DÖNEM:
24 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 12
54’üncü
Birleşim
19 Ocak 2012 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcan’ın, dericilik sektöründe çalışan işçilerin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Adıyaman Milletvekili
Mehmet Metiner’in, Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın can güvenliğine ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, Hrant Dink’in ölümünün 5’inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bolu Milletvekili Fehmi
Küpçü’nün, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Bolu Gerede’de dericilik
sektöründe yaşanan işçi olaylarıyla ilgili ifadesine ilişkin açıklaması
2.- Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınar’ın, Zonguldak’ta yoğun kar yağışı sonucu Soğuksu Pazarı’nda çatı
çökmesi nedeniyle hayatını kaybeden 2 vatandaşımıza Allah’tan rahmet, yaralanan
20 vatandaşımıza da acil şifalar dilediğine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Roman
vatandaşların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/109)
2.- Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın,
balıkçılık sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/110)
3.- Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, GAP
Bölgesi’nde giderek artan işsizlik ve yoksulluğun nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/111)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası
Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi
Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)
2.- Cumhurbaşkanı Seçimi
Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/487) (S. Sayısı: 138)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Aykut Erdoğdu’nun, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Başbakana sataşması
nedeniyle konuşması
3.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
IX.- OYLAMALAR
1.- Cumhurbaşkanı Seçimi
Kanunu Tasarısı’nın oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş’ta yapılan ve yapılması
planlanan yatırımlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı
(7/1375)
2.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın başta İstanbul olmak üzere ülke
genelinde olası bir deprem için aldığı önlemlere ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/1994)
3.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın başta İstanbul’da olmak üzere ülke
genelinde olası bir deprem için aldığı önlemlere ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/2042)
4.- Elâzığ Milletvekili
Enver Erdem’in, Elâzığ’ın ihracatının azalmasının sebeplerine ilişkin sorusu ve
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/2044)
5.- Elâzığ Milletvekili
Enver Erdem’in, Harput Kalesi’ndeki arkeolojik kazıların tekrar başlatılmasına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2250)
6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya evleri ve kalesinin restorasyonuna
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2251)
7.- Yozgat Milletvekili
Sadir Durmaz’ın, Yozgat’ta bulunan kültür derneklerine kadro tahsisine ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2253)
8.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü’nün, Tekirdağ’da yer altındaki kültürel varlıkların ülke turizmine
kazandırılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/2254)
9.- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut’un, Hatay Samandağ-Yoğunoluk’da bir caminin yıkılacağı
iddialarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/2376)
10.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, dört veya beş yıldızlı otel, lokanta ve butiklerin fiyat
tarifelerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/2378)
11.- İstanbul Milletvekili
Erdoğan Toprak’ın, İstanbul’daki tarihî eserlerin olası bir depremde zarar
görmemesi için alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2379)
12.- Bursa Milletvekili
Aykan Erdemir’in, Batman Müzesi’nin ne zaman faaliyete geçeceğine ve yapılan
atamalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/2380)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
13.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Denizli Milletvekili Mehmet
Yüksel, Denizli ilinde 7 Ocakta meydana gelen sel felaketine,
Kahramanmaraş Milletvekili
Durdu Özbolat, 2011 yılında Afşin-Elbistan Çöllolar kömür havzasında meydana
gelen göçük nedeniyle toprak altında kalan 9 vatandaşımıza,
Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri, dış politikadaki son gelişmelere,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
Denizli Milletvekili Emin
Haluk Ayhan, Denizli ilinde meydana gelen sel felaketinde zarar gören
vatandaşların mağduriyetlerinin giderilmesine,
Kahramanmaraş Milletvekili
Mesut Dedeoğlu, Afşin-Elbistan Termik Santralinde meydana gelen göçük nedeniyle
toprak altında kalan ve mezarları belirlenemeyen 9 vatandaşımız için anıt bir
mezar dikilmesine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın:
Genel Bilgi Toplama (GBT)
işlemlerinin uygulama ve mevzuatının (10/106),
Kömür üretimi ve
ticaretindeki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının (10/107),
Telif hakları konusunda
yaşanan sorunların (10/108),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Adana Milletvekili Ali
Halaman, 17/1/2012 tarihli 52’nci Birleşimdeki
“23/12/2011 Tarihli ve 6262 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un oylanmasında sehven
“kabul” oyu kullandığına ve oyunu “red” olarak tashih ettiğine ilişkin bir
açıklamada bulundu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının;
1’inci sırasında yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma
ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak
Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/440) (S. Sayısı: 32) görüşmeleri komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasında yer alan ve
İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı
ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (1/487) (S. Sayısı: 138) tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak 6’ncı maddesine kadar kabul edildi.
İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi, Cumhurbaşkanının görev süresine,
Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri atfetmesine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
19 Ocak 2012 Perşembe günü
alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 19.54’te son
verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Tanju ÖZCAN Mustafa
HAMARAT
Bolu Ordu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
68
19 Ocak 2012 Perşembe
Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Roman vatandaşların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/109) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/10/2011)
2.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, balıkçılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/110) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/10/2011)
3.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, GAP Bölgesi’ndeki işsizlik ve
yoksulluğun nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/111)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/10/2011)
19 Ocak 2012 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 54’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
dericilik sektöründe çalışan işçilerin sorunları hakkında söz isteyen Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’a aittir.
Sayın Özcan, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, dericilik sektöründe çalışan
işçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; ben, bugün, aslında ülkemizde
çok önemli olan dericilik sektörü ve özellikle bu sektörde çalışan işçilerin
sıkıntılarıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Sayın vekillerim, ham deri
işleme konusunda Türkiye, Avrupa’da 2’nci, dünyada ise 4’üncü sıradadır. Ham
deri işleme sektörü ülkemizin en önemli 10 sektörü arasında yer almaktadır.
Ülkemizde 13 ayrı bölge ve yaklaşık 500’ü aşkın tabakhanede kayıtlı 63.500
civarında işçinin çalıştığı bir sektörden bahsediyoruz ancak bu sektör Türkiye
açısından çok önemli olmasına rağmen maalesef uzun yıllardır başıboş
bırakılmış, hatta bu sektörde çalışan işçiler dahi eğitilmemiştir, devlet
olarak da biz bu sektöre çok ciddi bakmamışız maalesef.
Sektör açısından Gerede’nin
durumunu izin verirseniz sizlerle değerlendirmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
Gerede, Ankara’nın dış mahallesi kadar Ankara’ya yakın, buraya yaklaşık 100
kilometre, İstanbul’dan sonra da Türkiye’nin dericilik sektörü bakımından en
önemli 2’nci merkezi.
Gerede ilçemizde deri
sanayi yaklaşık dokuz yıllık bir maziye sahip. Gerede ilçemizde bu sektörden
doğrudan 2.500 kişi, dolaylı olarak da, yani yan sanayisiyle birlikte 3 bin
kişi çalışmaktadır. Bilimsel bir araştırmaya göre Gerede’nin yarısı, yani 30
bin nüfusun neredeyse 15 bini doğrudan veya dolaylı olarak bu sektörden ekmek
yemektedir. Tabii buraya kadar her şey güzel. Bu
sektör Gerede açısından son derece önemli, bu sektöre destek vermek gerekiyor,
bunlar tamam ama bu sektörün Geredeliler açısından son derece önemli olması
Geredelilerin de bu sektör tarafından sömürülmesi anlamına gelmemektedir diye
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
ulusal basından takip etmişsinizdir, yaklaşık iki hafta önce Gerede’de Gerede
tarihinde görülmeyen olaylar meydana geldi. Orada bir şeyler oldu. İzin
verirseniz ben size onları anlatayım. Az önce söyledim, Gerede’de yaklaşık
2.500 kadar çalışan tabakhane işçisi var. Onlar dediler ki: “Artık bıçak kemiğe
dayandı.” Yüzlerce işçi aynı anda iş bırakıp buz gibi havada üç gün boyunca
dertlerini anlatmaya çalıştı, Gerede’de eylem yaptı. Bunun karşılığında da
maalesef kolluk kuvvetlerimiz tarafından teröristlere bile reva görülmeyen
şekilde biber gazı ve copla kendilerine müdahale edildi, çok sayıda işçi
gözaltına alındı.
Peki, bu arkadaşlar neden
eylem yapmıştı? Sayın milletvekilleri, aslında istekleri son derece masum.
Diyorlar ki: “Biz köle değiliz, işçiyiz.” Diyorlar ki: “Biz sadece yasal
haklarımızı istiyoruz.” Diyorlar ki: “Ücretlerimiz bize tam olarak ödensin.
Ödenen ücret üzerinden eksiksiz olarak sigorta primlerimiz yatırılsın. Yıllık
izin hakkımızı istiyoruz. Fazla mesai yapıyorsak da bunun karşılığını almak
istiyoruz.” İnanın değerli milletvekilleri, başka bir talepleri yok, yasaya
aykırı herhangi bir talepleri yok. Sadece yasal haklarını istiyorlar.
Ben şunu açıkça ifade
ediyorum: Ben Bolu Milletvekiliyim. Tabakhanede çalışan işçinin de
milletvekiliyim, tabakhanedeki patronun da milletvekiliyim. Ama tabii ki
adaletli bir şekilde şunu söylemek lazım, kim haklıysa o tespiti de yapmak
lazım. Gerede’de söyledim, buradan da söylüyorum: Gerede’deki olaylarda haklı
olan tek taraf Gerede’deki işçiler. Maalesef, Gerede’deki tabakhane
sahiplerinin çok önemli bir kısmı, oradaki arkadaşlarımızı işçi olarak değil,
köle olarak çalıştırma peşinde. Ben orada da söyledim, burada da söylüyorum:
Ben milletvekili olduğum sürece de Gerede’deki tabakhane işçilerini Gerede’deki
tabaklara ezdirmeyeceğim.
Tabii, değerli milletvekilleri, son olarak şunu da ifade
etmeliyim: Gerede, siyasi olarak baktığınızda, AKP’nin Türkiye genelinde en çok
oy aldığı yerlerden bir tanesi; yüzde 84 civarında oy alındı son seçimlerde ama
buna rağmen, bakıyorsunuz, Geredeli işçinin oy verdiği iktidar partisi,
Gerede’deki olaylarda, kendisine yüzde 84 oranında oy vermiş olan işçinin,
garibanın arkasında duramadı; bunu, ben özellikle söylemek istiyorum.
Tabii, son olarak şunu da
ifade etmeliyim, devlet yetkililerine de bu kürsüden çağrıda bulunuyorum; ne
olur, Gerede’deki çalışma şartlarını yerinde bir kontrol etsinler. Kontrol
ettiklerinde şunu görecekler; sigortasız şekilde çalışan yüzlerce insan var,
hakları yanan işçiler var ve çok kötü çalışma koşulları var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özcan.
Gündem dışı ikinci söz,
Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın can güvenliği hakkında söz isteyen
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’e aittir.
Buyurun Sayın Metiner. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Almanya’da yaşayan
vatandaşlarımızın can güvenliğine ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta, beş günlük bir Almanya
seyahatinde bulundum Bavyera eyaletine. Orada, Erzurumlu başarılı iş
adamlarımızdan değerli dostum Fevzi Aslan’ın iş yerinin açılışına katıldıktan
sonra, Nürnberg başta olmak üzere, Augsburg ve Münih şehirlerinde Türkiyeli
vatandaşlarımızla çeşitli görüşmeler yaptım. Orada gördüğüm o ki Türkiye’den
oraya giden kardeşlerimiz, Türkiyeli kardeşlerimiz derin bir korku içindeler,
geleceklerine dair ciddi bir kaygı taşıyorlar ve ciddi bir can güvenliği sorunuyla
karşı karşıya bulunuyorlar. Almanya’daki kardeşlerimizde gördüğüm bu korku ve
kaygı, bir o kadar da yalnızlık duygusu doğrusu beni derinden üzdü.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği üzere Bavyera eyaleti Neonazi saldırıların ve ırkçı, faşist eğilimlerin
en güçlü olduğu yerlerden biri. Bu saldırıların arkasında olduğu bilinen bir
parti var. İlginçtir, bu partinin adını dikkatlerinize sunuyorum: Alman
Nasyonal Parti, “NPD” diye kısaltılmış hâli. Bu ulusalcı partinin Nazi
Partisinin devamcısı bir parti olduğu biliniyor. Bavyera eyaletinde özellikle
de gençlik kesimi üzerinde bu ırkçı, faşist, ulusalcı partinin etkili olduğu
biliniyor. Nazi Partisinin de geçmişte en güçlü olduğu yerlerden birinin
Nürnberg olduğu biliniyor.
Değerli milletvekilleri,
Neonazilerin, Türkiyeli kardeşlerimizin iş yerlerine bıraktıkları bildirileri
okudum, gördüm, irkildim. Orada aynen şunlar yazılı: “Tayyip Erdoğan, Arapları
ve Türkleri al git!” Evet, boy hedefi hâline getirilen Başbakanımız Tayyip
Erdoğan. Bu câlibi dikkat bir husus. Türkiye toplumunun da dikkatine sunuyorum.
Almanya’daki ırkçı, ulusalcı partilerin de Başbakanımızı bu şekilde boy hedefi
hâline getirmeleri bence düşündürücüdür, her birimizin üzerinde durması gereken
bir konudur. Bu bildiriler elbette ki genel anlamda yabancı düşmanlığını
yansıtıyorlar ama özelde de İslamofobianın Avrupa toplumunda nasıl kök salmaya
başladığının da bir göstergesidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, dikkatlerinize birkaç hususu önemle arz etmek
istiyorum. Bir: Irkçı, faşist bir partinin demokrasi
kisvesine bürünmesi; Alman Nasyonal Demokrat Parti. Biz biliyoruz ki
ırkçılık lanetli bir ideolojidir, biz biliyoruz ki ırkçılık, yabancı
düşmanlığı, nefret içeren her anlayış bir insanlık suçudur. Irkçılıkla,
ulusalcılıkla, faşizmle demokrasiyi yan yana iliştirmek…
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Ne
demek? Irkçılıkla ulusalcılığı aynı mı sayıyorsun?
MEHMET METİNER (Devamla) -
…kendi ırkını merkeze alan, kendi ırkını üstün ırk olarak gören her türlü
anlayışların demokrasiyle bağdaşmasının mümkün olmadığını dikkatlerinize sunmak
istiyorum. Çünkü demokratlık, çoğulculuk ve özgürlükçülüğün yanı sıra, aynı
zamanda, belki de olmazsa olmaz şartı olan, ötekini kendi eşiti olarak gören
anlayışın adıdır. Eğer, siz, bir toplumda ötekileri kendi eşitiniz olarak
görmüyorsanız zinhar demokrat olamazsınız.
Burada, Avrupa Birliğinin
çifte standardına da dikkatinizi çekmek istiyorum: Antisemitizmi haklı
nedenlerle yasaklayan ve cezai müeyyideye bağlayan Avrupa Birliği, Almanya’nın
ve benzeri Avrupa Birliği ülkelerinin İslamofobiayı da bir insanlık suçu olarak
yasaklamalarını ve cezalandırmalarını, aksi takdirde çifte standartçı
davranacaklarını buradan duyurmak istiyoruz.
Bir de, Türkiye’ye, her
seferinde insan hakları ihlalleri söz konusu olduğunda haklı olarak gelen o
heyetlerin niçin Nürnberg’e bir türlü uğramadığını dikkatlerinize sunmak
istiyorum. Eğer aynı cinayetler Türkiye’de Almanlara yönelik olmuş olsaydı, hiç
kuşkusuz kıyamet kopartırlardı veya Yahudilere yönelik Almanya’da bu cinayetler
işlenmiş olsaydı, gene kıyametler kopartırlardı.
Bir öz eleştiri de
kendimize… Biz niye Türkiye’nin milletvekilleri olarak orada değiliz? Türkiyeli
kardeşlerimizi yalnız bırakıyoruz? Deniz Feneri olayında Almanya’yı merkez
tutan, mesken tutan arkadaşlarımız niye Almanya’daki kardeşlerimizin yanında
değildirler.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Çok
mu dokundu Deniz Feneri?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Metiner.
Gündem dışı üçüncü söz,
Hrant Dink’in ölüm yıl dönümü hakkında söz isteyen Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’a aittir.
Buyurun Sayın Buldan. (BDP
sıralarından alkışlar)
3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Hrant Dink’in ölümünün
5’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün, bir Ermeni
çocuğunun, adalet arayıcısı bir mücadele insanının, halkların kardeşliğine
inanmış, adanmış bir ömrün, Kardeşim Hrant Dink’in katledilişinin 5’inci yıl
dönümü. Aradan tam beş yıl geçti. Geçen bu süre içerisinde ağır aksak işleyen
soruşturmalar, her biri ayrı bir vaka olan duruşmalar, faşizmin kameralara poz
verdiği sahneler, derken, adalet sisteminin olmadığı ülkemizde tam da Türk
yargı sistemine yakışır bir karar verildi. Tutukluluk sürelerinin dolmasına
günler kala tetikçilere ödülleri verilirken ortada örgütlü bir suç olmadığı
kanaatine hükmedildi. Jandarma ve emniyetin desteğiyle örgütlenen cinayet
böylelikle birkaç çocuğun eylemi hâline getirildi.
Ben bu devletin katliam
listelerinde adı konmuş bir halkın çocuğu olarak bu duruma hiçbir zaman
alışmayacak olsam da şaşırmadım çünkü bu ülkede cinayetler, işkenceler,
şiddetin her türlü tezahürü, Türk olamayanlara, Müslüman ve Sünni olmayanlar için
vardır ama adalet yoktur. Değil şimdi, bu devlet, adaleti yüz yıldır tedavülden
kaldırmıştır. Bugün için bu mahkemenin vermiş olduğu bu karar yüz yıl önce bu
cumhuriyeti halkların kanıyla kuran zihniyetin bir ürünüdür çünkü bu devlet
yurttaşının kanıyla beslenerek kurmuştur ağlarını. Yüz yıldır binlercesinin
kanını dökmüştür yaşadığı topraklara ama bir defa olsun bu kanla ellerinin
kirlendiğini düşünmemiştir. Dökülen kanların hesabını soracak bir adalet
mekanizması bu devletin neyine gerekir? Hiç birinin hesabı sorulmadı,
sorulmuyor. Bu nedenledir ki devlet bu kirli geçmişi ile bu kanlı tarihi ile
yüzleşmediği sürece adalet bu topraklarda yer bulamayacaktır kendisine.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çok trajiktir, Başbakan başta olmak üzere Hükûmet sözcüleri
gözümüzün içine baka baka “Bizim dönemimizde hiçbir faili meçhul cinayet
işlenmedi.” demektedirler. Oysa Hrant Dink AKP Hükûmeti döneminde MİT
mensupları ve İstanbul Vali Yardımcısı tarafından ölümle tehdit edildi. Cinayet
planları jandarma ve emniyet bilgisi dâhilinde gerçekleştirildi. Hrant Dink
katledildi, dava görüldü ve karar çıktı. Sorumluların hesap vermesine gerek
görülmedi. Dönemin Valisi, Emniyet Müdürü, İçişleri Bakanı ve ilgili
bürokratları hiçbiri bu olayın hesabını vermedi. Sonuç şu oldu: Hrant Dink
cinayeti faili meçhul tutulan bütün cinayetlerde olduğu gibi, bizzat devlet
tarafından sahiplenildi ve faili meçhul bırakıldı. 17 Ocak günü bizler Susurluk
davasının, Şemdinli davasının birer tekrarını izlemiş olduk böylece. Lakin nereye
kadar?
Karanlıkta bırakılan her
cinayet, her katliam yeni katliamların zeminini yaratmakta ve devlet kendi
güçlerinin planları dâhilinde yeni canlar almaktadır. Geçmişiyle yüzleşmeyen,
tarihsel eylemleri karanlık olan bir devletin aydınlık bir geleceğe sahip
olacağından söz etmek mümkün değildir. Halkların kanına elini bulaştırmış bir
zihniyettir bu ülkeye 12 Eylül’ü, 90’lı yılları ve binlerce yargısız infazı
yaşatan.
Susurluk aydınlatılmadığı
için Şemdinli olayı yaşandı, Şemdinli olayı aydınlatılmadı ve Hrant Dink
katledildi. Hrant Dink’in katline hüküm verenlere sual olunmadığı için devlet
Roboski’de 34 can aldı. Dolayısıyla mahkemenin Hrant Dink davasında verdiği
karar yeni cinayetlerin, yeni katliamların habercisidir ve bu nedenle
yüreğimizi sızlatmadan da öte bir felakettir bu karar.
Bugün Hrant Dink’in 5’inci
ölüm yıl dönümüydü. Hrant Dink’i saygıyla anıyor, “Hrant için adalet,
boynumuzun borcudur.” diyoruz.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Küpçü, söz
talebiniz var.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bolu Milletvekili Fehmi Küpçü’nün, Bolu Milletvekili Tanju
Özcan’ın, Bolu Gerede’de dericilik sektöründe yaşanan işçi olaylarıyla ilgili
ifadesine ilişkin açıklaması
FEHMİ KÜPÇÜ (Bolu) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Demin kürsüden Hatip, Bolu
Gerede’de yaşanan işçi olaylarıyla ilgili AK PARTİ vekillerinin sınıfta
kaldığını söyledi. Bolu Gerede’de ham deri sektöründe yüzde 40’ını temsil
ediyor. İşçi kardeşlerimizin gerçekten geçmişe yönelik haklı taleplerini
dillendirmesi noktasında otuz, kırk yıla yönelik bir psikolojik altyapı vardı.
Tabii, bizim hareket noktamız kardeşlik hukuku olduğu için işçi ve işveren
noktasında her iki tarafı bir araya getirme noktasında samimi bir şekilde biz
bu konuda mücadele verdik.
Tabii, öyle, işçiyi
bedavadan sevmek yok! Deri OSB’nin yerini bilmeyenlerin, Deri OSB’yi
gösteremeyenlerin, Deri OSB’yle ilgili katkı vermeyenlerin, işçiyle işveren
arasına girip işçi kardeşlerin kaç para maaş aldığı noktasında bir bilgi ve
fikir sahibi olmayan insanların bunun üzerinden siyaset yapması, tabii bizim
siyaset anlayışımızla, algılamamızla bu meyanda örtüşmüyor. Dolayısıyla biz bu…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Küpçü.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Roman vatandaşların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/109)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Roman yurttaşlarımızın
karşı karşıya bulunduğu sorunların ve uğradıkları ayrımcı uygulamaların tespit
edilmesi, yaşam hakkına yönelen tehditlerin ortadan kaldırılması için alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98’nci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.
Hasip
Kaplan
Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
Türkiye’de ayrımcılığa en
fazla uğrayan, etkilenen grupların başında “Romanlar” gelmektedir. Çalışma
hayatında, kamuda, sosyal güvenlik ve sağlıkta, okulda, sokakta, kafede,
restoranlarda, mağazalarda görevlilerden sıradan vatandaşa kadar ayrımcı
muamele ve uygulamalara maruz kalmakta, potansiyel suçlu muamelesi
görmektedirler.
Türkiye AB üyelik sürecinde
göstermelik bazı önlemlerle yetinirken, daha önce “İstanbul/Sulukule”de
yaşananlar ve resmi uygulamalarla başlayan ayrımcılık son olarak Manisa’nın
Selendi ilçesinde yaşandı.
Selendi ilçesinde yılbaşı
gecesi çay içme yüzünden çıkan kavga sonrası, binlerce kişi toplanarak “Selendi
bizimdir, bizim kalacak” sloganlarıyla Romanların yaşadığı Zafer Mahallesine
yürümüş, ev ve barakaları taşlamış, ateşe vermiş, araçları tahrip etmiş, yerle
bir etmiştir. Can ve mal güvenliğinin tehdit altında olduğu bu durumda ne yazık
ki devlet seyirci olmuş, 15’i çocuk 75 Romanı Gördes ilçesine sürgüne
akrabalarının yanına götürmekle yetinmiştir. Saatlerce terör estirenlere
hoşgörü ile yaklaşılırken Romanlar korunmamıştır. Vali, Kaymakam, Belediye
Başkanı linç girişiminde bulunan taşkın kalabalığı konuşarak dağılmalarını
istemiş, saldırganlar tespit edilip, yakalanıp yargı önüne çıkarılmamıştır.
Ülkemizde daha önce de
etnik, dini ve mezhep farklılığı bulunan azınlıklara karşı saldırı ve linç
girişimleri yaşanmıştı. Bu olayların son zamanlarda özellikle Ege bölgesinde
daha önce Kürt yurttaşlarımıza karşı 39 kez linç girişimi yaşanması, yaşananlar
karşısında devlet zaafının ortaya çıkması kaygı vericidir.
Avrupa Birliği’nde 2000
yılında kabul edilen, ırk ve etnik kökene dayalı doğrudan ya da dolaylı her
türlü ayrımcı muameleyi yasaklayan bir yasal düzenlemenin varlığına karşın, Çek
Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ve Yunanistan’da en fazla ayrımcı muamelenin
yaşandığı görülmektedir.
Romanlar uğradıkları
ayrımcı haksız muamelelerde, nasılsa sonuç alınmaz kaygısıyla, resmî makamlara
başvurmamaktadır. İş hayatına katılmakta da birçok zorlukla karşılanmakta,
aşağılanmaktadırlar.
Türkiye’de son yıllarda
sıkça yaşanan bu linç girişimleri karşısında, Roman yurttaşlarımızın
yaşadıkları yerler, sıkıntılarının giderilmesi ve uğradıkları ayrımcı
uygulamaların tespit edilmesi, yaşam hakkına yönelen tehditlerin ortadan
kaldırılması amacıyla önlem alınması için; bir Meclis Araştırması açılması,
komisyon kurulması gerekmektedir.
2.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, balıkçılık sektöründe yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/110)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizdeki balıkçılık
sektöründe yaşanan sorunların araştırılması ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İçtüzüğün 104 ve 105’inci
maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
Hasip
Kaplan
Grup
Başkan Vekili
Gerekçe
Üç tarafı denizlerle
çevrili, gölleri, akarsuları ile zengin, coğrafi olarak stratejik bir konumda;
tarihi, turistik, tarım ürünleri çeşitli,yeraltı-yerüstü
zenginlikleri olan ülkemizde balıkçılık sorunları artmış bulunmaktadır.
Küresel ekonomik kriz
sonrası, Karadeniz, Marmara, Ege, Akdeniz’e olan 178 bin km. kıyı şeridi, 1
milyon hektarın üzerinde 200 göl, 3.442 km. akarsuları bulunmaktadır.
Akdeniz’de 5.000, Karadeniz’de 1.700 canlı türü.Karadeniz’de
247, Marmara’da 200, Ege’de 300, Akdeniz’de 500 balık türü yaşamaktadır.
Dünyada balıkçılık sektörü
hızla gelişirken, ülkemizde AB süreci ile birlikte yapılan mevzuat
değişiklikleri dışında, ulusal bir politika üretemeyen, planlaması olmayan,
farklı bakanlık, genel müdürlük ve müsteşarlıklarla yönetilen sorunlar
yaşamaktadır.
Bilinçsiz avlanma,
denetimsizlik, plansız, kültür balıkçılığında yaşanan sorunlar, kaynakların
hızla tükenmesine yol açmaktadır. Tuna Nehri’nin Karadeniz’e taşıdığı ağır
metaller, kirlenme tehdidi oluşturmaktadır.
OECD ülkelerinin balıkçılık
için ayırdığı harcamalar ile ülkemizdeki kıyaslandığında arada uçurum olduğu
görülmektedir. Balıkçılık sektöründe Türkiye zenginliklerinin ve değerlerinin
farkında değil.
Hamsi avında bereketli bir
sezon yaşanmasına rağmen balıkçıların yeterince kazanç sağlayamadığı fiyatların
düştüğü görülmektedir. Avlanan hamsinin ancak 200 bin tonu tüketilirken, geriye
kalan 300 bin tonu aşkın miktarı da balık unu ve yağ fabrikalarına ‘yok’
denecek fiyattan satılmaktadır.
Büyük bir ihracat
potansiyeline rağmen, iç tüketimi karşılayamayan balıkçılık sektörünün yaşadığı
sorunlar; destek, teşvik ve bilinçli avlanma konularında yeni politikaların
hayata geçirilmesini zorunlu kılıyor.
Kıyı balıkçılığı yanı sıra
açık denizlerde yapılan avlanmalarda komşu ülkelerle yaşanan sorunlar nedeniyle
birçok balıkçımız yaşamını yitirmiştir.
Küçük balıkçılığın
özendirilmesi, korunması, su ürünleri kooperatiflerinin geliştirilmesi, trol
avcılığının denetlenmesi konusunda mevzuatın geliştirilmesi, üniversitelerde
eğitime ağırlık verilmesi, balık hallerinin, komisyonculuğun, vergi ve
kredilerin yeni esaslara bağlanması gerekmektedir.
Balıkçılık ile sorunların
giderilmesi için “Denizcilik Bakanlığı” kurulması, sorunların bir elden ve
planlı olarak çözülmesi konusunda bir meclis araştırması açılması, araştırma
komisyonu kurulması yararlı olacaktır.
3.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, GAP Bölgesi’nde giderek artan işsizlik ve
yoksulluğun nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/111)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Tarım sektörünün çöktüğü,
küresel ekonomik krizin sonuçlarının en ağır yaşandığı GAP Bölgesi’nde giderek
artan işsizlik ve yoksulluğun bütün boyutlarıyla araştırılarak gerekli
çalışmaların yapılması için Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci
maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
Hasip
Kaplan
Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
Temel hedefi, Güneydoğu
Anadolu Bölgesi halkının gelir düzeyi ve hayat standardını yükselterek, bu
bölge ile diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak,
kırsal alandaki verimliliği ve istihdam imkanlarını artırarak, sosyal istikrar,
ekonomik büyüme gibi milli kalkınma hedeflerine katkıda bulunmak olan GAP, çok
sektörlü, entegre ve sürdürülebilir bir kalkınma
anlayışı ile ele alınan bir bölgesel kalkınma projesidir. Proje alanı Fırat ve
Dicle havzaları ile yukarı Mezopotamya ovalarında yer alan 9 ili kapsamaktadır
(Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa,
Şırnak).
1970’lerde Fırat ve Dicle
nehirleri üzerindeki sulama ve hidroelektrik amaçlı projeler olarak planlanan
GAP, 1980’lerde çok sektörlü, sosyo-ekonomik bir bölgesel kalkınma programına
dönüştürülmüştür. Kalkınma programı, sulama, hidroelektrik, enerji, tarım,
kırsal ve kentsel altyapı, ormancılık, eğitim ve sağlık gibi sektörleri
kapsamaktadır. Su Kaynakları Programı 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ve
1.82 milyon hektar alanda sulama sistemleri yapımını öngörmektedir. Toplam
maliyeti 32 milyar ABD doları olan Proje’nin, enerji santrallerinin toplam
kurulu gücü 7476 MW olup yılda 27 milyar kilowatsaat enerji üretimi öngörülmektedir.
Proje, gelecek kuşaklar
için kendilerini geliştirebilecekleri bir ortam yaratılmasını amaçlayan
sürdürülebilir insani kalkınma felsefesi üzerine kurulmuştur; kalkınmada
adalet, katılımcılık, çevre korunması, istihdam, mekânsal planlama ve alt yapı
geliştirilmesi GAP’ın temel stratejileridir. Ancak aradan geçen kırk yıla
rağmen sulanacak arazilerin sadece yüzde 14’ü sulanabildi. 60’ıncı Hükümet
programında GAP ile ilgili bir açılım yer almazken, son iki yılda bu konuda
bazı adımlar atılmasına, işsizlik fonundan kaynak aktarılmasına rağmen, doğru
bir planlamanın yapılmadığı görülmektedir.
Yap İşlet Devret yasası
kapsamında sulama kanallarının ihaleye verileceği belirtilmesine rağmen şeffaf
bir çalışmanın yapılmaması GAP kapsamındaki illerde kaygı uyandırmaktadır.
Ilısu barajı ile
Hasankeyf’in sular altında bırakılması yoğun tepkilere yol açmış, Cizre barajı
ile aynı şekilde tarihi yerlerin, doğal çevrenin tehdit altında olduğu ileri
sürülmektedir. Özellikle enerji ağırlıklı çalışma yapılması; ülkemizin enerji
kaynağının yüzde 48’ini GAP’tan sağlanması, bölgeye üretimden kaynak
ayrılmaması tartışma konusu olmaktadır.
Tarım sektörünün çöktüğü,
küresel ekonomik krizin sonuçlarını en yoğun hissettiği GAP bölgesinde artan
işsizlik, yoksulluk karşısında; sorunların kapsamlı bir şekilde araştırılması,
çözüm bulunması için bir meclis araştırması açılmasında yarar bulunmaktadır.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası
Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya
Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)
BAŞKAN – 1’inci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası
Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya
Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan,
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu
Raporu (1/487) (S. Sayısı: 138) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet? Yerinde.
Dünkü birleşimde, İç
Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci
bölümünde yer alan 5’inci maddesi kabul edilmişti. Şimdi, 6’ncı maddeden
itibaren görüşmelere devam edeceğiz.
6’ncı madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 6 ncı maddesinin 1 inci fıkrasındaki “kırk” ibaresinin
“yirmibeş” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Sırrı Sakık A. Levent Tüzel
Şırnak Muş İstanbul
Demir
Çelik Pervin Buldan
Muş Iğdır
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 6. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Veli Ağbaba Emre Köprülü Rıza Türmen
Malatya Tekirdağ İzmir
Haluk Koç Mahmut Tanal Haydar Akar
Samsun İstanbul Kocaeli
Tufan
Köse
Çorum
(x)
138 S. Sayılı Basmayazı 18/1/2012 tarihli 53’üncü
Birleşim Tutanağı’na eklidir.
“Seçilme Yeterliği
MADDE 6- (1) Kırk yaşını
doldurmuş ve yüksek öğrenim yapmış Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliğine
sahip, geriye dönük en az on yıldır Türkiye’de daimi olarak ikamet etmekte olan
her Türk vatandaşı cumhurbaşkanı seçilebilir.”
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 6. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını diğer maddelerin teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.
Faruk Bal Alim Işık Hasan
Hüseyin Türkoğlu
Konya Kütahya Osmaniye
Nevzat Korkmaz Özcan Yeniçeri Yusuf Halaçoğlu
Isparta Ankara Kayseri
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önerge üzerinde söz isteyen Özcan Yeniçeri, Ankara Milletvekilli.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Cumhurbaşkanın halk
tarafından seçilmesi ile ilgili seçim dönemi, seçim döneminin başlangıcı ve
seçimlerin tamamlanması Anayasa’nın değiştirilen 101. maddesinde düzenlenmiştir.
Anayasa’da ve seçim
mevzuatında var olan hususların tekrar tasarıya yazılması gereksiz ve
anlamsızdır.
Meclis yasama
faaliyetlerinde gereksiz ve anlamsız işlerle uğraşmaz.
Bu sebeple maddenin
metinden çıkarılması amacıyla işbu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 6. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut
Tanal (İstanbul) ve arkadaşları
“Seçilme Yeterliği
MADDE 6- (1) Kırk yaşını
doldurmuş ve yüksek öğrenim yapmış Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliğine
sahip, geriye dönük en az on yıldır Türkiye’de daimi olarak ikamet etmekte olan
her Türk vatandaşı cumhurbaşkanı seçilebilir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen?
ATİLLA KART (Konya) –
Süheyl Batum konuşacak efendim.
BAŞKAN – Süheyl Batum,
Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Batum.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı Seçimi
Kanunu Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına, 4 ve 5’inci maddelere
ilişkin olarak, görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
önergemizde özellikle şunu sizlerin dikkatine sunmak istiyoruz, özellikle
iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızın: Cumhurbaşkanlığı seçimine
ilişkin tasarı Anayasa Komisyonuna geldi, Anayasa Komisyonunda görüştük. Bu
tasarının özellikle belirli maddelerinin, şimdi önergede de bulanan
maddelerinin Anayasa’ya açıkça aykırı olduğu yönündeki tespitlerimizi ve karşı
oyumuzu belirttik.
Değerli arkadaşlar,
özellikle söylüyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir yasa yaparken hepimizin
birincil olarak, ilk olarak dikkat etmesi gereken husus, bu yasanın açıkça, net
bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın belirli hükümlerine aykırı
olmamasını sağlamaktır. Bunu görmezden gelemeyiz. Çok açık Anayasa’da hüküm
olmayan konularda, Cumhurbaşkanının seçiminin bir yıl geriye bırakılması
konusunda bile bu yasayla düzenleme getirdiniz.
“Peki, Anayasa’da böyle bir
şey var mı?” dediğimizde, orada olan Sayın Bekir Bozdağ, bunun Anayasa’da
açıklık olmadığı durumda dahi yasama organının tasarrufuyla getirilebileceğini
söyledi. Bunun Anayasa’nın 6’ncı maddesine açık aykırılık olduğunu
söylediğimizde, buna maalesef Anayasa Komisyonundaki iktidar partisine mensup
arkadaşlarımız en ufak bir şekilde itibar etmediler ve aynı şekilde yasa
komisyondan geçti.
Değerli arkadaşlar, bu
Anayasa’nın açık hükümleri dururken Cumhurbaşkanlığı kanununun maddeleri
Anayasa’ya aykırılık oluşturmaktadır. Çok net söyleyeyim. Hep tartışıyoruz.
Sevgili arkadaşlar, özellikle iktidar partisi milletvekillerine söylüyorum. Sizin
iktidar partisi olarak bugün yasaları bizden farklı düşünürsünüz, biz sizden
farklı düşünebiliriz ama Anayasa’nın açık hükümlerine aykırı şekilde yasa yapma
ne lüksünüz vardır ne yetkiniz vardır. Cumhurbaşkanlığı seçiminin süresini bile
yasayla düzenlediniz. Bunu sorduk. Dedik ki: “Cumhurbaşkanlığı süresi beş
yıldır, yedi yıldır, bu akademik bir konudur, hepsi tartışılabilir.” Beş de
denilen doğru olur, yedi diyen de doğru olabilir, tartışılır, Meclis açık
iradesini koyar. Ama bugün Anayasa’yı açtığınız zaman ne yazıyor?
Cumhurbaşkanının görev süresi yazıyor. Yazmıyor mu? Yazıyor. Beş yıl yazıyor. Peki buna yedi de diyebilirsiniz, beş de diyebilirsiniz,
bunu söyleyebilirsiniz ama Anayasa’daki hüküm dururken bunu yasayla getirebilir
misiniz? Yasayla getirilebileceğini iddia edebilir misiniz? Eğer bunu yapmak
mümkün olsaydı neden -hep söylüyorum- Meclisin görev süresini beşten dörde
indirdiniz 2007’de? Meclis Başkanının görev süresini beş olarak unuttunuz ama
bunu bir yasayla yapmadınız, Anayasa değişikliğiyle gene yaptınız, 2010’da.
Anayasa Mahkemesinin üyelerini on iki yılla sınırladınız ama yine Anayasa’ya
onlar için geçici madde koydunuz. Neden yasayla yapmadınız? Çünkü
Cumhurbaşkanının ne yetkilerini ne görev süresini kesinlikle ve kesinlikle veya
iki kez seçilip seçilmeyeceğini yasayla düzenleme yetkiniz yoktur. Bunu
özellikle vurgulayarak bu yasayı bu şekilde, Anayasa’ya aykırı şekliyle ve…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Batum.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
- …açık açık aykırı şekilde geçirmemenizi istirham ediyorum sizden. Aksi
takdirde, bu Parlamento Anayasa’ya aykırı bir işlemi bilerek yapmış olacaktır.
Hepinize saygılar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 6 ncı maddesinin 1 inci fıkrasındaki “kırk” ibaresinin
“yirmibeş” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önergeyi verdik, milletvekilleri
yirmi beş yaşında seçiliyor diye.
Peki, soruyorum size: Bu
önergemiz mevcut Anayasa dururken kabul edilebilinir mi, kabul edebilir
misiniz? Edemezsiniz değil mi, niye? Anayasa hükmü ancak Anayasa’yla değişir.
Şimdi, kabul edemezsiniz,
edilmez diyen AK PARTİ’lilere de dönüyorum ve ikinci fıkrayı okuyorum:
“Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır.” Peki, siz bu kanunla onu
değiştirebilir misiniz?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Değiştirmiyoruz ki zaten.
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Değiştirirsiniz, siz çoğunluksunuz, çoğunluksunuz, yaparsınız. Arkadaşlar, bu
usul hatalarıyla bu Meclisi bu anlamda çalıştırmak ne kadar doğru?
Şimdi, Cumhurbaşkanı
seçimini konuşuyoruz ve başından sakat bir yasanın üzerinde tartışıyoruz iki
gündür. Cumhurbaşkanlığının, makamının bir Devlet Denetleme Kurulu var. Hrant
Dink davasıyla ilgili bir inceleme başlatmıştı, ne oldu? Hâlâ çalışmaya devam
ediyor. Peki, mahkeme kararını verdi mi? Verdi. Bu Devlet Denetleme Kurulu ne
zaman karar verecek arkadaşlar?
Başbakana bağlı bir teftiş
kurulu var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin mahkûmiyet kararı vardı, Hrant
Dink davasında Türkiye mahkûm edilmişti adil yargılama hakkından ve yaşam hakkı
ihlalinden. Yaşam hakkı ihlalinde, ihlal olunması durumunda gereği yapıldı mı?
Yapılmadı, Cumhurbaşkanı da yapmadı, Başbakan da yapmadı, teftiş kurulu da
harekete geçmedi, Devlet Denetleme Kurulu da sumen altı etmiş olayı gidiyor. Ama, bir şey söyleyeyim: Bu ülkenin vicdan sahibi insanları
hangi görüşten ve partiden olursa olsun, hangi etnik, dinî, mezhepsel
farklılığa sahip olursa olsun, yalnızca insan ve vicdan olmanın odağında bugün
Dink’in ölümünün 5’inci yıl döneminde eğer Taksim Meydanı’ndan 10 binlerce
insan Agos’a doğru sessiz bir çığlık olarak yürüyorsa hepimizin oturup
düşünmesi gerekiyor. Bu sessiz çığlık adalet arayışı, vicdan arayışı, insanlık
arayışı ve aynı zamanda itiraz çığlığıdır, adalet çığlığıdır, vicdan
çığlığıdır.
Şu an canlı yayınlarda veriyor, 100 binleri bulmuş insanlığın
vicdanı Taksim Meydanı’nda Agos’a doğru yürüyor ama Cumhurbaşkanlığı Denetleme
Kuruluysa uyuyor, Başbakanlık Teftiş Kurulunun ise hiç umurunda değil ve Dink
davasında, yürekli olmasını istediği en yüce makamlar, işlerine gelen başka
davalarda yürekli olabiliyorlar ve her nedense devletin derinliklerinde
tezgâhlanan bir cinayetin ve bu tezgâhın arkasındaki yetkililerin bulaştığı bir
iktidar söz konusu olunca daha çok yüreksizce davranmaya başlıyor.
Evet, suçlananların büyük
bir kısmı ihmal, görevi kötüye kullanma nedeniyle... Eğer bir ucu, bir soru
işaretiyle iktidar partisine doğru yöneliyorsa daha dikkatli olması gerekiyor
ve bunun adil yargılanmasını sağlamak için çok çok daha dikkat etmesi
gerekiyor.
Şu an, sessiz çığlık “Bu
dava bitmedi.” diyor, Agos’a doğru yürüyor ve bu ülkenin renkleri, sesleri,
etnisitesi, dini, mezhebi, inancı, ne olursa olsun kendi yurttaşına sahip
çıkmanın onurlu yürüyüşüyle “Bu dava bitmedi.” diyor. Bitmeyen bu davada
Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulununsa işi devam ediyor, hâlâ devam ediyor.
Bunun için, bu usul hatasını hatırlatmak istedik önergeyle.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Başkanım, karar yeter sayısı...
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum, yalnız karar yeter sayısı arayacağım: Önergeyi kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 13.44
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
138 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde verilen, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan
ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Kâtip üyeler arasında
anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağız.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
oylamaya başlandı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, bu önergeyi işleme koyamazsınız efendim. Anayasaya aykırı bir
önergeyi işleme nasıl koyuyorsunuz?
(Elektronik cihazla
oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır; önerge reddedilmiştir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi, Tasarı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Tasarı’nın 6’ncı maddesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, biraz önceki oylama, işleme aldığımız önergeyi -Anayasa açık ve
net- Başkanlık Divanının dikkate almaması gerekirdi.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Elitaş.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, Sayın Elitaş bu konuyu açıklasın, ben de açıklayayım.
BAŞKAN – Bir saniye Sayın
Kaplan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben
Anayasa hükmünü okudum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Kaplan, bir
saniye… Size de söz vereceğim ama bir saniye…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan,
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Açıklasın, biz de açıklayalım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, siz oylamaya sunmadan, sunarken yoklama isteyecektim
ama bana söz vermediniz.
BAŞKAN – Kusura kalmayın.
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Şimdi, Sayın Elitaş’a bir itirazımız var; buyursun açıklasınlar. Ben Anayasa
hükmünü okudum Sayın Başkan. Bir tartışma, bir kanun teklifi var.
BAŞKAN – Belirttiniz zaten
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) -
Anayasa’da beş yıllık cumhurbaşkanlığını yedi yıla çıkarıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Elitaş, buna itirazımız.
BAŞKAN – İtirazını
belirtti, tutanaklara geçti Sayın Kaplan. Ona ben karar vereceğim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, konuyla ilgili Sayın Adalet Bakanı…
BAŞKAN – Sayın Elitaş,
söyledikleriniz anlaşıldı, tutanaklara geçti. Lütfen bir müsaade edin.
Sayın Komisyon ve Sayın
Bakanın önergeye herhangi bir itirazları olmadı. Sadece “Kabul etmediklerini”
söylediler. Tutanaklara geçti; tutanakları isteyebilirsiniz. İşlem de yapıldı.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Yani o zaman bu Kanun Teklifi’ni geri çekin.
BAŞKAN – 7’nci madde
üzerinde üç adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 7 nci maddesinin 2 nci fıkrasındaki “yüzde onu”
ibaresinin “yüzde üç” olarak değiştirilmesini, 4 ncü fıkrasının metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Sırrı Sakık A. Levent Tüzel
Şırnak Muş İstanbul
Demir
Çelik Pervin
Buldan
Muş
Iğdır
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 7. Maddesinin 2. Fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut Tanal Atilla Kart Mehmet Volkan Canalioğlu
İstanbul Konya Trabzon
R. Kerim Özkan Mehmet S. Kesimoğlu Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Burdur Kırklareli İstanbul
Tufan
Köse
Çorum
“Aday Gösterilme”
Madde 7- (2) En son yapılan
milletvekili genel seçimlerinde, aldıkları geçerli oylar toplamı birlikte
hesaplandığında, yüzde onu geçen siyasi partiler ortak aday gösterebilir. Her
bir siyasi parti ancak bir aday için teklifte bulunabilir. Seçme hakkına sahip,
en az yüz bin vatandaş imza ile cumhurbaşkanlığına birisini aday gösterebilir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 7. maddesinin 1. ve 2. fıkralarının
Tasarı metninden çıkarılmasını diğer fıkraların teselsül ettirilmesini saygı
ile arz ederiz.
Faruk Bal Hasan Hüseyin Türkoğlu Nevzat Korkmaz
Konya Osmaniye Isparta
Yusuf Halaçoğlu Özcan Yeniçeri Ruhsar Demirel
Kayseri Ankara Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Ruhsar Demirel, Eskişehir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Demirel.
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 138 sıra sayılı Cumhurbaşkanlığı Seçimi
Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi konusunda verilmiş önerge ile ilgili
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi, aldığı oy, işgal ettiği sandalye sayısı her ne olursa olsun, hiçbir
siyasi partinin iç dengelerinin düzenlenmesi amacıyla kullanılamaz. Gazi Meclis
ve Anayasa, işi bitenlerin süpürge deliğine süpürüleceği zihniyetiyle hareket
edilerek hiçbir şekilde hiçbir siyasi partideki bireylerin siyasi ikbal ve
istikbali uğruna tartışma konusu yapılamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi
milletin Meclisidir ve burada milletin sorunları, milletin istikbali, milletin
ikbali konuşulur. Şahsi ikbal arayanların bunun için kullanacakları platformlar
çok başkadır. Zaten söz konusu yasa tasarısıyla düzenlenmek istenen mevzu
tamamen şahsa özeldir. Nitekim, bu konuda anayasa
değişikliği yapılmış, 21 Ekim 2007 tarihinde yapılan referandumla -ki Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde katılımın en düşük olduğu referandumdur- bu konuda Türk
milleti sözünü söylemiş, mevcut Cumhurbaşkanlığının beş yıllığına görev
yapacağını teyit etmiştir, tıpkı 23’üncü Dönemde milletvekilliği yapanların
dört yıllığına görev yaptıklarının teyidi gibi. Çünkü şu andaki mevcut Meclisi
işgal eden bizlerin seçimi bir erken seçim değil, zamanında bir seçimdir. Bunu
dün burada Anayasa Komisyon Başkanı her ne kadar sözel olarak “Erkendi.” dese
de Meclis tutanaklarının ötesinde, kendi partilerinin Genel Başkanının defaatle
tekrar ettiği cümleler var, ben size onlardan birkaç örnek vermek istiyorum.
Başbakan, 9 Ocak 2010 günü kendi partisinin ilgili toplantısında şunları
söylüyor erken seçim için: “Batılı ülkelerde erken seçim diye bir şey yoktur,
geri kalmışlığın alametidir erken seçim.” diyerek Teyo Dayı’dan anekdotlar anlatıyor. Dolayısıyla 24 Nisan 2007 günü Meclis
kürsüsünde “Kardeşim Abdullah Gül Cumhurbaşkanı adayımızdır.” diyerek Sayın
Abdullah Gül’ü aday gösterdiği an itibarıyla yürürlüğe konulmaya çalışılan
anayasa değişikliği Ekim 2010’da vatandaş tarafından oylanmış, kabul edilmiş,
yürürlüğe girmiş ve Abdullah Gül beş yıllığına seçilmiştir.
Ancak burada tabii ki
dikkat edilmesi gereken çok kritik bir kelime var, “kardeşim” kelimesi. Sayın
Tayyip Erdoğan her kime “kardeşim” diyorsa sonrasında başına gelenleri herkes
biliyor. Sanıyorum Abdullah Gül de o gün bu “kardeşim” kelimesini hoş
karşılamıştı ama Başbakanın kimlere “kardeşim” deyip, sonra hangi pozisyonları
aldığını hepimiz hatırlıyoruz. Ben size birkaç örnek vereyim: İnsan hakları
ödül töreni… “Kardeşim Muammer Kaddafi’ye bir kez daha teşekkür ediyorum.”
diyen Başbakan, Libya’ya NATO ile birlikte uluslararası ortak tavır koymuş,
arkasından Dışişleri Bakanı elinde bir çantayla muhaliflere destek için para
yardımı yapmıştır. Asi Nehri’nin üzerine kurulmakta olan Dostluk Barajı’nın
temel atma töreninde şu anda düşman ilan ettiği Esad için “Kardeşim Esad”
sözlerini zikrederken sanıyorum bugün kendisine “kardeşim” diye Başbakanın
hitap etmesinden hoşnut olan bazı milletvekillerimiz de “Acaba başıma ne
gelecek?” diye düşünüyorlardır. Çünkü Başbakan birisine “kardeşim” diyorsa
dikkat etmeniz gerekir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekili,
gerekirse size de cevap veririm.
Kıblesiz siyaset böyle bir
şeydir. Kıblesiz siyasetin en somut göstergesidir bütün bunlar. Ve bu Mecliste
hiçbir zaman kişilerin ikbal ve istikbali Anayasa’da yapılmış düzenlemelerin
üstünde değildir.
Bu bir kanun tasarısıysa o
zaman size hodri meydan! Yılını ve prim gününü doldurmuş, emekliliğini yaş
nedeniyle bekleyenler için de bir kanun tasarısı getirelim. Yirmi yılını ve
yirmi beş yılını doldurmuş bugün yaş için bekleyenler için de bir tasarı
geldiğinde bunu da oylayacak mısınız? O kişiler de o gün…
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Sizin adayınızı dövdüğünüz zamanı da biliyoruz.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) –
Efendim, bu interaktif müdahalelerinizi saygıyla karşılıyorum. Gerekirse
sataşmalardan ötürü söz alır ve cevap verirsiniz.
Ben sizlerin vicdanına
sesleniyorum: Emekliler için de böyle bir yasal düzenleme geldiğinde aynısını
yapacak mısınız? Kıblesiz siyasete devam edecek misiniz?
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım ancak önce bir yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın Tarhan, Sayın
Hamzaçebi, Sayın Bayraktutan, Sayın Havutça, Sayın Köse, Sayın Aslanoğlu, Sayın
Gümüş, Sayın Yıldız, Sayın Öz, Sayın Köprülü, Sayın Tayan, Sayın Yüceer, Sayın
Yılmaz, Sayın Ekşi, Sayın Güven, Sayın Türmen, Sayın Öner, Sayın Küçük, Sayın
Danışoğlu, Sayın Yüksel.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın Gürsoy Erol?
Burada.
Sayın Hayati Yazıcı?
Sayın İsmail Güneş, Uşak
Milletvekili?
Sayın Mehmet Akyürek?
Burada.
Sayın Mehmet Muş?
Sayın Mehmet Altay?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Süre bitti, daha verilmez.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, “Pusulaları okuyacağım.” deseydiniz arkadaşlar dışarı çıkmazdı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Süre bitti.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, niye itiraz…
Kabul etmiyoruz Sayın
Aslanoğlu, neye itiraz ediyorsunuz, almıyoruz zaten.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Ama Sayın Başkan, orada hâlâ pusula veriyorlar.
BAŞKAN - Burada Başkanlık
Divanı var. Her şeye itiraz ediyorsunuz.
Sayın Abdullah Çalışkan,
Kırşehir?
Sayın Fahrettin Poyraz,
Bilecik Milletvekili?
Sayın Halil Mazıcıoğlu?
Burada.
Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu
Raporu (1/487) (S. Sayısı: 138) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Birleşime on beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 14.10
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54’üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
138 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi tasarının 7’nci
maddesi üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 7. Maddesinin 2. fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Volkan Canalioğlu Atilla Kart Mahmut Tanal
Trabzon Konya İstanbul
R. Kerim Özkan Mehmet S. Kesimoğlu Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Burdur Kırklareli İstanbul
Tufan
Köse
Çorum
“Aday Gösterilme”
Madde 7- (2) En son yapılan
milletvekili genel seçimlerinde, aldıkları geçerli oylar toplamı birlikte
hesaplandığında, yüzde onu geçen siyasi partiler ortak aday gösterebilir. Her
bir siyasi parti ancak bir aday için teklifte bulunabilir. Seçme hakkına sahip,
en az yüz bin vatandaş imza ile cumhurbaşkanlığına birisini aday gösterebilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu önergenin son cümlesinde “Seçme
hakkına sahip, en az yüz bin vatandaş imza ile cumhurbaşkanlığına birisini aday
gösterebilir.” cümlesi Anayasa’ya açıkça aykırıdır. Bu gerekçeyle katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Aynı gerekçelerle biz de katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Tufan Köse, Çorum Milletvekili.
Buyurun Sayın Köse. (CHP
sıralarından alkışlar)
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii, sürekli “Millî irade, millî
irade.” diyen Adalet ve Kalkınma Partisinin Sayın Bakanının ve Komisyon
Başkanının bu öneriye niye katılmadıklarını anlamak mümkün olmamıştır. Sesleri
de az çıktı zaten, o sebeple anlayamadım.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Anayasa’ya aykırı olduğu için katılamıyoruz.
Anayasa’ya aykırılık arz ediyor.
TUFAN KÖSE (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, hukuk fakültesinin birinci sınıfında “Anayasa’ya
başlangıç” dersinde öğrettiler bunları bize.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Kardeşim, İç Tüzük’e aykırı, Anayasa’ya aykırı. Önerge
vermeyi bilmiyorsunuz.
TUFAN KÖSE (Devamla) –
Sayın Başkanım, -biz arada konuşuyoruz- dinlerseniz Komisyon Başkanı,
öğreteceğim size de. Hoca olmuşsunuz ama demek ki tam bilemiyorsunuz bu işleri.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Yüz bin rakamını nereden çıkarıyorsunuz?
TUFAN KÖSE (Devamla) –
Anayasa hukukunun birinci dersinde şunu anlatıyorlar, diyorlar ki: “Türkiye bir
parlamenter sistem.”
Parlamenter sistemin üç
özelliği var: özelliklerden birisi “Güçler ayrılığı.” 12 Eylül referandumuyla
zaten güçler ayrılığını bertaraf ettiniz, perişan ettiniz. Şimdi de ikinci
özelliği olan “Cumhurbaşkanının Millet Meclisinde seçilmesi ve gücünün temsilî
olması.” özelliğini de aradan çıkartıyorsunuz.
Böyle bir Cumhurbaşkanını,
Anayasa’da yeterli güvencelerle, demokrasimizin geleceği garanti altına
alınmadan halka seçtirdiğinizde, bunun diktatör olmasını nasıl
engelleyeceksiniz? Hangi güçle engelleyeceksiniz? Ama siz “Halkı sevmenin de,
halka hizmet etmenin de, demokrasinin de tek şartı Tayyip’i sevmek, Recep
Tayyip’e hizmet etmek, Sayın Başbakanın yanında olmak.” diyorsanız, “Diktatör
olacaksa da o olsun.” diyorsanız helal olsun. Tarih sizi böyle anlayacaktır,
böyle algılayacaktır.
Sayın Başkan, bunları iyi
bilin, halkı da kandırmaya çalışmayın.
Değerli arkadaşlarım,
önerge üzerinde bu sözlerimden sonra şunları da söylemekten geçemeyeceğim.
Burada maalesef zaman zaman AKP ve BDP temsilcileri kavga ediyor görüntüsü
veriyorlar ama millî değerlerimize saldırı gündeme geldiğinde maalesef iş
birliği hâlindeler. Dün BDP’den bir arkadaşımız -tutanakları aldım- diyor ki:
“3 tane katil gelip Hrant’ı ensesinden üç kurşun sıkarak öldürüyor. Bu üç
kurşunun adresi de aslında belliydi, mesajı da belliydi çünkü Talat’a üç kurşun
sıkılmıştı.”
Değerli arkadaşlarım,
namuslu, onurlu bir aydın, cesaretli bir yazar olmaktan başka suçu olmayan
Hrant Dink’e Allah’tan rahmet diliyorum, anısı önünde saygıyla eğiliyorum ama
bizim de bir millî değerimiz olan Talat Paşa’ya saygısızlık yapılmasını da
-Hrant üzerinden- kabul etmiyorum.
Değerli arkadaşlarım, ancak
bir iş birliği kurulmak gerekirse eğer, Hrant’a kurşun sıkanlarla Talat Paşa’ya
kurşun sıkanlar arasında bir ilişki kurulabilir. Eğer tarihi iyi okursanız bunu
görebileceksiniz.
Şimdi “Talat Paşa kimdi,
niye anısı üzerinde saygıyla eğiliyoruz?” bunu da burada birkaç cümleyle
söylemek istiyorum.
Talat Paşa ve arkadaşları, bu
topraklarda, Anadolu’da hümanizmin öncüleri olmuşlardır, bu topraklarda
hürriyet için başkaldırmışlar, başlarını koymuşlardır hürriyet uğruna.
Orta Çağ ve istibdada karşı
demokratik devrim değerlerini o ve arkadaşları getirmiştir.
Zulme karşı başkaldırmayı,
“Ferman padişahınsa dağlar bizimdir.” demeyi bu topraklarda ilk söyleyenlerden
birisi o ve arkadaşlarıdır.
1908 Devrimini de onlar
yapmıştır. Hürriyet adına bu ülkede yapılan şeyler de ilk onlarla başlamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
uygarlık adına da, çağdaşlık adına da, kadın-erkek eşitliği adına da, basın
özgürlüğü adına da neyimiz varsa Talat Paşa ve arkadaşları tarafından bu ülkede
başlangıç yapılmıştır.
Bu anlamda, Hrant Dink gibi
namuslu, onurlu bir aydına kurşun sıkanları, Talat Paşa’nın manevi mirasçıları
gibi gösteren anlayışı da kınadığımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yine, bugün “Millî
değerlerimize saldırı da AKP ve BDP iş birliği yapıyor.” dedim.
Bugün, az evvel, AKP
sıralarından bir arkadaşımız sıraların en önüne oturup sürekli kürsüdeki
insanlara, hatiplere laf atmayı bir mazeret sayan, bir bahane sayan, bir
marifet sayan… Başbakana kendisini affettirmek için bunları yaptığı söylenen
bir arkadaşımız da, ulusalcılıkla faşizmi aynı kefeye koymuştur ki, kendisini
de, biraz sosyoloji, biraz bilim okumaya davet ediyorum. Demokrasinin özünde,
hattı zatında, ulusal devletler vardır. Demokrasiler ulusal devletlerle
birlikte dünyada siyasi literatüre girmiştir.
Değerli arkadaşlarım, son
söz olarak önergemiz yerindedir. 100 bin tane oy kullanma ehliyeti olan Türk
vatandaşının önerisiyle de Cumhurbaşkanı adayı seçilmelidir. Önerimizin kabulü
yönünde oy kullanmanızı diliyorum, hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Köse.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:14.38
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54’üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
138 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde verilen, Çorum Milletvekili Tufan Köse ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi
önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır önerge kabul
edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi, diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 7 nci maddesinin 2 nci fıkrasındaki “yüzde onu”
ibaresinin “yüzde üç” olarak değiştirilmesini, 4 ncü fıkrasının metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, demin de arz ettim. Cumhuriyet Halk
Partisi önergesi de, bu önerge de Anayasa’ya açıkça aykırı, net bir şekilde
aykırı. Bu önergeyi Divan olarak işleme koymamanız gerekir. Bu gerekçeyle karşı
olduğumuzu bildiriyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Aynı gerekçelerle katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanıyorum bu kanunun en güzel yanı
Anayasa Komisyonu Başkanımız önergeleri Anayasa’ya aykırı buluyor. Sonra bir
önerge veriyoruz, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Elitaş “Divan nasıl önergeyi
işleme koyar?” diyor. Niye? “‘Cumhurbaşkanı kırk yaş…’ diyor 101’inci madde,
önerge işleme konmaz.” İyi, güzel, tamam. İkinci fıkra
da “Cumhurbaşkanı görev süresi beş yıldır.” diyor. Külliyen,
toptan kanun tasarısı da Anayasa’ya aykırı. Hadi, buyurun.
“Sayın Divan, bu kanun
tasarısı Anayasa’ya aykırı, siz niye işleme koydunuz?” diye soracağız. Şimdi,
Komisyon Başkanı da, Grup Başkan Vekili de bir önergede düşüyor. Ondan sonra,
kendi kanun tasarısının arkasında duramıyor.
Şimdi, burada bir yanlışlık
var arkadaşlar, ciddi bir yanlışlık var. Bu Çankaya tartışmasını bu Seçim
Kanunu’yla başlatmış durumdayız. Kişiye özel yasa yapılacak diye Çankaya
tartışmasında önceki Cumhurbaşkanı seçilmeden önce bir kanun, anayasa
değişikliği yapılmış, beş artı beş. Cumhurbaşkanı seçilmiş, hemen akabinde,
ekim ayında referandum yapılmış. Milletin iradesi tescil edilmiş, demiş ki:
“Beş artı beş.” Milletvekilliği süresi dört. Milletvekilliğine
uyduk. Sayın Bozdağ o kanun teklifi görüşüldüğü zaman, 12 Haziran seçimlerinden
önce kürsüde, burada “Referandumda dört yıl oldu.” demişti. Tutanaklarını
okudunuz. Şimdi ne oldu da o gün “dört yıldır” diyen, “Cumhurbaşkanının görevi
beş yıldır.” diyen iktidar partisi bugün bir kanun teklifiyle anayasa
değişikliği yapmaya çalışıyor?
Kanunla anayasa değişmez
arkadaşlar. Anayasa hükümleri ancak 367’yle değişir, 330’la referanduma gider.
Buna Anayasa’ya geçici bir madde koyarsınız, dersiniz ki: “Bu seçimler bu
şekilde yapılır.”
Şimdi bu seçim kanunu bir
yıl sonraya da uygulanamaz çünkü Anayasa’da hüküm var. Seçim kanunları
değiştikten sonra, bir yıl sonra uygulanamaz.
Peki, 2014’e
düşünüyorsunuz. 2014’e düşündüğünüz bu olayda ya Cumhurbaşkanı Gül 2012
Ağustosunda, Temmuzunda istifa ederse ne olacak? Anayasa’da da beş artı beş var,
benim beş yılım doldu, ben Anayasa’ya uyarak istifa ediyorum dediği zaman kırk
beş gün içinde seçime gitmek zorundasınız. Bunun ötesini yapabilir misiniz?
Veya bu kanunu çoğunluğunuz el veriyor çıkardınız. Ana muhalefet partisi
Anayasa Mahkemesine getirdi ve iptal ettirdi. Ne olacak? Ne olacak arkadaşlar?
Çankaya tartışmasını bu şekilde, başından tartışmalı bir seçimi bu şekilde, halk oyuyla yapılacak bir seçimi bu şekilde başlatmak doğru
mudur? Burada çok ciddi bir hata yapılıyor.
Milletin idaresine saygı
için usul hatası yapmamamız lazım, esas hatası yapmamamız lazım, bunların
hepsinin üstünde etik olarak siyasi hata yapmamamız lazım. Milletin iradesine
gelin beraber başvuralım. Çok değil. Hiç gerek yok. Dört parti grubuna çağrıda
bulunuyorum. Gelin -referandum bir maddelik olsun- Cumhurbaşkanının görevi beş
artı beştir veya yedi yıldır diye iki şıklı bir referanduma gidelim, halka
gidelim madem kendi aramızda çözemiyoruz. Bakın, tartışıyoruz. Yok Anayasa’ya aykırı, yok değil. Üç parti
grubu, muhalefet aykırı. Buyurun kestirme, biz vekiller beceremiyoruz,
beceriksiz çıktık; yüzümüze, elimize, gözümüze bulaştırdık. O zaman gidelim
asillere, millete gidelim, millet çözsün. Kırk beş gün, çok değil, kırk beş
günde bu işi millet çözer kardeşim. Beş midir, yedi yıl mıdır, o zaman bu
tartışmayı kimse yapamaz. Hani parti genel kurullarında divan sıkışınca ne
yapar? “Bunu genel kurulun oyuna sunacağım.” der. Başkanlık Divanımız ne yapar?
O da İç Tüzük’te zaman zaman Genel Kurulun oyuna sunar. Gelin, biz de milletin
iradesine gidelim, beş yıl mıdır, yedi yıl mıdır? Bu 2012’de mi seçim olsun,
2014’te mi? Çok değil. Bu Meclis beceremiyor bunu çözmeyi. Mahkemelik olacağız
arkadaşlar. Mahkemelik olacaksınız. Bizim sayımız yetmiyor. Siz ana
muhalefet-iktidar olacaksınız, bizim sayımız yetmediği için. Şimdi, bu işi
mahkemelik etmeden, Anayasa iptal etmeden, bu tartışmalar yaşanmadan Sayın Gül
de ola ki temmuzda istifa edip 5+5 devreye girmeden, gelin bunu referanduma
götürelim. En doğrusu bu deriz.
Sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
8’inci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 8 nci maddesinin 1 nci fıkrasındaki “beş” ibaresinin
“on” olarak değiştirilmesini, çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Sırrı Sakık Demir Çelik
Şırnak Muş Muş
Pervin Buldan Adil Kurt A. Levent Tüzel
Iğdır Hakkâri İstanbul
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım önergeler aynı mahiyette olduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım; talepleri hâlinde de önerge sahiplerine
ayrı ayrı söz vereceğim ve gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 8. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını diğer maddelerin teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.
Faruk Bal Mesut Dedeoğlu Nevzat Korkmaz
Konya Kahramanmaraş Isparta
Yusuf Halaçoğlu Özcan Yeniçeri Hasan Hüseyin Türkoğlu
Kayseri Ankara Osmaniye
İkinci önergenin imza sahipleri:
Uğur Bayraktutan Ali Serindağ Atilla Kart
Artvin Gaziantep Konya
Mehmet Hilal Kaplan Ercan Cengiz Musa Çam
Kocaeli İstanbul İzmir
Sakine Öz Mehmet Volkan Canalioğlu Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Manisa Trabzon İstanbul
Veli
Ağbaba Emre
Köprülü
Malatya Tekirdağ
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Emre Köprülü, Tekirdağ
Milletvekili.
Buyurun Sayın Köprülü. (CHP
sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önergeyle ilgili grubum
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Bugün bu Meclis çatısı
altında, 2007 yılında milletin referandum sonucunda yaptığı anayasa
değişikliğiyle verdiği karar gereğince bir hususun tamamen hukuksuz ve millet
iradesine aykırı bir şekilde ve millet iradesini gasbeden bir tarzda yasayla
değiştirilmeye çalışıldığına tanık oluyoruz.
AKP 2007’de mağduriyet
rolleri ve “Yetkiyi halka veriyoruz.” söylemiyle sahadaydı. Halka dendi ki:
“Cumhurbaşkanı süresi beş yıl olacak, beş yılda bir seçilecek ve halk seçecek.”
Şimdi ise işinize gelmiyor. Neden işinize gelmiyor? Çok açık bir şekilde, çünkü
partideki dengelere uymuyor. O giderse kim gelecek, kim onun yerine geçecek,
nasıl olacak bu işler bilinmiyor. Yani biz bu, Anayasa konusunu ilgilendiren
bir konunun yasayla Meclise gelmesinden şunu anlıyoruz: Partideki dengeler her
şeyin üstünde, hukukun da üstünde, Anayasa’nın da üstünde, millet iradesinin de
üzerinde. Bu konu o kadar açık ve net ki, bunu ancak anayasa değişikliğiyle
yapabilirsiniz ama bunu yapmak zor çünkü anayasa değişikliğinde gereken sayı
daha fazla. Yetmezse belki halka gideceksiniz ama halka gittiğinizde ne
anlatacaksınız? Ne diyeceksiniz? “Biz sizi kandırdık.” mı diyeceksiniz? “Biz
size 2007’de yalan söyledik.” mi diyeceksiniz? İşte bunu dememek için bugün bu
yasayı Meclise getiriyorsunuz Anayasa’yı ve hukuku hiçe sayarak. Halkın bizzat
kendisi tarafından referandum ile kabul edilen metnin değiştirilmesinin usulü
bu olmamalı. Bu, çok açık bir şekilde Anayasa’ya da aykırı, millet iradesine de
aykırı.
AKP’nin temsilcileri bugün
diyorlar ki, burada yapılan konuşmalarda da bu söyleniyor: “11’inci
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yedi yıl için seçildi, daha erkene alınamaz. Eğer
daha erkene alınırsa, bu, kazanılmış hakkın ihlali olur, müktesep hakkın ihlali
olur.” Böyle diyorlar. Ama gerçekten hepsi böyle mi düşünüyor? Acaba şartlar
değiştiği zaman konuşmalarda da değişiklik oluyor mu?
Bakın, ben bir örnek vermek
istiyorum. Geçen aralık ayı içerisinde AKP’nin bir genel başkan yardımcısı bir
açıklama yaptı, gerekirse ismini de söylerim. Diyor ki açıklamasında: “2014
yılında yerel seçimler var. Aynı yıl Cumhurbaşkanlığı seçimi de olabilir. Biz
bir tasarı üzerinde çalışıyoruz, yerel seçimlerle Cumhurbaşkanlığı seçimini
birleştirebiliriz. Ama tabii bunun için ilk önce Meclisin de bir karar vermesi
lazım.”
Değerli milletvekilleri,
yerel seçimler 2014 Mart ayında, Cumhurbaşkanlığı 2014 Ağustosunda. Bugün
burada diyeceksiniz ki: “Cumhurbaşkanı yedi yıl için seçildi, erkene alınırsa
kazanılmış hakkın ihlali olur, müktesep hakkın ihlali olur.” Ama aynı anda bir
genel başkan yardımcınız diyecek ki: “Biz Cumhurbaşkanının seçimini altı ay
geriye alıp yerel seçimlerle birleştirebiliriz.” E, altı ay geriye alındığı
zaman kazanılmış hakkın ihlali olmuyor mu? Bunu söyleyen genel başkan
yardımcınız. Herhâlde partinizi bağlar.
Biz bu tutarsızlığı dile
getirmek istiyoruz. Burada yapılan tamamen Anayasa’ya aykırı ve millet
iradesine aykırı bir uygulamadır. Biz burada hukukun ne hâle getirildiğini
göstermek istiyoruz, Anayasa’nın nasıl ayaklar altına alındığını göstermek
istiyoruz.
Ben bu Meclis kürsüsünden
bir kez daha, Adalet ve Kalkınma Partisini milletin iradesine saygılı olmaya,
2007’de meydanlarda, sokaklarda, her türlü ortamda verdiği söze sadık kalmaya
davet ediyor ve bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Köprülü.
Önerge üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 138 sıra sayılı
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerine verilen
değişiklik önergemiz üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
vermiş olduğumuz değişiklik önergesinde, Cumhurbaşkanı adaylarıyla ilgili bilgi
ve belgelerde eksiklik tespit edilmesi hâlinde, Yüksek Seçim Kurulunca
eksikliklerin giderilmesi için tasarıda öngörülen beş günlük sürenin yedi güne
çıkarılması amaçlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nda belirtilmiştir. Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Cumhurbaşkanı
Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
gözetir. Bu amaçla Anayasa’nın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara uyarak
yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler vardır. Anayasa’nın uygulanmasını
gözetmek Cumhurbaşkanının en önemli görevlerinin arasındadır.
Anayasa’ya uygunluk bakımından
11’inci Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bu düzenleme de beş artı beş
olarak Anayasa’da yer almaktadır. Bu da bilindiği gibi yedi maddelik Anayasa
paketi referandumu ile de belirtilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; seçim süreci tartışma konusu olan ve sancılı bir şekilde geçen
11’inci Cumhurbaşkanının şimdi de görev süresi tartışma konusu hâline
gelmiştir. Hâlbuki 28 Ağustos 2007 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda yedi yıllık bir süre için seçilen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev
süresi AKP tarafından 21 Ekim 2007 tarihinde referanduma götürülerek beş yıla
düşürülmüştür. Aynı referandumda milletvekilliği genel seçimleri de beş yıldan
dört yıla düşürülmüştür. Bu değişiklik hiçbir tartışma yaşanmadan AKP
tarafından uygulanarak dört yıl sonra seçime gidilirken, Anayasa’ya göre beş
yıl olan 11’inci Cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl mı yoksa beş yıl mı
olduğu konusunda AKP tarafından tartışma başlatılmıştır. Bu tartışmalar
devletin başı olan Cumhurbaşkanlığı gibi yüce bir makamının saygınlığına gölge
düşürmektedir. Ayrıca, ne yazık ki, Cumhurbaşkanı da görev süresini bilemeyen
bir konuma düşürülmüştür. Bütün bu yaşananlar ekonomik kriz nedeniyle geçim
derdine düşmüş vatandaşlarımızı üzmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün bu yaşanan gelişme ve tartışmaların siyasi kaygılardan
kaynaklandığının ve bilinçli olarak ortaya atıldığının kaygısını taşımaktayız.
Cumhurbaşkanının görev süresi de, yetki ve görevleri de Anayasa’da bellidir. Bu
görevleri ne şekilde kullanacağı da bilinmektedir.
AKP, referandumla, milletin
bizzat kendisiyle düzenlemiş olduğu anayasa değişikliğini yeniden yasa
çıkararak değiştirmek ve düzenlemek istemektedir. Bu yapılanlar Anayasa’ya
aykırı olduğu kadar vatandaşlarımıza da saygısızlık olmaktadır. Bu nedenle, bu
yanlıştan bir an önce dönülmesini temenni ediyor, değişiklik önergemizin
kabulünü diliyoruz.
Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Dedeoğlu.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 8 nci maddesinin 1 nci fıkrasındaki “beş” ibaresinin
“on” olarak değiştirilmesini, çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Efendim, bu da Anayasa’ya aykırı bir önerge,
katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili.
Buyurun Sayın Kurt. (BDP
sıralarından alkışlar)
ADİL KURT (Hakkâri) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, Türkiye’nin 1
numaralı koltuğuna ilişkin seçimleri düzenleyen yasa tasarısını konuşurken bu
ciddiyeti, Meclisin bu koltuğun ya da bu makamın ciddiyetini yeterince
sindirerek bunu tartıştığını düşünmüyoruz. Hele ki, iki gün boyunca burada
muhalefet partili milletvekillerinin son derece yerinde itirazlarına rağmen,
konuşmalarına rağmen iktidar
partisinden bir milletvekili çıkıp burada cevap verme
tenezzülünde dahi bulunmamıştır. Sanırım, sizler buraya sadece elinizi
kaldırmak için geldiniz. (AK PARTİ sıralarından “Ayıp, ayıp!” sesleri,
gürültüler) O nedenle, burada körebe oyunu oynamayı hak ediyorsunuz.
Türkiye’nin 1 numaralı makamı için seçimlerin yapıldığı bir günde, günlerde,
yasa tasarısının tartışıldığı bir gündemde sizlerin kalkıp bir tek fikir beyan
etmemiş olmanız sizin eksikliğinizdir, ayıbınızdır demiyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ayıp
ayıp!
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
İşine bak!
ADİL KURT (Devamla) – Yok
mu bir görüşünüz? Yok mu bir görüşünüz? Yok. Niye
konuşmuyorsunuz?
FATOŞ GÜRKAN (Adana) –
İşine bak!
ADİL KURT (Devamla) – Bu
kadar öneri, şey vardır. Siz bu işin, ya burada…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Biz iş yapıyoruz iş, âyinesi iştir kişinin…
ADİL KURT (Devamla) – Neyin
işini yapıyorsunuz? Sadece alavere dalavere işler yapıyorsunuz, alicengiz oyunu
yapıyorsunuz, başka hiçbir şey yapmıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Kurt,
lütfen, kullandığınız kelimelere dikkat edin. Lütfen… Hiçbir sayın
milletvekilini tahkir etmeye hakkınız yok!
ADİL KURT (Devamla) – “İş”
diyorsanız, budur yaptığınız, ifade ediyorum. Bakınız…
SONER AKSOY (Kütahya) –
Sözünü geri al!
ADİL KURT (Devamla) –
Burada geri alınacak hiçbir şey söylemedim, laf söylemedim burada. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Gelir cevabını verirsiniz! Gelir cevabını verirsiniz,
o kadar öyle ahkâm kesmeye gerek yok. Varsa fikrin gelir söylersin…
SONER AKSOY (Kütahya) –
Geri al!
ADİL KURT (Devamla) - Ben de onu söylüyorum, varsa
fikrin gelir söylersin diyorum, bunu söylüyorum size. Başka da hiçbir şey
demiyorum sana.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Muhatap olma Adil Bey.
TÜLAY BAKIR (Samsun) –
Hakaret ediyorsun.
ADİL KURT (Devamla) – Onun
dışında, bakın, tam bir komedi tablosu içerisinde biz bunu konuşuyoruz. Tiyatro
kurmuş olursunuz, buraya tiyatro kurmuş olursunuz.
Siz bu Cumhurbaşkanı Seçimi
Kanunu Tasarısı’nı burada onaylamakla Cumhurbaşkanlığı makamını nasıl bir
sıkıntı içerisinde bıraktığınızın farkındasınız aslında. Cumhurbaşkanı yarın
öbür gün Parlamentoda sizlerin çoğunluk oylarıyla kabul ettiği bu kanun
tasarısını, bu kanun teklifini, yarın, Anayasa’ya aykırı olduğunu bildiği hâlde
imzalamak durumunda kalacaktır çünkü Anayasa’ya aykırı olduğunu siz de
biliyorsunuz. Cumhurbaşkanlığı makamını böyle bir pozisyona ittiniz. Niye böyle
bir pozisyona ittiniz? 2009’dan bugüne kadar ne değişti Türkiye’de? Hiçbir şey
değişmedi. O zaman, 2009 yılında “beş yıl” dediğinize bugün “yedi yıl”
demenizin esprisi nedir? Buna cevabınız varsa çıkar burada cevabınızı
verirsiniz.
Burada tartışılması gereken
şey, eğer gerçekten samimi ve ısrarlı bir tutum içerisindeyseniz Türkiye’nin
demokratikleşmesi açısından, bizim burada bu vesileyle sistem tartışması
yapmamız gerekiyor. Gelirsiniz, sistemi tartışırız. Biz bu köhnemiş sistemin
yürümediğini biliyoruz. Sizin bu yaptığınız değişiklik palyatif
bir çözümden ibarettir, başka hiçbir şey değildir. Sisteme köklü bir müdahalede
bulunmak istiyorsanız gelirsiniz burada açık açık fikrinizi ifade edersiniz, bu
köklü değişimi hep birlikte gerçekleştirmiş oluruz.
Biz kimin cumhurbaşkanı
olacağının da kimin cumhurbaşkanı olduğunun da peşinde değiliz. Ne öyle
hissetmemiz ne öyle hissiyatlarımız vardır. Kişilerle uğraşmıyoruz, bizim
uğraştığımız zihniyettir. Bu zihniyet Türkiye’yi demokratikleştirmiyor, bu
zihniyet bugün “doğru” dediğine yarın pekâlâ “yanlış” diyebiliyor. Biz bununla
uğraşıyoruz. Halka referandumla sorup halkın onayına sunduğunuz bir konuyu
bugün burada eğer tartışma konusu yapmışsanız bu sizin sorununuzdur, bu sizin
probleminizdir, bu sizin eksikliğinizdir.
Hepinizi selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) - Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi var, onu yerine getireceğim.
Sayın Tarhan, Sayın
Hamzaçebi, Sayın Kart, Sayın Bayraktutan, Sayın Kaptan, Sayın Öz, Sayın Gök,
Sayın Özcan, Sayın Genç, Sayın Acar, Sayın Dibek, Sayın Batum, Sayın Akar,
Sayın Köprülü, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Eyidoğan, Sayın Gümüş, Sayın
Canalioğlu, Sayın Öztürk, Sayın Öner.
Yoklama için iki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu
Raporu (1/487) (S. Sayısı: 138) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, biraz önce, Sayın Komisyon Başkanı bir önergeyle ilgili, bir maddeyle
ilgili önergede “Anayasa’ya aykırı” diye bir ifadede bulundu. Dolayısıyla,
önemli bir konu, Anayasa’nın hangi maddesine aykırılık vardı? Bakıyoruz da yani
yoksa biz de usulen Divanın yaptığı işleme itiraz edeceğiz. Hangi maddesine
aykırı? Süreyle ilgili, beş günü on güne çıkartmayla ilgili bir önerge vardı
da.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Vural, iki önerge Anayasa’ya çok açıkça
aykırıyken sesin çıkmadı. O zaman ben beklerdim ki senden, demen lazımdı ki
Grup Başkan Vekili olarak: “Sayın Divan, Sayın Başkan; bu Anayasa’ya açıkça
aykırı önergeleri nasıl işleme koyuyorsun?” Efendim, bir vatandaş aday
göstersin, yüzde 10 yerine yüzde 3’le göstersin.
Bir saniye… Evvela buna bir
cevap ver, bunlar açıkça aykırı mı Anayasa’ya? Açıkça aykırı mı bunlar, evvela
bunu bir söyler misiniz bana siz önce. Hayır, şöyle yapma. Açıkça aykırı mı,
söyleyin bunu evvela. Açıkça aykırı mı, onu soruyorum; evvela bunu bilmemiz
lazım, birinci etapta bunu çözmemiz lazım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye
aykırı olsun?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Niye mi aykırı olsun? Yani orada açık açık yazsın,
“Yüzde 10 oy almak lazım.” desin, “20 vekil.” desin, sen de arkasından 120…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Siyasi partilerin barajı aşması, yani aday göstermesiyle ilgili…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Aday gösterimi o zaten.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Şimdi, ben size şunu soruyorum: Beş günün on güne çıkarılmasının…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – O beş güne geleceğim. Evvela şunda bir anlaşalım:
Aykırı mı, değil mi bu ikisi?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Olabilir.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Ha, o zaman, öyleyse, ötekini söylemiyorum. Evvela bunu söylemen lazım.
BAŞKAN – Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, şimdi, Anayasa Komisyonu Başkanı Anayasa’ya aykırılık iddiasında
bulunuyorsa bir önerge konusunda, Başkanlık Divanının bunu önemli görmesi
gerekiyor. Şimdi, Anayasa Komisyonu Başkanının bu Meclise bilgi vermesi
gerekiyor.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Verdim, verdim.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Bakın, süreyle ilgili bir iddiada bulundu, dedi ki: “Beş günü on güne artırmak
Anayasa’ya aykırıdır.” Ben de soruyorum: Anayasa’nın hangi maddesine aykırı
yahu? Söylesin, ben de iddia edenin yanında bulunayım, bunu söylesin. Yani
Allah’ını seversen, başka bir şey istemiyorum ki.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Başkan.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Vural, evvela şu Anayasa’ya açıkça aykırılıkları
bir kabul ettiğini söyle, bu grup duysun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu,
bırak sen!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Hayır, söyle bunu. Söylemiyorsan, cevap vermiyorum
öbürüne.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ben
diyorum ki: İddianız doğru ise…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Onu söyle evvela, evvela birinciyi söyle. Onu niye
söylemiyorsun?
BAŞKAN – Sayın Başkan, Sayın Vural’ın sorduğu soruya cevap verir
misiniz. Siz soru sormayın, lütfen!
OKTAY VURAL (İzmir) –
Bakın, siz Anayasa Komisyonu Başkanısınız, diyorsunuz ki: “Bu önerge Anayasa’ya
aykırıdır.” Ben de size diyorum ki… Hak verebilirim size. Bundan öncekine de
hak veriyorum diyeyim.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Ha, onu söyle. Hah, şimdi söyleyeceğim, şimdi oldu.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Tamam, şimdi, ben de diyorum ki…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Hah, şimdi, hak veriyorsan açıklıyorum. Bak, güzel,
şimdi anlaştık, şimdi cevap vereceğim.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Veriyorum diyeyim ama beş günü on güne çıkaran…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Güzel, güzel, bak şimdi anlaştık.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu,
anlaşmamıza gerek yok.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – İlk iki aykırılığı kabul ediyorsan açıkça tamam,
gerisini söylerim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir
maddelik anayasa değişikliğini bile doğru düzgün yapamamış bir Anayasa
Komisyonu Başkanı mı olur ya!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Geç şimdi Sayın
Vural, sen işine bak, sen ne anlarsın bu işlerden be! Sen ne bu işleri bilirsin
be! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Küllük Kıraathanesinde konuşmuyorsun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi
soruyorum…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sen anlamazsın
bu işlerden, geç hadi be sen! Sen bilmezsin bu işleri, geç hadi geç… (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Ayıp ayıp… Ya bana bak, kahvede konuşmuyorsun, kahvede…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Başkan, böyle bir usul nerede var? Hangi İç
Tüzük’te var, hangi İç Tüzük’ün maddesinde?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulundun, çık açıkla! Çık açıkla!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Marmara Kıraathanesi mi burası? Kahveci misin sen? Kahveci çırağı mısın sen?
Sen kahveci çırağı mısın?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Medeni bir şekilde…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Ne terbiyesiz adamsın sen ya!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Vural…
Sayın Vural, dinler misin beni? Sayın Vural, söylüyor musun?
BAŞKAN – Sayın Başkan…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Altmış günlük süre öngörüyor Anayasa.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
“Anlamazsın” deme o
zaman.
BAŞKAN – Sayın Başkan, lütfen soruya cevap verir
misiniz?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım, böyle bir usul yok ki ya!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Altmış günlük süre…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Duyulmuyor…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Mikrofonum kapalı açar mısınız?
Altmış günlük süre
Anayasa’da öngörülen bir süre. O seçim süresi… Ondan kısmak demek sürekli
Anayasa’nın kendi içinde bir aykırılık oluşturur. Ama sen zaten açık aykırılığı
kabul etmiyorsun ki bunu kabul edesin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu,
Allah’ını severseniz Sayın Komisyon Başkanı…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Benden bu
kadar, işine gelirse, bu kadar benden. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Ne demek ya, ayıp, ayıp! Sen kahvede mi konuşuyorsun…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Bilmediğin konuda ahkâm kesiyorsun!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Ben söyleyeceğimi söyledim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Kahvede mi konuşuyorsun Mecliste mi? Ne biçim adamsın sen! Ne biçim adamsın!
(AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Orada
ahkâm kesiyorsun, Anayasa’ya aykırı…
BAŞKAN – Sayın Başkan, lütfen… Teşekkür ediyorum Sayın
Vural.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan, böyle bir usul olmaz!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Terbiyesiz adam!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sana ne oluyor be! Sana ne be!
OKTAY VURAL (İzmir) – Bence
biraz yumurta yiyin.
BAŞKAN – Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Rafadan mı yersin, sahanda mı yersin bilmiyorum ama biraz daha yumurta yiyin.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Marmara Kıraathanesi mi burası, Türkiye Büyük Millet Meclisi…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Türkiye Büyük Millet Meclisinde o kelimeler konuşulmaz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Türkiye Büyük Millet Meclisinde o kelimeler konuşulmaz.
BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.17
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54’üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
138 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
9’uncu madde üzerinde aynı
mahiyette üç adet önerge vardır, okutup birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 9. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını diğer maddelerin teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.
Faruk Bal Hasan Hüseyin Türkoğlu Nevzat Korkmaz
Konya Osmaniye Isparta
Yusuf
Halaçoğlu Özcan
Yeniçeri
Kayseri Ankara
İkinci önergenin imza sahipleri:
Uğur Bayraktutan Ali Serindağ Atilla Kart
Artvin Gaziantep Konya
Tanju Özcan Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mehmet Volkan Canalioğlu
Bolu İstanbul Trabzon
Sakine Öz Mehmet Hilal Kaplan Ercan Cengiz
Manisa Kocaeli İstanbul
Musa
Çam
İzmir
Üçüncü önergenin imza sahipleri:
Hasip Kaplan Sırrı Sakık Abdullah Levent Tüzel
Şırnak Muş İstanbul
Demir
Çelik Pervin
Buldan
Muş Iğdır
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet Katılıyor
mu?
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Rize) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına önerge üzerinde söz isteyen?
SIRRI SAKIK (Muş) – Gerekçe
okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Aday itirazları
genel esaslara göre yapılabilir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına önerge üzerinde söz
isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili.
ATİLLA KART (Konya) – Tanju
Özcan konuşacak.
BAŞKAN – Tanju Özcan, Bolu Milletvekili.
Buyurun Sayın Özcan.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında sabahtan beri
burada herkes her şeyi söyledi. Muhalefet partisi adına konuşan
arkadaşlarımızın çok önemli bir kısmı da çok önemli hukuki tespitlerde bulundu.
Ben de tüm samimiyetimle şunu söylemek istiyorum sizlere: Ben de bir
hukukçuyum, buradaki 98 arkadaşımla birlikte 24’üncü Dönemde milletvekilliği
görevini ifa etmeye çalışıyorum. Şuna tüm samimiyetimle inanıyorum ki aslında
hepimizi bir yere kapatsalar, siyasi kimliklerimizi bir tarafa bıraksalar,
sadece hukukçu olarak şu konuyu irdeleyin deseler, inanın, o 98 arkadaşın
bulunduğu toplantıdan en az 97 tanesi der ki: “Bu şartlarda Cumhurbaşkanının
görev süresi beş yıldır. Biz hukukçu olarak bunu söylüyoruz.” Sayın Burhan Kuzu
ne der bilmiyorum, o da katılırsa 98’e 98 olarak geçer.
Sayın milletvekilleri,
aslında bu konu son iki üç aya kadar Türkiye’de tartışılmıyordu bile. En
başından bu yana herkes Cumhurbaşkanının görev süresinin beş yıl olduğu
konusunda mutabıktı. Mesela kim mutabıktı? Yasama organı bu konuda mutabıktı,
zaten çıkarttığı karar ile Cumhurbaşkanının görev süresini beş yıl olarak
belirlemiş. Yargı bu konuda mutabıktı. Dün bir arkadaşım ifade etti, Yüksek
Seçim Kurulunun 120 sayıyla, 26 Şubat 2011 tarihli 120 sayılı Kararı’nı bir
okuyun lütfen. Orada diyor ki: “2011 yılında yapılacak olan 24’üncü Dönem
Parlamento seçimlerinde kullanılacak oylarla ilgili bir karar.” Danıştayın
geçmişte vermiş olduğu kararlar var. Danıştay diyor ki: “Geçici bir düzenleme yapılmadığı
takdirde yeni çıkan hüküm eskiye de uygulanır.”
Hatta size enteresan bir
şey okumak istiyorum burada. Değerli milletvekilleri, Kültür Bakanı Ertuğrul
Günay sizin partinizin bir mensubu, 2007-2011 döneminde de Kültür Bakanlığı
görevini sürdürüyordu. Kültür Bakanlığı görevini sürdürürken aslında Ertuğrul
Günay’ın başında bulunduğu Bakanlık da bu tartışmalara katılmış, bana göre
yürütme adına bu konuda söz de söylemiş. Bakın, dün de konuşuldu. 2863 sayılı
Yasa’nın 55’inci maddesinde bir değişiklik yapıldı Şubat 2009’da: Bölge Koruma
Kurulu üyelerinin görev süresi beş yıldan üç yıla düşürüldü. Şimdi, burada bir
vatandaş dava açmış, 2007 yılında beş yıllığına seçilmiş Koruma Kurulu
üyeliğine. 2009 yılında görev süresi beş yıldan üç yıla düşürülmüş yasayla,
2010 yılında da Kültür Bakanı Sayın Ertuğrul Günay “Senin görev süren doldu, üç
yıldı.” demiş, tebligatı yapmış. Vatandaş dava açmış, demiş ki: “Benim müktesep
hakkım olması gerekir. Ben seçildiğimde beş yıldı.”
Bakın, Sayın Bakanım, siz
de hukukçusunuz, Kültür Bakanlığı…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Cumhurbaşkanı yedi yıllığına seçildi.
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Aynı aslında, hiçbir farkı yok.
Kültür Bakanlığı Başhukuk
Müşaviri Bakanlık adına, yürütme adına bir cevap vermiş, bir paragraf okuyorum
sadece, çok önemli: “Kanunlar yürürlüğe girdiği tarihten itibaren herkes için
bağlayıcı nitelikte olup kapsamında yer aldığı tüm işlem, eylem ve olaylara
uygulanması gereklidir. İlgili kanunda yapılan değişikliğin de aynı özelliğe
sahip olduğu hukuken tartışmasızdır. Dolayısıyla, idareler de kanun ve kanun
değişikliği uyarınca işlem ve eylemlerde bulunmakla yükümlüdür. Bu kapsamda davacının bir hakkı ya da görevi elde ederken tabi
olduğu kanun hükümlerinde sonradan değişiklik olduğunda kanun koyucu davacının
kazanılmış hak olduğunu iddia ettiği hakkını korumak iradesini taşıdığı
durumlarda kanuna geçici bir madde ekleyerek kazanılmış hakkı koruma yoluna
gitmesi gerekmektedir.” demiş ve buna ilişkin Danıştay 6. Dairesinin 1991/482
esas, 1991/3229 sayılı içtihadını da savunmada kullanmış. Başarılı bir
savunma yapmışlar ki bunun sonucunda Ankara 12. İdare Mahkemesi de aynı
savunmada geçen doğrultuda davacının davasını reddetmiş ve demiş ki: “Eskisi
için geçici bir düzenleme yapılmadığı için yeni yasa eskiye de uygulanır, hâlen
görevde olana da uygulanır.” demiş. Danıştayın bu yönde başka kararları da var.
Dün, Sayın Adalet Bakanı
bir karar gösterdi ama -hani hukukçular ona “kaçak karar” der- Danıştayın kaçak
kararlarından bir tanesi, kararlı içtihadı aynen bu şekilde.
Yani şunu söylemeye
çalışıyorum: Yasama organı bunu kabul etmiş “beş yıldır” demiş, yürütme demiş
ki Kültür Bakanlığı aracılığıyla: “Evet, bu tür durumlarda yeni yasa
uygulanmalıdır, beş yıl.” demiş, yargı bunu söylemiş YSK ve Danıştay
aracılığıyla. E, biz hâlâ neyi tartışıyoruz değerli milletvekilleri?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Bana göre bu tartışmaya son noktayı koymak artık bu noktadan sonra Sayın
Cumhurbaşkanına düşmektedir diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özcan.
Önerge üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Yusuf Halaçoğlu Kayseri Milletvekili.
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
(MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Cumhurbaşkanı Seçimi
Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin metinden çıkarılması için söz almış
bulunuyorum.
Bir kanunun geçerli
olabilmesi için, bütün tarih boyunca, yani bundan bin yıl önce de iki temel
şart aranmaktadır. Bunlardan birincisi, kanunu uygulayan kişinin uyguladıktan
sonra suçlu duruma düşmemesi gerekir. Bunu, biliyorsunuz, Fatih Sultan Mehmet
döneminde Tursun Bey de “Tarih-i Ebü’l- Feth” kitabında da açıkça yazar.
Birincisi budur, yani suçlu duruma düşürmemesi gerekir.
İkincisi, şeri şerife, yani
geçerli hukuk kurallarına, yani Anayasa’ya zıt olmaması, aykırı olmaması
gerekir. Bu bir temel ilkedir ve hemen bütün zamanlar içerisinde de geçerli
olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, bugünkü, yedi yıla çıkarılma, bir tasarı var, bir kanun çıkarılacak. Bu
tasarı kanun niteliği taşıyor çıktığı takdirde ve çıkan kanunun şeri şerife,
yani Anayasa’ya aykırı olmamasını gerektiriyor.
İkincisi de uygulayan
kişiyi suçlu duruma düşürmemesi gerekiyor. Şöyle ki: Bu uygulandığında
uygulayanlar suçlu duruma düşecek çünkü 2007 yılında çıkan Anayasa’ya aykırı.
Pekâlâ, Anayasa’ya neden
aykırı? Onu da buradan, Anayasa’nın kendisinden izleyelim, okuyalım. Şimdi ne
diyor 177’nci madde: “Anayasanın yürürlüğe girmesi.” İyice dinleyelim. “Bu
Anayasa, halkoylaması sonucu kabul edilip Resmî Gazetede yayımlanması ile
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olur ve aşağıda gösterilen istisnalar ile bu
istisnaların yürürlüğe girmesine ait hükümler dışında bütünüyle yürürlüğe
girer.” Peki, istisnalar içerisinde önceki Anayasa’nın yedi yıllık dönemi yer
almış mı? Hayır, yer almamış, yani 5+5 geçerlidir. Bu “Yedi yıl.” diyor, bu
“5+5” diyor. Peki, istisnalar içerisinde yer alan Cumhurbaşkanlığıyla ilgili
hüküm var mı? Var ama süresiyle ilgili değil, tamamen Denetleme Kuruluyla,
vesaireyle ilgili. O zaman, bu Anayasa’nın geçerli olmadığını söylemek abesle
iştigaldir çünkü kanunun maddesi bunu söylüyor, ben söylemiyorum. Dolayısıyla
bu maddeye uygun davranmadığınız takdirde Anayasa’ya aykırı davranıyorsunuz
demektir.
Bir örnek vermek istiyorum:
Mimar Sinan, Süleymaniye Camii’ni yaptırıyor. Oradan geçen bir çocuk diyor ki:
“Şu minare eğridir, eğri görünüyor.” Hemen Mimar Sinan bunu ciddiye alıyor,
minareye bir halat bağlatıyor, diyor ki: “Çekin, çektirin.” Ve çocuğa soruyor:
“Doğruldu mu?” “Doğru hâle geldi.” deyinceye kadar çektiriyor, sonra da diyor
ki: “Bakın, böyle yapmasaydım bu minarenin ismi eğri minare olarak kalacaktı.”
Dolayısıyla, sayın
milletvekilleri, “Anayasa” dediğimiz yasa, kanunların üstünde olan yasalardır.
Bir kanunla Anayasa’yı değiştirmeniz veya Anayasa’nın üstüne çıkmanız mümkün
değildir. Bu tamamen bir büyük sorumluluğu gerektirmektedir ve vebali
gerektirmektedir. Bununla Meclisi işgal ediyor musunuz? Evet. Şöyle işgal
ediyorsunuz: Eğer yedi yılsa yani şu Anayasa’yı uyguluyorsak o zaman neden bir
daha kanun çıkarma ihtiyacını hissediyorsunuz? Belli ki siz de inanmıyorsunuz
buna, inanmadığınız için yasayla bunu düzeltmeye çalışıyorsunuz ama yasa
Anayasa’nın üzerine çıkamaz, öyleyse düzeltemezsiniz. Burada büyük sorumluluk
sizlere düşmektedir sayın milletvekilleri.
“Bu bir vebal işidir.”
dedim. Eğer hukuka uygun davranmazsanız, adil olmazsanız, milletin Meclisini
gereksiz şeylerle meşgul ederseniz bu ancak ve ancak şu şekilde ifade
edilebilir: Kul hakkına riayet etmiyorsunuz demektir. Kul hakkı en büyük
suçlardan biridir ve Cenabıallah “Benim huzuruma bununla gelmeyin.” diyor.
Benden söylemesi, isterseniz kabul edersiniz, isterseniz etmezsiniz, kendi
vicdanınıza kalmış. Yarın huzuru mahşere çıktığında, bunun hesabını sizden
sorduğunda ne cevap vereceğinizi düşünmenizi öneriyorum.
Hepinize saygılar ve
sevgiler sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
10’uncu madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 10. maddesinin 1. fıkrasında geçen (2) ibaresinin (4)
olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer Genç Doğan Şafak Müslim Sarı
Tunceli Niğde İstanbul
Sedef Küçük Aykut Erdoğdu Ayşe Eser Danışoğlu
İstanbul İstanbul İstanbul
E.
Ülker Tarhan
Ankara
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım önergeler aynı mahiyette olduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı
ayrı söz vereceğim ve gerekçelerini okutacağım.
Şimdi, aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu Tasarısının 10. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını diğer maddelerin teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.
Faruk Bal Hasan Hüseyin Türkoğlu Alim
Işık
Konya Osmaniye Kütahya
Nevzat Korkmaz Özcan Yeniçeri Yusuf Halaçoğlu
Isparta Ankara Kayseri
Diğer önergenin imza sahipleri:
Hasip Kaplan Sırrı Sakık A. Levent Tüzel
Şırnak Muş İstanbul
Demir
Çelik Pervin
Buldan
Muş Iğdır
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Rize) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yani buradan ne kanunlar
geçse, ne yasalar geçse, eğer içinde hukuk ve adalet yoksa hiçbir şey ifade
etmez.
Bakın, bu Uludere
olaylarından sonra Barış ve Demokrasi Partisi, en çok demokratik hakkı olan
Parlamentoyu adres göstererek burada bir oturma eylemi yaptı. Oturduk, olayı
protesto ettik, Meclisi adres gösterdik. Bunları yaparken, hani, bu ülkede
telefonlar dinlenmez, herkes hukukun ülkesinden bahseder… Aynı gece, bugün
medyaya yansıyan, biz burada otururken Eş Başkan Yardımcımız bizi telefonla
arıyor, Eş Başkanımızla konuşuyor. Bir telefon görüşmesi… “Ne kadar süre
kalacaksınız? Ne yapacaksınız?” diyor. Eş Başkanımız “Biz buradayız, belli bir
süre sonra grubumuza çıkacağız.” diyor. Bu telefonlar dinleniyor ve tespit
ediliyor. Bizim Eş Başkan Yardımcımız Fatma Kurtulan örgütten sorumlu Genel
Başkan Yardımcımızdır, bir dönem de milletvekilliği yapmıştır. Bu telefon
görüşmelerinde Fatma Kurtulan konuşuyor, bu telefon konuşmalarını kayda alanlar
“X vekil” diyor. Şimdi, bu vekillerin hepsi X vekillerdir. Bu, daha on gün önce
oldu. Yani yasaları değiştiriyorsunuz, Anayasa’yı değiştiriyorsunuz ama içinde
ne hukuk var ne vicdan var. Bu görüşmeden dolayı Fatma Kurtulan KCK
operasyonundan dolayı şu an tutuklu ve bu Parlamento buna seyirci. Bu
Parlamentoda meslektaşınız olan arkadaşların geceleyin evlerine baskın
düzenleniyor ve bu milletvekillerinin dokunulmazlığı yok hükmünde sayılıyor, bu
Parlamento seyirci, bu Meclis Başkanı seyirci, ana muhalefet partisi seyirci,
muhalefet partisi seyirci çünkü sorun Kürtlerdir ama Ergenekon operasyonları olduğunda
ana muhalefet partisi Ergenekon sanıklarının kapılarında sabaha kadar
bekliyorlardı.
Şimdi, bakın, biraz önce,
yine Eş Başkanımız Çankaya kapısından içeri giriyor, polisler yolunu kesiyor,
fiilen dokunulmazlığı yok hükmünde sayıyor ve beni aradı, gittim oraya. Gittim,
polisler… Efendim, yanında 1 tane misafiri varmış. Neredeyse ikisini aramaya
almışlar. Ben bu işin, bu uygulamanın haksız olduğunu, yirmi yıldır buradayım,
böyle bir uygulamanın hiçbir milletvekiline yapılmadığını söyledim ama oradaki
güvenlik güçleri yalan söylediler “Biz bütün vekillere aynı şeyi yapıyoruz.”
dediler. İki dakika geçmedi, AKP’den bir milletvekili arkadaşımız 4 kişiyle
birlikte içeri girdi; durdurmadılar ve kimlik de sormadılar. Döndüm kendilerine
dedim ki: “Sizin yaptığınız ahlaksızlıktır. Sizin yaptığınız, hukuku ve halkın
iradesini yok hükmünde saymaktır.” Ama çok alelacele bir şekilde geldiler,
dediler ki: “Efendim, yanında koruması varmış.” Bilmem “Yanında danışmanı
varmış.” Ben de o milletvekili arkadaşımı aradım. Rica ettim, dedim ki: “Sizin
yanınızda kimler vardı?” “2 tane beni ziyarete gelen şey vardı.” dedi.
Şimdi bakın, Barış ve
Demokrasi Partisine karşı uygulanan bu politikalar ve halkın iradesi olan bu
vekillere karşı bu uygulamalara kim ki seyirci kalırsa, bunun adı Meclis
Başkanı olur, bunun adı iktidar partisi olur, bunun adı muhalefet partisi olur,
halkın iradesini yok hükmünde saymaktır.
Bizi bir yok hükmünde
sayabilirsiniz, ama yarın sıra size de gelebilir. Daha önce terörle mücadele
yasaları çıktığında en çok Genelkurmay başkanları tepki gösteriyordu “Yetmez,
bu azdır; daha da çoğaltın.” diyordular. Ama bugün o “yetmez” diyenler Terörle
Mücadele Yasası’ndan dolayı Silivri’de, cezaevindedirler.
Bunu size de geçmişte
yaptılar. Geçmişte, geldiğiniz o gelenek var ya, Refah Partisi
milletvekillerine de aynı şeyi yapıyorlardı, üvey evlat muamelesi yapıyorlardı.
Onun için, bir gün bu geri de dönebilir. Sizin de bu halkın iradesine saygı
göstermeniz lazım. Yoksa buradan dünyanın en demokratik yasalarını da geçirseniz
ama beyninizde bir bahar temizliği yapmazsanız, bu şiddetten beslenenler, eğer
beyinlerinde bir bahar temizliği yapmazsa, gerçekten sorunu çözemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Şiddetten kim besleniyor?
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Sakık.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Tarhan.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Sayın Başkan, hatip grubumuza sataşmada bulundu. “Ana muhalefet partisinin
Ergenekon davası kapılarında yattığını.” söyledi; söz istiyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Tarhan, iki dakika. Yalnız yeni bir sataşmaya mahal vermeden, kürsüden…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Sayın Aykut Erdoğdu konuşacak.
BAŞKAN – Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Muş Milletvekili
Sırrı Sakık’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayın Sakık konuşmasında bizim “Ergenekon
kapılarında yattığımızı.” söyledi. Bunun için bir düzeltme hakkını kullanmak
istiyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi,
muhalefetini, kişiler veya olaylar üzerinden yapmaz. Cumhuriyet Halk Partisi,
muhalefetini, kavramlar üzerinden yapar.
Eğer hukuksuzluk Ergenekon sanıkları için varsa, Cumhuriyet Halk Partisi
oradadır. Eğer hukuksuzluk KCK sanıkları için varsa, Cumhuriyet Halk Partisi
gene oradadır.
SIRRI SAKIK (Muş) – Biz de
sizi göreve davet ediyoruz.
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) –
Eğer hukuksuzluk kaset skandalıyla Milliyetçi Hareket Partisine yapılmışsa, biz
gene oradayız.
Ama burada, düşünmesi
gereken iktidar partisidir çünkü iktidar partisi, yürütme gücünü elinde
tutmaktadır. Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin üç muhalefet partisi, hukuksuz olduğunu
düşündüğü operasyonlarla yıpratılmak isteniyorsa, iktidar partisi, tekrar,
şapkasını önüne alıp düşünmek zorundadır, nerede hata yaptığını aramak
zorundadır çünkü bizim, bunun hesabını soracağımız adrese ihtiyacımız var. Şu
an, üç parti de belirli şekillerde, belirli -hukuka aykırı- operasyonlarla
yıpratılmaktadır. Onun için, iktidar partisine tekrar tavsiyem şudur: Her
canlının ölümü tadacağı gibi siz de bir gün muhalefeti tadacaksınız ve
iktidarda ne yaptıysanız, muhalefete düştüğünüzde bunu daha net göreceksiniz ve
eminim ki bu süreç çok kısa zaman içinde gelecek.
Saygılar arz ediyorum
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –Teşekkür ediyorum
Sayın Erdoğdu.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu
Raporu (1/487) (S. Sayısı: 138) (Devam)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz isteyen Alim
Işık, Kütahya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 138 sıra sayılı
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde vermiş
olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
benden önce bu kürsüde konuşan değerli hatiplerin de dile getirdiği gibi, bu
kanun tasarısının özü ve esası, şu anda görev başında bulunan Sayın
Cumhurbaşkanının görevinin, Anayasa değişikliğine rağmen, 5+5’ten yedi yıla
uzatılmasıdır. Başka maddelerin hiçbirisiyle ilgili olarak burada konuşmanın
bile gereği yoktur çünkü bu iş, Hükûmetin, söz konusu tasarıyı 10 Aralık 2009
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu metinde açıkça yer almaktadır.
Yani bu metinde, söz konusu kanun tasarısında, dikkat ederseniz tasarı metninde
geçici madde yoktur ve Cumhurbaşkanının görev süresiyle ilgili herhangi bir
düzenleme yer almamaktadır. Ne zaman? Yıl 2009. Tabii, aradan zaman geçti, 2011
yılı seçimleri yapıldı, yüce Meclisin aritmetiği ortaya çıktı, yeni bir
Cumhurbaşkanlığı dönemi ve yeni bir aday ortaya çıktı, şimdi, bu aday olan
Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın önünü nasıl açarız… Dürüst
konuşmak lazım, vatandaşa bunu anlatmak lazım. Çünkü vatandaşa
sunduğumuz ve 21 Ekim 2007’de kabul edilen referandumda madde aynen şöyle
geçiyor: “Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa
Cumhurbaşkanı seçilir.” Buna kim karar verdi? Millî iradenin
ta kendisi, sahip olan halk. Şimdi, siz halkın oyuna geliyorsunuz,
diyorsunuz ki: “Ey benim vatandaşım, sen demokrasisin, zaman zaman arada
figüran olarak kullanılırsın, biz sizi 2007’de bunun için kullandık, o günün
şartlarında bu badireyi atlattık, şimdi müsaade edin de sizin yerinize biz doğru
karar verelim.” Bu, demokraside bir ayıptır. Geliniz, bu kanun tasarısını geri
çekiniz ve Sayın Cumhurbaşkanının Anayasa’yla hak ettiği “5+5” iki dönemlik
hakkını elinden almayınız.
Sayın Başbakanın,
Cumhurbaşkanı adayı olmasında herhangi bir engel var mı? Yok. 2012 yılında
yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olur, eğer arzu ediyorsa diğer
adaylar gibi Sayın Başbakan da “Ben Cumhurbaşkanı olmak istiyorum.” der ve siz
de ve aziz milletimizin iradesi buna uygun bulunur da Cumhurbaşkanı seçilirse
görevine devam eder. Ama siz hem ileri demokrasiden bahsedeceksiniz hem
Anayasa’yı çiğneyeceksiniz hem de Sayın Komisyon Başkanı Anayasa Hocası olarak
burada, bu kadar hukukçunun itirazına rağmen bunun Anayasa’ya aykırı olmadığını
savunacak. Böyle demokrasinin adı “ileri demokrasi” ise gerçekten bunu
anlamakta bizler güçlük çekiyoruz.
O nedenle, bu kanun
tasarısı, sadece ve sadece geçici maddeyle ilgili, dolambaçlı, hukuku arkadan
dolanarak yüce Meclisi meşgul eden bir kanun tasarısından başka bir şey değildir.
Diğer maddelerin zaten birçoğu Anayasa’da var. Örneğin 6’ncı madde geçti;
Anayasa metnini aynen kanuna getirdiniz, Cumhurbaşkanının kimler tarafından
aday olabileceğiyle ilgili maddeyi geçirdiniz. Ne gerek var buna? Anayasa’da zaten belli. Şimdi üzerinde konuştuğumuz 10’uncu
madde, zaten seçimlerle ilgili birçok kanunda yer almış. Adaylığa nasıl
başvurulur, adaylıktan çekilme, sonuçlandırma nasıl olur? Nitekim 298, 2820,
2839, 2972 ve 376 sayılı kanunlarda zaten düzenlenmiş. Yani bu Meclisi, bir şekilde
öbür ana maddeyi gizleyerek ve en sona bırakarak bu tür maddelerle meşgul
etmenizin bir anlamı yok.
Bugün, bakınız “Çek Kanunu
ne zaman çıkacak?” diye her gün yüzlerce vatandaş sizleri, bizleri arıyor.
Vatandaş, emekli “Sizin milletvekilleriyle ilgili intibak yasası geçti, bizimki
ne zaman geçecek?” diye bizi arıyor, sizleri de arıyor. Gelin, bunları
konuşalım. Dolayısıyla, burada milletvekillerini, bari,
hiç olmazsa, birbirini kandıracak bu tür maddelerden vazgeçelim.
Dolayısıyla, bu maddenin bu
kanun tasarısında yer almasının hiçbir gereği yoktur, zaten ilgili kanunlarda
vardır. Tasarı metninden çıkartılması yerinde olacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
Sayın Kuşoğlu, bir söz
talebiniz var.
Buyurun.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) –
Sayın Başkan, soru soracaktım ama Sayın Bakan da ayrıldılar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum,
sağ olun.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 10. maddesinin 1. fıkrasında geçen (2) ibaresinin (4)
olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer
Genç (Tunceli) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Rize) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı seçim usulüyle ilgili yasa
tasarısının 10’uncu maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önergede, buradaki iki
günü dört gün olarak belirliyoruz itiraz süresi için. Bu,
teknik bir konu. Aslında bu kanun devamlı burada müzakere ediliyor,
biraz da aptal olmayan hukukçuların da anlayacağı gibi, Anayasa’mızın… Yani
getirilen geçici 1’inci maddede ne diyor? 11’inci Cumhurbaşkanının süresi yedi
yıldır. Şimdi yürürlükte olan Anayasa’nın 101’inci maddesi ne diyor?
Cumhurbaşkanının süresi beş yıldır. Yani, aptal olmayan hukukçular bilir ki,
eğer bir anayasa değişikliği yapılırsa, o anayasa değişikliğinde getirilen kural
anayasaya aykırı olmaz.
Arkadaşlar, şimdi bu
nedenle bu zaten Anayasa’ya aykırı, Anayasa Mahkemesine gidecek. Ne kadar aptal
hukukçulardan da teşekkül etse…
BAŞKAN – Sayın Genç,
lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) -
…orada da Anayasa Mahkemesi bunu iptal etmemezlikten geri kalamaz.
BAŞKAN – Sayın Genç,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin usulüne, adabına yakışıyor mu kullandığınız
kelimeler?
KAMER GENÇ (Devamla) -
İptal etmediği takdirde Anayasa Mahkemesinin de kapısına kilit vurmak
zorundadır. O itibarla, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda abesle
iştigal ettiriliyor. Bir inatlaşmaya gidilmiştir.
Aslında, daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin beş
yıldan dört yıla indirilmesine ilişkin alınan seçim kanununda, AKP’li Grup
Başkan Vekili şunu söylüyor, Suat Kılıç: “Türkiye Büyük Millet Meclisi süresi
beş yıldan dört yıla indirilmiş, bu görev süresi doğrultusunda -madde çok açık-
Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri dört yılda bir yapılır kaidesi gereğince
şimdi seçime gidiyoruz” diyor.
Yine, Bekir Bozdağ da diyor
ki: “Biz artık buna göre -yani erken seçim kararı değil de- dört yıla göre otuz
dokuz gün erken seçime gidiyoruz.” Dolayısıyla bundan önce yapılan uygulamalar
ortada.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, hani siz yüzde 60, yüzde 55 oy alıyordunuz; buyurun gidelim
seçime, Cumhurbaşkanlığı seçimine gidelim, niye korkuyorsunuz? Biz, haziran
seçimlerine gittiğimiz zaman ben milletin karşısına çıktım “Arkadaş, önümüzdeki
Cumhurbaşkanlığı seçiminde ben adayım” dedim. Varsa yiğitliğiniz, buyurun, 2012’de
Cumhurbaşkanlığı seçimine gidelim!
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Daha yeni seçimden geldik canım, daha yeni geldik seçimden.
KAMER GENÇ (Devamla) -
Madem siz öyle çok güçlüyseniz işte kendisine güvenen çıksın halkın karşısına.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yenilen
pehlivan güreşe doymazmış, yeni geldik daha.
KAMER GENÇ (Devamla) -
Şimdi, biz Abdullah Bey’i tanıyoruz, Abdullah Gül’ü.
Bakın, Abdullah Gül, Devlet
Bakanıyken yeme içmelerini kendisine bağlı olan bir devlet bankasına
ödettiriyor, 3 milyar civarında bir para, hakkında zimmet çıkarılıyor, ondan
sonra bu zimmeti ödemiyor, mahkeme kararıyla kendisinden tahsil ediliyor.
Kendisi bir partinin yönetim kurulu üyesi, partiye kapatılma kararı veriliyor. Aslında normal olarak partinin malı ve mülkünün hazineye intikal
etmesi lazım. O yönetimdeki kişiler o parayı sahte belgeler düzenlemek
suretiyle birilerinin cebine gidiyor, Abdullah Bey de orada yönetim kurulu
üyesi, demiyor ki: “Yahu, bu devletin parası arkadaşlar, böyle yapmayın.”
Dolayısıyla devletin parası öyle çarçur ediliyor.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Ne
kadar çok biliyorsun be!
KAMER GENÇ (Devamla) - Yani
biz biliyoruz, Abdullah Bey Kayseri’den beri Cumhurbaşkanıdır, orada bir
Cumhurbaşkanında bulunması gereken niteliklerden ziyade bir AKP’li gibi hareket
ediyor. Suudi Arabistan Cumhurbaşkanı geliyor buraya, gidiyor Suudi Arabistan
Cumhurbaşkanının ayaklarının önünde oturuyor, Atatürk’ün resminin aslında Suudi
Arabistan Cumhurbaşkanının arkasında olması lazımken onu kaldırıyor, kendi
fotoğrafını asıyor oraya ve ne yapıyor? Bir yanında Tayyip Erdoğan’la oturuyor,
bir yanda Abdullah Gül oturuyor, Kral da arkada oturuyor. Böyle bir Türkiye
Cumhuriyeti devletinin itibarını sarsan, zarar veren kişilerin bana göre o
makamlarda yeri de yok sayın arkadaşlarım.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Senin
olman lazım!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Tabii, ben olursam Cumhurbaşkanlığını nasıl yapacağımı gösteririm size. Yani
burada kaç senedir Cumhurbaşkanlığı makamı maalesef tahrif ediliyor. Kendisi
oraya gider gitmez 60 trilyon lira ilk anda oraya masraf yaptı, Atatürk’ün
bütün eserlerini yok etti, şimdi orada da oturmuyor, kendi akrabasının bir
köşkünü Hariciye Bakanı denilen kişiye tuttu, o ayda 40 bin dolar veriyor, 40
bin.
Değerli milletvekilleri,
devletin parası bu kadar hurdahaş ediliyor, keyfî harcanıyor. Kendisi keyfine
geldiği zaman bir uçak kaldırıyor, yurt dışına gidiyor, tayfalarını dolduruyor.
Bir uçağın yurt dışına gitmesi 500 bin dolar arkadaşlar, 500 bin dolar. Bu
paralar da örtülü ödenekten ödeniyor. Şimdi, devleti bu kadar keyfî kullanan
bir kişinin bu makamda oturması Türkiye için çok büyük bir zarardır. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Buyurun seçime gidelim,
buyurun. Buyurun seçime gidelim yiğitliğiniz varsa! Korkmayın ya, korkmayın!
Seçime gidelim.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Hatip, konuşmasında hem Sayın Başbakanımızla alakalı, Grup Başkanlığı
sıfatıyla…
BAŞKAN – Ne söyledi Sayın
Aydın?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Başbakanımızla alakalı Türkiye’nin itibarını zedelediği yolunda beyanlarda
bulunmuştur. Düzeltmek istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Aydın, iki dakika, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince. Yalnız yeni bir
sataşmaya mahal vermeyin lütfen.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, Başbakana sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, öncelikle şunu ifade
edeyim ki kem söz muhatabını değil hatibini bağlar.
İkincisi, değerli
arkadaşlar, bu ülkenin Cumhurbaşkanının -yine aynı şekilde Türkiye
Cumhuriyeti’nin başbakanı aynı zamanda- iliyle ilgili ifadeler kullanırken bir
milletvekilinin çok daha dikkatli olması gerekiyor. Bakın değerli arkadaşlar,
bir defa burada hukukçularla alakalı çok olumsuz şeyler konuştunuz, oraya
girmek istemiyorum. Ancak, ikide bir seçime davet ediyor da, ben şunu
söyleyeyim: Hani derler ya, yenilen pehlivan güreşe doymazmış! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Daha seçimden yeni geldik, bre insaf be! Yedi seçimdir
yapıyoruz, yedisinde de AK PARTİ bütün bölgelerde de birinci ve tek başına
iktidar oluyor. Eğer siz doğruyu yapsaydınız, burada doğruları söyleseydiniz
oylarınız giderek düşmezdi.
Değerli arkadaşlar, bakın,
yüzde 34’ten yüzde 42’ye, yüzde 42’den 47’ye, oradan yüzde 50’lere kadar
çıktık. Ha, halk beğeniyorsa… Ne olur siz kendinize bir öz eleştiri yapın, “Ya
biz nerede yanlış yaptık?” deyin. Halka rağmen değil de halk için siyaset
yapmayı düşünün. Eğer bu Başbakan yurt dışına gitmeseydi, eğer bu Cumhurbaşkanı
Köşk’ü halka açmasaydı, yurt dışına gitmeseydi Türkiye’nin ihracatı 3 kat, 4
kat artar mıydı? 36 milyar dolarlardan 130-140 milyar dolarlara geldi.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
İthalat ne kadar ithalat!
AHMET AYDIN (Devamla) –
Millî gelirimiz 230 milyar dolarlardan 800 milyar dolarlara çıktı. Ve Türkiye
bugün dışarıda 151 ülkenin oy verdiği Güvenlik Konseyinin geçici üyesi konumuna
geldi. Bugün İslam Konferansının Genel Sekreteri de bir Türk, Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi Başkanı da ilk kez bu dönemde Türk oldu. Türkiye’nin
itibarı bu kadar güçlenmeseydi, Türkiye bu kadar ilerlemeseydi, Türkiye dünyada
bu itibarlı dış politikayla bu kadar söz sahibi olmasaydı, gerek içeride gerek
dışarıda bu konumlara gelmezdi.
Bakın, dış basın yazıyor
-yandaş basını da candaş basını da bir tarafa- azıcık, biraz dış basını okuyun,
uluslararası basını okuyun. Orada Türkiye’yle ilgili düzenlenen…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) –
…döşenmiş olan methiyeleri sizler de biliyorsunuz.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Aydın,
teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Aydın konuşmasında seçimlerle ilgili bir değerlendirme
yaparak, Sayın Kamer Genç’e cevap vermenin ötesine geçmek suretiyle “Yenilen
pehlivan güreşe doymazmış.” gibi değerlendirmeler yaparak…
İSMAİL AYDIN (Bursa) –
Doğru.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – …tüm muhalefet partilerine ve bu meyanda Cumhuriyet Halk Partisine
sataşmada bulunmuştur. 69’uncu maddeye göre söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Ben eleştiri
olarak görüyorum Sayın Hamzaçebi, sataşma değil.
Buyurun, iki dakika söz
veriyorum İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Ben hiçbir grup ismini kullanmadım, şahıs ismi verdim.
İSMAİL AYDIN (Bursa) –
Hangi seçimi kazandınız merak ediyorum.
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanının seçimine
ilişkin, seçim usullerine ilişkin bir yasa tasarısını görüşüyoruz; gönül arzu
ederdi ki buradaki tüm konuşmalar, tüm tartışmalar, özellikle iktidar
partisinin yapacağı konuşmalar, Grup
Başkan Vekilinin yapacağı konuşmalar bu çerçevede olsun. Ortada, Anayasa’ya
aykırı, hukuka aykırı bir düzenleme vardır.
Cumhurbaşkanının görev
süresi, 5+5 yıl olarak 2007 yılındaki anayasa değişikliğiyle belirlendiği
hâlde, bugün farklı bir işlem yapılıyor. Sayın Abdullah Gül’ün şahsında,
11’inci Cumhurbaşkanının görev süresinin Anayasa hükmüne aykırı olarak, yedi
yıl olarak belirlenmesi yönünde bir düzenleme yapılıyor; bu, çok açık, net bir
şekilde Anayasa’ya aykırıdır.
İktidar partisinden,
özellikle Hükûmetten, daha doğrusu Sayın Başbakandan bu noktada beklenen şuydu,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim beklentimiz ve arzumuz şuydu: Biz, 11’inci
Cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olmasını arzu ediyoruz ancak Anayasa
hükümleri buna izin vermiyor. Gelin, bir Anayasa değişikliğini beraber
gerçekleştirelim, Anayasa’ya bir geçici madde ekleyelim, bunu yedi yıl olarak
belirleyelim.
Bakın, bunu bize,
Cumhuriyet Halk Partisine hiçbir şekilde sormadınız. Sorsaydınız belki bizden
“Evet” cevabı alacaktınız. Bunu yapabilirdik. Bizim ısrarımız, Anayasa hükmünün
bir kanunla değiştirilmesinedir.
Samimiyetle ifade ediyorum,
siz gelip bizim kapımızı çalsaydınız biz bunu, belirttiğim anlayış çerçevesinde
sizinle, Hükûmetle konuşabilirdik.
Şimdi, Sayın Abdullah
Gül’ü, hiç gereği yokken tartışılır bir konuma getiriyorsunuz. 2012
Ağustosundan, 28 Ağustosundan itibaren, maalesef Sayın Gül, kendi iradesi
dışında tartışılır konuma gelecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Yol yakınken gelin dönelim, hâlâ buradan dönebiliriz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Hamzaçebi.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu
Raporu (1/487) (S. Sayısı: 138) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
10’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
11’inci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 11. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini saygı ile arz ederim.
“Madde 11. Cumhurbaşkanı
adayı gösterilen, Cumhurbaşkanı görev ve yetkilerini Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanına, Başbakan Başbakan Vekiline, Bakanlar vekili bakanlara aday
listesinin kesinleştiği gün devreder.
Aday gösterilen
Milletvekili aday listesinin kesinleştiği günden seçim sonuçlarının kesin
olarak ilan edildiği tarihe kadar Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
görevlerinde izinli sayılır.”
Faruk Bal Hasan Hüseyin Türkoğlu Nevzat Korkmaz
Konya Osmaniye Isparta
Yusuf
Halaçoğlu Özcan
Yeniçeri
Kayseri Ankara
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 11 nci maddesinin 1 nci fıkrasının metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Sırrı Sakık A. Levent Tüzel
Şırnak Muş İstanbul
Demir
Çelik Pervin Buldan
Muş Iğdır
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 11 inci
maddesinin, Anayasanın ilgili maddeleri ile TBMM İçtüzüğünün 38 inci maddesine
açıkça aykırılık taşıdığından tasarı metninden çıkartılmasını arz ve talep
ederiz.
Uğur Bayraktutan Ali Serindağ Atilla Kart
Artvin Gaziantep Konya
Haydar Akar Ferit Mevlüt Aslanoğlu Musa Çam
Kocaeli İstanbul İzmir
Ercan Cengiz Sakine Öz Mehmet Volkan Canalioğlu
İstanbul Manisa Trabzon
Mehmet
Hilal Kaplan
Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir hukuk adamı olarak değil -hukukçu
değilim- ama hukuk dışında bir milletvekili olarak bu kanunu değerlendirmek
istiyorum.
Şimdi, bu kanunu başlangıç
itibarıyla iki şekilde değerlendirebiliriz, bir etik olarak bir de teknik
olarak değerlendirebiliriz. Etik tarafına baktığımızda, beraber yol yürüyen
arkadaşların nasıl yarı yolda bırakıldığına şahit oluyoruz. Bugün beraber yola
çıkmış, beraber AKP’yi kurmuş, beraber Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığına karar
verilmiş ama bugün -Cumhurbaşkanlığının- kanunla, Anayasa’yla kendisine
tanınmış olan haklardan uzaklaştırılan bir yol arkadaşının nasıl yolda
bırakıldığına şahit oluyoruz. Bu, işin etik tarafı.
Sayın Gül’ü ben savunmak
durumunda değilim. Zannediyorum ki Gül taraftarı ve Gül’e
yakın olan birçok milletvekili de Meclis Genel Kuruluna girmiyor bugün ama ben
-Anayasa’yı, daha önce belki elimize geçtiğinde sivil hayatımızda okuyordum,
buraya geldiğimizde de sürekli okumaya başladık.- Anayasa’nın 101’inci
maddesini okuduğumda -Sayın Anayasa Komisyonu Başkanına buradan da atıfta bulunarak
söylüyorum- “Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en
fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.” diyor.
Şimdi, normal bir vatandaş
bu maddeyi okuduğunda, Anayasa’nın 101’inci maddesini okuduğunda -ben
anlamıyorum, sadece Anayasa profesörleri veya anayasacılar, iktidar partisi
tarafındaki anayasa profesörleri bu maddeyi anlayamıyorlar, gayet basit- Sayın
Gül, beş yıllık süre sonucunda görev süresi dolar ve bu maddeye göre de bir kez
daha aday olma şansına sahip. Bu maddede böyle bir şey yok, Sayın Gül bir daha
aday olamaz da demiyor ve aday olabilir diyor. 102’nci maddede şunu söylüyor:
“Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.” Şimdi,
101’inci maddede süreyi belirtmiş. E, bunu yazanlar hiç mi kafası basmıyordu da
102’nci maddeye getirmişler bu maddeyi koymuşlar da “Bir daha süreyi
belirleyin.” demişler. Böyle bir şey var mı? Böyle bir şey var mı? Bu
kesinlikle Anayasa’ya aykırıdır, Cumhurbaşkanından dönecektir, Anayasa
Mahkemesinden dönecektir.
Şimdi, söz aldığım konuda,
11’inci maddede daha garip bir şey var arkadaşlar. Bu, Meclis İçtüzüğü’nün
38’inci maddesine hiç uygun değil. 38’inci maddesi şunu diyor: “Komisyonlar,
komisyona gelen kanun tasarılarını incelerler. Önce Anayasa’ya uygunluğunu
incelerler.” Eğer komisyon, Anayasa Komisyonu, Anayasa Komisyonunda bulunan
üyeler bunu incelemiş olsaydılar, doğru incelemiş olsaydılar bunun Anayasa’ya
aykırı olduğunu söyleyip geri yollayacaklardı, görüşmeyeceklerdi bile 38’inci
maddeye göre.
Peki, bu 38’inci maddeye
göre niçin Anayasa’ya aykırı bu 11’inci madde? Çünkü Anayasa’nın 10’uncu
maddesi “Her insan Anayasa önünde eşittir. Irk, din, dil, ne olursa olsun
eşittir.” ilkesinden, maddesinden yola çıkarak bu 11’inci maddenin kabul
edilmemesi lazım, hem de şimdi sizin önergelerinizle kabul edilmemesi lazım.
Arkadaşlar, biliyor musunuz 11’inci maddenin ne olduğunu? Bilmiyorsunuz değil
mi? Okurken de dinlemediniz, önünüzdeki kâğıtları da okumuyorsunuz.
Bakın, burada ben size
kısaca bahsedeyim. Bu devlet memurları ve diğer kamu
görevlilerinin adaylığıyla ilgili. Tüm devlet memurları ve kamu
görevlilerini istifa etmek zorunda bırakıyor. Tamam, “okey”, burada bir sıkıntı
yok. Ama ikinci paragrafta şunu söylüyor: “Yüksek mahkeme üyeleri, hâkimler,
savcılar ve bu meslekten sayılanlar ile subay ve astsubaylar hariç olmak üzere
Cumhurbaşkanı adayı gösterilen devlet memurları ve diğerleri eski görevlerine
veya kazanılmış hak aylık derecelerindeki başka bir göreve dönebilirler.”
diyor. Yani diyor ki: Eğer, yüksek yargının bir mensubuysanız, eğer askerî bir
görevliyseniz, askeriyede görev yapıyorsanız, generalseniz, işte, subaysanız,
her neyseniz, siz istifa etseniz de, aday olsanız da “Göreve geri
dönemezsiniz.” diyor. Bu Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı.
Ama burada daha ilginç bir şey var. Başka bir şey var, burada başka bir
şey var.
NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) –
Milletvekili Seçimi Kanunu’nda aynı değil mi?
HAYDAR AKAR (Devamla) –
Değil. Okumamışsın hiç. Okumadığın belli oluyor.
Burada başka bir şey var. Başbakanın, bakanların, milletvekillerinin
görevlerini sürdürmesine devam etmesine karar veriyor. Yani onları istifa
ettirmiyor.
Bakın, size bir örnek
vereceğim, Kocaeli’den örnek vereceğim. 500 milyar lira harcadı Büyükşehir
Belediyesi. Başbakanı “141 Proje” adı altında Kocaeli’ye getirdi. AKP’nin
gençlik şölenini yaptı Gebze’de. Büyükşehir Belediyesi 500 milyar harcadı, “141
Proje” adı altında açılış yapacağım diye, her tarafı bayraklarla, her tarafı, billboardları donattı “Başbakan Gebze’de” diye. Gitti,
Gebze’de AKP’nin sadece gençlik şölenini yaptı.
Şimdi, düşünün, Başbakanın
buna ihtiyacı yok. Nasıl Cumhurbaşkanını seçebilmek için, Gül’ü seçebilmek için
iş adamları, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerine rüşvet teklif etmişse,
nasıl Başbakan “Ya bertaraf olur ya taraf olur.” demişse, buna ihtiyacı yok,
onu destekleyecek iş adamları zaten var diyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Akar,
teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 11 nci maddesinin 1 nci fıkrasının metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyor Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Demir Çelik, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik.
DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın
Başkan, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi Barış ve Demokrasi
Partisi adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. 138 sıra sayılı Cumhurbaşkanı
Seçimi Kanunu Tasarısı’na ilişkin 11’inci maddeye dair önerge adına söz almış
bulunmaktayım.
Çok saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, aslında gündem, özgürlüklerin genişletildiği, büyütüldüğü bir
Türkiye olması gerekirken, Meclisimizi de, halklarımızı da, toplumu da
oyalayan, gündemi palyatif geçici çözümlerle yarınlara
taşıma çabası anlaşılır değil. Düşününüz ki günümüz küresel dünyası katılımcı
demokrasiyle herkese ve her kesime eşit mesafede olan bir devleti öngörüyorken,
yani azaltılmış ve küçültülmüş bir devlete karşın çoğaltılmış, büyütülmüş bir
toplum zihniyetinin gündeme geldiği günümüz küresel dünyasında biz yetkileri,
otoritesi, inisiyatifleriyle güç ve erki
merkezileştiren bir cumhurbaşkanlığı, yetinmiyoruz, bir devlet algısıyla
toplumu küçülten, hiçleştiren bir politikaya hep beraber imza atıyoruz. Bu
doğru değil. Bu hayatın her alanında olduğu gibi Kürt coğrafyasında da,
Kürtlerin yaşadığı alanlarda da katmerleşerek her geçen gün yaşamı katlanılmaz
kılıyor.
Sayın Başkan, çok
saygıdeğer milletvekilleri…
BAŞKAN – Sayın Çelik,
Türkiye coğrafyası var. Yedi bölgeye ayrılmıştır. Etnik yapıya göre coğrafya
söz konusu değildir. Lütfen… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEMİR ÇELİK (Devamla) –
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Yani burada
konuştuğumuz Anayasa. Her çıkan sayın konuşmacı burada ırkçılık yapıyor,
insanlık suçu işliyor, insan haklarını ihlal ediyor. Lütfen…
DEMİR ÇELİK (Devamla) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bir kimliği, bir kültürü, bir dini
inkâr etmek ırkçılıktır.
BAŞKAN – Hiç kimse inkâr
etmiyor burada.
DEMİR ÇELİK (Devamla) – O
zaman Kürt’ün yaşadığı coğrafyaya “Kürt” demiş olmak, “Kürt coğrafyası” demenin
ırkçılıkla alakası yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Türk de yaşıyor ama. Ermeni de yaşıyor.
DEMİR ÇELİK (Devamla) –
Saygı duyuyorum. Saygı duyuyorum.
Sayın Başkan, çok saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; o zaman olayı ve fotoğrafı şöyle yansıtayım size:
“Kürtler” dediğimiz, Kürtlerin kimlikten…
BAŞKAN – Konu Cumhurbaşkanlığıyla ilgili. Lütfen Cumhurbaşkanlığıyla ilgili konuşun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Siz
yoksa Naim Şahin’in yerine aday mısınız Sayın Başkan?
DEMİR ÇELİK (Devamla) –
…kültürden, dilden kaynaklı taleplerini karşılamadığınızdan, ötekileştirip
ayrıştırdığımızdan kaynaklı bir sorun yaşanıyor.
Bakın, “biz”iz doğrudur.
Biz ana dilimizi istediğimiz için terörize ediliyoruz. Biz kimliğimiz ve
kültürümüzle özgürce yaşamak istediğimiz için terörize ediliyoruz.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Üç
senedir bu kadar rahat olamadınız.
DEMİR ÇELİK (Devamla) – Eğitim destekevlerinde, sağlıkevlerinde,
ana ve çocuk sağlıkevlerinde yapılanlara binaen 16 belediye başkanının, 100
belediye meclis üyesinin, 24 il genel meclis üyesinin tutuklandığı, binlerce
Kürt siyasetçinin KCK operasyonuyla tutuklu bulunduğu, Türkiye genelinde
milyonlarca dosyadan kaynaklı milyonlarca insanın bu yasakçı, men edici zihni
algıdan hareketle suçlu ve sanık noktasına getirildiği bir Türkiye fotoğrafını
niye görmüyoruz, niye görmek istemiyoruz? Bize düşen, yasak ve menleri çoğaltmak mıdır; halkları,
kimlikleri, kültürleri özgürleştirip onların doğal mecrası içerisinde büyümesine
fırsat vermek midir? Düşününüz bir çocuğunuz annesinden doğduğunda ilk
öğrendiği kelime “anne” ve “baba”ysa o kelimeyi doğduğu annenin ana diliyle
telaffuz etmek, dile getirmek durumundayken, ben bir Kürt olarak yedi yaşına
kadar Türkçeyi bilmiyordum ama dayatılarak olmuyordu. Bunun adı, Sayın
Başbakanımızın Almanya’da söylediğine benzer asimilasyondur. O da bir insanlık
suçudur. Bu insanlık suçunu hep beraber ortadan kaldırmak gibi bir görev varken
ve Anayasa’yı biz 2007’den bu yana 3’üncü defadır değiştirmenin çabası
içerisinde oluyor olmamızın anlaşılır bir yanı yoktur. Amerika Birleşik
Devletleri, İngiltere yüzyıllardır anayasasını değiştirmedi. Değişmesi gereken
toplumun ortaya çıkan ihtiyaçlarını karşılamaya dönük özgürlükçü zihniyetlerdir.
Bunu sağlayabilirsek, biz, bu toplumun geleceğine bir şey vaat etmiş oluruz
diye düşünüyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı.
BAŞKAN – Sayın Çelik,
konuşmanızda yedi yaşına kadar Türkçeyi bilmediğinizi söylediniz ve Kürtçenin
yasak olduğunu belirttiniz.
DEMİR ÇELİK (Muş) – Evet.
BAŞKAN – Konuşmanız kendi
içerisinde çelişkili. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ve ülkenin bir kısmında eğer
insanlar belirli yaşa kadar Kürtçe konuşuyorlar, Türkçe bilmiyorlarsa orada
yasaklanan Kürtçe yok, öğretilmeyen, öğretilemeyen Türkçe var. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, BDP sıralarından gürültüler)
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Nedir peki yasaklanan? Yasaklanan Kürtçedir.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) –
12 Eylül yasaklamadı mı?
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Sayın Başkan, her konuşmacımıza müdahale ediyorsunuz.
BAŞKAN – Her konuşmacınıza
müdahale etmiyorum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Lütfen, sizi tarafsız bir Başkan olmaya davet ediyorum.
BAŞKAN – Burada konuşulan Cumhurbaşkanlığı seçimi.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Sayın Meral Akşener’i örnek almanızı size tavsiye ediyorum Sayın Başkan. Sizi
kınıyorum!
BAŞKAN – Sizin sayın
milletvekilleri çıkıp yasayla ilgili konuştuğu zaman hiç kimsenin bir
söyleyeceği söz yok ama ırkçılık, milliyetçilik, etnik milliyetçilik yapıldığı
zaman müdahale edilecektir tabii ki. (BDP sıralarından gürültüler)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) –
Başkan, burası ortaokul mu herkesin lafını düzeltiyorsunuz yahu?
BAŞKAN – Yapacağım tabii
ki.
Evet, önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı istemiştik.
BAŞKAN – Arayacağım.
Aynı zamanda karar yeter
sayısı arıyorum.
Kabul etmeyenler…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, yoksa siz İdris Naim Şahin’in yerine aday mısınız?
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
– Herhâlde adaysınız, aday! Her konuşmaya müdahale ediyorsunuz. Sizi kınıyoruz!
Yeter be! Milletvekiliyiz, milletvekilliği yapacağız!
BAŞKAN – Kâtip üyeler
arasında anlaşmazlık olduğu için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve önerge reddedilmiştir.
Şimdi diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 11. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini saygı ile arz ederim.
“Madde 11. Cumhurbaşkanı
adayı gösterilen, Cumhurbaşkanı görev ve yetkilerini Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanına, Başbakan Başbakan Vekiline, Bakanlar vekili bakanlara aday
listesinin kesinleştiği gün devreder.
Aday gösterilen
Milletvekili aday listesinin kesinleştiği günden seçim sonuçlarının kesin
olarak ilan edildiği tarihe kadar Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
görevlerinde izinli sayılır.”
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu
Tasarısı’nın 11’inci maddesinde değişiklik yapılması için verdiğimiz önerge
üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
verdiğimiz önergeyle, 11’inci maddede belirtilen ve adaylıkları kesinleştikten
sonra istifa etmesi öngörülen bürokratların yanında, hâlâ görevi başında
bulunan Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanların da görevlerini, seçimlerin resmî
sonuçlarının açıklanmasına kadar Anayasa ve yasadaki prosedüre
uygun olarak vekillerine devretmelerini öngörüyoruz. Bu süreçte hiçbir devlet
yetkisi kullanmamaları ve görev icra etmemeleri mecburiyetini getiriyoruz.
Değerli milletvekilleri,
seçimlerin eşit ve adil şartlarda yapılıyor olması çoğulcu demokrasinin en
önemli niteliğidir, olmazsa olmazıdır. Başka tüm demokratik özellikler olsa
bile, şayet eşit ve adil seçimler yapılmıyor ve görevler bu şekilde
devredilemiyor ise esastan bir noksanlık var demektir. Herkesin hiçbir himaye,
vesayet yahut rekabet üstünlüğüne sahip olmadan, devlet, hükûmet, medya baskısı
hissetmeden yahut onların sunduğu imkânlara dayanmadan kampanya yürütüyor
olması ülkede demokrasi olup olmadığının mihenk taşı olacaktır.
Devleti yönetenler için
Anayasa’mızın 10’uncu maddesinde belirtilen eşitlik ilkesine saygılı olmuş
olmaları tek başına yeterli değildir, aynı zamanda onun gerçekleştirilmesi,
şartların hazırlanması da görev ve sorumlulukları arasındadır. Bu bakımdan
seçim sürecinde devlet yetkisi kullanan makamların devir müessesine
müracaatları sadece hukuki ve resmî bir konu olmayıp aynı zamanda vicdani ve
ahlaki bir zorunluluktur, kişinin demokratik olup olmadığının da göstergelerinden
biridir.
Bu makamlar sadece icra
makamları olmayıp aynı zamanda temsil makamları da oldukları için, zaman zaman
hangi işlerin rutin devlet işi, hangi işlerin ise siyasi iş olduğunun ayırt
edilebilmesi de zordur. Ancak bu zorluk devlet işlerinin devamlılığı gereği
vekillerce yerine getirilebileceği düşünüldüğünde bir boşluk yaratılmayacak,
aday olan makam sahipleri de rahatlıkla seçim kampanyalarını yürütüp propaganda
yapabileceklerdir. Görev sonrasında ortaya çıkacak birtakım spekülasyonların
böylece önüne geçilerek bu makamların yıpratılması da mevzuubahis olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
aday cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanların seçim sürecinde aynı zamanda
görevlerine devam etmeleri durumunda, astlık-üstlük ilişkisi bulunan altındaki
görevliler de ister istemez taraf hâline gelecekler, en azından tarafsız
kalmakta zorlanacaklardır. Bu da eleştirilen tek parti dönemindeki vali ve
kaymakamların aynı zamanda iktidar partisinin il ve ilçe başkanları olması
uygulamasından pek de farklı değildir.
Bu kampanyaya destek olan
bürokrasi ya da kurumlar ya da olmayanlar şeklinde devlet yapısı içerisindeki
kutuplaşma kaçınılmazdır. Kendi başbakan ve bakanlarının yahut devletin en üst
makamı olan cumhurbaşkanının kampanyasına açık destek olmaları hâlinde yarın
belki hak ettikleri terfileri bile tartışmalı hâle gelebilecektir. Olmayanlar
ise görevden alınma, yer değiştirme, cezalandırma ve diğer olumsuz tavırlara
muhatap olabileceklerdir. Bürokratın seçilmiş karşısında durma şansı, direnme
şansı yoktur. Zaten bu düşünceyledir ki Anayasa’nın 114’üncü maddesi genel
seçimler öncesinde adalet, içişleri ve ulaştırma bakanlarının çekilmesini
öngörmüştür. Bu tasarlama birtakım eksiklikleri ihtiva etmekle beraber doğru
bir düşüncedir ve haksız rekabeti önleme, muhalefeti ve farklı olanı yaşatma
hassasiyetinden kaynaklanmaktadır.
“Efendim, milletvekilleri
neden istifa etmiyorlar o zaman?” sorusu ise, kusura bakmayın, devleti
tanımamaktan kaynaklanabilir ancak. Milletvekilleri cumhurbaşkanı, başbakan ve
bakanlar gibi bir icra makamı olmayıp Meclisin 550 üyesinden 1’i olarak
milletten aldıkları yetkileri kullanırken hiçbir devlet yetkisi kullanamazlar.
Güçler ayrılığı prensibi de bunu sağlamaya matuftur.
Tasarıdaki bu eksiklik ile
genel seçimler öncesinde Başbakanlık araçlarının siyasi toplantı ve mitinglerde
kullanılmaları, birtakım TOKİ ve benzeri açılışların seçim sürecine denk
getirilmesi ve bunun üzerinden devletin ve makamların hırpalanması bilindiği
hâlde göz ardı edilmektedir diyor, önergemize desteğinizi bekliyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Korkmaz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın Ulupınar bir söz
talebiniz var, ne için istemiştiniz?
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak)
– Zonguldak’ta meydana gelen üzücü bir olay için, pazar yerindeki çöküntü için
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – İç Tüzük’ün
60’ıncı maddesi gereğince, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, Zonguldak’ta yoğun
kar yağışı sonucu Soğuksu Pazarı’nda çatı çökmesi nedeniyle hayatını kaybeden 2
vatandaşımıza Allah’tan rahmet, yaralanan 20 vatandaşımıza da acil şifalar
dilediğine ilişkin açıklaması
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak)
– Teşekkür ediyorum.
Dün seçim bölgem olan
Zonguldak’ta akşamüzeri saat beş sularında yoğun kar yağışı nedeniyle bir kaza
meydana geldi, Soğuksu Pazarı’nda çatı çöktü, bu nedenle 2 vatandaşımız
hayatını kaybetti, 20 vatandaşımız da yaralandı. Hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, kederli yakınlarına sabır ve başsağlığı ve
yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. Cenabıhak’tan bu tür üzücü olayları
Zonguldak’ımıza ve ülkemize bir daha yaşatmamasını niyaz ediyorum.
Bu vesileyle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Ulupınar.
Bu konuyla ilgili diğer
gruptan söz talebi varsa yerine getireceğim? Yok.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı ve Anayasa Komisyonu
Raporu (1/487) (S. Sayısı: 138) (Devam)
BAŞKAN – 12’nci madde
üzerinde üç önerge vardır, ancak önergeler aynı mahiyette olduğu için birlikte
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu Tasarısının 12. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını diğer maddelerin teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.
Faruk Bal Hasan Hüseyin Türkoğlu Alim
Işık
Konya Osmaniye Kütahya
Nevzat Korkmaz Yusuf Halaçoğlu Özcan Yeniçeri
Isparta Kayseri Ankara
Diğer önergenin imza
sahipleri: Uğur Bayraktutan (Artvin), Ali Serindağ (Gaziantep), Atilla Kart
(Konya), Gürkut Acar (Antalya), Musa Çam (İzmir), Mehmet Hilal Kaplan
(Kocaeli), Ercan Cengiz (İstanbul), Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon), Sakine
Öz (Manisa), Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
Üçüncü önergenin imza
sahipleri: Hasip Kaplan (Şırnak), Sırrı Sakık (Muş), Levent Tüzel (İstanbul),
Demir Çelik (Muş) Pervin Buldan (Iğdır)
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Sırrı Sakık, Muş milletvekili, önergeler üzerinde söz
isteyen.
Buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Zonguldak’taki o elim olaydan dolayı geçmiş
olsun dileklerimi iletiyor, ölen her 2 vatandaşımıza da Allah’tan rahmet
diliyorum.
Sayın Başkan, bizim
buradaki her konuşmacıya muhakkak siz yerinizden laf yetiştirmeye çalışırsınız.
Sizin böyle bir göreviniz yok, biz neyi…
BAŞKAN – Sayın Sakık, tutumum hakkında söz
talep edersiniz konuşursunuz, burada Cumhurbaşkanlığı seçimi hakkında
konuşacaksınız, lütfen.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sayın Başkan, içinde Cumhurbaşkanlığı da var, çünkü siz zaman zaman
Cumhurbaşkanına vekalet de ediyorsunuz.
BAŞKAN – Lütfen, buyurun.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Yani onun için sizin adil olmanız gerekir ki Cumhurbaşkanlığına talip olan her
insan, buradaki vekiller arasında ayrımcılık yapmamalıdır. Bizim buradan çıkıp
ne konuşacağımıza siz karar veremezsiniz ki. Şimdi, hâlen tutturmuşsunuz
1924’lerdeki ret ve inkâr politikalarının ruhuyla konuşuyorsunuz. Ben iki
gündür…
BAŞKAN – Ret ve inkârı siz
yapıyorsunuz Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sayın Başkan, lütfen müdahale etmeyiniz.
BAŞKAN – Ederim tabii ki,
suçlayamazsınız o şekilde.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Bakın size bir şey söyleyeceğim ve sizi
bir göreve davet edeceğim: Ben iki gündür Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan
Hakları İnceleme Komisyonunda bulunuyorum ve oraya gidiyorum, orada Kürdistan
konuşuluyor, orada federasyon konuşuluyor, orada otonomi konuşuluyor, orada
demokratik özerklik konuşuluyor, orada dört parça Kürdistan konuşuluyor ve hiç
kimse de tepki göstermiyor. Siz gidin biraz oradan ders
alın. Eğer siz…
BAŞKAN – Benim kimseden
ders almaya ihtiyacım yok.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Ders almak zor. Veyahut da siz…
BAŞKAN – Burada sizin
haricinizde…
SIRRI SAKIK (Devamla) –
…Meral Akşener’den ders alın, Güldal Mumcu’dan ders alın ve önümüzdeki dönem
diliyorum, umuyorum ki…
BAŞKAN – Sizin haricinizde
üç tane siyasi parti var.
SIRRI SAKIK (Devamla) -
…AKP Grubu kendi içinden, daha anaç bir ruhla, bir hanımefendiyi buraya
gönderir. Siz eğer başka yerlere mesaj göndermeye çalışıyorsanız bizim
üzerimizden hesaplaşmayın. Siz İdris Naim Şahin’in yerine göz koymuşsanız, onun
yerine gelmeyi düşünüyorsanız bu bizimle olmaz, bizimle çatışmayın. Bu
politikalar çıkmaz bir politika.
Bakın, sevgili arkadaşlar,
Kürdistan’a tepki, Kürt coğrafyasına tepki! Ya dün sizin ekonomiden sorumlu
Devlet Bakanınız Zafer Çağlayan, Irak Kürdistanı’nda, orada Kürt bölgesinde
bulunuyordu, “Orada elçiliğimiz var, orada bankamız var, orada uçaklarımız
gidiyor, geliyor…” Ya bu nasıl bir rezalet ya! Orada var, burada yok! Orada
resmî görüş var, burada yok! (Gürültüler)
BAŞKAN – Burada yok tabii.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Dün
orada…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Burada yok, yok! Olmayacak burada!
BAŞKAN – Ne demek
istiyorsunuz?
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Türkiye’de Kürdistan yok!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Olacak, burada da olacak… (Gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Olmayacak!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
…hep beraber olacak!
OKTAY VURAL (İzmir) –
Olmayacak!
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Olacak!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Bir
arada yaşayacağız!
BAŞKAN – Olmayacak.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Size rağmen de olacak!
BAŞKAN – Olmayacak Sayın
Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Size rağmen de olacak!
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) –
Burası Türkiye!
OKTAY VURAL (İzmir) –
Olmayacak! Orada vardır, burada yok!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Bakın, sayın vekiller, bundan korkmayın! Biz kaderimizi sizinle birleştirmişiz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Olmayacak! Yok!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Bizim kaderimiz Türk halkıyla birlik ve bütünlük içerisindedir. (Gürültüler)
Şimdi, ben…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yok
işte!
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) –
Burası Kuzey Irak değil, Türkiye!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Bırakmıyorsunuz ki konuşayım.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Halkın kaderiyle… Orada var, burada yok!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Onun için bu tartışmalar doğru tartışmalar değil, bu tartışmalardan
kaçınmalıyız. Bu tartışmalar bu sorunu çözmez. Yani bir coğrafyaya gem vurmak…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Coğrafya bizim coğrafyamız!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
…bir halkın diline gem vurmak doğru değil, kimsenin haddi de değil. Kimse
coğrafyaya gem vuramaz, bir halkın diline de gem vuramaz.
Şimdi, dün burada
seslendirdiğim, Talat Paşa’yla ilgili, bir milletvekili arkadaşımız çıkmış
burada Talat Paşa’ya övgüler yağdırıyor. Siz yağdırabilirsiniz ama benim
dünyamda Talat’ın da, Enver’in de, Cemal’in de yeri yoktur. Sizin dünyanızda
olabilir ama bu insanlar… Bakın, Mustafa Kemal bile hatta Kâzım Karabekir’e…
Dün Hrant Dink’in karar günüydü, bugün de ölüm yıl dönümü ya, onun ataları
buharlaşıp gitmediler. Hamidiye alayları, orada Kürt’ü Kürt’e vurdurtan
projelerin mimarları bu üç kutsal ruhtu. Şimdi, ben o gün işte ensesine üç
kurşun sıkılarak öldürülen Hrant’ın, Talat Paşa’nın torunları olduğunu
söylediğim için tepki gösteriliyor. Aslında, Ergenekon’dan yargılananlar bunu
açıkça söylüyorlar “Biz o ruha hizmet ediyoruz.” diyorlar ve o Talat Paşa’nın,
o dönemde buharlaştırdığı Ermeniler, işte bugün onun torunlarıdır ki Hrant’ın
ensesine kurşun sıkıyorlar, üç kurşun sıkıyorlar ve Başbakan, Suudi Arabistan’a
giderken Hrant’la ilgili, Oral Çalışlar bir soru soruyor “Onu öldürdüler.”
Diyor ki: “O güçler beni de öldürmeye çalışıyor.” Şimdi, o güçler bizi de
öldürmeye çalışıyor. Yani niye tepki gösteriyorsunuz? Bir ülkenin başbakanı
bile o güçlerin kendisini yok etmeye çalıştığını söylüyorsa ve siz de o
katilleri kollamak, korumak gibi bir duruş içerisinde olursanız söylenecek laf
yoktur. Hayırlı olsun. (BDP sıralarından alkışlar)
İSMAİL TAMER (Kayseri) –
Siz katilleri savunuyorsunuz ama.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Sakık, benim hiçbir
makamda gözüm yok, bunu siz takdir edecek değilsiniz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Olsun,
olsun.
BAŞKAN – Siz önce kendinizi
sorgulayın. Bir etnik yapı üzerinden bir yerlere varmak istiyorsunuz, önce
sorgulanacak konu bu.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – O etnik
yapıya gem vurmasaydınız, keşke atalarınız gem vurmasaydı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, bu durumda eğer böyle bir şey oluyorsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonunda yok
dört parçalı Kürdistan, yok özerklik meseleleri konuşuluyorsa lütfen, Meclis
Başkanı da ilgili komisyona gerekli uyarıyı yapsın. Oralar bu bölgenin, bu
milletin bölünme senaryolarının hazırlandığı yer olamaz. Dolayısıyla, sizin
gösterdiğiniz iradeyi, lütfen, komisyona da iletmenizi istirham ediyorum.
Teşekkür ederim.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Vural,
buradaki benim gösterdiğim hassasiyeti Barış ve Demokrasi Partisinin haricinde
üç siyasi partinin ve sayın grup başkan vekillerinin, aynı zamanda Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetinin bakanının ve komisyon başkanın da göstermesi lazım. (AK
PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Doğrudur.
BAŞKAN - Burada benim
müdahalem Anayasa ve İç Tüzük dâhilindedir.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Doğrudur Sayın Başkan.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Öztürk,
lütfen…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Sayın Başkan, bir şey arz etmek istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Öztürk, yok öyle bir şeyimiz. Lütfen…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Bakın efendim, Anayasa üzerine yemin etmiş bir milletvekili olarak söz
istiyorum.
BAŞKAN - Şimdi, önerge
üzerinde söz isteyen Gürkut Acar, Antalya Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Öncelikle, Zonguldak’ta 2
yurttaşımızın ölümüne sebebiyet veren kaza için, ölenlere Allah’tan rahmet,
yakınlarına başsağlığı, Zonguldak halkına da başsağlığı ve geçmiş olsun
dileklerimizi Cumhuriyet Halk Partisi olarak buradan iletiyoruz. Ali İhsan
Köktürk Milletvekilimiz de şu anda orada bulunuyor.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesiyle
ilgili önerge üzerinde söz aldım. Bu 12’nci maddede ne diyor? “…aday listesinin
Resmî Gazete’de yayımından itibaren, oy verme günü saat 17.00’ye kadar listede
meydana gelecek eksilmeler, değişikliği gerektirmez.” diyor. Bu madde konulmasa
da olurdu. Kesinleşen listede değişiklik yapılamayacağı zaten olağan bir
konudur. O nedenle böyle bir değişiklik önergesi verilmiştir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
garip bir süreçten geçiyor. Demokrasi, kanun, hukuk, adalet, ahlak gibi
kavramların anlamsızlaştığı, içinin boşaltıldığı bir dönem yaşıyoruz. Her şey
tek kişinin inisiyatifiyle şekilleniyor ve o irade ne
diyorsa kanunu da hukuku da ahlakı da yıkıp geçiyor. Bir Anayasa değişikliği
yapılıyor, devletin başı seçiliyor ama ne kadar süre görev yapacağı belli
değil. Sonra, Başbakan diyor ki “Ben 2014’te köşke çıkayım.” Ona göre,
Anayasa’daki beş yıllık süre, kanunla yedi yıla çıkarılıyor. Böyle bir kanun,
böyle bir hukuk olmaz değerli arkadaşlar. Eğer Cumhurbaşkanı 2014’e kadar…
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Öyle
bir beyan yok.
GÜRKUT ACAR (Devamla) –
Efendim, müsaade edin, biz sizi dinledik.
Eğer Cumhurbaşkanı 2014’e
kadar görev yapacaksa bu kanunu neden iki yıl önce çıkartıyoruz? Ne acelesi
var?
Bakın, 2010’da bir anayasa
değişikliği yapıldı, memurlara toplu sözleşme hakkı verildi. 2012 Ocak’tan
itibaren geçerli olması gerekiyordu ama bu kanun çıktı mı? Hayır. Toplu
sözleşme görüşmeleri başlayabildi mi? Hayır. Ama 2014’te yapılacak seçim için
biz şimdi kanun çıkarıyoruz. Bunun nedeni açıktır değerli arkadaşlar:
Başbakanın kafası net değildi, şimdi netleşti. Beş yıl, yedi yıl tartışmasının
büyümesini önlemek için bu kanun önümüze getirildi. Böyle bir anlayışı, böyle
bir kanunu, böyle bir hukuku kabul etmek mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım,
sevgili milletvekilleri; ben otuz dokuz yıllık bir hukukçu olarak söylüyorum,
kanunla Anayasa’nın değişeceğini kabul eden bir öğrenci ebediyen hukuk
fakültesinin 2’nci sınıfından 3’üncü sınıfına geçirilmez. Böyle bir şey olmaz!
AKP’nin meşhur danışmanları nerededir, hukuk danışmanları? Bu yasayı kesinlikle
Anayasa Mahkemesinden geçirmeniz mümkün değildir. Bu mızrak bu çuvala sığmaz
değerli arkadaşlarım ve bu tartışmalar hukuken geçersiz tartışmalardır.
Garip bir dönemden
geçiyoruz dedim. Hukuk devletine ulaşmak isterken, kanun hükmünde kararnameler
sayesinde hukuk devleti bile olmaktan uzaklaştık. Parasız eğitim isteyen
çocuklarımızı aylarca hapislerde yatırıyoruz, milletvekilleri aylardır
hücrelerde tutuluyor ama ileri demokraside yaşadığımız söyleniyor. İzmir
Milletvekilimiz Mustafa Balbay, CMUK’taki açık hükme rağmen, üç yıldır
bilgisayarının kopyasını alamıyor; yani kanun işlemiyor ama hukuk devletinden
söz ediliyor. Statlarda 19 Mayıs Bayramı yasaklanıyor, “Bayramı halkla
kucaklaştıracağız.” deniliyor.
Cumhurbaşkanı, Atatürk’ün adının silindiği Atatürk kurumlarının başına
“Atatürkçülük bağnazlıktır.” diyen birini atayabiliyor. Yargıda kadrolaşılıyor,
Bakanlık bürokratları Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna taşınıyor, “Biz yargı
reformu yaptık.” deniliyor. Ana muhalefet liderine hukuksuzluğu eleştirdiği
için fezleke düzenleniyor ama Türkiye’de ifade özgürlüğünden söz edilebiliyor.
Eline pankart alıp “Parasız eğitim istiyoruz.” diyen öğrenciler terör örgütü
üyesi olmaktan yargılanabiliyor ama ortada cinayet planının bulunduğu, plandan
haberi olanların bulunduğu, birçok ihbarın bulunduğu, silahın, cinayetin olduğu
Dink davasında ise örgüt bulunamıyor. İhmalleri, sorumlulukları olduğu söylenen
bürokratlar için soruşturma izni verilmiyor ama bu kişiler terfi ettiriliyor.
Değerli arkadaşlar “Burası
Türkiye, olur böyle vakalar.” deyip geçmek mümkün değildir. Bu gidiş iyi bir
gidiş değildir. Gerçekten özgür, demokrat, üreten, ürettiğini hakça paylaşan
bir Türkiye için herkesin üzerine düşeni yapması gerekir. Kanunla vasiyetname
bozan bir anlayıştan hukuk ve adalet beklemek doğru mudur? Bunu göreceğiz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Acar.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Alim Işık, Kütahya Milletvekili.
Buyurun Sayın Işık. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşmekte olduğumuz Cumhurbaşkanı Seçimi
Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerinde vermiş olduğu önerge üzerinde söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu tasarının 12’nci
maddesi adaylıkta eksilmeyle ilgili bir madde ve aynen şöyle yazıyor: “Birinci
oylamada, kesin aday listesinin Resmî Gazetede yayımından itibaren, oy verme
günü saat 17.00’ye kadar listede meydana gelecek eksilmeler, değişikliği
gerektirmez.” Bu maddeyle ilgili benzer hükümler, milletvekilliği seçimlerini
de düzenleyen ve biraz önceki konuşmamda da zikrettiğim 298, 2820, 2839, 2972
ve 376 sayılı kanunlarda zaten var. Dolayısıyla, burayı sadece kanun
tasarısının metnini şişirmek için gereksiz maddelerle doldurup, bu Meclisin
zamanını bence meşgul etmenin gereği yok. Bu tasarı metninde bu maddeye de gerek
yok. Çünkü zaten söz konusu Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili esas maddeler
Anayasa’mızın 101’inci ve 102’nci maddelerinde halk oyuyla,
halkımızın oyuyla onaylanarak kabul edildi. Sadece biz bu tasarıyı Anayasa’nın
102’nci maddesinin son fıkrasında “Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usûl ve
esaslar kanunla düzenlenir.” denildiği için bugün görüşüyoruz ama hangi usul ve
esasları? Gerek Anayasa’da gerekse ilgili seçim kanunlarında var olan usul ve
esasları değil, olmayan, uygulamada sıkıntıya yol açabilecek bazı usul ve
esasları burada kanun metnine alıp hükme bağlamanın doğru olduğu varsayımından
hareket edersek bu maddenin de gereksiz olduğunu ve bundan dolayı bunun tasarı
metninden çıkartılması gerektiğini söylüyoruz ve umarım siz de buna hak verir ve biraz sonra
oylamada bu yönde oy kullanırsınız.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, bugüne nereden gelindi, bir tekrar etmekte yarar var. 22’nci Dönemde
Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu yüce Meclise 367 barajı getirildiğinde
Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonuçlandırılamadı ve onun üzerine, 2007 yılı 22
Temmuz seçimlerinden önce, bugünkü Sayın Cumhurbaşkanı, o günkü Cumhurbaşkanı
adayımız çıktı ve Adalet ve Kalkınma Partisinin Sayın Genel Başkanı başta olmak
üzere tüm yetkilileri “Ey milletim, bize Müslüman Cumhurbaşkanı
seçtirtmediler.” diye propaganda yaptı ve sizin o günkü, 2007 seçimleri
öncesindeki ciddi argümanlarınızdan birisi buydu ve
Sayın Cumhurbaşkanı da bu argümanın en önemli kişisi olarak seçim meydanlarında
bu propagandayı yaptı ve milletimiz bunu uygun gördü, tekrar, bu Meclise
yeniden milletvekili olarak geldiğinde, yüce Meclis, Cumhurbaşkanlığı
seçiminde, Milliyetçi Hareket Partisinin de katkısıyla, o barajı aştı ve
bugünkü Sayın Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı seçildi. Ardından gelen referandumla
Sayın Cumhurbaşkanının görevinin beş yıl olduğu Anayasa’yla hükme bağlandı.
Dünyanın hiçbir ülkesinde
anayasada var olan bir madde kanunla değiştirilmez sayın milletvekilleri. İşte
bu kanun tasarısına eklenen son geçici madde, geçici 1’inci maddeyle, Sayın
Cumhurbaşkanının mevcut görev süresini yedi yıla öteleyerek 2014 yılına kadar
bir defaya mahsus olmak üzere görevde kalmasını buraya eklediniz ve 5+5’le
Anayasa’da verilen hakkı Sayın Cumhurbaşkanının elinden üç yılını gasp ettiniz.
Şimdi, bu Sayın Cumhurbaşkanı sizin partinizden çıkmadı mı? Siz Cumhurbaşkanı
olmasında buna oy vermediniz mi? Peki bu kanunla niçin Sayın Cumhurbaşkanının
görev süresinde 5+5’lik imkânı elinden alıyor ve “Bir daha aday olamaz.”
diyorsunuz? Bu tasarıyı bu yüce Meclisin neresine yakıştırıyorsunuz? Onun için
tekrar ellerinizi vicdanlarınıza koyup Anayasa’nın hükmünü değiştiren bu
tasarıyı reddetmeniz gerektiğini söylüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Arayacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Kâtip üyeler arasında
anlaşmazlık olduğu için iki dakika süre veriyorum.
Elektronik cihazla oylama
yapacağız.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önergeler reddedilmiştir.
Şimdi maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
13’üncü madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 13 ncü maddesinin 3 ncü fıkrasındaki “konuşmalarında”
ibaresinden sonra “tüm adaylar eşit sürede yararlanmak kaydıyla” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Sırrı Sakık A. Levent Tüzel
Şırnak Muş İstanbul
Demir
Çelik Pervin
Buldan
Muş
Iğdır
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarının 13.
Maddesinin
1. 3. fıkrasının “Adaylarla ilgili olarak TRT ile Özel Radyo ve
televizyonlarda yapılacak haber ve propaganda çalışmalarında eşitlik ve
tarafsızlık ilkelerine riayet edilir. Bu ilkelerin tam ve eksiz olarak yerine
getirilmesinde ve 298 Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun ile 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri
Hakkında Kanunda belirtilen müeyyidelerin uygulanmasında Yüksek seçim Kurulu ve
Radyo Televizyon Üst Kurulu görevli ve yetkilidir. Özel radyo ve televizyonlar
adayların haber ve propaganda faaliyetlerinden ücret talep edemez.”
2. 4. fıkrasının “Cumhurbaşkanı aday listesinin kesinleştiği
tarihten itibaren Başbakan, bakanlar ve milletvekilleri hakkındaki propaganda
yasakları ile diğer propaganda yasakları hakkında 298 Sayılı Kanun hükümleri
uygulanır.”
Şeklinde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.
Faruk Bal Alim Işık Hasan
Hüseyin Türkoğlu
Konya Kütahya Osmaniye
Yusuf Halaçoğlu Özcan Yeniçeri Nevzat Korkmaz
Kayseri Ankara Isparta
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 13 üncü
maddesinin, Anayasanın ilgili maddeleri ile TBMM İçtüzüğünün 38 inci maddesine
açıkça aykırılık taşıdığından tasarı metinden çıkarılmasını arz ve talep ederiz
Uğur Bayraktutan Ali Serindağ Atilla Kart
Artvin Gaziantep Konya
Mehmet Hilal Kaplan Ercan Cengiz Musa Çam
Kocaeli İstanbul İzmir
Sakine Öz Mehmet Volkan Canalioğlu Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Manisa Trabzon İstanbul
Ali
Haydar Öner
Isparta
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Ali Haydar Öner konuşacak.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Ali Haydar Öner, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın Öner. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; otuz sekiz yıl mülki idare
amirliği yaptım, böyle karmaşık bir yasa çalışması görmedim. Gerçekten de yirmi
yılı kaymakamlık, on sekiz yıla yakın dilimi valilik olarak geçen, sayın
başbakanları, bakanları, vali olarak da sayın cumhurbaşkanlarını temsil eden
bir kimse olarak böyle bir belirsizlik ortamıyla karşılaşmadım.
Devletin başının görev
süresi belli değil ama Anayasa saptamış, 101’inci madde yapılan değişiklikle
Cumhurbaşkanlığının görev süresinin beş yıl olduğunu vurguluyor, tıpkı
milletvekillerinin görev süresinin dört yıl olduğunu 77’nci maddede belirlediği
gibi.
77’nci madde ne zaman
düzenlenmiş? 21 Ekim 2007 tarihli referandumla belirlenmiş bir hüküm. 101’inci
madde ne zaman belirlenmiş? O da 21 Ekim tarihli referandumla belirlenmiş bir
hüküm. Milletvekilleri, 21 Ekim tarihli referandumla belirlendiği üzere, beş
yıllık süre yerine dört yıllık süreyle 12 Haziran seçimlerinde görev
üstlendiler. Aynı şekilde, 21 Ekim tarihli referandumla belirlenen 101’inci
madde, Cumhurbaşkanının görev süresini de beş yıl olarak belirlemiş.
Değerli arkadaşlar, hiç
kimseyi dinlemiyorsunuz. Yani bu anlayışla şoför ehliyeti bile alamazsınız
çünkü şoförlükte temel kural: Bir yokuş kaçıncı vitesle çıkılırsa aynı vitesle
inilir.
Sayın Grup Başkan Vekilimiz
ifade etti, geliniz, anayasa değişikliği yapalım ve 101’inci maddedeki görev
süresini birlikte saptayalım. Yoksa yükünüz sadece bir şoförün taşıdığı yük
kadar basit bir yük değil, Türkiye Cumhuriyeti yüküdür, Türk milletinin
yüküdür, meşruiyet yüküdür. Bu kafayla giderseniz Anayasa’yı ihlal suçlamasıyla
karşı karşıya kalırsınız.
Düne kadar
yargılanmayacaklarını, yargılanamayacaklarını zannedenler bugün
yargılanıyorlar, üstelik yüzde 92’yle kabul edilen 12 Eylül Yasası’na konan “12
Eylül yöneticileri yargılanamaz.” hükmüne rağmen bugün karşı karşıya kaldıkları
pozisyonu lütfen dikkate alınız.
Şimdi, hukukta “ İçtihada
mütehammil.” denen durumlar vardır. Kanun hükmünde kararnameler Meclis açıkken
çıkarıldı, çıkarılmadı, kanun yerine geçer, geçmez tartışılabilir ama Anayasa
yerine geçerli kanun çıkarılamaz arkadaşlar. Anayasa yerine geçen kanun
çıkarılamaz.
Şimdi, söylenecek pek çok
şey var, süre az. Tarih, ibret almak için yazılır ancak ibret almasını
bilmeyenler için tekrarlanır. O bakımdan bunu lütfen yeniden düşününüz. Sovyet
rejiminde “Pravda” diye bir gazete vardı, Pravda ne yazarsa Sovyet toplumu öyle
düşünmek zorundaydı. Şimdi de çoğunluk grubuna ne dikte edilirse öyle karar
veriliyor. “Bu devedir.” deniyor, deve olduğuna karar veriliyor, “Kuştur.”
deniyor kuş olduğuna karar veriliyor, “zürafa” dense zürafa olduğuna karar verilecek.
Yani böyle inatlaşmayla yasama çalışması olmaz değerli arkadaşlarım.
Sayın Başbakan da 13’üncü
maddeye kendi unvanını koydurmuş. Hiç heveslenmesin. Bu millet cephede eğilen
kişiden Cumhurbaşkanı seçmez. Bu, milletvekili seçimlerine de benzemez. Şeyh
Edebali’nin öğüdünü unutup öfkeyi sanat sayanlardan, milletin yarısını diğerine
hasım edenlerden Cumhurbaşkanı olmaz.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Öner.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarının 13. Maddesinin
1. 3. fıkrasının “Adaylarla
ilgili olarak TRT ile Özel Radyo ve televizyonlarda yapılacak haber ve
propaganda çalışmalarında eşitlik ve tarafsızlık ilkelerine riayet edilir. Bu
ilkelerin tam ve eksiz olarak yerine getirilmesinde ve 298 Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunda belirtilen müeyyidelerin
uygulanmasında Yüksek seçim Kurulu ve Radyo Televizyon Üst Kurulu görevli ve
yetkilidir. Özel radyo ve televizyonlar adayların haber ve propaganda
faaliyetlerinden ücret talep edemez.”
2. 4. fıkrasının
“Cumhurbaşkanı aday listesinin kesinleştiği tarihten itibaren Başbakan,
bakanlar ve milletvekilleri hakkındaki propaganda yasakları ile diğer
propaganda yasakları hakkında 298 Sayılı Kanun hükümleri uygulanır.”
Şeklinde değiştirilmesi arz
ve teklif olunur.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.
Buyurun Sayın Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Cumhurbaşkanı Seçimi
Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge için tekrar
söz aldım. Bu vesileyle tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, söz konusu tasarının 13’üncü maddesi
Cumhurbaşkanı adaylarının propagandasıyla ilgili esasları düzenlemekte. Bu “Propaganda” başlığı altındaki 13’üncü maddenin 3’üncü fıkrası
aynen şöyle: “Adayların, özel radyo ve televizyonlardaki propaganda
konuşmalarında, süre ile ilgili sınırlamalar dışında, 298 sayılı Kanunun ilgili
hükümleri uygulanır.”
4’üncü fıkrası da
“Propaganda döneminde Başbakan, bakanlar ve milletvekilleriyle ilgili yasaklara
ilişkin hükümler dâhil olmak üzere propagandaya dair diğer hususlarda 298
sayılı Kanun hükümleri kıyasen uygulanır.”
Şimdi, burada bir
belirsizlik var, “kıyasen uygulanır.” Neyle kıyaslayacağız? Nasıl uygulanacak?
Dolayısıyla, özel radyo ve
televizyonlarda propaganda sürelerinin dışındaki diğer usul ve esaslar nasıl
olacak, bunlar belirsiz. Parayı bastıran özel televizyonları propaganda süreci
boyunca rehin alırsa diğer aday ne yapacak? İşte bu verdiğimiz önerge bunu
düzenliyor.
Diyor ki: “Özel
televizyonlarda ve radyolardaki propagandalarda adaylardan herhangi bir ücret
talep edilmez.” Yani kamu adına görev yapacak olan Cumhurbaşkanlığı makamına
aday olan herkes eşit şartlarda bu imkânlardan yararlanır. Dolayısıyla,
devletin kontrolü dışındaki diğer ve her gün giderek sayıları da artan,
etkinliği de artan özel radyo ve televizyonların, Cumhurbaşkanı adaylarına eşit
şartlarda imkân tanımasını sağlayan bir önerge. O nedenle, bunun yerinde bir
önerge olduğunu düşünüyoruz ve umarım, siz de aynı şekilde, milletvekili
olarak, yasama organının çok değerli birer milletvekili olarak, yürütmenin her
dediğine “Evet” demeden bu haklı önerimizi kabul edersiniz.
Değerli milletvekilleri,
kullandığımız her oydan bu dünyada ve öbür dünyada sorumluluğumuz var. Bunun
vebalini mutlaka vicdanlarımızda değerlendirerek taşıyacağız. Ben, özellikle
yürütmenin yani Hükûmetin istediği her kanunu buradan çıkarmak zorundayız
anlayışında hareket eden -birçoğunuzu tenzih ediyorum- bazı arkadaşlarımın
vicdanlarının sesini dinlemesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle,
bu konuda, Sayın Cumhurbaşkanı ile muhtemel Cumhurbaşkanı adayı Başbakan Sayın
Recep Tayyip Erdoğan’ın ileride olabilecek çekişmesine bu yüce Meclis alet edilmemelidir;
siz de biz de bunlara alet olmamalıyız.
Eğer Sayın Cumhurbaşkanı
Anayasa’daki hüküm gereği 5+5 usulüne uygun olarak yeniden vatandaşımız
tarafından Cumhurbaşkanlığına layık görülür, seçilirse ikinci döneminin sonunda
-illa, siz yedi yıl olsun diyorsunuz ya- yedinci yılın sonunda Sayın
Cumhurbaşkanı bu görevi isterse istifa ederek bırakır, aynen zamanında olduğu
gibi, emanet görevini Sayın Başbakana devredebilir ama siz zorlamayınız bunu
yani yedinci yılın sonunda illa Sayın Başbakanı siz Cumhurbaşkanı veya Başkan
yapmak istiyorsanız bunun yolu açık ama Anayasa’ya aykırı kanunu bize burada
getirip dayatıp da Hükûmetin dayattığı kanunu sizlerin oylarıyla yüce Meclisten
geçirerek bize de buna ortak olan insanlar sıfatını koydurmayın çünkü kanun çıktığında
hepimizin kanunu olacak. Yani 5+5 olayını zorlayan, Anayasa’ya aykırı olduğunu
bile bile, Anayasa Komisyonu Başkanı -hocalığına saygı duyduğum- Sayın Kuzu
ısrarla, inanmadığı hâlde, savunarak size bu kanunu dayatıyorsa buna “Dur”
deyiniz. Bu yüce Meclisin tarihî görevlerinden birisi bu. Ben bu uyarıyı yapmak
zorunda olduğumu hissediyorum. Sizlerin de buna oy vermeyeceğine inanıyorum.
Çünkü Sayın Cumhurbaşkanının bu görev süresi bu kanunla düzenlenemez. Çünkü
Anayasa bunu belirlemiş ve bunu kanunla değiştiremeyiz. Biraz önceki Değerli
Hatip de uyardı, yarın Anayasa’ya aykırılıktan dolayı sizler, bizler de bu tür
sıkıntılarla muhatap olabiliriz. Geliniz, doğru yapalım, bu yüce Meclisin
itibarını daha fazla düşürmeyelim. Çünkü vatandaş bize bakıyor. Gözünün içine
baka baka “Senin seçtiğin, senin oyunla kabul edilmiş Anayasa’yı ben
değiştiriyorum.” diyen siz ve biz milletvekillerine itibar etmeyecektir.
Saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım, ancak karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Kâtip üyeler arasında
anlaşmazlık söz konusu…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Anlaşmazlık olabilecek bir çoğunluk yok Sayın Başkan. İnsaf!..
BAŞKAN - Oylama için iki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 13 ncü maddesinin 3 ncü fıkrasındaki “konuşmalarında”
ibaresinden sonra “tüm adaylar eşit sürede yararlanmak kaydıyla” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen?
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Levent Tüzel, İstanbul…
BAŞKAN – Levent Tüzel,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Tüzel.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ediyorum.
Öncelikle, bu Meclisin
işleyişine dair, buradaki kürsü kullanımına, milletvekilinin söz ve düşüncesine
gösterilen tepkilere, Sayın Meclis Başkanı ve bir kısım milletvekili
arkadaşların tepkilerine değinmek istiyorum. Biraz önce burada bir milletvekili
arkadaşımız, Kürt halkından, Kürtlerden, Kürt sorunundan, buna dair düşünceleri
ifade ettiğinde, etnik yapılardan söz edilmemesi gerektiği ifade edildi. Etnik
yapılar yani Kürtler ülkemizin gerçekliğidir ve yıllardır, Kürt sorunu ve
çözümü konuşulmaktadır. Bu milletvekili arkadaşımızın, yine, onu destekleyen bu
halkın seçtiği vekiller Mecliste değil, cezaevlerindedir, aylardır
bırakılmamıştır seçilmiş olmalarına rağmen ve bu ülkede “Kürt halkı” dediği
için, “Kürtlere özgürlük” dediği için, “eşit haklar” dediği için binlerce insan
tutuklanmıştır, cezaevindedir. Yani bu ülke âdeta bir toplama kampına
dönüştürülmüştür. Şimdi, bunlar bizim gerçekliğimiz ve biz, bu gerçeklikleri
burada konuşmak, çözüm üretmek, Türkiye’de yaşayan bütün halkları, değişik dilleri,
inançları, kültürleri, etnik yapıları farklı olan milyonlarca yurttaşı bir
arada geleceğe taşımak yükümlülüğüyle karşı karşıyayız. O nedenle, burası eğer
milletin kürsüsü olacaksa Sayın Meclis Başkanı da, değerli milletvekilleri de
buradaki üretilen, söz edilen düşüncelere saygı göstermek ve kürsü
dokunulmazlığına saygı göstermek, görüşlere saygı göstermek durumundadır.
Dolayısıyla burada birbirimizi terbiye etmek, bu yönüyle uyarmak… Ben bu
tutumu, bu tavrı doğru bulmuyorum.
Şimdi, en çok konuştuğumuz
nedir? Bugün Türkiye’nin en çok konuştuğu kavram “adalet” kavramıdır, “hak ve
özgürlükler” kavramıdır ve ülkemiz dokuz yılı aşan bir süredir adında “adalet”
kavramı olan Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından yönetilmektedir.
Yönetilmektedir de yani adalet karşılığını buluyor mu, hak ve özgürlükler
gelişiyor mu, nedir gelmiş olduğumuz nokta? İşte, bugün Meclis bunun önemli bir
alanını dolduran Cumhurbaşkanının seçimi yasasını konuşuyor, yine Meclisin
Anayasası olan İç Tüzük Anayasa Komisyonunda görüşülüyor, Sayın Adalet Bakanı
da “üçüncü yargı paketi” adı altında bir reform paketi sunuyor ama bakıyoruz
demokrasinin, hak ve özgürlüklerin önünde en temel engel durumunda olan Ceza
Yasası, Terörle Mücadele Yasası olduğu gibi duruyor. Yani bizlerin ihtiyacı olan
birtakım suçların hafifletilmesi, birtakım tutukluluk sürelerinin azaltılması
değil ki, asıl “suç” kavramını yani hak ve özgürlükleri suç olmaktan çıkartacak
birtakım düzenlemelerdir, Hükûmetten de, Adalet Bakanından da beklenen budur.
Yani büyüyen adalet değildir, özgürlükler değildir, düşünce ve örgütlenme
özgürlüğü suç olmaktan çıkmamaktadır.
Şimdi bakıyoruz, bu
düzenlemeler, bugün de tartıştığımız Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu Tasarısı,
toplumun en geniş kesimlerinin ihtiyaçlarına yanıt veren değil ama bugün
devletin yeniden düzenlenmesinde Adalet ve Kalkınma Partisinin tek parti
egemenliğini, âdeta devlette tek görüşün, tek düşüncenin egemenliğini sürdürmek
isteyen bir düzenleme olarak önümüze geliyor.
Yargı, özel bir yargı
olmuştur, özel hukukun yürütüldüğü bir alan olmuştur. Şimdi, bugün 19 Ocak.
Bugün İstanbul’da on binlerce insan tıpkı beş yıl boyunca olduğu gibi
yürümüştür “barış” diyerek, “adalet” diyerek, “kardeşlik” diyerek. Yıllardır bu
ülke bu tabloyu yaşıyor ama sonuç itibarıyla iki gün önce verilen karar, bir
kez daha bütün bu milyonların isteğini hüsrana uğratmıştır. Beş yıl önce
gazeteci-yazar Ermeni olduğu için, sadece düşüncelerini barıştan yana ortaya
koyduğu için, aydın yürekli, aydın kafalı bir insan olduğu için birtakım tetikçiler
tarafından öldürülmüştür. Ama sıkılan o kurşunlar aslında ülkedeki barış
arayışına dönük sıkılan kurşunlardır. Şimdi bu insanlar, bu yürüyen insanlar
adil bir yargılama istediler, gerçek suçluların cezalandırılmasını istediler
ama devlet ve yargı bilerek bu aydınlanmayı, bu cezalandırmayı sağlamadı, bu
gerçekliğe ulaşmayı sağlamadı.
İşte asıl tehlikeli olan bu
iktidar anlayışının, bu adalet anlayışının, bu yargı mekanizmasının ülkemizdeki
halkların ortak yaşamını giderek ortadan kaldırmasıdır. Kendimizi nasıl güvende
hissedeceğiz? Kimse kendisini güvende hissetmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(Devamla) – O nedenle, tarihle yüzleşmedikçe, tarihimizi aydınlatmadıkça bu
güveni sağlayamayız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Tüzel.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
13’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
14’üncü madde üzerinde üç
önerge vardır; okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 14 üncü maddesinin 3 ncü fıkrasındaki “geçemez”
ibaresinden sonra “tüm adaylara hazineden eşit olarak elli milyon lira yardım
yapılır” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Sırrı Sakık A. Levent Tüzel
Şırnak Muş İstanbul
Demir Çelik Pervin Buldan Halil Aksoy
Muş Iğdır Ağrı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 14.
maddesinin:
1. 1. fıkrasının Tasarı metninden çıkarılmasını,
2. 2. fıkrasının ikinci cümlesinin “Adayların adaylığının
kesinleştiği gün mal bildirimleri mal bildirimi Resmi Gazete yayınlanır.”
şeklinde değiştirilmesini,
3. 3. fıkrasının “Yüksek Seçim Kurulunun Resmi Gazetede ilan
ettiği kesin aday listesinde bulunan adaylara ilk tur için on milyon lira
ikinci tur için iki milyon lira Maliye hazinesinden yardım yapılır. Yapılacak
hazine yardımı Yüksek Seçim Kurulunun belirleyeceği banka hesabına yatırılır.
Adaylar bu hesaptan avans şeklinde nakit para alabileceği gibi seçim
masraflarını keşide edecekleri çekle de ödeyebilirler. Harcama belgeleri her
seçim turunu takip eden 10 gün içinde ibraz edilir. Yüksek Seçim Kurulu 30 gün
içinde harcama belgelerini gerektiğinde ilgili kurumlardan yardım alarak
tamamlar, eksik belgenin tamamlanması veya harcama ile ilgili açıklama için
adaya 15 günlük ek süre verebilir, harcanmamış yardım miktarını ve usulsüz
harcanan miktarı hazineye irat kaydına ve hesap sonuçlarını Resmi Gazetede
ilanına kesin olarak karar verir. Adaylar hiçbir kişi, kurum ve kuruluştan
bağış, yardım, borç ve sair adlar altında menkul ve gayrimenkul kabul edemez.”
şeklinde değiştirilmesini,
4. 4. fıkrasının Tasarı metninden çıkarılmasını,
5. 5. fıkrasının Tasarı metninden çıkarılmasını,
6. 6. fıkrasının Tasarı metninden çıkarılmasını,
7. 7. fıkrasının Tasarı metninden çıkarılmasını,
8. 9. fıkrasının Tasarı metninden çıkarılmasını,
Arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Hasan Hüseyin Türkoğlu Nevzat Korkmaz
Konya Osmaniye Isparta
Özcan Yeniçeri Yusuf Halaçoğlu Seyfettin Yılmaz
Ankara Kayseri Adana
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 14 üncü
maddesinin, Anayasanın ilgili maddeleri ile TBMM İçtüzüğünün 38 inci maddesine
açıkça aykırılık taşıdığından tasarı metninden çıkartılmasını arz ve talep
ederiz.
Uğur Bayraktutan Ali Serindağ Atilla Kart
Artvin Gaziantep Konya
Mehmet Hilal Kaplan Ercan Cengiz Musa Çam
Kocaeli İstanbul İzmir
Sakine Öz Mehmet Volkan Canalioğlu Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Manisa Trabzon İstanbul
Bülent
Kuşoğlu
Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle belirteyim ki
muhalefet için değil, samimi olarak bu konuda, özellikle 14’üncü maddeyle
ilgili görüşümü belirtmek için kürsüdeyim, huzurunuzdayım.
14’üncü madde “Adaylara
yardım” başlığını taşıyor, “Adaylara yardım.” Adaylara ne için yardım edilir?
Kampanyaları için, seçim kampanyaları için yardımda bulunulacak. Sizler de
seçim kampanyalarınızı yürüttünüz, hem parti olarak hem de bireysel olarak
kampanyalarınızı yürüttünüz. Yapılan harcamalarınızın ne kadarı ayniydi -nasıl
hesapladınız bilmiyorum ama- ne kadarı nakdîydi? Size yardım edenlerin ne
kadarı nakit olarak size yardım ettiler, ne kadarı ayni olarak yardımda
bulundular? Yani taşıt aracını veren, sizin hizmetinize bir yer kiralayan,
sizin adınıza, kendi adına daha doğrusu ama size veren, bazı eşantiyonları
bastıran, kalem, defter, anahtarlık, vesaire gibi şeyler yapan tanıtımınız için.
Hangisi daha fazlaydı? Bütün harcamalar sonuçta ayni harcamaya dönüşmüyor mu?
Şimdi, bu 14’üncü maddeye bakın tamamen nakdî harcamayı düzenlemiş, tamamen.
Onlarda da çok önemli yanlışlıklar var, uygulanması gerçekten mümkün değil.
Sayın Bakan, Sayın Başkan;
gerçekten mümkün olmayan, burada… Plan ve Bütçe Komisyonu yukarıda toplantıda.
Ben şimdi buraya geldim. Değerli meslektaşlarımın hemen hemen hiçbirisi de yok
burada ama hiçbir maliyecinin ya da iş adamının, bu işi bilen birisinin onay
vermeyeceği bir madde bu, uygulamada da gerçekten skandala yol açacak bir madde
bu.
Bakın, şimdi Cumhurbaşkanı
adayları ne için propaganda yapar?
Yani ekonomiyi değiştirme,
dış politikayı değiştirme yetkisi yok. Bir hükûmet var, bir bakanlar kurulu
var, halktan yetki almış bir hükûmet varken Cumhurbaşkanı adayı ne diye
propaganda yapacak? Anayasa’ya göre yetkisi belli, sorumluluğu belli, “Devleti
temsil eder.” diyor, “Ben çok iyi devleti temsil ederim, yasaları çok iyi
onaylarım.” mı diyecek! Ekonomiyle ilgili, halkın problemleriyle ilgili hiçbir
şekilde bir vaatte bulunamayacak. Nasıl propaganda yapacak, ne için propaganda…
Çünkü, Anayasa’daki yetkileri ile halk tarafından seçilmesi arasında tezat var.
Ya halk tarafından seçiliyorsa halkın sorunlarıyla ilgili bir şeyler
söyleyebilmeli, böyle bir yetkisi olmalı ya da böyle bir düzenleme olmamalı.
Bir bu. Propagandayı geçiyorum.
İkincisi, kampanyası nasıl
olacak? Şimdi 14’üncü maddeye bakalım. İkinci bendinde diyor ki: “Tüm adaylar
topluca Yüksek Seçim Kuruluna bildirimde bulunurlar. Ancak, mal bildirimi,
seçim sonuçlarının kesinleşmesi…” Sadece seçilen aday için açıklanıyor. Neden
seçilen aday için? Adayların mal bildirimlerinin en baştan açıklanması gerekir.
En baştan, halkın huzuruna çıktıklarında mal bildirimlerinin açıklanması lazım.
İki: Üçüncü bentte diyor ki: “Her kişinin adaylara yapabileceği nakdî yardım
miktarı…” İşte yüksek devlet memuruna bağlanmış. Zannediyorum 8 bin küsur lira,
bunu geçemez. Peki, ben ayni yardım yapmak istiyorum; bir yer vermek istiyorum,
bir gazete ilanında bulunuyorum, o milyonlar tutuyor. Vereceğim yer, taşıt
aracı, emrine bir helikopter tahsis ediyorum, bir uçak tahsis ediyorum, bir
danışmanlar ordusu tahsis ediyorum kendisine. Gerekiyor çünkü bir kampanya
için, tüm Türkiye’de yürütülecek. Bunlar için herhangi bir kısıt yok. Sadece
nakit için, 8 bin küsur lira için bir kısıtlama var. Bu tür yardımlar,
desteklerle ilgili hiçbir kısıtlama yok. Olur mu böyle bir şey, mümkün müdür,
bu yürür mü? Bu maddeyle bu işin yürümesi mümkün değildir, hakikaten değildir.
Alınan yardım ve bağışlarla
ilgili olarak da bir yeminli mali müşavirin, 3568 sayılı Yasa’ya göre bir
denetim yapması mümkün değildir. Sadece nakitle ilgili denetim
yapabiliyorsunuz; nakdin de belli bir kısmı, Yüksek Seçim Kurulu tarafından
bildirilen kısmı makbuzla alınıyor, üstü bankaya yatırılıyor.
Bununla ilgili daha
açıklamak istediğim çok şey var -sürem bitmek üzere- ama bu maddenin gerçekten…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) –
…tekrar düşünülmesi, metinden çıkarılması lazım, yoksa Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak bir skandala imza atmış oluruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kuşoğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 14. maddesinin:
1. 1. fıkrasının Tasarı
metninden çıkarılmasını,
2. 2. fıkrasının ikinci
cümlesinin “Adayların adaylığının kesinleştiği gün mal bildirimleri mal
bildirimi Resmi Gazete yayınlanır.” şeklinde değiştirilmesini,
3. 3. fıkrasının “Yüksek
Seçim Kurulunun Resmi Gazetede ilan ettiği kesin aday listesinde bulunan
adaylara ilk tur için on milyon lira ikinci tur için iki milyon lira Maliye
hazinesinden yardım yapılır. Yapılacak hazine yardımı Yüksek Seçim Kurulunun
belirleyeceği banka hesabına yatırılır. Adaylar bu hesaptan avans şeklinde
nakit para alabileceği gibi seçim masraflarını keşide edecekleri çekle de
ödeyebilirler. Harcama belgeleri her seçim turunu takip eden 10 gün içinde
ibraz edilir. Yüksek Seçim Kurulu 30 gün içinde harcama belgelerini
gerektiğinde ilgili kurumlardan yardım alarak tamamlar, eksik belgenin tamamlanması
veya harcama ile ilgili açıklama için adaya 15 günlük ek süre verebilir,
harcanmamış yardım miktarını ve usulsüz harcanan miktarı hazineye irat kaydına
ve hesap sonuçlarını Resmi Gazetede ilanına kesin olarak karar verir. Adaylar
hiçbir kişi, kurum ve kuruluştan bağış, yardım, borç ve sair adlar altında
menkul ve gayrimenkul kabul edemez.” şeklinde değiştirilmesini,
4. 4. fıkrasının Tasarı
metninden çıkarılmasını,
5. 5. fıkrasının Tasarı
metninden çıkarılmasını,
6. 6. fıkrasının Tasarı
metninden çıkarılmasını,
7. 7. fıkrasının Tasarı
metninden çıkarılmasını,
8. 9. fıkrasının Tasarı
metninden çıkarılmasını,
Arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu adaylara yardım konusu komisyonda
çok tartışıldı. Kısa bir açıklama yapmak istedim bu çerçevede.
Bağış yöntemi, hazine
desteği karma yöntem var. Getirilen tasarı, Hükûmetten gelen tasarı bağış
yöntemini benimsemiş. Tabii buradaki metinler karma yöntemi önemsiyor yani
öneriyor ama şu anda buna karar vermek mümkün de gözükmüyor.
Bu çerçevede biz
katılamıyoruz. Belki ileride düzeltilebilir bu, karma yönteme geçilebilir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kaç
sene sonra Sayın Başkan?
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge üzerinde
söz isteyen Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 138 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
14’üncü maddesi üzerine verdiğimiz değişiklik önerisi üzerine söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı, bir siyasi partinin iradesinin ve hükûmet olma meselesinin
dışında ve üstünde, bütün Türkiye’yi temsil eden en önemli makamdır.
Cumhurbaşkanlığı görev
süresiyle ilgili yapılan siyasi, hukuki yorum ve değerlendirmeler, devletin en
üst makamının tartışmaların odağına yerleşmesi, bu yüksek görevin saygınlığı
açısından büyük bir talihsizlik olmuştur. Bu kapsamda fikir beyan eden
çevreler, siyasi fıtratlarına ve ideolojik meşreplerine göre pozisyon almışlar
ve çözümün tarafı olmaktansa anlaşmazlığın bir uzantısı olmayı tercih
etmişlerdir.
Görülmektedir ki AKP
Hükûmetinin ezbere, hazırlıksız ve karşılaştığı dönemsel zorlukları aşma adına
geçmişte yaptığı anayasa değişiklikleri Türkiye’yi yeni açmazlara ve çıkmazlara
sürüklemektedir.
Burada dünden beri
tartışılıyor. Evet, değerli milletvekilleri, 2007 yılında -hepimiz biliyoruz-
Abdullah Gül Bey, Milliyetçi Hareket Partisinin de Meclise katılmasıyla beraber
Cumhurbaşkanı seçildi ve daha sonra Ekim 2007 yılında referanduma gittik.
Ben, şimdi iki gündür bu
tartışmalar neticesinde Adana’da tesadüfen seçmenlere sordum “2007 yılında neye
göre oy verdiniz?” diye ve orada yüzde 90’a yakını “Evet, biz
Cumhurbaşkanlığını ‘5+5’ şeklinde değerlendirerek oy verdik.” diyorlar.
Buradan kendisine saygı
duyuyorum, Komisyon Başkanı Burhan Kuzu Hocamı severim, sayarım ama Allah
rızası için bir kendi seçim bölgende, İstanbul’da bir sor bakayım vatandaşlar
2007 yılında neye göre oy vermişler?
Şimdi, sizin genel yapınız,
işinize geldiği zaman millet iradesinden bahsedersiniz. Peki, bu milletin
iradesi ne olacak? Millet buna göre iradesini ortaya koydu, referandumda oy
verdi. Gerçi, bu, sizin ilk yaptığınız şey değil. Biliyorsunuz, Sayın
Başbakanınız, Habur’da…
İHSAN ŞENER (Ordu) – Sizin
de Başbakanınız.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
- …kardeşlik açılımını ortaya koyarken önemli söylemlerde bulundu ve sizler
alkışladınız. Orada teröristleri davulla, zurnayla karşılayan bir ekip vardı.
Mahkemeler -Adalet Bakanı burada- orada çadır mahkemeleri kuruldu. BDP’yle
beraber alkışlıyordunuz. Oslo’da yaptığınız, Hükûmet adına, Başbakan adına
temsilcisi MİT Başkanı görüşürken hep beraber alkışlıyordunuz. Bugün ne oldu?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Devlet adına…
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
– Devlet adına değil efendim, Başbakanın temsilcisi olarak Oslo’da görüşen kişi
var. O zaman da Milliyetçi Hareket Partisi diyordu ki, “Terörle müzakere
yapmayın. Terörle mücadele yapılır.” diye başta Genel Başkanımız olmak üzere
sizi defaatle uyardık. Ama yıllar sonra… O zaman bize dediniz ki: “Sizin
anlayışınızla bunlar çözülmez. 90’ların anlayışıyla bunlar çözülmez.” Evet,
bizim söylediklerimize bugün geldiniz. Türkiye’de bir Kürt sorunu yoktur bir
PKK ve terör sorunu vardır. Bu kürsüden de devletin varlığı ve bağımsızlığı
üzerine, bu ülkenin birliği, bütünlüğü üzerine yemin eden herkes bu yeminine
sadık olarak kalmak zorundadır.
Bedelli askerlikle ilgili
aynısını yaptı Sayın Başbakan. Kendisine soruyorlar bedelli askerliği getirmeyi
düşünüyor musunuz? Diyor ki, “Böyle bir şey olur mu? Parası olanlar bu ülkede
para vererek askerliği yapmayacaklar, parasız olanlar askere gidecek. Biz
kimsesizlerin kimsesi, sessiz yığınların sesi olmak üzere Hükûmet olduk ve
iktidar olduk.” diye üzerine basa basa söylüyor. Ne değişti de iki hafta sonra
bedelli askerliği getiriyorsunuz?
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Siz bedelli çıkartmadınız mı?
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
– Ben demiyorum, Sayın Başbakan diyor, aç oku, aç oku!
Yani, bu şekilde…
Şimdi de “kardeşim” dediği
Abdullah Gül’ün görev süresiyle ilgili oturdu, hesap yaptı, hesap. Ne hesabı
yaptı? Acaba beşin üzerinden hesap yaparsak mı, yedi yıl üzerinden hesap
yaparsak mı daha iyi olur diye hesabını kurdu ve “Burhan Ağabey…” dedi, daha
önce de söylediği gibi hani “Anayasa üzerinde bir hazırlık yap.” dedi ya Burhan
Kuzu Bey’e, gene “Bir çalışma yapın.” dedi. Nedir? Efendim, Abdullah Gül’ün
süresi beş yıl değil yedi yıldır diye. Şimdi, elinizi vicdanınıza koyun ve
soruyorum size: Sayın Burhan Kuzu Bey’e deseydi ki Sayın Başbakan: “Biz
hesaplamalarımızı yaptık, Abdullah Gül Bey’in süresi beş artı beş, buna göre
bütün planlamalarımızı yaptık.” Burhan Kuzu Bey de Hükûmet adına bu önergeleri
getirselerdi buradan yine aynı anlayışla Hükûmetin yetkilileri, AKP’nin
milletvekilleri çıkacaklardı, bu şeyi savunacaklardı. Bunu vicdanınıza
soruyorum. Yani bir sorun…
İHSAN ŞENER (Ordu) – Siz de
yedi yılı savunacaktınız.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
– Efendim, sizin söylediğiniz işte, Burhan Kuzu Bey’in getirdiği şey ortada.
Bunu getirseydi de bunu savunacaktınız. Bunu sizin vicdanlarınıza havale
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
Evet, ben yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 14 üncü maddesinin 3 ncü fıkrasındaki “geçemez”
ibaresinden sonra “tüm adaylara hazineden eşit olarak elli milyon lira yardım
yapılır” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili.
Buyurun.
HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önce Zonguldak’taki 2 ölümle sonuçlanan
olaydan ötürü üzüntülerimi belirtiyor ve ölenlere Tanrı’dan rahmet, ailelerine
de sabır ve başsağlığı diliyorum.
Ayrıca, üç gün önce Ağrı
Doğubeyazıt’ta elektrik sobasından çıkan yangında bir aile toptan yok oldu.
Yoksulluk içerisindeki bu aile elektrik sobası yakıyordu. Elektrik sobasının
kablosunun tutuşması neticesinde ev yandı ve anne Hatun Genceli, çocukları
Ahmet, Muhammet, Ayşe ve Şenay, İslam yaşamlarını yitirdiler. Bu nedenle de,
ölenlere Tanrı’dan rahmet, aileye ve yakınlarına da başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
şunu belirtmeden geçemeyeceğim: İki saat önce Eş Genel Başkanımız Parlamentonun
kapısından içeriye girerken yanındaki misafirleriyle beraber aynen bir suçlu
muamelesi gördü bu şartlarda. Keza, kürsüde bir arkadaşımız konuşuyordu.
Konuşmasının arasında “Kürt”, “Kürtler” ve “Kürdistan” sözcüğü çıktığı, bunları
ifade ettiği için doğrudan doğruya kürsüden müdahale edilmesi şartlarında…
Keza, binlerce Kürt’ün dillerini istedikleri, kültürlerini istedikleri,
kimliklerini istedikleri için cezaevlerine tıkıldığı şartlarda bu kanun maddesi
üzerinde konuşmak kolay olmasa gerek. Ama ne var ki, seçilecek olan
Cumhurbaşkanı aynı zamanda Kürtlerin de Cumhurbaşkanı olacağından buna izafeten
madde çerçevesinde kısaca görüşlerimi belirtmek istiyorum.
Öncelikle belirtmek gerekir
ki Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini düzenleyen anayasa değişikliği
Anayasa’ya, dolayısıyla da parlamenter sisteme aykırıdır. Cumhurbaşkanı
herhangi bir siyasi parti programı olmayan, partiler üstü, tarafsız bir
kişiliktir. İşlevi itibarıyla da bir kurumdur. Oysaki başkanlı parlamenter
sistem açısından düşünüldüğünde yukarıda açıklanan temel mantığın sarsıldığı
görülür. Çünkü bu sistemde sadece Parlamentoya girmek için yarışan, bu yarışı
kazandıktan sonra Parlamentodaki çoğunluğu, Hükûmeti kontrol eden siyasi parti
değil, devlet başkanı da bir siyasi programla seçmen karşısına çıkmak
zorundadır. Halk tarafından tercih edilmek için devlet başkanı da aynen siyasi
partiler gibi seçim meydanlarına inecek, propaganda yapacak, seçmenlere
birtakım vaatlerde bulunacaktır. İşte, başkanlı parlamenter sistemde esas sorun
buradadır.
Değerli milletvekilleri,
eğer devlet başkanı, hükûmet ve parlamento çoğunluğu aynı dünya görüşüne
sahipse büyük ihtimalle bu üç organ birbirine engel olmayacak, aksine aynı
siyasi programı hayata geçirmek için iş birliği yapacaklarsa -ki yapacaklardır-
bu durumda meşruiyet krizi ihtimali oldukça yüksektir. Devlet başkanının
tarafsızlığı büyük ölçüde burada zedelenecektir, aksi durumda bir yandan
tarafsızlık tartışması yaşanacak, diğer yandan meşruiyet krizine yol açacak bir
kutuplaşmanın zemini de hazırlanmış olacaktır.
Şöyle ki: Devlet başkanı ve
çoğunluk partisi farklı programlarla seçmenlerin karşısına çıkacak, iktidara
geldiklerinde yapmayı vaat ettikleri icraatlar farklı dünya görüşlerini de
yansıtacaktır. Yarışan siyasi partiler iktidara geldiklerinde yasama
çoğunluğunu ve hükûmet yetkilerini programlarıyla yaşamlaştırmak
isteyeceklerdir.
Peki devlet başkanı seçim
meydanında verdiği sözleri nasıl yerine getirecektir? Demin de ifade ettiğimiz
gibi, başkanlı parlamenter sistemde devlet başkanı tarafından seçilen ama
yetkisiz bir devlet başkanıdır. Bu bakımdan bakıldığında Anayasa’ya bir
aykırılık vardır.
Tasarının 17’nci maddesiyle
düzenlenen adaylara yardım konusu, Cumhurbaşkanlığı seçiminin meşruiyetini ve
Cumhurbaşkanının tarafsızlığını da bağımsızlığını da ciddi ölçülerde olumsuz
etkileyecektir. Gerçek kişilerden yardım ve bağış alınması, Cumhurbaşkanı
seçilen kişinin kendisine yakın sermaye gruplarının ya da kişilerinin
etkilerinde kalmasına da neden olmayacak mıdır? Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı
böylelikle tarafsızlığını da yitirecektir. Bu nedenle tasarının bu maddesinin
değişmesi kaçınılmazdır.
Önergemizin kabul edilmesi
dileğiyle saygılar sunuyorum, teşekkürler ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
14’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 14’üncü madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 18.15’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.32
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
138 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Birinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.
Şimdi, ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm, geçici 1’inci
madde dâhil olmak üzere 15 ila 24’üncü maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Uğur Bayraktutan, Artvin
Milletvekili.
Buyurun Sayın Bayraktutan.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı
Seçimi Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümünün tümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce
bir şeyi ifade etmek istiyorum. Biraz önce burada çok değerli bir milletvekili
“Kürdistan” kelimesi kullandı. Kürdistan’ı Türkiye Büyük Millet Meclisinde
aramaya gerek yok. Sevr Anlaşması’na bakarsanız, 62’nci maddesinde “Kürdistan”
diye bir terim vardır. Atatürk’ün Meclisinde, Mustafa Kemal’in mabedinde
“Kürdistan” adını anmanızı kınadığımı ifade etmek istiyorum. Öncelikle
sözlerime böyle başlıyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Atatürk’ün de söylemleri var, biliyorsunuz değil mi?
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla)
– Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum. Ben alt komisyonda da görev aldım. Alt
komisyonda da diğer 4 milletvekili arkadaşımızla beraber ciddi bir çalışma
yaptık. İktidar partisi grubu, Anayasa’yı değiştirebilecek, Anayasa’da tadilat
yapabilecek gerekli sayısal çoğunluğa sahip olsaydı, inanıyorum ki bunu bir
Anayasa maddesiyle değiştirme yoluna giderdi, yasayla Anayasa’yı değiştirmek
gibi bir yol içerisini izlemezdi. Ben Komisyonda yaptığım konuşmalarda da ifade
ettim. Dedim ki: “Bu bir siyasal projedir, bir hukuk projesi değildir.” Hukuk
fakültelerindeki 1’inci sınıftaki öğrencilere bile sorsanız anayasa hukukunun
ilk dersinde şunu öğretirler: “Anayasa’yı ancak bir anayasal düzenlemeyle
değiştirirsiniz, Anayasa’yı bir yasal düzenlemeyle değiştirmeniz söz konusu
değildir.” Olaya siyasal açıdan baktığımız zaman bu, fazla bizim açımızdan
önemli değildir. Şöyle ki önemli değildir: Cumhurbaşkanlığı koltuğunda şahıs
olarak kimin oturduğu, siyasal açıdan veya iki yıl Sayın Abdullah Gül oturup
arkasından da Sayın Başbakanı oraya oturtmayı düşünüyorsanız bizim açımızdan
önemli olan o değildir. Bizim açımızdan önemli olan şudur: Cumhurbaşkanlığı
koltuğunda oturan kişinin, çok değerli o kişilerin cumhuriyetin temel
kazanımlarına, cumhuriyetin değerlerine önem vermeleridir. Bakın, daha dün, iki
gün evvel çok önemli bir futbolcuyu, bir gayrimüslim büyüğümüzü kaybettik. Onun
cenaze töreninde Fenerbahçe Stadı’nda onun torunu bir kızımız kalktı, dedi ki:
“Dedemin en büyük mirası şuydu: Büyükada’ya Mustafa Kemal Atatürk geldiğinde
onun elini öpmüştü, onu ölene kadar unutmadı.” Bir Çankaya Köşkü’ndeki
Cumhurbaşkanının da en az o gayrimüslim vatandaşımız kadar Mustafa Kemal’e
saygı duymasını istiyoruz. Öncelikle onu ifade etmek istiyorum.
Bunun dışında, mevcut
Anayasa’yla alakalı, burada birçok milletvekili arkadaşlarım ifade ettiler ama
bir kere daha bunları anlatmak zorundayız. Bunu alt komisyonda anlattık olmadı,
normal komisyonlarda anlattık, ifade etmeye çalıştık olmadı, şimdi Genel
Kurulda da bunları takdirlerinize sunmak istiyorum.
101’inci maddenin ikinci
fıkrasında gayet açık, amir bir hüküm var. Bu amir hüküm ne diyor?
“Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa
Cumhurbaşkanı seçilebilir.” diyor. Bu yürürlük maddesidir. Eski 101/2’nin
maddesi değiştirilmiştir ve şu anda mülga olan bir Anayasa hükmü söz konusudur.
Sizin dayanak olarak kabul etmiş olduğunuz 102’nci maddenin son fıkrasında ise
“Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usûl ve esaslar kanunla düzenlenir.” ibaresi
yer almaktadır. Saygıdeğer milletvekilleri, 102’nin son fıkrasında yer alan
hüküm usul ve esaslara ilişkindir, tarihle alakalı bir düzenleme söz konusu
değildir. Neden değildir? Çünkü 101’inci maddenin ikinci fıkrasında Anayasa
yani kanun koyucu Cumhurbaşkanlığı görev süresinin 5+5 olduğunu açıkça ifade
etmektedir. Öncelikle bunu ifade etmek istiyorum. Bu nedenle Anayasa’yla hüküm
altına alınmış bir amir hükmün 102’deki gerekçe gösterilerek kanunla düzenlenmesinin
hukuken kabul edilmesi mümkün değildir. Usul ve esaslara ilişkin düzenlemeler
ancak şu olabilir: Seçime ilişkin pusulalar olabilir, oy kullanma olabilir,
onun şekli olabilir, oy pusulalarının düzenlemesine ilişkin olabilir ki bunları
da anlayışla karşılayabiliriz.
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, hemen arkasından bu 101/2’yi ve 102 sonu desteklemesi anlamında
Anayasa’nın yine 11’inci maddesinde hüküm altına alınmış olan “Anayasa
hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer
kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.” ibaresi yer almaktadır,
bunu sayın yüce Meclisin takdirlerine sunuyorum. O zaman yürürlükte olan bir
101/2 varken, Anayasa’nın da 11’inci maddesi buna dayanakken siz bir başka
hükmü, yürürlükten kalkmış bir hükmü gelip de Türkiye Büyük Millet Meclisinin
önüne getirirseniz bunu anlamakta, hele hukukçular olarak anlatmakta çok büyük
zorluk çektiğimizi ifade etmek istiyorum.
6’ncı maddesiyle de alakalı
olarak ifade etmek istediğim olay şudur: Hiçbir kimse veya organ kaynağını
Anayasa’dan almayan bir yetkiyi kullanamaz değerli arkadaşlarım. Bunu neden
ifade etmek istiyorum? Şimdi, gelinen noktada eğer 101/2’yle alakalı bir
düzenleme yoksa yani beş artı beş varken siz mevcut Cumhurbaşkanı açısından, 11’inci
Cumhurbaşkanı açısından yedi yıllık bir düzenlemeyi önümüze koyarsanız her
şeyden önce Anayasa’nın 6’ncı maddesiyle alakalı bir düzenlemenin ihlal
edildiği kanaatindeyiz. Eğer siz -ki ben ona inanıyorum- “Eğer bizim sayısal
çoğunluğumuz Anayasa’yı tek başına değiştirecek güce sahip olsaydı biz bunu
Anayasa’yla getirirdik.” diyorsanız ona da diyeceğim bir söz yoktur ama “Biz
bunu nasıl olsa yasayla da geçirsek Anayasa Mahkemesi bunu iptal etmez.” diye
düşünüyorsanız, Anayasa Mahkemesindeki sayısal çoğunluğunuza güveniyorsanız ona
da bir hukukçu olarak söyleyeceğim herhangi bir söz yoktur.
Çok değerli
milletvekilleri, burada tabii bunu yapıyorken en önemli noktalardan bir tanesi
usuli kazanılmış haktır, bir usuli kazanılmış hakkı ileri sürmeye çalışıyorsunuz.
Öyle bir şeye de katılmamız mümkün değildir. Cumhurbaşkanlığı görevi onursal
bir anayasal görevdir, usuli kazanılmış hakkın olması mümkün değildir.
Anayasa’nın 104’üncü maddesinde Cumhurbaşkanına Genelkurmay Başkanını atama
gibi bir yetkiyi veriyorlar. Eğer burada bir değişiklik yapıp da Genelkurmay
Başkanı atama yetkisini biz Sayın Cumhurbaşkanından alırsak Cumhurbaşkanı
“Benim usuli kazanılmış bir hakkım vardır, ben Genelkurmay Başkanını atamaya
devam edeyim.” mi diyecektir değerli milletvekilleri?
Bunun arkasından tabii en
önemli noktalardan biri de hukuki güvence yasağıdır. Kişiler hukuki güvencenin
sonuçlarını bilmek zorundadırlar ama Sayın Cumhurbaşkanı seçilmeden evvel süreç
tamamlanmamış olsa bile o süreci daha önceden biliyordu yani 31/5/2007 tarihi
itibarıyla başlayan süreci, seçilmiş olduğu tarihte görev süresinin beş yıl
olduğunu Sayın Cumhurbaşkanı biliyordu. Bu da önemli bir algılama olarak
geçmektedir diye düşünüyorum.
Statüde yapılan
değişikliklerin hemen uygulanması gerektiğine inanıyoruz hukuken. Burada bir
statü değişikliği söz konusudur, bu nedenle bunun derhâl uygulanmasının gerekli
olduğuna inanmak istiyoruz.
Bu tasarıda 11’inci maddede
ki adaylık konusunda, kamu görevlilerinin adaylığı konusunda -diğer
milletvekili arkadaşlarım da söz ettiler- bildiğiniz üzere İçişleri Bakanına,
Ulaştırma Bakanına ve Adalet Bakanına getirilen çekinceler bile Sayın
Başbakandan esirgenmiştir, istifa gerekçeleri esirgenmiştir. 11’inci madde
Sayın Başbakanın adaylığını açıklamaktadır.
13’üncü maddedeki
propagandayla ilgili hükümler de bir anlamda bizim dediğimizi doğrulamaktadır.
Propagandayla alakalı hükümlerde TRT’ye olmayan bir yetki verilmektedir.
Alt komisyonda da -Sayın
Hocam da bunu çok iyi biliyorlar- biz dedik ki daha sonraki maddelerde,
Cumhurbaşkanı seçiminden sonra bir yargı makamının, Yüksek Seçim Kurulunun en
azından mazbatayı vermesi gerekirken ne yazık ki Türkiye Büyük Millet
Meclisiyle alakalı bir öngörüde bulunulmuştur, Meclis Başkanının vermesi
gerektiği söylenmiştir. Bütün mutfak çalışmasını yapan en önemli yargı
kurumlarımızdan bir tanesi olan Yüksek Seçim Kurulu göz ardı edilmiştir.
14’üncü maddede mali
olanaklarla alakalı da bir düzenleme getirilmiştir, Sayın Kuşoğlu burada biraz
önce ayrıntılarıyla dile getirdi. Öyle bir sistem yarattınız ki parası olmayan
askere gidiyor, parası olan Çankaya’ya gidiyor. Yani bu düzenlemeyi anlamak ve
halkımıza anlatmakta zorluk çektiğimizi ifade etmek istiyoruz.
Biraz önce de ifade ettiğim
gibi, en temel argümanlarımızdan bir tanesi Anayasa’daki maddeleri yasayla
değiştirme gerçeğidir.
Biraz önce Sayın Adalet
Bakanının yanına da gittim, kendisi dönem arkadaşımız, sınıf arkadaşımız. Bize
anayasa hukuku derslerinde -Sayın Hocamı tenzih ediyorum- ilk öğretilen
kurallardan bir tanesi anayasal düzenlemelerin yasal düzenlemeyle olmayacağı
gerçeğidir. Sayın Süheyl Hocam da buradalar. Eğer biz bu konuda Ankara Hukuk
Fakültesinin 1’inci sınıfında böyle temel bir hata yapmış olsaydık Hoca’m,
2’nci sınıfa bizi geçirmezlerdi diye düşünüyorum. O nedenle çok zorlama bir
taleple karşı karşıyasınız. Anayasa’nın amir hükümlerinin ihlal edildiği bir
taleple karşı karşıya olduğunuzu düşünüyorum. Bunun, eski Anayasa Mahkemesi
yapısıyla -kendi düşüncemiz için diyorum- öyle bir açık hukuk ihlalinin iptal
edilebileceğini düşünürdünüz ama biraz önce de ifade ettiğim gibi, sayısal
çoğunluk olarak Anayasa Mahkemesinin bir hukuki karar vermeyeceği gerçeğine
inanarak, bu şekilde davranarak bir karar ihdası yoluna gidecekseniz bile, biz
hâlen hukuka olan inancımızı sürdürmek istiyoruz. Eğer bu olayda, bu konuda bir
sakatlığa uğrarsanız -yani Anayasa Mahkemesi süreci muhtemelen gelecektir eğer
bu tasarı kanunlaşırsa- Cumhurbaşkanlığı Seçimi Yasa Tasarısı’yla alakalı bir
hukuki boşluğun doğacağına inanıyoruz. O nedenle, biz iktidar partisi grubunu,
muhalefet partisi milletvekilleri olarak uyarıyoruz: Bu yanlışlıktan bir an
önce dönüp doğru olanı, hukukun gereğini, ne yapılması gerektiğine olan
inancınızı bizimle beraber sağlamanızı istiyoruz.
Cumhurbaşkanlığı Kanunu
Tasarısı metninin bütününe bu nedenle, bu düşüncelerle muhalefet ettiğimizi
belirtiyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bayraktutan.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuz adına söz
aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demin Hakkâri’den acı bir
haber aldık, bir patlama meydana gelmiş, 13’ü aşkın yurttaşımız yaralı.
Allah’tan yaralılara şifalar diliyorum. Umarız ki, daha ciddi bir durum ortaya
çıkmaz.
Evet, Meclis tarihin en
büyük sorumluluğuyla şu an karşı karşıya. Yeni bir anayasa yapacağız. Bu yeni
anayasa bir toplumsal sözleşmedir; toplumun bütün farklı kesimlerini, kültürel
çoğulculuğunu, eşit ve özgür yurttaş olmayı, bütün bunları kapsayan özgürlükçü
bir anayasa olmak ve Türkiye’de bütün farklılıkları eşit ve özgür bir yurttaş
olarak bir arada tutmanın çimentosu olmak zorundadır. Bu kadar önemli, önem arz
ettiğimiz bu Anayasa’yla ilgili tartışmaları yaparken bir cumhurbaşkanı
seçimini konuşuyoruz. Cumhurbaşkanı da devletin başıdır ve herkesin
cumhurbaşkanıdır. Bu ülkede yaşayan, hangi dinden, dilden, ırktan, gruptan,
hangi kesimden olursa olsun bu ülkenin yurttaşı olan herkesin cumhurbaşkanı
olacak; Türk’ün de, Kürt’ün de, Çerkez’in de, Laz’ın da, Arnavut’un da,
Pomak’ın da, yani herkesin ama eşit ve özgür Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının cumhurbaşkanı olacak. Bizi, barışımızı, toplumsal adalet
duygusunu, güvenliğini bu sağlar. Peki, biz bunları konuşmak istediğimiz zaman
bu kürsüde bir yasakla karşılaşıyoruz, anlamsız, gereksiz. Demin ana
muhalefetten bir arkadaş da geldi, burada konuştu. Şaşırıyorum tabii. Hani,
iktidar partisi Meclis Başkan Vekili de burada arkadaşlarımızı uyardı. Yani
bazı kavramları bize yasaklatmak istiyorlar; “Kürt”ü bize yasaklatmak
istiyorlar, yaşadığımız coğrafyayı, “Kürdistan”ı ve bize şunu yapmak
istiyorlar: Sanki bu Meclisin kuruluşunda, kuruluş çimentosunda, cumhuriyetin
kuruluşunda, Meclisin çatısı altında hiç “Kürt”, “Kürdistan”, “Lazistan”,
“Laz”, “Çerkez” isimleri telaffuz edilmemiş, tutanaklara girmemiş. Atatürk,
söylemlerinde hiç Kürtlerden, Kürdistan’dan bahsetmemiş. Ta Kanunî Sultan
Süleyman’dan gelen mektupları var Fransa’ya yazılmış, Kürdistan’ın, Atatürk’e
kadar gelmiş. Sayın Vekilimizden önce bu Meclisin bir ilk Meclis Başkanı var;
Atatürk ve Atatürk, söylemlerinin hepsinde “Kürt” ve “Kürdistan” kelimesini
kullanmış. Şimdi, siz kalkıyorsunuz, Meclisin ilk kuruluş Başkanı Atatürk’ün
söylediği sözleri bize yasaklamaya çalışıyorsunuz, bu kürsüye müdahale
ediyorsunuz. Bu olmaz arkadaşlar, bizim gibi düşünmeyebilirsiniz.
Bakın, ben çok fazla şey
söylemeyeceğim ama bir cumhurbaşkanlığı makamının tartışmasını yaşıyoruz ve
Türkiyelileşmek zorundayız arkadaşlar, hepimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit ve
özgür vatandaşları olmak zorundayız. Darbeler oldu, dilleri yasakladık. Daha
öncesi köy isimlerini, dağ isimlerini, ova isimlerini, ırmak isimlerini
değiştirdik. “Rize’de Gürcüler var.” dedik, Gürcüceyi yasakladık, “Trakya’da
başka diller var.” dedik, Trakya’da yasakladık. 1950’lere gelirken bütün Kürt
köylerinin isimlerini olduğu gibi değiştirdik, Türkçeleştirdik,
anlamsızlaştırdık, tarihimizi, kültürümüzü değiştirdik, tek tipleştirdik,
unutturduk. Asimilasyon budur işte, şovenizm budur, ırkçılık budur, başkasını
tanımama budur. Bu anlayışı yıkmak zorundayız. 74 milyonuz arkadaşlar. 74
milyon bütün renklerini ve seslerini ve bütün güzelliklerini bir çiçek bahçesi
gibi… Bir çiçek bahçesinde nasıl ki rengârenk çiçekler varsa bütün
zenginliklerini ve renklerini barındıran bir Türkiye’miz var. Bu Türkiye’nin,
tıpkı bir orkestra gibi her türlü enstrümanın birlikte ahenk içinde çalacağı bir
orkestra şefine ihtiyacı var. Böyle bir orkestra şefini, bir devlet başkanını,
bir devlet yönetimini özleyen bir toplum var.
Bakın, Agos’a, Taksim
Meydanı’ndan yürüyen 50 bini aşkın insan bir Ermeni yurttaşımızın, Ermeni
olduğu için, ensesine sıkılan üç kurşunun hesabını ve adaleti aramak için
yürüyor. Biz hâlâ yasakla uğraşıyoruz, bu kürsüden bize yasaklar geliyor. Bu
kürsünün masuniyeti var arkadaşlar. Yanlış söyleyebiliriz. Bu yanlışlar, yanlış
düşünceler sonunda sandıkta mihenge vuruluyor.
Bakın, Atatürk’ün daha El
Cezire Komutanına yazdığı “Kürdistan otonom yönetimine…” diye başlayan
telgrafları var Meclis Başkanı sıfatıyla. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gizli celse zabıtları Türkiye İş Bankası yayınlarından yayınlandı, diyor ki:
“Ulusların kendilerini yönetmeleri yetkisi bütün dünyada benimsenmiş bir
ilkedir. Biz de bu ilkeyi benimsiyoruz. Kürtlerin bu döneme kadar yerel
yönetime ilişkin örgütlerini kurmuş ve başkanları ile yetkilerini bu amaç için
bizce kazanılmış olması ve oyladıklarında kendi kaderlerine gerçekten sahip
oldukları Büyük Millet Meclisinin buyruğunda yaşam istekleri yayınlanmalıdır.”
diyor. Yani bu Meclis bir çatıdır. Bu Meclis sadece Türklerin Meclisi değil
arkadaşlar, bu Meclis Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 74 milyon insanın tapusunu
taşıyor. İstiklal Savaşı’nda Kürtler ve Türkler en büyük nüfusa sahip olarak
diğer kardeş halklarla beraber, Çerkezlerle, Gürcülerle, Arnavutlarla birlikte
İstiklal Savaşı’nı vermedi mi? Afyon Şehitliği’nde yalnız Türkler mi yatıyor?
Çanakkale Şehitliği’nde yalnız Türkler mi yatıyor? Yapmayın arkadaşlar! Bizim
bu saatte birbirimize bunu bu şekilde yasak çekmemizin hiçbir anlamı yok.
Bakın telgraflarına,
Atatürk, İnönü söylemlerinde, cumhuriyetin kuruluşunda, hep bu sözler var. Bu
Meclisin ilk tutanakları bunlarla dolu. “Kürdistan’da bulunmaktan kıvanç
duyuyorum.” diyor Mustafa Kemal Atatürk. Yasaklayacak mısınız ilk Meclis
Başkanına şimdi bunu? Bırakın onu, tutanakların o zamanki dönemine şöyle biraz
baktığınız zaman, bakın 1921, bir tutanak: “Efendim, bizim memleket
Kürdistan’dır ve altı yüz senedir Kürtler size karşı katiyen zerre kadar bir
rûyi muhalefet göstermemişlerdir.” Kardeşlikten dem vuruyor o dönemin
milletvekilleri. Bakın, 1923’te, yine o dönemde konuşan milletvekilleri var. Bu
tutanakları bu Meclisin arşivlerinden çıkardık. Bunu uzaydan, aydan getirmedik,
Potamya’dan getirmedik, muz cumhuriyetinden de getirmedik, bu Meclisin
tutanakları. Yusuf Ziya ne diyor o dönemlerde? “Evet” diyor “Arkadaşlar, Kürt
vatandaşlar” diyor “Türklerle tevhidi mukadderat” diyor. Yani sizinle tevhidi
mukadderat yaparak, kaderimizi birleştirerek hata mı ettik arkadaşlar? Hata mı
ettik? Bizi inkâr edersiniz, dilimizi inkâr edersiniz, kültürümüzü inkâr
edersiniz, aslımızı inkâr edersiniz, benliğimizi inkâr edersiniz, varlığımızı
inkâr edersiniz! Bizim gözümüzün içine baka baka, bizi inkâr edip, bize hakaret
edip, aşağılayıp burada, bu kürsüde rezil etmek mi istiyorsunuz? Bu mudur
siyaset, bu mudur bu ülkeyi yönetmek arkadaşlar? Değil.
Bakın, o dönemlerde -sadece
bu değil- Hakkâri Milletvekili Müfit’in sözlerine bakın; Kürdistan Hükümdarı
İdrisi Bitlisî’den başlıyor, Osmanlı dönemindeki birlikteliği ve kardeşliği
anlatıyor. Bütün tutanaklarda bunu görürsünüz. 1920, soru önergesi vermiş
milletvekilleri, “Kürdistan’da birtakım propagandacılar varmış, bununla ilgili
bir araştırma yapalım.” diyor.
Kürdistan neresi Sayın
Başkanım? Bu Meclisin tutanaklarını inkâr mı edeceksiniz bize yasak koyarak?
Yapmayın bunu, bunu yapmayın. Bizi inkâr ederek bu ülkede birliği, beraberliği,
kardeşliği, selameti, barışı, huzuru, demokrasiyi, kardeşliği sağlayamazsınız.
Bu hakaretleri duymaktan bıktık, her seferinde de bu kürsüde bunu defalarca
söylemekten bıktık.
Peki, Başbakanınız niye
“Türkiyeli üst kimliği” dedi? Tutanaklar o kadar çok ki. Hepsini çıkarmıştım,
keşke vaktim olsa da bunların hepsini okusaydım. Bunların hepsi Meclisin
tutanakları, bunların hepsinin içinde Kürt var, Kürdistan var. Bana nasıl yasak
yaparsın Başkanım? Lütfen bu düşüncelerinizden vazgeçin, vazgeçin ve bu kürsü özgür
olsun, bunu sizden istiyoruz. Lütfen, bir daha bu tartışma yaşanmasın. Nokta
koyuyorum burada.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu
tartışmayı bitirelim arkadaşlar, özgürce herkes düşüncesini söylesin diyorum,
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kaplan.
Bölüm üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
biliyorsunuz, bu tasarı 23’üncü Dönemde de gündeme geldi. “Yenilik yapıyoruz,
Cumhurbaşkanını artık halka seçtiriyoruz.” sözleriyle müzakerelere başlandı.
Müzakereler ilerledikçe bu işin bu kadar kolay olmadığı, parlamenter sistemin
özüyle bağdaşmadığı ortaya çıktı.
Biliyorsunuz,
cumhurbaşkanının Anayasa’mızda resen yaptığı işlemler aleyhine Anayasa
Mahkemesine ve yargı mercilerine başvurulamaz. Tek başına yaptığı işlemler
haricindeki bütün kararlarda -ki bunlar Başbakan ve ilgili bakan tarafından
imzalanır- yargı önünde Başbakan ve ilgili bakan sorumludur.
Anayasal sistemimizde
cumhurbaşkanı, parlamenter sistemlerde rastlanılmayacak kadar önemli görev ve
yetkileri haizdir. Bu denli yetkileri olan cumhurbaşkanının Hükûmet ile
arasında bugüne kadar sistemi sarsan bir uyumsuzluğu ortaya çıkmamışsa bunun
sebebi Hükûmetin siyasi gücünü temin eden halkın oylarıyla seçilmiş olmasıdır.
Zaman zaman yaşanan tartışmalar, Hükûmetin halkın oyuyla göreve geldiğini
hatırlatmasıyla son bulmuştur.
Başından beri yarınlarda
yaşanılacak sıkıntıyı AKP’ye hatırlatıyoruz, bugün de aynı şeyi söylüyoruz:
Cumhurbaşkanın halk tarafından seçiliyor olması Hükûmetin meşru otoritesini
cumhurbaşkanı karşısında zayıflatacaktır. İki turlu yapılacak bir seçimde
kuvvetle muhtemeldir ki cumhurbaşkanı hükûmet eden partiden daha fazla oy
alacaktır. Dün Sayın Özal-Akbulut, yine Sayın Demirel-Sayın Çiller arasında,
hatta Sayın Gül-Sayın Erdoğan arasında yaşanan uyumsuzluklar emin olun yarın
çok daha şiddetli bir biçimde yaşanacaktır. Aynı siyasi çizgiden gelseler bile
fiilen iki başlı bir yürütme ortaya çıkacaktır ve bu da sistem krizine sebep
olacaktır. Bunun adına artık ne parlamenter sistem ne de başkanlık sistemi
diyebiliriz. Olsa olsa, artık dünyada örneği görülmeyen ucube bir
cumhurbaşkanlığı sisteminden bahsedebiliriz. Parlamenter sistemimizde böyle bir
çift başlılık düşünülmediği için bu kargaşayı ortadan kaldıracak mekanizmalar
da öngörülmemiştir. Bu anayasal sapma, ülkemizde rejim ve sistem kavgasına yol
açabilecek, ülkemiz birliğine zarar verebilecek, hükûmetçiler ve cumhurbaşkanı
taraftarları gibi kutuplaşmaları ortaya çıkaracaktır. Bu gerginlik, yönetim ve
insan ilişkileri alanında başka sonuçlar da ortaya çıkaracaktır. Bürokraside ve
yargıda seçim sonrasında birtakım hesaplaşmalar, tasfiyeler ya da vicdani
olmayan terfi ve taltiflere geçit verecektir.
Görüyoruz ki değerli AKP
milletvekilleri, kafanızdan 367 meselesini bir türlü atamadınız. Nasıl bir
karabasan görmüş iseniz bu müzakerede ve her konuyu dönüp dolaşıp 367
meselesine getiriyorsunuz, orada takıldınız kaldınız. Bu da tasarının tepkisel
bir tasarı olduğu sözümüzü haklı çıkarıyor. Artık bu travmayı atlatın,
sağduyuya ve aklıselime yol verin. Hukukta tepkisel düşüncelere işlerlik
kazandırmak doğru değildir çünkü etki tepkiyi, tepki de başka yeni tepkileri
doğurur. Siyasetin temel fonksiyonu, ortak aklı harekete geçirmek olmalıdır.
Yapılması gereken basit,
söylediğimiz riskleri ortadan kaldırmak için, ya cumhurbaşkanının seçim
yönteminde eski hâle geri dönülmeli ya da Anayasa’nın 104’üncü maddesindeki
cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinde parlamenter sistemin özüne uygun
sınırlamalara gidilmelidir. Cumhurbaşkanı sorumsuz olduğu için yetkisiz
olmalıdır. Çözüm budur.
AKP, bu büyük sorunu görüp
tedbir almak yerine, ülkemizin tek meselesi sanki Cumhurbaşkanının görev
süresiymiş gibi basite indirgeme, ufuktaki rejim tehlikesini perdeleme gibi bir
yol izliyor.
Değerli milletvekilleri,
tasarı görüşülmeye başladığı andan itibaren -birçok konuşmacı da bahsetti-
anayasalar ancak anayasa değişikliğini içeren kanun teklifiyle yapılır.
Anayasaların koyduğu genel çerçeveye istisna teşkil eden düzenlemeler de öyle.
Aksi takdirde Anayasa’mızın son bölümünde yer alan geçici hükümlere ne gerek
vardı? Anayasa çıktıktan sonra bir kanunla intikal hükümleri getirerek
yaptırabilirdiniz. Bunun birazcık anayasa hukuku bilgisi olanlarca tartışması
bile abesle iştigal.
Anayasa değişiklikleri için
hükûmet bir tasarı hazırlayamaz. Biliyorsunuz, Anayasa’mıza göre, ancak
milletvekillerinin üçte 1’i anayasa değişikliğini teklif edebilir. Bu
nitelikteki tekliflerin Genel Kurulda görüşülme usulleri de farklıdır.
Anayasa’nın genel hükümlerine istisna getiren bir düzenlemeyi hükûmet
tasarısıyla yapmak, Anayasa’yı ve kanunları arkadan dolaşmak değil de nedir?
Anayasaları bir anayasa değişikliğiyle değiştirirken Anayasa’nın
cumhurbaşkanının görev süresi ve kaç dönem seçilebileceğini düzenleyen ve genel
çerçevesini çizen bir hükmü “Ama şunlar için uygulanmaz.” diyerek bir kanun
tasarısıyla değiştirmeye çalışıyorsunuz. Bu açıkça Anayasa’ya aykırı bir kanun
çıkarmaya yeltenmektir. Sayın Bozdağ Komisyon görüşmelerinde “Bunu yapabiliriz,
Anayasa’da bir boşluk varsa bunu kanunla düzenleyebiliriz.” dedi. Bu bir
hukukçu görüşü olamaz, olsa olsa hukuku siyasetin ve çoğunluğun emrine sokan
bir dayatmacı zihniyetin ifadesi olabilir ve bunu yapmayı kendisine hak gören
bu zihniyet daha başka neleri yapmaz, hangi demokratik hukuk devletinin
kabullerini çiğnemez varın siz düşünün.
“Efendim, burada bir
belirsizlik vardı, düzeltiyoruz.” diyorlar. İyi de bu belirsizlik akşamdan
sabaha oluşmadı ki yıllardır vardı, 2007’den beri vardı.
Değerli milletvekilleri
sizlerle paylaşmak istediğim bir husus var. Hem milletin bu hususu görmesi hem
de kayıtlara geçmesi için dillendirmek istedim. AKP hükûmetlerinde Başbakanlık,
Başbakan Yardımcılığı, Dışişleri Bakanlığı yapmış ve bugün de Cumhurbaşkanlığı
makamında bulunan Sayın Abdullah Gül, başta Başbakan olmak üzere AKP
sözcülerince yapılan konuşmalarda “Abdullah Bey Kardeşimiz” seslenişine muhatap
oldu, sonra bu hitap “Sayın Cumhurbaşkanımız”, “Sayın Cumhurbaşkanı”na
çevrildi, sonra “Cumhurbaşkanı” oldu ve en sonunda da “11 no.lu
Cumhurbaşkanı”ndan bahseder oldular. Allah hiç kimseyi bugününden daha geriye
düşürmesin. Galiba vefa İstanbul’da bir semt imiş bazılarına göre!
Bütün masum pozlarınızı
yüzünüze takıp da “Efendim, Anayasa yedi yıl diyordu 11 no.lu Cumhurbaşkanı
seçildiğinde nasıl beş yıla indiririz.” filan da demeyin. İşinize geldiğinde
“Anayasa’daki boşlukları kanunla doldurabiliriz.” diyorsunuz yahut Anayasa
Mahkemesi üyelerinin görev sürelerinin sınırı olan yaş haddini kaldırıp buna
göre seçilmiş insanların sürelerini on iki yıla indiriyorsunuz; mahkemeler
devam ederken ceza müeyyidelerini hafifletiyor, kaldırıyor, yandaşlarınızı
hâkimin elinden alıyorsunuz… Daha devam edelim mi? Bu düzenlemenin kısaca izahı
şudur değerli AKP milletvekilleri: Sayın Erdoğan Köşk’e çıkmaya karar
vermiştir, elbette yeterli nitelikleri haiz her Türk vatandaşı gibi onun da
Köşk’e çıkma düşüncesi haklı bir düşüncedir, aday olabilir ancak Çankaya’daki,
sizin tabirinizle, 11 no.lu Cumhurbaşkanının önünde engel yaratmaması lazımdır,
sizin düşüncenize göre. Açıkçası, Köşk’e giden yollarda dikenlerin olmaması
lazımdır. Sayın Cumhurbaşkanının aday olarak çıkıp Sayın Erdoğan’ın ayaklarına
batabilecek diken olma ihtimali vardır, öyleyse aday yapılmamalıdır.
Bu işi zihninde çözememiş
insanlarımıza herhâlde şu şekilde anlatmak daha kolay olacaktır: Değerli
vatandaşlarımız, hepinizin bildiği bir pop müzik sanatçımız var, Sevgili
Tarkan, Tarkan’ın da bir eseri var: “Gül döktüm yollarına.” diyor. Bunun gibi,
gülün yaprakları hem de bu soğuk kış gününde bir bir kopartılıp Erdoğan’ın
ayaklarının altındaki yollarına dikenler batmasın diye dökülüyor. E, ne yapalım
Sayın Cumhurbaşkanı? Kendi emek ve alın terinizle kurduğunuz parti, AKP “Bu iş
buraya kadar.” deyip 12 no.lu Cumhurbaşkanı için kollarını sıvamıştır. İki sene
sonra seçilecek 12 no.lu Cumhurbaşkanı için AKP Grubu da “Recebim, Recebim.”
deyip gemilerde talim yapmaya başlamıştır! Herkesin bir hesabı var, Allah’ın da
bir hesabı var.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Meclisin mehabetine, ciddiyetine yakışmıyor, lütfen!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
- Hayırlı olsun diyor, Sayın Gül’ün aday olamaması üzerine kurgulanmış bu şahsi
düzenlemeyi Türk milletinin takdirine arz ediyor, kıymetli heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Korkmaz.
Bölüm üzerinde şahsı adına
söz isteyen Yahya Akman, Şanlıurfa Milletvekili.
Buyurun Sayın Akman. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 138 sıra sayılı Cumhurbaşkanı
seçimi kanununun ikinci bölümü üzerine şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bendeniz 3 defa bu Parlamento çatısı altında cumhurbaşkanlığı seçimini başından
sonuna kadar yaşamış ama 2 defa cumhurbaşkanı seçebilme imkânına kavuşmuş bir
arkadaşınız olarak, hasbelkader Sayın Demirel’in görev süresinin uzatılması
tarihinde konuşulan 5+5’lerden Sayın Sezer’in seçimine kadar, 367 garabetinden
Sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesine kadarki bütün süreçleri canlı
olarak, bizatihi komisyonlarda ve Genel Kurulda yaşamış olan bir arkadaşınızım.
O hikâyenin tamamını veya bir kısmını dahi bu süre içerisinde ifade etme
imkânına sahip değilim. Yalnız şunu söylemem lazım: Bugün değiştirmiş olduğumuz
Anayasa’nın uyum kanunu niteliğindeki teknik bir düzenlemeyi gündeme getirmiş
bulunmaktayız Hükûmetimizin tasarısı olarak ve bu da hiçbir milletvekili
arkadaşımızın itiraz edemeyeceği bir gereklilik.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Bunu kanunla düzeltemezsiniz.
YAHYA AKMAN (Devamla) –
Tartışma konusu olan belki geçici maddeyle ilgili bir konu, onu da şöyle
yorumlamak gerekiyor herhâlde: Yani mevcut Cumhurbaşkanımız kendi görev
süresiyle ilgili bir tasarrufta bulunamayacağına göre, görevi sadece seçimlerin
düzenli bir şekilde işlemesi, gerçekleşmesi olan Yüksek Seçim Kurulunun da bu
konuda bir kararının beklenmesi doğru olmayacağına göre, olsa olsa bu çatı
altında bu işin düzenlenmesi gerekir idi. Doğru bir şekilde, bir geçici madde
ile bu konuyla ilgili de bir çözüm bulunmuş oldu.
Tabii, arkadaşlarımız çok
farklı konulara değindiler. Belki bu vesileyle Cumhurbaşkanlığının bugün
kullanmış olduğu yetkilerin, yani 1982 Anayasası çerçevesinde kullanmış olduğu
yetkilerin parlamenter sistem için biraz fazla olduğunu ifade eden arkadaşlar
oldu. Şahsen ben de bu kanaatte olan arkadaşlarınızdan birisiyim. Doğrusu, bana
göre, Hocamızın da daha önce ilim adamı olarak yıllardır gündeme getirmiş
olduğu gibi, Türkiye için başkanlık sisteminin doğru bir sistem olduğuna inanlardanım.
Yani ya başkanlık sistemini kabul edeceğiz ya bugünkü mevcut Anayasa’yı elden
geçirip cumhurbaşkanının gerçekten parlamenter sistemlerdeki cumhurbaşkanı gibi
daha sembolik nitelikte bir makam olmasını temin ve tesis edeceğiz. Bana göre
doğrusu budur.
Konuyla ilgili olarak da,
malumunuz olduğu üzere, Sayın Meclis Başkanımızın başkanlığında bir Uzlaşma
Komisyonu kurulmuş durumda. Benim de takdir ettiğim üzere, şu güne kadar
hakikaten çok faydalı çalışmalar yapıyorlar, yani Türkiye’deki bütün katmanları
şahıs bazında, örgütlü toplum bazında, yani bu konuyla ilgili söz
söyleyebilecek herkese kapısı açık olan bir sistemle anayasa hazırlık
çalışmaları devam ediyor. İnşallah, bu çalışmalar çerçevesinde
cumhurbaşkanlığının görev ve yetkileriyle ilgili konu da tekrar ele alınır ve
benim, yine ifade ediyorum, temennim olarak dediğim gibi, başkanlık sistemine
geçilir, Parlamento da -diğer örneklerinde olduğu gibi, Amerika, Fransa veya
Rusya’daki örneğinde olduğu gibi- sadece yasama faaliyetlerine bakan bir fonksiyonu
icra eder.
Ben, bu vesileyle, inşallah
2014 senesinde halkımızın seçeceği yeni cumhurbaşkanının memleketimiz için,
milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum ve yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Akman.
Şahsı adına söz isteyen
Ayşe Türkmenoğlu, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Türkmenoğlu.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 138 sıra sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi
Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; 31/5/2007 tarihinde kabul edilen ve 16/6/2007 tarih ve 26554
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, cumhurbaşkanının seçimi ve
görev süresi konularında önemli değişiklikler getirmiştir.
2007 yılında genel
seçimlerden önce, cumhurbaşkanlığı seçimi süreci yaşanmış maalesef Parlamento
cumhurbaşkanı seçememiştir çünkü cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili Anayasa
Mahkemesinin bir 367 kararı var. Bu, hepimiz için tarihî bir karar, milat oldu
belki de bu sürecin yaşanmasında. 367 garabetiyle amaç ise, Meclisi belki kilitlemek,
Meclisin cumhurbaşkanlığı seçimini engellemek, belki de bu vesileyle Türkiye’de
bir kriz ortamı yaratmaktı.
Hepimiz biliyoruz ki Meclis
tarafından 12 Eylül dönemi öncesinde de cumhurbaşkanı seçilememişti. Ben burada
şunu da belirtmek istiyorum: O dönemlerde çocuktuk, hatırlıyorum,
televizyonları izlediğimizde her gün “Meclis bugün de toplandı Cumhurbaşkanını
seçemedi, Meclis bugün...” Aylarca bu süreç devam etti. Böyle bir süreç
herhâlde Türkiye’de yine aranıyordu, böyle bir özlem vardı diye düşünüyorum.
Belki de bu 367 diretmesi buna duyulan bir özlemdi. Öyle düşünüyorum ki belki
de seçimle halkımızın tercihiyle iktidara gelemeyen güçlerin bu şekilde bir
manevrası vardı. Bizler Türkiye’nin geleceği için, Parlamentonun geleceği için
düzgün kararlar alabilmeliydik. Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimi kriz olarak
yaşanmamalıydı. Türkiye’nin bu tip krizlerle kaybedecek zamanı yok. Dolayısıyla
cumhurbaşkanı seçilmesiyle ilgili değişikliklerin yapılması zaruret hâline
gelmişti.
Geçen haftadan bu yana
Anayasa Komisyonunda da bazı tartışmalar var, dünden beri Mecliste de bu
tartışmalar var. Ben de hayretle izliyorum, şöyle, onu söylemek istiyorum:
Cumhurbaşkanının nasıl halk tarafından seçileceği, bunun doğru olmadığı -ki
dört buçuk yıl önceki bir referandum şu anda yine önümüze getiriliyor- bunun
yanlış olduğu belirtiliyor. Halk zaten kararının verdi, artık 12’nci
Cumhurbaşkanını halk seçecek.
Buradaki bir eleştiri
konusu da “cumhurbaşkanının sorumluluğu yok, dolayısıyla halk seçerse nasıl
olacak?” Ben de tekrar bir geriye döndüm, bize hukuk fakültesinde okutulan 82
Anayasası’na göre de zaten cumhurbaşkanının sorumluluğu yoktu 105’inci maddeye
göre.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
O zaman Meclis seçiyordu, halk seçmiyordu.
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla)
– Dolayısıyla burada, Meclisteki irade de zaten halk tarafından oluşturulmuş
bir irade sonuçta. Halk direkt kendisi seçecek efendim.
Bir taraftan da şu var: Ben
bunu geçen haftadan beri izliyorum, bu sabah da yine Komisyondaki tartışmalarda
vardı -Her ne kadar Komisyon gündemimizde İç Tüzük değişikliği olsa da dönüp
dolaşıp bu konuya geliniyor nedense- şöyle söylendi: “Sizler işte, şu anki
Cumhurbaşkanının görev süresini yedi yıl yapıyorsunuz, Sayın Başbakana yol
açmak için yapıyorsunuz, olmaz.” gibilerinden çeşitli gerekçeler vardı. Ben de
şunu anlamıyorum: Cumhurbaşkanlığına seçilme yeterliliğine sahip olan her
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Anayasa’nın şartlarını yerine getirmek kaydıyla
cumhurbaşkanlığına aday gösterilebilir. O noktada, bizlerin şimdiden
cumhurbaşkanlığı seçimi noktasındaki halkın iradesine ipotek koymamız ya da “Şu
kişi seçilecek.” ya da “Bu kişi seçilecek.” diye söylememiz ne kadar doğru,
peşinen ne kadar doğru, gerçekten anlamıyorum. Ben bunu da bir dipnot olarak
söylemek istiyorum.
Bizler cumhurbaşkanlığı
seçimi süreciyle ilgili biliyorsunuz “Halk tarafından seçilecek” şeklinde
düzenlemeyi 2007’de yapmıştık, referandumu. Biraz önce konuşmaları izlerken
muhalefetten ismini hatırlayamayacağım bir milletvekili arkadaşımız dedi ki:
“Gidin, bir seçmenlerinize sorun. Halka siz bu şekilde anlatmadınız,
cumhurbaşkanlığı seçimi sürecini de bu şekilde anlatmadınız.”
Ben çok net hatırlıyorum -o
dönem de bizler milletvekiliydik- 2007 seçimlerinden hemen sonra, ağustos ayı
içinde sanırım Cumhurbaşkanını seçmiştik, sonrasında da bizler referandum
çalışmaları yaptık ve referandumda şunu söyledik: Zaten 11’inci Cumhurbaşkanını
seçmiştik, 12’nci Cumhurbaşkanının bundan sonra Meclis tarafından değil halk
tarafından seçileceği ve 5+5 şeklinde olacağını biz halkımıza anlattık. Bizler
halkımıza zaten bunu anlattık ve bu şekilde halk buna onay verdi. Sizler
anlatmadıysanız o sizin sorununuz, biz halkımıza bunu yeterince, düzgün bir
şekilde anlattık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Böyle bir şey denilmez! Böyle bir şey yok.
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla)
– Tasarının ikinci bölümünde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde aday
gösterilmede adaylarda aranacak özellikler, adaylar hakkında yapılacak
inceleme, kamu görevlilerinin adaylığı, propaganda ve adaylara yapılacak
yardımlar hükme bağlanmaktadır.
Efendim, daha anlatacak çok
şey var ama, ben, inşallah, bu yeni çıkacak düzenleme yasasının, uyum
yasasının, Anayasa’ya uyum yasasının hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, on beş dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Işık, Sayın
Halaçoğlu, Sayın Yılmaz, Sayın Yeniçeri ve Sayın Durmaz sisteme girmişlerdir.
Sayın Işık, buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu kanun
tasarısıyla mevcut Cumhurbaşkanına aziz Türk milletinin 2007 yılında yapılan
referandumla vermiş olduğu 5+5 hakkını gasbetmenizin sebebi nedir? Yani yedi
yıllık süreyi, artı üç yıl daha görev yapma hakkına sahip olan Cumhurbaşkanına
reva görüyor musunuz? Bunun sebebi nedir? Halkın oylarıyla kabul edilmiş bir
Anayasa maddesini kanunla değiştirmek hangi demokratik başka bir ülkede daha
vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu,
buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Teşekkür ediyorum Başkan.
Sayın Bakan, madde 177: “Bu
Anayasa, halkoylaması sonucu kabul edilip Resmî Gazetede yayımlanması ile
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olur ve aşağıda gösterilen istisnalar ile bu
istisnaların yürürlüğe girmesine ait hükümler dışında bütünüyle yürürlüğe
girer.”
Bir yasa çıktığı zaman
önceki yasaya atıfta bulunmuyorsa, o yasa, yani çıkan yasa diğerinin yerine
geçer ve uygulanır. Burada da istisnalarda Cumhurbaşkanlığının beş yıl
olmasıyla ilgili veya yedi yıl olmasıyla ilgili herhangi bir değişiklik söz
konusu olmadığına göre nasıl Anayasa’yı siz bir kanunla değiştirmeye
kalkışıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sayın Bakan, Sayın Cumhurbaşkanının görev süresinin beş yıl olduğunu düzenleyen
Anayasa amir hükmüne rağmen, bu tasarıyla yedi yıla çıkararak görev süresinin
sonunda tekrar aday olabilmesini engellemenizin sebebi nedir? Bu düzenleme
ileri demokrasi anlayışınızın bir göstergesi olarak değerlendirilebilir mi?
Yine, bu tasarıyla
Cumhurbaşkanı adaylarının kampanyalarında gerçek kişilerden bağış ve yardım
kabul edilmesi Amerikanvari bir yöntemdir. Bu, Cumhurbaşkanının tarafsızlığına
gölge düşürmez mi?
Genel seçimlerde gördüğümüz
gibi, buzdolabı, televizyon, kömür, koli yardımlarının Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde oluşmasını da engelleyebilecek misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yeniçeri…
Sayın Durmaz…
SADİR DURMAZ (Yozgat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Sayın Cumhurbaşkanının
görev süresinin bu kanun tasarısıyla yedi yıla çıkarılmasını, Anayasa’nın amir
hükmüne rağmen, doğru buluyor musunuz? Bu uygulamayla yüce Meclise Anayasa suçu
işletmiş olmuyor musunuz?
Başkanlık sistemini
düşünüyor musunuz?
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kuşoğlu…
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben, dün Sayın Adalet
Bakanına sormuştum, bir cevap verdi, daha sonra tekrar sordum ama bugün Sayın
Bakana ileteyim o soruyu.
Tutuklu milletvekilleriyle
ilgili olarak “Seçilmelerinde, aday olmalarında, Cumhurbaşkanı adayı
olmalarında bir mahsur yoktur, kampanya yürütmeleri de yargıçların takdirine
bağlıdır.” demişti. Peki, seçilmeleri hâlinde -ki, biz, şu anda bir kanun
hazırlığı yapıyoruz, bütün alternatifleri değerlendirmek durumundayız- en az
yüzde 51, ortalama yüzde 60 oy alacak. Yine yargıçların takdirinde mi
olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kuşoğlu.
Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu şu anda
görüşmekte olduğumuz kanunla Anayasa’yı değiştiriyorsunuz. Bundan sonra da
kanunları tüzüklerle, genelgelerle, Bakanlar Kurulu kararıyla değiştirmeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, buyurun.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekillerine
pozitif katkıları için, yorumları için, soruları için teşekkür ediyorum.
Şimdi, herhâlde bazı
eleştirileri getiren sayın milletvekillerimize takvimi hatırlatmakta yarar
görüyorum. Çünkü Anayasa’nın değiştiğini bu kanunla iddia ediyorlar. Anayasa
değişmiyor. Anayasa sadece uyumlu hâle getiriliyor.
Aslında yaşadığımız bu
tartışmanın ana sebebi, Türkiye’de Anayasa’yı tanımayan zihniyetlerin Meclisin
Cumhurbaşkanı seçmesini engellemek için demokrasiye yaptığı darbelerdir. Çünkü…
ATİLLA KART (Konya) –
Harikalar yaratıyorsun Sayın Bakan!
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne
demek uyumlu hâle getirmek Sayın Bakan?
ATİLLA KART (Konya) –
Anayasa’yı da uyumlu hâle getir!
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Anlatacağım sayın milletvekilleri, anlatacağım.
Bakın, biz 10’uncu
Cumhurbaşkanımızın görev süresi devam ederken bir sonraki Cumhurbaşkanının halk
tarafından seçilmesi için burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerekli
çalışmaları yaptık. Ama maalesef o zaman, 10 Mayıs’ta kabul edilen Kanun 25
Mayıs’ta Meclise geri gönderildi. 31 Mayıs tarihinde o Kanun aynen kabul edildi
ve 16 Haziran tarihinde Resmî Gazete’de yayımlandı. 22 Temmuz’da Türkiye seçime
gidiyordu. Bu arada seçim kararı çok önceden alınmıştı ve seçime gidildikten
sonra yeni seçilen Meclis, 28 Ağustos 2007 tarihinde Anayasa’nın o günkü
yürürlükte bulunan hükümleri uyarınca bugünkü Cumhurbaşkanımızı seçti.
Arkadaşlar, ben de bir
milletvekili olarak, içinizde o gün oy kullanan diğer milletvekilleri gibi
Sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığına oy verirken, bu ülkenin yedi
yıl boyunca Cumhurbaşkanlığı görevinde bulunması için oyumu verdim. O günden
sonra, ondan aylar sonra, 21 Ekim 2007 tarihinde halkımızın yüzde 69’unun
onayıyla değişen Anayasa maddesi Abdullah Gül’den sonraki cumhurbaşkanının, bir
sonraki cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi için oy kullandı.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Nerede yazıyor?
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Başta
niye yazmadınız?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Geçici madde koysaydınız!
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Öyle, öyle, doğru söylüyor, Sayın Bakan doğru
söylüyor.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Anlatacağım, bitireyim, müsaade edin. Ben sizin
sorularınızı dinledim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Demek
Anayasa’ya uyumlu hâle getiriyorsunuz!
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bakın, Cumhurbaşkanı, tarihimizde, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin seçtiği her Cumhurbaşkanı yedi yıl görev yapmıştır. Kimileri,
Mecliste yaşanan bazı sıkıntılardan dolayı, yedi yıldan biraz daha fazla bile
yapmak zorunda kalmıştır ama Cumhurbaşkanı seçiminin öne çekilme örneği hiçbir
zaman yoktur. Cumhurbaşkanı, seçildiği gün, yedi yıllığına seçilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Seçilmiyor ki zaten! Kanun ondan önce çıktı.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Halk tarafından seçilecek olan, direkt halk
tarafından seçilecek olan bir Cumhurbaşkanı beş yıllığına seçilir. Eğer halk
ondan memnun kalır, o da ikinci bir dönem aday olursa, ikinci bir beş yıllığına
seçilebilir ama Meclis tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanının süresini
kısaltmaya kalkmak, yedi yıldan beş yıla indirmeye kalkmak hiçbirimizin hakkı
değil çünkü kendisi, o hakkı, seçildiği günde kazanmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen
indirdin ya! 31 Mayısta indirdiğin zaman ne yaptın? 31 Mayısta indirdiğin zaman
o kararı almıştın sen!
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Şimdi, dediler ki: “Bu, sizin ileri demokrasinizin
bir yansıması mı?” Evet, çünkü biz milletin, artık, kendi Cumhurbaşkanını
seçmesini arzu ediyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) -
Milletin oyunu da gasbetmeye kalkıyorsun Sayın Bakan!
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Milletin seçeceği Cumhurbaşkanı 5+5 koşullarında
görev yapacaktır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye
seçmiyorsun o zaman? Niye iki yıl erteleniyor? Niye kaçıyorsunuz ya?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Kaçılan bir şey yok Oktay Bey!
OKTAY VURAL (İzmir) – İki
yıl önce yapıyordunuz!
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Biz, burada aldığımız kararın arkasındayız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Bakanım, siz Genel Kurula hitap edin, Genel Kurula.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Ben, burada yedi yıllığına Cumhurbaşkanını seçmiş bir
milletvekili olarak…
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye
bu kadar korkuyorsunuz?
BAŞKAN – Müsaade edin sayın
milletvekilleri, Sayın Bakan cevap veriyor.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – …oyumun arkasındayım, irademin arkasındayım.
OKTAY VURAL (İzmir)-
Anayasa Mahkemesine mi başvuracak Cumhurbaşkanı?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Siz, milletin iradesine eğer saygı göstermek
istemiyorsanız…
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Siz göstermiyorsunuz!
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – …onun hesabını da millete…
OKTAY VURAL (İzmir) -
Göstermeyen sizsiniz!
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Halkın iradesi “beş yıl” dedi.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – …geçmişte olduğu gibi, yine sandıklarda verirsiniz.
Milletin vicdanında yargılanıp müebbet muhalefete mahkûm olmuş olanların
milletin iradesini kabullenmesinin zor olduğunun farkındayım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen,
o “muhalefet” dediğinin kapısında çok dolaştın!
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Şimdi, bu maddi yardımlarla ilgili gelen soruya da,
bu, dünyanın her yerinde olan bir şeydir.
Bir milletvekilimiz
“Başkanlık sistemini düşünüyor musunuz?” diye sordu. Ümit ederim ki bu
Meclisteki her milletvekilimiz, hem parlamenter sistemi hem başkanlık sistemini
her daim düşünüyordur, her daim ülkemiz için hangisi daha yararlı olur, bunları
kafasında tartışıyordur ve bu konular bu Mecliste gündeme geldiği zaman da o
düşüncelerini bizimle paylaşır. Şu anda biz bir sistem değişikliğiyle ilgili
tartışma içerisinde değiliz ama Başkanlık sistemini uygulayan ülkelere
bakıyoruz, parlamenter sistemi uygulayan ülkelere bakıyoruz, oralardaki
artıları, eksileri devamlı değerlendiriyoruz, biz milletimizin ihtiyaçları
çerçevesinde her daim bunları düşünüyoruz, düşünmeye de devam edeceğiz, çünkü
bu millet her şeyin en güzeline, en iyisine layık.
Ben sayın
milletvekillerimizin sorularına teşekkür ediyorum. Tekrar ediyorum, burada
tarihleri hatırlamakta fayda var, hatırlatmak için bir kez daha söylüyorum.
Anayasa değişikliği Sayın Cumhurbaşkanının seçilmesinden aylar sonra, 21 Ekim
tarihinde halkımızın büyük desteğiyle, yüzde 69 oy oranıyla gerçekleşmiştir ama
Sayın Cumhurbaşkanı 28 Ağustosta zaten seçilmişti. Meclis tarafından seçilen her
cumhurbaşkanı gibi onun da yedi yıl görev yapma hakkıdır, o hakkı elinden
almak, gasbetmek hiç kimsenin haddi değildir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – 2
defa seçilme hakkı veriyoruz. Niye alıyorsunuz onu?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bir
daha seçilsin, on sene yapsın.
ATİLLA KART (Konya) - Sayın
Bakan, kamu yönetiminde hak olmaz, görev olur, görev. Hakla görevi karıştırma
Sayın Bakan. Temel kavramları karıştırıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Sakık,
buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de Sayın Bakana çok
dostça bir soru sormak istiyorum. Yani “yedi yıl hakkı” diyor ama 7+5 neden
hakkı olmasın? Bir taraftan özgürlüklerden bahsediyoruz, bir taraftan da
Cumhurbaşkanının bu demokratik hakkını elinden alıyoruz. Ben çok dostça bir
soru soruyorum.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Ben de çok dostça cevap vermek istiyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) –
Bitireyim, bitireyim.
Halkın oyundan bahsettik,
referandumdan bahsettik. Halk bu konuda tercihini ortaya koydu. Yani şimdi,
aslında yapılan bu değişiklik halkın iradesini yok hükmünde sayan bir yasal
düzenlemedir, Anayasa’yla da bağdaşmadığını siz de biliyorsunuz, biz de
biliyoruz. Yani hukukçu değiliz ama az çok herkes hukuktan bu ülkede bir miktar
pay almışsa bunun hukuka uygun olmadığını da hepimiz biliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaçoğlu…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Teşekkür ederim Başkan.
Ben sorumun cevabını
alamadım Sayın Bakan. Ben şunu söylüyorum: Bir yasa çıktığı zaman diğer, önceki
yasaya atıfta bulunmuyorsa ve onunla ilgili hükümleri ortadan kaldırmasıyla
ilgili ek bir madde konmamışsa son çıkan yasa geçerlidir ve tümüyle önceki
yasayı ortadan kaldırır. Anayasa’da da aynı şey. 177’nci maddede “…Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası olur…” diyor ve istisnaları sayıyor, istisnalar
içerisinde Cumhurbaşkanlığının yedi yıl veya beş yılla ilgili, daha doğrusu
önceki Anayasa’daki yedi yılla ilgili bir hükmü bulunmadığına göre, bunu
değiştirmediğinize göre yeni Anayasa’daki hüküm geçerlidir. Bunu siz bir
kanunla değiştiremezsiniz, bu, Anayasa’ya aykırıdır. Bunu nasıl oluyor da
değiştirmeye kalkışıyorsunuz? Onu soruyorum size.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir kez daha
soruyorum: Anayasa’mızın 101’inci maddesindeki “Cumhurbaşkanının görev süresi
beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.” amir
hükmüne rağmen ve bu hüküm halkın oyuyla 2007 yılında kabul edilmiş olmasına
rağmen, siz bu maddedeki bu hükmü bir yasayla yedi yıla neden çıkarıyorsunuz?
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, Sayın Başbakanın, Cumhurbaşkanı adayı olmasının
önünde bir engel var mıdır? Bunu açıkça, dürüstçe bu millete açıklayınız. Siz
Cumhurbaşkanı yapmak istiyorsanız yol açık. Bunu açıklarsanız memnun olurum.
Dolambaçlı yollardan bu milletin kafasını karıştırmaya gerek yok. Sayın
Cumhurbaşkanının 5+5; 10 yıllık süresini yedi yıla indiriyorsunuz, üç yılını
gasbediyorsunuz. Sebebi nedir? Soru bu.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Şimdi “Halkın tercihi
ortada.” dedi Sayın Milletvekilim. Evet, halkın tercihi 12 Haziranda çok açık,
net bir şekilde gözüktü. Oradan herkes halkın tercihiyle ilgili alması gereken
mesajı almıştır. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
ALİM IŞIK (Kütahya) – Onu
geç! O, halkın iradesi.
OKTAY VURAL (İzmir) – 21
Ekimde de halk oy vermedi mi?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Şimdi, halkın gönlünde ne yattığını halka gittiğimiz
zaman zaten görüyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Halka
öyle söylemediniz.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bugüne kadar biz 3 kere göğsümüzü gere gere,
alnımızın akıyla halka gittik, hamdolsun halktan da her zaman gücümüzü
artırarak, yetkimizi artırarak geri döndük.
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Bu
defa da gidin!
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Halkı anlamakta zorluk çekenlerin kimler olduğunu
zaten bu halk biliyor. Onlara da gereğini yapıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Anlamayan sensin.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Şimdi, burada sayın milletvekillerimize bir kez daha
anlatmak istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın seçildiği günkü Anayasa’nın
hükümleri, kendisinin Meclis tarafından seçilmesini ve yedi yıl görev yapmasını
öngörüyordu.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Kazanılmış hak mı Sayın Bakan?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Vekilimizin okuduğu 101’inci madde
Anayasa’mızın değişmesinden sonra…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Anayasa’yı nasıl ihdas ediyorsun sen? Anayasa’yı ilgadan dolayı…
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – …yani 21 Ekim tarihinden sonra yürürlüğe girmiş,
hatta 30 Ekim tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Bu konuda Cumhuriyet
Halk Partisinin Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuruya cevaben Anayasa
Mahkemesinin verdiği gerekçeli karardan bir satırı size okuyarak çok açık, net
bir şekilde bu tartışmaya son vermek istiyorum. Diyor ki Anayasa Mahkememiz:
“Hukuk devletinde yasa koyucu yalnız yasaların Anayasa’ya değil evrensel hukuk
ilkelerine uygun olmasını sağlamakla yükümlüdür. Hukuk güvenliğinin sağlanması,
bu doğrultuda yasaların geleceğe yönelik öngörülebilir belirlemeler yapılmasına
olanak verecek kurallar içermesi de hukukun üstünlüğünü temel alan hukuk devletinin
vazgeçilmez koşulları arasında yer almaktadır. Bu nedenle, hukuk devletinde
güven ve istikrarın korunabilmesi için kural olarak yasalar yürürlüğe
girdikleri tarihten sonraki olaylara uygulanırlar. Bazı durumlarda adaletin
sağlanması, temel hakların korunması gibi nedenlerden kaynaklanan zorunluluklar
dışında da yasaların geçmişe yürümesi söz konusu olamaz. Dava konusu kuralla
üst üste iki dönem başkanlık veya genel başkanlık yapanların bir seçim dönemi
geçmedikçe tekrar başkan seçilemeyecekleri belirtilerek, bu görevlerini
sürdürmekte olanların gelecek için öngörmedikleri bir engelleme getirilmiştir.”
Bu çok önemli bir cümle bakın: “Kişilerin seçilerek koşulları kanunla
belirlenmiş bir göreve getirildikten sonra geriye dönük düzenlemelerle
haklarının…”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Geriye dönük değil, 31 Mayısta Kanun’u kabul eden sizsiniz yahu!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
O zaman niye istisnalar koyuyorsunuz başka maddelerde?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir dakika…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın
Bakan, açılıyor.
Buyurun.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bakın, “Kişilerin seçilerek koşulları kanunla
belirlenmiş bir göreve getirildikten sonra geriye dönük düzenlemelerle
haklarının hukuki istikrar ve güvenlik gözetilmeden kısıtlanması hukuk devleti
ilkesiyle bağdaşmaz.”
OKTAY VURAL (İzmir) –
Anayasa Mahkemesi üyelerini ne yaptınız?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Bakın, çok açık, net bir şekilde diyor. “Bu geçmişe
dönük olamaz.” diyor Anayasa Mahkemesi.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Doğrudur ama yeni çıkan yasada bunun teyit edilmesi gerekir geçici maddeyle.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, şimdi Sayın Vekilimizin biri de dedi
ki: “Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın önünde bir engel mi var?” Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’ın önüne bugüne kadar çok tuzaklar, çok engeller koymaya kalktılar.
Hamdolsun bu millet o engelleri, o tuzakları teker teker imha etti. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Eğer birilerinin bir tuzak, bir engel koyma endişesi,
çabası, umudu varsa, inanın bana, milletin tokadı çok ama çok ağır olur.
Saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Göreceğiz, göreceğiz!
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Bakan, bu AB müzakerelerinde neden başarısız olduğunuzu şimdi daha iyi anladım!
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
İkinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
15’inci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 15. maddesinin 2. fıkrasında bulunan
“kahverengi” kelimesinin “kırmızı” olarak değiştirilmesini,
3. fıkrasının Tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Enver Erdem Hasan Hüseyin Türkoğlu
Konya Elâzığ Osmaniye
Nevzat
Korkmaz Yusuf Halaçoğlu
Isparta Kayseri
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 138
Sıra Sayılı Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu Tasarısı’nın 15. maddesinin 2.
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 19.01.2012
Levent Gök Atilla Kart Bülent Kuşoğlu
Ankara Konya Ankara
Salih Fırat Ali Serindağ R. Kerim Özkan
Adıyaman Gaziantep Burdur
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısının 15 nci maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Hasip Kaplan İbrahim Binici Demir Çelik
Şırnak Şanlıurfa Muş
Halil Aksoy Adil Kurt Murat Bozlak
Ağrı Hakkâri Adana
Ertuğrul
Kürkcü
Mersin
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili, buyurun.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) –
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Zaten
önerge yasanın bütününe, ruhuna ilişkin olduğu için ben de tamamı hakkında
konuşacağım.
Şimdi, burada birkaç gündür
yaptığımız tartışmalar sırasında hepimiz görüyoruz ki, her ne kadar “Anayasa’da
yapılan değişiklik açıktır.” dese de bu tasarıyı getiren Adalet ve Kalkınma
Partisi, aslında Anayasa’da bir açıklık olmadığı kanaatiyle onu bir yasayla
açmaya çalışıyor ve kaçınılmaz bir ihtilaf ortada çözülemeden gidiyor.
Şimdi, burada bu ihtilafın
bir yanlıştan kaynaklandığı apaçık. Fakat yanlışlar sebepsiz değildir. Bence,
bu yanlışın niçin yapıldığını anlamaya çalışırsak, belki bunun arkasındaki
siyasi süreci de okuyabiliriz. Çünkü her ne kadar tasarıyı getiren AKP
sözcüleri “Ortada bir yanlış yok.” deseler de, temel hukuk mantığı, hepimizin
bildiği, bir yasayla Anayasa’nın açıklık kazanamayacağı ortada olduğuna göre,
normlar hiyerarşisi dolayısıyla burada çok ciddi bir problem var.
Peki ama niçin bunda ısrar
ediliyor, niçin bu geri çekilip başka bir yola gidilmiyor? Ben bunun Adalet ve
Kalkınma Partisinin egemenlik stratejisinde çok önemli bir kritik tarihle,
hedefle ilişkili olduğunu düşünüyorum. 2014 tarihi Adalet ve Kalkınma Partisi
için çok önemli. Adalet ve Kalkınma Partisi 2014 seçimlerinde, esasen şimdi
Barış ve Demokrasi Partisinin kontrolünde olan belediyeleri devralarak girmek,
böylece 2014’te Türkiye’nin tamamında kendi nüfuzunu bir kere daha test etmek
istiyor. İkincisi; anayasa oylaması çok büyük olasılıkla, eğer komisyon
herhangi bir kazaya uğramadan gerçekleşirse, bu tarihte gerçekleşecek ve bu
tarihte Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına tırmanmasını ve orada bir tür
hükümdar yetkileriyle donatılmış bir anayasa içerisinde Adalet ve Kalkınma
Partisinin yeni bir çığır açacağı düşünülüyor. O yüzden, bütün bunları
birbiriyle uyumlu hâle getirmek için bu anayasa önerisinde, daha doğrusu
Cumhurbaşkanlığı süresinin böyle yorumlanması konusunda bir ısrar var. Başka
türlü açıklanmadığı için, bu yanlışa bir hukuki açıklama getirilemediği için,
bu yanlışın bir siyasi açıklamasının olması gerekir. Türkiye tarihini, Türkiye
siyasetini, Türkiye’deki anayasal mücadeleler tarihini ve egemenlik
tartışmalarını izlediğimiz zaman gördüğümüz tablo budur.
Şimdi, bu tasavvurun
kendince gayrimeşru bir tarafı yok ama bu tasavvurun gerçekleşmesi bakımından
uygulanan vasıtaların hiçbirisi ne yasal ne meşru. Barış ve Demokrasi Partisine
karşı girişilen tenkil siyasetiyle, tedip siyasetiyle, bu Cumhurbaşkanlığı
süresinin bir yasayla yeniden belirlenme çabaları ve tabii ki anayasal tartışma
başladığında Cumhurbaşkanına padişah yetkileri tanıyan yeni bir yönelim
arasında tam bir tutarlılık, tam bir bütünlük var. Adalet ve Kalkınma Partisi
belki bu siyasi projesini ortaya koymuş olsa -ki bence onlar da bunu henüz
tartışıyorlar- o zaman her şey hepimiz için daha açıklanır hâle gelir. Bir
şeyin siyasi olarak açıklanır olması onun kabul edilmesini gerektirmez. Ne
yapalım ki Sayın Bakanın, Egemen Bağış’ın milletin teveccühüyle her şeyi
açıklamaya çalışması modern bir devlet bakımından tek unsur olamaz. Evet,
millet teveccüh edebilir ama millet başkalarına da teveccüh ettiği için onlar
arasındaki denge, ilişki bir anayasal normlar toplamı olarak ortaya konmak
zorundadır.
Ben, Anayasa’yı yasayla
aşma girişiminin gerisinde bu egemenlik mantığının bulunduğunu, bu egemenlik
mantığının da iktidarın diğer bütün adaylarını saha dışına itecek bir tür
mekanizmalar toplamının bir parçası olarak düzenlendiğini, Adalet ve Kalkınma
Partisinin eğer mümkünse -ki ben mümkün olmadığını biliyorum- bir an önce
bundan yüz geri etmesini temenni ediyorum. Yoksa Türkiye’yi çok sert bir
egemenlik ve iktidar mücadelesi bekliyor. Tabii ki biz orada, olmamız gereken
tarafta olacağız.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kürkcü.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 138
Sıra Sayılı Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu Tasarısı’nın 15. maddesinin 2.
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 19.01.2012
Levent
Gök (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Levent Gök, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Gök. (CHP
sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Görüşlerimi ifade etmeden
önce, az önce sözlü sorulara cevap veren Sayın Bakanımızın üslubundan duyduğum
rahatsızlığı belirtmek isterim.
Devleti yönetmek önemlidir
ve tüm yurttaşlar ve toplum, devleti yönetenlerden adil olmalarını, sabırlı
olmalarını beklerler. Siyasetçi kolay olunmaz, bakan olunabilir, Başbakan
olunabilir, Cumhurbaşkanı olunabilir, bu makamlar gelip geçicidir ama siyasetçi
olmak için öncelikle sabır gerekiyor Sayın Bakanım. Esasında sizlerin bunları
çok iyi bilmesi gerekirdi çünkü tarihimizin önemli şahsiyetlerinden Şeyh
Edebali’nin çok önemli bir söylevi tüm siyasetçiler için bir duayen hitap
şeklidir. Şöyle der Şeyh Edebali: “Ey oğul! Öfke bize, uysallık sana. Gücenmek
bize, gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana.” Sayın Bakan,
katlanacaksınız, muhalefet eleştirecek, siz katlanacaksınız. Bu işin kuralı bu.
Siz adil olacaksınız. Bizler elbette anlatacağız ama sizler sabırlı
olacaksınız, siyasetçi olmanın yolu buradan geçiyor. Bakan olabilirsiniz ama
siyasetçi olmak için bunları uygulamanız gerekiyor.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Bakan, olgun olacaksınız olgun. Biraz olgunlaşacaksınız, öğreneceksiniz de
Sayın Bakan.
LEVENT GÖK (Devamla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim, görüşülmekte olan kanun
tasarısının 15’inci maddesinin ikinci fıkrasını buradan çıkartıp 17’nci maddeye
eklenmesi yönünde bir önerim olmuştur. Çok basit bir öneri, çok makul bir öneri
aslında. Bakın, üçüncü bölüm üç maddeden oluşuyor. Seçim günü işleri. Bir,
kullanılacak oy pusulasının şekli, 15’inci madde. 16’ncı madde, oy kullanma
şekli. 17’nci madde, referandum yapılması hâlinde oy kullanma şekli. Benim,
15’inci maddenin (2)’nci fıkrasının buradan çıkartılmasını istemekteki
maruzatım… 15’inci maddenin (2)’nci fıkrası aynen şöyle diyor: “Oylamanın
referandum şeklinde yapılması hâlinde beyaz üzerine ‘Evet’, kahverengi üzerine
‘Hayır’ ibareleri yazılı, iki ayrı renkten oluşan birleşik oy pusulası
kullanılır.” Ben, bu fıkranın 17’nci maddeye eklenmesini teklif ediyorum. Nedir
17’nci madde? Referandum yapılması hâlinde oy kullanma şekli. Makul bir teklif
değil mi değerli arkadaşlarım? Sayın Komisyon Başkanımız ve Bakanımız niçin
katılmadı, anlamakta güçlük çekiyorum.
Esasında, dün yapılan bir
yanlış da bugün vahim bir şekilde ortada duruyor değerli arkadaşlar. Pek çok
arkadaşımız söz aldı, kanunların Anayasa’ya aykırı olamayacağını, kanunların
bir anayasal bütünlük içinde olması gerektiğini ve Anayasa’ya uygun olması
gerektiğini sizlere defalarca anlattılar. Şimdi, Anayasa’mızın 102’nci
maddesinin üçüncü fıkrasını sizlere hatırlatıyorum değerli arkadaşlarım.
Anayasa’mızın 102’nci maddesi Cumhurbaşkanı seçimiyle ilişkilidir ve üçüncü
fıkrasında aynen şöyle diyor: “İkinci oylamaya tek adayın kalması hâlinde, bu
oylama referandum şeklinde yapılır.” Hangi oylama? Birinci oylamayı tarif
etmiyor Anayasa “İkinci oylamaya tek adayın kalması hâlinde, bu oylama
referandum şeklinde yapılır.”
Değerli arkadaşlar, 1’inci
maddede, referandum yapılır diye ya da birinci oylamada tek aday olsa diye,
referandum yapılır diye bir Anayasa hükmü yok ki. Şimdi biz, Anayasa’da olmayan
bir hükmü burada yapmaya çalışıyoruz. Benim bu önerimi bugün değiştirmeniz
mümkündür ama dün, 4’üncü maddede yaptığımız değişikliklerle, ne yazık ki
birinci oylamaya da referandum şartını getirdiniz. Eğer tek aday varsa birinci
oylamada da referandum olacaktır. Bu, Anayasa’daki yazılı, 102’nci maddede
yazılı ibareye aykırıdır. Tekrar sizlere hatırlatıyorum: “İkinci oylamaya
-Anayasa çok açıkça belirtmiştir- tek adayın kalması hâlinde, bu oylama
referandum şeklinde yapılır.” Bu açık gerçek karşısında, birinci oylama
referandum olarak yapılmayacaktır, yapılırsa -dün buradan geçti- 4’üncü madde
de Anayasa’ya aykırı olmuştur. Pek çok konu tartışıyoruz ama usul de bazen
esastan önce gelir. Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılış şekilleri, bu
maddelerle, tartışılır hâle gelmiştir.
Lütfen değerlendirmelerimi
dikkate alınız. Aklın yolu birdir diyelim ve Anayasa hükmüne uygun bu önerimi
kabul etmenizi sizlere naçizane bir öneri olarak sunuyorum.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 15. maddesinin 2. fıkrasında bulunan
“kahverengi” kelimesinin “kırmızı” olarak değiştirilmesini,
3. fıkrasının Tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Enver
Erdem (Elâzığ) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Enver Erdem, Elâzığ Milletvekili, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı’nın
15’inci maddesi için verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Cumhurbaşkanı Seçimi
Kanunu Tasarısı’nı konuşmamızın temel sebebi Anayasa’mızda 2007 yılında yapılan
değişikliktir. Bu hususta 2007 değişikliğinin getirdiği tartışma konularına
baktığımızda şunları görüyoruz: Birinci tartışma konusu, 2007 yılında yapılan
Anayasa değişikliğiyle, parlamenter sistemlerde çokça rastlanmayan, halk
tarafından seçilen, yetkileri yönüyle çok güçlü, yasama, yürütme ve yargı
üzerinde yetki kullanabilen, siyaset ve bürokrasi üzerinde ciddi vesayet
yetkisi olan, hukuki sorumluluğu olmayan bir cumhurbaşkanı modeli ortaya
çıkmıştır. Bu modeldeki temel sorun şudur: Halka ve hukuka karşı sorumluluğu
olan Başbakan ile sorumsuz Cumhurbaşkanı arasında çıkabilecek sorunların ülkede
tekrar bir rejim sorununa dönüşme ihtimalî vardır.
İkinci tartışma konusu:
2007 yılında yapılan anayasa değişikliğinde görev süresi yedi yıldan beş yıla
indirilen Cumhurbaşkanının yani 11’inci Cumhurbaşkanının görev süresi kaç yıl
olacaktır? Eski düzenlemeye mi tabi olacak yoksa yeni düzenleme şu anda görevi
başında olan Cumhurbaşkanını etkileyecek mi? Bu hususta bilim adamları,
siyasiler, hatta vatandaşlar ikiye ayrılmış durumdadır. 11’inci
Cumhurbaşkanının görev süresini yedi yıl olarak görenler bunu kazanılmış bir
hak olarak görmekte ve sadece bu ifadenin arkasına sığınmaktadırlar. Bu hususta
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşü çok açık ve çok nettir: Cumhurbaşkanının
görev süresi beş yıldır ve tekrar seçilebilir. Yedi yıllık süre kazanılmış hak
değildir. Bu bir kamusal statüdür. Cumhurbaşkanının görev süresini halk beş yıl
olarak belirlemiştir. Hatta Sayın Sami Selçuk’a göre Meclisin bu hususta
tartışması, görüşmesi yetkisini aşması anlamına gelmektedir.
Üçüncü tartışma konusu:
11’inci Cumhurbaşkanının görev süresiyle ilgili tartışmaları sonlandırmak için
nasıl bir düzenleme yapılmalıdır? Yasal bir düzenleme mi yapılmalıdır yoksa
Anayasa’da yapılacak bir değişiklikle veya ek bir maddeyle mi sorun
çözülmelidir? Hükûmet, yasal düzenlemeyle sorunun çözümünün mümkün
olabileceğini düşünerek bu tasarıyı Meclise getirmiştir. Ancak bu düzenlemeler,
hukuk nosyonu olan milletvekillerinin çoğunu tatmin etmediği gibi birçok bilim
adamının ve halkımızın da tepkisine neden olmuştur. Çünkü yapılan düzenleme,
normlar hiyerarşisine ve işlemlerde paralellik ilkesine aykırılık teşkil
etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu Tasarısı üzerinde iki gündür Genel Kurulda çeşitli
konuşmalar yapıldı, değerlendirmeler yapıldı. Daha önce bu tasarı Anayasa
Komisyonunda ve alt komisyonlarda görüşüldü. Genel Kurulda Hükûmet tarafından getirilen
bu tasarının hiçbir maddesine dokunulmadan aynen kabul edilecek. Muhalefet
partilerinin temsilcileri, haklı olarak, tasarıdaki eksiklikleri ortaya koymaya
çalışmaktadır. Muhalefet partilerinin dikkatleri çekmesi gereken, gündeme
getirdikleri bu hususlar iktidar tarafından mutlaka önemsenmelidir. Meclisin
açıldığı günden itibaren iktidar partisinin birçok hatibi, muhalefetin ne
şekilde görev yapması gerektiği hususunda konuşmalar yapmıştır.
Değerli milletvekilleri,
Mecliste toplumda karşılığı olmayan hususlar görüşülmektedir, uluslararası
anlaşmalar görüşülmektedir ama vatandaşın problemi olan, memurun, işçinin,
geçici işçilerin, müteahhit işçilerinin, emeklilerin, esnafın, çiftçinin
sorunları burada tartışılmamaktadır. Elbette ki bunun gerekçeleri vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin önemsiz bir kurum olduğu, bu çatıda bu milletin
sorunlarının çözülemeyeceğine dair bir kanaat ortaya çıkarılmaya
çalışılmaktadır. Bu Türkiye…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Erdem.
ENVER ERDEM (Devamla) –
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler, kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
16’ncı madde üzerinde üç
adet önerge vardır ancak önergeler aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme
alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 16. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Uğur Bayraktutan Ali Serindağ Atilla Kart
Artvin Gaziantep Konya
Mehmet Hilal Kaplan Ercan Cengiz Musa Çam
Kocaeli İstanbul İzmir
Sakine Öz Mehmet Volkan Canalioğlu Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Manisa Trabzon İstanbul
Süheyl
Batum
Eskişehir
İkinci önerge imza sahipleri:
Hasip Kaplan İbrahim Binici Demir Çelik
Şırnak Şanlıurfa Muş
Halil Aksoy Adil Kurt Murat Bozlak
Ağrı Hakkâri Adana
Üçüncü önerge imza sahipleri:
Faruk Bal Hasan Hüseyin Türkoğlu Nevzat Korkmaz
Konya Osmaniye Isparta
Yusuf
Halaçoğlu Lütfü
Türkkan
Kayseri Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Söz isteyen?
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Hasan Hüseyin Türkoğlu Osmaniye Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk Milletinin saygıdeğer milletvekilleri;
görüşülmekte olan Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesini
değiştirmek maksadıyla vermiş olduğumuz önergeden dolayı söz almış bulunuyorum,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hakkında değişiklik
önergesi verdiğimiz 16’ncı madde “Oy kullanım şekli” başlığını taşımaktadır.
Madde oyun nasıl kullanılacağına ilişkin şeklî hususları içeren üç paragraftan
oluşmuştur. Bu hususların hâlen yürürlükte olan seçim kanunlarında ayrıntılı olarak
düzenlendiğini hepimiz bilmekteyiz. Bunun ayrıntılı olarak kanunun içine derç
edilmiş olması lüzumsuz tekrarlardan başka bir şey değildir ayrıca Yüksek Seçim
Kurulu her seçim döneminde oy kullanılmasına ilişkin tüm ayrıntıları anlaşılır
bir şekilde ilan etmekte hem de şeklini yazılı, görsel alanlarda halka
ulaştırmaktadır. Bu maddenin ve diğer bazı maddelerin lüzumsuz tekrar niteliği
taşıdığını aslında hepimiz biliyoruz. Herhâlde tasarıyı hazırlayanlar
Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu madde sayısının makama uygun şekilde çok olmasını
murat etmiş bu yüzden tasarı içine bir sürü lüzumsuz tekrar maddesi koymuşlar.
Bu anlayış hukuka, Meclise ve tasarıyı hazırlayan Hükûmete yakışmamaktadır. Şu
ana kadar vermiş olduğumuz önergelerin hiçbiri kabul edilmedi. Her önerge
iktidar partisinin Meclis çoğunluğu karşısında eridi gitti. Sizlere bu çatı
altında görev yapan bir milletvekili olarak hatırlatmam gereken şey: Bu
tasarının bu hâliyle yasalaşması hâlinde Türk devletinin ileride yaşayacağı
büyük sıkıntıların, problemlerin zeminini hazırlamış olacağınızdır. Bu tasarı
Anayasa’ya aykırıdır. Bu tasarı, mevcut Cumhurbaşkanını tekrar aday olmaktan
alıkoyan, önünü tıkayan bir nitelik taşımakta ve Cumhurbaşkanlığı hayaliyle
yanıp tutuşan birinin önünü açma tasarısıdır. Bunu bu Mecliste ve bu ülkede
bilmeyen yoktur. Eğer bu tasarıyla murat ettiğiniz şey Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasını temin etmek ise -ki bu gayet açıktır- bu
millet ve bu Meclis Recep Tayyip Erdoğan’a ne borçludur ne zorunludur. Bu
Meclis, AKP ve CHP’nin iş birliğiyle 2002 yılında Anayasa ve ilgili kanunları
değiştirerek sabıkası bulunan Recep Tayyip Erdoğan’ı önce milletvekili, sonra
Başbakan yapmıştır. Bu Meclis 3 defa Recep Tayyip Erdoğan’a Başbakan olma ve
hükûmeti kurma onurunu vermiştir. Şimdi, bu Meclisten beklenen, mevcut
Cumhurbaşkanı ile Başbakanın ileride muhtemel Cumhurbaşkanlığı yarışında
Başbakanın avantajına düzenlemeler yapması ise, lütfen bizi bu yarışa
karıştırmayınız, yüce Meclisi alet etmeyiniz. İleri demokrasi sevdanız var ise,
Abdullah Gül dâhil, herkesin Cumhurbaşkanı adayı olmasına da müsaade ediniz.
Milliyetçi Hareket Partisi
Mecliste bulunduğu her dönemde, millet ve devlet yararına olan her teşebbüsün
yanında destekçisi olmuştur. Teklif ya da tasarı olsun, millî meselelere çözüm
üreten herkesle de bu çatı altında olumlu, yapıcı muhalefetiyle iş birliği
yapmıştır. 1977’lerde Meclis Başkanlığı seçiminden bugüne vicdan sahibi
herkesin görebileceği birçok örnek vardır bu hususta. Biz, 367 krizinin
aşılması adına, milletin verdiği görev çerçevesinde Mecliste bize ayrılan
yerlere oturduk, baş örtüsü meselesinde çözüm adına tavrımızı koyduk,
yeminimizi ederek Parlamentoya ve bize oy verenlere saygımızı ifade ettik,
terörle mücadelede iktidar partisinin hemen yanında yer aldık, terörle
müzakerede ise en sert muhalefeti yaptık ve dış politika yanlışlarını Hükûmetin
yüzüne vurmaktan çekinmedik. Ancak Hükûmet bizim önerilerimize hiçbir zaman
kulak asmadı; Türklüğe hakareti serbest bırakan 301’inci madde meselesinde,
Vakıflar Yasası’nda, 2/B düzenlemesinde, mayınlı arazilerde, terörle
müzakerede, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısının değiştirilmesinde, bedelli
askerlik düzenlemesinde, daha birçok alanda.
Değerli arkadaşlar, iktidar
partisinin bu tavrının sebebi, şüphesiz seçimlerde aldığı yüzde 34, 47, 49’luk
oy oranlarıdır. Takdir edersiniz ki bir davanın çoğunluk tarafından
desteklenmesi o davanın haklı olduğu sonucunu çıkarmaz, bir davanın azınlık
tarafından desteklenmesi de o davanın haksız olduğu sonucunu çıkarmaz. Eğer
tersi olsaydı hem yüce dinimizin Peygamberinin 40 kişiyle on üç yıllık zulme
uğramış davası anlaşılmazdı hem de Mustafa Kemal’in bir avuç Türk
milliyetçisiyle verdiği millî mücadele.
Bir Amerikan Başkanı diyor
ki: “Toplumun tamamını bir süre kandırabilirsiniz, toplumun bir kısmını da
sürekli kandırabilirsiniz ama toplumun tamamını sürekli kandıramazsınız.”
Bugüne kadar birçok iktidar sırası geldiğinde tarih sayfalarında yerini
almıştır, bu iktidar da yerini alacaktır; hem hukuken hem de vicdanen
sorgulanacak ve hakkında verilen yargıya teslim olacaktır.
Bu hususu Yunus Emre şöyle
özetliyor:
“Sırat kıldan incedir,
kılıçtan keskincedir,
Varıp anın üstüne evler
yapasım gelir,
Derviş Yunus bu sözü eğri
büğrü söyleme,
Seni sigaya çeken bir Molla
Kasım gelir.”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Devamla) – Yüce Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Türkoğlu.
Önerge üzerinde…
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
12 eylül darbesinin
demokratik düzeni etkileyen mevzuatı olan siyasi partiler yasası, seçim
sistemi, seçim barajları, hazine yardımları, seçmen kütükleri ve düzeni topluca
bir reformdan geçmesi gerekmektedir. Yeni bir anayasa yapılması sürecinde bu
konular tartışılacağından, şu aşamada parça düzenlemelerin yapılması doğru
değildir.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Süheyl Batum, Eskişehir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu
Tasarısı ve buradaki önergeler üzerinde konuşuyoruz.
İlk önce şunu söyleyeyim,
6’ncı madde üzerindeki önergeleri konuşurken de söyledik, bütün arkadaşlarımız
da söyledi, Cumhurbaşkanı seçimine yönelik bu kanun tasarısı açıkça Anayasa’ya
aykırıdır. Bunu söylüyoruz çünkü sizlerden ricamız… Gene öyle olacağını da
biliyoruz ama olsun, bunu, Haşim Kılıç’ın başında olduğu Anayasa Mahkemesi bile
görmezden gelemeyecektir çünkü Anayasa’da yer almayan ya da Anayasa’da farklı
düzenlenmiş bir anayasal hükmü yasayla düzenlemek mümkün değildir.
Sevgili arkadaşlar,
özellikle bir şeyi vurgulamak istiyorum, burada AKP Grubu kalabalık bir grup,
çok güzel ama bu yasanın tartışılmasını başından beri izliyorum. Hiçbir
arkadaşımız -Anayasa’ya aykırılıktan söz ediyoruz- çok fazla oralı değil. Bunu
söylüyoruz, Komisyonda da söyledik, hiçbir arkadaştan “Hayır, bu Anayasa’ya
aykırı değildir, Anayasa’da böyle düzenlenmiştir.” diye bir şey izlemedik. Biz
sadece şunu gördük: 367 garabeti, siz daha önce bizi seçmediniz.
Sizleri dinleyince
gerçekten şu aklıma geliyor, bu topraklar gerçekten mübarek topraklar, çok
güzel atasözleri çıkmış: “Kendi gözündeki çöpü görmez, elin gözünde mertek
arar.” Siz kendi gözünüzdeki odunu görmüyorsunuz! Anayasa’ya aykırı, açıkça
aykırı bir yasayı yapıyorsunuz. “Neden yaptınız?” deyince de “Ama 367 vardı
zamanında.” diyorsunuz!
Değerli arkadaşlar, bunu
tarihe geçsin diye söylüyorum tekrar, bütün arkadaşlarım da söyledi,
Anayasa’ya, hukuka, hukukun genel ilkelerine açıkça aykırıdır. Hep söyledik,
farklı düzenlemeler olabilir. Siz, şu anda iktidar partisisiniz, çoğunluksunuz,
istediğiniz düzenlemeyi getirebilirsiniz, haklısınız ama bu düzenleme Anayasa’ya
aykırıysa bunu görmezden gelme hakkına hiçbirimiz sahip değiliz arkadaşlar.
Şimdi Cumhurbaşkanı
maddesi, seçim maddesini konuşuyoruz. Seçim, oy kullanılacak. Şimdi neresi
bunun Anayasa’ya aykırı da diyebilirsiniz. Bir kere söyledim, tasarının özü
Anayasa’ya aykırı. Ama bir de düşünün, kimi seçiyoruz değerli arkadaşlar? Bunu
Sayın Komisyon Başkanımız da biliyor, Komisyon Başkan Yardımcımız da. İkisi de
çok değerli iki hukukçu. Kendilerine de söyledik. Bize Komisyonda ne dediler?
Dedik ki: Adaylara yardım, propaganda, adayların görevden ayrılması, Anayasa’ya
aykırı bunlar, düzenleme aykırı, bunları değiştirelim.” Sevgili üye
arkadaşlarımız da var Komisyonda. Bize ne dediler? “Burada böyle kabul edelim,
Genel Kurulda -haklısınız- bunu değiştiririz.” dediler. Şimdi, Sevgili Başkan
ne diyor? “Ya, boş verin, böyle gelmiş, böyle geçer.” diyor.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Siz
de inandınız mı buna?
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Devamla) – Şimdi, biz, Sevgili Kardeşim, Parlamento çatısında yer alan bütün
arkadaşlarımıza inanmak isteriz, inanırız. Bu kişiler çok değerli. Demin, benim
de üslubunu gerçekten yadırgadığım Sayın Bakan bile konuşsa biz onun üslubunu
bilmemize rağmen ona da inanmak isteriz çünkü bu Parlamento çatısındaki
arkadaşlarımızın hiçbirinin yalancı olabileceğine ve de bize yalan
söyleyeceğine inanmak istemeyiz.
Sevgili arkadaşlar, net
söylüyorum: Şu maddeye bile hiç oralı olmuyorsunuz: Adaylara para verilecek.
Seçim hesaplarını da Yüksek Seçim Kurulu denetleyecek. Seçim sonuçlarının
kesinleşmesini izleyen on gün içinde Yüksek Seçim Kuruluna sunulacak. Yüksek
Seçim Kurulu bir ay içinde hesapları inceleyecek ve varsa usulsüzlükleri
söyleyecek. Bu aşamada tespit edilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla
adaylara uygun süre verecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Devamla) – Şimdi, bu maddeyi getirmişsin bize. Adam seçilmiş, bir buçuk ay
olmuş, aday değil artık fakat siz bunu bu şekilde düzenlemişsiniz. Değerli
arkadaşlar, tekrar inanmak istiyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Batum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
17’nci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 17. maddesinin 1. fıkrasında bulunan
“kahverengi” kelimesinin “kırmızı” olarak değiştirilmesini ve 3. fıkrasının
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Hasan Hüseyin Türkoğlu S. Nevzat Korkmaz
Konya Osmaniye Isparta
Yusuf
Halaçoğlu Mehmet
Erdoğan
Kayseri Muğla
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım önergeler aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 17. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Uğur Bayraktutan Ali Serindağ Atilla Kart
Artvin Gaziantep Konya
Mehmet Hilal Kaplan Ercan Cengiz Musa Çam
Kocaeli İstanbul İzmir
Sakine Öz Mehmet Volkan Canalioğlu Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Manisa Trabzon İstanbul
Bedii
Süheyl Batum
Eskişehir
Diğer önerge imza sahipleri:
Hasip Kaplan İbrahim Binici Demir Çelik
Şırnak Şanlıurfa Muş
Halil Aksoy Adil Kurt Murat Bozlak
Ağrı Hakkâri Adana
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çoğunluğu ele geçiren bir demokrasi
genel adına hareket edemez, yürütme ile yasama o zaman birleşir, toplumsal
barışı bozar, kararlar keyfî olarak alınmaya başlar, bu nedenledir ki
demokrasilerde “demokrasi” kavramı, “toplumsal sözleşme” denen kendi hukuksal
kuralları çerçevesinde -ki bizim gibi demokrasilerde bunu “kuvvetler ayrılığı”
olarak tarif eder- yasama, yürütme, yargı birbirini dengeler, o zaman keyfîlik,
hukuksuzluk, başıbozukluk, istediğini yapma olayı da biter.
Şimdi, bütün bunlar
birbirine karıştığı için, Hükûmet, yürütme zaten Meclisteki çoğunluk
partisinden. Yürütme ile yasama bu şekilde birleşiyor. Birleştikten sonra, bir
de referandumla yargı siyasallaştı. Şimdi, özel mahkemeye gönderiyorsunuz, iki
satır yazı yazan, bir şarkı söyleyen -ki, Başbakan da bir şiirden girmişti
içeri ama- şimdi de şiir okuyanlar terörist diye tutuklanıyor, iki yıl, üç yıl
mahkeme önüne dahi çıkarılmıyor. Ondan sonra, bunun adı demokrasi oluyor. Hrant
Dink’in ensesine kurşun sıkanlar, ihmal edenler, onların tetikçilerini kollayanlar,
koruyanlar, hepsi, bakıyorsunuz, birer birer serbest bırakılmış, üstelik de
beraat ediyorlar. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. Ondan sonra da geliyoruz, bu
ülkede Cumhurbaşkanını ilk defa halkın seçeceği bir seçimi yapacağız yani bu
ilk.
Bakın, Nicolas Sarkozy ile
Segolene Royal bir önceki seçimde yarışmışlardı ve bu yarışma sonucunda birinci
turdan bu iki aday çıkmıştı. Nicolas Sarkozy’nin parti şeceresine bakın, sağcı,
milliyetçi, muhafazakâr. AK PARTİ’ye bakın, kendini aynı tanımlıyor, sağcı,
milliyetçi, muhafazakâr yani düşünsel olarak aynı ama Sarkozy’nin bir stepnesi
var. Sarkozy’nin Cumhurbaşkanı olmak için ırkçı, kafatasçı, faşist bir partiye,
Le Pen’e ihtiyacı var, Le Pen’e ihtiyacı var. Şimdi, Türkiye’yi Le
Pen’leştirecek miyiz arkadaşlar? Mesele budur. Demokrasiyi mi getireceğiz, Le
Pen’leştirecek miyiz arkadaşlar? Şimdi, bütün mesele bu.
Bu kürsülerde muhalefet
etmek kolay iş. Anlatıyoruz “Usul hatası var, yapılmaz böyle.” diyoruz. Anayasa
kanunla düzenlenmez. Bize hukuk fakültesinin birinci sınıfında bunu anlattılar.
Anayasalar… Piramidin tepesinde Anayasa var; sonra kanun gelir, yönetmelik
gelir, genelge gelir, tamim gelir, bilmem ne gelir diye. Ee, şimdi siz
alıyorsunuz bir kanunla Anayasa’yı değiştirmeye çalışıyorsunuz. Vallahi bir
kanunla siz artık dünyayı değiştirirsiniz bu kafayla!
Bir de ikinci tura kaldınız
mı bir Le Pen aramaya başlarsınız. Çünkü başka şansınız yok. Le
Pen’leştirirsiniz Türkiye’yi. Şimdi, bu olmaz arkadaşlar. Biraz akıl, mantık
gerekiyor. Esas açısından bakın, siyasi etik açısından bakın. Eğer milletin
iradesine saygılıysak ki, referandum, bu, en iyi saygıdır. Çıkan sonuç var
ortada. 5+5, milletvekilliği 4. Biz milletvekili, bir senemizi kestik; seçim
kararı aldık ve gittik. Ee, şimdi biz neyin tartışmasını yapıyoruz? Yani siz
şimdi, Kanunla biz Anayasa’yı değiştiririz, bunu da bu millete yuttururuz. Bu
milletin iradesi de, referandumu da, halkoyu da beş para etmez derseniz, biz
çıkar meydanlarda bunu size anlatırız. Açık söyleyelim, bunu anlatırız halka.
Bunu beceririz anlatmasını. Bizim partiden 10 bin kişi aldınız. 110 bin kişi
daha da alsanız, 110 kişi de kalsak, çıkar meydan meydan bunu anlatırız; bundan
emin olunuz.
Arkadaşlar, hukuk herkese
lazım. Yanlış yapıyorsunuz. Buradan benim söyleyeceğim bu. Yanlış yapıyorsunuz,
yanlış yapıyorsunuz.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen?..
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Oylamayacak mısınız Sayın Başkan? İsterseniz ben kendi kendime oylayayım!
BAŞKAN – İkisi birlikte
Sayın Kaplan; iki önerge birlikte.
Gerekçeyi okutuyorum:
“Gerekçe:
Özensiz olarak hazırlanmış
düzenlemenin yeniden ele alınması amaçlanmıştır.”
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, konuşmacımız vardı.
BAŞKAN – Gerekçe söylendi
Sayın Kart, sordum ben.
ATİLLA KART (Konya) – Hayır
efendim, bize hitap etmediniz.
BAŞKAN – Hayır, ben
“Cumhuriyet Halk Partisi Grubu” diye sordum Sayın Kart. Tutanakları
isteyebilirsiniz. Gerekçeyi de okuttum. Bundan sonraki konuşmada…
Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanun Tasarısının 17. maddesinin 1. fıkrasında bulunan “kahverengi”
kelimesinin “kırmızı” olarak değiştirilmesini ve 3. fıkranın Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyor Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Mehmet Erdoğan, Muğla Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Erdoğan.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 138 sıra sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi
Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
üzerinde görüştüğümüz madde, bu kanuna, bir dolgu maddesi olarak eklenmiştir.
Herkesin bildiği gibi, seçimlerle ilgili hususlar 298 sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir. Ayrıca, seçimler, Yüksek Seçim
Kurulunun gözetimi ve denetiminde yapılmaktadır. Yüksek Seçim Kurulu,
seçimlerin yapılmasıyla ilgili tüm teferruatları karara bağlamakta ve
uygulamaktadır. Bu bakımdan, bu maddenin tasarıdan çıkartılması faydalı
olacaktır.
Bugün bu kanun tasarısını
Cumhurbaşkanını nasıl seçeceğimizi belirlemek için konuşmuyoruz. Peki, bu
kanunun gündeme alınmasının sebebi nedir? Sayın Abdullah Gül’ün yeniden aday
olmasını engellemektir. Kısaca, şahsa özel bir düzenleme üzerinde tartışıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
suni gündemler oluşturup suni tartışmalarla devletin en önemli makamlarını
itibarsızlaştırmaya kimsenin hakkı yoktur. Suni gündemlere üreteceğiniz suni
çözümler zaman kaybından başka bir şey değildir.
Bugün burada, halkın kendi
iradesiyle kabul ettiği bir anayasa değişikliğini, Anayasa’ya aykırı bir
şekilde, kanunla değiştiriyorsunuz. Bu konuda kimsenin fikrini sormuyorsunuz,
istişare yolunu toptan kapatıyorsunuz. Bu nasıl bir demokrasi anlayışıdır?
Anayasa’nın 101’inci ve 102’nci maddesi, 21/10/2007 tarihinde değiştirilmiştir.
Anayasa’nın söz konusu iki maddesi gayet açık ve nettir. AKP diyor ki: “Burada,
11’inci Cumhurbaşkanının durumu belirli değildir.”
Şimdi olaya bir başka
açıdan bakalım. 21/10/2007 tarihinde yani 11’inci Cumhurbaşkanı seçildikten
sonra Anayasa’nın 104’üncü maddesi değiştirilip Cumhurbaşkanının yetkileri
daraltılsaydı ne diyecektik? Mesela, Anayasa’nın 104’üncü maddesinde,
bildiğiniz gibi, Cumhurbaşkanının yasamayla, yürütmeyle ve yargıyla ilgili
yetkileri var. İşte, yürütmeyle ilgili olarak Başbakanı atamak ve istifasını
kabul etmek yetkisi Cumhurbaşkanından alınsaydı, üniversite rektörlerini atamak
yetkisi Cumhurbaşkanından alınsaydı, Sayın Cumhurbaşkanı “Ben seçildiğimde var
olan yetkileri görev süremin sonuna kadar kullanmaya devam edeceğim.” diyebilir
miydi? Siz veya sizin gibi düşünen hukukçular Cumhurbaşkanının eski yetkilerini
kullanmasını nasıl savunacaktınız? Ben buna samimi cevap bekliyorum veya
21/10/2007 tarihinde Cumhurbaşkanının yetkileri artmış olsaydı, Sayın
Cumhurbaşkanı kendisine verilen yeni yetkileri “Ben seçildiğimde bu yetkiler
yoktu, dolayısıyla ben görev süremin sonuna kadar bunları, bunları
kullanmıyorum.” diyebilir miydi? Siz bu durumu nasıl savunacaktınız? Ben bütün
bu tespitlerime samimi cevap istiyorum. Bu tespitlerin cevabı samimi olarak
ortaya konulabilirse zaten tartışılacak bir konu da kalmayacak ortada.
Ayrıca, siz çoğunluk olarak
burada tabii ki kendi hesaplarınıza göre istediğiniz değişiklikleri yapma
imkânına sahipsiniz ama sizin bir hesabınız olduğu gibi Allah’ın da bir hesabı
var. Sizin hesaplarınız kanunları değiştirebilir, Anayasa’yı değiştirebilir ama
Allah’ın hesabını hiç kimsenin değiştirmeye gücü yoktur. Onun için bu kanunları
çıkartırken bir daha düşünmenizi tavsiye ediyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Erdoğan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
18’inci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, önergeleri birlikte işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 18. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Uğur Bayraktutan Ali Serindağ Atilla Kart
Artvin Gaziantep Konya
Ercan Cengiz Sakine Öz Musa Çam
İstanbul Manisa İzmir
Mehmet Hilal Kaplan Mehmet Volkan Canalioğlu Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Kocaeli Trabzon İstanbul
Diğer önergenin imza sahipleri:
Hasip Kaplan İbrahim Binici Demir Çelik
Şırnak Şanlıurfa Muş
Halil Aksoy Adil Kurt Murat Bozlak
Ağrı Hakkâri Adana
Üçüncü önerge imza sahipleri:
Faruk Bal Lütfü Türkkan Hasan Hüseyin Türkoğlu
Konya Kocaeli Osmaniye
Nevzat
Korkmaz Yusuf
Halaçoğlu
Isparta Kayseri
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergelere Komisyon katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı’nın
seçim tutanakları ve sonuçlarının birleştirilmesi hususları üzerine, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygılarımla selamlarım.
Halkımızın bizatihi kendisi
tarafından referandumla kabul edilmiş bir metnin halkımızın vekilleri
aracılığıyla değiştirilmesi, bizlere bu yetkiyi veren halkımızın doğrudan zuhur
eden iradesine karşı saygısızlıktır, millî iradeye bir emrivaki yapmaktır,
dayatmaktır, halkı kandırmaktır diye düşünüyorum.
Seçimlere gelince: 22 Temmuz
seçimlerinin ardından en çok konuşulan konuların başında “Seçimlerde acaba hile
mi yapıldı?” sorusu geliyordu. Bu sorunun siyasi açıdan cevabı, bilişim
uzmanlarına göre elbette “Evet”tir. Türkiye’de ilk kez 22 Temmuz seçimlerinde
yüzde 100 bilgisayar yazılımı kullanılmıştır. Bu yazılımı da içeren projenin
adı “SEÇSİS”tir. Sayım düzenleme sisteminde ciddi sıkıntıların kaynağı SEÇSİS
Projesi’nde işletim sistemi olarak merkezde Unix-Linux ve ilçelerde ise
Microsoft ürünü Windows XP yüklü Intel işlemcili bilgisayar kullanılmasıdır.
Windows ortamındaki terminallere mutlaka müdahale edilebileceğinden dünya
Windows kullanmaktan vazgeçmiştir. İlçe seçim kurullarında bu güvenliğin
sağlanabilmesi çok zordur. Sıkıntılar buradan kaynaklanmaktadır. Bizde de
mutlaka bu sistemin değiştirilmesi gerekir. Beş altı yıldan beri Avrupa
ülkelerinde ve birçok büyük ülkede devlet kurumlarında Microsoft’un kullanımı
yasaklanmış ve Linux sistemlere geçilmiştir. Yani, SEÇSİS sistemi veri tabanı,
işletim sistemi, yazılım ve güvenlik olarak tamamen ABD teknolojisinin
elindedir ve zaten hem bu nedenle hem de bilgisayar teknolojisinin niteliği
gereği sisteme her an dışarıdan müdahale edilebilmesi mümkündür. Geçtiğimiz yıl
yapılan üniversiteye giriş sınavlarındaki şifreleme sistemindeki
uygulamalarınız da göz önüne alındığında kısaca bilgisayar son seçimde bilgi
çalar olarak kullanılmıştır! Bu anlattıklarım uzmanlar gözüyle işin teknik
boyutuydu.
Gelelim parmak boyama ve
seçmen kütüklerine. “Mükerrer kayıt imkânsız.” deniliyor ama seçmen
kütüklerinde büyük hatalar var. Ölüler diriliyor, aynı daireye dört beş aile
yazılıyor. Seçmen kütüklerindeki hataları dehşetle izlerken iktidardan hiç ses
çıkmaması çok anlam taşıyor. 6 milyon seçmen artışına da hiç değinmiyorlar. 6
milyon kayıp seçmen bir anda nereden bulundu?” diye kıyamet koparken muhtarlar
ve YSK “Kişi beyanı dikkate alınıyor. İsteyen evine 10 kişi yazdırabilir.”
diyor. Ancak, boş binalarda oturan kişiler varmış gibi gösterilirken, bazı
binalarda da eksik kayıtların varlığı göze çarpmaktadır. Dolayısıyla, bu seçim
dönemi de bir mükerrer fazla kayıt ihtimalini ortaya çıkarıyor. 17 milyon fazla
oy pusulası basılması da dikkate alınınca mükerrer kayıt ihtimaline karşılık bu
seçimde yeniden parmak boyama sisteminin güncel hâle getirilmesi gerekmektedir.
Aksi takdirde iki, üç ya da daha fazla TC kimlik numarası olan insanların
varlığı akla geliyor. Hile iddiasız, bilgi çalarsız, açık, şeffaf, hesap
verebilir bir seçim, yargı ve yönetim diliyorum.
Seçim kanunlarıyla oynamak
düşüş dönemlerinin icraatıdır. Seçim kanunlarıyla oynayarak siyaseti tanzim
etmek isteyen iktidar partilerinin şimdi nerede olduğunu sizlere hatırlatmak
istiyorum.
Evet, maddeleri bu şekilde
konuşuyoruz, 18’inci maddeye kadar geldik. Sayın Bakan biraz önce millî
iradeden bahsetti. Ben buna “millî irade” deme şansına sahip değilim. Bu bir
Recep Tayyip Erdoğan iradesidir.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –
Millete sor.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
– Evet, millete soracağız.
Biraz önceki konuşmamda da
söyledim, eğer Recep Tayyip Erdoğan 5+5 deseydi bugün burada 5+5’i savunan bir
Komisyon ve Hükûmetle karşı karşıya kalacaktık ve vekillerimiz de bu yönde
mutlaka oy kullanacaklardı.
Sayın Bakan, millî iradeden
bahsediyorsunuz da, 2007 yılında yapılan referandum kimin iradesidir? Siz anketleri,
kamuoyu yoklamalarını seviyorsunuz, oturduğunuz yerden bir 100 kişiye telefon
açın bakalım ne diyorlar? 2007’de yapılan referandumda millet ne diye oy
vermiş? Millet, 5+5’e oy verdiğini düşünüyor. Ben 100 kişiyle yaptım, 95 kişisi
bu şekilde cevap verdi. Millî iradeye inanmak istiyorsanız sizden ricam,
oturduğunuz yerden 100 kişiye tesadüfen telefon açın.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Yılmaz.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – O referanduma niye karşı çıktınız?
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Siz millî iradeye uyun, millî iradeye niye karşı çıktığınıza cevap verin.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
lütfen karşılıklı konuşmayın.
Sayın Yılmaz…
Şimdi, önerge üzerinde söz
isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan. (BDP
sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yoruldunuz biliyorum ama size bazı
şeyleri hatırlatma gereğini duyuyorum. Yorulunca yanlış yaptığınızı da
biliyorum ama biraz ciddiyet gerekiyor bu tür önemli konularda.
Bakın, 11 cumhurbaşkanı
var, 11 cumhurbaşkanından 6 tanesi asker kökenli, 5 tanesi sivil. Bunlardan en
kısa süre görev yapan rahmetli Turgut Özal ama bunlardan biri var ki 12 Eylülde
geldi, üstelik de ne kanun ne referandum, darbeyi yaptı, Meclisi kapattı. O
dönem AKP yoktu ama AKP’nin geldisi vardı, Erbakan Hoca’dan Baykal’a,
Baykal’dan o dönem rahmetli liderlerine kadar bütün parti liderlerini
topladılar Zincirbozan’a getirdiler. İki sene de devlet başkanı oldu, “devlet
başkanlığı” sıfatını aldı, cumhurbaşkanı değil.
O arada bir Millî Güvenlik
Konseyi kuruldu, yasalar yaptı. Bir Siyasi Partiler Yasası yaptı, bugüne kadar
Türkiye demokrasisi bundan çekiyor. Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanun’u çıkardılar, Türkiye şu ana kadar ondan çekiyor.
Yüzde 10 barajını koydular, hazine yardımına kısıtlama koydular, lider
sultasını getirdiler, parti içi hukuku yok ettiler ve seçimlerde demokrasinin
temeli olan özgür seçim, özgür aday olma, seçme-seçilme hakkını ayaklar altına
aldılar.
Şimdi, onların yaptığı
hatayı siz yapmak zorunda mısınız arkadaşlar? Ben onu soruyorum. Kafanız
karışık, biliyorum. Yoruldunuz, biliyorum. Usul hatası, esas hatası, yani bir
siyasi hata yapıyorsunuz. Biz diyoruz ki, bu siyasi hatayı yapmamak milletin
iradesine saygı gereğidir. Bunu yaptığınız zaman yoruluyorsunuz; yorulunca
şaşırıyorsunuz. Bakın, size bir şey okuyacağım, lütfen, bunu dikkatle dinleyin,
ciddiyet açısından, iki şey, iki örnek vereceğim: “İcra edilen –dinleyin-
harekât topyekûn bir konvansiyonel harpten farklılık arz etmektedir. Harekâta
katılan uçak sayısı, tek uçaktan veya 10’u geçen uçaklardan oluşan paketlere
kadar değişik sayıda ve nitelikte olabilmektedir. Aynı gün, hatta aynı saat
için askerî ihtiyaçların gerektirdiği ölçüde defalarca sınır giriş ve çıkışını
kapsamaktadır. Bu durum, net bir hava harekâtını anlamsızlaştırmaktadır. Aynı
durum sınır ötesi harekâtın Türkiye’nin topyekûn terörle mücadelesinin bir
parçası olarak icra edildiği düşünüldüğünde harekâtın maliyeti için de
geçerlidir.” Siz bundan bir şey anladınız mı arkadaşlar? Bundan anladınız mı
bir şey Allah aşkına? Bunu koskoca Hükûmetin bir bakanı bir soru önergemize
cevap olarak gönderiyor. Biz diyoruz ki, altı aylık askerî operasyonlarda, hava
saldırılarında ne kadar harcama oldu, ne kadar şey yapıldı? Verilen cevap bu.
Bu ciddiyetle bu ülke yönetilmez; bir. Bu şekilde yönetilmez. Bizim soru
önergemiz çok basit. Başlıyoruz ağustos ayından günümüze kadar hava harekâtına
katılanların maliyetini soruyoruz, verilen cevap bu. Bu cevabı tarih yazacak
bir gün. Bu kadar gayriciddi bir yaklaşım olmaz.
İkincisi; şu resme iyi
bakın, ne diyor: “AK PARTİ’li vekilin şaşkınlığı” Bakın, CHP’lilerle beraber el
kaldırmış, farkında mısınız? Tabii, bu sıradan bir vekil değil, bir grup başkan
vekili; emekli maaş olayında CHP’lilerle beraber “ret” oyu kaldırmış.
Bakın, on tane resmi var
-bugün İnternet’e girin- Ayşe Nur Bahçekapılı’nın on tane resmi var.
CHP’lilerle beraber “ret” oyu kullanmış, siz “evet” oyu kullandınız. İşte
yorgunluk, bakın... Yorgunluk, ciddiyetsizlik böyle durumlara sokuyor.
Arkadaşlar, yapmayın, etmeyin.
Şimdi, siyaseten hata yapma
şansınız yok çünkü siyaseten milletin iradesini en çok öne çıkaran sizsiniz.
Siz, mademki öyle, gelin, usulüne göre bir kanun çıkarın. 330 rakamını
bulamadınız diye bu yollara, dolambaçlı yollara girmeye gerek yok. Referanduma
gidelim, soralım halka: Beş yıl mı Cumhurbaşkanının süresi, yedi yıl mı? Ha
bunun kestirmesi var. Ciddi bir iş yapalım, sonra da seçim kanunlarının
reformunu yapalım diyorum. Seçim kanunlarını, Siyasi Partiler Yasası’nı,
barajı, hazine yardımını hep beraber bu Meclisin yapma sorumluluğu vardır. Bu
sorumluluktan kaçmanın bir gereği yok. Perakende çalışmaya, parça parça
çalışmaya hele hele hiç gerek yok diyoruz. Bu konuda uyarmaya devam edeceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kaplan.
Önerge üzerinde Ali
Serindağ, Gaziantep Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Serindağ.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 138 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 18’inci maddesiyle ilgili
önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
şimdi bizim bu görüştüğümüz tasarı temel kanun şeklinde görüşülüyor. Ben tüm
milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum: Burada ben İç Tüzük’ümüzün 91’inci
maddesini okumuyorum çünkü uzun bir madde, zamanımız az, lütfen okuyun. Bu
tasarı, bu maddede belirtilen temel kanun esprisine, standartlarına uyuyor mu,
uymuyor mu. Şimdi Sayın Komisyon Başkanına şu soruyu soruyorum: Öğrencileriniz
size “Son yıllarda hukukumuza giren temel kanun nedir?” diye sorsalar ve “Bu
konuda bize somut bir örnek gösterebilir misiniz?” deseler siz bu tasarıyı temel
kanuna örnek olarak gösterebilir misiniz gösteremez misiniz?
Değerli milletvekilleri,
hukuku bu kadar görmezlikten gelmeye hiç gerek yok. Sizin çoğunluğunuz var.
Yasa tasarısı getiriyorsanız doğru dürüst getirirsiniz, burada tartışırız ve
gene çoğunluğunuz var, yasalaşır. Ona bir şey demiyoruz ama hiç olmazsa hukuku
çiğnememiş olursunuz, hiç olmazsa burada milletvekilleri o yasa tasarısı
hakkında söyleyeceklerinin bir bölümünü söylerler. Zaten, bizim çok fazla söz
söyleme hakkımız yok. Peki, şimdi, bu millet sizi niye seçti? Ben
vicdanlarınıza sesleniyorum, ister dinleyin ister dinlemeyin, ister kabul edin
ister kabul etmeyin, niye seçti bu millet bizi?
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul)
– Valla, başarılı bulduğu için.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) –
Şimdi, bakınız… Şimdi, ben size söyleyeyim mi? Siz bu gidişle çok devam
edersiniz.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul)
– Oyumuzu artıracağız.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) –
Bakın, şöyle, dikkat edin. Niye seçti? Kanun yapalım diye, denetim yapalım
diye. Kanun yapıyor musunuz?
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul)
– Yapıyoruz.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) –
Denetim yapabiliyor musunuz?
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul)
– Yapıyoruz.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) –
Yapıyorsunuz değil mi, siz de inanıyorsunuz buna.
Değerli arkadaşlarım,
lütfen, bu konuda Parlamento hukukunu hepimizin koruması lazım. Milletten
aldığımız yetkiyi bizim kullanmamız lazım. Peki, böyle bir değişiklik
yapacaksınız -temel kanunu geçtik- Anayasa’daki değişikliği nasıl yasayla
yapıyorsunuz? Hukukta paralellik ilkesi diye bir şey var, kuralı nasıl koyduysanız
aynı şekilde kaldırırsınız veya aynı şekilde değiştirirsiniz. Bu, hukukun temel
prensiplerindendir. Niye buna uymuyorsunuz? Peki, Anayasa’ya aykırı olduğunu
sizler de biliyorsunuz bunun, bile bile “lades” diyorsunuz. Neden? Acaba,
Anayasa Mahkemesine çok mu güveniyorsunuz? Anayasa Mahkemesine bu şekilde
haksızlık etmiyor musunuz? Yüksek Mahkemenin, AKP’nin arka bahçesi olduğu
yolundaki algıya bu şekilde haklılık kazandırmıyor musunuz?
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Hiç öyle bir şey yok.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, lütfen, bu konuda elimizi vicdanımıza koyalım ve öyle
düşünelim. Ben, Yüksek Mahkemeye haksızlık yapmak istemem. Her şeye rağmen,
Anayasa Mahkemesinin gene hukuka uygun olarak karar vereceğini ve sizin bu
yanlış kararınızı tekrar size geri göndereceğini kuvvetle tahmin ediyorum ve
inanıyorum çünkü bu, Anayasa Mahkemesinin her şeye rağmen kabul edeceği bir şey
değildir.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu şekilde, bazen Anayasa’yla yapacağımız değişikliği kanunla
yapıyorsunuz, bazen de diğer düzenleyici işlemlerle yapacağınız değişiklikleri
bir yetkilinin iradesiyle yapıyorsunuz. Şimdi, çok kısa zaman önce, 19 Mayıs
Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’yla ilgili etkinliklerde yapılacak
törenlerle ilgili bir değişiklik yapıldı. Daha önce de Cumhuriyet Bayramı
törenlerinin bir bölümü iptal edildi. Bakın, bu konuda hem kanun var hem
yönetmelik var. Cumhuriyet Bayramı törenlerini, Sayın Başbakan bir genelgeyle
iptal edemez. Yönetmelik diyor ki orada kutlama komitesine yetki vermiş, nasıl
erteleneceğini kutlama komitesi kararlaştıracak, yönetmelikte bu var. Şayet
Sayın Başbakan böyle bir iradede bulunmak istiyorsa talimat verir, yönetmelik
yapmak çok fazla zor değil, yönetmeliğin o hükmünü değiştirir, Başbakana yetki
verir, Başbakan o zaman iptal eder ama hiç olmazsa o karar hukuka uygun olarak
alınmış olur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) –
Gene karar almış olursunuz, gene istediğinizi yapmış olursunuz, gene
istediğinizi elde etmiş olursunuz ama hukuka uygun davranmış olursunuz.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Serindağ.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
19’uncu madde üzerinde üç
adet önerge vardır, önergeler aynı mahiyettedir, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 19. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Uğur Bayraktutan Ali Serindağ Atilla Kart
Artvin Gaziantep Konya
Levent Gök Sakine Öz Mehmet Hilal Kaplan
Ankara Manisa Kocaeli
Ercan Cengiz Musa Çam Mehmet Volkan Canalioğlu
İstanbul İzmir Trabzon
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Ömer Süha
Aldan
İstanbul Muğla
İkinci önergenin imza sahipleri:
Hasip Kaplan İbrahim Binici Demir Çelik
Şırnak Şanlıurfa Muş
Halil Aksoy Adil Kurt Murat Bozlak
Ağrı Hakkâri Adana
Üçüncü önergenin imza sahipleri:
Faruk Bal Lütfü Türkkan Hasan Hüseyin Türkoğlu
Konya Kocaeli Osmaniye
Nevzat Korkmaz Seyfettin Yılmaz Yusuf Halaçoğlu
Isparta Adana Kayseri
Özcan
Yeniçeri
Ankara
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergelere Komisyon katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Özcan Yeniçeri, Ankara Milletvekili, buyurun.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 138 sıra sayılı
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığıyla ilgili son anayasal düzenleme, bilindiği gibi, 21/10/2007
tarihinde yapılmıştı. Bu değişikliğe göre, Cumhurbaşkanının halk tarafından ve
beş yıllığına seçilmesi öngörülüyor. Bu değişikliğin yapımı sırasında da yedi
yıllığına ve halk tarafından seçilmemiş mevcut Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah
Gül’ün durumu unutulmuş.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,
anayasa değişikliğinden önce, yedi yıllığına, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından seçilmişti. Yapılan değişiklikte Cumhurbaşkanının görev süresi beş
yıl olduğuna ve Sayın Abdullah Gül’ün de beşinci yılı tamamlamasına az bir süre
kaldığına göre durumun açıklığa kavuşturulması gerektiğine birileri karar
vermiş, bu nedenle şu anda görüştüğümüz 138 sıra sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi
Kanunu Tasarısı gündeme alınmış. Bu tasarıyla, gecikerek de olsa, mevcut
Cumhurbaşkanının görev süresiyle ilgili durum açığa kavuşturulacak.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı,
2007 yılından bu yana, kendi görev süresinin ne olduğunu bilmeden görevini
sürdürmüş, bir. Bu durum, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının sorunlara
yaklaşımındaki ciddiyeti göstermesi bakımından ilginçtir.
İşin bir diğer yanı da
Cumhurbaşkanının görev süresiyle ilgili hükümler Anayasa hükmü olmasına karşın,
bu konuda yapılan düzenlemelerin yasalarla yapılmış olmasıdır. Yasaların
Anayasa’ya uygunluğu esasken görüştüğümüz 138 sıra sayılı Yasa Tasarısı’yla
biz, Anayasa’yı yasalara uygun bir biçimde tarif etmeye ya da açıklamaya
çalışıyoruz, sorun burada. AKP yetkililerine bakarsanız Türkiye Cumhuriyeti
ileri demokrasisi olan bir hukuk devletidir.
Şimdi Medeni Kanun’un -o
dönemde bize öğrettiklerine göre- 1’inci maddesi: “Kanun lafzıyla ve ruhuyla
meridir. Herhangi bir hususta kanunda hüküm yoksa, örf ve âdetlere bakılır. Örf
ve âdet dahi yok ise hâkim, bazı kanun olduğu zaman nasıl hükmederse öyle
hükmeder.” diye bir hüküm vardı. Yani önce kanun, sonra örf ve âdet, daha sonra
da bazı kanun. Kanun koyucu, hâkim kanun koyacak şeklinde geliyor idi.
Şimdi burada dikkat
edersiniz tersinden giden bir durum söz konusu. Sorun burada çıkıyor ama yalnız
bununla da ilgili değil. Kanun hükmündeki kararnamelerle ilgili yapılan
düzenlemelere bakıldığında da bu iktidarın yasadan, hukuktan, demokrasiden ne
anladığını aslında algılamak mümkün. Kanun hükmündeki kararnamelerin Anayasa’da
yeri var, bunu tartışmıyoruz ama bizim dikkat çekmek istediğimiz husus, aynen
Cumhurbaşkanıyla ilgili kanun tasarısında olduğu gibi, kanun hükmündeki
kararnameler konusunda da iktidarın istismarcı, ciddiyetsiz ve üstünkörü bir
tavırla kanun hükmündeki kararnameleri çıkardığıdır.
Değerli milletvekilleri -şu
hâle bakınız- iktidarınız döneminde Parlamentodaki çoğunluğunuza dayanarak
kanun hükmünde kararname yetkisi aldınız, güzel. 8 Haziran 2011 tarihli
-mükerrer- Resmî Gazete’de yayımlanan 636 sayılı Çevre, Orman ve Şehircilik
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname ile de
Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığını kurdunuz, bu da güzel. Bu kanun
hükmündeki kararnameyle Bayındırlık ve İskan Bakanlığı kapatılarak bu bakanlığa
ait görevler bu yeni Bakanlığa devredildi, bu da iyi. Yaklaşık bir ay sonra,
aynı konuyla ilgili olarak, 4 Temmuz 2010 tarihinde iki kanun hükmünde
kararname daha çıkardınız. 644 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı, 645 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile Orman Su İşleri
Bakanlığı kuruldu ve 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 8 Haziranda
yayımlanan 636 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yi de bütünüyle yürürlükten
kaldırdı.
Bakanlık kurulması gibi son
derece önemli bir konuda yeterli ve gerekli hazırlık yapılmadan alelacele ve
alelusul bir şekilde bir kanun hükmündeki kararname çıkarılıyor, sonradan onun
yanlış ve eksiklikleri başka bir kanun hükmündeki kararnameyle yeniden
düzeltilmeye çalışılıyor. Bir ayın içinde bile bir birleştiren, bir ayrıştıran,
bir kuran, bir kaldıran bir yöntemle devlet idare eden bir anlayışla karşı
karşıyayız. Bırakın Türkiye Cumhuriyeti gibi köklü bir devleti, aşiret
devletinde bile olmayacak bir ciddiyetsizlik söz konusu. AKP İktidarı, devlet
hayatında özensizliğin, ciddiyetsizliğin, yüzeyselliğin tavan yaptığı bir dönem
olarak tarihteki yerini alacaktır.
İlgisiz, istisnasız ve
ciddiyetsiz bir tavra meşhur Sakallı Celal’in sözlerini hatırlatmak gerekir.
Sakallı Celal diyor ki: “Meşrutiyet ilan ettik olmadı, cumhuriyet ilan ettik
olmadı, yahu biraz da ciddiyet ilan etsek herhâlde olacak.”
Her zaman olduğu gibi, ben
de biraz ciddiyet bu kanunları hazırlarken gerekli diyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Yeniçeri.
Önergeler üzerinde söz
isteyen?
Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
12 eylül darbesinin
demokratik düzeni etkileyen mevzuatı olan Siyasi Partiler Yasası, seçim
sistemi, seçim barajları, hazine yardımları, seçmen kütükleri ve düzeni topluca
bir reformdan geçmesi gerekmektedir. Yeni bir anayasa yapılması sürecinde bu
konular tartışılacağından şu aşamada parça düzenlemelerin yapılması doğru
değildir.
BAŞKAN – Yine, önergeler
üzerinde söz isteyen Levent Gök, Ankara Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 19’uncu maddesi
üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli Başkanım, sayın
milletvekilleri; esasında Adalet Bakanımızın burada olmasını beklediğim bir
zaman dilimiydi çünkü dün Sayın Adalet Bakanımız bu kürsüden kendisine sözlü
soru yönelten Artvin Milletvekilimiz Sayın Uğur Bayraktutan’ın sorusuna verdiği
cevapta, Meclisimizi ve kamuoyunu yanıltmıştır. Sayın Bakan esasında bu
tavrıyla bizim açımızdan şaşırtıcı olmamıştır. Biz, bundan bir süre önce, 8
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili olarak Sayın Adalet Bakanımızı ziyaret
ettik ve gündemdeki kimi davalarla ilgili kendisinin takipçisi olmasını
kendisinden beklediğimizi ifade ettik. Sayın Bakanımız gözlerimizin içine
bakarak hepsiyle ilgileneceğini, gereğinin yapılacağını ifade etti. Bunlardan
bir tanesi Deniz Feneri davasıydı. Deniz Feneri davasının savcıları görevden
alınmıştı ve Sayın Bakanımıza, biz, “Sanıkların muhtemel bir tahliyesine yol
açmak için acaba bunu yaptınız mı?” diye açıkça sormuştuk. Sayın Bakanımız bunu
reddetti ama tam birkaç gün sonra Deniz Feneri davasının sanıkları tahliye
oldu. Dolayısıyla adalet duygumuz, Adalet Bakanlığı nezdinde, o anda bizim
dünyamızdan kopup gitti.
Değerli arkadaşlar,
Cumhurbaşkanlığı gibi önemli bir kurumu tartışıyoruz. Türkiye’mizin devletinin
başını temsil eden bir kurumu tartışıyoruz ve yaptıklarımızın tümü şu ana kadar
Anayasa’ya aykırı. Burada dile getirildi. Daha önce Kültür Bakanlığında Koruma
Kurullarının görev süresinin değişikliğine ilişkin bir yasa çıktı ve bu yasaya
göre görev süresi önceden beş yıl olan Koruma Kurulu üyelerinin süresi üç yıla
indirildi ve elimdeki tutanakta Kültür Bakanlığı Müsteşarı derhâl o Koruma
Kurulu üyelerinin görevine son verdiğini kendilerine tebliğ etti “Görev süreniz
düşmüştür.” diye çünkü çıkan yasada bir istisna maddesi koymadılar ve “Görev
süresini yürüten kişilere bu uygulanır.” denmedi, tıpkı şimdi Cumhurbaşkanı
Kanunu’nun da olduğu gibi. Sayın Bakan bu konuda sizlere ve kamuoyuna dün bilgi
verirken aynen şunları söyledi: “Kültür tabiat varlıklarını koruma kurullarında
görev süresi indirilmiştir. İndirilen süreye göre Kültür Bakanlığı bunların
görevine son vermiştir. Anılan kişiler idari yargıya gitmişlerdir ve neticede
konu Danıştaya intikal etmiştir. Danıştayın yapmış olduğu değerlendirmede, bu
düzenlemenin mevcut görevde olanların süresini de kısalttığına dair özel bir
hüküm olmadığı için önceki seçildikleri süreyi tamamlamaları gerektiğine
hükmetmiştir.” demiştir, aynen böyledir.
Sayın Bakan burada olsaydı,
ben kendisinden bu Danıştay kararını isteyecektim değerli arkadaşlarım, eğer
varsa yine istiyorum ama söz konusu koruma kurullarıyla ilgili davada Ankara
12. İdare Mahkemesi davacıların talebini reddetmiş yani onların görev
sürelerini yürürlükte olan yasaya göre değil değişen kanuna göre yorumlamış ve
istisnai hüküm bulunmadığı için beş yıl seçilmelerine rağmen görev sürelerini
üç yıl olarak tarif etmiştir.
Şimdi, Sayın Bakan diyor
ki: “Danıştay bu konuyu böyle çözdü.” Nasıl çözdü? Yani sizin tam savunduğunuz
gibi yani Cumhurbaşkanlığı süresinde olduğu gibi. Hâlbuki hiç de öyle değil
değerli arkadaşlarım. Danıştay daha bu konuda temyiz üzerine karar dahi
vermedi. Bir Adalet Bakanı acaba bunu kürsüden ve mikrofondan nasıl izah
edebilir değerli arkadaşlarım? Dosya numarası bende, arzu edene vermeye
hazırım, Adalet Bakanımıza da sunmaya hazırım. Danıştayda daha görüşülmemiş,
karara bağlanmamış bir konuyu Adalet Bakanı burada herkesin gözünün içine
bakarak yanılttı. Değerli arkadaşlar, bu iş o kadar ucuz mudur, bu iş o kadar
basit midir? Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanı sizleri yanıltabilir mi,
doğruyu söylemekle yükümlü değil midir?
Bundan duyduğum üzüntüyü
büyük ölçüde sizlerle de paylaşıyorum. Bu işlerin böyle gitmeyeceğini, ileride
arkadaşlarımızın ve tüm konuşan muhalefet milletvekillerinin aktardıklarının
hukuk dünyasında…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
LEVENT GÖK (Devamla) -
…eninde sonunda karşınıza çıkacağını hatırlatır, hepinizi saygıyla selamlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Gök.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
20’nci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 20. maddesinin (1) fıkrasında geçen “kamuoyuna”
ibaresinden sonra gelmek üzere “TRT aracılığı ile” ibaresinin eklenmesini arz
ederiz.
Lütfü Türkkan Alim Işık Nevzat Korkmaz
Kocaeli Kütahya Isparta
Mehmet
Günal Kemalettin
Yılmaz
Antalya Afyonkarahisar
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısının 20. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Uğur Bayraktutan Ali Serindağ Atilla Kart
Artvin Gaziantep Konya
Mehmet Hilal Kaplan Ercan Cengiz Musa Çam
Kocaeli İstanbul İzmir
Sakine Öz Mehmet Volkan Canalioğlu Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Manisa Trabzon İstanbul
Diğer önerge imza sahipleri:
Hasip Kaplan İbrahim Binici Demir Çelik
Şırnak Şanlıurfa Muş
Halil Aksoy Adil Kurt Murat Bozlak
Ağrı Hakkâri Adana
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
iki önergeye Komisyon katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
konuşacak var mı?
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
12 eylül darbesinin
demokratik düzeni etkileyen mevzuatı olan siyasi partiler yasası, seçim
sistemi, seçim barajları, hazine yardımları, seçmen kütükleri ve düzeni topluca
bir reformdan geçmesi gerekmektedir. Yeni bir anayasa yapılması sürecinde bu
konular tartışılacağından, şu aşamada parça düzenlemelerin yapılması doğru
değildir.
BAŞKAN – Öneri üzerinde söz
isteyen Sakine Öz, Manisa Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
SAKİNE ÖZ (Manisa) –
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısı’nın 20’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinden söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
ben bir hukukçu değilim ama bu tasarıda bir hukuk ihlali olduğunu görmek için
hukukçu olmaya gerek yok. Ben bir mimarım, kendi mesleğimin diliyle konuşayım.
Bu tasarıyla inşa etmeye çalıştığımız binanın demiri yetersiz, kolonları baştan
hatalı, yani projesi baştan ruhsat verilemez durumda. Bu tasarıda açıkça kişiye
özel bir düzenleme yapılıyor, zaten halkımızdan gelen tepkiler de iktidarın
amacını net bir şekilde ortaya koyuyor.
Değerli milletvekilleri,
iktidar partisinin anayasa değişikliği üzerinde bir yasal düzenlemeyle tadilat
yapmaya çalışması dünya hukuk literatürüne girecek ve hukuk fakültelerinde ders
olarak okutulacak niteliktedir. Bunu bir kere tespit edelim, bunu kimse inkâr
etmesin.
2007 yılında yapılan
anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanının süresi 5 yıl olarak belirlendi. Şimdi
mevcut Cumhurbaşkanının görev süresini 7 yıla çıkaran düzenlemeyi bu kez
yasayla yapıyorsunuz. Anayasa yasayla değiştirilemez, bunu buradaki
milletvekillerinin hepsi çok iyi bilmektedir; biraz önceki konuşmacıların,
milletvekillerimizin birçoğu da bunu tekrar etmişlerdir.
Tasarıda görev süresiyle
ilgili madde “Ben hukuka aykırıyım, lütfen beni çıkarmayın, başınıza iş
açarım.” diye âdeta bağırmaktadır. İktidar partisindeki değerli hukukçular, bu
aykırılığı görmüş olabileceğinizi düşünüyorum. Neden müdahale etmiyorsunuz?
Bilin ki daha sonra bunu siyasi bir mantıkla belki açıklayabilirsiniz ama
hukuki mantığa sığdıramazsınız.
İktidar sözcüleri, 2007’de
anayasa değişikliğinin halk iradesiyle kabul edildiğini sıklıkla
vurgulamışlardır. Şimdi halkın iradesini değiştiriyorsunuz ama bunu yeni
anayasa değişikliğiyle değil bir yasa değişikliğiyle yapıyorsunuz. Bunu, yarın
yeniden meydanlara indiğinizde nasıl anlatacaksınız, merak ediyorum?
Değerli milletvekilleri,
tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanlığı makamı tartışılır hâle getirilmiştir.
Oysa makamın saygınlığına gölge düşürmeye kimsenin hakkı yoktur. Mevcut
Cumhurbaşkanı görev süresiyle ilgili çeşitli kereler sorulara muhatap
edilmiştir. Bu, zamanında muhalefetin uyarılarını dinlemeyen iktidarın hem
kendisine hem de ülkeye yarattığı bir sıkıntıdan başka bir şey değildir. Şimdi,
bu tasarıyla sorunun çözüleceği, tartışmalara nokta konulacağı söylenmektedir.
Ben, iktidar partisinin sayın milletvekillerine soruyorum: Emin misiniz?
Diyeceksiniz ki: “Evet, eminiz.” Peki, 2007’de de bu kadar emin miydiniz
kendinizden?
İktidar partisinin sayın
sözcüleri diyor ki: “Aslında bir tartışmaya gerek yok, bunu tartışılır hâle
getiren sizlersiniz yani muhalefettir.” Ben size soruyorum: Neden anayasa
değişikliğini hazırlarken bizi tartıştırmayacak bir düzenleme yapmadınız?
Halkımız size sormaz mı? Bu bir yapboz oyunu mu yoksa devletin en üst makamının
seçimine yönelik bir düzenleme mi? 2012 yılından itibaren AKP İktidarının yeni
tarzı bu mu olacak? Önce bir yasal düzenleme yapılacak, aradan bir süre
geçtikten sonra yeni bir düzenlemeyle eski düzenleme rafa mı kalkacak?
Eğer bu ciddi bir iş ise en
azından getirilen yeni tasarıda bu kadar hukuka aykırılık olmaması gerekirdi.
Bu tasarıda hukuki sorunlar yalnızca görev süresiyle ilgili değildir. Kamu
görevlilerinin istifasıyla ilgili düzenlemeye açın bakın, Cumhurbaşkanının
seçiminin finansal kaynaklarının mali denetimiyle ilgili maddeye açın bakın.
Hepsinde hukuki yanlışlıklar vardır.
Gelin, çok geç olmadan, yol
yakınken bu tasarıyla yaptığınız yanlışlıktan dönün. Yoksa bir süre sonra
Cumhurbaşkanının seçimiyle ilgili yeniden burada toplanırız, işte, o zaman
Cumhurbaşkanının görev süresiyle ilgili bir türlü düzenleme yapamayan bir
Parlamento oluruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önergeler kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 20. maddesinin (1) fıkrasında geçen “kamuoyuna”
ibaresinden sonra gelmek üzere “TRT aracılığı ile” ibaresinin eklenmesini arz
ederiz.
Lütfü Türkkan (Kocaeli) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.
Buyurun Sayın Işık. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz ve sonuna yaklaştığımız
138 sıra sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesinin
1’inci fıkrasında değişiklik yapılmasını öngören önergem üzerine söz aldım.
Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu madde,
Cumhurbaşkanı seçim sonuçlarının ilanıyla ilgili bir madde ve maddenin 1’inci
fıkrası “Cumhurbaşkanı seçiminin kesin sonuçları, Yüksek Seçim Kurulu
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı
makamına bildirilir, kamuoyuna ilan edilir ve Resmî Gazetede yayımlanır.” der.
Şimdi, kamuoyuna nasıl ilan
edilecek? Bu önerge, hiç olmazsa devletin resmî yayın organı olan TRT
aracılığıyla ilan edilerek bir resmiyet kazandırılmasını amaçlayan önergedir,
aksi takdirde nasıl ilan edileceği belli olmayan bu fıkranın yazılmasının da
bir anlamı yok. Zaten gazeteciler, televizyoncular, özel medya organları
herkesten önce bu sonuçları kamuoyuna duyuruyor, ama yani burada bu kanunu
çıkarıyorsak bu kanunun maddesinde bir ciddiyet gerekiyor. Neyle kamuoyuna
duyuracağınız belli değil. Dolayısıyla, bu önerge yerinde, makul bir önergedir,
tabii ki sizlerin takdirlerine bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri,
hiç kimseyi kandırmayalım. Bu tasarının, 22 maddeden oluşan bu tasarının tek ve
en önemli maddesi geçici 1’inci maddesidir. Bu geçici 1’inci maddede, mevcut
Cumhurbaşkanının halkoyuyla onaylanmış Anayasa hükmüne binaen görev süresini
5+5 yapan düzenlemeyi, bir geçici maddeyle, sonradan eklenen, Komisyon Başkanı
Sayın Kuzu’nun çok engin tecrübeleriyle, Hükûmetin önerisinde olmamasına
rağmen, komisyonda eklenen bir maddeyle bu hakkı elinden alıyorsunuz ve on
yıllık görev yapma hakkını, halkın onayıyla Anayasa’da verilen hakkı yedi yıla
indiriyorsunuz.
Kimseyi kandırmayalım.
Sayın Başbakanın Cumhurbaşkanı olmak en doğal hakkıdır, 74 milyon Türk
vatandaşının her birinin hakkı olduğu gibi onun da hakkıdır. Dolayısıyla, 2012
yılında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine Sayın Başbakanın aday
olmasına engel hiçbir durum yoktur, 2014’te de yoktur, 2020’de de yoktur ama
bunun içine bunu gizleyerek, mevcut Cumhurbaşkanının görev süresini 5+5’ten
yani on yıldan -eğer ikinci dönem, tabii vatandaş oy verir, tekrar
Cumhurbaşkanı seçerse- şimdi yedi yıla indirmekle bir hak gasbını yapıyorsunuz.
Bu hak gasbını neden yapıyorsunuz? Bu Sayın Cumhurbaşkanı bir zamanlar sizin
milletvekiliniz, sizin Başbakanınız, Dışişleri Bakanınız değil miydi? Buna bu
millet oy vererek buraya gönderip, yine bu yüce Meclisin oylarıyla
Cumhurbaşkanı seçilmedi mi? Şimdi, niye bu Anayasa’ya aykırı düzenlemeye bu
yüce Meclisin çok değerli milletvekilleri olarak sizler, bizler alet edilmeye
çalışılıyoruz? Bunun yeri burası değil.
Sayın Komisyon Başkanından
ben şu öneriyi daha dürüstçe beklerdim: Evet, bunu biz değiştireceğiz, bir
anayasa değişiklik maddesi getirmemiz lazım ve Anayasa’yı değiştirelim. Tek
maddelik bir anayasa değişikliği olarak gelseydi, bu yüce Meclisin hiçbir
üyesi, inanıyorum ki, buna “Hayır” demeyecekti ama şimdi, siz Anayasa’nın
hükmünü bir kanunla -kaldı ki, geçici maddeyle- düzenlemeye kalkar da bunu da
hukukla bağdaştırırsanız bunun hiçbir izahı olmaz. Bu millet bunu bize sorar,
sizlere sorar. İnanıyorum ki, aziz millet, gittiğinizde “Siz benim hakkımı
orada gasbettiniz, benim irademle değiştirdiğim Anayasa’yı milletvekili olarak
gittiniz bir kanunla yeniden düzenlediniz.” diyecek, buna inanmayacak. O
nedenle bu, Meclisin itibarını yine küçülten bir uygulamadır.
Üzülerek ifade ediyorum. Bu
Meclisin onurlu bir üyesi olmayı hepimiz arzu ediyoruz ve öyle de olmak
zorundayız. Ama bu tür, Hükûmetin yani yürütme organının dayatmalarına
hiçbirimiz alet olmamalıyız iktidarıyla muhalefetiyle. Bu kanun Anayasa
maddesini değiştiremez. Buna “dur” demeliyiz. “Dur” demek zorundayız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
21’nci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutuyorum. Ancak üç önerge de aynı mahiyettedir; birlikte
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 21. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Uğur Bayraktutan Ali Serindağ Atilla Kart
Artvin Gaziantep Konya
Ercan Cengiz Sakine Öz Musa Çam
İstanbul Manisa İzmir
Mehmet Hilal Kaplan Mehmet Volkan Canalioğlu Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Kocaeli Trabzon İstanbul
Turgut
Dibek
Kırklareli
İkinci önergenin imza sahipleri:
Hasip Kaplan İbrahim Binici Demir Çelik
Şırnak Şanlıurfa Muş
Halil Aksoy Adil Kurt Murat Bozlak
Ağrı Hakkâri Adana
Üçüncü önergenin imza sahipleri:
Faruk Bal Reşat Doğru Hasan Hüseyin Türkoğlu
Konya Tokat Osmaniye
Yusuf Halaçoğlu Nevzat Korkmaz Lütfü Türkkan
Kayseri Isparta Kocaeli
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeye Komisyon katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, önergelere katılamıyoruz. Fakat birkaç
kelam, müsaadenizle, Alim Işık Hoca’yla kısa bir değerlendirme yapayım:
Şimdi Alim Hocam,
Komisyonumuza geldiğinde bu tasarı, o geçici madde zaten vardı. Şu şekilde
vardı: “11 No’lu Cumhurbaşkanı yedi yıllığına seçilmiştir. Tekrar seçilemez.”
Bunun üzerine bazı arkadaşlarımız, Nevzat Bey başta olmak üzere dediler ki:
“Efendim, 11’inciyi söylüyorsunuz. O zaman 9, 10, 8 seçilir mi?” Evveli de
seçilemez ama mademki böyle bir yanlış algılama olacak, o zaman, tamamını
kapsayan açık bir madde yazıldı. Dolayısıyla yani, bizim, öyle bulduğumuz falan
ayrı bir formül filan yok.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Başkan, Hükûmetin teklifinde yok öyle bir madde!
OKTAY VURAL (İzmir) –
Nerede var?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Olmaz olur mu? Getirin eski metni…
ALİM IŞIK (Kütahya) - Yok.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Hayır, alt komisyonu kastediyor, alt komisyonu.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Hükûmetin tasarısında böyle bir madde yok!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Alt komisyonu kastediyor.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Hükûmet tasarısında böyle bir madde yok!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Ya, Hükûmet tasarısını söylemiyorum…
OKTAY VURAL (İzmir)- Onu
söylediniz ya!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Gelen geçici maddeyi söylüyorum, orada okuduğumuz. Alt
komisyonda değişti, onu söylüyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Alt komisyonda son anda getirdiniz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Alt komisyonu söylüyor, alt komisyondan bahsediyor.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Evet, onu söylüyorum. Alt komisyondaki metni…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Alt
komisyonda…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Yok, yok, ben alt komisyondaki metni söylüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Hükûmetten gelen tasarıda…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Elbette ki…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Alt
komisyonda geldi, Hükûmet tasarısında yok!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Yani, Hükûmetten gelende zaten sorun yok. Sorun,
minareyi düzeltmeye çalışıyoruz sizin yüzünüzden. Minare eğri değil ama “eğri”
deyip duruyorsunuz deminden beri; Komisyonda, burada, alt komisyonda. Burada
yapılan bundan ibarettir Nevzat Bey.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Minareyi eğri yapmayın Hocam!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Geçen dönem olmamasının sebebi, dediğimdir. Zaten yedi
yıldı, zaten seçilemez ama baktık ki iş başka tarafa gidiyor, yazmak zorunda
kaldık. Bu kadar basittir mesele.
Teşekkür ederim.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Başkan, keşke anayasa değişikliği olarak getirseydiniz! Niye bunu kanun olarak
getirdiniz?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Hükûmet
katılıyor mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde,
Sayın Vural, kim konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) - Reşat
Doğru…
BAŞKAN – Reşat Doğru, Tokat
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Doğru.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısı’nın 21’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılması, diğer maddelerin
teselsül ettirilmesi hakkında verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Önergemizde,
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi bir seçim olduğuna göre, usul ve
esasları da seçim mevzuatınca belirtilmiştir, bu konunun tekrar tasarıya
yazılması gereksiz ve anlamsızdır, bundan dolayı 21’inci maddenin tasarıdan
çıkarılmasını istiyoruz.
Sayın milletvekilleri,
bilindiği üzere, kanun değişiklikleri veya tümüyle mevzuat değişiklikleri,
toplumsal bir ihtiyacı karşılamak için yapılır. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle
ilgili 5+5’i içeren kanun değişikliği daha önce Mecliste yasalaşmış, halk
oylamasına da sunulmuştur. Bu kanunla beraber, milletvekilliği süresi de dört yıl
olarak tespit edilmiştir. 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu dört
yıllık süre uygulanmış ve hiç kimse, bu yönlü olarak da herhangi bir itirazda
bulunmamıştır. Ancak, aynı durum Cumhurbaşkanlığına gelince değişmekte ve yeni
bir düzenlemeyle karşılaşmaktayız. Bu düzenlemeyi anlamak çok zordur.
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceği halk tarafından kabul edildiğine
göre o zaman neyi bekliyoruz? Neden iki sene sonra bunu uyguluyoruz? Anlamak
çok zordur. Bu durum halka güvensizlik durumunu gösteriyor. Ayrıca da halkın
bizzat kendisi tarafından referandumla kabul edilmiş bir metnin vekilleri
tarafından değiştirilmesi halkın iradesine karşı bir nezaketsizlik değil midir?
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Cumhurbaşkanlığı seçim süresinin beş yıl
olduğunu ve kendisi isterse 2’nci kez de aday olabileceğini ifade etmiştik.
Mevcut Anayasa’mızda da bu konunun bariz şekilde açıklanmış olduğunu
düşünüyoruz. Çünkü milletimiz halk oylaması yapmış ve de karar vermiştir.
Referandumda halkımız mevcut Cumhurbaşkanımızın da aynı süreye tabi olmasından
dolayı oraya oy vermiştir. Bunu değiştirmek millî iradeye emrivaki yaparak
halkı yanıltmaktır.
Getirilen bu kanun
tasarısı, AKP içerisindeki çekişmelerden, hesaplardan dolayı Meclisimiz
gündemine gelmektedir. Bir siyasi parti içindeki çekişmeler, güç kazanmalar,
siyasi oyunlar milletimizin yaşadığı reel gündemi göstermiyor. Halkımız şu kış
gününde Cumhurbaşkanlığı seçiminden ziyade içinde yaşam mücadelesi verdiği
kendi gündemiyle meşguldür. Ülkemiz siyasallaşmaya doğru giden terör örgütünün
saldırısı ve baskısı altında bulunurken memur, esnaf, çiftçi, emekli, iş adamı
ağır ekonomik baskı altında inim inim inlemektedir. Anadolu insanı üretimden
vazgeçerken ücretli insanlarımız banka hesapları, kredi kartı borçları
dolayısıyla adliyelere taşınmaktadır. Bugün sokakta her 3 kişiden 2’si kredi
kartı ya da başka bir banka borcunun baskısı altında ne yazık ki ezilmektedir.
Sadece Ankara Adliyesinde ortalama 1 milyon civarında icra takibinde vatandaş
olduğu basında yer almaktadır. Gerçi Başbakan bu konuda kredi kartı borcu
olanları mağdur olarak görmediğini söylemiştir, ancak durum hiç de böyle
değildir. Borçlu insanlar ailesiyle beraber çok büyük sıkıntılar içinde olup
psikolojileri bozulmuş durumdadır.
Günden güne ülkemizde aile
yuvasının dağıldığını, cinnet geçiren insanların her tarafa saldırdığını, her
geçen gün intiharların arttığını görüyoruz. Neredeyse intihar olmayan gün
geçirilmemiş gibi görünüyor. Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu Tasarısı
görüşülürken bu gerçek gündem maalesef göz ardı ediliyor. İşsizliğin dağ gibi
arttığı, çiftçinin üretimden vazgeçtiği, emeklinin hayata küstüğü bir zaman
sürecini hep beraber yaşıyoruz. İşte bütün bunların araştırılıp gerekli
önlemlerin alınması gerekirken Hükûmet suni gündemlerle günü dolduruyor,
istediği konuyu da ülke gündemine getirerek gerçek gündemi tartıştırmayıp
unutturuyor. On yıldır tek başına iktidar olan siyasi partinin ne zaman
gerçekleri göreceğini bekliyoruz. Ancak umudumuz da kalmamıştır, milletimizin
de umudu tükenmiştir.
Milletimizin bütün bu
yanlışları görüp önümüzdeki dönem karar vereceğini umut ediyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Doğru.
Sayın Kaplan, gerekçeyi mi
okutuyorum, konuşuyor musunuz?
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
12 Eylül darbesinin
demokratik düzeni etkileyen mevzuatı olan siyasi partiler yasası, seçim
sistemi, seçim barajları, hazine yardımları, seçmen kütükleri ve düzeni topluca
bir reformdan geçmesi gerekmektedir. Yeni bir anayasa yapılması sürecinde bu
konular tartışılacağından, şu aşamada parça düzenlemeler yapılması doğru
değildir.
BAŞKAN – Sayın Kart kim
konuşacak?
ATİLLA KART (Konya) –
Turgut Dibek.
BAŞKAN – Turgut Dibek,
Kırklareli Milletvekili.
Buyurun Sayın Dibek. (CHP
sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, 21’inci
maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Öncelikle sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, son maddeye
geleceğiz neredeyse, yani yirmi madde geçti. Aslında konuştuğumuz tek şey var
gördüğüm kadarıyla, o geçici maddedeki süreyi konuşuyoruz değerli arkadaşlar.
Yani diğer hükümlere kimsenin baktığı yok. Buraya çıkan -ben de takip etmeye çalışıyorum
buradan- arkadaşlarımızın, sözcülerin “Kanun tasarısı ne getiriyor, diğer
maddelerde neler var?” hiç ilgilendikleri yok. Bakılan tek şey şu yedi yıllık,
beş yıllık mesele. Çünkü, onu bir çözmemiz lazım. O konuyu anayasa değişikliği
zaten çözmüş, çok net bir şekilde çözülmüş. Ama geldiniz bu tasarıyla elinize
gözünüze bulaştırdınız.
Komisyonda da kısmen izleme
imkânım oldu. Ben Adalet Komisyonu Üyesiyim, Anayasa Komisyonu üyesi değilim.
Oraya da gitmiştim, baktım. Sağ olsun Sayın Başkan burada da zaman zaman aynı
üslubu kullanıyor ki, kendisi ben üniversitedeyken Hocamdı. Saygıyla kendisini
her zaman karşılıyoruz, seviyorum, sayıyorum. Ama değerli arkadaşlar, bakın,
şimdi anayasa değişikliği geçerken bir geçiş hükmü koymadık. Orada çok net bir
şekilde “beş yıl” dedik. Bu oylandı, burada da oylandı, halkoyuna da gitti.
Herhangi bir geçiş hükmü konmadı.
Şimdi Fransa örneği var.
Fransa’da adamlar oturmuşlar, onlar da geçiş hükmü koymamışlar -Komisyonda da
konuşuldu- onlar farklı bir yöntemle çözmüşler. Hatta bazı arkadaşlarımız o
yöntemi zaman zaman argüman olarak kullanıyorlar: “Bak, onlar da ‘yedi yıl’
demişler…” Çünkü Jacques Chirac 1995’te Cumhurbaşkanı olduğunda onların da
anayasasında yedi yıllık süre var. 2000’de onlar da beş yıla indirmek üzere bir
değişiklik yapmışlar. Ama ne yapmışlar biliyor musunuz adamlar o zaman?
Oturmuşlar Cumhurbaşkanının da bizzat içinde olduğu bir görüşme ortamı
hazırlamışlar. İşte kimler orada? Siyasi partiler, siyasi aktörler, onların
genel başkanları. Hani zaman zaman Sayın Cumhurbaşkanı Köşk’e çağırıyor ya işte
liderleri, onun gibi. Denmiş ki orada: “Bak, yedi yıl beş yıla düşecek ama
sizin bu görev sürenizi tamamladıktan sonra beş yıllık süre hayata geçecek.” Bu
uzlaşı, bu konsensüs Fransa’da hallolmuş ve bu toplum tarafından, kamuoyu
tarafından, yani basın tarafından, herkes tarafından da biliniyor. Onlar öyle
çözmüşler. Şimdi zaman zaman söylüyorsunuz “Bakın, onlar orada yedi yıl yaptı.”
diye. Bunu da yapmamışız. Siz hatırlıyor musunuz değerli arkadaşlar? Ben zaman
zaman Sayın Cumhurbaşkanını dinledim bu süreçte. İşte Elitaş sanıyorum geçen
yıl ağustosta bir açıklama yaptı, “Cumhurbaşkanlığının süresi 11’inci
Cumhurbaşkanı için yedi yıldır.” dedi. İşte Sayın Cumhurbaşkanına da soruldu,
“Onu ben bilmiyorum, Meclis bilir. Bu konuda benim söyleyecek bir şeyim yok.”
dedi. Yani öyle bir görüşme, öyle bir toplantı, bu konuda öyle bir anlayış da
hiçbir şekilde ortaya konmadı, bugünlere geldik.
Şimdi, Sayın Başkanım,
anayasa hukukunda bizlere ders verdiniz. Şimdi, hepimiz hukukçuyuz -çok
sayıdaki hukukçu arkadaşım için konuşuyorum, diğer arkadaşlarım için bir şey
söylemiyorum- “Yürürlüğe giren bir kural -Sayın Başkanım- derhâl uygulanır.”
diye bir ilke var mıdır yok mudur? Yani yürürlüğe giren bir kural beklemez,
kenarda durmaz, uygulanır.
Şimdi, kamu hukukunda siz
bir statüde bir değişiklik yapmışsanız, yeni bir değişiklik ihdas etmişseniz o
statüyü kullananlar, o statüdeki kişiler bundan etkilenmezler mi değerli
arkadaşlar? Etkilenirler. Yani orada beş yıllık süreyi kapsamış, artık Sayın
Cumhurbaşkanının görev süresinin bir geçiş maddesi yok, oturmuş, kimse
konuşmamış, bırakmışız, sabit. Yani burada durum böyleyken… Ha, bunun niye
olduğuna, bunlara girmiyorum yani sizler kendi içinizde neyi düşünüyorsunuz bir
grup, Sayın Başbakan ne düşünüyor, niye böyle bir yol izlendi onu bilmiyorum
ama söyleyeceğim şu: Değerli arkadaşlar, biz bunu bu hâle getirmemeliydik. Yani
son sözü söyleyecek olan bu saatten sonra, hukuken, işte, Anayasa Mahkemesi
diyelim veya YSK. Yani bu Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin her aşamasında YSK
olacak, onlar götürecekler, onlar yürütecekler ya da onlar diyecekler. Yani
-YSK’yı da merak ediyorum- acaba tasarı hazırlanırken YSK’yla hiç konuştular
mı, ettiler mi, “Siz ne diyorsunuz?” diye onların görüşünü aldılar mı onu da
merak ediyorum değerli arkadaşlar.
Bakıyorum, bu 21’inci
maddeye göre de Cumhurbaşkanına tutanağı, mazbatayı Meclis Başkanı veriyor.
Niye YSK vermiyor? Seçimin her aşamasını onlar götürüyorsa niçin YSK yok?
Sürem bitiyor ama bakın
şunu söyleyeyim: Buna benzer bir olay 1921 Anayasası’nda var, 5’inci maddede.
1921 Anayasası’nda iki yıl seçim dönemi, iki yıl arkadaşlar. 1924’te 13’üncü
maddede dört yıl. 2’nci Dönem, 1923’te gelen Meclis iki yıl mı yapacak, dört
yıl mı yapacak tartışılmış o zaman, demişler ki: “Biz geldiğimizde iki yıl için
seçildik.” 1923’te gelen Meclis, 2’nci Dönem için konuşuyorum, oturmuşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) –
…konuşmuşlar ve “Bu değişiklik bizi kapsar.” demişler ve dört yıl görev
yapmışlar. Yani böyle bir uygulamamız da var.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK (Devamla) –
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.00
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54’üncü Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
138 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
22’nci madde üzerinde üç
adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 22’nci maddesinin madde başlığının “mevzuat
değişikliği” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Alim Işık Sadir Durmaz Nevzat Korkmaz
Kütahya Yozgat Isparta
Cemalettin
Şimşek Kemalettin Yılmaz
Samsun Afyonkarahisar
BAŞKAN - Şimdi okutacağım önergeler aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu
Tasarısının 22. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Uğur Bayraktutan Ali Serindağ Atilla Kart
Artvin Gaziantep Konya
Ercan Cengiz Mehmet Volkan Canalioğlu Mehmet Hilal Kaplan
İstanbul Trabzon Kocaeli
Sakine Öz Musa Çam Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Manisa İzmir İstanbul
Dilek
Akagün Yılmaz
Uşak
Diğer önergenin imza sahipleri:
Hasip Kaplan İbrahim Binici Demir Çelik
Şırnak Şanlıurfa Muş
Halil Aksoy Adil Kurt Murat Bozlak
Ağrı Hakkâri Adana
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
12 Eylül darbesinin
demokratik düzeni etkileyen mevzuatı olan siyasi partiler yasası, seçim
sistemi, seçim barajları, hazine yardımları, seçmen kütükleri ve düzeni topluca
bir reformdan geçmesi gerekmektedir. Yeni bir anayasa yapılması sürecinde bu
konular tartışılacağından, şu aşamada parça düzenlemelerin yapılması doğru
değildir.
BAŞKAN - Önerge üzerinde
söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak milletvekili.
Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 22’nci madde üzerinde vermiş olduğumuz
değişiklik önergesinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum,
hepinize saygılar sunuyorum.
Bugün, burada Cumhurbaşkanı
Seçimi Kanunu Tasarısı’na ilişkin söylenecek tüm sözler söylendi, tüm uyarılar
yapıldı. Anayasa’da yapılan değişiklik ve referandum sonucunda Cumhurbaşkanının
görev süresinin beş yıl olarak belirlendiği, Anayasa hükmü olan bu sürenin
yasayla değiştirilemeyeceği, çıkartılan yasanın âdeta hâlen Cumhurbaşkanı olan
Abdullah Gül’ün bir daha aday olamaması ve görev süresinin yedi yıla
çıkarılmasına yönelik olduğu defalarca söylendi. Anayasa’da yapılan bir
düzenlemenin yasa ile değiştirilemeyeceği, bu durumun açıkça Anayasa’ya aykırı
olduğu o kadar çok söylendi ki. Ama dinleyen var mı? Gerçekte durumun böyle
olduğunu herkes biliyor. Biz malumu ilan ediyoruz. İktidar partisi
milletvekilleri bunların hepsini biliyor ancak göz ardı ediyorlar. Bu anlayış
“Anayasa ihlal edilse ne olur? Nasılsa her şeyi biz biliriz.” anlayışıdır ve
çok tehlikelidir. Bu tehlike tek parti diktatörlüğüdür, iktidar sarhoşluğudur.
Hiçbir kuralı, hiçbir hukuk devleti ilkesini, demokratik ilkeleri tanımamak
demektir.
Ben buradan Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına yapılan çağrıyı yineliyorum. Hâlen görevde olan
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, son dönemde gösterdiği duyarlılığı göstermeli ve
Anayasa’ya aykırı bu düzenlemeyi boşa çıkarmalıdır. Cumhurbaşkanı, gerçekte
görev süresinin dolduğu 28 Ağustos 2012 tarihinden altmış gün önce görevinden
istifa etmelidir. İşte o zaman, şu anda görüşmekte olduğumuz tasarıya göre
dahi, zamanında Anayasa’ya uygun olarak Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılmasının
önü açılacaktır. Tüm oyunlar, tüm hesaplar bu şekilde bozulacaktır.
Bu tasarıyı incelediğimizde
14’üncü maddede adaylara yardımın koşulları, harcamaların Yüksek Seçim Kurulu
tarafından kontrolü, ilanı ve seçim döneminde mal bildiriminde bulunulmasına
yönelik düzenlemeler getirilmektedir. Bu madde ile Cumhurbaşkanının belli
finans kaynakları tarafından desteklenmesi ve Cumhurbaşkanının tarafsızlık
ilkesine aykırılıklar söz konusu olabilir ancak Cumhurbaşkanı seçimi,
milletvekili seçimi ve yerel yönetimler seçimlerinde yapılan harcamaların
şeffaflığı ve kontrolü daha sağlıklı yasal düzenlemelerle mutlaka
sağlanmalıdır.
Hepimiz biliyoruz ki son
seçim döneminde ve önceki seçim dönemlerinde iktidar partisi milletvekili ve
belediye başkan adayları ölçüsüz ve bizlerin asla baş edemeyeceği harcamalar
yapmışlardır. Bu değirmenin suyu nereden gelmektedir? Neden bu harcamaların
hesabı sorulmamaktadır? Neden milletvekilleri ve belediye başkanları için
sınırlamalar ve Yüksek Seçim Kurulu kontrolü getirilmemektedir?
Bu tasarıda pek çok konu
ayrıntılı olarak düzenlenmiştir ancak siyasi partiler tarafından aday
gösterilecek kişilerin aday olarak belirlenme şekilleri belirtilmemiştir.
Adayların siyasi partiler tarafından demokratik yöntemlerle belirlenmesi
yolunda hiçbir düzenleme yapılmamıştır. Siyasi partilerdeki lider saltanatına
son verilecek düzenlemeler yapılmamıştır. Neden? Bu konuda, geçtiğimiz 12
Haziran seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi iyi bir sınav vermiş ve yirmi
dokuz ilde milletvekili adaylarını ön seçimle, yani partiye kayıtlı tüm
üyelerin katılımıyla yapılan bir seçimle belirlemiştir. Siyasi Partiler Yasası
ve seçim yasasında hiçbir zorunluluk olmadığı hâlde Cumhuriyet Halk Partisi
toplumun önderi olma yolunu açmış ve adaylarını demokratik yöntemlerle
belirleme yolunu seçmiştir. Ben de ön seçimle gelen bir milletvekili olarak
bundan onur ve gurur duyuyorum ancak adayların belirlenme yöntemleri ve siyasi
partilerde parti içi demokrasinin işletilmesi hiçbir şekilde siyasi partilerin
liderlerinin inisiyatifine bırakılmamalı ve Siyasi Partiler Yasası ile seçim
yasasında bu konularda acilen değişiklikler yapılmalıdır, hatta 1991
seçimlerinde olduğu gibi ön seçimle belirlenen siyasi parti adayları için
halkın da tercih oyunu kullanabilmesinin yolu açılmalıdır. İşte o zaman,
seçilen milletvekilleri genel başkanın, genel merkezin milletvekilleri değil,
gerçekten de milletin vekili olacaklardır. İşte o zaman, halka rağmen, sadece
genel başkan istedi diye hiçbir milletvekili -şimdi görüştüğümüz tasarı gibi-
inanmadığı ve doğru görmediği hiçbir tasarıya “Evet.” demeyecektir. İşte o
zaman, halkın ve ülkenin zararına olan diktatörlük yasaları, bir gecede
çıkartılan kanun hükmünde kararnameler bu Meclisten çıkamayacaktır; halkın
duygularını, ulusal değerlerini inciten 19 Mayıslar, 29 Ekimler iptal
edilemeyecektir. İşte o zaman, gerçekten milletin iradesi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) - …bu Mecliste var olacak ve bu Meclis kendisinin kurulduğu 23
Nisanlara layık olacaktır.
Çok teşekkür ederim, sağ
olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Yılmaz.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 22’nci maddesinin madde başlığının “mevzuat
değişikliği” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Alim
Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Sadir Durmaz, Yozgat Milletvekili.
Buyurun Sayın Durmaz.
SADİR DURMAZ (Yozgat) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 138 sıra sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi
Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesine ilişkin verdiğimiz önerge üzerine söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, referandumla
yapılan anayasa değişikliğiyle, Cumhurbaşkanını seçme yetki ve görevi halka
verilmiştir ve halk oylamasında kabul edilen metne göre Cumhurbaşkanının görev
süresi “5+5” olarak kabul edilmiştir. Halk oylamasıyla yapılan anayasa
değişikliğinde, görevine devam etmekte olan Cumhurbaşkanının görev süresiyle
ilgili olarak bir düzenleme yapılmamıştır, konuyla ilgili bir geçici madde de
konulmamıştır. Bu duruma göre, Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır ve
ikinci defa aday olma hakkına sahiptir. Konuyu kanun maddesiyle yedi yıl olarak
düzenlemek, Anayasa’ya açıkça aykırılık teşkil edecektir. Eğer görev süresi
yedi yıl olarak belirlenmek isteniyorsa yine bu yedi yılın tespiti anayasal bir
işlem olarak yani anayasa değişikliğiyle yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
görevi devam eden Cumhurbaşkanı, seçildiği anda bir hukuki statüye girmiştir ve
bu statüsü devam ederken de anayasal bir değişiklikle görev süresinin yedi
yıldan beş yıla indirilmesi sonucunda, göreve geldiği zamanın kuralına değil,
yeni kurala tabi olmuştur. Cumhurbaşkanının görev süresi taraflarca belirlenen
bir sözleşme olmayıp Anayasa’yla ilgili bir durumdur. Dolayısıyla, böyle bir
durumda, görev süresiyle ilgili kazanılmış bir haktan söz edilmesi mümkün
değildir. 21 Ekim referandumuyla milletvekilliği seçimleri dört yıla çekildi,
2012’de yapılması gereken genel seçimler de, malumunuz, 2011’de yapıldı ve ne
hikmetse, Sayın Cumhurbaşkanına ayrı bir hukuk, seçilmiş milletvekillerine ayrı
bir hukuk uygulanmaktadır. Gerçi, AKP hükûmetlerinin on yıllık geçmişinde
kişiye ve duruma özel hukuk anlayışına defalarca şahit olduk. Naylon fatura
yolsuzluğuna bulaşıp devleti soyanlara af getiren de AKP, Almanya’da tescil
edilen yolsuzluğa rağmen Deniz Feneri yöneticilerini serbest bırakan da AKP.
Yolsuzlukları ayyuka çıkan AKP’li belediyelere soruşturma izni vermeyen AKP,
MHP’li belediye mensuplarının günlük konuşmalarını usulsüz bir şekilde
dinleyip, haksız yere soruşturma açıp iş yapamaz hâle getirmekte, bazılarını da
acımasızca itibarsızlaştırma operasyonuna tabi tutmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Anayasa’nın 101’inci maddesindeki değişiklikle Cumhurbaşkanının görev süresi
beş yıl olarak belirlenmiş ve bir kimsenin en fazla iki defa Cumhurbaşkanı
seçilebileceği kayıt altına alınmıştır. Cumhurbaşkanlığı görev süresi için 5+5
yıl olarak tayin edilen zaman dilimi çok net olarak ortada dururken
Cumhurbaşkanlığı görev süresinin tartışılmasının bize göre hiçbir anlamı
yoktur. Cumhurbaşkanlığı makamı gücünü ve kaynağını Anayasa’dan almaktadır,
dolayısıyla görev süresi de Anayasa’ya dayanmaktadır. Velhasıl, Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığının İnternet sitelerine girdiğinizde,
Anayasa’nın 101’inci maddesinde aynen şöyle yazıyor: “Cumhurbaşkanının görev
süresi beş yıldır.” Bu kadar. 2012 yılında da Cumhurbaşkanlığı seçiminin
yapılması gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri,
doğrusu, son dönemde bazı AKP sözcülerinin daha düne kadar 5+5’i
dillendiriyorken ani bir U dönüşüyle Cumhurbaşkanlığı görev süresini yedi yıl
olarak değerlendirmelerinin altında yatan tek sebep, hiç kuşkusuz, Sayın
Cumhurbaşkanının ikinci kez seçilmesinin önüne geçmektir. Bunun yanı sıra,
Sayın Cumhurbaşkanının kamuoyuna yansıyan açıklamaları da enteresandır. Her
şeyi bilen ama kendi süresini bilmeyen bir Cumhurbaşkanı.
Değerli milletvekilleri,
geçmişte bazı Cumhurbaşkanları için “Çankaya noteri, Çankaya’nın şişmanı” gibi
çeşitli nitelendirmeler yapıldı ama Sayın Cumhurbaşkanın formu yerinde
maşallah, “şişman” diyemeyeceğiz ama sayenizde “Çankaya’nın pişmanı” olarak
anılacaktır.
Bu duygularla hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Durmaz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum:
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı efendim.
BAŞKAN – Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geç kaldınız Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Neyi
geç kaldınız…
BAŞKAN – Oylamaya sunduktan
sonra…
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz
duymakta geciktiniz bence Sayın Başkan.
BAŞKAN – Belki öyledir
yani, olabilir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz
duymadınız.
BAŞKAN – Şimdi geçici madde
1’de üç adet önerge vardır. Ancak önergeler aynı mahiyette olduğu için birlikte
işleme alacağım okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının Geçici 1 inci maddesinin, Anayasanın
ilgili maddeleri ile TBMM İçtüzüğünün 38 inci maddesine açıkça aykırılık
taşıdığından tasarı metninden çıkartılmasını arz ve talep ederiz.
Uğur Bayraktutan Ali Serindağ Atilla Kart
Artvin Gaziantep Konya
Ercan Cengiz Mehmet Volkan Canalioğlu Sakine Öz
İstanbul Trabzon Manisa
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Bedii Süheyl Batum Musa Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Mehmet
Hilal Kaplan
Kocaeli
İkinci önergenin imza
sahipleri:
Hasip Kaplan İbrahim Binici Demir Çelik
Şırnak Şanlıurfa Muş
Halil Aksoy Adil Kurt Murat Bozlak
Ağrı Hakkâri Adana
Üçüncü önergenin imza sahipleri:
Yusuf Halaçoğlu Mustafa Kalaycı Nevzat Korkmaz
Kayseri Konya Isparta
Mesut
Dedeoğlu Ruhsar
Demirel
Kahramanmaraş Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, bu Anayasa’ya aykırılık önergelerini önce işleme almanız gerekmiyor
mu? Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi Anayasa’ya aykırılık
önergesidir. Anayasa’ya aykırılık önergesini öncelikle işleme almanız gerekiyor
İç Tüzük’e göre.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan bu kadar tecrübeden sonra bunları niye atlıyor?
BAŞKAN – Sayın Vural, her
üçünde de var.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, gerekçede var.
BAŞKAN – Gerekçelerinde
var, evet.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Bakın, madde metninden çıkartılması ayrıdır, Anayasa’ya aykırılık iddiası olan
önerge ayrıdır. Bir maddenin gerekçesinde Anayasa’ya aykırılıkla ilgili hususun
geçmesi, Anayasa’ya aykırılık önergesi değildir. Dolayısıyla öncelikle
Anayasa’ya aykırılık önergesini işleme almanız gerekiyor.
BAŞKAN – Süheyl Batum Bey,
buyurun, Eskişehir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Önce
Nevzat Bey’e nezaketen söyleseydiniz “Kusura bakmayın.” diye!
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; artık sonuna gelmeye
başladığımızdan muhakkak herkes yoruldu, yorulmaya başladı ama yine de biz
baştan söylediğimizi tekrar ediyoruz: Değerli milletvekilleri, bu yasayı,
Cumhurbaşkanı seçimi hakkındaki yasa tasarısını 2009’da da getirdiniz, aynı
yasa tasarısını 2011’de de getirdiniz. Tek madde farkı var, geçici maddeyi
eklediniz. Anayasa’da olmayan veya Anayasa’da farklı düzenlenmiş bir
düzenlemeyi yasayla getirdiniz, dediniz ki: “11’inci Cumhurbaşkanının görev
süresi yedi yıldır.” diye eklediniz.
Değerli arkadaşlar, bütün
milletvekili arkadaşlarımız da söyledi, bu geçici madde kesinlikle Anayasa’nın
6’ncı ve 101’inci maddelerine aykırıdır. Komisyonda da bunu dile getirdik. Eğer
değil diyorsanız, hep sordum, komisyonda da sorduk değerli dostlarımıza,
arkadaşlarımıza, dedik ki nasıl oluyor da Meclisin görev süresini beş yıldan dörde
düşürdünüz, Meclis Başkanının görev süresini unuttunuz ve bir yasayla
yapmadınız. “Canım, Meclis beşten dörde düşerse Meclis Başkanının da düşmüş
olmaz mı?” demediniz, anayasa değişikliğiyle tekrar getirdiniz çünkü aslolan
oydu ama bugün “Bu kadar milletvekilini bulamayız belki.” dediniz ve Anayasa’da
yer almayan bir yetkiyi kullanarak Anayasa’nın koyduğu esaslara göre yasa
yapmanız gerekirken siz yedi yılı, farklı bir düzenlemeyi yasayla getirdiniz.
Açık söylüyorum: Anayasa’nın 6’ncı maddesine de, 101’inci maddesine de aykırı
bir iş yaptınız. Ama değerli arkadaşlar, geçici maddenin aykırılığı sadece
bununla da sınırlı değil. Tekrar söylüyorum, isme göre bir madde yaptınız.
Hepimiz biliyoruz, isme göre madde. Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Başbakan Cumhurbaşkanı
olsun diye. Efendim yaptık mı? Propagandayı da konuştuk. 10’uncu maddeye aykırı
propaganda getirdiniz. Başbakan 298 sayılı Yasa’ya göre açılışları yapacak,
bakan açılışları yapacak, diğer aday ise bana TRT’de sıra gelsin, konuşayım da
kendimi tanıtayım diye bekleyecek. Açıkça aykırı. Siz adayların görevden
ayrılmasını da Anayasa’ya aykırı düzenlediniz. Anayasa’nın 10’uncu maddesine
aykırı, 76’ncı maddesindeki kimler görevden çekilmek zorundadır, kimler göreve
tekrar dönemez, bu maddeye açıkça aykırı il başkanlarını koydunuz, ilçe
başkanlarını koydunuz, herkesi koydunuz, bakanları ve Başbakanı unuttunuz.
Açıkça Anayasa’ya aykırılık. Koymadınız, açıkça Anayasa’ya aykırılık. Onlar -ve
Cumhurbaşkanı dahil- aday olarak aynı zamanda Cumhurbaşkanı, Başbakan olmaya
devam edecek, zavallı adaylar, diğerleri aynı şartlara sahip olmadan sözüm ona
eşit mücadele edecek. İsme göre dedik ya, bu kadar beceriksizlik olmaz. O
yüzden isme göre yaptığınız için maddeyi şunu unuttunuz: Tutuklu bir adam,
tutuklu bir aday ama hükümlü değil, aday oldu, daha sonra da oldu ya seçimleri
kazandı cumhurbaşkanı oldu. Ne yapacaksınız? Unuttunuz. Hayır, şöyle diyorsunuz
“Canım, o kadar da olmaz, Cumhurbaşkanı yaparız.” Milletvekili olmasına rağmen,
milletvekili, buraya getirmediğiniz kişiyi Cumhurbaşkanı yapacaksınız. Bu da
ileri demokrasinin herhâlde AKP ayağı olması gerek. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Sevgili arkadaşlar, siz…
Tutuklandı…
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Bunu biz yapmayız, siz yaparsınız.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Devamla) – Biz yapmayalım, siz yapın da hukuka uygun yapın. Bir kere de
diyelim ki: “Vallahi AKP şu kadar senedir bu kadar hukuku -hiç kimse kusura
bakmasın- bu kadar çiğnemeyen bir yasa yaptı.” Tutuklandı arada, tutuklandı.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İHSAN ŞENER (Ordu) – Öyle
bir şey diyemezsiniz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Devamla) – Cevap vermiyoruz, boş ver.
Arada tutuklandı, aday
oldu, tutuklandı. Ne yapacaksınız? Onu da unuttunuz. E birader, bu kadar
hukukçunun olduğu, bu kadar unuttuğu bir yerde biz Cumhurbaşkanlığını
konuşuyoruz. Bunu da niçin söylüyoruz değerli dostlar?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Devamla) - Bir gün, hiç kimse içinizden “Vallahi ben farkında değildim,
bilmiyordum, nereden farkında olayım.” demesin diye.
Hepinize saygılar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Batum.
Önerge üzerinde söz isteyen
Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Geldik -affedersiniz-
dananın kuyruğunun kopması anına. İki senedir üzerine kafa yorulan; Meclisin,
milletvekillerinin zamanlarını ipotek altına alan; Sayın Cumhurbaşkanı yedi yıl
mı görev yapacak, beş yıl mı ya da bir kez daha aday olabilecek mi, olmayacak
mı sorularını cevaplandıran geçici bir madde düzenlemesine geldik ve dayandık.
Tüm bu tasarı metni bu
maddenin yüzü suyu hürmetine yazıldı çizildi, önümüze getirildi. AKP kararını
vermiştir: Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldır ve bir daha da aday
olmayacaktır. Milletimiz ve basının aylardır olacak olmayacak diye baktığı
papatya falı da artık bir neticeye ulaşmıştır. AKP’nin tabiri ile 11 no.lu
Cumhurbaşkanı iki yıl daha Cumhurbaşkanlığına devam edecek ve Sayın Erdoğan’ın
önüne bir daha aday olarak çıkamayacaktır. Siyasette mıntıka temizliği
dedikleri bu olsa gerek değerli milletvekilleri.
Hiç kimse lafı eğip
bükmesin, bu tasarının adı, Sayın Abdullah Gül’ü bir daha Cumhurbaşkanı yapmama
tasarısıdır. Şahsını hedef alan özel bir düzenlemedir, tıpkı Telgrafçı Hamdi
Bey’e aylık bağlanması hakkındaki kanun gibidir. Diğer tüm maddeler bir
kalabalık yaratmak üzere metne ilave edilmiştir ve âdeta siyaset pazarının
yemek sofrasındaki ana yemek yanında bir garnitürden farksızdır.
Allah aşkına, bu
düzenlemenin neresinde hukuk fakültelerinin henüz birinci sınıfında öğretilen
kanunların genelliği ve objektifliği ilkesi vardır? Komisyonda da açıkça beyan
ettik, bakın, bizi hiç uğraştırmayın, getirin “Abdullah Gül bir daha Cumhurbaşkanı
olamaz.” diye bir tasarı, olsun bitsin bu iş.
Biliyorum, sizin de kafanız
karışık, aranızda konuşuyorsunuz “Tamam, Sayın Gül’ün görev süresi yedi yıl
olsun ama hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına reva görmediğimiz bir
sınırlandırmayı neden Gül’e getiriyoruz?” diye bazı AKP’li arkadaşlar söylüyor.
Doğru, Anayasa’da 73 milyon vatandaşımıza bir sınır yok. Bu getirdiğiniz
önergede numarası ile belirtiliyor, sanki “Aman bir yanlışlık olmasın, Sayın
Gül’ü kastediyoruz ha.” tarzından “11’inci Cumhurbaşkanı hakkında bu kanunun
3’üncü maddesinin birinci fıkrası hükümleri uygulanamaz.” diyorsunuz,
maksadınız çok açık, ikinci kez aday olmaması.
Son anda alt komisyona
getirdiğiniz bu önergeye esas komisyonda itiraz ettik, “Nedir bu husumet, bu
düşmanlık?” diye. Sayın Gül her gönderdiğiniz yasayı bugüne kadar onaylamadı
mı? Bundan dolayı “Çankaya noteri” suçlamasına maruz kalmadı mı? Şike yasası ve
milletvekili emekli maaşlarının artması kanununu geri gönderdiği için mi bunu
yapıyorsunuz, bu mudur kabahati?
Sıkça eleştirdiğiniz Sayın
Evren, Sayın Demirel ve Sayın Sezer bu düzenlemeyle yeniden aday olabiliyor ama
Sayın Gül asla. Bu itirazımızın tabanınızda tepki toplayacağını bildiğiniz
için, çıkış yolunu, 3 eski Cumhurbaşkanını yasaklamakta buldunuz esas komisyonda
yeni bir önerge vererek. Yasağı kaldırmak yerine, 3 Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşını daha yasak kapsamına aldınız. 73 milyona serbest, 4 kişiye yasak.
Bu yaptığınızın, değerli AKP milletvekilleri, Sayın Erbakan’a siyaset yasağı
getiren 28 Şubat zihniyetinden ne farkı var? Ne olurdu Anayasa’daki seçilme
hakkı ve yine Anayasa’daki eşitlik ilkesine saygılı olma tavrı
sergileyebilseydiniz.
Bir söz var ya “Beni bir
siz anladınız, siz de yanlış anladınız.” diye. Sayın AKP Grubu, biz Sayın Gül’e
yasak getirildiğinde itiraz ederken muradımız, şahsa ait bir düzenleme yapmayın
demekti, yasakları genişletip Türk demokrasisinde yeni bir yasaklı sayfa açın
demek değildi. Yanlış anladınız ve yanlış yapıyorsunuz.
Açık bir Anayasa’ya
aykırılık var, bunu anlamak için hukukçu olmak gerekmiyor. Bu tasarı,
Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine, 67’nci maddede zikredilen
seçilme hakkına, hukukun temel prensiplerinden kanunların genelliği ve
objektifliği ilkesine aykırıdır. Siyasi ahlaka ve vicdana aykırılık ise bugün
itibarıyla Meclis tutanaklarına çoktan geçmiştir bile diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, söz isteyen Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Evet, değerli milletvekilleri, “…”(*) geldik zurnanın son deliğine. Bütün bu
yasa bir yana, bu son madde bunların hepsinden öte bir madde. Şimdi, nasıl bir
şey bu biliyor musunuz, bu ana kadar yaptığımız görüşmelere, genel görüşmelerin
hepsine baktığım zaman bu olmayınca bir faydası yok. Oysaki derler ki:
“Zurnanın altındaki son delik hiç kullanılmaz.” kimisi öyle der. Kimisi de
“Parmakla basın, üfleyin, seste değişiklik olmaz.” der. Kimisi de der ki:
“Herhâlde zurnayı icat edenin bir bildiği var.” Şimdi, burada da ses çıkarmaz
ama o da olmadan zurna çalmaz, böyle bir şey şimdi.
Şimdi, bu bir kanun
maddesi, Anayasa’nın bir de 101’inci maddesi var, ikinci fıkrası. Şimdi, bu
kanun maddesi diyor ki: “Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldır.” Bu da
-Anayasa 101, ikinci fıkra- diyor ki: “Cumhurbaşkanının görev süresi beş
yıldır.” Şimdi, bu kanun mu bu Anayasa’yı döver, bu Anayasa mı bu kanunu döver
arkadaşlar? Şimdi, hocalarımız burada, Anayasa Hocamız gitmiş, başka
hocalarımız var. Anayasa mı, kanun mu? Şimdi, bütün mesele bu. Şimdi, bunu
nasıl anlatacağız? Kime, nasıl anlatacağız? Diyeceğiz ki: “Sayın Gül, senin
siyasi hayatını, Anayasa’ya rağmen bir kanunla bitirdik. Artık sen ya istirahat
et ya da git Kofi Annan gibi veya başka birisi gibi Genel Sekreter ol Birleşmiş
Milletlerde veya İslam Konferansına seni Genel Sekreter yapalım. Diplomasin
var, dış tecrüben var. Seni yükseğe düşürelim, o makam boş kalsın, o makama da
artık Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gelsin.” Alışıktır, zor gelir, bütün
görevlere hep zor gelmiştir Başbakan. 2002’de ana muhalefetin bir kıyağı olmuş,
bir ara anayasa yapmışlar onun için, Başbakan için, maşallah o ara boşluktan
milletvekili olmuş, hemen Başbakan olmuş, on senedir başımızda. Şimdi, bu
geçici maddeyle de Gül’ü göndereceğiz, yerine Başbakanı Cumhurbaşkanı
yapacağız. Bakın, bu da bir ara boşluk.
(*)
Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edilmiştir.
Şimdi, bunu herkes yapamaz
arkadaşlar. Sizi kutluyorum, bakın, sizleri kutluyorum, Anayasa Komisyonu
Başkanını da kutluyorum, üstelik Hükûmete de aşk olsun diyorum. Aşk olsun,
sizin tasarıda nasıl akıl edemediniz bunu! Alt komisyonda Burhan Kuzu ve
ekibiyle bunu akıl ediyor, siz nasıl akıl edemediniz? Ama 74 milyonun aklıyla
oynamayın arkadaşlar. Yapmayın! Her şeyi yapın, ama bunu yapmayın.
Onun için, gerçekten bu son
geçici madde… 2002’deki, hani Anayasa’da, hani özel kişiye yasa vardı ya, hani
Siirt seçimlerini iptal ettirmişti ya, hani oradan da Başbakan aradan gelip,
yine Gül Başbakandı, “Hele çekil kardeş, benim yerim burası.” dedi. Gül hep
özveride bulunmuş, bıraktı yerini, “Buyur Başbakanım, sizin yeriniz, siz Genel
Başkansınız.” dedi. Ee, şimdi de “Sayın Gül, çekiliver, ben geleceğim.” dedi.
Bu geçici 1’inci madde var ya, ne işlere muktedir görüyor musunuz.
İşte, arkadaşlar, bu darbe
anayasası, bu darbe seçim yasası, bu darbe yasaları, bu seçim barajları, buna
sığınırsak, ha böyle ara formül buluruz, zurnanın son deliği denen noktaya
geliriz. Ha, ondan sonra halk ne der? Vallahi, halka, sandığa gideceğiz, artık
herkes halkın önüne düşecek. Diğer sefer, Siirt seçimine benzemez bu, bizden
söylemesi.
Size de hayırlı olsun
diyeyim, ne diyeyim? Yani bu müthiş bir buluş, bu müthiş buluşun kıymetini
bilin.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kaplan.
Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarıya yeni geçici madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde
bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddenin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür.
İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre, yeni bir madde olarak görülmesine komisyonun salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde görüşme açılır ve bu maddede belirtilen sayıda
önerge verilebilir. Bu nedenle, önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon
önergeye salt çoğunlukla, 14 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise
önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, bundan önce böyle bir uygulama yok ki efendim geçici maddeyle
ilgili.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 sıra
sayılı yasa tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ederim.
Geçici madde 2 - 12.
Cumhurbaşkanının görev süresi 6 yıldır.
Kamer
Genç
Tunceli
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye…
Sorayım komisyona, söz vereceğim.
Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım, yeterli
çoğunluğumuz yok.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, bu geçici maddelerle ilgili uygulamada ve usulde, bugüne kadar geçici
maddelerin gündeme alınması söz konusuydu. Sayın Meclis Başkanının
başkanlığında grup başkan vekilleriyle yaptığımız toplantıda geçici maddelerin
de yeni bir madde gibi görüşülmesi gerektiğine ilişkin bir mutabakat oluştu.
Ancak, o mutabakatımızda AKP Grubu ve hepsi olan mutabakatta, Danışma Kurulu
kararlarının da yine bu zamana kadarki gibi 4 kişiye lehte ve aleyhte söz
verileceğine ilişkin bir düzenlemeyi de kapsıyordu. Ancak AKP Grubu Meclis
Başkanı başkanlığında mutabakata vardığımız konuda, orada mutabakata vardığımız
hususu delerek bir İç Tüzük değişikliği yapmıştır. Bu durumda, Meclis
Başkanının başkanlığında mutabakata vardığımız usulle ilgili hususlarda,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak AKP’nin sözünde durmamasından dolayı, o
konudaki usullerde vardığımız mutabakattan desteğimizi çekiyoruz. Bugüne
kadarki uygulama neyse aynısını lütfen devam ettirin.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Vural.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, bugüne kadar bizim yaptığımız uygulamalarda geçici maddelerle
ilgili olarak komisyonun salt çoğunluğu aranmıyordu. Önerge okunuyordu, önerge
sahibine söz veriliyordu. Şimdi Sayın Vural’ın anlattığına göre Meclis
Başkanının başkanlığında toplanan bütün parti grup başkan vekillerince
denilmiştir ki “Efendim, o zaman geçici maddeyi de ek madde gibi veya yeni bir
madde gibi işleme koyalım.” Ama bu konuda bir dönüş yapabilmemiz için İç Tüzük
değişikliği yapılması lazım. Çünkü binlerce uygulama var; yani binlerce
uygulama olan bir yerde İç Tüzük değişikliği, yani artık eylemli bir İç Tüzük
uygulaması hâline gelmiş bu. Böyle olunca da bundan dönüş yapmak için bir İç
Tüzük değişikliği gerekir. Ama yani gerçekten yapılan haksızlık efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Genç.
Sayın milletvekilleri,
tasarı ve tekliflere yeni geçici madde eklenmesine ilişkin önergeler üzerinde
bu yasama yılının başından bu yana yeni madde olarak işlem yapılmaktadır.
Meclis başkan vekillerinin ortak uygulaması bu yöndedir. Örnekler; 29 Kasım
2011 ve 30 Kasım 2011.
Söz konusu önerge de
Komisyon metninde olmayan yeni madde metnindedir. Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmadığı için önergeyi işlemden kaldırıyorum.
23’üncü madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum;
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 23. maddesinin, “Bu Kanun 31.10.2012 tarihinde
yürürlüğe girer” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Alim Işık Oktay Vural Nevzat Korkmaz
Kütahya İzmir Isparta
Kemalettin
Yılmaz Cemalettin Şimşek
Afyonkarahisar Samsun
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 23. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Uğur Bayraktutan Ali Serindağ Atilla Kart
Artvin Gaziantep Konya
Ercan Cengiz Sakine Öz Musa Çam
İstanbul Manisa İzmir
Mehmet Hilal Kaplan Mehmet Volkan Canalioğlu Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Kocaeli Trabzon İstanbul
Kazım
Kurt Bülent
Kuşoğlu
Eskişehir Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz.
ATİLLA KART (Konya) – Kazım
Kurt…
BAŞKAN – Kazım Kurt, Eskişehir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kurt. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAZIM KURT (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; her ne kadar Cumhurbaşkanlığı Seçimi
Kanunu Tasarısı’nın yürütmesiyle ilgili bir maddeyse de iki gündür
tartıştığımız gibi, Anayasa’nın seçimle ilgili ciddi bir maddesidir ve
öncelikle, 67’nci maddesinin son fıkrasının dikkate alınması gerektiğini
düşünüyorum. Bu fıkraya göre, “Seçimle ilgili kanunlar, yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” şeklinde bir
hüküm vardır. O nedenle, bu kanun için ayrı bir yürürlük tarihi koymanın bir
yararı ve anlamı yoktur.
Anayasa’nın 11’inci
maddesinde “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını ve diğer kurum ve kişileri bağlar…” Bu açık hükme rağmen,
Anayasa’nın 101’inci maddesindeki Cumhurbaşkanlığının süresi ve seçimiyle
ilgili maddeyi bir yasayla, hem de geçici bir maddeyle değiştirmeye kalkmanın
Anayasa’ya çok aykırı bir uygulama olduğu tüm konuşmacılar tarafından vurgulandı,
söylendi ancak ne yazık ki dinlenilmiyor ve Anayasa’ya aykırı bir yasa yapmak
üzere parmak kaldırıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, kanun
hükmünde kararnamelerle yasaları değiştirmeye alıştığımız bir dönemde,
Anayasa’yı da yasalarla değiştirmeye kalkmanın çok uygun bir hukuki uygulama
olmadığı net bir biçimde ortada. Türkiye’de on yıldır büyük bir çoğunlukla
iktidar olan AKP hükûmetleri, Meclisteki çoğunluklarına rağmen, kanun hükmünde
kararnamelerle bu ülkenin yapısını ve teşkilatını değiştirdi. Şimdi de yasayla
Anayasa’yı, Anayasa’nın emredici 101’inci maddesini değiştirmeye kalkmanın çok
büyük bir abes olduğunu düşünüyorum.
Uluslararası hukukun genel
anlamda kabul etmiş olduğu çok net bir hüküm: “Lehe olan kanun uygulanır.” Bu,
şu anlama gelir: Anayasa değişikliğinden sonra Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah
Gül’ün görev süresi 5+5=10 yıl olmuştur eğer seçime girerse. Siz bu lehe olan
hükmü uygulamaz ve aleyhte bir hüküm çıkararak yedi yılla bu işi sınırlarsanız,
işte biraz önce Sayın Bakanın söylediği uluslararası kabul görmüş hukuk
kuralını ihlal etmiş olursunuz, ikinci kez aday olmasını ve yedi yıl süreyle
görev yaptıktan sonraki bir dönemi üç yıl eksik yapmasını sağlamış olursunuz.
Şimdi, bu mantıkla devam
eder isek yarın Anayasa’nın 6’ncı maddesindeki “Egemenlik, kayıtsız şartsız
Milletindir.” hükmünün de geçici bir yasa maddesiyle ortadan kaldırılması
ihtimali her zaman söz konusudur. Yine, 1’inci, 2’nci, 3’üncü maddeleri
değiştirme şansınız yoktur ama 7’nci maddedeki “Yasama yetkisi Türk Milleti adına
Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Hiç kimseye devredilemez.” hükmünün de bir
yasanın içine konulacak geçici bir maddeyle ortadan kaldırılmasına cesaret
edebilirsiniz. Bu doğru bir mantık değil, doğru bir uygulama değil. Hukuk
hepimize lazım olacak, yarın size de lazım olacak ve en çok savunmamız gereken
Mecliste Meclis iradesini ortadan kaldıracak bu uygulamayı gerçekten geri
çekmenizde yarar vardır, böyle bir yasanın yürürlüğe girmesini engellemenizde
yarar vardır, bununla Türkiye’ye ve hukuka katkı sunmuş olursunuz.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına,
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 23. maddesinin, “Bu Kanun 31.10.2012 tarihinde
yürürlüğe girer” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Alim Işık (Kütahya) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, çok önemli bir
makamın seçimi ve seçilmesine ilişkin usullere yönelik bir kanun tasarısının
son iki maddesine geldik. Bu iki maddede Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini, duruşlarını tutanaklara girmesi bakımından özetleyeceğim.
Tabii, her şeyden önce,
aslında Sayın Kuzu’nun burada olmasını isterdim. Anayasa Komisyonu gibi önemli
bir komisyonun Başkanının önce tavır ve hareketlerine dikkat etmesi gerekiyor.
Dolayısıyla, nezaket ve mehabeti ortadan kaldırmadan hitap etmesini öğrenmesi
gerekiyor eğer kendisine saygısı varsa. Haa yoksa, hiç olmazsa en aşağı, bizim
orada bulunan milletvekillerine saygısı varsa bir Anayasa Komisyonu Başkanının
Meclise ve milletvekillerine nasıl hitap etmesi gerektiğini öğrenmesi gerekir.
Gerekirse bu öğretiyi kendisinin yetiştirdiği öğrenciler de yapar. Aslında,
tabii bu konularda söyleyecek çok şey var ama doğrusu, Peyami Safa da çok güzel
söylüyor: “Hakikati göremeyen gözler Hakk’ı göremeyen gözlerdir. Profesör de
olsan, ordinaryüs de olsan ne yazar.” diye söylüyor. Aslında Ziya Paşa’nın da
sözü var da kendisi burada olsaydı aynen kendisine söyleyecektim.
O bakımdan, burada, aslında
biz şu anda çok bildiğini söyleyen bir Komisyon Başkanının bir garabetini
tartışıyoruz. Aslında bu garabet nereden başladı? Gerçekten 31 Mayıs 2007
tarihinde yapılan anayasa değişikliğinde başladı. Bakın, yani Türkiye
Cumhuriyeti’nde bir anayasa değişikliği yapılıyor. Bu anayasa değişikliği
konusunda bugün ve aslında 21 Ekim 2007 tarihinde referanduma sunulması
sırasında bile problemler vardı ve Meclis bu problemleri ayıklamak için
çalıştı. Yani bir Anayasa Komisyonu doğru düzgün çalışmalı ki, Türkiye Büyük
Millet Meclisi bu yanlışlar için yeniden çalışmasın.
Bakın, geldiğimiz bu
noktada şu 31 Mayıs 2007 tarihinde çıkartılan Kanun. Şimdi, 31 Mayıs 2007’de
çıkartılan Kanun’da arkadaşlar “Olur mu canım, 11’inci Cumhurbaşkanı için
çıkarmadık.” diyorlar. Aslında hayır, geçici madde 19 “11’inci Cumhurbaşkanının
ilk tur seçimi.” diyor. Demek ki siz bunu o zaman çıkarttığınız zaman 11’inci
Cumhurbaşkanı için çıkartmıştınız. Ama öyle bir garabet ki, seçilmiş olan
Cumhurbaşkanını altı ay sonra tekrar seçime göndermek zorundaydınız. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak “Yahu hiç olmazsa seçilmiş olan Cumhurbaşkanının bu
Anayasa çerçevesindeki süresini dikkate alın, adamı azletmeyin.” dedik ve
nitekim bununla ilgili kanunu da 16 Ekim 2007’de çıkarttık da mevcut
Cumhurbaşkanını tekrar seçme garabetinden kurtardık. Şimdi doğrusu hayretler
içindeyim, buradan kalkıp diyorlar ki: “Olur mu efendim, bu 11’inci
Cumhurbaşkanına uygulanmaz.” Uygulanmayacağını biliyor idiyseniz 31 Mayısta
niye koymadınız bunu? Dolayısıyla, milleti kandırmanın anlamı yok yani.
Milletvekillerini de yani “Bu işleri anlamaz, bilmez.” filan diye göstermeyin.
Yani burada her şey açık seçik ortada. Şimdi, bir.
Şimdi de geldik bir anayasa
değişikliği konusunda, gerçekten 21 Ekimde düzelttik. Şimdi yeni bir düzeltmeye
ihtiyaç var. Niye? Çünkü 5+5 getirdiniz. 5+5’i getirdikten sonra bunun yedi yıl
olması gerektiğini düşündünüz. Şimdi de Anayasa’da olmayan bir konuyu
Anayasa’yı uyumlu hâle dönüştürmek için… Egemen Bey söyledi, dedi ki: “Bu
kanunu Anayasa’yı uyumlu hâle getirmek için yapıyoruz.” Anayasa’ya uyum için
değil yani!
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – “Anayasa’ya” dedim.
OKTAY VURAL (Devamla) -
“Anayasa’ya uyumlu hâle getirmek için kanunla Anayasa’yı düzenliyoruz.” diye
itiraf etti değerli arkadaşlar.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – “Anayasa’ya” dedim.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Nasıl hukuk yapacağız biz? Yani nasıl hukuk yapacağız? Sayın Bakan eğer Avrupa
Birliğiyle müzakereleri böyle yapıyorsanız doğrusu Hırvatistan’ın bizden önce
girmesinin sebep ve sonuçlarının sorumluluğunun sizde olduğu gayet açık. Demek
ki iyi yapamıyorsunuz bu işinizi. Doğrusu, müzakereyi yapamıyorsunuz çünkü bu
müzakere esası uygun değil.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, birazdan diğer maddede de önerge üzerinde konuşma yapacağım fakat
yapılırken bununla ilgili olarak Suat Kılıç “Cumhurbaşkanının ikinci bir kez
daha Cumhurbaşkanlığına aday olabilmesini yani 5+5 formülünü hayata geçirmek
için yapıyoruz.” diyor. Ne zaman diyor? 7 Mayıs 2007 tarihinde. Grup Başkan
Vekili söylüyor bunu.
Şimdi, Burhan Kuzu da diyor
ki: “Elbette 5+5…”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) –
Bitti galiba Sayın Başkan?
BAŞKAN – Evet Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) –
Kusura bakmayın, sonra devam edeceğim.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
24’üncü madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 24. maddesinde yer alan “ile
Bakanlar Kurulu” ibaresinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Uğur Bayraktutan Ali Serindağ Atilla Kart
Artvin Gaziantep Konya
Ercan Cengiz Musa Çam Mehmet Hilal Kaplan
İstanbul İzmir Kocaeli
Mehmet Volkan Canalioğlu Sakine Öz Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Trabzon Manisa İstanbul
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının 24. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 24- Bu Kanun hükümlerini TBMM Başkanı ve Bakanlar Kurulu
birlikte yürütür.”
Nevzat Korkmaz Oktay Vural Yusuf Halaçoğlu
Isparta İzmir Kayseri
Sadir
Durmaz Alim
Işık
Yozgat Kütahya
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
Önerge üzerinde söz isteyen
Oktay Vural, İzmir Milletvekili, buyurun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Burhan Kuzu’da kalmıştın Oktay Bey!
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet,
Burhan Kuzu da yine o gün… Tabii, lafların sizin için anlamı yok.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Hayır var, yapma!
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani
sizin için söz vermek, Meclis Başkanının başkanlığında toplanıp “Şu, şu,
şunlarda anlaşıyoruz.” deyip ondan sonra İç Tüzük değişikliği göstermek, sizin
için sözü yemek çok kolay, çok kolay!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Ne alakası var? Oktay Bey, teklif de mi vermeyelim yani Allah aşkına ya!
OKTAY VURAL (Devamla) –
Onun için, önemli olan fikir ve siyaset namusuna sahip çıkmak.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Bir dakika… Teklif de mi vermeyeceğiz, ne demek yani?
OKTAY VURAL (Devamla) –
Sözün namusu da vardır, o sözün namusuna sahip çıkacaksınız.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sözümüze de, namusumuza da sahip çıkıyoruz. Yani teklif veremeyecek miyiz?
Böyle şey olur mu?
OKTAY VURAL (Devamla) -
2007 yılında bunu yaptıktan sonra gidip seçim meydanlarında “5+5 olacak, halk
seçecek.” el ele, kol kola girip propaganda yaptınız da, şimdi gelip niye bu
“5+5”i unutuyorsunuz da “yedi yıl”a getiriyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Başından beri “yedi yıl” var, yedi yıl için seçildi.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Sizin için söz önemli değil, bizim için söz önemlidir. Bizim için söz
önemlidir, sizin için önemli olmayabilir. Sizin için suya yazılmıştır onlar…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Biz verdiğimiz her sözün sonuna kadar arkasında dururuz, lafta değil esasta
dururuz Oktay Bey!
OKTAY VURAL (Devamla) - Ama
biz inanan insanlarız, biz biliyoruz ki, gözler ve kulaklar şahadet eder ona ve
bu şahadetin bedelini de ileride, tutmadığınız sözlerin bedelini de elbet
ödeyeceksiniz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Nasıl ödeyecekmişiz? Nasıl ödeyeceğiz?
OKTAY VURAL (Devamla) - Biz
buna da iman edenlerdeniz.
Bütün bunlar yapılırken
“Cumhurbaşkanı, yedi yıl uzun, hesap vermesi gerekir.” diyor Burhan Kuzu. Ne
oldu hesap verme? Yok, yaz tahtaya, kalsın haftaya! Nerede verdiğiniz sözler?
Bu millete verdiğiniz sözleri tutmuyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Millet karar veriyor.
OKTAY VURAL (Devamla) –
“Yedi yıl” ne zaman çıktı? 2009 yılında yok, tasarıda yok. 2011 yılında yok. Ne
zaman çıktı biliyor musunuz? Şike yasasını veto ettikten sonra çıktı. Hatırlarsınız,
o zaman AKP içerisinde birtakım kaynamalar oldu, bu kaynamalar neticesinde
ondan sonra birdenbire “yedi yıl olsun” diye bir anlaşmaya varıldı. Aranızdaki
meseleyi, Anayasa’yı ihlal ederek çözemezsiniz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Boşuna uğraşma Oktay Bey, suni olarak proje üretme.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Allah kimseyi kendi sözleriyle imtihan etmesin. Bakın, biz 367’yle ilgili sorun
getirildiği zaman bunun doğru olmadığını söyledik, yanlıştır dedik ve 2007
seçimleri yapıldı. Biz Parlamentoya girdik, yanlış olan bir uygulama
neticesinde, Parlamentonun Cumhurbaşkanı seçimini yapmasını temin ettik ve bu
yönüyle bakıldığı zaman, 21 Ekimde de bununla ilgili garabeti de ortadan
kaldırdık. Şimdi geldiğimiz bu noktada, “367 var mı Anayasa’da var mı, var mı?”
diyordunuz. Nerede o Anayasa? Yahu Anayasa’da “yedi yıl” var mı, var mı ya?
Bak, 367’cilerin kullandığı iddiaları kullanır hâle geldiniz. Ne olacak biliyor
musunuz? Hatırlarsanız, Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi dolmuştu, görev
süresi dolduktan sonra kalktı Bülent Arınç dedi ki, “Olur mu canım fuzuli
işgaldir! Burada duramaz, ben vekâlet etmeliyim.” dedi. Ne olacak beş yıl
sonra? Yine aynı şekilde meşruiyet tartışması gelecek ve bugünkü
Cumhurbaşkanını bir meşruiyet tartışması içerisine sokacaksınız. Oysa sizin, bu
düzenlemeyi anayasa değişikliğiyle yapmanız gerekiyordu.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Yasama hakkıdır. Yasama hakkını yasama organı kullanıyor.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Kanunla Anayasa’yı değiştirmek gibi bir garabeti yerine getirdiniz.
Bakın, burada gerçekten 367
yok ama “var” diyenler gibi şimdi siz de yedi yıl yok ama “var” diyenlerden
oldunuz. Şimdi, bu tartışmalara geldiğimiz zaman, bu seçimle ilgili bizim
tercihimiz 5+5’tir ve bir Cumhurbaşkanının 2’nci kez seçilmesini engellemek tamamen
parti içi siyasi hesapların buraya getirilmesidir. Gidin, hesaplarınızı AKP
Genel Merkezinde görün.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Zorlama, zorlama. Zorlamaya gerek yok.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Millet Meclisi sizin hesaplarınızın görüleceği yer değil.
Bir diğer konu da para ve
Cumhurbaşkanlığı seçimi. Cumhurbaşkanı lobilerin, holdinglerin, para
babalarının kucağına itiliyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
- Ayıp, ayıp Oktay Bey. Gerçekten çok ayıp!
OKTAY VURAL (Devamla) -
Böyle bir sistem, yaklaşım tarzı doğru değildir çünkü bizde siyasi partilere
hazine yardımının yapılmasının asıl amacı para ve siyaset arasındaki ilişkiyi
ortadan kaldırmaktır ama siz bu ilişkiyi yapısallaştırıyorsunuz. Parası olan
propaganda yapar esasını getiriyorsunuz.
Bir başka konu, Başbakan ve
Cumhurbaşkanının aday olmasıyla ilgili. Bunlar görevlerini devam ettirecek.
Olamayanlar? “Onlar nasıl yaparsa yapsın.” diyeceksiniz.
Bütün bunları dikkate
aldığımız zaman bir garabet daha ortaya çıkıyor. Bakın, kanuna göre bir siyasi
parti yüzde 10’u aşkın oy almışsa Cumhurbaşkanı adayı göstermesi mümkün
değildir. Yüzde 10’u aşmış bir partinin Cumhurbaşkanı adayı göstermesi mümkün
değildir ancak birkaç partiyle bir araya geldiği zaman Cumhurbaşkanı adayı
gösterebiliyor. Tam bir garabet.
Bu yasa Anayasa’ya
aykırıdır. Anayasa’ya aykırı bir düzenlemeyi yapmak yerine Cumhuriyet Halk
Partisinin size bir önerisi var: “Gelin, Anayasa’yı birlikte değiştirelim.”
diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) - O
Anayasa’yı birlikte değiştirerek hiç olmazsa hukuka, hukukun üstünlüğüne
gerekli saygıyı gösterin diyorum, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Vural.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 138 Sıra
Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısının 24. maddesinde yer alan “ile
Bakanlar Kurulu” ibaresinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Uğur
Bayraktutan (Artvin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
Gerekçe sadedinde birkaç
şey söylemek istiyorum. Bakın, burada ben konuşma yaptım, Sayın Komisyon
Başkanımız Burhan Kuzu Bey konuşma yaptı, Adalet Bakanımız konuşma yaptı ve
elimizde de Anayasa Komisyonunun oldukça ayrıntılı bir raporu var. Burada
tartışma yapılırken geçici maddenin Anayasa’ya uygun olduğunu, Anayasa’ya
aykırılık itirazlarının yerinde olmadığını çok ayrıntılı bir şekilde anlattık,
buna tekrar detaylı girmek doğru değil. Yedi mi, beş mi?
Değerli arkadaşlar, bu
geçici madde, Anayasa’daki mevcut bir hükmü değiştiren madde değil. Anayasa’da
beş yıl süre var fakat tabii, hukukçu olmayanlar kanun metnine baktığında
sadece metni görüyor ama hukukçu, metne baktığında önce…
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz
hukukçuyuz, biz de görüyoruz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bir dakika, devamı gelsin de görüp
görmediğinizi anlayacaksınız Sayın Vural. Bir devamı gelsin bakalım, bekle,
sürpriz olabilir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani
“hukukçu olmayanlar” diyordunuz ya.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hukukçu olanlar ise baktığında metne, önce
metnin yürürlüğe giriş tarihini dikkate alırlar ve uygulanacak olay, hukuk
kuralının yürürlüğe giriş tarihinden önce midir sonra mıdır buna bakarlar.
Burada, 11’inci Cumhurbaşkanımızın seçildiği tarih anayasa değişikliğinin, yani
sizin bugün, İnternetten falan bakıp da gördüğünüz 101’inci maddenin yürürlüğe
giriş tarihinden iki ay öncedir. Kanunların geriye yürümezliği ilkesi vardır.
Bir arkadaşımız laf arasında derhâl uygulamadan bahsetti ama…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Hocam, hukuk fakültesinin birinci sınıfındaki bile sizin dediğinize şey yapmaz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – …derhâl uygulamada bir tutarlılık yok,
derhâl uygulamada. Siz “Beş yılı derhâl uygulayalım.” diyorsunuz ama “Halk
seçer.” diyor, yürürlüğe girmiş. Niye “Yeniden seçilsin halk tarafından.”
demediniz?
OKTAY VURAL (İzmir) –
KPSS’de sordular “Beş yıl mı?” diye “Beş yıl.” dedi ya, “Beş yıl.” dedi ya.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – …çünkü derhâl uygulama işinize geldiği zaman
uyguluyorsunuz.
Son bir husus, bitiriyorum
Başkanım. İkinci defa seçilememe yasağı meselesi de bizim yedi yıllık süreyle
ilgili bir bütün olarak tutarlılığı içeren bir hüküm çünkü şunu diyoruz biz:
Normun bütünlüğü ilkesi vardır burada. Parlamentonun seçtiği yedi yıllık
Cumhurbaşkanı bir kez seçilir, bu bir pakettir. Halkın seçtiği ve 5+5 seçilen
Cumhurbaşkanı ise, ikinci kez seçilebilen Cumhurbaşkanı ayrı bir pakettir.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Anayasa’ya aykırı Hocam, aykırı.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) - Normun bütünlüğü ilkesi gereği olarak biz
geçici maddedeki iki fıkrayı ekledik.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Hocam, bu iş ikna etmekle olmuyor, kendini yorma. Kendini yorma, ikna edemezsin
Hocam.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) - Teşekkür ediyorum, katılmıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Hocam, bu hukuk değil guguk!
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu
guguk, hukuk değil.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
OKTAY VURAL (İzmir) – Hukuk
değil bu, böyle hukuk oluşturulmaz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz
talebelerinize böyle hukuk oluşturuyorsanız, hukukun “H”sinden bile
anlamıyorsunuz demektir.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Gelin
tartışalım, gelin hadi, niye kaçıyorsunuz?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam, nerede istersen.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 24’üncü maddesiyle ilgili önerge
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
iki günden bu yana, Cumhurbaşkanlığı tasarısını görüşüyoruz. Tasarıyı biraz
sonra kanunlaştıracağınız anlaşılıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet
yönetiminde telafisi mümkün olmayacak bir tasarıyı biraz sonra
sonlandıracaksınız. Tasarı kanunlaşırken anayasal ihlaller pahasına düzenlemeler
yapıldığını hemen ifade etmek istiyoruz. Bu nitelikte bir düzenleme yapılırken
uzlaşma ve diyalog içine girilmesi gerekirken dayatmacı bir anlayışla düzenleme
yapılması, toplumsal barışa ve istikrara hizmet etmeyecektir. Maalesef,
toplumsal bedeli ve sonuçları çok ağır olan bir düzenlemeyi yapıyorsunuz
değerli milletvekilleri.
Bakın, geldiğimiz noktada,
şu iki temel soruya cevap verilmesi gerekiyor. Bunu vicdanlarınıza bu aşamada
yine havale etmek istiyorum. Niye? Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi
şahsiyeti ve halka saygı adına bu soruları bir kez daha vicdanınızda
değerlendirmeniz gerekiyor. Anayasa hukukunun açık hükümlerine rağmen, neden
anayasal düzenleme yoluna başvurmuyorsunuz? Neden bundan kaçıyorsunuz? Buna
neden ihtiyaç duyuyorsunuz? Anayasa’nın 77’nci maddesinin gereğini yaptığınız
hâlde 101’inci maddenin gereğini neden yapmıyorsunuz? Bu durum başlı başına bir
anayasal ihlal anlamına gelmez mi? Bakın, biraz evvel Komisyon Başkan
Yardımcısı Anayasa metninden söz etti. 77’nci madde metnini lütfen bir kez daha
okuyun Sayın Komisyon Başkan Yardımcısı. Bakın, 77’nci madde ne diyor… 77’nci
maddenin madde metninde, değişiklik tarihi 31/5/2007, 5678 sayılı Yasa.
101’inci maddede de aynı kanundan, aynı tarihten söz ediyor.
Ne zaman referanduma gitti,
hemen sorunuza cevap vereyim.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) –
Parlamento kararı yok mu Sayın Kart, 77’nci maddeyle ilgili Parlamento kararı
yok mu?
ATİLLA KART (Devamla) –
Hemen sorunuza cevap vereyim, ne zaman gitti referanduma? Ekim ayında gitti,
ekim ayında gitti. Ama ne oldu? Bakın, ekim ayında referanduma gitmesine
rağmen, sizin ifadenizle, ekim ayında yürürlüğe girmesine rağmen ne yaptık? Onu
12 Haziran tarihinde uyguladık, dört yıl olarak uyguladık.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Uygulamadı, erken seçim kararı aldı.
ATİLLA KART (Devamla) –
Hayır, hayır, dört yıl olarak uyguladık.
YUSUF BAŞER (Yozgat) –
Erken seçime gitti.
ATİLLA KART (Devamla) –
Bakın, 3 Mart 2011 tarihli tutanakta AKP Grup Başkan Vekilleri Suat Kılıç ve
Bekir Bozdağ’ın beyanları var. Lütfen, günü kurtarmak uğruna yalan beyanda
bulunmaya tenezzül etmeyin. Tutanaktan söz ediyorum, bunun cevabını verin.
Bunun cevabını vermek zorundasınız; halka saygınız varsa, bunun cevabını vermek
zorundasınız. Ama maalesef, bu konularda da samimi olmadığınızı, dürüst
olmadığınızı aradan geçen on yıl bize gösterdi, çok acı tecrübeleriyle
gösterdi.
Biz burada Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçilmesinin doğru olup olmadığını tartışmıyoruz. AKP
sözcüleri, dönüp dönüp sözü buraya getiriyorlar. Bunu tartışmıyoruz. Ne
diyoruz? “Halk birisini seçiyorsa, halka olan saygı adına, o seçilmiş olan
kişinin halka hesap vermesi gerekir.” diyoruz. Beş yıldır bunu söylüyoruz.
“Bunun yasal, anayasal düzenlemelerini neden yapmıyorsunuz?” diyoruz. “Halka
hesap vermekten kaçmak diktatörlük anlamına gelmez mi?” diyoruz. Bunun başka
bir açıklaması var mı, bunun başka bir izahı var mı? Bunun hiçbir açıklaması
yok.
Değerli milletvekilleri,
bakın, getirilen bu düzenleme ile halka hesap vermeyen seçilmiş bir diktatör
yaratıyoruz. Getirilen bu ucube sistemin -Anayasa Komisyon Başkanının
ifadesiyle söylüyorum- demokrasiyi katletmesine iştirak etmeyiniz. Demokrasiyi
ipotek altına alacak böyle bir düzenlemeye iştirak etmeyiniz. Sizi bir kez daha
sorumluluğa davet ediyorum ve tarihî sorumluluğunuzla baş başa bırakıyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
İkinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, İç Tüzük’ün 86’ncı
maddesi gereğince oyunun rengini belli etmek üzere ve aleyhte söz isteyen Kamer
Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, süremi yeniden verir misiniz? Süreyi yeniden başlatırsanız memnun
olurum Başkan.
BAŞKAN – Benden
kaynaklanmıyor ki Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, yani yeniden başlatın, zaten geçti süre.
Sayın Başkan, bize gelince
sanki canınızdan…
BAŞKAN – Ne alakası var
Sayın Genç size gelince…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani
süreyi yeniden başlatın.
Şimdi, Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; zaten bu Başkan Vekili burayı yönetecek kabiliyette değil. (AK
PARTİ sıralarından “Allah Allah!” sesleri)
Bakın, keyfine göre kırk
beş dakika ara verdi, kaç defa ara verdi. Şimdi benim zamanım az olduğu için
konuşmuyorum…
Bakın arkadaşlar, evvela
Anayasa Komisyonu Başkanı -burada olsaydı söylerdim- İç Tüzük’ün 35’inci
maddesini okusun. Getirilen Anayasa Komisyonunun bu raporu İç Tüzük’ün 35’inci
maddesine aykırı çünkü İç Tüzük’ün 35’inci maddesinde der ki: Komisyonlar,
kendilerine havale edilen işler dışında bir şeyle uğraşamazlar, kanun teklif
edemezler. Bu geçici maddeyi Anayasa Komisyonu kendisi koymuştur, Hükûmet
tasarısında yoktur. Dolayısıyla evvela bu yönüyle bu İç Tüzük’ün 35’inci
maddesine aykırıdır.
Bakın, ben de biraz önce
bir –geçici madde- önerge verdim “Bundan sonraki Cumhurbaşkanının görev süresi
altı sene olsun.” dedim. Şimdi, eğer siz kanunla Cumhurbaşkanının süresini
tayin ettiğiniz takdirde, o zaman, bundan sonra, emsali var ya, bir
Cumhurbaşkanı seçilir, tam süresinin sonunda getirir ikinci bir kanun maddesini
kendisi verir, süresini uzatır. Kanunla eğer bu iş olacaksa bunun sonu buraya
gider.
Şimdi, size yani
Anayasa’yla değiştirilmesi gerekenler Anayasa’yla yapılır, kanunla
değiştirilmesi gereken konular kanunla düzeltilir ama bunu söyledik. Maalesef
siz hukuktan da anlamazsınız veya hukuku hep kendi menfaatinize göre
yorumlarsınız. Böyle bir anlayışla siz Türkiye’ye sağlıklı hizmet edemezsiniz.
Şimdi, Abdullah Gül
Cumhurbaşkanlığı makamında oturuyor. Anayasa’nın 101’inci maddesinde diyor ki,
Cumhurbaşkanının birinci görevi, Anayasanın uygulamasını gözetlemek. Şimdi
bekleyeceğiz bakalım, Anayasa’ya sadakat yemini yapan Abdullah Gül, bu geçici
madde kendisine gittiği zaman, hakikaten dürüst, tarafsız, Anayasa’ya yaptığı
sadakat yeminine uygun olarak bu geçici maddeyi veto mu edecek, yoksa onaylayacak
mı? Bana göre, onaylarsa çok büyük bir kabahat, büyük bir suç işlemiş olur,
Anayasa’yı açıkça ihlal etmiş olur. Dolayısıyla kendi menfaatini de
ilgilendirdiği için bunu onaylamaması lazım, geri göndermesi lazım.
Şimdi, Burhan Kuzu burada
olduğu zaman dedi ki: “Yani bu anayasa değişikliğini biz yaptığımız zaman,
ondan sonra seçim yaptık, paket yola çıkmıştı. Geçici 18 ve 19’uncu maddeyi biz
sonradan yaptığımız değişiklikle bundan çıkardık.” Peki, arkadaşlar sordular,
bunları çıkardığınıza göre, o zaman seçilen Cumhurbaşkanının süresinin de yedi
yıl olacağına dair niye oraya geçici bir madde koymadınız? “Efendim, paket yola
çıkmıştı.” dedi. Yahu, paket yola çıkmıştı ama sen öteki taraftan paketi yoldan
çevirdin, istediğini kopardın aldın. E, onu niye ilave etmedin?
Yani bunlar, hepsi aslı
astarı olmayan, bir hukuk nosyonu teşekkül etmemiş insanların kafasındaki fikir
türleridir. Hukuk nosyonu gelişmiş, sorumluluk duygusu gelişmiş insanlar
bunları artık, bu konuşmaları burada yapamazlar arkadaşlar. Onun için,
gerçekten getirilen Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili bu kanunun geçici 1’inci
maddesi hukuk bakımından bir faciadır. Bu kadar Anayasa ihlal edilmez. Bakın
hepiniz Anayasa’ya sadakat göstereceğinize namusunuz, şerefiniz üzerine yemin
içtiniz arkadaşlar. Yani Anayasa’daki bir süreyi siz nasıl kanunla
değiştiriyorsunuz? Bu herkesin bir vicdani şeyi. Şimdi, şu anda yürürlükte olan
Anayasa’mızın 102’nci maddesine göre Cumhurbaşkanının süresi beş yıl değil
midir? Şimdi siz şu anda çıkardığınız bir kanunla diyorsunuz ki
“Cumhurbaşkanının süresi yedi yıl.” Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Olmaz.
Hukuk da bunu kabul etmez, akıl da bunu kabul etmez, vicdan da bunu kabul
etmez. Bakalım Abdullah Bey nasıl karar verecek. Ondan sonra da ben çıkıp da
Abdullah Bey’in aleyhine konuştuğum zaman da diyorsunuz ki: “Niye böyle
konuşuyorsunuz?” Yahu Allah rızası için bir güne bir gün de hukuka uygun,
tarafsız bir karar versin. Tayyip Bey’in imam hatip mezunu akrabasını getirip
de Danıştaya üye atamasın arkadaşlar. Böyle keyfîlikler olur mu? İşte yaptığı
işlemlerde hep böyle…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) –
Peki, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Genç.
Sayın milletvekilleri,
tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı açık oylama sonucu:
“Kullanılan Oy Sayısı : 255
Kabul : 234
Ret : 21(x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Mustafa
Hamarat Tanju Özcan
Ordu Bolu”
Böylece tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sözlü soru önergeleri ile
alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 24 Ocak 2012 Salı günü saat 15.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.21
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.