DÖNEM:
24 CİLT:
12 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
56’ncı Birleşim
25 Ocak 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Şanlıurfa Milletvekili
Abdulkerim Gök’ün, bölgesel gelişme politikaları ve yeni yaklaşımlar
çerçevesinde Güneydoğu Anadolu Projesi’ndeki son gelişmelere ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, Silopi kayıplarının yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, GAP’taki gelişmelere ilişkin açıklaması
2.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakık’ın, Silopi ilçe yöneticisi ve ilçe başkanının on bir yıl önce gözaltına
alınıp izlerine hâlâ rastlanmadığına ilişkin açıklaması
3.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, vermiş olduğu soru önergelerinin kaba ve yaralayıcı sözler
içermesi nedeniyle Başkanlıkça iade edildiğine ilişkin açıklaması
4.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, eski tutanaklardan örnek vererek, iktidarın insanları
değiştirdiğine ilişkin açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesine ilişkin açıklaması
6.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Ermeni soykırım
iddialarıyla ilgili konuşmasına ilişkin açıklaması
7.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun, Hrant Dink’in kimin tarafından öldürüldüğünün ortaya
çıkarılmasına ilişkin açıklaması
8.- Ankara Milletvekili
Seyit Sertçelik’in, asılsız Ermeni iddialarının temelinde büyük Ermenistan
projesinin olduğuna ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakık ve 21 milletvekilinin, faili meçhul cinayetler ve kayıpların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/115)
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 21 milletvekilinin, Bingöl-Karlıova’da bir köy korucusunun
öldürülmesi sonucu bir araya gelen korucuların ilçede yaptığı saldırılarda
hasar gören binaların tespitinin ve olayın sorumlularının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/116)
3.- Edirne Milletvekili
Kemal Değirmendereli ve 27 milletvekilinin, Türkiye genelinde hayvancılık
sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/117)
B) Tezkereler
1.- Türk Silahlı Kuvvetleri
deniz unsurlarının; korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle
mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, gereği,
kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali
karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve
bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara
göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934
sayılı Kararı ile Hükûmete verilen ve 2/2/2010 ve 7/2/2011 tarihli 956 ve 984
sayılı kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92 nci
maddesi uyarınca 10/2/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi (3/732)
C) Çeşitli İşler
1.- Görüşmeleri izlemek
üzere Genel Kurulu teşrif eden Moldova Cumhuriyeti Gökoğuz Yeri Özerk Bölgesi
Meclis Başkanı Anna Harlamenko’ya Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Batman Milletvekili
Ayla Akat Ata’nın, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Mardin Milletvekili
Muammer Güler’in, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
7.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in AK PARTİ iktidarına
sataşması nedeniyle konuşması
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici ve arkadaşları tarafından “terör suçu” adı altında tutuklu
sayısının artmasının araştırılması amacıyla verilen Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak 25/1/2012 Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba ve arkadaşları tarafından, “Hrant Dink cinayetinde TİB’in
sorumluluklarını yerine getirip getirilmediğinin araştırılması” hakkında
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/1/2012 Çarşamba günkü
birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından “KCK
operasyonları” adı altında verilen Meclis araştırması önergesinin Başkanlıkça
Anayasa’nın 138’inci maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve bu nedenle işleme
konulmayıp iade edilmesinden dolayı Başkanlığın tutumu hakkında
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim
2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine
Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/440) (S.
Sayısı: 32)
2.- Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Sinan Aydın
Aygün’ün; 5941 Sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün; 5941 Sayılı Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/538,
2/85, 2/119) (S. Sayısı: 137)
3.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Doğan Kubat’ın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kırklareli Milletvekili Turgut
Dibek’in; 5275 Sayılı “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun”da
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (2/241, 2/84) (S. Sayısı: 136)
X.- OYLAMALAR
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim
2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine
Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, esnafların kullandığı elektriğin fiyatının düşürülmesine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/2129)
2.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, şehit ve gazi yakınlarından ikinci bir kişinin daha kamu
kurumlarında sınavsız olarak istihdam edilmesi çalışmalarına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı (7/2226)
3.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, mahalle ve köy muhtarlarının sorunlarına ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı (7/2229)
4.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, Vergi Denetim Kurulunun görev ve yetkilerine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/2262)
5.- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut’un, kaçak elektrik kullanımına ve elektrik sayaç değişiminde
talep edilen ücrete ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/2317)
6.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam’ın, İzmir-Çeşme’de durdurulan on yedi Rüzgâr Santrali
Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/2358)
7.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova’nın, elektrik faturalarındaki kayıp-kaçak bedeli ve diğer
bedel kalemlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/2359)
8.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünde yapılan atamalara ve
Enstitünün bütçesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/2430)
9.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün desteklediği projelere,
personeline ve gelirlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/2431)
10.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün desteklediği projelere ve
enstitü personelinin mali ve sosyal haklarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/2432)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel, 24 Ocak ekonomik
kararlarına, yazar Uğur Mumcu ile eski Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar
Okkan’ın uğradıkları suikastlara, Milliyetçi Hareket Partisinin yeniden adına
kavuşmasına; 1915 olaylarına, Akdeniz Üniversitesinde yapılan transplantasyon
operasyonuna ve sağlık hizmetlerinde yaşanan sorunlara,
Kars Milletvekili Yunus Kılıç, 22 Ocak Baytar Mektebinin
(Veteriner Fakültesi) açılış yıl dönümüne ve Fransa Senatosunun kendini
uluslararası bir mahkeme yerine koyarak bir ülkenin geçmişiyle alakalı verdiği
siyasi hükme,
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, gazeteci, araştırmacı ve
yazar Uğur Mumcu’nun ölümünün 19’uncu yıl dönümüne,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin doğuracağı sorunların
(10/112),
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, sağlık
sisteminin ve sağlık personelinin sorunlarının (10/113),
Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 21 milletvekilinin, TSK’da yaşanan
şüpheli asker ölümlerinin (10/114),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden
oluşan bir heyetin, Arnavutluk Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı
Fatos Beja'nın vaki davetine icabetle Arnavutluk'a,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek'in, Endonezya
Temsilciler Meclisi Başkanı Marzuki Alie'nin vaki davetine icabetle
Palembang'da düzenlenecek olan İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği VII.
Konferansı'na katılmak üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle Endonezya'ya,
Ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkereleri,
Bazı milletvekillerine, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve
sürelerle izin verilmesi,
Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek ile İstanbul Milletvekili
Alev Dedegil’e ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkereleri,
Kabul edildi.
5 Ocak 2012 tarihinde, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve
arkadaşları tarafından (313 sıra no.lu), 28 Aralık 2011 tarihinde meydana gelen
ve 35 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği “Uludere/Roboski” katliamının tüm
boyutlarıyla incelenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak, 24/1/2012 Salı günkü birleşimde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin BDP
Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Ordu Milletvekili İdris
Yıldız’ın Hükûmete ve bazı Bakanlara,
Ordu Milletvekili İdris Yıldız, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay’ın şahsına ve partisine,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay’ın partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, 28 Aralık 2011 tarihinde
Şırnak’ın Uludere ilçesinde meydana gelen olayın hâlâ neden aydınlatılmadığına,
İzmir Milletvekili Oktay Vural, Türkiye-Fransa Dostluk Grubunun
Genel Kurul kararıyla feshi konusunda Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş
oldukları önerilerini geri çektiklerine;
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal,
İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan,
Fransa Parlamentosunda kabul edilen Ermeni soykırımını inkâr
edenlerin cezalandırılmasını öngören yasayla ilgili olarak bu kararından dolayı
Fransa’yı kınadıklarına;
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin, “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan faili meçhul
cinayetler hakkında (10/41) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmesinin
Genel Kurulun 24/1/2011 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu
önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
İstanbul Milletvekili Faik Tunay, uğradığı suikast sonucu hayatını
kaybeden eski Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ı rahmetle andığına ve bu
konunun daha kapsamlı olarak araştırılmasını dilediğine,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, faili meçhul cinayetlerin
araştırılması konusuna,
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, Kırıkkale Milletvekili Ramazan
Can’ın konuşmasında ifade ettiği gibi 12 Eylül referandumunda “Hayır” oyu
kullanmadıklarına, referandum sürecini boykot ettiklerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün (2/20) esas numaralı 2090
Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında
Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin, İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilen doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:
24’üncü sırasında bulunan (6/48),
44’üncü “ “ (6/85),
79’uncu “ “ (6/143),
246’ncı “ “ (6/358),
278’inci “ “ (6/396),
327’nci “ “ (6/463),
328’inci “ “ (6/464),
329’uncu “ “ (6/465),
335’inci “ “ (6/471),
357’nci “ “ (6/494),
361’inci “ “ (6/498),
369’uncu “ “ (6/507),
370’inci “ “ (6/508),
427’nci “ “ (6/583),
428’inci “ “ (6/586),
510’uncu “ “ (6/683),
Esas numaralı sözlü sorulara, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Fatma Şahin cevap verdi.
Soru sahiplerinden Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu cevaplara
karşı görüşlerini açıkladılar.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de bu görüşlerle
ilgili açıklamada bulundu.
Kars Milletvekili Yunus Kılıç, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün
konuşmasında ödenmediğini ifade ettiği yem bitkisi ödeneklerinin ayın 27’sinde
ödendiğine,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Fransa Parlamentosunda kabul edilen
Ermeni soykırımını inkâr edenlerin cezalandırılmasını öngören yasanın Türk
toplumu üzerindeki olumsuz etkilerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
1’inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası
Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler
Getirilmesi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri, (1/440) (S. Sayısı: 32),
2’nci sırasında yer alan, Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygün’ün; 5941 Sayılı
Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün; 5941 Sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Adalet (1/538, 2/85, 2/119) (S. Sayısı: 137),
Komisyonları raporlarının görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
Bundan sonra da komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, 25
Ocak 2012 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere
birleşime 19.32’de son verildi.
Meral
AKŞENER
Başkan
Vekili
Özlem YEMİŞÇİ Mine
LÖK BEYAZ Bayram ÖZÇELİK
Tekirdağ Diyarbakır Burdur
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
II.-
GELEN KâĞITLAR
No: 72
25 Ocak 2012 Çarşamba
Tasarı
1.- Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/557) (Anayasa ile Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2012)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 21
Milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi. (10/115) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/10/2011)
2.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken ve 21 Milletvekilinin, Bingöl-Karlıova’da
bir köy korucusunun öldürülmesi sonucu meydana gelen şiddet olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/116) (Başkanlığa geliş tarihi:
17/10/2011)
3.- Edirne Milletvekili Kemal
Değirmendereli ve 27 Milletvekilinin, hayvancılık sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/117) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/10/2011)
25 Ocak 2012 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 56’ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sürpriz!
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekilline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
bölgesel gelişme politikaları ve yeni yaklaşımlar çerçevesinde Güneydoğu
Anadolu Projesi’ndeki son gelişmeler hakkında söz isteyen Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Abdulkerim Gök’e aittir.
Buyurun Sayın Gök. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, yalnız, Genel Kuruldaki uğultuyu hafifletebilirseniz gündem dışı
konuşma yapacak arkadaşlarımızın –açmadım daha sizinkini- sesini daha rahat
duyabilelim, onların çalışmalarını daha dikkatle dinleyelim.
Buyurun.
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök’ün, bölgesel gelişme
politikaları ve yeni yaklaşımlar çerçevesinde Güneydoğu Anadolu Projesi’ndeki
son gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa)
– Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, kıymetli
milletvekili arkadaşlarım, ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimiz;
bölgesel gelişme politikaları, özellikle cumhuriyet öncesi fikirsel manada yeri
olan cumhuriyetle beraber tamamlanma aşamasını yakalamış bulunan GAP’taki
gelişmeler hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Efendim, sözlerimin hemen
başında iki teşekkürle konuşmamı yapmak istiyorum. İlk teşekkürüm; ilk günden
bugüne kadar bölgesel gelişme politikasında ve özellikle GAP kapsamındaki
gelişmeleri gündemlerine alan, projelendiren, bunları tartışan, ne şekilde
olursa olsun bunları gündemlerine alan ve devam ettiren, bürokratik bütün
gelişmelerde bulunan ve siyaseten bunları üreten ve takip eden herkese sonsuz
teşekkür ediyorum. Bir diğer teşekkürüm de; özellikle AK PARTİ hükûmetleriyle
beraber sonuç aşamasını yakalamış bulunan ve geldiği nokta itibarıyla önem arz
eden ve GAP’taki istihdam noktasında ülkemizin en önemli sorunlarından birini
teşkil eden istihdama katkısının büyük olacağını hesaba katma düşüncesiyle
başta AK PARTİ hükûmetlerine ve Sayın Başbakanımıza, emeği geçen tüm
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
bölgesel gelişme politikaları dediğimiz zaman elbette ki GAP kapsamı, GAP’taki
entegre olan bu tesisin kendi çerçevesinde cumhuriyetle beraber ülkemizde önem
arz eden, belki de son yüzyıla damgasını vuracak önemli bir projedir. GAP
tamamlandığında ilimiz, özellikle Şanlıurfa merkez olmakla beraber istihdam
noktasında çok önemli bir yeri yakalamış olacağız. GAP’taki başarımız,
geldiğimiz nokta itibarıyla, yaklaşık yüzde 80’ine yakın bir kısmının
tamamlanacağını düşündüğümüzde, GAP’la beraber Şanlıurfa Ceylanpınar Devlet
Üretme Çiftliğinde 1 milyon 786 bin hektarıyla alan itibarıyla en büyük çiftlik
olan buradaki istihdamı düşündüğümüzde, beraberinde mayınlı arazinin
tamamlanmasıyla devreye girecek olan organik tarım katkıları ve elbette ki
ilimizde kültürel turizm, inanç turizmi noktasında gelişmeler devreye
girdiğinde sayabileceğimiz bütün başlıkları Şanlıurfa özelinde düşündüğümüzde,
çok önemli bir katkısının istihdam noktasında olacağını özellikle belirtmek
isterim.
Burada, tabii ki, GAP, Türk
mühendislerine ve özellikle bu inşaat yapımı noktasında büyük katkı sunacak
olan bu mühendislere büyük bir deneyim katmıştır. İşte, bir diğer bölgesel
gelişme politikaları dediğimiz GAP’la beraber, DAP, KOP, Konya Ovası’yla ilgili
elbette ki bölgesel gelişme politikaları devreye konulacaktır. GAP’taki
deneyim, GAP’taki başarı aynı zamanda buralara da yansıyacaktır.
Burada, toplam olarak
baktığımızda, GAP’ın sadece sulu projenin hayata geçirilmesiyle, pamuk
mantığıyla değerlendirilmemesi gerekir. Entegre kavramı içerisinde, özellikle
GAP’ın ekonomik, politik, sosyal ve siyasal süreçleri önemlidir. Yani GAP
kapsamındaki dokuz ilde bu proje entegre bir çerçevede uygulamaya konulmadan
önceki verilerine baktığımızda, eğitimde baktığımızda, sağlıkta baktığımızda,
kamu yatırımlarının altyapı noktasındaki yatırımların tamamına baktığımızda
burada gerçekten veriler altüst olmuştur. Bu veriler şu anda pozitif manada,
kişi başı gelir artışı diye baktığımızda, özellikle GAP’ın tamamlanmasıyla
beraber, GAP kapsamındaki illerde kişi başı gelir artışında yapılan
istatistiksel verilerde yüzde 209 artış beklenmektedir.
Onun için, diyoruz ki,
önümüzdeki süreçte Şanlıurfa özelinde olmakla beraber Şanlıurfa’nın ilçelerinde
Suruç Sulama Projesi’nin tamamlanması aşamasında bölge gerçekten önümüzdeki
cazibe merkezleri konusunda son derece önemli bir bölge olacaktır. Artık bölge
dışarıya bırakınız göç vermeyi, bırakınız işçi dışarıya gitmeyi, gerçekten
bölge dışarıdan göç alacak, dışarıdan işçi transferleri olacak. Bunları artık
karşılamamız elbette ki yeterli olmayacak ve bölge itibarıyla bölgedeki
gelişmeler Türkiye ekonomisine, oradan da dünya ekonomisine büyük katkılar
sunacaktır.
Bu vesileyle, yüce
Parlamentoyu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Gök.
Sayın Kaplan, ben size
şimdi söz vereceğim ama bir de şeye girmişsiniz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
GAP’la ilgili 60’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Hangisini önce
yapalım? Siz gündem dışına gelin.
Gündem dışı ikinci söz,
Silopi kayıplarının yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Şırnak Milletvekili
Sayın Hasip Kaplan’a aittir.
Buyurun Sayın Kaplan.
2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Silopi kayıplarının yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan on iki yıl önce 25 Ocak 2001
tarihinde HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ve ilçe yöneticisi Ebubekir
Deniz jandarma karakolunda göz altına alındı ve bugüne kadar kayıplar.
O günün bütün delilleri
belgelendi. O dönem 2001 PKK’nın sınır dışına çekildiği, silahların sustuğu,
hiçbir olayın olmadığı bir dönem. Buna dikkat çekmek istiyoruz. Ancak Jandarma
Alay Komutanı olarak orada görev yapan Levent Ersöz ismi dikkatle incelendiği
zaman bu kayıpların baş sorumlusu olarak ortaya çıkıyor.
Telefon eden Taşkın, yine o
olayda yer alan iyi çocuk Veysel Ateş, eğer bu olayda sorgulanıp yargılansaydı
Şemdinli’de bombalamaya katılmayacaktı ve Şemdinli’de çekirge iki sıçradı kırk
yıl ceza aldı.
Levent Ersöz Alay Komutanı
o da şu an tutuklu ve her nedense Fırat’ın ötesi soruşturulmadığı için bu
şahsa, bu kayıplarla ilgili verilen onlarca dilekçe ve şikâyete rağmen tek
kelime özel mahkeme savcılarınca sorulmamıştı. Şırnak Valiliği o tarihte altı
gün boyunca bunu inkâr etmiş ancak altı gün sonra jandarmaya gittiklerini kabul
etmişti. Oysaki Serdar Tanış o tarihte tehdit edildiğine dair hem Başbakana,
Cumhurbaşkanlığına, İçişleri ve Adalet Bakanlığına ve Diyarbakır cumhuriyet
savcılıklarına şikâyet dilekçeleri vermiş.
Türkiye, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde yaşam hakkı ihlalinden ve kişi güvenliği ve özgürlüğünden
dolayı mahkûm oldu ve daha sonra Levent Ersöz’ün yakalanmasıyla birlikte Serdar
Tanış’ın kardeşleri, çok ilginçtir, kardeşlerinin bu davası uğruna bütün
kardeşleri avukat oldu. Bakın, Abdülhekim Tanış avukat, Sedat Tanış avukat,
Savaş Tanış avukat, İdris Tanış avukat ve eşleri de avukat bu arkadaşlarımızın.
Bu davayı sonuna kadar izlemelerine rağmen, maalesef, bu konuda ihbarlara
rağmen, yaptıkları müracaatlara rağmen bir adım dahi atılmıyor çünkü şiirden,
resimden, tuvalden, kitaptan, poşudan, halaydan terörist yaratmakla meşgul olan
bir zihniyet gerçek failleri ve canileri bütün delillerine rağmen
soruşturmadığı gibi bu kardeş avukatların hepsinin ve Şırnak Barosunun yaptığı
başvurular karşısında bakın Silopi Savcılığı görevsizlik kararını hangi tarihte
veriyor: 17 Ekim 2011.
Şimdi, iktidara
sesleniyoruz: Mademki çok samimisiniz bu faili meçhul cinayetler konusunda,
bunları sorgulayacaksınız, burada gizli tanık bu cinayeti bu kişilerin
işlediğini söylüyor. Yine, savcılar sağlık durumu nedeniyle sorgu yapamadıkları
bahanesine sığınıyor bu dosyada. Böyle bir şey olabilir mi hukuk devletinde?
Arkadaşlar, bu şahıslar bu
olaydan üç gün önce ilçemde ağabeyimi de tehdit etmişlerdi, yeğenimi de almaya
çalışmışlardı ve karakolda yeğenimi almak istedikleri zaman orada Başsavcıyı
aradım “Bilgimiz yok.” dedi, Emniyet Müdürünü aradım “Bilgimiz yok.” dedi. Bu
şahsın çok kişiyi gözaltına aldığını biliyordum. Orada korucu başlarını da
aldı, hatta Osman Demir’in öldürülmesine de sebep oldu.
İşte orada, bir hukukçu
olarak çaresizliğimi size ifade edeyim: Aileme, herkese “Gidin, karakolun
kapısına dayanın, bir hukuksuzluk var, kanunsuzluk var, öyle bir şeye teşebbüs
ederse siz de gereğini yapın.” demek zorunda kaldım. İşte bu kişiler, bu
katiller bütün belgeleriyle ortada. Hükûmeti davet ediyorum. İki yıldır tutuklu
olan Levent Ersöz’e özel savcılarınız gitsin, sorgu yapsın, bunun hesabını
sorsun. Bunun çağrısını yapıyoruz.
Bu gündem dışı konuşmayla
bir daha saygıyla yâd ediyoruz onları. Bu tür katliamları, cinayetleri de
şiddetle kınıyoruz. Er geç bunun hesabının sorulacağını da bir kez daha buradan
ifade etmek istiyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
Hükûmet adına…
Cevap yok mu? Tamam.
SIRRI SAKIK (Muş) – Hükûmet
ne diyecek?
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü
söz, Kahramanmaraş ilinin problemleri hakkında söz isteyen Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Dedeoğlu.
(MHP sıralarından alkışlar)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş
ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş’ın
problemleriyle ilgili gündem dışı söz aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Bir şehir düşünün ki,
Kurtuluş Savaşı’ndan önce şehri işgal eden ilk önce İngilizler, daha sonra da
Fransızlar tarafından şehrin kendi imkânlarıyla ve o anki, o zamanki
teknolojisiyle İngilizleri ve Fransızları kendi şehrinden kovarak
bağımsızlığını ilan etmiş ve bunları şehir dışına atmaları sebebiyle de
Kurtuluş Savaşı’nın ilk kıvılcımı patlamıştır.
Cumhuriyet döneminden beri
Kahramanmaraş kendi problemlerini kendisi çözmüştür. Kurtuluş Savaşı’nda
göstermiş olduğu bu başarıdan dolayı da yüce Meclis tarafından, gazi Meclis
tarafından kırmızı şeritli İstiklal Madalyası’yla Kahramanmaraş ve
Kahramanmaraş halkı ödüllendirilmiştir.
Cumhuriyet tarihinden sonra
ekonomik anlamda, Kahramanmaraş’a Sümerbank ve şeker fabrikası yapılmış.
Geçtiğimiz dönem içerisinde Sümerbank özelleştirilmiş, en son da bundan bir ay
önce Elbistan’daki şeker fabrikamız da özelleştirilmiş. Oradaki çalışan
işçilerimizin, personelimizin de akıbeti şu anda belirsizdir.
1984 yılında
Kahramanmaraş’a ve o bölgeye verilen teşviklerle Kahramanmaraş bir sanayi şehri
olmuş, üreten ve ihraç eden bir şehir olmuştur.
Yine 1991 yılında, 940
metre, stol tipi yapılan bir havaalanıyla da Kahramanmaraş ilk havaalanına
kavuşmuş, daha sonra şehir kendi imkânlarıyla 1.800 metre uzunluğundaki bir
havaalanına kavuşmuş, daha sonra da gelişerek şu anki hâline gelmiştir ancak
teknolojisi çok geri olan pervaneli uçaklar Kahramanmaraş’a reva görülmektedir.
Sağlık ve eğitim konusunda
Kahramanmaraş Türkiye'nin son sıralarında yer almaktadır. Maalesef, bunu
üzülerek söylüyorum, Kahramanmaraş’ın bugün hâlâ birçok mahallesinde okul yok,
birleştirilmiş okullar var, 40 kişilik, 50 kişilik sınıflarda öğrenciler
öğrenim görmekte ve yine maalesef diyorum, konteyner okullarımız
Kahramanmaraş’ta mevcut.
Üniversitemiz 1992 yılında
kurulmuş, o tarihte kurulan üniversitelere göre çok gerilerde kalmış. Yine
-Kahramanmaraş kendi problemini kendisi çözüyor dedim- müteşebbislerimiz
üniversitemize büyümesi konusunda el atmış ve geçen hafta da bir müteşebbisimiz
bir bölümü yapmak üzere temeli atılmıştır.
Kahramanmaraş’ın üç tane
giriş yolu var, Kayseri-Kahramanmaraş yolu, Kahramanmaraş-Gaziantep yolu,
Kahramanmaraş-Adana yolu. Maalesef ki bu yollar da on yedi yıldan beri devam
etmektedir, hâlâ bitirilememiştir. Bununla beraber Elbistan, Göksun, Afşin, Andırın,
Ekinözü, Nurhak, Çağlayancerit, Türkoğlu ve Pazarcık ilçelerimizin yolları,
belde yolları, köy yolları maalesef istenilen nitelikte değildir. Sadece
ilçelerimizden bir örnek vermek istiyorum: Andırın ilçemizin asfaltlaşma oranı
yüzde 5’tir, maalesef, üzülerek söylüyorum.
9 tane şehidimiz
Elbistan-Afşin’de yatmaktadır, hâlâ akıbeti belirsiz, nasıl çıkacak, ne olacak?
Yine eğer yetki verilirse Kahramanmaraş halkı bu 9 tane görev şehidimizi kendi
elleriyle çıkartır. Bundan da hiç kimsenin şüphesi olmasın, yeter ki ne olacağı
belli olsun.
Kahramanmaraş’ın etrafı
barajlarla çevrili ama, maalesef, su kanallarımız yapılmamaktadır, geri
kalmıştır, Türkoğlu Ovası su beklemektedir.
Peki, bu dönem içerisinde
Kahramanmaraş’a yatırım yapılmadı mı? Elbette yapıldı. Şehrin 20 kilometre
dışına Kahramanmaraş Devlet Hastanesi ve şehrin 4 kilometre dışına da bir Diş
Hastanesi yapıldı. Bunlar Adıyaman-Gölbaşı-Kahramanmaraş-Yumurtalık hattındaki
fay hattının üstünde bulunuyor, depremle ilgili en ufak bir çalışma yoktur,
temenni ediyorum ki güçlendirmeleri yapılır.
“Çalıştay” adı altında
sayın bakanlarımızın biri gelip biri gidiyor, çok memnunuz, temenni ediyorum
ki, inşallah bu dönem içerisinde sayın bakanlarımızın gelip gitmesiyle
Kahramanmaraş’ın bu problemleri çözülür.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MESUT DEDEOĞLU (Devamla) –
81 ilimizin ve Kahramanmaraş’ın üretmesi ve ihraç etmesi noktasında
Kahramanmaraş’a, bizlere düşen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına düşen
nasıl bir görev varsa hepsine hazır olduğumuzu belirtiyor, yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Dedeoğlu.
Sayın Kaplan, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, GAP’taki gelişmelere
ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkanım, GAP’taki gelişmelerle ilgili söz aldım.
GAP’la ilgili kim ki bir
kazma vurur, bir hizmet eder Allah ondan razı olsun. Bu, bütün Türkiye içindir.
Ancak kırk yıldır 1 milyon 862 bin hektar arazinin sulanması hedefinden 2002’ye
kadar, AKP İktidarına kadar yüzde 16’sı, 280 bin hektarı sulanmıştı, AKP
döneminde de, on yıl içinde İşsizlik Fonu’ndan ayrılan 16 milyara yakın paraya
rağmen yüzde 1’lik bir oran artmıştır, yüzde 17’ye çıkmıştır.
GAP’ın asıl amacı bu kırk
yılda 1 milyon 862 hektar arazinin sulanmasıdır, gerçek budur. Bu gerçeği kim
ki yerine getirir Allah razı olsun ondan ama kim ki sorumluluğunu yerine
getirmezse de biz burada yapıcı eleştirilerimizi yapmaya devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Maalesef yüzde 17’nin ötesine gidilememiştir.
BAŞKAN – Sayın Sakık…
2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Silopi ilçe yöneticisi ve
ilçe başkanının on bir yıl önce gözaltına alınıp izlerine hâlâ rastlanmadığına
ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de Silopi’de bundan on
bir yıl önce gözaltına alınıp ve hâlâ izlerine rastlanmayan Serdar Tanış’ın,
Ebubekir Deniz’in… Bunlar bizim ilçe yöneticilerimizdi, ilçe başkanımızdı.
Aslında fail o kadar açık ve net ortada ki, çünkü o dönem bunlar kışlaya davet
ediliyor ve o kışlanın sorumlusu Levent Ersöz ve bizim iki arkadaşımız oraya
götürülürken partili bir grup arkadaşımız da refakat ediyor ve kışlaya
giriyorlar, bir daha geri dönmüyorlar. Şimdi, o kışladan sorumlu olan komutan,
bugün Silivri Cezaevinde Ergenekon’dan yargılanıyor. Onların yakınları ve
bizler müdahil olmak istiyoruz ama buna rağmen müdahillik hakkımız gasp
ediliyor ve bu ailelerin bütün başvuruları geri çevriliyor. Şimdi, bir taraftan
geçmişle yüzleşmek… Suçüstü yakalananlar, o insanlarımızın ölümünden sorumlu
olan birileridir.
BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır; ayrı ayrı okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 21 milletvekilinin, faili
meçhul cinayetler ve kayıpların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/115)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde yaşanan faili
meçhul cinayetler ve kayıpların, eski askerler ve polislerin ifadeleri de göz
önüne alınarak, faillerin ortaya çıkarılması ve yargılanması için Anayasa'nın
98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Kürt sorunu var olduğu ilk
günden bugüne kadar süren olaylarda, 40 bin insanımız yaşamını yitirdi,
milyonlarca insanımız göç etti, binlerce köyümüz yakılıp yıkıldı, yüz
milyarlarca dolarlık maddi kaybımız oldu. Ölümlerin büyük kısmının failleri
hala bulunamadı, mevcut hükümet 2002 yılından beri de bunun için herhangi bir
adım atmadı. 1990'dan 2002'ye kadar olan 12 yıllık dönemde bir kaos ortamına
dönüşen bölgede 17.500 faili meçhul cinayet yaşandı.
Faili meçhul cinayetler
toplumlarda infiale sebep olmaktadır. 1980 yılında yaşanan darbe sonrasında
başlayan cinayet furyası, Kürt sorununun ortaya çıkmasıyla önüne geçilemez bir
hal almış, demokrasinin gelişmesi önünde büyük bir engel teşkil etmiştir.
İşlenen 17.500 faili meçhul cinayet, o dönemlerde kaçırılmış olan Kürt iş
adamı, gazeteci, yazar, siyasetçi ve avukatlardan oluşmaktaydı. Bu insanların
bir kısmı yaşamını yitirmiş olarak bulunmuş bir kısmının ise hala cesedi bile
bulunamamıştır. 2009 yılında Silopi'de açılan ölüm kuyuları kaybolan insanların
aileleri için "belki kemikleri bulunurda mezarları olur" umudu
doğurmuştur.
Günümüzde emekli komutanlar
ve polislerin de ifadelerinden anlayacağımız üzere 90'lı yıllarda gerçekleşmiş
olan faili meçhul cinayetler, dönemin gerekliliği olarak gösterilmiştir. Emekli
Koramiral Atilla Kıyat'ın faili meçhul cinayetlerle ilgili olarak yaptığı
açıklamaları hepimiz hatırlamaktayız. Kıyat, açıklamalarında "1990'lı
yıllarda işlenen cinayetlerin emir komuta ile işlenmiş olabileceğine
inandığını" belirtmektedir. Hepimiz çok iyi bilmekteyiz ki Koramiral
rütbesine kadar yükselmiş olan askerlerin somut göstergeler olmadan böyle
açıklamalar yapmaları teamülden değildir. Yine son dönemde Susurluk davası
hükümlüsü eski Özel Harekâtçı Ayhan Çarkın'ın bu cinayetlerle ilgili
açıklamaları medyada geniş yer bulmuştur. Çarkın, işlemiş oldukları cinayetleri
ve kimlerle bu cinayetleri işlediklerini tek tek isimleriyle açıklamış,
"üstlerinin emirleri bizzat Mehmet Ağar ve İbrahim Şahin'den aldıklarını
ve kendilerine de uygulattıklarını" itiraf etmiştir. Ayhan Çarkın,
ifadelerinde sık sık "İbrahim Şahin, Mehmet Ağar, Doğan Güreş ve Tansu
Çiller" isimlerine yer vermiş, bir şekilde bu isimlerle cinayetleri
ilişkilendirmiştir. İfadelerinde dönemin Başbakanı Tansu Çiller tarafından
açıklanan Kürt işadamlarına yönelik "ölüm listesi“ne de değinen Çarkın,
öldürülen Kürt işadamları için "Mehmet Ağar ve İbrahim Şahin'in bilgisi
dahilinde gerçekleştirilen infazlardır" demiştir. İbrahim Şahin, savcılığa
vermiş olduğu son ifadede ellerinde "öldürülecek Kürtler listesi"
olduğunu söylemiş, "Eğer ortada illegal bir yapı varsa bana değil gidin
Mehmet Ağar'a sorun" demiştir. Son olarak ise, İstanbul Özel Yetkili
Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali, eski Özel Harekât Polisi Ayhan Çarkın'ın
itirafları üzerine Perpa katliamı ve Ayhan Efeoğlu'nun kayıplık iddiası
hakkında soruşturmanın yeniden açılması talebine, " Bunlar çıkar amaçlı
suç örgütü faaliyeti ya da terör organizasyonu" değildir diyerek
takipsizlik kararı vermiş, bir nevi Mehmet Ağar'ı koruma altına almıştır. Bu nedenle
adı geçen dönemin sorumluları derhal yargı önüne çıkarılmalıdır.
Faili meçhul cinayetlerin
faillerinin bulunması için etkin bir hukuk süreci gereklidir, bu sürecin hızlı
ve iyi işleyebilmesi için Meclis Araştırma Komisyonu kurularak, failleri ortaya
çıkarmak hukuk devleti olmanın zorunluluğudur.
1) Sırrı Sakık (Muş)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Murat Bozlak (Adana)
5) Halil Aksoy (Ağrı)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) İdris Baluken (Bingöl)
8) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
9) Emine Ayna (Diyarbakır)
10) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
11) Altan Tan (Diyarbakır)
12) Adil Kurt (Hakkâri)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve 21 milletvekilinin,
Bingöl-Karlıova’da bir köy korucusunun öldürülmesi sonucu bir araya gelen
korucuların ilçede yaptığı saldırılarda hasar gören binaların tespitinin ve
olayın sorumlularının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/116)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
28 Temmuz günü Bingöl
ilimizin Karlıova İlçesinde meydana gelen olaylarda, bir köy korucusunun silahlı
bir kişi tarafından öldürülmesi üzerine bir araya gelen korucuların ilçede
yaptığı saldırılarda: 1 işyeri tamamen, 17 işyeri de ciddi şekilde hasar gömüş.
BDP ilçe binası ve BDP ilçe başkanının evi yakılmış, Karlıova Belediyesi
taşlanarak zarar görmüştür. Bu olayla ilgili gerçeklerin aydınlatılması, ev ve
işyerleri ile parti binalarımızın yakılmasının sorumlularının bulunması ve hem
zararın belirlenip tazmininin sağlanması için hem de Karlıova'daki mağduriyetin
ileri boyutlara taşınmaması amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğü‘nün 104
Ve 105'inci Maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.
Gerekçe:
28/07/2011 tarihinde,
Bingöl'ün Karlıova ilçe merkezinde, saat 15:20 sularında, silahlı bir kişi
tarafından yapılan saldırıda, Taşlıçay (Çırrık) köyü korucularından Korucu başı
Hacı Alan öldürülmüştür. Korucu Hacı Alan'ın öldürülmesinden sonra, bir araya gelen
Taşlıçay köyü korucularının, Karlıova ilçe merkezini basarak, ilçe merkezinde
rastgele silahla evlere ve işyerlerine ateş açıp, çevrede bulunan halka
tehditler savurarak fiziki saldırılarda bulunmuşturlar. Bu olaylarla ilgili
olarak yapılan kamuoyu ve sivil toplum kuruluşları çalışmalarında olaydaki
ihmal gözler önüne serilmektedir. Bu ihmaller başta Bingöl Valisi, Bingöl
Emniyet Müdürü, Karlıova İlçe Kaymakamı,
Karlıova İlçe Emniyet Müdürü ve Karlıova Cumhuriyet Savcısı tarafından
gerçekleştirilmiştir. Sivil toplum kuruluşlarının Bingöl Valisi ile yaptığı
görüşmede, valinin her ne kadar kendisinin tüm sorumluluğu aldığını beyan etse
de, saldırı olayının gerçekleştiği sırada koruculara müdahale etmeyen başta
Karlıova Kaymakamı ve delilleri toplamaya dahi gitmediği ve çoğu delili
güvenlik güçlerinden temin ettiği iddia edilen Cumhuriyet Savcısıyla beraber
saldırılara karşı seyirci kalan ve adeta ilçe halkını korucuların insafına terk
eden güvenlik güçlerinin en hafif tabirle ağır kusurlarının mevcut olduğu
kanaatine varılmıştır. Bunun yanında Bingöl Valisinin olay sırasındaki telefon
görüşmesinde tarafıma yönelik olarak olayların durulduğu ve kontrol altına
alındığı teyidinden beş dakika sonra ilçe merkezinden gelen haberler ev ve
işyerlerinin yakılmaya devam ettiğini belirtiyordu.
Karlıova İlçesi Belediye
Başkanı Sayın Ferit Çelik olayla ilgili olarak: “Olayın olduğu gün seminer
amaçlı Antalya'daydım. Olayı duyar duymaz önce ilçe kaymakamını, daha sonra
ilçe jandarma komutanını aradım. Kaymakam telefonuma cevap vermedi, yüzbaşı da
meşgule düşürdü. Bingöl Valisini aradığımda kendisi olay yerine intikal
edeceğini söyledi. Programımı yarıda kesip Karlıova'ya döndüğümde emniyet
müdüründen tutulmuş olan tutanakları istedim. Bana, "Korucuyu
öldürmeseydiniz." diyerek tutanakları vermedi. Basına, kaymakamın
telefonuma cevap vermediğini söylediğim için kaymakam bize sitem etmekte ve
tavır almaktadır, ifadelerini kullandı. Bir başka Karlıova nüfuslu ve olayların
tanığı ilçede esnaflık yapan Murat Karabağ: "Korucunun öldürüldüğü olay
sırasında silah seslerini duyduğumuzda dükkanımızın kepenklerini kapatıp eve
gittik. O sırada beni arayan bir arkadaş korucuların Paris Giyim adlı
işyerimizi yakmaya geldiklerini söyledi. Behçet adındaki Taşlıçay (Çırık) Köyü
korucusu ile birlikte adını bilmediğim başka bir korucu, elindeki benzin
bidonunu, işyerimizin camlarını kırarak eşyaların üzerine döküp dükkanımızı
ateşe verdiler. Bu olay olduğunda Bingöl'den gelmiş olan takviye polis
kuvvetleri de ilçedeydi. Dükkanımızı ateşe verirlerken polisler de bu duruma
seyirci kaldılar. Korucular, belediyeye ait itfaiye aracının yangını
söndürmesine engel olurken, polisler de orada bu engellemeyi izliyorlardı. Daha
sonra polis göstermelik bir şekilde sadece bir kez yangın söndürme tüpü ile yangına
müdahale etmeye çalıştı. Çalıştığım bu dükkân 250 Bin TL karşılığında sigortalı
iken, yaklaşık zararımız 600 Bin TL civarındadır."
Hem görgü tanıklarının hem
de sivil toplum kuruluşları raporlarının ifadesi olayda yaşanan ihmalleri,
kasıtları ve hukuksuzluğu gözler önüne sermektedir. Dolayısıyla hem böyle vahim
olayların yaşanmaması hem de yaşanan söz konusu olayın aydınlatılması amacıyla
Meclis araştırmasının yapılması gerekmektedir.
1) İdris Baluken (Bingöl)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
9) Emine Ayna (Diyarbakır)
10) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
11) Altan Tan (Diyarbakır)
12) Adil Kurt (Hakkâri)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22)Özdal Üçer (Van)
3.- Edirne Milletvekili Kemal Değirmendereli ve 27
milletvekilinin, Türkiye genelinde hayvancılık sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/117)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye genelinde
hayvancılığın sorunları ve hayvan ithalatının olumsuz etkilerinin tespit
edilmesi ile gerekli önlemlerin belirlenip ivedilikle alınması amacıyla
Anayasa'nın 98 inci ve İçtüzüğümüzün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince
Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ederiz.
Gerekçe:
Türkiye hayvancılığa uygun
bir ülke olup, kırsal bölgelerimizdeki şartların uygunluğuna göre küçükbaş
ve/veya büyükbaş hayvancılıkla geçim sağlanmaktadır.
Canlı hayvan sayısı ve
dolayısıyla et üretimimiz 1991 yılı itibariyle önemli ölçüde düşüşe geçmiştir.
2007 itibarıyla da ithal hayvanlarla arzın karşılanması politikası hayvancılığı
neredeyse bitme noktasına getirmiştir. Sığır yetiştiriciliğinde hayvan başına
verimde artış sağlanmış olmasına rağmen bu artış sayıca azalan hayvanların
eksikliğini karşılayacak düzeyde değildir.
Türkiye istatistik
Kurumu'nun Ağustos 2011 verileri de toplam kırmızı et üretiminin bir önceki
yılın aynı ayına göre % 18,1 oranında azaldığını göstermektedir ki bu da canlı
hayvan varlığını arttırmak için uygulanan politikaların önemli bir faydası
olmadığını gözler önüne sermektedir. Öte yandan ülkemizin nüfusu daha artmış,
halkın beslenme konusunda bilinç düzeyi biraz daha ilerlemiş ayrıca geçtiğimiz
yıllarda ülkemize gelen turist sayısı da önemli ölçüde büyümüştür.
Her ne kadar bugün Doğu
Anadolu'da canlı hayvan sayısının arttığı belirtilse de Trakya'da, Anadolu'da
yerel hayvancılık gerilemektedir. Hayvan ithalatının gereğinden fazla
yoğunlaştırılması, kesilmeyi bekleyen hayvan sürülerini doğurmuştur. Bu da
Trakya başta olmak üzere gerek çevreye gerekse ülkemiz ekonomisine olumsuz
etkiler yaratmakta ve yerli hayvanlara da zarar verebilecek hastalıklara neden
olmaktadır.
Hayvancılığın bugün bu
noktalara gelmesinde önemli rol oynayan etkenler;
- Tarım Bakanlığının
sıkıntıları yerel olarak belirleyip araştırması yerine merkezî yönetimi ve
konuya tek taraflı çözüm araması, mevcut örgütlenmelerden gerekli ölçüde destek
almaması,
- Süt sektörünün
hayvancılığa, hayvancılığın ise süt sektörüne etkisi (süt fiyatlarının düşük,
yem fiyatlarının yüksek olması sebebiyle süt hayvanlarının kesilmesi). Bu
konuda aşağıdakiler ele alınmalıdır;
• İthalat yapmakta
olduğumuz AB ülkelerindeki süt ve etle ilgili teşvik sistemlerinin incelenmesi
• Dönemsel süt üretimi
fazlalığını eritmek için teşvik edilen süt tozunun iç piyasada tüketiminin
önlenmesi, dış piyasalara ihraç edilmesinin sağlanması
• Okul sütü ve asker sütü
uygulamaları yapılarak ülkedeki süt tüketiminin artırılması
• Süt tozu ve benzer
ürünlerin (buzağı maması gibi) ithalatında gümrük duvarlarının mutlaka
engelleyici olacak şekilde yükseltilmesi
• Dahilde işleme rejimi
(D.I.R.) kapsamında yapılan gümrüksüz süt tozu ve peynir altı suyu tozunun
ithalatının kaldırılarak gerekirse süt sanayicisinin dış pazarlarda rekabet
gücünün artırılması için özel teşvikler verilmesi
• Kayıt altındaki süt
sanayicisinin korunması, merdiven altı mandıra üretiminin ortadan kaldırılması
- Bölgeye uygun yetiştirme
sistemlerinin belirlenmemesi, mera varlığının azalması, doğal kaynaklardan
yeterince faydalanmama ve çevre koşullarının iyileştirilmemesi,
- Kurbanlık hayvanlarla
ilgili yerli üreticilerin gözetilmesini sağlayacak tedbirlerin alınmaması,
- İstikrarlı bir et fiyat
politikasının olmayışı, ithalatın tüketiciye ucuz ve kaliteli et ve et ürünü
olarak yansımaması,
- Uygulanan ithalat
politikası ile baskı altında kalan hayvan ve et fiyatlarının hayvan
üreticilerini sektörden tamamen uzaklaştırması ve dışa bağımlılığı yakın
gelecekte geri dönülemez noktaya getirmesi,
- Hayvan ithalatı ile
birlikte hastalıklardan ari bölge olan Trakya'da şap hastalığının görülmesi,
- Hayvancılıktan
vazgeçilmesinin kırsal kalkınma üzerinde yarattığı olumsuz sonuçların göz ardı
edilmesidir.
Yukarıda belirtilen
hususlar ışığında hayvancılıkta istikrarlı ve uzun vadeli politikalar
izlenmesi, büyükbaş ve küçükbaş canlı hayvan varlığının arttırılıp ithalatın
asgari seviyelere indirilmesi için bu konuyla ilgili kurum, kuruluşlar ve
mevcut örgütlenmelerle entegre plan ve strateji oluşturulmasına olanak
sağlayacak bir araştırma komisyonunun ivedilikle kurulması ülkemiz
hayvancılığının geleceği ve tarım kesiminin kalkınması için büyük önem
taşımaktadır.
1) Kemal Değirmendereli (Edirne)
2) Mehmet Siyam Kesimoğlu (Kırklareli)
3) Turgut Dibek (Kırklareli)
4) İzzet Çetin (Ankara)
5) Osman Aydın (Aydın)
6) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
7) Ali Haydar Öner (Isparta)
8) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
9) Arif Bulut (Antalya)
10) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
11) Candan Yüceer (Tekirdağ)
12) Doğan Şafak (Niğde)
13) Faik Öztrak (Tekirdağ)
14) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
15) Kazım Kurt (Eskişehir)
16) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
17) Ahmet Toptaş (Afyonkarahisar)
18) Levent Gök (Ankara)
19) Musa Çam (İzmir)
20) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
21) Ramis Topal (Amasya)
22) İdris Yıldız (Ordu)
23) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
24) Veli Ağbaba (Malatya)
25) Muharrem Işık (Erzincan)
26) Recep Gürkan (Edirne)
27) Emre Köprülü (Tekirdağ)
28) İlhan Demiröz (Bursa)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın Anayasa’nın
92’nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, önce okutup işleme
alacağım sonra da oylarınıza sunacağım.
Başbakanlık tezkeresini
okutuyorum:
B) Tezkereler
1.- Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen
uluslararası çabalara destek vermek üzere, gereği, kapsamı, zamanı ve süresi
Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları,
Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı ile
Hükûmete verilen ve 2/2/2010 ve 7/2/2011 tarihli 956 ve 984 sayılı kararları
ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92 nci maddesi uyarınca
10/2/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık
tezkeresi (3/732)
20/1/2012
Türkiye Büyük Meclisi
Başkanlığına
Aden Körfezi, Somali
karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008 yılında
kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararıyla bir yıl için
verdiği izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz
konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı
ve Türkiye bağlantılı ticarî gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine karşı uluslararası
toplumca yürütülen müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda bulunulması
sağlanarak, bu alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte
oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri
deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren 934 sayılı TBMM
Kararının süresi, son olarak 7/2/2011 tarihli ve 984 sayılı Kararla bir yıl
uzatılmış olup 10/2/2012 tarihinde sona erecektir. Diğer yandan, anılan
bölgelerde ve Hint Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine
cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin ilgili kararlarının süresi
son olarak 22/11/2011 tarihli ve 2020 sayılı Kararla bir yıl uzatılmıştır.
Bu kapsamda, Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap
Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Hükûmete verilen bir yıllık
izin süresinin, 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı TBMM Kararında belirlenen ilke
ve esaslar dâhilinde, 10/2/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasanın
92 nci maddesi uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN – Başbakanlık
tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara, Hükûmete ve şahsı
adına iki üyeye söz vereceğim.
Konuşma süreleri gruplar ve
Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Gruplar adına şimdilik
sadece Barış ve Demokrasi Partisinin söz talebi vardır.
Şırnak Milletvekili Sayın
Hasip Kaplan, buyurunuz efendim.
Süreniz yirmi dakika.
BDP GRUBU ADINA HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Değerli milletvekilleri, tabii, bu tezkereye karşı Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz alırken şunu açıkça ifade etmek istiyorum: Biz, bu tür yurt
dışına birilerinin ticaret gemileri için asker
gönderilmesine karşı olduğumuzu geçmiş dönemde de, her tezkere
görüşmesinde de ifade ettik ve tabii ki “Hayır” oyu vereceğimizi de ifade
ettik.
Şimdi, aynı tezkere bugün
de önümüze geldi. Şimdi, bir baktım Başkanlık Divanına “Benden başka konuşan
var mı?” diye, iktidar partisine baktım, başvurmamış; ana muhalefet ile MHP’ye
de baktım, onlarda da başvuran yok.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Savunmak sana kaldı!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu
isteksizliğiniz, gönülsüzlüğünüzü de anlamış değilim. Bu kadar tezkere
arkadaşlığınız varken niye bu konuda konuşmacı olarak bildirmediniz? Barış ve
Demokrasi Partisi Grubundan başladı.
Tabii, bazı gerçekleri
konuşacağız arkadaşlar, konuşmaya da devam edeceğiz. Bizim Somali dosyamız
kocamanlaştı. Biz takip ediyoruz. Türkiye gemi sicilini de takip ediyoruz.
Kimin gemileri, gemicikleri var, bu ara deniz ticaretinde, nakliyede, ulaşımda,
petrol taşımacılığı konusunda kim kazanıyor ve bizim göndereceğimiz savaş
gemileri kimleri koruyacak, kimlerin çıkarlarını koruyacak, kimlere karşı
koruyacak? Tabii Somali’ye bizim Hükûmetin yardımları vardı. Biliyorsunuz
açlıktan ölen bebeler için, televizyonlarda çok çok çıkan bir isim vardı Nihat
mıydı neydi, onu bile Somali’ye götürmüştü Hükûmet, ne kadar meşhur varsa. Ve
daha sonra da başkaları da Somali’deki aç çocuklara yardım, barış kampanyası
altında gitmişti. Şimdi de Somali’ye savaş gemilerini gönderiyoruz. Bu ne tezat
arkadaşlar. Yani Somalili korsanlara karşı savaş gemilerimizi gönderiyoruz,
açlara karşı yardım kampanyaları açıyoruz. Ondan sonra Amerika işte Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin büyük ülkeleri kim ne buyurduysa onların çıkarına
hizmet ediyoruz. Vatandaşımız vergisini hazineye koyarken, benim vergimi harca
derken bu gemi ticareti yapanların çıkarlarını koruyun diye mi hazineye para verip
Millî Savunma Bakanlığının bütçesini, askerî harcamaların bütçesini bunun için
mi artırın diyor? Türkiye’de 20 milyonun altında, yoksulluk sınırı altında, 3
milyonun altında, açlık sınırı altında olan insan var; tıpkı Somali’de yaşayan
insanlar gibi açlık sınırı altında olan insanımız var. Şimdi niye NATO diye bir
güç var silahlı? Niye NATO korumuyor Aden Körfezi’ndeki Somali’nin önündeki 3
tane korsana karşı koskoca NATO niye koruyamıyor orayı diye sormak istiyorum
burada. Hakikaten, niye koruyamıyor? Niye buradan savaş gemisi, niye buradan
asker gönderiyoruz diye sormak istiyorum. Kime hizmet ediyor bu ülke? Kime bu
kararla tezkere ortaklığı yapacaksınız? Kimin gemilerinin menfaatini, kimin
ticaretinin menfaatini koruyacaksınız? Yapmayın arkadaşlar! Bu tezkere
arkadaşlığı hayra alamet değil. Bu tezkere arkadaşlığı Uludere’de bomba oldu,
yağdı insanların tepesine. Somali’de yardım paketlerinin yerini de bomba
paketleri her an alabilir. Böylesine bir sırat köprüsünde geçişe benziyor.
Biz buradan sorumlu
muhalefetin örneğini sergiliyoruz. Yani siz şimdi oraya savaş gemisi
göndermeseniz… Barış ve Demokrasi Partisi olarak diyoruz, o geminin harcamasını
Meclise bildirmiyorsunuz; kaç tane asker gitmiş, bildirmiyorsunuz; ne kadar
harcama yapılmış, bildirmiyorsunuz. Her tarafta özel güvenlik oluşturuluyor.
Buyurun, ticaretini küreselleştiren dünya, gemi ticaretinin de özel güvenliğini
sağlasın. Niye biz buradan, hazineden vatandaşın vergisini birkaç armatörün
keyfi için orada Körfez’e gönderiyoruz? Malezya’dan mısır gelsin, GDO’lu
ürünler gelsin, bilmem ne gelsin, birileri oradan ticaret yapsın, ihale kapsın,
gümrük sınırını aşsın, fayda sağlasın, kâr sağlasın, biz de onları koruyalım!
Arkadaşlar, İran’la Hürmüz Körfezi’nde yaşananları biliyor musunuz siz? Orada
savaş gemileri niye dolaşıyor, farkında mısınız? Petrolün, enerjinin yeniden
dizayn edildiği; İtalya’nın, Fransa’nın, Akdeniz ülkesi Avrupa ülkelerinin
yüzde 35’lerde İran’dan petrol aldığı bir dönemde oraya savaş gemilerini
gönderen Amerika veya NATO niye Somali önlerinde güvenlik alamıyor? Soruyorum
size. Yani Somali’deki 3 tane korsana mı teslim olmuş koskoca Amerika, koskoca
NATO? Yani, 3 tane korsanın önünde diz mi çökmüş NATO ve Amerika? Buradan,
Türkiye’den savaş gemileri istiyor. Biz de Başbakan istiyor diye, Başbakanlık
tezkeresiyle burada ellerimizi kaldıracağız: “Buyurun, savaş gemilerimiz. Hadi
yallah Somali’ye.” Ne yapın? E, orada korsanlar var, korsanları yakalayın. E,
ne yapıyor korsanlar? Korsanlar oradan geçen ticaret gemilerini vuruyorlar,
para alıyorlar, fidye istiyorlar, bilmem ne istiyorlar.
Arkadaşlar, bu çocuk
oyuncağına döndü artık. Demek ki Türkiye'nin elinde en çok büyüyen güç, en çok
ihraç edilebilecek güç ama zararına ihraç edilen güç ordu olmaya başladı; deniz
kuvvetleriyle, hava kuvvetleriyle kara kuvvetleri. Nereye asker lazım? Kore’ye
lazımdı, Kore’ye gönderdik. Şimdi Afganistan’a lazım, Afganistan’a
gönderiyoruz. Lübnan’da askerlerimiz var, Somali’de var.
Yani, biz küresel kriz
ortamında, küresel sermayenin bekçiliğini yapmak zorunda mıyız diye soruyorum
Genel Kurula, hakikaten yani… Ticaretini yapan güvenliğini de alsın kardeşim,
bana ne ya onun kazandığı paradan, beni ne ilgilendiriyor, bütün dünya ticareti
oradaki körfezden geçerken beni ne ilgilendiriyor. Eğer Birleşmiş Milletler,
eğer Güvenlik Konseyi, eğer NATO bu güvenliği sağlamıyorsa ben bu güvenliğe
gemi göndermem, asker göndermem. Bu ülkenin bunda çıkarı yok, bu ülkenin bunda
zararı var, masrafı var. İşte, bu kadar açık şimdi. Niye tezkere arkadaşlığı
yapıyorsunuz, hakikaten niye bu kadar bu konularda benzeşme gereğini
düşünüyorsunuz, anlamakta güçlük çekiyoruz.
Bakın, gemilerle ilgili…
Siber dünyasını, yazılım dünyasını, yazılım endüstrisini, bilgisayarı, bütün
bunları bilmez misiniz? Ya, önünüzdeki İnternet’e bakın, Meclisin içinden girin
Google’a. Sudan, Somali açıklarında bir korsan gemisini görmek isterseniz
buradan görebilirsiniz, e, görebilirsiniz; bu kadar gelişmiş, bu kadar bilişim
gelişmiş, bu kadar ağlar gelişmiş. Washington’dan her taraf gözüküyor, orada
hangi korsanın nerede hangi karides çeşidini yediğini biliyor. Yani, şimdi,
bunu bilenler bunu önleyemez mi? Bize mi kalıyor dünyanın jandarmalığı? İkide
bir asker gönder, kuvvet gönder; ondan sonra da birilerinin ticareti, gemisi
için gönderdiğimiz askerlerimiz “Vatan uğruna öldüler.” diye buradan törenler
yaptırt! Olmaz arkadaşlar, böyle şey olmaz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle yok.
Dünyanın hiçbir gelişmiş
Avrupa ülkesi çıkarı olmadığı zaman insan haklarını da takmıyor, demokrasiyi de
takmıyor, hukuk devletini de takmıyor, bir tek çıkarını biliyor. Zaten
sermayenin ne dini var ne imanı var ne etnisitesi var ne mezhebi var; “Para,
para, para!” Napolyon gibi, paradan başka bir şey düşünmüyor. “Bu paracılara
niye savaş gemisi gönderiyorsunuz?” diye buradan biz de Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına sesleniyoruz: Niye gönderiyorsunuz kardeşim?
Buradan çok konuşulacak
şeyler var. Bakıyoruz ki Somalili korsanlarla ilgili beş yıldır bir önlem
alınamamış, hâlâ gemiler gidiyor. Demek ki bizim gemiler gitmese Somali’de
gemiler ticaret yapamayacak. Ya, bırakın onu, şu JİTEM’in Diyarbakır merkezine
gidin, ya, şuraya Allah aşkına... 4 tane daha kafatası çıkarılmış. Kültür
Bakanı gidiyor, diyor ki: “Orasını Turizm Bakanlığı için müze yapacağım.” Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı gidiyor, JİTEM’in merkezinde kafatasları çıkarken
ilginç ilginç şeyler konuşuyor. Ya, ilgili bakan İçişleri Bakanı gitmiyor,
Adalet Bakanı gitmiyor; asayişten sorumlu koordinatör bakan, Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay gitmiyor. Ya daha 90’lı yıllar, o dönemin... Herkes,
her şey belli. Sen kendi ülkende insanın can güvenliğini sağlayamıyorken,
yaşamı katledenler belliyken, o dönem görev yapan JİTEM’in sorumluları
belliyken, yakasına yapışıp hesap soramıyorken gidip Somali’de korsanlara karşı
savaşacaksınız!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Bunların hesabını kim soruyor? Bunları kim çıkarıyor? Bunları biz çıkarıyoruz
biz, hesabını biz soruyoruz.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Ya, size gülünür, gülünür arkadaşlar, bak, gülünür. Her şeyin ticaretini
yapıyorsunuz. Şimdi, bakın, her şeyin ticaretini yapmaktan vazgeçin. Başbakanın
bu huyu da çok kötü.
Bakın, Musa Anter’i, Ape
Musa’yı o JİTEM merkezinde katlettiler. Bakın, size bir şey anlatacağım. O
JİTEM merkezinde Ape Musa’yı katledenlerin hepsinin ismi, adresi belli,
itirafçılar ifade verdi. Siz onları bir gün ifadeye çağırttınız mı? Bir savcı,
bir özel polis, özel mahkeme bunları ifadeye çağırdı mı? “Ne bu kafatasları,
burada 24 tane kafatası çıktı, can bunlar, insan bunlar, kaybolan Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı bunlar.” deyip bunları korumak için ne yaptınız?
Bakın medyaya. Medyada,
utanç duyuyorum, hicap duyuyorum. Bakın, bugün Radikal’in manşeti var, diyor
ki: “Anter Anter kırk yıl sonra geldi, babasının mezarını ziyaret etti.” Evet,
bu ayıp da Türkiye’ye yakışır. Niye gelemedi? On yıllık iktidarınız döneminde
Anter Anter Türkiye’ye niye giremiyordu? Emniyet Genel Müdürlüğünde yurda giriş
yasağı koydunuz. 69’da 1 Mayısa katılmış, bir gösteriye katılmış diye kırk
yıldır bu insana ülkeye giriş yasağı koydunuz. Dava açtık.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Kapıları açan kim? Bunları alan kim? Bu özgürlükleri genişleten kim?
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Bak, dinle, dinle, bak, dinle, dinle. Bak, bunun davasını açtık. İdare
mahkemesi…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Türkiye’yi demokratikleştiren kim?
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Bir dakika, dinle, dinle…
BAŞKAN – Sayın Ünal,
lütfen, lütfen…
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Şimdi, foyayı çıkaracağım ortaya, Başbakanın foyasını çıkaracağım.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Sizin foyanız çıkar ortaya ancak, bizim bir foyamız yok hamdolsun.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Şimdi, dava açtık idare mahkemesine -o dönem ben avukatıydım- Danıştaya açtık,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine açtık. 2006’dan sonra milletvekili oldum,
benim bürom… İstanbul’daki avukatları sürdürüyor. Başbakana, Cumhurbaşkanına,
Emniyet Genel Müdürlüğüne yazdılar, AİHM’de açılan davayı hatırlattılar ve
dediler ki: “Bu vatandaşımız babasının mezarında bir Fatiha okuyamıyor.”
İçişleri Bakanlığından ne yazı geldi biliyor musunuz bizim büroya? “Bir ay,
otuz gün süreyle diğer yasaklamalar saklı kalmak kaydıyla gelip babasının
mezarını ziyaret edebilir.” Ayıptır, bunu bile kullandınız! Bunu bile
kullandınız, ayıptır, ayıptır! Kürtçede buna “…”(*) denir, “…” (*) denir. Bu
ayıptır, yapmayın; kullanmayın insan haklarını, inançları, sürgünleri, 12 Eylül
darbecilerinin vatandaşlıktan çıkarma modelini, 12 Eylül darbesinin mevzuatını,
12 Eylül darbesinin yasaklarını, 12 Eylül darbesinin insanlarımıza zulüm ve
reva gördüğü bu uygulamaları. Şimdi, bunları, Allah aşkına, siz kendi
vatandaşınızda…
(*)
Bu bölümlerde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, Aden Körfezi’ni konuşuyoruz, konunun bunlarla ne ilgisi var
efendim?
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Vatandaşınızın can güvenliğini sağlamadan, Somali’de, Aden Körfezi’nde de
hiçbir Somalilinin can güvenliğini sağlayamazsınız. Kendi topraklarında çıkan
kafataslarının hesabını soramayan bir iktidar, adaletini çalıştıramayan bir
iktidar, bunları…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Soruyoruz, soruyoruz! Siz o kafataslarından besleniyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın Ünal,
lütfen… Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Siz kemikçisiniz, kemikçi! Kemikler çıkıyor, ama iktidar çıkarmıyor, tesadüfen
Anıtlar Kurulunun kazdığı bir kazıda çıkıyor. Bakın itirafçılar söylüyor, öyle
kemikler çıkıyor. Silopi’nin Görümlü beldesinde “İmamın boynuna haç taktık ve
işkenceyle öldürdük.” denen komutanlar ortalıkta dolaşıyor. Hangisinden ifade
sordunuz? Güçlükonak’ta elbiseleriyle gömülen 5 tane vatandaşımızın
elbiseleriyle çıkarıldı cenazeleri. Onların da sorumluları tek tek belli,
görevliler. Hangisini ifadeye çağırdınız?
Bakın kardeşim, siz bu
katilleri çağıramazsınız. Çağırmaya başladığınız anda ucu size gelir, ucu sizin
içinizdeki arkadaşlara gelir. Sizin içinizde bakanlar var, sizin içinizde
valiler var, sizin içinizde milletvekilleri var, bu dönemin, 12 Eylül
cinayetlerinin, 90 cinayetlerinin sorumlusu. Siz bunun için Fırat’ın ötesine
gidemiyorsunuz, bunun için bu adaleti işletmiyorsunuz, bunun için sadece
kemikler çıkıyor, DNA’lar yapılıyor, savcılar çalışmıyor. Savcınız, polisiniz
sadece BDP’ye çalışıyor, yasal partimize çalışıyor, partimizin faaliyetleri
için çalışıyor; sanat, kültür, aydın, akademisyenler için çalışıyor; poşu için
çalışıyor, düşünce için çalışıyor, kalem için çalışıyor, kitap için çalışıyor,
yumurta için çalışıyor, şarkı için çalışıyor, resim için çalışıyor, tuval için
çalışıyor, halay için çalışıyor, nevruz için çalışıyor; yasal olan, kimlik
olan, kültür olan, Kürt kimliğiyle ilgili her hak ve hukukta çalışıyor, ama
cinayet işleyen kafatasçılar için sükût içindesiniz. Ya Rabbim, bu sükûtunuzun
kaynağı nedir? Neden savcılarınız o dönemin görevlilerini tespit etmiyor? Neden
savcılarınız KCK’li diye BDP’lilerin evini basar gibi onların evini de
basmıyor? Niye kitap yazanın, kitap bile yayınlamayanın evini basıyorsunuz da
katillerin evini basmıyorsunuz?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Bağırma, bağırma. Sakin ol. Bağırma.
HASİP KAPLAN (Devamla)
- Niye içeri almıyorsunuz? Niye bunun
hesabını sormuyorsunuz?
Haydi oradan! Türkiye’de
vatandaşını korumayan birisi Somali’deki korsana karşı gemi göndererek mi koruyacak?
Allah’tan korkun be, Allah’tan! Allah’tan korkun! Yani sizin bu yaptıklarınız…
Bakın, şu resimlere iyi
bakın. Sizin sorumlu bakanlarınız gitsin JİTEM merkezine. Demin, Silopi
kayıplarını da konuştum, Silopi’de kaybedilen HADEP’lileri de konuştum, isimlerini
saydık. Yaa, Allah aşkına, savcılık birini çağırıp “Ananın adı, babanın adı
nedir? Bu tarihte görevliydin, 2 kişi kayboldu.” diye sormaz mı? Niye bu sükût?
Niye bu yasak? Niye bu soruşturmama azmi? Niye bu üstünü örtme azmi? Niye bu
faili meçhul cinayet araştırma önergelerini reddetme azmi? Ne oluyor
arkadaşlar?
Biraz adalet duygusu lazım
bu ülkede, biraz hakkaniyet lazım, biraz insaniyet lazım. Sen ki, bunu sağlayamamışsın
74 milyon Türkiye'nin 800 bin metrekaresinde, Somali’ye gitsen, baldırı çıplak
2 korsan için gemi göndersen ne yazar? Ne yazar? Bu adaletinizi havaya
yazarlar, buza yazarlar. Dalga geçerler, dalga.
Bana JİTEM merkezinde çıkan
23 tane kafatasının faillerini bul kardeşim. Boynuna haç takılıp öldürülen
imamı öldüren komutanın yakasına yapışın.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– PKK’nın öldürdüğü imamın da hesabını sor.
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Bana Güçlükonak’ta masum, öldürülen insanların faillerini çıkar, yargıla.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Eğer vicdanın varsa adaletli ol.
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Hesapsa bu, korumaksa bu, hukuksa bu, adaletse bu, hakkaniyetse bu.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Aziz Hoca’nın da hesabını sor o zaman.
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Kimseye hikâye anlatarak bu Meclisi meşgul etmeyin, oyalamayın.
Soruyorum size ve davet
ediyorum, buyurun, davet ediyorum: Meclis araştırması kuralım bu çıkan
kafataslarına, Silopi-Görümlü’ye gidelim, Güçlükonak’a gidelim, Silopi’deki
asit kuyularına gidelim, Cizre’deki kayıp mezarlara gidelim, Bitlis’tekilere
gidelim, Siirt Kasaplar Deresi’ne gidelim, her yere gidelim. Altından kim
çıkıyorsa çıksın o hakikatleri bulup, hesap soralım; gelin beraber. “A, b, d”
demeden “Senden, benden, ondan” demeden, gelin bu ülkenin adaleti için, bu
ülkenin selameti için, yaşamı için bunu yapalım.
Bırakın Somali’ye asker
göndermeyi, gemi göndermeyi. Kiminle dalga geçiyorsunuz? Gemicikleriniz
geçmeyiversin oradan canım.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
– Ya dünya ticaretini bilmiyorsun ya
ticareti bilmiyorsun!
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Gemicikleriniz geçmeyiversin oradan, başka yerden geçsinler. Alıştınız oradan
kârlanmayı, çıkarlanmayı. Bırakın, ayıp ayıp!.. Sizi insanlığa davet ediyorum.
Faili meçhul cinayetler konusunda… Hepinizi davet ediyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
– Dünyanın ticaret merkezi, ticaret.
HASİP KAPLAN (Devamla) -
JİTEM merkezinde çıkan kafatasları ziyarete hepinizi davet ediyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - O gemilerde Türk gemicileri yok mu?
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Gelin, JİTEM’in merkezine, Kale içine, Kale içine Diyarbakır’a gelin. Buyurun
beraber gidelim, beraber araştıralım. Bunun hesabını soralım.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
– O gemilerde Türk gemicileri yok mu?
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Soracağız bunun hesabını soracağız. Hiç merak etmeyin, soracağız.
Saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
– O gemilerde Türk gemicisi yok mu? Onlar Türk gemisi değil mi?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, Partimize sataşma…
BAŞKAN – Sayın Ünal,
süreniz üç dakika.
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; provoke olmadan, birilerinin sabote
etmesine müsaade etmeden aklıselimle konuşmak, aklıselimle düşünmek lazım.
Bekleriz ki, Sayın Grup
Başkan Vekili bu hiddetini, bu şiddetini bölgedeki sorunların çözümü konusunda
da aynı aşkla, aynı heyecanla ortaya koysun. Ama iş sorun çözmeye geldiğinde,
iş elini taşın altına koymaya, risk almaya geldiğinde bu arkadaşları arazide
göremezsiniz.
On yıldan beri bu ülkede
çetelerle, hukuksuzlukla mücadele eden, bedenini taşın altına koyan, asit
kuyularıyla, köy boşaltmalarla, köy yakmalarla mücadele eden, Türkiye’nin
demokrasi açığını kapatmak için gecesini gündüzüne katan, Türkiye’de vesayetçi
siyaseti sonlandırmak, Türkiye’de özgürlükleri geliştirmek, Türkiye’de insan
haklarını zenginleştirmek için verilen mücadelelerde bu arkadaşları
göremezsiniz. Bu arkadaşlarımızı, maalesef, molotofkokteylilerinin atıldığı,
insanların yakıldığı, bölgede sadece halk tarafından sevildiği ve halkla
bütünleştiği için öldürülen, katledilen din adamlarımızın yakınları gözyaşı
dökerken bunları göremezsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve maalesef,
insan konuştuğu andan itibaren kendi zihin içeriğini, kendi düşüncesini, kendi
kalbini ifşa etmeye başlar. Eğer konuştuğunuz anda dilinizde, söyleminizde
barış ve demokrasi yoksa sadece bu tabeladan ibaret kalır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Barış ve demokrasi zihinle ilgili, kalple ilgilidir;
özgürlükler eylemle ilgilidir. “Bu ülkenin çözümleri için, bu ülkenin
sorunlarının çözümü için, bu ülkenin birliği, beraberliği için risk
alındığında, lütfen emanete verdiğiniz siyasi iradenizi şu Meclise taşıyın ve
oyunu aldığınız seçmenlerinizin isteklerini, özgürlük arayışlarını, refah
arayışlarını, taleplerini şu Meclise getirin.” dediğiniz zaman onların siyasi
iradesini göremezsiniz. Ama iş kışkırtmaya, sabote etmeye, provoke etmeye,
birilerinin yaralarını kanatmaya, acılarını kanatmaya geldiğinde onları çığlık
çığlığa bağırırken görürsünüz. Ben bu arkadaşlarımızı, bu kardeşlerimizi tekrar
tekrar siyasi iradelerine sahip çıkmaya ve o siyasi iradelerini çözüm için
Meclise yansıtmaya davet ediyorum, provoke ve saboteye değil.
Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi söz
vereceğim Sayın Kaplan ama çok özel rica ediyorum, bu böyle bir silsile hâlinde
devam etmesin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Hayır, hayır, sadece bazı konularda söz istiyorum.
BAŞKAN - Bakın, size söz
veriyorum ama ben başka bir şey rica ediyorum. Yani sizinle sonlansın.
Buyurun.
2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Tamam Başkanım.
Sayın Ünal, bu
tespitlerinizi ikiye ayırıyorum. Bir bölümüne kalben katılıyorum. Hepimizin görev
ve sorumluluğu bu faili meçhulleri araştırmak, kim olursa olsun gerçekle
yüzleşmek ve yargıya teslim etmek; kim olursa olsun. Bu konuda elimizi taşın
altına koymaya da sonuna kadar, sizinle, bu konuda duyarlılık gösterecek olan
herkesle varız. Samimiyetimizle söylüyoruz.
Burada haksız olan bir
konuya dikkat çekmek istiyorum. Biz, her ölümden, şiddetten sonra hem Meclis
grubumuz ve parti genel merkezimiz açıklama yapıyor hem kendimiz bu kürsüden
hem oturduğumuz yerden her zaman bu olaylarla ilgili düşüncelerimizi
açıklıyoruz. Bu açıdan acıları yarıştırmanın hiç kimseye faydası yok; bir.
İkincisi: Biz muhalefetiz.
İnanın hoşunuza gitmeyecek şeyler söyleyeceğiz, kızacaksınız bize. Kızın, ama
demin sizin gösterdiğiniz sağduyulu yaklaşım “Gelin, beraber vesayeti
kaldıralım.” Söz, varız. “Gelin, faili meçhulleri çıkaralım.” Söz, varız; biz
de bunu istiyoruz ama dürüst olalım birbirimize karşı, bu diyaloğu
geliştirelim. İnanın bundan Türkiye kazanacak. Bizim parti olarak kazanmamız
inanın önemli değil. Samimiyetimle söylüyorum, bütün partiler insani olarak bu
duyguları taşımak zorundadır. İnsan olmamızın gereğidir. Belki size iktidar
olduğunuz için, belki açılım süreçlerinden beklentiler size çok daha ibre
yaptığı için size karşı öfkemiz biraz fazla olabilir; bunu da anlayışla
karşılayın. Bakın, ana muhalefete de zaman zaman öfkemizi, muhalefet olmasına
rağmen, tepkimizi gösteriyoruz. Ben bir şey demiyorum.
Bazen söylediğimiz sözlerde
yanılgı aramayın, faili meçhulleri araştırma konusunda Ape Musa’yı derken… Bakın,
şunu görüyor musunuz? Bizim yaptığımız başvurular sonrası İstanbul Emniyet
Müdürlüğünden bizim büroya gönderilen Musa Anter’in oğlu Anter Anter’in, otuz
gün saklı kalmak kaydıyla, insani amaçlı görüşme iznidir. Bunu Başbakan da
verdiyse, emniyet müdürü de yapsa, hep doğru, bu yasağın olması yanlış. Benim
anlatmak istediğim bu.
Bakın, on sene bunun
mücadelesini verdik. Bakın, dilekçelerimize bakın, neler anlatmışız. Gelin,
beraber askerî vesayeti, bürokratik vesayeti, yargı vesayetini, hepsini… Bakın,
bu anayasa bizim için bir şans, gelin, söz veriyorum, aynı sorumlulukla beraber
hareket ederiz. Bari bu noktalarda ortaklaşalım diyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen
uluslararası çabalara destek vermek üzere, gereği, kapsamı, zamanı ve süresi
Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları,
Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı ile
Hükûmete verilen ve 2/2/2010 ve 7/2/2011 tarihli 956 ve 984 sayılı kararları
ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92 nci maddesi uyarınca
10/2/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık
tezkeresi (3/732) (Devam)
BAŞKAN - Başbakanlık
tezkeresi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili
Sayın Sinan Oğan. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Oğan.
Süreniz yirmi dakika.
MHP GRUBU ADINA SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi, Somali
karasuları ve açıklarıyla, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde Türk Silahlı
Kuvvetlerinin görevinin bir yıl daha uzatılmasıyla ilgili olarak Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Değerli milletvekilleri,
biraz önce bir konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuda müracaat
etmediğini söyledi. Bu, doğru değildir. Meclis İçtüzüğü’nün bize vermiş olduğu
yetkiler vardır. Biz öncelikle iki hususu dikkate aldık. Birincisi, maalesef -bunları dikkate
almak zorundayız- TRT 3’te,
Meclisin iradesini yansıtması gereken TRT 3’te bu saatlerde Bundesliga’dan maç
özetleri veriliyordu ve burada önemli bir konuyu biz tartışırken milletimiz
orada maç özetlerini seyretmekle meşgul edilmekteydi. Biz, hiç olmazsa biraz
vakit geçsin, Meclis TV yayına girsin de bu sebeple milletimiz Mecliste ne
olupbittiğini, önemli bir konuyu tartışıyoruz burada, asker gönderilmesini,
tezkerenin bir yıl uzatılmasını tartışıyoruz, bunları Meclisimizden milletimiz
de görsün diye, biz, 2’nci veya 3’üncü sırada söz istemeyi uygun gördük. Yoksa
Milliyetçi Hareket Partisinin böylesi önemli bir konuda fikir söylememesi
elbette ki mümkün değildir. Bir diğer husus da, biz isterdik ki, öncelikle
burada Hükûmetimiz, Sayın Bakanımız veyahut da Hükûmet partisi gelsin bir
anlatsın. Bir sene boyunca -en son uzatılan ki, ondan önce de uzatılma vardır-
ne yapıldı? Orada Türk Silahlı Kuvvetleri hangi başarılara imza attı? Orada bu
kararı uzatırken -şimdi Meclisin huzuruna bu kararın uzatılması, tezkerenin
uzatılması için geldiniz- peki, ne yaptık? Bunu bilmek bizim muhalefet partisi
kadar Türk halkının da hakkı değil midir? Hiçbir şey yok. Sadece bir tezkere
geliyor ve bu tezkereyle ilgili burada konuşuyoruz. Ama öncelikle, muhalefetin
desteğini istemeden önce, Türk milletinin desteğini istemeden önce sizin
bunları anlatmanız lazımdı. Kaç korsan yakalandı, şimdiye kadar neler yapıldı,
Türk halkının çıkarına hangi adımlar atıldı, bunu Türk halkının bilmesi lazım.
Geçtiğimiz günlerde
Gürcistan Cumhurbaşkanıyla beraber, on altı aydır orada korsanların elinde
bulunan vatandaşlarımızın serbest bırakıldığını televizyonlardan öğrendik.
Gürcistan basınına baktığımız zaman bu serbest bırakılmanın arkasında
korsanlarla ciddi bir pazarlığın, korsanlara ödenen ciddi bir paranın olduğunu
görüyoruz. Peki, madem biz korsanlara rüşvet vereceksek, korsanlarla pazarlık
yapacaksak vatandaşımızı kurtarmak için, o zaman bu tezkerenin ne anlamı var?
Türk askerinin, ordusunun, Türk milletinin binlerce, milyonlarca dolarlık
vergisini ödeyerek gönderdiği askerimizin orada görevi nedir diye sormak lazım.
Bunun sorumlusu elbette ki Hükûmettir. Şimdi “Türk askeri veya ordusu bunun
sorumlusudur.” diye siyasi sorumluluğu üzerinizden atamazsınız.
Tabii, Türk ordusu
demişken, eğer Deniz Kuvvetlerimizin generallerinin önemli bir kısmı şu an
hapisteyse, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst noktasına gelmiş kişiler ve sizin
imzanızla, daha doğrusu Sayın Başbakanın ve Sayın Gül’ün imzasıyla atanmış,
gelmiş kişiler bugün terör örgütüne liderlik yapmak suçundan eğer
yargılanıyorsa tabii oradaki Türk ordusunun moral gücünün, oradaki Türk
ordusunun başarısının da bir de bu çerçeveden değerlendirilmesi lazım.
Tezkerenin uzatıldığı görev
bölgesi önemli bir bölge. Hangi bölgeler var? Aden Körfezi. Hangi ülke var?
Somali. Somali’de şu an El Kaide’nin ciddi faaliyetleri var. Bazı şehirlerin El
Kaide tarafından zaman zaman ele geçirildiği bir yerden bahsediyoruz.
Başka ne var orada? Arap
Denizi var. Arap Denizi bugün dünyanın “Çatışmanın çıktı çıkacağı” bir
bölgesinde yer almaktadır. İran “Hürmüz Boğazı’nı kapatacağım.” diyor. Avrupa
Birliğinin İran’a yönelik yaptırımları ardı ardına geliyor ve Amerika Birleşik
Devletleri de “Kapattırmam.” diyor. Hangi bölgede diyor? Bizim gemilerimizin de
olduğu bir bölgede. Dolayısıyla, bunun burada izahının da yapılması lazım.
Yarın öbür gün Hürmüz Boğazı’nda, Arap Denizi’nde ve o bölgede bir savaş
çıkarsa –ki çıkma ihtimali ciddidir- bizim oradaki gücümüzün pozisyonu ne
olacaktır? Veyahut da bizim oradaki deniz gücümüze karşı bir provokasyonun olup
olmayacağının, bununla ilgili ne gibi tedbirlerin alındığının da burada
izahının yapılması lazım.
Elbette ki oraya gönderilen
Türk askeri, öncelikle Türk gemilerinin, öncelikle Türk ticaret gemilerinin
oradaki güvenliğini korumak için oradadır. Elbette ki Türkiye güvenliğini
koruyacaktır, dünyanın neresinde olursa olsun koruyacaktır. Büyük devlet
olmanın gereği de budur. Bizim vatandaşımız orada birilerinin, deniz
haydutlarının, korsanlarının eline elbette düşemez. Bunu yapacağız ancak bunu
yaparken de Türkiye'nin orada bir oldubittiyle, bir provokasyonla karşı karşıya
gelmemesine de dikkat edeceğiz.
Tabii, bu hassasiyeti oraya
gönderdiğimiz… Somali’deki korsanlara karşı ve zaman zaman da Somali’yi işgal
eden –ki o korsanların bir kısmının El Kaide’yle de iş birliği söz konusudur-
El Kaide’ye karşı eğer biz Amerika Birleşik Devletleri’yle beraber
savaşıyorsak, uluslararası güçlerle beraber biz orada uluslararası terörizme
karşı savaşıyorsak o uluslararası güçlere şunu da sormak lazım: Biz burada
sizinle beraberiz, peki, siz PKK’ya karşı savaşmak için bizimle beraber
misiniz? Elbette ki Batı’nın bu anlamda, Türkiye, desteğini görmüyor. Tabii,
şunu da sormak lazım... Biz Batı’nın desteğini görmüyoruz ama önce dönüp
kendimize de şöyle bir bakmamız lazım. Batı da herhâlde, biz bunu sorduğumuzda,
bize şunu diyecektir… Habur resmini gösterecektir, PKK’yla üçüncü ülkelerde
nasıl pazarlıklar yapıldığını gösterecektir. “Siz zaten pazarlık
içerisindesiniz.” diyecektir. Dolayısıyla da, bizim de bu anlamda PKK’yla ve
uluslararası terörle mücadelede siyasetimizi yeniden gözden geçirmemizde büyük
fayda vardır.
PKK demişken değerli
milletvekilleri, Irak’ın bugün neredeyse üçe bölündüğü bir sürece geliyoruz ve
Irak, bir savaşı tetikleyecek ve Türkiye’nin de içerisine çekileceği bir savaşı
tetikleyecek bir boyuttadır. Düne kadar Türkiye’nin desteğine muhtaç olanlar
bugün çok rahatlıkla Türkiye’ye posta koyabilmektedirler. Düne kadar kardeş
olanlar, aradan üç ay geçmeden kalleş olabilmektedirler. Bunun da izahının
burada yapılması lazım. Dün ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yapıyordunuz.
Dün oranın güvenliği sizden sorumluydu ne oldu da bugün onlar size “İç
işlerimize karışmayın yoksa gereğini yaparız.” diye -amiyane tabirle- posta
koyuyorlar.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye’nin dış politikadaki bu başarısızlığı… İnanın ki, emin olun ki Türkiye
hiçbir dönemde bu kadar başarısız bir dış politikayla karşı karşıya kalmamıştı.
Eğer Türkiye, iddia edildiği gibi başarılı bir dış politika izlemiş olsaydı
bugün Irak bize o anlamda -tabiri caizse, yine ifade ediyorum- posta koymazdı,
eğer öyle olsaydı Fransız Senatosundan Türkiye aleyhine bu kararlar geçmezdi.
Yeri gelmişken onu da ifade
edeyim: İki gün önce Fransız Parlamentosundan, Senatosundan Türkiye aleyhine
karar kabul edildi ama Türkiye Büyük Millet Meclisine bakıyorum, iktidar
partisine bakıyorum, bu anlamda herhangi bir şey yapıldığını göremiyorum
maalesef, üzülerek ifade etmek istiyorum. Dün grup konuşmaları vardı. Hiç
olmazsa grup konuşmalarında bu konuya değinilir ümidiyle grup konuşmalarını
dikkatle izledik ancak Fransız gazetesinin dahi alaya aldığı bir konuşmayla
karşılaştık. Fransız Le Figaro’da Sayın Başbakanın konuşması âdeta alaya
alınmıştır ve “Fransa’ya karşı o kadar kuru kalabalık laf edenler ortamı
yumuşatmaya çalışmaktadır.” demektedirler. Biz, neden bu duruma düştük?
Fransa’ya karşı biz ortamı yumuşatacak duruma niye düştük, nasıl düştük? Hani,
biz, şunları şunları yapacaktık, niye yapamadık?
Değerli milletvekilleri, bu
işler lafla olmuyor. Konumuz elbette ki Aden Körfezi’dir, konumuz elbette
ki bu anlamda tezkerenin uzatılmasıdır.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye’nin o bölgedeki çıkarlarının korunmaya
devam etmesi için elbette ki tezkereye olumlu oy vereceğiz. Çünkü biz
inanıyoruz ki Türkiye’nin, dünyanın neresinde olursa olsun, çıkarı söz
konusuysa Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz onun yanındayız. Bu konuları iç
siyaset malzemesi yapmayız, iktidar-muhalefet çekişmesine dönüştürmeyiz. Ama
iktidardan da bunun karşılığında kişilikli bir dış politika izlemesini
bekleriz. Allah aşkına –soruyorum- 22 Aralıkta Fransız Parlamentosunda bir
karar kabul ediliyor Türkiye aleyhine, 28 Aralıkta Hükûmet nasıl Fransa
şirketinin yüzde 15 payı olduğu Güney Akım Projesi’ni onaylar? Nasıl Fransa’ya
bu anlamda ödül verir? Sayın Zafer Çağlayan nasıl “Bu bizim ticari
ilişkilerimizi etkilemez.” açıklaması yapar? Siz böyle yaptıkça, bu kararlar
Fransa’yla, bu kararlar birkaç Avrupa ülkesiyle sınırlı kalmaz.
Muhalefet partisi olarak
Millet Meclisini, yüce heyetinizi uyarmak durumundayız. 2015 süreci önümüze
gelmektedir ve bu 2015 süreci Türkiye’yi sıkıntıya sokacak bir süreçtir ve bu
sürecin mutlaka tedbirinin alınması lazım. Ama bu Fransa’da olduğu gibi
Fransa’yı ödüllendirerek değil veyahut da oylamanın yapıldığı gün Kayseri’de
Sayın Dışişleri Bakanının kayak yapmasıyla olmaz bu işler. Bu mesele ciddi bir
meseledir. Bu meselenin, burada, Meclis özel oturumunda konuşulması
gerekmektedir.
Bir hususu da
dikkatlerinize sunmak istiyorum. Fransa’ya karşı biz Aden Körfezi’ne gemi
gönderiyoruz, Somali’nin güvenliğini sağlıyoruz. Bu ülkelerin desteğini niye
sağlayamıyoruz? Biz, Libya’ya o kadar açıktan para verdik, muhaliflere, o
muhalifler bugün iktidardalar. Peki, bizim desteğimizle de iktidara gelen
Libyalı muhalifler Türkiye’nin bu önemli kararlarında niye Türkiye’nin yanında
değil? Mısır niye Türkiye’nin yanında değil? Filistin için -önemli ölçüde haklı
sebepleri de var- neredeyse savaşa giriyorduk. Bu konuda niye bize bir cümleyle
de olsa destek vermedi? İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Türk ve İslam
Konferansı Örgütünde biz etkiliyiz. Neden bu konuda İslam Konferansı Örgütünü
harekete geçiremedik? Türk cumhuriyetlerinin liderlerini Sayın Cumhurbaşkanı,
Sayın Başbakan niye aramadılar?
Değerli milletvekilleri, bu
tür meselelerde maalesef meseleyi akarına bırakmak gibi Hükûmetin bir tavrı var
ve belki de işinize geliyordur. Neden? Çünkü siz birtakım şeylerin altyapısını
yapıyorsunuz. Dersim özründen sonra biz şu açıklamada bulunduk, dedik ki:
“Ermeni özrü mü var sırada acaba?” Kamuoyunu mu hazırlıyorsunuz?
Kamuoyu demişken, bugün
Türkiye’ye en büyük desteği veren Azerbaycan olduğu hâlde Hükûmete yakın basın
yayın organlarında bir Azerbaycan karalama kampanyasının da sürdürüldüğünü
üzülerek görmekteyiz. Acaba yeniden protokollere bir hazırlık mı yapıyorsunuz?
Çünkü daha önce protokolleri gündeme getirdiğinizde Azerbaycan’ın tepkisi ve
Türk kamuoyunun tepkisi sebebiyle bu konuda geri adım atmak zorunda
kalmıştınız.
Şimdi, daha önce -Sayın
Denktaş’ı bir kez daha rahmetle anıyorum- Sayın Denktaş’ı düşürdüğünüz duruma
şimdi Azerbaycan’ı mı düşürmeye çalışıyorsunuz? Kıbrıs Türkü’nün haklı davasını
Türk kamuoyunun gözünden düşürdüğünüz psikolojik operasyonlar yaptığınızı
görmedik mi zannediyorsunuz? Aynı duygu ve düşünceler içerisinde şimdi
Azerbaycan’a karşı mı, böyle bir, kamuoyunda yıpratma kampanyası başlattınız?
Türkiye uçacaksa kanadının
birisi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’dir birisi Azerbaycan’dır; birisi İslam
dünyasıdır birisi Türk dünyasıdır ama siz Türk dünyasını çoktan unuttunuz.
Dolayısıyla da Türk dünyasının desteğini bu anlamda zaman zaman almakta da
sıkıntı çekiyorsunuz. Neden? Çünkü Türk dünyasıyla o anlamda bir türlü
kucaklaşmayı beceremediniz.
Aden Körfezi’ndeki bu
sıkıntılı hadisenin kısa sürede bitmesi beklenmiyor. Bu vesileyle burada bunun
da açıklanması lazım. Tezkere bir sene bir sene uzatılıyor ama Hükûmetin bu
anlamda bir projeksiyonu var mı? Orada Somali korsanlarına karşı ne gibi
başarılar elde edildi ve bundan sonra hangi projeksiyonunuz var? Üç sene
içerisinde mi bu bitirilecek, altı ay sonra mı bitirilecek? Yoksa, orada bir
şekilde gemi bulundurmak Amerika Birleşik Devletleri’nin işine mi geliyor? O,
oradaki askerî güçle yarın Büyük Orta Doğu Projesi’nin başka ayakları mı
devreye sokulacak? Bunların elbette ki buradan açıklanması, bunların hesabının
verilmesi lazım.
Irak’ta ciddi bir dış
politika zafiyeti gösteriyoruz. Irak mezhep çatışmasının eşiğine getirilmiş
durumdadır ve bunda Türkiye'nin katkısı hiç de azımsanamayacak ölçüdedir ve
Türkiye'nin bugün Suriye’de devrimcilik oyunu son sürat devam etmektedir. Yarın
belki Türkiye'nin Suriye’deki devrimcilik oyununun bir benzeri İran’da
sahnelenmeye çalışıldığında da aynı manzarayla karşı karşıya kalacağız. Bunun
tabii, sadece bu ülkelerle sınırlı kalmayacağı, önümüzdeki süreç içerisinde
Körfez ülkelerine de yansıyacağını herhâlde tahmin etmek zor değil. Bütün bu
süreç içerisinde Türkiye'nin projeksiyonları var mı acaba? Türkiye'nin dış
politika gündeminde bugünden yarına karar değiştiren bir anlayışı terk etmeyi
düşünüyor musunuz? El âlem elli yıllık projeksiyonlar yapıyor, on sene sonra
Orta Doğu’da ne olacağının, dünyanın başka yerinde hangi güçlerin ön plana
çıkacağının hesabını yapıyor; biz altı ay önce “kardeş” dediğimize bugün
“kalleş” diyoruz. Yarın ne diyeceğimizi, doğrusu, sizin pencerenizden
baktığımızda kestirmek mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri,
dolayısıyla da biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye'nin, dünyanın
neresinde olursa olsun çıkarlarını koruyacak, her türlü girişiminin arkasında
olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz. Ancak bunu yaparken sorumlu muhalefet
örneğini de sergiliyoruz ve diyoruz ki: Biz destek veriyoruz bu tür dış
operasyonlara ama siz bunun gereğini yerine getiriyor musunuz? Bunun hesabını
da burada vermek zorundasınız. Somali’ye gönderdiğimiz askeri, yarın öbür gün
-Sayın Başbakanın konuşmasından o çıktı- Irak’ta mezhep çatışmasını önlemek
için de göndermeyi düşünüyor musunuz? Peki, eğer onu düşünüyorsanız, eğer
Suriye’ye de girmeyi düşünüyorsanız Kandil’e neden hâlâ -Sayın Genel
Başkanımızın ifadesiyle- Türk Bayrağı’nı dikemediniz? Dolayısıyla da bütün bu
meseleler birbiriyle bağlantılıdır. Suriye’yi Irak’tan, Irak’ı İran’dan, onu
Hürmüz Boğazı’ndan ve Hürmüz Boğazı’nı Arap Denizi’nden, onu Aden Körfezi’nden,
El Kaide’den, Somali’den farklı değerlendiremezsiniz, Büyük Orta Doğu’dan
farklı değerlendiremezsiniz. Dolayısıyla sadece burada “Aden Körfezi’ndeki
Somalili korsanları yakaladık, bunları yakalamaya devam edeceğiz.” anlayışıyla
bu meselenin izah edilmesi mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri,
konuşmamı tamamlamadan önce bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Türkiye 2015
sürecinde büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya olacaktır. Lütfen sorumlu bir dış
politika sergileyin. Bu konuda Meclisimizin üzerine düşecek önemli görevler
vardır. Muhalefet partisi olarak biz bu konuda âdeta çırpınıyoruz, diyoruz ki:
2015’te Türkiye sıkıntılı bir sürece sokulacak, gelin bunu şimdiden önlemeye
çalışalım. Bu sadece Ermeni diasporasının Türkiye’ye karşı bir çalışması değil.
Fransız Senatosunun kararının arkasında, içerideki seçim oylamasıyla beraber,
Türkiye’yi Avrupa Birliğinden dışlama çabası da var, Türkiye’yle bölgede rekabet
de var, çok daha geniş paradigmalar var. Ama ondan da önemlisi, birçok ülke
parlamentosu bu karara benzer hazırlık yapıyor. Almanya’nın, başka ülkelerin
hazırlığı var. Bu konuları da takip ediyor musunuz? Biz ediyoruz ve muhalefet
olarak sizi de uyarıyoruz, 2015 sürecinde gelin, sorumluluğunuzu üzerinize alın
ve Türkiye’yi sıkıntılı bir sürece sokmaktan hep beraber çıkaralım. “Sıfır
sorun” dediniz Türkiye’yi bütün komşularımızla sıkıntıya soktunuz. Şimdi yandaş
basınınız vasıtasıyla kardeş Azerbaycan’ı küstürmekle meşgulsünüz, protokolleri
yeniden gündeme getirmekle meşgulsünüz ama bütün bunları, gelin -bir kez daha
uyarıyoruz- bir kenara bırakın ve Türk milletinin, Türkiye'nin gerçek
çıkarlarını savunun.
Çok teşekkür ediyorum, sağ
olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Oğan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Aytun Çıray.
Buyurun Sayın Çıray. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinin
deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve Arap Denizi ve
mücavir bölgelerde görevlendirilmesine dair tezkereyi tartışmak üzere bir araya
gelmiş bulunuyoruz.
Biliyorsunuz, özel
mülkiyete ait bir deniz aracının mürettebat ve yolcularının kendilerine veya
mal varlıklarına yönelik açık denizlerde karşılaştığı her türlü yasa dışı
eylem, ele geçirme ve soygun gibi işlerin yapılmasına uluslararası literatürde
“korsanlık” adı verilmektedir. Daha önceden de değindiğimiz gibi, günümüzde bir
devletin ticaret gemilerine saldırması için özel bir gruba ruhsat verilmesi söz
konusu değildir. Bu nedenle 16’ncı yüzyıldaki anlamıyla korsanlıktan bugün söz
etmemiz mümkün değil. Günümüzde korsanlık daha çok uluslararası sularda
gemilere yapılan soygun, kaçırma ve rehin alma amaçlı girişimler anlamında
kullanılmaktadır. Günümüzde denizlerde yapılan korsanlığın yılda yaklaşık 15
milyar doları bulan bir ekonomik kayba neden olduğu bilinmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri
Sahil Güvenlik Teşkilatı ve ABD donanması Karayip Denizi’ndeki korsanlık
olaylarını hemen hemen tamamen ortadan kaldırmıştır ancak özellikle Afrika’nın
doğu sahilleri ve Aden Körfezi başta olmak üzere, korsanlık 1995 yılından bu
yana artan bir ivmeyle denizcilerin korkulu bir rüyası olmaya devam etmektedir.
Birkaç yıldır gündemimizden
düşmeyen Aden Körfezi ve oradaki korsanlar, geçmiş yıllarda “Horizon-1” isimli
Türk bayraklı gemi ve hanım kaptanını kaçırmasıyla Türkiye’nin gündemine de
oturmuştu.
Şimdi, bu tür baskınlara
karşı NATO askerleri karşı koyuyor, kaçırılanları kurtarıyor ve korsanları da
uluslararası adalete teslim ediyor. Aden Körfezi’nde kaçırılan denizciler
işlerini yapan masum insanlar, kaçırılmayla da kalmıyor bazen bu gemiciler
hayatlarını kaybediyorlar. Zaten adına “gemi” denilen koca bir demir yığınının
içinde sevdiklerinden uzak kalan bu insanlar ayrıca korsanların tehdidi altında
olmanın ağır stresini yaşıyorlar.
Uluslararası Denizcilik
Bürosu raporuna göre korsan saldırılarının yerlerine bakıldığında Somali ilk
sırayı alıyor, Aden Körfezi ikinci, Endonezya üçüncü sırada.
Korsanlık kolay yoldan para
kazanmak üzere daha çok başka çaresi olmayan insanların başvurduğu bir suç
mekanizmasıdır. Ancak Somali korsanları ayrıcalıklı olarak kendilerine
ideolojik bir mazeret bulma lüksüne sahipler ne yazık ki. New York Times
gazetesinin röportaj yaptığı bir Somali korsanı “Biz deniz haydudu değiliz.
Deniz haydudu olanlar, asıl, denizlerimizde balığı bitirenler, atıklarını
denizlerimize bırakanlar ve denizlerimizde silah taşımacılığı yapanlardır. Biz
kendimizi haydut olarak değil sahillerimizi koruyan sahil güvenlikçiler olarak
görüyoruz.” demiştir.
Bu sözlerde gerçeklik payı
olabilir, 1991 yılında Siad Barre rejimi devrildikten sonra sahipsiz kalan
Somali kara suları yabancı balıkçıların istilasına uğramıştır.
Anlıyoruz ki Aden
Körfezi’nin eski balıkçıları dünyadaki servetten pay istiyorlar ama böyle bir
hukuk dışı ve canice yöntemle olmaz. Tüm devirlerde suç olan korsanlığın
21’inci yüzyılda hâlâ görülüyor olması kabul edilemez. Bir yandan sinemanın
hayal dünyasında “Karayip Korsanları”nı seyrederken diğer yanda gerçek
korsanların olması inanılır gibi değil. Bu nedenle, Hükûmetin getirdiği bu
tezkereyi biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekleyeceğiz.
Şimdi, burada dış
politikayla ilgili konuyu konuşurken Türkiye’nin ve dünyanın gündeminde olan,
Fransa’da alınan son karar ve yasa tasarısından söz etmeden geçmek istemiyorum.
Değerli arkadaşlar, Fransa
kendi anayasasına da aykırı bir karar almıştır. Bunu kınamaya ve bunun
karşısında mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu Batılılar kendi yaptıklarını çoğu
zaman göz ardı ederler ve başkasına olmayan suçları vehmetmeye çalışırlar.
Aynı, Fransa’nın Cezayir’de yaptığı soykırımı sorduğunuzda “Bu, dedelerimizin
meselesi, tarihe bırakalım.” dedikleri gibi. Yalnız, burada Fransa’yı sonuna
kadar eleştirirken bizi bu noktaya getirenin Hükûmetin yanlış dış politikası
olduğunu söylemeden geçmek istemiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
Hükûmet, çeşitli parlamentolarda soykırımla ilgili kararlar çıkarken sessiz
kalmıştır. Defalarca uyarmamıza rağmen İsveç Parlamentosu, Kanada’da Ontario ve
Quebec asambleleri, Arjantin Parlamentosu, Güney Kıbrıs’ta ve daha birçok parlamentoda
Türkiye’nin aleyhine bu karar alınırken, ne yazık ki, hep bu kararlar göz ardı
edilmiştir. Şimdi, çevreden merkeze doğru, gittikçe Türkiye bir kıskaç altına
alınmakta ve Sayın Bakanın daha önce söylediğim politikaları iflas etmektedir.
Buna seviniyor değiliz arkadaşlar, buna gerçekten üzülüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bundan
yıllarca önce Tarih Kurumu Başkanı iken Sayın Halaçoğlu ve arkadaşları çok
önemli bir araştırmaya imza atmışlardı ve başka ülkelerin arşivlerine girerek
başka ülkelerin, Rus, Alman, İngiliz ve Amerikan arşivlerinden soykırımın
hiçbir zaman olmadığına dair delilleri toplamışlardı ve dünya tarihçilerini
bunları tartışmaya davet etmişlerdi ve inanılmaz şeylerle karşılaştılar bu
arada. Yabancı ülkelerin raporlarını çift nüsha yazdıklarını gördüler. Bir,
kamuoyunun bileceği şekilde, bir de gizli, kendi misyonlarının bileceği
şekilde. Ermenilere Fransızların silah dağıttıklarını tespit ettiler. Binlerce
Ermeni’nin, o zamanki Osmanlı vatandaşı Ermenilerin Amerika’ya kaçırılarak
öldürülmüş gibi gösterildiğini tespit ettiler. Yine belgelerle sabit, Cemal
Paşa’nın, ordunun tayınından keserek tehcir edilen Ermenilere, acı çeken
Ermenilere kendi gıdalarından, lokmalarından pay verdiklerini tespit ettiler.
Sayın Halaçoğlu, bizzat, 100 tane Türk mezarının, toplu Türk mezarının
açılmasına şahit oldu. Değerli arkadaşlar, peki sonra ne oldu? Dünyadaki
tarihçileri bu konuda uyandıran ve dünyada ilk defa Ermeni meselesini bilimsel
boyutuyla gündeme taşıyan Sayın Halaçoğlu’nu bu Hükûmet görevinden aldı. Bu bir
tavizdir arkadaşlar; bu, dış politika anlamıyla Ermenilerin iddialarına bir
tavizdir.
Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri, değerli vekiller; Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı dış
sorunlar keşke şu an destek vereceğimiz tezkeredeki kadar basit olsaydı ama ne
yazık ki değildir; aksine, yapıları itibarıyla zaten zor ve karmaşık olan bu
sorunlar AKP İktidarı döneminde çok daha ağır, çok daha çözümsüz bir hâl
almıştır. Bunun çok dramatik bir örneğini Fransa Senatosunda yapılan oylamanın
sonucunda bütün çıplaklığıyla gördük. Türk dış politikasının en büyük
körlüklerinden birisi bu süreç içinde yaşandı. Kendi gerçeğe aykırı teorilerine
stratejik bir derinlik vehmeden Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun derin stratejisi
bir kere daha sığlığını ortaya koydu. Ermeni diasporasının en fanatik unsurları
tarafından yürütülen 2015 projesi, en önemli hedeflerinden birine bu Hükûmetin
yanlış dış politikaları sayesinde birkaç gün önce ulaştı.
Sayın vekiller, geçtiğimiz
günlerde, biliyorsunuz, İtalya’da dev bir yolcu gemisi tamamen kaptan hatası
sonucunda sığ sularda karaya bindirdi. Şu ana kadar ölü sayısı hâlâ netleşmiş
değil. İtalyan kaptan, herhâlde geminin derin sularda ilerlediğini zannediyordu
ama öyle değildi. Bedeli, yolcular ve şirket için çok ağır oldu. Bizim
Dışişleri Bakanımız da dış politikasına hep bir derinlik vehmetti fakat
gerçekte derinlik falan yoktu.
Değerli vekiller, olayın bu
noktaya varması, üç yıl önce yaptığımız Ermenistan açılımıyla yakından
ilgilidir. Özellikle Azerbaycan-Karabağ boyutu düşünülmeden yürütülen bu açılım
sonunda, gerçekler kayaya bindirmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu,
yeni mağduriyetler üretme peşinde olan diasporaya tarihsel olarak güçlü olduğu
ülkelerde daha etkin bir şekilde hareket etme imkânı sağlamıştır. Ermeni diasporasının
fanatik ve etkin unsurlarının hedefi, sözde 1915 soykırımının Amerika Birleşik
Devletleri ve AB tarafından tanınmasıdır. Bu hedefe ulaşmak için canlarını
dişlerine takmış çalışıyorlar. Hükûmetin, Davutoğlu’nun İslamist neoittihatçı
hayallerinin bir parçası olan Ermenistan açılımı siyasi bir fiyaskoyla,
diasporayı besleyecek şekilde sonuçlanmıştır ve onlardan siyasi olarak
yararlanmak isteyen Sarkozy gibi ufuksuz siyasetçiler için altın tepside
sunulmuş bir fırsat olmuştur. Kısaca, bizi bu noktaya getiren politikalardan
Davutoğlu ve Hükûmet doğrudan doğruya sorumludur. Peki, sadece bu kadar mı?
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bülent Arınç’ın burada, partisi adına Bütçe Plan konuşmasında, yaptığı bir
konuşmayı size hatırlatmak istiyorum. Tarihi bilmeyen cahil cesareti hiçbir
zaman için devlette bu kadar yer bulmamıştı. Bütçe konuşmasından sonra yaptığım
konuşmada da bunu hatırlatmıştım. Sayın Arınç’ı o gün yaptığı konuşma nedeniyle
kınamıştım. Ne demişti o gün sırf CHP’yi incitmek uğruna Bülent Arınç? “Dersim
olayları sırasında ellerinde kesik başla poz verenlerin fotoğrafları var,
çantamda. NTV Tarih dergisinin kapağında var o fotoğraf. Sagan Ağa’nın başı
kesilmiş ama kesen üvey kardeşi. Sonra almış parayı, vermiş kelleyi askere.
Dersim’le ilgili tarihsel gerçekler üzerinde durmalıyız.” diyor Sayın Arınç.
Bunu ne zaman söylüyor Sayın Arınç? Ertesi gün, Fransa Parlamentosunda bu
kanunun oylanacağı günden bir gün önce söylüyor. Tabii, Sayın Arınç, yüz yıl
önce isyancı Bulgar’ın kellesinin kendini bilmez bir Osmanlı askerinin elinde
çekilmiş fotoğrafının başımıza neler açtığını bilecek kadar tarih bilgisine
sahip olmayabilir, tarih boyunca Balkanlarda bir daha rastlanmamış bu münferit
olayın, Osmanlı’nın, Avrupa basınında bir katliamcı olarak ilan edildiğinden habersiz
olabilir. Neyse ki o dönemde soykırım kavramı yoktu. Şimdi size soruyorum:
Soykırım oylaması yapılmadan bir gün önce, Bülent Arınç’ın Hükûmet adına
yaptığı konuşmayı dinleyen bir Fransız parlamenteri olsanız acaba siz ne
düşünürsünüz? Sayın Arınç’a buradan sesleniyorum: Gaf yaptıysanız özür dileyin,
gaf yapmadıysanız kararı yüce Türk milletinin vicdanına bırakıyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
yasanın, dünyanın her yerinde, sadece Türkiye’de değil Fransa’da da fikir ve
ifade özgürlüğüne aykırı olduğuna en ufak bir kuşkumuz yok, Fransız
Anayasası’na aykırı olduğu konusunda da bir kuşkumuz yok. Dolayısıyla,
Fransa’da bu kanunu anayasal bir sorun olarak Anayasa Mahkemesine götürecek
süreçleri desteklemeliyiz. Zaten, Sayın Başbakan bu konuda beyanlarda da
bulundu. Bu konularda, Türkiye’deki Anayasa Mahkemesine… Tarih işte böyle bir
şeydir, insanı getirir, siyaset ve zaman en sonunda kendi yaptığı hataları
geçmişin önüne koyar. Cumhuriyet Halk Partisini Anayasa Mahkemesine giderken
suçlayacaksın, Cumhuriyet Halk Partisinin, Anayasa Mahkemesine başvuran 2 tane
üyesine, 2 grup başkan vekiline para cezası verilmesine sessiz kalacaksın,
sonra kalkıp Fransız Anayasa Mahkemesinden medet umacaksın. İşte siyaset ve
tarihin insanı getirdiği yer burasıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakınız, başka bir
meseleden daha söz etmek istiyorum. Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu
dünkü yaptığı grup toplantısında ve daha önceki konuşmalarında AKP’ye, bu
konuda kayıtsız şartsız Hükûmete destek vereceğimizi ifade etti. Buna rağmen
Sayın Başbakanın dün yaptığı konuşma, bölücü bir konuşmaydı. Sayın Başbakan,
millî meselelerin olduğu günde dahi cevap vermemizi zorunlu kılacak konuşmalar
yapıyor. Bu, bir devlet adamına, hele böyle zorlu günlerde hiç yakışmıyor
değerli arkadaşlar, devlet böyle yönetilmez. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, ayrıca bu konuda
Fransa’da bizimle hareket edecek siyasi aktörlerle iş birliği yapmalıyız. Ancak
Davutoğlu’nun dış politikadaki başarısızlıkları artık bir büyük problemdir,
değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. O Başbakan olmaya hevesli ama değil
Başbakan olması, Dışişleri Bakanlığından dahi alınması gerektiği, bu ülke için
hayırlı olacak diye düşünüyorum.
Türkiye, Suriye’den sonra
Irak’ta da gittikçe irtifa kaybetmektedir değerli arkadaşlar. Bu hepimizin
meselesi. Bu sadece AKP’nin, Cumhuriyet Halk Partisinin, Milliyetçi Hareket
Partisinin ve Barış ve Demokrasi Partisinin meselesi değil, bu ortak meselemiz,
bu Türkiye'nin meselesi. Bu ortak meselede, bu millî meselede, artık hep
beraber başımızı dik tutalım, bu yanlış siyaseti yürütenlere karşı duralım.
Bakınız, en iyi ilişkilerimizin olduğu söylenen Irak’ta, Iraklı Başbakan
Maliki’yle polemiğe girdik, Maliki bize kafa tutar hâle geldi. Başbakan Irak’ı
ve Suriye’yi kendi iç politikamızın bir malzemesi hâline getirirse işte böyle
olur. Dış politikayı kendi iç politikanızın hava atması meselesi hâline
getirirseniz ve arkasında duramayacağınız efelenmeler yaparsanız, sonunda
geldiğiniz nokta burasıdır.
Değerli arkadaşlar, Allah
korusun, bu süreçte, hiç beklemediğimiz, Uludere’deki gibi hadiselerle
karşılaşabiliriz. Türkiye'nin bölgeyle olan ilişkisi, ne yazık ki Osmanlı
Devleti’nin çöküş yıllarında yaşanan ilişkilere doğru gitmektedir. Bu uyarıdır,
samimi bir uyarıdır. Bu gerçekler, farklı biçimlerde tezahürler olsa bile bugün
caridir. O hâlde bu politikalarda teorik hayallerin peşinden gitmek çok
yanlıştır. Milletimiz için bunun bedeli çok ağır olur, hepimiz öderiz.
Değerli arkadaşlar,
Davutoğlu politikaları -tekrar söylüyorum- bir kâbustur. Şimdi, bütün
dostlarımız, bütün müttefiklerimiz, İran’a olan ambargoyu artırıyorlar, İran’a
olan ambargoyu gittikçe güçlendiriyorlar. Buna karşı hazırlıklı mıyız? Yarın,
öbür gün NATO çıkıp da “İran’dan doğal gaz almayacaksınız.” derse buna karşı
tedbiriniz var mı? Şimdiden hatırlatıyorum, bugüne kadar ne söylediysek ne
hatırlattıysak çıktı, bunları ona göre
değerlendirmenizi rica ediyorum.
Hürmüz Boğazı kapatılırsa
eğer ve sıcak bir temas olursa ne yapacağınızı biliyor musunuz? Libya örneğinde
olduğu gibi, yirmi gün önce “NATO’nun ne işi var Libya’da?” dedikten sonra,
yirmi gün sonra “NATO Libya’ya girmeli, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu
göstermeli.” diyecek misiniz?
Değerli arkadaşlar, Hrant
Dink’in katli meselesinde de yanlış siyaset, yanlış bir adalet güttünüz. Hrant
Dink bir kurbandır. Hrant Dink, 1915 olayları konusunda Türk milleti üzerinde
eziklik yaratmak üzere yaratılmış bir psikolojik operasyondur. Kendisini
rahmetle anıyorum, toprağı bol olsun. Bir terör ya da çete tarafından
katledildiğine eminim, bunu ortaya çıkarmak zorundasınız, Türk’ün namusunu
temizlemek zorundasınız arkadaşlar.
Diğer bir meseleye gelince:
Azerileri küçümsüyordunuz, bayraklarını almadınız maça. Fransa’da kimler yürüdü
Türklerle birlikte? Fransa’da Türklerle birlikte bu yasayı protesto etmek için
Azeri kardeşlerimiz yürüdü. Onlar yürürken acaba nasıl duygular içindeydi Sayın
Cumhurbaşkanı? Bursa’da yapılan maçta Azeri bayraklarını toplatanlar nasıl
duygular içindeydi? Doğrusu çok merak ediyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi
biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yine de Fransa’nın ve dünyanın yürüttüğü bu
sözde soykırımı politikaları konusunda kayıtsız şartsız desteğimizi devam
ettireceğiz. Yalnız, Sayın Başbakandan bir ricam var: Biliyorsunuz Sayın
Başbakan bu olaylar olmadan önce Fransız-Alman ortak yapımı A330 Airbus uçak
almıştı VIP’de kullanmak üzere. Eğer aldığım bilgiler doğru ise yaklaşık bu uçak 200 milyon dolara alınmıştı
ve şimdi yine aldığım bilgiler doğru ise
bu uçağın VIP donanımı 50 milyon dolara yapılmaktadır. Sayın Başbakan bonkör
bir insandır. Fransa’ya petrollerini peşkeş çeken Libyalı muhaliflere bile
200-300 milyon dolar göndermişti. Bence eğer mümkünse bu uçağı geri iade etsin,
değilse parayı yakalım, kullanmasın arkadaşlar. Son ricam budur.
Hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Çıray.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Aksaray Milletvekili Sayın Ruhi Açıkgöz.
Buyurun Sayın Açıkgöz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RUHİ
AÇIKGÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının; Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları,
Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmek için önce 10 Şubat 2009
tarih ve 934 sayılı, daha sonra 2 Şubat 2010 tarih ve 956 sayılı ve yine 7
Şubat 2011 tarih ve 984 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararlarıyla Hükûmetimize verilen bir yıllık izin
süresinin anılan kararda belirtilen ilke ve esaslar dâhilinde 10 Şubat 2012
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılması hususunda Hükûmet tezkeresi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
İçinde bulunduğumuz
yüzyılda dünya güvenlik yapısı çok değişik bir durum arz etmektedir. Küçük,
belirsiz ve değişken tehditlerin giderek yoğunlaştığı bir yüzyılda yaşıyoruz.
Zamanla küresel karakter kazanan bu tehditlere karşı mücadele de yeni savunma
konseptinin ve mücadele tarzının geliştirilmesini zorunlu hâle getirmektedir.
Klasik alan savunması yanında, alan dışı savunmalar gittikçe önem kazanmaya
başlamıştır. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra yoğunluk kazanan askerî
operasyonların hepsi, operasyona katılan ülkelerin toprakları ötesinde cereyan
etmektedir. Zira çok uzakta zannedilen bir tehdit, şu veya bu şekilde, o
tehdidi kendinden uzak gören herhangi bir ülkeyi de bir gün tehdit eder hâle
gelmektedir.
Bugün üzerinde konuştuğumuz
ve terörizmin bir başka şekli olan deniz korsanlığı da bu mahiyette ve pek çok
ülkeyi ilgilendiren bir tehdit olarak yoğunluk kazanmıştır. Son yıllarda
korsanlık ve deniz haydutluğu gittikçe büyüyen bölgesel ve küresel tehdit
oluşturmaya başlamıştır. Korsanlık ve deniz haydutluğu olaylarının Aden Körfezi
ve Somali açıklarında bu derece yoğunlaşması ve artmasının nedenlerinin başında
Somali’nin devlet olarak çöküntüye uğramasından kaynaklanmaktadır. Emrivaki
otonom bölge oluşumları ve bazı silahlı grupların ortaya çıkması ülkede yönetim
bütünlüğünü yok etmiştir. Bu durum ülkede organize suç örgütlerinin artmasına
ve korsanlık ağının oluşmasına yol açmıştır. Ayrıca, Somali dâhil bölge
ülkelerinde fakirlik, açlık, sefalet, yolsuzluk bu suç örgütlerine zemin
hazırlamaktadır. Aden Körfezi’nde, Somali karasularında ve açıklarında, Hint
Okyanusu’nda seyreden ticaret gemilerine yönelik deniz haydutluğu, korsanlık ve
silahlı soygun eylemleri bir uluslararası güvenlik meselesi olarak uluslararası
gündemin ön sıralarında yer almaya maalesef hâlâ devam etmektedir. Bu yasa dışı
eylemler sadece can ve mal emniyetini tehdit etmekle kalmayıp seyahat
özgürlüğünü kesintiye uğratmakta, uluslararası ticaret ve deniz taşımacılığını
da olumsuz biçimde etkilemektedir. Bu eylemler ne yazık ki ayrıca Somali’yle
diğer Afrika ülkelerine yapılan insani yardımların deniz yoluyla
ulaştırılmasını da engellemektedir.
Değerli milletvekilleri,
2006 yılından bu yana dünya denizlerinde özellikle Kızıldeniz, Aden Körfezi,
Arap Denizi, Basra Körfezi ve Somali açıklarında ticaret gemilerine ve Dünya
Gıda Programı gemilerine yönelik olarak haydutluk faaliyetleri devam
etmektedir. Aden Körfezi’nin coğrafi konumu ve bu bölgede küresel trafiğin
önemi nedeniyle bu bölgedeki saldırılar dünyanın diğer bölgelerine nazaran
dünya ticaretine daha tahrip edici etkiler yapmaktadır.
Hiçbir ülkenin tek başına
bu sorunlarla baş edebilecek imkân ve kabiliyete sahip olamamasından dolayı
uluslararası toplum müşterek hareket ederek bu sorunun ortadan kalkması için
ortak bir çaba göstermektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1851
sayılı Kararı ışığında, 8 Ocak 2009’da Amerika öncülüğünde müşterek bir görev
gücü kurulması kararlaştırılmıştır. Birleşmiş Milletler Teşkilatının aktif bir
üyesi olan ülkemiz, uluslararası barış ve istikrarı tehlikeye düşüren ve millî
menfaatlerimizi de olumsuz etkileyen korsanlık ve deniz haydutluğu ile mücadele
etme yönünde çabalara destek vererek uluslararası ve millî sorumluluklarının
gereğini yerine getirmektedir. Deniz haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygun
ile mücadelede uluslararası iş birliğinin geliştirilmesine özel bir önem
atfeden ülkemiz bu alandaki çabaları desteklemiş, uluslararası kuruluşlar
bünyesinde yürütülen çalışmalara aktif katkı sağlamıştır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, dünya deniz ticareti için büyük bir öneme sahip olan Süveyş
Kanalı, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nden yıllık 30 bin civarında ticari gemi
geçişi yapılmaktadır. Söz konusu gemi geçişleriyle dünya ticaret hacminin
yaklaşık beşte 1’i yani 1,8 trilyon doları ve dünya petrol ihracatının dörtte
1’i yani 315 milyar doları bu ticaretten, bu gemi ticaretiyle taşınmaktadır.
Aden Körfezi’nden yıllık 500 civarında Türk Bayraklı, Türkiye bağlantılı
ticaret gemisi geçiş yapmakta ve 30’dan fazla ülkeyle ithalat ve ihracatımız bu
deniz ticareti yoluyla gerçekleşmektedir.
Ülkemizin yıllık yaklaşık
250 milyar doları bulan dış ticaretinin yaklaşık yüzde 20’si hemen hemen bu
bölgedeki deniz ulaştırma yolları kullanılarak yapılmaktadır. Bu rakam da
yaklaşık olarak 50 milyar dolara tekabül etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; zamanında ve yerinde müdahale edilmeyen ve iş birliği
yapılamayan yerel tehditler zamanla gelişerek uluslararası özellik kazanmakta
ve bölgesel veya küresel boyuta ulaşmaktadır. Bu tehditler belli boyuta
ulaştıktan sonra da mücadele zorlaşmakta ve çok daha pahalı hâle gelmektedir.
Bu gelişmeler çerçevesinde,
Türkiye olarak, uluslararası güvenliğe katkımızı sağlanmak ve söz konusu
bölgede Türk Bayraklı veya Türkiye’ye ait yük taşıyan gemileri korumak üzere,
Hükûmetimizin bölgeye Türk deniz unsurlarını sevk etmek amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisinde 10 Şubat 2009 tarihinde izin aldığını daha önce ifade
etmiştim. Bu iznin gereği olarak bölgeye fırkateyn göndererek bu alanda
güvenliğe katkı sağlamaktadır. Türk fırkateynleri verilen görevleri başarıyla
yerine getirmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu askerî operasyonlar uluslararası camiaya ve devletlere yeni
tecrübeler de kazandırmakta ve dersler de vermektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri
de bu operasyonlarda büyük tecrübe kazanmaktadır. Uluslararası kurum ve
devletlerin aldığı ders ve tecrübelerden biri de askerî operasyonların bazı
hâllerde tek başına çare olmadığı, onun yanında ekonomik ve sosyal yapısal
tedbirlerin gerektiği gerçeğinin ortaya çıkmasıdır. Afganistan operasyonu bu
duruma en bariz örnektir. Bu sebeple NATO’da kapsamlı yaklaşım stratejisi
geliştirilmiştir.
Bu tezkereye konu olan
bölgede yapılan askerî operasyonun başarısı da sınırlı kalabilir çünkü deniz
korsanları ve haydutları çevre ülkelerde yapılanmakta ve örgütlenmektedirler.
Çevre ülkelerde ise yönetim zaafı, fakirlik, hukuksuzluk hâkimdir. Bu sebeple,
uluslararası toplum ve ülkeler, korsanlığa kaynak teşkil eden ülkelere kapsamlı
bir yaklaşım stratejisi uygulamalıdırlar. Ekonomik yardım ve yönetim
sistemlerinin iyileştirilmesi, hukuk sisteminin oluşturulması, sahil güvenlik
sisteminin güçlendirilmesi gibi örnekleri verebiliriz, böylece korsanlığın
organize olduğu ülkeleri bu mücadeleye dâhil ettirme imkânı da sağlanmış
olacaktır. Bu kapsamda Türkiye'nin Somali’ye yaptığı insani yardımı
dikkatlerinize sunmak isterim.
Değerli milletvekilleri,
hâlen bölgede deniz korsanlarının tehdidi devam etmektedir, dolayısıyla
Türkiye'nin uluslararası kurum ve devletlerle birlikte tehdit alanında
varlığını sürdürmesi tabii karşılanmalıdır. 2009 Temmuz ayından bugüne kadar
gerçekleşen yirmi harekâtta 135 deniz korsanı etkisiz hâle getirilmiş ve farklı
ülke gemilerine koruma ve refakat sağlanmıştır. Son bir yıl içerisinde “Burak
A” ve “CS Cihan” isimli Türk Bayraklı gemilerimiz saldırıya uğramış, alınan
tedbirler ve takip neticesinde saldırı bertaraf edilmiştir ve yine insani
yardım taşıyan Gazze, Burak A, AMAL S gemilerinin emniyetli geçişi sağlanmıştır.
Hâlihazırda bir tuğamiralimiz komutasında TCG Giresun CTF 508 isimli, Türk
Deniz Kuvvetleri tarafından görevlendirilmiş bir gemimiz bölgede görev
yapmaktadır.
Bölgede ayrıca, Amerika
Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan,
Japonya, Malezya, Güney Kore ve Avustralya'ya ait askerî gemiler bulunmakta,
ticari gemilere refakat etmekte ve deniz alanı güvenliğinin tesisini icra
etmektedirler.
Bölgede görev yapan
fırkateynlerimiz ile geçiş yapan ticaret gemilerimiz arasında koordinasyon
amacıyla kesintisiz iletişim tesis edilmiştir. Bölgeden geçiş yapan ticaret
gemileri yürürlükteki koruyucu tedbirleri uygulayarak emniyetli seyir yapmaları
konusunda bilinçlendirilmekte ve diğer ülke deniz kuvvetlerine ait askerî
konvoylara dâhil olmalarına yardımcı olunmaktadır.
Diğer taraftan, söz konusu
deniz alanından geçiş yapacak olan gemilerin geçiş bilgilerinin bölgede görev
yapan askerî gemilere bildirilmesinin kolaylaştırılması, gemilere imkân ve
kabiliyetler elverdikçe koruma hizmetinin sağlanabilmesi, Ulaştırma, Denizcilik
ve Haberleşme Bakanlığımız tarafından yayımlanan duyuruların ve gerek ulusal ve
gerekse de uluslararası organizasyonlar tarafından yayımlanan ve rehber
niteliğinde olan bilgi ve belgelerin gemi kaptanlarına, donatanlarına ve
acentelerine hızlı ve etkin bir şekilde duyurulması amacıyla Deniz Haydutluğu
Bilgi Sistemi oluşturulmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son söz olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının
Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerinde görevlendirilmesi için Hükümetimize verilen bir yıllık iznin 10
Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’nda
belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 10 Şubat 2012 tarihinden itibaren bir yıl
daha uzatılması talebini, dünya barışı ve istikrarına yapacağı olumlu katkıyı
ve ulusal çıkarlarımızı da dikkate alarak, AK PARTİ Grubu olarak gerekli
bulmaktayız ve bu kararı desteklemekteyiz.
Bu operasyonların tabii ki,
en kısa sürede sonuçlanması en büyük arzumuz. Bu kararın, bu tezkerenin yıllık
olarak uzatılmasının bir nedeni de Birleşmiş Milletler Güvenlik Teşkilatı,
buradaki sorunun giderilmesi için onlar da yıllık kararlar almakta. Biz de bu
kararlara dayanarak tezkereyi uzatmak için burada birlikte çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, ben
sözlerime burada son verirken bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu operasyonda görev alan askerlerimize ve sivil vatandaşlarımıza görevlerinde
sağlık ve başarılar diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Açıkgöz.
Başbakanlık tezkeresi
üzerinde gruplar adına söz tamamlanmıştır.
Şimdi, şahıslar adına ilk
söz Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ Atıcı’ya aittir.
Buyurun Sayın Atıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şahsınızda heyetimizi de
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
elbette ki bu tezkereye bizim “Hayır” dememiz beklenmez. Bu tezkereye,
Başbakanlığın bu tezkeresine biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek
veriyoruz.
Şimdi, böyle bir tezkere
gündeme geldiğinde destek vereceğimizi söyledikten sonra bakalım Sayın Başbakan
lafı dönüp dolaştırıp tekrar Cumhuriyet Halk Partisine nasıl vuracak? Daha dün,
Fransa’da yaşanan, Fransa Senatosunun kabul ettiği, bizim asla kabul
edemeyeceğimiz, insanlığın kabul edemeyeceği bir tasarıya açık çek verdi. Dedi
ki: “Biz millî meselelerde, ulusal meselelerde iktidar-muhalefet bir arada
olmalıyız.” Hadi, bu tasarının geleceği, Fransa’da oylanacağı belliydi, perşembenin
gelişi çarşambadan belliydi. Hadi, siz biraz yavaştan aldınız, neyse, ama size
açık çek “Gelin, kol kola girelim, millî mücadelemizde, ulusal mevzularımızda
bir arada olalım.” dedi, bugün geldik, baktık, Sayın Başbakan Cumhuriyet Halk
Partisini eleştiriyor.
Şimdi, yani dostlar
alışverişte görsün diye iş yapmak diye buna denir. Siz eğer size samimiyetle
uzanan bir eli iterseniz inandırıcılığınızı kaybedersiniz, bakın.
İnandırıcılığınızı kaybettiğiniz zaman, sadece yurt içinde değil, yurt dışında
da insanlar size gülerler. O yüzden dış politika istikrar ister, dış politika
güvenilirlik ister. İçeride konuştuğunuz ile dışarıda konuştuğunuz birbirini
tutmak zorundadır, tutmadığı zaman o zaman sizi yaya bırakırlar.
Fransa’yla işler niye bu
konuma geldi? Sarkozy’nin genel tarzını hepimiz biliyoruz. Sarkozy’nin nasıl
bir psikolojik yapıya sahip olduğunu, nasıl bir insan olduğunu bilmeyen yoktur.
Yani birtakım kompleksleri olduğunu da biliyoruz. Bir insan düşünün ki fotoğraf
kameralarını gördüğü zaman ayaklarının üzerinde, parmaklarının üzerinde şöyle
dikiliyor ve kendini uzun boylu göstermeye çalışıyor.
Şimdi, ben bir hekim olarak
bunu gördüğüm zaman, bu adamın nasıl komplekslere girdiğini çok iyi bilirim, bu
şekilde komplekslere sahip bir insanın neler yapacağını da çok iyi bilirim,
bunu sizin de bilmeniz gerekirdi. Perşembenin gelişi çarşambadan belli
demiştim. Ne olmuştu?
Bahsettiğimiz Sarkozy
Ermenistan’a gittiğinde bunun sinyallerini değil, açık açık söylemişti. Demişti
ki: “Ben bu konuyu taşıyacağım. Bu Ermeni tasarısını ben taşıyacağım ve
Fransa’da bunun öncülüğünü yapacağım.”
Biz ne yaptık? “Hadi canım
sen de!” filan gibi laflar ettik. Hayır.
Biz, o zaman, ayakları üzerine dikilerek boyunu yüksekmiş gibi göstermeye
çalışan bu adamın üç beş tane oy uğruna, Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak adına
bunları yapacağını görmeliydik ve o zamandan daha el ele, kol kola verip bunun
için gerekenleri yapmalıydık.
Değerli arkadaşlar, bu
konu, son derece önemli bir konu. Bu konu, sadece AKP Hükûmetini yaralayacak bir
konu değil. Bakın, AKP Hükûmetini yaralayacak bir konu olsa bu kadar da üstünde
durmayabilirdik ama sizin dış politikanız yüzünden biz ülke olarak gülünç
duruma düşüyoruz, biz ülke olarak kaybediyoruz.
Bunun bir başka nedeni de
var. Bakın, aynı Sarkozy kalkıp yine “Orta Doğu’nun lideriyim.” diyen Sayın
Başbakanımıza da bir salvo yapmış olabilir diye düşünüyorum. Siz eğer
kalkıp “Ben Orta Doğu’nun lideriyim. Ben
gittiğim her yerde bayraklarla karşılanıyorum. Ben gittiğim her yerde
alkışlarla karşılanıyorum. Orta Doğu benim bahçemdir, ben buranın ağabeyiyim.”
derseniz o zaman birilerini kışkırtırsınız. İşte bu kompleksleri olan insanlar kışkırdılar.
Fransa’nın durumuna bir
bakalım: Fransa ne zaman meydana çıktı bu Orta Doğu krizinde? Arap baharı
yaşanırken Fransa neredeydi?
Bakın, Orta Doğu’da oynanan
büyük oyunun en baş aktörünün Amerika Birleşik Devletleri olduğunu hepimiz çok
iyi biliyoruz. Bunu bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Adam çıktı, açık
açık söyledi. Bizim Başbakanımız da onun ortağı oldu. Orta Doğu’da ayrı bir
hava esmeye başladı mı? Başladı. Amerika’nın en yakınında bulunan ülke kim?
İngiltere. Amerika’yla İngiltere bir araya gelecek, Orta Doğu’yu
şekillendirecek ve Fransa buna seyirci kalacak; öyle mi? Bunu görmemiz
gerekiyordu. Fransa buna seyirci kalmadı, Fransa buna Fransız kalmadı. Ne zaman
ortaya çıktı? Libya’da ortaya çıktı. Arap baharı Libya’ya geldiğinde çıktı
ortaya ve çok iyi hatırlayacaksınız, bizim Hükûmetimizden önce oraya gitmek
için palas pandıras Libya’nın yolunu tutmuştu. Niye? “Ben de varım burada.”
demek için. “Ben de Orta Doğu’nun yeniden şekillendirilmesinde rol almak
istiyorum.” demişti. Bunu da görmediniz. Bunu da görmediniz… Sonra, kalktı bu
Sarkozy, Orta Doğu’nun ağabeyliğine soyunan Başbakanımıza “Çok efelenme, ben
senin bu efeliklerini yemem. Sana da böyle bir tokat atarım, oturursun yerine.”
demeye getirdi. Biz buna layık mıyız Allah aşkına? Biz bunu niye göremiyoruz?
Niçin biz bunları görüp de önlemimizi almıyoruz?
Onun için, Orta Doğu’da
oynanan bu büyük oyunları çok daha öncesinden görmek lazım. Buraya çıkan
milletvekili arkadaşlarım zaman zaman “Sizin gözünüz kör. Biz Orta Doğu’da her
gittiğimiz yerde insanlar bize kurbanlar kesiyor.” dediğinde, biz de gülüyoruz
yerimizde. Neden? Çünkü Orta Doğu’nun ruhunu bilmeyen, Orta Doğu insanının
yaşam tarzını bilmeyen insanlar böyle konuşurlar. Doğru, hepimiz görüyoruz.
Hepimiz görüyoruz, Başbakanımız veya bakanlarımız Orta Doğu’da bir yerlere
gittikleri zaman nasıl bayraklar sallanıyor. Tamam; keşke bunlar gerçek olabilse.
Keşke bunlar gerçekten bize duyulan saygıdan olsa. Keşke… Eğer çıkarlarına
birazcık ters düşerseniz aynı Orta Doğu ülkeleri bizim bayrağımızı alıp,
yakarlar tıpkı Suriye’de olduğu gibi. O Suriye’ye gidildiğinde nasıl alkışlarla
karşılandığımızı, Tunus’a gittiğimizde nasıl alkışlarla karşılandığımızı sizler
söylediniz. Ama siz, bu insanların, Orta Doğu’da yaşayan halkların anatomisini
bilmediğiniz için bunu büyük bir olay zannettiniz. Bunu büyük bir hadise
zannettiniz ve zannettiniz ki, gerçekten biz Orta Doğu’nun lideriyiz. Yapmayın
arkadaşlar!.. Orta Doğu’da bizi küçük düşürmeyin. Bizi dünyada küçük
düşürmeyin. Bunu yapmaya hakkınız yok.
O yüzden dış politikamızın
istikrarlı olması gerekiyor. Dış politikamızda adımızdan bahsettirmek
istiyorsak gerçekten, gerçekten tutarlı olmamız gerekiyor.
Şimdi, siz kalkacaksınız,
şu yüce Meclisin altında faili meçhul cinayetlerin araştırılması için verilen
önergeye “Hayır.” diyeceksiniz, “Faili meçhuller araştırılmasın.” diyeceksiniz,
“Diyarbakır’da çıkan kafataslarını araştırmamıza gerek yok.” diyeceksiniz,
sonra döneceksiniz Fransa’ya, diyeceksiniz ki: “Efendim, Ermeni olaylarını
araştıralım, arşivlerimizi açalım. Herkes gelsin, buyursun. Tarihçilere işi
devredelim, gelsinler, baksınlar Ermeni konusundaki durumumuz nedir?” Ben
tarafım. Ben bu ülkenin bir vatandaşıyım, bu ülkenin bir milletvekiliyim. Ben
burada Ermeni soykırımı olmadığını çok iyi biliyorum ama benim bilmem yetmiyor.
Bu Parlamentoda bulunan herkes buna el kaldırsa bile bu yetmiyor arkadaşlar.
Bunun tarihçiler tarafından çıkarılıp Fransız halkına ve tüm dünya halklarına
gösterilmesi gerekiyor. Ama siz içte tutarlı olmazsanız, siz faili meçhullerin
araştırılmasını burada reddederseniz, hakikatler komisyonu kurulmasını
reddederseniz, hem de 1 kere değil, 2 kere değil, 10’larca kere reddederseniz
değişik partilerden gelen önerileri, biz şimdi neye inanarak, neye güvenerek
diyeceğiz ki: “Ey Fransa, senin yaptığın yanlıştır, gel bir komisyon kuralım da
hakikatleri araştıralım.” Kim inanır size Allah aşkına? O yüzden, inandırıcılık
dış politikada son derece önemli. Attığınız her adım dış politikada
devletimizi, milletimizi de küçük düşürebilir, çok dikkatli olmak lazım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Atıcı.
Millî Savunma Bakanı Sayın
İsmet Yılmaz.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu
eylemleriyle mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının
yurt dışında görevlendirilmesine ilişkin yüce Meclisimizin 7 Şubat 2011 tarih ve
984 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin uzatılması
maksadıyla verilen tezkere vesilesiyle huzurunuzda bulunuyor ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Günümüzde değişen tehdit
algılamaları ve güvenlik stratejileri, başta deniz alanları olmak üzere, tüm
ulusların kullanımına açık alanların kabul edilebilir bir seviyede denetim
altında tutulmasını zorunlu kılmaktadır. Söz konusu durum, devletler arasındaki
ilişkileri birbirine daha bağımlı ve karşılıklı etkileşen bir duruma getirmekte
ve doğal olarak güvenlik anlayışlarını da doğrudan etkilemektedir.
2011 yılı içerisinde Aden
Körfezi’nden ve Somali havzasından 482’si Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı
olmak üzere toplam 22.441 adet gemi geçiş yapmıştır. Bu kapsamda, Aden
Körfezi’nde, Somali karasularında ve Hint Okyanusu’nda seyreden ticari gemilere
yönelik deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri sadece can ve mal
emniyetini tehdit etmekle kalmayıp seyrüsefer serbestisini akamete uğratmakta,
uluslararası ticareti ve deniz taşımacılığını da menfi bir şekilde
etkilemektedir. Bu eylemler, ayrıca Somali ve Afrika ülkelerine yapılan insani
yardımların deniz yoluyla intikalini de güçleştirmektedir. Bu yasa dışı
eylemler, bir uluslararası güvenlik meselesi olarak uluslararası gündemin ön sıralarında
yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz bu tezkereye bir başka ülke talep ettiği için değil, biz
bu tezkereye Somali’deki insanların talebi üzerine destek vermek durumundayız,
Somali Hükûmetinin çağrısı üzerine destek vermek durumundayız, uluslararası bir
seyrüsefer güzergâhını açık tutmak için destek vermek durumundayız. Somali’deki
o söylenen çocuklara karşı biraz duyarlı olan her insan, Somali’ye giden
yardımların güvence altında olmasını sağlamak durumundadır. Bizim kendi ilkelerimiz
vardır, kültürümüz vardır; nerede bir kötülük görürseniz elinizle, dilinizle,
eğer yapamazsanız da gönlünüzle engellemeye çalışmanız lazımdır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sayın Bakan, ne alakası var?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Devamla) – Bugün Somali açıklarında yapılan korsanlık bir zulümdür,
dolayısıyla bir tehdittir. Bizim bunu engellememiz, önlememiz insani
vazifemizdir. Somalili çocuklar için vicdanı sızlamayanlar bu tezkerenin
gayesini anlayamazlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Yani tezkere onun için mi çıkıyor?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Devamla) – Bu, küresel sermayenin bekçiliği değil, Somali Hükûmetinin
ve Somali halkının davetine cevap vermektir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne
alakası var ya?
BAŞKAN – Sayın Akar, rica
ediyorum.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Devamla) – Eğer Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararını
okursanız orada çok açık şekilde bu talebin Somali Hükûmetinin müteaddit
çağrılarıyla alındığını söylemektedir.
Anılan bölgelerde, Hint
Okyanusu’nda meydana gelen deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri ile
uluslararası toplumca mücadele edilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 22 Kasım 2011 tarihli
ve 2020 sayılı Karar’la bir yıl daha uzatılmıştır. Bu Karar’da özellikle
teşekkür edilmekte, Çin orada, Hindistan orada, İran orada, Japonya orada,
Malezya orada. “Bizim orada ne işimiz var?” diyenler bu ülkelerin de orada ne
işinin olduğunu açıklamak zorundadırlar. Kore orada, Rusya Federasyonu orada,
Suudi Arabistan orada, Yemen orada, İngiltere orada, Fransa orada, Yunanistan
orada, Hollanda orada, Almanya orada, İtalya orada, Belçika orada, İsveç orada,
İspanya orada ve Amerika orada.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu
kadar adam koruyamıyor…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Devamla) - Eğer ki Birleşmiş Milletlerin bir üyesiyseniz Birleşmiş
Milletlerin kararına uymak durumundasınız, eğer NATO’nun bir üyesiyseniz
NATO’nun almış olduğu karara uymak durumundasınız.
Bölgede deniz haydutluğuyla
mücadele faaliyetleri, hâlihazırda NATO tarafından, Avrupa Birliği ve ABD
önderliğinde deniz kuvvetleri ve millî kontroldeki, biraz önceki saydığım bir
araya gelmiş müşterek devletler tarafından da yürütülmektedir.
Ülkemiz, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 10 Şubat 2009 tarih ve 934 sayılı Kararı ile 17 Şubat 2009
tarihinde itibaren Birleşik Görev Kuvveti ve NATO Daimi Deniz Görev Grubu
emrinde dönüşümlü olarak görevlendirdiği fırkateynler ile deniz haydutluğuyla
mücadele faaliyetlerine destek sağlamaktadır.
Birleşik Görev Kuvveti
komutası, Mayıs 2009-Ağustos 2009 ve 1 Eylül ile 1 Aralık 2011 tarihleri
arasında olmak üzere, 2 kez ülkemiz tarafından üstlenilmiş ve böylece ülkemiz
NATO’daki görevleri dışında bir Birleşmiş Milletler görevi olarak ilk defa
denizde çok uluslu bir koalisyon gücünün komutanlığını da yürütmüştür.
Yine, bu tezkere kabul
edilirse ülkemiz yine 1 Eylül ile 1 Aralık 2012 tarihinde de söz konusu komuta
görevini 3’üncü kez üstlenecektir.
Bugüne kadar bölgede icra
edilen deniz haydutluğuyla mücadele harekâtına toplam 13 fırkateynle katkıda
bulunulmuştur.
Ayrıca, 3 fırkateyn ve 1
akaryakıt gemisinden oluşan Türk deniz görev grubunca 2011 yılı kapsamında
deniz haydutluğuyla mücadele harekâtına destek verilmiş ve bu kapsamda toplam
76 Türk Bayraklı ticaret gemisine Aden Körfezi’nde destek sağlanmıştır.
Ayrıca, Somali’de kuraklık
nedeniyle yaşanan açlık tehlikesine karşı Somali Mogadişu’ya insani yardım
taşıyan “Gazze”, “Burak-A”, “Amal-S” isimli gemilere bölgede görevlendirilen
Gediz Fırkateyniyle refakat edilerek emniyetli intikali sağlanmıştır.
Mevcut durum itibarıyla
Birleşik Görev Kuvveti tarafından Okyanus Kalkanı Harekâtına Türk Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı tarafından görevlendirilen Giresun, Birleşik Görev
Kuvveti sancak gemisi olarak bölgede deniz haydutluğuyla mücadele harekâtına
devam etmektedir. Harp gemilerimiz tarafından Türk Bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticaret gemilerinin bölgeden emniyetle geçişlerinin sağlanmasına
yönelik her türlü tedbir alınmakta ve gerekli faaliyetler icra edilmektedir.
Bu çerçevede, ticaret
gemilerinin deniz haydutluğuna karşı uygulamaları gereken tedbir ve ikazların
bölgedeki gelişmeler takip edilerek güncellenmesine ve Başbakanlık Denizcilik
Müsteşarlığı -şimdiki adı Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı-
vasıtasıyla denizcilik sektörümüze duyurulmasına, ticaret gemilerinin bölgeden
geçişlerinin takip edilerek ticaret gemilerimizin askerî konvoylara dâhil
olmalarının koordine edilmesine, bölgede harekât icra eden diğer ülkelerin
deniz kuvvetlerine ait gemilerle yakın iş birliği içerisinde bulunarak Türk
Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin korunması maksadıyla
yönlendirmelerde ve tavsiyelerde bulunulmasına devam edilmektedir.
Alınan tedbirlerle,
bölgedeki diğer komutanlık ve mahallî makamlarla yürütülen koordinasyon
neticesinde, son bir yıl içerisinde toplam 103 yabancı bayraklı geminin
saldırıya uğraması ve bunlardan 23’ü kaçırılmış olmasına rağmen, Mart 2010
tarihinden bugüne kadar bir tane Türk Bayraklı gemi kaçırılmamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu derece geniş kapsamlı ve yoğun bir askerî konuşlandırmanın
deniz haydutları üzerindeki caydırıcılığının devamını ve bunun
güçlendirilmesinin ise tabiatıyla icra edilen operasyonlarda ele geçen zanlıların
adalete teslim edilerek hak ettikleri şekilde yargılanmalarını gerektirir,
ancak uluslararası düzende henüz bu korsanları yargılayacak bir mahkeme de
teşkil edilmemiştir. Birleşmiş Milletlerin kararında oradaki ülkelerle ikili
sözleşmeler yapılması öngörülmüştür. Şu anda Kenya’yla tek sözleşme yapan ülke
de Amerika Birleşik Devletleri’dir.
Somali’de kamu düzeninin
sağlanamamış olması, deniz haydutlarının ve silahlı soygun icra eden kişilerin
çok geniş bir deniz alanında faaliyet göstermeleri, bunların tutuklanıp
yargılanmaları konusunda karşılaşılan sorunlar, bu meseleyle etkin mücadeleyi
güçleştirmektedir.
Bu sebeple, ülkemiz,
sorunun vahameti ve karmaşıklığı karşısında uluslararası toplumu kapsayıcı bir
yaklaşımla müşterek hareket etmesini, uluslararası etkin tedbirlerin alınmasını
ve uygulanmasını savuna gelmektedir. Nerede bir zulüm ve nerede bir haksızlık
varsa buna karşı mücadele etmek bizim asli vazifemizdir.
Deniz haydutluğu
meselesinde kalıcı çözümün anahtarı, asıl olarak karadadır. Somali’nin içinde
bulunduğu güç duruma, uluslararası toplum olarak siyasi, ekonomik ve güvenlik
alanlarını da içerecek kapsayıcı bir yaklaşım ve strateji geliştirilmesi,
bunların etkin bir şekilde hayata geçirilmesi gerekmektedir. İnancımız odur ki
ancak böyle bir bakış açısıyla deniz haydutluğu sorununa kalıcı bir çözüm
bulunabilir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Aden Körfezi ve Somali açıklarında deniz haydutluğu eylemleri
devam etmekte ve bundan Türk ve Türk bağlantılı ticaret gemileri de, Somali’ye
yardım götüren gemiler de etkilenmektedir.
Stratejik önemi her geçen
gün artan bölgeye yönelik politikamız doğrultusunda “Bölgede diğer ülkelerin,
saydığım ülkelerin ne menfaati varsa Türkiye’nin de o menfaati vardır.” diye
belirterek bölgede varlık göstermeye devam edilmesiyle bölgedeki ve
uluslararasındaki etkinliğimiz ve görünürlüğümüz açısından görev süresinin
uzatılmasının önemli olduğu değerlendirilmektedir.
Bu düşüncelerle,
Anayasa'nın 92’nci maddesi gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının
Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
görevlendirilmesi için 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi kararıyla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde Hükûmete verilen 7 Şubat
2011 tarihli ve 984 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla bir yıl
uzatılan izin süresinin 10 Şubat 2012 tarihinden geçerli olmak üzere bir yıl
süreyle daha 1 kez daha uzatılması, bununla ilgili gerekli düzenlemenin Hükûmet
tarafından yapılması için hazırlanan Hükûmet tezkeresi yüce Meclisimizin
takdirlerine sunulmuştur.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye, izlediği onurlu dış politikayla bölgesinin lideri
durumundadır. Görmek istemeyene hiçbir şey gösterebilmek mümkün değildir. Eğer
Türkiye bu bölgenin lideri değilse o hâlde “Irak” mı diyeceksiniz? Irak
bölgenin lideri değilse “Suriye” mi diyeceksiniz? Suriye değilse “Ürdün” mü
diyeceksiniz? Ürdün değilse “Mısır” mı diyeceksiniz? Mısır değilse “Libya” mı
diyeceksiniz? O taraf değilse Balkanlara geçersek “Makedonya” mı diyeceksiniz?
“Bulgaristan” mı diyeceksiniz? “Yunanistan” mı diyeceksiniz?
Şu bir gerçek ki ehli insaf
sahibi herkes görüyor ki Türkiye bu bölgenin yükselen yıldızı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bunu sadece biz söylemedik, geçen haftalarda buraya
gelen, dışarıdan gelen ve tarafsız birisi, Kırgızistan’ın Devlet Başkanı
söyledi: “Biz biliyoruz ki Türkiye bu bölgenin yıldızıdır. Önüne bulut da gelse
biliyoruz ki orada bir parlayan yıldız var. Biz bundan gurur duyuyoruz.”
Kırgızistan Devlet Başkanının gördüğünü bizim Türkiye’de yaşayan insanlarımızın
görmemesi beklenemez.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Bizi
o ülkelerle mukayese etmeyin Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Devamla) - Dolayısıyla da biz diyoruz ki, Türkiye, izlediği onurlu dış
politikayla hem Türk dünyasında hem İslam dünyasında hem de Avrupa’da saygılı
bir durumdadır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya,
bir tane doğru laf söyleyin…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Devamla) - Muhakkak ki daha yapacak çok şeyimiz var. Bir olursak birlik
olursak beraber olursak aşamayacağımız hiçbir engel yoktur diyorum.
Ben bu duygularla bu
tezkerenin hem ülkemize hem de bölgemize ve hem de uluslararası barışa hayırlar
getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Şahıslar adına son söz,
İstanbul Milletvekili Sayın Şirin Ünal’a aittir.
Buyurun Sayın Ünal. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve
mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Hükûmete verilen izin süresinin 10
Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’nda
belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde 10 Şubat 2012 tarihinden itibaren bir yıl
daha uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi hakkında söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz üzere, Aden Körfezi uluslararası deniz ticareti açısından yaşamsal
bir öneme sahiptir. Asya’dan Avrupa’ya ya da Avrupa’dan Asya’ya Süveyş
Kanalı’nı kullanarak giden gemiler, yolu binlerce kilometre uzatıp Cebelitarık
Boğazı’ndan geçmeyi düşünmedikleri için Somali ile Yemen arasındaki Aden Körfezi’ni
kullanmak zorunda kalmaktadırlar. Aden Körfezi’nden geçmek yerine çevreden
dolaşmayı tercih eden gemilerin günlük zararı ise 30 bin doları aşmaktadır.
İşte bu yüzden her gün onlarca gemi bu yolu kullanmak zorunda kalmakta ve doğal
olarak korsanların hedefi durumunda olmaktadırlar.
Sayın milletvekilleri,
bildiğiniz üzere, tezkere, Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap
Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan korsanlık, deniz haydutluğu ve silahlı
soygun eylemleri hakkında 2008 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 Şubat 2009
tarihli kararıyla Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz konusu
bölgelerde konuşlandırılması suretiyle bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin bir şekilde muhafazası ve
korsanlık, deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine karşı uluslararası
toplumca yürütülen müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda bulunulması
sağlanmış. Bu alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte
oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Tezkerenin temel dayanağı
olarak görülen Anayasa’mızın 92’nci maddesine göre ise milletlerarası hukukun
meşru saydığı hâllerde savaş hâli ilanına ve Türkiye’nin taraf olduğu
milletlerarası anlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının
gerektirdiği hâller dışında Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere
gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerinin Türkiye’de bulundurulmasına
izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkemizin ani bir silahlı saldırıya
uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına derhâl karar verilmesinin
kaçınılmaz olması hâlinde ise Cumhurbaşkanı da Türk Silahlı Kuvvetlerinin
kullanılmasına karar verebilir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; izninizle Türkiye’nin sınır ötesi uluslararası operasyonlara
katılımı ile ilgili şunu da söylemek isterim: Konunun uzmanı olan hemen herkes
hemfikir ki son yıllarda Türkiye’nin uluslararası alanda yetkinliği gözle
görülür bir biçimde arttı ve uluslararası danışma ve karar alma süreçlerindeki
yeri de sağlamlaştı. Bu konuda birçok somut örnekler verebilirim. Bu artan
etkinlik aynı zamanda Türkiye’ye uluslararası problemlerin çözümünde katılımcı
olma ve katkı sağlama sorumluluğu da getirmektedir. Şurası kesin ki Türkiye,
deniz haydutluğu ve korsanlık nedeniyle kendi ekonomimize gelebilecek muhtemel
zararları mutlaka engellemelidir ama en az bununki kadar önemli olan
cumhuriyetimizin 100’üncü kuruluş yıl dönümünde yani 2023’te dünyanın siyasi,
kültürel ve ekonomik alanlarda en etkin ilk on ülkesi arasına girme iddiası
olan ülkemizde bu iddia bize belli sorumluluklar da yüklemektedir.
Şahsım ve grubum adına bu
amaçla üstün bir başarıyla görev yapan tüm Deniz Kuvvetleri personelimize
teşekkür ediyor ve başarılarının devamını diliyorum. Yüce Meclisi bu vesileyle
tekrar ve en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
C) Çeşitli İşler
1.- Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif eden Moldova
Cumhuriyeti Gökoğuz Yeri Özerk Bölgesi Meclis Başkanı Anna Harlamenko’ya
Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, ülkemizi resmî olarak ziyaret etmekte olan Gökoğuz Yeri Meclis
Başkanı Sayın Anna Harlamenko şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar.
Kendilerine yüce Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen
uluslararası çabalara destek vermek üzere, gereği, kapsamı, zamanı ve süresi
Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları,
Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı ile
Hükûmete verilen ve 2/2/2010 ve 7/2/2011 tarihli 956 ve 984 sayılı kararları
ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92 nci maddesi uyarınca
10/2/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık
tezkeresi (3/732) (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, tezkereyi tekrar
okutup oylarınıza sunacağım:
20/1/2012
Türkiye Büyük Meclisi
Başkanlığına
Aden Körfezi, Somali
karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008 yılında
kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararıyla bir yıl için
verdiği izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz
konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı
ve Türkiye bağlantılı ticarî gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine karşı uluslararası
toplumca yürütülen müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda bulunulması
sağlanarak, bu alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte
oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri
deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren 934 sayılı TBMM
Kararının süresi, son olarak 7/2/2011 tarihli ve 984 sayılı Kararla bir yıl
uzatılmış olup 10/2/2012 tarihinde sona erecektir. Diğer yandan, anılan
bölgelerde ve Hint Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine
cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin ilgili kararlarının süresi
son olarak 22/11/2011 tarihli ve 2020 sayılı Kararla bir yıl uzatılmıştır.
Bu kapsamda, Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap
Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Hükûmete verilen bir yıllık
izin süresinin, 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı TBMM Kararında belirlenen ilke
ve esaslar dâhilinde, 10/2/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasanın
92 nci maddesi uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN – Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime on beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.33
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve arkadaşları
tarafından “terör suçu” adı altında tutuklu sayısının artmasının araştırılması
amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/1/2012 Çarşamba
günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
25.01.2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun
25.01.2012 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
26 Aralık 2011 tarihinde
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve arkadaşları tarafından verilen terör
suçu adı altında tutuklu sayısının artmasının araştırılması amacıyla verilen
Meclis araştırması önergesi ile 19 Aralık 2011 tarihinde, Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından verilen (269 sıra
nolu), “KCK operasyonları” adı altında verilen, Meclis Araştırma Önergesinin,
Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 25.01.2012 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, bu öneri Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun verdiği KCK
operasyonlarına ilişkin Meclis araştırması önergesinin de bugün görüşülmesini
içermektedir. Ancak söz konusu Meclis araştırması önergesi Başkanlıkça
Anayasa’nın 138’inci maddesi kapsamında, savcı ve hâkimlerin görülmekte olan
bir davayla ilgili işlemlerinin sorgulanması niteliğinde değerlendirilmiş olup
işleme konulamamış ve bugün iade edilmiştir.
Bu nedenle, öneriyi sadece
ilk araştırma önergesi açısından işleme alıyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
“İşleme almıyorum.” diyorsunuz!
BAŞKAN – Hayır, iki parça
hâlinde.
Buyurun Sayın Kaplan.
VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan tarafından “KCK operasyonları” adı altında verilen Meclis araştırması
önergesinin Başkanlıkça Anayasa’nın 138’inci maddesi kapsamında
değerlendirilmesi ve bu nedenle işleme konulmayıp iade edilmesinden dolayı
Başkanlığın tutumu hakkında
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük 19’a göre Danışma Kurulu
istemiştik bugün ve bu önergelerimizi indirdik. Diğer gruplar geldi. Sayın ana
muhalefet partisi grup temsilcileri de…
BAŞKAN – Sayın Kaplan, bir
saniye. Ben sehven unuttum.
Sayın Kaplan’a usul
tartışması çerçevesi içinde söz verdim.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Aleyhte, Ali Rıza Öztürk.
BAŞKAN – Sayın Ali Rıza
Öztürk, aleyhte.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Lehte.
BAŞKAN – Sayın Mehmet
Şandır, lehte.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Aleyhte.
BAŞKAN – Ahmet Aydın,
lehte.
Tamam.
Sayın Kaplan, özür dilerim.
Sürenizi yeniden başlatıyorum.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Sayın Başkanım, biz bugün Meclis Danışma Kurulunu istedik İç Tüzük 19’a göre ve
önergemizi indirdik. Ancak, Meclise, Genel Kurula geldikten sonra burada
oturduğumuzda, biraz önce Kanunlar ve Kararlar Başkanlığından bize Meclis Başkanlığının
bir yazısı geldi. Diyor ki Başkanlığın bu yazısında; aynen cümleyi okumakta
yarar görüyorum: “Yargı bağımsızlığı ortadan kaldırıldıktan sonra operasyonlara
hız verilmiştir.” Özel yetkili savcı ve hâkimlerle özel yetkili mahkemelerde
adil yargılama hakkı ihlal edilmiş. Yani Meclis Başkanlığımız altını çizerek
diyor ki: “Mecliste bunu konuşamazsınız.”
Bu şu demektir arkadaşlar:
“Muhalefet partileri hiç konuşmasın.” Bunun adı budur. Biz burada “Yargı
bağımsız değildir.” diyemeyecek duruma düşürülürsek, Meclis Başkanlığı da bir
parti iktidarının zihniyetine göre burada hareket ederse, bu Meclisin Genel
Kurulunun şu aşamasında bu duruma Başkanlık müdahale ederse bu bir skandaldır,
yasama faaliyetlerinde bir skandaldır.
Bakın, bizim sunduğumuz
araştırma önergesinde yürütmenin yargıya müdahale ettiği hususu var arkadaşlar
yani diyoruz ki… Sayın Atalay diyor ki: “Bu operasyonlar entegre bir
stratejinin ve devletin gereği olarak sınır ötesi operasyonlarla birlikte
koordinasyon içinde tartışılmış, kararlaştırılmış, planlanmış ve
yürütülmektedir.” Şimdi, yürütme bu kararı alıyor, yargıya “Ben tutuklatacağım
KCK tutuklularını.” diyor, Başbakan “Tutuklatacağım.” diyor, İçişleri Bakanı “8
bin küsurunu da tutuklatacağım.” diyor, bu, yargıya müdahale olmuyor ama bir
parti grubu bu konuda bir araştırma istediği zaman Meclis Başkanlığı “Dur,
konuşamazsınız.” diyor. Bu kürsüde biz konuşamayacaksak arkadaşlar, neyi
tartışacağız söyler misiniz? Böyle bir İç Tüzük ihlali olur mu?
Ben Grup Müdürümü aradım,
tebligat gelmiş mi? Yok. Bu yazı bize gelmiş mi? Yok. E, buraya Genel Kurula
geldikten sonra bunun gelmesi çok şık olmadı arkadaşlar. Bu şekilde bir
müdahaleyi muhalefet partileri olarak bizim kabul etmemiz mümkün değil yani
Meclis Başkanlığı, Başkan Sayın Çiçek artık AK PARTİ rozetini çıkarmıştır, o
gözle bakıyoruz, tarafsız olması lazım, İç Tüzük bunu emrediyor. Eğer frak ve
şeyi de giydikten sonra hâlâ bir iktidar partisini koruma, kollama anlayışıyla
Kanunlar Dairesine yön veriliyorsa bu doğru değildir, yanlıştır ancak biz bunu
yeni anlayışla geçiştirip benzer bir araştırma önergemiz üzerinde devam
ettireceğiz ancak bu tutumu kabul etmediğimizi, itiraz ettiğimizi açıkça ifade
ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
Lehte Mersin Milletvekili
Sayın Mehmet Şandır.
Buyurun Sayın Şandır. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis Başkanlık Divanının tutumunun
lehinde söz aldım, saygılar sunuyorum.
Türkiye bir hukuk devleti,
hukuk lafzına ve ruhuna göre sorgulanmalı.
Anayasa’mızın bu konuyla
ilgili amir hükmü çok açık ve net, Sayın Kaplan’ın hukukçu kişiliği bu hususu
kabul edecektir: “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı
yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya
herhangi bir beyanda bulunulamaz.” Anayasa madde 138.
Bu hüküm ortadayken, bu
hükmü bilmelerine rağmen -bildiklerini biliyorum- KCK operasyonlarıyla ilgili
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin gündeme alınmasını istemek
bunun reddedilmesini talep etmektir, Meclis Başkanı da bunu reddetmiştir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ret
demiyor.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Dolayısıyla Genel Kurula verilen bu talebin Genel Kurulda reddedilmesinin İç
Tüzük’ümüze ve Anayasa’mıza göre bir aykırılığı bulunmamaktadır, önce bunu
tespit edelim. Ancak muhalefetin sesinin kısılması konusunda muhalefet
partileri olarak biz her zaman paralel ifadelerde bulunuyoruz. Bu noktada
muhalefet partisinin muhalefet partisine muhalefet yapması çok da doğru değil.
Evet, hazırlanan İç
Tüzük’le ve burada İç Tüzük’ün verdiği imkânlarla iktidar partisi grubunun
muhalefetin görüşlerini ifade etmesinde, katkı vermesinde hasis davrandığını,
“Bizim de hakkımızdır.” diye özellikle bu Danışma Kurulu, grup önerileri üzerinde
iki lehte, iki aleyhtenin aleyhte olanlarının tamamının iktidar partisi grubu
tarafından alınması, yine İç Tüzük’ün gündem dışı konuşmalarda ilgili bakanın
beş dakikaya yirmi dakika cevap vermesi bu noktadaki yanlışlıkları ifade
ediyor.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye’mizde hepimizin ortak paydası hukuktur, hukukun üstünlüğü, hukukun
bağlayıcılığıdır. Bunu kaybettiğimiz takdirde birlikte yaşama iradesini,
birlikte yaşama düzenini kaybederiz. Bunun için hukukun üstünlüğüne ve hukukun
belirleyiciliğine hepimizin saygı göstermesi gerekmektedir. Bu konuda bu
konuyla ilgili Başkanlık Divanının göstermiş olduğu tavır, İç Tüzük’ümüze ve
Anayasa’mıza göre uygundur.
Başkanlık Divanının
tutumunun lehinde söz almış bulunmaktayım. Bu düşüncelerle sizleri saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Şandır.
Aleyhte Mersin Milletvekili
Sayın Ali Rıza Öztürk, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis Başkanlığının tutumuyla ilgili
lehinde aslında benim söz almış olmam lazım?
BAŞKAN – Aleyhinde.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Pardon, aleyhinde, aleyhinde.
Sayın Başkanım, şimdi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunun bu Anayasa’ya ve
İç Tüzük’e göre yönetilmesi gerekir. Eğer, siz Parlamentodaki çoğunluğunuza
dayanarak, bu Türkiye Büyük Millet Meclisini yönetmeye kalkarsanız, aslında bu,
çoğunluğa dayanarak Anayasa’yı ihlal suçunu oluşturur. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı, burada Anayasa’ya aykırılığı açıkça belli olan bazı yasaları
görüştürmesine rağmen, muhalefetten gelen bazı talepleri de nasıl ki, özel
yetkili mahkemeler “suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanığın kaçma
şüphesi” gibi tümüyle klişe, afaki sözlerle karar veriyor ise, burada da Meclis
milletvekillerinin denetim hakları soyut, tek tip laflarla geri alınıyor.
Şimdi, bakın, benim elimde
de soru önergesi var. Yani bizim muhalefet milletvekilleri olarak Hükûmeti
denetlemek için iki tane yolumuz var: Bir soru önergesi, bir de araştırma
önergeleri. Ben burada Adalet Bakanının yanıtlaması istemiyle soruyorum,
diyorum ki: “Özel yetkili mahkemelerin anayasal dayanağı nedir?” Yine diyorum
ki: “Bazı özel yetkili mahkemelerde savunma hakkının kısıtlanması yetkisi hangi
yasanın, hangi maddesi hükmünde vardır? Hangi hukuk sisteminde ve hangi kanunda
böyle bir şey vardır?” Ve devam ediyorum: “Hâkimlerin, kanunun ve Anayasa’nın
vermediği yetkiyi kullanması, adil yargılanma hakkının kısıtlanma girişimleri,
savunmayı yok sayan işlemlerinin görevi kötüye kullanma cezası oluşturduğu
düşünülmekte midir?” Cevabı arkadaşlar: Yani ben Adalet Komisyonu üyesiyim.
Türkiye Büyük Millet Meclisini, Anayasa’yı, yasayı biliyorum. Ben, soru
önergesi hazırlarken ya da araştırma önergesi hazırlarken neyin Anayasa’daki ve
İç Tüzük’teki kurallara uygun olup olmadığını bilmiyorum, Kanunlar ve Kararlar
Genel Müdürlüğündeki adam benden çok daha fazla biliyor ve diyor ki: “Bu
sorularınız yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili görüldüğünden…” Ya okudum
şimdi. Bu sorunun neresi yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgilidir? Özel
yetkili mahkemelerin Anayasa’nın hangi maddesine göre faaliyet gösterdiğini
söylemek, sormak yargı yetkisinin kullanılması mıdır?
Bugün, Sayın Bakan, yargıya
“reform” adı altında bir düzenleme getiriyor, orada özel yetkili mahkemelerde
savunma hakkının kısıtlanamayacağını söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Ben de “Zaten mevcut yasalarda savunma hakkının kısıtlanmasını öngören bir
düzenleme yok. Onu neye göre yapıyorsunuz?” diyorum. Bu, yargıyı etkilemek.
Arkadaşlar, yargıyı
etkilemek şudur: Davanın esasıyla ilgili yargı yetkisini kullanırken bir
beyanda bulunursa odur yargıyı etkilemek yani Sayın Başbakanın ve diğer
bakanların Hrant Dink davasında verilen karara “Yargıtayda düzelecektir.”
demesidir yargıyı etkilemek.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerinin denetim yetkisi Kanunlar
ve Kararlar Genel Müdürlüğündeki memurlara devredilemez, bu devredilmiştir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan… Sayın Başkan…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Bu nedenle Meclis Başkanlığının tutumunun aleyhinde söz alıyorum. Denetim hakkı
kısıtlanmaktadır. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
Lehte Adıyaman Milletvekili
Sayın Ahmet Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, tabii
bugün Danışma Kurulu talebi olmuş ve Danışma Kurulu talebinde de oy birliği
sağlanamadığından, BDP Grubu bir grup önerisiyle karşımıza çıktı.
Başkanlık Divanının tutumunu
bu manada doğru buluyorum çünkü grup önerisinin içeriğine baktığınızda, devam
etmekte olan yargılamaları esas alan bir grup önerisi ve bunun burada
görüşülmeyeceğini de Anayasa’mız çok açık ve net bir şekilde ifade ediyor.
Değerli arkadaşlar, hiçbir
şeye kaçmadan, Anayasa’mızın 138’inci maddesinin üçüncü paragrafı diyor ki:
“Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin
kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir
beyanda bulunulamaz.” Diğer paragraflar da benzer ifadeler içeriyor. Bu manada
da Başkanlık Divanının tutumunu doğru buluyorum.
Aslında, acaba, bunun
yerine başka bir öneri getirilmesi doğru muydu, değil miydi, o da tartışmalı
Sayın Başkanım çünkü bu grup önerisi kabul edilmeyince grup önerilerinin şekli
değiştirilerek “Tutuklu sayısının artmasını…” şeklinde yeni bir araştırma
noktasında grup önerisi getirmiş bulundular.
Değerli arkadaşlar, ifade
özgürlüğü noktasında, hiçbir arkadaşımız kusura bakmasın ama dün tabu olarak
gördüğümüz konuların birçoğunu AK PARTİ İktidarı döneminde ortadan kaldırdık ve
biz, dün burada konuşulamayan, burada tartışılamayan, düşünmekten dahi
çekindiğimiz birçok hususu AK PARTİ İktidarı sürecinde ortadan kaldırdık ve her
konu en açık, en çıplak şekliyle konuşulur hâle geldi ve bugün, biz ifade
özgürlüğü noktasında çok rahat bir şekilde Fransa’nın çok çok ilerisindeyiz ve
bugün, Fransa’yı hepimiz eleştiriyoruz. Bakın, yargının hızlandırılması
noktasında ayrıca yeni bir paket geliyor ve bu pakette de… Tutuklu sayılarından
bahsediyorlar getirecekleri yeni grup önerisinde.
Değerli arkadaşlar,
iktidara geldiğimizde cezaevlerindeki tutuklu kişiler ile hükümlü kişilerin
sayısı neredeyse birbirine eşitti. Yargıtay Kanunu’nda, Danıştay Kanunu’nda
değişiklikler yapıldı, üye sayısında artışa gidildi ve ilk kez bu dönemde
Yargıtayda sonuçlandırılan dosya sayısı yeni gelen dosya sayısına göre daha
fazla oldu ve bu gidişle, dosyalar gittikçe erimeye başladı. Cezaevlerindeki
tutuklu sayısı yüzde 50’lerden yüzde 28’lere kadar geriledi ve bu yeni gelecek
paketle birlikte 2 milyona yakın yeni dosya etkilenecek ve yargı gittikçe de
hızlanacak. Dolayısıyla, tutuklamalarda da, tutuklu sayısında da ciddi bir
azalış olacak.
Bu nedenle, değerli
arkadaşlar, biz tabii ki her şeyi tartışacağız, her şeyi konuşacağız ancak
lütfen -yargı bağımsızdır- yargının bağımsızlığına halel getirecek konuları
gündeme almayalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Doğru, sizin lehinize karar verince bağımsız.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Yargının neresi bağımsız?
AHMET AYDIN (Devamla) -
Eğer sizin elinizde başka türlü kanıtlar varsa, başka türlü deliller varsa gene
yargıya gidersiniz, bu tür konuları yargıda, savcılığa…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) -
…suç duyurusunda bulunmak suretiyle dile getirirsiniz.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, aynı konuda ben de bir söz söylemek istiyorum. Benim on üç soru
önergemi Meclis Başkanı haksız olarak iade etmiştir. Parmağımla giremediğim
için, elim kırık olduğu için… Müsaade ederseniz, bir dakika ben de bir açıklama
yapayım.
BAŞKAN – Böyle bir usul
olmadığını siz benden iyi biliyorsunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – O
zaman yerimden kısa bir açıklama yapayım.
BAŞKAN – Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, vermiş olduğu soru
önergelerinin kaba ve yaralayıcı sözler içermesi nedeniyle Başkanlıkça iade
edildiğine ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, Sayın Meclis Başkanı Cemil Çiçek Meclis Başkanı seçildikten sonra
AKP’nin kurduğu faşist dikta rejiminin önündeki bütün mayınları temizlemek için
âdeta kendisini feda ediyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Soru
önergelerimize diyor ki: “Kaba ve yaralayıcı söz var, ben iade ediyorum.”
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Bu, kaba ve yaralayıcı bir söz değil mi Allah aşkına!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şu
soru önergemin hangi kelimesi kaba ve yaralayıcı sözdür? Abdullah Gül’le ilgili
soru önergesi veriyorum, Başbakandan soru soruyorum. “Abdullah Gül kaç seyahat
yaptı? Ne kadar para harcadı? Hangi ödenekle yaptı?” Diyor ki: “Efendim,
Cumhurbaşkanına soru soramazsanız.” Ben, Cumhurbaşkanına sormuyorum ki.
Anayasa’nın 9’uncu maddesine göre yürütme yetki ve görevi Cumhurbaşkanıyla
Bakanlar Kuruluna aittir. Ben, Başbakandan soruyu soruyorum. Meclis Başkanı
hangi yetkiyle gensoru önergesini iade ediyor? Bu gensoruyu görüşüp Anayasa’ya
uygun olup olmama yetkisi Meclise aittir. Meclis Başkanı Meclisin yetkisini
gasbederek AKP’yi koruyucu bir tutum içine giremez efendim. Tamamen soru önergelerimizi
sebepsiz yere iade ediyor. Zaten, şimdiye kadar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, hiçbir şey söylemedim ya!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– …bu yüce Meclis bazı insanların zaman zaman kendilerini hatırlatmak ve
gündeme gelmek için…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya,
senin gündeme gelmeye ihtiyacın var.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
- …galiz küfürler kullanacağı bir Meclis değildir efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Biz kendisini muhatap
almıyoruz, sözünü de kendisine iade ediyoruz efendim. Kayıtlara geçmesi için
söylüyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, bana sataşma var.
BAŞKAN – Yapmayın Allah
aşkına, hayır…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hayır hayır hayır…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
…“Kendisini muhatap alamıyoruz.” dedi. Bu, bana bir sataşmadır. Lütfen,
sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen… Sayın
Genç, lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, bakın, maalesef, Meclis Başkan Vekilliği kürsüsünde oturanlar,
ben söz aldığım zaman bana karşı çok cimri davranıyorsunuz. Bana diyor ki “Biz
kendisini milletvekili kabul etmiyoruz.”
BAŞKAN – Sayın Genç,
çıkarttırırım tutanaklardan, size kaç kere, kaç defa, istediğinizde
vermişimdir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama
efendim, sataşıyor.
BAŞKAN – Bakın lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sataştığına göre söz vermeniz lazım.
BAŞKAN – Yani siz bu işleri
bilen bir insansınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, hayır yani…
BAŞKAN – Biz de birbirimizi
yani kırmak, incitmek…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani
bir Grup Başkan Vekilinin…
BAŞKAN – …rencide etmek
amacıyla asla böyle bir tavır içerisine giremeyiz. Benim size özellikle kişisel
olarak da…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – …yani
incinmemenize yönelik hep bir tavrım olmuştur.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Tamam, ama şimdi diyor ki…
BAŞKAN – Hayır bakın, yok
yani…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir
Grup Başkan Vekili diyor ki: “Biz kendisini muhatap almıyoruz.”
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Ya, neyini muhatap alacağım senin!
KAMER GENÇ (Tunceli) – “Ben
milletvekilinin neyini muhatap alacağım.” diyor.
BAŞKAN – O zaman, ben şimdi
sizin konuşmanızı çıkarttırırım…
KAMER GENÇ (Tunceli) – O
zaman burada hakaret var efendim.
BAŞKAN – Ben sizin
konuşmanızı çıkarttırırım, bakalım neye göre demiş.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– “Faşist dikta” diyen, ne konuştuğunu bilmeyen insanın neyini muhatap
alacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – O
zaman beni muhatap almıyorsa benim konuşmama niye cevap veriyor?
BAŞKAN – Yerinden söyledi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ya
muhatap almak zorunda mı seni?
BAŞKAN – Yerinden söyledi.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Kullandığın çirkin ifadeye cevap veriyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Çirkin ifadeyi kullanan sizsiniz.
VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan tarafından “KCK operasyonları” adı altında verilen Meclis araştırması
önergesinin Başkanlıkça Anayasa’nın 138’inci maddesi kapsamında değerlendirilmesi
ve bu nedenle işleme konulmayıp iade edilmesinden dolayı Başkanlığın tutumu
hakkında (Devam)
BAŞKAN – Usul tartışması
tamamlanmıştır.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Kullandığın çirkin ifadeye cevap veriyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Esas
çirkin ifadeyi kullanan sizsiniz. Bu Meclisi yok sayan sizsiniz efendim.
BAŞKAN – Tutumumuzda bir
değişiklik yoktur.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, bu Meclisi yok sayıyorlar.
BAŞKAN – Bu nedenle,
öneriyi sadece ilk araştırma önergesi açısından işleme alıyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve arkadaşları
tarafından “terör suçu” adı altında tutuklu sayısının artmasının araştırılması
amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/1/2012 Çarşamba
günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Barış ve Demokrasi
Partisinin grup önerisinin lehinde ilk söz, Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat
Ata’ya aittir.
Buyurun Sayın Ata. (BDP
sıralarından alkışlar)
AYLA AKAT ATA (Batman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Meclis Başkanı tarafından
geri çekildi önergemiz. Tabii, bu konuyla ilgili birden fazla önerge var çünkü
ortada somut, yakıcı bir problem var. Bunu gündeme getirmemizin nedeni de açık,
olan bir itiraftır. Koordinasyondan sorumlu Başbakan Yardımcımız Sayın Beşir
Atalay, bir açıklamada bulunmuştur 18/12/2011 tarihinde Kanal 7’de, demiştir
ki: “Tek yönlü uyguladığımız entegre bir stratejimiz vardır devlet olarak;
sınır ötesi operasyonlardan KCK operasyonlarına, hepsi koordinasyon içerisinde
tartışılmış, kararlaştırılmış, planlanmış ve yürütülmektedir.” İşte, biraz
evvel bu kürsüden hatırlatılan Anayasa’nın 138’inci maddesi bu noktada devreye
giriyor. Niye? Çünkü Anayasa’nın 138’inci maddesi diyor ki: “Hiçbir organ,
makam, merci veya kişi, yargı erkinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere
emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
Bu durumda biz, yürütme
erkinin yasama üzerindeki etkisini televizyon programlarından itiraf ettiği bir
süreçte, ortada açık Anayasa ihlalini Meclis gündemine getirmeyecek miyiz?
Tartışmayacak mıyız nedenlerini, sonuçlarını açığa çıkarmayacak mıyız? Tabii ki
çıkacağız ama tabii, “KCK operasyonlarına dair yargıda bir işleyen süreç var,
buna müdahale edilemez.” diye, yine Anayasa’nın 138’inci maddesinin arkasına
sığınarak, hele hele bugün cereyan ettiği gibi usule de aykırı bir şekilde geri
çekmek çok vicdani, ahlaki ve hukuki değildir, bunun da altını çizmek
istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu
bir itiraftı. Niye? Çünkü yürütme bu işin başından beri bu şekilde bir
açıklamada bulunmamıştı, “Biz bir entegre proje yürütüyoruz, bu entegre proje
çerçevesinde atılan her adım bizim bilgimiz dâhilindedir.” dememişti ve bu
Anayasa ihlalini bu kadar açık bir şekilde milyonlara deklare etmemişti. Bunun
üzerine gidilmesi gerekiyor.
Pascal’ın bir sözü var,
hatırlatalım, diyor ki: “Eğer yürütmenin, yürütme kuvvetinin bir adaleti yoksa
orada bir zalimlik vardır; eğer adaletin de bir kuvveti yoksa ortada acizlik
vardır.” İşte, Türkiye’de bir zalim idare ve yine âciz bir yargı var. İşte,
ikisinin ortasında biz radikal bir demokrasi mücadelesi veriyoruz.
Bu noktada KCK
operasyonlarının hedefinde kimler var Saygıdeğer Milletvekili? Siyasetçiler
var, seçimle alınamayan belediyeleri yönetenler var, akademisyenler var,
öğrenciler var, gazeteciler, insan hakları savunucuları var, avukatlar,
STK’lar, aydınlar, yazarlar ve çizerler var. Bu saydığım başlıklar içerisinde
en önemlisi bence insan hakları savunucuları çünkü eğer idare insan hakları
ihlallerini gerçekleştirme noktasında bir karar verdiyse, bunun açığa çıkmaması
için -dünyada bunun defaatle örneği vardır aynı zamanda- önce insan hakları
savunucularına müdahale edilir, onlar susturulur, sonra temel hak ve
özgürlükler askıya alınarak insan hakları mücadelesini yapanlar susturulmaya
çalışılır ve bu ihlallerin ardı arkası kesilmez.
Yine saygıdeğer
milletvekilleri, KCK operasyonlarının devamı ne demektir? Bu, Türkiye’ye ne
getirir? Bakın bu operasyonların merkezinde Kürt sorununun çözümü -tırnak
içerisinde söylüyorum- kamuoyuna deklare ediliyor. Burada tam aksine ortada
artık bir Kürt sorunu kalmadığı açık ve barizdir. Niye? Ortada bir Türkiye
sorunu vardır. Niye? Kürtlerin özgürlük mücadelesi… Biz cümleye “Kürt” diye
başlamak istemiyoruz ama yaşadığımız özgün sorunlar var, yaşadığımız özgün hak
ihlalleri var, bu nedenle “Kürt” diye
başlıyoruz ama ortada aslolan bir
Türkiye problemidir. Cumhuriyet öncesinde de vardır, cumhuriyet
sonrasında da devam etmiştir. Dönem dönem katliamlarla gündeme gelmiştir, dönem
dönem darbelerle gündeme gelmiştir. 1980 darbesinden sonra Diyarbakır
Cezaevinde yaşanan, zindanda yaşanan vahşet sonrasında da PKK gerçeğiyle
gündeme gelmiştir. Bunun çözümü bugün kapıdadır ama bu kapıyı açma görevi yüzde
50’yle iktidara gelen AKP’dedir ama bu kapıyı açıp içeri girmek yerine çözümün
tam da arifesindeyken geri dönülmesi tercih edilmiştir. Niye? Denenecek çok
yöntem vardı, bunların hepsi de denenmişti.
Şimdi bakıyorum: “Sorun
cumhuriyet tarihi boyunca vardı.” dedik. Strateji neydi? Şark Islahat
Planı’ydı, topyekûn savaştı, bugün entegre proje. Yönetim nasıl işliyordu?
Umumi müfettişler aracılığıyla bir OHAL vardı, sıkıyönetim, daha sonra resmî
olarak OHAL, bugün özel güvenlik
bölgeleri. Yine hukuk ve yasalara bakıyoruz: Takriri sükûn yasaları,
Türk Ceza Kanunu’nun 141, 142, daha sonra demokratikleşme diye ortaya konulan
Terörle Mücadele Yasası, bunlar bugün
varlığını sürdürüyor.
Peki, ya mahkemeler? Evet,
istiklal mahkemeleri, sıkıyönetim mahkemeleri, devlet güvenlik mahkemeleri,
bugün özel yetkili ağır ceza mahkemeleri.
Yöntemde bir değişiklik var
mı? Yok. Peki, bu kadar yöntem uygulandı hangisinden çözüm alındı? Hangisinde
çözüme biraz yaklaşıldı? Evet, diyalog ve müzakere yöntemi benimsendiğinde
Türkiye’de gerçekten çatışma oranı düştü, Türkiye’de toplumsal barışı sağlama
noktasında, halkımızın, Türkiye halklarının güveni arttı ama bu yöntemden nasıl
olduysa bu yılın başı itibarıyla vazgeçildi.
Denenmemiş yöntem yoktur.
Denenip de sonuç alındığı görülen ama kapısından dönülen yöntem vardır. Evet az
önce saydım, cumhuriyet tarihi boyunca yöntemde, stratejide, uygulanan hukukta
birbirini takip eden süreçler yaşanmıştır ama bugün gelinen noktada, evet,
çözüm kapıdadır ama bu kapıyı açmamakta direnen bir idare vardır. Bunu kim
adına yapıyoruz? Türkiye halkları adına yapıyoruz. Ne için yapıyoruz? Türkiye
sorununu çözme adına yapıyoruz. Aksine sorun Türkiyelileşmiştir.
Bugün Kürt halkının
özgürlük mücadelesi, Türkiye'nin demokratikleşmesinin temel adımı olacaktır. Bu
çok açık ve gerçektir. Ortada bir Türkiye sorunu vardır, Türkiye’de demokrasi
sorunu vardır, Türkiye’de demokratikleşme ihtiyacı duyan bir rejim sorunu
vardır. Bunun adımını atabilmek için de bu Meclis bir an önce görevini yerine
getirmek durumdadır. Siyasi iktidar, adımlar atmak, projelerini ortaya koymak
durumdadır.
Bizim ortaya koyduğumuz
proje açıktır, ortadadır “Demokratik özerklik.” diyoruz, “Etnik temelli değil,
toprak temelli değil, tüm Türkiye için, tüm kimlikler için demokratik
özerklik.” diyoruz. Bunu da tartışmaya hazırız ancak bu tartışma gündemlerinden
kaçan, çözüm noktasında halka çözümü daha da derinleştirecek projelerle gelen,
daha sonra “Biz, entegre bir şekilde bunu yürütüyoruz.” deyip muhalefete de
“Sen susacaksın, bunu tartışmayacaksın.” diyen bir siyasi iktidar gerçeği
vardır ki bizim açımızdan bu durum kabul edilemezdir.
Az önce Sayın Grup Başkan
Vekili ifade ettiler, ben o sözlerin tamamının esasında Sayın Başbakana
söylenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu kürsüden biz “Bu taşın altına herkes
elini koymalıdır.” dedik, herkes, MHP Grubu da, CHP Grubu da, AKP Grubu da, BDP
ve Parlamento dışında kalan siyasi partiler de elini taşın altına koymalıdır
dedik ama bu konuda bir cesaret ve kararlılık olmak durumundadır. Sadece güçlü
olmak, yüzde 50’yle iktidara gelmek yetmiyor, cesaret ve kararlılık da
gerekiyor. Taş çok ağır bir taş, cumhuriyet tarihi boyunca varlığı olan,
sürdüren bir taş; altında kalabilirsiniz, bedel ödemeniz gerekebilir. O bedeli
göze alarak bu taşın altına elinizi sokacaksınız ve yine, biz, siyasi irademizi
bugüne kadar hiç kimseye teslim etmedik, emanet de etmedik ama doğrudur, AKP
İktidarı bize “Emanet edin.” dedi ama biz, cumhuriyetin kurulduğu yıllarda bir
deneyim yaşadık ve bugünü tarihî olarak cumhuriyetin kurulduğu yıllarla benzer
görüyoruz ve cumhuriyetin kurulduğu yıllardaki hatayı bir daha yapmayacağız bizler. Kimseye bizi temsil etmesi için görev
ve yetkimizi devretmeyeceğiz, siyasi irademizi emanet etmeyeceğiz, bunu
yapmayacağız. Eğer bugün AKP İktidarı tarihte eşi benzeri görülmemiş bir siyasi
soykırım operasyonuyla gündemimize düşmüşse, evet bunun altında yatan bizden
var olan siyasi irademizi emanet etmemizi istemeleridir. Ne zaman istediler? 12
Eylül referandum sürecinde istediler. Onu tartışabilirdik ama biz tercihimizi
koyduk. “Türkiye halkları alternatifsiz değildir.” dedik. Ne statükodan yanayız
ne sahte demokrasi söylemlerinden yanayız ikisinin de dışında bu halkın ortak,
gönüllü, eşit, özgür birlikteliğinden yanayız. Tabii ki yeni bir Anayasa bunun
ilk adımı olacaktır. Tabii ki bu Anayasa’nın yapım sürecinde biz üzerimize
düşen rolü oynayacağız dedik ama bu taleplerin, halkın talebinin
ertelenmesinden taraf ve yine yargıda askerî vesayette var olan iktidar
sürecinin birbiriyle çatışıp el değiştirmesinin tarafı olmayacağız dedik ve
siyasi irademizi kimseye teslim etmedik, bunu yapmayacağız. Cumhuriyetin
kurulduğu yıllarda yaptığımız hatayı bugün cumhuriyetin demokratikleşmesi
elzemdir, bugünlerde yapmayacağız, kimseye emanet etmeyeceğiz, siyasi irademizi
tartışmak da öyle herkesin haddi ve hesabı değildir aynı zamanda.
Yine, birlik beraberlikten
bahsediliyor bu kürsüde. Bugün bari bahsetmeseydiniz çünkü -gerçekten dün Sayın
Başbakan’ın geçen hafta yine grup konuşmasında ifade ettikleri var, dün yaptığı
konuşmalar var- birlik beraberliği bu halk nasıl sağlayacak? Ortada katliamlar
yaşanacak, ortada tarihte eşi benzeri görülmemiş katliamlar olacak, acılar
yaşanacak, gözyaşları dökülecek siz o dökülen gözyaşları üzerinden siyaset
yapacaksınız. Acıları yarıştıracaksınız, bir de kalkıp bugüne kadar bu konu
hakkında fikir yürütmüş, konuşmuş, yazmış, çizmiş isimlere de sesleneceksiniz.
Biz bunu biliyoruz. Bugün itibarıyla, görsel medya itibarıyla artık Başbakanın
ve AKP İktidarının bir hesabı kalmamıştır ama yazılı medya içerisinde hâlâ
yazan çizenler vardır, şimdi hedefte onlar vardır, onlar da susturulmaya
çalışılıyor.
Bizler, evet ben Roboski’ye
gittim -Uludere’ye Klaban’a ve Ortasu’ya- oradaydım, ilk giden vekildim. Ben
gitmeden önce…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
AYLA AKAT ATA (Devamla) –
Teşekkür edeyim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ama hiç yapmıyoruz
Ayla Hanım. Yapmıyoruz ama. Yani zorlamayalım, sonra herkese yapmak zorunda
kalıyorum.
AYLA AKAT ATA (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim,
sağ olun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) – Herkese yapın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Şimdi Sayın Önder,
kuralları ihlal ettikçe devam ediyor. İşte, ben kendim de uyuyorum, herkese de…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) – Kural ihlali değil, inisiyatif kullanın Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır, anladım da
şeyi söylüyorum… Başından beri, beşinci senedir o şekilde gidiyoruz. Biz
birbirimize onun için de saygı gösteriyoruz.
Evet, aleyhte İstanbul
Milletvekili Sayın Bülent Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan gündemle
ilgili BDP’nin, söz konusu operasyonların araştırılmasıyla ilgili grup
önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Burada bugün önemli bir
öneri konuşuyoruz, önemli bir teklif konuşuyoruz. Tartışmanın bir yanında,
yıllardır beklediğimiz, terör örgütü ve uzantılarına karşı başarıdan mutlu
olanlar, bir tarafta ise otuz yıldan beri kaybettiğimiz insan gücünün, ekonomik
kaybın âdeta az olduğunu düşünüp terörün devamından fayda umanlar. Ancak, her
sorunun üzerine ısrarla giden, cesaretle giden Hükûmetimiz, bu ülkenin
kalkınmasını, ayağındaki prangalardan kurtulmasını, “Yeni bir Türkiye.”
diyenlerin sesini hep beraber daha yükseğe çıkaracaktır. Terörün bitmesi en
büyük derdimiz ve duamızdır.
Değerli milletvekilleri,
Anayasa’yla güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler ancak yine
Anayasa’nın belirlenen sınırları çerçevesinde yasaklanabilirler. Bütün dünyada
demokrasiler “Özgürlük mü güvenlik mi?” ikilemine düştüklerinde, demokrasinin
geleceği için güvenlik seçeneğini tercih ederler. Zira, hukuk asla hakkın
kötüye kullanılmasının bir aracı ve gerekçesi olamaz. Öneride zikredilen
hakların engellenmesi ancak bu ilkeyle izah edilebilir. Ayrıca bu öneride
Anayasa’ya ve İç Tüzük’e aykırılık çok net gözükmektedir.
Hepinizin bildiği gibi,
Anayasa’nın 138’inci maddesi genel bir yasama prensibini ortaya koymaktadır
yani görüşülmekte olan bir soruşturmayla ilgili, yürüyen bir yargı organının
göreviyle ilgili Mecliste konuşma yapmak, önerge vermek kesinlikle yasaktır.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – O
önerge değil. Haberiniz yok, değişti Sayın Hatip.
BÜLENT TURAN (Devamla) -
Zaten BDP de bu grup önerisini Meclis Başkanımızın müdahalesiyle düşürmüş ve
bir kelime oyunuyla yeni bir öneriye çevirmiştir.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Başka
öneri var, bilmiyorsunuz.
BÜLENT TURAN (Devamla) -
İşin esası çok nettir. KCK operasyonlarından rahatsızlık duyan arkadaşlarımız,
buna istinaden hazırlamış oldukları öneriyi değiştirerek gündeme
getirmişlerdir, mesele KCK operasyonlarıdır. Ben ümit ediyorum ki Türkiye'nin
tüm derdi sizin derdiniz olsun ama böyle bir derdiniz yok, bir derdinizi var,
KCK operasyonu dursun, diğer işlemler dursun. Buna hakkınız da yok, öneriniz de
yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) – KCK
operasyonlarında BDP’liler tutuklanıyor. Tabii ki bizim derdimiz, senin derdin
olmaz.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Dolayısıyla söylemek istediğim şudur: Kelime oyunuyla önerge değişikliği işin
esasını bozmaz. Zaten bu bağırmanız, bu sert üslubunuz, bu sıkıntınız bizim bu konuda
başarılı olduğumuzun en büyük alametidir diye düşünüyorum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Çok
başarılısınız, bravo!
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Eğer, bizler de KCK operasyonlarını başlatmasak, söz konusu rahatsız olduğunuz
operasyonları başlatmasaydık aynen sizin gibi bağırmaya başlardık.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Bakın, işte yargıya nasıl müdahale ettiğinizi itiraf ettiniz. Yargıya
müdahalenizi kutluyoruz!
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Ama biz rahatız, bu ülkede yasama, yürütme, yargı görevini yapmaktadır.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Biliyoruz yargıya müdahalenizi.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Bayan olmanız hak ettiğiniz cevabı vermeme engel, lütfen sakin olun, olur mu?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ver
cevabını, kimse senden korkmuyor, ver cevabını!
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın
Başkan, cinsel bir ayrım yapıyor, lütfen uyarın.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Dolayısıyla şunu söylemeye çalışıyorum değerli arkadaşlarım, bizler bu ülkenin
daha ileriye gitmesi için, özgürlüklerin çok daha fazla seviyede yaşanması
için, hep beraber bu ülkede yaşayabilmek için elimizden gelen gayreti
gösteriyoruz fakat bir daha söylüyorum, Anayasa hükmü nettir, açıktır. Anayasa
138 şunu söylemekte: Görüşülmekte olan bir işlemle ilgili yasama faaliyeti
ancak yapılabilir. O zaman biz bu kürsüyü değiştirelim ve yargıç kürsüsü
yapalım “Şu masumdur, bu değildir.” diyelim “Bu doğrudur, bu yanlıştır.”
diyelim, olur mu böyle bir şey?
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Siz yapıyorsunuz, AKP bunu yapıyor. Başbakana söyleyin siz onu.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Biz bir şey söylüyoruz, o da şu: Bu ülkede artık düdükle oturup düdükle kalkan
yargıçlar yok, bu ülkede artık bir tek iddianameyi yazdığı için görevini yerine
getirdiğinden dolayı bütün yetkileri elinden alınan bir yargıç yok. Bunu bilen
yargıçlarımız her konuya -KCK’sı da
böyle, Ergenekonu da böyle, diğer çeteleri de böyle- hak ettiği oranda değer
verip gereğini yapmaktadır.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Başbakan talimat veriyor, dediğini yapıyorlar, doğru söylüyorsun!
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Bakınız, değerli arkadaşlar, ben kelime oyunuyla değiştirdikleri BDP’nin
önerisini iyi inceledim. Orada bir yaklaşım var, hepinize okumanızı tavsiye
ederim. Bir tespiti var BDP’li arkadaşların eski öneride, diyorlar ki: “12
Eylül referandumundan sonra bu operasyonlar artmaya başlamıştır.” diyor. 12
Eylül referandumundaki “Evet” tavrından sonra bu tarz yargı süreçleri
hızlanmıştır diyorlar; okuyun lütfen yazdığınızı, çok ilginç. Ama, ben tam da
bununla gurur duyuyorum, tam da o yüzden evet diyen bütün milletimizi
alkışlıyorum, evet diyen herkese buradan teşekkürü bir daha borç biliyorum.
Neden? Artık savcılar, işini iyi yapabilmekte, korkmadan yapabilmekte, “Ben bu
iddianameyi hazırlarsam sonum ne olur?” diye düşünmemekte, görevinin hakkını
vermekte, üzerine gitmekte.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Savcılar bağımsız mı ki!
BÜLENT TURAN (Devamla) - O
yüzden BDP’nin aslında o söylediği ifade bir takdir gerekçesidir. 12 Eylül
referandumundan sonra, yani “evet” dendikten sonra, yargının daha güçlü hâle
gelmesi, operasyonların daha net hâle gelmesi, bu 12 Eylül referandumunun
başarısıdır diye düşünüyorum.
Tabii, değerli
arkadaşlarım, BDP’li arkadaşlar ısrarla haykırıyorlar, bağırıyorlar; ben
sakinlikten yanayım. Sözü olan sözünü söyler, korkusu olan korkusuyla yaşar.
Bizim korkumuz yok, sözümüz var ve konuşacağız. Ben isterdim ki bu kadar gür
sesiniz bu operasyonları yapanlara karşı çıkacağına, keşke PKK’ya karşı da
çıksaydı da ne o kardeşlerimiz şehit olsaydı (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ne futbol sahasında oynayan polislerimiz şehit olsaydı. O sesinizi keşke onlara
karşı da yükseltmiş olsaydınız.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Bu savaşın sorumlusu sizsiniz, bu politikaların sorumlusu sizsiniz.
BÜLENT TURAN (Devamla) -
Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, amaç siyaset yapmaksa, amaç siyasetin dilini
özgürleştirmekse, o zaman bu operasyonlara karşı çıkmak neden? Uygulamada
yanlışlıklar varsa -ki var olduğunu düşünüyorum- oturup konuşuruz, düzeltiriz
ama esas doğrudur. Hiçbir yerde “Tutuklamalar arttı.” diye, hiçbir yerde “Savcı
operasyon başlattı.” diye eleştiriye konu olamaz. Biz yasama, yürütme, yargı
erkinin bu ülkede bağımsız olmasının savunuculuğunu yapıyoruz, 12 Eylül
referandumunu da bu yüzden yaptık zaten. O yüzden, bir daha diyorum: Bu erkler,
kendine düşen görevleri daha iyi yerine getirmeye başladıklarından dolayıdır bu
rahatsızlık, yoksa korkan savcı, korkan yargıç, korkan mahkeme hiçbir şey
öğretemez. Biz, yıllarca bunun ızdırabını hep beraber millet olarak çektik,
gördük. İstiyoruz ki daha bağımsız olsun, daha özgür olsun.
Bir yanlış bilgiyi daha
düzeltmek istiyorum. Öneride deniyor ki: “Tutuklamalar artmaktadır.” Çok kısa
Google’dan araştırdım, Bakanlığa sordurdum, sekiz on sene önce yüzde 50’ler
oranında olan hükümlü, tutuklu oranı şu an yüzde 28’lere kadar düşmüştür.
Tutuklama azalmaktadır arkadaşlar, hiç de dediğiniz gibi tutuklama artmış falan
değildir. Sizin rahatsızlığınız tutuklama artması değil, sizin güçlü gördüğünüz
insanların tutuklanmasından kaynaklanmaktadır. Tutuklama azalmaktadır.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Kaç kişi var?
BÜLENT TURAN (Devamla) -
“Kaç kişi var?” Bakarız, beraber görürüz.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
130 bin.
BÜLENT TURAN (Devamla) -
Israrla “Tutuklular arasında belediye başkanları var.” denmekte,
“Milletvekilleri var.” denmekte. Bakınız değerli arkadaşlar, tutukluluk suç
esasına göre kurulur, makama göre kurulmaz. Bir insanın suçu varsa tutukluluk
veya mahkemenin diğer önemli tedbirleri gündeme gelir veya gelmez.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Size göre Kürt olmak suç zaten.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Söylemek istediğim şudur: Hangi kanunda yazar evinde terörist saklayan bir
belediye başkanının yakalanamayacağı?
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sana kim bu bilgiyi verdi? Nereden aldın bu bilgiyi?
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Hangi kanunda yazar? BDP’nin belediye başkanlarına hesap sormayı temizlik
işçilerine bırakmayı hangi kanun söyler? O yüzden ben bu tutuklamalarla ilgili
veya diğer yargı süreçleriyle ilgili daha dikkatli bakmakta fayda olduğunu
düşünüyorum.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Dersinize iyi çalışın, iyi. Hep yalan yanlış bilgiler veriyorsunuz kamuoyuna.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Kaldı ki beğenmediğiniz kararın verilmesi karşısında eleştiri yapmak,
beğendiğimiz kararın karşısında da “evet” diye alkış tutmak bir siyasi ahlak
problemidir. Bir daha söylüyorum: Yargı Türkiye’de bağımsızdır, bu üç erkin
Türkiye’deki görevi çok daha net Anayasa’da inşallah yerini alacaktır yeni
dönemde.
Ben şunu söylüyorum değerli
arkadaşlar: BDP’nin ifadesiyle 12 Eylül referandumundan sonra daha güçlenen
yargı, daha cesaretlenen yargı, hiç kimsenin tarafı olmadan, kimin canını
acıtacağına bakmaksızın her kanaldan operasyona devam edecektir. BDP’li
-gerekirse- belediye başkanları da eğer teröre yardımcılık yapıyorsa hesap
verecektir ama aynı şekilde Diyarbakır’da kemikleri çıkaran savcı da görevine
devam edecektir.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Tesadüfen çıktı o kemikler, üzerinden rant yapmayın.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Her konuda, her alanda elimizden geldiği kadar yetkilerle devam edeceğiz. Kim
yanlış yapıyorsa, kim hatalı davranıyorsa, bu ülkenin geleceğini karartmak için
kim olmadık yollara başvuruyorsa hesabını yargı önünde vermelidir. Bizim
görevimiz bu yargı kararını eleştirmek değil ancak görevini rahatlatmaktır,
daha da çok iş yapmaktır. 12 Eylül referandumu başlangıçtır. Hep beraber masaya
oturacağız, daha özgür bir Anayasa’yı, daha güçlü bir yargıyı, daha güçlü insan
haklarının da gözetilebildiği bir yargıyı hep beraber kuracağız inşallah.
Ben bu anlattığım
gerekçelerle, sadece bağırmayı tercih eden arkadaşlarımızın aynaya baktıkları
zaman görmesi gereken yüz ifadesinden dolayı bu BDP’nin önerisine ret
vereceğimizi söylüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Sayın Başkan…
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye, bir saniye,
öncelikle şunu söyleyeyim.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisine kadın veya erkek hepimiz eşit şartlarda mücadele
ederek geliyoruz. Dolayısıyla kadın milletvekili veya erkek milletvekilinden
ziyade milletvekili var, milletin vekili var bu çatının altında. (CHP, MHP ve
BDP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, hepimiz çok ağır mücadeleler içinde
geliyoruz. O açıdan, birbirimize, hele ki kadın hakları konusunda çok duyarlı
sivil toplum örgütlerimizin, yazarlarımızın, çizerlerimizin ve toplumumuzun
olduğu bir dönemde bu konuya dikkat etmemizi rica ediyorum hepinizden.
Şimdi, evet, Sayın Buldan…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – O
lafı geri alsın! Kadın-erkek ayrımı lafını geri alması lazım hatibin.
BAŞKAN – Hayır, kadın-erkek
ayrımından ziyade, bayan milletvekilleri…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Tanal, ben
uyardım, lütfen, hepinizi uyardım, hepimizi uyardım, ben de dâhil.
Buyurun.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Akat…
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, sayın hatip BDP Grubunu…
BAŞKAN – Siz niye
istiyorsunuz?
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Grubumuza ilişkin bazı ithamlarda bulundu…
BAŞKAN – Ama şimdi…
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkanım, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN – O zaman yer
değiştirmeniz lazım.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Benim yaptığım konuşmaya atıfta bulunarak…
BAŞKAN – Hayır, grubunuzun
adına verdim ben şimdi.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, tek bir tane değil ki, birden fazla sataşma var.
BAŞKAN – Yani grubunuza…
Şahsınıza sataşma yoktu.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Şahsıma değil, yaptığım konuşmaya…
BAŞKAN – O zaman yer
değiştirmeniz lazım. Siz hukukçusunuz. Yani birbirimizle anlaşalım. Tamam mı?
AYLA AKAT ATA (Batman) – 2
kişiye de verebilirsiniz.
BAŞKAN – Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, İstanbul Milletvekili
Bülent Turan’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne yazık ki biraz önce konuşma yapan
sayın hatip çok talihsiz bir açıklamada bulundu. Özellikle KCK operasyonlarını
yargının yaptığını, ama buradan belli oluyor ki yargıyı Başbakanın talimatıyla
AKP Hükûmeti yönlendiriyor, bu çok açık ve net. Özellikle sayın hatibin,
belediye başkanlarımızın tutuklanmasına ilişkin ve belediye başkanlarımızın
evlerinde teröristlerin bulunduğuna ilişkin yaptığı açıklamayı çok talihsiz bir
açıklama olarak nitelendiriyorum.
Evet, bizim belediye
başkanlarımız tutuklandı, doğru, milletvekillerimiz de şu anda tutuklu,
belediye meclis üyelerimiz, il genel meclis üyelerimiz, kadın meclisi ve
gençlik meclisindeki arkadaşlarımız da tutuklu, evet, doğru, ama bu
arkadaşlarımız hepsi barış için, demokrasi için, özgürlükler için mücadele eden
arkadaşlarımızdı. Tutuklanmalarının tek sebebi sizin kirli yüzünüzü, sizin
kirli çamaşırlarınızı ortaya koydukları için tutuklandılar.
MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) –
Sensin kirli, terbiyesiz!
PERVİN BULDAN (Devamla) –
Hodri meydan diyoruz! Hodri meydan, buyurun bizi de tutuklayın! Buyurun!
Barıştan yana olan, demokrasiden yana olan, hak ve hukuktan yana olan,
özgürlüklerden yana olan herkesi tutukluyorsunuz. Biz de aynı suçu işledik.
Buyurun, bizi de tutuklayın. Hodri meydan diyoruz.
AKP Hükûmetine ve Sayın
Başbakana hodri meydan! (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın İnce…
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, eski tutanaklardan
örnek vererek, iktidarın insanları değiştirdiğine ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu tartışmayı bitireyim
Sayın Başkanım.
İktidar insanı değiştiriyor
demek ki. Dünün mazlumları bugün zalim olmuş da Meclis tutanaklarını unutmuşuz
biz. Okuyorum: 30 Ocak 2001, kürsüde Fazilet Partisi milletvekili Sayın Bülent
Arınç, 29 arkadaşıyla terör olayları ve Hizbullah terör örgütü konusunda Meclis
araştırma önergesi istemişler.
Sayın Arınç: “Değerli
arkadaşlarım, Anayasa’nın 138’inci maddesi de böyle bir araştırma komisyonunun
kurulmasına engel değildir. Kimse bunun arkasına saklanmasın. Türkiye’de on
binlerce dosya mahkemelerde derdest iken bu Meclis, şartlı tahliye ve erteleme
kanunu çıkarmıştır, Koç Üniversitesiyle ilgili dava Danıştaydayken Koç
Üniversitesi Kanunu çıkarmıştır.”
Demek ki, muhalefette başka
iktidarda başka yani dün “Anayasa 138’in arkasına saklanmayın.” diyenler, bugün
Anayasa 138’in arkasına saklanmış.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) -
İşte Meclis tutanakları, 30 Ocak 2001, Sayın Arınç. Herkes okusun. (CHP
sıralarından alkışlar)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve arkadaşları
tarafından “terör suçu” adı altında tutuklu sayısının artmasının araştırılması
amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/1/2012 Çarşamba
günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisinin grup önerisinin lehinde Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup
önerisinin lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsü arkadaşlarımızı dinlerken Türkiye’de insan
hakları ihlalinin olmadığını ya da adil yargılama hakkının ihlal edilmediğini
duyuyoruz. O zaman, ben merak ediyorum ve şu soruyu soruyorum: Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi, Türkiye’de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği nedenle,
Türkiye’de uzun tutukluluk nedeniyle ve Türkiye’de makul sürede davaların
bitirilmemiş olması nedeniyle Türkiye’yi neden tazminata mahkûm ediyor ve siz
de Hükûmet olarak, bu nedenle mahkûm olduğumuz tazminatları neden ödüyorsunuz?
Niye demiyorsunuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine “Kardeşim, Türkiye’de insan
hakları ihlali yoktur. Adil yargılanma hakkı ihlal edilmemektedir. Davalar
makul sürede bitmektedir. Bu sizin, verdiğiniz tazminat doğru değildir, yerinde
değildir.” diye niye söylemiyorsunuz?
Bakın değerli
milletvekilleri, Parlamentonun denetleme görevini… Yasa yapma görevini zaten
Bakanlar Kuruluna devrettiniz. Allaha şükür, bir yandan Anayasa Uzlaşma
Komisyonu kurdunuz. “Hep beraber, uzlaşarak bir anayasa çıkaralım.” diyorsunuz
ama öbür taraftan da kanun tasarısıyla bile değil, kanun tasarısı görüşülürken
verilen bir önergeyle Anayasa’nın bir maddesini değiştiriyorsunuz. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Anayasa’yı yorumlama yetkisi yoktur. Geçen gün burada
Anayasa yorumlandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluğuna dayanarak Anayasa
maddelerini, kendi görüşlerini Anayasa maddesiymiş gibi ileri süremez. İlgili
olmak kaydıyla, ilgili konularda Anayasa’nın yorumu Anayasa Mahkemesine aittir.
Ama siz burada, bir önergeyle Anayasa değiştirdiniz. Bu, aslında anayasa
suçudur. Anayasa’ya aykırılık falan değildir. Anayasa’ya aykırılık başka bir
şeydir, Parlamentodaki çoğunluğa dayanarak Anayasa’yı ihlal etmek başka bir
şeydir. Siz, Anayasa’yı ihlal ettiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, milletvekillerinin,
aldınız kanun hükmünde kararname çıkartma yetkisini, yasama yetkisini
Başbakanın ağzına verdiniz. Kala kala Türkiye Büyük Millet Meclisinde
milletvekillerinin denetim yapma hakları kaldı; Meclis araştırma önergesi,
gensoru ya da soru önergesi. Onu da sağ olun, Allah razı olsun, Kanunlar ve
Kararlar Müdürlüğündeki bürokratlara, memurlara yetkiyi verdiniz. Yani
milletvekilleri bugün Kanunlar ve Kararlardaki memurlar tarafından denetlenen
insanlar hâline geldi. Böyle bir yasama faaliyeti, böyle bir denetim faaliyeti
olabilir mi? Bunlara karşı çıkmak sadece muhalefet partisi milletvekillerinin
görevi midir? Bunlara karşı çıkmak herkesin görevidir.
Değerli milletvekilleri,
terörle ilgili düzenlemeler yapılırken Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yapılan
düzenlemenin terörle mücadeleyi zaafa uğratmamasına azami özen gösteriyoruz ama
terörle mücadele bahanesiyle insan haklarının, demokrasinin ve hukukun evrensel
ilkelerinin de çiğnenmesine, zedelenmesine gönlümüz razı olmaz. Bu memlekette siz
gördüğünüz herkesi terörist sanamazsınız, insanları terörist sanarak
öldüremezsiniz; bunun uluslararası hukukta yeri yoktur. Bu ülkede gerçekten çok
ciddi şeyler oluyor. Uludere’de bir olay oluyor. Soru soruyoruz, “İstihbaratı
kimden aldınız?” diyoruz. O soruyu ben sordum. Umut ediyorum ve diliyorum ki
Sayın Meclis Başkanı o soru önergesini de geri gönderir. O soru önergesinin
yanıtı yok ama savunma şu: “Biz terörist sandığımız için öldürdük.”
Değerli arkadaşlarım,
bakın, ne kadar acı bir savunma. Siz insanları terörist sanıyorsunuz, sonra da
terörist sanarak öldürüyorsunuz. O zaman beni terörist sanıp öldürmeyeceğinizin
garantisi var mı? Siz o zaman üniversitede parasız eğitim isteyen insanları
terörist sanıyorsunuz, özel yetkili mahkemelerde yargılıyorsunuz, yarın onları
öldürmeyeceğinizin garantisi var mı?
RECEP ÖZEL (Isparta) - Biz
mi yargılıyoruz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin bireylere sağladığı hakkı kullanan insanları
siz terörist sanıyorsunuz. Aş, ekmek, özgürlük mücadelesi veren insanları
terörist sanıyorsunuz. Üniversitenin bilim adamlarını, rektörleri terörist
sanıyorsunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) -
Nerede, kim sandı?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Bu ülkede yıllarca terörizme karşı mücadele etmiş askerleri, genelkurmay
başkanını terörist diye yargılattırıyorsunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Biz
mi yargılattırıyoruz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Şimdi, siz teröristten kimi kastediyorsunuz? Ama bir yandan da Habur’da
gerçekten PKK örgütü üyesi olanların ayağına mobil mahkeme kuruyorsunuz. (CHP
sıralarından alkışlar) Ve adam diyor ki: “Ben PKK örgütünün üyesiyim.” “Yok
canım, olamazsın sen öyle bir şey.” diyor hâkim. “Hayır, ben size Abdullah
Öcalan’ın mesajını getirdim.” Hâkim diyor ki: “Her ne kadar öyle dediyse de
öyle değil, iş böyle, üye değil.” diyor. Adam “Ben üyeyim.” diyor.
Şimdi, arkadaşlar, size
göre ne terörist ne terörist değil? Bunun bir ayrımını yapın. Gerçekten çok
korkutucu olmaya başladınız. Demokrasiyi kullanarak iktidara geldiniz ama şimdi
iktidarda kalma uğruna demokrasinin, hukukun katledilmesine göz yumuyorsunuz.
Yazıktır, günahtır arkadaşlar. Her yönetim bunu yapıyor; dernekler bunu
yapıyor, siyasi partiler bunu yapıyor, ülkedeki iktidar bunu yapıyor.
Yönetimlere gelene kadar, iktidara gelene kadar demokrasi kullanılıyor, ondan
sonra demokrasi hiçe sayılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, biz “Bu insanlar neden yargılanıyor?” demiyoruz. “Mehmet Haberal neden
yargılanıyor?” diye sormuyorum ben, “Engin Alan, Mustafa Balbay, KCK davasında
tutuklananlar neden yargılanıyor?” demiyorum. Ben şunu soruyorum, bir hukukçu
olarak soruyorum: Mehmet Haberal’ın, Engin Alan’ın, Mustafa Balbay’ın, diğer
milletvekillerinin, diğer tutukluların tutuklanma nedeni nedir? Bunu ben
sormuyorum, Avrupa Birliği soruyor.
Bakın, arkadaşlar: “Adalet
ve Kalkınma Partisi demokratik taleplerle yükselen Arap baharı rüzgârı
esnasında Türkiye'nin bölgesel çıkarlarını öne çıkarmaya yoğunlaşırken ülke
içinde insan haklarında gerileme yaşandı. Hükûmet, 2005 yılından beri insan
hakları reformlarını 2’nci plana itti ve gazetecileri, yazarları ve yüzlerce
Kürt siyasi aktivistini yargılamaya ve hapsetmeye devam ederek ifade ve
örgütlenme özgürlüğüne ağır darbe vurdu.” Bunu ben söylemiyorum, ben
söylemiyorum arkadaşlar. Yine aynı şeyin, Avrupa Birliği raporunun devamı:
“Türkiye'nin yasaları, savcı, hâkim ve siyasetçileri hâlâ bu momentuma ayak
uyduramıyor. Türkiye'nin terör tanımının kapsamının geniş olması, hâlâ teröre
lojistik ya da maddi destek sağladığı ya da şiddet eylemlerine karıştığına dair
somut delil bulunmayan kişilerin en ağır terör suçlarıyla itham edilebilmesine
sebep oluyor. Savcılar, şiddet içermeyen yazı ve konuşmalar nedeniyle kişiler
hakkında kovuşturma yürütüyor. Siyasetçiler, kendilerini eleştirenlere karşı
adli hakaret davası açıyor. Mahkemeler, ifade özgürlüğünü koruma yükümlülüğünü
yeterince dikkate almadan mahkûmiyet kararı veriyor. İfade özgürlüğünü
kısıtlayan yürürlükteki yasaların tamamının çoktan kapsamlı olarak gözden
geçirilmesi gerekir.” diyor. Hangi birini okuyayım değerli arkadaşlarım.
Bakın, Hükûmet “Yargı
paketini getiriyorum.” diyor. Yargı paketini ben inceledim, seksen yedi madde;
iki maddesi yürürlük, yirmi altı tanesi icrayla, iflasla ilgili, iki-üç tane
Ceza Muhakemesi Kanunu’yla ilgili var. En büyük getirdiği yenilik ne biliyor
musunuz? Mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını söylüyor. Mevcut
kanunda zaten var, CMK 101/2’yi açıkça okuyorum ben size. Bakın ne diyor
burada: “Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye
isteminin reddine ilişkin kararlarda hukuki ve fiilî nedenler gerekçeleriyle
birlikte gösterilir.” Bizim isyanımız işte buna değerli arkadaşlarım.
Bakın, tekrar söylüyorum,
ben “Bu insanlar neden yargılanıyor?” demiyorum, elbette ki suç işlediği
iddiasıyla hakkında kovuşturma ya da soruşturma açılan herkes yargılanmalıdır
ama ben diyorum ki, elimizde CMK var, Anayasa var, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararları var, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün buradaki konuşması
var ve Sayın Bülent Arınç’ın Başbakan Yardımcısı olarak verdiği demeçler var
ki, ben o demeçlerin altına imzamı atıyorum, hepsinin altına ama buna rağmen
insanlar gerçekten CMK’da öngörülmeyen, kanunda yazılı olmayan bir şekilde
tutuklanıyorlar.
Şimdi ben size soruyorum:
Bu adli soruşturmayı ya da kovuşturmayı yapan savcı ve de yargıçların keyfî
olarak davranma hakkı var mıdır? İstediği gibi davranabilir mi? O zaman bu
devlet hukuk devleti olmaz, bu devlet savcı ve kanun devleti olur. Buna da
sizin arkadaşlarınız geçmişte karşı
çıkmış, benim o konuda da elimde geçmişte söylenen laflar var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Biz kanun devleti istemiyoruz, hukuk devleti istiyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Öztürk.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisinin aleyhinde Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.
Buyurun Sayın Can. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup
önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
“Yargı” başlıklı
Anayasa’nın 138’inci maddesi okundu burada defaten. Ben de okumak istiyorum:
“Madde 138- Hâkimler,
görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî
kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci
veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve
talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava
hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru
sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.”
Anayasa’nın 138’inci
maddesi açık. Buna rağmen Barış ve Demokrasi Partisi Meclisin çalışmasını
engellemeye matuf grup önerilerine devam etmektedir. Bu meyanda grup önerisi
Divanca da uygun görülmedi, değiştirilerek tekrar önümüze geldi. Fakat yine
içerik olarak Anayasa’nın ruhuna ve sözüne aykırı bir şekilde burada beyanlar
edildi.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi aslında bu önergenin benzerini
24/11/2011 tarihinde burada gündeme getirmiş ve Meclis Genel Kurulunun kahir
ekseriyetiyle bu grup önerisi reddedilmiştir.
Bu grup önerisinde de
özellikle bir iki paragrafa değinmek istiyorum. Deniyor ki burada: “Sayın
Başbakanın talimatı üzerine bu yapıların üzerine gidilmiştir. Bu yapılarda
üzerine gidilenler milletvekilleridir, belediye başkanlarıdır, il
başkanlarıdır, il genel meclisi üyeleridir, belediye meclisi üyeleridir.” Yani
şimdi Anayasa’nın 10’uncu maddesi: “Eşitlik ilkesine göre, suç işleyen kim ise
makamına, mevkisine bakılmadan üzerine gidilecektir.” Bu, devletin asli
görevidir. Hiç kimsenin makamı, mevkisi ona suç işleme imtiyazını bahşetmez.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; devam eden yargı sürecine müdahale etmenin söz konusu
olmadığını söyledik. Devletin hukuka, Anayasa’ya, kanunlara uygun bir şekilde
kendi içerisinde kendisine alternatif üretmeye matuf yapıların üzerine gitmesi
görevidir. Tabii ki bu meşru müdafaa görevidir devlet açısından da. Devlet
hiçbir çekincesi olmadan bu olayların üzerine gidecektir.
Peki, burada yasama ve
yürütme olarak görevimiz nedir? Yasama ve yürütme olarak burada bizim görevimiz
yürütmenin özellikle yargının talepleri noktasındaki kolluk faaliyetlerini
yerine getirmekte. Yani bir tahkikat yapılıyor, tahkikatta ortaya çıkan
şüpheliler varsa mahkemeye, savcılığa teslim ediliyor. Burada, uygulamalarda
bir problem varsa biliyorsunuz, savcılık hazırlık tahkikatında gerek savcıya
gerekse hâkime itiraz hakkı kabildir. Diğer taraftan, kovuşturma evresinde
böyle bir sıkıntılar, böyle bir uygulama problemleri varsa burada da ilgili
hâkime ve mahkemeye itiraz hakkı kabildir.
Bütün bunlara rağmen sanki
bunların planlayıcısı, programlayıcısı AK PARTİ Hükûmetiymiş gibi burada dile
getirilen beyanları da kabul etmemiz mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hiç kimse kusura bakmasın, eğer devletin içerisinde devlete
matuf alternatif bir yapı oluşturuluyorsa, alternatif bir devlet arayışı varsa
devlet bunun üzerine gidecektir, gitmelidir de.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 24/11/2011 tarihli BDP’nin grup önerisinde aynen şöyle bir
ibare geçmekte: “KCK operasyonlarının ne kadar süreceği, kimleri kapsayacağı,
tutukluluk sürelerinin uzunluğu kaygıyla izlenmektedir. Başbakanın açıklamaları
tutuklamaların devam edeceğini gösteriyor; bu da “KCK” adı altında açılan
davanın hukuki değil siyasi olduğunu gösterir. Bu Meclis KCK’yı tartışmalıdır.
Yasa dışı silahlı bir örgüt ise PKK silahlı yasa dışı bir örgüttür. Peki, o
zaman KCK niye kuruldu? KCK’yı kim kurdu? Nedir? Ne amaçla kurulmuştur?
Araştırılmalıdır.” deniliyor bu grup önerisinde.
Tabii ki bu sorunun
cevabını siz bizden daha iyi biliyorsunuz ama siz, bu sorunun cevabını dahi
vermezsiniz; biz vermeye çalışalım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; siyaset akademileri, bizzat terörist başının talimatları
çerçevesinde “siyaset akademileri” adı altında örgütsel eğitim merkezleri
kurulmuştur. Talimatlar çerçevesinde kurulan siyaset akademisi KCK yapılanması
ile de Bilim Aydınlanma Komitesine bağlı ve örgütün 14’üncü maddesine ideolojik
anlamda yetişmiş kadroları hazırlamak amacıdır.
Siyaset akademilerinde
verilen derslerle kırsalda PKK örgütünün bütün eğitim faaliyetleri
örtüşmektedir.
Yine, terörist başının
20/5/2009 tarihli ifadesini aynen okuyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Polis fezlekesi okuyorsun orada! Kesin kararın varsa getir oku. Öyle polis
fezlekesi okuyarak olmaz!
RAMAZAN CAN (Devamla) – Terörist başı diyor
ki: “Kürtler için yıllardır akademilerin açılması gerektiğini söylüyorum.
Akademilerin açılmasının gerektiğini söylememe rağmen onu bile yapmıyorlar.”
HASİP KAPLAN (Şırnak) -
Polis fezlekesini okuma, kesin karar varsa oku.
RAMAZAN CAN (Devamla) –
“DTP’nin binlerce, on binlerce kadro yetiştirmesi lazım. Neden yapmıyorlar?
Çünkü teorik kavrama düzeyleri buna müsait değil. Başarılı olmak istiyorlarsa
on binlerce insan yetiştirmek durumundayız.” diyorlar.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir
kesin karar getir konuş. Ayıp, ayıp! Polis fezlekesi okuyarak yargıyı
etkiliyorsun.
RAMAZAN CAN (Devamla) – Bu
azarı, bu zılgıtı yiyen yapı bunu kurmuştur. Tabii ki devlet de bu yapının
üzerine gidecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yine örgütün üst düzey yetkilisinin birinin beyanını burada
aktarıyorum. Diyor ki: “Bağımsız Kürdistan devrimci halk savaşıyla
kurulabilir.” Dikkat edin arkadaşlar, “Siyaset akademilerinden yetiştirilen
gerillalar bu savaşta etkin bir şekilde yer alacaktır.” denilmektedir. Bu da
KCK-PKK ilişkisini ortaya koymaktadır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Aferin, polis fezlekesini okumaya devam et. Bir karar getir oku.
RAMAZAN CAN (Devamla) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; KCK, Anayasa’ya, hukuka aykırı olarak PKK
tarafından kurulmuş devlet içinde bir yapılandırma, alternatif bir devlet
arayışıdır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Kesinleşmiş bir karar getir oku.
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
lütfen…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Ayıp, ayıp, hepiniz polis fezlekesi okuyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Kaplan,
lütfen…
RAMAZAN CAN (Devamla) –
Yargısal süreç devam etmektedir. Bırakalım bağımsız yargı kararını kendi
verecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; diğer taraftan tutuklu sayılarıyla ilgili burada gündeme
getirildi. Tutuklu sayıları devamlı azalmaktadır.
Malum operasyonlarla ilgili
bilgi vermek istiyorum: Toplam 897 tutuklu, 1.922 de şüpheli bulunmaktadır.
Diğer taraftan, CHP sözcüsü
burada AK PARTİ’ye yüklendi. Tabii ki bu yüklenmesinin de ayakları yere
basmıyor, gerekçesi yok; tamamen spekülatif, subjektif, mücerret iddialar.
Biz CHP sözcüsüne ve
Cumhuriyet Halk Partisine diyoruz ki: Siz bu yapılandırmada, devletin
derinliklerinde alternatif devlet kurmaya çalışan yapıyla ilgili tarafınızı
belirler misiniz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Belirli, belirli. Sen kendi yapına bak.
RAMAZAN CAN (Devamla) –
Lütfen, belirlemenizi arzu ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti, bir karış toprağını başka bir yapı
içerisine devretmeye matuf yapılara, terör olaylarına ve bunu azmettirenlere
asla imkân vermeyecektir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyor, grup önerisinin takdirini Genel Kurula arz ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya,
ne dedi? Bir şey demedi size ya!
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, sonra da ben.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne
oldu Başkanım, ne dedi buna?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
“Saflar belirli değil.” dedi.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Belli değil zaten ondan dolayı.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Kırıkkale Milletvekili
Ramazan Can’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Evet, değerli milletvekilleri, şimdi insanların önce aynaya bakması lazım.
Şimdi, terör örgütüyle içli
dışlı olan, senli benli olan Adalet ve Kalkınma Partisi temsilcisi benim
şahsıma ya da Cumhuriyet Halk Partisine yönelik olarak benim konuşmam
üzerinden, devlet içerisinde alternatif devlet kurmaya yönelik olarak
saflarımızı belirlememiz gerektiğini söyledi.
Biz, gerçekten dışarıdan
gelen PKK örgütünün üyeleri için Habur’da mobil mahkeme kurmadık gece yarısı.
Oraya devletin hâkimini, Adalet Bakanının Müsteşarını ve devletin valisini,
devletin savcılarını göndermedik. Türk hukukunu PKK örgütünün önünde diz
çöktürmedik, hem de bunu Türk halkından gizli yapmadık. Bizim Genel Başkanımız
kendi birinci danışmanını Oslo’ya PKK terör örgütü yanlılarıyla görüşme yapmaya
göndermedi. Şimdi, ben sizi anlamak istiyorum: Bir böylesiniz bir böylesiniz.
Aslında kafası karışık olan sizsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Tarafını belli et, tarafını.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Önce tarafınızı siz belirleyeceksiniz. Siz teröre karşı mısınız değil misiniz?
Bu ülkede terörün sırtını sıvazlayan sizsiniz. Bu ülkede, Kuzey Irak’tan
beslenen bu teröre karşı bugüne kadar hiçbir önlem almayan sizsiniz. Ama biz
sizin gibi halkı terörist görmüyoruz. Teröre karşı mücadele ederken hukuk,
demokrasi ilkelerinden sapılmasına izin verilmemesi gerektiğini söylüyoruz.
Bizim şeyimiz budur. Biz, burada…
Bakın, KCK davasından
belediye başkanları tutuklandığı zaman 23’üncü Dönemde bu kürsüde ilk tepkiyi
ben koydum, çünkü ben hukukçuyum. Bir seçilmiş kişiye, siz, suç işlediği
hakkında soruşturma açabilirsiniz ama onların insan olduğunu hiçbir zaman
unutmayacaksınız. Siz, orada, koyun dizer gibi herkesi dizdiniz, insana uygun
olmayan şeyi yaptınız, arkasından da özür diliyorsunuz. Ya, bir yandan
yapıyorsunuz bir yandan özür diliyorsunuz!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Tarafını belli et.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Arkadaşlar, siz aynaya bakacaksınız, siz aynaya bakacaksınız!
AHMET YENİ (Samsun) –
Tarafını belli et.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Siz, şimdi, öyle anlaşılıyor ki, açılım döneminden saçılım dönemine geçtiniz,
anlatabildim mi, demokrasiyi, hukuku bir kenara bıraktınız. Şimdi, siz şahin
kesilmeye başladınız. Önce siz şunun hesabını verin: Bugünkü MİT Müsteşarı
Hakan Fidan Başbakanın özel danışmanı olarak Oslo’da ne görüşmüştür, neden
görüşmüştür? “Devlet görüşmüştür, Hükûmet…” Bırakın bunları, ne görüştü bunları
açıklayın siz.
Değerli arkadaşlarım,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Ne
bağırıyorsun?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Terör konusunda mücadelede sizden hiç ders alacak hâlimiz yok, sizin bize ders
vermeye hakkınız da yok, haddiniz de değil. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) –
Tarafını söyle!
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Ayla Hanım, sataşmadan…
BAŞKAN – Buyurun Ayla
Hanım.
Milletvekilli
arkadaşlarımızın gazete okuma, birbiriyle sohbet etme gibi aktivitelerini
kulislerde yapmasını söylemem için uyarıldım, ben de buradan sizleri
bilgilendiriyorum.
Buyurun Ayla Hanım.
5.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Kırıkkale Milletvekili
Ramazan Can’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Ben de teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biz bir araştırma önergesi
getirdik çünkü sorunu ülkenin sorunu olarak görüyoruz ama buradaki tartışma
düzeyi gösteriyor ki bu sorun hâlen siyaseten çözüm aranması noktasından çok
uzaktır. Aksine iktidar, muhalefet el ele vermişlerdir, sorun üzerinden bir
siyasi rant elde etme kaygısı içerisindedirler. Burada ortak bir çözüm bulmak
lazım. Eğer KCK boyutuyla sizi hiçbir şey ilgilendirmiyorsa, bu ülkenin, içinde
en çok terörist bulunduran ülke olması sıfatıyla, 1’inci sırada olması
sıfatıyla bir kaygı duyuyorsanız bu sizi ilgilendirsin, bu nedenle üzerine
gidin. Ortak bir noktadan bakılabilir. Bizim baktığımız yerden
bakmayabilirsiniz ama bu ülke insanının hak etmediği bir sıfatla anılmasını
istemiyorsanız o zaman bu soruna bir zeminde buluşulabilecek temelde el atmanız
gerekiyor.
Diğer bir boyutu: Sayın
AKP’li Hatip buradan ifade etti, bugün Türkiye’de özel yetkili ağır ceza
mahkemelerinde açılan sayısız KCK adı altında dava var. Ana dava da dâhil olmak
üzere hiçbir iddianamede belediye başkanlarımıza biraz önce kürsüden ifade
etmiş olduğu bir iddia ortaya konulmadı. Bu iddiayı kendisine kim vermiştir
yani kim ifade etmiştir? Bu bilgiyi nereden almıştır? Kimler çalışıyor AKP’ye?
Onlar hangi cesaretle bu kürsüden Türkiye kamuoyunu böyle bilgilendiriyorlar,
yanlış bilgilendiriyorlar? Nasıl oluyor da Türkiye insanının birbirine karşı
olan öfkesini böyle siyasal anlamda üzerinden rant edebilecek şekilde kullanma
cesaretini gösteriyorlar? Bunu ifade etsinler. Eğer bunu ispatlayamazlarsa,
gerisini toplumun vicdanına havale ediyoruz.
Dün Sayın Başbakan vicdanımızı
soruyordu “Vicdanımız nerede?” diye. Evet, vicdanımız… Kürsüden defaatle
söyleniyor. Biz, Batman’da Mizgin Doğru için ağlarken sizin vekilleriniz orada
değildi. Biz, Siirt’te 4 tane genç kızımız için ağlarken sizin vekilleriniz
orada değildi.
YUSUF BAŞER (Yozgat) – Hadi
canım!
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Hayda!
AYLA AKAT ATA (Devamla) -
Biz oralardan çıktıktan sonra ancak oralara gelebilme cesaretini gösterdiler.
Biz Roboski’den ayrıldıktan sonra oraya gelebilme cesaretini gösterdiler.
Vicdanımız her zaman mazlumdan yanadır. Bu kürsüden çıkıp altından
kalkamayacağınız sözler etmeyin. Belediye başkanlarımızı, seçilmişlerimizi
ağzınıza alma cesaretini göstermeden önce 10 defa düşünün, sonra 1 defa
konuşun.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Çok doğru.
AYLA AKAT ATA (Devamla) -
Üslubu lisan aynıyla insandır. Bu kadar açık ve net. Sizin söylediğiniz, altını
dolduramadığınız her şey bugün değilse de yarın size dönecektir. Nasıl 90’larda
konuşup konuşup oturup içini dolduramayanlar bugün tarihin çöp sepetine atılmışlarsa,
AKP’yi de, eğer bu soruna çözüm bulamazsa bekleyen yer orasıdır.
Saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve arkadaşları
tarafından “terör suçu” adı altında tutuklu sayısının artmasının araştırılması
amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/1/2012 Çarşamba
günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşları tarafından,
“Hrant Dink cinayetinde TİB’in sorumluluklarını yerine getirip getirilmediğinin
araştırılması” hakkında verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
25/1/2012 Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
25.01.2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun,
25.1.2012 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba ve arkadaşları tarafından, 26 Ekim 2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına “Hrant Dink cinayetinde TİB’in sorumluluklarını yerine
getirip getirilmediğinin araştırılması” hakkında verilmiş olan Meclis Araştırma
Önergesinin, (92 sıra nolu) Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak, 25.01.2012 Çarşamba günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz Malatya Milletvekili Sayın Veli
Ağbaba’ya aittir.
Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hrant Dink cinayetiyle ilgili görüşülen
önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Ben Türk siyasi yaşamında
çok önemli yeri olan İsmet İnönü ve Turgut Özal’ın hemşehrisi olduğum kadar,
nefret söylemlerinin kurbanları olan Ahmet Kaya ve Hrant Dink’in de
hemşehrisiyim.
Hrant Dink’in katledilmesi
kolektif bir faaliyetin ürünüydü. Aylarca planlandı, sağır sultan duydu ama
dönemin iktidarı olan AKP duymadı. Katliam daha Hrant’ın kanı kurumadan millî
duygular örgütüne havale edildi. Biz bu sözde örgütü yeni görmedik, yeni
duymadık. Sabahattin Ali’den Uğur Mumcu’ya, Musa Anter’e, Hrant Dink’e uzanan
faşist cinayetlerin faili bu hayalî örgüttü. Ne zaman bir davanın üstü örtülmek
istense bu duygulara bağlandı. Mahkemeler de ona göre karar verdi. Cinayetleri
akladı, sorumluları sakladı. Hrant Dink davası da bu tablodaki yerini aldı.
Mahkeme heyeti karar verdi,
“Örgüt yok.” dedi. Hrant Dink bu kararla bir kez daha vuruldu. Beşiktaş’taki
duruşma salonuna boylu boyuna uzandı. Adalet yerini bulana kadar da öyle
uzanacak orada. Ensesindeki kurşun yarası hep kanayacak. Gözleri gözlerimizde
olacak. Gözleri zalimlerin efendisini arayacak.
Değerli milletvekilleri, bu
karar yüz yıkama kararıdır. Katliamın masumlaştırılması için yürütülen çabanın
bir ürünüdür. Cinayetten sorumlu valiyi milletvekili, emniyet müdürünü vali
yapan ve cinayette rolü olanları birer birer terfi ettiren zihniyetten başka
bir karar da beklenemezdi.
Vilayet, emniyet ve
jandarma üçgeninin temize çıkarılması için mahkeme heyeti cinayeti 2 tetikçinin
üzerine yıkmıştır. İşte verilen adaletsiz kararın özeti de budur.
Gelinen nokta ülkemiz
açısından utançtır. Bu utançtan kurtulmak için dava insanlık suçu kapsamına
alınarak zaman aşımı süresi işletilmeden vilayet, emniyet ve jandarma dâhil tüm
sorumlular mahkeme karşısına çıkarılmalı ve gereken cezalar verilmelidir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Daha dün Erzurum’da
“Parasız Eğitim” pankartı suç delili sayıldı. Gençlere örgüt üyeliğinden ceza
verildi. Cihan Kırmızıgül’ün taktığı poşu suç delili sayıldı, yirmi iki
yaşındaki Cihan’a kırk beş yıl ceza istendi. Bir öğrencinin çantasından çıkan
yumurta başına kırk dört ay hapis cezası istendi. Saç kestirmek, şemsiye
taşımak, konser bileti satmak örgüt suçunun delili sayıldı. Türlü bahanelerle
gençleri, gazetecileri içeri tıkan, basılmamış kitabı örgüt üyeliği delili
sayan zihniyet vilayet ve emniyet üzerinden yükselen örgütü görmedi, göremedi.
17 Ocakta bir duruşma da
Malatya’da görüldü. Yargılananlar arasında bir de anne vardı, Hatice Harman.
Hapishanede hayatını kaybeden kızının fotoğrafını taşıdığı için hâkim
karşındaydı. Bir anneyi kızının fotoğrafını taşıdığı için yargılamak hangi
vicdanla bağdaşır? Hangi hukuk bir annenin acısını hapse tıkmak ister? AKP
ürünü olan özel yetkili mahkemelerden başka hiçbir şey bu kadar vicdansız
olamaz. Hatice anaya örgüt propagandası suçundan dava açan zihniyet, Hrant Dink
katliamında örgüt bulamayan zihniyet aynı körlerdir, aynı sağırlardır.
Uludere’de çoğu çocuk 34
insan katledildi. Aradan yirmi yedi gün geçti, tek bir kişi bile yargı
karşısına çıkarılamadı, savcılık tek bir kişinin ifadesine bile başvurmadı.
Öldürülen insanların ailelerine 123 bin lira verileceği müjdelendi. Parayla can
mı satın alıyorsun? Yoksul yüreklerin acısıyla alay mı ediyorsun? Parayla
böbürlenmek, ölümle alay etmek insanlığa sığar mı? Bakanlarınız akrabalık bağları dahi olmayan
insanlara taziyeye giderken, kamera karşısında şov yaparken hiç mi yüreğiniz
burkulmadı?
Hrant Dink davasındaki
zalimlik ve aymazlık Uludere’de aynen karşımıza çıktı. Adaletsizliklerin
efendisi aynı nakaratı okumaya devam etti, muhalefeti suçladı, Uludere’ye giden
bizlere esip gürledi. Hrant Dink davasında karar çıktı, aynı tavırlar
sergilendi, kararı beğenmedi. Bu beğenmediğin kararın çıkmaması için ne yaptın?
Hrant’ı gazetelerde, televizyonlarda hedef gösterenlerin ifadesini mi aldın?
Kara kampanyayı yapanları sorguladın mı? Hrant’ı tehdit eden valiyi görevden mi
aldın? Hrant’ın öldürüleceği bilgisini saklayan yetkilileri mahkeme karşısına
mı çıkardın? Cinayeti tetikçilerin üzerine yıkmaya çalışan emniyet müdürünü
cezalandırdın mı? Hangi bürokrat, hangi yetkili hakkında işlem yaptınız?
Cinayetin aydınlatılması için hangi belgeleri toplattınız, TİB’le ilgili
kayıtları ne zaman verdiniz? Ne belge topladınız ne bilgi topladınız. Vilayeti
Meclise, emniyeti vilayete taşıdınız. Vilayet, emniyet ve jandarma üçgenini
terfilerle ödüllendirdiniz. Bunları yapmışken timsah gözyaşı dökmenin ne manası
var?
Yüzlerce öğrenciyi, onlarca
gazeteciyi, 8 milletvekilini hapse tıkan efendiler Hrant Dink katliamında neden
ortada yoktu? Yoksa kendileri de o karanlık ilişkilerin içinde miydi? Nedeni
neyse çıkıp açıklayın.
Faili meçhullerin
aydınlatılması için neden harekete geçmiyorsunuz? Hakikatler komisyonu
kurulmasını neden istemiyorsunuz? Hakikatin ortaya çıkmasından korkuyor
musunuz? Eğer samimiyseniz, eğer “Bu olaylarda bizim parmağımız yok.”
diyorsanız işte size fırsat. Bir an önce faili meçhulleri, katliamları araştıracak
bir komisyon kurulması için sunulan teklife “Evet.” deyin.
Değerli milletvekilleri,
Hrant Dink’in katledilmesinde nefretin de büyük payı vardır. Bu ülkede nefret
suçları ciddi boyuta ulaşmıştır ve kanunlarda eksiklik vardır. Bu eksikliğin
giderilmesi için nefret suçlarıyla ilgili kanun teklifi hazırladım. Yakında
Meclise gelir. İşte o zaman samimiyetinizi göreceğiz.
Değerli milletvekilleri,
dün grup toplantınızda Musa Anter için ağlama ayini yaptınız! Musa Anter’in
oğlunun yaşadığı sıkıntıları anlattınız. Siz grup salonunda ağlamadan bir gün
önce savcılar, Musa Anter’in kitaplarını yasakladılar, ama buna hiç
değinmediniz. Kurtla yiyip, koyunla şivan ettiniz. Böyle adalet olur mu? Ya da
sizin adaletiniz ancak böyle olur, değil mi?
Bu ülkenin kaderi
değilsiniz; nice krallar, nice şahlar, sultanlar gölgesiz göçüp gittiler.
Adları zalimlikle özdeşleşti, Anadolu insanı onları nefretle andı ama Pir
Sultanlar, Şeyh Bedreddinler, Mustafa Kemaller, Deniz Gezmişler, Uğur Mumcular,
Hrant Dinkler ölmedi çünkü onlar iktidarın değil, gerçeğin gücüne güvendiler;
doğru bildikleri yolda gururla yürüdüler, mazlumun yanında oldular, adaleti
savundular; haksızlıkların, zulümlerin, adaletsizliklerin, katliamların
efendisi olmadılar; o efendilere karşı durdular, Anadolu’nun derinliklerine kök
saldılar, vuruldukları yerden doğrulup kalktılar, küllerinden doğdular. Onlar
tarihimiz oldular, bize yol gösterdiler, geleceğimizin ışığı oldular,
halkımızın umudu oldular; bir gittiler, bin geldiler; öldükçe çoğaldılar,
dağları dolandılar, çölleri geçtiler ama adalet bayrağını indirmediler,
cellatların korkulu rüyası oldular, karanlığı yırtan bir nehir gibi aktıkça
aktılar, zulümlerin bentlerini yıktılar. İşte bu, Hrantların hikâyesidir; işte
bu, bu ülkemizin aydınlık tarihidir.
Bakın şair ne diyor değerli
milletvekilleri: “Ve cellat uyandı yatağında bir gece/ Tanrım dedi bu ne zor
bilmece/ Öldükçe çoğalıyor bu adamlar/ Ben tükenmekteyim öldürdükçe…”
Değerli arkadaşlar, ben
öldürüldükçe tükenenlerden değilim. Ben Maraş’ta Alevi’yim, Başbağlar’da
Sünni’yim, otuz üç kurşunda Kürt’üm, Balkan topraklarında Türk’üm; ben gaz
odasında Yahudi’yim, Gazze’de Filistinliyim, Şişli’de Hrant’ım, idam sehpasında on yedi yaşındayım,
Mavi Marmara’da on dokuz yaşındayım, Afrika’da siyahım, Amerika’da yerliyim,
Ebu Garip’te Iraklıyım yani bütün mazlumların yanındayım, bütün zalimlerin
karşısındayım.
Hepinize içten saygılarımı
sunuyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUAMMER GÜLER (Mardin) –
Sayın Başkanım, Sayın Sözcü bir ithamda bulundu, müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Güler, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Mardin Milletvekili Muammer Güler’in, Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUAMMER GÜLER (Mardin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Değerli Milletvekilimiz biraz önceki
ifadesinde kanaatimce haksız ithamlarda bulundu. Özellikle Merhum Hrant Dink’le
ilgili mahkeme kararından sonra da kamuoyunda, çeşitli basın organlarında bu konuyla
ilgili bazı yazılar ve değerlendirmeler yapıldı, bunların bir kısmının yanlış
ve eksik bilgilere dayandığını özellikle belirtmek istiyorum.
Şunu bir kere öncelikle
ifade edeyim: Suskunluğumuz edebimizdendir, devam etmekte olan yargı sürecine
olan saygımızdandır ve hâlen İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı
Vekilliğince kamu görevlileriyle ilgili yürütülen soruşturma işlemlerine olan
saygımızdandır, bunu özellikle belirtiyorum.
Şimdi…
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Referandumdan önce niye yoktu o saygınız?
MUAMMER GÜLER (Devamla) –
Efendim?
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Referandumdan önce niye yoktu o saygınız?
MUAMMER GÜLER (Devamla) –
Müsaade buyurun… Duyamıyorum sözünüzü ama…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Valim, siz Genel Kurula hitap edin.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri lütfen…
MUAMMER GÜLER (Devamla) –
Müsaade buyurun, hepinize verecek cevabım var.
BAŞKAN – Sayın Güler, siz
laf atanlara değil, Genel Kurula konuşun.
MUAMMER GÜLER (Devamla) –
Sayın Başkanım, bu konuyla ilgili beş seneden beri birçok araştırma yapıldı,
inceleme yapıldı, hiçbirinde en ufak bir sorumluluğumuz tespit edilmedi. Ama
şunu da söylüyorum: Kesinlikle, bilgimiz dâhilinde olup da görevimizi yerine
getirmemek gibi bir şey söz konusu değildir. Ben beş ilde on dokuz yıl valilik
yaptım, görevimin sorumluluğunun da bilincindeyim.
Bakın, buradan şunu
özellikle belirtiyorum değerli milletvekilleri, Sayın Başkanım: Her türlü
araştırmaya, incelemeye, soruşturmaya ve kovuşturmaya hazırım, açığım. Eğer
görevimle ilgili en ufak bir sorumluluk tespit edilir ve herhangi bir fezleke
hazırlanırsa, buradan sizden rica ediyorum, dokunulmazlığımın asla arkasına
sığınmayacağım ve geleceğim sizden dokunulmazlığımın kaldırılması için talepte
bulunacağım, bunu özellikle belirtiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli
arkadaşlarım…
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Biz talepte bulunmuştuk, ne oldu ki?
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sütten çıkmış ak kaşık değilsin! Yiğitsen “evet” deyin araştırma önergelerine.
Araştırma önergelerine niye ret oyu kullanıyorsun?
MUAMMER GÜLER (Devamla) –
Evet, ben gerekli araştırmayı da yaptım ve gerekli hesabı da vermeye hazırım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Senin yaptığın araştırma sana yarar.
BAŞKAN – Sayın Atıcı,
lütfen…
MUAMMER GÜLER (Devamla) –
Yalnız, bununla ilgili -Sayın Ağbaba’nın görüş belirttiği- herkesin de aynı
hesabı vermesi gerektiğini söylüyorum.
Şimdi, yine bu vesileyle
-ben başka vesileyle konuşmak istemiyorum, basın önünde konuşmak istemiyorum-
şunu da söyleyeyim: Derin devlet gibi birtakım ilişkilerle itham edilmek
isteniliyor. Ben derin devletten filan anlamam ama benim bildiğim bir derin
olgu var, o da derin millettir, hizmetinde kırk yıl bulunduğum derin millettir.
Haksızlık yaptınız, bilginiz eksik. Bu konuda bana haksızlık yaptığınızı,
inşallah, bu yürütülmekte olan incelemenin sonunda da burada tekrar sizinle
bunu konuşma imkânımız olacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşları tarafından,
“Hrant Dink cinayetinde TİB’in sorumluluklarını yerine getirip getirilmediğinin
araştırılması” hakkında verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
25/1/2012 Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin aleyhinde…
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN – Ha, yapmayın Allah
aşkına, bir sataşma yapmadı. Yani Allah rızası için başından sonuna dikkatle
izledim, en küçücük ilzam eden bir cümlesi olmadı.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Sadece bir açıklama.
BAŞKAN - Hayır, yani gerek
yok.
Aleyhinde, Sivas
Milletvekili Sayın Hilmi Bilgin.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
HİLMİ BİLGİN (Sivas) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından
Hrant Dink cinayetinin sır perdesini aralayacak TİB kayıtlarının, gerekli bilgi
ve belgelerin mahkemeye gönderilmeyerek davanın uzamasına sebep olunduğu
iddiasıyla Anayasa’nın 98, İç Tüzük’ün ilgili maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılması yönündeki taleplerinin gündeme alınması için vermiş
oldukları grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz üzere, Dink
cinayetinin şüphelileri olaydan yaklaşık otuz iki saat sonra yakalanmıştır. Bu
husus yürütmenin, idarenin konu üzerinde ne kadar hassas olduğunun, işi ne
kadar sıkı tuttuğunun göstergesidir. Bu davayla ilgili olarak hiç kimsenin,
Hükûmetin yargılama yapıyormuş gibi olayı çarpıtmasının, faturayı Hükûmete
kesmesinin haklı ve hukuki hiçbir gerekçesi olamaz. Bilindiği üzere, idare
organları, yargı mercilerinden gelen talepleri ivedilikle karşılamalı, yerine
getirmelidir. Bu dava süreciyle ilgili olarak da idare, yargılamayı yapan
mahkemece talep edilen, yargı tarafından idareye intikal ettirilenleri yerine
getirmiştir, bundan sonra da yerine getirecektir.
Gerek cinayetten hemen
sonra gerekse yargılama sürecince kolluk kuvvetleri ve ilgili tüm idari
kurumlar kanunların kendilerine verdiği yetki çerçevesinde olayın
aydınlatılması için, hassasiyet içerisinde görevlerini yerine getirmiştir. Bu
manada Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı da adli mercilerin taleplerini
mevzuat çerçevesinde titizlikle ve ivedilikle yerine getirmektedir. Hrant Dink
davasıyla ilgili olarak da 14. Ağır Ceza Mahkemesince Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığından talep edilen bilgi ve belgeler geciktirilmeksizin
gönderilmiştir. Bu dava kapsamında mahkeme ile TİB arasında yapılan
yazışmaların tamamını tarih sırasına göre bilgilerinize sunuyorum:
14. Ağır Ceza Mahkemesinin
baz ve iletişimi tespit bilgilerinin gönderilmesine ilişkin 26 Şubat 2010
tarihli yazısı TİB’e 9 Mart 2010 tarihinde ulaşmıştır. Talebe ilişkin bilgiler
hazırlanarak 1 Nisan 2010’da mahkemeye gönderilmiştir. Mahkemenin 3 Haziran
2011 tarihli yazısı ile olay mahalline ilişkin baz istasyonlarında yapılan tüm
görüşmelerin baz istasyonu bilgilerinin tespit edilmesi istenmiştir. Bu talep
TİB’e 15 Haziran 2011 tarihinde ulaşmış ve 17 Haziran 2011 tarihinde mevzuat
çerçevesinde itiraz edilmiştir. TİB’in itirazı İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin
16 Ağustos 2011 tarihli Kararı’yla reddedilmiştir. Ret kararı TİB’e 15 Eylül
2011 tarihinde ulaşmıştır. Mahkemenin ret kararının gereğinin yerine
getirilebilmesi için, iddia edilen şüphelilere ilişkin baz bilgilerinin
bulunması amacıyla en az bir dakikalık temsilî görüşme yapılmasını içeren
TİB’in 15 Eylül 2011 tarihli yazısı İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine
gönderilmiştir. Mahkeme tarafından olay mahallinde temsilî görüşme yapmak üzere
görevlendirilen kolluk biriminin yapılan temsilî görüşmelere ilişkin 14 Kasım
2011 tarihli yazısı TİB’e 16 Kasım 2011’de ulaşmıştır. Tüm baz istasyonlarına
ait görüşme bilgileri toplanarak 25 Kasım 2011 tarihinde mahkeme başkanlığına
iletilmiştir. Mahkemece 29 Kasım 2011 tarihli faks yazısı ile baz istasyonu
görüşme bilgilerinin kendilerine ulaşmadığı belirtilerek ivedi gönderilmesi
talep edilmiştir. Bunun üzerine TİB tarafından 30 Kasım 2011 tarihinde yazı ile
cevap verilmiştir. Mahkeme tarafından 9 Aralık 2011 tarihinde TİB’den baz
istasyonu bilgilerinin muhafazası talep edilmiştir. TİB, 3 Ocak 2012 tarihli
cevabi yazısı ile bahse konu tüm verileri arşivlediğini mahkemeye bildirmiştir.
Araştırma önergesinin
içeriğinde TİB kayıtlarının silinme sürecine üç ay kaldığı, üç ay sonra
kayıtlarının tamamen silineceği belirtilmiştir. Bu iddia tamamen yanlış
bilgilere dayanmakta olup gerçeği yansıtmamaktadır. TİB kayıtlarının hukuki
süreç sonuçlanıncaya kadar TİB tarafından muhafaza edilmesi gerektiği yasal bir
zorunluluktur.
Değerli milletvekilleri,
mezkûr dosya temyiz aşamasındadır, dosya kapanmamıştır, süreç tamamlanmamıştır.
Biz inanıyoruz ki temyiz aşamasında yargı şüpheleri giderecek, kamu vicdanını
rahatlatacaktır. Temyiz incelemesi sonucunda yüksek mahkeme bu karardan çok
farklı bir karar verebilir, bu tamamen bağımsız yargının görevidir. Şu anda,
temyize gidecek bir dosya hakkında yorum yapmak, görüşme yapmak bizce doğru
değildir. Burada, sağduyu içinde temyiz sonucunu beklemek gerekir. Biz
inanıyoruz ki adalet bu noktada yerini bulacak, kamu vicdanı rahatlayacaktır.
Aziz milletimiz artık şundan emin olsun ki artık Türkiye’de hiçbir karanlık
olay, hiçbir faili meçhul, eskiden olduğu gibi, karanlık dehlizlerde, odalarda
kaybolmayacaktır. Artık hiçbir tezgâh, hiçbir komplo, hiçbir provokasyon gizli
kalamaz çünkü biz aziz milletimizden her türlü hukuksuzlukla, her türlü
statükoyla ve her türlü vesayetle mücadele etmek üzere yetki istedik ve bu
doğrultuda hareket ediyoruz ve şunu açık yüreklilikle söylüyoruz: Artık hiçbir
suç karanlıkta kalmayacak, hiçbir cinayet faili meçhul olarak raflarda
beklemeyecektir. Bildiğiniz üzere, görülmekte olan bir davayla ilgili olarak
kimsenin mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği, görülmekte olan
bir davayla ilgili olarak yasama Meclisinde soru sorulamayacağı, görüşme
yapılamayacağına ilişkin Anayasa’nın amir hükmü mevcuttur. Burada, başta
milletimizin temsilcisi olan bizler olmak üzere, tüm milletimiz bu tip
olaylarla ilgili olarak sağduyu içerisinde, aklıselim olarak süreci takip
etmeli, adaletin işlemesinde yardımcı olmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
bundan yaklaşık bir buçuk yıl önce ülke olarak önemli bir halk oylaması yaptık
ve bu halk oylaması neticesinde Anayasa değişiklik teklifi aziz milletimizin
yüzde 58 evet oyuyla yürürlüğe girdi. Biz, AK PARTİ olarak bu olayın Türkiye’de
bir dönüm noktası olacağına inanıyorduk ve haklı çıktık. “Darbe yapanlardan
hesap sorulamaz.” diyenler, yargının yaptığı soruşturmalar neticesinde
darbecilerin bağımsız Türk yargısına hesap verir konumuna geldiklerini ibretle
ve biraz da utanarak izlemektedirler. İnşallah, bağımsız yargımız gerekli
yargılamaları yaparak neticede darbecilere hak ettikleri cezayı verecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz AK PARTİ Grubu olarak aziz milletimizden almış olduğumuz
yetki ile milletimizin sorunlarını çözecek, milletimizi ve ülkemizi “lider ülke
Türkiye” yapacak çalışmaları yapmak üzere belirlenen Meclis gündemiyle
çalışmanın daha doğru olacağı inancındayız. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisini hem görülmekte olan bir davayla ilgili olması hem de Meclisin
belirli olan gündemini değiştirmeye yönelik olması nedeniyle desteklemiyoruz.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bilgin.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
araştırma önergesinin lehine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yalnız, konuşmama geçmeden
önce, biraz önce Barış ve Demokrasi Partisi olarak verdiğimiz araştırma önergesindeki
tartışmalara ben de dikkat çekmek istiyorum. Özellikle, Meclis Başkanımızın
söylediği şeyi aynı zamanda grubumuzun görüşü olarak da ifade ediyoruz. Burada
kadınlar ve erkekler ayrı ayrı değil hepimiz milletvekili kimliğini taşıyoruz.
Kendisine de teşekkür ediyorum Meclis adına böyle bir uyarıda bulunduğu için
ama burada benim dikkat çekmek istediğim bir şey Fatma Şahin’edir. Sayın Fatma
Şahin, kadın konusunda çok ciddi tartışmalar yürütüyor, her yerde AKP’nin kadın
politikalarını ifade ediyor. Sayın Bakana önerim, öncelikle kendi grubunda
başlasın, kendi grubundaki erkek vekillerin cinsiyetçi yaklaşımını ve onu
alkışlayan kadın vekillerle başlasa sanırım burada daha önemli katıda bulunmuş
oluruz. Bunu hatırlatmayı gerekli görüyorum.
Diğer bir konu, mümkünse
erkeklerin, erkek vekillerin bu kürsüyü kullanırken “bayan” kelimesini artık
unutmasını “kadın” kullanmasına da dikkat çekmek istiyorum. Bu da cinsiyetçi
yaklaşımın bir ürünüdür.
Sayın milletvekilleri, aslında
biraz önce biz, KCK tutuklamalarının araştırılmasına ilişkin kanun teklifi
verdiğimizde Anayasa’nın 138’inci maddesi gerekçe gösterildi ve sürmekte olan
bir davadan dolayı araştırma yapılamayacağı, araştırma komisyonuna
indirilemeyeceği söylendi ama başka bir dava -biraz önce AKP’li milletvekili de
söyledi- devam eden bir dava konusunda başka bir önerge görüşüyoruz. Demek ki
burada hukuk konusunda bir problem var. Zaten bu ülkede genel olarak hukuk
konusunda bir sıkıntı var. Kişiye göre hukuk uygulanıyor, yaklaşıma göre, hangi
parti grubu vermişse araştırma önergesini ona göre hukuk uygulanıyor. Bu, ciddi
bir sorun. Bunu da burada bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Sayın milletvekilleri,
Hrant Dink cinayeti, gerçekten Türkiye’de özellikle farklılıklara tahammül
göstermek açısından önemli bir dava çünkü bu dava sonuçlandı aslında. “Devam
ediyor.” deniliyor, AKP’li vekiller, işte Başbakan, bu konuda özellikle ortaya
çıkan tepki karşısında şöyle ifade ettiler: “Süreç bitmedi, süreç devam
edecek.” Oysa süreç bitirildi. Bu süreçte ne ortaya çıktı? Bu süreçte aslında
devlet aklandı. Biraz önce, Sayın Muammer Güler burada açıklama yaptı.
Muhtemelen bu açıklamalara ihtiyaç var. Eğer gerçekten samimiyse AKP
İktidarının kendisinin bu olayların araştırılması konusunda bir araştırma
önergesi getirmesini, biz de Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu araştırma
önergesini destekleyeceğimizi ifade ediyoruz çünkü bu dava boyunca özellikle
Hrant Dink’in arkadaşlarının söylediği isimlerden birisi Sayın Muammer
Güler’dir, yine Cemil Çiçek’tir, yine AKP Hükûmetinin kendisidir. Bu konuda
ciddi anlamda ithamlar var. Bunlar bilindiği hâlde soruşturma kapsamlı
yapılmadı diye, eğer gerçekten bu konuda AKP samimiyse kendisi bir araştırma
önergesi getirsin çünkü biz araştırma önergesi sundukça hepsi reddediliyor ve
buradan sonuç almıyoruz. Ama şunu da bir kez daha ifade etmek istiyoruz:
Türkiye geçmişiyle yüzleşmediği sürece, gerçekten demokrasiye ulaşması mümkün
değildir. Ermeni meselesinde olsun Kürt sorununda olsun Dersim katliamında olsun,
Türkiye hâlâ katliamlarla anılan bir ülke ve katliamlarla yüzleşebilmiş değil,
yüzleşebilme cesaretini gösteremiyor. Yüzleşebilme cesaretini göstermediği
sürece de gerçek anlamda bu ülkede eşitlik, özgürlük, kardeşlik olması mümkün
değil.
Şimdi, AKP’li
milletvekilleri diyor ki “Özgürlük mü, güvenlik mi?” Güvenlik olacak ki
özgürlük olsun. Özgürlüğün olmadığı yerde güvenliğin olması mümkün değildir.
Eğer denklemi ters kurarsanız hiçbir problemin, hiçbir sorunun çözümü olmaz.
Yanlış denklem, yanlış sonuçlara götürür bizi. Bu Ermeni meselesinde de tam da
böyle.
Şimdi, özellikle birkaç gün
önce Fransa’da bir yasa tasarısı geçti, hepimiz kıyamet kopardık, bu
Parlamentoda kınamalar sunuldu ama kimse, hiçbir milletvekili “Ya burada ne
yaşanmış? 1915’te neler yaşandı? Biz bundan nasıl kurtulabiliriz? Geçmişimizle
nasıl yüzleşebiliriz? Yüzleşebilmek için neler yapmalıyız? Parlamentonun görevi
nedir?” diye hiçbir soru sormadı. O noktada, Fransa’nın yaptığı şeyin ne kadar
ayıp olduğu üzerinden bir tartışma yürütüldü.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, birkaç imzayla kamuoyuyla paylaşılan bir belgeyi size okumak istiyorum.
Arat Dink, Garo Paylan, Hayko Bağdat, Markar Esayan, Sibil Çekmen, Tamar Nalcı, Tatyos Bebek bu
Fransa’daki inkâr yasasına ilişkin şey görüşülmeden önce kamuoyuyla bir şey
paylaştılar. Bu ne kadar sizin dikkatinizi çekti bilmiyorum ama buradan bir kez
daha paylaşmak istiyorum. Bu yasa tasarısı geçmemişti yayınlandığında.
“Türkiye İnkâr Hakkının
Peşinde!” diye başlık atılmış.
“Fransa'da, ifade özgürlüğünü
soykırımların inkârı yönünden kısıtlayacak tasarı yasalaşıyor.
Özgürlükler cenneti ülkemiz
yine seferberlik hâlinde.
Parlamentoların tarihî
olaylarla ilgili karar alması çok yanlışmış.
Parlamentoların tarihî
olaylarla ilgili karar alması yanlışsa, bu, bizim Ermeni soykırımı ile ilgili
TBMM'den bekleyebileceğimiz bir şey olmadığı anlamına mı geliyor?
Siyasetin tarihî olaylarla
ilgili karar alması yanlışsa, Dersim hakkında edilen kelam bizi niye
heyecanlandırdı?
Ama bu kez Fransa'da
geçmekte olan yasa tasarısı, soykırımı tanımanın ötesinde, soykırımın inkârını
cezalandırmayı öngören bir tasarı.
Böyle olunca da Türkiye inkârcı
zihniyetine ve haksız konumuna ince bir haklılık kılıfı geçirme şansına erişti.
Belli ki soykırımın
inkârının cezalandırılmaması gerektiği konusunda cümleten hemfikiriz.
Peki, inkârın ahlaken de
bir suç olmadığını mı düşünüyoruz?
Önünde sonunda Türkiye'nin
savunduğu, soykırımı inkâr hakkı değil midir?
Doksan altı yıldır süren bu
hakkı kullanma rahatlığının devamı değil midir?
İnkâr suç değilse, Türkiye
bunca yıldır hangi suçu işliyor?
2006 yılında aralarında
Hrant Dink ve Ragıp Zarakolu’nun da bulunduğu 9 Türkiyelinin Fransa’da
savunduğu şey ile Türkiye’nin bugün savunduğu şey gerçekten aynı mıdır?
Türkiye’nin, Hrant Dink’ten
kendi lehine devşirdiği sözleri kullanmaya hâlâ yüzü var mıdır?
Türkiyeli Ermenilerin son
çığlığı Hrant Dink’in, “soykırım” sözcüğünü kullanmama tercihiyle bugün
başkalarının “soykırım” kelimesini kullanmama tercihleri aynı kalibrede midir?
Türkiye’nin kendi sahici
sözü nedir?
İnkâr politikası, kötülüğe
olur vermesiyle 1915 sonrası birçok suç işledi. Hrant Dink’in öldürülmesinin de
iklimini hazırladı.
İnkar, soykırım
mağdurlarına travmayı tekrar yaşattığı ölçüde şiddeti yineleyebilir ve bu
hâliyle suçtur.
İnkârdan beslenen bir ifade
özgürlüğü söylemi buram buram riya kokuyor.
Kokuyu almıyor musunuz?
Türkiye’nin tutunduğu ifade
özgürlüğünün bu en ince dalı, hantallığını taşıyabilecek güçte değildir.
Evet, tartışmayı üçüncü
ağızlardan alıp ait olduğu topraklara taşımalıyız.
Söz konusu tasarıya karşı
çıkmanın belki de en haklı gerekçesi budur.
Onun için bırakın
Fransa’yı.
Fransa çok kötü bir şey
yapıyormuş, niyeti hayra değilmiş…
Peki, Türkiye ne yapmayı
düşünüyor?”
Bence bu imza metninin
burada tartışılması gerekir.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Ermenilerin mi yanındasınız, Türkiye Cumhuriyeti’nin mi yanındasınız, onu
söyle?
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
Evet, biz Ermeni halkının da yanındayız, Türkiye halkının da yanındayız, Kürt
halkının yanındayız.
Biz…
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – O
tasarının mı yanındasınız, Türkiye Cumhuriyeti’nin mi yanındasınız?
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
İşte bu tartışmanız çok yanlış yani.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Tasarıyla ilgili konuşuyorsunuz...
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
Biz şu an Ermeni halkının yanındayız, Hrant’ın yanındayız, “Hepimiz Hrant’ız,
hepimiz Ermeni’yiz.” diyoruz, sizin gibi ırkçı yaklaşımları ifade etmiyoruz
yani.
Şimdi…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
– Irkçılığı sen yapıyorsun ırkçılığı,
burada konuşurken. Kafatasçılık yapıyorsun.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
Irkçılığı yapan varsa bellidir. AKP’nin ırkçılık ve faşizm konusunda kimseye
toz kondurmadığı ortada. Bu bayrağı en iyi dalgalandıran şu an AKP Hükûmetidir.
Hatta Alman faşizminden bile öte bir yaklaşımları, uygulamaları olduğu açıktır.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, Ermeni meselesini eğer çözeceksek bu Parlamentonun bu konuda
tartışma yürütmesi ve bu konuyu burada ifade edilen gibi kendi topraklarına,
burada yaşanan yere taşıması gerekiyor. Bu taşınmadığı sürece Hrant Dink
cinayeti adli bir vakaymış gibi ifade ediliyor.
14. Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanı Rüstem Eryılmaz’ın kendisi bile açıklamasında diyor ki “Vicdanıma
sığmadı -yani vicdanım elvermedi- bu kararı verirken.” Acaba bu kararı verdiren
neydi? Biraz önceki bu inkâr yaklaşımı olmasın, Türkiye’de hâlâ Ermenileri,
Kürtleri, Lazları, Çerkezleri düşman gören, öteki gören yaklaşımın ürünü olmasın.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı görüyor.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) -
Burada diyelim ki bir yaklaşım gösterildiğinde “Aman siz Ermenilerden yanasınız
ya da Kürtlerden yanasınız.” yaklaşımı mıdır? Hrant Dink de tam da Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşıydı. O bunu çok iyi ifade etti ama siz anlayamadınız Sayın
Milletvekili.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Biz, çok iyi anlıyoruz.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) -
Anlayabilseydiniz şimdi burada çatışmazdınız, burada Hrant Dink’i öldüren
zihniyeti sorgulardınız ki yeni Hrant Dinkler ölmesin.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Hrant Dink meselesini söylüyorsunuz, Fransa’da kabul edilen Ermeni tasarısı…
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
Şimdi, sataşma yaparak bu işin altından kurtulamazsınız.
Biz, bu araştırma
önergesinin eksik olduğunu çünkü bu konuda bir bütün araştırılması gerektiğini
ama ona rağmen sadece TİB kayıtlarının araştırılmasının bile önemli olduğunu
düşünüyoruz. Buna “Evet” oyu vereceğiz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, konuşmacı AK PARTİ İktidarını faşistlikle suçladı. İzin
verirseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel’in AK PARTİ iktidarına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada Türkiye Büyük Millet
Meclisinde Türk milleti adına konuşma yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi
milletvekilinin yaptığı konuşmayı ibretle izledim.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Biz
de sizi ibretle her zaman izliyoruz Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
Açıkçası, bu kürsüde bu millet adına siyaset yapan birisinin 1915 olaylarını
Fransız Parlamentosunun siyaset uğruna yaptığı, tarihçilere bırakması gereken
bir konuyu Ermeni soykırımıyla ilgili iddiaları burada benimsemesini inanın
ibretle izledim ve lanetle kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye Cumhuriyeti
Parlamentosunda görev yapacaksınız, 1915 olaylarıyla ilgili konuyu, tarihte ne
olduğu belli olmayan, tarihçilere bırakılması gereken bir konuyu, Fransa
Parlamentosunun yaptığı düşünce özgürlüğüne aykırı bir düşünceyi burada
savunmak gafletine düşeceksiniz.
Bu milletin evladıysanız,
bu coğrafya içerisinde yaşıyorsanız bu ülkenin hak ve menfaatlerini savunmak
mecburiyetindesiniz. Dört tane terör örgütünün destekçisi çapulcunun Fransa
tarafından korunmasını, oradaki çapulcuların yerleşmesini ve onlara fırsat
tanınmasıyla ilgili (AK PARTİ sıralarından alkışlar) burada Fransa’nın
yaptığı, Sarkozy’nin seçim çalışması
için yaptığı faaliyetleri desteklemek hakkına sahip değilsiniz. Çapulcular
gidecek, terör örgütünün temsilcileri Fransa tarafından korunacak, kollanacak,
Türkiye’yi karıştırmak için, bölmek için faaliyet gösterecek, Sarkozy denilen
de orada onları koruyacak, kollayacak, siz de onlar adına burada büyük bir
milletin tarihiyle ilgili konuyu çarptıran bir düzenlemeyi tasdik edeceksiniz.
Bu, ülkeye ihanet demektir. Siz bu ülkede, bu ülkenin kanunlarına göre
seçileceksiniz, geleceksiniz, Türkiye Cumhuriyeti’nin milletvekili olarak
hareket edeceksiniz ve bu ülkenin aleyhine bir yalanla ilgili iddiayı kabul
eden Fransa Parlamentosunu destekleyeceksiniz. Önce bu ülkenin vatandaşı olmayı
içinize sindirmek mecburiyetindesiniz. Düşünce ve ifade özgürlüğüyle ilgili her
şeyi konuşabiliyorsunuz. İçinizde 1994 yılında bu kürsüden veya başka yerlerden
Kürtçe ifade kullandığından dolayı on yıl mahkûm yatan arkadaşlarınız bugün
milletvekili oldu. Türkiye’de özgürlüğün hangi noktalara geldiğini iyi
düşünmeniz gerekir.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sizin bir lütfunuz değil, halkın iradesiyle
seçildik. Biz halkın oylarıyla seçildik, bir lütuf olarak sunamazsınız Sayın
Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Sen terör örgütü üyesi diye yargılanırken bugün milletvekili olma noktasına
geldin.
Onun için, herkes bu kürsüden konuşurken bu milletin menfaatlerini
savunmak hususunda yemin etmiştir, o yemine bağlı kalmak bu millete sadakatli
olmak mecburiyetindedir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye,
sırayla… Bir dakika.
Sayın Şandır, ben Sayın
Halaçoğlu’yla ikinize söz vereceğim ama önce Sayın Tuncel’i dinleyeyim.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Hatip benim söylediklerimi
çarpıtarak… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Ne çarpıtması…
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Bize bakarak konuştu, ben de söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Şimdi bakın, bu
işin sonunu biz alamayız. Dedi ki Sayın Tuncel: “Benim söylediklerim Sayın
Elitaş’ın ifade ettikleri gibi değildi, çarpıttı, dolayısıyla ona göre
konuşacağım.”
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Sayın Başkan, bize göre de çarpıtıyor, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN - Şimdi, bakın,
neyse… Şu anda çalıyı dolaşıyorum, rica edeyim, üzerime gelmeyin.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Gelmiyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfetmesine ilişkin açıklaması
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle AKP’li milletvekilinin
yaklaşımını ben de esefle karşılıyorum ve kınıyorum.
Burada Fransız
Parlamentosunda gelişen yasaya ilişkin bir şey ifade etmedim.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Ettiniz…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Ne söylediğinin farkında değilsin o zaman. Yazılanı anlamamışsın, sen oradaki
yazıları…
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Tutanaklar getirilsin.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
Anlatıyorum size, tutanakları getirsin.
Sadece bu parlamentodan
geçmeden önce, Arat Dink’in de içerisinde olduğu bir grubun mektubunu okudum,
“Türkiye Parlamentosu ne yapıyor?” diye. Eğer Sarkozy’e bir dost, arkadaş
arıyorsanız, sanırım Sayın Başbakan bu konuda daha yakın arkadaştır. (BDP
sıralarından alkışlar) Bizim Sarkozy’le hiçbir şeyimiz olamaz, bu konuda hiçbir
yaklaşımımız yok ama söylemek istediğim şey şu: O işi tarihçilere de
bırakacaksak o zaman gereğini yapacağız. Kendi geçmişimizle yüzleşme konusunda
bu kürsülerde, bu ülkede, bu sorunu çözmek durumundayız çünkü bu ülkede yaşayan
Ermeni dostlarımız, arkadaşlarımız, yoldaşlarımız var.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Kendinizle yüzleşin!
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
Ermenilerin kalanını da sürgün edemeyeceksek o zaman bu ülkede eşitlik,
özgürlük üzerinden bir talep kurmak durumundayız. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
O mektup kamuoyuyla paylaşılmış.
Bu konuda katılırsınız katılmazsınız ama ben oradaki bir soruyu önemsiyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Ermeni yurttaşlarının sorunu konusunda ne yapacak?
Hrant Dink ne demişti? “Biz, evet, bu ülkenin topraklarında gözümüz var ama
alıp gitmek için değil, dibine gömülmek için.” ve Hrant Dink dibine gömüldü.
Daha kaç tane Hrant Dink dibine gömülsün? Bu zihniyetin ortadan kalkması için
bu mücadeleyi burada yürütmek durumundayız.
Eğer gerçekten Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşlığından bahsediyorsanız, Türkiye’yi seviyorsanız, o zaman
“Hepimiz kardeşiz.” edebiyatından çıkıp kardeşlik hukukunu yeniden kurmak
durumundayız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Silahları bırakacaksınız, silahları!
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
“Hepimiz kardeşiz ama biz üstünüz.” yaklaşımı bu ülkede sorunu çözmeyecektir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Silahları bırakacaksınız, Kürtlere zulmetmekten vazgeçeceksiniz. Kürtlere
zulmediyorsunuz siz!
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
Bakın, bu ülkede, onu da söyleyeyim: Eğer burada bir sorun varsa -Kürt sorununa
getiriyorsunuz- Kürt sorununun bir terör sorunu olmadığını bu kürsüde 10 defa
ifade ettik, siz başka tanımlıyorsunuz. Terör sorunu olsaydı bugüne kadar
çözülürdü. Terörle mücadele konusunda hiç olmadık olanaklar kullanılıyor.
Şimdi, demek ki bu sorun başka bir sorun, bu sorun Kürt sorunudur. Bu sorunu
çözmeden de Türkiye'nin demokratikleşmesi mümkün değildir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
PKK’dan kurtaracağız Kürtleri.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
Diğer bir nokta, bizim burada oturmamız sizin lütfunuz değildir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
PKK’dan kurtaracağız Kürtleri, PKK’nın zulmünden kurtaracağız Kürtleri biz.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
Evet, biz bir Kürtçe kelime konusunda cezaevinde kaldık. Hiç sizin lütfunuz
değildir, halkımızın iradesi sayesinde buraya geldik, halkımız istemediği
sürece de buradan gitmeyeceğiz.
Biz biliyoruz, siz her gün
bize dönüp terörist diyorsunuz ve bizim burada oturmamızı hazmedemiyorsunuz ama
halk iradesine saygı göstermek durumundasınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Türk milletinin değerlerine saygı duyacaksın sen de!
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
Biz her gün burada olacağız, inadına burada olacağız, size karşı direneceğiz.
Bu ülkeyi demokratikleştireceğiz, önce Ankara’yı, Türkiye Büyük Millet
Meclisini demokratikleştireceğiz. (BDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Şiddeti kınayacaksın!
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Kes be! Nedir? Kes sesini!
BAŞKAN – Sayın Tuncel,
lütfen…
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Şiddeti kınayacaksın!
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Sabahtan beri tacizde bulunuyorsun geri zekâlı! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, sözünü geri alsın.
BAŞKAN – Sayın Tuncel, geri
alın sözünüzü.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Geri alıyorum, özür dilerim.
BAŞKAN – Tamam, sözünü geri
aldı.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – Sözünü
geri alsın.
BAŞKAN – Şimdi, o zaman
tekrarlanmasını istiyor musunuz ne dediğini?
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Geri alsın…
BAŞKAN – Peki, ben
tekrarlayayım, neyi geri aldığını da söyleyeyim mi? (BDP sıralarından “Söyleyin
Başkan.” sesleri)
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Kendisi geri alsın.
BAŞKAN – Söyledi, geri
aldı, tamam.
Sayın Şandır, bir dakika
süreniz var.
6.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel’in, Ermeni soykırım iddialarıyla ilgili konuşmasına ilişkin
açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında Ermeni soykırım iddialarına hak veren bir konuşma
yapılamaz. Sayın Hatip ikinci defa söz almış olmasına rağmen “Türk milletinin,
Türkiye'nin tarihinde soykırım yoktur.” beyanında bulunmamıştır. Bunu üzüntüyle
karşılıyorum ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak tüm dünyaya buradan
ilan ediyorum: Türk milletinin tarihinde soykırım iddiası yoktur, Türk milleti
hiçbir millete karşı soykırım yapmamıştır. Burada milletvekili olan herkesin bu
gerçeği haykırmak gibi bir insanlık sorumluluğu da bulunduğunu ifade ediyorum.
Teşekkür ederim. (MHP, AK
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu…
7.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Hrant Dink’in kimin
tarafından öldürüldüğünün ortaya çıkarılmasına ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, efendim, Hrant
Dink’in en son, Fransız TV 5’te yaptığı konuşmayı göz önüne alacak olursanız ki
şöyle söyledi, İnternet’ten de takip edebilirsiniz: “Bizden asıl özür dilemesi
gerekenler Fransızlar ve İngilizlerdir.” dedi çünkü Ermenileri kullananlar o
devletlerdi. Nitekim aynı şeyi Ermenistan’da da söylediği için tehdide uğradı
ve konuşmaması istendi. Hrant’ın kimin tarafından öldürüldüğünün gerçekten
ortaya çıkarılmasını en çok isteyen kişi benim fakat şunu söyleyeyim: Eğer
tarihle yüzleşmek istiyorsa, demin Hatip öyle söyledi, gerçekten şurada bir
toplantı yapalım, Meclis toplantısı yapalım, isterseniz açık isterseniz kapalı,
kim öldürmüş Ermenileri ortaya koyalım, tek tek bütün belgeleriyle, var
mısınız? (MHP sıralarından alkışlar)
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Varız, biz de yüzleşmek istiyoruz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Ha, tamam, gelin, memnuniyetle, hepsini tek tek açıklayalım, belgeleriyle,
Amerikan belgeleriyle, İngiliz belgeleriyle, Fransız belgeleriyle, Türk
belgeleriyle açıklayalım, kim öldürmüş görelim. (MHP sıralarından alkışlar)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşları tarafından,
“Hrant Dink cinayetinde TİB’in sorumluluklarını yerine getirip getirilmediğinin
araştırılması” hakkında verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
25/1/2012 Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son söz Çankırı Milletvekili Sayın İdris
Şahin.
Buyurun Sayın Şahin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, Hrant Dink
cinayetinin sır perdesini aralayabilecek Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığının mahkemeye gerekli bilgi ve belgeleri göndermeyerek davanın
uzamasına sebep olduğu iddiasıyla TİB’in sorumluluklarının yerine getirilip
getirilmediği konusunda Meclis araştırması açılması talebine ilişkin teklifleri
aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis araştırması açılmasına dair talepleri ve
gerekçesinde beyan edilen hususlara iştirak etmemiz mümkün değildir. Zira,
gerekçesinde ana muhalefet partisi “Cinayetin işlendiği gün Agos gazetesi
önünde dolaşan ve sık sık telefonla konuşurken güvenlik kameralarına yakalanan
4 kişinin bulunduğunu, müdahil avukatlarının ileri sürmesine ve bu kişilerin
telefon numaralarının gönderilmesi talebine rağmen bu taleplerinin yerine
getirilmediği ve TİB tarafından bu taleplerinin reddedildiği…” denilerek
gerekçe gösterilmek suretiyle talepte bulunulmuştur. Bu talepler son derece
yakışıksızdır ve gerçeği yansıtmamaktadır çünkü telekomünikasyon yoluyla
iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda
alınmasına dair usul ve esaslar 10/11/2005 tarih ve 25989 sayılı Yönetmelik’le
düzenlenmiştir. “İletişimin tespiti, iletişimin içeriğine müdahale etmeden
iletişim araçlarının diğer iletişim araçlarıyla kurduğu iletişime ilişkin
arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespit edilmesine yönelik
işlemleri ifade eder.” Tanıma göre iletişimin tespiti iletişimin içeriğine
müdahale etmemeyi gerektirir.
Anayasa’mız 20’nci
maddesinde özel hayatın gizliliğinin korunmasını düzenlemiş, 22’nci maddede de
haberleşme hürriyetine yer verilmiştir. Haberleşmenin gizliliği de esastır
ancak yasa koyucu bazı hâllerde gizliliği, CMK 135’inci maddeye göre
şartlarının varlığı hâlinde genel iletişimin tespitini isteyebilir. CMK
gereğince iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi
ve kayda alınması yönetmeliğin 12’nci maddesinde düzenlenmiş olup bu çerçevede
hâkim kararında hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının
türü, kullandığı telefon numaraları veya iletişim bağlantısının tespitine imkân
veren kodundan belirlenebilirler. Tedbirin türü, kapsamı ve süresi, tedbire
başvurulması gerektiren nedenler açıkça belirtilir. Kararlar en fazla üç ay
için verilebilir. Bu süre aynı usulle üçer ayı geçmemek şeklinde en fazla 3
defa uzatılabilir. Mahkeme kararları madde 10 gereğince Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığınca yerine getirilmek zorundadır. Bahsettiğim hususlar
konunun teknik boyutu itibarıyla yüce heyetinizi bilgilendirmek amaçlıdır.
Meclis araştırması açılmasına dair ana muhalefet partisinin talebi de tamamen
Anayasa’ya aykırı olmakla, yersiz ve usulsüzdür.
Şöyle ki: Anayasa’nın
138’inci maddesi mahkemelerin bağımsızlığını düzenlemekte ve ikinci fıkrasında
da açık bir şekilde “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge
gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” hükmünü içermektedir.
Yine, üçüncü fıkrasında
“Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin
kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir
beyanda bulunulamaz.”
Anayasa’nın amir hükmü
bulunmasına rağmen, henüz ilk derece mahkemesinde verilen kararın Yargıtay
safahatı beklenmeksizin, herkesin ve her kesimin görülmekte olan bir dava
hakkında görüş beyan etmesinin hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı ve yargıya
müdahale niteliğinde olduğu ve Anayasa’ya aykırı olduğunu özellikle belirtmek
isterim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görülmekte olan ve kamuoyunda Hrant Dink’in öldürülmesi davası
olması nedeniyle sıkça konuşulan davanın duruşmaları, asıl fail Ogün Samast’ın
yaşının küçük olması nedeniyle, dosyası tefrik edilmek suretiyle İstanbul 2.
Ağır Ceza Mahkemesinde karara bağlanmış ve diğer sanıklar yönünden ise İstanbul
14. Ağır Ceza Mahkemesinde 17/1/2012 tarihinde karara bağlanmıştır. Her iki
dosya da hâlen derdesttir ve Yargıtay aşaması beklenmektedir. Özellikle Agos
gazetesi yazarı Hrant Dink’in 19/1/2007 tarihinde İstanbul’da öldürülmesi
sonrasında olayın faili Ogün Samast yakalanarak tutuklanmıştır. Diğer
sanıklarla birlikte yargılanması sırasında sanık Ogün Samast’ın yaşı küçük
olması nedeniyle dosyası tefrik edilmiş, 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen
diğer şüphelilere ilişkin davanın son duruşması yani 17/1/2012 tarihinde karara
çıkmadan önce, savcılık, mütalaasında aynen şu hususları beyan etmiştir:
Cinayet eyleminin Mc
Donald’s isimli iş yerinin bombalanmasının ve diğer eylemlerin salt
milliyetçilik duyguları kabaran gençler tarafından işlenmesinin ötesinde,
iştirak hâlinde ve süreklilik içerisinde çalışan, gizlilik kuralları ve
örgütsel hiyerarşiye azami özen gösteren Erhan Tuncel ve Yasin Hayal
yönetiminde Ergenekon terör örgütünün Trabzon’da faaliyet gösteren bir hücre
yapılanması tarafından işlendiğini, sanıkların gerçekleştirdikleri eylemleriyle
Türkiye'nin herkes için güvenli bir ülke olmadığını ortaya koymak, Ermeni
kökenli vatandaşlarımızın ve yabancıların Türkiye’de bulunan varlığına karşı
önemli kırılma noktaları oluşturmayı hedeflediklerini belirtmiştir. Ancak
savcılığın bu mütalaasına rağmen, mahkeme, hepinizin de bildiği üzere, sanıklar
hakkında belirli cezaları vermiştir, dosya temyiz aşamasındadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; olayımızda, bahsedildiği gibi TİB’in bir ihmalinin olması da
söz konusu değildir. Zira, TİB mahkeme kararlarını uygulamakla mükelleftir.
Sadece TİB değil bütün idare erki yargı kararlarını yerine getirmek zorundadır.
Aksi hâlde, haklarında yargı kararlarını yerine getirmemekten dolayı yasal
yollara başvurulabilir.
Basına yansıyan ve TİB’ten
talep ettiğimiz bilgiler ışığında, mahkeme, öncelikle baz ve iletişimin tespiti
bilgilerinin gönderilmesini talep etmiş, talebe ilişkin bilgiler hazırlanarak 1
Nisan 2010 tarihinde mahkemeye ulaştırılmıştır. Mahkeme, gönderilen bilgiler
dışında, 3 Haziran 2010 tarihinde olay mahalline ilişkin baz istasyonlarından
yapılan tüm görüşmelerin tespit edilmesini istemiştir. Bu talebe, TİB
Başkanlığınca, mevzuata uygun olmadığı gerekçesiyle itiraz edilmiş, gerekçe
olarak da mevzuat ve Ceza Genel Kurulunun içtihadı, 15/11/2011 tarih ve
2011/140 esas 2011/222 karar sayılı ilamı gösterilmiştir yani bu ilamda açıkça
şu ifade edilmektedir: “İşlenen bir suçun failine ulaşabilmek amacıyla da olsa
diğer kişilerin özel hayatları ve haberleşme özgürlükleri feda edilmemelidir.”
değerlendirmesine atıfta bulunmuş ancak bu itirazı ise 9. Ağır Ceza
Mahkemesince kabul görülmeyerek, TİB’ten istenilen belgelerin tamamı 14. Ağır
Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.
14. Ağır Ceza Mahkemesi
özellikle bir hususu da ocak ayı içerisinde TİB’ten ayrıntılı olarak
istemiştir. Yani bu dönem içerisindeki yapılan görüşmelerin tamamının arşiv
kayıtlarının düzenlenerek, saklanması talebi TİB’e ulaştırılmış, TİB de bunun
gereğini yapacağını mahkemeye bildirmiş, mahkeme de bunu hüküm altına almıştır.
Dolayısıyla, burada
Cumhuriyet Halk Partisinin ifade ettiği gibi beş yıl geçmiş olmakla TİB
kayıtlarının silineceği ve bu şekliyle de bu olayın failleri bulunamayacak
sonunda şeklindeki iddialar tamamen yersiz ve asılsızdır. Zira TİB, görülmekte
olan bir davanın delillerini gizlemekle mükelleftir ve bunda da beş yıllık gibi
bir zaman aşımı söz konusu değildir. Maalesef beslendikleri kaynaklar
yanlıştır. Sadece ceza yargılaması zaman aşımı süresiyle bu belgelerin
istenmesi hâlinde gönderileceği süre kısıtlıdır. Bunun dışında herhangi bir
kısıtlama söz konusu değildir.
Bu vesileyle biz, yüce
yargıya olan inancımızı her zaman muhafaza eden bir iktidarın mensuplarıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS ŞAHİN (Devamla)
- Ve görülmekte olan bu davanın
milletimiz için gönülleri rahatlatacak şekilde sonuçlanacağını umuyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Ya, muhalefet
milletvekilleri böyle kaldığı zaman bağırıyorsunuz bana, demek ki sizinkiler de
kalabiliyor. Gördünüz mü?..
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma ile
22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası
Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi
Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Daha önce tasarının tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi grupları adına
yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi söz sırası Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’da.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Yok
Başkanım.
BAŞKAN – Yok mu? Peki.
Şahıslar adına ilk söz…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Kimse konuşmuyor.
BAŞKAN – O da mı
konuşmuyor?
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Kimse konuşmuyor Sayın Başkan, konuşurlarsa biz de konuşuruz.
BAŞKAN – Tamam. Anladım,
anladım. Kendi aranızda anlaşın önce.
Evet, söz talebi yoktur.
Sayın Sertçelik, siz niçin
sisteme girmiştiniz?
SEYİT SERTÇELİK (Ankara) –
Yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyordum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Vazgeçti efendim.
BAŞKAN – Tamam, o ayrı.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(x)
32 S. Sayılı Basmayazı 03/01/2012 tarihli 46’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HOCA AHMET
YESEVİ ULUSLARARASI TÜRK - KAZAK ÜNİVERSİTESİNİN İŞLEYİŞİNE DAİR ANLAŞMA İLE 22
EKİM 2009 TARİHLİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA HOCA AHMET YESEVİ ULUSLARARASI TÜRK - KAZAK ÜNİVERSİTESİNİN
İŞLEYİŞİNE DAİR ANLAŞMAYA DEĞİŞİKLİKLER GETİRİLMESİ HAKKINDA PROTOKOLÜN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 22 Ekim 2009
tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak
Üniversitesi’nin İşleyişine Dair Anlaşma” ile 23 Aralık 2010 tarihinde
İstanbul’da imzalanan “22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası
Türk-Kazak Üniversitesi’nin İşleyişine Dair Anlaşma’ya Değişiklikler
Getirilmesi Hakkında Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Sayın Şandır, grup
adına konuşmacı var mı?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Yok efendim.
BAŞKAN – Madde üzerinde
konuşmak isteyen yoktur.
Soru-cevap yoktur.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN –Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre
veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet
Yesevi Uluslararası Türk-Kazak
Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet
Yesevi Uluslararası Türk-Kazak
Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi
Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık
oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 253
Kabul : 252
Çekimser : 1 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Bayram
Özçelik Özlem
Yemişçi
Burdur Tekirdağ”
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın Sertçelik, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Ankara Milletvekili Seyit Sertçelik’in, asılsız Ermeni
iddialarının temelinde büyük Ermenistan projesinin olduğuna ilişkin açıklaması
SEYİT SERTÇELİK (Ankara) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Asılsız Ermeni iddialarının
temelinde Anadolu topraklarında, Mersin’e kadar uzanan topraklarda büyük
Ermenistan’ı gerçekleştirme projesi vardır.
1914 tarihini, Ermeniler,
kaçırılmaması gereken tarihî bir an ve fırsat olarak görmüşlerdir çünkü Anadolu
topraklarında, “hasta adam” olarak niteledikleri Osmanlı Devleti tarih
sahnesinden silinecek ve bir Ermeni devleti kurulacaktır. Bu bağlamda,
Ermeniler Rus ordusuyla birlikte Osmanlı ordusuna karşı savaşmışlardır. Kendi
ifadeleriyle, bu savaşta itilaf devletlerinin safında bir taraf olmuşlardır,
küçük müttefik olarak Osmanlı Devletine karşı savaşmışlardır. Rus ordusunda
savaşan Ermenilerin sayısı yaklaşık olarak 300 bindir. Bu savaşta Ermenilerin
bütün kayıpları 150 bindir ancak Ermenilerde, sayılara bir “sıfır ilave etme”
alışkanlığı vardır.
Bu dönemde Batı basınında…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – 2’nci sırada yer
alan, Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Sinan Aydın Aygün’ün; 5941 Sayılı Çek Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün; 5941
Sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygün’ün; 5941 Sayılı Çek Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün; 5941
Sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/538, 2/85, 2/119) (S. Sayısı: 137)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
3’üncü sırada yer alan,
İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat’ın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in; 5275 Sayılı “Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun”da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat’ın; Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in; 5275 Sayılı “Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun”da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları
(2/241, 2/84) (S. Sayısı: 136)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Grupların anlaşması,
komisyonun bulunamayacağının anlaşılması üzerine, kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri görüşmek için 26 Ocak 2012 Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 13.00’te inşallah hep birlikte toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.25