DÖNEM:
24 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 10
45’inci
Birleşim
22 Aralık 2011 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, 21/12/2011 tarihli 44’üncü Birleşimdeki bir konuşmasında sarf
ettiği “Şerefiniz varsa” şeklindeki beyanını düzeltmek istediğine ilişkin
konuşması
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen sözde soykırım
iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve
Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
2.- Burdur Milletvekili
Bayram Özçelik’in, Mehmet Akif Ersoy’un ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Van Milletvekili Nazmi
Gür’ün, basın özgürlüğüne ilişkin gündem dışı konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Şanlıurfa Milletvekili
Mehmet Kasım Gülpınar’ın, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen sözde soykırım
iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
2.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen sözde soykırım
iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
3.- Adıyaman Milletvekili
Mehmet Metiner’in, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen sözde soykırım
iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
4.- Ankara Milletvekili
Seyit Sertçelik’in, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen sözde soykırım
iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
1.- Türkiye-AB Karma
Parlamento Komisyonu, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi ve NATO Parlamenter
Asamblesi’nde,Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak
üzere boş bulunan üyelikler için, Başkanlık Divanı kararını müteakiben, uygun bulunan
üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/655)
B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İstanbul Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, ceza infaz kurumları ve
tutukevleri personelinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/83)
2.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, Çıldır Gölü’nde meydana gelen kirliliğin
sebepleri ve çözümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/84)
3.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, hayvancılık ve kırmızı et sektörlerinde
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/85)
C) DUYURULAR
1.- Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığınca, Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana hakkında Diyarbakır 7. Ağır
Ceza Mahkemesinde görülen kamu davasının devam ettiğine dair dosyanın
Anayasa’nın 83’üncü maddesinin 2’nci fıkrası gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine
sunulmasına ilişkin duyuru (3/656)
VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Meral Akşener’in, Fransa Ulusal Meclisinde sözde soykırım
iddiasının inkârına ilişkin yasanın kabulünü kınadığına ilişkin konuşması
IX.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama ile
Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; TBMM'nin 27,
28 ve 29 Aralık 2011 Salı, Çarşamba ve Perşembe günlerinde çalışmamasına; 113
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun
olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi ve 2 milletvekilinin, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 9 milletvekilinin, Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (S. Sayısı:
113)
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Almanya Federal Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi ve Vergi Kaçakçılığını Önleme Anlaşması ile Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 111)
XI.- OYLAMALAR
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Almanya Federal Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi ve Vergi Kaçakçılığını Önleme Anlaşması ile Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Van’da meydana gelen deprem sonrasında arama ve kurtarma
taleplerinin kabul edilmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay’ın cevabı (7/1189)
2.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, vefatının 150. Yılında Sultan Abdülmecid ve Dönemi
Etkinlikleri için bastırılan davetiyelere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/1364)
3.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören’in, personel temin edilmesi yöntemine ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük
Millet Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/1453)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak iki oturum yaptı.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, 1915 yılında yaşanan olayları daha önce
“soykırım” olarak tanımlayıp aksini iddia edenlerin cezalandırılmasını öngören
kanun teklifine ilişkin Fransa Ulusal Meclisinde 22/12/2011 tarihinde oylama
yapılacağına, konuyu gündeme taşıyarak tarihî bir sorunu iç politikaya alet
etmelerine, konunun siyasetçilerin değil tarihçilerin araştırması gereken bir
konu olduğuna ilişkin bir konuşma yaptı.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87),
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî
Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538)
(S. Sayısı: 88),
Tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak elektronik cihazla yapılan
açık oylamalardan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın şahsına,
Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin şahsına,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın şahsına,
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın şahsına,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin partisine,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın şahsına,
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin şahsına,
Sataşmaları nedeniyle konuşma yaptılar.
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Kültür ve Turizm Bakanının
konuşmasına istinaden, Bakanlıktan bilgi notları istediğine ve gönderilen
bilgileri basın toplantısında açıklayacağına ilişkin açıklamada bulundu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bütçenin kabulü nedeniyle bir
teşekkür konuşması yaptı.
Alınan karar gereğince 22 Aralık 2011 Perşembe günü saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşime 20.54’te son verildi.
Cemil ÇİÇEK
TBMM
Başkanı
Bayram ÖZÇELİK Tanju
ÖZCAN
Burdur Bolu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No:
53
II.- GELEN KÂĞITLAR
22 Aralık 2011 Perşembe
Teklifler
1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural
ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 2 Milletvekilinin; Muhtar Ödenek ve
Sosyal Güvenlik Yasası, Köy Kanunu ve Şehir ve Kasabalarda Muhtar ve İhtiyar
Heyetleri Teşkiline Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/212) (İçişleri; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2011)
2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural
ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 2 Milletvekilinin; Güvenlik Tazminatı
Kanun Teklifi (2/213) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.11.2011)
3.- İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel'in; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/214) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2011)
4.- Bursa Milletvekili Kemal Ekinci ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili İzmir Milletvekili Şükran Güldal
Mumcu ile 25 Milletvekilinin; Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt
Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/215) (Plan ve Bütçe ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
09.12.2011)
5.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; Türk Medeni Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/216) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.12.2011)
6.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya
Önder'in; Türk Ceza Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Teklifi (2/217)
(Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2011)
7.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli'nin;
Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/218)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.12.2011)
Rapor
1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında Akdenizde Kıta Sahanlığı Sınırlandırılması
Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/471) (S. Sayısı: 114) (Dağıtma tarihi: 22.12.2011) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 23 Milletvekilinin, ceza infaz kurumları ve tutukevleri
personelinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.
(10/83) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2011)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve
21 Milletvekilinin, Çıldır Gölü’nde meydana gelen kirliliğin sebepleri ve
çözümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/84) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/10/2011)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve
21 Milletvekilinin, hayvancılık ve kırmızı et sektörlerinde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/85) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2011)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’un,
Terörle Mücadele Yasasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/670)
2.- Gaziantep Milletvekili Mehmet
Şeker’in, trafik kazalarına ve alınan önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1015)
3.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik
Çirkin’in, şehit ailelerinin yaşadığı psikolojik ve sosyal sorunlara ve
bunların çözümü için yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1016)
4.- Gaziantep Milletvekili Edip Semih
Yalçın’ın, memurlara verilen ek ödemelere ve ücret adaletsizliğine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1017)
5.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, PKK terör örgütünün Avrupa uzantılarına ve Avrupa’daki finans
kaynaklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1018)
6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
MİT heyeti ile PKK yöneticileri arasında yapılan gizli görüşmeye ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1021)
7.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu’nun, KKTC tarafından sınır dışı edilme kararı verilen
öğrencilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1024)
8.- Eskişehir Milletvekili Kazım
Kurt’un, Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin başka kurumlara yatay geçiş
yapmasına ve Eskişehir’in cami imam hatibi ihtiyacına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1025)
9.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu’nun, havaalanlarında VİP hizmetlerinden yararlanabilenlerin
yer aldığı protokol listesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1026)
10.- İstanbul Milletvekili Sabahat
Akkiray’ın, Madımak olayı sanıklarından yurt dışında yakalandığı iddia edilen
kişinin iadesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1027)
11.- İstanbul Milletvekili Sabahat
Akkiray’ın, işçi ve memurlar arasında sosyal haklar bakımından farklılıklara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1028)
12.- Hatay Milletvekili Hasan Akgöl’ün,
Türkiye-Suriye Dostluk Barajı Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1030)
13.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın,
Konya-Meram-Başarakavak beldesinin su borularına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1031)
14.- Gaziantep Milletvekili Mehmet
Şeker’in, Van depreminde hayatını kaybeden öğretmenlerin sosyal güvenlik
haklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1033)
15.- İstanbul Milletvekili Durmuşali
Torlak’ın, limanların modernizasyonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1036)
16.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, bazı binaların yakınına kurulan baz istasyonlarının
kaldırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1038)
17.- İstanbul Milletvekili Umut
Oran’ın, İstanbul Üniversitesinin açılış töreninde gözaltına alınan
öğrencilerle ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1040)
18.- İstanbul Milletvekili Durmuşali
Torlak’ın, gemi inşa ve gemi işletmeciliği alanında faaliyet gösteren
şirketlerin Kredi Garanti Fonundan yararlanmasına ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/1047)
19.- Ankara Milletvekili Sinan Aydın
Aygün’ün, 2010-2011 yıllarındaki karşılıksız çeklerin toplam tutarına ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/1048)
20.- Ankara Milletvekili Sinan Aydın
Aygün’ün, ÖTV oranlarındaki artışa ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/1049)
21.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün,
kamuoyunda N.Ç. davası olarak bilinen davanın sanıklarından iki kamu
görevlisine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/1050)
22.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, Van’da meydana gelen deprem sonrasındaki arama ve kurtarma
faaliyetlerine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru
önergesi (7/1051)
23.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün,
emeklilik yaşının yükselmesiyle ortaya çıkan mağduriyetin ortadan
kaldırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1055)
24.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susam’ın, SSK ve Bağ-Kur prim borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1056)
25.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, TODAİE’nin Devlet Personel Başkanlığı bünyesine alınıp
alınmayacağına ve Türk kamu yönetimine sağladığı katkıya ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1057)
26.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumuna alınacak
personele ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1074)
27.- Erzurum Milletvekili Oktay
Öztürk’ün, kırsal kalkınma yatırımları ile tarıma dayalı sanayi yatırımlarının
desteklenmesi projelerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1075)
28.- Erzurum Milletvekili Oktay
Öztürk’ün, tarıma dayalı teşvik projelerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1076)
29.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta sözleşmeli çalışırken memur kadrosuna atanan personelin
özlük haklarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1077)
30.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, kamu kurum ve kuruluşlarında su ürünleri mühendisi istihdamına
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1078)
31.- Erzurum Milletvekili Oktay
Öztürk’ün, damlama sulama desteklerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1079)
32.- Erzurum Milletvekili Oktay
Öztürk’ün, kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesinde hayata geçirilen
projelere ve yapılan proje başvurularına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1080)
33.- Erzurum Milletvekili Oktay
Öztürk’ün, Bakanlık tarafından verilen yüzde elli hibe desteği programına
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1081)
34.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, Ankara keçisi yetiştiriciliğine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1082)
35.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susam’ın, ESDEP’e göre yapılacak çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1083)
36.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün,
2011’de yağan dolu nedeniyle Haymana’nın çeşitli köylerinde meydana gelen
zarara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1084)
37.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susam’ın, tarım gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığı konularında AB
müktesebatına uyum sağlamak amacıyla yapılan mevzuat çalışmalarına ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1085)
38.- Niğde Milletvekili Doğan Şafak’ın,
patates üreticilerinin sorunlarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1086)
39.- Mersin Milletvekili Vahap
Seçer’in, AOÇ Gazi Yerleşkesinin Başbakanlığa devredilip devredilmediğine
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1087)
40.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, koyun yetiştiricilerinin sorunlarına ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1088)
41.- Bursa Milletvekili Sena
Kaleli’nin, son otuz yıl içinde Türkiye’ye göç eden Türk soylu yabancılara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1089)
42.- İzmir Milletvekili Alaattin
Yüksel’in, depreme dayanıksız, kaçak ve mevzuata aykırı yapılara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1090)
43.- Tokat Milletvekili Orhan
Düzgün’ün, Yozgat’ta şehit cenazesinde bir kaymakamın milletvekillerine karşı
tutumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1091)
44.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane’nin, 12 Eylül döneminde gözaltında kaybolan bir kişiye ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1092)
45.- Muğla Milletvekili Nurettin
Demir’in, Şanlıurfa Merkez ve ilçelerinin kadın ve çocuk koruma evi ihtiyacına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1093)
46.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın,
denetime tabi tutulan belediyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1094)
47.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, Giresun’da ihtiyaç fazlası olarak değerlendirilen işçilerin
diğer kurumlara atanmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1095)
48.- İstanbul Milletvekili Sedef
Küçük’ün, kadın koruma evlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1096)
49.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in, Genç ilçesindeki bir köyün bazı sorunlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1098)
50.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in, Genç ilçesindeki bir köyün bazı sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1099)
51.- İstanbul Milletvekili Binnaz
Toprak’ın, kamuoyunda N.Ç. davası olarak bilinen davanın sanıklarından bir kamu
görevlisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1100)
52.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akova’nın, kamuoyunda N.Ç. davası olarak bilinen davanın sanıklarından bir kamu
görevlisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1101)
53.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susam’ın, ESDEP’e göre yapılması planlanan çalışmalara ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1106)
54.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, 644 sayılı KHK ile teknik hizmetler sınıfına geçen bazı personelin
özlük haklarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1107)
55.- İstanbul Milletvekili Erdoğan
Toprak’ın, vergi oranlarına ve vergi adaletsizliğiyle ilgili alınan önlemlere
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1108)
56.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, İstanbul 2010 Kültür Başkenti Ajansı için toplanan vergilere
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1110)
57.- Ankara Milletvekili Sinan Aydın
Aygün’ün, 2011 yılı bütçesiyle ilgili bir açıklamasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1111)
58.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur
Serter’in, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığına 2008-2011 yılları arasında
görevlendirilen personele ve bu yıllar arasında kitap komisyonlarında incelenen
kitaplara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1112)
59.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susam’ın, çıraklık eğitim kapsamındaki sorunların giderilmesi amacıyla
yapılacak yasal düzenlemelere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1113)
60.- Muğla Milletvekili Nurettin
Demir’in, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığınca yapılan kitap incelemelerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1114)
61.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur
Serter’in, KPSS ile ilgili yürütülen soruşturmanın sonucuna ve ÖSYM’de yapılan
görevlendirmelere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1115)
62.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, Bakanlığın 2011 Mali Yılı Performans Programı hedeflerine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1116)
63.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, Bakanlık bünyesinde kurulan Rehberlik ve Denetim Başkanlığına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1117)
64.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün,
olası bir depreme karşı alınacak tedbirlere ve Van depreminde zarar gören
eğitim çalışanlarının mağduriyetinin giderilmesine yönelik çalışmalara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1118)
65.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıaka’nın, gazilerin eğitim hakları konusunda yapılan çalışmalara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1119)
66.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, depreme dayanıklı olmayan okul tespiti yapılıp yapılmadığına ve
güçlendirme çalışmalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1120)
67.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, deprem bölgesinde görev yapan eğitim çalışanlarının ilgili yönetmelik
gereği yer değişikliği yapıp yapamayacağına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1121)
68.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıaka’nın, kamuoyunda N.Ç. davası olarak bilinen davanın sanıklarından bir
kamu görevlisine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1122)
69.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur
Serter’in, okullara dizüstü bilgisayar, projeksiyon cihazı ve internet
altyapısı oluşturmayı amaçlayan Fatih Projesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1123)
70.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in,
öğretmenlerin özür grubu atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1124)
71.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, protesto gösterilerine katılan öğrencilerle ilgili bilgi
istendiği iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1125)
72.- Tokat Milletvekili Orhan
Düzgün’ün, Irak’ın kuzeyine yapılan kara harekâtına ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1126)
73.- Diyarbakır Milletvekili Nursel
Aydoğan’ın, Hakkâri’deki çatışmada kimyasal silah kullanıldığı iddialarına
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1127)
74.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, Niğde-Akkaya Barajının çevreye verdiği zarara ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1128)
75.- Kırklareli Milletvekili Turgut
Dibek’in, Pınarhisar-Kaynarca Beldesinde yapılacak olan Çayırdere Barajına
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1131)
76.- Kırklareli Milletvekili Turgut
Dibek’in, Kırklareli-Kayalıköy Barajının sulama sistemindeki eksikliklere
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1132)
77.- İstanbul Milletvekili Durmuşali
Torlak’ın, 2008 yılından itibaren kamu kurum ve kuruluşlarının deniz aracı alım
ihalelerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1136)
78.- İstanbul Milletvekili Durmuşali
Torlak’ın, kapasitesinin üzerinde yük taşıyan araçların kara yollarında meydana
getirdiği tahribatın önlenmesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1137)
79.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün,
Silifke-Gülnar ve Silifke-Anamur arasındaki yol yapım çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1138)
80.- Elazığ Milletvekili Enver
Erdem’in, Elazığ-Ağın Köprüsünün inşaatının durdurulmasına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/1139)
81.- Kastamonu Milletvekili Emin
Çınar’ın, Kastamonu Havaalanı inşaatına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/1140)
82.- Kastamonu Milletvekili Emin
Çınar’ın, Ilgaz Dağı Tüneli Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/1141)
83.- Antalya Milletvekili Osman
Kaptan’ın, Antalya Elmalı-Kaş kara yolundaki sorunlara ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/1142)
84.- Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı’nın, bölge müdürlükleri kurulurken aranılan kriterlere ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1143)
85.- İstanbul Milletvekili Durmuşali
Torlak’ın, Denizcilik Müsteşarlığının Bakanlık bünyesinde genel müdürlük
seviyesine getirilmesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1144)
86.- İstanbul Milletvekili Durmuşali
Torlak’ın, Türk armatörlerin gemi ihtiyaçlarını yurt dışından karşıladığı
iddialarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1145)
87.- İstanbul Milletvekili Durmuşali
Torlak’ın, gemi adamlarının eğitimine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/1146)
88.- İzmir Milletvekili Mustafa
Moroğlu’nun, Konak Tüneli Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1147)
89.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, İstanbul-Bursa-İzmir Otoyol Projesinin güzergâhına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1153)
90.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, terörle mücadeleye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1157)
91.- Kırklareli Milletvekili Mehmet
Siyam Kesimoğlu’nun, Savunma Sanayii Destekleme Fonunun kullanımına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1160)
92.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, Giresun Üniversitesine rektör atanmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1163)
93.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, terör örgütü ile Devlet görevlilerinin yaptığı görüşmelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1164)
94.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesinin sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1166)
95.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, Ortadoğu konusunda izlenen dış politikaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1167)
96.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, İstanbul Rum Ortodoks Patriğine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1174)
97.- İstanbul Milletvekili Sedef
Küçük’ün, yoksul kadınlara verilen kredilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1177)
98.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in, Yayladere ilçesinin sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1178)
99.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in, Adaklı ilçesine bağlı Karer bölgesinin sorunlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1179)
100.- Kırklareli Milletvekili Turgut
Dibek’in, Kırklareli’ne kurulması planlanan HES’lere ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1180)
101.- Kırklareli Milletvekili Mehmet
Siyam Kesimoğlu’nun, 111 tesisin açılış töreni ile ilgili bazı iddialara
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1181)
102.- Kırklareli Milletvekili Mehmet
Siyam Kesimoğlu’nun, Ergene Nehrinin temizlenmesi çalışmalarına ilişkin Orman
ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1182)
103.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Ardahan’a havaalanı yapılmasına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/1183)
104.- Ankara Milletvekili Levent
Gök’ün, Atatürk’ün hatırasına hakaretten hüküm giyen bir ilköğretim müfettişine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1184)
105.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, özelleştirilen kamu iş yerlerinde çalışan eski hükümlülerin
mağduriyetine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1187)
22 Aralık 2011 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.01
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 45’inci Birleşimini açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, İç
Tüzük 58’e göre geçen tutanak hakkında bir söz istiyorum, orada yer alan bir
ifademi düzeltmek için.
BAŞKAN – 58’inci maddeye göre, bir saniye…
Hangi beyanınız hakkında düzeltme
yapacaksınız?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, burada
“şerefiniz varsa” ibaresi var da onu düzelteceğim.
Efendim, İç Tüzük’ün 58’inci maddesine…
BAŞKAN – Sayın Genç, itirazım…
KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük’ün
58’inci maddesinde der ki: Bir milletvekili geçen tutanakta yer alan…
BAŞKAN – Sayın Genç, ben size bakın “Hayır” demedim,
bir şey demedim. Sadece, siz biliyorsunuz
ki, burada oturan kişi de o prosedürü tamamlamak zorunda.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama orada oturan
Başkan Vekilinin takdir hakkı yok yani “söz verir” diyor.
BAŞKAN – Ben şimdi takdir hakkını kullanıyorum
demedim.
Buyurun.
IV.-
GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.-
Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, 21/12/2011 tarihli 44’üncü Birleşimdeki bir
konuşmasında sarf ettiği “Şerefiniz varsa” şeklindeki beyanını düzeltmek
istediğine ilişkin konuşması (x)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Aslında beş dakikaya kadar süre verilir ama siz iki dakika
verdiniz.
Şimdi değerli milletvekilleri, tabii
burada maalesef bir milletvekili olarak başkan vekilliği, Başkanlık kürsüsünde
oturan başkan vekilleri ve dün de Başkan, açık seçik bana sataşma olmasına
rağmen söz vermedi, sonradan da bir dakika verdi. O sözlerimin arasında
“Şerefiniz varsa” diye bir ibare kullanmışım. Hakikaten hem kamuoyundan hem
milletvekili arkadaşlardan özür diliyorum yani böyle bir ifade kullanmamam lazımdı.
(CHP sıralarından alkışlar)
Bunun da sebebi şu arkadaşlar: Çok
geriliyoruz yani burada arkadaşlar bize, özellikle Meclis Başkan Vekilleri,
Meclis Başkanı, dün, bakın, Bülent Arınç, kaç tane laf söylemiş bana. “Senin
Tunceli, Dersim’le ne ilgin var? Dersimlilerin hiçbir işiyle ilgileniyor musun?
Sen onların acılarını duymuyorsun.” diyor.
Şimdi, bu kadar, o bölgenin
milletvekili olarak, o halkın yedi defa oy vererek Meclise gönderdiği bir
milletvekiline böyle söylenir mi? Ayrıca da diyor ki: “Sen sus, senin Genel
Başkanın burada oturuyor, ben sana hitap etmiyorum, ona hitap ediyorum.” Yani
Meclis Başkanlığı yapmış bir kişiye yakışır mı?
Aslında Bülent Arınç, yalan söylemiş ve
yalancılığı Meclis Başkanlığı sırasında anlaşılmış bir kişi. Kendisi yalan söylerken…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Yuh sana
be!
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Özür
dilemeye gelip hakaret etmeye gerek var mı?
KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, bir dinleyin
yahu!
BAŞKAN – Sayın Genç, ifadenizi
düzeltmek için söz aldınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Kendisi Meclis
Başkanıyken “Soy ismi Arınç olan hiç kimseyi ben Meclise almadım.” demiştir.
BAŞKAN – Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Devamla) – Sonra da
gazeteciler bulmuşlar ki soy ismi Arınç olan 2 kişiyi Meclise almıştır.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın…
BAŞKAN – Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Devamla) – Ben, bakın,
Tunceli’yle ilgili her türlü iddia… Bakın, araştırma önergem var, kanun
tasarılarım var, bunları kale almıyorsunuz. Diyoruz ki bunları kale alın,
araştırmayı yapalım, bu işi sonuçlandıralım. Yani dolayısıyla çıkıp da burada
ucuz kahramanlık yapmasın Bülent Arınç. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Devamla) – İktidar kendisi,
buyursun verdiğimiz önergeleri kabul etsinler, buraya gelelim, bu işleri
kapatalım. Çıkıp da burada millete boşu boşuna ümit veriyor, devletin birlik ve
bütünlüğü kalmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
(x) Bu
açıklamaya ilişkin ifade 21/12/2011 tarihli 44’üncü Birleşim Tutanağı’nın
1148’inci sayfasında yer almıştır.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan,
bakın, görüyorsunuz, iki laf söyleyince hemen saldırıyorlar.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir şey
olur mu?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan,
Sayın Konuşmacı burada düzeltmeye yapmaya mı çıktı, yeni bir ithamda bulunmaya
mı çıktı?
BAŞKAN – Kendisini uyardım Sayın Aydın
yani başka yapabileceğim bir şey yok.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ben, biraz
daha dikkatli konuşmasını tavsiye ediyorum.
BAŞKAN – Biliyorum ama ne yapabilirim?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Kaba,
yaralayıcı söz kullanmaması lazım.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Fransa Ulusal
Meclisinde görüşülen soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasa hakkında söz
isteyen Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen
sözde soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin gündem dışı
konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Evet, yıllardır süren sürekli olarak
Türkiye’nin suçlandığı bir soykırımla ilgili bir yasa tasarısı yine Fransız
Meclisi gündeminde. Bu yasa diğer soykırımın
kabulünden çok daha öte, çok farklı bir nitelik taşıyor ki bu, insanların
ağzını kapatmaya yönelik, fikirlerini beyan etmeye imkân vermeyen, bunu
engelleyen nitelik taşıyan bir yasa. Yani bize sürekli olarak “İfade
özgürlüğünüz yoktur.” diyenlerin “Demokratik haklarını insanlara
kullandırmadınız.” diyenlerin, aksine kendilerinin demokratik haklarını
kullandırmak istemedikleri bir yasa tasarısı görüşülüyor.
Hepinizin bildiği gibi Parlamento
Heyeti olarak biz AK PARTİ, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket
Partisi olarak birlikte Fransa’ya gittik ve temaslarda bulunduk. Burada önemli
olarak şunu belirtmek istiyorum ki: Her üç parti olarak da birlik ve beraberlik
içerisinde orada ülkemize ve bize yöneltilen bu tür suçlamaları reddettik ve
gidişimiz gerçekten önemliydi. Özellikle Parlamentomuzun ve buradaki diğer
yetkililerin beyanları Fransa’da yankı buldu ve şöyle ifade edeyim: Gittiğimiz
ilk zamandaki görüşmelerde kimse fazlaca ilgilenmezken daha sonra birden bire
bütün medya bizim yaptığımız temaslara odaklandı. En sonunda otuz beş kadar
kuruluş, basın yayın organı bizi takip etti. Bu, son derece önemliydi ancak
şurasını ifade edeyim: Meclisteki değişik kişilerle ve senatodaki kişilerle
yaptığımız görüşmelerde, özet olarak, bundan fazla bahsetmeyeceğim, zaten
biliyorsunuz ama şunu ifade edeyim: Hiç kimse kendi üzerine almadı, hükûmet
kendi üzerine almadı, sadece “Birtakım parlamenterlerin başvurduğu...” şeklinde
ifade edildi ve bugün de zaten çok az bir milletvekiliyle Ulusal Meclis
toplanmış ve bu konuyu görüşmekteler.
Değerli milletvekilleri, aslında,
Ermeni konusunu çok uzun bir şekilde anlatmak gerekir ama ben kısaca sizlere
ifade etmek istiyorum, yıllardır bu konuda çalışmış birisi olarak. Genelde,
birçok kişi Türkiye’de bizi “resmî tarihçi” olarak nitelendirdi bu
çalışmalarımız sırasında, Tarih Kurumundayken “Efendim, işte, siz, Ermenilerin
kırıma tabi tutulduğunu inkâr ediyorsunuz.” dendi. Aslında, biz, hiçbir zaman
Ermenilerin uğradıkları, o dönemdeki, şartlardaki durumu inkâr etmedik. Evet,
Osmanlı Devleti Ermenileri Sevk ve İskân Kanunu’na tabi tuttu ve Suriye
bölgesine nakletti. Bu naklettiği yerler Halep’ti, Deyrizor’du, Hama, Humus
gibi yerlerdi. Ben buraları bizzat gittim gördüm. İşte, çöl olarak
nitelendirilen yerlerin doğru olmadığını da kendi gözlerimizle gördük.
Ama şunu özellikle ifade edeyim, burada
tamamen siyasi mülahazalardan uzak olarak ifade ediyorum: Bakın, tonlarca
elimizde belge var. Aşağı yukarı, yaptığımız çalışmalarda, Fransız, İngiliz,
Amerikan, İsviçre Cenevre arşivleri, Almanya, Avusturya, Rusya ve İran
arşivleri -ki Osmanlı arşivleri dâhil, bunun dışında tutmuyorum- sadece Ermeni
arşivleri haricindeki yaptığımız araştırmalarda 100 binden fazla belge topladık
ve bu belgeler içerisinde, bakın, en önemlilerinden bir tanesini göstereyim. Şu
gördüğünüz belge, Ermeni Millî Delegasyon Başkanı Bogos Nubar Paşa tarafından
Fransa Dışişleri Bakanlığına gönderilmiş bir mektup. Bu mektup -altında imzası
da var- Fransız arşivinden alınmadır ve aynen şunu söylüyor: “Ekselansları,
savaşın başından beri itilaf devletlerinin hedeflerine sarsılmaz bir şekilde
inanmış olarak sizin yanınızda savaşan tarafız. Cumhuriyet hükûmetinin isteği
üzerine Osmanlı’yla çarpışan Fransız ordusunun yarısına yakını Ermenilerden
oluşmaktadır. Ayrıca, Allenby komutasında, İngiliz Generalin komutasında da 8
bin Ermeni gönüllü bulunmaktadır. Rus ordusundaki 150 bin Ermeni’nin dışında
Nazarbekof ve Şef Andranik komutası altında da 40 binden fazla Ermeni Doğu
Anadolu vilayetlerinin kurtulmasında önemli rol oynamıştır.” diyor.
Bakın arkadaşlar, bunu yazdıktan başka
bu kişi, Fransız arşivinden yine hepinizin bildiği Musa Dağ Ermenileri vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Sayın
Başkan, müsaade edersiniz…
BAŞKAN – Peki, şimdi Sayın Halaçoğlu’na
bu konuyla ilgili olarak ek süre vereceğim.
Bu arada, o heyette bulunan
arkadaşlarımızdan, hangi siyasi partiden olursa olsun, sisteme girerlerse
onlara da söz vereceğim. Yani onu da söyleyeyim, 60’ıncı maddeye göre söz
vereceğim yerlerinden.
Buyurun size iki dakika söz veriyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Sayın
Başkan, bana da biraz daha söz verirseniz, biliyorsunuz siyasi bir konu değil
bu.
BAŞKAN – Biliyorum, onun için de söz
veriyorum.
Buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Teşekkür
ederim.
Şimdi, burada da Musa Dağ Ermenilerinin
aslında Fransız savaş gemileriyle Süveyş Kanalı’na götürüldüklerinin,
ölmediklerinin belgesi. Ayrıca, Zeytun Bölgesi’nde 20 bin Türk askerini Ermeni
eşkıyasının meşgul ettiğinin belgesi, yine Fransız arşivinden. Yani, bunlar
Fransız ordusu tarafından silahlandırılmış, Yunanistan’dan on iki bin tüfek,
iki milyon mermi getirilip verilmiş, kendi belgeleri.
Yine, bakın Osmanlı Meclisi
Mebusanında, Meclisinde, milletvekili olan Pasdermadjian, kendisi 1918’te
Boston’da bu kitabı çıkarmış ve fiilen Osmanlı’ya karşı savaşıyor. Burada
Fransız üniformasıyla -kendi kitabında- ne kadar Ermeni’nin yer aldığını
resimleriyle ortaya koymuş. Bakın, Fransız arşivi… Bunları Fransızlar bilmiyor
mu? Biliyorlar, çünkü Paris’te bir parkta Fransa için ölen Ermeniler adına anıt
dikmişler, 1914’le 1918 yılları arasında.
Bakın, bunun ötesinde -vaktim fazla
olmadığı için hızlı geçiyorum- Andranik’in buraya resmini koymuş Pasdermadjian.
Andranik, biraz önce sözünü ettiğim 40 bin Ermeni militanıyla Doğu Anadolu’da
katliam yapan adam. Kendi hatıratında bile kadınların gözleri önünde
çocuklarını nasıl kestiklerini, pişirdiklerini ve yedirtmek zorunda
bıraktıklarını kendisi anlatıyor. Ben anlatmıyorum, Andranik kendisi anlatıyor
hatıratında. Yine, bunların ötesinde, işte, şu da, gördüğünüz, Van şehrimiz,
1915 yılı 17 Mayısındaki bu hâle gelmiş resmi.
Dolayısıyla bunların hiçbir şey
yapmadıklarını söyleyip ortaya çıkanlara karşılık Osmanlı Devleti tehcire tabi
tuttuğu Ermenilerden bunlara saldırıda bulunan insanları da mahkemeye sevk
etmiş. Bunlar da belgesi, mahkeme kayıtları, 1.673 kişi. 67 kişi idam edilmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Burada
enteresan olan hiçbir zaman öldürmemiş olanlar bile idam edilmiş katillere
saldırdıkları için.
Hepinize teşekkür ediyorum. İnşallah
daha geniş bir zamanda daha da bilgiler verebilirim. (MHP, AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Halaçoğlu.
Sayın Öğüt, hangi konuda söz
istiyorsunuz?
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Bu son
şeyle ilgili görüşlerimi, Fransa…
BAŞKAN – Siz heyette var mıydınız?
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Yoktum
efendim.
BAŞKAN – Şimdi, ayrıca bakacağım
sizlere ama heyette bulunan arkadaşlarımıza özellikle söz vermeyi istedim,
diğerlerine şimdi bakacağım.
Sayın Akova, sizde mi aynı?
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Heyette
yoktum efendim.
BAŞKAN – Sistemde varsınız, onu çıkın.
Sayın Metiner, siz heyette var
mıydınız?
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Yoktum ama
konuşmak istiyorum.
BAŞKAN – Tamam, o başka bir şey. Ben
yani konunun tamamlanması için heyette bulunan milletvekili arkadaşlara biraz
genişçe söz vermeyi düşündüm.
Sayın Gülpınar…
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Şanlıurfa) – Ben
heyetteydim.
BAŞKAN – Tamam.
Sayın Sertçelik, siz de heyetteydiniz.
Şimdi, sizlere söz vereceğim.
SEYİT SERTÇELİK (Ankara) – Hayır, ben
heyette değildim ama çalışmış birisi olarak…
BAŞKAN – Yok, şimdi, o ayrı, ben de
çalıştım Ermeni meselesi üzerinde de o ayrı, şimdi onları değerlendireceğim.
Ben heyette bulunan arkadaşlarımızın orada yaşadıklarını bizimle paylaşmasını
arzu ettiğim için…
Sayın Gülpınar, buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınar’ın, Fransa Ulusal Meclisinde
görüşülen sözde soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin
açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Şanlıurfa) –
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; bizler, üç parti temsilcisi olarak
geçtiğimiz günlerde Fransa’da bu konuda temaslarda bulunduk ve burada işin
sevindirici tarafı, üç partinin hemfikir olarak birlikte hareket etmesi ve
Fransız kamuoyuna bunları açık bir şekilde duyurmamız. Tabii, onları da
gerçekten… Gerçi biraz önce oylama neticesini aldık, şu anda tasarı geçmiş
görünüyor herhâlde Meclisten, ama biz bu duruşumuzu hep birlikte, kamuoyu
olarak Fransız kamuoyuna açık ve net bir şekilde belirttik.
Tabii, bunun seçime yönelik bir
atraksiyon olduğunu da biz kendilerine ilettik. Gerçi bazı kesimler buna
katılmasa bile bu konudaki ciddi duruşumuzu, biz bunun seçim yatırımı olduğunu
ve bu konudaki inancımızı belirtme fırsatı bulduk.
Tabii, önümüzdeki dönem, şimdi iş
Senato aşamasına geliyor, iş burada neticelenmiş değil. Biz, bu Senato
aşamasında da yine ülke olarak, sanırım diğer muhalefet partileriyle beraber
aynı birlikteliği göstererek, işin Senato aşamasında kanunlaşmaması için
elimizden gelen gayreti göstermeye devam edeceğiz. Tabii, bundan sonraki
gelişmeleri de sayın Hükûmetimiz mutlaka takdir edecektir, ne tür tedbirler
alınacağına dair.
Ben bu konudaki kısa görüşümü bu
şekilde belirtmiş olayım.
Teşekkürlerimi sunuyorum.
BAŞKAN – Şimdi, 60’ıncı maddeye göre
arkadaşlara söz vereceğim, ama birer dakika vereceğim bu arkadaşlara, çünkü
usulümüz öyle.
Sayın Öğüt, buyurun.
2.-
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen
sözde soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; en son Dersim konusunun iç politikada
kullanılması sonucunda, Fransızların bu konuda da bir öncelik alma, kendilerini
haklı gösterme şeklinde politikaları gelişmiştir. Bu Meclis içinde de bu tür
bir kendi iç politikalarımızla ilgili sorunların soykırım olarak
nitelendirilmesinin sonuçlarını hep birlikte görmekteyiz. Bu konuda Meclisin
biraz daha dikkatli olması yönünde ricada bulunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Metiner.
3.-
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen
sözde soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Öncelikle şunu belirtmek isterim:
Dersim’de bir katliamın olduğunu söylemek, Dersim’de bir soykırımın olduğunu
söylemekle eş anlamlı değildir. Bunu bu şekilde terennüm etmek bence bir iç
politika malzemesi yapmaktır.
Fransa’nın bu tutumu insanlık adına
utanç vericidir; düşünce, ifade özgürlüğü adına utanç vericidir. Fransa
soykırım olduğuna inanabilir ama inanmayanlara hapis ve para cezası öngörmesi
demokrasi ve evrensel hukuk normları adına utanç vericidir. Aziz milletimiz bir
karıncayı bile incitmeyi günah olarak kabul eden bir inancın mensubudur. Bir
kıtal olduğu biliniyor, savaş koşullarında ihanet ve cinayet şebekesi olarak
çalışan, iş gören, Ruslarla iş birliği yaparak kendi devletine ve beraber
çalıştığı aziz milletimize ihanet eden…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sertçelik…
4.-
Ankara Milletvekili Seyit Sertçelik’in, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen
sözde soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
SEYİT SERTÇELİK (Ankara) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ermeni soykırımı iddialarının temelinde
Anadolu toprakları üzerinde bir devlet kurmak için yaratılan projeler
bulunmaktadır. Bunun özünde, Rus istihbaratçılarının raporlarına baktığımızda,
Ermenilerde sayılara bir sıfır ilave etme alışkanlığının olduğunu görüyoruz.
Savaş dönemindeki bütün kayıpları 150 bin iken, sayılara bir sıfır ilave etmek
suretiyle bunu 1,5 milyon yapmışlardır.
Birinci Dünya Savaşı’nda 450 bin ile
500 bin arasında Ermeninin Suriye istikametine tehcir edildiğini biliyoruz. 500
bin kişiyse Doğu Anadolu’dan Rusya’ya bağlı topraklara göç etmişlerdir, 300 bin
Ermeni Anadolu’da yaşamaya devam etmiştir.
Öte taraftan, savaş döneminde Ermeni
ihanetinden kaynaklanan Müslüman kayıplarının katbekat fazla olduğu
bilinmektedir.
Ermeni kayıplarının çoğunu Kafkasya
cephesinde Türk ordusuna karşı savaşırken kurşun yiyen askerler
oluşturmaktadır. Keza, açlıktan, bulaşıcı hastalıklardan, olumsuz iklim
şartlarından ölenlerin sayıları da oldukça fazladır. Öldürülenlerin tamamı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Hükûmet söz istiyor musunuz?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam)
1.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen
sözde soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin gündem dışı
konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (Devam)
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
1.-
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınar’ın, Fransa Ulusal Meclisinde
görüşülen sözde soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin
açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (Devam)
2.-
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen
sözde soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (Devam)
3.-
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen
sözde soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (Devam)
4.-
Ankara Milletvekili Seyit Sertçelik’in, Fransa Ulusal Meclisinde görüşülen
sözde soykırım iddialarının inkârı ile ilgili yasaya ilişkin açıklaması ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (Devam)
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Hakikaten konu çok hassas bir konu.
Benim de geçmişte Ermeni çetelerinin biliyorsunuz Amerika’da katlettiği bizim
konsoloslarımız için yazdığım bir kitap vardı “Ermeni Meselesi” diye. Tarihte
de bu konuda Ermeni meselesine kısa bir bakış açısıyla bir tez hazırlamıştım.
Esasen sayın milletvekillerimizin
görüşlerine aynen katılıyorum. Burada özetle şunu belirtmem lazım: Türkiye,
hiçbir zaman kıtal, katliam veyahut da soykırım yapmamıştır. Esasen bizim
kültürümüzde böyle bir soykırım anlayışı yoktur. Biz, bütün herkese karşı,
bütün insanlara karşı özellikle sevgiyle, merhametle yaklaştık. Bakın, hatta
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiği zaman, Ermeni Patrikliğini, Hovakim’i
çağırarak İstanbul’da bir Ermeni Patrikliği dahi kurdurmuş, hatta Anadolu’daki
birtakım Ermeni ustalarını dahi İstanbul’a davet etmiştir. Biz, asırlardır
Ermenilerle böyle sıcak bir komşuluk ilişkisi ve gerçekten “Tebayı Sadıka”
adıyla bilinen böyle bir sıcak bir yaklaşım içindeyken, maalesef 1850’li
yıllardan itibaren bilhassa İngilizler, Fransızlar ve Rusların tahrikleriyle
Londra’da Taşnak ve Hınçak Cemiyetleri komiteleri kurulmuştur. Bu tamamen, bu
mesele, Türkiye’nin doğusunda bir Ermenistan devletinin kurulması “Şark
meselesi” adıyla bilinen, özellikle Türkleri Anadolu’dan, Avrupa’dan atma
projesinin bir parçası olarak ele alınmıştır.
Ermeniler tamamen Fransızlar,
İngilizler ve Ruslar tarafından bir piyon olarak kullanılmıştır maalesef.
Nitekim, bakın Birinci Dünya Harbi çıktığı zaman, maalesef bu Ermeni çeteleri
Fransızların, Rusların ve İngilizlerin desteğiyle Doğu Anadolu’da, Güneydoğu
Anadolu’da gerçekten çok büyük bir mezalim icra etmişlerdir. Hatta burada bir
hatıramı anlatmadan sözümü bitirmeyeceğim. Şöyle ki, ben 1973 yılında
Erzincan’da askerlik yaparken orada, Erzincan’da Ermenilerin yaptığı katliamı
gören, şahit olan bir ihtiyar amcayı ziyaret ettiğim zaman, anlattıkları
gerçekten kanımı dondurmuştu; o ağladı, ben ağladım. Neticede, bütün insanları
bir yere toplayıp çoluk çocuk demeden, cami içinde veya çeşitli yerlerde,
okullarda onları ateşe verip yakan, hatta hamile hanımların karınlarındaki
çocukları süngüyle deşerek aralarında bahse tutuşan, maalesef, bu Ermeni
çeteleri Türkiye’de çok büyük bir mezalim icra etmişlerdir. Bununla ilgili çok
değişik kitaplar var. Bunların hakikaten bir araştırılmasında büyük fayda var.
O zamanki şartlara göre Osmanlı
Devleti, bu çetelerin Osmanlı ordusunu arkadan vurmaları ve ikmal yollarını
kesmeleri neticesinde, buradaki vatandaşların, 1915 yılındaki “tehcir”
dediğimiz göç ettirme kanunu ile başka alanlara taşınmasına karar verilmiştir.
Meselenin özü budur ama bunlar dahi başka yerlere nakledilirken Osmanlı ordusu
tarafından bizzat korunmuş, hatta bu insanların sağ salim bir şekilde göç
ettirileceği yerlere nakledilmesi için gerekli bütün tedbirler alınmıştır.
Nitekim Ermeni iddiaları, işte “Bizi çöllere sürdünüz.” şeklinde iddialar var
ama onları, bilhassa Suriye’de -az önce Sayın Vekilimin de ifade ettiği gibi-
Hama, Humus, Halep gibi güzel şehirlerde onlar yerleştirilmişler, emniyet
altına alınmışlardır. Yoksa, toplu bir katliam, soykırım asla söz konusu
değildir bakın. Bunu zaten tarihçiler de ortaya koymuşlardır.
Ancak maalesef Fransızlar bunu sürekli
gündeme getirmektedirler. Tahmin ediyorum Sayın Sarkozy, yaklaşan seçimler
sebebiyle bunu siyasi maksatlarla kullanmak istemektedir ama Hükûmetimiz, böyle
bir kanun teklifine fevkalade karşıdır. Biz de Hükûmet olarak Fransa’ya,
gerekiyorsa, eğer bu kanun geçerse, gereken misillemeyi yapmak için hazırız.
Bunu da özellikle belirteyim. Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir, Türkiye
büyük bir güçtür, dolayısıyla gereğini mutlaka yerine getirecektir, bunu
özellikle vurgulamak istiyorum.
Tabii ki burada bir diğer hususu da
belirtmeden geçemeyeceğim. Tabii ki bu konuda da özellikle bütün grupların,
bütün milletvekillerimizin, sivil toplum kuruluşlarının gösterdiği
hassasiyetlere de ayrıca teşekkür ediyoruz. Gerçekten, milletimiz bu konuda hakikaten
tavrını koymuştur. Ben herkese teşekkür ediyorum.
Tabii, anlatılacak çok şey var ama
bilhassa şunu söylemem lazım: Düşünceden dolayı, bir kanaatten dolayı bu
şekilde insanların cezalandırılması diye beynelmilel hukukta böyle bir anlayış
yoktur yani Fransa böyle bir hukuk katline de yol açmaktadır, bu bakımdan
hakikaten düşündürücüdür. Yani düşüncesinden dolayı “Kabul etmiyorum.” diyen
insanı cezalandıracaksınız. Bu nerede kaldı?
Dün özellikle Başbakan Yardımcımız çok
güzel ifade etti. Kopernik de biliyorsunuz “Dünya dönüyor. Dünya yuvarlaktır.”
dediği zaman, maalesef aynı zihniyet onu engizisyon mahkemesine sevk etmiş,
neredeyse idam edecekti. Fakat mahkemeden çıktıktan sonra “Dünya dönüyor.” diye
kendisi ifade etmiştir. Dolayısıyla bu da aynen onun gibidir. Bunu, bu hareketi
lanetliyoruz, telin ediyoruz. İnşallah, bu şekilde Meclisten geçmez diye
düşünüyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci söz millî şairimiz
ve Burdur eski Milletvekili Mehmet Akif Ersoy’un ölüm yıl dönümü münasebetiyle
söz isteyen Burdur Milletvekili Sayın Bayram Özçelik’e aittir.
Buyurun Sayın Özçelik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
2.-
Burdur Milletvekili Bayram Özçelik’in, Mehmet Akif Ersoy’un ölüm yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Mehmet Akif
Ersoy’un 20 Aralık doğumunun 138’inci, 27 Aralık ölümünün 75’inci yılı
nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözde Ermeni soykırımının inkârını
cezalandıran yasa teklifini ve Fransa’yı kınıyorum. Mehmet Akif Ersoy’un
Kurtuluş Savaşı’nda, millî mücadelede Fransızlara karşı verdiği mücadele ne ise
onun “Asım’ın nesli” diye yetiştirdiği biz evlatlarının Fransızlara misliyle
bir cevabı vereceğimizi de bilmelerini istiyorum.
“Âtiyi karanlık görerek azmi
bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur
ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de
gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş
içindir.'
Davransana... Eller de senin, baş da
senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi
kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle
değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki
süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi
yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye'se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya
solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma
yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin,
halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam,
kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i
hayâtın
Varken, hani herkes gibi azminde
sebâtın?
Ye's öyle bataktır ki; düşersen
boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan
batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman
dar...
Uğraş ki, telâfi edecek bunca zarar
var.
Feryâd ile kurtulması me'mûl ise
haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir
kır!
'İş bitti... Sebâtın sonu yoktur!'
deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye'se
kapılma.”
Burdur’daki üniversitemizin adını
aldığı Mehmet Akif Ersoy, Birinci Meclisin Burdur Milletvekilidir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi albümünde ve kayıtlarında bilgisi şöyle yer almaktadır:
“Mehmet Tahir Bey’in oğlu olup, Sebilürreşat başmuharriri iken kırk sekiz
yaşında mebus seçilmiştir. Maarif ve irşat encümenlerinde çalışmıştır.”
Mehmet Akif’i tanımadan Anadolu’da
verilen mücadele ruhunu anlayamayız. Mehmet Akif, alim, aydın kimliğiyle
Anadolu’yu geçerken, merkezi ve yereli tanıyan bir halk adamıdır. Medrese
eğitimi almış, camilerde vaaz verebilecek bilgi ve birikime sahip bir din
adamıdır. Kur’an-ı Kerim’i tercüme edecek kadar dinî bilgi ve birikime sahip
bir alimdir. Aldığı üniversite eğitimi ve fen ilimlerine aşinalığıyla bir ilim
adamıdır. Doğuştan edebiyata ve sanata düşkün olması sebebiyle iyi bir şairdir.
Mehmet Akif, bütün bunların ötesinde, Anadolu toprakları işgale uğradığında bu
toprakları karış karış dolaşan bir vatanperverdir.
Akif, sadece bir köşeye çekilip
düşüncelerini ve duyduklarını yazmakla kalan şair değildir, aynı zamanda doğru
bildiği şeyleri yapmaya çalışan, hareketlerini samimi duygularına uygun
düşürmeye uğraşan bir halk adamıdır. Cemiyet işlerinde, vatan işlerinde kendi
üzerine düşen vazifeleri yapmak için didinmiş ve durmuştur.
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla
sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp
sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta
boğarım!
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık
yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem
tapamam.
Doğduğumdan beridir aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın
lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal
koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez
boyunum!
Kanayan bir yara gördümmü yanar ta
ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte
yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem
aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar
kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim
mazlumu...
İrticanın şu sizin lehçede ma'nası bu
mu?”
Saygılarımla. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündem dışı üçüncü söz, basın özgürlüğü
hakkında söz isteyen Van Milletvekili
Sayın Nazmi Gür’e aittir.
Buyurun Sayın Gür. (BDP sıralarından
alkışlar)
3.-
Van Milletvekili Nazmi Gür’ün, basın özgürlüğüne ilişkin gündem dışı konuşması
NAZMİ GÜR (Van) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye’de basın özgürlüğü üzerine gündem dışı konuşma yapmak
üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Meclisi saygılarla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, burada Uluslararası
Sınır Tanımayan Gazetecilerin 2002 yılından bu yana, günümüze kadar yayınladığı
Türkiye'nin basın özgürlüğü karnesi. Tabii, bu karnenin çok kırık bir karne
olduğunu hepiniz tahmin edebilirsiniz, kırıklarla dolu; sadece basın özgürlüğü
konusunda değil, düşünce, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü konularında da,
temel özgürlükler konusunda da, insan hakları konusunda da nasıl sınıfta
kaldıysak basın özgürlüğü konusunda da maalesef sınıfta kalmış durumdayız.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin basın
özgürlüğü alanındaki karnesinin kuşkusuz kırıklarla dolu olduğunu ifade ettik.
Basın özgürlüğü sıralamasında 2005 yılında 98’inci sırada bulunan Türkiye,
2010’da 178 ülke arasında 138’inci sırada yer almıştır. Buna rağmen pembe tablo
çizmek isteyen Sayın Başbakan ve Koordinatör Bakan Beşir Atalay başta olmak
üzere, Hükûmet yetkililerinin söylemleri istatistiki tablolar karşısında hiçbir
etki yapmıyor. Türkiye, basın özgürlüğü alanında her geçen yıl ihlaller
karnesine yenilerini ekleyerek yol alıyor. Her alanda olduğu gibi 2002 yılından
itibaren hak ihlallerinden basın da payına düşeni alıyor. Hâlen 64’ün üzerinde
gazeteci cezaevinde bulunmakta, son yapılan operasyonlarla, Kürt basınına dönük
yapılan operasyonlarla bu sayının artacağını tahmin edebilirsiniz.
Değerli arkadaşlar, daha geçenlerde
Sayın Başbakan, basının önde gelenleriyle birlikte, genel yayın yönetmenleriyle
birlikte bir toplantı gerçekleştirdi. Ulusal basının genel yayın yönetmenlerini
-tabiri yerinde ise- ayar vermek amacıyla bir araya getirdi. Hiçbir demokratik
ülkede görülmeyen bir şeyi Sayın Başbakan yaptı. Biliyorsunuz, bu basına
brifing verme işini daha önce generaller Genelkurmay Başkanlığında yapıyordu.
Ama sağ olsun, Başbakanımız bu ayar verme işini sivilleştirdi ve dolayısıyla
bizzat kendisi ilgilenerek basına yön vermeye, ayar vermeye ve nasıl yayın
politikası izleyeceklerini kendilerine dikte etmeye başladı. Bu hiçbir ileri
demokratik ülkede görülmeyen bir davranış ve biz bu davranışı şiddetle kınıyoruz,
şiddetle karşıyız. Çünkü özgürlüklerin özüne doğrudan bir müdahaledir ve Sayın
Başbakan eğer ileri demokrasiyi savunuyorsa basın üzerindeki baskılarından bir
an önce vazgeçmelidir.
Değerli arkadaşlar, Kürt basını
üzerindeki baskılar sadece tutuklama, gözaltı, kapatma ya da cezalandırma
yöntemleriyle olmuyor kuşkusuz. Son, dünkü operasyonlarla birlikte, bildiğiniz
gibi, birçok kurumun, gazetenin, yayın organının, ajansın çalışanları,
gazeteciler doğrudan tutuklanarak şu anda gözaltındalar. Arkadaşlarımızın
listeleri burada.
Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmeti
Türkiye’de “tek dil ve tek millet” politikasıyla beraber basını tekeline alarak
“tek ses, tek basın” politikasını da gündeme koymuş durumda, yürürlüğe koymuş
durumda. Herhâlde bu bizim kutlayacağımız ya da tebrik edeceğimiz, övüneceğiniz
bir şey olmasa gerek. Çünkü basın demek çok seslilik demektir, basın demek
düşünce ve fikir özgürlüğü demektir, basın demek halkın haber alma özgürlüğü
demektir. Bunu da kendi tekelinize alırsanız tıpkı TRT’yi aldığınız gibi,
değerli arkadaşlar, bu ülkede demokratikleşmeden, demokrasiden elbette ki söz
edemezsiniz.
Tabii, bu baskılar sınır ötesini de
aşıyor. Danimarka’yla hangi kirli ilişkiler temelinde ya da pazarlıklar
temelinde ne yaptığınızı çok iyi biliyoruz. Wikileaks bunları döktü ortaya. Roj
TV’yi de kapatma girişiminde bulundunuz. Umarım Danimarka demokratik bir ülke
olduğunu görür; Danimarka da gerçekten özgür, vicdanı özgür hâkimlerin
olduğunun farkına varır ve Roj TV’yi, Kürtlerin sesini kapatmaktan vazgeçer.
Değerli arkadaşlar, kimsenin
görüşlerinden dolayı tutulmadığı daha aydınlık ve daha özgür bir Türkiye
özlemiyle Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gür.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER
1.-
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi ve
NATO Parlamenter Asamblesi’nde, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek
grupları oluşturmak üzere boş bulunan üyelikler için, Başkanlık Divanı kararını
müteakiben, uygun bulunan üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/655)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2. maddesine göre
"Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu, Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi, NATO Parlamenter Asamblesi”nde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni temsil
edecek grupları oluşturmak üzere boş bulunan üyelikler için; aynı Kanunun 12.
maddesi uyarınca Başkanlık Divanı Kararı'nı müteakiben uygun bulunan üyelerin
isimleri Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Türkiye-AB
Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanlığı
Ali
Şahin Gaziantep Milletvekili
Nazmi
Gür Van Milletvekili
Avrupa
Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubu
Asıl
Üye
Ertuğrul
Kürkcü Mersin Milletvekili
Yedek
Üye
Mülkiye
Birtane Kars Milletvekili
NATO
Parlamenter Asamblesi Türk Grubu
Asıl
Üye
Mülkiye
Birtane Kars Milletvekili
Yedek
Üye
Nazmi
Gür Van
Milletvekili
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, ceza infaz
kurumları ve tutukevleri personelinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/83)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ceza ve infaz kurumları ve tutukevleri
çalışanları Adalet Bakanlığı bünyesinde en fazla çalışan grubu oluşturmaktadır.
Bakanlığın bünyesinde en fazla çalışan personel olduğu hâlde hiç mesai ücreti
almamaktadır. Birçok cezaevinde çalışma süreleri haftalık 40, aylık 240
saattir. Cezaevlerinde resmî ve dinî bayramlarda açık görüş yapıldığından
dolayı ceza ve infaz kurumları ve tutukevi çalışanları hiçbir bayramı aileleri
ile geçirememektedir. Bakanlık bünyesinde bu personel için hiçbir çalışma
yapılmamaktadır.
Ceza ve infaz kurumları ve tutukevleri
çalışanları, yaptıkları görev bakımdan kolluk kuvvetleri gibi emniyet ve
güvenlik sınıfında olmaları gerekirken, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na
tabi idari hizmetler sınıfında yer almaktadır. Bu durum cezaevi personelinin
fazla mesai ücreti alamamasına neden olmaktadır. Bu nedenle, gecesini gündüzüne
katan, resmî tatil, bayram dinlemeden çalışan cezaevi personeli kamuda en düşük
maaş alan sınıflardan birini oluşturmaktadır.
Emniyet ve güvenlik sınıfında sayılmayan
cezaevi personelinin, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu
düzenlemesinde güvenlik ve asayiş hizmeti gören bir sınıf olarak kabul edilerek
sendika kurma ve bir sendikaya üye olma hakkı kısıtlanmıştır. Cezaevi
personelinin özlük hakları açısından sendika kurma, bir sendikaya katılma hakkı
olan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi idari hizmetler sınıfında yer
almasına karşın, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'nda emniyet ve
güvenlik sınıfında kabul edilerek sendika kurma ve bir sendikaya üye olma
hakları da ellerinden alınmaktadır.
5510 sayılı Sosyal Güvenlik Yasası'nın
40. maddesinde iş riski ve güvenliği dikkate alınarak bazı meslekler için fiilî
hizmet süre zammı öngörülürken, yine ceza ve infaz kurumları ve tutukevleri personeli
kapsam dışı bırakılmıştır.
Tutuklu ve hükümlüler ile sürekli
olarak bire bir ilişki içerisinde olan ceza ve infaz kurumları ve tutukevleri
personeli psikolojik açıdan da diğer meslek gruplarına göre daha fazla
yıpranmaktadır.
Bu nedenlerle, ceza ve infaz kurumları
ve tutukevleri personellerinin sorunlarının tespiti, ortaya çıkarılması ve
çözümlenmesi amacı ile Anayasa'mızın 98. maddesi, İçtüzüğümüzün 104. ve 105.
maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla
araştırılmasını saygılarımla arz ederim.
1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
2) Candan Yüceer (Tekirdağ)
3) Atilla Kart (Konya)
4) İhsan Özkes (İstanbul)
5) Erdal Aksünger (İzmir)
6) Kamer Genç (Tunceli)
7) Tufan Köse (Çorum)
8) Mehmet Şeker (Gaziantep)
9) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
10) Kazım Kurt (Eskişehir)
11) Sinan Aydın Aygün (Ankara)
12) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
13) Salih Fırat (Adıyaman)
14) Özgür Özel (Manisa)
15) Aytuğ Atıcı (Mersin)
16) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
17) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
18) Nurettin Demir (Muğla)
19) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
20) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
21) Celal Dinçer (İstanbul)
22) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
23) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
24) Turgut Dibek (Kırklareli)
2.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, Çıldır Gölü’nde meydana
gelen kirliliğin sebepleri ve çözümlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/84)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Doğu Anadolu Bölgesinin en büyük ve en
önemli göllerinden biri olan Çıldır Gölü Ardahan ili ve çevresi için çok önemli
bir yere sahiptir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1959 metre olan, ortalama
derinliği 15-16 metre aralığında seyreden 124 km2 alana sahip Çıldır Gölü
barındırdığı 10 çeşit tatlı su balığı ile halkın en önemli geçim kaynaklarından
birini oluşturmasının yanında doğal güzelliği ile ünlüdür.
Ne yazık ki dünyanın en temiz ve
içilebilir suyuna sahip olan Çıldır Gölünde, son yıllarda yapılan ölçümler
sonucunda ortaya çıkan tablo su kirliliğinin 240 koli basiline çıktığını
göstermektedir.
Çıldır Gölünün kirlenmesinin 4 ana
nedeni;
1- Arpaçay ovasını daha çok sulamak,
Çıldır Gölünün su seviyesini yükseltmek maksadıyla yapılan ve Çıldır'ın yüksek
yaylalarından gelen suları göle taşıyan kuzey denivasyon kanalının geçtiği
köylerden aldığı çöpleri ve hayvan gübreleri, üstü açık kanala düşerek can
veren hayvanların leşleri,
2- Göl kenarında bulunan köylerden
yağmur suları ile birlikte taşınan hayvan gübrelerinin göle dökülmesi,
3- Göl çevresindeki tarlaların ekiminde
kullanılan suni gübrenin yağmurla birlikte göle sürüklenmesi
4- Gölü besleyen akarsulara
mandıraların süt atıklarını dökmeleri başlıkları altında toplanabilir.
Ardahan başta olmak üzere çevre iller
içinde çok önemli yere sahip dünyanın en bakir gölü olan Çıldır Gölünün
kirlenmesini engellemek entegre bir proje ile mümkündür. Çıldır Gölünün etrafı
mutlaka ağaçlandırılmalı, göl etrafındaki çiftçiler uygulanacak bir projeyle
doğal gübreye yönlendirilmeli, kuzey denivasyon kanalı ile gelen kirletici
etkenlerin önlenmesi için arıtma veya çökertme havuzu yapılmalı, mandıra
atıklarının gölü besleyen akarsulara bırakılmasının mutlaka önlenmesi
sağlanmalıdır.
Bu bilgiler doğrultusunda Ardahan ve
çevre iller için çok önemli olan Çıldır Gölünün kurtarılması için gerekli olan
tedbirlerin belirlenmesi ve bir an önce uygulamaya konulması ile karşılanacak
sorunların çözülmesi konusunda Anayasamızın 98. İç tüzüğün 104. ve 105.
maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak araştırılmasını saygılarımla
arz ederim. 12.07.2011
1) Ensar Öğüt (Ardahan)
2) Candan Yüceer (Tekirdağ)
3) Tufan Köse (Çorum)
4) Erdal Aksünger (İzmir)
5) İhsan Özkes (İstanbul)
6) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
7) Mehmet Şeker (Gaziantep)
8) Kazım Kurt (Eskişehir)
9) Salih Fırat (Adıyaman)
10) Aytuğ Atıcı (Mersin)
11) Nurettin Demir (Muğla)
12) Atilla Kart (Konya)
13) Sinan Aydın Aygün (Ankara)
14) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
15) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
16) Ali Özgündüz (İstanbul)
17) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
18) Celal Dinçer (İstanbul)
19) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
20) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
21) Turgut Dibek (Kırklareli)
22) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
3.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, hayvancılık ve kırmızı
et sektörlerinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/85)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kırmızı et yüksek biyolojik değere
sahip olan iyi bir protein kaynağıdır. Ülkemiz coğrafi özellikleri ile her
türlü hayvansal üretim açısından uygun ortam ve önemli bir potansiyele
sahiptir. Ancak son yıllarda uygulanan yanlış tarım ve hayvancılık politikaları
nedeniyle Ülkemizde hayvan sayısında çok ciddi bir şekilde azalmalar olmuştur.
Böylece bir zamanlar ihracatçı konumunda olan Türkiye bu gelişmeler sonucunda
et ithalatçısı ülke konumuna gelmiştir.
Türkiye Ziraat Odaları birliği
tarafından yapılan kırmızı et raporuna göre Dünyada toplam kırmızı et üretimi
1990-2005 yılları arasında sığır eti % 18, keçi eti % 74, manda eti % 37,5
olmak üzere genelde % 16 artmıştır. Aynı yıllarda ülkemizde et üretimine
bakıldığında ise sığır etinde % 10,8, koyun etinde %10,5, keçi etinde % 31,8 ve
manda etinde % 86'lık bir azalma olduğu gözlenmektedir. Ülkemizde ise toplamda
% 14 azalmıştır. Yine aynı raporda ülkemizde 2013 yılında 164.000 ton et açığı
olacağı belirtilmektedir.
1940 yılında 44 Milyon hektar olan
çayır ve mera alanları günümüzde 12 Milyon hektara kadar düşmüştür.
Gerilemedeki diğer bir etken ise yem, mazot ve gübre fiyatlarında yapılan
önemli orandaki artışlardır.
TÜİK verilerine göre 1980 yılında 44,5
milyon olan nüfusumuz, bugün 70 milyonun üzerindedir. Buna karşılık aynı
dönemde büyükbaş hayvan sayısı 17 milyondan 11 milyona, küçükbaş hayvan sayısı
ise 68 milyondan 30 milyon azalmıştır.
2007 yılında kesilen koyun sayısı
2,725,220 ve bu kesilen hayvanlardan üretilen et 60,402,826 ton iken, 2008
yılında ise koyun sayısı 1,859,281'e gerilemiş üretilen et ise 40,315,692 tona
düşmüştür.
Büyükbaş hayvanlarda 2007 yılında
kesilen toplam hayvan sayısı 2,013,523 ve elde üretilen et miktarı 433,951,598
ton iken, 2008 yılında bu rakamlar 271,148 baş gerileyerek 1,742,375'e düşmüş
ve üretilen et miktarı da 1 yılda 62,000 ton gerileyerek 371,952,707 tona
düşmüştür.
8 yıllık AKP döneminde hayvancılığa
verilen teşviklerin yetersiz olması nedeniyle çiftçilerimiz hayvancılık yapmayı
bırakmış, köyden kente göç edip işsizlik ve yoksulluk içinde gecekondularda
yaşamaya mahkûm edilmiştir. 8 yıl sonunda AKP tarafından çıkarılan genelgede
ise hayvancılıkta aile işletmeciliğini geliştirmek yerine, zengin ve parası
olanlara yönelik yeni yönetmelik çıkartıp, 50 baş ve üstü damızlık hayvan
besleyenlere hayvan alımında, ahır yapımında ve süt toplama tanklarının
yapımında % 30 ve % 40 arasında hibe edileceği beyan edilmiştir. Ancak bu
teşvikten yararlanmak ve bu tesisleri yapabilmek için bir köylünün 250 milyar
civarında bir sermayeye ihtiyacı bulunmaktadır.
Bu sermayeyi oluşturmak için bir
köylünün, köydeki arazisini ve evini bankaya teminat göstererek kredi çekmesi
gerekmektedir. Ancak bankalar köylünün evini ve arazisini teminat olarak kabul etmediğinden
bu teşvikten yararlanmaları mümkün değildir.
Aile işletmeciliğini geliştirmek için
50 baş ve üstü hayvan teşvikinden yararlanmak yerine, 10 baş ve üstü hayvan
besleyenlere teşvik ve hibe yardımı olursa hem aile işletmeciliği geliştirilmiş
olur, hem de bütün aile çalışacağı için işsizliğe de büyük ölçüde çare olur. Bu
nedenle hayvancılığın gelişmesi ve et açığının kapanması için besicilerin
desteklenmesi gerekmektedir. Yerli üreticimizin ve köylümüzün kalkınması
sağlandığında, ithal etin önü de kesilmiş olacak bu konu ülkemizin de yararına
olacaktır.
Son yıllarda görülen hayvan sayısındaki
düşüş ve et fiyatlarındaki yükselişin sebeplerini tespit etmek amacıyla
Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri
uyarınca bir Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımla arz
ederim. 12.07.2011
1) Ensar
Öğüt (Ardahan)
2) Candan
Yüceer (Tekirdağ)
3) Atilla
Kart (Konya)
4) Tufan
Köse (Çorum)
5) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
6) İhsan
Özkes (İstanbul)
7) Erdal
Aksünger (İzmir)
8) Mehmet
Ali Ediboğlu (Hatay)
9) Kazım
Kurt (Eskişehir)
10)
Salih Fırat (Adıyaman)
11)
Özgür Özel (Manisa)
12)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
13)
Nurettin Demir (Muğla)
14)
Sinan Aydın Aygün (Ankara)
15)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
17)
Ali Özgündüz (İstanbul)
18)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
19)
Celal Dinçer (İstanbul)
20)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
21)
Turgut Dibek (Kırklareli)
22)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.53
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.12
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşlarına
devam edeceğiz.
VIII.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in, Fransa Ulusal Meclisinde
sözde soykırım iddiasının inkârına ilişkin yasanın kabulünü kınadığına ilişkin
konuşması
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Fransız
Ulusal Meclisinde görüşülen sözde soykırım iddiasının inkârına ilişkin yasa
bugün kabul edilmiştir. Aziz milletimizin ve gazi Meclisimizin siz değerli
üyeleri adına tarih önünde Fransız Ulusal Meclisinin bu kararını şiddetle
kınıyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C)
DUYURULAR
1.-
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca, Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana
hakkında Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen kamu davasının devam
ettiğine dair dosyanın Anayasa’nın 83’üncü maddesinin 2’nci fıkrası gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine
sunulmasına ilişkin duyuru (3/656)
BAŞKAN – Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının 13/12/2011 tarihli ve 2011/3194 esas numaralı yazısı ile
Diyarbakır Milletvekili Sayın Leyla Zana’nın Diyarbakır 7. Ağır Ceza
Mahkemesinde görülen 2011/371 esas numaralı kamu davasının devam ettiği
Anayasa’nın 83’üncü maddesinin 2’nci fıkrası gereğince bildirilmiştir.
Bilgilerinize sunulur.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım:
IX.-
ÖNERİLER
A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; TBMM'nin 27, 28 ve 29 Aralık 2011 Salı, Çarşamba ve Perşembe
günlerinde çalışmamasına; 113 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 22.12.2011 Perşembe günü
(bugün) toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Mahir
Ünal
Kahramanmaraş
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmında yer alan 113, 111, 64 ve 32 sıra
sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 1, 2, 3 ve 4 üncü sıralarına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
22 Aralık 2011 Perşembe günkü (bugün)
birleşiminde; 111 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışmalarını sürdürmesi, 111 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin bu birleşimde tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun; haftalık
çalışma günlerinin dışında 23 Aralık 2011 Cuma günü saat 14:00'te toplanması ve
bu birleşimde "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmında yer alan 111 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesi, bu birleşimlerde gece 24:00'de
günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına
kadar çalışmalara devam edilmesi,
TBMM'nin 27, 28 ve 29 Aralık 2011 Salı,
Çarşamba ve Perşembe günlerinde çalışmaması,
113 sıra sayılı Kanun Tasarısının
İçtüzüğün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin
ekteki cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
113 Sıra Sayılı
TC Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/536, 2/35, 2/199)
BÖLÜMLER BÖLÜM MADDELERİ BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI
1. BÖLÜM 1 ila 9 uncu
maddeler
9
2. BÖLÜM 10 ila 18 inci
maddeler
9
Toplam madde
sayısı
18
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi
grup önerisinin aleyhinde ve lehinde söz talepleri vardır.
Şimdi onları okuyacağım, sonra da önce
lehinde olmak üzere değerli milletvekillerini kürsüye davet edeceğim.
Lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Doğan Kubat, Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel; aleyhinde, Samsun
Milletvekili Sayın Ahmet Haluk Koç, Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu.
Lehte ilk söz İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Doğan Kubat’ta.
Sayın Kubat, süreniz on dakikadır.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi lehinde söz almış
bulunuyorum. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
577 üyeli Fransız Parlamentosunun 44’e
7 oyla almış olduğu Türkiye aleyhindeki bu elim kararı da Türk milleti adına
kınadığımı belirterek sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, AK PARTİ grup önerisiyle
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde yer alan kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşme sırasının, ilk dört sırasının yeniden belirlenmesi
önerilmektedir. Buna göre gündemdeki kanun tasarılarının sıralanması 113 sıra
sayılı Emekli Sandığı Kanunu’nda değişiklik yapılması hakkında Kanun Tasarısı,
yine 111 sıra sayılı Almanya ile çifte vergilendirme ve sözleşmesinin
görüşülmesine dair Kanun Tasarısı, 64 sıra sayılı Ürdün’de kurulan Orta Doğu
sinkrotron ışığı deneysel bilim sözleşmesi, 32 sıra sayılı Hoca Ahmet Yesevi
Türk-Kazak Üniversitesi ile ilgili
sözleşmenin gündemin 1, 2, 3, 4’üncü sıralarına alınması önerilmekte.
Yine, bu öneriyle Genel Kurulumuzun
bugünkü birleşiminin 113 ve 111 sıra sayılı kanun tasarılarının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar devam ettirilmesi, tamamlanamaması hâlinde ise 23 Aralık
2011 Cuma günü saat 14.00’te toplanması ve 113 ve 111 sıra sayılı kanun
tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmaların devam
ettirilmesi önerilmektedir.
Yine, önümüzdeki hafta Meclisimizin
çalışma takvimiyle ilgili de bir teklif vardır. Buna göre önümüzdeki hafta
Salı, Çarşamba, Perşembe yani 27, 28 ve 29 Aralık 2011 günleri Türkiye Büyük
Millet Meclisinin İç Tüzük’ün 6’ncı maddesi uyarınca çalışmalarına ara
verilmesi önerilmektedir.
Yine, son olarak da bu öneriyle,
görüşülecek olan 113 sıra sayılı Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi uyarınca özel
kanunlar arasında uygulamada ahengin sağlanması ve düzenlediği alan yönünden
bütünlüğünün ve maddeler arasındaki bağlantıların korunması zorunluluğundan
dolayı temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin öneri ekinde yer alan
cetveldeki şekliyle olması önerilmektedir.
Önerinin lehinde oy kullanacağımı
belirtiyor, takdiri yüce Meclise bırakıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kubat.
Aleyhte ilk söz Samsun Milletvekili
Sayın Ahmet Haluk Koç’ta.
Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından
alkışlar)
A. HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, grup önerisi aleyhinde söz aldım, iç
Tüzük’e uygun davranacağım.
Bugün gündemdeki kanunun bir temel
kanun olarak getirilmesi yanlıştır. Kanun hükmündeki kararname salgınına,
maalesef, birbiri içerisinde hukuksal ve konusal olarak bir bütünlük taşımayan
kanunların da -ki bunların içerisinde torba kanunlar da var- temel kanun olarak
getirilerek maddelerin görüşülmeden sadece üzerinde iki önerge verilerek
geçmesi sağlanıyor. Son derece önemli maddeler var. O maddeler içerisinde
düşünülmesi, tartışılması gereken maddeler var.
Her şeyi kanun hükmündeki kararname
kolaycılığında temel kanun olarak getirmemeniz gerekiyor. Bu, Parlamentoya da
saygıdır aynı zamanda çünkü bu Parlamentonun yasama yetkisi var, KHK’lerle bunlar
sınırlanıyor. Temel kanunun İç Tüzük’ün 91’inci maddesindeki tanımlamasının
dışında çok geniş tutularak, her şeyi temel kanun yaparak bu hakkı, yasama
hakkını da sınırlamış oluyorsunuz. Ben sayın iktidar partisi grup yöneticilerine, belki zamandan tasarruf
etmek istiyorlar ama zamandan tasarruf edilerek demokratikleşilmiyor; bunu
hatırlatmak istedim.
Sayın Başkan, konuşmanın bundan
sonrasını İç Tüzük’ü dolanmamak adına, İç Tüzük’e uygun söz aldığım konuda bir
giriş yaparak başladım ama siz de vurguladınız, Türkiye 2015’e giden süreçte
çok ciddi bir dış politika ablukası altına alınmaya çalışılıyor. Bunun
tezahürlerini, belirtilerini her gün görüyoruz. Fransa’da da buna uygun bir
karar bugün maalesef -bir sürpriz de beklenmiyordu zaten- Fransız Meclisinde
kabul edilerek Senato aşamasına gönderildi.
Değerli arkadaşlarım, ben de Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına oluşturulan heyette Cumhuriyet Halk Partisini
temsilen Sayın Osman Korutürk’le birlikte görev aldım. İki gün boyunca
Fransa’daki muhataplarımıza Türkiye’nin tezlerini, bizim bireysel parlamenter
olarak -madem onlar parlamenter inisiyatif olarak, girişim olarak sunuyorlar-
bizlerin de parlamenter inisiyatif çerçevesinde düşüncelerimizi ifade etme
fırsatı bulduk.
Burada ben geçmeden önce, belki konuyla
ilgili değişik tartışmalar oluyor, Fransa’da bu iş nasıl ele alındı, nasıl
geldi bugüne; kısaca hatırlatmak istiyorum: Önce rahmetli Sayın İsmail Erez’in
öldürülmesiyle başlayan ASALA terör örgütünün Paris’te yarattığı katliamlardan
sonra olay hukuki boyutta, siyasi boyutta Türkiye’nin önüne her platformda
taşınacak, belirli zaman dilimlerinde ısıtılarak taşınacak bir konu hâline
getirildi.
Değerli dostlarım, öncelikle şunu
söyleyeyim: Dünya tarihi her ülke için, her millet için acılarla doludur. Bu
bir gerçektir. Her ülke kendi tarihinde, yakın ve orta geçmiş tarihinde değişik
acılarla karşı karşıya kalmıştır, değişik sorunlar yaşamıştır. Bu, bizim
öncemizdeki yapımız olan Osmanlı İmparatorluğun’da da böyledir, Türkiye’de de
böyledir, Fransa’da da böyledir, başka ülkelerde de bu şekildedir. Dünyanın
hiçbir köşesi İzlanda gibi kendi başına, kapalı, kendi sorunlarını dışarıya
yansıtmayan bir ülke değildir. Hele de Anadolu bütün göçlerin kavşak yeri,
bütün emperyalist projelerin üzerinde düğümlendiği bir toprak parçası olarak bu
acılardan çok daha fazla nasibini almıştır.
Değerli arkadaşlarım, bir müellif bir
televizyon konuşmasında şu benzetmeyi yapmıştı -adını hatırlayamadığım için
böyle bir şeye girmiyor, intihale girmesin diye söylüyorum, adını hatırlayamadım-
“Tarih bir süpermarket değildir.” demişti. Ben bunu daha sonra Avrupa
Konseyindeki bir konuşmamda da söyledim Kıbrıs’la ilgili. Yani tarihi bazıları
bir süpermarket olarak alıyorlar; siz içeri giriyorsunuz, tarihin raflarında
işinize gelen olayı, işinize geldiği şekilde, işinize geldiği şekilde
ambalajlatarak alıyorsunuz ve ondan sonra onu kullanarak kendi siyasi
tezlerinize malzeme yapıyorsunuz. Hâlbuki aynı rafta aynı konuyla ilgili başka
malzemeler de var, onlar hiç görülmüyor, onlar hiç değerlendirilmiyor ve herkes
kendi gerçeklerini siyasi teze dönüştürme gayretine giriyor. Bu iddialar da
aynı şekildedir.
Değerli arkadaşlarım, tarih hep tek
taraflı yorumlanarak hiç kimsenin siyasi çıkarlarına araç olacak şekilde hizmet
eden bir bilim değildir, olmamalıdır yani ben istediğim raftan istediğim
malzemeyi alıyorum, o anlık siyasi çıkarıma uygun olarak da bunu bu şekilde
kullanıyorum; bu son derece yanlıştır.
Bakın, Fransa’da 2001’den önce, önce
onların “Shoa” dedikleri, genel yaygın adıyla “Holokost” olarak bilinen, İkinci
Dünya Savaşı’nda Nazilerin Yahudilere yaptığı soykırım ki Nürnberg
mahkemelerinde tanımlanmıştır ve buna dayanarak bir yasa çıkarttılar, buna
“Gayssot Yasası” deniyor. 2001’de böyle bir mahkeme kararı olmadan, Osmanlı
İmparatorluğu’nda Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Anadolu’da yaşanan acı, trajik
olayları soykırım tanımına girmediği hâlde ki bu acılar karşılıklıdır, evet
yaşanmıştır, iki taraflı yaşanmıştır, çok sayıda insanımız -Müslüman ve
gayrimüslim, hepsi bizim yurttaşımız- acı çekmiştir, zarar görmüştür, ızdırap
çekmiştir. Bunlar doğrudur ama bir ırka ve bir dinî gruba karşı önceden
planlanmış, sistematik bir imha mekanizması yani soykırım tanımı söz konusu
değildir. 2001’de Fransa, bu iddiaları soykırım olarak niteleyen bir kanun
tasarısı çıkarttı, bunu geçtik. 2006’da, benim de Fransa Meclisinde,
localarından izlediğim, bugünküne benzer bir oturum oldu. Bunun inkârının suç
sayılması konusunda bir yasa tasarısı. Bunun saçmalığını da o zaman anlattık. O
locada o gün Sayın Gülsün Bilgehan, ben, Sayın Şükrü Elekdağ ve Sayın Onur
Öymen vardık ve şimdi Ekonomi Bakanı olan Sayın Zafer Çağlayan da o zaman
Ankara Sanayi Odası Başkanı olarak aynı locada süreci izliyordu. İnanılmaz şey
yani 50 kişilik, 70 kişilik bir grup bir ülkenin tüm değerlerini çarpıtarak tek
başına, bütün tarihsel gerçekleri demin tarif ettiğim gibi tek yönlü alarak
kötüleyip, yerin dibine batırıp –tutanaklar ortadadır- inanılmaz bir söylemle
Türkiye’yi yerden yere vurdular ve bir kanun çıkarttılar. Bu kanunun Fransa
Anayasası’na aykırılığı ortada idi, ifade özgürlüğüne, düşünce özgürlüğüne
getirdiği kısıtlamalar ortada idi. Nitekim, Fransa Senatosunun -ki her zaman
söylüyorum, şimdi de belirtiyorum- o zamanki Başkanı Sayın Larcher, iktidar
partisinden, şimdi sosyalist grubun çoğunluğu elde ettiği bir Meclis oldu,
bunun Senatoda dahi görüşülemeyeceğini çünkü Anayasa’ya aykırı olduğunu ifade
ederek olayın önünü kesti. Şimdi Senatoya gidecek. Senatoda daha akil insanlar
var, Türkiye-Fransa ilişkilerini tarihsel derinliği içerisinde
değerlendirebilecek daha akil, daha boyutlu düşünebilecek, daha derinlikli
düşünebilecek insanlar var. Bundan sonraki Senato aşamasında ben aynı
sağduyunun sergileneceğine inanıyorum.
Peki, Mecliste niye böyle oldu?
Mecliste, maalesef, üstüne bakın altını düşünün… Şu anda Fransa Cumhurbaşkanı,
üzülerek söylüyorum, bir saygın ülkenin Cumhurbaşkanıdır ama bir siyasi
karikatür olmaktan öteye gidememektedir. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Gerek kendi ülkesinde gerek Avrupa kamuoyunda aynen bir siyasi karikatür olarak
görünmektedir ve arkasında Beyefendi’nin iradesi olan 500 bin organize olmuş
Ermeni kökenli Fransız yurttaşının oyunu ipoteklemeye dönük bir basit girişimin
mimarıdır. Marsilya Milletvekili Hanımefendi de o talimatlar doğrultusunda bunu
gündeme getirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu daha sonra şu
anda Meclis Başkanı olan, benim de meslektaşım olan Sayın Bernard Accoyer –bir
kulak burun boğaz hastalıkları uzmanıdır, son derece sağduyulu, Sarkozy’nin
partisinden bir milletvekilidir- bir tarihçiler komitesi oluşturdu o tarihte ve
bu işin siyasiler tarafından ele alınmasının yanlışlığı ortaya kondu ve bugün
de aynı düşüncesini ifade etti ve o doğrultuda da tavır aldı. Zaten, karşı
tavır alanlar oylamaya katılmadı. Dikkat edersiniz, 50-54 kişiyle oylanıyor 577
kişilik Parlamentoda ve bu sonuç çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım, bir noktayı daha
değerlendireceğim. Bakın, şunu özellikle söylüyorum: Kendi içimizde yaşadığımız
bazı tartışmalar var. Evet, Dersim’de de sıkıntılarımız olmuştur, acılar
yaşanmıştır. O dönemin koşulları içerisinde, o dönemin gerçeklerinden
soyutlamadan olayı objektif değerlendirmemiz gerekir ama bunu iç siyaset
malzemesi yaparsak Sayın Başbakanın burada çok dikkatli olması gerekiyor ve
bize söylenenlerden biri, Sayın Başbakana teşekkür ediyoruz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
A. HALUK KOÇ (Devamla) – Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Koç, ben sizi çok
sayarım ama hiç yapmadım, ne olur…
A. HALUK KOÇ (Devamla) – Özür dilerim,
ama önemli olduğu için söylüyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
A. HALUK KOÇ (Devamla) – Bunu
içtenlikli bir arkadaşınız olarak söylüyorum, Sayın Başbakandan da istirham
ediyorum, rica ediyorum. Bu tip söylemleri biz bugün eleştirdiğimiz Fransız
Meclisinde yaşananlar gibi kendi iç siyasetimizde birbirimizi yaralamak,
birbirimize zarar vermek için kullanırsak uluslararası diplomasi kalkıp “Kendi
içinizdeki iddialara karşı özür dilediniz, hadi buna da dileyin.” diye
karşınıza çıkabiliyor. Onun için, ben, iktidar partisindeki sayın milletvekili
arkadaşlarımın duyarlılığına da bu konuyu Sayın Başbakanla beraber emanet etmek
istiyorum.
Türkiye büyük ülkedir, asılsız, haksız
suçlamaların karşısında tabii ki tepkisi olacaktır, bunları yapacağız ama
unutmayın, 2015’e kadar aklıselim içerisinde, sağduyulu, bilimsel tezleri
koruyarak bir kuru gürültüyle değil, karşı tezlerle bu işin tarihsel boyutunun
tarihçilere bırakılması ki 2005 yılında Meclisin yayınladığı bir bildiri
vardır. Sayın Şükrü Elekdağ öncülüğünde yapılan toplantılarda, bütün gruplar
katılmıştı, böyle bir bildiri vardır. Biz gerçeklerden kaçmıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
A. HALUK KOÇ (Devamla) – Biz
gerçeklerin tek taraflı yanıltılmasından, çarpıtılmasından kaçıyoruz. Protesto
ediyorum, kınıyorum. Fransa artık Diderot’nun, Voltair’in, Jean-Jacques
Rousseau’nun ülkesi değildir, basit, sığ politikacıların ülkesidir. Bu mutlaka
tamir edilecektir.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koç.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisinin lehinde Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubumuzun grup önerisi lehinde söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Burada mutlu edici bir tablo, gerçekten
millî bir davada, millî bir sorunda tüm gruplar, tüm parti grupları birleşip
ortak bir deklarasyonla bunu kınayabiliyoruz, bunun arkasında Türkiye olarak
yekvücut durabiliyoruz. Gerçekten de Parlamentosuyla, tüm partileriyle güzel
bir tabloyu sergiliyoruz. Fransız Parlamentosunun almış olduğu kararı biz de şiddetle
kınıyoruz. Tabii ki tarihi tarihçilerin yazması gerekir. Parlamentoların, bu
tür siyasi mekanizmaların tarih konusunda hüküm vermesini doğru bulmadığımızı
da burada ifade etmek istiyorum.
Parti olarak bugün, AK PARTİ Grubu
olarak getirmiş olduğumuz grup önerimizde de dört tane kanun maddesinin
gündemde yerini almasını, bunlardan bir tanesi Emekli Sandığı ve değişik
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun, bir diğeri Almanya’yla yapılan
ikili anlaşmanın, çifte vergilendirmeyi önleyen anlaşmanın 2’nci sıraya
alınmasını ve diğer iki tane de uluslararası sözleşmeyi gündemin 3’üncü ve
4’üncü sırasına aldık. Emekli Sandığında değişiklik yapan kanun teklifinin de
temel kanun olarak burada görüşülmesini istiyoruz. İki bölüm hâlinde
görüşeceğiz. Bugün çalışma saatimiz bitimine kadar, eğer bitiremezsek yarın da
ikide toplanıp, bitimine kadar çalışma süresini devam ettireceğiz. Önümüzdeki
hafta da… Bütçe görüşmelerinden dolayı, gerçekten, yoğun bir tabloyu,
Meclisimiz güzel bir performans sergiledi. Son konuşmalarda da bütçe üzerinde,
gerçekten güzel bir tablo oluştu. Siyasetin kalitesini yükseltme anlamında da
güzel tablolara şahit olundu. Önümüzdeki hafta, 27, 28 ve 29 Aralık, Salı,
Çarşamba, Perşembe günleri de Meclisimizin çalışmalarına ara vermesini grup
önerimizle getirdik. Takdirlerinize sunuyorum.
Hepinize saygılarımı bildiriyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisinin aleyhinde, Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu.
Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
113 sıra sayılı yasalar konusunda
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu tasarının milletimiz açısından,
çalışanlar, emekliler ve hastalar açısından değerlendirdiğimizde birtakım
haklar yerine birtakım kayıplara yol açacağı şeklinde bir düşüncemiz olduğunu
özellikle belirtmek isterim. Hâlbuki bizlerin, gerçekten, insanlarımızın hak ve
hukukuna daha saygılı olmamız gerekir. Mesela emeklilerin başka bir işte
çalışmaları hâlinde kayıpları söz konusudur, onların kaldırılması gerekir.
Burada bunlarla ilgili bilgiler görmüyoruz. Bu sebeple de Milliyetçi Hareket
Partisi olarak buna karşı olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, ben, deminki
gibi, yine, bazı eksik kalan kısımlardan söz etmek istiyorum.
Bugün sömürgeci, emperyalist olan bir
devletin Türkiye ve Türkler hakkında kendi Meclislerinde, hakları olmadığı
hâlde bir karar almış olması dolayısıyla Fransa’yı kınıyorum. Çünkü Fransa
sadece böyle bir hukuksuzluğu yerine getirmekle kalmıyor, aynı zamanda insan
haklarına, ifade özgürlüğüne, araştırma özgürlüğüne de karşı bir tavır almış
oluyor. Bununla, bir yerde, “Ermeni soykırımı” adı altında kabul ettiği kanunun
görüşülmesini engellemek suretiyle haksızlığını da ortaya koymuş oluyor.
Hiç unutmayalım ki 2005 yılında,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarihçiler komisyonu kurulmasını ve bu komisyonda
bütün diğer devletlerin de yer alabileceğini belirtmişti ancak bunu çok iyi
duyurmadığımız anlaşılıyor ki Fransa’da, hem tarihçiler hem de diğer
siyasetçiler tarafından, böyle bir komisyon kurulması teklifinde Türkiye olarak
bulunmadığımız şeklinde bir ifadeyle karşılaştık. Bunu muhakkak ki etraflı
olarak duyurmamız gerekir.
Değerli milletvekilleri, burada
özellikle şunu belirteyim: Fransa’nın, bu kararı alırken, gerçekten, kendi
arşivlerini araştırmamış olduğu gözüküyor ama sadece kendi arşivlerini değil,
Amerikan arşivlerini de araştırmamış, diğer ülke arşivlerini de araştırmamış.
Şurada, sadece, elimde 1922 yılı Kasımında Birleşmiş Milletler tarafından
yapılmış bir çalışma var. Bu çalışmayı yapanlar, Amerikalılar ve İngilizler. Bu
çalışmada, dünyanın hangi ülkesinde ne kadar Ermeni olduğu tespiti yapılmış ve
bu Ermenilerden ne kadarının Türkiye’den göç etmiş Ermeniler olduğunu
belirtmiş. Bu belgeye göre, Türkiye’den 817.873 Ermeni’nin başka ülkelere göç
ettiği, ayrıca 95 bin Ermeni’nin Türkiye’de Müslümanlığı kabul ettiği ve
yukarıdaki rakama dâhil olmadığı, yine Türkiye’de -İstanbul’da- 149.998
Ermeni’nin Ermeni kimliğiyle, yine Anadolu’da da 131.175 Ermeni’nin Ermeni
kimliğiyle yer aldığını belirtiyor ki zaten, sadece bunları bile bir araya
getirsek, 1 milyon 200 bin Ermeni’nin, 1922 Kasımı itibarıyla, bütün savaşların
bittiği dönem sonrasında hayatta olduğu görülüyor.
Tabii ki bunu bir yana bırakıyorlar,
buna bakmıyorlar ve tutup birtakım uyduruk belgeler ortaya çıkarıyorlar. Bunu
yapanların ismi meşhurdur, bu konuyu araştıranların, “Andonyan belgeleri” denir
buna. Andonyan aslında nerede yaşıyor? Marsilya’da yaşıyor yani Fransa’da
yaşıyor. Bugün tasarıyı veren de Marsilyalı bir milletvekili. Ama Andonyan… Şu
elimde gördüğünüz belgede, Amerika’ya göç edenlerin, Baltimore ve New York
limanlarına giden gemilerin yolcu defterlerini inceledik. O yolcu defterlerinde
kimlerin Amerika’ya göç ettiği
yazılı. Andonyan’ın da kendi
çocuklarıyla birlikte hangi kamarada hangi gemiyle seyahat ettiklerine kadar
kayıtlı elimizde. Dolayısıyla, uyduruk belgelerle ortaya çıkanların muhakkak ki
sonunda hüsrana uğrayacakları kaçınılmazdır. Zira, tarih bilgisi, tarih
değerlendirmesi uydurmalarla elde edilmez. Biz bugün Türkiye’de her konuyu
araştırma durumunda olmak zorundayız yani Menemen olaylarını da araştıralım,
istiklal mahkemelerini de araştıralım, Dersim meselesini de araştıralım ve bunu
kapsamlı şekilde yapalım Türkiye olarak. Her şey gün yüzüne çıksın. Ne olup
olmadığı ortaya konulsun. Bizim bu konularda alnımızın ak olduğunu düşünüyorum.
Ermeni konusu, özellikle hele “soykırım” olarak adlandırılan bir iddia tamamen
soykırımın kabul edildiği 1948’den önceki döneme aittir, 1915’e aittir.
1915’te soykırım olmuş mudur, olmamış
mıdır? Ermeniler hangi ölçüde katledilmiştir, katledilmemiştir? Biz bunların
araştırmasını çok iyi yapmış bir durumdayız Türkiye olarak. En azından şunu
ifade edeyim: Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihçiler komisyonu
kurulmasını teklif etti. Gerçekten de biz Türk milleti olarak bu konularda
alnımız ak olan milletlerden bir tanesiyiz. Çünkü imparatorluk kuruyorsanız
-imparatorluklar millî devlet değildir arkadaşlar- imparatorluklar çok
milletli, milleti içinde barındıran devletlerdir. Türkler bir kere imparatorluk
kurmamıştır, tarihte çok imparatorluklar kurmuştur Türkler ve farklı milletleri, dinleri, ırkları bir arada tutabilmiştir, bu başarıyı gösteren
bir kültüre sahip olmuştur. Dolayısıyla, biz Ermenileri eğer yok edecek olsaydık
veya yok etme düşüncesinde olsaydık Selçuklu döneminde de Ermeniler vardı,
Osmanlılar döneminde de Ermeniler vardı ve dokuz yüz yıl bekledikten sonra Ermenileri yok etmeye
çalışmazdık.
Dolayısıyla, bu konuda da özellikle
-dediğim gibi- Cenevre arşivlerini tamamen tarafsız arşivler olarak göz önüne
aldığınızda ne kadar Ermeni’nin ölüp ölmediğini ortaya koyabiliyorsunuz. Evet
Ermeniler ölmüştür, Ermenilerden ölenlerin miktarını burada açık ve net olarak
tarihçi olarak söylüyorum, siyasi şeylerden uzak olarak söylüyorum: “Anadolu’da
Sevk ve İskân Kanunu çerçevesinde değişik yerlerden gönderilen Ermenilerin yani
Suriye’ye gönderilen Ermenilerin 500 tanesi, 500 kişilik bir kafile, Erzurum ve
Erzincan arasındaki bir bölgede Kürt eşkıyasının saldırısı sonucu
katledilmiştir.” demektedir belgeler.
Ayrıca bunun dışında Diyarbakır’dan
Halep’e gönderilen 2 bin kişilik bir Ermeni kafilesinin Meskene bölgesinde –ki
bugün Suriye’dedir- 2 bin kişilik kafile Urban eşkıyası tarafından
katledilmiştir, bu da doğrudur. Onun dışında…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Faturayı
Kürtlere ve Araplara kestiniz!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Dikkat
edin, bir dakika, Kürtlere…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Faturayı
Kürtlere ve Araplara kestiniz! İttihat ve Terakkicilerin hepsi katil!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Bir dakika
dinleyin lütfen.
Evet, belgelerde ne yazıyorsa onu
söylüyorum. Thomas Mıgırdıçyan da şunu söylüyor: “Kürtlerin saldırıları,
Ermenilerin katliamı” diyor. Bunlardan, bakın, bugüne kadar hiç söz etmedim ama
bak, öldürülenlerden bahsediyorum.
Yine, Dersim bölgesinde iki kafilenin
katledildiği söyleniyor ve “Bir daha buradan nakledilmesin, buraya hâkim
değiliz.” deniyor.
Yine, Diyarbakır bölgesinde kamplarda
bulunan Ermenilerden iki üç gün boyunca 700 kişilik Ermenilerin alındığı ve
koyun gibi boğazlattırıldığı ifade ediliyor. Hepsini topladığınız zaman 8 bin
civarında Ermeni’nin katledilmiş olduğu görülüyor bu belgelerde.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ermeni
Zohrab’ı kim öldürdü?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Ayrıca
hastalıktan ölen Ermenilerin sayısı 37 bin ila 40 bin arasında ama asıl
Ermenilerin kaybı Eçmiyazin’de 160 bin Ermeni’nin açlıktan ölmesidir ama bu
Rusya sınırındadır.
Yine, Ahılkelek’te 30 bin Ermeni de
koleradan hayatını kaybetmiştir. Fransa için ölen Ermenileri, İngiliz
ordusundaki Ermenileri, 1917’den sonra Ermenilerle ve Gürcülerle yapılan
savaşlar sonrasında ölenleri göz önüne alırsanız, kalan nüfusla ölenleri birleştirdiğinizde
mevcut Ermeni nüfusunun ortaya konduğunu görebilirsiniz.
Bunun en önemli kaynaklarından,
soykırım olmadığının kaynaklarından biri de 1915’te Ermeni kafilelerine
saldıranların Osmanlı devletinden tutuklanıp divanıharbe çıkarıldığı ve mahkûm
edildiğidir. Dediğim gibi, bu belgede de bu mahkûmiyetin örneklerini
görüyorsunuz. Aynen şunu söylüyor: “Çete Reisi Sirozlu Çerkez Ahmet bin Recep,
Ermeni muhacirlerini katl ve emvalini selbetmekten cezası idam, tasdik edilerek
infaz edilmiştir.”
Yine, başka bir kişiyle ilgili Çete
Reisi Dersaadetli Halil bin Mehmet Ali, Ermeni muhacirlerinin emval ve
eşyalarını tazyik suretiyle gasbetmekten yine idama mahkûm edildiğini ve infaz
edildiğini ifade ediyor ki zaten suçlu olanların ortadan kaldırılması yani mahkemeyle
cezalandırılması zaten uluslararası hukuka göre bir soykırım olmadığını ortaya
koyuyor.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, saygılarımı arz
ediyorum.
Teşekkür ederim. (MHP, AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN (Diyarbakır) – AK PARTİ niye
alkışlıyor, onu anlamadım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Halaçoğlu.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sıraya alınan, Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 2 Milletvekilinin, 5434 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 9
Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporları’nın görüşmelerine başlayacağız.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 2 milletvekilinin, 5434 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 9
milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporları (S. Sayısı: 113) (x)
BAŞKAN - Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Komisyon raporu 113 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir.
Bu nedenle tasarı tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler
hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen,
gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir
Milletvekili Sayın Kazım Kurt. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Kurt.
Süreniz yirmi dakika.
CHP GRUBU ADINA KAZIM KURT (Eskişehir)
– Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; öncelikle Fransa’da alınan karar
nedeniyle protestolarımı ve siyasetçi tarih yapmaya kalktığı zaman meydana
gelen olumsuz durumları dikkatinize sunmak istiyorum. Aynı sıkıntıyı Türkiye’de
de yaşamak istemiyorsak, Parlamentoda tarihle ilgili politik tartışmaları
tarihçilere bırakalım ve kendi çizgisi içerisinde bilimsel değerlendirmelere
bırakalım diye düşünüyorum.
Bugün görüşmekte olduğumuz 113 sıra
sayılı tasarı, teklif ve bir diğer teklifin birleştirilmesi suretiyle meydana
gelen kanun çalışmaları sırasında şunu gördük ki gerçekten, Türkiye’de kanun
hükmünde kararnamelerden sonra kanun yapmaya başlamamız Parlamento tarihi
açısından önemli bir nokta.
Ancak, bu torba şekline gelmiş ve biraz
da çorbalaşmış bir tasarı hâline gelmiş çünkü pek çok yasayı, pek çok kişiyi
ilgilendiren bu tasarı, yeterince tartışılmadan, yeterince değerlendirilmeden
Parlamentonun önüne geldi. Bu gelişle beraber “Acaba neden bu tasarı geldi?”
diye düşündüğümüz zaman, hem acelesi açısından hem de bir an önce bu işi
çözelim mantığı açısından baktığımızda Sayın Bakanın sunuşu şu noktada idi:
Van’da deprem olmuş, olağanüstü koşullar oluşmuş ve oradaki zarar görmüş
insanlarımıza katkı sunmak, yardım etmek, bu yetmedi, aynı yıl Kütahya’da
meydana gelmiş depremdeki insanlarımıza da sosyal güvenlik açısından katkı
sunmak olarak lanse edildi. Biz bunu incelemeye, değerlendirmeye başladığımız
zaman gördük ki esas amacın Van ya da Kütahya’daki deprem mağdurları değil,
Türkiye’de milyonlarca kişiyi ilgilendiren tedavi ve ilaçtaki katılım
paylarının artırılması olduğu ortaya çıktı. Bu noktadan baktığımız zaman şunu
bir kez daha gördük: Türkiye’deki ekonomi iyi idare edilmiyor, ekonomik sıkıntılar
nedeniyle Hükûmet her türlü tasarrufu gündeme getirmeye çalışıyor ve bu
doğrultuda da hiçbir alanda açık bırakmadan toplamaya çalışmakta.
(x) 113 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu toptan
yasayı değerlendirmeye başlarken şu noktayı dikkatinize sunmak istiyorum:
Anayasa Mahkemesi iki kez karar vermiş ve bu hizmet birleştirmeleri nedeniyle
emekliliği gündeme gelen, geçmişte Emekli Sandığında hizmeti olanların
ikramiyeleriyle ilgili bir düzenleme ve bunun, özellikle ikinci kararda Grup
Başkan Vekilimiz Hamzaçebi ve Sayın Muharrem İnce’nin davacı olarak açmış
oldukları davayı Anayasa Mahkemesi kabul etmiş ve demiş ki: “Siz bizim
kararlarımıza rağmen aynı şeyi tekrar gündeme getirerek arkadan dolanmaya
çalışıyorsunuz, bu böyle olmaz.” Bunun üzerine, geçmişte Emekli Sandığına tabi
olarak çalışan insanların daha sonra herhangi bir sebeple ayrılmalarıyla
BAĞ-KUR ya da Sosyal Sigortalar dediğimiz kurumlardaki hizmetlerinin yan yana
getirilerek birleştirilmesi sonucunda emekli ikramiyesi alır hâle gelmiş.
Anayasa Mahkemesinin hem 2005/40 esas hem de 2010/81 esas sayılı kararlarının
ruhu, temeli, özelliği şu: Bu nitelikteki insanlarımızın tamamı emekli
ikramiyesini alsın. O hâlde eğer 89’uncu maddede bir düzenleme yapılacaksa bu
doğrultuda bir düzenleme olmasında yarar ve zorunluluk var. Ancak bizim şu anda
gündeme getirdiğimiz ve tartışmakta olduğumuz 89’uncu maddeyle ilgili teklif ve
tasarıda emekli ikramiyesinin sanki ödenmesini engelleyecek formüller arayışı
içerisindeyiz. Bir kere, emekli ikramiyesinin ne olduğunu, emekli ikramiyesiyle
paralellik arz ettirmeye, birlikte değerlendirmeye çalıştığımız kıdem
tazminatının ne olduğunu çok net biçimde ortaya koyduktan sonra bu
değerlendirmeleri yapmakta yarar olduğunu düşünüyorum.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun Türkiye
Cumhuriyeti devletinin geleneksel çalışma hukukunu memurlar için düzenlemekte
olup kendine özgü olduğunu bilmemiz lazım. İş hukuku ise dünya devletleri
normlarıyla benzerlik sağlamaya çalıştığı için evrensel ve geneldir.
Dolayısıyla, iş hukukunda ILO ve Avrupa Birliği sözleşmeleri çok daha
özelliklidir ve önceliklidir. Bu nedenle, benzerlik arz etmeyen iki yasanın
ilkeleri birbiri için geçiş hükmü olarak kullanılmamalıdır. Memuriyetten
istifanın işçilikten istifayla karıştırılmaması gerekir. Bir memura emekli
ikramiyesi ve emekli aylığını kaybettirmek çok kolay ve sık olan bir yöntem
değildir. Bu hâllerin arasında sayılan istifa olgusu yer almadığı gibi, uzun
vadeli ve kalıcı hakların kaybedilmesini de gerektirmemektedir. İstifa etmenin
fonksiyonu sadece görevden ayrılmadır. Memur olarak çalışanların tabi olduğu
yasalarda sosyal güvenlik haklarını kaybettiren ve yok eden hükümler bulunmaz.
Dolayısıyla, 1475 sayılı Yasa’nın olumsuz hükümlerine paralellik kurulamaz.
Yasada yer almayan hükümden yola çıkılarak, memur olanın istifa dilekçesi
vererek işinden ayrılmış olması bile emekli ikramiyesinin yok edilmesine neden
olamaz.
Yasaya yanlış anlam ve yorum katılarak,
çalışanların Anayasa’nın 65, 90 ile uluslararası sözleşmeler gereğince tanınan
sosyal haklarından yoksun bırakılarak, yaşlı ve yorgun yıllarında telafisi
imkânsız zarara yol açacak durumlara maruz bırakılması düşünülmemelidir. Aksine
bir yorum, sosyal devletin koruma, kollama amacına da ters düştüğü gibi kamu
vicdanı ve hakkaniyete de uygun olmayacaktır. Bu nedenlerle, her koşulda emekli
ikramiyesinin ödenmesi için bir düzenleme yapılması gerekir.
Oysa şu andaki düzenlemede, emekli
ikramiyesi ile kıdem tazminatı birbirine karıştırıldığı için, memurların zarar
etmesine neden olunmaktadır. Bir kere, emekli ikramiyesi tam yıl üzerinden
hesaplanacaktır, oysa kıdem tazminatı neredeyse çalıştığı güne göre bile
hesaplanabilen bir tazminattır. Dolayısıyla, eğer kıdem tazminatına paralel bir
düzenleme yapılacak olursa, o zaman hesabın kıdem tazminatına uygun bir biçimde
yapılması gerekir. Hesabın kıdem tazminatına uygun bir biçimde yapılması ise
öncelikle güncellemenin zorunluluğunu getirir. Eğer siz on beş yıl önce Emekli
Sandığından ayrılmış bir kişiye ikramiye öderken on beş yıl önceki katsayıyı,
on beş yıl önceki koşulları dayatırsanız, o zaman bunun hakkaniyete uygun
olmadığı ve getirdiğiniz kıdem tazminatı paralelinde de olmadığı ortaya çıkar.
İkinci yanlış, 5510 sayılı Kanun’la
insanlarımızın artık altmış beş yaşına kadar çalışmasının zorunluluğu
getirilmiştir. Dolayısıyla, pek çok koşulda insanlarımızın birçoğu otuz yıldan
fazla çalışmak zorundadır. Belki kırk yıl, kırk beş yıl çalışmak zorunda olan
bir kişiye siz ikramiyeyi otuz yılla sınırlarsanız bunun da hakkaniyete uygun
olmadığı ve yanlış olduğu ortaya çıkar. O hâlde, bu düzenlemenin günün
koşullarına uygun hâle getirilmesi ve tazminat hesabının güncel katsayılara
göre dikkate alınarak düzenlenmesi gerekirdi, ancak bu düzenlemeden
kaçılmıştır.
İkinci bir durum, yine hak arama
özgürlüğünün, insanların en temel haklarından biri olan hak arama özgürlüğünün
önüne geçen bir düzenlemedir. Bununla, ikramiye almak durumunda olan memurların
açmış oldukları davalardan vazgeçmeleri şartını dayatmak çok doğru bir mantık
değildir. Hak arayan ve aradığı hakta da haklı olduğu mahkeme kararlarıyla
tespit edilen kişilere “Biz bu hakkı ancak davadan vazgeçerseniz veririz.”
demek çok doğru bir mantık, çok doğru bir uygulama değildir.
Yine, bu tasarıyı değerlendirirken şunu
gördük ki, bizim daha önceki yıllarda, daha önceki koşullarda söylemiş
olduğumuz, Türkiye ekonomisinin iyi yönetilemediği tespiti var. Altını çizerek
söylüyorum, AKP’li arkadaşlarımız bu teklifi verirken şöyle bir gerekçe
sunmuşlar: “Ekonomik kriz hâllerinde özel sektörde kiralar artmayabilmekte;
buna karşın mevcut uygulamada kurum, taşınmaz kiralarını her yıl en az yeniden
değerlendirme oranında artırmak zorunda olduğu için taşınmazların bir kısmı boş
kalmakta ve gelir kaybına sebep olmaktadır. Teklifle, söz konusu sıkıntının
önüne geçilmeye çalışılmaktadır.” Yani “Türkiye’de bir ekonomik kriz vardır.
Türkiye’de ekonomik kriz olmak üzeredir. Bu nedenle Sosyal Güvenlik Kurumunun
kiracıları iş yerlerini boşaltmakta, iş yerlerimiz boş kaldığı için de biz
yönetim kuruluna bu kiraları güncelleme yetkisi istiyoruz.”
O hâlde, bunun da iyi değerlendirilmesi
ve krizin ciddi bir biçimde dikkate alınması gerektiğini bir kez daha
vurgulamak istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu
tasarıda en önemli nokta, Sosyal Güvenlik Kurumunun ödemekte olduğu sağlık
giderleriyle, ödemek istemediği sağlık giderlerinin gündeme gelmesidir ve
tasarının böyle acele olarak Meclis gündemine getirilmesinin tek nedeni de
budur.
Bu düzenlemeyle, bundan sonra sağlık
sisteminde o “Canı istediği zaman istediği doktora gider. Canı istediği zaman
üniversite hastanelerinde istediği kişiye tedavi olur.” propagandasının sona
erdiği ortaya çıktı.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle sevk
zinciri düzenlenmiştir. Türkiye’de 9,5 milyon civarında olduğu söylenen yeşil
kartlıların bundan sonra sadece ve sadece aile hekimlerinde muayene olacağı bu
tasarıyla tespit edilmiştir. Dolayısıyla Türkiye’de artık 9,5 milyon kişinin,
gerçekten bir katkı ödeyerek, öncelikle prim ödeyerek ondan sonra da aile
hekimine gittiği zaman katkı ödeyerek tedavi ya da muayene olması gerekecektir
ve aldığı ilaçlara, alacağı ilaçlara da katılmak durumundadır.
Şöyle bir adaletsizliğe dikkatinize
çekmek istiyorum: İlk üç kutuya kadar ya da ilk üç ilaca kadar 3 lira ödemek
zorunda kalacaktır mükellef. Şimdi, 2 liralık bir ilaç için, ekstradan 3 lira
daha ödemek durumunda kalacaktır ki bunun takdirini ve değerlendirmesini sayın
milletvekillerine bırakıyorum. Bu noktada, düzgün bir düzenleme
gerçekleştirilmemiştir.
Türkiye'nin sağlık giderlerinin sağlık
harcamalarının gerçekten çok büyük boyutlara çıktığı bir ortamda, bu
harcamaları aşağı çekmenin, bu harcamaları biraz daha düşürebilmenin hesapları
yatmaktadır. Her noktadan bütçeye bazı tasarruflar sağlamak suretiyle bu
düzenleme yapılmaya çalışılmaktadır ama bu düzenleme yapılırken halkın,
yoksulun gerçekten sıkıntı içine düşeceğini zaman bize gösterecektir.
Değerli arkadaşlar, bu düzenleme, yine,
bir başka noktadan hareketle bütçeye katkı aramakta ve katkı sağlama konusunda
bir değerlendirme yapmaktadır. Geçmiş dönemlerde, emekli olduğu hâlde emekli
maaşıyla geçinemeyen insanlarımızın çalışmak zorunda kalmaları karşısında,
Cumhuriyet Halk Partisi, hiçbir koşulda sosyal güvenlik destek primi alınmaması
gerektiğini üstüne basa basa vurguladı, vurgulamakta da ısrar ediyor ama şimdi,
şu noktada, bu uygulamanın yanlış olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Normal
ticaret yapan, normal alışveriş yapan esnaftan almış olduğunuz sosyal güvenlik
destek primini noterlerden ve avukatlardan almadığınız ortaya çıktı ve şimdi,
bu noktadan sonra noterlerle avukatlardan da sosyal güvenlik destek primi
almanın yasasını yapıyorsunuz. Bunun da yanlış olduğunu başından beri
söylüyoruz. Hiçbir koşulda sosyal güvenlik destek primi alınmamalıdır, çünkü
bunun yurttaşa hiçbir ekstra katkısı yoktur, sadece para almak için yapılan bir
düzenlemedir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu yasayı,
bu tasarıyı esas olarak gündeme getirmemizin en önemli sebebi olarak sunduğumuz
Van ve Kütahya depremleriyle ilgili katkıyı da yeterli bulmuyoruz. Öncelikle,
Cumhuriyet Halk Partisinin parti politikaları nedeniyle görevli olarak Van’a
gitmiş arkadaşlardan birisi olarak, Van’daki sıkıntıları görmüş, Van’daki
olumsuzlukları yerinde tespit etmiş birisi olarak Van’ın bu kadar hafife
alınmaması gerektiğini düşünüyorum. Van, sadece bu yasaya ekleyeceğimiz bir
geçici madde ile kurtulamaz, geçici bir madde ile düzenlenemez. Van’la ilgili
mutlaka afet bölgesi ilan edilerek bir değerlendirme yapılmalı, çünkü Van’da
hâlâ çadır bulamayan, hâlâ ilaç bulamayan, hâlâ doğumunu çadırlarda yapan
yurttaşlarımız yaşarken biz “Sosyal Güvenlik Kurumuna en az otuz gün prim
ödemiş olmak şartıyla bunlara sağlık yardımı yapacağız.” dersek Van’a çok büyük
bir katkı sunmamış oluruz. Bunun mutlaka düzeltilmesi, mutlaka değiştirilmesi
gerekir ki Van’daki insanlarımıza insani olarak görevlerimizi yerine getirelim.
Bu noktada, bir tek olumlu nokta belki Kütahya depremindeki sıkıntı yaşayan
yurttaşlarımızın da buraya eklenmesidir, ancak bu da doğru bir tavır değildir,
çünkü bundan sonra gerçekleşecek felaketlerde, bundan sonra gerçekleşecek
olağanüstü hâllerde yeni yasalar, yeni geçici maddeler koymak durumunda
kalacağız ki bu hukuk mantığıyla uyuşmayan, hukuka uygun olmayan bir
davranıştır. Bunun kalıcı çözümünü çok özel bir yasa yaparak ya da afet bölgesi
ilan ederek bu tür olağanüstü hâllerde belli bir süre içerisinde derhâl afet
bölgesi kararı almak suretiyle bir düzenlemenin yapılmasında yarar olacaktır
diye düşünüyorum.
Bu düşüncelerle, Cumhuriyet Halk
Partisinin bu tasarıya olumlu bakmadığını sizlere bildirmek istiyorum.
Saygılarımı sunuyorum, teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kurt.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Bingöl Milletvekili Sayın İdris Baluken.
Buyurun Sayın Baluken.
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlayarak
konuşmama başlayacağım. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine görüşlerimi
belirteceğim, grubumuzu temsilen görüşlerimizi belirteceğim.
Ancak, öncelikle, dün 2012 bütçesiyle
ilgili Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın burada dile getirdiği bazı hususlarla
ilgili paylaşımları sizlerle birlikte burada paylaşmak istiyorum.
Şimdi, öncelikle Sayın Bülent Arınç,
konuşması sırasında, siyasetimizdeki genel tansiyonun yüksekliğiyle ilgili ve
bunun Meclisteki yansımalarıyla ilgili bir rahatsızlığı dile getirdi. Bununla
ilgili gerçekten bir normalleşme sürecini yaşamamız gerektiğine dair bizde de
öylesi bir kanaat var. Bunu dile getirirken özellikle bizim MHP sıralarında
olan bir milletvekili arkadaşımızla ilgili oluşan bir rahatsızlığa tıbbi
müdahalemizi gündeme getirdi. Doğrusunu söylemek gerekirse siyasete yeni giren
birisi olarak, bir hekimin tıbbi müdahalesinin bu şekilde gündemleşebileceğine
hiçbir zaman ihtimal vermezdim ben. Ancak, eğer Hipokrat’tan bugüne kadar tıbbi
müdahaleler, etnisite, kimlik, dil, kültür, din, hatta savaş koşullarında
düşman askerlerine bile yapılan müdahaleyi tartıştırmıyor ama bugün kendi
siyasetimizde birtakım yaklaşımları tartıştırıyorsa, burada biz dâhil olmak
üzere hepimizin genel siyasi yaklaşımıyla ilgili bazı pratiklerini gözden
geçirmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bunun dışında, dün Sayın Bülent Arınç,
özellikle Kürt kimliğinin tanınmasıyla ilgili önemli vurgular yaptı. Dil ve
kültür tanımlamasıyla ilgili, özellikle anayasal güvence altında olması
gerektiğiyle ilgili çok önemli vurgular yaptı. Tabii biz bu vurguları son
derece önemsiyoruz. Bunu yaparken çok önemli tarihî birtakım tespitler ortaya
koydu, Kürt kimliğinin bin yıllık bir geçmişinden bahsetti ve “Bunu verirken,
kendi cebimizden değil, bir halkın kimliğinin asimilasyona, inkâra tabi
tutulmasına gerçekten insan hakkı ihlali olarak baktığımız için yapacağız.”
dedi. Biz bunu son derece önemsiyoruz ancak bu yaklaşımların söylem düzeyinden
çıkarak artık toplumsal hayata yansımasını bekliyoruz, çünkü Kürt realitesi yaklaşık
yirmi yıldır tanınan bir realite olarak ortaya konuyor. En son Sayın
Başbakanımız da altı yıl önce Diyarbakır’da Kürt kimliğini tanıdığını ifade
etti. Ancak bu konuyla ilgili gerekli pratik çalışmalarda son derece önemli
aksamalar var.
Dün Sayın Bülent Arınç’ın buraya
getirdiği Leyla Zana’nın buraya gelmesiyle ilgili demokrasi kültürüne duyduğu
saygıyı, isterdik ki bugün Hatip Dicle de bu kürsüde konuşurken birlikte
yaşayalım. Dün Dersim vurgusuyla veya Pervin Buldan’ın kendi birinci derece
yakınını kaybetmesiyle ilgili faili meçhullere olan yaklaşımını, isterdik ki
bugün bir hakikatleri araştırma komisyonunu gerçekten kurmuş olarak tartışmaya
başlayalım. Ancak yine de biz bu söylemlerin önemsenmesi gerektiğini ve
toplumsal hayatta bir karşılığının olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu
vesileyle, hepimize özellikle halkımızın sorunlarına yönelik çözüm
perspektifleri açısından önemli sorumluluklar düştüğünü belirterek bugünkü
maddeyle ilgili görüşlerimi belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçe görüşmeleri
sırasında gerek sağlık alanıyla ilgili gerek Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bütçesiyle ilgili zaman zaman burada görüşlerimizi dile getirdik.
Özellikle sağlıkla ilgili tanımlamamız çok netti ve biz bunu evrensel bir ilke
olarak ortaya koyduk. Herkese eşit, ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir bir
sağlık hizmeti verilmesi gerektiğini düşündüğümüzü burada defalarca dile
getirdik. Bütçe görüşmeleri sırasında Sağlıkta Dönüşüm Projesi’yle ilgili
birtakım eleştirilerimizi yapıcı olmak koşuluyla buraya getirerek Hükûmet
tarafından önemsenmesi ve hayata geçirilmesi noktasında bazı çalışmaların
yapılması gerektiği noktasını belirttik. Ancak özellikle bütçe görüşmeleri
sırasında yaptığımız eleştirilerin pek çoğunun dikkate alınmadığını, bizim
uyardığımız noktalarda Hükûmetin gerçekleri görmek istemediğini, halk
yığınlarındaki, emekçilerdeki gerek sağlık alanında gerek çalışma alanındaki
hak kayıplarıyla ilgili genel talepleri görmezden geldiğini üzülerek müşahede
ettik.
Bizim belirtmiş olduğumuz rahatsızların
sokağa yansımasını dün yaşadık. Dün binlerce kamu emekçisi Hükûmetin uyguladığı
sosyal politikalarla ilgili, sağlık politikalarıyla ilgili bir hak arama
mücadelesi için alanlardaydı. Tabii, isterdik ki bizim eleştirilerimize karşı
kapalı olan Hükûmetimiz en azından bu kamu emekçilerinin, bu sağlık
emekçilerinin ortaya koymuş olduğu taleplere karşı duyarlı olsun ve bunu hiç
olmazsa bütçe görüşmelerinde “Biz, sizin bu uyarınızı aldık, bundan sonraki
planlamalarımızda ve politikalarımızda sizin öne sürdüğünüz bu talepleri
dikkate alarak birtakım yaklaşımlar ortaya koyacağız.” noktasında ele almasını
beklerdik. Ancak dün ne sokakta Hükûmetten arkadaşlar vardı ne de buradaki
bütçe görüşmelerinde binlerce kamu emekçisinin sokakta haykırdığı genel
rahatsızlıklarla ilgili bir tek cümle bile kullanılmadı. Tabii, hâl böyle
olunca bizler de sokakta kamu emekçilerinin arasında olan siyasetçiler olarak
onların taleplerini tekrar bu Meclise getirerek sizlere duyurma gibi bir görevi
önümüze koyduk.
Dün kamu emekçileri ne diyorlardı, bunu
sizlerle paylaşmak istiyoruz. Ankara’da, Diyarbakır’da, İstanbul’da, ülkenin
her yerinde kamu emekçileri dün grev hakkını yasal teminat altına alan toplu
sözleşme hakkı istiyorlardı. Dün başta sağlık ve eğitim olmak üzere kamu
hizmetlerinin piyasaya açılmasıyla ilgili itirazları olduğunu söylüyorlardı.
Dün kamu emekçileri Genel Sağlık Sigortası kapsamında sağlık hizmetlerine
ulaşmak için prim ödemeye karşı çıkıyorlardı. Dün kamu emekçileri güvencesiz
çalışmaya son verilerek kadrolu iş güvencesinin sağlanmasını talep ediyorlardı.
Değerli milletvekilleri, dün kamu emekçileri en insani olan şeyleri talep
ettiler, insan onuruna yaraşır bir ücret ve demokratik bir çalışma ortamı talep
ettiler. Ek ödenekten tüm emekçiler için eşit bir yararlanma ve bu ek
ödeneklerin emekliliğe yansıtılmasını talep ettiler. Dün alana çıkan işçiler
kıdem tazminatı başta olmak üzere işçi sınıfının kazanılmış haklarına dönük
saldırılara bir son verilmesini istediler. Dün alanlara çıkan asgari ücretliler
hiç olmazsa yoksulluk sınırı olan bin TL düzeyinde bir asgari ücreti talep edip
bunun vergilerden muaf olmasını iletmemizi istediler. Ve tabii ki dün alanlarda
bulunan, sokaklarda bulunan tüm kamu emekçileri haksız, hukuksuz ve mesnetsiz
yere yapılan gözaltılarla ilgili ve tutuklamalarla ilgili rahatsızlıklarını
dile getirdiler.
Değerli milletvekilleri, burada bütçe
görüşmeleri yapılırken aslında bazı şeyleri sizlerle paylaşmıştık. Bütçedeki
gelir oranının yüzde 93’ünün çalışanlar tarafından, ücretliler tarafından
verildiğini ve bu kalemde ortaya çıktığını belirtmiştik. Bütçenin yaklaşık 301
milyarlık bir kısmı bahsetmiş olduğumuz gelir vergilerinden elde ediliyor ve bu
gelir vergileri de daha çok ücretiyle çalışan, emeğiyle çalışan sabit gelirlilerden
ve tarımsal alanda çalışan emekçilerden çıkıyordu.
Şimdi, aynı şekilde, yine bu bütçedeki
yüzde 93’lük pay içerisinde mal ve hizmet alımından kaynaklı gelir vergilerine
işaret etmiştik. KDV, ÖTV, iletişim vergisi adı altında toplanan vergilerle bu
bütçenin şekillendiğini burada sizlerle beraber paylaşmaya çalışmıştık. Ancak,
bunları paylaşırken aynı zamanda bütçeden sağlığa ayrılan payı da burada yine
sizlerle birlikte konuşmuştuk. Sağlığa ayrılan payın 17 milyarlı rakamlardan 14
milyarlı rakamlara getirilerek, yani yüzde 16,7’lik bir kesintiye uğrayarak
aslında sağlıkla ilgili, vatandaşın cebine yönelecek bir elden bahsetmiştik.
Şimdi, Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nde
“Paran kadar sağlık.” anlayışının esas alındığını ama asıl olması gerekenin
“Herkese ücretsiz sağlık hizmeti.” olması gerektiğini defalarca burada
belirttik.
Bugün, sağlıkta, bu kısılan bütçenin
yansımalarını işte önümüze getirmeye başladınız. Bakınız, bugün hastanede
normal muayene olmak için başvuran bir hastanın vermek zorunda kaldığı ücretleri
burada tekrar sizlerle paylaşalım.
Normal bir hastaneye başvuran hasta,
önce, devlet hastanesine başvurmuşsa 8 TL, üniversiteye ya da özel hastanelere
başvurmuşsa 15 TL gibi bir muayene katılım ücreti veriyor. Bu hasta reçeteyi
aldıktan sonra, eczaneye gittiği zaman, çalışan veya emekli olma durumuna göre
yüzde 10 veya 20’lik bir ilaç yüzdesi veriyor. Yine, eğer ilaç eş değeri
yazılmış ise bu ilaç eş değeriyle arasında olan farkı ödemek zorunda kalıyor.
Dördüncü olarak, eğer hastanede tıbbi tahliller veya tetkikler vaat edilen
teminat paketinin üzerine çıkmış ise, bu teminat paketinin üzerine çıkan farkı
vermek zorunda kalıyor ve tabii ki 2012 Ocak ayından sonra devreye sokulacak
genel sağlık sigortasıyla beraber, 9,5 milyon yeşil kartlının da dahil olacağı
bir prim ödeme sistemini vatandaşın önüne getiriyoruz.
Bu yetmiyormuş gibi, şimdi bu yeni
kanun tasarısında her kalem başına, yazılan her ilaç kalemine aslında 3 TL
olarak düşünülmüştü, ancak Plan ve Bütçe Komisyonundaki yoğun muhalefetle
revize edilerek üç kaleme kadar 3 TL, ondan sonraki her kaleme 1 TL olacak
şekilde bir düzenleme yapıldı.
Bakın, bu yapılan düzenlemelerin hepsi,
sağlık hizmetine ulaşmada ücretlendirme basamağını artıran uygulamalardır. Biz
bu uygulamanın aile hekimliği sisteminden muaf tutulmasını yine önerdik Plan ve
Bütçe Komisyonunda. Aslında orada bu görüşümüz kabul edilmişti ancak şu anda
görüyoruz ki Hükûmet bu uygulamanın, bu ücretlendirmenin birinci basamakta,
aile hekimliği sistemi basamağında da uygulanmasından yana bir tavır ortaya
koyuyor.
Tabii, böyle olunca sağlık hizmetlerine
ulaşma konusunda çok önemli birtakım sıkıntılar, ücretlendirmelerle ilgili
halkın genel bütçesini sarsacak birtakım yaklaşımlar açığa çıkıyor.
Şimdi, bu Plan ve Bütçe Komisyonunda bu
konular görüşülürken Sağlık Bakanının bu konuyla ilgili vermiş olduğu
eleştirileri ben biraz sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bakınız, biz, bu sağlıkta, ücretli
sağlık hizmetine ulaşmayla ilgili eleştirileri ortaya koyduğumuzda Sağlık
Bakanımız şöyle demişti: “Sağlık Bakanlığı artı Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının toplam bütçesi 62,5 milyar TL’dir. Şimdi biz bu 62,5 milyar
TL’den, bu yapmış olduğumuz düzenlemeyle sadece 2 milyar TL’yi vatandaşımıza
fatura ediyoruz. Kalan 60 milyar TL’yi devlet veriyor.”
Şimdi, biz de bunu baştan beri
söylüyoruz. Kalan 60 milyar TL Sayın Bakanımızın veya AKP yetkililerinin aile
bütçesinden, aile şirketlerinden çıkmıyor ki. 60 milyar, bahsetmiş olduğumuz
bütçede, yine çalışan kesimlerin, emekçilerin, yoksulların ve hatta işsizlerin vergilerinden
çıkıyor. Dolayısıyla burada “Sadece 60 milyarı devlet veriyor, 2 milyarı
vatandaştan tahsil ediyoruz.” gibi bir yaklaşımın doğru olmadığını belirtmek
istiyorum.
Bakın, bu yönlü eleştiriler
yaptığımızda Sağlık Bakanımız bize OECD’den vermiş olduğu örneklerle geldi.
Vermiş olduğu örneğe göre İsviçre’de halkın yaptığı sağlık harcamaları yüzde 6
düzeyinde bir oranı teşkil ediyor. “İsviçre’de yüzde 6, Türkiye’de yüzde 1,5.”
diyor, yani “Biz çok insaflı davranıyoruz. Bunun ötesinde daha ne yapalım”a
getiriyor. Ama, şimdi, Sayın Bakanımız İsviçre’yle ilgili eğer birtakım
kriterleri önümüze getirecekse biz bekleriz ki bunu tüm boyutlarıyla masaya
yatırsın. Şimdi, buradan ne demek istiyoruz: Bakın, İsviçre’de kişi başına
düşen yıllık millî gelir 41.660 dolardır, Türkiye’de bu gelir 16 bin dolarlarda
geziyor. Hatta biz bu 16 bin dolar rakamının da doğru olmadığını biliyoruz.
Çünkü bu 16 bin dolarlık rakamla en basit bir hesabı ortaya koyduğumuzda, her
ailenin aylık 9.700 TL gibi bir gelire sahip olduğu gerçeğini kabul etmemiz
gerekir. Oysaki Türkiye’de 9.700 TL aylık geliri olan nüfusun oranını herhâlde
buradan söylememize gerek yok. Bununla ilgili bütçe görüşmeleri sırasında da
defalarca rahatsızlığımızı dile getirdik. Gelir dağılımının adaletsizliği, var
olan eşitsizlik, yüzde 20’lik zengin kesimin bütçenin yüzde 50’sine hitabı,
yüzde 20’lik yoksul kesimin bütçenin yüzde 5’ine hitap etmesinin getirmiş
olduğu sıkıntıları dile getirmiştik.
Tüm bunları hadi geçelim, Sayın Bakanın
vermiş olduğu rakamları doğru bile kabul edersek İsviçre’ye göre kişi başı
yıllık geliri üçte 1 bile olmayan bir ülke gerçekliğinden bahsediyoruz.
Bakınız, İsviçre’de bir işsizin aylık olarak almış olduğu işsizlik maaşı 3.600
İsviçre Frangı’dır. İsviçre’de işsizlik oranı yüzde 4’lerin altındadır.
İsviçre’de enflasyon oranı binde 9’lardadır. Şimdi, böylesi gerçeklikler varken
İsviçre’deki bir modeli getirip Türkiye’deki uygulamaya uyarlamak ne kadar
gerçekçi duruyor?
Diğer Avrupa ülkelerinden de
bahsedelim. Almanya’da bir işsizin maaşı ortalama 2 bin avro civarındadır. Yani
bugün Türkiye’de öğretmeninden doktoruna, hemen hemen çalışan bütün kamu
emekçilerinden fazla ücret alan bir sosyal sigorta sistemi vardır orada. Dolayısıyla
onların sağlıkla ilgili hizmetlere ulaşmada sigorta primi ödemeyle ilgili bir
sıkıntısı olmaz ama Türkiye’de açlık sınırının altında yaşayan 9,5 milyon yeşil
kartlı için bu bahsetmiş olduğumuz sigorta primi son derece önemli
yetersizlikler getiriyor.
Bakın, Belçika’dan bahsedelim.
Belçika’da işsizlik maaşı 900 avro. Her çocuk başına 150 avrodan başlayarak 4
çocuktan sonra tamamen vergi muafiyetini getiren bir sosyal devlet anlayışı
var. Yani 4 çocuklu bir ailenin işsizse bile eline geçen miktar 2.500 avronun
üstünde. Devlet tüm vatandaşlarına bir aylık bir tatil için yaklaşık 3 bin
avroluk bir para veriyor. Böylesi bir anlayışla, böylesi bir sosyal devlet
anlayışıyla kendi sistemini oturtan devletlerin modelini alıp Türkiye’deki,
Anadolu’daki yoksul insanlara uyarladığımız zaman buradan çok ciddi
trajedilerin çıkacağı gerçeğini de önümüze koymamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa
tasarısıyla ilgili Plan ve Bütçe Komisyonunda da muhalefet şerhi koymuştuk,
orada da kendi eleştirilerimizi açığa çıkarmıştık. Bunlarla ilgili yine birkaç
tanesini burada sizlerle birlikte paylaşmak istiyoruz. Burada, özellikle Sosyal
Güvenlik Kurumuna finansmanı karşılanacak sağlık hizmetlerinden tutalım da tanı
ve tedavi yöntemlerine kadar çok geniş ve sınırsız bir yetkinin verildiğini
görüyoruz. Bunun önemli sakıncalar yaratabileceğini düşünüyoruz.
Yine, SGK’ya hekim raporu ile sevkine
karar verilen sigortalılarda veya bakmakla yükümlü olduğu hastalarla ilgili yol
giderlerini karşılama noktasında hizmet satın alma ya da kiralama gibi bir
düzenlemeyi esas alan yaklaşımlar var. Bunun kişi veya kuruluşlar düzeyinde
önemli suistimallere yol açabilecek birtakım uygulamalarla önümüze
getirilebileceğini düşünüyoruz.
Aynı şekilde, yeşil kartlıların sağlık
hizmetine ulaşma noktasında özel hastanelerle ilgili veya üniversite
hastaneleriyle ilgili birtakım şartlara bağlama kriterlerinin olduğunu
görüyoruz. Sağlığın herkese eşit düzeyde verilmesi gereken doğuştan bir hak
olduğunu kabul ediyorsak bu maddeyle ilgili sakıncalarımızın da tekrar gözden
geçirilmesi gerektiğini buradan tekrar belirtmek istiyorum.
Yine emekli ikramiyesiyle ilgili burada
zaman kısıtlı olduğu için çok ayrıntısına girmeyeceğim ancak özellikle emekli
ikramiyesi ödemesiyle ilgili bu muvazzaf askerlik hizmeti dışında işverene çok
geniş yetkiler veren birtakım düzenlemelerin olduğunu görüyoruz. Aslında bu
şekilde askerlik dışında emekliye ayrılmış olanların emekli ikramiyesinin
alınması önündeki yolların kapatıldığını düşünüyoruz ve bunun da açıkçası
Anayasa Mahkemesinden tekrar geri dönebileceğine dair görüşlerimizi buradan
belirtmek istiyoruz.
Tabii, Van depremiyle ilgili yapılan
düzenlemeden bahsedelim. Yani o düzenleme gerçekten olumludur. Hatta ilk
dönemlerde Van’da muayenelerden ve ilaçlardan katkı payı, katılım payı
alınıyordu, sonrasında bu uygulamaya son verildi. Son derece olumlu ve müspet
oldu. Van depremiyle ilgili pek çok mağduriyeti giderme noktasında yetersizlik
yaşayan Hükûmetin en azından bu noktadaki adımını olumlu buluyoruz.
Bu konuyla ilgili çekincelerimizi biz
önergelerle zaman zaman Genel Kurula getirip siz değerli milletvekilleriyle
paylaşacağız.
Hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.
Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 113 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Partim ve şahsım adına
muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle
Fransa Parlamentosunda sözde Ermeni soykırımını inkârın cezalandırılmasını
öngören tasarının kabul edilmesi nedeniyle Fransa’yı ve bu yasaya destek
verenleri ve yüce Türk milletine iftirada ısrar edenleri kınayarak sözlerime
başlamak istiyorum.
Aydınlanma çağının çıkış noktası olduğu
ifade edilen özgürlük, adalet, insan hakları gibi kavramların beşiği ve çağdaş
Avrupa medeniyetinin bayraktarı olduğunu savunan Fransa gibi bir ülkenin bu
girişimini gerçekten anlamak insani nitelikler bakımından mümkün değildir.
Fransa, 18’inci yüzyılda Aydınlanma
Çağı’yla adalet ve insan hakları gibi kavramlarla tanıştı esasında. 5 bin
yıllık Türk tarihinin ne Göktürkler döneminde ne Selçuklu ne Osmanlı ne de
Türkiye Cumhuriyeti döneminde insanlık dışı bir vakayı görmek mümkün değildir
değerli arkadaşlar. Türk milletine “soykırımcı” iftirası atmaya çalışanların
kendi tarihleri kanla ve zulümle doludur. Utanmadan, bizim tarihimizle
yüzleşmemizi isteyenler, önce kendileri yüzleşmek durumundadırlar ve Türk
milletinden özür dilemelidirler ve özellikle Türkiye’de bazı aklıevvel kişiler
de bunların tarihleriyle yüzleştiklerini, sıranın da bizde olduğunu ifade
ediyorlar. Hayır, asla bunlar kendi tarihleriyle yüzleşmemişlerdir. Fransa’nın
1918 ve 1921 yılları arasında ülkemizin işgalcisi olduğunu, Ermeni komitecisi
katilleri Fransız askeri üniforması giydirip Türk milletine zulmettiğini de
unutmuyoruz. Maraş’ın kahramanlığı, Urfa’nın şanı, Fransa’nın çirkin yüzüne
vurulmuş bir tokattır. Fransa, Kahramanmaraş’taki ahlaksız müstevlidir. Biz ise
Sütçü İmam’ın torunları olmaya devam edeceğiz ve inşallah, bir gün, bunların
Türk milletinden özür dileyecekleri günleri de göreceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
113 sıra sayılı Kanun Tasarısı, başta hizmet sürelerini Emekli Sandığı Kanunu’na
ve Sosyal Sigortalar Kanunu’na tabi olarak geçirip emekli aylığı bağlandığı
hâlde Emekli Sandığı iştirakçiliğinde geçirdikleri sürelere ilişkin emekli
ikramiyelerini alamayanların emekli ikramiyesi alabilme şartlarını
düzenlemektedir. Diğer bir düzenleme, en önemli düzenlemelerden birisi de, aile
hekimlerince yazılan reçeteler de dâhil olmak üzere, reçetede yazılan üç kaleme
veya üç kutuya kadar ilaçlar için 3 Türk lirası, ilave her bir kutu ilaç için 1
Türk lirası katılım payı alınması öngörülmektedir. Ayrıca, hâlen uygulamaya
konulmamış olmakla birlikte yatarak tedavide sağlık hizmet bedellerinin yüzde
1’ine kadar katılım payı alınabilmesi hükmü de bu tasarıda muhafaza
edilmektedir. Yeşil kartlıların, altmış beş yaş aylığı, muhtaç engelli aylığı alanların,
geçici köy korucularının özel sağlık kuruluşlarından hizmet almaları da
engellenmeye çalışılmaktadır. Bu vatandaşlarımız ayrımcı bir uygulamaya tabi
tutulmaktadırlar. Bir diğer önemli düzenleme de Van ve Simav depremlerinde
sakat kalanlar ile ölen sigortalıların hak sahiplerine Sosyal Güvenlik Kurumu
tarafından aylık bağlanmasını düzenlemektedir. Bu üç önemli hususa biraz sonra
biraz daha ayrıntılı temas edeceğim.
Değerli milletvekilleri, bu tasarı,
bütçe görüşmelerinin en yoğun olduğu bir zamanda alelacele Plan ve Bütçe
Komisyonuna getirilip görüşülmüştür. Aslında acil bir düzenleme yoktur ve biz
de bunu sorduk. “Aceleniz nedir? Bu tasarıda acil olan ne vardır?” dediğimizde
Sayın Çalışma Bakanı “Toplum bu tasarıyı bekliyor.” cevabını vermiştir. Biz de
haklı olarak sorduk ve sormaya da devam ediyoruz: Yani vatandaşlarımız “Ah, şu
kanun bir an evvel çıksa da her ilaç kutusu başına 1 lira, reçete başına 3 lira
katılım payını bir ödesem.” diye mi bekliyor; yoksa “Yatarak tedavide şimdiye
kadar yüzde 1 katılım payı ödemiyordum, aman bir an evvel ödeyeyim.” mi diyor;
veya “Şu idari para cezaları bir artırılsa da yüksek yüksek cezalar ödesek.” mi
diyor? Yani acelesi nedir? Eğer depremden zarar görenleri öne sürüyorsanız bu
da geçerli bir mazeret değildir. Çünkü bu durumda, bir maddelik bir tasarıyla
iki saatte komisyonda, üç saatte Genel Kurulda ittifakla bu düzenlemeyi
geçirirdik. Ama değerli arkadaşlar, biz Hükûmetin acelesini ve telaşını gayet
iyi anlıyoruz. Bir an önce ilaçta ve tedavide katılım paylarını tahsil etmek
istiyor Hükûmet ve bir an önce para cezalarının da yürürlüğe girmesini istiyor.
Emekli ikramiyelerinde açılan davalardan bunaldınız, bir an önce yargı yolunu
kapatmak istiyorsunuz ve bir an önce yeşil kartlıların tedavilerinde kısıtlamaya
ve katkı payı almaya yönelik düzenlemeleri 2012 yılı gelmeden hayata geçirmek
istiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, Kanuni ne
güzel söylemiş: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet
cihanda bir nefes sıhhat gibi.”
Bizim kültürümüzde devlet kavramı aynı
zamanda saadeti, sağlığı, huzuru ve mutluluğu da ifade eder. Sağlık her insan
için çok önemli. Devletin de insan sağlığı bakımından çok önemli görevleri
bulunmaktadır. Acaba devlet, daha doğrusu Hükûmet sağlık konusunda üzerine
düşeni iyi bir şekilde yerine getirebiliyor mu? Bu, çok önemli bir sorudur ve
mutlaka cevabını da bulmamız gerekmektedir.
Elbette vatandaş olarak 74 milyonun
sorumluluğu ve görevi var. Hepimiz, sağlık hizmetlerinin azami kalitede ve
asgari maliyette olması için bireysel veya kolektif olarak bilinçli davranmak
zorundayız. Bunda hemfikiriz. Ancak, asıl görev devletindir, asıl görev
Hükûmetindir değerli arkadaşlar. Bu nedenle, bugün bu yüce Meclisin çatısı
altında bu sağlık konusunu görüşüyoruz ve Hükûmeti de eleştiriyoruz. Hükûmet bu
tasarıyla reçetede ve ilaçta ilave katılım payını neden getiriyor acaba?
Hükûmet sağlık hizmetinde, tedavide, ilaçta katılım paylarını neden artırmak
istiyor? Tedavi hizmeti alan vatandaştan neden hâlihazırda katkı payı ödemesine
rağmen daha fazla katılım payı almak istiyor?
Şu anda ikinci basamak sağlık
hizmetlerinde 5 lira muayene katılım payı, 3 lira reçete katılım payı olmak
üzere toplam 8 lira -özel sağlıkta ise bu 15 lira- katılım payı alınıyor.
Üçüncü basamak sağlık hizmetinde yine toplam 8 Türk lirası alınmaktadır. Zaten
eskiden beri hastalar ilaç alımında kendi cebinden de en az yüzde 10 civarında
ilaç katılım payı ödemektedir, eş değer ilaç fiyat farkı ödemektedir hastalar.
Ayrıca yatarak tedavide yüzde 1 katılım payını almayı da istiyorsunuz. Acaba
neden vatandaşın üzerine bu kadar geliyorsunuz? Sağlığı giderek paralı hâle
getirdiniz.
Şimdi de aile hekimliğinde yazılan
reçetede, her bir reçetede yazılan üç kutuya kadar ilaç için 3 lira, ilave her
kutu ilaç için de 1 lira katılım payı alınmak isteniyor. Katılım payı önceleri
hatırlarsak “2 liracık” diye başlamıştı, 8+8, 16 liraya ulaştı. Aile
hekimliğinde de şimdi yine şimdilik “3 liracık” diye başlıyorsunuz. Acillerden
bile katkı payı alacaksınız. Eğer “Acillerden katkı payı almayacağız.”
diyorsanız bunu da kanun tasarısına eklememiz gerekir.
Hükûmet sağlıkta ilave katkı payının
gerekçesini aşırı artan sağlık harcamalarına bağlıyor yani “Sebebi sağlık
harcamalarının aşırı derecede artışı.” diyor. Hükûmet diyor ki: “Sosyal Güvenlik
Kurumunun sağlık harcamaları 10 milyar Türk lirasından 45 milyar Türk lirasına
çıktı.” 2002 yılında 9 milyar 934 milyon lira olan Sosyal Güvenlik Kurumu
sağlık harcamaları 2011 yılı sonunda 45 milyar liraya ulaştı. Buna Sağlık
Bakanlığının 17,5 milyar TL’lik bütçesini de ilave ettiğimizde Türkiye’nin
toplamda 62,5 milyar Türk liralık bir sağlık tablosu görünüyor.
İlave katkı paylarının tek gerekçesi
şudur: Sağlık harcamaları arttı, hekime, hastaneye, ilaca hücum var, ilaç
israfı var. Gerekçesi bu. “Bu yüzden -lütfen dikkat buyurun- ilaç alımında
kullanıcıların farkındalığını sağlamak için katkı payı getiriyorum.” diyor.
Ben Hükûmeti buradan tebrik ediyorum,
hakikaten her gün yeni kavramlar kazandırıyor literatürümüze, vergilere zam
yapıyor, bu “güncellemedir” diyor; sağlığa ilave katkı payları getiriyor, buna
da “farkındalığı sağlamak için getirdim.” diyor. Artık “Bravo!” mu diyelim,
“Pes!” mi diyelim bilemiyorum!
Hükûmet sağlık harcamalarındaki artışın
sorumluluğunu vatandaşa yüklüyor, hastaya yüklüyor. Hatırlarsak Hükûmet aynı
şeyi elektrik kayıp kaçağında da yapıyor. Kayıp kaçak bedelini de kayıp kaçakla
hiç alakası olmayan, kayıp kaçak elektrik kullanmayan vatandaşlara yüklüyor.
Değerli milletvekilleri, zaten büyük
çoğunluğu açlık sınırının altında geliri olan sigortalılara, dul ve yetimlere,
emeklilere sürekli katılım payı yüklemek doğru değildir ve hakkaniyete de uygun
değildir. Hükûmet sağlıkta övünüp duracağına biraz da iğneyi kendisine
batırmalıdır. Baş sorumlu sağlık iradesidir, sağlık yönetimidir ve en baş
sorumlu da Hükûmettir değerli arkadaşlar.
Bu kadar önemli bir kanuni düzenlemede,
74 milyonu ilgilendiren, bu ülkenin yıllık 45 milyar gibi çok büyük hacimde
parasını ilgilendiren bir konuda düzenleyici etki analizi getirilmemiştir. Bu,
kabul edilebilir bir durum değildir. İddia ediyorum, bu devasa artışlarla
ilgili Hükûmetin elinde yeterli veri de yoktur. Varsa, Hükûmet bizimle
paylaşsın biz de bilelim, millet de bilsin. 45 milyar lira SGK’nın, 17,5 milyar
lira Sağlık Bakanlığı bütçesi ve toplamda 62,5 milyar Türk liralık bir bütçe.
Sağlık harcamalarındaki artışa 2007’den
beri dikkatinizi çekiyoruz. Sürekli bu artışların normal olduğunu, eskisinden
daha çok ve iyi hizmet verildiği için bu artışların olduğunu savundunuz. Şimdi
de işin maliyeti, yönetemeyeceğiniz aşamaya gelince israftan şikâyet etmeye
başladınız. İşinize geldiğinde övündüğünüz şeyden işinize gelmediğinde şikâyet
ediyorsunuz. Kabahat hep başkalarında, hep vatandaşta, Hükûmet ise sütten çıkma
ak kaşık. Hükûmet lütfen sorunu teşhiste isabetli olsun. Başka çareler arayın,
birlikte arayalım, biz de size yardımcı olalım. Bu ülke, bu devlet hepimizin. İlacın,
tıbbi malzemenin ve tıbbi cihazların çoğunu ithal ediyoruz ve döviz ödüyoruz.
Değerli milletvekilleri, 2004’te ve
2005’te Hükûmet Emekli Sandığını, SSK’yı, BAĞ-KUR’u Sosyal Güvenlik Kurumu adı
altında tek çatı altında birleştirdi. Daha sonra kamu hastanelerini de
birleştirip Sağlık Bakanlığına bağladı. Neden? Bu birleştirmeler, ilke olarak
ve özünde doğru olan uygulamalardır ama aradan beş-altı yıl gibi uzun ve
yeterli bir zaman geçti, bu yeniden yapılanmaları ve süreçleri maalesef iyi
yönetemediniz. Harcamaları dokuz yılda 4,5-5 kat artırdınız. Tedavi giderlerini
tam 6 kat artırdınız. Şeytan bunun neresinde? Dokuz yılda kaç yeni hastane
yapıldı, kaç yatak ilavesi yapıldı? Devlet hastanelerinin harcamalarında 5,5
kat, üniversite hastanelerinde 4 kat, özel hastane giderlerinde 11 kat artış
vardır. Örnek çok ama çarpıcı bir örnek daha vermek istiyorum: 2005 yılında,
yani hastaneler ve sigorta kurumları birleşirken bütün hastaneler itibarıyla
tedavi giderleri ilaç hariç toplam 7 milyar 945 milyon Türk lirası, birleşmeler
olduktan sonra ise 2006 yılında harcamalar 7 milyar 945 milyondan 12 milyar 98
milyon Türk liraya çıkıyor; yani bir yıl içinde yüzde 50 harcama artışı var.
Yine soruyoruz: Şeytan bunun neresinde? Acaba Hükûmet bir çalışma yaptı mı? Bu konuda
bakanlıklar, Sağlık Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı ne yapıyor? Bu ciddi bir
sapmadır ve araştırılıp mutlaka teşhis edilmesi gerekir.
Sağlık giderleri üzerine -zamanımız
maalesef elvermemekle birlikte- kısaca bazı önerilerimi de dile getirmek
istiyorum. Birinci basamakta ilaç gideri artışının en önemli sebebi, Danıştayın
ilaç yazımındaki kalem ve kutu sınırlandırması olarak gösterilse de aslında
asıl sorun ülkemizde geleneksel hâle gelen ilaç yazdırma alışkanlığından
kaynaklanmaktadır ve bunun da mutlaka çözümlenmesi gerekiyor. Bunun gerek
vatandaşların eğitimi gerekse tıp mensuplarının bu konuda ciddi bir eğitimden
geçirilmesine ve kararlılıkla takibine ihtiyaç vardır. Hastalar komşu
tavsiyesi, eczacı kalfası tavsiyesiyle ilaç yazdırmaktan vazgeçirilmelidir ve
akılcı ilaç kullanımı toplumda yaygınlaştırılmalı, hasta sevk zinciri gerçek
manada kurulmalı ve uygulanmalıdır. Aile hekimliği uygulamasında hekim başına
düşen ortalama hasta 3.500 civarındadır ve bu sevk zinciri uygulamasının
amacına ulaşabilmesi için de bu rakamın hasta sayısı itibarıyla 1.500 veya 2
binle sınırlandırılması gerekmektedir ve eczaneler de reçetesiz verilebilecek ilaçlar dışında ilaç vermemelidir ve bu
sağlanmalıdır.
İkinci ve üçüncü basamak hastanelerinde
performans sistemi âdeta bir skor hâline gelmiştir. Ne kadar çok hastaya
bakılmış, ne kadar fazla işlem yapılmış, ona göre katkı payı alınmaktadır.
Hastanelerde hasta birey değil artık müşteri hâline gelmiştir, müşteri ise
otokontrolü sağlayan bir denetleyici olamamaktadır.
Muhterem arkadaşlar, bu tasarının en
olumlu gördüğümüz düzenlemelerinden bir
maddesi de Van ve Simav depreminde malul olanlara ve ölenlerin hak sahibi
yakınlarına Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından aylık bağlanmasına ilişkin
düzenlemedir ancak bu düzenleme bu hâliyle çok noksandır ve haksızlığa yol
açmaktadır, öncelikle depremi ve sadece Van ve Simav depremlerini
kapsamaktadır. Türkiye bir deprem bölgesidir, geçmişte de yaşandı, ileride de
yaşanması ihtimal dâhilindedir. İkincisi, depremin dışındaki doğal afetleri bu
tasarı kapsamamaktadır. Yangın, sel, göçük devam etmektedir. Hâlen
Kahramanmaraş Afşin’de göçük altındaki 9 vatandaşımız çıkarılamadı. Bu madde,
en az bir aylık sigortası olanlardan sakat kalanlara veya ölenlerin yakınlarına
maaş bağlamayı öngörüyor. Sigortası bir ay dahi yoksa onlara bu hakkı
vermiyoruz. Bu kesin bir adaletsizliğe yol açmıştır. Şimdi malulen emekli…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Kayseri Milletvekili Sayın Ahmet Öksüzkaya.
Buyurun Sayın Öksüzkaya.
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ÖKSÜZKAYA
(Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de, bugün bir Fransız
milletvekilinin Fransız Meclisine verdiği 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni
iddialarının reddini suç sayan yasa teklifinin kabulünü milletçe kabul
etmediğimizi, kınadığımızı buradan bildirmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
113 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde grubum adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu Kanun Tasarısı’nın Meclis gündemine
gelmesinde, hazırlık aşamasında, Plan ve Bütçe Komisyonumuzda gerek alt
komisyonda gerekse üst komisyonda katkı sağlayan muhalefet ve iktidar partisine
mensup milletvekili arkadaşlarıma da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminde norm birliğinin sağlanması ve
sürdürülebilir sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması amacıyla geniş çaplı
bir reform yapılması kaçınılmaz olmuştur. Bu doğrultuda, Sosyal Sigortalar
Kurumu Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü ve
BAĞ-KUR Genel Müdürlüğünü aynı çatı altında toplayan Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanlığı 16/5/2006 tarihli ve 5502 sayılı Yasa’yla kurulmuştur. Bu reformla,
sigorta hak ve yükümlülüklerinin eşitlendiği, mali olarak sürdürülebilir tek
bir emeklilik ve sağlık sigortası sisteminin kurulması öngörülmüştür. Reform
ile aynı zamanda nüfusun tamamına eşit, kolay, ulaşılabilir ve kaliteli sağlık
hizmeti sunumunu amaçlayan genel sağlık sigortası sisteminin oluşturulması da
hedeflenmiştir. Bu itibarla, 31/5/2006 tarihinde 5510 sayılı Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kabul edilmiş, 1/10/2008 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. 5510 sayılı Kanun ile sosyal sigortalar alanında birçok konuda norm
ve standart birliği sağlanmış ve uygulamaya geçirilmiştir ancak zaman zaman
önce kurumlar arasında ortaya çıkan uyumsuzluklar yeni kanuni düzenlemeleri de
zorunlu hâle getirmektedir. 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak
Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun’un 12’nci maddesi gereğince
farklı sigortalılık statülerine tabi olarak geçen hizmetlerin bileştirilmesi
sonucunda aylık bağlananlara emekli ikramiyesi ödenebilmesi için son defa,
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılmak zorunlu
idi. Anayasa Mahkemesi bu maddeyi Anayasa’ya aykırı bularak iptaline karar
vermiş ve iptal kararı 5 Haziran 2010 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe
girmiştir.
Diğer taraftan, 16/6/2010 tarihli ve
5997 sayılı Kanun’la, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun
89’uncu maddesinde yapılan değişiklikle, devlet memurluğu statüsünde geçen
sürelere karşılık emekli ikramiyesi ödenebilmesi için yine son defa, 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’na ve 5510 sayılı Kanun’un
geçici 4’üncü maddesinin hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde
bulunmuş olmak şartı aranmıştı. Bu düzenleme de Anayasa Mahkemesi tarafından 12
Mayıs 2011 tarihli kararıyla iptal edilmiştir.
Getirilen bu tasarı ile 5434 sayılı
Kanun’un 89’uncu maddesinde yapılan mülga 2829 sayılı Kanun’un 8’inci maddesi
uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlanacakların
memuriyet hizmetlerine emekli ikramiyesi ödenmesine ilişkin esaslar, 1475
sayılı İş Kanunu’nun 14’üncü maddesiyle düzenlenen kıdem tazminatına ilişkin
esaslara paralel bir düzenlemeye tabi tutulmaktadır. Yapılan bu düzenlemeyle,
söz konusu şartları taşıyan, son defa kamu çalışanı olup olmadığına
bakılmaksızın emekli ikramiyesinden yararlandırılmaları sağlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarıda yine, birleştirilen Sosyal Güvenlik Kurumunun bilgisayar yazılım
programlarının kendi bünyelerinde yapılabilmesi için ve hizmetlerin sürekli ve
aksatmadan yapılabilmesi için sözleşmeli bilişim personeli sayısının 50’den
80’e çıkartılması amaçlanmaktadır.
Yine, bu tasarıda, 2003 yılından önce
kadınlar için söz konusu olmak üzere özellikle BAĞ-KUR sigorta kolunda ortaya
çıkan ve kadınların sigortalı sayılmamaları nedeniyle aleyhlerine oluşan mağduriyetin
giderilmesi amaçlandı. Kendi yetiştirdiği ürünü yine kendisi satan
kadınlarımızın tarım sigorta kapsamına alınarak emekli olabilmelerine imkân
sağlayan bir madde tasarıda bulunmaktadır.
5510 sayılı Kanun’da sosyal güvenlik
destek primine ilişkin geçiş hükümlerini düzenleyen geçici 14’üncü maddeye,
2008 yılı Ekim ayı başından önce 5434 sayılı Kanun’a göre emekli olarak, yine,
2008 yılı Ekim ayı başından önce avukatlık veya noterlik yapanların sosyal
güvenlik destek primine tabi olması ve böylece, var olan eşitsizliğin
giderilmesi amaçlanmaktadır.
5544 sayılı Kanun’la, 21/9/2006
tarihinde, meslek standartlarını temel alarak teknik ve mesleki alanlarda
ulusal yeterliliklerin esaslarını belirlemek, denetim, ölçme ve değerlendirme,
belgelendirmeye ilişkin faaliyetlerde bulunmak üzere kurulan Mesleki Yeterlilik
Kurumunun gelir kalemleri yeniden düzenlenmiştir. Buna göre, gelirler arasında
bulunan, akredite olmuş kuruluşlardan alınan ve en yüksek devlet memuru
aylığının 30 katını geçmemek üzere belirlenen aidatların gelir kalemleri
arasından çıkarılmasının ve yerine Kurumun ulusal veya uluslararası düzeyde
vereceği hizmetlerden elde edeceği gelirlerin dâhil edilmesinin kanuni
altyapısı hazırlanmıştır.
Kurumun kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşları ile işçi ve işveren konfederasyonları ve diğer kuruluşlardan
2007 ila 2012 yılları için alınması gereken Kurum aidatlarının kişi başına ve
asgari ücretin 20 katı olarak belirlenmesi ve biriken aidat borçlarının
31/12/2012 tarihine kadar ödenmesi hâlinde gecikme faizi ve cezaların tahsil
edilmemesi için kanuni düzenleme yapılmıştır.
Türkiye’de yükseköğrenim gören yabancı
uyruklu öğrencilerin sosyal güvenlik sistemine daha yaygın şekilde dâhil
edilmesi ve yükseköğrenimin yurt dışından gelen öğrencilere daha cazip hâle
getirilmesi amacıyla, yabancı uyruklu öğrencilerin genel sağlık sigortası
kapsamına alınmasını teminen, ödemeleri gereken prim tutarının 2/3 nispetinde
azaltılması amaçlanmaktadır.
Yine, Sosyal Güvenlik Kurumunca
finansmanı sağlanan sağlık hizmetlerinin kapsamının tespitinde zaman zaman
tereddütler oluşmaktaydı. Bu tasarıyla, buradaki belirsizliğin giderilmesi
sağlanmıştır.
Evde hemodiyaliz hizmeti uygulaması
devam etmekte olup hastaların evlerinde almış oldukları diyaliz tedavilerine
ait giderler 1 Nisan 2010 tarihinden itibaren Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından
karşılanmakla birlikte, sağlık hizmeti sağlayan kuruluşlarda tedavi olan bu
hastalarımızın hizmet alacakları sağlık kurumlarına taşınmaları esnasında
hizmet satın alma ve kiralama gibi usullerin kullanılması amaçlanmaktadır.
Yapılan uygulamalarda görüldüğü gibi,
Sağlık Bakanlığımızın ve Hükûmetimizin yapmış olduğu Sağlıkta Dönüşüm Programı
çerçevesinde hizmetin gelir düzeyine bakılmaksızın bütün vatandaşlarımıza
götürülmesi amaçlanmış ve bunda da başarılı olunmuştur. Artık sağlık hizmetleri
vatandaşlarımız açısından ulaşılması zor ve pahalı bir hizmet olmaktan çıkmış,
herkesin rahatlıkla istifadesi sağlanmıştır.
Şimdi yine ülkemiz açısından son derece
önemsediğimiz ve üzerinde uzunca bir zamandır çalışılan dev şehir hastanelerini
yapmaya başladık. Bu projeler ile kendi vatandaşlarımıza çok kaliteli sağlık
hizmetleri sunmanın yanında, ülkemizi sağlıkta turist çeken bir ülke hâline
getirmeyi de hedeflemekteyiz.
Benim seçim bölgem olan Kayseri’de de
bu örnek uygulamanın, dev şehir hastanelerinin ilk örneğinin temelini Sayın
Başbakanımız 10 Eylül 2011 günü attı. Çağımıza uygun bir kampüs, içinde otelden
tutun da sosyal tesislere, yeşil alandan tutun da hava ambulanslarının ineceği
yere kadar her şeyin düşünüldüğü bir hastane. 264 bin metrekare kapalı alanı,
500 bin metrekare yeşil alanı, 4.700 araçlık otoparkı, içinde 1’i genel hastane
olmak üzere 6 farklı hastaneyi barındıracak ve 1.584 yatağı bulunacak. Bu hastane
bittiğinde vatandaşlarımız randevusunu alıp hastaneye gelecek ve rahatlıkla beş
yıldızlı otel konforunda muayene ve tedavi olacaklar inşallah. Hastanede
görüntüleme, laboratuvar, her şey elektronik ortamda olacak. Hasta odaları,
içerisinde tuvaleti, banyosu, televizyonu, buzdolabı ve çeşitli iklimlendirme
sistemiyle donatılmış olacak. Refakatçilerin de kalabileceği bölümler içlerinde
bulunacak. Yoğun bakım odaları son derece teknolojik olarak donatılmış olacak.
Ameliyathaneler yine aynı şekilde yapılmış olacak. Şehir hastanelerinin
içerisinde yine ulaşım, çevre, deprem, yangın, otopark, güvenlik gibi konular
en ince ayrıntısına kadar düşünüldü, tasarlandı. Bu devasa alan içerisinde
sosyal yaşam alanları, alışveriş merkezi, kongre merkezi, kreş ve yaşlı bakımevi,
spor merkezi, lokanta, pastane, PTT şubesi, banka şubesi ve ATM'ler olacak. Bu
devasa yatırım kamu-özel ortaklığı modeli ile yapılmakta. Bu model ile özel
sektörün finansman kaynaklarını kamu yatımlarında kullanmaktayız. Özel sektör
her türlü mali sorumluluğu üstleniyor, biz de kira öder gibi mal sahibi
olacağız. Kayseri Projesi’nin toplam proje bedeli 691 milyon lira. İnşallah üç
yıl sonra faaliyete geçmiş olacak ve vatandaşlarımızın hizmetine sunulacak.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada
önemli olan bu hizmetlerin sunulması esnasında israfın önlenmesi ve devlet
kaynaklarımızın yerli yerinde kullanılmasıdır.
Şimdi sizlere sağlık harcamaları ile
ilgili rakamları akılda kalması açısından vermek istiyorum: 2010 yılı kamu
sağlık harcamaları 39 milyar 690 milyon liradır. Sağlık hizmetleri sunucularına
2010 yılında yapılan 277 milyon 634 bin müracaat karşılığında Sosyal Güvenlik
Kurumuna 18 milyar 488 milyon Türk lirası fatura tahakkuk ettirilmiştir.
Eczaneler tarafından ise 2010 yılında
271 milyon 622 bin reçete karşılığında Sosyal Güvenlik Kurumuna yine 13 milyar
375 milyon Türk lirası fatura tahakkuk ettirilmiştir. 2011 yılı ilk on ayında
fatura edilen 251 milyon 138 bin reçete karşılığında 11 milyar 584 milyon Türk
liralık fatura tahakkuk etmiş, 2010 yılı ilk on ayıyla karşılaştırıldığında
reçete sayısındaki değişim oranı yüzde 13,41, fatura tutarlarındaki değişim
oranı ise yüzde 5,29 olmuştur.
Bu bilgiler ışığında hazırlanan bu
tasarıda, ilaç kullanımında tasarrufu özendirmek ve israfı önlemek maksadıyla,
reçetede yer alan üç ilaç kaleminden sonraki her bir kalem kutu için 1 Türk
lirası ilaç katılım payı alınması için Sosyal Güvenlik Kurumuna yetki
verilmektedir.
2022 sayılı Kanun kapsamında muhtaç
özürlülere yönelik müstakil olarak aylık bağlanması, yeşil kart verilmesi
uygulamalarıyla birlikte, Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilen yeşil kart sahibi
vatandaşlarımız 1/1/2012 tarihinden itibaren genel sağlık sigortası kapsamına
alınmıştır. Burada yine sağlık hizmetlerinden yararlanması uygulaması konusunda
Sosyal Güvenlik Kurumuna yetki verilmektedir. Eskiden olduğu gibi, yeşil kart
sahibi olan vatandaşlarımızın herhangi bir hak kaybına uğramadan, sağlık
yönüyle hem muayenelerini hem de tedavilerini yaptırabilmeleri uygulaması aynen
devam edecektir.
En önemli düzenleme ise 2011 yılında
yaşadığımız Van depreminde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızın hak
sahiplerine yapılacak katkılar ile malul olan vatandaşlarımızın emeklilik
işlemleri ile ilgili maddedir. Depremden
mağdur olan vatandaşlarımızın kısa süreli bile olsa Sosyal Güvenlik Kurumuna
prim keseneği yapılmış olması hâlinde emeklilik şartlarında yeni düzenleme
yapılarak emeklilik uygulaması hakkı tanınmaktadır.
Yine bu tasarıyla, işverenlerimiz
lehine önceden yaptığımız bazı düzenlemelerin yanında bu tasarıda yer alan
düzenlemeyle, kasıt olmadan sehven yapılan hataların, bildirimlerde yapılan
hataların cezalarında önemli indirimler sağlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu kanun tasarısını bugün yüce Meclisimizde görüşmelere başladık. İnşallah kısa
zaman içerisinde Genel Kurulda değerli milletvekili arkadaşlarımızın katkı ve
destekleriyle kanunlaşır diyorum.
Bu vesileyle Genel Kurula saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Öksüzkaya.
Şahıslar adına ilk söz, İstanbul
Milletvekili Sayın Süleyman Çelebi’ye aittir.
Buyurun Sayın Çelebi. (CHP sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’na ilişkin
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım, yüce Meclisi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Konuşmaya sevgili Yaşar Kemal’in
sözleriyle başlamak istiyorum. “Bu dünyadaki her şeyin, herkesin, dünyadaki
balığın, gökteki kuşun, yerdeki karıncanın hele hele insanın hakkını
vereceksin.” demiş üstat. Hükûmet torba torba yasayla geliyor. Sapla samanı
birbirine karıştırıyor. Getirilen bu yasa tasarısıyla birbirinden farklı birçok
sorun alanını bir araya getirmiş oluyor, sağlık alanı, Van depremi, emeklilerin
hakları gibi oldukça önemli ve derinlikli tartışılması gereken konular bir
oldubittiyle getirilerek bizlere sunuluyor. Hükûmet yangından mal kaçırır gibi
bu tasarıyı Meclisten geçirmek istiyor ve bu tarzı biz doğru bulmuyoruz.
Yapılması gereken, bu önemli değişiklikler demokratik kitle örgütleriyle,
sendikalarla, meslek odalarıyla birlikte tartışılarak tasarı hâline getirilmesidir.
İlgili komisyonda yani benim de üyesi olduğum Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonunda bu tasarı görüşülürken komisyona davet edilen emekli dernekleri,
meslek örgütleri, sendikalar görüşlerini açık açık ifade ettiler ve “yandaş”
diye tanımladığımız sendikalar bile bu tasarıya karşı çıktıklarını ifade
ettiler, eleştirilerini söylediler ama bugün Meclisin huzuruna geldiğimizde,
tek bir değişikliğin yapılmadığını bir kez daha görüyoruz.
Hükûmet, cari açığın krizini, beklenen işsizliğin, yaşanacak enflasyonun
faturasını emekçilere yüklemekten vazgeçmiyor. Bu tasarıda görünen odur ki
çalışanlara, emeklilere, işsizlere, asgari ücretle geçinen milyonlara yeniden
faturalar çıkarılmaktadır. Hükûmetin bugüne kadar yaptığı, yoksullara,
ezilenlere haklarını kaşık ile verip kepçe ile geri almaktır. Her tasarıda
-biraz önce de burada konuşuldu- her madde bir reform olarak bize sunuluyor, bu
toplum aldatılıyor ve kandırılıyor.
Her konuda konuşmaya Anayasa
değişikliğinden dem vurarak başlayan AKP, 12 Eylül Anayasası’nın ortaya koyduğu
işsizlikleri, eşitsizlikleri kullanmaya ve sürdürmeye devam ediyor.
Tasarıda sunulan maddeleri tek tek
değerlendirdiğimizde, Hükûmetin insanı değil de parayı merkeze aldığını hep
beraber görüyoruz. Tasarı ve tekliflerin 1’inci maddesiyle, 5434 sayılı
Kanun’un 89’uncu maddesiyle getirilmeye çalışılan anlayış, Anayasa
Mahkemesinin, emekli olan sigortalıların geçmişteki memuriyetleri süresince
emeklilik ikramiyesinin ödenmesi gerektiğine yönelik Anayasa’nın eşitlik ilkesi
gereğince ortaya koyduğu hükmü dolaylı yoldan ortadan kaldırmaya yöneliktir.
Anayasa Mahkemesi 2 kez bu kararı bozmuş ve 2 defa Anayasa Mahkemesinden dönen
bir kanunu yine Anayasa’ya aykırı olarak biz burada görüşmeye devam ediyoruz.
İdari mahkemelerde bu konuda binlerce dava açılmış ve emekliler lehine kararlar
sonuçlanmıştır. Mahkemelerin lehte karar vermesi sonucunda Sosyal Güvenlik
Kurumu dâhiyane bir çözüm üretmiş ve yeni çözüm yolları bulup kişilerin emekli
oldukları tarihlerdeki katsayıları esas alarak, 0,95 kuruş ile 1,5 lira
arasında bir emekli ikramiyesi ödeyip ona dair bir yasal faiz eklemiş ve bu
paraları bankalar aracılığıyla göndermekten çekinmemiştir. Bugün yargı
kararıyla kazanılan bir hak için yirmi, otuz yıl öncesinin katsayısını baz
alarak uygulanmasının, içinde bir nebze adalet duygusu olanların vicdanına
sığmayacağını bir kez daha düşünüyorum.
Ortaya konan bu vicdansızlık sonucunda
Sosyal Güvenlik Kurumu milyonlarca lira mahkeme masrafını öderken emeklisine
hak ettiği tutarı yine de ödememiştir. Bir başka deyişle, Anayasa Mahkemesi
emekli ikramiyesi alma hakkını engelleyen yasa maddesini iptal edince
iştirakçiler emekli ikramiyesini tahsil hakkı edinmişler, bu hak da yasal
hükmünün iptaliyle birlikte kazanıldığına göre, yeni hakkın doğduğu koşullara
göre işlem yapılması ve iştirakçilere yasal hakkın verildiği tarihteki güncel
katsayı değerleri üzerinden ikramiye ödenmesi gerekmektedir.
AKP Hükûmeti Danıştayda biriken
davaları hükümsüz kılmak için bu kanun teklifini sunmaktadır. Kanun tasarısı
metninin 2’nci maddesinde ek geçici 223’üncü maddeyle hesaplaşmaya çalışılıyor,
yani “Yasaların verdiği haklardan vazgeçin, davalar konusuz kalsın.” deniliyor.
Bu düzenleme, öncelikle yargı makamları önünde hak arama ve özgürlüğüne yasama
eliyle ciddi bir müdahale anlamına gelmektedir. Aslında bu yapılanlar Hükûmetin
hukuksuzluğa hukuk hâline getirmeye çalıştığı uygulamaların bir sonucudur.
Tasarıda ortaya konan kazanılmış
haklara yönelik saldırılar bunlarla da sınırlı kalmıyor değerli arkadaşlar.
2002 yılında hızlandırılan Sağlıkta Dönüşüm Programı aslında sağlıkta bölüşüm
planı olarak uygulanıyor. Bu yasa tasarısı bize sağlık hizmetlerini insan odaklı
düşünmeyen, sağlığı paraya endeksleyen bir anlayışı gösteriyor. Tasarıda yer
alan düzenlemeyle prim ödeyen insanlar yönünden de sağlık hizmetlerinin büyük
ölçüde paralı hâle getirilmesi ve özelleştirilmesi amaçlanmaktadır.
Tasarının 4’üncü maddesi 5510 sayılı
Yasa’nın 63’üncü maddesiyle birlikte değerlendirdiğimizde, sağlık hakkıyla
ilgili idareye ilkeleri belirsiz bir yetki verilmesi yasama yetkisi devri
niteliğinde olduğu gibi hukuk devleti ilkesine, kişilerin maddi, manevi
varlıkları geliştirme haklarına, sağlık hakkına ve devletin bu konudaki
ödevlerine aykırıdır.
Görünen o ki, sağlık hizmetlerinin
finansman yapısı değiştirildi. Artık hizmet almak için çalışanlar vergi
veriyorlar ama bu da Hükûmete yetmiyor. Genel Sağlık Sigortası primi ödeniyor,
bu da yetmiyor. Her muayene, ilaç alımında katılım payı ödeniyor, bu da
yetmiyor. Hastanelere ilave ek ücret ödeniyor, yetmiyor, yetmiyor. Şimdi de bu
kanun tasarısını önümüze getiriyorsunuz. Artık yeter diyoruz, bıçak kemiğe
dayandı diyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Ülkemizde sağlık harcamaları katlanarak
artıyor ama bu harcamalar vatandaşa yansımıyor. Emekçiden kesilen bu harcamalar
sağlık şirketlerine aktarılıyor. İlaç harcamaları sürekli artıyor ama buna
önlem olarak yeni fabrikalar açmak yerine ilaç fabrikalarını kapatıp ilaç
tekellerine mahkûm bırakılıyoruz. İşte, sağlıkta gerçekleşen dönüşüm, işte
gurur tablosu bu, sağlığın özelleştirilmesi ve paralı hâle getirilmesidir.
Tasarının neresinden tutsanız elinizde
kalıyor. Tasarının 6’ncı maddesiyle kuruma daha önce yasada yer almayan yeni
bir yetki verilmektedir. Buna göre kuruma ayakta tedavide sağlanan ilaçlar
yönünden reçetede yer alan her bir ilaç kalemi veya kutu adeti için 3 Türk
lirasını geçmemek üzere katılım payı alma yetkisi verilmektedir. Sizler de
biliyorsunuz ki ayakta tedavi görenler daha çok kronik rahatsızlığı olan
yaşlılar. Zaten insanca yaşam ücretinden bile mahrum bıraktığınız emeklilerden,
yaşlılardan daha ne istiyorsunuz? Canını mı alacaksınız? Katılım payı tamamen
kaldırılmalıdır, çünkü bu sağlığın paralı hâle getirilmesidir.
Tasarının 8’inci maddesinde bu maddeye
ilave bir düzenleme yapılarak, yeşil kart olarak bilinen, yoksul insanların
diğer hastalar gibi özel sağlık kuruluşları ve üniversite hastanelerinden
yararlanamayacağı düzenlenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Sağlık
hizmetlerinin eşit, ulaşılabilir nitelikte olarak sunulması, yükümlülere
yoksullar yönünde istisna getirilmekte ve aykırı koşullara tabi tutulmaktadır.
Bu kadar önemli konuların yer aldığı
tasarı da acil olarak çıkarılması gereken depremde mağdur olanların yüreğine
bir nebze olsun su serpmesine katkı sunacağınız değişikliklerle bu tasarıyla
göz boyanmak istenmektedir.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Hükûmet…
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Bir
cümleyle bitiriyorum efendim.
Hükûmet sokağın da sesini duymuyor. Dün
her yerde Hükûmetin çıkardığı 663 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname’ye karşı
KESK, Tabipler Birliği, DİSK, Türkiye Mimar ve Mühendisler Odası, demokratik
kitle örgütleri, binlerce kişi sokaktaydı, en azından bizi duymuyorsanız onları
duyun diyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelebi.
Şimdi, Hükûmet adına Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, gerek Meclis Başkanımızın
gerekse değerli parti gruplarının ifade ettikleri gibi, Fransız Parlamentosunun
almış olduğu kararı ben de telin ediyorum. Bu kararların gerçekleri
değiştirmeyeceğini bir kez daha burada ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı olarak önümüzdeki günlerde ve önümüzdeki dönemde çok önemli
yasal düzenlemeleri komisyonlarımızda ve yüce Parlamentoda, yüce Mecliste
görüşeceğiz. Gerek 4688 sayılı memurlarla ilgili toplu sözleşme içeren yasal
düzenlemeler gerekse işçi sendikalarımızla ilgili “Toplu iş ilişkileri” adı
altında buraya taşıyacağımız yasal düzenlemeler, iş sağlığı, güvenliği, intibak
gibi gerçekten toplumun çok geniş kesimlerini ilgilendiren yasal düzenlemeleri
burada sizlerle tartışacağız.
Bugün huzurlarınıza getirdiğimiz
düzenlemeyi mini bir paket diyebileceğimiz bir kanun tasarısı şeklinde
değerlendirebiliriz ve bu anlamda da huzurlarınızdayız.
Çok şey söylenebilir. Muhalefet
eleştiri yapar, yaptığı eleştirilerinden de almamız gereken dersleri almamız
gerekiyor ama “Bu kanun görüşülmedi, nereden geldi?” gibi bir yaklaşım doğru
değil. Plan ve Bütçe Komisyonuna bu tasarı geldiği zaman, alt komisyonda bunun
bir elemine edilmesinde yarar olduğunu, detaylı bir şekilde incelenmesi
gerektiğini değerli muhalefet partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız
söyleyince, biz de buradaki düzenlemelerin önemi -ki, bütün düzenlemeler,
Parlamentoya gelen bütün düzenlemeler önemlidir- ve bunun alt komisyonda
görüşülmesi konusunda hiç tereddüt etmeden arkadaşların görüşlerine katıldık ve
alt komisyonda güzel bir çalışma yapıldı, sağlıklı bir çalışma yapıldı.
Neticede, üst komisyona, orada da görüşüldükten sonra Genel Kurula yasayı
getirmiş bulunuyoruz. Dolayısıyla tartışılmadı, görüşülmedi gibi yaklaşımın
ötesinde “Getirdiği maddeler, getirdiği düzenlemeler son derece önemlidir.”
demek doğrudur ve o düzenlemelerin ne olduğunu arkadaşlarımız izah ettiler ama
ben de kısaca değinmek istiyorum.
Mesela tasarıda, tarımda çalışan
kadınlara 2000 öncesi dönem için sigortalılık imkânını getirmek herhâlde yanlış
bir şey değil. Buna ne muhalefetin ne iktidarın ne bizi izleyenlerin,
dinleyenlerin karşı çıkması söz konusu değildir diyorum. Özellikle,
toplumumuzun yüzde 50’sini oluşturan bayanlara dönük, kadınlara dönük bu
düzenleme, beklenen bir düzenlemeydi. Bunu gerçekleştiren bir tasarıyı hiç
olmazsa bu yönüyle beğenmek herhâlde bir erdem, doğru olur diye düşünüyorum.
Yani dersiniz ki: “Ne güzel bir düzenleme. Şunları beğenmedim ama şu madde de
doğru bir madde.” Toptan bir karalamaya gittiğiniz zaman, o zaman hanımlara,
kadınlara söyleyeceğiniz bir şey olamaz yani. Bu düzenlemeyi çünkü kadınlarımız
bekliyor. Bizleri de izliyorlar şu anda ve bunu getirdik, birlikte
gerçekleştireceğiz.
Bir diğer konu; Genel Sağlık Sigortası
(GSS) bizim ana hedefimiz idi. Bununla ilgili düzenlemeleri yaptık. Yüzde 84 şu
anda vatandaşlarımız Genel Sağlık Sigortası kapsamında ama takdir edersiniz ki,
9 milyon 300 bin yeşil kartlının GSS kapsamında olmadığı, Sağlık Bakanlığı
bünyesinde olduğu, bunun da SGK kapsamında GSS’li olmasıyla ilgili bazı uzatma
tarihlerinden sonra, dönemlerinden sonra 1 Ocak 2012 tarihinde 9 milyon 300 bin
yeşil kartlı vatandaşımız da GSS kapsamına alınıyorlar. Bu konuyla ilgili bir
düzenleme getiriyoruz. Diyoruz ki “Bu, Bakanlıktan alındı, GSS kapsamında
Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamına girdi.” Ee, bu düzenleme yanlış bir düzenleme
değil, olması gereken bir düzenlemedir. Çünkü 1 Ocaktan itibaren uygulamaya
geçmiş oluyoruz.
Şimdi, tedavi ulaşım hizmetlerinde bazı
suistimalleri tespit ettik. Bununla ilgili kuruma bir yetki veriyoruz, hizmet
satın alma yetkisi. Bir araç içinde 5 tane diyaliz hastasını getiriyor ama
fatura ederken “Beş araçla geldi.” diye fatura ediyor. E siz eğer bunu tespit
etmişseniz, “E buna göz yumalım efendim, bununla ilgili bir düzenleme
getirmeyelim, buradaki rekabet şartlarını oluşturmayalım.” diye, izleme gibi
bir sorumsuzluğunuz olamaz, sorumlu davranmak durumundasınız. Bundan dolayı da
biz bu düzenlemeyi getiriyoruz. Demek ki bu da son derece yerinde bir
düzenleme.
Yabancı öğrenciler var ülkemizde. Komşu
ülkelerden, dost ülkelerden, akraba ülkelerden öğrenciler var. Bunlar burada,
GSS kapsamında, asgari ücretin üçte 2’sinden prim ödüyorlar, GSS primi
ödüyorlar ve 100 liraya tekabül ediyor. Şimdi, biz diyoruz ki: “Asgari ücretin
üçte 1’inden prim ödesin. 100 lira değil, bu dost ve komşu ülkelerden gelen
buradaki yabancı öğrenciler, 100 lira, 100 TL GSS primi, Genel Sağlık Sigortası
primi değil, 34 TL prim ödesinler.” Bu da beklenen bir durum. Yurtdışı Türkler
ve Akraba Toplulukları Başkanlığını kurduk. O Başkanlığımızın güzel bir
çalışmaları var ve buradaki öğrencilerimize dönük bu adımın atılması gerekiyor
idi, biz bu adımı attık.
Ayrıca, kurumun özellikle bilişim
alanında altyapısı her gün gelişiyor, yoğun projelerimiz var. Bu projelerle
ilgili diyoruz ki: “50 olan bilişim uzmanı sayısını 80’e çıkaralım.” E bunu
nasıl, niye tartışalım bunları?
En önemli üzerinde durduğunuz, durulan
konu, reçetelerdeki katılım payı. Şimdi, değerli arkadaşlar, sağlık
harcamalarımız ortada. Sağlıkla ilgili bir tenkitte bulunursanız, öyle tahmin
ediyorum ki, bunun alıcısı yok yani burada ne söylerseniz söyleyin,
vatandaşımız, sağlık imkânlarından nasıl yararlandığını ve memnuniyetini
anketlerle de ortaya koyuyor, gittiğiniz zaman ilinize de, ilçenize de,
köyünüze de size bunları söylüyor. Bu nereden kaynaklanıyor? Sağlıkta, 2002
yılında ilaçla ilgili ödemelerimiz 5,2 milyar iken 2011 yılında 16 milyara
ulaşmış. Sağlık harcamalarında 10 milyar liralık bir giderden bahsedilirken bir
ödemeden bahsedilirken 2002 yılında, şimdi 45 milyara ulaşmış. “Şimdi, bunlar
nereye gitti?” filan dediğiniz zaman muhalefet anlayışı içerisinde rastgele bir
değerlendirme yapabilirsiniz ama bunlar vatandaşa gitti, vatandaşa hizmet
olarak dönüştü ve vatandaşımız da yüzde 73 oranında buradan memnun olduğunu
açıkça beyan etti, bunu da oylara yansıttı, sandığa yansıttı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara) – İlaç
tekellerine, özel hastanelere gitti, vatandaşa gitmedi.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) - Mühim olan buradaki hizmetlerde aksama nerede, sıkıntı
nerede? Buna açığız. Çünkü 74 milyona hizmet sunuyorsunuz, 74 milyona hizmeti
sunarken “Eksiğimiz, yanlışımız yoktur.” demeyiz biz. Bu konuda bir açılım, bu
konuda bir yol göstericilik söz konusu olur ise bu hepimizi ilgilendirdiği
için, milletin bütçesi olduğu için burada almamız gereken önlemleri almamız
gerekiyor.
Reçete katılım payı 2’nci basamakta,
3’üncü basamakta var 3 TL olarak ve dört kutu veya kalem şeklindeki uygulamayı
Danıştay bozuyor, diyor ki: “Hastanın beş kutuya da ihtiyacı olur, altı kutuya
da ihtiyacı vardır, bu yanlıştır.” düşüncesiyle bu bozulunca, şimdi
getirdiğimiz düzenlemeyle fiyatla ilişkilendirdik kalem sayısını, dedik ki:
“Eğer reçete başı 3 lira, ilave dördüncü olur ise 1 lira, beş olursa 1.”
şeklinde bir fiyatla ilişkilendirmemiz oldu. Şimdi, bu, bakınız bu rakam…
OKTAY VURAL (İzmir) – 1 lira ödememek
için “İlaç yazma.” mı diyecek doktora?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) - Hayır, şimdi, baktığınız zaman mesela acil hâllerde katılım
payı yok, kronik hastalıklarda yok, koruyucu sağlık hizmetlerinde yok, afet ve
savaş hâli sağlık hizmetlerinde yok, iş kazası ve meslek hastalıklarında yok.
Rakama baktığınız zaman yüzde 36 yani bahsettiğimiz olay yüzde 36’lık bir
reçete kesimini ilgilendiriyor, yüzde 64 zaten bu kapsamın dışında. Yani sosyal
devlet değil miyiz? Sosyal devlet olmamız gereği bütün hassasiyetler yasal
olarak da, uygulama olarak da gösterdiğimiz hassasiyetlerdir. Yüzde 36’yla
ilgili düzenlemede baktık…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın
Bakan, imkânınız varsa niye getirmiyorsunuz, imkânınız yoksa niye popülizm
yapıyorsunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) - Bakın, biz açık, şeffaf konuşuyoruz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Biz de
öyle.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Sağlık hizmetlerini vatandaşın ayağına götürdük. Bunları
izliyorsunuz, görüyorsunuz.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Para almak için
götürüyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Vatandaşın ayağına aile hekimi olarak gidiyorsunuz, 3.500
kişinin bugün bir aile hekimi var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sonra para
alıyorsunuz. Madem başta yaptığınız doğruysa niye aynı şekilde devam
etmiyorsunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Buradaki reçete giderlerine baktığımız zaman, reçetelerin
yüzde 47’sinin aile hekimleri tarafından bize geldiğini gördük. Bundan dolayı
2’nci ve 3’üncü basamak uygulandı, yaptığımız düzenleme o. 1’inci basamağa,
aile hekimliğine de yansıtmış bulunuyoruz. Ve tekrar ediyorum, az önce saydığım
yüzde 64’lük bölüm de bunun dışında kalmaktadır.
OKTAY VURAL (İzmir) – İleride onu da
kapsamayı düşünüyor musunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bu amaç nedir? Sürdürülebilirlik. Biz 45 değil, 55
milyar lira da sağlığa harcamaya hazır bir iktidarız. Amaç, vatandaşımızın
mutluluğu, vatandaşımızın sağlıklı yaşamıdır, sağlığa kolay erişimidir ama
sürdürülebilirliği açısından yalnız bu tedbir değil… Şunu da yanlış anlamayın:
Buradan bizim çokça büyük gelirler falan elde ettiğimiz yok, gelir amaçlı
değil, Sosyal Güvenlik Kurumunun açıklarını kapatmaya dönük değil.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Ne için?
İZZET ÇETİN (Ankara) – Memurların
haklarını almaya dönük, emeklilik ikramiyelerini vermemeye dönük.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Değil, değil.
Bakınız, neden? Şunu söylüyorum: Sosyal
Güvenlik Kurumunun 161 milyar gideri var, 161 milyar. Bahsettiğiniz, şu andaki
reçeteyle ilgili getirdiğimiz önlemin maddi bir hesabı olsa, çok daha farklı
maddi müeyyideler getirirdik.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani ona da mı
sıra gelecek?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – 350 milyon liralık bir gelir söz konusu, bir getirisi söz
konusu. Bu amaçla yapılmadığını ifade etmek için söylüyorum. 161 milyar bir
gider içerisinde 350 milyon lira eğer bu hesapları dengelemeye dönük olmuş
olsaydı çok daha fark… O bizim işimiz değil iktidar olarak. Biz sosyal
devletten yanayız.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – O zaman
almayın.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Belki muhalefet öyle düşünüyordur ama iktidar olursanız böyle
bir yanlışın içine girersiniz eğer böyle düşünüyorsanız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Vatandaş 1 lira
için ilaç yazdırmayacak mı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Bizim düşüncemiz vatandaşa zulmetmek değil, buradaki güzel
sağlık hizmetlerinin sürdürülebiliyor olmasıdır ve bizim çabalarımız bu
istikamettedir.
Evet, bu düzenleme son derece önemli,
kısa ama önemli içerikleri var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, 1
lira için ilaç yazdırmayacak mı vatandaş?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) – 1 lira için ilaç
yazdırmasın mı diyorsunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Hayır, niye yazdırmasın?
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani hasta olsun
o zaman!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Yazdırabilir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani 1 lirayla
ilaç tasarrufu yapmak, o alınacak ilacın israf olduğunu ortaya koyar.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Şimdi efendim, önlemler çok yönlü Sayın Başkan, çok yönlü
önlemler var.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Bu önlemler para
önlemleri!
OKTAY VURAL (İzmir) – Onlar para almak
için, tasarrufla ilgisi yok.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Siz, bence muhalefet olarak bu konuda istismar alanlarıyla
ilgili tespitleriniz varsa…
OKTAY VURAL (İzmir) – Hastaysa ne
yapacak, pazarlık mı edecek? “Beş ilaç yerine bana üç ilaç yaz kardeşim!”
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – …bununla ilgili bu tespitleri bize iletmeniz bence en doğrusu
olur. Muhalefeti de onun üzerine bina etseniz, bizim size bu konuda söyleyecek
sözümüz yok ama doğrusu böyle olur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Doğrusu buysa
niye daha önce yapmadınız? Evdeki hesap çarşıya uymadı!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Yanlış giden bir konuda muhalefet önemli, yoksa sağlıklı
ilgili bu ayağı yere basmayan tenkitlerin alıcısı yok diye bir cezayı vaat
ediyorum.
Şimdi efendim, memurlarla ilgili burada
ifade edildi, yani memuriyetten emeklilik şartı var. Bir memur emekli olurken,
memur olarak, kamu çalışanı olarak emekli olursa emekli ikramiyesini hak eder.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Anayasa
Mahkemesi öyle demedi işte!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Eğer kendi isteğiyle ayrılıyorsa böyle bir hakkı yok
memurların.
İZZET ÇETİN (Ankara) – O işçide var,
memurda öyle değil Sayın Bakan, yanlış ifade ediyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Bir dakika müsaade eder misiniz.
Şimdi Anayasa Mahkemesine…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Anayasa
Mahkemesi ne dedi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Efendim bir sabredin ya, anlatıyoruz!
Anayasa Mahkemesine bu konu götürülüyor
ve Anayasa Mahkemesi, 2829 sayılı Yasa’daki bu düzenlemeyi iptal ediyor ve bir
yıl süre veriyor. Bir yıl sonunda bir düzenleme yapılıyor ve Anayasa Mahkemesi
savunma almadan bu düzenlemeyi de iptal ediyor ve iptallerin ikisine dikkat
ettiğiniz zaman, İş Kanunu’nun, yani 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14’üncü
maddesine, yani kıdem tazminatına atıflarda bulunuyor.
Şimdi bizim yaptığımız düzenleme şu: Bu
yaşanan süreçlerden sonra dedik ki; İş Kanunu’na atıfta bulunduğuna göre bu
düzenlemede memurlarla işçilerin kıdem tazminatı veya emekli ikramiyesi
alımlarıyla ilgili süreci eşitleyelim.” düşüncesinden kaynaklanan bir durum
yani on beş yılını dolduran bir kamu çalışanımız ayrılacağı zaman ikramiyesini
alabilecek tıpkı on beş yılını dolduran
işçinin kıdem tazminatını alabildiği gibi.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – On dört yıl on
bir ay çalışan ne yapacak?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) -Benzer bir düzenlemeyi şu anda uyumlaştırma adına getirmiş
bulunuyoruz ve buradaki ihtilafları da sonlandırmak istiyoruz.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Gerçekten
inanarak mı söylüyorsun Sayın Bakan bunları?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) -Davaların sayısını ve
bu konuda olup bitenleri çok daha detaylı bir şekilde anlatmak istemiyorum
çünkü konu gayet iyi biliniyor ve bu konunun artık bir sonlanması gerekiyor,
biz de bunu gerçekleştirmiş olduk.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Gene
sonlanmayacak, gene iptal olacak, boşu boşuna uğraştırıyorsunuz burada
insanları.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, bu
düzenleme yanlış.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Anayasa Mahkemesinin gerekçeleri dikkate alınmıştır, bunun
üzerine basa basa söylüyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Gene iptal eder.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yazık ya,
insanların emeğine saygı göstermek lazım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) –Evet, değerli arkadaşlar, bu mini paketin, mini düzenlemenin
gerçekten kadınlarımız açısından da, sağlık açısından da, toplumun tüm
kesimleri açısından da son derece önemli düzenlemeler içerdiğini ve bu konuda
iktidarıyla muhalefetiyle katkı sağlanacağı düşüncesiyle hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan,
gelin, bu emeklilerin hakkını verin, yazık günah ya.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şahıslar adına son söz Denizli
Milletvekili Sayın Mehmet Yüksel’e aittir.
Buyurun Sayın Yüksel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) - Yani o kadar
muhtaç duruma mı düştü Hükûmet? 1 liraya muhtaç mı düştü ya? Yazık, günah ya!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hani “70
sente muhtaç oldu.” diyordunuz ya, 1 liraya muhtaç olmuşsunuz.
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen.
Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, 1
lira için ya, 1 lira.
MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 113 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, bütün arkadaşlarımızın
belirttiği gibi, başta Meclis Başkanımızın girişte söylediği gibi, bugün
talihsiz bir karar veren Fransız Meclisinin aldığı “Soykırım yoktur.” demenin
suç olduğu kararını bir Türk olarak şiddetle kınıyorum ve inşallah bu yanlıştan
dönerler diye düşünüyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, 113
sıra sayılı Yasa Teklifi’nde, Sayın Bakanımızın da izah ettiği gibi ve daha
önce çıkan konuşmacıların da bahsettiği gibi, pek çok önemli konular vardır.
Bunlardan bazılarını dile getirmeye çalışacağım.
5’inci maddesi yabancı öğrencilerin
sigortalılık durumuyla ilgili bir madde: “31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 60 ıncı maddesinin
yedinci fıkrasının birinci cümlesine “30 günlük” ibaresinden önce gelmek üzere
“üçte birinin” ibaresi eklenmiştir.” Burada ne kastedilmektedir değerli
milletvekili arkadaşlarım: Bilindiği üzere her yıl dünyanın çeşitli
ülkelerinden yükseköğrenim görmekte olan, burslu olarak veya kendi imkânlarıyla
ülkemize okumaya gelen öğrenciler bulunmaktadır. 2011 yılında da yaklaşık 10
bini burslu, 16 bini kendi hesabına olmak üzere 26 bin civarında öğrenci
ülkemizde eğitim görmektedir. Bu sayıyı yurt dışına gönderdiğimiz öğrenci
sayısı olan 45 binle karşılaştırdığımızda aslında daha alacağımız pek çok yol
olduğu gözükmektedir. Bu konuya bir an önce neşter vurulması gerekmekte,
Türkiye'nin uluslararası eğitim pastasından daha fazla pay alması için gerekli
adımların bir an önce atılması gerekmektedir.
Ekonominin de, siyasetin de,
uluslararası ilişkilerin de temel unsuru insandır. Ülkemizde eğitim görmüş,
Türkçe konuşan gönül elçilerimizin sayısını ne kadar artırırsak ülkemizin
ekonomik gücünü, uluslararası itibarını ve yumuşak gücünü de o derece artırmış
oluruz diye düşünüyorum. Bu konuda güzel gelişmeler olmaktadır. Yılların özlemi
diyebileceğimiz Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının kurulmuş
olması ve bu kurumun bünyesinde sadece yabancı öğrenciler konusuyla ilgili
müstakil bir daire başkanlığı tesis edilmiş olması çok olumlu gelişmelerdir.
Yabancı uyruklu öğrencilerin Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınması, ülkemiz
vatandaşları ile eşit koşullarda sağlık hizmetlerinden yararlanmalarının
sağlanması nedeniyle, öğrencilerin şu ana kadar aylık ödedikleri prim, sağlık
hizmetlerinden yararlanabilmeleri için 95 TL olup, bu rakamı yıllığa vurduğumuz
zaman 1.000 TL’ye tekabül etmektedir.
Aynı şekilde, yine 13/2/2011 tarihinde
kabul edilen 6111 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesinden sonra da, uygulamada,
öğrencilerin ülkemize intikal etmeden önce, yıllık ücreti ortalama 300 TL olan
özel sağlık sigortası yaptırma imkânları vardı. Özel sağlık sigortasıyla bunu
karşılaştırdığımızda, neredeyse 3 katına olunan genel sağlık sigortasından
dolayı, yabancı öğrenci konusunda sıkıntı yaşanmaktaydı. Bu Yasa’yla, bu
ödenecek primin, aylık 95 TL’nin üçte 1’e kadar indirilmiş olması, genel sağlık
sigortası kapsamına alınmış olması, öğrencilerimizin, bilhassa yurt dışından,
Türk cumhuriyetlerinden ve diğer cumhuriyetlerden ülkemize okumak için gelecek
öğrenci sayısının artacağını ve bizim yurt dışında okuyan öğrenci sayımıza
inşallah kısa sürede ulaşacağını ümit ediyoruz.
Yine aynı tasarıda tarım kesimini çok
yakından ilgilendiren bir madde var; o da, tarım kesiminde kendi nam ve
hesabına çalışan kadınlarımız için önemli bir değişiklik olmaktadır. Tarım
kesiminde 1994 yılından itibaren uygulanmakta olan sosyal güvenliğe zorunlu
kayıt işleminde, o dönemlerde ve şimdiki dönemlerde Tekele, Toprak Mahsulleri
Ofisine, tüccara ve benzeri kurumlara buğday, arpa, şeker pancarı, pamuk, üzüm,
süt, et ve benzeri tarım ürünlerini teslim eden çiftçilerimiz, teslim ettikleri
kurum ve kuruluşlar tarafından kendilerine bir prim tevkifatı yapılıyor, bir
prim kesintisi yapılıyor idi.
Eğer kişi BAĞ-KUR’lu, tarım
sigortasında kaydı yok ise, bu prim kesinti makbuzuyla, ilgili BAĞ-KUR kurumuna
gittiği zaman, takip eden ay başından itibaren kişi tarım sigortalı olabiliyor
idi. Ancak, problem burada, kadınlarımızın, aile reisi olmayan kadınlarımızın
bu haktan yararlanamamaları gündeme gelmiştir. Sigortalılık başlangıcına etkisi
sebebiyle 2 Ağustos 2003 tarihinden önce tevkifatı yapılan kadınların aile
reisi olmadıkları gerekçesiyle sigortalılıkları tescil taleplerinin kurumca
kabul edilmemesi, bu konuda davalara neden olmaktadır.
Herhangi bir işverene akdi ile bağlı
olmaksızın kendi nam ve hesabına tarımsal faaliyette bulunan ve sattıkları ürün
bedelinden prim kesilen kadınların, bu kesinti yapılan tarihten itibaren 2926
sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılmaları yönündeki talepleri, 4956 sayılı
Kanun’un yürürlükteki tarihinden önceki dönem olan 2 Ağustos 2003 tarihi öncesi
dönemde, kanunun açıkça sınırlayıcı hükmü sebebiyle reddedilmekteydi. Bu
durumda olan kişilerin Sosyal Güvenlik Kurumu aleyhine açtıkları davalar da ise
yerel mahkemelerce, davacı kadınların 2 Ağustos 2003 tarihi öncesinde aile
reisi olup olmadıklarına bakılmıyor, sadece bu kişiler adına prim kesintisi
yapılıp yapılmadığı araştırılıyordu.
Dolayısıyla, bu değişiklikten sonra
2/8/2003 tarihi öncesi için sattıkları ürün bedelinden tevkifatı yapılan on
sekiz yaşını doldurmuş erkekler ile yine on sekiz yaşını doldurmuş aile reisi
olmayan kadınların Sosyal Güvenlik Kurumu aleyhine açtıkları davalarda,
erkeklerin yirmi iki yaşını doldurmuş olmalarına ve kadınların ise hem yirmi
iki yaşını doldurmuş olmalarına hem de aile reisi olmalarına bakmadan karar
verilmekteydi.
Bu konuda kurum aleyhine iş
mahkemelerinde açılan tespit davalarında devam eden 8.965 adet dava olup kurum
aleyhine sonuçlanıp tescili yapılan 4.529 adet sigortalı mevcuttur. Bu
davalarda kurumun büyük miktarlarda yargılama gideri ve vekâlet ücreti ödemek
zorunda kalması sebebiyle, yirmi iki yaş ve aile reisliğinin kaldırıldığı mülga
2926 sayılı Kanun hükmünün 2 Ağustos 2003 tarihi öncesine uygulanmaya
başlanmasıyla artık aile reisi olmayan kadınlarımız da 2003 tarihi öncesi
sattıkları ürünlerinden kesilen primlerinden sigortalılıkları konusunda,
emeklilikleri konusunda yararlanabileceklerdir.
Onun dışında, yeşil kartlılarla ilgili
konuyu da, Sayın Bakanımız geniş bir şekilde bahsetti. Bu da normal şartlarda
01/01/2012 tarihinden itibaren yeşil kartlıların genel sağlık sigortası
kapsamına girmesiyle beraber burada yeşil kartlıların tamamen eski
yararlandıkları fırsatlardan, daha önce yararlandıkları sağlık hizmetlerinden
aynen devam edecekler. İki yıl içerisinde bu yeşil kartlılarla ilgili sosyal
yardımlaşma vakıflarının yapacağı gelir tespiti sonuçlarında bunların yine
yeşil kartlı olup olmamaları… Aile içerisinde fert başına gelirin asgari
ücretin üçte 1’ini geçmemesi kaydıyla yeşil kartlı olarak kalacaklar. Fert
başına ailede gelirin, asgari ücretin üçte 1’ini geçenler ise normal sigortalı
kapsamına alınacaklar. Bununla ilgili uygulama, iki yıl gibi bir süre verilmiştir.
Yeşil kartlılarımızın 01/01/2012’den itibaren yine normal şartlarda yeşil kart
haklarından yararlanmaya devam edeceklerdir.
Ve geneli üzerinde pek çok maddeyi
barındıran ve toplam yürürlük maddeleriyle birlikte on sekiz maddeden oluşan
113 sıra sayılı yasanın ülkemize ve Bakanlığımıza hayırlar getirmesini diliyor,
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Bakan, 1’inci maddedeki… Anayasa Mahkemesinin 2 kez iptal ettiği ve
Anayasa Mahkemesinin arkasından dolaşmak üzere bir yasa yapıyorsunuz.
Bir, 33 TL ikramiye, 3 lira faiz,
hakikaten, vicdanınızı yaralamıyor mu?
İki, intibak yasasını, Sayın Bakan,
Meclise ne zaman getireceksiniz? Bu kadar emekli sizden net bir şekilde cevap
bekliyor. “İntibak yasası şu tarihte yürürlüğe girecektir.” diye, bunu bir
şekilde söyler misiniz Sayın Bakan?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Şeker…
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, özellikle son yıllarda
Türkiye’de tedavi edici hizmetlere çok önem verilmiş. Koruyucu sağlık
hizmetlerine yeterli önem verilmediği için de Türkiye’de sağlık sorununun çok
ciddi açıkları olmaktadır. Aile hekimliği uygulamasının olmazsa olmazından olan
sevk zinciri ne zaman başlayacaktır? Reçetede yazılı olan 4’üncü ilaçtan para
alınması demek, ilacın pratikte bir tanesinin alınmaması demektir. Bu
koşullarda iyileşmeyen hastanın tekrar doktora gelme sayısını bu koşullar
artıracaktır. Yeşil kartlı hastalar da özel hastanelerden ne zaman
faydalanacaklardır? Bununla ilgili çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Öğüt…
Sayın Kuşoğlu…
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, mevcut yapı içerisinde
sağlık alanında devlet üniversite ve özel hastanelerle blok sözleşmeler yapmayı
düşünüyor musunuz? Bu yönde bir çalışmanız var mı maliyetleri düşürmek
açısından?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Akar…
Sayın Çelebi…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakana sormak istediğim sorunun
birisi: Özellikle Asgari Ücret Tespit Komisyonu şu anda çalışmaya başladı. Ama
diğer yandan ilgili bakan, Maliye Bakanı eğer asgari ücrette ciddi bir artış
olması hâlinde Türkiye’nin Yunanistan’a döneceğine ilişkin karşı bir görüşü var
ve müdahale eden bir tarzı var. Öncelikle, buradan bakanlık olarak etkilenip
etkilenmeyeceğinizi sormak istiyorum.
İkinci soru: Çok önemli bir yasa…
Aslında, daha önce bu Mecliste söz verdiniz. Bunu, Plan ve Bütçe Komisyonu
görüşmelerinde Meclisteki iradede de söylediniz. 2821-22 sayılı Sendikalar
Kanunu’nun değiştirileceğini, Bakanlar Kuruluna gittiğini, imzaya sunulduğunu
söylediniz. Bu kanundan daha önemli olan o kanunu Meclis gündemine getirmeyi düşünüyor
musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gök…
LEVENT GÖK (Ankara) – İktidar
sözcülerinin ve Sayın Bakanın Fransa’da alınan kararı kınamalarını ibretle
izliyorum.
Sayın Bakan, hani, Türkiye, bölgesinde
lider ülkeydi, dünyada lider ülkeydi, söz sahibiydi? Hani lideriniz dünya
lideriydi? Ne oldu size? Perşembenin gelişini göremediniz ama timsah gözyaşları
dökmekten vazgeçmiyorsunuz. Ben de Türkiye’nin çıkarlarını korumayan
iktidarınızı kınıyorum.
İkinci olarak, Çalışma Bakanlığı olarak
en büyük sağlık hizmeti alıcısı durumundasınız. Türkiye’deki tüm sağlık
harcamalarının iktidarlarınız döneminde, son on yılda ne kadar olduğunu
sizlerden rica ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Tezcan…
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Dün, hepimiz biliyoruz, kamu emekçileri
ciddi talepleri için yürüdüler. Sağlıkta 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye
karşı Türkiye’nin, özellikle sağlık çalışanlarında çok ciddi tepki var.
Önümüzdeki dönemde doğrudan doğruya AKP İktidarı eliyle, kamu hastane
birliklerini de hayata geçirerek, sağlığın ticarileştirilmesi noktasında son
adımın da atılacağı endişesi ciddi biçimde herkeste rahatsızlık
uyandırmaktadır.
Bu noktada, yine, en son sağlıkla
ilgili, Sayın Başbakanın sağlığını kazanmış olmasından dolayı mutluyuz, geçmiş
olsun diliyoruz.
Burada, üniversite hastanelerinde
profesörlerin, doçentlerin tedavi edememesi, ameliyat yapamaması konusundaki
sıkıntının son olaydan sonra bir kere daha dikkate alınıp vatandaşların da aynı
şekilde bundan yararlanabilmesinin yolunu açmayı düşünüyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çetin…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Bakan,
birinci sorum, -dikkatle dinlemenizi rica ediyorum Sayın Bakan- her fırsatta
“torba kanun” ya da “temel kanun” getiriyorsunuz Meclis gündemine. 18 maddelik
derme çatma bir kanunun adının “temel kanun” olması hangi hukuk mantığıyla
bağdaşıyor? Bu bir.
İkinci sorum, ikinci kez Çalışma Bakanı
oldunuz. 6 Ocak 2005 tarihinde Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin Sağlık
Bakanlığına devri 5283 sayılı Yasa’yla gerçekleşti. O tarihte bir komisyon
kurularak bunların bedelinin, Sağlık Bakanlığınca değil, hazinece SGK’ya
devredileceği kanunda yer almıştı. Bugüne kadar hiçbir gelişme olmadı. Bu
konuda durum nedir? Bu konuda bir değerlendirme yapılmış mıdır? Kamu mallarının,
özellikle hastanelerin çalışanlara ve onlar adına işverenlerin katkılarıyla
ödenen primlerden oluştuğu dikkate alınırsa sahip çıkmak göreviniz değil midir?
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2002 ve 2011 yılları
itibarıyla sağlık harcamalarının toplam tutarı ne kadardır? Bu tasarıyla,
hükûmetleriniz döneminde popülizm uğruna devletçe karşılanan bazı sağlık
harcamalarının, artan cari açığın kapatılması ya da azaltılması için şimdi
yeniden uygulamaya konduğu söylenebilir mi?
İkinci soru: Yapılan düzenlemelerle
beklenen gelir ve harcama yükü dengesi nasıl olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAĞ-KUR’lular için iktidarınız zamanında
değişik dönemlerde taksitlendirme ve geriye dönük borçlanma imkânı sağlandı
ancak özellikle geçici işlerde çalışan -başta inşaat sektörü olmak üzere, tarım
işçileri olmak üzere- SSK’lılar için yakın zamanda emekliliğe dönük geriye
borçlanma ve bunların çalışmalarını tekrar primle ödeme konusunda bir düzenleme
yapılmadı. Bununla ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum da daha önce yürüttüğünüz
Bakanlıkla ilgili olarak, Dış Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı
tarafından bursla ülkemize getirilen öğrencilerin sağlık primlerini azalttınız
ancak bunlarla ilgili başka bir sorun daha var. Bu çocuklar ülkemizde hiç
olmazsa kendi eğitim alanlarıyla ilgili olarak part-time çalışma hakkını
alırlarsa, kendi ülkelerinde, bu konudaki eğitim gördükleri alanla ilgili
çalışma şartlarını, meslek icrasını öğrenme imkânına kavuşacaklardır. Bu konuda
ben ilginizi ve yardımınızı bekliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan,
Alevi açılımına katılmış biri olarak, 1978 yılında insanlık tarihinin en kanlı
sayfalarından biri olan Maraş katliamını yapanları kınıyorum, lanetliyorum.
Ancak, barış içerisinde anmak isteyen insanlara bir ay sonra anması için izin
verenleri de kınıyorum buradan. Bu katliamı yapanlar bilsinler ki: Katliamlar
unutulmaz, ancak katliamlarla yüzleşilir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, bu tasarıyla ilaç başına,
reçete başına 1 lira filan gibi para toplamayı düşünüyorsunuz. Şimdi, demek
vatandaşın durumu o kadar zor ki 1 lirayı ödeyemeyeceği için “Bana ilaç yazma.”
diyecek. Yani bu, vatandaşın içine düşürüldüğü durumu ortaya koyması bakımından
gerçekten ibretlik bir şey. Yani bir vatandaş 1 lirayı, 2 lirayı vermemek için
“Bana ilaç yazma ey doktor, ne olursun, param yok!” diyecek. Vatandaşı ne kadar
zor durumda bıraktığınızı ortaya koyuyor. Durum kötü de anlaşılan. Bu, ekonomik
durumunun kötü olmasından dolayı mı acaba -1 lirayı ödeyemeyecek vatandaş çok-
ilaçtan tasarruf etsin? Ama sağlığından gidecek vatandaşın. Bunu da dikkate
alacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle, bu katılım payıyla ilgili…
Sondan başlayalım. Katılım payının amacı gelir getirici değil -bunu açıkça
ifade edelim- istismarları önlemeye dönük ağırlıklı olarak.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kaldırın
o zaman, kaldırın, kurtulalım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani 1 lira için
“İlaç yazma.” diyecek.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – İkincisi: Kurum bu düzenlemede yetki alıyor. Aldığımız
yetki, düşük ilaçlarla ilgili katılım payını almamayı da içeriyor. Bunu da
gerçekleştireceğiz. Bu ayrı bir olay. Tekrar ediyorum: Buradaki amaç gelir
getirici bir amaç değildir.
Maraş katliamıyla ilgili bir yorum
yaptınız. Yani, bütün katliamları lanetliyoruz biz ve faillerin bulunması için
de iktidar olarak üzerimize düşeni yapıyoruz. Birçok faili meçhul aydınlatıldı.
Dönemimizde faili meçhul yok noktasında. Öyle tahmin ediyorum, bunları da
dikkatle izliyorsunuzdur.
Dış Türkler Başkanlığıyla ilgili
olarak, önemli bir birimdir Yurt Dışı Türkler Başkanlığı ve Akraba
Toplulukları. Bu talebinizi gerek kurumla gerekse ilgili bakan arkadaşla görüşeceğimi
ifade edeyim.
BAĞ-KUR’lularla ilgili olarak geriye
dönük bir borçlanma çalışmamız şu an itibarıyla yok. Geçmiş dönemlerde de
bunlarla ilgili geriye dönük bir borçlanma şu anda yok, böyle bir çalışmamız
yok. Ama böyle bir çalışma olur ise zaten sizlerle de, kamuoyuyla da
paylaşırız.
Cari açık ve sağlık harcamaları… Sosyal
devlet cari açığı kapatacak alanları biliyor ki Ekonomi Bakanlığımız bununla
ilgili çok ciddi bir çalışmayı gerçekleştirdi. Hangi alanlarda cari açık
oluşuyor, bununla ilgili, ilgili bakan arkadaşımız gerekli açıklamaları
yapacaktır.
Sosyal devlet, sosyal devlet olmanın
gereği sağlık hizmetlerini sunmaktadır. Cari açığın kapatılmasıyla,
azaltılmasıyla, düşürülmesiyle ilgili sağlık harcamalarının ve sosyal
harcamaların aklımızdan geçirmediğimiz bir konu olduğunu belirtmek istiyorum.
Anayasa Mahkemesi, arkadan dolanma gibi
bir yaklaşım… Bu doğru değil. Az önce kürsüden de izah ettik, Anayasa
Mahkemesinin iptal gerekçelerini dikkate alarak bu düzenlemeyi yapmış
bulunuyoruz ve kamudaki işçilerle kamudaki memurlar arasında kıdem tazminatı ve
bu ikramiyelerle ilgili bir eşitlemeyi bu iptal vasıtasıyla gerçekleştirmiş
oluyoruz.
İntibak yasası, geçende de ifade ettim,
emeklilerin uzunca yıllardır dile getirdikleri bir olaydır. Bununla ilgili
çalışmamız Bakanlar Kurulunda. Büyük ihtimalle 2012’nin ilk çeyreğinde bu
yasalaşmış olacaktır. Bu konuda bir eksiğimiz yok, Bakanlık olarak gerekli
çalışmalar tamamlandı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Bakan “2012’nin ilk çeyreği” dediniz değil mi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Evet.
Aile hekimliği yurt genelinde
yaygınlaştı, doğru. Henüz bu konuda eksiklerimiz var, onu tamamlama gayreti
içerisindeyiz. Aile hekimlik sistemimiz tam oturduktan sonra sevk zinciri konusu
veya sağlıktaki aksamalar ne şekildedir, o zaman değerlendireceğimiz bir
konudur. Henüz aile hekimliği sistemini oturtma gayreti içerisindeyiz her iki
bakanlık olarak ve şu anda sağlıklı bir gidiş olduğunu da ifade edeyim.
Yeşil kartlılarla ilgili bugün
yaptığımız düzenleme mevcut yasadaki yeşil kartlıların pozisyonunu 5510’a
taşımış oluyor ve yeşil kartlıların özel hastanelere ve üniversite
hastanelerine sevkle veya acil durumlarda gitme durumları var. Bu durum aynen
muhafaza edilecek ama önümüzdeki süreç içerisinde, özellikle gelir testi
çalışmaları tamamlandıktan sonra bu konularda farklı düzenlemelere gidebiliriz.
O konuları da önümüzdeki süreç içerisinde paylaşırız.
Global bütçe… Bildiğiniz gibi kamu
hastaneleri de, devlet hastaneleri de bu global bütçeye… İlaçla ilgili global
bütçe çalışmamız var. Üniversite hastaneleriyle ilgili de şu anda yani
çalışmamız var fakat uygulamada böyle bir düşüncemiz söz konusu değil, onu da
belirteyim.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu
çalışmalarını bu ay sonu itibarıyla 29’unda tamamlayacak. Bağımsız bir şekilde
çalışmalarını sürdürüyor ve bu konuda Komisyonun belirleyeceği karara tabii ki
hepimiz saygılıyız. Komisyon Türkiye'nin şartlarını ilgili tüm kurumlardan tüm
verileri alarak bu çalışmalarını sürdürüyor. Bu çerçevede Asgari Ücret Tespit
Komisyonu ücretleri, zam oranlarını, artışları belirleyecek.
2821 ve 2822’yle ilgili… Ocak 17, son
tarihi, istatistiklerin yayınlanması yani sendikaya kayıtlı işçilerle ilgili
istatistiklerin yayınlanmasının son tarihi. Bunu dikkate alarak yasa ocak ayı
içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde umuyorum ki yasalaşacak. Ben şahsen
bir engel görmüyorum, bütün değerlendirmeler yapıldı, Meclis bu arayı verdikten
sonra komisyonlarda ilk ele alacağımız yasaların başında geliyor.
Sayın Başkan, eğer cevap veremediğim
veya not alamadığım sorular var ise bunları da yazılı olarak cevaplandıracağımı
belirtiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan,
biraz önce dediniz ki “Gelir getirmek için…” Yani ne yapmak için? Gerçekten ben
bu mantığı kavramak için soruyorum: Şu 1 lira için vatandaş “Bana ilaç yazma.”
diyecek, şu 1 lira için, 1 lira… Vatandaş bunu ödeyemeyecek. Ödeyemeyeceği için,
ödemek istemeyeceği için ilaç yazılmayacak ve tasarruf edeceksiniz. Bu,
vatandaş sağlığından tasarruf edemeyeceğine göre, doğrudan doğruya gelir
getirme amacına yönelik ya da vatandaş o kadar zor durumdaki bunu ödeyemeyeceği
için “Bana ilaç yazma doktor. Altı kutu ilaç yazmışsın, pazarlık edelim ya, ben
ancak üç tanesini verebilirim. Veremem 3 lira, olmaz.” diyecek, tasarruf
edilecek. Yani bu son derece yanlış bir mantık.
Dolayısıyla paralı bir şey, 1 lira için bence değmez Sayın Bakan. Kanuna
koymaya da değmez 1 lirayı.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Bakan, net bir cevap istiyorum: Muhtarlar 2002 yılında 90 lira maaş
alıyordu, 80 lira BAĞ-KUR primi -en
düşük kademe- ödüyorlardı; şimdi 370 lira alıyorlar, 340 lira BAĞ-KUR primi
ödüyorlar. O zaman 10 lira kalıyordu, şimdi 30 lira kalıyor.
Muhtarların sosyal güvenlik primlerini
hazineden, maliyeden karşılayıp bu insanların özlük haklarını verecek misiniz,
yoksa, hâlâ, dokuz yıl geçti, zatıaliniz bu konuda, şurada grup başkan vekili
olarak otururken “Hazırladık, getiriyoruz.” dediniz, şimdi Bakansınız, direkt
sizi ilgilendiriyor. Muhtarların özlük hakları konusunda acaba yine Köy Kanunu,
köylere mi gideceğiz, onu mu bekleyeceğiz? Sizden net bir yanıt bekliyorum,
herkes sizden cevap bekliyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan, bir buçuk
dakikanız var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, muhtarlarla ilgili geçtiğimiz
dönemde de çalışmalar yaptık. İfade ettiğiniz gibi, 90 TL maaş aldıklarında
Bakanlar Kurulu kararıyla bunu 1 kat artırmış idik. Şimdi, daha sonra olan
gelişmeleri de dikkate almanızı istirham ediyorum. Biliyorsunuz MERNİS projesi
yürürlüğe girdi. MERNİS yürürlüğe girdikten sonra muhtarların o klasik
tanımlamalar çerçevesinde çok önemli ölçüde görevlerinin ortadan kalktığını
görüyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
İşleri bitti!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Müsaade eder misiniz.
Bu çerçevede “muhtar” ifadesiyle ilgili
yeni bir tanımlama, yeni bir statü belirlenmesi çalışmasının doğru olacağı
içerisindeyim. Yani muhtarlık var idi bugüne kadar, var olmaya devam edecekse,
yeni bir statüye gereklilik var çünkü gerçekten MERNİS projesi önemli ölçüde
muhtarların görevlerini otomatik olarak yapar duruma geldi.
E, 1 lira, biz özellikle ifade
ediyoruz: Sizin dediğiniz 1 lira, 2 lira, 3 lira, 5 liralık ilaçtan biz katılım
payı almayacağız belki de. Kurumun bu konuda yetkisi var, yani bu
değerlendirmeyi yapacağız ve nereden alıp nereden almayacağımız konusunda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) – Son cümle Sayın Başkan…
BAŞKAN - Evet, Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 9’uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz isteyen,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın izzet Çetin.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
birinci bölümünde -sözüm ona birinci bölümü- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, konuşmama
başlamadan önce ben de Ermeni iddialarının reddini suç sayan yasa tasarısını
kabul eden Fransız Ulusal Meclisinin aldığı kararı protesto ediyorum ve buradan
tüm yurttaşlarıma Fransız bankalarındaki ve ortaklığı bankalardaki
mevduatlarını ve onlarla işlemlerini gözden geçirmelerini diliyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz evvel Sayın
Bakanımızın -bu, torba kanun mudur, çorba kanun mudur, ben gerçekten
şaşırıyorum- on sekiz maddelik bir kanuna “temel kanun” deme mantığının Meclisi
itibarsızlaştırma, kamuoyunda küçük düşürme anlayışından başka bir sözcükle
ifade edilebileceğini düşünemiyorum. Birden fazla kanunda değişiklik öngören ve
anlaşılması son derece güç bir düzenlemeyi temel kanun diye, bundan etkilenecek
kesimlerin anlamasını, dinlemesini, katılımını engelleyerek, 2 kez Anayasa
Mahkemesinin iptal kararına rağmen yine memur emeklilerinin -memuriyette geçen
emekli sürelerinin- ikramiyelerinin ödenmemesi için uğraş vermek ve memurların
yargı yoluyla elde ettiği bir hakkı kanun yaparak, adına kanun denilen bir
düzenlemeyle engellemeye çalışmak gerçekten işçi düşmanlığı, memur düşmanlığı,
emekli düşmanlığından başka bir kelimeyle ifade edilemez.
Sayın Bakan diyor ki: “Bunun içinde
olumlu düzenlemeler de yok mu? İyisi var, kötüsü var.” Sayın Bakan, gerçekten
düzenlemeyi baştan sona inceledim ve dikkatlice okudum. Bakınız, sadece bir
maddede sarıyla işaretlenmiş ve kırmızıyla çizilmişler yeni düzenleme, Anayasa
Mahkemesi kararını bertaraf edebilmek için uğraş verilen düzenleme. Yani, bir
halk deyimi vardır: Deveye sormuşlar: “Boynun neden eğri? E nerem doğru ki.” demiş.
Ben bu 1’inci maddenin, bu torba, bu çorba kanunun neresini düzelteyim Sayın
Bakan? Bununla memurlara, işçilere, çalışanlara getirilecek kısıtlamaları,
yapılacak hak kayıplarının neresini anlatayım?
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımız
diyor ki: “4688, Toplu İş İlişkileri Kanunu, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği
Kanunu gibi önemli kanunlarda da önümüzdeki dönemde değişiklik yapacağız.” On
yıldır bekliyoruz ama bu kanunu gördüğüm
zaman, o kanunlarda da mutlak surette
emekçilerin mücadeleyle kazandıkları haklarından geriye almalar olacak diye
düşünüyorum.
Bakınız, biraz evvel soru sordum, yanıt
vermediniz. Daha evvel, 5283 sayılı Yasa’yla SSK hastanelerini Sağlık
Bakanlığına devrettiniz, sağlık piyasalaştı, bu Kanun’un içinde de var. Şimdi,
sağlıkta gelinen nokta tıkanma, ilaç kutu başına, reçete başına paraya kadar
geldiniz. Hastaneler gitti, sağlık bitti, sağlık iflas noktasında. Şimdi,
Emekli Sandığında çalışanların ikramiyelerini de kıdem tazminatıyla
ilişkilendirerek, korkum o ki, gelecekte kıdem tazminatını kaldırırken
memurların emekli ikramiyesini de kaldırmış olma gibi bir zihniyeti gizlice
beyninizde taşıyorsunuz. Buradan ben onu da, onun ipuçlarını da görüyorum.
Değerli arkadaşlar, gerçekten, Anayasa
Mahkemesi vermiş olduğu kararda esasında Hükûmete hukuk dersi de veriyor.
Anayasa’mızın 2’nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu
belirtiliyor. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan
haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukukun üstünlüğüne inanan ve yargı denetimine açık olan
devlet anlayışıdır. Şimdi, siz, yargıyla yapılan bir düzenlemeyi, alınan bir
hakkı geri alma uğraşısı içine girmişsiniz Sayın Bakan. Gerçekten, bu kanun
tasarısıyla, bu kanunla şimdiye kadar…
Değerli arkadaşlar, konuyu net olarak
şöyle söyleyeyim: Emekli Sandığına tabi olarak çalışırken memuriyetten ayrılıp
SSK’lı veya BAĞ-KUR’lu olarak çalışma yaşamını tamamlayıp emekli olanlar emekli
olurken önceden emekli ikramiyesini memuriyette geçen süreler için
alamıyorlardı, daha sonra bu bir düzenlemeyle, yargı kararıyla alınır konuma
geldi. AKP, Anayasa Mahkemesinin ilk kararını uygulama yerine bunu 2829 sayılı
Yasa’nın içine dercederek yine uygulamak istememe gibi bir yola başvurdu,
yeniden iptal edildi ve şimdi, emekli olanlar yargıya gittiklerinde memuriyette
geçen süreleri için emekli ikramiyesini alabilir konumdalar ve sayılarının
-basına yansıdığı kadarıyla, Bakan net rakamını biliyordur- 300 bin dolayında,
293 bin civarında olduğu belirtiliyor. Şimdi, bunların bütün hizmet süreleri
memuriyette geçmiş olsa…
Ki o memurların bir başka haksızlığı da
yine şeyde mevcut. Burada SGK’nın sitesine girerseniz görürsünüz, hangi memurun
hangi dereceden yirmi beş yılını tamamladığında ne kadar emekli ikramiyesi
aldığı, otuz yıl üzerinden ne kadar alacağı yazılı. Biraz evvel konuşmacı
arkadaşlarım değindi, bunun süresi, emeklilik yaşı altmış beşe çıktı,
memuriyetteki süre kırk beş yıla kadar uzadı. Bir kere, otuz yıl olarak yasada
var olan hükmün korunması bir haksızlık, bunun da hizmet süresi kadar süreyi
emekli ikramiyelerinin kapsaması gerekir.
Söylemek istediğim şudur ki: Bir yıl,
üç yıl, beş yıl, on yıl memuriyette geçmiş, BAĞ-KUR ya da SSK’dan emekli
olmuşsa emekli olduğunda emekli ikramiyesini Emekli Sandığı hükümlerine göre
emekli olacağı tarihteki kat sayı üzerinden alabilsin, istenilen bu. Tabii, AKP
vermek istemiyor, sinekten yağ çıkartmaya çalışıyor. Malı herhâlde biraz da
eşe, dosta, yandaşa daha fazla kalsın hazinede, yol yaparız, ihale veririz, şunu
yaparız, bunu yaparız, son dehrimizde de bunları kullanalım gibi mantıkla memur
olarak çalışılan sürelerin kıdem tazminatının gasbı yoluna gidebiliyor. Bunu
yaparken de bir gözdağı daha veriyor, düzenlemenin 2’nci maddesinde diyor ki:
“Eğer yargıdan vazgeçerseniz ben yargı masraflarını sizden almayacağım.”
Zannediyor ki memurlar da eğer yargıdan vazgeçerse emekli ikramiyelerinin o
bölümlerini alabilecekler. Buradan, yargıya gidip de yargısı devam eden,
memuriyette geçen süreleri için dava açanlara sesleniyorum: Sakın ola ki
davanızdan vazgeçmeyiniz. Dava açmamış olanlara sesleniyorum: Bu yasa Resmî
Gazete’de yayınlanmadan mutlaka dava açınız. AKP hakkınızı elinizden almak
istiyor, buna karşı yol, bunu engellemenin yolu, bir an evvel yargıya
başvurmaktan geçiyor.
Değerli arkadaşlar, bir başka hüküm:
Bakıyorsunuz yine -tabii, hızlıca geçmek zorundayız, düzenlemeler o kadar
berbat, o kadar karmaşık ki- 3’üncü maddede, Bakan da söyledi, bilişim
sektöründe çalışacak 50 uzman yerine bunun sayısını 80’e çıkartmayı kanuni
maddeyle düzenliyor. Ya bu kadar eklektik, bu kadar öngörüsüz düzenleme
olabilir mi? Daha beş yıl oldu bu kanunlar yapılalı. 50 kişi de yetmez, yarın
80 kişi de yetmez.
Arkadaşlar, devletin işleri, asli ve
sürekli işleri devlet memurlarıyla görülür. Oradaki düzenleme, sözleşmeli
personel. Niye sözleşmelilikte ısrar ediyorsun? Sayıyı 80’de niye
sabitliyorsun? İhtiyacın kadar al ama memur olarak al. İstihdam biçimini
değiştirerek, güvencesizliği getirerek, çalışma yaşamını iyice
kuralsızlaştırarak Çalışma Bakanlığının “Yasal düzenleme yapıyorum.” diye
buraya çıkması, herhâlde size yakışan bir tutum olmaz Sayın Bakan çünkü sizin
yapınız buna uygun değil.
Yine, bir başka şey, diyor ki 7’nci
maddesinde, buradaki düzenlemede: “Kurum gerekli gördüğü hâllerde hastaların,
refakatçilerin ulaşım hizmetlerini gidermek için hizmet satın alma ve kiralama
yoluna başvurabilir.” diyor. Bu da direkt olarak yine piyasalaştırmanın,
taşeronlaşmanın AKP tarafından yaygınlaştırılacağının somut göstergesi. Dün,
bütçe görüşmelerinde araç sayılarını veriyorlar. “Araç azaldı...” Kiralanan ne
kadar, hizmet alınan ne kadar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İZZET ÇETİN (Devamla) – Peki, ben
teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sağ olun, çok teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Sayın Ali Öz. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA ALİ ÖZ (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
113 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın görüşülmesiyle ilgili Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyeti saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Fransa
Parlamentosunun almış olduğu kararı şiddetle kınıyorum.
Değerli milletvekilleri, yorucu bütçe
maratonundan sonra, 73 milyon insanımızı yakından ilgilendiren, sağlık
harcamalarındaki değişiklikler ve emeklilik yasasında yapılması düşünülen yeni
düzenlemeler üzerine görüşlerimi belirtmek ve bu konudaki sorunları dile
getirmek istiyorum.
Anayasa Mahkemesince iptalinden sonra,
Emekli Sandığına tabi, memuriyetten ayrılan, başka kuruluşlarda çalışmaya
başlayan veya serbest meslek icra edenlere yapılan bir haksızlığı düzeltme
mücadelesi veriyoruz.
Bu konu kapsamında yapılan yeni
düzenleme, mağdurlarına haklarını teslim etmemekte, âdeta bir sus payı
önermektedir. Bu yapılan düzenleme, yıllardır kamuda hizmet vermiş olan
insanların beklentilerini karşılamaktan uzak kalacaktır. Söz konusu
düzenlemeyle bu vatandaşlarımızın sadece, Emekli Sandığı mensubu olarak
geçirdiği hizmet yılları dikkate alınmakta ve Emekli Sandığından son ayrıldığı
tarih ve o günün şartları esas alınmaktadır.
Oysaki Hükûmetimizin bu
vatandaşlarımıza yönelik yeni hak sunuşundaki cimri tutumundan ve bu anlayıştan
vazgeçmesi gerekmektedir. Bu vatandaşlarımız yıllar öncesine dayanan bu
haklarından mahrum bırakılarak, açılan davalar hiçe sayılarak zarara
uğratılmışlardır. Bu zararın telafisi yönünde yapılan bu düzenlemeyle,
maalesef, gerçek bir hak ediş uygulaması yapılmamış, âdeta günü kurtarma
gayreti içerisinde davranılmıştır.
Kıt kanaat geçinen bu insanlarımız
yıllardır geçimlerini temin etmek için çalışmak zorunda kalmışlar, düşük
ücretlere mahkûm ettiğimiz dar gelirli memurlarımız ikinci bir iş yapmak
zorunda bırakılmışlardır. Kimisi taksi şoförlüğü yapmış, kimi simit, ayran
satmış, kimisi işportacılık yapmıştır. Bu insanların yükselen feryatlarına ise
kulak verilmemiştir. Ülkemiz şartlarında ağız tadıyla bir emeklilik yaşamaları
maalesef mümkün olmamıştır. Bu kadar dar gelirle, asgari ücretle geçinen
vatandaşlarımızı ve ay sonuna borçsuz girebilenleri hakikaten yürekten kutlamak
lazımdır.
Bütçe görüşmelerinde, Hükûmetin her
değerli üyesi, sağlık sistemindeki iyileşmeden, Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin
başarısından gururla bahsetmiştir. Biz “Bir şey yapılmadı.” iddiasında değiliz
ancak sağlıkta yapılanların sahadaki sıkıntıları gidermediğini, insanlarımızın
sağlık hizmetine ulaşmalarının en doğal hakları olmasına rağmen bu konuda hâlâ
zorlandığını, parası olanların bu hizmetlere daha kolay erişebildiğini iddia
ediyoruz. Bu tasarının merkezine insan değil, maalesef para oturtulmuştur.
Sağlıkta yeni uygulamalar sağlık
çalışanlarını ciddi derecede mağdur etmiştir. Doktorlarımız, hemşirelerimiz,
sağlık çalışanlarımız mutsuzdur. Özlük haklarında iyileşme olmamıştır. Döner
sermaye gelirinden aldıkları pay her geçen gün azalma eğilimindedir. Sağlık
çalışanlarımızdan, il merkezleri dışındaki alanlarda çalışanların gelirleri
daha da azdır. Bu ücret azlığından, sağlıkta personel dağıtımı istenilen
düzeye erişememektedir, dağılım
dengesizliğinin önü alınamamaktadır. Bu durum hasta sevklerini beraberinde
getirmektedir.
Takdir edersiniz ki yoğunluk artışı
hizmet kalitesini düşürmektedir. Bizim sağlık
alanındaki ana beklentimiz, herkesin
ulaşabildiği, rasyonel, sürdürülebilir, daha fazla koruyucu sağlık
hizmetlerinin hâkim olduğu, kaliteli bir sağlık hizmetinin yaygınlaşmasıdır.
Aksi hâlde Sağlıkta Dönüşüm Projesi başarılı olmaz. Eğer siyasiler hastaların
sorunları ile alakalı devreye girmek zorunda kalıyorlarsa sistemin tam
işlediğinden bahsetmek asla mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, bugünkü
uygulamalarla hasta memnuniyeti giderek azalacaktır çünkü insanlarımız
sağlığına daha fazla katılım payı ödemek zorunda kalacaklardır. İnsanlarımız
sağlık güvencesinde olabilmek adına Sosyal Güvenlik Kurumu primi ödemekteyken,
muayene katılım payı, ilaç yüzdeleri, jenerik ilaçlara fark, reçetedeki yazılı
kutulara fark ödemeye başlayacaklardır. Özellikle özel sağlık kuruluşlarındaki
farklar, Tam Gün Yasası ile kapatılmış muayenelerden sonra, engellenmesi
düşünülen bıçak parası yerine, daha derin cüzdan ve gönül yarası açmıştır. Özel
hastanelerdeki farklar gerçekten ciddi rakamlardır. Bu farklar, muayene, tetkik
ve bir de cerrahi girişim söz konusu olduğunda katbekat artmaktadır. Buradan
alınan ciddi farklar kayıt dışı yeni bir alan da oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin
sağlığı özelleştirme gayretleri hızla devam etmektedir. Sağlıkta uygulanan her
işlem vatandaşa ek bir külfet getirmektedir. Bu yükten vatandaşın kurtarılması
şarttır. Bu eziyete son verilmeli ve vatandaşın cebinden el çıkartılmalıdır. “Hekimler,
vatandaşın cebine el atıyorlar.” diye suçlanırken şimdi boş ceplere Hükûmetin
el atması doğru değildir. Vatandaştan her basamakta katılım payı alınması
hakkaniyete aykırıdır.
Özellikle performans
uygulaması sağlık hizmetlerinde
ciddi sorunları beraberinde
getirmiştir. Performans dağıtımındaki adaletsizliğin dışında, vatandaş bu
uygulamadan mağdur olmaktadır. Bu anlayışla kazanan olmamıştır.
Zor ve zahmetli, ciddi bakım ve zaman
gerektiren hastalar hastanelere kabul edilmez olmuş, sadece ayaktan ve kısmen
tedavisi kolay hastalar arzulanır olmuştur. Yüksek riskli hastalar, kendilerini
tedavi edecek hastane arar duruma gelmişlerdir. Aile hekimliği uygulamasındaki
bazı aksaklıklar da hastayı sevk edip etmemesine göre gelir düzeyiyle
ilişkilendirildiğinden geç tanı konma ve tedavilerde gecikmeye zemin
hazırlayacaktır. Bu endişeyi ortadan kaldırmak gerekmektedir.
Özel sağlık kuruluşlarında vatandaşlar
ciddi otelcilik hizmeti almaktadır ancak aynı seviyede sağlık hizmetini sosyal
güvenlik kapsamında alması mümkün değildir. Bu sorunun bir an önce giderilmesi
gereklidir. Burada özel hastanelerin durumu ve finansal desteklenmeleri de
gözden geçirilmeli, onların da
mağduriyetleri giderilmelidir.
Hizmet alımı şeklinde taşeronların
eline bırakılmış olan sağlık çalışanları da zor durumdadır, emeklerinin
karşılığını alamamaları da ayrı bir sorundur. Bu insanlarımızın da iş güvencesi
ve kadro taleplerine kulak verilmelidir.
Tıp fakültelerindeki öğretim
görevlerinin durumunu da göz ardı etmemek gerekir. Ana görevleri memleketimizin
her köşesine gidecek özellikte donanımlı hekimler yetiştirmek olan öğretim
görevlileri asla mağdur edilmemelidir. Üniversite ve eğitim hastanelerindeki
hocalarımıza yapılan bu son uygulamalar, toplumun ileriki yıllarda acısını
çekeceği yeni sorunları beraberinde getirecektir. Tıp eğitiminin pratik
alanında oluşacak eksiklik, yetişecek hekimin kalitesini doğrudan
etkileyecektir. İnsanca yaşayacakları sosyal ve özlük haklarına kavuşmaları
temin edilmelidir. Hekimlikte yapılan hataların “pardon”u yoktur çünkü hekimin
hatasını ancak toprak örter.
Kısacası, sağlıkta daha katedeceğimiz
çok uzun bir yol vardır. Milletimiz hizmetin en iyisine layıktır. Daha çok şey
yapmalıyız. Eğitimi en başa alıp, her kademede yaygınlaştırıp farkındalık
yaratamazsak işimiz zordur.
Bütçeden çok kaynak aktarıp yeni araç,
bina, teknik donanımlı cihazlar çare değildir. Sağlık hizmeti sunan fedakâr
çalışanları gözetmeden sonuç alamazsınız.
Vatandaşa en doğal hakkı olan sağlık
hizmetlerini sunma adına yeni yükler getirmek doğru değildir. Bu uygulamalarla
biliniz ki bütçeden ne kadar pay ayırırsanız ayırın karşılığı memnuniyetsizlik
olacaktır. Eğitimi ve denetimi artırarak, daha az para harcayarak bu engelleri
aşmak mümkündür.
Sağlık hizmetini her bireyin ücretsiz
alma hakkının olduğu ve bu hakkının da anayasal bir hak olduğu unutulmamalı,
vatandaşlarımıza sağlık alanında yeni maliyetler yükleme isteğinden bir an önce
vazgeçilmelidir. Sağlık alanında hizmeti verenlerin alanlar kadar gözetilmesi,
sistemin başarısının anahtarıdır.
Kutu başına alınacak 1 TL’den
vazgeçmek, iktidar olarak da bu teklife “Evet.” demeniz, yapılan tüm çabaların,
çalışmaların, muhalefetin, sivil toplum kuruluşlarının, meslek örgütlerinin
dikkate alındığı anlamı çıkar ki bundan ancak demokrasimiz ve yüce Meclisimiz
kârlı çıkar diyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Kurt.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tasarı’nın birinci bölümü üzerine partim
adına görüşlerimizi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlarken son iki gündür
Türkiye’de gazetecilere karşı geliştirilen operasyonları kınadığımı, doğru
bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Bu gazeteciler, Türkiye’de gazetecilik
faaliyeti dışında hiçbir farklı iş içerisinde olmamışlardır. Görevleri
gazetecilik yapmaktır, muhalif gazetecilerdir, Hükûmetin, iktidarın hoşuna
gitmeyen haberleri yapan gazetecilerdir, bu nedenle de hedef tahtasına
konmuşlardır. Bakınız bir gazeteci
arkadaşımız Dicle Haber Ajansı Ankara Temsilcisiyle ilgili olarak -ki
dosyaların, dün, avukatlarına gizlilik kararı olduğu gerekçesiyle dosyaları
verilmemiş olan bu gazeteci arkadaşlarımızla ilgili olarak- bugün bir
gazetemizde DİHA (Dicle Haber Ajansı) Ankara Temsilcisi Kenan Kırkaya’yla
ilgili bir haber yayınlanıyor. Kenan Kırkaya benim meslekten arkadaşımdır, uzun
süredir de tanırım. Gözaltına alınan arkadaşların tamamını uzun süredir
tanırım, birlikte mesai arkadaşlığım vardır, Kenan Kırkaya da bunlardan bir
tanesidir. Ama bugün iktidar yanlısı yayınlarıyla ön plana çıkan bir gazete
Kenan Kırkaya ile ilgili ibret verici bir haber yayınlıyor. Diyor ki: “Kenan
Kırkaya İzmir ve İstanbul’da polise karşı molotof atma eylemlerinde bulunmuş,
bu nedenlerden dolayı gözaltına alınmıştır.” Kenan Kırkaya son beş yıldır
Ankara’da Dicle Haber Ajansının muhabirliğini yapıyor, mesaisinin tamamını
Ankara’da geçiriyor, evli ve 1 çocuk babasıdır. Bir gazeteciye bu denli
mesnetsiz suçlamalarda bulunarak, bu mesnetsiz suçlamalardan dolayı
gazetecileri gözaltına almak Türkiye’nin ayıbıdır diye düşünüyorum.
İkinci önemli bir faktör: Bu gazete bürolarına,
ajans bürolarına yapılan baskınlarda çok sayıda kitaba el konulmuş. El konulan
kitaplardan bir tanesi de geçen gün burada, Meclis kürsüsünde sizlere
gösterdiğim bir kitap da var, Musa Anter’in “Hatıralarım”a da el konulmuş.
Muhtemelen, yarın gazeteciler savcı huzuruna çıkarıldığı zaman, Musa Anter’in
“Hatıralarım”ı da suç delili olarak onların önüne konulacaktır. Musa Anter’in
el konulan kitapları -ki tüm bürolarda bulunan Musa Anter’in “Hatıralarım”
kitabına el konulmuştur- bir tek nüshası dahi bırakılmadan hepsi götürülmüştür.
Bu kitabın 1992’den bugüne kadar Türkiye’de sayısız defa baskısı yapılmış ve
hakkında savcılıkça bugüne kadar açılmış tek bir dava yoktur. Ama, zannederim,
Musa Anter’in bir sözünü savcı ve polislerimiz orada bulacaklardır. Musa Anter
o kitabında, “Hatıralarım” kitabında, bir yargılamasına ilişkin olarak bir
hatırasını anlatırken, bir hâkim huzuruna çıkarken şunu söylüyor; bölücülükle
suçlandığı hâkim kendisine söylüyor, o da mealen şu cevabı veriyor: “Hâkim Bey,
ülke hıyar mı ki ben ortadan ikiye bölmeye çalışayım.” diyor. Zannederim,
savcılar, yarın Musa Anter’in “Hatıralarım” kitabında bu cümleyi
arayacaklardır, bulmaya çalışacaktır; yargılamaya, şimdi yeniden yargılamaya
kalkışacaklardır.
İkinci olarak: Bugün Fransa Meclisinde
kabul edilen yasayla ilgili olarak da görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz ülkelerin, birbirlerinin kirli çamaşırları üzerinden
siyaset yapmalarını doğru bulmuyoruz. Fransa’nın çıkarmış olduğu, Fransız
Parlamentosunun çıkarmış olduğu bu yasayı da doğru bulmuyorum. Parlamentoların
tarih yazma alışkanlıkları elbette ki doğru değildir, bu yaklaşıma katılmamız
da mümkün değildir. Ancak, herkes kendi kirli çamaşırını kendisi yıkarsa,
kendisi temizlerse başkasına kendisinin kirli çamaşırına dil uzatılması, el
uzatılması fırsatı verilmemiş olur.
Bizim bu konuda “Ermeni soykırımı
yoktur.” deme dışında bugüne kadar bu ülkede yaptığımız hiçbir şey yok ve
açıktır ki bunu demekle de temize çıkmış olmuyoruz. Bunu yapmak yerine şunu kendimize
sorsak daha sonuç alıcı oluruz diye düşünüyorum. Değerli dostlar hepimizin
ataları, hepimizin babaları, dedeleri şunu söylerdi: “Şurada Ermeni komşum
vardı.”, “Şu köy Ermeni köyüydü.”, “Şu köy Süryani köyüydü.”, “Şu köy Nasturi
köyüydü.” İsimle, isim isim sayarlar, hatta Diyarbakır’da Ermeni zanaatkârların
küfürlü atışmaları meşhurdur ve bugün bile Diyarbakır’ın mizah dilinde
kullanılırlar. Şunu kendimize sormamız gerekiyor: O komşularımıza ne oldu? O
komşularımız nereye gitti? Gitme sebepleri neydi? Bunu kendimize sorarsak
Fransa’nın bugün çıkarmaya çalıştığı ve çıkardığı yasaya gerek kalmayacaktı; ne
Fransa’nın ne de başka bir ülkenin Türkiye'nin böylesi bir sorununa el atması
ihtiyacı doğmazdı.
Biz de buradan -evet, haklı olarak-
bizim de televizyonlarımız Fransa’nın tarihindeki kara lekelerini bir bir
söylemeye başlıyoruz, ifade ediyoruz. Evet, Fransa’nın tarihinde de onlar
vardır ama çözüm değil, çözüm değil. Oradan geri dönmemiz gerekiyor; kendi
mutfağımıza, kendi tarihimize dönüp kendi geçmişimizle yüzleşmek, kendi
geçmişimizdeki hatalardan ders çıkarmak ve onları, o defterleri bir daha
açılmamak üzere tarihin rafına kaldırma şansına sahibiz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Orada
yaşıyor bir kısmı biliyorsunuz.
ADİL KURT (Devamla) – Bunu yapmak
mümkün. Açık yüreklilikle, bu Parlamento bunu yapabilir. O zaman her yıl buraya
çıkıp Fransa’yı ya da bir başka ülkeyi kınamak durumunda kalmayız. Her gün, bir
hafta, on gün, yirmi gün ülke gündemimiz bu olmak durumunda kalmaz Sayın
Vekilim. Bunu söylemeye çalışıyorum.
İkinci önemli olay yani kanun
tasarısıyla ilgili olarak kalan süremi ifade ederken, biz evet, çok şeyi
tartıştık bugün. Komisyonda da çok şey tartıştık. Bu kanun tasarısının tamamına
karşı değiliz, elbette ki olumlu yanları vardır ama bizce, daha önce Sayın
Sözcümüzün de ifade ettiği gibi bu kanun tasarısının komisyonlarda tüm
müdahalelere rağmen baş edilememiş, çözülememiş sorunları vardır keşke bu
sorunlar olmamış olsaydı, keşke bu eksiklikler olmamış olsaydı diye
düşünüyorum.
Hükûmet sağlık politikasını biraz
bakkal dükkânı politikasına dönüştürmüş. Sayın Bakanın deminki rakamları 160
milyarla 150 milyon arasındaki farkı koyarken de biraz da “Ya, biz tereyağını
satıyoruz, biz makarnayı satıyoruz, pirinci satıyoruz, bu da sadece tuzun
getirisidir.” Sağlığa meta gözüyle bakılırsa böyle yorumlar çıkarmak mümkündür.
Biz sağlığa meta gözüyle bakmadan,
sağlığa herkesin eşit şekilde ulaşabileceği bir yaklaşımın getirilmesi
gerektiğini vurguluyoruz. Ticari bir
meta olarak görülmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu yönüyle yasada eksiklerimiz
vardır. Bu eksiklerin mevcutta da ortadan kaldırılma şansı vardır.
Parlamentomuz umarım bu müdahaleyi yapar ve eksikliklere mahal vermeyecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kurt.
Şahıslar adına ilk söz Ankara
Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
113 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kanunu Tasarısı’yla ilgili söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, sosyal güvenlikle
ilgili bir kanun tasarısını tartışıyoruz. Sosyal güvenlik çok çok önemli bir
konu, çünkü doğrudan doğruya halkla ilgili bir konu. Doğrudan vatandaşla ilgili
olduğu için çok önemli. Devletin, özellikle sosyal devletin ne olduğu, ne
olması gerektiği, nasıl olması gerektiğiyle ilgili burada çok önemli izler, tespitler
söz konusu. Dolayısıyla, bu önemli alanda bir düzenleme yaparken tabii ki çok
daha fazla hassas olmamız lazım, hep birlikte çok daha fazla ilgi göstermemiz
lazım. Her ne kadar bu konu biraz teknik gibi görünüyor, herkesin bilebileceği
bir konu gibi görünmüyorsa da yine de üzerinde durmamız, hassasiyetle durmamız
gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu konu
komisyonlarda gündeme geldiği zaman biz parti olarak karşı çıktık.
İtirazlarımız oldu, birçok maddesiyle ilgili, hükmüyle ilgili itirazlarımız
oldu.
Aslında şöyle bakmak mümkün: Bu sosyal
güvenlik alanında, doğrudan doğruya vatandaşla ilgili olarak, vatandaşın
hakkını geriye götüren maddeler içeriyor tasarı. Dolayısıyla, iktidarı
yıpratacak, iktidarı zora sokacak, sıkıntıya sokacak bir tasarı. Ee,
diyeceksiniz ki “Tamam, öyleyse destekleyin, madem iktidarı yıpratıyor,
sıkıntıya sokuyor.” Ama değerli arkadaşlarım, tabii ki iktidarı yıpratıyor diye
bir tasarıyı destekleyecek değiliz, bu aynı zamanda vatandaşı da yıpratıyor
çünkü, halkı da yıpratıyor, sıkıntıya sokuyor, devleti vatandaş karşısında da
sıkıntılı duruma düşürüyor, onları da düşünerek tabii ki bizim bu hassasiyeti
gösterip itirazlarımızı yapmamız gerekiyor.
Bakın, en önemli maddesi, Anayasa
Mahkemesinin 2 kez iptal ettiği Emekli Sandığı emeklileriyle ilgili bir hükümle
ilgili. 2 kez Anayasa Mahkemesi bu konuda yüce Meclisin düzenleme yapmasını
emretmiş, amir olmuş. Şimdi, biz onu tasarıyla 1475 sayılı İş Kanunu’na
bağlıyoruz. İş Kanunu, zaten, biliyorsunuz, birkaç yıl önce değişti. İş
Kanunu’nun özellikle bu hükmü, kıdem tazminatlarıyla ilgili hükmü çok
problemli: henüz içtihatlar da oturmadı, çok sıkıntılı, uygulamada çok büyük
sorunları var. Şimdi, Emekli Sandığı emeklilerinin durumunu da aynı paralelde
yaparsak çok daha büyük sıkıntılar söz konusu olacak. Zaten yargı sistemini
çalışmaz hâle getiren devletten kaynaklanan -Adalet Bakanlığı bütçesi sırasında
da söz konusu oldu- kamudan kaynaklanan, kamunun açtığı davalar, onun için
sistem, yargı sistemi tıkanıyor. Biz de burada yine aynı şekilde sistemi
tıkayacak, sorun yaratacak hükümler getiriyoruz.
Bu düzenlemenin güncel olmaması, bizim,
vatandaşa yönelik, böyle hakları yenen kişilere yönelik -50, 60 lira alacaklar,
hatta uygulamada var- çalıştıkları yıllar sonunda 67 kuruş para alabilecekleri
bir düzenlemeyi yapmamız, güncelleme yapmamamız, bizim burada uğraşmamıza
değmeyecek, yüce Meclis adına ayıp sayılabilecek sıkıntılı bir konu inanın. O
zaman, hiçbir şey yapmayalım çok daha iyi. Bu yapılan, bu şekliyle, inanın,
Anayasa Mahkemesinin yaptığı düzenlemenin uygulamaya geçirilmemesi demektir
kesinlikle. O zaman, devletin ihtiyacı var, durumu iyi değil, bunun maliyetinin
altından bu devlet kalkamaz diyelim, yapmayalım bu düzenlemeyi; vatandaş da
ilgili de bundan vazgeçer. Ama öyle bir şey yok.
Bakın, dün bitirdik bütçe
görüşmelerini, devletin bütçesi 351 milyar, Sosyal Güvenlik Kurumunun 161
milyar. Bu meblağ, hiçbir şey değil sosyal güvenlik bütçesi içerisinde.
Değerli arkadaşlarım, sürem bitti.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.
Şahıslar adına son söz, Adana
Milletvekili Sayın Necdet Ünüvar’a ait.
Buyurun Sayın Ünüvar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. 113 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine söz
almış bulunuyorum.
Öncelikle, bugün kürsüye çıkan her
arkadaşımız Fransa Parlamentosunda her ne kadar 577 üyeli Parlamentonun sadece
44 civarında üyesiyle alınmış olsa da aldığı kararı kınadı. Ben kınamanın
ötesinde, Fransa gibi köklü bir ülkenin, 1700’lü yıllarda inanmadığı fikirleri
bile ölümüne savunan Voltaire’den sonra bugün sadece düşüncesini ifade etmek,
ortaya koymayı cezalandırma anlayışına gerilemesini gerçekten büyük bir
üzüntüyle karşıladığımı ifade ediyorum. Umuyorum, Fransız Senatosu ve
yetkilileri tez zamanda bunun gereğini yapacaktır. Sayın Başbakanımızın
açıklamasının da bu karar üzerinde, en azından değiştirme, düzeltme anlamında
etkili olacağını umuyorum.
Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz tasarı
pek çok hükümleri ihtiva ediyor ama iki tane konuyla ilgili değerli
arkadaşlarımız kanaatlerini ifade ettiler. Bunlardan birisi ilaç, diğeri yeşil
kart uygulamaları ki, dokuz yıllık AK PARTİ İktidarının en önemli icraatlarının
olduğu alanların ikisini oluşturuyor ilaç ve yeşil kart. Gerçekten ilaçta pek
çok önemli değişiklikler yapıldı. Yani sadece fiyatların inmesi değil,
vatandaşlarımızın ilaca erişimi ve ilaç gibi çok önemli, sağlıkta tedavi edici
maddelere ulaşımı gerçekten çok kolaylaştırdık. Referans Fiyat Sistemi geldi,
İlaç Takip Sistemi geldi ve bununla, Türkiye’de yaşayan her vatandaşımız,
sağlık hizmetlerine ve ilaca gerçekten önemli ölçüde kolayca erişti.
Baktığınız zaman, esasında, 1994’te 539
milyon kutu ilaç kullanılırken 2002’de 699 milyon, 2011 yılında 1 milyar 700
milyon kutuya çıkmış ama 2011 fiyatlarıyla değerlendirdiğimiz zaman, ilaçtaki
artış sadece yüzde 19. Bunu, bir yandan ilaç fiyatlarının indirimiyle bir
yandan da SSK’lı ve yeşil kartlı vatandaşlarımızın ilaca erişimiyle açıklamamız
mümkün.
Katkı payı, tabii, çok tartışılan bir
konu. Bildiğiniz gibi, yüzde 10 emekli işçi ve memurlara ve yüzde 20 de
çalışanlara uygulanan bir katkı payı var. Esasında bu katkı payıyla -Sayın
Bakanımız da ifade etti- bir finansman temin etmek amaçlanmamaktadır. Katkı
payı, bütün dünyada uygulanmakta olan bir sistemdir ve o sistemin esası da
gereksiz kullanımı ve israfı önlemeye yöneliktir yani ilacı kullanan veya tıbbi
malzemeyi kullanan kişi katkı payı öderse, o ödediği katkı payı âdeta bir
otokontrol sistemi oluşturur. Ülkemizde de yüzde 10, yüzde 20 katkı payının
yanında, hekimler için dört kaleme kadar reçete yazma durumu söz konusuydu ama
Danıştayın aldığı kararla bu ortadan kalkınca, bununla ilgili otokontrol
mekanizması amaçlı, üç kaleme kadar 3 lira, daha sonraki her bir kutu için de 1
lira gibi bir katkı payı ortaya kondu ve yine çok önemli, katkı payı ödeme,
sadece kullanılan her 100 ilacın 37’sinde söz konusu ve bu geçenlerde Sağlık Bakanımızın
açıkladığı rakam, 1 milyar 600 milyon TL’lik bir değerdir. Kamu sağlık
harcamalarının 60 milyarın üzerinde olduğu bir ortamda bununla herhangi bir
finansman temin edilemeyeceği çok aşikârdır. Dolayısıyla bu otokontrol sistemi
de gerçekten uygulanması gereken bir sistemdi.
Yeşil kartlı vatandaşlarımızla ilgili
de birçok şey konuşuldu. 1 Ocaktan itibaren Sosyal Güvenlik Kurumu bünyesine
katılacak ve 10 milyon civarındaki yeşil kartlı vatandaşlarımızla ilgili gelir
testleri başlayacak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından ve gelir
testleri tamamlanıncaya kadar yeşil kartlı vatandaşlarımız bugüne kadar aldığı
hizmetleri aynı şekilde almaya devam edecekler. Dolayısıyla yasa tasarısıyla
vatandaşlarımızın sağlıkta eriştiği noktadan geriye gidiş söz konusu değildir.
Ben, yasa tasarısının hayırlı olmasını
temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın
Bakanım, bir işte kırk beş yıl çalışıp alnımın teriyle hak ettiğim kırk beş
yıllık kıdem tazminatımı kanunla otuz yıla düşürmek hak mıdır, adalet midir?
Ben kırk beş yıl çalışacağım, kanunla diyeceksiniz ki: “Hayır, kardeşim ben
sana otuz yıl veririm.” Bu hak, adalet midir, size soruyorum.
İki: Burada köy ve mahalle bekçileriyle
ilgili bir yasa yaptınız, onları emniyet sınıfına aldınız ama Sayın Bakanım
hiçbir şey yapılmadı, bunların yıpranma tazminatları verilmedi, kanunda yazdığı
gibi kitapta kaldı. Sayın Bakan uygulanmayan kanun, kanun mudur?
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce Muş’tan bir
vatandaşımız arıyor, aynen dediği şudur: “Sayın Başbakanımız 12 Haziran
seçimlerinden önce NTV’de Oğuz Haksever’in canlı yayın programında ‘Sayıları
107 veya 110 bin dolayında olan 4/C’lileri 4/A veya 4/B kadrolarına
geçireceğiz.’ dedi. O günden bugüne geçen sürede bu konuda herhangi bir gelişme
olmadı. Lütfen, Sayın Bakana soruverir misiniz? 4/C’lilerle ilgili Sayın
Başbakanın sözü unutuldu mu?”
İkincisi: Köy Kanunu hazırlık
çalışmaları ne aşamadadır? Bu Kanun’da muhtarların özlük haklarıyla ilgili
nasıl bir düzenleme söz konusudur? Cevaplarsanız sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Çam…
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum:
Sayın Bakan, babanız ile anneniz
Artvin’de oturuyor, babanız BAĞ-KUR emeklisi ve bir emekli maaşı alıyor. Şu
anda da yeşil kart 1 Ocaktan itibaren kalkıyor, sosyal güvenlik şemsiyesi
altına giriyorlar. Asgari ücretin üzerinde bir geliri var ve bu gelir
karşısında, yasa gereği asgari ücretin üçte 1’inden fazlaysa geliri prim
ödeyecek. BAĞ-KUR emeklisi bir adam bunu nasıl ödeyecek? Bir.
İkincisi: Asgari ücreti vergi dışı
bırakmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Belen…
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ben seçim bölgem olan
Tekirdağ iliyle ilgili bir sıkıntıyı dile getirmek istiyorum. Tekirdağ ilinin
ağırlıklı olarak Çorlu, Çerkezköy ve Muratlı ilçelerinde toplam iki bin dört
yüze yakın fabrika vardır. Bunların Bakanlığınızla ilgili işleri Edirne’de
bulunan Trakya Bölge Çalışma Müdürlüğünde yapılmaktadır, büyük bir zaman
kaybına neden olmaktadır. Tekirdağ ilinde yeni bir bölge müdürlüğü veya
Edirne’ye bağlı bir şube müdürlüğü açmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kurt…
KAZIM KURT (Eskişehir) – Mustafa Sarı,
Eskişehir Koşmat köyünden, yirmi yıl bir ay yirmi yedi gün polislik yaptıktan
sonra ayrılmış ve tarım BAĞ-KUR’undan emekli olmuş. Bu Anayasa Mahkemesinin
kararı iptalinden sonra müracaat etmiş ve Kurum “Mahkeme böyle dese de biz size
hiçbir şey ödeyemeyiz, dava açın.” demiş. Şimdi davaya sebebiyet veren kim ve
bu vatandaş, bu ikramiyeyi alabilmek için açmış olduğu davadan niye vazgeçsin?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Çelebi… Yok.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ben Sayın Bakana görüşmekte olduğumuz
tasarının madde 2, geçici madde 223 ikinci fıkrasıyla ilgili bir soru sormak
istiyorum. Burada deniyor ki: “Şu anda kapsamda çalışmakta olanlar ve bundan
sonra da çalışıp da emeklilik hakkını kazanacak olanlarla ilgili İş Yasası’nın
14’üncü maddesindeki, yani kıdem tazminatına hak kazanmayla ilgili koşullar
aranmaz.” ama Anayasa Mahkemesinin iptal kararına rağmen yapılan düzenlemede,
şu anda emeklilik hakkını kazanmış, geçmişte Emekli Sandığından almaya hak
kazananlarla ilgili İş Yasası’nın 14’üncü maddesi, yani kıdem tazminatındaki
koşulların varlığı isteniyor. Bu iki madde arasındaki çelişki nedendir? Niye bu
şekilde hak kaybına yol açabilecek şekilde iki madde çelişkili düzenlenmiştir?
Bunu sormak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu…
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, deminki blok sözleşme
soruma cevap vermediniz ama onunla bağlantılı sayılabilecek bir soru sormak
istiyorum: Sosyal Güvenlik Kurumu en büyük sağlık hizmeti alıcısı durumunda.
Dolayısıyla, en fazla ilaç alan, araç gereç, cihaz alan, tüketen, sağlık
hizmeti tüketen kurum. Dolayısıyla, bu alanda tasarruf yapabilmek, ithale bağlı
olan bu alanda tasarrufa gidebilmek için ilaç şirketleriyle, hastane
zincirleriyle, cihaz, araç gereç firmalarıyla ortaklık düşünüyor mu? Böyle bir
yapı kurmayı düşünüyor musunuz ilerisi için?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, emeklilerin intibakıyla
ilgili bir önerge getirirsek, bu önergeyi bu şeyde, düzenlemede kabul edecek
misiniz böyle bir önergeyi?
Bir de, son üç yıl içerisinde reçetelere
kaç milyon kutu yazılmıştır yıllar itibarıyla? Bir de, reçetelerde yer alan
kutu adedi ne kadardır? Yani bir adetli reçete, iki adetli reçete, bunlarla
ilgili bir istatistiki bilgiyi bizimle paylaşmanız mümkün müdür?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, askerlik borçlanmasıyla
ilgili olarak, askere gitmeden önce insanların sigortalı olmasını gerektiren
bir durum yok; ama kadınların doğum borçlanması için doğumdan önce sigortalı
olması şartı var. Bu, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bir durum değil
mi? Bunu düzeltmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakan,
biraz önce bunun finansman amaçlı bir gayret olmadığını ifade ettiniz ama bu
ifadeniz maalesef dinleyenler tarafından sanki ilk öneriniz sadece üç kutuyu
geçenden 1 lira almakmış gibi oluyor, oysa tarafınızdan Başbakanın imzasıyla
Meclise yollanan tasarının ilk hâli hem Sağlık Komisyonundan hem de Plan ve
Bütçe Komisyonundan o hâliyle geçirilmeye çalışıldı ama gerek Cumhuriyet Halk
Partili gerek diğer muhalefet partili milletvekillerinin ciddi direnişleri,
gayretleri -zaman zaman yalvara yakara, zaman zaman bağıra çağıra gayretleri- bunu
alt komisyona yolladı ve 3 liralar azaldı. İlk hâliyle geçseydi 5,1 milyar
TL’lik bir finans kaynağıydı bu. Bu durumu yüce Meclisin bilgisine sunmak ve
“Böyle değil mi Sayın Bakanım?” diye size sormak isterim.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Hayır, tam yedi buçuk; on beş
dakika ya, ikiye böldük, yedi buçuk. Bakın, yedi yirmi iki yani tam adaletli
bir şekilde ikiye böldük.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Emeklilikle ilgili otuz yıl esas
alınıyor, dün de öyle, bugün de böyle, burada bir değişiklik yok. Ne sorulmak
istendi Sayın Aslanoğlu, tam anlaşılmadı.
Köy Kanunu, mahalle bekçileri… Yani
uygulanmayan yasa olmaz, bir ihtiyaca binaen yasa çıkar, uygulanmaması diye bir
şeyi…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Bakanım, parasını vermediniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) - Efendim, yasa bir ihtiyacın ürünüdür, uygulanmak için
çıkar. Bunu söyleyebilirim, pratikte yaşadıklarınız varsa ilgili bakan
arkadaşlarımıza iletmemiz gerekiyor.
4/C’lilerin sayısı 110 bin-150 bin
şeklinde değil, 24 bin 4/C’li var.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Bize öyle
söylediler Sayın Bakan yani kendisinin ifadesi.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) - 4/C’li sayısı 24 bin. Bu, Parlamentoda çokça dile geldi. AK
PARTİ İktidarı öncesinde özelleştirmelerde vardı, o özelleştirmelerde
mağduriyet yaşayan vatandaşlarımız tazminatlarını aldıktan sonra 4/C’li çalışma
imkânına da kavuşmuş oldular. O süreçte, hatırlayabildiğim kadarıyla,
özelleştirme sonucunda işsiz kalan 7.553 vatandaşımız vardı. Onlar da bu kapsam
dâhilinde çalışmaya başladılar. Bunların haklarında geçtiğimiz yıl bazı
iyileştirmeler de gerçekleştirildi.
Bunların tümüyle ilgili, personel
rejimi çerçevesinde işçi-memur şeklinde ikili kategorize edilmesiyle ilgili
düşüncelerimiz var, değerlendirmelerimiz var, personel rejimi üzerinde
çalışmalarımız var. Fakat ne olacağı konusu önümüzdeki süreçte daha kapsamlı
bir çalışma içerisinde söylenebilir. Ama şu anda -4/C’lilerin mağduriyetini sık
sık ifade ediyorsunuz- çalışma sürelerinin karşılığı tazminatlarını almış olan
vatandaşlarımıza, işçilerimize devlet yeni bir kapı açmıştır, yeni bir iş
imkânı sağlamıştır. Mağduriyet değil hakların daha da iyileştirilmesi
konusundaki talebe saygı duyarız. Ama mağduriyet olarak yakınılması doğru
değil.
Bir ilginç soru daha soruldu, şöyle
ifade edildi: “BAĞ-KUR emeklileri GSS kapsamında bu haktan nasıl
yararlanacaklar?” gibi bir soru oldu, böyle anlaşıldı. Yani BAĞ-KUR emeklileri
zaten GSS kapsamında. Emekli olan bir vatandaşımızın GSS’nin dışında olması
düşünülemez ki. Onun bir prim vermesi söz konusu değil. Emekli olamayan, çalışanlarla
ilgili primden bahsediyoruz. Yoksa bir vatandaşımız 4/A, 4/B, 4/C emeklisi ise
bunların zaten prim sorunu yok, sağlıktan yararlanmaktadırlar.
Tekirdağ’dan bölge müdürlüğü talebi
geldi. Sayın Milletvekilimiz, bildiğiniz gibi, bu konuda önemli bir düzenleme
gerçekleştirdik. Çalışma bölge müdürlüklerimiz vardı, bunları kapattık ve
illerde var olan, 81 ilimizde var olan İş Kurumuna “çalışma”yı da ilave ederek
“Çalışma İş Kurumu İl Müdürlüğü” hâline dönüştürdük. Böylece, çalışma hayatıyla
ilgili sorunlar ve İş Kurumuyla ilgili tüm sorunların çözümü artık belli
illerde değil, 81 ilimizde gerçekleştirilmektedir, Tekirdağ da bunlardan bir
tanesidir. Tekirdağ ilimizde de çalışma ve İŞKUR’la ilgili sorunların çözümü
konusunda müdürlüğümüz bulunmaktadır.
1’inci ve 2’nci maddeyle ilgili,
tasarıda bir çelişki yok. 2’nci madde uygulamaya dönük bir maddedir, yani bu
maddedeki, kamu çalışanları ve kendi istekleriyle ayrılmış olan memurlarımızın
bu yeni düzenleme çerçevesinde uygulamasının nasıl olacağı, yani kıdem
tazminatıyla, İş Kanunu’yla ilişkilendirilmesinin nasıl olacağıyla ilgili bir
düzenlemeyi içermektedir.
İlaçta tasarruf konusu: İlaç
harcamalarında az önce rakamları ifade ettim; AK PARTİ iktidarları döneminde
5,2 milyardan 16 milyara ulaşmıştır ilaç harcamalarımız. Bu konuyla ilgili,
2012 yılı içerisinde, gerek ilgili sivil toplum kuruluşları gerek sektör ve
Kurum olarak, Sosyal Güvenlik Kurumu olarak ve ekonomiden sorumlu ilgili
bakanlıklar olarak, ilaç tüketimi ve ilaç teminiyle ilgili yeni bakış açıları
konusu üzerinde sekiz aylık bir çalışmamız olacak. Ben inanıyorum ki o süreç
içerisinde, mevcut yaşadığımız aksamaları da ortadan kaldıran ve sık sık
sektörle karşı karşıya gelinen Kurum, Kurumla sektörün, eczacılarla sektörün
karşı karşıya gelişini ortadan kaldıracak yeni bir sistem arayışı içerisinde
olacağımızı burada ifade etmek istiyorum.
Reçete olarak, kutu olarak, 2011
genelinde 1 milyar 209 bin satılan kutu adedi var.
Emeklilerle ilgili, intibakla ilgili
bir önerge vermek istediğinizi söylediniz. Önerge verme özgürlüğünüz var ama
iktidar olarak intibakla ilgili köklü bir düzenlemeyi, derli toplu bir
düzenlemeyi çalıştığımızı ve önümüzdeki günlerde Parlamentoya getireceğimizi
söyledim. Yani vermeniz özgürlüğünüz ama o kadar karmaşık bir konudur ki vereceğiniz
önerge intibak işini daha da açmaza sokar, daha da çıkmaza sokar, onda endişe
ederim.
Onun için, biz intibakla ilgili
verdiğimiz sözü yerine getireceğiz, düzenlemeyi Parlamentoya getireceğiz,
sizlerin de büyük desteğiyle inşallah kısa sürede yasalaşacak, emeklilerimizi
de böylece mutlu etmiş olacağız.
OKTAY VURAL (İzmir) – İlke belli.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) – İlke belli. “Eşit
işe eşit ücret” dediniz, o zaman “Eşit emekliliğe de eşit emekli aylığı.”
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – 2000 yılından önce emekli olan değerli emeklilerimizin
eşitsizliklerini gidermeye dönük bir düzenlemedir ve kapsamlı bir düzenlemedir,
2 milyon 743 bin emekliyi ilgilendiren bir düzenlemedir. Burada bir başka
yasaya dönük bir önergeyle düzenlemesinin yapılması hiç mümkün değil. Daha
büyük sıkıntılar doğurur endişesiyle bu görüşlerimi ifade ediyorum, yoksa bir
maksatlı, art niyetli bir cevap vermek için bunu söylemiyorum. Karmaşık bir
konunun hassas bir şekilde yasaya dönüşmesi gerekiyor, o çalışma içerisindeyiz.
Sayın Başkan, sizlere ve arkadaşlara
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – İstatistiki
bilgileri verecek misiniz Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Onları yazılı olarak vereceğim.
BAŞKAN – Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 20.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
113 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, birinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci madde üzerinde iki önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı Kanun
Tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile değiştirilen 8/6/1949 tarihli ve 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 89 uncu maddesinin beşinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay Oktay Vural Bülent Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz Alim Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
"Emekli ikramiyesinin hesabına
esas hizmet süresinin tespitinde dikkate alınmak üzere, emeklilik veya malûllük
aylığı bağlanması dışında herhangi bir sebeple görevleri sona erenler için,
ilgili kamu idarelerince görevin sona erme sebebi, bu durumu kanıtlayan
belgelerle birlikte yazılı olarak Kurumuna bildirilir ve bunlar Kurumca özlük
dosyasında saklanır."
BAŞKAN – Şimdi okutacağım önergeyi
okutup işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 1. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Mehmet Ali Ediboğlu
İstanbul Eskişehir Hatay
Bülent Tezcan İzzet Çetin Bülent Kuşoğlu
Aydın
Ankara Ankara
Süleyman Çelebi Özgür Özel Veli Ağbaba
İstanbul Manisa Malatya
Levent Gök Selahattin Karaahmetoğlu Musa Çam
Ankara Giresun İzmir
Madde 1- 8.6.1949 tarihli ve 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti emekli Sandığı Kanununun 89 uncu maddesinin birinci
fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Son defa bu Kanun veya 17.7.1971
tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu veya 2.9.1971 tarihli ve 1479
sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu veya 29.8.1977 tarihli ve 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu veya 31.5.2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 4 üncü maddesi
hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye
ayrılan ve kendilerine mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi
Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi
uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara veya
bunların yasal mirasçılarına ise, bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve
ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen hizmet sürelerinin
toplamı üzerinden bu madde hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir. Ayrıca,
ödenek emekli ikramiyesi, bu kanun veya 5510 sayılı kanunun geçici 4 üncü
maddesi kapsamına giren görevlerde geçen süreleri için kıdem tazminatlarındaki
esaslar dikkate alınarak, güncel emeklilik keseneğine esas aylık tutarı
üzerinden ve müracaat tarihindeki katsayılar dikkate alınarak hesaplanır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çam, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan; saygıyla
selamlıyorum.
113 sıra sayılı kanunla ilgili kişisel
düşüncelerimi söylemek istiyorum ama ondan önce, bugün, 19 Aralık 1978’de
başlayıp 26 Aralıkta sona eren, Kahramanmaraş’ta bir katliam yaşandı, bunun yıl
dönümü.
SIRRI SAKIK (Muş) – Aman “katliam” deme
gözüm!
MUSA ÇAM (Devamla) – Bu nedenle
hayatlarını kaybeden insanlarımızı burada saygıyla anıyorum. Dün burada Sayın
Başbakan ve AKP Grubu adına konuşan değerli temsilci, Türkiye’nin yıldızlar
ülkesi olduğunu söyledi, demokrasi ve özgürlüklerin ne kadar geliştiğini
söyledi ama Kahramanmaraş’ta yaşamlarını yitiren insanlarımız bu yakınlarını
anmak için izin istemelerine rağmen Kahramanmaraş Valiliği tarafından
yasaklandı, bunu da şiddetle protesto ettiğimi söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bir örnek vererek,
konunun çok açık ve net bir şekilde anlaşılmasını istiyorum: Sayın Bakan burada
konuşmasını yaparken “Burada çok doğru şeyler, düzenlemeler de yapılıyor, buna
karşı çıkmak doğru değil.” Sayın Bakanım, biz hem alt komisyonda bulunan
insanlar olarak, Sayın Komisyon Başkanımız ve alt komisyonda görev yapan arkadaşlarımız
buradalar, biz doğru olanları destekledik, yanlış olanların da karşısına
çıktık. Şimdi bir de siz doğrularla yanlışları bir araya getirip de bunların
tümünü kabul edin derseniz, bunu kabul etmemiz mümkün değil. Doğruların
yanında, yanlışların da karşısındayız.
Mesela tarımda kadınların sosyal
güvenlik altına alınmasıyla ilgili maddeyi destekledik ve doğru buluyoruz
dedik. İkincisi; diyaliz ve diğer hastaların taşınmasıyla ilgili konudaki katkı
payları nedeniyle yine destekledik, yine doğru buluyoruz dedik. Yine, yabancı
öğrencilerle ilgili konuyu destekledik, doğru buluyoruz dedik. Bilişim için
kadro istemişiz. Bakanlığınız birimleri 120 personel istemiş ama Maliye
Bakanlığı sadece 50 kişiye olanak vermiş, 80’e çıkarıldı, biz onun 120’ye
tamamlanması için önerge verdik, sizin arkadaşlarınız tarafından reddedildi.
Bunu da bilmenizi istiyoruz. Yani biz, doğru gelen şeyleri kabul ediyoruz, ama
yanlışları da kabul etmemiz asla mümkün değil.
Kanun çok açık arkadaşlar, bir örnek
vermek istiyorum: İstanbul Valisi Sayın Muammer Güler, burada salonda şu anda
yoklar, Sayın Mehmet Sağlam’dan örnek vereyim. Sayın Mehmet Sağlam, Meclis
Başkan Vekilimiz, öğretim üyesi, 1970 yılında öğretim üyeliği görevine başladı.
On yıl, on beş yıl, on yedi yıl görev yaptı, on yedinci yılının görevinin
sonunda dedi ki: “Kardeşim, ben istifa ediyorum, devlet memurluğundan istifa
ediyorum, kendi adıma çalışacağım artık.” dedi. İstifa ediyor, gidiyor kendi
işini kuruyor, çalışmaya başlıyor, BAĞ-KUR veyahut da SSK olarak devam ediyor.
Çalıştıktan sonra toplam yirmi beş yıl veyahut otuz yıl dolduğu zaman “Artık
ben yoruldum.” diyor, “Emekli olacağım.” diyor,
emekli ikramiyesinin ve
emekli maaşının bağlanmasını
istiyor, gidiyor müracaat ediyor, BAĞ-KUR veyahut da SSK olarak. Emekliliği
için başvurduğunda Hoca’nın memuriyette geçen, Profesör Doktor Mehmet Sağlam’ın
657’ye bağlı olarak çalıştığı on yedi yılı, şimdi, diyorsunuz ki bize, 1980
yılında ayrılmış, geçmiş, bağımsız olarak çalışıyor yani -on yedi yıllık
emeğini- ayrıldığı tarihten hesaplanarak emekli maaşı, emekli ikramiyesi
bağlansın diyor. Mehmet Sağlam’a böyle bir haksızlık yapmaya hakkınız yok
arkadaşlar. “Ne dedi?” diyoruz. Anayasa Mahkemesi diyor ki: “Hayır, siz bunu
öyle yapamazsınız. Emekli olduğu tarihte bunun maaşını bağlamanız gerekiyor,
emekli ikramiyesini öyle vermeniz gerekir.” Siz de diyorsunuz ki: “Hayır,
olmaz. Mehmet Sağlam Hoca’yı biz mağdur edeceğiz, ekonomik sıkıntıya sokacağız.
Bugünün fiyatlarıyla değil, bugünün belirlenmiş kat sayısıyla değil, bundan on
beş yıl önce belirlenmiş olan fiyata göre veyahut da ücrete göre emekli
yapacağız.” Bu, Mehmet Sağlam’a veyahut da Mehmet Sağlam durumunda olan tüm
devlet memurlarına karşı yapılan en büyük haksızlıktır, bunu yapmayın
arkadaşlar; bu, Sayın Elitaş için de geçerlidir, Sayın Gök için de geçerlidir,
Sayın Ünüvar için de geçerlidir, Sayın Elvan için de geçerlidir, burada olan
herkes için geçerlidir. Ama dışarıda 295 bin memur var, onların tamamını
kapsıyor, büyük bir haksızlık yapıyoruz. Ha şunu söylüyorsanız, “Biz nasıl olsa
milletvekili olduk, geldik, bu bizim için geçerli değil. Burada intibakımızı
yaparız, emekli maaşımızı alırız, bakarız dalgamıza, dışarıdaki 295 bin insan
bizi ilgilendirmez.” diyor iseniz yanlış yaparsınız.
Anayasa Mahkemesi kararı çok açık ve
nettir arkadaşlar. Yanlış yapıyorsunuz -ve bunu yaparken de Sayın Haşim
Kılıç’ın ve diğer üyelerin de hepsinin imzası var- bu yanlışlığı yapmamanızı
diliyorum. Anayasa Mahkemesi şunu söylüyor, diyor ki: “Anayasa Mahkemesi
kararları yayımlanmakla bağlayıcılık özelliği kazandığından yasama organı aynı
konuda farklı bir yasada düzenleme yapsa bile bu kararları etkisiz veya
sonuçsuz bırakacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve iptal edilen kuralları
yeniden yasalaştırmamak zorundadır. Anayasa Mahkemesi kararlarının sonuçları
kadar gerekçeleri de bağlayıcıdır çünkü kararlar gerekçeleriyle bir bütünlük
oluşturur…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) - …ve bu doğrultuda
yasamanın da içinde yer aldığı devletin ve kişilerin etkinliklerinde
yönlendirici ve belirleyici olurlar. Bu nedenle, yasama organı iptal edilen
yasaların yerine yeni düzenleme yaparken kararların gerekçelerini de göz önünde
bulundurmakla yükümlüdür.”
Sizleri uyarıyorum, karar sizin
arkadaşlar. 295 bin insana ve Profesör Doktor Mehmet Sağlam’a ve Sayın Elitaş’a
ve Sayın Lütfi Elvan’a ve Sayın Ünüvar’a haksızlık yapmayın, onların hakkını
burada verin arkadaşlar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çam.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı Kanun
Tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile değiştirilen 8/6/1949 tarihli ve 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 89 uncu maddesinin beşinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
"Emekli ikramiyesinin hesabına
esas hizmet süresinin tespitinde dikkate alınmak üzere, emeklilik veya malûllük
aylığı bağlanması dışında herhangi bir sebeple görevleri sona erenler için,
ilgili kamu idarelerince görevin sona erme sebebi, bu durumu kanıtlayan
belgelerle birlikte yazılı olarak Kurumuna bildirilir ve bunlar Kurumca özlük
dosyasında saklanır."
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu
önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Isparta Milletvekili Sayın
Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu önergemizde diyoruz ki: “Kamu
idaresinde geçen sürenin sona erme sebebine ilişkin belgeler, devletin
görevidir, ilgili kamu idarelerince kuruma bildirilmelidir.”
Değerli milletvekilleri, çağdaş dünya bundan
yirmi beş otuz yıl öncesine kadar kapitalist zihniyetin “Önce ekonomide pastayı
büyütelim, ondan sonra payınızı artırırız.” yalanını artık kabul etmiyor.
Sosyal adalet, insanların yaşam kalitesi, çoğulcu demokrasi gibi değerler
kapitalist sistemin kabullerini yerle bir etti. Pastanın büyüklüğü, ekonomik
büyüklükler ne olursa olsun, doğrusu, bu kaynakların hakça paylaşımıdır.
Ülkemizdeki sosyal gelir grupları içerisindeki ilk yüzde 20 ile son yüzde 20
arasındaki gelir farklılığı tam 8 katına çıkmıştır. Hani çok değil, kısa bir
süre önce seçim sandıkları ortaya çıktığında diyordunuz ya “Dağdaki çobanın oyu
da bir, üniversitedeki profesörün oyu da bir.” Oy isterken böyle de milletin
zenginliklerini paylaşmada niye değil? Birlikte çalışıp ürettiğimiz, birlikte
yaşadığımız bu güzel vatanda niye kazançlarımızı adaletli bir biçimde
paylaşamıyoruz? Bu gelir adaletsizliğinin 8 kat farklılığının tercümesi şu
değil mi: Birileri bu memlekette et yiyor, birileri dert. İşte bu yüzden
“Gayrisafi millî hasılayı büyüttük dünyanın 16’ncı büyük ekonomisiyiz.” demenin
çağdaş dünyada fazla bir karşılığı yok. Ne derseniz deyin, yönetim kaliteniz,
karne notunuz Birleşmiş Milletlerin insani gelişim endeksinde gözüküyor, 187
ülke arasında 92’nci sıraya gerilemişiz, 2010’da 83’üncü sıradaymışız.
Ermenistan, Azerbaycan ve İran bizden daha iyi durumda arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, gelirin hakça
paylaşılması adına desteklenmesi gereken en önemli kesim hem vicdanen hem de
sayısal büyüklük olarak emekliler olsa gerek. Her 5 emekliden 4’ü aç ama tamamı
yoksul. Ülkede yaşayan her 7 kişiden 1’i, yaklaşık 9,5 milyon kişi emekli
aylığı veya dul ve yetim aylığı ile geçinmeye çalışıyor. Bu rakamları Hükûmet
bilmiyor mu? Gayet iyi biliyor. Bu yüzden, Sayın Erdoğan seçimlerden hemen önce
meydan meydan dolaşıp diyordu ki: “Emeklilerin en büyük sorunu, intibak
yasasının çıkarılması, bu sorunu biz çözeriz.” Sonra ne oldu? 12 Haziran
seçimlerinin üzerinden altı ay geçti, emekliler uyutuldu. AKP, Meclise Sporda
Şiddetin Önlenmesi Kanunu dışında bir kanun getirmedi. Bu süre içerisinde
birçok kez emeklileri hatırlatmamıza rağmen, AKP, Meclisi, uyutma politikası
gereği son derece light bir gündemle oyaladı ve 2011’in sonuna gelindi.
Milliyetçi Hareket Partisi burada arkadaşlar. Millete verdiğimiz sözün gereği
olarak emeklilerimizin insan onuruyla yaşam alanını temin edecek bir ücrete
kavuşturulmaları için, dün söylediğimiz gibi, destek vermeye hazırız ancak AKP
seçimlerde istediğini almış bir parti olarak maalesef artık bu taraklarda bezi
yok.
Bu tasarıyla dağ fare doğurmuştur,
emeklinin ümitleri bir başka bahara kalmıştır. Biz söylemiyoruz, rakamlar
söylüyor. Ülkemizde açlık sınırı 972 lira olarak açıklandı. En düşük emekli
aylıkları bu sınırın altında. AKP’nin ifadesine göre, ekonomi büyüyor, zenginlik
artıyor ama her ne hikmetse emekli aylıkları artmıyor. Hayatının sonbaharındaki
emekli, son demlerinde kimseye muhtaç olmadan torun torba sevmek istiyor ancak
bu basit kıyaslamalar bile bunun mümkün olmadığını gösteriyor. Otuz yılın
sonunda emekli ikramiyesiyle araba almış, su ile çalışmıyor araba, 2002’de
aracın yakıt deposu 76 liraya dolarken bugün 211 lirayı bulmuş. En düşük işçi
emeklisi aylığı ile Aralık 2000’de 20 gram altın alınabilir iken aynı emekli
aylığıyla bugün 8 gram alınabiliyor. Alım gücü 3 kat gerilemiş.
On yıllık devri iktidarınızda hesap bu
kadar ortada iken pembe tablolar çizmek, milyonlarca emeklinin durumunu
görmezlikten gelmek, hiç dilinizden düşürmediğiniz “İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın.” prensibiyle nasıl bağdaşacak? Yoksa emeklilerin yaşı zaten ilerlemiş,
hafızaları zayıflamış, seçimlere doğru yaldızlı birkaç cümleyle bunları
unuttururuz diyorsanız ben de sizlere derim ki sizleri bu insanlar iktidar
yaptı, yine, ihanete uğramış bu insanlar alaşağı edecektir. Hükûmetin emeklilerimizi
bir an önce bu sefalet aylığından kurtarıp onurlu bir hayat için gerekli
altyapıyı oluşturmak gibi bir sorumluluğu var. Bu sorumluluğunu bir an önce
hatırlaması dileklerimle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Komisyonun bir düzeltme talebi vardır,
onu dinliyoruz.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET
ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkanım, 1’inci maddede üç tane ifadeyi düzeltmek
istiyoruz. Dördüncü fıkranın ikinci satırında “2829 sayılı Kanunun” ifadesinden
önce “mülga”, yedinci fıkrada yine üçüncü satırda “68 inci maddesinde”den önce
yine “mülga”, bir de dokuzuncu fıkrada birinci satırda “88 inci maddesi”nden
önce “mülga” ifadeleri sehven yazılmamış, bunların düzeltilmesini istiyoruz.
BAŞKAN – Komisyonun düzeltmesiyle
beraber 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
2’nci maddede iki adet önerge vardır.
İki önerge de aynı mahiyette
bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım. Her iki önergeyi okutup
Komisyon ve Hükûmete katılıp katılmadığını sorduktan sonra, talepleri hâlinde
önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 2 nci maddesi ile 5434 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 223’de
yer alan “çerçevesinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve güncelleme yapılmak
suretiyle” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Mehmet Ali Ediboğlu Bülent Kuşoğlu Levent
Gök
Hatay Ankara Ankara
İzzet Çetin Özgür Özel Süleyman Çelebi
Ankara Manisa İstanbul
Selahattin Karaahmetoğlu Bülent Tezcan Veli Ağbaba
Giresun Aydın Malatya
Mahmut
Tanal
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 2 nci maddesinde yer alan “çerçevesinde” ibaresinden sonra
gelmek üzere “ve güncelleme yapılmak suretiyle” ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Erkan Akçay Oktay Vural Bülent Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz Alim Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET
ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hepinize iyi
akşamlar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, nerede bir
haksızlık varsa, nerede bir hukuksuzluk varsa Cumhuriyet Halk Partisi haksızlık
ve hukuksuzluklarla mücadele etmek için her ortamda bunu dile getirmek zorundadır.
Tabii, ülkede zamlar gündeme geldiği
zaman bunun adına “zam” denilmedi, bunun adına “güncelleme” denildi. Peki,
güncelleme ise aynen Sayın Bakanın, getirdiği o “güncelleme” ifadesiyle, aynı
şekilde emeklinin, çalışanın maaşlarına da “güncelleme” kavramını kullanması
kadar doğal bir şeyin olmaması lazım. Yani çalışana gelince güncelleme yok.
Ancak hukukta temel bir ilke vardır: “Nimet, külfet karşılığıdır.” Yani bu
şekilde, bu nimetten de çalışanların yararlanması gerekir. Gerçekten, bu
anlamda, gerek Komisyonun gerek Bakanın bu yönde olumsuz oy kullanmasının bir
gerekçesinin olması gerekir. Hiç olmazsa Maliye Bakanımız derdi ki: “Şu kadar,
bütçede bir gider olacak.” Acaba Sayın Bakanımız bu konuda “Güncelledim.” demiş
olsaydı ne kadar bir gider olacaktı? Bunun gerekçelerini halkımıza açıklarlarsa
bence daha doğru olur. Bu açıklanmadan, direkt olarak reddedilmesi yasaya
aykırı.
Burada, tabii, bu fırsatı bulmuşken,
Ankara’da, Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresince -yani kısaltması ASKİ-
Konutkent ve Koru Sitesi’ne, yani Eskişehir Yolu tarafındaki büyük bir kesime
aşağı yukarı üç günden beri su verilmemekte. Ankaralı vatandaşlarımız derler
ki: “Belediye bu suları keserken hiç olmazsa bir plan, program dahilinde halka
duyurulması lazım.” Bize, duyurulmadığını söylerler. “Ne olur, bizim bu
talebimizi Mecliste gündeme getirin; belki Belediye veya Şehircilik Bakanlığı,
bu konuda, hiç olmazsa bunu duymuş olur...” Yani eğer bundan sonra Ankara’da
veya herhangi başka bir ilimizde sular kesilecek ise vatandaşa önceden “Sularınızı
biz keseceğiz…” Bir tamirat olabilir, bir onarım olabilir, bunlar mümkün olan
şeylerdir. Yani plansız, programsız, habersizce bunların kesilmesi gerçekten
doğru bir hadise değil.
Konumuz açısından, esasen, bu konu
düzenlenirken, daha önceden Anayasa Mahkemesinin 2005/40 esas, 2009/17 sayılı
Kararı ile 5 Şubat 2009 tarihinde dava açan bir vatandaşımız nedeniyle bu yasa
Anayasa Mahkemesince iptal edilmişti. Anayasa Mahkemesi gerekçesinde de bu
olayın düzenlenmesiyle ilgili, Hükûmete, yasama organına bir yıllık süre
vermişti. O açıdan, süre dolunca, tabii ki bu yasama olayı gündeme geldi, bu
düzenleme.
Değerli arkadaşlar, düzenleme gündeme
geldi ancak hükümde yeni düzenlemeyle şu gündeme geliyor: “Ancak, dava
açanlar davasından vazgeçer ise bundan
yararlanır.” denilir.
Değerli arkadaşlar, Türk hukuk
tarihinde bugüne kadar şartlı olarak bir yasa düzenlemesi yapılmamıştır. Şartlı
olarak yasa düzenlemesi ancak özel hukuk kişileri arasında, Borçlar Kanunu 156
ve 158’inci maddeleri arasında, özel hukuk sözleşmeleri yapılır. Yasama organı
şarta bağlı sözleşme yapamaz.
Peki, şarta bağlı sözleşmeyi niçin
yasama organı yaptı? Şunu açıkça itiraf ediyor: Yani, evet, bu yasa hukuka
aykırıydı. Bu yasa hukuka aykırı olması nedeniyle vatandaş davayı açtı ancak bu
davaları kazandı veya kazanacak. Burada doğacak olan mahkeme masrafı, ücreti
vekâletini biz devlet olarak, Hükûmet olarak ödemek istemiyoruz manası çıkıyor
bunda. Bunun açıkçası, Türkçesi bu. Yani
burada devlet haksız olduğunu ikrar ediyor.
Peki, değerli arkadaşlar, bizim
Anayasa’mızın 2’nci maddesi, hukuk devleti ilkesi var. Yani devlet bile bile
yanlışa “Evet” der mi? Dememesi gerekir artı kaldı ki zaten dava, açıldığı
andaki koşullara göre açılır. O anda eğer haksız ise yani vatandaş bir daha bu ücreti
vekâleti, masrafını kendi cebinden niçin ödesin? Yani bu açıdan, “Bu yasal
düzenlemeden yararlanmak isteyen vatandaşımız açmış olduğu davadan vazgeçmesi
hâlinde bundan yararlanacaktır.” ibaresi gerçekten eğer tabii ki daha önce
iptal kararını veren Anayasa Mahkemesi yine aynı düşüncede ise, daha önce iptal
ettikleri gerekçesi Anayasa’nın 2’nci, 10’uncu, 60’ıncı maddelerine göre aynı
şekilde götürülür ise yine iptal edilebilir. Çünkü vatandaş için yine büyük bir
mağduriyet. Yani yol yakın iken, Bakanlık burada, siz siyasal iktidar
yetkilileri ve çoğunlukta bulunan arkadaşlarımız buradadır…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) – Yani burada el ele verip bu yanlışı eğer
düzeltirsek gerçekten gecikmiş olmayız.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sağ olun Sayın Tanal.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Şimdi, bir kamu çalışanı yani bir
memurun son kurumu Emekli Sandığı değilse emekliliğe müracaatında, bunun
ikramiye alması mümkün değil. Şöyle bir örnek vermek istiyorum: Bir memur
düşünelim, yirmi bir yıl altı ay çalıştı kamuda, kamu görevlisi olarak çalıştı,
son üç buçuk yıl da SSK’lı olarak çalıştı ve geldi dedi ki “Ben, emekli olmak
istiyorum.” Bu emekli olur, yalnız üç buçuk yıl sigortalılığından dolayı kıdem
tazminatını alır, yirmi bir yıl altı ayla ilgili hiçbir ikramiye talebinde
bulunamaz. Nerede bu? Bugüne kadar uygulamada.
Biz, ne yapıyoruz şimdi? Buna, on beş
yıl tamamlayınca ikramiyesini alabileceğini getiriyoruz. Bunun aleyhte bir
düzenleme değil, lehte bir düzenleme olduğunu ifade ediyorum, bir.
İki: Güncellemeyi yani geriye dönük bu
ödemeleri mahkeme kabul etmiyor, reddediyor. Burada da yanlış bilgi var. Yargı
bunları reddediyor, diyor ki: “O günün şartlarında ödemelisiniz.” diyor, o
günün şartlarında. Güncelleme, bizim tarafımızdan reddedilen bir şey değil. Bu
bilgi yanlışlığını da düzeltmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Bakan, doğru bilgi vermediniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan,
düzeltebilir miyim?
BAŞKAN – Efendim?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim…
Bakanın dediği mahkeme kararı… Ben Anayasa Mahkemesi kararını vereyim, bir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, bu, buranın tartışma konusu değil efendim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – İki: 10.
Hukuk Dairesinin 2010/6262 sayılı Kararı’nı ben vereyim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, burası mahkeme değil, tartışma salonu değil efendim. Sayın Bakan bir
açıklama yaptı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani yanlış
bir bilgi…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bunu değerli
arkadaşlarımız farklı şekilde…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Farklı değil
Değerli Grup Başkan Vekili Arkadaşımız.
BAŞKAN – Sayın Tanal, şimdi onlar şeye
geçti…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim…
Danıştay 10. Dairesinin 1995’e…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, efendim, bura Danıştay da değil, mahkeme salonu da değil.
BAŞKAN – Ya, ben, arkadaşımızı zorla
yerine mi oturtayım?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama siz öbür
konuşmacıyı çağırın efendim.
BAŞKAN – Neyi çağırma?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bundan sonra
konuşmacı var…
BAŞKAN – Tamam.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim
Değerli Arkadaşım, yanlış bilgiyi düzeltiyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “İşleme
devam edin.” diyorum.
BAŞKAN - Emredersiniz, hayhay, emriniz
başım üstüne!
Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ekonomi literatürüne AKP Hükûmetince
kazandırılan ve kırk yıllık zam kelimesinin yerine ikâme edilen güncelleme
kelimesinden yola çıkarak bu önergemizde 2’nci maddede yer alan “çerçevesinde”
ibaresinden sonra gelmek üzere “ve güncelleme yapılmak suretiyle” ibaresinin
eklenmesini teklif ediyoruz.
İştirakçilere çalıştıkları sürenin
karşılığı olan emekli ikramiyelerinin günün şartlarına göre güncellenerek
ödenmesi murat edilmiştir bu önergeyle. Bir şeyleri düzeltelim derken nasıl
yeni adaletsizliklere yol açıyoruz güzel bir örnek.
Değerli arkadaşlar, Bilecik-Bozüyük’ten
Erdoğan Demirkol bir mektup göndermiş grubumuza. Diyor ki Sayın Demirkol,
devlet memuruyken 1991 yılında on dört yıl iki ay hizmetim üzerine istifa
ederek memuriyetten ayrıldım, 94’te sigortadan emekli oldum, ikramiye alamadım.
Bir buçuk yıl mahkemede davam devam ederken Anayasa Mahkemesi kararı ile tam
olumlu bir sürece girerken öğreniyorum Meclise gelen tasarıyla asgari on beş
yıl çalışma şartı getiriyorsunuz, on dört yıl iki ay hizmet etmiş olmam
dolayısıyla yine bana mahkemenin kapısını gösteriyorsunuz. Vatandaşınıza ne
diye eziyet ediyorsunuz? Hizmet süremin karşılığı kadar ikramiye alabilmemin
önündeki engellerin kaldırılmasını ya da bir makul süreye çekilmesini rica
ediyor.
Değerli arkadaşlar, bu talep haklı bir
talep. Ama AKP maalesef kamuoyu önüne çıkardığı hesapları ve rakamları işine
geldiği şekilde yapmakta, rakamlara takla attırmakta, bazı hesapların içerisine
gizlemektedir. Enflasyon hesapları da böyledir. Zorunlu mallardaki fiyat
artışları açıkça, kayak takımı, dalış tüpü, tenis topu gibi günlük hayatta
kimsenin kullanmadığı bir kısım lüks malların fiyatlarındaki artış içerisine
yedirilerek farklı sonuçlar elde edilmektedir. Sonra kamuoyuna dönüp tek haneli
enflasyon rakamlarından bahsedilerek emekli aylıklarına da buna göre artışlar
verilmektedir. Bugün zorunlu gıda maddelerindeki fiyat artışları asgari yüzde
20 ilâ 25’tir ancak maaş artışları yüzde 3 artı 3, 4 artı 4. Emeklilerimiz ve
diğer sabit ücretli kesimler gittikçe yoksullaşmakta, aile dramları
yaşanmaktadır. Keşke biz yanlış olsak, sizin hesaplarınız doğru çıksa! Ancak
sorun bu değil değerli arkadaşlar, sorun muhalefetin ikna edilmesi değil.
Sorun, toplumsal iç barış, huzur ve adalet sorunudur. Sakın bu tespitlerimize,
“2002’de, sizin zamanınızda böyleydi.” ya da “Bakın, bu millet bizi yüzde 50 oy
ile iktidar yaptı, kendinize bakın.” demeyin, çünkü bu savunma, yaklaşık 10
milyon emeklinin yahut milyonlarca işçi, memur, çiftçi, esnafın sorunlarını
çözmüyor. Yaratılan gelirin adil paylaşımından bahsediyoruz.
Arkadaşlar, Türkiye’de iki ülke var:
Birisi, Avrupa, Amerika’dan zengin bir kesim, diğeri ise Nijer, Burundi gibi
ülkelerde yaşayan insanların standartlarında yaşıyor. Bu ikilem, toplumsal
huzuru ortadan kaldırır. Bundan dolayı, Sayın Hükûmet, etnik meseleleri kaşıyacağına
emekli açılımı, işçi memur açılımı yap; ülkenin asıl sorunu kitlelerin
yoksulluğu.
Değerli milletvekilleri, herkesin
hanesinde bir ya da birden fazla emeklisi var. Anası, babası, kardeşleri, eşi,
akraba, yakınları hatta buraya milletvekili olarak gelirken kursağınızda bir
emeklinin emeğinin karşılığında aldığı ücretin sağladığı lokmalar var. Şimdi,
bu cefakâr insanlara, sevdiklerimize boyun borcu olan teşekkürlerimizi ödemenin
tam zamanı. Gelin, yasak savma babından değil de intibak yasasını bir an önce
çıkaralım ve şu ilaç fiyatlarından da 1 lirayı kaldıralım kıymetli arkadaşlar.
Çünkü, siz, geçmişi kötülerken “70 sente muhtaç hâle getirdiniz.” diyordunuz.
Bakın, neredeyse, Türkiye Cumhuriyeti’ni sağlık sektöründe 1 liraya muhtaç hâle
getirmişsiniz.
Bu insanlar sadaka, zekat istemiyorlar
değerli arkadaşlar. Hayatlarının en güzel yıllarını milletine vakfetmiş,
devletine hizmet ile geçirmiş emekli kardeşlerimiz, kendi Meclislerinden
haklarının verilmesini istiyor. “Kaynak yok, bütçe imkânları kısıtlı.” falan
demeyin, hükûmet edesiniz diye, çare makamı olasınız diye yetkilendirilen
sizsiniz. Var olan kaynakları harcamak değildir sadece hükûmet etmek, aynı
zamanda kaynak yaratmak, imkân oluşturmaktır. Demokrasilerde yapan kalır,
yapamayan gider. Yapamayacağız diyorsanız hiç kimse vazgeçilmez değildir,
bırakınız yapanlar gelsin.
Önergeyi desteklemenizi bekliyor, yüce
Meclisi ve aziz milletimizi şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler reddedilmiştir.
Madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 3’te iki önerge vardır, sırasıyla
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinde yer alan “80” ibaresinin “100” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Oktay Vural Bülent Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz Alim Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
Mehmet
Erdoğan
Muğla
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Bülent Tezcan Bülent Kuşoğlu Özgür Özel
Aydın Ankara Manisa
Selahattin Karaahmetoğlu Süleyman Çelebi Veli Ağbaba
Giresun İstanbul Malatya
Mehmet Ali Ediboğlu İzzet Çetin Aytun Çıray
Hatay Ankara İzmir
“Madde 3- 16.5.2006 tarihli ve 5502
sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun 28 inci maddesinin üçüncü fıkrasında
yer alan “50 kişiyi” ibaresi “120 kişiyi” şeklinde değiştirilmiştir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET
ÜNÜVAR (Adana) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çıray. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Ben de Fransa’nın aldığı bu kararı
kınayarak başlıyorum. Yalnız bir konuda da uyarıda bulunmak istiyorum,
Türkiye’de de Balkanlı göçmenler tehcir edilmişler, 100 binlercesi
katledilmiştir ama hiçbirisi bunu, bu acıları kendi kimliklerinin bir parçası
yapmamışlardır. Bugün bu karar alınmadan önce, dünkü tartışmalarda, bu anlamda
baktığımızda Sayın Bülent Arınç’ın provokatif konuşmasını da kınamak istiyorum
buradan.
Değerli arkadaşlar, ben önerge hakkında
şunu söylemek istiyorum: Vatandaşımız eczaneye gidiyor, oraya gittiğinde
ilacını almak istiyor fakat ne yazık ki işlemlerini yaptıramadığı için,
provizyon alamadığı için tekrar gerisin geriye dönmek zorunda kalıyor. Bunun
tekrarlanmaması için Hükûmet bir madde getirmiş, 30 tane bilgi işlem uzmanını
bu işi kolaylaştırmak için istihdam etmek istiyor. Biz buna katılmakla
kalmıyoruz, bunun 120 kişiye çıkarılması gerektiğine inanıyoruz. Aksi hâlde
yine amaca ulaşılamayacak.
Değerli arkadaşlar, biraz önce Sayın
Bakanı dinledim konuşurken. Bu tedbirleri sağlık politikalarının ve sosyal
güvenlik politikalarının sürdürülebilir olması için aldıklarını söylediler.
Bence biraz geç kalmışlar. Ben aşağı yukarı bu sağlık ve sosyal güvenlik
politikalarının sürdürülemez olduğunu beş yıla yakındır söyleyip, yazıp
çiziyorum. Bugün gelinen noktada aslında özetlersek bu konuştuğumuz yasa
tasarısı bir tahsilat tasarısıdır. Bu tasarıyla yeniden eller vatandaşın cebine
atılacaktır.
Değerli arkadaşlar, bugün gelinen
noktada sağlık harcamaları 16,5 milyar dolardan devralınmış, 50 milyar dolara
gelmiştir. Toplam ilaç harcamaları da bunun içerisinde çok büyük bir pay
oluşturmaktadır. Hükûmet, bugün, tıkandığı için yeni kaynak arayışı ve tasarruf
arayışı içindedir, vatandaştan çeşitli aşamalarda sağlık birimleri kesmiş
olmasına rağmen yenilerini getirmektedir.
Dünkü bütçe tartışmalarında IMF söz
konusu oldu hatırlıyorsunuz. Ben, bugün, burada tartıştığımız kararların IMF’e
Hükûmetçe yazılan niyet mektubunun sonucu olduğunu söylüyorum. Bakın, size AKP
Hükûmetinin IMF’e yazdığı niyet mektubundan ilgili bölümü okuyorum şimdi
değerli arkadaşlar: “Verimliliği artırmak amacıyla ayakta tedavi hizmetlerinden
birinci, ikinci ve üçüncü basamaklarda farklılaştırılmış oranlarda katkı payı
alınmasını öngören düzenlemeler Sosyal Güvenlik Reformu’na dâhil edilecektir.”
İşte, bugün yapılan şey, IMF’e yazılan bu niyet mektubunun gereğini yerine
getirmekten ibarettir.
Değerli arkadaşlar, ben, Sağlık
Bakanlığı bütçesi görüşülürken de vatandaşın cepten sağlık harcamalarının bu
Hükûmet zamanında 2,7 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkarıldığını
söylemiştim. O zaman Sayın Bakan itiraz etmişlerdi, bunun içinde başka
harcamalar olduğunu söylemişlerdi. Bunu daha açık bir şekilde ifade etmek için
söylemek istiyorum ki hane halkı harcamalarında sağlık harcamalarının payı 3,2
iken bu Hükûmet zamanında yüzde 6’ya çıkmıştır. Her hâlükârda vatandaşın cebine
elinin atıldığının göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, yine, sağlık
bütçesi tartışılırken ben Sayın Bakana rehin almaların tekrar geriye döndüğünü,
eskiden “Paran yoksa öl.” siyasetinin şimdi “Paran yoksa ölürsün, bu da ilahî
adalet olur.” siyasetine dönüştüğünü söylemek istiyorum. O gün Sayın Bakan
örnek verdiğim gazeteyi beğenmemişti, ben de bugün beğenirler diye Sabah
gazetesinden bir kupür getirdim. Parasını ödeyemeyen vatandaşlara paspas
yaptırılırken çekilmiş bir fotoğraf bu. Kaynak da Sabah gazetesi, 2010 tarihli.
Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmetinin
sağlık politikalarının yaldızı dökülüyor. Gerçekten bir dönem yüzde 5-6 oy
almalarında etkisi olmuştur, bundan sonra eğer tekrar vatandaş odaklı, insan
odaklı sağlık politikalarına dönmezlerse, bu yüzde 5 aldıkları oyu yüzde 15
olarak geri iade edeceklerdir ve göreceksiniz, 9,5 milyona çıkardığınız yeşil
kartlıları yarı yarıya da azaltmak zorunda kalacaksınız.
Hepinize teşekkür ediyorum, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinde yer alan “80” ibaresinin “100” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay (Manisa) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET
ÜNÜVAR (Adana) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Erdoğan, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 113 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
3’üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken Fransız
Parlamentosunun almış olduğu kararı kınıyorum.
Bugün üzerinde değişiklik yapmakta
olduğumuz kanun da bir AKP klasiğidir. 5510 sayılı Kanun yapılırken bilerek
veya bilmeyerek eksik bırakılan hususlardan bir kısmı bugün görüşmekte olduğumuz
kanunla çözülecek ama sosyal güvenlikle ilgili bütün sorunlar çözülmeyecek.
Çünkü kalıcı kanunlar yapmak için yeteri kadar hazırlık yapılması gerekir.
Böyle alelacele hazırlanan kanun tasarıları yapboz tahtası olmaya mahkûmdur.
Anayasa’mızın 60’ıncı maddesi “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.”
hükmünü amirdir. Bu teşkilat Sosyal Güvenlik Kurumudur. Ancak Kurumun
yapılanmasında ciddi eksiklikler vardır. Kurumun yeteri kadar bilişim uzmanı
olmadığı için sistemin sürekli ve düzgün çalışmasında aksaklıklar olmaktadır.
Kurumun ilçe müdürlüklerinin
kurulmasında kanunla belirlenmiş kriterler yoktur. İktidar istediği ilçeye
müdürlük kurmakta, istemediğine kurmamaktadır. İlçe müdürlükleri kurulurken
önceliğin nüfus ve il müdürlüğüne olan uzaklığa göre belirlenmesi önem arz
etmektedir. İlçe müdürlüklerinin tahsilat yetkisinin olmaması önemli bir
sorundur. Bilindiği gibi, Bağ-Kur ve SSK primleri süresi içinde banka
şubelerine ödenebilmektedir. Ancak, süresi içinde ödenmeyen, cezalı duruma
düşen prim ödemeleri için vatandaş sosyal güvenlik il müdürlüklerine gitmek
zorunda kalmaktadır. Bu tahsilat ilçe müdürlüklerinde yapılabilir. Bu,
çözülmesi gerekli ve çözülmesi kolay bir sorundur. Konunun çözümü konusunda
Sayın Bakanın ilgisini bekliyorum.
İktidar, kanun hükmünde kararnameyle
sağlık hizmetlerini yeniden yapılandırdı ve bu yapılandırma güzel kılıflarla
yandaş medya aracılığıyla kamuoyuna pazarlandı.
Yeni sağlık sisteminin sonucu olarak
ilk tepkiler gelmeye başladı. Devlet hastanelerinin uzman hekimleri emeklerinin
karşılığını almak için özel hastanelerin kapısında iş kovalamaya başladılar.
Şimdi, sonuç ne olacak ona bakalım.
Vatandaş gidecek devlet hastanesinde doktor yok, haydi bakalım özel hastaneye.
Özel hastaneye gidince hem vatandaş daha çok katılım payı ödeyecek hem de
Sosyal Güvenlik Kurumu daha fazla para ödeyecek, yani hem vatandaş zarar edecek
hem de devlet zarar edecek. Zaman kaybetmeden bu yanlışı düzeltin hem vatandaş
hem de devlet kazansın.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
devlet hastanelerinin yeterli hizmet üretmesi sağlanamazsa vatandaşın
mağduriyeti artarak devam edecektir. Sağlık sistemi çaktırmadan
özelleştirilirse bunun sonucu “Ne kadar paran o kadar sağlık hizmeti.”
olacaktır.
Bir başka önemli konu da sosyal
güvenlik bütçesinin açıklarıdır. Her hükûmet bundan şikâyet eder. Bunun çaresi
bellidir.
Birincisi: Kaçak çalışmayla mücadele
edeceksiniz. Yani fiilen çalışanların tamamından prim alacaksınız.
İkincisi: Özellikle serbest
çalışanların, çiftçilerin, işverenin prim borçlarını ödeyebilecekleri kadar
kazanabilecekleri sağlıklı bir ekonomik yapı oluşturacaksınız.
Üçüncüsü: İşsiz gençlerimizin üretime
katılmasının sağlanması, istihdamın artırılıp işsizliğin azaltılmasıdır.
Bunları gerçekleştirdiğiniz zaman
reçete parası, ilaç parası, katılım parası vesaire diye vatandaşın cebindeki 1
lirayla uğraşma ihtiyacınız ortadan kalkacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz kanunun milletimize hayırlı olması dileğiyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler.. Önerge reddedilmiştir.
3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 4’te iki adet önerge vardır. İki
önerge de aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım. Her
iki önergeyi okutup Komisyon ve Hükûmete katılıp katılmadığını sorduktan sonra,
talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini
okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 4. Maddesinin Tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Bülent Kuşoğlu Özgür Özel Süleyman Çelebi
Ankara Manisa İstanbul
Selahattin Karaahmetoğlu Mehmet Ali Ediboğlu Bülent Tezcan
Giresun Hatay Aydın
Veli Ağbaba İzzet Çetin Ali Serindağ
Malatya Ankara Gaziantep
Diğer önerge sahipleri:
Erkan Akçay Oktay Vural Bülent Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz Alim Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
Necati
Özensoy
Bursa
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Özensoy, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi, Fransa’nın
aldığı bu küstah siyasi hükmü nefretle karşılamakta, şiddetle kınamakta ve tüm
varlığıyla lanetlemektedir. Fransa’nın Türk milletini katliamcı olarak sunma ve
gösterme densizliği, hiçbir şart altında, sıradan ve olağan görülmeyecek bir
tavır olarak hatırlanacaktır. Büyük milletimiz, sözde Ermeni soykırımı
iddiaları etrafında inşa edilen şantaj ve tehdit girişimlerinden artık bıkmış
ve bundan ziyadesiyle usanmış durumdadır.
Değerli milletvekilleri, bu madde,
Sosyal Güvenlik Kurumunun taşınmaz edinimiyle ilgili bir maddede değişiklik
öngörüyor. Ben, bu maddeyle ilgili, Bursa’da SGK’nın bir taşınmaz edinimiyle
ilgili, Bursa’ya yapılan bir haksızlığı dile getirmek istiyorum. Bu, SGK’nın
edindiği binayla ilgili, Bursa’da özel idareye ait olan bir bina trampa
edilmiştir. Bu trampada da ortaya konulan şartlarla ortaya çıkan şartlar
arasında çok büyük farklar olduğunu, burada size vereceğim rakamlarla ve Sayın
Bakanın da iyi bildiği rakamlarla bu haksızlığı gündeme getirmek istiyorum. Bu
bina takdir değeri olarak toplam 29 milyon 700 bin lira civarında takdir
edilmiş, ancak bunun arsa değeri 20 milyon 400 bin lira, yapılacak tadilatlar,
güçlendirmeler vesaireler 8 milyon olarak değerlendirilmiş ama özel idare bu
ihaleyi yapıp bitirdiğinde bu tadilatlar tam 22 milyon lira tutmuştur.
Dolayısıyla bunun bu tadilatlar ve bina bedellerini de ortaya koyduğumuzda
yaklaşık 45 milyon lira olan özel idareye ait bina karşılığında yine SGK’nın
özel idareye devrettiği, takdir ettiği binaların toplamı 29 milyon, ancak
verdiği sigorta il müdürlüğü hizmet binasına 12 milyon 799 bin lira takdir
edilmiş. Ancak özel idare bu trampadan sonra burayı belediyeye devretmiş, bu
yaklaşık 13 milyon liralık bina da maalesef belediyenin verdiği 500 bin
metrekare parke taşıyla değiştirilmiş. Yani sizler bunu iyi bileceksiniz,
yaklaşık 3 milyon lira civarındaki bir parayla trampa edilmiş. Yani buradan özel
idarenin zararı -diğer binaları da ortaya koyarsak- yaklaşık sadece trampada 10
milyon lira. Takdir ve yine o yapılan tamiratları topladığımızda arada 15
milyon gibi bir fark var. Yani 25 milyon liralık bir rakam özel idarenin
bütçesinden SGK’nın bütçesine geçmiştir. Tabii, şunu söyleyebilirsiniz: “Bu da
devletin hizmeti, bu da.” Ancak ben her zaman şunu ifade etmeye çalışıyorum:
Bursa verdiği vergilerin karşılığını alamayan bir il. Geçtiğimiz dört yıl 22
milyarlık verdiği vergiye karşılık Bursa’ya gelen bütçeden ayrılanların toplamı
400 milyon lira yani yüzde 2’sini bile alamamış bir il. Dolayısıyla özel
idarenin yapması gereken, köylere getirmesi gereken hizmetlerden de bu tür
haksızlığa uğramış. Sayın Bakan, eski Bursa Milletvekili, şu anda Şanlıurfa Milletvekili.
Şanlıurfalılar ne kadar Şanlıurfalı olarak kabul ediyor bilmiyorum ama
Bursalılar hâlen kendisini Bursalı olarak görüyorlar. Dolayısıyla, Bursa’ya
yapılan bu haksızlıkların önüne geçilmesi için birtakım girişimlerde bulunmalı.
Eğer Sayın Bakan Bursa’ya gelir, Bursa’nın ilçelerinin köylerine giderse, köy
yollarına giderse köy yollarının ne hâlde olduğunu, araçların gitmekte ne kadar
zorlandığını, dağ ilçelerinin hizmetlerinin ne kadar eksik olduğunu Sayın Bakan
geçmişten bilir ama son zamanda gitti mi, gitmedi mi onu tam bilmiyorum.
Gerçekten Bursa, verdiğinin karşılığını alamayan veya verdiğiyle aldığını
kıyasladığımızda herhâlde iller arasında en son sırada bulunan ildir.
O anlamda, dolayısıyla zaten bir
haksızlık yapılıyor, bir de özel idarenin bütçesinden, yani özel idarenin
yapması gereken hizmetlerden de merkezî bütçeye bu tür aktarımların
yapılmamasını ve Bursa’ya yapılan haksızlıklara bir an önce son verilmesini
buradan temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özensoy.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Kısa bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN – Vallahi, mümkünse çok kısa bir
açıklama.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Tabii, tabii.
Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Geçen dönem eski Bursa Milletvekili
olarak, değerli arkadaşım Necati Bey’in değerlendirmeleri oldu. Şunu ifade
edeyim: Türkiye'nin gerçekten en modern ve en mükemmel Sosyal Güvenlik Kurumu
binası Bursa’dadır. O dönem Bursa Milletvekiliydim, Grup Başkan Vekilliğim
döneminde bu takas yapıldı. Bir yanlış anlaşılma olmasın diye söylüyorum. Kamu
kurumları arasındaki gayrimenkullerden Tekel binası SGK’ya, Sosyal Güvenlik
Kurumu binaları da özel idareye verilerek bir takas yapıldı ve 18 bin metrekare
bir alanda Sosyal Güvenlik Kurumu binası ortaya çıktı. Eğer Kurum olarak
bakacak olursak Sayın Milletvekilimiz Sosyal Güvenlik Kurumuna 25 milyar lira
geçtiğini ifade ediyor bu takaslardan.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Burada
rakamlar.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Demek ki bulunduğum kurumu korumuşum o yönüyle bakarsak,
ama şunu ifade edeyim: Tekel binası…
BAŞKAN – Sayın Bakanım…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Şunu söylüyorum…
BAŞKAN – Ama bu gerekçe değil.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Tekel binası çok cüzi bir bedelle özel idareye de
devredilmiştir. Onun da hesaplanması gerekir diye düşünüyorum.
Bursa’ya hayırlı olmasını diliyorum,
Bursalılar çok memnun bu gelişmelerden.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Daha sağlık
müdürlüğüne ve tapuya verdiklerinizi de saymadım.
BAŞKAN – Bir saniye, bir saniye…
Sayın Bakanım, Sayın Elitaş burada yok,
böyle açıklamalara çok kızıyor biliyorsunuz, dolayısıyla size de kızar.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ama benim de
açıklama yapma hakkım doğdu o zaman Sayın Başkan.
BAŞKAN – İşte böyle oluyor sonrası.
Şimdi, diğer önerge üzerinde Gaziantep
Milletvekili Sayın Ali Serindağ.
Buyurun Sayın Serindağ. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuya geçmeden evvel seçim bölgem
Gaziantep’i de ilgilendiren, aslında tüm Türkiye’yi ilgilendiren bir iki
konudan bahsetmek istiyorum.
Bunların birincisi, geçen bir
konuşmamda da değindiğim gibi, eğitim sorunu. Şimdi, AKP’li sayın
milletvekilleri hep pek çok sayıda derslik yaptıklarından bahsederler.
Doğrudur, gerçekten pek çok derslik yapılmıştır ancak derslik yapmakla iş
bitmiyor, insan unsurunu unutmamak lazım. Bu nedenle eğitimde başarıya
ulaşıyorsak insan unsurunu mutlaka değerlendirmemiz lazım. Öğrenci-öğretmen,
öğretmen-veli ve yönetici atamada ehliyet ve liyakat mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır,
aksi hâlde eğitimde başarıya ulaşamayız.
İkinci bir sorun hava kirliliği. Tüm
kentlerimizin ortak sorunu, Gaziantep’ten en çok gelen telefonlar bununla
ilgili. Çünkü yoksul vatandaşlarımıza dağıtılan kömürler hiçbir analizden
geçirilmeden dağıtılmaktadır. Bu da sorun yaratmaktadır değerli arkadaşlarım.
Mutlaka bu konunun üzerinde durulmalı, gerekli analizler yapılmalı, hava
kirliliğine neden olacak olan kömürün dağıtılması önlenmelidir. Aslolan sadece
dağıtmak değil, iyi dağıtmak ve iyi sonuç almaktır.
Üçüncüsü, sayın milletvekilleri,
Gaziantep Türkiye’nin ticari açıdan, ihracat açısından, sanayi açısından önemli
illerinden biri ancak devletten gerekli teşviki ve desteği alamamaktadır.
Biliyorsunuz Gaziantep’i çeviren tüm iller teşvikten yararlandığı hâlde
Gaziantep teşvikten yararlanamamıştır. O nedenle Gaziantep ihracatçısının,
Gaziantep sanayicisinin, Gaziantep tüccarının rekabet gücü azalmıştır. Mutlaka
bunun yeni düzenlemelerde göz önünde bulundurulması lazım.
Bir diğer konu turizm meselesi. Hepiniz
biliyorsunuz ki her yıl turist sayısı artıyor ama turist sayısına paralel bir
şekilde bizim turizm gelirlerimiz artmıyor. Ne yapmak lazım o zaman? O zaman
yeni turizm türlerini geliştirmek lazım. Üzerinde en çok durulması gereken de
kültür turizmidir. Kültür turizmi açısından güneydoğu ve özellikle Gaziantep
çok önemli bir destinasyondur, mutlaka bunun değerlendirilmesi lazım. Ancak
üzülerek belirtmek lazım ki Gaziantep’te henüz bir turizm master planı yoktur,
mutlaka bu eksiklik giderilmelidir. Bölge olarak ele alınmalı, turizm master
planı hazırlanmalı ve Gaziantep turizm yatırım bölgesi olarak ilan edilmelidir.
Sayın Başkanım, iyi niyetinize
sığınarak konuya geçmeden önce bu hususları dile getirmek istedim, şimdi asıl
konuya geçiyorum.
Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu’nun
35’inci maddesine bir cümlecik ilave ediliyor. 35’inci maddenin son fıkrasını
okuyorum: “Kurumun sahibi bulunduğu taşınmazların kira artış oranları, 213
sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca her yıl belirlenen yeniden değerleme oranından
az olmamak üzere rayiç değerle belirlenir.”
Yeni cümlecik şu, devam ediyor: “Ancak
ekonomik koşullar göz önünde bulundurularak kira bedellerini belirlemeye
Yönetim Kurulu yetkilidir.”
Şimdi, siz bu cümleyi ilave ettikten
sonra yukarıdaki hükümlerin hiçbirinin kıymeti harbiyesi yoktur arkadaşlar. Siz
tüm yetkiyi yönetim kuruluna veriyorsunuz. “Ekonomik koşullar gerektirdiği
takdirde…” Böyle muğlak bir ifade olabilir mi? Yani hangi ekonomik koşullar?
Kriz mi, kalkınmanın çok hızlı olduğu dönemler mi, nedir, burada kastedilen
nedir? Bu muğlak ifadeye dayanılarak hiçbir kritere uymadan yönetim kuruluna bu
yetkiyi vermemiz, yönetim kurulunun işini zorlaştırır, oradaki tüm kamu
görevlilerinin bile işini zorlaştırır. Onları zor durumda bırakmamamız lazım. O
nedenle, ortaya bizim bir kriter koymamız lazım. Bu kriter eskiden beri ya her
yıl yayınlanan değerleme oranları veya TEFE veya TÜFE yani veya enflasyon
artışı, mutlaka bir kriterin olması lazım. O nedenle bu cümleciğin mutlaka
tasarıdan çekilmesi lazım değerli arkadaşlar. Aksi hâlde, hiçbir kurala kaideye
uymadan Sosyal Güvenlik Kurumuna ait taşınmazları istediğimiz şekilde,
istediğimiz kişiye kiraya verebiliriz.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı
iletiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın
Serindağ.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Reddedilmiştir.
Madde 4’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde
ihdasına dair bir önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan
tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya
teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve
komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu
nedenle, önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla
yani 21 üyeyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım. Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı
"Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"na yeni 5 nci madde olarak aşağıdaki
maddenin eklenmesi ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini teklif
ederiz.
Tanju Özcan Sırrı Sakık Vedat Demiröz
Bolu Muş Bitlis
Fatih Şahin Ali
Uzunırmak
Ankara Aydın
Madde 5- 31/5/2006 tarihli ve 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 43 üncü Maddesinin
Başlığı "Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,
Başbakanlık, Bakanlık ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği görevinde
bulunanların aylıkları" şeklinde değiştirilmiş ve maddeye beşinci
fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiş, maddenin mevcut
altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Dışarıdan bakanlık veya Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeliği görevlerinde bulunanlara veya bu görevleri
herhangi bir sebeple sona erenlere, Kanunun 26, 28, 44, geçici 2 ve geçici 4
üncü maddeleri gereğince aylık bağlanmasına hak kazanmaları ve en az iki yıl
süreyle bu görevlerde bulunmuş olmaları halinde, 27, 29, geçici 2 ve geçici 4
üncü maddelere göre hesaplanacak aylık tutarından az olmamak kaydıyla,
Cumhurbaşkanına ödenmekte olan aylık ödeneğin % 40'ı esas alınarak
Cumhurbaşkanına bağlanacak yaşlılık aylığının %42'si oranında malullük,
emeklilik veya yaşlılık aylığı ödenir. Bu fıkra hükümlerine göre aylık
ödenebilmesi için, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce geçici 4 üncü
madde kapsamında dışarıdan bakanlık ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği
görevi esas alınarak malullük veya emeklilik aylığı ödenenler hariç olmak
üzere, malullük, emeklilik veya yaşlılık aylığı bağlanmış olanlar ile aylık
bağlanma şartlarını haiz olmayanların en az iki yıl süreyle Başbakanlık
Müsteşarı emsal alınarak sigorta primi veya geçici 4 üncü madde kapsamında
emekli keseneği ile kurum karşılığı ödemiş olmaları da zorunludur.
Yukarıdaki fıkraya göre tespit edilen
aylığı almakta iken ya da dışarıdan bakanlık veya Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeliği görevleri sırasında veya bu görevlerinin sona ermesinden sonra
ölenlerin bu Kanunda düzenlenen koşullara sahip olan hak sahiplerine, iki yıl
süreyle bu görevlerde bulunmuş olma ve sigorta primi veya emekli keseneği ile
kurum karşılığı ödenmesi açısından yukarıdaki fıkrada düzenlenmiş olan şart
aranmaksızın, bu maddeye göre hesap edilen aylık esas alınarak ölüm ya da dul
ve yetim aylığı bağlanır.
Ancak, dışarıdan bakanlık veya Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeliği görevlerinde bulunanlar ile bunlardan ölenlerin
hak sahiplerine, 27, 29, 33, geçici 2 ve geçici 4 üncü maddelerine göre
hesaplanan aylık, altıncı ve yedinci fıkraya göre bağlanan aylıktan düşükse
aradaki fark, Hazineden tahsil edilir."
"Bu madde kapsamında bağlanan
aylıklar, Cumhurbaşkanına ödenmekte olan aylık ödenekteki değişime bağlı olarak
yeniden hesaplanarak ödenir ve bu aylıklar hakkında 55 nci maddenin ikinci
fıkrası uygulanmaz."
BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt
çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Yeterli çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmış olduğundan, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açıyorum.
Söz isteyen var mı? Yok.
Önerge yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Hayırlı uğurlu olsun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan,
müsaade ederseniz kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın
Başkanım, bu önergede Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında
partilerimiz adına görevli olan arkadaşlarımız imza koymuşlardır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak
söylüyorum: Bu önergeye imza koyan Başkanlık Divanı Üyesi arkadaşımız grubumuzu
temsilen koymuştur. Bunu bilgilerinize sunarım. Diğer arkadaşlarımızın da bu
yönde açıklamaları olacağını ümit ediyorum, diğer grup başkan vekillerinin.
BAŞKAN – Herhâlde yani grupların
bilgisi olmadan Başkanlık Divanında…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan
söz istiyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kaplan, size açayım mı?
Sayın Bahçekapılı, Sayın Tarhan;
sırayla hepinize söz vereceğim de onun için.
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet, Sayın
Başkan, doğrudur, bizim de idare amirimizin imzaladığı ve grubumuzun görüşünü
yansıtan bir önergedir.
BAŞKAN – Sayın Tarhan…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, biz de katılıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Divan
üyesi arkadaşımız da grubumuz adına imza atmıştır, biz de katılıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, tasarının
görüşmelerinde herhangi bir karışıklığa meydan vermemek açısından mevcut madde
numaraları üzerinden devam edilecektir ancak kabul edilen yeni madde nedeniyle
kanun yazımında madde numaraları teselsül ettirilecektir.
Şimdi madde 5’te iki adet önerge
vardır, sırasıyla okutup en aykırısını işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 5. Maddesindeki “üçte birinin” ibaresinin “yüzde 35’inin” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Bülent Kuşoğlu Özgür Özel Süleyman Çelebi
Ankara Manisa İstanbul
Selahattin Karaahmetoğlu Bülent Tezcan Veli Ağbaba
Giresun Aydın Malatya
Mehmet Ali Ediboğlu İzzet
Çetin
Hatay Ankara
BAŞKAN – Şimdi okutacağım önergeyi
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 5 inci maddesinde yer alan "üçte birinin"
ibaresinin "dörtte birinin" şeklinde değiştirilmesi arz ve teklif
ederiz.
Erkan Akçay Oktay Vural Bülent Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz Alim Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
BAŞKAN – Sayın Komisyon, katılıyor
musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Belen, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
birazcık sükûneti sağlarsak iyi olacak. İnanın, hiçbir şey duymuyorum.
BÜLENT BELEN (Devamla) - …görüşülmekte
olan 113 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesiyle ilgili Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu değişiklik önergesi lehinde söz almış
bulunmaktayım.
Bu vesileyle, sözde Ermeni soykırımının
inkârını suç sayan yasayı kabul eden Fransız parlamenterleri şiddetle kınıyorum.
Genel Kurulu ve milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
3 Kasım 2002 tarihinde iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından
2006 yılında çıkarılan 5502 ve 5510 sayılı yasalarla yeni bir Sosyal Güvenlik Kurumu
oluşturulmuş, diğer kurumlar bunun çatısı altında birleştirilmiştir. Ülkemizin
sosyal güvenlik sorunları her geçen gün çığ gibi büyümekte, Kurum’un gelirleri
ve giderleri arasındaki açığın önüne geçecek önlemler maalesef, dokuz yıldır
iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerince alınmamaktadır. 2010
yılında Kurum’un bütçe açığı için hazineden 26 milyar para aktarılmış, 2011
yılında ise bu rakamın 30 milyar liraya çıkacağı öngörülmüştür. Sağlıklı ve
etkin denetimler yapılamadığı için sosyal güvenlik açıklarının önü alınamamış,
aksine çığ gibi büyümüştür. Kurum’un bütçesindeki açığa sebep olan en önemli
etken sağlık giderleridir. Bu konudaki soygunu önleyecek tedbirler alınamadığı
için 2010 yılında sağlık giderlerine 32 milyar lira ödenmiştir. Buradan da
anlaşılıyor ki Kurum bu konuda yetersiz kalmaktadır. En kritik KİT’leri dahi
özelleştiren Hükûmet, bu konuda özel sigortaların altyapılarını güçlendirerek
sağlık sigortaları alanında özelleştirmeye gitmeli, sigortalıların tercihine
bırakarak dileyenlerin sağlık sigorta primlerini özel sigortalara devretmeyi
denemelidir. Özel sigortalara bu alanda saha açıldığında sağlık giderlerinde
büyük bir düşme yaşanacağı aşikârdır.
Sayın milletvekilleri, günümüzde
Kurum’daki bu açıklar ve yapılan yanlışlar sebebiyle emekli olan
vatandaşlarımızın emekli maaşları ile geçinememeleri sebebiyle bu
vatandaşlarımız kayıt dışı çalışmakta, bu da sektörde büyük oranda kayıt
dışılığa sebep olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde 1 emekliye karşılık 5 çalışan
varken, ülkemizde, maalesef, 1 emekliye karşı 1,9 çalışan bulunmaktadır. Bu da
Kurumdaki bütçe açığını daha da büyütmektedir.
Hükûmetin sosyal güvenlik politikaları,
maalesef, yeterli olmadığı gibi bütçe açığının artmasında önemli bir faktör
olmaktadır. Bunu önleyebilmek için daha kapsamlı bir yasal düzenlemeye
gidilerek özel sektörün bu alanda aktör olması sağlanmalıdır.
Sosyal sigortalar sistemi hukuki
boyutuyla uygulanabilir, mali boyutuyla sürdürülebilir ve ilgili taraflarca
kabul edilebilir bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Sosyal güvenlik sisteminin bilgi
teknolojileri altyapısı güçlendirilmeli, hak kaybını ve mükerrer yararlanmayı
önleyen, etkili, erişilebilir ve sürdürülebilir hizmet sunan bir yapı
oluşturulmalıdır.
Sosyal sigorta programları aktüeryal
denge içinde etkili ve özerk bir yapıda yönetilerek sistemin sürdürülebilirliği
sağlanmalı ve fon yönetimi etkinleştirilmelidir.
Ayrıca, prim gün sayısını tamamlamakla
birlikte yaş haddini dolduramadığından emekliye ayrılamayan ve zorunlu
sigortalılıkları sona eren kişilerin ve bakmakla yükümlü oldukları kimselerin,
sağlık hizmetlerinden faydalanmalarını sağlayacak bir yasal düzenleme en kısa
sürede yapılmalıdır.
Sayın Bakanım, ilçe müdürlüklerinizde
vezne açılmadığı için buralarda prim tahsilatları yapılamıyor. Gecikmeli
primleri ödemek için de vatandaşlarımız il müdürlükleri veznesine gitmek
zorunda kalıyorlar. İlçe müdürlüklerinizde vezne açılması büyük bir ihtiyaçtır.
Ayrıca, Tekirdağ ili Çorlu ilçesindeki
ilçe SGK Müdürlüğünde personel sıkıntısı vardır. Bu personel sıkıntısından
dolayı, yoğun miktarda işi olan o şubeye bağlı işçilerin istirahat raporları
sisteme girilemediğinden bu işçi kardeşlerimiz istirahat paralarını almakta çok
sıkıntılar çekmektedir.
Ben bu vesileyle yüce heyetinizi
selamlar, yasanın ülkemize hayırlı olmasını dilerim.
Saygılar sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 5. Maddesindeki “üçte birinin” ibaresinin “yüzde 35’inin” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan,
biraz önceki önerge için “Kabul edilmiştir.” dediniz.
BAŞKAN – Deminki önergeyi “Kabul
edilmiştir.” diye söylediysem eğer, farkında olmadan, sehven söylenmiştir.
Önerge kabul edilmemiştir, düzeltiyorum.
Sayın Komisyon, katılıyor musunuz bu
önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET
ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba, buyurunuz
lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ilgili madde hakkında konuşmadan önce, 25 Aralık Pazar
günü 38’inci ölüm yıl dönümü olan, hemşehrisi olmakla övündüğüm İsmet İnönü ile
ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.
İsmet İnönü, yıllar önce, bu Meclisin
kurulması için mücadele etti, bu Meclisin var olabilmesi, bu kürsünün ayakta
kalabilmesi için savaşlara girdi; ne yazık ki hayatını ortaya koyduğu bu
Meclisten, bu kürsüden, kendisi için yakışıksız sözler kullanıldı.
Bu eleştirileri olgunlukla
karşılıyorum. Zaten İnönü de bu Mecliste, bu kürsüde kendisi de
eleştirilebilsin diye bütün bir hayatını ortaya koydu. Yalnız, bazen iftira
atıldı, bazen hakaret edildi; Hitler'e benzetildi, diktatörlükle suçlandı.
Bunları söyleyenler bir hınçla, intikam duygusuyla hareket ettiler.
Eleştirilerinde, tarih biliminin en önemli kavramlarından olan “zaman” ve
“dönemin ruhu” yoktu. Zaten amaç da tarihsel bir değerlendirme değildi. Amaç
tarihsel bir değerlendirme olsaydı, tarih doğru yolu gösterirdi.
Değerli milletvekilleri, “diktatör” ve
“Hitler” benzetmesi yapanlara buradan sesleniyorum: Dünya siyasi tarihinde
kendi iktidarını demokratik yollarla devreden başka bir lider var mıdır, hem de
en güçlü olduğu zamanda? (CHP sıralarından alkışlar) 1950 genel seçimlerinden
sonra söylediği "Bu siyasi yenilgi benim en büyük zaferimdir." sözünü
bir diktatör söyleyebilir mi?
İnönü, cumhuriyetin demokratikleşmesi
için bu yolun kilometre taşlarından olan
çok partili sistemin mimarıdır.
Özgür ve demokratik bir cumhuriyetin en güzel göstergelerinden biri bugünkü
Başbakandır. İnönü düşüncelerinin
muhalifi olan birisi Başbakan olabiliyorsa biz bunu önce
bu toprakları özgürleştirenlere, özgür topraklardan demokratik bir cumhuriyet
şiarıyla yola çıkanlara borçluyuz.
Yüzyıllar boyu saldırılara, katliamlara
maruz kalmış, katline ferman verilmiş, fetva çıkarılmış Dersim'in bir çocuğu,
ana muhalefet partisinin genel başkanı olabiliyorsa, İnönü'nün koltuğunda
oturabiliyorsa biz bunu İnönülere, Mustafa Kemallere borçluyuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Elbette İnönü düşüncelerinin
muhalifleri vardı, var olmaya da devam ediyor. O gün cumhuriyetin muhalifleri,
Amerikan mandacılarıydı, İngiliz muhipleriydi, işbirlikçilerdi. Bugünün
muhalifleri ise Amerikan füze kalkancıları, Irak işgalcilerinin duacıları,
tezkere satıcılarıdır. İşte hakikat, işte mirasçılar. Kim, ne için, ne
yapıyorsa ortada.
Değerli arkadaşlar, İsmet İnönü'yü
diktatörlükle suçlayanlara bir şeyi hatırlatmak isterim: Bütün diktatörlerin
hatta bazen siyasete bulaşmışların haksız yollarla zengin olduğu, kirlendiği
bir ortamda milletin 5 kuruşunun hesabını soran, dürüst, temiz bir devlet adamı
ve hiç kirlenmemiş, tertemiz bir İnönü ailesi göreceksiniz.
İsmet İnönü: "Bir memlekette
namuslular namussuzlar kadar cesur olmadıkça o memlekette kurtuluş
yoktur." demiştir. Bu sözü ancak demokrasiye inanan bir lider söyler.
Emperyal güçlere teslim olmuş,
ekonomisi batmış, donanması dağılmış, askeri terhis edilmiş, toprakları
yağmalanmış, halkı yoksul, halkı perişan bir imparatorluk özgür bir cumhuriyete
dönüştü. Yirmi iki yıllık tek parti dönemi işte bu muazzam değişimin tarihiydi.
Yirmi iki yılda özgür ve demokratik bir cumhuriyet inşa edenleri eleştirenler
tersini mi düşünüyor acep? Monarşiye son verilmesinin üzüntüsünü mü yaşıyorlar?
O günleri mi özlüyorlar? O günlere dönmenin yolunu mu arıyorlar? Bu çabalar
içinde değilseler önce İnönü'nün hakkını teslim etsinler. İkinci Dünya Savaşı
gibi bir cehennemin ortasından bu ülkeyi nasıl sağ salim çıkardığını görsünler.
Seksen sekiz yaşında olmasına rağmen, suçsuz, günahsız devrimci gençlerin,
Deniz Gezmişlerin, Yusuf Aslanların, Hüseyin İnanların haksız yere idam
sehpasına gönderilmesine karşı nasıl mücadele ettiğini görsünler, Mendereslerin
idamına karşı duruşunu görsünler. Monarşiden cumhuriyete, otokrasiden
demokrasiye geçişi görsünler.
Değerli arkadaşlar, sözlerime son
verirken bir sözünü daha söylemek istiyorum: “Tarih kürsüsünden hâlinizi
seyrediyorum, suçluların telaşı içindesiniz, ışıktan korkuyorsunuz.”
Değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; eğer bunları görmeyeceklerse -bu söylediklerimi- illa bir
Hitler arayacaklarsa dönüp aynaya bakmalarını tavsiye ediyorum.
İnönü’yü ölümünün 38’inci yıl dönümünde
tekrar anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağbaba.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 6’ncı madde
üzerinde iki adet önerge vardır. İki önerge de aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım. Her iki önergeyi okutup Komisyon ve
Hükûmete katılıp katılmadığını sorduktan sonra, talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 6. Maddesinin Tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
İzzet Çetin Bülent Kuşoğlu Süleyman Çelebi
Ankara Ankara İstanbul
Özgür Özel Selahattin Karaahmetoğlu Bülent Tezcan
Manisa Giresun Aydın
Mehmet Ali Ediboğlu Veli
Ağbaba
Hatay Malatya
Diğer
önerge sahipleri:
Erkan Akçay Oktay Vural Bülent Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Nevzat Korkmaz Kemalettin Yılmaz Ali Öz
Isparta Afyonkarahisar Mersin
Alim
Işık
Kütahya
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET
ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Tezcan, buyurunuz.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 113 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi 5510
sayılı Kanun’da bir değişiklik öngörüyor. 5510 sayılı Kanun, Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Hakkında Kanun. Sosyal güvenlik alanını düzenleyen
bir temel mevzuat ve 6’ncı madde de bu kanunun 64’üncü maddesine (d) bendi adı
altında bir ek bent ekliyor.
Değerli arkadaşlar, çok teknik
konuşmaya gerek yok. Çok net bir şey söylüyorum. Bu değişikliği kabul ettiğimiz
takdirde tedavi giderlerinin ödenmesinde kısıntı yapacağız. Yani bu değişiklik,
bundan sonra hastalara ne kadar daha az tedavi gideri öderiz düşüncesinin
ürünü. Bu değişikliği oylayıp geçirdiğimizde hastane kapısından dönen
insanların sayısı artacak, ilaç alamayan insanların sayısı artacak, tedavi
olamayan insanların sayısı artacak. Bakın niye söylüyorum bunu? AKP İktidarı
sağlıktaki başarılarıyla sürekli övünüyor, burada bütçe görüşmelerinde de bunları
dinledik. 5510 sayılı Kanun’un 63’üncü maddesi hangi tedavi giderlerinin
ödeneceğini düzenliyor. Aynı kanunun 64’üncü maddesi hangi durumlarda tedavi
giderlerinin ödenmeyeceğini düzenliyor. Biz bu değişiklikle 64’üncü maddeye
şöyle bir ekleme yapıyoruz: Sosyal Güvenlik Kurumunun kabul etmediği, saymadığı
ödemeler yapılmayacak. Bakın bu ne demek biliyor musunuz değerli
milletvekilleri? Önümüzdeki günlerde öngörülemeyen yeni tedavi biçimleri ortaya
çıkabilir. Örneğin kanser tedavisine ilişkin yeni yöntemler bulunabilir ve
vatandaş hastane kapısına gittiğinde kanser tedavisiyle ilgili o yaşamsal önemi
olan tedaviyi Sosyal Güvenlik Kurumu ödemeyecek, alamayacak o hizmeti. Sadece
bir tane örnek verdim.
Değerli arkadaşlar, bir başka şeyi daha
düzenliyor bu değişiklik, eğer oylarsak başka bir şey daha olacak. Bakın,
eskiden, eğer 63’üncü maddede ayrıntılı olarak sayılmamışsa, vatandaş, orada
sayılmasa bile kurum tedavi giderini ödemediği zaman mahkemeye gidiyordu.
Sosyal devlet ilkesi var ya, Anayasa’da sosyal devlet ilkesi var, vatandaş iş
mahkemelerine gidiyordu, diyordu ki: “Anayasa’da sosyal devlet ilkesi
öngörülmüş. Benim bu hastalığımı devlet karşılamak zorunda, Sosyal Güvenlik
Kurumu karşılamak zorunda.” ve mahkeme kararıyla o tedaviyi alabiliyordu. Şimdi,
64’üncü maddeye getirdiğimiz bu bentle, bu hükümle, artık vatandaş mahkeme
kararıyla da bu tedavi hakkını alamayacak, getirilen düzenleme bu.
Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye’de o
övünülen sosyal güvenlik sisteminin ne hâle geldiğini, sağlık sisteminin ne
hâle geldiğini biliyoruz. Daha dün gazetelerde yazdı, 247 ilaç problemli.
Kanser ilacını alamıyor insanlar. Çocuklar, grip olan küçük çocuklar için tuzlu
su denilen suyu ödemiyor, Sosyal Güvenlik Kurumu ödemiyor, küçücük yavrular kış
günü… Ya, tuzlu su 3 lira, 4 lira, bunu ödemiyor. Böyle bir sistem…
Bakın “Paran yoksa sürün.” Hastane
kapısından geri dönenler. Bakın, “Hayaldi, yalan oldu.” “Acil servise gittim,
param olmadığından geri dönmek zorunda kaldım.” diyen bir anlayış.
Değerli arkadaşlar, son olarak şunu
söylüyorum: Dün burada bütçe görüşmeleri yapılırken Sayın Nurettin Canikli
buradan bir şey söyledi: “Biz -AKP için söylüyorum- garip gurebayı, fakir
fukarayı sizden 16 kat daha fazla seviyoruz.” dedi.
Şimdi, bu kanun değişikliği
çerçevesinde diyorum ki ben de fakir fukarayı, garip gurebayı sizin sevginizden
Allah esirgesin diyorum.
Teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın
Tezcan.
Diğer önergeyle ilgili kim konuşacak?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe
okunsun.
BAŞKAN – Okutuyorum.
Gerekçe:
63 üncü madde yeterince açıktır. 64
üncü madde yeni bir düzenleme getirmemektedir.
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler reddedilmiştir.
Madde 6’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 7’de iki önerge vardır, sırasıyla
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 7. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Bülent Tezcan Bülent Kuşoğlu Özgür Özel
Aydın Ankara Manisa
Selahattin Karaahmetoğlu Süleyman Çelebi Veli Ağbaba
Giresun İstanbul Malatya
Mehmet Ali Ediboğlu İzzet
Çetin
Hatay Ankara
“Madde 7- 5510 sayılı Kanunun 65.
Maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Kurum, gerekli gördüğü hallerde bu
fıkra gereğince kişilerin ulaşım hizmetlerini, hizmet satın alma ve kiralama
gibi usullerde temin etmeye yetkilidir. Ancak, hastaların kendi olanakları ile
gidiş ve geliş yapabilmelerini istemeleri halinde mevcut uygulama devam
ettirilir.”
BAŞKAN – Şimdi, diğer önergeyi okutup
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Oktay Vural Bülent Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz Alim Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
“Ancak, hastaların kendi imkânları ile
gidiş ve dönüş yapmak istemeleri hâlinde gidiş ve dönüş yol giderleri ve
gündelikleri kurumca karşılanır.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim katılmıyoruz çünkü zaten ödeniyor.
BAŞKAN – Gerekçe mi Sayın Şandır?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın
Kemalettin Yılmaz konuşacak.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yılmaz.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 113 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle belirtmeliyiz ki, 5510 sayılı
Yasa kapsamında finansmanı sağlanan sağlık hizmetleri ile yol gideri, gündelik
ve refakatçi haklarından yararlanmak gerek sağlık sigortalı ve bakmakla yükümlü
olduğu kişiler için bir hak, mevzuatta belirtilen esaslara göre bu hizmet ve
hakların finansmanının sağlanması ise Sosyal Güvenlik Kurumu için bir
yükümlülüktür.
Ülkemizde maalesef birçok hastalığın
tedavisi kısıtlı merkezlerde yapılabilmektedir. Özellikle Anadolu’nun küçük
illerinden büyük şehirlerimize gelip hastalarının tedavilerini yaptırmak hem
madden hem de manen çok ağır bir süreç teşkil etmektedir. Evlerinden,
yurtlarından, bildikleri şehirlerden uzakta dertlerine derman arayan
vatandaşlarımızın her türlü gereksinimlerini karşılamak devletimizin görevidir.
5510 sayılı Kanun’un 65’inci maddesinin
birinci fıkrasına eklenecek bir cümleyle vatandaşımızın bu tedavi yapılacak
yerlere ulaşımının hizmet satın alma ve kiralamayla yapmasına yetki
verilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu maddenin vatandaşların
kendi araçlarıyla da ulaşım sağlaması hâlinde yol giderlerinin ve
gündeliklerinin ödenmesi konusunda, değiştirilmesi hakkında, eklenmesi hakkında
önergemizi verdik.
Taşradan gelen vatandaşlarımızın büyük
şehirlerde yaşadığı sıkıntı sadece şehre, hastaneye ulaşımla sınırlı değildir.
O şehirlerde bazen günlerce hatta aylarca kalması gerekenler oluyor. Şehir
içerisindeki ulaşımları, rahat ve hızlı hareket etmeleri açısından kendi
araçlarıyla gelmeleri birçok konuda vatandaşlarımızı rahatlatmaktadır. Şuradan
çıkalım, Ankara’da bulunan birçok hastanenin etrafında diğer illerden gelen
araçların varlığını görmek mümkündür ki pek çok insanımızın da imkânsızlıklar
nedeniyle bu araçlarını otel gibi kullandıklarına şahit olabilmekteyiz.
Bu sebeple insanlarımızın beklentileri
yönünde hareket etmek zorundayız. İnsanların sıkıntılı bu süreçlerinde hak
ettikleri hizmeti istedikleri şekilde almaları için, tedavi sırasında
ulaşımlarının kolaylaştırılması için mutlaka önerilerimizin de dikkate alınması
gerekmektedir. Bu önerilerimizin yanında, bu hizmetlerin kiralama veya hizmet
satın almayla yapılması durumunda, vatandaşlarımıza ilave bürokratik engeller
çıkabilir ve vatandaşlarımızın hizmete erişimleri kısıtlanabilir. Bu işin koordinasyonu,
hem kurum için ciddi bir yük oluşturur hem de vatandaş sıkıntılı dönemlerinde
kırtasiye işiyle uğraşmak zorunda kalabilirler.
Yine, insanlarımız, özellikle ve
özellikle hanım kardeşlerimiz yabancı bir araçla, yabancı bir insanla yolculuk
etmekte sıkıntı duyabilirler. Anadolu’da yaşayan insanlarımızın kültürel
hassasiyetleri de dikkate alınmalı ve vatandaşlarımız mağdur edilmemelidir.
Kendi araçlarıyla ulaşımları yaptırılarak, rahat ve huzurlu bir şekilde
tedavilerinin yapılacağı birimlere ulaşmasının sağlanması, vatandaşlarımıza en
büyük görevimizdir.
Bu duygu ve düşünceler içerisinde yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 7. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
“Madde 7- 5510 sayılı Kanunun 65.
Maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Kurum, gerekli gördüğü hallerde bu
fıkra gereğince kişilerin ulaşım hizmetlerini, hizmet satın alma ve kiralama
gibi usullerde temin etmeye yetkilidir. Ancak, hastaların kendi olanakları ile
gidiş ve geliş yapabilmelerini istemeleri halinde mevcut uygulama devam
ettirilir.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Ediboğlu konuşacak efendim.
BAŞKAN – Sayın Ediboğlu, buyurunuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Hatay) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hükûmetin aklına tasarruf gelince,
hastalar, çalışanlar, emekliler bir kez daha silkeleniyor ülkemizde. Bir
büyüğümün dediği gibi “Özgürlükten tasarruf esaret, sağlıktan tasarruf ise ölüm
getirir.”
Hükûmet tasarruf yapmayı gerçekten
istiyorsa, başını diğer yöne çevirmelidir. Sizlere diyaliz hastaları ve
yakınlarının dramından ve ülkemize maliyetinden söz edeceğim ve sonunda da bir
önerim olacak.
Anayasa’mızın 56’ncı maddesinde
herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı olduğu belirtilerek,
devletin sağlıkla ilgili yerine getirmek zorunda olduğu görevler ayrıntılı bir
şekilde açıklanmıştır.
Türkiye’de bulunan 70 bin kronik böbrek
hastası ve bu hastaların yakınları çeşitli sorunlarla karşılaşmakta, her geçen
gün sağlık sistemine ve hayata dair umutlarını kaybetmekte ve Sağlık
Bakanlığının, SGK’nın, Maliye Bakanlığının, politikacıların, yerel
yönetimlerin, basının, kısacası toplumun tüm ilgili kesimlerinin kendilerine
daha fazla ilgi göstermelerini beklemektedirler.
Haftada üç gün dörder saat diyaliz
makinesine bağlanması gereken bu hastalar ve yakınları, diyalizde geçen sürenin
dışında kalan zamanlarında da bürokratik süreçlerle uğraşmakta, çalışma
hayatlarında yeterli performans gösterememekteler. Hasta yakınları hastayla
ilgilenmenin dışında başka bir şey yapmaya zaman bulamamaktalar. Evin içinde
psikolojik ortam devamlı gergindir. Hastalar her an ölümle burun buruna
yaşarlar, özellikle birlikte tedavi gördüğü hastaların ölümlerine tanık olmanın
yarattığı psikolojik travmalara maruz kalırlar. Diyaliz hastalarının birçoğu
eşleri tarafından da terk edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de
2001 yılında 1 milyonda 314 olan diyaliz hastası oranı 2010 yılında 1 milyonda
853’e yükselmiştir. Bu artış tesadüf değildir. Son yıllarda uygulanmaya
başlanan performans sistemi nasıl ki ameliyat sayılarını 2 misline çıkardıysa
yani “Gereksiz ameliyatlar yapılıyor.” tartışmalarına neden olduysa, diyalize
giren hasta sayısındaki artış için de benzer iddialar vardır. Sağlık bütçesinin
yüzde 5’i de bu hastaların tedavisine harcanmaktadır.
2015’te hasta sayısının 100 bini geçeceği
ve toplam tedavi maliyetinin yılda 3 milyar doları aşağı da tahmin
edilmektedir.
Ürkütücü bir gerçek de diyalize giren
hastaların sadece yüzde 40’ı beşinci yıl sonunda hayatta kalabilmektedirler.
Ancak böbrek nakliyle yaşam süresi uzamakta ve yaşam kalitesi artmaktadır.
Ülkemizde son evredeki hastaların sadece yüzde 12’sine böbrek nakli
yapılabildiği de bilgimiz dâhilindedir. Diyaliz pahalı bir tedavi yöntemidir.
Diyaliz hastalarının ülke ekonomisine etkisi de bir hayli fazladır.
Ülkemizde, tüm kısıtlamalara rağmen bir
hastanın devlete yıllık maliyeti 25-30 bin dolardır. ABD’de ise bu rakam 80 bin
dolar. Kuşkusuz maliyetleri kontrol etme çabası, diyalizde kalitenin azalması
ve hasta sağlığının tehlikeye atılması gibi olumsuz sonuçlar doğurabilecektir.
Böbrek nakli ise diyalize göre çok daha ucuz ve sağlıklıdır.
Değerli milletvekilleri, aslında kronik
böbrek hastalığı önlenebilen ya da geciktirilebilen bir hastalıktır. Ülkemizde
böbrek hastalarına yönelik geleneksel yaklaşım, uygulanmakta olan Sağlıkta
Dönüşüm Projesi gereği hastalık ilerleyince diyaliz uygulamaktan ibarettir.
Bütçeler ne kadar düşürülmeye
çalışılırsa çalışılsın yakın gelecekte diyaliz maliyetini karşılamak çok güç
olacaktır. Çünkü kronik böbrek hastalığı ülkemizde önemli bir halk sağlığı
sorunudur.
Ülkemizde kronik böbrek hastalığının
tedavisinden çok önlenmesine dayalı ulusal bir hastalık yönetim modeli
oluşturulmasına ve böbrek hastalıklarının önlenmesi, tanısı ve tedavisine
ilişkin standart yaklaşımlar getirilmesine gereksinim vardır. Bu mümkündür ve
daha kolaydır. Yani diyaliz hastalarının ve hasta yakınlarının çektiği
ıztıraplardan kurtulması ve her yıl milyarlarca lira tasarruf edilmesi de
mümkündür. Ancak bu, bir tercih meselesidir. Tedavi edici hekimliği önceleyen,
yani “İnsanlar hastalansın sonra tedavisi bir şekilde yapılır; birileri de bu
işten para kazansın.” mantığıyla özetlenebilecek Sağlıkta Dönüşüm Projesi ile
bu iş olmaz. Bu iş, koruyucu hekimliği önceleyen sağlık politikalarıyla olur.
Varsın birileri daha az para kazansın;
buna değer diyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Şimdi, madde 7’yi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, madde 8 üzerinde
iki adet önerge vardır. İki önerge de aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri
birlikte işleme alacağım.
Her iki önergeyi okutup, Komisyon ve
Hükûmete katılıp katılmadığını sorduktan sonra, talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 8. Maddesinin Tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Bülent Kuşoğlu Özgür Özel Süleyman Çelebi
Ankara Manisa İstanbul
Selahattin Karaahmetoğlu Mehmet Ali Ediboğlu Bülent Tezcan
Giresun Hatay Aydın
Veli Ağbaba İzzet
Çetin Malatya Ankara
Diğer
önerge sahipleri:
Erkan Akçay Oktay Vural Bülent Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz Alim Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
Ali
Öz
Mersin
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öz. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sizden kim konuşacak?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Karaahmetoğlu...
BAŞKAN – Karaahmetoğlu, tamam. Şimdi,
önce Sayın Öz’ü aldık.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Emredersiniz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Buyurun.
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 113 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi
üzerinde, önerge sahibi olarak söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Biraz önce yüce Meclisimizin oylarıyla
kabul ettiğimiz tasarıyı, kanunlaştırdığımız 64’üncü maddeyi umarım hepimiz
farkında olarak oylamışızdır diye düşünüyorum çünkü 64’üncü madde, gerçekten,
ülkemizde daha önce çok ciddi sıkıntıya yol açan, özellikle ülkemizde en sık
görülen koroner arter hastalarının kullanmış olduğu ilaç kaplı stentleri bir
dönem devletin ödemediği süreçte, insanların hukuka başvurarak SGK’dan, ödedikleri
miktarları, fatura bedellerini geri almasıyla alakalı bir işlemdi. Maalesef
SGK, 63’üncü maddede, devlet tarafından finansmanı yapılacak olan şeylerin
dışında kalanları ödememek üzere yasallaştırdı. İleride bunun, hepimiz,
sıkıntılarını yaşayacağımızı öncelikle ifade etmek istiyorum.
Yine üzülerek ifade ediyorum ki, bu
maddeyle vatandaşlarımıza ek bir yük getiriliyor. Bu yükün adı da “Sağlık
hizmetleri için gereksiz kullanımı azaltma ve israfı önleme.” olarak tarif
ediliyor. Hükûmet olarak uygulanan ilaç politikasının son meyvesi, yine
vatandaşa acı reçete olarak yansıyacaktır. İlaç fiyatlarının ucuzlatılması
elbette ki halkımızca kabul edilmekte, bizler de bunu memnuniyetle ifade
etmekteyiz, bundan şikâyetçi olan yoktur ancak son günlerde -hepinizin bildiği
gibi- kamuoyunda yaşanan, eczacı ile vatandaşın karşı karşıya gelmesi durumu,
bir yanlış uygulamanın sonucudur. Önceden uzlaşma sağlanmadan depolardan
eczacıya iskontosuz verilen ilaçların, eczacıdan kuruma iskontoyla verme
uygulaması bu sonucu doğurmuştur. Eczacılarımızın asıl sorunu bu değildir.
Eczacılar, sağlık hizmetinin çok önemli bir tamamlayıcısıdır ve maalesef
feryatlarına kulak veren de yoktur. Aslında bedava kamu hizmeti veren ve ciddi
miktarda vergi ödeyen eczacılarımıza devletçe borcumuz çoktur. Bu arada, ilaca
erişemeyen kronik hastalar, şeker hastaları, kanser hastaları, kronik bronşit
hastaları bu uygulamayla mağdur edilmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, ilaçta yeni
başlatılan bir uygulamadan söz etmek istiyorum. İlaç Takip Sistemi: Bu sistem,
üretim aşamasından başlayarak ilacın son kullanıcısı olan hastaya erişene kadar
tüm kademelerde takibi sağlamaktadır. Karekod, barkot sistemi de olarak
bildiğimiz bu uygulama pratikte faydalar sağlamaktadır. Bu uygulama israfa yol
açacak ilaç reçetelenmesini azaltmakta, israfa yol açanlar üzerinde de bir
denetim mekanizması kurmaktadır. Hâl böyle iken yeni bir fiyat uygulaması
getirerek vatandaşa bedel ödetmenin hiçbir anlamı yoktur. Bir tarafta SGK
müfettişleri, bir tarafta maliye denetçileri, diğer tarafta yeni getirmiş
olduğunuz İlaç Takip Sistemi, denetim anlamında sizce yeterli değil midir?
Hekime ve kendi insanımıza duyulan bu kadar güvensizliği kabul etmek inanın
mümkün değildir. Reçetede kutu başına alınacak 1 TL, firmaları ikna edemeyerek
oluşacak açığı kapatacak mıdır? Bundan vazgeçmelisiniz. Özellikle alt
komisyonda toplumun tüm kesimlerini temsil eden sivil toplum örgütlerinin
temsilcileri, meslek örgütlerinin temsilcileri bu konuda görüşlerini net bir
şekilde ifade ettiler. Bu uygulama, onlar tarafından da maalesef kabul görmedi
ama ısrarla bu maddede daha önceden kutu başına olan 3 liralık fiyatı 1 liraya
indirerek tekrardan maddeyi kabul ettirmek gibi bir gayret içerisindesiniz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak toplumun tüm kesimlerinin karşı olduğu bu
uygulamadan bir an önce vazgeçmenizi ve sağlık alanında insanları bu kadar
katılım paylarına muhatap etmemenizi şiddetle öneriyoruz. Çünkü sağlık,
devletin temel görevi ve bireyin en doğal hakkıdır, Anayasa’mızda güvence
altına alınmıştır. Devletin bütçesine bu farklar ciddi yama olmaz ama milletin
bütçesine ciddi bir yara oluşturur düşüncesiyle yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.
Sayın Karaahmetoğlu, buyurunuz lütfen.
(CHP sıralarından alkışlar)
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi önergesi
üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bir örnekle başlamak istiyorum: Aile
hekiminden aldığı reçeteyle eczaneye gelen bir hasta, bugünkü uygulamayla, eğer
reçete tutarı 25 liraysa; emekliyse 2,5 lira, çalışansa 5 lira verecek. Söz
konusu yeni uygulama hayata geçtiğinde aynı hasta 3+2=5 lira, kutu başına para
ve 2,5 lira katılım payı ya da 5 lira katılım payı verecek. Daha önce 2,5 lira
veren 7,5 lira verecek, 5 lira veren 10 lira verecek. Dolayısıyla, kendisine
ciddi bir maliyet yüklenmiş olacak. Burada aslında verilmek istenen mesajlardan
birisi de hastaya “15-20 lira, 25 lira tutarındaki ilaçlar için doktora gitme,
kendi cebinden al.” mesajıdır.
Anayasa’nın 56’ncı maddesine göre
sağlık hizmeti devletin temel görevidir. Sigortalı kişi zaten primini
ödemektedir, farklı işlemler adı altında çeşitli bedellerin sorumluluğunu da
taşımamalıdır. İlaçlardan katkı payı, dünya uygulamalarında hastayı maliyete
ortak etmek değil, tedavi ve ilaç harcamalarıyla akılcı ilaç kullanımı
noktasında farkındalık yaratmak amacıyla olur. Yıllardır çalışan yüzde 20,
emekli yüzde 10 katılım payı uygulaması oturmuşken, “ilaç katılım payı, muayene
katılım payı, reçete katılım payı, eşdeğer ilaç farkı” adı altında dört çeşit
katılım payı varken, şimdi kutu başına beşinci bir cepten ödeme sorumluluğu
yüklenmektedir. Bu uygulamaları kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca doktorların
reçetede ilaç yazma tercihlerine müdahaledir ve hasta haklarına da aykırıdır.
Uluslararası ilaç tekelleri ve onların
yerli iş birlikçilerinin büyüme taleplerine kayıtsız kalamayacak olan siyasi
iktidar, olası cari açığı kapatmak, bütçe açığını kapatmak anlamında bunun
sorumluluğunu geniş emekçi halk kitlelerine ve eczacılara yüklemek
istemektedir. Bugün eczanelerin durumu iyi değildir. Türkiye’de yaklaşık 25 bin
civarında eczane vardır ve 8 bin eczane ciddi anlamda can çekişmektedir. Bunun
çözüm yolu da reçetedeki kutu başına ilaç anlamında eczacılara meslek hakkı
tanınmalıdır.
Zaman zaman Mecliste faşizm
tartışmaları yaşanmaktadır. Bu tartışmalar bilimsel değerlerden uzaktır. Üretim
araçlarının özel mülkiyette olduğu bir kapitalist sistemde yaşıyoruz.
Dolayısıyla bu sistemin öncü sınıfı burjuvazidir. Burjuva devlet biçimleri farklılık
göstermektedir, örneğin burjuva demokrasisi, korporatif demokrasisi, faşizm
gibi. Faşizm, finans kapitalin en gerici, en bağnaz, en şoven diktatörlüğüdür.
Finans kapital, banka sermayesi ile sanayi sermayesinin birleşmesiyle oluşur.
Finans kapital bunalıma girdiğinde onun temsilcisi siyasi iktidarlar bunalımı
çözmek için ekonomik tedbirler alırlar ve sorunu geniş emekçi halk kitlelerinin
sırtına yüklerler. Bunun için de buna karşı çıkan aydınlara, yazarlara,
çizerlere, yurtseverlere, ilericilere zindan yollarını gösterirler ve bir korku
imparatorluğu yaratırlar. Faşizmin ekonomik altyapısı budur. Üstyapısı da ya
ırkçılıkla yapılır ya dincilikle yapılır. Hitler faşizminde bu ırkçılıkla
yapılmıştır ve bugün insanlığın faşizme karşı çıkması gerekir ve bu anlamda ben
faşizme geçit yok diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Giresun’un Görele ilçesi Çavuşlu
beldesinde bir çöp tesisi kurulmak istenmektedir. Bu tesis Çavuşlu
belediyesinin içme sularına 30 metre mesafededir. Bilirkişi raporunda olumsuz
bir rapor verildiği hâlde, buraya çöp tesisi yapmak için siyasi bir baskı
uygulanmaktadır. Buna da yüce Meclisin dikkatini çekmek istiyorum ve saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler reddedilmiştir.
8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9’uncu maddede iki önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 9 uncu maddesinde yer alan “istisnai hallerde” ibaresinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Oktay Vural Bülent Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz Alim Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
Necati
Özensoy
Bursa
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme
alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 9. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Özgür Özel Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt
Manisa İstanbul Eskişehir
Musa Çam Mehmet Hilal Kaplan Süleyman Çelebi
İzmir Kocaeli İstanbul
Selahattin Karaahmetoğlu Veli Ağbaba Bülent Tezcan
Giresun Malatya Aydın
Mehmet Ali Ediboğlu İzzet
Çetin
Hatay Ankara
Madde 9- 5510 sayılı Kanunun 70.
maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“60. maddenin birinci fıkrasının (c)
bendinin (1), (3) ve (9) numaralı alt bentlerde sayılanların, Kurumla
sözleşmeli üniversite ve istisnai hallerde özel sağlık hizmeti sunucularından
Kuruma tabi tüm diğer kişiler gibi hizmet alabilirler.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 113 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 9’uncu maddesinde verdiğimiz önergenin lehinde söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve tüm tutuklu milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum. Ayrıca, Fransa Parlamentosunun demokrasi ve hukukla bağdaşmayan kararını
şiddetle kınadığımı bilmenizi isterim.
5510 sayılı Kanun’un 70’inci maddesinde
ek olarak ifade etmek istediğiniz bir talebiniz var. Bu ek maddenin önergeyle
çıkmasını istiyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Bu ek maddede sizin 60’ıncı
maddenin birinci fıkrasının (c) bendindeki 1, 3, 9 numaralı alt bentlerinde
sayılanlarla ilgili bir tasarrufunuzdan bahsediyorsunuz. 5510 sayılı Kanun’un
60’ıncı maddesinde (c) fıkrasının 1’inci bendinde adı geçen kişiler Türkiye’de
9,5-10 milyon olan yeşil kartlılar, yine altmış beş yaşını doldurmuş muhtaç,
güçsüz ve kimsesiz Türk vatandaşlarından aylık bağlanması hakkında aylık
alanlar ile 442 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname’nin 74’üncü maddesinde köy
korucuları bulunmaktadır. Sayıları yaklaşık 10 milyon civarında olan bu
kişilere siz bu düzenlemeyle bunların üniversite ve özel hastanelerden
yararlanma olanağı vermiyorsunuz. Vermek istediğiniz var ama katkı paylarıyla
ilgili. Bu düzenlemeyle iktidar partisi
yoksulların, yeşil kartlıların, bakıma muhtaç kimselerin diğer insanlar gibi
Sosyal Güvenlik Kurumu mensuplarının yararlandığı hastane ve üniversite
hastanelerinden, aynı olanaklardan yararlanmalarına izin vermiyorsunuz. Kaldı
ki, zaten şu andaki uygulamalarınızla yeşil kartlılara bir eziyet
yapmaktasınız. Şöyle ki, bir yeşil kartlı şu anda kamu hastanesine gittiğinde
bir katkı payı sunmakta. Katkı payını Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri
esnasında Sayın Bakanıma sorduğumda, yeşil kartlılarda ekonomik güçlerinin
yetersiz olduğu, alım güçlerinin olanaksız olması nedeniyle katkı paylarının
alınmamasını talep ettiğimde Sayın Bakanım bunların teknik bir kısım olduğunu,
isterlerse bu katkı paylarını Sosyal Hizmetler ve Dayanışma Vakfından
alabileceklerini söylediler. Şu anda uyguladığınız, alım güçleri zaten yetersiz
olan bu kişilere neden böyle bir eziyet çektirdiğinizi anlamak doğrusu mümkün
değil. Bizim önerimiz zaten zor şartlarda yaşam mücadelesi veren bu insanlardan
katkı paylarının hiç alınmamasıydı ama ne yazık ki siz -demin de bahsettiğim
60’ıncı maddedeki- bu kişilerden 8 ile 10 lira arasındaki ya da 5 ile 10 lira
arasındaki bu katkı payını önce Sağlık Grup Başkanlığına, oradan kaymakamlığa,
oradan Sosyal Yardımlaşma Vakfına göndererek âdeta bir eziyet çektirmektesiniz.
Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu 9’uncu maddede adı geçen
üniversite ve özel sağlık kuruluşlarından yeşil kartlıların, altmış beş yaş
üzeri bakıma muhtaç olan kişilerin ve korucuların da diğer insanlar gibi,
vatandaşlar gibi, yurttaşlar gibi yararlanmasını istiyoruz. Anayasa’nın getirdiği
eşitlik ilkesine aykırı buluyoruz.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 9 uncu maddesinde yer alan “istisnai hallerde” ibaresinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yeşil kartlılar, 65 yaş aylığı alanlar,
muhtaç engelli ve engelli yakını aylığı alanlar, silikozis hastalığı nedeniyle
aylık bağlananlar ile geçici köy korucularının da kurum tarafından belirlenen
usul ve esaslar çerçevesinde özel sağlık hizmeti sunucularına müracaat
edebilmelerine imkân verilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Madde 9’u oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.57
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 22.15
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 45’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
113 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
İkinci bölüm 10 ila 18’inci maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde söz isteyen
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Özgür Özel.
Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; hepinizi
şahsım ve grubumuz adına saygıyla selamlıyorum.
Bugün, bu kürsüden Fransa
Parlamentosunun kararı hakkında söylenen her şeye misliyle ve yürekten katıldığımı
ifade etmek isterim.
Şimdi, önümüzde, hep birlikte
görüştüğümüz, daha kalabalık bir Parlamentoyla görüşmeyi tercih etmemiz gereken
ve parlamenter demokrasi açısından hakikaten içleri yakan bir durumla karşı
karşıyayız. Bu kanun büyük bir telaşla getirildi Parlamentonun gündemine. Plan
ve Bütçe Komisyonu ki iki aydır çok
yoğun bir çabayla çalışmışlardı, onların o ortak çabasını ki o Komisyonda bu
devlette çok çeşitli görevlerde
bulunmuş, çok değerli bürokratlar var geçmiş dönemde bürokraside görev
almış, çok farklı
bir Komisyon, çok deneyimli bir Komisyon, birbirine karşı çok saygılı
bir Komisyon, demokrasi açısından Meclis
Genel Kurulundan daha ileride olduğunu söyleyebileceğimiz bir Komisyon. O Komisyonun, bütçe görüşmeleri sırasında o
Komisyondaki partilerin üyelerinin kendi ekiplerine danışmanlık yapmaları,
Parlamentoyu doğru bilgilendirmeleri açısından önemliyken apar topar Emekli
Sandığının belli kanundaki değişikliklerini getiren bu değişiklik önergesiyle
önce Sağlık Komisyonuna, hemen ardından cuma günü de Plan ve Bütçe Komisyonuna
gitti. Sağlık Komisyonunda herhangi bir değişiklik olmadan temennileri sadece
alarak geçti, ardından Plan ve Bütçe Komisyonuna gitti ve Sayın Bakan oradaydı,
Sayın Acar oradaydı ve mümkünse o gün o işi bitirecektik biz. Çünkü “Üzerinde
çok fazla konuşmayalım, hemen Parlamentoya gidelim…” Ama Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve diğer muhalefet partilerinin Komisyondaki sözcülerinin yoğun
gayreti üzerine, yalvara yakara, biraz da bağıra çağıra bir alt komisyon talep
ettik. Bu, şu açıdan önemli: Eğer alt komisyona gitmeseydik her bir kutu başına
3 lira gelmişti. Yani 1,7 milyar kutuyu 3’le çarptığınızda 5,1 milyar TL
vatandaşın cebinden alıp SGK’ya gelir kaydetmenin peşindeydik. Pratikte olur
muydu? Olmazdı. Uygulanabilir miydi? Uğraşılırdı, gerçekten çok ciddi
sıkıntılara sonuç verirdi ama Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer muhalefet
partilerinin çabaları üzerine alt komisyona gitti. Alt Komisyonda şöyle bir
görüşme gerçekleşti: Bunun ne kadar ciddi sakıncalar doğurabileceği, hastaların
ilaca ulaşımı açısından sıkıntılar. Örneğin, Plan Bütçeye ilk geldiği hâlinde,
bir hastaya 1 liralık 10 tane ampul yazıldığında reçeteyle doktora gittiği için
30 lira ödemek zorundaydı oysa parasıyla alsa 10 liraya alabileceği 10 tane ampulü.
Bunun akılcı ilaç kullanımı açısından sakıncalarını dile getirdik alt
komisyonda hep beraber, hastaların ilaca ulaşımı açısından olan sakıncalarını
dile getirdik ve alt komisyondaki çok ciddi bir mücadelenin sonucunda bir noktaya
geldi.
Bugün burada temel kanun olarak
görüşüyoruz bunu. Aslında, her bir maddesi, daha önce görev alan pek çok
milletvekilimizin arz ettikleri gibi, teker teker üzerinde uzun uzadıya
konuşulması gereken maddeler ama biz bu kanunu sanki birbiriyle ilgili maddeler
varmış da temel kanun olabilirmiş gibi Parlamentonun gündemine getirip aslında
Parlamentonun gündeminden ve vatandaşın gündeminden kaçırıyoruz. Aslında, alt
komisyonda görev alan milletvekilleri, bu kaçırmanın yani alt komisyona
gitmenin ne kadar faydalı olduğunu, bizden bazı şeyleri duyduktan sonra, belki
tutanakların da olmamasıyla -burada diğer milletvekillerimiz de başlarıyla
işaret ederek onaylıyorlar- bunun çok faydalı bir iş olduğunu kendileri de
ifade ettiler. Ama biz tabii, Parlamentoya geldiğimizde bu meseleleri madde
madde konuşmayı ve alt komisyondaki gibi bilgilendirmeler yapmayı çok isterdik.
Bakın, alt komisyonda, SGK’nın değerli
bürokratlarına da bizler ısrar ederek ve biraz da onları zorlayarak nasıl
bilgilere ulaştık. Mesela, biliyorsunuz, Sosyal Güvenlik Kurumunun ilgili
kanununun 75’inci maddesi diyor ki Van bölgesini, eğer siz Van depremini bir
afet olarak ilan ederseniz aslında bu sıkıntıların hiçbirisi olmaz. Hatta,
Sosyal Güvenlik Kurumuna yıl sonunda hazineden bu masrafların tamamı devredilir,
sorun ortadan kalkar ama Van’ı afet bölgesi ilan etmiyoruz, etmediğimiz için
orada bir sürü sıkıntı var. Televizyonlar gösterdi, ilk başta ilaç sıkıntısı
vardı. Türk Eczacıları Birliğinin tır eczanesi oraya gitti, karşılıksız ve daha
önce de taahhüt ettikleri şekilde, çok iyi, yüz akı bir hizmet verdiler. Sonra,
yavaş yavaş eczaneler açıldı, tır eczane oradan kalktı, hayat olağanlaşmaya
başladığı noktada şunu gördük: Biz orayı afet bölgesi ilan etmediğimiz için
depremzede vatandaşımızdan çatır çatır katılım payı alıyoruz. Bu, yürekleri
yaraladı çünkü herkes çadırda, hava soğuk, çocuklar ateşli ama hastaya
gidiyoruz, o şimdi birazdan konuşacağımız beş çeşit katılım payının her birini
talep ediyoruz. Sonra bir açıklama geldi, sorun çözülmüştü, artık o bölgede
katılım payı alınmıyordu. Başta ben de böyle biliyordum ama geçmiş görevden
gelen bir hastalıkla, şunun mevzuat düzenlemesini bir göreyim dedim. Alt
komisyonda Sayın Başkan Yardımcıma ısrarla sordum, gelen cevap şudur: Sayın
milletvekilleri, sanmayınız ki Van’daki depremzededen ilaç katılım payları
alınmamaktadır. Sadece ocak ayına kadar ötelenmekte, depremzedelerin
hesaplarına borç kaydedilmektedir. İşte Komisyon, İşte Komisyon, işte yüzleri;
çıksınlar, “Ötelemiyoruz.” desinler. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi size bir şey söyleyeyim:
Parlamenter demokrasi açısından bu gece de bir sınav, her gün sınav. Biz
gittik, o Komisyonda şunu önerdik: Bir madde getiriyorsunuz. Deprem olmuş,
deprem sonucunda -hepimiz çok üzülüyoruz- pek çok vatandaşımızın uzuvları
kopmuş, ortez ve protez ihtiyacı var. Maalesef, bu kanun der ki: “Birinin kopan
bir organı yerine bir protez yapılsa da katılım payını hasta öder.” Van’daki
depremzedede bu sorunu çözmek için bir düzenleme var bu kanunda, diyorlar ki:
“Depremde bir uzvu kopmuş olan vatandaşa…” Sayısını sorduk, net söyleyemediler
ama 100’den çok, binden az; bunu size söyleyeyim. Çünkü öyle bir izlenim aldık,
SGK’dan bu tip bir veri geldi. “…bu vatandaşların ortez, protezinden katılım
payı alınmasın.”
Yahu, normalde görülmez, bu işler biraz
da algıda seçiciliktir. O yüzden, bizim grubumuz o Komisyona bir sağlıkçı
milletvekiliyle destek veriyor ilgili şey olduğunda. Dedim ki: “Bir uzvu kopmuş
olan bir vatandaş, ondan hemen sonra, protez aşamasından önce, protez aşamasında
ve sonra enfeksiyon gelişmemesi için çok sayıda antibiyotik kullanır, çok
sayıda ağrı kesiciye uzun yıllar ihtiyaç duyar. Şimşek çakar, onun orası ağrır;
biliriz biz bunu. Bir virgül koyalım, oraya ‘ilaçları’ ibaresini de ekleyelim.”
İlk önce Sayın Bakan -Sağlık Bakanı vardı orada- döndü kuruma baktı. Kurum “Bir
düşünelim.” kem küm dedi. Maliye Bakanlığının temsilcisi “Ek yük getirir
efendim.” dedi. “Sayın Bakan katılıyor mu?”, “Katılamıyoruz efendim.” “Komisyon
katılıyor mu?”, “Katılamıyoruz efendim.” “Reddedildi.” “Yahu, nasıl
reddedersiniz!” “E, redaksiyon yetkisi verin, oraya bir ‘ilaç’ ekleriz.” Verdik
yetkiyi Komisyon Başkanına, bugün gelen metinde “ilaç” maddesi yine yok.
Şimdi eğer biz “indir-kaldır
parlamentosu” değilsek, burası hakikaten bu vatandaşların derdiyle dertlenen,
çözüm arayan bir yerse hodri meydan, yazın iki satır bir önerge; sadece ortez,
protezi kopmuş olan vatandaşların ilaçlarına da katılım payı muafiyeti getirin.
İşte kurum burada, söylesin bunun getireceği ek maliyeti. (CHP sıralarından
alkışlar) Ben de size bu gece yaptığım bütün eleştirileri geri alayım. Hadi
bakalım, “indir-kaldır parlamentosu” muyuz? Bakanlık katılıyor mu? Komisyon
katılıyor mu?
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Öyle
konuşamazsın! Meclise hakaret ediyorsun!
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Ya niye itiraz
ediyorsunuz? Ne güzel bir şey anlatıyor, bir dinleyin ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Biz alt
komisyonda uğraştık, olmadı; üst komisyonda uğraştık, olmadı. Şimdi,
vicdanlarınız elveriyorsa, eğer bunu yapabilecekseniz, bunu yaparsanız biz çok
memnun oluruz ve hep beraber de bu Van’da ilan edilmeyen afet yüzünden ortaya
çıkan sıkıntıyı çözeriz.
Bakın sayın milletvekilleri, ben
Manisalıyım, Manisa’da bir laf var. Bir niyetinizi ortaya koyarsınız “Şuraya
gideceğim inşallah.” diye, derler ki: “Sağlıkla git, sağlıkla dön.” Şunda bir
şüphe yok: Her zaman söylüyorsunuz, siz iktidara sağlıkla geldiniz, inşallah da
bu iktidardan sağlıkla gideceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Bravo! Bravo!
Sağlıkla gideceğiz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sağlıkla
yolumuza devam edeceğiz.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bunu iki yönlü
bir temenni olarak düşünün. Sağlık politikalarınızda girdiğiniz bu ters şerit
sizi adım adım iktidarınızın sonuna getirecek ama -niyetimiz de odur- en
tepesinden en aşağısına kadar bütün teşkilatınızı sineyi millete sağlıklı bir
şekilde uğurlayacağız inşallah bu sağlık politikalarına yaptığınızla.
Temel kanun maddesi çok sayıda maddeden
oluşan bir kanunken ve bu kanun -aslında hepimiz biliyoruz, burada birbirimizi
kandırmayalım- temel kanun şeklinde olmayacakken bunu temel kanun olarak
getirdiniz. Bu kanun hangi temelde birleşiyor diye bakarsanız, vicdan ve gönül
gözü kapanmış bir iktidarın, vatandaşına eziyet ve zulmetmeye kararlı bir
iktidarın, vatandaşın haklarını kısıtlamada…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …yargı yolunu
kapatmada, elini vatandaşın cebine atma temelinde birleşmiş bir temel kanun
olduğunu yüce Parlamentonun bilgilerine arz ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 113 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu düzenlemede sosyal güvenlikle ilgili
bazı maddeler var ve bu maddeler konusunda Komisyon aşamasında ciddi
tartışmalar oldu, bazı düzenlemeler yapıldı, ayarlamalar yapıldı ancak bunun
hâlâ özellikle 2’nci maddede ikramiye konusunun dava şartına bağlanması, 8’inci
maddedeki katkı payları konusu ve katkı paylarının katılım payı olarak,
ilaçtaki katılım payı olarak birkaç kalem, birkaç kademe olarak alınması çok
haklı eleştirilere neden oldu. Yani bu konuda kırtasiye ve bürokrasiyi maalesef
bu sağlık harcamalarında vatandaşın sırtından alamadık. Bu sıkıntı yani 3-4
liranın 2 liraya inmesiyle çözülmüyor. Aslında sosyal devlet olmanın gereği
olarak sağlık hizmetlerinden, çalışanların ve çalışamayanların, yoksulluk
sınırı altında olanların, yeşil kartlar kalkıyor onların da güvencelendirilmesi
durumu söz konusu olduğundan bu katkı payları konusunda gerçekten
düzenlemelerin yanlış olduğu, sosyal devlet amacına aykırı olduğu görülüyor.
Yine e-devlet konusunda çok başarılı
çalışmalarımızın olduğu söyleniyor, bu
konudaki ARGE çalışmalarının da çok başarılı olduğu söyleniyor ama bu bölümde yine -bakıyoruz- özellikle bildirgeler konusu var; mesela otuz gün
içinde verilmesi, cezaları konusu, tebligat tarihi, on beş gün içinde ödenme
hâllerinden bahsediliyor ve bunun devamı maddelerde destek primi uygulaması
var. Özellikle serbest meslek mensuplarının emekli olduktan sonra mesleklerine
devamı durumunda kesilen bir yüzde 15 destek primi olayı var.
Şimdi, Türkiye’deki kriz sonrası zor
durumda olan çalışanlarımızın durumuna bakalım: Emeklilik yaşını altmış beşe
aldık mı? Aldık. En az yirmi beş yıl çalışma şartı var mı emekli olmak için?
Var. E, altmış beş yaşından sonra ikinci bir işi sürdürmek isteyenler niçin
sürdürmek ister? Geçinemediği için, ekonomik sıkıntıları olduğu için. Yani
böyle bir durumda olan bir kişiye “Niye çalışıyorsun, niye ikinci bir iş
yapıyorsun, niye yerinde oturmuyorsun?” der gibi destek primi kesintisinin
aynen sürdürülmesi, bu yanlışın sürdürülmesi kabul edilir bir durum değil.
Deprem konusunda, bu 13’üncü maddede
özellikle de Van depremi de dikkate alınarak burada otuz gün sigortalı olanlara
getirilen bir sosyal güvence var yani otuz gün prim ödeyen depremzede bundan
yararlanacak.
Şimdi, burada şu soruyu bir vicdanımıza
soralım: Yirmi dokuz gün prim ödeyip de yirmi dokuzuncu gün depremzede olan bir
vatandaşımızın mağduriyetini dikkate alırsanız onun günahı ne? Yirmi dokuz gün,
yirmi sekiz gün prim ödemiş yani bir gün eksik prim ödemiş diye doğal
afetlerde, depremde mağdur olmuş bir sigortalıya “Sen bu haktan
yararlanamıyorsun ama otuz gün prim ödemiş olsaydın yararlanırdın.” denilmesini
hangi terazide, hangi hakkaniyet, hangi adalet ölçüsünde ele alabiliriz?
Yani burada, gerçekten bu komisyonlarda
tartışıldığı için şunun bir basit yöntemi yok mu Sayın Bakan? Yani bu e-devlet
sistemiyle, çalışanların anında elektronik sistemle bildirimlerinin yapılması
ki biliyorsunuz çok sık rastlanan bir olaydır. İnşaatta çalışır, inşatta on beşinci
gününde bir iş kazası geçirir. Sonuçta ne oluyor? Sosyal Güvenlik Kurumunun
müfettişleri gidiyor, orada bir inceleme yapıyor, o incelemenin sonucunda bunun
bir iş kazası olduğuna karar veriyorlar ve yine de bu haklardan bir şekilde,
rapor alıyor, mahkemeye gidiyor, yararlanıyor. Şimdi burada otuz gün şartının
mantığı nedir? Yani otuz gün illa prim ödemesi gerekir ki depremzede bir
sigortalı bundan yararlanır demenin mantığı yok. Birinci, ikinci gününde de bu
afet yaşanmışsa bundan yararlanması gerekir, böyle bir ayrımcılık olmaması
gerekir.
Şimdi, tabii, ben şunu açık
yüreklilikle sormak istiyorum: Sosyal güvenlik iş kolları var. Bu sosyal
güvenlik iş kollarından çinko iş kolunu alalım. Çinko iş kolu zehirli olan ve
iş yoğunluğu itibarıyla hiç kimsenin on beş yılını tamamlayamadığı bir iş kolu
yani on beş yıl zaten çinko iş kolunda çalışan bir vatandaş artık malulen
emekli sayılır. Bunun da primi yüksektir. Primi yüksek olduğu için biliyorsunuz
bu tür durumlarda emeklilik süreleri kısalıyor, prim yüksek olduğu için, yüksek
iş riski olduğu için farklı bir uygulama var. Şimdi, farklı iş kollarında maden
ocaklarında çalışan, Zonguldak maden ocaklarında çalışan işçilerin durumu ne
olacak? Afşin-Elbistan’da, Kahramanmaraş’ta -birkaç gün önce milletvekilleri
burada ifade ettiler- hâlâ göçük altında 7 tane işçimiz var, çıkarılabildi mi?
Ne olacak peki bunların durumları? Şimdi, burada sosyal güvenlik anlayışını
uygularken sosyal adalet penceresinden bakıldığı zaman ve bu çerçevede bir
çözüme gidildiği zaman bu angarya, kırtasiye ve bürokrasi de ortadan kalkar.
Bu konuda sosyal güvenlik hizmetlerinin
hepsi birleştirilmiş olmasına rağmen bir mevzuat dağınıklığı devam ediyor.
Sosyal Güvenlik Yasası çıkarıldı, arkasından torba kanunla bunun için de
onlarca madde konuldu. Bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda konuştuk. Şimdi, tekrar
tekrar bu konuda düzenlemeler yapıyoruz.
Özellikle bu katılım payı denilen
olayda, eczacıyı, hastaneye başvuruyu, bütün bu kolay olayları zorlaştırmanın
anlamı nedir? Yani illa ki özel sektör hastanelerine daha fazla kapı aralamak
mı? Bu anlayışı mı güçlendirecek sosyal
devlet yoksa vatandaşına ücretsiz sağlıktan yararlanma hakkını ve hasta hakları
çerçevesinde, o sözleşme çerçevesinde, devlet olmanın görev ve sorumluluğu
gereği bu sosyal yardımları mı yapacak? Bütün sorun burada. Bir mantalite
olayı, bir zihniyet olayı, bir bakış olayı, bir felsefik olay olarak öyle
bakılmasıdır.
Kanımızca, bu konuda ayrım yapmadan…
Yoksulluk sınırının altında, açlık sınırının altında 20 milyon insanımızın
olduğunu düşündüğümüz zaman, soruyorum, yeşil kartlı gittiği zaman nasıl
katılım paylarını alacaksız şimdi? Veya bu yoksulluk sınırının altında, 659
lira asgari ücret alacak ve günde 65 kuruş zam yapmayı düşündüğünüz işçiden
bunu almak vicdani midir? Bence bunun sorgulanması gerekiyor ve bunlara köklü
bir çözüm bulunması gerekiyor. Yani artık bu kırtasiye ödemelerden,
kırtasiyeden, bürokrasiden, küçücük rakamlardan artık bu sağlık hizmetlerini
arındırıp, zaten kimlik numarası ve çip üzerinden sürdürülecek hizmetler
olacağına göre, kırtasiye bürokrasisinin önlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) – Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Işık.
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 113 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında Fransız Ulusal
Meclisinin kamuoyunda soykırımı inkâr yasası olarak bilinen ve 1915 olaylarıyla
ilgili Ermeni iddialarının reddedilmesini suç sayan yasa teklifini, 50’ye yakın
milletvekili de olsa, kabul etmesini şiddetle kınadığımı ifade ediyorum. Bu
vesileyle tüm vatandaşlarımızı Fransız mallarını kullanmaya karşı daha dikkatli
olmaya ve bu malları protesto etmeye davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri, yoğun bir on
beş gün geçirdik. 8 Aralık 2011 tarihinde başlayan bütçe görüşmeleri dün gece
itibarıyla sona erdi. Tabii, buraya çıkan çok değerli milletvekilleri, iktidara
ait ya da muhalefet partilerine ait milletvekilleri ve Hükûmet temsilcileri
birçok konulara değindiler. Ancak bazı konular var ki ısrarla iktidar partisine
mensup milletvekilleri tarafından dile getirildi, buna karşılık da muhalefet
partileri bunun karşılığını aradılar. O nedenle sözlerimin başında bu on beş günlük
maratonu kısaca sizlerle bir paylaşmak istiyorum.
İktidar partisine mensup değerli
milletvekilleri geldiler, büyümeden bahsettiler ama borçlanmadan bahsetmediler,
ihracattan bahsettiler ama ithalatı hiç tartışmamaya çalıştılar, istihdamdan
bahsettiler ama işsizlikten ve göçten bahsetmediler, bütçe fazlasından
bahsettiler ama cari açıktan ve dış ticaret açığından bahsetmediler, kârlardan
bahsettiler ancak zararlara hiç değinmediler, duble yollardan bahsettiler ama
duble yolsuzluklardan hiç bahsetmediler, demokrasinden bahsettiler ama millet
iradesini hiçe sayarak Türkiye Büyük Millet Meclisi açıkken çıkarılan kanun
hükmünde kararnamelerden hiç bahsetmediler, iktidarın yüzde 49’undan
bahsettiler ama muhalefetin yüzde 51’inden hiç bahsetmediler, adalet saraylarından
bahsettiler ama hapishanelerden ve bu hapishanelerdeki tutuklu ve hükümlülerden
hiç bahsetmediler, 10 bin doların üzerindeki millî gelirden bahsettiler ancak
açlıktan, yoksulluktan, boşanmalardan, intiharlardan ve yıkılan yuvalardan hiç
bahsetmediler, komşularla sıfır sorundan bahsettiler ama sorunsuz sıfır
komşudan hiç bahsetmediler, huzurdan, güvenden bahsettiler ama Türkiye'nin
Suriye’yle savaş hazırlığından hiç bahsetmediler, zaman zaman dünya
liderlerinden bahsettiler, lider ülke Türkiye’den bahsettiler ancak son dönemde
yaşadığımız Ermeni Soykırımını İnkâr Yasası’ndan ve maalesef Cumhurbaşkanımızın
telefonuna çıkmayan bir kişiden bahsetmediler veya bundan bahsetmekten
kaçındılar, tüketimden bahsettiler, zenginlikten bahsettiler ama üretimin ne
hâle geldiğinden maalesef bahsetmediler, TOKİ’den bahsettiler fakat TOKİ’nin
taşeron sisteminden ve ödenmeyen borçlardan ve batırılan esnaflardan ne yazık
ki bahsetmekten çekindiler, zenginlerden bahsettiler, zenginlikten bahsettiler
ama yoksulluktan, işçiden, çiftçiden, emekliden ve memurdan bahsetmekten
kaçındılar, en son olarak “Sağlıkta Dönüşüm” reklamından bahsettiler fakat
eczalardaki çöküşten, ilaçlardaki katkı paylarından, maalesef PKK’nın ilaç ve
mama vurgunundan bahsetmediler.
Şimdi, sıra geldi, bugün, bu
bahsedilmeyen konuların eksik kalmış kısmından çünkü çok enteresan bu tasarının
Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ediliş tarihi ile bütçenin maratonunun
başladığı tarih aynı, 8 Aralıkta Meclise sevk edilmiş, 13 Aralıkta komisyonlara
gitmiş, 15 Aralık tarihinde tali komisyon görüşmüş, 16’sında raporunu
bildirmiş, 18 Aralıkta alt komisyon raporunu sunmuş, 19 Aralıkta Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunu sunmuş ve bugün 22 Aralıkta Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulu bu kanunu görüşüyor.
Peki, ne var kanunda derseniz, işte,
biraz önce bahsetmediğim, çoğunlukla iktidar partisi milletvekillerinin ve
Hükûmet temsilcilerinin unuttuğu konular var; ilaçlara zam var, vatandaşın
cebindeki 1 liraya göz dikme var. Bu 1 lirayı unutmayın. Eğer ilaç almaya gidip
de cebinde bozuk parası, 1 lirası olmayan veya hiç olmayan vatandaşın o eczane
kapısından geri döndüğünü gördüğümüz zaman, inanıyorum ki hepimizin yürekleri
acıyacaktır. Dolayısıyla, şimdi, unutulan bu zamlar ve vatandaşın 1 Türk
lirasına dikilen göz, bugün bu bütçe maratonunun ardından buraya geldi.
Şimdi, birinci bölümde ve geneli
hakkında nelerin olduğunu benden önceki çok değerli konuşmacılar anlattılar.
İkinci bölümde ne var derseniz, bu
tasarının ikinci bölümünde iki temel konu var: Birisi 4857 sayılı İş Kanunu’nda
var olan cezaların artırılması var. Örneğin 99’uncu maddedeki 50 milyon lira
para cezası 100 Türk lirası, yani eski parayla 100 milyon liraya güncellenmiş
ama en az yüzde 100 zamla güncellenmiş. Dolayısıyla, bir, işverenlerin cezalarının
artırılması konusu var. Dolayısıyla, herhâlde açığın biraz bu amaçla
kapatılması var. İki, biraz önce, ilaçta, sağlık harcamalarındaki katkılar var.
İkinci ana konu da Van depreminde malul olmuş, yani hayatını kaybetmiş ya da iş
göremez durumuna gelmiş olan vatandaşlarımıza en az otuz gün prim ödemesi veya
bunun karşılığı olan kesinti yapılması kaydıyla hak sahiplerine maaş bağlanması
konusu var.
Ben de buradan ifade etmek istiyorum,
biraz önce Sayın Kaplan da ifade etti. Peki, yirmi dokuz gün, yirmi sekiz gün
ödemiş, Allah’ın verdiği bu deprem sonunda iki gün veya bir gün daha bu primini
ödeme şansı bulamamış insanlarımızın suçu nedir? Veya sosyal güvenlik primini
ödeme yaşına gelmemiş öğrenci ya da çalışmayan herhangi bir vatandaşımız bu
depremde hayatını kaybetti ya da malul olduysa bunun suçu ne? Dolayısıyla,
buradaki otuz günlük prim ödeme süresinin mutlaka kaldırılması gerekir. Bunun
sıfır noktasına çekilerek, mağdur olmuş, malul her vatandaşımızın
yararlanabileceği ve ayrıca diğer depremlerde ve diğer afetlerde zarar
görenlerin de bu kapsamdan yararlanacağı bir şekle dönüştürülmesi lazım.
Hükûmetin teklif ettiği metinde,
maalesef sadece 23/10/2011 ve 9/11/2011 tarihlerinde Van ve ilçelerinde meydana
gelen depremde hasar görenler ya da zarar görenler var. Ben, buradan Plan ve
Bütçe Komisyonunun ve Aile, Sağlık Komisyonunun değerli üyelerine de çok
teşekkür etmek istiyorum. Bizlerin uyarıları ve ricaları üzerine değerli
milletvekillerimizin de uygun görüşüyle, buraya 19 Mayıs 2011 tarihinde meydana
gelen Simav depreminden zarar görenler de eklenmiştir ama bu yeterli değildir
değerli milletvekilleri. Şimdi, mutlaka bunun daha önceki depremlerde ve diğer
afetlerde malul olmuş, hayatını kaybetmiş insanlarımızı da kapsayacak şekilde
genişletilmesi lazım. Ayrıca, bundan sonra olabilecek her türlü doğal afette
aynı mağduriyeti yaşamış olanları da kapsayacak şekle dönüştürülmesi hâlinde
bundan sonra her doğal afette böyle bir konunun tekrar Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine gelmesi de ortadan kalkmış olacaktır.
O nedenle, 13’üncü maddede bu yöndeki
önergemizde de bazı konulara değineceğim. Umarım, Genel Kurul bu önerimizi
dikkate alıp, bu bölümde var olan ikinci ana konu deprem mağdurlarının bu
durumunu düzeltmiş oluruz.
Değerli milletvekilleri, tabii ki,
depremlerde hayatını kaybetmiş insanlarımızın yaşadığı mağduriyeti birçoğumuz
yakından gördü ve yaşıyoruz. Geçmişte yakınlarımızda da birçok insanımız bu
şekildeki afetlerle hayatlarını kaybettiler, mağdur oldular. Ancak gerçekten
söylüyorum: Eğer on sekiz yaşın altındaki bir gencimiz hayatını kaybettiyse, bu
devlete otuz gün prim ödemedi diye bunun öbür dünyasını da karartmanın bu
millete yakışmayacağını düşünüyorum. Dolayısıyla, bu Meclis, inanıyorum ki, bu
hatayı da düzeltecektir.
Kanunun hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Hükûmet adına, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tasarının İkinci
Bölümü ile ilgili değerli milletvekili arkadaşlarımız değerlendirmeler
yaptılar. Teşekkür ediyorum kendilerine. Yalnız, yani gerçekten biraz da
tasarının ruhuyla bağdaşmayan, biraz da insafsızca eleştiriler oldu. Yani buna
burada cevap vermezsek doğru olmaz inancındayım.
Bir kere, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışmalarını, tabii yeni gelen arkadaşlarımız olarak gerek AK PARTİ
Grubunda gerekse diğer muhalefet gruplarındaki arkadaşlarımız takip ediyorlar,
takip edecekler. Ben şahsen bu kürsüde dördüncü dönem bulunuyorum ve Meclis
çalışmalarının, komisyon çalışmalarının, yasama faaliyetinin nasıl olduğunu
tabii bu dönem içerisinde kazanımlarla elde ediyorsunuz. Onun için “Telaşla
geldi.” demek yanlış bir şey. Bir tasarı bakanlıkta hazırlanır, mutfağı vardır.
İlgili bakan arkadaş bununla ilgilenir. Sonra, Bakanlar Kuruluna gelir.
Bakanlar Kurulunda görüşülür; tasarı olarak Meclise gelir ve komisyonlarda
belli süreleri vardır, o sürelerde gündeme alınarak değerlendirilir. Eğer böyle
değil, parti grupları ve danışma kurullarında, meclislerinde karar alıyorsanız
teklif olarak da getirebilirsiniz. Komisyonlarda görüşüp, burada
yasalaştırırsınız. Onun için bunu, bu süreci, gelen bu tasarıya “Telaşla
geldi.” demek yanlış, doğru değil.
İkincisi: Meclis komisyonlarında
muhalefet, iktidar, konunun ağırlığına göre alt komisyon talebinde bulunabilir.
Nitekim bu tasarıyla ilgili de talepte bulunuldu. Şimdi burada şu söyleniyor
bakın: “Yalvara, yalvara bunu alt komisyona gönderdik.” Oysa ben buradayım, bir
kelime bile söylemedim yani demedim ki: “Arkadaşlar, olmaz bu iş.” demedim.
Muhalefetten bu teklif gelince, “Doğru söylüyorsunuz, enine boyuna herkesin
bilgi sahibi olması yerindedir.” dedim ve hiçbir itirazda bulunmadan gönderdik,
arkadaşlarımız buradalar. Onun için, yani bunları ben… Heyecan güzel, çalışmak,
takip etmek ama bu süreci de bilmek ve bu süreçte olup bitenlerle ilgili de
tenkit ve ithamlarda bulunurken yerli yerinde olması açısından bunu ifade
ediyorum. Yoksa, ben, arkadaşımı üzmek için bunları söylemiyorum. Mutlaka,
önümüzdeki dönem içerisinde hepimiz daha da dikkatli olacağız.
Diğer bir konu: 3 liraya kadar yetki
alınıyor idi, kutuyla ilgili olarak. Bakın, yetki başka bir şeydir, “3 lira
getiriyorsunuz.” ayrı bir şeydir. Sosyal Güvenlik Kurumu 74 milyonu
ilgilendiriyor, bakınız, bizi, sizi, çocuklarımızı, torunlarımızı, ülkenin
geleceğini ilgilendiriyor. Burayla ilgili aldığınız kararlar önemlidir. Kurumda
çalışan bütün arkadaşlarımız sorumluluk içerisinde hareket ediyorlar.
Dolayısıyla, yetkinin olmasında büyük fayda vardır. Neden? Her defasında,
gelip, sıradan gelişen bir olay karşısında, yasama faaliyetine, yasaya müracaat
etmek iyidir de her şey için gerekmemeli diye düşünüyorum ben şahsen çünkü
Kurum zaten 74 milyonun menfaati konusunda, sağlık açısından, emeklilik
açısından, doğumdan ölüme kadar büyük bir mücadele vermektedir. Bunun için
alınan bir yetkiyi “Şu kadar milletten alacaktınız.” diye burada ifade etmek
hiç şık olmamıştır diye ifade ediyorum.
Temel kanun olmasaydı… Temel kanun
nasıl olur? Bir bakanın istemesiyle olmaz. Şurada bir grup kalkıyor, “Bunu
temel kanun yapın.” diyor, olmaz. Meclisin çalışması var. Meclisin, İç Tüzük’le
ilgili gerçekten çok birikimli bürokratları var. Onlar oturur, hangi yasanın
temel kanun olacağına, hangisinin olamayacağına karar verirler, biz de gruplar
olarak buna saygı duyarız. Eleştiriniz varsa, bununla ilgili İç Tüzük hüküm
verir, eleştirirsiniz, ya karardan dönülür, dönülmüyorsa devam eder. Devam
edildiğine göre son derece meşru, hukuki bir zeminde bu yasayı görüşüyoruz,
tartışıyoruz. Bu da biraz haksız bir değerlendirme oldu diye düşünüyorum.
Şimdi, diğer bir konu: “Efendim katılım
payını Van’da alıyorsunuz.” Ya, arkadaşlar, Yasa 5510’un 75’inci maddesi gereği
almıyoruz, almayacağız. Yani daha nereden söyleyeceksiniz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Almıyoruz, almayacağız. Yasa bize bu yetkiyi veriyor. Bu
da doğru olmamıştır.
Diğer bir konu: Biz, Van ve Erciş
sıcaklığı içerinde bu düzenlemeyi yaptık, Simav’ı da, dikkat ederseniz,
muhalefetten önerge gelmeden ben Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşma yaparken
ilave ettik. Ben kendi konuşmamda söyledim, dedim ki: “Simav’ı da buraya dâhil
edeceğiz.” diye, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri bilir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan,
Meclis açıldığından bu yana bu konuyu konuşuyoruz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Aynen efendim. Bakın, aynen, açılış konuşmamızda biz bunu
söyledik, “Tasarıda bizim ihmalimiz olarak da görebilirsiniz ama biz Hükûmet
olarak bunun ilave edilmesini istiyoruz.” dedik. Bu da diğer bir konu.
Şimdi, ne getirdik? Bakınız, Van’da
–çok hızlı bir şekilde şunu ifade edeyim- işverenlerimize dönük düzenleme
yaptık yani işverenlerimize kısa çalışma ödeneği… Şu ana kadar üç yüz doksan
dokuz firma veya iş yeri bize müracaat etti ve 4.025 işçinin kısa çalışmadan
yararlanmasını istedi, biz de ocak ayı itibarıyla bu işçilerimizin üç aylık,
Bakanlar Kurulu kararıyla da gerekirse altı aylık ücretlerini ödeyeceğiz.
Birinci yaptığımız bu. Kime bu? İşverenlere. İşsizlere ne yaptık? 5.882 Vanlı
ve Ercişli kardeşimizi işe yerleştirdik, şu anda çalışıyorlar, onu da söyledim
“İhtiyaç varsa bunu daha da açabiliriz, yeter ki bu kış ayında evine sıcak aş
götürsün, insanlarımız ekmek götürsün.” diye 6 bin kişinin istihdamını
gerçekleştirdik. Kime? İşsizlere, Vanlı ve Ercişli kardeşlerimize. Sonra… (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, ne yapıyoruz? Ayrıca bir şey daha yaptık.
Sigorta primlerini, geçmiş borçlarının tamamı, depremden sonra oluşan üç aylık
primleri de bir yıl erteledik ve şimdi de malul olanlara yani yüzde 60 iş
göremezlik durumunda olanlara malul aylığı ve vefat edenlerin hak sahiplerine
de ölüm aylığını bağlamak için şu anda huzurlarınıza gelmiş bulunuyoruz.
“Efendim, bu neden otuz gün, neden daha
az değil?” Bakınız, bir düzenleme yaparken bir kriter koyacaksınız. Geçtiğimiz
hükûmetlerce 99 büyük depreminden sonra bir düzenleme yapılmış ve o düzenlemede
üç yüz altmış gün esas alınmış; Yalova, Gölcük, Karamürsel, Kocaeli, İstanbul,
Sakarya’yı etkileyen büyük depremde üç yüz altmış gün esas alınmış. Biz ne yaptık
burada? Özellikle öğretmen kardeşlerimizin, ki sayıları 70’i bulan
kardeşlerimizin memuriyete yeni başlamalarını dikkate alarak, Van’ın
sosyoekonomik kalkınmışlığını dikkate alarak, yaşanan acıyı dikkate alarak
“Asgari ne olabilir? Asgari otuz gün olabilir.” dedik ve en asgari haddi
dikkate alarak biz hayatlarını kaybedenlerin yakınlarına ölüm aylığı, yaralanan
ve malul duruma düşen kardeşlerimize malullük aylığı bağlamak için bu
düzenlemeyi getirmiş bulunuyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Burada başka şeyler ifade edildi -zaman
çok kısa- “Sosyal güvenlik destek primi niye veriliyor?” Rakamlar var, vakit
olmadığı için söyleyemiyorum ama şu kadarını söyleyeyim: Bir ülkede kırk
yaşındaki, otuz sekiz yaşındaki insanları emekli yaparsanız bu sistemin
sürdürülebilirliği açısından ister istemez bazı önlemler alacaksınız. Kayıt
dışılıkla da ilgili bir hadisedir. Kırk yaşındaki insanı kenarda
oturtamazsınız, oturtamadığınız için kayıt dışı çalışacak. İşverenin de işine
geliyor bu, çalışanın da işine geliyor. İşte burada devreye girmiş yasa ve
diyor ki: “Burada sosyal güvenlik destek primi alınmalı.” Nereye kadar?
Sistemimiz rehabilite oluncaya kadar. Nedir rehabilite? Uluslararası düzeyde
gelişmiş ülkelerde bu düzeye baktığımız zaman, buradaki sosyal güvenlik destek
priminin alınma zorunluluğu var. Şu anda, BAĞ-KUR diye ifade edeyim, 559.913
kişiden destek primi kesiliyor, sigortalı çalışan 343 bin kişiden işverenler
destek primi ödüyorlar; toplam 800-900 bin kişi. Bundan ibaret midir? Biz
biliyoruz ki bunun çok üzerindedir ve kayıt dışılıkta yüzde 42’den
bahsediyorsak bunun altında yatan neden de budur. Geçmişte yapılan yanlışlar
çocuklarımıza, torunlarımıza, bizlere bunu ödettiriyor. Onun için sosyal
güvenlik sistemi, üzerinde çok oynanılacak, üzerinde çok politika yapılacak
değil, devlet adamı ciddiyetliğinde üzerine gidilmesi gereken bir konudur, bunu
ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – 5,7 milyar iş
veren primini yüzde 5 ödemiyor mu Hükûmet? Niye bunlara da yapamıyor? Bu kadar
basit.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bir diğer konu daha var: Kronik hastalarla ilgili
katılım payı filan yok.
Bir diğer konu da: Efendim, yani burada
öyle şeyler söylendi ki doğrusu ben anlamakta… Kuruma aldığımız bir yetkiyi
dediler ki: “Siz birçok hizmetleri kısacaksınız.” Hayır, arkadaşlar, böyle bir
şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
Bakınız, sürem bitti ama bunu bitirmem
gerekiyor. Bir doğum olayını düşününüz. Üç çeşit doğumdan bahsediliyor: Bir,
normal doğum; iki, sezaryenle doğum; üç, suda doğum. Şimdi, üç çeşit. Şimdi,
tıbbi gereklilik açısından baktığınız zaman, heyetimiz var bizim, tıbbi açıdan
bunu değerlendiriyor, normal ve sezaryenle doğum… Ama suda doğum tıbbi bir
gereklilik değil.
ALİ ÖZ (Mersin) – Başka örnek verin
Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – O hâlde siz ödemeyi yaparken, Sosyal Güvenlik Kurumu olarak
ödemeyi yaparken yetkiyi alıyorsunuz, tıbbi açıdan gerekli olan alanlarda bu
harcamayı yapıyorsunuz, bu ödemeyi yapıyorsunuz, gerekli olmayan alanlarda da
ödeme kırk gün, manuel ve dijital ayakta tutma aletleri gibi, cihazları gibi…
Doktor diyor ki: “Yani manuel de olabilir, dijital de olabilir ama manuel
kullanması demek dijitali gerekli kılmaz, manuel dijitalin yerine geçer.”
diyor.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Biz bu bilgileri aldıktan sonra burada yetkimizi
kullanacağız. Bunu getirip “Vatandaşın haklarını kısıtlıyorsunuz.” derseniz çok
büyük haksızlık olur diyorum.
Daha da izah edilmesi gereken konular
var ama sürem yetmediği için… Sayın Başkana da çok teşekkür ediyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Ya, sevgili milletvekilleri, işte böyle
hep orada öyle konuşuyorlar, ondan sonra karşı taraf konuştu mu siz
bağırıyorsunuz, bu taraf konuştu mu siz bağırıyorsunuz ama sonuçta herkes
konuşuyor.
ADNAN KESKİN (Denizli) – Alkışladık
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hayır, benim itirazım yok ama
sonuçta bağırılan kişi ben oluyorum. Çabuk özür dileyin! (Alkışlar)
Evet… Yani yorulmaya başladık,
yorulmaya başladığınız için, işte, hafif gevşetmeye uğraşıyorum.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Siz bize
enerji veriyorsunuz.
BAŞKAN – Yani gevşetmeye çalışıyorum,
yanlış anlamayın.
Evet, şimdi, şahsı adına Ağrı
Milletvekili Sayın Ekrem Çelebi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Çelebi, istiap haddi doldu orada
konuşmanın, ne olur yani zamanında bitirin. Tamam mı?
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Teşekkür
ediyorum.
Yani, ayrıca, böyle bizim gibi gençlere
biraz daha fazla zaman vermeniz lazım Başkanım.
BAŞKAN – Hayır, istiap haddi doldu,
istiap haddi doldu sistemin.
Buyurun.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; 113 sıra sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Fransa
Parlamentosunun bugün yaklaşık olarak 50 kişiyle kabul etmiş olduğu 1915
olaylarıyla ilgili olarak konuşmak istiyorum.
Fransa’nın Meclisinden geçirdiği
yasayı, insanlığa, fikir özgürlüğüne, adalet ve hakkaniyet anlatısına uymayan
bir siyasi karar olduğu için kınıyorum. Bu kararla Fransa’daki Ermeniler,
mevcut siyasi zadegânın küçük çıkar hesapları için araçlaştırılmışlardır. En
başta Fransa’daki Ermeniler, Sarkozy’nin siyasi hesabına dâhil edilme biçim ve
anlayışına itiraz etmediler.
Fransa’nın geçmişine, tarihine saygı
duyan, Voltaire’nin, Comte’un, Montesquieu’nun çocukları, Sarkozy ve
ortaklarının bu kararına karşı çıkmalıydılar. Bugün Jöntürklerin, Herzen ve
arkadaşlarının, sanatın ve edebiyatın önemli merkezlerinden biri olma vasfıyla
mümeyyiz Paris barbarca bir anlayışla teslim alınmaya çalışılmaktadır.
Dileğimiz, III. Napolyon döneminde Baron Haussmann nasıl Paris’i yıkıp yeniden
yaparak modern dünya ile bütünleştirdiyse Hausmann’ın çocukları da aynı şekilde
davranarak bu köhne siyasi anlayışa son vermelidir. Fransa’ya geçmişinin
Dreyfus Davası, Cezayir, Ruanda katliamları gibi olayların bir uzantısı olarak
değil, Zola’nın, Braudel’in, Foucault’nun ülkesi olarak hatırlamak istiyoruz.
Bu görev, kendisini insanlığın ortak mirasına ait gören herkesindir. Bu
vesileyle saygılarımı sunuyorum.
Şimdi, 113’üncü sıra sayılı yasanın
ikinci bölümü neler ihtiva ediyor, kısaca yüce Meclisinize bilgi arz etmek
istiyorum. Türkiye’de yeşil karta sahip insan sayısı 9 milyon 416 bin 775 kişidir.
2012 yılı başından itibaren genel sağlık sigortası kapsamına alınmasıyla şu
anda yararlandıkları şartlardan bir geriye götürme olmadan sağlıktan yararlanma
koşulları kanuna dercediliyor. Yeşil kartlılar ile genel sağlık sigortası
primleri hazinece karşılananlar ve köy korucularının sağlık yardımlarından
faydalanma usul ve esaslarının belirlenmesi konusunda SGK’ya bu yasayla yetki
verilmesi öngörülüyor.
Yine 10’uncu maddede 5510 sayılı Kanun
gereği yükümlülükleri belirlenen süreden sonra otuz gün içerisinde
kendiliklerinden yerine getirmeleri hâlinde uygulanacak idari para cezalarının,
öngörülen tutarlarının dörtte 1’i olarak uygulanması şeklinde bir pişmanlık
indirimi uygulanması hayata getiriliyor bu kanunla birlikte.
11’inci maddede tarımsal faaliyette 1
Nisan 1994-2 Ağustos 2003 döneminde bulunup aile reisi olmayan bayanların tarım
BAĞ-KUR’luluğu hususunda yaşanan sorunu çözüme kavuşturmak üzere bu 11’inci
madde burada ihtiva edilmiş.
Bu konuda SGK aleyhine açılan bazı
davalardan yüce Meclisinize bilgi arz etmek istiyorum. SGK aleyhine açılan
yaklaşık olarak 19.806 dava bulunmaktadır. Bunlardan iş mahkemelerinde devam
eden tespit davaları yaklaşık olarak 8.965 adettir. Kurum lehine sonuçlanıp
Yargıtayda devam eden dava sayısı 59, Kurum aleyhine sonuçlanıp Yargıtayda
devam eden 2.007 adet, bu böyle sıra gelimi sürmektedir. Yine Kurum aleyhine
sonuçlanıp tescili yapılan 4.529 adet sigortalı olarak mevcuttur.
12’nci maddede ise Ekim 2008 tarihinden
evvel devlet memurluğundan emekli olarak serbest avukatlık ve noterlik
faaliyetine devam edenler hakkında da sosyal güvenlik destek primi uygulaması
ve bu alanda eşitliğin sağlanması için düzenleme yoluna gidiliyor. Bu düzenleme
geriye dönük değil ileriye dönük olacak şekilde yapılıyor. Bunlardan herhangi bir
tanesi bir noter veya serbest avukata bir borcun meydana gelmesine sebep
olmayacağı gibi, 4/A veya 4/B kapsamında emekli olup noterlik veya serbest
avukatlık yapanlarla aynı şartlara tabi olmaları sağlanıyor.
13’üncü maddede ise 19 Mayıs 2011
tarihinde Kütahya ili Simav ilçesinde ve 23 Ekim 2011’le 9 Kasım 2011 tarihleri
arasında Van ilinde meydana gelen depremlerde otuz günlük sigortalığı bulunup…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Ben de
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Yılmaz, buyurun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın
Başkan, çok teşekkür ederim.
Sayın Bakanıma ben biraz önce de
sormuştum. “Doğum borçlanmasıyla ilgili çok ciddi bir sorun yaşanıyor. İşçi
kadın doğum borçlanması yapabiliyor ama tarım BAĞ-KUR’lusu kadın ve esnaf kadın
doğum borçlanması yapamıyor; bu çok ciddi bir sorun. Bu konuyla ilgili herhangi
bir düzenleme yapılması düşünülüyor mu?” diye sormuştum.
Bir de bunun yanında, bu alınan katkı
paylarıyla ilgili olarak normal koşullarda çalışanlarla ilgili sağlık primleri
zaten tahsil edilmektedir. Bu alınan artı katkı payları nerelere
harcanmaktadır? Neden alınmaktadır? Ya da o sağlık primleri neden alınmaktadır?
Bu konuların cevaplandırılmasını talep
ediyorum ben.
BAŞKAN – Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok teşekkür
ederim.
Sayın Bakanım, biraz önce alt
komisyondaki Sosyal Güvenlik Kurumu Başkan Yardımcımız Hanımefendi’nin ısrarlı
ve net sorumuza net verdiği cevaba tamamen tezat bir açıklama yaptınız.
Açıklamanın gerçeğinin sizin açıklamanız doğrultusunda olması bizi memnun eder
ancak hem Maliye bürokratları hem de Başkan Yardımcımız, alt komisyonda “Biz
katılım paylarını bu durumda terk edemiyoruz, sadece erteliyoruz.” ifadesini
kullandı. Tam olarak hepimizin aklının netleşmesi için, ilgili bürokratlardan
gerekiyorsa teyit alarak bu soruyu bir kez daha yanıtlamanızı, oradaki bölge
halkının ocak ayında mağdur olmaması için saygıyla rica ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurunuz.
Epeyce de bir vaktiniz var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, doğum borçlanmasıyla ilgili
gerek tarım BAĞ-KUR’lularının gerekse esnafların prim ödemelerinde bir engel
yok.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – İşi
bırakmak durumunda kaldıklarını düşünelim Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Müsaade eder misiniz.
Ama mükelleflikleri devam ediyor. Bakın
”BAĞ-KUR’lu” diyorsunuz, bunlar mükellef ve bunların prim ödemesine bir engel
yok ama SSK’lı böyle değil. Sigortalı işini bırakmak durumundadır. Onun için,
bu konudaki düzenleme bu konular esas alınarak yapılmıştır.
Diğer konu ise: Bu katılım paylarını
almayacağımızı söyledim. Tekrar ifade ediyorum. Ama az önce cevaplandıramadığım
bir iki husus daha var.
Bu tasarıda cezaların artırılmasına
ilişkin bir hükmün olduğu burada ifade edildi. Kesinlikle böyle bir şeyin olmadığını
burada belirtiyorum. Aksine, daha önce kesinleşmiş ve kesilmesi öngörülen
cezaların dörtte 1 oranında da düşürüldüğünü belirtmek istiyorum.
Bir diğer konu: Arkadaşlar, 5510 sayılı
Yasa’nın 64’üncü maddesinde Kurumun karşılamayacağı sağlık hizmetleri var,
bunlar estetik amaçlı operasyonlar, Sağlık Bakanlığının ruhsatlandırmadığı
tedaviler ve yabancı uyruklu bir insan düşününüz, kronik bir hastalığı var,
Türkiye’ye geldikten yani GSS’li, genel sağlık sigortası kapsamına alınmadan
önce kronik bir hastalığı var. O hastalık tedavisi için buraya gelen ve burada
GSS’li olan yabancı uyruklularla ilgili sağlık harcamalarını Kurum
karşılamıyor. Şimdi, bu konu bu kadar açık iken mahkeme, Danıştay bir karar
veriyor, diyor ki: “Her şeyi karşılayın. Neden böyle bir istisna
getiriyorsunuz? Bunların tümünü karşılamanız gerekir size gelen talepler
çerçevesinde.” İşte burada, az önce bahsettiğim, Kurumun yetki alması zarureti
doğdu mahkeme kararından dolayı ve Kurum yetkiyi aldı ve tıbbi gereklilik
çerçevesinde bu ödemeleri ne şekilde yapacağı konusunu yine bilimin öncülüğünde
gerçekleştirmektedir. Bunu da bu vesileyle ilave etmiş oluyorum.
Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakanım,
biraz önce altını çizdiğiniz gibi, bizler yeni dönem milletvekilleriyiz. Şimdi
şöyle bir konuyu sizin tecrübenize dayanarak aydınlatmanızı hepimizi rica
edeceğim: Komisyonda siz yoktunuz, yerinize elbette bir bakan vekâlet
edebiliyor, yerinize Sağlık Bakanı vekâlet etti ama Sağlık Bakanı Kurumunuzun
aynı zamanda hizmet satın aldığı hastanelerden sorumlu. Örneğin, yeşil
kartlıların sevkiyle ilgili madde geldiğinde, biz, yeşil kartlıların diğer
SGK’lılar gibi serbestçe hastanelere gitmesini söylediğimizde, Sağlık Bakanı
oradan “Bu öneriye katılmıyoruz.” dedi. Bu şöyle bir sonuç doğuruyordu:
Örneğin, pek çok diyaliz hastası, pek çok kronik hasta sadece Sağlık Bakanlığı
hastanelerinin portföyünde kalmaya devam ederdi, herhangi bir konuda, karar
verici, kendisiyle ilgili bir mesele olduğunda bu görevden affını ister, Sağlık
Bakanı, kendi, sizinle karşılıklı alışveriş içinde olan bir kurumla ilgili
maddeler görüşülürken, tam da kendi hastanelerini ilgilendirirken vekâlet
etmesi Parlamento hukuku açısından rastlanan ve kabul gören bir durum mudur? Bu
konuyu aydınlatabilir misiniz?
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Şimdi, son derece
isabetli bir karar olduğu inancındayım çünkü bu, Komisyon üyelerine saygının
gereğidir. Konuya en yakın olan bir bakanın vekâlet etmesi doğrudur, buna
mümkün mertebe hükûmetler riayet ederler ama bazen de konunun uzağında olan
bakanların görev aldığı dönemler de olur ama bunu hiçbir hükûmet de istemez.
Biz de böyle önemli bir görüşme yapılırken -ben Adıyaman, Urfa’daki programın
uzaması dolayısıyla katılamadığım için- Sağlık Bakanımızdan rica ettik ve bütün
bu değerlendirmeler, Bakanın fikri değil, tekrar ediyorum, müşterek fikrimizin
oraya yansımasıdır yani birlikte maddeler üzerinde yaptığımız değerlendirmenin
yansımasıdır. Kaldı ki yeşil kartlılarla ilgili yaptığımız bu düzenleme, aynen,
mevcut şu andaki yasadan 5510’a alınmasıdır. Nedir bu? Yeşil kartlılar, özel
hastanelere ve üniversite hastanelerine sevkle gidebiliyorlar, şu andaki
uygulama bu, 1/1/2012’den itibaren de aynen bu devam edecek. Ayrıca, acil
hâllerde hiçbir hastane farkı gözetmeksizin kimliği, kişiliği, konumu dikkate
alınmadan bütün hastanelere gidebiliyor. Yeşil kartlılar da öyle, özel
hastaneye de fakülteye de gidebilir acil hâllerde. Diğer zamanlarda, normal
dönemlerde ise sevkle ancak gitme imkânı var.
Peki, bu ileride nasıl
iyileştirilebilir? Bu konuda çalışmamız var. Şu şekilde çalışmamız: Yeşil
kartlılarla ilgili gelir testi tamamlandıktan sonra oluşacak olan net bir tablo
çıkacak karşımıza. Bu konuyla ilgili çok söylentiler var. Gelir testi
uygulaması son derece önem arz ediyor. Çıkan o tabloya göre, Sosyal Güvenlik
Kurumunun konumu ortadadır, amacı 74 milyonu da memnun etmektir sağlık
açısından. Bu çerçevede yeni süreç içerisinde değerlendirmelerimizin olacağının
bilinmesini istiyorum ama bugün yeşil kartlıların aleyhine gelişecek en ufak
bir durum söz konusu değildir. Bugün nasıl yararlanıyorlarsa sağlık
hizmetlerinden, genel sağlık sigortası kapsamına yani sosyal güvenlik sistemi
içine girmeleriyle de en ufak bir kayıplarının söz konusu olmadığını
belirtiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – İkinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
Madde 10’da iki önerge vardır,
sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 10 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Ramazan Can Erkan Akçay
İstanbul Kırıkkale Manisa
Mihrimah Belma Satır Adil Kurt Sevim Savaşer
İstanbul Hakkâri İstanbul
“Madde 10- 5510 sayılı Kanunun 102 nci
maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Mahkeme kararına, Kurumun denetim
ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarınca yapılan tespitler veya diğer kamu
idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatları gereğince yapacakları
soruşturma, denetim ve incelemelere ya da kamu idarelerinden alınan belgelere
istinaden düzenlenenler hariç olmak üzere, bildirgenin veya belgenin yasal
süresi geçtikten sonra ilgililerce kendiliğinden 30 gün içinde verilmesi ve söz
konusu cezaların ilgililerce, yapılacak tebligat tarihini takip eden günden
itibaren 15 gün içinde ödenmesi halinde, bu maddenin birinci fıkrasının (a),
(b), (g), (h) ve (j) bentlerinde öngörülen cezalar dörtte bir oranına karşılık
gelen tutar üzerinden uygulanır."
BAŞKAN – Şimdi diğer önergeyi okutup
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 10. Maddesindeki "15 gün" ibaresinin "bir ay"
olarak, "dörtte bir oranına" ibaresinin "yüzde 20’sine” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Süleyman Çelebi Selahattin Karaahmetoğlu Özgür Özel
İstanbul Giresun Manisa
Bülent Tezcan Veli Ağbaba Mehmet Ali Ediboğlu
Aydın Malatya Hatay
İzzet Çetin Orhan
Düzgün
Ankara Tokat
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Düzgün, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlayarak başlamak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, ben de bu kürsüye
gelen diğer milletvekili arkadaşlarım gibi, Fransız Parlamentosunun Ermeni
soykırımıyla ilgili çıkarmış olduğu yasayı şiddetle kınıyorum. Öyle düşünüyorum
ki eğer Voltaire sağ olsaydı bugün utancından ölürdü. Dün bir tilki kurnazlığı
içerisinde Anadolu halkını kendi devletine isyana zorlayıp sonra yüzüstü
bırakıp kaçanlar, bugün bir akbaba kurnazlığıyla bu ölümlerden medet umar
hâldedirler. Bu nedenle de Fransız Hükûmetini bir kez daha düşünmeye davet
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bilinmesini
isterim ki biz tarih yapan bir milletiz. Tarih yapmak ayrı, tarihi yazmak ve
tahrif etmek ayrı bir şeydir. Fransız Hükûmetine, Muhteşem Süleyman’ın
François’a yazdığı mektubu bir kere daha okumasını tavsiye ederim.
Değerli arkadaşlarım, bu olayda da çok
net bir şekilde gördüğümüz gibi, emperyalizm, kendi çıkarları söz konusu
olduğunda hangi düzeylerde alçalabildiğini bir kere daha göstermiştir. Ancak
onları bu şekilde eleştirirken bizim de ne yaptığımıza dönüp bakmamız gerekir
diye düşünüyorum. Evet, biz ne yapıyoruz değerli arkadaşlarım? Biz TÜPRAŞ’ı
sattık -emperyalistlere sattık, global sermayeye sattık- PETKİM’i sattık,
Telekom’u sattık.
Arkadaşlar, bugün bu ülkenin insanının
sağlığı satın alınmak isteniyor. Nasıl satın alınmak isteniyor? Önce bu ülkenin
hekimleri özel hastanelere itelendiler. Daha sonra devlet hastanelerinin
özelleştirilmesi için bir proje geliştirildi. Bu insanların özlük hakları
günden güne kırpılarak sözleşmeli personel aşamasına getirildi. Daha sonrasında
ise üniversite hastanelerinin de bu çarkın içine dâhil edilmesi sağlandı.
Değerli arkadaşlarım “Liberal ekonomi
uyguluyoruz.” diyoruz. Devlet, bakkal açana karışmıyor, fabrika kurana
karışmıyor -karışmaması gerekir eğer liberal ekonomi ise- fakat özel hastane
açacaksınız “Olmaz” deniyor. Neden
olmaz? Ya zarar edersen... Değerli arkadaşlarım, müteşebbis kâr eder zarar
eder. Mademki liberal ekonomideyiz o zaman ona da karışmayacaksınız ama
maalesef bu ülkede özel hastane açabilmek için belli kriterleri aşmak
zorundasınız.
Bunları aştınız, özel hastaneyi
açtınız, doktor çalıştıracaksınız, buna da müdahale var arkadaşlar. Sağlık
Bakanı özel hastanede kaç hekimin çalışacağına karar veriyor. Peki, siz bir
fabrikatörün fabrikasında kaç işçi çalışacağına karışıyor musunuz arkadaşlar? O
zaman neden doktorlara karışıyorsunuz. Doktorların üstündeki bu baskı nedir?
Arkadaşlar, üzüntüyle söylemek isterim
ki bu ülkede taksi plakaları satılırdı biz bunu bilirdik ama bugün artık doktor
plakaları satılır oldu hem de 400-500 bin lira gibi rakamlara satılır oldu. Bu
kısıtlama neden arkadaşlar? Adam özel hastanesini açmış, diyor ki: “Benim
doktora ihtiyacım var. Alacağım, çalıştıracağım, istihdam edeceğim.” Hayır,
çalıştıramazsınız. Çünkü değerli arkadaşlarım, bu projenin altında Türkiye'nin
sağlık sisteminin ele geçirilmesi söz konusudur. Önce özel hastaneler
kuracaksınız, sonra bunları bir zincir hâline dönüştüreceksiniz, sonra da
bunları uluslararası sermayeye birer birer satacaksınız. Satılmaya başlandı,
sizler de bunu çok iyi biliyorsunuz ama bu yeter mi? Yetmez. Neden? Çünkü
emperyalizm, global sermaye daha çok kâr etmek istiyor. O zaman ne yapmak
lazım? Daha ucuz işçi bulmak lazım. Türkiye’de bundan daha ucuz işçi
bulamazsınız. O zaman yurt dışından getireceksiniz arkadaşlarım. Bugünkü
uygulama budur.
Değerli arkadaşlarım, açık yüreklilikle
söylemek isterim ki bu ülke, bu ülkenin insanı, sağlığını başkalarına satanları
affetmez.
Bu anlamda sizleri uyarır, hepinizi
saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 10 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 10- 5510 sayılı Kanunun 102 nci
maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Mahkeme kararına, Kurumun denetim
ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarınca yapılan tespitler veya diğer kamu idarelerinin
denetim elemanlarınca kendi mevzuatları gereğince yapacakları soruşturma,
denetim ve incelemelere ya da kamu idarelerinden alınan belgelere istinaden
düzenlenenler hariç olmak üzere, bildirgenin veya belgenin yasal süresi
geçtikten sonra ilgililerce kendiliğinden 30 gün içinde verilmesi ve söz konusu
cezaların ilgililerce, yapılacak tebligat tarihini takip eden günden itibaren
15 gün içinde ödenmesi halinde, bu maddenin birinci fıkrasının (a), (b), (g),
(h) ve (j) bentlerinde öngörülen cezalar dörtte bir oranına karşılık gelen
tutar üzerinden uygulanır."
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ne yapayım?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Alt komisyon görüşmeleri esnasında
"30 gün içinde" ibaresinin 10 uncu maddeye eklenmesi
kararlaştırılmış; ancak ibare kabul edilen alt komisyon metnine sehven
işlenmemiştir. Önerge ile bu yanlışlığın giderilmesi ve maddeye Alt Komisyonda
yapılan değişikliğin derç edilmesi amacıyla teknik bir düzenleme
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 10’u oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde
ihdasına göre bir önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan
tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya
teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve
komisyon salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu
nedenle önergeyi okutup Komisyona soracağım, Komisyon önergeye salt çoğunlukla,
21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım.
Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı
"Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"na yeni 11 inci madde olarak aşağıdaki
maddenin eklenmesi ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Tanju Özcan Sırrı Sakık Fatih Şahin
Bolu Muş Ankara
Ahmet Toptaş Ali
Uzunırmak
Afyonkarahisar Aydın
Madde-12 31/5/2006 tarihli ve 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigorta Kanununa aşağıdaki ek madde
eklenmiştir.
"Ek Madde 7- Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeleri ile dışarıdan bakanlığa atananlardan bu görevleri sona erdiği
halde, yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı bağlanmasına hak
kazanamayanların, Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi
kapsamında kurmuş oldukları sigortalılık ilişkisi, bu görevlerinin sona erdiği
tarihten itibaren otuz gün içinde Kuruma başvurmaları ve bu Kanuna göre uzun
vadeli sigorta kolları yönünden sigortalı olmayı gerektiren bir işte
çalışmamaları halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği veya dışardan
bakanlık görevi sebebiyle ödenen ödeneğin ilişkili olduğu dönemin bitimini
izleyen aybaşından başlamak üzere dört yıl süreyle aynı kapsamda devam
ettirilir ve ödenecek sigorta primi Başbakanlık Müsteşarı için Kanun 80 nci
maddesinin üçüncü fıkrası ile belirlenen prime esas kazancı üzerinden
hesaplanır. Bu şekilde hesaplanan sigorta prim tutarları, sigortalı payı da
dahil olmak üzere, Kurum tarafından üçer aylık dönemler itibariyle düzenlenecek
fatura üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinden karşılanır. Yaşlılık
aylığı bağlanması için en erken vaşa göre tamamlanması gereken prim ödeme gün
sayısını dolduranlar için bu fıkra hükümlerine göre sigorta primi ödenmesine
son verilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
ile dışarıdan bakanlığa atananlardan bu görevleri sona erdiği halde, yaşlılık,
emeklilik veya malullük aylığı bağlanmasına hak kazanamayan ve uzun vadeli
sigorta kolları yönünden sigortalı olmayı gerektiren bir işte çalışanların ise,
birinci fıkraya göre belirlenecek sigorta primine esas kazanç tutarı ile bu
Kanunun 80 inci maddesi veya geçici 4 üncü maddesi uyarınca fiilen çalıştığı iş
için tespit olunan prime esas kazanç veya emeklilik keseneğine esas aylığı
arasındaki farka ilişkin sigortalı payı dahil sigorta primleri ile emekli
keseneği ve kurum karşılığı farkları, birinci fıkraya göre belirlenecek süre ve
usuller esas alınarak Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinden ödenir.
Sigorta primlerinin, Türkiye Büyük
Millet Meclisi bütçesinden karşılanacağı süre içerisinde Kanuna göre uzun
vadeli sigorta kolları açısından sigortalı olmayı gerektiren bir işte
çalışmakta iken bu çalışmaları sona erenler ise, birinci fıkra hükümlerine göre
belirlenecek dört yıllık süreyi aşmamak kaydıyla ve başvuru tarihinden itibaren
aynı usul ve esaslarla birinci fıkra hükmünden yararlandırılır.
Yukarıdaki birinci, ikinci ve üçüncü
fıkra hükümleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği veya dışarıdan atandığı
bakanlık görevi sona erdiği halde, yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı
bağlanmasına hak kazanamayanlardan, Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamına
girenlerin, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununa göre ödenmeye devam
olunacak emekli kesenekleri ile kurum karşılıkları hakkında da uygulanır.
Dört yıl süreyle sigorta primlerinin
veya emekli kesenekleri ile kurum karşılıklarının Türkiye Büyük Millet Meclisi
bütçesinden karşılanmasına ilişkin uygulamadan bir dönemden fazla
yararlanılamaz.
Bu madde hükümlerine göre, sigorta
primleri veya emekli kesenekleri ile kurum karşılıklarının tamamı Türkiye Büyük
Millet Meclisi bütçesinden karşılanan süreler emekli ikramiyesinin hesabına
esas sürenin tespitinde dikkate alınmaz. Birinci fıkrada belirtilen dört yıllık
sürenin bitimine rağmen yaşlılık aylığı veya emeklilik aylığı bağlanabilecek en
erken yaş itibariyle tamamlanması için gerekli olan prim ödeme gün sayısını
veya fiili hizmet süresini tamamlamamış olanların kalan süreye ilişkin sigorta
primine esas kazançları veya emekli keseneğine esas aylık tutarları, birinci
fıkraya göre belirlenecek tutardan az olamaz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
ile dışardan bakanlığa atananlardan bu görevleri sona erdiği halde, birinci
fıkrada belirtilen dört yıllık süre sonunda da yaşlılık, emeklilik veya
malullük aylığı bağlanmasına hak kazanamayanlardan, uzun vadeli sigortalı
kolları açısından sigortalı olmayı gerektirecek şekilde çalışanların veya
isteğe bağlı sigortalı olanların sigorta primine esas kazançları veya emekli
keseneğine esas aylık tutarları da birinci fıkraya göre belirlenecek tutardan
az olamaz. Ayrıca, bu tutar ile Kanunun 80 inci maddesi veya geçici 4 üncü
maddesi uyarınca fiilen çalıştığı iş için tespit olunan prime esas kazanç veya
emeklilik keseneğine esas aylık arasındaki farka ilişkin işveren payı veya
kurum karşılığı farkı da kendileri tarafından ödenir.
BAŞKAN – Komisyon, önergeye salt
çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açıyorum.
Söz isteyen var mı? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Madde 11’de bir önerge vardır, okutup
işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 11. Maddesinin sonundaki “2/8/2003 tarihi öncesi için de
uygulanır.” ibaresinin, “2/8/2003 tarihi öncesi süreler için uygulanır” ibaresi
ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Özgür Özel Selahattin Karaahmetoğlu Süleyman Çelebi
Manisa Giresun İstanbul
Bülent Tezcan Veli Ağbaba Mehmet Ali Ediboğlu
Aydın Malatya Hatay
Dilek
Akagün Yılmaz
Uşak
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, tasarı aynı mahiyette olduğu için katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, buyurun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu madde üzerinde görüşmek üzere ben söz aldım.
Belki de bütün grupların hemfikir
oldukları ve oy birliğiyle geçmesini istedikleri bir madde bu. Bu maddede biz
neyi değiştiriyoruz ya da hangi düzenlemeyi yapıyoruz? Ben uygulamadan gelen
bir avukat olmam nedeniyle içimizi,
canımızı çok yakan bir konuydu bu ve müvekkillerimize hesabını
veremediğimiz bir konuydu. Bu konuda, bu maddeyle şunu
düzenliyoruz: Çiftçi kadınların, tarım BAĞ-KUR’lusu kadınların 2003 yılı öncesinde,
aile reisi kavramına dayanması nedeniyle, Medeni Kanun’daki aile reisi kavramı
nedeniyle bunların borçlanmaları mümkün olmuyordu. Normal koşullarda erkekler
1994 yılından itibaren eğer vergi tevkifatları kesildiyse erkeklerin burada
borçlanmaları ve BAĞ-KUR tescilini yaptırmaları mümkün iken kadınlar BAĞ-KUR
tevkifatını yaptırsalar dahi aile reisi niteliğinde olmadıkları için kadınların
BAĞ-KUR tescili kurum tarafından
yapılmıyor, bu konuda davalar açılıyor. Bu davaların sonucunda da -mahkemeler bunu
kabul ediyor ama- bunun sonucunda ne oluyor? Çok fazla zaman geçmiş oluyor,
ayrıca çok fazla masraf yapılmış oluyor, bunun yanında da devlet de buradan çok
ciddi zararlar görüyordu çünkü SSK kurumu bu nedenle çok ciddi vekâlet
ücretleri ve masrafları ödemek durumunda kalıyordu. İşte, biz, bu maddeyle
kadınların aile reisi kavramının 2003 yılı öncesinde de aranmaması gerektiği
konusunu düzenliyoruz ve olması gereken bir düzenlemeydi bu.
Bunun dışında, zaten çiftçi
kadınlarımız bizim gerçekten sosyal güvenceden yoksun olan insanlardır. Ben
biraz önce de Sayın Bakanımıza sordum “İşçi kadın için doğum borçlanması
tanınıyor, ama tarım BAĞ-KUR’lusu ve esnaf kadın için doğum borçlanması neden
tanınmıyor?” dedim. Bakanımız da dedi ki: “Onlar primlerini ödeyebilirler.”
Ama şöyle düşünelim: Çiftçi kadın ve
esnaf kadın doğum yaptıktan sonra çalışamadı, vergi kaydını kapatmak durumunda
kaldı, daha sonra ileride mali durumu düzeldi ve bu döneme ilişkin de doğum
borçlanması yapmak istiyor, o zaman neden bundan yararlanamasın? Neden işçi
kadın yararlanırken çiftçi kadın aynı hükümlerden yararlanamasın? Bunun mutlaka
bu düzenlemeye girmesi gerekiyor, bundan sonraki düzenlemelerde olması gerekir
diye düşünüyorum.
Bunun yanında, bir de uygulamada
yapılan bir hatalı işlem var. Askerlik borçlanması yapan erkekler için geçmişte
sigortalı olunması aranıyor mu? Hiçbir şekilde aranmıyor. Geçmişte sigortalı
olmasa da erkekler askerlik borçlanmalarını yapabiliyorlar ve sigortalılıkları
o kadar süre geriye gidebiliyor.
Peki, kadınlar için, yani doğumunu
yaptı, daha sonra sigortalı oldu, daha sonra BAĞ-KUR’lu oldu, bu kadınlar için
neden geriye doğru bir borçlanma yapılamasın, doğum borçlanması yapılamasın?
Erkekler için bu hak veriliyor da, askerlik öncesi bir sigortalılık aranmıyor
da, sigortalı kadın için ve tarım BAĞ-KUR’lusu kadın için, esnaf kadın için,
öncesinde neden herhangi bir sigortalılık aransın?
Bence, bu da gerçekten hakkaniyete
uygun olmayan, eşitlik ilkesine aykırı bir uygulamadır, bu uygulamanın da bir
an önce düzeltilmesi gerekiyor. Zaten yasaya baktığımızda, 5510 sayılı Yasa’nın
41’inci maddesine baktığımızda, 41’inci maddede bu konuda düzenleyici ya da
engelleyici herhangi bir hüküm yok, ancak SSK’nın bu konudaki bir genelgesi
sonucunda yanlış bir uygulama var, elbette kurumlar da buna uygun davranıyor ve
mahkemeler de zaman zaman bundan etkilenebiliyorlar. Bu SSK genelgesi
kaldırıldığı takdirde, doğum borçlanması öncesinde sigortalı olma şartının
aranacağı şeklindeki genelge kaldırıldığı takdirde, o zaman bu kadınlar,
sigortalı kadınlar bu doğum borçlanmasından yararlanabilecekler, bir hakkaniyet
gasbı da ortadan kalkmış olacaktır diye düşünüyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
Çok sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Madde 11’i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 12’de bir önerge vardır; okutup
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 12. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Mehmet Ali Ediboğlu Özgür Özel Süleyman Çelebi
Hatay Manisa İstanbul
Bülent Tezcan Levent Gök Selahattin Karaahmetoğlu
Aydın Ankara Giresun
Veli
Ağbaba
Malatya
Madde 12 – 5510 sayılı Kanunun geçici 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Geçici Madde 14 - 01/10/2008 tarihinden
önce iştirakçi veya sigortalı olanlar, vazife malullüğü, malullük ve yaşlılık
veya emekli aylığı bağlananlar hakkında sosyal güvenlik destek primine tabi
olma bakımından bu kanunla yürürlükten kaldırılan kanun hükümlerinin
uygulanmasına devam edilir. Bunlardan bu maddede değişiklik yapan kanunun
yürürlüğe girdiği tarih itibariyle,
a)
Bu kanunun 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1), (2) ve
(4) numaralı alt bentleri kapsamında çalışanların,
b) 5434 sayılı kanun hükümlerine göre
vazife malullüğü aylığı bağlananlardan bu kanunun 4 ncü maddesinin birinci
fıkrasının (a) ve (b) bendi kapsamında çalışanların,
c) Harp malulleri ile 12/4/1991 tarihli
ve 3713 sayılı Terörle Mücadele kanunu, 3.11.1980 tarihli 2330 sayılı Nakdi
Tazminat ve aylık bağlanması hakkında kanuna göre aylıkları hesaplanarak ödenen
veya asayiş ve güvenliğin sağlanması ile ilgili kanunlara göre vazife malullüğü
aylığı bağlananlardan bu kanun kapsamında çalışanların,
d) 2925 sayılı tarım işçileri Sosyal
sigortalar kanununa göre yaşlılık aylığı bağlananlardan bu kanun kapsamında
çalışanların,
Ve sonradan çalışmaya başlayacakların
almakta oldukları emeklilik veya vazife malullüğü aylıkları kesilmez. Bunlar
hakkında sadece iş kazası ve meslek hastalığı sigortası hükümleri uygulanır.
3713 sayılı kanuna göre vazife
malullüğü aylığı almakta olanlar, sınıf veya görev değiştirerek çalışmaya devam
eden iştirakçiler ile aynı kanun kapsamına giren olaylar sebebiyle vazife
malullüğü aylığı alan ve bu kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendi kapsamında çalışan veya daha sonra çalışmaya başlayan er ve erbaşların bu
kanunun yürürlük tarihinden sonra müracaat tarihlerini takip eden aybaşından
itibaren bu kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı kanun
hükümlerine göre görevlerinden ayrılmasına gerek kalmaksızın alınacak emekliye
sevk onayına istinaden vazife malullüğü aylıkları bağlanarak ödenir. Bu
kapsamda olup da görevlerinden emekliye ayrılanlar hakkında, bu kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı kanun hükümlerine göre
işlem yapılır.
Ancak, birinci fıkrada sayılanlardan;
a) Bu kanunun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendi kapsamında çalışanlar için sosyal güvenlik destek primi
oranı 80 inci maddeye göre tespit edilen prime esas kazançlar üzerinden 81 inci
maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde belirtilen prim oranına %30 oranının
eklenmesi suretiyle bulunan toplamdır. %30 oranının dörtte biri sigortalı,
dörtte üçü işveren hissesidir. Bu kapsamda sayılan kişilerden sosyal güvenlik
destek primine tabii olanların prim ödeme yükümlüsü bunların işverenleridir.
Bunlar hakkında sadece iş kazası ve meslek hastalığı sigortası hükümleri
uygulanır.
b) Bu kanunun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinin (3) numaralı alt bendi kapsamında sigortalı
sayılanlardan, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından alınacak belgelerle
doğrulamak kaydıyla faaliyette bulunulmadığına ilişkin süreler hariç olmak
üzere çalışan süreleri için, sosyal güvenlik destek primi oranı olarak bu
kanunun 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendinde belirtilen hükümler
uygulanır."
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Gök, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 12’nci maddesi
üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
12’nci maddeyle 5510 sayılı Kanun’un
geçici 14’üncü maddesinin sonuna şu fıkra eklenmek isteniyor: “2008 yılı Ekim
ayı başından önce emekli olup yine bu tarihten önce serbest avukatlık veya
noterlik yapanların aylıklarından bu maddenin birinci fıkrasının (b) bendi
hükümlerine göre sosyal güvenlik destek primi kesilir.”
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi
Anayasa’mızın 2’nci maddesinde cumhuriyetin nitelikleri sayılırken sosyal
devlet olma özelliğine vurgu yapılmıştır. Yine Anayasa’mızın 60’ncı maddesi
“Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak
gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” demektedir.
Değerli milletvekilleri, yoksullukla
mücadele ve sosyal dışlanmanın ortadan kaldırılması açısından sosyal hizmetler
ve sosyal yardımlarla birlikte sosyal sigorta uygulamaları da dolaysız politika
alanları arasında yer almaktadır. Sosyal devletin gereği olarak ülkedeki mevcut
eşitsizlikleri asgariye indirmek, bütün yurttaşları sosyal güvenlik kapsamına
almak ve herkese güvenceli bir yaşam sağlamak önemli öncelikler olmalıdır.
Sosyal güvenlik sisteminin bütün yurttaşları yaşamlarının her döneminde
kucaklayarak, onlara insan onur ve saygınlığına yaraşır bir biçimde
oluşturulması gerekir. Oysa mevcut sosyal güvenlik sistemimiz sorunun sosyal ve
insani boyutunu ihmal ederek yalnızca kamunun finansman ihtiyacı çerçevesinde
konuya yaklaşmaktadır. Çağdaş bir devletin sosyal güvenlik sorununa
fayda-maliyet boyutuyla değil, “sosyal fayda” ilkesi çerçevesinde yaklaşması
esas olmalıdır. Emekli olan insanların emekli olduktan sonra başkaca bir işe ve
gelire ihtiyaç duymadan yaşamalarını temin etmek sosyal devlet olmanın
gereğidir. Eğer bir kişi emekli olduktan sonra çalışma ihtiyacı duyuyor ise bu
sosyal devletin ciddi bir eksikliğidir. Böylesine çalışma ihtiyacı içerisinde
olan bir kişiden ayrıca sosyal güvenlik destek primi kesilmesi de ayrı bir
çelişkidir, çünkü bu prim karşılığı Sosyal Güvenlik Kurumu onlara bir katkı
sunmamaktadır. “Sosyal devlet” ilkesini içtenlikle benimsemiş, sol sosyal
demokrat bir parti olarak gerek parti programımızda gerekse seçim bildirgemizde
halkımıza, çalışmakta olan emeklilerimizin maaşlarından kesilen destek primini
kaldırma sözünü vermiş durumdayız. Bu nedenle, bütün emeklilerden kesilen
sosyal güvenlik destek priminin kaldırılmasını isteyen Cumhuriyet Halk Partisi
olarak noterler ve avukatlardan emekli olduktan sonra çalıştıkları için sosyal
güvenlik destek priminin alınmasını kabul etmemiz olanaklı değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şöyle bir çelişkiyi de iktidar partisi mensuplarına ve Hükûmetimize bildirmek
istiyorum. Bir yıllık, Hükûmetimizin, sosyal güvenlik destek priminden
sağladığı katkı 1 milyar 858 milyon liradır.
Değerli milletvekilleri, bu para yüz
binlerce kişiden sağlanan bir paradır ve Hükûmetimiz, çalışanlardan, mağdur
kesimlerden bu parayı almakta ısrar etmektedir. Oysa geçen gün bütçe
görüşmelerinde yaptığım bir konuşmada gündeme getirdiğim gibi, Ankara
metrosunun Ulaştırma Bakanlığına devri nedeniyle Hükûmetimizin üstlendiği borç
yükü 3 milyar liradır. Bakın, yüz binlerce kişiden bir yandan 1 milyar 858 bin
lira para toplayabilirken Hükûmetimiz, Ulaştırma Bakanlığına Ankara metrosunun
devri nedeniyle tam 3 milyar lira bir borç altına girmiştir.
Değerli milletvekilleri, iktidar
partisi milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; bence yüz binlerce kişiyi niçin
karşınıza alıyorsunuz? Bakın, bir yanda 1 milyar 858 bin lira elde ettiğiniz
bir gelir, ama bir yanda da üstlendiğiniz bir proje nedeniyle 3 milyar lira
cebinizden çıkacak bir para. Bence yüz binlerce kişiyi karşınıza alacağınıza
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanını karşınıza alın, onu kapının önüne koyun, 3
milyar lira gibi bir borçtan kurtulun ve Hükûmetimiz bu borç yükünden
kurtulsun.
Biz bu yasayı desteklemiyoruz. Bu
nedenle, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Madde 12’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 13’te iki önerge vardır,
sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 13. Maddesiyle eklenen geçici 37. maddenin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Musa
Çam
İstanbul Eskişehir İzmir
Süleyman Çelebi Selahattin Karaahmetoğlu Mehmet Ali Ediboğlu
İstanbul Giresun Hatay
Bülent Tezcan Özgür Özel Veli Ağbaba
Aydın Manisa Malatya
“Geçici Madde 37- 17.08.1999 tarihinden
itibaren meydana gelen ve bu kanunun yürürlük tarihinden sonra meydana
gelebilecek depremler ve doğal afetler sonucunda malûl kalan ile ölenler için,
maluliyet ve ölüm aylığı için kanunda öngörülen prim ödeme süresi, hizmet, prim
ve prime ilişkin borcu olmama ve sigortalılık sürelerine ilişkin diğer şartlar
aranmaksızın bu kanun hükümlerine göre kurumca kendilerine veya hak sahiplerine
aylık bağlanır. Bu şekilde bağlanan aylıklarla ilgili kanunda öngörülen prim
veya kesenek ile karşılıkların eksik olan kısmı Maliye Bakanlığı tarafından kuruma
ödenir. Bu konudaki usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığınca müştereken tespit edilir.
Birinci fıkra kapsamına girenlerin
deprem ve doğal afet sonucunda yaralanan veya sakat kalanlara verilecek ilaç,
protez, ortez, araç ve gereç bedelleri için katılım payı alınmaz."
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutup işleme
alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 13 üncü maddesiyle eklenen geçici 37. maddenin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Oktay Vural Bülent Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Alim Işık Kemalettin
Yılmaz
Kütahya
Afyonkarahisar
“Geçici Madde 37- 17.8.1999 tarihinden
itibaren meydana gelen ve bu kanunun yürürlük tarihinden sonra meydana
gelebilecek depremler ve doğal afetler sonucunda malûl kalan ile ölenler için
maluliyet ve ölüm aylığı için kanunda öngörülen prim ödeme süresi, hizmet, prim
ve prime ilişkin borcu olmama ve sigortalılık sürelerine ilişkin diğer şartlar
aranmaksızın bu kanun hükümlerine kurumca kendilerine veya hak sahiplerine
aylık bağlanır. Bu şekilde bağlanan aylıklarla ilgili kanunda öngörülen prim
veya kesenek ile karşılıkların eksik olan kısmı Maliye Bakanlığı tarafından
kuruma ödenir. Bu konudaki usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığınca müştereken tespit edilir.
Birinci fıkra kapsamına girenlerden
deprem ve doğal afet sonucunda yaralanan veya sakat kalanlara verilecek, ilaç,
protez, ortez, araç ve gereç bedelleri için katılım payı alınmaz.
19 Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen
Simav depremi nedeniyle büyükbaş ve küçükbaş hayvanları doğrudan veya dolaylı olarak
zarar gören yetiştiricilere, bir defaya mahsus olmak üzere Büyükbaş (Sığır,
Manda) için 400 TL/baş, Küçükbaş (Koyun, Keçi) için 60 TL/baş olmak üzere yem
desteği ödenmesi yapılır.
Simav depreminden etkilenen bölgede
görev yapan personele 19.05.2011 tarihinden itibaren 6 ay süreyle 300 TL
tazminat ödenir. Deprem nedeniyle fiilen fazla çalışma yaptırılan 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununa tabi personele de, 19/05/2011 tarihinden itibaren 6
ay süreyle, ayda 90 saati ve saat başına yılı merkezi yönetim bütçe kanununda
belirtilen fazla çalışma ücretinin 2 katını geçmemek üzere, Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığınca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde fazla çalışma
ücreti ödenir.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 113 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi
üzerinde verdiğimiz önerge için söz aldım. Tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu önerge,
biraz önceki konuşmamda da ifade ettiğim gibi, 17 Ağustos 1999 tarihinde
meydana gelen Marmara depreminde ölenlere -hepsine Allah’tan rahmet diliyorum,
20 bin dolayında insanımız hayatını kaybetti- ve malul kalanlara da bu aylık
bağlanmasının değiştirilmesini öngören, ayrıca bundan sonra olabilecek her
türlü deprem ve diğer doğal afetlerde hayatını kaybeden ya da malul kalanlara
aylık bağlanmasını öngören bir önerge.
Diğer taraftan, ayrıca, Simav
depreminde doğrudan ya da dolaylı olarak hayvanlarını kaybeden çiftçilerimize
büyükbaş hayvan başına 400 TL, küçükbaş hayvan başına da 60 TL olmak üzere bir
yem desteğinin ödenmesi öngörülüyor.
“Bu nereden çıktı?” diyebilirsiniz. 14
Aralık 2011 Çarşamba günü Bakanlar Kurulunun 2011/2511 sayılı Kararı’yla Van
depreminde, benzer şekilde, hayvanlarını kaybeden vatandaşlarımıza bu destek
sağlanmıştır.
Sayın Bakan -teşekkür ediyorum
kendisine- “Her ne kadar muhalefet önerge vermeden ben diğer konuya Simav
depremini ekledim.” dedi. Teşekkür ediyorum ancak Sayın Bakanın da imzasının
bulunduğu bu Bakanlar Kurulu kararına da keşke biz hatırlatma yapmadan Simav
depremini eklemiş olsaydı. Bu önerge onu da kapsıyor.
Ayrıca Van depremi için bölgede
çalışanlara ve fazla mesai harcayanlara yine aynı tarihli fakat 2011/2518
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla altı ay süreyle 300 TL aylık bir tazminat
ödenmiş ve diğer fazla mesai için de ayrıca biraz önce önergede bahsedilen
rakamlarda ödeme yapılması öngörülmüştür. Bu önergede Simav depreminde de aynı
şartlarda çalışan kamu personeline ve fazla mesai yapan insanlarımıza da bu
ödemenin yapılmasını öneriyoruz.
Kaldı ki, 1 Ekim 2011 tarihinde açılan
Meclisimizin açılışını izleyen günlerde bununla ilgili ilk konuşmam 11 Ekim
2011 tarihinde olmak üzere defalarca bu Mecliste bu konuyu dile getirdim.
Ayrıca Kütahya Valiliği Defterdarlık Muhasebe Müdürlüğünün 16 Haziran 2011
tarihli yazısıyla Maliye Bakanlığına, yine Kütahya Valiliğinin 14 Haziran 2011
tarihli yazısıyla Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığına, aynı
şekilde 27 Haziran 2011 tarihli yine Kütahya Valiliği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğünün,
Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığına resmî yazıları vardır.
Şimdi, hadi bizim dediklerimiz unutuldu ya da değişik bakanlar bu genel
kurullarda olduğu için birbirine aktarmamış olabilirler ama devletin
valiliğinin resmî yazısında zaten bu isteniyor, deniyor ki: “Burada çalışan
devlet memurlarının mağduriyetini gideriniz, ayrıca depremde fazla mesai yapan
kamu çalışanlarının bu emeklerinin karşılığını veriniz.” İşte, unutulmuş olan
bu konuyu bu önergeyle Genel Kurulun siz değerli üyelerinin takdirine sunduk.
İnanıyorum ki, Sayın Bakan her ne kadar başta “Katılmıyoruz.” dese de bunun
düzeltilmesinin gerektiğine inanıyordur, aksi takdirde daha önceki konuşmamda
da ifade ettiğim gibi sonradan madde metnine eklenen Simav’ın mağduriyeti giderilmiş
olmayacaktır. Evet, malul kalanlar ve ölenlerin yakınlarına aylık bağlanmasıyla
ilgili az sayıda da olsa vatandaşımız yararlanacak ama bu önergedeki
bahsettiğim konulardan çok daha fazla sayıda insanımız yararlanacak ve
haklarının geri teslim edilmiş olması sağlanacak.
O nedenle, bu önergeyi siz değerli
milletvekillerinin takdirlerine sunuyorum. Eminim ki buna olumlu oy
vereceksiniz.
Bu vesileyle tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyor, önergemize desteğinizi bekliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 13. Maddesiyle eklenen geçici 37. maddenin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
“Geçici Madde 37- 17.08.1999 tarihinden
itibaren meydana gelen ve bu kanunun yürürlük tarihinden sonra meydana
gelebilecek depremler ve doğal afetler sonucunda malûl kalan ile ölenler için,
maluliyet ve ölüm aylığı için kanunda öngörülen prim ödeme süresi, hizmet, prim
ve prime ilişkin borcu olmama ve sigortalılık sürelerine ilişkin diğer şartlar
aranmaksızın bu kanun hükümlerine göre kurumca kendilerine veya hak sahiplerine
aylık bağlanır. Bu şekilde bağlanan aylıklarla ilgili kanunda öngörülen prim
veya kesenek ile karşılıkların eksik olan kısmı Maliye Bakanlığı tarafından
kuruma ödenir. Bu konudaki usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığınca müştereken tespit edilir.
Birinci fıkra kapsamına girenlerin
deprem ve doğal afet sonucunda yaralanan veya sakat kalanlara verilecek ilaç,
protez, ortez, araç ve gereç bedelleri için katılım payı alınmaz."
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Komisyon Başkanım, Sayın Başkanım,
Komisyonda redaksiyon yetkisiyle size ilaçları da koyma yetkisi vermiştik ama
maalesef, arkadaşlarımız… Yani bir adam sakat kalmış, protezden almıyoruz
katılım payı, ortezden almıyoruz, araçtan almıyoruz, ya, ilaçtan da almayalım
Sayın Bakanım. Siz yoktunuz ama orada redaksiyon yetkisiyle Komisyonda
arkadaşlarım kabul etti bunu ama maalesef eklenmemiş. Yani sakat bir adam ilaç
alacaksa, hiçbir şeyden almıyorsun, ilacından niye alıyorsunuz? Onun için,
buraya, bir redaksiyon yetkisiyle yani protezden önce “ilaç” da koymamız
gerekiyor, bunu söylüyoruz.
İki: Sayın Bakanım, 666 sayılı
Kararname’yle kurumunuzda hak mağduriyeti doğmuş mudur? Mağdur olan
arkadaşlarım var mıdır? Eski durumlarından geri giden arkadaşlarım var mıdır?
Yeni elemanları, yeni doktor, eczacıları nasıl tutacaksınız orada? Mağdur olan
arkadaşlarımın sorununu nasıl gidereceksiniz? Mağduriyet vardır, gidermeniz
gerekir. Özellikle istihdam ettiğiniz doktor, eczacı ve diş hekimleriyle ilgili
önemli bir sorun vardır ve kurumdaki diğer personelde sorun vardır, bunu nasıl
gidereceksiniz?
Sayın Başkanım, buraya, ilacı, koyacak
mısınız, koymayacak mısınız? Bu, redaksiyon yetkisinde.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Madde 13’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde
ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları olduğu üzere, görüşülmekte
olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı
veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini
isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin dördüncü fıkrası
hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon önergeye
salt çoğunlukla, 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi
işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı
"Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’na yeni 14’üncü madde olarak aşağıdaki maddenin
eklenmesi ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Fatih Han Ünal Sırrı Sakık Tanju Özcan
Ordu Muş Bolu
Ali Uzunırmak Fatih Şahin Ahmet Toptaş
Aydın Ankara Afyonkarahisar
Madde-14 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
"Geçici Madde- 38
Kanunun 43 üncü maddesindeki %42 oranı
31/12/2020 tarihine kadar %60 olarak uygulanır.
Bu maddenin yürürlük tarihinden önce bu
Kanunun 43 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında sayılan görevlerde bulunmuş
olanlardan herhangi bir sebeple bu görevleri sona erenler ile Cumhuriyet
Senatosu, Temsilciler Meclisi ve Danışma Meclisi Başkanları da bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren Kanunun 43 üncü maddesi
hükmünden yararlanır.
Bu madde esas alınarak geriye dönük
herhangi bir ödeme yapılmaz ve geriye dönük hak talep edilemez."
BAŞKAN – Komisyon, salt çoğunlukla
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Salt çoğunlumuz vardır, katılıyoruz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açıyorum.
Söz isteyen? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü maddeyi -normal sıradaki
14’üncü madde- oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 15’te bir önerge vardır, okutup
işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 15 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Oktay Vural Bülent Belen
Manisa İzmir Tekirdağ
Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz Alim Işık
Afyonkarahisar Isparta Kütahya
Mesut
Dedeoğlu
Kahramanmaraş
"ç) Kurumun gerçek veya tüzel
kişilere vereceği hizmetler karşılığında elde edeceği gelirler."
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor musunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz efendim.
Sayın Dedeoğlu, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Dedeoğlu, Sayın Özel de alkışladı
sizi, buyurun.
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 113 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 15’inci maddesi üzerine verilen değişiklik önergemiz üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce,
gazetecilerin ve basın mensuplarının geçen yıl kaldırdığınız yıpranma
paylarının bu torba yasaya eklenerek yeniden iade edilmesi talebini Sayın
Bakana iletiyor, siz değerli milletvekillerinin desteğini bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, vermiş
olduğumuz değişiklik önergesinde, Mesleki Yeterlilik Kurumunun gerçek veya
tüzel kişilere vereceği hizmetler karşılığında gelirlerini düzenlemektedir. Bu
kanun tasarıyla, sadece Mesleki Yeterlilik Kurumuna değil, Sosyal Güvenlik
Kurumuna yeni bir gelir sağlanmaktadır. İlaçtaki katılım paylarını artıran
Sosyal Güvenlik Kurumu faturayı yine vatandaşa kesmektedir.
Sağlık hizmetlerini adım adım paralı
hâle getiren AKP İktidarı, yeni uygulama ile evinde hasta yatağında yatan işçi,
memur, emekli, çiftçi, esnaf ve dar gelirli tüm vatandaşlarımızdan gelir elde
etme peşine düşmüştür. Bu uygulamadan sonra, ülkemizde parası olan ilaca
ulaşabilecek, parası olmayan ulaşamayacak. Bu durum karşısında eczacılar,
devlet, ilaç şirketleri ve vatandaşlar arasında kalmışlardır. Eczacılar,
devletin tahsildarı durumuna düşmüşlerdir. Eczacılar çile çekmektedir. İlaç
satışında zaten yıllardır emeklilerden yüzde 10 ve çalışanlardan da yüzde 20
oranında katılım payı alınmaktadır. Sigortalılar yüzde 10 ve yüzde 20’lik
uygulamaların yanı sıra ilaç katılım payı, muayene katılım payı, reçete katılım
payı ve eş değer ilaç farkı gibi uygulamalara da cebinden önemli miktarda para
ödemektedirler. Bu konularla ilgili, vatandaşlarla eczacılar karşı karşıya
gelmektedir.
Bu yasa düzenlemesi hem sosyal devlet
anlayışına hem de “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışına aykırı bir
düzenlemedir. Çünkü sağlık hizmetlerinde, hele hele insan sağlığı üzerinde
tasarruf olmaz, olamaz, olmamalıdır. Bu nedenle, ilaç konusundaki,
vatandaşlarımızı ve eczacıları sıkıntıya sokan bu haksız ve yersiz düzenlemenin
iktidar partisi tarafından yeniden gözden geçirileceğini temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
işçi ve memurlar aldıkları düşük maaş, zamlar karşısında çok büyük geçim
sıkıntısı çekmektedirler. Memur ve işçi kesimi, eğitime katkı, ilaca katılım
parası derken ay başını zar zor getirir hâle gelmişlerdir. Ekonomiye önemli
katkılar sağlayarak ülkemizin bugünlere gelmesinde büyük pay sahibi olan
emeklilerimiz, iktidar partisi tarafından, bugün, maalesef, kendi sorunlarıyla
baş başa bırakılmıştır. Emeklilerimizin 33 liralık düşük maaş zamları dahi
ceplerine girmeden yeni ilaç katılım payı ile ellerinden alınmak istenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kahramanmaraş ilimiz önemli bir sanayi ve turizm potansiyelinin yanı sıra tarım
ve hayvancılık konusunda önemli illerimiz arasındadır. Bu nedenle, sanayi,
tarım ve hayvancılık sektörü alanında yapılacak olan her türlü teşvik ve
yatırım hizmetlerine ihtiyacı vardır.
Değerli milletvekilleri, bu kürsüden
sık sık açıklanan büyüme ile millî gelir artışları tarım ve hayvancılık
kesimine yansımamıştır. Tarım ve hayvancılık kesimi sürekli küçülmüştür. Bugün
esnafımızın durumu da, çiftçimizin durumu da farklı değildir. Esnaf kesimi de
ekonomik zorluk içerisindedir. Küçük esnafın işleri de iyice küçülmüştür. Ülke
ekonomisine her dönemde çok önemli katkılar sağlayan küçük esnaf kesiminin
gelir vergisi faal mükellef sayısı son bir yıl içerisinde 13.147 kişi
azalmıştır.
Değişiklik önergemizin kabulünü umuyor,
bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Dedeoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Madde 15’i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 16’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde
ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları olduğu üzere, görüşülmekte
olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan ancak
tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini
isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası
hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona
soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa önerge üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde
ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 sıra sayılı Kanun
Tasarısına 16 ncı maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Ali Öz Mehmet Şandır
Manisa Mersin Mersin
Bülent Belen Alim
Işık
Tekirdağ Kütahya
“Geçici Madde 1- 1/10/2008 tarihinden
önce yürürlükte bulunan ilgili sosyal güvenlik mevzuatına göre bağlanmış olan
sürekli iş görmezlik geliri, malullük, yaşlılık ve ölüm aylıkları yürürlükten
kaldırılan sosyal güvenlik kanunlarının ilgili maddelerine göre 1/10/2008
tarihi itibariyle yeniden hesaplanır.
Bu hesaplama sonucunda, aynı statü ve
emsalde bulunanların gelir ve aylıkları arasındaki farkları 1 ay içerisinde
gidermeye Bakanlar Kurulu yetkilidir."
BAŞKAN – Komisyon, önergeye salt
çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz yoktur, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Madde 17’de bir önerge vardır, okutup
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 113 Sıra Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Tanju Özcan Sırrı Sakık Fatih Şahin
Bolu Muş Ankara
Ahmet Toptaş Ali Uzunırmak Fatih Han Ünal
Afyonkarahisar Aydın Ordu
“Madde 17 – Bu Kanunun;
a) 14 üncü maddesi 01/02/2012,
b) 12 nci maddesi 01/03/2012 tarihinde,
c) 5 ve 16 ncı maddeleri 01/01/2012
tarihinden geçerli olmak üzere 01/03/2012 tarihinde,
d) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.”
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor musunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutuyorum?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe...
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanuna eklenen maddeler nedeniyle
yürürlük maddesi yeniden düzenlenmiştir.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 17’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 18’i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İkinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır. Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel
Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim.
Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için
öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için
öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 245
Kabul :
216
Ret : 29(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Bayram Özçelik Fatih
Şahin
Burdur Ankara”
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
2’nci sıraya alınan, Türkiye
Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi ve Vergi Kaçakçılığını Önleme Anlaşması ile
Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
2.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi ve Vergi Kaçakçılığını Önleme Anlaşması
ile Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 111) (xx)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 111 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?
Yok.
Soru-cevap? Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 111
S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE ALMANYA FEDERAL CUMHURİYETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN
VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINI ÖNLEME
ANLAŞMASI İLE EKİ PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ
UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 19 Eylül 2011 tarihinde
Berlin'de imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi ve Vergi
Kaçakçılığını Önleme Anlaşması" ile eki Protokol'ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Tasarının açık oylama sonucunu
açıklıyorum:
“Kullanılan oy sayısı : 231
Kabul :
226
Ret : 2
Çekimser : 3(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Bayram Özçelik Fatih
Şahin
Burdur Ankara”
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Alınan karar gereğince sözlü soru
önergeleri ile kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 3 Ocak 2012 Salı günü 15.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı geceler diliyorum, hayırlı
seneler diliyorum.
Allah hiçbirinizi mahcup etmesin.
Kapanma
Saati: 00.24
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.