TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                           60’ıncı Birleşim

                                                                                    2 Şubat 2012 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.-  GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, Mardin ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, İç Anadolu Bölgesi’ndeki illerin göç sorununa ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın, Suriye olaylarının Gaziantep ili ekonomisine etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Muş’ta meydana gelen çığ felaketine ilişkin  açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, AK PARTİ Grup önerisinin işleme alınamayacağı iddiasına ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, AK PARTİ Grup önerisinin işleme alınamayacağı iddiasına ilişkin açıklaması

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, AK PARTİ Grup önerisinin işleme alınamayacağı iddiasına ilişkin açıklaması

5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, AK PARTİ Grup önerisinin daha önceki uygulamalarına uygun olduğuna ilişkin açıklaması

6.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, kendisine ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüş atfetmesine ilişkin açıklaması

7.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, AK PARTİ Grup önerisinin daha önceki uygulamalarına dair,  konuya açıklık getirmek istediğine  ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un, İçtüzük’ün 60’ıncı maddesine göre söz isteminin yerine getirilmediğine ilişkin açıklaması

9.- Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un, AK PARTİ Grup önerisine ilişkin açıklaması

10.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İçtüzük değişiklik teklifine ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, Mersin’deki tarım ürünleri yetiştiricilerinin üretim ve pazarlama sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/127)

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/128)

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 24 milletvekilinin, tarih ve sanat eserlerinin, müzelerin korunmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/129)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Muş Milletvekili Demir Çelik ve arkadaşları tarafından, demiryollarının etkin kullanımı ve mevcut sorunların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2/2/2012 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

2.- Kamuda çalışan taşeron işçilerin sorunlarının tartışılması ve Anayasa’da mevzuata uygun olmamasından dolayı kamuda yol açtığı ve ileride yol açabilecek sorunların önlenebilmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin, 2/2/2012 Perşembe günü Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve arkadaşları tarafından, tarımda kullanılan elektrikle ilgili sorunların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2/2/2012 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

4.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Oylama sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün “İşaretle oylamada usul” başlıklı 141’inci maddesini uygulamadığı gerekçesiyle Başkanın tutumu hakkında

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin “üzerinde” Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 61’inci maddesine göre söz talebine ilişkin

3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grup Başkan Vekillerinin İç Tüzük değişiklik teklifleriyle birleştirilmiş İç Tüzük değişiklik teklifinin, komisyonda kabul edildiğine veya reddedildiğine ilişkin komisyon raporunda herhangi bir bilginin yer almaması nedeniyle

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un, partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un, partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, grubuna sataşması nedeniyle  konuşması

X.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 59 milletvekilinin; görev ve sorumluluğunun gereklerini yerine getirmediği ve yargı bağımsızlığının korunmasında gerekli çabayı göstermediği iddiasıyla Adalet Bakanı Sadullah Ergin hakkında  gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/7)

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Bandırma-Edincik TOKİ konutlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/2481)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Şaphane’de kurulmak istenen sülfürik asit tesisinin çevreye etkisine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/2511)

3.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin, yabancılara satılan taşınmazlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/2667)

4.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 2002’den bugüne yapılan petrol ve doğal gaz arama, tarama ve sondaj çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/2670)

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, maden arama ve işletme ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/2672)

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, madencilik sektörünün sorunlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/2673)

7.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Iğdır’ın hava kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/2818)

2 Şubat 2012 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60’ıncı Birleşimini açıyorum.

 

                                              III.- YO K L A M A

 

BAŞKAN – Şimdi elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakika içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir, Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.

Gündem dışı ilk söz Mardin ilinin sorunları hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora’ya aittir.

Buyurun Sayın Dora. (BDP sıralarından alkışlar)

 

IV.-  GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, Mardin ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mardin kentimizle ilgili konuşmak üzere gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihî ve görsel değerleriyle zamanın durduğu izlenimini veren güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. Fırat ve Dicle nehirleri arasında Mezopotamya bölgesinde tarih boyunca pek çok medeniyet yerleşmiştir. Bir dağın tepesinde kurulmuş Yukarı Mezopotamya’nın en eski şehirlerinden biri olan Mardin farklı dinî inanışlar paralelinde sanatsal açıdan tarihî değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dinî eserler barındırmaktadır. Milattan önce 4500’den başlayarak klasik anlamda yerleşimin başladığı Mardin; Sümer, Akad, Babil, Mitanniler, Asur, Pers, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu, Osmanlı dönemine ilişkin birçok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir.

Farklı inanç ve kültürler bu ülkenin zenginliğidir. Mardin bu anlamıyla Türkiye için âdeta bir modeldir. İnsanları olduğu gibi kabul eden, karşılıklı uzlaşma temelinde ilişki geliştiren bir şehir modeli olarak Mardin’in önemli kültür ve dinî merkezlerinden, bazılarından burada bahsetmek istiyorum. Mezopotamya’nın en eski kentlerinden bir olan Dara Harabeleri bugün Mardin-Nusaybin kara yolu üzerinde bulunmaktadır. Mezopotamya’nın Efes’i olarak da bilinen antik Dara kenti su sarnıçları, tiyatrosu, su değirmeni, barajı, kilisesi, çarşısı, deposu, tophanesi ve 40 metre derinliğindeki yer altı yerleşimiyle Asur medeniyetinin izlerini taşımaktadır. 15’inci yüzyılda Osmanlıların eline geçen antik Dara kenti muhteşem heybetiyle her sene ziyaretçi akınına uğramaktadır. Yedi yüz yıllık bir geçmişe sahip olan Kasımiye Medresesi iki katlı olarak iki teras üzerine cami ve medrese olarak külliye şeklinde imar edilmiştir. Duvarlarında tıp ve astronomiyle ilgili simgeler bulunan medrese bölgede, hem dinî hem de fennî ilimlerin merkezi konumunda yer almıştır.

Hazreti İsa’dan sonra 5’inci yüzyılda inşa edilen ve Süryani kilisesinin önemli merkezlerinden olan Deyrulzafaran Manastırı muhteşem mimarisiyle Mardin’in en önemli tarihî değerlerinden biri konumundadır. Uzun bir süre Süryani patrikliğine merkezlik etmiştir.

Midyat ilçesine bağlı olan Mor Gabriel Manastırı 1610 yıllık tarihi ile Süryanilerin eski manastırlarındandır. Süryanilerin ana yurdu olarak bilinen Turabdin Bölgesi’nin kadim kiliselerinden biri olan Mor Gabriel Manastırı binlerce kitabı bünyesinde barındıran dünyanın en zengin kütüphanelerinden birine sahipti.

Süryanilerin, Arapların, Kürtlerin, Türklerin, Mıhellemilerin, Yezidilerin ve daha birçok halkın yüzyıllardır iç içe yaşadığı bir kent olan Mardin UNESCO Kültür Mirası Listesi’ne adaylık sürecinin hızlandırılması gerekmektedir. Mardin’in dünya kültür mirası listesinde yer alabilmesi için hepimize önemli görevler düşmektedir. 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mardin, tarihî ve kadim olduğu kadar genç ve dinamik bir şehirdir. Tarihsel geçmişinden ve zengin sosyal dokusundan güç alarak, bütün boyutlarıyla kalkınmış daha iyi bir Mardin’in, yalnız orada yaşayanlar için değil, bütün ülke için faydalı olacağını düşünüyorum. Bunu başarmak, sorumluluk ve hizmet makamında olan herkesin görevidir. Değişim içinde olan ve geleceğini arayan Mardin, bu çalkantılı dönemde barış kültürünün ve kardeşliğin geliştirilmesi için hepimize örnek olmalıdır. Tarihin derinliklerinden süzülüp gelen ve bizlere emanet edilmiş değerler adına bunu yapmak gerekiyor. Mardin, Türkiye’nin çoğulcu dokusuna renk katan, geçmişten günümüze taşıdığı manevi kültürel değerleriyle anıtlaşmış bir uygarlık abidesi niteliğindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, gitmeyenleriniz varsa mutlaka Mardin’e gidin, Mardin ve çevresini ziyaret edin ve Ankara’ya dönüşte heybenizde barışın ve kardeşliğin tohumlarını getirin ve Ankara’ya serpin.

Barışa ve kardeşliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Başta Kürt sorunu olmak üzere, Mardin ruhundan feyzalarak karşılıklı uzlaşma ve diyalog ile çözülemeyecek hiçbir sorun olmadığını tekrar ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Gündem dışı ikinci söz İç Anadolu Bölgesi’ndeki illerin göç sorunu hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’ya aittir.

Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

 

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, İç Anadolu Bölgesi’ndeki illerin göç sorununa ilişkin gündem dışı konuşması

 

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İç Anadolu Bölgesi’ndeki illerin göç sorunları ve alınması gereken önlemler konusunda söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İç Anadolu Bölgesi göç veriyor. TÜİK verilerine göre 2011 yılı sonu itibarıyla Tokat, Yozgat, Erzurum en fazla göç veren iller içerisindedir. En fazla göç alan iller ise İstanbul, Ankara, Bursa ve Antalya’dır. Tokat ili göç veren iller içerisinde şampiyon konumdadır. Nüfusu her geçen yıl daha fazla düşmektedir. Bununla beraber çevre iller de böyledir. Tokat milletvekili sayısı 2, Sivas’ın 2, Yozgat’ın 2, Amasya’nın da 1 düşmüştür. Bu düşme önümüzdeki yıllarda daha da fazla artarak devam edecektir. Son on yıldan beri yani AKP İktidarında bu iller hep geri gitmiştir.

Göç verme sebeplerine baktığımız zaman sayın milletvekilleri, bu illerin ortak özellikleri vardır. Bu illerde sanayi ve ticaret gelişmemiştir. Kırsal nüfus fazladır. Çiftçi üretmekte fakat zarar etmektedir. Her yıl ben ne üreteyim de bu yıl zarar etmeyeyim diye kara kara düşünmektedir. Çiftçiliğin yok olması yanında istihdam yaratan kuruluşlar da bir bir yok olmaktadır. Tokat Sigara Fabrikası satılmış, bilahare de kapanmıştır. Aynı durum şeker fabrikaları için de olmaktadır. Birçok şeker fabrikası gibi Turhal Şeker Fabrikası Özelleştirme İdaresince satılmıştır. Burada üretime devam edilecek deniyor ama korkarım ki aynı akıbete bu fabrika da uğrayacaktır. Tokat ili gibi ülke genelinde, her yerde tütün üretimi çok düşmüştür. Şeker pancarı üretimi de aynı akıbete maalesef uğrayacaktır.

Sayın milletvekilleri, insanımız üretimden kaçmakta toprak da boş kalmaktadır. İç Anadolu Bölgesi hayvancılık konusunda geçmişte çok önemli yerdeyken bugün bu sektör de bitme konumuna gelmiştir. Yazın neredeyse kesilecek, et elde edilecek kuzu, koyun bulunamamaktadır. Bugün İç Anadolu’daki esnaf bitmiş, batma durumuna gelmiştir. Süpermarketler kanununun çıkmaması binlerce esnafı bitirmiştir. Tokat Esnaf Odaları Birlik Başkanı Mehmet Bekçi’nin yaptığı açıklamaya göre, 2011 yılında Tokat’ta 2.214 esnaf iş yerini kapatmıştır. Tokat gibi İç Anadolu illerinde sanayi ve endüstri gelişmemiştir, devlet yatırım yapmamaktadır. Özel sektör çeşitli etkenlerden dolayı yatırım yapmaktan çekinmektedir. Bugün ülkemizdeki cari açık sebebi de herhâlde bu üretimsizlikten olsa gerektir. Hâlbuki Tokat gibi illere gerçek manada reel destekler verilse, buralarda istihdam artışı olacak ve insanlar büyük şehirlerden tekrar buralara göç edeceklerdir. Gelin Teşvik Kanunu’nu Anadolu bazlı değiştirelim, yatırımı cazip hâle getirelim, büyük şehirlerden daha orta ölçekli şehirlere yani Anadolu’ya yatırımları yayalım.

Sayın milletvekilleri, Hükûmet olarak çiftçi, hayvan üreticisi yeterli desteklenmemektedir. Gübre, mazot ve çeşitli ilaçlardaki KDV ve ÖTV’lerin kaldırılıp çiftçinin yanında yer alınması gerekir. Sulama ve modern tarım yöntemleri yaygınlaştırılmalıdır. Besi, ahır hayvancılığı geliştirilmeli, tarıma dayalı sanayi kolları kırsal kesime kaydırılmalıdır. En önemlisi de ürünün değerinin verilmesi gerekmektedir. Bakın o zaman Tokat’taki Kazova, Kelkit, Zile, Artova Ovası’ndaki çiftçi toprağına nasıl sarılacaktır. Üretim patlaması olacaktır. İşte o zaman Büyükyıldız, Emirseyit, Üzümlü, Niksar, Bilgili, Çelikli, Üzümörenli kardeşlerimiz büyük şehirlere; geçinmek, yaşamak amacıyla gitmeyeceklerdir, doğdukları topraklarda karınlarını doyuracaklarıdır. İşte o zaman da göç önlenmiş olacaktır.

Sayın milletvekilleri, ayrıca önümüzdeki zaman içerisinde, Tokat gibi birçok ilde bulunan, nüfusu 2 binin altındaki belediyelerin kapanma durumuyla karşı karşıya kalınma durumudur. Bu belediyeleri kapatmayalım. Bu belediyeler kapanırsa daha fazla göç yaşanacaktır. Orada yaşama, orada kalmayla ilgili cazip ortamlar yaratalım. Vergi muafiyeti mi olacak, elektrik, doğal gaz gibi çeşitli şeylerde indirim mi yapılacak, bunları yapalım. Köyde yaşayan insanların az da olsa çeşitli imkânları diğer yerlerden farklı kullanması sağlanmalıdır. İşte o zaman İç Anadolu Bölgesi’nin nüfusu artacak konuma gelmektedir.

Ülkemizi üç dönemden beri yöneten AKP İktidarı göç veren bu illere mutlaka müdahale etmelidir. Bu insanları kırsal bölgelerinde tutan birtakım yöntemler mutlaka bulunmalıdır. Şayet bulamazsak korkarım ki önümüzdeki dönemlerde bu bölgelerdeki insanların birçoğu başka yerlere, geçinmek ve çoluğunun çocuğunun geleceğini temin etmek noktasında, ayrılacaklardır diyorum.

Bu düşünceler içerisinde inanıyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Anadolu Bölgesine gereken değeri verir, gerekli araştırmayı yapar da bu insanlar da kendi yerlerinde kalırlar. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Doğru, çok teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, Suriye olaylarının Gaziantep ili ekonomisine etkileri hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’a aittir.

Buyurun Sayın Serindağ. (CHP sıralarından alkışlar)

 

3.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın, Suriye olaylarının Gaziantep ili ekonomisine etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

 

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Suriye olaylarının Gaziantep ekonomisine etkileri konusunda yüce Meclisi bilgilendirmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Türkiye'nin izlediği Suriye politikası, Suriye ile sınırı olan Gaziantep ilini, Gaziantep ilinin ekonomisini önemli oranda olumsuz etkilemiştir. Aslında sadece Gaziantep ekonomisi etkilenmemiş, Mersin, Adana, Hatay, Osmaniye, Kilis, Şanlıurfa, Mardin, Kahramanmaraş gibi illerin ekonomileri de bu ilişkilerden olumsuz derecede etkilenmiştir.

Suriye ile ilişkilerin bozulmasından sonra ihracatımız önemli oranda düşmüştür. Sadece Suriye ile ticari ve ekonomik ilişkiler olumsuz etkilenmekle kalmamış, Suriye dışındaki Orta Doğu ülkelerine transit geçişte büyük sorunlar baş göstermiştir. Bu sorunlar hâlâ da devam etmektedir. Nakliye masrafları artmıştır. Cesaret edebilen sürücüler taşımacılık yapabilmekte ancak konvoylar hâlinde geliş ve gidiş mümkün olabilmektedir. Irak üzerinden taşımacılık da güvenlik nedeniyle ve başka sebeplerle riskli bir durum arz etmektedir.

İki ülke arasındaki krizden önce Gaziantep’e günde yaklaşık 60 bin Suriyeli turist gelmekteyken bu sayı son günlerde 2-3 bine düşmüştür. Bu durumdan turizm sektörü ile esnaf ve ticaret erbabı büyük zarar görmüştür; otellerdeki doluluk oranı en alt seviyeye düşmüştür, bir kısım esnaf kepenklerini kapatmayla yüz yüze kalmıştır.

Gaziantep ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi özellikle kültür turizmi açısından oldukça cazip bir bölgedir. Hiç olmazsa bu bölgenin turizm master planı yapılmalı ve kayıplarını karşılamak üzere Gaziantep turizm yatırım bölgesi olarak ilan edilmelidir.

Gaziantep gerek Suriye gerek diğer Orta Doğu ülkeleri açısından önemli bir tedarik merkezidir dolayısıyla Suriye ilişkilerinin geldiği nokta en çok Gaziantep’i etkilemiştir. Gerçi, Gaziantep daha önce de Hükûmetin uyguladığı yanlış teşvik politikaları nedeniyle çok mağdur olmuş, çevresindeki tüm iller teşvikten yararlandığı hâlde Gaziantep bu imkândan mahrum bırakılmıştır. Daha sonra teşvik uygulamasında yapılan yeni düzenlemeler de Gaziantep’in mağduriyetini gidermeye yetmemiştir. Örneğin, halı sektörü teşvikten yararlanırken halının ham maddesi olan polip iplik, akrilik ve polyester iplik teşvikten yararlandırılmamıştır. Bu böyle devam ettiği takdirde yakında iplik ithalatıyla karşı karşıya kalabiliriz. Ayrıca, bu böyle devam ettiği takdirde bazı sektörler arasında da çatışma meydana gelebilir. Bu da Gaziantep ihracatçısının rekabet gücünü azaltmıştır. Gaziantep ihracatçısı rekabet edemez duruma gelmiştir.

Sayın milletvekilleri, Suriye’de bulunan ve Türk iş adamlarına ait olan fabrikalar çalıştırılmamaktadır. Bu konu, görüştüğümüz ilgililer tarafından bize ifade edilmiştir. Bir iş adamı, Halep’te makarna fabrikası kurmuş, ancak fabrika bittiği hâlde üretime açılamamıştır. Peki, sayın milletvekilleri, ne oldu da biz buraya geldik? Komşularımızla “sıfır sorun politikası” güden Hükûmet, neden Suriye ilişkilerini bu noktaya getirdi? Suriye ve, Beşar Esad ile sıcak ilişkiler kuran, ortak bakanlar kurulu toplantısı yapan, “Schengen yerine Şamgen’i getireceğiz.” diyen Sayın Başbakan nasıl oldu da, nereden ve kimden ilham aldı da Suriye ile ilişkilerimiz bu noktaya geldi? İşte, bizim sormamız gereken nokta budur.

Sayın milletvekilleri, sürem bitti, hepinizi saygıyla selamlıyorum tekrar.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Serindağ, çok teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu kadar önemli gündem dışı konuşmalar yapılıyor, Hükûmet yok mu cevap verecek?

Bugün sizin sıranız değil, niye çıktınız? AKP’nin militanlığını mı yapmak istiyorsunuz?

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapabilir miyim.

BAŞKAN – Bir dakika için mi?

SIRRI SAKIK (Muş) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sakık, yerinizden.

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Muş’ta meydana gelen çığ felaketine ilişkin açıklaması

 

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Seçim bölgem Muş’ta dün akşam bir çığ felaketi oldu. Muş’un Bulanık ilçesi Seçmen Köyü Topluca Mezrası’nda hayatını kaybeden Gülhanda Çiftçi’ye Allah’tan rahmet diliyorum. İki tane çocukları da yaralı, bu yaralı çocuklar da şu anda Bulanık Devlet Hastanesinde ama hayati tehlikeleri olduğu konusunda duyumlar alıyoruz. Buradan yetkili birimlerin bu olayla ilgilenmesini diliyorum.

Tekrar teşekkür ediyorum söz verdiğiniz için.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Başsağlığı diliyoruz aileye, yaralananlara da acil şifalar diliyoruz.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, Mersin’deki tarım ürünleri yetiştiricilerinin üretim ve pazarlama sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/127)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Mersin ilinde yaşanan ve tarımla uğraşan vatandaşlarımızın, tarımsal ürün üretiminde ve pazarlamasında yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla, aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasa'nın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü‘nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

Gerekçe:

Tarım, ülkemiz nüfusunun önemli bir kesiminin gelirini sağlamaktadır. Tarımla uğraşanların gelir seviyesi tüm Türkiye'de olduğu gibi Mersin ilinde de düşüktür.

Mersin ili ülke içi göç hareketinden kaynaklanan nüfus artışının getirdiği plansız ve sağlıksız bir yapılaşma sorunuyla karşı karşıyadır. Artan konut talebi nedeniyle plansız yapılaşma, tarım alanlarına doğru yayılmakta ve verimli toprakların kaybına sebep olmaktadır.

Türkiye yakın zamana kadar tarım ürünleri açısından kendi kendine yetebilen ülkeler arasında gösterilmekteydi. Ancak bu durum son dönemde değişmiş ve tarım ürünlerini dışarıdan temin eden bir ülke haline gelmiştir. Bu durum son derece düşündürücü ve mutlaka tedbir alınması gereken önemli bir konudur.

Tarımsal potansiyeli yüksek ülkemizde, tarım kesimi önemli sorunlar ile karşı karşıyadır. Ancak ülkemiz bunları aşabilecek yapıya sahiptir. Sorunların gerçekçi biçimde ortaya konması ile çözüm önerilerine ulaşılması kolaylaşacaktır.

Tarımsal sorunların bir kısmı iklim, yer şekilleri, eğim gibi doğa şartlarının belirlediği fiziki yapı ile ilgili olmasına karşılık bir kısmı ise yanlış uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Yanlış uygulamaların temelinde yatan gerçeklerin başında ekonomik yetersizlikler gelmektedir.

Ülkemizdeki delta ve kıyı ovalarında tarım için gerekli suyun yeterli olduğu bilinmekle beraber, gerekli yatırımların yapılmamış olması nedeniyle, ürünler için yeterli ve usulüne uygun sulama yapılamamaktadır.

Ülkemizin birçok yöresinde olduğu gibi, Göksu nehri civarında ve havzalarında da, üretimde kullanılan elektrik ve su gibi girdilerin maliyetinin yüksekliği nedeniyle tarımdan geçinenlerin sıkıntıları bir kat daha artmaktadır. AB ve ABD gibi ülkelerde tarımsal sulamada kullanılan elektriğin Kw/Saat ücreti ortalama 7 Cent iken elektrik ücreti bizde 17-18 Cent'tir. Diğer ülkelerde KDV alınmaz iken bizde yüzde 18 KDV uygulanmaktadır.

Göksu civarında ve havzalarında Silifke ilçesi nüfusunun % 22,3'ünün yaşadığı 3 belde ve 22 köyde 26 bin 430 kişi; Mut ilçesi nüfusunun               % 22,9'unun yaşadığı 1 belde ve 33 köyde 14 bin 571 kişi ve Gülnar ilçesi nüfusunun % 26,9'unun yaşadığı 2 belde ve 8 köyde 8 bin 188 kişi bulunmaktadır.

Bu civarda bulunan köylerin büyük bir kısmı nehir üzerinde baraj ve bent gibi yapıların bulunmaması ve su nakil altyapısının olmaması nedeniyle kuru tarım yapmaya zorlanmaktadır. Sulu tarımdan elde edilebilecek yıllık iki-üç ürün yerine yılda bir veya iki ürün alınabilmektedir.

Kuru tarımdan elde edilen verim, yağış alma veya almama durumuna göre değişkenlik arz ederek, bu bölgede yaşayan vatandaşlarımızı kurak dönemlerde ayrıca sıkıntıya sokmaktadır.

Suyun canlılar için önemi büyüktür. Örnek olarak 1 kg pirinç için, 2.000-2.500 litre, 1 kg şeker için 3.000 litre, 1 kg buğday için 1.000 litre, hayvandan 1 litre süt üretimi için 2.000-4.000 litre su gereklidir.

Suya bu denli bağımlı olan tarım kesiminin problemlerinin giderilmesi ve mevcut şartların düzeltilmesiyle tarımda verimliliğin artması gerçekleşecek, dünya ülkeleriyle kalite ve miktar açısından rekabet edecek düzeye gelinecektir.

Göksu Deltasını besleyen Göksu üzerinde baraj yapımı ve yine bu bölgede yapılacak sulama göletleri ile bölgede tarım ile uğraşan kesimin ürünlerini rekabet edilebilir bir maliyetle üretmeleri de sağlanacaktır.

Yine Mersin'in dağlık fakat bozuk orman bölgelerinde yaşayan köylülerimizin 2/B olarak adlandırılan orman alanlarından yararlanamamaları ve bu alanların satışından haberdar olamadıkları şikâyetleri göz önüne alınmalıdır. Gerekirse bu alanlar devlet eliyle veya teşvikle zeytinlik alanlar haline getirilerek köylülerin istifadesine sunulmalıdır.

Diğer yandan, tarım ürünlerinin kısa sürede tüketime arz edilmesi önemlidir. Bunu sağlamak için ulaşımı rahatlatıcı tedbirlerin alınması da zaruri ihtiyaç içindedir. Mersin ve ilçelerinde yetiştirilen kısa ömürlü ürünlerin bir an önce büyük tüketim merkezlerine ulaştırılmasını teminen ulaşım altyapısının da tamamlanması gerekmektedir.

Tüm bu sorunların sebepleri ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Şandır                                                          (Mersin)

2) Ali Uzunırmak                                                            (Aydın)

3) Mesut Dedeoğlu                                                         (Kahramanmaraş)

4) Mehmet Erdoğan                                                        (Muğla)

5) Hasan Hüseyin Türkoğlu                                             (Osmaniye)

6) Enver Erdem                                                             (Elâzığ)

7) Alim Işık                                                                   (Kütahya)

8) Ali Öz                                                                       (Mersin)

9) Seyfettin Yılmaz                                                        (Adana)

10) Zühal Topcu                                                            (Ankara)

11) Yusuf Halaçoğlu                                                       (Kayseri)

12) Celal Adan                                                              (İstanbul)

13) Sümer Oral                                                             (Manisa)

14) Kemalettin Yılmaz                                                    (Afyonkarahisar)

15) Bülent Belen                                                            (Tekirdağ)

16) Ahmet Duran Bulut                                                   (Balıkesir)

17) Necati Özensoy                                                       (Bursa)

18) D. Ali Torlak                                                            (İstanbul)

19) Oktay Öztürk                                                           (Erzurum)

20) Erkan Akçay                                                            (Manisa)

 

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/128)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türk tarımının önemli kollarından olan hayvancılığın içinde bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ve talep ederiz.

Gerekçe:

Türk tarımının önemli kollarından olan hayvancılık her geçen gün biraz daha gerilemektedir. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), İstatistik rakamları da hayvancılıktaki bu gerilemeyi net bir şekilde ortaya koymaktadır.

TÜİK'in 2008 yılına ait hayvansal üretim istatistikleri geçtiğimiz günlerde yayınlanmıştır. Buna göre; büyükbaş hayvan sayısı 2008 yılında bir önce yıla göre yüzde 1,58 azalmıştır, 2008 yılı sonu itibariyle toplam büyükbaş hayvan sayısı bir önceki yıla göre yüzde 1,58 azalış göstererek, 10 milyon 946 bin 239 baş olarak gerçekleşmiştir. Büyükbaş hayvanlar arasında yer alan sığır sayısı yüzde 1,60 azalarak 10 milyon 859 bin 942 baş olmuştur.

Küçükbaş hayvan sayısı ise 2008 yılında bir önceki yıla göre yüzde 6,87 oranında azalış göstermiştir. Koyun sayısı 2008 yılı sonu itibariyle bir önceki yıla göre yüzde 5,84 azalarak, 23 milyon 974 bin 591 baş, keçi sayısı ise yüzde 11,02 azalarak, 5 milyon 593 bin 561 baş olmuştur.

Uygulanan yanlış hayvancılık politikalarından kümes hayvancılığı da nasibini almıştır. Kümes hayvanları sayısı da 2008 yılında bir önceki yıla göre yüzde 8,96 oranında azalış göstermiştir. Kümes hayvanlarından tavuk ve ördek sayısı 2008 yılı sonu itibariyle bir önceki yıla göre sırasıyla yüzde 9,31 ve yüzde 2,49 oranında azalmıştır.

2008 yılında kırmızı et ve süt üretimi de bir önceki yıla göre gerilemiştir. 2008 yılında kırmızı et üretimi, 2007 yılına göre toplamda yüzde 16,1 oranında azalarak, 482 bin 458 ton olarak gerçekleşmiştir. Bu yıl içinde sığır etinde yüzde 14,20, koyun etinde yüzde 17,69, keçi etinde yüzde 43,02 ve manda etinde yüzde 32,90 oranında azalış olmuştur.

Süt üretimi, 2008 yılında bir önceki yıla göre yüzde 0,70 azalarak, 12 milyon 243 bin 040 ton olarak gerçekleşmiştir. Bu miktarın yüzde 91,93'ünü inek sütü, yüzde 6,10'unu koyun sütü, yüzde 1,70'ini keçi sütü ve yüzde 0,26'sını manda sütü oluşturmaktadır.

Hayvancılığa bağlı olarak alt sanayi ürünleri de gerilemiştir. Deri, kıl ve tiftik üretimi de 2008 yılında azalmıştır. 2008 yılında üretilen den hayvancılığa bağlı olarak, bir önceki yıla göre toplamda yüzde 15,52 azalarak, 8 milyon 758 bin 597 adet olarak gerçekleşmiştir. Yapağı üretim miktarı yüzde 5,53 oranında azalış göstererek, 44 bin 166 ton olmuştur. Kıl üretim miktarı 2008 yılında bir önceki yıla göre yüzde 11,75 azalarak, 2 bin 238 ton olmuştur. Tiftik üretimi ise 2008 yılında yüzde 18,14 azalış göstererek, 194 bin ton olarak gerçekleşmiştir.

Uygulanan yanlış hayvancılık politikaları, ahırları ve meraları bugün hayvansız bırakmıştır. Ülkemizdeki geniş mera alanları daraltılarak çiftçi, ahır hayvancılığına itilmiştir. Yeşil mera alanlarında koyunlarını, keçilerini otlatamayan üreticiler, yüksek yem fiyatları karşısında, ahır hayvancılığını sürdüremez hale gelmiştir. Orman kadastrosu ve keçi üreticilerine uygulanan yasaklar, hayvancılığın gerilemesinde en az yüksek yem fiyatları kadar etkili olmuştur.

Eskiden ülkemizde hayvancılık daha çok mera hayvancılığı şeklinde yapılırdı. Topraktan verim alamayan üretici, o yıl hayvancılıktan sağladığı gelirle geçimini sağlardı. Köylerde hayvancılık adeta tarımın sigortası durumundaydı. Ama şimdi, yüzde 70-80'lere varan yem fiyatları, yüksek girdiler, desteklerin azaltılması ve meraların daraltılması gibi nedenlerle köylerimizde hayvancılık bitme noktasına gelmiştir.

Hayvancılıkta yaşanan tüm bu sorunlar, kısa sürede hem tüketiciye hem de üreticiye yansımıştır. Üretici sattığı hayvanın yerine, sattığı fiyata yenisini alamazken, tüketici eti pahalı tüketmeye başlamıştır. Yükselen et fiyatları karşısında kırmızı eti pahalıya alamayan tüketici yine her zaman olduğu gibi, beyaz ete yönelmiştir.

Bu nedenle; ülkemizde hayvancılıkla ilgili sorunlarının ve hayvan sayısındaki azalmanın nedenlerinin araştırılarak, gerekli önlemlerin alınması için Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması fayda sağlaması bakımından yerinde olacaktır.

 

                  1)     Mehmet Şandır                                (Mersin)

                  2)     Kemalettin Yılmaz                            (Afyonkarahisar)

                  3)     Ali Uzunırmak                                  (Aydın)

                  4)     Mesut Dedeoğlu                               (Kahramanmaraş)

                  5)     Oktay Öztürk                                   (Erzurum)

                  6)     Hasan Hüseyin Türkoğlu                   (Osmaniye)

                  7)     Mehmet Erdoğan                              (Muğla)

                  8)     Enver Erdem                                   (Elazığ)

                  9)     Alim Işık                                         (Kütahya)

                10)     Mehmet Günal                                 (Antalya)

                11)     Ali Öz                                             (Mersin)

                12)     Seyfettin Yılmaz                              (Adana)

                13)     Koray Aydın                                    (Trabzon)

                14)     Necati Özensoy                               (Bursa)

                15)     Zühal Topcu                                    (Ankara)

                16)     Mustafa Erdem                                (Ankara)

                17)     Durmuş Ali Torlak                            (İstanbul)

                18)     Ahmet Duran Bulut                           (Balıkesir)

                19)     Sinan Oğan                                     (Iğdır)

                20)     Yusuf Halaçoğlu                              (Kayseri)

                21)     Mustafa Kalaycı                               (Konya)

                22)     Bülent Belen                                    (Tekirdağ)

                23)     Sümer Oral                                     (Manisa)

 

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 24 milletvekilinin, tarih ve sanat eserlerinin, müzelerin korunmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/129)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarih ve sanat eserlerimizin, müzelerimizin korunmasında yaşanılan problemlerin araştırılarak, alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

Gerekçe:

Binyıllardır çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış topraklarda yaşıyoruz. Zengin tarihimizin mirası olarak, pek çok tarih ve sanat eserimiz, açık alanlarda ve müzelerde sergilenmekte ya da depolarda sergilenmeyi beklemektedir.

Bu zengin miras, her zaman tarihi eser kaçakçılarının ilgisini çekmiş, pek çoğu yurt dışına kaçırılmış, yabancı devletlerin müzelerini, zenginlerin koleksiyonlarını süslemişlerdir.

Son günlerde Ankara Resim ve Heykel Müzesi'nde yapılan envanter çalışmasında eksik eserler bulunduğunun tespit edilmesi ile sahip olduğumuz tarih ve sanat eserlerini korumakta büyük problemler yaşadığımız bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Müzelerimizde ve depolarında, saklama koşullarının yetersizliği, teknik personel eksikliği, hatalı onarım çalışmaları gibi tarih ve sanat eserlerimize kendi kendimize verdiğimiz zarar da konunun diğer bir boyutunu oluşturmaktadır.

Millî saraylarımızda saklanan tarih ve sanat eserleri ve eşyalarında da durum içler acısıdır. Depolarda bakımsızlık ve pislik içinde yırtık-sökük, kırık-dökük çürümeye terk edilmiş padişahların kullandığı eşyalar harap haldedir.

Tarihimize ve kültürümüze sahip çıkma bilincinin yeterince gelişememesi, Kültür ve Turizm Bakanının, sorumluluğu altındaki müzenin soyulmasını, müstehzi bir ifadeyle askeri darbe dönemine atarak, sorumluluğundan sıyrılma çabasından bile kolayca anlaşılmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin konuya el koyarak, tarihi ve sanat eserlerimizin korunması ve gelecek kuşaklara eksiksiz ve bozulmadan aktarılabilmesi için bir Araştırma Komisyonu kurulması zorunluluk haline gelmiştir.

Tüm bu nedenlerle, tarih ve sanat eserlerimizin, müzelerimizin korunmasında yaşanılan problemlerin araştırılarak, alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Şandır                              (Mersin)

2) Ali Uzunırmak                                (Aydın)

3) Mesut Dedeoğlu                             (Kahramanmaraş)

4) Hasan Hüseyin Türkoğlu                 (Osmaniye)

5) D. Ali Torlak                                  (İstanbul)

6) Mehmet Erdoğan                            (Muğla)

7) Enver Erdem                                 (Elâzığ)

8) Alim Işık                                       (Kütahya)

9) Ali Öz                                           (Mersin)

10) Seyfettin Yılmaz                           (Adana)

11) Koray Aydın                                 (Trabzon)

12) Zühal Topcu                                 (Ankara)

13) Mustafa Erdem                             (Ankara)

14) Ahmet Duran Bulut                       (Balıkesir)

15) Necati Özensoy                            (Bursa)

16) Yusuf Halaçoğlu                           (Kayseri)

17) Bülent Belen                                (Tekirdağ)

18) Celal Adan                                   (İstanbul)

19) Sümer Oral                                  (Manisa)

20) Erkan Akçay                                (Manisa)

21) Sinan Oğan                                  (Iğdır)

22) Kemalettin Yılmaz                         (Afyonkarahisar)

23) Mehmet Günal                              (Antalya)

24) Oktay Öztürk                               (Erzurum)

25) Mustafa Kalaycı                           (Konya)                

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, şimdi Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Muş Milletvekili Demir Çelik ve arkadaşları tarafından, demiryollarının etkin kullanımı ve mevcut sorunların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2/2/2012 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

 

                                                                                   02.02.2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 02.02.2012 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

                                                                                   Hasip Kaplan

                                                                                          Şırnak

                                                                                   Grup Başkan Vekili

Öneri:

01. Kasım 2011 tarihinde, Muş Milletvekili Demir Çelik ve arkadaşları tarafından verilen (137 sıra nolu), "Demiryollarının etkin kullanımı ve mevcut sorunların araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 02.02.2012 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, öneri üzerinde ikişer kişiye lehte ve aleyhte söz vereceğim.

 

Birinci konuşmacı, lehte olmak suretiyle, Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik.

Buyurun Sayın Çelik.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Geliyor efendim…  Siz isterseniz diğer konuşmacıya söz verin.

BAŞKAN – Efendim, o zaman, lehte ikinci konuşmacıyı çağıralım. Arkadaşımız geldiğinde konuşur.

İstanbul Milletvekili Sayın Kadir Gökmen Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika. 

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, sayın milletvekillerim; dün Türkiye ve İstanbul için önemli bir gündü, Haydarpaşa Garı’nın adım adım devre dışı bırakılmasının son günüydü. Bugünden itibaren Haydarpaşa Garı fonksiyonundan tamamen çıkartılarak yeni fonksiyonuna doğru yol alacaktır. Organize operasyon Kasım 2011 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin AKP’li üyelerince garın otele dönüştürülmesi kararıyla bitmiştir.

Haydarpaşa ve çevresi, gar, liman, geri saha, Kadıköy Meydanı ve çevresi plan içine alınmıştır. 1,5 milyon metrekare alanın 817 bin metrekaresi inşaata ayrılacaktır. İstanbul’un kamuda kalan son alanı yoğun bir yapılaşmaya açılacak, otel ve ticaret merkezi hâline gelecektir. Yeni tüzükçe getirilen, yabancı materyale girmiyorsa, şöyle planlanan bir grafik de söz konusu.

Değerli milletvekilleri, günde 20 bin yurttaşımızın yararlandığı bu Köseköy-Haydarpaşa Garı arası bakım ve “yüksek hızlı tren” adı altında kapatılmaktadır. Bu hattan yararlanan öğrenci, işçi, memur ve yoksul vatandaşlarımızın en ekonomik ve güvenli yolu olan demir yoluna karşı iktidar maalesef kara yolunu alternatif göstermektedir.

Kara yolu taşımacılığı zaten tıkalı hâle gelen E-5 ve TEM yolunu daha da içinden çıkılmaz bir hâle getirecek, yolcu güvenliğini hiçe sayacaktır. Bütün bilimsel araştırmalar şunu göstermiştir ki -bunu önemle ve özellikle dinlemenizi istiyorum- demir yolu taşımacılığı deprem anında en güvenilir taşımacılıktır. Büyük deprem riskinde olan İstanbul’un bu atardamarı kesilmekte, gerek yolcu gerek  lojistik taşımacılığı sadece kara yoluna terk edilmektedir. Kara yolunun ne olduğunu ise üç gündür İstanbul’da yağan karla tıkanan yollarla görmekteyiz.

Tarihî değerlerimize sahip çıktığını sürekli söyleyen iktidar Haydarpaşa Garı’nın çatı tamirini bile bu işte tecrübesi olmayan yandaş bir firmaya vererek yüz yirmi yıllık tarihî binanın neredeyse yok olmasına neden olacaktı. Bina güvenliği ve yangın güvenliği alınmadığı için tuzlu suyla tarihî binanın ahşap beton kısımları büyük tahribata uğratılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, ray değiştirilmesi ve hızlı tren yapılması bahanesiyle Köseköy-Haydarpaşa arası önce geçici olarak üç yıl kadar kapatılacak daha sonra Marmaray sisteme sokularak ihtiyaç olmadığı nedeniyle tamamen kapatılacaktır. Böylelikle bir tarih daha ranta kurban edilecektir. Halbuki bizim önerimiz olan hattın tekinin açık kalması ve yenilenmenin sırayla yapılmasıdır. Buna itiraz eden iktidar Köseköy-Derince arasında sanayi taşımacılığı için tek hattı açık bırakmaktadır yani bizim önerimizi sadece sanayi için uygulamaktadır. Vatandaşlarımız hızlı tren yapılacak diye kandırılmaktadır. Halbuki Eskişehir-Köseköy hattı belki yapılabilecek ama projesi bile olmayan Köseköy-Pendik hattının 2014 yılına yetişmesi pek mümkün olmayacaktır. Yapılacak hat 160 kilometre/saat hıza uygun olacağı için yüksek hızlı tren standartlarına yani 250 kilometre hıza uygun olmayacaktır. Biliyorsunuz, bizim de gurur duyduğumuz Marmaray İstanbul’da yapıldı fakat yer üstü raylar döşenmediği için en az üç yıl işlevsiz kalacaktır. Marmaray, bir hafta rayları takılmakta, bir hafta elektrikleri çekilmekte, bir hafta duvar boyaları yapılarak orada deniz altında yatmakta olan bir tüp hâlinde kalmaktadır. Peşin peşin yurt dışından alınan vagonlar Edirne Gümrüğü’nde yıllardır yatmaktadır. Aynı zamanda Sirkeci Garı da önemli bir atalete uğratılacaktır.

Diğer bir önemli sorun, çalışanların ne olacağı sorunudur. Aileleri, çocukların okulları, sosyal çevreleri ne olacaktır? Sözleşmeli çalışıp işten çıkarılacaklar ne olacaktır? Kentlilik bir bilinç ve alışkanlık meselesidir. Kentli olabilmek için bir aile yüz elli yıl aynı mahallede oturmalıdır.

Biz, her şeyde olduğu gibi hoyratça davranarak kentin belleğini oluşturan yapıları işlevsiz kılmaktayız. Bakın, Suriçi’ni oluşturan eski İstanbul evleri, Ordu, Millet ve Vatan caddeleri açılarak yok edilmiştir, insanların eskiyle bağı kesilmiştir. Sıra Kabataş Erkek Lisesinin ve Galatasaray Lisesinin otel yapılmasına gelmektedir. Alıştırarak kentin hafızası yok edilmektedir.

Hepimizin, İstanbul’da yaşayanların, uğrayanların bildiği gibi, hat boyunca inşa edilmiş istasyonların bu yeni inşa sırasında yok edileceği söylenmektedir. Kentin en önemli hafızalarından birisi de bu istasyonlardır. Göztepe İstasyonu, Suadiye İstasyonu, Erenköy, Kızıltoprak istasyonları gezenler, oradan geçenler tarafından bilinmektedir.

Burada -tekrarlamak istiyoruz- biz bu iyileştirmeye ve yüksek hızlı trene karşı değiliz; tersine, yüksek hızlı trenin geç bile kalmış olduğuna inanıyoruz. İstanbul’un bir banliyösü hâline gelen Gebze ve Kocaeli’ne giden 20 bin civarında işçi ve öğrenci, memur güvenli, ucuz ulaşımdan yoksun kalacaktır. Dünyanın Paris, Madrid, New York gibi bütün metropollerinde aktif olarak çalışan büyük garlar, buluşma alanı olan o büyük garlar o kentin hafızasını oluşturmaktadır.

Deprem anında en kolay ve en güvenilir olan demir yolu ortadan kaldırılmaktadır. Anadolu’nun en ücra köşelerine giden yurttaşlarımızın elinden ucuz ve güvenilir olan yolculuk hakkı alınmakta, yurttaşlarımız kara yoluna mahkûm, güvensiz ve pahalı yolculuğa mecbur edilmektedir.

İstanbul’un her yerinde olduğu gibi talan ve rant için bazılarının iştahını kabartmaktadır. İstanbul’un bütün siluetini bozduğunuz gibi, bu bölgeyi de bozmaya çalışıyorsunuz, İstanbullular olarak buna izin vermeyeceğiz.

Şu bir gerçek, sizler tarihî Haydarpaşa Garı’nı tarih yaptınız. Sizler Haydarpaşa Garı’nı önce yaktınız, sonra kapattınız, yarın da satarsınız. Sizler babalar gibi satmayı alışkanlık hâline getirdiniz ama biliniz ki bu millet de sizden babalar gibi hesap soracaktır.

Değerli arkadaşım Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan 30 Aralıkta Ulaştırma Bakanlığına bu konuyla ilgili bir soru önergesi verdi, maalesef aradan bir buçuk ay geçmesine rağmen hâlâ en ufak bir cevap verilmemektedir.

Değerli arkadaşlar, sizlerin, yani iktidarın bu plansızlığı ve programsızlığına ilk örnek bu değil, yine 2005 yılında Başbakan tarafından önemli bir törenle temeli atılan Avcılar Köprülü Kavşağı bugün, 37 trilyon lira para harcandıktan sonra, “yanlış planlama” diye kesinlikle kapatılmıştır, kentin faydalanması dışına çıkarılmıştır.

Yine, Anadolu Hisarı Spor Kulübü bölgemizin en önemli spor merkezlerinden birisidir. Sekiz yıllık daha sözleşmesi olmasına rağmen Anadolu Hisarı Spor Kulübü yerle yeksan edilmektedir. Anadolu Hisarı ve Beykoz halkının bu en önemli spor merkezini yıkarak kime fayda sağlandığını burada öğrenmek istiyorum.

Yine, Ulaştırma Bakanımız için bir gazetede çok önemli bir şey çıktı, “TAV Bakanı bu işleri iyi bilir.” diye bir yazı çıktı. Orada İstanbul’un ulaşımında en önemli araçlardan birisi olan İDO’nun özelleştirilmesinin birdenbire İDO’yu satın aldıktan sonra yapılan bazı avantajlarla, sağlanan bazı avantajlarla değerinin 3’e katlandığı söylenmektedir. Bu İDO’nun değerinin 3’e katlanması doğru mudur? İDO’nun en kârlı bölümleri mi satılmıştır? Yani daha az kârlı olan şehir hatları elden çıkarılmamış, sadece kârlı olan İDO’nun şehirler arası büyük feribotları satışa çıkarılmıştır, özelleştirilmiştir. Buradaki bu kârın 3’e katlanması olayının da bizlere açıklanmasını istiyoruz.

Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Şimdi ikinci konuşmacı aleyhte olmak üzere Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel.

Buyurun Sayın Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; BDP’nin vermiş olduğu grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1920’li yıllarda bir gazeteye demeç veren Atatürk: “Memleketin bütün merkezleri yekdiğerine az zamanla şimendiferle bağlanacaktır.” hedefini ortaya koymuştur. Onca kıtlığa, imkânsızlığa rağmen demir yolu yapımı 1950’li yıllara kadar hızla sürdürülmüştür. Ne var ki demir yolları 1950’li yıllardan itibaren ihmal edilmiş ve demir ağlarının ülke ulaştırması içindeki yeri giderek azalmıştır. Cumhuriyetten önce 4.136 kilometre demir yolu ağına sahip olan Türkiye’de 1923 ve 1950 yılları arasında 3.764 kilometre 1950-2002 yılları arasında 946 kilometre yeni yol ağı yapılmıştır. 2003’ten günümüze kadar ise 1.110 kilometre demir yolu yapılmış olup, 1.630 kilometre ana hattın ise inşaatı hâlen devam etmektedir.

Bugün ki Meclisimizin gündeminde Bakanımız hakkında verilmiş olan gensoru ve arkasından İç Tüzük değişikliği vardır. Bu nedenle BDP’nin grup önerisine katılmıyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Şimdi söz sırası lehte olmak üzere Barış ve Demokrasi Partisi Grubundan Sayın Demir Çelik’te Muş Milletvekili.

Sayın Çelik buyurun.

Süreniz on dakika.

DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; demir yollarının daha etkin ve verimli kullanılmasına dair Barış ve Demokrasi Partisinin verdiği araştırma önergesi lehine konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği üzere, bir ülkenin ekonomik, ekonomik olduğu kadar sosyal ve kültürel gelişmesinde, ama aynı zamanda da insani yaşam standartları açısından ulaştırma, seyahat bir başına önemli bir faktör, etken olarak karşımızda durmaktadır. Hele hele iletişimin çok komplike olmaya başladığı günümüz küresel dünyasında, insanların olduğu kadar mal ve hizmetlerin de nakli, aktarılması başlı başına bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Bu açıdan, ülkelerin olduğu kadar toplumların gelişmişliğini de önemli noktada etkileyecek olan ulaşım sektörü, bizim tarafımızdan da gerekli değere ve önemi haiz bir noktada tutulmaya muhtaçtır.

Türkiye'de, özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 1856’lı yıllarda başlayan ve yaklaşık 130 kilometrelik demir yolu hattıyla İzmir-Aydın arasına döşenen, o günden bugüne yaklaşık yüz elli yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen demir yoluna dair bir duyarlılık, ilgi, geçmiş hükûmetlerin olduğu kadar günümüz Hükûmeti ve iktidarı AKP tarafından da gerekli değerin, önemin verilmediğini belirtmekte yarar var.

Dört bir yanı stratejik ve jeopolitik konumu itibarıyla önem arz eden günümüz Türkiye’sinde, her şeyden önce deniz, demir yolu, hava ve kara yolu taşımacılığı gelişen dünyanın yeni ihtiyaçlarına binaen de tarafımızdan dizayn edilip harekete geçirilmesi gereken hizmet sektörleri olarak karşımızda durmaktadır.

Buna rağmen, gerekli önemi görmeyen ray sistemi ya da demir yolları, 1923-1940 yılları arasında gerekli duyarlılığa binaen yedi ayrı bölgesel yönetimle faaliyet göstermiş olmasına karşın, 780 bin kilometrekare, 75 milyon insanın ihtiyaçlarını karşılayacak boyuttan çok uzak. Hele hele demir yoluna yüklediğimiz güvenilir olması, ekonomik olması, konforlu ve kaliteli olması kriterlerine de çok yaklaştığımız söylenemez.

780 bin kilometrenin her bir köşesine değilse bile önemli noktalarına hem malın, ürünün ve metanın nakli hem de insanın rahat ve güven içerisinde seyrüseferini sağlayacak böylesi bir hizmet esirgenegelmiştir. Bu, biz ideolojik ve felsefi noktada devleti kutsayan bir noktada olmamıza rağmen, bunun yapılamamış olmasını sorgulamak, eleştirmek ve doğru sonuçlarına da varmaya muhtaç bir konudur. Devletin özelleştirildiği, özerk yapılarla yeniden kuşatıldığı bir dönemde yüz elli yıllık geçmişine rağmen, demir yolunun yapılamamış olmasının nedeni, devletin bu sektörde söz ve yetki sahibi olmasına karşın, özel işletmeciliğe ilgili hükûmetlerin, iktidarların, siyasal yapıların ya da anlayışların onlara verdiği değerden olsa gerek.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği üzere, yakın zamana kadar günlük ortalaması 10 olan ölümlerin kara yolunda taşımacılığın çok aşırı olmasından kaynaklı olduğunu, kara yolu taşımacılığı hizmetinin üretilmesinin de yeterli kalite ve düzeyde olmadığından kaynaklı olduğunu elbette ki hepimiz biliyoruz ama buna rağmen kara yolunu teşvik eden, özel taşıma şirketlerini teşvik ederek onu uluslararası projelerden yararlandırma fırsatını veren hükûmetler her nedense demir yollarına gerekli alakayı göstermiş değillerdir.

Günümüz Türkiye’sinde, mal taşımacılığında kara yollarının payı yüzde 94, demir yollarının payı yüzde 4; insan taşımacılığında, yolcu taşımacılığında bu oran yine kara yolları noktasında yüzde 96, demir yolunda ise yüzde 2. Abesle iştigaldir. Güvenilir, ekonomik, konforlu olması gereken bu sektör gerekli ilgiyi, duyarlılığı maalesef görmemiştir, görememiştir. Hâlbuki bir ülkenin olduğu kadar bir toplumun gelişmişliğinin önemli kriterleri olan demir yolu taşımacılığı, deniz yolu taşımacılığı Türkiye’nin 16’ncı ekonomik güç olduğu tespitimizden de hareketle önemsememiz, üstesinden gelmemiz gereken bir sorun olarak karşımızda duruyor. Değil hızlı tren projelerini hayata geçirmek ve bu projeyi Ankara-İzmir, Ankara-İstanbul, Ankara-Konya ile sınırlı tutmak, Adana’dan Mersin’e, Erzurum’a, Van’a kadar ülkenin bütün bir dört tarafını demir yolu hattıyla çevreleyen, onu kaliteli hizmete kavuşturan bir algıda, bir zihniyette olmamız gerekiyor.

Bugün itibarıyla 2.100 köy yolunun kapalı olduğu, köy yollarının açılması acziyeti içerisinde olan il özel idareleriyle, Karayolları hizmetlerini aksattığından kaynaklı, vatandaşlar eğitimden, sağlık hizmetlerinden mahrum ve yoksun. İnsanlar, hastasını doktora götüremiyor. İnsanlar çocuklarını eğitime kavuşturamamanın ya da bir şekliyle temel taleplerini karşılayamamanın sıkıntısını yaşamaktadırlar. Hâlbuki demir yolu taşımacılığı tam da bu noktada temel taleplerimizi, ihtiyaçlarımızı karşılayacak bir noktada duruyor.

Bu nedenle, gerek kara yolu taşımacılığının pahalı olması, güvenilir olmaması gerekse yeterli düzeyde kaliteden yoksun olmasından kaynaklı tez elden Hükûmetin yapması gereken, iktidarın yapması gerekeni bir muhalefet partisi olarak bizim dile getiriyor olmamız fırsata dönüştürülmelidir. Mademki ekonomik noktada biz 16’ncı gücüz, dünyanın gelişmiş 20 ülkesi içerisinde yer alıyoruz. Bu ekonomik gücü yüksek teknolojinin ithaline, silahlanmaya harcayacağımıza toplumun refahı ve mutluluğuna dönük bir istihdama, üretime dönüştürmek, onu toplum lehine sonuçlandırıcı bir kısım noktalara taşımak elbette ki, görevimiz olmalıdır.

Bu açıdan da beş yıllık değil, on yıllık, yirmi yıllık, hele hele iktidar 2023 gibi bir vizyonu önüne koymuşken 2023’e böylesi bir proje es geçilmemeliydi. Dikkate değer olan bu projenin hayata geçirilmesi konusunda gerekli duyarlılığın esirgenmeden yapılması, yapımı noktasında başlatılan bir kısım projelerin de tamamlanması gerektiğinin altını çizmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüz dünyasının iletişim ve teknolojik noktadaki devasa ve devrimsel noktadaki gelişmeleri tarafımızdan da doğru okunmaya muhtaçtır. Biz ki, jeostratejik ve jeopolitik noktadaki konumumuzdan kaynaklı, yeri geldiğinde haklı övündüğümüz, yeri geldiğinde bu konumumuza rağmen yetmezliklerimiz ve yetersizliklerimizden halklarımızı, kimliklerimizi özgürleştirmeyi ve demokratik bir ülke normlarına kavuşturmayı başaramamış bir Meclis olarak, hayatın her alanında olduğu gibi bu alanda da her şeyden önce toplumu esas alan, toplumu çoğaltan, toplumun demokratik örgütlülüğü üzerinden demokratik devleti inşa eden bir algıya, bir zihniyete kendimizi evirebilirsek, hayatın her alanında olduğu oranda, bu alanda da başarılar kaçınılmaz olur. Ve bu başarılar da halkımızın, toplumumuzun, kimliklerimizin, kültürlerimizin daha çok büyümesine, özgürleşmesine yol açacaktır.

Bu algıyla soruna yaklaşıp bizatihi çözüme kavuşturduğumuzda da “trafik canavarı” olarak adlandırdığımız kara yollarının yol açtığı ölümlerin de önüne geçmiş olabiliriz. Halkımızı, toplumu daha güvenilir ve daha sağlıklı taşıma araçlarıyla bir yerden bir başka yere ama aynı zamanda malını da, meta ve ürününü de taşıma fırsatını bulmuş olabiliriz.

Bu duygularla hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, iyi günler diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Henüz bitmedi efendim.

Aleyhte olmak suretiyle dördüncü konuşmacı, Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.

Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gündem demir yolu olduğu için, demir yoluyla ilgili, demir yolunun tarihiyle ilgili kısaca bilgi vermek istiyorum.

Demir yollarına, biliyorsunuz, Osmanlı’nın son döneminde ciddi yatırımlar yapılmış, 4.136 kilometre ana hat döşenmiştir. Yine, cumhuriyetin başlangıcı 1923’le 50 arasında da ciddi yatırımlar yapılmıştır Türkiye’de 3.764 kilometre. Sonra bir duraklama dönemine girmiş, yaklaşık bu duraklama dönemi elli yıl sürmüş. 1950’yle 2000 yılı arasında hemen hemen bir yatırım yapılmamıştır diyebiliriz, toplam 945 kilometre ana hat döşenmiş.

AK PARTİ dönemine geldiğimizde, 2003-2011 dönemi arasında ciddi yatırımlarla tanışmış demir yolları; 1.110 kilometre ana hat, 888 kilometre hızlı tren, 222 kilometre de konvansiyonel hat döşenmiştir.

Toplam şu anda Türkiye’de, 2011 sonu itibarıyla, 8.716 kilometre konvansiyonel ana hat, 2.332 kilometre de tali hat olmak üzere 11.915 kilometrelik demir yolu hattına sahibiz. Söz konusu ana hatların yüzde 91’i tek hat, yüzde 9’u çift hat; toplam hatların yüzde 26’sı elektrikli, yüzde 33’ü sinyallidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Demiryolları iştirak anlamında da ciddi yatırımlarla AK PARTİ hükûmetleri döneminde tanışmıştır, bunlarla ilgili de kısaca bilgi vermek istiyorum.

Hyundai Eurotem hızlı tren setleri ve metro vagonları üretimi Adapazarı’nda kurulmuştur; İZBAN A.Ş. İzmir kent içi banliyö taşımacılığı İzmir’de kurulmuştur; VADEMSAŞ A.Ş. iştirakleri hızlı demir yolları makasları üretimi Çankırı ilinde kurulmuştur; Sivas beton travers iştiraki hızlı demir yolu travers üretimi Sivas ilinde hizmete açılmıştır.

Diğer yönden ciddi yatırımlar da planlanmıştır. Bunlardan; Erzincan’da Ray Bağlantı Elemanları Fabrikası kurulmuştur, Pamukova, Afyon, Konya, Polatlı beton travers fabrikaları kurulmuştur, Kardemir Demir Çelik Fabrikası ray üretmeye başlamıştır. Yine ilimde, Kırıkkale Makina Kimya iş birliği içerisinde tekerlek fabrikası kurma çalışmalarına da başlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2023 vizyonumuzla ilgili de kısaca bilgi vermek istiyorum demir yolları ağıyla ilgili. Ankara-Konya Yüksek Hızlı Demir Yolu Projesi işletmeye açılmıştır. Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesi’nin Ankara-Eskişehir arası işletmeye açılmıştır, Ankara-İstanbul arasındaki çalışmalar devam etmektedir. Ankara-Sivas Hızlı Tren Projesi’ni inşallah 2014 yılında hizmete açacağız. Sivas-Erzincan Hızlı Tren Projesi 2017 yılında hizmete girecek. Ankara-İzmir Hızlı Tren Projesi’nin 2017 yılında hizmete açılması planlanmaktadır. Bursa-Bilecik Hızlı Tren Projesi 2015 yılında hizmete girecek.

2023 yılına kadar yapılması düşünülen projelerle ilgili de kısaca bilgi vermek istiyorum. Erzincan-Kars Hızlı Tren Projesi 2019 yılında, Erzincan-Trabzon Hızlı Tren Projesi 2023, Sivas-Çetinkaya-Malatya-Elâzığ-Diyarbakır Hızlı Tren Projesi 2023, Bursa-Bandırma-Balıkesir-İzmir Hızlı Tren Projesi 2023, Konya-Manavgat-Antalya Hızlı Tren Projesi 2023, Antalya-Manavgat-Alanya Hızlı Tren Projesi 2023, Eskişehir-Antalya Hızlı Tren Projesi 2023, Yerköy-Kayseri Hızlı Tren Projesi 2021, Gaziantep-Çobanbey-Halep Hızlı Tren Projesi 2017 yılında inşallah bitirilecek, hizmete açılacaktır.

Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi icraatlarımızı anlatmamıza da vesile oldu. Bu nedenle bu grup önerisi gündemi değiştirmeye matuftur. Gündem bellidir, Meclis İç Tüzüğü’nü inşallah görüşeceğiz, kanunlaştıracağız. Muhalefet partilerinden de bu konuda destek bekliyoruz. Grup önerisinin reddine ilişkin oy kullanacağız.

Genel Kurulu bu duygularla tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, işaretle oylamadan önce bir yoklama talebi vardır, şimdi bu talebi yerine getireceğim.

Önce yoklama isteminde bulunabilmek için yeter sayıda sayın üyenin isminin tespitini yaptıktan sonra elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Sayın Hamzaçebi, Sayın Çetin, Sayın Öğüt, Sayın Tanrıkulu, Sayın Fırat, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Kuşoğlu, Sayın Susam, Sayın Köktürk, Sayın Eyidoğan, Sayın Ağbaba, Sayın Kaplan, Sayın Özkan, Sayın Genç, Sayın Işık, Sayın Toptaş, Sayın Moroğlu, Sayın Yüksel, Sayın Tanal, Sayın Ekşi.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama isteminde bulunan sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

 

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- Muş Milletvekili Demir Çelik ve arkadaşları tarafından, demiryollarının etkin kullanımı ve mevcut sorunların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2/2/2012 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Buyurun.

 

2.- Kamuda çalışan taşeron işçilerin sorunlarının tartışılması ve Anayasa’da mevzuata uygun olmamasından dolayı kamuda yol açtığı ve ileride yol açabilecek sorunların önlenebilmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin, 2/2/2012 Perşembe günü Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

 

                                                                                   02.02.2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 02.02.2012 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                   Oktay Vural

                                                                                       İzmir

                                                                              MHP Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

20 Ekim 2011 tarih ve 481 sayı ile TBMM Başkanlığına verdiğimiz, “Kamu'da çalışan taşeron  işçilerin sorunlarının tartışılması ve Anayasa'da mevzuatımıza uygun olmamasından dolayı kamuda yol açtığı ve ileride yol açabilecek sorunların önlenebilmesi amacıyla" verdiğimiz Meclis araştırma önergemizin 02.02.2012 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılmasını arz ederim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde lehte ve aleyhte olmak suretiyle ikişer arkadaşımıza söz vereceğiz.

Birinci konuşmacı Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili, lehte olmak üzere.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ülkemizde gerek kamu kesiminde gerekse özel kesimde sendikalaşma oranları ve sendikalı işçi sayıları giderek gerilemektedir. Bu ise çalışma hayatında, toplu iş hukukundan bireysel iş hukukuna ve taşeronlaşmaya giden bir süreci desteklemektedir.

AKP döneminde kamuda kadrolu işçi istihdamı azalırken güvenceli istihdam biçimleri yok edilmektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının verdiği bilgilere göre kamuda 426 bin taşeron işçisi çalışmaktadır. Temizlikten güvenliğe, iş makinesi operatörlüğünden mühendise, büro işlerinden acil servislere, ameliyathanelere varıncaya kadar her işte taşeron işçisi çalıştırılır hâle gelmiştir.

İnsan onuruna yaraşır düzgün işlerin sunulması esas olması gerekirken evrensel normlardan uzak kalarak kâr mantığıyla fazla çalıştırılan ancak karşılığı ödenmeyen bir nevi kölelik sistemini andıran taşeronlaşma kabul edilemez bir durumdur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı “Kamuda 426 bin, özel sektörde de 420 bin taşeron işçi var. Taşeronluk kölelik gibi. Bu kabul edilemez, bunu Bakan olarak söylüyorum.” diyor.

Sormak lazım, o hâlde bu kölelerin efendisi kimdir? “Tüccar siyasetçi” kavramını Türkiye gündemine yerleştiren AKP Hükûmeti değil midir? AKP Hükûmeti, Orta Çağ zihniyetini hortlatmış, taşeronlaşmayı politikasının esası olarak uygulamış ve bundan da siyasi nema sağlamasını becermiştir. Taşeron müteahhitlerce işe alınacak işçilerin tamamı, AKP’li siyasetçilerin referanslarıyla işe alınmaktadır. Aksi hâlde, firmanın ihalesi iptal edilmekte, o firmaya ihale verilmemektedir.

İşsizliğin olumsuzluğunu fırsata çevirenler tarafından oluşturulan bu sömürü düzeninde, taşeron şirket işçileri “işten çıkarılma” tehdidiyle AKP’ye oy vermeye zorlanmakta, AKP’nin siyasi mitinglerinin kadrolu elemanı hâline getirilmektedir.

Bir taşeron işçi kardeşimiz diyor ki: “Halkın geneline hitap edin, zengine değil. Kimileri alsın başlarını gitsin yarım gün çalışsın, kimileri sürüne sürüne günde on iki saat çalışsın, ay başı 701 lira alsın. Devletin başındaki insanlara sesleniyorum: Bu haksızlığa son verilsin, bunca insanın vebali çok ama çok ağır.”

Değerli milletvekilleri, mutlaka sizler de şahit oluyorsunuzdur birçok taşeron işçisinden şöylesi şikâyetler de almaktayız, banka hesabına asgari ücret yatırılmakta, ancak müteahhitlerce kendilerinden ekstra 50 lira, 100 lira para istendiği ifade edilmektedir. Tabii, bu denetimsiz ortamda bunların hepsi olabilir, yaşanabilir. Dolayısıyla, asgari ücretin bile çok altında ücret almak durumunda kalıyor taşeron işçileri.

Taşeron işçileri insanca çalışma koşullarından uzak, iş güvencesi olmadan sendikasız, izin hakkı ve fazla mesai verilmeden günde on iki saati bulan sürelerde köle gibi çalıştırılmaktadır. Taşeron işçiler, tabiri caiz ise, sesi kısılmış, elleri kolları bağlanmış, komutla hareket eden bireyler hâline getirilmiştir, işten atılma korkusuyla seslerini çıkaramamaktadırlar, her sözleşme dönemi sonunda yeniden sözleşme imzalamama korkusu yaşıyorlar, işten çıkarılanlara ihbar ve kıdem tazminatı verilmiyor, maaşlarını da düzenli alamıyorlar.

Değerli milletvekilleri, bunun son örneğini Konya’da yaşıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Kredi ve Yurtlar Kurumunun Konya merkez ve ilçelerindeki yurtlarda taşeron işçisi olarak çalışan 220 kişinin işleri ellerinden alınmıştır, hepsi kış gününde sokağa bırakılmıştır. Sebebi müteahhidin değişmesi ve yeni müteahhidin de yıllardır çalışan bu işçileri kıdem tazminatı ödememe korkusuyla işlerinden etmiştir, yerlerine yeni taşeron işçileri almıştır. Bu 220 taşeron işçisi kardeşimiz hepsi bir ev geçindirmekte, çoluğuna çocuğuna bakmaktadır ama maalesef bunlara sahip çıkan olmamış, Hükûmet, Çalışma Bakanlığı bunları seyretmektedir, herhangi bir çaba göstermemektedir.

İşsizliği fırsata dönüştürerek siyasi rant hesabıyla yeni taşeron işçilerini işe alan AKP Hükûmeti, onların sorunları karşısında olupbiteni seyretmekten başka bir şey yapmamaktadır. Her geçen gün sorunları daha da artan taşeron işçilerine Hükûmet bir an önce sahip çıkmalı, çalışma şartları ve ücretleri iyileştirilmelidir. Devletin asli ve sürekli hizmetlerinde çalıştırılan taşeron işçileri mutlaka kadrolara atanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, öte yandan taşeron şirketlerde yıllarca çalışan işçilerin sendikal haklarının bulunmadığı, kıdem tazminatlarının girdi-çıktı yöntemiyle zayi edildiği bilinmektedir. Bu uygulama, Türkiye Cumhuriyeti devletinin sosyal bir hukuk devleti olduğuna dair Anayasa hükmüne açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Ayrıca, ihale yöntemiyle yapılan bu tür hizmet alımlarında da çeşitli sıkıntılar yaşanmaktadır. İhaleye giren şirketler ihaleyi kazanabilmek için en uygun teklifi sunmak amacıyla fiyatları kırmaktadır. Bunun sonucu olarak da ihaleyi kazandıklarında ya çalıştırdıkları personelin haklarından kesintiye gitmekte, bir kısım yöntemlerle kanuna karşı hile yöntemlerine başvurmakta ve yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmekten imtina etmekte, daha doğrusu yerine getirmemektedir.

Son olarak da, bir kısım şirketler aldıkları ihaleden zarar ettikleri için işi bırakmak zorunda kalmaktadır. Bu durumda ülke ekonomisi zarara uğramakta, hizmetlerin aksaması sonucu doğmaktadır. Hükûmet bu taşeron istihdamının mahzurlarını ayıklamak bir yana, kamu görevlileri, ihaleyi alan şirkete çeşitli fiilî yöntemlerle müdahale ederek şirkete çalıştıracağı personeli seçme hakkı tanımamakta, çalışacak personeli bizatihi tespit etmektedir. Bu uygulama başta milletvekillerimiz olmak üzere tüm kamuoyunun malumu olup eşitlik, tarafsızlık ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir. O nedenle, gerekçemizde de belirttiğimiz gibi, bu konuda Meclis araştırması açılması için desteklerinizi bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde “geçici ve mevsimlik işçilik” adı altında da bir dram yaşanmaktadır. 10 binlerce işçi devletin asli ve sürekli işlerini yapmalarına rağmen yılın belli dönemlerinde işten çıkarılmaktadır. Üstelik hizmet akdi askıya alınan işçinin yeni dönemde çağrılıp çağrılmayacağı ise belirsizdir. Geçici statüyle çalışan bir işçinin ne zaman işten çıkarılacağını ve ne zaman işe başlatılacağını, işe başlayıp başlamayacağını bilemeden hayata tutunmaya çalışması son derece zordur. Bu şekilde çalışanların yaşadığı psikolojik baskıyı ve sıkıntıyı geçici işçi olarak çalışmayanların bilmesi mümkün değildir.

AKP’nin eşitliğe sığmayan adaletsiz uygulamalarının her konuda örnekleri vardır. Bu konuda da 2007 seçimlerinin hemen arifesinde siyasi rant hesabıyla geçici işçilerin kadroya alınmasıyla ilgili çıkarılan 4/4/2007 tarihli 5620 sayılı Kanun’la yaklaşık 220 bin geçici işçiye kadro verilmiştir. Fakat Kanun 2006 yılında en az altı ay çalışanları kapsadığından birçok geçici ve mevsimlik işçi bu kapsama girememiştir. Yirmi veya yirmi beş yıldır bu kadroyu bekleyen işçiler yararlanamamıştır. Tek suçları 2006 yılında altı ay çalışmaması. Başta çay ve şeker fabrikalarının olmak üzere uzun yıllardır mevsimlik işçi olarak çalışanlar kadroya alınmamıştır. Sayın Başbakan “Geride kalan yaklaşık 20 bin geçici işçinin durumu bizleri üzmüştür. İnşallah, bunları kadroya almak bizlere nasip olur.” demiştir ancak bugüne kadar da bu durum düzeltilmemiş, mağduriyet hâlen devam etmektedir.

Tekrar önergemize desteklerinizi bekliyorum, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

İkinci konuşmacı, aleyhte olmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Tülay Kaynarca.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Saygıdeğer Başkanım, çok değerli milletvekillerimiz; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, MHP’nin grup önerisinde kamuda çalışan taşeron işçilerin sorunlarının araştırılması yer almaktadır. Az önce konuyu dikkate alan değerli milletvekilimizin de işaret ettiği, her birine katılmıyor olsak dahi, önemli başlıklar vardır.

Nitekim bu hafta içerisinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız, Saygıdeğer Bakanımız Faruk Çelik’in ifade ettiği ve kamuya açıkladığı yeni yasal düzenlemelerle ilgili çalışmalar vardır. İki aşamada bunu değerlendirmek mümkün. Birincisi şu: Taşeron işçilerin yasal, var olan haklarını kullanmaya yönelik, ikincisi de önümüzde yasallaşacak olan süreçte yeni kanuni düzenlemeler.

Anlatmak istediğim kısaca şu ki, bununla ilgili önümüzdeki süreçte, en kısa sürede ciddi yasal düzenlemeler yapılacaktır. Ancak bugün Meclis gündemimizde Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük değişikliği ve gensoru görüşmeleri vardır. Bu nedenle, Milliyetçi Hareket Partisi grubunun önerisi aleyhinde görüş belirttiğimi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynarca.

Üçüncü konuşmacı, lehinde olmak üzere, Ankara Milletvekili Sayın İzzet Çetin.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin kamuda çalışan taşeron işçilerinin sorunlarının araştırılmasına ilişkin grup önerisinin lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, gerçekten böyle bir önerinin aleyhinde konuşmanın ne kadar zor olduğunu az önce birkaç dakika konuşan arkadaşımızın yüzünden okumak mümkündü. Yani taşeron sisteminin ne demek olduğunu herhâlde Türkiye’de bilmeyen yoktur. Ama taşeron sisteminin kimler tarafından yaratıldığını, nasıl geliştirildiğini soracak olursanız, bu, AKP’nin eseridir. Taşeron işçilerine verdikleri haklarla ne kadar övünse AKP, azdır. Çünkü, bu sistemle kölelik sistemini, emeğin sömürülmesi sistemini yeniden gündeme getirmiştir. Üstelik bunu Meclise kadar da taşıyarak Meclis çalışanlarını bile 4/C’li, 4/B’li, kadrolu diye ayırmıştır.

Değerli arkadaşlar, yine, az evvel söz alan iktidar partisindeki arkadaşımız “Yeni yasal düzenlemeler olacak, burada ileri haklar gelecek, Çalışma Bakanımız bu konuda çalışıyor.” dedi. Ben az önce, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda 4688 sayılı Yasa’nın görüşmelerine katıldım, oradan geldim. Ki 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun özüne baktığınız zaman, zaten taşeron sistemini nasıl geliştirdiğiniz, emeğe, emekçiye nasıl baktığınız orada da çok net gözüküyor. Yasalar toplu görüşme haklarından bile daha geri hükümler içeriyor. “Toplu iş ilişkileri kanunu” diye Sendikalar Kanunu ve Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu Tasarısı’nı Meclisin gündemine getirdiniz. Oraya da bakıyorum, sistem aynı, değişen hiçbir şey yok. Burada birbirimizi kandırmamıza gerek yok.

Değerli arkadaşlar, gerçekten taşeron sistemi konusunda AKP’nin söyleyecek hiçbir sözü yok. Resmî olarak, Çalışma Bakanı kasım ayında “410 bin kamuda taşeron işçisi var.” diyordu, bugün bu sayı 430 bin olarak gözüküyor. Özel sektörde, biraz evvel Milliyetçi Hareket Partisinin konuşmacısı sayıyı 420 bin olarak verdi ama ülkemizde ekonominin yüzde 45’inin kayıt dışı olduğu bir alanda bu sayıyı 420 binle, 400 binle sınırlı tutmanın olanağı yok. Çünkü “kayıt dışı” demek “kanun dışı” demektir. Kanun dışı çalışmayı, çalıştırmayı da rakamsal olarak tespit edebilmenin olanağı yoktur ki bu önerge, araştırılsın diye, onun için verilmiştir. Biz de onun için lehinde, araştırılsın diye söz aldık.

Gerçekten, taşeron sistemi bir bakıma iş gücü maliyetlerinin düşürülmesi, rekabetin geliştirilmesi, ekonominin büyümesi gibi birtakım gerekçelere dayandırılarak gündeme getirilmiş masumane bir yaklaşım olarak önümüzde duruyor ama değerli arkadaşlar, Allah hiç kimsenin çocuğunu taşeron eline düşürmesin, taşeron işçisi yapmasın. Bilir misiniz onların hangi koşullarda çalıştığını, amaç kâr diye iş yerlerinde hiçbir çalışma güvenliğinin olmadığını, iş yeri çalışma ortamının sağlanmadığını, onların ücretlerinin asgari ücret olduğunu, hatta çoğu yerde kayıt dışındaki bölümlerde asgari ücretin bile yarısının altında olduğunu bilir misiniz? AKP olarak sizin bilmenize olanak yok çünkü geçtiğimiz yıl çıkarttığınız bir torba kanunla kadrolu işçilerin bile belediyelerden Millî Eğitim Bakanlığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne 4/C’li olarak gitmesini istediniz ve yasalaştırdınız. Bir taraftan onları oraya gönderdiniz, diğer taraftan “norm kadro” deyip belediyelerin çalışma koşullarını, çalışma alanlarını daralttınız ve arkasından “Eğer hizmet göremiyorsanız, hizmetlerinizde aksama oluyorsa daimî kadrolu işçi çalıştırmayın, onun yerine hizmet alımı yöntemiyle yani taşeron eliyle hizmetleri görün.” dediniz. Bu, düpedüz sizin bu olaya bakış açınızın somut bir örneğidir.

İkinci bir örneğiniz: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak sosyal demokrat bir partiyiz, emek ağırlıklı bir partiyiz, emeğin örgütlenmesinin önündeki engellerin kaldırılmasından yana bir partiyiz. O nedenle, bizim İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız göreve geldiğinde karşısında 6.500 taşeron işçisi vardı müteahhitler yanında çalışan, Belediye Başkanı Anayasa’nın 128’inci maddesine baktı, dedi ki: “Devletin asli ve sürekli işleri kamu çalışanları eliyle görülür, taşeron sistemi Anayasa’ya aykırıdır. Anayasa’ya aykırı bir çalışmayı da sosyal demokrat bir belediye başkanı olarak ben yapamam.”

Onun için, iki yıllık bir plan çerçevesinde 6.500 işçiyi kadrolu hâle getirdi. Kendi bünyesindeki şirketlere aldı, taşeron sistemini İzmir Büyükşehirde kaldırdı ve o işçilerin hepsi sendikalı oldu.

Geçtiğimiz aylarda İzmir Büyükşehir Belediyesine baskın düzenlettirdiniz, 5 sendikacıyla birlikte belediye görevlilerini hapse attırdınız, bizim Büyükşehir Belediye Başkanımızı dört yüz yıla varan bir süreyle yargılamaya kalktınız ve yargıya havale ettiniz. Suçu neydi? Suçunun bir bölümü, “Taşeron sistemini niye kaldırdın? Ben işçilerin kölelik koşullarında çalışmalarına kanun yapıyorum, sen beni dinlemiyorsun.” Başbakan bir de çıkıp diyor ki grup konuşmasında: “Belediyeleriniz var, söz verdiniz, kaldırsanıza.” Kaldırıyor, adamları içeriye atıyorsunuz, hapse atıyorsunuz, sendikacıları, belediyecileri.

Değerli arkadaşlar, AKP işbaşına geldiğinden bu yana, dokuz, on yıldan bu yana emek lehine, çalışanlar lehine hiçbir düzenleme yapmamıştır. Düzenlemelerin tamamı emek sömürüsüne yöneliktir, anti sendikal politikalardır, anti toplu sözleşme politikalarıdır.

Biraz evvelki yasada da, arkadaşımız kusura bakmasın, kamu çalışanlarına ILO’nun 87, 98 ve 151 sayılı sözleşmelerine aykırı olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına aykırı olarak güdümlü, tek sendikaya dayanan bir düzenleme getiriyorsunuz. Yani “Gelecekte taşeron sistemini kaldıracağız.” demenizin inandırıcı hiçbir yönü yoktur. Sizin ne yaptığınızı, ne yapacağınızı herkes çok iyi biliyor.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, bu taşeron işçilerin örgütlenme özgürlüğünü kullanabilmelerinin, sendikalaşabilmelerinin, toplu sözleşme haklarından yararlanabilmelerinin de olanağı yok.

Yine, özellikle kayıt dışı alanlarda çalışan işçilerin sosyal güvenceleri olmadığı gibi, asgari ücret bile onlar için azami ücret konumunda. Onun için, bu konuda verilmiş bir araştırma önergesi var. Yani, kamu hizmetlerinin, süreklilik arz eden hizmetlerin kamu çalışanları eliyle görülmesi asıl; bunda bir kere hemfikir olalım. Anayasa’nın 128’inci maddesi bu konuda son derece açık.

Diğer taraftan yapılması gereken iş, kamu kurum ve kuruluşlarında hemşirenin, doktorun, sağlık teknisyeninin, “sözleşmeli” adı altında taşeron eliyle sekreter olarak hastanede başhekim sekreteri veyahut da doktorların, dekanların sekreteri olarak çalıştırılması ayıp bir şeydir. Bugün Türkiye’de üniversiteler bile taşeron elinden düşük ücretle işçi, insan istihdam etmektedir. Yani bütün bunlar da verimi düşürücü etkilerdir. Bir iş yerinde memur varsa, sözleşmeli varsa, taşeron işçisi varsa, sendikalı işçi varsa aynı tahsilde, aynı yeteneklerde, niteliklerdeki insanlar arasında ücret farklılığı varsa, oradan verim alabilmenizin, ülkeyi kalkındırabilmenizin olanağı yoktur. Bu, bugünkü baskı rejiminiz içerisinde ses çıkarılamamış olsa bile böyle devam edecek anlamına gelmez. Bir gün bu işçiler artık “Bıçak kemiğe dayandı.” deyip sokağa çıktığında sizin polisinizin de, tankınızın da, topunuzun da gücü yetmez. Onun için yol yakınken…

Bakınız, bundan yirmi yıl evvel o zamanki TİSK Genel Sekreteri Refik Baydur Kocaeli’de beraber olduğumuz bir toplantıda şunu söylemişti: “Bu taşeron sistemi özel sektörünü mafyasını oluşturacak.”. Bugün ihaleler için insanların birbirlerini nasıl mafyavari yöntemlerle yok etmeye çalıştıklarını da göz önüne getirerek bu sisteme son verilmesi için sunulmuş bir araştırma önergesine “evet” demenizi bekliyor, ben de saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Dördüncü konuşmacı, aleyhte olmak üzere Ankara Milletvekili Sayın Nurdan Şanlı.

Buyurun Sayın Şanlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURDAN ŞANLI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grubunun kamuda çalışan taşeron işçilerin sorunlarının araştırılmasıyla ilgili vermiş oldukları önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Önergenin görüşülmesiyle ilgili haklı gerekçeleri olabilir ancak Çalışma Bakanlığı tarafından bu konuyla ilgili kapsamlı bir çalışma yapılmaktadır ve kısa süre içerisinde Meclis gündemine getirilecektir.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Yok efendim, yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Öyle bir şey yok.

NURDAN ŞANLI (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Meclis gündemimiz belirlenmiştir. İç Tüzük Teklifi Meclis gündemine gelmiştir. Ülkemizin ve milletimizin menfaatleri doğrultusunda bir an evvel…

ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Önemli işleriniz var.

NURDAN ŞANLI (Devamla) - …kanunlaşması için görüşmelerin bitimine kadar Meclisin çalışması gerekmektedir.

Bu nedenle, MHP grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtir, Genel Kurula saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşma sağlanamadığından elektronik cihazla oylama yapacağım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, kaç kaç oldu yani? Ne oldu? Kim ne buldu?

BAŞKAN – Efendim, elektronik cihazla oylama yapacağız dolayısıyla oylama yapıyoruz ve üç dakika süre veriyoruz.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biraz daha bekleyin.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Üç dakika yetmez Başkanım, on beş dakika verelim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Bir daha size göre öyle yaparız.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Evet, öyle yapın.

BAŞKAN – Emriniz başüstüne.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, efendim, Genel Kurulun kararını almadan doğrudan doğruya elektronik cihazla oylama yaptınız. Dolayısıyla, Genel Kurulun kararını almanız lazımdı, bu oylamanız geçerli değildir. Usule uygun hareket etmediniz, bu bakımdan bu oylama geçersizdir. Önce, Genel Kurulun  oylamanın şekli hakkında kararını almanız gerekirdi.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Vural, bu Tüzük yapıldığı zaman bu cihazlar olmadığından öteden beri şöyle bir uygulama yapılıyormuş: 141’inci maddenin dördüncü fıkrasında “İşaretle oylama sırasında oya sunulan hususun lehinde ve aleyhinde el kaldıranları, Başkan ile kâtip üyeler beraberce sayarak tespit ederler. Aralarında anlaşamadıkları veya oyları tespit edemedikleri hâllerde, ayağa kalkmak suretiyle tekrarlanacak yerine, elektronik cihazla oylama yapılır.” şeklinde bir gelenek oluşmuş, bir uygulama oluşmuş onu yaptık efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bundan önce Sayın Başkanların uygulamasında bu konuda elektronik oylamayla uzlaşma olmadığı zaman karar yeter sayısı arandığına şahadet ettik. Bundan önce Meclis Başkan Vekilleri böyle ifade ediyordu. Dolayısıyla, önce, Genel Kurulun bu konuda iradesini almanız gerekiyordu.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Onlar açık oylama için, bu işari oylama.

BAŞKAN – Efendim, o açık oylamalar için uygulanıyormuş, bu ise söylediğim gibi, bu cihazlardan önce konduğu için, cihazla oylama doğrudan doğruya yapılıp tekrar ediliyormuş.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ü değiştiriyorsunuz, bunu da değiştirin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim, değil o, öyle değil.

BAŞKAN – Efendim, buradakiler de Tüzük’ü gösteriyor.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ne demek efendim, Tüzük’te ne ise onu yapacaksınız.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sizin okuduğunuz maddeyi gösteriyoruz.

BAŞKAN – Bir dakika…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Burada yazmıyor öyle bir şey. Biz sizin geleneğinize bakmayız.

OKTAY VURAL (İzmir) – İşaretle oylamayla ilgili usul. Dolayısıyla, burada doğrudan doğruya siz bu İç Tüzük yerine yeni bir hüküm icra ettiniz. Dolayısıyla, bu konuda Genel Kurulun kararını almanız gerekiyordu.

BAŞKAN – Sayın Vural, söyledim, yeni bir tüzük icat etmedim.

OKTAY VURAL (İzmir) – İşaretle oylamada, 141’inci maddede…

BAŞKAN – “Bugüne kadarki uygulama böyle.” diyorlar efendim, benim bir şey icat ettiğim yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, İç Tüzük’ü uygulayın. İç Tüzük’e göre, doğrudan doğruya elektronik oylamayla yapacağız diye bir yetki verilmiyor size. Varsa söyleyin bana.

BAŞKAN – Efendim, ben “Var.” demiyorum; diyorum ki bu…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok o zaman, tamam, anlaşıldı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yoksa yeni bir karar ihdas edemezsiniz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – O yoksa yapamazsınız.

BAŞKAN – Efendim, bir şey söylediğim yok. Bir saniye durur musunuz siz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben senin öğrencin miyim canım! Allah Allah!

BAŞKAN – Şimdi, eğer öyle yapılacaksa öyle, usul neyse onu yapalım. “Bu Tüzük’ten sonra bu cihazlar ortaya konuldu, uygulama böyle.” deniliyor. İstiyorsanız tekrar sorarız, tekrar yaparız; başka yapacağım bir şey yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Oylamayı iptal etmeniz gerekir.

BAŞKAN – Oldu efendim…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ayağa kalkarak diyor!

BAŞKAN – Oldu efendim…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Genel Kurulun kararı olmadan oylamayı nasıl iptal edeceksiniz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Ayağa kalkmak suretiyle…” diyor!

BAŞKAN – Yahu ben de görüyorum onu, otur yerine ya, Allah rızası için.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Oturmayacağım orada, oturmayacağım! Bunu uygulayacaksınız, bunu!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Siz oturun yerinize.

Sayın Canikli, buyurun efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yapılan uygulama bugüne kadarki uygulamaya, teamüle, İç Tüzük’e uygundur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok efendim, yok. İç Tüzük’e uymaya davet ediyorum sizi, teamül filan yok.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Karar yeter sayıları, eğer kâtip üyeler arasında…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok öyle bir teamül.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –  …ihtilaf söz konusu olduğunda Sayın Başkan tarafından elektronik olarak yapılması şeklindeki uygulama bugüne kadar devam edegelmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, o zaman böyle bir teamül olduğuna ilişkin yüksek Başkanlığınız, bundan önce yapılan oylamalarda elektronik oylamayla ilgili karar alınmamışsa o teamülle ilgili şeyleri görelim, ondan sonra karar veririz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, açık oylama için gerekiyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Lütfen o tespiti yapalım.

BAŞKAN – Şimdi, değerli arkadaşlarım, arkadaşlarımın bana verdiği bilgiye göre, “İşaretle oylamayı tekrarlıyoruz. Bunun için tekrar sorulmasına gerek yok.” diyorlar Sayın Vural. Bana verilen bilgi o, teamül dedikleri bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim, olmaz çünkü işaretle oylamada siz doğrudan doğruya elektronik oylamaya başvurdunuz. Çok doğru diyorlar. İşaretle oylamada siz burada elektronik oylamaya başvurmasaydınız doğruydu ama elektronik oylamaya başvurmak suretiyle siz oylamanın şeklini değiştirdiniz.

BAŞKAN – Bakınız, bakınız Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, doğru…

BAŞKAN – Sayın Vural, bakınız, her zaman için yapılan uygulama şu…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ben de diyorum ki…

BAŞKAN – Şimdi, bakınız… Bir saniye beni dinler misiniz, ben sizi dinledim.

Şimdi, daha evvel oyladık, anlaşmazlık oldu kâtip üyeler arasında.

OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman…

BAŞKAN – Bir saniye...

Dolayısıyla, o zaman ona dayanarak elektronik oylamaya gittik.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, hayır…

BAŞKAN – Bunun tekrarı yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – İşte, gidemezsiniz.

BAŞKAN – Özür dilerim, gideriz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gidemezsiniz!

BAŞKAN – Ben uygulamamın doğru olduğu kanaatindeyim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, hayır...

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Usul tartışması açıyorum.

BAŞKAN – Efendim, sonuç şu…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, 63’e…

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi önerisi kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim, sağ olun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, usul tartışması açıyorum.

BAŞKAN – Şimdi, buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Usul tartışması açıyorum.

BAŞKAN – Hayhay, memnuniyetle.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, aleyhinizde usul tartışması açıyorum; siz İç Tüzük ihlali yaptınız.

BAŞKAN – Buyurun efendim, buyurun; usul tartışması açıyoruz, buyurun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Lehte.

BAŞKAN – Lehte Sayın Canikli.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Aleyhte Sayın Kamer Genç.

BAŞKAN – Aleyhte Kamer Genç.

OKTAY VURAL (İzmir) – Aleyhte.

BAŞKAN – Aleyhte Oktay Vural.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Lehte.

BAŞKAN – Lehte Mustafa Elitaş.

Tutumumuzla ilgili, aleyhte Sayın Kamer Genç, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

 

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Oylama sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün “İşaretle oylamada usul” başlıklı 141’inci maddesini uygulamadığı gerekçesiyle Başkanın tutumu hakkında

 

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük’ümüzde işaretle oylamanın nasıl yapılacağı açıkça belirlenmiş. Burada, 141’inci maddede “İşaretle oylama sırasında oya sunulan hususun lehinde ve aleyhinde el kaldıranları, Başkan ile kâtip üyeler beraberce sayarak tespit ederler.” diyor. Yalnız kâtip üyelere bırakmaz bunu. “Aralarında anlaşamadıkları veya oyları tespit edemedikleri hâllerde, Başkan, oylamanın ayağa kalkmak suretiyle tekrarlanacağını bildirir.” diyor. Gerçi buraya elektronik şey geldi ama İç Tüzük hükmü açık. Bu elektronik oylama sistemi sonradan geldi; burada bir değişiklik yok.

Şimdi, o zaman, orada kâtip üyeler arasında eğer anlaşmazlık varsa oylamanın tekrarlanabilmesi için 5 üyenin kalkıp bunun tekrarını istemesi lazım, ondan sonra oylama yapılması lazım.

Şimdi arkadaşlar, tabii bugün dün burada bir İç Tüzük değişikliği getirildi. Sizin amacınız kavga etmek. Bakın Tayyip Erdoğan diyor ki yani bizim Genel Başkana ağzına gelen lafları söylüyor. Böyle bir, Başbakanlık makamında oturan adam böyle şey olur mu ya? Başbakanlık makamında oturan insan hoşgörülü olacak, kucaklayıcı olacak, memlekette huzur ve güvenin sağlanması için elinden gelen her türlü tedbiri getirecek.

Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu’na diyor ki: “Yahu sen Dersimli değil misin?” Peki, sen nerelisin Tayyip Bey? Sen de Papunyalı değil misin? Yani sen de Papunyalısın. (CHP sıralarından alkışlar) Ama şimdi bunların zamanla değişti isimleri.

Şimdi bu memlekette adam Dersimli olabilir, İzmirli olabilir, Türkiye'nin herhangi bir yerinden olabilir. Sen bununla neyi kastediyorsun? Niye bölücülük yapıyorsun? Bize göre Türkiye Cumhuriyeti devletinin hudutları içindeki her ildeki vatandaş eşit, Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşıdır, bu memlekette her makama gelmeye layık bir kişidir. Dolayısıyla… Allah rızası için yahu buna söylemiyor musunuz, bu Tayyip Bey’e? Yahu sen bir defa bir barıştan yana ol, bir aklını başına topla da doğru dürüst konuş kardeşim! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

“Efendim biz bu memlekette dindar, demokrat, laik insan, çağdaş insan yetiştireceğiz.” diyor. Yahu din ayrı bir şey, laik ayrı bir şey. Eğer bilmiyorsan yanındakiler biraz akıl sana versinler. Bunları öğren de gel!

Şimdi çıkıyorsun kürsülere, birileri sana söylüyor… Ama arkadaşlar, bunlara tahammül kalmamış. Devamlı ayrımcılığa gidiyor, bir Alevi-Sünni meselesini ortaya atıyor, istiyor ki Türkiye’de yani Suriye gibi… Mısır’da gördünüz işte. Müslüman kardeşlerin iktidara gelmesinde dün bir maçta 75 kişi öldü. Yani buraya mı memleketi getirmek istiyor?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Maçla ne alakası var? Sapla samanı karıştırma!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi sizin amacınız bu memleketi, bakın bu memleketi yine bir kardeş kavgasına götürmek. Siz iktidar grubusunuz, burada İç Tüzük’e göre niye bunu…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Maçla ne alakası var?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ne acelesi var yahu? İç Tüzük’ü uzlaşmayla getirelim çıkaralım.

Bakın en büyük vahşet sizin zamanınızda yapıldı. İşte güneyde öldürülen 35 vatandaşımızın hesabını veriyor musunuz? Vermiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, çok teşekkür ederim efendim.

Şimdi, tutumumuzun lehinde Sayın Nurettin Canikli.

Buyurun Sayın Canikli.

Üç dakika süreniz var. Lütfen… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biz, inançlı bir nesil, bir gençlik yetiştirilmesi gerektiğine inanıyoruz ve (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ülkenin geleceğinin teminatının da inançlı gençlikten geçtiğini düşünüyoruz ama siz nasıl bir gençlik istiyorsunuz, onu bilemiyorum, bizi de ilgilendirmiyor.

Değerli arkadaşlar…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Biz, laik, demokrat, yurtsever bir gençlik istiyoruz.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Biz, özgür insan istiyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – O sizin takdiriniz, onu biz bilemeyiz, Sayın Genel Başkanınız söyledi, o sizin takdiriniz.

ATİLLA KART (Konya) – Vatansever…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İnançlı gençlik Suudi Arabistan’da da var, İran’da da var! Biz, laik, demokrat, yurtsever bir gençlik istiyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, şu anda her milletvekilinin kullandığı bu elektronik sistem bizden önce kuruldu yani AK PARTİ İktidarından önce kuruldu.

ATİLLA KART (Konya) – Emperyalizme teslim olmayan, sömürüye teslim olmayan gençlik istiyoruz biz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Güzel bir sistem ve kurulduğundan beri de bu hüküm biraz önce Sayın  Başkanın icra ettiği şekilde uygulandı.

ATİLLA KART (Konya) – Sömürgeciliğe teslim olmayan gençlik istiyoruz biz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - İstisnasız, bilaistisna bütün hükûmetler döneminde, bütün başkanlar ve başkan vekilleri döneminde, bütün grup başkan vekilleri döneminde, bütün partiler döneminde, hepsinde bilaistisna bu kural, elektronik ortam, elektronik sistem hayata geçtikten sonra bu şekilde uygulandı; son derce de mantıklı, son derece de doğal. Katkı sağlayan herkese, kuran herkese teşekkür etmemiz gerekiyor, ediyorum, şükranlarımızı arz ediyorum.

Düşünün, milletvekilleri tek tek ayağa kalkacak, tek tek sayılacak yani inanılmaz bir zaman kaybı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hani yok bunların içinde, düzeltseydin… Aklın başka şeylere çalışıyor!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ama teknoloji buna imkân sağlıyor ve o nedenle de bizden öncekiler, bizden önce bu sıralarda oturanlar ve bu Meclisi yönetenler birlikte karar almışlar, birlikte, oy birliği ile yani bütün siyasi partiler  “Tek tek böyle ayağa kalkmaya gerek yok, sistem de kuruldu, teknolojinin imkânlarından faydalanalım ve bu şekilde icra edelim.” demişler  ve bugüne kadar da hep bu şekilde uygulanagelmiş değerli arkadaşlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Canikli, tüzük değişikliği yapıyorsunuz, niye koymuyorsunuz? Koyun onu, gerekli olan şeyi koyun.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - On yıldır niye değiştirmediniz Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Neden, neresi yanlış bunun yani neresi yanlış? Bu sistem kurulurken, daha sonra uygulanırken belki burada daha önce milletvekilliği yapmış, belki görev yapmış arkadaşlarımız da olabilir şu andaki siyasi partiler içerisinde. Bu arkadaşlarımız da buna dâhildir, bu görevliler, yetkililer, siyasi parti yetkilileri de buna dâhildir.

Değerli arkadaşlar, bu doğru bir yaklaşım değil, doğru bir yaklaşım değil yani burada herhangi bir sıkıntı yok,  Meclis çalışıyor. Tamam, anlıyoruz, Meclis çalışmalarını bloke etmeye çalışıyorsunuz, engellemeye, geciktirmeye çalışıyorsunuz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Hayır efendim, uzlaşmaya çalışıyoruz. Sizi uzlaşmaya davet ediyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Onu yapıyorsunuz başka anlamı var mı bunun? Yani biraz önce söylediğim çerçevede bugüne kadar böyle işlenen ve böyle yürütülen bir kuralı bugün çıkıp “Efendim bu İç Tüzük’ün şu hükmüne aykırıdır, şöyle doğru değildir.” demenin başka bir anlamı, başka bir yorumu var mı? Bu, Meclis çalışmalarını engellemektir…

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Engelleyen sizsiniz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …bu Meclis çalışmalarını bloke etmektir, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını engellemenin dışında başka bir şekilde izah edilemez değerli arkadaşlar. Dolayısıyla lütfen…

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bizim engellemeye çalıştığımız AKP hegemonyasıdır, AKP faşizmini engellemeye çalışıyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Elbette yanlış yapıldığı zaman itiraz edilir, haksızlık yapıldığı zaman itiraz edilir, ona bir eleştirimiz olamaz ama bugüne  kadar uygulanan ve herkesin mutabakatla uyguladığı bir sistemde bugün çıkıp “Doğru değildir, yanlıştır ya da İç Tüzük’e uygun değildir.” demek de bana göre hiç doğru değildir değerli arkadaşlar. Açık olmak gerekir. Açık düşüncenizi çıkın söyleyin “Biz bu Meclisin çalışmasını istemiyoruz.” deyin.

Hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika efendim, bitirelim müsaade ederseniz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir saniye efendim…

BAŞKAN – Efendim…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Başkan, size söz vereceğim, bir dakika son konuşmacıyı da dinleyelim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ama Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) - Başkan Vekilinin belki bir muradı var, dinleyin bir.

BAŞKAN - Müsaade edin de ben yöneteyim Sayın Vural.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ama Sayın Başkan, ifade etmek istediğim bir husus var efendim. Sayın Canikli konuşmasında “Biz inançlı bir nesil istiyoruz, siz nasıl bir nesil istiyorsunuz bilmiyorum.” diyerek Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun inançlı bir nesil istemediği anlamında bir ifadede bulunmuştur. Grubumuza açıkça bir sataşmada bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben öyle bir şey söylemedim.

BAŞKAN – Şimdi Sayın Vural’dan sonra size sataşmadan söz vereceğim.

Buyurun yerinize oturun efendim.

Sayın Vural, buyurun.

Aleyhte olmak üzere Sayın Vural, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım özür dilerim, kürsüde yanlış bir oturma var, olmaz böyle. Kürsüde oturma yanlış Başkanım. Özür dilerim, kürsüde bir yanlışlık var.

BAŞKAN - Affederseniz…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yaşlı üyenin sağınızda oturması lazım, genç üyenin solunuzda oturması lazım. Lütfen Tüzük’e bakın, yanlış yapıyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz, bakın Tüzük’e ama. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Ben yapmıyorum efendim. Herkes yerine oturmuş, öyle oturmalarında da hiçbir sakınca yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Olmaz Başkanım, yanlış yapıyorsunuz.

BAŞKAN - Buyurun… Buyurun lütfen… Buyurun lütfen yerinize… Lütfen yerinize…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama önce bu yanlışı düzeltin.

BAŞKAN - Sayın Vural, buyurunuz efendim.

Süreniz üç dakika, lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Burada önce söz alırken, umarım, sizin bugün kürsüde oturmanız, bir İç Tüzük dayatmasıyla muhalefetin sesini kısmak isteyen çoğunluk iradesinin istek ve arzularını yerine getirme göreviyle bu görevi üstlenmemiş olmanızı diliyorum, inşallah öyle bir kastınız yoktur.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Vardır… Vardır…

OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdi, işaretle… Biraz önce söyledim, işaretle oylamada usul burada açıkça yazılı. Siz bu usulü takip etmediniz, elektronik oylamaya gittiniz. Ben de size dedim ki: “Bundan öncekilerin böyle bir uygulaması varsa, bu uygulamaya aykırı bir uygulama olup olmadığını tespit edin, bize söyleyin.” Siz bu tespiti dahi yapmadınız ve “Bundan önce elektronik oylamayla ilgili karar yeter sayısı bulunmadığı için elektronik oylamaya giderken Genel Kurulun kararının alınıp alınmadığını öğrenin.” dedim, bunu bile yapmadınız. Dolayısıyla, bugün geldiğimiz bu noktada yaptığınız bu oylama geçersizdir, usule uymadınız.

Şimdi, Allah kimseyi kendi sözleriyle imtihan etmesin. Biraz önce Nurettin Canikli kalktı dedi ki: “Ya, partiler bu konuda anlaşmış, böyle demiş, bunun neresi yanlış? Bugüne kadar böyle uygulanmış.” Peki, sizin getirdiğiniz İç Tüzük’te Danışma Kurulu önerileri konusunda siyasi partilere söz verilmesi konusunda yok muydu bugüne kadar bu uygulama? Niye bu yanlıştır diyorsunuz da değiştiriyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Biz, İç Tüzük konusunda kimseye… Öyle bir açıklamamız yok. Olur mu öyle şey?

OKTAY VURAL (Devamla) - İşinize geldiği zaman böyle, işine geldiği zaman böyle, değil mi? Allah kimseyi kendi sözleriyle imtihan etmesin.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bırak Allah’ını seversen! Siz ne konuştuğunuzu biliyor musunuz?

OKTAY VURAL (Devamla) - Bak, bugün geldin bu tuzağa düştün.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Biz ne konuştuğumuzu biliyoruz.

OKTAY VURAL (Devamla) - Bugün geldiğimiz bu noktada bir de kalkmış oradan diyorsunuz ki: “Efendim, bunun neresi yanlış?” Peki, partilerin Danışma Kurulu önerisi getirmesi niye yanlış? Niye milletin sesini kısıyorsunuz? Bu milletin oylarıyla gelmiş, helaliyle gelmiş milletvekillerinin, gruplarının İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarını niye kesiyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Meclisi çalıştırmak için, Meclisi verimli çalıştırmak için.

OKTAY VURAL (Devamla) - Niye milletin sesini kısıyorsunuz ya?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Söz kesme falan yok!

OKTAY VURAL (Devamla) - Nedir sizin… Emeklinin çilesinden, atanamayan öğretmenlerin, çiftçilerin sorunlarının buraya getirilip görüşülmesinden niye rahatsızsınız Sayın Nurettin Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir rahatsızlığımız yok. Her gün getirin, zaten getiriyorsunuz.

OKTAY VURAL (Devamla) - Niye bu milletin hakkının hukukunun burada savunulmasından, sizin denetlenmenizden rahatsızsınız?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun)- Hiç bir rahatsızlığımız yok.

OKTAY VURAL (Devamla) – Niye bu demokraside muhalefeti hazmedemiyorsunuz? Neden sesi, sözü kesmeye çalışıyorsunuz?

YUNUS KILIÇ (Kars) – Meclisi çalıştıramıyoruz, Meclisi!

OKTAY VURAL (Devamla) – O bakımdan, bugün asıl Meclis çalışmalarını bloke eden AKP’nin çoğunluk partisidir.

Bir çoğunluk diktasıyla, değerli vatandaşlarım, burada bizim sözümüzü kesmek istiyorlar. Burada bizim konuşmamızı istemiyorlar, asıl amaçları bu. Söyleyecek sözleri olamayanlar bugün bu Mecliste bu kürsüyü size kapatmak istiyorlar. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Meclis televizyonunu da kapattılar, bunu da kapatmak istiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) – Asıl amacı ve hedefi milleti susturmak, sindirmektir. Amaçlarına ve hedeflerine ulaşamayacaklardır. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Değerli arkadaşlarım -bu uygulama- 5/10/1998 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının Başkanlığında yapılan toplantı sonunda varılan tespit ve mutabakatlar zaptı var, bunun 8’inci maddesi aynen şöyle diyor: “İşaretle oylama ihtilaflı -Başkan ve kâtip üyeler arasında- ve itirazlı hâller ile karar yeter sayısının arandığı durumlarda elektronik sistemle, diğer hâllerde ise üyelerin el kaldırması suretiyle yapılacaktır.” Birincisi bu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – O yeni bir İç Tüzük ihdası, olamaz öyle şey!

BAŞKAN – Bir saniye efendim, bir saniye. Lütfen…

En son uygulama…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hangisi daha üstün? O mu, İç Tüzük mü daha üstün?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – O bir yeni İç Tüzük ihdasıdır, onu yapamazsınız!

BAŞKAN – Lütfen… Yani, lütfen oturun…

En son uygulama, yani bu, 98’den bu yana, 9/4/2008’de de uygulanmış, burada da vesikası var, isteyen arkadaşlarımız görebilir.

Bilgilerinize arz ederim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, yanlış örnek, örnek olamaz!

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, peki, o zaman bu bilgileri verdiniz, bundan önce işaretle oylamada elektronik oylama yapılmasına ilişkin Genel Kurul kararı alınmış mı, alınmamış mı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, elektronik oylama yapılmadı efendim, oylamanın elektronik sistemle yapılması ve karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Efendim, bakınız…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hadi, bunu açıklayın!

BAŞKAN – Efendim, açıklayayım…

OKTAY VURAL (İzmir) – Açıklayın, ne açıklaması ya?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Usul mu tartışıyoruz Sayın Başkanım burada?

BAŞKAN – İşaret oylamasında bulunamadığı takdirde yapılmamış, başka hâllerde yapılıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz oraya görevli olarak atandınız.

BAŞKAN – Siz anlamak istemiyorsunuz, mesele burada!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İç Tüzük daha üstündür Sayın Başkan!

OKTAY VURAL (İzmir) – Dün akşam AKP Grubunda yaptığınız toplantı neticesinde görevlendirildiniz. AKP Grubunda toplantı yaptın dün akşam ya!

BAŞKAN – Buyurun efendim, buyurun Sayın Hamzaçebi.

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Başbakan ve onun sözcüleri yeniden eski bir politikaya başvurmaya başladılar, din üzerinden, İslamiyet üzerinden siyaset yapmak.

“Dindar bir nesil yetiştirmek istemiyor musunuz?” dedi Sayın Başbakan.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Konuyu biz açmadık.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Onun adına burada konuşan sözcü “Biz inançlı bir nesil yetiştirmek istiyoruz.” diyerek, toplumu din konusunda, dindarlık, inanç konusunda kutuplaştırma siyasetini güdüyorlar.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Senin konuşmacın söyledi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Ben şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna ve Hükûmete, Sayın Başbakana şunu sormak istiyorum: Sayın Başbakan, Sayın Canikli, din nedir, İslamiyet nedir? Evet, soruyorum: Yani İslamın öngördüğü nüsükü, onun icrasını yeterli mi sayıyorsunuz? Din ritüellerin icrası mıdır sadece, nüsükün yerine getirilmesi midir? Yani beş vakit namaz kılındığı zaman, oruç tutulduğu zaman, İslam’ın şartları, şekil şartları yerine getirildiği zaman, siz kendiniz Müslüman olduğunuzu mu zannediyorsunuz?

Dinin esası, mülk meselesidir. İbni Haldun bundan yedi yüz sene önce şöyle derler: “İktidar mala, mal iktidara götürür; bu ikisine ‘mülk’ denir.” Yani egemenlik, lehul mülk: Hüküm koymak Allah’ındır. Allahü ekber: Allah en büyüktür. Siz büyük değilsiniz. Bunun anlamı mülkiyet herkesindir; iktidar, güç herkesindir; halkındır ama siz bugün getirdiğiniz İç Tüzük değişikliyle “İktidar bizimdir.” diyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Sizin İslamiyet anlayışınız bu! Size Kur'an-ı Kerim’deki Maun Suresini okumanızı salık veririm, Mekkî ayetlerdendir. 13’üncü sure Tekâsür: “Bir zenginlik ve çoğaltma yarışıdır, mezara kadar sürecek.” diyerek o vahşi kapitalizmi ayıplar. Devamında bir ikinci sure gelir, Maun Suresi: “Fakiri düşünmüyorsanız, yoksulu düşünmüyorsanız, haksızlık yapıyorsanız vay o namaz kılanların hâline. Sizin namazınız sayılmaz.” diyor. Size Maun Suresini ithaf ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Sizin namazınız bu!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O kararı sen veremezsin.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Namaz adalet demektir. Alnı secdeye varan insan, alnı secdeden kalktığında adaleti yüreğine yerleştirmiş olacaktır ama siz namazı camide bırakıp çıkıyorsunuz. Namaz camiden sonra başlar, din camiden sonra başlar, oruç ramazandan sonra başlar. Siz orucu ramazanda bırakıyorsunuz, namazı camide bırakıyorsunuz, “İktidar bizim.” diyorsunuz.

İslamiyet’in esası mülk meselesidir, infaktır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Doğrudur, aynen katılıyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – İmkânı olanların imkânında imkânsızların bir hakkı olduğu görüşüne dayanır, yoksa zengin mal varlığından bir miktarını fakire ihsan eder anlayışı değildir, ama sizin anlayışınız budur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

 

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)

1.- Oylama sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün “İşaretle oylamada usul” başlıklı 141’inci maddesini uygulamadığı gerekçesiyle Başkanın tutumu hakkında (Devam)

 

BAŞKAN – Tutumumuzun lehinde Sayın Mustafa Elitaş.

Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten bu dönemde, 24’üncü Dönemde çok önemli şeyler duyuyoruz. Rabbimin takdiri ilahisi, hakikaten çok önemli bir şey. Hatırlayın, 14 Mart 2008 tarihinde AK PARTİ’yle ilgili bir kapatma davası açıldı. Kapatma davasının esas maddelerinden birisi, “Bu kanunun tatbikatında cemaatler vakıf, sendikalar dernek hükmündedir.” ifadesini bir gazete manşet atmış, kapatma davası içerisine bunu da koymuşlar.

Şimdi bakıyorum, Cumhuriyet Halk Partisi temsilcileri kim daha dindar nesil yetiştirecek diye Adalet ve Kalkınma Partisiyle yarış hâline girmiş, Rabbime şükrediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ne münasebet!

ATİLLA KART (Konya) – Ne ilgisi var! Yine kendine yakışanı söylüyorsun!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili ve daha önceki grup başkan vekilleri kim daha çok cami yaptırdı diye bir yarışa girmiş, onun için yine şükrediyorum.

Sayın Hamzaçebi, gerçekten hem ayetlerden, surelerden ve içine girerek Maun suresinden, İslam’ın içeriğine girerek böyle bir yaklaşım içerisinde, anlayış içerisinde bulunmasının çok büyük bir gelişme olduğunu düşünüyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sizin din anlayışınızı eleştiriyorum.

ATİLLA KART (Konya) – Sizin ikiyüzlülüğünüzü eleştiriyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 2008 yılında Temmuz ayının sonunda, Anayasa Mahkemesi bizim irticayla ilgili, odak olduğumuzla ilgili konuyu burada her gün gündeme getirenler, biz buradan Allah lafzını, Kur'an-ı Kerim’i ifade etmeye çalıştığımızda, “Siz irticai faaliyette bulunuyorsunuz.” diyenler, şimdi, burada hadislerle, ayetlerle meseleyi anlatmaya çalışıyorlar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O sizden iyi bildiğimizi gösteriyor!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hamdolsun Türkiye çok önemli bir noktaya doğru gidiyor, bunun Cumhuriyet Halk Partisine de katkısı olduğuna inanıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İç Tüzük konusuna gelince, bakın, değerli arkadaşlar, Sayın Başkan buradan İç Tüzük’ün 141’inci maddesiyle ilgili uygulamayı okudu.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Elitaş, siz Sayın Başbakanın söylediğinden farklı bir şey mi söylüyorsunuz? Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki görüşünün Sayın Başbakanın ifade ettiği gibi olmadığını mı söylüyorsunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - İç Tüzük’ün 141’inci maddesiyle ilgili kısmı okudu.

Burada diyor ki: Eğer anlaşamadıkları takdirde… Açık oylama istemi yok burada, sadece karar yeter sayısı var. Karar yeter sayısını da Anayasa’nın 96’ncı maddesine bağlantılı olarak istiyor. Eğer kâtip üyelerle arasında bir anlaşma olmazsa ya tarafları ayağa kaldıracak Başkan ama biraz önce okuduğu gibi, 1998 yılında alınan karar gereğince elektronik sistem girince 139 sayısına ulaşılıp ulaşılmadığıyla ilgili konunun burada tespiti amacıyla yapılmıştır.

Bir de açık oylama istemi var. Değerli milletvekili arkadaşlarımız bu konuyu karıştırıyorlar. Açık oylama istemi 15 milletvekilinin imzalı önergesi veya ayağa kalkmasıyla birlikte açık oylama istemi; o da ilgili 143’üncü maddeye uygun olarak yapılması gereken sistem.

Sayın Başkan kâtip üyelerle arasındaki bir ihtilafı çözebilmek için bugüne kadar yapılmış olduğu gibi… 143’üncü maddeyi okursanız, açık oylamanın elektronik cihazla yapılacağıyla ilgili bir hüküm de yok ama Başkan “Açık oylamanın şeklini Genel Kurula sunacağım.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – “Elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler...” diyor. Olmayan bir şeyi… Nasıl ki, burada Başkanlık Divanı böyle bir karar almışsa aynı şekilde uygulamış olduğundan Başkanın uygulaması doğrudur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Elitaş, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, daha önce de arz ettiğim gibi, daha evvelki uygulamalara uygun olarak davrandığımız anlaşılıyor. Dolayısıyla, tutumumuzda bir yanlışlık, bir usule uygunsuzluk görmüyorum.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

 

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve arkadaşları tarafından, tarımda kullanılan elektrikle ilgili sorunların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2/2/2012 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

 

                                                          

                                                                                                                                                  02.02.2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 02.02.2012 Perşembe günü yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                   M. Akif Hamzaçebi

                                                                                            İstanbul

                                                                                   Grup Başkan vekili

Öneri:

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve arkadaşları tarafından, 23.12.2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “Tarımda kullanılan elektrikle ilgili sorunların araştırılması” hakkında verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (188 sıra nolu) Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 02.02.2012 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi üzerinde ikişer arkadaşa söz vereceğim lehinde ve aleyhinde olmak üzere.

Birinci söz, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan’a ait.

Sayın Özkan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir)- Sayın Başkan, efendim, İç Tüzük’e aykırı yine davranıyorsunuz.

BAŞKAN – Ne olmuş efendim?

OKTAY VURAL (İzmir)- Önergem var; dolayısıyla üzerinde söz talebim var. Üzerinde söz talebini yerine getirmeden işleme başladınız.

BAŞKAN – Görüşülen konunun…

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oylandı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi üzerinde sözler konusunda anlaşmaya varılmış.

OKTAY VURAL (İzmir) - Yok efendim.

BAŞKAN - Ve uygulamada da bugüne kadar ilk sözün, grup önerisi veren…

OKTAY VURAL (İzmir)- Hayır Sayın Başkan, bir dakika efendim. Bir dakika efendim.

BAŞKAN – Bir saniye efendim, bitireyim.

OKTAY VURAL (İzmir) - Ne anlaşması ya?

BAŞKAN - Cümleyi bitireyim efendim. Buraya koymuşlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, hayır, öyle bir anlaşma yok. Ben sizin İç Tüzük’ün ilgili maddesini uygulamanızı istiyorum. Ne anlaşması canım? İşinize geldiği zaman anlaşma, işinize gelmediği zaman anlaşma!

BAŞKAN – Ya ne alakası var “İşe gelmek, işe gelmeme”yle!

OKTAY VURAL (İzmir)- İç Tüzük’ün 61’inci maddesini uygulayın.

BAŞKAN - Şimdi, bakınız… Bakınız şimdi, diğer önergelerde de dört kişilik sözler geldi; biz bunu veriyoruz.

Şimdi, 61’e göre siz hangi konu üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi üzerinde mi söz istiyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir)- “Görüşme konusu.” diyorum. Başka konu mu görüşüyoruz? Maç mı görüşüyoruz!

BAŞKAN – Daha görüşemedik ki.

OKTAY VURAL (İzmir)- Açtınız ya işte! Görüşmeye başlamadan önce söz talepleri değerlendirilir. Müracaatım var. Yapacaksınız.

BAŞKAN – Lehinde mi, aleyhinde mi konuşma istiyorsun?

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ne istiyor?

BAŞKAN - Konunun lehinde, aleyhinde, ne?

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bakın, İç Tüzük’te ne diyor?

BAŞKAN – Ne diyor?

OKTAY VURAL (İzmir) – 61’inci maddeyi okudunuz mu?

BAŞKAN – Siz okuyun lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – Peki, okuyayım: “Genel Kurul gerekli görürse, görüşme konusunun lehinde, aleyhinde ve üzerinde olmak üzere sırasıyla söz verilir.” diyor.

BAŞKAN – Tamam.

OKTAY VURAL (İzmir) - Ben üstünde istiyorum.

BAŞKAN – Bana da gelen sıra sözleri bu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim. İşte, önergem orada benim. Benim önergem var orada.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, 63’e göre uyguluyoruz. İç Tüzük konuşulurken İç Tüzük öğreteceğiz herkese!

OKTAY VURAL (İzmir) – Orada, lehte, aleyhte var.

BAŞKAN – Efendim, müsaade ederseniz beş dakika ara veriyorum, konuyu değerlendirelim.

                                                                                   Kapanma Saati: 15.11

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60’ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde, Sayın Oktay Vural, İç Tüzük’ün 61’inci maddesine göre söz istemiştir. Bildiğiniz üzere, grup önerilerinin görüşmelerinde İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre ikişer milletvekiline lehte ve aleyhte söz verilmektedir, bu da öneriler üzerindeki özel maddedir. Bir de Sayın Vural “61’inci maddeye göre söz istiyorum.” dedi, bu da genel hüküm. Yani önerilerin uygulanmasındaki hüküm 63’üncü madde; orada ikişer kişiye lehte, aleyhte söz veriliyor. 61’inci maddede ise deniyor ki, -genel hüküm olarak söz istediği zaman bir kişi- aynen okuyorum birinci fıkrasını: “Söz, kayıt veya istem sırasına göre verilir. Genel Kurul gerekli görürse, görüşme konusunun lehinde, aleyhinde ve üzerinde olmak üzere sırayla söz verilir.” Şimdi, bu bir genel hüküm ve benim kanaatime göre, onun için de “Genel Kurul gerekli görürse” demişler. Şimdi, ben, Sayın Vural’ın bu talebini genel görüşmenin dışında özel madde olan 63’e göre olursa anlaşılan sıralar içerisinde ancak söz verebilirim, aksi takdirde 61’inci maddeye göre olursa Genel Kurulun kararına göre söz verme durumundayım.

Şimdi, 61’inci madde…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İlk cümleden ikinci cümleye geçemeyiz. Önce, ilk cümle “Söz verilir.” diyor.

BAŞKAN – Bir dakika efendim. Bir dakika… Bir dakika…

Şimdi, Genel Kurulun…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, izin verir misiniz?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Söylediğiniz doğru, 61’inci maddeye göre söz verilebilmesi için Genel Kurulun karar vermesi gerekir, Genel Kurulun gerekli görmesi gerekir.

BAŞKAN – Evet.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam, o işlemi yapıyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bir dakika…

Oylamaya gerek yok Sayın Başkan burada. Nedeni şu: Genel Kurul gerekli görmüyor, yani gerekli görmesi için özel bir işlem yapması gerekir. Bu nedenle, Genel Kurulda oylama yapılamaz Sayın Başkan. Yani Genel Kurul gerekli görürse… Şu anda öyle bir Genel Kurulun iradesi söz konusu değil.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, o, söz sırasını değiştirme. Baştan okuyalım, yanlış okuyoruz. Başlığını okuyalım önce Tüzük’ün, “Söz sırası ve söz sırasını değiştirme” diyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Dolayısıyla, ancak Genel Kurul usulüne uygun bir şekilde karar aldığı takdirde 61’inci maddeye göre söz verilebilir, aksi takdirde söz verilemez ve oylama yapılamaz Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani Nurettin Canikli herhâlde yaptığınız uygulamayla ilgili bir usul tartışması açıyor galiba.

BAŞKAN – Hayır, böyle bir şey yok.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, öyle bir şey demedim; kanaatimi söylüyorum, usul tartışması açmıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Uygulamayla ilgili kanaat söylemek…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Maksat hasıl olmuştur; arkadaşlarını davet ediyor, oylama için arkadaşlarını davet ediyor.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, usul tartışması açıyorsa ona göre söylesin.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, kanaatimi ifade ediyorum.

BAŞKAN – Hayır, usul tartışması demin yaptık efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Usul tartışması falan da açmıyorum. Bunun takdiri de bana aittir.

BAŞKAN – Evet, Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, burada yani “…görüşme konusunun lehinde, aleyhinde ve üzerinde olmak üzere sırayla söz verilir.” derken lehinde, aleyhinde ve üzerinde olmak üzere sırasını belirlemeye Genel Kurulun yetkili olduğunu ifade ediyor.

BAŞKAN – Hayır, “Genel Kurul gerekli görürse, görüşme konusunun lehinde, aleyhinde ve üzerinde olmak üzere sırayla söz verilir.”

OKTAY VURAL (İzmir) – Sırayla. Çünkü burada söz sırası ve söz sırasını değiştirme var, sözün niteliğiyle ilgili bir şey yok.

BAŞKAN – Hayır, o talebe göre…

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi size, lehinde, aleyhinde ve üzerinde söz talebi gelecek. “Genel Kurul bu konuda lehte, aleyhte ve üzerinde olmak üzere sırayla söz verilmesine karar verebilir.” diyor. Mesele budur.

BAŞKAN – Sayın Vural, orada uygulanan madde, 63’üncü madde; “Usul hakkında konuşma” denmiş ve…

OKTAY VURAL (İzmir) – Usul tabii…

BAŞKAN – …bilahare de, dikkat ederseniz, daha biraz önce bütün öneriler üzerinde bu şekilde muamele yaptık, yani lehte, aleyhte ikişer kişiye söz vererek gittik. Oraya giderse, ben diyorum ki, bu dörtlü şeyde bir anlaşma yoksa, siz de söz istiyorsanız verebiliriz ama bunun dışında uygulanan madde bu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Üzerinde dedim Sayın Başkan. Şöyle diyorum ben: Şimdi takdir edersiniz ki bazen lehinde, aleyhinde olur, bazen de üzerinde olur.

BAŞKAN – Gayet tabii, gayet tabii.

OKTAY VURAL (İzmir) – İlla akla kara değil ki.

BAŞKAN – Tamam.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla bir tarafta ak olacak, bir tarafta kara olacak öyle bir şey yok yani.

BAŞKAN – Yok böyle bir şey, tamam.

OKTAY VURAL (İzmir) – Doğruları söyleyecek başka bir renk de olabilir.

BAŞKAN – Doğru.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Efendim, onun için Genel Kurulun karar vermesi gerekir, öyle bir karar yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu bakımdan, burada lehinde, aleyhinde, üzerinde olmak üzere üç tane söz hakkı vardır.

BAŞKAN – Doğru.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla bugün usul tartışması da yapmıyoruz. Bu konuda lehte, aleyhte olanın üzerine ben de üzerinde konuşmak istedim. Üzerinde konuşmayı…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, 61’inci maddeye göre söz verilebilmesi için Genel Kurulun karar almış olması gerekir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz şimdi, üzerinde konuşma yapmak için Genel Kurulun kararını mı almam gerekir diyorsunuz?

BAŞKAN – Şimdi ben şunu diyorum Sayın Vural: Biz, daha önceki iki grup önerisinde de, siz de şahit oldunuz buradaydınız…

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.

BAŞKAN - …grup önerileri üzerinde 63’üncü maddeye göre işlem yapıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru.

BAŞKAN – Burada da lehte, aleyhte olmak üzere dört kişiye söz veriliyor ikişerden.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.

BAŞKAN – Şimdi diyorum ki; bu şekilde dört kişi de daha önce bana gelmiş. Eğer burada bir yanlışlık varsa, bir sıra meselesi vesaire varsa size bunlar arasından söz verebilirim. Yoksa, öbürlerinde yaptığımız gibi, önümüze konan, anlaşılan denen bu sıraya göre söz veriyoruz. 61’i dediğiniz zaman, o bir genel söz alma hakkı ve şu anda uyguladığımız olayla bir ilgisi yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani şunu söylemek istiyorum Sayın Başkan: Bir sayın üye bir görüşme konusu üzerinde lehinde, aleyhinde değil de üzerinde konuşma hakkı yok mudur diyorsunuz?

BAŞKAN – Hayır, tabii ki var…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Genel Kurul karar verirse Sayın Başkanım, 61’e göre Genel Kurul karar verirse.

BAŞKAN - …ama biz 63’üncü maddeyi uyguluyoruz öneriler üzerinde, sabahtan beri de öyle uygulayarak geldik, siz de şahitsiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ama efendim burada 61’inci maddede, söz sırası ve söz sırasını değiştirme var…

BAŞKAN – Doğru.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, Genel Kurulun kararı yok 61’e göre, dolayısıyla böyle bir söz hakkı olamaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – …ve burada Genel Kurul kararıyla eğer bir talepte bulunulmuşsa, bu talep gereğince üzerinde konuşma hakkı da vardır, “Genel Kurul bunun sırasını belirleyebilir.” diyor.

BAŞKAN – Hayır, sırası değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bundan önce böyle bir uygulama olmuş mu?

BAŞKAN – Var efendim var, maalesef var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, 61’inci maddeyi ne zaman uygulayacaksınız?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 61’inci maddeyi ne zaman uygulayacaksınız?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Genel Kurul karar verdiği zaman Sayın Başkan. Genel Kurul takdir ederse, Genel Kurul uygun görürse uygulanır.

BAŞKAN – Genel hüküm bu Sayın Genç, siz de biliyorsunuz. Yani, biz şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini okuttuk, bunun üzerinde müzakere açılması 63’e göre oluyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, özel hüküm varken genel hükme gidemeyiz. 61’inci maddede özel hüküm var.

BAŞKAN – 63, özel hüküm, evet, doğru.

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, şimdi şöyle bir şey istirham ediyorum: Bundan önce üzerinde bir konuşma talebiyle ilgili yapılmış bir şey var mı, bir işlem var mı acaba? Yani bu talep olduğu zaman sırayla söz verme mi, yoksa üzerinde konuşma hakkını Genel Kurul reddederse yok mudur?

BAŞKAN – Sayın Vural, arkaya gittiğimizde arkadaşlarımızla yaptığımız değerlendirmede bana verilen bilgi, önergeler okunduktan sonra 63’e göre işlem yapılması.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Başkan, ara ver, mütalaa et. 

BAŞKAN - 61’deki konuya gelince, diyorlar ki: “Bununla ilgili değildir bu konu.” O zaman Genel Kurulun… Ha, oradaki “Sıra mıdır, müsaadesi midir”e de “Genel Kurulun kararıyla ancak mümkündür.” diyorlar. Bana verilen bilgi bu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bakın, ben, önerge okunurken pusulamı verdim, siz daha sözleri Genel Kurula sunmadan önce verdim. Orada Kâtip Üyeye ve arkadaşlara verdiğim zaman, “Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi” dediği zaman ben söz talebimi ilettim.

BAŞKAN – Tamam ama bunu da onlar ilettiler, uygulamamız da bu.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, öyle anlaşılıyor ki bir ihtilaf var, Sayın Vural ciddi bir iddia ortaya koyuyor, siz farklı bir görüş ortaya koyuyorsunuz, bir ara verelim efendim, tüm siyasi parti grup başkan vekilleriyle birlikte bir toplantı yapalım, değerlendirelim efendim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle şey olur mu!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Tüzük’ü bir öğren de gel Allah aşkına!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, burada bir…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Ara verelim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ara verelim, ara.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir ara verelim efendim.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Niye ara verelim! Biz buraya çalışmaya geldik. Milletimiz bizden hizmet bekliyor.

BAŞKAN – Beyler, bir saniyenizi rica edeyim.

Sayın Vural, buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, burada İç Tüzük’ün üzerinde konuşma hakkı verebileceğini ifade ediyor, tabii talep hâlinde. Bugüne kadar talep olmamış olabilir ama bu talebin nasıl işleme alınacağı konusunda anladığım kadarıyla siz de bir tereddüt içerisindesiniz. Dolayısıyla bu konuda…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, hayır, Genel Kurul karar verir.

BAŞKAN – Efendim, ben, buradaki tarafsız olayı değerlendiren arkadaşlarla arkada değerlendirdim doğru uygulama yapalım diye. Bana verilen bilgi…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Arkadaşların ağzıyla konuşamazsınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, bir saniye… Siz oturur musunuz yerinizde, bir de öğretim üyesisiniz bakın. Ben arkadaşımla konuşuyorum şimdi.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben oturuyorum zaten. İstersem ayağa kalkarım. Ne öyle “Otur yerine!” ya! Ben senin öğrencin miyim? Ben senin öğrencin değilim!

BAŞKAN – Bağır o zaman, bağır! Tamam, bağır!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ne demek istiyorsun sen!

BAŞKAN - Nasıl konuşuyorsun sen ya!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – “Otur… Otur…” Ne “otur” ya!

BAŞKAN – Şimdi Sayın Vural, bana verdikleri bilgi bunun Genel Kurul onayıyla olabileceği şeklinde. Ben onu söylemeye çalışıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, ben şunu istirham ediyorum: Bundan önce bu konuda herhangi bir uygulama olmuş mu, olmamış mı? Bunu bir öğrenebilir misiniz acaba?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ona bir ara baksınlar efendim. Uzmanlar baksınlar Sayın Başkan. Bunun tartışma yeri burası değil ki.

BAŞKAN – Sordum ben, bana dediler ki…

OKTAY VURAL (İzmir) – Var mı acaba?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Meclisin gündemi var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bana verilen bilgi, Genel Kurulun onayıyla ancak mümkün, 61’de.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bundan önce Genel Kurulun onayıyla mı olmuş?

BAŞKAN – Evet.

OKTAY VURAL (İzmir) – Örnekleri verirler herhâlde.

BAŞKAN - Herhâlde verirler. Getirteyim örneklerini.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kim size bilgi veriyor? Meclisin üzerinde hangi güç var Sayın Başkan?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Meclisin üzerinde hangi güç var Sayın Başkan? Hangi memur Meclisin üzerinde? Bunu bir anlatır mısınız?

BAŞKAN – Siz ilk önce oturur musunuz. Bakın, Grup Başkan Vekilinizle konuşuyorum. Lütfen Sayın Tanal.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, siz bürokratlara danışarak aldığınız bilgiyi aktarıyorsunuz. Bizde oluşan izlenim sizin bu konuda kendi kararınızın olmadığı yönünde. Bürokratların görüşlerini naklediyorsunuz, burada bir tartışma yaratıyoruz. Sağlıklı olanı, oturuma ara verip bunu grup başkan vekilleriyle tartışmaktır efendim. Yani aksi takdirde sonuç çıkaramayacağız burada.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, bakın, çok net bir şekilde o kadar açık bir hüküm ki 61’inci madde. Genel Kurul takdir ettiği takdirde böyle bir şey olabilir. Genel Kurulun bu konuda kararı var mı? Yok. Dolayısıyla, Genel Kurul kararı olmayan bir söz verilemez. Bu kadar açık bir hüküm. Bu konuda Sayın Vural bilgi istiyorsa arkadaşlar bilgiyi araştırırlar, elde ettiklerini de takdim ederler Sayın Başkanım. Usul budur. Yani ısrar edilmesini anlamak mümkün değil Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, şimdi Sayın Canikli buranın Genel Kurulunu fasulyeden Genel Kurul zannediyor herhâlde! Genel Kurul burası ya! Yani bu milletvekilleri Genel Kurulda değil mi?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Onu siz zannediyorsunuz!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen söylüyorsun ya! “Genel Kurul karar verir.” diyorsunuz. Bu Genel Kurul…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sulandırıyorsunuz, sabahtan beri sulandırmaya çalışıyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Genel Kurulun bu konuda karar alması gerektiğini söylüyor, siz diyorsunuz ki: “Hayır, bundan önce alınmamış.” O zaman bu arkadaşlar milletvekili değil mi?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Efendim, karar gerekir, karar olmadan konuşamazsınız diyorum, söz verilemez diyorum. Karar yok ortada, karar yok.

BAŞKAN – Tamam.

Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, şimdi Sayın Başkan sunacağı zaman siz itiraz ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Vural...

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Alamaz efendim karar.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Alamaz.” diyor.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – “Alamaz.” diyor.

BAŞKAN - Hayır, “Alamaz.” demedim.

OKTAY VURAL (İzmir) - “Alamazsınız.” diyor.

BAŞKAN – Hayır, hayır.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Alamaz.” diyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Efendim, o konuda bir karar varsa ancak söz verebilir. Karar alamaz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Alamaz.” diyor efendim. “Söz alamaz.” diyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, sizin uygulamak istediğiniz usule göre AKP Grup Başkan Vekili “Buradaki Genel Kurul önemli değil, alamazsınız.” diyor. Bu Genel Kurula “Bu milletvekillerinin iradesi yok, alamaz karar.” diyor ya! “Yok.” diyor ya! Allah Allah!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, bakın, söylediğim çok net, Genel Kurulun bu konuda bir kararı yok. Genel Kurulun öyle bir kararı olmadığı için de Genel Kurul kararı yok. Öyle bir kararı olmuş olsa söz verilebilir ama öyle bir kararı yok Sayın Başkan. Öyle bir kararı olmadığı için neye dayanarak konuşulacak? Olabilir mi böyle bir şey? (CHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ben söyleyeyim mi efendim?

BAŞKAN – Evet Sayın Şandır, tamam.

Sayın Vural, Sayın Şandır’ı dinleyelim bir dakika.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne oldu şimdi?

BAŞKAN – Tamam, sizinkini dinledik Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya arkadaşlar, elinizi vicdanınıza koyun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Vural, esas o işi siz yapın lütfen. Siz yapın o işi lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Grup Başkan Vekili “Buradaki milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu temsil etmiyor.” diyor ya!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bugüne kadar 63’e göre işlem...

OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu, Genel Kurul bu! Yahu, Genel Kurul bu! Memur değil ki bunlar, milletvekili.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Meclis çalışmalarını akamete uğratmak için böyle bir şey olabilir mi? Bu, milletin Meclisine hakarettir.

OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman Sayın Başkan, bu tavrıyla usul tartışması açmış oluyor. “Genel Kurul gerekli görürse” diye Genel Kurulun iradesine başvurmanız gerektiğini söylüyor, bu da “Olamaz” diyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, ben neyi açtığımı neyi açmadığımı biliyorum, bunun, bu konuşmanın ne anlama geldiğini de biliyorum Sayın Başkan. Öyle bir talebim de yok.

OKTAY VURAL (İzmir) –  Dolayısıyla bu bir usul tartışmasını gerektiriyor ama gerçekten burada Genel Kurul olarak aradığımız, sizin yapmak istediğiniz bence doğrudur. Neden doğru? Benim burada tereddüdüm söz sırası mı yoksa üzerinde konuşma hakkı mı? Yani burada bir Genel Kurul kararı gerektiği gayet açık ve net.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, Genel Kurul kararı gerekir Sayın Başkan ama bu talep üzerine Genel Kurul karar alamaz. Alınmış bir karar var ise ancak bu görüşülebilir. Alınmış bir karar yok.

OKTAY VURAL (İzmir) –  Nurettin Bey bugün bu milletvekillerinin oluşturduğu Genel Kurulu Genel Kuruldan saymıyor ama ben, bu milletvekillerinin iradesinin olduğuna inanıyorum.

BAŞKAN – Gayet tabii.

OKTAY VURAL (İzmir) –  O zaman, sizin yaptığınız işlem doğru ama benim sadece tereddüdüm, söz sırası mıdır yoksa üzerinde konuşma mıdır?

BAŞKAN – Tamam, müsaade ederseniz, bir saniye.

Evet Sayın Şandır, sizi de dinleyeyim ve bir karara varalım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Değerli Başkanım, değerli arkadaşlar; İç Tüzük, bizim uymak mecburiyetinde olduğumuz hukuk. Eğer bu İç Tüzük’ün lafzı önemliyse, 61’inci madde Sayın Vural’ın iddiasına haklılık verir. Bakınız, diyor ki: “Genel Kurul gerekli görürse, görüşme konusunun lehinde, aleyhinde ve üzerinde…” Yani “üzerinde” bir ayrı şık olarak ifade ediliyor, “…sırayla söz verilir.” Üç konuda sırayla söz verilir. Nasıl söz verilecek? Genel Kurul gerekli görürse.

Şimdi, Genel Kurulun gerekli görüp görmediğini talep üzerine ancak gündeme getirebilirsiniz. Şimdi, bir talep var, dolayısıyla gerekli görüp görmediği üzerinde bir müzakere açacaksınız ki bu tartışılacak, gerekli görüp görmediğine karar vereceksiniz. Yani bu İç Tüzük’ü uygulamaya kalkarsanız, hem sırasını hem aleyhte ve lehte ve de üzerinde söz verilmesi hususunu ve de sırasını Genel Kurulun gerekli görüp görmediğini müzakereye açmanız lazım ki İç Tüzük’e uygun bir sonuca ve karara ulaşasınız. Maalesef böyle.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Şandır’a teşekkür ediyorum, meramlarını çok net bir şekilde ortaya koydular. Yani o zaman müzakere açılacak, oylamada da onun için ısrar ediyorlar Sayın Başkan. Ne kadar suistimal edilmeye çalışıldığını ne kadar kötüye kullanılmaya çalışıldığını…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Ya, ne suistimal ediliyor?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yani her olayda, her görüşmede 61’e göre söz talep edebilirler o zaman Sayın Başkan. Böyle bir şey olabilir mi Allah aşkına?

OKTAY VURAL (İzmir) – Olur tabii.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Onun için, “Millete hakaret ediyorsunuz.” diyorum. Bakın, çok ayıp, gerçekten çok ayıp. Yani böyle kullanılabilir mi? (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bakın…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Doğru değil, bu doğru değil. İç Tüzük’te böyle bir şey yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük ya.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Genel Kurulun böyle bir kararı yok. Alınmış bir karar varsa verebilirsiniz ama öyle bir karar yok Sayın Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, Sayın Canikli…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Oylama da yapılamaz, söz de verilemez 61’e göre. 63’e göre istiyorlarsa versinler.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bakın, Sayın Canikli’yi ben buradan defalarca uyardım “Eğer bu İç Tüzük’te muhalefetin sesini kısmaya kalkarsanız, kelimelerin arasında, satırların arasında kırk tane yol bulunur ve bu tartışma, bu müzakereler yapılmaz.” diye. Şimdi beni susturmaya hakkı yok. Biz bunu hatırlattık kendisine.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Biz de İç Tüzük’ün verdiği yetki çerçevesinde ve milletimizin bize verdiği yetkiyle bu Meclisi çalıştıracağız Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

OKTAY VURAL (İzmir) – Millet bize de yetki verdi, milletin verdiği yetkiyi kısıtlatmayacağız! Milletin verdiği yetkiyi alamayacaksın!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Size verdiği yetkiyi muhalefet partilerine de verdi millet.

BAŞKAN – Lütfen…Lütfen…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Milletin Meclisine saygı duymayanlara seslen, kanunun Meclisine saygı duymayanlara seslen!

OKTAY VURAL (İzmir) – Bize vermedi mi? Milletin Meclisine saygı göster. Millet ona yetki verdi de bize vermedi mi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Şandır…Bir dakika Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Aksi bir uygulama İç Tüzük’e aykırı olur.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İç Tüzük’e aykırı söz talep ediyorsunuz. Yoksa elbette muhalefet konuşacak, çok konuşacak.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Burada hukukçular var, birlikte tartışalım.

BAŞKAN – Sayın Şandır, bakınız, eğer maddenin tamamını okursanız…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tamamını okuyorum efendim.

BAŞKAN – Hayır, ama birinci fıkrayı okuyorsunuz, sonra gittiğiniz zaman “hükûmete, esas komisyona” falan, bu, genel bir madde. Hâlbuki grupların görüşleri üzerinde 63’ü uyguluyoruz, bu, özel bir madde. Siz de hukukçusunuz yani alt hukukçular diyorsunuz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bakın efendim, bakın…

BAŞKAN – Yani özel madde bu ve burada…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bakın…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Genel bir madde özel bir madde değil.

BAŞKAN – Burada, bakınız “Başkan görüşmeye başlamadan önce söz sırası Hükûmete, esas komisyona, siyasi parti gruplarına, söz almada öncelik tanınır, söz milletvekilinindir, bir milletvekili… Son söz milletvekilinindir” vesaire, bunları burada uygulamıyoruz, neden? Bu 63’üncü madde, bu özel bir madde.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Genel bir madde özel bir madde değil o Başkan.

BAŞKAN - Hayır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, yeni bir durum var, görüşmelerin lehinde, aleyhinde ve üzerinde 61’inci maddede talep olması ve Genel Kurulun gerekli görmesi hâlinde, lehte, aleyhte ve üzerinde görüşmelerin sırası belli olur. Şimdi, bu, İç Tüzük’ün hükmü, biz de bunu talep ediyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, herhangi bir milletvekili çıkar “Şu konuda Genel Kurulun karar almasını istiyorum.” diyemez. Sayın Başkan her şey usule, İç Tüzük’e uygun olmalı. Her milletvekili çıkıp “Şu konuda ben bir Meclis kararı istiyorum.” dediği anda böyle bir şey olmaz. İç Tüzük’te yeri de yok Sayın Başkanım. O zaman…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama, var işte.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır yok.

Eğer, o konuda alınmış bir karar varsa uygulayalım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Pekâlâ, efendim, anlaşıldı.

Beş dakika ara veriyorum; grup başkan vekilleriyle arkada görüşelim efendim.

                                                                                   Kapanma Saati: 15.42

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60’ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın Vural’ın söz talebiyle ilgili konuda usul tartışması açılması teklifleri var. Sırasıyla….

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Lehte Sayın Başkanım…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Aleyhte…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkanım…

OKTAY VURAL (İzmir) – Aleyhte…

BAŞKAN – Evet, aleyhte 2 kişi, lehte 2 kişi…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Üzerinde…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Aleyhte kim?

BAŞKAN – Aleyhte kimler var? Hamzaçebi’yle Sayın Vural.

Lehte…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Her gruptan bir kişiye verin.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Her gruba birer tane…

OKTAY VURAL (İzmir) – Birer kişiye verelim…

BAŞKAN – Birer kişiye verelim, tamam.

Sayın Vural, Sayın Hamzaçebi, Sayın Canikli, Sayın Kaplan…

Şimdi, sırasıyla… Sayın Vural, buyurun.

Süre üçer dakikadır.

 

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin “üzerinde” Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 61’inci maddesine göre söz talebine ilişkin

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, 61’inci madde söz sırası ve söz sırasını değiştirmeyi içeriyor. Dolayısıyla “Söz, kayıt veya istem sırasına göre verilir.” hükmünü haiz. Burada Başkanlık Divanına söz talepleri geldiği zaman kayıt ya da istem sırasına göre siz dizeceksiniz. Şimdi, bu sıralamayı yaptığınız zaman eğer, mesela, aleyhte, lehte ve üzerinde konuşmalar varsa, söz istem kayıt sırasına göre siz önce aleyhinde olana söz vermek durumundasınız. Ama aleyhinde değil de lehinde olana öncelikli olarak söz vermek istiyorsanız, o zaman Genel Kurul kararını alacaksınız veya üzerinde konuşma talebi olan önce vermiştir. Siz, bu hükme göre, önce üzerinde konuşma yapmak isteyene söz vermek zorundasınız. Ama üzerinde değil de lehinde, aleyhinde ve üzerinde olma sırasına göre söz vermek isterseniz, o zaman siz bunu ancak Genel Kurul kararıyla yapabilirsiniz ve burada milletvekillerimizin lehte, aleyhte ve üzerinde söz taleplerinin sadece sırasına ilişkin bir düzenlemeyi Genel Kurul yapabilir. Bunun dışında, bu söz taleplerini yok sayamaz.

Şimdi, sorun burada şöyle kaynaklanıyor: Bizim bu Danışma Kurulu önerisi çerçevesinde yaptığımız tartışma İç Tüzük’ün hangi maddesine göre yaptığımız bir tartışmadır? İçeride yaptığımız görüşmede bunun usule ilişkin bir tartışma olduğunu ifade ederek “lehte ve aleyhte ikişer kişiye söz verilir” hükmü yer aldığı için üzerinde usul tartışmasını içeren bir görüşmede söz verilmeyeceğini söylüyorsunuz. Dolayısıyla, zannederim, bu konuyla ilgili uygulama da olmadığı için, bu durumda sizin lehte, aleyhte ve üzerinde olmak üzere sadece ve sadece söz sırasını değiştirme hakkınız var. Yapacağınız uygulamanın 63’e göre mi, 61’e göre mi yaptığınız hususunun Başkanlık Divanınca açığa kavuşturulması lazım. Eğer 63’e göreyse, belki burada üzerinde konuşma hakkı verilmediği için “söz vermiyoruz” şeklinde bir uygulama yapmanız mümkün olabilir. Ama bu İç Tüzük, milletvekillerimize sadece lehinde, aleyhinde değil, aynı zamanda üzerinde konuşma hakkı da vermektedir. Bunu bu şekilde yorumluyoruz. Genel Kurul sadece sırasını yapar. Bu durumda siz gerçekten İç Tüzük’le ilgili bir değişikliği ifade edecek tarzda bir hüküm ihdas edebilirsiniz, bilemiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) - Bu bakımdan, ben, üzerinde söz hakkımız vardır ama üzerinde söz hakkımızı Danışma Kurulu kararı üzerindeki görüşmede kullanıp kullanmayacağımız hususu gerçekten tartışmalı bir konudur. Bu bakımdan, uygulamanızı 61 ya da 63 çerçevesinde bir İç Tüzük maddesine dayandırarak yapmanızda fayda mülahaza ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Lehte şimdi Sayın Hasip Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, Danışma Kurulu oluşamadığı için 19’a göre bütün gruplar önergelerini getirdiler. Burada söz istemleri oluyor. Grup başkan vekilleri bir araya geliyoruz. Uzlaşırsak paraf ediyoruz. Paraf edince o uzlaşma çerçevesinde söz alan konuşmacılar konuşuyor yoksa herkes kendini yazdırabilir söz almak için. İç Tüzük 60’a göre de isteyen başvurduğu zaman söz talebi kaydedilir veya yerinden talep eder veya yazılı olarak bildirir. Bu durumda 61’e göre söz verilecek.

Tabii burada bir tartışma var. Yani konuşmalar lehte ve aleyhte olmak zorunda mıdır? İç Tüzük çok açık, “lehte, aleyhte ve üzerinde” diyor. Yani bir grubun önerisi yeterli olmayabilir, kısmen katılırsın, kısmen tamamlamak istersin veya iktidar partisi 20 tane kanun teklifi getirir, onun içinde 3 tane de sizin verdiğiniz kanun teklifi var. Niye aleyhinde konuşma olsun üzerinde olmasın? Yani, burada, tesadüfen, bu yüzde 10 baraj sistemi sayesinde dört parti grubu var. Onun için 2 lehte, 2 aleyhte. Uygulamada hep böyle gelişti. Ya üç parti grubu Meclise gelse veya beş parti grubu Meclise gelse ne olacak? Veya grup oluşturmayan, 10 milletvekili olan veya bağımsızlar, Sayın Ahmet Türk kalkıp şu an söz istese ne olacak? Sayın Ahmet Türk kalktı, bağımsız Milletvekili. Geçen dönem partisi kapatıldığı için yasaklı, üçüncü yılını doldurmak istiyor ve söz almak istiyor.

Sayın Türk, siz de burada şu an, bu usul tartışması konusunda söz alabilirsiniz. Üzerinde… Lehte, aleyhte konuşmak zorunda değil.

Üzerinde konuşmak bir konunun ya onun eksik bulduğu yanları, eksik kısımlarıyla eleştirmek ve “Böyle olsa daha iyi olur…” Veya karma bir görüş olabilir, bir karma görüş.

Şimdi, Allah aşkına, taşeron işçilerinin durumuyla ilgili MHP’nin getirdiği önerge veya bizim, demir yollarıyla ilgili getirdiğimiz önerge… Demir yollarının geliştirilmesine eğer iktidar olarak karşı olsaydınız, Eskişehir’e, Konya’ya hızlı tren yapmazdınız.

Burada “üzerinde” kavramı doğru bir kavramdır. Kimseyi lehte, aleyhteye zorlamak doğru değildir, gruplara söz hakkını sınırlamak doğru değildir. Bugüne kadar bağımsız milletvekillerine bu sınırlama konuluyordu, bundan sonra biz de kaldırıyoruz. Sayın Ahmet Türk ve diğer arkadaşlarımız -Leyla Zana, onlar- hepsi bu hukuku işletecektir.

Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

Aleyhte Sayın Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İç Tüzük’ün 61’inci maddesine göre görüşmelerde lehte, aleyhte ve üzerinde olmak üzere, görüşülen konu hakkında üç tür konuşma yapmak mümkündür. Bugüne kadar uygulanmamış olabilir ama “lehte” ve “aleyhte” seçenekleri dışında “üzerinde” olmak üzere bir üçüncü seçenek daha mevcuttur. Bu gayet açık, net, 61’inci maddede düzenleniyor.

61’inci maddenin birinci fıkrası diyor ki: “Söz, kayıt veya istem sırasına göre verilir.” Birinci kural bu. Kim Divana daha önce başvurmuşsa, ismini kaydettirmişse onun söz hakkında önceliği vardır ancak ikinci fıkrada “Genel Kurul gerekli görürse, görüşme konusunda lehinde, aleyhinde ve üzerinde olmak üzere sırayla söz verilir.” diyor yani Genel Kurul, Divana yapılan kayıtları dikkate alarak o lehte, aleyhte veya üzerinde yapılması muhtemel konuşmaların sırasını değiştirebilir. İlk başvuru yapan kişi aleyhinde konuşacak olabilir, iktidar partisinin bir kanun tasarısıdır muhtemelen, muhalefet onun aleyhindedir. İlk başvuran aleyhte konuşacaktır, Genel Kurul gerekli görürse ilk başvuru sırasını lehinde konuşacak olana verebilir ama aleyhte de olacaktır. Önemli olan, üzerinde de bir milletvekilinin veya siyasi parti grubunun konuşma hakkının olduğudur. Bu gayet açık, net. Bunu, İç Tüzük’ün bu hükmünü şu anda görüşmekte olduğumuz konuya uygulayabilir miyiz? Bu ayrı bir tartışma konusu. Sayın Başkan orada 63’üncü maddenin uygulanacağını söylemektedir. 63’üncü madde daha özel bir madde olduğu için, hukuktaki “Özel kural genel kurala takaddüm eder.” ilkesi geçerli olduğu için orada farklı bir yorum yapıyor, bunu ayrıca tartışabiliriz, değerlendirebiliriz.

Bu vesileyle şunu da ifade etmek istiyorum: Bu biraz önce yaptığım yorumu Sayın Canikli de arka tarafta yaptı yani o zaman şu demektir: İç Tüzük görüşmelerine başladığımızda, İç Tüzük’le ilgili olarak üzerinde olmak üzere milletvekillerinin konuşma hakları vardır, bu tescil edilmiştir. Bu usul tartışmasıyla da bunu netleştirmiş oluyoruz.

Bir konuyu daha gündeme getirmek istiyorum. İç Tüzük’ün 91’inci maddesi temel kanun olarak görüşülen düzenlemelerde milletvekillerinin iki önerge hakkının olduğunu ancak siyasi parti gruplarının birer önerge verme hakkının saklı olduğunu söyler. Bu, şu anlama gelir: Konuya ilişkin 2001 yılının Anayasa Mahkemesi kararını da dikkate aldığımızda, siyasi parti grupları birer önerge hakkı dışında bir önerge daha verilebilir, bu, milletvekillerine verilmiş olan bir haktır. İç Tüzük görüşmeleri başladığında bunu da hatırlatacağız.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Konu üzerinde son konuşmacı Nurettin Canikli, Giresun.

Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Lehte Sayın Başkan, lehte.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Üzerinde olsun.

BAŞKAN – Lehte…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ortada, ortada!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Üzerinde konuşuyorsun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Aleyhinde, Başkanın uygulamasının aleyhinde olması lazım.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, öncelikle biraz önce Sayın Hamzaçebi’nin söylediği gibi bir teyit söz konusu değil, benim söylediğim şu, tekrar edeyim kayıtlara geçsin, önemli.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, hayır, öyle dediniz siz ya!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, şöyle söyledim, bakın: 61’inci madde bir usul maddesidir ve genel bir düzenlemedir. Ne zaman söz alınacağı, nasıl karar alınacağı, ne kadar söz verileceği, usul, esas, bütün bunlar için, her bir konu için ayrı bir özel düzenleme vardır İç Tüzük’te ve o geçerlidir, tıpkı şu anda önergeleri görüşürken 63’üncü maddeye dayandığımız gibi. 63’üncü maddeyi de öne alma, geriye bırakma çerçevesinde, bu kapsamda değerlendiriyoruz ve ikinci fıkrası hükmüne göre de iki lehte ve iki aleyhte söz veriliyor.

Şuna katılıyorum Sayın Hamzaçebi’nin: Hiçbir şekilde 61’inci maddeyle bu görüştüğümüz konu üzerinde bir birliktelik, ilişki söz konusu değil.

Diğer konulara gelince, söz alma başka maddelerde düzenlenmiş. Mesela, 60’ıncı madde. 61’inci madde hiçbir şekilde hiçbir konuda özel, esasa müteallik bir düzenleme yapmıyor. “Esas” derken özel bir düzenleme yapmıyor yani herhangi bir konuda söz hakkı vermiyor, konuşma hakkı vermiyor, önergeyle ilgili herhangi bir düzenleme yapmıyor ya da buna benzer herhangi bir hüküm içermiyor. Neyi düzenliyor sadece? Usule ilişkin esasları düzenliyor yani sırayı ve buna benzer hususları düzenliyor. Dolayısıyla 61’inci maddeden yola çıkarak “Özel bir imkân sağlıyor.” diyemezsiniz.

Diyelim ki ikinci fıkra yanlışlıkla bir usul maddesinin içine girmiştir, öyle bir yorumlayalım bir an çünkü madde başlığına baktığınız zaman “Söz sırası ve söz sırasını değiştirme.” Tamamen usule ilişkin bir konu. Diyelim ki ikinci fıkra biraz önce arkadaşlarımızın yorumladığı gibi bir hak veriyor olsa bile, öyle düşünsek bile, bana göre değil ama bir an olduğunu kabul edelim, bunun için de, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun usulüne uygun ve İç Tüzük’te belirtilen kurallar çerçevesinde karar alması hâlinde ancak verilebilir. Otomatik bir mekanizma değildir, hiçbir yerde otomatik hüküm yoktur zaten. Yani biri çıkıp da “Ben 61’e göre üzerinde söz istiyorum.” dediği anda bu söz elbette verilmez. Bu sözün verilebilmesi için, yani bu yorum dikkate alınırsa, yanlışlıkla girmiş olsa bile, öyle yorumlasak bile, Genel Kurul tarafından usulüne uygun bir karar verilmiş olması gerekir doğal olarak. Çünkü diyor ki… Lafzı çok açık, ruhuna gerek yok, lafzı bile açık, yani ayrıntıya girmeye gerek yok. İç Tüzük’ün 61’inci maddesinin ikinci fıkrasını okuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Çok açık, başlığını da oku.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – “Genel Kurul gerekli görürse, görüşme konusunun lehinde, aleyhinde ve üzerinde olmak üzere sırayla söz verilir.” Yani, “Genel Kurul gerekli görürse” ifadesi ne anlama gelir?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Müzakere açılır.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – “Genel Kurul tasvip ederse, Genel Kurul tarafından kabul edilirse, onaylanırsa” anlamına geliyor. Öyle değil mi? Çok açık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, söz sırasının…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bunun için uzman olmaya, hukukçu olmaya falan da gerek yok. Dolayısıyla bu çerçevede 61’inci madde özel bir imkân sağlamıyor. Öyle yorumlansa bile, Genel Kurul kararı önceden ittihaz edilmeden bu hükmün işletilmesi mümkün değildir.

Sayın Başkanın tutumunun lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli.

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, şimdi anlaşıldığı kadarıyla AKP Grubu bu önerinin üzerinde konuşmamızı istemiyor. Ben de bu konudaki talebimi geri çekiyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz ben de yerimden söyleyeyim: Açıklamalardan maddeye uygun bir açıklama gelmedi. Bu maddede milletvekili konuşacak, hükûmet konuşacak ve komisyon konuşacak. Yine maddenin bir fırkasında da diyor ki: “Son söz milletvekilinindir.”

BAŞKAN - Tabii.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, burada o üzerindeki konuşma, iki milletvekili, biri lehte konuştu, biri aleyhte konuştu, sonra hükûmet ve komisyon söz aldı, o zaman üçüncü milletvekiline söz hakkı doğuyor. O, üzerindeki söz hakkıdır. Dolayısıyla, o üzerindeki söz hakkı oradan doğuyor. Onun için, bu maddenin yorumu budur. Bir tek birinci fıkraya göre değil, komisyon ve hükûmet konuştuğu zaman da “son söz milletvekilinindir” kaidesi gereği, son sözü alan milletvekili üzerinde konuşmuş oluyor efendim.

BAŞKAN – Haklısınız Sayın Genç, genel hükümlerde de söyledikleriniz doğru.

Şimdi, konuyla ilgili talep geri çekilmiştir zaten. Dolayısıyla, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi üzerinde söz alan arkadaşlara, lehinde 2 kişiye, aleyhinde 2 kişiye onar dakika söz vereceğim.

Birinci grupta, lehinde, Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.

Buyurun efendim, süreniz on dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

 

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve arkadaşları tarafından, tarımda kullanılan elektrikle ilgili sorunların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2/2/2012 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

 

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçek gündeme gelmiş bulunuyoruz. Ülkemizde tarımda kullanılan elektrikle ilgili sorunların araştırılması için bir Meclis araştırma önergesi verdik. Sizlerin oyuna, iktidar, muhalefet olarak sizlerin oyuna ihtiyacımız var.

Sizleri, şu şekilde, seralara, kümeslere, balık çiftliklerine, soğuk hava depolarına, mantar üretme çiftliklerine götürmek istiyorum. Biraz havamız değişsin. Buralarda sorunlar var, buralarda üretim var, buralarda çalışma var, buralarda alın teri var. Ama bugün buralarda üretilen ürünlerin en büyük girdisi elektrik, yüzde 50’nin üzerinde elektrik girdisi var. Elektriğe para ödüyor; ödediği paranın yüzde 1’i fona kesiliyor, yüzde 2’si TRT’ye kesiliyor, yüzde 18’ini KDV olarak alıyoruz ama ürettiği üründen sattığı zaman yüzde 10’luk KDV indirimini geri veremiyoruz üreticiye. O üreticilerimizin -ki şu anda Kumluca’yla konuştum, örneğin sahillerle görüştüm, kendi bölgemle, Burdur bölgesiyle görüştüm- ürettikleri ürünler… Artık, sera sadece sahillerde değil değerli arkadaşlarım; sera, şimdi Burdur’da var, sera Kütahya’da var, sera Afyon’da var, Aydın’da var. Eskiden seralar sadece sahillerde olurdu. Benim Burdur’umun Gölhisar’ının bin rakımlı Yusufça kasabasında sera var. Bu insanlar serada aydınlatma için, ısıtma için kullanıyorlar. Soğuk hava depolarında yazın soğutma için kullanıyorlar. Belli bir dönemde çok soğuk olduğu zaman ısıyı regüle etmek için kullanıyorlar. Mantar üretim çiftliklerinde aynı şekilde.

Bunlar bu konuların araştırılmasını, bir çözüm bulunmasını istiyorlar. Ülkemizde enerji 2007’den bugüne göre yüzde 50 bir artış kaydetti ama ürün fiyatlarının satışlarında bu yüzde 50’lik artışı göremiyoruz. Biraz önce söyledim: Üreticimizin ürettiği ürün, domates mahallinde şu anda 60 kuruş, Ankara’da 4 lira. Bu buluşmayı kim yapacak? Bu buluşmanın adresi Türkiye Büyük Millet Meclisi. Belediyelerimiz, kooperatiflerimiz, üretici birliklerimiz… Bunları dizayn etmemiz gerekiyor. Bugün, patates tarlada 10 kuruş, geliyorsunuz pazarda 1,5 lira, soğan aynı şekilde, sarımsak aynı şekilde, pırasa aynı şekilde. Bunlara bir çözüm bulmamız gerekiyor ama bakıyorum, burada gündemi değiştirme adına, muhalefetin sözünü kesme adına bir çalışma içerisine giriyoruz; İç Tüzük’te değişiklik.

Değerli arkadaşlarım, İç Tüzük vatandaşı ilgilendirmiyor. Vatandaş bizden şunu istiyor: “İntibak yasası ne oldu?” diyor ben gittiğimde.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Geliyor, geliyor.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Emekliler toplanıyor, kahvelerine gidiyorum “Kardeşim, bu intibak yasası ne oldu? İktidar, muhalefet söz verdiniz, bu sorunu niçin çözmüyorsunuz?” diyor. Yine aynı şekilde, mazotta ÖTV…

MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – Meclis çalışırsa çalışırız.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Çalıştırmak için… Bakın gündemi değiştirdiğiniz için bu Meclis bu şekilde tıkanıyor. Meclis gayet güzel çalışıyordu, İç Tüzük’ü niye… Benim çıkardığım hayvanlardan, buradaki maketlerden rahatsız olmuştunuz.

Değerli arkadaşlarım, ben veteriner hekimim. Bakın, onlar benim grafiklerimdi. İneğin buraya, kürsüye çıkmasından, koyunun kürsüye çıkmasından, kıl keçisinin kürsüye çıkmasından neden rahatsız oluyoruz? (CHP sıralarından alkışlar) Bana altmış beş yaşındaki adam, yetmiş yaşındaki çiftçilerimiz, sizin üyeleriniz, bizim üyelerimiz diyor ki: “Sayın Özkan, Sayın Vekilim, seni doğuran ana baba nur içinde yatsın. Bu kıl keçisini o kürsüye çıkardın, ben o kıl keçisinin tüyünü şapkamın içinde taşıyordum, onun kokusuyla yaşıyordum. Onu orada gördüm, mutlu oldum. Sana verdiğim oy helal olsun.” diyor. Bunu görmesinden ne âcizlik duyuyorsunuz?

Deveyi çıkardık burada. Neden deveyi çıkardık bu kürsüye? Deve pehlivan, deve güreşiyor. Onun eğri büğrü olduğuna bakmayın, o yolun düzünü seviyor, o geçmişin tırıydı. Ondan niye rahatsızlık duyuyoruz? İç Tüzük’ü değiştiriyoruz! (CHP sıralarından alkışlar) Deve güreşiyor arkadaşlarım. Onun gelir ve getirisiyle okullar yapılıyor, camiler yapılıyor, köprüler yapılıyor, geçmişte de kervansaraylar yapılıyordu. Bundan niye huzursuzluk duyuyoruz? Buraya zeytin dalı çıktı. Buraya pancar çıktı. Pancar bizim geleceğimiz. Bundan neden korkuyoruz? İç Tüzük’ü değiştirme adına, bugün işte gündemden saptık, İç Tüzük! Vatandaş bana soruyor. Ben mesaj çekiyorum konuşmadan önce; sizin muhtarlarınıza çekiyorum, sizin belediye başkanlarınıza çekiyorum, kendi belediye başkanlarımıza, ayrım yok çünkü biz Türkiye milletvekilleriyiz. “Konuşmaları, tartışmaları izleyin.” diyoruz ama yine burada ikide televizyon başlıyor, yedide televizyon bitiyor, tartışmaları görmüyor. Vatandaş, gerçeği, hakikati görsün, değerlendirmesini yapsın.

Bu konuda da elektrikle ilgili, benim bölgemde, bakın, Burdur’un merkezinde Kışla Mahallemiz var, köydü mahalle oldu. O mahallede seralar var. Şu anda sulama için, elektrik borçlarından dolayı, o seralara su veremiyorlar. Millî servet, istihdam sağlıyorlar, varoşlara gelmiyorlar, o köyünde, doğduğu topraklarda doymak istiyor bu insanlar. Ne istiyorlar bizden? Diyorlar ki: “Bu elektrik borçlarında bir yapılandırma.”, “Efendim, kredi kartını getirirseniz yapılandırma var.” -sözcünüz çıkacak- var ama o kredi kartına ödeyecek para var mı? Adam, traktörüne yazmış, galerinin üzerinde, gördüm: “Alıncaya kadar çok çektim zoru, Allah’ım cümlenle koru.” Bu traktör şu anda galeride satışta. Neden? Elektrik borcu, yem borcu, çocuğunun tahsil borcu, bunlarla uğraşıyor. Bununla ilgili olarak bu girdi fiyatıyla bu elektriğin tartışılması gerekiyor değerli arkadaşlarım, mazotun tartışılması gerekiyor. Bunları araştırma önergesi olarak da Meclise getiriyoruz. Gerçek gündem bu, işçinin gündemi bu, çiftçinin gündemi bu, üretenin gündemi bu. Bu gündemlerle uğraşmamız gerekiyor ama ne yazık ki bu gündemle uğraşmak yerine, biraz önce söylediğim gibi, değişik yöntemlere başvuruyoruz.

Elektrik borçlarının ödenebilir olması için faiz affı gerekiyor değerli arkadaşlarım. Yapılandırma yaptık ama faizlerini silme yok. 800 lira borcu için 12 bin lira hesap çıkarılıyor. Benim, Burdur’umda merkez Lengüme köyümüz var, Çine’miz, Sala’mız var, Gravgaz’ımız var, bu köylerde sondajla su çekiliyor. Bunların her birine “Kaçak elektrik kullandınız.” diye 600 lira, 700 lira borçlar geldi, bunlar da zamanında ödenmediği için… Hâlbuki bunun elektriğini, direğini biz vermişiz, enerjisini biz çekmişiz ama borç çıkarılıyor. Biraz önce Bucak’tan, Kavacık köyünden “İsmail Yılmaz” diye bir arkadaşım aradı, muhtar, diyor ki: “Biz -sizin bölgelerinizde var- içme suyunu sondajdan çekiyoruz, sondajdan çekerken de enerji kullanıyoruz, trafomuz var. Trafomuzun bir arızasında -şu anda TEDAŞ özelleşti- Köy Hizmetlerine bağlı ama Köy Hizmetlerinin bu bünyede bir şantiyesi yok, bir işletmesi yok. Ne yapacaksın? Özel sektöre gideceksin veyahut da abonelik için 6 milyar lira para yatıracaksın işletme giderleri için. Bu para benim köyümde yok.” 60 hane, 70 hane bir köy, elektrik parasını ödeyememiş, sadece trafonun bakımı için işletme ücreti olarak 6 bin lira para isteniyor. Anadolu’nun birçok köyünde, Burdur’un birçok köyünde bu olguyla karşı karşıyayız. Çünkü köylerde sular sondajdan çekilir, bunun için de enerji gerekiyor. Burada bir düzenleme, bir güzelleştirme yapmamız gerekiyor. Bunun için Meclis olarak bu sorunların araştırılması gerekiyor. Verdiğimiz konu da bu. Bu konu araştırılsın, gerçeği hep beraber bulalım, vatandaşın sorunlarını çözelim diye uğraş sarf ediyoruz.

Yine, ülkemizde mantar işletmeleri… Bu, Bursa’da da var, Burdur’da da var, Antalya’nın Korkuteli’sinde de var. Mantarın başkenti konumuna gelmiş Antalya’nın Korkuteli ilçesi. Ama diyorlar ki: “Biz çöpü değerlendiriyoruz, çöpü, samanı değerlendiriyoruz, hayvan gübresini değerlendiriyoruz, bundan katma değer yaratıyoruz ama kompostta yüzde 18 KDV alıyorsunuz. Biz bunları yaparken, bu mantarı, kültür mantarı üretirken elektrik kullanıyoruz. Elektrik çok pahalı. Sanayi anlamında kullanıyoruz. Bu konuda bir iyileştirme yapmanızı bekliyoruz.” diye feryat ediyorlar. Bunları gidelim, yerinde araştıralım, çözümünü de üretelim istiyoruz. O mantar ki kolay sofraya gelmiyor, onun her zerresinde alın teri var.

Aynı şekilde, elma soğuk hava depoları, bölgemizde var. Soğuk hava depoları şu anda… Gün oluyor elma para ettiği zaman soğuk hava depolarında kuyruklar oluşuyor ama gün oluyor elma para etmiyor,  arz-talep dengesi bozuluyor, nakliye sorunları giriyor, elektrik sorunları giriyor, taşıma sorunları giriyor, hal sorunları giriyor, elma para etmiyor, kasası 5 liraya düşüyor; vatandaş o soğuk hava depolarının önünden geçmek istemiyor. Bunların değerlendirilmesi, araştırılması gerekiyor.

Yine, balıkçılarımız… Balık kendi başına olmuyor kültür balığı, onların işletmeleri var. O balık ki sofranıza gelen o çupra, o levrek, değişik balıklar, kültür olan balıklar, onların her biri 1 santimden başlıyor 40 santime gelinceye kadar her safhasında elden geçiyor, onun için enerji kullanıyor. Orada da enerjide sorunlar var, bunun çözümlenmesi gerekiyor. Bunun için sizlerin desteğine ihtiyacımız var ve sizlerden -Sayın Enerji Bakanımız da biraz önce buradaydı- bu yüzde 1 Enerji Fonu’nun kaldırılmasını, yüzde 2 TRT payının kaldırılmasını ve yüzde 18 KDV’nin tarımda kullanılan elektrikten kaldırılmasını talep ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Özkan.

İkinci konuşmacımız, aleyhinde olmak üzere, Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan.

Buyurun Sayın Tan. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu konuda her ne kadar verilen önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorsam da özünde aleyhinde değilim, bu konuyla ilgili çok daha geniş kapsamlı ve teferruatlı bir araştırmanın yapılması ve çalışmanın gerekliliğine inanıyorum. Bu konudaki görüşlerimi arz edeceğim.

Bugün tarımsal sulamada kullanılan elektriğin birim fiyatı 2007 yılına göre yüzde 50 artmıştır. Artış oranı tarımsal amaçlı soğuk hava depolarında, kültür balıkçılığı ve kümes hayvanları tesislerinde, seralarda ve hayvancılık işletmelerinde ise yüzde 58’lere ulaşmıştır. Bu zammın üzerine, tarımsal sulama abone grubuna 2009 yılının Ocak ayında yüzde 1,5; Ekim ayında ise yüzde 9,6 oranında zam yapılmıştır. 2007 yılında 13,5 kuruş olan elektriğin birim fiyatı 2010 Aralık ayında 22,53 kuruş olmuştur. Bu yapılan zamlar çiftçilerimizi üretemez hâle getirmiştir.

Yapılan zamların yanı sıra, elektrikten alınan yüzde 1 Enerji Fonu, yüzde 2 TRT payı ve yüzde 18 KDV birim fiyatı maliyetleri daha da yukarı çekmektedir. Vergilerini peşin KDV ve ÖTV olarak ödemekte olan çiftçilerimiz ve üreticilerimiz bugün çok zor durumdadırlar. Tüccar gibi sattığı maldan KDV’sini mahsup edememekte olan yetkililer, bunu üreticilerden maalesef peşin olarak tahsil etmektedirler. TEDAŞ’ın verilerine göre Türkiye'nin  toplam elektrik tüketiminin yüzde 3,4’ü, toplam abone sayısının ise yüzde 1,4’ü tarımsal sulama abone grubuna yani üreticilerimize aittir.

Verilerden de görüldüğü üzere üreticilerimiz, gerek abone sayısı gerek tüketim miktarı bakımından büyük bir yekûn tutmamasına karşın elektrikte yaşanan sorunlar güncelliğini korumaktadır. Elektrikte uygulanmakta olan yüzde 18 KDV tarımda kullanılan elektrikte yüzde 1’e mutlaka indirilmeli ve yüzde 2 TRT payı da alınmamalıdır.

Değerli arkadaşlar, tarımda kullanılan elektrik konusunun en önemli kalemini sulama için harcanan elektrik mevzusu teşkil etmektedir. Bu, Türkiye'nin büyük bir yarasıdır. Tarımda kullanılan su nedir? Önce bunun üzerinde birkaç kelime söyleme mecburiyeti vardır:

Bildiğiniz gibi dünyanın her yerinde yer altı suları içmede kullanılır büyük oranda, yer üstü suları ise sulamada kullanılır ama maalesef bugün Türkiye’de yer altı suları sulamada kullanılmaktadır. Bunun da sebepleri vardır. Bugün yaklaşık kırk yıla yakındır devam etmekte olan Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında Urfa, Mardin, Diyarbakır, Batman ovalarının sulanma işlemleri, kanalları maalesef bugüne kadar  bitirilememiştir. Bunlar bitirilemediği için de dünyanın, dünya tarihinin en münbit toprakları olan Mezopotamya Ovası’ndaki toprakları çiftçiler kendi imkânlarıyla sulama mecburiyetinde kalmışlardır. Bunun için de yer altı kuyuları açılmıştır. Yer altı kuyularının açılması yasal mevzuata da uygun değildir çünkü yer altı suları -biraz evvel de söylediğim gibi- bütün dünyada içme suyu amaçlı kullanılır ama bugün Mardin Ovası’nda, Kızıltepe, Viranşehir, Derik, Nusaybin başta olmak üzere Diyarbakır ve Batman’da binlerce kuyu açılmıştır. Bu açılan kuyular ilk zamanlarda 20 metrede su verirken bugün bu rakam 400-500 metrelere kadar inmiştir. Tabiri caizse yerin, yer altının suyu çekilmiştir. Tıpkı bir sünger gibi düşünün, onlarca pipeti bunun üzerine koyun, çektiğiniz vakit kupkuru bir hâle gelmiştir. Bu, bölgedeki bütün tabiat ve iklim dengesini de değiştirmiştir. Onlarca dere ve çay, halk tabiriyle, bugün kurumuş bulunmaktadır.

Tabii bunun birinci sorusu şudur: GAP bugüne kadar niçin bitirilememiştir? Yani bu kadar imkânlara, kaynaklara ve her fırsatta dile getirilmesine rağmen Güneydoğu Anadolu Projesi’nin bitirilmemesi maalesef büyük bir sorun olarak ortada durmaktadır. Bugün 22 baraj ve 19 hidroelektrik santralin yüzde 85 küsuru, yüzde 86’sı bitirilmiş durumdadır ancak bitirilen kanal oranı halen yüzde 14 civarındadır. Yirmi yıldır su tutulan barajlar vardır ama hâlâ bu barajlarda tutulan sular ovaya, toprağa kavuşamamıştır, intikal ettirilememiştir. Yer altı sularıyla da ilgili tabii ki bu noktada ciddi sorunlar çıkmıştır. Midyat’ın, Mardin’in Kızıltepe’nin, Nusaybin’in içme suyunun tabii şartlarda elde edilmesi gerekirken çok zor şartlarda ve çok daha uzak mesafelerden getirilme durumunda kalınılmıştır.

Sevgili arkadaşlar, bugün çiftçi perişan bir durumdadır. Normal pamuk ekiminin yapıldığı bir arazide yaklaşık olarak bir kuyu 100 dönüm civarında bir araziyi sulayabilmektedir. Bu kuyunun hem maliyeti vardır. Biraz evvel de altını çizdiğim gibi, bundan yirmi beş otuz sene evvel 20 metreden çıkan su, bugün 400-500 metreden çıkmaktadır. Kuyuların ciddi bir maliyeti vardır, dalgıç pompaların ciddi bir maliyeti vardır. Bunun da üzerine elektrik fiyatı geldiği vakit, çiftçi, tabiri caizse, devlete çalışmaktadır. Hele ürün, bu sene pamuğun perişan bir duruma düştüğü gibi, eğer -tırnak içinde- rezil olmuşsa çiftçimiz ve vatandaşımız da perişan bir duruma düşmektedir. Özellikle Mardin, Batman ve Diyarbakır ovalarında “tabii afet” diye nitelendirebileceğimiz ciddi bir yer altı suları sorunu vardır. Elektrik maliyetleri yüksektir yani vatandaşın bundan başka bir çaresi yoktur. Vatandaşa mutlaka bu elektrik sarfiyatında bir kolaylık sağlanmalıdır. Bunu da bir yana bırakalım, bugün bölgedeki elektrik kesintileri vatandaşı, çiftçiyi, üreticiyi perişan etmiştir. Mardin Ziraat Odasının, Kızıltepe Ziraat Odasının bu yıl yaptıkları müteaddit toplantılar, basın toplantısı ve açıklamalarda müracaatlarında açık ve net olarak ortaya koydukları gibi üretim yüzde 40 düşmektedir. Günde birkaç sefer bu elektrikler kesilmektedir, voltajlar düşmektedir, aniden tekrar kalkmaktadır ve yanan dalgıç pompaların haddi hesabı yoktur. “Ya neden bahsediyorsun?” diyebilirsiniz, sadece ithalatla ihracatla uğraşan, ihalelerle uğraşan insanlar olarak ama lütfen bir çıkın, gezin, bakın ve her yıl sadece bölgede yanan dalgıç pompalara ödenen meblağ ne kadardır bir zahmet bir gözlemleyin ve yetkililere sorun.

Sevgili arkadaşlar, bir diğer kara propaganda da şudur: “Bölge zaten elektrik parası vermiyor, zaten bunlar kaçak elektrik kullanıyor.” İddia ediyorum ve bir Meclis araştırması yapılmasını öneriyorum. Bütün bir bölgede kullanılan kaçak elektrik miktarı Kocaeli’nde üç tane ciddi sanayi işletmesinin kullandığı elektrik kadar değildir. Tekrar ediyorum bütün bir bölgede kullanılan kaçak elektriğin mali bedeli, ekonomik değeri Kocaeli’ndeki üç tane büyük sanayi kuruluşunun kullandığı elektrik kadar değildir. Burada da büyük bir kara propaganda vardır ve ayrıca bugün maalesef ciddi bir elektrik sıkıntısı yaşayan bölgeye şu denilmektedir: “Bizim hatlarımız normal şartlara göre tesis edilmiştir, siz kaçak kullanıyorsunuz, ne yapalım o zaman da fazla kullanıyorsunuz ve bu şekilde bu arızalar meydana geliyor.” Türkiye’nin şu an kullanmakta olduğu toplam elektriğin yüzde 48’i bölgedeki barajlardan elde edilmektedir arkadaşlar. Türkiye’nin elektriğinin yüzde 48’ini veren bölge bugün elektrik sıkıntısı çekmektedir. Diyarbakır şehir içinde bile günde ortalama 7-8 sefer elektrik kesilmektedir.

Sevgili arkadaşlar, bu durumların düzeltilmesi için çok daha ciddi, çok daha derli toplu araştırmalara ihtiyaç vardır. Mardin Devlet Hastanesinin altı ameliyathanesi ve yoğun bakım ünitesi sık sık kesilen elektriklerden dolayı bugün kapanmıştır.

Bu konulara dikkatiniz çeker, saygılarımı sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan.

Önerge üzerindeki üçüncü konuşmacı, lehinde olmak üzere Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekilimiz. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yılmaz.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde tarımda kullanılan elektrikle ilgili sorunların araştırılması, üreticinin sorunlarının ve çözüm yollarının belirlenmesi, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince verilen Meclis araştırmasıyla ilgili lehte Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Evet, bu Meclis araştırması da dâhil olmak üzere, biraz önce Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği Türkiye’deki taşeronlaşmayla ilgili Meclis araştırması da dâhil olmak üzere milletimiz emeklimizden çalışanımıza, esnafımızdan çiftçimize kadar bu sorunların araştırılarak çözüme kavuşturulmasını istiyor. Ama ne yazık ki iktidar partisi parmak çoğunluğuna dayanarak muhalefet tarafından milletin lehine verilen bütün önergeleri reddetme noktasında bir karar ve iş birliği içerisindedir.

Evet, biraz sonra da -İç Tüzük’te- bizim bu kürsüden milletimizin sorunlarını dile getirebilmemiz noktasındaki gündemleri ortadan kaldırmak amacıyla İç Tüzük’le milletin sesini kısmaya çalışan bir düzenleme geliyor. Evet, burası grup başkan vekillerinin verdiği önergeyle AKP’nin Meclisi değildir, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin Meclisidir burası. Burada bu milletin sesini kısma şansına sahip değiliz.

Millet bu dertlerin konuşulmasını isterken Sayın Başbakanın ifadesi, biraz önce grup başkan vekillerinin ifade ettiği gibi, “Dindar bir gençlik ve dindar bir nesil istiyoruz.” diyorlar. Evet, sizin istemenize gerek yok, sabahtan beri telefonlarda söylüyor, bizim gençliğimizin, bizim neslimizin dinle ilgili bir sıkıntısı yoktur, sizin öğreteceğiniz ve yetiştireceğiniz böyle bir gerekçeye de ihtiyaçları yoktur.

Evet, bu gençlik Şeyh Edebali’den Osman Gazi’ye, Fatih Sultan Mehmet’ten Kanuni’ye kadar dinini, milliyetini yaşayarak geliyor. Mehmet Akif’in dediği gibi “Asım'ın nesli diyordum ya... Nesilmiş gerçek/Çiğnetmedi vatanı, çiğnetmeyecek.” Evet, böyle bir nesilden geliyoruz. Biz, zindanları Taş Medrese’ye çeviren, yusufiyeye çeviren bir nesilden geliyoruz. Biz “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı Kadar Müslüman’ız.” diyen bir nesilden geliyoruz.

Bu nesle sizin dindarlık öğretme hakkınız yok. Sizin öğreteceğiniz nesilde medeniyetler arası ittifak, dinler arası diyalog mu var? Bizim buna ihtiyacımız yok, bu gençliğin de buna ihtiyacı yok. Hak din İslam’dır. Dinler arası diyalog değil, Hak din İslam’dır. Bunun bu şekilde bilinmesini özellikle istirham ediyorum.

Yani, şöyle bir gençlik istiyorsanız onu oluşturamayacaksınız: Alnı secdede, ayakları, ruhu, bedeni haramda bir nesil istiyorsanız, o nesli oluşturma şansına sahip değilsiniz. (MHP sıralarından alkışlar)

HARUN KARACA (İstanbul) – Hadi be!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Evet, bunu özellikle belirtiyorum. On yıldır iktidardasınız, on yıldır! Gelin sayın grup başkan vekilleri, bunları bu şekilde ifade edene kadar şu gençliğin içerisinde bulunduğu sorunları bir tartışalım. Dinle, İslam’la siyaset yapmayın. Gelin araştıralım, ilkokullara kadar esrarın, eroinin girdiği bir gençlik hangi tehlikelerle karşı karşıya bunları araştıralım dediğimizde yine parmaklarınızı kaldıracaksanız, yok diyeceksiniz.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Hani inançlıydı, hani gerek yoktu!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Evet, evet, sizin on yıllık iktidarınızda uyguladığınız eğitim politikalarıyla, kültür politikalarıyla Türk milletinin hangi noktalara geldiğinin iyi bilinmesi gerekiyor. Kırk altı yıl bu ülkede iktidarlık yapmış, hükümdarlık sürmüş bir Kanuni’yi harem ağası gibi gösteren bir dizi, aylarca televizyonlarda izlettiriliyor sizin iktidarınız döneminde.

Evet, şimdi konuya geleceğim ve burada biz, tarımın problemlerini konuşmak için çıktık, bunları belirtmek istiyorum. Şimdi, TRT’ye yüzde 2 pay almak istiyorsunuz. Tarımda üretim yapan, alnının teriyle sıcakta-soğukta emek veren çiftçiden yüzde 2 TRT’ye pay alıyorsunuz. Uygulayacağınız bu kültür politikalarının veya sizin yandaş sesiniz olmak için mi almak istiyorsunuz bu yüzde 2’yi? Bırakın bu tarımdaki, sulamadaki yüzde 2 payı kaldıralım.

Evet, on yıldır iktidardasınız, sanki muhalefet partisi gibi konuşmalar yapıyorsunuz, ifadelerde bulunuyorsunuz. Hâlâ Türkiye’de yüzde bilmem kaçlara varan kaçak elektrik kullanılıyor. Onları almanın peşine gidin. Ama “Bir ay faturasını ödemedi.” diye gariban insanın elektriğini kesmek, tarımda emeğini ortaya koyan çiftçinin suyunu kesmekle bu tarımı ayağa da kaldıramazsınız; bu, adalet anlayışına da sığmaz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yüzde kaç kayıp kaçak var?

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – O sizin işiniz. Kayıp kaçakların ne olduğunu, Enerji Bakanı buradaysa açıklasın.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Rakamı söyle, sen bir söyle bakayım!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Evet, Değerli Arkadaşım, onu sen söylersin. Kayıp kaçak oranı sizin döneminizde var mı, yok mu? Alabiliyor musunuz kaçak elektrik kullananlardan?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yüzde kaç söyle!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Evet, şimdi tarımla ilgili konulara geleceğim. Çiftçi ne ekeceğini şaşırmış durumda.

Evet, kendi bölgemle ilgili... Tarım Bakanı da tahmin ediyorum geldi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Var mı Tarım Bakanı ülkede!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Evet Tarım Bakanı da geldi. Şimdi, sabahtan beri tarımın bütün kesimleriyle, Çukurova’da ilgilenen bütün kesimleriyle görüşmeler yapıyorum “Durumunuz nedir?” diye. Sayın Tarım Bakanım, burada iktidar partisinin milletvekilleriyle, il başkanınızla, kendinize yakın sivil toplum örgütleriyle değil, biz de muhalefet milletvekiliyiz, gelin bir gün şu Çukurova’ya bir beraber gidelim. Çukurova çiftçisi ne hâlde, gelin bir beraber görelim.

AHMET YENİ (Samsun) – Yeni geldik oradan, yeni.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Evet, siz geldiğinizde ancak sırça köşklerde oturarak size yağ çekenleri dinlerseniz, sanırsınız ki tarım çok iyi hâlde. Gelin, hodri meydan diyorum! Hodri meydan! Araştırma yapalım, araştırma önergesi getireceğim. Verecek misiniz, Çukurova’da tarımın, çiftçinin sorunlarının araştırılacağı bir araştırma önergesine? Tarım Bakanı da burada, siz de laf atıyorsunuz! Gelin, gidelim “evet” deyin bir araştıralım. Her vatandaşla konuşalım. Bakın…

AHMET YENİ (Samsun) – Yüzde 50’yle geldik!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri, burada oy çoğunluğunuza, parmak sayınızın çoğunluğuna bakarak bu milletin problemlerini çözemezsiniz, bu çiftçinin problemlerini de çözemezsiniz. Çukurova bölgesi dünyanın en verimli topraklarına sahip. İçerisinden iki tane önemli nehir akıyor, Seyhan ve Ceyhan nehirleri. Şehrin içinden akıyor, Çukurova’yı ikiye bölerek denize dökülüyor ve yan akarsularıyla beraber, iç gölleriyle beraber bu kadar akarsuyunun bol olduğu bir yerde Çukurova’nın ne kadarı sulanabiliyor biliyor musunuz değerli hemşehrilerim? Değerli milletvekilleri, yüzde 41’i sulanabiliyor hâlâ, yüzde 41’i!

Sayın milletvekilleri, yani bu sulama işlerini yapmadan, vatandaşların sıkıntısını çözmeden neyi söyleyeceksiniz? On yıldır iktidardasınız.

MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Siz ne yaptınız, bir onu söyle!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Otur yerine, cevap verirsin! Bakan burada, senin yerine cevap verir! Sen bir otur yerine, cevap verme!

Evet, şimdi, Sayın Başbakan İsrail’e “…” (*)diyor, kafa tutuyor. Şimdi, Çukurova’da kullanılan tohumu, kaç milyon dolarlık tohumu İsrail’den alıyoruz haberiniz var mı? Evet, öyle sözde İsrail’e kafa tutmakla olmaz, özde icraatla olur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın, dünyanın en verimli toprakları Çukurova’da. Dünyanın en verimli toprakları Çukurova’da. Orada köklü bir üniversitemiz var, ziraat fakültemiz var. Su aygırını, şunu bunu araştırana kadar kaynakları buraya aktarın ki oradaki Çukurova’nın çiftçisinin problemini çözelim. Orada yüksek teknolojili bir tohum üretim merkezi oluşturalım. Var mısınız? Var mısınız? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Evet, milyonlarca tohum, her yıl İsrail’e vermekle bu iş olmaz, olmayacaktır da, onu söyleyeyim.

Evet, şimdi, bakın, Sayın Bakan biraz sonra çıkar veya çıktığında rakamlarla… Rakamlarla insanları aldatamazsınız, insanları kandıramazsınız.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Doğru söyle, doğru.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Doğruyu söylüyorum. Söyleyelim mi?

Bakın, 2002 yılında, Saimbeyli’de, Pozantı’da, Kamışlı Boğazı’nda, Darboğaz’da, Aladağ’da, Seke’de 1 kilogram kiraz 6 liraydı, 1 litre mazot 1 liraydı yani 1 kilo kiraza 6 kilo mazot alan çiftçi bugün ne yapıyor, biliyor musunuz? 1 kilogram kirazla 1 kilo mazot alamıyor.  Evet, şimdi çıkıp da bunlar üzerinden siyaset yapmayın.

Bakın, pamuk Çukurova’da bitti. Sadece eski Yeşilçam filmlerinde kaldı. Pamuğa dayalı sanayi… Sizin iktidarınız döneminde kırk tane fabrika kapandı, kırk tane. 50 bine yakın vatandaşımız Adana’da işini kaybetti. Şimdi, pamuk kayboldu, mısıra döndü.

Mısır… Biraz önce mısır üreticileriyle görüştüm, hepsi “Zarar ettik.” diyor. Mısıra dayalı sanayi de kapanırsa, Adana’da yüzde 20 olan işsizlik oranı yüzde 30’lara çıkacak.

Bunları çözme noktasında, gelin, bu araştırmalara destek verin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Ellerinizi yukarıya kaldırmakla bir şey olmaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, çok teşekkür ediyorum.

Son konuşmacı, aleyhinde olmak üzere Sayın Tülay Kaynarca, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaynarca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Saygıdeğer Başkanım, çok değerli milletvekillerimiz; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekillerimiz, öneri tarımda kullanılan elektrikle ilgili sorunların araştırılmasıyla ilgili. Aslında konuşulacak çok veri var ama bu kürsüde dillendirilen birkaç tane sorunun cevabı niteliğinde birkaç cümle söylemek istiyorum, o da şu:

Tarımsal sulama abonelerinin birikmiş enerji borçları var. Doğrudur ama bu 96 yılından günümüze kadar birçok yapılandırmaya sebebiyet vermişti ve -2011 yılına geleceğim şimdi- bu yılda, son düzenlemeye ilişkin 6111 sayılı Kanun kapsamında tarımsal sulama abonelerinin enerji borçlarının faizlerinden vazgeçilmiş ana para borçlarına beş yıl taksit imkânı sağlanmış. Yani bu anlamda neler, bu nasıl bir avantaj sağladı borçlulara ki, 2,5 katrilyon gibi bir yük gözümüzün önüne geliyor. Bu çerçevede, toplam 161 bin tarımsal sulama abonesinden 44 bin abone borçlarının yeniden yapılandırıldığını görüyoruz.

Aslında bu şu demek: 2,5 katrilyona yakın borç tutarından bugüne kadar 155 trilyona yakın -tam rakamı da söyleyeyim- 155 milyon 965 bin tahsilat yapılmış. Yani alınan kararın, 6111 sayılı Kanun’un tarımsal sulama abonelerinin enerji borçlarına yönelik Hükûmetimizin aldığı bu kararın geri dönüşümünün de olumlu olduğunu görebiliyoruz.

Tarımsal kalkınma adına söyleyecek çok şey var. Çiftçilerimizin lehine alınmış kararlarla ilgili de söylenebilecek çok şey var. Bununla ilgili bir notu verip, cümlelerimi tamamlamak istiyorum ben; o da şu: OECD’nin 2011 Yılı Tarım Raporu’nda –Lütfen dikkat ediniz- Türkiye’nin son on yılda büyük ilerleme kaydettiği ve dünyada tarımsal hasıla büyüklüğü açısından 7’nci sıraya yükseldiği belirtilmiştir. Bunu biz söylemiyoruz, OECD verilerinde bu var ve tarımsal hasıla büyüklüğü açısından Türkiye, 7’nci sırada yerini almıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisiyle ilgili görüşümün aleyhte olduğunu belirtmiştim. Çünkü bugün, yine CHP’nin verdiği gensoru, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük görüşmeleri yer almaktadır.

Dolayısıyla ben görüşümüzün aleyhte olduğunu ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynarca.

 

III. – YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim; lütfen ayağa kalksın arkadaşlar.

Sayın Hamzaçebi, Sayın Tanrıkulu, Sayın Kart, Sayın Tezcan, Sayın Kuşoğlu, Sayın Serindağ, Sayın Akgöl, Sayın Kaplan, Sayın Köktürk, Sayın Eyidoğan, Sayın Genç, Sayın Özkan, Sayın Dibek, Sayın Özdemir, Sayın Tayan, Sayın Acar, Sayın Fırat, Sayın Tanal, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Moroğlu, Sayın Kesimoğlu, Sayın Demiröz.

Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

 

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve arkadaşları tarafından, tarımda kullanılan elektrikle ilgili sorunların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2/2/2012 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım…

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, AK PARTİ Grup önerisinin işleme alınamayacağı iddiasına ilişkin açıklaması

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, efendim, Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi eylemli bir İç Tüzük değişikliğidir. Dolayısıyla 15 Mart tarihine kadar sözlü sorular olmak üzere bir buçuk ay süreyle yapılan bir düzenleme bir fiilî İç Tüzük ihlalidir, İç Tüzük ihdasıdır; böyle bir uygulama bu bakımdan işleme alınamaz. Yani o zaman İç Tüzük değişikliğine de gerek yok. Saatler konusunda bir yıl boyunca alırlar, İç Tüzük’ü değiştirmeye de gerek yok. Dolayısıyla bu konuda yapılan teklif, Meclisin İç Tüzük’te belirlenmiş esaslardan çıkarak bu uygulamaya göre yapılmasına amirdir, bu da İç Tüzük değiştirilmeden yapılamaz. Bakın, İç Tüzük’le ilgili teklifi bir okursanız, sözlü sorularımızı kaldırıyorlar, denetim günümüzü kaldırıyorlar, çalışma saatlerini değiştiriyorlar, fiilen İç Tüzük’ü değiştiriyorlar. O bakımdan, İç Tüzük değişikliği teklifi verenler, zaten bu İç Tüzük değişikliği olmadan bu teklifteki uygulamaların olamayacağını bildikleri için İç Tüzük değişikliği yapıyorlar. Bu sefer grup kararıyla bunları yapmaları doğrudan doğruya İç Tüzük’ü ihlaldir, fiili olarak İç Tüzük değişikliği demektir. Burada kaçıncı madde…

BAŞKAN – Sayın Vural, okutabilir miyim öneriyi? Öneriyi okutamadık henüz, okutabilir miyim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet ama efendim, bunu işleme alamazsınız.

BAŞKAN – Hayır, okutmadan…

OKTAY VURAL (İzmir) - Yani efendim, bu bir buçuk aylık bir süre kısa bir süre değildir, bu doğrudan doğruya İç Tüzük’ün esasını ihlal eden bir iradedir. Dolayısıyla, usulüne uygun verilmiş bir önerge de olmadığı için, İç Tüzük değişikliğini sağladığı için bu da grup önerisiyle olmaz, usulüne uygun bir kanun teklifiyle olabilir. O bakımdan, bunu işleme alamazsınız. Nasıl alacaksınız yani? O zaman İç Tüzük’ü niye değiştiriyorlar bunlar?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, devam edin lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, benim de bir kanun teklifim vardı…

BAŞKAN – Bir saniye…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İç Tüzük 54’üncü maddede toplantı gün ve saatlerinin ne olduğu yazıyor. Genel Kurul bu konuyla ilgili kararı alabilir, diyor. 54’üncü madde açık ve net. Aynı şekilde, haftada iki gün olmak üzere sözlü sorular ve diğer günler denetim günlerine ayrılır ama Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu bu konuda yetkilidir diye amir hüküm var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bu konuda Genel Kurul daha önce salı günlerini denetim…

BAŞKAN – Bir saniye… Bitirsin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Pardon.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisini kabul ettiği takdirde, İç Tüzük’e uygun bir eylem, işlem yapılmış demektir. Genel Kurulun çalışma saatleri bundan önceki dönemlerde yaptığımız gibi, nitekim tüm siyasi parti gruplarının da altında imzası bulunan Danışma Kurulu önerileriyle kabul ettiğimiz şekilde devam etmektedir. Yapılan işlemde Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisinde de İç Tüzük’e aykırı herhangi bir konu söz konusu değildir.

BAŞKAN – Teşekkürler.

OKTAY VURAL (İzmir) – Alınamaz efendim, denetim yetkisini kaldırıyor, Meclisin denetim yetkisini kaldırıyor. Anayasa’ya ve İç Tüzük’e aykırı.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Salı günü…

BAŞKAN – İsterseniz mikrofonunuzu açayım.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, neyi konuşuyoruz?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, okutun lütfen. Bizim de haberimiz olsun. Bizim hakkımız yok mu?

BAŞKAN – Buyurun.

 

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, AK PARTİ Grup önerisinin işleme alınamayacağı iddiasına ilişkin açıklaması

 

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu haftanın Genel Kurul gündemini belirlemek üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna önerisini getirdi, görüşüldü, tartışıldı; muhalefet partilerinin “hayır” oyuna rağmen, çoğunluk oylarıyla o gündem kabul edildi; salı. Bugün, perşembe. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu, bir başka öneri getirmek suretiyle 15 Mart tarihine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun gündemini tanzim etmek istiyor. Salıdan perşembeye ne değişmiştir? Değişen herhangi bir şey yoktur. Sadece, dün yani çarşamba günü, Genel Kurulda AKP’nin İç Tüzük değişiklik teklifine ilişkin olarak görüşmeler sırasında muhalefet partilerinin ortaya koyduğu bir tutum vardır. Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Barış ve Demokrasi Partisi, muhalefetin söz hakkını kısıtlamaya yönelik olan, onu susturmaya yönelik olan bu İç Tüzük değişikliği teklifi konusunda doğal tepkilerini ve eleştirilerini gündeme getirmişlerdir. Bu, son derece demokratik bir tepkidir. Bu demokratik tepkiyi hazmedemeyen; siz, eğer sesinizi bu kadar yükseltirseniz, eğer bizim değişiklik teklifimizi bu kadar engellemeye çalışırsanız biz de sizi cezalandırırız anlayışıdır bu teklif. Salıdan perşembeye değişen bir şey yoktur. İç Tüzük değişiklik teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemindedir. Gensoru görüşmelerinden sonra İç Tüzük değişiklik teklifi görüşmelerine geri dönülecektir, değişen bir şey yoktur; ama muhalefete tahammül edemeyen bir AKP anlayışı vardır.

İlginç olan şudur: İç Tüzük değişiklik teklifinde AKP şunu söylüyor; Meclisin çalışma saatlerini 14.00-20.00 olarak düzenliyorum diyor, değişiklik teklifi öyle. Bilindiği gibi, mevcut İç Tüzük’te çalışma saatleri 15.00-19.00 olarak yazılıdır, ancak Danışma Kurulu kararlarıyla veya Genel Kurulun kararlarıyla bu süre zaman zaman esnetilebilmektedir. Siz şimdi, AKP olarak tarttınız, ettiniz, değerlendirdiniz, ölçtünüz, biçtiniz kendinize göre İç Tüzük değişiklik teklifine bir madde koydunuz. Diyorsunuz ki; Genel Kurul 14.00-20.00 saatleri arasında çalışsın. Bizim buna herhangi bir itirazımız yok, çalışma saatlerine ilişkin herhangi bir itirazımız yok, ama şurada diyorsunuz ki, bu Danışma Kuruluna götürdüğünüz, şimdi de Genel Kurula getirdiğiniz bu grup önerisinde; “Biz İç Tüzük değişikliğini öyle teklif ettik ama 15 Marta kadar ona uymayacağız.” yani AKP’nin samimiyeti yoktur. Demokrasiyi içselleştirememiş bir partinin siz değerli Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu milletvekillerine de yaptığı bir saygısızlıktır bu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, saygısızlıkla itham edemez bizi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sizlerin parmakları AKP grup başkan vekillerinin emrindedir; öyle görüyor, size öyle bakıyor, bir eşya muamelesi yapıyor Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna.

AHMET YENİ (Samsun) – Saygılı konuş be!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Bu samimiyetsiz, bu demokrasiyi içselleştirememiş, bu sağduyudan yoksun, akıl ve mantıktan yoksun bu grup önerisini Genel Kurulun dikkatine sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.

Sayın Kaplan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kaplan’a söz verdim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şimdi bu AKP Grubunun önerisinde 156 sıra sayılı…

BAŞKAN – Sayın Kaplan’a söz verdim Sayın Genç, lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama efendim, ben sabahtan beri ayaktayım.

BAŞKAN - Grup başkan vekillerine söz veriyorum.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki.

OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Otur yerine!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen otur yerine, sen. Otur da kilo al orada.

BAŞKAN – Evet, Sayın Kaplan.

 

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, AK PARTİ Grup önerisinin işleme alınamayacağı iddiasına ilişkin açıklaması

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım, AK PARTİ Grubu 31 Ocakta bir önerge getirdi, bu önerge çoğunluk oylarıyla kabul edildi. Bir gün geçti aradan, şimdi bir önerge daha getirmişler, bu, uzunca bir süreci, 15 Marta kadar olan çalışma süresini belirliyor. Şimdi, bu Anayasa’da bir denetim… Yani Meclisin bir yasama, bir denetim görevi var, denetim de muhalefet partileri tarafından yapılır. Bu denetim işlevinin yapılabilmesi için de İç Tüzük’te bazı hükümler var. Şimdi, Anayasa’ya aykırı bir önerge söz konusu burada yani Anayasa’nın denetim haklarını ortadan kaldıran. Bu da bir usul tartışması açmayı gerektiriyor. Ancak bir şey daha ifade etmek istiyorum. Bu önergede şöyle bir durum var: Bakın, 2 Şubat, 3, 4, 5 yani cuma, cumartesi, pazar, pazartesi bitimine kadar, İç Tüzük bitimine kadar. İç Tüzük yirmi dört saatte bitmez Başkanım. Yirmi dört saatte bitmeyeceğine göre -ki saat 1’den beri çalışıyoruz- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde angarya ve zorla çalıştırma yasağı var, Anayasa’nın 90’ıncı hükmü. Yani şimdi angarya ve zorla çalıştırma önergesi getirmişler arkadaşlar. Şimdi bu angarya ve zorla çalıştırma yasağı AKP’li üyeler için de geçerli. Yani cuma, cumartesi, pazar, pazartesi… Şimdi burada anayasal denetim imkanlarımız kısıtlanıyor, bir de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi -Anayasa 90 üzerinden- hükümleri ihlal ediliyor. Yani Meclisin sağlığı ihlal ediliyor, Meclisin kaliteli çalışması ihlal ediliyor. Burada muhalefet ve iktidar arasında önergeler, konuşmaların sağlıklı izlenebilmesi ve kaliteli yasa yapma süreci ihlal ediliyor. Böyle bir önergenin görüşülmesi hem Anayasa hem ulusal üstü hukuk hem İç Tüzük açısından mümkün değil. Öncelikle bu konuda bir usul tartışması açmak istiyoruz. Çünkü, gerçekten bu önerge bu Meclisten geçerse, zaten sinirler yay vaziyetinde… Gerilen sinirleri biraz yumuşatmak gerekiyor. Yani bu önerge germek için getirilmiş bir önerge. Yay vaziyetinde. Sinirleri germek için… Kendi üyelerinin de sinirleri yay gibi. Bu Meclise, bu milletin iradesinin olduğu yerde bütün herkes için çok haksız bir durum. Ben bu usul tartışmasının açılmasını talep ediyorum. Usul tartışmasında da söz istiyorum efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Elitaş…

 

5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, AK PARTİ Grup önerisinin daha önceki uygulamalarına uygun olduğuna ilişkin açıklaması

 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, yaptığımız işin usule uygun olduğu zaten belli. Çünkü bütün siyasi parti gruplarının verdiği önergelerde İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre Danışma Kurulunda uzlaşma sağlanamadığından dolayı 63’üncü maddeye göre bütün siyasi partiler görüşlerini beyan ediyorlar. Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi görüşülürken siyasi partilere mensup milletvekili arkadaşlarımız bu konuda lehte veya aleyhte olduklarını ifade edecekler.

Bakın, elimde bir örnek var. “15 Mart 2011 tarih. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Oktay Vural, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Muharrem İnce, Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkan Vekili Bengi Yıldız.

15-16 Mart 2011 Salı ve Çarşamba günlerindeki birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimde gündemin ‘Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler’ kısmına geçilmesi.”

Bizim bu verdiğimiz öneride, şu anda üzerinde görüşeceğimiz öneride denetimi kesinlikle kısmıyoruz. Eğer, öneriyi arkadaşlarımız dikkatle okuyacak olurlarsa, Mart ayının 15’ine kadar olan süre içerisindeki bütün salı günlerinde bir saat sözlü soruların görüşülmesini biz teklif ediyoruz. Nitekim, 49’uncu maddede “Danışma Kurulunun teklifi ve Genel Kurulun onayı ile 6 ncı ve 7 nci kısımların her biri için haftanın belli bir gününde belli süre ayrılabilir.” hükmüne istinaden bu yapılmaktadır.

Öte yandan, İç Tüzük’ün yine 54’üncü maddesine göre çalışma saatleri 15.00-19.00 olarak İç Tüzük’ümüzde hükme bağlanmış iken Genel Kurula bu saatlerin değiştirilmesi imkânı verildiğinden dolayı, bu grup önerimizin İç Tüzük’e uygun olduğunu ifade etmek istiyorum.

CHP Grubunun söylediği ve diğer grup başkan vekili arkadaşlarımızın söyledikleri İç Tüzük’e aykırıdır, bizim grup önerimiz İç Tüzük’e uygundur efendim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili benim de ismimi okuyarak, oradaki irade ile bugünkü değişikliği eş değer görmüştür. Dolayısıyla, o imzanın ne demek olduğunu, bugünkü teklifle hiçbir alakası olmadığını ifade etmek üzere yerimden söz talebim var.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, şimdi, öneri üzerinde…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın Başkan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim usulle ilgili söz isteğim var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, benim, Sayın Elitaş’ın daha önce imzaladığımız bir Danışma Kurulundan atıfla bugünkü teklifi bağdaştıran bir değerlendirmesi oldu.

BAŞKAN – Evet.

OKTAY VURAL (İzmir) – Onunla ilgili yerimden söz talebim var. Henüz, daha bu işlemin yerine getirilip getirilmeyeceğine ilişkin iddialarımız da açığa kavuşturulmuş değildir. Lütfen oldubittilerle hemen “Geçiyoruz.” falan demeyin.

BAŞKAN – Hayır, şimdi tekrar söz mü istiyorsunuz yani?

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani yok…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim bu konuda kanun teklifim var. Yani İç Tüzük değişikliğiyle ilgili benim bir kanun teklifim var, beş tane de AKP Grubunun teklifi var. Komisyon bu teklifleri birleştirmiş ancak alt komisyon raporunda şöyle diyor: “CHP’li üyemiz burada 2/80 esas no’lu Teklifteki düzenleme doğrultusunda, görüşmeler başladıktan sonra tek imzayla önerge verme imkânının getirilmesi gerektiğini söylemiştir. Madde Komisyonumuzca oy çokluğuyla kabul edilmiştir.”

Şimdi, benim teklifim kabul mü edilmiş, ret mi edilmiş?

Ondan sonra komisyonun bu konudaki düzenlenmesi diyor ki: “Yani efendim, değişiklik önergelerinin aykırılık sırasına göre okunup işleme konulmasını öngören çerçeve 11’inci madde sözlü sorularla ilgili kısmı kabul edilmiştir.”

Şimdi, benim kanun teklifimi komisyon ret mi etmiş, kabul mü etmiş? Eğer reddetmişse… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bir dinleyin de anlamıyorsanız… Bir dakika…

Ret mi etmiş, kabul mü etmiş?

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Genç, bu söylediğiniz İç Tüzük…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır ama bu raporu bugün görüşmeye getiriyorlar. Bu rapor görüşmeye müsait bir rapor değil çünkü İç Tüzük’ün 80’inci maddesinde diyor ki: “Eğer bir teklif reddedilmişse o ret gerekçesi yazılır, gelir, Genel Kurulda müzakere edilir.”

Şimdi, benim teklifimi almışlar ama komisyon raporunda ne reddedilmiş ne kabul edilmiş. Dolayısıyla, komisyon raporunun bu konuda kale alınmaması, komisyonun bu konuda sağlıklı bir rapor getirmesi ve bana, 80’inci maddeye göre benim teklifimin de Genel Kurulda, reddedilmişse…

BAŞKAN – Sayın Genç, anladım. Bir saniye durur musunuz.

Şimdi, bu, teklifin görüşülmesi sırasında daha evvel ileri sürdüğünüz bir olay; o aşamada tekrar ileri sürebilirsiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama bugün görüşülüyor efendim.

BAŞKAN - Biz şu anda, 19’uncu maddeye göre getirilen bir grup önerisini görüşüyoruz. Bunun sizin o kanunun üzerindeki yaptığınız itirazla bir ilgisi yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, burada şöyle var…

BAŞKAN - Şimdi görüşmeye başladığımız zaman o itirazınızı ileri sürün.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, burada şöyle var: Bu teklif raporunun bugün görüşmesini AKP Grubu öneriyor. Bu rapor, görüşülecek nitelikte bir rapor değildir diyorum.

BAŞKAN – Efendim, ama şimdi, grup önerisi, daha grup önerisi okunmadı bile.

KAMER GENÇ (Tunceli)- Yani rapor usule… Dolayısıyla usulsüz bir raporu bugün görüşemeyiz.

BAŞKAN – Lütfen, yani grup önerisi daha okunmadı. Lütfen…Lütfen…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tanal, siz de öyle… Grup Başkanınızı dinledik.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, Sayın Hamzaçebi…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Kamer Genç, çok haklı bir şey söylüyor. Konu şudur: Sayın Kamer Genç, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç Tüzük’üne ilişkin olarak bir değişiklik teklifi vermiştir. Anayasa Komisyonu AKP grup başkan vekillerinin vermiş olduğu teklifi gündeme alınca Sayın Kamer Genç’in İç Tüzük değişikliği teklifini de gündeme almıştır. Ancak Anayasa Komisyonunun 30 Ocak 2012 tarihli raporunda Sayın Kamer Genç’in teklifinin reddedildiğine veya kabul edildiğine ilişkin herhangi bir cümle yer almamaktadır. İç Tüzük’ümüzün 80’inci maddesi gayet açıktır. 80’inci madde şunu söylüyor: “Bir kanun tasarı veya teklifinin esas komisyonca reddi istenir ve raporda -düzenlenen raporda- benimsenirse, kanun tasarı veya teklifi reddedilmiş olur.” Böyle bir reddedilmiş keyfiyet yok. Reddedilmiş olsaydı, Sayın Kamer Genç’in herhangi bir itirazı olmazdı. Raporda “Sayın Kamer Genç’in teklifi kabul edilmemiştir, reddedilmiştir.” şeklinde bir açıklama yok. Koskoca Anayasa Komisyonu İç Tüzük’ün 80’inci maddesini bir kenara atmıştır. Haklı olarak Sayın Kamer Genç diyor ki: “Benim teklifim ne oldu? Benim teklifimin…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, usul tartışması açın ona göre görüşelim efendim!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir saniye…

BAŞKAN – Sayın Başkan… Sayın Başkan, bakınız… Sayın Hamzaçebi…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Son cümlemi söyleyeyim efendim.

BAŞKAN – Söylediniz efendim, rica ediyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Benim…

BAŞKAN – Söylediniz, Sayın Hamzaçebi, şu…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Son cümlemi söyleyeyim efendim, bir saniye.

BAŞKAN – Ama, ne kadar süre konuşacaksınız ki?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sabırlı olun efendim, sabırlı.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ama, müsaade ederseniz, bir süresi olmalı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sabırlı olun, hatip sözünü söylesin.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bakın, söylediniz. Ben de diyorum ki, komisyon oturur kanunun görüşülmesine başlanır, ondan sonra…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuyla alakası yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Olmayan bir raporun neyini görüşeceğiz?

BAŞKAN – …bir usul tartışması açıyorsanız onu konuşalım. Bu şekilde olmaz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, o raporun görüşülmesine karar alınacak.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl alacaksınız?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nasıl alacaksınız şimdi? Görüşülmesine karar alacaksınız?

BAŞKAN – Efendim, görüşülmesi sırasında oturulur, tartışılır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır hayır, öyle şey mi olur ya!

BAŞKAN – Bu, sadece ona mahsus değil ki.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Görüşülmesine yer yoktur.” diyor.

BAŞKAN – Müsaade buyurun efendim, müsaade buyurun. 

Şimdi, benim anladığım şu: 54’üncü madde ve 49’uncu madde…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, ama ben sözümü bitirmedim efendim.

BAŞKAN – Bitirin efendim. Şu adamlarınıza da “oturun” deyin lütfen. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Onlar adam değil milletvekili Sayın Başkan.

BAŞKAN – Milletvekili işte neyse. Hepiniz birden konuşamazsınız ki.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne adamı ya? Sen kimin adamısın? Sözünüzü geri alın.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Biz adam değiliz, milletvekiliyiz.

BAŞKAN – Nasıl adam değil canım. Ya adam… Ayıp mı “adam” lafı yani. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Adam sizde var sizde.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Cümlenizi geri alın. (CHP sıralarından “Sözünüzü geri alın.” sesleri)

BAŞKAN – Geri alınacak bir söz değil ki.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür diler misiniz?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen sözünüzü geri alın.

BAŞKAN – Efendim? Ne anladınız “adam” dememden ben anlayamadım yani. Hepsinin ayrı ayrı isimlerini sayamadığım için söyledim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Adam” ne demek?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Adam sizde sizde, bizde değil adam. Ne demek… Küfür ediyorsun, “adam” diyorsun, nedir bu ya? Terbiyeye davet ediyorum seni.

BAŞKAN – Sizi bu şekilde konuşmaktan menediyorum, lütfen oturun.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen grup önerimizi okur musunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan...

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen, milletvekillerinize “oturun” deyin ki sizi dinleyebilelim efendim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ayıp ya!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bana “adam” diyemezsiniz!

BAŞKAN – Ne diyeceğim?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir milletvekili böyle kürsüye gidemez.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bana “adam” diyemezsin Başkan. Bana “adam” diyemezsin bana “milletvekili” diyeceksin.

BAŞKAN - Ya, milletvekili adam değil mi?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bana “milletvekili” deyin.

BAŞKAN – Tamam “milletvekili” diyeyim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, milletvekillerinin Meclis Başkanlık Divanına hürmeti gerekir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben kimsenin adamı olmadım bugüne kadar.

BAŞKAN – Hayır, o anlamda söylemedim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – O zaman özür dileyeceksiniz.

BAŞKAN – Tamam, özür dilerim. Milletvekilisiniz tamam, eyvallah. Kimsenin adamı olarak söylemedim. Arkadaşlarınıza demek istedim yani hepsi o kadar.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Yakışıyor mu size?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bugüne kadar kimsenin adamı olmadım ben. Adam gibi özür dileyecek.

BAŞKAN – Ya ne alakası var, ne alakası var?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, lütfen. Yani buyurun nedir son, söyleyin ona göre hareket edeyim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, birincisi…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – İzin verir misiniz?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, grup önerimizin içeriği tartışılmaya başlandı.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Elitaş, lütfen milletvekilinize söyler misiniz?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Şu anda yapılan bir usul tartışması değil, görüşecek olduğumuz grup önerimizin içeriği tartışılıyor. Lütfen önerimizi okuyun ve çalışmalarımıza devam edelim.

BAŞKAN – Doğrudur.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Siz Sayın Başkana talimat mı veriyorsunuz oradan Sayın Grup Başkan Vekili?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Hamzaçebi, kürsüye yürüyeni görmüyorsunuz burada “talimat” diyorsunuz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – O kürsüye yürüyor ona bir şey söylemiyorsunuz.

BAŞKAN - Hamzaçebi’yi dinleyeyim söyleyeceğim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, buyurun. İsterseniz oturun mikrofonu açayım, anlaşılmıyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır, hayır buradan söyleyeyim madem ayağa kalktım.

Sayın Başkan, bakınız, ben konuşurken “Nereye kadar konuşacaksınız?” diye bana bir şey söylüyorsunuz.

BAŞKAN – Ama bir sınır olması lazım değil mi Hamzaçebi?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir saniye… Yani şu Anayasa Komisyonundaki cümleler sizin midir efendim?…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Ama bizim de sabrımız taşıyor. Yani bir yerde bitireceksiniz bunu.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sizin sabrınıza göre mi konuşacağız?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – “Bu konuşmalar sınırlanmalı, herkes beş dakikada konuşmalı.” diye…

BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum neyse söyleyin ve devam edelim.

Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Başkanlık makamında oturan bir şahsiyetin bir grup başkan vekiline iki veya üç dakika sürecek bir konuşma için tahammülsüzlük gösterip otuz saniye ve bir dakikanın hesabını yapıp “Konuşmalarda bir sınır olmalı.” demesini yakıştıramıyorum, birincisi bu.

BAŞKAN – İnsaf yani! İnsaf!

OSMAN ÇAKIR (Düzce) – On dakikadır konuşuyorsun yahu!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – İkincisi, biraz önceki cümleniz nedeniyle sizi özür dilemeye davet ediyorum. Burada benim adamlarım yok, halkın oylarıyla seçilmiş milletvekilleri var. Özür dilemeye davet ediyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bizi başka gruba benzetmeyin.

ATİLLA KART (Konya) – Tayyip’in adamları yok burada.

BAŞKAN – Beyefendi, bakınız, affedersiniz… Ben “arkadaşlarınız” anlamında söyledim. Özür dilerim, başka bir mana çıkardıysanız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biz milletin adamları olmaktan gurur duyuyoruz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Belli, belli!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Lütfen, açıklıkla özür dileyin.

BAŞKAN - Başka bir manada söylemedim Sayın Hamzaçebi. “Arkadaşlarınız” deseydim keşke.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Ben duyamadım, özür dilediniz mi?

BAŞKAN – Tamam, özür diliyorum. Öyle bir şey söylemedim. Başka bir kastım yok.

Buyurun şimdi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ana konuya dönüyorum.

Ben özrünüzü duyamadım yalnız…

BAŞKAN – Efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Gürültülerden duyamadım sözünüzü geri aldınız mı, düzelttiniz mi?

BAŞKAN – Herkes duydu. Belki 3 defa söyledim. Lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, burada sınav mı yapıyoruz biz? Neyi ne yapıyorlar? Efendim, gündeme geçin.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hakikaten duyamadım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, işleme geçin efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Siz niye müdahale ediyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, tekrar ediyorum. Ben “arkadaşlarınız” anlamında söyledim. Başka bir anlama geldiyse, özür diliyorum.

Buyurun şimdi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Peki, tamam.

Asıl konuya geleyim…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Kamer Genç’le ilgili olarak bir cümle daha söyleyecektim, izin vermediniz ve bunlar doğdu, bakın. Yani bir cümle söylememe izin verseydiniz “adam” lafı ağzınızdan çıkmayacaktı, bu zamanı da kaybetmemiş olacaktınız.

Sayın Kamer Genç diyor ki: “80’inci maddeye göre benim önerim, kanun teklifim ne oldu?” Onun ne olduğunu belli etmeyen bir Anayasa Komisyonunun görüşülmesini öneren AKP grup önerisi görüşülemez. Konu budur efendim. Yani ısrar ederseniz usul tartışması açacağım.

BAŞKAN – Tamam. Teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Usul tartışması istiyoruz zaten.

BAŞKAN – Efendim, benim, şahsen, Başkanlık Divanı olarak değerlendirmem şu: “54’üncü ve 49’uncu madde muvacehesinde öteden beri yapılan uygulamada Meclisin çalışma saatleri ve günleri  grup önerileriyle değiştirilebilir.” diye açık madde var.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır. Sayın  Kamer Genç’in teklifini konuşuyoruz.

BAŞKAN – Şimdi, böyle bir grup önerisi var. Eğer -bu uygulamayı yapmak istiyorum- usul tartışması açmak istiyorsanız usul tartışmasını da açayım.

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir dakika…

Sayın Başkan, önce Sayın Elitaş’ın bana atfettiği yanlış bir atıfla ilgili hususa karar vermeniz gerekiyor. Bunda daha önceden söz talebim vardı. Önce bu söz talebiyle ilgili işlem yapmanız gerekiyor.

BAŞKAN – Demin istemediniz sözü, şimdi mi istiyorsunuz?

Buyurun efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – İstedim duymadınız galiba.

BAŞKAN – Çok iyi duydum. “İstemedim.” dediniz. Başkasına söz verdim ama buna rağmen buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi Sayın Başkan diyor ki: “İstemedin.” Şimdi size hodri meydan diyorum. Tutanakları isteyin. İsteyip istemediğim orada ortaya çıksın.

BAŞKAN – Tamam efendim. Size söz veriyorum.

Buyurun.

Başka bir şey yapabilir miyim?

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – İstemiş miyim?

BAŞKAN – Evet istemişsiniz.

Buyurun efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hah! Hah!

BAŞKAN – Bu kadar gürültü içinde ben de duymamışım demek ki. [MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından alkışlar (!)]

Aman be!

OKTAY VURAL (İzmir) – Daha çok su içersiniz siz.

BAŞKAN – Aynen siz de öyle.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim su içme hakkımız yok. Siz orada maşallah çayları götürüyorsunuz.

BAŞKAN – Buyurun.

 

6.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, kendisine ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüş atfetmesine ilişkin açıklaması

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, daha önce, aslında güzel bir örnek verdi. Bir muhalefet partisi bile Mecliste acilen görüşülmesi gereken bir konu olduğu zaman nasıl salı gününü denetimden çıkarttığını, sözlü soruları kendi istek ve talebiyle kısıtladığını gösteriyor burada. Salı ve çarşamba günü.

Sayı saymasını bilmiyor herhâlde Mustafa Elitaş? Gerçi tüccardır ama. Sayı saymasını bilmiyor. Şimdi burada kaç tane salı var, kaç tane çarşamba var? Yani geçici olarak bir salı ve bir çarşamba günüyle ilgili o zaman mutabakatla aldığımız bir kararı, bugün, 15 Marta kadar denetim yetkisini fiilen ortadan kaldıran bir iradeyle bağdaştırması… Yani buna da pes doğrusu.

Bu bakımdan bu irade, bugünkü irade… Sizden istirham ediyorum, Anayasa’ya göre Meclis araştırma önergelerimizin ve genel görüşme önergelerimizin öngörüşmelerini yapabileceğimiz gün hangi gündür? Bana bu imkânı tanıyın. 15 Marta kadar yok. Siz fiilen denetim yetkimizi ortadan kaldırıyorsunuz. Böyle bir kararı nasıl alabilirsiniz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle bir şeyi işleme almanız İç Tüzük’e aykırı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Anayasa’ya göre denetim haklarım, 98’e göre belli, diyor ki: “Soru, Meclis araştırması ve genel görüşme ile ilgili önergelerin verilme şekli, içeriği ve kapsamı ile cevaplandırılma, görüşme ve araştırma yöntemleri Meclis İçtüzüğü ile düzenlenir.” Siz görüşülmemesini düzenliyorsunuz kararla, bu görüşülmesini düzenliyor. Bu bakımdan, bu doğrudan doğruya Anayasa’ya da aykırıdır, denetim ve egemenlik yetkisini de fiilen ıskata uğratmaktadır. O bakımdan, bunu da dikkate almanızı istirham ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler efendim.

Şimdi, müsaade ederseniz şu önergeyi bir okutayım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, usul tartışması talebinde bulunduk.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Başkan, usul tartışması talebimiz var.

BAŞKAN – Sonra usul tartışmasını açacağım. Milletvekilleri şu önergeyi bir duysun benim kanaatime göre.

Buyurun, müsaade edin, tamam.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, çok kısa, bir konuya açıklık getirmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, buyurun.

 

7.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, AK PARTİ Grup önerisinin daha önceki uygulamalarına dair,  konuya açıklık getirmek istediğine  ilişkin açıklaması

 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayı saymayı da biliyoruz, yazdığımız şeyin de ne olduğunu iyi okuyoruz, anlıyoruz.

Bakın, bir örnek daha vereceğim: 4 Ocak 2012 tarihinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Ahmet Aydın’ın imzasıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiş bir AK PARTİ grup önerisini okuyorum: 10 Ocak tarihinden 7 Şubat tarihine kadar olan bütün salı günlerinde sözlü soruların görüşülüp diğer günlerde sözlü sorular ve diğer denetim işlerinin görüşülmeyerek, komisyonlardan gelen işler ile kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek üzere karar almışız. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4 Ocak 2012 tarihinde, yani bundan tam bir ay önceki aldığı karar aynı şekilde devam etmiş.

OKTAY VURAL (İzmir) – Çok güzel, fiilî İç Tüzük ihdası!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Nitekim, bizim bu grup önerimizde de aynı şeyi ifade ediyoruz. Bugünden itibaren, Mart ayının 13’üne kadar olan bütün salı günleri “sözlü soruların görüşülmesi” şeklinde bir kararımız var. Bu kararı Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerinin oylarına sunulmak üzere takdirlerinize arz ettik efendim. Olay budur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, o zaman fiilen denetim günlerini yok ettiklerini itiraf ediyor.

BAŞKAN – Sayın Vural, müsaade ederseniz şunu bir okutayım.

OKTAY VURAL (İzmir) – İtiraf ediyor!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika efendim, rica ediyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sıkıntı burada. Sıkıntı ne? Sıkıntı, İç Tüzük’ün verdiği bir istisnai imkânı AKP Grubu bir esas durumuna getiriyor. İç Tüzük bunu acil meselelerde bir istisna olarak Meclise sunmuş, bu imkânı vermiş, istisna bir durum. Bu istisnayı esas durumuna getiriyor. Okuduğu bütün önergeler, Sayın Elitaş’ın okuduğu, bütün kabul ettirdiği, çoğunluğa dayalı, Meclisin çalışmasını değiştiren şeyler, İç Tüzük’ün istisna olarak verdiği bir imkânı esas durumuna getirdiğinin bir delilidir, ispatıdır. Zaten sıkıntı buradan kaynaklanıyor.

BAŞKAN – Tamam, teşekkür ediyorum.

Şimdi, müsaade ederseniz usul tartışması vesaire konusunda, bir yarım saat ara veriyorum, oturup konuşalım ve devam edelim.

Teşekkür ediyorum.

Kapanma Saati: 17.28

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Tanju ÖZCAN (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60’ıncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Şimdi, daha evvel arkadaşlarımızın, 54’üncü madde muvacehesinde, önerge daha henüz okunmadan usul tartışmaları olmuştu. İsterseniz, usul tartışmalarına esas olmak üzere ilk önce önergeyi okutayım, arkasından da usul tartışması açayım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, iddia şudur efendim: Raporu doğru tutulmayan, komisyon raporu doğru tanzim edilmeyen bir konunun, bir teklifin Meclis gündemine alınmasını teklif eden bir grup önerisini tartışacaksınız.

BAŞKAN – Evet.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Önce, usul tartışmasının sebebi, bu raporun burada gündeme alınamayacağı konusunda. Siz okursanız, görüşmeye başlamış oluruz. Önce bu usulü tartışın, ondan sonra meseleyi görüşün.

BAŞKAN – Hayır, ben de şöyle düşündüm doğrusunu isterseniz: Yani hâlâ Meclis bu önergenin ne olduğunu öğrenemedi. Okunabilir, hemen usul tartışmasını da arkasından açayım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, grup önerisi dağıtıldı, okuduk.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin diğer üyeleri farkında değil efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Okuduğunuzda İç Tüzük kanun teklifinin gündeme alınması ve görüşülmesi teklif ediliyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gündemde zaten, alındı Sayın Başkan. Gündemin birinci sırasında zaten.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, gündemde zaten.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Arkadaşlarımız da iddia ediyorlar ki: “Bu iş, bu kanun teklifi, komisyonda doğru görüşülmedi, rapor doğru tanzim edilmedi, İç Tüzük’ün amir hükmüne göre komisyona geri çekilerek, raporun doğru tanzim edilmesi gerekir diye bir talep var. Bu talep üzerinde bir tartışma vardı. Konuyu görüşmek üzere usul tartışması açılması istenmişti.” Dolayısıyla, siz doğrudan grup önerisini okursanız zaten müzakereye başlamış olursunuz, bence o anlamda müzakereye başlamamak lazım. Çünkü raporu tartışılan bir kanun teklifinin gündeme alınmasını müzakere etmek, İç Tüzük’e göre uygun olmaz.

BAŞKAN – Zaten gündemde Sayın Şandır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gündemde şu anda.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Anladım da yani görüşme gündemine alınması…

 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Gündemdeki bir teklif, tamam.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Görüşme gündemine alınması Sayın Başkanım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

BAŞKAN – Evet.

Peki, buyurun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Şandır, ifadelerinde… Bakınız, üç siyasi partinin grup önerisini görüştük. Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi olmasa siz gündeme geçeceksiniz. Gündemin birinci sırasında 156 sıra sayılı İç Tüzük Değişikliği Teklifi var. Zaten bu tartışmaya gerek olmadan doğrudan doğruya gündeme çağıracaksınız. Aslında, bu konuyla ilgili, değerli milletvekili arkadaşlarımız, grup sözcüleri, usulle ilgili kısımları zaten AK PARTİ grup önerisini değerlendirirken…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – O kısmı değerlendirmedik.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - …lehte ve aleyhte konuşmalar yaparken bunun değerlendirmesini yapacaklar. Çünkü şu anda usulle ilgili konu zaten gündemin birinci sırasındaki olan bir mevzu. Henüz o konu gelmeden, gündemin birinci sırasındaki olan bir süre sadece çalışma saatlerini ve salı günleri, çarşamba günleri ne yapacağımızla ilgili, gündemin son sırasındaki kanun tasarı ve tekliflerinin öne alınmasıyla ilgilidir. Nitekim bununla ilgili bizim grup önerimizde herhangi bir şey yoktur efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, oturum kapanmadan önce bir talebimiz vardı bizim.

BAŞKAN – Tabii, buyurun, yerinizden.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – AK PARTİ’nin grup önerisiyle ilgili bir usul tartışması açılması gerektiğini söylemiştik.

BAŞKAN – Usul tartışması için teklifiniz var.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – O konuda söz istiyorum.

BAŞKAN – Pekâlâ.

Şimdi, usul tartışması açılmasını talep ediyorlar.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Aleyhte…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Lehte…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Lehte…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır, usul tartışması açılmasını biz talep etmiştik zaten.

BAŞKAN – Tamam efendim, hep beraber… Sayın Kaplan’ın da talebi var.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır, talep bizimdir. Sayın Hasip Kaplan’ın talebi ayrı bir taleptir efendim.

ADİL KURT (Hakkâri) – Yok, önce biz talep etmiştik.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bizim talebimizi ayrı işleme koyacaksınız…

ADİL KURT (Hakkâri) – Kayıtlara bakalım, biz önce yaptık.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – …Sayın Kaplan’ın talebini ayrı işleme koyacaksınız. Biz geçen oturumda usul tartışması talebinde bulunduk.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, bir konuda birkaç tane usul tartışması olmaz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır efendim, olur mu öyle şey.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Efendim şöyle yapalım: Sayın milletvekilleri ayağa kalksın, birer usul tartışması açalım Sayın Başkanım, sabaha kadar usul tartışalım.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Hamzaçebi, sizin usul tartışmanız hangi konudaydı, hatırlatır mısınız lütfen.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bizim usul tartışmamız, Sayın Kamer Genç’in, İç Tüzük değişikliğine ilişkin teklifinin Anayasa Komisyonundaki görüşmeleri sırasında…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Raporla ilgili…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Aynı konu efendim zaten.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – …yapılan değerlendirmeler sonucunda düzenlenen raporda, Sayın Genç’in teklifinin kabul edildiğine veya reddedildiğine ilişkin herhangi bir cümle yer almamaktadır. Bu cümlenin yer almadığı, Anayasa Komisyonunun kanaatini beyan etmediği bir raporun Genel Kurulda görüşülmesi mümkün değil. Bu raporun görüşülmesini öneren Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin görüşülmesi mümkün değil. Bu konuda ısrar ediyorsanız usul tartışması açma talebinde bulunduk. Bizim talebimiz budur. Eğer Sayın Hasip Kaplan’ın talebi aynı konudaysa olabilir, farklı konuda olabilir, o ayrı bir işlem yapılmasını gerektirir.

BAŞKAN – Tamam, teşekkür ederim.

Sayın Kaplan, sizin de aynı konuda mı?

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Benim talebim: AK PARTİ grup önergesinde Anayasa’ya aykırı olarak denetim imkânı kaldırıldığı gibi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa 90’a göre, 4’üncü maddeye göre, angarya ve zorla çalıştırma, Mecliste kölelik dayatma…

BAŞKAN – Anladım. Şimdi…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Angarya yasağı var. Angarya yasağı olan… Meclis imza atmış bu sözleşmeye, şimdi bu angaryayı bütün milletvekillerine, kendi vekillerine de dayatıyorlar. Bunun usul tartışmasının açılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Anladım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biraz sonra okutacağınız AK PARTİ grup önerisi…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Nereden biliyorsunuz? Başkanın iradesine ipotek koyuyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – ...hakkında değerli milletvekilleri görüşlerini ifade edecekler. Bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, sayın milletvekillerinin görüşü doğrultusunda, sizin oya sunmanızla birlikte oy verecekler. Zaten, bu yapılan iş bir usulle ilgilidir. 63’üncü maddeye göre yaptığımız bu görüşme usulle alakalı bir noktadır efendim, zaten usul tartışması kendisidir. O anlamda, yeniden bir usul tartışması açmaya gerek yoktur.

BAŞKAN – Anladım.

Şimdi, değerli milletvekilleri, 54’üncü maddeye göre bir grup önerisi vardır. Bu grup önerisini okutmak istiyorum ilk önce, arkasından tartışmasına da geçeceğiz.

 

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

 

 

2/2/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Danışma Kurulu'nun 02.02.2012 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                      Nurettin Canikli

                                                                                                                 Giresun

                                                                                  AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Genel kurulun;

Haftalık çalışma günlerinin dışında 3, 4, 5 ve 6 Şubat 2012 Cuma, Cumartesi, Pazar ve Pazartesi günleri saat 14.00’te toplanarak bu birleşimlerde "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi;

14, 21, 28 Şubat 2012 ile 6, 13 Mart 2012 Salı günkü birleşimlerinde 1 saat süre ile sözlü soruların görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının görüşülmeyerek, gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

15, 22, 29 Şubat 2012 ile 7, 14 Mart 2012 Çarşamba günkü birleşimlerinde ise Sözlü Soruların görüşülmemesi,

2 Şubat 2012 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde 156 Sıra Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

3 Şubat 2012 Cuma günkü birleşiminde 100 Sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

4 Şubat 2012 Cumartesi günkü birleşiminde 119 Sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

5 Şubat 2012 Pazar günkü birleşiminde 98 Sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

6 Şubat 2012 Pazartesi günkü birleşiminde 136 Sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'de günlük programların tamamlanamaması halinde günlük programların tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesi;

14, 21, 28 Şubat 2012 ile 6, 13 Mart 2012 Salı günkü birleşimlerinde 15:00-20:00 saatleri arasında,

15, 16, 22, 23, 29 Şubat 2012 ile 01, 07, 08, 14, 15 Mart 2012 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde ise 13:00-20:00 saatleri arasında, çalışmalara devam edilmesi, önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi dinlediniz.

Grup önergesinin lehinde ve aleyhinde 4 kişiye söz vereceğim.

Birinci konuşmacı…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, “Usul tartışmasını önergeyi okuttuktan sonra açacağım.” demiştiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Anayasa’ya aykırı…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şu anda yaptığımız usul tartışması zaten, 63’e göre yapıyoruz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim…

BAŞKAN – Bir dakika efendim…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, dinliyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, önergeyi okuyup…

BAŞKAN – Usul tartışması açılmasını istiyorsunuz üzerinde öyle mi?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Tamam.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye…

Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, şu andaki yaptığımız işlem İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göredir. 63’üncü madde “Usul hakkında konuşma” diyor. Usul hakkında konuşma zaten önergeyle alakalı.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bizim öyle değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 63’üncü madde usulle ilgili, yani gündemin sırasıyla ilgili konunun konuşulup konuşulmayacağıyla ilgili meseleyi değerlendiriyoruz, yaptığımız usul tartışması zaten efendim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Değiştirmek istediğiniz bir maddeye dayanarak söz istiyorsunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Görüşülemez diyoruz biz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Milletvekili arkadaşlarımız burada görüşlerini arz edecekler. Bu usul çerçevesinde siz de oya sunacaksınız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Oya sunulamaz, 171’inci maddeye aykırı Sayın Başkan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Usulü tüketmeden esasa giremezsiniz efendim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Oya sunulacak bir madde değil bu!

BAŞKAN – Şimdi, grupların usul tartışması açılması talebi var…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, bu zaten usul…

BAŞKAN – …siz de gereksiz diyorsunuz. Şimdi, bu durumda şöyle bir şey yapalım, müsaade ederseniz, bütün gruplardan grup başkan vekillerine ikişer dakikalık bir usul tartışması açalım ve buyurun. (CHP sıralarından gürültüler)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İkişer dakika azdır, beş olsun.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Olur mu öyle şey!

BAŞKAN – Her zamanki uygulamamız bu, lütfen beyler, lütfen yani.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Olur mu öyle şey!

BAŞKAN – Evet, buyurun, kim istiyor ilk önce?

Sayın Hamzaçebi, buradan… Buraya gelebilirsiniz.

Hayhay, buyurun.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Hayır, hayır iki dakika filan olmaz öyle şey.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İki dakika olmaz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, usul tartışmasını isteyenlere vereceksiniz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, biz sizin biraz önceki sözünüze itimat ettik. Dediniz ki: “Önergeyi okuyup ondan sonra usul tartışmasını açacağım.”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, lehte…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir saniye…

BAŞKAN – Tamam, açıyorum Sayın Hamzaçebi, usul tartışması açıyorum.

Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ama bir saniye, siz bir…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, tutumunuzun lehinde söz talebim var.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İki tane talep var.

BAŞKAN – Tamam, usul tartışması açıyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Aleyhte…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yani Cumhuriyet Halk Partisinin talebi doğrultusunda usul tartışması açıyorsunuz.

BAŞKAN – Evet efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutumunuzun lehinde Sayın Başkan…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Lehte…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Kamer Genç aleyhte konuşacak.

BAŞKAN – Tutumumuzun lehinde 2 kişi...

Aleyhte kimler söz istiyor?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Aleyhte Sayın Kamer Genç.

BAŞKAN – Sayın Kamer Genç…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Lehte Canikli ve Elitaş…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biz aleyhte demiştik zaten.

BAŞKAN – Sizin aleyhte mi?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Baştan beri aleyhte diyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kaplan da aleyhte.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Lehte.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Lehte.

BAŞKAN - Lehte Canikli ile Elitaş.

Şimdi, aleyhinde Sayın Kamer Genç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Kamer Bey, iki dakikada, lütfen.

 

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)

3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grup Başkan Vekillerinin İç Tüzük değişiklik teklifleriyle birleştirilmiş İç Tüzük değişiklik teklifinin, komisyonda kabul edildiğine veya reddedildiğine ilişkin komisyon raporunda herhangi bir bilginin yer almaması nedeniyle

 

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

Şimdi, Sayın Başkan, Anayasa Komisyonu bir rapor düzenlemiş. Bu raporda benim de bir teklifim var. İç Tüzük’ün 87’nci maddesinde, oradaki mevcut hükme göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinde müzakerelere başladıktan sonra bir tek milletvekili önerge vermiyor, 5 kişi veriyor. Diyorum ki bağımsız milletvekilleri olunca -ben geçen dönem bağımsızdım, önerge veremiyordum- o 5 kişilik imzayı kaldıralım, tek imzaya indirelim.

Öte tarafta, AKP’nin 5 tane grup başkan vekili de Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefetin sesini, Meclisin kapısına kilit vuracak şekilde konuşmalarını kısıyorlar, komisyonlarda konuşmalarını kısıyorlar. Neyse, onun teferruatını söyleriz. Bu iki tane, benim teklifimle AKP grup başkan vekillerinin teklifi birleşmiş, gelmiş Anayasa Komisyonuna. Anayasa Komisyonunun getirdiği alt komisyon raporunda bir ibare var, diyor ki - hepsini okumuyorum- alt komisyon: “CHP’li alt komisyondaki üyemiz burada (2/80) esas no’lu Teklifteki düzenleme doğrultusunda, görüşmeler başladıktan sonrada tek imza ile önerge verme imkânının getirilmesi gerektiğini söylemiştir. Madde Komisyonumuzca oy çokluğu ile kabul edilmiştir.” Ya böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Yani kabul mü edilmiş? Ama ondan sonra alt komisyona gelmiş, alt komisyonda da benim teklifimle ilgili bir cümle yok.

Dolayısıyla İç Tüzük’ün 80’inci maddesine göre, komisyonlar kanun tekliflerini reddedebilirler ama komisyonun bu ret kararı Genel Kurula gelecek ve burada kanun tasarıları üzerinde -bunun üzerinde- genel görüşme açılacak, genel görüşme sonunda eğer komisyonunun verdiği ret kararı uygun görülürse kanun teklifi reddedilecek ama görülmezse komisyona geri gönderilecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için bu raporda benim teklifimin de kabul veya ret görüldüğünün belirtilmesi lazım, rapor eksik.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Eksik rapor olduğu için görüşülmez.

KAMER GENÇ (Devamla) – O bakımdan komisyon bunu geri alsın yeni bir rapor düzenlesin, getirsin ona göre müzakere edelim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Şimdi, tutumumuzun lehinde Sayın Mustafa Elitaş.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, aslında İç Tüzük’ümüzün 63’üncü maddesi usul tartışmasının neyle ifade edildiğini açık ve net bir şekilde ifade ediyor. Gündemdeki bir konunun konuşulup konuşulmamasıyla ilgili veya gündemdeki bir teklifin ön sıralara alınmasıyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin yeniden oluşturulmasıyla ilgili bir usul değerlendirmesi.

Şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilinin yaptığı itiraz üzerine yaptığımız bu usul tartışması aslında AK PARTİ Grubunun önerisi çerçevesinde yapılması gereken bir usul tartışması.

Şimdi biz AK PARTİ Grubu olarak diyoruz ki: “Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usul ve esaslarını, çalışma saatlerini, gündemdeki olan konuları şu şekilde değiştirmek üzere teklifte bulunuyoruz.” Neye göre? 19’uncu maddeye göre siyasi parti gruplarının Danışma Kurulu çerçevesindeki istemleri. Konuşmaları neye göre yapıyoruz? 63’üncü madde çerçevesinde yapıyoruz. Zaten bizim istediğimiz, gündemde bulunan, hepimizin “kırmızı gündem” diye ifade ettiği gündemde bulunan bir konuyu öne çekmekle alakalı bir durumdur.

Öte yandan eğer alt komisyon raporu ve Anayasa Komisyonu raporu iyi bir şekilde okunup incelendiği takdirde -bunu diğer arkadaşlarımız, komisyonda kendilerini vermiş, dikkatlice konuyla ilgilenmiş arkadaşlarımız bildikleri takdirde- esas komisyon alt komisyon metnini esas aldığından dolayı o milletvekilinin verdiği teklif burada dikkate alınmamıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Onu yazsın işte rapora canım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Nitekim alt komisyon raporunda bu konu da ifade edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, ifade edilmedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – O anlamda bu teklifteki yapılan Anayasa Komisyonunun, hem alt komisyonun hem de esas komisyonun raporları doğrudur. İtiraz edecek bir hüküm yoktur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, doğru söylemiyor!

BAŞKAN – Şimdi, aleyhte olmak suretiyle, Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür Sayın Başkan.

Arkadaşlar, AK PARTİ’nin bu önergesi görüşülemez. Bunu görüşmek züldür, zulümdür, haksızlıktır, hukuksuzluktur, adaletsizliktir hepinize, meclisin, milletin iradesine. Eğer şahsen Hasip Kaplan olarak bana bu zulmü yapsaydınız belki sineye çekerdim ama ben milletin iradesini temsil ediyorum. Siz Anayasa’yı ihlal ediyorsunuz, denetimi kaldırıyorsunuz. Uluslararası sözleşmeleri bu Meclis çıkarmadı mı, “Angarya yasaktır.” demedi mi, “Zorla çalıştırmak yasaktır.” demedi mi, “Kölelik yasaktır.” demedi mi?

Bir gün önce önerge getirdiniz, bir gün sonra tekrar değiştiriyorsunuz ama cumartesi, pazar, pazartesi, durmadan bitimine kadar. Bu İç Tüzük 18 madde, çarpı 5 tane önergeden eder 70 tane önerge. Yirmi dört saat İç Tüzük’ün bitmesine yetmez arkadaşlar.

Şimdi, bakın, böylesi durumlarda ne denilmiş? “Yani bu konuşulamaz, sağlığa aykırı, kaliteli bir yasama süreci değil.” Böyle durumlarda ne demişler? Veciz sözlerden geçelim: “Büyük bir vurdumduymazlık ve çoğunluğun ve parmakların her şeyi yapabileceği böyle bir anlayış önümüze getirilmiştir.” denmiştir geçmişte. “Hızlı yasama, tehlikeli yasamadır.” denilmiştir geçmişte.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Aynen hızlı tren gibi olacaktır!

HASİP KAPLAN (Devamla) - “Cibilliyetsiz kurallar.” denilmiştir. “Kanun giysili, kural giysili zulüm.” denmiştir.

Arkadaşlar, “Tamamen bir oy makinesi.” denmiştir Parlamentoya,  “Bürokratik yasama.” denmiştir bu sürece ve yine çok daha önemli bir şey söyleyeyim “Onlara kaldır deriz kaldırırlar, indir deriz indirirler demek mi istiyorlar? Onların hiçbir şeyi bilmesine gerek yok.” Parmak hesabına bir itiraz. Ben kendi şahsım adına böyle bir zillete, böyle bir zillete tahammül edemem.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu çok büyük yanlıştır. Bunu kim söylemiş? AK PARTİ’liler söyledi, ne çabuk unuttunuz sözlerinizi arkadaşlar. AK PARTİ’lilerden birisi İyimaya Adalet Komisyonu Başkanı, birisi de Sayın Bülent Arınç.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

Lehinde Sayın Nurettin Canikli Giresun Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Kaldırmaya çalıştığınız 19’uncu madde dolayısıyla konuşuyorsun, unutma.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, aynı doğrultuda iki teklif komisyonda birleştiği zaman…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Aynı doğrultuda değil, mahiyetleri ayrı.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Aynı içerikte, aynı konu yani İç Tüzük’le ilgili örnek olarak…

KAMER GENÇ (Tunceli) – O ayrı, o ayrı.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Dinleyin lütfen.

…birleştirildiği zaman artık ikisi ayrı ayrı teklif ya da tasarı olmaz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, olur mu?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –  İkisinin birlikte… Çünkü bakın ifade nedir? İfade birleşme ifadesidir. Bu birleşmeden sonra ortaya çıkan teklif tek bir tekliftir. Artık şu teklif, bu teklif yoktur. Dolayısıyla reddedilmesi, bütünüyle reddedilmesi hâlinde sizin söylediğiniz husus devreye girer. Burada değişiklik vardır. Bakın çok önemli. Teknik olarak söylüyorum. Burada yapılan tadilattır yani alt komisyonda yapılan birleştirilmiş ve tek teklif hâline getirilmiş olan bu teklifte tadilat yapılmıştır, değişiklik yapılmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Değişiklik yapmadınız.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Dolayısıyla bunun reddedilmesi, sizin dediğiniz hususun gerçekleşebilmesi için tümüyle reddedilmesi gerekir. Bakın şöyle düşünün: Birleşme kapsamında olmayan bir teklif verildiğini düşünün ya da tasarı. Bu, alt komisyonda değişikliğe uğrar mı? Uğrar. Peki bu zaman, bu durumda şu maddenin reddi, bu maddenin reddi gibi bir durum söz konusu olabilir mi? Ya da buradan yola çıkarak “Burada bu husus belirtilmemiştir, sakattır.” denilebilir mi? Denilemez.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Bir eksiklik var raporda, zorluyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –  Nitekim denilmiyor da. Bütün bu şekildeki yasama çalışmaları söylediğim çerçevede realize ediliyor.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Bu raporda bir eksiklik var.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –  Ama burada birleşme söz konusudur, artık Sayın Genç’in verdiği teklifle bizim verdiğimiz teklif ayrı ayrı bir teklif değildir, birleştirilmiş tek bir tekliftir. Dolayısıyla alt komisyonda müzakere içeriği, sistemi de tek bir teklif olarak yürütülmektedir, yürütülecektir ve yürütülmüştür.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Şunda eksiklik var, Anayasa Komisyonu kabul etsin, bunu kabul etsin.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Sadece birtakım tadilatlar vardır, birtakım değişiklikler vardır. Onlar da ayrıca teklif sahiplerinin isimleri zikredilerek hem alt komisyon raporunda hem de esas komisyon raporunda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Canikli, dünyanın sonu değil. Bir daha görüşülür, dünyanın sonu değil, bu kadar zorlamayın.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …herhangi bir aksaklık, yanlışlık söz konusu değildir. Başkanın tutumu doğrudur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli.

Sayın milletvekilleri…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yanlış söylüyor. Eğer bunu kabul edersek hiçbir kanun teklifini şey edemeyiz. Komisyon getirir, 20 tane teklifi, tasarıyı birleştirir, hepsini geçirir. O zaman benim teklifim yok oluyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle oluyor zaten.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Onun için çok yanlış söylüyorlar.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, görüşlerini ifade etti zaten, daha neyini konuşuyor?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim teklifim müstakil teklif; birleştirebilir ama benim teklifimle ilgili Komisyon raporunda bir gerekçe olması lazım. 80’inci maddeyi okuyun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var, var, gerekçe var, iyi okursan hepsi var. Gerekçelerin hepsi yazıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle bir şey olur mu efendim? Hiç o zaman milletvekillerinin teklifinin anlamı kalmaz.

BAŞKAN – Zapta geçti Sayın Genç, çok teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi usul hakkındaki tartışmamız burada bitiyor.

Herhangi bir şekilde, yaptığımız görüşmenin, daha doğrusu usule aykırı bir davranışımızın olmadığı kanaatindeyim. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Dolayısıyla lehinde ve aleyhinde söz vereceğim teklifin.

 

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Lehinde Nurdan Şanlı, Ankara. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Süreniz on dakika.

NURDAN ŞANLI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun çalışma günlerini, gündemini ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesiyle ilgili vermiş olduğumuz önergenin lehinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çok önemli konular var gündemde görüşmemiz gereken, bitirin isterseniz!

NURDAN ŞANLI (Devamla) - Değerli milletvekilleri, biraz önce Grup Başkan Vekilimizin de açıkladığı üzere grup önerimiz 15 Mart 2012 tarihine kadar Meclisimizin çalışma saatlerini düzenlemektedir.

Öneriler, Genel Kurulun çalışma günleri: Haftalık çalışma günlerinin dışında 3, 4, 5 ve 6 Şubat 2012, cuma, cumartesi, pazar ve pazartesi günleri saat 14.00’te toplanarak bu birleşimlerde "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çok uzun konuştun, üç dakika oldu!

NURDAN ŞANLI (Devamla) – Sözlü sorular ve diğer denetim konuları: 15 Mart 2012 tarihine kadar salı günleri bir saat sözlü sorulardan sonra diğer denetim konularının görüşülmemesi ve kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi. 15 Mart 2012 tarihine kadar çarşamba günleri sözlü soruların görüşülmemesi.

Çalışma saatleri: Genel Kurulun bugün 156 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, cuma günü 100 sıra sayılı sözleşmenin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, cumartesi günü 119 sıra sayılı sözleşmenin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kanun makinesi mi var burada?

NURDAN ŞANLI (Devamla) – …pazar günü 98 sıra sayılı sözleşmenin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, pazartesi günü 136 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşülmesinin tamamlanmasına kadar…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi makine çıkaracak bu kanunları?

NURDAN ŞANLI (Devamla) – …belirtilen günlerde günlük programın gece 24.00’e kadar tamamlanamaması hâlinde, günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam etmesi; 15 Mart 2012 tarihine kadar salı günleri 15.00-20.00 saatleri arasında, çarşamba günleri ise 13.00-20.00 saatleri arasında çalışılması önerilmiştir.

İç Tüzük’te yapılan değişikliğin bir an evvel kanunlaşması ve akabinde de geçen dönemden kalan bazı uluslararası sözleşmelerin kanunlaşması gerekmektedir. Meclis çalışmalarının sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için bu düzenlemeyi yapmak durumundayız.

Burada diğer parti gruplarının gündemi sürekli olarak engellemelerini hep birlikte izlemekteyiz.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sataşma var, sataşma.

NURDAN ŞANLI (Devamla) - Ancak bizim önerimiz milletimizin ve Meclisimizin menfaati doğrultusundadır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya, millet için ne çıkardınız Allah aşkına, sekiz aydır hangi kanunu çıkardınız?

NURDAN ŞANLI (Devamla) - Bu nedenle grup önerimizin lehinde olduğumuzu belirtiyor, Genel Kurulu bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şanlı.

Şimdi aleyhinde olmak suretiyle Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ancak ne yazık ki her geçen saat birbirimizle konuşmak, uzlaşmak, anlaşmak; birbirimizi anlayabilmek imkânını kaybediyoruz. Bunu çok önemsiyorum. İnanınız ki bugünleri arar duruma gelebiliriz, bu ihtimali geçmişte yaşadık. Buna sebep olan hadise, hepinizin malumu olduğu üzere, 5 Grup Başkan Vekilinin grup başkan vekili olarak imzalayıp buraya getirdiği İç Tüzük Değişikliği Kanun Teklifi. Bu konuda bütün gayretlerimize rağmen, maalesef iktidar partisi, bir kibrin içinde, bir meydan okumanın içinde muhalefet partilerini teslim almaya çalışmaktadır.

Değerli arkadaşlar, burada tartıştığımız konu aslında çok önemlidir. Milletin kendi kaynaklarının kullanılmasını denetleme yetkisini kısıtlamaya çalışıyorsunuz, bu yetkiyi kullanan muhalefet partilerinin sesini kısmaya çalışıyorsunuz. İç Tüzük’te getirdiğiniz düzenlemenin mantığı bu. Yoksa çok önemli değil süreler, niyetinizi ortaya koyuyorsunuz. Bunun tatmini nereye kadar, nerede, hangi şekil olursa tatmin olacaksınız, bu, milleti de çok yakından ilgilendirmektedir. Tabii, bu konuda, her zeminde size rica ettik, istirham ettik, “Gelin, yapmayın. İç Tüzük bizim anayasamızdır, birlikte çalışma şartlarını, kurallarını belirleyen bir anayasadır. Benim çalışma şartlarımı bana rağmen dikte ettirir, dayatırsanız bundan hayır çıkmaz. Gelin, bu İç Tüzük’ü Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha etkin çalışabilmesi için, daha verimli çalışabilmesi, halkın beklentilerini karşılayacak çözümlerin hukukunu kurabilmesi için gelin, birlikte yapalım.” dedik. Ama bir milim geriye atmadınız, alt komisyonda atmadınız. Ana komisyonda, Anayasa Komisyonunda grup başkan vekilleri olarak katılıp istirham etmemize rağmen yapmadınız. Özel toplantılar yaptık, davet ettik, biz davet ettik ama milim atmadınız. Bir meydan okuma içindesiniz, “Biz milletten yüzde 50 oy almışız, doğruyu biz biliriz, bizim söylediğimiz hukuktur, sizin söz söylemeye hakkınız yok.” demek istiyorsunuz. Bu doğru bir yaklaşım değil değerli arkadaşlar. Ülkemizin, milletimizin hayrı açısından sizi uyarıyorum. Bu kibir geçmişte yaşandı, 1957’yi hatırlatırım size, 1987’yi hatırlatırım.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – 1957’de hangi kibir vardı Sayın Başkan?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sonuç itibarıyla, bakın, muhalefet partileri olarak biz sizin bu dayatmanıza teslim olmayacağız. Bizi, bizim istemediğimiz şartlarda çalışmaya zorlayamayacaksınız, milletin bize verdiği yetkiyi gasbedemeyeceksiniz; bunu çok açık, net söylüyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; vicdanlarınıza -Sayın Hükûmete de- sesleniyorum.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Önce 1957’yi açıklayın.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Burada sayın bakanlar var. Sayın bakanlar, hangi konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirmek istediniz veya önümüzdeki süreç içerisinde hangi önemli hukuk düzenlemesini yapmak istiyorsunuz da bu İç Tüzük size engel oldu? On yıldır ülkeyi ve bu Meclisi bu İç Tüzük’le yönetiyorsunuz. Şimdi ne oldu, ne olacak? Hangi ihtimale binaen böyle bir dayatma içerisindesiniz? Bütün gayretimize rağmen uzlaşmanın reddindesiniz, inatla, ısrarla bu Meclisi gasbetmeye veya bu Mecliste muhalefetin sözünü kesmeye gayret sarf ediyorsunuz. Bunlar, bu niyetiniz, bu gayretiniz sizin de hayrınıza değil.

Bakın, grup yöneticilerinizin getirdiği grup önerisini okudunuz mu bilmiyorum. 15 Marta kadar çalışma saatlerini belirliyor. Salı günü başladık, önümüzdeki pazartesi önümüze konulan kanunların bitimine kadar çalışacağız.

Değerli arkadaşlar, böyle bir mecburiyet yok. Bu grup önerisini sayın grup başkan vekilleri anlaşılıyor ki bir öfkeyle getiriyorlar, bir cezalandırma usulü olarak getiriyorlar. Diyorlar ki, siz eğer itiraz ederseniz bizim getirdiğimize, bakın biz size ne yaparız, sizi böyle angaryayla sabahlara kadar çalıştırırız inadıyla getiriyorlar.

Bunun size hayrı yok. Milliyetçi Hareket Partisi olarak ifade ediyorum. Biz çalışmadan kaçmıyoruz. Size teklif getirdik. Dedik ki: “Gelin, hangi konuyu görüşmek istiyorsanız birlikte belirleyelim bu gündemi.”

Geçmişte örneği var bunun. Dün burada ifade edildi. Piyasanın ihtiyacı olan, ekonomik hayatın, iş hayatının ihtiyacı olan Ticaret ve Borçlar Kanunu’nu burada uzlaşmayla, olmaz bir gayretle çıkarttık; muhalefetin uzlaşmasıyla çıkarttık. Daha önce çıkartamamıştınız, geri çekmiştiniz kanunu, ama uzlaşarak, gelip birlikte çalışma iradesini samimiyetle ortaya koyduğunuz takdirde bir uzlaşma olur.

Her defasında grup başkan vekilleri geçmişten örnek veriyor. Yani geçmişte sizinle uzlaşarak ihtiyaç olan kanunları çıkarttığımızdan dolayı bizim başımıza mı kakıyorsunuz? Yani diyorsunuz ki bundan sonra hiç uzlaşmayalım. Bunu mu söylemek istiyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, bakın, size bir şey söyleyeyim. Muhalefet isterse bu İç Tüzük’ün her kelimesinden, her satır arasından bir direnme imkânı çıkartır. Bunu gördünüz. Bunu  gördünüz. Bunun itirazı yok yani bu İç Tüzük şu anda cari iç tüzük. Siz istediğiniz kadar değiştirin, muhalefet gene söz hakkını her hâlükârda kullanır. Bunun ne faydası var size? Yani böyle inatlaşarak, kavga yaparak… Bakın, iki gündür bir maddelik bir şey çıkaramadınız. Bu kadar tartışma yakışıyor mu? Yani milletin gündemi bu mudur? Bu Meclisin görevi bu mudur?

Bu sebeple, ben size bir soru sormak istiyorum: Yani, siz veya sizin adınıza bir yerlerde karar verenler, bu Meclisi itibarsızlaştırmak, bu Mecliste yapılan işi gereksiz hâle getirmek için bir kararınız mı var? Bu demokrasinin bu millete bir şey kazandırmadığını ispat etmek gibi bir niyetiniz mi var? Bu parlamenter demokratik sistemin yaramadığını, yeni bir sisteme geçmek, mesela Başkanlık sistemine geçmek gibi bir niyetinizin topluma kabul ettirilmesi, hazmettirilmesi gibi bir niyetiniz mi var? Demokrasi hepimize gerekli. Demokraside muhalefet olmazsa, demokraside denetim olmazsa, demokraside söz hakkı, düşünceyi ifade hakkını ortadan kaldırırsanız bunun adı diktatörlüktür. Bunun adı tarihte yaşanmış rejimlerdir. Sizin yaptığınız bu. Neden buna ihtiyaç duyuyorsunuz?

Tekrar soruyorum: Hangi kanunu çıkarmak istediniz de muhalefet size engel oldu? Sayın bakanlar, hangi kanunu çıkarmaya gruplarımıza geldiniz de size itiraz ettik? İşte, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu hangi konuda size talep ettiğiniz uzlaşma imkânını vermedi? Dolayısıyla, muhalefetin sesini kesmek gibi bir niyet taşıyan, parlamenter demokratik sistemin gereksizliğini, faydasızlığını topluma hazmettirmeyi amaçlayan bu tavrınızı şiddetle kınıyorum. Uyarıyorum sizi. Bunun size de faydası olmayacaktır. Tarihte bunu deneyenlerin nerelerde olduğunu hepinize hatırlatmak istiyorum.

“57 kibri” dediğim hadise yanlış anlaşılmasın. 57’yi yaşayanlara, rahmete kavuşanlara saygılar sunuyorum, rahmetler diliyorum. Ama Takriri Sükûn’u unutmayınız. 87’de tek başına iktidar olmasına rağmen Seçim Kanunu’yla oynayarak 295 milletvekili çıkartan o parti bugün nerelerde? Erken seçime gidip iktidarı devretmek durumunda kaldı.

Dolayısıyla değerli arkadaşlar, tekrar ediyorum: Muhalefetin sesini kısamayacaksınız. Bizimle uzlaşma imkânını kaybediyorsunuz. Artık konuşmayan, anlaşılmayan bir Meclis önümüzde bizi beklemektedir. O zaman buradan kanun çıkartmayı hayal bile etmeyiniz; çıkartamazsınız.

Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sataşma nedeniyle söz istiyorum efendim.

Sayın Şandır konuşmasında tek parti dönemine ilişkin bir değerlendirme yapmak suretiyle Cumhuriyet Halk Partisini kastetmiştir. Bu nedenle söz istiyorum efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır Sayın Başkan “tek parti” demedi. “Diktatörlük” dedi Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – “Tek parti dönemi” dedi.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, bir dakika…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - “Diktatörlük” dedi efendim. “Tek parti” demedi Sayın Başkan.

Sayın Başkanım “diktatörlük” kelimesini kullandı.

BAŞKAN - Şimdi, müsaade ederseniz, son konuşmacıya da söz vereyim; arkadaşlara söz vereceğim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Grubumuzun da adını zikretti.

BAŞKAN – Siz de dâhil, evet.

Sayın Canikli, buyurun.  (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Lehinde olmak üzere on dakika süreniz var.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum öncelikle.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Aynı partiden iki kişi konuşamaz. Bu kadar muhalefet partisi var. Olmaz ki böyle!.. İki kişi konuştu zaten. Bu olmaz Değerli Başkan…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi bakın, her zaman söylediğimiz bir husus var. Yani buradaki konuşmacı arkadaşlarımızın geçmişlerini hiç unutmamaları gerekir. Geçmişlerindeki uygulamaları hep göz önünde bulundurmaları gerekir.

Şimdi, biraz önce, bizim getirdiğimiz bu Teklif ile ilgili birtakım ağır ithamlarda bulunuldu. Yani işte, muhalefetin sesini kesmekten tutun da “Diktatörlüğe mi gidiyorsunuz?” gibi yani kabul edilmesi mümkün olmayan birtakım iddialar ortaya atıldı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Az bile söylendi!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Peki arkadaşlar, şimdi söyleyin… Bu bizim getirdiğimiz Teklif diktatörlük ise şimdi size bir örnek vereceğim; bu nedir?

Bakın, 2001 yılında DSP, MHP, ANAP; koalisyonu oluşturan üç siyasi parti, bir iç tüzük değişikliği gerçekleştiriyor. Mutabakat var mı Mecliste? Yok. Sadece iktidarı oluşturan, o dönemde, siyasi partiler tarafından getirilen bir düzenleme, bu bir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın İyimaya onun için konuşuyor zaten.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Yani, hep, işte “Efendim, muhalefeti dikkate almanız lazım, mutlaka uzlaşma getirmeniz lazım.” diyen arkadaşlar tarafından çıkarılan bir iç tüzük.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Hani ileri demokrasiydi, ne oldu Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Daha durun bakalım. Ayrıca, altında da 3 grup başkan vekilinin imzası var. 3 tane, o dönemde koalisyonu oluşturan siyasi partilerin grup başkan vekillerinin imzası var. Hani, “Grup adına veremezsiniz, imza atamazsınız.” deyip burada dakikalarca tartışma yaptığımız konu.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yanlış yapmışlar, yanlış!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - İki: Bakın, şurası çok daha önemli değerli arkadaşlar. Nasıl bir tüzük değişikliği yapılmış biliyor musunuz, neler değiştirilmiş? Bakın, birkaç tanesini okuyacağım sadece.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yahu, Sayın Canikli, Giresunspor tüzüğü mü yapıyorsun?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Soru-cevap işlemi on dakikaya düşürülüyor, maddeler üzerinde grupların ve milletvekillerinin konuşma hakkı kaldırılıyor değerli arkadaşlar. Aynen öyle. Maddeler üzerinde milletvekillerinin ve parti gruplarının konuşma hakkı kaldırılıyor, maddeler üzerinde yedi olan önerge sayısı üçe düşürülüyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yanlış, yanlış, yanlış!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -  Buyurun burada, tarih 2001.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yahu, o yanlışsa sen şimdi niye bu yanlışa ortak oluyorsun? Niye?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, bakın… Yanlışı biz düzeltmişiz daha sonra.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “Bu yanlış.” diyorsun, aynı yanlışın daha beterini yapıyorsun!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, biz, 10 Aralık 2002 tarihinde…

ATİLLA KART (Konya) – Daha geriye götürüyorsunuz!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …soru-cevap işleminin  süresini yirmi dakikaya çıkarmışız, sizin on dakikaya düşürdüğünüzü; maddeler üzerindeki tekrar konuşma imkânını sağlayan İç Tüzük değişikliğini yapmışız, bizim dönemde arkadaşlar...

ATİLLA KART (Konya) – Bu düzeltmeyle daha geriye götürüyorsun!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …o eleştirdiğiniz dönemde ve maddeler üzerindeki önerge sayısı da tekrar üçten yediye çıkartılmış. Kim yapmış bunu? AK PARTİ yapmış, AK PARTİ’nin grubu yapmış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şimdi niye düşürüyorsun bire? Şimdi niye bire düşürüyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Peki, biz ne yapıyoruz arkadaşlar? Bakın, biz, bu Meclisin esas faaliyet konusu olan yasama ve denetimle ilgili hiçbir konuda burada düzenleme getirmiyoruz, hiç dokunmuyoruz, değiştirmiyoruz. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – İnsaf!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Neyi değiştiriyoruz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Külliyen yanlış!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Aynen öyle, evet. Neyi değiştiriyoruz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Külliyen yanlış!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi yani

grup önerileriyle ilgili hususa değiniyoruz. Biz bugün kaçta başladık çalışmaya değerli arkadaşlar? Saat 13.00’te başladık. 13.00’ten beri neyi konuşuyoruz? Denetimi mi konuşuyoruz, yasama faaliyetini mi yapıyoruz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Gelin, konuşalım o zaman.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Sadece grup önerilerini konuşuyoruz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bunun müsebbibi sizsiniz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Nedir grup önerisi? Amacı nedir grup önerisinin? Yani grupların getirdiği grup önerilerinin amacı nedir? Meclis gündemini değiştirmektir, Meclis gündemini kendi öngördükleri gündem çerçevesinde çalıştırmaktır, sabahtan beri biz bunu yapıyoruz.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Sizin canınızın istediği gibi gündem yapacağız öyle mi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Peki, salı günü bu Meclis, Genel Kurul toplandı, yine tartıştı ve gündemi belirledi, dolayısıyla gündem belirli. Yani biz diyoruz ki…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Muhalefeti ne kadar dikkate aldınız?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ve biz esas konuya geçemedik hâlâ. Bakın, saat şu anda 19.00’a geliyor, altı saat oldu arkadaşlar, altı saat.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Muhalefeti ne kadar dikkate aldın gündem belirlerken?

BAŞKAN – Arkadaşlar, dinleyelim lütfen.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Altı saat oldu, biz Türkiye Büyük Millet Meclisinin esas faaliyet konusu olan denetim ve yasama çalışmalarına başlayamadık.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Başlayamazsın tabii.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - İşte, bizim istediğimiz bu.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yanlış, yanlış.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bizim istediğimiz bu. Yoksa bir yasama faaliyetine geçildiği zaman, bir kanun görüşüleceği zaman kim konuşuyor değerli arkadaşlar? Yine muhalefet konuşuyor, elbette konuşacak, konuşması da gerekir, hiçbir itirazımız yok.

Bakın, grup önerilerinde… Bu önerimizle 4 olan konuşmacı sayısını 1’e düşürüyoruz, zaten onun 2’sini biz konuşuyoruz. Aleyhte kim konuşuyor? Sizin grup… Bugün de gördünüz, sizin grup önerilerinizi getirdiniz, iki lehte iki aleyhte konuşuluyor. İki aleyhteyi kim konuşuyor değerli arkadaşlar? Biz konuşuyoruz. Yani biz iktidar gurubunun kendi konuşma hakkını azaltıyoruz esas itibarıyla.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya siz de konuşun, biz onu da istiyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Muhalefet yine sayı 1’e düşüyor ama konuşuyor, ondan yana problem yok arkadaşlar. Biz denetim faaliyeti yapalım yine konuşun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu bir lütuf değil.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Yani yapmak istediğimiz şu: Yine muhalefet konuşsun, yine eleştirsin, yine denetimini yapsın ama çalışma saatlerinde yapalım. Ondan sonra da diyorsunuz ki yine bugün de söylendi: “Efendim, zorla çalıştıramazsınız. Gece çalıştırmak zorunda kalıyorsunuz.” Arkadaşlar, başka yolu mu var? Düşünün biz ne zaman çalışacağız?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Grup önerileri getirme dışında muhalefetin başka yolu mu var?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ve kamuoyunda da “Gece yarısı operasyonları yapılıyor.” diye Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletvekilleri de töhmet altında kalıyor. Kalmıyor mu arkadaşlar?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Muhalefetin başka çaresi mi var grup önerileri getirme dışında?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Hep bu suçlamayla karşı karşıya kalmıyor muyuz? Siz de söylüyorsunuz yani “Angarya Anayasa’ya aykırıdır.” diye. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hangi konuyu danışıyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Niye biz gece çalışmak zorunda kalıyoruz?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Diktatör gibi davrandığınız için gece çalışıyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Çünkü hâlen biz esas gündeme geçemedik değerli arkadaşlar. Yani bu kadar verimsiz bir çalışma yöntemi olabilir mi?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bunun müsebbibi sizsiniz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Yoksa biz muhalefetin sesini kesmiyoruz; tam tersine, eğer muhalefetin bir önerisi varsa, bakın bir projesi varsa konuşsun, fırsat var.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Defalarca “Konuşalım.” dedik milletin Meclisinde, defalarca “Konuşalım.” dedik size.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Efendim, kanunun görüşmesine başlayalım. Bakın, bir kanun görüşülmeye başladığında görüşme süreleri nasıl? (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

İzin verin, bakın arkadaşlar biz sizi dinledik, lütfen…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Konuşmaya yanaşmayan sizsiniz!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yirmişer dakika gruplar konuşuyor, parti grupları konuşuyor bir kanunun tümü üzerindeki görüşmelerde, öyle değil mi? Kaç tane grup var? Dört tane. Yani üç tane muhalefet grubu konuşuyor, bakın arkadaşlar yirmişer dakika; bir tane yirmi dakika iktidar grubu konuşuyor. Biz “Muhalefet konuşmasın.” diye bir şey söyleyebilir miyiz, öyle bir amacımız olabilir mi? Efendim, muhalefet konuşsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Bizim niye haberimiz yok?

LÜFTÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu, diktatörlük rejimlerinde olur, demokrasilerde olmaz!

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Franco, Franco!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Siz de çok iyi biliyorsunuz ki muhalefet konuşsun ama gelin, burada katkı sağlayıcı, yani esas yasama faaliyetiyle ilgili proje üreten ve eleştiren ama eleştirirken de katkı sağlayan bir mantıkla olsun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Nurettin Bey, niye bunları oturarak konuşmadık?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yoksa biz, hiçbir şekilde, en ufak denetim ve yasama faaliyetiyle ilgili olarak hiçbir konuda en ufak bir düzenleme yapmıyoruz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kürsüden şov yapıyorsunuz. Konuşmadık biz sizlerle bunları. 

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, bu teklifin bir özelliği var. Öyle bir niyetimiz olsaydı değerli arkadaşlar, öyle bir niyetimiz olsaydı çalışma saatlerini… Şu anda biliyorsunuz 15.00 ile 19.00 arasında İç Tüzük’ümüzde çalışma saatleri belirtiliyor. Biz burada çalışma saatlerini 14.00-20.00 olarak öngörüyoruz. Bunun anlamı, sadece çalışma saatlerinin artırılması değildir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Daha fazla artıralım.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bunun anlamı, aynı zamanda muhalefet milletvekili arkadaşlarımızın konuşmalarının Meclis televizyonundan yayınlanmasının sağlanması anlamına geliyor. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Aynen böyle, aynen böyle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorsunuz Sayın Canikli. Televizyonu sen kapattın!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biraz sonra, beş dakika sonra, bakın şu andaki uygulamaya göre beş dakika sonra Meclis televizyonu bu görüşmeleri vermeyecek.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayenizde, sayenizde!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Eğer bu yayınlanırsa İç Tüzük teklifimiz kabul edilirse…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bunun müsebbibi sizsiniz!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …bir saat erken başlayacak yayınlamaya, bir saat de daha fazla yayınlayacak kapanışta; toplam iki saat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir bunun adı.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, bizim muhalefetin sesini kesmemiz için bir neden yok, gerçekten yok. Neden biliyor musunuz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye oturup uzlaşamıyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, neden? Yani, kusura bakmayın ama bunu söylemek durumundayım. Şimdi, bakın, biz iktidara geldiğimizden beri hiçbir konuda en ufak bir kısıtlama yok, televizyon bütün konuşmaları yayınlıyordu 24.00’e kadar. Doğru mu? Yani buradaki görüşmeler olduğu sürece yayınlıyordu, en ufak bir sınırlama yoktu bu en son düzenlemeye kadar.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Ne oldu, ne oldu?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın ne oldu? Yani ve konuşuldu, muhalefet, vatandaş dinledi. Beş defa seçim geçirdik, iki tane referandum geçirdik, sonuçlar belli, sonuç bu işte. Ne oldu? Demek ki bunun bize bir zararı yok arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yani, muhalefetin sabahlara kadar konuşmasının ve bunların televizyondan yayınlanmasının bize en ufak bir zararı yok değerli arkadaşlar. Niye böyle bir şey yapalım?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kim kaldırdı bu televizyonu?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayın Şandır her zaman söyler, şimdi gerçi sataşmadan söz alır ama olsun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu televizyonu kim kaldırdı bir söyle.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayın Şandır her zaman doğru bir şey söyler; “Bu Meclisi çalıştırmak iktidar grubunun görevidir.”

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Peki, bu iyi çalıştıramamanın sorumluluğu sende o zaman.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Evet, verimli çalıştırmak iktidar grubunun görevidir arkadaşlar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şimdi çalışıyor mu?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Hepimiz milletin vergileriyle burada çalışmalarımızı yürütüyoruz ve bu çalışmaların verimli olması gerekir, etkin olması gerekir. Bunun aksini söyleyebilir misiniz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye çalıştıramıyorsun?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani biz bu saate kadar gelmişiz hâlen esas çalışmamıza geçememişiz ve sabahtan beri…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sebebi sensin.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bu sadece bugüne yönelik değil, onu da söyleyeyim. Biz, günlerce, kaç gün 7’ye kadar, yani normal çalışma saatine kadar grup önerilerini tamamlayamadığımız için Meclisi kapatmak durumunda kaldık arkadaşlar, Meclis kapandı.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şimdi çalışıyor mu?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Neden? Ne denetim konusu nedeniyle görüşmeler yapabildik ne esas yasama faaliyetine geçebildik.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayenizde.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sadece şu anda yaptığımız gibi grup önerileri zaman aldı ve süre bitti biz Meclisi kapattık. Olur mu böyle bir şey? Yani sizin gerçekten biraz önce sorduğunuz soruyu ben size sorayım; vicdanınız böyle verimsiz bir çalışmaya gerçekten razı gösteriyor mu arkadaşlar?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ya bunun sebebi sizsiniz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yoksa hiçbir şekilde biz muhalefetin sesini kesmek gibi bir şey yapmıyoruz, yapmamız da mümkün değil, o konuda en ufak bir sıkıntımız yok.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Canikli ismimi de hitap ederek…

BAŞKAN – Pardon, daha önce…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim Sayın Canikli’nin konuşmasının üzerine…

BAŞKAN – Hayhay, vereceğim hepinize. Daha evvel Sayın Hamzaçebi’nin var, sırasıyla vereceğim.

Buyurun Sayın Hamzaçebi, lütfen başka bir sataşmaya meydan vermeden iki dakika içinde…

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Canikli buradaki konuşmasında, 2001 yılındaki İç Tüzük değişikliğine ilişkin olarak yapılan çalışmalarla ilgili doğru bilgi vermedi. 2001 yılında bir İç Tüzük değişikliği yapıldı.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İşte burada.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Evet, ben de size şunları gösteriyorum Sayın Canikli.

Tutanakları açıp bakın; 2001 yılında yapılan İç Tüzük değişikliğinde, grup önerilerinin burada Genel Kurulda görüşülebilmesi için, o öneri içeriğinin görüşülebilmesi için Genel Kurulun beşte 3 çoğunluğunun kabul etmesi gerekmektedir. Yani Genel Kurulun beşte 3 çoğunlukla kabul ettiği temel yasa önerileri Genel Kurulda görüşülebilir. Bir uzlaşmayı gözetmiştir; doğru, yanlış, o dönemin iktidarı Mecliste uzlaşmayı gözeten bir anlayışı sergilemiştir. Bu anlayışa rağmen, beşte 3 oranındaki oyu arayan anlayışa rağmen bugün sizin sıralarınızda oturan bir arkadaşınız, bir önemli hukukçumuz, bir komisyon başkanımız bunu yerden yere vurmuştur, “Bu önerinin arkasındaki akıl, akıl değildir.” demiştir, “Bu akıl demokrasiye inanmayan bir akıldır.” demiştir, “Bu akıl sağduyuya inanmayan bir akıl.” demiştir, “Bu öneri egoist bir öneridir.” demiştir.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bunun için söylüyor.

ATİLLA KART (Konya) – O günkü anlayış için söylüyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) -  Bakın, Meclise uzlaşma yakışır. Biz uzlaşmanın güzel örneklerini verdik. Geçen yıl -dün söyledim bunu- 11-14 Ocak tarihleri arasında Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu’nun da aralarında olduğu toplam beş kanunu, 2.698 maddeden oluşan beş kanunu dört günde kabul ettik. Bu güzel bir örnek değil mi? Niye bu yolu denemiyorsunuz?

22’nci Dönemde de uzlaşmanın örneklerini vermişizdir. Bakın, siz “Meclis çalışamıyor.” diyorsunuz, 22’nci Dönemde Parlamento 914 kanun çıkarmış, 23’üncü Dönemde 548 kanun çıkarmış, bugüne kadar hangi kanunu getirdiniz de burada engellendi? Çalışmıyorsunuz, çalışmanız yok; Çek Kanunu geldi, Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu geldi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – İktidar çalışmıyor, iktidar tembel, iktidar sadece muhalefetin sesine tahammül edemiyor, onun için de İç Tüzük’ü değiştirmek istiyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bırak sesini, varlığına tahammül edemiyor, varlığına.

BAŞKAN – Teşekkürler.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Şandır, buyurun.

Sonra size vereceğim.

İki dakika içinde, lütfen tekrar…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Benim dört dakika olması lazım, iki gruptan sataşma var, Sayın Canikli’den, Sayın Şandır’dan yani.

 

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, Sayın Canikli doğruları söylemiyor. Yani arkadaş, milletten utanmak lazım. Bu muhalefeti uzlaşmazlıkla, çalışmayı engellemekle suçlamak haksızlıktır. Gözünüzü severim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ne yapıyorsunuz şu anda?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bakın, her defasında söylüyoruz: “Meclisin gündemini Hükûmet belirler.” Ben buna saygı gösteriyorum. Ama milletin gündemini getirmek de benim görevim. Şimdi sizi izana davet ediyorum. Şu getirdiğiniz grup önerisinde, pazartesi akşamına kadar getirdiğiniz ve bitimine kadar bir mecburiyet olarak dayattığınız konuların hiçbirinin toplumsal karşılığı yok. Halkın hayatıyla ilgili hiçbir konuyu getirmiyorsunuz. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Ne getiriyorsunuz? Yani milletin hangi sorununu çözmek için, hukuk kurmak için buraya gündem getiriyorsunuz? Mecbur, muhalefet partileri toplumun sorunlarının araştırılması, konuşulması için buraya grup önerisi getiriyor. Rahatsızlığınız bundan.

Ben size teklif ediyorum, diyorum ki: Gelin, Meclisi çalıştıralım. 14.00’te başlayacağımıza 13.00’te başlayalım, 11.00’de başlayalım, 21.00’e kadar çalışalım, 22.00’ye kadar çalışalım. Niye kaçıyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Biz sabaha kadar çalışıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ama o zaman muhalefetin sesini,  muhalefetin grup önerisi getirmesini niye kısıyorsunuz? Burada bir Sayın Bakan var -Allah çarpar doğruyu söylemezseniz- kendi grubuna götürmeden önce bize getirdiler kanunları, mutabakatı oluşturduk ve o çok önemli kanunlar burada hiçbir tartışmaya mahal olmadan geçti. Burada şahitleri var. Ama kalkıp da 21’inci Dönemi örnek göstererek bugün muhalefeti suçlamak hak olmamıştır, şık olmamıştır. Böyle bir hakkınız yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Haksız gerekçeyle 21’inci Dönemi…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ama şimdi yaptığınız gerçekten muhalefetin sesini kısmaktır. Bunun adı demokrasi olmaz, bunun adı faşizm olur arkadaşlar. İşin özü bu. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Sayın Kaplan, buyurun.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi size söz vereceğim efendim.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye efendim.

Buyurun.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Canikli konuşmasında “Kürsüde muhalefetin sesini kısmamız için şu anda bir neden yok.” dedi. Zapta lütfen bir bakın.

BAŞKAN – Tamam.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Buradan lütfen kendisi bir açıklamada bulunsun. Yani muhalefetin sesini kısmak için bir neden olabilir mi demokraside, bence olmaz.

BAŞKAN – “Yok.” dediğine göre…

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Bunu lütfen açıklasın kürsüden. Muhalefetin sesini kısmak için ne neden olabilir?

BAŞKAN – “Yok.” dediğine göre…

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Onun için, yani “Gerekirse kısabiliriz.” mi diyor? Bunu lütfen açıklasın kürsüden.

BAŞKAN – Sayın Güneş, teşekkür ederim. Şimdi size söz vereceğim.

Sayın Kaplan, lütfen iki dakika içinde toparlayın.

 

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, AK PARTİ Grup Başkan Vekili bize diyor ki: “Sesinizi kesmiyoruz. Meclis TV’yi kapatmıyoruz.” E, getirdiğiniz nedir? Milletin iradesini gasbediyorsunuz, milletin iradesini. Bunun cevabını, ben, yine 2001’e giderek Bülent Arınç’ın sözleriyle söyleyeceğim: “Suskun Meclis istiyorsunuz, takriri sükûn getiriyorsunuz, ifrat ile tefrit arasında bocalıyorsunuz. El kaldır devri  ‘İndir’ deriz, indirirsiniz diyorsunuz. Parmak hesabı yapıyorsunuz. Bu zillettir.” diyor o dönemde bu İç Tüzük tartışmalarında. Yine, “Affedersiniz, halk tabiridir ham hum şorolop, bütün rakamlar makamlar geçicidir.” diyor -size de tekrar söylüyorum- 2001’de. “Beş dakikada Beşiktaş, böyle şey olur mu?” diyor.

Siz de şipşak demokrasiyi geliştiriyorsunuz. Maşallah… Maşallah… Allah size neler ihsan etmemiş, maşallah. Siz, ne istersiniz? Siz daha ne istiyorsunuz? Benim adımı, Hasip Kaplan’ın sesini kısabilirsiniz burada. Hasip Kaplan, milletin iradesidir, vekilidir. Oylarıyla gelmiş milletin iradesini susturamazsınız, egemenliği devredemezsiniz, Anayasa'yı ihlal edemezsiniz, yetki kanunları getiremezsiniz. Neonazi Meclisi değil burası! Neonazizmi getiremezsiniz, faşizmi getiremezsiniz. Neonazizme, neonazizme lanet olsun! (BDP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Özentilerine de lanet olsun! Bunu düşleyenlere de lanet olsun! Kahrolsun faşizm! Kahrolsun faşizm! Kahrolsun faşizm! Kahrolsun faşizm! Kahrolsun faşizm! Kahrolsun faşizm! Kahrolsun faşizm! Kahrolsun faşizm! Kahrolsun faşizm! Kahrolsun faşizm! Yaşasın demokrasi, yaşasın halkların kardeşliği. (BDP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

 

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, öneri üzerinde son söz, aleyhte olmak suretiyle Sayın Hurşit Güneş’in.

Kocaeli Milletvekili Sayın Güneş, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; İç Tüzük’ün değiştirilmesiyle ilgili teklif üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunarım.

Meclis İçtüzüğü çok önemli bir yasa kuşkusuz çünkü parlamenter rejimin temeli, esası, tıpkı Anayasa gibi çok önemli. Bizim, bu parlamenter demokrasinin, bu çatı altında nasıl çalışacağımızı gösterecek.

Teklifin özü şu: “Parlamentoda yasamanın verimliliğini ve etkinliğini artıracağız.” diyor. Sözde, savurganlığı ortadan kaldıracakmış.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de altmış beş yıldır çoğulcu parlamenter rejimi derinleştirmeye çalışıyoruz. Kimi zaman bu çabamız darbelerle kesiliyor ama bu darbeleri çoğu zaman büyük bir kolaylıkla aşıyoruz çünkü halkımız yanımızda oluyor. Bu darbeler büyük zulümler getiriyor ama demokratik rejim raydan çıktığında, halkımızın kahir ekseriyeti, buna neden olanlardan bir hesap sorma, bir öç alma duygusallığına kapılmadan demokrasiyi yeniden özgürlükçü rayına oturtuyor.

Sayın milletvekilleri, bu toprakların insanları yüzyıllarca “zıllullah fil âlem” olarak bilinen sultanın kullarıyken cumhuriyetle beraber yurttaşlığı elde ettiler, özgür yurttaş oldular. Siyasal irade böylelikle kaynağını millete devretti.

Sonra ne oldu? Altmış beş yıl önce de şu oldu: Altmış beş yıl önce devletin temel gövdesini oluşturan bir siyasal parti, çoğulcu demokrasi olsun, kendi sesinin dışında Parlamentoda farklı sesler yani sizler olun diye Türkiye’ye çok partili rejimi getirdi.

FEVAİ ARSLAN (Düzce) – Lütfettiniz yani!

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) - Evet, siz de onun parçasıydınız. Türkiye’de tek parti vardı.

Şimdi, halkımız çok partili rejimi büyük sevinçle kabul etti. Öyle değil mi? Çok partili rejim çok daha iyi bir rejim değil mi? Öyle. Şimdi…  

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Doğru, sizi sandığa gömdü.

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) - İyi oldu, biz de muhalefete geçtik, ne olacak? Muhalefet ve iktidar bu Parlamentonun birer önemli parçası. O zaman iktidardan ayrılan Cumhuriyet Halk Partisi, iktidarı susturmaya çalışmadı, tam aksine “olabildiğince konuşsunlar” dedi.

Şimdi, açık yüreklilikle ifade edeyim: Oy çokluğuna dayalı bir demokrasiye razı olursak primitif, ilkel, gelişmemiş bir parlamenter rejime de razı olmuş oluruz. Oysa, böylesi bir parlamenter sistem meşru sayılsa bile, böylesi bir iktidar meşru sayılsa bile adil sayılmaz. Adil demokrasi olabilmesi için gücünüzü dağıtacaksınız, muhalefete ses hakkı vereceksiniz, söz hakkı vereceksiniz, eleştirileceksiniz ve bundan güç alacaksınız. Adil olan demokrasi budur. Halkın çoğunluğu eğer kendisinin temsilini bulamıyorsa, eğer ki o iktidarın kendisine ses hakkı, söz hakkı verdiğini düşünmüyorsa o iktidarı adil bulmaz, bir istibdat rejimi olduğunu düşünür, bu da sakınılması gereken en önemli şeydir.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Birilerini göreve çağırıyor.

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Toplumun vicdanı son derece önemlidir.

Değerli milletvekilleri, bakın, oy çokluğuna sahip olmak yahut da iktidara olabildiğince sahip çıkmak iyi bir şey değildir. Yani bunu öyle niteleyebilirsiniz.

Bakınız, size bir dönem hatırlatacağım, Sayın Elitaş burada yok ama iyi hatırlar o dönemi: 1987 yılında Türkiye’de bir referandum oldu. O referandumda kudretlerini terk etmeyen, etmek istemeyen siyasetçiler referandumlarda 1980 öncesinin siyasetçilerinin siyasal haklarının yasaklanmasını istediler, tıpkı darbeciler gibi. Darbecilerle beraber aynı saiklerle dediler ki: “80 öncesinin siyasetçilerinin siyasal hakları iade edilmesin.” Ne ayıp değil mi? Biz onları hiç yargılamadık, halkımız da yargılamadı. Halkımız onları sandıkta yargıladı, doğrusu da o. Darbecilerle beraber hareket eden siyasetçilerin sonu ne yazık ki sandıkta bitti.

Değerli arkadaşlar, insanlığa yollanan en yüce değerlerden biri adalettir. Adalet sadece mahkeme salonlarında aranmaz, adalet aynı zamanda siyasette de aranır. Adil olmayan iktidar, insanlara özgürlük vermeyen, bireylere sivil itiraz hakkı tanımayan, medyaya eleştiri hakkı tanımayan iktidarlardır. Bunlardan mutlaka sakınmamız gerekir. Demokratik iktidarlar kendilerine itiraz edenleri içeri tıkmazlar, onların özgürce konuşmalarını isterler.

Değerli milletvekilleri, ya, benim bu iktidarla ilgili anlamadığım bir şey var; bu iktidarın mensupları sıklıkla gelip bu kürsüde muhalefetten şikâyet ediyorlar. Benim bildiğim, iktidar icraatlarını anlatır, muhalefet de onu eleştirir değil mi? Hayır. İktidar mensupları genellikle bu kürsüye geldiklerinde icraatlarını anlatacaklarına -bakanlar burada- onların ne yaptığını bize anlatacağına, biz de onları eleştireceğimiz yerde, gelip tek parti dönemine gidiyorlar veya Cumhuriyet Halk Partisine gidiyorlar veya muhalefetin diğer kanatlarını eleştiriyorlar. Bu nasıl bir iktidar anlayışı? İktidarla muhalefet bir arada olmayacak mı?

Şimdi, bizim anlamadığımız nokta şudur değerli arkadaşlar: Bir anayasa hazırlanıyor ve Başbakanımız bu konuda dedi ki: “Bir uzlaşma komisyonu olsun, bütün siyasi partiler gelsinler orada yer alsınlar ve beraberce uzlaşma içinde bu uzlaşma komisyonunda anayasayı hazırlayalım.” Öyle değil mi? Evet. Diğer muhalif partiler de geldiler orada yer aldılar. Şimdi, Meclisin çalışma mekanizmasını oluşturan İç Tüzük konusunda, ben merak ediyorum, niye böyle bir uzlaşma aranmıyor? Yani uzlaşmayla buranın çalışma mekanizmasını ayarlamayacak mıyız? (CHP sıralarından alkışlar) Uzlaşmayla anayasa yapıyoruz ama uzlaşmayla İç Tüzük yapmıyoruz.

Şimdi, bu, ne getiriyor? Bunun ne getirdiği belli: Muhalefetin söz hakkını kısıyor, süreleri kısıyor. Şimdi, doğal olarak muhalefet bundan şikâyet edecek. Şimdi, muhalefete ses hakkı vermeyen, söz hakkı vermeyen bir iktidarla biz nasıl uzlaşarak anayasa yapacağız? Gelin, bize anlatın ve ikna edin bizi. (CHP sıralarından alkışlar) “Biz, bir demokratik anayasayı yapacağız tıpkı İç Tüzük’teki gibi” mi diyeceksiniz? Bana kalırsa, ne yazıktır ki, Uzlaşma Komisyonunun çalışmasının güvenilirliğine indirilmiş çok önemli bir darbedir bu.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; Parlamento kürsüsü kimi zaman çatışmayla, kimi zaman da uzlaşmayla halkın özgür iradesini Parlamentoya yansıtır. Bu kürsüdür o. Bu kürsüye güveneceksiniz. Bu kürsüde herkes özgürce istediğini söyleyecek.

Bakınız, bundan yirmi yıl önce Sosyaldemokrat Halkçı Partinin lideri kendisi gibi düşünmeyenlerin bu Parlamentoya gelmesi için yol açtı “Gelsinler, burada konuşsunlar.” diye. Şimdi, Türkiye’nin kahir ekseriyeti bunun demokrasi açısından iyi bir şey olduğunu düşünüyor ve o arkadaşlar buraya geliyor. Çünkü bu kürsüde, bu Parlamento çatısı altında tartışa tartışa uzlaşma alanlarımızı genişleteceğiz, uzlaşacağız. Uzlaşmak kötü bir şey değil, uzlaşmak demokrasinin özü. Sayın AK PARTİ’liler, sayın iktidar partisi mensupları; uzlaşma kültürüne sahip çıkmanız gerekiyor, hoşgörülü olmanız gerekiyor. Eğer “Yüzde 50 oy aldık.” diyorsanız, “Türkiye’nin büyük çoğunluğu bizi destekliyor.” diyorsanız, eğer gerçekten yüreğiniz o gücü taşıyorsa, gelin, burada herkesle kucaklaşabilin, uzlaşabilin, o hoşgörüyü gösterin. (CHP sıralarından alkışlar)

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Kurultay konuşması…

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Kurultay konuşması değil, bu, önemli bir ders.

İktidarların demokratik raydan çıkmalarının en önemli şeytani dürtüsü nedir biliyor musunuz? Etkin icraat uğruna muhalefetin engellenmesi vehmidir. Bundan mutlaka sakınınız.

Bakınız değerli arkadaşlar, demokrasiyi elde etmek için sadece demokratik bir anayasa yapmak yetmez, aynı zamanda zihniyet ve telakkilerin değiştirilmesi gerekir. Zihniyetler ve telakkiler değiştirilmedikçe ülkeye demokrasi gelmez. Anayasa’ya dayanılarak darbeler yapılmamıştır, zihniyetler ve telakkiler yanlış olduğu için darbeler gelebilmiştir.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Öyle mi?

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Evet… Bilmiyorsan öğren.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Tabii, siz daha iyi biliyorsunuz.

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Biz iyi biliriz, biz Türkiye’nin çok partili rejimini getirdik. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Biliyoruz!

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Tabii… Tabii…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Çıkıp burada dediniz ki…

BAŞKAN – Sayın Güneş, süreniz doldu efendim.

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Bakın söylendi. Söylediğinde Cumhuriyet Halk Partisinin imzası yoktur.

Değerli arkadaşlar, eğer gerçekten demokratik bir anayasa istiyorsanız uzlaşma kültürüne sahip çıkınız ve bunu uzlaşmayla çıkartalım, zorla değil, oy çokluğuyla değil, adaletle. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

 

 

 

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, kısa bir sözüm var.

BAŞKAN – Sayın Batum, yerinizden bir dakika...

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz…

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, yoklama talebi vardır.

Sayın Hamzaçebi, Sayın Tanrıkulu, Sayın Kart, Sayın Tayan, Sayın Fırat, Sayın Akar, Sayın Serindağ, Sayın Kuşoğlu, Sayın Batum, Sayın Canalioğlu, Sayın Öner, Sayın Özkes, Sayın Eyidoğan, Sayın Tanal, Sayın Çelebi, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Özgündüz, Sayın Işık, Sayın Dibek, Sayın Genç, Sayın Özkan.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

 

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bir dakika Sayın Başkan “Kısa bir sözümüz var.” dedik.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bunu nasıl oylarsınız Başkan, daha bir şey konuşmadık! Olmaz böyle bir şey!

BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekiliniz söyledi, biz de devam ettik, yani bunu oylamayacak bir şey yok.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hayır, Sayın Grup Başkan Vekili sadece ve sadece yoklama istedi.

BAŞKAN – Sayın Batum, yoklama isteyebilir. O andan itibaren biz, yoklamanın arkasından da oylamaya gitmek zorundayız. Prosedür böyle işliyor, kusura bakmayın.

Teşekkür ederim.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tamam ama söz talebimiz devam ediyor Başkanım, yoklama ayrı.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yoklamayla oylamanın ne alakası var?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Batum’un söz talebi var efendim.

BAŞKAN – Nasıl alakası yok?

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yoklama ayrı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yoklamaya geçtikten sonra konuyla ilgili konuşma  söz konusu değildir. Oylamaya da geçtik, olay bitmiştir efendim, kusura bakmayınız. Öyle… Öyle…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Olur mu böyle bir şey? Yoklama ayrı, oylama ayrı. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Şimdi değerli milletvekilleri, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bu kısımda yer alan, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 59 Milletvekilinin Görev ve Sorumluluğunun Gereklerini Yerine Getirmediği ve Yargı Bağımsızlığının Korunmasında Gerekli Çabayı Göstermediği İddiasıyla Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin Hakkında Bir Gensoru Açılmasına İlişkin (11/7) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunun görüşmelerine başlıyoruz.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yoklamayla oylama aynı olur mu Başkan?

BAŞKAN – Bir dakika beyefendi… Bir dakika…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Böyle şey mi olur Başkan?

BAŞKAN – Sayın Başkan, buyurun Grup Başkan Vekilini dinleyelim.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, yoklama ayrı oylama ayrı.

BAŞKAN – Buyurun efendim…

Grup Başkan Vekilini dinleyelim… Buyurun efendim… Kendi Grup Başkan Vekiliniz lütfen oturun… Lütfen oturun…

Buyurun efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, her şeyden önce sizi nezakete davet ediyorum. Başkanlık makamı bu Genel Kurulun hiyerarşik makamı değil. Siz bu Genel Kurulun hiyerarşik amiri değilsiniz. Siyasi partilere mensup bir grup başkan vekili ayağa kalkmış, elini kaldırmış, bir söz istiyorsa ona kulak vermek, bırakalım İç Tüzük kurallarını nezaketin bir gereğidir. Siz bunu bir kenara atıyorsunuz. Üzülerek böyle bir tutumu bir Grup Başkan Vekili olarak sadece sizde gördüğümü ifade etmek isterim. Sayın…

BAŞKAN – Sayın Başkan, bir saniyenizi alabilir miyim? Benim siz, Değerli Batum…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir saniye… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye efendim.

Sayın Batum size geldi, siz de “Ben yoklama istedim.” dediniz, ben onun üzerine yoklamaya devam ettim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sözümü bitirmedim.

BAŞKAN – Efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sözümü bitirmedim, sözümü neden kesiyorsunuz?

BAŞKAN – Ama müsaade buyurmuyorsunuz ki, ben de sözlerimi  söylemek zorundayım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bakın…

BAŞKAN - Bakınız, ben Sayın Batum’a bir dakika yerinden söz verecektim, siz dediniz ki: “Yoklama istiyoruz, yoklamaya geçtik.” Ben de devam ettim. Size saygıyla devam ettim. Siz diyorsunuz ki: “Saygı göstermediniz.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ama yoklama bitti Başkan. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Ama böyle oldu, gözümüzün önünde böyle oldu efendim.

Buyurun.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un, İçtüzük’ün 60’ıncı maddesine göre söz isteminin yerine getirilmediğine ilişkin açıklaması

 

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, tekrar sizi nezakete davet ediyorum.

BAŞKAN – Ben de sizi nezakete davet ediyorum.

Lütfen… Lütfen… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir saniye… Bakın, size…  Bravo! Aferin! Aferin!

BAŞKAN – Lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sizi nezakete şu nedenle davet ediyorum: Bir hatibin, bir konuşmacının sözü kesilmez. Buna en başta riayet etmesi gereken sizsiniz; o Divanda oturan, bu oturumu yönetmekte olan kişidir. Bakın, bu ikincidir, ikinci oluyor. Sayın Kamer Genç’in önerisiyle, konuşmasıyla ilgili olarak ayağa kalktığımda, benim cümlelerimi yarıda kesip kendi düşüncelerinizi aktardınız. Şimdi de aynı şeyi yapıyorsunuz. Biraz önce yaptınız şimdi mikrofonu açtıktan sonra, konuşmaya başladıktan sonra yine aynı şeyi yapıyorsunuz. Bırakalım İç Tüzük kurallarını -tekrar söylüyorum- nezaketin gereğidir hatibin sözünü kesmemek.

Şimdi, siz, cümleleri, kusura bakmayın, yanlış yorumluyorsunuz, işinize geldiği gibi yorumluyorsunuz. Ben ayağa kalktım, yoklama talebinde bulundum. Ben talepte bulunduktan sonra Sayın Batum söz istedi, 60’ıncı maddeye göre pek kısa bir sözü olduğunu anladım. Ben de Sayın Batum’a dedim ki: “Sayın Batum, oylamaya geçtik.” Yani bunun anlamı, oylamadan sonra Sayın Batum’un söz talebini dikkate alın. Siz, hiçbir şey olmamış gibi oylamayı yaptınız, gündeme geçtiniz, okumaya başlıyorsunuz. Ben buradan size hitap ediyorum, elimi kaldırıyorum “Sayın Başkan.” diyorum. Ama şu sıradan bir grup başkan vekili ayağa kalkıp “Sayın Başkan.” deseydi, siz ona kulak verip ona söz verecektiniz. Başkanlık makamı…

BAŞKAN – Hayır, o sizin şahsi görüşünüz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, müsaade edin, bitireceğim cümlemi, cümlemi keserseniz tahammül sınırlarını aşmış olacaksınız, lütfen…

BAŞKAN - Size bir dakika süre verdim, geçti. Hâlâ bekliyorum bitirmenizi, lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir saniye… Bir dakika konusu nereden geliyor Sayın Başkan? Nereden geliyor?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, bu sözü neye göre verdiniz?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir saniye…

Bana bir dakika söz verdiğinizi söylemediniz, bu nereden geliyor?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, bu sözü İç Tüzük’ün hangi hükmüne göre verdiniz?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yani, biraz önce iktidar partisi grup başkan vekilinin dediği gibi “Muhalefetin sesini kısma zamanı gelmedi.” anlayışının bir tezahürü mü, bir yansıması mı sizde bu?

Şimdi sizi İç Tüzük’e uymaya davet ediyorum, nezakete davet ediyorum, Sayın Batum’un söz hakkını verin.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’ün hangi maddesine göre talep ediyor?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – 60’ncı maddeye göre.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – 60’ıncı maddeye göre talep ettik.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Peki, 60’ıncı maddeye göre vermek zorunda mısınız Sayın Başkan? Sayın Başkanın takdiridir.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Başkana da bildirdik ve verdi.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sözü kesmeye şimdiden mi başladın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanın takdiri vardır, verir ya da vermez ama mutlaka vermek zorundaymışsınız gibi böyle…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz Başkanın avukatı mısınız Allah’ını severseniz!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ama konuşmalara bakın, konuşmalara bakın…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Türkiye Büyük Millet Meclisinin avukatıyız biz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir grup başkan vekili Başkanın avukatı olur mu ya?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Başkan yorumlara katılmaz. İç Tüzük’ü okursan, Başkan yorumlara katılmaz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bari usul tartışmalarında biraz sakin olun!

BAŞKAN – Şimdi bir dakika efendim, bir dakika… Lütfen oturunuz.

Sayın Batum, daha evvel bana müracaat ettiniz ve size bir dakika söz vereceğimi söyledim. Doğru değil mi efendim?

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Söylediniz.

BAŞKAN – Şimdi, gelirken Sayın Başkan yoklama isteyince “Yoklama istendi.” dedim, o da öyle söyledi ve yoklamaya gittik.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Önceden söylendi Başkanım, önceden.

BAŞKAN – Arkasından da oylama yapılması normal.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Söz talebi yoklamadan önce.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biz tanık olduk.

BAŞKAN – Şimdi, bir dakika efendim… Bir dakika…

Bir dakika söz almakta ısrarlıysanız, buyurun size bir dakika söz veriyorum.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, yalnız oylama ayrı, siz bunu çok iyi bilirsiniz.

BAŞKAN – Efendim, şimdi rica ediyorum… Artık size, buyurun, bir dakika söz veriyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, 60’a göreyse yerinden konuşması gerekir.

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye… Burada bitirelim efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, neye göre veriyorsunuz? 60’a göreyse yerinden Sayın Başkan. Bunu neye göre verdiniz, 60’a göre yerinden…

BAŞKAN – Daha evvel “Çok kısa bir söz talebim var.” demişti, onunla ilgili veriyorum efendim, başka da yok zaten.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Başkana niye müdahale ediyorsunuz?

BAŞKAN – Buyurun, buyurun lütfen. Hocam buyurun.

 

9.- Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un, AK PARTİ Grup önerisine ilişkin açıklaması

 

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, bu getirilen önerge bana göre görüşülmesi mümkün olmayan bir önerge çünkü… (AK PARTİ sıralarından “Allah Allah!” sesleri, gürültüler) Dinleyin, dinleyin…

Değerli arkadaşlar, aynısını arkadaşımız da söyledi, dedi ki: “Anayasa Uzlaşma Komisyonu kurdunuz. Anayasa Uzlaşma Komisyonunda uzlaşmayla geçirmek istiyorsunuz anayasayı. Türkiye’ye böyle bir görüntü vermek istiyorsunuz.” dedi. Bu İç Tüzük bir günde geçti. Bir günde geçti ve aynı şey 2001’de geldiğinde sizler 115 imzayla Anayasa Mahkemesine başvurdunuz. Aramızda bir fark var, demin Hurşit Arkadaşımız da söyledi, biz tek partiden demokrasiye geçtik, sizler çok partiden diktatörlüğe geçiyorsunuz. Aramızdaki fark bu. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Fakat buna MHP’li arkadaşlarımız izin verse de BDP’li arkadaşlarımız izin verse de biz CHP olarak izin vermeyeceğiz. (MHP ve BDP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Bunu özellikle vurguluyorum, izin vermeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen... Lütfen... Lütfen...

Sayın Batum, lütfen...

Teşekkürler.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Özellikle izin vermeyeceğiz, bunu göreceksiniz, onlar izin verse biz vermeyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) 

BAŞKAN – Sayın Batum, lütfen... Süreniz tamam, lütfen...

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan...

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, Hükûmet? Yerinde.

Rica ediyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan...

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bir dakika Sayın Başkan...

BAŞKAN - Önerge daha evvel okutulduğu için Genel Kurula dağıtıldığından dolayı tekrar okutmuyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim, rica edeyim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın)  - Sayın Başkan, bir dakika… Neye göre kürsüden Sayın Hatibe siz söz verdiniz? Bir usul tartışması açmanız lazım, bu usulsüzlüktür. Hangi usule göre...

BAŞKAN – Daha önce... Bir saniye...

ALİ UZUNIRMAK (Aydın)  - ...yerinden verilmesi gereken sözü kürsüden veriyorsunuz? Adam da sataşıyor oradan bize, usulsüz.

BAŞKAN - Daha önce talep etti, yoklamaya geçince veremedim, verdiğimiz sözü yerine getirdik. Lütfen... Tamam.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın)  - Usul tartışması açmak istiyoruz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

ALİ UZUNIRMAK (Aydın)  - Yanlış bu.

BAŞKAN – Efendim, lütfen... Lütfen... Sayın Hatip, rica edeyim.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Güneş, rica ediyorum, tamam...

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan, ben bir açıklama istemiştim kürsüden.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan...

BAŞKAN - Şimdi, sayın milletvekilleri...

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - ...99’uncu maddeye göre bu görüşmede...

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan... (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bir Grup Başkan Vekili konuşuyor (AK PARTİ sıralarından “otur, otur” sesleri) ve siz bir Başkan olarak duymazlıktan geliyorsunuz. Ne demek bu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen bağırmayın, lütfen bağırmayın.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bağırmak gerekiyor ki duyasınız değil mi?

BAŞKAN – Efendim, şimdi...

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sataşmada bulundu görmediniz mi?

BAŞKAN - Grup bitti.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sataşmada bulundu duymadınız mı?

BAŞKAN – Kim?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Deminki Hatip.

BAŞKAN – Sayın Güneş mi?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Deminki Hatip, benim partimin adını, grubumun adını telaffuz ederek sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Tamam, buyurun o zaman.

Buyurun, bir dakika.

Duymadım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Peki, bunun için illa kavga mı edelim, illa sesimizi mi yükseltelim?

BAŞKAN – Hayır efendim, kavga meselesi değil. Ben sizin partinize sataştığını duymadım, tespit etmedim.

Söylediğinize göre… Buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Neyi duyacaksınız o zaman, öyle mi Başkan?

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan, Sayın Canikli’den bir açıklama istemiştim, ne yaptı gördünüz mü?

BAŞKAN - Buyurun efendim, buyurun.

Tamam, rica edeyim.

Sayın Kaplan, buyurun.

Lütfen tekrar bir sataşmaya meydan vermeyelim Sayın Kaplan.

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un, partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biz burada hep sataşılanlara karşı gelip konuşuyoruz.

Evet, bu ülke tek parti dönemini gördü, o dönem Birinci Dünya Harbi’nden İkinci Dünya Harbi’ne kadar, ama o partiden doğan partileri de gördü. Çok partili rejime geçtik. Bu çok partili rejime geçtiğimizde gördük ki çok partili rejimde birileri tek parti rejimine, tek lider rejimine ve diktatörlüğe özlem duydu. Buna kimse Barış ve Demokrasi Partisini ortak edemez, kimse buna ortak edemez.

Bakın, tezkerelerde buluşabilirsiniz, Terörle Mücadele Kanunu’nu 2006’da beraber yapabilirsiniz. İç Tüzük’ü de beraber yapmıştınız, iyi hatırlayın, ben daha 2004’ü de konuşacağım. Ama Barış ve Demokrasi Partisini asla ve asla kendi çizginize çekemeyeceksiniz, bunu bilmenizi istiyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sizi çizgiye çeken belli.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Değerli milletvekilleri…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisiyle ilgili de ben bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Ya, yapmayın şunu ya.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – MHP, BDP Grubuyla beraber geçti, Milliyetçi Hareket Partisinin de görüşü var.

BAŞKAN – Peki, bir dakika da size veriyorum.

Buyurun.

 

6.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un, partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Çok Değerli Başkan, çok değerli milletvekilleri; sizlere bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Adaletten yoksun güç zulümdür. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Eğer bir güç adaletten yoksunsa zulümdür, zalimdir; güçten yoksun, yaptırımdan yoksun adalet de acizdir.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Biz de adalet de var.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Elbette ki adaletin uygulanabilmesi için yaptırımının olması gerekir, gücünün olması gerekir ama o güç bugünkü gibi adaletten yoksun kullanılıyorsa, millet iradesi derken çoğunluk iradesini hâkim kılmaya çalışıyorsanız, milletin iradesinin tümünün bu Meclis olduğunu anlayamıyorsanız… Burada aslında bir zihniyet tartışılıyor, bir mantık tartışılıyor, burada başka bir şey tartışılmıyor, zannetmeyin ki kanun tartışılıyor, yasa tartışılıyor, burada herkes zihniyetini ve meşrebini ortaya koyuyor. Dolayısıyla, adalet anlayışını, demokrasi anlayışını ortaya koyuyor. İşte sizin demokrasi anlayışınız budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Çoğunlukçudur ama hiçbir zaman çoğulcu olmamıştır, çoğulcu olmayan bir demokrasi anlayışıdır. Dolayısıyla…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Siz azınlıkçı mısınız?

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Biz azınlıkçı falan değiliz. Biz millet iradesinin temsilcisiyiz. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin millet iradesi olduğuna inanıyoruz.

BAŞKAN – Lütfen efendim, tamam. Süreniz tamam efendim. Lütfen…

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Biz demokrasiyi içselleştirmişiz ama siz içselleştiremiyorsunuz, içselleştiremeyeceksiniz. Demokrasiyi içselleştiremediğiniz için burada zihniyetler tartışılıyor aslında.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, süreniz tamam, teşekkür ediyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – İçinizde çok değerli, zihniyet sahibi olanlar var, düşünüyorum ki onlar bunun için kahroluyordur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Son, Sayın Şandır, yerinizden, süre bir dakika efendim.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan, Sayın Canikli’nin açıklama yapmasını istedim.

BAŞKAN – Efendim, müsaade ederseniz kendisi açıklama yapmak isterse yapar Sayın Güneş. Siz geçin lütfen yerinize.

Evet, Sayın Şandır.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

10.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İçtüzük değişiklik teklifine ilişkin açıklaması

 

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sonuna geldiğimiz bu tartışmalardan çıkan bir husus var, yaptığımız iş doğru değil.

Lütfen, bu Adalet ve Kalkınma Partisinin karşımda oturan akıllı sayın bakanları, sayın yetkililerine de ifade ediyorum. Lütfen, bu İç Tüzük Kanun Teklifi’ni geri çekin, yeniden tanzim edelim. Neyse amacınız, neyse ihtiyacınız, onu bir gelin görüşelim. Yani testi kırılmadan bu Meclisin geleceğini uçuruma atmayın.

Size son bir uyarımdır, bunu arz etmek için söz aldım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen, Sayın Tanal… Lütfen…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben sizin şahsınızla ilgili hakaretten dolayı dilekçe verdim. Siz şu anda Divan Başkanı olarak orada oturamazsınız. Önce onun Sayın Genel Kurulun oylamasına sunulması lazım.

BAŞKAN – Hayır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sorun halledilmeden olmaz bu iş!

BAŞKAN – Efendim, teşekkür ederim, sözleriniz zapta geçti. Benim burada oturup oturamayacağıma siz karar veremeyeceksiniz. Sözleriniz zapta geçti efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, ilk önce, sizinle ilgili dilekçe verdim…

 

X.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 59 milletvekilinin; görev ve sorumluluğunun gereklerini yerine getirmediği ve yargı bağımsızlığının korunmasında gerekli çabayı göstermediği iddiasıyla Adalet Bakanı Sadullah Ergin hakkında  gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/7)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede önergede sahiplerinden birer üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi, söz alan milletvekillerinin isimlerini okuyorum:

Önerge sahibi Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili; Gruplar adına yirmişer dakika, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Oğuz Oyan, İzmir Milletvekili; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Faruk Bal, Konya Milletvekili.

Şimdi, önerge sahibi olarak Sayın Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili.

Sayın Tanal, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; tabii, konuşma süresini on dakika diye hemen belirttiniz ancak gensoruyla ilgili ne Anayasa’da ne İç Tüzük’te on dakikalık bir süre belirten bir hüküm yok. Ben, derdimi, meramımı anlatıncaya kadar buradan ayrılmayacağım. İlk önce bu ikazımı yapayım. (CHP sıralarından alkışlar)

İki: Yasama, yürütme, yargının birleştiği bir ülkede anayasa yoktur. Bugünkü geldiğimiz noktada, yasama, yürütme, yargı organı birleşmiş durumdadır. O açıdan, Türkiye Cumhuriyeti devletinde, Anayasa, AKP iktidarıyla yok sayılmış durumda.

Peki, burada neden ben bunu söylüyorum? AKP döneminde yapılan nedir? Burada söz aldığımız Adalet Bakanlığının sorunu… Adalet Bakanlığıyla ilgili.

Bir: Cezaevlerinin sayısı artmıştır, mevcut olan cezaevleri yetmediği için cezaevlerinin çevresinde bulunan gayrimenkullerin çoğu kamulaştırılmıştır.

ADEM YEŞİLDAL (Hatay) – Doğru söylemiyorsun.

MAHMUT TANAL (Devamla) – İki: HSYK’yla ilgili anayasa değişikliği oldu. Anayasa değişikliğiyle ne oldu? Hükûmete bağlı yargıçlar oluştu. İyi niyetli yargıçları ben tenzih ediyorum.

Şimdi, bu şekilde, Ergenekon davasında toplu arama, dinleme, rahmetli Türkan Saylan’ın evinde arama kararı veren, Ergenekon sanığı Profesör Mehmet Haberal’ın şikâyeti üzerine tazminata hükmedilen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi Ömer Diken, Özel Yetkili İstanbul 10. Ceza Mahkemesi Başkanı yapıldı.

Erzincan eski Başsavcısı İlhan Cihaner ile ilgili soruşturma ve davada katkısı olan Erzurum Başsavcı Vekili Taner Aksakal, Aksaray Başsavcısı yapıldı.

Cumhuriyet Savcısı Rasim Karakullukçu Erzurum Başsavcı Vekili iken, Savcı Osman Şanal Antalya Cumhuriyet Savcısı oldu. Yargıç Mehmet Karatay, Ankara Hâkimi oldu.

Haberal’ın kazandıkları, yani tazminat davasını kazanıp, ödüllendirilen yargıçlarla ilgili;

Albay Dursun Çiçek’i tutuklayan, tahliye taleplerine ret kararı vermekle tanınan, Haberal’a tazminat ödemeye hükmedilen Yargıç Rüstem Eryılmaz, Özel Yetkili 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına atandı.

Ergenekon başta olmak üzere benzeri davalarda önemli miktarda tutuklama kararının altında imzası bulunan, tahliye taleplerine aynı oranda soğuk bakmakla tanınan, Haberal’ın tazminat kazandığı 14. Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi Resul Çakır İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı yapıldı.

Tahliye ve tutuklama konusunda Çakır’a benzer tutuma sahip olarak bilinen 13. Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi, Haberal’ın tazminat kazandığı Gökmen Demircan, 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına getirildi.

Tahliye kararını isteyen savcılarla ilgili olarak;

Ergenekon davasında tahliye yönünden muhalefet şerhi koyan Özel Yetkili İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Zafer Başkurt, Balyoz davası duruşmalarının başlamasına bir hafta kala Gebze’ye atandı.

Aynı şekilde tahliye yönünde muhalefet şerhi koyan Özel Yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Canak, Sakarya’ya çekildi.

Ergenekon davasına Başkanlık yapan, birçok sanıkla ilgili tahliye isteyen Köksal Şengün, Bolu Adliyesine tayin edildi.

“Parasız eğitim istiyoruz.” pankartı açan, on dört ay tutuklu kalan üç öğrenciye beraat isteyen Özel Yetkili Savcı Kasım İlimoğlu, Büyükçekmece Savcısı yapıldı.

Emekli Orgeneral Hurşit Tolon’u tahliye eden, Haberal’ı tahliye edeceği yönünde pek çok habere konu edilen “Kurumsal olarak baskı altındayım.” diyerek görevden ayrılmak isteyen İstanbul Özel Yetkili 12. Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi Necat Ede, Bakırköy’e çekildi.

Balyoz davasında 21 sanık hakkında tahliye kararı veren İstanbul Özel Yetkili Hâkimi Oktay Kuban, Eskişehir’e atanırken, Dursun Çiçek’in tahliyesini sağlayan Yargıç Mehmet Faik Saban, Bakırköy’e yargıç yapıldı.

Balyoz sanıkları için tahliye yönünde muhalefet şerhi yazan 11. Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi Oktay Acar, sulh ceza hâkimi oldu.

Balyoz davasında 26 sanık asker için tahliye yönünde oy kullanan yargıçlar Tuncay Aslan, Bakırköy; Yılmaz Alp ise Fatih Hâkimliğine gönderildi.

Bülent Arınç’ın suikast iddiası soruşturmasında gözaltına alınan 3 subayı serbest bırakan Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi Erol Tatar, asliye ceza yargıcı oldu.

Deniz Feneri davasının 3 savcısı görevlerinden alındığı gibi, haklarında iddianame açılarak, sanıkların tamamının tahliye kararı çıktı.

“Poşu davası” diye bilinen davada yirmi iki aydır tutuklu öğrenci Cihan Kırmızıgül için beraat isteyen savcı 6’ncı duruşma öncesi değişti, yerine gelen savcı kırk beş yıla kadar ağır hapis cezası talep etti.

Başsavcı atamalarında var olan ve aslında YARSAV kurucusu ve üyeleriyle HSYK seçiminde aday olanların uzun listesini bırakacağım ama şimdilik size bunları söyleyeceğim.

Gelelim Adalet Bakanlığıyla ilgili, anayasa’nın değişikliğiyle ilgili… “Efendim, HSYK seçimi yapılıyor, bu özgürce bir seçim.” Bu anayasa değişikliğiyle kabul edilen hâkimlerin seçimleri, kurula üye seçimi, ister istemez gruplara ayrılmayı ve taraf olmayı gerektirir. Bu ise tarafsızlık yerine taraflılığa… Seçim süreci ve yeni seçimler bunun sürekliliğine yol açar.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından, Türkiye aleyhine verilen kararlar Türkçeye çevrilirken diğer ülkelerle ilgili verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları Türkçeye çevrilmemekte, bizim Türk yargıcımız, Türk hukukçularımızın bu konuda gelişmesine engel teşkil etmekte.

İyi hukukçunun kaynağı iyi hukuk eğitimi ve kaliteli öğrencidir. Hukuk fakülteleri hızla artarken 2010 yılından bu yana, aşağı yukarı şu anda net rakam belli olmamakla birlikte, ben 64 diye biliyorum ama eğer yanlışsa özür dilerim, Sayın Bakan bunu düzeltsin, vakıf üniversitelerinde araştırma görevlileri derslere girmekte, bu da aynı zamanda hukuk eğitiminin kalitesini düşürmekte.

Türkiye’de birinci sınıf bir hâkimin brüt yıllık kazancı 18.251 euro iken bu miktar İngiltere’de 105 bin euro, Belçika’da 59 bin euro, Fransa’da 36 bin euro, İspanya’da 49 bin euro, Yunanistan’da 51 bin euro.

Türkiye’de mahkemelerin kendi bütçesi yok. Mahkemelerin bütçesi Adalet Bakanlığında yer almakta, bu Bakanlıkça denetlenmekte, başsavcıların eliyle yönlendirilmekte, bu durum yargı bağımsızlığını zedelemekte.

Adliye binalarının yönetici durumu ise: Bu, cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yönetilmekte, bu, hâkimlerin savcılar karşısında güçsüz kalmasına sebebiyet vermekte. Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü Türkiye’deki tüm telefonların dinlenmesiyle ilgili Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinden karar talep etmişlerdir, bu konuda Adalet Bakanlığı, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109’uncu maddesi uyarınca yazılı emir yoluyla Türkiye'nin her tarafında telefon dinlemelerinin Anayasa’ya aykırı olduğu hususunda Emniyet Genel Müdürlüğünün kararına itiraz etmediği hâlde, Jandarma Genel Komutanlığının kararına itiraz etmiştir. Jandarma Genel Komutanlığının kararına itiraz ettikleri için ben kendilerine teşekkür ediyorum. O, gerçekten bir insan hakkı ihlaliydi. Ancak Emniyet Genel Müdürlüğünün kararına itiraz etmemesini de ben ayıplıyorum ve bu aynı zamanda taraflı davrandığının bir göstergesi. İki kurum arasında bir çifte standart olamaz. Bu, aynı zamanda sanki Emniyet Genel Müdürlüğü AKP’den yana, Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı kendisinden yana değil… Bu şekliyle polis devleti yaratma ve kendisine özgü bir polis teşkilatını da kurduğu anlamına gelir ve o günden bugüne kadar hâlen de suç işleniyor, o karar yüzünden Türkiye’deki tüm vatandaşlarımızın telefonları hâlen dinlenmekte.

Gelelim adliyelere: Sayın Bakan her tarafta övünür: “Efendim, biz adliye binaları yaptık.” Doğru, adliye binalarını yaptınız, ben teşekkür ederim, ancak adliye binaları aynen bir ticari alışveriş merkezi hâline gelmiş durumda. Örnek olarak, İstanbul Çağlayan’daki adliyeden içeri girdiğiniz zaman otopark giriş ücreti 5 TL, bir saatten itibaren 2 TL, 2 TL başlar, aynı şekilde Bakırköy Adliyesine gittiğimiz zaman sabahtan akşama kadar 3 TL. Çağlayan Adliyesinde bir su 1 TL, memur olunca 50 kuruş; bir tuvalet memur olunca 50 kuruş, vatandaşa 1 lira. Yani bu gerçekten baktığımız zaman adliyenin ne kadar alışveriş merkezine benzediği, adalet dağıtmaktan uzaklaştığı açık ve net.

En büyük hadise şu: 5018 sayılı Yasa’nın 70’inci maddesi uyarınca kim devlete zarar verirse, zarar veren bakan veya kamu görevlisi kim ise bundan sorumlu. Peki, 2005 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde -Parlamentoda 110 tane hukukçu var- Harçlar Kanunu’nun 32’nci maddesi uyarınca adliyenin bankalara yatan tüm paraları faizliyken, Adalet Bakanlığı döneminde bu paralar faizsiz olarak o dönem Akbank’a yatırıldı. Akbank’tan sonra Çalık Holding’in ihalesi Akbank’tan para alındığı zaman, bu sefer bu paralar faizsiz olarak tekrar Vakıflar Bankasına geri gönderildi. Peki, ne oldu da Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 2005 yılında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – …cumhuriyetin kuruluşundan 2005 yılına kadar adliyenin yatan tüm paraları Harçlar Kanunu 32’nci maddesi uyarınca…

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen toparlayın.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Tüzük’te, bana, konuşmayla ilgili bir hüküm söylerseniz…

BAŞKAN – Var, hemen okuyorum. Lütfen dinleyin.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Genel hükümler hariç ama. Direkt bu konuyla ilgili…

BAŞKAN – Hayır, madde 60. Bakın…

MAHMUT TANAL (Devamla) – O, genel hükümlere girer. Gensoruyla ilgili Tüzük’te, Anayasa’da bir hüküm yok.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Var, var.

BAŞKAN – Hayır, hayır, hayır. Kusura bakmayın…

MAHMUT TANAL (Devamla) – O, genel hükümdür. Ben buradan ayrılmayacağım.

BAŞKAN – Beni mecbur etmeyin ara vermeye.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Siz de beni mecbur etmeyin!

BAŞKAN – İç Tüzük’ü okuyorum efendim, bakınız…

MAHMUT TANAL (Devamla) – Beni mecbur etmeyin. Bilmiyorsunuz!

BAŞKAN – Hayır. Kürsüyü terk edeceksiniz.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bilmiyorsunuz. Beş dakika ara verin.

                                                                                   Kapanma Saati: 19.49

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.57

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60’ıncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

(11/7) Esas Numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Hükûmet? Yerinde.

Şimdi, söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Oğuz Oyan’da, İzmir Milletvekili.

Sayın Oyan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada adaletsizliğin kol gezdiği bir ülkede Adalet Bakanı hakkında verdiğimiz gensoruyu görüşeceğiz. Adaletsizliğin genel kural olduğu bir ülkede, “Adalet Bakanlığı” adını taşıyan bir Bakanlığın olmasının dahi bir yanılsama olduğu bir ülkede bu konuyu konuşacağız. Bugün burada iktidar partisinin sansürlediği ortamda gensoruyu milletten kaçırarak konuşacağız.

Değerli arkadaşlarım, kişi hak ve özgürlüklerinin iki temel dayanağı vardır. Bunlardan bir tanesi hak arama özgürlüğüdür, diğeri de adil yargılanma hakkıdır. Bunlardan biri olmaksızın diğeri olmaz. Dolayısıyla iddia, savunma ve karar süreçlerinin tümü açısından bunun gözetilmesi gerekir. Bu, hem Anayasa’nın 36’ncı maddesi açısından böyledir hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi bakımından böyledir. Peki, durum böyle midir? Bir kendinize sorun. Anayasa’nın bir başka maddesi, 38’inci maddesi, suç ve cezaları düzenleyen maddesi de şöyle diyor: “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”

Peki, Sayın Bakan, soruyorum: Acaba öyle mi? Suçluluğu sabit olmadan… Mesela bir örnek vereyim: İzmir Cumhuriyet Başsavcısı, masumiyet karinesini hiçe sayarak soruşturma kapsamındaki kişileri basın önünde doğrudan suçlu ilan etmiştir. Ne yaptınız? Bununla ilgili İzmirli milletvekilleri olarak biz Cumhuriyet Halk Partililer bir suç duyurusunda bulunduk. Bu konuyla ilgili ne yapacaksınız? Hiçbir şey yapmayacağınıza eminim. Yani şu an Dink davasında sıkışınca konuşan savcı ve yargıç hakkında yapacağınız işlemlerin burada geçerli olmayacağına emin olabiliriz. Çünkü İzmir bir operasyondur, İzmir iktidarınızın bir operasyonudur. Dolayısıyla, oradaki yargıcın eylemi de bir militan eylemdir Sayın Bakan.

Şimdi, gene Anayasa 38: “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilemez.” Acaba öyle mi? Bir vicdanınıza seslenin bakalım. Virüslerin vicdanı yoktur, kendi vicdanınıza sorun! Virüsleri kim yerleştiriyor bilgisayara? Yani gerçekten kanuna aykırı olarak elde edilen bulgular, kanuna aykırı olarak elde edilen telefon dinlemeleri, bunlar nasıl oluyor da iddianamelere eklenebiliyor?

Yasama denetimini bir tarafa bırakalım, anayasal güvenceyi denetleyecek en yakın yürütme birimi hangisidir? Adalet Bakanlığı. Anayasa’yla uyumlu yasaların çıkmasını sağlayacak, gözetecek yürütme organı -yani yasamayı bir tarafa bırakarak- kimdir? Adalet Bakanlığı. Peki, siz böyle bir Adalet Bakanlığı biliyor musunuz, böyle bir Adalet Bakanlığı var mı Türkiye’de?

Adalet Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile diğer kanunlarla verilen görevler var Adalet Bakanlığına. Sadece kendisini ilgilendiren kanunları değil, başka bakanlıkların hazırladığı kanunları da aslında Türk hukuk sistemine uygunluğu bakımından inceleyen yer öncelikle Adalet Bakanlığı. Aynı zamanda uluslararası sözleşmelere uygunluk açısından da incelemek durumunda. Yani birinci derece sorumlu.

Peki, durum böyleyse, Adalet Bakanlığı sorumluysa, soruyorum şimdi: Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı alanındaki ihlallere yönelik en önemli uyarıların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden gelmesi ve Türkiye'nin sürekli mahkûm edilmesi Türkiye’de adaletin bir istisna, adaletsizliğin genel geçer kural olduğunu size göstermiyor mu? Üstelik bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yanına Avrupa Birliğinin bütün demokratik mekanizmaları, diğer uluslararası medya ve ifade özgürlüğü savunucusu kuruluşlar da eklenmiş. Hepsi birden, bir koro hâlinde Türkiye’deki adaletsiz gidişi haykırarak söylüyorlar, Türkiye âdeta bir kara listededir. Bakın, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, geçen hafta, dünya basın özgürlüğü endeksinde Türkiye’yi 10 sıra ama, 10 basamak gerileterek 148’inci sıraya koydu. Bu ne demek? Bu, bir ayıptır. Bu ayıbın sorumlusu kim? Şekilde görüldüğü gibi.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin bulunduğu lig zorba devlet ligidir, bu, bir zorba devlet ligidir. Yani, hadi ekonomi açısından “2’nci kümedesiniz” falan diyelim. Bu hukuk sistemi itibarıyla, bu adalet mekanizması itibarıyla 3’üncü ligde bile olamazsınız; olsa olsa mahallî kümede, evrensel standartların dışında, Orta Doğulaşma sürecinin içine girerek koyulaşan bir baskı rejiminden başka bir şey değilsiniz. Böyle bir rejimin Adalet Bakanı olmak, herhâlde demokrasi adına en büyük talihsizliktir, yerinizde olmak istemezdim.

The Economist dergisinin demokrasi endeksine göre de Türkiye, Avrupa Birliği ve OECD ülkeleri arasında en altta, Rusya’dan bile 2 basamak geride, Putin Rusyası’ndan bile 2 basamak en altta yani bravo, rekorları kimseye kaptırmıyorsunuz.

AP’nin, Associated Press’in 2011 raporuna göre de Terörle Mücadele Yasası’nı kullanarak muhalefeti terör suçlamasıyla mahkûm eden veya tutuklayan ülkeler sıralamasında Türkiye Çin’le yarışıyor, en önde yani! Dünyada en çok tutuklu bu açıdan bu iki ülkede!

Bir başka şey, Freedom House’un raporuna göre basın özgürlüğünde 196 ülke içinde 112’nci sırada. 11 Ocak 2012 tarihi itibarıyla 99 gazeteci tutuklu Türkiye'de. Türkiye'nin, tutuklu gazetecilerin sayısı bakımından dünyada hazin bir rekoru elinde tutması bir demokrasi ayıbıdır.

Şimdi -ben eminim- Bakan kürsüye gelecek, bir nakarat hâlinde ezberlediği üç beş tane örnek sıralayarak, o örnekler “Bakın, bunlar aslında gazeteci değil de terör örgütü mensubu.” falan deyip bize bir masal anlatacak.

Şimdi, ben, bunu bir tek örnekle… Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerin Oda TV iddianamesi eklerine konulan yazıları, kürsüdeki, buradaki konuşmaları, araştırma, yazılı soru önergeleri eğer konabiliyorsa sırf bu bile sizin nasıl bir siyasi davayı güttüğünüz, nasıl gazetecilik vesaire, gazetecileri susturmaya yönelik olarak davrandığınızı gösterir.

Özetle, Erdoğan hükûmetleri –sadece bu değil ama öncekiler de- Türkiye’yi melez demokrasiye perçinlemişlerdir ama bu yetmiyor, şimdiki hedef, Allah’ın izni ve hayırlısıyla, tam otoriter rejime doğru gidiştir yani bunun adı “sivil teokratik faşizm”dir.

Değerli arkadaşlarım, siyasi dava süreçlerinin tümü bunu gösteriyor. KCK davası açısından dahi benzer çelişkiler ve hukuksuzluklar yumağı vardır. Ben size soruyorum: Kendi Kürt açılımlarını yaparken sınır tanımayan, çadır mahkemeleri kuran ve sadece hukuk dışı değil, kanun dışı kararlar da veren Erdoğan İktidarı ve onun Adalet Bakanları, şimdi hangi tutarlılıkla, hangi yüzle KCK davasını bir sindirme, bir baskılama ve belki bir pazarlık aracı olarak kullanıyor. Seçilmiş belediye başkanları, gazeteciler tutuklu olarak yargılamaya veriliyor. O hangi tutarlılık, hangi yüz? Kimse bize burada yargı bağımsızlığından söz etmesin.

Değerli arkadaşlarım, Hrant Dink davasındaki rezalet de derin devlet falan değil, görünür devletin boynuna kadar işin içine girdiği bir batağın ortaya çıkmasıdır. Burada görünür devlet… Burada derin devlet falan yok. Taltif ettiğiniz, yükselttiğiniz bürokratlar aracılığıyla görüyoruz; valiyi müsteşar, sonra milletvekili yapıyorsunuz, işte bilmem, emniyet müdürünü vali yapıyorsunuz, vesaire, öbürlerine hiç dokunulmuyor zaten! Çok açık bütün her şey ama her şey gizleniyor.

Ha, mümkünse onu da bir Ergenekon şeyine atmak istiyorsunuz ama o kadar gidemiyorsunuz çünkü oraya bulaşmaya çalışırsanız bu sefer kendinizin üzerine gelecek, illa bir örgüt ararsanız çünkü aynaya bakmanız gerekecek, vesaire, vesaire. Bu, inanılmaz bir hukuk skandalı olarak kirli bir hukuk düzeninin yaratılmasını gösteren bir ilave örnektir.

Bakın, Ergenekon davasına gelince de bunun nasıl bir baskılama aracı, nasıl bir silah olarak kullanıldığını, hani cümle âlemin bildiği bir şey ama bir kez daha burada yinelemek isterim.

Eğer bir ülkede basın özgürlüğü yoksa demokrasi de yoktur. O olmadığı içindir ki bugün demokrasi olmadığı içindir ki özel yetkili savcılar cüretlerini milletvekillerinin -biraz önce söyledim- kürsü dokunulmazlığına kadar uzatabiliyorlar Anayasa’nın 83’üncü maddesini açıktan ihlal ederek.

Değerli arkadaşlarım, demokrasi ve hukuk devleti olmadığı içindir ki Ana Muhalefet Partisi Lideri için dahi özel yetkili savcılar uyduruk fezlekeler düzenleyebilmektedirler, siyasi fezlekelerden bahsediyorum, kalpazanlık, evrakta sahtecilikten bahsetmiyorum, dikkatinizi çekerim.

Değerli arkadaşlarım,  dolayısıyla, burada, biz, bir yeni rejim kurma silahı olarak bir yargı mekanizmasının kullanıldığıyla karşı karşıyayız.

Şimdi, bakın, burada bir İç Tüzük tartışmaları oluyor, İç Tüzük’te muhalefetin sesi kısılmak isteniyor. Ama bu bir ilk değil tabii. Aslında bir şeyi hatırlatayım: 2003’te de bir Tüzük değişikliği yapılmıştı, benim de Grup Başkan Vekili olduğum dönemde, uzlaşmayla yapılmıştı. Yani AKP’nin de önerisi gruplar arasında tartışıldı -iki parti vardı o zaman- bir uzlaşma metni çıkardık. Peki, ne oluyor? Yani hep geriye mi gideceksiniz? İleri demokrasinizin sadece geri vitesi mi var sizin! Nasıl bir şey bu?

Şimdi, bu İç Tüzük meselesi böyle de, e, bunun öncesi yok mu? Seçilmiş 8 milletvekili var, neredeler? Uluslararası evrensel hukuk sadece yeterdi onların burada olmaları için. Neredeler? Onların tutukluluk sürelerinin uzatılmasının devamı için elinizden geleni yapıyorsunuz, çünkü onun üzerinden gözdağı veriyorsunuz. Kime? Buradaki milletvekillerine, tabii bu tarafa değil bu tarafa gözdağı vermeye çalışıyorsunuz.

Burada, Değerli Arkadaşım İlhan Cihaner için benzer bir süreci, farklı bir süreci başlatmaya çalışıyorsunuz, buna izin vermeyeceğiz, bunun bilincinde olun.

Değerli arkadaşlarım, burada milletvekillerine yönelik bu saldırıların başlaması doğrudan doğruya hukukta anayasal düzen öncesine, âdeta hukukun taş devrine dönüş adımlarının atıldığını göstermektedir.

Ben, kendim, şahsen bu Oda TV davası iddianamesinde kendi yazılarım, kendi konuşmalarım yahut burada Meclis araştırma önergemin de bulunması nedeniyle suç duyurusunda bulundum. Bununla ilgili 26 Ekim 2011’de hiçbir stabil sonuç yok, nafile bekleyiş. Aynı şekilde Meclis Başkanına da ne yapacaksınız Sayın Başkan -şeye başvuracak mısınız, milletvekillerini savunacak- HSYK’ya başvuracak mısınız? Verilen yanıt, taca atma!

Ben şimdi, tabii, Adalet Bakanıyla yüz yüze de bu konuyu konuştum, yurt dışındaydık. Şeyi sordum: Yani siz HSYK Başkanısınız, önünüzde bu, benim suç duyurum geldiğinde ne yapacaksınız yani vicdanen nasıl davranacaksınız? Şöyle bir yanıt aldım Sayın Bakandan: Kendi önüne bu tür talepler gelirse bunları onayladığını söyledi. Ancak, “Daireler Bakandan bağımsız çalışıyor, dolayısıyla onlara müdahalesi söz konusu değil. E, gelirse bana olumlu görüşle ben imzalarım.” dedi. Bir de şunu söyledi: “Biz zaten Bakan olarak HSYK’da sadece dayak yemek için bulunuyoruz.”

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Mecliste…

OĞUZ OYAN (Devamla) - Yani şimdi, bu ciddiyetsizlik, bu çarpıtma bizim zekâmızla, aklımızla alay etmektir Sayın Bakan, aynen böyle söylediniz.

Şimdi, dolayısıyla sözün bittiği yerdeyiz değerli arkadaşlarım. Türkiye’de adaletin sanal, hukuk dışılıkların gerçek olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Aslında bunun, tabii, başında, tepesinde “Ben Ergenekon davasının savcısıyım.” diyen bir Başbakan oturuyor. Başbakanın demokrasi dışı tutumu kuşkusuz Bakanına da yol gösteriyor, özel yetkililere de, savcısına, yargıcına yol gösteriyor. Yani bir Başbakanın sözü herhangi bir siyasinin sözünden çok farklıdır. Emrinde yüz binlerce kişilik kolluk gücü, özel yetkili vesaire… Başbakan bunu söylüyorsa bu bir yerlerden duyulur ve icraata geçilir.

Tabii, Başbakanın bu rolünü hatırlatması için gün geçmiyor ki yeni örnekler çıksın. Mesela, Sayın Kılıçdaroğlu’nun fezleke hakkındaki grup konuşmasına atfen şunu demişti: “Kılıçdaroğlu’nun bugünkü grup konuşması da fezleke nedenidir.” Başsavcı konuştu… “Savcılar harekete geçin.” diyor yani işaret veriyor.

Daha yeni bir şeyi söyleyeyim, son inci: “Sizin nefes alınışınızı da dinliyor bu millet.” dedi. Değerli arkadaşlarım, hatırlar mısınız 1960’larda Faruk Sükan’ı, İçişleri Bakanıydı? “Biz, solcuların nefes alışını dinleriz.” derdi. Fakat o zaman çok kıymeti harbiyesi yoktu çünkü en fazla, işte, sabit telefonları dinleme üzerinden mekanizma. Şimdi ortam dinlemesi vesaire. Yani inanılmaz! Kişisel, özel hayat diye bir şey kalmamıştır. Aynı şey değil. Ha, burada “Sizin nefes alışınızı da dinliyor bu millet.” derken millet kim?

 “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyoruz. Peki, kim kullanıyor bunu? Güçler ayrılığı bitti yani sadece yürütme kullanıyor. Yürütmenin başında kim? Başbakan yani millet eşittir Başbakan. Yani “Nefes alışınızı dinliyor.” derken Başbakan diyor ki: “Ben sizin nefes alışınızı dinliyorum!” demek istiyor. Ona göre de işaretini veriyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Evet, tabii, komutan buyurursa neferler ne yapmaz! Mesela, zanlılar hakkında salıverme ve tutuksuz yargılama kararı veren nöbetçi hâkimi “nöbetçi çete reisi” diye alenen suçlayabilen özel yetkili yargılama elemanları var bu ülkede. Ne yaptınız bunlarla ilgili, ne gibi bir işlem yaptınız? Buyurun, söyleyin.

Haberal’ın mahkûm ettirdiği yargıçlar davasında kalmaya devam ediyorlar. Bu nasıl bir hukuk mekanizması?

Evet değerli arkadaşlar, Başbakan savcı olunca, bu işler böyle oluyor. Deniz Feneri’nde başka bir standart çalışıyor. Yani çiftçe standartlar orada tutuksuz yargılanıyor. Orada yargılanması gerekenler yargılanmıyor, davanın savcıları yargılanıyor. Yani tam anlamıyla dünyayı tersine çevirmiş durumdasınız, hukuk düzeni kafası üstünde duruyor.

Değerli arkadaşlarım, tabii, bütün bunlara karşı ne yapıyorsunuz? İleriye doğru bir şey var mı? Bir tane bir şey getiriyorsunuz, yargı hizmetinin etkinleşmesi hakkında kanun; içi boş, yapay bir göz boyamadan başka bir şey değil. Şimdi, çıkıp onu anlatacaksınız herhâlde. Bu, aslında, sizi sorumluluktan kurtarmaz.

Bakın, burada on yıldır tek bir parti tarafından yönetilen bir ülke var ve bu ülkede hak arama ve adil yargılanma hak ve özgürlükleri daha da aşağıya çekilmek istenmektedir. “Örnek” mi diyorsunuz? Devlet sırrı kanunu, arabuluculuk kanunu, terörün finansmanının önlenmesi hakkında kanun tasarısı. Sadece devlet sırrı kanununa bile baksanız bunu görürsünüz. Devlet sırrı kanunu icraya ait her türlü bilginin, gizli bilgi ve devlet sırrı torbası içine atılabileceğini, devletin değil yürütmenin yani Hükûmetin sırları üzerine kalın bir şal örtüleceğini; hatta geçmiş, geçmişe şamil bilgi ve belgelerin de sır kapsamına alınabileceğini dehşet verici bir hukuksuzluk abidesi olarak haykırıyor.

Yani şimdi, bir de kurul var, müsteşarlardan oluşuyor kurul. Kurulun kararlarına itiraz ediyorsunuz, müsteşarların bakanlarına yani üst kurula başvuruyorsunuz. Yani tam bir “Kendin pişir, kendin ye.” düzeni. Bunun adı güvenlik esaslı tek parti oluşturmadır, bunun adı devletle özdeşleşen bir yürütme yaratmaktır. Denetlenemezlik, sorgulanamazlık, hesap vermezlik zırhına bürünmedir yani baş edilemez bir güç oluşturma hevesidir.

Değerli arkadaşlarım, tabii, bu hesap vermeden kaçış, bu devletin karanlık gücünün beslenmesi sizi sorumluluktan kurtarmaz. Bu iktidarın devlet sırlarıyla özelleştirme vurgunlarının, İsviçre hesaplarının konuşulmasının yasak kapsamına alınması sizi kurtarmaz sorumluluktan. Ali Dibolukların hasıraltı edilmesini bugün belki yapabilirsiniz ama bu da sizi sorumluluktan kurtarmaz değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

Bugün Google’la girip de “Ali Dibo” yazdığınız zaman karşınıza kim çıkıyor biliyor musunuz? İşaret, karşınızda, şekilde görüldüğü gibi. “Ali Dibo” yazın Google’a girin, karşınıza Adalet Bakanı çıkıyor. Yani böyle bir Adalet Bakanı da böyle bir Türkiye’ye yakışır tabii, böyle bir Erdoğan Hükûmetine yakışır.

Anayasa değerli arkadaşlarım… Bakın, bu Anayasa’nın kendisi de birçok bakımdan, özellikle son 12 Eylül düzenlemelerinizde geçen 2010’da, bu da demokratik hukuk devletiyle uyumsuz hâle birçok bakımdan yargı düzenlemeleri getirmiştir. Yani sizin Adalet Bakanı olarak HSYK Başkanı olmanız, sürdürmeniz, Adalet Bakanı Müsteşarının Kurulun tabii üyesi olarak kalmaya devam etmesi, yargıç ve savcıların idari görevleri yönünden Adalet Bakanına bağlı olması, Adalet müfettişlerinin yargı denetimindeki görevi, yargıç ve savcıların inceleme ve soruşturmada HSYK Başkanı sıfatıyla Adalet Bakanının oluru, bütün bunlar aslında yargı bağımsızlığını zedeleyen unsurlardır ve yasalar da tabii böyle bir anayasal düzenlemeden güç almaktadırlar.

Anayasa’nın pozitif hükümlerini uygulamıyorsunuz ama yargı bağımsızlığını ihlal eden negatif hükümleri boyuna besliyorsunuz, tıkıştırıp duruyorsunuz oraya.

Siyasal iktidar yargıyı suçlayarak, onu demokrasiye sıkılan kurşun olarak nitelendirip, sonra üzerine yargının, kurşun yağdırarak el birliğiyle bugünlere ve kendi uzantısı hâline getirmiştir yargıyı.

Adaletsizliği hukuk yarattığı zaman yargıdan adalet beklenemez. Bağımsızlığı hukuk ortadan kaldırdığı zaman da bağımsızlık beklenemez.

Bugün söz konusu olan iktidarın rövanş zihniyetidir, AKP’nin sıkıyönetim hukukudur, terör mahkemeleridir, çifte standartlar hukukudur, Orta Doğu’da egemen gücün maşası olmayı içine sindiren ve bu nedenle de içeride zorba devlete yönelen ve tüm muhalif unsurları temizlemeye girişen büyük bir operasyonun hükûmetidir. Bu Pentagon ve Pensilvanya hukukudur değerli arkadaşlarım, Pentagon ve Pensilvanya hukukudur.

Evet, Oğuzhan Asiltürk’ü dinleyin hiç olmazsa. Ne diyor: “Ergenekon operasyonunun arkasında ABD vardır.” diyor değerli arkadaşlarım.

Bu, örtük faşizmden açık faşizme geçiş sürecidir. Bu zorba devleti ilanihaye sürdüremeyeceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Oyan, teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir konuda açıklık getirmek istiyorum tutanaklara geçmesi açısından.

Sayın Konuşmacı konuşmasına başlarken, şu andaki yaptığımız gensoru görüşmelerinin Türk milletinin gözünden kaçırılmak adına, amacıyla bu saate bırakıldığını söyledi.

Bakın, bugün saat 13.00’te Genel Kurul açıldı. 13.32’de 3 sayın milletvekilinin gündem dışı konuşması ve araştırma önergelerinin görüşmeleri bitti. Biz bunun 19.00’dan önce görüşülmesi adına, sayın bakanların gündem dışı konuşmalara cevap vermesini durdurduk ki 19.00’dan önce bu konuyu tüm milletimiz görsün. Adalet Bakanımız da 19.00’dan önce gelmesi için büyük gayret göstermemizi ve bakanların da bu konuda konuşmalara cevap vermemelerini istediler. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Ama şu an büyük bir haksızlık yapılıyor. Bakın, 13.30’da grup önerilerini konuşmaya başladık, 19.25’te grup önerileri ancak bitti. Bizim amacımız saat 16.00’da grup önerilerinin bitirilip Genel Kurulda gensorunun bütün milletimiz adına görüşülmesini arzu etmiştik ama…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Süre yok mu Başkan? Yani masal mı dinlemek zorundayız? Masal dinlemek zorunda değiliz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …muhalefetin İç Tüzük’ün kendilerine verdiği imkânı istismar etmelerinden dolayı maalesef bu hâle getirdik. Tutanaklar açısından söylemek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir saniye…Tamam, tamam… Lütfen, lütfen, lütfen… Zabıtlara geçti efendim, söz vermedim. Zabıtlara geçti.

Buyurun sizin de söyleyeceğiniz varsa.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bakın, Sayın Başkanım “sabahlara kadar, bitimine kadar” diye 15 Marta kadar gündem belirlendi. 15 Marta kadar sabaha kadar çalışma. Saat iki ile yedi arası… Meclis TV’nin sesini kısan sizin iktidar değil mi? Milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyorsunuz. Yalan söylüyorsunuz, yalancısınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sen yalan söylüyorsun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, nasıl buna tahammül ediyorsunuz. Yani madem sabahlara kadar önerge verdin görüşmek için milletten niye gizliyorsunuz? Milletten niye kaçırıyorsunuz? Milletten niye korkuyorsunuz? Yapmayın bunu, yapmayın… Üstüne de pişkin pişkin konuşuyor, siz de istediğiniz kadar zaman tanıyorsunuz.

BAŞKAN – Size de verdik istediğiniz kadar.

Sayın Sırrı Süreyya Önder, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Bir önemli açıklamada bulunmak istiyorum. Sayın Elitaş’ın yaptığı açıklama…

BAŞKAN – Hayhay, buyurun.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Burada şunu söyledi biraz önce: “Biz soru önergelerini bakanlar dile getirmesin diye onları konuşturmadık.”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yanlış anlamışsınız.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hayır hayır, aynen öyle konuştunuz.

BAŞKAN – Cevapları, cevapları… Evet.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Burayı siz mi yönetiyorsunuz Elitaş mı yönetiyor, onu öğrenmek istiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen dinlememişsin.

BAŞKAN – Efendim, olay şu: Biliyorsunuz benim…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen İç Tüzük’ü biraz daha oku. Bakanları oraya Sayın Başkan davet etmez, kendileri giderler.

BAŞKAN – Evet efendim. Sayın Bakanlar söz isterse bizim kararımız söz konusu, söz istemeyene söyleyeceğimiz bir şey yok.

Sayın Önder, buyurun efendim.

Affedersiniz. Süreniz yeniden başlıyor.

Süreniz yirmi dakika.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli üyeler, biraz Ana Muhalefet Partisinin Sayın Sözcüsü ve iktidar arasında yürüyen bir tartışma oldu. Dindarlık meselesi üzerinden, biraz buradan başlayacağım, kendi sesimi kendim ayarlayayım.

Yanlış bir eksen üzerinden yürüyor, adalete buradan gelmek istiyorum. Kur’an’a göre “inananlar” ve “inanmayanlar” diye bir ayrım söz konusu değildir, “dindarlar” ya da “dinsizler” diye bir ayrım da söz konusu değildir, bu imani bir meseledir, bir mücadele hattı içermez, imani bir kategoridir. Kur’an “zalimler” ve “mazlumlar” diye bir hat oluşturur ve mücadele zalimlerle mazlumlar arasında yani hak yiyenlerle hakkı yenenler arasında esasen bir mücadele hattı vardır. Çünkü dinde hiç kimseyi imana zorlayamazsınız ya da terk ettiği zaman alıkoyamazsınız ama açıkça bir ayet vardır: “Ancak zalimlere düşmanlık olur.” diyerek bir mücadele hattını belirlemiştir. Peki, bu nasıl olur? Bunun ölçüsü ne? Bunun ölçüsü gerçekten de adalet duygusunu, adaletin bizatihi tecelli edip etmediğini, tezahür edip etmediğini gözlemleyerek olur.

Şimdi, bu gensoru vesilesiyle, Sayın Bakanın şahsı üzerinden ya da şahsi performansı, bakanlık faaliyetleri üzerinden bir konuşma yapmayı gereksiz buluyoruz. Çünkü hepimizin anlaması gereken bir nokta var, o da şu. Bu bir sistem meselesidir. Sistemi bilmeyince Faruk Sükan’ı eleştirirken -rahmetlik, Allah amelince rahmet etsin- onun 3’üncü Ecevit Hükûmetinde de bakanlık yaptığını ıskalamış olmak gerek. Şimdi, ama bu meseleyi bir sistem meselesi olarak görürseniz, bunun şahıslarla kaim bir şey olmadığını da anlarsınız.

Sık sık kullanılan bir kavram var: “Yargının siyasileşmesi”. Ben Radikal Yazarı Ali Topuz’dan ilhamla yeni bir kavramsal bakışa işaret etmek istiyorum, o da “Siyasetin yargısallaşması.” Bugün yaşanan bütün bu kaotik durumun altında siyasetin yargısallaşması ya da yargısallaştırılması vardır. Bu önce ne demektir? Sonra sonuçları nedir? Niye itiraz etmeliyiz? Bu itibarla birkaç şey söylemek istiyorum. Siyaset ve hukuk ilişkisi çok girift bir ilişkidir, birçok yerden birbiriyle kesişir, birbiriyle düğümlenir.

Yargı, işte bu düğümlenmenin en önemli ayaklarından birisidir. Türkiye’de bu alandaki sorunlar yargı bağımsızlığı çerçevesinde tartışılır. “Yargı bağımsız olmalı, siyaset yargıya müdahale etmemeli.” sözü elbette iktidarlar tarafından genellikle yargı bağımsızdır, muhalefet içinse bunun tersi söylenegelir, “Yargının siyasallaşması” başlığı altında bu tartışma sürer gider.

Yargı siyasileşmemeli, evet, bunun tehlikeli olduğu, adalet duygusunu zedelediği, giderek yok edeceği çok açıktır fakat bugün daha tehlikeli bir sorun var, yargının siyasileşmesi değil, siyasetin yargısallaşması. Siyaset yargısallaşırsa ne olur? Yanıt için önce siyasetin ve yargının işleyişine ve imkânlarına bakmamız lazım.

Değerli arkadaşlar, yargı iki sonuçlu bir düzenektir. Genellikle bu yargılamanın tarafı olanlardan birinin mahkûmiyeti ya da beraatıyla sonuçlanır, bu öbür tarafın davayı kazanması anlamına gelir. Yargı için birincil altı çizilmesi gereken mesele budur. Şimdi ya beraat ya mahkûmiyet dedik, hükmün açıklanmasının ertelenmesi ya da işte başka şeyler bu iki seçeneği ötelemez.

Bir de, bir diğer özellik -aramızda değerli hukukçular var- yargı tarihsizdir. Yani, her dava -benzetmek gerekirse- bir maç gibi bir oyun gibi yeniden başlar, daha önce suçsuz olanın şimdi de suçsuz olacağı ya da daha önce suçlu sayılanın yine suçlu sayılacağı gibi bir şey yoktur, yani her davada kendisini yeniden başlatır yargı.

Peki, bunun siyasetle arasındaki fark ne? Siyaset üç sonuçludur arkadaşlar, öyle de olmak zorundadır. Siyasi taraflar savaş gibi, siyasetin silahlı araçlarla yürütülmesi meselesinde bile ya kazanır ya kaybeder ama savaş dâhil her durumda bir sözleşme, bir uzlaşma metniyle durumu bağlamaları gerekir. Parlamenter rejimler, uzlaşma esasını baz alarak iş gören rejimlerdir, aksi hâlde bir savaşa doğru gider. Yani siyasetle yargının arasındaki en temel fark, birinin iki ihtimalli bir sonuç içermesi, diğerinin üçüncü bir sonuca imkân tanımasıdır, yani uzlaşmadır. İşte siz, siyasetin göreceği işi yargıya havale ettiğiniz zaman, yani siyaseti yargısallaştırdığınız zaman bu üçüncü seçeneği kaybetmiş olursunuz arkadaşlar. Böyle bir sistem meselesi olarak görmezsek tıpkı bugünkü Hükûmetin içine düştüğü tutarsızlık gibi ya da bugün Hükûmete bu alandan yüklenen bakış açılarının tutarsızlığı gibi ikisi aynı kantarda tartılabilir. O zaman, sadece aktörlerine itiraz etmiş olursunuz. Meselenin bizatihi kendisine ve dolayısıyla çözüme dair hiçbir şey söylemiş olmazsınız. Bizim buradaki eleştirilerimizden, Sayın Adalet Bakanının da Sayın Hükûmetin de bundan çıkarması gereken sonuç ve derslerin başında bu üçüncü imkânı buraya getirmek meselesi olmalıdır.

Peki, bir umut var mı? Bakıyoruz sadece iktidar partisinin şu meseledeki adalet anlayışına, yani bu tartıştığımız İç Tüzük meselesindeki adalet anlayışına, bu konuda iyimser olabilmek inanın gerçekten güç. Bir buğz ile konuşmuyorum. Olanı biteni bazen tekrar etmek ne kadar abuk olduğunu görmemize yeter. Bir meseleyi biz… Bu topraklar dünyanın en kadim kültürlerini barındıran topraklar, dünyanın en hikmetli adamları buradan çıkmış, medeniyette, dünya medeniyetinde taş üstüne taş kim koymuşsa bu topraklarla bir hısım akrabalığı var. Peki, bu topraklar bu meseleleri nasıl çözmüşler? İki türlü, ortak ederek ve dönüştürerek.

Şimdi, bu meselede iktidarın dışlayıcı, yok sayıcı, muhalefetin her türlüsünün en ufak bir görünür olma vasfına tahammül edememesi bugün yaşanan sorunların, artık öyle bir sarmal hâline dönüşmüş ki, hem sebebi hem sonucu gibi durmaktadır. Mesele ortaklaşılarak çözülür.

İslami referanslara önem verdiğinizi biliyorum. Buradan bir analoji yapmak gerekirse Hacerül Esved vakası gibi yaklaşmalıyız meseleye. Dört kabile o taşı kimin koyacağı meselesinde büyük bir nizaya düşmüştü. Hazreti Muhammed’in meseleyi çözüş biçimi (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bugünkü sorunlara örnek teşkil edebilir. Bir bezin üzerine koydu -rivayet- ya kendi hırkası ya başka bir sahabenin hırkası ve o nizanın tarafı olan dört kabilenin temsilcilerine, her birine bir ucundan tutturdu.

Bizim de bugünkü sorunlara getireceğimiz çözüm meselesindeki altın anahtarlardan biri meseleyi ortaklaştırmak olmalıdır. Bunu yapmazsak eğer bu tekleştirici, bu dediğim dedik, bu tahakküm anlayışı, bu otoriterleşme eğilimi inanın iktidarın kendisine de bir hayır getirmeyecektir. Gaybı Allah bilir, geleceği planlayamazsınız, yarın öbür gün bir şey olur -Bu ülkenin tarihi çok yüzde 50’ler gördü- yarın bir bakarsınız ki yeller esiyor bu saltanatın yerlerinde. Ama önümüzde bir imkân var, bu meseleyi çözebilecek bir feraset ve bir temsiliyet var. Bütün sorunların anası bu meselede yaşanan savaştır ve yargıdaki bütün bu operasyonlarda, bütün böyle bir sineklik hâline getirilen, bu ağa kim takılırsa içine alan bu operasyonların temel nedeni de çözümden uzaklaşılan ve gittikçe de daha uzaklaşılacak gibi duran Kürt meselesidir, orta yerde kanayan bir yara olarak durmaktadır.

Bütün Meclisin sayın üyelerine söylüyorum. Burada ölüm haberleri geldiğinde -çok değil bundan iki üç ay önce- hepimiz konuşmalara rahmet dileyerek başlıyorduk. Ne oldu? Kıyametler koptu, bugün -inşallah da böyle devam eder- diyelim ki bu ölüm haberleri seyreldi, iktidarıyla muhalefetiyle bütün Meclisiyle, “Yahu, bu konuda hazır böyle bir serin ortam varken bu meseleye bir el atalım.” serinkanlılığı söz konusu değil. Yarın öbür gün yine olacak, yarın öbür gün her çıkan burada rahmet dileyerek başlayacak, büyük kemikleşmeler, büyük incitmeler söz konusu olacak, giderek çözümün önündeki o iklim meselesi alabildiğine kaybolacak.

Şimdi, Adalet Bakanlığı bir teklif getirdi. Bu sözüm muhalefete de ve inanın kimseye böyle buradan bir polemik yaratma şeyim yok, bir çifte standartla malulüz, bunun altını çizmek için. Terörün finansmanının önlenmesine dair kanun. Ben İçişleri Komisyonu üyesiyim aynı zamanda, bize tali komisyon olarak geldi. Öyle bir anlayış gözlemledim ki, gerçekten söylüyorum, böyle incindim yani. Niye? Muhalefet partileri bunun Kürtleri hedeflediğini varsaydılar ve İçişleri Komisyonunda bizim dile getirdiğimiz itirazların birçoğuna katılmadılar. Haklarını yemeyelim, kendilerinin itiraz ettiği bazı şeyler de vardı…

ATİLLA KART (Konya) – Esas olarak karşı çıkıyoruz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – …ama meselede  şöyle bir hadise vardı: Ne zamanki, bu operasyonlar yaygınlaştı, işte sistem meselesi dediğim bu “Bu kalburun içine biz de girebiliriz.” duygusu gelip yerleşti.

Eğer bir gensoru verilecekse mesela, bunun en vahim uygulamalarından birisi bu terörün finansmanına dair yasanın getiriliş şeklinde aranmalı. Yarın öbür gün Genel Kurula gelecek. Ne oluyor burada? Yine, esas olarak Kürtleri hedefleyen ama icap ettiğinde bütün muhalefeti de o torbaya atmaktan zerrece imtina edilmeyecek bir yaklaşım. Bütün evrensel hukuk kriterleri yok sayılıyor. BDP’nin belki bir komisyonda değiştirdiği tek madde, o da adına itiraz ettim, büyük bir özensizlik vardı “Terörizmin finansmanı” diyordu yani tıpkı Kemalizmin finansmanı, komünizmin finansmanı, sosyalizmin finansmanı, feminizmin finansmanı gibi bir garabetti. Tercümesine bile özen göstermemişler. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi olduğu gibi iktibas edilerek, bu taahhütte bulunan bütün ülkeler tarafından kendi ülkelerinde kanunlaştırılıyor fakat bizde ne yapılıyor? Bizde şu yapılıyor, en vahim olanı: Bir, terörün tanımı o  sözleşmede, Birleşmiş Milletler sözleşmesinde bütün detaylarıyla yapılmış, bizde Terörle Mücadele Kanunu’na atıf yapılmış. Biraz kurcalıyorsunuz, niye böyle yapılmış? Bakıyoruz ki, Birleşmiş Milletlerde bir muhalefet şerhi ya da opsiyon anlamına gelen bir beyanda bulunulmuş çünkü Birleşmiş Milletlerin tarifine göre PKK terör örgütü sayılmıyor, savaşan örgüt olarak mütalaa ediliyor. Dünya bu kavramın etrafında bir ortaklık oluşturmuş. Öyle olunca, TMK’ya atıfta bulunuluyor. TMK’nın geldiği şimdiki hâldeki durumuna da bakıyoruz, bundan şikâyet etmeyen hiç kimse yok, Hükûmet dâhil ama uygulamaktan zerrece geri durmuyorlar.

Yeni bir anayasa çalışması içerisindeyiz ama bu yargının, siyasetin yargısallaştırılması meselesinin bizi o iki seçeneğe mahkûm etmesi demek şu demek değil midir; uzlaşmayı yok saymak.

Peki, ne yapacaksınız böyle bir tekçi anlayışla? 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve benzerleri neyi yapmışsa onu yapacaksınız.

Yargıç niteliğine haiz olmayan bürokratlardan kurulan bir kurul mal varlığı meselesini dondurmaya yetkili olacak. Bu kadarı bile, ya bunun, bu ülkede bir iktidarın isterse birinin ocağına incir ağacı dikebileceğini, çünkü “bürokrat” dediğimiz son tahlilde Hükûmetten etkilenen birisidir, ille Hükûmetin adamı olmasına gerek yok.

Üçüncüsü; şöyle garabetler var: Fonun terörist bir faaliyette kullanılmış olma şartı aranmıyor. Yani siz… Bunun anlamı, böyle baktığımız zaman anlaşılmaz bir cümle gibi geliyor. Bunun anlamı, herhangi bir sağlıklı zincirin içerisine bu muhalif olarak bu torbanın içine atılmasını düşündükleri herhangi birisi takılmışsa, bu süreci direkt terörist bir faaliyet olarak niteleyecek.

Tüm muhalif belediyeleri bekleyen bir başka sıkıntı daha var: Kamusal nüfuz kullanımı da bu başlık altında mütalaa ediliyor. Bu ne demek? Bu, siz birini işe almışsanız ve bunun herhangi bir yasa dışı örgütle bir bağlantısı varsa direkt terörü finanse etmiş gibi mütalaa edileceksiniz.

Bunlar, bu ülkedeki adaletin geldiği nokta bakımından son derece ibret verici.

Dink davası dedik. Devletin “Bu konuda örgüt yoktur.” demesi, cinayeti devletin üstlenmesi anlamına gelir ama bir nokta kimsenin dikkatini çekmedi. Ceza alan insan, oradaki ceza alan insan bir hamburger firmasına bomba atmaktan ceza aldı. Buradaki bir Ermeni yurttaşın canı bir Amerikan hamburger firması kadar kıymetli değilmiş. Hamburgerciye dokunamazsın ama Ermeni’yi öldürürsün, Kürt’e zulüm edebilirsin, mazlumla uğraşabilirsin anlamına gelir bu.

Peki, nasıl bu duruma geldi? Özel yetkili mahkemeler garabetiyle. 12 Eylül’de sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanmış birisi olarak söylüyorum   -bunu buradan söyleyeceğim aklıma gelmezdi, ölsem aklıma gelmezdi- 12 Eylül’ün faşist sıkıyönetim mahkemelerine rahmet okutturacak -yargıçlardan bağımsız, sistemin kendisi- keyfî ve gülünç, giderek yarın öbür gün, bir sürü komik ama trajikomik hikâyenin, filmin konusu olabilecek uygulamalar yapılıyor.

Değerli vekiller, özellikle AK PARTİ’li vekillere seslenmek istiyorum, bugün, KCK davasındaki garabetlere bir bakar mısınız? Ana dilinde, ninnisini söylediği, türküsünü söylediği, annesinden ilk duyduğu dilde savunma yapamıyor, Kürt bundan mahrum bırakılıyor ama Arapça konuşana bu imkânı veriyorlar. Nedir bu buğuz? Nereye kadar gider? İşte, yargının siyasallaştırılması meselesi değil, siyasetin yargısallaştırılması meselesi budur. Sizin siyaseten uğraşacağınız bir alanı yargının omuzlarına yıkmak. Bu da bir bakanın işi ve sorumluluğu değildir, başlı başına bir sistem meselesidir. Bunu, bu Meclis -bu Mecliste yaptığım ilk konuşmada da söylemiştim- barışı getirebilir, buna muktedir. Bunun yolu, tüm bu konulardaki enerjimizi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – …toplanıp bu meselede bugüne kadar hiç inisiyatif almamış olan Meclisin bu konuda inisiyatif almasıyla mümkündür. Yeni bir uygulama, “düşman ceza hukuku” diye bir şey var -bu, Nazi döneminde icat edilmiş bir kavram- yapılmakta olan, bu düşman ceza hukuku kavramlarıyla bütün meselelere yaklaşmaktır.

Hepinize saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Önder.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin hakkında verilen gensoru hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sabahtan beri Mecliste çok yüksek tonda bir gerilim vardır. Görüştüğümüz konu da ciddi bir mevzudur. “Adalet” dediğimiz kavram evrensel bir değerdir. Dolayısıyla Türkiye’deki hâli pürmelalini iyi değerlendirebilmek için, ben o gerilim ortamından uzaklaşarak mümkün olabildiğince aklıselim içerisinde meseleyi özellikle AKP milletvekillerinin de tahlil edebilmesi için öncelikle yasal düzenlemelerden başlamak istiyorum sözlerime.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; Türkiye parlamenter demokrasiyle idare edilen bir ülkedir. Parlamenter demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı organları arasında “erkler ayrılığı” dediğimiz bir prensip vardır ve bu prensibin gereği olarak da erkler arasında, kuvvetler arasında denge ve denetim mekanizmaları oluşturulmuştur. İşte bu denge ve denetim mekanizmalarında denetim görevini asli olarak yerine getirecek olan husus yargıdır. Yani yüce Meclis bir karar verir, kanun yapar, bunun Anayasa’ya uygunluğunu denetleyecek olan Anayasa Mahkemesidir, yargı makamıdır. Hükûmet bütün iş ve işlemlerinde hukuka uygunluk denetimine tabidir, bunu yapacak olan Danıştaydır, idare mahkemeleridir.

Diğer taraftan, vatandaşın hak ve adil yargılanma şeklindeki taleplerine de genel mahkemeler ve onun üzerindeki Yargıtay karar vermektedir ve bu kararların tümünü değerlendirdiğimiz zaman yasama ve yürütmenin dengelendiği, yargı tarafından denetlendiği, hukuka göre denetlendiği rejimin adına da “hukuk devleti” diyoruz, “hukukun üstünlüğüne dayalı demokrasi” diyoruz. Dolayısıyla, görüştüğümüz konu bununla ilgili bir konudur ve bununla ilişkili de rejim sorunu hâline gelmiş olan adaletin ilerleyen süreç içerisinde paylaşacağımız durumuyla birlikte değerlendirmemiz gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu sistem içerisinde, parlamenter demokrasi içerisinde Adalet Bakanlığı bütün kanun tasarılarının Türk hukuk sistemine uygunluğunu incelemekle görevlidir. Neye göre? Adalet Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 1’inci maddesine göre.

Yine, Adalet Bakanlığı, aynı Kanun’un aynı maddesine göre bütün kanun tasarılarını Türk kanun yapma tekniğine uygun olup olmadığını incelemekle görevlidir. Dolayısıyla, yapılmış olan anayasa değişiklikleri dâhil, yargıyı bu hâle düşüren bütün kanuni düzenlemelerden Adalet Bakanlığı, doğrudan, kendi teşkilat kanunu çerçevesi içerisinde sorumlu bulunmaktadır.

Aynı zamanda, Adalet Bakanı, Anayasa’nın 112’nci maddesi gereğince diğer bakanlıkların sunmuş olduğu kanun tasarılarından da müteselsil sorumluluk ilkesi ve teşkilat yasasının vermiş olduğu sorumluluk gereği bu mükellefiyetin altında bulunmaktadır.

Tabii ki bununla sınırlı bulunmamaktadır. Adalet Bakanlığının bu anayasal çerçeve, rejimle ilgili sorumluluklarının yanı sıra, vatandaşın “hak arama” dediğimiz adaletin iki temel dayanağından bir tanesi olan hak aramasıyla ilgili önündeki engelleri ortadan kaldırmak ve adalete ulaşmak ile ilgili bütün verileri, bütün değerlendirmeleri yaparak memnuniyet yaratabilecek, adalet hizmetinden memnuniyet hissiyle tatmin olabilecek bir ortamı da yaratmak Adalet Bakanının görevi ve sorumluluğu içerisindedir.

Adalet Bakanlığı, aynı zamanda “adil yargılanma” dediğimiz evrensel hukuk değerlerinin hayata geçirilmesinden de sorumludur.

Dolayısıyla, toparladığımız zaman, Adalet Bakanı, yani hakkında gensoru verilen Sayın Ergin’in sorumluluğu hem hukukidir hem vicdanidir hem içtimaidir hem de vahdanidir. Böyle bir sorumluluğu üstlenmiş olan Sayın Bakanın hâli pürmelalini, birlikte incelemeye çalışacağımız adaletle ilgili durumunu bir değerlendirelim.

Değerli arkadaşlarım, on yıllık AKP İktidarı süresince –ki Sayın Bakanın dönemi de dahil olmak üzere- birinci olarak anayasa değişiklikleriyle, biraz önce anlatmış olduğum parlamenter demokrasinin genetiği değiştirilmiş ve bir dikta yönetimi çağrıştıran ucube bir cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmiş, yargının yasama ve yürütme organı üzerindeki denetim yetkisi etkisiz hâle getirilmek suretiyle denetimsiz güçler yaratılmıştır. Denetimsiz bir yasama organının adı anayasa hukukunda bellidir ve “Dikta” dediğimiz bir düzenin adı demokrasi bile olsa yasama organı olarak tanımlanır. Denetimsiz bir yürütme dikta organıdır. Dolayısıyla bu dikta organlarının oluşmasına ve dikta kapısının açılmasında Adalet Bakanının biraz önce anlattığım çerçeve içerisinde sorumluluğu vardır ve bu sorumluluğu bu yüce Mecliste tartışılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanlığının sorumluluğu sadece anayasa değişiklikleriyle değil, aynı zamanda kanuni düzenlemeler ile de kendisini göstermektedir. Adalet Bakanlığı, anayasa değişiklikleri paralelinde gerçekleştirilen Anayasa Mahkemesini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu, Danıştayı, Yargıtayı “yeniden yapılandırma” adı altında, güya “iş yükünü hafifletme” adı altında siyasallaştırmış ve olaya, adalete tek gözle bakabilecek bir yargı düzeni oluşturmuştur. Dolayısıyla, yargının kendi içerisindeki denge ve denetim mekanizmaları ortadan kaldırıldığı gibi, yargının yasama organını denetlemesi, yargının yürütme organını denetlemesi gücü de böylece etkisiz hâle getirilmiş ve sorun, diktaya gidiş kapısı açısından adalet perspektifinden baktığımızda bir rejim sorunu hâline gelmiştir, bir demokrasi sorunu hâline gelmiştir.

Anayasa değişiklikleri kanuni düzenlemeleri ile yetinmeyen Adalet Bakanlığı bu defa kanun hükmünde kararnamelerle adaleti tanzim etmeye başlamıştır.

Değerli arkadaşlarım, Türk milleti adına karar veren ve kendi cinsini yargılayan tek kişi hâkimdir ve tek organ adli organlardır. Dolayısıyla adli organlar millet adına karar verirken milletin iradesinden kaçırılarak Bakanlar Kurulunun iradesiyle yani AKP’nin iradesiyle düzenlenmiş olması tam anlamıyla adaletin siyasallaştırılması için millî iradeden kaçış sonucunu doğurmuştur ve kaçıştan da ve doğuracağı adaletsizliklerden de Sayın Adalet Bakanı doğrudan sorumludur.

Değerli arkadaşlarım, bununla kalmamış, Anayasa, kanun düzenlemeleri, kanun hükmünde kararnamelerle yetinilmemiş, nevzuhûr bir durum ortaya çıkmış, adını sanını bilmediğimiz ama yargılama faaliyeti yürüten birtakım mihraklar oluşmuştur ve kamuoyunu oluşturmaktadır. Bunlar “medya” adı altında, “basın” adı altında her gün akşam televizyonlardan izlediğimiz, görülmekte olan davalar hakkında ahkâm kesen, onlar hakkında kimlerin ne zaman tutuklanacağını haftalarca önce ilan eden ve gerçekten birkaç hafta geçtikten sonra o kişilerin tutuklama sonucunu doğuran bir paralel yargı organı oluşmuştur. Bu, “basın” dediğimiz, “medya” dediğimiz, “millet vicdanının oluşmasına katkıda bulunabilecek dördüncü kuvvet” dediğimiz bir el marifetiyle yapılmaktadır. Dolayısıyla bu medya gruplarının yapmış oldukları yanlı yayınlar ile adalet yönlendirilmekte, orada daha mahkemeye ulaşmamış deliller tartışılmakta, orada daha hakkında soruşturma açılmamış kişiler suçlu olarak ilan edilmekte, orada birisi hâkim, birisi savcı rolüne bürünmekte ve böylece “millî vicdan” dediğimiz, “kamuoyu” dediğimiz kesim bu kirli, bu yalan, bu iftiracı, bu fitne güya mahkeme görevi yapar gibi davranan kişiler marifetiyle oluşturulmaktadır.

Burada adalet var mı arkadaşlar? Sayın Bakan, burada sizin adalet anlayışınız ile değerlendirdiğimiz zaman nasıl bir adalettir bu? Sizden beklenen, bunu yapanlara yasalar karşısında gereğini yerine getirmektir. Ama siz ne yapıyorsunuz? Siz şunu yapıyorsunuz Sayın Bakan: Böyle yayın yaptığı için hakkında 5 bin-6 bin tane dava açılmış olan basın-yayın kuruluşlarının adalet önünden kurtarılmasını, çekilmesini sağlamak için örtülü af kanunu getiriyorsunuz. Bunun adına da “adalet reformu” diyorsunuz. Böyle Adalet Bakanlığı olur mu, böyle adalet olur mu!

Değerli arkadaşlarım, bu bir insan hakkı ihlalidir ve gelecekte hakkında 5 bin-6 bin dava bulunan basın-yayın organlarının yapmış olduğu yayınlarla yönlendirilen mahkemelerin vermiş olduğu kararlarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde -aha buraya çiziyorum- Türkiye’yi mahkûm ettirecektir. Siz sırf yandaş olsun diye, siz önünüzdeki siyasi muarızlarınız, önünüzdeki engeller temizlensin diye bunlara izin veriyorsunuz. Neye rağmen? Adalet duygusu örselenmesine rağmen. Neye rağmen? İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde yazılmış olan adil yargılanma hakkı ortadan kaldırılmasına rağmen. Dolayısıyla siz bundan sorumlusunuz Sayın Bakan; hem hukuken sorumlusunuz Sayın Bakan hem vicdanen sorumlusunuz hem içtimaen sorumlusunuz ve hem de vahdani olarak sorumlusunuz. İleride Cenabı Allah vakti saati geldiğinde hüküm verdiğinde, öbür dünyaya gittiğinizde mahkemei kübrada bunlardan sorumlusunuz Sayın Bakanım.

Değerli arkadaşlarım, yargı nasıl bu hâle geldi? Yargı işte sizin anayasa değişikliğiyle, Yargıtay Kanunu, Anayasa Mahkemesi Kanunu, Danıştay Kanunu, HSYK Kanunu’nu değiştirerek yandaşlaştırdığınız, yandaş olmayanları korkuttuğunuz, ötekileştirdiğiniz, havuç-sopa rolüyle yargıyı ikiye böldüğünüz bir noktada yargıda o muhteşem gücü eline geçiren yandaşlarınız artık sizin sözünüzü dinlemez oldu. O yandaşlar ki, artık Sayın Cumhurbaşkanının, Sayın Başbakanın, eminim ki zatıalinizin de rahatsız olduğu kararları adalet adına verir oldular.

Değerli arkadaşlarım, bu Jurassic Park canavarına benziyor. Malum bir hikâye vardır. O hikâyede, eski çağlarda kalmış birtakım hayvanları genetik teknolojisini kullanarak yeniden hayata döndürmek isteyen bir bilim adamının bir adada yarattığı canavarların sonradan kendisini yemesi gibi.

Siz de şimdi gemlenemeyen, önlenemeyen… Şimdi, siz, Cumhurbaşkanından Başbakanına, Adalet Bakanına, Başbakan Yardımcısına kadar rahatsız olduğunuz, verdikleri kararlardan sıkıntı duyduğunuz, kamu vicdanıyla çelişen, kamu vicdanında karşılığını bulmayan ve adalet duygusunu örseleyen bir yargıyı yaratmış olmanın hesabını elbette vereceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, vaziyet bu noktaya gelmiştir ve Türkiye’de yargının sorunu, artık, bir insan hakları sorununa ve bir demokrasi ve rejim sorununa dönüşmüştür ama rejim sorununa dönüşen, diktaya gidişte bir vesayet makamı oluşturan şimdiki yargı, vatandaşların da canını yakmaktadır. Bakın, kimlerin canını yakmaktadır: Yargı, yandaş yargıçlar marifetiyle silah olarak kullanılmaktadır; susturucusu olmayan bir silah olarak kullanılmaktadır; susturucusu olmayan ve güçlü bir şekilde patlayan, patladığı zaman kamuoyunda “skandal” diye tanımlanan kararlarıyla muarızlarınızı susturmaya yarayan bir silah olarak kullanılmaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisinin 131 tane belediyesi hakkında operasyon yapıyorsunuz. 131 Milliyetçi Hareket Partili belediye başkanı hakkında yaptığınız operasyondan vicdanen, ahlaken kendilerine orada bulunmayı zül addeden insanlar bunun altında eziliyor ve netice itibarıyla Ereğli’deki silah olarak kullanılan yargının kararıyla cezaevine atılan İbrahim Ekici intihar ediyor Sayın Bakanım, intihar! Bunu benden duyun. Ereğli operasyonunda, Ereğli Belediyesine altı-yedi ay önce yapılmış bir operasyonla birtakım adamlar geliyorlar polis hüviyeti içerisinde, Belediye Başkanının evini, akrabalarının evini, meclis üyelerinin evini ve kim varsa yakınında, yöresinde herkesin evini basıyorlar, kız evladı için ahlaksızca, şerefsizce ithamlarda bulunuyorlar Belediye Başkanının yüzüne karşı -o kız çocuğu şu anda psikolojik tedavi görüyor- ve evraklarını alıp gidiyorlar belediyeden.

Ne oldu? Bir şey yok. Ne zamana kadar? 12 Haziran seçimlerine kadar hiçbir şey yok; evraklar gitti, bastıklarıyla kaldı. 12 Haziran seçimlerinden on beş gün önce tekrar geliyor o adamlar. Ben bunlara “polis” diyemiyorum. Emniyet güçlerinin tarafsız olanlarını elbette ki takdirle yâd ediyorum ama içlerine sızmış, özel görevle militanca davrananlarına hitap ediyorum ve buradan yüce Meclise şikâyet ediyorum.

Bastıkları evleri, belediye memurlarını, vesairesini tekrar götürüyorlar ve dört gün sorgusuz, sualsiz içeride. Dördüncü gün gece hepsini sorguya alıyorlar, sabahleyin “Serbestsiniz.” diyorlar. Bunun adalet neresinde Sayın Bakanım? Hak nerede, hukuk nerede? Böyle bir devlet olabilir mi?

Değerli arkadaşlarım, işte bu yargı acıtıyor; millet vicdanını acıtıyor, dokunduğu yerlerdeki yürekleri yakıyor.

Değerli arkadaşlarım, bununla bitmiyor; Kadınhanı Belediye Başkanı var. Bir gece sabah namazını kıldıktan sonra Kadınhanı Belediye Başkanının evine baskın yapıyorlar, üç buçuk saat evinde arama tarama yapıyorlar, arkasından da “Yürü, savcıya gideceğiz.” diye onlarca polis memurunun yedeğinde caddede yürütülerek adliye götürüyorlar, adliyede adli makamlar ifadesini alıyor, “Serbestsin.”

E, bu Belediye Başkanı madem serbest bırakılacaktı, madem bir suçu, günahı yoktu -ki yoktur eminim- devletin polisi kullanılarak, yargı silah olarak kullanılarak Kadınhan’lı oy veren seçmenlerin huzurunda nasıl itibarsız hâline getirilir?  Adalet, nasıl, böylece, AKP’nin muarızı olan Milliyetçi Hareket Partisinin değerli belediye başkanlarını itibarsızlaştırmak olarak kullanılabilir?

Engin Alan var Milliyetçi Hareket Partisine intisap etmiş bir tane şerefli Türk subayı. Engin Alan’ın suçunu Sayın Başbakandan öğrendik, “Çanakkale’deki resmî törende ayağa kalkmadığı için nerede olduğunu görüyorsunuz.” diyor.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Çok önemli, çok.

FARUK BAL (Devamla) - Nerede? Silivri’de.

Değerli arkadaşlarım, o zaman, siz, o “Silivri Naibi” diye Osmanlı’nın, Osmanlı Valisinin yazdığı şiire uygun özel yetkili savcılar, hâkimler bulmuşsunuz ki Osmanlı Valisinin verdiği talimat gibi Başbakanın töreninde ayağa kalkmadığı gerekçesiyle bir şerefli Türk subayını onun içerisine atabilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, işte, bu, sadece Milliyetçi Hareket Partisine karşı yapılmış bir adaletsizlik değildir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin parlamenter demokrasiye dayalı siyasi rejiminin bir sorunu hâline gelmiştir. Bu, evrensel değerlerle oluşmuş adalet sorunudur ve Sayın Bakan, siz, bu rejimi tehdit eden, yeni vesayet makamı hâline gelen yargının düştüğü hâlden sorumlusunuz. Bu sorumluluğunuzu, elbette ki, burada, yüce Meclis parmaklar ile aklayamayacaktır. Yani AKP milletvekillerinin verecekleri “hayır” oylarıyla ortaya çıkan sonuç sizin sorumsuzluğunuzu ortaya çıkarmayacaktır. Siz, sözlerimin başında ifade ettiğim gibi, kanı kanla yıkayarak daha önce CHP’nin arka bahçesi olarak suçladığınız, şimdi AKP’nin ön bahçesi hâline getirdiğiniz yargının düştüğü bu hâlden, önce hukuk önünde sorumlusunuz, arkasından vicdanınıza karşı sorumlusunuz, arkasından halka karşı siyaseten sorumlusunuz ve nihayetinde de, Cenabı Zülcelâl’in mahkemeyi kübrasında sorumlusunuz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Dördüncü konuşmacı AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Şentop.

Sayın Şentop, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 59 milletvekilinin, görev ve sorumluluğunun gereklerini yerine getirmediği ve yargı bağımsızlığının korunmasında gerekli çabayı göstermediği iddiasıyla Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin hakkında verdikleri gensoru önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına konuşmak üzere huzurlarınızdayım. Şahsım ve grubum adına hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, Adalet Bakanı hakkında verilen gensoruda yargının sorunları üzerinde durmak mümkün görünebilir fakat gensoru, dikkat ederseniz, içinde de, içeriğinde de yargıyla ilgili bazı uygulamalar yargılama faaliyetleri üzerinden Sayın Bakanın şahsına verilmiş bir önergedir. Dolayısıyla yargının sorunlarına burada temas etmeyi abes bulmuyorum. Uygundur, doğrudur fakat burada Sayın Bakanın yargıyla ilgili sorunlar karşısındaki sorumluluğu noktası üzerinde durmak daha doğru olacaktır. Ben, gensoru önergesinde yer alan temel hususlardan hareketle bu gensoru önergesinin, gündeme alınmasını niçin desteklemediğimizi açıklamaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, gensoru önergesinin ana hatları ve bir gelişimi var. Burada özet olarak üç husus üzerinde duruluyor. Birincisi: Adalet Bakanının sadece kendi Bakanlığını ilgilendiren konular değil diğer bakanlıkların da hazırladıkları kanunlar ve kanun hükmünde kararnameler üzerinde bir inceleme yetkisinin bulunduğunu ve Anayasa’ya, temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası sözleşmelere aykırı olan veya daha yumuşak ifadeyle uygun olmayan birtakım kanun düzenlemelerinin dikkate alınmadığını, bunlar üzerinde hassasiyet gösterilmediğini yani hukuk kurallarıyla ilgili kendisine yüklenen bir sorumluluğu yerine getirmediği, birinci husus bu.

İkinci husus: Adalet hizmetleriyle ilgili, yürütülmesiyle ilgili denetim görevinin yerine getirilmediği. Ancak buna dikkatle baktığımızda burada kastedilenin özellikle yargılama faaliyetleriyle ilgili bir yetkisi bulunduğu vehmedilerek böyle bir itham Sayın Bakana yöneltiliyor. Burada da dile getirildi, gensoru metninde de bu husus var. Burada, bakın, deniyor ki: “Anayasa’nın yargı bölümünde Adalet Bakanlığına Anayasa ile verilen görevler ve HSYK -yargı organları- Adalet Bakanlığı bağlantıları göz önünde bulundurulduğunda, Adalet Bakanlığına diğer bakanlıklardan farklı bir görev ve sorumluluk verilmiştir.” Ezcümle “HSYK Başkanlığı görevi yargıç ve savcıların idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlı olması.” gibi bir husustan da bahsediliyor. Buna değineceğim. Bu, tabii, yargıçlar üzerinde Bakanın yargılama faaliyetleri dolayısıyla da bir yetkisi olduğu vehmine dayanıyor. Anayasa’nın 144’üncü maddesini beraber okuyacağız.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – “Yargılama yönünden” demiyor, “idari yönden” diyor.

MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Üçüncü husus: Son yıllarda Türkiye’de birçok yargılama faaliyetleri, uygulama ve mevzuatla ilgili sorunlar yaşandığına dair… Tabii, somutluk yok, soyut genellemeler var. Bazı somut hususlara değindi arkadaşlar, bunlara cevap vereceğiz.

Bir de, bu, tabii, gensoru önergesinin bir mazisi var. 3 Ocak tarihinde yine Sayın Oğuz Oyan ve arkadaşları tarafından Meclis Başkanlığına verilmiş bir gensoru önergesi var. Bu işleme konulmamış çünkü özel, ismi belli, belli bir davayla ilgili, birtakım hususları içeriyor bu. Anayasa’nın 138’inci maddesine açıkça aykırılık teşkil ettiği için işleme konulmamış. Dolayısıyla, bu önergenin onun biraz daha geliştirilmiş hâli olduğunu yani işleme konulabilir bir önerge hâline çevrildiğini ifade etmem gerekir.

Şimdi değerli arkadaşlar, bakınız, burada öncelikle şunu belirtmek lazım: Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’a göre elbette mevzuatın hazırlanmasında, kanunların özellikle hazırlanmasında, diğer bakanlıklardan gelen kanunla ilgili hazırlıkların değerlendirilmesinde, incelenmesinde yetkileri var. Bu görevin Bakanlık tarafından yerine getirildiğini memnuniyetle ifade edebiliriz.

Bakın, Türk hukuk sistemi ve kanun yapma tekniğine uygunluk bakımından Bakanlığın yaptığı bir inceleme faaliyeti var. Bakanlık bu konuda kanunlar üzerindeki görüşlerini bildiriyor. Buradan, tabii, netice itibariyle kanunlar Meclisten geçiyor. Bunların Anayasa’ya uygunluk ve Anayasa’nın yollamaları dolayısıyla temel hak ve özgürlüklerle ilgili sözleşmelere aykırılık bakımından hangi mercilerde değerlendirildiği, nasıl bir denetime tabi tutulduğu hepimizin malumu olmalı. Eğer kanun ve kanun hükmünde kararnameler söz konusuysa, bunlar Anayasa Mahkemesinden bahsettiğimiz açılardan Anayasa’ya uygunluk veya 90’ıncı madde yollaması çerçevesinde yine temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası sözleşmelere uygunluk bakımından denetleniyor. Eğer tüzükler, yönetmelikler söz konusuysa, Danıştay tarafından denetleniyor. Dolayısıyla burada Bakanlığın mevzuatın hazırlanmasıyla ilgili sorumluluğunun yerine getirilmediğini iddia etmek doğru değil çünkü bunun hukuk sistemi içerisinde başka denetleme mekanizmaları var.

Asıl şuraya bakmak lazım: Gerçek durum nedir? 2002’den beri Türkiye’de birçok gelişmeyle beraber bir taraftan hukuk alanında da çok büyük gelişmeler ve değişim meydana gelmektedir. Bunların hepsini saymak mümkün değil. Birçok temel kanundan burada bahsedebiliriz. Cumhuriyetin ilk yıllarında hazırlanan birçok temel kanun yenilenmiştir, yeni kanun metni olarak karşımıza geliyor. Ceza reformuyla ilgili çıkartılan kanunlar, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, İnfaz Kanunu, yine Türk Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu gibi birçok temel kanunun yanında yine Türkiye’de kanunla düzenlenmemiş olan birçok alan bu dönemde düzenlenmiştir.

Tabii, bütün bunların detayına girmeyeceğim. Önemli iki nokta üzerinde duracağım. Birisi şudur: Bakın, 2004 yılında Türkiye’de hukuk alanında çok büyük reform niteliğinde bir anayasa değişikliği yapılmıştır. Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası sözleşmelerle kanunlar arasında bir çatışma meydana geldiğinde, sözleşme hükümlerinin uygulanacağına dair açık bir anayasa hükmü Anayasa’ya dercedilmiştir.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Uyuluyor mu? Kullanılıyor mu? Bakan var mı?

MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Bu birçok kanunda -ki mevzuatımızın çok dağınık olduğunu hepimiz müttefiken söyleyebiliriz- temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası sözleşmelere aykırı hükümlerin uygulanmamasını sağlayacak. Bir anlamda, zımnen, üstü örtülü olarak yürürlükten kaldırılmasını sağlayacak devrim niteliğindeki bir düzenlemedir. Bunun bizim uygulamamıza tam olarak yansıyıp yansımadığını ayrıca tartışabiliriz. Bunun biraz hukuk kültürüyle, biraz yargıç kültürüyle, yargıç sosyolojisiyle ilgili boyutları vardır. Fakat bu düzenleme, 2004 yılında yani AK PARTİ İktidarı döneminde getirilmiş, Türk hukuk sisteminde devrim mahiyetinde çok önemli bir düzenlemedir.

Bir başka düzenleme: Burada bunu olumsuz olarak zikretti, menfi olarak zikretti arkadaşlar ama, 12 Eylül 2010 referandumuyla kabul edilen anayasa değişiklikleri, Türkiye’de yine yargı bağımsızlığı bakımından ve yargının demokratik meşruiyeti bakımından çok önemli bir adımdır.

Değerli arkadaşlar, HSYK, biliyorsunuz, daha önce, yüksek mahkeme yargıçları tarafından belirlenmiş üyelerin çoğunluğuyla teşkil edilmekteydi.  7 kişilik Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 5 üyesinden 3’ü Yargıtaydan, 2’si Danıştaydan geliyordu, bir de bakan ve müsteşar Kurul üyesi idi.

Şimdi, böyle bir yapının tabii iki boyutu var. Bir taraftan, az sayıda üyeden teşekkül etmiş olan böyle bir kurulun, bakanın ve müsteşarın bulunmasıyla yürütme etkisinde bulunabileceği, kalabileceği ihtimali karşımıza geliyor. Bu yönde eleştiriler eski HSYK’ya yöneltilmekteydi.

Ama öbür taraftan şunu unutmamak lazım: Sadece yüksek mahkemelerdeki hâkimlerin belirlemiş olduğu HSYK çoğunluğunun yargıçların ve savcıların kâmil anlamda temsili bakımından ciddi sorun teşkil ettiğini söylemeliyiz. Avrupa Birliği izleme raporlarında sürekli olarak, her yıl, bakan ve müsteşarın Kurulda bulunmasının yanı sıra ama özellikle Kurulda hâkim ve savcıların kâmil manada temsil edilmediğinin ifade edildiğini görüyoruz. 12 Eylül 2010 referandumuyla beraber burada aslında yöneltilen eleştirilere de bir şekilde gelmiş olacağım. 12 Eylül 2010 referandumuyla beraber HSYK’nın yapısı Avrupa ülkeleri standartlarına uygun hâle getirilmiştir. 22 üyeden teşekkül etmektedir. Birisi Sayın Bakandır, Adalet Bakanı HSYK’nın Başkanıdır aynı zamanda, müsteşar tabii üyesidir, geriye kalanlar ise Yargıtay ve Danıştaydan gelen üyelerle beraber adli yargıdan ve idari yargıdan seçim suretiyle adli yargı hâkimleri ve savcılarının yine idari yargı hâkimlerinin kullanacağı oylarla oluşmuş olan bir yapı. Burada Türkiye’de yüksek yargıdaki üye hâkimlerin sayısı çok cüziydi. Bunlar yaklaşık olarak yirmi de 1’ini teşkil ediyordu Türkiye’deki hâkim ve savcıların. İlk derece mahkemelerinde görev yapanların çok büyük bir ağırlığı, çoğunluğu vardı. Bu çoğunluğun da Kurula yansıtılması gerekiyordu. Türkiye’de 12 Eylül 2010 referandumu öncesinde sanki yargıyla hükûmet arasında bir çekişme varmış gibi gözüken tablo doğru okunduğu takdirde yüksek yargıyla ilk derece mahkemelerinde görev yapan hâkim, savcılar arasındaki bir çekişme olduğunu bize göstermekteydi çünkü 1961’den itibaren Türkiye’de hâkim ve savcıların atanmasında, disiplin işlemlerinde ve tayinlerinde yetkili kurul hâline getirilen önce Yüksek Hâkimler Kurulu daha sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bir kast sisteminin oluşmasına yol açmıştı. İlk derece hâkim ve savcıları arasından yüksek mahkemelere geçişi birçoğu ideolojik kriterlerle açıklanabilecek kriterlerle sağlamaktaydı. O bakımdan yerel mahkemelerin vermiş olduğu kararlarla yüksek mahkemelerin vermiş olduğu kararlar arasında bir farklılaşma doğuyordu, HSYK da doğrusu bu 12 Eylül 2010 referandumuyla kabul edilen düzenlemeye kadar durumun çok farkında değildi. Bunu birçok davada hâkim ve savcıların devam eden davalarında görevden alınmaları sırasında gördük.

Şimdi bu yeni yapılan düzenleme değerli arkadaşlar, Avrupa standartlarını sağlıyor dedik. Tabii, Avrupa standartlarının ne olduğundan kısaca bahsetmek isterim.

Şimdi, tabii, bizde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Bakanın, Adalet Bakanının bulunması, Müsteşarın bulunması bir büyük eksiklik, yargı bağımsızlığına aykırı bir hususmuş gibi değerlendiriliyor. Burada, öncelikle, bizim mevzuatımızdan hareketle birkaç şey söyleyeyim: Bakın burada Sayın Bakan 7 kişilik Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda 1/7 oya sahipti, Müsteşar 1/7 oya sahipti. 22 kişi hâline getirildiği zaman, burada toplama baktığımızda Genel Kurul hesabı bakımından 1/22 oya sahip oldu.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Siz de inanıyor musunuz?

MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) - Yani kullandığı oyun etkisi üçte 1 oranında azaltıldı, bu bir.

İkincisi, Bakanın… Şimdi, yeni HSYK’da temel kararlar daireler hâlinde alınmaktadır; tayin kararları, disiplin işlemleri daireler hâlinde çalışarak alınmaktadır. Anayasa’da açık bir hüküm… Bakana bu bakımdan sorumluluk yüklerken belki kaçırılmış olan nokta budur. Açık bir hüküm var Anayasa’da: “Bakan, dairelerin çalışmalarına katılamaz.” sadece Genel Kurul faaliyetlerine katılıyor, bir. İkinci husus, bu da HSYK Kanunu’nda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nda var: “Bakan Genel Kurulda disiplin işlemleriyle ilgili toplantılara da katılamaz, burada oy kullanamaz.” Dolayısıyla hâkimlerin atanmalarında, nakillerinde, yer değiştirmelerinde, disiplin işlemlerinde Bakanın oy kullanma hakkı bu yeni düzenlemeyle engellenmiştir. Bakanın görevi bir temsil görevidir, bazı idari yetkileri vardır.

Bakın, burada Bakanın, hâkim ve savcıların idari bakımdan Bakanlığa bağlı olmasından bahsedildi, burada gensoru önergesinde de var. 144’üncü maddeye bakalım, burada yargıçlardan yani hâkimlerden bahsedilmiyor. “Adalet hizmetleri ile savcıların idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığınca denetimi.” deniyor. Çünkü hâkimlerin denetimi konusunda Bakanın hiçbir etkisi yoktur, idari yönden de yoktur. Savcılar açısından böyle bir yetki Anayasa tarafından verilmektedir. Hâkimlerin denetimi, onlar hakkında açılacak soruşturmalar, incelemeler, her türlü, hâkimlerle ilgili, yargısal faaliyetleriyle ilgili denetimler -disiplin işlemleri bakımından söylüyorum- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ilgili dairesince yapılır, itiraz hâlinde de Genel Kurulda görüşülür. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu HSYK’nın, yani yeni HSYK’nın Avrupa’da örnekleriyle de karşılaştırıldığında yargı bağımsızlığı bakımından çok ileri bir adım olduğunu anlayabiliriz.

Şunu ifade edeyim, tabii “İlla Adalet Bakanı HSYK’da olmasın, yargı bağımsızlığı ancak öyle gerçekleşir.” diyorsanız başka, ama “Adalet Bakanı bir siyasi kişilik olarak HSYK’da olmasın.” diyorsunuz o zaman Adalet Bakanının bulunmadığı ama siyasetçilerin bizzat -seçilmiş siyasetçilerin- veyahut da onların belirlediği kişilerin yer aldığı yüksek yargı kurulları Avrupa ülkelerinin hepsinde var.

Bakın, Fransa 2011 yılında başlayan modelle girdi, Adalet Bakanı var mı? Yok. Evet, doğru, Adalet Bakanı yok ama 15 kişilik heyette 6 üye siyasetçiler tarafından belirleniyor, 2’sini Cumhurbaşkanı, 2’sini Senato Başkanı, 2’sini Meclis Başkanı belirliyor, doğrudan belirliyor.

Mesela Hollanda örneği… 12 Eylül referandumunda bu düzenlemeye karşı çıkan birçok arkadaşın yaptığı çalışmada da bu var, diyor ki: “Hollanda’da 5 kişilik kurul var, bu kurulda Adalet Bakanı yok.” Doğru, öyle bakıyorsanız doğru. Peki, 5 kişi nasıl belirleniyor? 5 kişinin 5’ini de Adalet Bakanı öneriyor, Kral atıyor. Adalet Bakanı yok ama onun önerdiği kişilerden teşekkül ediyor kurul bir kere.

Daha sonra nereye bakarsak bakalım… Bakın, İtalya’da 27 üye var, Cumhurbaşkanı Başkanıdır kurulun, geriye kalan 26 kişiden 8’ini Parlamento seçiyor. İspanya’da 21 üye var, Yargıtay Başkanı Başkan, geriye kalan 20’nin 8’ini Senato ve Meclis seçiyor. Birçok örnek, bunları çoğaltmamız mümkün.

Değerli arkadaşlar, bu bakımdan HSYK’nın yeni yapısı yargı bağımsızlığını sağlama bakımından çok ileri bir adımdır. Bakanın da HSYK’daki yetkileri, özellikle yargılama faaliyetleri bakımından, disiplin işlemleri bakımından, tayinler bakımından, nakiller bakımından yetkileri bütünüyle bu yeni düzenlemede ortadan kaldırılmıştır.

Bir başka husus, burada son yıllarda tabii Türkiye’de hukuka ve devlete güvenin sarsıldığından -bazı uygulamalarla- bahsediliyor.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin yargıyla ilgili sorunları yeni değil. Türkiye’de 27 Mayıs 1960’dan sonra oluşturulan yargı sistemi, bütünüyle demokratik meşruiyetten mahrum bir şekilde tasarlanmıştır. Elli yıllık bir sürede Türkiye, demokratik meşruiyeti olmayan, tamamen kendi içinde bir kast sistemiyle çalışan, özellikle tayinlerde ve yüksek yargıya geçişlerde bir kast sistemiyle çalışan bir yargı düzeniyle karşı karşıyaydı. Yargının bağımsızlığından bahsediliyordu. Bağımsız...

ATİLLA KART (Konya) – Meşruiyeti siz sağladınız öyle mi?

MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Yargının bağımsızlığının ötesinde, Atilla Bey...

ATİLLA KART (Konya) – Meşruiyeti sağladınız öyle mi?

ALİ İHSAN  KÖKTÜRK (Zonguldak) - Siz inanıyor musunuz söylediklerinize?

MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Atilla Bey, önce tasarı, teklif farkı üzerine çalışmalarınızı tamamlayın, ondan sonra laf atın.

ATİLLA KART (Konya) – İdeolojiyi getirdiniz ideoloji, meşruiyeti değil.

MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Şimdi, HSYK’nın eski yapısıyla beraber baktığımızda yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının ötesinde bir de sorumsuzluğu vardı. Yargı kimseye karşı hesap vermeyen bir kuruldu.

ATİLLA KART (Konya) – Siyaseti yargılaştırdınız.

MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – HSYK’yla beraber, yeni HSYK’yla beraber yargı, bütünüyle yürütmeden ve kayıt dışı siyaset odaklarının müdahalesinden kurtarılmış oldu.

Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye’yle ilgili vermiş olduğu kararlardan bahsediliyor. Tabii, burada süreçleri dikkate almamız lazım arkadaşlar. Türkiye’de bir davanın sonuçlanma süreci yaklaşık olarak beş yıl civarında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde...

ATİLLA KART (Konya) – Ramazan Akyüreklerden söz et Sayın Şentop, Ramazan Akyüreklerden söz et. 

MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – ...verilen kararlar da yaklaşık buna yakın bir zaman alıyor.

ATİLLA KART (Konya) – Ramazan Akyüreklerden söz eder misin biraz?

MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye aleyhine vermiş olduğu kararların büyük bir kısmı bundan on yıl önce sonuçlanmış, Türkiye’de ortaya çıkmış olaylarla ilgili öncelikle.

ATİLLA KART (Konya) – Parti memurlarından, cemaat memurlarından söz eder misin biraz?

MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Bunun dışında, adil yargılanma hakkıyla ilgili verilmiş olan kararların büyük bir kısmı, çok kahir ekseriyeti uzun yargılama süreleriyle ilgilidir.

ATİLLA KART (Konya) – Parti memurunun olduğu yerde adalet olur mu, onu söyle bir, onun cevabını ver.

MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Tutukluluk süreleriyle ilgili olarak, tutukluluk sürelerinin uzunluğuyla ilgili olarak verilmiş kararlar yok denecek kadar azdır çünkü somut olaylara bakarak karar veriyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi.

ATİLLA KART (Konya) – Cemaat memurunun olduğu yerde adalet olur mu?

MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Özel yetkili mahkemelerle ilgili olarak da arkadaşlar, çok detaya giremiyorum vaktim azaldı, çıkartılan kanun düzenlemesi o dönemde, 2004 yılında Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin de desteğiyle geçmiştir. Sadece bir ayrışık gerekçe yazılmıştır.

ATİLLA KART (Konya) – Ramazan Akyüreklerin hesabını verin, cevabını verin.

MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Onun dışında olumlu oy kullanılmıştır bu düzenlemeye. Benzerleri birçok Avrupa ülkesinde de olan mahkeme türleridir bunlar.

Değerli arkadaşlar, yeni bir anayasa’yla, yeni bir hukuk kültürüyle ve yargıç kültürüyle bu sorunun aşılabileceği kanaatindeyim. Yeni anayasa çalışmaları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Hepinizi grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

ATİLLA KART (Konya) – Yeni anayasa’yı da sabote ediyorsunuz, bloke ediyorsunuz Sayın Şentop, yeni Anayasa çalışmalarını bloke ediyorsunuz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şentop. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsımla ilgili verilmiş olan gensoru önergesiyle ilgili söz aldım. Genel Kurulu, değerli üyeleri saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle gensorunun teknik bir değerlendirmesini yapmak istiyorum. Gerçi benden önce konuşan Grup Sözcümüz, Değerli Hocamız bunun çok sağlıklı bir analizini yaptı ancak Meclis Başkanlığına sunulan ve bugün şu saatte görüşmekte olduğumuz gensoruyla ilgili tarafıma iki tane temel suçlama yöneltilmektedir.

Bunlardan bir tanesi, Adalet Bakanı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanıdır, dolayısıyla hâkim ve savcıların idari yönden Adalet Bakanlığına bağlı olduğu, adalet hizmetlerinin denetlenmesinde Adalet Bakanlığının görevli olduğu, ayrıca diğer bakanlıkların hazırlamış olduğu kanun tasarı ve tekliflerinin de Adalet Bakanlığından görüş alınmak suretiyle Parlamentoya geldiği ve yasama faaliyetlerinde de Adalet Bakanının diğer bakanlardan farklı sorumluluğu olduğu, bu sorumluluğunun da gereğini yerine getirmediği, Anayasa 90 yollamasıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklı birtakım yükümlülüklerin de bu yasalara dercedilmesi gerektiği yönünde birtakım değerlendirmeler yapılmıştır.

Takdir elbette ki önergeyi hazırlayan değerli milletvekillerine aittir ancak Anayasa’mızın 7, 8 ve 9’uncu maddelerinde düzenlenmiş olan yasama, yürütme, yargı erklerinin çalışma, görev ve sorumluluklarına ilişkin temel maddelere baktığımızda, yürütme organının bir temsilcisi olan Adalet Bakanının konumunu iyi değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Öncelikle, Bakanlığın teşkilat yasasında tarafımıza tevcih edilen görevler önergede de bir kısmı itibarıyla değerlendirilmiş ve tespit edilmiştir…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Deniz Feneri savcıları neden görevden alındı?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …ancak burada “Bakanlıkça hazırlanan kanun tasarı taslakları Başbakanlığa sunulmadan önce Adalet Bakanlığından görüş alınmaktadır.” deniliyor. Doğru, yalnız bu görüş bağlayıcı değildir. Kaldı ki taslakların yasalaşması Adalet Bakanının talebine, görüşüne göre de olmamaktadır. Nice tasarılar, kanun teklifleri bu Parlamentoya gelmiştir, bu tasarı ve teklifler komisyonlarda başka başka hâllere gelmiştir, önergelerle, Meclisteki milletvekillerimizin müdahaleleriyle, gelen tasarı ile çıkan kanun arasında ciddi farklar oluşmuştur, oluşabilmiştir.

Yine, yürürlükteki yasalara baktığımızda, Adalet Bakanının yasama faaliyetinden dolayı sorumlu tutulabilmesi, yasama yetkisinin Türk milleti adına, Türkiye Büyük Millet Meclisinde olduğu hükmünü görmemek anlamına da gelir, çünkü yasamayı yapan Adalet Bakanı ya da Bakanlığı değil, Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Öte yandan, yargı mercilerinin yargı yetkisinin kullanılması kapsamında kalan iş ve eylemlerinden dolayı Adalet Bakanının sorumlu tutulması, Anayasa’mızın 9’uncu maddesindeki yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı hükmüyle, yine Anayasa’mızın 138’inci maddesindeki düzenlemeye aykırılık oluşturmaktadır.

Gensoruda ileri sürülen hususlarda Adalet Bakanının gereğini yapmasını beklemek, yargıya müdahale etmesini istemek sonucuyla aynıdır.

ATİLLA KART (Konya) – Yargıya müdahale etmenize gerek yok, yargı zaten emir ve talimatlarınızın gereğini yapıyor!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Kanaatimce, Adalet Bakanının yürümekte olan soruşturma ve kovuşturmalara niçin müdahale etmediği şeklinde bir soru olarak da algılanabilir gensorudaki bazı cümleler.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı olarak Adalet Bakanının yetkileri, hem Anayasa’mızın 159’uncu maddesinde sayılmıştır hem de 6087 sayılı Yasa’nın 6’ncı maddesinde belirlenmiştir. Adalet Bakanı HSYK’nın Başkanıdır, temsil yetkisine sahiptir. HSYK üç daire şeklinde yapılanmıştır. Başkan, bu dairelerin çalışmalarına katılamaz, oy kullanamaz, genel kurul çalışmalarına katılabilir ancak genel kurulda da hâkim, savcıların özlük işlerine ait, disiplin işlerine ait oturumlara katılamaz. Dolayısıyla, temsilî bir Başkanlık söz konusudur. Sayın Oyan’ın bahsettiği şekilde “Dayak yemek için varım.” şeklindeki sözüm HSYK içerisinde değil. Parlamenter demokraside, Parlamentoda, bugün vermiş olduğunuz gensoruda Adalet Bakanından sormayacağınız bir soruyu kime soracaktınız? Eğer Adalet Bakanının HSYK’da sembolik bir temsili olmasaydı buraya siz Yargıtay Başkanını, Danıştay Başkanını, Anayasa Mahkemesi Başkanını ya da herhangi bir mahkeme başkanını çağırıp ona mı hesap soracaktınız? Parlamenter demokrasilerde bunun siyasi muhatabı gerekirdi ve Adalet Bakanı da bu siyasi muhataplık adına HSYK’da sembolik bir başkanlık yapmaktadır.

Değerli milletvekilleri, gene bu değerlendirmeden sonra, gensoru, aslında esas itibarıyla, Parlamentonun denetim yollarından bir tanesidir, aynen soru önergesi, Meclis araştırması, genel görüşme ve Meclis soruşturması gibi denetim yollarından bir tanesidir. Ancak gensoruyla denetlenebilecek olan konular farklıdır. Burada Bakanlar Kurulunun yürütme yetkisi ve görevi kapsamına giren konularda bakanların ya da Bakanlar Kurulu adına Başbakanın denetlenmesi söz konusudur. Bu denetim yasama yetkisine ilişkin olamaz, yargı yetkisine ilişkin olamaz. Bu ikisi dışında, bakanın ya da Başbakanın yürütme yetkisine yönelik olarak gensoru denetimi yapılabilir.

Tüm bu izahlardan da anlaşılacağı gibi, gensoru önergesinde tarafıma yöneltilen iki konu vardır. Yasaların, tasarıların, kanun tekliflerinin Parlamentodan yasa olarak çıkması sürecinde yeterli özeni göstermediğim şeklinde bir eleştiri var.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özel yetkili mahkemeler sizin döneminizde kuruldu mu kurulmadı mı?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) -  Burada, yasama faaliyetinde, Adalet Bakanı sıfatıyla son sözü söyleme yetkim yok. Son sözü Genel Kurul söylüyor; Parlamento, milletvekillerimiz söylüyor. Dolayısıyla, Parlamentonun yapmış olduğu yasalardan dolayı Bakanı sorumlu tutmak Anayasa’mızın 7, 8 ve 9’uncu maddelerindeki yetki ve sorumluluklarla bağdaşmaz diye ifade ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özel yetkili mahkemeler sizin teklifinizle kurulmadı mı?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bir diğer konu da yine Adalet Bakanının yargı organlarının karar ve işlemlerinde hiçbir görevi ve yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bundan dolayı da bir sorumluluğun Adalet Bakanına yöneltilmesi mümkün değildir. Burada HSYK’nın bir denetim görevinden bahsedilebilir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, yargının harçlarını, paralarını niye faizsiz Vakıflar Bankasına yatırıyorsunuz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – HSYK’nın sorumluluğundan bahsedilebilir. Bu sorumluluk da HSYK’nın 3. Dairesinin yapacağı inceleme sonrasında inceleme ve soruşturma kararı alınır ise Adalet Bakanı buna olur verir ya da vermez ama Bakanın vereceği olur ya da olur vermemesi kararları yargı denetimine tabidir ayrıca.

Dolayısıyla, bu önergenin hazırlanış biçimi itibarıyla, huzurlarınıza getiriliş biçimi itibarıyla biraz zorlanmalarla hazırlandığı, ilk 3 Ocak’taki önergenin Meclis Başkanlığınca iade edilmesinden on altı gün sonra ikinci önergenin hazırlanmış olduğunu da ifade etmeliyim. Gerekçelerine baktığımızda da elbette ki, takdir değerli milletvekillerimize aittir ama Anayasa’mıza göre bu suallerin Adalet Bakanına tevcih edilememesi gerektiğini düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, konuştuğumuz konu, Adalet Bakanının şahsında yargının genel sorunları paylaşıldı bu kürsüden. Değerli sözcüler, milletvekilleri Türkiye’de yargıya ilişkin uygulamaları, altyapı sorunlarını, sistematik olarak aksayan birtakım konuları gündeme taşıdılar. Elbette bu konu geçmişten bu yana çokça tartışıldı. Hepimiz tartıştık, görüşlerimizi ifade ettik. 2002 öncesinde de bu konu çok tartışıldı. 2002 öncesinde de Adalet Bakanlığı yapmış olanlarla ilgili birçok sözler söylendi. Yargı, Türkiye’de öteden beri sorunlu, problemli bir alan ve birikmiş, kronikleşmiş sorunları var.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kimse yargının parasını faizsiz olarak Akbank’a yatırmadı. Bu, sizin döneminizde oldu.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Sayın Tanal, siz konuştuğunuzda burada herkes saygıyla dinledi. Bu kürsüye geleceksiniz, soru soracaksınız, eleştiri yapacaksınız ama cevabını almaya tahammül göstermeyeceksiniz. Lütfen, demokratik sabrı ve tahammülü göstermenizi ben sizden rica ediyorum. Ben sizi saygıyla, sükûnetle dinledim.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yargılama hızlı olsa ne olur?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Türkiye’de yargının geçirmiş olduğu safahat, süreç hepimizin malumu. Bu konu bu ülkenin problemi ve bu problemi ortak akılla çözmek zorunda olan Parlamentonun üyeleriyiz. Öteden beri, Türkiye’de, uzun yargılamalar sorunu var, yargılamaların makul sürede bitirilememesi sorunu var. Bu ülkede, yargının altyapı sorunları var idi. Bu ülkede, yargının insan kaynaklarından neşet eden sorunları var idi.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yargının Deniz Feneri sorunu var!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bu ülkede, yargının eğitimden kaynaklı sorunları var idi ve bu ülkede, yargının mevzuat altyapısından kaynaklı sorunları var idi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – On senedir bu ülkeyi kim yönetiyor?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu sorunların çözümü için son on yılda çok önemli çalışmalar yapıldı ama özellikle 2009’dan bu yana bu çalışmalar, sistematik olarak planlı, bilimsel, katılımcı, uzlaşmacı ve bütüncül bir bakış açısıyla ele alınarak ilk kez yargının tüm paydaşlarının da katıldığı bir çalışmayla ortaya konuldu sorunlar ve bu sorunların çözümü için bir strateji belgesi üretildi.

ATİLLA KART (Konya) – Daha önceki çalışmalar zayıf mı kalıyordu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bu strateji belgesine bağlı olarak bir eylem planı hazırlandı ve deklare edildi. Bu 2009 yılının Ağustos ve Eylül aylarında yapılan bu faaliyetlerden sonra bu plan, önce Bakanlar Kurulunda ardından Avrupa Komisyonunda da görüşüldü ve değerlendirildi. Bakanlar Kurulumuz kabul etti ve uygulamaya başlandı. Aradan geçen iki yıl içerisinde çok önemli adımlar atıldı ve bu süre içerisinde Anayasa Mahkemesinin yapısında önemli değişiklikler yapıldı. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı, geniş tabanlı, katılımcı esasa dayalı olarak düzenlendi. Yargıtay ve Danıştay kurumsal olarak güçlendirildi; üye sayısı, daire sayısı, tetkik hâkimi ve çalışan personel açısından güçlendirildi. Türkiye’de adliye teşkilatımızın fiziki altyapısı güçlendirildi.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bu ülkede adalet kalmadı Bakan Bey ne derseniz deyin. Bu ülkede adalet kalmadı.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - 146 tane adalet sarayı yapıldı ve hizmete alındı, şu anda 35 adalet sarayı daha inşa ediliyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Cezaevleri tıklım tıklım dolu Sayın Bakan. Bir tane cezaevini ziyaret edin bakalım? Cezaevleri hangi durumda?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Yine 205 cezaevi kapatıldı şartları uygun olmadığı için, buna karşın 60 tane daha uygun şartlarda modern ceza infaz kurumu hizmete alındı.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – 10 kişilik koğuşta 38 kişi kalıyor.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Yargının hizmetinde kullanılan teknik altyapı güçlendirildi.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Tarih hesap soracak. Tarih hep sizi böyle hatırlamayacak.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ulusal Yargı Ağı Projesi ile beraber görüntülü ifade alma sistemleri ve diğer kamu kurumlarıyla on-line bağlantılar kurulmak suretiyle yargının gerçekten altyapısına hizmet edecek çok önemli çalışmalar yapıldı.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Gaziantep Cezaevini ziyaret et, Bakansın bak.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, mevzuat altyapısı konusunda 2004, 2005 yıllarında Türkiye’de uygulanan ceza mevzuatının tamamı yenilendi. Bu mevzuat yapılırken önemli ölçüde Mecliste temsil edilen partilerimizle beraberce yapıldı bu mevzuat. Türk Ceza Yasası, Ceza Usul Yasası, Ceza İnfaz Yasası gibi temel yasalar önemli ölçüde bu Parlamentoda ittifakla, büyük bir mutabakatla yapıldı. Elbette ki yüzde 100 mutabakat olmadı belki ama önemli bir kısmı da bu Genel Kurulda, komisyonlarda mutabakatla yapılan yasalardır. Yine hukuk mevzuatına baktığınızda Türk Borçlar Yasası, Türk Ticaret Yasası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası ve Tebligat Kanunu gibi yasalar uzlaşmayla bu Genel Kurulda çok kısa süre içerisinde kabul edildi. Mevzuatımızın ihtiyacını duyduğu bu önemli değişim ve dönüşüm de bu şekilde sağlanmış oldu.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Deniz Feneri savcılarıdır gensorunun konularından biri. Yazık değil mi bu savcılara yolsuzlukla mücadele ediyorlar?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – “İnsan kaynakları noktasında yüksek mahkemelerin kapasitesi artırıldı.” demiştim. Hâkim, savcı sayısında yüzde 34 artış sağlandı, adalet personelinde yüzde 78 artış sağlandı ve mahkeme sayısında yüzde 21 artış sağlandı.

Değerli milletvekilleri, tüm bu tedbirler birlikte uygulanmakla beraber bugün bir eşiğe gelindi.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Bakan gensoruya cevap verin, Meclisi ciddiye alın.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan, Oda TV’ye cevap verin, Oda TV’ye.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Türkiye’deki yargının sorunlarını çözme noktasında tespit edip ortaya koyduğumuz problemleri çözmek için atılan adımlardan sonra geldiğimiz nokta, ilk defa tarihimizde Yargıtaya gelen dosyadan daha fazlası karara çıkmaya başladı ve ilk defa Yargıtaydaki stoklar erimeye başladı.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Adalet olmadığında Sayın Bakan, erise ne olur?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, hep itiraz ettiğimiz, şikâyet ettiğimiz bir şey vardı: Makul sürede yargılanma yapılamıyor bu ülkede, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bu yüzden çok mahkûmiyet alıyoruz diye şikâyet yapılıyordu. Şimdi, bu şikâyeti ortadan kaldıracak çalışmalar yapıldı. Yargıtayın yapmış olduğu planlama ile bir buçuk, iki yıl içerisinde mevcut stoklar eritiliyor inşallah ve iki yıl sonra, bu ülkede bir dava açtığınızda hem ilk derece mahkemesindeki süreç hem temyiz mahkemesindeki süreç dâhil olmak üzere on iki ila on dört ayda davalar sonuçlanacaktır. Bu da Türk yargısı adına bir devrimdir, bir reformdur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Deniz Feneriyle devrim yapıldı, geri devrim!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bir zamandan beri özellikle…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Deniz Feneri sizin yüz karanızdır, yolsuzluk abidesidir!

ATİLLA KART (Konya) – On yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz, şimdiye kadar niye başaramadınız?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …12 Eylül 2010 referandumuyla beraber oluşan atmosferde Türk yargısına karşı sistematik bir dezenformasyon ve sistematik bir saldırı yapıldığını da üzülerek gördüğümü ifade edeyim.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – “Devrim” denmez buna, “darbe” denir, “gerici darbe” denir.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu dezenformasyon ve saldırılar doğru bilgilerle, verilerle yapılırsa buna saygı duyarım. “Türk yargısının problemleri vardır.” dedim. Problemli, sorunlu alanları kabul ediyoruz ve bu sorunlu alanların düzeltilmesi için gerekli ve önemli adımlar atıldı, atılmaya devam ediyor. Ama bir de olmayan şeyler varmış gibi sunularak gerçekten Türk yargısı üzerinde istifham oluşturulmaya çalışılıyor.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Deniz Feneri savcıları görevden alınmadı mı? Yok mu böyle bir şey?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Şimdi, herkes bir diğerinden adalet bekliyor.

Değerli milletvekilleri, bu ülkede herkes birbirinden adil davranmasını beklerken kişiler ya da kurumlar kendilerinin adaletle davranması gerektiği yönünde bir adım atmıyorlar maalesef. Gazeteleri açın sabahtan “Nerede bu devlet?”, “Nerede bu millet?”, “Adalet nerede?” diye manşetleri görürsünüz, her gün vardır. Ama Basın Yasası’na baktığınızda yalan ve yanlış haberleri düzeltme hakkı vardır muhatapların ya da tekzip hakkı vardır. Basın Kanunu’na göre düzeltme hakkı aynı sayfada, aynı sütunda, aynı puntolarla ve aynı hacimde yayınlanmak zorundadır. Ama heyhat, gelin bakın ki, bugüne kadar ben bir tane olsun Basın Kanunu’ndaki tekzip ve cevap hakkına saygı gösteren, düzeltme hakkını kullandıran yayın organı göremedim. Bir tane olsun göremedim. On iki sütuna manşet haber yapılıyor, haber tamamen gerçek dışı, asparagas.

ATİLLA KART (Konya) – Basına servis yapan emniyet mensuplarını ne yapacaksın Sayın Bakan?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Doğrularını ifade ediyorsunuz, gazete birinci sayfadan on iki sütuna manşet yaptığı haberi, yirmi beşinci sayfada, icra iflas ilanlarının arasında karınca duası gibi yayınlıyor. Ondan sonra da dönmüş memlekette adalet arıyor.

ATİLLA KART (Konya) – Çözümünü bul Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Önce sen adil davranacaksın, önce sen adaletli olacaksın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Çözümünü bul Sayın Bakan, on yıldır yönetiyorsun, çözümünü sen bulacaksın, sen şikâyet etmeyeceksin.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bugün ben akşamın şu saatinde kimseyi rencide etmek, üzmek istiyorum.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Edemezsin ki, niye rencide edeceksin?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bakın, şu dosyamın içerisinde, Türkiye’de adalet uygulamaları, Türkiye’de yargının siyasallaştırılması, Türkiye’de yargıya müdahalelerle ilgili onlarca örnek var. Bunlar, tespit edilmiş, sabit olan müdahale örnekleri.

ATİLLA KART (Konya) – Sen kendi iktidarının hesabını ver.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bunları bu kürsüden konuşursam çok kimse burada mahcup olur.

ATİLLA KART (Konya) – İktidarının hesabını ver, iktidarının. Kendi hesabını ver sen.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Şu akşam saatinde kimseyi üzmek…

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan, hesabını ver hesabını. Sen hesap vereceksin.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …Genel Kurul salonunu germek istemiyorum, ama burada tam doksan dakikadır partilerin sözcüleri konuştular, bu doksan dakika sabırla dinledik…

ATİLLA KART (Konya) – Hesap sormayacaksın, hesap vereceksin; demokrasinin anlamı bu.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …ama bütün bu iddialara ve ithamlara karşı cevap vermek üzere bu kürsüye gelen Bakana, daha hiçbir şey söylemeden, hiçbir cevap vermeden sataşmalar, laf atmalar başladı. Demokrasi anlayışımız bu. Biz itham edeceğiz, biz söyleyeceğiz ama muhatabı cevap dahi veremeyecek. Bu da tek parti anlayışının demokrasi anlayışı olsa gerek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bakınız, bunu söylediğiniz zaman değerli milletvekilleri, biraz önce dedim ki herkes bir başkasından adalet bekliyor; işçi işverenden adalet bekliyor ama kendisi işverenin hukukuna, haklarına saygı göstermeyebiliyor. Siyasi partilerin kendi mensuplarına haklarını tanıyıp tanımadığı konusu bugünlerde çokça tartışılıyor. Ana muhalefet partisi bir tüzük kurultayına gidiyor, baktığınız zaman…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Karışma, senin işin değil o, sen kendi işine bak! Kurultaydan sana ne!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …burada grup başkan vekilliği yapmış, bu partinin hukukçu kurmaylarından bugünlerde ortaya çıkan değerlendirmelere bir bakınız, CHP Genel Merkezinde haktan, hukuktan bahsetmek mümkün değil…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sana ne!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) –  …“Hukuksuzluk yapılıyor.” diye haberler ortaya çıkıyor. Bizden adalet beklerken siz kendi çatınız altında, CHP Genel Merkezi içerisinde önce şu adaleti bir sağlayın lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

Değerli milletvekilleri, bizim yaptığımız şey, 12 Eylül 2010 öncesi aksaklıkları gidermek ve Türkiye’de evrensel standartlara daha da yaklaşmış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Belediyenin kadın kolları il başkanlığı seçimini sor, Kocaeli’de. CHP Genel Merkezini konuşacağına onu sor. Nasıl yaptığınızı sor. Nihat Bey’e sor. Nasıl yaptıklarını sor.

BAŞKAN – Lütfen oturun… Lütfen oturun…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, istersen şu belgeleri vereyim sana belediyeyle ilgili, o zaman soracağım sana.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna sataşmada bulunmuştur, söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Şu Sayın Milletvekili susarsa sizi dinleyebilirim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sataşmada bulundu, söz istiyorum.

BAŞKAN – Sataşma var, söz istiyorsunuz, öyle mi efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)- Evet.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ibretlik bir Adalet Bakanı izledim. Adalet Bakanı diyor ki: “Ben Adalet Bakanlığında oturuyorum ama adaletten sorumlu değilim, bana ‘Yargıya mı müdahale et.’ demek istiyorsunuz.” Sayın Bakan, 61’inci Hükûmet Programı’nda “Adalet mülkün temelidir.” dediniz. Evet, adalet mülkün temelidir, “Hızlı olmayan, geciken adalet, adalet değildir.” diyorsunuz. Bunun altında sizin imzanız yok mu? Peki, siz adaleti getirmekle yükümlü bir Bakanlığın başında değil misiniz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Onu da sağlıyoruz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Evet, burada konuşan Sayın Adalet Bakanı “Ben adaletten sorumlu değilim.” diyor. Yani “Ülkede enflasyon meydana gelirse enflasyonun sorumluluğu Merkez Bankasındadır, biz Hükûmet olarak sorumlu değiliz.” diyen bir anlayış burada.

Sayın Bakan, siz Cumhuriyet Halk Partisini eleştireceğinize, oturup, Deniz Feneri davasında milletin karşısına çıkmaya bakın. Deniz Feneri davasında milletin karşısına çıkmaya yüzünüz yoktur. Yüz üç günde Deniz Feneri davasının sorumlularını, tutuklularını serbest bıraktınız. Yargı, hâkim karar verdi, dedi ki: “Yüz üç günde serbest bırakabilirim. Çünkü deliller toplanmıştır. Bu kişilerin delilleri karartma tehlikesi yoktur. Serbest bırakıyorum.” Sayın Başbakan Yardımcısı da “Bu karar bu yönüyle örnek olmalı.” dedi. Siz Sayın Başbakan Yardımcınızın söylediğinin tersini mi söylüyorsunuz? Yani “Bu karar, yüz üç günde tutukluları serbest bırakan bir anlayış, yani delilleri karartma endişesi olmayan bir anlayış örnek olmayacak.” mı demek istiyorsunuz? “Silivri’deki hukuksuz yargılamalar devam edecek.” mi demek istiyorsunuz? Siz, yargıyı emrine almış bir iktidarsınız, o iktidarın bakanısınız, onu konuştunuz burada.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

 

X.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 59 milletvekilinin; görev ve sorumluluğunun gereklerini yerine getirmediği ve yargı bağımsızlığının korunmasında gerekli çabayı göstermediği iddiasıyla Adalet Bakanı Sadullah Ergin hakkında  gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/7) (Devam)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 3 Şubat 2012 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

                                                                                   Kapanma Saati:21.48



(*) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.