DÖNEM:
24 CİLT: 14 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
67’nci
Birleşim
16 Şubat 2012 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
15/2/2012 tarihli 66’ncı Birleşimdeki bir beyanını düzeltmeye ve kendisine
atılan lafların tutanaklara yansımadığına ilişkin konuşması
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal
Mumcu’nun, tutanakların titizlikle tutulduğuna ve hiçbir baskının söz konusu
olmadığına ilişkin konuşması
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın
partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu’nun, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın partisine sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın
partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın partisine sataşması nedeniyle
konuşması
7.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın partisine sataşması nedeniyle
konuşması
8.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
9.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin partisine sataşması nedeniyle
konuşması
10.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın, Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
11.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın şahsına
ve partisine sataşması nedeniyle konuşması
12.- Isparta Milletvekili Recep
Özel’in, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
13.- Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmaz’ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
14.- Isparta Milletvekili Recep
Özel’in, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
15.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın partisine
sataşması nedeniyle konuşması
VII.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün,
Manisa ilinde faaliyet gösteren toprak sanayicilerinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- İzmir Milletvekili Rıfat Sait’in,
Kosova Cumhuriyeti Bağımsızlık Günü ve Türkiye-Balkan ülkeleri ilişkilerine
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, Türk hukukunda özel yetkili mahkemelerin yeri ve uygulamalarına
ilişkin gündem dışı konuşması
VIII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır
ve 20 milletvekilinin, emeklilerin içinde bulundukları sıkıntıların, bazı
uygulamaların yarattığı mağduriyetlerin ve bu sorunların çözüm yollarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/148)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır
ve 21 milletvekilinin, uzman erbaş uygulaması sonucunda ortaya çıkan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/149)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır
ve 21 milletvekilinin, 29 Ocak olayları ve Batı Trakya Türk azınlığının durumu
ile sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/150)
B) Önergeler
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
164 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi
üzerinde Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk ve arkadaşlarının vermiş olduğu
önergenin görüşmelerinin İçtüzük’ün 70’inci maddesine
göre kapalı oturumda yapılmasına ilişkin önergesi
IX.-
AÇIKLAMALAR
1.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlu’nun, kamu kurum ve kuruluşlarında ne kadar engelli personel
çalıştığına ve engelli personel açığı var ise ne zaman alım yapılacağına
ilişkin açıklaması
2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, kötü hava koşulları nedeniyle Muş ve çevre
illerde köy yollarının kapalı olduğuna ve devletin bu konuda daha duyarlı
olmasını beklediklerine ilişkin açıklaması
3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susam’ın, esnaf ve sanatkârlarla tarım kesiminin destek kredilerine ilişkin kararnamenin
henüz Bakanlar Kurulunca imzalanmaması nedeniyle kredilerin
kullandırılamadığına ilişkin açıklaması
4.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün,
AK PARTİ’li bir milletvekilinin bir televizyon
kanalında Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerini tehdit ettiğine ve özür
dilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- Eskişehir Milletvekili Kazım
Kurt’un, Porsuk su havzasının Kütahya’nın atıklarıyla kirlendiğine ve
Kütahya’ya bir an önce arıtma tesisleri yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
6.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Cerattepe
mevkisi ve Genya Dağı’ndaki
madencilik faaliyetinin mahkeme kararıyla durdurulmasına rağmen yasal mevzuata
aykırı olarak yeniden ihaleye çıkarıldığına ve bu ihalenin bir an önce
durdurulması gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın Darende ilçesine bağlı Çukurkaya köyünde meydana gelen depremde can kaybı
olmadığına ancak Malatya’nın olası bir depreme hazırlıklı olmadığına, devlet
kurumlarının şimdiden tedbir alması gerektiğine ilişkin açıklaması
8.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, Genel Kurul salonundaki gürültü ve hareketten
dolayı Meclis çalışmalarından yeterince verim alınamadığına ilişkin açıklaması
9.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’nın Kozan ilçesinde Kredi ve Yurtlar
Kurumuna bağlı bir yurdun ihalesinin ne zaman yapılacağına ilişkin açıklaması
10.- İzmir Milletvekili Hülya Güven’in,
İzmir’de karakolda elleri bağlı olarak dayak yediği ve işkenceye maruz kalan
Fevziye Cengiz’in mahkemesinde görevsizlik kararı verildiğine ilişkin
açıklaması
11.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair
tasarının acilen Meclise gelmesi gerektiğine, ne zaman geleceğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
12.- Isparta Milletvekili Süreyya Sadi
Bilgiç’in, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın Isparta Şarkikaraağaç
Belediye Başkanıyla ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması
13.- Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmaz’ın, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç’in Isparta Belediye
Başkanlığıyla ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması
14.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın
ifadelerine ilişkin açıklaması
15.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan ve Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın ifadelerine
ilişkin açıklaması
16.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, 1999 yılında görüşmeler yapıldığına ilişkin
açıklaması
X.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve arkadaşları tarafından, görevi yaptırmamak için direnme
suçlarındaki artışın nedenleri ile işkence ve kötü muamele iddiaları arasındaki
ilişkinin araştırılarak işkence ve eziyet suçlarının önlenmesi ve cezasız
kalmaması için alınacak tedbirlerin belirlenmesi hakkında Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
16/2/2012 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
2.- Gündemdeki sıralama ile Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ
Grubu önerisi
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun 17/2/2012 Cuma günü
toplanmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
XI.-
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve 23 arkadaşının, görevi yaptırmamak için direnme
suçlarındaki artışın nedenleri ile işkence ve kötü muamele iddiaları arasındaki
ilişkinin araştırılarak işkence ve eziyet suçlarının önlenmesi ve cezasız
kalmaması için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/151)
XII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
2.- Isparta Milletvekili Recep Özel’in;
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/343) (S. Sayısı:
164)
XIII.-
KAPALI OTURUMLAR
XIV.-
OYLAMALAR
1.- Isparta Milletvekili Recep Özel’in;
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin
oylaması
2.- Isparta Milletvekili Recep Özel’in;
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin oylaması
XV.-
KOMİSYONLAR BÜLTENİ
1.- 16/2/2011-31/12/2011 tarihleri
arasında komisyonlara gelen, komisyon-lardan çıkan ve
31/12/2011 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun hükmünde kararnameler,
tasarılar, teklifler ile tezkereler
XVI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, yerel basın kuruluşlarının sorunlarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/2464)
2.- Tekirdağ Milletvekili Candan
Yüceer’in, Tekirdağ’da İŞKUR’a başvuran özürlülerin istihdamına ve açılan
kurslara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in
cevabı (7/2509)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlardaki boş kadrolara ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/2756)
4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlarda hizmetlerde taşeronlaşmaya ve taşeron
firma çalışanlarının bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/2757)
5.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatlarına ait
binalarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/2758)
6.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlardaki boş kadrolara ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/2768)
7.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlarda hizmetlerde taşeronlaşmaya ve taşeron
firma çalışanlarının bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/2769)
8.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatlarına ait
binalarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/2770)
9.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlarda hizmetlerde taşeronlaşmaya ve taşeron
firma çalışanlarının bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/2814)
10.- Diyarbakır Milletvekili Nursel
Aydoğan’ın, enerji tasarruflu ampullerin çevreye ve insan sağlığına zararlı
olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/2833)
11.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatlarına ait
binalarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/2837)
12.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatlarına ait
binalarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın cevabı (7/2955)
13.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, “Diyanet Haberler” adlı İnternet sitesinde
yayınlanan bir yazıya ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın cevabı (7/3128)
14.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Merkez ve taşra teşkilatı binalarının bakım ve onarımına ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/3145)
15.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, Bakanlık birimlerinde görev yapan bazı yöneticilerle ilgili
iddialara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/3214)
16.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, madencilikle ilgili kurum ve kuruluşlarda maden mühendisi
istihdamına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/3215)
17.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Bakanlık Merkez ve taşra teşkilatı binalarının bakım ve onarımına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/3218)
18.- İzmir Milletvekili Rıza Türmen’in, AİHM’nin nüfus cüzdanlarındaki din hanesi ile
ilgili vermiş olduğu kararın uygulanmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahin’in cevabı (7/3239)
19.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlu’nun, Çakırgöl Kış Sporları Turizm Merkezi
Projesi’ne ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/3250)
20.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkanlarına tahsis edilen
makam araçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın cevabı (7/3289)
21.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
EÜAŞ’ta koruma güvenlik görevlisi olarak çalışan
personele ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/3380)
22.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Bursa’da yaptığı bir konuşmasına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/3538)
23.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, elektrik üretimine ve ithalatına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/3561)
24.- Muğla Milletvekili Mehmet
Erdoğan’ın, Sayıştay’ın 2010-2011 yıllarında denetlediği belediyelere ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/3795)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Gümüşhane Milletvekili Feramuz Üstün,
Gümüşhane ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 94’üncü yıl dönümüne,
Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan, yasama sorunlarına,
Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz,
Uşak Şeker Fabrikasının özelleştirilmesi ve sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın, Torul, Gümüşhane ve
Kelkit’in düşman işgalinden kurtuluşunun 94’üncü yıl dönümüne,
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu, halk eğitim
müdürlüklerinde sözleşmeli olarak görev yapan usta öğreticilerin memur kadrolarına
atamalarının düşünülüp düşünülmediğine,
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, PKK ve KCK’nin
eylem ve eylemsizliklerinde MİT görevlilerinin işbirliği olup olmadığına, MİT
Yasası’nın bu işbirliğini gizlemek için mi çıkarıldığına,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Gümüşhane ilinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 94’üncü yıl dönümüne ve Gümüşhane’nin göç vermemesi
için gerekli yatırım ve projelerin devreye sokulması gerektiğine,
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, 1955 yılında kurulan
Burdur Şeker Fabrikasının Burdur için önemine ve özelleştirilmesine karşı
olduklarına,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, kamuda çalışan uzman diş
hekimlerinin kadro sorunlarına,
Osmaniye Milletvekili Suat Önal, 13 Şubat 2012 tarihinde Şırnak
ilinin Uludere ilçesinde teröristlerle çıkan çatışmada 2 güvenlik görevlimizin
şehit edildiğine ve milletimizin vatanını korumak için birlik olduğuna,
Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt, özelleştirme kapsamında olan
Eskişehir Şeker Fabrikasında üretimin sıfırlanmaması için üreticilerle
işbirliği içerisinde bir çözüm düşünülmesi gerektiğine,
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, Şırnak ilinin
Uludere ilçesinde şehit olan güvenlik görevlisi İbrahim Kurt’un ailesinin soru
ve isteklerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin,
belediyelerin altyapı ile pis su arıtma, katı atık depolama ve işleme tesisleri
yetersizlikleri ile bu yetersizlikleri gidermekte karşılaştıkları sorunların ve
çözüm yollarının (10/145),
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, pamuk
üretimindeki sorunların ve çözüm önerilerinin (10/146),
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, trafik
kazalarına neden olan etkenlerin ve alınacak önlemlerin (10/147),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
BDP Grubunun, 2/1/2012 tarihinde Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşları tarafından Adli Tıp Kurumunun
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
(308 sıra no.lu),
CHP Grubunun, 25/11/2011 tarihinde Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaş ve arkadaşları tarafından yerel gazetelerin ve gazetecilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (144 sıra no.lu),
Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 15/2/2012 Çarşamba günlü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerileri, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş, vermiş oldukları önerge
hakkında yanlış algılamayı düzeltmek istediğine, basınla ilgili sorunların
devam ettiğine ve komisyonun mutlaka kurulması gerektiğine ilişkin bir
açıklamada bulundu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156),
3’üncü sırasında yer alan, Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini
Derleme Kanunu Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu’nun (1/485) (S. Sayısı: 128),
5’inci sırasında yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Arasında UNDP-İstanbul Uluslararası
Kalkınmada Özel Sektör Merkezinin (IICPSD) Kuruluşu ile İlgili Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/511) (S. Sayısı: 119),
6’ncı sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Adına
Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasında
Değişiklik Yapılmasına Dair 1/2011 Sayılı Ortak Komite Kararının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
(1/472) (S. Sayısı: 98),
7’nci sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan
Kubat’ın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in; 5275 Sayılı “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun”da Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet
Komisyonu Raporlarının (2/241, 2/84) (S. Sayısı: 136)
8’inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/414) (S. Sayısı: 76)
10’uncu sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut Kapılarının Ortak Kullanımına Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/427) (S. Sayısı: 7)
11’inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye-İran Hududunda Yeni Kara Hudut
Kapılarının Açılmasına Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/450) (S. Sayısı: 10),
Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasında yer alan, Çukurova Üniversitesinin KKTC’de Kampus
Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/482) (S. Sayısı: 67),
görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
partisine sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın,
Cumhuriyet Halk Partisinin Tam Gün Yasası’na karşı olduğunu söyleyerek halkı
yanılttığına,
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Genel
Kurula gelirken yaşadığı olayın sorumlusunun Tülay Hanım olmadığına ilişkin bir
düzeltme yapmak istediğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in Başbakana,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının 4’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Arasında Ortaklık Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/480) (S. Sayısı: 100), görüşmeleri tamamlanarak yapılan
açık oylamadan sonra kabul edildi.
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Manisa Milletvekili
Hasan Ören’in partisine,
Manisa Milletvekili Hasan Ören, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın partisine,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın şahsına,
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin şahsına ve partisine,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın partisine,
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın şahsına,
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin partisine,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın partisine,
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının 9’uncu sırasında yer alan, Nükleer Terörizmin Önlenmesine
İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/328) (S. Sayısı: 14), görüşmeleri
tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.
Grupların anlaşması ve komisyonların bulunmayacağının anlaşılması
üzerine, alınan karar gereğince, 16 Şubat 2012 Perşembe günü saat 13.00’te
toplanmak üzere birleşime 22.29’da son verildi.
Şükran Güldal
MUMCU |
Başkan
Vekili |
|
Fatih
ŞAHİN Bayram
ÖZÇELİK Muhammet Bilal MACİT |
Ankara Burdur İstanbul |
Kâtip Üye Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 88
16 Şubat 2012 Perşembe
Rapor
1.- Isparta
Milletvekili Recep Özel’in; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet
Komisyonu Raporu (2/343) (S. Sayısı: 164) (Dağıtma tarihi: 16/02/2012)
(GÜNDEME)
No: 88’e Ek
16 Şubat 2012 Perşembe
Tezkereler
1.- Ağrı Milletvekili Halil
Aksoy'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/753) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
2.- Hakkari Milletvekili Selahattin Demirtaş'ın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/754)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
3.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/755) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
4.- Diyarbakır Milletvekili
Leyla Zana'nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/756) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
5.- Batman Milletvekilleri
Bengi Yıldız ve Ayla Akat Ata, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan, Hakkari Milletvekili Selahattin Demirtaş, İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan, Van Milletvekili Aysel Tuğluk ve Mardin Milletvekili Ahmet Türk'ün
Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/757)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
6.- Siirt Milletvekili
Gültan Kışanak, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan,
Batman Milletvekilleri Bengi Yıldız ve Ayla Akat Ata ile İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel'in Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/758) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
7.- Malatya Milletvekili
Hüseyin Cemal Akın'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/759) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
8.- Hakkari Milletvekili
Selahattin Demirtaş'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/760) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
9.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/761) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
10.- Ordu Milletvekili
İdris Naim Şahin'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/762) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
11.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/763) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
12.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/764) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/02/2012)
13.- Mardin Milletvekili
Ahmet Türk'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/765) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
14.- Samsun Milletvekili
Suat Kılıç'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/766) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
15.- Van Milletvekili Aysel
Tuğluk'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/767) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
16.- Diyarbakır
Milletvekili Leyla Zana'nın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/768) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/02/2012)
17.- Van Milletvekili Aysel
Tuğluk'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/769) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
18.- Mardin Milletvekili
Ahmet Türk'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/770) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
19.- Mardin Milletvekili
Ahmet Türk'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/771) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
20.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken'in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/772) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/02/2012)
21.- Diyarbakır
Milletvekili Emine Ayna'nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/773) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2012)
22.- Ankara Milletvekili
Mehmet Emrahan Halıcı'nın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/774) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/02/2012)
23.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane'nin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/775) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/02/2012)
24.- İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/776) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/02/2012)
25.- İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/777) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/02/2012)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 20 Milletvekilinin, emeklilerin ekonomik sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/148) (Başkanlığa geliş tarihi:
20/10/2011)
2.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 21 Milletvekilinin, uzman erbaşların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/149) (Başkanlığa geliş tarihi:
20/10/2011)
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 21 Milletvekilinin, Batı Trakya Türk azınlığının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/150) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
4.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 Milletvekilinin, görevi yaptırmamak için direnme
suçlarındaki artışın nedenleri ile işkence ve kötü muamele iddiaları arasındaki
ilişkinin araştırılarak bu suçların önlenmesi için alınacak tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.
(10/151) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2011)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, yasaklı kitap, CD, albüm ve filmlere
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1577)
2.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Manisa Ceza İnfaz Kurumu Projesine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1579)
3.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı ile AİHM’de açılan
davaların sonuçlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1580)
4.- Mersin Milletvekili
Ertuğrul Kürkcü’nün, cezaevi nakil aracında
mahkumların yanarak hayatını kaybetmelerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1581)
5.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici’nin, cezaevlerine ve hükümlü ve tutuklularının sorunlarına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1582)
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık Merkez Teşkilatı birimlerinin hizmet
binalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1583)
7.- İzmir Milletvekili
Aytun Çıray’ın, 2005-2011 yılları arası mahkeme
kararıyla telefon dinlemesi yapılıp yapılmadığına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1807)
8.- Ağrı Milletvekili Halil
Aksoy’un, toplumsal olaylara karışan çocuklara ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1808)
9.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, tutuklu öğrencilerin sayısı, tutukluluk süreleri ve
tutukluluk gerekçeleri ile eğitim haklarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1918)
10.- Muş Milletvekili Demir
Çelik’in, Şırnak-Uludere’de 35 vatandaşın yaşamını yitirdiği olaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2458)
11.- Hatay Milletvekili
Adnan Şefik Çirkin’in, son dönem Türkiye-Yunanistan ilişkilerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2460)
12.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka’nın, kanser vakalarının azaltılması
için alınan önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2461)
13.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Serik’te yaşanan sel felaketi nedeniyle
üreticilerin yaşadığı mağduriyetin giderilmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2463)
14.- İstanbul Milletvekili
Osman Korutürk’ün, Şırnak-Uludere’de 35 kişinin hayatını kaybettiği olaya
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2465)
15.- Edirne Milletvekili
Recep Gürkan’ın, Emniyet Teşkilatı mensuplarının özlük haklarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2466)
16.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, esnaf ve sanayiciye yönelik çalışmalara ve
yeni bir açılım paketi hazırlandığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2467)
17.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, askerlikten muaf tutulan şehit kardeşlerinin sayısına ve
yapılacak yeni düzenlemelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2470)
18.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, AOÇ ile ilgili bazı iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2471)
19.- Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı’nın, Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından simit satıcılarına
tezgahlarını kaldırmaları için baskı yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2472)
20.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, yapılan özelleştirmelere, bu özelleştirmelerden elde edilen
gelire ve açılan davalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2474)
21.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes’in, bir kitabın Diyanet İşleri Başkanlığı
tarafından önerilip önerilmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2475)
22.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes’in, bazı sendika görevlilerinin 2010
referandumundan önce yaptıkları açıklamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2476)
23.- Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın, bir milletvekilinin televizyondaki bir spor programında yorumcu
olarak çalışmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2477)
24.- Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, uluslararası taşımacılıkta yaşanan
sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2483)
25.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapan üst düzey
personelin özlük haklarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/2485)
26.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, bağlı ve ilgili kuruluşların başkan ve yönetim kurulu
üyelerinin gelirlerine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı
soru önergesi (7/2490)
27.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Diyanet İşleri Başkanlığı personeli için yapılan seviye tespit
sınavlarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi
(7/2493)
28.- İstanbul Milletvekili
Atila Kaya’nın, minibüsçü esnafının sorunlarına ilişkin Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/2503)
29.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Kütahya’nın teşvik kapsamına alınmasının ardından sağlanan
istihdama ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2507)
30.- Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer’in, çocuk işçiliğinin yok edilmesini hedefleyen projelere ve bu
projelerden yararlandırılan çocuk işçilerin sayısına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2510)
31.- Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz’ün, ithalatına izin verilen GDO’lu mısır
çeşitlerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2517)
32.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, doğal afetler nedeniyle kredi borçları ertelenen
üreticilere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2518)
33.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, pirinçte arsenik bulunduğu iddialarına ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2519)
34.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mesut Dedeoğlu’nun, 2002-2011 yılları arasında buğday üretimi, tüketimi ve
ithalatına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2520)
35.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Manisa-Kırkağaç’ta dolandırılan bazı çiftçilerin mağduriyetine
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2521)
36.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, pamuk üreticisinin yaşadığı sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2522)
37.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, giren yolcu beraberindeki eşyaların gümrük işlemleri sırasında
yaşanan mağduriyete ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2523)
38.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, ithalat beyannamelerine dair vergilerin kontrolüne ilişkin Gümrük
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2526)
39.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, yabancı uyruklu yat sahiplerine BİLGE kullanıcı şifresi
verilmemesi nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2528)
40.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Mardin-Nusaybin Belediye Meclisinin sokak ve cadde isimleriyle
ilgili bir kararına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2531)
41.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2532)
42.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Çinigar Şehirlerarası Otobüs Terminali
arazisinin TOKİ’ye verileceği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2533)
43.- İstanbul Milletvekili
Sedef Küçük’ün, Göktürk bendi ve mesire alanının
kullanımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2534)
44.- İstanbul Milletvekili
Faik Tunay’ın, pasaport ücretlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2535)
45.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Ardahan Göle ve Çıldır göllerinin taşmasından dolayı yaşanan
sorunlara ve alınacak önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2536)
46.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, bazı polis memurlarının yapmış olduğu
yasa dışı faaliyetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2537)
47.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Kütahya 1’inci Jandarma Er Eğitim Tabur Komutanlığı’nın başka bir
ile taşınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2538)
48.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Kütahya Şeker Fabrikasının özelleştirilmesine ve bazı iddialara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2539)
49.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Kütahya Şehirlerarası Otobüs Terminali ile ilgili bazı sorunlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2540)
50.- İstanbul Milletvekili
Atila Kaya’nın, ticari-taksi, minibüs ve servis araçlarının sayılarının
belirlenmesi yetkisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2542)
51.- İstanbul Milletvekili
Atila Kaya’nın, yerleşim merkezi dışındaki yerlere yolcu taşıyan taksici
esnafının mağduriyetine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2543)
52.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Bursa Büyükşehir Belediyesindeki taşeron işçilerin
maaşlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2544)
53.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Bursa-İnegöl’de bir vatandaşın kötü muamele gördüğü
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2545)
54.- Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer’in, KÖYDES ödeneklerinin dağılımına ve Tekirdağ’da yapılması
planlanan projelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2546)
55.- İstanbul Milletvekili
Süleyman Çelebi’nin, Kastamonu’da bir polis merkezinin isminin değiştirilmesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2547)
56.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, yeni işyeri açan esnaf ve sanatkâra vergi
indirimi yapılıp yapılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2551)
57.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Türkiye’nin IMF ile ilişkilerine ve IMF’ye borcuna ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2552)
58.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Başbakan yardımcıları, bakanlar ve üst düzey
yöneticilerin aldıkları kira yardımlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2553)
59.- Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmaz’ın, Adana’nın bazı orman köylerindeki kadastro uygulaması
nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2554)
60.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Kütahya-Gediz’de depremden zarar görmüş bir ilköğretim okulunun
yeniden inşasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2556)
61.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, üstün yetenekli çocukların eğitimine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2557)
62.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, öğretmenlerin eş durumu özür atamalarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2558)
63.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, Eğitim Fakültesi ve Fen Edebiyat Fakülteleri
mezunlarının atanamama sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2559)
64.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Tavşanlı’daki temel eğitim göstergeleri ve öğretmen açığına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2560)
65.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Dumlupınar’daki temel eğitim göstergeleri ve öğretmen açığına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2561)
66.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Çavdarhisar’daki temel eğitim göstergeleri ve öğretmen açığına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2562)
67.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Emet’teki temel eğitim göstergeleri ve öğretmen açığına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2563)
68.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Domaniç’deki temel eğitim göstergeleri
ve öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2564)
69.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Simav’daki deprem sonrasında Simav’daki öğretmen açığına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2565)
70.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Simav’daki deprem sonrasında Şaphane’deki öğretmen açığına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2566)
71.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Simav’daki deprem sonrasında Pazarlar’daki
öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2567)
72.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Simav’daki deprem sonrasında Hisarcık’taki öğretmen açığına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2568)
73.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Kütahya Merkez’deki temel eğitim göstergeleri ve öğretmen açığına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2569)
74.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Aslanapa’daki temel eğitim göstergeleri ve öğretmen açığına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2570)
75.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Altıntaş’taki temel eğitim göstergeleri ve öğretmen açığına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2571)
76.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Gediz’deki temel eğitim göstergeleri ve öğretmen açığına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2572)
77.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, ücretsiz kitap dağıtımı uygulamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2573)
78.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Mardin’de görme engelliler için okul ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2574)
79.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, görme engelliler için Batman’da okul ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2575)
80.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Emniyet Teşkilatı’nda biber gazı ve göz yaşartıcı
bomba tüketimi ve maliyetine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2576)
81.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, işitme engelliler için Mardin ve Batman’da okul
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2577)
82.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, son 5 yılda gerçekleşen akaryakıt kaçakçılığına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2578)
83.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça’nın, 2002-2011 yılları arasında KÖYDES
Projesi kapsamında Balıkesir’e yapılan yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2579)
84.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, rehberlik öğretmenlerinin sayısına ve sorunlarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2593)
85.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır’daki bir askeri kışlanın ismine ilişkin
Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2595)
86.- Sinop Milletvekili
Engin Altay’ın, Sinop-Erfelek’te kestane ağaçlarının kesilmesine ilişkin Orman
ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2596)
87.- İstanbul Milletvekili
İhsan Barutçu’nun, hidroelektrik santrallerinin çevreye verdiği zararlara
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2597)
88.- Kocaeli Milletvekili
Hurşit Güneş’in, Sapanca Gölü’nden Yuvacık Barajı’na çekilen boru hattına
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2598)
89.- Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer’in, Naip Barajı’nın inşasına ve doğacak sorunlara ilişkin Orman
ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2599)
90.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Wikileaks internet sitesinde yayınlanan
bazı iddialara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2604)
91.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Kars-Ankara arası yeni bir karayolu taşımacılığı yapılmasına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2605)
92.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Şanlıurfa-Habur Otoyolu proje çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2610)
93.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Çermik-Genger arasında
Fırat Nehri üzerinde köprü ihtiyacına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/2611)
94.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır’ın uluslararası bir havalimanı ihtiyacına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2612)
95.- İstanbul Milletvekili
Erdoğan Toprak’ın, Boğaz trafiğinde güvenliğin sağlanmasına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/2613)
96.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Şaphane’deki sulama ve içme suyu çalışmalarına ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2614)
97.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Çavdarhisar’daki ormancılık ve orman ürünlerinin
değerlendirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2615)
98.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Gediz’deki ormancılık ve orman ürünlerinin değerlendirilmesine
yönelik çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2616)
99.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Aslanapa’daki ormancılık ve orman ürünlerinin değerlendirilmesine
yönelik çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2617)
100.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Dumlupınar’daki ormancılık ve orman ürünlerinin
değerlendirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2618)
101.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Altıntaş’taki ormancılık ve orman ürünlerinin değerlendirilmesine
yönelik çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2619)
102.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Kütahya-Merkez’deki ormancılık ve orman ürünlerinin
değerlendirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2620)
103.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Tavşanlı’daki ormancılık ve orman ürünlerinin değerlendirilmesine
yönelik çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2621)
104.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Domaniç’teki ormancılık ve orman ürünlerinin değerlendirilmesine
yönelik çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2622)
105.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Emet’teki ormancılık ve orman ürünlerinin değerlendirilmesine
yönelik çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2623)
106.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Hisarcık’taki ormancılık ve orman ürünlerinin değerlendirilmesine
yönelik çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2624)
107.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Simav’daki ormancılık ve orman ürünlerinin değerlendirilmesine
yönelik çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2625)
108.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Şaphane’deki ormancılık ve orman ürünlerinin değerlendirilmesine
yönelik çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2626)
109.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Pazarlar’daki ormancılık ve orman
ürünlerinin değerlendirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2627)
110.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Gediz’deki sulama ve içme suyu çalışmalarına ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2628)
111.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Hisarcık’taki sulama ve içme suyu çalışmalarına ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2629)
112.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Emet’teki sulama ve içme suyu çalışmalarına ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2630)
113.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Kütahya-Merkez’deki sulama ve içme suyu çalışmalarına ilişkin
Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2631)
114.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Altıntaş’taki sulama ve içme suyu çalışmalarına ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2632)
115.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Aslanapa’daki sulama ve içme suyu çalışmalarına ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2633)
116.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Çavdarhisar’daki sulama ve içme suyu çalışmalarına ilişkin Orman
ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2634)
117.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Domaniç’teki sulama ve içme suyu çalışmalarına ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2635)
118.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Dumlupınar’daki sulama ve içme suyu çalışmalarına ilişkin Orman
ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2636)
119.- Adana Milletvekili
Osman Faruk Loğoğlu’nun, Bakanlığın Teşkilat Kanunundaki değişikliklere ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2638)
120.- İstanbul Milletvekili
Süleyman Çelebi’nin, aynı görevi yerine getiren personelin maaş farklılıklarına
ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2639)
121.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, sözleşmeli veteriner hekim ve ziraat mühendislerinin sorunlarına
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2641)
122.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, şehitler, gaziler ile harp ve vazife malullerinin
ekonomik ve sosyal hakları ile ilgili çalışmalara ve hukuki düzenlemelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2645)
123.- İstanbul Milletvekili
Sabahat Akkiray’ın, TSK’daki şüpheli asker ölümlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2646)
124.- Edirne Milletvekili
Recep Gürkan’ın, yeniden yapılandırılan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığındaki
bazı yöneticilerin araştırmacı kadrosuna atanmalarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2650)
125.- Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı’nın, akaryakıt ve sigara kaçakçılığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2652)
126.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, FATİH Projesi’nin maliyetine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2653)
127.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, FATİH Projesi kapsamında yapılan ihalelerle
ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2654)
128.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, Hazine alacağı silinen bankalar ve kamu kurumlarına
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/2658)
129.- İstanbul Milletvekili
Atilla Kaya’nın, şoför odalarına kayıt olabilmek için vergi mükellefi olma
şartının aranmasına ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2661)
130.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, KOSGEB tarafından girişimcilere verilen desteğe ilişkin Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/2662)
131.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’da başlatılan,
tamamlanmayan ve âtıl durumda bekleyen kamu
yatırımlarına ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2663)
132.- Gaziantep
Milletvekili Ali Serindağ’ın, belediyelerin
denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2695)
133.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak’ın, İDO’nun
özelleştirilmesine ve 1987’den bu güne kâr-zarar durumu ile personel sayısına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2696)
134.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka’nın, 2002-2011 yılları arasında
Bakanlık tarafından yayımlanan eserlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2699)
135.- Ankara Milletvekili
Sinan Aydın Aygün’ün, 666 sayılı KHK ile bazı memur maaşları artarken bazı
memur maaşlarının azalmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2701)
136.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’da başlatılan,
tamamlanmayan ve âtıl durumda bekleyen kamu
yatırımlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2702)
137.- Adana Milletvekili
Ali Demirçalı’nın, cari açık verilerine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2703)
138.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, vergi oranlarındaki artışa ve bu oranların
ücret ve maaş zamlarından yüksekliğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2704)
139.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, özelleştirilen Kütahya Şeker Fabrikası’na ait bir arazi ile
ilgili bazı iddialara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2705)
140.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’da başlatılan,
tamamlanmayan ve âtıl durumda bekleyen kamu
yatırımlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2706)
141.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, FATİH Projesi kapsamındaki tablet bilgisayar
ihalesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2707)
142.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, FATİH Projesi kapsamındaki akıllı tahta
ihalesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2708)
143.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, FATİH Projesi kapsamında tablet bilgisayarlarda
kullanılacak eğitim materyallerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2709)
144.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, engelli yöneticilerin zorunlu yer
değişikliği kapsamından çıkarılarak mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2710)
145.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, okullardaki güç kullanmaya eğilimli
gruplaşmalara ve güvenlik sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2711)
146.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, kadın memurların süt iznini kullanmalarında
zorluk çıkarıldığı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2712)
147.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’da başlatılan,
tamamlanmayan ve âtıl durumda bekleyen kamu
yatırımlarına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2713)
148.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Pazarlar’da gerçekleştirilen sulama ve
içme suyu çalışmalarına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2714)
149.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Simav’da gerçekleştirilen sulama ve içme suyu çalışmalarına
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2715)
150.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Tavşanlı’da gerçekleştirilen sulama ve içme suyu çalışmalarına
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2716)
151.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’da başlatılan,
tamamlanmayan ve âtıl durumda bekleyen kamu
yatırımlarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2720)
152.- Bursa Milletvekili
Sena Kaleli’nin, Ankara-Bursa Hızlı Tren Projesine ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/2721)
153.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Haydarpaşa-Adapazarı ve Haydarpaşa-Ankara çift hatlı
demiryolunun Gebze-Köseköy kesimindeki yol yenileme
çalışmasına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2722)
154.- İzmir Milletvekili
Aytun Çıray’ın, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetiminin
Uludere’de hayatını kaybedenlerin yakınlarına para yardımı yaptığı iddiasına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2724)
155.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’da başlatılan,
tamamlanmayan ve âtıl durumda bekleyen kamu
yatırımlarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2727)
16 Şubat 2012 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
67’nci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
Görüşmelere başlıyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, 58’inci maddeye göre, geçen
tutanak hakkında bir… Tutanakta bir ifadem yanlış anlaşılmış da efendim, onu
bir açıklamak istiyorum. 58’inci maddeye göre birleşimin başında söz istiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Geçen tutanak özeti…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Geçen tutanak hakkında efendim.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç.
IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA
KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, 15/2/2012 tarihli 66’ncı Birleşimdeki bir beyanını düzeltmeye ve
kendisine atılan lafların tutanaklara yansımadığına ilişkin konuşması (x)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün
burada yaptığım bir toplantıda şöyle bir ifade… İşte, Oslo görüşmeleriyle
ilgili bir konudan bahsederken… İşte, orada Tayyip Bey, biliyorsunuz…
“Muhalefet partileri, işte ‘Siz PKK’yla konuşma yaptınız.’ gibi birtakım
sorulardan bahsedince Tayyip Bey o zaman demişti ki: Bunları kanıtlamayan
şerefsiz ve alçaktır.” demişim. Arkasından “Ondan sonra Tayyip Bey’le PKK
mensuplarının görüştüğü ortaya çıktı mı?” demişim. Hâlbuki “Tayyip Bey’in -bizzat
kendisi değil- temsilcilerinin PKK’yla görüştüğü ortaya çıktı.” demem lazımken
burada “Tayyip Bey’le PKK mensuplarının görüştüğü.” şeklinde bir ifade olmuş.
Bunun sebebi şu tabii: Biz buraya, kürsüye çıktığımız zaman her
taraftan bize laf atılıyor, laf atılınca da tabii, bizim burada amaçlarımızı
kısa olarak izah etmemiz mümkün değil. Ayrıca da burada yaptığım konuşmada
MİT’in bazı ölüm olayları içinde bulunduğu şeklinde anlaşılıyor fakat ben bunu,
Hakan Fidan’ı ve bazı MİT mensuplarını göreve davet edip de ifadesine başvurmak
istediği kişilerin, buna rağmen gitmeyen… Savcının beyanatını dile getiriyorum.
Yoksa ki benim buradaki konuşmamın amacı, hiçbir surette, MİT mensuplarının suç
işlediği veya herhangi bir ölüm meselesine katıldığı şeklinde bir ifade değildir.
O bakımdan, bunu bu şekilde düzeltmek de istiyorum ancak
arkadaşlar, daha feci bir şey: Şimdi, ben burada konuşurken AKP sıralarından en
azından 10 tane kişi bana laf attı. Tutanağı aldım, tek laf yok, “AKP
sıralarından gürültü.” Böyle bir şey olmaz ki!
(x) Bu ifadeye ilişkin
açıklama 15/2/2012 tarihli 66’ncı Birleşim Tutanağı’nın
91’inci sayfasında yer almıştır.
Şimdi, ben Tutanak Müdürüyle görüştüm, diyor ki: “Şu mikrofonlar
karşıdan gelen sözleri kesiyor.” E, bunun, kesiyorsa önüne geçmek lazım. Biz
buraya gittiğimiz zaman en azından 10 tane AKP’li bana laf atıyor, hakaret
ediyor, ağır laflar söylüyor, tutanaklarda geçmiyor. Ben bundan normal olarak
şunu anlıyorum: Demek ki AKP’liler Tutanakta çalışanları tehdit ediyorlar “Bu
lafları göstermeyin” diyorlar. Yani böyle bir şey olur mu?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu size ve Başkanlık
Divanına yapılan bir hakarettir.
KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, Başkanlık Divanı işte…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Başkanlık Divanına
yapılan bir hakarettir bu.
KAMER GENÇ (Devamla) – Başkanlık Divanı… Ben de hatırlatıyorum
şimdi.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, yani burada şunu belirtmek de
istiyorum…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Stenograf arkadaşlarımıza haksızlıktır
bu.
KAMER GENÇ (Devamla) – Tayyip Bey’in bir hesabı vardı; 12 Haziran
seçimlerinden önce her ne pahasına olursa olsun PKK’yla pazarlık yapalım, biz
seçimi kazanalım, ondan sonra biz istediği gibi hareket ederiz… Nitekim
ateşkeslerde, Oslo’da yapılan görüşmelerde PKK’nın temsilcileriyle yapılan
konuşmalarda hep diyorlar ki: “16 Hazirana kadar ateşi kesin.” diyor. 12
Haziranda seçim var tabii. Dolayısıyla burada görülüyor ki, Tayyip Erdoğan
seçimi kazanmak için her türlü yola başvurmuş. Her türlü gayrimeşru yollara,
çarelere başvurmuş ve dolayısıyla orada seçimde de bu sonuç alınmış.
Şimdi AKP’liler diyorlar ki; “Biz burada milleti temsil ediyoruz.”
Sizin aranızda 57 tane milletvekili gaspçı arkadaşlar, gaspçı. Şimdi, biz yüzde
26 oy almamış mıyız, yüzde 26 oy almışız 135 milletvekilimiz var. Siz ne kadar
almışsınız? Yüzde 49 oy almışsınız. Dolayısıyla sizin bu Parlamentoda bulunması
gereken milletvekili sayısı 265’le 270 arasındaki bir rakamdır, ama siz 326
tane milletvekiliyle geliyorsunuz. Bunun 57-58’i gasbetmiş,
başkasının yerine gelmiş buraya. Cuntanın getirdiği seçim sebebiyle
buradasınız. Yoksa ki siz, bu çoğunluğu, hakkaniyet ölçülerine göre yapılmış
bir seçimle gelmiş bir grup değilsiniz. Dolayısıyla, bu 57 milletvekili, burada
Türkiye’nin rejimine değiştirilmesine yönelik haksız bir oy sahibi burada. O
bakımdan, yani sizin burada çıkıp da “Efendim, biz millî iradeyi temsil
ediyoruz.” Sen millî iradeyi temsil etmiyorsun ki. 57 tane milletvekilinin
milletvekili olması, buraya gelmesi mümkün değil aldığınız oya göre. Gasp
yoluyla buraya gelmişsiniz, Seçim Kanunu’ndaki o gayrimeşru adaletsiz bir Seçim
Kanunu’ndan dolayı gelmişsiniz buraya.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) – O hesaplamaya göre sen de milletvekili
olamazsın.
KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla, eğer adaletli bir seçim
olsaydı siz tek başına iktidara da gelemezdiniz. O bakımdan, yani “Biz burada
millî iradeyi temsil ediyoruz.” safsatalarını bırakın, burada muhalefetin de
yüzde 50’nin üzerinde oyu vardır. Dolayısıyla, burada Anayasa değişikliğiyse,
İç Tüzük’se, kanunsa, rejimse bunları şey edelim.
Getirdiğiniz, bugün de görüşeceğimiz bu, Başbakana dikta rejimi
kurma… Zaten dikta rejimini kurdu ya Tayyip Bey. Kurduğu bu dikta rejimini daha
da güçlendirdiği, yetkileri verme yolundaki getirdiğiniz kanun, Türkiye’de
rejimi her türlü karanlıklara götürecek ve birtakım masum insanları öldüren
Yeşillere… Hamas’tan adam getirdiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) – Niye bu adamları getirdiniz? İşte talimat
verecekler, insan öldürecekler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ederiz.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili
Oturum Başkanı Şükran Güldal Mumcu’nun, tutanakların titizlikle tutulduğuna ve
hiçbir baskının söz konusu olmadığına ilişkin konuşması
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Genç’in belirttiği husus,
doğrusu bizim Başkanlık Divanımızı rencide etmiştir. Tutanak tutan sayın
yetkili arkadaşlarımızın bütün titizliğiyle tuttuklarını biz biliyoruz, bundan
sonra da bütün titizlikleriyle tutacaklardır. Bu Mecliste hiçbir zaman tutanak
tutanların üstünde bir baskı olmamıştır, olmamalıdır da. Böyle bir şeyi kabul
edemeyiz. Tutanak tutan arkadaşlar görevlerini çok iyi bilirler, tek satır bile
kaçırmazlar, bunu hepiniz gayet iyi biliyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, biraz önce kürsüde konuşma yapan konuşmacı, AK PARTİ
İktidarının 12 Haziran seçimlerinden önce seçimleri kazanabilmek için
gayrimeşru yolları da ilke edindiğini ve onları da mübah
gördüğünü ifade etti.
Açıklık getirmek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in
partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye çok partili hayata 1946 yılından bu tarafa geçti. 1946
yılındaki seçimler tarihe kara bir leke olarak girdi. 1950’den bu tarafa
yapılan seçimler, çok partili siyasi hayatın önemli gelişmelerinden ortaya
çıktı ve yapılan seçimlerde çeşitli iddialar, şaibeler ortaya atıldı ama
hiçbirinin de mesnedi olmadığı yargı tarafından tespit edildi.
Şunu herkes açık ve net iyi bilmeli ki kurulduğu günden bu tarafa
halkın gönlündeki yerini pekiştirmiş, halkın gönlünü fethetmiş Sayın Recep
Tayyip Erdoğan Başkanlığındaki AK PARTİ İktidarı cumhuriyet tarihinde
görülmedik bir şekilde her seçimden yükselerek çıkmıştır ama maalesef bunu
muhalefetteki milletvekili arkadaşlar ifade etmeye çalışırken kendi
beceriksizliklerini, kendi başarısızlıklarını başkalarına iftira atarak kulp
takmaya gayret etmekteler.
Bakın, az önce bir hesap yapıldı. Bu hesabın yapılmasındaki
sebeplerden birisi, Seçim Kanunu ve Anayasa’dır. Seçim Kanunu’nu biz yapmadık,
Anayasa’yı biz yapmadık.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye değiştirmiyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Anayasa’nın yapılmasında yanaşma
meclisinin üyesi sendin. O Mecliste geldin buna -dedin ki- “Yönetimde istikrar”
ifadesini koydurdun. Arkasından, Seçim Kanunu’nda, o dönemde, senin
milletvekili olduğun dönemde, yanaşma meclisi üyesi olduğun dönemde de onlara
oy verdin geldin. Bu oylar çerçevesinde de gelen düzenlemeyle yüzde 10 barajı
ortaya çıktı. Bu barajla birlikte, Cumhuriyet Halk Partisi de diğer partiler de
hiç kimse aklının ucuna getirmedi ki Seçim Kanunu’ndan dolayı böyle olmuştur
diye.
Bakın, değerli milletvekilleri, Seçim Kanunu’ndaki yapılan
düzenlemeyle ilgili AK PARTİ İktidarında herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.
Sadece seçimlerin güvenliğiyle ilgili, geçen dönemde, 23’üncü Dönemde kapsamlı
bir değişiklik yaptık…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …ve bu düzenleme de 24’üncü Dönem
Parlamentosundaki seçimlerin daha sağlıklı bir şekilde geçmesine imkân
sağlamıştır.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, on senedir iktidardalar.
Gayri âciz cuntanın kabul ettiği Seçim Kanunu’nu içine sindiren bura değil mi?
Seçim Kanunu’nu niye değiştirmiyorsun?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Seni muhatap almıyorum, adını da ağzıma
almıyorum!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de seni muhatap almıyorum!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Manisa ilinde faaliyet gösteren toprak
sanayicilerinin sorunları hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Sakine Öz’e
aittir.
Buyurunuz Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar)
VII.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Manisa Milletvekili
Sakine Öz’ün, Manisa ilinde faaliyet gösteren toprak sanayicilerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz, AKP İktidarının yargının işini yapmaması için hazırladığı hukuk
cinayetine kilitlenmiş durumda. Ne yazık ki bu uğultuda işçilerin, emekçilerin
gündemleri, iş dünyasının talepleri duyulmuyor. Oysa yoksulluk ve işsizlik
ateşi Türkiye’nin dört bir tarafını sarmış durumda. Halk çözüm bekliyor. Çözüm
getirmesi gereken iktidarsa milyonlarca insanın sıkıntılarına çare olmak yerine
kişiye özel yasalarla demokrasiye darbe vurmaya çalışıyor. Belki birkaç kişinin
yerine binlerce kişiyi ilgilendiren sorunlara da kulak vermemizi sağlar
umuduyla sıkıntılar içinde ayakta kalmak için mücadele veren bir sektörün,
Manisa’daki Toprak Sanayisinin sorunlarını size aktarmak istiyorum.
Salihli ve Turgutlu yalnızca Manisa’nın değil Türkiye’nin en büyük
ilçelerinden ikisidir. Tuğla ve kiremit fabrikaları da bu iki ilçede en önemli
iş alanlarından biridir. Türkiye’de işsizlik rakamları düşünüldüğünde bu
fabrikaların bacalarının hâlâ tütüyor olması çok önemlidir. Bu iki ilçemizde
toprak sanayisi geçmişten beri önemli bir sektör olduğu için insanlarımızın
birçoğu emeklilik haklarını tuğla ve kiremit fabrikalarında çalışarak elde
etmiştir. Aslında bu fabrikaların sayısı geçmişte çoktu ama şimdi kırk altısı
ayakta kalabilmiştir. Buna rağmen ülkemizin kilden mamul yapı malzemesi
ihtiyacının yaklaşık yüzde 20’si bu ilçelerden karşılanmaktadır. Üstelik
bölgeden yapılan ihracat da önemli seviyelerdedir.
Sayın milletvekilleri, bu firmalarda yaşanan sorunlar toprak
sanayisi ile bağlantılı iş alanları ve aileleri de hesaba katıldığında 20 bin
kişiyi ilgilendirmektedir. Aslına bakarsanız bu kadar önemli bir rol oynayan
fabrikaların çözülmeyecek hiçbir sorunu yoktur. Sanayicilerimiz yalnızca son
dönemlerde üst üste atılmış yanlış adımların geri alınmasını istemektedir.
Salihli ve Turgutlu’daki bu fabrikalarda tuğla ve kiremit
ürünlerinin pişirilmesi sırasında toz kömür kullanılmaktadır. Sanayicilerimiz
ise bu kömür taleplerinin büyük bölümünü Ege Linyit İşletmelerinden temin
etmektedir. Son yıllarda kömür işletmeleri sosyal yardımlaşma fonlarına
çalıştırıldığından olsa gerek bu fabrikaların talepleri yeterince
karşılanamamaktadır. Örneğin bu fabrikaların kömür ihtiyacı yılda yaklaşık 170
bin tondur. TKİ ne kadar veriyor dersiniz? 54 bin ton. 170 bin nere, 54 bin
nere! Yani bir başka deyişle, sanayiciye “Git, kömürü nereden alırsan al.”
denilmektedir. Fabrikalar mecburen dışarıdan yani TKİ’nin bayilerinden daha pahalıya
kömür almak zorunda kalıyor. Geçen yıllarda TKİ üç aylık teminat mektuplarıyla
kömür verirken şimdi sanayicilerimize peşin parayla kömür vermeye başlamıştır.
Tüm bu olumsuz gelişmeler sözleşmeli alıcılara sadece bir gün önce
duyurulmuş ve uygulamaya geçilmiştir. Firmalar bu durumdan mağdur olmuştur.
Ayrıca son bir yılda bu fabrikalarımızın kullandığı kömür fiyatlarına yüzde 28,
elektrik fiyatına da yüzde 25 oranında zam yapılarak sektöre üst üste
olumsuzluklar yaşatılmıştır. Bu zamların herhangi bir açıklaması yoktur. Bu
artışlar tuğla ve kiremit üreticilerinin belini bükmekten başka bir anlam
taşımamaktadır. Kimsenin bu fabrikaların kapısına kilit vurmaya hakkı yoktur.
Değerli milletvekilleri, toprak sanayisinin önemli sorunlarından
birine daha değinmek istiyorum. Kiremit ve tuğla ham maddesi olan toprak kili
2005 yılından itibaren 1(b) grubu maden sayılmaya başlandı. Böylece ruhsat ve
izin işlemleri de Maden İşleri Genel Müdürlüğüne geçti. Bu ruhsat işlemleri
dokuz ile on iki ay arasında sonuçlanabilmekte, bu uzun süreç sürekli üretim
yapmak zorunda olan fabrikaları zor duruma düşürmektedir. Bundan dolayı tuğla
ve kiremit üreticileri, kilin Maden Kanunu’ndan çıkarılması ve Taş Ocakları Nizamnamesi’ne uygun bir yasayla düzenlenmesini talep
ediyor. Ayrıca gerek ham maddesi gerekse katı yakıtlar açısından sık sık
değişen mevzuata ayak uydurmakta güçlük çektiklerini dile getirip dikkate
alınmak istemektedirler.
Değerli milletvekilleri, bir bölgede fabrikaları zor durumda
bırakmak, aslında o bölgedeki bütün halkı sıkıntıya sokmak demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öz.
SAKİNE ÖZ (Devamla) – Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından
tuğla ve kiremit fabrikalarının sorunlarını çözmesini bekliyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, Kosova Cumhuriyeti Bağımsızlık
Günü ve Türkiye-Balkan ülkeleri ilişkileri hakkında söz isteyen İzmir
Milletvekili Rıfat Sait’e aittir.
Buyurunuz Sayın Sait. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili
Rıfat Sait’in, Kosova Cumhuriyeti Bağımsızlık Günü ve Türkiye-Balkan ülkeleri
ilişkilerine ilişkin gündem dışı konuşması
RIFAT SAİT (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yarın 17 Şubat dost ve
kardeş Kosova Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının 4’üncü yılıdır. Bu vesileyle söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kosova bağımsızlığını 17 Şubat 2008 tarihinde ilan ederek dünyada
büyük ses getirmişti. Kosova'nın Sırbistan'dan ayrılıp böyle bir karar alması
önemli bir etki yapmıştır, Balkanlarda önemli bir süreci başlatmıştır.
Kosova’nın bağımsızlık kararı, Hollanda’daki Uluslararası Adalet
Divanı tarafından alınan bir kararla meşru kılınmıştır. Şu an itibarıyla
Kosova’yı seksen yedi ülke tanımıştır ve Kosova’yı ilk tanıyan ülkelerden bir
tanesi de Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Türkiye'nin Kosova’yı tanıması dünya kamuoyunda öncelikle farklı
algılandı, zira, eski hükûmetlerde Türkiye'nin böyle bir karar alması zor
görünüyordu. Amerika Birleşik Devletleri ve birçok Avrupa ülkesinin Kosova’yı
tanıması, Kosova’nın bağımsızlığını güçlendirmektedir.
Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısı nedeniyle
Sayın Başbakanımızla birlikte New York’ta bulunuyorduk ve burada, Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunda Sayın Başbakanımızın bir konuşma yapacağı ifade
edilmişti. Sayın Başbakanımızdan ben Kosova için de birkaç kelime söylemesini
rica ettim ve bizleri kırmadı Sayın Başbakan ve Kosova’dan da bahsetti.
Kosova’nın tanınmasıyla ilgili güzel sözlerden bahsedince gurur duyduk,
gerçekten mutlu olduk.
Kosova, Türkiye Cumhuriyeti İstiklal Marşı yazarı merhum Mehmet Âkif Ersoy’un da babasının memleketidir. Kosova ilk Türk
sözlüğünün yazarı Şemsettin Sami'nin -Ali Sami’nin babasıdır- memleketidir.
İstanbul’dan tam altmış dört yıl önce 1389 yılında fethettiğimiz
Kosova, bir Anadolu’dur, aslında Rumeli’dir, evladı fatihandır,
Sultan Murat Hüdavendigâr'ın bize yadigârıdır.
Kosova’nın fethi sırasında şehit edilen Murat Hüdavendigâr’ın
iç organları Kosova’da, Sultan Murat Türbesi’nde bulunmaktadır. Kosova’da çok
sayıda Osmanlı eseri bulunuyor. Kosova’yı bu yıl 100’üncü yılını idrak
ettiğimiz 1912 Balkan savaşlarında kaybettik, 1912-1913 yıllarında ve bu süre
içerisinde Balkan savaşlarıyla beraber Balkan göçleri başladı. Bizi gerçekten
çok etkilemiştir bu göçler. Yüz yıl sonra bugün, 2012 yılının, Balkanlarda barış,
dünyada hoşgörü yılı olmasını temenni ediyoruz. Ve bu vesileyle Türkiye’deki
Balkan sivil toplum kuruluşlarının da 100’e yakın etkinlik yapacağını de
belirtmek istiyorum.
Kosova’da 50 bin Türk soydaşımız ve dost ve kardeş olarak kabul
ettiğimiz 2 milyon Arnavut kardeşimiz yaşamaktadır. Bunlar Müslüman’dır, Kosova
Müslüman bir ülkedir. Avrupa'nın 49’uncu, dünyanın en genç ülkesi olan Kosova,
Balkanlar'ın stratejik öneme sahip bir ülkesidir. Kosova, aynı zamanda, sahip
olduğu altın, gümüş, linyit ve hatta uranyum madenleriyle önemli bir ülke
olduğunu gösteriyor. Bir Türk firmasının yeni yapmış olduğu Prizren-Durs
kara yoluyla birlikte Kosova’nın limana uzantısı buranın lojistik merkezi
hâline getirmiştir Balkanlarda. Bu lojistik merkez, aynı zamanda Sırbistan,
Makedonya ve Bosna-Hersek için ticari bir merkez hâline getiriyor Kosova’yı.
Kosova’da Birleşmiş Milletler Kosova Barış Gücü bünyesinde Türk
askeri ve polisi de görev yapmaktadır. Ayrıca, büyükelçimiz dışında TİKA, Yurt
Dışı Türkler Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü büroları da mevcut olup
Türkiye'nin önemli etkileri vardır Kosova’da.
Kosova’da irili ufaklı 50’ye yakın Türk firması da bulunuyor. Bunlardan
bir tanesi de Kosova havaalanını bir Türk firması işletmektedir.
Şu ana kadar seksen yedi ülkenin tanıdığı Kosova'yı, başta İslam
ülkeleri ve Türki cumhuriyetleri olmak üzere, tüm dost ülkelerin tanımasını
bekliyoruz. Dost ve kardeş ülke Kosova, cumhuriyetinin 4’üncü yılını kutluyor,
daha nice başarılı ve refah dolu yıllar diliyorum.
Konuşmamı babası Kosovalı olan istiklal şairimiz merhum Mehmet Âkif Ersoy’un şu şiirleriyle bitirmek istiyorum:
“Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk,
Bak nasıl doğranıyor?
Kalk, baba, kabrinden kalk!
Bari bir hâtıra kalsaydı şu toprakta diri
Yer yarılmış, yere geçmiş, şühedâ
türbeleri
Nerede olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova
Sen misin, yoksa hayâlin mi? Vefasız Kosova!”
Buradan sizleri ve tüm evladı fatihanı
selamlıyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sait.
Gündem dışı üçüncü söz, Türk hukukunda özel yetkili mahkemelerin
yeri ve uygulamaları hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’e
aittir.
Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, Türk hukukunda özel yetkili mahkemelerin yeri ve uygulamalarına
ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250, 251 ve 252’nci maddelerine göre kurulan ve
faaliyet gösteren özel yetkili mahkemelerin Türk hukukundaki uygulamaları
üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği üzere Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 250, 251 ve 252’nci maddesinden önce, bu özel yetkili mahkemeler
kurulmadan önce Türkiye'de devlet güvenlik mahkemeleri faaliyet göstermekteydi.
Ancak devlet güvenlik mahkemeleri toplumsal muhalefet ve Türkiye’de meydana
getirdiği hak ihlalleri sonucunda, Avrupa’dan alınan tepkiler ve eleştiriler,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye’yi tazminata mahkûm etmesi sonucu bu
devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması zorunluluğu doğdu. Önce bu
mahkemelerden askerî kişi çekildi, arkasından da devlet güvenlik mahkemeleri
sözüm ona kaldırıldı, devlet güvenlik mahkemelerinin kuruluşuna dayanak
oluşturan Anayasa’nın 143’üncü maddesi kaldırıldı.
Ancak onun yerine 2005 yılında kabul edilen Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 250, 251 ve 252’nci maddeleri konularak devlet güvenlik mahkemeleri
yerine tıpkı onlar gibi olan özel yetkili mahkemeler, özel yetkili ağır ceza
mahkemeleri ihdas edildi. O tarihte, 2004 Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarını
açtığımız zaman Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak özel yetkili mahkemelerin
kuruluşuna ilişkin bu üç maddeye açıkça karşı olduğumuz açıkça anlaşılacaktır.
O günden bugüne yaşanan olaylar göstermiştir ki özel yetkili mahkemeler aslında
kendisinden beklenen amacı gerçekleştirmemiş, tam aksine hukuksuzluk ve keyfîlik üreten üretim merkezleri hâline gelmiştir.
Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri, aslında yurttaşın özgür hukuku
yerine devletin kutsal hukukunu esas alarak faaliyet göstermişlerdir. Özel
yetkili ağır ceza mahkemeleri hukuku referans alacakları yerde siyaseti
referans almışlardır. Kimi zaman siyaset tarafından yönetilir ve yönlendirilir
hâle gelmişlerdir, kimi zaman da kendileri yasama organının yerine geçerek
siyaseti dizayn etme görevi üstlenmişlerdir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını, uluslararası temel
hukuk kurallarını hiçe saydıkları gibi, mevcut Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki
kuralları da hiçe saymışlardır ve bu özel yetkili mahkemeler artık hak, hukuk
tanımaz, dizginlenemez bir güç hâline gelmişlerdir. Özel yetkili mahkemeler
hukukun gücünü uygulama yerine gücün hukukunu uygulayan, konjonktüre göre
hareket eden mahkemeler hâline gelmişlerdir, tarafsızlıklarını yitirmişlerdir,
özel olmaktan çıkmışlardır, artık genel mahkeme hâline gelmişlerdir. Bizim
yargı sistemimiz içerisinde özel yetkili mahkemeler diye bir kavram yoktur.
Değerli arkadaşlarım, bugün, hem iktidar cephesinde hem muhalefet
cephesinde hem de hukuk çevrelerinde özel yetkili mahkemelere yönelik olarak,
kaldırılması gerektiği yönündeki düşünceler güç kazanmıştır. Ve son günlerde
yaşanan, özellikle özel yetkili mahkemeler ile MİT arasında yaşanan tartışmalar
da demokrasi adına sevinç verici bir gelişme, böylesine ikili bir hukuk
garabeti olan bu ikili yapının işlemeyeceği yönündeki genel kanı artık herkese
egemen olmaya başlamıştır. Hatta Hükûmette, Sayın Bakan Ertuğrul Günay, dün
Cumhuriyet gazetesinde Utku Çakırözer’e verdiği
demeçte, özel yetkili mahkemelerin devlet güvenlik mahkemesine dönüştüğünü,
hukuku uygulamadıklarını söylemiştir ve kaldırılmasına yönelik eğilimlerini
belirtmiştir.
Aslında, tabii, Sayın Bakanın düşüncelerine katılmakla beraber
şunu söylemek istiyorum: Özel yetkili mahkemeler aslında devlet güvenlik
mahkemelerine dönüşmedi, zaten devlet güvenlik mahkemelerinin ta kendisiydi,
hiçbir zaman özgürlükçü yorum yapmadılar, dediğim gibi, devletin kutsal
hukukunu esas aldılar. O nedenle, bu tartışmalara son vermemiz için özel
yetkili mahkemeleri kaldırmamız lazım. Bizim kahraman savcılara, kahraman
hâkimlere ihtiyacımız yok, bizim özel kişilere ihtiyacımız yok. Bizim hukuk
kurallarına bağlı, hukuka uygun davranan, hukuka saygılı hâkim ve savcılara
ihtiyacımız var diyorum.
Bu nedenle, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına ilişkin
verdiğimiz kanun teklifinin desteklenilmesinin ve
özel yetkili mahkemelerin Türk hukuk sisteminden çıkarılmasının gerektiğini
düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 20 milletvekilinin, emeklilerin içinde bulundukları
sıkıntıların, bazı uygulamaların yarattığı mağduriyetlerin ve bu sorunların
çözüm yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/148)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizdeki sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimizin içinde
bulundukları sıkıntıların araştırılması, taban aylıklarının eşitlenmesi, maaş
farklılıklarının giderilmesi, sağlıkta katkı payı alınması ve çok düşük oranda
kalan maaş zamları gibi benzeri uygulamaların yarattığı mağduriyetlerin
tespiti, bu sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla,
Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Ülkemizde her kesimi derinden etkileyen ekonomik krizin faturasını
en ağır şekilde ödeyen kesimlerin başında, sayıları 9 milyonu bulan
emeklilerimiz ile onların dul ve yetimleri gelmektedir. Günümüz şartlarında
geçinmekte bile zorlanırken, bir de işini kaybeden çocuklarına da bakmak
zorunda kalan emeklilerimizin durumu içler acısıdır.
Ekonomik kriz öncesinde de emeklilerimiz, en mağdur kesimler
arasında ön sıralarda yer alırken, zaman zaman gündeme taşınan ancak
sonuçlandırılmayan emekli aylıkları arsındaki eşitsizlikleri ortadan kaldıracak
olan İntibak Kanunu'nun çıkarılamamış olması, çeşitli dönemlerde eksik
hesaplamalar nedeniyle ortaya çıkan adaletsizlikler, sağlıkta katkı payı
alınması ve komik denecek oranda reva görülen maaş zamları gibi benzeri uygulamalar,
emeklilerimizin mağdur olmalarında en büyük etkenlerdendir.
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
gereğince, emekli aylıklarına yapılacak zamlar önceki 6 aylık dönemin
gerçekleşen enflasyon oranı doğrultusunda tespit edilmektedir. Buna göre,
yapılan artışlarla da işçi ve BAĞ-KUR emeklileriyle bunların dul ve yetimlerine
2009 Temmuz ayı itibariyle 8-11 TL arasında bir zam yapılmıştır.
Emeklilere 8-11 lira zam verilirken, Eylül 2009'da ise,
emeklilerin sağlıktaki muayene katkı payları 15 TL'ye kadar yükseltilmiştir. 6
ay için emekliye yapılan zam, bir defalık muayene katkı payını bile karşılamaz
durumdadır. SSK ve BAĞ-KUR emeklilerinin yüzde 90'ı açlık sınırının altındaki
maaşları ile yaşam mücadelesi verirken, ayda 5-10 kez hastaneye gitmek zorunda
kalan emeklilerimiz, sağlıkta katkı payının kaldırılmasını beklerken tam aksine
artırılması ile, yeni bir darbe daha almışlardır. Emekli Sandığı emeklilerinin
durumu da SSK ve BAĞ-KUR emeklilerinden çok farklı değildir.
Durum böyle iken, mevcut ekonomik kriz ortamında, işsiz kalan
çocuğu ve hatta çocuğunun da ailesine bakmak durumunda kalan emeklilerimiz,
ciddi bir mağduriyet yaşamaktadırlar. Özellikle SSK ve BAĞ-KUR emeklileri
intibakların yapılmaması nedeniyle zaten büyük bir sıkıntı içerisinde iken,
aylıklarının da alım gücünü giderek yitirmesiyle, adeta hayatta kalma
mücadelesi verir duruma gelmişlerdir.
Sosyal güvenlikte reform diye sunulan ve sosyal güvenlik
kurumlarını tek çatı altında toplayan kanuna da bakıldığında, emeklilerin
mağduriyetlerini ortadan kaldıran bir değişikliğe yer verilmediği
görülmektedir. Emeklilere genel bir iyileştirme ve alt sınır aylıklarında
eşitlik getirilmeden, norm ve standart birliğinin sağlanamayacağı hep dile
getirilmesine rağmen bu yasayla da bir çözüm elde edilememiştir. Mevcut durumda
emeklilere çok düşük oranda verilen yüzdeli artışların emeklileri ekonomik
olarak korumayan bir sistem olduğu gerçeği artık görülmeli, üç ayrı sosyal
güvenlikte de uygulanan alt sınır emekli aylıklarının eşitlenmesini sağlayacak
değişikliklere acilen gidilmelidir.
Ülkemizdeki sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimizin içinde
bulundukları sıkıntıların araştırılması, taban aylıklarının eşitlenmesi, maaş
farklılıklarının giderilmesi, sağlıkta katkı payı alınması ve çok düşük oranda
kalan maaş zamları gibi benzeri uygulamaların yarattığı mağduriyetlerin
tespiti, bu sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla,
anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Ali Öz (Mersin)
6) Seyfettin Yılmaz (Adana)
7) Zühal Topcu (Ankara)
8) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
9) Erkan Akçay (Manisa)
10) Sümer Oral (Manisa)
11) Bülent Belen (Tekirdağ)
12) Necati Özensoy (Bursa)
13) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
14) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
15) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
16) Durmuş Ali Torlak (İstanbul)
17) Atila Kaya (İstanbul)
18) Celal Adan (İstanbul)
19) Emin Çınar (Kastamonu)
20) Oktay Öztürk (Erzurum)
21) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
2.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, uzman erbaş uygulaması sonucunda ortaya
çıkan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/149)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
3269 sayılı yasa kapsamında 1986 yılından itibaren Türk Silahlı
Kuvvetlerinde Uzman Erbaş uygulaması başlatılmıştır.
Ancak ilk aşamada, gelecekte karşılaşılacak sorunlar
değerlendirilmeden yapılan düzenlemeler, geçen yıllar içinde büyük sosyal ve
ekonomik sıkıntıları beraberinde getirmiştir.
Uzman Erbaş uygulaması sonucunda ortaya çıkan sorunların ve
alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 nci maddesi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi iç tüzüğünün
104 ve 105 nci maddeleri gereğince meclis araştırması
yapılmasını arz ederim.
Gerekçe:
Türk Silahlı Kuvvetlerinde 1986 yılından itibaren 3269 sayılı yasa
uyarınca Uzman Erbaş istihdamı başlatılmıştır.
Ancak geçen süre içinde Uzman Erbaşlarla ilgili olarak ortaya
çıkan sorunlar üzerinde hiçbir düzenleme yapılmamış olup, artan Uzman Erbaş
miktarıyla birlikte sorunlar yanında mağduriyetlerde artmıştır.
Bu konudaki mağduriyetleri gidermek üzere, Genelkurmay
Başkanlığınca düşünülen hususlar Aralık 2009'da haftalık basın açıklamasıyla
gündeme getirilmiştir.
Aynı hususlar 2 Nisan 2009 tarihinde yazılı teklifler hâlinde
Milli Savunma Bakanlığına da gönderilmiştir.
En önemli mağduriyet; 45 yaşına girmiş olan Uzman Erbaşların,
sözleşmelerinin feshedilerek âdeta aile fertleriyle birlikte sokağa
atılmalarıdır.
45 yaşını doldurduğu için emekli olamadan ayrılmak zorunda kalan
ve aile fertleriyle birlikte âdeta sokağa atılan kişi sayısı her geçen yıl
âdeta katlanarak artmaktadır.
Yeni Sosyal Güvenlik Yasasında ortaya konan, yaş haddi
uygulamaları bu konudaki endişeleri daha da artırmıştır.
Bu konuda 28 Temmuz 2003 tarih ve 27302 Sayılı Resmî Gazete'de yer alan değişiklik aşağıdadır:
"Bu itibarla, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununa tabi uzman
erbaş olarak en az iki yıl süreyle çalışmış olmak şartıyla, sağlık
niteliklerini kaybetmeleri veya 45 yaşına girmiş olmaları sebebiyle görev
süreleri sona erenler ile kendi istekleriyle sözleşmelerini feshetmiş
olanlardan, kamu kurum ve kuruluşlarında Devlet memuru olarak istihdam edilmek
isteyenlerin atanmak istedikleri kamu kurum ve kuruluşlarına başvurmaları
gerekmektedir."
Ancak yukarıdaki yasa değişikliği ile öngörülen iş müracaatları,
kamu kurum ve kuruluşlarınca dikkate alınmamakta olup cevapsız bırakılmakta
veya menfi cevap verilmektedir.
Uzman Erbaş uygulamasındaki en önemli sorun alanları aşağıdadır.
- Uzman Erbaşların emekli yaşlarının artırılması
- Ayrılanların kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı
- Geçmişte yaş haddi nedeniyle ayrılmak zorunda kalanların
yapılacak değişikliklerden yararlandırılması.
- Belirli hizmet süreleri sonunda diğer Türk Silahlı Kuvvetleri personeli
gibi derece-kademe ilerlemesi yapabilmeleri
- Ceza aldıklarında sözleşmelerinin feshi konusunda, en azından
belirli hizmet sürelerinden sonra daha esnek ve hoşgörülü bir uygulama
yapılması
- Atanmaları konusunda diğer Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına
benzer bir sistem uygulanması
- Eşitlik ilkesine uygun olarak belirli hizmet sürelerinden sonra
diğer Türk Silahlı Kuvvetleri personeline uygulanan esaslardan
yararlanabilmeleri
- Sosyal ve ekonomik sorunlarının iyileştirilmesi.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Enver Erdem (Elazığ)
5) Alim Işık (Kütahya)
6) Erkan Akçay (Manisa)
7) Ali Öz (Mersin)
8) Emin Çınar (Kastamonu)
9) Seyfettin Yılmaz (Adana)
10) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
11) Zühal Topcu (Ankara)
12) Sümer Oral (Manisa)
13) Durmuş Ali Torlak (İstanbul)
14) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
15) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
16) Bülent Belen (Tekirdağ)
17) Atila Kaya (İstanbul)
18) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
19) Necati Özensoy (Bursa)
20) Celal Adan (İstanbul)
21) Oktay Öztürk (Erzurum)
22) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, 29 Ocak olayları ve Batı Trakya Türk
azınlığının durumu ile sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/150)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
29 Ocak olayları ve Batı Trakya Türk Azınlığı'nın
durumu ile günümüzde yaşamakta oldukları ekli gerekçede belirtilen sorunlarının
araştırılarak, alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98.
ve İç Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu
kurulmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
29 Ocak Olayları Batı Trakya'daki Müslüman Türk Azınlığa yönelik
uzun yıllar sürdürülen baskı ve haksızlıklar sonucu katlanılamaz hâle gelen
insan hakları ihlallerinin bir sonucu olarak meydana gelmiştir. 24 Temmuz
1923'te imzalanan Lozan Antlaşmasıyla Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığın
hakları güvence altına alınmış olmasına rağmen, zaman içerisinde uygulanan
politikalar ve düzenlemeler sonucu bir çok alanda hak ihlalleri meydana
gelmiştir. Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı‘nın
yaşadığı başlıca sorunları ana hatlarıyla sıralamak gerekirse; 1-Türk
Kimliğinin Reddi 2-Eğitim Sorunları 3- Din ve İnanç Hürriyetine Yapılan Baskılar
4-Vakıflar 5- Ekonomik Baskılar 6- Vatandaşlıktan Çıkarılma Uygulamaları olarak
ifade etmek mümkündür.
Bugün Yunanistan'da büyük bir çoğunluğu Batı Trakya'da bulunan
yaklaşık 150.000 civarında Müslüman Türk azınlığı yaşamaktadır. Türk azınlığın
statüsünü belirleyen 1923 Lozan Barış Anlaşmasının hâlen yürürlükte olmasına
mukabil, uygulanan baskıcı politikalar sonucu birçok haklarının ellerinden
alınması yanında bir de Yunanistan Yüksek Mahkemesi'nin "Batı Trakya'da
Türk yoktur" gerekçesiyle Türklere ait tüm derneklerin kapatılması kararı
vermesiyle Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı tarafından milli kimliklerinin
inkârı anlamına gelen bu karar üzerine 29 Ocak 1988 tarihinde elim olayların
yaşandığı bir direniş meydana gelmiştir.
Türklere ait ekilebilir verimli araziler değişik gerekçeler ve
düzenlemelerle istimlâk edilmiştir. Çeşitli nedenlerle Batı Trakya'yı terk
etmiş olan soydaşlarımızın arazileri çıkarılan yasalarla hazine malı
sayılmışlardır. Mübadeleden sonra çıkarılan yasalarla birçok Türk çiftliği
kamulaştırılarak topraksız Yunan halkına dağıtılmıştır. Yunan Makamları
1932-1933 yıllarında havadan çekilen fotoğraflarla nadasa bırakıldığı için
üzerinde ürün bulunmayan tarlaları hazine malı kabul ederek binlerce dönüm
soydaş arazisini bu şekilde hazineye intikal ettirmiştir. Yine 1952 yılında
yapılan toprak reformu ile birçok arazi kamulaştırılarak sözde topraksız yunan
köylüsüne dağıtılmış, iskân yasasının bazı maddeleri değiştirilerek izinsiz ve
pasaportsuz olarak yurt dışına çıkan soydaşlarımızın arazisi hazine mülkiyetine
geçirilmiştir. Bu uygulamalar 21 Nisan 1967'de Yunanistan idaresini eline alan
cunta yönetiminde de devam etmiş ve Türklerin yoğun olarak yaşadığı Küçük
Doğanca Köyü'nde 10.000 dönüm civarındaki arazi zorunlu kamulaştırmaya tabi
tutularak komşu köylerdeki Rum çiftçilere dağıtılmıştır. Haksız olarak yapılan
bu uygulamaların örneklerini artırmak mümkündür. Bu haksız uygulamalarla
1923'ten sonra Batı Trakya’daki araziler Yunan devleti tarafından haksız olarak
Müslüman Türk azınlık aleyhine değişmiştir. Batı Trakya Türk Azınlığın Mübadele
ile başlayan toprak kaybı günümüze kadar devam etmiştir Lozan Barış Konferansının
resmî istatistiklerine göre, 1923'te Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığının
elindeki araziler bölgenin işlenebilen arazilerinin %84'ünü oluştururken,
uygulanan politikalar ve hak ihlalleri sonucu günümüzde %25'in altına
düşürülmüştür.
Batı Trakya Türk azınlığının uğradığı haksızlıkların son bulması,
yaşadıkları sorunların çözümüne katkı sağlayacak tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla, Anayasamızın 98. ve İç Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir
Meclis Araştırma Komisyonu kurulması uygun olacaktır.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Ali Öz (Mersin)
5) Alim Işık (Kütahya)
6) Enver Erdem (Elâzığ)
7) Emin Çınar (Kastamonu)
8) Seyfettin Yılmaz (Adana)
9) Zühal Topcu (Ankara)
10) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
11) Sümer Oral (Manisa)
12) Bülent Belen (Tekirdağ)
13) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
14) Necati Özensoy (Bursa)
15) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
16) Oktay Öztürk (Erzurum)
17) Durmuşali Torlak (İstanbul)
18) Erkan Akçay (Manisa)
19) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
20) Celal Adan (İstanbul)
21) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
22) Atila Kaya (İstanbul)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, şimdi İç Tüzük’ün
60’ıncı maddesine göre sisteme girmiş olan milletvekillerine kısa söz
vereceğim.
Sayın Canalioğlu…
IX.- AÇIKLAMALAR
1.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, kamu kurum ve kuruluşlarında ne kadar engelli
personel çalıştığına ve engelli personel açığı var ise ne zaman alım
yapılacağına ilişkin açıklaması
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bakanlar Kurulundan 2 bakanımız burada. Umuyorum soracağım
soruları onlar ilgili bakana iletirler.
Bilindiği gibi, kamu kurum ve kuruluşlarında 44.189 engelli
personel çalıştırma zorunluluğu bulunmakta olmasına karşın kamu kurum ve
kuruluşlarında hâlen ne kadar engelli personel vatandaşımız çalışmaktadır? Ne
kadar açık vardır? Hükûmet bu açığı ne zaman doldurmayı düşünmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Canalioğlu.
Sayın Sakık…
2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, kötü hava koşulları nedeniyle Muş ve çevre
illerde köy yollarının kapalı olduğuna ve devletin bu konuda daha duyarlı
olmasını beklediklerine ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Devlet Bakanımız da burada, Cevdet Yılmaz Bey de burada, o
da dinlerse sevinirim. Bu yıl hepimiz -onun seçim bölgesiyle kapı komşuyuz-
büyük bir felaket yaşıyoruz; ciddi bir kar var, bütün köy yolları kapalı. Her
gün yüzlerce telefon alıyoruz. Benim seçim bölgemde emin olun belki yirmi
gündür yolları açılmayan köyler var. Şimdi Bingöl’de nasıl bir formül buldunuz,
nasıl çözdünüz bilmiyorum ama bizim bütün komşu illerimizde aynı felaket var. Anadolu
tabiriyle gerçekten dardayız. Yani insanlar perişan. Mesela okullar tatil oldu.
Batıdan giden öğrencilerin büyük bir çoğunluğu on gün köylerine gidemediler,
aileleriyle görüşemeyip geri döndüler. Bu konuda devletin daha duyarlı
davranmasını… Bingöl formülü neyse Muş’a da böyle bir katkı sunabilirlerse çok
sevinirim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sakık.
Sayın Susam…
3.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam’ın, esnaf ve sanatkârlarla tarım kesiminin destek kredilerine
ilişkin kararnamenin henüz Bakanlar Kurulunca imzalanmaması nedeniyle
kredilerin kullandırılamadığına ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın bakanlara bu vesileyle bir şeyi sormak istiyorum: Esnaf ve
sanatkârlarla tarım kesiminin bankalar vasıtasıyla almış olduğu destek
kredileri bu sene, kararname Bakanlar Kuruluna gönderilmiş olmasına rağmen daha
imzalanmadığı için şu an hem Ziraat Bankası hem Halk Bankası kredileri
kullandırmada gerekli girişimi yapamamaktadır. Hem tarımda doğan büyük zararlar
hem esnaf ve sanatkârın ödemede içinde bulunduğu zorluklar nedeniyle, tabii ki
Başbakanın sağlık nedenleriyle Bakanlar Kurulunun toplanamamasından dolayı
böyle bir gecikme olabilir ama -ona acil şifa diliyoruz- hızla da Bakanlar
Kurulunun bu kararnameleri, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Hazineden gelen
şekliyle imzalanması konusunda gerekli desteği bekliyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Susam.
Sayın Düzgün…
4.- Tokat Milletvekili
Orhan Düzgün’ün, AK PARTİ’li bir milletvekilinin bir
televizyon kanalında Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerini tehdit ettiğine
ve özür dilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında
AKP’li bir milletvekili arkadaşımız, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerini
kafasını kırmakla tehdit etmiştir. Bu davranışı bir milletvekiline yakışır bulmuyorum
ve şiddetle kınıyorum. Ayrıca, arkadaşımızın millet kürsüsünden özür dilemesini
bekliyorum. Eğer kendisi bu olgunluğu göstermezse ben de kendisine söylemek
istiyorum ki bir Denizli vekili olarak, vakitsiz öten horozun başına ne
geldiğini çok iyi biliyordur diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Düzgün.
Sayın Kurt…
5.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt’un, Porsuk su havzasının Kütahya’nın atıklarıyla kirlendiğine ve
Kütahya’ya bir an önce arıtma tesisleri yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkanım, Eskişehir içme ve
kullanma suyu havzasını ilgilendiren Porsuk su havzası Kütahya tarafından evsel
ve endüstriyel atıklarla kirletilmektedir. Bu konuda, Kütahya’ya bir an önce
arıtma tesisleri yapılması konusunda Hükûmetin çaba göstermesi gerektiğini
düşünüyorum ve Eskişehir açısından ciddi bir tehlikeyi Meclisin dikkatine
sunmak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kurt.
Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.47
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
67’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
daha sonra oylarınıza sunacağım:
X.- ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve arkadaşları tarafından, görevi yaptırmamak için
direnme suçlarındaki artışın nedenleri ile işkence ve kötü muamele iddiaları
arasındaki ilişkinin araştırılarak işkence ve eziyet suçlarının önlenmesi ve cezasız
kalmaması için alınacak tedbirlerin belirlenmesi hakkında Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
16/2/2012 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
16.02.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun, 16.02.2012 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili M. Sezgin Tanrıkulu ve arkadaşları
tarafından, 27.12.2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"Görevi yaptırmamak için direnme suçlarındaki artışın nedenleri ile
işkence ve kötü muamele iddiaları arasındaki ilişkinin araştırılarak işkence ve
eziyet suçlarının önlenmesi ve cezasız kalmaması için alınacak tedbirlerin
belirlenmesi" hakkında verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (185
sıra nolu) Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 16.02.2012 Perşembe günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, önerinin lehine.
Buyurunuz Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu araştırma önergesini hazırlamadan önce Adalet Bakanlığına
yanıtlanması amacıyla soru sordum, çok kapsamlı bir cevap aldım Adalet
Bakanlığından. Bu cevap 23 Aralık 2011 tarihinde geldi. Keza, 12 Haziran
seçimlerinden hemen sonra Meclis Araştırma Merkezine bir araştırma yaptırdım,
bunun cevabı da Temmuz 2011 tarihinde geldi. Bu cevaplar geldi. Birçok
kaynaktan araştırma yaptım ve bu araştırmaların sonucunda da bu araştırma
önergesini vermeye karar verdik arkadaşlarımızla beraber.
Ben, milletvekilliğinden önce Türkiye İnsan Hakları Vakfının
Diyarbakır temsilciliğini yürüttüm, İnsan Hakları Derneğinde çalıştım,
avukatlık yaptım. İşkence suçlarıyla ilgili olarak da, kötü muamele suçlarıyla
ilgili olarak birçok araştırma yaptım, birçok davada bulundum, birçok mağduru
temsil ettim. Ancak Adalet ve Kalkınma Partisinin 2002 iktidarından sonra,
Sayın Başbakanın “İşkenceye sıfır tolerans” gösterileceği sözlerinden sonra,
Türkiye’de işkencenin aslında azalmadığını, kötü muamelenin azalmadığını ancak
bunun bir vesileyle gizlendiğini birçok insan hakları kuruluşuyla beraber
tespit ettik. Dolayısıyla da rakamların çarpıcılığı da bu durumu ortaya
koymaktadır. Her ne kadar Anayasa’mızın 17’nci maddesinde işkence ve eziyet
görme yasaklanmış ise de, bir negatif yükümlülük devlete yükümlenmişse de
pratikte, uygulamada gözaltı merkezlerinde ve başka merkezlerde gözaltına
alınmadan önce ve cezaevlerinde işkence ve kötü muamelenin bir idari pratik
olarak devam ettiği konusunda insan hakları kuruluşlarının yaygın kanısı var.
Şimdi, size, özellikle Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımın bu rakamları
görmesi açısından tablo yaptım. Okuduğumuzu dinlemiyorsunuz, belki görsel bir
malzemeden faydalanırsınız diye bunu yaptım, daha iyi göresiniz diye.
Değerli arkadaşlar, bakın, sizin iktidarınız döneminde işkence ve
kötü muamele suçlarıyla memura direnme suçları arasındaki artışı bu tabloda
görebilirsiniz. Sekiz yıllık dönem içerisinde, 2003’ten 2010’a kadarki dönem
içerisinde işkence ve eziyet suçundan dava açılan görevli sayısı 5.643 kişi ama
yurttaşlarımıza karşı direnme suçundan ve hakaret suçundan açılan dava sayısı
ise 104.348. Yani bu dönem içerisinde yaklaşık 104 bin yurttaşımıza, polise
veya başka bir görevliye direndiği için veya hakaret ettiği için dava açılmış
ve yaklaşık bunlardan 64 bin kişi mahkûm olmuş değerli arkadaşlar 64 bin
yurttaşımız mahkûm olmuş. Böyle çarpıcı rakamlar var bakanlığın
istatistiklerinde. Ne oldu da sizin döneminizde acaba yurttaşlarımıza bir
cesaret geldi; herhangi bir güvenlik görevlisini gördüğü zaman direnmeye,
hakaret etmeye başladılar? Acaba ne oldu? Hiç düşündünüz mü bunu? Niye sizin
döneminizde yurttaşlar bu hâle geldiler? Ya bunu sosyolojik olarak
araştıracağız veya psikolojik olarak araştıracağız veya işkence suçuyla, kötü
muamele suçuyla polise karşı direnme suçları arasındaki artışın araştırılmasını
sağlayacağız ve bunu da bu Meclis yapacak.
Size başka bir şey okumak istiyorum. Sanmıyorum okuduğunuzu. Bu da
Avrupa İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammerberg’in raporu
değerli arkadaşlar. 10 Ocak 2012 tarihli. Bu raporda da, otuz sayfalık raporda
da Türkiye’de yargı uygulamaları ve insan hakları uygulamalarıyla ilgili olarak
çok çarpıcı tespitler var. Türkiye’ye çok önemli öneriler var bu raporda.
Okuduğunuzu sanmıyorum ama okumanızı tavsiye ediyorum. Bu raporlardan çok
önemli sonuçlar çıkarabiliriz, çıkarabilirsiniz, beraber burada çıkarabiliriz.
Bakın ne diyor Hammerberg raporunda?
Aynen okuyorum, bu rapordan okuyorum: “Cezasızlıkla ilgili bir başka endişe de
görevi kötüye kullanmakla suçlanan polis memurlarının bilhassa TCK'nın kamu
görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla direnç göstermeye
ilişkin 265’inci maddesi uyarınca davacılar aleyhine suçlamalarda bulunduğu
iddia edilen uygulamadır.” Komiser, ceza hukuku sisteminin bu tür karşı
suçlamalarla asıl şikâyetlerden daha çabuk ilgilendiğine dair haberlerden ve bu
durumun da zaman zaman yargının saygınlığına zarar vermesinden endişe
duymaktadır.
Geldi buraya ekim ayında; sizlerle görüştü, bakanlarla görüştü,
cezaevlerini ziyaret etti, insan hakları savunucularıyla görüştü, insan hakları
kurumlarıyla görüştü ve gördüğünüz bu raporu yazdı ve bu raporda da Hükûmete
önerilerde bulundu.
Öneride bulunduğu konulardan bir tanesi de memura karşı direnme
suçlarındaki artış. Bunun işkence ve kötü muamele suçlarını gizlemek amacıyla
yapıldığını, yargının buna sessiz kaldığını, yargının direnme suçlarına karşı
önemli bir alaka gösterdiğini, insanları çok çabuk mahkûm ettiğini ama işkence
ve kötü muamele suçları konusunda da bir cezasızlığın devam ettiğini Komiser,
hem İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına atıfta bulunarak hem görüştüğü insan
hakları kurumlarının raporlarına atıfta bulunarak hem de bakanlıktan aldığı
raporlara ve bilgilere atıfta bulunarak bu tespitte bulundu. Bu tespitini de
Hükûmete öneri olarak iletti. Biz de okuduk. Daha önce yaptığım araştırmalar
da, Meclis Araştırma Merkezinin araştırmasından çıkan sonuçlar da buydu. Sayın
Bakanın bizim soru önergemize verdiği cevaplar da buydu.
Dolayısıyla, güneş balçıkla sıvanmıyor değerli arkadaşlar. Sizler
ne kadar deseniz de “İşkence ve kötü muameleye sıfır tolerans var.” ama asıl
burada korunan bir biçimde gizlenen ve korunan işkencecilerdir ve
vatandaşlarımıza ve yurttaşlarımıza kötü muamelede bulunanlardır. Rakamlar,
Bakanlığın rakamları çok çarpıcı bir biçimde bunu ortaya koymakta.
Şimdi, ne yapabiliriz değerli arkadaşlar? En son 14 Ekim 2011
tarihinde Milliyet gazetesinde çıkan haberi hepiniz okumuşsunuz. Özgür Benol ve Mine Sayarı adlı 2
yurttaşımızın, 2 öğrencinin nasıl dövüldüğüne ilişkin haberlerdi. Bu haberlerde
bir görevlinin bu gençleri niçin dövdüğü konusundaki açıklamalar çok
çarpıcıydı. Niçin dövdüğü noktasında aynen şunu ifade etmişti: “Devlet
aleyhinde konuştuğu için biz onları dövdük ve kötü muamelede bulunduk.”
demişti. 2 öğrenciye karşı açılan davada istenen cezalarla polis memurlarına
karşı açılan davada istenen cezaları bir karşılaştırın. Bunun da haberi ve
kaynakları kayıtlarınızda var.
Yine, daha sonra İzmir’deki Karabağlar’daki
karakolda kadın bir yurttaşımıza karşı davranışı hepimiz tüylerimiz ürperir bir
biçimde izledik, nasıl dövüldüğünü izledik ve daha sonra anlaşıldı ki o kadın
yurttaşımız polislere karşı direnmiş, o nedenle kötü muamelede bulunulmuş.
Kadın yurttaşımıza istenen ceza yedi yıldır. Bunu bilin. Dolayısıyla, işkence
ve kötü muamelenin karakollarda ve diğer gözaltı merkezlerinde, cezaevlerinde
nasıl gizlendiği artık çok çarpıcı bir biçimde açık. Bu suçlar nedeniyle
direnme ve kötü muamele suçu gibi gösterilerek işkence ve eziyet suçu
gizlenmekte. Bu nedenle, burada yapmamız gereken çok açık, yapmamız gereken çok
açık. Eğer yurttaşlarımıza bir cesaret gelmişse polise direnme konusunda, bu
yüksek cesareti araştıralım. Niye sizin döneminizde bu kadar cesur hâle
geldiler, bu kadar cesur hâle geldiler? Yok, eğer diğeri varsa o zaman niçin
gizlendiğini, nasıl gizlendiğini ve bu suçlardaki artışı karşılaştırmalı olarak
inceleyelim.
Son olarak, değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanı da Karabağlar’daki olayla ilgili olarak şunu ifade etmişti:
“Asalım mı bu polis memurlarını?” Hiç kimse kimseyi asmasını talep etmiyor ama
biz, bütün bu suçların, yurttaşlarımıza karşı, insanlığa karşı suç olarak kabul
ettiğimiz bu suçların gerektiği biçimde araştırılmasını ve cezalandırılmasını
talep ediyoruz, yoksa 30 liralık bir para cezasıyla geçiştirilmesini talep
etmiyoruz, istemiyoruz.
Değerli arkadaşlar, hiçbir rejim işkenceyle, baskı ve zorbalıkla
insanları hizaya getirememiştir. “Vatandaşımı hem severim hem döverim.”
anlayışıyla demokrasiyi tesis edemezsiniz. Gözaltında bir kadına kameralara
bile aldırmadan işkence yapan görevlilere 30 lira para cezası vererek veya “Ne
yani, asalım mı?” diyerek, sahip çıkarak işkence ve kötü muameleyi
önleyemezsiniz. Çünkü bu halk iyinin de kötünün de cezasını er veya geç verir.
İşkenceciyi koruyan hiçbir hükûmet ayakta kalmadı, bunu bir kenara not etmenizi
istiyorum ve bu araştırma önergesine bugün de biraz sonra yapacağınız gibi
“Meclisin gündemi çok yoğun, o nedenle de Meclis gündemini işgal etmeye
dönüktür.” demeyin. Bu kadar araştırmadan sonra, bu kadar dayanaktan sonra biz
bunları hazırladık, verdik. Eğer gerekçe gösterecekseniz başka bir gerekçe
gösterin.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanrıkulu.
Önerinin aleyhinde Bursa Milletvekili Mustafa Kemal Şerbetçioğlu.
Buyurunuz Sayın Şerbetçioğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi aleyhinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum.
Türkiye-Kosova Dostluk Grubu Başkanı sıfatıyla öncelikle dost ve
kardeş Kosova Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının 4’üncü yıl dönümünü canıgönülden kutluyorum.
Kosova, geçen dört yıllık süre zarfında bağımsızlığının pekiştirilmesi,
demokratik kurumlarının geliştirilmesi ve bölgesel iş birliği adına son derece
ciddi adımlar atmıştır. Türkiye'nin demokratik, çok kültürlü ve müreffeh bir
Kosova’nın başarılı geleceğine olan taahhüdü tamdır. Kosova’nın önümüzdeki
dönemde daha fazla ülke tarafından tanınarak uluslararası toplumun saygın bir
üyesi olma yolunda önemli bir mesafe katedeceğine
inanıyorum. Bu mutlu günleri vesilesiyle dost ve kardeş Kosova halkını tekrar
tebrik ediyor, bağımsızlıklarının ebedî olmasını diliyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin önergesiyle ilgili de şunları belirtmek
isterim: İşkence ve kötü muamelenin önlenmesine dair iktidarımız döneminde çok
ciddi düzenlemeler yapılmıştır. Gerek Hükûmetimiz gerekse yargı mercileri
bunların önlenmesi için kararlılıkla mücadele etmektedir. Hâlihazırda, İnsan
Hakları Komisyonumuz bünyesinde kurulan bir alt komisyon çalışmalarına devam
etmektedir. Ayrıca bir araştırma
çalışmasına gerek yoktur. Önergeyi kabul etmiyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şerbetçioğlu.
Önerinin lehine, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yeniçeri.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve
çok değerli burada olmayan milletvekilleri; bugün, işkence ve eziyet suçlarının
önlenmesi ve alınacak tedbirlerin belirlenmesine yönelik olarak verilen Meclis
araştırma önergesi lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
“İşkenceye sıfır tolerans” hiç kuşkusuz son derece saygın bir
söylemdir. Ancak bu söylemin hayata geçirilebilmesi her şeyden önce işkenceye
yasak koymak ya da bunu yasalarla düzenlemek değildir. İşkenceye yasak
koyabilirsiniz ancak işkenceye giden yolları açık tutarsanız işkenceyi önleyemezsiniz.
İşkence, kötü bir psikoloji, kötü yasa, yanlış algı sorunu olduğu
kadar aynı zamanda sosyolojik bir sorundur da. Yalnız yasaların değil aynı
zamanda toplumun da “işkenceye sıfır sorun” demesi gerekir.
Tarih boyunca insanlık hep onur ile konfor, erdem ile ekmek
arasında kalmaya zorlanmıştır. Kapitalist sistemin özü de aslında bu mantık
üzerine kuruludur. Sistem size “Onur istiyorsanız konforunuzdan taviz vermeniz
gerekir, ekmek istiyorsanız biraz erdeminizden vazgeçmeniz gerekir.” şeklinde bir
dayatma içerisinde bulunuyorsa böyle bir toplumda sağlıklı bir şahsiyet,
sağlıklı bir sistem oluşturmak çok zor olacaktır.
Olmak için ölmeyi göze alanları inadından vazgeçirmek
doğrultusunda işkence, tarih boyunca, hatta sistemler içinde hasta ruhlu kişiler
tarafından hep uygulanagelmiştir. Hiç tartışmaya bile gerek yoktur ki işkence,
insanı alçaltmaya yönelik aşağılık bir iştir. İşkence, gerçekte yapılanı değil,
yapanı alçaltır. İşkence ve kötü muamelenin gelenekselleştiği bir yerde bu tür
uygulamalar üzerinde sosyolojik, siyasal, kültürel, dinî inceleme ve
irdelemelerin yapılması şarttır.
İşkence ve kötü muamelelere karşı olmak sorunu çözmüyor. Hatta
işkenceyi ve kötü muameleyi şiddetle yasaklayan yasalar çıkarmak da sorunu tam
anlamıyla çözmez. Bu yüzden işkence ve kötü
muameleyi doğuran, sosyal, kültürel, ekonomik ve geleneksel damarların
irdelenmesi gerekir. Konu ciddidir, üzerinde durulmaya ve irdelemeye değerdir.
İşkence ve kötü muameleden söz ederken “sistem, devlet, hukuk
düzeni” konularını ele alıp önce bunların üzerinde bir mutabakat sağlamak
gerekir. Hukuk toplum yaratmaz, toplum hukuk yaratır. Topluma uygun olmayan
yasal düzenlemelerin geleceği olmaz. “Hukuk” ile “otorite” birbirine bağlı iki
kavramdır. Hukuku tesis, temin ve korumak ancak otorite ile mümkündür. Onun
için “Hukuk ile güvenlik, demokrasi ile güvenlik, ikisinden birini tercih
edin.” şeklinde yapılan değerlendirmeler külliyen yanlış, hatta tehlikelidir.
Bunların ikisini bir arada, ikisini de birbirlerinin sınırlarına girmeden ama birbirlerini
tamamlayan unsurlar olarak ele almak gerekir. Bunlar birbirlerinin karşıtı,
alternatifi ya da biri öbürünün yerine konulacak şeyler değildir; koyarsanız totaliter
bir kafaya, otoriter bir rejime gidersiniz.
Devlet bireyleri hem birbirlerine karşı hem de kendine karşı
korumakla yükümlüdür. O hâlde demek ki devlet ile birey, devlet ile toplum ve
nihayet devlet ile hukuk birbirine bağlı kavramlardır. Bu kavramlar bir paranın
iki yüzü gibidir, birbirlerini tamamlarlar ama asla birbirlerinin aynısı
değillerdir. Birey yoksa toplum, toplum yoksa devlet, hukuk yoksa da meşruiyet
olmaz. Bu olgulardan birisi olmadan diğerinin anlamından söz edemeyiz. Bu
kavramların birbirleriyle olan ilişkisine vurgu yapan en önemli tabir “hukuk
devleti” tabiridir. Kişilerin ekonomik, kültürel, siyasal, sosyal ve düşünsel
hakları hukuk devletinde bir bütün olarak ele alınır.
İşkencenin olduğu yerde hiç kuşkunuz olmasın ki hiçbir şey doğru
ve mecrasında yürümez. İşkenceyi birey yapar, sistem yapılmasına imkân sağlar.
İşkencenin üzerinden yapılan değerlendirmelerin birçoğu bu parametreleri
dikkate almamaktan kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan işkencenin üzerinden devleti
“işkenceci” ya da devleti “katil” ilan etmek, haddini fena hâlde aşmak ve ne
söylediğini bilmemek anlamına gelir.
İşkenceyi istismar etmek de işkence yapmak kadar adi bir iştir. Bu
yüzden işkenceye yönelik Meclis araştırması açılması, insanları, devleti bu tür
iddia, isnat, iftira, ithamları bir anlamda dengeleyecek bir konuma bizi
getirecektir. İstismarları engellemenin yolu bu tür araştırmaları açmak,
nedenlerini tespit etmek ve hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde işkence
olaylarını açığa çıkartmaktan geçiyor ancak bireysel veya münferit olayları da
ele alarak onların üzerinden yargılara varmak da aklı başında insanların
yapacağı bir iş değildir, bunun da altını çizmek istiyorum.
Birey ile devleti barıştırmanın yolu da işkenceyi tümüyle ortadan
kaldırmaktan geçmektedir. Bu vesileyle birey, toplum ve devlet ilişkilerine
kısaca değinmekte yarar var.
Unutmamak gerekir ki bireylerin hem karakteri hem de dünya
görüşünün içinde yaşadığı toplumla yakından ilişkisi vardır. Eflatun bunu
binlerce yıl önce ifade etmişti. Bireyin temel hak ve özgürlüklerini ancak
devletin sayesinde korumak ve sürdürmek mümkün olabilir. Dünya anlamlı bir
biçimde incelenirse, devleti olmayan toplulukların kâmil anlamda herhangi bir
özgürlüğünden söz edilemeyeceği görülür. Devlet anarşist ütopyalara kurban
edilmeyecek kadar önemli bir siyasi organizasyondur. Devletin bu anlamda bir
başka tanımı da “Siyasileşmiş millet.” demektir. Faşist, teokratik ve komünist
sapmalar devletin millet yönünden amaç-araç dengesini kaybetmesiyle ortaya
çıkar.
Değerli milletvekilleri, kuşkusuz birey ve devlet bir neden-sonuç
ya da tez-antitez ilişkisi içerisinde ele alınamaz. Birey ve devleti,
aralarında fonksiyonel ilişki bulunan, birbirlerine tercih edilme konumunda
olmayan, her ikisi yönünden de varlıklarını tamamlayıcı ve bütünleyici bir
mekanizmanın unsurları olarak görmek şarttır.
Tamamen zihinsel bir soyutlama yaparak birey ile devleti karşı
karşıya getirip sonra da devasa otorite karşısında bir molekül kadar âciz
kalarak ezilen bireyin yanında yer almak verileri baştan yanlış yere koymak
anlamına gelir. Devleti, bireyi ve bireyin özgürlüklerini koruyan, sağlayan ve
var eden bir misyon ile teçhiz ederseniz o zaman bu tür olgulardan ticari ya da
siyasi yarar sağlama olayı da ortadan kalkar.
Binlerce yıldan bu yana “Ya devleti yönetenler bilgin olmalı ya da
bilginler devleti yönetmelidir.” şeklinde görüşlerin olduğunu hepimiz biliyoruz
ama erdemsiz, yeteneksiz ve işkenceci bir yönetim kurdunuz. Siz “bilge”
dediniz, “namuslu” dediniz, “dürüst” dediniz ve yönetimin başına bütün bu
insanları getirdiniz ama onlar işkenceci çıktı, onlar rüşvetçi çıktı, onlar
toplum aleyhine çalışan insanlar hâline geldi. O zaman “Toplumu bunlardan nasıl
koruyacaksınız?” sorusu gündeme geliyor. Toplumu bunlardan korumanın yolu da
öyle bir devlet yapısı oluşturalım ki en kötü, en hain, en erdemsiz insan da
oraya geldiği zaman, devletin başına geldiği zaman devlete ve topluma iyilik
yapmaktan başka yapabileceği bir yolu bulamasın. Bu anlamda devleti o şekilde
yapılandırmak ve anlamlandırmak gerekir ki, topluma ve bireye başta
özgürlükleri olmak üzere her türden haklarını sağlayan, veren ve koruyan bir
mekanizma hâline gelmiş olsun.
Bireyin bütün hakları ancak bir otorite tarafından teminat altına
alınabilirse anlamlıdır. Bu otorite de devlettir. Devlet kendisini meydana
getiren halkın bir çeşit sosyal mukavele ile devrettiği yetkiden alır
meşruiyetini. Devleti olmayan millet sürü, milleti olmayan devlet ise anlamsız
bir slogandır.
Bu bağlamda verilen işkence ve eziyet suçlarının önlenmesi ve
alınacak tedbirlerin belirlenmesine yönelik olarak ortaya konan Meclis
araştırma önergesinin gündeme alınmasını demokrasi ve hukuk açısından da doğru
buluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Aleyhinde Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin.
Buyurunuz Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ŞAHİİN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de bugün
4’üncü kuruluş yıl dönümünü kutlayan dost ve kardeş ülke, tarihî ve kültürel
bağlarımızın bulunduğu Kosova’nın kuruluş yıl dönümünü kutluyor, daha nice
barış ve kardeşlik içerisinde Avrupa’da hüküm sürmesini ve faaliyetlerine devam
etmesini diliyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin işkence ve eziyet suçlarının önlenmesi
ve cezasız kalmaması için alınacak tedbirlerin belirlenmesi hususunda vermiş
olduğu araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. 2002 yılından
sonra Hükûmete gelen AK PARTİ, işkenceye ve işkencecilere karşı “sıfır
tolerans” göstererek bu duruma karşı olduğunu her durumda ve her şart altında
uygulamalarıyla göstermiştir.
Biz işkenceyi önlemenin ve işkencenin önüne geçilmesinin bir
araştırma önergesiyle değil, yasal düzenlemelerle ancak önüne geçilebileceğini
isteyerek, bu duygu ve düşüncelerle araştırma önergesinin aleyhinde olduğumuzu
belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şahin.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Öneri kabul edilmiştir. (Gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul edildi galiba efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın efendim.
BAŞKAN – Edilmiştir. Sayın efendim, edilmiştir. (CHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) - Kabul edildi.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Niye saymıyorsunuz efendim?
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayayım…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)- Sayın Başkan, itiraz ediyoruz.
Sayar mısınız?
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi…
OKTAY VURAL (İzmir) – 41 kişi var orada.
MUHARREM İNCE (Yalova) – 44 kişi var.
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- Gündemdeki sıralama ile
Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK
PARTİ Grubu önerisi
16/02/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Danışma Kurulu’nun 16.02.2012 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Ayşe
Nur Bahçekapılı
İstanbul
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan ve Gelen Kâğıtlar Listesinde yayınlanan 164
sıra sayılı kanun teklifinin 48 saat geçmeden Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına; 85, 76, 161 ve 119 sıra sayılı kanun tasarılarının
ise bu kısmın 3, 4, 5 ve 6 ncı sıralarına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
16 Şubat 2012 Perşembe günkü
(bugün) birleşiminde 164 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışması,
17 Şubat 2012 Cuma günkü
birleşiminde ise 119 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışması,
Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24:00'de günlük
programların tamamlanamaması halinde günlük programların tamamlanmasına kadar
çalışmalara devam edilmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisinin lehine
konuşma yok mu?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Var efendim, verdik.
BAŞKAN – Burada görünmüyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Ben konuşayım.
BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı, buyurunuz efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi lehine söz aldım. Hepinize iyi
çalışmalar diliyorum.
Konuyla ilgili bilgi vermeden önce, kısa bir şey söylemek isterim.
Dün akşam, Meclis görüşmeleri esnasında, bugünün ve yarının programını
belirleme konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili, Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkan Vekili ve Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkan
vekilleriyle görüştüm. Bir uzlaşmayla bugünkü grup önerimizin içeriği belli
oldu, kendilerine teşekkür ederim.
Grup önerimizi özetlemek istersem: 164 sıra sayılı Devlet
İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat
geçmeden gündemin 2’nci sırasına alınmasını öneriyoruz. Devamla; 85, 76, 161 ve
119 sayılı kanun tasarılarının ise -ki bunlar uluslararası sözleşmelerdir-
gündemin 3, 4 ve 5’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının da buna
göre oluşmasını önermekteyiz.
Çalışma saatleri konusunda ise sevgili arkadaşlar, 16 Şubat 2012
Perşembe günü yani bugün, 164 sıra sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî
İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 17 Şubat
2012 Cuma günkü birleşiminde ise 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; bu bahsettiğim birleşimlerde gece saat
24.00’te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programların
tamamlanmasına kadar çalışmaların devam etmesini öneriyoruz.
Grubumuzun önerisinin lehinde oy kullanmanızı talep eder, saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bahçekapılı.
Aleyhinde, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan.
Buyurunuz Sayın Tezcan. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu hafta içerisinde
Türkiye çok hızlı bir gündem yaşıyor. O hızlı gündem geldi, Meclisin
çalışmalarına da aynı hızla, aynı süratle etki etmeye başladı. Bugün, Meclis
çalışmamızda, “MİT Kanunu” diye bilinen kamuoyunda, MİT Kanunu’nun 26’ncı
maddesindeki değişiklik önerisinin gündeme getirilip hızla geçirilen bu öneriyi
bugün yasalaştırma planlanıyor.
Değerli arkadaşlar, yaşanan sürece bir bakın. Son günlerde bir KCK
operasyonu var Türkiye’de. Yürütülen KCK operasyonu çerçevesinde bakıyorsunuz,
operasyonun bir bölümü MİT’in şu andaki MİT Müsteşarı dâhil olmak üzere, önemli
MİT görevlilerine uzama tehlikesi ortaya çıkıyor ve soruşturmayı yürüten özel
yetkili savcılık 5 MİT görevlisini ifade vermek üzere çağırıyor. İşte o ifade
vermek üzere gönderilen celpten sonra ne oluyorsa oluyor ve birden Türkiye'nin
gündemi, hatta AKP’nin, sizlerin çok istediği o Mecliste muhalefetin sesini
kısmaya dönük İç Tüzük değişikliği çabası ve iştahının da önüne geçerek hızla
bir milletvekili arkadaşımızın verdiği kanun teklifi, hem de İç Tüzük’e aykırı bir şekilde, önce Adalet Komisyonu gündemine
geliyor, ondan sonra da Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemine geliyor.
Değerli arkadaşlar, İç Tüzük’ün 36’ncı
maddesi açık. Kırk sekiz saat geçmeden önce görüşme yapmanın mümkün olmadığı
hâlde pazartesi günü bize gönderilen kanun teklifi apar topar, kırk sekiz saat
geçmeden, salı günü öğleden sonra başlayıp gece on bir buçuğa kadar Adalet
Komisyonundan geçirildi, bütün usul hükümleri çiğnenerek, usulsüzlük yapılarak.
Değerli arkadaşlar, şimdi bunu aynı telaş ve heyecanla, önceden planlanan
Meclisin çalışma düzenini değiştirerek burada görüşmeye çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye’de, geçmişte hem de iktidar
partisi mensuplarının, bakanların, Adalet ve Kalkınma Partisi kurmaylarının
ısrarla “Yargıya müdahale ediliyor. Yargı işini yapsın, bırakın!” diye
bağırdıkları konudan daha vahim bir olay yaşanıyor. Bir kanun teklifi
getiriliyor. Bir soruşturma başlamış; bu soruşturmada MİT görevlilerine celp
çıkarılmış. Hakkında terör örgütünü yönettiği, terör örgütünün terör
faaliyetlerine destek verdiği iddia edilen kamu görevlileri var. Bunlarla
ilgili soruşturma başlamış, bu soruşturma çerçevesinde işlem yapılıyor ve
burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak buna el koyup MİT Kanunu’nun 26’ncı
maddesini değiştirerek bu soruşturmayı yapma yetkisini Başbakana bırakma
çabasıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Değerli arkadaşlar, vicdanlarınıza sesleniyorum, Adalet
Komisyonunda da söyledim aynısını, vicdanlarınıza sesleniyorum: Bir akıl
tutulması yaşıyoruz. Bugün burada MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesi değişikliğini
tartışırsak ve maazallah, karar verip, kanunlaştırıp 26’ncı maddeyi değiştirirsek
Anayasa’nın 138’inci maddesini açıkça ihlal etmiş olacağız. Açıkça, Anayasa’nın
138’inci maddesini ihlal etmiş olacağız, görüşülmekte olan bir davayla ilgili
Yasama Meclisinde karar almış olacağız, kanun çıkarmış olacağız. Bu, bağımsız
yargıya müdahale değil mi arkadaşlar?
Bakın, getirilmek istenen kanun teklifinde şu yapılmak isteniyor…
Mevcut MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesine göre, MİT görevlileri, MİT mensupları
görev yaptıkları sırada görevleriyle ilgili bir suç işledikleri iddiası olursa,
soruşturulmaları ve yargılanmaları, kovuşturulmaları Başbakanın iznine tabi
olacak. Mevcut kanun bu. Şimdi getirilmek istenen değişiklikle buna bir ilave
yapılmak isteniyor. Yapılmak istenen ilave şu arkadaşlar, deniyor ki:
“Başbakanın özel olarak görevlendireceği kişileri de buraya ilave edelim.” Yani
“MİT mensupları” sözü yetmiyor, “Başbakanın özel olarak görevlendireceği
kişiler de bu görevlerini yaparken suç işlerlerse onların soruşturulması da
Başbakanın iznine tabi olsun.” deniyor, bir.
İkincisi, getirilmek istenen ikinci nokta, hep o tartışılan: “Bu
suçlar özel yetkili mahkemelerin görev alanına giren suçlarsa, yani Ceza
Muhakemeleri Kanunu’nun 250, 251, 252’nci maddeleri kapsamındaki suçlardan
birisi ise eğer, o zaman dahi özel yetkili savcılar soruşturamasın, ancak
Başbakan izin verirse soruşturabilsin.” diyorlar.
Değerli arkadaşlar, bugün bunun lehine kamuoyuna, televizyonlara,
gazetelere beyanat veren, iki gün önce Komisyonda bunu savunan iktidar
partisinin bakanlarından, Başbakan yardımcılarından Sayın Bekir Bozdağ’dan
tutun Sayın Adalet Bakanına kadar, Sayın Adalet Bakanından tutun Bülent Arınç’a kadar kim varsa, bunu savunan ifadelerde
bulundular.
Değerli arkadaşlar, düne kadar özel yargılama usulüne tabi
Erzincan Başsavcısı görevi başında derdest edilip savcılık makamı basılırken, o
zaman “Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu Erzurum Özel Yetkili Savcısının elinden
yetkiyi aldı.” diye kıyameti koparanlar, “Bu yargıya müdahaledir.” diyenler,
şimdi, bırakın Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun bir yargı organına
müdahalesini, doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisi eliyle, yasama
organı eliyle yargıya müdahale ediyor. Böyle bir düzen, böyle bir sistem
kurmaya çalışıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bakın, bu getirilmek istenen kanun, Başbakana
istediği kişiyi görevlendirebilme yetkisi ve imkânı veren bir kanun. Burada
kamu görevlisi olma şartı getirilmiyor, Başbakan kimi görevlendirirse
görevlendirsin bunlara yargılanma muafiyeti getiriliyor, bir.
İkincisi, bunun tabiiyetiyle ilgili de bir ölçü de yok. Yani Türk
vatandaşını da görevlendirebilir, bir yabancı uyrukluyu da görevlendirebilir,
bir gizli istihbarat elemanını da görevlendirebilir Türkiye’de ve bunlara da
kovuşturmanın engellenmesi imtiyazı, zırhı tanınabilecek bir kanun
getiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bunun adı akıl tutulması değil de nedir?
Bakın, bu kanunun bir tane amacı vardır; bu kanun, Türkiye’de başka türlü derin
ilişkileri korumaya, kollamaya ve yargı muafiyeti altında yargılanmama
güvencesi sağlamaya dönük bir kanun olabilir ancak. Bu kanun, Başbakanlara özel
örgüt kurma yetkisi verir. Bu kanun, derin devleti meşrulaştırma yetkisi verir.
Hani hep o söylediğiniz darbecilikle mücadele var ya, bu kanun Başbakanlık
yetkisi kullanan kişilere ileriki dönemlerde doğrudan doğruya devlet darbesi
yapma imkânı verir. Yani siz kalkacaksınız, ağzınızdan çıkan iki sözden biri
darbecilikle mücadele olacak; ağzınızdan çıkan iki sözden biri yargının
bağımsızlığı olacak; ağzınızdan çıkan iki sözden biri “Yargıya müdahale
etmeyin.” olacak; azınızdan çıkan iki sözden biri “Çetelerle mücadele edelim.”
olacak; ondan sonra da önümüze öyle bir kanun getireceksiniz ki, o ülkenin
başbakanına istediği gizli örgütü kurabilme imkânı vereceksiniz.
Değerli arkadaşlar, bunun çözümü bu değildir.
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Ne alakası var!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Hiç rahatsız olmayın, hiç rahatsız
olmayın. Siz Başbakanınıza güveniyor olabilirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Bugünkü Başbakan bunu yapmıyor da olabilir, yapmayacak da olabilir, bu başka
bir tartışma, ama demokrasilerde ve hukuk devletinde, hiçbir zaman hukuk
kimsenin vicdanına bırakılamaz. Komutanlar yargılanacağı zaman özel yetkili
mahkemeler bağımsız yargıdır, başkaları yargılanacağı zaman bağımsız yargıdır
ama soruşturmanın ucu Başbakana dokunma tehlikesi söz konusu olduğunda dönüp
bunun önünü kesmenin yollarını… (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tezcan.
Önerinin lehinde, Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Çelebi.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına
önerinin lehinde söz almış bulunmaktayım.
1’inci sırada, gündemin kanun tasarılarının sıralanması: 164 sıra
sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin kırk
sekiz saat geçmeden gündemin 2’nci sırasına; yine, uluslararası sözleşmelerde
85, 76, 161 ve 119 sıra sayılı kanun tasarılarının ise gündemin 3, 4 ve 5’inci
sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
çalışma saatlerinin Genel Kurulun 16 Şubat 2012 Perşembe günü yani bugün 164
sıra sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 17 Şubat 2012 Cuma günkü birleşiminde 119
sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; yukarıda
belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük programların tamamlanamaması
hâlinde ise günlük programların tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesi
hususunda…
Yine bu konuyla ilgili olarak Başbakan, herhangi bir kişiyi
görevlendirmeyecek teklife verilecek bir önergeyle kamu görevlilerin arasında
görevlendirilebileceği hususunu yüce Meclisinize arz eder, hepinize saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.
Önerinin aleyhine Muş Milletvekili Sırrı Sakık.
Buyurunuz Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de bu
öneriyle ilgili düşüncelerimi, grubumun düşüncelerini sizlerle paylaşacağım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, görüşülmekte olacak, birazdan gelecek bu MİT’le ilgili
yasaya ne iktidar partisi ne de muhalefet partileri gibi bakmıyoruz biz. Asıl
nedenin ne olduğunu hepimiz çok açık ve net olarak biliyoruz yani sizin özel
bir yasa çıkararak onları kollama, koruma projesi de yanlıştır, muhalefet
partisinin de diyalogların ve müzakerenin önünü kesmek adına yaptıkları hamle
de yanlıştır. İkisi de ülkede iç barışı sağlamaz. Hele hele muhalefetin bu
anlayışı, özellikle iç barışa bir suikast düzenlemektir. Açık ve net olarak
söylüyoruz: Bütün hesap, Oslo’da neden görüşüldü, neden Habur’dan Kürt
çocukları sağ salim geldiler? O günden başladı bu fırtına yani bugün özel bir
yasa çıkıyor yani bu yasadan dolayı bir tepki değil. Asıl tepki, neden diyalog
ve müzakerelerle Kürt sorununun çözülmeye başlandığı bir süreci hep birlikte
yaşadık… Bunun intikamı alınıyor.
Aslında sizin de bir programınız ve bir projeniz yok. Geçmişte,
mesela, sormak istiyorum, bu kadar özel yasaları kollayıp koruyan “İşte özel
yasalar geliyor, birileri, efendim, bundan sonra suikastlar düzenleyecek.”
diyenlere, peki, geçmişte MİT elinde silah vardı, operasyonlara katılıyordu,
cinayet işliyordu, kimse bunları yargılayıp sorgulamıyordu, hiç kimsenin kılı
kıpırdamıyordu, hukuk ülkesinden, hukuktan, demokrasiden bahsedenlerin sesi
çıkmıyordu. Eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz, çıktı açıkça “Yunanistan’daki
ormanları biz yaktık.” dedi. Hiçbir MİT elemanı hakkında bir işlem yapılmadı ve
bu savcılar görevlerini yapmadılar ve yine şu anda eski MİT Müsteşarları
Boğaz’da oturuyor. Bir gazetecinin geçen gün açıklaması vardı köşesinde, 10
milyon dolarlık bir villada oturuyor. Kimse bir soruşturmaya tabi tutmadı.
Şimdi, aslında sorun, Kemalist cumhuriyetten demokratik
cumhuriyete nasıl geçeceğiz? Biz böyle bakıyoruz. Eğer sizin yüreğiniz buna
yetiyorsa Avrupa standartlarına uygun bir hukuk düzenine Türkiye’nin ihtiyacı
vardır. Türkiye’nin bu görüşmelerin önünü kesecek operasyonlara değil tam
tersine bu görüşmeleri yeniden hayata geçirebilmeliyiz. Mesela biz BDP olarak
şunu öneriyoruz yani bir projemiz var, diyoruz ki: Bu görüşmeleri sürdürecek
birimler MİT elemanları olmamalıdır yani aydınlardan, sanatçılardan,
siyasetçilerden, vicdan sahibi olan herkesi bir özel komisyon, bu Meclis bir özel
komisyon oluşturabilir ve özel bir yasa da bunlar için çıkabilir, bu barış ve
bu görüşmeleri bu komisyonlar sürdürebilir. Bakın, projemiz bu kadar net ve
açık ama bunlar yapılmıyor. Sizin bugün yapmaya çalıştığınız belli birkaç
şahsiyeti kollama ve koruma projesidir. Bu size bir şey kazandırtmaz, onlara da
bir şey kazandırtmaz ve iddialar ciddiyse, mesela özellikle MİT’in KCK’ye adam sızdırdığı ve KCK içerisinde eylemler yaptığını
gelin birlikte bunları araştıralım ama ben eminim ki savcının mantığı bu değil.
Savcının mantığı çok açık ve nettir: Hâlâ o devletin tortuları savcının
beyninde var, niye Kürt sorununda müzakere arandı? Bütün çaba da budur.
Kimileri, işte sarayda kanlı bıçaklı kavga diyor, bilmem ne diyor. Asıl hâlâ
siz dünyanın en iyi yasasını da çıkarsanız, en iyi kanunlarını da uygulasanız
ama beyninde bir bahar temizliği yapmamış bu yargıçların mantığı, anlayışı bu
olur. Onun için, özel yetkili savcıları siz bu kadar yetkilendireceğinize, özel
mahkemeler kuracağınıza, daha herkesin sığınabileceği özel mahkemeler değil,
hepimizin eşit şartlarda yargılandığı bir hukuk sistemini uygulayalım. Hep
birlikte bunun altyapısını oluşturalım. Siz çok şey söylüyorsunuz ama hiçbir
şey yapmıyorsunuz. Mesela, siz Ruhban Okuluyla ilgili söylüyorsunuz, gidiyorsunuz,
açıklamalar yapıyorsunuz ama bunun gereğini yapmıyorsunuz. Cemevleriyle
ilgili önemli şeyler söylüyorsunuz ama hiçbir şey yapmıyorsunuz. Kürt sorunuyla
ilgili önemli şeyler söylüyorsunuz ama Kürt alfabesini özgürleştirmiyorsunuz.
Hâlâ birçok milletvekiliniz çıkıp bu kürsüden… Yani eskiden adlarını, işte
gidip asimilasyon politikasını uygulamak adına Kürtlerin, Azerilerin, Rumların,
gayrimüslimlerin isimlerini alıp değiştiriyorsunuz. Bazı milletvekilleri hâlen
buraya çıkıp onları bile içine sindiremiyor. Bunları değiştirebilirsiniz,
bunları hayata geçirebilirsiniz ama hiçbir şey yapmıyorsunuz. İlk kez bugün
Mecliste Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Meclis araştırma önergesi
-elhamdülillah, yoktunuz- kabul oldu, geçti, kıyamet mi koptu? Bu konularda ortaklaşamayız
mı? Acaba, ortak bir platform oluşturamayız mı? İşte, bahar geliyor. Baharla
kan ve gözyaşı, hepimiz tanıklık ediyoruz. Son bir hafta içerisinde 30’a yakın
PKK gerillası öldürüldü, bundan dolayı mutlu musunuz? Bunlar bu ülkenin
çocukları değil mi? Askerler öldü, bundan dolayı kim mutlu olabilir? Bu
insanların hepsi…
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Gerilla değil, terörist…
SIRRI SAKIK (Devamla) - Oradan tepki göstermenize gerek yok. Ben
bir realiteyi vurguluyorum. Kan akıyor, bu kanı durdurmak bu Parlamentonun
görevi. Sizin başka bir göreviniz yok mudur? Yani Tanrı sizi sadece laf atmak
üzere mi buraya veyahut da…
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Teröriste gerilla derseniz laf atarız
tabii!
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ya bunu senin bakanın da söylüyor. Sen hâlen
1930’larda kalmışsın ya!
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Terörist o.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ya sen terörist diyorsun ama halkın büyük
bir çoğunluğu da benim iradem diyor, benim çocuklarım diyor.
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Büyük çoğunluğun iradesi burada.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Şimdi, bakın, ben bir şey söyleyeyim size:
Hayat sadece sizin pencereden baktığınız gibi değil. Orada milyonlarca insan
yaşıyor ve o insanların çocukları ve kardeşleridir. Ben dün İzmir’deydim,
alanlardaydım. Binlerce genç oradan bağırıyordu: “Dağda bayırda aramayın, biz
hepimiz buradayız çünkü dağdakiler benim kardeşim, cezaevindeki benim
kardeşim.” diyor. Siz hâlâ bunu içinize sindiremiyorsunuz. Onun için, mesela,
hep söylenir ya, çare yoksa yol çaredir, dağ çaredir, cezaevi çaredir, ölüm
çaredir. İşte, Kürtleri bu sizin anlayışınız dağlara sürdü, cezaevlerine sürdü,
zindanlara sürdü, ölümlere sürdü, faili meçhul cinayetlere Kürtler kurban oldu.
Keyfinden dolayı kimse bu dağlara gitmedi, çaresizlikten dolayı… Eğer çare
yoksa kendini dağlara vurdular ve çareyi oralarda aradılar.
Şimdi, dönüp diyoruz ki: Aradan bu kadar uzun süre geçti, hayat
hepimize birçok şeyi öğretti, biz hâlâ dağ mantığıyla, hâlâ buradaki ret ve
inkâr mantığıyla bu sorunu çözemeyiz. Hepimiz birbirimizi kabullenmek
zorundayız, hepimiz birbirimizin diline, kimliğine, kültürüne saygı duymak
zorundayız; bu bir lütuf değil.
Burada çıkıp söylersiniz, biz sizi alkışlarız ama gider
Diyarbakır’da ret veya inkâr edersiniz “Ana dilde eğitim olmaz.” dersiniz,
sonra gelirsiniz “Kürt dili medeni bir dil değil.” dersiniz. İşte, bunlar
örtüşmüyor, burada çıkıp söylediğiniz ve taahhüt ettiğiniz şeylerle örtüşmüyor.
Evet, burada bir halk vardır, bu halkın dili, kültürü, kimliği
vardır, yıllardır ret ve inkâr edildi, bunun gereği yapılmalıdır. Aslında,
bugün Parlamento bunun gereğini yapmalıydı ki özel savcılara veyahut da özel
mahkemelere veyahut da sizin özel birimlerinizi kollayıp koruyacak yasalara
gerek kalmadan bu sorunu birlikte çözmeliydik.
Aslında konuşup tartıştığımız sorun da şu: Neden doksan yıldır
aynı yasaları çıkarıyoruz? Çözemediğimiz Kürt sorununu işte çözemediğimiz için,
istiklal mahkemelerinden devlet güvenlik mahkemelerine ve bugün geldiğimiz
noktada da özel yetkili mahkemelerden medet umuyoruz. Oysaki bu Parlamento
bunlara gerek duymadan, dönüp bunların hepsini lağvedip bütün sonuçlarıyla
hukukun ve huzurun ülkesini birlikte yaratabilir, birlikte iç barışımızı
sağlayabilir.
Keşke Parlamento… Bugün AKP’nin grup önerisi bu konuda olmuş
olsaydı, biz de çıkıp evet, destekliyoruz… Keşke bizim önerdiğimiz bu özel bir
yasayla bu aydınları, demokratları, siyasetçileri içine alacak bir diyalog ve
müzakere grubu oluşmuş olsaydı, biz de buna destek verseydik.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Beş dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma Saati: 14.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.16
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
67’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince, gündemin “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23
arkadaşının, görevi yaptırmamak için direnme suçlarındaki artışın nedenleri ile
işkence ve kötü muamele iddiaları arasındaki ilişkinin araştırılarak, işkence
ve eziyet suçlarının önlenmesi ve cezasız kalmaması için alınacak tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün
104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesinin ön görüşmelerine başlayacağız.
XI.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A)
Ön Görüşmeler
1.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23 arkadaşının, görevi yaptırmamak için direnme
suçlarındaki artışın nedenleri ile işkence ve kötü muamele iddiaları arasındaki
ilişkinin araştırılarak işkence ve eziyet suçlarının önlenmesi ve cezasız
kalmaması için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/151)
BAŞKAN – Hükûmet? Yerinde.
Şimdi, daha önce okunmadığı için önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Suçlarındaki Artışın Nedenleri ile
İşkence ve Kötü Muamele İddiaları Arasındaki İlişkinin Araştırılarak, “İşkence
ve Eziyet” Suçlarının Önlenmesi ve Cezasız Kalmaması İçin Alınacak Tedbirlerin
Belirlenmesi Amacıyla Anayasa’nın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) M. Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2) Alaattin Yüksel (İzmir)
3) İlhan Demiröz (Bursa)
4) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
5) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
6) Şafak Pavey (İstanbul)
7) İhsan Kalkavan (Samsun)
8) Aylin Nazlıaka (Ankara)
9) Engin Altay (Sinop)
10) Doğan Şafak (Niğde)
11) Mehmet Volkan Canailoğlu (Trabzon)
12) Aykan Erdemir (Bursa)
13) Recep Gürkan (Edirne)
14) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
15) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
16) Mustafa Moroğlu (İzmir)
17) Ali Serindağ (Gaziantep)
18) Hurşit Güneş (Kocaeli)
19) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
20) Gürkut Acar (Antalya)
21) Ali Demirçalı (Adana)
22) Engin Özkoç (Sakarya)
23) İhsan Özkes (İstanbul)
24) Hülya Güven (İzmir)
Gerekçe:
2011 Temmuz ayında, İzmir Karabağlar Polis Karakolu'nda elleri
kelepçeli olduğu hâlde iki polis memurunun ağır işkencesine ve kötü muamelesine
maruz kalan Fevziye Cengiz adlı yurttaşımız hakkında görevli memura mukavemet
(görevi yaptırmamak için direnme) ve hakaret suçu iddiasıyla, 6,5 yıla kadar
hapis cezası istemiyle dava açılması, buna karşılık mağdurenin
şikâyetinin ise savcılık tarafından işkence kapsamında değerlendirilmeyerek,
"Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" suretiyle basit
yaralama olarak kabul edilmesi Türkiye'de işkence ve kötü muamele suçlarına
ilişkin çok vahim bir tabloyu gözler önüne sermiştir.
Nitekim istatistikler, Türkiye'de son yıllarda işkence ve eziyet
suçu nedeniyle açılan davaların sayısının pek değişmediğini, buna karşılık
görevi yaptırmamak için direnme (memura karşı mukavemet) suçu nedeniyle açılan
davaların sayısının üç kat arttığını göstermektedir.
2003 yılında, 765 sayılı
mülga TCK’nın "Hükümet memurları tarafından efrada karşı yapılacak sui muameleler" başlıklı 6. Faslında yer alan 243. ve
245. maddeleri kapsamında karara bağlanan işkence ve kötü muamele suçlarına
ilişkin dava sayısı 1.141 iken, aynı kanunun memura mukavemetle ilgili 254.,
256., 257., 258., 260. ve 271. Maddelerine göre açılan davalardan karara
bağlananların sayısı 6.243'tür.
2004 yılında, karara bağlanan işkence ve kötü muamele suçlarına
ilişkin dava sayısı 1.243 iken, aynı kanunun memura mukavemetle ilgili
maddelerine göre açılan davalardan karara bağlananların sayısı 7.297'dir.
2005 yılında, mülga TCK'nın
ilgili maddeleri kapsamında karara bağlanan işkence ve kötü muamele suçlarına
ilişkin dava sayısı 944 iken, aynı kanunun memura mukavemetle ilgili
maddelerine göre açılan davalardan karara bağlananların sayısı 7.814'tür.
2004 yılında kabul edilen ve 1 Haziran 2005'te yürürlüğe giren
5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu'nda memura mukavemet suçu 265. Maddede
"Görevi yaptırmamak için direnme" adıyla düzenlenmiş ve bu suçlara
ilişkin dava sayısında belirgin bir artış ortaya çıkmıştır.
Örneğin, 2009 yılında, 765 sayılı mülga TCK'nın 243. ve 245.
maddeleri ile Yeni TCK'nın 94., 95 ve 96. maddeleri kapsamındaki işkence ve
kötü muamele suçlarına ilişkin açılan 891 dava karara bağlanmış, 765 sayılı
mülga TCK'nın memura mukavemetle ilgili 254., 256., 257., 258. 260. ve 271.
maddeleri ile Yeni TCK'nın görevi yaptırmamak için direnme suçunu düzenleyen
265. maddesi kapsamında ise açılan toplam 24.001 dava karara bağlanmıştır. 2010
yılında ise bu sayılar sırasıyla 963 ve 24.938 olmuştur.
İlk bakışta, toplumumuza aniden bir cesaret ve memura karşı
direnme isteği gelmiş gibi görünmektedir. Oysa memura mukavemet iddiasıyla
açılan dava sayısındaki bu çarpıcı artış ile İzmir'de yaşanan olay birlikte
değerlendirildiğinde, Türkiye'de görevli memura mukavemet suçlamalarının,
işkence ve kötü muamele suçunun hafifletilmesi, meşru gösterilmesi veya
mağdurun sindirilmesi amacıyla savcıların da desteğiyle yoğun bir şekilde
kullanıldığı kanısı oluşmaktadır.
İşkence ve kötü muamele yasağı, Anayasamızın 17. maddesinde ve
Türkiye'nin onayladığı temel insan hakları sözleşmelerinde yer alan negatif
hakların en önemlilerindendir. Mevzuat bağlamında temel insan haklarını her
düzeyde güvence altına almış gibi görünen Türkiye'de uygulamada özellikle
güvenlik görevlilerinin kişilere insanlık dışı ve küçük düşürücü muamelede
bulunması ve bunun soruşturulmasını engellemek için karşı davalar açarak bir
karartma içine girmeleri, bu süreçte savcılardan ve adli tıp yetkililerinden
destek görmeleri, TBMM'nin insanlık onuru adına araştırması gereken bir
konudur. Asıl olan devletin değil, insanların haklarıdır.
BAŞKAN – İç Tüzük’ümüze göre, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla Hükûmete, siyasi parti
gruplarına ve önergedeki birinci imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer
imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge
sahipleri için on dakikadır; madde 102, 104 ve 60.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Hükûmet adına Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç; gruplar adına
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Rıza Türmen;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri;
önerge sahibi olarak İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu.
Hükûmet adına Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç.
Buyurunuz Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri tarafından verilmiş
olan Meclis araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önerge üzerinde Hükûmetimiz
adına görüşlerimizi paylaşmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, grup önerileri sırasında konunun gelmiş olmasından dolayı
çok kapsamlı bir hazırlığı sizlerle paylaşabilmek durumunda değiliz. Ancak
değerli milletvekilleri, sürece dair bilgileri sizlerle paylaşmak arzusundayım.
Evvela, konunun üzerindeki hassasiyetin müşterek bir hassasiyet
olduğu noktasında fikrimizi paylaşmak isterim. İşkenceye karşı mücadele zemini
hepimizin canlı ve diri tutması gereken bir zemindir. Çünkü işkence ve kötü
muamele nedeniyle yaşanan olumsuz görüntüler sadece iktidarı değil, iktidarıyla
muhalefetiyle topyekûn bir ülkeyi, topyekûn bir parlamentoyu ve o parlamentoya
yansıyan, iradesi parlamentoya yansıyan tümüyle bir milleti rahatsız
etmektedir.
Geçmiş senelerde Türkiye’ye işkence ve kötü muamele nedeniyle
atfedilen ithamlar herkesin malumudur. Bu ithamlar nedeniyle uluslararası insan
hakları kuruluşları nezdinde maruz kaldığımız ikinci, üçüncü sınıf ülke
muamelesi yine herkesin malumudur. Uluslararası zeminlerde Türkiye’nin imajının
ne şekilde geriye düştüğü, ne şekilde karamsar ve karanlık tabloların
Türkiye’ye mal edildiği, atfedildiği yine herkesin malumu olan konulardır.
Son yıllarda Türkiye’nin bu konuda Hükûmet politikaları, devlet
politikaları, Avrupa Birliğine tam üyelik süreci vizyonunun gereği olarak
atılan çok önemli adımlar var ve son yıllarda insan haklarına riayet konusunda
atılan bu adımların idareye yönelik yansıyan olumlu yanları herkesin malumudur.
Bu konudaki bir inkâr kesinlikle devletimize, milletimize, kendi
Parlamentomuza, Türk milletinin kendi kurumlarına yönelik bir haksızlık
olacaktır. Münferit olumsuzlukların olmadığı kanaatinde değiliz, elbette ki
bunlar var olabilecektir; münferit, bireysel. İdareye ilişkin yetki kullanan
bazı kamu görevlilerinin bireysel kusurlarından, kabahatlerinden kaynaklanan hukuk
dışıların tümüyle ortadan kaldırıldığı iddiasında,
kalktığı iddiasında değiliz ama bununla birlikte, mutlak surette kayda
geçirilmesi gereken iki şey vardır:
1) Türkiye’de sistematik işkence, Türkiye’de sistematik insan
hakları ihlalleri, Türkiye’de sistematik olarak bireyler üzerinde kötü muamele
uygulamaları söz konusu değildir.
2) Tam aksine olmak üzere, Türkiye’de sistematik bir şekilde
işkenceyle mücadele anlayışı bugün itibarıyla egemendir. Türkiye’de sistemli
bir şekilde, insan haklarının evrensel gereklerinin hem idari sahada hem özel
alanda hem de hukuk dünyasında tanınması ve gereklerinin yerine getirilmesi
vizyonu egemendir.
Bütün bunlarla birlikte, Türkiye’de, Hükûmet tavrı olarak bilinçli
bir politikanın gereği olmak üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden
kaynaklanan yükümlülüklerimiz, kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair
protokollere attığımız imzalardan kaynaklanan yükümlülüklerimiz ve yine, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin, oraya intikal eden başvurular üzerine almış olduğu
karar metinlerine esas olan hükümler çerçevesinde yapmamız gerekenlere yönelik
olarak atılması gereken bütün adımlar atılmaktadır.
Araştırma önergesi talebine ilişkin başvuru metninde, İzmir’de
yaşanan ve bir Türk kadınına yönelik şiddet uygulamasını tekrardan hatırlara
getiren o kötü muamele örneği yeniden gözler önüne getirilmiştir.
Burada, idari sistem, bütün birimleriyle, yaşananlardan dolayı
kamuoyundan özür dilemiştir. İzmir’deki, başta İzmir Valisi olmak üzere, kamu
görevlileri olayı örtbas etmemiş, olayı gizlememiş, saklama cihetine asla
gitmemiş, yaşananlardan dolayı özür dileme gereğini hissetmiş ve özür
dilemiştir. Bütün bunlarla birlikte, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız,
kadına yönelik bu şiddet hadisesini sonuna kadar takip etmiştir ve takibine
devam etmektedir.
Bir münferit hadisenin takibiyle de yetinmek durumunda değiliz.
Göz önünde olan olmayan, bilinen bilinmeyen, medyaya intikal eden etmeyen,
yargıya taşınan taşınmayan, her türlü insan hakkı ihlalini bir insanlık ve onur
meselesi olarak ele almak insan olarak yaratılan herkesin asli vazifesidir,
temel görevidir. Biz buna bu şekilde bakıyoruz. İnsan hakları ihlallerini,
işkenceyi, kötü muameleyi bir siyasi mesele olarak görmüyoruz, bir iktidar
muhalefet çekişmesi ya da rekabeti olarak görmüyoruz. İşkencenin her türlüsünü,
insan hakları alanındaki her türlü kötü muameleyi temelde bir insanlık sorunu,
bir vicdan sorunu, bir hukuk sorunu olarak görüyor ve değerlendiriyoruz.
Bu çerçevede, yapılması gerekenlerin neler olduğu yönünde pek çok
adım geçmişte iktidarıyla muhalefetiyle birlikte zaten atıldı, olaylar
kapatılmadı, örtbas edilmedi. Bugün işbaşında bulunan Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti “işkenceye sıfır tolerans” vizyonunu cumhuriyet idaresine ilk defa
olarak kazandıran bir hükûmet anlayışını temsil etmektedir. “İşkenceye sıfır
tolerans” yaklaşımı ilk defa olarak AK PARTİ hükûmetleri ile Türkiye'nin
gündemine gelmiştir ve bu gereğin paralelinde atılması gereken adımlar,
yargıda, idari yapıda, uygulamada atılması gereken bütün adımlar bizzat
cumhuriyet hükûmetinin Başbakanı Sayın Başbakanın takibinde atılmıştır,
atılmaktadır.
Bu yönüyle bakıldığı zaman, değerli milletvekilleri, bizim
dönemimizde biz “Faili meçhuller kalmasın.” çabasını en üst düzeyde ortaya
koyduk. İktidar dönemimizden önce yaşanmış bazı cinayetlerin meçhul kalmış
faillerinin açığa çıkarılması, yargı önüne getirilmesi, yargılanması ve
adaletin haklarında tecelli etmesi için azami bir çaba ve gayret içerisinde
olduk. Türkiye’de bizim dönemimizde hiçbir insan hakları ihlali, hiçbir işkence
hadisesi, hiçbir cinayet, hiçbir hukuksuzluk bile bile, göz göre göre, bilerek
ve isteyerek yani hukuki ifadeyle kasten ve taammüden örtülmemiştir,
gizlenmemiştir, perdelenmemiştir, sümen altı
edilmemiştir.
Bugün, Diyarbakır’da sur diplerinde insan bedenlerine ait
kafatasları ve iskeletlerin sonuna kadar aranması, bulunması, analizlerinin
yapılması, kime ait olduğunun belirlenmesi, hangi olaylar neticesinde o
insanların öldürüldüğü ve hangi kasta mahsus olmak üzere sur diplerine
gömüldüğünün açığa çıkması için çaba gösteren Hükûmet, bugünkü cumhuriyet
hükûmetidir. Bu irade bizde ziyadesiyle var, bu bilinç bizde var, bu kararlılık
bizde var. Dolayısıyla, bu çerçevede, bilinen kararlılığımızı yeniden teyit
etmeye, deklare etmeye, işin aslını isterseniz gerek görmüyoruz.
Başta da ifade ettiğim gibi, insan hakları alanında alınması
gereken kararları almak için, atılması gereken adımları atmak için, ortaya
konulması gereken duyarlılığın sınırlarını tayin etmek için iktidar-muhalefet
ayrımıyla hareket etmenin de lüzumu yoktur. İdare zaten bütün birimleriyle bu
hadiseleri açığa çıkarmak için, sorumlularını cezalandırmak için kararlılık
içerisindedir. Bakın, İzmir’de yaşanan talihsiz olay öncesinde ve sonrasında
gerek emniyet teşkilatında hizmet içi onlarca eğitim semineri düzenlenmiş
gerekse Adalet Bakanlığında uygulayıcıların konulara yönelik hassasiyetlerini
artırmak, bilgi ve birikimlerini yükseltmek üzere onlarca seminer düzenlenmiş,
yüzlerce hâkim ve savcı bu seminerlerde ilave eğitimlerden geçirilmiştir. Bu
anlamda, Polis Akademisi Başkanlığı bir yandan, Adalet Akademisi Başkanlığı
diğer yandan çalışmak suretiyle, İzmir’de yaşanan hadise ve benzerlerinin bu
coğrafyada bir daha tekerrür etmemesine yönelik önlemleri azami düzeyde alma
gayretiyle hareket edilmiştir.
Kuşkusuz, ülkenin Başbakanı, bakanları, kamu yöneticileri üst
düzeyde ne kadar kararlılık içerisinde olursa olsun, idarenin bazı noktalarında
bazı ihmaller ya da bazı kaidelerin, evrensel kaidelerin göz ardı edildiği
uygulamalar söz konusu olabilecektir; insan hatasından, insan zaafından
kaynaklanan birtakım uygulamalar söz konusu olabilecektir. Mühim olan şudur:
Bazı kamu görevlilerinin kanundan aldıkları devlet yetkisini kullanırken hukuk
dışına çıkmaları hâlinde, idare, bu insan hakları ihlalleri, işkence ya da kötü
muamele örneklerini himaye mi etmektedir, hukukun önüne mi çıkarmaktadır, mühim
olan budur. Bugüne kadarki bizim uygulamalarımız, bütün bu ihlallerin,
dönemimizden önce yaşananlar çoğunlukta olmak üzere… Zaten bizim dönemimizde
sıfır tolerans anlayışı nedeniyle olabildiğince nadirdir yaşanan olumsuzluklar.
İdare eğer ki bunları yargı önüne çıkarıyorsa, hâkim huzuruna getiriyorsa,
hukuka teslim ediyorsa, hesabını soruyorsa ortada sistemli, bilinçli,
istikrarlı bir iyi niyet ve hukuki duruş var demektir. Bu hukuki duruşa destek
vermek hepimizin görevidir diye düşünüyorum.
Bu durumda araştırma komisyonu kurulsa ne olur? Değerli
milletvekilleri, gündemimizdeki pek çok kanun tasarı ve tekliflerini bile
görüşmek ve kanunlaştırmak için gereken zamanı maalesef bulamıyoruz. Yeni yeni
komisyonlar kurmak, komisyonların sayısını artırmak, milletvekillerini o
komisyonlara yönlendirmek -bu yönüyle bakıldığı zaman geçen dönem de biz bunun
sıkıntılarını hep beraber yaşadık- bunca komisyonu, ihtisas komisyonları bir
yandan çalışmalarına devam ederken faal tutabilmek çok işlevsel bir tercih
maalesef değil.
OKTAY VURAL (İzmir) – Başkan vekili gibi konuşuyorsunuz, siz
Hükûmet üyesisiniz.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Grup Başkan
Vekiliydim bir zaman biliyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hükûmet üyesisiniz, Hükûmetiniz adına
konuşun, AKP Grubu adına konuşacak arkadaşlar var. Dolayısıyla yürütme olarak…
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Grup başkan vekili
arkadaşlarımın işini kolaylaştırıyorum belki.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz Hükûmet adına konuşun. Bırakın da AKP
Grubu kendi görüşlerini açıklasın.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, bu yönüyle bakıldığı zaman Hükûmet olarak bizim kanaatimiz,
insan hakları ihlalleriyle sonuna kadar mücadele etmektir. İnsan hakları
ihlallerine neden olan ya da kanunu ezen geçen kamu görevlileri varsa onları
ivedi bir şekilde hiçbir himaye kabul etmeksizin adaletin önüne
çıkarabilmektir. Bugüne kadar da yaptığımız her zeminde bu olmuştur, bundan
sonra da bu olacaktır. Eğer bir kısım kötü muamele örneklerinin izlerini sürmek
gerekiyorsa, bir kısım faili meçhullerin izlerini sürmek, faillerini bulmak,
takip etmek gerekiyorsa faillerin aranacağı dönem yıllar itibarıyla AK PARTİ hükûmetlerinin
görev yaptığı dönem değildir çünkü AK PARTİ hükûmetleri bu hukuk dışılıkları
hiçbir zaman himaye etme yoluna girmemiştir. Kanaatimiz, Hükûmetimizin hadiseye
bakışı bu çerçevededir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kılıç.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Rıza Türmen. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Türmen.
CHP GRUBU ADINA RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce kabul edilmiş
olan araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili olarak konuşmak için buradayım.
Araştırma komisyonunun konusu görevi yaptırmamak için direnme suçlarındaki
artış nedeniyle işkence ve kötü muamele iddiaları arasındaki ilişkinin
araştırılması, eziyet ve işkence suçlarının önlenmesi ve cezasız kalmaması için
alınacak tedbirlerin belirlenmesi.
Sayın Bakanın konuşmasını dikkatle dinledim biraz önce. Gerçekten
bu konuda gösterdiği, ortaya koyduğu kaygının olumlu bir işaret olduğunu
düşünüyorum. Ayrıca, kendisi işkence konusunun iktidar-muhalefet sorunu
olmadığını söyledi. Bu da olumlu bir gelişme. Tabii o zaman ortaya bazı sorular
çıkıyor. Eğer iktidar-muhalefet konusu değilse işkenceyle mücadele, o zaman
neden bu araştırma önergesini beraber veremedik? Gönül isterdi ki, mademki bu
ortak bir endişemiz, bütün Meclisin ortak bir endişesi, bir iktidar-muhalefet
sorunu değil, o zaman bu araştırma önergesini beraber verebilelim, araştırma
komisyonunu beraber kuralım. Bu olmadı.
Tabii ikinci bir soru daha var. Sayın Bakan “Her şey iyi hoş da,
biz mücadele ediyoruz ama böyle bir komisyona da ihtiyaç yok. Çünkü zaman
alır.” dedi. Şimdi bu işkenceyle mücadelede gösterilen hassasiyetle orantılı
bir söz değil. Yani bir taraftan çok hassasiyet göstereceksiniz, öbür taraftan
“Buna ayıracak vaktimiz yok.” diyeceksiniz. Bu olmuyor tabii. Mademki bu kadar
önemli bir şey gerek iktidar gerek muhalefet gerek bütün Meclis için, o zaman
tabii buna ayıracak vaktimizin de olması gerekir diye düşünüyoruz. Doğal olan
sonucun bu olması lazım.
Arkadaşlar, işkence ve kötü muamele gerek Anayasa’mızda gerek
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde üç kategoride inceleniyor: Bir işkence, bir
kötü muamele; bir de küçük düşürücü, haysiyet kırıcı muamele olarak görülüyor.
İşkenceden söz edilirken burada anlaşılması gereken şey, bir kasıt
bulunması, bir itiraf, delil elde etmek için zor kullanılması ve bir acı
eşiğine, belirli bir ıstırap eşiğine ulaşılması; bu takdirde işkence oluyor. Bu
ıstırap eşiğine ulaşılmadığı zaman, daha düşük bir eşikte kalındığı zaman ve
kasıt olmadığı zaman, bu, kötü muamele kategorisine giriyor. Haysiyet kırıcı
muamele ise subjektif bir unsur içeriyor; mağdurun
kendisi açısından haysiyet kırıcı, küçük düşürücü bir durum var mı yok mu bu
araştırılıyor. Fakat her üçü de yani ister işkence ister kötü muamele ister
haysiyet kırıcı muamele olsun, aynı işlemi görüyorlar, aynı derecede kötü
sayılıyorlar.
Tabii, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin istatistiklerine
baktığımız zaman görüyoruz ki Türkiye’de işkence sorunu bitmemiştir, Türkiye’de
işkence sorunu hâlâ vardır. Yani, işkence o kadar ağır, o kadar insanlığa karşı
işlenen bir suç ki tek bir davadan mahkûm olmak dahi işkenceden çok ağır bir
şey, başka davalardan mahkûm olmaya benzemiyor. O nedenle, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’ne taraf ülkeler işkenceden mahkûm olmamak için çok büyük bir çaba
sarf ederler ve işkenceden mahkûm oldukları zaman da, bu, kamuoyunda büyük bir
yankı bulur, büyük bir akis bulur, gazeteler yazar ve bu, Hükûmet bakımından
çok zor bir durum yaratır işkenceden bir tek davadan mahkûm olmak bile. Hâlbuki
Türkiye’ye baktığımız zaman, pek çok dava var Türkiye aleyhine sonuçlanan
işkence, kötü muamele ya da haysiyet kırıcı muamelede. Bunu düzeltmemiz lazım
sayın milletvekilleri, bu konuda gerçekten tolerans göstermememiz lazım. Bunun
düzeltilme yolları vardır.
Bu, Türkiye’deki davalara baktığınız zaman görüyorsunuz ki
Türkiye’de aleyhine sonuçlanan işkence, kötü muamele davaları bir gelişme
gösteriyor. Daha önceleri, 1990’larda işkence kaba bir şekilde yapılırken yani
işte birtakım yöntemlerle yapılırken -Filistin askısı, soğuk su, bilmem, işte
falaka filan gibi- bu gibi yöntemler bugün azalmıştır. Bu doğrudur.
Bugün Türkiye'nin mahkûm olduğu davalar başka bir nitelik göstermektedir.
Bir kaba kuvvet kullanarak bir şey vardır, kötü muamele vardır, daha çok dayak
atılmaktadır filan ama asıl Türkiye'nin mahkûmiyet nedenlerine baktığınız zaman
şuradan kaynaklanmaktadır: Ya işkence, kötü muamele iddiasından sonra devlet
gerekli özeni göstermemekte, soruşturma açma yükümlülüğünü yerine
getirmemektedir, etkili bir soruşturma açmamaktadır, bu yüzden Türkiye aleyhine
ihlal çıkmaktadır ya da başka bir şey -asıl Türkiye'nin davalarını niteleyen
özellik bugün budur- devlet koruma sağlamaktadır; devlet, işkence yapan, kötü
muamele yapan, dayak atan kamu görevlisine kol kanat germektedir. Bu birkaç
türlü olmaktadır; ya deliller ortadan kaldırılmaktadır ya da yargı önüne
çıkarılamamaktadır ya da yargı önüne çıkarılırsa o yargı süreci bir türlü
işlememektedir, ya zaman aşımına uğramaktadır ya efendim, ilgili görevli
bulunamamaktadır, bir türlü getirilememektedir ifade almak için, türlü
şekillerde... Sonunda cezasız kalmaktadır.
Bugün Türkiye'nin en çok başını ağrıtan davalar bu şekildeki, bu
nitelikteki davalardır. Yani kötü muamele, işkence yapan devlet görevlisine
karşı bir koruma, bir kol kanat germe söz konusudur. Bunu değiştirmek gerekecek
asıl. Bu araştırma komisyonunun da toplanacağını ümit ediyorum. Öncelikle bu
konuya eğilmesi önem taşımaktadır.
Tabii bir başka yönü daha vardır; bu güvenlik görevlileri, polis
daha akıllı hareket etmektedir ve karşı dava açmaktadır. Direnirken işte… Çünkü
işkence, kötü muamelede bir doktor raporu vardır her zaman. Ortada, alınmış bir
doktor raporu, izler vardır. Polis tarafından şöyle denmektedir: “O izler,
efendim, işte bana karşı direnirken o direnme nedeniyle olmuştur.” gibi, böyle
bir karşı davalar serisi vardır. Bu da tabii… İşkence, kötü muamelenin üstünü
örtmektedir bu karşı davalar. Tabii, burada kurumların bağımsızlığı devreye
girmektedir. Özellikle Adli Tıp Kurumunun bağımsız olmaması, işkence, kötü
muamele davalarında büyük bir problem yaratmaktadır. Tabii, şeyi de anlamak
mümkün değildir. Neden sadece Adli Tıp Kurumundan getirilen rapora yargı itibar
etmektedir de özel hastanelerden getirilen raporlara yargı itibar etmemektedir,
bunu anlamak da mümkün değildir.
Fakat, bu konu Türkiye’nin başını ağrıtan tek konu değildir.
Türkiye’yle ilgili çok önemli başka insan hakları ihlalleri bulunmaktadır.
İşte, düşünce özgürlüğünden tutun tutuklamalara kadar bir dizi insan hakları
ihlalleri bulunmaktadır. Türkiye, biliyorsunuz, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde sözleşmeyi en fazla ihlal eden devlet konumundadır, en fazla
kendisi aleyhine karar çıkan devlet durumundadır ve en fazla bekleyen davası
bulunan devlet konumundadır.
Şimdi, bu insan hakları ihlalleri kimi zaman hukuk devletiyle de
iç içe gözükmektedir. Hukuk devletiyle ilgili bugün önümüzde başka bir sorun
vardır. O da hepimizin bildiği gibi MİT Kanunu’nda -Millî İstihbarat Teşkilatı
Kanunu’nda- yapılan değişikliktir. Bu, Türkiye açısından yeni bir hukuk
devleti, yeni bir insan hakları sorunu yaratacaktır. Olay şudur hepimizin bildiği
gibi: Birtakım görevliler Oslo’da, gitmişlerdir, PKK yetkilileriyle görüşmeler
yapmışlardır. Bu görüşmenin zabıtları sızmıştır. Şimdi, birkaç mesele var
burada ve zabıtlar nedeniyle de soruşturma açılmıştır. Ortada açılan bir
soruşturma vardır.
Şimdi, burada birkaç tane soru var. Birinci soru şu: Verilen görev
neydi bu yetkililere? Bu verilen görevin ne olduğu ortada yoktur. Bu Oslo’da
görüşme yapan yetkililere verilen görevin niteliği neydi? Başbakan tarafından
verilen görev nedir bunu açıklamak lazım. Kamuoyunun bunu bilmesine ihtiyaç
vardır. Çünkü şundan, çünkü denmektedir ki savcılık tarafından “Verilen görev
bir suç teşkil etmektedir. Bu görev aşılmış, bir suç oluşturmaktadır.” O zaman
verilen görev neydi ki bu görev aşılmıştır, bunu bilmek lazım.
Tabii, burada, şunu dikkatinize sunmak isterim: Devlet İstihbarat
Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 4’üncü maddesi vardır. Bu
4’üncü maddesi MİT’e yapacağı, üstleneceği görevleri saymaktadır. Bu görevler tadadi bir şekilde sayılmaktadır: “Türkiye Cumhuriyetinin
ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine,
içten, dıştan yöneltilen faaliyetler hakkında güvenlik istihbaratı oluşturmak,
bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterine ulaştırmak.” Bir tanesi.
Bir diğeri: “Milli güvenlik siyasetiyle ilgili planların
hazırlanması ve yürütülmesinde istihbarat istek ve ihtiyaçlarını karşılamak.”
Bir başkası mesela: “Kamu kurum ve kuruluşlarının istihbarat ve
istihbarata karşı koyma faaliyetlerine teknik konularda müşavirlik yapmak…”
filan.
Bunlar tadadi şekilde sayılmıştır. Bir
de, başka görevler varsa, o da “Millî Güvenlik Kurulunda belirlenecek diğer
görevleri yapmak.” denmektedir. O zaman şimdi nasıl açıklayacaksınız ki bir
kanun değişikliği yapıyoruz MİT Kanunu’nda ve diyoruz ki: “MİT mensupları veya
Başbakan tarafından özel bir görev ifa etmek üzere görevlendirileceklerdir.” Bu
kanunla ne kadar bağdaşacaktır bu? Bu önemli bir sorudur.
Tabii, başka bir soru daha vardır ortada. Başbakanın, suç teşkil
etsin etmesin, herhangi bir görevliye herhangi bir yetki verme yetkisi var
mıdır? Başbakanın, hele suç teşkil edecekse, böyle bir yetki verme yetkisi var
mıdır? Bu sorunun cevabı bu getirilen kanun teklifiyle açıklığa kavuşmuştur.
Çünkü bu getirilen kanun teklifinde denmektedir ki: “Sadece MİT mensupları
değil, Başbakan tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere görevlendirilen
kişiler.” Demek ki, birtakım kişiler, özel bir görevi… Kim olduğu belli değil
bunların, herkes olabilir. Birtakım özel görev verilecektir bunlara.
Arkadaşlar, bu, hukuk devletiyle bağdaşmayan bir kanun teklifidir.
Hukuk devleti dediğimiz zaman hukuk devletinden üç şey anlaşılır: Birinci
anlaşılan şey, devletin bütün tasarrufları hukuk denetimine tabidir. Bu kanunda
hukuk denetimi dışına çıkılmaktadır. Yani Başbakanın görevlendirdiği kişiler
hakkında Başbakan izin vermeden soruşturma açılamayacaktır. Bu kişiler suç
işlemiş olsalar bile hukuk denetiminin dışında kalacaklardır. Bir kere hukuk
devletinin bu birinci unsuru yani devletin bütün tasarruflarının hukuk
denetimine tabii olma unsuruna aykırıdır.
Hukuk devletinin ikinci unsuru, yasalar açık olmalıdır, yasalar
öngörülebilir olmalıdır, yasalar erişilebilir olmalıdır. Burada hukuk
devletinin bu unsuru da ihlal edilmektedir. “Özel bir görevi -bu görevin ne
olacağı hiç belli değildir- yapmak üzere görevlendirilen kişiler.” Bu kişilerin
kim olacağı da belli değildir. Yani başı sonu belli olmayan, tamamen
belirsizlik içinde duran bir kanun değişikliği vardır. Böyle bir kanun
değişikliğinin hukuk devletinde yeri yoktur. Kanunlar, söylediğim gibi, açık,
belirli, öngörülebilir olmalıdır. Bu öngörülebilir de değildir, açık da
değildir. Kimin ne yapacağı belli değildir bu kanunda. Herkes her şeyi
yapabilir. Burada sonsuz bir yetki, bir keyfî yetki kullanma kapısı
açılmaktadır. Bu keyfîlik kapısı, hukuk devleti
bakımından büyük bir tehdit arz etmektedir. Hukuk devletini buna karşı
korumamız gerekir Meclis olarak.
Ve nihayet üçüncü olarak da, hukuk devleti aynı zamanda kanun
devletinden farklı olarak adalet, insan hakları gibi temel değerleri
içermelidir. Bu temel değerleri içermezse hukuk devleti gene olmaz. Örneğin
Nazi Almanyası’nda yapılan her şey son derece
kanunidir, kanuni olmayan hiçbir şey yoktur. Nazi Almanyası’nda
cezaevinde bulunan Yahudiler ceza sürelerini bitirmeden gaz odasına
gönderilmemişlerdir. Cezaevinden çıktıktan sonra gestapo alıp onları gaz
odasına götürmüştür ama cezaları bitmeden götürmemiştir. Her şey kanunidir ama
hiçbir şey hukuki değildir, hukuk devletinde olan hiçbir şey yoktur. Bu ikisini
ayırmak lazım.
Burada bir tek kişiyi kurtarmak için, bir soruşturmayı durdurmak
için yapılan bir kanun değişikliği varken, öbür tarafta milletvekilleri tutuklu
olarak cezaevinde, 8 milletvekili tutuklu olarak cezaevinde yatarken bunlarla
ilgili hiçbir şey yapılmaması kamu vicdanını yaralamaktadır. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu, işte hukuk devletinde bulunması gereken adalet duygusunu
zedelemektedir. O bakımdan da bu getirilen kanun değişikliği hukuk devletine
aykırıdır.
Burada, tabii başka tehlikeler ortaya çıkacaktır. Burada yeni
Susurluklar yaratılacaktır. Burada nasıl kullanılacağını nereden bileceksiniz
bunun? Nasıl sınırlayacaksınız? Bu sonsuz yetkinin, sınırsız bir yetkinin nasıl
kullanılacağı, keyfî bir yetkinin nasıl kullanılacağı tabii ki o yetkiyi
kullanan kişinin kendi takdirinde kalacaktır. Başka hiçbir sınırlaması
olmayacaktır bunun. Bütün bu nedenlerle bu kanun değişikliği hukuk devleti
açısından büyük tehlikeler göstermektedir. Böyle bir kanun değişikliğiyle,
böyle bir kanunla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne giderseniz Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi bu kanunun geçerli bir kanun olmadığı sonucuna varır. Bu
kanun, bu kadar belirsiz, bu kadar ucu açık, nerede başladığı, nerede bittiği
belli olmayan, sınırsız yetki veren bir kanun, hukuk devleti ve dolayısıyla
demokrasiyle bağdaşmayan bir kanundur. Bunun düzeltilmesi gerekir mutlaka. Bu,
Türkiye’deki özgürlükler, Türkiye'deki demokrasi üzerindeki baskıları artıracaktır.
“Martine Gozlan” adlı bir Fransız yazarı
bir kitap yazmış Türkiye üzerine, çok yeni bir kitap bu. O, şunu söylüyor
Türkiye’yle ilgili olarak: “Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde üç tane
aldatmaca vardır Türkiye'de, üç tane yanıltmaca vardır. Birincisi: Türkiye
demokratik bir model değildir. İkincisi: Türkiye laik bir model değildir.
Üçüncüsü: Türkiye jeopolitik bir model değildir.” Ve ondan sonra da diyor ki:
“Araplar seviyorlar Türkiye’yi. Niye seviyorlar? Çünkü kendilerine benzediği
için, bir Orta Doğu devleti hâline geldiği için giderek ve Batı karşıtı bir
devlet hâline geldiği için sempatiyle bakıyorlar ve kendileri bakımından bir
model olarak görüyorlar.” Ama Martine Gozlan şu
soruyu soruyor, “Peki, bu Araplara bir model olacaksa Türkiye, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kendi modeli ne olacaktır?” diyor. Asıl üzerinde durulması
gereken soru bence de budur. Bugün bu kanun teklifini kabul etmekle aslında
demokrasiden, hukuk devletinden bir adım daha uzaklaşmış bulunmaktayız ve
Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, hukuk devletine saygılı, insan haklarına
saygılı Türkiye Cumhuriyeti modelini de yaralamış bulunmaktayız.
Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türmen.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri.
Buyurunuz Sayın Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin, en azından bizim
girdiğimiz bu dönem içerisinde, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin
de salonda bulunmaması nedeniyle kabul ettiği bir önerge var. Bunun için Türkiye
Büyük Millet Meclisine teşekkürlerimi aktarmak istiyorum.
Yüce Meclis, işkenceyi önlemeyle ilgili önergeyi kabul etti. O
hâlde, bütün Meclisin, bütün grupların bu önergeyle ilgili kurulacak komisyona
fiilî bir katkıda bulunması gerekiyor. Herkesin, bu çalışmalara sempatiyle
bakması ve bu çalışmaların arkasından ülkedeki bazı şaibelerin, bazı
iddiaların, bazı iftiraların, bazı isnatların, bazı ithamların da
sonuçlandırılması için katkı sağlaması gerekiyor. Bu bir anlamda bazı seslerin,
bazı sözlerin, bazı yanlış algıların da değişmesine neden olacaktır.
Şunu açıkça söyleyeyim: Bu ülkede birçok olgu gerçeği gibi
değerlendirilmiyor, gerçeği gibi algılanmıyor; olgular başka, algılar daha
başka bir boyutta şekilleniyor. Bu bakımdan, olguyla algıyı eşitleyebilmek
için, aynı seviyede gerçekleşmesini sağlayabilmek için bu tür araştırmalara, bu
tür çalışmalara ihtiyaç var. Bunlardan kaçınmak doğrudan doğruya bu tür
faaliyetlere katkı sağlamak anlamını taşıyor, öncelikle bunun altını çizeyim.
Değerli milletvekilleri, işkence madem en adi iştir, işkenceye
madem herkes karşıdır, işkenceye mademki sıfır tolerans tanıyoruz; buyurun,
bütün şaibeleri, istismarları, söylentileri ortadan kaldırarak bu komisyonu
kurup, bu komisyonun çalışmalarını başarılı bir biçimde sürdürmesini
sağlayalım. Kurumları, kavramları ve kişileri iftiralardan ve üzerlerine atılan
ithamlardan kurtaralım.
Türkiye’de sistematik işkence olmamış olması, bazı kişilerin
işkence yapmadığını ya da bazı insanların bu şekilde hareket etmediğini göstermez
ki. Hiçbir hukuk devletinde, hiçbir anayasada, hiçbir kural işkenceyi makul,
meşru ve mübah görmüyor zaten. Ama mesele yasaların
uygun görüp görmemesi değil ki; mesele teorinin, kuramın çok iyi olması değil
ki; mesele uygulayıcıların meselesidir. Konu uygulayıcılarla ilgilidir, bazı
insanların kendini kanun yerine koymasıyla ilgilidir. Bazı yönetimlerin
kendilerini “Ben demek devlet demek, ben demek din demek, ben demek ahlak
demek.” demesiyle bütün çürüme, bütün kokuşma, bütün totalitarizm başlar. İşte
bu bakımdan, konuyu yasa sorunu olarak ele almak ve bu boyutta bakmak
yanlıştır, çünkü hiçbir döneme ait yasalarda işkenceye zaten müsamaha hoş
görülmez. Konu sosyal, kültürel, toplumsal, geleneksel yapısı olan bir konudur.
Konunun bu biçimde üzerine gitmek gerekir.
Yani şunu söyleyeyim: Yarın buraya gelecek, hep beraber
konuşacağız, tartışacağız, üzerinde yorumlar yapacağız. Ben size bir şey
söyleyeyim: Kadına şiddetin önlenmesi veya çocuk istismarlarının önlenmesi,
buna benzer birtakım tedbirler, birtakım yaklaşım biçimleri yasayla korunmaya
veya denetim altına alınmaya çalışılacak. Ama size bir şey söyleyeyim: Bakın,
bir yasa var, bir anayasa var, bir de baba yasa var bu ülkede maalesef. Tırnak
içinde söylüyorum ama bu, birçok anayasada ya da yasalarda olmayan unsurların
veya anayasa ya da yasaların o insanlar tarafından nasıl algılandığıyla
yakından alakalı. Bu durum, biraz önce de ifade ettiğim gibi, işkenceyi de,
ithamı da ve buna benzer kötü muameleyi de gündeme getiriyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ortak aklın teşekkül ve tekemmül
ettiği yerdir. Bir defa bu Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlar, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Adalet ve Kalkınma Partisinin Meclisi değildir, Türkiye’nin
Meclisidir. Dolayısıyla, burada Adalet ve Kalkınma Partisinin aklını Türkiye
Büyük Millet Meclisi aklına çevirmenin ya da o boyutta düşünmenin, korkunç
derecede bir narsisizme ve egoizme sizi götüreceğini buradan özellikle
hatırlatmak istiyorum. Milletin sorunlarına çözümlemeler getirme yeridir
burası. Türkiye Büyük Millet Meclisi iktidarın aklını milletin aklı hâline
getirme yeri de değildir.
Bakın ben size bir şey söyleyeceğim; hayretler içerisinde
izliyoruz çalışmaları ve şunu görüyoruz: Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak
hayvancılıkla ilgili, tarımla ilgili, orman köylüsü ve ormanla ilgili,
narenciyeyle ilgili, çiftçinin sorunlarıyla ilgili birçok önerge getirdik,
durmadan getirdik ve siz durmadan reddettiniz. Muhalefetin diğer kanadı da,
diğer unsurları da buna benzer birçok önerge getirdi ve siz de başarılı bir
şekilde reddettiniz. Âdeta Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu muhalefetin getirdiği
önergeleri reddetmekten sorumlu bir grup hâline dönüştü. Bu meselelerde tarım
dedik, reddettiniz. Ben hepinize öneriyorum: Ne kadar pirinç alındı 2003’le
2011 yılları arasında? Bu ülkede ne kadar soya ithal edildi 2003’le 2011
yılları arasında? Bu ülkede 2003’le 2011 yılları arasında ne kadar alışveriş
merkezi açıldı? Bir alışveriş merkezi açıyorsunuz, yüzlerce, binlerce küçük
esnafın kepenk indirmesine sebebiyet veriyorsunuz. Bir alışveriş merkezi açmak,
bin kişiyi işsiz bırakmak anlamına geliyor. Bugün açtığınız alışveriş
merkezlerinde -çok açık söylüyorum- Amerika’dan gelen çekyatlar var. Siteler’in, mobilyacıların köküne kıran mı girdi?
Amerika’dan gelen çekyatları bu memlekette halkın önüne getirdiğiniz zaman, o
zaman o çekyatları üretenleri işsiz bırakıyorsunuz ve sonra da bunu “Efendim,
daha önce durum daha kötüydü, hatta 1937’lerde durum daha felaketti, biz bu
konuyu şimdi şu, şu, şu açıdan düzelttik…” Ee, her
taraftan sorunlu bir yaklaşım içerisinde bakıldığında bir noktaya gitmek mümkün
olmuyor.
“Efendim, ihracatta rekor kırdık.” diyorsunuz. Doğru, evet, rekor
kırdınız. İthalatta ne yaptınız, cari açıkta ne yaptınız? Ee
yani problem zaten ithalatla, cari açıkla ilgili bir şey. Sonra, ihracatın ne
kadarı ithal? Şimdi, bunları ortaya koyarken şu mantığı buradan uzak tutmamak
gerekiyor: Gelirle gider arasında, üretimle tüketim arasında, ihracatla ithalat
arasında makası ne kadar açarsanız bu ülkeyi o kadar çok açık sorunuyla karşı
karşıya getirirsiniz. Bu ülke ticaret ve tüketim toplumuna çevrildi. İnsanların
yüzde 80’i şu anda rehinedir, ya kredi kartlarının rehinesi ya otomobil
kredilerinin rehinesi ya tüketici kredilerinin rehinesi ya da geçinmek için
kullandıkları çeşitli unsurların rehinesi hâline geldiler. İşe böyle bakarsanız
oradaki sosyal sorunların nasıl halledileceğini de ancak o zaman kavramış
oluruz.
Biz getirdik, dedik ki: “Hayvancılığı işleyelim.” “Efendim,
hayvancılık çok mükemmel, işte, her türlü kredi veriliyor, teşvik veriliyor.”
Güzel güzel sözler, cilalı cilalı yaklaşım biçimleri… Sonra ne oluyor? Biz
Kurban Bayramı’nda kurban kesmek için yabancı yerlerden hayvan ithal ediyoruz.
Efendim, muzu Ekvador’dan yiyoruz.
Seçim çalışmaları sırasında -çok açık söylüyorum- GİMAT’ta bir iş yerinin penceresinde bir yazı gördüm.
Yazıda deniliyor ki: “Yeni mahsul Şili cevizi gelmiştir.” Çok net söylüyorum,
“Taze mahsul Şili cevizi gelmiştir.” denilince girdim sordum: Şili ile Türkiye
arasındaki mesafe ne kadar, ne kadar zamanda geliyor? “Gemiyle kırk beş günde
geliyor.” Peki, eski mahsul Şili cevizi ne oldu? “Bitti.” Yahu, Aksaray’ın,
Niğde’nin, Gümüşhane’nin cevizinin dibine kıran mı girdi?
Şimdi, gelin bunları bir konuşalım, gelin şu hayvancılığı bir
konuşalım. Evet, burada bir problem var. Nasıl yok sayarsınız bunu siz? Siz
bunu reddediyorsunuz, “Biz her şeyi en mükemmel yapıyoruz.” diyorsunuz. Bir
aklı kullanıyorsunuz. Kullandığınız akıl statik, belli bir alana tahsis edilmiş
ve o boyut içerisinde bakıldığı için de içinden çıkılması mümkün olmuyor.
Hâlbuki, en iyi idareler, en iyi yönetimler kendilerine “hayır” diyenleri
kullanabilen, onların “hayır”larından sonuç çıkararak
açıklarını kapatan yönetimlerdir. Muhalefet size açıklarınızı gösteriyor.
Bu ülke hepimizin. Bu ülkede ne iyilikler yaptıysanız Allah
hepinizden razı olsun. İktidara bu konuda minnettarız, ondan hiç kimsenin
kuşkusu yok ama bu ülkede yapılmayan, bu ülkede geniş kitleler lehine işleyen
bir düzen var ve bu düzen, yabancı firmaların, dışarıdaki finans kapitalin ve
Türkiye’yi küreselleşmeye eklemlemeye çalışan birtakım mekanizmaların lehine
çalışıyor. Biz bu mekanizmaları Türkiye’nin lehine dönüştürelim istiyoruz, bu
memleketlere ayağı bassın istiyoruz ekonominin. Bu memleketin hayvanı, bu
memleketin tarımı, tarım ürünleri, bu memleketin orman ürünleri en yüksek
seviyede kullanılsın. Bugün sözünü ettiğimiz bu tarım konusunda Türkiye’nin
önemli bir kısmı şu anda tarlalarını ekmiyor, para etmiyor diye ekmiyor
insanlar ve bazı ürünler tarlalarda kalıyor. E bunlara bir çözüm getirmek
gerekmiyor mu?
Şimdi, bütün bunları getirirken biz baktık ki, şöyle bir durum
ortaya çıkıyor: İktidar bir defa narsist bir algıya
sahip olmuş. Şu durmadan “yüzde 50 oy aldık” demeyin, bir seçimlik ömrünüz var,
ikinci seçimde ne olacağınızı Allah bilir!
AHMET AYDIN (Adıyaman) – 7 seçim oldu, 7 seçim! Geçenkiler de böyle söylüyordu.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Onun için şunu söyleyeyim: İstediğiniz
kadar oy alın, istediğiniz kadar sermaye biriktirin. Ne yaparsanız yapın, bir
yere geldiğiniz andan itibaren bunlar sizin hukuku çiğnemenize, sizin gibi
düşünmeyenlerin hukukunu ezmenize veya yok saymanıza imkân vermez, size öyle
bir fırsat da vermez, öyle bir hak da vermez.
“Hukuk devleti” diyorsunuz, “anayasal düzen” diyorsunuz, “ileri
demokrasi” diyorsunuz, hepsini alkışlıyoruz. Bunlarda hiç problem yok. Fakat
bunların uygulamasına geldiğimiz zaman bir de bakıyoruz ki, bir suç işleyen
veya suç işlediği iddia edilen, altında son derece sağlıklı delillerle hakkında
dava açılmış olan bir konuyla ilgili, siz o konunun muhatabını yargının elinden
almaya kalkıyorsunuz ve şunu söylüyorum…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Dava açılmadı Hocam.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Dava açılmadı evet, ama soruşturma
sürüyor.
ADEM YEŞİLDAL (Hatay) – Niye “açıldı” diyorsun, göre göre doğruyu
söylemiyorsun.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Soruşturmayı engelliyorsunuz, o
soruşturmayı etkiliyorsunuz, suç işliyorsunuz. Dolayısıyla, öyle bir gün gelir
ki, yargılamayı etkilemeye teşebbüsten sizin de birileri yakanızdan tutmak
durumuyla karşı karşıya kalır. Onun için böyle “geçmiş daha da kötüydü, biz her
şeyi en mükemmel şekilde yapıyoruz, bundan sonra da böyle yapmaya devam
ediyoruz” derseniz, o sizin bileceğiniz iştir, o yolda siz gidebilirsiniz ama
gittiğiniz yolun çıkmaz sokak olduğunun özellikle altını çizmek istiyorum.
“İşkenceye sıfır tolerans, yasadışı…” Bunlara kimse bir şey
demiyor, ama “işkenceye sıfır tolerans”a gidecek
yolları kapatmışsınız. Biraz önce söylediğim gibi, bakın, bu ülkenin bakanları
konuşma yapıyor, bir soruşturmayla ilgili konuşma yapıyor. Ne diyor bakanın
birisi? Diyor ki: “MİT Müsteşarının soruşturmaya çağrılmasını aklımla izah
edemiyorum.” Yani 700 bin kişilik bir ordunun komutanının, şu kadar süre
Genelkurmay Başkanlığını yapmış olan bir kişinin tutuklanmasına aklımız eriyor
ama Oslo’da yapılan görüşmeler veya diğer görüşmeler sonucu savcının eline
geçmiş iddiaları soruşturmaya aklı ermiyor. Bizim de bu akıl ermemeye aklımız
ermiyor.
Bir başkası, Ahmet Davutoğlu: “Hakan Fidan ve ekibi doğru bir
çalışma yaptı.” dedi. Sormak lazım: Sayın Davutoğlu, siz beraber mi yaptınız bu
çalışmayı? Ya da sormak lazım: Siz de bu işin içerisindesiniz? Nereden
biliyorsunuz?
MUHARREM VARLI (Adana) – Şüphen mi var Hocam? Şüphen mi var?
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Başbakan Yardımcısı Sayın Bozdağ
-kendisi hukukçudur, ilginçtir bu da- diyor ki “Ortaya çıkan şeylere
baktığımızda işlenen herhangi bir suç yok, yapılan bir vazife var.” Gayet
güzel. Yani her şeyi siz zaten biliyormuşsunuz. Demek ki iddiaların da
farkındasınız, savcılığı da siz yapacaksınız. O zaman vay bu ülkenin hâline. O
zaman “Yürütme, yargı ve yasama nerede kaldı?” sorusunu sormak gerekiyor. Bir
araya gelirseniz, hâkim siz olursanız, savcı siz olursanız, zanlı da siz
olursanız, o zaman hiçbir problem yok ama bilin ki bunlar çok hayra delil
gelişmeler değil.
Şimdi, bu Parlamento 8 tane milletvekili içeride olan bir
Parlamento, bunların tamamı da muhalefete ait milletvekilleri. Bunlarla ilgili
niye bir yasa getirmiyorsunuz? Bir MİT mensubunu içeriden veya yargının
pençesinden almak için yasa getiriyorsunuz ama bunlarla ilgili yasa
getirmiyorsunuz. Sonra, MİT, her türlü günahtan, suçtan ari ve münezzeh ise
Suriye’de 100 bin dolar karşılığında ülkeye sığınmış olan albayın Suriye’ye
teslim edilmesi hadisesinde insanların tutuklanmasına niye izin verdiniz? Onu da
getirin, ona da “Burada suç yoktur, görev vardır, görev yapmıştır.” deyin.
Dolayısıyla, yasayı çiğneyen, yasaya rağmen iş yapan kişilerin
hakkında gerekeni yapması bu Meclisin ve herkesin görevidir.
Şimdi, her ne hikmetse, bir taraftan ucu AKP’ye dokunabilecek ne
kadar olay varsa, o olayla ilgili soruşturmayı yürüten savcı, o olayla ilgili
ne kadar insan varsa bir de bakıyorsunuz ki apar topar bir bahane bulunarak
içeriye alınıyor veya kendisine -tabir yerindeyse- bir suç kılıfı
yapıştırılıyor. Ben size bir şey söyleyeyim: Ergenekon davasında içeriye alınan
Teğmen Çelebi’nin telefonuna Hizb-ut Tahrir militanı
37 kişinin telefon numarası aktarılmış, sonra mahkemeye itiraz yapılmış, en
sonunda adam şu kadar ay içeride yattıktan sonra anlaşılmış ki gerçekten
dışarıdan birileri buraya bu 37 kişilik teröristlerin telefon numaralarını
aktarmış. Bunlara ne cevap verdiler biliyor musunuz? “Sehven yapılmıştır.” Niye
Deniz Feneri savcılarının evrakta tahrifatı sehven yaptıklarını söylemiyoruz?
Bir suç varsa bu suç A’ya başka türlü, B’ye başka türlü uygulanabilir mi? Bunun
mantığı var mı? Hangi vicdan bunu kaldırabilir?
Ben özellikle bir şeyin altını buradan çizmek istiyorum. Şimdi,
sorunları ajite etmek… Daha doğrusu, sorunlar çözülmek için vardır, istismar
etmek ve ajite etmek için sorunlar yoktur. Bu bakımdan, bu sorunların üzerine
gitmek gerekiyor, sorunların etrafında dolaşmak yerine doğrudan doğruya üzerine
gitmek gerekiyor fakat “İktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar.” diyor
düşünürler. “Demokratik yollarla iş başına gelenler demokratik ideallere ihanet
edebilirler. Bir defa iş başına geldikten sonra, bir daha iş başından gitmemek
üzere yasa dışı veya demokrasiye ihanet eden tavırlar içerisinde
bulunabilirler.” şeklinde siyaset biliminde “Oligarşinin tunç kanunu.” denilen
bir yasa var veya bir yaklaşım biçimi var. Bugün, ben, burada gerçekten böyle
bir yaklaşım biçiminin esiri olduğunu iktidarın görüyorum. İlk kıtasını
Başbakanımızın hep okuduğu ancak devamını getirmediği Kanuni Sultan Süleyman’ın
o mısralarını bir kez daha buradan ben okumak istiyorum:
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.
Saltanat dediğin ancak cihan gavgasıdır,
Olmaya baht-ü saadet dünyada vahdet gibi.”
Muhteşem Süleyman, dünyanın Sultan Süleyman’a bile kalmadığı
duygusu içinde bunları söylemiştir.
İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet de Akkoyunlu Hükümdarı
Uzun Hasan’a yönelik olarak iktidarına güvenerek haddini aşanlar için ikaz
niteliğinde bir mektup yazmıştır. Şöyle diyor Sultan Fatih: “Kişi devletine
mağrur olur, haddini aşar, mülkü İslam olan memleketime tecavüz ederse
meşruiyetini yitirir. Şevval ayında yer götürmez asker ile gelip zulmünü
mazlumların üzerinden kaldıracağım.” Gerçekten Uzun Hasan’ın sonu tam bu
söylenilen gibi olmuştur.
Buradan tarihe kayıt düşmek için söylüyorum: Demokrasilerde her
iktidarın bir seçimlik ömrü vardır. Gururlanmayın, kibirlenmeyin, övünmeyin,
sizi buraya getirenler götürmesini de bilir. Demokrasiler had aşmayı, sınır
şaşırmayı kaldırmaz.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İşkence, kötü muamele, onur kırıcı davranış, sanıyorum, insan
olmayla özdeş, insani değerlerle, onurlu bir yaşamla son derece bağlantılı
kavramlar. Aynı zamanda, bir ülkenin demokratikleşmesi ve uygar bir ülke olup
olmamasının ölçütü de genellikle işkence istatistiklerinden geçer. Yani işkence
o ülkede ne kadar var? Ne kadar yapılıyor? Bununla ilgili etkin önlemler
nelerdir? Neler yapılıyor?
Araştırma önergesine baktığımız zaman, bu konularda, özellikle son
dönemlerde artış göstermesi de dikkate alınarak, işkence ve kötü muamele
iddialarıyla ilgili, önlenme konusunda Meclis araştırması açılması yönündedir.
Bu araştırmalar, biliyorsunuz, üç aylık bir çalışmadır. Genelde de iktidar
partisi çoğunluk üyelerinden oluşur. Bize 1 tane düşüyor, MHP’ye 2 tane
düşüyor, CHP’ye 3 tane düşüyor, 12 tane de iktidar partisine düşüyor. Yani
burada sonuçta komisyonun kararlarını da belirleyecek rakam, yine çoğunluk
iktidar partisindedir.
Tabii, 12 Eylül işkencesini görmüş, bu Mecliste, sanıyorum, bütün
partilerin içinde 12 Eylülde mutlaka gözaltına alınan, işkenceden geçenler
vardır. Ahmet Türk gibi 5 no.lu Cezaevi’nden geçenlerin durumu çok, tabii, daha
vahim. Mamak’ta cezaevinde işkence görenlerin durumu var, Metris’te
görenlerin var ve günümüzde de F tipi canavarlarında işkencede ölenlerin
listeleri her geçen gün artıyor. F tipi cezaevlerinde, şu an, her an ölmek
üzere olan 100’ü aşkın, ağır derecede hasta hükümlü ve tutuklu var. Geçenlerde
Grup Başkan Vekilimiz Pervin Buldan Mehmet Aras’ın buradan mektubunu okudu,
ertesi günü ölüm haberi geldi.
İşkence, kötü muamele hangi alanlarda var? Bakıyoruz, kollukta
başlıyor, jandarma, polis, gözaltı, yakalama, özellikle siyasi suçlarda ve
nitelikli bazı suçlarda da çokça kullanılıyordu. Yani eskiden hani bu gizli
dinleme yoktu, ortam dinlemesi yoktu, telefon dinlemesi yoktu. İşkencelere
alınanlar zorla konuşturulurdu; elektrik verilirdi, falakaya yatırıldı; 66
tabir edilir, tekerlere alınır, işkence edilirdi, öldürüldü; karda, buzda
gezdirilir, tekrar tekrar işkenceden geçirilirdi. Şimdi bu, özellikle darbe
dönemleri, sıkıyönetim dönemleri eğer bugün de devam ediyorsa bu ciddi bir
tehlikedir.
Şimdi, 99’dan itibaren Türkiye’nin yeni bir mecrası oldu. Avrupa
Birliğine üye olmak için -koalisyon dönemi- o zaman, 17 Ekim 2001’de Anayasa’da
çok ciddi değişiklikler yapıldı aslında. Yani darbe Anayasa’sında, kişilik
hakları, adil yargılanma, insan temel hak ve hürriyetleri konusunda AK PARTİ
İktidarından önce… Bakın, bu size kısmet olmadı maalesef, onu açıkça
söylüyorum. Sizden önceki dönemde burada Anayasa değişiklikleri var. Açın,
okuyun, 2001’dir; rahmetli Ecevit koalisyon döneminde. Şimdi, orada, okursanız,
17’nci maddede çok net tanımlar var, “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
der. Bir de hemen devamında “Zorla çalıştırma yasağı” var, 18’inci madde: “Hiç
kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.”
Zaman zaman espri konusu yaparız. Verdiğiniz önergelerle hani
“Bitimine kadar.” diyorsunuz ya, sabaha kadar sürekli Meclisi çalıştırmanın da
bir angarya türü olduğunu… Fakat insan hakları hukukunu iyi okumayanlar bunu
anlamıyorlar yani yirmi dört saat durmadan çalışan bir duruma dikkat çektiğimiz
zaman.
Şimdi, bu süreç içinde Anayasa reformu yapıldıktan sonra
Anayasa’nın 90’ıncı maddesi değiştirildi. Uluslararası sözleşmeler iç
hukukumuzda kanun üstü olmaya başladı. Bu uluslararası sözleşmelerin içinde en
önemlisi iki sözleşme: Birleşmiş Milletlerin Medeni ve Siyasi Haklar
Sözleşmesi, sonra Ekonomik, Sosyal Sözleşme. Ama en önemlisi, geçtiğimiz dönem
sonlarında Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Seçmeli Protokol’ü Meclisimiz
onayladı, hep beraber bunu onayladık. Sanıyorum yaptığımız en doğru kararlardan
birisiydi, birlikte bu kararı aldık, bir uluslararası sözleşmeydi. Orada,
İstanbul Protokolü’nün, işkenceyle mücadele standartları konusunda İstanbul
Protokolü ismini alması bile anlamlıdır.
Şimdi, buradaki uluslararası, ulusal üstü hukuk, ulusal üstü
sözleşmelerden baktığımız zaman Türkiye Avrupa Konseyinin üyesi, bölgesel bir
parkta üye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni kabul etmiş. 3’üncü maddesi de,
işkence, kötü muamele ve haysiyet kırıcı davranışları suç olarak yasaklayıcı
bir hüküm olarak kabul ediyor.
Bu arada uyum paketleri çıktı, uyum yasaları çıktı. Kafa değişti
mi, zihniyet değişti mi? Gerçekten çok fazla değişmedi. Yani değişti bazı
şeyler, yani bunu keşke Meclisimiz karar verseydi; ama dış dinamiklerin
etkisiyle, Avrupa Birliği reformlarının zorlamasıyla Gözaltı Yönetmeliği
değişti. Gözaltındaki nezarethanelerdeki o berbat ortam biraz daha nispeten
değiştirildi, tutanak tutma usulleri değiştirildi, görevlilerle ilgili
düzenlemeler getirildi. Bu nispeten biraz caydırıcı olsa da, asıl önemli olan,
jandarmada ve poliste insan hakları eğitiminin köklü bir eğitim sürecinin
başlatılması ve polis okullarında, harp akademilerinde, okullarda bunun
eğitiminin verilmesi. Şimdi bunlar da verildiği iddia ediliyor, söyleniyor ama
bunun yeterli olmadığını düşünüyoruz. Bir kere sadece polisin, jandarmanın,
gardiyanın eğitimden geçmesi yetmiyor. Eğer yetmiş olsaydı bugün Edirne F
tipinden, Tekirdağ F tipinden -ondan sonra- Kandıra F tipinden, Sincan’dan
-bilmiyorum- size de geliyor mu? Her gün bana işkence, kötü muamele mektupları
geliyor.
Bakın, milletvekillerimizin kaldığı cezaevlerini bu hafta ziyaret
ettim. Eğer 8 kişilik bir kadın koğuşuna 38 kişi koyuyorsanız bu, işkencenin
dik âlâsı.
Bakın, Diyarbakır E Tipi Cezaevi, 8 kişilik kadın koğuşunda Şırnak
Milletvekili Selma Irmak’ın kaldığı koğuşta, 8 kadının kalacağı yerde 38 kadın
kalıyor ve şu an açlık grevini başlatmış. Hem de dönüşümsüz, süresiz, ölüm
orucu yani. Niçin? Bu işkenceyi protesto için, bu baskıları, bu tecridi, bu
izolasyonu, bu haksızlığı, bu hukuksuzluğu.
Eğer bu milletin Meclisindeki bir milletvekili şu an ölüm
orucundaysa bu dikkat çekici bir olaydır. Halkın seçtiği bir milletvekili, bu
işkencelere karşı açlık grevinde.
Yine, Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız Mardin Cezaevinde, o
da dün itibarıyla süresiz açlık grevine başladı ve Mardin Cezaevi mevcut
kapasitesinin tam 4 katı full dolu şu an. Yani, bir
yatak, üç vardiya usulü yetmiyor. Bir yatakta 3 kişi sekizer saat arayla
yatamıyor, 1 kişi ayakta kalıyor.
Şimdi siz hiç düşünmüyor musunuz bu cezaevlerini doldurduğunuz
zaman, bir yatağa 4 kişiyi koyduğunuz zaman insan haklarını hem ihlal
ediyorsunuz hem kötü muamele ediyorsunuz hem onur kırıcı davranışa
zorluyorsunuz ve bir uygulama bu.
130 bin tane tutuklu ve hükümlü var, şu anki gelinen nokta. Ben
bunu sık sık Adalet Bakanına raporlarıyla iletiyorum.
Şimdi Diyarbakır, Diyarbakır gibi 1 milyonluk bir metropol kente…
Diyarbakır’da biliyorsunuz özel mahkemeler var, Mardin’den, Urfa’dan, Siirt’ten
tutukluları getiriyorlar, kelepçeli getiriyorlar. Yolda bir işkence, kelepçeli
ve korkunç bir sıkışıklık içinde o ring araçlarında getirdikten sonra…
Dışarıdan baktığınız Diyarbakır Adliyesi var ya, o ekranlarda duruşma
salonlarında görünen, duruşma salonlarının bir de altı var. Affedersiniz, orası
tuvaletten beter bir yer. Oraya sanık olarak gelip henüz ifadesi alınmamış
insanlar konuyor, on beş saat bekletiliyor orada, biliyor musunuz? Diyarbakır
Adliyesinin dibinde böylesi bir ortamda tutuklular. Ben şu bu demiyorum,
insanlar bekletiliyor bakın.
Yani, arkadaşlar, bunu görmüyor mu savcılar, bunu Ceza İşleri
Genel Müdürlüğü, Tevkif Evleri görmüyor mu? İnsan Hakları Komisyonu iki üç tane
cezaevine gitmiş, Kırıkkale bilmem nereye; neredeyse cennet diyecek diye
raporlar çıkıyor. Yani biz yaşadığımızı, gözlerimizle gördüklerimizi mi
konuşacağız, anlatacağız yoksa gerçekleri mi konuşacağız? Bir ülkede böylesi
bir yaklaşım tarzı kabul edilebilinir mi?
Şimdi, siz, buradan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde -Avrupa
İnsan Hakları Sözleşme’sinin 3’üncü maddesinde- üç
noktada, bir, işkenceden -direkt işkence suçu yoğunluklu olan bölümü- ikincisi
kötü muamele, üçüncü de onur kırıcı davranış. Bu üçünde Türkiye 2011’de bütün
üye ülkelerin içinde rekor kırıyor. Bundan gurur duyulur mu arkadaşlar? Yani
bundan gurur duyuyorsanız ret oyu kullanmaya devam edin. Eğer vicdanınız,
insafınız, insanlığınız ve inandığınız din uğruna da söylüyorum, inançlarınız
uğruna da söylüyorum, siz bu insanlık dışı muameleyi, bu kararları bunun
ışığında kabul ediyorsanız ret oyu kullanın. Meclis üç ay bu insanlık onuruyla
ilgili çalışmayı yapmasın. Hâlâ insanlar slogan atıyor “İnsanlık onuru
işkenceye yenecek.” diye.
Ben hiç unutmam, biz de geçtik bu işkencelerden. Bu partide, bu
Mecliste, dört grupta işkenceden geçenler var. Ben darbe sürecinde geçtim hem
de avukat olduğum zamanda. Gözaltındayım, baktım, sakallarından Sivas’tan
getirilen 2 öğretmen belli ki elli gündür içeride tutulmuşlar, elli gün ve
gözleri kapalı benim hücreye getirildiler. Bu 2 tane öğretmenin gözleri
kapalıydı, ben yalnızdım hücrede. Birbirleriyle konuşuyorlardı: “Avukatımız Hasip Kaplan’a haber veririz derhâl bizim beraat kararını
savcının önüne koyar, çıkar, biz de tahliye oluruz.” O gün dedim ki: “Valla
avukatınız da burada, önce onun çıkması lazım.”
Bakın, o günden bugüne geldik. Bugüne gelirken şöyle bir çıkardım
kadına şiddet konusunu. KCK operasyonunda yapılanları çıkardım. Özel timler
gecenin sabahında belediye başkanlarının, seçilmişlerin, milletvekillerinin
evlerini basıyor. Leyla Zana’nın evini bastılar. Bu
Meclisten çıt çıkmadı, tık çıkmadı ya, tık çıkmadı buradan. Merve Kavakçı’nın
evi basıldığı zaman burada kıyamet koparanlar şu an Başbakan Yardımcısı. Şimdi,
böyle bir anlayış olabilir mi? İnsanlara mı, kendine mi insan hakları olur, bu
herkesin hak hukuku değil mi?
Şimdi bakın, kadına şiddet konusu, kadına şiddetin bu son dönemde
bu kadar çok artması manidar değil mi? Nedir bunu besleyen? Her gün kadın
cinayetleri işleniyor. Bugün ben adliyedeydim. Kamu Emekçileri Sendikasından 16
tane genel sekreter, yönetici, kadın yöneticiyi özel timler evlerini basmış,
sendikalarını, konfederasyonlarını basmış, hepsini gözaltına getirmiş, beş
gündür gözaltından sonra adliyeye getirmiş. Ne farkı var? Sabahın köründe evini
basıyorsun, evini darmaduman ediyorsun. Özel eşyalarını, bilgisayarlarını
aldığın yetmiyormuş gibi onun mensubu olduğu kurumu, konfederasyonu da
basıyorsunuz, konfederasyonun bilgisayarlarını da alıyorsunuz. Nerede bu olur?
Bu, dikta dönemlerinde, dikta rejimlerinde olur. Arkadaşlar, kimse kimseyi
kandırmasın. Öyle terörizm merörizm diyecekseniz,
terörizm F-16 uçaklarına “Bombala.” emri veren zihniyetin ta kendisidir. 34
tane canımız ölecek, istihbarat zaafı yaşayacağız, bu istihbarat zaafının
üzerine getireceğiz buraya istihbarat kanunları, istihbaratı farklı biçimde
güçlendireceğiz; koruma getireceğiz, dokunulmazlık getireceğiz.
Bakın, size şunu söyleyeyim: İnsan Hakları Derneğinin raporlarını
okuyun, MAZLUMDER’in raporlarını okuyun. En çok
başvuru işkenceyle ilgilidir, çıkardım listelerini, bir baktım. Gerçi burada da
veriler var, arkadaşlar okudu.
Şimdi, siz, bir kanun oylayacaksınız biraz sonra. Ha, biz diyoruz
ki elbette ki istihbarat da hükûmet de diyalog, müzakere, bu mutlaka olmalı;
bunu Meclis yapmalı, hükûmet yapmalı. Doğru olan budur, sorunlar konuşa konuşa
çözülür, konuşulmadan sorun çözülmez ama siz dokunulmazlık zırhına büründürüp
zırhları yüklediğiniz zaman, kişiye veya kuruma veya başka görevlerde sınırsız
bir uç açıklığı bıraktığınız zaman, sayısı açık, çerçevesi açık, görev alanı
açık yani MİT’in dışında jandarmaya, özel güvenliğe, Sahil Güvenliğe, Kara
Kuvvetlerine, Hava Kuvvetlerine, Deniz Kuvvetlerine ve hatta itfaiyecilere
kadar istediği alana, istediği kişiye küçük bir MİT belgesi verirsiniz, özel
görevlidir diye. Ondan sonra işlediği suçu hiç kimse soruşturamaz, gösterir…
Susurluk Raporu’nda okudunuz değil mi onları? O Susurluk Raporu’nda o küçük
belgeleri cüzdanında taşıyanlar insanların canını aldılar, insanlara işkence
ettiler, Sapanca’yı ölüm üçgenine çevirdiler. Faili meçhul cinayetlerin hepsi
onların dosyalarında var, raporlarında var. O Susurluk raporlarının hepsini
getirin, koyun buraya, cinayetlerin uzatmalı çavuşların düzeyine düştüğünü
görürsünüz, JİTEM’i görürsünüz, itirafçıların nasıl
kullanıldığını görürsünüz, ajanların nasıl yapıldığını görürsünüz, istihbaratın
ne tür katliamlara katıldığını, beyaz Renault’ları görürsünüz, işlenen
cinayetleri görürsünüz. Şimdi, Allah aşkına, hiç mi ders almadık geçmişten?
Bırakın işkenceyi, kötü muameleyi, direkt insan yaşamına yönelecek
düzenlemelere doğru gideceğiz.
O zaman bunun gereğini yapmak çok basit. Gelin, hayvan haklarında
birleştik, arkadaşlar, hayvan haklarında birleştik, dört parti grubu olarak
çıktık dedik ki: Onlarla ilgili araştırma komisyonu dâhil, komisyon dâhil, yasa
çıkaracağız. Ben de sizi insan haklarına davet ediyorum. Sayın iktidar
mensupları, hayvan haklarında anlaştık, lütfen, gelin, şu insan haklarında da
anlaşalım. Sizi insan hakları konusunda anlaşmaya davet ediyoruz. Gerçekten bu
davete vicdanınızla ses verin, vicdanınızla. Yani ne kaybedeceksiniz? Üç ay bir
araştırma önergesi… Uzmanları dinleyin, Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme
Komitesine gidin bakın, İnsan Hakları Komisyonunda çok değerli akademisyenler
de var, hukukçular da var, gidelim CPT’yi dinleyelim,
CPT’den öteye dünya örneklerine bakalım, onlar bu
mekanizmayı nasıl kurmuş? İspanya’da halkın hakemi, halkın avukatı kurumu nasıl
kurulmuş, bunları önlemiş? O ombudsmanlıkla Türkiye’deki ombudsmanlık
arasındaki fark nedir? Bunları araştıralım ve sizleri insan hakları konusunda
tekrar davet ediyorum: Gelin, hayvan haklarında anlaştık, insan haklarında da
anlaşalım, bu araştırma komisyonunu birlikte kuralım.
Teşekkürler. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancı.
Buyurunuz Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Çok teşekkür
ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu araştırma önergesinin girişinde zikredilen olay, İzmir
Karabağlar semtinde polis karakolunda kötü muameleye maruz kalan Fevziye Cengiz
olayı, kamuoyuna hangi vesileyle intikal etti? Kameralar marifetiyle. Karakolun
içinde kameralar vardı ve o kameralar karakolda insan haklarına, insan onuruna
aykırı herhangi bir fiil olup olmadığını tespit amacıyla konulmuştu. Kim koydu?
AK PARTİ koydu. AK PARTİ’nin İktidarı döneminde bütün
karakollara kameralar kondu. Amaç, bu, geçmişte birçok olaya ilişkin şaibe
yaşanan yerde kural dışı, insan haklarına aykırı herhangi bir iş yapılır ise
bunun tespiti amacıyla konuldu. Kamuoyunun gündemine bu şekilde intikal etti,
gazeteler yazdı ve olayın ardından orada görevli olan 30 kadar kişi açığa
alındı, yargılamaları sürüyor.
Tabii, burada zikredilen olay doğrudur. Cumhuriyet savcısının
mukavemet çerçevesinde açmış olduğu dava, o da kendi mecrasında yürüyecek.
Değerli arkadaşlar, bundan on-on beş yıl önce, eğer bu Mecliste
karakollarda yaşanan ihlallere ilişkin konuşmalar yapıyor olsaydık başka hiçbir
iş yapamazdık. Tabii, oradaki ihlalleri tespit edecek kameralar da olsa idi o
zaman yapamazdık ama karakollar, Türkiye'nin yakın geçmişinde kapıları
kapandığında içeride ne olupbittiğine ilişkin ancak
rivayetlerin insanlara ulaştığı yerlerdi. Üçüncü kattan kaçmak için atlamalar
yahut merdivenden düşerken kafasını, gözünü kırmalar, hep tutuklu kişinin,
zanlının kendi fiiliyle kendisine zarar verdiği hikâyeler.
Evet, bu Mecliste işkence, kötü muamele denildiğinde bunu sadece
kitaplardan okumayan, fiilen kendi hayatında yaşamış olan insanlar var, bütün
partilerde var. Ben de müteferrikadan geçtim, müteferrikanın ne olduğunu belki
yeni kuşaklar bilmez. O müteferrikada, emniyetin alt katındaki yerlerde zanlı
olarak getirilen kişilere, bir gün, iki gün sonra bırakılan insanlara nasıl
muamele yapıldığını gördüm. Evet, 12 Eylül döneminde Türkiye’de birçok
cezaevinde insanlara işkenceler yapıldı, kötü muameleler uygulandı. Ben de bir
yıl kadar Mamak Askerî Cezaevinde kaldım ve orada bütün bunlara hem maruz
kaldım hem de şahidi oldum.
Türkiye sadece otuz yıllık dönemde değil geçmişe doğru
gittiğimizde devlet-toplum ilişkilerinde devlet görevlilerinin çeşitli
nedenlerle -bunları anlatacağım- halka suçlu, şüpheli, gözetilmesi gereken,
tedip edilmesi, terbiye edilmesi gereken insanlar olarak yaklaştığı doğrudur ve
devletin güvenlik aygıtları bu çerçevede bir -tabiri caizse ironi olsun diye
söylüyorum- halkla ilişkiler faaliyeti yürütmüşlerdir. Ancak 80’lerden sonra,
12 Eylül tecrübesiyle birlikte Türkiye'nin yaşadığı değişim ve dönüşüm bunların
üzerindeki örtü perdelerini, örtüleri çekmiş ve bu alan bir açıklık kazanmaya
başlamıştır, devlet ve toplum ilişkisi, güvenlik eksenli uygulamalar,
karakollar, bürokratik mekânlar, yargılamalar yani insan hakları ihlallerinin
olabileceği her yer daha şeffaf ve daha açık bir hâle gelmeye başlamıştır, bu
bir süreçtir.
Daha 2000 yılında yani bundan on iki yıl önce İstanbul’da bir
karakolda devletin envanterine kayıtlı Filistin askısı vardır arkadaşlar.
Filistin askısına asılan varsa bilir onun ne işe yaradığını. Üstelik devletin
envanterine kaydetmişler 2000 yılında. Bugün böyle bir şey düşünülemez bile. AK
PARTİ İktidarı bu on yıllık süre içerisinde uyum yasaları çerçevesinde ifade
haklarına ilişkin düzenlemeler yaptı, çocuk haklarına ilişkin düzenlemeler
yaptı, kadın erkek fırsat eşitliğine ilişkin düzenlemeler yaptı.
Bir iktidar, yargıya dair bu alanda görmüş olduğu problemlere
ilişkin düzenlemeler yapar, yaptık. 2005 yılında gerçekleştirilen Türk Ceza
Kanunu değişikliği çerçevesinde, işkence, eziyet, kötü muamele tanımlandı,
müessir fiil olmaktan çıkartıldı, ağır cezalar öngörüldü. Dolayısıyla -bunlara
ilişkin detayları görebilirsiniz- AK PARTİ, demokratik, özgürlükçü, modern,
medeni bir ülkenin teşekkülünün siyasi iradesi olarak, yargı alanında gerekli
düzenlemeleri yaptı, yapmaya da devam edecek.
Bizim kötü muamele ve işkence konusunda, eziyet konusunda elbette
hassasiyetlerimiz sürecektir, buna ilişkin birtakım bilgiler, bulgular
geldiğinde bunlar takip edilecektir. Devletin, kamu görevlilerinin görevidir
bu, aynı zamanda bu yönde o kamu görevlilerine cesaret ve cüret veren bir
siyasi iktidar vardır yaklaşımı, siyasi pozisyonu böyle olduğu için, bürokratik
çarklar da buradan aldığı cesaretle insan hakları esasında çalışmak
durumundadır.
Resmin büyüğünü görmek lazım. Eziyet, işkence, kötü muamele
nereden çıkar, niçin yapılır ve esasen bunlar nasıl önlenir? Eğer biz resmin
büyüğünü görür isek Türkiye'nin yaşadığı problemlere ilişkin olarak da nereye
doğru gittiğimiz hakkında bir fikrimiz olur.
Değerli arkadaşlar, son beş yüz yıla kadar insanlar kutsal otorite
karşısında, kralın, haşmetmeablarının iktidarı
karşısında hayat hakları bile olmayan varlıklar olarak görülürdü. 1679 Habeas Corpus, ilgilenenler
bilirler, John Locke’un yaşam, hürriyet ve mülkiyet
hakları diye bahsettiği temel, devredilemez, bırakılamaz hakları ve o süreç
içerisinde dünya modernleşirken, siyasal iktidar ilişkileri dönüşürken, halk,
güruh, kalabalık, ayaktakımı olmaktan çıkıp, bu iktidar ilişkilerinin asli
faili olma yolunda ilerlerken, işte devlet otoritesi kaynaklı, kötü muamele ve
işkence meseleleri de azalmıştır.
İşin püf noktası iktidar ilişkilerindedir. Kim yönetiyor? Nasıl
yönetiyor? Hangi meşruluk referansları çerçevesinde yönetiyor? Eğer bir ülkede
demokrasi varsa, meşru bir iktidar varsa, kamu gücünü temsil eden çevreler
halka hesap veriyorlarsa, orada kamu otoritesinin, devletin halkın rızasını
inşa etmek için cebre, şiddete, kötü muameleye, eziyete müracaat etmesi söz
konusu olmaz. Bu uygulamalar, eziyetler, işkenceler otoriter yönetimlerde olur,
totaliter yönetimlerde olur, halka hesap vermeyen, halkın seçmediği, halkın
geri çağıramadığı rejimlerde olur. İnsan haklarına ilişkin hiçbir söz
söyleyemezsiniz, kamusal alanda herhangi bir görüş beyan edemezsiniz.
Yakın zamanlarda, 20’nci yüzyılda bu tür devlet modellerini
insanlık büyük bir tecrübe, acılı bir tecrübe olarak yaşadı. Sovyetler Birliği
bir bürokratik despotizmdi. İnsan hakları ihlallerinin en inanılmaz şekilde
yaşandığı yer, daha yakınlarda, 1900’lü yıllarda, özellikle Stalin döneminde
Sovyetler Birliği’nde oldu, 1931 ve 1932’deki büyük kıyım, 1937 ve 1938’deki
büyük kıyım… Milyonlarca insan, ne yazık ki, kendisini proleterlerin hamisi
olarak gösteren bir bürokratik despotizm tarafından ucuz iş gücü olarak
kullanıldı, mahkûm olarak Kuzey Buz Denizi’ndeki kanalların yapımında, çeşitli
ağır sanayi hamlelerinde Amerika’yı geçme rüyasının makineleri olarak
kullanıldı.
Eğer bir ülkede siyasi otorite halka hesap vermiyorsa, bir
azınlığın iktidarıysa, kerameti kendinden menkul bir meşruiyet iddiasıyla
hükümferma oluyor ise orada eziyet ve işkence olur.
Türkiye, ne yazık ki yakın dönemlere kadar, 1980 darbesine kadar
iktidar ilişkileri bakımından yalın, açık, kısa bir ifadeyle, veciz şekilde
anlaşılması bakımından “Bürokratik vesayet” dediğimiz bir yapı tarafından idare
ediliyordu.
1946’ya kadar tek parti yönetimi vardı, 46’dan sonra çok partili
hayata geçtik. Çok partili hayata geçmekle birlikte iktidar ilişkilerinde hâkim
unsurlar, tayin edici, Carl Schmitt’in ifadesiyle
“İstisnai olana karar verebilme niteliğini haiz olan çevreler” sandıktan
gelenler olmadı.
Tabii, bürokratik vesayetin olduğu bir yerde halkın rızası,
yapılıp edilenlerin şeffaf bir şekilde ortaya konulması, kamu otoritesiyle halk
arasındaki ilişkiler açık ve anlaşılır, şeffaf bir şekilde olmaz. Orada
devletin görevlileri, en alt kademede olanlar bile kendisini halka karşı, sivil
insanlara karşı kutsal devletin dokunulamaz gücü olarak görürler. Memurin Muhakematı Kanunu’nda “Bir memurun düğmelerine dokunmak
bile altı ay cezadan başlar” diye halkın zihninde bir bilgi vardır. Kamu
otoritesini temsil eden insanlara karşı bırakın el kaldırmayı, söz bile
söylemezsin. Daha 90’lı yıllarda Nokta dergisi bir çalışma yapmıştı Kızılay
Meydanı’nda. Oradan geçen insanlara Nokta dergisinin muhabirleri kimlik sormuş,
duvara yaslamış, arama yapmışlardı ve insanlar itirazsız bir şekilde buna
uymuşlardı. “Sen kimsin? Kimliğini göster. Neyi temsi ediyorsun? Niçin böyle
bir muamele yapıyorsun?” demek insanların akıllarına bile gelmemişti. Niçin?
Çünkü öyle bir gelenekten geliyor. Eğer birisi buyurgan bir ses tonuyla
kendisine bir söz söylüyorsa, bir komut veriyorsa, emir veriyorsa bu, kendisini
sivil dünyanın, sivil insanların, halkın üzerinde gören kutsal devletin
temsilcisi olarak algıladığı için itaat ediyor.
Bürokratik vesayetin, 80’li, 90’lı yıllarda, Türkiye'nin yaşadığı
modernleşme, şehirleşme, metropolleşme, dışarıya
açılma, iktisadi zenginleşme, yeni iktisadi elitlerin ve entelektüellerin
ortaya çıkmasıyla birlikte tasfiye olduğu bir süreç yaşadık. Esasen güç
ilişkileri, değerli arkadaşlar, kendi başına, sadece siyasal düzlemde yaşanan, olupbiten işler değildir. Bunun temelinde toplumsal zemin
vardır, oradaki kesimlerin, oradaki elitlerin, oradaki çevrelerin güç
ilişkilerinde oynadığı rol vardır. Türkiye’de de değişen, yerleşik iktisadi
elitlerin yerine gelen “Anadolu aslanları” diye tarif edilen insanlardır,
iktisadi elitlerin ekseni değişmiştir. Bürokratik ve o yerleşik elitler
ekseninde yer almış, onlarla tarihî bir iktidar bloku oluşturan okuryazarların
yerine -tam tabiri budur- Anadolu çocukları üniversiteler okuyarak, yurt
dışlarına giderek master, doktora yapmışlar,
geldikleri gelenekle bağlantılı ama aynı zamanda dünyadan da haberdar yeni
entelektüeller olarak yükselmişlerdir.
Türkiye’deki iktidar ilişkilerini dönüştüren, Türkiye’deki
toplumsal dönüşümdür. Genellikle muhalefet çevresindeki arkadaşlar AK PARTİ’yi eleştirirken şu tür sözler ediyorlar: “Geldiniz,
yandaş basın yarattınız, yandaş iş adamı yarattınız, yandaşlar oluşturdunuz.”
Ben bunları duyunca, doğrusu, alana ilişkin, siyasete, iktisada, sosyolojiye
dair okumalarda bir eksiklik görüyorum. Şunun için: Marx’ın
yaptığı değerlendirmelerden muhakkak haberdar olan çok değerli arkadaşlar
vardır aramızda. Marx, Hegel’in
diyalektiğini tersine çevirmiştir, böylelikle maddi şartlarla siyasal ilişkiler
arasında bir bağ kurmuştu. Esasen, Marx’ın bu akıl
yürütmesi abartı payı bir kenara bırakılır ise siyasal ilişikleri anlamak
bakımından da önemlidir. Güç ilişkilerini tayin eden toplumsal dinamiklerdir.
AK PARTİ kendisine yandaş basın kurmadı. AK PARTİ kendisine yandaş sermaye
kurmadı. Türkiye'nin değişen toplumsal şartlarında yükselen yeni zenginler,
yeni elitler, “Anadolu aslanları” denilen çevreler, yeni entelektüeller, yeni
bürokratik çevreler, ekmeğini uluslararası piyasalarda kan, ter ve gözyaşıyla kazanan,
devletin koruması altında, kuvöz şartlarında ticaret yapmayan insanlar
Türkiye'nin bu değişimine damga vurdular ve “AK PARTİ” dediğimiz siyaset de,
siyasi iktidar, buradaki irade de işte bu toplumsal dönüşümün karşılığı olarak
ortaya çıktı. Yoksa, eğer bu akıl yürütme, muhalefetin söylediği akıl yürütme
doğru olsa idi kendisine yandaşlar oluşturarak güç olmak isteyen, kendisine
yandaşlar oluşturarak ayakta kalmak isteyen bu iktidarın darbe marifetiyle
gelmiş olması gerekirdi, halkın iradesiyle değil, halkın seçimiyle değil,
halkın desteğiyle değil bir şekilde gökten zembille inmesi lazımdı; oysaki
böyle olmadı. Dolayısıyla olupbitenleri, Türkiye'nin
dönüşümünü, AK PARTİ’nin burada oynadığı rolü sadece
siyasete ve iktisada ilişkin genel değerlendirmeler bakımından değil, insan
hakları, modernleşme, medenileşme, bu konular bakımından da yerli yerine
oturtmak gerekir.
İnsan hakları konusunda siyasetin oynayacağı rol, değerli
arkadaşlar, yargıya ilişkin düzenlemelerdir, bürokrasiye, sivil kesimlerle ilişkisi
itibarıyla, haddini ve hududunu bildiren bir siyasi iradedir. Bu irade de keyfekeder ortaya çıkmaz, ben öyle düşündüğüm için, AK PARTİ’deki falan arkadaşım böyle düşündüğü için ortaya
çıkmaz, bu insanların düşüncelerini tayin eden, bizatihi Türkiye’yi
modernleştiren ve medenileştiren o toplumsal dinamiklerdir. Onun temsilcisi
olduğumuz için AK PARTİ, bu şekilde, âdeta determinist bir şekilde davranmak
durumundadır. Modernleşen bir ülkede vatandaş, reşit olan insandır, kendi
hakkını ve hukukunu arayan insandır. Bugün, köyde okuma yazma bilmeyen insanlar
bile eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaat edebilmeyi biliyorlarsa,
insanlar iç hukuku tüketerek uluslararası hukukta haklarını arayabiliyorlarsa
Türkiye’de o reşit vatandaşlık olgusu ortaya çıktığı içindir. Bir ülkenin onuru
da, gelişmişliği de, demokrasisi de, özgürlüğü de bu reşit vatandaşlarda
kayıtlıdır ve Türkiye vatandaşları, geçmişle mukayese ederseniz, profili
itibarıyla daha şehirli, haklarını, hukukunu bilen, asla kandırılmayan, asla biat
geleneğiyle ilgisi olmayan insanlardır. 500 lira geliri varken pazar yerinde
hangi sebzenin daha iyi olduğunu, hangi maydanozun daha iyi olduğunu seçebilen
bu okuryazar olmayan insanlar, emin olun siyasette de hangi siyasi partinin
kendi dertlerine derman olacağını bilecek olgunluktadır. O yüzden, Türkiye
devletinin, Türkiye toplumunun istikameti insan onurunun daha yükseldiği,
hakkın ve hukukun bütün mecralarda arandığı bir istikamettedir. Bunun kayıtlı
olduğu, yazılı olduğu yer toplumsal zemindir, bunun siyasi iradesi muhakkak
muhalefetiyle birlikte ama mihmandarı, koçbaşı ve asli rolünü oynayan AK PARTİ’nin kendisidir.
İnşallah, bu konulara ilişkin daha az konuştuğumuz, daha az
tartıştığımız, insan haklarının bizim vatandaşlarımızın, herkesin daha onurla
yaşadığı bir Türkiye el birliğiyle kurulacaktır.
Çok teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.
Önerge sahibi olarak, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu.
Buyurunuz Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle Genel Kurula teşekkür ediyorum ön görüşmesini
yaptığımız için. Bu ön görüşmenin yapılmış olmasını da bu araştırma önergesinin
kabul edilmesine bir kaide olarak kabul ediyorum öncelikle yani Meclis ilk defa
bir araştırma önergesini kabul etsin ve gerçekten de bu sorunun üzerinde
konuşalım.
Biraz önce Sayın Bakanı dinledim, Sayın Hocamızı dinledim ama
inanın bizi dinleyenler, insan hakları savunucuları her iki konuşma bakımından
da şunu söylerler: Bu her iki konuşma da cezasızlığı meşrulaştıran konuşmalardı,
cezasızlığı meşrulaştıran konuşmalardı. Biz, burada “İşkenceye ve işkence
yapanlara karşı nasıl önlemler alırız ve bunu nasıl en aza indiririz?” diye bir
araştırma önergesi verdik fakat yapılan her iki konuşma da maalesef
meşrulaştırmıştır ve cesaretlendirmiştir.
Sayın Bakan “İnsan hakları ihlali bizim dönemimizde olmamıştır,
demiyorum ama en aza inmiştir, biz buna irade ortaya koyduk.” demiştir. Ben,
burada birçok milletvekilinin de üyesi ve kurucusu olmakla övündüğü, benim de
çalışmalarını takdirle izlediğim, çok yakın arkadaşlarımın içinde olduğu MAZLUMDER’in 2011 rakamlarından sayı vermek istiyorum çünkü
biliyorum ki artık o Derneğin raporlarını sizler de okumuyorsunuz, o nedenle
burada okuyayım, kayıtlara geçsin, belki biraz kendinize gelirsiniz.
“2011 yılı İnsan Hakları Raporu karanlık bir tabloyu ortaya koydu.
Rapora göre 2011 yılında faili meçhul cinayetlerden 158, işkencede 47,
bombalama ve mayınlar sonucu 259, töre cinayetlerinde 18 kişi yaşamını yitirdi.
Aynı yıl 34.947 kişi de gözaltına alındı.”
Bu, biraz evvel Hocamın dediği 1950’lerde, 60’larda, 70’lerde,
80’lerde, 90’larda değil, 2011 MAZLUMDER Raporu değerli arkadaşlar. Ben raporu
okuyorum, bugüne kadar da bir bakanınız kalkıp buna bir cevap vermedi, “Bunlar
yanlıştır.” demedi, “Eksiktir.” demedi, o nedenle doğruluğunu kabul ediyorum.
Diğer insan hakları kuruluşlarının raporlarını da bir tarafa bırakıyorum, İnsan
Hakları Vakfının çok değerli raporları var, İnsan Hakları Derneğinin çok
değerli raporları var, Türk Tabipleri Birliğinin çok değerli raporları var, bu
konuda yazılmış raporları var, o raporlara da bakmanızı isterim.
Biz bu araştırma önergesini de İzmir’de meydana gelen olaydan
sonra verdik, doğrudur. Ama biraz önce ifade etmiştim, Meclis Araştırma
Merkezine Temmuz 2011 tarihinde araştırma yaptırdım. Araştırmanın başlığı da
şu: “İşkence ve Eziyet Suçu ile Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Suçunun
Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi.” Temmuz 2011 yılında yaptırdım. Ardından
Adalet Bakanına soru sordum, 4 Ağustos 2011 tarihinde sormuşum soruyu. Kapsamlı
bir önerge. Kaç sayfa? Yedi sayfa. Sayın Bakan da 23/12/2011 tarihinde buna
cevap vermiş, kapsamlı bir cevap vermiş. Değerli arkadaşlar, bu rakamları da
Bakanın verdiği cevaplardan ve Araştırma Merkezinin yaptığı araştırmadan aldım.
Güneş balçıkla sıvanmaz! İşkence Türkiye’de bir idari pratik olarak devam
ediyor, sadece üstü örtülüyor. Bunun bilinmesini isterim.
2004’te, 2005’te, 2006’da Diyarbakır Barosunun Başkanıydım.
Tedbirler nedeniyle yapılan seminerlerde bu işin uzmanlarının güvenlik
görevlilerine verdiği dersler arasında “Kendinizi nasıl kurtarırsınız?”
dersleri vardı ve o dersler içerisinde de şunu ifade ediyorlardı: “Tutarsınız
bir tutanak, böylece izleri falan filan göz ardı edersiniz. Böylece işkenceyi
gizlemiş olursunuz.” Yoksa…
Bakın değerli arkadaşlar, rakamlar burada var. Ben bu rakamları
Bakanlığın verdiği sayılardan aldım. Sadece geçen yıl 24.938 tane dava açılmış.
Sanık sayısını bilemiyorum bu davalardaki. Bu davalar şu polise karşı direnme
davası, güvenlik görevlilerine karşı direnme davası. “24 bin” dava sayısıdır,
bunun içerisinde belki 50 bin-60 bin yurttaşımız var. Eğer “İşkence yoktur.”
diyorsanız, o zaman, gelin tersini yapalım, ben önergemi geri çekerim.
“Güvenlik görevlileri eziyet ve işkence görüyor yurttaşlarımızdan! Bu kadar çok
mağdur oluyorlar, bu kadar çok onlara karşı direnme var!” Bunu araştıralım.
Niye yurttaşlarımız polise karşı direniyor? Eğer polislerimiz, ondan sonra
güvenlik görevlilerimiz meşru bir şekilde görev yapıyorlarsa, hukuka uygun bir
şekilde görev yapıyorlarsa ne oldu da Türkiye Cumhuriyeti devletinin
yurttaşları güvenlik görevlilerine karşı bu kadar direniyorlar ve hakaret
ediyorlar? Bu da çözmemiz gereken bir sorundur. Eğer işkence yoksa bu sorun
vardır, bunu araştıralım.
“İşkence” demek size zor geliyor, “İşkence vardır.” demek size zor
geliyor. Buna zamanınız yok, Bakan öyle ifade etti, “Bu Meclisi işte yasa
yaparak çalıştıralım ama bu tür komisyonlarla meşgul etmeyelim. Her
milletvekilinin çok değerli işi var burada yapacak, işkence gibi konularla bu
Meclis ilgilenmesin. Zaten, biz yasama organı olarak yasalarımızı yapmışız,
onlara göndermişiz.” böyle ifade etti.
Peki, bu Meclis işkenceyi araştırmayacaksa, faili meçhul
cinayetleri araştırmayacaksa, bunları ortaya çıkarmayacaksa kim yapacak bunu?
Sadece yargının mı görevi? Sadece yürütme organının mı görevi? Biz, Meclis
olarak, yasama organı olarak yürütmeye, yargıya yol gösterici, uygulamada
ortaya çıkan aksaklıkları ortaya çıkaracak önerilerde bulunamaz mıyız? Bundan
niye kaçıyoruz? Hepimizin ne işi var?
Değerli arkadaşlar, ne işimiz var? 8-9 arkadaşımız görev alır,
raporunu sunar ve o rapordan sonra da gerekirse yasa çıkartırız gerekirse de
yürütme organı gerekli tedbirleri alır ama bundan kaçıyorsunuz, işkenceyi
ortadan kaldırmaktan kaçıyorsunuz.
Bakın, değerli arkadaşlar, bunu okudum. Bundan belki tam on
beş-yirmi tane araştırma önergesi çıkar değerli arkadaşlar. Thomas Hammarberg’in 10 Ocak tarihli raporu, değerli arkadaşlar.
On tane, yirmi tane araştırma önergesi bundan çıkar. Şimdi “Bu Thomas Hammarberg kimdir?” diyeceksiniz; insan hakları komiseri.
Cumhuriyet Halk Partisini denetlemeye gelmedi, Barış ve Demokrasi
Partisini denetlemeye gelmedi, Milliyetçi Hareket Partisini denetlemeye
gelmedi; sizin Hükûmetinizi denetlemeye geldi, uygulamayı denetlemeye geldi. Bu
rapor bizim için yazılmamış, bu otuz sayfa rapor bizim için yazılmamış.
Buradaki tespitler, olumlu öneriler, pozitif öneriler, negatif öneriler bizim
için yazılmamış; aynı zamanda sizler için yazılmış, yasama organı için
yazılmış.
Dolayısıyla, gelin, önergeyi kabul edin, beraber çalışalım burada.
Ayrıca, işkence yapanlara karşı da yasama organının aktif tutumunu ortaya
koyalım, bundan kaçınmaya gerek yok.
Son olarak, buna da ben
“Evet.” diyeceğinizi kabul ediyorum, diğer konuya geçiyorum. MİT'le
ilgili, geçen gün uyarımı yaptım değerli arkadaşlar. Her şeyin arkasından
dolanmaya çalışıyorsunuz; hukuk devletinin arkasından dolanmaya çalışıyorsunuz,
yasaların arkasından dolanmaya çalışıyorsunuz ama bu dolanma, bir gün gelir
sizi yakalar. Hukuken ve siyaseten yanlış yapıyorsunuz.
Bakın, kimsenin aklına gelmez çünkü sizler, birçoğunuz sıkıyönetim
mahkemelerinde bulunmadınız, avukatlık da yapmadınız oralarda; özel yetkili
mahkemelerde bulunmadınız, avukatlık da yapmadınız; devlet güvenlik
mahkemelerinde bulunmadınız, avukatlık da yapmadınız, o yüzden bilmezsiniz o
mantığın nasıl çalıştığını. O yüzden, bugün için şaşkınlık içerisindesiniz ama
yarın öbür gün başka bir şaşkınlık daha yaşamayasınız diye ben Ceza Yasası’nın
283’üncü maddesini bir kez daha okuyorum. Diyebilirsiniz ki: “Bu madde onun
için olmamış, bunun için konmamış.” Ama okuyorum, kayıtlara geçsin.
“Madde 283 – Suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma,
tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkân sağlayan kimse...” Yani
Sayın Recep Özel, yani komisyon üyeleri, yani yarın öbür gün burada yasayı
çıkartacak, “Evet.” diyecek üyeler. Bu onların akıllarına gelir. O nedenle, tek
kişiye özgü, olaya özgü yasa çıkartmayalım. Bu sorunun arkasındaki nedenler
neyse beraber araştıralım. Bu Mecliste uzlaşma yakalayabiliriz. Uzlaşmadan
kaçan muhalefet değil, muhalefet partileri değil, Cumhuriyet Halk Partisi
değil; uzlaşmadan kaçan, Türkiye'nin temel sorunlarını halının altına süpüren
artık sizsiniz. On yıldır iktidarsınız, usta oldunuz; evet, usta oldunuz:
Hukukun üstünlüğünü ihlal etmede usta oldunuz, insan hakları ihlallerinde usta
oldunuz, özel yaşama müdahalede usta oldunuz. Bu ustalığınızı, gelin, yeniden
Türkiye’yi hukuk devleti yapmada, beraber çalışmada gösterelim. Eğer bunu
başarabilirsek 24’üncü Dönem gerçek işlevini yapmış demektir.
Teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tanrıkulu.
Meclis araştırması önergesi üzerindeki ön görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunda oylarınıza
başvuracağım: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Şimdi İç Tüzük 60’a göre sisteme girmiş sadece 5 tane sayın
milletvekilimize söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Bayraktutan…
IX.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Cerattepe
mevkisi ve Genya Dağı’ndaki
madencilik faaliyetinin mahkeme kararıyla durdurulmasına rağmen yasal mevzuata
aykırı olarak yeniden ihaleye çıkarıldığına ve bu ihalenin bir an önce
durdurulması gerektiğine ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Artvin’imizin hemen üzerinde bulunan Cerattepe
mevki ve bu alana bitişik Genya Dağı’nı da içine alan
iki ruhsat alanında yapılmak istenilen madencilik faaliyetiyle alakalı olarak
Rize İdare Mahkemesi 2008 yılında durma kararı vermiştir. Bu mahkemenin vermiş
olduğu karar göz ardı edilmiş ve önümüzdeki dönem itibarıyla yani yarın Maden
İşleri Genel Müdürlüğü saat bir buçukta bu yeri tekrar ihaleye çıkartmak
istemektedir. İhale şartnamesi incelendiğinde görülecektir ki çok kötü kokular
gelmektedir bu ihaleden. Sayın Bakanı uyarmaya çalıştım, bazı şeyler söyledim.
Muhtemelen bu ihalenin sonucunda bir yargı süreci, belki -korkarım ki- bir Yüce
Divan süreci de başlayacaktır. Bu ihale şartnamesi açıkça bir firmayı tarif
etmektedir yani rengini, cinsini, şirketini, yerini tarif etmektedir. Bu
nedenle Mecliste bunun tutanaklara geçmesini talep ediyorum ve Sayın Bakanı
buradan uyarıyorum: Yarın yapılacak olan bu ihaleyi lütfen durdurun. Artvin’in
tepesinde çıkartılmak istenen maden faaliyetiyle yapılmak istenen bu ihale her
şeyden öte ihale mevzuatına, yasal mevzuata aykırıdır. İhalenin bir an önce
durdurulmasını talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.
Sayın Ağbaba…
7.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın Darende ilçesine bağlı Çukurkaya köyünde meydana gelen depremde can kaybı
olmadığına ancak Malatya’nın olası bir depreme hazırlıklı olmadığına, devlet
kurumlarının şimdiden tedbir alması gerektiğine ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, bugün Malatya’da Darende Çukurkaya köyü merkezde 4,7 büyüklüğünde bir deprem meydana
geldi. Depremde can kaybı olmaması hepimizi sevindirmiştir. Kullanılmayan bir
evin yıkıldığının, çok sayıda evde de çatlaklar oluştuğunun duyumunu aldık.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde en hareketli faylardan biri olan
Doğu Anadolu fayı üzerinde yer alan Malatya’da geçmiş yıllarda da depremler
nedeniyle büyük can kayıpları yaşanmıştır. Van depremi akıllarda tazeliğini
korurken, Vanlı depremzedeler hâlâ mağdurken Malatya’da yaşanılan deprem
hepimizi tedirgin etmiştir. Malatya da tıpkı diğer şehirlerimizin olduğu gibi
depreme hazırlıklı değildir. Türkiye’de hangi binaların depreme dayanıklı,
hangilerinin dayanıksız olduğu bilinmemektedir. Yapılan araştırmalara göre,
Malatya’daki binaların yüzde 70’inin olası büyük depremde yıkılacağı
belirtilmektedir.
Bu nedenle, Malatya merkez ilçe ve köylerinde bina envanteri
çıkarılmalı, hakça bir kentsel dönüşüm uygulanmalıdır. Devlet kurumlarının
olası bir depremde Malatya’daki can kayıplarını önlemek için şimdiden tedbir
alması gerekmektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.
Sayın Moroğlu…
8.- İzmir Milletvekili
Mustafa Moroğlu’nun, Genel Kurul salonundaki gürültü
ve hareketten dolayı Meclis çalışmalarından yeterince verim alınamadığına
ilişkin açıklaması
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, biraz yüksek sesle
konuşacağım, belki Meclisin gürültüsü kesilir.
Baştan beri bu Meclisin gürültüsünden çalışma verimliliğimizin
yeterince yapılamadığını düşünüyorum. Bu Meclisi hepimiz oluşturuyoruz ve
hepimiz konuşurken, lütfen, bütün milletvekili arkadaşlarım, özellikle de
bakanlar, özellikle belli, önemli konuların görüşülmesinde söz söyleyip
ayrılmamalarını… Çünkü bir polemiğe giriliyor, bakanların biri gidiyor, biri
geliyor ve hangisiyle muhatap olduğumuzu, hangisinin bize cevap vereceğini
bilemiyoruz. Milletvekili arkadaşlarımın da bundan sonra görüşmelerde, ya
konuşulanları dinlemelerini ya da dinlemiyorlarsa çıkıp dışarıda sohbet
etmelerini saygıyla bütün Meclisten rica ediyorum.
Size de bu önerimi iletiyorum. Sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Moroğlu.
Sayın Halaman…
9.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’nın Kozan ilçesinde Kredi ve Yurtlar
Kurumuna bağlı bir yurdun ihalesinin ne zaman yapılacağına ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben sorumu Gençlik ve Spor Bakanına sormak istiyordum.
Zannedersem, kuliste oturuyor. Bir bakana da soru sorduğumuzda “Ben o bakana
söyleyeyim, size yazılı cevap versin.” diyor.
Ben, bugün bu Mecliste, sürekli özel, kişiye özel kanunların
görüşüldüğünü düşünüyorum.
Ben toplumsal bir sorunu yani Adana’nın Kozan ilçesinde Kredi ve
Yurtlar Kurumuna bağlı bir yurdun ne zaman ihalesinin yapılacağını, ne zaman
programının ortaya konacağını Sayın Bakanımızdan sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaman.
Sayın Güven…
10.- İzmir Milletvekili
Hülya Güven’in, İzmir’de karakolda elleri bağlı olarak dayak yediği ve
işkenceye maruz kalan Fevziye Cengiz’in mahkemesinde görevsizlik kararı
verildiğine ilişkin açıklaması
HÜLYA GÜVEN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, hepimiz biliyoruz ki Fevziye Cengiz
İzmir’de, karakolda elleri bağlı olarak dayak yemiş ve işkenceye maruz
kalmıştır. Fevziye Cengiz’in 15 Şubatta yani iki gün önce yapılan mahkemesinde
hâkim yeterli işkence delili olmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş,
dosyayı ağır cezaya değil adi suçlarla ilgilenen asliye ceza mahkemesine
yönlendirmiştir.
Ben burada sormak istiyorum: Bu olay işkence değil midir? Sayın
Bakanımız az önce insan hakları ihlallerinden bahsetmişti. Bu olay da bir insan
hakları ihlali değil midir? Bakanlarımız bundan sonra ne yapacaklardır?
Söylemleri ve uygulamaları farklı olan bir hükûmet değil, aynı olan bir hükûmet
istiyoruz.
Teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güven.
Son olarak Sayın Yılmaz’a söz veriyorum.
11.- Uşak Milletvekili
Dilek Akagün Yılmaz’ın, kadına yönelik şiddetin
önlenmesine dair tasarının acilen Meclise gelmesi gerektiğine, ne zaman
geleceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de buradayken
ben kendisine bir soru yöneltmek istiyorum. Eğer uygun görürse,
cevaplayabilirse çok memnun olurum.
BAŞKAN – Sayın Milletvekilimiz, bu soru-cevap değil, İç Tüzük’ün 60’ına göre olan bir söz talebi.
Buyurunuz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Biliyorum, biliyorum efendim ama
Fatma Şahin’i her zaman göremiyoruz, Sayın Bakan burada.
Mümkün olursa kendisinden bu konuyu öğrenmek istiyorum. Kadına
yönelik şiddetin önlenmesine dair tasarı ne zaman Meclise gelecek? Çünkü son
dönemlerde hepimiz biliyoruz kadına yönelik şiddet çok arttı ve çok sayıda
kadın cinayeti olmaya başladı. Bu konuda acilen önlemlerin alınması gerekiyor.
Sayın Fatma Şahin’in bu konuda ben çaba sarf ettiğini görüyorum ama aciliyetle bu tasarının Meclise gelmesi gerektiğini
düşünüyorum. Sayın Bakan da bu konuda bir açıklama yapabilirse çok teşekkür
ederim.
Sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.11
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.23
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
67’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon ve Başkanlık Temsilcisi? Yok
Ertelenmiştir.
2’nci sıraya alınan, Isparta Milletvekili Recep Özel’in; Devlet
İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
2.- Isparta Milletvekili
Recep Özel’in; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/343) (S.
Sayısı: 164) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 164 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel tarafından verilen MİT
Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifinin üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(x) 164 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli milletvekilleri, bugün burada, hep beraber bağırdığımız 12
Eylül 1980 darbesinden sonra oluşturulan Anayasa’nın 17’nci maddesiyle güvence
altına alınan yaşama hakkını ilgilendiren ve demokratik hukuk devleti
ilkesinden sapıldığını gösteren bir kanun teklifini görüşüyoruz. Belki bu kanun
teklifi bir maddeden ibaret ama bu kanun teklifinin içerdiği anlam, sonuçları
çok ciddidir, çok büyük olacaktır.
Değerli milletvekilleri, hepimiz biliyoruz ki geçen hafta İstanbul
Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı tarafından MİT Müsteşarı Sayın Hakan
Fidan ve eski MİT Müsteşarı Emre Taner, eski MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş
ve 2 MİT mensubu hakkında soruşturma açıldığı bunların ifadeye çağırılması
üzerine anlaşılmış ve hemen Hükûmet ve Hükûmet yanlıları, AKP yanlıları
ayaklanmıştır. Sanki Türkiye'de ilk defa bir MİT mensubunun ifadesi alınıyormuş
gibi ortalığı toz dumana katmışlardır. Önce bu soruşturmayı açan, başlatan,
yürüten savcının kararında değişiklik yapılmak üzere her türlü baskı uygulanmış
ama kararında değişiklik olmayınca cuma günü saat 17.00 sıralarında söz konusu
bu teklif apar topar hazırlatılarak -acemice ve panik hâlinde, mevcut zordan
kurtulma anlayışıyla hazırlanmış- bugüne kadar görülmediği bir şekilde Meclis
Başkanlığına sunulmuş ve daha Meclis Başkanlığındayken Adalet Komisyonuna,
telefonla, kanunun yolda olduğu ve gündem oluşturulması ve Komisyon üyelerine
dağıtılması söyleniliyor ve bu kanun teklifi, cuma günü saat 18.00’den sonra
Komisyon üyelerine elektronik posta adresiyle gönderiliyor.
Değerli arkadaşlarım, salı günü bu kanun teklifini enine boyuna
Komisyonda konuştuk, eleştirilerimizi dile getirdik.
Şimdi, öncelikle söylemek istediğim konu şudur, demokrasiler şu
sorunun yanıtını vermek zorundadır: Demokrasilerde terörle mücadele etmek için
hukuk devletinden sapılmak gerekiyor mu? Ya da devletin legal örgütleri dışında
illegal bir örgütlenmeye gidecek kanalları açmak gerekiyor mu?
Türkiye Cumhuriyeti, Anayasası’nda yazıldığı üzere -Anayasa’nın
2’nci maddesinde yazıldığı üzere- gerçekten demokratik bir hukuk devleti ise o
zaman terörle mücadelede de, başka konularda da bu ilkeye uymak durumundadır,
hukuk devleti ilkesine herkes sarılmak durumundadır.
Aslında, gazetelere bakıyorum, bu teklifin mimarının Sayın Recep
Özel olduğu söyleniyor, bu teklifin mimarı aslında Sayın Başbakan.
Şimdi ben tüm heyetinize soruyorum, tüm Türkiye’ye soruyorum:
Eğer, İstanbul Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı bu kişileri ifadeye
çağırmasaydı ve ifadeye çağrılmasıyla
bunlar hakkında soruşturma açıldığı öğrenilmeseydi, bu kanun teklifi bu Meclise
gelecek miydi değerli arkadaşlarım? Çıkıp, önce bunun sorgusunu objektif olarak
vermek durumundayız.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi geldikten sonra,
bakıyorum, Hükûmetten hemen isyanlar başladı, bağırmalar çağırmalar başladı ve
Sayın Bekir Bozdağ hemen demeçler verdi “Özel yetkili ağır ceza mahkemesi kanun
metnini yanlış yorumlamıştır.” dedi.
Değerli arkadaşlarım, konu nedir? Mevcut MİT Kanunu’nun 26’ncı
maddesine göre, MİT mensuplarının görevlerinin niteliğinden doğan ya da görevi
ifa ederken işledikleri suçlardan dolayı soruşturulmaları Başbakanın iznine
tabidir. Şimdi, Sayın Bozdağ ve Hükûmet yetkilileri buna dayanarak, özel
yetkili mahkemenin soruşturma açabilmesi için Başbakandan izin alınması
gerektiğini savundular. Bu düşüncenin yanlış ya da doğruluğunu bir kenara
bırakıyorum, bunu tartışabiliriz, bu bir düşüncedir. Ama değerli arkadaşlarım,
ilk defa MİT mensuplarının ifadesi alınmıyor.
Daha önce, isimsiz ve imzasız bir mektupla başlatılan İrtica İle
Mücadele Eylem Planı çerçevesinde, MİT’in İstanbul Bölge Başkan Yardımcısı
sanık sıfatıyla ifade verdi ve sanık olarak yargılanmakta. Sayın Bozdağ ve
Hükûmete sormak lazım: Bu kişi MİT mensubu değil miydi? Bu kişinin aynı mahkeme
tarafından ifadesi alınırken, sanık yapılırken bu MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesi
yok muydu? Niye o zaman çıkıp bağırmadınız?
Devam ediyorum arkadaşlar: Erzincan’da 2009 yılında, bundan daha
iki yıl önce, Erzurum Özel Yetkili Mahkeme Savcısı Osman Şanal, Erzincan MİT
Şube Başkanı Sadri Barkın İnce’yle MİT mensubu Kıvılcım Üstel’i 4 Aralık 2009
günü gözaltına aldı, hem de çatışmaya varan bir boyutta, gergin olaylar içinde
gözaltına aldı. 7 Aralık 2009’da tutukladı arkadaşlar, tutukladı. Yani ifade
almaya çağırmadı, bunlarda olduğu gibi ifadeye davet etmedi. Gittiler, orayı
bastılar, MİT’i ve bu kişileri gözaltına aldılar. O zaman MİT Kanunu’nun 26’ncı
maddesi yok muydu? Bekir Bozdağ o dönem AKP Grup Başkan Vekiliydi, aklın
neredeydi Sayın Bakan, niye o zaman söylemedin? Niye o zaman “Başbakanın izni
gerekiyor.” demedin?
Devam ediyoruz arkadaşlar: MİT Asya Bölge Başmüşaviri
Kaşif Kozinoğlu 9 Mart 2011 günü Afganistan’dan Türkiye’ye döndü. Bir gün sonra
Oda TV davasında tutuklandı ve sanık sıfatıyla o davada yargılanıyor ve değerli
arkadaşlarım, bu kişi, biliyorsunuz, Silivri zindanlarında öldü. Öldü mü
öldürüldü mü, onu da bilmiyoruz. Peki, Kaşif Kozinoğlu MİT mensubu değil miydi?
Kaşif Kozinoğlu yargılanırken bu 26’ncı madde yok muydu? Hâlen şimdi
İstanbul’da şike operasyonu kapsamında İstanbul MİT Bölge Başkanı şüpheli
olarak, sanık olarak yargılanmaktadır değerli arkadaşlarım.
Sevgili milletvekilleri, hukukta çifte standart olmaz. Burada
sormak gerekiyor, gerçekten bütün bu kanunsuzluklar olurken bu özel yetkili
mahkemeler acaba yorumda hata yapmadı mı? Bu özel yetkili mahkemeler Ergenekon,
Oda TV, Balyoz davalarında, KCK davalarında, Hükûmetin sempatiyle baktığı
davalarda hukuk dışı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına aykırı
kararlar verirken acaba yasalarda yorum hatası yapmamışlar mıydı? Şimdi mi
yorum hatası yaptılar? Bunları Hükûmetin yanıtlaması gerekiyor ama demokrasi
adına bu tartışmalardan çıkan olumlu bir sonuç vardır, o da şudur: Bu
tartışmaların altında Fethullah Gülen-Erdoğan
çatışması var mıdır, yok mudur? Bu beni ilgilendirmiyor, gazeteler hep bu
konunun üstünde duruyor. Ya da bu çatışmanın şifresi yargı-MİT çatışması mıdır?
Bu da ilgilendirmiyor. Hukukçu olarak beni ilgilendiren, bu tartışmalardan
çıkan bir olay vardır, o da haksızlıkların ve hukuksuzlukların üretim merkezi
hâline gelmiş özel yetkili mahkemelerin gerçekten hoyratça, kaba, hukuk tanımaz
uygulamalarının artık iktidar çevrelerini rahatsız ettiğidir yani bumerang
etkisiyle de olsa iktidar artık aklını başına toplamalıdır, Sayın Adalet Bakanının
geçmişte bir yerde söylediği gibi, olayları tek tek tartışmak yerine kökünden
çözmelidir. Nedir kökünden çözmek? Bu olayların ana merkezini oluşturan özel
yetkili mahkemeleri kaldırmaktır değerli arkadaşlarım.
Sayın Bakan bir konuşmasında -sorulduğu zaman- aynen şunu
söylüyor: “Konuları tek tek tartışamayız. Eğer bugün bunu tartışırsak yarın
başka bir konuyu tartışmak zorunda kalırız.”
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı
sıfatıyla Ergenekon ve KCK davalarında ve diğer davalarda “Herkes yaptığının
hesabını verecek.” diyor ve burada “Bütün kurumlar hesap verebilir olmalıdır.”
diyor, “Kurumlar denetlenebilir olmalıdır.” diyor.
O zaman Bülent Arınç’a sormak lazım:
Gerçekten, İstanbul özel yetkili ağır ceza mahkemesi savcısının Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 250’nci maddesindeki suçlar nedeniyle başlatmış olduğu soruşturmadan
bu kişileri apar topar kurtarmanın, kurtarmaya çalışmanın amacı nedir? Bunları
niye hesap verebilir olmaktan çıkartıyorsunuz?
Bugün getirilen bu kanun teklifi çok masum bir kanun teklifi
değildir değerli milletvekilleri. Bu kanun teklifiyle, aslında, mevcut MİT
Kanunu’nda MİT mensuplarına dokunulmazlık tanındığı gibi Başbakanın özel bir
görevle görevi ifa etmek üzere görevlendireceği kişilere de bir ayrıcalık,
dokunulmazlık tanımlanıyor.
Şimdi söyledik yani bu kanun teklifi o kadar acemice hazırlanmış
ki hazırlayan, teklifi veren arkadaşımın bu teklifi hazırladığına ben
inanmıyorum zaten; kendisine saygı duyuyorum çünkü bir hukukçu bu kanun
teklifini hazırlamaz, o kadar acemice hazırlanmış ki…
Şimdi, önce, bakın, bu kanun teklifi verildi. Bu kanun teklifi
nasıl geldi? Şöyle: “MİT mensuplarının veya Başbakan tarafından özel bir görevi
ifa etmek üzere görevlendirilenlerin…” Yani iki grup, özel grup Başbakan
tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere görevlendirilenler… Nedir bu özel
görev? Bilen yok. Peki, kimler görevlendirilecek? Mesela, bu kapsamda terör
örgütünün liderini Sayın Başbakan görevlendirebilir mi? Komisyonda arkadaşlar
dedi ki: “Canım öyle şey mi olur? Yani koskocaman Başbakan bunu yapar mı?” E
peki ben size soruyorum: Bu ülkede sizin atadığınız, kuvvet komutanı
yaptığınız, Türk Silahlı Kuvvetlerinin başına getirdiğiniz, Genelkurmay Başkanı
yaptığınız İlker Başbuğ bugün “terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçlamasıyla
yargılanıyor, hapishanede ve bu kişi, iddianamede “Türk Silahlı Kuvvetleri
içine sızmış Ergenekoncu” olmakla suçlanıyor. E peki
Başbakan niye yapmasın? Yani Başbakanın güvenilirliği nereden kaynaklanıyor?
Yani arkadaşlar, bir hukuk devletinde kişilerin yarattığı bir güvence olabilir
mi?
Dolayısıyla, bu olaylara baktığımızda insanların güvencesini bir
Başbakana bağlayamazsınız. “Başbakanın özel görevlendirdiği kişiler.”
Pekâlâ, bana göre, bir terör örgütünün
yöneticisini görevlendirebilir. Niçin görevlendirebilir? O da belli değil:
“Özel bir görevi ifa etmek üzere.” Arkadaşlar, Anayasa’mız açık, Anayasa’nın
6’ncı maddesinde “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir
Devlet yetkisini kullanamaz.” Şimdi, Sayın Başbakanın hangi görevleri yapacağı,
Anayasa’da ve yasalarda bellidir. Şimdi öyle bir şey düşünün ki, bir görevi ifa
etmek üzere herhangi bir kişiye Sayın Başbakan, örneğin, ana muhalefet
partisine suikast yaptırabilir, örneğin Cumhurbaşkanına suikast yaptırabilir ya
da Cumhurbaşkanına veya ana muhalefet partisine suikast yapan bir kişi, “Ben
Başbakanın özel görevlendirmesiyle bu görevi yaptım.” diyebilir. Buna engel
yok. “E canım Başbakan yapmaz.”
Şimdi, aldığım habere göre AKP Grubu bir önerge verecekmiş. Bu
özel görevlendirilenleri kamu görevlisi olmakla sınırlayacakmış. E arkadaşlar
bu kanun teklifinin acemice hazırlandığının somut göstergesidir bu. Yine Adalet
Komisyonunda getirildi denildi ki, “Bu kanun teklifi geçmişe de uygulanır.”
Değerli arkadaşlarım., şimdi bakın Anayasa’nın 2’nci maddesi hukuk devletidir.
Bu kanun teklifi Anayasa’nın 2’nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine
aykırıdır, bu kanun teklifi Anayasa’da yazan kuvvetler ayrılığı ilkesine
aykırıdır, bu kanun teklifi Anayasa’nın 137’nci maddesindeki kanunsuz emre
aykırıdır. Hiç kimse, ister Başbakan ister Cumhurbaşkanı, konusu suç olan bir
konuda emir veremez. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, Sayın Başbakan neyin
emrini verecek? Hangi özel görevi ifa etmenin emrini verecek? Yani bu ülkede
devletin legal kurumları görevlerini ifa edemiyor da, Sayın Başbakana bağlı
olan legal organlar, Millî İstihbarat Teşkilatı görevini ifa edemiyor da bir de
Sayın Başbakanın özel görevlendirmesine ihtiyaç mı duyuluyor? Buna Sayın
Başbakan neden ihtiyaç duyuyor? Biz şunu söylediğimizde, “Siz Sayın Başbakana
devlet içerisinde kendi özel örgütünü kurma yetkisi veriyorsunuz.” dediğimizde
arkadaşlarımız kırılıyor. Eğer arkadaşlar, siz gerçekten Başbakana, devletin
legal örgütlenmesi dışında başka bir örgütlenmenin içinde olmasını
istemiyorsanız böyle bir kanun teklifi, yetkiyi vermezsiniz.
Ben Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekiliyim. Eğer Cumhuriyet
Halk Partisi iktidarda olsaydı, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı
Başbakan olsaydı ona bu yetkiyi veren bir kanuna bir hukukçu olarak “evet”
demeyi içime sindiremezdim değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Sevgili arkadaşlarım, değerli milletvekillerim; şimdi, Sayın
Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, gerçekten Türkiye’de neler oluyor? Bunu
ben size Komisyonda sordum, yanıt vermediniz. Türkiye’yi kim yönetiyor? Bakın,
“Uludere’de istihbaratı kim verdi?” dedik. Genelkurmay açıklama yaptı: “Biz
istihbarat aldık ve bu istihbaratı değerlendirdik, buna göre operasyon yaptık.”
dedi. MİT açıklama yaptı: “Biz istihbarat vermedik.” dedi. Sayın Bakan, sayın
arkadaşlarım; MİT’in istihbarat vermediğini varsaydığımıza göre Uludere
olayındaki istihbaratı kim vermiştir ya da MİT bu konuda gerçekleri saptırmakta
mıdır? Ülkelerin tarihlerine baktığımızda, bizim kendi tarihimize baktığımızda,
istihbarat örgütlerinin bizzat terör olaylarını örgütlediğini, yönettiğini
biliriz. Türkiye’de 12 Eylül öncesinde, hatta 12 Eylül sonrasında kimi
toplumsal felaketlerin istihbarat teşkilatları tarafından, CIA’yle, MİT’le iş
birliği tarafından düzenlendiği konusunda bu toplumdaki kuşkular hâlen
giderilememiştir. İtalya’da Gladio yargılaması vardır
ve oradaki olaydan sonra, en son Başbakan çıkıp açıklama yapmak zorunda
kalmıştır bu olayın İtalyan istihbarat örgütü tarafından yapıldığı konusunda.
Şimdi, ben Sayın Bakana soruyorum: “Türkiye’yi kim yönetiyor?” diyorum.
Bugüne kadar, KCK ya da başka örgütlerin yaptığını bildiğimiz, en azından bizim
öyle sandığımız olayların kaç tanesi MİT tarafından ya da illegal örgütler
tarafından yapılmıştır? Bakan çıkıp açıklamak zorundadır. Bakan demeç verdi:
“Suç işlenmezse, örgüte sızılmazsa bu işler olmaz.”mış! Arkadaşlar, MİT’in ülkenin milletiyle,
ülkesiyle bölünmez bütünlüğünü parçalamak gibi bir görevi mi var? MİT’in görevi
kanunda yazılı. Yine ben soruyorum Sayın Bakana: Yakalananların bin tanesinin
MİT mensubu olduğu söyleniyor. Ya arkadaşlar, çok vahim bir şey. Yani KCK
operasyonunda yakalananların bin tanesi diyorlar ki “MİT mensubu.” Eğer öyleyse
o zaman, Sayın Bakan, MİT KCK’yi ele geçirmiş midir?
Yani KCK MİT’in bir yan kuruluşu hâline mi gelmiştir? KCK’nin
yürütme kurulunda kaç tane MİT mensubu vardır? Ya da bölge sorumlularının kaç
tanesi MİT mensubudur Sayın Bakan? Bunları çıkıp açıklamak zorundasınız. Siz bu
iktidarda, özellikle Susurluk sürecindeki birtakım gayrihukuki kanun ve
emirlerden dolayı yapılan uygulamaları Ergenekon davasında sorgulatmak
iddiasını savunan bir Hükûmetsiniz. Şimdi, Başbakana böyle, sınırsız, ne idüğü belirsiz bir yetki, ne idüğü
belirsiz insanlara vermek suretiyle, yeni illegal bir örgütlenme
yaratacağınızın, Türkiye’de yeni yeni faili meçhul bırakılan siyasi cinayetleri
başlatacağınızın farkında mısınız? Yani bir zamanların Başbakanının söylediği
“Kurşun atan da devlet için, yiyen de, şereftir.” dönemini mi başlatmak
istiyorsunuz?
Arkadaşlar, bu kanun teklifi soruşturulmakta olan somut bir olaya
özgü bir kanun teklifidir. Yani kişiye özel olmanın ötesinde olaya özeldir,
somut bir olaya özeldir. Yani yapılan soruşturmanın elinden belirli kişileri
kurtarmaya yöneliktir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözünüzü toparlayınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …soruşturmayı bertaraf etmeye
yöneliktir. Bu, yasama organındaki çoğunluğun parmak sayısını dayatarak yargıyı
yok saymasıdır. Dolayısıyla, bu yönüyle özellikle Anayasa’nın 138’inci
maddesine çok açıkça aykırıdır. Gerçekten bu ülkede demokrasiyi savunuyorsanız,
hukuku savunuyorsanız o zaman yapılacak bir tek iş vardır, özel yetkili
mahkemeleri kaldırmak, hoyratça, kaba, hukuk tanımaz uygulamalara son verdirmek,
herkesin ama herkesin normal adliye mahkemelerinde soruşturulması ve aklanması
olanağının tanınmasıdır.
Şimdi, ben, AKP Grubuna sorarak sözlerimi bitirmek istiyorum. Ey
AKP Grubu, MİT’e yönelik, gazetelere yansıyan bu kadar ciddi suçlamalar var. Bu
ciddi suçlamalar karşısında siz burada çıkardığınız yasayla onlar hakkındaki
soruşturmayı örtbas edebilirsiniz ama toplum vicdanında o insanların suç
işlediği yönündeki kanıyı nasıl yok edeceksiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Buna MİT’in de müsaade etmemesi
gerektiğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Murat
Bozlak. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Bozlak.
BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 164 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
geneli üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Kanun teklifinin özünde yatan, “İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet
Savcısının MİT Müsteşarı hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 250’nci
maddesine dayanarak başlattığı soruşturmadan Müsteşarı ve arkadaşlarını nasıl
kurtarırız?” mantığına dayanıyor. Çünkü Sayın Savcı 26’ncı maddeyi bir engel
olarak görmemiş, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 250’nci maddesinin bu
imkânı kendisine verdiğini düşünerek bu soruşturmayı başlatmış.
Şimdi, değerli arkadaşlar, öncelikle bir noktanın altını çizmek
istiyorum. AKP’li milletvekili arkadaşlarımız da kanun teklifi veriyor,
muhalefet partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız da kanun teklifleri
veriyorlar. Her ne hikmetse AKP milletvekili arkadaşlarımızın verdiği kanun
teklifleri önce Meclis Başkanı, sonra Anayasa Komisyonu başkanları tarafından
jet hızıyla kabul ediliyor ve gerekli görüşmeler yaptırıldıktan sonra da Genel
Kurula iniyor. Bu öyle bir hâl aldı ki biz artık -AKP’nin getirdiği- her somut
olayda özel bir yasa çıkarma durumuyla karşı karşıya kaldık.
Bu, jet hızıyla yasa çıkarma hukuk tekniğini altüst ediyor, gelen
yasa teklifleri üzerinde milletvekillerinin doğru dürüst bir değerlendirme
yapma olayını da ortadan kaldırıyor ve sonuç itibarıyla, tabii, yasa tekniğiyle
bağdaşmayan, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan yasaları, ne yazık ki,
Parlamentomuz çıkarıp yürürlüğe koyuyor. Bu durum giderek -demin arkadaşlarımız
da bahsettiler- bu Parlamentoyu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Parlamentosu
olmaktan çıkarıp “AKP parlamentosu” hâline dönüştürüyor. Oysa burada AKP’nin
dışında diğer siyasi partiler de var. O siyasi partilerin teklifleri neden
Meclis başkanları tarafından zamanında uygulamaya konulmaz ve Parlamentonun,
Genel Kurulun gündemine getirilmez? İşin doğrusu, bu eşitsizliği hâlâ anlamış
değilim.
Yine, iktidar partisi, sayısal çoğunluğuna dayanarak, karşı
karşıya kaldığı her sıkıntıyı bir yasa çıkararak aşmaya çalışıyor.
Biliyorsunuz, Sayın Deniz Baykal, Mehmet Haberal olayıyla ilgili, gitti, Sayın
Başbakanla görüştü, Mehmet Haberal’ın annesinin rahatsız olduğunu söyledi ve
son bir kez de olsa annesini görmesine olanak sağlanmasını istedi. Sayın
Başbakan “Tamam.” dedi ama döndüler “Peki, nasıl bu olanak sağlanacak? Yasa var
mı? Yasa yok. O zaman, yap yasa.” dediler. Sipariş üzerine bir yasa teklifi verildi
ve komisyonlarda da görüşüldü, şimdi Genel Kurulun gündeminde bekliyor.
Keza, Sayın Adalet Bakanı da çıktı, dedi ki: “Altı aydır biz
İmralı’ya tecrit uyguluyoruz. Bu tecridin yasal dayanağı yok. Ben sıkıntıdayım,
bunun yasal dayanağını nasıl sağlayacağız?” “Yasa yok mu? O zaman, tecrit
uygulamak için yap yasa. Yok yasa ise, yap yasa.” dediler. Keza, Şike
Yasası’nda da benzer şeyle karşılaştık. Şike Yasası’nda da daha üç ay önce
çıkarılmış, yürürlüğe konulmuş bir yasa patronlara uygulanınca, döndüler,
geldiler, Parlamentoda grubu bulunan partilere “Ya bu yasada öngörülen cezalar
çok yüksek, lütfen bunu değiştirin.” Ne yapacağız? “Yasa yapılması lazım bu
konuda.” O zaman yine, yok yasa, yap yasa.
Bu nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Bu “Yok yasa, yap
yasa.” mantığı İttihat Terakkinin mantığıdır. Bu mantık Türkiye’ye hiçbir şey
kazandırmamıştır, ancak Türkiye’ye zarar vermiştir. Eğer bugüne kadar bu ülke
demokratikleşmemişse, demokratikleşme sürecini tamamlayamamışsa, içeride özde
bu mantık yatmaktadır.
Yine teknik itibarıyla yasanın bazı eksiklerine değinmek
istiyorum. Kişiye özel düzenleme yapılamaz, hukuk bunu emrediyor. Ceza
muhakemelerinde genel kaidedir bu ama, ne yazık ki, biz sürekli bu Parlamentoda
kişiye özel kanunlar yapıyoruz, tıpkı işte bugün de gelen kanun gibi. Bu kanun
da üç dört kişi için özel olarak getirilen bir yasa. Kişiler için çıkarıyoruz
ondan sonra genelleştiriyoruz; hiç önemi yok, önemli olan başlangıçtaki
düşüncemizdir. Biz bu yasayı genel ve objektif bir yasa olarak mı getiriyoruz,
yoksa kişiye özel mi ve bu kanun bu anlamda da son derece sakattır.
Bir diğer eksiklik, genel yasayla özel yasa çelişebilir. 2937
Sayılı MİT Yasası özel bir yasadır. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250’nci
maddesi genel bir yasadır. Eğer genel yasayla özel yasa çelişkisi varsa, burada
özel yasa uygulanır; ama yasa koyucunun, genel yasayla özel yasa arasında
bilerek, bilinçli olarak çelişki yaratma hakkı yoktur. Bu, görevin kötüye
kullanılmasıdır. Biz yanlış yapıyoruz, bize verilen görev doğrultusunda hareket
etmiyoruz. Bile bile genel yasayı aşabilmek için, genel yasadaki hükmü
aşabilmek için özel bir yasa çıkarıyoruz.
Keza yine hukuk tekniği açısından söylüyorum. Yine, bu kanun
teklifi, Adalet Komisyonunda arkadaşlarımız da dile getirdiler, gerçekten Türk
Ceza Kanunu’nun 283’üncü maddesine aykırılık teşkil etmektedir. Türk Ceza
Kanunu’nun 283’üncü maddesi der ki; başlamış olan bir soruşturmada soruşturmaya
uğrayan kişileri korumaya çalışanlara şu kadar ceza verilir.
Şimdi arkadaşlar söylediler, size ceza vereceklerdi ama şimdi
hepimize herhâlde ceza verecekler yani el kaldıran herkese kabul ettikleri için
ceza verecekler. Ben şimdiden söyleyeyim, bu yasayı kabul etmiyorum.
Yine, değerli arkadaşlar, Anayasa’ya göre de yaptığınız bu şey
Anayasa’yı ihlal suçudur. Anayasa’mıza göre de başlamış olan davalar nedeniyle
Parlamentoda görüşme yapılamaz. Biz şimdi bu görüşmeleri, ne yazık ki,
yapıyoruz.
Bir diğer önemli şey: Yine arkadaşlar belirttiler, kanun
teklifiyle gerçekten Başbakana öyle bir özel yetki veriliyor ki -benim dilim
varmıyor- hani bir çete kuracak demiyorum ama buna yol açabilecek bir
düzenlemedir.
Siz sayın AKP’li milletvekili arkadaşlarım, Başbakanı iyi
tanıyorsunuz “Böyle bir şey yapmaz.” diyebilirsiniz, “Biz kendisine
güveniyoruz, o çete kurmaz, yanlış yapmaz.” diyebilirsiniz ama ölümlü bir
dünyadayız, fani bir dünyadayız, yarın hepimiz öleceğiz. Allah gecinden versin, Başbakan ölür giderse yerine başka biri
gelmeyecek mi? Bu ülke Başbakansız mı kalacak? Eğer böyle bir durum olduğu zaman
yarın “Kurşun atan da, devlet adına, kurşun yiyen de bizim için kutsaldır.”
diyen başbakanların eline geçerse ne olur? Bu yasayla neler yapılmaz? Gerçekten
bu konuda da son derece mahzurludur. Bu anlamda da bu yasanın kabul edilmemesi,
reddedilmesi gerektiği düşüncesindeyim.
Şimdi, değerli arkadaşlar, genelde şunu söylediler: İşte
MİT-Emniyet çelişkisidir, bunun temel nedeni bu. İster MİT-Emniyet çelişkisi
olsun, isterse AKP ile AKP’yi destekleyen gruplar arasındaki çelişkiden
kaynaklansın, hiç önemli değil. Bu memlekette cumhuriyetin kuruluşundan beri
bir statüko oluşturuldu. Bu statüko etrafında oluşturulan bir resmî devlet
ideolojisi var. İşte bu statükoyu korumak, resmî devlet ideolojisini korumak
için cumhuriyetin kuruluşundan itibaren bu ülkede sürekli özel yetkili
mahkemeler var edildi; istiklal mahkemeleri cumhuriyetin hemen kuruluşunda,
peşinden Yassıada mahkemeleri, arkasından sıkıyönetim mahkemeleri, keza devlet
güvenlik mahkemeleri. Devlet güvenlik mahkemeleri, Avrupa Birliği süreci
içerisinde “olmaz” denilince Avrupa ülkelerince, AKP tarafından isim
değişikliğiyle bu sefer özel yetkili ağır ceza mahkemeleri hâline dönüştürüldü.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu mahkemeler bugüne kadar bu ülkeye ne
katmışlardır, toplumun huzurunu, refahını sağlamaya yönelik bir katkıları olmuş
mudur? Kim diyebilir? Demokrasimize faydası olmuştur diyen çıkabilir mi? Yargı
bağımsızlığını sağlamıştır bu siyasi mahkemeler diyen olabilir mi? Bu
mahkemeler siyasi mahkemelerdir ve bu mahkemelerin görevi de statükoya karşı çıkan,
resmî devlet ideolojisine karşı çıkan herkesi yakasından tutup yargılamaktır.
Bakın geçmişe, ne yapmıştır istiklal mahkemeleri? Şeyh Said’in
kellesini almıştır, Seyit Rıza’nın idam fermanını vermiştir. Yine bu mahkemeler
Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam fermanını yazmıştır. Keza Deniz Gezmiş ve
arkadaşlarının idam fermanını yazan bu mahkemelerdir. İşte bu mahkemelerin
devamı olan özel görevli mahkemeler, yetkili mahkemeler, şimdi de
milletvekillerimizi, bu Parlamentonun milletvekillerini yakalayıp tutukluyor,
halk desteğine rağmen, halk iradesine rağmen onları cezaevinde tutma gibi bir
yetkiye sahip olduğunu iddia ediyor.
Şimdi yapılması gereken işin kenarından dolaşma değil esasa
gitmektir ve bu mahkemeleri kaldırmaktır. Gelin hep beraber Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu’nun 250’nci maddesini, 251’inci maddesini, 252’nci maddesini
kaldıralım, bu iş bitsin, memleket rahata kavuşsun. Bunu yapmadığımız sürece de
bu tür sıkıntılarla bu ülke sürekli karşı karşıya gelir.
Şimdi, bugün Sayın Hasip Kaplan ve
arkadaşlarımızla birlikte Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısına bir dilekçe
vermek üzere gittik. Orada KESK yöneticileri ifade ediyorlardı Cumhuriyet
Savcılığında. KESK yöneticileri, bunlar memur değil mi? KESK’in
en üst düzey yöneticileri ve hepsi memur. Kimseden ses çıkmıyor, Parlamentodan
özellikle iktidar partisinden, belki haberiniz dahi olmamıştır. Peki bunlar
yargılanıyor. “Bunları izne bağlayalım memurdur, bunlar da üst düzeyde
görevlidir.” diyenimiz var mı? Hayır yok. Demiyoruz ama İstanbul’daki Başsavcı
üst düzeydeki bürokratlar için bir karar veriyor, soruşturma açıyor, bir
taraftan iktidar partisi, bir taraftan da -gerçekten niçin muhalefet
ettiklerini anlayamadım- ana muhalefet partisi birlikte biri karşı çıkıyor,
biri bu işi yapalım diyor, bir çalışma ve çaba içerisine giriyorlar. Nedir,
mesele ne? Şimdi ana muhalefet partisi diyor ki: Siz ey MİT müsteşarı veyahut
da MİT yetkilileri nasıl olur gidersiniz barış için, kardeşlik için gider
Oslo’da, İmralı’da görüşmeler yaparsınız? Peki bu görüşmeleri yapmayalım ne
yapalım? Ne yapsın? Bugüne kadar denenmiş yöntemlere devam mı edelim?
SIRRI SAKIK (Muş) - Öldürelim, öldürelim!
MURAT BOZLAK (Devamla) - Öldürelim mi?
SIRRI SAKIK (Muş) - Evet evet!
MURAT BOZLAK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi dönüyoruz
iktidar partisine. İktidar partisi de şunu düşünüyor, diyor ki: “Sen benim
bürokratımı yargılayamazsın.” Şimdi anlayış bu: “Bürokratımı yargılayamaz.” Bir
tarafta statükoya karşı çıkan, çıktığı için cezalandırılmasını isteyen, bir
taraftan da “Benim adamım.” diye bir sahiplenme var. Biz bu tarzda bu ülkenin
sorunlarını asla çözemeyiz.
Değerli arkadaşlar, şimdi bütün bu sorunların temelinde yatan Kürt
sorunudur. Sayın Sırrı Sakık da benden önce yaptığı
konuşmada dile getirmişti. Gerçekten biz 90’lı yılların yöntemleriyle bu
meseleyi çözemeyiz. Barış konusunda adım atan insanları mahkemelerin kapısına
çıkararak, yargılattırarak bu sorunu çözemeyiz. Bu,
bu ülkenin temel sorunudur. Bu ülkede yaşayan insanların çocukları şu an için
can veriyor. Onun içerisinde, can veren askerler içerisinde Kürt çocukları da
var, Türk çocukları da var, Arap çocukları da var, Laz çocukları da var.
Gerillada da can veren gençler bu ülkenin yurttaşları, onlar da Kürtlerin
çocukları. Biz bu çatışma sürecini ne kadar daha çok devam ettireceğiz? Bu işi
barışçıl yolla çözmeyi denemeyecek miyiz? Kendimize 90’lı yılların
Başbakanlarını mı örnek alacağız, o hükûmetleri mi örnek alacağız? Nerede o hükûmetler?
Eğer o hükûmetler doğru şeyler yapmış olsaydı bugün ayakta kalırlardı. Bakın, o
dönemde şiddetten medet uman siyasi partinin esamesi
okunmuyor, var mı adı? Koskoca Demokrat Partinin mirasını devralmışlardı. Sonra
Adalet Partisi, DYP oldular ve o mantıktan dolayı da Kürt sorunu konusundaki
çözümsüzlükleri nedeniyle de bitirdiler. Bu halk size bir görev verdi AKP
olarak. Sanmayın ki siz her gün Diyarbakır’dan Kandil’e uçakları kaldırasınız
diye bu halk size oy vermedi. Özellikle Diyarbakırlı milletvekili arkadaşlarıma
söylüyorum, gidin, Diyarbakır’da sorun “Biz her gün buradan Kandil’e uçak
kaldırsa idik, bunu size söyleseydik, kaldıracağız deseydik bize oy verir
miydiniz?” diye sorun, kimse kabul etmeyecektir.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ne demişler orada, Diyarbakır’da oy isterken?
MURAT BOZLAK (Devamla) – Barışı savundular… Barışı savundular,
kardeşliği savundular ve bu doğru bir savunmadır, olması gereken de budur.
Sevgili AKP’li arkadaşlar, özellikle şunu söylüyorum: Şiddet çözüm değil, Kürt
meselesini şiddetle çözemezsiniz.
Buraya daha önce Avrupa’da yıllarca kalmış, otuz sene, kırk sene
önce kalmış bir Kürt siyasetçisini özellikle Hükûmet özel bir çabayla getirdi
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda dinletti ve şunu konuşturdu, şunu
söylettirdi: “PKK bir devlet organizasyonudur. PKK’yi MİT kurdurmuştur.”
Arkasından da şimdi deniyor ki: “KCK’nin içerisinde
bin tane MİT mensubu var.”
Ya, insaf! Bunların hepsi bizim arkadaşlarımız, 5 tanesi
milletvekili arkadaşımız, diğerleri belediye başkanlarımız, il başkanlarımız,
il genel meclis üyelerimiz, belediye meclis üyelerimiz ve partimizin üst düzey
yöneticileri. Şimdi, bin kişi MİT elemanı burada ise lütfen çıkarın bunu, açığa
çıkarın biz de bilelim kimdir bunlar. Bunlarla beraber biz yürüyoruz,
çalışıyoruz, biz diyoruz ki, bunlar bizim arkadaşlarımızdır, bu bir karalama
kampanyasıdır ama bu karalama kampanyasına Kürt halkı asla inanmaz, bir puan
kazandırmaz size.
Şimdi, şunu son olarak söylüyorum: Şu an AKP olarak siz gerçek
anlamda bir iktidar gücüsünüz, 1930’ların devlet yöneten CHP’si konumundasınız.
CHP’nin yaptığı yanlışlığı siz yapmayın bu ülkeye ve doğru olanı seçin. Doğru
olanı seçin, barışın yolunu açın. Arkadaşlarımızın da dediği gibi, bu işi
bürokratlar üzerinden götürmeyelim, Meclis bizzat el koysun, bu konuda duyarlı
olan akil insanları da yanımıza alalım ve bu problemi, bu akan kardeş kanını
hep birlikte, el ele verelim durduralım. Bu Meclise düşen tarihî görev budur.
Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozlak.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oktay
Vural.
Buyurunuz Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Öncelikle, yüce heyeti ve değerli milletvekillerini, Sayın Başkan
sizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında bugün görüştüğümüz konu, gerçekten önergeyi verenin
ismiyle Özel, hedefiyle özel, özel bir amaçla verilmiş bir kanun teklifini Anayasa’ya
aykırı bir şekilde görüşüyoruz. Bunun hangi amaçla, kimin için verildiğini,
hangi hukuk dışı eylemleri kamufle etmek amacıyla verildiğini bütün milletimiz
açıkça biliyor.
Bu bakımdan, Sayın Başbakana verilen... Ki burada Sayın Başbakana
geçirdiği ameliyattan dolayı yine, Cenabıhak’tan şifalar diliyorum, gerçekten.
Ama biraz önce Özcan Yeniçeri’nin okuduğu Sultan
Süleyman, Kanuni Sultan Süleyman’ın bir lafı var “Halk içinde muteber bir nesne
yok devlet gibi.” diyor.
Aslında bugün tartıştığımız konu, devlet dediğimiz, halk için
muteber bir nesne olması gereken devletin, muteber dışına çıkartıldığı bir
süreci yaşıyoruz. Gerçekten, bugün bu tartışma, bir bakıma bir turnusol kağıdı.
Bu tartışmayı, bu kanun teklifini getiren süreçler, bu kanun teklifiyle hedeflenen
amaçlar, yapılmak istenler, aslında doğrudan doğruya halk için muteber bir
devletin olmadığını ortaya koyan ve bugün, hep beraber, birlikte bu Mecliste
namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin ettiğimiz değerleri nasıl yozlaştırdığını,
yok saydığını göstermesi bakımından son derece önemlidir.
O bakımdan, söylenen sözler, yapılanlar bir silsile içerisinde
takip edilmeli ve bu noktada gerçekten son derece önemli gördüğüm, henüz daha
bugün, değerli arkadaşlarım, bugün, AKP Grubu adına ve Hükûmet adına işkenceyle
ilgili, hukuk dışı eylemlerle ilgili verilmiş bir araştırma önergesine verilen
cevaplar ve bugün, sizlerin vicdanlarınızla değerlendirmeyi umduğum kanun
teklifinin amaçlarını dikkate aldığımız zaman ne kadar büyük çelişkiler
içerisinde olunduğunu gösterir.
Bakınız, AKP adına konuşan Değerli Milletvekili Sayın Mehmet Naci
Bostancı diyor ki: “Eğer bir ülkede siyasi otorite kendinden menkul bir
meşruiyet iddiasıyla hüküm ferman oluyor ise orada eziyet, işkence vardır.
Bürokratik vesayetin olduğu bir yerde halkın rızası, yapılıp edilenlerin şeffaf
bir şekilde ortaya konulması, kamu otoritesi ile halk arasındaki ilişkiler
açık, anlaşılır ve şeffaf bir şekilde olmaz.” Değerli arkadaşlar, aslında,
bugün, bürokratik vesayetin odağında nasıl bir kanun teklifi geçirildiğini ve
AKP adına konuşan bürokratik vesayetten bahsedenlerin bugün, nasıl Türkiye’yi
bir bürokratik vesayete, hukuk dışılığa, ferman devletine götürdüğünün örneğini
burada gayet rahatlıkla görüyoruz. “Sen kimsin, kimliğini göster, neyi temsil
ediyorsun, niçin böyle bir muamele yapıyorsun?” diye artık söz hakkı olmayacak.
Bakın, AKP adına konuşan Sayın Suat Kılıç diyor ki: “Kuşkusuz,
önemli olan şudur, mühim olan, bazı kamu görevlilerinin kanundan aldıkları
devlet yetkisini kullanırken hukuk dışına çıkmaları hâlinde idare -yani siz ey
Bakanlar Kurulu- bu insan hakkı ihlalleri işkence ya da kötü muamele
örneklerini himaye mi etmektedir, hukukun önüne mi çıkartmaktadır?”
Şimdi, işte, bugün Suat Kılıç diyor ki: “Eğer hukuk ihlalleri
varsa, bunlar hukukun önüne çıkartılmıyorsa işkence, eziyet vardır.” İşte,
bugün geldiğimiz bu noktada, aslında idare eğer bunları yargı önüne
çıkartıyorsa, hâkim huzuruna getiriyorsa, hukuka teslim ediyorsa, hesabını
soruyorsa ortada bilinçli, istikrarlı bir iyi niyet ve hukuki duruş var
demektir. O zaman, çıkartmadığınıza göre, iyi niyetli bir duruşunuzun,
istikrarlı bir duruşunuzun olmadığını kendi ifadelerinizle burada ortaya
koyuyorsunuz.
Cenabıhak kimseyi kendi sözleriyle imtihan etmesin. Biraz önce
Hükûmet adına konuşanlar, AKP Grubu adına konuşanlar, bürokratik vesayetten
bahsedenler, hukuka bağlı olmaktan bahsedenler, hukuk ihlallerinin yargı önüne
çıkartılmasından bahsedenler, bugün hukuk ihlallerini yargının gündeminden
kaçırtmak istemektedir.
Aslında fazla söze gerek yok. Dolayısıyla, sizlerin
ifadelerinizin, “hukuk devleti”, “ileri demokrasi” ifadelerinin, “Darbeye
karşıyız.” ifadelerinizin aslında içi boş bir ifade olduğunu gösteriyor.
Şimdi, bir olayı konuşuyoruz. Aslında böyle bir olayı konuştuğumuz
zaman hangi süreçler bizi buraya getirdi, bunları tahlil etmemiz lazım.
Değerli milletvekilleri, burada biz muhalefet partisi olarak
konuşuyoruz ama, hepimiz bu millete sorumluyuz. Hepimizin şu Anayasa
çerçevesinde görev yapmamız lazım. Hepimiz hukukun üstünlüğüne namus ve şeref
sözü verdik.
Dolayısıyla, ben, burada görüşmeleri ve konuşmalarımızı,
vereceğiniz kararlarınızı, öncelikle sizin Türk milletinin vicdanının tecelli
ettiği bir yerde milletvekillerinin vicdanına tevdi ediyorum. Bugün bu vicdan
muhasebesini yapmak, sorumlusu olduğumuz, kendilerine karşı sorumlu olduğumuz
milletimize ve bu devletimize karşı görevimizdir.
O bakımdan, buradaki değerlendirmeleri bir iktidar-muhalefet
değerlendirmesi şeklinde ele alıp bu çerçevede değerlendirmenin milletvekili
sıfatıyla tam manasıyla bağdaşmayacağını ifade etmek istiyorum.
Bakın, burada konuştuğumuz bu konuya gelen süreçleri iyi tahlil
edelim.
Değerli arkadaşlarım, bu sürece getiren, bu noktalara getiren
süreçler aslında “Türkiye’de terörle mücadelede bugüne kadar uygulanan
tedbirler başarılı olmadı, siyasal bir çözüm bulmamız gerekir.” diyen birtakım
kılavuzların, iç ve dış kılavuzların ekseninde Türkiye Cumhuriyeti devletinin
ve milletinin yeniden tanımlanmasına kadar götürebilecek bir teşhisten sonra
bunlar gelmiştir ve böyle bir siyasal çözüm arayışı netice itibarıyla, bölücü
terör örgütünün talepleri doğrultusunda adım atılmasına, terör örgütüyle ilişki
içerisine girilmesine, terör örgütünün muhatap alınmasına ve terör örgütünün
istekleri doğrultusunda açılım politikalarının getirilmesine kadar bir süreç
geldi.
Bakın, bu konularla ilgili geldiğimiz zaman, müzakereler yapılması
konusunda ifadelerde bulunduğumuz zaman bunları reddettiniz ama sonra ortaya
çıktı ki, müzakereler yapılıyor ama siz milletin huzurunda reddettiniz.
Müzakereler yapıldıktan sonra “Devlet görüşür, hükûmet görüşmez.” dediniz,
Genelkurmay Başkanı “Oslo görüşmelerinden bizim hiçbir haberimiz olmadı.” dedi,
bunun devlet katında bir görüşme olmadığı ortaya çıktı. Ahmet Davutoğlu “Bu bir
siyasi talimatla olmuştur.” diyerek adresin Hükûmet olduğunu ortaya koydu.
Körle yatan şaşı kalkar. Hatta bazı kılavuzlarınız şunu söyledi: “Şeytanla bile
görüşürüz.” Şeytanla bile görüşenler, sonuçta, Türkiye Cumhuriyeti devletinin,
birtakım kesimlerin resmî ideoloji olarak dediği ama bu devletin ve milletin
temel dayandığı hususları, kimliğini, bütünlüğünü göz ardı eden ilişkilere
girdi.
İşte, aslında bugün görüştüğümüz konunun perde arkasında bu yanlış
teşhis vardı ve böyle bir yanlış teşhis sonucunda böyle bir müzakere süreci
oldu; reddettiniz. Kayıtları çıktı; “Efendim, bunlar başkalarının
uydurmasıdır.” diye söylediniz. Karda yürürken izinizin belli olmayacağını
gösterdiniz ve bütün bunlarla birlikte şeytanla bile yapılan görüşmeler
sonucunda, şeytanla yapılan görüşmenin protokolleri yansımaya başladı.
“Protokoller var.” dendi. Sayın Başbakan dedi ki: “Hayır, yok böyle
protokoller.”
Şimdi görüyoruz, bakıyoruz ki, KCK soruşturması çerçevesinde
ortada protokoller var. Hakem devletler var ve bütün bu süreçler aslında
değerli arkadaşlarım, birer iddiayla, iddialar bunlar. Bu iddiaların doğru olup
olmadığını kim tayin edecek?
Şimdi, böyle bir süreç içerisinde değerli arkadaşlarım, MİT ile,
daha doğrusu “Başbakanın özel temsilcisi sıfatıyla götürülen heyette…” Türkiyeliliğin’nin Anayasa’ya sokulması, ikinci dil olarak
Kürtçenin Anayasa’ya girmesi, “Demokratik Çözüm İlkeleri Taslağı” adı altında
üç tane protokolün kabulü, Öcalan’a ev hapsi, ondan sonra af getirilmesi, KCK
tutuklularının serbest bırakılması gibi birçok iddialar var. Bu iddialar doğru
mu, değil mi?
Değerli arkadaşlarım, böyle birtakım iddialar, hukuk dışı, Anayasa
dışı birtakım iddiaların doğru olup olmadığına ilişkin sorgulaması gereken
kimdir? Şimdi, Sayın Bakan buradan söylüyor: “Suç yok, vazife vardır.” Devletin
görevi, bu milletin birliğini ve bütünlüğünü bir terör örgütüyle müzakere etmek
midir?
Bakın “Devletin temel amaç ve görevleri şunlardır.” deniliyor
5’inci maddede. “Türk milletinin bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini korumak.”
diyor. Şimdi, böyle bir süreç içerisinde siz kalkıp da “Suç yok, vazife var.”
demek suretiyle hukuk dışı, Anayasa dışı birtakım eylemleri meşru
gösterirseniz, o zaman, devletin kendisi, dibine dinamit koyuyor demektir. Bu
bakımdan, bu ilişkiler çerçevesinde iddia edilen hususlar vahimdir.
Diyarbakır’da sırtında bomba yüklü olarak emniyete giren, girmek isteyen
birisinin kamu görevlisi olduğu söyleniyor. Belediye otobüsüne molotofkokteyli
atan KCK üyesiyle ilgili iddialar var.
Şimdi, bütün bunlarla ilgili bakıldığı zaman, bu vahim iddiaları
doğrudan doğruya devletin üzerinde bir suçmuş gibi kabul etmeniz, aslında,
devleti yok saymanız demektir. Bu yönüyle bakıldığı zaman, PKK’yı devletin
kurduğuna, devletin birtakım birimleriyle ilişki içerisinde olduğuna dair bu
kürsüde birtakım ifadelerde bulunanların, aslında, meğer, KCK’yla
ve PKK’yla ilişki içerisinde olduklarının üstünü örtmek için bunları yaptıkları
gayet açık ve net ortaya çıkmıştır.
İşte, bugün geldiğimiz bu noktada, demokratik özerklik statüsünün
sağlanması… Değerli milletvekilleri, bunlar yenilir yutulur iddialar değil.
Allah için, eğer siyasi irade “Ben bunların arkasındayım.” diyorsa, çıksın,
yüreklice desin ki: “Evet, ben özerkliği, özerk Kürdistan’ın kurulmasını,
Kürtçenin resmî dil olmasını ben istedim. Bu benim siyasal düşüncemdir.” desin.
Devleti bu işe niye müdahil ettiriyorsunuz? Devlet görevlileri üzerinden niye
siyaset oluşturuyorsunuz?
O bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada, devletimizin temel
vasıflarına aykırı bir şekilde, bir terör örgütüyle müzakereler yapıldığı
iddiası, hukuk dışı müzakereler yapıldığı, bununla yetinmeyip bir terör
örgütünün yönetilmesi, kurulması gibi birtakım ilişkilere girildiğine ilişkin
bir kanaat var. Eğer siz bu kanunla bunun üstünü örterseniz devlet töhmet
altında kalacaktır. O bakımdan, bugün bizim korumamız gereken değer devletin
hukuk dışı birtakım iş ve eylemlere giremeyeceğine ilişkin, halk nezdinde
muteber bir devlet olduğuna ilişkin kanaati güçlendirmektir. Bu yaptığınız,
devlet yönetimi açısından da, bu devletin temelleri ve Anayasa açısından da
sorgulanması ve soruşturulması gereken hususlardır.
Bunun dışında “Türkiye’de -birçok ifadelerde bulundunuz- darbe
planları var. Şunlar var, soruşturulmalı. Herkes hesap vermeli.” dediniz, e,
biz de diyoruz. Planlar hazırlanmışsa, PKK’yla beraber, birlikte bu milletin
birlik ve bütünlüğüne bir plan hazırlanmışsa -var mı, yok mudur- kim varsa
hesabını çıksın versin. Niye kaçıyoruz bundan? Kimi kaçırıyorsunuz? O bakımdan,
bugün geldiğimiz bu noktada birtakım üst düzey kamu görevlilerinin hesap
vermesini “ileri demokrasi” adı altında meşru görenler, bugün geldiğimiz bu
noktada, maalesef, kendi kamu görevlilerine verdiği talimatlar doğrultusunda
görev yapanları hukuktan kaçırıyor. Nerede kaldı hukukun üstünlüğü, nerede
kaldı değerli arkadaşlarım? Bir hukuk yaptık. Diyor ki MİT Yasası: “Anayasa’daki
devletin bütünlüğünü, ülke bütünlüğünü korumakla görevlidir, bunun dışında
görev verilemez.”; MİT Kanunu’nun 4’üncü maddesi. Bunun dışında görev verilemez
ise, yapılan görev de bu görev çerçevesindeyse, bu durum da Hükûmet bu görev
dışında kamu görevlilerine talimat vermiş olduğuna ilişkin bir delildir. Burada
illiyet bağı kurulmuş oluyor. Eğer siz gerçekten Türkiye'nin bütünlüğüne
yönelik bir talimat vermemişseniz, böyle bir hukuk arayışı içerisinde
değilseniz bu koruma ve kollama niye? Zaten 26’ncı maddede “Görevi sırasında
yapılan işlerden dolayı Başbakanın iznine tabidir.” diyor. O zaman, siz, demek
ki devletin birtakım görevlilerine siyasi görev vermişsiniz. Bu siyasi görev
çerçevesinde Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünü hakem devlet eşliğinde değerli arkadaşlarım,
hakem devlet eşliğinde bunların müzakeresini yapmışsınız, protokoller
hazırlanmış ve PKK yerine de KCK gibi bir paralel devlet yapılanmasının önünü
açmışsınız. 2005’te kurulmuş, 2009’a kadar önünü açmışsınız. Ki, Öcalan’ın
“üçüncü aşama” dediği husus da: “Demokratikleşmenin yasal adımları atıldıkça
tekrar silahlara başvurmanın zemini kalmayacaktır. PKK da KCK faaliyetlerinin
yasallık kazanmasıyla siyasallaşacaktır.” İşte bu girdiğiniz denklem, PKK’yı
siyasallaştırma denklemiydi. Siyasal bir çözüm bulmak için KCK’nın
planlamasına izin verdiniz, paralel devlet uygulaması yaptınız ama büyük Türk
milleti bu oyunun farkına vardı. Milliyetçi Hareket Partisi bu politikaları
deşifre etti. Eğer gerçekten bu politikalarla ilgili verdiğiniz talimatlar
doğrultusunda adım attırma konusunda bir fırsat bulsaydınız, biliniz ki bu
protokolleri Meclise getirecektiniz. Ama biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bu oyunu gördük, bunu deşifre ettik. Deşifre ettiğimiz zaman AKP’ye oy veren
vatandaşlarımızın kahir ekseriyetinin reddettiği bu pis ve kirli pazarlık
karşısında tepki kondu, tepki konunca U dönüşü yapmak zorunda kaldınız. İşte,
işin özü odur.
O zaman, Hükûmet, burada şunları açıklamalıdır: Eğer Bekir Bozdağ
“Vazife vardır.” diyorsa bu vazifeyi hangi tarihte, hangi amaçla, hangi
çerçevede, kime verdiğinizi çıkın açıklayın yüreklice. Bakın, burada size açık
bir teklifte de bulunuyorum: Eğer bu görüşmelerin yapılması konusunda Hükûmetin
talimatı var ise, ki siz bu eylemle var olduğunu söylüyorsunuz, gelin kapalı
oturum yapalım, öğrenelim bunu. Ne amaçla bu görevlileri oraya gönderdiniz, bu
insanlara talimat veren kim, hangi amaçla vermiş, bunları gelin kapalı oturumda
açıklayın. Böyle muğlak kanunların arkasına saklanmaya gerek yok, yüreklice
çıkın söyleyin: “Biz talimat verdik, kamu görevlilerine biz talimat verdik.”
(MHP sıralarından alkışlar) Niye onları ateşe atıyorsunuz? Tehdit mi ediyorlar?
“Yargının karşısına gidersek kimden talimat aldığımızı söyleriz.” herhâlde
diyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) – Teşekkür ederim.
Dolayısıyla bugünkü kanun aslında devletimizin ve milletimizin
önünde kurulan tuzakları gösteren bir süreç. Hukukun üstünlüğü, hukuk devleti,
devletin hukuka bağımlı olması gibi yüksek değerlere sahip bir Türkiye Büyük
Millet Meclisi olduğunu göstermenin zamanıdır. Gelin hep beraber, birlikte
-hukukun üstünlüğüne yemin ettik, hukuk devletine yemin ettik- bürokratik
oligarşiye “hayır” diyelim. Devletin ve kamu görevlisinin gücünü alıp bize
tuzak kurmak isteyenlere karşı siyasi partilerin izlenmesine, dinlenmesine
karşı, gelin hep beraber birlikte hukuku savunalım. O bakımdan bugün sizlerin
vicdanlarına sesleniyorum, bu kanun teklifine “hayır” demenizi istirham
ediyorum. Ayrıca da Hükûmetten ve AKP Grubundan bu kanun teklifini ivedilikle
çekmesini de Milliyetçi Hareket Partisi olarak istiyorum.
Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.
AK PARTİ Grubu adına Isparta Milletvekili Recep Özel.
Buyurun Sayın Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; 164 sıra sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Millî İstihbarat Teşkilatı 6 Temmuz 1965 tarih ve 644 sayılı Millî
İstihbarat Teşkilatı Kanunu’yla Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuştur. On sekiz
yılı aşkın bir süre yürürlükte kalan bu Yasa, uygulamada ortaya çıkan
aksaklıkların giderilmesi ve hızla gelişen, değişen dünya koşullarına uygun
hâle getirilebilmesi amacıyla yürütülen çalışmalar sonucunda yerini 1 Ocak 1984
tarihinden itibaren 2937 sayılı ve hâlen yürürlükte olan Devlet İstihbarat
Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu’na bırakmıştır. 2937 sayılı
Yasa’da Teşkilatın kuruluşu ve ana görevleri genel hatlarıyla belirtilmiş, iç
örgütlenmeyle ilgili diğer hususlar Başbakanın onaylayacağı gizli
yönetmeliklere bırakılmak suretiyle hem gizlilik sağlanmış hem de değişen
koşullarda hızlı hareket edebilme olanağına kavuşulmuştur. 2937 sayılı Yasa’yı
644 sayılı Yasa’dan ayıran bir diğer özellik de, Teşkilatın 2937 sayılı
Yasa’yla doğrudan Başbakana bağlanmasıdır. Anayasa gereğince Hükûmetin genel
siyasetinin yürütülmesinden Bakanlar Kuruluyla birlikte Başbakanın sorumlu
olduğu göz önünde tutularak MİT doğrudan Başbakana bağlanmıştır.
Millî İstihbarat Teşkilatı Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve
milletiyle bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına ve güvenliğine, anayasal
düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı içten ve
dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik
istihbaratını devlet çapında oluşturmak ve oluşturulan bu istihbaratı
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreteri ile gerekli kuruluşlara ulaştırmaktır.
MİT, devletin millî güvenlik siyasetiyle ilgili planların
hazırlanması ve yürütülmesinde Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile ilgili bakanlıkların istihbarat istek
ve ihtiyaçlarını karşılamak, ülkemize yönelik olarak yürütülen istihbarat faaliyetlerine
karşı koymakla görevlidir. Millî İstihbarat Teşkilatına bu görevler dışında
görev verilemez ve bu teşkilat devletin güvenliği ile ilgili istihbarat
hizmetlerinden başka hizmet istikametlerine yöneltilemez.
MİT Kanunu’nun 7’nci maddesi “MİT Müsteşarı MİT Kanunu’nda
belirtilen görevlerinin yerine getirilmesinden Başbakana karşı sorumlu olup,
Başbakanın dışında herhangi bir kişi veya makama karşı sorumlu tutulamaz.”
hükmünü içermektedir.
Adalet Komisyonunda kabul edilen ve şu anda da yüce Meclisin
gündemine getirerek görüşmelerine başladığımız bu yasa teklifiyle neyi
amaçlıyoruz, kısaca bunları da ifade etmek istiyorum.
Aslında, böyle bir yasal düzenlemeye ihtiyaç bulunmamaktadır fakat
gelişen olaylar ve uygulamadaki yanlış yorum ve uygulamalar neticesinde böyle
bir düzenlemeyi Meclis gündemine getirmek ve uygulamadaki yanlış yorum ve
uygulamaların önüne geçmek amaçlanmıştır.
MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesinde, MİT mensuplarının hakkındaki
cezai takibata Başbakanın izin verme durumu bulunmaktadır. Bu yeni bir durum
değildir.
MİT Kanunu’nun 2’nci maddesinin “Tanımlar” başlığı altındaki
bölümde, MİT personeli ile MİT mensubu ayrımı bulunmaktadır. “MİT personeli”
denildiği zaman MİT kadrosuna dâhil olan memurları, Türk Silahlı Kuvvetleri
içerisinde MİT’te görevlendirilenleri, MİT’te çalıştırılan sözleşmeli personeli
ifade etmektedir. “MİT mensubu” denilince ise de “Bu kanun veya bu kanuna göre
çıkarılmış yönetmeliklerle belirlenen ve bu kanunda verilmiş olan görevleri
yerine getirmekle görevli MİT personeli ve diğer görevliler.” ibaresi
bulunmaktadır. Bu “diğer görevliler” ibaresiyle kastedilen MİT’in görev ve
faaliyetleriyle ilgili olarak görevlendirilen kişileri de kapsamaktadır.
MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesinde, diğer kanunlarda ve
düzenlemelerde bulunmayan “görevin niteliğinden doğan” ibaresi de
bulunmaktadır.
Soruşturma makamı, bahsetmiş olduğum MİT mensubu ve görev tanımını
çok dar yorumlayarak izin alması gereken bir soruşturmada izin almamış, yasa
koyucunun gerçek iradesine aykırı hareket etmiştir. Bu nedenle de bu yasa
teklifini hazırlamak ve bu yorum ve uygulama yanlışlıklarına bir son vermek
gerekmiştir.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yani bunu bir tek sen mi gördün?
RECEP ÖZEL (Devamla) - Konu hukukidir, güvenlikle ilgilidir. Şu
anda mevcut, meri, yürürlükte bulunan MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesine göre,
sadece müsteşar değil, MİT mensuplarının tamamı için görevin niteliğinden doğan
veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia edilen suçlardan dolayı
soruşturma açılması zaten Başbakanın iznine bağlıdır. Buna, yasanın çıktığı
1983 yılından beri yaklaşık otuz yıldır kimse itiraz etmedi, kimse hukuka
aykırı bulmadı. Şimdi “Başbakanın izni” denince hep bir ağızdan “Bu da nereden
çıktı, nasıl bir yetki bu?” gibi, hukuk mantığına sığmayan ve bu zamana kadar
ki uygulamaları görmezden gelen, acımasızca, insafsızca eleştiriler
yöneltilmektedir. Bu yetki zaten vardı.
Türkiye’de ayrıca 4483 sayılı memur ve diğer kamu görevlilerinin
yargılanması hakkında bir kanun da bulunmaktadır. Bu Kanun 1999 yılında
Anasol-M Hükûmeti döneminde çıkmıştır ve hâlen yürürlüktedir.
Bir ilçedeki tapu memuru hakkında görevi sebebiyle işlediği iddia
edilen suçla ilgili soruşturma açılması kaymakamın iznine bağlıdır. Bu Kanun’a
göre, bakanlıkların yüksek bürokratları hakkında savcıların soruşturma açması
ilgili bakanın iznine bağlıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4483 sayılı Yasa’nın 3’üncü
maddesine göre, Bakanlar Kurulu kararıyla ve üçlü kararnameyle atanan MİT
Müsteşarı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ve diğer kamu görevlileri
hakkında soruşturma açılması Başbakanın iznine bağlıdır. Rahmetli Ecevit bu
yetkiyle Başbakanlık yaptı. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan da bu
yetkiyle 2009 yılına kadar… 4483 sayılı Yasa’da bu yetki zaten mevcuttu ve
kimse de şikâyetçi olmadı.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Veysi Kaynak da böyle konuştu ama bir
daha seçilemedi.
RECEP ÖZEL (Devamla) - 2009 yılında Ceza Muhakemesi Kanunu’nda
yapılan değişiklikle özel yetkili savcılara mutlak soruşturma açma yetkisi
verilmiş, dolayısıyla 4483 sayılı Yasa’daki izin müessesesi, 3’üncü maddenin
(e) fıkrasındaki üst düzey bürokratlar için sınırlandırılmış fakat MİT
mensupları için MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesinde herhangi bir değişiklik
yapılmamış, MİT mensupları için her türlü soruşturma ve izin müessesesi
işlemeye devam etmiştir. Yargının, yürütme organının terörle mücadele
politikasını ve tercihlerini sorgulaması demokratik hukuk devletinde ve güçler
ayrılığı ilkesini benimsemiş ülkelerde mümkün değildir.
Konuştuğumuz bu konu çok hassas bir konudur. Birçok eylemin
önlenmesi istihbarat çalışmaları sayesinde oluyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bütün bunları senden başka düşünen olmadı
mı?
RECEP ÖZEL (Devamla) – İstihbarat toplama görevi çok önemli ve çok
hassas bir görevdir. Bu itibarla, canları pahasına bu görevi yapan insanları
örgütle iş birliği yapıyor diye suçlamak çok büyük zararlar verir.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Biz suçlamıyoruz.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Deşifre oldukları hayatlarıyla ödemeleri
gereken bir bedel de ortaya çıkıyor maalesef.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Kim suçluyor?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Genelkurmay Başkanını suçlarken iyiydi.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Bu bakımdan çok dikkatli olunması gereken
bir konudur.
ALİ ÖZ (Mersin) – Genelkurmay Başkanını suçlarken neredeydin?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Terörle mücadelede istihbarat toplama
görevine zarar verilmemesi de gerekiyor. Bu insanlar büyük fedakârlıklarla
ülkemiz ve vatanımız için çalışıyorlar.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Yeni mi uyandın?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri;
mevcut olan ve getirilen bu düzenlemeyle uygulayıcıların yanlış uygulamasının
önüne geçmek… Yorum yanlışlıklarını düzelten bu düzenleme, ceza soruşturmasına
başlamadan önce ceza muhakemesinin ve soruşturmasının ön şartı olarak getirilen
izin müessesesi hukuk sistemimize yeni girmiş bir müessese değildir.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Üç senedir aklınız neredeydi?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Özel kanunda yazılı olan kişiler,
avukatlar, noterler ile tüm kamu personeli görevleri ile ilgili işledikleri
iddia edilen suçları soruşturmasıyla ilgili kişiler, işlemler her birinde izin
müessesi zaten bulunmaktadır.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Bu metni kim hazırladı size?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Her izin durumlarında olduğu gibi bu
düzenlemedeki izin müessesesi de yargı denetimine tabii ki de açıktır.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Okumadan anlat, okumadan.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Tamamen yargı denetiminden çıkartılarak bir
koruma, bir dokunulmazlık zırhı giydirilen bir durum değildir. Başbakanın
yapacağı izin işlemi idari bir işlemdir ve Anayasa’yla yasalarımıza…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Televizyonlar açık, açık. İzliyor
insanlar ona göre konuş.
RECEP ÖZEL (Devamla) – …göre de her idari işlem gibi bu da idari
yargı denetimine tabidir, açıktır. Başbakan izin verir veya vermez…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Komisyonda değilsin bak Genel
Kuruldasın.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kim denetliyor?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Her iki hâlde de idari yargı denetimine
açıktır.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – TRT veriyor daha.
RECEP ÖZEL (Devamla) – İzin vermediği takdirde soruşturmayı yapan
makam, izin verdiği takdirde ise ilgili kişi bu idari işlemi idari yargıya
götürecek, itiraz etme hakkı her zaman için bulunmaktadır.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Öyle bakanı göstersene bana!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok, yok…
RECEP ÖZEL (Devamla) - Bu nedenle, “Hukuki denetim yok.” iddiası,
görüldüğü gibi, temeli olmayan, gerçeği yansıtmayan da bir iddiadır. Bir kez
daha burada vurguluyorum. Hâlen mevcut olan ve şimdi de daha açıklığa
kavuşturduğumuz düzenlemede hukuki denetim yolu sonuna kadar açık
bulunmaktadır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Genelkurmay Başkanı hakkında niye
açıklığa kavuşturmuyorsunuz?
RECEP ÖZEL (Devamla) - Kimseye hukuki bir zırh, yargıdan kaçırılma
gibi bir düzenleme burada kesinlikle de getirilmemektedir.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Başbakanın iki dudağı arasında…
RECEP ÖZEL (Devamla) - Özel yetkili mahkemelerin ve özel yetkili
savcıların görevlerine giren suçlarla ilgili olarak ilk defa burada bir izin
müessesesi getiriyor da değiliz. Örnek olarak, mevcut Türk Ceza Kanunu’nun
301’inci ve 306’ncı maddesinde bu özel yetkili mahkemelerin ve özel yetkili
savcıların görev alanına giren suçlarla ilgili soruşturmayı başlatabilmeleri
için Adalet Bakanının izni de gerekiyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Türklüğe hakareti de serbest bıraktınız.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Normal bir vatandaş bu maddelerle ilgili
bir suç işlediği zaman onunla ilgili Adalet Bakanı yetkili olacak. Ağır ceza
yetkisiyle görevlendirilmiş olan savcılar “Bunda izin müessesesi çalıştıracağız
ama birtakım görevleri yapması gereken, görevleri icabı korunması gereken
kişileri bir izin müessesesine dâhil etmeyeceğiz…” Bunu anlamak, bunu sizin
değerlendirdiğiniz şekilde kabul etmek mümkün değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Devletin içinde çete yönetmektir yahu!
RECEP ÖZEL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
teklifte en fazla eleştirilen konu olan “Başbakan tarafından özel olarak
görevlendirilen.” ibaresi ucu açık bir görevlendirme de aslında değildir. Bu
kanun yani MİT Kanunu kapsamındaki görevler dolayısıyla görevlendirilen
kişileri ilgilendirmektedir. Fakat yanlış anlaşılmaların ve tartışmaların önüne
geçmek için değişiklik önergesiyle “Belli bir görevi ifa etmek üzere kamu
görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenler.” ibaresi
getirilerek artık tartışmaları da bir sona erdiriyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu da yapamazsın! Bunu da yapamazsın!
RECEP ÖZEL (Devamla) - Yürütme organı bir yanlış yaptığında bunu
düzeltir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kanunlar görev verir.
RECEP ÖZEL (Devamla) - “Yargı her zaman için doğruyu yapar.” gibi
yaklaşımlar sergilemek… En azından içinde bulunduğumuz siyaset kurumuna, yasama
organına bir haksızlık yapmaktayız. Bu ülkede her platformda hesap veren hep
siyasetçilerdir. Bu ülkede bu anlamda bizi eleştirenler, Sayın Başbakana en az
yargı mensuplarına güvendikleri kadar güvensinler hiçbir zaman bu ülkenin
Başbakanı suç örgütlerine en ufak bir taviz vermez. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
Bu düzenleme kamuoyuna muhalefet tarafından, kişiye özel ve adrese
teslim bir düzenlemedir iddiaları da doğru değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Çeteleri açıklayın, çeteleri… Görev
verdiğiniz çeteleri açıklayın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bir dinleyin arkadaşlar.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkanım, buna müdahale edecek
misiniz ben mi edeyim?
BAŞKAN – Devam ediniz Sayın Özel, buyurunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi faili meçhullerin arkasında kim var,
onları açıklayın.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Burası hukuk devleti.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen sakin dinleyiniz.
Buyurunuz Sayın Özel, devam ediniz.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Bu düzenleme kamuoyuna muhalefet tarafından
kişiye özel ve adrese teslim bir düzenlemedir iddiaları da doğru değildir. Zira
bir düzenlemenin kişiye özel olabilmesi için bir defaya mahsus ve sadece o
kişiye uygulanıp daha sonra uygulama imkânının kalmaması gerekir. Oysaki bu
düzenleme MİT Kanunu kapsamında, MİT mensubu olan tüm ilgililer hakkında bundan
önce yapılmış soruşturma, kovuşturma ile bundan sonraki tüm soruşturma ve
kovuşturmalarda uygulanacaktır. Bu da düzenlemenin kişiye özel ve adrese teslim
düzenleme olmadığını da göstermektedir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz de inandık!
RECEP ÖZEL (Devamla) – Burada Türk Ceza Kanunu’nda ve ceza
muhakemeleri kanunlarında pek çok değişiklikler yapıldı. Yakın zamanda Çek
Kanunu’nda hapis cezasını kaldıran düzenleme bu Mecliste kısa bir süre önce
kabul edildi ve yasalaştı. Tüm bu düzenlemeler yapılırken devam etmekte olan on
binlerce, yüz binlerce dava bulunmakta idi. Hiç kimse çıkıp siz bu davalara
müdahale ediyorsunuz, yargı sürecine müdahale ediyorsunuz demedi. Tabii ki ceza
mevzuatlarında yapılan her türlü değişikliğin öngörülen veya öngörülemeyen
davalara etkisi olacaktır. Bu olmasın demek, yasamanın görevini yapmasın
demekle eş anlamlıdır. Tabii ki yasama kendi iradesini de ortaya koyacaktır.
ALİ ÖZ (Mersin) – Ne alakası var?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Son on yılda çetelerle, mafyayla ve suç
örgütleriyle nasıl mücadele edildiği de ortadadır. Bütün karanlık senaryolar
bir bir ortaya çıkartılmıştır.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Görüşerek, müzakere ederek.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Kararlılıkla üzerine gidilmiştir, gidilmeye
de devam edilecektir. Hiçbir yasa dışı olayın üstü örtülmemiştir,
örtülmeyecektir. Tüm bunlar göz önündeyken yeni çeteler oluştururlar iddiasına
bizler sadece “Türkiye artık eski Türkiye değildir.” cevabını veririz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Tabii, tabii… Çeteleşmeyi
meşrulaştırıyorsunuz yeni Türkiye’de.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Türkiye’de Hükûmetimize ve partimize karşı
yapılan tüm bu çalışmalara ve saldırılara hazır kıta bekleyenler, yargı-MİT
çatışması yaftasıyla sürekli Ergenekon davasını sulandırma ve bulandırmayla
görevli tüm kesimler sindikleri mevzilerinden bu yasa teklifiyle tekrar çıkıp arzıendam etmektedirler. Hiç kimse son gelişen olaylara
hukuk devletinin gereği, şeffaflık, aklanma gibi ikna edici pembe kavramlar
üzerinden siyaset ederek kötü emellere alet olmamalı, bu oyuna gelmemelidir.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hocam, Veysi’den sonra sen de tarihe
geçtin.
RECEP ÖZEL (Devamla) – MİT Kanunu’nda -şu anda yürürlükte bulunan
26’ncı maddesi- başka hiçbir yasada geçmeyen “görevin niteliğinden doğan”
ibaresi yer almaktadır. Bu nedenle Ceza Muhakemeleri Kanunu 250 ve 251’inci
madde kapsam dışındadır. Bundan dolayı Başbakanın izni olmaksızın MİT
mensupları hakkında soruşturma yapılamaz.
Peki, biz iş bu hâldeyken ne yapıyoruz, bu yasayı niçin getirdik?
Kanunda yazılı olanı daha büyük harflerle, altını kalın çizgilerle çizerek ve
herkesin, tüm uygulayıcıların ve tarafların anlayacağı bir dille yasaya derç
ediyoruz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – PKK’yla daha rahat müzakere edin diye.
Artık aleni yaparsınız bu müzakereleri.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Yürürlükte olan Ceza Muhakemeleri Kanunu
Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir, MİT Kanunu ise 1983 yılında. Ceza
Muhakemeleri Kanunu’nun 251’inci maddesine göre “Savcılar 250’nci madde
kapsamına giren suçları doğrudan soruştururlar.” MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesi
ise MİT mensuplarının soruşturulmasını Başbakanın iznine tabi kılmaktadır.
Savcılık makamı “Ceza Muhakemeleri Kanunu yeni kanun olduğundan dolayı izne
gerek yok.” diyor. Buna karşı ise MİT Kanunu’nu, özel kanun olduğu ve 26’ncı
maddenin uygulanacağı gerektiğinden göz ardı ediyorlar.
Evet, Ceza Muhakemeleri Kanunu Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe
giriyor ve bu ceza hukuku alanındaki düzenlemelere paralel olarak bu Mecliste
birçok uyum yasaları da çıkartıldı ve yürürlüğe de girmiştir. Bu kapsamda 5397
sayılı Yasa ile MİT Kanunu’nda uyum değişiklikleri yapılmıştır. Eğer bununla
MİT Kanunu’ndaki Başbakanın izninin gerekli olmadığına yönelik bir yasa koyucu
iradesi olmuş olsaydı, yapılan bu uyum yasalarında, MİT Kanunu’nda anılan uyum
değişiklikleri yapılırken bu alanda da gerekli adımlar atılır ve düzenlemeler
yapılırdı.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; MİT Kanunu’nun
dinlemelere ilişkin kısmında Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250 ve 251’inci
maddelerine uyum sağlanırken MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesindeki soruşturmanın
Başbakanın iznine tabi tutulması kuralına dokunulmamış olması yasa koyucunun bu
izni korumak istediğinin açık kanıtıdır. MİT Kanunu’nda 5651 sayılı Yasa ile
2007 yılında tekrar değişiklik yapılmış olup izin mevzusuna yine dokunulmamıştır.
Buradan Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250 ve 251’inci maddelerinin sonraki kanun
olması nedeniyle 26’ncı maddeyi ilga ettiği tezi ve iddiası temelden de
yoksundur. Savcılık, Başbakanın izni olmaksızın soruşturma yapamaz.
Diğer bir noktadan bakıldığında, uyum yasaları çerçevesinde MİT
Kanunu’nun 6’ncı maddesinin altıncı fıkrası bakın ne diyor: “Bu fıkra
hükümlerine göre yürütülen faaliyetler çerçevesinde elde edilen kayıtlar bu
kanunda belirtilen amaçlar dışında kullanılamaz. Elde edilen bilgi ve kayıtların
saklanmasında ve korunmasında gizlilik ilkesi geçerlidir. Bu madde hükümlerine
aykırı hareket edenler hakkında, görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş
olsa bile cumhuriyet savcıları tarafından doğrudan soruşturulur.” diyor.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Recep Bey, 4’üncü maddenin son fıkrasını
okusana.
RECEP ÖZEL (Devamla) – 2005 yılında yapılan bu uyum değişikliğinde
26’ncı madde değiştirilmemiş, dolayısıyla da buradaki yasama, Meclis iradesi,
izin müessesesinin tüm suçlarda kapsadığını bir kez daha burada teyit etmiştir.
Diğer bir önemli nokta ise kurumun yani MİT’in silahlı kuvvetler,
polis vesair devlet kurumlarının farklı olarak
istihdam niteliğiyle ilgilidir. Kural olarak bizatihi suç örgütlerinin içinde
eleman bulundurmak zorunda olan bir kurumdur. Muhtemelen başka hiçbir kurumda
ve hiçbir yasal düzenlemede geçmeyen “görevin niteliğinden doğan” ibaresi bu
nedenle MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesinde yer almaktadır. Ceza Muhakemeleri
Kanunu’nun 250 ve 251’inci maddeleri ise bunu kapsamamaktadır. İşte MİT
Kanunu’ndaki bu ayrık ve farklı ifade Ceza Muhakemeleri Kanunu karşısında onu
özel kural hâline getirmekte ve Başbakanın izin şartının devam ettiğini
kanıtlamaktadır.
Hâl böyle iken bu hususlar göz ardı edilerek izin alınmadan
soruşturmaya başlanılması açık bir hukuk ve kural ihlali olmuştur. Yapılan
yanlış uygulama bu düzenlemeyle giderilmiş olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Bu ülkede menfaat değil, ideal
birlikteliğiyle oluşan kardeşliğe kimse halel getiremez. Biz, kardeşlik,
samimiyet ve ortak akılla hareket etmeyi sürdüreceğiz. Yanlış yapanlar veya
istismar edenler hesabını adli ilahiye verirler.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özel.
Şahsı adına, Yalova Milletvekili Muharrem İnce. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi bir maddelik bir kanun aslında bu, üç madde falan değil bir
madde; yürütme, yürürlüğü çık bir. Bir maddelik bir kanunu, komisyona geldiği
zaman bir geçici madde ekleyeceksin, Genel Kurula geldiği zaman şimdi
önergelerle değiştirmeye çalışacaksın. Bir Hükûmet, bir iktidar partisi, 326
milletvekili olan bir parti, bu kadar beceriksiz olabilir mi? Bence değil,
bence beceriksiz değiller. Bence bir telaş içerisindeler, telaş. Telaş bir
maddelik bir kanunda bile insana böyle hata yaptırır işte. Bir suç var ortada,
birilerini kurtarmak istiyorlar, “Eyvah! Bunun ucu bize dokundu.” diyorlar. Bu,
bu kadar net. Bunu size özetleyeyim, bu yasanın özeti iki cümle: “Muhalifi
haklama, yandaşı paklama.”dır. Bunun amacı budur.
(CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakın, özel görevlilere dokunulmazlık. Kim bu özel
görevliler? Türk vatandaşı mı? Belli değil. Kamu görevlisi mi? Belli değil.
2005’te bir kanun çıkardınız bu polisin, jandarmanın, istihbaratın dinlemesiyle
ilgili. Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti. Aynen şöyle yazmıştınız: “Başbakanın
özel olarak yetkilendireceği kişi veya komisyon tarafından yapılır.” Anayasa
Mahkemesi bunu oybirliğiyle reddetti. Sayın Haşim Kılıç bile oybirliğinin
içindeydi, oy verdi buna. Bugün ne oldu da şimdi siz… “Hukuk devletine
aykırıdır.” dedi o zaman Anayasa Mahkemesi, şimdi bakalım, göreceğiz, sizin
Anayasa anlayışınız, Sayın Cumhurbaşkanının takdiri, sizlerin takdiri, hepsini
göreceğiz.
Yani, hukuk fakültesini bitirmeye gerek yok. Az buçuk, şurada üç
beş ay milletvekilliği yapan birisi bunun Anayasa’nın 2’nci maddesine yani
“hukuk devleti” ilkesine aykırı olduğunu görür; Anayasa’nın 10’uncu maddesi
“eşitlik” ilkesine aykırı olduğunu görür; 128’inci maddesi “Kamu hizmetlerinin
gerektirdiği aslî ve sürekli görevleri memurlar ve diğer kamu görevlileri
yapar.” diyor, tanımlama yapıyor, 128’e aykırı olduğunu görür; “Kanunsuz emir
uygulanamaz.” Anayasa 137 diyor, buna aykırı olduğunu görür; “Görülmekte olan
bir soruşturma hakkında Yasama Meclisinde soru sorulamaz, görüşme yapılamaz,
beyanda bulunamaz.” diyor, 138’e aykırı olduğunu görür.
Biz bir gensoru önergesi vermiştik, Meclis Başkanı Sayın Çiçek,
görülmekte olan bir davayla ilgili olduğu için gensorumuzu işleme koymadı,
alelacele bunu nasıl işleme koydu? “Tarafsızlığını yitirmiş bir Meclis
Başkanı.” diyorduk, bir kez daha burada karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, demokrasilerde başbakanların yetkisi sınırsız
değildir, böyle bir şey yok. Hele hele “Bitaraf olan bertaraf olur.” diyen
Başbakanın yetkisi hiç sınırsız olamaz. Bir kere, TİB başkanının Başbakan
tarafından atanacağı hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilmişti.
Bakın, sıkıştığınız zaman ne yaptınız, on yıllık icraatlarınızdan örnekler vereyim: Bir defaya mahsus olmak
üzere TÜBİTAK başkanı Başbakan tarafından atanır. RTÜK başkan ve üyelerinin
yargılanma iznini Başbakan verir. Şimdi, MİT mensupları ve Başbakanın özel
görevlendireceği kişilerin soruşturma iznini başbakan verecek? Ne demek bu?
Kanuni Sultan Süleyman’ın böyle yetkileri yoktu. Ne demek bu? Yalova AKP İl
Başkanı Başkanın özel görevlisi mi?
Başbakan bizi öldürtebilir mi? Böyle bir yetki olabilir mi? Yani
herhâlde Başbakan Muhteşem Yüzyıl’ı çok seyretmiş, kendini Kanuni’yle
özdeşleştirmiş, MİT Başkanını da herhâlde Pargalı
yapmak istiyor. Pargalı’nın bile böyle bir yetkisi
yoktu.
Değerli arkadaşlarım, kutsal devlet anlayışından kutsal yönetici
anlayışına, kutsal Başbakana doğru bir geçiş var burada. Bakın, Çiller diyordu
“Kurşun atanla yiyen bir olur mu?” diye. “Bir zamanlar kutsal devlet vardı, onu
yıktık.” diyorsunuz ama şimdi bir kutsal Başbakan yaratıyorsunuz. Bir zamanlar
eleştirdiğiniz bir tanım daha vardı, hatırlarsınız değil mi? Bir zamanlar bir
genelkurmay başkanı “Tanırım, iyi çocuklardır.” dediğinde sayfa sayfa
beyanlarınız var. “Tanırım, iyi çocuktur.” diyen genelkurmay başkanıyla bugün
Başbakana verdiğiniz bu yetki arasında ne fark var? Aynı şekilde Başbakan da
diyecek ki: “Tanırım, iyi çocuktur, izne gerek yok.”
SADİR DURMAZ (Yozgat) – JİTEM gitti, MİTEM geldi, MİTEM!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu Meclis yürütmenin yasa dışı işlerine
yasal kılıf oluşturma yeri olamaz. Bu ülkede herkesin güvencesi hukuktur. Oysa
bu ülkede herkesin ne yazık ki tek bir kişidir, güvencesi de tek kişidir,
korkulu rüyası da tek kişidir. Bu ülkede birilerinin güvencesi de Başbakandır,
korkulu rüyası da Başbakandır. Yandaşlarının güvencesi Başbakandır,
muhaliflerinin korktuğu da Başbakandır.
Değerli arkadaşlarım, bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin dışında
herkes bu ülkede teslim olmuş durumda. Bir gazeteci azar işittiği zaman
Başbakandan hemen işinden oluyor. Kafayı taktığı bir iş adamı… (MHP ve BDP
sıralarından “Ooo!” sesleri, gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek ya o?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Başkaları da var…
SIRRI SAKIK (Muş) – Ne demek?
MUHARREM İNCE (Devamla) – Siyasi partileri kastederek söylemedim,
herkes kendini savunabilir. Ben siyasi partileri, sizlerin partilerini
savunacak durumda değilim. Ben siyasi parti ve diğer kurumlar anlamında
söyledim, siz de kendi partinizi savunursunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz de bundan sonra böyle söyleriz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Geri al, geri.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Eğer bir gazeteciyi azarlamışsa o
gazeteci gitti; bir iş adamını kafaya takmışsa iflas ettirene kadar
maliyeciler, vergiciler başından eksik olmuyor; bir bürokrata kafayı takmışsa
hiç şansı yok.
Değerli arkadaşlarım, Kenan Evren’in mantığıyla sizin mantığınız
arasında ne fark var? Kenan Evren o geçici 15’inci maddeyi getirmişti, onu
kaldırmakla övünüyorsunuz ama bu da ne yazık ki geçici 15’inci maddedir. Haydi
onlar darbe yaptı, kendilerini korumak istiyorlardı da, siz ne yaptınız da
böyle bir koruma kalkanının arkasındasınız? (CHP sıralarından alkışlar)
Yine başka bir şey daha söyleyeyim: Bakın, çok kolay, diyelim ki
bir naylon fatura olayı var, bir bakan naylon faturadan sanık, nasıl olsa
çoğunluğumuz var, bir kanun, bir naylon fatura affı, bakan kurtardı, yırttı
paçayı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nerede o bakan şimdi?
MUHARREM İNCE (Devamla) – Göreve getirdiğiniz bir bürokrat
tazminat ödeyecek, tazminatı o ödeyecek, bir kanun değiştiriyorsunuz tazminatı
bürokrat ödemiyor, devlet ödüyor.
Şimdi de suç işleme görevi verdiğiniz kişilere koruma kalkanı
oluşturuyorsunuz, ucu size dokundu mu hemen yasal düzenlemeye gidiyorsunuz,
anayasal düzeni bozuyorsunuz, kuvvetler ayrılığını bozuyorsunuz, Başbakanın
ülkeyi teslim almasının hukukunu oluşturuyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, size Türk Ceza Kanunu’nun 283’üncü maddesini
okuyorum. Bir gün herkese lazım olur. Bu ülkede Genelkurmay Başbakanlığı yapmış
birisinin hapse gireceğini söyleselerdi herhâlde buna kimse inanmazdı. Bugün,
suçlu suçsuz, ileride görülecek ama bu güç de size kalmayacak, bir gün siz de
gideceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için TCK 283 size, herkese, 75
milyona lazımdır, okuyorum: “Suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma,
tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkân sağlayan kimse, altı
aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır…”
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Hafif kalır Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) – “…Bu suçun kamu görevlisi tarafından
göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında
artırılır…”
Bu bir gün sizlere umarım lazım olmaz diyorum ve Türkiye’deki
bütün sivil toplumun, sendikaların, iş dünyasının, özellikle ve özellikle,
Türkiye’deki suskun kalan, konuşamayan üniversitelerin ve şu ana kadar
tepkisini göstermeyen hukuk fakültelerinin nerede olduğunu doğrusu çok merak
ediyorum. Bu, Türkiye’de bu yasa geçerse yeni Yeşil’ler yaratacaktır, Gladio’yu oluşturacaktır, şimdiden sonra oluşacak,
gerçekleşecek bütün faili meçhul cinayetlerin sorumlusu siz olacaksınız
diyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnce.
Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ.
Buyurunuz Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifi üzerinde hem görüşlerimizi
açıklamak hem de yapılan eleştiriler konusunda değerlendirmelerde bulunmak
üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Millî İstihbarat Teşkilatı ülkemizin
güzide kurumlarından bir tanesi. Kuruluş kanununun 4’üncü maddesi göreviyle
ilgili hususları açıklıyor. Oraya baktığımızda “Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi
ve milletiyle bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine, anayasal
düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı içten ve
dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik
istihbaratını devlet çapında oluşturmak ve bu istihbaratı ilgili yerlere
iletmek” ve burada başka da görevler sayılıyor. Çok önemli görevler veriliyor
ve bu görevler ülkenin bekası için, varlığı için, bağımsızlığı için, güvenliği
için, huzuru için, barışı için oldukça önemli görevler.
Sadece bizim ülkemizde istihbarat teşkilatı yok, dünyanın her
ülkesinde var, o teşkilatların kanunlarına baktığınızda da Türk İstihbarat
Teşkilatını kuran ve görevlerini düzenleyen kanuna benzer olduklarını görüyoruz
ama koruma şeylerine baktığınız zaman o kanunlarda bugünkü bizim İstihbarat
Teşkilatımızın Kanunu’nda yer alan korumalardan daha fazla korumaların ve
kollamaların olduğunu da çok açık görüyoruz. Bugün ülkeler sadece kendi içinde
değil, bölgelerinde ve küresel anlamda da güçlü olmak için…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bırakın ya. Terör örgütüne eylem yaptırmak
mı göreviniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …içeride ve dışarıda
güçlü bir istihbarata ihtiyacı olduğunu görüyor ve buna göre kendileri de
birtakım değerlendirmeler yapıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Özerk Kürdistan mı verdiniz ona?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Türkiye de büyüyen
bir ülke. Bölgesinde bugün büyük bir güç, dünyada küresel bir aktör.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bırakın onları, bırakın. Suç yok, vazife
var, öyle mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Türkiye’de de bu
anlamda değişimin olması, gelişmenin olması ve ülkemizin dışarıda, içeride
güvenliğiyle ilgili görevleri yapacak kişilerle ilgili düzenlemeler yapılırken
birtakım istisnaların olması doğaldır.
Burada tartışmaları yaparken, konuları değerlendirirken…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bunların her birisi kanunda var. 26’ncı
maddede koruma altında bunlar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …ülkemizin bu güzide
kurumunu birtakım siyasi tartışmalar vesilesiyle yıpratacak yaklaşımların doğru
olmadığını huzurlarınızda bir kez daha ifade etmek isterim…
OKTAY VURAL (İzmir) – Millete gerçekleri söyleyin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …çünkü bu kurumda
görev yapanlar canı pahasına görev yapıyorlar.
Şimdi, bunların görevlerinin ciddiyeti ve tehlikeliliği bütün
Parlamento ve kamuoyu tarafından da tartışmasızdır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz onlara kanunla verilen görevin dışında
görev veriyorsunuz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – MİT’ten kaç kişi şehit oldu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu kadar hassas görev
yapanlarla ilgili tartışmaların da belirli bir hassasiyet üzerinde olmasında
fevkalade büyük önem vardır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz kamu görevlilerine siyasi görev
veriyorsunuz, hukuk dışı görev. Bütün bunların, konuşmalarınızın hepsi delil.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yapılan bu
düzenlemeyi bir Anayasa ihlali, yapılan bir düzenlemeyi bir suç olarak, hatta
birtakım Ceza Kanunu müeyyideleri okunarak, “Bakın, ey milletvekilleri, siz
bunu yaparsanız başınıza ileride neler gelir.” diyerek Parlamentoyu tehdit
etmek de bu Parlamentoda görev yapanların yapacağı bir iş değildir. Neden
değildir? Çünkü Parlamentonun yasama faaliyeti yapması Anayasa’nın 7’nci ve
87’nci maddesiyle kendisine verilmiş asli bir görevdir. Parlamentonun
vazifesini yapmasını suç telakki eden bir yaklaşım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Parlamento milletin hâkimiyetidir,
bürokratik hâkimiyeti yok…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Efendim, görülen bir
dava var, bu davayla ilgili düzenleme yaparsanız yargıyı etkilersiniz,
duruşmayı etkilersiniz, bu da suç olur, o zaman da bunun cezası falan kanundur,
şöyledir, böyledir, Anayasa’yı ihlaldir.” Bu ne demektir? Bu şu demektir:
Mevcut Parlamentonun Anayasa hükümlerine göre çalışmamasını temenni etmektir
çünkü Anayasa’nın hiçbir hükmü diğer bir hükmü işlemez kılacak tarzda
yorumlanamaz. Parlamentoda görüşülen bütün kanunların mahkemelerde karşılığı
var. Eğer siz “Bu kanunu görüşürseniz -Ceza Kanunu’nu- bu davalara etki
edersiniz.” derseniz Ceza Kanunu’nu görüşmemeniz lazım ama biz görüştük. “Ceza
Muhakemesini görüşürseniz şöyle olur, görüşmemeniz lazım.” Biz görüştük.
Değerli milletvekillerine soruyorum: Parlamentoda görüşülüp de karşılığı
mahkemelerde olmayan kaç tane iş veya işlem vardır? Bir baktığınızda, bunların
çok az olduğunu herkes görür.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu Parlamento, PKK’yla görüşmeleri
meşrulaştıracak olanlara izin vermez, hangi partiden olursa olsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Aksi takdirde, bir
dava var bir konuyla alakalı veya bir maddeyi düzenliyorsunuz, onunla ilgili
bir şey var, “Düzenleme yapamazsınız.” derseniz, Parlamentonun kapısına kilit
vuracaksınız demektir. Hâlbuki Parlamento her şart altında çalışır ve yasama
yapması yargıya müdahale olarak Anayasa’yı ihlal olarak değerlendirilemez,
Anayasa tarafından verilmiş bir görevdir ve bu görevi yerine getiriyor. “Devam
eden davalara uygulanmaz.” denmesi de fevkalade yanlıştır çünkü hem maddi ceza
hukuku hem de usul hukukunda yapılan düzenlemeler eğer esasa müessir, kişinin
lehine birtakım hukuki sonuçlar doğuruyorsa Yargıtay Ceza Genel Kurulunun
burada kararı var, başkaca da kararları var, uygulanıyor. Ceza Muhakemesinde
biz hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını ne yaptık? Meclisten çıkardık ve
geçiş hükmü dahi yoktu, Yargıtay bunu uyguladı, mahkemeler de bunu uyguladı.
Neden? Çünkü kişinin lehine hukuki sonuç doğuracak nitelikte bir usul
düzenlemesi olduğu için. Bu nedenle, bu düzenlemeler Anayasa’yı ihlal değildir.
Peki, nedir? Bir tartışma var: Genel kanun-özel kanun; önceki kanun-sonraki
kanun. Pek çok tartışmalar var, bu tartışmaları ortadan kaldırmak için de
önemli. Meclis, zaman zaman tartışma olan konularla alakalı kanunlar
çıkarmıştır, birtakım belirsizlikler olduğunda belirsizlikleri gideren
düzenlemeler bu Parlamentodan çok geçmiştir. Peki, özel bir düzenleme mi? Bu da
çok çarpıtılıyor. “Kişiye özel kanun.” dediğiniz zaman, benim elimde bir kanun
var, okuyorum: Kanun tarihi 7/7/1948, numarası 5245. Kanunun adı ne? İdil Biret ve Suna Kan’ın Yabancı Memleketlere Müzik Tahsiline
Gönderilmesine Dair Kanun, başkaca da kanunlar var. “Özel kanun.” dediğiniz
böyle olur, adı da açık olur…
OKTAY VURAL (İzmir) – Burada, Başbakanı tatile gönderdik biz de.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …özel kanundan
yararlanacak kişilerin sayısı da belli olur, o sayılarda da adlar yazar.
Baktığınızda -ben incelettim- bütün özel kanunlar böyle ada çıkarılmış
kanunlar, bunlardan bir sürü örnek var ama bu düzenleme genel bir düzenleme ve…
OKTAY VURAL (İzmir) – Vay anasına be! Milletvekilleri inandı yani!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …kapsamında yer alan
herkese ve her kesime uygulanacak nitelikte olan bir düzenlemedir.
Bir başka şey, burada büyük tartışmalar yapıldı, görüşler ifade
edildi. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, duymuyoruz
konuşmacının söylediklerini, duymuyoruz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Nedir?” derseniz, o
da şu, değerli milletvekilleri, savcı ülkenin hayrını düşünür, yararını
düşünür…
BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakika…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ayağını kaldırarak konuşma bari Sayın
Bozdağ.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, salonda bir uğultu var, lütfen,
biraz daha sessiz olalım.
Buyurunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Savcı ülkenin hayrını
düşünür, çıkarını düşünür. Peki, hâkim? Düşünür. Polis? Düşünür. Asker?
Düşünür. Falanca yerdeki memur? Düşünür, ülkenin menfaatini çıkarını. Bunlar
zinhar ülkenin aleyhine iş ve işlem yapmazlar ama ülkenin Başbakanı ülkenin
hayrını, yararını, çıkarını düşünmez, ülkenin zararına, aleyhine iş ve işlemler
yapar. Bu Parlamento milletin Parlamentosu. Bu görüşler demokrasiyi
içselleştirememiş anlayışların dışarı vurumudur. Siz,
atanmışlara güveneceksiniz, milletin seçtiklerine güvenmeyeceksiniz. Bu,
millete güvenmemektir. Böyle bir şey olabilir mi? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, siz, milletin yaptığı kanuna
güvenmiyorsunuz be!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, Başbakanın
yaptığı bütün işlerin, bütün kararların hukuki denetim yolu da açık, siyasi
denetim yolu da açık.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Anayasa’da “Başbakan yargı yetkisini
kullanacak.” mı diyor?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Siyasi denetimi
Parlamento yapabilir, ayrıca sandıkta halk yapabilir. Kamuoyu denetimine de
açık, ayrıca yargı denetimine de açık.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yasama, yargının yerine geçemez; yargı
değil!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Anayasa’nın 125’inci
maddesi çok açık, idarenin bütün eylem ve işlemlerine yargı yolu açıktır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Molotofkokteyli atılan Serap’ın hakkı
nerede?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Başbakanın izin
kararı veya izin vermeme kararı nihai bir karar değildir, yargı yolu genel
hükümler çerçevesinde oraya da açıktır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, sorduğum sorulara yanıt
versene!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Burada örtülen,
gizlenen herhangi bir husus söz konusu değildir. Kaldı ki bakın, Sayın
Başbakana izin verilmesi yeni de değil.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Komisyonda soru sordum, yanıt vermedin,
burada yanıt ver!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ali Rıza Bey…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu Kanun yürürlüğe girdiği
günden beri 26’ncı maddede izin verme sistemi var, izni veren makam da
Başbakandır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Soru sordum ama yanıt vermiyor.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sen konuşmadın mı yirmi dakika
boyunca Ali Rıza Bey?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdiye kadar bunu
tartışmayanların bugün bunu tartışması da doğru değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yargıdan kaçmayın, kaçmayın!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bir başka şey: Konusu
suç olan emri Başbakan verir mi? Vermez. Neden vermez? Çünkü Başbakanın hangi
konularda görev yapacağı Anayasa ve ilgili kanunlarla belirtilmiştir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sorulara yanıt ver Sayın Bakan! Açık,
net sordum sana! Öyle demagojiyi bırak, sorulara yanıt ver!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Anayasa 137 çok açık.
OKTAY VURAL (İzmir) – Çetelere yer yok, çetelere!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Konusu suç olan bir
emri vermez, verildiği zaman da yerine getiren kişi sorumluluktan kurtulmaz ve
Türkiye'nin Başbakanı konusu suç olan bir emri ne bugün verir ne de yarın verir
ne de başka bir zaman verir. Ama, maalesef, siz atanmışlara güveniyorsunuz ama
seçilmişlere güvenmiyorsunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, sorulara yanıt ver, yanıt!
Sağır mısın?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen… Hakaret
ediyor Sayın Başkan, müdahale edin.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hele bunu AK PARTİ
Hükûmeti ile…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sorulara yanıt…
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …bugüne kadar
çetelerle…
BAŞKAN – Sakin dinleyiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Olacak bu kadar tartışma ya, basit bir konu
değil ya bu! Basit bir konu mu bu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …mafyalarla, hukuk
dışı yapılanmalarla mücadele etmiş, ortaya koyduğu tavırlarla milletimizin
takdirini kazanmış bir iktidarı…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Türkiye’yi kim yönetiyor Sayın Bakan?
BAŞKAN – Sayın Öztürk… Sayın Öztürk, lütfen yerinize oturunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –…onun Başbakanını ve
Genel Başkanını çete kurmakla itham edecek imalı, imasız yaklaşımlar buraya
yakışmamıştır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen yönetiyorsan cevap ver,
yönetmiyorsan “Yönetmiyorum.” de! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Buraya yakışmamıştır,
yakışması da doğru değildir, hoş da değildir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sorulara yanıt ver! Siz yönetiyorsanız
sorulara yanıt verin!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu ülkenin Başbakanı
ülkenin ali menfaatlerini korur ama maalesef başka şeyler söyleniyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Peki, birtakım operasyonlar yapılıyor. KCK paralel bir yapılanma
olarak kurulmuş, falan kurmuş, filan kurmuş.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sorulara yanıt ver!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bunu kim söylüyor?
Terör örgütü ve yandaşları söylüyor. Falan yerde mutabakat yapılmış, işte
belgesi. Belgeyi kim açıklıyor, kimler çıkarıyor?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Savcı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Terör örgütleri ve
onların mensupları bir şey söylüyorlar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Demagoji, sırf demagoji! Sen AKP
milletvekillerini kandırırsın!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, ülkenin
Hükûmeti, Başbakanı ne diyor: “Böyle bir şey yoktur.” diye açıklama yapıyor,
“Bunlar iftiradır.” diye söylüyor, “Böyle bir mutabakat yoktur.” diye
açıklaması var. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sorulara yanıt ver, Uludere’deki
istihbaratı kim verdi?
OKTAY VURAL (İzmir) – Belgeleri çıkıyor, belgeleri. Madem öyle,
yargıdan kaçırmayın bunu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Uludere’de istihbaratı kimden aldınız?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, ben şimdi
sormak istiyorum: Ülkemizde siyaset yapan partiler veya başkaları… Ülkemizin Başbakanı, Türkiye’nin Başbakanı
bir konu gündeme geldiği zaman “Böyle bir şey yoktur, bu yanlıştır, doğru
değildir.” diye açıklama yapıyor, Başbakana inanmıyoruz…
OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman üzerine gidelim hep beraber.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …ama terör örgütü
yandaşlarının elinde bir belge veya bir kâğıt parçası olduğu zaman da kalkıp
“Bu doğru.” diye ülkenin Başbakanını terör örgütlerinin ağzıyla suçluyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey olabilir
mi? Türkiye’de ülkenin Başbakanını yıpratmak için birtakım yerler, birtakım
çevreler birtakım iftiraları uyduruyorlar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – İftiraları sen atıyorsun, gerçekleri
çarpıtıyorsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakıyorsunuz, nereden
çıktı bu? İşte, KCK operasyonunda falanca yerde yapılan aramada KCK
militanlarının elinde çıktı. Kim bunu dillendiriyor? Bakıyorsunuz, herkes
konuşuyor. E, ne olmuş? “Böyle bir şey varmış.” Peki, Hükûmet ne diyor? “Böyle
bir mutabakat yoktur.” diye bunun açıklamasını yapıyoruz ama bütün bunlara
rağmen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Belki sen koydun oraya.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …terör örgütlerinin
yandaşları ve üyelerinin ağzıyla, onların ellerinde olanlarla Hükûmeti
suçluyoruz; terör örgütü yandaşlarına inanıyoruz ama ülkenin Hükûmetine
inanmıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP ve
MHP sıralarından gürültüler)
KCK’yı veya PKK terör örgütünü
Millî İstihbarat Teşkilatının kurduğunu söylemek bu Teşkilata ve ülkemize
yapılmış bir iftiradır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Hüseyin Çelik söylüyor, Hüseyin Çelik
söylüyor söylediğini.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bugüne kadar terörle
mücadele eden onca insanımıza, onca şehidimize yapılmış bir haksızlıktır, doğru
bir şey de değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Şeytanla bile görüşürüz.” diyor, şimdi
kalkmışsınız bunu inkâr ediyorsunuz be! “Siyasi talimatla görüşüldü.” diyen
Ahmet Davutoğlu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – KCK paralel yapılanma
yapacak buna Hükûmet müsaade edecek, yok öyle bir şey. O zaman bu operasyonları
kim yapıyor? İktidarda kim var? Kimler içeride? Operasyonları yapanlar kim? Bu
delilleri savcıların önüne koyan kolluk kim, güvenlik görevlileri kim? Bu
istihbaratları verenler kim? Böyle bir şey olabilir mi? Onlardan yargıya
götürüp teslim eden yürütme organında görev yapan güvenlik birimleridir. Yargı
organlarına delillerini götürüp teslim ediyorlar. Onların soruşturmasını,
kovuşturmasını yapacak da onlardır. Onlar yapacaklardır. Ama kalkıp oradan,
bütün bunlar ortadayken Hükûmeti veya…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bırak ya Allah’ını seversen, bu konuşmaların
milletvekillerine hakaret be!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …devlette büyük
görevler yapmış insanları “KCK’yı, paralel bir
yapılanmayı örgütledi” diye suçlamak fevkalade büyük bir yanlışlıktır, büyük
bir haksızlıktır.
Türkiye’nin üzerinde herkes bir şeyler söylüyor. Türkiye, Orta
Doğu’da, Balkanlarda, dünyanın pek çok yerinde yöresinde önemli değişimler
yaşanırken, Türkiye de bu değişimler çerçevesinde kendi gücüyle orantılı
pozisyon alırken, Türkiye’ye karşı birileri başka şeyler, hesaplar içerisinde
olabilir, hesaplar yapabilir, ama bütün bu hesapları bozacak güç bu
Parlamentodadır, milletimizdedir, Hükûmetimizdedir. Her türlü hesabı bu
Parlamento bozdu, bugüne kadar bütün oyunları bozdu, başka oyunları da
bozacaktır; hesap yapanlar boşa hesap yapıyorlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir başka hususu paylaşmak istiyorum, o da şu: Terör örgütlerinin
içerisine sızmış…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kim bunlar kim?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …istihbarat
görevlilerinin suç işlediklerini ben söylemedim. Ben sadece şunu söyledim…
OKTAY VURAL (İzmir) – Neyi söyledin?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - “Terör örgütlerinin
içerisine sızarken suç işlemeden sızma imkânı yok” dedim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Allah Allah!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ne dedim? Şunun için
dedim…
OKTAY VURAL (İzmir) – Adam asker öldürecek…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Örneğin, bir
istihbarat elemanı -şimdi soruyorum- bir terör örgütüne gitti…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya senden de ne Başbakan Yardımcısı olur!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyiniz, sakin olunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi suçları işlettiniz? Sen nereden
biliyorsun?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …şunu mu diyecek:
Beni istihbarat, MİT görevlendirdi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir töhmeti devletin üzerine nasıl
bırakırsın sen? Şuna bak ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …işte görev kâğıdım,
ben de sizin aranıza gireceğim, sizden istihbarat toplayacağım, ondan sonra da
ilgili yerlere bildireceğim…
OKTAY VURAL (İzmir) – Anlaşılan sen daha önce orada mı görev
yaptın? Görevli misin sen?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …bana izin verir
misiniz diyecek? Demeyecek. O zaman ne olacak? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Suç işleyecek öyle mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Yani oraya gittiği
zaman, onların içerisine girmek için bazı şeyler söylediği zaman Ceza Kanunu ne
diyor: “Örgüte üye olmak.” diyor. Benim kastettiğim odur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Uyuşturucu ticareti yapacak öyle mi? Adam mı
öldürecek?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Yoksa, terör örgütünün içerisine canı pahasına, hayatı
pahasına sızmış…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bomba mı atacak? Molotof mu atacak?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – …bu ülkesi için şehit olmayı göze almış vatan evlatlarını
terör örgütünün eylemlerine katılmış gibi gösteren bir beyanı ben yapmadım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Onları sorgulayan yok. Onları sorgulayan
yok.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Benim adıma bana bunu söyletenler onlara da, bana da büyük
bir iftira yapıyorlar.
Benim açıklamalarım ortada. Böyle bir şeyin olmadığını da o
açıklamanın içinde açıkça zikrediyorum. Eylemlere katılma yok, bu söylenemez,
söylenmesi de mümkün değil. Düşünülemez, düşünülmesi de mümkün değil.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kıvırma Bekir Bey, kıvırma ya, kıvırma!
OKTAY VURAL (İzmir) – Mert ol, mert mert! Mert ol!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ama oradan aldılar,
sanki terör örgütünün eylemlerini MİT mensupları gerçekleştirmiş gibi birtakım
yandaşlar konuştu, sonra baktık başkaları da konuşuyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Başbakana da “Ameliyat olmadı.” dedin, on
dakika sonra çıktı. Ne bilirsin sen bu konuları? Ne anlarsın ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Onun için burada bir gerçeği doğru tespit etmek lazım.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Doğru söylemediğini tespit etmek lazım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru söylemiyorsun!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – O da şu: Burada görev yapan MİT mensupları, örgütlerin
içerisine sızmış olan MİT görevlileri canı pahasına görev yapıyorlar, şehitliği
göze alarak görev yapıyorlar.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İstismar etme, istismar etme! Sığınma
arkalarına!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onları teröristlerle,
terör örgütleriyle iş birliği yapar göstermek… Bunu kim hangi saikle yapıyorsa yapsın, bu ülkenin birliğine,
beraberliğine, güvenliğine, bekasına iyilik değil, kötülüklerin en büyüğünü
yapıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz töhmet altında bırakıyorsunuz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Elbette ki, değerli
milletvekilleri, şunu söylemiyorum: Her kurumun içerisinde eksiği olan, yanlışı
olan olabilir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye töhmet altında bırakıyorsun?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bir kuruma dönük
eleştiri yaparken bir kişide eksik var diye herkesi eksiklikle, bir kişide
yanlışlık var diye herkesi yanlışlıkla ve kurumu yanlışlıklarla, töhmetle
suçlamak haksızlıktır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Genelkurmay Başkanı terör örgütü başı diye
hemen yaptın değil mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yanlış yapan birisi
olduğu zaman onu hukuka teslim etmek, yargı yolunu açmak, yargıda hesap
vermesini sağlamak, hepimizin, sizin, bizim ve sizin adınıza ülkeyi yöneten
Hükûmetin asli görevidir.
Bu Hükûmet, hiçbir zaman suç işleyenleri himaye etmemiştir, hiçbir
zaman arkasında durmamıştır. (CHP ve MHP sıralarından “Aa”
sesleri) Karanlık yapılarla, çetelerle, mafyalarla biz mücadele ettik, biz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Mahkeme karar veriyor suça, suça sen karar
vermiyorsun…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Biz yaptık, hukuk dışı yapılanmalarla biz
yaptık…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Mahkeme karar veriyor suça. Yani mahkemeye
giden adama hemen…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - O fotoğraflar, bu eleştiriyi yapanların
Türkiye’yi yönettiği dönemlerin fotoğrafıdır. Şimdi bakın manşetlerde mafya
babaları, çeteler yok, yok onlar, gizli örgütler yok, hukuk dışı yapılanmalar
yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yargıdan kaçtınız ama buradan
kaçamayacaksınız!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Milletin iradesi her şeye hukuk çerçevesinde
hâkim. Hukukun dışına kim çıkıyorsa onların karşısında milletten ve hukuktan
aldığı güçle çıkan bir irade var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hukuktan kaçmayın, yargıdan kaçmayın!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu irade her zaman böyle olmaya devam
edecektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bozdağ.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika…
Buyurunuz Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın Bakan, ben konuşmamda da
belirtmiştim, birtakım protokollerin bulunduğunu ve işte Oslo görüşmeleriyle
ilgili ses kasetlerinin bulunduğunu ifade etmiştim ve buradan Başbakanın,
bunların olmadığını “Terör örgütünün elindekilere inanıyorsunuz.” demek
suretiyle sanki bizim bu konudaki bilgileri hukuk dışı bir örgütten aldığımıza
ilişkin bir yanlış kanaat uyandırmıştır. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Vural.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sataşma yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir şeyi sizin takdirlerinize
bırakıyorum. Lütfen, bütün konuşmacı milletvekillerimizi sakinlikle dinler,
sonra da konuşmak gerekiyorsa cevap verirseniz daha iyi olacak.
Buyurunuz Sayın Vural.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Başkan, bunu biraz önce
yapsaydınız.
BAŞKAN – Herkese söylüyorum efendim.
Buyurunuz Sayın Vural.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, burada sataşma yok ama.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, bize de sataştı, biz de
cevap vereceğiz.
BAŞKAN – Buyurunuz.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın partisine sataşması
nedeniyle konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, Sayın Bakan, ne konuştuğunuzu bilmiyorsunuz, ne dediğinizi
bilmiyorsunuz. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Burada bir ajitasyonla, bir
ajitasyonla buradaki milletvekillerinin vicdanlarını kullanmasının önünü kesmek
istiyorsunuz ama bu vicdanlar er ya da geç tecelli edecektir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Kendi vicdanına bak, kendi vicdanına!
OKTAY VURAL (Devamla) - Bu bakımdan, siz “Müzakere yok.”
demiştiniz, “Böyle bir müzakere olduğunu ispat etmeyen şerefsizdir, alçaktır.”
demiştiniz, ondan sonra Oslo görüşmelerinde müzakere yaptığınız ortaya çıktı.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Ahmet Davutoğlu, bunun siyasi talimatla
olduğunu ortaya koydu. “Protokol yok.” dediniz.
İşte değerli arkadaşlarım, bunları eleştiriyoruz. Eğer bir
protokol yoksa bu protokolde özerk Kürdistan, Türkiyelilik, PKK polis gücü gibi
birtakım hususlar konusunda eğer Hükûmet bunlarla ilgili siyasi talimat
vermemiş de, oraya gidenler bunlarla ilgili görüşmeler yapmışsa o zaman bu
hukuk dışı eyleme karşılık neden bunun önünü kapatıyorsunuz? Neden bunun önünü
kapatıyorsunuz? Hayır, siz gerçekleri söylemiyorsunuz. Eğer dediğiniz gibi
olsaydı, yargının bunun yürütmenin verdiği görevin dışına çıkıldığına ilişkin
bir kanaatle soruşturuyoruz demenin önünü açardınız, kapatmazdınız. Bu millet
kürsüsü vicdanın kürsüsü olması lazım. O bakımdan, kalkıp kimseyi kandırmayın.
Madem öyle, eğer birtakım görevler çıkmış da oralarda sizin verdiğiniz yetkinin
dışına çıkmışsa niye yargıdan kaçırıyorsunuz bunları? Neden bu soruşturmayı
engellemek istiyorsunuz? O bakımdan, milletvekillerine bunları Başbakanı araya
koyup Başbakan verir, vermez gibi birtakım şeylerle bu kirli ve pis
pazarlıkların millet nezdinde sorgulanmasının, yargı nezdinde hesaba
çekilmesinin önünü kesiyorsunuz. Burada açıkçası sizin de bu tavrınız,
Hükûmetle bu yapılanlar arasında illiyet bağı olduğunun da delilidir bunlar.
(MHP sıralarından alkışlar)
Hepinize saygılarımı arz ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, KCK soruşturmaları…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, bir saniye…
BAŞKAN – Bir dakika, söz verdim Sayın Kaplan’a, dinliyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Suç işlemede bine yakın MİT mensubunun KCK
soruşturmalarında…
BAŞKAN - Bir dakika, duyamadım efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – …partimizi hedef alan bir açıklamalarına
açıklık…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, sataşma yok.
BAŞKAN – Lütfen sakin olur musunuz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim, KCK dedi, BDP… Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Bir dakika anlayamadım Sayın Kaplan. Sayın Kaplan,
anlayamadım. Anlayamadım söz ne için.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Suç işlemede bine yakın MİT mensubunun KCK
soruşturmalarında…
BAŞKAN – Evet, buyurunuz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, bir dakikanızı alabilir
miyim. Ama Sayın Başkanım, ortada bir sataşma yok, KCK diyor BDP çıkıyor, başka
bir şey diyor MHP çıkıyor, böyle şey olmaz ki.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Kaplan.
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın
partisine sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
yanlışa, bir doğruya dikkat çekmek için söz aldım, amacım burayı germek değil.
Hükûmete buradan sesleniyorum: Otuz yıldır süren bu savaşı, bu
çatışmayı, kardeş kavgasını bitirmek için diyaloğa sonuna kadar gidin,
müzakereye sonuna kadar gidin, görüşmeleri sonuna kadar yapın, yeter ki bu
ateşi söndürelim. Arkanızdayız, yanınızdayız, sizinle beraber yürümeye hazırız.
Doğru olan budur, doğru olan Türkiye’yi felaketten kurtarmaktır. Sonuna kadar
yanınızdayız, hele hiç kimseden korkmayız. Otuz yıldır işlenen faili meçhul
cinayetlerin belgeleri Meclis arşivlerinde vardır, bunu açın, okuyun. Faili
meçhul cinayetleri kim işlemiş? Öyle korkmayın, İmralı’yla da görüşün,
Kandil’le de görüşün, Oslo’ya da gidin, Erbil’e de gidin.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İnkâr etmesinler!
HASİP KAPLAN (Devamla) - Siz bu Mecliste eğer bunu
başaramıyorsanız, kendi içinizde konuşamıyorsanız, kendi içinizde
çözemiyorsanız bu ayıp Meclisin, siyaset kurumunun ayıbıdır, bu bir doğru. Buna
kimse, bizim açımızdan, bizim adımıza kimse konuşmasın.
Diğer bir noktada yanlışınıza dikkat çekeceğim. Bin tane MİT’ti… KCK’de 10 bin tane arkadaşımızı tutukladınız. Bizim
milletvekillerini sizin MİT mi örgütledi? Belediye başkanlarımızı aday gösterip
seçimden onlar mı çıkardı? 10 bin kişi. Bugün bile 15 KESK yöneticisi kadın
mahkemede tutuklamaya sevk edildi.
Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurları. Bakın, biz
buraya geldik, ısrarla bu Mecliste çalışmaya inat ediyoruz, bunu birlikte
yaşamanın, birlikte çözümün adresi olarak gördüğümüz için. Onun için biz
yasalara sığınmıyoruz. Bu yasalarla bu iş çözülmez arkadaşlar. Kürt sorununun
çözümü için gelin birlikte irade koyalım, birlikte, kapalı kapıların ardına
gizlenmeden harbi harbi, dobra dobra…
Bu yasa çıktıktan sonra BDP’nin içinde bin tane
MİT’çi var, bana bir tane gösterin, size madalya takayım, bir tane gösterin!
BDP açık partidir, yüreği olan gelir çalışır, inanan gelir çalışır, özgürlük
inancı olan gelir çalışır. Biz bedel veren partiyiz, direnen partiyiz ama bu
yasa çıkarsa önümüze bu çıkacak: “009 B.B. X Görevli Şahıs” Buyurun... Bu yasa
çıkarsa, Başbakanlık belgesi de şöyle bakın: “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık
Özel Görevli Belgesi
009 B.B. X Görevli Şahıs Tarafından Görevli.
Not: Görevi meçhuldür.”
Yapmayın arkadaşlar, bu size de zarar verir, Türkiye’ye de verir,
hepimize verir.
Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, benim konuşmamdan sonra
Sayın Bozdağ, ben TCK 283’ü okuyunca “Meclisi tehdit mi ediyorsun?” dedi. Benim
söylediğim sözlere farklı anlamlar yükledi ve grubumuzu itham altında bıraktı.
İzin verirseniz grubumuz adına cevap vermek istiyoruz.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Tanrıkulu grubumuz adına cevap
verecek.
BAŞKAN – Peki, Sayın Tanrıkulu, buyurunuz.
4.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, Değerli
milletvekilleri; yani gerçekten tarihî bir gündeyiz, çok önemli bir sorunu bir
yasayla çözmeye çalışıyoruz. Meclis bu şekilde yapmamalıydı, bu soruna bu
şekilde yaklaşmamalıydı.
Ben dün Komisyonda bir duruma dikkat çektim, gerçekten de özel
yetkili mahkemeleri tanımıyorsunuz, özel yetkili savcıları tanımıyorsunuz,
tanımadığınız için de başınıza bu geldi, yarın başka bir işte gelebilir. O
nedenle bu maddeye dikkat çektim, dün Komisyonda, bugün de Genel Kurulda. Bu
yapılan faaliyet özel yetkili savcıların mantığı içerisinde, yakalama emri
çıkarılan bir şahsa imkân tanımaktır yakalanmaması noktasında. Bu şekilde
yorumlanabilir Sayın Bakan, yorumlanabilir. Yoksa, bu Meclis şu anda özel
yetkili savcıların ve mahkemelerin takdir alanı içerisinde yasama görevi
yapıyor. Bunu niye anlamıyorsunuz ya! Türkçe konuşuyoruz, niye anlamıyorsunuz!
Yarın öbür gün bir özel yetkili savcı çıkar “Niye bu yasa teklifini verdin?
Seni MİT Müsteşarı mı ayarladı, o örgütün üyesi misiniz?” der size, diyebilir.
Bu soruna dikkat çekiyoruz çünkü böyle bir madde var. Sizin
döneminizde yazılmış bu, biz yazmadık, siz yazdınız, getirdiniz bu Meclis de
kabul etti. Bir savcı çıkarsa bu teklifi hazırlayan milletvekiline bunu derse
ne yapacaksınız? Komisyona derse ne yapacaksınız? O yüzden, bu palyatif
önlemlerle değil, gelin sorunun özünü çözelim. Özel yetkili mahkemeleri burada
yatıralım, kaldıralım Türkiye'nin yargı sistemi içerisinden. Niye kaçıyorsunuz?
Ne işinize yarıyor?
Sayın Bakan şunu diyor: “Bu dönemde Başbakan emir vermez, yarın da
vermez, gelecekte de vermez.” Geçmişte vermedi mi değerli arkadaşlar?
Türkiye'nin geleceğini ve önümüzdeki dönemlerde görev yapacak başbakanları
nasıl güvence altına alıyorsunuz? Sizden mi olacak? Nereden biliyorsunuz? O
dönemleri yaşadık, o belgeleri ben de gördüm. Yarın öbür gün o belgelerle
dolaşacak insanlar, siz nasıl “Yok.” diyeceksiniz?
Dolayısıyla, yanlış yapıyorsunuz, hukuken yanlış yapıyorsunuz,
siyaseten yanlış yapıyorsunuz. Bu sorunları tek maddelik yasalarla
çözemezsiniz, çözülemedi. O nedenle, yargı orada, insanlara da yazık
ediyorsunuz, Müsteşara da yazık ediyorsunuz. Bu kadar çok tartıştırarak hepsine
yazık ediyorsunuz, o kurumun tümüne yazık ediyorsunuz, bu hâle getirerek yazık
ediyorsunuz. Yapacağı bütün doğru işleri ve yanlış işleri burada tartışma
konusu yapıyorsunuz. Giderler, ifadelerini verirler, yargı takdir eder. Sonra
da biz tümünü burada değerlendiririz ama siz hem bu kurumu teslim alıyorsunuz
hem özel yetkili savcı ve mahkemeleri siyasetin harcı olarak kullanıyorsunuz,
yanlış yapıyorsunuz. Bu nedenle, sorunlar tek maddelik yasalarla değil, getirin
masaya beraber çözelim, irademizi burada ortaklaştıralım. Türkiye’ye yazık
ediyorsunuz. İnsanlar her gün ölüyorlar. Sorunların kenarından geçiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım...
BAŞKAN - Sayın Aydın, buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, az önce konuşmacılar, BDP
sözcüsü “10 bin arkadaşımızı KCK’dan tutukladınız.”
Diğer sözcülere tek tek girmiyorum, bu bile tek başına yeter. Efendim,
sataşmadan dolayı ben de söz istiyorum Başkanım.
BAŞKAN – Nasıl?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – “KCK’dan dolayı
10 bin arkadaşımızı...“ deyip grubumuzu töhmet altında bıraktı. Açıklama
istiyorum.
Tutuklama senin görevin değil ki, yargının görevi. Sizinle ne
alakası var?
OKTAY VURAL (İzmir) – “Yargı” diyor. Siz mi tutukladınız?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Siz yargı mısınız?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yargı olmadığımızı ifade edeceğim.
BAŞKAN – Yani size yönelik söylemedi ama buyurunuz cevap verin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ayıp olur, İdris Bey’i yalanlama ya, İdris
Bey arkada duruyor, yalanlama.
5.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın
partisine sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Değerli arkadaşlar, hakikaten çok...
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ya İdris doğru söylüyor, ya sen!
AHMET AYDIN (Devamla) – …önemli bir yasayı görüşüyoruz. Yalnız ben
bu yasa görüşmelerine başladıktan sonra çok değerli hatipleri yerimde usluca
dinledim, hakikaten doğru söylüyorlar mı? Olabilir, arada bir doğru
söyledikleri de vardır ancak konuşmacıları tek tek dinledikten sonra şunu
anladım: Hakikaten biz güzel bir iş yapıyoruz burada, çok doğru bir iş
yapıyoruz, çok net bir iş yapıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Onun için 10 tane önerge getirdiniz.
AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir taraftan bir grup
kalkıyor “müzakerelere devam” diyor, öbür taraf kalkıyor “Siz müzakerede
bulunmuyorsunuz.” Ya değerli arkadaşlar, biz müzakerede bulunuyor muyuz,
bulunmuyor muyuz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Senin ruh ikizin, ruh ikizin, beraber
yürüdünüz o yollarda siz.
AHMET AYDIN (Devamla) – Biriniz “Müzakerede bulunuyorsunuz,
devam.” diyorsunuz, biriniz müzakerede bulunmadığımız için bizi
eleştiriyorsunuz, bir başka grup farklı bir şey söylüyor.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Anlamamışsın sen
konuşulanları, anlamamışsın!
AHMET AYDIN (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, Millî İstihbarat
Teşkilatı, adı üstünde, bu istihbarat birimi, görevi bu, bunu Hükûmet yapmaz,
devlet bunu yapar ama…
OKTAY VURAL (İzmir) – Hem görüşüyorsunuz hem “Görüşmüyoruz.”
diyorsunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) – …geçmişte de yaptı, bugün de devlet
birtakım görüşmeler yapabilir çünkü amaç terörü bitirmek, amaç çetelere,
mafyaya son vermek, amaç Türkiye'nin geleceği açısından, milletimizin huzuru
açısından refah düzeyi yüksek bir sistem kurabilmek.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hani “Yok.” dedi Bekir Bozdağ?
AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, lütfen biraz daha
makul olalım, lütfen değerli arkadaşlar, elimizi vicdanımıza koyalım, burada
konuşurken doğruları konuşalım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen de müzakerecisin öyle mi?
AHMET AYDIN (Devamla) – Bu yasa daha önceden de var mıydı, yok
muydu? Biz hiç el atmadık yani dünyayı yeni keşfetmiyoruz, zaten MİT Kanunu’nun
26’ncı maddesinde böyle bir hüküm var.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Milleti kandırma, özel düzenleme getirdiniz
buraya! Eski yasayı niye değiştiriyorsunuz o zaman?
AHMET AYDIN (Devamla) – 1984’te yürürlüğe giren bir kanun ve bu
Kanun’da bu hüküm var ancak bu hüküm uygulanmadı. Bu hükmün uygulanmaması demek
ülkenin istihbaratı açısından çok ciddi sıkıntılar doğurur.
Bakın, arkadaşlar, biz eğer “çetelerle mücadele” diyorsak, eğer
“Organize suç örgütlerini ortadan kaldıracağız.” diyorsak, hele ki en büyük
terör belası varken ve terörle mücadelede kararlı bir şekilde bu Hükûmet devam
ediyorsa…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne mücadelesi, siz müzakere ediyorsunuz!
AHMET AYDIN (Devamla) – …devlet bu mücadelesini sürdürüyorsa
lütfen ama lütfen bu görevi yapanlar, istihbarat bilgisini alıp yetkili
makamlarla paylaşanları da çok ciddi cezai müeyyidelere maruz bırakmamak lazım.
Bir kez daha düşünsün diyoruz ya, bir kez daha düşünsün.
Başbakanın iznine gitti, izin verdi veya vermedi, nihai kararı Başbakan
vermiyor, nihai kararı yine yargı veriyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne anlamı olur?
AHMET AYDIN (Devamla) – Bu bir idari işlemdir, idari işlemler
idari yargıya tabidir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sonra savcıları değiştiriyorsunuz,
hâkimleri değiştiriyorsunuz!
AHMET AYDIN (Devamla) – Başbakan izin verdi, savcı iddiaları da
eğer ciddi görüyorsa idari yargıya götürür ve nihai kararı zaten yargı verecek.
Yani Başbakan son kararı vermiyor, bir kez daha bir düşünme fırsatı tanıyor.
Böyle önemli bir görev üstlenmişsin, devletin geleceği açısından, bu görevi
sürdürmek açısından da bu işi vazife edinmişsin, sırf bu vazifeyi yaptığın
için, görevin gereği olan işi yaptığın için de ağır cezalara maruz kalmak, ömür
boyu hapis cezalarıyla tehdit edilmek ne kadar doğrudur diye düşünüyorum.
Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz talimat verdik deyin ya!
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan konuşmasında dedi ki:
“Suçluları adalete teslim ediyoruz.”
Şimdi, burada şöyle bir mantık kurmak mümkün. Yani biz
hapishaneden, hastaneden, en zenginine kadar herkesin milletvekiliyiz.
Hapishanedeki gözaltında olan, zanlı olan insanların hepsi suçlu değil adalete
teslim edilmiş olanların. Sayın Bakanın ifadelerinden şu çıkar ki, Hükûmet
adalete teslim ettiği herkesi suçlu olarak görmüş demektir ve bugün yargının
yerini almış demektir, yargıya da tahakkümdür bu.
Bu konuda bir konuşma istiyorum.
BAŞKAN – Ee, katkınızı yaptınız,
teşekkür ediyoruz Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkanım, içeride tutuklu
milletvekilleri de var…
BAŞKAN – Teşekkür ederiz, size tam yönelik bir şey yok. Siz
söyleyeceklerinizi söylediniz, teşekkür ediyoruz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İçeride tutuklu milletvekilleri de var,
onları da suçlu görüyor Sayın Bakan.
BAŞKAN – Ama söylediniz, düzeltmeyi yaptınız.
Teşekkür ederiz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Peki, teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Ahmet Aydın “Arada
bir doğru söylüyorlar.” dedi bizi kastederek. Bu çok açık bir sataşmadır, izin
verirseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
Yeni sataşmalara lütfen mahal vermeyiniz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın İnce, lütfen sataşmaya mahal
vermeyin.
BAŞKAN – Buyurunuz.
6.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim.
Bu “Yalan söylüyorsun!”un farklı
söylenme biçimidir. Bu arada da az önce gazi oldum, eğilirken başımı vurdum,
dikkat edin, sizlere de şunu söyleyeyim.
Değerli arkadaşlar, bakın, şunu bir düzeltelim. Oslo’da görüşme
oldu mu olmadı mı? Görüştük. Kim görüştü? Ne görüştü? Bunu bir kenara bıraktım.
Şimdi, Kayseri Meydanı’nda, referandum öncesinde -görüşülür
görüşülmez bu tartışma ayrı, biz başka bir şeyi tartışıyoruz bakın- Kayseri
Meydanı’na gitti Başbakan, Sayın Başbakan “O ‘Görüşme oldu.’ şerefsizliğini
yapanlar, alçaklığını yapanlar” dedi. Biz bunu söylüyoruz. Yani hem
görüşeceksin hem de “Görüştün.” diyen insanlara “Alçak, şerefsiz.” diyeceksin.
O sözler Kayseri Meydanı’nda sahibini bekliyor. O sözler asılı duruyor. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Asılı kaldı.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Birincisi, bunu söylüyoruz.
İkincisi, Sayın Ahmet Aydın, duran saat bile günde iki kere
doğruyu gösterir. Ama ne yazık ki sen bugün duran saat bile değilsin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, siz, MİT, Emniyet, iktidar, cemaat… Bir tartışmadır
gidiyor. Bu tartışmanın neresinde kim var, gerçekten tam bilemiyoruz.
Şimdi, siz, bu sıkışık ortamda, toz duman giden ortamda, devlet
allak bullak olmuş, kurumlar birbirine girmiş, karışmış her şey, böyle bir
ortamda diyorsunuz ki: Bunun ucu bize dokunacak, bu belli oldu. Nasıl olsa
bizim arkadaşlar “Kaldır parmağını.” dedin mi kaldırırlar, bir kanun getirelim,
bunu düzenleyelim, buradan kendimizi kurtaralım derdindesiniz.
Peki, anladım. Büyük ihtimalle de buradan bu kanunu
geçireceksiniz, Sayın Cumhurbaşkanının tavrı, sonra Anayasa Mahkemesinin tavrı,
bunları göreceğiz, ama şimdi size bir gazete haberi göstereceğim: “100 ihalede
milyarlık vurgun.” Bunu hangi kanunla düzelteceksiniz acaba?
OKTAY VURAL (İzmir) – Geliyor, geliyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bunu hangi kanunla düzelteceksiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Onun da hazırlıkları var.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakın, bir insan yanlış yapmaya
başlamaya görsün, bir başladı mı çorap söküğü gibi arkası gelir. Bugün
Başbakanın özel görevlilerini kurtarmaya çalışacaksınız, yarın bu ihalelerdeki
vurgunlarla ilgili mi yapacaksınız? Öbür gün ne yapacaksınız?
OKTAY VURAL (İzmir) – Hazırlıkları var.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bunun sonu gelecek mi? Bunun sonu ne
zaman gelecek?
Bakın: “Her derede bir değirmen, eğer suyu gelirse,
Her köylüden bir tavuk, eğer köylü verirse,
Güzel gidiş bu gidiş eğer sonu gelirse.”
Teşekkür ederim hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
XII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Isparta Milletvekili
Recep Özel’in; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu
(2/343) (S. Sayısı: 164) (Devam)
BAŞKAN - Şahsı adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Zannediyorum yeterince tartışıldı, bağrışıldı, çağrışıldı.
Şimdi, sizi suhuletle, sükûnetle şu söylediklerimi anlamaya çalışmaya davet
ediyorum. Vicdanlarınızda, akıllarınızda…
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Tahmin etmiştik vicdanlarımıza
sesleneceksiniz!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Evet, yani arada fıkra anlatıp
gülebilirsiniz ama lütfen şu dediklerimi dinleyin.
Değerli arkadaşlar, bakın, bu konuyla ilgili bir de öncelikle şunu
söyleyelim. Milletimiz de bizi dinliyor, tam dinleme saati.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Geçti, geçti! Kapattılar!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Geçmiş maalesef, maalesef geçmiş. O
zaman size söylüyorum:
Değerli arkadaşlar, on yıl sonra, dokuz yıl sonra Türkiye Büyük
Millet Meclisinde Adalet ve Kalkınma Partisi olarak böyle bir tartışmanın
içinde olmak size yakışıyor mu? Önce bu soruyu kendi vicdanlarınızda
cevaplandırın.
Bakın değerli arkadaşlar, iddialar çok ağır. Bu iddiaları yok sayarak
meseleyi değerlendirebilmek mümkün değil. Gazetelere yansıyan ve reddedilmeyen
yargı iddiası, Millî İstihbarat Teşkilatı gibi ülkemiz ve milletimizin geleceği
açısından çok değerli bir kurumun bir suç örgütüyle bir suç iş birliği
içerisinde olduğu iddiası ortada. Bunu kim iddia ediyor? Bunu yargı ortaya
koyuyor. Diyor ki: “Millî İstihbarat Teşkilatı elemanları bu KCK denen
yapılanmanın hem yapılanmasında hem yönetilmesinde görev alıyor. KCK’nın yaptığı, işlediği suçlarda bilfiil katılıyor ve
Millî İstihbarat Teşkilatı, KCK’nın amaçları
doğrultusunda bir sonucun hasıl edilebilmesi için gereken çalışmayı yapıyor.”
Daha buna bağlı, yediye yakın, yedi tane, çok ağır iddia ve itham var.
Şimdi bunları, bu konularla millet adına görevli olan cumhuriyet
savcıları, bu soruşturmanın incelemesinde ulaştığı belgelere dayalı olarak
soruşturmaya kalkıyor. Bu soruşturmada, bu bilgi ve belgelere dayalı
soruşturmada, MİT yöneticilerinin, MİT elemanlarının suça karıştığı yönünde bir
delil elde ediyor ki dosyayı açıyor. Açtığı dosyayla 5 MİT yöneticisini sorguya
çağırıyor. Olay bu. İddia ağır. Devletimizin geleceğini… Yani, bu iddia
cevaplandırılmazsa, bundan sonra tüm faili meçhullerin faili bulunmuş olacak.
O, devlet olarak zaten iddia ediyor, şimdi, devletin içerisindeki kurum da
belli olacak, MİT.
Şimdi, değerli arkadaşlar, yargının başlattığı bu soruşturmanın
Hükûmetin siyasi tercihleri ve politikalarına karşı olmadığını bu konudaki en
yetkili kişi açıklıyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Sayın Fikret Seçen
diyor ki: “Bu soruşturma, Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğimizce KCK terör örgütüne
yönelik olarak yapılan bir soruşturma sırasında, bazı devlet görevlilerinin
kendilerine yürütme organı tarafından verilen görevin dışına çıkarak hareket
ettikleri, bu suretle örgütün eylemlerini gerçekleştirilmesine yardım ettikleri
şüphesini doğuracak deliller elde edilmesi nedeniyle başlatılmış olup, sadece
bu görevlerin –görevlilerin- eylemlerine yöneliktir.” Bunu kim diyor?
Cumhuriyet Başsavcısı. Buna inanmayacak mıyız arkadaşlar? Bunu değerli
bulmayacak mıyız?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Soruşturulmasın mı? İnanmak değil,
soruşturulmasın mı? Soruşturulsun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Yani kusura bakmayınız, suçüstü
yakalanmış olmanın telaşında bu kanunu buraya getiriyorsunuz. Bu savcıyı niye
görevden aldınız? Ve bu soruşturmayı yapan 12 tane emniyet görevlisini de
görevden aldınız. Bu öfke ne? Bu soruşturmanın nereye ulaşacağı gibi bir
korkunuz var. Bunu, resmen suçüstü yakalanmanın veya ileride, şimdi tedbir
alınmazsa çok daha vahim sonuçlar getireceği endişesiyle şahsınızla ilgili,
Hükûmetinizle ilgili, partinizle ilgili duyduğunuz endişeye tedbir olarak bu
kanunu getiriyorsunuz, işin özü bu. Burada çok ağır ithamlar, iddialar
konuşuldu, sorular soruldu; cevabı yok. Sayın Başbakan Yardımcısının yaptığı
duygusal, Sayın Başbakanın üzerinden polemik yapmak, istismar yapmak. Öyle
değil. Yani “Yargının bağımsızlığına müdahale edemeyiz.” diye övünen AKP
İktidarı, Sayın Başbakan, şimdi yargının ortaya koyduğu bir soruşturmanın önünü
kesmek için buraya bir kanun teklifi getirilmesini nasıl izah edecek? Bunu
nasıl anlatacaksınız millete? Şimdi, 5 kişi hakkında tutuklama kararı var.
Araya girdiniz, emniyet görevini yapmıyor, yapamıyor. Bu 5 kişiyi…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – İfadeye çağırıyor, tutuklama kararı
değil.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Tutuklama değil, ifadeye çağırdı,
yakalama emri var.
Yargının önünü kestiniz. Bunun gerekçesi ne?
Değerli arkadaşlar, bakın, sayın teklif sahibi burada uzun uzun
anlattı. Ben bir şey daha söylemek istiyorum size. Aslolan
suç işlememektir. Aslolan hukukun dışında bir eylemin
içinde olmamaktır, yoksa alacağınız tedbirler sizi korumaz. Bu kanun sizi
korumaz. Demin bir arkadaşım söyledi, aslında ben de bugün televizyonlara
söyledim. Kaldırdığınız Anayasa’nın geçici 15’inci maddesinde olduğu gibi
kendinize bir zırh kurmanız lazım. Bu yaptıklarınız Anayasa’ya aykırı, bu
yaptıklarınız hukuka aykırı, bu yaptıklarınız mevcut Türk Ceza Kanunu’na
aykırı. Şimdi, siz, bana göre bu kanuna bir önergeyle şu katkıyı vermelisiniz:
“AKP hükûmetleri tüm yöneticileriyle, dönemlerindeki tüm idari, mali, hukuki
sorumluluktan varestedir, soruşturmaya tabi tutulamaz.” diye buraya bir madde
koyun ki kendinizi koruyabilesiniz. (MHP sıralarından alkışlar) Aksinde, bu
işin sonu oraya gidecek.
Değerli arkadaşlar, ümit ederim ihtiyacınız olmaz ama şimdi niye
böyle bir şey getiriyorsunuz? Bakın, sayın teklif sahibi arkadaşıma söyleyeyim:
MİT Yasası’nın 26’ncı maddesinde zaten “Başbakandan izin alınır.” diye çok
açık, net yazıyor. Şimdi niye gerek gördünüz? Getirdiğiniz teklifle diyorsunuz
ki: “Başbakanın özel görevlendirmeleri de soruşturulacaksa Başbakandan izin
alınır.”
Değerli arkadaşlar, MİT Yasası’nın 4’üncü maddesinde MİT’in
görevleri yazılı. MİT’in görevleri içerisinde Başbakanın vereceği özel görevler
yok.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Almıyor, 2’nci maddeyi okusana.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, MİT Yasası’nın
4’üncü maddesinde MİT istihbarat elemanlarının görevleri arasında Başbakanın
vereceği özel görevler yok. Başbakan hangi özel görevi verecek de bu özel
görevde suç işlenmesi hâlinde soruşturmasının Başbakandan izin alınacağını
buraya bir amir hüküm hâline getiriyorsunuz? Hangi varsayıma dayalı?
OKTAY VURAL (İzmir) – İşlenmiş suçlar var demek ki.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Kim bu Başbakanın özel görev vereceği
kişiler? Tanım yok. Hangi özel görevler verilecek? Tanım yok. Dolayısıyla,
birilerinin iddia ettiği gibi, Başbakan kendi derin devletini mi kuruyor, buna
mı hukuk geliştiriyor?
Ben bir şey daha söylüyorum, sürem de doluyor: Başbakanın böyle
bir korumaya da ihtiyacı yok. Hiç kimsenin hukuktan, yargıdan korunmaya
ihtiyacı yok; gitsin ifadesini versin. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
ısrarla söylüyoruz; niye yargının önünü kesiyorsunuz, insanların aklanmasının
önünü kesiyorsunuz? Çok ağır ithamlar var, bu ithamlar sorgulansın. Kendi
yargınızdan niye kaçıyorsunuz?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tayyip Bey’e dayanıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru herhâlde.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hani yargıya güvenecektik, hani yargıda
yargıç teminatı vardı, yargının bağımsızlığı vardı, Anayasa’nın 138’inci
maddesi vardı? Bu telaş niye? Bu korku niye?
Değerli arkadaşlar, bakın, ben size 1957 sonrasını tekrar
okumanızı hatırlatıyorum, zeval döneminin tepkileri bunlar.
Bir başka şey daha söylüyorum: İçinizde çok değerli hukukçular
var, biliyorsunuz ki bu yasa hem Anayasa’ya aykırı hem evrensel hukuka aykırı.
Yargı yani yasamanın üzerinden yürütme kendine alan belirliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlıyorum.
Yani yasama kullanılarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kullanılarak Hükûmetin yargının alanını daraltma gibi bir hakkı yok arkadaşlar,
kendi alanını genişletmek açısından Türkiye Büyük Millet Meclisini kullanmak
gibi bir hakkı yok. Bu, hukuk anlayışına, hukuk devleti ilkesine de aykırı; bu,
bizim sistemimizin kuvvetler ayrılığı ilkesine de aykırı. Dolayısıyla, bu
yasanın getiriliş sebebini -Sayın Oktay Vural’ın söylediği gibi- Sayın
Bozdağ’ın burada açıklaması lazım.
Hangi suçları saklıyorsunuz? Hangi korku sizi böyle bir sonuca
götürüyor? Akla ziyan bir yasa bu. Var zaten kanunda, Başbakandan izin
alınacak, tekrar niye getiriyorsunuz?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Niye almadı?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Gerekiyor demek ki! Gerekiyor demek ki!
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, ben, sizin sağduyunuza,
vicdanlarınızın namusuna hitap ediyorum, akıllarınızın namusuna hitap ediyorum:
Yaptığınız şey doğru değil ve bu yaptığınızla Başbakana çok ağır bir yük
yüklüyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Artık Başbakan taraftır, pazarlığın
tarafıdır.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
Sayın milletvekilleri, bu madde üzerinde İç Tüzük’ün
72’nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Maddeye geçmediniz.
BAŞKAN – Hayır, tümü üzerinde… Yanlış söyledim, özür dilerim.
Tümü üzerindeki görüşmeler için İç Tüzük’ün
72’nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
İçtüzüğün 72. maddesine göre görüşmelerin devam etmesini arz
ederiz.
Oktay
Vural Nevzat
Korkmaz Reşat
Doğru |
İzmir Isparta Tokat |
Kemalettin
Yılmaz Oktay
Öztürk |
Afyonkarahisar Erzurum |
Gerekçe:
Hukuk devletini, hukukun üstünlüğünü ihlal eden, yargıya
müdahaleyi sağlayan, devletin hukuk dışı eylemlerle paralel devlet oluşumunu
meşrulaştırmaya yönelik bu teklif hakkında milletvekillerinin daha fazla bilgi
edinmesi için.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.53
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.53
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
67’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
164 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, teklifin tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapacağız.
Sayın Kaplan… Yok.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sorum Hükûmetedir: Açılımlara bağlı olarak Habur Sınır Kapısı’ndan
PKK terör örgütü militanları ellerini kollarını sallayarak ülkemize giriş
yapmışlardı. Bölücü terör örgütü militanlarının bu girişleri öncesinde ve
sonrasında PKK terör örgütüyle kaç defa görüşme yapılmış, görüşme emrini kim
vermiştir?
İmralı canisi ve terör örgütüyle yüzde 90-95 oranında mutabakat
sağlanan konular var mıdır? Nelerdir? Sağlanan mutabakat çerçevesinde terör
örgütüyle birlikte yürütülen çalışmalar nelerdir?
Kamuoyunun hazırlanması için yurt içine yönelik yürütülen
kampanyaların sınırları nerede ve hangi seviyede tutulmuştur? Üzerinde yüzde
90-95 mutabakat sağladığınız konuların topluma, devlete benimsetilmesinde
Parlamentoda, Hükûmette ne gibi çalışmalar yürütülmüştür?
Bunları öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Aslında bugünkü tartışmalarda gördük, yani aranan, hak, hukuk ve
adalet değil. Neden görüşmelerin yapıldığının, neden bu görüşmelerin Habur’dan
başlayarak Oslo’daki görüşmelerin yapıldığının hesabı soruluyor. Biz de şunu
söylüyoruz: Bu görüşmeler doğru görüşmelerdi, bundan sonra da yapılması gereken
tek şey budur. Otuz yıldır kavga ve şiddetle bu sorun çözülmedi. Bu görüşmede
sadece MİT elemanları yoktu, devlet adına olanlar da vardı. Bundan sonra da bu
görüşmeler olmalıdır.
İkincisi, bu savcıya bu olaydan el çektirildi ama aynı savcı, KCK’yle ilgili aynı gece bir operasyon düzenlendi ve
yüzlerce insan tutuklandı. Bu kavgada yani Kürt Mehmet yine nöbete, Kürtler
yine cezaevine. Bu savcı eğer hak, hukuk ve adaleti savunmuyorsa neden hâlâ
özel yetkilerle donatılıyor? Neden hâlâ KCK operasyonlarının başındadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sakık.
Sayın Tanal… Yok.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Aslında, sorum Sayın Bozdağ’aydı ama Sayın Bakan da
cevaplandırabilir.
Hatırlarsınız Sayın Bakan, Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın
görevden alınması karşısında Sayın Bozdağ ve sizler “Bu, yargı bağımsızlığına
açıkça bir müdahaledir.” demiştiniz, Ferhat Sarıkaya’nın görevden alınmasına.
Şimdi, yine aynı soy isimli bir başka savcı bir başka soruşturmada görevden
alındı. Size göre, bu yargıya müdahale değil mi? Yargı bağımsızlığına bir
müdahale değil mi?
İkinci hadise: KCK’ya operasyon yapmaya
devam ediyorsunuz ama bu operasyonu soruşturan savcıyı ve polisleri de görevden
alıyorsunuz. Bu nasıl çelişki? Bunu nasıl izah edeceksiniz, merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
Sayın Öztürk…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, terör örgütü elebaşının sözde önderlik yol haritası
Başbakana verilmiş midir?
İkinci sorum: Kanlı terör örgütünün Hükûmete verdiği ve Hükûmetin
de yurt dışındaki teröristlerle paylaştığı anlaşılan sözde önderlik yol haritası
neler içermektedir?
Sözde önderlik yol haritasında terör örgütüyle müzakere edilmesine
izin verdiğiniz konular nelerdir ve bu konularda bugüne kadar AKP Hükûmeti
tarafından atılan adımlar hangileridir?
5’inci Oslo görüşmesinden önceki diğer 4 görüşmede neler
konuşulmuş ve hangi sözler verilmiştir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Sayın Halaçoğlu...
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Bakan, Hakan Fidan’ı hangi tarihlerde İmralı’ya gönderdiniz?
İmralı’nın muhatap alınmasına yönelik yazılı bir emriniz var mıdır? Vaki
ziyaret ve görüşme talebi İmralı’dan mı gelmiştir? İmralı’dan dönüşte Hakan
Fidan size İmralı’dan hangi mesajları iletmiştir?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaçoğlu.
Sayın Kuşoğlu…
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, doğrudan sizin vicdanınıza ve mantığınıza hitap etmek
istiyorum. Basına sızdığı kadarıyla bu referandum ve genel seçim sürecinde
MİT’in, iktidar partisi lehine, Cumhuriyet Halk Partisi, MHP ve BDP’nin aleyhine seçim sürecinde faaliyet yürüttüğü bilgisi
mevcut. Bu tür bilgiler mevcutken, ortada ölümler varken, vatana ihanete kadar
bazı suçlamalar söz konusuyken MİT’in bu kanundan sonra, bu kanuni düzenlemeden
sonra görev yapabileceğini, bu elemanların rahatlıkla görev yapabileceğini
düşünüyor musunuz, mantıklı olur mu, doğru mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kuşoğlu.
Sayın Toprak… Yok.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Oslo görüşmelerine Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı
sıfatıyla Başbakanın özel temsilcisi olarak katıldığını ifade eden Hakan Fidan
bu dönemde MİT mensubu olmadığına göre bu kanuna eklediğiniz “Başbakanın özel
görevler yüklediği kişiler” onu ve o gün talimatı veren Sayın Başbakanı
kurtarmaya yönelik bir operasyon mudur?
İkincisi: Bu görüşmelerde PKK muhataplarına doğuda televizyon
kanalı kurmak için başvuranların sicillerinde “’PKK sempatizanı’ yazıyordu,
aradım valiyi, ‘Sempatizan olmayan mı var? Verin izin, kursunlar.’ dedim. İzin
verildi ve o televizyon kanalı yayına başladı.” ifadelerini kullanan Sayın
Hakan Fidan’ın kurulduğundan bahsettiği televizyon hangi kanaldır? Bu vali
kimdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın Yeniçeri…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, özel yetkili savcılara Genelkurmaydan izin alınmadan
inceleme hakkı tanınmıştır ve kozmik odalara girilmiştir, biliyoruz bunu. Bu
durum özel yetkili savcılara sonsuz güven duyulduğu anlamına geliyor. Peki, MİT
Müsteşarı hakkında soruşturma söz konusu olunca niçin özel yetkili savcılara
güvenilmiyor? Bu çelişki değil midir?
İkincisi: Bu getirilen yasa teklifiyle MİT Müsteşarına hukuka
karşı bağışıklık kazandırmış olmuyor musunuz?
Üçüncüsü: Anayasal demokratik hukuk devletinde bir yasaların, bir
de Başbakanın yönlendirdiği iki ayrı hukuk olmayacak mıdır?
Dördüncüsü: Demokrasilerde herkes kendisi için, hukuk herkes için
değil midir?
Beşincisi: Demokrasiye, yargıya ve yasamaya vasilik yapmanın hukuk
devletindeki yeri nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ her ne kadar inkâr
etse de “MİT, terör örgütlerine sızmak için polis, askere silah sıkmamak ve
canlı bomba olmamak kaydıyla suç işlemek zorundadır.” demişti. Bunu kendisi de
az önce de itiraf etti zaten. Bu hakikaten bir itiraftır. Demek ki bazı bildiği
şeyler var.
Ben de şimdi çok merak ediyorum; acaba Çorum’da, Maraş’ta, Madımak’ta yapılan katliamlarda o katliamı yapan örgütler
içerisine MİT sızmış mıydı? Sızdıysa suçlara karışmış mıydı ve ne gibi suçlar
işlemişti?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
Sayın Moroğlu…
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Sayın Bakan, bu yasa henüz çıkmadı ve bu
kişiler hakkında soruşturma başlayalı da bir hafta oldu. Cumhurbaşkanından
dönünceye ve Resmî Gazete’de yayımlanıncaya kadar da
herhâlde iki üç gün daha geçer. Bu süre zarfında bu görevlileri kim saklıyor?
Başlarına bir iş gelirse kim sorumlu olacak? Ya da bunlar suç işlemeye devam
ederse biz kimden hesap soracağız?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Moroğlu.
Buyurunuz Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Son on yılda Millî İstihbarat Teşkilatımızda çeşitli faaliyetlerle
görevini kötüye kullanmış, görevini aşmış, yetkiyi aşmış kaç mensup, eleman
veya görevli adliyeye sevk edilmiştir? Bunun sayısını bilmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uzunırmak.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
İlk soru Sayın Reşat Doğru’nun. “Açılımlara bağlı olarak PKK terör
örgütü militanları yurda giriş yaptılar ellerini kollarını sallayarak.”
dediniz. “Bunlarla kaç kez görüşüldü?” Birinci sorusu bu Sayın Doğru’nun.
Değerli milletvekilleri, 2009 yılında yaşanan o hadiseyle ilgili
olarak, o gelen kişilerle herhangi yapılmış bir görüşme söz konusu değil, yurda
giriş yapan kişilerle ancak -daha önce de ifade edildi, bu Parlamentoda çok
konuşuldu- terör örgütü elebaşı 1999 yılında Türkiye’ye geldiğinde İmralı
Adası’na hapsedildi ve yargılamaları, Ankara mahkemeleri tarafından, İmralı’ya
gidilmek üzere adada yapıldı. Bu yargılamaların öncesi, esnası ve sonrasında,
devletin ilgili, yetkili birimleri, Türkiye’ye geldiği günden itibaren, ihtiyaç
duydukları zaman ve zeminde terör örgütü elebaşıyla görüşmeler yapmışlardır. Bu
müteaddit kereler buradan ifade edildi. Bu sırada ve bugüne kadar görev yapmış
tüm siyasi iktidarlar döneminde, ihtiyaç duyulduğunda belli görüşmeler
yapılmıştır; asker bürokrasisi yapmıştır, istihbarat bürokrasisi yapmıştır,
güvenlik bürokrasisi yapmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hiçbir zaman siyasi görüşme olmadı.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – “Siyasi” demiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siyaset, sizin siyasi görüşmeleriniz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – “Siyasi” demedim Sayın
Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz siyasiden bahsediyoruz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Vural, “siyasi”
demedim. Söylediğim şudur: “Asker bürokrasisi görüşmüştür, istihbarat
bürokrasisi görüşmüştür, güvenlik bürokrasisinden görüşenler olmuştur.” dedim.
Ben sözlerimin, ne söylediğimin farkındayım.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Anayasa müzakeresi yapmışlar mı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ve değerli milletvekilleri,
zaten bir devletin, ülkesinde var olan böylesi yakıcı bir problemi çözmek için
şayet bir imkân varsa, elinde böyle bir enstrüman varsa bunu kullanmaması, bu
yola müracaat etmemesi sorgulanması gereken bir olaydır. Dünyanın hangi ülkesi
vardır ki elinde böyle bir imkân varken bu imkânları kullanmış olmasın.
Türkiye’de mevcut kanın, mevcut şiddetin durması, sonlanması, anaların
ağlamaması için çare arayan güvenlik bürokrasisi, siyasetçi, ne derseniz deyin…
OKTAY VURAL (İzmir) – Anaların ağlamamasıyla ne alakası var!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) - Türkiyelilik safsatasıyla, özerk
Kürdistan’la ne alakası var!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Eh o zaman sayın
milletvekilleri…
BAŞKAN – Lütfen, lütfen karşılıklı konuşmayınız Sayın Vural.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …burada bu görüşmeler
başladıktan sonra üç siyasi partinin değerli sözcüleri yirmişer dakika çıkıp
konuştular. Epeyce de ithamlarda bulundular, ağır laflar ettiler ama…
OKTAY VURAL (İzmir) – Daha var arkası, 12 tane ses kaydı var.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ama bizim demokrasi
anlayışımız, demokratik kültürümüz, muhatabımıza saygımız… İktidar partisi
sözcüsü çıktığında başladı laf atmalar, Hükûmet adına çıkıp konuşma yapan
Başbakan Yardımcımıza aynı şekilde müdahaleler. Şimdi on dakika süreyle soru
sordunuz, o sorularınıza cevap vermeye çalışıyorum; ama görüyorum ki, ne
kürsüden konuşana imkân sağlamak istiyorsunuz, ne oturduğu yerden sorularınıza…
OKTAY VURAL (İzmir) – Demagoji yapma!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …belli bir sühulet ile
cevap vermeye çalışan Hükûmet mensubuna imkân sağlıyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Demagoji yapma! Demagoji yapmayın sorulara
cevap verin. Yan çizmeyin!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Lütfen sabote etmeyin…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yan çizmeyin!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …mümkün olduğu kadar
buradan çok soruya cevap vermeye çalışıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sorulara ciddi cevap verin.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Ergin.
Sayın Vural lütfen…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bu şekilde bir diyalog söz
konusu değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sorulara cevap vermiyorsunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Siz grup başkan
vekilisiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de Bakansınız, sorulara mertçe cevap
verin!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Lütfen, lütfen…
BAŞKAN – Sayın Ergin, devam ediniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hukuku ihlal ettiniz Habur’da.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli milletvekilleri…
BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen karşılıklı konuşmayınız.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok ki
efendim!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar, herkes
kendine yakışanı yapacaktır, biz işimize bakalım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Bu kanunu çıkarmak size çok yakıştı Sayın
Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bugüne kadar bu görüşmeler
yapılmıştır ve bundan sonra da ihtiyaç olması hâlinde devlet güvenlik
birimleri, istihbarat birimleri ihtiyaç duyarsa bundan sonra da bu görüşmeler
yapılır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Size, PKK’yla müzakere edenlere karşı soru
sormayı yakıştırırız biz, soru sorma yüreğimiz var.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Soru sorun ama soruyu usulüne göre
sorun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Dinleyin, dinleyin!
OKTAY VURAL (İzmir) – Bak sen de usulüne göre konuşmuyorsun ya,
ya… Gördün mü? Yakışanı yapıyorsun Mahir Bak sen de.
BAŞKAN – Lütfen…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Bir ikinci konu: İstihbarat birimlerinin İmralı’daki
hükümlüyle ilgili neler görüşüldüğü, neler görüşülmediği, bu görüşmelerde
mutabakata varılıp varılmadığı, herhangi bir mutabakat zaptı yapılıp
yapılmadığına ilişkin birçok laf söylendi.
Değerli milletvekilleri, doğrusu bu görüşmelerde siz de yoktunuz,
biz de yoktuk.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz varsınız, vardınız. “Siyasi talimat”
diyor Ahmet Davutoğlu.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Bu görüşmelerin sonucunda şayet Türkiye Cumhuriyeti devletinin
ve o devletin yönetiminde var olan Parlamentonun içinden çıkmış yetkili
Hükûmetin, güvenoyu almış Hükûmetin kabul edebileceği bir zemin oluşmuş olsa
bunu getirip bu Parlamentoda gereğini yapmak üzere harekete geçerdik.
OKTAY VURAL (İzmir) – Tabii, tabi…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – İstihbarat örgütleri dünyanın her yerinde iyi insanlarla
görüşmek için var olan örgütler değildir. Suçla, suçluyla, bunları önlemeye
dönük organizasyonlar için çalışır istihbarat örgütleri. Dolayısıyla burada
makul bir sonuca ulaşır ise bunlar uygulanmak üzere bir yere gelir. Muhatabınız
hiç akla hayale gelmedik şeyler söyleyebilir, talepte bulunabilir ama bunlar
kabul edilmediği sürece sadece o talebi dile getireni bağlar. Bizim bu
görüşmeleri yapan istihbarat birimlerinin Hükûmetimize bu noktada yapmış olduğu
herhangi bir telkin yoktur. Hükûmetimizin bu noktada, siyaset kurumunun bu
noktada vermiş olduğu herhangi bir söz ve taahhüt söz konusu değildir, çok açık
ilan ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Siyasi talimat” dedi Ahmet Davutoğlu.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Sayın Sakık’ın sorusuna geçiyorum: Sayın Sakık
“Habur ve sonrası görüşmeler neden yapılmıştır? Şu anda bunun hesabı
sorulmaktadır.” neviden bir soru sordular. Ayrıca savcının bu soruşturmadan el
çektirildiği ve aynı savcının KCK soruşturmasına neden devam ettirildiği
sorusunu sordu.
Değerli milletvekilleri, hepiniz izliyorsunuz, bir sonraki sorunun
sahibi Sayın Şandır benzer bir soru sordu: “Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya
görevden alınmış idi, buna karşı çok yoğun tepki koydunuz; şimdi bir başka
Sarıkaya görevden alındı, niçin buna
herhangi bir tepki koymuyorsunuz?”
İki soruyu birleştirerek cevaplandırmaya çalışacağım. Habur
sonrası görüşmeler vesaire bu sizin yorumunuz. Ben, bununla ilgili, şu anda
süreç devam ettiği için, herhangi bir değerlendirmeye girmeyeceğim ama savcının
elinden dosyanın alınmasıyla ilgili hadise, tamamen İstanbul Başsavcılığının
yapmış olduğu bir tasarruftur.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sizden bağımsız mı yapıyorlar?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – HSYK, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun, savcının elinden bu dosyanın ilgili bölümünün alınmasına dair
herhangi bir tasarrufu yoktur.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Deniz Feneri ne oldu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – KCK soruşturmalarına devam
etmesine ilişkin karar da ilgili Başsavcılığın tasarrufudur, uygulamasıdır.
Sayın Şandır “Ferhat Sarıkaya’ya tepki gösterdiniz, buna niye
göstermiyorsunuz?” dediniz.
Değerli milletvekilleri, şöyle bir hatırlayalım: Van Savcısı
Ferhat Sarıkaya, hazırlamış olduğu bir fezleke sonrasında hem dosyadan alındı
hem de meslekten ihraç edildi. Bu meslekten ihraç hadisesinin, o savcının varsa
yapmış olduğu bir yanlış, buna bağlı olarak şikâyete dayalı bir işlem yapılabileceği
ama HSYK’nın yapmış olduğu ihraç tasarrufunun mevcut
Hâkimler ve Savcılar Yasası’ndaki gerekçelerin hiçbirine dayanmadığı ve bunun
keyfî bir ihraç olduğunu ifade ettik. Oysa önümüzdeki uygulamada Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluna uzanmış herhangi bir el çektirme de yoktur, herhangi
bir görevden alma işlemi de yoktur. Yapılan şey, soruşturmayı yürütmekle
görevli olan İstanbul Başsavcılığı, ortaya çıkan tablo karşısında ve
gerekçesini de ifade etmiştir. Bir tanesi, Başsavcılığımız bu konuda bilgilendirilmemiştir
bu kadar önemli bir tasarruf yapılır iken. İkincisi de bu soruşturmanın
gizliliğine riayet edilmemiştir. Dosyanın içerisinde taraf avukatlarından,
taraflardan saklanmış olan bilgilerin tüm basın yayın organlarında çarşaf çarşaf yayınlanmış olması sebebiyle elindeki bu
soruşturmadan el çektirilmesi kararı verilmiştir. Bu da ilgili Başsavcılığın
tasarrufudur. O savcı şu anda görevinin başındadır, elindeki diğer soruşturma
dosyalarına ilişkin çalışmalarını yapmaktadır. Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’yla
bunun arasında bir benzetme yapmak çok yanlış olur kanaatindeyim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Bakan, o zamanki beyanlarınız
yanımda. O zaman dosyadan alınmasına tepki koymuştunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Aynı ikinci sorunuz “KCK ve
soruşturma yapan savcı ve polisleri görevden aldınız.” diyorsunuz. Tabii
güvenlik güçleriyle ilgili tasarruf Emniyet Teşkilatının, İçişleri
Bakanlığımızın, onun gerekçesini bilmiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) - Hükûmeti temsil ediyorsunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Onunla ilgili gerekçeyi
ilgili bakanımızdan sorar size yazılı olarak bilgi veririm.
OKTAY VURAL (İzmir) - Dokunan yanıyor. KCK’ya
dokunan yanar.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ama KCK soruşturmasını
yapan savcıya biz görevden el çektirmedik, biraz önce ifade etmiştim.
Sayın Başkanım, kalan sorulara yazılı olarak cevap vereceğim.
Süremiz doldu.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler…
OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkanım, Sayın Bakan dolandı,
dolandı, dolandı; açık ve net sorulara cevap vermekten kaçındı. Dolayısıyla
Sayın Bakanın bu sorulara mertçe cevap vermesini bekliyorduk.
BAŞKAN – Sayın Vural, süremiz bitti. Yazılı olarak cevap
vereceğini beyan etti.
OKTAY VURAL (İzmir) - Konuşacaksanız kürsüde konuşursunuz. Kürsüde
konuşma hakkınız var, niye konuşmuyorsunuz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Cevap verilmesine müsaade
etmediniz ki.
BAŞKAN - Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
DEVLET İSTİHBARAT
HİZMETLERİ VE MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat
Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı
maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Soruşturma izni
MADDE 26- MİT mensuplarının veya Başbakan tarafından özel bir
görevi ifa etmek üzere görevlendirilenlerin; görevlerini yerine getirirken,
görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia
olunan suçlardan dolayı ya da 5271 sayılı Kanunun 250 nci
maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin görev
alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla, haklarında soruşturma yapılması
Başbakanın iznine bağlıdır.”
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum
Milletvekili Oktay Öztürk. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Öztürk.
MHP GRUBU ADINA OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 164 sıra sayılı Kanun’un 1’inci maddesi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, krizin ortasında bir yasa yapıyoruz.
Böyle ortamlarda yasa yapmak gerçekten zor bir iştir ama hepimiz milletvekili
olarak olabildiğince şahsi, subjektif görüşlerimizden
uzakta, objektif olarak bu olaya yaklaşmamız -çıkarılacak veyahut da bir
şekilde çıkarılmamasını temenni ediyoruz- kanunun sağlık ve sıhhati açısından
önemlidir bu duruş. Gerçekten hiç de istemediğimiz, hiç kimsenin de memnun
olmadığı bir kriz yaşanıyor, buna “devlet krizi” diyenler de var. İşte, bir
tarafta MİT, Hükûmet, bir tarafta yargı ve emniyet. Çeşitli bir gruplaşma şu
anda karşılıklı pozisyon almış durumda ve dosyaya bakan savcı dosyadan el
çektirilmiş, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu hakkında inceleme başlatmış.
Diğer taraftan mahkeme kararı var ortada; yakalama kararları ve ifadeye
çağrılmaya ilişkin de mahkeme kararları verilmiş durumda. Yani böyle bir
ortamda yasama meclisi olarak yargının bu işleyişine bir şekilde müdahil
oluyoruz.
Sayın milletvekilleri, Komisyondan geçerek huzurlarınıza gelen
tasarı bize göre bir hukuk cinayeti, bir hilkat garibesidir. Yalnız ve yalnız
parmak gücüne dayanılarak hazırlanmış bir tasarıyla karşı karşıyayız.
İktidarlar bu erki halktan aldıkları yetkiyle kullanırlar, kimi zaman bu erki
kötü niyetle ya da iyi niyetle olmakla birlikte yanlış uygulamaktadırlar. Bu
durumlarda kuvvetler ayrılığı ilkesi gereği bağımsız yargı devreye girer.
İktidar yetkisini yanlış, kötü ya da kasıtlı kullanan iktidar sahiplerine yargı
yolu, yargılanma yolu devreye girer. Yargı diyalektiği içinde suç işleme tezine
“Hayır, suç değil.” antitezi ileri sürülür ve bu süreçte yargı karara varır,
cumhuriyet savcıları gördükleri lüzum üzerine soruşturma başlatırlar. Şu anda
da yürüyen bir soruşturma var; bu, KCK soruşturmasıdır, yani PKK terör
örgütünün şehir yapılanması iddiası. Savcılık bu yapılanmada bir kısım MİT
görevlilerinin aktif rol oynamak suretiyle suç işledikleri iddiasında kararlar
alıyor.
Şimdi önümüze gelen kanun… Biraz önce Bekir Bozdağ konuşurken
hayretler içerisinde kaldık, sanki bu kanunu biz getirmişiz veya bu kanunun
gelmesine sebebiyet veren hadiseleri biz oluşturmuşuz -bizi fırsatçılıkla itham
ediyor- fırsat bulmuşuz da konuşuyormuşuz gibi bir ifade kullandı. Kendisine
hatırlatırız, bu kanun sizin kanununuz, bu kanunun çıkmasına sebebiyet veren
hadiseler basında yayınlandı ve bu konuda savcı soruşturma açtı, biz bunun
üzerine haberdar olduk ve burada konuşuyoruz.
Bakın, o savcının iddialarına baktığımız vakit, eğer bunlar gerçek
ise vay halimize diyoruz. Birinci olarak MİT’in KCK yapılanmasını kendi
gözetimi ve denetimi altında gerçekleştirdiği iddia ediliyor, bu vahim bir
iddiadır. “MİT heyetinin istihbarat toplama ve bilgi edinme görevi haricinde
örgütün yönetilmesine aracılık yapmış ve yönlendirmiştir.” diyor. “MİT, gerek
doğrudan temaslarında gerekse de örgüt içindeki elemanları aracılığıyla elde
ettiği saldırıya ilişkin bilgileri ve eylem talimatlarını engellemesi ve
önlemesi gerekirken bunları engelleyecek ve önleyecek bir faaliyette
bulunmaması, yani bu eylemlerin gerçekleştirilmesine pasif duruşu nedeniyle
katkıda bulunmuştur.“ diyor. “İstihbarat toplama görevini ihlal ederek devletin
bütünlüğünü bozma ve anayasal düzeni yıkma konusunda bölücü çevrelerle
mutabakata varmıştır.” diyor. “Kanlı eylemlere göz yummuş ve İmralı’daki mahkûm
ile Kandil arasında kuryelik yapmıştır.” diyor. “MİT’in örgüte verdiği
taahhütler kapsamında güvenlik güçlerinin operasyonlarını engellemek için
çalışmalara girmesi ve kanlı teröre geri bildirimde bulunması söz konusudur.”
diyor.
Bunları biz söylemiyoruz, bunları masaya oturup da anlaştığınız
ama anlaşmanıza sadık kalmadığınız için oradaki konuşmaları ifşa eden PKK’lılar
söylüyor, cumhuriyet savcısı da...
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sen de inanıyorsun.
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla) – Ben kanuna inanırım.
...dava açıyor.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Devam et.
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla) – Cumhuriyet savcısı dava açıyor ve biz de
diyoruz ki: Bunlar araştırılsın, soruşturulsun. Niye kaçıyoruz bundan, niye
kaçıyoruz?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bir öyle, bir böyle.
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla) – Hiç öyle böyle değil, o size yakışır
ancak, size yakışır. Bir aynaya baksana, aynaya baksana kardeşim bir. Bir
aynaya bak da kendini görürsün orada.
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Savcıya inanmasın mı, savcıya? Savcıya siz
inanmıyor musunuz?
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla) – Eğer bu savcıya inanmıyorsak bundan önce
de bu savcıların yapmış oldukları soruşturmalar tartışılır arkadaşlar.
Konu savcı dosyadan alındı ve hemen HSYK tarafından soruşturmaya
başlandı, Adalet Bakanı da yargılama izni vereceğinin işaretlerini hiçbir
tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde açıkladı.
Burada bir mantık çatışması var. Savcının usulü mü tartışılıyor,
kastı mı? Bu tasarıyı kanunlaştırarak bu soruşturmaya mı engel olma
hedeflenmektedir, yoksa Hükûmet kendini suç sarmalının içinde bulma telaşıyla
suç araştırmalarına karşı kale mi inşa etmektedir? Yoksa yargıda kötü niyetli
bir yapılanmanın kasıtlı olarak Başbakanı hedeflediği mi düşünülmektedir? Bu
çok önemli noktayı düşünmemiz için ciddi gerekçemiz, Oslo görüşmesinde
bulunanların Başbakanı temsil ettiği beyanıdır.
Dün Adalet Komisyonunda konuşurken bir milletvekili, burada sadece
MİT mensubunun da değil, jandarmanın da, Savunma Bakanlığının da birçok
bürokratın burada olduğunu, yani devletin topyekûn orada olduğunu ifade
ediyordu Hükûmetle beraber.
Beyanda bulunan ifade verseydi bu talimat sorulacak ve azmettirme
iddiası devreye girebilecekti. CMK 250 kapsamında Genelkurmay Başkanını
tutuklayıp sanık yapan iradenin ülke Başbakanını sorgulamasına ne engel
olacaktı?
Burada, geçmişte AKP muhaliflerinin yatak odalarına konan
kameraları koyanlar AKP’yi saf kadrolaştırmak için aynı kameraları Oslo’da
kullanmışlardır. Bu tasarıyla tehlikenin kapınıza dayanışını gördüğünüz
anlaşılmaktadır. Çıkarmak istediğiniz yasa Anayasa Mahkemesinden dönecektir.
Açıkça kuvvetler ayrılığı ilkesini çiğneyen bir yasa çıkarmaktasınız. Bu
kurtuluş yolu değildir. Kadrolaşma ve iktidar olmayı gizli kamera görüntüleri
ve sınırsız bütçelerde sağlamaya çalışanlardan mevcut Hükûmet ve Başbakan
korkmuş görünmektedir ama çareyi yanlışta aramaktasınız.
Günümüz demokratikleşme programı mevcut iktidar partisinin en
önemli faaliyeti kapsamındadır. Hatta bu maksatla devlet askerî sırlarının
olduğu odalara girilmiş, genelkurmay başkanları tutuklanmış, tutukluluk tedbir
olmasına rağmen milletvekili seçilen halkın iradesinin temsilcileri tahliye
edilmemiştir. Bu kararları yargı camiası mensupları kararı olarak saygıyla
karşıladık ve izlemekteyiz. Bütün bunlar da bizzat Başbakan tarafından “Yargıya
karışmayın.” uyarılarıyla yapılmış ve hatta bir kısım davalarda Başbakan “Ben
bu davanın savcısıyım.” diyerek soruşturmaları da sahiplenmiştir.
Şimdi, ise “Başbakanı temsil ediyorum.” diyen kişi, ki kendisi MİT
Müsteşarı, KCK faaliyetleri kapsamında soruşturuluyor ancak buna karşı çıkarak
AKP İktidarının en önemli kadroları bu soruşturmayı ayıpladı ve karşı çıktılar.
En son Bekir Bozdağ “Suç işlemeden örgüte girilmez.” dedi. Şimdi, biz hukukçu
olarak değerlendirelim. Suçu önlemek ya da bir suç şebekesini dağıtmak üzere
suç işlemek karşısında yasamızda hafifletici sebep var mı? Suça ceza
verilmemesine ilişkin bir madde var mı? Biz hukuk devletiyiz, millet iradesiyle
seçilmiş milletvekilini Meclise getiremeyeceğiz ama Başbakanı temsil ediyorum
mazeretiyle suç işleyeni mazur göreceğiz ve soruşturulmasına engel olacağız.
Tamam da Başbakanın doğru yaptığını nasıl bileceğiz? Netice itibarıyla siyasi
irade. Muhalefete göre yanlışı Başbakanın doğrusu görüp yasada ona o zaman suç
değil etiketi mi yapıştıracağız?
Gelin, önerimize kulak verin. Önce AKP kadrolaşmasına derhâl son
verin. Sınavlara dahi uzanan hırsa gem vurun. Kur'an’ı dinleyin. Allah “Emaneti
ehline verin.” diyor, bu emre biat edin. Sonra bu tarz soruşturmaları yani
genelkurmay başkanı, müsteşar, daire başkanları ya da genel müdür ile
milletvekili suçları hakkında soruşturma yetkisinin ön iznini Yargıtay
Başsavcısına verelim ve bu ön soruşturmayı da Yargıtayda
belirleyeceğimiz bir daire ya da Anayasa Mahkemesi incelemesiyle soruşturma
devamı kararına konu olsun, sonrasında devam eden soruşturmada ilgili
dinlenebilsin, ya tutuklamaya sevk edilsin ya da dava açılabilsin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurunuz.
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla) – Siz, siyasi iradenin suçlarını siyasi
iradenin başının vereceği izne bağlayarak yanlış yapmış oluyorsunuz, bu
ısrardan lütfen vazgeçin.
Bugüne kadar sağdan soldan toplanan paraları ne yaptığınızı bu
millet fazla üstelemedi, “Haram olsun, zehir zıkkım olsun.” dedi ve not etti.
Ama bu iş böyle değil, bu iş vatan evlatlarının kanıyla alakalıdır; zehir
zıkkım olsunla kapanmaz, kapatamazsınız,
kapatmayacağız.
Eğer bu iddiaların yüzde 1’i dahi doğruysa, bir vatan evladının
bir damla kanı sizin yüzünüzden aktıysa sizi kudretinizi kullanarak
susturduğunuz mahkemelere çıkartmazsak bu kürsü bize haram olsun.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten tartıştığımız konu ülkenin demokrasisi, geleceği, yeni
Anayasa süreci ve bütün bunlarla bağlantılıdır. Bugün görüştüğümüz MİT
Yasası’ndaki değişiklikle de kişiye özel, görevlendirilen bir zümreye, gruba
özel bir dokunulmazlık getiriliyor, bu dokunulmazlık da “verilen özel görev
nedeniyle” deniliyor.
Nedir bu özel görev? Belirsiz. Konu belirsiz, sayı belirsiz,
çerçeve belirsiz. Hangi alanda çalışacak? Belirsiz. Her ne kadar millî
istihbarat alanında deniliyorsa da ve ister istemez bizi kaçınılmaz olarak yine
90’lı yıllara götürüyor. 90’lı yıllarda ne yapmış istihbarat örgütleri, neler
yaşanmış o dönemde, o günden ne ders çıkarmışız, bugün ne yapmamız gerekir
noktasına getiriyor.
Şimdi, elimde… Ben, hep bu Susurluk Raporu’nu gösteriyorum, çoğu
kişinin hoşuna gitmiyor fakat şu Susurluk Raporu’nun her sayfasında MİT’in,
Millî İstihbaratın, JİTEM’in, Jandarma
istihbaratının, Genelkurmay istihbaratının, Özel Harp Dairesi, bakın, dikkat
edin, Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler istihbaratının içinde cinayetler var,
faili meçhul cinayetler var; Ape Musa’nın
öldürülmesinden, Milletvekili Mehmet Sincar’ın
öldürülmesine kadar, birçok partili, il başkanımızın, yöneticimizin
öldürülmesine kadar. İşte o tarihlerde bu Susurluk Raporu’na düşen dehşet
sayfaları içinde gizli ödenekten, örtülü ödenekten operasyonel
görevler verildiği görülüyor Millî İstihbarat Teşkilatına. Peki, Millî İstihbarat Teşkilatının kanunda operasyonel yetkisi var mı istihbaratın dışında, gidip
suikast işlemek, cinayet işlemek, muhataplarını, muhaliflerini yok etmek? Yok.
Fakat, bu güneydoğu sendromu, bölücülük sendromu kıskacında, bu işlenen
cinayetlerin hepsinin failleri ellerinde bir belgeyle dolaşıyorlardı, “Bin
operasyon yaptık.” diyen Ağar’ın iki satır imzaladığı “Özel görevlimizdir.”
belgesi. Şimdi bu “Özel görevlimizdir.” belgesinin aynısını bu yasayla
yapacağız.
Bugün, siz kendinize güvenebilirsiniz, iktidarsınız. Başbakan,
belki, yanlış yapmaz diye düşünebilirsiniz. Yarın, bu koltuklar, bu makamlar
bize tapulu değil yani çivi çakmadık hiçbirimiz buralara, gideceğiz, görevler
değişecek ve birileri geldiği zaman, istediği gibi kullanmaya kalktığı zaman,
vicdanen sizler bunu nasıl tartacaksınız? Bunu çok çok iyi düşünün.
Şimdi, bu dönemin cinayetleri için de bakıyoruz, bir taraftan
Çatlı kullanılıyor, cinayetler işleniyor, siyaset-mafya-bilmem ne üçgeni
kuruluyor; bir taraftan, bakıyorsunuz Yeşil kullanılıyor. Yeşil’e 50 milyon
dolar örtülü ödenekten veriliyor. Gidiyor Bekaa’da
bombalama, Öcalan’a karşı suikast girişimi oluyor. Bomba patlıyor, telefonlar
devam ediyor uydu üzerinden, sonuç alınmadığı anlaşılıyor; bir taraftan,
bakıyorsunuz kayıp silahlar var, Batman’da bir vali kalkmış bir ton silah
almış. O silahların envanteri yok, silah yok ortada.
Şimdi biz bunları unutmadık. Bunların hesabı da sorulmadı. Yani on
yıldır iktidarsınız. Diyorsunuz ki “Darbelerden hesap soracağız. Çetelerden
hesap soracağız.” Buyurun, sizi tutan mı var kardeşim ya? Allah aşkına bu Rapor
da, bir de Faili Meçhul Cinayetler Komisyonunun Raporu da duruyor burada. Sizi
tutan yok. Yapmıyorsunuz, yani sizi bir güç tutuyor; gidemiyorsunuz üstüne. Ya
gidemiyorsunuz ya korkuyorsunuz ya gücünüz yetmiyor veya bir kuvvet, bir güç
sizi bir noktada tutuyor. Özellikle Fırat’ın ötesine gidemiyorsunuz.
Şimdi, bu yetkiyi aldığınız zaman kendinizi korumuş mu
olacaksınız? O da büyük bir yanlış.
Şimdi, şurada bakın “MİT örtülü ödenekten…” Sayıyor. Bunu söyleyen
kişi kim? Eymür. Arkasından, verilen, Emniyet Genel
Müdürlüğüne nakit olarak tevdi edilen paralar var. Tarık Ümit olayı var,
kumarhaneler olayı var. Hangisini karıştırsanız altından Millî İstihbarat
Teşkilatıyla ilgili çok özel bir bölüm var. Bakın, bu özel bölümde, kullanılan
kirli ajanların ne kadar para tırtıkladığını yazıyor örtülü ödenekten.
Şimdi acaba, siz de bunu yapacak mısınız bu yasayı, bu yetkiyi
aldığınız zaman operasyonel olarak?
Şimdi, Yeşil’e verilen paranın haddi hesabı yok. Burada var,
Susurluk Raporu’nda. Yeşil gibilerini kullanacak mısınız? Diyorsunuz ki “Bin
tane MİT elemanı siyasi partiye sızmış.” Ya MİT’in bin tane elemanı yok. BDP’nin bin tane yöneticisi yok. Ne iş bu ya? Bunu eğer
Başbakan Yardımcısı düzeyinde biri söylüyorsa ve “Suç işlendi.” diyorsa,
vallahi onu iyi açıklaması lazım. Nasrettin Hoca’nın dediği gibi, “Kedi eti yediyse
et nerede, et ise kedi nerede?” misali. Vallahi, operasyon yapıldı, gördük.
Seçim öncesi, bol bol kasetleri çıkardınız, bolca kaset, hatta elinizde de on –
on beş tanesi olduğu söyleniyor. Bu kasetler ne zaman tedavüle çıkacak
bilmiyorum. Bu, özel görevlerin içine girer mi onu da bilmiyorum. Kapalı kutu
sorgulanır. Her kötülük oradan sorgulanır. Her kötülük oradan sorumlu bulur.
Hepsinden siyasi hükûmet sorumlu tutulur. Biz buradaki tehlikeye dikkat
çekiyoruz.
Bakın, devam ediyor: “İnfaz grupları var.” diyor. “Kelleciler
var.” diyor, “Hançer Timi var.” diyor. Arkadaşlar, buradan ders alınmamış,
alınmamış.
Şimdi, alınmamış bu noktada bir şeye daha dikkat çekeceğim.
Soruyorum: Farz et ki, görevlendirdiğiniz 009.B.BX ajan görevli. Başbakan da
“Onunla ilgili izin kararı vermiyorum.” dedi. Başbakan, hükûmet yürütme değil
mi? Yürütme. Yürütmenin işlemleri idari yargının denetimine tabi mi, değil mi?
Yani, CMK’dan, özel mahkemeden kaçınca, siz idare
mahkemesinde işlemin iptalinden kurtulacağınızı mı zannediyorsunuz? İşlemi
iptal etti. İşlemini iptal etti, özel mahkeme de yargılamıyor, ne olacak?
Uyuşmazlık mahkemesine gittiniz. Mahkemede de birbirinize düştünüz, orada da
çözemediniz, AİHM veya Anayasa Mahkemesine gider. Alın size, yeni bir tartışma
konusu açtınız, buyurun, alın size, çetrefilli bir konu daha açtınız. Şimdi,
inatçı bir savcı çıktı veya avukatı çıktı birisinin, bu davayı çok rahat açar.
Bunu engelleyebilir misiniz? İdare değil mi hükûmet? Başbakan idare değil mi,
yürütme değil mi? Yani, tasarrufları, Anayasa’ya göre, işlemin iptaline tabi.
Siz özel mahkemeden kurtulur, Danıştaya gelir
takılırsınız.
Şimdi, özel mahkemelerin eğer gerçekten, açmak istiyorum ama
vaktim sınırlı… Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay diyor ki: “Kürt sorunu öyle
askerî önlemlerle çözülmez. Demokrasi yapacağız.” bilmem ne. Şimdi, Maliye
Bakanlığına soruyorum, diyorum ki… “Otuz yıldır çatışmalarda yer alan,
operasyonlara katılanlara özel para veriliyor, tazminat veriliyor.” diyor.
Bakın, bu bana verilen cevaplardır, bu hafta içinde gelen. AİHM tazminatlarını
da kimse ödemiyor. E, şimdi, mademki doğru dürüst bir şey yapacağız, gelin,
yeni bir Anayasa da yapacağız… Özel mahkemeleri kaldırmak için kanun verdik,
gizliliği kaldırmak için kanun verdik, adil yargılanma için kanun verdik,
demokrasinin geliştirilmesi için kanun verdik, düşünce, örgütlenme özgürlüğü
için kanun verdik, demokrasinin çarkları işlesin diye kanun verdik. Buyurun
gelin, mademki demokrasi, mademki yasama, mademki Parlamento iradesi, buyurun
sizi davet ediyoruz. Ama bizim TMK, CMK’yla benim
ilgili verdiğim teklifler ne bu maddeyle birleştirildi ne Adalet Bakanlığının paketindeki
geçen çarşamba günü görüşülen kanunların içinde yer alıyor. Aradım, Meclise
verdim, kanun teklifim kayıp. “Kayıp.” dedim “Yok, bulunmuş.” dediler. Hayır
arkadaşlar, o gün pakette bulunan bilişim suçlarıyla ilgili, özel hayatla
ilgili kanun teklifimdi, hâlâ CMK 250, 251, özel mahkemelerin kaldırılmasıyla
ilgili kanun teklifi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Toparlıyorum.
Özel kanun teklifimiz kayıp. Şimdi, soruyorum: Meclis Başkanlığı
-burada dört grup görev yapıyor- nasıl bizim kanun teklifimizi kaybeder? Usul
kanunları, arkadaşlar, takdirî değil, kanunidir. Usul
kanunları geçmişe işlemez. Bakın, bu hatayı yapmayın. Bakın, getirmişsiniz daha
1’inci maddeye de önerge vermişsiniz. Yolda gelirken bile değiştirmeye
kalkmışsınız. Bir de geçici madde vermişsiniz, “Süren davalara da uygulanır.”
Uygulanmaz. İki tane açık vermişsiniz, Anayasa Mahkemesinin iptal etmesi için.
Eğer hukuken bakarsa iptal olur, iki tanesi de iptal olur, bu kadar da boşuna
kürek çekmiş olur, Meclis mesai harcamış olur. Bunlara dikkat etmek gerekiyor.
Gelin, demokrasinin önünü açalım, kurallarını işletelim ama gizli,
saklı, gizli soruşturmayla, fetvayla, icazetle bunlar olmaz, bunu söylüyoruz.
Biz doğru yol gösteriyoruz, siz yanlış yolda diretiyorsunuz. Bunu söylemeye
devam edeceğiz.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan.
Buyurunuz Sayın Tarhan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, kafeste özgürlükler yaşanan bir ülkede
bazı illüzyonistler var ve bize diyorlar ki: “Yaşadığınız dönem ileri
demokrasidir.” Ben, bu söylediklerini biraz abartılı buluyorum. Çünkü çağdaş,
iyi işleyen, akılcı bir demokraside sorumlu bir Başbakanın yakın çevresini
korumak için bir yasa yapması mümkün değildir. Aslında, demokrasilerde gücünü
sınırlaması gerekir başbakanların.
Ve çağdaş demokrasilerde, bizim bildiğimiz kitle iletişim
araçlarına başbakanlar yeni yeni normlar koymazlar. Gazetecileri susturmak için
adı konmamış sansür yasaları, özgür düşünceyi yasaklamalar… Bunları yapmazlar.
İktidarın tekelinin sözün tekelini dayatmasına izin vermezler. Korku içinde
titreşen kocaman adamlar, gazeteciler, cellatları kutsamazlar demokratik
toplumlarda.
Gerçek bir hukuk devletinde, şehirleri bombalarla dolduranları,
Reşadiye’de coşanları şakayla karışık takdir edenler, bombaların yerlerini ve
nerede patlayacağını bilip de bilmezden gelenler hesap verirler. Sivillerin
ölümüne, yoksa Kumrular’daki masumların ölümüne,
bombalanmasına göz mü yummuşlardı bu insanlar? Bunun hesabını verirler.
İstihbarat kurumları, örgütlere suç işlemek için değil, demokratik
toplumlarda suçu önlemek için girerler.
Ve çağdaş demokrasilerde, herkesin gizlice dinlendiği ve bu yasa
dışı kayıtların iktidar tarafından seçim malzemesi olarak kullanıldığı olağan
değildir, olağan karşılanmaz.
Beşinci kol faaliyetlerine demokrasilerde izin verilmez.
Demokratik itiraz hakkını kullananların, şifre skandalıyla canı
yanmış gençlerin karşısına “Beş on bin kişilik özel görevli ordularımızı
çıkartırız.” tehditleriyle bu çocuklar karşılaşmazlar.
Demokratik devlet tüm usulsüz yargılamalara karşı çıkar. Tefrika
hâlinde yayınlanan soruşturmaları basına veren savcıları da cezalandırır,
sadece Deniz Feneri savcılarını değil. Bakın, “Hrant Dink’in öldürülmesine göz yumanları niye terfi ettirdiniz?”
sorusuna yanıt verirler, “Bunu deşifre eden gazetecileri niye zindanlara
attınız?” sorusuna yanıt verirler, “Anayasa ile milletvekillerine verilen
haklar ihlal edilirken neredeydiniz? Onların hakkı daha mı önemsizdi
MİT’çilerden?” sorusuna yanıt verirler.
Hukuk eğitimi aldığı söylenen Bekir Bozdağ, istihbarat
görevlilerinin suç örgütlerine sızabilmek için suç işleyebileceklerini söylemez
demokratik toplumlarda çünkü bir hukukçu bunun demokratik devlet düzenini
ortadan kaldıracağını gayet iyi bilir. Özel yasa genel yasa allameliğinden
sonra “Bu yasayı da haydi değiştiriverelim.” demez. “Özel yetkili mahkemelere
hâlâ bizim ihtiyacımız var, ihtiyacımız ortadan kalktığında kaldırabiliriz.”
demez, bunu söyleyemez. Hoş, nasıl olsa özel görevlileriniz olduktan sonra özel
yetkili mahkemelere de ihtiyacınız kalmayacak.
Demokratik bir devlette bir devlet krizi çıktığında Başbakan
ortadan kaybolmaz arkadaşlar, yazılı da olsa çıkar ve bir açıklama yapar. Bu
yasayı çıkarmak için, tansiyonu patlatmak için sahte polemikler ve ikinci
Sarıkaya vakası yaratılma pahasına hazırlanan bu yasa demokratik toplumlarda
çok tehlikelidir, bunun bilinmesi gerekir. Ancak, ne yazık ki, bunun ön koşulu
bir demokratik ve akılcı devlettir ancak biz öyle bir yerde yaşamıyoruz. Bizi
yönetenler “Ben bir şey yapmak istiyorum yargı karşıma çıkıyor, ciğerlerimize
kadar kan ağlatıyor.” diyor, “Hay Allah o da yetmedi, yasa karşımıza çıkıyor,
onu da değiştirelim, bozalım, tekrar yapalım.” diyor. Nasıl birilerinin iyi
çocukları vardı, “Benim de iyi çocuklarım olsun, onları tanıyorum.” diyor ve
onları korumak durumunda hissediyor.
Şimdi, yirmi beş yıllık bir hukukçu olarak bu yasa bana neyi ifade
ediyor, onu anlatayım size: Bir kere, bu yasa ilk bakışta iktidarın panik odası
arkadaşlar, saklanmaya çalıştığı bir panik odası ancak sadece iktidarı değil,
belli ki devleti de içine hapsedecek.
Bu yasa kişiye özel, hem Başbakanı, kurduğu ya da kurması muhtemel
olan o özel yapıları ve çeteleri korumaya yönelik.
Bir çamur deryasını, unutmaya çalıştığımız bir çamur deryasını,
devlet için kurşun atanı, yakanı, yıkanı, bombalayanı yeniden hatırlamamız
gerekecek diye korkuyorum. Bakın, suç teşkil eden eylemleri gizlemeye yönelik
bu yasa ve emin olun, bugünden itibaren aklımızdan hiç ama hiç çıkmayacak:
Acaba Başbakan, Başbakanınız ne görev vermişti bu MİT’çilere?
Bu yasayla özel yetkililerin tek hedefinin muhalifleri ezmek
olduğunu tescil ediyorsunuz. Bu yazılmamış kuralı yazılı hâle getiriyorsunuz.
Yapılmaya çalışılan, demokratik hukuk devletindeki habis bir ur olan özel
yetkili mahkemelerin yetki alanının sadece muhaliflerle sınırlandırılmasıdır. Bakın,
kanunsuz emri meşrulaştırıyorsunuz ve yapanların parçacı ve operasyonel
bakış açısını bu yasaya çok güzel yansıtıyorsunuz. Suç işleme imtiyazı
yaratıyorsunuz, suçu teşvik ediyorsunuz ve Başbakanın kozmik odasını korumaya
çalışıyorsunuz, bu suça ortak oluyorsunuz.
Bu, devleti çeteleştirme yasası, bazı kişileri yargıdan ve hesap
vermekten koruma yasası, toplumun adalet inancına meydan okuma yasası, yasa
önünde eşitlik anlayışını yok eden bir suç sığınağı bu yaptığınız ve baştan
“aklanmışlar özel sınıfı” yaratmak bu yaptığınız. Ha bir de verilen görevi
eline, yüzüne bulaştırıp “PKK’ya sızacağım” derken PKK’lılaşanları
mecburen topluma kazandırma yasası, bu yasanız. Bir iktidar büyüğünün söylediği
gibi, “Yargı hâkimlere bırakılmayacak kadar önemlidir. Demokrasi sadece bizim
için bir araçtır.” düsturunun hayata geçirilmesi yasası bu.
Bir siyasetçi, acemi bir siyasetçi olarak gözlemim ise şu,
izninizle paylaşmak istiyorum: Gafil avlandınız ve tek çareyi böyle yüzkarası
bir yasa çıkarmakta buldunuz. Çünkü biliyorsunuz ki, artık Gladio’dan
bir farkı yok olanbitenin, yaşananların. Gerçeklerin
şifresi çözülünce altından kalkamayacağınızı biliyorsunuz. Basılmamış
kitaplardan da işte bu yüzden korkuyordunuz, o kitaplarda kendinizi gördüğünüz
için korkuyordunuz. Rahmet okutacağınızı söylediğiniz Yorgun Savaşçı’yı yakan 12 Eylüle henüz yayınlanmamış kitap
yakarak gerçekten de rahmet okuttunuz ve yarattığınız bu yeni 12 Eylülden de
aslında korkuyorsunuz. Aslında, yaktığınız o kitapta yazılanlardan da,
yazılmayanlardan da korkuyorsunuz.
Bakın, o özel görevlileri yargıdan kaçırdığınız suçlar neler
biliyor musunuz? Artık, Başbakanın izin verdiği kişiler Anayasa’yı ihlal
edecek, ülkemizi bölüp parçalayacak, özgürlükleri askıya alabilecek, düşmanla
iş birliği yapabilecek, savaşı tahrik edebilecek. Varsayalım Başbakanınız
sevgili kardeşi Esad’ın ülkesini karıştırma iznini, belki cinayetler işleme
iznini verebilecek. Teorik olarak bunlar mümkün mü hukukçular? Mümkün.
Bu yasa ile yabancı uzmanlara, Orta Doğu coğrafyasının ajanlarına
özel görevler verilebilecek. Tunus, Mısır ve Libya’da kendi propaganda
ekibinizi gönderdiğiniz ve bazı kesimlerin güçlenmesi için açık destek
verdiğiniz ve iç işlerine karıştığınız gibi, özel görevlilerinizi de o
coğrafyada kim bilir hangi görevlerle görevlendireceksiniz. Aman, dikkat edin
lütfen, Çatlı’ya, Yeşil’e, Mehmet Ali Ağca’ya verilen görevlere benzemesin
sakın.
Referandum sırasında “Cumhuriyet Halk Partisi, MHP, YARSAV, PKK
yan yana” diyerek hedef gösterenler, bizi terörist yerine koyarak daha sonra
pek çok ortam dinlemesini, izlemesini, röntgenlemesini dizayn edenler,
meydanlara çıkıp kaset dedikodusu ile halkı zehirleyenlere zemin hazırlayanlar
muhakkak Başbakanın özel görevlileri değildi.
Nefes alışverişlerimizi bile Başbakana bildirenler kimlerdi? Tam
donanımlı pahalı dinleme aygıtlarıyla evimizi gözetleyip dinleyenler, peşimize
her gün araçlarla karanlık adamlarını takanlar acaba özel görevliler miydi?
Bir kez daha, bu vesileyle, buradan, bir davanın, bir ülkünün, bir
ilkenin, hukukun üstünlüğünün militanı olmaktan onur duyduğumu ilan ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) İlkesizliğin, gıybet ve yalanın militanı olanlar,
böcek gibi kuytu köşelerinde dinleyip namuslu insanları hedef gösteren alçaklar
da kimin özel görevlileriydi merak ediyorum.
Siz on yıldır ne iç güvenliği ne de iç barışı tesis edemediniz,
bunu yapamadınız üzgünüm. Bugün görünen o ki yaptığınız her şeyi ama her şeyi
elinize yüzünüze bulaştırdınız.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – O işleri iyi biliyorsunuz siz.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) - Bakanın kişisel listesini bize HSYK
diye yutturmaya çalışanlardan da ancak ve ancak bunlar beklenirdi zaten.
Bakın, ama inanın ve inanın ki, hukuk cinayetlerini işleyenlerden
de, azmettirenlerden de bunların hesabı tek tek sorulacaktır.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Soruluyor zaten, merak etme.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sıra sana da gelecek, merak etme.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) - Bundan sonra MİT de, Başbakan da,
siz de, oy verenler de şaibe altındasınız, tam bir şaibe altındasınız ve bu
şaibeden kurtulamayacaksınız. Ülkemizde geriye doğru on yıl ve önümüzdeki
dönemde işlenen tüm gerçek faili meçhul cinayetler, artık tüm faili meçhullerin
faili olarak birileri ve bir yerler işaret edilecektir. Hrant
Dink’in de, Uludere’de ölen köylülerin de gerçek failleri
kimdir diye tekrar ve tekrar sorular soracağız biz kendimize.
Siz, görünmez bir mürekkeple rejimin adını Baas
olarak değiştirdiniz.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – O sizin işiniz.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Ancak en son duyan, bunu en son
duyan Türk halkı mı olacak dersiniz? Devlet sırrı yasasını da eklediniz mi
listenize, değmeyin keyfinize arkadaşlar! Katilin adını “özel görevli”
koyacağınız gibi cinayetin, uyuşturucunun, silah kaçakçılığının ve terör
eyleminin adını da “devlet sırrı” koyarsınız, olur biter.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Özel görevlileriniz de olur size
devlet içinde devlet. Karışık işlerde ustalaşmanız nedeniyle hak ve
özgürlüklerimizi yok eden Baas rejiminizin yakın
tarihlerde, yakın coğrafyalarda görüldüğü ve düşünürün dediği gibi “Bir gün
sonu gelir.” Eğer itilmezse hiçbir diktatör düşmezmiş, biliyor musunuz? Biz de
yardım edebiliriz, olanları duyurarak, olmuşları yeniden ortaya çıkartarak ve
bu kötü, korkunç rüzgârlar değiştiğinde olabileceklerden umut duyarak.
Unutmayın ki gök kubbe altında…
ZEYNEP KARAHAN USLU (Şanlıurfa) – Sayın Tarhan, yapmayın…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Beni susturabilecek tek şey
bilgidir, o da sizde yok Hanımefendi.
Unutmayın, gök kubbe altında artık hiçbir şey gizli kalmaz, hele
bu çağda. (CHP sıralarından alkışlar) Şeffaflık çağında hiçbir şey yok
edilemiyor, çok üzgünüm!
Bu toz duman, ileri demokrasi yalanı dağıldığında “Yetmez ama evet”çiler bile, gemiden atıldıkça artık idrak ediyorlar
olanı biteni. Cumhuriyetle hesaplaşma adına eski defterleri karıştırıp halkı
ayrıştırmaya çalışanların kendi günah defterlerinin yapraklarını aceleyle
yırtma, yok etme telaşında olmaları acizliktir, âcizsiniz, sıkışıksınız. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tarhan.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, açıklama yapmak…
BAŞKAN – Grubunuz adına mı konuşacaksınız Sayın Aydın?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Grubumuz adına söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii burada çok duygusal,
çok da romantik ortamda âdeta bir şiir dinletisi gibi oldu ama hakikaten şöyle…
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) “Şöyle bir notlarımı alayım” yani “Nerede
acaba doğru bir şey söyler?” dedim ama maalesef bir doğruyu bulamadım,
yanlışları da artık yazmaktan vazgeçtim, gelip şöyle bir ben de sohbet etmek
istedim.
Değerli arkadaşlar, demokratik hukuk devletinde, demokratik hukuk
devletinin unsurlarıyla ilgili bizim ders alacak durumumuz yok. Bazı arkadaşlar
da kalkıp burada demokratik hukuk devletiyle ilgili bize ders vermeye
kalkmasın. Bakın, demokratik hukuk devletinde darbe planları olmaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Demokratik hukuk devletinde Ergenekonlar olmaz,
balyozlar olmaz, çeteler ve mafyalarla idare edilemez. (Gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – PKK’yla planlar da olmaz, protokoller de
olmaz, Oslo da olmaz.
AHMET AYDIN (Devamla) - Bakın, demokratik hukuk devletinde asıl ne
olmaz biliyor musunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Demokratik hukuk devletinde terör örgütüyle
peşkeş çekmek olmaz.
AHMET AYDIN (Devamla) - Demokratik hukuk devletinde militan yargı
asla olmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tam bağımsız, tam tarafsız bir
yargı olur, yasama olur, yürütme olur, eşgüdüm ve koordinasyon olur ama militan
yargı asla olmaz arkadaşlar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Aynen sizin gibi, AKP gibi
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, siz yürütmesiniz zaten!
AHMET AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tek bir doğru
bulabildim, biliyor musunuz ne dedi? “Sizin için demokrasi araç, amaç değil.”
dedi.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Başbakan söyledi onu, Başbakan.
AHMET AYDIN (Devamla) - Evet, bizim için demokrasi amaç değil.
Bizim için demokrasi araçtır, aslolan halkımızın,
milletimizin refahıdır, mutluluğudur, demokrasiyi de bunun için savunuyoruz
işte, milletin refahı için, milletin mutluluğu için demokrasiyi savunuyoruz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Faşist diktayı kurdunuz ülkede. Dönün
bakın, hâlinize bakın.
AHMET AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, demokrasilerde, burada
gelinir, konuşulur ama konuşulurken öyle sataşmalar, müdahalelerden ziyade,
burada kürsü işgalleri olmaz demokrasilerde. Bu, milletin kürsüsüdür ve bu
kürsüde herkes konuşmak durumundadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz,
demokrasiden bahsedeceksiniz, demokratik kanallarla iktidara gelen bir partiye
verilen oyları şaibeli göreceksiniz. Bu milletin verdiği oyları şaibeli
göremezsiniz ve gösteremezsiniz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Milletin oyları değil, sizin
yaptıklarınız şaibeli.
AHMET AYDIN (Devamla) - Milletin oylarını şaibeyle nitelendirenler
kendilerini demokrat olarak addedemezler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu
millet “yüzde 34” dedi, siz bu muhalefeti yaptıkça bizi yüzde 47’ye çıkarttı.
Siz muhalefetinizi devam ettirdikçe biz yüzde 50 olduk. Siz bu muhalefeti devam
ettirin, siz iyi yoldasınız, biz yüzde 50’lerin üzerine çıkmaya devam edeceğiz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Hrantları, Etyen Mahçupyanları lütfen
konuşmayın. Siz o “Hrant’ın Parazitleri” yazısını
lütfen bir okuyun, ona göre gelin, burada konuşun diye düşünüyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bravo Ahmet! “Hrant’ın Parazitleri” diyeceksin, “Hrant’ın
Parazitleri” o yazıyı okuyacaklar!
OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi… Pkk’yla
yapılan protokolü mü?
AHMET AYDIN (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, burada biz
sanki dünyayı yeniden keşfediyormuşuz gibi bir hava uyandırılıyor. Değerli
arkadaşlar, şurada yaptığımız, mevcut olan bir durumu yani malumu ilan
etmektir. Bu MİT Yasası’nı 1983’te çıkarıp 84’te yürürlüğe koyan AK PARTİ
miydi? Yok. E, bu Yasa o gün var mıydı? Vardı. Bugün de var mı? Var.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Niye değiştiriyorsunuz, onu söyle!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Niye değiştiriyorsunuz o zaman?
AHMET AYDIN (Devamla) – 26’ncı madde, şu anda mevcut, yürürlükteki
26’ncı madde Başbakana bu izni veriyor mu?
OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi çeteleri koruyorsunuz? İhale
çetelerini mi?
AHMET AYDIN (Devamla) – Başbakana veriyor mu bu izni? Evet,
veriyor. Ancak bu izni görmezden gelenler var. Hani sizde var ya…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ahmet, sen hangisinin yanındasın, onu söyle,
adını söyle!
AHMET AYDIN (Devamla) – Sizde de var ya hani derler ya “Gözleri
vardır, görmezler; kulakları vardır, duymazlar.” Biz ne yaparsak yapalım siz
görmeyebilirsiniz, siz duymayabilirsiniz ama burada milletimiz bizi görüyor,
milletimiz bizi duyuyor, milletimiz bizim hizmetlerimizi alkışlıyor, yürekten
alkışlıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Duyacak, duyuracağız!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Duymaması için Meclis TV’nin sesini
kestiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sokağa çıkın, bırakın
televizyonları.
AHMET AYDIN (Devamla) – Bir dakika, konuşuyoruz, böyle sohbet
ediyoruz arkadaşlar. Ben öyle çok şiirsel bir şekilde, belki akıcı bir şekilde
konuşmadım ama bizler doğruları konuşmak zorundayız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz organize işlerle uğraşın, boş verin.
AHMET AYDIN (Devamla) – MİT Yasası’yla ilgili fırtınalar
koparılıyor bir bardakta. Ancak ve ancak biz sadece var olan bir durumu, altını
kırmızı harflerle çizmek suretiyle ilan ediyoruz. “Yahu gözünüz görsün, burada
bu durum var.” diyoruz ama her çıkan konuşmacı farklı konuşuyor. Bu durumu
herkesin görmesini istiyoruz.
Yine, değerli arkadaşlar, demokrasi derken, demokratlıktan
bahsederken hani deriz ya “Ayinesi iştir kişinin,
lafa bakılmaz.”
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Aynen öyle, bak bunu doğru söyledin.
AHMET AYDIN (Devamla) – Türkiye, AK PARTİ’yle
demokraside çıtaları yükseltti. Türkiye, dün konuşulamayanları bugün
konuşabiliyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Tabii, onun için Türkiye 148’inci
sırada!
AHMET AYDIN (Devamla) – Dün sizin tartışmaya cesaret edemediğinizi
artık bu halkımız konuşuyor, konuşuyor; tabuları yıktık biz. Dokunulamayanlara
bu dönemde dokunuldu, artık hiç kimsenin dokunulmazlığı yok. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler) Değerli arkadaşlar, hiç kimsenin dokunulmazlığı yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Allah Allah!
AHMET AYDIN (Devamla) – Kesinlikle dokunulmazlığı yok ve herkese,
suç işleyen herkese dokunuluyor.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ahmet Bey, siz yasa teklifini
okudunuz mu? Okur musunuz yasa teklifini.
AHMET AYDIN (Devamla) – Hiç kimsenin bu ülkede artık suç işleme
özgürlüğü yok; hiç ama hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü yok.
Bakın, konuştuğumuz konu var olan bir hadise. Bir istihbarat kurumunu
konuşuyoruz. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, bu kadar yanıltılmaz ya.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yani…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olalım. Lütfen
dinleyiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu kadarına pes doğrusu!
AHMET AYDIN (Devamla) – Lütfen sessiz olun da konuşalım. Var olan
bir konuyu biz ilan ediyoruz. Biz “Böyle bir konu vardır.” diyoruz ve bu konu
da haklı, makul bir konudur.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Diplomayı bakkaldan mı aldın?
AHMET AYDIN (Devamla) – Bakın, siz bu ülkenizin geleceğini korumak
durumundasınız; devletin bekası söz konusu. Bu ülkede birileri görevi gereği
illegal örgütlerin içine sızıyorsa, adamı cepheye sürüyorsanız… Bir personeli,
bir MİT görevlisini cepheye sürüyorsunuz, “Gidin, o organize suç örgütünün
içerisine girin, oradan bana bilgileri getirip devletin yetkili makamlarıyla
paylaşın.” diyoruz.
Bakın, “terörle mücadele” diyoruz. Türkiye etkin bir şekilde bu
mücadeleyi vermek durumunda. En önemli kararlardan biri budur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu engelleyen bir şey mi var ya?
AHMET AYDIN (Devamla) – En önemli kanallardan biri budur.
Eğer çetelerle, mafyalarla mücadele ediyorsak…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bugüne kadar nasıl yaptınız peki?
AHMET AYDIN (Devamla) – …ve bu mücadelede başarıyı da sağlamışsak,
emin olun, bu ciddi manada önemsenmesi gereken bir konu. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
ALİM IŞIK (Kütahya) – On senedir niye getirmediniz?
AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, tabii rahatsız
olacaksınız, biliyorum, farkındayım ama lütfen konuşmacıya da saygılı durun.
Burada, tabii, konuşmacıları dinledikçe şöyle bir taraftan geriye
dönüp bakıyorum, Türkiye on yıl önce ne hâldeydi, bugün ne hâlde? Ekonomide
düşünüyorum, sağlıkta düşünüyorum, eğitimde, ulaştırmada nereden nereye geldik?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ekonomi çok düzgün! En çok cari açık
sizin döneminizde. Dışarıya 80 milyar dolar kaynak çıktı.
AHMET AYDIN (Devamla) – Demokrasiye bakıyorum… (CHP sıralarından
gürültüler) Ya kusura bakmayın, sizin hiç laf atmaya hakkınız yok, hiç hakkınız
yok yani. Tek parti zihniyeti döneminde bu ülke zaten göreceğini gördü,
yaşayacağını yaşadı. Artık, o dönemler geride kaldı; artık bu ülkede dağdaki
çoban da, Cumhurbaşkanı da eşit konumda, bu ülkede herkes kanunlar önünde eşit
konumda. Bu ülke artık özgürlükler noktasında çok daha ileri adımlar attı ve
atmak da durumunda. Artık biz bir yola koyulduk. Siz engel olsanız da, siz mâni
olsanız da bu özgürlükleri bu ülke evladı için sonuna kadar götüreceğiz, devam
edeceğiz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Hamaset yapma, hamaset yapma,
doğru söyle.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Özgürlük neresinde bunun? Yargıya müdahale
ediyorsunuz, nerede özgürlük?
AHMET AYDIN (Devamla) – “Demokratik açılım” dedik, “Millî Birlik
ve Kardeşlik Projesi” dedik ve adına her ne denirse densin bütün bu projeleri
sonuna kadar kararlılıkla götüreceğiz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Hamaset yapma, doğruyu söyle!
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim kürsüye bir yalan makinesi koyabilir
miyiz?
AHMET AYDIN (Devamla) – Evet, birileri etnik sorundan
beslenebilir, birileri bölgesel sorundan beslenebilir, birileri mezhepsel
sorundan beslenebilir ama bizim üç kırmızı çizgimizdir dedik. Hiçbir sorundan
da beslenmeyeceğiz, bu ülkenin bütün evlatlarını, 75 milyonu bir sayacağız,
yedi bölgesini bir sayacağız.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Ne zaman, ne zaman?
AHMET AYDIN (Devamla) – Her yerde eğitimden sağlığa, ulaştırmadan
adalete hizmetleri götüreceğiz. Bu ülke insanının hak ettiği demokratik bir ortamda
yaşaması için de gereken mücadeleyi vereceğiz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Almanya’da faşistler de böyle diyordu!
AHMET AYDIN (Devamla) – Hepinize tekrar teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum, iyi akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, acaba Başkanlığın bu kürsüye
bir yalan makinesi koyması mümkün mü acaba böyle bir teknik cihaz?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tüzük’e aykırı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani faydalı olur bence.
BAŞKAN – Sayın Vural…
Buyurunuz Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Aydın açıkça partimize sataştı.
BAŞKAN – Bir dakika duyamıyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ergenekon’la, darbelerle partimiz
arasında bir bağlantı kurdu, partimizin tüzel kişiliğine ağır hakaretlerde
bulundu.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Demokratik devlette olmaz dedim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ergenekoncu
sizsiniz be, darbecisiniz siz!
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, özür dilerim bir açıklama
getirmek istiyorum. Demokratik devlette Ergenekonlar olmaz, Balyozlar olmaz,
bunu CHP üzerine alınıyorsa ben bir şey diyemem ama CHP’nin ismini zikretmedim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Grup Başkan Vekilimize hitaben söyledin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Faili meçhulleri niye araştırmıyorsun
Ahmet, yüreğin varsa onu araştır çünkü faili meçhuller size dayanıyor size,
sizin içinizde çok adam var.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın İnce.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
7.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, demokrasilerde Ergenekon olmaz, darbe olmaz, hiç itirazımız
yok ama demokrasilerde “Hükûmet eşeği aday gösterse oy veririm” diyen hâkimler
de olmaz. (CHP sıralarından alkışlar) Yani eşekle hukuk devleti olmaz. Yani
demokrasilerde TRT 3’ten yayınlar kesilmez saat yedide. On dakikalık konuşmamın
dokuz dakikasını halkımız izledi, son bir dakikası da, saat 19.00 olduğu için
bir dakikası kesildi. Demokrasilerde bunlar olmaz. Demokrasilerde millet iradesi
tutuklu olmaz. Demokrasilerde 8 milletvekili hapishanede yatmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Demokrasilerde bu ülkenin sıradan yurttaşları telefonla konuşurken
korkmaz. Son iki yılda, üç yılda benimle telefonda konuşabilen, muhalefet
milletvekilleriyle telefonda konuşabilen bir babayiğit bürokrat kalmadı.
Bırakın bürokratları, genel müdürleri, müsteşarları…
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Geri dönmüyorlar, geri.
MUHARREM İNCE (Devamla) – …çöpçü, simitçi, köylü, işçi, emekli,
pazarcı telefon açıyor bana diyor ki: “Vekilim, seninle görüşeceğim, ofisinin
yanındayım.” Gel, anlat derdini, ben şimdi köydeyim, derdini anlat diyorum.
“Telefonla olmaz.” diyor. Ne iş yapıyorsun diyorum. “Pazarcıyım pazarcı” diyor.
Demokrasilerde pazarcı telefonda konuşurken korkmaz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – O pazarcının verdiği oya saygılı ol.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Demokrasilerde tutuklu gazeteciler
olmaz. Demokrasilerde Ali Dibo’lar olmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Tilkiyle aslan karınları acıkmış, tilki demiş ki: “Gel şu bağa
girelim.” Aslan demiş ki: “Orası halkın malı, bekçisi var.” “Bende ferman var,
ferman, oradan istediğimiz kadar üzüm yiyebiliriz aslan kardeş.” demiş.
Birlikte bağa girmişler, oradan halkın bekçisi gelmiş elinde sopayla aslanı bir
güzel dövmüş. Aslan kan revan içinde “Tilki kardeş, karnımız acıkmıştı, şuradan
ne güzel karnımızı doyurduk, hani sende ferman vardı? Buradan üzüm yemek
serbesttir diye.” demiş. Tilki demiş ki: “Bu toz duman içinde ferman merman okunmaz, kaç aslan kardeş, kaç.”
Bu çıkardığınız kanun falan işe yaramayacak. Bir gün ortalık toz
duman olacak seçimlerde, sandıkta, meydanda, kaçacak delik arayacaksınız,
kaçacak delik arayacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnce.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ne zaman? Ne zaman?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Görüşeceğiz…
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Meydanlarda gördük, sandıkta gördük.
BAŞKAN – Lütfen sakin olun.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Isparta Milletvekili
Recep Özel’in; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu
(2/343) (S. Sayısı: 164) (Devam)
BAŞKAN – Şahsı adına Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Zana.
LEYLA ZANA (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Halklarımızın değerli vekilleri, bugün gerçekten tarihî bir gün,
geleceğimizi özgürlükler üzerine mi kuracağız, yoksa bu korku imparatorluğunun
devamını mı sağlayacağız? Beş aydır bu Genel Kurulun, parti ayırmaksızın, tek
tek vekillerin üsluplarına dikkat ediyorum, dinlemeye çalışıyorum, kendimce
anlama ve kavrama ihtiyacını hissediyorum. Üzülerek ifade etmek istiyorum ki
bana Sovyetler sürecini hatırlatıyor, soğuk savaş döneminin dili. Her kalkan,
diğerini tehdit ediyor. Her görüş belirten, korkudan bahsediyor. Her
yoğunlaşan, öbürünü kovmaya, birilerini cezaevine tıkmaya çalışıyor.
Bu ülkede bütün bunları zaten yaşadık, cumhuriyetin kuruluşundan
bu yana yaşadık. Tek dil, tek din, tek ırk, teklik üzerine kurulan bu sistem,
toplumu bu hâle getirdi. Demin korkulardan bahsedilirken rahmetli Aziz Nesin
aklıma geldi, “Korkudan korkmak”, böyle bir kitabı var. Bütün vekillerin bunu
alıp okumasını öneriyorum. Kendi korkularımızı yaratıyoruz, sonradan bu
korkulardan korkmaya başlıyoruz.
Tanrı’nın işine ve tarihin cilvesine bakın ki dünün toplumu, Kürt’üdüyle, Türk’üyle, Çerkez’iyle, Arap’ıyla, sağıyla
soluyla, MİT gibi, Millî İstihbarat gibi bir kurumsal alanın gazabından kendini
muhafaza etmek için olağanüstü çaba içerisine giriyordu, korkularından bazı
geceler kimisi evinde gece giysisini, eşofmanını giymeden kafasını yastığa
koyuyordu ama şu talihe bakalım ki geldi gitti, şu anda MİT korkudan kendini
kurtarmak için özel yasa çıkartma ihtiyacını duyuyor. Yarın başka yargı bunu
yapacak, başka kurumsal alanlar yapacak. Bu ülke ne çektiyse özellerden ve
tüzellerden çekti, tüzel kişilikler, özel savcılar, özel kurumlar, özel
MİT’ler, özel ve özel.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Şimdi de Recep Özel’den çekiyor.
LEYLA ZANA (Devamla) – Şimdi şunu kabul edelim Sayın CHP’li
vekiller: AK PARTİ’nin birinci dönemi takdire şayan
bir dönemdir. Neden bunları söylüyorum? Bu cumhuriyetin, bu sistemin mağdurları
olarak toplum büyük bir umut besledi ve bu dinamizmi AK PARTİ’de
gördü, BDP’de, MHP’de, CHP’de görmedi, bu toplumun
takdiridir. Bu takdire de saygı duymak lazım çünkü toplum dinamiktir statik
değildir. Bu dinamizmi de AK PARTİ’de gördü. AK PARTİ
birinci dönemi çok da iyi götürdü, hakkını da verelim ama ikinci dönem
duraksadı. Duraksadığı oranda toplumun da duraksayacağını düşündü ama toplum
dinamiktir, durağan değildir, statik değildir. İkinci dönem durağan bir süreç
geçirdiği için bugün bu sıkıntıları ve sancıları çekiyoruz. Toplumun
beklentilerini, toplumun umutlarını, toplumun geleceğini çok iyi
örgütleyebilseydi, koordine edebilseydi bugün bunları tartışmamış olacaktık.
Şunu da çok iyi merak ediyorum: Kürt sorunu çözülse bu Meclis neyi tartışacak?
Bütün günümüzü, yaklaşık dokuz saattir, hatta on saattir enerjilerimizi polemik
üzerine tükettik. Bu topluma yazık, hepimizin geleceğine yazık. Hadi kendimizi
tükettik, bir jenerasyonu gerçekten bu tür problemlerle uğraştırarak tükettik.
Gelecek nesle acıyalım, onlara karşı toplumsal ve vicdani sorumluluklarımızın
gereğini yapalım. Bu kadar kişisel sataşmaya bu ortamı, bu zemini kullanmaya
hangimizin hakkı var? Bu ülkeye bunu yapmaya hiç kimsenin hakkı yok, ne BDP’nin var ne MHP’nin var ne de AK PARTİ’nin
ne de CHP’nin var. Büyük çoğunluk, sessiz çoğunluğun yarınını gasbetmeye, esaret altına almaya, karartmaya hiç kimsenin
hakkı yok. Güneşi zapt edemediğimiz gibi karanlıkları da avuçlarımız içerisinde
tutamayız, mutlak suretle bir ışık sızıntısı olur. Onun için, geleceği
karanlıklar üzerine kurmayalım. Tam tersine, özel ve tüzel olan ne varsa
kaldıralım ve bu toplumun önünü hep birlikte açalım. Göreceksiniz ki o zaman
Türkiye…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz Sayın Zana.
LEYLA ZANA (Devamla) – Sayın Başkanım, demek ki çok doluyum, yirmi
yıllık birikim var.
Bu toplumun önünü hiç kimse ve hiçbir güç tutamayacak. Ama böyle
söz düellosuna dönüştürdüğünüz müddetçe de kendi içsel problemlerinizi
çözmediğiniz müddetçe de hiç kimse kusura bakmasın, değil model, ancak kötü
örnek olabiliriz, bunu da lütfen görelim.
Tekrar iktidara sesleniyorum: Tarihe geçmek değil, bugün tarihi
yazmakla karşı karşıyasınız. Ben şahsen bu ülkenin bir vatandaşı olarak, bir
bireyi olarak, bir Kürt olarak, ezilen bir taraf olarak içsel çekişmelerin bu
ülkenin önünü tıkaması taraftarı değilim. Devlet kapışmayı bir tarafa
bırakmalı; emniyetiyle, MİT’iyle, ordusuyla, siyasetiyle. Kürt sorunu bütün
siyasetler üstü bir sorundur. Bu sorunu çözmeli, bütün tarafları dâhil etmeli
ve bir konsensüsle, bir projeyle bu soruna yaklaşmalı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LEYLA ZANA (Devamla) – AK PARTİ eğer toplumu kandırdıysa, lütfen…
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Zana.
LEYLA ZANA (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına İstanbul Milletvekili Bülent Turan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
görüşülmekte olan teklifin 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Zaman epey geçti, hepimiz yorulduk, sürem çok az. Eğer
sabrederseniz -beş dakika- çok kısa birkaç noktayı ifade edip huzurlarınızdan
ayrılacağım.
Değerli arkadaşlarım, tarihî birikimi olan lider karakterli
devletlerin önemli bir kurumu olarak düşünülen istihbarat örgütlerinden bir
tanesinin özel bir kanununu görüşüyoruz. Siyasi iddialarımızın çok ötesinde,
temel politik yargılarımızın çok ötesinde, millî sorumluluğumuzun daha fazla
olması gereken, saygınlığın, aklıselimin, soğuk aklın daha önde olması gereken
özel bir düzenlemeyi konuşuyoruz. İstiyoruz ki bu ülkede artık kan akmasın,
istiyoruz ki artık bu ülkede aynen yaşananlar bir daha, bir daha yaşanmasın. O
yüzden bu tarz iddialı, bu tarz kadim hâli olan devletlerin, aralarındaki kurum
uyumları en az kurumların ayrılığı kadar önemlidir, yani kuvvetler ayrılığının
önemi ne kadar fazlaysa hukuk devletlerinde kuvvetlerin uyumu da bir o kadar
anlamlı, önemlidir.
Değerli arkadaşlarım, bir ülkede o istihbarat teşkilatının bir
çalışanı devletine güvenerek bir göreve gidemiyorsa vah o ülkenin hâline! Bu
düzenlemeye karşı çıkan arkadaşlar…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yahu, kaç yıldır gidemiyorlar mı sanki
göreve?
BÜLENT TURAN (Devamla) – Beş dakika sürem var, fazla değil…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – MİT yok mu kaç yıldır?
BÜLENT TURAN (Devamla) – Bu düzenlemeye karşı çıkan arkadaşlar
bilmiyorlar mı bu ülkede her türlü memurun, her türlü devlet görevlisinin zaten
amirinin iznine bağlı olarak sorgulandığını?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yahu, yatıyordu bunlar, boşuna para
veriyorduk biz bunlara! Hakaret ediyorsunuz ya!
BÜLENT TURAN (Devamla) – Bilmiyorlar mı karşı çıkan arkadaşlar, bu
ülkede nüfus müdürü yargılanırken, tapu memuru yargılanırken ilgili amirin
iznine bağlı olarak sorgulandığını? (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – MİT mensupları, size diyorlar!
OKTAY VURAL (İzmir) – Yan gelip yatıyorlar!
BÜLENT TURAN (Devamla) – Bakınız, değerli arkadaşlar, az önce bu
kürsüde ısrarla muhalefet partisinden arkadaşlarımız dediler ki: “Bizim sözümüz
kesiliyor.” Sizi millete şikâyet ediyorum arkadaşlar, şikâyet ediyorum, şundan
dolayı: Bu Mecliste muhalefetin sesinin kesilme tehlikesi yoktur, iktidarın
vardır. İzliyorum sabahtan beri, herkes konuşuyor, neler neler
söylüyorsunuz, bazen keyif alıyoruz, bazen üzülüyoruz ama 300 arkadaş keyifle,
onurla dinliyor. Bir iktidar partisi vekili çıkıyor, bir bakanımız çıkıyor,
daha birinci dakikada bağırmaya başlıyorsunuz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Doğru söylemiyor da ondan.
BÜLENT TURAN (Devamla) – Bu nasıl bir saygı, bu nasıl bir anlayış?
Bu mu sizin demokrasi anlayışınız? (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
Bakınız, bir muhalefet partisi vekili derse ki eğer “Muhalefetin
sesi kesiliyor.” Allah çarpar ya! Samimi söylüyorum Allah çarpar! Zaten millet
sizi çarpıyor, her seçimde çarpıyor, Allah çarpar!
Niye diyorum biliyor musunuz? Bakın, ben Adalet Komisyonu
üyesiyim, bu kanunda tam dokuz saat -bir, iki, üç değil, tam dokuz saat- sadece
muhalefet konuştu arkadaşlar, bir tek iktidar partisi vekili söz almadı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye, sizin söz hakkınız yok mu?
BÜLENT TURAN (Devamla) – Dinlemek için…
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye konuşmuyorsunuz?
BÜLENT TURAN (Devamla) – Ama sabretmezseniz anlayamazsınız ki,
öğrenemezsiniz ki! Diyorum ki, dokuz saat konuştular, muhalefet konuşsun dedik,
sakin olalım dedik, yanlış bilgileri var doğruları söyleyelim dedik, dokuz
saatin bitiminde gece 12.00 oldu ve ayrıldık. Bugün sabah Genel Kurula geldi,
sabahtan beri konuşuyorsunuz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Konuşuyoruz da bir faydası oluyor mu
sanki!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bekir Bozdağ Bey çıktı birinci dakikada,
Ahmet Aydın Bey çıktı birinci dakikada bağırmaya başladınız. Bir daha şikâyet
ediyorum: Bu Mecliste muhalefetin sesinin kesilmesi değil, iktidarın sesinin
kesilmesi tehlikesi vardır arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, izin vermediğinizden dolayı teknik
konulara giremeyeceğim ama TCK 250, 251... (CHP sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan, göreve davet ediyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz devam ediniz, siz cevap vermeyiniz, devam
ediniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, burası oturma, dinleme Meclisi değil ya!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sessiz dinleyiniz.
BÜLENT TURAN (Devamla) – 4483 sayılı Yasa memurların yargılanma
usulüdür ve genel bir düzenlemedir. TCK 250, 251 özeldir. MİT Kanunu daha da
özeldir ve MİT Kanunu’nu biz çıkarmadık arkadaşlar 1983’te vardı. Bir yanlış
uygulama ihtimalini düzeltmek istiyoruz, bir hatalı yaklaşım olma ihtimalini
düzeltmek istiyoruz.
Bu ülkenin Başbakanına “Çeteci” diyeceksiniz, her türlü hakareti
edeceksiniz ama biz ağzımızı açmayacağız. Ama güvendiğimiz bir şey var, önce
Allah’a güveniyoruz, sonra milletimize güveniyoruz.
Bakın, dünkü Milliyet gazetesi. Siz bağırdıkça eriyorsunuz, siz
karşı çıktıkça eriyorsunuz. CHP’nin oyu yüzde 26’nın altına indi, inersiniz
daha. (CHP sıralarından gürültüler) Bir aynaya bakın ya, bir sakin olun ya,
durup bakın. Beraber konuşalım, beraber anlaşalım istiyoruz. Derdimiz iş
yapmak.
Bakın, on sayfa metnim var, konuşamadım yine, söyleyemedim yine.
Yüzde 20’yle bu kadar agresif olan bir grup, yüzde 50’yle ne olur bilmiyorum!
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) O yüzden
demokrasi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
BÜLENT TURAN (Devamla) - ...AK PARTİ’yle
güçlenmiştir, daha da güçlenecektir, size rağmen güçlenecektir, milletimizin
desteğiyle güçlenecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu düzenlemenin de makul bir düzenleme olduğunu hepiniz
biliyorsunuz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Alkış!
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Turan.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Hatip “Yüzde 20’yle
bu kadar agresif olan bir grup.” dedi, grubumuza hakaret etti. Biz agresif bir
grup değiliz. Cevap vermek istiyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, her hatibimiz
çıktığı zaman söylediği her söze sataşmadan dolayı söz almak. Ben bunu anlamıyorum.
Bu Tüzük’ü nasıl kullanıyorsunuz? Lütfen
objektifliğinizi koruyun, lütfen.
BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı, aynı hak her zaman size de lazım
oluyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz o haklarımızı İç Tüzük’teki haklarımıza uygun olarak kullanıyoruz. Aynı
tarzda muhalefet partilerini de yönlendirmenizi isteriz. Bu kadar alınganlık
olmaz ki.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın İnce. (CHP sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
8.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, dünyanın en eski on partisinden birisidir
Cumhuriyet Halk Partisi, 7 kişi bir araya gelerek dilekçe yazılıp damga puluyla
İçişleri Bakanlığına müracaat edilerek kurulmuş bir parti değildir.
Bak, size son kez anlatıyorum. Doğru, doğru, on yıldır seçimlerde
siz başarılı oldunuz, bu doğru. Bu sevgili kardeşimiz, bir zamanlar burada bir
ANAP vardı, 300 milletvekiliyle bıçağının iki tarafı kesiyordu, gitti, siz de
gideceksiniz ama Cumhuriyet Halk Partisi dimdik ayakta bakın. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bak, size şunu söyleyeyim, duymayanlara bir daha anlatayım, bir
daha anlatmayacağım. Bak, seçim başarınızla övünürseniz son kez anlatıyorum:
Bir ulu çınarın dibine bir kabak tohumu düşmüş.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Ya, onu 10 kez dinledik, yeter.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Sen 10 kere anlatırsan ben de sana 10
kere bunu anlatırım.
Kabak tohumu düşmüş, bir ayda gelmiş, çınarın boyuna yetişmiş,
çınarla dalga geçmeye başlamış. “Bak, sen yüz yılda bu hâle geldin, ben bir
ayda bu hâle geldim.” demiş.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Bırak, çınarı anlatma.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Çınar demiş ki ona “Hele, bir kış
gelsin, kırağı düşmeye başlasın, seni göreceğim.” Kış gelince su kabağı
aşağıya. Ne bileyim şimdi, millet sizi bal kabağı zannetti, siz su kabağı
çıktınız. Ne bilsin millet bunu? (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakın, bakın, insanların yaşamında on yıl uzun bir süredir,
toplumların yaşamında on yıl kısa bir süredir. Sizi başarılarınızdan dolayı
kutluyoruz, hiç merak etmeyin, buna bir şey demiyoruz ama merak etmeyin burada
oturan o tek parti, 83’ten sonra gelen Anavatan Partisinin akıbetine
düştüğünüzde parça parça olacaksınız. Siz bizim gibi seksen yıl, doksan yıl
dayanamayacaksınız. Bir parti düşünün ki, yıllarca iktidar olamamasına rağmen
parçalanmıyor, dimdik ayakta duruyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakın, siz var ya siz, siz iktidar nimetlerinden uzaklaştığınızda
bir haftada dağılırsınız, bir haftada! Siz bir haftada dağılırsınız! Sizi
birbirinize tutan, tutkal gibi yapıştıran iktidar nimetleridir. Siz bir
muhalefete düşün, sizden yirmi tane parti çıkar.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnce.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Aydın.
9.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin partisine sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben özellikle şu soruyu sormak istiyorum… Tabii, Cumhuriyet Halk
Partisi tek partiydi, belli bir dönem, uzun bir dönem bu ülkeyi tek parti, tek
devlet şeklinde idare etti. Artık, bu partinin bu ülkeye olan katkılarını da
bir tarafa bırakın, bu ülkeye olan sıkıntılarını da bir tarafa bırakın. Sadece
şunu sormak istiyorum değerli arkadaşlar: Cumhuriyet Halk Partisi bu tek parti
yönetiminden sonra, çok partili hayata geçtikten sonra kaç defa tek başına
iktidar oldu? Onu soruyorum. (CHP sıralarından gürültüler) Tek partisiniz,
altmış yıl gene gidersiniz arkadaş, başka parti yok ki ülkede. Ama çok partili
hayata geçtikten sonra millet sizi gördü, diğerlerini de gördü, bir daha sizi
iktidara taşımaz bu millet. Bu millet sizi bir daha asla iktidara getirmez. Onu
iyi bilin. Onu iyi bilin, ona göre düşünün ve siz, hâlâ o seksen yıl önceki
eski kafayla giderseniz, zaten bir daha da dediğim gibi bu millet sizi iktidara
getirmez, bir bu.
İkincisi, milletin oylarını küçültmeyin. “Millet sizi şu sandı da
bu çıktınız.” Doğru, hakem millettir, kararı millet verir, millet ne derse o
doğrudur. Eğer siz de bir gün istikametinizi Silivri’den çıkarıp da milletin
yoluna düşerseniz, o zaman siz de bir yerlere varabilirsiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, bu milleti küçümsemeyin. Bu milleti
küçümsemeyin. Bu millet dört yılda bir, beş yılda bir önüne gelen sandıkta her
zaman doğru karar vermiştir ve biz yüzde 50’yle iktidar olmuşsak, “Acaba geri
kalan yüzde 50 niye bize oy vermedi?” muhasebesini yapıyoruz gene. Ama siz hâlâ
düşüştesiniz, hâlâ onun muhasebesini bile yapmıyorsunuz. Allah aşkına, biraz
irdeleyin, inceleyin. Niçin iktidara gelemiyorsunuz? Bunu bir inceleyin. Demokratik
ülkelerde ana muhalefet bir sonraki seçimde iktidar adayıdır, en üçlü iktidar
adaylarından biridir ama Türkiye’de maalesef böyle bir ana muhalefet yok.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Siz egemen güçlere uşaklık yapın.
AHMET AYDIN (Devamla) - AK PARTİ için güzel bir muhalefet ama bu
ülke için maalesef iyi bir muhalefet diyemeyeceğim. Proje üreten, üzerinde
sorumluluk olan bir muhalefet istiyoruz değerli arkadaşlar, ülke için. AK PARTİ
kaybedecekse, biz burada yine düzgün muhalefet istiyoruz.
Biz, burada sadece yok sayan, sadece eleştiren değil yeri
geldiğinde proje üretebilen, fikir üretebilen, bu ülke insanının, bu milletin
refahı için, huzuru için doğrulara “Evet” yanlışlara “Hayır” diyebilen bir
muhalefet istiyoruz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Deliğe süpürülmediniz, kullanıldınız.
AHMET AYDIN (Devamla) - Bakın, bizim için hava hoş. Sizin gibi
muhalefet olduktan sonra biz iktidar olmaya devam ederiz ama size tavsiyem,
istikametinizi milletin istikametine doğru dönüştürün, o zaman belki sizler de
bir yerlere gelirsiniz diyorum, tekrar teşekkür ediyorum.
Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Aydın konuşmasında
“Cumhuriyet Halk Partisi döneminde tek parti tek devletti.” dedi. (AK PARTİ
sıralarından “Doğru” sesleri) “Tek parti tek devletti.” dedi. Siz şimdi tek
parti çok devlet misiniz? Onu bir düzeltsinler. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) - Sizi
gidi çok devletçiler!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu konu yeterlidir. Lütfen…
AHMET AYDIN (Adıyaman) -
Sayın Başkan, CHP il başkanları o ilin valileriydi ve o ilin bütün
kurumlarını yönetiyorlardı. Ben onu demek istedim.
BAŞKAN – Herkes her şeyi çok net biliyor efendim.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Isparta Milletvekili
Recep Özel’in; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu
(2/343) (S. Sayısı: 164)
(Devam)
BAŞKAN – Madde üzerinde İç Tüzük’ün
72’nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
İç Tüzük 72’nci maddeye göre madde görüşmelerinin devam etmesini
arz ederiz.
Oktay
Vural Sadir Durmaz Reşat
Doğru |
İzmir Yozgat Tokat |
Kemalettin
Yılmaz Nevzat
Korkmaz |
Afyonkarahisar Isparta |
Gerekçe:
Hukuk devleti ilkesini zedeleyen, hukukun üstünlüğü yerine
üstünlerin hukukunu meşrulaştıran, devlet yapısı dışında hukuk dışı paralel
devlet oluşumunu sağlayan, yargıya müdahale eden, çeteleşmeye yol açacak madde
üzerinde konuşmalar devam etmelidir.
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, toplantı yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talep ediyorsunuz.
Yoklama talebini yerine getireceğim.
Sayın Vural, Sayın Uzunırmak, Sayın
Şandır, Sayın Yılmaz, Sayın Doğru, Sayın Durmaz, Sayın Öztürk, Sayın Halaçoğlu,
Sayın Özensoy, Sayın Işık, Sayın Kalaycı, Sayın Türkoğlu, Sayın Erdem, Sayın
Yeniçeri, Sayın Korkmaz, Sayın Demirel, Sayın Oğan, Sayın Adan, Sayın Erdoğan,
Sayın Ayhan, Sayın Öz.
Bir dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Isparta Milletvekili
Recep Özel’in; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu
(2/343) (S. Sayısı: 164)
(Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, yoklama yaptığımız için, soru-cevap işlemi
için milletvekillerimizin tekrar sisteme girmesini rica edeceğim liste bizde,
ama sistemden çıkmıştır, ona göre, onu gözeterek söz vereceğim.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu kanun teklifi -bilindiği gibi- Başbakanın, bazı
özel görevlileri koruma yasasıdır. Bu verilen özel görevlerin kapsamı nedir?
Kimlere, hangi tarihte, hangi özel görevler verilmiştir? Türkiye Büyük Millet
Meclisini, bir kapalı oturumda, bu özel görevlilerle ilgili olarak
bilgilendirmeyi düşünüyor musunuz? Buna hazır mısınız? Bugün bu bilgilendirme
yapılabilecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Bu, MİT’le ilgili bir kanun. Dolayısıyla birden fazla bakana
sormak istiyorum.
Soru 1: MİT’çiler KCK’nın kuruluşuna
katıldı mı?
Soru 2: MİT’çiler Kandil’e eylem talimatı iletti mi?
Soru 3: MİT’çiler Öcalan’a özgürlük sözü verdi mi?
Soru 4: MİT’çiler KCK’lılara tahliye
sözü verdi mi?
MİT’çiler Kürdistan’ın kurulması için çalıştı mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaman.
Sayın Cihaner…
İLHAN CİHANER (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Benim sorum: Adalet Bakanı Dolmabahçe’de İstanbul KCK
soruşturmasını ve MİT görevlileriyle ilgili soruşturmayı yürüten Başsavcı
Vekili Fikret Seçen’le baş başa bir görüşme yaptı iki
gün önce. Bu görüşme doğru mudur, konusu nedir? Benzer bir randevuyu biz de
istesek kendisinden baş başa böyle bir görüşmeyi alabilir miyiz?
Diğer soruşturmalarda da inanılmaz sızmalar oldu, hatta henüz
tutuklama kararı verilmeden tutuklama kararları yayınlandı, gizli tanıklar
adliyeden çıkmadan ifadeleri servis edildi. Bunlarla ilgili de bir soruşturma
açıp oradaki savcıların da yetkilerinin kaldırılmasını düşünüyor musunuz?
Bizzat kendi bakanlarınız tarafından yaşanan sürecin sadece adli
olarak açıklanamayacağı söylendi, kapalı devre bir sistemin yargıda ve
emniyette egemen olduğu söylendi. Bu sistemi açığa çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Uludere soruşturması niçin özel yetkili cumhuriyet savcılıkları
tarafından…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Cihaner.
Sayın Kaleli…
SENA KALELİ (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kamu bünyesinde yapılan ihalelerde Kamu İhale Kurumunun görevini
yapmadığı ve yolsuzluk olduğu ortaya çıkmıştır. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu
2003’ten beri 18 kez değiştirilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi sivil toplum
kurumları ve odaların kanunda yapılan değişikliklerin yolsuzluklara neden
olacağı, istisna ve muafiyetlerle usulsüzlüklere ve yolsuzluklara zemin
hazırlandığı yönündeki uyarı ve tespitleri her zaman olduğu gibi dikkate
alınmamıştır. Yolsuzluğun sorumlusu kimdir? İktidar, her konuda sorumsuz
yetkili davranış biçimini benimsemiştir, sorumluluğu muhalefete, iş birliği
yaptığı dış güçlere ve devlete yüklemiştir. Şimdi MİT Yasası’nda da yetkisini
genişletip sorulan sorumluluktan kaçacak mısınız? “Devlettir ne yapsa yeridir.”
mi diyeceksiniz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaleli.
Sayın Özgündüz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle, Genel Kurula bir konu hakkında bilgi vermek istiyorum.
Az önce iktidar partisi hatibi, birinci Sarıkaya’dan, Ferhat Sarıkaya’dan
bahsederken -herhâlde çoğu arkadaş bilmiyor- o zaman Adalet Bakanı AKP’li Cemil
Çiçek, Müsteşar Fahri Kasırga’ydı. Dolayısıyla, bunu bilin, olaya öyle yaklaşın.
İkinci bir mesele, Sayın Adalet Bakanına sormak istiyorum:
Soruşturmanın gizliliğini ihlal gerekçesiyle şu anda Sayın Savcı Sarıkaya
hakkında soruşturma açıldığı söyleniyor. Siz soruşturmanın gizliliğinin ihlal
edildiğini nereden biliyorsunuz yürütme olarak? Siz yürütmesiniz. O dosya size
mi intikal etti? Oradan bazı bilgilerin basına sızdığını nereden biliyorsunuz,
savcının sızdırdığını nereden biliyorsunuz? Eğer dosya size geldiyse yürütme
organı olarak yargıya nasıl müdahale ederseniz? Başka bu tür dosyalar da size
intikal ediyor mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.
Buyurunuz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Alim Işık, özel
görevlilerle ilgili bir soru sordu. Tabii bu kanun teklifinde ifade edilen özel
görevliyle alakalı değerli arkadaşlarımızın da pek çok eleştirileri oldu. O
eleştiriler dikkate alınarak, zannedersem bir değişiklik önergesi verildi.
Orada bunların kamu görevlileri arasından seçilecek kişiler olduğu ifade
ediliyor. Tabii kamu görevlisi, vatandaştır, yabancı olma imkânı yok. Tabii
herkes değildir, sadece kamuda çalışanlardan böyle bir görev verildiği zaman
bunlardan olacak olan kişilerle ilgilidir. Ve Başbakan böyle bir görevlendirme
yaptığı zaman da bunu Anayasa ve kanunlar çerçevesinde yapacaktır çünkü hem
Anayasa’da hem de kanunlarda bu konuda…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Şu ana kadar kimlere özel görev verildi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - …neler yapılacağına
ilişkin şeyler açık açık tadat edilmiştir ve…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Şu ana kadar kimlere özel görev verildi, onu
söyler misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şu anda o konuyla
ilgili elimde bir bilgi yok, olmuş olsa sizinle paylaşırım.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Suç yok, vazife var.” dediniz siz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Halaman MİT ve KCK ile ilgili ve basında yer alan birtakım
bilgilerden hareketle birtakım şeylerden bahsetti.
Biz konuşmamızda da ifade ettik, MİT’i PKK terör örgütünü veya KCK
terör örgütünü kurmakla suçlamak büyük bir haksızlık ve büyük bir iftiradır
çünkü Millî İstihbarat Teşkilatını yıpratmak isteyenler, terör örgütünün ortaya
koyduğu kimi eylemleri değil pek çok eylemi sanki Millî İstihbarat Teşkilatı
işlemiş gibi onun üzerine yıkma gayretleri, çabaları var. Bu tür haberleri,
yorumları bu çabalar açısından bir gösterge olarak görüyoruz ve bu bir karalama
kampanyasıdır. Bu kampanyanın soruları bunlar bir noktada. Bunların hepsi
iftira olduğu için bunlara verilecek bir cevap yok, iftira çünkü.
ALİ ÖZ (Mersin) – Savcı mısın, Bakan mısın?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Cihaner’in “Adalet Bakanı Dolmabahçe’de Fikret Seçen’le görüştü mü?”, “Diğer davalarda sızma oldu mu?” ve
benzeri konularla alakalı soruları oldu.
Tabii, ben Sayın Bakana bu soruları ileteceğim. Şu anda kendisinin
böyle bir görüşmesi var mı yok mu bilmiyorum yani Sayın Bakan da izliyorsa
duymuştur, görevliler de burada var, onlar da Sayın Bakana iletirler, umarım
bir cevap verilir.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Belki yetkililer biliyordur Sayın
Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Öte yandan, sızmalarla
alakalı… Tabii, başka, savcılarla ilgili veyahut da şu anda… Sayın Özgündüz’ün
sorusunda “Nereden Adalet Bakanı bunu biliyor?”, “Dosya kendisine geldi mi?”
şeklinde bir şey var.
O da şu: Bu konuda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bir basın
açıklaması var 14/2/2012 tarihli: “Kamuoyunda KCK soruşturması olarak bilinen
soruşturma kapsamında Millî İstihbarat Teşkilatı görevlileri hakkındaki çeşitli
iddialar içeren bilgi ve belgelerin basında yer alması nedeniyle, soruşturmanın
gizliliğinin ihlal edildiği gerekçesiyle resen başlatılan inceleme sonucunda
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya
hakkında inceleme yapılmak üzere kurul müfettişi görevlendirilmesi hususunda
Kurul Başkanına teklifte bulunulmasına oy birliğiyle karar verilmiştir.”
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teftiş Kurulu Başkanını Adalet Bakanı
atıyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Adalet Bakanı bunu
kendisi yapmıyor, kurul, biliyorsunuz, yeni yapılandırmada orada ilgili daire,
bu konuda Adalet Bakanına bir teklif getirirse izin verip vermemek konusunda
Adalet Bakanının yetkisi var, yoksa Adalet Bakanının resen “Böyle bir iş
yapın.” demesine, talimat vermesine anayasal açıdan da, yasal açıdan da imkân
yok. Buradan anlaşıldığına göre de kuruldan, böyle bir, daha doğrusu ilgili
daireden Kurul Başkanı Adalet Bakanına böyle bir teklif oy birliğiyle gidiyor
ve bu şekilde inceleme kararını da Adalet Bakanı veriyor. Vermediği takdirde oy
birliğiyle alınmış bir karar üzerine, o da ayrı bir eleştiri konusu olacaktır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Şu ana kadar uygulaması yok bunun, ilk
defa oluyor bu. El çektiriyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Tabii, Sayın
Kaleli’nin sorusu var: Tabii, Sayın Kaleli’nin sorusunu bir sorudan öte, daha
ziyade görüşünü paylaşmak olarak algıladım. Görüşünü de hem Genel Kurul hem de
kamuoyu dinledi.
Ben bütün soran arkadaşlara ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Madde üzerinde yedi önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına
göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 1 inci maddesi ile değiştirilen 26 ncı
maddesinde geçen "ifa etmek" ibaresinin "yerine getirmek"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Küçükaydın
Adana
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 164 sıra sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ahmet
Aydın Ayşenur
Bahçekapılı Emrullah
İşler |
Adıyaman İstanbul Ankara |
Hüseyin
Bürge Ertuğrul
Soysal |
İstanbul Yozgat |
Madde 1- 01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat
Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı
maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Soruşturma izni
Madde 26- MİT mensuplarının veya belirli bir görevi ifa etmek
üzere kamu görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin;
görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası
sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı ya da 5271 sayılı Kanunun
250 nci maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan
ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla
haklarında soruşturma yapılması Başbakanın iznine bağlıdır."
TBMM Başkanlığına
164 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 1. maddesinde aşağıdaki
değişikliğin yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Nevzat
Korkmaz Yusuf
Halaçoğlu Oktay
Öztürk |
Isparta Kayseri Erzurum |
Reşat
Doğru Mehmet
Şandır Celal
Adan |
Tokat Mersin İstanbul |
Madde 26; MİT mensuplarının Devlet İstihbaratına ilişkin
görevlerini yerine getirirken, görevinin niteliğinden doğan veya görevin ifası
sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan ötürü haklarında cezai takibat
yapılması Başbakan’ın iznine bağlıdır.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge aynı
mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde
önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi, aynı mahiyetteki dört önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 164 sıra sayılı yasanın 1. maddesinin tekliften
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Türk Leyla Zana Hasip Kaplan |
Mardin
Diyarbakır Şırnak |
Sırrı
Süreyya Önder Adil
Kurt Sırrı
Sakık |
İstanbul Hakkâri Muş |
İdris
Baluken Murat
Bozlak |
Bingöl
Adana |
Diğer önergenin imza sahipleri:
Kemal
Değirmendereli Ali
İhsan Köktürk |
|
||
Edirne Zonguldak |
|
||
|
Diğer önergenin imza sahibi: |
||
|
Gürkut Acar |
||
|
Antalya |
||
|
Diğer önergenin imza sahipleri: |
||
|
Kayseri İzmir |
||
BAŞKAN – Ayrı ayrı okuttuğum bu önergelere Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HARUN TÜFEKCİ (Konya) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Vural, siz mi konuşacaksınız önerge için?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Halaçoğlu konuşacaklar Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben sizin vicdanlarınıza seslenmek istemiyorum, akılcılığınıza da seslenmek
istemiyorum, hukuka saygınıza da seslenmek istemiyorum.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – O zaman bize dönme!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – “O zaman burada ne işin var?”
diyeceksiniz. Aslında şöyle bir işim var: Çıkardığınız yasa -dikkatlice lütfen
dinleyin- hayrına zannettiğiniz kurumu, MİT’i çok kötü bir duruma düşürecek.
Şöyle bir düşünün: Bundan sonra çıkarılacak, olacak her olay, diyelim ki Uludere
meselesi dâhil, aklınıza gelecek her olay bundan sonra MİT’in üzerine
yüklenecek. Bu kaçınılmazdır. Ne yaparsanız yapın, artık kamuoyu üzerinde
bundan vazgeçemezsiniz, sizin elinizde olan bir şey değildir. Bunun
sorumluluğunu taşıyacaksınız, bunu unutmayın. Bunu tarih yazacak ama bundan
pişman olacağınızı da özellikle belirteyim, çok zaman geçmeden pişman
olacaksınız.
Gerçekten, Türkiye için çok önemli olan bir kuruma bundan böyle
sürekli olarak birileri hep “Bunu MİT yapmıştır.” diyecek, “MİT’in eli vardır.”
diyecek, tıpkı Hizbullah’ın ortaya çıkışı gibi. Değişikliklerin olup olmaması
hiç önemli değil. Eğer böyle bir yasayı çıkarırsanız, hukuk dışı bir şekilde
çıkaracak olursanız, bunun vebalini sizler taşıyacaksınız çünkü 26’ncı madde
değil bütün mesele çünkü 26’ncı maddede var olan, zaten normal şartlarda
Başbakanın iznine bağlıdır, sadece MİT mensupları değil, bürokratlar da
öyledir. Hepimiz, birçoğumuz bu bürokratlığı yapmışızdır. Başbakanın izni
olmadan kişiler hakkında soruşturma açılamaz ancak Danıştaya
başvurmak zorundasınız, ondan sonra ancak soruşturma izni verilir. Dolayısıyla,
o değildir mesele, sizin çıkarmak istediğiniz 250’nci maddedir. Dolayısıyla,
belli bir savcı, sizin yine çıkardığınız olağanüstü yetkilere sahip savcılık ve
mahkemeleri kontrol altına alacaksınız. Siz o hatayı işlediniz, şimdi sadece
MİT’te düzeltmeye çalışıyorsunuz. Bunların tıpkı geçmişte şikâyet ettiğiniz
istiklal mahkemelerinden hiçbir farkı kalmayacaktır. Yapılacak hareketlerde ve
sonuçlarında bunları göreceksiniz. Lütfen, herkes elini vicdanına koysun, MİT’i
bu dereceye kimse düşürmesin, yazıktır, bu ülkeye gerekli olan bir teşkilattır.
Söylediğim gibi, Uludere’de MİT’in ne kadar etkisi vardır,
Habur’da ne kadar etkisi vardır, diğer konularda ne kadar etkisi vardır,
özerklik istemekten bilmem neye kadar, kim bunları organize etmiştir, ne kadar
içerisinde yer almaktadır, yarın bu halk tarafından sorgulanacaktır. Bunun
altından hiç kimse kalkamaz, sizler de kalkamazsınız, “keşke” demenin hiçbir
anlamı da kalmaz. Bakın, sadece bu dünyada değil, öbür dünyada Allah’a karşı da
sorumluluğunuzu göreceksiniz. Bu toplumu, bu milleti bu hâle sokmak hakkı kimse
tarafından size verilmemiştir. Hepinizin belli bir sorumluluğu vardır, tıpkı
diğer kurumların sorumluluğu olduğu gibi. Herkes, her kurum kendi sorumluluk
alanında görev yapar. Sayın Başbakana vereceğiniz o -250’nci maddeden dolayı
vereceğiniz, 26’ncı madde değil- sorumluluk aslında Sayın Başbakana da öylesine
bir ağır yük yüklemektedir ki maazallah, onun vereceği kararlar ondan sonra
onun üzerine bindirilecektir, tarih de öyle yazacaktır. Bundan kimse kaçınamaz.
Tekrar ediyorum, burada vereceğiniz karar, elinizi kaldıracağınız, vereceğiniz
her oy yarın sizden hesap soracaktır. İsterseniz verin, isterseniz vermeyin; sizin
bileceğiniz iş. Hepiniz yetişkin, değerli insanlarsınız; gerisi size kalmış.
Ben bilim adamı olarak -siyasetçi değil- uyarıyorum. Yarın “Bunu söylemedi.”
diye hiç kimse söylemesin. Yarın Allah’ın huzurunda da bunu aynı şekilde ifade
ettiğimi söylemiş olurum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Halaçoğlu.
Sayın Gürkut Acar… (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Acar.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
öncelikle bu teklif hangi ihtiyaçtan gündeme geldi, buna bir bakmamız
gerekiyor. Bir savcı dedi ki: “MİT’te suç işleyenler var.” Bakınız, bu bir
savcının kişisel görüşü olarak değil, birçok tartışmadan sonra… Ve birkaç gün
önce de -arkadaşlar da söylediler, konuşanlar- Başsavcı Vekili Fikret Seçen de
“MİT’in yaptığı görüşmeleri değil, Hükûmetin politikalarını değil; suç işlediği
şüphesi bulunan MİT personelini soruşturuyoruz.” diyor. Yani bir savcı çıkıp
kafasına göre işlem yapmıyor.
Bunun üzerine de deniliyor ki: “Bizim adamlarımız dokunulmaz
adamlar olsunlar ve bunlar Başbakanın işlerini yapsınlar.” Değerli
arkadaşlarım, bu, AKP’nin kendi politikalarıyla, geçmişte vadettikleriyle çok
çelişkili bir durumdur. Bakınız, ben size hatırlatayım: Saydamlığın Artırılması
ve Yolsuzlukla Mücadelenin Güçlendirilmesi Stratejisi’ni hazırladınız, siz
hazırladınız ve orada taahhüt ettiniz. Neyi taahhüt ettiniz? “Kamu
görevlilerinin soruşturulmasına izin sistemini kaldıracağız.” dediniz, yani “Bu
soruşturmalarda, yolsuzluklarda korumayacağız.” dediniz ama siz şimdi bu
kanunla yeni bir hukuk kalkanı oluşturuyorsunuz ve bu kanunun adı aslında MİT
Yasası’nda değişiklik yapma kanunu değil, Başbakanın adamları kanunudur. Budur,
özeldir, çok özel bir kanundur. Burada arkadaşlar şiddetle, defalarca söylediler.
Ben de otuz dokuz yıllık bir hukukçu olarak söylüyorum değerli arkadaşlarım, bu
yol yol değildir, bu gidiş gidiş değildir; sizi,
ciddi şekilde, bir hukukçu olarak da, bir siyasetçi olarak da uyarıyorum.
Çoğunluğunuza da o kadar güvenmeyin değerli arkadaşlarım,
çoğunluklar kalıcı değildir ve burada böyle iterek kakarak ve küçümseyerek,
mizahi görerek Cumhuriyet Halk Partisinin aldığı oyu alay konusu yapmayınız. Bu
ülkenin her 4 kişisinden 1’inin oyunu da Cumhuriyet Halk Partisi almıştır, bunu
da unutmayınız.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, burada yaptığınız bir hatayı size
anlatayım parti olarak. Savcılık MİT Müsteşarı ve personeli ile eski MİT
yöneticilerini ifadeye çağırdıktan sonra gelmemeleri üzerine yakalanmalarına
ilişkin bir yazı yazdı hatırlarsanız. Aradan geçen bir haftada bu kişilerin
yakalandıklarına ve mahkemeye götürüldüklerine ilişkin bir bilgi yok. Bu
kişilerle ilgili yakalama kararında bir değişiklik var mı? Hâlâ var mı hukuksal
durumunda? Yok. Yoksa bu kişiler mahkemeye çıkarıldılar mı bizim haberimiz yok?
Çıkarılmadılar. Yakalama kararı geçerliyse bu kişiler neden bugüne kadar
bulunmamıştır, yakalanmamıştır? Ya da polis ve savcılar bu görüşmekte olduğumuz
kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkıp Cumhurbaşkanının onayı ve Resmî Gazete’de yayınlanıncaya kadar bekleme kararı mı
almışlardır? Böyle bir bekleme süresi yasal mıdır? Açıkça kanunu ihlal ettiniz,
hâlâ etmeye devam ediyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, Genelkurmay Başkanını yakaladınız,
tutukladınız, içeri attırdınız, Anayasa Mahkemesinde Yüce Divan sıfatıyla
yargılanmasına dair yasa varken yine de özel yetkili mahkemede tutuklanmasına
karar alındı ve burada sesiniz çıkmadı, elinizi ovuşturdunuz ve sessiz kaldınız
ama şimdi bu olay size yöneldi çünkü Oslo’da yaptığınız görüşmeler ve o
görüşmelere gönderilen özel temsilci sizin adamınız. Sonradan onu MİT Müsteşarı
yaptınız ve şimdi siz, telaş içinde onu korumaya çalışıyorsunuz çünkü onun
vereceği ifadenin doğrudan doğruya Başbakanı bağlayacağını biliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, buradan ikaz ediyorum: Deniz Feneri
davasında aslında siz halkın vicdanında mahkûm oldunuz. Burada, bir deniz
feneriyle, bir fenerle gelip elinde gezdiren arkadaşımıza bile tahammül
edemediniz. Çünkü, halk sizi vicdanında “Deniz Feneri davasındaki sanıkları
koruyor AKP.” diye mahkûm etmiştir. Şimdi ben size buradan söylüyorum: Bakınız,
bu kez bu yasayla bir kez daha mahkûm olacaksınız. Yani benim suçlumsa korurum
inadına, senin suçlunsa doğru zindana; bu anlayış, anlayış değildir değerli
arkadaşlarım.
Evet, Türkiye’de kamuda çok…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Acar.
GÜRKUT ACAR (Devamla) – Efendim bitiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu uyarılardan sonra şöyle bitireyim ben:
Bakınız ben size 12 Şubat…
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Acar.
GÜRKUT ACAR (Devamla) – İyi günler diliyorum, saygılar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk…
Buyurunuz Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, özel yetkili savcı ve özel yetkili
mahkemece verilen bir karar üzerine alelacele Türkiye Büyük Millet Meclisine
sevk edilen, İç Tüzük hükümleri ağır bir şekilde ihlal edilerek apar topar
Adalet Komisyonu gündemine indirilen, Anayasa’mızın açık hükümleri karşısında
bırakın yasalaşmasını, görüşülmesi dahi mümkün olmayan özel bir yasa teklifini
ivedilikle görüşüyoruz.
Diğer taraftan, bu yasa teklifi görüşülürken, halkımızın
iradesiyle seçilen milletvekillerimiz, üniversite rektörlerimiz, Genelkurmay
Başkanımız, “Parasız eğitim istiyoruz.” diyen öğrencilerimiz, halka karşı
bilgilendirme görevini namuslu bir şekilde yerine getirmeye çalışan basın
mensuplarımız, asker-sivil binlerce yurttaşımız özel yetkili mahkemelerce
verilen kararlarla tutukludur. Özel yetkili mahkemelerce verilen uzun tutuklama
kararları münferit olmaktan çıkmış, sistematik bir hâle dönüşmüştür ve nitekim
ağır insan hakkı ihlali oluşturan bu uzun tutuklama kararları karşısında Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi 2009 yılından bu yana ülkemizi tam 440 kez mahkûm
etmiştir.
Değerli arkadaşlar, sormak istiyorum: Bütün bunlara karşın aciliyet arz eden temel sorunları ortadan kaldırmaya, uzun
süren tutuklulukları sınırlayarak özel yetkili mahkemelerdeki hukuk dışı
uygulamaları önlemeye yönelik yasa teklifleri Meclisin tozlu raflarında
bekletilirken, bu özel yasa teklifinin dört beş gün gibi kısa bir süre
içerisinde yasalaşma noktasına getirilmesinin nedeni acaba nedir? Teklif sahibi
Sayın Milletvekilinin Meclisteki ağırlığı mıdır? Yoksa teklif sahibi Sayın
Milletvekilinin himayeye mazhar bir kişi olması mıdır? Yoksa görüştüğümüz
teklifin içeriğindeki düzenlemenin ülkemizdeki vicdan kanatan diğer sorunlara
karşı daha öncelikli ve ivedilikli bir sorun teşkil etmesi midir?
Değerli arkadaşlar, soruyorum: Bu teklifi acilen Meclis gündemine
getiren, soruşturma savcısının işten elden çektirilerek “Başbakan tarafından
bizzat görevlendirilenler” ibaresiyle suç işlenmesi hâlinde soruşturmayı
Başbakanın iznine bağlayarak yargının ve kamuoyunun gözünden kaçırılmaya
çalışılan, başta Bekir Bozdağ olmak üzere Hükûmetin bakanlarını panik hâlinde
açıklamalar yapmaya sevk eden eylemler, nedenler, olaylar nelerdir? Ne oldu da
daha düne kadar milletvekillerinin, Genelkurmay Başkanının, Erzincan’daki MİT
görevlilerinin tutuklanmalarında “Herkes kanun karşısında eşittir, yargı işini
yapıyor.” diyenler, bugün birdenbire MİT
Müsteşarı Fidan, Taner ve Güneş söz konusu olduğunda âdeta zıplayıp yerlerinden
kalkarak özel yetkili savcıyı alaşağı etmişlerdir. Ne oldu da birdenbire polis
memurlarını, polis müdürlerini işten el çektirmişlerdir, görevden almışlardır?
Değerli arkadaşlar, burada merak ediyorum ve soruyorum: Acaba
Hükûmet yetkililerinin vicdanları mı sızlamıştır? Acaba bu olaylar karşısında
geçmişteki tüm olaylara gözlerini kapatan Hükûmet yetkilileri bir vicdanları
olduğunu mu hatırlamışlardır? Tabii, bu iyimser bir düşünce. Bu düşüncenin söz
konusu olmadığını hepimiz biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, hepimiz biliyoruz ki bugün bütün bunlar ve bu
yasal düzenleme, ucu yüksek tepelere dokunan bir soruşturmayı alelacele örtbas
etme çabasıdır. Görünen odur ki geçmişteki derin devlet temsilcilerinin bile
bırakın Meclise getirmeyi aklına dahi getiremediği kadar vahim, Anayasa’ya
açıkça aykırılık oluşturan, hukuk devleti normları içerisinde değerlendirilmesi
mümkün bulunmayan bir çete yasasıyla, iktidarın tepesine kadar giden, özel temsilcisi
kanalıyla Başbakana kadar uzanan bir suç soruşturulması kapatılmaya
çalışılıyor.
Yine açıkça görünen odur ki iktidar temsilcilerine bu kadar panik
yaptıran neden, basına sızan savcılık iddiaları ve bilgilerden de açıkça
anlaşılacağı üzere, yangının büyüklüğü ve vahimliğidir.
Buradan değerli AKP milletvekillerini ve sayın bakanları uyarmak
istiyorum: Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, bilin ki kokusu Fizan’a kadar
giden bu vahim tablonun izlerini ve tanıklarını bu yasa teklifiyle dahi
silemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Köktürk.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Bilin ki ülkemizin yangın yerine
çevrilmesine katkı verenlerin…
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köktürk.
Önergelerimiz beş dakika…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Efendim, bir dakika…
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Son olarak şunu söylemek istiyorum
Sayın Başkanım: Bir tek cümlem var, o da Ahmet Aydın’a. Sayın Ahmet Aydın’a
buradan hitap etmek istiyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, konuşma süresi
bitti.
BAŞKAN - Sayın Köktürk…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Sayın Aydın, Cumhuriyet Halk Partisi olarak iktidar
olmanın yanı sıra, ülkemizin geleceğine yönelik Cumhuriyet Halk Partisinin
başka görevleri de vardır.
BAŞKAN - Sayın Köktürk, teşekkür ediyoruz.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - Ancak biliniz ki “Bizi delikten
süpürmeyin.” diye… (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Köktürk…
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder…
Buyurunuz Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler;
bugün bu ülke ileride kazanacağı bir sinema Oscar’ını kaybetti. Şaka
yapmıyorum, latife değil. Onu bir sonraki önerge üzerinde anlatacağım, şimdiden
haberini veriyorum. Bu beş dakikaya sığmayacak çünkü, sanırım beş dakika
hakkım, onu on dakikaya saklayıp size başka bir şey söyleyeyim.
Ulus olarak bir topyekûn Türkiye halkları felaketlerden öğrenmek
gibi bir meziyete sahip oldu yani evlerden ırak, deprem oldu, hepimiz
jeolojinin bütün girdisini çıktısını öğrendik. Bu memlekette hepi topu 20 küsur tane anayasa hukukçusu var. Bir anayasa
tartışması başladı, gerçekten gidin hangi köy kahvesine sorsanız anayasa
konusunda Senedi İttifak’tan başlayan bir kronolojiyi size anlatabilirler. Bu
ülkenin gizli saklı, pasaklı işlerini de bu sayede öğreniyoruz. Giderek artık
herkes bir istihbarat uzmanı oldu. İstihbarat örgütleri nedir, ne değildir,
nasıl çalışır, neleri yaparlar, neleri yapmazlar, bu sayede de bunları
öğreniyoruz. Yalnız, sayın vekiller, ben bu kürsüden size son konuşmalardan
birinde…
Sayın Kuzu size sataşmadım.
BURHAN KUZU (İstanbul) – Ben bir şey demedim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Siz bir piri mugansınız,
üstünüze alınmayın.
BURHAN KUZU (İstanbul) – Alınmadım, alınmadım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Şimdi, burada bir şey söylemiştim,
dedim ki: “Kaybı bilemezsiniz, bilemeyiz.” Hatırlayın, bundan bir hafta önce ya
da bilemedim iki hafta önce stratejistlerimiz bir
sürü hesaplar yapmışlardı ve ben yine şunu demiştim: “Siyasette bütün hesaplar
rasyonel yapılır, sonuçları irrasyonel çıkar.” Bakın, geldi, ulus olarak
ayağımıza dolandı. Niye? Çünkü açıklık özgürlüktür. Kapalı olan yere her türlü oksidasyon, küf, kir, pas yerleşir. Onun için, bu
vesileyle, size bir kez daha bu halkın bu kanayan yarada inisiyatif almayan tek
kurumu olan Meclisin ve siyasetin hiçbir komplekse kapılmadan konuşulmasının
önünde ne mani olabilir? Bunları asla düşünmeden, evlatlarımızın evlerine rahat
dönebilmesi, anaların, babaların yastığa başını rahat koyabilmesi için gelin
bir araya gelelim diyoruz.
Son olarak -biraz hazırlıksız çıktım, onun için doldur boşalt
yapıyorum, kusura bakmayın- şunu söyleyeceğim: Bu televizyonlarda çok muazzep
olduğum bir şey var: Strateji uzmanları var. Ülkede strateji uzmanı dövseniz
geçinirsiniz, o kadar fazlalar. Bir sürü enstitü kuruldu, bunlar ne zaman
türediler, hangi okullarda okudular. Adama bakıyorsun Kürt uzmanı, bir tane
Kürt’ün türküsünü dinlememiş, bir tane ninnisini dinlememiş, birinin sofrasına
oturmamış, kalktılar ahkâm kestiler. Bakın, onların aklına uyanlar bugün ne
hâle geldiler. Bunun için, şüphesiz gören gözlere büyük ibretler vardır
diyorum.
Son olarak, Sayın Genel Kurul… Beş dakika da konuşacak bir şey
olmazsa bayağı çok süre hâline gelebiliyormuş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Son olarak şunu söylemek istiyorum, çok önemli: Sayın Leyla Zana
burada konuştu biraz önce sayın vekiller, bu önemli. Beş dakika konuşabildi,
niye? Siyaset yasağı var.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Altı dakika…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Altı dakika olsun, sayma bereketi
kaçar.
Altı dakika konuşabildi, bütün vekiller de büyük bir dikkatle
dinlediler. Niye biliyor musunuz? Siyaset yasağı var. Meclise gönderiyorsunuz
bunu “Bir siyasal partiye giremezsin.” diyorsunuz, girseydi, grubumuz adına on
dakika konuşacaktı, daha fazla müstefit olacaktık. Eğer bu memleketteki
hukuksuzluklara dikkat çekecekseniz, bunu da gözden uzak tutmayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Oscar konuşmasında buluşmak üzere.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Önder.
Önergeleri işleme alıyorum ve oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler ret olmuştur.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
164 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 1. maddesinde aşağıdaki
değişikliklerin yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Oktay
Öztürk (Erzurum) ve arkadaşları.
Madde 26; MİT mensuplarının Devlet İstihbaratına ilişkin
görevlerini yerine getirirken, görevinin niteliğinden doğan veya görevin ifası
sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan ötürü haklarında cezai takibat
yapılması Başbakan’ın iznine bağlıdır.
BAŞKAN – Bu okuttuğum önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HARUN TÜFEKCİ (Konya) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçe için…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir dakika… Bir önergem vardı.
BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, okuttuğum bu önergenin
kapalı oturumda görüşülmesine dair İç Tüzük’ün
70’inci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır.
Kapalı oturum istemine dair bu önergeyi okutuyorum:
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Önergeler
1.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, 164 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
1’inci maddesi üzerinde Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk ve arkadaşlarının
vermiş olduğu önergenin görüşmelerinin İçtüzük’ün
70’inci maddesine göre kapalı oturumda yapılmasına ilişkin önergesi
TBMM Başkanlığına
Başbakanın teklife konu özel görevi açıklamasını teminen MHP Grubuna mensup milletvekillerinin verdiği
önerge görüşülmesini İç Tüzük 70’inci madde çerçevesinde kapalı oturumda
yapılmasını arz ederiz.
Oktay
Vural
MHP
Grup Başkan Vekili
İzmir
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, o şekilde bir kapalı
oturum önergesi verilemez. Kapalı oturum önergesi verilir, bundan sonraki
görüşmelerin kapalı yapılması talep edilebilir.
Bakın, 70’inci maddeye baktığınızda Sayın Başkanım, kapalı oturum
önergesi verilince, yani kapalı oturum önergesi şartlı olarak şu önergenin
görüşülmesi, belirli herhangi bir konunun görüşülmesi değil, müteakip bundan
sonra yapılacak olan görüşmelerin kapalı oturumda yapılmasına ilişkin olarak
verilebilir. Dolayısıyla önerge, münhasıran önerge için kapalı oturum verilemez
Sayın Başkanım.
Nedeni şu Sayın Başkanım: Kapalı oturumdan çıkmak için Genel
Kurulun kararı gerekir. Eğer münhasıran herhangi bir önergenin görüşülmesi için
böyle bir şeyi kabul ettiğimiz zaman otomatik olarak çıkma gerektirir ama çıkma
için, yani kapalı oturumdan çıkabilmek için 70’inci maddenin son fıkrasına göre
Genel Kurulun karar vermesi gerekir Sayın Başkanım. Dolayısıyla, kapalı oturum
önergesi verilebilir ancak önerge için verilemez.
BAŞKAN – Şimdi gerekçesini açıklamak için zaten kapalı oturum
istedi Sayın Grup Başkan Vekilimiz Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, önergenin görüşülmesi
için, yani kendi önergelerinin görüşülmesi için kapalı oturum önergesi veriyor
Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ben kapalı oturum önergesi verdiğim için şu
anda gerekçeyi açıklayamam, yoksa hakkımda takibat yapılır.
BAŞKAN – Yani gerekçesini o nedenle verdi.
Ben oylamaya sunacağım bunu.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, o zaman şöyle
söyleyeyim efendim: Diyelim ki münhasıran o önergenin görüşülmesi için kapalı
oturum önergesi verildi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe ortadan kalkınca sona erer.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teknik olarak Sayın Başkan, tamamen
teknik olarak böyle bir usul çerçevesinde değerlendiriyorum.
Şimdi...
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın Grup Başkan Vekilinin bu
konuyla ilgili konuşması da yanlış.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Olur mu efendim öyle, her zaman
konuşuruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen bu itirazları kapalı oturumda
yapacaksın.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, peki, şimdi, bu
önerge görüşüldükten sonra Genel Kuruldan kapalı oturumdan otomatik olarak
çıkabilir miyiz?
BAŞKAN – Sayın Canikli, oylayacağım, kabul ederseniz zaten kapalı
oturum yapacağız, etmezsek kapalı oturum olmayacak. (CHP ve MHP sıralarından
“Hayır” sesleri)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Kapalı oturuma geçeceksiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, olmaz; kapalı oturuma geçeceksin.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, kapalı oturuma
geçilirken oylama yapılmıyor ama çıkışta oylama gerekiyor.
BAŞKAN – Evet.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Şunu söylüyorum: Efendim, önerge
için, sadece önerge için verildiği zaman, o zaman önerge görüşmesi bittikten
sonra otomatik olarak çıkılacak mı, çıkılmayacak mı? Neden? 70’inci maddenin
son fıkrası çok açık. Onun için diyor ki, verilebilir ama önerge olarak
verilemez yani önergenin görüşülmesi için verilemez.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye? Yok, öyle bir sınırlama yok.
BAŞKAN – Sonra isterseniz çıkabiliyorsunuz Sayın Canikli, onu
söylemek istedim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Usul tartışması yapabiliriz.
BAŞKAN – Lütfen, usul tartışması, kapalı oturumu…
OKTAY VURAL (İzmir) – Tartışmaya gerek yok efendim. Bunlar hep
kapalı oturumda konuşulacak hususlardır.
BAŞKAN – Evet.
Şimdi, sayın milletvekilleri…
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz çok önemli bir konuda talepte bulunduk.
Müsaade ediniz de gerekçesini burada açıklamayayım.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Tamam, açıklayın, ona bir şey
demiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani kapalıda açıklayabilirim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kapalı oturumda Genel Kurul
salonunda bulunabilecek sayın üyeler dışındaki dinleyicilerin ve görevlilerin
dışarı çıkmaları gerekmektedir.
Sayın idare amirlerinin salonun boşaltılmasını temin etmelerini
rica ediyorum.
Yeminli stenograflar ile yeminli görevlilerin salonda kalmalarını
da oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Yani zabıtsız olmaz herhâlde.
OKTAY VURAL (İzmir) – Edilmedi efendim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Duyamadık Sayın Başkan.
BAŞKAN – …Kabul edilmiştir.
Evet, işleme başlayınız lütfen.
Evet, salonun boşaltılmasını rica ediyoruz.
Sayın dinleyiciler, lütfen dışarıya çıkınız.
Kapalı oturuma geçiyoruz.
Kapanma Saati: 23.10
XIII.- KAPALI OTURUMLAR
ALTINCI OTURUM
(Kapalıdır)
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.50
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
67’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Isparta Milletvekili
Recep Özel’in; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu
(2/343) (S. Sayısı: 164)
(Devam)
BAŞKAN – 164 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 1’inci maddesi üzerinde verilen Tokat Milletvekili Sayın
Reşat Doğru ve arkadaşlarının önergesi okunmuştu.
Önergesini açıklamak üzere buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 164
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde
vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii bugün yeniden bir AKP klasiği görüyoruz. Kendi istekleri ve
menfaatleri doğrultusunda, daha önceki zamanlarda çıkartılan torba kanunlar
gibi bir kanunu da hep beraber burada çıkartmaya çalışıyoruz.
Tabii burada, esasında, görüşmekte olduğumuz kanun da çok önemli
bir kanun. Burada, çok önemli, ülkemizin millî menfaatleri noktasında bir kurum
bir şaibe altında, bir söylem içerisinde bulunuyor. Bununla ilgili bazı
gerçeklerin ortaya konulması gerek. Bununla ilgili olarak, biraz önce Grup
Başkan Vekilimiz Oktay Vural Beyefendi’nin vermiş olduğu kapalı oturum,
esasında çok önemli bir fırsattı. O fırsatı değerlendiremedik. Yani burada
söylendiği kadarıyla, gizli kalması gerekmeyen, yani gizli kalması gereken
veyahut da bu konuyla ilgili olarak da açıklanması gereken bazı konular var.
Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuyu bilmesi gerekiyor,
milletvekillerinin, milletimizin temsilcileri olan bizlerin bu konuları açık ve
net bir şekilde bilmemiz gerekiyor ancak yani kapalı oturumla ilgili olarak,
kapalı oturumun reddedilmiş olmasının AKP milletvekilleri tarafından, ben
normal karşılamadığımı ifade etmek istiyorum.
Burada tabii, söylenen çok önemli iddialar da var. Bir MİT başkanı
şu anda suçlanmış konumdadır. MİT’le ilgili söylemler çok tabii, geçmişe matuf
olarak çok çeşitli söylemler vardır. Bunların tabii, milletvekilleri tarafından
bilinmesi gerekmektedir. İnsanlarımızın kafasında çok çeşitli sorular vardır,
bu soruların cevabının olması gerekmektedir. Bakınız, biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak şöyle, şu şekilde soruları sormak istiyoruz. Bunlara da tabii,
Hükûmet yetkilileri tarafından açık ve net bir şekilde cevap verilmesi
gerekiyor.
KCK’nın kuruluşunda, eylemlerinin
planlanmasında kimin müdahalesi ve katkısı olmuştur, bunu öğrenmek istiyoruz.
Hapisten çıkan bölücü militanların ve hatta dağdaki eşkıyanın
siyasete taşınabilmesi ve meşrulaşması amacıyla KCK’nın
önü bizzat Hükûmet tarafından açılmış mıdır, bölücü ve yıkıcı faaliyetlerine
bile bile göz mü yumulmuştur?
Sayın Başbakan Erdoğan’ın KCK’nın
kuruluşundan başından beri bir haberi var mıdır veyahut Hükûmet yetkililerinin
böyle bir konuda bilgileri var mıdır?
“PKK’yı devlet kurdu.” iftiraları, KCK’nın
acaba AKP güdümünde olduğunu gizleme veya bu konudaki delilleri yok etmeyle
ilgili bir düşünce midir?
Sözde Kürdistan’ın kurulması başta olmak üzere, İmralı mahkûmunun
serbest bırakılması, anayasal çözümler konusunda teminatlar sunulması ve
PKK’nın dağ kadrosunun polis gücü olarak kullanılması konularında bir mutabakat
sağlanmış mıdır?
Bakın, Oslo görüşmeleriyle ilgili çok ciddi söylemler vardır. Yani
orada ülkemizin çok önemli durumuyla ilgili çeşitli görüşmeler yapılmıştır ve
bu görüşmeler de şu anda muallaktadır. Acaba, bununla ilgili olarak en azından
Türkiye Büyük Millet Meclisinin açık ve net bir şekilde bilgilendirilmesi
gerekmektedir. Yani bu fırsatı kaçırmamak gerekmektedir. İnanıyorum ki
önümüzdeki zaman dilimi içerisinde tekrar bir kapalı oturum isteği olur da
bununla ilgili de kapalı oturum kabul edilmiş olur ve bizler de, sizler de
milletimizin bize vermiş olduğu yetkiler doğrultusunda bu yetkiyi kullanmış
oluruz.
Yine, Millî İstihbarat Teşkilatı kanlı saldırıların zamanlamasını
ve yapılış şeklini önceden öğrenmesine rağmen, bununla ilgili önleyici
tedbirleri almış mıdır ve lazım gelen uyarıları yapmış mıdır? Bu da çok önemli
bir konudur. Bakınız, Millî İstihbarat Teşkilatı şu anda suçlanıyor. Millî
İstihbarat Teşkilatının başı Hakan Fidan Beyefendi, kendisiyle ilgili o
söylemlere devlet memuru olarak cevap veremiyor ama en azından bağımsız Türk
mahkemelerinin huzurunda, yapılan işlerle ilgili olarak veyahut diğer konularla
ilgili olarak açık ve net şekilde bilgi verebilirdi.
Yine, bakınız, işte, dün itibarıyla Heronların
görüntüsü Türkiye Büyük Millet Meclisinde İnsan Hakları Komisyonunun üyeleri
tarafından izlendi. Gerçi Heronların görüntüsünü tüm
milletvekillerinin hepsi de izlemek isterlerdi, ben de şahsen o konuda izlemek
isterdim. Heronların görüntüsü incelendiği zaman, iki
saat içerisinde 4 kere aralıklarla insanların bombalanmış olduğunu görüyoruz;
bu çok önemli bir konudur. Yani burada 4 kere üst üste, özellikle de insanların
geçtiği, beraberinde katırların üzerinde çeşitli yüklerin olmuş olduğu Heronların görüntüsü içerisinde var ve bu iki saatlik süre
içerisinde 4 kere üst üste bombalanması, herhangi bir uyarıya mahal vermeden
bombalanmış olması çok önemlidir. En azından bu gizli görüşmede, Sayın Oktay
Vural Beyefendi’nin istediği bu kapalı oturumda, bu gizli görüşmede en azından
bunlarla ilgili söylemler olabilirdi. Acaba bu MİT mi? MİT’le ilgili bir
ilişkisi var mıdır? Veyahut da bu Heronların o
görüntüsünden sonra bombalanmayı, kim emrini vermiştir? Veyahut da bu verilen
emirler ne derece uygulanmıştır? Veyahut da bunun arkasında acaba…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Doğru, buyurun, toparlayın, vaktiniz doldu.
REŞAT DOĞRU (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
Yani bu Heronların görüntüsü
incelendikten sonra bununla ilgili bizim bilgilenmemiz gerekmiyor mu? En
azından, kapalı oturum yapıyoruz, kapalı oturumda bunlar söylense Hükûmet
yetkilileri tarafından, herhâlde daha fazla mutmain olurduk diyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.
Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 164 sıra sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ahmet
Aydın (Adıyaman) ve arkadaşları
MADDE 1- 01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat
Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı
maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Soruşturma izni
MADDE 26- MİT mensuplarının veya belirli bir görevi ifa etmek
üzere kamu görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin;
görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası
sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı ya da 5271 sayılı Kanunun
250 nci maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan
ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla
haklarında soruşturma yapılması Başbakanın iznine bağlıdır."
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, efendim, önergeyi birazdan
Sayın Bakan belki -grup ama- değerlendirecek. Bir konu var, bilemiyorum
muratları bu mu? 26’da “MİT mensuplarının veya belirli bir görevi ifa etmek
üzere…” diyor. Şimdi, nerede belirli bir görev? Yani belirli ise bir yerde belirlenmiş
bir görev olması lazım. Gerekçede “Bu Kanun kapsamındaki görevlerin yanında
diğer mevzuatla…” diyor. Dolayısıyla burada “Bu Kanun kapsamında ve diğer
mevzuatla belirli bir görevi…” diye yapılması lazım.
Bir hususu da… Bu önemli bir konu. Şimdi, 250’nci maddeye göre, bu
suçlardan dolayı hakkında soruşturma yapılması Başbakanın iznine tabidir.
Tabii, bu konuda kategorik olarak, topyekûn 250’nci madde almış ama 250’nin
(a)’sında diyor ki: “Örgüt faaliyeti çerçevesinde
işlenen uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti, haksız ekonomik çıkar
sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve şiddet.”
Yani kamu görevlilerinin uyuşturucu, haksız ekonomik şeyler dolayısıyla suça
bulaşmış olmasından… Herhâlde Başbakanın bunlarla ilgili görev verdiğine
ilişkin bir kanaati oluşturmak istemiyorlar? Dolayısıyla acaba burada
münhasıran bu yüksek menfaatler doğrultusunda, millî menfaatler doğrultusundaki
maddelere indirgense de, haksız ekonomik çıkar sağlamak, yolsuzluk yapmak,
uyuşturucu yapmak gibi konuları Başbakanın göreviyle bağdaştırmak ve burada
parmak kaldırmak son derece yanlış olur. O bakımdan bu önergenin değiştirilmesi
gerekiyor.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, önerge sahibine müsaade ederseniz söz verelim
açıklasınlar.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Gerekçeyi okutun efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir dakika, önemli bir konu, Başbakan sizin
Başbakanınız da bizim değil mi?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Önerge bizim önergemiz, gerekçeyi
okutur musunuz efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bu değişiklik MİT Kanunu’yla
ilgili. Örneğin, MİT Kanunu’nda 26’ncı madde Başbakan açısından MİT mensubu
olmayan bir görevlidir. Örneğin Adalet Bakanlığı veya İçişleri Bakanlığı
görevlisi MİT mensubu olmadığı zaman bununla ilgili ne 26’ncı madde kapsamına
girer ne de bu izin şartının konusu olur. Buradaki önerge çerçeveyi MİT’in
görevlileri dışına çıkarıyor. MİT mensuplarının görevi dışına çıkarılan bir
önergenin mevcut teklifle çelişkisi, mevcut teklifle uyuşmazlığı var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, nerede yazıyor bu görev, kanunda
yazıyor mu yazmıyor mu?
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Yani bu yasanın önceki hâlini de iptal eden bir durum var. Buradaki
belirsizlik belli bir görev ifa etmek üzere kamu görevlileri… Her kamu görevlisi
MİT mensubu olmadığı için 26’cı maddeye zaten tabi değil. O zaman şöyle bir
durum doğar: CMK 250 özel yetkili mahkemelerin görev alanı tartışması doğar.
Bizim de görev alanı tartışmasında verdiğimiz kanun teklifleri var, bunlarla
birleştirilmedi. Adalet Bakanlığı paketiyle de birleştirilmedi, bu kanunda da…
Yani bunun burada birleştirilme şansı yok.
BAŞKAN - Söyledikleriniz zapta geçti efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Önemli bir konu yahu, beş dakika daha sabredin
Ayşenur Hanım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerekçeyi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Okuduk gerekçeyi, önümüzde var gerekçe.
BAŞKAN – Bir saniye…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Şandır buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, kanunların yapılmasında
müzakereler yani tutanaklar da uygulayıcıları açısında yol gösterici. Onun için
bu itirazları yapıyoruz tutanaklara geçsin diye.
BAŞKAN – Geçsin.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Takdir ve sorumluluk bu önergeyi
verenlerde.
Bakınız, İç Tüzük’ümüzün 87’nci
maddesinin -zannediyorum- beşinci fıkrasında: “Değişiklik önergelerinde,
değiştirilmesi, kaldırılması veya eklenmesi istenen hükümler açıkça belirtilir.
Açık olmayan ve şarta bağlı önergeler işleme konulmaz.” Bu önerge, İç Tüzük’ün 87’nci maddesi beşinci fıkrasını
karşılamamaktadır. Onun için Divanı da göreve davet ediyorum, bu önergeyi
verenleri göreve davet ediyorum.
Önergeyi açık ve anlaşılır hâle getirmelerini talep ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Belirli görevler” ne demek? Belirli görev…
Neresi belirli?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – “Belirli görev” dediğimiz alanı
belirlemeleri gerekmektedir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır, zabıtlara geçti.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Aksi takdirde İç Tüzük’e aykırı bir düzenleme
yapmış oluruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hukuk dışı her türlü emri verebilirsiniz.
BAŞKAN – Zabıtlara geçti.
Şimdi, Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Komisyonun katılmadığı ve…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Başbakan uyuşturucu kaçakçılığını yapacak
yani… Yani, uyuşturucu kaçakçılığı yapmak için ben izin verdim mi diyecek?
Böyle bir şey olur mu ya!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, gerekçeyi okutur
musunuz lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yanlış yapıyorsunuz. Haksız çıkar sağlamak
için nasıl olur da bir görev verebilir ya? Bu konu o zaman bunun dışında bir
konu. Hayret! Ne kadar gözünüz kara ya!
BAŞKAN – Efendim, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Komisyon görüşmeleri sırasında, Kanun teklifindeki Başbakan
tarafından yapılacak görevlen-dirmelerle ilgili
belirsizlik bulunduğu yönündeki görüşler dikkate alınarak verilen bu değişiklik
önergesi ile, Başbakan tarafından yapılacak görevlendirmelerin; değişiklik
yapılan Kanun kapsamındaki görevlerin yanında diğer mevzuatla Başbakana verilen
görevler çerçevesinde kamu görevlileri arasından yapılacak görevlendirmeler
olduğu hususu netleştirilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sorumluluk size ait.
OKTAY VURAL (İzmir) – Helal olsun size ya! Yani bravo vallahi,
helal olsun! Haksız çıkar sağlamak için örgüt kurmak… Başbakandan izin alacak.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biraz önce kabul önerge maddeyi
tümüyle değiştirdiğinden diğer önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 2937 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 4- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla
hâlen devam eden soruşturma ve kovuşturmalar hakkında da 26 ncı
madde hükümleri uygulanır.”
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde gruplar adına
birinci konuşmacı Sayın Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekili.
Sayın Batum, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi önümüze getirdiğiniz yasanın 2’nci maddesini
konuşuyoruz ve bugüne kadar birçok getirdiğiniz yasa için Anayasa’ya aykırı
olduklarını söyledik, gerçekten de Anayasa’ya aykırıydılar ama bu sefer,
değerli arkadaşlar, işi şahikasına vardırdınız. Anayasa’ya, İç Tüzük’e, Anayasa’nın birçok maddesine tamamen aykırı bir
düzenlemeyi apar topar, hiç çekinmeden, hiç zerre kadar utanç duymadan maalesef
getirdiniz.
Değerli arkadaşlar, kişiye özgü olduğundan söz ediyoruz bu
yasanın. Bu, kişiye özgü değil sadece, bir olaya da özgü, hem de bir olaydaki
yargısal sürece doğrudan doğruya müdahale
etmeye özgü.
Bir gün öğrendik ki Başbakanın özel yetkilisi olduğunu söyleyen
birileri şöyle söylüyormuş Oslo’da: “Reşadiye’de aşka geldiniz.” diyormuş,
gülüyormuş. “Reşadiye’de aşka geldiniz.” dedikleri olay, 7 kişinin, 7 Türk
askerinin şehit edildiği olay.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Sen de buna inandın mı?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Arkasından Türk Milleti tembeldir, zeki bir adamı buldu
mu sırtına yüklenir.” diyormuş Abdullah Öcalan için. Bu birileri, Başbakanın
özel yetkilisi olduğunu iddia edenler, KCK yaptı deyip çocukları bombalıyormuş,
öldürüyormuş ve üstelik şöyle diyormuş: “15 Hazirana kadar bir şey yapmayın, 15
Hazirandan sonra istediğinizi yaparsınız, seçimleri geçirelim.”
Şimdi, MİT Müsteşarı olan bu kişi hakkında açıkça bir soruşturma
başlatıldı. Arkasından ertesi gün savcıyı görevden aldılar. HSYK soruşturma
başlattı. Adalet Bakanı soruşturmaya izin verdi ve çete kanunu dediğimiz bu
kanunu getirdiniz. Şimdi demin Sayın Ahmet Aydın şöyle diyordu: “Bugüne kadar
cesaret edilemeyenleri yapıyoruz. Görüşülemeyenler görüşülüyor.” Çok haklı.
Bugüne kadar sizler bile buna cesaret edememiştiniz. 2008’de bir Anayasa
değişikliği Anayasa Mahkemesindeyken çok açık bir biçimde Ahmet İyimaya Anayasa Mahkemesinde görüşülen davayı engellemek
için bir Anayasa değişikliği yapalım, dedi. Malum, askıya alma formülü fakat o
sırada Meclis Başkanı olan, AKP’nin içinden olan arkadaş dedi ki: “Biz
Anayasa’ya aykırı ne bir eylem içinde olabiliriz ne de bir yasa getiririz.”
Şimdi, bunun şahikasına vardınız, yasal bir yargı sürecine açıkça
müdahale ettiniz. Adalet Komisyonunda bunu konuştuk. “Şimdiki yürürlükte olan,
yürüyen soruşturma ve kovuşturmalara da uygulanır.” dediniz. Bunu getirdiniz.
Tabii, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ oradaydı. Bizim gözümüzün içine baka
baka “Bunun ne alakası var bu soruşturmayla. Bizim hiç alakamız yok bununla.
Uyum yasaları gereğidir, Avrupa Birliği’nin uyum yasaları gereğidir. Koskoca
Başbakan yetkiyi neden kötüye kullansın.” dedi, gözümüzün içine baka baka.
“MİT’i çok eleştirmeyin, şerefli bir kurumdur.” dedi. Şimdi, kusura bakmayın
ama Sayın Bozdağ’ın dünyadan haberi yok, dünyadan haberi varsa hukuktan zerre
kadar haberi yok. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer hukuktan haberi varsa
bizleri ve sizleri kandırmaya çalışıyor. Dikkat edin, sizleri de diyorum çünkü
2008’de yaptıramadıklarını sizlere şimdi el kaldırıp sizleri de alet etmek
istiyor. Ben sizlerin yapmayacağını düşünerek söylüyorum.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Biz bir ekibiz.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sus bir be! Sus bir be! Sus bir dinle!
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) - Ne bileyim ben sizin Bekir
Bozdağ’la aynı suçu işlemeye eğilimli olduğunuzu.
İBRAHİM KORMAZ (Düzce) – Otur yerine! Otur yerine!
MUHARREM İNCE (Yalova) - Konuşarak zayıflayamazsın, kürsüye çık da
zayıfla!
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben sizin
hukuka açıkça aykırı bir yasaya… (CHP ve AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Beyler, lütfen…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)- …Başbakan size talimat verdi diye el
kaldıracağınızı tahmin etmiyordum, Bekir Bozdağ talimat verdi diye sizin el
kaldıracağınızı gene tahmin etmiyordum. Göreceğim, yanılırsam yanılmış olurum.
Anayasa Mahkemesinin kararları çok açık. Demin Sayın İnce de söyledi.
2009 yılında, 2009/15 karar sayılı verdiği gene buna benzer belirsiz bir
düzenleme getirmişti -düzenlemeler- Anayasa Mahkemesi açıkça iptal etti.
25/6/1992 tarihinde yine iptal etti Anayasa Mahkemesi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları açık ama bu yasayı
getirdiniz. Değerli arkadaşlar, bu yasa Anayasa’nın 88’inci maddesine de
aykırıydı; gerekçesi yoktu gerekçesi, gerekçesi yoktu, oralı bile olmadınız.
Anayasa’nın 138’inci maddesine diğer maddelerin yanında açıkça aykırı, hiç
oralı bile olmadınız sevgili arkadaşlar. Söylüyoruz, bunları anlatmaya
çalıştık. Çete kurma, Başbakana bağlı bir çete kurma imkânı tanıyan yasayı
getirdiniz. Bunu söylüyorum, sizler farkına varırsınız diye; farkına varmasanız
da Türk milleti tutanaklardan okuyacak, muhakkak bir gün ne yaptığınızı
anlayacak diye.
“Başbakan tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere
görevlendirilen” dediniz. Şimdi değiştirdiniz: “Belli bir görevi…” Ne demek
belli bir görev? Hangi görev? “Görevin niteliğinden doğan…” Ne doğuyor görevin
niteliğinden? “Görevin ifası sırasında…” Milletvekiline bile tanımadığınız bir
dokunulmazlığı, Başbakanın belli görevler vermek için görevlendirdiğine
verdiniz. Böyle bir düzenleme olur mu? Böyle bir düzenleme Türkiye Büyük Millet
Meclisine yakışır mı? Sizlere dahi yakışmaz.
Dediğim gibi Anayasa Mahkemesi kararları açık, üstelik Anayasa
Mahkemesi kararı bir de şöyle diyor, diyor ki: “Hukuk güvenliği kurallarda
belirlilik ve öngörülebilirlik gerektirir.” Belirlilik, öngörülebilirlik… Hangi
öngörülebilirlik? “Belli görevleri yapmak üzere…”
Sevgili arkadaşlar, söylüyorum, siz bunları hiç oralı olmadan
yapıyorsunuz. Bu, çete kurma imkânı tanıyan bir yasa, kim ne derse desin.
Başbakanlara üstelik doğruları söylememeleri, maalesef, yalan söyleyebilmeleri
imkânı tanıyacak bir yasa. Nasıl mı? “PKK ile görüşen şerefsizdir.” derken
emriyle, talimatıyla “Reşadiye’de aşka geldiniz.” diyenlerin, “KCK yaptı.”
deyip çocuk bombalayanların korunmasına imkân tanıyan bir yasa. Bu yasayı bile
yaptırabildiniz.
Sevgili arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Bazen Başbakanınız suçluyor
ya bizleri 1920’lerle, 30’larla Atatürk’ü, İnönü’yü suçluyor ya, ben gerçekten,
bu yasayı getirdiğiniz zaman gerçekten bir kez daha gurur duydum, o insanların
kurduğu partideyim. Böyle bir ilkesizliğe, böyle bir düzene, böyle bir
ilkesizliğe hiçbir zaman prim vermeyenlerin, vermeyecek insanların
partisindeyim. (CHP sıralarından alkışlar) Çocuklarına bu geceyi, bu günü
utançla değil, yüzleri kızararak değil, gururla anlatacakların partisindeyim ve
Ahmet Aydın Arkadaşım gibi “Yahu, biz bugüne kadar cesaret edemiyorduk, ilk
defa böyle bir yasayı getirebildik. Vallahi nerelere geldik?” diyen
arkadaşların olmadığı bir partideyim.
Hepinize saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Batum.
İkinci konuşmacı...
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, Konuşmacı 2 defa ismimi vererek bana ait
olmayan bir görüşü ifade etti. 69’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Peki, lütfen iki dakika içinde toparlayın.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sataşmadan dolayı mı efendim?
BAŞKAN –Sataşmadan dolayı istiyor, evet.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
10.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Evet, değerli arkadaşlar, az önceki
Konuşmacı, Sayın Hatip ismimi de 2 defa zikretmek suretiyle bana ait olmayan
birtakım ifadeler kullandı.
Değerli arkadaşlar, şunu bilin ki: Biz on yıllık parti sürecinde,
dokuz yıllık iktidar sürecinde ne badireler atlattık. “Ergenekon”larla
mücadele ettik, “Balyoz”larla mücadele ettik, “Sarıkız”larla, “Ay ışığı”larla
mücadele ettik.
OKTAY VURAL (İzmir) – Belki onları da siz kurmuşsunuzdur.
AHMET AYDIN (Devamla) - Partimiz kapatılmaya çalışıldı, yılmadık,
dik durduk; e-bildiriler geldi, e bildirilere karşı dimdik ayakta durduk.
OKTAY VURAL (İzmir) – Onları da siz kurmuşsunuz anlaşıldı.
AHMET AYDIN (Devamla) - Her şeyi ciddi manada cesaretle buraya
getirdik. (CHP sıralarından gürültüler)
Bakın, dinleyin.
OKTAY VURAL (İzmir) – O çeteleri de siz kurmuşsunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) - Sayın İnce, az önce buradaki arkadaşa
bağırıyordunuz, dönüp arkanızdaki insanlara da bağırsanıza, o vekillerinize de
bağırsanıza. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Az önce bizim arkadaşa
bağırıyordunuz değil mi, kürsüdeki hatibe sataşmada bulunurken? Yaptığı doğru
değildi ama orada bütün bir grup burada sataşmada bulunuyor.
Bakın, arkadaşlar, AK PARTİ, bugüne kadar dimdik ayaktaysa,
oylarını ha bire artırarak geliyorsa cesaretle bu işlerin üzerine gittiği için
yapmıştır. AK PARTİ, hiç kimseden, hiçbir zümreden, hiçbir şahıstan korkacak
bir parti değildir ve biz bugüne kadar cesaretle her şeyi de getirdik.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Bırakın savcı işini yapsın o
zaman kardeşim.
AHMET AYDIN (Devamla) - Benim ifade etmek istediğim: “Düne kadar
sizin konuşmaya cesaret edemediğinizi AK PARTİ mevzuata geçirdi.” dedim…
OKTAY VURAL (İzmir) – Obama’ya elçi gönderin.
AHMET AYDIN (Devamla) - “AK PARTİ yürürlüğe getirdi.” dedim.
BAŞKAN – Lütfen dinleyelim.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Ahmet Aydın, yürüyen bir
soruşturmayı engellemek için yasa çıkardınız, buna cesaret ettin diyorum.
BAŞKAN - Sayın Batum, lütfen dinleyelim.
AHMET AYDIN (Devamla) – Düne kadar sizin konuşamadıklarınızı, düne
kadar tartışamadıklarınızı bu dönemde tartışabiliyorsanız AK PARTİ’nin cesareti sayesinde olmuştur, AK PARTİ’nin açılımları sayesinde olmuştur.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sevgili Ahmet Aydın, yürüyen bir
soruşturmayı engellemek için yasa çıkarttınız, onu diyoruz.
AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bizler yeni bir
partiyiz ve bugüne kadar da yılmadan, bıkmadan bu aşamaya geldik. Bundan sonra
da hiçbir kimseden, hiçbir şeyden korkmadan cesaretle de yolumuza devam
edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) – Çünkü biz şunu dedik: İşimiz hizmet,
gücümüz millet ve biz bu gücü sadece o milletten alıyoruz ve hiçbirinizden de
korkumuz yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydın.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Isparta Milletvekili
Recep Özel’in; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/343)
(S. Sayısı: 164) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde ikinci konuşmacı
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili Sayın İdris Baluken. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika lütfen.
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de heyetinizi saygıyla selamlayarak konuşmama başlamak
istiyorum.
Tabii, 8 Şubatta aralarında MİT Müsteşarının da bulunduğu 4
MİT’çinin ifadeye çağrılmasıyla başlayan süreç 16 Şubatın bu ilerleyen
saatlerinde, hatta 17 Şubatın bu ilk saatlerinde de çok fırtınalı bir şekilde
devam ediyor. Keşke bu süreç özel yetkili savcıların daha önce, seçilmiş
milletvekillerini, belediye başkanlarını, halkın iradesini temsil eden seçilmiş
belediye Meclis üyelerini gözaltına alarak cezaevine gönderdikleri dönemlerde
yaşanmış olsaydı. O zaman olsaydı gerçekten bizler bu yaşanılan tartışmalara
çok büyük anlamlar atfeder ve bunun için gerekli düzenlemeler için hep beraber
oturur, birtakım tartışmaları yürütürdük.
Şimdi, burada başlayan süreçte kamuoyunda çok tartışıldı, farklı
değerlendirmeler yapıldı ancak özellikle ön plana çıkan değerlendirmelerde
bunun bir iktidar içi savaş, bir saray içi paylaşımın somutlaşmış bir tezahürü
olduğu yönünde hâkim bir kanaat belirdi. Tabii, bu saray içi iktidar kavgası
yapılırken de ortaya bir algı yanılsaması atıldı ve bunun doğrultusunda da Kürt
sorunu eksenli müzakere ve diyalog süreçlerinin önünü kapatan ve bütün bu
faaliyetleri vatana ihanetmiş gibi sayan birtakım yaklaşımlar açığa çıktı.
Burada, şunu net olarak söylememiz ve ifade etmemiz gerekiyor.
Oslo’da ve İmralı’da yürütülen süreçler, MİT’in kendi başına otonom olarak
Hükûmetten ve devletten bağımsız olarak yürüttüğü süreçler değildir. İmralı’da
ve Oslo’da yürütülen süreçler, devlet-PKK devlet-Öcalan görüşmeleridir. Bunu
net olarak söylemek gerekiyor.
Şimdi, yapılan her görüşmede, bu kadar önemli kararların alındığı
her süreçte, Millî Güvenlik Kurulundan başlayarak, Cumhurbaşkanının, Başbakanın
bilgisi dâhilinde gelişen süreçlerden, biz sanki devlet içerisindeki bir
kurumun otonom bir faaliyet içerisinde birtakım görüşmeleri yürüttüğünü
varsayarsak, o zaman ciddi bir yanılgıya düşmüş olacağız. Dolayısıyla, bu
tespiti yaparken aynı zamanda geçmişe de bakmak gerekiyor. Bu müzakereler
geçmişte de yapıldı; Özal döneminde yapıldı, Sayın Erbakan döneminde, rahmetli
Sayın Ecevit döneminde de yapıldı ve bütün bunlar yapılırken de yine bir devlet
projesi kapsamında yapıldı.
Peki, yapıldı da kötü mü oldu? Bunların sonuçlarını hep beraber
konuşmak gerekiyor.
Şimdi, ünlü bir düşünürün çok anlamlı bir sözü var:
“Topraklarınızda eğer dişe dokunur bir şey söyleyen bir canlı topluluk yok ise,
o zaman çok şey ifade eden sessiz ölülerin söylediklerine kulak kabartın.”
Şimdi, biz bugünkü tartışmalara bakıyoruz, gerçekten dişe dokunur,
bu halkın taleplerini ifade eden hiçbir şey çıkmıyor.
Bakın, ben size o sessiz çığlığını yükseltmeye çalışan ölülerin
rakamını söyleyeyim. Ateşkes dönemlerinde, diyalog süreçlerinde yaşamını
kaybeden, beş yılda yaşamını kaybeden askerlerin toplamı, çatışmalı süreçteki
bir yılda yaşamını yitiren askerler kadar değildir. 2002’de 7, 2003’te 31,
2004’te 75, 2005’te 105, 2006’da 111 asker yaşamını yitirirken, sadece 2008
yılında 809 gencimiz yaşamını yitirmiştir. Dolayısıyla, buradan birtakım
tartışmalar için çok önemli sonuçlar doğurmamız gerekiyor.
Bizim için önemli olan tartışma süreci şudur: Burada ortaya çıkan
krizden bir fırsat yaratma becerisini göstermemiz gerekiyor. Ortaya çıkan fırsat,
bu yaşanılan savaş konseptinin bir şekilde barışa, bir şekilde diyalog ve
müzakereye evrilmesiyle ilgili tartışmaları
olgunlaştırmaktır.
Şunu hepimizin bilmesi gerekiyor: Şu anda yürürlükte olan savaş
konseptinde de devlet kurumlarının eş güdüm içerisinde, Bakanlar Kurulunda
kararlaştırılan entegre projeler çerçevesinde yürütüldüğünü zaten Hükûmet
yetkilileri söylüyorlar. Buradaki konseptte MİT, yargı, Emniyet, Millî Güvenlik
Kurulu ya da Hükûmet birbirinden bağımsız bir faaliyet yürütmüyor. Dolayısıyla,
tartışmayı odaklamaya çalıştığımız operasyoncular ya
da diyalogcular anlayışı son derece yanlıştır. Buradan bizim çıkaracağımız en
önemli sonuç, bir an önce artık müzakere ve diyalog sürecine tekrar dönmek
olmalıdır. Tabii, krizin böylesi fırsatını maalesef iktidar partisi farklı bir
şekilde değerlendiriyor.
Burada, daha çok tek parti hakimiyetini sağlayan anlayıştan, tek
adam sultasına doğru giden ve Başbakana çok önemli yetkiler veren birtakım
yasal düzenlemeler önümüze getiriliyor. Burada, şunu belirtmek istiyorum ki:
Örneğin daha dün Meclis komisyonunda, izlenen Roboski’yle
ilgili eğer bu teklif bu şekilde yasalaşırsa istihbaratı veren MİT görevlisi
hakkında herhangi bir işlem yapılamayacaktır veya bombalama emrini veren kamu
görevlisi hakkında herhangi bir işlem yapmak için Başbakanın özel yetkisine
ihtiyaç duyulacaktır yani 34 insan savunmasız bir şekilde savaş bombalarıyla
parçalanacak, bizler buradan kalkıp Başbakanın müsaade edip etmeyeceğine
bakacağız. Bu mantığı gerçekten iyi çözmemiz gerekiyor.
Bakın, bu tartışmalarda özellikle iktidar içi kavgasını tanımlayan
iktidar partisine yakın yazarların söyledikleri var. Burada isim
belirtmeyeceğim ama “Akıllı tüccar, hem kazanan hem kazandıran tüccardır.
Sadece ‘Rabbena, hep bana’ diyen tüccar bir kazanır, iki kazanır ama eninde
sonunda kaybeder.” demişti.
Şimdi, biz sizin ticaretinize karışmıyoruz. Ticarette kazanır
mısınız, kendi aranızda paylaşır mısınız, buna karışmıyoruz. Ancak bu paylaşım
savaşını yaparken bu algı yanılsamalarını bir kenara bırakmanız lazım. Burada
sistemin ucu bir şekilde size yönelmiş durumda.
Hemingway’in İhtiyar Balıkçı kitabında çok güzel bir köpekbalığı
tanımlaması vardır. Derin suların altında köpekbalığının ihtişamından bahseder.
“O asalet, o görkem, o renk cümbüşüne baktığınız zaman büyülenmemeniz mümkün
değildir.” der. Ne zamana kadar? Köpekbalığı, kafasını çevirip o vahşi
dişlerini gösterdiği zamana kadar.
Şimdi, aslında siz, iktidarın bu renk cümbüşü ve görkemini bir
şekilde kendi önünüze almışsınız.
Bakınız, burada sistem, aslında kendi dişlerini sizlere
gösteriyor. Eğer siz, burada sistemin size göstermiş olduğu dişlerden bir sonuç
çıkarıp, asıl meselelerle ilgilenirseniz, yani örneğin, özel yetkili
mahkemeleri kaldırırsanız, Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırırsanız, hatta
Milli Güvenlik Kurulunun kaldırılmasını getirip bu Mecliste tartıştırırsanız, o
zaman bu sistemin görkeminden bahsetmeniz mümkün olur; aksi takdirde, sistemin
dişlerini sizlere gösterenler yarın, öbür gün Suriye kriziyle ilgili, İran
kriziyle ilgili size önermiş oldukları, sizin önünüze koymuş oldukları
taşeronluk görevinde herhangi bir şekilde ters düşerseniz, bu vahşi dişlerle
size saldırmaya da başlarlar ve bu ülkenin siyasi tarihinde hükûmetlerin nasıl
devrildiğine bir bakarsanız bu söylediklerimiz sanırım hak etmiş olduğu yeri
bulur.
Değerli milletvekilleri, burada –Tabii, edebiyattan açıldı.-
sürekli yüzde 50’lik bir oy oranı ve çoğunluktan bahsediyorsunuz. Bir de Kazancakis’in Günaha Son Çağrı kitabında bir heykel
betimlemesi vardır. Demirden, tunçtan ya da bronzdan, neden yapılmış olursa
olsun, bir heykelin ihtişamının temsil etmiş olduğu güçten bahseder. Ancak,
heykel ne kadar görkemli olursa olsun, heykelin herhangi bir yerinde, örneğin
ayaklarında başlayan aşınmaya karşı eğer tedbir alınmazsa, o aşınmanın
yaratacağı tahribatla bu görkemli heykelin yüzüstü yere kapaklanıp tuzla buz
olma hikâyesini anlatır.
Şimdi, aslında siz, mevcut iktidarınızla, çok görkemli bir heykeli
burada temsil ediyorsunuz. Ancak, halkın sesine kulağınızı tıkayarak, halkın
muhalefetine kulağınızı tıkayarak ve cezaevlerine atarak heykelin diz kapakları
altında sürekli bir aşınmayı yaşıyorsunuz. Eğer bu şekilde giderse, eğer bu
şekilde kulaklarınızı tıkarsanız, korkarım ki yapılmış olduğu malzeme…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) - …ne kadar sağlam olursa olsun, bu
heykelin tuzla buz olacağı günler yakındır.
Ben, tabii, konuşma süremiz de yetersiz olduğu için, daha fazla
ifade edecek birtakım şeyler vardı, bunları burada ifade edemiyorum. Ancak,
hepinizi tekrar, önümüzdeki tehlikeli süreçler açısından, bir kez daha
düşünmeye davet ediyorum.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.
Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili
Sayın Ali Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Uzunırmak.
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yönetmek öngörmektir. Eğer doğru
öngöremiyorsanız yönetemezsiniz. Yönetmek, aynı zamanda, olması gerekenler ile
olabilirleri en çok birbirine yaklaştırabilme sanatıdır. Dolayısıyla, buradan
baktığımızda, on yıldır iktidarda olan AKP’nin, bu süreç içerisindeki söylem ve
eylemleriyle, birbirine tenakuza düşen, çelişen, mantık kurgularından her türlü
davranışına varıncaya kadar, çok şeyden bahsetmek mümkündür.
Bugün bir teklifi görüşüyoruz ama teklif öyle bir teklif ki, her
yönüyle tartışılabilecek bir teklif. Değerli arkadaşlar, önce, teklifi veren
arkadaşımızın özgeçmişine baktım. Hukuk fakültesi mezunu ama devletle hiçbir
iştigali olmamış. Oysaki bunları tabii ki bir milletvekili her zaman teklif
verebilir. Ama MİT temsilcisine sormak istiyorum: Acaba sözleşmeli olarak
MİT’te falan çalıştı mı, kurumun işleyişine, kurumun hukukuna, kurumun birtakım
şeylerine vâkıf mıdır, değil midir, onu da merak ediyorum. Eğer hakikaten
kurumun böyle bir yasaya ihtiyacı var idiyse kurumun mutlaka bunu bildirip ve
bunun bir tasarı şeklinde gelip burada gerçekten Hükûmetin sahip çıktığı bir
tasarı olması gerekirdi veya sayın teklif sahibi Milletvekili Arkadaşımızın
teklifi verdikten sonra kurum görüşü alınmak için -Devlet geleneğidir-
kurumlara yazılır ve kurumların görüşü gelir.
Arkadaşlar, ayın 8’inde bu hadise başlıyor, ayın 10’unda
arkadaşımız teklifi veriyor, cumartesi, pazar ve pazartesi, salı günü Mecliste
bunlar görüşülmeye başlanıyor. Bu, devletin kurumuyla ilgili bile acaba ne
olduğu tereddüdü içerisindeki bir teklifi görüşüyoruz.
Ayrıca, bir şeyi paylaşmak istiyorum sizlerle değerli arkadaşlar.
Burada bilgi konuşmalı, akıl konuşmalı, duygu konuşarak siyaseti bir şov
sanatına dönüştürmek akıl ve mantık inşasını engeller. Aklın ve mantığın inşa
edilmediği bir yönetim, bir toplum gelişemez, çağdaşlaşamaz. Grupta tanıdığımız
çok değerli insanlar var. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı yapmış, Emniyet Genel
Müdürlüğü yapmış, büyükelçilik yapmış ve bu kurumların geleneklerini,
ihtiyaçlarını inanıyorum ki çok iyi tahlil edebilmiş ve yaşamış insanlar var.
Acaba onlar neden böyle bir teklifi getirmedi? Onların korktuğu bir şey mi var?
Onlar başka bir şeylerle mi itham ediliyorlar, edilmeye acaba muhatap olurlar
diye mi korkuyorlar?
Değerli arkadaşlar, bu hadiseler ne zaman başladı, aslında burada
yapılmak istenen nedir? “Açılım bir devlet politikasıdır.” diye bir terane
başladı. Devlet politikası ne zaman olur? Bir hadise ne zaman millî hâle gelir
ve ne zaman devlet politikası olur? Devletin bütün anayasal kurumlarının ortak
bir görüşü olursa o zaman o politikalar devlet politikası olur. Peki, devletin
kuruluşları, kurumları, anayasal kurumları bilhassa Anayasa’nın kendisine
verdiği, yasaların kendisine verdiği bir yetkinin dışında bir görüşle devlet
politikası inşa edebilirler mi? Örneğin, Millî İstihbarat Teşkilatı,
Anayasa’nın ve yasaların kendine verdiği görev, yetki ve sorumlulukların dışında,
onlara aykırı bir şekilde bir politikanın inşasında kullanılabilir mi? Anayasa
Mahkemesi böyle bir konumda, üniversiteler böyle bir konumda kullanılabilir mi?
Kullanılamaz. İşte Hükûmetin düştüğü en büyük hata burada, Sayın Başbakanın
düştüğü en büyük hata burada.
Açılım politikasıyla ilgili, siz değerli milletvekillerine
soruyorum: Değerli arkadaşlar, açılımın içerik, strateji, taktik, metot, gaye,
hedef olarak ne olduğunu hanginiz biliyorsunuz ve bu politika ne zaman sizlere
anlatıldı, anlatıldı mı?
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Saatlerce anlatıldı.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bunu Bakanlar Kurulunda dahi bilen varsa
gelsin burada bize anlatsın. Kapalı oturumlar bile yapıldı ama hiçbir şey
söylenmedi.
Dolayısıyla, istihbarat örgütleri haber toplar, ama istihbarat
örgütleriyle demokrasilerde politika inşa edilemez. Eğer istihbarat
örgütleriyle politika inşa ediliyorsa o rejimin adı “demokrasi” olmaz değerli
arkadaşlar. Eğer istihbarat örgütleri haber toplamanın dışında ajan provokatör
yetiştirmeye yönelmişse, ajan provokatörler bilhassa halkın oylarıyla gelmiş
başbakanlar tarafından eğer örgütlerin açık veya gizli şekilde içine
yerleştiriliyorsa, ajan provokatörler iş başına gelmişse o rejimin adı
“demokrasi” olmaz. İşte, bugün, Türkiye’de, çıkartılacak olan, teklif edilen bu
yasayla MİT’in kafasına böyle bir ilmik geçiriliyor. Bu güzide kuruluşumuzun ve
bu önemli olan kuruluşumuzun, adaletin, Hükûmetin, devletin, milletin yolunu
aydınlatan, haber toplaması gereken bu kuruluşun boynuna böyle bir yafta geçirilerek
dünden bugüne ve yarına MİT’i töhmet altında bırakmaya hiç kimsenin hakkı
yoktur. Millî İstihbarat Teşkilatı, haber toplamaya devam etmelidir ve yol
aydınlatmaya devam etmelidir. Ajan provokatörlerin cirit attığı, birbirine
şüpheyle bakılan, milleti tarafından şüpheyle bakılan bir örgüt olmamalıdır.
Eğer demokrasiyi, demokrasideki denetimi doğru tanımlıyorsanız değerli
milletvekilleri, demokrasiyi bir bilinç, bir kültür, bir kurum ve kurallar
manzumesi olarak görüyorsanız, eğer bunlardan birisi çekildiğinde, herhangi bir
kural veya kurum yok edildiğinde demokrasinin tümüyle domino tesiriyle
yıkılacağına inanıyorsanız, demokrasiyi işinize geldiği gibi tanımlamadan eğer
halk iradesini ancak ve ancak hukukun üstünlüğüyle teminat altına alabilecekseniz,
halk iradesini halk mahkemelerine dönüştürmüyorsanız, halk iradesini halk
mahkemeleri olarak, parmak çoğunluğu olarak görmüyorsanız, demokrasiye bütün
kurum ve kurallarıyla sahip çıkacaksanız o zaman çağdaşlaşabilirsiniz ve o
zaman ülkede demokrasiyi doğru inşa edebilirsiniz. Aslında, burada bir mantık
inşasını, bir aklı konuşmamız lazım; duygusal konuşmalarla, hamasi nutuklarla
devlet yönetilmez.
Değerli arkadaşlar, bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Yönetmek öngörmektir.” dedim. “Çıraklık”, “Ustalık”, “Kalfalık” gibi birtakım
deyimler ve birtakım tarifler yapılageldi. Değerli arkadaşlar, devlet
yöneticiliği bir meslek değildir, mesleğin çıraklığı, kalfalığı, ustalığı olur.
Üzülerek bir şeyi ifade etmek istiyorum: Devleti acemi nalbant eşeği mi zannettiniz
köşkerlik öğreniyorsunuz orada çıraklık, kalfalık, ustalık diye. Böyle bir
terim olabilir mi? Böyle bir terim devlet literatürüne girebilir mi?
Siz, değerli arkadaşlar, düşünün ve karar verin, bu ülke nasıl
yönetiliyor, mantığı bir yoklayın: Cumhurbaşkanı seçiyorsunuz görev süresi
belli değil, arkasından tekâmül ettiriyorsunuz; on yıldır kararnameler
imzalıyor Sayın Başbakan, Hükûmet, Cumhurbaşkanı; Genelkurmay Başkanı yargının
karşısına çıkıyor, terör örgütünün başı oluyor; kendi vatandaşları
bombalanıyor; Genelkurmay Başkanının odası dinleniyor, dinleyen belli değil;
Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı kasetlere kurban ediliyor, failleri yok;
bir siyasi partinin başkanlık divanı bütün üyeleriyle takip ediliyor ülkede,
takip edenler ortada yok. Peki, bu MİT ne yapar? Benim güvenliğimi kim
sağlayacak bu ülkede? Acaba bütün bunlar… Sayın Başbakan diyor ki yeri
geldiğinde “Ülkemde ameliyat yaptırmam.” E Sayın Başbakan, o zaman bütün bu
ameliyatları sen yapıyorsun. İşte, böyle özel görevlilerle, ajan
provokatörlerle, başka başka birtakım şeylerle
bunları sen yapıyorsun, şimdi iş ortaya çıkacağı zaman… Anayasa’ya bile aykırı
düşen “demokratik özerklik”, “öz savunma gücü”, işte “ikinci bir resmî dil”,
bunun gibi Anayasa’ya ters düşen görüşmeler eski Başbakanlık Sayın Müsteşar
Muavini olarak, Başbakanın özel temsilcisi olarak Anayasa’yı ilgaya yönelen
birtakım görüşmelerle terör örgütüyle pazarlık yapılıyor ve ondan sonra da
“Anayasa’ya ters düşen görevler verdim, acaba onları nasıl geri alabilirim?”
diye kurtarma yasası yapıyoruz şimdi.
Değerli milletvekilleri, burada şimdi Sayın Başbakana ve Sayın
Cumhurbaşkanına düşen bir görev var. Eğer siyaset dürüstçe yapılacak,
demokrasi, halk iradesi açıklıkla yapılacaksa Sayın Başbakan dünden bugüne
söylediği “şerefsiz” kelimesinden dolayı halktan ve muhalefetten özür
dilemelidir ve demelidir ki “Ben halkı yanılttım.”, muhalefete de demelidir ki
“Sizlere yanlış bir ithamda bulundum özür diliyorum.” ve Sayın Cumhurbaşkanına
bir görev düşmektedir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Eğer kişiye özgü yasayı veto ediyorsa,
eğer süren davaları etkilemek için bir yasanın çıkamayacağını, bir kanunu veto
ederek Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiyse, işte bugünkü teklif, bugünkü
görüşülen yasa tam Sayın Cumhurbaşkanının veto ederek gönderdiği yasanın
tıpkısının aynısıdır, noktasına, virgülüne. Bunu da geri göndermelidir.
Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
Madde üzerinde gruplar adına görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, şahısları adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.
Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet Komisyonu Raporu’nda Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefet
gerekçesi, muhalefet şerhi var, şerhten bir satır okumak istiyorum: “Hatta öyle
ki; örneğin, Başbakanın görevlendirdiği herhangi bir kişi, Cumhurbaşkanına
suikast veya fiilî saldırıda bulunsa bile Başbakan izin vermedikçe
yargılanamayacak, dokunulamayacak.” Böyle bir iddia akıldan, izandan, insaftan,
mantıktan, hukuktan yoksun bir iddiadır. Böyle bir iddia olabilir mi?
(Gürültüler)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Anayasa’da bu suçlar var.
RAMAZAN CAN (Devamla) – Böyle bir iddianın ceza hukukunda
karşılığı olabilir mi? Böyle bir iddiada hukukçu bulunabilir mi?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Senin suçlardan haberin var mı?
RAMAZAN CAN (Devamla) – Öyle ya, bu memlekette savcılar, hâkimler,
valiler memleketini sever ama başbakanlar memleketini sevmez. Siz başbakanlara
niye güvenmiyorsunuz? Siz başbakanlara güvenmezsiniz tabii.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kişiye niye güvenelim!
RAMAZAN CAN (Devamla) – Sizin mazinizde darağacına giden
başbakanların tarihi var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz Allah’a güveniriz Allah’a! Cenabıhak’tan
başka kimseye güvenmeyiz!
RAMAZAN CAN (Devamla) – Sizin mazinizde darbeye alkış tutan
zihniyet var. Allah sizi ıslah etsin!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ramazan, bana da güvenme ya! Allah seni ıslah
etsin!
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sen maddeyi oku.
RAMAZAN CAN (Devamla) – Hocam, ben İstanbul Hukukta okudum.
Allah’tan tek idim, siz çiftlere ders verdiniz. Sizden ders almadığıma o kadar
şükrediyorum ki.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Maddeyi oku. Sevgili dostum,
maddeyi oku, maddeyi.
RAMAZAN CAN (Devamla) – Öte yandan, burada dile getirilen bir
iddia daha var, deniyor ki Savcı Sarıkaya’yla ilgili: “Efendim, ikinci bir
Sarıkaya vakası işleniyor.”
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hangi Sarıkaya, hangisi? İkisinde farklı
uygulama var da, hangisi?
RAMAZAN CAN (Devamla) – Allah aşkına, “İkinci bir Sarıkaya vakası
işleniyor.” diyenler, Sarıkaya’nın başına gelen, avukatlıktan da dâhil
mesleğinden menedildiğinde, HSYK bu kararı verirken bu karara alkış tutmadınız
mı?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sizin Hükûmetiniz döneminde uygulandı, AKP
döneminde uygulandı.
RAMAZAN CAN (Devamla) – “Gelin, HSYK’nın
ve Askerî Şûranın kararlarını yargı denetimine açalım.” dediğimizde buradaki
Anayasa değişikliklerine karşı çıkmadınız mı, boykot etmediniz mi?
SIRRI SAKIK (Muş) – Askerî yargı devam ediyor.
RAMAZAN CAN (Devamla) – Referandumda “Hayır.” demediniz mi? Ama
Allah’a çok şükür ki aziz Türk milleti yüzde 58’lik bir “Evet.” oyuyla size
ders verdi, umarım ders almışsınızdır ama ders aldığınız da hiçbir yerinizden
belli olmuyor.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yalanla alıyorsunuz oyları.
RAMAZAN CAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Öbür Sarıkaya’ya ne oldu, bir de onu
anlat!
RAMAZAN CAN (Devamla) – Demokratik devlette darbe planları olmaz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ne alakası var şimdi darbeyle ya!
RAMAZAN CAN (Devamla) – Darbe planlarına, darbeye sessiz kalan,
hatta alkış tutan siyasiler hele hiç olmaz. Darbe tetikçiliği yapan siyasi
partiler hiç olmaz. Sözüm ona enteller, hukukçular darbeye alkış tutmaz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Yaşar Büyükanıt’ı niye
yargılamıyorsunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) – PKK’yla darbe planlamışsınız! Ne
yapmışsınız? Oturmuşsunuz anlaşmışsınız!
RAMAZAN CAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP
sözcüsü burada “MİT’le ilgili devam eden tahkikatın ucu Sayın Başbakana
dokunuyor.” diye ithamda bulundu. Müddei iddiasını ispat etmek durumundadır.
Eğer müddei iddiasını ispat etmiyorsa müfteridir, namerttir. Mert insanlar
iddialarını ispat ederler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada bu yasanın, bu
teklifin özel bir teklif olduğundan bahsedildi, belirli kişilerin koruma altına
alındığından bahsedildi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen önce “Şerefsiz”i
açıkla.
RAMAZAN CAN (Devamla) – Şimdi diyorum ki ben: Muhtemelen teklifin
görüşülme zamanında hareke getirilen, kişiye özel düzenleme görüntüsü, normun
benzeri tüm durumlarını kapsaması ve kuralın uygulanmakla tükenen değil, aksine
genellik, soyutluk ve süreklilik unsurları içerdiği açıktır. Bu nedenle teklif
kişiye özel değildir, geneldir ve bundan böyle, ileride oluşabilecek bütün
olaylara da uygulanacaktır.
Diğer taraftan, burada dile getirilen diğer bir iddia da, ceza
normlarının uygulanmasında mevcut tahkikatlara, soruşturmalara, kovuşturmalara
uygulanıp uygulanmayacağı yönünde. Bu bir usuli
işlemdir. Bu usuli işlem, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasında, Yargıtayın uygulamalarında geriye
yönelik uygulanmıştır. Dolayısıyla bu uygulamanın da mahzuru yoktur, kişiye
özel de değildir, uygulanacaktır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – O zaman niye koydunuz ek maddeyi?
OKTAY VURAL (İzmir) – Çeteciler, çeteciler! Darbeciler!
RAMAZAN CAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz
şunu söylemek istiyoruz: MİT bu memleketin göz bebeği bir kurum. MİT devletin güvenliğini, istihbaratını
araştıran bir kurum. Eğer MİT’le ilgili bir düzenlemede bunları koruyacak bir
hükme imza atmazsak o zaman kimler gidecek, kimler araştırmaları yapacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Var zaten, koruma var.
RAMAZAN CAN (Devamla) - Eğer bu kurum içerisinde tabii ki suç
işleyenler varsa yargılanacaklar, hiç kimse suçtan ari değildir. İmtiyaza
kavuşacak bir yapı yoktur.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Kimler verecek? “Başbakan izin vermeden
yargılanamaz.” diyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yargının önünü açın!
BAŞKAN – Lütfen…
RAMAZAN CAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kanun teklifinin milletimize, memleketimize hayırlara vesile olmasını diliyor,
hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Can.
Şahısları adına ikinci konuşmacı Konya Milletvekili Sayın Harun Tüfekci.
Buyurun Sayın Tüfekci. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HARUN TÜFEKCİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Teklif’in
2’nci maddesinde şahsım adına görüşlerimi bildirmek üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Millî İstihbarat Teşkilatı ülkemizin güvenliği
için gerekli istihbaratın içte ve dışta toplanması için çok önemli bir görev
ifa etmektedir. Bu kadar önemli bir kurumla ilgili soruşturma yapılırken özen
ve hassasiyet gösterilmesi gerekmektedir.
Yapılan düzenleme ile Millî İstihbarat Teşkilatı mensuplarının
veya özel bir görevi ifa etmek üzere Başbakan tarafından görevlendirilen
kişilerin görevlerini yerine getirirken görevin niteliğinden doğan veya görevin
ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlar sebebiyle haklarında yapılacak
soruşturmalar ile bunların Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250’nci maddesinin
birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren
suçları işledikleri iddiasıyla haklarında yapılacak soruşturmaların Başbakanın
iznine bağlanması öngörülmektedir. MİT Kanunu'nun 26’ncı maddesine göre sadece
Müsteşar değil, bütün MİT elemanları için görevin niteliğinden doğan veya
görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı soruşturma
açılması zaten Başbakanın iznine bağlıdır. Yıllarca kimse buna itiraz etmezken,
hukuka aykırı bulmazken şimdi, “Başbakanın izin yetkisi” deyince niye bu kadar
yadırganıyor anlaşılabilir bir durum değildir. Kaldı ki şu andaki uygulamalarda
da devletin en üst düzey yetkilileriyle alakalı, savcıların yapmış olduğu
soruşturmada Başbakanın iznine tabi olan bir durum vardır.
Değerli arkadaşlar, ben bu saatte çok fazla söze hacet olmadığını
düşünüyorum. Mutlaka, Millî İstihbarat Teşkilatı ile alakalı hususta gereken
hassasiyeti göstermemiz gerekiyor. Ülkemizin bekası ve bağımsız Türkiye
Cumhuriyeti için bu gereklidir ve bunun için hep beraber mücadele vermemiz
gerektiği kanaatindeyim ve şahsım adına ilgili teklifi desteklediğimi beyan
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, hayır, önergemiz var.
BAŞKAN – Önergeleri bundan sonra okuyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, efendim, görüşmeler tamamlanmadı
daha, devam etmesine yönelik önergemiz var.
BAŞKAN – Efendim, şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemimiz
var.
Sisteme giren arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Şener… Yok.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, KCK operasyonları sırasında ele geçirildiği iddia
edilen ve dokuz maddelik protokol söz konusu. Bu protokolün altında kimlerin
imzası var?
İkincisi: 13 Eylül 2011 tarihinde bir İnternet sitesinde
yayınlanarak kamuoyuna deşifre edilen MİT-PKK yöneticileri görüşmesinde,
Başbakan adına özel temsilci olarak katıldığını beyan eden o günkü Başbakanlık
Müsteşar Yardımcısı Sayın Hakan Fidan’ın o görüşmelerdeki konuşmaları hakkında
bugüne kadar Hükûmetinizce herhangi bir yasal işlem yapılmış mıdır? Bunu
içinize sindiriyor musunuz? Sayın Fidan’ın ifadeleri bizzat Sayın Başbakan
tarafından mı ona dikte ettirilmiştir? Bunu açıklamanızı istiyorum. Bu kanun
Sayın Başbakanı ve Fidan’ı korumak için bugün buraya getiriliyor. Bunu
açıklamanız lazım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Ekşi…
OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Getirdiğiniz ve oylarınızla kabul edilen öneriden anlaşıldığına
göre, ülkemizde suç eylemlerine katılan MİT mensubu veya başka sıfatlı birçok
insan vardır. Sayın Bakan, bugün itibarıyla Başbakandan izin alınmasını
gerektiren olay ve kişi sayısı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Bozdağ, Adalet Bakanlığı Personel Daire Başkan
Yardımcılığına atanan Ünal Bozdağ’a yakınlığınız nedir? Akrabanız ise işbu
atama siyasi etik ilkeleriyle bağdaşır mı?
İki: Biraz önce kürsüde açıklama yaptınız “Diğer ülkelerde bundan
dahi ileri maddeler var.” diye. İngiliz istihbarat teşkilat kanunu, Finlandiya,
İtalya, Portekiz, Polonya, Belçika, Almanya, Türkçeye çevirdim, böyle bir madde
yok. Sizin açıkladığınız hangi ülkenin kanununda var, bana bunu açıklar
mısınız? Eğer yoksa, burada Türkiye Büyük Millet Meclisini aldattığınız için
Türkiye Büyük Millet Meclisinden özür diler misiniz?
BAŞKAN – Sayın Fırat…
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye’de yıllardır faili meçhul cinayet ve olaylar tartışılır.
Bu son MİT soruşturmasında da faili meçhul cinayetlerin nereye kadar uzandığı
az çok ortaya çıkıyor çünkü soruşturma yapılan herhangi bir tetikçi “Ben ağzımı
açarsam yer yerinden oynar.” derdi, hep derler. Bu yasa çıkarılırken ne yazık
ki Başbakan zan altında bırakılacaktır. AKP Grubunu, bu yasayı çıkarmaktan
vazgeçmek için davet ediyorum çünkü Başbakanı zanlı ilan edeceklerdir.
Ayrıca, Ergenekon davasında, Balyoz davasında, PKK davasında ve
KCK davasında gözaltında bulunan MİT mensupları var mıdır? Eğer var ise bunlar
için bir genel af çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Öz, buyurun efendim.
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Son on yıl içerisinde MİT mensuplarına ait kaç adet soruşturma
yapılmıştır ve bu soruşturmalar esnasında Başbakandan izin alınmış mıdır?
İkinci bir sorum: Bu maddeyle görevin niteliğini ve görevin ifası
sırasında “Suç” ibaresindeki nitelik ve suç değerlendirmesinin sınırları nedir?
Bunu kim belirleyecektir? Bu subjektif ifadelerin
kanunda yer alması doğru mudur?
Üçüncü sorum: Avrupa Birliğine şiddetle girmek isterken bugünkü
yasalaştırmaya çalıştığınız kanun hangi Avrupa Birliği ülkelerinde mevcuttur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Öztürk… Yok.
Sayın Bakan buyursunlar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Alim Işık,
basına yansıyan protokollerle ilgili bir soru sordu. Ben konuşmamda da bunu
ifade ettim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, bizim söz talebimiz
vardı ama.
BAŞKAN – Hayır, yoktu efendim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Böyle bir protokol
olmadığını söyledim ve bunların bir gerçek dışı beyan olduğunu da söyledim
basına.
Öte yandan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani bulmamış mı yargı, böyle bir protokol
bulmamış mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bir dakika, cevabını
vereceğim dinleyin.
Öte yandan, burada “Şerefsiz” vesaire lafları ifade edilerek
birtakım şeyler söylendi, değerlendirmeler yapıldı. Bununla bağlantılı olduğu
için o soruyu da cevaplandırmak istiyorum. Sayın Başbakanımız seçimin arifesi
zamanda siyasi partilerin genel başkanları bu konuyla alakalı Hükûmetin bizzat
görüştüğüyle ilgili, AK PARTİ’nin bizzat…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Böyle bir şey olmaz yani!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bir dakika, bir
dakika…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Böyle bir şey olmaz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben ne dediğimi
biliyorum. Bakın, ne dediğimi gayet iyi biliyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kime anlatıyorsun bunları!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gayet iyi biliyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – O kadar yalan atılmaz ya!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Devlet adamısın sen! Başbakanlık Müsteşar
Muavini ziyarete mi gidiyor? Ayıp be!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bunlarla alakalı…
Biz dinledik seni… Ayıbı sen yapıyorsun! Seni dinledim, sordun
cevabını dinleyeceksiniz. Hem soruyorsunuz hem cevabını dinlemiyorsunuz,
ayıptır!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bu kadar yalan atılmaz, devlet adamısın
sen!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ama bakın, ben
okuyacağım. Bakın, hiç şey yapmayın. Bakın, sormasını soruyorsunuz, cevabına
tahammül edemiyorsunuz. Bakın ben cevabını da veriyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Çıkarım daha ağır söylerim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye yalan söylüyorsunuz ya!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sen çıkacaksın millete “Şerefsiz”
diyeceksin, ondan sonra şimdi burada şey yapacaksın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Bakın, Başbakanımızın çok net, açıklaması var.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Daha ağır söylerim oradan.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sıkıysa söyle!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu konuyla alakalı
Parlamentoda da konuşması var, aynen okuyorum: Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
hiçbir zaman, devlet, ada ile ya da bu tür kişilerle görüşme yapmaz diye bir
yaklaşımın içinde olmamıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya bırak Allah’ını seversen. Başbakanın
görevi özel temsilcilikli mi? Başbakanın özel
temsilcisi kim? (Gürültüler)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hükûmet olarak biz
yapmadık ama devlet olarak bu görüşmeleri yaptığımızı ben Parlamentoda dile
getirdim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Özel temsilci hangi sıfatla görüşüyor?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Eğer Parlamentodaki
tutanaklara bakılırsa orada bunlar görülür.
OKTAY VURAL (İzmir) – Özel temsilci hangi sıfatla görüşüyor? Orada
haysiyet cellatlığı yapıyorsunuz bir de!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Benim şahsımın veya Hükûmet üyesi arkadaşlarımın, hatta MKYK
vesaire buradaki arkadaşlarımdan birisini ispat etsinler dedim, ispat
etmezlerse şerefsizdirler, alçaktırlar dedim. Ne oldu? İspat ettiler mi?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İspatı ortada işte! Adam olun özür
dileyin, özür. Adam olun özür dileyin, ispatı ortada! Protokoller var ortada.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Devletin görevlisi MİT
Müsteşarı herkesle görüşme yapar, sadece terör örgütü mensubuyla değil.
Başkalarıyla da yapar. Niye? İz sürecek, suçluyu tespit edecek.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, suç işlemek için değil mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bununla ilgili onun
görevi bu zaten. Benim özel temsilcim olarak giden yine devlet görevlisi olarak
Müsteşar Yardımcılığı döneminde göndermişimdir, bir devlet görevlisidir,
kiminle gitmiştir? Yine MİT Müsteşarıyla beraber gitmiştir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Başbakanın adamı olmadan mı gitti oraya?
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Otur yerine, dinle!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bunlardan kaçan birisi
değilim ki, bunları söyleyen birisiyim, söylemiş birisiyim ve bunu göğsümü gere
gere yine söylüyorum. Dün de söyledim, bugün de söyledim, yarın da söylerim”
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Recep
Tayyip Erdoğan, söylediğinin arkasında duran. Öyle konuşmayın. Hükûmet görüştü,
parti görüştü değil.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz nesiniz ya? İn misiniz, cin misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sizin söylediğiniz ayrı bir şey, Sayın Başbakanımızın
söylediği ayrı bir şey. Biz yaptığımızın da söylediğimizin de arkasındayız, bir
yere gizlemiyoruz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Soruya cevap ver.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kimi kandırıyorsun? Sen kendi kendini
bile kandıramazsın be!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Herkes, herkes her şeyi biliyor. İftiraları söyleyip ondan
sonra cevaba tahammül edemiyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – PKK’yla görüşüyorsun, seçim iş birliği
yapıyorsun, seçim iş birliği yapıyorsun!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bırakın öyle şeyi,
bırakın. Biz, açık açık söylüyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu
hiçbir yerde gizlemedik. Bu kürsüde bizzat Sayın Başbakanımız söyledi ve bu
konuyu Sayın Başbakanımız meydanlarda da söyledi, açıklamasını yaptı. Gizleyen
yok…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bekir Bozdağ, soruya cevap ver,
soruya, bakanlığı garantiye alma!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gizleyen yok, bunu açık açık söylüyoruz.
Sizin iktidarınız döneminde, 99’dan sonraki dönemde de kimlerin kimlerle
görüştüğünü herkes biliyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – PKK’yla müzakere kurmak isteyen, müzakere
masası kurup bu milletin birlik bütünlüğünü peşkeş çeken şerefsiz ve alçaktır!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – O dönemde de görüştü
İmralı’yla devlet görevlileri. (MHP sıralarından gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Açıkla o zaman…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İspat etmeyen şerefsizdir!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şimdi, o zaman
görüşülüyor şey değil…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İspat etmeyen şerefsizdir!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bizim dönemimizde diyelim, devlet adına
devlet görevlileri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan, teşekkür ederim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen…
Lütfen…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – MİT mensupları
hakkında…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Olmaz Bekir Bey, yanlış şeyler
konuşuyorsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – 97 tarihinden bu yana
27 kişi için takibat izni istenmiş, 10 kişi için izin verilmiştir. Bizim
dönemimizde de, 2004 itibarıyla 5 kişi için izin verilmiştir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ya mikrofonu açın veya
soru-cevap işlemi tamamlanmıştır, yazılı cevap versin.
BAŞKAN – Mikrofon açık efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, açık değil mikrofon.
BAŞKAN - Mikrofonu açın…
Evet, Sayın Bakan, toparlar mısınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – 92’den önceki süreçle
ilgili rakam yok.
Ünal Bozdağ da benim kardeşimdir, bu ülkenin vatandaşıdır, hukuk
mezunudur, hâkimdir. Herkes gibi onun da devlette çalışma hakkı vardır. (MHP
sıralarından gürültüler)
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Öyle mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ayıptır ayıp… Bu
memlekette alın teriyle, hem de o sizin alkışladığınız 28 Şubatçıların yaptığı
sınavlarda alın teriyle girmiş, hâkimlik yapıyor.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – 75 milyonda Bekir’in kardeşini
buldular!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Suç mu bu, ayıp mı bu?
Ayıptır sizin yaptığınız, ayıptır ayıp. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan, süreniz tamam.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Uzunırmak,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Lütfen… Lütfen dinleyelim arkadaşımızı.
Buyurun Sayın Uzunırmak.
Lütfen değerli arkadaşlarım, lütfen dinleyelim.
Buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, Sayın Bakan benim konuşmamla
ilgili maksadını aşan yanlış ifadelerle değerlendirmeler yaptı. Aynı zamanda
1999’dan itibaren de bizim ortak olduğumuz hükûmetle ilgili, benim de
milletvekili olduğum, partimin ortak olduğu hükûmetle ilgili sataştı, yanlış
beyanda bulundu, düzeltmek istiyorum.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok.
BAŞKAN – Bir saniye lütfen…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – 69’a göre, sataşmadan dolayı…
BAŞKAN - Bir dakika lütfen Sayın Uzunırmak.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Gerilim yaratmayacağım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Sayın Başkan, sataşma yok.
BAŞKAN - Bir dakikada… Buyurun. Lütfen, bir dakikada açıklama
dediniz, buyurun açıklayın.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
11.- Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmak’ın, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın
şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Çok
değerli milletvekilleri, gerilim yaratmak istemiyorum ama bir şeyi sizlerle
paylaşmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen oturun. Duyamıyoruz, lütfen… Efendim, sükuneti
muhafaza edelim. Bir dakikada açıklamada bulunacak. Lütfen…
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Eğer gerçekten demokrasinin
kurumsallaştığı ülkelerde şu yaşanan, Türkiye’deki olaylardan bir tanesi olsun,
ya Hükûmet istifa eder ya da Sayın Başbakan veya o hatayı yapanlar çıkar özür
diler medenice. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Eğer medenice özür dileyemiyorsak biz çağdaşlaşamayız. Eğer hatalarımızı
düzeltemiyorsak biz çağdaşlaşamayız. O zaman birbirimizi anlayamayız.
Hakaretlerle siyaset olmaz, hamasetle siyaset olmaz, akılla siyaset olur. Ben
Sayın Başbakanın bir yanlışından dolayı özür dilemesini rica ettim, hakaret
etmedim. Dolayısıyla sizlerin bu hezeyanları boşunadır, bir mantık inşa
edemezsiniz. Üfürükle geldiniz üfürükle gidersiniz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Konjonktürle geldiniz başka şeyle gidersiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak teşekkürler.
Tamam, tamam, lütfen…
Sayın milletvekilleri…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen… Lütfen… Hayır, sizinle ilgili bir
şey olmadı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Nedir, nedir kardeşim?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
Nedir Sayın Tanal? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Beyler işitemiyorum. Bir saniye, lütfen sükuneti muhafaza edelim.
Buyurun, ne için söz istiyorsunuz?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın Sayın Başkan, Sayın Bakan cevap
verirken benim kişilik, şahsi haklarıma sataşarak “Ayıp değil mi kardeşim…” (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) “Bakın kardeşim” dedi, “ayıptır” dedi bana, bu
bir sataşmadır.
BAŞKAN – Hayır, kimsenin ismini… Kusura bakmayın. Hayır… Sayın
Tanal, sizin isminizle ilgili bir şey söylemedi, ben de dinledim. Lütfen… Zapta
geçti söyledikleriniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, benim sizden istirhamım,
tutanaklarını getirtebilir misiniz?
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Isparta Milletvekili
Recep Özel’in; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu
(2/343) (S. Sayısı: 164) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde yedi önerge vardır,
geliş sırasına göre bunları okutacağım ve aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin Çerçeve 2 nci maddesi ile eklenen geçici 4
üncü maddesinde geçen "hakkında da" ibaresinin "için de"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Feyzullah
Kıyıklık
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin Çerçeve 2 nci maddesi ile eklenen geçici 4
üncü maddesinde geçen "hakkında da" ibaresinin "için de"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Enver
Yılmaz
İstanbul
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 164 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2. Maddesinde
yer alan Geçici Madde-4’ün aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
“Geçici Madde 4- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla
hâlen devam eden soruşturma ve kovuşturmalara 26 ıncı
madde hükümleri uygulanmaz.”
Alim
Işık Sümer
Oral Nevzat
Korkmaz |
Kütahya Manisa Isparta |
Seyfettin
Yılmaz Reşat
Doğru Oktay
Öztürk |
Adana Tokat Erzurum |
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge aynı
mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde
önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 164 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2. maddesinin
Teklif metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Mehmet
Erdoğan Alim
Işık Mehmet
Şandır |
Muğla Kütahya Mersin |
S. Nevzat
Korkmaz Oktay
Vural Ali
Öz |
Isparta İzmir Mersin |
Diğer önerge sahipleri: |
Ahmet
Türk Hasip Kaplan Sırrı
Süreyya Önder |
Mardin Şırnak İstanbul |
Adil
Kurt Sırrı
Sakık İdris
Baluken |
Hakkâri Muş Bingöl |
Murat
Bozlak Leyla
Zana |
Adana Diyarbakır |
Diğer önerge sahipleri: |
Mahmut
Tanal Dilek Akagün Yılmaz |
İstanbul Uşak |
Diğer önerge sahipleri: |
Hüseyin
Aygün Celal
Dinçer |
Tunceli İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
–Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Şimdi sırasıyla önerge sahiplerine beşer dakika söz
vereceğim.
Birinci söz Hüseyin Aygün, Tunceli Milletvekili.
Sayın Aygün, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Hükûmet
ısrarla bu kanun teklifinin de, Oslo sürecinin de Kürt sorununu çözmek adına
yapıldığını, barış ve ülkenin güvenliğine bir şans verilmesi gerektiğini
söylüyor, çeşitli partiler Genel Kurulda buna çeşitli noktalardan itiraz
ediyorlar. Sayın Bekir Bozdağ da saatler boyu süren konuşmasında “Ülkenin
huzuru adına bu yetki verilmiştir. Ülkenin hassas bir kurumu olan MİT
yıpratılmamalı ve Başbakana güven duyulmalıdır.” diyor.
Arkadaşlar, Türkiye otuz yıldır Kürt meselesinden kaynaklı terör
ve iç çatışma ortamında 40 bin insan kaybetti. Dün Erzincan Cemevinden
bir askerin, Murat Bayram isimli bir askerin, şehit Güneydoğu’da, cenazesi
kaldırıldı ve hızla yeni bir çatışma ortamı kapımıza yaklaşıyor. Aklı başında
hiç kimse MİT’in veya başka bir devlet kurumunun örgütle müzakere yürütmesini,
akan kanın durmasını reddedemez, bu Mecliste de hiç kimsenin reddedeceğini
düşmüyorum.
Dilerseniz şuna bir bakalım, yani bu kapalı müzakere dediğiniz
süreç nasıl başladı, bunun amacı neydi, Başbakan başta olmak üzere Hükûmet
temsilcileri bu süreci öncelikle Parlamentoya, daha sonra Türk toplumuna nasıl
sundular, daha sonra da birtakım güçler bu görüşmeleri nasıl medyaya ve
İnternet’e yansıttılar ve Hükûmet üyeleri yeni bazı açıklamaları nasıl
yaptılar?
Şimdi, diğer ülkelerin deneyimlerine baktığımızda şunu görüyoruz:
Öncelikle hedefi net, güvenlik açısından sınırlandırılmış, siyasetin alanını gasbetmeyen, siyasetçinin sözünü bugünkü çelişkili duruma
düşürmeyecek bir plan ve programın uygulandığı görülüyor ve ağır aksak, pek çok
ülkede böyle yürüdü.
Şimdi, mesela, demin Hocamız Süheyl Batum söyledi, bir görüşmede,
Oslo süreci sırasındaki bir görüşmede şöyle bir cümle sarf ediyor oraya katılan
MİT yetkilisi, diyor ki: “15 Hazirana kadar bir şey yapmayın, durun.” Buradan
gerçekten Kürt sorununun çözümüne dair bir hedef güdülmediği, daha çok
Hükûmetin taktik bazı başarılar -örneğin 12 Haziran seçimlerindeki başarı- ekseninde
hareket ettiği anlaşılıyor.
Bu süreç açısından Hükûmet bugüne kadar hiçbir bilgi vermediği
için... Gerçekten bu görüşmeler ne için yapıldı, amaç neydi? MHP’li hatibe
yürekten katılıyorum, verilen bu vazifenin içeriği hiç açıklanmadığı için, bu
Mecliste açıklanırsa, artık dünya âlem bildiğine göre, biz de öğrenirsek iyi
olur ve bu süreci hepimiz anlayıp yeni Murat Bayram’ların
ölümünü engelleyebiliriz diye düşünüyoruz ama Hükûmet, bırakın bu süreci
açıklamayı, verilen vazifenin içeriği hakkında Meclisi bilgilendirmeyi, toplumu
ikna etmeyi, toplumu hazırlamayı, yeni bir tasarı ile suç işleyen MİT
görevlilerini koruma kalkanı altına almayı planlıyor.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen müzakerelere karşı mısın, değil
misin?
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - Şimdi, mesela şuna da bakalım: Ben
müzakerenin diliyle ilgili İnternet’te bir şey okudum, şöyle diyor:
“Arkadaşlar, şu an en önemli nokta, yemek molası, en önemli şeyi halledeceğiz,
karnımız acıktı.” İnanın ben bile o kaydı okuduğumda dedim ki: Bu görüşmeleri
yürütenler ne kadar özensiz, ne kadar sorumsuz. İnsan hayatı için bu görüşmeler
yürütülüyor, barış olsun diye yapılıyor sözüm ona ama bu kadar özensiz bir dil,
bu kadar kötü kadrolarla böylesine zorlu bir süreç nasıl yürütülüyor,
anlayamadım ve isyan ettim.
Yine, Hocamız kendisi söyledi, ben de ondan öğrendim, çok
öğreticiydi konuşması Süheyl Hocanın. Şöyle dedi: MİT mensupları artık belediye
otobüslerini bombalıyorlar, çocuk öldürüyorlar ve İstanbul’daki Sarıkaya,
görevden el çektirilen, hakkında da bugün soruşturma açıldığı basına yansıyan
savcı şöyle diyor: “Eylemler o kadar dayanılmaz bir hâl aldı ve gizlenemez oldu
ki mecburen soruşturma açtım.” Aslında siyasetin işine karışmak için değil,
üzülüyorum yapılan yorumlara, isyan ediyordu, Mehmet Ali Birand yazdı bunları.
Arkadaşlar, MİT çeşitli güçleri, yasa dışı oluşumları ASALA’ya karşı da otuz yıl evvel kullandı. O zaman “Eğer
deşifre olursanız size sahip çıkmam.” diyordu ama bugün öyle görülüyor ki
“Deşifre olanlara, savcılara, hâkimlere, yargıya sahip çıkmam.” diye yanıt
veriyor ve suç işleyenleri koruyor.
Bu süreci eğer adam gibi yürütmek istiyorsak lütfen Parlamentoyu
bilgilendirelim, Parlamentoya bilgi verelim, MHP’li hatip doğru söylüyor, o
vazifenin içeriği açıklansın. Bundan sonra müzakerelerin nasıl yürütüleceğini
öğrenelim çünkü “Müzakere yürüyecek.” diye bizzat Sayın Başbakanın yaptığı
açıklamalar var.
Ben şahsen müzakereye karşı değilim ama bu hâliyle yürütülürse,
bu, terörü ve kan dökülme ortamını şiddetlendirmekten başka bir şeye yol açmaz.
Dün izlediğimiz heron görüntülerinde bile MİT’in
ihmalinden bahsediliyorsa artık varın düşünün.
Çok sağ olun dinlediğiniz için. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aygün.
İkinci konuşmacı Dilek Akagün Yılmaz,
Uşak Milletvekili.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
164 sıra sayılı Başbakan özel illegal örgütünün oluşturulmasına dair yasa
teklifi üzerindeki görüşlerimi aktarmak üzere ben de söz almış bulunuyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, böyle bir giriş olur mu
efendim, böyle bir konuşma olur mu?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – İktidar milletvekillerinin tümüne
soruyorum: Siz verdiğiniz ve savunduğunuz bu yasa teklifiyle ne yapıyorsunuz,
nasıl bir hukuk faciasına imza atıyorsunuz, farkında mısınız?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, lütfen konuşmacıyı uyarır
mısınız? Sayın Başkan, Sayın Başkan, bakınız, İç Tüzük’ün
ilgili maddesi, 67’nci maddesi… Sayın Başkan, uyarır mısınız? Lütfen düzeltsin.
BAŞKAN – Sayın Milletvekilim, bir saniyenizi alabilir miyim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Efendim?
BAŞKAN – Yasanın resmî ismini lütfen ifade ediniz, buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, “Başbakanın illegal
örgütü” diye başlıyor. Sayın Başkan, lütfen düzeltsin.
BAŞKAN – Evet, düzeltiyor efendim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Biraz önce de pek çok arkadaş
bundan bahsetti Sayın Elitaş, siz yoktunuz,
arkadaşlarınız müdahale etmedi.
BAŞKAN – Sayın Milletvekilim…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekili ne
yaptığının, ne konuştuğunun farkında değil. Bakın, önerge kanun maddesinin
aynısı.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Evet, Sayın Başkanım, 164 sıra
sayılı…
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, bir saniyenizi alabilir miyim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – …Yasa Teklifi’yle
ilgili görüşlerimi bildiriyorum.
BAŞKAN – Bir saniye, bir saniye…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, kürsü dokunulmazlığını
Sayın Elitaş sınırlandıracak değil, lütfen devam
etsin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, orada herkes istediğini
söyleyemez!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Sayın Başkan, yalnız, sözümü
bitirmem lazım lütfen…
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, bir saniye, bir daha, yeniden başlatacağım.
Lütfen kanunun resmî ismini söyleyiniz, sonra yine eleştirinizi yapınız.
Sürenizi yeniden başlatıyorum.
Buyurun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, 164 sıra
sayılı Yasa Teklifi’yle ilgili görüşlerimi
bildiriyorum ama biraz önceki düşüncelerimi de tekrar ediyorum.
İktidar milletvekillerinin tümüne soruyorum: Siz verdiğiniz ve
savunduğunuz bu yasa teklifiyle ne yapıyorsunuz, nasıl bir hukuk faciasına imza
atıyorsunuz, farkında mısınız? Elbette farkındasınız. İşin vahameti de burada
başlıyor zaten. En başta Anayasa madde 138’i ihlal ediyorsunuz, Anayasa suçu
işliyorsunuz ve bunu bilerek, isteyerek, tasarlayarak yapıyorsunuz. Ne diyor
madde 138? “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı
yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya
herhangi beyanda bulunulamaz.” Sizler bundan da ileri gidiyorsunuz, yargı alanına
doğrudan müdahale ediyorsunuz ve yasayı değiştiriyorsunuz.
İşte, bu nedenle, sadece bu nedenle hepinizin yargılanacağı, bunun
hesabının sorulacağı günler de gelecektir elbet, bunu bilesiniz.
Çok açıktır ki burada yapılmak istenen, Başbakanın özel temsilcisi
sıfatıyla ve MİT mensubu olarak, Başbakanın talimatıyla görevlerini aşarak suç
işlediği iddia edilen kişilerin, bu yasayla koruma altına alınması söz
konusudur, çünkü bu kişilerin ifade vermesi durumunda, azmettiren sıfatıyla
Başbakanın da sanık sandalyesine oturması muhtemeldir.
İşte, bu nedenle, bu kişileri korumak adına, asıl olarak da
Başbakanı korumak adına bu yasayı çıkarmak istiyorsunuz ve üstelik de bunu
fırsat bilerek Başbakana bağlı illegal bir çete örgütlenmesini yaratmak
istiyorsunuz. Başbakana bağlı bu özel çeteyi hangi suçlardan kurtarmak
istiyorsunuz, CMK madde 250 kapsamında özel yetkili mahkemelerde hangi suç
failleri yargılanıyor, isterseniz size hatırlatayım, sevgili Ramazan Can, size
de hatırlatıyorum.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, devletin birliği ve ülke
bütünlüğünü bozmak, düşmanla iş birliği yapmak, askerî tesisleri tahrip ve
düşman askerî hareketleri yararına anlaşma yapmak, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetine karşı silahlı isyan, Cumhurbaşkanına suikast ve fiilî saldırı, siyasal
ve askerî casusluk ve buna benzer suçlardan dolayı Başbakan özel örgütünü
koruma altına alıyorsunuz. Başbakan tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere
görevlendirilen herhangi kişileri bu koruma kalkanı altına alıyorsunuz. Bundan
daha ilerisi var mı?
Sizler Başbakanın gladyosunu, derin
devletini oluşturmasının yolunu açıyor ve bu kişiler ne suç işlerse işlesin
yargılanmasını Başbakanın iznine bağlıyorsunuz.
Korkunç bir koruma kalkanı oluşturuyorsunuz, ancak tüm bunlara
rağmen Başbakanı koruyamıyorsunuz. Korktuğunuz şey, bu soruşturmanın sonucunun
Başbakana kadar gideceği ise, ne yazık ki özel yetkili mahkeme canavarından
Başbakanı koruyamıyorsunuz. Doğal hâkim ilkesine, adil yargılama ilkesine
aykırı olan ve bu ülkenin üstünde Demoklesin kılıcı
gibi sallanan, ne gün kime dokunacağı bilinmeyen, yarattığınız canavar özel
yetkili mahkemeler ve özel yetkili savcılar daha düne kadar çok iyiydi, şimdi
mi kötü oldu? Daha ocak ayında, Yüce Divanda yargılanacağı Anayasa’da açıkça
yazılı olan eski Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ özel yetkili mahkemece
tutuklandığında alkışladınız. Aynı şekilde, kuvvet komutanları özel yetkili
mahkemece tutuklandığında alkışladınız. Yine Yargıtayda
yargılanması gereken Erzincan eski Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, hukuk yok sayılarak özel yetkili savcılarca
makamından cezaevine götürüldüğünde alkışladınız.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – O konuya hiç girme istersen.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sadullah Ergin ile Bekir Bozdağ
da alkışladı.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Milletin oylarıyla seçilmiş
milletvekilleri özel yetkili mahkemelerce, millet iradesi hiçe sayılarak
cezaevinde tutulmaya devam edildiğinde alkışladınız. Özel yetkili mahkemelerce
MİT mensubu Kâşif Kozinoğlu, MİT Erzincan Şube Müdürü Sadri Barkın İnce,
Kıvılcım Üstel tutuklanırken ne Başbakanlık izni aklınıza geldi ne de bir
itirazınız oldu çünkü özel yetkili savcılar ve özel yetkili mahkemeler
tarafından hukuk dışı, Anayasa’ya aykırı bu işlemler yapılırken sizin
muhaliflerinizin sesi kısılmaya çalışılıyordu. Bunlar yapılırken “Yargıya
müdahale edilemez, bu ülkede kimsenin ayrıcalığı yok, herkes yaptığının
hesabını verecek.” dediniz, bunları sizler söylediniz. Şimdi ise yarattığınız
canavar özel yetkili mahkemeler size döndüğünde “Biz yaptıklarımızın hesabını
vermeyiz.” diyorsunuz, bunun için özel yasa çıkarmaya çalışıyorsunuz ancak
hâlen daha özel yetkili mahkeme garabetine son vermeyi düşünmüyorsunuz.
Bu ülkedeki demokrasiyi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - …hukuk devletini ortadan kaldırmak
için hâlâ daha bu mahkemelere ihtiyacınız var çünkü.
İşte bu nedenlerle…
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, teşekkür ederim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Sayın Başkan, sözümü kestiniz,
bitireyim, son cümlelerimi söyleyeyim.
BAŞKAN – Yok efendim. Lütfen… Yeniden verdim efendim, tekrar
verdim size zaman. Lütfen…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – İşte bu nedenlerle tarih sizi
yargılayacaktır. Bu yaptığınız tarihe kara bir leke olarak geçecektir.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, lütfen…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Bu tarihî hatanız nedeniyle yarın
çocuklarınızın yüzüne bile bakamayacaksınız. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Haydi be!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hakikaten ayıp ediyorsunuz. Ayıp! Ayıp!
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ayıp ya!
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Lop gibi oturuyorsun! Lop
gibi, lop!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Otur yerine! Adam diye konuşuyoruz. Adam
olmadığınızı başkanınız söyledi. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı
laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Beyler, lütfen… Lütfen beyler, lütfen…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Utan biraz!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Bağırma!
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Konuşma oradan!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, geldiğimiz noktanın, bu
işlerin mimarlarından birisi Sayın Beşir Atalay’dır. Sayın Beşir Atalay
Mecliste yok. Ağzını bıçak açmıyor. Yeni İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin bu
kadar olay oluyor tek kelime etmiyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok. Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Size söz vereceğim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Lütfen müdahale edin!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Adalet Bakanı karşıda oturuyor, Kalkınma
Bakanı orada oturuyor. Adalet Bakanı orada oturmaya utanıyor mu? Bunu
sahiplenemiyor mu? Beşir Atalay bunu sahiplenemiyor mu?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, böyle bir usul olur mu?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Niye oraya gelmiyor? Niye orada oturuyor?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Hükûmetin her bir bakanı
buraya oturur!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Kalkınma Bakanı cevap versin o zaman
bunlara. Buyursun gelsin. Bizim hakkımızı da o kullansın.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İnce. Zapta geçti efendim, zapta geçti.
Şimdi, üçüncü konuşmacı Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Gel anlat o zaman. Biliyorsan anlat!
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – İleride “Farkında değildim, onlar
yaptı.” diyecek.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Sakık.
Süreniz beş dakika efendim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sevgili arkadaşlar, hepinize selam. Aslında…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Adalet Bakanı otursun oraya! (AK PARTİ
İstanbul Milletvekili Gülay Dalyan ile CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal
arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Dinleyelim… Sayın milletvekilleri, lütfen sükûneti
muhafaza edersek hatibi dinleyebiliriz.
Sayın Tanal, lütfen…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, Adalet Bakanı otursun!
(Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun; süreyi
yeniden tamamlıyorum.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar, gürültüler)
Bu tartışma devam ettiği müddetçe konuşmayacağım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Başkan, ara verin.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sen konuşmaya devam et, ben
geçiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bravo Sayın Bakan, bravo! [CHP
sıralarından alkışlar(!)]
Sayın Sakık, süreyi yeniden başlattı,
merak etmeyin.
BAŞKAN – Evet, Sayın Sakık... Lütfen…
SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, süreyi yeniden… (AK PARTİ ve
CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler) Sayın Başkanım,
süreyi…
BAŞKAN – Yenileyeceğim.
Evet, siz buyurun şimdi. Tamam…
SIRRI SAKIK (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, aslında uzun süredir
Parlamento hep bu konuları konuşur ama konunun, sorunun adını koymaktan
korkarsınız, korkarız. Yani, keşke bu Kürt sorunu çözülseydi, herkes,
beynindeki, bagajındaki bilgi birikimiyle, projeleriyle siyaset yapmış olsaydı.
Yani, Mecliste bugün, açıldığı saatten bu saate kadar, Habur’da başlayan,
Oslo’ya kadar giden, İmralı’ya kadar giden süreçler tartışıldı ve konuşuldu ve
bu Parlamento, sürekli, kandan kanunlar yaptı ve bu kandan kanunlardır ki
sorunlarımızı çözmüyor. Burada tezkereler çıktı, “Çözmez.” dedik. Siz buradan
sınır ötesi operasyonlar için el kaldırdınız, bütün partiler, “Bu sorunu
çözmez.” dedik. “Oraya seferler yapabilirsiniz ama seferlerin zaferi yoktur.”
dedik. “Gidersiniz, masum insanları öldürürsünüz.” dedik, bizi dinlemediniz.
Gittiniz, Uludere’de 34 tane masum insan öldürüldü. Aslında bunları
konuşmalıydık, bunları tartışmalıydık.
Eğer gerçekten Adalet ve Kalkınma Partisi bir açılımdan
bahsediyorsa, bir planı, bir projesi varsa, gizli saklı şeyler yapmamıza gerek
yok. Bu gök kubbe altında hiçbir şey gizli kalmıyor. “Biz görüşmüyoruz,
efendim, benim MİT’ten elemanlarım görüşüyor, Başbakanlıktan birimler
görüşüyor.” Bunları örterek bu sorunun üstünü örtemeyiz. Kürtlerin çok hoş bir
sözü var: “…” (x) Yani ayran talep ederken kabınızı arkaya saklayamazsınız.
Eğer siz sorunu çözmek istiyorsanız, açık bir şekilde müzakere yapmak
zorundasınız. Onun için diyoruz ki: “İki tarafın önerileri de gerçekçi öneriler
değil. Yeni yasalarla birilerini kollamak, korumakla siz müzakereleri
sürdüremezsiniz. Onun için gelin, yeni bir komisyon için hep birlikte bu
komisyonu kollayan, koruyan bir yasa çıkaralım ve bu komisyon bir diyalog ve
müzakereleri başlatsın. Bu müzakereler kanı durdurur, şiddeti durdurur. Baharda
gelecek tehlikeleri bu müzakereler sonlandırabilir.” Ama siz bunları
yapmıyorsunuz, bugünkü mevcut MİT mensuplarını kollamaya, korumaya
çalışıyorsunuz. Sabahleyin de söyledim, peki, daha önce MİT mensuplarıyla, eli
kana bulaşmış olan MİT mensuplarıyla ilgili bu ülkede savcılar bir gün neden
bir dava açmadılar? Başbakanlık yapmış bir adam “Biz Yunanistan’da MİT
elemanlarıyla ormanları yaktık.” dediklerinde neden savcılar bir dava açmadılar?
Aslında bugünkü dava 28 Şubatın bir versiyonudur, 367’nin farklı
bir versiyonudur. Siz de bunu biliyorsunuz. Onun için, demokratik bir Anayasa
yapacaksak bunun gereğini yapmalıyız. Avrupa standartlarında bir demokrasiye
Türkiye'nin ihtiyacı var. Onun için, sizin çark edip, arkadan dolanarak 2 puan
almak gibi bir derdiniz varsa bu bizim sorunlarımızı çözmez, bu gerçekten
yeniden şiddete davetiye çıkarır. Keşke, MİT mensupları ve Hükûmet adına
korkmadan “Evet, bizim heyetimiz şu, gidip görüşmeleri sürdürmelidir ve bu
görüşmelerin arkasında biz siyasi iktidar olarak duruyoruz.”, “Biz de muhalefet
olarak, evet, arkanızdayız ve yanınızdayız.” diyebilme cesaretini siz
gösterirseniz, biz hazırız. Aslında Türkiye'nin buna ihtiyacı vardır. Siz
kimden korkuyorsunuz? Birkaç seçimdir halka gidiyorsunuz. Habur’daki olaylardan
sonra halka gitmediniz mi, referandum olmadı mı, halk sizi desteklemedi mi?
Arkasından bir genel seçim olmadı mı, yüzde 50 oy almadınız mı? Bu halk sizin
adınıza Oslo’da da, İmralı’da da, Kandil’de de, Süleymaniye’de de görüşmeler
yaptığınızı bilmiyorlar mıydı? Biz biliyorduk. Peki, bu halk size destek
vermiyor muydu? Veriyor. Neden korkuyorsunuz? Muhalefetten mi korkuyorsunuz?
Bırakın kalsınlar, bırakın bu politikalarıyla baş başa kalsınlar. Yeter ki
cesur olun, yeter ki inançlı olun ve bu ülkenin buna ihtiyacı var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) – Eğer bunu yapabilirseniz, emin olun ki iki
cihanda da dik yürürsünüz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.
(x) Bu bölümde Hatip
tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Gerisi burada iktidar kavgasıdır. Gerçek
sorun halkın sorunlarını çözmektir. Ben herkesi bu noktada duyarlı olmaya davet
ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Aynı mahiyetteki önergelerde son konuşmacı Sayın Celal Adan,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Adan. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan, Meclis çalışıyor MİT
Müsteşarı nerede?
SIRRI SAKIK (Muş) – Ne yapsın, gelsin burada tutuklansın mı?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Nerede? Bir yerde mi saklanıyor?
OKTAY VURAL (İzmir) – Gelir de yakalanır diye…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sana ne?
MUHARREM İNCE (Yalova) – O zaman, Ayşe Nur, senin evinde mi
saklanıyor? Nerede?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Benimle ilgili espri yapma! Bunu
söyledim sana.
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Sana ne?” dediğin zaman yaparım. “Sana
ne?” diyemezsin!
BAŞKAN – Sayın İnce…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yargıdan kaçıyor, Meclisten kaçmasın bari.
Yargıdan kaçıyorlar, milletten kaçmasınlar!
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, Hükûmet temsilcisi yerinde,
ilgililerden de kurumların temsilcileri de burada.
Buyurun Sayın Adan.
CELAL ADAN (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Benim demin dikkatimi çeken bir şey oldu. Bu Oslo görüşmeleriyle
ilgili Ali Bey bazı konuları dile getirdiğinde, özellikle sizden çok büyük bir
tepki gördü ancak Sayın Sakık “Oslo görüşmeleri
yapıldı, gelin sahip çıkın.” dediğinde hiçbir tepki göstermediniz.
Benim sizinle paylaşacağım en önemli konu, bir milletin, bir
devletin en büyük hazinesi adalettir. Bugün adalete baktığımız zaman karşımıza
şöyle bir tablo çıkıyor: Silivri hukuku, Deniz Feneri hukuku, Habur hukuku,
şimdi de MİT hukukunu tartışıyoruz. “Siz buna mecbur muydunuz? Bu tartışmaların
olmasına mecbur muydunuz?” diye gerçekten düşünüyorum ve ben bunun cevabını
bulamıyorum.
Şimdi -biraz evvel Ali Uzunırmak
bahsetti- bir gün Cumhurbaşkanını dinliyordum ben, kendisine süresini sordular;
emin olun içim incindi, “İnşallah yakında belli olur.” diye bir ifade kullandı.
Yeni yıl dolayısıyla Cumhurbaşkanı kurumları yemeğe çağırdı, bir
hafta sonra kurumların çatıştığı bir Türkiye ile karşı karşıyayız.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bugün on yaşında bulunan bir çocuk
on sene sonra bugünkü Türkiye’yi okusa, on yıllık bir iktidarın atadığı bir
Genelkurmay Başkanı iki yıl sonra terör örgütü başkanı oluyor, atadığı MİT
Başkanı şu anda yakalansa tutuklanacak hâle geliyor.
Türkiye’nin gerçekten şu hassas döneminde, Suriye kaynarken,
Irak’ta birtakım gelişmeler olurken -ne hakla- tam bir haftadır MİT, polis ve
yargının çatıştığı bir Türkiye’yi bizim önümüze niye getirdiniz? Ne hakla
getirdiniz?
İçinizde deneyimli bir siyasetçiyi dinledim bugün, bu ifadeleri o
söyledi televizyonda, “Suriye kaynıyor.” dedi, “Irak kaynıyor.” dedi ve Türkiye
bunlarla uğraşıyor.
Peki, Türkiye’yi Milliyetçi Hareket Partisi mi yönetiyor?
Türkiye’yi başkası mı yönetiyor da bu manzarayı getirip Türkiye’nin önüne
koydular?
O görevden alınan emniyet görevlilerini tanıyorum ben, pırıl pırıl çocuklar. Savcıyla ilgili de birtakım şeyler sorduk
etrafa, o da bu memleketin çocuğu, bir Anadolu çocuğu. Dolayısıyla, sizin
yönettiğiniz Türkiye, herkesin birbiriyle çatıştığı Türkiye.
Sığındığınız bir alan var, buna benim büyük itirazım var: Siz
zaman zaman gerçekten Türk devletinin belli kurumlarıyla, çok iyi propaganda
yaparak, çatışarak demokrasiden yana olduğunuzu ifade ettiniz. Türkiye’de bugün
Türkiye’nin şartlarına göre demokrasinin dışında hiçbir şeyin şansı yoktur,
toplumun yapısı bunu emretmektedir ama bugün yaşadıklarımız,
yaşattıklarınızdan, emin olun, çok büyük bir sıkıntı duyuyoruz.
İstanbul’da KCK’nin altında kaldınız,
Habur’da çadırın altında kaldınız. Yani siz çok büyük bir yürekle gelip
demelisiniz ki, “Açılımda yanlış yaptık, biz bu açılımın altında kaldık.” Aksi
takdirde Barış ve Demokrasi Partisinin sözcüleri, sizi çok acımasız bir şekilde
sorgulayacaklar eğer bunu demezseniz. “Görüştünüz.” diyor Sayın Sakık, hiçbirinizden bir cevap çıkmıyor. Milliyetçi Hareket
Partisi “Görüştünüz.” deyince âdeta neredeyse Milliyetçi Hareket Partisi
sözcüsünü durdurmak için büyük bir irade ortaya koyacaksınız. Dolayısıyla,
bugünkü manzara kurumların birbiriyle çatıştığı ve Türkiye’nin itibar
kaybettiği…
Bir şey daha gördük: İş adamlarını aldınız, götürdünüz Irak’a,
Saddam’la görüştürdünüz, on beş gün sonra Saddam devrildi; Libya’ya gittiniz,
“Adam, kahraman!” dediniz, “25 milyar, 30 milyar dolar iş yapıyoruz.” dediniz,
sonra Kaddafi gitti!
SIRRI SAKIK (Muş) – Bizimle de görüştüler, bizden 8 bin insanı
tutukladılar!
CELAL ADAN (Devamla) – E Suriye’de olup bitenler, Irak’ta olup
bitenler? Yahu arkadaş, şu istihbaratın önünü açın da, doğru dürüst size
istihbarat getirsinler. Şimdi Millî İstihbarat Teşkilatının önemini, polisin
önemini, yargının önemini bizimle, bir kere, hiçbir zaman tartışmayın, bunlar
Türkiye’nin en önemli kurumlarıdır ama bu kurumlar, adalet de yıpranıyor, Millî
İstihbarat da yıpranıyor ve emin olun devlet yıpranıyor, bu coğrafyada
devletsiz yaşanır mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CELAL ADAN (Devamla) – Sizin çok iyi tanıdığınız, önem verdiğiniz
bir insan “Devletsiz yaşamak, dinsiz yaşamaktır.” diyor. Dolayısıyla, bu
yapılanlar yanlıştır, Türkiye’yi yanlış yönetiyorsunuz, gelin buradan “Açılımın
altında kaldık, açılım yanlıştır.” deyin ve bu meselenin içerisinden çıkın.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Adan.
Sayın milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına,
Görüşülmekte olan 164 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2. Maddesinde
yer alan Geçici Madde-4’ün aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
“Geçici Madde 4- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla
hâlen devam eden soruşturma ve kovuşturmalara 26 ıncı
madde hükümleri uygulanmaz.”
Alim Işık
(Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge sahibi Sayın Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
MİT Kanununda Değişlik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin
2’nci maddesiyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, yedi sekiz saattir iddialar ortada dolaşıyor. İddialar,
Oslo görüşmelerinin de çok ötesinde ve tüyler ürperticidir. Mesela, 14 Temmuzda
13 Mehmetçik’in toprağa düşmesine neden olan eylemin talimatına bizzat MİT’in
aracılık ettiği ileri sürülüyor. Yine, teröristbaşı
Öcalan’ın Silvan olayından bir hafta sonra yazdığı mektupta, örgüte “Silah
bırakmayın, savaşmaya devam edin.” talimatı verdiği ve MİT’in bu mektuba da
aracılık ettiği belirtiliyor. Mektupları PKK’ya ulaştıran MİT’çilerin güvenlik
kuruluşlarına bilgi vermediği de iddialar arasındadır. Hele, PKK militanlarının
güneydoğuda polis olmasının sağlanması yönündeki suçlama, KCK yapılanmasında
MİT’in akıl hocalığı yapması, sokak eylemlerinde işi bizzat organize edenler
arasında yer almasıyla ilgili suçlamalar yenilir yutulur türden değil.
Değerli milletvekilleri, bu iddiaları söyleyenler Anadolu’da Ali
amca, Mehmet amca, Ayşe teyze, Fatma teyze değil, bu iddiaları söyleyenler
Türkiye Cumhuriyeti’nin savcısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Emniyet Genel
Müdürlüğünün polis teşkilatı. Şimdi, buradan şunu ifade etmek istiyorum: Şimdi,
böyle iddialara maruz kalan MİT’in Türkiye devletinin MİT’i olması şansı var
mı? MİT kendine güvenmiyor mu? Eğer siz devletin size verdiği görevleri
yapıyorsanız, çıkın cumhuriyet savcısına açıkça ifadenizi verin, “Biz devletin
bize yüklediği görevlerin gereğini yaptık.” deyin. Bundan niye kaçınıyorsunuz?
Yanlış yaptığınız bir iş mi var? MİT’i yıpratmaya kimin hakkı var? MİT bu
ülkenin en önemli millî istihbarat teşkilatıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Millî
İstihbarat Teşkilatını kanunlarla, yasalarla sınırlayarak, koruyarak ömür boyu
zan altında bırakmaya kimin hakkı var, kimin yetkisi var? Evet, hiç kimsenin
yetkisi yok. Şimdi, burada Sayın Başbakan Yardımcısı diyor ki: “Ortaya çıkan
şeylere baktığınızda işlenen herhangi bir suç yok, yapılan bir vazife var.”
Nerede Bekir Bozdağ Beyefendi?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Arka tarafta.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Buradaysanız, neden korkuyorsunuz
savcıya ifade vermekten?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Savcı mıymış, bir sorsaydınız.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Savcıya ifade vermekten niye
çekiniyorsunuz? Arkasında durun işlerinizin. (AK PARTİ sıralarından “Niye
bağırıyorsun?” sesleri) Evet, bağırırım, milletimizin sıkıntıları olduğu zaman
haykıracağım, haykıracağım. Evet, siz yerinizde oturun.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Mevcut kanun buna izin vermiyor
zaten, 26’ncı madde buna izin vermiyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Mahir Bey sataşmayın, Meclisin huzurunu
bozmayın. Bak, Sayın Bakan sana bakıyor!
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Şimdi, şunu ifade ediyorum: Herkes
çıkıp bu ülkede ifade veriyorsa MİT’i yıpratmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.
MİT’in içerisinde… Burada MİT yetkilileri duruyor, MİT mensupları duruyor. Eğer
içinizde KCK’yla iş birliği yapan varsa, vatanın
birliğiyle, bütünlüğüyle ilgili sıkıntıya düşen varsa derhâl içinizden
temizleyin. Millî İstihbarat Teşkilatı bu milletin en önemli kurumudur, hiç
kimsenin yıpratmaya hakkı yok. Evet, Adalet ve Kalkınma Partisindeki
arkadaşlara söylüyorum: Bakın, Sayın Başbakan, 28 Şubat sürecinde, biliyorsunuz,
birileri çıktı, güç sarhoşluğuyla “Bin yıl bu ülkede 28 Şubat süreci sürecek.”
dedi, aynı güç sarhoşluğuna siz kapılıyorsunuz. Evet, ne diyordu Sayın
Başbakan? “Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğünü yerine getireceğiz.”
diyordu. Bugün, aynı güç sarhoşluğuna kapıldınız, aynı güç sarhoşluğu
içerisinde hukukun üstünlüğü yerine yandaşlarınızın, yoldaşlarınızın hukukunu
ortaya koyuyorsunuz.
Şimdi, biraz önce grup başkan vekilleriniz söyledi. Bakın, millete
doğruları açıkça ifade edin. Burada çuvalladınız, ortada. Cumhurbaşkanlığında
milletin iradesine gittiniz, “5 artı 5” dediniz, sonra milletin iradesine
rağmen, ne yaptınız? Yedi yıla çıkardınız, Deniz Fenerinde aynısını yaptınız.
Evet, şimdi buradan söylüyorum, içinizde bu işin teorisyenleri var, dediler ki:
“Biz, Habur açılımı yapacağız, Kürt açılımı yapacağız.” Habur’da çadır
mahkemeleri kurdunuz, açılımlar yaptınız, teröristbaşıyla
görüşmeler yaptınız.
Şimdi, sürem bitiyor ama, şunu söylüyorum: Eğer, sizin yaptığınız
uygulamalardan dolayı bu ülkede bir tane vatandaşımızın burnu kanamışsa bunun
hesabını sormak bizim boynumuzun borcu olsun.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Yaşa, yaşa!
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Siz çok güzel yakışıyorsunuz, oturun.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette
bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin Çerçeve 2 nci maddesi ile eklenen geçici 4
üncü maddesinde geçen "hakkında da" ibaresinin "için de"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Feyzullah
Kıyıklık Mustafa
Elitaş |
İstanbul Kayseri |
Diğer önergenin imza sahibi: |
Enver
Yılmaz |
İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Daha uygun bir anlatım dili kullanılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, teklifin 2’nci maddesinin oylamasının açık
oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup imza
sahiplerini arayacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan teklifin 2’nci maddesinin açık olarak
oylanmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Sadir Durmaz, Yozgat? Burada.
Ali Uzunırmak, Aydın? Burada.
Nevzat Korkmaz, Isparta? Burada.
Durmuş Ali Torlak, İstanbul?
OKTAY VURAL (İzmir) – Tekeffül ediyorum.
BAŞKAN – Yerine Oktay Vural, evet.
Oktay Öztürk?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Tekeffül ediyorum efendim.
BAŞKAN – Burada, yerine.
Reşat Doğru, Tokat?
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Tekeffül ediyorum.
BAŞKAN – Yerine, burada, evet.
Münir Kutluata, Sakarya? Burada.
Yusuf Halaçoğlu, Kayseri? Burada.
Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar? Burada.
Ruhsar Demirel, Eskişehir? Burada.
Bülent Belen, Tekirdağ? Burada.
Necati Özensoy, Bursa? Burada.
Mustafa Kalaycı, Konya? Burada.
Alim Işık, Kütahya? Burada.
Enver Erdem, Elâzığ? Burada.
Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye? Burada.
Ali Öz, Mersin? Burada.
Özcan Yeniçeri, Ankara?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tekeffül ediyorum.
BAŞKAN – Tekeffül ediyor Sayın Şandır, evet.
Celal Adan, İstanbul? Burada.
Mehmet Erdoğan, Muğla?
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Tekeffül ediyorum.
BAŞKAN – Emin Haluk Ayhan, Denizli? Burada.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, elektronik oylama
cihazıyla oylama yapacağız.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve öngörülen süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerimizin teknik personelden yardım istemelerini, bu
yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için
öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Ayrıca vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana
vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için verilen iki dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 164 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 329
Kabul : 257
Ret : 72 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
Fatih
Şahin Muhammet
Bilal Macit |
Ankara İstanbul |
Bu şekilde 2’nci madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi 3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili.
Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 3’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bilmiyorum, saymadım kaç saattir çalışıyoruz
ama sanıyorum bir altı, yedi saat oldu bu kanun üzerinde görüşüyoruz. Tabii bu
kanun üzerinde hukuki değerlendirme yapmanın bir anlamı yok. Yani hukuk tamamen
hiçe sayılmış, bertaraf edilmiş, yok edilmiş.
Bir geçici madde var, az önce kabul edildi. Yani bilmiyorum, onu
dikkatli bir şekilde okursanız değerli arkadaşlar, bu istisnayı, Komisyona
getirirken unutmuştunuz o maddeyi, Komisyona geldiğinde ilave etti arkadaşlar.
Bugün baktım bir ilave daha oldu. Ama orada yani “Hakan Fidan kurtarılsın,
ifadeye gitmesin” diye uğraşırken bir de soruşturmanın yanına kovuşturma
aşamasını da katmışsınız. Tabii onu düşündüğümüzde şöyle bir değerlendirme
yapmıştık değerli arkadaşlarımızla: Yani bu kovuşturma nereden çıktı? Yani
hukukçu arkadaşlarımız bilirler.
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlar, yani soruşturma kovuşturma aşaması ayrı,
yargılama aşamasında yani bu hükümler nasıl uygulanacak, nasıl başa dönülecek?
Tabii şunu düşündük: Ya dedik bir tane Hakan Fidan var yargılanan, bir Hakan
Fidan var herhâlde yargılanan, bir tane daha bilmediğimiz; ya onun için bunu
getirdiniz ya da bu telaşla fark etmeden oraya, soruşturmanın yanına
kovuşturmayı da koydunuz. Öyle bir olay. Yani hukuku konuşmak burada hiçbir
anlam ifade etmiyor.
Arkadaşlar, aslında, tüm sözcüler yasanın niye getirildiğini
anlattılar. Benim de, bu fotoğrafın daha iyi anlaşılması, daha iyi görünmesi
için tamamlamak istediğim noktalar var değerli arkadaşlar. Sayın Başbakan dâhil
AKP sözcülerinin tümü hep şunu söylediniz, dediniz ki: “İşte bu Oslo
görüşmeleri ortaya çıktığında… Daha öncesine girmiyor… Yani Sayın Bakan Bozdağ
burada değerli arkadaşlara az önce bir şey söylüyor: “Sayın Başbakandan siz
nasıl böyle şeyler beklersiniz? İşte kendisi değerli bir insan, yediemin,
güvenilir bir insan yani burada kalkıp da ülkenin yararına olmayacak bir şeyi
kendisinden nasıl bekliyorsunuz?” Arkadaşlar haklı olarak burada söylüyorlar.
Ama değerli arkadaşlar, bu Sayın Başbakan, gerek referandum öncesi gerek genel
seçimler öncesi, açık açık, milletin gözünün içine baka baka yalan söylemedi
mi, açık açık yalan söylemedi mi değerli arkadaşlar?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hayır, söylemedi hiçbir zaman.
TURGUT DİBEK (Devamla) - MİT’in görüntüleri benim telefonumda
kayıtlı. Size onları izlettireyim, Samsun’da, Kayseri’de yani biz terör örgütüyle
masaya oturmayız, pazarlık yapmayız, bir araya gelmeyiz. İşte siz Cumhuriyet
Halk Partisi, MHP, Kandil’in borazanlığını yapıyorsunuz diye anlatmadı mı?
Ben şunu beklerdim Sayın Başbakandan: Gerçekten dediğiniz gibiyse,
o seçim öncesi çıkardı halkımızın karşısına “Evet, biz görüşüyoruz, devlet
görüşür.” Bunu söylüyorsunuz ya, oraya geleceğim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Bizim görüşmemiz ayrı, devlet ayrı…
TURGUT DİBEK (Devamla) – Ha, devlet görüşür, biz görüşüyoruz,
neyse… Başbakan, arkadaşlar, kimdir? Bu Hükûmetin başı yani bir insan göndermiş
-birazdan okuyacağım size- Hakan Fidan Oslo’da PKK teröristlerine neler
anlatıyor? Birer cümle, çok değil -zaten korku oradan geldi ya, anladığım
kadarıyla- okuyacağım. Ama bunu söylemedi, söylemedi bunu. Bildiğimiz yöntem,
ne derseniz deyin. O yüzden, Sayın Başbakanın ne yapacağından biz şüpheliyiz
değerli arkadaşlar, her şey yapılabilir ama bakın, bir devlet, dünyanın her
yerinde terör örgütleriyle hangi aşamada görüşür, ne zaman görüşür değerli
arkadaşlar? Bunun örnekleri olmuştur, İngiltere’de de oldu.
Şimdi, ne zaman görüşür? Terör örgütü silah bırakmıştır, terörden
vazgeçmiştir. Ondan sonra oturursun, dersin ki işte, tamam, oturalım, bak terör
bitti, yeni bir sürece geçiyoruz, toplumsal şartlar, koşullar farklı bir boyuta
geldi, oturalım konuşalım.” diyebilirsin. Şimdi böyle bir olay var mı? Şu Oslo
görüşmelerini okuduğumuzda terör örgütünün “Ben silah bıraktım, bırakıyorum.”
diye herhangi bir açıklaması var mı? Birazdan okuyacağım Afet Güneş bir şey
söylüyor orada ordumuzla ilgili, hangi boyutta. Ya da şöyle bir şey olur: Silah bırakmamıştır
ama silah bıraktırılması için Anayasa’nın çizmiş olduğu hükümler çerçevesinde
Sayın Başbakana verilen yetkiler, Hükûmete verilen yetkiler, arkadaşlar
biliyoruz, hepimiz biliyoruz. Yani orada kalkıp da… Şimdi bir KCK sözleşmesi
var, kaçınız okudu onu? Açın bakın, internetten indirin şu KCK sözleşmesini.
Nedir diye baktığınızda, bir devletin anayasası. Yüksek Seçim Kuruluna kadar
her şeyi koymuşlar yasama, yürütme, yargısıyla, parası var, bayrağı var,
mahkemeleri var, özel güvenliği var, eğitimi var, seçimleri var. KCK
sözleşmesini bir alın, okuyun.
Değerli arkadaşlar, şimdi o boyutuyla devlet MİT’in görevlileri
veya Başbakanın yetkilendirdiği kişiler PKK’ya gidip bu anayasal çerçevede
“Kardeşim silahı bırakın, bu terörden vazgeçin ama bu ülkenin bölünmez
bütünlüğü var, bu ülkenin anayasal kuralları, kurumları var, yargısı var. Neyse
gelin hesabınızı verin yargının karşısında” mı demiştir? Öyle bir görüşme
zemini mi gördük biz, hazırlandı değerli arkadaşlar? Bizim Genel Başkanımızın
da, bizlerin de zaman zaman söylediği bir söz var: Devlet, evet yeri geldiğinde
görüşür ama bu boyutuyla görüşür, bunu söylemeye çalışıyoruz. Ya silahı
bırakmıştır terör örgütü, ondan sonraki o aşamada görüşülür ya da dediğim gibi
sen oturup da Abdullah Öcalan’ın çizmiş olduğu yol haritasını “Yüzde 95
uzlaştık, anlaştık.” diye orada, Oslo görüşmelerinde anlatırsan savcı da kalkar
bunu sorar. Her ne kadar Fikret Seçen, geçen gün bu savcı görevden alındıktan
sonra başsavcı vekili kalktı bir şeyler söyledi. Dedi ki: “Bu soruşturma
kapsamında Hükûmetin politikaları ve Oslo görüşmeleri yoktur.” Hayır vardır
arkadaşlar, işin özü odur, işin özü odur. Birkaç şey okuyacağım size, çok
değil. Bakın, şimdi, Hakan Fidan diyor ki: “Olayın siyasi içerikli daha farklı
bir boyuta taşınması ihtiyacı hâsıl olunca Sayın Başbakanımız bu konuda beni
görevlendirdi.” “Yani artık siyasi
boyuta geçtik.” diyor. Başka bir yerde daha var kendisinin bir görüşmesi, diyor
ki: “Düşünce olarak bulunduğum yer açısından önemli değil -devam ediyorum-
çünkü görüyorsunuz ki yüzde 90-95 bütün konularda birleşen bir genel çizgiye
gelindi.” Ne anlarsınız bunlardan değerli arkadaşlar, ne anlarsınız?
Devam edeceğim. Şimdi, Sabri Ok bir şey söylüyor, diyor ki… Afet
Güneş’le beraber diyalog içerisinde, Sabri Ok’un açıklaması: “Biz istiyoruz ki
en kısa sürede bu sorun çözülsün, böyle altı yılda, yedi yılda değil.” diyor.
Afet Güneş ne diyor değerli arkadaşlar: “Ya, neresinden bakarsak bakalım, çözümün
parametreleri içinde işte basit birtakım talepleriniz var. Taleplerden, anayasa
değişikliğinden Öcalan’ın serbest bırakılmasına kadar çok geniş bir skala var.
Talepleri şöyle bir göz önüne getirdiğimiz zaman çok geniş bir skala var.
Bunların üç ayda, beş ayda, sekiz ayda, bir senede tamamlanabilmesi söz konusu
değildir.” Buradan ne anlıyorsunuz? Zamana ihtiyacımız var, hepsini
tamamlayacağız, ben bunu anlıyorum yani orta zekadaki herkes bunu anlar.
Değerli arkadaşlar, silah bırakılmasıyla ilgili “Silahı bıraktık,
işte bundan sonra biz terör eylemlerinden vazgeçtik.” diye şu Oslo
görüşmelerinde bir tek söz var mı? Ama şu var değerli arkadaşlar, Afet Güneş
diyor ki: “Ordunun şu an yaptığı planlı bir operasyonu yoktur.” Silahı bırakan
devlet, PKK değil, onlar bırakmamışlar, biz bırakmışız görüşmeye giderken ve
bunu da onlara söylüyoruz, “Ordunun şu an yaptığı bir planlı operasyon yoktur.”
diyoruz.
Değerli arkadaşlar, işte bu telaş budur. Bakın, fotoğraf bu. Sayın
Başbakan…
Ha, burada bir şey daha var, atladım. Hakan Fidan bir şey daha
söylüyor orada, diyor ki: “Sayın Başbakan bir risk alıyor, bir risk. AKP
içinde, Bakanlar Kurulunda -değerli arkadaşlar- kendisine karşı olanlar var.”
diyor, onu da söyleyeyim. “Ama etrafta bazı bakanlar defalarca gidip, benim
ismim ve benim pozisyonumda burada bulunmamın Hükûmet için çok ciddi bir risk
alanı, sıkıntı alanı olduğunu söyledi.” Yani şunu diyor: “Bu konuda AKP’nin
içinde yani sizlerin içinde ve Hükûmetin içerisinde bu yürütmeyi, bu sürecin
götürülmesine karşı çıkan, itiraz eden çok sayıda insan var.” diyor. “Buna
rağmen Başbakan bir risk aldı, sorumluluğu üzerine aldı.” diyor.
Değerli arkadaşlar, fotoğrafın boyutu budur. Bakın, savcı zaten
söylüyor, ele geçen belgelerde, ortada var. Ne yapmış Sayın Başbakan, ne yapmış
değerli arkadaşlar? Kendisi birilerini görevlendirmiş “Oraya git, bu işi
siyaseten çözelim.” demiş. Siyaseten çözmek için de orada, işte “KCK
sözleşmesinde belirlenen ve protokollerde de konuşulan her türlü çözüm hayata
geçirilecek.” denmiş. Bunlar bizim Anayasa’mızın ihlalidir, anayasal suçlardır.
Sayın Başbakan da bunun farkında, değerli arkadaşlarım, o da
farkında ama şunu söyleyeyim -süre kısa, bitiyor- bu yasa Hakan Fidan’ı
kurtarır, yani soruşturma aşaması, kovuşturma aşaması… Az önce söyledim, belki
başka Hakan Fidan’ınız da var çünkü kovuşturmayı da dâhil ettiğiniz için
buraya, bilemiyorum, ama Sayın Başbakanı kurtarmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
İnanın, bu yasa Sayın Başbakanı kurtarmaz. Niye kurtarmaz? Ortada suç varsa,
orada duruyorsa değerli arkadaşlar, 257’nci maddenin üçüncü fıkrası duruyorsa,
250’nci madde duruyorsa, özel yetkili savcılar orada duruyorsa, bir suç varsa
Hakan Fidan zaten söyleyeceğini Oslo’da söylemiş, Afet Güneş söyleyeceğini
Oslo’da söylemiş, onların ifadesinin alınmasına gerek yok. Sayın savcı alır,
Başbakanı da çağırır, onun da ifadesini alır, fezleke de düzenler. Onun için de
bir yasa düzenlemeniz lazım bana göre değerli arkadaşlar. Bu yasa Sayın
Başbakanı kurtarmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) – Sürem yetmedi, bir şey daha söyleyeyim…
BAŞKAN – Sayın Dibek, teşekkür ederim.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Bir dakika Başkanım…
Değerli arkadaşlarım, “Şu Atatürk’ü Koruma Kanunu’na ihtiyaç var
mı?” diye Hüseyin Çelik söylüyor, zaman zaman da sizin arkadaşlarınız söylüyor.
Bugün Hakan Fidan’ı koruma kanununu getirdiniz, farkında mısınız? Bunu da
söylemeden edemedim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dibek.
İkinci konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın
Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Önder. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli üyeler; 1980’li yılların hemen başında Mardin’den bir hikâye
anlatacağım. Diyarbakır Cezaevi ya da Diyarbakır zulümhanesinin
zulmünü yaşayan bir hoca, yeni doğan kızına Mizgin
adını verdi. O yıllarda Kürtler arasında -Mizgin
“müjde” demektir, Baver “inanç” demektir- bu isimler
çok revaçtaydı. İnsanlar, umutlu olmak ve bir müjde almak istiyorlardı. Bu ruh
haletiyle çocuklarına bu adı veriyorlardı fakat çocuğu üç aylıkken babası ve
annesi bu zulme uğrayınca dağa gittiler.
Gerçek bir insan hikâyesi ve o bahsettiğim Oscar hikâyesi. Dağa
gittiler, bu kız çocuğu dört yaşına, beş yaşına gelene kadar o zaman yaygın
olan teyp kasetleriyle baba, kızına mektuplar gönderdi, sesini gönderdi. Dört
yıl sonra bu kasetler de kesildi. Jandarma bu köyü sürekli basıp bu evi talan
ediyordu, terörist arıyordu.
Burada gelişigüzel kullanıyorsunuz ya “terörist, terörist”, biz
demeyince de böyle bir hışma geliyorsunuz. Bu kız çocuğu ilkokula başladığında
öğretmeni sordu ona, herkese sorduğu gibi: “Senin baban ne iş yapıyor?” diye.
“Benim babam terörist.” dedi. Kız, babası hakkında terörist tanımlamasından
başka bir şey duymamıştı.
Dedesini baba, babaannesini anne bilerek büyüdü. Okulunda çok
başarılı oldu ve sinema ile ilgili bir yüksekokul kazandı. İstanbul’a geldi.
İstanbul’da bu arkadaşımızla benim yollarımız kesişti. Öğretmen-öğrenci
diyebilirsiniz, yol arkadaşlığı diyebilirsiniz.
İki tane kısa film çekti bu arkadaşımız önce. Dikkat ettim,
filmlerinde büyük bir duygu aktarımı ve bir dert vardı. Bu, bir araya gelip bir
sinema duygusu olarak geçiyordu fakat karakterler iki filmde de hiç
konuşmuyorlardı. Yıl 2004, 2005 falan. “Niye konuşmuyorlar bunlar Mizgin?” dediğimde “Hocam, konuşurlarsa Kürtçe
konuşacaklar.” dedi. O zaman da Kürtçeye bugün nasıl hani “Medeni bir dil
değildir.” dediniz ya, o zaman da aynı anlayış biraz… (AK PARTİ sıralarından
“Kim dedi?” sesi) “Medeni bir dil midir diye kim dedi?” diye niye bana
soruyorsunuz? Bakanlar Kurulu sırasına bakın, Sayın Başbakanın yanında hemen
oturan Sayın Bülent Arınç dedi. Şimdi, bir insanı yok saymak öldürmekten daha
büyük bir şiddettir, yok saymak. Sizin dilinize, birisi, ana dilinize,
ananızdan işittiğiniz dile “Medeni bir dil midir?” derse bunun antagonisti yani
karşıtı barbar demektir. Hiç mi bunu izzetinefsinize yönelik bir şey
saymıyorsunuz yani birazcık empati duygusu yeter.
Tekrar hikâyeye dönelim. Daha sonra bu arkadaşımız bu filmle
Erivan Film Festivali’ne seçildi ve o yarışma için Erivan’a gitti. Erivan’a
gittiğinde Mahmur’dan gelen 2 tane sinemacı gençle
tanıştı orada. Bu vesileyle yıllardır haber alamadığı babasından bir haber
alırım diye “Siz Kemal Hoca’yı tanıyor musunuz?” diye bir soru sordu. O 2 çocuk
“Tanıyoruz, o bizim babamızdı.” dediler.
Bu açılım, açılım diye gelişigüzel telin ettiğiniz şey aslında
sizin bu topraklardan muhacir ettiğiniz 10 bin tane Mahmur’da
ikamet eden Kürt için düşünülmüştür, onları tekrar yurduna, yuvasına getirmek…
Oraya turistik seyahate ya da keyfinden gitmemişlerdir, hacir edilmişlerdir,
muhacir edilmişlerdir.
“Bizim babamızdı.” “Nasıl sizin babanız?” diye telaşla sordu.
“Yani öğretmenimizdi çünkü yaralanmıştı, bize, o çocuklara Kürtçe öğretiyordu.”
dedi. “Ne oldu peki, şimdi?” “Bir bombardımanda öldü.” dediler.
Bu arkadaşımız geri benim yanıma geldi, “Ben ne yapayım şimdi?”
dedi. Önünde iki üç tane yol vardı. Bu kız dağa gitseydi, hangi vicdan buna
“Niye dağa gittin kardeşim?” derdi. Babası Diyarbakır zulmünden sonra bir
intizarla soluğu orada almış, orada, muhtemelen bundan önceki Meclislerde
gelişigüzel onaylanan savaş tezkerelerinden biriyle bombardımanda hayatını
kaybetmiş, o kız da bana “Ben ne yapayım?” dedi.
“Mizgin, filmini yap.” dedim. Mizgin filmini yapmaya karar verdi. Tabii ki bu böyle bir
kelimelik diyalog değil, ben süreye uymak için söylüyorum. “Kayıp Mezar” diye
bir hikâye yazdı ve Özay diye bir arkadaşımızı görüntü yönetmeni olarak, Özay
arkadaşımızla -Almanya’da yaşayan ve önemli festivallerde filmleri gösterilen
bir sinemacımızdı- kolektif bir dayanışmayla bunun yanında görüntü
yönetmenliğini üstlendi, bir imeceyle bunun filmini çekmek istediler. Paramız
yoktu.
Ben Kültür Bakanlığına bir proje için başvurdum, 300 bin lira aldım,
çekmeden geri götürdüm o 300 bin lirayı iade ettim, bir de faiziyle birlikte,
çünkü filmime bir yapımcı bulmuştum, o parayı kullanmayı kendim için zül
saydım. Mizgin için kefil oldum, Kültür Bakanlığına
gittim ve hikâyesine Kültür Bakanlığından destek çıktı.
Mizgin filmini çekmeye başladı,
dün değil evvelsi günkü KCK operasyonlarında Mizgin
Müjde Arslan olarak duyduğunuz bu kardeşimiz gözaltına alındı.
100 tane sinemacı, belki başka hiçbir iş için bir araya
gelmedikleri süratle bir araya geldiler ve bir o kadarı da yurt dışından, çünkü
festivallerde bu tür duygusu olan, Batı artık hikâyesini tükettiği için, içinde
hikâye olan, dert olan ve sahicilik olan işleri hemen tanır. Bugün, bu
konuşmayı size saat dörtten önce yapsaydım Mizgin
daha içeride olmuş olacaktı. Bu iki arkadaşımızı tahliye ettiler.
Şimdi, elinizi gerçekten hepiniz… Bir duygu istismarı falan yapmak
istemiyorum. Bütün onurum, şerefimle kefil olabileceğim, hayatının önemli bir
kısmına tanık olduğum ve “Ben dağa mı gideyim?” diye karşıma geldiğinde, bu
enerjisini, bu öfkesini, bu hakikiliğini sanata dönüştürmesini âdeta
yalvarırcasına istediğim bir insan çok rahat bir beş altı ay mahkeme yüzü
görmeden içeriye atılabilirdi. Özel yetkili mahkemeler böyle bir şeydir.
Muhtemelen iki tane telefon konuşması…
Şimdi, Mizgin o filmi çekmeye devam
edebilir mi? Emin değilim, inşallah devam eder.
Bu, sadece sizin şu kadar KCK’li
gözaltına alındı dediğiniz, içine MİT’in sızdığını iddia ettiğiniz, öyle bir
garabetle… İçişleri Bakanı diyordu ki: “Bin tane tutuklama yaptık.” başka bir
Bakan da “1.100 tane.” diyordu, Hüseyin Çelik de bunu tasdik etti. Bunun bin
tanesini de ajan olarak nitelediniz, onlardan birisinin küçük bir hikâyesiydi.
Dağdakilerle pazarlık, Habur, Oslo, şu, bu derken hangisini
kazısanız arkasında yakıcı bir insan hikâyesi olduğunu görürsünüz. Dağ
dediğiniz yer boş beleş bir yer değildir, çekilecek bir yer değildir,
katlanılacak bir yer değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bu karda, kışta oradaki askerine
de, gerillasına da dünyanın en büyük zulmüdür. Arkasında büyük bir insan
hikâyesi vardır.
Yapılacak olan şey…
Sabrınıza sığınıyorum Başkanım, bir dakika daha rica ediyorum.
BAŞKAN – Toparlayın lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Teşekkür ederim.
Yapılacak şey, nihai, bu senaryolarla bir yere varılmaz. Siz iki
iktidar bileşeni dövüşür, birleşirler, bu harekete yönelirler, bire kadar
kırabilirler; taş üstünde taş, kelle üstünde baş bırakmayabilirler. Bunlar
geçmişte de yapıldı ama orta yerde bir halkın hakikati duruyor. Medeni olduğu
hâlen bugün bile tartışılan bir dilini kullanma talebi duruyor ve bunun gibi
bir sürü şey. Oturursunuz dersiniz kardeşim “Ortak geleceğimiz için bu olur, bu
olmaz.” Bunu daha bugüne kadar hiç demedik.
Onun için -bitiriyorum- sizlerden ricam, bu KCK tutuklamalarında,
bu özel yetkili mahkeme denilen fütursuzluklarda, hepsinde bir evin, bir ocağın
büyük bir kine maden olduğunu, bundan başka da hiçbir işe yaramadığını bir an
olsun düşünmeniz.
Dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Önder.
Gruplar adına üçüncü konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Sayın Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ceza hukukunun evrensel ilkeleridir: Bir
insanın suçu ispatlanıncaya kadar suçsuzluğu asıldır ve herkesin yapılan
isnatlara karşı kendisini savunma hakkı vardır.
Peki, bu haklarınızı nerede ileri süreceksiniz? Elbette, millet
adına karar veren mahkemelerde.
Millet adına karar verme ayrıcalığı değerli arkadaşlar,
Anayasa’mıza göre Meclise ve mahkemelere verilmiş; yürütmeye, yani Başbakan ve
bakanlara değil. Bu makamlar, görevlerini Anayasa’ya ve mevcut kanunlara göre
yerine getirmek zorundadır. Siz ne yapıyorsunuz? Millet adına karar veren
mahkemelerden bu yetkiyi alıyor, yürütmenin iznine bağlıyorsunuz.
2002’de iktidara gelirken vatandaşlar arasında ayrıcalıklı sınıf
yaratan tüm korumaların, himayelerin kaldırılacağını Acil Eylem Planı’nda vaat
eden sizsiniz. Nereden nereye değil mi? Kastettiğiniz ileri demokrasi
anlayışınız herhâlde bu olsa gerek. Bu ayrıcalığı, bir süre önce hapse atılan,
örneğin, askerler, polisler için istemediniz. Kimisi öz, kimisi üvey evlat mı
bu insanların? Yahut bu kurumları “sizden” ya da “sizden olmayan” diye tasnif
mi ettiniz? Bu anaç tavrınızı, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, diğerleri
için neden ortaya koymadınız? Acaba, Hükûmetinizin yahut Sayın Başbakanın sinir
uçlarına basılması olmasın bu gayretinizin açıklaması yahut bu karanlık işlerin
ucunun Başbakana kadar gidebileceği korkusu?
Çok ciddi iddialar var. Bunun ortaya çıkarılması lazım. Sayın
Bekir Bozdağ’ın dediği gibi “Canım, bunlar istihbarat elemanı. Örgüte
sızabilmek için suç işleyip onlardan görünmesi lazım ama bunlar, asker, polis
öldürmemiş ya da terör eylemine karışmamış.” diye geçiştiremezsiniz. Kaldı ki
“Yapmazlar, yapmadılar.” dedikleri eylemleri hakikaten yapıp yapmadıkları ancak
soruşturma ve yargılama ile anlaşılabilir. Bunları yapmadan inkâr etmeniz,
araştırmadan, incelemeden âdeta kefil olmanız ilginç, hatta vahim. O zaman şu
soruyu sorma hakkımız var: Sen bunları nereden biliyorsun? Bu işlerin
neresindesin Sayın Bozdağ? “İstihbarat uzmanlık gerektirir. Millî İstihbarat
Teşkilatı istihbarat yapıyor. Onlara özel statü getiriyoruz.” diyorsunuz.
Emniyet de istihbarat yapıyor. Silahlı kuvvetlerin de istihbaratı var. Mali
suçları araştıran MASAK var. Onlar için de böyle bir himaye düşünüyor musunuz?
Yarın, onlar için de yargı yolunu kapatacak mısınız? Hangi demokratik hukuk
devletinde “Ama bunlar yurtsever insanlar.” denilip hesap sorulamaz hâle
getirilmiş? Askerimiz, polisimiz vatansever değil mi? Böyle bir tespitiniz mi
var? Nasıl bir mantık yürütmedir bu?
2010’daki anayasa değişikliğini halka anlatırken “Uyarı ve kınama
cezalarını bile yargı denetimine açıyoruz. Hak arama hürriyetini
genişletiyoruz.” diye propaganda yapıp halktan kabul oyu istiyordunuz. “İdare
hesap verebilir, şeffaf olmalı.” diyordunuz meydanlarda. Peki, ne oldu da
yargıyı sınırlandırma arayışı içine girdiniz? Çünkü alevler çatıyı sardı,
Başbakana doğru gidiyor ve telaş içerisinde bu gidişatı engellemeye
çalışıyorsunuz. Aslında bunu yaparken adaletin tecellisini engelliyorsunuz.
Yani kıymetli arkadaşlar, bir başka suçu işliyorsunuz. Bir gün gelir hesap
döner yani bunların hesabının sorulmayacağını falan mı sanıyorsunuz? Millet
endişeli, kaygılı. MİT alelade bir kuruluş değil, devletin güvenliği açısından
hayati önemi haiz. İnsanımız bu kuruma inanmak, güvenmek istiyor; gece yatarken
rahat uyumak istiyor, geleceğinden emin olmak istiyor. Hep diyorduk düne kadar,
tuz vardı et kokarsa, şimdi tuz da kokmuş. Tüm iddiaların açıklığa
kavuşturulması lazım, aksi takdirde millet nezdinde MİT de, ona talimat
verenler de hepsi şaibeli olacaklar, terör örgütüne yardım, yataklık
eylemlerine destek olma hususunda hepsi töhmet altında kalacak.
Değerli milletvekilleri, devletin en önemli görevlerinden biri
olan güvenlik ve asayişin vazgeçilmez unsurudur istihbarat. Olaylar olmadan
haber alabilmek, öncesinde tedbir üretebilmektir, çağdaş devletin gereği budur.
Ancak istihbarat hiçbir zaman hukuksuzluk, başıbozukluk anlamına gelmez; hele
hele keyfîlik hiç değildir. Siz değil misiniz biraz
da siyasi istismara soyunarak faili meçhulleri, devlet içindeki muhtemel hukuk
dışı yapılanmaları sık sık gündeme getiren, hatta “Hukukun üstünlüğünü
hedefliyoruz, üstünlerin hukukunu değil.” diyen? Şu yaptığınız açıkça devlet
teşkilatını hukuksuzluğa itmek, devlet içinde gizli kapaklı ilişkiler tesis
etmek değil de nedir? Hangisi doğru, dün söyledikleriniz mi, bugün
yaptıklarınız mı? Yargılamanın önünü kapatırsanız bu kurumlara, devlete iyilik
yapmış mı olacaksınız? Hayır, her seferinde zil takıp oynuyordunuz âdeta;
Ergenekon, Balyoz, Andıç vesaire operasyonlarında.
“İrin akıyor, arınıyoruz.” diyordunuz, şimdi ayağınıza mı basıldı bağırmaya
başladınız? İddialar bir araştırılsın, bir incelensin, belki de hakikaten
mahkemede şüpheliler aklanacak, beraat edecek. Bu imkânı neden insanların
ellerinden alıyorsunuz? Yangından mal kaçırmaya çalışan bu aceleciliğiniz niye?
Neden korkuyorsunuz, neden çekiniyorsunuz?
Ayrıca, böyle bir yasal değişiklik gereği varsa bu karar basit bir
karar olamaz, devlet yönetim biçiminizle de yakından alakalı. Bürokrasi ve
hukuk çevrelerinin görüşünü aldıktan ve dünyadaki tüm gelişmeleri de
değerlendirdikten sonra bir taslak getirilebilirdi. Alelacele, kargalar kahvaltısını
yapmadan teklif verilmiş. Kim vermiş? Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel.
Kıymetli arkadaşımızın şahsına bir şey söyleyemem, kibar bir arkadaşımız. Ancak
bildiğim kadarıyla bu arkadaşımızın devlet hizmeti yoktur, devleti tanımaz,
istihbarat birimleri ve çalışmaları hakkında tecrübesi yoktur. Kendisini
tanıdığım kadarıyla güvenlik, istihbarat bilgisi 007 James Bond filmlerini
televizyondan izlemekten ibaret. Hakikaten Meclisimiz bilmek istiyor; bu kadar
önemli bir konuda bugüne kadar nasıl bir emek ve çalışma sergilemiş de devletin
güvenlik konseptini ve görevlerini yakından alakadar eden bu kanun teklifini
hazırlamış? Anlaşılıyor ki, teklif bir yerlerde hazırlanmış ve bir gece yarısı
eline verilmiş, altına imza atması istenmiş.
Ispartalı hemşehrilerimiz Sayın
Vekilimize şu soruları sormamı istedi: Isparta’nın yüzde 20’si on yılda
boşalmış, 102 bin nüfusu göç etmiş. Bu konuda ülke birincisiyiz. Altı yılda
İŞKUR kayıtlarına göre işsizliğimiz ikiye katlanmış. Fabrikalarımız kapatılmış.
Trilyonlarca liralık batık kredi var. 3. İcra Dairesi açılmış. Bugüne kadar
kendi ili ile ilgili kılı kıpırdamamış, kendi ili ile ilgili en küçük bir
teklifi ya da Meclis araştırma önergesini Meclise getirmemiş Sayın Özel.
Isparta ekonomik olarak irtifa kaybederken, nüfusu hızla düşerken olan biteni
sade vatandaş gibi oturmuş izlemiş. Sonra bir gece rüyasında görmüş ve böyle
bir teklif vermiş. Siz Sayın Özel’den ricam şu: Bilmediği konulara, istihbarat,
ajanlık vesaire, bunlara kafa yormaktan ziyade kendisine oy veren ve sıkıntılar
içinde yaşayan hemşehrilerimizin sorunlarına kulak
versin. Ona Ispartalı hemşehrilerimizin verdiği yetki
birilerini yargıdan kaçırmak değil herhâlde! Birilerini kurtaracaksan içinde
bulunduğu zor şartlardan Ispartalıları kurtar. Örneğin, Isparta’nın teşvik
kapsamına alınması, tarım ve hayvancılıkta desteklemelerin verilmesi, tarım
girdilerinin üzerindeki verginin kaldırılması gibi hayati konuları gündeme
getir. Isparta kendisinden iktidar partisi milletvekili olarak bunları
bekliyor. Hem Isparta olarak iktidarın üvey evladı olacaksın hem de kimseye
imzalatamadıklarını sana imzalatacaklar.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerçekten ayıp ediyorsun!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Değerli hemşehrim,
kendine de Isparta’ya da yazık edersin. Evet…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ayıp ama, gerçekten ayıp
ediyorsun!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Evet, kimin ayıp ettiğini bakın size
açıklayacağım. Biraz önce geldi, akşamın erken saatlerinde bize hukuk dersi
verdi Sayın Özel.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Şahsileştiriyorsun işi!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Bakın, bu resme iyi bakmanızı
istiyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Geldim, geldim, buradayım. (MHP
sıralarından alkışlar [!])
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Burada olacaksın, burada olacaksın,
verdiğin teklif görüşülüyor.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bak, bu resme iyi bakmanızı
istiyorum. Bu resimde ne var? Adalet ve Kalkınma Partili Şarkikaraağaç Belediye
Başkanı iki buçuk yıl kalpazanlık suçundan mahkûm olmuştu, bir türlü içeri
atılamıyor. Niye biliyor musunuz arkadaşlar? Polise soruyorsun…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, süreniz doldu efendim, toparlayın lütfen,
toparlayın.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Efendim, biraz önceki konuşmacıya
verilen hakkı istiyorum.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Az önce bana vermediniz.
BAŞKAN – Allah Allah! Ne güzel ya!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Evet, bu Şarkikarağaç
Belediye Başkanına verilen cezanın infazı bir türlü gerçekleştirilemiyor.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, benim bir dakika
alacağım var, bana vermediniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Sebebi? Polis diyor ki: “Ben bunu
bulamıyorum.” Devlete soruluyor, “Ben bunu bulamıyorum.”
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Maddeyle ilgili konuş!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bakın, bu arkadaşımız Sayın Recep
Özel’le birlikte Isparta’da yapılan bir düğünde beraberler.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne kadar basit ya!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Gelsin, bunu açıklasın, ondan sonra
vereceği hukuk dersini dinlemeye hazırız.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Korkmaz.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel… [AK PARTİ sıralarından alkışlar; MHP
sıralarından “Bravo (!)” sesleri, alkışlar (!)]
İki dakikada lütfen…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kanun teklifin görüşülüyor, sen Genel
Kurulda değilsin Sayın Özel!
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
12.- Isparta Milletvekili
Recep Özel’in, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
bir Isparta Milletvekili olarak muhalefetten bir arkadaşım buraya çıkıp yerel
siyaseti ve Isparta’nın siyasetinin biz biraz kalitesini artıralım derken,
bizim Isparta’ya bu yakışır derken, siyaset ahlakına yakışmayan, nezakete
yakışmayan… (MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Senden mi öğrenecek?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bak, şunu da açıkla!
RECEP ÖZEL (Devamla) – …milletvekilinin asli görevi olan yasama ve
yasa teklifi verme hakkını ağzına bile kötü bir şekilde alarak, bizim bu
kabiliyette olmadığımızı, bizim devlet tecrübesi içerisinde olmadığımızı… (MHP
sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sen sorulara cevap ver.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Resmin var, hangi ahlaktan bahsediyorsun?
BAŞKAN – Lütfen dinleyin.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Ben 22’nci Dönemde de burada
milletvekiliydim; Adalet Komisyonunda Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
hazırlanmasında çok ciddi, büyük katkılarımız olmuştur. Tabii ki, bunların
hepsini yerine getirirken Isparta’yı da hiçbir zaman ihmal ettiğimizi burada
söyleyemez. (MHP sıralarından gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne yaptın Isparta’yla ilgili, hangi
kanun teklifini verdin? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Evet, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hangi kanun teklifini verdin, hangi
Meclis araştırmasını getirdin? Isparta’nın hangi sorununa sahip çıktın? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Devamla) – Isparta’yla ilgili biz lütfen.. (MHP sıralarından
gürültüler) Bu yasa teklifinin hangi
amaçla verildiğini, geldim biraz önce burada yirmi dakika boyunca anlattım,
eğer anlamadıysan biraz zekânı gidip kontrol ettirmende fayda vardır.
ALİ ÖZ (Mersin) – Sen baktırdın mı zekâna, kaç çıktı?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Ben bu yasa teklifini verecek kabiliyette
kendimi görüyorum. O iddia ettiğin Belediye Başkanıyla ilgili olarak yargı bir
karar vermiştir, partimiz ihraç etmiştir, görevden alınmıştır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bununla berabersin, içeri atılamıyor
bu adam!
RECEP ÖZEL (Devamla) – Siz şu anda MHP’nin Isparta İl Başkanı
tutuklu olmasına rağmen hâlâ daha “İl başkanımız, arkasındayız.” deyip kongrede
aday olarak göstermektesiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Beraat etti, çıktı.
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Bir kere içeride değil, duruşma bile
olmadan tahliye edildi!
RECEP ÖZEL (Devamla) – Çete suçundan, ihaleye yolsuzluk
karıştırmasından Isparta MHP İl Başkanı hakkında yüz seneye yakın, Isparta
Belediye Başkanı hakkında MHP’li olarak yargılama devam etmekte…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir kere, tutuklu değil, yalan atıyorsun
sen!
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Yalan söylüyorsun, dışarıda çünkü!
RECEP ÖZEL (Devamla) – 17 Martta duruşması var. O MHP’li değil mi?
(MHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, lütfen, lütfen…
RECEP ÖZEL (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özel,
teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen suç isnat ediyorsun, sende vicdan var
mı! Mahkeme mi olmuş, vicdan var mı sende! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Yalan söylüyorsun!
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kaçaklarla beraber dolaşıyorsun,
kalpazanlarla! “Tutuklu” diyorsun!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ayıp! Ayıp!
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Yirmi gün oldu, yirmi gün, tahliye oldu!
(Gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Korkmaz, yerinizden lütfen.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sataşma var Sayın Başkan, kürsüden…
BAŞKAN – Konuşmanızın yarısını oraya ayırdınız. Lütfen, iki
dakikada, fazla şey yapmayalım. (Gürültüler) Lütfen, lütfen, lütfen…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen iki dakika içerisinde fazla şeye
meydan vermeden… (MHP sıralarından alkışlar)
İki dakika, buyurun.
13.- Isparta Milletvekili
S. Nevzat Korkmaz’ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Evet, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz önce, bakın, gazete kupürüyle, fotoğraflarla ileri
sürdüğüm bir iddiayı gelip burada cevaplandırıp Türkiye Büyük Millet Meclisini
doğru bilgilendirmek yerine…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen sahip çıkıyorsun bu yolsuzluk
yapanlara.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - …kendisinin âdeta aynen Millî
İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nda niye imza attığının gerekçesini ortaya
koyarcasına şahsımı hedef alan, efendim, politik nezakete… (Gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hiç şahsınla ilgili bir şey
söylemedi.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hedef alan sensin ya!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dinleyelim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – …saygıya uyuşmayan görüşler ifade
edildi. (Gürültüler)
BAŞKAN – Dinleyelim sayın milletvekilleri.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bakın, efendim, biraz önce Sayın
Özel, buradan dedin ki “İl Başkanımız…” İl Başkanının şu anda duruşmaya bile
çıkarılmadan tahliye edildiğini çok iyi biliyorsun.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Kaç yılla yargılanıyor?
OKTAY VURAL (İzmir) – Yargıdan adam kaçırıyor ya! Sen yargıdan
adam kaçırmak için kanun teklifi getiriyorsun ya!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Çok iyi biliyorsun. Bak, çok iyi
biliyorsun ve burada sadece benden değil, Isparta’dan da, Milliyetçi Hareket
Partisinden de özür dileyeceksin.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Niye özür dileyeceğim!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bak, bunu her gittiğin yerde mutlaka
karşına çıkaracağım. Şimdi, şuraya gelip tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisine,
özellikle bu Belediye Başkanıyla ilgili doğru bilgi vermeni istiyorum. Bu
adamın neden adaletin önüne çıkarılmadığını, neden efendim infazının
gerçekleştirilemediğini ifade etmeni istiyorum. Bunu yapıncaya kadar da
kesinlikle şu yaptıklarını her gittiğim ortamda yüzüne söyleyeceğim. Bulunduğum
her ortamda söyleyeceğim…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Söylemeyen namert!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – …seni müfterilikle suçlayacağım.
(MHP sıralarından alkışlar) Buna hazırsan hodri meydan! Tamam mı!
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hazırım!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Benim adım Nevzat Korkmaz, bundan
sonra da Isparta’yı sana dar edeceğim. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hadi oradan be!
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Korkmaz. Sağ olun. Teşekkürler.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, 60’ıncı maddeye göre
söz istiyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Tehdit etti Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
Peki, bir dakika, lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şu fotoğrafı bir anlat Recep!
14.- Isparta Milletvekili
Recep Özel’in, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
RECEP ÖZEL (Isparta) – Arkadaşlar, öncelikle gecenin bu saatinde
bu Isparta meselesiyle ilgili sizleri meşgul ettiğimizden dolayı özür dileriz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Çok özür dileyeceksin daha.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Ama Sayın Nevzat Korkmaz, burada… Evet, il
başkanları tahliye olmuştur.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye yalan söyledin?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Ben biraz önce burada haklarında kaç yılla
yargılandığına, belediye ihalelerinde, ilgili yolsuzluklardan dolayı…
ALİM IŞIK (Kütahya) - Niye yalan söylüyorsun bu kadar insana?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Nevzat Korkmaz, sen kimsin, Isparta’yı bana
dar etmek kim? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Göreceksin!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne hizmetin var?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Göreceksin!
RECEP ÖZEL (Devamla) – Sen önce kendine bak. Sen kimsin!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Göreceksin!
RECEP ÖZEL (Devamla) – Yalvaç’ın içerisine siyasetini sıkıştırmış,
Isparta’nın hiçbir ilçesine gitmeyen bir milletvekili tablosunu çizdin ama biz,
kendimiz, partimizin bir belediye başkanı hakkında verilen bir mahkûmiyet
kararından sonra, o partimizden ihraç edildi ama siz, il başkanınızın hakkında
bu kadar iddia ve iddianame hazırlanmış olmasına rağmen “Gelecek kongrelerde
hâlâ daha arkasındayız.” diyor musunuz? Diyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen resmi anlat, resmi!
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Duruşmaya bile çıkmadan tahliye kararı
verdi hâkim!
RECEP ÖZEL (Devamla) – Bizim söylediğimiz bundan ibarettir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şarkikarağaç
Belediye Başkanını nerede saklıyorsunuz? Bir söyleyin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen o belediye başkanını nerede sakladın,
evinde mi sakladın?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Biz, Isparta’nın her yerinde göğsümüzü gere
gere siyasetimizi yaparız. Bugüne kadar, hiçbir, altına imza atmış…(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özel.
Şimdi, rica edeyim…
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, 60’a göre söz
istiyorum.
BAŞKAN – Hayır, şu anda…
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Burada dezenformasyon yapılıyor,
yanlış bilgi veriliyor. Düzeltmem gereken konular var. 60’a göre söz istiyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Seninle ilgili değil.
BAŞKAN - Buyurun, yerinizden düzeltin bir dakikada.
IX.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Isparta Milletvekili
Süreyya Sadi Bilgiç’in, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın Isparta
Şarkikaraağaç Belediye Başkanıyla ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Az önce, Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Nevzat Bey burada
Şarkikaraağaç Belediye Başkanıyla ilgili birtakım ifadelerde bulundu. Bu
arkadaşımıza isnat edilen suç, kendisinin belediye başkanı olmadığı dönemde
işlemiş olduğu bir suçtur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Belediye Başkanı yaptınız onun için!
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – O gün için… Müsaade edin… Belediye
Başkanı değildi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – O adamı niye aday gösterdiniz bile
bile?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Daha sonra, kendisi bu dava devam
ederken seçimlere katılmıştır hem 2004’te hem de 2009’da. Bu dava sürecinde de
millet tarafından tekrar Belediye Başkanı olarak seçilmiştir. Bu arada bu dava
devam ederken, bakın, dava devam ederken suçun bir belediye hizmetiyle ilgili
olmamasına rağmen, İçişleri Bakanımız Beşir Atalay tarafından görevden
uzaklaştırılmıştır…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bir
sene sonra.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - …ama bugün Isparta’da batağa
düşmüş bir belediye başkanı ve tamamen de Belediye ile ilgili birtakım
meselelerden dolayı batağa düşmüş ve şu anda davası devam eden bir belediye başkanı
göreve devam etmektedir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Batağa düşmeyi anlatacaksın.
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Batağa düşmeyi rakamlarla söyleyeceksin,
doğru değil bunlar.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Ben de buradan İçişleri
Bakanlığını göreve davet ediyorum.
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Kaç lira borçla devralıp şu anda kasasında
kaç lira olduğunu söylemen lazım. Bunlar doğru değil, söylediklerin doğru
değil.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - İçişleri Bakanlığı, delilleri
karartma tehlikesiyle bu ilgili Belediye… (MHP sıralarında gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Açıkla.
BAŞKAN - Şimdi, değerli arkadaşlar, bir saniyenizi alabilir miyim?
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Batak belediyeyi kurtardı Belediye Başkanı,
yalan söylüyorsun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Ya, bir dakika beyler, bir dakika, arkadaşınız söz
istiyor, bir dakika sükûnet…
Buyurun Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, Isparta Belediye Başkanlığıyla
ilgili “batak” kelimesini kullandı. Isparta, Milliyetçi Hareket Partili
Belediye Başkanıdır. Yanlışı düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN - Yerinizden düzeltin siz de.
13.- Isparta Milletvekili
S. Nevzat Korkmaz’ın, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç’in Isparta
Belediye Başkanlığıyla ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Şimdi, tabii, “Şarkikaraağaç” diye söyleyince bundan alınan
arkadaşlarımız oldu. Kendileri de ifade ettiler, seçimlerden önce işlemiş
olduğu bir suç. Tabii, onu aday gösteren arkadaşların bir açıklama ihtiyacı var
ki millete, çıktı, söz aldı. Onu aday gösteren arkadaşlar bu suçluluğunu bu
şekilde gidermeye çalışıyor.
Şimdi, Isparta Belediyesi, “batak belediye” dediği Isparta
Belediyesi, 130 trilyon lira borçla Adalet ve Kalkınma Partisinden aldı, aşağı
yukarı bütün borçlarını temizledi, şu anda da Adalet ve Kalkınma Partisinin beş
yılda yapamadığı hizmetleri bir yılda yapıyor. Bir müddet önceki Adalet ve
Kalkınma Partili Isparta Belediye Başkanı da iki buçuk yıl ayrıca bir hapis
cezası aldı. Bütün bunları bana değil, Ispartalıya ve Isparta’nın iradesine
açıklamak durumundasınız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Isparta Milletvekili
Recep Özel’in; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu
(2/343) (S. Sayısı: 164)
(Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi madde üzerinde şahısları
adına Sayın Hakan Çavuşoğlu, Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın Çavuşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 164 sıra sayılı 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, 2937 sayılı Devlet
İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu, devlet
istihbaratının istihsali ve kullanılması ile Millî İstihbarat Teşkilatının
kuruluş, görev ve faaliyetlerine ait esas ve usulleri düzenleyen özel bir
kanundur.
Millî İstihbarat Teşkilatı ise ülkemizin ve milletimizin
varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine ve anayasal düzenine yönelik olarak
içeriden ve dışarıdan gelecek her türlü tehditleri zamanında haber alma ve
strateji geliştirmekle sorumludur. Özetle, MİT’in görev ve sorumlulukları diğer
kamu hizmeti ve görevlerini yerine getiren kamu kurumlarına nazaran farklı ve
özellikli bir konuma sahiptir. MİT’in görev ve sorumlulukları, devletin
istiklal ve bekası açısından son derece önemlidir. Bu nedenledir ki Millî İstihbarat
Teşkilatının, görevini yaparken bu görevi etkin, verimli, süratli bir şekilde
yerine getirmesi toplumun vazgeçemeyeceği bir olgudur.
Millî İstihbarat Teşkilatı hizmet görürken bunu mensupları eliyle
yapacağı da tabiidir. Bu noktada kurumun mensuplarının hizmetin gerektirdiği
görevleri yerine getirirken bu görevleri sebebiyle işledikleri iddia olunan
suçlar nedeniyle doğrudan doğruya ceza kovuşturmasına tabi tutulmaları görevin
yerine getirilmesinde aksamalara ve kamu otoritesinin saygınlığının zedelenmesine
yol açabilecektir. Nitekim, bu tür sakıncaları gidermek, memurlar ve diğer kamu
görevlilerini asılsız isnat ve iftiralar karşısında korumak için, bunların
görevleri sebebiyle işledikleri iddia olunan suçlar hakkında adli makamların
kovuşturma yapmasından önce idarenin bir inceleme yapmasını ve bu incelemenin
sonucuna göre olayın yetkili ve görevli adli mercilere intikal ettirilmesini
öngören sistemler geliştirilmiştir. Bu durum Anayasa’mızın 129’uncu maddesinin
son fıkrası altında anayasal güvence altına alınmış bulunmaktadır. Ülkemizde de
kamu hizmetinin aksamadan yürütülmesi için öngörülen özel soruşturma sistemini
en kapsamlı biçimde düzenleyen metin 1913 yılında kabul edilerek yürürlüğe
konulan Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat’tır. Bu Kanun’un yürürlükteki karşılığı ise 4483
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’dur.
Sayın milletvekilleri, genel kamu hizmetleri görevini yürüten ve
Millî İstihbarat Teşkilatı mensuplarının yürüttüğü faaliyetlere nazaran alelade
nitelik taşıyan hizmetleri yürüten kamu görevlileri için 4483 sayılı Memurlar
ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun ihdas edilmişken,
ülkemizin varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine ve anayasal düzenine yönelik
tehditlere karşı özellikli görevler yapan MİT mensupları için 4483 sayılı
Yasa’da öngörülmeyen bazı ek düzenlemelerin getirilmemesi düşünülemez. Nitekim,
Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat
yürürlükteyken bu hususta 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî
İstihbarat Teşkilâtı Kanunu’nun mevcut maddesine aynı mahiyette bir hüküm
konulması, esasen yasa koyucunun MİT mensupları için haklarında iddia olunacak
suç isnatlarıyla ilgili olarak farklılık arz edecek bir düzenlemeye tabi
olacağı iradesini ortaya koymuştur. Nitekim, yasa koyucu, bu iradesini, MİT
Kanunu’nda, başka hiçbir yasada geçmeyen “görevin niteliğinden doğan” ibaresine
kanunda yer vermek suretiyle kullanmıştır. Bunun için MİT mensuplarının görevin
niteliğinden doğan faaliyetleri nedeniyle isnat olunan suçların soruşturulması
için Başbakanın iznine tabidir. Değişiklik teklifi yerinde ve hukukun
gereklerindendir.
Öte yandan, teklifin, gündemde yer alan bazı soruşturmalara
ilişkin düzenleme içerdiğinden bahisle Anayasa’nın 138’inci maddesine aykırılık
teşkil ettiği iddia edilmektedir. Bu iddialara katılmak mümkün değildir. Zira,
ceza veya ceza yargılamasına ilişkin olarak yapılan değişikliklerin bazı
hâllerde soruşturulan ve kovuşturulan kişilerin durumunu etkilemesi de
kaçınılmazdır.
Görüşülmekte olan değişiklik teklifinin Anayasa’nın 138’inci
maddesine aykırılık teşkil ettiği iddiasının aksine yapılan değişiklik Anayasa’nın
129’uncu maddesinin son fıkrasının bir gereğidir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yargılamayı kaldırıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Çavuşoğlu teşekkür ediyorum.
İkinci konuşmacı Sayın Mevlüt Akgün,
Karaman Milletvekili.
Buyurun Sayın Akgün, süreniz beş dakika. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, önemli bir kanun teklifini görüşüyoruz.
Değişiklik teklifi üzerinde kamuoyunda farklı değerlendirmeler yapılmaktadır.
MİT Kanunu 1983 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanuna baktığımız zaman, Kanun
uyarınca MİT Teşkilatı Müsteşarlığı Başbakanlığa direkt olarak bağlı olarak
kurulmuştur.
Yine Kanun’da, MİT Müsteşarı, 7’nci maddeyle, görevlerinden
dolayı, görevlerinin yerine getirilmesinden Başbakana karşı sorumlu olup, Başbakan
dışında herhangi bir kişi veya makama karşı sorumlu tutulamayacağı Kanun’da
açıkça ifade edilmiştir.
Yine MİT Kanunu’nun 21’inci maddesinde; “MİT Müsteşarı gizli
hizmet giderlerinin harcanmasından Başbakana karşı sorumludur” denilmektedir.
Görülmektedir ki MİT Müsteşarlığının teşkilat yapısı tamamen
Başbakana bağlı bir yapı içermektedir. Kanun’un bu nedenle 26’ncı maddesinde
zaten MİT mensuplarının işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı haklarında
soruşturma yapılması Başbakan iznine tabi kılınmıştır yani Başbakanın izin
şartı yeni değildir. 1983 yılından bu yana tüm başbakanlar bu izin yetkisini
kullanmaktadırlar. Başbakanlara verilmiş bu yetki, diğer başbakanlara verildiği
gibi memleketine sevdalı, milletine gönülden bağlı Sayın Başbakanımıza
verildiğinde kötü bir yetki midir? Bu mantığı kabul etmek ve anlamak mümkün
değildir.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) –
Hangi görevler için verilmiş?
MEVLÜT AKGÜN (Devamla) – Kaldı ki, Başbakanın iznine ilişkin işlem
idari bir işlemdir ve bu işleme karşı idari yargı yolu da her zaman açıktır.
Aslında bu kanun izin şartını tekrar etmekte ve kuvvetlendirmektedir. Genel
Kurul aşamasında verilen önergeyle “Başbakan tarafından özel bir görevi ifa
etmek üzere görevlendirilenler” ibaresi açıklığa kavuşturulmakta ve bu konudaki
tereddütler ortadan kaldırılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, devletin istihbarat faaliyetleri önemli ve
gizli çalışmalardır. Ordu, polis ve sair devlet kurumlarından farklı olarak istihbari faaliyetler yürütülmektedir. Kural olarak bizatihi
suç örgütlerinin içinde eleman bulundurmak zorunluluğu vardır. Bu nedenle MİT
Kanunu’nda başka hiçbir kanunda geçmeyen “görevin niteliğinden doğan” ibaresi
yer almaktadır. Görev yapan insanlar, devletin millî güvenliği ve ülke
menfaatleri için canını tehlikeye atarak çalışmaktadırlar. Bu nedenle MİT
Kanunu’nda yer alan özel hükümlerle korunmaktadırlar.
Nitekim Kanun’un 26’ncı maddesinde görev sırasında işlenen suçlar
ile görevin niteliğinden doğan suçlardan dolayı haklarında soruşturma yapılması
bu nedenle Başbakanın iznine bağlanmıştır. Kanun, izni bir atanmışa değil
seçilmiş bir Başbakana vermektedir çünkü güvenlik politikasından dolayı millete
karşı siyasi olarak sorumlu olan makam Başbakandır.
Değerli arkadaşlarım, bir an için, CMK 250 ve 251’inci maddesi
kapsamındaki suçlarda doğrudan savcıların soruşturma yetkisinin bulunduğu iddia
edilebilir ancak CMK 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Daha sonra, 2005’ten
sonra MİT Kanunu’nda uyum değişikliği yapılmıştır. Bu değişiklikte yine
Başbakanın izin şartına dokunulmamıştır. Yasa koyucunun farklı bir iradesi
olsaydı Başbakanın izin şartını bu değişiklikte ortadan kaldırırdı. Nitekim MİT
Kanunu’nda yapılan değişiklikte dinleme faaliyeti yapan ve elde edilen
bilgilerin saklanması ve korunmasındaki kurallara aykırı davranan kişilerle
ilgili olarak savcılara doğrudan soruşturma izni verilmiş ve 26’ncı maddeye
dokunulmamıştır. Dolayısıyla, CMK’nın yürürlük tarihi
olan 2005’ten sonra yürürlüğe giren MİT Kanunu’ndaki değişiklik yeni kanundur
ve bu yeni kanunda 26’ncı maddedeki Başbakanın izin şartı yasa koyucu
tarafından muhafaza edilmiştir. 251’inci maddenin 26 maddeyi ilga ettiği tezi
bu nedenle temelinden yoksundur.
Değerli arkadaşlarım, kürsüden sürekli olarak bize bakarak işte,
“Mutlaka hesap soracağız.” diyen arkadaşlara, bize el sallayan arkadaşlara
söylüyorum: Biz, milletimizin önünde yüzümüzü yere eğdirecek hiçbir yanlışa
imza atmadık.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Ne yaptığınızın farkında değilsiniz.
MEVLÜT AKGÜN (Devamla) – Buraya hep hesap vererek geldik ama
siyasete bayramlık gömleğimiz de hazır, idamlık gömleğimiz de hazır. Hodri
meydan diyorum! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akgün.
Madde üzerindeki gruplar adına ve şahıslar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre
madde üzerinde verilmiş bir önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
164 sıra sayılı Kanun teklifinin 3. maddesi üzerindeki
görüşmelerin içtüzüğün 72. maddesi gereğince devam ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Oktay Vural Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz |
İzmir Mersin Isparta |
Reşat
Doğru Yusuf
Halaçoğlu Kemalettin
Yılmaz |
Tokat Kayseri Afyonkarahisar |
Gerekçe:
İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısının KCK soruşturması
kapsamında Milli İstihbarat Teşkilatı yetkililerini ifadeye çağırmasıyla
başlayan ve kurumlar arası krize dönüşen bir süreç yaşanmıştır.
Yaşanan yargı sürecine, yürütme organı müdahil olmuş ve bir kanun
teklifiyle konu yasama organının huzuruna gelmiştir.
Bu Kanun teklifi ile iç tüzük ihlali yapılmıştır.
a) Meclis İç Tüzüğü 40. Maddesi, "Başkanlığa sunulan
teklifler derhal Başbakanlığa gönderilir" hükmünü içermektedir.
Teklif Başbakanlığa gönderilmiş midir? Başbakanlık ilgili kurum ve
kuruluşlara dağıtım yapmış mıdır? Kurum ve kuruluşların teklif hakkındaki
görüşleri toplanmış mıdır? Bu görüşler sonucu teklifin uygun bulunup
bulunmadığı belli değildir.
b) Teklifin Havalesi eksik yapılmıştır.
Bu kanunla ilgili olarak Anayasaya aykırılık iddiaları ileri
sürülmüştür. Bu nedenle Anayasa Komisyonunun görüşü alınması gerekmektedir.
Ayrıca, bir teşkilat kanunu olduğu için Kanun, Plan ve Bütçe
Komisyonu dahil, Dışişleri, İçişleri ve Milli Savunma komisyonlarında
görüşülmesi gerekmektedir.
Dolayısı ile değişiklik teklifinin sadece Adalet Komisyonunda
görüşülmesi İç Tüzük Hükümlerine uygun değildir.
c) Ortada bir mahkeme kararı ve yargı süreci olduğu için de
"görüşülmesi" Anayasa'nın 138. Maddesi'ne aykırıdır.
Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26. Maddesi, MİT Mensupları
hakkında cezai takibat yapılmasını Başbakanın iznine bağlamıştır.
Ancak, C.M.K 250. madde de, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Askeri
Mahkemelerde yargılanacak kişiler bu kanundan istisna tutulmuştur.
Bu hükümler karşısında bir düzenleme eksikliğinden bahsetmek
mümkün değildir.
Zaten teklif sahibi de bir norm boşluğundan ziyade, yorum
farkından dolayı teklif verdiğini ifade etmiştir.
Kanunların öncelik sırasında ve yorumlanmasında bir yanlışlık
olursa, yargı kendi iç dinamiğinde bunu düzeltebilir.
Keza Adalet Bakanlığı da düzenleyici işlemlerle bu yorum
farklılıklarını giderebilir. Her yorum farkı için yasa yapmaya yeltenmek
savunulamaz.
Yine teklifte "Başbakan tarafından özel bir görevi ifa etmek
üzere görevlendirilenler" ibaresinin hiçbir hukuki referansı ve kanun
yapma teknikleriyle bağdaşır tarafı yoktur.
Bir hukuk devletinde Başbakanlara bu denli bir yetki ve sorumluluk
vermek düşünülemez.
Keza, C.M.K 250. Maddesinde sayılan suçlar, Vatana İhanetten
başlayıp, Devlet Sırrı, Casusluk, Anayasal nizama karşı suçlar gibi çok ağır
suçlardır.
Bu düzenleme Başbakanlara ağır bir sorumluluk yüklemekte,
aydınlanamayan, faili meçhul kalan her olayda bütün dikkatlerin bu makama
çevrilmesine yol açacaktır.
Böylece, Başbakan'a bağlı ve yargıdan "korunma garantisi olan
bir çevre" oluşturulacaktır. Bu Başbakan'ın "Derin Devleti"ne dönüşmesi ihtimali vardır. Bu durum Hukuk devleti ilkelerine aykırıdır.
Bir süredir Devlete ve Kurumlarına sinsi bir saldırı söz konusudur.
Ülkemizde ve yakın coğrafyamızda yaşanan olağanüstü gelişmeler karşısında,
kurumlarımızın Hukuk Devleti ilkelerine bağlı, demokratik, saygın ve güvenilir
bir konumda olmaları son derece önemlidir. Milli İstihbarat Teşkilatının en
kısa sürede ve net bir şekilde bu iddiaları cevaplaması gerekir. Bunun yolu
M.İ.T. mensuplarının yargıya gitmelerini engellemek değildir.
Bu konuda başlatılmış bulunan yargı süreçlerine müdahale etmemek
ve Milli İstihbarat Teşkilatı mensuplarına, kurumun saygınlığına ve güvenirliliğine
gölge düşürecek her türlü iddiadan kurtulması için fırsat tanımaktır.
Yasa teklifi bu amaca hizmet etmemekte, aksine kurumlar arası
çatışmayı arttırmaktadır.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapacağız. Sisteme girmiş olan arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Adalet Bakanına soruyorum. Bir şey okuyacağım, KCK’yla ilgili iddianamede: “Bakana bunu söyledik. Bakan da
tecrit olayıyla ilgili ‘Bakacağız, şimdilik bir şey söylemiyoruz, bakacağız,
anlıyoruz…’ Muhtemelen süreci adım adım işletmek istiyor olabilirler. Normal
bir siyasal ama daha medenileşmiş bir siyasal süreç, adım adım yapılabileceği
konusunda şey alıyoruz aslında. Zaman gösterir ama bunlar yenileniyor her
görüşmede.” diye ve bu değerlendirmede KCK Türkiye meclisi sorumlularıyla sizin
bir toplantı yaptığınız ve Öcalan ve örgütle ilgili konuları orada
değerlendirdiğinize ilişkin bir değerlendirme var iddianamede. Soruyorum: KCK
TM sorumlularıyla ne zaman, nerede, hangi konuları görüştünüz?
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural.
Sayın Fırat…
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, son zamanlarda tabii öğreniyoruz ki MİT içinde bazı
elemanlar bazı görevlerle görevlendirilmiş. Acaba Suriye’de, Libya’da, Mısır’da
bu tür görevler verildi mi?
İkinci sorum: Başbakan “Türkiye’de Kürt sorunu var.” diyordu,
şimdi “Yok.” diyor. Kürt sorunu Türkiye’de var mıdır, yok mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Fırat.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakana: Efendim, burada bazı hatipler baharda gelecek
tehlikeden bahsediyor. Sizce bu tehlikeler nelerdir Sayın Bakan? Bu konuda
Türkiye’ye bir saldırı bekliyor musunuz, bir tedbiriniz var mıdır?
İkinci sorum: Oslo görüşmelerinin yapıldığını kabul ediyorsunuz
artık. Devlet de deseniz, Hükûmet de deseniz kabul ediyorsunuz ve devamını
getireceğinizi de beyan ediyorsunuz. Ancak, Oslo görüşmelerinde bir yabancının
varlığından bahsedilmektedir. Kimdir bu yabancı, hangi ülkedendir ve bu
görüşmeleri siz bir başka ülkenin gözetimin de mi yaptınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de sorumu Sayın Adalet Bakanına sormak istiyorum: Görüştüğümüz
yasa teklifinde MİT mensuplarına ve Başbakan tarafından görevlendirilen
kişilere CMK madde 250 uyarınca kurulan özel yetkili mahkemelerin görev alanına
giren suçlar için de Başbakanın izin prosedürünü getiriyorsunuz. CMK madde
250’yle kurulan özel yetkili mahkemeler hangi suçları işleyen failleri
yargılar? Bunu açıklar mısınız çünkü gözlemliyoruz ki bazı AKP’li vekiller bu
konuyu algılamamışlar ve şunu soruyorlar: “Cumhurbaşkanına suikastı düzenleyen
kişiyi de Başbakan korur mu?” diye bir soru soruyorlar ya da “Bu suçu nereden
çıkardınız?” diye soruyorlar. Bunu siz açıklarsanız belki daha anlamlı olur
diye düşünüyorum.
Ayrıca, MİT mensupları için getirmiş olduğunuz, süren davalarda da
kovuşturma iznini veriyorsunuz, Başbakana böyle bir yetki veriyorsunuz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özgündüz…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, siz yoktunuz, Sayın Bozdağ buradayken bir soru
sorduk. Sayın Savcı Sarıkaya hakkındaki soruşturmanın, yaptığı hazırlık
soruşturmasının gizliliğini ihlal nedeniyle başlatıldığını söyledi. Daha önce
sizin “Ergenekon” diye nitelendirdiğiniz soruşturma dosyasında ve yine Oda TV
davasında daha henüz dava açılmadan birçok belge, birçok kişinin özel hayatına
ilişkin görüşme tutanakları, konuşma tutanakları, hatta Sayın Genel
Başkanımızın Oda TV davasında sanık bir kişiyle başsağlığı görüşmesi, Genel
Başkanımızın telefonu, ev adresi dahi basına yansıdı. İlgili savcılar hakkında
da HSYK bu şekilde resen bir soruşturma başlattı mı ya da düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –Teşekkürler.
Sayın Bakan, buyursunlar efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yirmi saniye daha var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yirmi saniyede kimse konuşamaz efendim, birer dakika veriyoruz,
dolayısıyla fark etmiyor.
Özür dilerim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Böyle bir usul olur mu ya? Nasıl oluyor
böyle bir şey? Daha bizim süremiz ya.
BAŞKAN – Hayır, efendim.
Buyurun Sayın Bakan.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, niye bizim hakkımızı Bakana
veriyorsunuz?
BAŞKAN – Efendim, on yedi saniyede, yirmi saniyede kimse
konuşamaz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – On yedi saniyede açıklayacağım burada.
BAŞKAN - Size sıra gelmedi Sayın Alim Işık, siz hiç bağırmayın,
size sıra gelmiyor zaten. Sizden önce bir arkadaşımız var.
Sayın Bakan buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bana geliyordu. Böyle bir şey yok Başkanım.
BAŞKAN – Bazen milletvekiline bazen Sayın Bakana geçebiliyor çünkü
birer dakika veriyoruz, olmuyor efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Otuz saniye vardı, otuz saniye. Nasıl
yaparsınız bunu? Sayın Başkanım, böyle bir şey olmaz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri, Sayın Oktay Vural’ın...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ayrıca Sayın Bakana geçiyor olabilir, sayın
milletvekiline geçmiyor hiçbir şey.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Şahsiyetinizle çok yakışık,
münasip bir beyanda bulundunuz, son derece yakıştı Sayın Milletvekili.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Başkan söyledi, Başkan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli milletvekilleri,
Sayın Vural’ın sorusuyla başlıyorum. KCK’yla ilgili
tecride dair, işte oradan bir pasaj okudunuz. Sayın Bakana sorduk, o da
bakacağız türünden şeyler söyledi gibi. Tabii, bu şekildeki bir diyalog ilgili
bakan dışında birileri arasında geçen bir diyalog.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz hiç toplantı yaptınız mı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ama bana yöneltmiş
olduğunuz soruya cevap veriyorum: “KCK yetkilileriyle ne zaman, nerede, hangi
konuları görüştünüz?” Cevap: Bugüne kadar hiçbir KCK yetkilisiyle, hiçbir
zeminde, hiçbir konuyu görüşmedim. Bunun ispatını yapacak olanın alnını
karışlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Öcalan’la ilgili kiminle görüştünüz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …biz siyaset yapıyoruz ve
Parlamentoda halkın oylarıyla gelmiş olan siyasi partilerin değerli
temsilcileriyle her zeminde her platformda görüştüm, görüşmeye de devam
edeceğim bundan sonra. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, onlar değil, bak, burada. Öcalan’la
ilgili kimlerle görüştünüz hücre cezasını?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın milletvekilleri,
İmralı Cezaevinin koşullarıyla ilgili olarak Avrupa Konseyinin denetim
mekanizması olan CPT, İşkenceyi Önleme Komitesi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Değil.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …Türkiye’yi izlemeye alma
pozisyonunda iken 2009 yılında birtakım şartları vardı. Yalnız başına kalmasını
eleştiriyordu, orada diğer F tipi cezaevlerinde mevcut koşulların bulunmadığını
eleştiriyordu ve…
OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi, değerlendirmeyi okuyacağım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …Türkiye de bu eleştirileri
karşılamak üzere İmralı’da ilave cezaevine bölümler yapmak suretiyle 5 yeni
mahkûm göndermiştir, ayrıca orada diğer F tipi cezaevlerindeki koşulları
karşılayacak şartları oluşturmuştur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu o konuşma değil.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bunun ötesinde hiçbir
kurumla, hiçbir kuruluşla orayla ilgili bir görüşme yapılmamıştır, bu bizim
cevabımız, aksi iddianız varsa bunları ispat edersiniz Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bakın, bakın, görüştünüz ya.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben siyasetçilerle
görüştüğümü ifade ediyorum. BDP milletvekilleriyle görüştüm, bugün de
görüşürüm, yarın da görüşürüm, bundan da gocunmam, gocunmadım bugüne kadar.
Değerli milletvekilleri, “Suriye’de -Sayın Fırat’ın sorusu- MİT
Teşkilatına herhangi bir görev verildi mi?” Bunu bilme şansım yok, MİT bana
bağlı bir kurum değil, faaliyetlerinin tamamını Bakanlar Kurulu üyelerinin her
birinin ayrı ayrı bilme sorumluluğu da söz konusu değil, Başbakana karşı
sorumlu bir kurum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Dolayısıyla KCK’yı
da bilemezsiniz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Onun dışında, “Sayın
Fırat’ın Türkiye’de Kürt sorunu var mıdır, yok mudur?” gibi bir sorusu oldu.
Ben var desem ne değişecek, yok desem ne değişecek?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Yorumunuzu duyalım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Türkiye'nin otuz yıldan
beri yaşamış olduğu bir problem var ve daha kökleri derinde olan bir problem
var. Buna “var” desek de var, “yok” desek de var. Onun için, Türkiye'nin
yaşamış olduğu, buna “asayiş sorunu” deyin, “terör sorunu” deyin, “doğu sorunu”
deyin, “Kürt sorunu” deyin, ne derseniz deyin aşmamız gereken bir problemimiz
var, buna yok demekle yok olmuyor, o açıdan bunun çözümü için de gayretler
gösteriliyor, bundan sonra da gösterilecek.
Sayın Şandır’ın “Baharda bir tehdit
bekliyor musunuz?”
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Öyle konuşuluyor.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Şandır, Türkiye'nin
kış sonrası yaşamış olduğu geçmiş yıllardaki örneklere bakarak, devlet elbette
ki birtakım tedbirler alacak, tedbirler geliştirecek. Bu tedbirleri almamazlık yapamaz. Dolayısıyla, müdebbir olmanın bu
şekilde eleştirilir olmasını ben anlamakta zorlanıyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Eleştirmiyorum, böyle konuşuluyor, bir
tedbiriniz var mı? Siz de böyle bir tehlike görüyor musunuz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Kolluk güçleri, bahara
dönük olarak, yaza dönük olarak elbette ki tedbirlerini alıyorlar, güvenlik
güçlerimizin, vatandaşlarımızın can, mal emniyetini sağlamak için her türlü
tedbir alınıyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani burada hatipler konuşuyor, siz de
duyuyorsunuz!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım, kalan soruları da yazılı cevaplayacağım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde yedi önerge vardır.
Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra da aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 3 üncü maddesinde geçen “yayımı” ibaresinin “yayımından bir ay
sonra” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gülay
Samancı
Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 3 üncü maddesinde geçen “yayımı” ibaresinin “yayımından bir ay
sonra” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Öztürk
Bursa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3. Maddesi yayımı
tarihinde yürürlüğe girer yerine, yayımı tarihinden 3 ay sonra yürürlüğe girer
ibaresinin eklenmesi arz ederim.
Oktay
Vural Ruhsar
Demirel |
İzmir Eskişehir |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 164 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
“Madde 3- Bu Kanun 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girer.”
Celal
Adan Alim
Işık Ali
Öz |
İstanbul Kütahya Mersin |
Oktay
Öztürk Mehmet
Şandır D. Ali
Torlak |
Erzurum Mersin İstanbul |
Ahmet
Kenan Tanrıkulu |
İzmir |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Ali
Haydar Öner
Isparta
Bu kanun hükümleri 30 Temmuz 2014 tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde,
önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3. maddesinin metinden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Aylin
Nazlıaka Bülent
Tezcan |
Ankara Aydın |
Diğer önergenin imza sahiplerini okutuyorum: |
Ahmet
Türk Hasip Kaplan Sırrı
Süreyya Önder |
Mardin Şırnak İstanbul |
Adil
Kurt İdris Baluken Murat
Bozlak |
Hakkâri Bingöl Adana |
Sırrı
Sakık |
Muş |
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HARUN TÜFEKCİ (Konya) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Şırnak Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan.
Buyurun Sayın Kaplan.
Süreniz beş dakika.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değerli milletvekilleri, tezkerelerde
konuştuk. Kürt sorunuyla ilgili kapalı oturumlar yaptık. Şimdi de MİT
Yasası’yla ilgili konuşuyoruz. Dikkat edin, odağında Kürt sorunu var.
Bu Mecliste yüzlerce defa Habur tartışılmıştır. Yüzlerce defa
İmralı tartışılmıştır. Yüzlerce defa Oslo tartışılmıştır. Yüzlerce defa yaşanan
acı olayları konuşmuşuz. Siyaset kurumu hakikaten ne yaşadığının farkında değil
mi?
Bu Mecliste, bakıyorum, siyasi hesap yapılıyor; yani Kürt sorunu
üzerinden, otuz sene yaşanan acılar üzerinden, 40 binin üstünde yaşanan can
kaybının, 300 milyar, 400 milyar doları aşkın ekonomik zararın üstünden, yedi
aydır savaş uçaklarının bombaladığı Kandil’den, şu an bile çatışma haberlerinin
üzerinden, günde 100-200 kişinin operasyonlarla tutuklandığı bir süreçte bir
sorunu doğru dürüst konuşamamanın aczini yaşıyor siyaset, beceriksizliğini
yaşıyor, çözümsüzlüğünü yaşıyor ve dibe vurmuşluğunu yaşıyor. Yani bütün
milletin iradesiyle seçilip geleceğiz buraya, mektupları konuşuyoruz. Kim ne
demiş?.. Kim ne görüşmüş?.. İsmi üstünde, Millî İstihbarat Teşkilatı veya gizli
örgütlenmeler. Bunların gizlilik düzeyleri var, dereceleri var. Burada açık
açık söyledim, Koalisyon Hükûmeti döneminde, 99 yılında görüşmeler yapıldı; ben
kendim gözlerimle gördüm. Yani şimdi, ben avukat olarak gözlerimle gördüm.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Vural, cevap ver!
OKTAY VURAL (İzmir) – Vereceğim, vereceğim!.. Sizin ruh ikiziniz.
Nasıl da savunuluyorsunuz değil mi? Kucaklaşıyorsunuz bakıyorum. Beraber
yürüdünüz siz bu yollarda!
HASİP KAPLAN (Devamla) - 99’da yaşandı, 2002’de yaşandı, bugün de
yaşanıyor.
Şimdi bakın, birisi şunu diyebilir: “Ben Hükûmet olarak
görüşmedim, devlet olarak, devlet görüştü.” Birisi diyebilir: “Benim memurum
görüştü, ben görüşmedim.”
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya!.. Beraber Oslo’larda,
Habur’larda… Aynı sudan içmişsiniz siz!
ZEYNEP KARAHAN USLU (Şanlıurfa) – Aynı sudan içmeye devam
edeceğiz!
HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi soruyorum size: Hükûmetler bostan
korkuluğu mu? Hükûmetler bostan korkuluğu mu Allah aşkına? Genelkurmay
hükûmetlere bağlı değil mi?
OKTAY VURAL (İzmir) – Devam edin, devam edin!
HASİP KAPLAN (Devamla) - Millî İstihbarat hükûmetlere bağlı değil
mi?
ZEYNEP KARAHAN USLU (Şanlıurfa) – Devam edeceğiz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz de onu diyoruz zaten! Devam edin! İnkâr
etmeyin!
HASİP KAPLAN (Devamla) - Oralara giden, görüşen memurlar,
istihbarat, hepsi, hükûmetlere bağlı değil mi? Yani, memurlarınız bir şeyler
yapıyor, görüşmeler yapıyor, hiçbirinizin dünyadan haberi yok, Hükûmet
oluyorsunuz, olabilir mi?
Şimdi, şunu soruyorum: Çok mu merak ediyorsunuz bazı şeylerin
cevabını? Buyurun, her dört parti grubundan ikişer, üçer, birer heyet
oluşturalım. Gelin, Meclis İnsan Hakları Komisyonu kanalıyla mı gideriz, direkt
bir uzlaşma komisyonu mu, gelin, İmralı’ya gidelim. Kafanızdaki bütün soruları
sorun; sorun, alın direkt cevabınızı. Ne böyle mektup yazıyorsunuz birbirinize
durmadan? Sayın Bakan aracı mıdır, postacı mıdır Bakan? Bakan postacı mıdır,
Allah aşkına söyleyin? Herkes doğruyu konuşsun. Varsa kafanızda bir soru,
gelin, gidelim, İmralı’da konuşalım. Gelin, Oslo’ya gidelim. Oslo’ya gidelim,
kim var, kim yok. Gelin, Erbil’e gidelim. Erbil’deki parlamentoya gidelim,
orada görüşelim. Yüreğiniz varsa, cesaretiniz varsa, bu ülkeye barışı
istiyorsanız, gelin, Kandil’e de gidelim. Var mı 12 tane yürekli milletvekili?
Her partiden üçer tane milletvekili var mı? Gelin, barış için gidelim,
silahların susması için gidelim, Türkiye'nin geleceği için gidelim,
gençlerimizin geleceği için gidelim, asker için gidelim, polis için gidelim,
çocuklarımız için gidelim, Türkiye için gidelim, 74 milyon için gidelim. Var mı
yürekli 12 tane insan, milletvekili? Böyle bir uzlaşma komisyonu, böyle bir irade,
böyle bir cesaret var mı? Yeter artık ya! Yeter, nedir, bıktırdınız! Yok Habur,
yok Kandil, yok Oslo, yok İmralı! E bu Meclis ne işe yarıyor? Ne işe yarıyor?
Arkadaşlar, burası kahvehane midir ya? Allah’tan korkun! Kimin hakkı var buna
ya? Kimin bu ciddi sorunda bu kadar kayıkçı kavgası yapmaya hakkı var? Ya,
biraz vicdani düşünelim, insani. Evet, bahar geliyor, korkuyorum. Her bahar
geldiğinde korkarım. Dağlarda karlar eridiği zaman asker ölüyor, gençler
ölüyor, analar ağlıyor; sizin vicdanınızı sızlatmıyor mu? Korkmuyor musunuz ya?
Ben korkuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) - Cenazeler geliyor arkadaşlar. Ben buna
çözüm arıyorum. Siyaset budur, gerisi hikâyedir. Havanda su dövmenin zamanı
değil. Gelin, elimizi taşın altına koyalım. Dört parti grubu olarak davet
ediyorum. Davet ediyorum, bu işi bu kadar daha fazla tartışmanın gereği yok.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkürler ediyorum efendim, sağ olun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) - Efendim, Hatip, 99 yılında Koalisyon
Hükûmeti devrinde görüşmeler yaptığı safsatasını dile getirdi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Safsata değil. Oktay, Hasip
Kaplan safsata konuşmaz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu şimdi açıklayacağım.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sana açık söyleyeyim, beni konuşturursan
dökerim her şeyi buraya.
OKTAY VURAL (İzmir) – İstediğin kadar, ne varsa dök. Hangi
bakanlarla görüştünüz?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İnkâr etme.
OKTAY VURAL (İzmir) - Gidin görüşün. Hangi bakanlarla birlikte
oldunuz? Hangi bakanlarla aynı sudan içtiniz, neleri görüştünüz? Çıkın,
açıklayın yüreklice.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Söylerim. Söylüyorum hepsini.
OKTAY VURAL (İzmir) - Çıkın, açıklayın. Açıklayın.
BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun.
Sayın Vural, iki dakikada, daha sakin lütfen…
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
15.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın
partisine sataşması nedeniyle konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi, bakın, burada açıkça ilan ediyorum: O
zaman, Koalisyon Hükûmeti döneminde İmralı’yla bir müzakere ve diyalogla ilgili
siyasi anlamda bir görevlendirme olduğunu iddia eden varsa o görevlendirmeyi
burada açıklamak şeref ve haysiyet sorunudur; bir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tamam, çıkıp söyleyeceğim.
OKTAY VURAL (Devamla) – Bakın, evet, işte burada o gün İmralı
canisi ve PKK’yı bitirmek için devletin görevlileri, Atilla Uğur Yıldırım
sorgulama süreciyle bugün sizin de içeriye tıktırdığınız kişi, onun da bu
sorgulamayla ilgili kitabı yayınlandı. Bakın, bu Öcalan’ın size gönderdiği yol
haritası. Diyor ki: “İmralı sorgulama sürecimi, bir diyalog ve müzakere zemini
olarak değerlendirme konusundaki tüm çabalarıma rağmen birileri hep bozdu. Tüm
önerilerim cevapsız kaldı. Açık ki sonuna kadar hareketin tasfiyesi
planlanıyordu. Müzakere ve diyaloğu sonları gibi gören yapılar vardı.” O zaman
PKK’yı bitirmek için görüşen devlet, bugün PKK’yı canlandırmak, siyasi
amaçlarını protokollerle, Oslo görüşmeleriyle gündeme getiren bir devlet yapısı
var. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) İşte burada.
BAŞKAN – Sayın Vural, teşekkürler.
Sayın milletvekilleri…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Yerinizden lütfen, lütfen yerinizden.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama Sayın Başkan, Hatip “namusu varsa…”
BAŞKAN – Peki, bir dakikayı geçmeyin o zaman.
Buyurun.
IX.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın
ifadelerine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Oktay, madem istediniz söyleyeceğim.
Şu an KCK ana davasının bir numaralı sanığı olarak Sabri Ok geçiyor. Sabri Ok,
99’da 15 Şubatta, İmralı’ya komplo sonucu Abdullah Öcalan getirildiğinde
görüşmüştür; bir. Sizin iktidarınız dönemi.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 15 Şubatta biz var mıydık? Mecliste bile
yoktuk.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Sizin İktidarınız dönemi, 15 Şubat 99.
(MHP sıralarından gürültüler)
ALİM IŞIK (Kütahya) – 15 Şubatta biz yoktuk.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bir dakika…
İki: Üç tane heyet buradan, Ankara’dan üç tane heyet İmralı’daki
sorgulamalar sürecinde yer aldı. Genelkurmay, jandarma, emniyet, İçişleri
Bakanlığı, MİT…
SADİR DURMAZ (Yozgat) – MHP’yle ne alakası var?
HASİP KAPLAN (Devamla) – Ve ben bunu açık açık söylüyorum; bunun
heyetinin üç defa değişen listesi var. Bu bilginiz olmasa Hükûmet olarak ayakta
uyuyorsanız ayrı bir konu.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Şubatta biz yokuz.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Ayakta uyuyabilirsiniz, herkesin uyuma
hakkı var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, kötü yaptınız demiyorum; 99’da silahlar sustu 2004’e kadar,
silahlar sustu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Şubatta biz yokuz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Seçimler 18 Nisanda yapıldı.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Hurşit Tolon o dönemde görevdeydi. Hurşit
Tolon içeride, gelsin…
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, 15 Şubatta MHP Mecliste bile
değildi.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – MHP Mecliste yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz AKP’yle nerede toplantılar yaptığınızı
açıklayın, çıkın açıklayın. Hangi bakanlarla toplandınız?
HASİP KAPLAN (Devamla) – Aynı dönemde beş sene de AK PARTİ
hükûmetleri döneminde sürdürülmüştür.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi bakanlarla toplantı yaptı KCK?
Açıklayın!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Görüşme kötü bir şey değil arkadaşlar.
OKTAY VURAL (İzmir) – KCK’yla birlikte
hangi toplantılar yapıldı açıklayın. Millet görsün, millet bilsin ya! Açıklayın
ya!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Yani çözüm için buyurun görüşelim.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Açıklayın, hangi bakanlarla KCK toplantı
yaptı?
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
HASİP KAPLAN (Devamla) – KCK yoktu o zaman.
OKTAY VURAL (İzmir) – PKK’yla toplantı yaptı, açıklayın.
HASİP KAPLAN (Devamla) – KCK daha iki yıllık bir olay ya!
BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum efendim, teşekkür
ediyorum.
Şimdi, önerge üzerinde…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hükûmet yapıyor, devlet yapıyor…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
OKTAY VURAL (İzmir) – Demek 15 Şubatta biz yokmuşuz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Onları geri alsın.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, Sayın Kaplan’ın eksik bıraktığı
bir şey var: 1999’da görüşmeler olmuştur. Görüşmeler sonrası PKK’nin silahlı
militanları ülke sınırlarının dışına çıkmıştır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Beş sene çıktı.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bu görüşmeler sonrası idam cezası
kaldırılmıştır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kötü mü oldu yani! Beş sene insan ölmedi
ya!
SIRRI SAKIK (Muş) – Bu görüşmeler İmralı’da yapılmıştır, açık ve
net olarak söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından “Oo [!]
sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Söylediğiniz zapta geçti, tamam lütfen…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…
SIRRI SAKIK (Muş) – Ve bu görüşmelere sadık kalınmamıştır, 500
gerilla tuzağa düşürülmüş, ondan sonra zaten PKK ve o dönemin hükûmeti
arasındaki güven bunalımından sonra görüşmeler kesilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz AKP ile yaptığınız toplantıları
açıklayın.
SIRRI SAKIK (Muş) – Biz sizinle konuştuğumuzu açıkça söylüyoruz.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sakık.
Teşekkür ediyorum, tamam, zapta geçmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Açıklayın, AKP’yle yaptığınız toplantıları
açıklayın.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, siz de
bulunduğunuz yerden, zapta geçsin.
Buyurun efendim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Efendim, bulunduğumuz yerden olmaz, oradan
cevap…
BAŞKAN – Hayır, şimdi böyle yapıyoruz, bakın, daha bitmez bu
şekilde.
Buyurun…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan buradan açabilir misiniz?
BAŞKAN – Açın.
15.- Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmak’ın, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan ve Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın ifadelerine
ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Her şeyden önce,
1) Nisan 1999’da olan seçimlerle Milliyetçi Hareket Partisi
Parlamentoya girmiştir ve Hükûmetin kurulması bir buçuk ay gibi bir zaman
almıştır. Dolayısıyla şubattaki görüşmelerde veya sonrasındaki belli bir
zamandaki görüşmelerde Milliyetçi Hareket Partisi hükûmette falan değildir,
Parlamentoda da değildir, Mecliste de değildir.
2) İdam cezasıyla ilgili, idam cezası kaldırılırken bu Mecliste o
zamanki AKP’nin “Refah Partisi” adı altında ve AKP’nin ayrıldığı dönemde idam
cezasının kalkmasına “Evet.” oyu veren milletvekilleri vardır, grup kararı
vardır. Milliyetçi Hareket Partisinin 126 milletvekili de idam cezasının
kalkmaması için “Hayır.” oyu vermiştir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bunların hepsi Meclis zabıtlarında vardır. Bağırmaya hiç gerek yok. Eğer aklı,
izanı olan, okumasını bilen varsa, Meclis zabıtlarını açsın, kimin “Evet.” oyu,
kimin “Hayır.” oyu verdiğini idam cezasıyla ilgili baksın. Hiç kimseyle de
Milliyetçi Hareket Partisi pazarlık etmemiştir. Görüşenlerin isimleri de
açıklanabilir.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uzunırmak.
Tamam zabıtlara geçti efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bir düzeltme yapayım…
BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Uzunırmak’ın
dediği nokta, 15 Şubatta, doğrudur, 17-18 Nisanda seçimler oldu. Bu benim
söylediğim görüşmeler, 1999 yazı…
OKTAY VURAL (İzmir) – Onlar sorgulamalar.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - …ve 1 Eylülde gerilla gruplarına kadar, “barış
grupları”na kadar geldi, sürdü.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Kaplan, acaba o zaman örgüt üyesi mi
ki, milletvekili de değil, nereden biliyor bunları?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yahu, ben avukattım.
BAŞKAN - Bir saniye efendim, bir saniye…
Evet…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de yerimden tarihe not
düşmek… Olup bitenleri kamuoyu bilmelidir, halkımız bilmelidir…
BAŞKAN - Demin söylediğinize ilave mi?
SIRRI SAKIK (Muş) – Hayır, eksik bıraktınız, ben yerimden…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, MİT temsilcilerine
soralım, doğrusunu söylesinler!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sakık, bir
dakika.
16.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakık’ın, 1999 yılında görüşmeler yapıldığına ilişkin
açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Gerçekten, tarihî bir süreçten geçiyoruz. Hangi gün ne oldu,
kamuoyunun, halkımızın bunları bilmesi gerekir. Eğer 1999’da görüşmeler yok
ise, silahlı bir grup, İran sınırından…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu yakalamışız, yakalamışız… Yakalanmış,
avucunun içinde.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Irak sınırından…
SIRRI SAKIK (Muş) - …veyahut da Irak sınırından silahlı bir grup
geldi, ikinci bir grup Avrupa’dan geldi, anlaşmalar sonucu geldiler, ama o
dönem anlaşmaları yapanlar ihanet ettiler.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Korkudan geldiler, korkudan.
SIRRI SAKIK (Muş) - Onlara ağır cezalar verdiler ve o güven bu
şekilde baltalandı ve 500 gerilla da pusuya düşürülerek öldürüldü.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Teslim ol.” dendi, “Teslim ol, başka yolu
yok. Teröre teslim olmayacağız, PKK teslim olacak.” dendi. Biz Habur gibi
devlet töreni düzenlemedik.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne alaka ya, ne teslimi ya!
SIRRI SAKIK (Muş) – Kendileri geldiler. Kendileri ellerinde
silahla geldi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Teslim olacaklar! Tıpış tıpış
gelecekler, teslim olacaklar! Türkiye’ye teslim olacaklar, bundan başka yolu
yok! Aynen böyle! Gelecekler! (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Zabıtlara geçti Sayın Vural. Teşekkür ediyorum. Tamam,
teşekkürler.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, hamasi nutuklara gerek yok.
Anlaşmalar sonucu geldiler, ellerinde silahla geldiler. Öyle şey yok.
OKTAY VURAL (İzmir) - Ne Oslo olur, ne protokol, ne Habur! Böyle
olur… Sonuna kadar! Sonuna kadar! Böyle yakaladık, ümüğünden yakaladık!
BAŞKAN – Efendim, şimdi, sayın milletvekilleri…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Birinci Barış Grubunun Tuğgeneral paşası
gelen gerillaları kucaklayarak “Hoş geldiniz.” demiştir.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, yeter artık. Böyle bir
usul yok Sayın Başkan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – O dönemde görev yapan avukatların ismini
de biliyorum, o görüşmeleri yapanları da biliyorum. 5 tane avukat… İmralı’dan
orijinal mektup geldi, birinci barış grupları geldi, o barış gruplarına ihanet
edildi, tutuklandı, ceza verildi. Habur sürecinde de maalesef AK PARTİ hata
yaptı. Habur sürecinde de aynı hatanın sonucu ceza aldılar. Bir güvensizlik
yaşanıyor. Doğruyu konuşacağız.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum, sağ olun.
OKTAY VURAL (İzmir) - Teröre geçit yok!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Uzunırmak, çok
rica edeyim, sabaha kadar bunu sürdüremeyiz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bu konuda arkadaşların açıklamasına gerek
yok.
BAŞKAN – Bakınız, 2 defa size söz verdim, o tarafa. Rica ediyorum…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Devlet kayıtları kendilerindedir.
AKP’lilerin MHP’ye karşı söyleyeceği bir şey varsa çıksınlar, söylesinler,
zabıtları açıklasınlar. Hiç gerek yok böyle bir duruma.
BAŞKAN – Çok teşekkür ederim.
Şimdi, Sayın Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun efendim, süreniz beş dakika.
XII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Isparta Milletvekili
Recep Özel’in; Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu
(2/343) (S. Sayısı: 164)
(Devam)
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; neredeyse gece yarısını
geçtik, sabaha ulaştık.
Değerli arkadaşlar, şu ana kadar yaptığımız görüşmelerde iktidar
partisi milletvekilleri, AKP milletvekillerinin buradan sürekli söyledikleri
bir şey var. Şimdi, bu yasayla ilgili tereddütlerimizi söylediğimiz zaman, bu
yasanın Başbakana sınırsız yetki tanıdığını söylediğimiz zaman ve bu sınırsız
yetkinin kontrolsüz bir şekle bürünebileceğinin tehlikelerine işaret ettiğimiz
zaman, hemen hemen ağız birliği içerisinde şunu söylüyorsunuz: “Yahu Başbakana
güvenmiyor musunuz?” Söylenen söz bu. Yani bir yasa değişikliği yapıyorsunuz,
bir kanun getiriyorsunuz ve bunun tek güvencesi Başbakanınızın ulvi
özellikleri, ulvi nitelikleri; Başbakanın ulvi özellikleri, ulvi nitelikleri.
Değerli arkadaşlar, bakın, şunu söyleyeceğim: Bir şeyleri dönüp
hatırlayalım. “Güvenmiyor musunuz?” diye sorduğunuz Başbakan “Terör örgütüyle
görüştüğümüzü söyleyen şerefsiz ve alçaklar.” demedi mi miting meydanlarında?
Dedi.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hâlâ anlamadınız mı?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – “Terör örgütüyle görüşenler şerefsiz ve
alçaklar.” demedi mi? Dedi.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Olmayan şeyleri tekrar ediyorsun. On
saat oldu ya!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Tekrar ediyorum, etmiyorum… Demedi mi,
dedi mi? Dedi. Sonra…
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Yalan söyleme, demedi!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Sonra bu sözü yutmak zorunda kaldı mı,
kalmadı mı? Bu bir.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Aynı şeyleri söylüyorsun.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Demedi.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Kayıtlarda…
İki: “Güvenmiyor musunuz?” dediğiniz Sayın Başbakan, güvenmemizi
istediğiniz, beklediğiniz Sayın Başbakan…
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Güvenme sen!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Çok da umurumuzdaydı!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – … komutanlar için, savcılar için, daha
önceki MİT mensupları için, soruşturmalar yapılıp tutuklanırlarken, özel
yetkili savcılar tarafından soruşturulup mahkemelerde tutuklanırken “Yargı
bağımsızdır.” deyip bugün Oslo süreci nedeniyle Hakan Fidan’dan dolayı
soruşturmalar kendisine uzayacağı zaman önümüze bu kanun teklifini getirten
Başbakan değil mi? (CHP sıralarından alkışlar) “Güvenmiyor musunuz?” diyen
Başbakan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu burada, 1 tane milletvekilleri de
içeride, Engin Alan, Korgeneral olarak görev yaparken “Karşımda ayağa
kalkmadığı için bedelini ödedi, hesabını verdi.” deyip Ergenekon’dan tutuklatan
Başbakan değil mi?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Yalan söyleme!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Şimdi, siz, kalkacaksınız…(AK PARTİ
sıralarından “Uzatma” sesleri) Uzatabilirim, uzatabilirim, uzatabilirim…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – İddianameleri oku, iddianameleri
oku.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Şimdi, siz kalkıyorsunuz, Türkiye’yi yasa
dışı dinlemeler cenneti hâline getiren, Türkiye’yi hiç kimsenin hukuki
güvenliğinin kalmadığı bir ülke hâline getiren, Başbakana karşı itiraz eden
üniversite gençlerinin “terör örgütü üyesi” diye yargılandığı bir cinnet ülkesi
hâline getiren Başbakana güvenmemizi istiyorsunuz. Hem de ne için güvenmemizi
istiyorsunuz biliyor musunuz?
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Millet güveniyor bize.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bütün suç örgütü kurabilecek şekilde
yetkiyi eline almak istediği kanun teklifini görüşürken ona güvenmemizi
istiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, hiç uzatmaya lüzum yok, bakın, hiç uzatmaya
lüzum yok, sadece son yapılan soruşturmalardan sonra kendisi için bir
başbakanın bu yetkiyi istiyor olması bile ona güvenmememiz için başlı başına
bir sebeptir.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sen ne konuşuyorsun! Ne diyorsun sen?
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Ben hiçbir hatibe oturduğum yerden söz
atmadım. Terbiyesizlik yapma!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, aynı mahiyetteki iki önergeyi… (AK
PARTİ ve CHP milletvekillerinin birbirlerinin üzerine yürümeleri)
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Hazmedemeyeceğiniz işleri yapmayacaksınız.
(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, beş dakika ara ver.
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Kavga mı seyretmek istiyorsunuz Sayın
Başkan?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, kavgayı mı izlemek
istiyorsunuz? Beş dakika ara verin canım, zaten milletvekillerimiz gergin.
BAŞKAN – Ya niye bağırıyorsun? Buyur, sen kendin yönet! Niye
bağırıyorsun kardeşim?
Sayın milletvekilleri, lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Beş dakika ara verin.
BAŞKAN – Verelim, tamam ama bağırmadan, daha kibarca konuş.
OKTAY VURAL (İzmir) – Seyirci misiniz siz!
BAŞKAN – Sen benim emrimde değilsin, ben de senin emrinde değilim.
Daha sakin konuş, daha efendice konuş, ben de sana ona göre cevap vereyim.(AK
PARTİSİ ve CHP milletvekillerinin üzerine yürümeleri, gürültüler.)
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 03.26
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 03.33
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN
(Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
67’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
164 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Teklif’in 3’üncü maddesi üzerinde
birlikte işleme alınan iki önergenin oylamasında kalmıştık.
Şimdi önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Aylin
Nazlıaka (Ankara) ve arkadaşları
Bu kanun hükümleri 30 Temmuz 2014 tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge sahiplerinden Ali Haydar Öner, Isparta
Milletvekili…
Buyurun Sayın Öner. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekillerimiz; istisnalar kural hâline, kurallar istisna hâline
getiriliyor.
12 Eylüle nasıl geldik? Sağcı gençlerle solcu gençler, kendilerine
“ülkücü” adını verenlerle “yurtsever” adını veren gençler kurtuluşu farklı
reçetelerde arayarak vuruştular. Gençlerimiz birbirlerini kırdılar, darbeciler
seyirci kalmayıp, darbe ortamının oluşmasına katkı sağlamışlar, şimdilerde daha
çok farkına varılıyor.
Darbecilerin yüzde 92 oyla onaylattıkları Anayasa bugün
yargılanmalarını engelleyemiyor. Şimdi yeni bir oyun oynanıyor. Birinci sahne
Davos’ta başarıyla sergilendi. “One minute” oyununun baş aktörü çok başarılıydı. Oturumdan
sıkılan gazeteciyi arkadaşları uyarmıştı; “Nereye gidiyorsun, asıl gösteri
birazdan başlayacak.”
Mavi Marmara’da milletvekilleri gemiden indirildi, memleketin saf
ve temiz evlatları ateşe atıldı, insafsız İsrail askerleri tarafından katledildiler.
Hasmınızı yaratıp karşısına sözde kahraman olarak çıkıyorsunuz. 27
Nisanda dönemin Genelkurmay Başkanı e-muhtıracık
veriyor, gemicik sahibi Başbakan kahramanlık rolünü oynuyor. Dolmabahçe’de
kapalı kapılar ardında uzlaşıyorlar.
KCK’nın içine MİT’çiler sokuluyor,
eylemleri karşısında kahraman kesilen yetkililer çıkıyor. Bu oyun ne zaman
bitecek? Perde inmeden ıslıklanabileceğinizi unutmayınız. Yandaşların
alkışları, akşam yatarken “Sen neymişsin be abi” dedirtir ama bu yanıltıcı durum
en çok alkış alan diktatörleri, Kaddafi’yi, Saddam’ı, Mübarek’i kurtaramadı.
Bugünün diktatörlerini, sultanlığa özenenleri de kurtaramaz. Güngören’deki
kızın, Reşadiye pazardan dönen 7 şehidin, deşifre olmayan olaylardaki
kayıpların hesabı kimden sorulacak? Oslo’da PKK temsilcilerine Sayın Başbakanın
temsilcileri “Memnun olmadığınız vali, emniyet müdürü var mı?” diyebiliyor, bir
anlamda icazet alıyorsa bunu kim savunabilir? Bu tavır ülkemin valilerinin,
emniyet müdürlerinin otoritesini, yasa hâkimiyeti sağlamadaki görev
heyecanlarını sarsmaz mı?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; su kaçıran bir havuz dıştan
sıvayla su tutmaz. Su kaçırmaması için içten sıva yapılması, beton enjekte
edilmesi gerekir. Bu bahçe yama tutmaz. Kaç ek madde eklerseniz ekleyin özel
amaca hizmet etmez. MİT’in onurlu mensuplarına haksızlık etmeyiniz. Onları
himayeye muhtaç durumda bırakmayınız. Kaldı ki cephede eğilenler, cephede görev
yapanları kollayamazlar.
AKP içinde yer alan ama özde AKP’li olmayan milletvekillerimiz
açısından katlanılamaz bir elem, ıstırap ve vicdani rahatsızlık yaşandığını
gözlemliyoruz, beden dilleri kendilerini ele veriyor. Kimileri ensesini
kaşıyor, kimi elini şakağına, kimi çenesine atmış. Onlar kendilerini
kurtaramazlarsa kimse kendilerini kurtaramaz. Sağduyuyla davranmaya davet
ediyorum.
Ben size Ispartalı hemşehrilerimin
verdiği yetkiyle sarı kart gösteriyorum, yanlıştan dönmezseniz yüce milletimiz
ve tarih size kırmızı kart gösterecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Saygıyla selamlıyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Millet size kırmızı kart gösterdi.
BAŞKAN – Sayın Öner, teşekkür ediyorum.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 164 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
“Madde 3- Bu Kanun 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girer.”
Alim
Işık (Kütahya ) ve arkadaşları
BAŞKAN – Katılıyor musunuz Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Katılmıyorsunuz.
Sayın Alim Işık, Kütahya Milletvekili… (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sabahın bu saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle mevcut 2937 sayılı MİT Kanunu’ndaki 26’ncı maddeyi
sizlere bir okumak istiyorum. Başlığı “Cezai takibat izni” (AK PARTİ
sıralarından “Biliyoruz, biliyoruz.” sesleri) Bilmiyorsunuz, okumamışsınız da
onun için.
“MİT mensuplarının görevlerini yerine getirirken, görevin
niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan
suçlardan ötürü haklarında cezai takibat yapılması Başbakanın iznine bağlıdır.”
Şimdi size soruyorum: Oslo görüşmelerini Sayın Başbakanın özel
temsilcisi olarak yaptığını söyleyen Sayın Hakan Fidan o tarihte MİT mensubu
mu, değil mi? Değil, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı. İşte şimdiki bu kanun
teklifindeki ilave ettiğiniz, bu maddeye ilave olarak “MİT mensuplarının veya
Başbakan tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere görevlendirilenlerin…” işte bu madde bunu getiriyor. O görüşmede MİT
mensubu olmayan Hakan Fidan’ın cezai soruşturmadan men edilmesi için kanun
teklifine imza atan arkadaşıma bir kez daha duyuruyorum buradan neye imza
attığını. İlave ne var “veya” devam ediyor “…ya da 5271 sayılı Kanunun 250 nci maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza
mahkemelerinin görev alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla, haklarında
soruşturma yapılması Başbakanın iznine tabidir.”
Şimdi 250’nci maddedeki suçları size sayıyorum:
“a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu ve uyarıcı
madde imâl ve ticareti suçu veya suçtan kaynaklanan
malvarlığı değerini aklama suçu,
b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün
faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar.” Bunlar ağır
ceza mahkemesi tarafından takip edilir diyor.
İşte, değerli milletvekilleri, sizin bir türlü anlamak
istemediğiniz ama bu kanun teklifiyle o tarihte MİT mensubu olmayan birisinin
-Sayın Bakan hâlâ cevaplayamadı- hangi suçu işlediği için soruşturmaya
alındığına bir türlü cevap alamadığımız soruşturma konusunun Başbakanın iznine
bağlanması bu kanun teklifiyle gerçekleşecektir. Vicdanlarınız var mı bilmem
çünkü bugüne kadar buradan herhangi bir komisyon başkanı “Hayır.” dediği için
bu milletvekillerinden bir tanesi, daha, doğru olan hiçbir şeye “Evet.” demedi.
İster deyin ister demeyin ama bu, bir gün size de lazım olacak. Eğer bu hukuka
inanıyorsanız, bu hukuk er ya da geç bir gün size de lazım olacak.
Şimdi size soruyorum: 2011 dokuzuncu ay, on birinci ay, 2011 on
ikinci ay ve 2012 birinci ayda dört tane yazılı soru önergesi vermiştim Sayın
Başbakana bu konuyla ilgili. Dört soru
önergesine cevap yok, ta ki ne zamana kadar? Dördünü birlikte 3 Şubat 2012
tarihinde Sayın Başbakan adına Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay Bey cevaplıyor.
İki farklı cevap aynı tarihte. Önergelere atıfta bulunulmuş. Cevabın birinde
son paragraf çıkartılmış, diğerinde unutulmuş. Son paragraf diyor ki Beşir
Atalay Bey’den: “Ancak bütün bu çalışmalar yargısal süreçlerden bağımsız olup
Anayasa’nın mahkemelerin bağımsızlığına ilişkin 138’inci maddesi uyarınca yargı
makamlarına ve yargısal süreçlere hiçbir suretle müdahale edilmesi söz konusu
olamaz.” Aynı gün ikinci cevapta bu yok. Bir beyefendi -yani inanıyorum ki- bir
bürokrat öğleden sonra Sayın Başbakanımızı uyarıyor, diyor ki: “Sayın Başbakan
Yardımcım, böyle bir konu bize geldi -çünkü MİT’çiler var- bu paragrafı
çıkaralım çünkü hazırlayacağımız kanun bunun tam tersi.” Değerli
milletvekilleri, kimseyi aldatmayalım. Sayın Başbakan adına cevap veren
Başbakan Yardımcısı bugün burada yok. Burada diyor ki: “Bunlar yargıya müdahale
konusu olamaz.” ama bu kanun yargıya müdahalenin ta kendisi.
Anayasa’nın 138’inci maddesinin üçüncü fıkrasında, “Görülmekte
olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde…”
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Cevap verildi bunlara…
ALİM IŞIK (Devamla) – Değerli Kardeşim, sen gelir konuşursun
buraya, ne demek geç? Bana mı öğreteceksin?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen müdahale etmeyelim Hatibe, tamam.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başkan cevap verdi onlara.
ALİM IŞIK (Devamla) – Beyefendi, gelip burada konuşursun.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Cevap verildi.
ALİM IŞIK (Devamla) – Sana ne! Sana ne! Sana ne!
BAŞKAN – Sayın Işık, teşekkür ederim.
ALİM IŞIK (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika ilave…
BAŞKAN – Peki, sözünüzü bağlayın lütfen.
ALİM IŞIK (Devamla) – Değerli Kardeşim, siz burada konuşurken… Siz
burada militanca gelip savunacaksınız.
BAŞKAN – Meclise hitap edelim, Meclise.
ALİM IŞIK (Devamla) - Biz burada, Anayasa’nın hükmüne aykırı işlem
yaptığınızı söylüyoruz. Efendice oturunuz, hatibe söz atmayınız.
Değerli milletvekilleri, bunu unutmayınız, bunu herkese
dağıtacağım. İşlediğiniz işlevin Anayasa’ya aykırı bir suç olduğunu tekrar
hatırlatıyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Işık, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3. Maddesi yayımı
tarihinde yürürlüğe girer yerine, yayımı tarihinden 3 ay sonra yürürlüğe girer
ibaresinin eklenmesi arz ederim.
Oktay
Vural (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ruhsar Demirel konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Ruhsar Demirel, Eskişehir Milletvekili…
Sayın Demirel, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hayırlı sabahlar.
Malum, gündemdeki yasayla ilgili konuşacağım ama bu yasanın bir
ismi olacak ileride, sanıyorum bunun adı: “Hamili kart yakınımdır yasası.” Bu
hamili kart yakınımdır yasasına geçmeden önce, burada bazı siyasi çarpıtmalar
yapıldı, onlarla ilgili bir tespit yapayım ki şu Meclis çatısı altındaki bütün
parlamenterler ülkenin siyasi tarihi hakkında biraz bilgi sahibi olsunlar.
Milliyetçi Hareket Partisinin Isparta İl Başkanı tutuklu değildir.
Milliyetçi Hareket Partisi 15 Şubat 1999’da Mecliste de değildir. Ben bir
hataya düşmemeniz için şimdiden bir şey daha söyleyeyim, o e-muhtıraların
verildiği Nisan 2007’de de Milliyetçi Hareket Partisi bu Mecliste değildi, yani
Cumhurbaşkanını seçemediğiniz zaman.
Bu tespitleri yaptıktan sonra… Sizler sıklıkla bir şey söylersiniz
“Millî irade, oyla geldik.” diye. Siz atanmış 5 tane memur ifadeye
çağrıldığında Anayasa’nın hilafına yasa çıkarmaya koşturuyorsunuz da biz o
millî iradeyle seçilmiş belediye başkanımızın yanında duruyorsak sizin niye
ağırınıza gidiyor?
Sayın Bilgiç, neden gülüyorsunuz? Komik bir şey değil, üzülmeniz
lazım buna.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Gülüyorum çünkü tahrifat var
burada.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) – Buna üzülmeniz lazım ve siz, bu “millî
irade” dediğiniz şey, Türkiye’de 40 milyonu aşkın seçmen var, 550 tane koltuk
var burada, ortalama her milletvekili 80 bin oyla seçiliyor, bu kadar millî
iradeye saygılıysanız Sayın Engin Alan için bir tek laf söylemediniz bugüne
kadar, bundan utanmıyor musunuz? (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
“Ne utanacağız!” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
RUHSAR DEMİREL (Devamla) – Beyler, beyler, size söylüyorum, biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak çok zor mücadelelerden geldik, sizin bu laf
atmalarınız bana ancak tatbikat olur, hiç umurum bile olmaz. Size saygı
duyuyorum, beni dinlemeye çalışın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
“Sivilleşme, tarihle yüzleşme” bunlar sizin sözleriniz. Tarihle
yüzleşiyorsanız ben size bir şey hatırlatayım, Genelkurmayın kozmik odasına
girilirken alkış tutan sizler, “Bağırsaklar temizleniyor.” diyenler, MİT’in 5
tane memuru ifadeye çağrıldığında Sayın Başbakanı zan altında bırakmaya
utanmıyor musunuz? Şimdi bütün millet şunu düşünüyor: Heybedeki büyük turp
Başbakan diye. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacının
ifadeleri uygun değil, lütfen…
RUHSAR DEMİREL (Devamla) – Efendim, ben size başka bir şey
hatırlatayım. (AK PARTİ sıralarından “Düzgün konuş.” sesleri)
BAŞKAN – Sayın Demirel...
RUHSAR DEMİREL (Devamla) – Konuşmayı sizlerden öğreneceksem ben
size anlatayım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan, müdahale eder misiniz?
BAŞKAN – Sayın Demirel, daha temiz bir dille lütfen.
Çok teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, hangi kirli dili
kullanıyor? Lütfen...
BAŞKAN – “Utanmaz.” diyor…
RUHSAR DEMİREL (Devamla) – Efendim, dilimin temizliğini siz...
Sizin dilinizi kullanırsam...
BAŞKAN – Müdahale edilmesin arkadaşlar. Siz de sükûnet içinde
lütfen...
RUHSAR DEMİREL (Devamla) – ...pek temiz olmayacak Sayın Başkan.
Sayın Başkan, siz dil temizliği konusunda biraz kötü bir sicile sahipsiniz.
İsterseniz benim dilimin temizliği sizinkinden beter olmasın. Siz bu konuda çok
iyi bir sicile sahip değilsiniz. (AK PARTİ sıralarından “Ayıp, ayıp.” sesleri)
Sayın milletvekilleri, sizleri sükûnete davet ediyor ve bir şey
daha hatırlatıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Başka bir mikrofon bulun!
Zorlamayın!
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen dinleyelim Hatibi, lütfen...
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne kadar tahammülsüzsünüz ya!
RUHSAR DEMİREL (Devamla) – Bir sayın hatip, Hükûmet eden partiye
ait bu siyasi kişi, bir hatip burada şu kelimeyi kullandı: “Biz balyozla
mücadele ettik.” dedi. Çok doğru, balyozla mücadele ettiniz, tebrik ederim
sizi. Sizler Sayın Başbakanın hamili kartına sahip şoförü, özel kalem müdürü ve
o araçta bulunan bir kısım zevat, tesadüfen o mahallede bulunan bir inşaat
vesilesiyle bir balyozla mücadele ederek Başbakan neredeyse ölüyordu. Çok doğru,
siz balyozla mücadele ettiniz, tebrik ederim sizi. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen dinleyelim, lütfen dinleyelim. Sayın
milletvekilleri... Lütfen...
RUHSAR DEMİREL (Devamla) – Sayın milletvekilleri, mahkeme kadıya
mülk olmuyor, insan hakları ödülü alınan Kaddafi’ye de mülk olmadı, sonunda
kendisini katil ilan ettiniz. Ben size başka bir şey söyleyeyim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Çalışın gelin!
RUHSAR DEMİREL (Devamla) – Sizin bu laflarınız bize tatbikat
beyler, biz sizin gibi konjonktür partisi değiliz, hamdolsun 43’üncü
yılımızdayız. (MHP sıralarından alkışlar)
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Biz de kuruluşunun 1’inci yılında
iktidara gelen partiyiz hanımefendi.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) – Sizler hep demokrasiden
bahsediyorsunuz. Demokrasi için demokrat akıl lazım, vicdanlı vekil lazım.
Sizleri demokrasi için vicdana davet ediyorum. Demokrasi ağza sakız yapılası
bir şey değildir. Demokrasi bir duruştur. Demokrasi çok sesliliğe müsaade etmek
demektir, tek seslilik demek değildir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bu hamili kart yasası kimler için çıkıyor ben bilmiyorum ama
kimler için çıkmadığını hepimiz biliyoruz. Mesela ta 2013’ü bekleyecek intibak
yasacılar için çıkmadığından hepimiz eminiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demirel.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette
bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 3 üncü maddesinde geçen “yayımı” ibaresinin “yayımından bir ay
sonra” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Öztürk |
Bursa |
Diğer önergenin
imza sahibi: |
Gülay
Samancı |
Konya |
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yürürlük tarihinin daha ileri bir tarih olması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
Şimdi 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İlhan Cihaner, Denizli
Milletvekili…
Sayın Cihaner, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA İLHAN CİHANER (Denizli) – Teşekkür ediyorum.
Herkesi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, söylenecek çok şey var, onun için en baştan süre yetmeme
ihtimalini göz önünde bulundurarak en son söyleyeceğimi söyleyeyim. Önümüzde
çok büyük bir fırsat var. Bir devlet krizi yaşıyoruz. Krizin gerçek nedenlerine
aslında hiç değinilmedi.
Krizin gerçek nedenlerinden birisi, Kürt sorununun ne şekilde
çözüleceğine dair tartışmalar, bir diğeri MİT’in gizli kapaklı birtakım, suç
olduğu iddia edilen eylemlere bulaştığı iddiası, bir diğeri de yargıda ve
poliste kadrolaştığı iddia edilen Fethullah Gülen
cemaati ile Hükûmet arasında var olduğu iddia edilen kavga. Nedense şu anda tüm
medya bunun üzerine, tüm toplum bunun üzerine kavga ederken, burada bunun
söylenmesine bile cesaret edilmiyor. Oysa önümüzde çok büyük bir fırsat var.
Gerçekten hem Kürt sorununun barışçıl yollardan çözümüne bir vesile edebiliriz
bu krizi hem polis ve yargı üzerindeki bu kadrolaşma iddialarının açıklığa
kavuşmasını, tüm toplum üzerindeki bu hayaletten kurtulmasını sağlayabiliriz
hem de MİT’in, ta 6-7 Eylül olaylarından bu yana gelen tüm karanlık olaylarının
açığa çıkmasını sağlayabiliriz.
Ama anlaşılıyor ki zaten Meclis de özel yetkili hâle gelmiş, çünkü
henüz madde görüşülmeden önce, Star gazetesinin bugünkü baskısını İnternetten
gördüm. Başlık sekiz sütuna manşet “Yargı vesayeti Meclisten döndü.” Yani zaten
karar verilmiş ve buraya çıkan arkadaşlarımız aslında yasa tasarısından
bahsettiler, oysa biz şu anda 6278 no.lu yasayı konuşuyoruz. Yani karar
verilmiş, Meclisimiz de özel yetkili hâle gelmiş, özel görev verilmiş ve burada
yapılan konuşmalar gerçekten boş.
Onun için, bu söylenenleri daha çok tarihe ve başlangıçta
söylediğim bu fırsata çevirmeye ilişkin, önümüzdeki günlere ilişkin olarak
söylüyorum.
Şimdi, burada herkes konuştu, herkes konuşuldu ama olayın en
önemli aktörleri konuşmadı. Kim bunlar? İstanbul’da soruşturmayı yürüten
savcılar. Bu savcılar 15 Şubatta Mehmet Ali Birand’a konuştular kimliklerini
açıklamadan, oradan çarpıcı birkaç şey okuyacağım size: “Medyaya şaşırıyorum.
Neden bu kadar saldırıyorlar anlamıyoruz. Biz de MİT’in ne yaptığını biliyoruz.
Biz de Hakan Fidan’ın Başbakan tarafından en güvenilen kişilerden biri
olduğunun farkındayız. Kendi kendinize sormuyor musunuz? ‘Bunlar neden
rahatlarını bozuyorlar? Neden Başbakanın en güvendiği bir insanı gündeme
getiriyorlar?’ demiyorsunuz. Biz bu kadar saf insanlar mıyız? Demek ki,
elimizde öyle deliller var ki, bunları göz ardı edemiyoruz.”
Yine aynı savcılar “Devlet bunları görmezden geliyor, PKK bunları
kendilerinden sayıyor, böyle olunca da ajanlar vızır vızır dolaşabiliyorlar, en
çok suç işleyenler arasında karşımıza çıkıyorlar, sınır boyunda cirit
atıyorlar, denetimsiz olduklarından da bizim için suç anlamına gelen olaylara
katılıyorlar. Suç işleyeni yakalayan polis bunları yakaladığında serbest mi
bırakacak? Bunların suç işledikleri bize intikal ettiğinde gözümüzü mü
yumacağız?”
Ardından ekliyorlar: “Eğer MİT ajanıysan, risk alıp teşkilata
sızdıysan o zaman yakalanmasaydın. Biz seni deşifre etmedik. Sen orada
çalışırken seni alıp çıkarmadık. Sen molotofkokteyli atarken yakalandın.”
Dikkatinizi çekiyorum, savcılar söylüyor bunu. “Sen molotofkokteyli atarken
yakalandığın için ben senin yakana yapıştım. O zaman sen de dikkatli
davransaydın. Emniyetten savcılığa yollanmış suç listesi de epey kabarık. Bu
listeyi gördükten sonra ne yapalım şimdi diye sorduklarında yanıt
veremiyorsunuz.
En ilginç örnek Öcalan’ın, Silvan baskını başta olmak üzere bir
dizi senaryoyu içeren mektubunu MİT aracılığıyla PKK’ya yollaması. Bir diğeri,
Öcalan ile Hakan Fidan arasında, bulunduğu MİT heyeti arasındaki mutabakat
zaptı.”
Bakın, bunları savcılar söylüyor. Şimdi, bunlar eğer doğruysa…
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Savcılar doğru mu yapıyor bunları
söyleyerek? Bunları söyleyin.
İLHAN CİHANER (Devamla) – Yanlış yapıyorlar.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Gizlilik kararı olan bir dosyada bunları
söyleyerek doğru mu yapıyor?
İLHAN CİHANER (Devamla) – Adalet Bakanı burada, gereğini yapsın.
Katılıyorum.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – İşinize gelmediğinde…
İLHAN CİHANER (Devamla) – Hayır, hayır… İşimize geliyor,
katılıyorum, söylediğinize katılıyorum. Zaten o soruyu soracağım ben Adalet
Bakanına “Bunlar hakkında da gereğini yapacak mısınız?” diye. Katılıyorum.
Ama burada daha önemli bir şey var arkadaşlar, gerçekten çok
önemli. Çünkü bu, özellikle Kürt sorununa milliyetçi yaklaşanlar, hem Kürt
bakış açısıyla hem Türk bakış açısıyla herkesin tasarımını değiştirecek bir
şey. Yani aslında, PKK’nın yaptığı şeyleri PKK’lılar yapmayabilir ve yine Star
gazetesinden çok daha çarpıcı bir şey. Hüseyin Gülerce
diyor ki: “Savcıya belgeleri MOSSAD vermiş olabilir. Yabancı servisler savcının
önüne öyle belgeler koyar ki, savcı düğmeye basmak zorunda kalabilir.” Şimdi,
burada bu duruma düşen savcı…
Niçin yıllardan beri aynı iddiaları feryat şeklinde söyleyen
kişilere söz verilmiyor, kulak verilmiyor? Yani bizim eğer topyekûn bir
arınmaya ihtiyacımız varsa bunu Meclis yapacak. Kürt sorununu da biz çözeceğiz.
Yargının üzerindeki, MİT’in üzerindeki bu şaibeleri de biz çözeceğiz. Lütfen,
Meclisi ne hâle getirdiğinize bir bakın!.. Meclisin sesini kısıyorsunuz.
Meclisi âdeta bir yasamatik hâline getirmiş
durumdasınız.
Şimdi, burada olup yine seslendiremeyen, sesini çıkaramayan birisi
daha var; o da Başbakanımız. Yeni Şafak gazetesinde Yasin Doğan var. Belki
tanırsınız Yasin Doğan’ı. Yasin Doğan hep Başbakana çok yakın birisi olarak
bilinir ve Başbakanın gayriresmî sesi olarak bilinir.
Şimdi, Yasin Doğan da aynı günkü yazısında aynen şöyle diyor
cemaat ve Hükûmet çatışmasına ilişkin: “Bu, sadece gönül birlikteliği değil.
Büyük Türkiye idealinde temerküz eden bir amaç ve hedef birlikteliğidir. İki
farklı kulvarda hareket eden bu yapılar arasında güç ve iktidar çekişmesi
yaşanması…”
Şimdi bakın, biraz önce, iktidara gelmekten bahsettiniz ve sürekli
bunu söylüyorsunuz. Yurttaşlarımız size mi oy verdi, cemaate mi oy verdi? İki
ayrı kulvar nedir? Siz iktidar mısınız; ne kadarını kiminle paylaşıyorsunuz?
Aslında söylenecek çok şey var ama yasanın teknik boyutuna da çok
kısaca ve hızlıca değinmeye çalışacağım.
Şimdi “Kişisel yasa değil” diyorsunuz. Tek bir örnek daha verin
bana. Başbakanın özel olarak görevlendirdiği tek bir örnek daha verin Hakan
Fidan’dan başka. “Yasa yolu açık” diyorsunuz; tamamen yalan. Çünkü bu maddede
ilgili kişilerin, cumhuriyet savcısının nereye, hangi yola başvuracağına dair
hiçbir şey yok. Anayasa’ya atıfta bulunuyorsunuz.
Şimdi, idari yargıda üç çeşit dava var: Tam yargı davası, iptal
davası. Bunlar harçla açılır. Şimdi, burada hukukçu uzmanlar var.
RECEP ÖZEL (Isparta) – İdari yargıyı bilmiyorsun sen!
İLHAN CİHANER (Devamla) – Hayır, hayır… Hayır, hayır, bakın…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen ceza savcısısın!
İLHAN CİHANER (Devamla) – Çok iyi biliyorum, size de öğretirim!
RECEP ÖZEL (Isparta) – Nereden biliyorsun?
İLHAN CİHANER (Devamla) – Nereye başvuracak, söyler misiniz?
Sayın Özel, lütfen, ben indikten sonra, gelin, anlatın, ben de
aydınlanayım.
Eğer, Başbakan izin vermezse cumhuriyet savcısı hangi yasal yola
başvuracak? Bunu bana söyleyin. Bunun şöyle bir anlamsız hâli de var
arkadaşlar: Zaten gizli olan bir şeye, nasıl, kim başvuracak? Mağduru kim
olacak? Bunlar zaten gizli kapaklı olacak. Bir kişi, gizli soruşturmada savcı
soruşturma izni verecek, bu gizli olacak, Başbakan da gizli olarak reddedecek,
mağdurların haberi olmayacak. Bu, savcıyla Başbakan arasında geçen bir şey
olacak. Varsayalım, molotofkokteyliyle yakınını kaybeden bir yurttaş, bundan
haberdar bile olamayacak ki başvursun. Yani, burada gizlenmek istenen ne var?
Ben bir öngörümü de söyleyeyim size: Bunun siyasal riskini siz de
alamazsınız, Başbakan da alamaz. Muhtemelen bu sorunu, yani MİT mensupları
hakkındaki yakalama müzekkereleri sorununu yargıya çözdüreceksiniz. Bunun
altında başka bir hesap var. Şu anda bizim bilmediğimiz, Türkiye’deki her şeyi
değiştirecek başka bir karanlık olay var. Neyi gizlediğinizi bilmiyoruz.
Uludere’yi mi gizliyorsunuz, Silvan’ı mı gizliyorsunuz, Hrant
Dink’i mi gizliyorsunuz bilmiyoruz ama bu çıkacak.
OKTAY VURAL (İzmir) – Islak imzalı bir belge var!
İLHAN CİHANER (Devamla) – Ben, Bekir Bozdağ’a çok kısa bir cevap
vermek istiyorum. Bekir Bozdağ, dün bir televizyon kanalında, Genel Başkanımıza
“siyasi ahlaksızlık” şeklinde bir yakıştırmada bulundu. Siyasi ahlaksızlık
yüzde 10 seçim barajıdır. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Siyasi
ahlaksızlık, kayıtların…
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Günaydın!
İLHAN CİHANER (Devamla) – Günaydın! Buyurun... Bakın, “Ben
yapmadım, miki yaptı.” sendromu var. Çok, tarihte
eşeleniyorsunuz sürekli. Bugünün rezilliklerini, geçmişin bağlamından
koparılmış olaylarıyla örtmeye çalışıyorsunuz. İstiklal mahkemelerini getiriyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLHAN CİHANER (Devamla) – Geçmişte eşelenmeyin. Lütfen, bugüne
gelin. Siyasi ahlaksızlık, seçim barajıdır, gizli kayıtlardır.
OKTAY VURAL (İzmir) - Bir dakika daha verin Sayın Başkan.
İLHAN CİHANER (Devamla) – Siyasi ahlaksızlık…
BAŞKAN – Sayın Cihaner, süreniz doldu,
teşekkür ediyorum efendim.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Bir dakika daha verin.
BAŞKAN - Müsaade edin.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – BDP’ye
verdiniz.
BAŞKAN – Hayır. Ben vermedim efendim.
Çok teşekkür ederim efendim, çok sağ olun. Sayın Cihaner, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
İkinci konuşmacı Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın
Sırrı Sakık.
Buyurun Sayın Sakık.
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; gecenin bu geç saatinde hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Aslında hep konuşuyoruz, tartışıyoruz. Kim konuştu, kim konuşmadı?
Ben size kimlerin konuştuğunu söyleyeceğim. Yıl 1993, Parlamentodayız. Rahmetli
Özal bizi aradı. Bir grup milletvekiliyle Çankaya Köşkü’ne gittik. Oturduk,
uzun sohbetler ettik: “Bu kanı, bu şiddeti nasıl durdurabiliriz? Hepimize
sorumluluklar düşüyor. Ben belli bir yaş grubuna geldim. Bu ülkede
gelebileceğim en üst makam Cumhurbaşkanlığıdır, buraya geldim ama ülkeme bir
şeyler yapmak istiyorum. Sizin de misyonunuz buna uygun, bunun için geldiniz.
Hep birlikte bu süreci nasıl barışa çevirebiliriz?” Onun için uzun uzun
sohbetlerimiz oldu. O dönem PKK tek taraflı bir eylemsizlik kararı almıştı ve
belli bir süre koymuştu, süre de dolmak üzereydi. Bize şöyle bir öneride
bulundu: “Siz gitmelisiniz, Şam’a gitmelisiniz ama yanınıza -belki daha önce
bunu sizlerle paylaşmış olabilirim- ANAP’tan, DYP’den de milletvekili arkadaşlarımızı
alın. Bu sorun hepimizin ortak sorunudur. Onlarla birlikte gidin, o yaramaz
çocuğa -yani Sayın Öcalan’a- söyleyin, gelsin, burada siyaset yapsın, Mecliste
olsun. Dağda ne işleri vardır?” Biz bunu bir teminat olarak gördük ve böyle bir
sorumluluğumuz da vardı. Bir grup milletvekili Şam’a gittik. Gittik, oturduk.
Irak Cumhurbaşkanı Talabani o da vardı. Birlikte gittik. Ateşkes süreci
başladı. Bir basın toplantısı yapıldı ama arkasından biz rahmetli Özal’ın ölüm
haberini aldık. Öcalan aynen şöyle dedi: “Bu, zor bir iştir, Özal öldürüldü.”
Ve o dönem, tabii ta 99’a kadar böyle bir diyalog süreci başlamadı. Rahmetli
Erbakan döneminde de başladı, askerler onu tehdit edince geri adım attı. Ama
Öcalan’ın gelişinden sonra, yıl 1999, Öcalan’la İmralı’da görüşmeler yapıldı.
Görüşmeleri kimler yaptı, kimler katıldı? Bizim elimizde böyle bir liste yok
ama o dönem Öcalan’la görüşüldü ve Öcalan’a şu teminat verildi: “İdam
edilmeyeceksiniz.” ve “Silahlı güçleri ülkenin sınırlarının dışına
çekeceksiniz.” dediler ve bunun üzerine Öcalan talimat verdi, gerilla
birlikleri tamamen ülke sınırları dışına çıktı, çıkarken daha bir kısmı
ülkedeydi. Bu arada iki grup geldi. Biri silahlıydı Irak bölgesinden geldiler.
Hatta burada üst düzey bir komutan onları sınırda karşıladı, “Hoş geldiniz
ülkenize, yeni bir sürece giriyoruz, hoş geldiniz.” dedi ve onlara
konukseverliğin evrensel yasalarını uyguladılar. Avrupa’dan da bir grup arkadaş
geldiler ama iki grup da tutuklandı. Ve bölgede kalan militanlara İran veyahut
da Irak sınırına doğru giderken tuzak kuruldu, 500’e yakın gerilla tuzağa
düşürüldü, bunlar öldürüldü; içinde benim yeğenim de vardı. Ve o süreçte samimi
olmadıkları ortaya çıktı, tekrar askıya alındı. Ve en son geldiğimiz noktada
“Oslo süreci” dedikleri süreç, İmralı’daki görüşmeler ve Kandil’deki
görüşmeler…
Şimdi, aslında “Niye siz yaptınız? Niye biz…” Keşke, hepimiz hep
birlikte bunları yapmış olsaydık. Yani kanı durduracaksak bunun yolu, yöntemi
görüşmelerdir ve müzakeredir. Ama Kürtlerle sistem arasında ciddi bir güven
sorunu vardır. Yıl 1925, Şeyh Sait İsyanı’nda o
dönemin Hükûmeti Şeyh Sait Efendi’ye aynen şunu söylüyorlar, haber
gönderiyorlar: “Gelin, biz oturup konuşacağız, demokratik yasalar çıkaracağız,
sizin taleplerinizi dikkate alacağız ve siz özgürleşeceksiniz.” Şeyh Sait bunu
bir güvence olarak görüyor, dönüp geliyor ama ne yazık ki Şeyh Sait ve
arkadaşları idam ediliyor.
Yine, 1937’de Seyit Rıza’yı aynı gerekçeyle Erzincan’a davet
ediyorlar. Erzincan’a giderken pusuya düşürüyorlar ve Seyit Rıza’yı alıp
götürüyorlar. Seyit Rıza’nın uğradığı o zalimane politikaları hep birlikte
gördük, Sayın Başbakan da “O günkü yapılanlardan dolayı özür diliyorum.” dedi.
Yıl 2011, yıl 2012 ve Oslo’da yapılan görüşmeler, İmralı’da yapılan görüşmeler…
Evet, doğrudur, bugün PKK’nin açıklaması var, Karayılan diyor ki:
“Bizim Türkiye’de KCK denilen bir örgütlenmemiz yoktur.” Kimseden de
korkmazlar, örgütlülerse bunu da yürekli bir şekilde söylerler. “Bu tutuklanan
insanlar demokratik zeminde siyaset yapan Kürt şahsiyetleridir, bizimle hiçbir
ilişkileri yoktur, -yani illegaliteyle bir ilişki
yoktur- bundan dolayı da görüşmelerin samimi olmadığını…”
Bugün Grup Başkan Vekiliniz bir açıklama yaptı, dedi ki: “MİT
tabii ki sızacak, tabii ki MİT bu görevi yapacak.”
Bizim amacımız, MİT’i görevlendirerek gidip PKK’nin içine sızıp
içinde illegal şeyler yapmak değil, sorunu barışçıl bir şekilde nasıl
çözebiliriz? Eğer siz bu konuda samimiyseniz biraz önce dediklerimi hayata
geçirmeliyiz.
Yani bu alandan beslenenler, bu alandan nemalananlar, hiçbir
politikaları olmayanlar, topluma, Türkiye’ye hiçbir şey vadetmeyenler bu konuda
fırtına koparırlar ama eğer gerçekten siz bu kanı durdurmak istiyorsanız… Bu
şiddeti bir an önce durdurmak zorundayız, böyle bir sorumluluğumuz var
çocuklarımıza karşı, ülkemize karşı, halkımıza karşı.
Belalı bir coğrafyada yaşıyoruz. Dörtbir
tarafımızda sıkıntılarımız var ve bu sıkıntıların ana kaynağı da Kürt
sorunudur. Yani bunun adını bu kadar net ve korkmadan koymalıyız. Eğer, bu
sorunu çözebilirsek, emin olun ki, model bir ülke olabiliriz. Amerika nasıl
bütün Amerikalıların ülkesi olmayı başardıysa, biz de Türkiye’de bütün
halkların Türkiyesi’ni arzuluyoruz.
Bizim kafamızda yani A projesinin yanında B projesi yok. Biz
kaderimizi sizlerle birleştirdik. Türkiye bizim anayurdumuzdur. Biz Türkiye’de
eşit koşullarda yaşamak istiyoruz. Bu bizim hakkımız değil mi? Yani, buradan
niye tepki gösteriyorsunuz. “Yok, boğazladık, getirdik!” Atalarımızı
boğazladınız, sorunu çözdünüz mü? Öldürdünüz, çözdünüz mü? Vallahi size bir şey
söyleyeyim: PKK’yi yediden yetmişe yok etseniz de Kürtler sizin bu
politikalarınıza boyun eğmez ve yine Kürtler diyor ki: …(x) “Ev sahibi ve
hırsız birbirini artık tanıyor.” Onun için bu kadar kardeşlik duygusu
içerisinde olan bir halkı elimizin tersiyle itmeyelim. Bu halka demokratik
zemini adres gösterelim. Bütün olanaksızlıklara, bütün hukuksuzluklara rağmen
bu halk tercihini parlamenter demokrasiden yana koyuyorsa, bu, Türkiye için
büyük bir şanstır ama gözüken o ki, demokratik zemin ve parlamenter demokrasi
Kürtlere çok görülüyor. Kürtlere dağın yolları…
Yani Habur’da koparılan fırtına nedir? Kürt çocukları ilk kez
tabutları ve cenazeleri Habur’dan gelmemiş, sağ salim bir şekilde Habur’dan
giriş yapmışlar ve ben Habur’daydım arkadaşlarımızla birlikte, bir bütün olarak
bölge halkı ayaktaydı: AKP’lisi, MHP’lisi, korucusu, CHP’lisi, BDP’lisi “Barış geliyor, bizim çocuklarımız artık
ölmeyecek.” Orada bir zafer çığlığı yoktu, bir barış çığlığı vardı. Bu mazlum
halkın bu çığlığını hepimiz duymalıyız. Yani Kürtler bir zafer kazanmış. 50 bin
ölümden sonra neyin zaferidir? Burada bir zafer yok. Burada bir hak, hukuk ve
bir adalet talebi vardır. Yani Kürtlerin bu duygularına herkesin saygılı olması
gerekir.
Ben evrensel hukukun bu sorunu çözeceğine inanıyorum. Dünyanın
dört bir tarafında, İngiltere’de, İspanya’da bu sorun nasıl çözüldüyse bizim
ülkemizde de bu sorun bu şekilde çözülmelidir yani savcıların haddine
olmamalıdır. Bu tür sorunlarda hükûmetleri baskı altına almak,
milletvekillerini tutuklamak... İşte biz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(x) Bu bölümde Hatip
tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben de teşekkür ederim. (BDP sıralarından
alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, bir açıklamada bulunmak
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Sen grup başkan vekili
misin? Nesin sen?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ne olduğuma herhâlde sen karar verecek
değilsin değil mi? Oradan öyle törenle ıslık çalma.
BAŞKAN – Evet, lütfen… Sayın Uzunırmak,
buyurun efendim, buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, Öcalan’ın idam edilmemesiyle
ilgili teminat Hükûmet kayıtlarında, devletin arşivlerinde vardır ki Öcalan’ın
tesliminde verilmiş bir garantidir. Milliyetçi Hareket Partisinin hükûmette ve
Parlamentoda olmadığı bir dönemde verilmiş bir garantidir. Dolayısıyla Milliyetçi
Hareket Partisinin… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Eğer biraz saygılı olur dinlersek… Saygısızlık yapmayın arkadaş.
BAŞKAN – Lütfen, lütfen… Sayın Uzunırmak,
tamamlayın lütfen.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Eğer devlet kayıtları açıklanırsa Öcalan’ın
idam edilmemesiyle ilgili ne zaman devlet teminatının ve garantisinin verildiği
ortaya çıkar ve Milliyetçi Hareket Partisinin de Parlamentoda ve hükûmette
olmadığının ispatıdır. Dolayısıyla…
BAŞKAN – Teşekkür ederim. Zabıtlara geçti sözleriniz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ben de teşekkür ediyorum. Sağ olun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Doğrudur, 15 Şubatta MHP Mecliste değildi.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Sayın Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Türkoğlu, buyurun.
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan,
Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 164 sıra sayılı Teklif için
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İstihbarat faaliyetleri yeraltında kaldığı sürece sorgulanamaz ve
yargılanamaz çünkü zaten bilinmiyordur ancak yer üstüne çıktığı andan itibaren
hukuk devleti alanına girmiş demektir ve herkesin yargılandığı gibi
istihbaratçılar da yargılanmak zorundadırlar. Demokratik hukuk devletinde hiç
kimse layüsel olamaz, hiç kimse hukukun üzerinde
değildir. Dün Anayasa’nın yargı denetimi dışında bıraktığı alanları dahi yargı
denetimi içine almayı Hükûmet politikası hâline getirmiş olan iktidarın, bugün
konusu suç teşkil edecek fiilleri dahi yargısal denetimin dışına çıkarmaya
çalışması artık AKP treninin raydan çıktığını ve Sayın Başbakanın üç mektup
yazıp halefine bırakma zamanının geldiğine işaret etmektedir.
Değerli milletvekilleri, MİT Yasası’nda değişiklik içeren bu
teklif usul açısından arızalıdır. Bu düzenlemeyle kanunların genelliği ilkesi
ihlal edilmektedir. Gerek hukuk devleti gerekse kanun tekniği bağlamında temel
ilkelerden birisi de kanunların genelliği ilkesidir. Demokrasiler kişiye özel
kanun düzenlemesini reddeder. Herhangi bir kişinin hak ve menfaatini amaç
edinen ya da herhangi bir kişi ya da zümreyi cezalandırmaya yönelik, onların
kanunlar karşısındaki durumunu müspet ya da menfi etkileyecek mahiyette kanun
yapılamaz. Kanunların genel amacı kamu yararını korumaktır. Toplumun genelinin
yararını göz ardı ederek bir kamu görevlisinin genel kurallar dışına çıkarak,
hatta suç işleyerek kamusal bir faaliyeti yürütmesine kanun koruması ve
güvencesi sağlanamaz. Kanun tekniği açısından, kurumların teşkilat kanunları o
kurumların hizmet alanlarıyla sınırlı olup sadece o kurumlarda çalışanların
yetki ve sorumluluklarını düzenler. Bu durum kanunların amaç ve kapsam
maddelerinde özellikle düzenlenir. MİT Kanunu da MİT’in görev ve yetki
sorumluluklarını düzenleyen bir kanundur; “Amaç” başlıklı 1’inci maddesinde “Bu
kanunun amacı: Devlet istihbaratının istihsali ve kullanılması ile Millî
İstihbarat Teşkilatının kuruluş, görev ve faaliyetlerine ait esas ve usulleri
düzenlemektir.” hükmü mevcuttur. Bu çerçevede, MİT Kanunu’nda Köy Hizmetleri personelinin
ya da Meteoroloji memurlarının hizmet kriterleri, görev ve yetki
sorumluluklarını düzenleyemezsiniz, eğer düzenlemeye kalkarsanız, o zaman bu
düzenleme teşkilat yasası olmaktan çok sizin o çok sevdiğiniz “torbacı” işine
benzer. Şimdi, siz, MİT personelinin görev icra ederken suç işlediği iddiaları
karşısında soruşturma usulünü düzenleyen bir maddeye çarşı ve mahalle bekçileri
ya da Çemişgezek Belediyesi zabıta memuruyla ilgili soruşturma usulüne ilişkin
bir düzenleme yapmaya kalkışmaktasınız. Bu, gerek Anayasa’nın koyduğu idare
sistemine gerekse hukuk düzenine tamamen aykırı bir durumdur.
Türk hukuk sistemi memurların, Türk Ceza Kanunu ve diğer
kanunlarda suç olarak tanımlanmış olan eylemlere ilişkin genel bir usul kanunu
benimsemiştir. Bu kanun 4483 sayılı Kanun’dur. Unvanına ve kurumlarına
bakılmaksızın tüm kamu görevlilerinin göreviyle ilgili suç işlediği yolundaki
iddiaların olması hâlinde bu kanundaki usuller uygulanır. Bu kanunla tüm kamu
görevlilerinin yargılanmaları, izin vermeye yetkili mercinin,
yani amirlerinin iznine tabidir. Bu kanun çerçevesinde, MİT Müsteşarının
göreviyle ilgili suç nedeniyle ilgili yargılanması da zaten Başbakanın iznine
tabidir ancak bunun istisnaları da yine genel kanunlarla düzenlenmiştir.
Görevden kaynaklı bir kısım suçlar, zimmet, rüşvet, irtikap, ihtilas gibi
suçlar doğrudan cumhuriyet savcılarının yetki alanına girer ve amirin izni
aranmaz. Bir diğer istisna ise AKP Hükûmetinin getirdiği fiilî istisnadır. CMK
ile özel yetkili mahkemeler düzenlenirken 250’nci maddedeki katalog suçların
yargılanmasının bu mahkemelerde yapılacağı düzenlenmiştir. Bu düzenleme,
iktidarın da teşvik ve göz yummasıyla özel bir düzenleme olarak kabul edilip
diğer kanunlarda memurların yargılanmasını düzenleyen usul hükümlerinin üzerine
çıkarılmıştır. Erzincan’da MİT görevlileri tutuklanırken, rahmetli Kaşif
Kozinoğlu içeri atılırken, rektörler, komutanlar, emniyet müdürleri ve
Genelkurmay eski başkanı hakkında doğrudan ve izin alınmaksızın soruşturmalar
başlatılıp tutuklanırken Hükûmet yetkilileri bu uygulamaları alkışlamış ve özel
yetkili mahkemelerin memurun amirinin iznini almadan soruşturma ve kovuşturma
başlatmaları tasarruflarını savunmuş ve
teşvik etmişlerdir ancak bugün, yargının mızrağı kendi kalbine dokununca
kıyameti koparmış ve “Özel yetkili mahkemeler izin almadan kamu görevlileri
hakkında soruşturma başlatamaz.” diyerek ortalığı velveleye vermişler ve bu
ucube düzenlemeyi önümüze koymuşlardır. Hükûmete sormak gerek, bu gücü
kontrolsüz bırakarak siyaseti dizayn etmeye kadar cüretkâr hâle getiren, toplum
mühendisliği yapmaya teşvik eden, toplumsal ve siyasal krizlerin kaynağı hâline
gelmesine göz yuman siz değil misiniz? Birileri haksız ve hukuksuz bir şekilde
adli tedbirleri cezaya dönüştürürken kıs kıs gülüyordunuz, şimdi kalkmış, kendi
yarattığınız canavardan şikâyetçi oluyorsunuz. Bu duruma Sayın Başbakan “Men dakka dukka.” diyor, eden bulur;
rüzgâr eken fırtına biçer. Bir an için Hükûmetin maksadının meşru olduğunu
düşünsek dahi yine de benimsediğiniz bu yöntemin meşru olduğunu söyleyemeyiz.
Şayet Başbakan özel görev verdiği kamu görevlilerinin yargı karşısında
korunmasını istiyorsa, o zaman, 4483 sayılı Kanun’da ya da CMK’nın
yetkili mahkemelere ilişkin hükümlerinde bu hususları düzenleyebilirsiniz.
Belki de bu düzenlemeleri yapamayacağınız tek kanun MİT Kanunu’dur.
Saygıdeğer milletvekilleri, teklif esas yönünden de sakıncalıdır.
Bu teklifle Türk devletinin Başbakanına tuzak kurulmaktadır. Bu düzenlemeyi
getirenler sureti haktan görünüp büyük bir tuzak hazırlamaktadırlar. Bu
düzenlemeyle Başbakanlık makamının siyasi sorumluluğu cezai sorumluluğa
dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Kamu görevlilerine münhasır olan bürokratik ve
hukuki sorumluluk, siyasi sorumluluğu dışında esasen sorumluluk kabul etmeyen
siyaset kurumuna yüklenmektedir.
Demokrasilerde siyaset kurumu siyasi kararlar alır ve alınan bu
kararları mevcut yasalar çerçevesinde bürokratlar eyleme dönüştürerek icra
ederler. Alınan kararların toplum tarafından değerlendirilmesi, takdir ve
tecziyesi seçimlerde sandığa yansır ve yanlış kararlar oralarda cezalandırılır.
Alınan siyasi kararların uygulanması esnasında hukuka bağlı kalma mecburiyeti
ise bürokratlara aittir. Kamu görevlileri mevzuat ve genel, özel kararlar
olarak aldıkları siyasi talimatları yasal sınırlar içerisinde kalarak icra
etmek zorundadırlar. Aksi hâlde kanunun suç saydığı emir ve talimatların yerine
getirilmesi, kendilerini hukuki cezai sorumluluktan kurtaramaz. Hâl böyle iken
Başbakan, konusu suç olan bir emir dahi verse kamu görevlileri bu emri yerine getiremezler.
Bununla birlikte, bir diğer anayasal kural, idarenin her türlü
eylem ve işleminin yargı denetiminde olduğu hükmüdür. Hikmeti hükûmet dönemi
çoktan kapanmıştır. Yani suç işlediği iddia olunan bir kamu görevlisi hakkında
Başbakan “Ben buna özel görev verdim, yargılanmasına gerek yoktur.” dese dahi
savcılar süreci devam ettirecek, Başbakanın bu yöndeki idari tasarrufu yargıya
taşınacaktır. Dolayısıyla, nihai karar, 4483 sayılı Kanun’da olduğu gibi yine
yargı tarafından verilecektir. Şayet Danıştay Başbakanın soruşturmaya izin
vermeme konusundaki kararını kaldırırsa savcılık soruşturmaya
başlayabilecektir.
Şimdi diyeceksiniz ki madem bu yasa kimseye dokunulmazlık
sağlamıyor, o zaman neden karşı çıkıyorsunuz? Nedeni şudur: Demokrasilerde
siyasi otorite bu ölçüde cezai sorumluluk altına itilemez. Bu düzenleme,
Başbakanlık makamını sanık sandalyesine oturtmanın yolunu açan, ülkede siyasi
kriz ve kaosa zemin hazırlayan, sinsi bir düzenlemedir. Şimdi bir an düşünelim,
Başbakan MİT Müsteşarıyla ilgili yargılanma talebi önüne geldiğinde “Ben özel
görev verdim, yargılanmasın.” dediği zaman savcı bu karara itiraz ederek Danıştaya götürsün. Danıştay Başbakanın kararını kaldırıp
“Yargılanmalıdır.” yolunda karar verdiğinde yargılama başlayacaktır ancak bu
defa, sadece MİT Müsteşarı değil, ona emir ve talimat verdiği kendi kararıyla
da açık hâle gelen Başbakan davanın bir numaralı sanığı hâline gelecektir.
Özellikle terör suçları dokunulmazlık zırhı dışında kabul edildiğinden,
başbakanların tutuklanması için gerekli tüm koşullar sağlanmış olacaktır. Bu
nedenle, önünüze getirilen bu ucube değişikliği, bırakın bizim muhalefet olarak
isteğimizi, kendi Başbakanınızın güvenliği, ona duyduğunuz muhabbet için lütfen
geri çekiniz. Bugün Başbakanın ismi Recep Tayyip Erdoğan olabilir, yarın ise bu
Meclisten başka biri başbakan olacaktır. Olaya bu gözlükle bakmak doğruları
görmek için yeterli olacaktır.
Yüce heyetinizi, Türk milletinin saygıdeğer milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkoğlu.
Şimdi şahısları adına Ali Özgündüz, İstanbul Milletvekili.
Sayın Özgündüz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, değerli arkadaşlar, sabahtan beri bu kanun görüşülüyor.
Nedir bu kanunun özü? Aslında yeni yeşiller kanunu, yeşilin değişik tonları.
Amerikan yeşili, Suud yeşili, El Kaide yeşili,
efendim uyuşturucu yeşili, türbe yeşili, genişletebilirsiniz. Polat Alemdar’lar
yaratıyorsunuz, Polat Alemdar’lar üretiyorsunuz. Bu kanun çok tehlikeli,
komisyonda da söyledim, Sayın Başbakanı da sıkıntıya sokacak nitelikte bir
kanun. Getirdiğiniz değişiklikle “MİT görevlileri dışında ayrıca Başbakan
tarafından özel olarak görevlendirilen kamu görevlileri” dediniz. Kamu
görevlisi kavramının içine yargı mensupları girer mi? Girer mi?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Girer.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Kanunu teklif eden sayın arkadaş “Girer”
diyor. Yarın Sayın Başbakan, özel yetkili savcılar içinden özel birine özel
görev verse bu işin sonu nereye gidecek?
Sayın bakanlar, size Sayın Başbakan yanınıza birer bakan
yardımcısı atadı. Yarın bu yardımcılarınıza görev verse sizinle ilgili,
şahsınızla ilgili ne yapacaksınız?
Bakın arkadaşlar, parlamenter rejimde kabine vardır, Bakanlar
Kurulu vardır, Başbakan eşitler arasında birincidir. Yani tek adam değildir.
Hükûmet bir bütün hâlinde Başbakan ve Bakanlar Kurulundan oluşur ve siyasi
projeden tümü sorumludur.
Yine Anayasa’mıza göre, bakanlar, Anayasa 112: “Her bakan,
Başbakana karşı sorumlu olup ayrıca kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri
altındakilerin eylem ve işlemlerinden sorumludur.”
İçinizde Emniyet Genel Müdürlüğü, valilik yapanlar var. Şimdi,
İçişleri Bakanının emri altındaki bir emniyet müdürüne Sayın Başbakan özel
görev verse, yarın bu kişinin işlediği suçlardan dolayı Sayın Başbakan izin
vermese ama sayın bakan sorumlu olacaktır. Böyle bir düzenleme getiriyorsunuz.
Aslında ne getirdiğinizin farkında değilsiniz çünkü burada Kanun’da diyor ki…
Az önce 250’yle ilgili tartışmalar yapıldı yani efendim işte MİT Kanunu’nun
26’ncı maddesi var. Doğru vardı fakat 26’ncı maddenin önceki hâline bir şey
ekliyorsunuz: Görevin niteliğinden ve görevi ifası sırasında işledikleri
suçlardan dolayı ya da, ya da CMK 250’nci maddesinin birinci fıkrasına göre
kurulan ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlardan dolayı.
Hangi suçlar arkadaşlar? Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü
bozmak, TCK 302; düşmanla iş birliği yapmak, 303; devlete karşı savaşa tahrik,
304; yabancı devlet aleyhine asker toplama, 306. Suriye… Şu anda -uyduruk-
Özgür Suriye Ordusu denilen bir terör örgütü Türkiye’de konuşlanmış durumda,
Antakya’da ve başka yerlerde eğitilerek tekrar Suriye’ye giderek terör
eylemleri yapıyorlar. Yarın orada birisi yakalansa değerli arkadaşlar, El
Muhaberat’a da dese ki: “Efendim beni Sayın Başbakan görevlendirdi.” Bunun
kaydını alsa uluslararası camiada ne duruma düşecek ülkemiz? Uluslararası
hukuka göre savaş sebebidir. Böyle bir yetkiyi nasıl verirsiniz Sayın
Başbakana? Bakın şu andaki düzenlemede MİT sorumludur. Bırakın orası sorumlu
olsun ama Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, devletini sıkıntıya sokacak böyle
tehlikeli bir iş yapıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, tekrar sizi uyarıyorum, lütfen yapmayın yani
Oslo görüşmesi, KCK davasından dolayı alelacele getirdiğiniz bu düzenleme yarın
sizi de sıkıntıya sokar, Sayın Başbakanı da sıkıntıya sokar diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgündüz.
Şahsı adına ikinci konuşmacı Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Türkoğlu, beş dakika süreniz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
“Bizim dört kez bunlarla -terör örgütüyle- bir araya oturduğumuzu
söyleme şerefsizliğini yapanlar, bu alçakça iftirada bulunanlar bunun hesabını
her yerde vereceklerdir. Biz, terör örgütü ile hiçbir zaman masaya oturmadık,
hiçbir zaman da oturmayacağız. Bizim felsefemizde, anlayışımızda böyle bir şey
olamaz. Kendilerine baksınlar. Şunu bilin ki Tayyip Erdoğan’ın başında
bulunduğu bir iktidar, hiçbir zaman terör örgütüyle masaya oturmaz. Biz,
milletin avukatlığını yapıyoruz. CHP ise Silivri’de avukatlık yapmaya devam
ediyor. Ey Kılıçdaroğlu ve Bahçeli, bizim masaya
oturduğumuzu iddia ediyorsanız ispat etmek zorundasınız. Eğer bunu
ispatlamazsanız müfterisiniz.” Sayın Başbakanın 21 Ağustos 2010 günü Kayseri’de
yapmış olduğu konuşma.
Şimdi, bugün ise terör örgütüyle, PKK ve KCK’yla
görüşme yaptığı bilinen ve bu görüşmelerden dolayı haklarında adli takibat,
soruşturma başlatılan MİT görevlilerinin bu takibattan kurtulmalarına yönelik
bir teklifi tartışıyoruz.
Bu çerçevede, biraz evvel burada bizlere “Millete güvenmeyecek
misiniz, Sayın Başbakana güvenmeyecek misiniz?” diye hitap eden Sayın Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ Beyefendi’ye soruyorum; lütfen, kendisine iletin: Şu
ilk okuduğum Kayseri’de yapılan konuşmadan dolayı mı güveneceğiz Sayın
Başbakana, yoksa bu teklifi buraya gönderen Sayın Başbakana mı güveneceğiz?
Eğer bunu bize söylerlerse çok memnun olurum.
Bu tasarının Genel Kurul gündemine gelirken çiğnenen İç Tüzük
hükümlerine hiç değinmeyeceğim çünkü İç Tüzük’ün ve
Anayasa’nın paspas edildiği bir dönemde, İç Tüzük ve Anayasa ihlallerinin kimseyi rahatsız etmediği bir Mecliste bunun
bir anlamı yok ancak hepimizce malum olduğu üzere, bir özel yetkili savcı, eski
bir Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, şimdiki MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile bir
grup eski MİT yöneticisini kamuoyunda KCK davası diye bilinen dava kapsamında
ifadeye davet ettikten sonra kızılca kıyamet koptu. Cumhuriyet savcısının
önündeki sıfatla “cumhuriyet” kelimesinin niye olduğunu zamanın Adalet Bakanı
Mahmut Esat Bozkurt şöyle ifade ediyor Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e: “Bir
gün savcılar cumhuriyeti korumak için Başbakan hatta Cumhurbaşkanlarını da
sorgulamak zorunda kalabilirler, o yüzden onlara ‘Cumhuriyet savcısı’ demek
uygundur.” demiştir.
Cumhuriyet savcısı elinde bulunan bilgi ve belgelerden hareketle
MİT mensuplarını ifadeye çağırması, cemaatin Hükûmetle çatışması, cemaatle
Tayyip Erdoğan’ın iktidar mücadelesi, Suriye operasyonunun engellenmesi, Hakan
Fidan’ın İran yanlısı olması, İsrail’in Hakan Fidan’ı sevmiyor, istemiyor
olması gibi birçok başlıklarla değerlendirilmiştir. Oysa Cumhuriyet savcısı bir
şey diyordu. Cumhuriyet savcısı, KCK soruşturması yapılırken ele geçen bilgi ve
belgelere göre PKK/KCK içine avukattan başka kimliklere kadar değişik
boyutlarda sızan MİT elemanları İmralı’dan Öcalan’ın Kandil’e verdiği örgütün
yeni şiddet eylemlerini nasıl gerçekleştireceğine dair talimatlarını
aktarmaları, PKK/KCK içinde MİT elemanları bazı terör eylemlerinin
istihbaratlarını aldıkları hâlde bunları polis ve askerle paylaşmamış,
eylemlerin gerçekleşmesine göz yummuş oldukları, KCK yapılanmasının MİT
elemanlarının gözetiminde onay ve desteğiyle gerçekleştiği, Öcalan’ın 6 Temmuz
2011’de altı sayfalık el yazısıyla örgüte halk savaşı başlatma talimatlarını
verdiği mektubun MİT tarafından Kandil’e taşındığı ve 14 Temmuzda Silvan’da 13
askerimizin şehit olduğu saldırıyla PKK tarafından halk savaşının başlatıldığı
iddiaları var. Cumhuriyet savcısı buna ilişkin bilgilerine başvurmak üzere adı
geçen MİT yöneticilerini ifadeye çağırmıştır. Ancak Hükûmet buna razı değildir,
bu Mecliste bu haksızlığa ve bu zulme razı olmayacak çoğunluk vardır elbette
buna inanıyorum. Size bununla ilgili Hazreti Peygamber’den bir örnek vermek
istiyorum. Hazreti Peygamber ashabına “Zulme uğrayana da, zalime de dua edin;
yardım edin.” dediğinde, sahabe “Ya Resulallah,
zalime niçin dua edelim?” diye sorar. O yüce zat da “Dua edin ki daha fazla
zulmederek daha çok günah işlemesinler. “
İşte, bugün, bu Mecliste bize tevdi edilen görev budur. Daha fazla
hata, daha fazla yanlış yapılmasına müsaade etmeyelim ve bu teklifi hep beraber
reddedelim.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkoğlu.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, İç Tüzük’ün
72’nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
164 sıra sayılı Kanun teklifinin 4. maddesi üzerindeki
görüşmelerin içtüzüğün 72. maddesi gereğince devam ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Oktay
Vural Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz |
İzmir Mersin Isparta |
Yusuf
Halaçoğlu Kemalettin
Yılmaz |
Kayseri Afyonkarahisar |
Gerekçe:
İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısının KCK soruşturması
kapsamında Milli İstihbarat Teşkilatı yetkililerini ifadeye çağırmasıyla
başlayan ve kurumlar arası krize dönüşen bir süreç yaşanmıştır.
Yaşanan yargı sürecine, yürütme organı müdahil olmuş ve bir kanun
teklifiyle konu yasama organının huzuruna gelmiştir.
Bu Kanun teklifi ile iç tüzük ihlali yapılmıştır.
a) Meclis İç Tüzüğü 40. Maddesi, "Başkanlığa sunulan
teklifler derhal Başbakanlığa gönderilir" hükmünü içermektedir.
Teklif Başbakanlığa gönderilmiş midir? Başbakanlık ilgili kurum ve
kuruluşlara dağıtım yapmış mıdır? Kurum ve kuruluşların teklif hakkındaki
görüşleri toplanmış mıdır? Bu görüşler sonucu teklifin uygun bulunup
bulunmadığı belli değildir.
b) Teklifin Havalesi eksik yapılmıştır.
Bu kanunla ilgili olarak Anayasaya aykırılık iddiaları ileri
sürülmüştür. Bu nedenle Anayasa Komisyonunun görüşü alınması gerekmektedir.
Ayrıca, bir teşkilat kanunu olduğu için Kanun, Plan ve Bütçe
Komisyonu dahil, Dışişleri, İçişleri ve Milli Savunma komisyonlarında
görüşülmesi gerekmektedir.
Dolayısı ile değişiklik teklifinin sadece Adalet Komisyonunda
görüşülmesi İç Tüzük Hükümlerine uygun değildir.
c) Ortada bir mahkeme kararı ve yargı süreci olduğu için de
"görüşülmesi" Anayasa'nın 138. Maddesi'ne aykırıdır.
Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26. Maddesi, MİT Mensupları
hakkında cezai takibat yapılmasını Başbakanın iznine bağlamıştır.
Ancak, C.M.K 250. madde de, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Askeri
Mahkemelerde yargılanacak kişiler bu kanundan istisna tutulmuştur.
Bu hükümler karşısında bir düzenleme eksikliğinden bahsetmek
mümkün değildir.
Zaten teklif sahibi de bir norm boşluğundan ziyade, yorum
farkından dolayı teklif verdiğini ifade etmiştir.
Kanunların öncelik sırasında ve yorumlanmasında bir yanlışlık
olursa, yargı kendi iç dinamiğinde bunu düzeltebilir.
Keza Adalet Bakanlığı da düzenleyici işlemlerle bu yorum
farklılıklarını giderebilir.
Her yorum farkı için yasa yapmaya yeltenmek savunulamaz.
Yine teklifte "Başbakan tarafından özel bir görevi ifa etmek
üzere görevlendirilenler" ibaresinin hiçbir hukuki referansı ve kanun
yapma teknikleriyle bağdaşır tarafı yoktur.
Bir hukuk devletinde Başbakanlara bu denli bir yetki ve sorumluluk
vermek düşünülemez.
Keza, C.M.K 250. Maddesinde sayılan suçlar, Vatana İhanetten
başlayıp, Devlet Sırrı, Casusluk, Anayasal nizama karşı suçlar gibi çok ağır
suçlardır.
Bu düzenleme Başbakanlara ağır bir sorumluluk yüklemekte,
aydınlanamayan, faili meçhul kalan her olayda bütün dikkatlerin bu makama
çevrilmesine yol açacaktır.
Böylece, Başbakan'a bağlı ve yargıdan "korunma garantisi olan
bir çevre" oluşturulacaktır. Bu Başbakan'ın "Derin Devleti"ne dönüşmesi ihtimali vardır. Bu durum Hukuk
devleti ilkelerine aykırıdır.
Bir süredir Devlete ve Kurumlarına sinsi bir saldırı söz konusudur.
Ülkemizde ve yakın coğrafyamızda yaşanan olağanüstü gelişmeler karşısında,
kurumlarımızın Hukuk Devleti ilkelerine bağlı, demokratik, saygın ve güvenilir
bir konumda olmaları son derece önemlidir.
Milli İstihbarat Teşkilatının en kısa sürede ve net bir şekilde bu
iddiaları cevaplaması gerekir. Bunun yolu M.İ.T. mensuplarının yargıya
gitmelerini engellemek değildir.
Bu konuda başlatılmış bulunan yargı süreçlerine müdahale etmemek
ve Milli İstihbarat Teşkilatı mensuplarına, kurumun saygınlığına ve
güvenirliliğine gölge düşürecek her türlü iddiadan kurtulması için fırsat
tanımaktır.
Yasa teklifi bu amaca hizmet etmemekte, aksine kurumlar arası
çatışmayı arttırmaktadır.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 72’nci maddeye göre verilen bu
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Şimdi 4’üncü madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız, on dakika
süreyle.
Sisteme girmiş olan arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Uzunırmak...
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, 1985’ten bugüne kadar hangi tarihlerde, Oslo
modeli, hangi ülkelerde, kaç görüşme, kimlerin katılımıyla yapıldı? Sınırları
içinde görüşmeye nezaret eden, güvenliğini sağlayan, hakem ülkeler rol aldı mı?
Hangi ülkelerin temsilcileri, sıfatları ve isimleri?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Kuşoğlu...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, şüyuu vukuundan beterdir biliyorsunuz. Şayiaların
vuku bulup bulmadığına fırsat vermediniz. Bu şayialardan bir tanesi de
referandum döneminde ve seçim döneminde yine bu ilgili kuruluşun iktidar
partisi lehine, Cumhuriyet Halk Partisi, MHP ve BDP aleyhine çalışmalar
yaptığıydı. Bununla ilgili bir bilgi verebilir misiniz?
Bir de bu kanun teklifine benzer yeni kanun, tasarı ve teklifleri
söz konusu mu önümüzdeki günlerde gelecek olan? Yeni adalet paketleri var mı?
Özellikle bu konuyla ilgili paketler var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Işık...
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Oslo görüşmelerine
katılan Afet Güneş PKK temsilcilerine hitaben aynen şöyle diyor: “Sizin
de çok iyi bildiğiniz gibi Habur’da hukuk ihlal edildi, her şey yok edildi.
Amaç, size verilen birtakım sözlerin tutulmasıydı.” Hangi sözler verildi ve
niçin tutulmadı?
İkinci sorum: Yetmiş bir sayfalık KCK iddianamesinin yedinci
sayfasında sizinle ilgili bir değerlendirme yer almaktadır. Bu görüşmeden
KCK/TM sorumlularıyla cezaevine giden avukatlar arasında PKK terör örgütü
elebaşının saçının kesilmesi, verilen hücre cezaları ve örgüt ile ilgili olarak
Adalet Bakanıyla toplantı yapılması konusunda grup kararı aldıkları, yapılan
toplantıda Bakanın örgüt elebaşısı Abdullah Öcalan’ın
saçının kesilmesinden haberi olmadığı ve benzeri diye devam ediyor. Bu
değerlendirmedeki adı geçen Bakan siz misiniz? Niçin biraz önce “Ben
görüşmedim.” dediniz?
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakan, özel temsilcisi olan, özel görevler verdiği özel
yetkili mahkemelerin özel yetkili savcısınca ifadeye çağırılan MİT Müsteşarını
kurtarmak için kişiye özel bir kanun çıkarma özel görevini kendi adaşı, benim
de soyadaşım Recep Özel’e vermiştir. Kendisiyle soyisim benzerliği dışında bir ilgim yoktur. Özgür Özel
olarak bu hukuksuzluğu kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kurt…
KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Komisyon Başkan Vekili ve teklif
sahibine sormak istiyorum.
Komisyonda dokuz saat, burada da on saat teklifin Anayasa’ya, İç Tüzük’e, Türk Ceza Kanunu’na ve Mevzuat Hazırlama
Yönetmeliği’ne aykırı olduğunu anlatmaya çalıştık ama bunu inatla geçirmeye
çalıştınız ancak Genel Kurulda değiştirilmesine müsaade ettiniz. Şimdi, son
dakikada bu tekliften vazgeçmeyi düşünür müsünüz?
BAŞKAN – Sayın Fırat…
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu kadar yasa çıkarmaktansa -Türkiye'nin bir genel
affa ihtiyacı vardır- genel af çıkarmayı düşünüyor musunuz? (BDP sıralarından
çıkışlar)
BAŞKAN – Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Emin Çölaşan’ın 12 Şubat 2012 tarihinde yayınladığı
bir belge var, o belgede aynen şöyle diyor: “Özellikle son bir yılda MİT’e
alınan çok sayıda kişinin tarikat mensubu olması, 15 kadar üst düzey tarikatçı
bürokratın MİT’e aktarılarak kritik yerlere gelmesi, aynı şekilde ideolojik
olarak istenilen çizgide olmadığı için orduda terfi edemeyen 6 emekli subayın
daire başkanı ve daha üst düzeyde görevlendirilmesi Atatürkçü kadroda
rahatsızlık yaratmıştır.” Bu tayinler doğru mudur? Birinci soru bu.
Aynı belgede “Bu noktadan bakıldığında olanı biteni AKP-cemaat
kavgası olarak nitelemek yanlış ve eksik yorum olur. Her şeyden önce Erdoğan
MİT’i iktidarını kalıcı bir rejime döndürmek için kullanmaktadır.” diyor. Nasıl
bir rejimdir bu yeni, hangi rejime döndürmeye çalışıyor, ikinci bu.
Üçüncüsü de savcılığın ulaştığı belgeler, Erdoğan’ın Kürt sorunu
üzerinden hem Türk hem de Kürt siyasetini kalıcı olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; benim burada oturmadığım,
Başbakan Yardımcımızın oturduğu anda Sayın Cihaner’in
bir sorusu olmuş şahsıma, müsaade ederseniz kısaca ona değinmek istiyorum.
O da 13 Şubat Pazartesi günü Adalet Bakanının akşamüzeri
Dolmabahçe’de Başsavcı Vekiliyle baş başa bir görüşme yaptığına dair bir bilgi
sormuş, bu doğru mu diye.
O görüşme yapıldığına dair televizyonun altyazıları yazıldığında,
“Dolmabahçe’de şu anda savcıyla görüşme yapılıyor.” denildiği saat 17.45
suları, pazartesi günü akşam saati. Ben, o saatte AK PARTİ Genel Merkezi
girişinde MYK toplantısına girerken aynı televizyonun muhabirine canlı yayında
“Ben buradayım, oysa siz beni İstanbul’da görüşme yaparken şu anda anons
ediyorsunuz, lütfen bu yanlışınızı düzeltin.” dedim, onlar da özür dilediler ve
bu yanlışlarını düzelttiler. Dolayısıyla, Sayın Cihaner
sizdeki bu bilgi doğru değil, televizyonun yaptığı bir yanlışlık.
Onun dışında, Sayın Uzunırmak’ın sormuş
olduğu “1985’ten bugüne kadar Oslo modeli görüşme kaç defa yapılmıştır, hangi
tarihlerde, kimler katılmıştır, bunlara hakem ülkeler katılmış mıdır?” sorusu var.
Bu soruların cevabının hiçbir tanesi bizde yok. Bununla ilgili 85’ten bu yana
görüşme yapılıp yapılmadığını bilmiyorum, ama şayet MİT’teki bilgiler bununla
ilgili, varsa bu tip görüşmeler…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yazılı olarak verirseniz memnun olurum.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …ve gizlilik engeline
takılmıyorsa size yazılı olarak göndereceğim Sayın Uzunırmak.
Sayın Kuşoğlu, referandum ve seçim döneminde iktidar partisi
lehine, muhalefet partisi aleyhine çalıştığına dair istihbarat teşkilatının,
bilgiler olduğunu ifade etti.
İlk defa sizden duyuyorum, belki basında çıktıysa biz izleyememiş
olabiliriz, ama bizde böyle bir bilgi yok. Buna ilişkin herhangi bir müdellel
bir husus varsa bunları da öğrenip bize bildirebilirseniz gereğini yapma
noktasında biz hazırız diyeyim.
Sayın Alim Işık, Afet Güneş, KCK soruşturması ve bu soruşturmanın
71 sayfalık bölümünde ilgili bakanla ilgili Öcalan’ın saçının kesildiğine dair
hususta görüşme yapılması kararı alındığına dair… Bu konuyu ilk defa sizden duyuyorum,
böyle bir şeyden haberim yok.
ALİM IŞIK (Kütahya) – İddianame.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Olabilir.
Geçmiş tarihlerde, benden önceki bakanlar döneminde söz konusu
olmuş olan ama ilk defa sizin söylemenizle muttali olduğum bir konudur.
Sayın Fırat “Bu kadar yasayla uğraşacağınıza bir genel af
çıkarsanız daha rahat olmaz mı?” diye bir soru sordu. “Böyle bir düşünceniz var
mı?” dediler.
Değerli arkadaşlar, ne genel af ne özel af niteliğinde herhangi
bir düzenleme yapma düşüncemiz yok şu an için.
SIRRI SAKIK (Muş) – Nasıl çözeceğiz Sayın Bakan?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Yine Sayın Acar’ın bir
sorusu oldu.
Emin Çölaşan’ın yazdığı bir günlük yazıda MİT’e alınan elemanların
son dönemde tarikat mensubu olduklarına dair birtakım ifadelerde bulundular.
Yine bizde bu şekilde bir bilgi yok. Buna ilişkin elinizde somut veriler varsa
bunları da değerlendirmek üzere gereğini yaparız.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, bir dakikamız var.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın
Başkanım, Komisyona bir soru sorulmuştu, müsaade ederseniz ona cevap
vereyim.
BAŞKAN – Buyurun.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Bir
arkadaşımız, ismini hatırlayamadım, Sayın Kurt bir soru sormuştu, ona cevap vermek
istiyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Teklif sahibine sordu, size değil Sayın
Başkan.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Teklif
Adalet Komisyonunda Tüzük’e uygun bir şekilde
görüşülmüş ve o şekilde karara bağlanarak da Genel Kurula gelmiştir. Genel
Kurulda değişiklik yapma yetkisi elbette ki Türkiye Büyük Millet Meclisine yani
Genel Kurulda bulunan sayın milletvekillerine aittir. Bizim bu konuda
değişikliği önleme gibi bir yetkimiz de yoktur. Dolayısıyla, teklifi geri
çekmemiz de söz konusu değildir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim sorum Bingöl Milletvekili ve Kalkınma Bakanına. Bingöl’de
yaşanan bir rezaleti sormak istiyorum. Bakalım bu konuyu hangi kanunla örtbas
edecekler?
Bingöl Karlıova’da ekonomik değeri yüksek bir jeotermal su kaynağı
bulundu; bunu biliyorsunuz. Siz de Bingöl halkına müjde verdiniz. Isınma,
seracılık, turistik yatırımda halkın yüzü gülecekti. Ne yaptınız? Burayı
sattınız. Tek bir firma girdi ihaleye; 470 bin dolara hediye ettiniz, üstelik
dört yıl taksitle.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bu satıştan Bingöl halkı ne kazandı? Sıfır
lira kazandı. Niye? Çünkü masraflar da birbirine denkti. Bedavaya verdiniz ve
buradan İl Özel İdaresine hiçbir şey kalmadı.
Bingöl halkının yüzüne nasıl bakacaksınız Sayın Bakan? (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Atıcı.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde yedi önerge vardır.
Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 4 üncü maddesinde geçen "Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür" ibaresinin "Bu Kanun Bakanlar Kurulunca yürütülür"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Feyzullah
Kıyıklık
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 4 üncü maddesinde geçen "Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür" ibaresinin "Bu Kanun Bakanlar Kurulunca yürütülür"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Enver
Yılmaz
İstanbul
TBMM Başkanlığına
164 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 4. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 4; Bu Kanun hükümlerini Başbakan yürütür.
Enver
Erdem Oktay
Öztürk Kemalettin
Yılmaz |
Elâzığ Erzurum Afyonkarahisar |
Mehmet
Şandır Ahmet Kenan
Tanrıkulu Reşat Doğru |
Mersin İzmir Tokat |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4. Maddesi Bakanlar
Kurulu yürütür ibaresinin yerine, Başbakan Yürütür ibaresinin eklenmesini arz
ederim.
Oktay
Vural Mehmet
Erdoğan Celal
Adan |
İzmir
Muğla
İstanbul |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4. Maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
İhsan
Kalkavan Muharrem
İnce |
Samsun
Yalova |
“Madde 4 – Bu Kanun hükümlerini İçişleri Bakanı yürütür.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4. Maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
İhsan
Kalkavan Refik
Eryılmaz |
Samsun
Hatay |
“Madde 4 – Bu Kanun hükümlerini Adalet Bakanı yürütür.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 164 sıra sayılı yasanın 4. maddesinin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı yürütür olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Türk Leyla Zana Hasip Kaplan |
Mardin
Diyarbakır Şırnak |
Sırrı
Süreyya Önder Sırrı
Sakık Adil
Kurt |
İstanbul
Muş
Hakkâri |
İdris
Baluken Murat
Bozlak |
Bingöl
Adana
|
BAŞKAN – Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun efendim.
Süreniz beş dakika.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değerli arkadaşlar, bu kadar ciddi bir
yasaya böyle bir önerge gider. En iyisi bunu Hayvancılık ve Orman Bakanlıkları
beraber yürütsün, ne İçişleri ne Beşir Atalay’a bağlı güvenlik koordinasyon…
Şimdi ben size iki acı gerçeği söyleyeceğim. Bunu, bu final,
kapatıyoruz ve sorumluluk ve vicdanınızla da baş başasınız. Şimdi, 99
seçimlerinde CHP barajı aşamadı. 99 seçimleri 18 Nisanda yapıldı. 15 Şubat
komplosunda rahmetli Bülent Ecevit “Bize Öcalan’ı niye teslim ettiler,
bilmiyoruz.” dedi. Hatta o dönemden sonraki koalisyon ortaklarının açıklamaları
var. Bir taahhütle, “İdam etmeyeceksiniz.” taahhüdüyle de teslim edildiği
yönünde iddialar var. Bu konuda çok şey söylendi. Yalnız, ben o sürece
dikkatinizi çekmek istiyorum. Bunu söylememin nedeni şu: 99’da, Türkiye, Avrupa
Birliği’ne aday üyelik sürecini başlatıyor. Bu aday üyelik süreci hızlı bir
şekilde müzakere sürecine evriliyor. Reformların
konuşulduğu, demokrasinin konuşulduğu günlerdir. Bir umut dışarıdan… Dış
dinamiklerle Türkiye’de hukuk, demokrasi gelişiyor ve her alanda bir umut var.
O süreç içinde 18 Nisan seçimleri yapıldı, 18 Nisan seçimlerinden sonra da bir
koalisyon hükûmeti kuruldu yine rahmetli Ecevit Başkanlığında, MHP de o dönemde
ortak koalisyona.
Şimdi, ondan sonraki 2002 seçimlerine geleceğim. Bu süreçte, bu
Koalisyon Hükûmeti döneminde yapılanlarda ve sizin 2002’den 2012’ye kadar -on
yılda- yapılanlarda bir iki noktaya değineceğim. Bu Koalisyon Hükûmeti
döneminde Kürtçe ana dil yayın yasağı RTÜK’te on beş dakika, otuz dakika da
olsa ilk başlatan Koalisyon Hükûmeti oldu, AK PARTİ Hükûmeti olmadı. Yani
Kürtçe yayının serbest bırakılmasını AK PARTİ Hükûmeti sağlamadı. İdam cezası
bu Koalisyon Hükûmeti döneminde kalktı, saklı da olsa MHP’nin oyu, çoğunluk
olarak DSP’nin ve o dönemin koalisyonu. İdam cezası da kalktı. Şimdi, devlet
güvenlik mahkemelerindeki asker üye statüsünün değiştirilmesi de bu döneme denk
geliyor. Ama daha önemlisi, o döneme iyi bakın, temel hak ve hürriyetler, kişi
hakları, kişilik hakları, ev hakları, çalışma yaşamı, adil yargılanma; on yedi
tane Anayasa değişikliği olmuş temel haklarda. 2002’den sonra, 2005’te Terörle
Mücadele Kanunu’yla bu yapılan anayasal reformların tam aksi yapılmış ve o
dönemde iki parti Mecliste var, ana muhalefet CHP. CHP de o Terörle Mücadele
Kanunu’na onay vererek, ortaklık yaparak bugün onun bedelini ödüyor.
Ergenekon, Silivri davasının hepsinin, özel savcıların, özel
mahkemelerin nedeni sizlerin getirdiği mahkemelerdir. Oysaki 2001 reformundaki
Anayasa’da adil yargılanma hakkı vardı. Siz, on yıl boyunca çıraklık, kalfalık
ve ustalık döneminde koalisyon partileri dönemi kadar bir reform
yapamamışsınız.
Bakın, bizim cevaplarımızı veren Sayın Atalay ne diyor: “Kürt
sorunu silahla, askerle çözülmez; demokrasi sorunudur.” Eğer demokrasi
sorunuysa yüzde 10 barajından vazgeçeceksiniz, hazine yardımı adil dağılacak,
seçim sistemi adil olacak, özel mahkemeleri kapatacaksınız, bu soruşturmaları
durduracaksınız, her gün KCK’lilere devlet terörü
estirmekten vazgeçeceksiniz; düşünce, örgütlenme özgürlüğünün önünü
açacaksınız; gizli soruşturmalar, gizli tahkikatlar, gizli deliller, gizli ve
işte bu yasayla daha da gizliliğini artırdığınız delilerle hukuk devletine
dinamit koymaktan vazgeçeceksiniz.
Bu demokrasi öyle ekmek peynir gibi yenecek bir şey değildir,
kuralları vardır arkadaşlar. Siz on yıldaki iktidar döneminizde, dört parçalı
bir koalisyon hükûmetinin, koalisyon hükûmetlerinin döneminin bir yılı kadar
bir icraat yapamamışsınız insan hakları konusunda, hukuk konusunda, adalet
konusunda; düşünce, örgütlenme özgürlüğü konusunda, kültür konusunda, çalışma
yaşamı konusunda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Devamla) – İşte sıkıntı burada.
Son sözümüzü burada böylece söylüyoruz ve Orman Bakanlığına ve
Hayvancılık Bakanlığına yürütmesini havale ediyoruz böyle bir yasanın. Başka
çaresi kalmadı.
Hepinize iyi sabahlar.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum efendim.
Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
İhsan
Kalkavan Refik
Eryılmaz |
Samsun Hatay |
“Madde 4.- Bu Kanun hükümlerini Adalet Bakanı yürütür.”
BAŞKAN – Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Refik Eryılmaz, Hatay Milletvekili.
Süreniz beş dakika.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz kanun teklifinin içerik ve
amaç yönünden Anayasa’ya ve hukukun temel ilkelerine açıkça aykırı olduğu
konusunda fikir beyan etmek için hukuk profesörü olmaya gerek yoktur. Biz,
burada, bu kanunun Başbakana çok geniş yetkiler tanıdığını, hatta çete kurma
yetkisi tanıdığını ifade ettiğimiz zaman bize çok ciddi bir tepki veriyorsunuz.
Bu yetki Recep Tayyip Erdoğan’a verilen bir yetki değil arkadaşlar, şu anda
Recep Tayyip Erdoğan’ın çete kuracağı yönündeki tereddütlerinize ben de bir
anlık katılıyorum ancak Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın geçici olduğunu bilmeniz
gerekiyor. Bundan sonra gelecek olan başbakanın bu kanun maddesini keyfî olarak
kullanmayacağı konusunda kim garanti verebilir? Bizim esas dikkat çekmek
istediğimiz nokta da budur.
Değerli milletvekilleri, Başbakanı korumaya yönelik hazırlanan bu
kanun teklifi sadece Başbakanı korumakla kalmayacak, aynı zamanda, hukuk
devletinde kabul edilmesi mümkün olmayan tehlike ve sakıncaları da beraberinde
getirecektir. Ben bu tehlikeleri maddeler hâlinde sizlerle paylaşmak istiyorum:
1) Bu kanunla Başbakana âdeta padişah yetkisi verilmektedir.
2) Başbakana istediği konuda, istediği kişiye, istediği görevi
verme yetkisi tanınmaktadır.
3) Bu özel görevlendirdiği kişilerin görevin ifası sırasında işlediği
suçlarla ilgili soruşturma yapılabilmesini yine Başbakanın iznine
bağlıyorsunuz.
4) Kişiye özel yasa çıkarıyorsunuz.
5) Devam eden bir soruşturmaya Anayasa’ya aykırı bir şekilde
müdahalede bulunuyorsunuz.
6) Özel görevlendirmede bulunan Başbakana, görevlendirdiği kişi
hakkında izin verme yetkisini yine Başbakana veriyorsunuz.
Böyle ucu açık, böyle keyfî ve denetimsiz yetkilerin hukuk
devletinde yerinin olmadığı, hukuku bilen herkesin kabul edeceği bir gerçektir.
Sayın Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, MİT Müsteşarı ile diğer
MİT elemanlarının ifadesinin alınması sürecinde “Burada suç yok, görev var.”
diyor. Sayın Bozdağ, siz mahkeme misiniz? Bir olayda suç olup olmayacağına
karar verme yetkisinin mahkemede olduğunu bilmiyor musunuz? Eğer gerçekten bu
olayda iddia ettiğiniz gibi bir suç yoksa, bu bir görev ise bu telaş niye?
Neden soruşturmanın önünü kesmeye çalışıyorsunuz? Neden bu olayın üstünü
örtmeye çalışıyorsunuz? Neden yargıya müdahale edecek şekilde yangından mal
kaçırırcasına yasa çıkarmaya çalışıyorsunuz? Bırakınız, sizin kurduğunuz ve her
fırsatta savunduğunuz, koruyup kolladığınız özel yetkili savcılar, özel yetkili
mahkemeler karar versin.
Bu ülkede milletvekilleri, Genelkurmay Başkanı, belediye
başkanları, avukatlar, kurduğunuz bu özel yetkili savcılar ve mahkemeler
tarafından gözaltına alınıp sorgulandı. Buna yönelik yapılan eleştirilerde
“yargı bağımsızlığı” dediniz, “Yargıya müdahale ediyorsunuz.” dediniz,
“Bırakın, yargı kendi mecrasında kararını versin.” dediniz. Peki, şimdi ne
oldu? Neden şimdi “Yargı bağımsızdır, yargıya müdahale etmeyin.” demiyorsunuz?
Çünkü ucu size dokunuyor değil mi? Onun için apar topar ve tamamen suçluluk
telaşı ile bu karanlık olayın üstünü örtmeye çalışıyorsunuz. Bu kanun
teklifiyle hukuku ve hukukun üstünlüğünü katlettiğinizin farkında mısınız?
Sayın Bozdağ “Örgüte sızmak için suç işlemek gerekiyor.” diyor. Basına yansıyan
haberlerde yaklaşık bin MİT elemanının KCK içine sızdığı söyleniyor. Peki,
Sayın Bozdağ, bu bin MİT elemanı acaba KCK içine sızmak için hangi suçları
işlemek zorunda kalmışlardır?
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bizim o kadar geniş yerimiz yok.
REFİK ERYILMAZ (Devamla) – Bunun açığa çıkmasından mı korkuyorsunuz?
Bunu er ya da geç açıklamak zorunda kalacaksınız.
Özel yetkili mahkemelere gelince: 1980 darbesinin ürünü olan
devlet güvenlik mahkemelerinin devamı olan özel yetkili mahkemeler ortadan
kaldırılmadıkça bu ülkede hukukun üstünlüğünden bahsedemezsiniz. Hukukun ve
adaletin tecellisi için özel yetkili mahkemelerin mutlaka kaldırılması
gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
REFİK ERYILMAZ (Devamla) – Sayın Bozdağ, özel yetkili
mahkemelerin…
BAŞKAN – Sayın Eryılmaz, teşekkür ederim efendim. Süreniz tamam.
REFİK ERYILMAZ (Devamla) – Ne dersek diyelim unutmayınız ki…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, önergeyi oya sunun
efendim.
BAŞKAN – Sayın Eryılmaz... Teşekkür ederim Sayın Eryılmaz.
REFİK ERYILMAZ (Devamla) - …bu hukuk katliamı karşısında tarih
sizi mutlaka yargılayacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4. Maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
İhsan
Kalkavan (Samsun) ve arkadaşları
“Madde 4 – Bu Kanun hükümlerini İçişleri Bakanı yürütür.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın İnce, buyurun.
Süreniz beş dakika. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçen yıl bu kürsüden bürokratları uyarmıştım: “Türkiye bir hukuk
devletidir, iş ve işlemlerinizi buna göre yapın, parti devleti sevdalılarının
siyasal emellerine alet olmayınız.” demiştim. Yine bürokratlara “Dik durun,
omurgalı durun, kurala uyun, korkmayın, kanunsuz emri, Anayasa 137’yi hep
hatırlayın.” demiştim. İşte, bugün hep birlikte görüyoruz. Hukukun silah olarak
kullanılması durumunda mutlak olarak bumerang etkisi yapacağını herkes görmüş
oldu. Şimdi, silah döndü ve kendilerini vurdu. Ey bürokratlar, geleceğinizi
görün. MİT Müsteşarında olduğu gibi, suya yazılan sözlerin faturasının ne kadar
ağır olduğunu herkes böylece görmüş olsun.
Bu ülkede yapılan hiçbir şeyin karşılıksız kalmayacağını herkes
anlamıştır herhâlde. Burada pek çok milletvekili, pek çok hukukçu sayın
milletvekili görüşlerini açıkladı. Ben size yakın siyasi tarihimizi bilen bir
arkadaşınız olarak bir küçük örnek vermek istiyorum. Daha çok değil 2003’te,
2004’te, Meclis tutanaklarından okuyacağım şimdi size.
Hüsnü Ordu, Kütahya AKP Milletvekili diyor ki: “Dönemin ilgili
Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan ve Devlet eski Bakanı Sayın Recep
Önal’ın gerekli tedbirleri zamanında almayarak, görevlerini yerine getirmemek
suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, bu
raporlarla ilgili yasal soruşturma izinlerini geciktirdikleri, savsaklandığı…”
Yani soruşturma iznini geciktirdi, savsakladı diye, siz bu ülkede Başbakan
Yardımcısını Yüce Divana gönderdiniz. Geciktirdi diye soruşturma iznini
Başbakan Yardımcısını Yüce Divana gönderiyorsunuz, şimdi Başbakana o izni
veriyorsunuz! Hiç göndermeyeceksiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Ne alakası var?
MUHARREM İNCE (Devamla) - Kanun çıkarıyorsun. Sen daha neye oy
verdiğini bilmiyorsun. Neye oy verdiğini bilmiyorsun. (CHP sıralarından
alkışlar)
O zaman “İzin vermenin geciktirilmesi bile suçtur, yargılanmayı
gerektirir.” dediniz burada. Meclis zabıtlarına bakarsanız bunları görürsünüz.
Şimdi, siz, Başbakana böyle bir yetkiyi vererek davayı durdurabilirsiniz ama
suçu ortadan kaldıramazsınız, er ya da geç hesap ödenecektir. İzin vermeyen
işlemle hukuksal süreç tamamlanmaz çünkü kuvvetli suç şüphesi savcı tarafından
tespit edilmiştir. Kuvvetli suç şüphesi oluşturan fiili kamu görevlileri işlemiştir.
Sayın milletvekilleri, suç şüphesi taşıyan fiil MİT Müsteşarı için
ne ağırlık taşıyorsa Başbakan için de aynı ağırlığı taşımaktadır.
Tüm siyasetçilere sesleniyorum değerli milletvekilleri, adalet
topaldır ama asla kör değildir.
Şimdi, ben size bir öneride bulunayım. Bakınız, hatta bu önerimi
dinleyen milletvekili, Recep Özel’i bile sollayacaktır, Başbakanın gözünde öyle
bir yücelecektir ki “Sana helal olsun, bizim Recep bile bunu düşünemedi, sen
beni bu kadar nasıl da koruyorsun.” diyecektir. Önerim şudur: Geçmişte TÜBİTAK
Kanunu görüşülürken şöyle bir madde vardı: “TÜBİTAK Başkanını bir kereye mahsus
Başbakan atar.”, “RTÜK Başkan ve üyelerinin yargılanmasına bir kereye mahsus
Başbakan izin verir.” Şimdi, bakın, bir yürekli AKP milletvekili arıyorum, Başbakanın
gözünde çok yücelecek. Bir geçici madde ihdasında bulunsun, komisyon otursun ya
da bu geçici maddeye bir fıkra önergesi versin, “Bir kereye mahsus Başbakan
yargılanamaz.” önergesi versin. (CHP sıralarından alkışlar) Ancak bu kurtarır.
Bunun haricinde, Hakan Fidan’ı kurtarabilirsiniz, bunun haricinde
bir maddeyle Başbakanı asla kurtaramazsınız diyorum, sabahın bu saatinde yüce
Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İnce.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Hatip’in
konuşmasında bir ifade kullanıldı. Sayın Hüsnü Ordu’nun verdiği konuşmadan bir
pasaj okudu. O önergenin altında, sayın bakanlarla ilgili soruşturma komisyonu
kurulmasıyla ilgili önergenin altında Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekillerinin
imzası vardı.
Meclisin bilgilerine arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim. Zabıtlara geçti.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette
bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı
Kanununda Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4. Maddesi Bakanlar
Kurulu yürütür ibaresinin yerine, Başbakan Yürütür ibaresinin eklenmesini arz
ederim.
Mehmet
Erdoğan (Muğla) ve arkadaşları
Diğer önergenin imza sahipleri:
Oktay Öztürk (Erzurum) ve arkadaşları
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Komisyon
katılmıyor efendim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sormadı ki efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sormadan cevap verdi de efendim, soruyor
musunuz?
BAŞKAN – Efendim? Bir saniye…
OKTAY VURAL (İzmir) – Komisyona sormadınız da kendileri cevap
verdi.
BAŞKAN – Sorduğumu zannediyorum, zatıaliniz duymadı belki.
Mehmet Erdoğan, Muğla.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tutanaklara bakarız.
BAŞKAN – Bakarız. Bu saatte her şey olabilir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Vallahi Komisyon Başkanı da duymamıştı, siz
de sorduğunuzu zannediyorsunuz herhâlde.
BAŞKAN – Yorulmadığını iddia eden yoktur şu saatte herhâlde grubun
içerisinde.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, arka tarafta uyuyan
milletvekillerini uyandırmak için Sayın Salim Uslu’yu göreve davet eder
misiniz?
BAŞKAN – Uyandıralım efendim, uyandıralım. Teşekkür ederiz.
Buyurun Sayın Erdoğan.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
164 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi
üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
“Adalet mülkün temelidir.” Tabii ki bu vecizedeki mülk,
birilerinin şahsi mülkü değildir. Bu mülk, atalarımızın, dedelerimizin kanı
pahasına, canı pahasına bize emanet ettiği Türk devletidir. Onun için, Türk
devletinin bekasını sağlamak için adalet herkese lazımdır, her zaman lazımdır,
bundan sonra da herkese her zaman lazım olacaktır.
Şimdi, Habur’da yaptığınız bir olayla çadır mahkemeleri kurdunuz,
“Adalet bağımsızdır, buna biz karışmadık.” dediniz. Şemdinli’de başlayan
soruşturma Genelkurmay Başkanına gitti, orada bir savcı görevinden oldu, o
zaman “Adalet bağımsızdır, ne yapalım?” dediniz. Genelkurmay Özel Harp Dairesi
aranırken “Adalet bağımsızdır, ne yapalım?” dediniz. Türk ordusunun
generallerinin üçte 1’i tutuklanırken “Adalet bağımsızdır, biz ne yapalım?”
dediniz. Gazeteciler tutuklanırken “Yüce yargı bağımsızdır, bizim yapacağımız
hiçbir şey yok.” dediniz. Emniyette yıllarca istihbaratçılık yapmış emniyet
müdürleri tutuklanırken “Biz ne yapalım?” dediniz. Milletvekilleri
tutuklanırken “Biz ne yapalım?” dediniz. Ama iş 28 Şubatçıları sorgulamaya gelince,
Deniz Feneri sanıklarını sorgulamaya gelince, MİT’çileri sorgulamaya gelince,
tıs, ses kesildi. O zaman “Özel düzenlemeler yapalım, savcıları görevden
alalım, her işe yeni bir kulp bulalım.”
12 Eylül referandumuyla kendi oluşturduğunuz yargıya bile güvenmiyorsunuz,
bize diyorsunuz ki: “Başbakana güvenin.” Yani yargının bağımsızlığını
kaldırdınız bizim haberimiz mi yok? Biz Başbakana niye güvenelim? Başbakan
taraf değil midir? Başbakan bir partinin genel başkanı değil midir? Yüzde 50 oy
alınca Başbakan artık ilanihaye ulvi bir statüye mi kavuşmuştur? Bizim ona
güvenmemiz için hangi sebep vardır yapılan bir sürü yolsuzluk, bir sürü
usulsüzlük ortadayken?
“Bürokratik oligarşiye hayır.” dediniz, şimdi geldiniz, kendi
bürokratik oligarşinizi yarattınız, onu korumak için kılıf arıyorsunuz.
Bunlardan vazgeçin.
Şimdi, siz bu durumlarda istediğiniz zaman -tabii ki parmak
sayınız yetiyor- istediğiniz kanunu çıkarabilirsiniz, istediğiniz kanunu
değiştirebilirsiniz, istediğiniz kanunu istediğiniz şekle getirebilirsiniz, bu
şekilde dünyada bu mahkemelerden kurtulmayı başarabilirsiniz ama mahkeme-i kübrada hesap vermekten kurtulamazsınız; orada sizi ne
Hakan Fidan kurtarabilir ne Bekir Bozdağ kurtarabilir ne Adalet Bakanı
kurtarabilir ne de Başbakan kurtarabilir. Şu kanunu oylamadan önce Allah rızası
için bir daha düşünün.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum, cumanız mübarek olsun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdoğan.
Şimdi söz sırası Sayın Enver Erdem’in, Elâzığ. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MİT
Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin verilen kanun teklifinin 4’üncü
maddesinin değiştirilmesiyle ilgili önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Sabahın bu ilk saatlerinde çok da fazla vaktinizi almadan birkaç cümleyle ben
de özetlemek istiyorum.
Tabii bu kanun, çeşitli yönleriyle değerli hukukçular ve değerli
milletvekillerimiz tarafından değerlendirildi, bu kanunun sakıncaları her
boyutuyla ortaya konmaya çalışıldı. Ancak, hepimizin malumu olduğu üzere, siz
AKP Grubu olarak, bu getirdiğiniz metinleri kutsal metinler olarak gördüğünüz
için bunlar üzerinde getirilen herhangi bir önergeyi, değişikliği veya
değerlendirmeyi dikkate almadınız ve almayacaksınız.
Esasında, en büyük zalimler zulüm görenler arasından çıkarmış,
gerçekten siz bunları haklı çıkarmaya çalışıyorsunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bu yapılan düzenlemeyi birkaç cümleyle
özetleyecek olursak, bir defa bu düzenleme hukuki açıdan ciddi sakıncalar
teşkil etmekte, ahlaki açıdan sakıncalar teşkil etmekte; yerindelik yönüyle
bakıldığı zaman da yerinde bir düzenleme değil. Bu düzenlemeyi getiren arkadaş
açısından da böyle bir talihsizlik var.
Yine bu düzenleme, usul ve şekil açısından bakıldığında da birçok
sıkıntıyı paralelinde getirmekte ve taşımaktadır. Yasa yapma tekniği açısından
bakıldığı zaman, teamül olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde uygulanması
gereken teamüller, İç Tüzük kuralları uygulanmamıştır, görüşülmesi gereken
komisyonlarda yeterince görüşülmemiştir. Bu düzenleme esas yönüyle de birçok
sorunu beraberinde getirmiştir. Özellikle Anayasa’nın 2’nci, 10’uncu, 128’inci
ve 138’inci maddeleri gibi maddelere aykırılıklar teşkil etmektedir. 138’inci
maddenin üçüncü fıkrasıyla ilgili konuyu çok sayıda duyduğunuz için
tekrarlamıyorum ama görülmekte olan bir davayla alakalı Mecliste soru bile
sorulamaz ancak soru, görüşme, her türlü konuşulmadık bir şey kalmadı.
“Bu düzenleme ahlaki midir?” noktasındaki değerlendirmeye
baktığımız zaman, bu düzenleme ahlaki de değildir değerli milletvekilleri. Aynı
konuda özel yargılama usullerine göre yargılanması gereken genelkurmay
başkanları yargılanmıştır, soruşturulmuştur, tutuklanmıştır. Erzincan
Başsavcısı benzer bir uygulamaya tabi tutulmuştur. Ancak konu buraya gelince
burada böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur.
Değerli milletvekilleri, bugünün aslında en önemli özetlerinden
birisi BDP Grubunun Başkan Vekili Sayın Hasip
Kaplan’ın söylediği: “Biz bu süreçlerin yanındayız.” Bu çok önemli bir cümle.
Bizim rezalet olarak gördüğümüz Habur açılımını “Destekliyoruz.” dediler,
“Oslo’yu destekliyoruz.” dediler; protokollerle alakalı da “Biz bu protokolleri
de destekliyoruz.” dediler.
Esasında BDP Grubunun görüşünü aşağı yukarı hepimiz her gün
dinliyoruz, biliyoruz. Size, AK PARTİ Grubuna ve Hükûmetin değerli temsilcilerine
seslenmek istiyorum: Allah için sizler de bu milletin karşısında bir defa olsun
dürüst davranarak siz bu Habur rezaletinin yanında mısınız, karşısında mısınız?
Bu Oslo sürecini tasvip ediyor musunuz? Bu protokolleri onaylıyor musunuz?
Özerkliği destekliyor musunuz? İkinci bir ana dili kabul ediyor musunuz?
PKK’nın polis gücü olarak dönüştürülmesine razı oluyor musunuz? Kendi valisine,
emniyet müdürüne PKK dostu anlamına gelen ifadeler kullanılmasını kabul ediyor
musunuz?
Şimdi, esasında bütün soruların cevabı bu. AK PARTİ olarak, bu
konularda sessiz kalıyorsunuz, burada açık açık konuşmuyorsunuz. Bu bağlamda,
biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu sürecin tamamen karşısındayız ve bu
süreci açık ve net olarak ortaya koymanız için Sayın Grup Başkan Vekilimiz
tarafından bir kapalı görüşme talebinde bulunuldu. Bunu da kabul etmediniz.
Sizin amacınızın ne olduğunu bu milletten saklamaya çalışıyorsunuz ama sizin
adaletiniz, hukuk anlayışınız bu olsa da…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erdem, teşekkür ediyorum efendim, süreniz doldu.
ENVER ERDEM (Devamla) - …Cenabı Allah’ın adaletinin sizler
hakkında nasıl tecelli edeceğini sizler de, bizler de bekliyoruz. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette
bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/343 esas numaralı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
4 üncü maddesinde geçen "Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür" ibaresinin "Bu Kanun Bakanlar Kurulunca yürütülür"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Enver
Yılmaz |
İstanbul
|
Diğer önerge sahibi:
|
Feyzullah
Kıyıklık |
İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeleri okutuyorum:
Gerekçe:
Daha uygun bir anlatım dili kullanılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Şimdi lehte Ali Rıza Öztürk Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu yasa teklifinin lehinde söz aldım. Bu yasa
teklifine aslında “evet” oyu verecektim ama bu yasa teklifi devlet büyüğümüz
Sayın Bülent Arınç’ın “Herkes yaptığının hesabını
verecek.” ilkesine aykırı olduğundan, bu yasa teklifi Anayasa’nın 2’nci
maddesinde tanımlanan hukuk devleti ilkesine aykırı olduğundan, bu yasa teklifi
Anayasa’nın 6’ncı maddesinde “Hiçbir makam ya da merci hiçbir kimse Anayasa’dan
kaynaklanmayan bir yetkiyi kullanamaz.” ilkesine aykırı bir şekilde Başbakana
önceden sınırsız bir yetki verdiğinden, bu yasa teklifi yine Anayasa’nın 17’nci
maddesinde tanımlanan bireylerin temel hak ve özgürlüğü kapsamında olan
korkusuz ve özgür yaşama kuralına tehdit oluşturduğundan, yine Anayasa’nın
137’nci maddesindeki “Konusu suç olan konularda emir ve talimat verilemez,
kanuna aykırı emir olmaz.” ilkesine aykırı olduğundan, somut yürütülen bir
soruşturmayı bertaraf etmek, onu yok etmek amacıyla getirildiği nedenle
Anayasa’nın özellikle 138’inci maddesinin üçüncü fıkrasına açıkça aykırı
olduğundan, bu kanun teklifi “Verdiysem ben verdim.” dönemini başlatacağından,
bu kanun teklifi yine faili meçhuller dönemi başlatacağından, bu kanun teklifi
devlette illegal örgütlenmeler çağını, devresini başlatacağından, çocuklarıma
karşı duyduğum tarihsel sorumluluğumun gereği “Evet.” oyu veremeyeceğim
arkadaşlar, “Hayır.” oyu vereceğim. Çünkü ben bir hukukçuyum, milletvekili
olmadan da önce bir hukukçuyum çünkü ben milletvekili olmadan önce de
çocuklarıma karşı sorumluluk duygusu duyan birisiyim, milletime karşı
sorumluluk duyan birisiyim. Bakın, sizin “Demokrasi var.” dediğiniz bugünkü
ülkede bu manzaralar sizin döneminizde başladı. Burada “Hâkimin zor anları.”
diyor. Biz 2009’un 20 Ekiminde, bu kürsüde Habur açılımıyla başlayan süreci
tartıştık. O zaman hukuku eğip büktünüz. Hukuku götürdünüz, Habur’da mobil
mahkemeler, çadır mahkemeleri kurdunuz. Orada hâkimlere karar verirken zor
anlar yaşattınız. İnsan yaşamında pişman olacağı şeyler yapmamalı, utanacağı
şeyler yapmamalı, eğer bir insan yaptıklarından utanacaksa o şeyi yapmamalı,
eğer yapıyorsa da utanmamalı. Siz, Habur’da açılım yaptınız, onu yüreklice
savunamadınız. Arkasından, o tarihten bugüne kadar terör örgütünün
yöneticileriyle görüştünüz ama kendi yaptığınız görüşmeye “Devlet görüştü.”
dediniz. Ama bugün buraya getirdiğiniz bu kanun teklifi, aslında görüşmenin
bizzat Başbakan tarafından yapıldığının somut göstergesidir. Görüştüğünüz hâlde
o zaman neden “Görüşmüyoruz.” diyorsunuz? Eğer görüşmüş olmak size göre ayıpsa,
utanılacak bir şeyse, halka açıklanmayacak kadar ayıp bir olaysa niye
görüştünüz? Efendim, gizli… Gizlilik kalmadı, her şey meydana çıktı. Bundan
sonra niye söylemiyorsunuz?
Burada aslında sorgulanması gereken konu şu: Sayın Başbakan MİT
mensuplarına ve Hakan Fidan’a hangi yasadan kaynaklı bir yetki veriyor? Sanki
şöyle bir algı var: Sayın Başbakanın, MİT mensuplarını ya da Hakan Fidan’ı özel
temsilci olarak oraya görevlendirme yetkisi varmış gibi, Anayasa’dan
kaynaklanan böyle bir yetkisi varmış gibi bu sorgulanmıyor, gidenlerin
yürütmenin verdiği bu yetkiye aykırı davranıp davranmadığı sorgulanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, burada asıl
sorgulanması gereken, Başbakan bunlara verdiği yetkiyi Anayasa’nın hangi
maddesinden almıştır?
BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – O nedenle, ben sizin de tarihsel
sorumluluğunuz gereği bu yasaya hayır oyu vermenizi istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Aleyhte, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
dikta rejimini getirmeye yönelik bir kanun tasarısının son oylamasına geldik.
Şimdi, bir KCK operasyonu yapılıyor, savcı aramalar yapıyor, bir
belgeler elde ediyor. Bu belgelerde bakıyor ki iş geldi Tayyip Erdoğan’a
dayandı. Orada öyle deliller elde ediyor ki, ondan sonra hemen Sadullah Ergin’i
çağırıyor. Sadullah Ergin kim? Türkiye adaletini dizayn eden adam. “Ne yapalım
yahu! Bakın, Hakan Fidan daha MİT Müsteşarı değilken, Başbakan Müsteşar
Yardımcısı, biz bunu nasıl kurtaracağız?”
Efendim, elde edilen belgelere göre tabii Tayyip Bey birtakım
olaylara girmiş. Tayyip Bey bir seçim kazansın, Türkiye gitsin onun elinden,
hiç mesele değil! 12 Haziran seçimlerini kazanmak için gitti Barzani’yle
pazarlık etti, gitti PKK’yla pazarlık etti “Siz bana oy verin, 15 Hazirana
kadar eylemler yapmayın, ondan sonra istediğinizi ben size veririm.” dedi.
Ondan sonra çağırdı bunları, Adalet şeyini, ondan sonra bu kanun teklifi geldi.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Yazıp duruyorsun bunları, siyasi
fanteziler kuruyorsun. Gerçi bu saatte böyle konuşman normal!
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bu kanun teklifinin benzerini daha
önceden görmüştük. Şimdi, Tayyip Erdoğan bir gün, böyle bir gece yarısı bir
RTÜK Kanunu getirdi, RTÜK Kanunu’nda “RTÜK Başkanı için dava açma müsaadesini
Başbakan verir.” dedi. Zahid Akman’ı suçlu olduğu
hâlde Deniz Feneri davasında, bir sürü para geldiğini bildiği hâlde tam dört
sene izin vermedi ve o makamda oturttu kendisini.
Şimdi, AKP’liler Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı besledikleri
kin ve nefret duyguları gereği bu devleti çökertmek istiyorlar. Çökertmek için
de evvela ne yapmak lazım? Evvela o devletin kurumlarını yok etmek lazım. Başta
adaleti yok ettiler, Türk Silahlı Kuvvetlerini yok ettiler çünkü onun
Genelkurmay Başkanı… Diyor ki: “Terör örgütünü kurmak ve yönetmek.” Peki,
Abdullah Gül oraya bunu sen atamadın mı? Atadın. Suçlu sen değil misin? Sensin.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, AKP’yle beraber Türkiye’de rejim
dönüştü. Şimdi, getirilen bu kanun, arkadaşlarımız söylediler, Anayasa’nın en
başta 138’inci maddesine aykırı. Şimdi, bu getirilen kanunla ileride cinayetler
işletecek. Kimler kanalıyla? Tayyip Bey, bir çete oluşturacak. Karşısındaki
rakiplerini bitirecek. Nasıl bitirmez çünkü bakıyor artık; hukuk düzeni içinde
kalsa, kendisini yargılayacaklar, gideceği yer belli. O, Silivri yanında bir
yere gidecek o da ama şimdi bunu önlemek için ne yapıyor? Bir çete kanunu
getiriyor, bu bir çete kanunudur. Yani dünyanın neresinde...
Bakın Hitler rejimini inceleyin, Mussolini
rejimini inceleyin. Mussolini ve dahi Hitler kendi
meclislerinde böyle bir yetki almamıştır. Yani ben, terör örgütünü kuracağım, o
örgüte adamlar atayacağım, onlar suç işleyecek; ondan sonra, onları yargılamak
için benden izin alacaksınız. Bu, dünyanın neresinde görülmüş arkadaşlar? Ne
yapacak?
Biliyorsunuz Hamas’tan adam getirdi, El
Kaide’den getirdi. Tayyip Erdoğan’ın bir hedefi de var, Amerika’nın verdiği bir
hedef: Türkiye’de Sünni rejim, Suriye’de Sünni rejim, Mısır’da Sünni rejim,
daha doğrusu Müslüman Kardeşlerin hâkim olduğu bir Sünni devlet rejimini kurmak
için çaba harcıyor. Ne yapacak? Kendi amacına engel olacak kişileri ne yapacak?
Hamas’tan, El Kaide’den Türkiye’ye getirdikleri
birtakım örgütler kanalıyla bunları öldürtecek. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Ne yapacak? Ondan sonra da yargılamak için müsaade almayacaklar.
Şimdi, efendim, deniliyor ki: Yargı... Arkadaşlar, Sadullah Bey,
hangi güne kalıyor? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yargıyı istediği gibi zaten dizayn ediyor.
Yarına çıktı orada herhangi bir kanunun hangi mahkemeye gideceğini kendisi de
belirleyecek, orada da zaten karar aldıracak. Onun için bakın, değerli
milletvekilleri, bana göre vicdanı olan, ahlakı olan, hukuka saygısı olan
hiçbir kimse bu kanuna “Evet.” oyunu veremez. Bu kanuna “Evet.” oyunu verenler
cinayete yataklık etmiş olurlar çünkü bu kanun cinayet getiren bir kanundur. Bu
kanuna “Evet.” oyu verdiniz mi cinayete yataklık etmiş olursunuz. Onun için ben
sizin hiçbirinizin bu kanuna “Evet.” oyu vereceğinize inanmıyorum. Ama bakın,
arkadaşlar, yarın öbür gün çocuklarınız sizi eğer bu kanuna “Evet.” verirseniz
işte, o cinayetlerin sorumlusunu babaları olarak görecekler ve size çok güzel methiyeler
yağdıracaklar. Benim size tavsiyem bu kara lekeyi alnınızdan silin. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
Sayın milletvekilleri, teklifin…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan konuşacak galiba.
BAŞKAN – Bir saniye efendim, müsaade edin, öyle bir talebi yok.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, sayın milletvekilleri, teklifin tümünün oylamasının açık
oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza
sahiplerini arayacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan teklifin tümünün oylamasının açık oylama
şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Erdoğan, Muğla? Burada.
Sadir Durmaz, Yozgat? Burada.
Mehmet Şandır, Mersin? Burada.
Oktay Vural, İzmir? Burada.
S. Nevzat Korkmaz, Isparta? Burada.
Ali Uzunırmak, Aydın? Burada.
Yusuf Halaçoğlu, Kayseri? Burada.
Durmuşali Torlak, İstanbul? Burada.
Celal Adan, İstanbul? Burada.
Erkan Akçay, Manisa? Burada.
Bülent Belen, Tekirdağ? Burada.
Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar? Burada.
Necati Özensoy, Bursa? Burada.
Alim Işık, Kütahya? Burada.
Enver Erdem, Elâzığ? Burada.
Ali Öz, Mersin? Burada.
Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye? Burada.
Seyfettin Yılmaz, Adana? Burada.
Sinan Oğan, Iğdır? Burada.
Emin Çınar, Kastamonu? Burada.
Sayın milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Elektronik oylama cihazıyla oylamayı başlatıyorum ve iki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 164 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan oy sayısı : 329
Kabul :
266 (x)
Ret :
63
Kâtip Üye Kâtip
Üye |
Fatih Şahin Muhammet
Bilal Macit |
Ankara İstanbul” |
Teklif, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, teşekkür konuşması yapmıyor
musunuz? Bekir Bey, teşekkür konuşması yapmayacak mısınız?
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir Danışma Kurulu önerisi vardır;
öneriyi okutup, oylarınıza sunacağım:
X.- ÖNERİLER (Devam)
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun 17/2/2012
Cuma günü toplanmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: Tarih:
16/2/2012
Danışma Kurulunun 16/2/2012 Perşembe günü yaptığı toplantıda,
aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
Başkanı |
|
Ayşe
Nur Bahçekapılı Muharrem
İnce |
Adalet
ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi |
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili |
İstanbul Yalova |
|
Oktay
Vural Hasip Kaplan |
Milliyetçi
Hareket Partisi Barış ve
Demokrasi Partisi |
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili |
İzmir Şırnak |
Öneri:
Genel Kurulun 17/02/2012 Cuma günü toplanmaması önerilmiştir.
BAŞKAN – Söz isteyen? Yok.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Öneri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü sorular ile
“Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”i
sırasıyla görüşmek üzere, 21 Şubat 2012 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 05.47
XV.-
KOMİSYONLAR BÜLTENİ
1.- 16/2/2011-31/12/2011 tarihleri
arasında komisyonlara gelen, komisyonlardan çıkan ve 31/12/2011 tarihinde
komisyonlarda bulunan kanun hükmünde kararnameler, tasarılar, teklifler ile
tezkereler (*)
(*)
Tutanağın sonuna eklidir.