DÖNEM:
24
CİLT:
9 YASAMA YILI:
2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
43’üncü
Birleşim
20 Aralık 2011 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.
Sayısı: 87)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88)
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, TBMM’de bulunan Muhafız ve Tören Taburunun görevlerinin polise
devredilmesine ilişkin açıklaması
2.- Adıyaman Milletvekili
Mehmet Metiner’in, Fransa’nın tutumunu eleştiren bildirinin okunması sırasında
neden ayağa kalkmadığına ve Genel Kuruldan özür dilediğine ilişkin açıklaması
3.- Düzce Milletvekili
İbrahim Korkmaz’ın, “İçinizde 40 tane Amerikan vatandaşı vardır.” şeklindeki
ifadesini hakaret manasında söylemediğine ve sözünü geri aldığına ilişkin
açıklaması
4.- Denizli Milletvekili
Adnan Keskin’in, “Aklını kiraya veren beyinsizler.” şeklindeki ifadesinden
dolayı özür dilediğine ilişkin açıklaması
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Mersin Milletvekili İsa
Gök’ün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın,
partisine ve Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça’nın, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın, şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
7.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
8.- İzmir Milletvekili
Alaattin Yüksel’in, İzmir Milletvekili Nesrin Ulema’nın,
şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması
9.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, İstanbul Milletvekili Oktay Saral’ın, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
10.- İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, partisine sataşması nedeniyle konuşması
11.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
12.- Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınar’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
13.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
14.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Düzce Milletvekili İbrahim Korkmaz’ın, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- İç Tüzük’ün
69’uncu maddesine uygun söz vermediği gerekçesiyle Başkanın tutumu hakkında
VII.- BİLDİRİLER - DEKLARASYONLAR
1.- Başkanlığın, sözde
Ermeni soykırımını reddedenlerin cezalandırılmasını öngören teklifin Fransa
Ulusal Meclisinde görüşülecek olmasının vahim, kabul edilemez ve tarihî bir
hata olduğu; Türk halkını derinden yaralayan, Türk tarihini tek taraflı
bilgilere dayanarak karalayan ve bu haksızlığa karşı kendini savunma hakkını
elinden alan kanun teklifinin gündeme getirilmesini şiddetle kınadığına ilişkin bildirisi
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, kalkınma ajanslarının faaliyetleri, bütçeleri ve
personelinin niteliklerine ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın
cevabı (7/1104)
2.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, uzman yardımcılığı mülakat sınavlarına
ve bu sınavlara yapılan itirazlara ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmaz’ın cevabı (7/1282)
3.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, uzman yardımcılığı mülakat
sınavlarına ve bu sınavlara yapılan itirazlara ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/1284)
4.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Orta Asya ve Arap ülkelerine yapılan ihracatın teşvik edilmesi
ve öğrenci değişimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayan’ın cevabı (7/1298)
5.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaş’ın, tarihî Topçamlar Tabyaları’na
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/1362)
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş’ta yapılan ve yapılması
planlanan yatırımlara ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat
Ergün’ün cevabı (7/1382)
7.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Akhisar Organize Sanayi Bölgesinin altyapı çalışmalarına
ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı
(7/1485)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
13.00’te açılarak dört oturum yaptı.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/470) (S.
Sayısı: 87) ve 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/278,
3/538) (S. Sayısı: 88) görüşmelerine devam edilerek, maddeleri kabul edildi.
İzmir Milletvekili Oktay
Vural, Deprem Yönetmeliği’ne aykırı yapılanmanın Van ve Erciş’te meydana gelen
depremlerde önemli hasarlara neden olduğuna ve Türk Harb-İş
Sendikasının açtığı “Gelir ve vergi dağılımında adalet istiyoruz” kampanyasına
Maliye Bakanının dikkatini çekmek istediğine,
İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal, konuşması sırasında kullandığı cümlenin amacını aşan bir cümle
olmadığına,
Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, yaptığı bir açıklamayı İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın
yanlış yorumladığına,
İlişkin açıklamada
bulundular.
Görüşmeleri izlemek üzere
Genel Kurulu teşrif eden Seyşeller Ulusal Meclisi Başkanı Doktor Patrick Herminie’ye Başkanlıkça
“Hoş geldiniz” denildi.
Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in partisine,
Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin grubuna,
Bursa Milletvekili Aykan
Erdemir, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin şahsına,
Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in şahsına,
Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın partisine,
Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Adana Milletvekili Ümit Özgümüş’ün
partisine,
Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan, Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün grubuna,
İzmir Milletvekili Oktay
Vural, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün partisine,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün
grubuna,
Mardin Milletvekili Ahmet
Türk, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın şahsına,
Adana Milletvekili Ümit Özgümüş, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün
şahsına,
Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Adana Milletvekili Ümit Özgümüş’ün
partisine,
Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan, Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün grubuna,
Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın şahsına ve partisine,
Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin şahsına,
Sataşmaları nedeniyle
konuşma yaptılar.
Alınan karar gereğince 20
Aralık 2011 Salı günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 22.24’te son
verildi.
|
|
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Mustafa HAMARAT |
|
Muhammet Bilal MACİT |
|
Ordu |
|
İstanbul |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
II.- GELEN
KÂĞITLAR
No: 51
20 Aralık
2011 Salı
Teklifler
1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk'ün; 05.02.1972 Tarih ve 1586
Sayılı "Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın Ölüm Cezalarının
Yerine Getirilmesine Dair Kanunun" Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin
Kanun Teklifi (2/203) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.11.2011)
2.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akova’nın; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden
Pay Verilmesi Hakkında Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
(2/204) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.11.2011)
3.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; 21.06.1927 Tarih ve 1111 Sayılı
Askerlik Kanunu, 22.05.1930 Tarih ve 1632 Sayılı Askeri Ceza Kanunu ile
26.09.2004 Tarih ve 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun Kimi Maddelerinin
Değiştirilmesine ve Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi (2/205) (Adalet ve Milli
Savunma Komisyonlarına ) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2011)
4.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; 23.10.2011 Tarihinde Van İli ve Erciş İlçesinde Meydana Gelen
Depremlerden Zarar Görenlerin Vergi Borçları ve Vergi Cezalarının Terkini
Hakkında Kanun Teklifi (2/206) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2011)
5.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun; Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/207) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2011)
6.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural
ile 2 Milletvekilinin; 14/7/1965 Tarihli ve 657 Sayılı
Devlet Memurları Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/208) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2011)
7.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve 23 Milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/209) (İnsan Haklarını İnceleme ve Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.12.2011)
8.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/210) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.12.2011)
Raporlar
1.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ve
Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 112)
(Dağıtma tarihi: 20.12.2011) (GÜNDEME)
2.-Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 2 Milletvekilinin, 5434 Sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 9
Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporları (1/536, 2/35, 2/199) (S. Sayısı: 113)
(Dağıtma tarihi: 20.12.2011) (GÜNDEME)
No: 51’e
Ek
20
Aralık 2011 Salı
Teklif
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilleri
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem
İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman Sınırları Dışına
Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu Hakkında Kanun
Teklifi) (2/211) (Adalet; Anayasa; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm;
İçişleri; Plan ve Bütçe ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2011)
Rapor
1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya
Federal Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi ve Vergi Kaçakçılığını Önleme Anlaşması ile Eki Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/526) (S.
Sayısı: 111) (Dağıtma tarihi: 20.12.2011) (GÜNDEME)
20 Aralık 2011 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (x)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (x)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, dünkü birleşimde, maddelerin oylaması tamamlanmış bulunan 2012
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylama yarınki birleşimde son konuşmalardan sonra yapılacaktır.
Şimdi,
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Tasarısı’nın 1’inci maddesini tekrar
okuttuktan sonra oylarınıza sunacağım.
2010 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP
KANUNU TASARISI
Gider
bütçesi
MADDE
1- (1) 5944 sayılı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (A) işaretli
cetvellerde gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve
5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerine 281.907.405.110 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli
idarelere 17.799.895.100 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve
denetleyici kurumlara 1.949.287.082 Türk Lirası,
ödenek
verilmiştir.
(2) 2010 yılı merkezi yönetim konsolide
ödenek toplamı 286.981.303.810 Türk Lirasıdır.
(3) Kanunların verdiği yetkiye dayanarak yıl
içerisinde eklenen ve düşülen ödenekler sonrası merkezi yönetim kesin hesap
gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a)
(I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2010
yılı bütçe giderleri toplamı 288.191.563.587,45 Türk Lirası,
b)
(II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2010 yılı bütçe giderleri
toplamı 20.069.022.550,19 Türk Lirası,
c)
(III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2010 yılı
bütçe giderleri toplamı 1.794.151.438,17 Türk Lirası,
olarak
gerçekleşmiştir.
(4)
2010 yılı merkezi yönetim konsolide bütçe gideri
toplamı 294.358.723.518,41 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN
– 1’inci maddeyi daha evvel kabul edilen cetvelleriyle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Buyurun
Sayın Vural.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
TBMM’de bulunan Muhafız ve Tören Taburunun görevlerinin polise devredilmesine
ilişkin açıklaması
OKTAY
VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde çıkarılan bir kanunla Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle Piyade
Üsteğmen İsmail Hakkı Tekçe tarafından 18 Temmuz 1920 tarihinde dokuz mangalı
olarak kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Muhafız Taburu geçtiğimiz günlerde
kaldırılmıştır.
Bu
kaldırılan taburun ilginç bir hikâyesi vardır, bunu paylaşmak istiyorum.
Ateşten günlerin yaşandığı, Türk İstiklal Savaşı’nın tüm şiddetiyle devam
ettiği günlerde, Londra Barış Konferansı’nın önerilerinin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hükûmetince reddedilmesi üzerine itilaf devletlerinin isteklerini zorla
Türklere kabul ettirmekle görevlendirilen Yunanlılar, Bursa üzerinden
Eskişehir’e, Uşak üzerinden Afyon’a doğru 23 Mart 1921’de saldırıya geçerler.
Yunanlıların Bilecik’i ve Uşak’ı ele geçirmeleri üzerine Türkiye Büyük Millet
Meclisi Muhafız Taburu cepheye gönderilir. Bu tabur, orada kahramanca çarpışan
Mehmetçik’in gücüne güç katar ve Türk kuvvetleri saldırıya geçerek Yunan
saldırısını püskürtür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Çok hızlıca bitirirsek...
OKTAY
VURAL (İzmir) – İşte, o Muhafız Taburu
İstiklal Savaşı’nda ifa ettiği görevi doksan bir yıl boyunca Türk milletinin
hizmetinde Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında da yerine getirmiştir.
Bugün doksan bir yıllık görev sona ermiş bulunmakta. Başkomutan Mustafa Kemal
Atatürk’ün talimatlarıyla kurulan tıpkı Gazi Meclis gibi gazi olan Muhafız
Taburunun hizmetlerinden dolayı bugüne kadar görev yapmış komutanlarına ve
kahraman erlerine teşekkür ediyorum.
Türk
milletinin egemenliğini temsil eden ve onu korumak için Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görev yapan bütün komutanların ve erlerin hatıralarında bu hatıralar
yaşayacaktır. Türk milletinin bağrından çıkan Türk ordusu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin manevi varlığının ayrılmaz bir parçası olarak şan ve şerefle hizmet
etmeye devam edecektir.
Görevi
devralan polislerimiz de milletimizin egemenliğini temsil eden Türkiye Büyük
Millet Meclisinin manevi varlığına emanet olmuşlardır, hoş geldiler diyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87)
(Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN
– 2’nci maddeyi okutuyorum:
Gelir
bütçesi
MADDE
2- (1) 5944 sayılı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (B) işaretli
cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a)
(I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin
gelirleri 231.235.584.000 Türk Lirası,
b)
(II) sayılı cetvelde yer alan özel
bütçeli idarelerin gelirleri 4.898.274.700 Türk Lirası öz gelir, 13.386.485.400
Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam 18.284.760.100 Türk Lirası,
c)
(III) sayılı cetvelde yer alan
düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 1.949.287.082 Türk Lirası,
olarak tahmin edilmiştir.
(2)
2010 yılı merkezi yönetim konsolide bütçe gelir tahmini toplamı 236.794.347.700 Türk
Lirasıdır.
(3) Merkezi yönetim kesin hesap gelir
cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a)
(I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerinin 2010 yılı net bütçe gelirleri toplamı
246.869.332.645,47 Türk Lirası,
b)
(II) sayılı cetvelde yer alan özel
bütçeli idarelerin 2010 yılı net bütçe gelirleri toplamı 20.937.531.582 Türk
Lirası,
c)
(III) sayılı cetvelde yer alan
düzenleyici ve denetleyici kurumların 2010 yılı net bütçe gelirleri toplamı
1.892.751.661,75 Türk Lirası,
olarak
gerçekleşmiştir.
(4)
2010 yılı merkezi yönetim konsolide bütçe geliri toplamı 254.277.435.358,21 Türk
Lirasıdır.
BAŞKAN
– Madde hakkında gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Balıkesir Milletvekili Sayın Namık Havutça’ya aittir.
Sayın
Havutça yok mu?
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın İsa Gök konuşacak efendim.
BAŞKAN
– Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök.
Buyurun.
CHP
GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Ben joker konuşmacı olarak çıktım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe
görüşmeleri sonlanıyor artık, bir sorun daha aşılıyor ama esasen AKP Grubu
bilerek veya bilmeyerek Türkiye'yi bir kaosa
sürükledi. Şöyle ki yaz aylarına girdiğimizde belki de çıkan kanunları, yasama
organının çıkarttığı kanunları onaylayacak bir Cumhurbaşkanı bulunamayabilecek.
Zira, öyle bir nokta oldu ki Sayın Cumhurbaşkanını da,
Sayın Başbakanı da bu zor duruma düşüren, bu kaosu yaratan doğrudan AKP
Grubunun hukukçu kurmaylarıdır. Net olarak söylüyorum. AKP Grubunun hukukçu
kurmayları, Cumhurbaşkanını da, Başbakanı da zor bir duruma düşürmüştür.
Yetmiyormuş gibi Sayın Başbakanın önüne sorunu çözmek için getirilen öneriler,
aslında sorunu daha da büyütecek önerilerdir. Âdeta beş yıl mı, yedi yıl mı
kargaşasında, bir bombayı Sayın Başbakanın kucağına AKP Grubu bırakmıştır.
“Kararı Sayın Başbakan verecek.” demişlerdir, hukuki bir cevabı siyasi makama
tevdi ederek Sayın Başbakanı kucağında bombayla yalnız bırakmışlardır. Biraz
geçmişe gidelim ve hukukçu arkadaşlar biraz hatırlasınlar neler olduğunu.
Arkadaşlar,
21’inci Dönemde, 31 Mayıs 2007 tarihinde -Sayın Mehmet Ali Şahin orada
bulunuyor- Meclis bir Anayasa değişikliği kanunu çıkardı, 5678 sayılı Yasa. Bu
yasa daha önce çıktı. O dönemde Cumhurbaşkanı Sayın Sezer veto etmişti. 21’inci
Dönem Parlamentoya iade olarak geldi, Parlamento aynen kabul etti, gitti.
Arkadaşlar,
bu değişiklikte değiştirilen üç ana grup vardı:
1)
Milletvekilliği süresinin beş yıldan dört yıla indirilmesi,
2)
367 krizi denen nisap yani Meclisteki toplantı yeter sayısının düzenlenmesi,
3)
Cumhurbaşkanlığının halk tarafından seçilmesi ve süresinin beş yıl olması.
Sayın
Sezer, belki de çok ince bir siyasi manevrayla bu ikinci kez kabul edilen
kanunu, 5678 sayılı Yasa’yı, yasal zorunluluk olmamasına rağmen, halk oyuna sunmuştu, referanduma götürmüştü. Referandumda
halk, bu grup değişiklikleri yüzde 68,95’le onaylamıştı arkadaşlar, onayladı.
Bu değişiklikle Cumhurbaşkanlığının beş yıla indiği zaten kesinleşmişti, diğer
iki değişiklik yani milletvekilliğini dörde indiren, nisap sayısını da
değiştiren değişiklik derhâl uygulamaya geçti, uygulama kanunları çıktı.
Burada
bir incelik var. Bu kanunu yazan AKP’nin hukukçu kurmayları 101 ve 102’nci
maddeyi yazarken beş yıllık sürenin doğrudan uygulanacağını biliyorlardı.
Biliyorlardı ki o değişiklikle -Sayın Elitaş, iyi
hatırlayın- geçici 18 ve geçici 19’u yazdılar. Geçici 18 ve 19, halk oyuna sunmaya giderken bir hafta önce 22’nci Dönem
Meclisi tarafından bir kanun değişikliğiyle referandum metninden çıkarıldı.
Geçici 18 ve 19’un konuluş amacı neydi? Beş yıllık süre doğrudan uygulanacağı
için 11’inci Cumhurbaşkanının seçim usulünü yani 102’yi netleştiriyordu,
uygulama sistemini koyuyordu. Orada AKP’nin hukukçu kurmayları bir hata
yaptılar, geçici 18 ve 19’u çıkartmak ile 101, 102 değişikliğinin derhâl
uygulanacağı net olmasına rağmen işin çözüleceğini sandılar ama çözülmedi.
Onlar da zaten çözülmeyeceğini biliyorlardı çünkü kafalarda hep beş yıl vardı.
Geçici 18 ve 19’da yalnızca 11’inci Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün halk tarafından
seçilmesi olayını ertelediler. Gerekçe çok açıktı.
Arkadaşlar,
5678’i okuyun, çok açık. Biz buna dayanarak Anayasa Komisyonunda alt
komisyonları kurduk, Milletvekili Seçim Kanunu çıkarttık mesela bir. Dedik ki
burada gerekçe olarak “Anayasa’mız değiştirilmiştir. Anayasa değişikliğiyle beş
yıl olan vekillik süresi dört yıla inmiştir. Bir uygulama kanunudur bu.
Anayasa’ya uyum sağlıyoruz.” ve Kanun’un gerekçesinde açıkça yazdık. Anayasa
Komisyonunun raporunda var. Sayın Burhan Kuzu buradaysa o da bunun cevabını
verir. Burada zaten o Anayasa’daki sürelerin derhâl uygulanacağını kabul ettik.
Bu, anayasal hükümdür.
Aynı
şekilde, Meclisin nisap sorununa da derhâl uygulanacağı kesindi ve uygulandı.
Cumhurbaşkanlığı
seçimine gelince ortalık karıştı. Neden karıştı? AKP’li hukukçu kurmayların
hataları ortaya çıktı. Çünkü “Beş yıl mı, yedi yıl mı?”
konusunda tartışma çıktı ortaya ama hem Anayasa Mahkemesinin bu konuda müktesep
olmayacağına dair 31 Ocak 2007 günlü ve 12 sayılı Kararı’nı okursanız da, 5678
sayılı Yasa’yı okursanız da o cumhurbaşkanlığı süresinin beş yıla
düşürüldüğünün uygulama kanununu geçen sene çalıştık biz Anayasa Komisyonunda
ve alt komisyonda. Onun da -Anayasa Komisyonu raporunda-
cumhurbaşkanlığının beş yıla indirilmesi sebebiyle bir usul kanunu olduğu
Anayasa Komisyonu Raporu’nda yazıldı. Şu anda neyi tartışıyoruz? “Beş yıl mı,
yedi yıl mı?” diye tartışılmaz. Ama hukukçu kurmaylar öyle akıllılar ki bombayı
Başbakanın kucağına attılar. Ne oldu? “Başbakan karar verecek…” Arkadaşlar,
Anayasa’nın hükmü çok açık, “beş yıl” diyor, beş yıl. Bunu değiştiremezsiniz.
Hukukçu kurmaylar sorumluluğu, bombayı Başbakanın kucağına attıkları gibi,
“yedi yıl” lafını kullandırıyorlar siyasi manevra gereği ve deniyor ki şimdi de
yine -arkadaşlar, kılavuz karga olmamalı asla- “Bir yasa değişikliğiyle
komisyona gelecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimi kanununa bir geçici madde
koyarak çözeriz.”
Ne
yazık ki bu Mecliste, maliyeciler, iktisatçılar, muhasebeciler yorum yapıyor
hukuk konusunda. Arkadaşlar, genelge genelgeyle değişir. Değil mi Sayın Elitaş? Bu lafım size. Yönetmelik yönetmelikle değişir,
tüzük tüzükle, kanun kanunla. Anayasa değişikliğini siz, bir kanuna geçici
madde koyarak değiştiremezsiniz. Anayasa değişikliği bir kanundur ama Anayasa
175’inci maddeye göre çıkarılan bir kanundur. Başbakana yine yanlış bilgi
vermişsiniz. Başbakan diyor ki: “Cumhurbaşkanlığı seçimi kanununa geçici madde
koyacağız, öyle değiştireceğiz.” Olmayacağını aslında o bombayı verenler çok
iyi biliyorlar. Böyle bir şey olmaz.
Peki,
bunun çözümü ne? Çözümü çok basit aslında. Ben o
yüzden Sayın Elitaş’a diyorum ki: “Gülmeye ara
vererek derhâl CHP’ye, MHP’ye, BDP’ye gitmek
zorundasınız. Anayasa 175 dâhilinde bir Anayasa değişikliğiyle 101’in
uygulanmasını değiştirmek zorundasınız. Aksi hâlde, bu Anayasa, bu madde bu
hâliyle kaldığı müddetçe siz, ağustos ayından önce Yüksek Seçim Kurulunun
seçimi başlatması karşısında Türkiye’yi bir kaosa
sürüklersiniz. Zira, bu amir hükmü uygulamak herkesin
görevi. Burada bir yorum yok, yorum yapamazsınız, hüküm çok açık. “Bazı
kararlara dayanarak bunu aşabilir miyiz?” diye düşünüyorsunuz. Arkadaşlar, yol
yakınken Cumhurbaşkanlığı makamını ve Başbakanlık makamını, beceriksiz
hukukçularınızın yanlış yönlendirmesi yüzünden Türkiye’yi daha fazla kaosa sürüklemeyin. Bu işin çözümü çok basittir: Anayasa’ya
geçici madde, grupların anlaşması zorunludur, gezmeye başlamanızda çok büyük
fayda var.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Gök.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Gök, 2-3 kere ismimi hitap ederek,
ismimi de anarak bir şeyler söyledi, izin verirseniz…
İSA
GÖK (Mersin) – Onu bilerek yaptım zaten.
BAŞKAN
– Hayhay. Şimdi, bu her ismi anılana şu andan itibaren söz vereceğiz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Ama “Sayın Elitaş cevap versin”
dedi.
BAŞKAN
– Hiç itirazım yok. Şu andan itibaren ismi zikredilen herkes sıraya geçti. Hadi
bakalım.
Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Gök anlatırken, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili süreci anlatırken 21’inci
Dönem dedi, 22’nci Dönemin başıydı o.
İSA
GÖK (Mersin) – 21’in sonu, 22’nin başı.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – 22’nci Dönemin sonuydu.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, o zaman Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili bir kaos yaşandı. Üç tane muhalefet kapısı var: Sadece
Cumhuriyet Halk Partisi var ana muhalefet partisi, sonradan hem AK PARTİ’den hem CHP’den kopup da Anavatan Partisini kuranlar
var, bir de Doğru Yol Partisi var. Doğru Yol girmek için uğraştı, 2 arkadaş
girdi. Ana vatan Partisinden 20 kişi girmek için uğraştı, medyanın yazdığına
göre kapılar kilitlendi, 2 milletvekili buraya geldi, oy kullanmaya kalktı.
Cumhuriyet Halk Partisinden hiç kimse içeriye giremedi. 10 kişi girdi, Meclis
Başkanı Sayın Arınç teker teker saydı “Aa Sayın Anadol da buradaymış, aa Sayın
Haluk Koç da buradaymış” diye. O zamanki grup başkan vekilleri kızarak idare
amirlerini dahi dışarı çıkardılar. Niye? Çünkü İç Tüzük’ün
146’ncı maddesine göre burada bulunup da içeride mevcut bulunanlar var olarak
sayılması gerekirdi ama her zaman olduğu gibi Cumhuriyet Halk Partisi bir sanal
âleme girdi, görünmez olmaya çalıştı. Zaten problem burada. Millet
de sizi görmüyor. Niye görmüyor? Sandıkta gerekli ihtimamı göstermediğinden
dolayı hep aynı noktada kalıyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa
Mahkemesine gitti. Anayasa Mahkemesi ilk defa hukuki olmayan bir karar verdi
belki de.
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Konuya gel. Cumhurbaşkanlığı süresi yedi yıl mı, beş
yıl mı?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – 367 ucubesini ortaya çıkardı, 367 ucubesini çıkardı. Niye
rahatsız oluyorsunuz yaşadığınız şeylerle?
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Nasıl seçeceğiz? Onu anlat.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – İşte bu 367 ucubesinden sonra, biz bir anayasa değişikliği
yaptık ve seçim kararı aldık. O anayasa değişikliğinde, Sayın Gök’ün söylediği
gibi, Sayın Ahmet Necdet Sezer müthiş bir siyasi atraksiyon yaptı. Ne yaptı?
Ömür boyu Cumhurbaşkanı kalabilmek için Cumhuriyet Halk Partisiyle birlikte
yaptığı hareketle. Niye? Çünkü 367 bulunmadığı takdirde cumhurbaşkanı hiç
seçilemeyecekti. Türkiye Büyük Millet Meclisi 22’nci Dönemi de Anayasa’nın
103’üncü maddesine göre cumhurbaşkanını seçemediğinden dolayı kapanmadığından,
yeniden seçime giremediğinden dolayı bu noktaya gelmişti.
Bakın
değerli arkadaşlar, şimdi bu anayasa değişikliği sürecinde, eğer Sayın Sezer
bunu referanduma götürmemiş olsaydı, Sayın Cumhurbaşkanı millet tarafından
seçilecekti. Ama hukukun temel kuralı: Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
seçilmiş cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldır, oradaki yazan halk
tarafından seçilmiş cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Şimdi, siz eğer
Anayasa’ya geçici madde koyacaksanız… Bir hukukçunun bunu söylemesini ben
hakikaten endişeyle karşılıyorum. Yani kılavuzunuzu değiştirmeniz lazım.
Kılavuz oldunuz, haziran ayındaki yemin töreninde gelip burada yemin etmeyi
beceremediniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bir ay sonra geldiniz, hatta son anda da her şeye rağmen,
gelip yemin ettiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Elitaş.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın İnce.
2.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum sayın milletvekilleri.
Sayın
Elitaş, bir düzeltme yapalım: O gün burada olan… Siz
de buradaydınız, ben de buradaydım. Biz içeriye girmedik. Sadece Grup Başkan
Vekilimiz Sayın Kemal Anadol içeriye tek başına
girdi. Daha sonra Sayın Anadol içerideyken -iyi
dinleyin, içeriye 10 kişi falan da girmedi, Sayın Bülent Arınç da Meclisi
yönetiyordu- orada bir hırgür olunca Sayın İdare Amirimiz Ahmet Küçük içeriye
girdi, Ahmet Küçük’e sizin sıralarınızdan
saldırılınca Rasim Çakır da içeriye girdi. Dolayısıyla 10 kişi falan içeri
girmedi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklarda var, tutanaklarda.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Sayın Arınç da Şark kurnazlığı yaptı, “Aa,
Sayın Tüzün, Sayın Çakır, Sayın Küçük sizi de var sayıyorum.” dedi.
Bakın,
bunu Sayın Bülent Arınç bilmez mi? Zaman zaman burada yoklama istendiğinde
içeride olmamıza rağmen yoklamaya girmemişsek var mı sayılıyoruz? O Şark
kurnazlığı tutmadı.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – İç Tüzük’te o hüküm var.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Şimdi, bakın, ben size şunu söyleyeyim. Şimdi, bir tartışmadır
gidiyor, ben size halk diliyle anlatayım.
Cumhurbaşkanının
görev süresi beş yıl mı, yedi yıl mı? (AK PARTİ sıralarından “Yedi yıl, yedi.”
sesleri) Daha önce beş diyordunuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Hiç demedik onu.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Ya, bakın, bize saygınız yok, anladım. Parlamentoya saygınız
yok, onu da anladım. Kendi seçtiğiniz Cumhurbaşkanına bile saygınız yok sizin.
Cumhurbaşkanı kendi görev süresinin kaç yıl olduğunu bilmiyor ama Başbakan
biliyor. Bu saygısızlık, saygısızlık. (CHP
sıralarından alkışlar) Ayıptır ya, ayıp! Orada bekliyor Cumhurbaşkanı. Diyor
ki: Acaba benim görev sürem kaç yıl? Başbakan bir iyileşsin gelsin de çıksın meydanlara,
televizyonun karşısına geçsin, görev süremi söylesin. Böyle ne Parlamento olur,
böyle ne Başbakanlık olur, böyle ne Cumhurbaşkanlığı olur. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın İnce, sen hafızanı yeniden kontrol et.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Cumhurbaşkanı kendi görev süresini bilmeyecek kadar âciz mi?
Yani bu ülkede valileri, milletvekillerini, müsteşarları Sayın Başbakan seçmiş
olabilir, Cumhurbaşkanını da herkes merak ederken bir gün AKP Grubuna gelip
“Adayımız Abdullah Gül Kardeşim.” demiş olabilir. O geçti…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Yaşamadığın şeyler AK PARTİ’de
olduğu için şaşırıyorsun.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Artık bu ülkenin Cumhurbaşkanı. Bu
ülkenin Cumhurbaşkanını bu kadar hırpalamayın, yazıktır, kendi seçtiğiniz
Cumhurbaşkanına saygı gösterin.
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – Ayıp ya!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Görev süresini bilmeyen bir Cumhurbaşkanı olur mu?
Cumhurbaşkanının görev süresini Başbakan mı tayin edecek? Yakışmıyor bunlar.
Bir
de her zaman olduğu gibi, cumhuriyet döneminin tarihini saptırdığınız gibi,
son, şurada birkaç yıl önce yaşadığımız tarihi de saptırmayın.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanakları görürsünüz.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Tutanaklar ortada. Çıkarırız o tutanakları hep birlikte konuşuruz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Kaç kişinin adının okunduğunu görürsünüz ve…
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Siz buradaysanız o dönemde ben de buradaydım.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sen dışarıdaydın ama içeride değildin. Seni içeri
sokmuyorlardı güvenmediklerinden dolayı!
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Girmedik.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sokmadılar seni içeri!
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Girmedik.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Gök.
3.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
İSA
GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın
Elitaş, beyan ettiğim görüşten farklı şeyler
söylüyorsunuz. Bakın, Anayasa’yı okursanız doğrudan diyor ki: “Cumhurbaşkanının
görev süresi beş yıldır.” 5678 sayılı kendi getirdiğiniz ilk kanun metnine
bakarsanız ne diyordu geçici 19: “Onbirinci
Cumhurbaşkanının seçiminin ilk tur oylaması…” diye başlıyordu. Yani Sayın
Gül’ün Cumhurbaşkanı olduğu sayısı on birdir.
Anayasa
101’de “beş yıl” süresi konduğu an, 102 ve devamında da derhâl uygulanacağı
bilindiği için geçici 19’a dediniz ki: “Birinci tur oylamanın şekilleri, ikinci
tur oylamanın şekilleri, onbirinci cumhurbaşkanı”
diye yazdınız. Hatanız şurada: O bir kanun çıkarttınız ya referanduma bir hafta
kala, o kanunu çıkartırken, aslında, o kanunu çıkartmak değil, bir geçici
maddeyle düzeltmeniz lazımdı. Bunu şimdi yapmak için Başbakanın eline daha
büyük tehlikeli bir şey veriyorsunuz. Çünkü Başbakan muhasebeci, hukukçu değil,
yanıltıyorsunuz. Onun ağzıyla bakın şunu yapıyorsunuz: Bir kaos
planı var. Başbakanın görevi yedi yıl olayında kamuoyu yaratmak. Arkadaşlar,
böyle bir şey olmaz, böyle bir şey olmaz! Süre çok açık. O yüzden de, o anayasa
değişimiyle değiştirilen hususlara ilişkin çıkan usul kanunları doğrudan
anayasa değişikliğini referans verdi, o referans üzerine “uyum yasası” dedi.
Şimdi siz Anayasa’nın bu açık hükmüne rağmen bile bile -arada hukukçu
arkadaşlarım var, kamu hukukunda- “müktesep hak” demeyin, “yedi yıl seçildiği
tarih” demeyin. Anayasa Mahkemesi bu konuda bir sürü karar verdi. Bize bunu
okulda okuttular. Bu mesleği yapıyoruz. Biz muhasebeci değil hukukçuyuz, bunu
gayet iyi, net biliyoruz. Kandırmayın!
Bence
bir an önce ya anayasa değişikliği ya da şu “Usul Yasası” diyoruz ya
Cumhurbaşkanının seçimine ilişkin…
Bakın,
ne diyor yasa, ocak ayında Burhan Kuzu’ya gelecek olan tasarı: “Yalnızca
Cumhurbaşkanının seçimine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.” “Süre”
demiyor. Süre, amir hükümdür. Süre, ikinci fıkra, 101… Burada, yalnızca
cumhurbaşkanlığının seçim şekli, yani oyu nasıl, sayımı nasıl, bunları
belirliyor bu, bu kadar basit. Siz, buna dayanarak, cumhurbaşkanlığının
seçimindeki Usul Yasası üzerinden Anayasa’yı ilga ederek, Anayasa’yı hiçe
sayarak süre uzatmaya gidiyorsunuz. Bu, halkın oyuna
saygısızlık, Anayasa’ya saygısızlık.
Onu
geçtim, bakın, hukuk dışılığa giderseniz, yarın birisi gelir, Ceza Kanunu’nu
değiştirir, yeni suç…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSA
GÖK (Devamla) – …yeni ceza koyar “Makable şamil uygulanacak.” der. Ne
yapacaksanız o zaman? Hukukla fazla oynamamak lazım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Gök.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – “367’yle çok oynadınız mı?” diyorsunuz.
İSA
GÖK (Mersin) – 367 ayrı.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Ayrı, ayrı o.
BAŞKAN
– Sayın Aydın, sataşmadan söz istiyor musunuz?
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Nasıl?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, verirseniz alayım. Israrlı gibisiniz herhâlde.
(Gülüşmeler) Sizi kırmamak için alacağım
efendim.
BAŞKAN
– Yok…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sizi kırmamak için söz alacağım.
BAŞKAN
– Hayır efendim, rica ederim.
Siz
buyurun.
Hayır,
hayır… Oraya buyurun. (Gülüşmeler)
Değerli
milletvekilleri, adalet duygusuna çok dikkat ettiğimi biliyorsunuz. Bu işin
sırası başladığı zaman devam eder.
Sabır
konusunda da bilmediğiniz bir şey var, o konuda da çok iyiyimdir. Yarın sabah
beşe kadar çalışabiliriz bence hiç mahzuru yok, yorgun olan sizsiniz, ona göre
bir karar verin. Nasıl yürüyeceksek, bu görüşmeleri ona göre götürelim. Ben
varım, pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. (Alkışlar)
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87)
(Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN
– Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk
Ayhan.
Buyurun
Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
2010 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Esasen,
bu madde gelir bütçesiyle ilgili, bir önceki madde gider bütçesiyle ilgiliydi.
Bütçe gelirine yaklaşık “236,9 milyar TL” demişiz, 254,3 milyar TL olmuş. Bütçe
giderine yaklaşık “286,9 milyar TL” demişiz, 294,4 milyar TL olmuş. “Bütçe
dengesi 50 milyar TL açık verecek.” demişiz, Hükûmet başarı göstermiş, açık 50
milyar TL değil, 40 milyar TL olmuş. Şimdi, vergi gelirlerine “212,6 milyar TL
olacak.” demişiz, 210,6 milyar TL olmuş.
Gerçekten
bunların hedeflere yakın çıkması bir işte başarılı olunduğunun göstergesi
midir? Yalın baktığınız zaman hiçbir problem yok, göstergesidir ama bu
Hükûmetin özellikle bütçe ve vergi konularında, harcama konularında samimi
olmadığını çok açık ve net bir şekilde ifade edebilirim.
Daha
bütçe kanunu tasarısı burada görüşülmekte iken, hesabı kitabı yapılmış,
“Önümüzdeki sene bunu uygulayacağız.” diye Hükûmet bunu Türkiye Büyük Millet
Meclisine ve komisyonlara getirmiş iken, bir taraftan da onları delmek için
başka kanun tasarılarını yani bu tasarıyı delmek için başka kanun tasarılarını
komisyonlarda görüşülmek üzere… Ve bu kanun tasarısı, bütçe kanunu tasarısı
uygulamaya girmeden diğerlerini alelacele çıkarma gayreti içinde olduğunuz çok
açık ve net bir şekilde görülüyor.
Şunu
söyleyebilirsiniz: “Ya biz bir iş yapıyorduk, atladığımız birçok problem oldu,
onları düzeltme amacıyla, farkına vardık yanlışımızın, bunu çıkarıyoruz”
diyebilirsiniz. Bu makul karşılanabilir. Muhalefet de ne yapar? Buna katkı
sağlar. Ama gerçekten siz çıkardığınız her tasarıda daha çıkmadan yenisini
getirmeye çalışırsanız bunda yaptığınız yanlışları düzeltmek için hadise nereye
geliyor? Sizin beceriksizliğinize, acizliğinize kadar geliyor.
Bütçede
samimi değilsiniz. Allah rahmet eylesin, benim fakültede hocam Profesör Doktor
Nezihe Sönmez Hanımefendi bütçe dersini anlatırken, o kargaşada, o çok kargaşa
olan yıllarda bile bütçede bize bir şeyi öğretti: Bütçenin samimilik ilkesini.
Bundan sonraki maddede de ben konuşacağım grubum adına. O nedenle oraya o zaman
geleceğim. Siz, hedefler yakın birbirine düştü diye gerçekleşmeyle, diğer
hedefleri unutarak, onları görmezden gelerek bu işi hallettik sanamazsınız.
Onun mukayesesini orada yapacağım.
İlk
olarak ne diyorsunuz… Bütçe geliyor Meclise, daha sunulur sunulmaz biraz önce
ifade ettiğim gibi tasarılar sağından, solundan ne yapmaya başlıyor? Delinmeye
başlıyor. Şimdi, kanun hükmünde kararnamelerde yaptığınız düzenlemelerin
aksaklıklarını gidermek için yeni tasarılar getiriyorsunuz. Asıl kıyamet ocak
ayının 15’inde mali uygulamalar başladığında, özellikle özlük haklarına ilişkin
uygulamalar başladığında kimlere ne haksızlık yaptığınızı o zaman göreceksiniz.
Aslında bir sefere mahsus imkân olsaydı da o kanun hükmündeki kararnamelerin
arkasına bir şey ilave edip de, “uygulamayı önceden yapıp” deyip bütün
saymanlıklara gönderseydiniz de şu curcunada neler çıkacak, yılbaşından önce
yani, bir prova yapmış olurduk, görürdük ne olacağını.
Gelelim,
bu gelir hadisesi… Gelirde neyi düzelttiniz Allah’ınızı severseniz?
Geldiğinizde dolaylı vergilerin oranı neyse, toplam vergi gelirlerinin içinde,
şimdi de benzer oranlar var, daha da kötüye gidiyor. Hatta,
sıkıştığınız zaman dolaylı vergilere ilişkin ne yapıyorsunuz Sayın Bakanım?
Güncelleme yapıyorsunuz. Zam falan yok orada, artırmıyorsunuz. Çünkü dolaylı
vergilere doğru… Daha bütçe tasarısı buraya geldiğinde, daha o olmadan.
Önümüzdeki senenin bari onun bütçe tasarısına bir koyma şeklinde olsa da, oraya
konulsa, oradan çıksa ama maalesef öyle çıkarıyorsunuz. Dolaylı vergiler,
gerçekten… O konularda nesiniz? Gerçekten, beceriklisiniz, onu hallediyorsunuz.
Özelleştirmeden aldığınız kaynaklar gerçekten çarçur edildi. Yerel yönetimlere
aktardığınız kaynakları da burada konuşuyoruz, çarçur edildi.
Şimdi,
sizin konuşmanızda ne yazıyor? Birincisi: “Vergi yönetiminde idari kapasitenin
artırılması…” İkincisi: “Vergi mevzuatında iyileşme…” Vergi mevzuatında
iyileşmeye filan gerek yok. Siz getiriyorsunuz torba tasarıları vatandaşın
önüne koyuyorsunuz. Yirmi madde gelen kırk oluyor, kırk sonra seksen oluyor,
seksen de olmuyor, iki yüz elli maddeye kadar çıkıyor. Sonra vatandaşla,
bizimle de helalleşmek istiyor komisyon başkanları ama ne oluyor orada? Yeni
vergi mevzuatına falan gerek kalmıyor. Siz, zaten komisyona getirdiğiniz torba
tasarının içinde o problemi çözüyorsunuz, çözmeye çalışıyorsunuz. O problem
çözme falan değil, pislikleri toplama, bir yere süpürme, bir yere düzeltmeye çalışıyorsunuz.
Birikmiş problemleri belki ne yapmaya çalışıyorsunuz? Düzeltmeye
çalışıyorsunuz. Vergi yükünün sanıldığı gibi yüksek olmadığını söylüyorsunuz.
Vergi yükünün vallahi yüksek olmadığını… Beni kaç gündür Çivril-Çıtak’tan Osman
arıyor: “Ben çekimi ödeyemedim, çek kestim ödeyemiyorum ama öbür taraftan da
malım var, ayçiçeği duruyor, satamıyorum. Ben cezaevine gireceğim.” diyor.
Ciddi söylüyorum, her gün arıyor. Bu insanlara bir çare bulun Sayın Bakanım.
Burası Hükûmet, çare müessesesi.
Bakın,
siz 5018 sayılı Kanun’la ilgili… Esasında bu giderlerin yapılmasıyla ilgili
falan konuşacaktım, vakit kalmadı. Burada da bakın, makro çerçeve orta vadeli
mali programı, mali çerçeve orta vadeli mali plan tarafından oluşturuluyor.
Mali çerçeveyi belirleyen orta vadeli program, kalkınma planları ve uzun vadeli
stratejiyle uyumlu olan Hükûmet politikalarının hem merkezî hem de sektör
düzeyinde açıklanması. Makro çerçeveyi belirleyen mali plan ise, Hükûmetin
maliye politikası ya da mali strateji beyanı oluyor.
Şimdi,
işin temeli bunlar. Kalkınma planı, orta vadeli program, mali disiplin,
arkasından onun uygulamaları bütçe çağrısı, arkasından ne geliyor? Yatırım
genelgesi. Ya bunlar, daha önce de söyledik, Ekimin 13’ünde çıktı. Allah’tan korkmak lazım. Hangi kurum buna hazırlıklı geldi?
Siz de hazırlıklı gelmediniz ya da daha önceden görüşüyordunuz kamuoyundan
saklıyorsunuz. Gerçekten kötü.
Siz
de söylüyorsunuz, “Ekonomide ulusal tasarruf oranı düşük.” diyorsunuz. AKP geleliden beri daha kötü oldu. İyileştiğini söyleyemezsiniz
ki. Hele özel sektörün ki rezil kepaze oldu. Tasarruf oranı falan kalmadı.
Vakit olsa da keşke şurada o rakamları bir söylesem. 12’ye kadar düştü millî
gelirin, o yüzde 12’sine kadar düştü özel tasarruf oranları. Bu insanlar açık
veriyor. Siz kamu gelirlerini artıracağım diye özel tüketimi de şey yapmadan,
özel kesim tüketimi de artıyor. Onların harcanabilir geliri azalıyor.
Dolayısıyla sıkıntı ortaya çıkıyor Sayın Bakanım. Bunların
düzenlenmesi lazım.
Enerjide
dışa bağımlılığın düzeldiği yok sizin söylediğiniz. Katma değer de “nispeten”
diyorsunuz “alt sıralardayız.” Nispeten falan değil, alt sıralarda.
İşte
2012 yılında sanayinin durumu. Kaçıncı sahife? Bu sene de yazmışsınız. 164’üncü
sahife. Ne hâle geldiğini sizler kendiniz yazıyorsunuz. Gerçekten bu durum
iyiye doğru gitmiyor. Bütçenin durumu iyi gözükmesine rağmen onu diğer
konuşmamda ifade edeceğim.
Teşekkür
ediyorum.
Saygılar
sunuyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Şaban Dişli.
Buyurun
Sayın Dişli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ŞABAN DİŞLİ (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK
PARTİ hükûmetleri, ilk dönemden itibaren adaletli, sosyal içerikli, dengeli,
gerçekçi bütçeler yapıyor ve her bütçe dönemi sonunda ekonomik istikrar daha da
ileri noktalara taşınıyor. Ekonomideki başarının tabii ki ilk
koşulu siyasi istikrar. Bunun üzerinde çok fazla durmaya gerek yok. Mali
disiplin ve bunu sağlayacak güven ortamının oluşturulması da hem ulusal hem de global zeminde başarının ve gelişmenin sürdürülebilirliğini
getiriyor.
Hepimizin
yakından takip ettiği gibi ekonomik belirsizlik, Avrupa ve Amerika’da ciddi bir
şekilde kendisini hissettirirken, biz, net bir şekilde önümüzü görmeye ve belirsizlikleri
ortadan kaldıracak güven vermeye devam ediyoruz.
Avrupa’da
sorun sadece Yunanistan, İspanya ya da İtalya değil. Geçin küçük Avrupa
ekonomilerini, daha iki gün önce Fransa’nın notunu düşürdüler. Fransız
bankalarına İngiliz bankaları artık kredi vermiyorlar ve son bir haftada 21
milyar poundu Fransa’daki bankalardan İngiliz bankaları çektiler.
Fransa-İngiltere arasında zaten eskiden bu yana tarımdaki desteklerden
kaynaklanan çekişme var.
Büyük
bir Alman bankası, Alman hükûmetine müracaat edip finansal yardım istiyor.
İstediği para 400 milyar euro. Avrupa Finansal Stabilite Fonu’nun 600 milyar euro
olduğunu düşünürseniz, bu bankanın, bu Alman bankasının istediği paranın
önemine bakın. Nasıl istemesin ki Alman bankalarının sadece Yunanistan’dan alacağı,
önümüzdeki bir yıl içerisinde, 47 milyar euro,
Fransız bankalarının Yunanistan’dan alacağı 40 milyar euro.
Bırakın İtalya’yı, bırakın İspanya’yı ve oradaki durumu.
Siz
de takdir edersiniz ki böyle bir ortamda güveni devam ettirmek, büyük Batı
ekonomilerinin dahi başaramadığı siyasi ve ekonomik cesareti de beraberinde
getiriyor. Global ekonomideki belirsizlik ortamının yaşandığı böyle bir
dönemde, gerçekten, hazırlanan 2012 bütçesi çok önemlidir. Hazırlayanların,
emeği geçenlerin hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
2012
öncesi Türkiye'de borç, faiz, döviz kısır döngüsü varken o dönemlerde
piyasadaki oyuncular günde 3 defa, 4 defa karar değiştirmek zorunda
kalıyorlardı “Acaba bu sabah döviz mi alsam, yoksa evimi satıp faize mi
yatırsam, yoksa Türk lirasında mı kalsam?” diye. 15 milyon dolarlık bir petrol
akreditifi ödeneceği zaman o gün kurlar allak bullak oluyordu.
Bugün
geldiğimiz noktada fotoğraf da çerçevesi de tamamen değişti. Şimdi, o
yukarıdaki çerçevenin içinde Türkiye yok. IMF ile geldiğimiz noktayı hepimiz
biliyoruz. 2002 öncesi biz IMF’in önünde sıra beklerken şimdi Avrupa devletleri
kuyrukta. Tüm Avrupa ve Amerika yarınını nasıl atlatacağını düşünürken Türkiye
2023’leri planlıyor. 2023 vizyonuna sadece Türk yatırımcısı değil, global yatırımcılar da katılıyor.
AK
PARTİ hükûmetleri hayatın her alanında insanımızın daha kaliteli yaşamasını
sağlamak amacıyla ilk günden itibaren plan yapıp bu planları uygulamaya koydu.
Eğitim de sağlık da burada çok fazla konuşuldu, ulaşım da… Bir örnek vereyim:
Türk Hava Yolları. Yıllık 50 milyon dolar zarar yapan bir Türk Hava Yollarından
geçtiğimiz yıl sadece tanıtım harcaması 100 milyon dolar olan bir Türk Hava
Yollarına, otuz tane kiraladığı DC-28 uçağı full uçsa
her seferde 30 bin dolar zarar eden Türk Hava Yollarından bugün geldiğimiz Türk
Hava Yollarına… Daha önce Türk Hava Yollarının kısaltması THY’ye yabancılar “…..”(*)
derlerdi, “Sizden nefret ediyorlar.” ya da “…..”(*)
çünkü ne kadar rötar yapacağı, ne zaman kalkacağı belli olmayan bir Türk Hava
Yollarından bugün Türk Hava Yolları Avrupa’nın en başarılı hava yolu seçiliyor.
Birçok
gelişmiş ülkenin aksine ülkemiz ekonomik gelişimine hız kesmeden devam ediyor.
Bu başarının temelinde de sağlam bütçe politikası ve mali disiplin yatmaktadır.
Ta ilk AK PARTİ Hükûmetinden bugünkü Hükûmete kadar mali disiplinden hiçbir
şekilde taviz verilmiyor. Son günlerde dünya ekonomileri ile ülkemiz
ekonomisini ayrıştıran en büyük etmenlerden birisi de işte bu mali disiplin.
2002 yılından beri mali disiplinden taviz verilmiyor, Merkez Bankası enflasyon
hedeflemesinin yanı sıra finansal istikrarı da gözetiyor. Ekonomi yönetimimiz
Sayın Babacan Başkanlığında global ölçekte
oluşabilecek tüm riskleri düşünüyor, stres testleri yapıyor ve gerekli
kararları zamanında alıyor. İzlenen makroekonomik politikalar bu disiplin
içinde devam ediyor. Bu da ülkemizin krizlere karşı işini daha da
kolaylaştırıyor. Türkiye artık ekonomik programlarını IMF komiserlerinin
koçluğunda yapmıyor, kendi Hazine Müsteşarlığımız, Merkez Bankamız, ekonomi
yönetimimiz yapıyor. Sağlam bankacılık sektörü, güçlü mali disiplin, güçlü özel
sektör… İşte başarının özeti.
Daha
önceki dönemlerde -aslında çok fazla rakamlara girmek istemem- bütçe açığının
gayrisafi millî hasılaya oranı ortalama yüzde 7,7 iken AK PARTİ hükûmetleri
döneminde, 2009 kriz dönemi dâhil, yüzde 3,3 düzeyine geriledi. Şayet küresel
krize önceki dönemlerde olduğu gibi yüksek bütçe açıkları ve borç stokuyla yakalansaydık
bugün hâlimiz Yunanistan’dan, İtalya’dan, İspanya’dan çok daha beter olurdu.
Bu
dönemlerde hazırlanan bütçelerde öncelikli hedef, ekonomik ve finansal
istikrarın sürdürülebilmesi, ülkemizin ihtiyaç duyduğu yatırımlar için yeterli
kaynak ayrılmasına özen gösteren bütçelerde mali disiplin ve reel ekonominin
güçlendirilmesi, ekonomik ve sosyal kalkınma ve toplum refahı üzerine
odaklanmıştır.
Kısaca
özetlemek gerekirse, tüm çabamız daha yaşanabilir bir ülkenin mutlu insanları
içindir.
2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyorum.
Hepinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Dişli.
Madde
üzerinde şahsı adına ilk söz Uşak Milletvekili Sayın İsmail Güneş’e aittir.
Buyurun
Sayın Güneş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL
GÜNEŞ (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.
Kanuni
Sultan Süleyman’ın sözleriyle sözlerime başlamak istiyorum: “Halk içinde
muteber bir nesne yok devlet gibi/Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”
Sıhhatli olmalıyız ki sağlıklı hizmet verebilelim.
Değerli
milletvekilleri, ben, burada, AK PARTİ hükûmetleri döneminde sağlıkta yaşanan
politikaları ve gelişmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Tabii, burada, AK
PARTİ hükûmetleri dönemindeki politikalara ve sağlıktaki gelişmelere bakmak
için 2002 yılından önce sağlıkta ne durumda olduğumuza bir bakmamız
gerekmektedir.
Daha
önce “SSK hastaneleri”, “devlet hastaneleri” ve “kurum hastaneleri” adı altında
dağınık hastane yapısı mevcuttu. SSK’lıların devlet hastanesine gitmesinin
mümkün olmadığı, hastanelere donanım yönünden baktığımızda doppler
ultrasonografi, MR, EMG, EEG’nin olmadığı bir durum vardı. Tahlil yönünden
oldukça fakirdi. Örneğin Uşak Devlet Hastanesi gibi bir hastanede tiroit
hormonları dahi bakılamıyordu, buna baktırmak isteyen hastalar ya İzmir’e
gitmek zorundaydı veya parasını verip dışarıda yaptırmak zorundaydı. Yoğun
bakım yatak sayısı oldukça yetersizdi.
Poliklinik
sayısı yetersizdi. Her bir branşta 6-7 tane uzman
hekim olmasına karşın sadece 1 veya 2 poliklinik hizmet vermekteydi. Nitelikli
oda sayısı çok azdı, koğuş sisteminden oluşan 6-7 kişilik odalar mevcuttu.
Sağlık
ocaklarında ise durum, birinci basamaklarda ise, oldukça iç açıcı değildi. Bir
sağlık ocağında yine 6-7 tane hekim olmasına karşın sadece 1 tane poliklinik
hizmeti verilmekteydi. Vatandaşlar sırada beklemekteydi. Ayrıca pratisyen hekim
kardeşlerimize de verilen ücret oldukça düşüktü.
112
ambulans hizmetleri yaygın değildi. Sosyal güvencesi olmayan vatandaşlarımızın
112 ambulans hizmetlerinden yararlanması için önce mazot parasını vermesi
gerekiyordu.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Yatak sayısı İsmail Bey, 650’den 450’ye düştü Uşak’ta!
BAŞKAN
– Sayın Akar…
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) - AK PARTİ hükûmetleri dönemi geldiğinden itibaren AK PARTİ’de önce sağlığa ayrılan bütçe oldukça artırıldı.
Sağlıkta Değişim ve Dönüşüm Programı uygulandı. Tüm kamu hastaneleri
birleştirilerek, vatandaşların hizmetine sunularak vatandaşlar arasında
ayrımcılığa son verildi. Tüm vatandaşlarımız birinci sınıf vatandaş hâline
getirildi. Hastaneler EKO’sundan anjiografisine,
doktor ultrasonografisinden MR’ına, mamografisinden
endoskopisine kadar tıbbi cihazlarla donatıldı.
6.839
olan nitelikli yatak sayısı 38.272’ye yükseltilerek koğuş tipinden nitelikli
oda sistemine geçildi. 869 olan yoğun bakım yatak sayısı 9.400’e çıkarıldı.
Bundan tabii ki, uşak da nasibini aldı. Daha önce yoğun bakım yatak sayısı çok
az olan Uşak Devlet Hastanesi 55 tane yoğun bakım yatağına kavuştu.
Her
hekime bir poliklinik açılarak poliklinik sayısı artırıldı ve hekim seçme hakkı
getirildi.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – İsmail Bey, alışveriş merkezi yapmak için 200 yatak sayısını
düşürüyorlar.
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) - Tıbbi cihazlarla donatılan ameliyathanelerde her türlü
ameliyat yapılarak ileri merkezlere sevk önlendi. Laboratuvar sisteminde satın
alma yöntemine geçilerek çok ucuz fiyata ve çok fazla tahlil yapılarak aynı gün
tahliller verilir hâle getirildi.
Otomasyon
sistemine geçildi. İlk defa Alo 184 SABİM hattı kurularak hastalara,
vatandaşlara hak arama özgürlüğü tanındı. Acil hizmetlerin kalitesi artırılarak
acil hastane standartları yükseltildi. Acil hizmetleri ücretsiz hâle getirildi.
Hastanede rehin kalmalara son verildi. Sosyal devlet olma adına on sekiz yaş
altı tüm çocuklarımızı sosyal güvenlik çatısı altına alarak aileler huzura
kavuştu. Performans ve ek ödeme sistemi getirilerek personelde verimlilik ve
çalışma azmi artırıldı, çalışanların ekonomik düzeyi yükseltildi. 112
hizmetleri ücretsiz hâle getirilerek köylerdeki vatandaşlarımız ilk olarak
ambulansla tanıştı ve ilk kez 4 uçak, 19 helikopterle hava ambulans hizmetleri
hükûmetlerimiz döneminde verilmeye başlandı. Bir vatandaşımız bir çocuk sevk
edilirken uçak ambulansla “Bu uçak ambulans zengin birisi için mi geldi?” dedi,
ben de “Bu normal bir vatandaş için geldi.” deyince “Allah Allah!
Bunları da mı görecektik.” dedi. Evet, AK PARTİ hükûmetleri döneminde bunları
da göreceksiniz, daha fazlasını da göreceksiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Tüm
yurtta ağız ve diş sağlığı birimleri kurularak diş tedavisine köklü bir çözüm
getirildi.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – İsmail Bey, iki hastanenizin kapandığını söyleyin
yalnız. 650’den 400’e iniyor yatak sayımız.
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) – Burada daha nice sayamadığım hizmetleri var.
Şunu
da söylüyorum ben: Bu güzel hizmetleri bize sağlayan başta Başbakanımıza,
Sağlık Bakanımıza ve ayrıca sağlık camiasına çok teşekkür ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Güneş.
Şimdi
Sayın Bakana söz vereceğim.
Hükûmet
adına Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Şimşek.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Birkaç eleştiriyi cevaplandırmak için buradayım.
Değerli
arkadaşlar, 2010 yılı kesin hesabını konuşuyoruz. Tabii ki 2010 yılı kesin
hesabının bazı rakamlarını bilmenizde fayda var, özellikle açık rakamlarını.
Biz 2010 yılında yaklaşık 50,2 milyar liralık bir açık öngörmüşüz, gerçekleşen
açık yaklaşık 10 milyarın altında olmuş yani 40,1 milyar. Gayrisafi yurt içi
hasılaya oran olarak biz yaklaşık yüzde 5 civarında bir açık öngörmüşüz, gerçekleşen
oran yüzde 3,6. Dolayısıyla burada hakikaten bir başarı söz konusudur.
Eleştirilerden
bir tanesi, burada ödenek üstü harcama yapıldığı hususudur. Birkaç kez bu
eleştiriye ben cevap verdim. 2010 yılında, gerçekten performans çok iyi olunca,
ülkemizin de yatırım ihtiyacı çok yüksek olunca özellikle altyapı yatırımlarına
bütçede öngördüğümüzden çok daha fazla kaynak ayırdık. Yaklaşık olarak 14
milyar lira ilave yatırım yaptık kamu olarak 2010 yılında. Aslında, bu, küresel
kriz sonrası dönemde birçok ülkenin hayal ettiği bir durum çünkü küresel kriz
sonrasında birçok ülke yatırımları azaltmak zorunda kaldı. Bakın, bugün
Avrupa’daki birçok ülkeye baktığınız zaman, yatırımlar hâlâ düşürülüyor,
artırılmıyor ama 2010 yılında, gerçekten çok iyi bir performans göstermişiz,
ilave yaklaşık 14 milyar liralık ülkemiz eğitime, sağlığa, altyapıya yatırım
yapmış. Dolayısıyla burada gerçekten iyi bir performans söz
konusu ve Türkiye bu açıdan şanslı. Peki, son dokuz yılın bütçe
performansına ne demeli?
Değerli
arkadaşlar, son dokuz yıllık AK PARTİ iktidarları döneminde, 2009 yılı hariç
-ki bu küresel bir kriz yılıdır, hemen hemen bütün ülkelerde, bütçelerde büyük
sapmalar olmuştur- yani 2009 yılını bir kenara bırakırsanız, dokuz yıllık
dönemde bütün bütçe dengeleri hedeflenenden de daha iyi bir şekilde
tutturulmuş. Yani dokuz yılın 2009’unu bir kenara bırakırsanız, sekiz yılda
bütçe açığı hedeflenenin altında gerçekleşmiştir. Peki, bizden önceki dokuz
yılda ne olmuş? Bizden önceki dokuz yılda, bütçe açığı ortalama, hedeflenenin 2
katı olmuş. Bakın, bizim dönemde, dokuz yılda, 2009’u bir kenara bırakırsanız,
hemen hemen her yıl tutturmuşuz ama bizden önce böyle bir performans olduğunu
söylemek mümkün değil. Bizden önceki dokuz yılda bütçe açığının gayrisafi yurt
içi hasılaya oranı yüzde 7,7, AK PARTİ hükûmetleri döneminde, yani 2003-2011
yıllarındaysa bütçe açığı ortalama yüzde 3,3, yine performans ortada.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki eleştirilerden bir tanesi…
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Ya, bu kadar yapılandırma, bu kadar sapma, bütçe açığını
neyle kapatacaksınız?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) –
…tasarruf oranlarının düştüğü yönündedir. Tasarruf oranları hangi kesimde
düşmüş? Şimdi, kamuya bakıyorsunuz, kamu sektörüne, devlete bakıyorsunuz,
devletin 2002 yılında tasarruf açığı gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 4,8’i
yani kamu büyük bir açık veriyor, tasarruf açığı veriyor. Peki, geliyoruz bu
seneye, kamunun tasarruf dengesi nasıl, tasarruf-yatırım dengesi? Kamuda bir
fazla var, yüzde 2,9 civarında bir fazla var. Yani devletin tasarruflarında
azalma yok tam aksine, gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak yüzde 7,7 yani
gayrisafi yurt içi hasılanın bir oranı olarak söylüyorum, 7,7 puanlık bir artış
söz konusudur. Özel sektörün tasarrufları azalmıştır, doğrudur, niye azalmıştır?
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) – Tüketim arttı.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Çünkü
enflasyondaki düşüşle birlikte, faizlerdeki düşüşle birlikte krediye erişim
artmış. Türkiye ekonomisinde öngörülebilirlik arttığı için, tabii ki istikrar olduğu
için vadeler uzamış, krediye erişim artmış, kredi genişlemesi olmuş ve bundan
dolayı da özel sektörün tasarruflarında bir azalma söz konusu. Sadece
tüketimden mi? Hayır, yatırımlarda da çok ciddi bir artış olmuştur. Bakın, size
yatırımlarla ilgili bir rakam vereyim. 2003 yılında, yani bizim ilk yılımızda
toplam yatırımlar 81,8 milyar lira, 2010 yılında –kesinleşen rakam olduğu için
söylüyorum- tam 223,5 milyar liraya çıkmış. Yani gayrisafi yurt içi hasılaya
oran olarak bakalım: Gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak yatırımlar bu
dönemde yüzde 18’den yüzde 22,5’a artmıştır. Dolayısıyla, yatırım tasarruf
dengesine, cari açığa baktığınız zaman, burada özel sektörün tasarruflarında
azalma var, burada yatırımlarda bir artış var. Eğer yatırımlar doğru yere
yapıldıysa –ki biz buna inanıyoruz, özel sektör yapıyor bunu- dolayısıyla
burada, ileride üretken kapasitenin arttığını ve bu yönde de Türkiye’ye olumlu
yansıyacağını söyleyebiliriz.
Peki
değerli arkadaşlar, vergi konusu da sık sık gündeme geliyor. Bakın, sadece
basit birkaç rakam vereyim. Geçen de söyledim, 2010 yılı OECD verileri.
Türkiye’deki verileri bir kenara bırakıyoruz, OECD diyor ki: Türkiye, 34 ülke
arasında vergi yükü açısından 26’ncı sırada yani en düşük vergi yüküne sahip
ülkeler arasında 6’ncı sırada. Bunu ben söylemiyorum, daha yeni rapor çıktı.
Peki, gelir vergisinde ne olmuş? Vatandaşın geliri üzerinden vergiler artmış
mı? Artmamış. 2002 yılında Türkiye’de gelir üzerinden yüzde kaç vergi
alınıyordu? Fon payı dâhil olmak üzere en yüksek vergi dilimi yüzde 49,5’tu.
Bugün yüzde kaç? Yüzde 35. Gelir vergisinde bir artış var mı? Yok.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Yok ama aralıkları daraltarak daha çok para alıyorsunuz. Yani
bu kadar Şark kurnazlığı olmaz.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Düşüş var mı? Var. Peki, en düşük gelir
vergisi oranı yüzde kaçtı? Yüzde 22’ydi, fon payı dâhil. Bugün ne kadar? Yüzde
15. Yani gelir vergisini, yüzde 49,5 iken bugün yüzde 15 ile 35 arasına
indirmişiz. Kim yapmış bunu? AK PARTİ hükûmetleri vergileri indirmiş. Kurumlar
vergisinde durum nasıl? Kurumlar vergisinde de durum aynı. Bakın, kurumlar
vergisi, kurum kazançları üzerindeki vergi yükü, 2002 yılında, OECD ülkeleri
arasında 1’inci sırada, yüzde 65. Evet, 2002 yılında, kurum kazançları
üzerinden Türkiye, yüzde 65 toplamda yani burada tabii kurumlar vergisi, gelir
vergisi stopajı ve fon payı dâhil olmak üzere yüzde 65 vergi alıyormuş 2002
yılında. Şirketlerimiz rekabetçi olsun diye biz ne yapmışız? Bunu yüzde 34’e
indirmişiz, kurumlar vergisinde yüzde 30’a indirmişiz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, kurumlar vergisinde artış yok, düşüş var; gelir vergisinde
artış yok, düşüş var. Peki, asgari ücret üzerinde vergi artışı var mı? Yok.
Asgari ücret üzerinde AK PARTİ hükûmetlerinden önce yüzde 12,8 efektif bir
vergi var. Bugün nasıl? Bugün, ailenin durumuna göre, yüzde sıfırla yüzde 5’in
biraz üstünde bir vergi söz konusudur. Yani asgari ücret üzerinde de vergiler
ciddi bir şekilde azaltılmıştır. Bugün, 4 çocuklu, eşi çalışmayan bir asgari
ücretli sıfır vergi vermektedir.
Değerli
arkadaşlar, peki, dolaylı vergilere ne demeli? KDV oranlarında bir artış var
mı? Yok.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Ortalama yüzde 67,9.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Tekstilde, turizmde, sağlıkta, eğitimde, temel
gıda maddelerinde, hepsinde vergi oranları düşürülmüştür. Bakın, AK PARTİ
hükûmetleri döneminde, bana bir tane gösterin. Şimdi, KDV oranları ya 18’den
yüzde 8’e ya da yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülmüştür. Evet,
her şey son derece açık.
Peki,
Avrupa Birliği ülkelerinde ne olmuş? Avrupa Birliği ülkelerinde -yirmi yedi
tane üye var- bakın, KDV oranı sadece son iki yılda yüzde 19,8’den yüzde
20,7’ye çıkmış. Bu, ortalama KDV oranı. Türkiye’de ise 2005 yılında yüzde 16
olan KDV oranı bugün yüzde 14,4’e düşmüştür. Nerede burada artış? Burada da artış
yok.
Peki,
nerede artış var? “Efendim, akaryakıt ürünlerindeki vergilere bakın.” diyorlar.
Doğru, akaryakıt vergileri çok yüksek, bunu hep kabul ediyorum. Peki, vergi
yükü artmış mı? Artmamış. Bakın, dün de söyledim, 1 litre üzerindeki…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Şimşek.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Şahıslar adına son söz Yozgat Milletvekili Sayın Ertuğrul Soysal’a aittir.
Buyurun
Sayın Soysal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
SOYSAL (Yozgat) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmelerinde
sona yaklaştığımız 2012 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum. 2012 yılı bütçesi AK PARTİ Hükûmetleri tarafından
hazırlanan 10’uncu bütçedir. Diğer 9 bütçemizde olduğu gibi 2012 yılı
bütçesinde de bir yandan küresel şartlar dikkate alınırken diğer yandan da
sosyal politikalar, özellikle istihdam artışı özenle gözetilmiştir.
Bu
bütçede halka hizmeti en öncelikli hedef olarak benimsemiş, ekonomik kalkınmaya
odaklanmış, bireysel ve toplumsal refah gözetilmiştir.
Yine
bu bütçeyle gerekli olan kamu yatırımlarını sürdürmeyi, özel sektörün üretim ve
yatırımlarını desteklemeyi, ihtiyacı olan toplum kesimlerine el uzatmayı, kamu
çalışanlarının, tarım üreticisinin alın terinin karşılığını vermeyi ve
vatandaşlarımızın sağlık ve eğitim gibi en önemli kamu hizmetlerinden yeterince
yararlanmaları hedeflenmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; güçlü bir ekonomi, güçlü bir ülke için iç huzurun ve güvenliğin
ne kadar önemli ve elzem olduğu son dokuz yılda bir kez daha teyit edilmiştir.
Zor bir coğrafyada bulunan Türkiye, maalesef
istikrar, huzur ve güvenliğine yönelik olarak terör saldırılarına maruz kalan
bir ülkedir. Bugün artık terörist faaliyetlerin tamamıyla Türkiye'nin huzuruna
kastettiği daha net olarak ortaya çıkmıştır. Hükûmetimizin dokuz yıl boyunca
Doğu ve Güneydoğu’ya yaptığı yatırımlar, demokratikleşmede attığı cesur
adımlar, terör örgütünü zeminsiz bırakmış, istismarı önlemiş, örgütün
niyetlerini apaçık ortaya çıkarmıştır.
Şunu
özellikle vurgulamak istiyorum: Doğu ve Güneydoğu’ya yapılan devasa yatırımlar,
eğitim, sağlık, adalet ve emniyet hizmetleri terör örgütünün istismar
alanlarını yok etmiştir. Gerek güvenlik tedbirleriyle gerek diplomatik
girişimlerle gerekse demokratikleşme adımlarıyla terörün kökünü kazıncaya kadar
Hükûmetimiz, terörle mücadeleyi hız kesmeden sürdürecektir.
Ulaştırma
konusunda gerçekten Türkiye artık destan yazıyor. Hükûmetimiz, cennet
vatanımızı güneyden kuzeye, doğudan batıya bütün şehirlerimizi bölünmüş
yollarla birbirine bağlamıştır. 2002 yılına kadar toplam 6 bin kilometre
bölünmüş yol yapılmışken 2002’den 2011’e kadar 15 bin kilometre yeni bölünmüş
yol yapılmıştır. Hedefimiz 2012 sonunda toplam 22.500 kilometre bölünmüş yola
ulaşmaktır.
Yüksek
hızlı tren projelerimizin hızla devam ettiğini burada söyleyebiliriz.
Ankara-Eskişehir ile Ankara-Konya arası yüksek hızlı tren seferlerine başlamış
olup seçim bölgem olan Yozgat’ı da içine alan 2014 yılında bitirilmesi
düşünülen yaklaşık 3 milyar dolara mal olacak Ankara-Yozgat-Sivas yüksek hızlı
tren projesi de çok hızlı bir şekilde devam etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de Sağlıkta Dönüşüm Programı
öncesinde, finansman, çoklu ve parçalı bir yapıdaydı. BAĞ-KUR’lular
ayrı, SSK’lılar ayrı, memurlar ayrı, herkesin hastanesi ayrı, hizmet alım tarzı
ayrı, ödeme biçimleri ayrıydı. SSK, BAĞ-KUR, Emekli Sandığı ayrımına son
verilerek tüm sağlık kuruluşları tek çatı altında toplanmıştır.
Ayrıca
Van’da gerçekten yüzümüzü ağartan Avrupa’nın en büyük ve en etkin ulusal
medikal kurtarma ekibinin kurulması, hep bu Dönüşüm Programı’nın bir
parçasıydı. Depremden sonra Van ilimize 3 bine yakın sağlık personeliyle
takviye yapılmış, 5 çadır hastane kurulmuş, 2 eczane tırı, 2 geçici diş
kliniği, 95 ton ilaç, 40 sağlık aracıyla hizmet verilmiştir.
Tedavi
açısından hastanelerdeki rehin kalmalar ortadan kaldırılmış, bütün hastaneler
tek çatı altında birleştirilmiştir.
2002
yılında 3,9 milyar TL olan Sağlık Bakanlığı bütçesi, 2011 yılında 4 kat
artırılarak 16 milyar TL’ye çıkarılmıştır.
Yine
2003-2011 yılları arasında 509 hastane ve ek binası olmak üzere toplam 1.893
yeni sağlık tesisi tamamlanmış ve halkımızın hizmetine sunulmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; işte bu anlayışla, AK PARTİ, bir güven ve
istikrar adası hâline gelmiştir. Güven ve istikrarı sağladığımız oranda Türkiye
hamdolsun gelişti, büyüdü, kalkındı, çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkma
yolunda emin adımlarla ilerledi. Sağlanan bu güven ve istikrar ortamında
Türkiye'nin, milletimizin öz güveni yeniden tesis edildi. Artık önünü görebilen
bir Türkiye var. 2023’ü hedefleyen, planlayan, güven ve istikrarın yanına
istikbali de eklemiş, geleceğini gören bir Türkiye var.
2012
yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın
Tanal…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.
Değerli
milletvekilleri, bana İstanbul 1’inci bölgeden gelen mektubu okuyorum:
“Milletvekilim, benim sizden bir ricam var. İş bulamadın, perişan durumdayım.
Mecliste bütçe konuşması yapıyorlar. Ben bir vatandaş olarak soruyorum: Benim
bütçede para yok, çalışacak işim de yok, hangi insanlığa sığar? Ben oyumu iki
dönemdir AKP’ye verdim ama hiçbir derdime derman olmadılar. Keşke ellerim
kırılsaydı oy vermeseydim. 2 çocuğum var, onlar okuyor. Bir de eğitim
zorunludur diyorlar. Benim onları okutacak durumum yok. Onların giderlerini
karşılayamıyorum. Onlara babalık yapamıyorum. Bu Hükûmetin sayesinde…
Cumhuriyet Halk Partisi Mahmut Tanal Milletvekilimden rica ediyorum. Benim bu
gönderdiğim faksı Mecliste okumasını rica ediyorum. Saygılarımla,
sevgilerimle.” Bir aile umutsuz durumda, bunun sorumlusu kimlerdir? Muhammet
Tokatlı, Telefon 0216 328 96 52. Mektubun da bir suretini Sayın Bakana takdim
edeceğim.
BAŞKAN
– Sayın Halaman…
ALİ
HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan, sorum Sayın Maliye Bakanına. Gelir
adaletsizliğinde Türkiye dünyada üçüncü ülke. İstihdam artmıyor, yoksulluk
azalmıyor. “Türkiye büyüyor.” deniyor. Vatandaş küçülüyor. Ben Sayın Bakanıma
soruyorum: Bu nasıl bir iş?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Şeker…
MEHMET
ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, gelir vergisinde OECD ülkeleri arasında 26’ncı sırada olduğumuzu
söylediniz. Dolaylı vergilerde OECD ülkeleri arasında kaçıncı sıradayız? Gini endeksine göre kaçıncı sıradayız?
Bir
diğer sorum: Gazilerimiz var biliyorsunuz. Kore’de, Kıbrıs’ta savaşmış
gazilerimiz, bunlara maaş veriliyor. Kimisi 390 lira alıyor, kimisi de 680 lira
alıyor ve bu maaşın ismi şeref aylığı. Gaziler arasında şöyle bir tartışma var:
“Biz az şerefli miyiz.” diye. Bunu düzeltmeyi düşünüyor musunuz? Yoksa bu maaşın
adını mı değiştirmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim, sağ olun.
BAŞKAN
– Sayın Kuşoğlu…
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Gelir İdaresinde 2009 yılı başında girmiş olan 450 personelin bir
kısmının sorunu var. Bunların atamaları ocak, şubat ve mart aylarında yapılmış.
Üç yılın sonunda gelir uzmanı olabilmeleri için sınava girmeleri gerekiyor ama
idarenin tercihine göre bazıları ocak, bazıları şubat, bazıları martta girdiği
için martta girenler sınava giremiyorlar ve önemli, kendileri için çok önemli,
Bakanlık için önemli bir sorun var. Bununla ilgili bir açıklama bekliyorum.
Bir
de Sayın Bakanım, bu ödenek üstü harcamayla ilgili olarak “İyi yere harcadık,
yatırım harcaması yaptık.” diye bir savunma yapmayın lütfen, bu size ve
kadronuza yakışmaz. Her halükârda bütçe hakkının, yasamadan bütçe hakkının
alınmasıdır biliyorsunuz. Başka türlü bir savunma ya da bu konuyla ilgili özür
dilemeniz gerekir diye düşünüyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Toptaş…
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan bir Türkiye anlattı ki vergide, OECD
ülkeleri içerisinde en düşük vergi alanlardan bir ülkeyiz. Kurumlar vergisini
yüzde 64’ten 35’e düşürmüş, asgari ücrette sıfır ile yüzde 5 arasındaymış
alınan vergi. Ama yarın sağlık emekçileri, eğitim emekçileri, kamu çalışanları
iş güvencesi olmadığı için, ücretleri kendilerine yetmediği için, kamu
hizmetleri ticarileştirildiği için sokaklara düşecekler. Yani bunun cevabı da
“Sokağı dinleyin, halkı dinleyin.” dediğimiz zaman “AKP yüzde 50 oy aldı.”
diyorlar. Yüzde 50 oy vermedi, onun da sesini bir dinleyin bakalım, emekçiler
sokakta.
Diyor
ki: “Petrol ürünlerinden artık vergiyi artırmadık, yükseltmedik, artırdık mı?”
diyor, artırsaydınız bari! 1 litre petrolü 4 liraya kullanan çiftçinin patatesi,
soğanı kaldı tarlada yani artırın tarlası da gitsin elinden. Lütfen, Sayın
Bakan, biraz sokağın sesini dinleyin. Afyon’da bugün patates üreticisi, soğan
üreticisinin tarlada kalmıştır ürünü.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Demir…
NURETTİN
DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Başkan.
Sayın
Bakan, Türk liradan altı sıfır kaldırıldığında “1 Türk lira, 1 dolar olacak.”
demiştiniz. Piyasalar hareketlendi, dolar 1,90’lara ulaştı. Avrupa
piyasalarındaki sıkıntı devam ederse ocak ayında doların 2 lira olması
bekleniyor. Bununla ilgili ne tür tedbirler alıyorsunuz?
Sayın
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi beş yıl olmasına rağmen, iktidar
partisi AKP yedi yıl olması yönünde yasal düzenleme hazırlığında. Yapılması
gereken düzenlemenin anayasa değişikliğiyle olamayacağının farkında mısınız?
Üçüncü
sorum: İçişleri Bakanının dayak atan polislerle ilgili “Ne yapalım, asalım mı
yani?” demesi sizce olayı küçümsemek olmuyor mu? “Darp yoktur.” raporu veren
doktorlar hakkında herhangi bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?
Dördüncü
sorum: Deprem bölgesinde hâlâ çadır almayan var mıdır?
Beşinci
sorum: Depremzedeler soğuktan donarken 7.500 Suriyeli mülteciye Kilis’te
taşımalık, yani konteynır kent kurma konusunda ne
düşünüyorsunuz?
Altıncı
sorum: Sayın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Bakan, buyurun.
Beş
dakikada tamamlarsanız, çok sevinirim.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Birinci
sorudan başlayacağım. Değerli arkadaşlar, son bir yıl içerisinde istihdam
yaklaşık 1,8 milyon kişi artmış, yani bu düzeyde istihdam yaratan başka bir
ülke var mı, bilmiyorum. Eylül 2010 yılında toplam istihdam edilen kişi sayısı
22 milyon 973 bin iken Eylül 2011 yılında 24 milyon 749 bin kişiye çıkmış, bu
bir rekor istihdam artışıdır. Türkiye’de işsizlik oranı eylül itibarıyla yüzde
8,8 düşmüş, son on yılın en düşük düzeyidir. Mevsimsel etkilerden arındırılmış
işsizlik oranı eylül ayı itibarıyla yüzde 9,2’ye düşmüş, bu rakamların,
istatistiklerin tutulduğu yıldan bu yana en düşük düzeydedir.
OKTAY
VURAL (İzmir) – İyi ki düzeltiniz Sayın Bakan!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, dolayısıyla ciddi bir
istihdam artışı söz konusudur. İşsizlik sorunu tamamen çözüldü mü? Hayır. O nedenle bütçe konuşmamda gerek cari açığa gerek işsizliğe en az
altı, yedi sayfa ayırıp AK PARTİ hükûmetleri olarak burada, yani yaptığımız,
tabii ki son yıllarda ortaya koyduğumuz performansı açıklamakla birlikte bundan
sonra bu iki sorunu daha ciddi bir şekilde, daha ileri bir şekilde çözmek için
ne yapmamız gerektiğini de ifade ettim.
Değerli
arkadaşlar, gelir adaletsizliği konusunda dün de konuştum. Doğrudur, OECD’nin
bir raporu var, 2011 yılında yayınlanmış, aralık ayında hem de bu sene bu ay ve
1985 ile 2008 dönemini kapsıyor bu rapor. Güzel de bir rapor, tavsiye ederim.
22 ülkeye bakmışlar, 22 ülke arasında gelir dağılımı iyileşen sadece ve sadece
2 ülke var, bu ülkelerden bir tanesi Türkiye’dir. Ve 1985 yılında, değerli
arkadaşlar, bakın, 1985 yılında gini katsayısı... gini katsayısı yüksek olunca gelir dağılımı bozuk demektir,
düştükçe gelir dağılımı iyileşiyor demektir. 1985 yılında, oradan başlıyor OECD
raporu, diyor ki: “Türkiye’de gini katsayısı 0,43.”
1994 yılında 0,49’a çıkmış. Yani gelir dağılımı inanılmaz düzeyde bozulmuş.
2002 yılında iyileşmiş, 0,44’e düşmüş. Peki, 2008 yılında ne olmuş? 0,41’e...
2010 yılında ne olmuş? 0,40’a... Yani AK PARTİ hükûmetleri döneminde gelir
dağılımında bir iyileşme söz konusudur.
Bunun
diğer bir göstergesini söyleyeyim ben size. 2002 yılında en son dilimle, yani
en az kişi başına gelir elde edenle, en çok kişi başına gelir elde edenin, yani
kaç kat gelir elde ettiği hususuna bakınca, 2002 yılında 9,5 katmış. Yani en
fazla gelir kazananlarla en az gelir elde edenler arasındaki fark 2010 yılında
8 kata inmiş. Çok ciddi bir iyileşme söz konusudur.
Yine,
“Dolaylı vergilerde kaçıncı sıradayız?” Benim bildiğim kadarıyla, şimdi
arkadaşlar verecekler bana ama dolaylı vergilerde OECD ülkelerinde ortalama
dolaylı vergilerin millî gelire oranı, yanlış hatırlamıyorsam, yüzde 11
civarıdır. Türkiye’de de yüzde 11,9’dur. Yani nispeten az biraz daha yükseğiz
fakat şimdi bakıyorum, bulabilirsem, sıralama burada, sıralamayı ifade etmemiş
arkadaşlar ama herhâlde ortalarda bir yerdeyiz. Dolayısıyla, dolaysız vergiler
ki buna sosyal güvenlik primini de kattığınız zaman yaklaşık yüzde 52 dolaysız,
yüzde 48 dolaylı vergi oluyor. Bu türden bir sıralamada Türkiye 9’uncu sırada
yani iddia edildiği gibi Türkiye’de çok yüksek değil.
Gelir
İdaresindeki gelir uzmanlarının atamalarıyla ilgili husus, yine arkadaşlarımız
not verdiler bana. “6111 sayılı Kanun’la, Kanun’un yayımı tarihinden itibaren
bir yıl içerisinde bir defaya mahsus sınavla gelir uzmanlığına atama
yapılmasına ilişkin düzenleme yapılmıştır. Bu süre 25 Şubatta dolmakta olup bu
sürenin bitimi öncesi sınav yapılması planlanmaktadır.” Dolayısıyla inşallah o
sorunu da çözmüş olacağız.
Şimdi,
Sayın Toptaş “Sokağı dinleyin.” dedi. Sokağı dinliyoruz. O nedenle ülkemizin
eğitimine, sağlığına, altyapısına yatırım yapıyoruz, istihdam yaratıyoruz ve
gelir dağılımını iyileştiriyoruz.
“Altı
sıfır silindiğinde dolar 1 lira olacak.” denildiği söylendi. Ben böyle bir şey
söylemedim. Kurları piyasalar belirliyorlar. Ülkeler arasındaki enflasyon
farkları önemli belirleyici, faiz farkları önemli bir belirleyici, fon akışları
önemli bir belirleyicidir ama şu da bir gerçek: Bizden önceki otuz, kırk yıllık
dönemde bu ülke her yıl çift haneli enflasyon, çift haneli efendim, devalüasyon, çift haneli faizler, zaman zaman üç haneye de
çıktığı dönemleri yaşadı. Çok şükür, Türkiye çok daha istikrarlı bir
noktadadır.
Cumhurbaşkanımızın
görev süresi tartışılan bir konudur, ona yüce Meclisimiz karar verecek.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Bir dakika da eklemiştim size.
Teşekkür
ederim.
Şimdi,
B Cetvelinin genel toplamlarını okutup oylarınıza sunacağım. TL
Bütçe Gelir Tahmini Tahsilat Tahsilat Red
ve İadeler (- ) Net Tahsilat
TOPLAM 251.115.317.000,00 272.775.243.339,22 25.905.910.693,75 246.869.332.645,47
BAŞKAN
- Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2’nci
maddeyi işaretli B cetveliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci
madde (B) işaretli cetveliyle birlikte kabul edilmiştir.
3’üncü
maddeyi okutuyorum:
Denge
MADDE
3- (1) 2010 yılı bütçe giderleri ile bütçe gelirleri toplamları arasında, 5018
sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerinin 41.322.230.941,98 Türk Lirası bütçe gider
fazlası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli
idarelerin 868.509.031,81 Türk Lirası bütçe gelir fazlası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve
denetleyici kurumların 98.600.223,58 Türk Lirası bütçe gelir fazlası,
gerçekleşmiştir.
(2)
2010 yılı merkezi yönetim konsolide bütçe gider
fazlası 40.081.288.160,20 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN
– Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Faik Tunay’a aittir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Namık Havutça konuşacak efendim.
BAŞKAN
– Buyurun.
CHP
GRUBU ADINA NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütçe görüşmeleri üzerinde grubum adına söz aldım. Genel Kurulumuzu ve hepinizi
sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, gelir bütçesini konuşuyoruz ve bugün, Sayın Başbakan, burada sıklıkla
Türkiye'nin dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olduğunu söylüyor, ifade ediyor.
Eğer bu bir efsane değilse tabii ki, biz bundan bu ülkenin bir evladı olarak
gurur duyarız. Ancak, işçimiz, köylümüz, öğretmenimiz, emeklimiz bu 16’ncı
büyük ekonominin neresindedir?
Bakın,
bugün yarın öğretmenler eyleme gidiyor, sağlık çalışanları eyleme gidiyor.
Yirmi beş yıllık öğretmen 1.700 lira para alıyor.
Sayın
Maliye Bakanı, bugün 254 milyar lira gelir bütçesi, 294 milyar da gider bütçesi
bulunmaktadır. Arada 41 milyar açık vardır. Bu bütçe açığını kapatmak için
Hükûmetinizin uyguladığı yöntem, elektriğe zam, sigaraya zam, içkiye zam ve
bunun adına da halkın zekâsıyla alay eder gibi “Ayarlama” diyorsunuz
“Güncelleme” diyorsunuz. Ayıptır bu! Bu ülkede bu halkın sizi güncelleyeceği
günler yakındır. Bunu unutmayın Sayın Bakan. (CHP sıralarından alkışlar) Halkın
zekâsıyla alay edemezsiniz.
Bugün,
öğretmenlerimiz 16’ncı büyük ekonominin neresinde? Ben soruyorum buradan.
Burada
sıklıkla ifade ediliyor, kişi başına millî gelirimizin 10 bin dolar olduğu
söyleniyor. Buradan soruyorum Türkiye’deki tüm insanlarımıza, öğretmenlerimize,
emeklilere, işçilere, köylülere: Bankada 10 bin doları olan var mı bugün?
Nerede bu paralar? Kim oldu zengin? 16’ncı büyük ekonominin zengini kim oldu,
kim? Bunu soruyoruz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Ben sana söyleyeyim: Çalık, Albayrak, Ağaoğlu.
NAMIK
HAVUTÇA (Devamla) – Herhâlde biz olmadık.
Burada
bir şey daha var. Sayın Başbakanın dünyanın en zengin 10 başbakanı arasında
olduğu söyleniyor. Bu da efsane değilse…
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – İspatlanamayan şeyleri söylemeyin.
NAMIK
HAVUTÇA (Devamla) – Helal parayla kazanılmış zenginliğe bir itirazımız yok.
Burada daha önce söz verildiği gibi…
ORHAN
KARASAYAR (Hatay) – Elinde belge var mı? Belgeyle konuş.
NAMIK
HAVUTÇA (Devamla) – Burada daha önce söz verildiği gibi, dokunulmazlıkları
kaldıracağız ve her milletvekili mal beyanlarını Türk halkının bilgisine
sunacak “Bizim mal beyanımız budur.”
diyecek. Biz her zaman buna açığız. Helal parayla kazanılmış parada kimsenin
gözü bulunmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ben Balıkesir Milletvekiliyim. Balıkesir, tarım ve
hayvancılığın başkenti. Balıkesir, süt üretiminde Türkiye’nin
birinci kenti. Beyaz et üretiminde Türkiye’nin en önemli kenti. Ancak
çiftçilerimiz, köylülerimiz bugün tarlalarını satarak “namus” diye gördükleri
topraklarını satma noktasına geldiler.
Bakın,
Manyas Kızıksa ovasında belli zenginler arazileri
topluyorlar. Köylümüz tarlasını terk ediyor, üretimi terk ediyor. Neden terk
ediyor? Sayın Tarım Bakanı yurt dışında, sağda solda ucuz buğday arıyor, ucuz
çeltik arıyor ve bizim oralarda Tarım Bakanının adı “İthalat Bakanı” oldu.
Sayın Tarım Bakanı, Balıkesir’e gelin ve köylere gidin.
Değerli
Tarım Bakanı, sizin göreviniz dünyanın başka yerlerinden ucuz buğday, çeltik,
mısır aramak mıdır? Hiç sordunuz mu bu köylüye “Neden üretemiyorsunuz?” diye.
Bugün köylüler topraklarını neden satarlar? Sorulmadı değerli arkadaşlarım. Ben
bir çiftçi çocuğuyum. Ben bir köylü çocuğuyum. Ama ne yazık ki, bu ülkede Büyük
Atatürk’ün “Köylü, bu milletin efendisidir.” dediği köylü, bugün bu milletin
kölesi hâline gelmiştir. (CHP sıralarından alkışlar) Yazıktır bu ülkeye.
Değerli
milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisi harman zamanında piyasaya müdahale
ederek, köylülerimizi faizcinin, rantçının elinden,
piyasa dengelerinden korurdu köylümüzü. Bugün Toprak Mahsulleri Ofisi ne yazık
ki, görevini yapmıyor ve köylülerimizi faizciye, rantçıya
teslim ediyor. O nedenle, bunun hesabını bugün mutlaka vereceksiniz.
Değerli
milletvekilleri, Balıkesir’de bir SEKA var. 2003 yılında, sizin döneminizde
özelleştirilmiş ve özelleştirilmedi, yakınlarına peşkeş çekilen bir SEKA var.
Danıştay kararlarına rağmen, bugün, Balıkesir SEKA Albayrakların işgali
altında. Buradan haykırıyorum, iki defa da sordum. Balıkesir SEKA, Balıkesir’de
bugün, mahkeme kararlarına, Danıştay kararlarına rağmen, işgal altındadır,
Albayraklar tarafından işgal altındadır. 51 milyon dolar değeri olan bu önemli
üretim potansiyeli Balıkesir’in, Albayraklar’ın
elinde, bir gasbedilmiş durumdadır. Buradan
soruyorum: Balıkesir’de binlerce kardeşimiz işsiz. Balıkesir’de binlerce
üniversite mezunu var iş arayan, aş arayan. Sayın Başbakana soruyorum:
Balıkesir SEKA’yı siz görmüyor musunuz? Gelin, yeni bir üretim potansiyeli
olarak Balıkesir SEKA’nın, bir an önce, devlet tarafından ya da özel sektör
tarafından ama bir üretim potansiyeline girmesini arzu ediyoruz.
Şimdi
bakın, şeker fabrikaları yoluyla, özelleştirme yoluyla yeni bir SEKA,
Susurluk’ta yaratılmak isteniyor. Susurluk Şeker Fabrikası, yanlış üretim
planlaması sebebiyle yine özelleştirme noktasına geldi. Oysa,
Susurluk Şeker Fabrikası bölgenin, hayvancılığın, çiftçinin ve üretimin çok
önemli bir noktası. Yeni bir SEKA, yeni bir yer açılmadan, bu konuda
Hükûmetinizin çok önemli bir şekilde, bölge halkının, çiftçinin ve köylünün sesini
dinleyerek karar vermesi gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, ben bir öğretmen ve avukatım. 12 Eylül döneminde meslekten, beş
yıl yargılanarak mesleğimden uzaklaştırıldım ve beş yıl sonra beraat ettim,
altıncı yıl görevime başladım. Türkiye’de haksız tutuklamaların insan hakları
ihlalleri üzerinde ne kadar ağır bir tahribat yaptığını en iyi, yakıcı yaşayan
insanlardan biriyim. Sayın Başbakanımız da bir süre özgürlüğünden mahrum kaldı.
Özgürlükten mahrum kalmanın insan üzerinde ne kadar acı bir tahribat yaptığını
en iyi bilenlerden bir tanesidir.
Şimdi,
bakın, bu ülkede, Yüksek Seçim Kurulu kararlarıyla, oradan geçmiş, halkın önüne
koymuş ve milletin iradesiyle milletvekili seçilmiş milletvekillerimiz, ne
yazık ki millî irade, bugün, tutukluluk altındadır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarına, sözleşmelere rağmen, arkadaşlarımız orada, zindanlarda
çürümeye terk edilmiştir. Herhâlde bu durum, bu Parlamentonun demokrasi
tarihine kara bir dönem olarak geçecektir.
Bakın,
döneminizde bu ülkenin aydınlık ve demokrasi mücadelesini veren, İlhan Selçuk
gibi hayatının büyük bölümünü 12 Mart faşizmine, 12 Eylül faşizmine karşı
direnen adam sabaha karşı gözaltına alınıp o narin bedeninin ölümüne sebep
olunmuştur. Yine bu ülkede, sizin döneminizde, Çağdaş Yaşamı Destekleme
Derneğini yaratarak on binlerce genç kızımızı ışıkla, aydınlıkla buluşturan o
değerli hocamızı sabaha karşı hasta yatağından gözaltına alınarak onun narin
bedeninin ölümüne sebep oldunuz. Herhâlde bu durum, sizin adalet tarihinizin
kara bir dönemi olarak şimdiden tarihe geçmiştir.
Değerli
milletvekilleri, buraya halkımız bizi işçinin, köylünün, halkın sorunlarını
çözsün diye gönderdi. Geldiğimiz üç aylık dönemden beri burada halkı
ilgilendiren hangi yasayı görüştünüz? Halkın sokaklara dökülüp gösteri yaptığı
bir yasa mıydı bedelli askerlik yasası? Kimin yasasıydı? Hangi yasayı
görüştünüz? Bu Parlamentoda bugüne kadar, üç ay içerisinde halkımızı
ilgilendiren bir tek sorunu şuraya getirmediniz. Ama bunun hesabını bu millet
herhâlde sizden soracaktır. O nedenle, bu bütçe halkın bütçesi değil, bu bütçe
işçinin bütçesi değil, bu bütçe öğretmenin bütçesi değil, bu bütçe çiftçinin
bütçesi değil, bu bütçe olsa olsa rantçıların
bütçesidir ve bu bütçe bugüne kadar halka hiçbir şey vermemiştir, vermeyecektir
de.
O
nedenle, bu bütçeyle birlikte, halkımızın bundan sonra gerçekleri göreceği bir
dönemin başlaması umuduyla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor ve bu bütçenin
halkın bütçesi olmadığını bir kez daha burada ifade etmek istiyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Havutça.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN
– Buyurun.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Efendim, Sayın Hatip konuşurken…
BAŞKAN
– Buyurun, buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın,
partisine ve Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii, bu kürsüde eleştiriye her
zaman “Evet.” dedik ama doğrulanamayan, ispatlanamayan haksız birtakım
ithamlar, iftiralar milletvekili olarak hiçbirimize yakışmaz. Eğer, siz
söylediğinizi ispat edemezseniz, iftira atarsanız… İftira atanlara da ne
denildiğini bütün kamuoyu biliyor, bütün halkımız biliyor. Dünyanın en zengin
10 başbakanı içerisinde olduğunu buyurun ispat edin arkadaşlar varsa böyle bir
şey. Yine geçtiğimiz günlerde, Sayın Başbakanımızın dışarıda çeşitli hesaplarda
800 milyon doların üzerinde parasının olduğu sizler tarafından sıkça zikredildi.
Yakışmıyor arkadaşlar, yakışmıyor; milletvekili olarak yakışmıyor. Sayın
Başbakanımızın mal beyanı da açıktır, ilan edilmiştir, İnternet sayfasından da
ilan edilmiştir, ne tür mal varlığının olduğu da bellidir. Eğer varsa ki böyle
ispata yönelik birtakım bilginiz, belgeniz gelirsiniz burada açıklarsınız.
Onun
dışında yargıya müteallik olaylarla alakalı olarak da eğer değerli arkadaşlar,
böyle bir şüpheniz varsa, böyle bir suç isnadı varsa onun da yeri burası
değildir; onun yeri yargıdır, yargıdır. Yargıya gidersiniz eğer kendinize
güveniyorsanız, iddianızın doğru olduğuna siz inanıyorsanız önce yargıya
gidersiniz. Yargı gerekli soruşturmayı, kovuşturmayı, yargılamayı yapar,
suçluları cezalandırır. Kim olursa olsun, bakın kim olursa olsun; AK PARTİ’li, CHP’li, MHP’li, BDP’li
fark etmez; dili, dini, düşüncesi ne olursa olsun eğer kanunlar karşısında
işlemiş olduğu fiilin bir cezası varsa yargı ona karşılığını versin. Burada
karalamalar yapmayalım, burada bize yakışmayan birtakım ithamlarda
bulunmayalım. Bakın, sizlerle de alakalı, başka başka
kimselerle de alakalı çok çeşitli rivayetler, dedikodular var. Ama biz burada
bundan çekiniyoruz, “Bize de yakışmaz.” diyoruz, yakıştıramıyoruz kendimize,
yakışmıyor ama size de yakışmıyor. Lütfen arkadaşlar, bundan sonra kurusıkı
atmayın; daha doğru, daha düzgün, kesinleşmiş olan birtakım şeyler, bilginiz,
belgeniz varsa onları getirin söyleyin.
İkincisi:
Bu halkla kimin alay ettiği çok açık ve net. Halk
her şeyi görüyor, halk artık bilinçlenmiş değerli arkadaşlar. Halkımız şu anda,
o beğenmediğiniz köylümüz şu anda odalarında, evlerinde Meclis televizyonunu
izliyor, haberleri izliyor; akı da izliyor, karayı da izliyor. Kararını
halkımız veriyor ve halk kararını da… Hani “Söz de karar da millettedir.” dedik
ya ve seçim günü sandıklar halkın önüne geldiğinde, halk bütün hepsini
değerlendiriyor, oylarını veriyor. Halk kime daha çok itibar ediyorsa, “Kim
benim sorunlarımı çözüyor.” diyorsa ve inanıyorsa ağırlıklı olarak onu iktidara
getiriyor, ona oylarını veriyor, dolayısıyla halkın takdirine de rıza
gösterelim, saygı gösterelim.
Bütçe
halkı ilgilendirmiyor mu? “Halkı ilgilendiren bir şey görüşmüyoruz.” diyor.
Arkadaşlar,
bütçe, işçiyi de ilgilendirir, çiftçiyi de ilgilendirir, köylüyü de
ilgilendirir, esnafı da, memuru da, bu ülkede yaşayan herkesi, yatırımlarıyla,
hizmetleriyle herkesi ilgilendiriyor, dolayısıyla halkı ilgilendiren kanunlarla
birlikte…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET
AYDIN (Devamla) - …bunun hepimiz üzerinde çalışıyoruz.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan, bir şeyi düzeltmem gerekiyor, “kurusıkı”
bir şeyi var.
BAŞKAN
– Buyurun.
5.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, şahsına
ve partisine sataşması nedeniyle konuşması
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) – Değerli arkadaşlarım, sanırım konuşmamın iyi dinlenmediği
ve yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Zira, ben, Sayın
Başbakana herhangi bir isnatta, hakarette bulunmadım, öyle bir kastım da söz
konusu değil, sadece kamuoyunda konuşulan ve basında yer alan, Sayın Başbakanın
dünyanın en zengin 10 Başbakanından biri olduğu konusunda bir şey üzerine ifade
ettim, efsane olup olmadığını sordum.
Bizim
buradaki maksadımız ve söylemimiz şu: Bu Parlamentoda temiz toplum, şeffaf
toplum için Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, milletvekillerinin
dokunulmazlığının kaldırılarak haklarındaki isnatları sadece yasama ve kürsü
dokunulmazlığı dışındaki her türlü işlemlerinin, eylemlerinin, faaliyetlerinin
yasama dokunulmazlığı çerçevesinde mütalaa edilmemesini düşünüyoruz ve bunun
temiz toplum için zorunlu olduğunu düşünüyoruz. O nedenle,
hâliyle toplumun yönettiği ve seçtiği insanların mal varlıklarının göreve
başladıklarında ne kadar, görevi bittiklerinde ne kadar olduğunun mal
varlıklarının takip edilerek kamuoyuna sunulması temiz toplum için, çağdaş
toplum için ve demokratik bir toplum için gereklidir, onu ifade etmeye çalıştım
yoksa Sayın Başbakana herhangi bir şeyimiz söz konusu değil.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Aydın, Cumhuriyet Halk Partililere “Kurusıkı atmayın.”
dedi, ona cevap vereceğim.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Hayır, arkadaş cevap verdi zaten.
BAŞKAN
– Şimdi, bakın, yani bir yol açıldı, ben bu yoldan dönmem ama herkes izliyor.
Şimdi, kurusıkı atmadığınızı ifade edin.
Buyurun.
6.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Siz de dikkatli dinleyin Sayın Aydın.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Sayın Aydın, az önce “Beğenmediğiniz köylüler.” dediniz,
herhâlde “Beğenmediğimiz köylüler.” demek istediniz!
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Hayır, hayır, biz köylü evladıyız. Ben köyden geldim.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Bizim böyle, bir köy çocuğu olarak köylüleri beğenmemek gibi
bir derdimiz olamaz. Önce o konuda bence bir düzeltme yapın.
“Bu
millet izliyor.” dediniz, “Akı da, karayı da izliyor.” dediniz. Bakın ben size
bir ak hikâyesi anlatayım.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Kabak tadı vermesin ha, kabak tadı vermesin!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Bazılarının adı aktır, bazılarının alnı aktır! Bizim alnımız
ak, sizin adınız ak! İkincisi bu. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Bizim gönlümüz de ak, alnımız da ak.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Üçüncüsü: Diyorsunuz ki “Mal varlığı...” Bakın, değerli
arkadaşlarım, milletvekilleri, hadi hep beraber… Zaten aralık ayında yapmıyor muyuz
bunu, vermiyor muyuz mal beyanı, Meclis Başkanlığına vermiyor muyuz? Ben Meclis
Başkanlığına vermiyorum, yerel gazetelere de veriyorum. Herkes şahit buna.
Gelin hep beraber Meclis Başkanlığına verdiğimiz mal varlığımızı basına da
verelim. Bıraktım mal varlığını, geçtik mal varlığını, biz bu ülkede
Başbakanın, Cumhurbaşkanının, bakanların yurt dışına gittiklerinde aldıkları
hediyeleri öğrenemiyoruz. Mal varlığını geçtik. Yani onlarca soru önergesi var
22’nci Dönemde, 23’üncü Dönemde, bu dönemde, onlarca köşe yazısı var. Mal
varlığını öğrenmekten vazgeçtik, hediyeleri öğrenemiyoruz hediyeleri! Bu soru
önergelerini istiyorsanız, bu konuda bilginiz yoksa,
size ben vereyim. 22’nci Dönemde, 23’üncü Dönemde, 24’üncü Dönemde Cumhuriyet
Halk Partili milletvekillerinin “Şu şu şu ziyaretlerde şu bakana, şu başbakana, cumhurbaşkanına
verilen hediyeler nelerdir? Bunların kaydı tutulmuş mudur? Bir insan hediye
almışsa bunu neden gizler, neden gizliyor? Memura genelge göndereceksin,
“Kravat bile almayacaksın.” diyeceksin, kendin alacaksın! Şimdi televizyonda haberler geçiyor,
yılbaşında kravat, gömlek almak bile yasakmış. Alınmasın, doğru. Aldığı
hediyenin hesabını veremeyen, aldığı hediyenin soru önergesinin cevabını
veremeyen mal varlığının hesabını nasıl verecek? Dolayısıyla, bunlar bir
dedikodu olarak alır büyür. Eğer kendinize güveniyorsanız hep birlikte çıkarız
halkın karşısına, medyayla paylaşırız bunu, bunda yanlış bir şey yok. Bunda
yanlış bir şey yok, hep beraber paylaşalım. İsterseniz bu Meclise örnek olalım,
önce grup başkan vekilleri olarak başlayalım, hadi.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Önce yasa teklifi verelim.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Grup başkan vekilleri olarak, yarın sizinle birlikte
açıklamaya hazırım. Gocunduğumuz yok.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Endişemiz yok, bizim bir korkumuz yok.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Yani, biz kurusıkı atmıyoruz, iftira atmıyoruz. Cevap
verilemediği için biz de konuşmaya devam ediyoruz.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir
saniye, açmadım daha.
Şimdi,
ben zannederim eşitledim bu karşılıklı olarak sataşmayı.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Onlar öne geçti.
BAŞKAN
– Bir saniye…
Şimdi,
son olarak üç dakika Sayın Aydın’a söz veriyorum. Şu saatten sonra -bu dakikada
yani sayı eşit- şu dakikadan itibaren, sataşma için herkese iki dakika
vereceğim, haberiniz olsun.
Buyurun
Sayın Aydın.
Madem
biz bu işi ortaoyununa çevirdik…
7.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii,
bizim de alnımız da ak, gönlümüz de ak, Partimiz de ak. Ondan hiç kimsenin
endişesi yok, şüphesi yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ak
siyaseti yapmak üzere buraya geldik ve bugüne kadarki icraatlarımız
da ortada. Dokuz bütçeyi halk adına ne kadar güzel kullandıysak, bu onuncu
bütçeyi de inşallah milletimizin yararına, en üst düzeyde olacak şekilde
kullanacağız.
Değerli
arkadaşlar, tabii az önce şunu ifade etmeye çalıştım: Burası dedikodu yeri
değil, dedikodular üzerinden siyaset yapmayalım. Bu manada ben bunu derken,
tekrar arkadaşımız söz alıp yeniden böyle bir şeyin içerisine giriyor.
Bakın,
şimdi yeni bir şey aldım, bir dedikodudur -ben böyle bir isnatta da
bulunmuyorum- dedikodu da değil, kendisinin bir açıklaması. Sayın Selami Öztürk
-Selami Öztürk’ün kim olduğunu biliyorsunuz herhâlde, şu anda isterseniz
Google’dan tarayın- yeni bir açıklaması. SODEM tanıtım toplantısında şunu
diyor: “AK PARTİ daha demokratik, CHP statükocu ve
faşisttir. CHP, sadece para lazım olunca bizi arıyor.”
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Zamanda mı yazıyor?
AHMET
AYDIN (Devamla) – Bakın, bunu sabah da biliyordum ama az önce açıklamadım,
konuşmadım.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Hangi gazetede çıkmış bu?
AHMET
AYDIN (Devamla) – Bugün bakın SODEM tanıtım toplantısında…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Zaman yazmıştır.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Hangi gazete?
AHMET
AYDIN (Devamla) – İnternete gir, SODEM tanıtım toplantısında, CHP’li Selami
Öztürk’ün -kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim- ifadeleri, kendi ifadeleri.
Bunu ben söylemiyorum, bakın, bu kendi ifadeleridir.
Az
önce, ben bunu bilmeme rağmen söylemedim ama siz buna mecbur ettiniz.
Teşekkür
ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Hayrola Sayın Altay, sizinle ilgili bir konu geçmedi.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, partimize mensup bir belediye başkanına yönelik
bir İnternet sitesi kaynaklı haberin buraya getirilmesi, bir grup başkan
vekiline ne kadar yakışır, bilmem ama biz buraya, böyle milyon tane haber
getiririz.
Kaldı
ki biraz önce iktidar partisinin grup başkan vekili, milletvekilimizin,
Başbakanın mal varlığıyla ilgili iddiasının yalan olduğunu, “Gelin ispatlayın.”
diyerek de bir çağrıda bulundu. Geçen dönem bu konu bu Parlamentoda gündeme
geldi ve Sayın Başbakan bu konuda bana bir dava da açtı.
Müsaade
ederseniz, grubumuzun iddiasını ispatlamak için söz talep ediyorum.
BAŞKAN
– Yeteri kadar konuşuldu.
Birleşime
yarım saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.51
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara),
Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43’üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
2010
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam
ediyoruz.
Komisyon?
Burada.
Hükûmet?
Burada.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, biraz önce ben sizle konuşurken görüşmeyi
kestiniz. İktidar partisi Grup Başkan Vekilinin Belediye Başkanımızın
söylemediği bir sözü kürsüde söyleyerek partimizi rencide ettiğini ve haksız
ithamda bulunduğunu düşünüyorum, söz talep ediyorum.
BAŞKAN
– İşte, olmuyor ara verdikten sonra. Sizin söyledikleriniz zaten kayıtlara
geçti Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Sayın Başkanım, 63’üncü maddeye göre o zaman sizin tutumunuzla
ilgili usul tartışmasını istiyorum. Aleyhinizde söz istiyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Açamazsınız efendim.
BAŞKAN
– Ha onu açarım, hayhay.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, 63’üncü maddeyi, usul tartışmasını…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Ya böyle bir şey olmaz ki Sayın Başkanım.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Nasıl “olmaz ki” efendim?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Ya Engin, gözünü seveyim.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Ne demek “Gözünü seveyim” Başkanım ya! Bu benim en yasal hakkım
ya. Siz mi buradan Başkanlık Divanını idare edeceksiniz ya?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Hayır öyle bir şey yok.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım…
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Ya da siz mi edeceksiniz?
Söz
talep ediyorum, aleyhinizde söz istiyorum. Tutumunuzu doğru bulmuyorum.
BAŞKAN
– Muhterem, itiraz etmedim. Gelin bari dövün beni, lahavle!
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Estağfurullah, ben size bir şey demedim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, önce bizi dövdükten sonra size gelecek herhâlde.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Ne münasebet, “Olmaz!” Oturduğu yerden grup başkan…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Böyle mi yöneteceğiz bu Meclisi?
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Bu Parlamento grup başkan vekillerinin sevk ve idare ettiği bir
parlamento değildir. Milletvekilleri özgür iradelerini burada kullanırlar. Siz
Grup Başkan Vekilleri oturduğunuz yerden Başkanlık Divanında…
BAŞKAN
– Sayın Altay…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Hayır, ben usul tartışmasıyla ilgili kendisine bir şey söylemedim.
Şimdi,
ben Sayın Grup Başkan Vekillerini arkaya rica ediyorum. On dakika ara vereceğim
birleşime. Ondan sonra da usul tartışmasını açacağım Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Peki.
BAŞKAN
- Buyurun.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.25
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.40
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara),
Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43’üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2010
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam
ediyoruz.
Komisyon?
Burada.
Hükûmet?
Burada.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük…
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Sayın Başkanım, 63’e göre talebim geçerlidir.
BAŞKAN
– Kaça göre?
ENGİN
ALTAY (Sinop) – 63’e göre tutumunuzla ilgili talebim geçerlidir.
BAŞKAN
– Peki, buyurun.
Tutumum
lehinde, aleyhinde…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Lehte istiyorum.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Lehinde…
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Ben de aleyhte istiyorum efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Tutumunuz lehinde Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Altay.
VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- İç Tüzük’ün
69’uncu maddesine uygun söz vermediği gerekçesiyle Başkanın tutumu hakkında
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin zamanının, mesaisinin değerli olduğunu biliyorum.
Biraz
önce sesimi size yükseltmedim. Öyle anladıysanız yanlış olmuştur. Sayın Şandır
ve Sayın Elitaş’a sesimi yükselttim. Onu da belirtmek
istiyorum.
Parlamento
iradesinin, Meclis Başkanlık Divanı tarafından, zaman zaman başkan vekilinin
uygulamalarına göre Parlamentodaki iş ve işlemlerin yürütülmesini de doğru
bulmadığımı belirtmek isterim. Bu Parlamentonun bir İç Tüzük’ü
vardır. Bu İç Tüzük, Başkanlık Divanını da, grup yöneticilerini de ve bütün
milletvekillerini de bağlar ama buradaki milletvekilleri, bu Genel Kurulda
bulunan milletvekillerinin bu Parlamentoda İç Tüzük hükümlerine göre, İç Tüzük’ün el verdiği kadarıyla da düşüncelerini ifade etme
hakları vardır. Hele hele İç Tüzük’ten kaynaklı
haklarını kullanmak her milletvekilinin görevidir.
Şimdi,
biraz önce İktidar Partisi Grup Başkan Vekilinin, bir İnternet sitesindeki
haber portalına dayalı olarak, bu kürsüye gelip İstanbul’da
bir Belediye Başkanımızın söylemediği sözleri, o söylemiş gibi bu Genel Kurula
nakletmesini bir kere Sayın Grup Başkan Vekiline yakıştıramam. Bir İnternet
sitesinden, her gün çeşitli haber portallarında Sayın
Başbakanla ilgili, sizlerle ilgili, bizlerle ilgili bir sürü haber çıkar.
Bunların bir öneminin, bir şeyinin olması gerekir. Akreditasyon diye bir şey
var. Sayın Belediye Başkanımızın da söylediği şudur, Sayın Grup Başkan
Vekilinin çarpıttığı ama Belediye Başkanımızın söylediği de şudur: “AKP, yurt
dışı temaslarında kendisini oldukça demokrat, CHP’yi de statükocu
ve faşist bir parti gibi algılanmasına yönelik iş, işlem ve görüşme yapıyor.
Bizim buna yönelik olarak tedbir almamız gerekir.” demiştir Sayın Belediye
Başkanımız. Olay bundan ibarettir. Yani bütün işi gücü bitirdiniz, bir İnternet
sitesinde okuduğunuz bir şeyi burada gelip konuşarak CHP’ye zarar vereceğinizi
zannediyorsunuz. Bunu size yakıştıramadım.
Şimdi,
süreme bakıyorum: 37 saniye. Buradan Sayın Ahmet Aydın dedi ki: “Başbakanın dünyanın
en zengin 10’uncu başbakanı olmasıyla ilgili iddia yalandır.”
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Doğru, yalandır.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – “Gelin, ispatlayın.” dedi. Sürem yeterse ispatlayacağım.
Yirmi beş saniyem var, yirmi beş saniyede bunu ispat edemem ama bu konuda bir
tartışma açalım sizin de kabul edeceğiniz şekilde; Allah daha çok versin, gözüm
yok (CHP sıralarından alkışlar) ama Başbakanın mal varlığı bakımından dünyanın
sayılı başbakanları, ilk 12 içinde olduğunu ben ispatlamaya hazırım.
Genel
Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Tutumumun lehinde Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2010 yılı kesin hesap
kanununu görüşüyoruz. Biraz sonra bir maddede konuşacağım, orada bu konudaki
endişelerimi ve düşüncelerimi ifade edeceğim ama usul tartışmasına sebep olan
konudaki hassasiyetim ve itirazım bu sebepten kaynaklanmaktadır. Sabahtan bu
yana, saat 13.00’ten bu yana iktidar partisiyle ana muhalefet partisi arasında
sebeplerini hiç sorgulamadığım, kendilerince-kendi takdirleridir- haklıdırlar,
bir tartışma devam etmektedir. Bu tartışmanın içerisinde Milliyetçi Hareket
Partisi yoktur. Hiç sebebi sorgulamıyorum, kendi takdirleridir, önemlidir;
cevap verilmesi, konuşulması gereken konular olabilir ama bugün burada 2010
yılı kesin hesabını görüşüyoruz. Bu çok önemli. Millet
adına yapıyoruz bu görevi. Bu görevin yapılmasına fırsat verilmesi açısından
yeni başlayacak bir tartışmaya itirazım olmuştur Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkan Vekili olarak. Bu Genel Kurulda biz de bulunuyoruz, bu yapılan
çalışmalar müspetiyle, menfisiyle bizi de ilgilendiriyor. Dolayısıyla, bana
göre bugün yapılmaması gereken bu tartışmaların devam ettirilmemesi
gerekiyordu. İtirazım budur. Sayın Altay’ın bana sesini yükseltmesinde mutlaka
kendince bir haklı sebebi var, onu üzdüğüm için ben de üzgünüm ama nereye kadar
devam ettireceğiz değerli arkadaşlar? Yani birbirinizin liderleriyle ilgili,
gazetelerde çıkan beyanlarla ilgili bu tartışmayı nereye kadar devam
ettireceğiz?
İtirazım
şudur: Bu Meclisi İç Tüzük yönetecek. Hepimiz de hukuk kurucuları olarak
kurduğumuz bu hukuka uymak mecburiyetindeyiz. Sayın Başkanı her defasında “İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarımızdır.” diyerek zora sokmanın
hiç kimseye faydası da yok, böyle bir hak da yok. İtiraz ettiğim husus bu.
Bu
sebeple söylüyorum, ben, tüm grup başkan vekili arkadaşlarımın, tüm
milletvekillerinin… Yani, milletin önünde yaptığımız bu tartışmanın bu millette
bir karşılığı yok değerli arkadaşlar. Akıl yarışına, horoz dövüşüne gerek yok.
Yazık oluyor, bana göre millete de saygısızlık oluyor.
Bunu
durdurmak gerekiyor. Bu anlamda, ben Sayın Meclis Başkanımızın daha inisiyatifli davranarak, İç Tüzük’ün
gereği neyse, kimin canı yanarsa yansın, onu uygulamasını da talep ediyorum.
Sayın
Başkanın lehinde konuşuyorum. Başkanın hoşgörüsünü istismar ettiğimiz
kanaatindeyim.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın, aleyhte söz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Aslında
Sayın Başkanım, tutumunuzun İç Tüzük gereği olduğunun farkındayım ve bugüne
kadarki tutumlarınız da hep böyle oldu. Takdir de ediyoruz, teşekkür de
ediyoruz İç Tüzük’ü uyguladığınız için. Ama bugünkü
bu usul tartışmasını anlamsız bulduğum için aleyhte söz aldım. Bu usul
tartışması olmamalıydı. Bunun dışındaki bütün usullerde de tamamen İç Tüzük’e sadık kalındı, bundan dolayı grubum adına da teşekkür
ediyorum.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakın, biz milletvekilleri olup, kalkıp burada konuşuyoruz,
tartışıyoruz, istişareler yapıyoruz. Zaman zaman belki bizlerin de istemediği
birtakım laflar çıkıveriyor ağzımızdan, biraz daha dikkatli olmamız lazım. Hele
ki biz, bugüne kadar mümkün mertebe, liderlerle alakalı, dilimize pelesenk
vurduk, liderlerle alakalı konuşmamaya ciddi gayretler sarf ettik.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Gazetelere verdin ama!
AHMET
AYDIN (Devamla) – Dedikodu olsun olmasın, çok önemli değil ama liderleri mümkün
mertebe ağzımıza almamaya çalıştık. Ama Sayın Başbakan Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin Başbakanıdır, hepimizin Başbakanıdır. Şu anda dünyanın gıpta
ettiği, imrendiği bir Başbakandır, dünya lideri olan bir Başbakandır. Böyle bir
Başbakanla alakalı olarak “Yok, 800 milyon dışarıda hesabı var; yok, bilmem,
işte, dünyanın 10 zengin başbakanından biri; yok, hediyeleri bilmem ne yaptı…”
Arkadaşlar,
bildiğiniz bir şey varsa, kesin olan bilgiye, belgeye dayalı bir şeyiniz varsa
gelin burada konuşalım, el birliğiyle tartışalım ya da daha da ötesi, o
tartışmanın yeri de burası değildir, yargıdır, yargıya belgelerinizi
verirsiniz.
Ha,
süre konusunda da endişeniz olmasın, zaten sürekli konuşuyorsunuz. Üç dakika
değil, on dakikada, yirmi dakikada bunu ispat da edersiniz zaten, ondan bizim
bir çekincemiz yok.
Sayın
Başbakanımız gönül zengini bir insandır. Bütün Türkiye’yi, bütün dünyayı
kucaklayabilecek zenginliğe, gönle sahiptir, bunu bilin yeter. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Onun
dışında, değerli arkadaşlar, bakın şu ifade aynen kullanılıyor. Bakın, ben daha
önce de bunu bildiğim hâlde konuşmadım. Konuşmam, ben iddialar üzerine
konuşmam, dedikodular üzerine konuşmam ama kendi ifadesi olduğu için, siz
mecbur ettiğiniz için şunu konuştum:
Bakın,
kendi ifadesidir Sayın Selami Öztürk’ün. SODEM Yönetim Kurulu Başkanı ve
Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’ün kendi ifadesi: “Avrupa’da AKP daha
demokratik bir parti olarak biliniyor, CHP ise statükocu
ve faşist düşünceye sahip bir parti olarak biliniyor…”
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Demin öyle söylemedin ama!
AHMET
AYDIN (Devamla) – “…Amacımız, Türkiye genelinde yer alan 500 CHP’li belediyenin
400’ünü SODEM’e üye yapmak…”
MUHAMMET
RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Ahmet, aklın ermez senin, aklın ermez!
AHMET
AYDIN (Devamla) – “…Hepimizin bildiği gibi özellikle CHP’li belediyelere
baskınlar düzenleniyor. Hangi belediyemize baskın düzenlenirse düzenlensin
bizler o belediyemize, başkanımıza sahip çıkmalıyız.”
Yine
altını çizeceğim bir başka husus, aynı şekilde devam ediyor: “Maalesef Genel
Merkezdekiler para lazım olunca ‘Gelin bakalım buraya.’ diyor.” Bu, Sayın
Selami Öztürk’ün kendi ifadesi değerli arkadaşlar.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Demin söylediğin öyle miydi!
AHMET
AYDIN (Devamla) – Aynı şekilde tırnak içerisinde kullandım ve bunu da siz
mecbur ettiğiniz için söyledim. Yoksa ben böyle şeyler üzerinde siyaset yapmam.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Kardeşim, demin söylediğinle bunun arasında dağlar kadar fark
var! Ayıp ya ayıp!
AHMET
AYDIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Elitaş, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çalışma usul ve esaslarını belirleyen temel yasamız,
anayasamız bizim İç Tüzük’ümüz ama görüyorum ki
özellikle 24’üncü Dönemde bazı milletvekili arkadaşlarımızın İç Tüzük uzmanı
olduğunu ve her istedikleri anda kendilerinin bir söz talep etmeyle istekleri
olduğunu veya bu söz taleplerinin hakkı olduğunu ifade ediyorlar.
Bakın
değerli arkadaşlar, siyasi partiler kanuna göre kurulmuş organlardır. Bu
organların da nasıl olacağını –işleyişiyle ilgili- Siyasi Partiler Kanunu,
partilerin tüzüğü belirler. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü siyasi parti
grup başkan vekillerine de, 20 milletvekili olan bir parti grup kurar, o grup
başkan vekillerine de yetki verir. Grup başkan vekilleri, grup başkanı adına
yani genel başkanları adına burada siyasi partileri temsil eder. Haftada bir
gün, iki gün, üç gün grup önerileri getirilir, Danışma Kurulu önerileri
getirilir ve bütün partileri bağlamak üzere siyasi parti grup başkan vekilleri
buna imza atar. Ama Sayın Altay’ın burada “Siyasi parti grup başkan vekillerinin
gruba hâkim olması” ile ilgili ifadesini açıkçası ben yadırgadığımı ifade
ediyorum.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Benim söylediğimi çarpıtmayın.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, yadırgadığımı ifade ediyorum. Burada AK PARTİ grup
başkan vekillerinden herhâlde arkadaşlarımız memnundur.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Mustafa Elitaş, burası askerî kışla
mı? Senin kafan bu kadar!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Grup başkan vekiliyle istişare etmeden hiçbir milletvekili
arkadaşımız gelip de “Biz şöyle söz istiyoruz.” diye ortaya çıkmadı. Diğer
siyasi partiler de aynı şekilde bu âdete, bu kanuni düzenlemeye, bu verilen
yetkiye de boyun büküyorlar ama ben öyle tahmin ediyorum ki Sayın Altay kendi
grup başkan vekilini burada zor durumda bırakmıştır.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin yurt dışında nasıl algılandığıyla
ilgili Belediye Başkanı bir beyanda bulunmuş. Belediye Başkanı altını çiziyor,
diyor ki: “Bizim CHP olarak yurt dışı seyahatlerimiz az. Adalet ve Kalkınma
Partisi gezdiğinde, Sayın Başbakan, sayın bakanlar gittiğinde Türkiye ile
ilgili algılar çok iyi noktada.” Ama şunu söylüyorum, Sayın Altay diyor ki:
“Gittiğiniz zaman CHP’yi karalıyorsunuz.”
Ben
Sayın Başbakanla ve diğer grup başkan vekili arkadaşlarımız Sayın Başbakanla
gittiğimizde toplantılara katılıyoruz, inanır mısınız inanmaz mısınız
bilmiyorum ama yani Cumhuriyet Halk Partisinin “C”si
geçmiyor o toplantılarda görüşülürken.
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) – Doğru söylemiyorsun!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye dışında Türkiye ile
ilgili nasıl çalıştığı bizi ilgilendirmez ama Türkiye Cumhuriyeti devletinin son
yıldaki yaptığı performansla ilgili yapılan bir konferansta bir ülkenin
başbakanının veya dışişleri bakanının Türkiye ile ilgili övgü meselesine Sayın
Genel Başkanın ne söylediğini tüm medya yazdı.
Yani,
bir de şu var değerli arkadaşlar: Bakın, Sayın Başbakanla ilgili mal varlığını
internet sitelerinden, şunlardan bunlardan kulaktan dolma bilgilerle değil,
girin akparti.org.tr’ye,
Sayın Başbakanın mal varlığı orada yazıyor. Yani, bunu kalkıp da farklı farklı
noktalara getirip dedikoduyla bu meseleyi gündeme taşımanın hiç kimseye faydası
yok.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Akar, buyurun.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, öncelikle şunu belirtmek istiyorum: İlk önce söz
talep eden insanlardan biriydim. AKP Grubu benden sonra söz talebinde bulundu,
buna rağmen sözü ona verdiniz.
Şimdi,
bizim bir belediye başkanımızın yapmış olduğu bir toplantıda çıkan sözleri,
çeşitli medya organlarında çıkan sözlerini, buraya gündeme taşıyorlar.
Taşıdıkları medya organlarını da biliyoruz, hangi medya organları olduğunu da
biliyoruz, yandaş medyayı çok iyi kullanıyorlar ve bunu Meclis kürsüsüne
getiriyorlar. Dün ben Meclis kürsüsünden AKP’li bir belediye başkanının, Kartepe Belediye Başkanının tutanaklarını okudum. Bunun hakkında
ne yaptıklarını bu Türkiye’ye anlatsınlar. Yedi ceddine topladığı parayı
dağıtan bir Belediye Başkanının, yine yedi ceddine bu parayı harcatan bir
Belediye Başkanının burada teknik takip sonuçlarını açıkladım. Bu konuda ne
yaptıklarını anlatsınlar Türkiye Cumhuriyeti’nde. Bakın, bu Belediye Başkanı
hâlen görevine devam etmektedir, rüşveti veren Genel Müdür hâlen görevine devam
etmektedir. Bunun yanında, bu ülkede parasız eğitim isteyen çocuklar on dokuz
ay hapis yatmaktadır. Bu ülkede basında Hükûmet aleyhine, Başbakan aleyhine
yazı yazan tüm yazarlar, gazeteciler tutuklu bulunmaktadır, bin günden daha
fazla zamandır tutuklu bulunmaktadır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 69’uncu
maddesinin ikinci fıkrasında, açıklama ve cevaplar için Başkanın aynı oturum
içinde olmak üzere söz verme zamanını takdir edeceği hüküm altına alınmıştır.
Bu hüküm çerçevesinde Sayın Altay’a bir sonraki oturumda söz verilmemiştir.
Tutumum İç Tüzük’e uygundur ve tutumumda bir
değişiklik olmamıştır.
Şimdi
3’üncü madde üzerinde gruplar adına Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır…
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş’ın
Cumhuriyet Halk Partisini nitelemesiyle ilgili bir açıklamada bulunmak istiyorum.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sakin
olun… Sakin olun…
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Grup başkan vekilleri varken…
DURDU
MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Grup başkan vekilleri var, size ne oluyor?
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Şandır’ı çağırdı.
BAŞKAN
– Sayın Güneş… Bir saniye… Bir saniye… Duymuyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Grup Başkan Vekilimizi çağırdınız kürsüye dolayısıyla…
BAŞKAN
– Biliyorum Sayın Vural. Bir saniye…
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) – Cumhuriyet Halk Partisinin yurt dışında nasıl algılandığına
ve Kadıköy Belediye Başkanının tırnak içinde ne söylediğine dair kürsüden bir
şey söyledi. Ben bu konuda…
BAŞKAN
– Sayın Güneş, şimdi ben tutanakları getirteceğim. Uzunca bir dönem var, eğer
gerçekten öyleyse söz vereceğim ama tutanakları göreceğim.
Sayın
Şandır, siz buyurun.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87)
(Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
MHP
GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında
ben üçüncü dönem Meclisteyim, benden daha eski
arkadaşlarımız var bu Mecliste. Her geçen gün yeni şeyler kazanıyoruz, her
geçen gün yeni birtakım usuller geliştiriyoruz. Biliyor musunuz, eskiden bu
kesin hesap kanunu üzerinde, maddeler üzerinde konuşma yapılmazdı ama şimdi her
konuyu fırsat bilerek konuşuyoruz -konuşmuyoruz tartışıyoruz, keşke
tartışabilsek- birbirimizi hiç dinlemeden dövüşüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, birleşerek oturum düzenliyoruz ve müzakere yapıyoruz; hukukumuzun
tanımı bu, teamüllerimiz bu, kültürümüz bu. Konumuz neyse onu birlikte ve
burada oturarak müzakere etmemiz gerekiyor ama farkında mısınız 2012 bütçe
tartışmalarının hemen tamamı Sayın Başbakan merkezli tartışma oldu. Ben iktidar
partisi grubuna da hatırlatıyorum: Yani Sayın Başbakanı tartışarak -savunmak
anlamında, muhalefet olarak da tenkit etmek anlamında- sürekli burada gündemde
tutarak yıprattığınızın farkında değil misiniz? Bu doğru değil arkadaşlar. Bir
endişemi dile getirmek için söz almıştım yoksa bu kanun tasarısında konuşmak
gibi bir arzum yoktu.
3’üncü
maddenin madde başlığı “Denge” tablosudur, denge. Bu konuda gördüğümü ifade
ettikten sonra bir endişemi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle kesin hesap kanunu inanınız ki bütçeden bana göre daha
önemli. İçimizde iktisatçı hocalar var, sayın milletvekillerimiz var. Kesin
hesap, aslında hükûmetin ibra imkânıdır, makamıdır. Bir önceki yılın yani 2010
yılının burada kabul edilen bütçesinin Hükûmet tarafından doğru kullanılıp
kullanılamadığının, ortaya konulan hedeflerin gerçekleştirilip
gerçekleştirilemediğinin tartışılması gereken bir alan kesin hesap kanunu. Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ısrarla teklifimiz şu:
Kesin hesap kanunu bütçeden ayrılmalı, bir farklı zamanda, bir farklı usulle
tartışılmalı çünkü kesin hesap milletin kaynaklarının nasıl kullanıldığını,
kullanıldı bitti çünkü şimdi 2012 yılı bütçesini görüşüyoruz, muhammen bütçe,
onu bir sene sonra sorgulayacağız, iki sene sonra sorgulayacağız ama 2010
yılında bu Meclisin kabul ettiği kanunun, bütçenin nasıl kullanıldığını kesin
hesap kanununda tartışıyoruz. Bu, bir anlamda ibra müessesesidir ama yani
bütçeyi tartışmıyoruz, Hükûmeti bu noktada tartışmıyoruz, Hükûmetin de işine
geliyor, iktidar partisi grubunun da işine geliyor. Gündemdeki politikaları
tartışıyoruz, kişiler üzerinden tartışıyoruz, birbirimizin ne dediğini de
dinlemeden dövüşüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan bana göre samimi bir gayretle, bir çırpınışla bütçesini
savunuyor, kalkıyor burada rakamları ısrarla söylüyor, anlatmaya çalışıyor,
yetişemediğine diyor ki: “Daha sonra görüşelim.” Ben bu gayretine teşekkür
ediyorum ama Sayın Bakanın şunu da samimiyetle kabul etmesi lazım: Sayın Bakan,
hep geriye doğru kendinizi endeksleyerek burada rakamları ifade etmeye
kalkarsanız bu size de haksızlık. Yani siz, Türkiye’yi “Lider ülke Türkiye.”
yapma iddiasında olan bir iktidarın Bakanısınız. 2002’ye endeksli olarak,
2002’nin terazisine çıkararak bugünü anlatmaya kalkmanız, bana göre hem doğru
değil hem de size yakışmıyor.
Şimdi,
2010 yılı, üzerinde konuştuğumuz kesin hesap kanununun gereği 2010 yılı denge
hesabının, denge tablosunun görüntüsü şudur Sayın Bakan: 254 milyar -küsurunu
söylemeyelim- TL geliriniz olmuş, 40 milyar açığınız olmuş, 294 milyar
gideriniz, 254 milyar geliriniz olmuş, 40 milyar lira açığınız var. Bütçeniz
açık, döviz girişiniz çıkışınız açık, dış ticaretiniz açık. Bu uygulamada
dengenin var olduğunu söyleyebilmeniz mümkün mü? İki yakası bir araya gelemeyen
bir bütçe bu, bir Hükûmet, bir ülke. Dolayısıyla, bu bütçeyi savunabilme ve
geleceğe güven verebilme, 2012 yılı bütçesine bizim güvenmemizi talep edebilme
hakkınız yok. 2010 yılı, ayinesi iştir kişinin,
ortada ama 2002’ye göre kendinizi endeksler, geriye doğru, geçmişe doğru bugünü
değerlendirmeye kalkarsanız, kendinizi nerede görmek istiyorsanız, nereye layık
görüyorsanız oraya göre mukayese edersiniz. Siz ileriye doğru mu bakıyorsunuz
yoksa hep omzunuzun arkasına bakarak, geriye doğru bakarak mı bu arabayı
ileriye taşımaya çalışıyorsunuz? Temel yanlışınız bu Sayın Bakan.
Endişemi
de ifade edeyim: Dengenin rakamlarını konuşmaya gerek yok, sonuç itibarıyla
2010 yılının gelir ve gider açığı 40 milyar TL, yüzde 20’ye yakın bir açık, iki
yakası bir araya gelmeyen bir bütçe ve bu bütçeyi uygulayan Hükûmet olarak
sizsiniz.
Dolayısıyla,
bu gayretleriniz, bu bütçeyi savunma gayretleriniz çok da karşılık bulmuyor
Sayın Bakan, toplum da bunu bu şekilde anlıyor çünkü milletin de iki yakası bir
araya gelmiyor. Bugün ülkemizde canhıraş çığlıkla toplum kesimleri sizin burada
söylediğiniz bu güzel rakamlarda kendini aramaya çalışıyor ama çiftçisi
perişan, çalışanı perişan. 2002’ye göre söylemeyin, olması gerekene göre
söyleyin. “Lider ülke Türkiye.” olmak iddiasındaki bir Hükûmetin kendini geriye
doğru endeksleyerek millete “Ben iyi yaptım.” diye övünmesi yakışmıyor, hakkı
yok.
Endişemi
söylüyorum değerli arkadaşlar, bakın, bugünkü tartışmaların başlangıcı
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili. Adalet ve Kalkınma Partisiyle ana muhalefet
partisi arasındaki Cumhurbaşkanlığı tartışması, bugünkü görüşmeleri gasbetmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, Sayın
Genel Başkanımız, bu meseleye verdiği önemin gereği, ifadesi olarak bir yazılı
açıklamayla görüşlerini ve endişelerini ifade etti.
Değerli
milletvekilleri, 2007 yılında yani 11’inci Cumhurbaşkanının seçiminde
yaşadığımız kaosu bu millete tekrar yaşatmamalısınız.
Yeniden ülkenin ve toplumun önüne çok önemli bir değer üzerinden bir tartışmayı
ve ayrışmayı koyuyorsunuz farkında mısınız? Cumhurbaşkanının süresinin beş yıl
mı yedi yıl mı olacağı tartışmaları, bana göre İktidar Partisi Grubunun hakkı
değil. Yaptığınız düzenlemeyle, bu Anayasa burada, 101’inci maddeye yazmışsınız
“Cumhurbaşkanları beş yıl için seçilir.” diye. Kazanılmış haktır diye Sayın
Cumhurbaşkanının yedi yıl görev yapacağını söylemeniz, hukuku arkadan
dolanmaktır, böyle bir hakkınız yok. Dört yıl geçmiş Cumhurbaşkanı seçileli,
beşinci yılı doldurmak üzere, bugüne kadar yaptığınız yanlışı düzeltmek için
hiçbir adım atmamışsınız. Cumhurbaşkanlığı seçimi gelmiş, yeniden bu milletin
önünde çok önemli gündem maddeleri dururken, Türkiye savaşın eşiğindeyken,
şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimi ve süresi üzerinden tartışma yaratıp bu milleti
meşgul etmeye hakkınız yok. Bu Anayasa’da Cumhurbaşkanlığı seçiminin beş yıl
olduğunu söylüyor. Milliyetçi Hareket Partisi olarak her defasında, ülke ve
toplum açısından soruna dönüşmesi muhtemel olan konularda yol gösterici bir
muhalefet partisiyiz. Bu noktada millet adına sorumluluğumuz var, yol gösterici
bir tavrın içerisindeyiz. Diyoruz ki: Yine, Cumhurbaşkanını 5+5 seçiniz ama
Sayın Başbakan Cumhurbaşkanı olmak istiyorsa milletvekilliğinin, başbakanlığının
bitim süresine yakın Sayın Cumhurbaşkanını istifa ettirsin, yeni bir
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Başbakan aday olsun. Bu sorunu böyle çözelim.
Ama bugün Anayasa’nın böyle yazdığı ortadayken geri dönüp de “yedi yıl” diye
Sayın Başbakanın fetva vermesi hukuka da uygun düşmemiştir, kendi şahsına da
uygun düşmemiştir, Sayın Cumhurbaşkanına da haksızlık olmuştur.
Bu
endişelerimi dile getirmek istiyorum. Çünkü yeniden, gerçekten toplumu gerecek,
ayrıştıracak bir tartışmanın eşiğinde bulunuyoruz.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan.
Buyurun
Sayın Kaplan.
BDP
GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütçede büyüdük diyoruz. 40 milyar açıkla, ey halkım,
büyüdük, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olduk; zamlarıyla, Hükûmetin
bütçesiyle büyüdük, milletin vergileriyle bu bütçede büyüdük; dünyanın en büyük
ordusu, polisi, jandarması bizde, büyüdük; içinde adalet olmayan en büyük
adalet saraylarıyla büyüdük; bugün 40 tane gazeteciyi gözaltına alarak büyüdük
-Özgür Gündem, Dicle Haber Ajansı, Etik Ajans, Gün Matbaası, Demokratik Modernite ve diğer ajansların- basını içeri alarak büyüdük;
şimdi, yargısız infazlarda, yeni cezaevleri yapmada büyüdük; kelepçeye
siparişte büyüdük; gazda, biberde, operasyonda büyüdük.
Ey
halkım, büyüdük: Ampullü bir parti sayesinde hormonla, vitaminle, haplarla,
sanal rakamlarla büyüdük; cari açıkta, dış borçta, ithalatta, sıcak parada,
yoksullukta, işsizlikte, enflasyonda, yap-işlet-devrette,
kiralamada, tescilde, satışta, istatistiklerde büyüdük. Rakamlarda, rotatifler,
TV’ler hep bizi söyler, dünya bizden bahseder.
Ey
halkım, büyüdük: Zamda, zulümde, korku imparatorluğunda, işkencede, tutuklamada
büyüdük; düşünce özgürlüğünde, örgütlenme özgürlüğünde, toplantı, gösteri
özgürlüğünde, basın açıklaması özgürlüğünde, din, vicdan özgürlüğünde, sendikal
hak ve özgürlüklerde ise tersinden büyüdük. Aslolan
büyümektir, “Reklamın iyisi kötüsü olmaz.” derler ya. “Büyümek” sihirli kelime:
Grand, “…..”, “…..”(*),
muazzam… Artık, adınız “Büyük AKP” olsun, nasılsa çok büyüdük!
Ey
halkım, büyüyoruz: Kardeş kardeşi vurarak, komşu komşuya çatarak, dünyaya nara
atarak büyüyoruz; kadına şiddette, cezaevlerinde, insan hakları ihlallerinde,
hukuksuzlukta büyüyoruz; şiddet toplumunda, karakolda dayakta, F tipinde
ölümde, enkazda, depremde, çadır yangınlarında, çığlıklarda, feryatlarda,
isyanlarda büyüyoruz.
Ey
halkım, kim tutar ki bizi? Seçim seçim, sandık sandık
hazine yardımları, barajlarla, parti kapatmalarla, siyasi muhalifleri
tutuklamayla büyüyoruz.
Ey
halkım, “İlk hedefiniz, Kenan Evren gibi yüzde 93’leri bulana kadar, 2023’e
kadar yürümektir.” diyen bir anlayışla, “İktidar bizimdir.” diyen, akla
başlayıp kara günlere bizi taşıyan, tek parti, tek adam, tekçi zihniyet
rejiminde büyüdük.
Ey
halkım, büyüyoruz: İçeri alınan terörist sayısında dünyada rekor kırarak,
cinsel ayrımcılıkta, ÖSYM kuyruklarında, KPSS sınavlarında, torpilde, rüşvette,
şikede, teşvikte büyüyoruz; vergi affında, primde, ihalede, işkencecileri korumada
ve faili meçhul cinayet sahiplerini korumada, katliamcıları korumada büyüyoruz.
Ey
halkım, büyüyoruz bu rakamlara göre. Doğal gaza zamda, benzine, mazota,
elektriğe, ekmeğe, kiraya, suya, ete, fasulyeye, cep telefonlarına, kredi
faizlerine, ÖTV’ye, KDV’ye, damga vergisine, harca… İcra dosyalarında, iflas
dosyalarında, kapanan şirketlerde, karşılıksız çeklerde, davalarda,
mahkemelerde büyüyoruz.
Ey
halkım, kamu lojmanlarında rekor kırıyoruz, 236.811. Kamu taşıtlarında rekor
kırıyoruz 87 bin. Makam odalarında rekor kırıyoruz. Resmî zevatı karşılamada
rekor kırıyoruz, onların koruma ordularıyla rekor kırıyoruz. Yağda, yağcılıkta,
itaatte, kul olmada, yalakalıkta, rüşvette, torpilde,
adam kayırmada, partizanca kadrolaşmada, muhalifleri süründürmede, ezmede,
fişlemede, dışlamada büyüyoruz.
Ey
halkım, büyüyoruz: Din kardeşliğinde Müslüman kardeşlerle, çağdaş toplumda
cemaatlerle, fetvalarla, buyruklarla, vahiylerle; BOP’ta
jandarma olduk, büyüdük; füze kalkanlarında, NATO rampalarında, krizin
cilvesiyle bağımlılıkta, kul olmada, piyon olmada ellerin elinde oyuncak olmada
büyüdük.
Ey
halkım, bir avuç zengin, bir avuç banka, bir avuç holding, bir avuç siyasetçi,
bir avuç bürokrat, bir avuç paşa, bir avuç güvenlikçi, bir avuç iş birlikçi,
bir avuç zorba, bir avuç dikta, bir avuç diktatör ve köle sahibi olduk,
büyüdük; adınıza, namınıza, oylarınıza har vurduk harman savurduk büyüdük.
Ey
halkım, kuzu gibisiniz, sayenizde gelir adaletsizliğinde, dolaylı vergi
zammında, zamlarda zulümlerde büyüdük ve dizilerde uyutulduk; “Vatan Sakarya”
nutuklarında büyüdük, büyüttük; asgari ücrette, maaşta, alım değerlerinde,
paramızda, pulumuzda, tohumda, toprakta, bakkalda, pazarda milyonların
yoksullaştığı bir avuç azınlık büyüttük.
Ey
halkım, çetelerde, mafyada, darbecilerde, talanda, vurgunda, soygunda büyüdük;
operasyon, adalet, paralı asker, özel tim, profesyonel ordu, silah alımlarında,
askerî harcamalarda büyüdük; eğitimde, sağlıkta, hakta, hukukta küçüldük,
küçüldük, tersinden büyüdük.
Ey
halkım, yoksulun askeri 5 sent, parası 30 bin TL olan o terhiste büyüdük;
özelleştirmelerde, madenlerde, ruhsatlarda, doğayı tahrip, kültürü katlederek
büyüdük; HES’lerde, barajlarda, termiklerde,
nükleerde, memleketin limanlarını, kara yollarını, derelerini, kıyılarını,
dağlarını, ovalarını yabancıların şirketleri yaparak büyüdük.
Ey
halkım, AKP İktidarında, siyasette, Benjamin Button
gibi seksen yaşlarında doğdu, on sekizlere doğru küçüldü ve un ufak ufalarak
giden bir mecra takip ederek büyüdük; tıpkı memleket uçuruma doğru
yuvarlanırken pembe tablolar çizdik; Arap baharında Türkiye kışını yaşadık;
zorba liderler tarih olurken bizde zorbalık, hükümranlıkta, Zizek’in
fıkrasıyla, gerçeklerin olmadığı, kırmızı rengin olmadığı bir Türkiye’de
büyüdük; zorbalık demek, zalim, raydan çıkmış, vefasızlık, agresifleşmiş, tahrip edici, yıkıcı, zarar verici, imha
eden, totaliter, otoriter, despot, diktatör lider ve anlayışların
demokrasilerde olmadığını anlayamayarak büyüdük.
Liderliğin
yedi sırrından birisi ve en önemlisi, sağlam bir adalet duygusudur.
Milletvekillerimizi içeride tutarak büyüdük. Belediye başkanlarımızı,
seçilmişlerimizi, gazetecilerimizi, aydınlarımızı, profesörlerimizi,
yazarlarımızı, insanlarımızı zindanlara koyarak büyüdük.
Diğer
iyi liderin özelliği, en iyi özelliklerinden biri anlayış ve hoşgörüdür.
Alçakgönüllü olmayan, bencil, sadakatsiz, otoriter olanlar er geç kaybederler.
Liderlik otoritesi korku oluşturularak yönetilmez.
Ben,
sözlerime, Tortumlu teyzenin sözüyle son vermek
istiyorum: “Arkadaşlar, elbet sırat köprüsünde buluşacağız. Orada asker de
jandarma da yok.”
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
3’üncü
madde üzerinde şahıslar adına ilk söz İzmir Milletvekili Sayın Nesrin Ulema’ya aittir.
Buyurun
Sayın Ulema. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NESRİN
ULEMA (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine, şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce milleti saygıyla selamlarım.
Türkiye
ekonomisi sürekli iyileşen kamu finansman dengeleri ve istihdam yaratan güçlü
büyümesiyle birçok ülkeden pozitif yönde ayrışmıştır. Bu ayrışmada ülkemiz,
Hükûmetimizin ortaya koyduğu güçlü siyasi irade ve ekonomik istikrardaki
kararlı tutumu sayesinde küresel büyüme liginde en üst sıralarda yerini
almıştır.
Türk
dış politikası bugün, lider ülke olma yolunda, hayalleri bile zorlayan
mesafeler almış ve uluslararası kamuoyunda dikkatle izlenir ve dinlenir hâle
gelmiştir. Dünyanın her noktasını dikkatle izleyen, kucaklayıcı, bütünleştirici
bir yaklaşımla dik durabilmeyi başarmıştır.
Küreselleşen
dünyada en büyük sorun insani yaşama standartlarının tüm topluma hâkim
olmasıdır. Güçlü toplum derken amacımız aile bütünlüğü içinde kadınımıza,
erkeğimize, gencimize, yaşlımıza, engellimize, yoksulumuza sahip çıkmaktır;
sosyal devlet olma anlayışının gereğini yapmaktır. Biz güçsüz bırakılanların
gücü, kimsesizlerin kimsesi, sessiz yığınların sesi olmaya kararlıyız.
Saygıdeğer
milletvekilleri, cuma günü bu kürsüden ana muhalefet partisinin Sayın
Milletvekili, İzmir kamuoyunu yanıltmaya yönelik Hükûmetimizin icraatlarını
gölgelemeye yönelik açıklamalarda bulundu. Bu bana bir fıkrayı hatırlattı.
Çocuk, akşam eve gelen babasına diyor ki: “Baba, ben bir hikâye dinledim.
Mısır’da mı nerede bir kadın evliya varmış. Kızını kurban etmeye götürmüş.
Yerden bir keçi çıkmış.” Babası çocuğa diyor ki: “Be yavrum, ben senin hangi
yanlışını düzelteyim. Dediğin yer Mısır değil Filistin, kadın değil erkek,
evliya değil peygamber, kızı değil oğlu Hazreti İsmail, keçi değil koç, yerden
çıkmadı gökten indi.”
Şimdi,
“İzmir EGERAY Projesi’nde Ulaştırma Bakanlığı hiçbir şey yapmadı, sadece iki
yüz yıllık Fransızlardan kalan hattı tahsis etti. Belediye 600 trilyon
harcayarak 80 kilometrelik raylı sistemi İzmir’e kazandırdı.” diyen Sayın
Milletvekilinin yanlışlarını düzeltelim. EGERAY Bakanlığımız ile İzmir
Büyükşehir Belediyesinin ortak projesidir. Proje maliyeti toplam 600 trilyon
değil, bunun yaklaşık 5 katı, 2 milyar 235 milyon dolardır. Projenin beşte 4’ü
Bakanlığımızca, beşte 1’i İzmir Büyükşehir Belediyesince yapılmıştır. Mevcut
hattın tahsisi söz konusu olmamış, ikinci bir hat döşenmiştir.
ALAATTİN
YÜKSEL (İzmir) – Para, para! Nakit ne verdiler sayın milletvekili? Nakit, nakit!
NESRİN
ULEMA (Devamla) – Eski hat iki yüz yıllık değil, yüz elli yıllıktır. EGERAY’ın işletimi için Büyükşehir ve Devlet Demir Yolları
İZBAN A.Ş. adında bir şirket kurarak hattı işletmeye açmıştır. Açılışı Sayın
Başbakanımız ve Ana Muhalefet Partisi Lideri birlikte yapmışlardır. Açılışın
yapıldığı günden bu yana, aktarmalar dâhil 45 milyon İzmirli vatandaşımız
seyahat etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, İzmir bugüne kadar kısır tartışmalarla çok zaman kaybetmiştir.
İzmir, artık yerel yönetimlerden de hizmet beklemektedir. İzmirli, hizmeti
kimin yaptığını çok iyi bilir, İzmir için yapılanları çok iyi bilir.
İzmir’in
trafik çilesine son veren bu projede emeği geçen herkese, başta Sayın
Başbakanımıza, Sayın Bakanımıza, İzmir Büyükşehir Belediyesine de teşekkürlerimi
sunarım.
Değerli
milletvekilleri, bütçe görüşmeleri sırasında bu kürsüden dokuz yıldır
yaptığımız hizmetleri anlatırken, geçmişle kıyas yaptığımız için muhalefet
tarafından sürekli eleştirildik.
Bunu
neden yapıyoruz biliyor musunuz? Demokrasiyle taçlanmış cumhuriyete sadece
sözde değil, yürekten ve çalışarak sahip çıktığımız için. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bütün
bunları anlamak için gören göz, duyan kulak, konuşan dil, hakkını da veren
yürek olması gerekir. Bazıları yapılanları görmek, duymak, konuşmak istemese de
bu ülkenin asıl sahibi yani milletimiz, yüreğiyle, vicdanıyla seçim
zamanlarında en doğru kararı vermiştir, bundan sonra da vermeye devam
edecektir.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Ulema.
ALAATTİN
YÜKSEL (İzmir) – Sayın Başkanım, konuşmacı bana sataşmıştır.
BAŞKAN
– Efendim?
ALAATTİN
YÜKSEL (İzmir) – Konuşmacının şahsıma yönelik sataşması vardır, İzmir Raylı
Projesi’yle ilgili yaptığı açıklamalar, benim açıklamama… Yanıt vereyim.
BAŞKAN
– Şu maddeyi bitireyim de bakacağım.
Hükûmet
adına Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek.
Buyurun
Sayın Şimşek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Yine, bazı eleştirileri cevaplandırmak üzere buradayım.
Değerli
arkadaşlar, daha önce bu kürsüden sizlere güncellemeyle ilgili konuyu
açıklamıştım fakat bazı arkadaşlarımız maalesef gerek burada yaptığım
açıklamayı gerekse birkaç kez basına yaptığım düzeltmeleri görmemiş olsa gerek
ki, buradan “Halkın zekâsıyla alay ediyorlar.” diye bir ifade kullandılar.
Doğrusu, kim halkın zekâsıyla alay ediyor, milletimiz takdir etsin.
Bakın,
ben bir basın toplantısında bir soruya cevaben şunu söylemişim: “KKDF’yi artırdık –artırdık, demişim, altını çiziyorum,
artırdık- çünkü ithalata yönelik bir tedbir olarak bunu düşünüyoruz.” “Cep
telefonlarında ÖTV’yi artırdık.” demişim. “Sebebi cari açığı azaltmaktır.”
demişim. “Otomobillerde ÖTV’yi artırdık.” demişim. “Sebebi yine cari açığa
yönelik bir tedbir diye düşünmüşüz.” demişim. Devam ediyorum, sonra demişim ki:
“Binek muadili ticari araçlardaki artış ise haksız rekabeti azaltmaya
yöneliktir.” Arkasından da demişim ki: “Sigara ve tütün ürünleri üzerinde de
biz güncelleme yapmışız.” Bu son söylem çerçevesinde demişim ki: “Bu artışların
güncelleme olarak görülmesi gerekir.” Tekrar baktım, hakikaten bu çerçevede üç
aşağı beş yukarı demişim ki: “KKDF artışı, cep telefonundaki ÖTV artışı,
otomobildeki ÖTV artışı cari açığı indirmeye yönelik bir tedbirdir. Binek
muadili ticari araçlardaki artış ise haksız rekabeti engellemeye yöneliktir ama
sigara ve tütün mamullerindeki artış, bir süredir yapmamıştık, enflasyona
paralel olarak artıyoruz, bu bir güncellemedir.”
Şimdi,
yine, bakın, 3’üncü kezdir bu açıklamayı yapıyorum. Eminim, tekrar arkadaşlar
gelip buradan güncelleme konusunu gündeme getirebilirler.
İkinci
konu: Dışarıda da çok soruldu, burada da dün çok tartışıldı. Maliye Bakanı
olarak ben bir sorumluluğum gereği, dün burada bir konu gündeme getirildi. Dedi
ki: “Bir bakan yardımcısına aylık 40 bin küsur liraya kirayla A8 kiralandı;
böyle bir duyum var.” Biz araştırttık hatta şöyle yaptım ben: Başbakanlık
Müsteşarımızı aradım, dedim ki: “Şu anda inceleyin lütfen, altında A8 olan bir
bakan yardımcısı var mı yok mu? Lütfen bunu araştırın.” dedim; bir. İkincisi
“Varsa aylık kirası ne kadardır? 43 bin mi iddia edildiği gibi, yoksa başka
mı?”
Şimdi,
bana az önce bilgi geldi. 14 tane bakan yardımcımız var. “Hiç birisine -Bana
gelen bilgi çerçevesinde söylüyorum Başbakanlık Müsteşarımızdan- Audi A8
kiralanmamıştır.” Yani bırakın kira bedeli ne kadardır, hiçbir bakan
yardımcısına Audi A8 kiralanmamıştır.
Şimdi
değerli arkadaşlar, onun için lütfen, yani buralarda gerek bana gerekse başka
arkadaşlara ilişkin iddiaları biraz araştıralım.
Bakın,
ben güncelleme konusunu defalarca açıklığa kavuşturdum; defalarca basında bu
yönde açıklamada bulundum, Plan ve Bütçe Komisyonunda açıklamada bulundum.
Dedim ki, bakın, burada artışlardan da bahsetmişiz, güncellemeden de
bahsetmişim. Zaman zaman sizlerin de söylemleri basında farklı bir şekilde
ifade bulabiliyor. Bizim de bu şekilde ifade bulabilir. Zaman zaman biz bu
yanlışları düzeltmeye çalışıyoruz ve bunları doğru gibi sunmak hakikaten doğru
değildir.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, tabii, burada az önceki konuşmacımız Türkiye’nin hangi
alanlarda büyüdüğünü söyledi. Doğrusu, dinlerken hangi ülkede yaşıyorum ben de
merak ettim.
Şimdi,
bakın, birçok husus aslında bazı uluslararası endekslerde özetleniyor. Mesela,
önemli bir endeks var. Uluslararası bir grup tarafından bu endeksler tutuluyor.
Mesela, yolsuzluk algı endeksi. Bu endeks her sene,
bütün ülkeler için, sürekli bir şekilde genişleyen bir ülke setiyle birlikte
yapılıyor. Şimdi, hep eleştiriliyorum, “2002 baz
alınıyor.” deniyor ama e başka ne yapabiliriz ki? Yani şimdi ya başka ülkelerle
karşılaştıracağız ya da bizden önceki dönemle karşılaştıracağız. Şimdi, “Corruption Perception Index”
dediğimiz yani bu Yolsuzluk Algılama Endeksi’nde 2002 yılında Türkiye, 102 ülke
arasında 65’inci sırada yani 102 tane ülke araştırılmış, 65’inci sıradayız.
2011 yılı aynı raporda paylaşabilirim, burada haritayla birlikte var- Türkiye
182 ülke arasında 61’inci sırada, daha doğrusu 61’inci sırayı iki ülkeyle
paylaşıyor.
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Çok büyük başarı!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Evet, çok büyük bir başarı değerli arkadaşlar.
Bakın, şimdi…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hep 61’de mi? 62’den 61’e mi?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Müsaade edin. 105 ülke arasında Türkiye, 105
ülke arasında kaçıncı sıradaydı? 65’inci sıradaydı.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Nispi olarak bakılabilir mi?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - 182 ülke arasında eğer siz 61’inci sıraya
yükselmişseniz, bu büyük başarıdır.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sıranıza bakın!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Hangi ülkeleri geride bırakmışız?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Demek ki, 100 ülke yerine 80 olsaydı başarısız mı olacaktınız?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Hangi ülkeler? Bakın, 2002 yılında İtalya
31’inci sırada. 105 ülke arasında -basit bir örnek- İtalya 31’inci sırada,
Türkiye 65’inci sırada. Şimdi, geliyoruz 2011 yılına, Türkiye 182 ülke arasında
61’inci sırada, İtalya 69’uncu sıraya düşmüş. Biz, Brezilya’dan, Çin’den,
Yunanistan’dan, Tayland’dan, Bulgaristan’dan, Hindistan’dan, Arjantin’den,
Endonezya’dan, Meksika’dan, Rusya’dan, -sıralama devam ediyor- bunların
hepsinin önüne geçmişiz. Bakın, bunların gerisindeyken biz bu ülkelerin önüne
geçmişiz.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Hangi ülkelerin gerisindeyiz Sayın Bakan, bir de onlara
bakalım.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi siz “Hangi ülkelerin
2002 yılında gerisindeyiz?” diye soruyorsunuz.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Şimdi, şimdi?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Cevap
vereyim size: Tayland, Salvador, Mısır, Etiyopya, Dominik Cumhuriyeti, Çin,
Meksika, Kolombiya, Sri Lanka’nın arkasındaymışız.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yani sıra değişmemiş öyle mi Sayın Bakan?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Hayır, sıra çok iyi değişmiş.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Nasıl değişmiş ya?.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bakın, Türkiye 2002 yılında El Salvador’dan,
Mısır’dan, Etiyopya’dan, Dominik Cumhuriyeti’nden, Çin’den, Meksika’dan, Kolombiya’dan,
Sri Lanka’dan, Slovak Cumhuriyeti’nden, Fas’tan, Latvia’dan,
Çek Cumhuriyeti’nden daha kötüymüş, şimdi Türkiye tüm bu ülkeleri aşmış.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Yani 1’inci sırada olanın 1’inci konumu devam ediyorsa 62 de
devam ediyordur. Doğru bir mantık değil, sıralamaya göre değil. O endeksin
sayısına göre bakmanız lazım, ona bakarak… Sıralamadan giderseniz iddianızı
savunamamış olursunuz.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Size vereceğim.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakın, uluslararası rekabet gücü endeksi var. Türkiye 2002
yılında 80 ülke arasında 65’inci sırada yani sondan 15’inci ülkeyiz. 2011
yılında 142 ülke arasında 59’uncu sıradayız. Eğer “İyileşmedi.” diyorsanız,
takdire bırakıyorum.
Şimdi,
iş yapma kolaylığı endeksi var, bütçeyle ilişkili bu. Sonuçta bütçe istihdamla
ilişkilidir, bütçe yatırımla ilişkilidir. Peki, Türkiye iş yapma kolaylığı
endeksinde -Dünya Bankası tarafından tutuluyor- nerede? Türkiye 2006 yılında
155 ülke arasında 93’üncü sırada, 2012 yılında -yeni açıklandı- 183 ülke
arasında 71’inci sırada çok ciddi iyileşme var. Ondan önceki veri yok.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Yani 71 iyi midir sizce?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Hayır, değil, daha kat edeceğimiz mesafe çok
ama nereden nereye geldiğimiz de önemlidir ve bunu ben başka ülkelerle
karşılaştırıyorum.
Bakın,
İnsani Gelişmişlik Endeksi, bu çok önemli bir endekstir, sık sık sizler
tarafından da gündeme getirilen bir endekstir. 2002 yılında 177 ülke arasında 88’inci
sıradayız. 2011 yılında ülke sayısı 10 artıyor, yani 187 ülkeye çıkıyor,
Türkiye'nin sıralaması 3 sıra geriye gidiyor yani 7 sıra bu anlamda
ilerliyoruz, İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde bile. Şimdi, İnsani Gelişmişlik
Endeksi’nde Türkiye niye geride biliyor musunuz? Yirmi beş yaş üstü nüfusun
ortalama okulda geçirdiği süre altı buçuk yıl. Yirmi beş yaş üstü nüfusun AK PARTİ’yle ilgisi olmadığını herkes bilir.
ALİM
IŞIK (Kütahya) - Onlar bu memleketin vatandaşı değil mi? Sayın Bakan yapmayın,
siz böyle değerlendirme yapmayın, başkaları yapsın.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Evet, yirmi beş yaş üstü nüfusun AK PARTİ
öncesi dönemle ilişkili olduğu son derece ortadadır.
Değerli
arkadaşlar, her şey ortadadır. Bütün uluslararası endekslerde Türkiye ilerleme
göstermiştir. İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde de ilerleme göstermiştir, ama
olduğumuz yerler yeterli değildir, daha da ileriye gitmemiz lazım.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Şahısları
adına son söz, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Sıtkı Güvenç’e aittir.
Buyurun
Sayın Güvenç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SITKI
GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere söz aldım.
Sayın
AK PARTİ milletvekilleri dönemimizde yapılan hizmetleri anlattılar. Ben de,
bahsedilmeyen ağız ve diş sağlığı hizmetlerine ve bazı sosyal olaylara
değineceğim.
Daha
önce ağız ve diş sağlığı hizmetleri, devlet hastaneleri içerisinde zemin
katlarda, çok sayıda diş hekimi, az sayıda kırık dökük diş üniteleri, eksik
malzemelerle verilirdi. Diş hekimleri âdeta diş çekmeye mahkûm edilirlerdi. Anestezik madde, eldiven temininde bile zorluklar
yaşanırdı. Sterilizasyonda sıkıntılar olur, diş için dolgu maddesi, protez için malzeme bulunmazdı. Sağlıkta Dönüşüm Programı
çerçevesinde; ağız ve diş sağlığı merkezi, ağız ve diş sağlığı hizmeti veren ADSM’ler seksen bir ile, hatta
büyük ilçelere kadar yaygınlaştırıldı. Ayrı başhekimlikler olarak hizmet
vermeye başlandı. Maddi durumları düzeltildi, kadroları güçlendirildi. Her
hekime poliklinik odası veya diş ünitesi verildi. Panoramik radyografisiyle tüm
çene filmleri çekilir hâle geldi. Otoklav ile tam sterilizasyon sağlandı.
Sigortalı, BAĞ-KUR’lu, yeşil kartlı ihtiyaç sahibi
vatandaşlarımız dişlerini yaptırmaya başladılar.
Biz
de, Kahramanmaraş’ta kendi döner sermayemizden ağız ve diş sağlığı merkezimizi
yaptık. Bugün, Türkiye’nin modern bir ağız ve diş sağlığı merkezi olarak
Kahramanmaraş halkına hizmet etmektedir. Gece nöbetleriyle birlikte yirmi dört
saat hizmet verilmekte, âdeta vatandaşımızda gedik diş bırakılmamaya
çalışılmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ döneminde birçok hizmetler yapıldı
ancak bence yapılan en hayırlı hizmetler temel insan hakları ve özgürlükler
noktasındaki çalışmalardır.
“Hafızayı
beşer nisyan ile maluldür.” diye bir deyim var, bu bağlamda kendimiz için bazı
şeyleri hatırlatmakta fayda görüyorum. Bunların büyük bir kısmı değişik
partideki değişik milletvekillerimiz tarafından da dile getirildi. Darbe
dönemlerini birlikte yaşadık; bu ülkede başbakanlar asıldı; ara dönemler, postmodern darbeler gördük; andıçlar,
e-muhtıralar gırla gitti; bir devlet adamımız “Devlet gerektiğinde rutinin
dışına çıkar.” dedi; devlet rutine çıkarsa ne kadar çıkardı, ne yapardı,
bunların hepsi soru işareti olarak hafızalarda kaldı.
12
Eylül darbesinin mimarı “Darbeye karar verdik, bir yıl olgunlaşmasını
bekledik.” dedi. Beklerken ne yaptı? Ateşe odun mu attı? Bunların hepsi soru
işareti olarak hafızalarımıza yazıldı. Binlerce faili meçhul cinayetler
işlendi; gençlerimiz aynı mihraklar tarafından birbirine düşürüldü;
Alevi-Sünni, Kürt-Türk çatışmaları çıkarılmaya çalışıldı; gizli eller
Kahramanmaraş’ta, Sivas’ta oyunlar tezgâhladı. Bugün Kahramanmaraş Alevi
Dernekleri Başkanı açıklama yapıyor, “Kahramanmaraş olayları 12 Eylüle giden
bir yoldaki oyundur.” diye bugün Kahramanmaraş’taki yerel gazetelerde yer aldı.
Şunun
kesinlikle bilinmesini istiyorum: Bu ülkede asla Alevi’nin Sünni’yle, Sünni’nin
Alevi’yle, Kürt’ün Türk’le, Türk’ün Kürt’le hiçbir problemi yoktur, olanlar
darbe ve ara dönemi özlemi içerisinde olanların tezgâhıdır. Bunlar tarafından
sivil siyaset alanı daraltıldı, sivil iktidarlar güneydoğu Kürt problemiyle
ilgili politika geliştirecek olsalar ya darbeyle ya da parti kapatmayla tehdit
edildi.
Yine,
binlerce öğrenci “Üniversite sınavından geçip gelen başörtülü kızlarımız
üniversiteye gitsin, katsayı problemi halledilsin.” dediğinde, parti kapatılmakla ve darbe yapılmakla tehdit
edildi.
Değerli
milletvekilleri, bence AK PARTİ İktidarının yaptığı en hayırlı hizmet bu
süreçte askerî ve yargı vesayetini kırmak olmuştur. Militan yargıçların yerini
demokrat yargıçlar, militan rektörlerin yerini demokrat rektörler, darbeci
komutanların yerini de demokrat komutanlar almıştır. Bu, AK PARTİ’nin
Genel Başkanının diklenmeden dik duruşuyla olmuştur. Şimdi hep birlikte bu
kazanımlarımızı kurumsallaştırmamız lazım. Ara dönemlere, darbelere meydan
vermeyecek, hiçbir etnik kimliği başka bir etnik kimliğin inisiyatifine
bırakmayacak, hiçbir inanç sahibinin inancını başka bir inanç sahibinin
inancına bırakmayacak yeni bir anayasa yapmayı diliyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın
Doğru…
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Maliye
Bakanımızdan öğrenmek istiyoruz: 2010-2011 yıllarında kayıt dışı istihdamın
toplam istihdam içindeki payı nedir? Kayıt dışıyla nasıl mücadele ediyorsunuz?
İkinci
sorum olarak: Tokat ili gibi Anadolu esnafı süpermarketlerin her mahalleye şube
açması dolayısıyla kepenk kapatma durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Gelişmiş
ülkelerdeki gibi küçük esnafı koruyabilecek olan süpermarketler kanununu
çıkarmayı düşünüyor musunuz? Kanun çıkarılmıyorsa sebepleri nelerdir, öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Öz…
ALİ
ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, narenciye üreticileri mağdurdurlar, yüksek tarımsal girdileriyle baş
edememektedirler. Narenciyenin başkenti olan Erdemli’de
bugün dalında limon 40 kuruşa, portakal 40 kuruşa, mandalina 50 kuruşa alıcı
bulamamaktadır. Narenciyede direkt üreticiye destekleme verilmemektedir.
İhracatta ise ton başına 790 dolara satarsa 125 dolar destek verilmektedir.
Oysaki ihracatta tonunu 400-500 dolara zor satabilmektedir ve teşvik olarak da
125 dolar yerine 57-60 dolar almaktadır. Bu teşviki artırmayı veya üreticiye direkt
destek vermeyi sağlayıp uluslararası rekabetin önünü açmayı düşünüyor musunuz?
Bu mağduriyeti gidermek için bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Ağbaba…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, AKP İktidarında Malatya’da Sümerbank, Tekel
resmen peşkeş çekildi, yok edildi. AKP sanki Malatya’dan hınç alır gibi şimdi
de şeker fabrikamızı satıyor. İçinde Malatya’nın da bulunduğu fabrikalar
gruplar hâlinde satılarak sadece büyük grupların bu satışa girmesi sağlandı ve
fabrikalar yok pahasına satılmak üzere. Size örnekle açıklamak istiyorum: Dört
fabrika 266 milyon dolar, her fabrika 66,5 milyon dolar, yani 120 milyon Türk
lirasına satılıyor. 120 milyona satılan Malatya Şeker Fabrikasının 2010 yılı
sadece emlak değeri 240 milyon TL’dir. 4.800 şeker pancarı üreticisi, bine
yakın çalışanı başta olmak üzere, besicisi, nakliyecisi gibi Malatya’da yaşayan
85 bin kişiyi direkt ilgilendiren, Malatyalıların öz malı olan bu fabrikanın
satılmasının önlenmesini istiyoruz. Geçtiğimiz yıllarda milyonlarca lira
harcanarak yenilenen bu fabrikanın bu fiyata satılması vicdanınıza sığıyor mu?
İkinci
sorum: Bu fabrikanın değerlendirmeleri sonucunda bulunan değerler nedir? Bu
değerlendirme raporları…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ
AĞBABA (Devamla) – …neden kamuoyuna açıklanmıyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Genç…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Bakan, Tunceli Nazimiye ve Mazgirt ilçelerinde birçok
baraj yapıldı. Bu barajlarda toprakları ve evleri su altında kalan
vatandaşlarımızın ev ve arazilerinin bedelleri ödenmedi, ne zaman
ödeyeceksiniz?
Sayın
Başkan, bir memlekette bir hükûmetin başı ameliyat oluyor, biz buna bir şey
demiyoruz; hastalığı halktan gizleniyor.
Bir
bakan, tutuyor “Efendim, kimse kanun teklifi veremez.” diyor, arkasından da
diyor ki: ”Bağışlanamaz suç işledim.” Hâlâ pişkin pişkin yerinde oturuyor.
Yine,
bir bakan çıkıyor, Tayyip Bey’in bir sanat eseriyle ilgili “Ucube” demesine “O,
öyle demedi.” diyor. Sonra, Tayyip Bey: “Hayır, ben ona ‘Ucube’ dedim.” diyor.
O da yine pişkin pişkin yerinde oturuyor.
Bursa’da,
bir bakanın ağabeyi çok ağır suçlarla gözetim altına alınıyor, ertesi gün
serbest bırakılıyor.
Tayyip
Bey’in oğlunun bacanağının babası içeriye alınıyor Deniz Feneri davasından,
sonradan serbest bırakılıyor.
Burada,
bütçede önemli sorular soruyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER
GENÇ (Devamla) – Devletin en kıymetli arazileri tarikatlara ve cemaatlere
bedava veriliyor…
BAŞKAN
– Sayın Köprülü…
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sayın Bakan, Tekirdağ ili, Maliye Bakanlığının verilerine
göre, 2011 yılının ilk altı ayında Türkiye genelinde ödediği vergide 9’uncu
sırada yer almıştır. Ancak, Tekirdağ ilimiz, kamu yatırımlarının tahsisinde
50’nci sırada yer almış ve kişi başına düşen kamu yatırımı sıralamasında ise 81
il içerisinde 75’inci sırada yer almıştır. Çok açık olarak belirli olan bu
haksızlık ve adaletsizliğin giderilmesi ve Tekirdağ’ın ödediği vergilerle
orantılı bir kamu yatırımı payı alması için ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Tanal…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.
Topraklarımızda
adalet ve özgürlük için bedel ödeyen tüm hukukçuları saygıyla selamlıyorum.
Küba
Havana’da kabul edilen Avukatların Rollerine Dair Temel Prensipler kuralları
çiğnenmektedir. Bu kurallara göre, Hükûmet, avukatları tehdit, engel, taciz ve
uygunsuz müdahaleye uğramadan mesleklerini icra etme ve müvekkillerinin
çıkarlarıyla eşleştirilmemesini garanti etmekle yükümlüdür.
Bu
açıklamalar ışığında, Silivri’de görülen Ergenekon davalarında, Diyarbakır’da
görülen KCK davalarında görevleri nedeniyle haklarında açılan davalarla ilgili,
bu Havana kuralları da göz önüne alınarak, avukatlar hakkındaki düşünceniz
nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu kayıt dışı istihdam verileri şu an itibarıyla önümde
değil ama gerek yazılı olarak gerekse sonraki sorularda gelirse sizlerle
paylaşırım. O veriler düzenli olarak TÜİK tarafından yayınlanıyor ama henüz
arkadaşlar bana ulaştıramadılar.
Bu
mağazalarla ilgili, süpermarketlerle ilgili düzenleme konusu, bildiğim
kadarıyla Gümrük ve Ticaret Bakanımızın bir konusudur. O yasa hangi aşamada,
bundan sonra ne tür bir seyir izleyecek, en azından bu soruyu sorduğunuzu
kendilerine iletirim ben.
Narenciye
üreticileri eğer desteklenmesi gerekiyorsa teşvikler yine Ekonomi Bakanlığımız
tarafından, biliyorsunuz, veriliyor. Geçtiğimiz yıllarda ihracat desteği
verdik. Başka türlü destekler gerekiyorsa ilgili bakanlık o çalışmayı yapar,
getirir. Dolayısıyla, o çerçevede değerlendirmek lazım.
Sayın
Ağbaba, bir kere, önce şunu söyleyeyim: Hiçbir şey
peşkeş çekilmiyor.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Sümerbank…
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – 1980’li yılların ortasından bu yana Cumhuriyet
Halk Partisi de dâhil olmak üzere bütün partiler döneminde özelleştirme
yapılmıştır, her parti döneminde özelleştirme yapılmıştır. Bir kere, bunun
altını bir çizelim. O özelleştirmelerde, yerlilere, yabancılara, mal, mülk,
şirketler devredilmiştir. Bu birincisi.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Tekel…
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Onun için, peşkeş çekilmişse o dönemlerde de o
zaman peşkeş çekilmiştir. Şimdi, birinci konu bu, peşkeş çekilme diye bir şey
söz konusu değil. Her şey şeffaf bir şekilde, herkese açık, televizyon
ekranları önünde ihaleler yapılıyor.
Ben
dün şeker fabrikalarıyla ilgili çok geniş bir açıklamada bulundum, dedim ki,
bir: “Arsaları ayırıyoruz. Bir şeker fabrikasının ihtiyaç duymadığı alanları
biz ayırıyoruz. Malatya’dan başladık, Sağlık Bakanlığına verdik, diğer
bakanlıklara verdik. 14 milyon metrekare varsa mutlaka ve mutlaka bu şeker
fabrikalarının ihtiyacının ötesindeki arsalar ayrılıyor ve bu çerçevede özel…”
İki: “Pancar üreticisini ve üretimi korumak için beş yıl üretim şartı
getiriyoruz, bunun için taahhüt alıyoruz.” dedim. Yine istihdama yönelik olarak
da ben dün örnekler verdim. Dört ay çalışan kardeşlerimiz var, bugün
başvururlarsa on bir ay çalışma imkânına kavuşacaklar eğer özelleştirme olursa.
Dolayısıyla
değerli arkadaşlar, hâl böyleyken, özelleştirme konusunda bu kadar çok,
defalarca açıklama yapmış olmama rağmen “peşkeş çekiliyor” terimini eğer bu
dönem için kullanacaksanız bütün dönemler için de kullanmanız lazım.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, eğer vatandaşlarımızın toprakları kamulaştırmaya tabi
tutulmuşsa o paraları biz öderiz. İlama bağlı borçları ödüyoruz, kamulaştırma
bedellerini de ödüyoruz. Yani ilçe ilçe ben durumları tabii ki buradan bilemem
ama Tunceli’de bir kamulaştırma parası varsa biz öderiz, bütçemiz bu yıl çok
iyi konumda, ödemezlik yapmayız.
Yine
Tekirdağ’la ilgili bir soru var… Tekirdağ’ın tabii ki vergideki katkısını biz
takdir ediyoruz, teşekkür ediyoruz. Kamu yatırımlarında yeterli pay alıp
almadığına ben buradan bir şey söyleyemem ama şunu söyleyebilirim: Yani
ülkemizin her tarafına ihtiyaç duyduğu yatırımları götürüyoruz hatta bundan
dolayı da eleştiriliyoruz yani bütçe hakkını kötüye kullandınız diye. Geçen 2010
yılında yaklaşık 14 milyar lira ilave yatırım yapmışız yani bütçedeki yatırım
ödeneklerine ilave ödenek aktarmışız. Bu sene de yaklaşık 9-10 milyar liralık
ilave ödenek yapılıyor. Bütün bunlar bütün illerimizde yapılıyor yani yolundan
okuluna, hastanesine bir sürü şeye kadar. Ama Tekirdağ’ın tabii ki…
Ha,
bu arada bilgi geldi “Çalışanların ne kadarı kayıt dışı?” diye. 2010 Eylülünde
yüzde 44’müş, 2011 Eylül ayında yüzde 42,8’miş. Bunlar en son rakamlar. Yanlış
hatırlamıyorsam, bundan sekiz dokuz yıl önce de yüzde 50 civarındaydı yani
yanlış hatırlamıyorsam o civarlardaydı. Dolayısıyla kayıt dışı istihdamda bir
azalma var. Ama gördüğünüz gibi rakamlar son derece yüksek, kabul edilebilir
bir düzeyde değil.
Yanlış
hatırlamıyorsam, hemen hemen bütün sorulara cevap verdim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, biraz evvel Sayın Haydar Akar kürsü önüne gelip bu ekranda
soru sorma sistemi içerisinde sırasının tarafımdan atlandığı, silindiği
şeklinde bir iddiası olmuştur.
Şimdi,
bütün milletvekilleri bilmelidir ki, ben bilgisayar uzmanı değilim. Dolayısıyla
kim yazıyorsa ona göre buradan basıp gidiyorum. Zaman zaman elim değip de
herhangi bir hata söz konusu olduğunda da mutlaka, gene bütün arkadaşlar
bilirler ki, o hatayı düzeltmek için o milletvekilinin bulunduğu yerin
mikrofonunu açarım. Mesela, şu anda önümdeki listede 1’inci sırada Sayın Akar
var. Gerçekten, yani size özel hep böyle bir şey yaptığımı düşündüğünüz için
çok üzüldüğümü ifade etmek isterim.
Sayın
Alaattin Yüksel, İzmir Milletvekili.
Buyurun.
Size
iki dakika veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
8.- İzmir Milletvekili Alaattin
Yüksel’in, İzmir Milletvekili Nesrin Ulema’nın,
şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması
ALAATTİN
YÜKSEL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında Ulaştırma Bakanı
Sayın Binali Yıldırım, İzmir’de yapılan Türkiye’deki şehir içi ulaşımdaki en
uzun hat olan 80 kilometrelik hattın projesinin tamamen kendi projeleri
olduğunu, sonradan İzmir Büyükşehir Belediyesini ortak ettiklerini ve nereden
hesapladıklarını bilmediğim birtakım rakamlar ortaya atıp bütçeyi o hatta
harcanan parayı çok büyük miktarlarda gösterip bunun yüzde 80’inin Devlet Demir
Yollarınca harcadığını söyledi. Bugün de, İzmir Milletvekili Sayın
Nesrin Ulema da -ben bu kürsüden bunları düzeltmiştim, doğru rakamları
vermiştim- aynı rakamları verdi. Tekrar düzeltmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu iki bakanımız -İzmir’den AKP kendisi hiçbir zaman bakan
çıkaracak nitelikte milletvekili bulamadığı için ithal bakanlar biliyorsunuz
İzmir’den hep çıkarttı- bu ithal bakanlar İzmir’e Fransızlar, bu projeye de
Fransızlar.
Bakın,
bu proje -aynen söylediğim gibi- İZBAN ortaklığında, İzmir Büyükşehir
Belediyesinin yaptığı, rahmetli Ahmet Piriştina’nın
projesidir. Daha sonra 150 milyon euro o dönemde
kredi istemiştir. O krediye Hazine garanti vermediği için yapamamıştır ama Aziz
Kocaoğlu’na nasip olmuştur. İZBAN Ortaklığı diye bir ortak şirket kurulmuştur.
535 trilyon lira para harcadı İzmir Büyükşehir Belediyesi. Dokuz yılda AKP
hükûmetleri döneminde kaç kuruş? Bakın, bir kuruş gösterin dişimi kırarım, bir
kuruş. Bırakın…
İki
yüz yıllık Fransızlardan kalma hatta herhâlde ona bir değer biçiyorsunuz,
biçemezsiniz çünkü İZBAN onu kiraladı kırk dokuz yıllığına. Böyle bir değer
yok.
Eğer
trenleri söylüyorsanız, trenleri de ortak, İZBAN ortaklığında alındı.
Dolayısıyla, Hükûmet ve Bakanlık tarafından ödenmiş tek kuruş yoktur. Bunu tekrar
burada düzeltmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yüksel.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Hurşit Güneş, Sayın Elitaş’ın
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna yönelik bir sataşması nedeniyle söz istemiştir.
Şimdi,
ben, Sayın Elitaş’ın söylediklerini size okuyacağım.
Sanıyorum bir yanlış anlaşılma var. Belki düzeltir diye önce onu okuyorum, aksi
takdirde Sayın İnce’ye söz vereceğim.
Sayın
Elitaş’ı okuyorum: “Değerli arkadaşlar, bakın,
Cumhuriyet Halk Partisinin yurt dışında nasıl algılandığıyla ilgili Belediye
Başkanı bir beyanda bulunmuş. Belediye Başkanı, altını çiziyor, diyor ki:
‘Bizim CHP olarak yurt dışı seyahatlerimiz az. Adalet ve Kalkınma Partisi
gezdiğinde, Sayın Başbakan, sayın bakanlar gittiğinde Türkiye ile ilgili algılar
çok iyi noktada.’ Ama şunu söylüyorum: Sayın Altay diyor ki: ‘Gittiğiniz zaman
CHP’yi karalıyorsunuz.’ Ben Sayın Başbakanla ve diğer grup başkan vekili
arkadaşlarımız Sayın Başbakanla gittiğimizde toplantılara katılıyoruz, inanır
mısınız inanmaz mısınız bilmiyorum ama yani Cumhuriyet Halk Partisinin ‘C’si
geçmiyor o toplantılarda görüşülürken.”
Şimdi,
Sayın Güneş bu cümlenin altını çizmiş. Yani “Avrupa’da Cumhuriyet Halk
Partisinin “C”si geçmiyor” mu dediniz, “Bizim
konuşmalarımızın içinde” mi dediniz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Bizim konuşmalarımızın içinde efendim. Zaten orada açık ve
net Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Neyse.
Yani
ben şimdi soruyorum: Sayın İnce, bu düzeltmeyi kabul ediyor musunuz?
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisine sataşıldığında grup
başkan vekilinin cevap vereceğini siz de belirtmiş oldunuz. Teşekkür ederim. O
açıklama yeterli.
BAŞKAN
– Sayın Elitaş, yanlış algılamayı da düzeltti.
Evet,
teşekkür ederim.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87)
(Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN
– 4’üncü maddeyi okutuyorum:
Tamamlayıcı
ödenek
MADDE
4- (1) Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, kamu
idarelerinin 2010 yılı ödenek üstü giderlerini karşılamak üzere, 5018 sayılı
Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri için toplam 14.968.408.262,43 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli
idareler için toplam 3.566.595,62 Türk Lirası,
tamamlayıcı
ödenek kabul edilmiştir.
BAŞKAN
– Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.57
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara),
Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43’üncü Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam
ediyoruz.
Komisyon?
Burada.
Hükûmet?
Burada.
Madde
4 hakkında gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli
Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan’da.
Buyurun
Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 4’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini
arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu
maddenin adı tamamlayıcı ödenek. Diyebilir miyiz ki, hedefe 2010 yılı
için 50 milyar TL açık programladık, biz bu kadar iyi idare ettik, açık 40
milyar TL oldu? Bu izah başka değişkenleri dikkate almazsanız makul, biraz önce
söylediğim gibi iyi bir sonuç olarak da değerlendirilebilir ama böyle bir şeyi
sizlerin, özellikle sizin söylememeniz gerektiğine inanıyorum Sayın Bakanım.
Bize şunu söyleyebilirsiniz: “Ya, sayın muhalefet milletvekili, bizim
sağladığımız düşük bütçe açığına, yüksek büyümeye karşı çıkıyorsunuz. Bizden ne
istiyorsunuz? Bunlar hedef, neticede tahmin.” de diyebilirsiniz ama bunlar
doğru değil.
Birincisi,
o büyüme sizin önerdiğinizin, öngördüğünüzün 3 misli ama 99 yılındaki dramatik
küçülmenin olduğu yerdeki bazdan.
Şimdi,
Sayın Bakanım, şu, 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kanun Tasarısı ve ekli cetvelleri.
Akşam konuşacağımı duyunca ben bunu aldım, evde çıkardım. Buradan bu 2010 yılı
bütçesinin neyini çıkardım? Genel gerekçesini. Şimdi, buna ilave olarak ne
yapıyorsunuz? Getirdiniz 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nı.
Sayın Bakanım, bu tasarının genel gerekçesine neyi eklediniz? Bakın, daha önce
olmayan özel sektör öncülüğündeki büyümeyi eklediniz. Bu yoktu. Sizin
hesabınızda özel sektör de yoktu. Yenisinde var, eskiden dikkate almıyordunuz.
Cari açık yeni girdi buna, cari açık problemi. Yurt içi tasarrufları artırmak
yeni girdi. Neden? Geri sıralara düşmüştü.
Sayın
Bakanım, buralara gelip, bu akaryakıt içindeki dolaylı vergilerin oranlarını
söylüyorsunuz, oranların gerilediğini de söylüyorsunuz. Bunda haklısınız da.
Ama bunu bir de neyle anlatmak lazım? Bizim oradaki vatandaşların deyimiyle
anlatmak lazım.
Bakın,
siz, arkanızdaki arkadaşlardan “toplam vergi yükünün piyasa fiyatı içindeki
payı” ve “rafineri çıkış fiyatının piyasa fiyatı içindeki payı” diye tabloyu
alırsınız, oranların düştüğünü de söylersiniz. Ama size bir şeyi ifade etmek
istiyorum: 2002 yılında, bakın, 95 oktanlı 1 litre benzinin fiyatı neydi? 1
lira 63 kuruştu. Bunun ne kadarı vergiydi? 1 lira 14 kuruşu. Öyle değil mi
Sayın Bakanım? Şimdi 13 Aralık tarihli yakın geçmişteki fiyata bakalım. Burada
nedir fiyat, satış fiyatı? 4 lira 22 kuruş. Peki, ödediğimiz vergi ne kadar?
Ödediğimiz vergi 2 lira 54 kuruş yani o kötülediğiniz 2002 yılında,
vatandaştan, benzinin litresinden 1 lira 14 kuruş vergi alırken şimdi siz
bundan 2 lira 54 kuruş vergi alıyorsunuz. Doğru mu yanlış mı Sayın Bakanım?
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Oran ne kadar, oran?
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – Oranını söyledim, siz orada vakit geçiriyordunuz.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Vakit geçirmiyordum!
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – O kötülediğiniz 2002 yılında vatandaşın benzininden,
bir litresinden 1 lira 14 kuruş vergi alınıyordu, şimdi siz 2 lira 54 kuruş
alıyorsunuz. İstediğiniz oranı koyun, vatandaştan az mı alıyorsunuz, çok mu
alıyorsunuz?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Vatandaşın cebinden çıkan paraya bakarız.
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – Bakın, başka bir örnek daha vereceğim, bunlar sizin
rakamlarınız.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Petrol o zaman 20 dolardı, şimdi 110 dolar.
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – Kardeşim, bir dinle, ezbere konuşma.
2002
yılında 20 lira 80 kuruş, 12 litrelik bir tüpün fiyatıydı, o kötülediğiniz 2002
yılında. Peki, vergisi ne kadardı? 8 lira 51 kuruş. Öyle değil mi? Şimdi, 13
Aralık tarihi itibarıyla -daha yeni, sizin rakamlar- 12 litrelik tüpün fiyatı
ne kadar? 65 lira. Peki, vergisi ne kadar? 24 lira 44 kuruş. O kötülediğiniz
2002 yılında 8 lira 51 kuruş vergi alınıyormuş bir tüpten, şimdi siz
alıyorsunuz 24 lira 44 kuruş. Neresi kötü bunun kardeşim, 2002’yi
kötülüyorsunuz?
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – O zaman 8 lira yoktu, milyon vardı, 8 milyon.
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – Sen ezbere konuşuyorsun, hiçbir şey de bilmiyorsun,
hiçbir şey bilmiyorsun, ezbere konuşuyorsun!
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – O zaman 8 lira değildi, milyon vardı, 6 sıfırı biz
kaldırdık, hatırlatıyorum.
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – Ezbere konuşuyorsun, o gün burada da konuştun.
Bakın,
Sayın Bakanım, AB’yle mukayese ediyorsunuz. AB’nin geliri kişi başına 40 bin
doların üstünde. Siz sündüre sündüre kişi başına geliri artırdınız. Kişi başına
düşen geliri nereye kadar artırdınız? 10 bin dolara; böyle, sündüre sündüre.
Eskiden halı santimle satılırdı, uzasın diye çocukları oturturlardı halının
üstüne, kaç santim uzar diye uçlarından çekerlerdi, 1 santim, 2 santim… Aynı
şekilde, sündüre sündüre 10 bin dolar gelir yaptınız, 2008 seviyesine yeni
geliyorsunuz, hâlâ daha aynı şeyi yapmaya çalışıyorsunuz.
Herkes
yazıyor çiziyor, iyi bilenler, “Yüzde 40 civarında reel olarak millî gelir
arttı.” diye. Nerede arttı da 10 bin dolar oldu? Bölerseniz yapıyorsunuz.
Şimdi
başka bir şey söyleyeceğim asgari ücretle ilgili. Biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak asgari ücretten vergi alınmaması, ücret gelirlerinin asgari
ücret kadar kısmının vergi dışı bırakılması ve çalışanların vergi yükünün
hafifletilmesi amacıyla kanun teklifi verdik. Asgari ücretliler bu kanun
teklifinin yasalaşmasını istiyor, on binlerce insan imza veriyor.
Siz,
dün, burada, sanıyorum, Maliye Bakanı olarak “Asgari ücret bin lira olursa,
devlette asgari ücretli olmadığı için devlet batmaz ama özel sektör batar.”
anlamına gelebilecek -yanlış ifadem varsa düzeltirim- bir konuşma yaptınız. Şu
anda brüt asgari ücret 837 lira, net asgari ücret 659 lira, işverene maliyeti
1.017 lira. Vergi ve prim kesintisi 358 lira, bunu devlet alıyor. Gelir vergisi
var, damga vergisi var, sigorta primi var, işsizlik sigortası primi var.
Zaten
asgari ücretin işverene maliyeti bin lirayı aşmış durumda. Siz bunları
almazsanız işverene bunun ekstra bir maliyeti olmayacak. Dolayısıyla bunu da ne
yapmamız lazım? Çözmemiz lazım.
Gelelim
diğer hadiselere. Şimdi, toplam tasarrufların azaldığını söylüyoruz. Siz kamu
tasarruflarının…
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Asgari ücretten sigorta alınmasın mı?
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – Bakın ne diyorum? Laf atacağınıza gelin burada konuşun,
gelin.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Ya, sigorta alınmasın mı asgari ücretten?
MUSTAFA
KALAYCI (Konya) – Vergi alınmasın, vergi.
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – Alınmasın diyorum, evet, gayet açık, net. Gel, var mı?
Söyleyeceğin sözün varsa, gel söyle.
Şimdi,
siz, özel sektörün toplam tasarruflarını yüzde 18-20’lerin üstünden nereye
getirdiniz? Yüzde 12’lere getirdiniz. Özel tüketimi teşvik ettiniz
uyguladığınız politikalarla. Teşvik etmenin sonucunda özel kesim tüketimi
arttığı, tasarrufları azaldığı için özel sektörün kaynak ihtiyacı arttı. Özel
sektör bunu nereden karşıladı? Borçlanmayla karşıladı.
Şimdi,
birçok AKP’li arkadaş: “Eskiden bunu devlet yapardı, bu bizim umurumuzda değil,
biz bunu çözeriz.” diyor. Nasıl çözecek özel sektör? Özel sektör sıkıntıya
girerse, vergisini ödeyemezse, sigorta primini ödeyemezse, işçiyi işten
çıkarırsa, bu kimi etkileyecek Allah’ınızı severseniz? Bu özel sektör başka
ülkenin özel sektörü mü? Bundan sağladığınız kaynaklar başka ülkenin bütçesine
mi gidiyor? Sizin ülkenin bütçesine gidiyor. Dolayısıyla, ne yapması lazım?
Hükûmetin tekrar tekrar düşünmesi lazım. Zenginlerin yoksullaştığını son
açıklamalarda herkes yazar oldu; bunu da dikkate almanızı istiyorum.
Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın Hüseyin Aygün.
Buyurun
Sayın Aygün. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Çok sağ olun Sayın Başkan.
İçinden
geçtiğimiz hafta çok enteresan bir hafta: Bir yandan Fransa’ya, benim de kabul
etmediğim, partimin de kabul etmediği soykırımı inkâr edenlere para ve hapis
cezası önerilmesini engellemek üzere bir heyet gönderiyoruz, öbür taraftan, az
evvel değerli AKP Kahramanmaraş Milletvekilinin söylediği gibi, Türkiye’yi 12
Eylüle götürmeyi amaçlayan Kahramanmaraş katliamının anılmasına AKP’nin Valisi,
Kahramanmaraş Valisi yasak koyacağını ilan etmiş bulunuyor. Fransa’da
nasıl söz konusu olan düşünceyi yasaklama, para ve hapis cezasıyla ortadan
kaldırma aklı dünyada uygar uluslar tarafından kabul görmüyorsa Maraş’ta da
otuz üç yıl önce meydana gelen bir mezalimi protesto hakkına yasak koyma
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul görmemelidir. Bu açıdan Maraş
Milletvekili keşke bu konuya da değinseydi, ne yazık ki değinmedi.
Bu
sabah 06.00’da yine AKP’nin çok kıymetli özel savcılarının insanlara tebligat
gönderip ifadelerini almak yerine çeşitli kentlerde evleri basarak 25 kişiyi
gözaltına aldığını öğrenmiş bulunuyoruz, birçoğu gazeteci. Anlaşılıyor ki Ahmet
Şık ve Nedim Şener daha uzun yıllar cezaevinde kalacak, zira bugün gözaltına
alınanların da herhangi bir silahlı örgüte üye olduğu konusunda delil
gösterilmeyecek. Kamuoyunda da, artık, bu davaları takip etme, özel yetkili
mahkemelerden hesap sorma yönünde ciddi bir irade ve istek kalmadı.
Yine
-bu hafta çok enteresan, dedim ya lanetli bir hafta- Hayata Dönüş Operasyonunun
dün 11’inci yıl dönümüydü ve dönemin binbaşısı bugüne kadar hiç ordunun envanterinde görmedikleri bir bombayı kullandıklarını itiraf
etti bir gazetede. O operasyonda ölen insanlar öldükleriyle kaldılar, failler
hiçbir şekilde şu ana kadar yargılanmadı, yargılananlar sıradan erler ve
korkarım zaman aşımıyla bu dava da düşecek.
Sevgili
arkadaşlar, bunların tamamlayıcı ödenekle ne ilgisi var, bütçeyle ne ilgisi var
diyebilirsiniz -Meclis az evvel bunları konuştu- çok ilgisi var, şöyle: AKP
nasıl oluyor da bu kadar baskıya rağmen Amerika’da, Avrupa Birliğinde,
Brüksel’de demokratik bir parti olarak görülüyor ve -bizim belediye
başkanımızın vurguladığı gibi- CHP nasıl demokratik normlara değer vermeyen bir
parti olarak algılanıyor? AKP’nin zaten en büyük başarısı, müthiş, Amerika’yla
uyumlu bir dış politika. Ülkenin içinde Amerikan çıkarlarını
korumaya, Malatya’yı İran’a tehdit etmeye izin veren bir Amerikancı politika
ama inanılmaz bir şekilde anti Amerikan bir görüntü.
Kürtleri
sadece tutuklayan, 3.928 kişiyi KCK adı altında -belediye başkanları, seçilmiş
milletvekilleri, başka pek çok insan, yerel aktivistler-
içeri dolduran ama Kürt açılımını yapan parti. Alevilere hiçbir şey vermeyen
-az sonra özetleyeceğim tamamlayıcı ödenek bahsinde- ama Alevi çalıştayları yapan, Alevileri 8 kez dinlemekle, bu çalıştayları da raporlaştırmakla
övünen bir parti. Burada bir çelişki var ama bu çelişkiyi Hopa Davası sırasında
gençler yendiler aslında. O gençler de yıllarca çürütülebilirdi. Kamuoyu müthiş
sahip çıktı, aydınlar, sanatçılar, milletvekilleri, insanlar gitti saçlarını kestiler,
protestolar yaptılar ve kamu vicdanı nihayet Özel Yetkili Mahkemenin Başkanına
kadar ulaştı. İlk duruşmada altı ay gibi kısa bir sürede tahliye olarak gençler
ucuz yırttılar diyelim ama Malatya’da, Erzurum’da, Diyarbakır’da, İstanbul’da,
Ankara’da, İzmir’de, Adana’da sayısız genç yine aynı saçma sapan delillerle
silahlı örgüt üyeliği suçlamasıyla karşı karşıya. Bu açıdan, Ankara Özel
Yetkili Mahkemesinin tavrının diğer özel yetkili mahkemelere de örnek olmasını
dilemekten başka bir şansımız yok.
Bütçe
ile gözaltı arasında şöyle bir ilişki var: Savcılar mesela “Biz gözaltına aldık
ama delilleri gösteririz, iddianamenin çıkmasını bekleyin.” dediler Ahmet Şık
ve Nedim’in yargılandığı, Soner Yalçın’ın yargılandığı davada. Emin olun,
önümüzdeki bir hafta içinde de savcılar veya savcılara yakın medya “Delilleri
bir bekleyelim, iddianameyi bir görelim.” diyecekler. Altı ay veya bir yıl
sonra iddianame açıklandığında hiçbir delil olmadığını, aslında bunun Hükûmet
muhaliflerinden öç alma operasyonlarının son halkası olduğunu acıyla
öğreneceğiz.
İktisat
alanım değil, tamamlayıcı bütçeye dair söz aldım ama haddimi aşmadan bazı
tespitler yapacağım, dersimi çalışarak geldim, deyim uygunsa. Şimdi, bu
tamamlayıcı ödenek konusunda iki kurumun çok yararlandığı görülüyor. Bir tanesi
Emniyet Genel Müdürlüğü, öbürü Diyanet İşleri Başkanlığı. Türkiye
bir güvenlik devleti tabii. Çocukları takip etmek için, insanların
evlerine dinleyici koymak için, muhalifleri alan taramasıyla, alan dinlemesiyle
etkisiz hâle getirmek için büyük güvenlik harcamaları yapılıyor ve bu konuda
bir şeffaflık yok. Güvenlik dendiğinde de Türkiye’de denge hep özgürlükler
aleyhinedir, hiç kimse bunu sorgulamaz, güvenliğe harcanan paraların, örtülü
bütçelerin hesabı hiçbir zaman sorulmaz. 90’lı yıllarda neler yapıldığını,
bugün o ödeneklerden hangi infaz timlerine paralar harcandığını Ayhan Çarkın
gibi adamlar sayesinde de bir ucundan öğrenmeye başladık. Bu açıdan, bu
ödeneğin denetlenemediğini, güvenliğe aktarılan bölümlerinin gerçekten Meclisin
denetimi dışında da olduğunu, bizim bilmediğimizi, hangi kalemlere gittiğini
öğrenemediğimizi, hesap soramadığımızı düşünüyorum. Hükûmetin de o sayısal
üstünlük gücüne dayanarak bütün bu tartışmalara engel olduğunu, şeffaf ve
denetlenebilir bir bütçe programı yürütmediğini, Türk toplumunun hiçbir şeyden
haberdar olamadığını belirtmekte fayda var.
Bazı
notlar aldım, izninizle paylaşayım: Emniyet dışında Diyanet çok yararlanmış ve
422 trilyon gibi bir tamamlayıcı ödenek verilmiştir Diyanete. Çok korkunç bir rakam bu. Maliye Bakanı “Bu kadar büyük bir
parayı nereye verdiniz, nasıl harcadınız?” diye hiç sorma gereği duymadı
galiba. Normalde bunların denetlenmesi, neden açığın ortaya çıktığını ve buna
karşı hangi önlemleri aldıklarını da ortaya koymaları lazım ama benim bildiğim
kadarıyla 422 trilyonla ilgili şu ana kadar Bakanlıktan da Diyanete herhangi
bir uyarı, ihtar gibi bir şey gönderilmedi. Ve bu arada neleri öğrendik, bu
paralar nereye gidiyormuş? Bu paralar mesela güneydoğuda, doğuda diyelim, bin
tane molla projesi var, bu ara toplumu devletle kaynaştıracağı varsayılıyor ve
oradaki ayakta kalan birkaç medresenin yetiştirdiği öğrenciler işe alınacak,
molla olarak istihdam edilecek. Basın onların görüşlerine yer verdi. Maaşa
kavuşmak ve çok sefil şartlardan kurtulmak, dinî hizmetleri devlet güvencesinde
yapmak istiyorlar. Bu çok anlaşılabilir bir şey fakat hani benim aklıma,
Tunceli Milletvekili olarak nedense Hamidiye alayları geliyor. Hükûmetin “Neo
Osmanlı” diye bir projesi olduğu saygın basın-yayın organlarında yazılıyor,
Batılı gazeteler bu konuda yorumlar yayınlıyorlar. Bu bin tane mollayı
düşününce Hamidiye alayları dönemindeki Sünni, Şafi, Kürt aşiretlerin
silahlandırılıp, Osmanlı tarafından örgütlenip bölgede nasıl bir kardeş kavgası
çıkarıldığı aklıma geldi. Dilerim bu proje orada insanları birbirine
düşürmenin, başka inançtan olan insanlara karşı yeni önyargılar, güvensizlikler
ve düşmanlıklar yaratmanın bir aracı olmasın. Diyanet niye bu kadar çok para
almış tamamlayıcı ödenekten? Aslında herkes biliyor, malumun ilanı olacak ama
mesela, Sayın Bakan Bekir Bozdağ, bu Diyanet konusunda çok açıklamalar yapan,
hepimizi bilgilendiren bir Hükûmet yetkilisi. Şöyle diyor: “2012 bütçesi 4
milyara yakın olacak.” Ve geçen yıl da büyük bir açık verildiğini itiraf ediyor.
4 bin küsur imam ve müezzinin, Millî Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere bütün
devlet kadrolarına atandığını, geçiş yaptığını söylüyor. Bu da AKP döneminde
bir devlet geleneği oldu, imamların, müezzinlerin bütün devlet kurumlarında
istihdam edilmeleri. Buna da bir son verilmesi lazım.
Aynı
Bakan şöyle bir demeç verdi mesela, dedi ki: “Diyanette mezheplerin masası
olamaz.” Diyanet de çeşitli yayınlarında, çok defa, Türkiye’deki çeşitli
mezheplerin, o mezhepler adına çalışan kişilerin tehdit yaratacak değerlendirmeler
yaptığını söyledi. Benim bildiğim kadarıyla Türkiye’deki milyonlarca Sünni
Müslüman dışındaki azınlık kendini İslam’ın dışında görmüyor, İslam’ın içinde
görüyor ve kendilerini Müslüman olarak tanımlıyorlar, ailemden de öyle
biliyorum ama Diyanette bu inanca, bu inançlara herhangi bir masa verilmesinin
güvenlik açısından tehlikeli olacağını Sayın Bakan söyledi.
Bu
arada, Diyanetin 121.713 tane erkek, 3 bini kadın olmak üzere 6.310 sözleşmeli
görevli çalıştırdığını belirtmek istiyorum. Korkunç bir bütçe ve “Diyanet
Anonim Şirketi” olarak Türkiye’de tanımlanıyor. İnanan
insanlara hizmete amenna, saygımız var ama bu inanış dışındakilere de birazcık
saygı gösterilmesi, onların da varlıklarının tanınması, eğer istiyorlarsa
Diyanette temsil edilmeleri, Süryanilerin, Hristiyanların, Alevilerin,
Bektaşilerin, Türkiye’de ne varsa diğer inançlardan, temsil edilmeleri lazım
ama Diyanet bu korkunç bütçesiyle ve şişkin kadrolarıyla sadece Sünni
Müslümanlığı geliştiriyor, tek tip Müslüman yaratıyor, diğer inançları da
asimile ediyor. Dilerim, Türkiye yakın zamanda böyle bir ülke olmaktan
kurtulsun, bunun mücadelesini veriyoruz.
Çok
teşekkür ederim dinlediğiniz için. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Aygün.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan.
Buyurun.
BDP
GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biraz önce konuşmamın başında belirttiğim birkaç hususa dikkat çekmek istiyorum
çünkü bu bütçenin aslan payı güvenliğe ayrılmış, istihbarata ayrılmış, emniyete
ayrılmış, jandarmaya ayrılmış.
Sizi
bir zaman yolculuğuna çıkaracağım. Bugün sabah şafağında operasyonların yönü
gazetecilere, basın mensuplarına yöneldi; halkın haber alma kaynaklarına
yöneldi; televizyonlara, gazetelere, dergilere, ajanslara yöneldi. Zaten
Türkiye’de Türk Ceza Kanunu var, Basın Yasası var ve buralarda bir haber
yanlışsa veya suç teşkil ediyorsa anında bunun gereği de yapılıyor. Ancak bugün
yapılan operasyona baktığımız zaman, bizi çok önemli bir noktaya, dikkatli bir
noktaya çekiyor: Özgür Gündem gazetesi. Bakın, dikkat edin. Hemen,
Dicle Haber Ajansı. Devam ediyorum: Etik Ajans. Devam ediyorum: Gün
Matbaası ve Demokratik Modernite, Gün Televizyonu
Diyarbakır’da bölgesel Kürtçe yayın yapan.
Tabii
bir taraftan Roj TV ile uğraşırken diğer taraftan
“TRT Şeş’i açtık.” diyen bir Hükûmet, Diyarbakır’da
bölgesel olarak Kürtçe yayın yapan Gün TV’ye… Ve daha önce de Azadiye Welat gazetesinden 13
yazarı tutuklayarak, Yazı İşleri Müdürüne de yüz altmış altı
buçuk sene vererek Türkiye’deki 71 tutukluyla dünya gazeteci tutuklu rekorunun
üzerine bir rekoru daha bu sabah ekledi, 40 kişi daha ekledi.
Şimdi,
bunlara baktığımız zaman sadece bu kesim değil. Onlarla şu veya bu şekilde
birlikte çalışmış veya beraber olan AFP’den, ETA Ajansından yine Vatan
gazetesine kadar, yine Fırat Dağıtımdan dağıtım şirketlerine kadar -bakın,
dağıtım şirketlerine kadar- bir saldırı var. Biz bu konsepti
çok iyi biliyoruz arkadaşlar, sizin dikkatinizi bu konsepte çekeceğim.
Bu
bütçenin aslan payını harcayıp basını susturmakta, muhalifleri susturmakta
harcıyor bu Hükûmet. Kendisi gibi düşünmeyenleri kelepçeleyerek, özel
savcılarına, özel polisine, özel mahkemelerine tutuklatarak, teslim ederek
Türkiye’de basını susturmaya çalışıyor. Diğer taraftan, medyayı tekeline
alıyor, yayın yönetmenleriyle toplantılar yapıyor, direktifler veriyor,
susturuyor. TRT’yi de kendi çiftliğine çeviriyor; devletin, vatandaşın
parasıyla, elektrik paralarıyla çalışan TRT’yi de çiftliğine çeviriyor.
Bakın,
sizi zaman yolculuğunda 90’lı yıllara getireceğim. Sık sık Hükûmetin dediği
90’lı yıllara dönmeyeceğiz, günlerine. Eymür’ün
itirafları daha dün burada, basında yer aldı, ifadelerini verdi. Eymür, öldürülecek Kürt iş adamlarının listesinin Millî
Güvenlik Kurulunda olduğunu söylüyor. Şu an orada. MGK’nın Başkanı da Başbakandır. Hükûmetin başı Başbakan, MGK’nın da Başkanı. 90
konsepti içinde, 15 Temmuz 1993 tarihli, MGK
direktifleriyle hazırlanan bir belge var. O dönemde, 93. Burada açık açık şöyle
yer alıyor: “Kürtleri susturun.” emri veriliyor. Özgür Ülke gazetesi 3 Aralık
94’te bombalanıyor. İki ay önce manşetle duyurulan belge yedi başlıktan
oluşuyor: Örgüte ve lider kadrolarına karşı, örgütü destekleyen kuruluşlara
karşı, destekçi ve sempatizanlara karşı, bölge
insanına karşı alınacak tedbirler. Ve o dönemde infazlar, faili meçhul
cinayetler işleniyor. O dönemin hedefleri arasında Mezopotamya Kültür Merkezi
gibi kurumlar var, İnsan Hakları Derneği var, Halkın Emek Partisi var,
Demokrasi Partisi var ve Demokrasi Partisi 94 yılında -o zaman Sayın Ahmet Türk
burada, Sırrı Sakık burada, ikisi de buradaydı-
milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp tutuklandıkları, Leyla Zanaların on yıl cezaevinde kaldıkları süreçtir.
Şimdi,
bu süreçleri iyi takip edeceksiniz ki Türkiye'nin nasıl bir felakete, bir
uçuruma sürüklendiğinin kodlarını burada yakalayacağız.
Bu
listeler, Tansu Çiller’in dönemin Başbakanı ve Genelkurmay Başkanı Doğan
Güreş’in emriyle, o dönemde yazılı belgeleriyle bu yapılan infazlar, hepsi
belgeli.
Şimdi,
Ayhan Çarkın isminde geçmiş döneme ilişkin bilgi ve tanıklıklarda bulunan bir
özel timci çıkıyor diyor ki: “MİT’ten öldürülen filan kişinin mezarını
gösterebilirim. Filan kişi öldürüldü, cinayet işlendi.” Açık belge söylüyor,
yer söylüyor ve bütün bu faili meçhul cinayet işleyenlerin hepsi bu özel
mahkemeler tarafından serbest bırakılırken yasal demokratik haklarında
muhalefetle mücadele edenler içeriye alınıyor. Faili meçhul cinayet işleyenler,
işkenceciler bir bir salınıyor. Birden fazla insanı
öldürenler bu Hükûmet tarafından koruma altına alınıyor, korunuyor, kollanıyor
ama polis bir gün onlarla ilgili bir işlem yapmıyor, yargı önüne çıkarmıyor ama
muhalifse profesör alınıyor, akademisyen alınıyor, aydını alınıyor, sanatçısı
alınıyor, siyasetçisi alınıyor, seçilmiş belediye başkanları alınıyor.
Bakın,
93’ten 2000’li yıllara geleceğiz şimdi. Bu zaman tünelinde bir duraktır 2000’li
yıllar. Bu zaman tünelinde bilgi destek planı ve bilgi destek planı faaliyet
çizelgesi vardır MGK bünyesinde. Bu MGK bünyesindeki eylem bilgi destek
planında ölüm listelerinin belgeleri var. Çok uzak bir tarih değil, müruru
zamana da uğramadı.
Şimdi,
bu sürecin içinde yine İçişleri Bakanı Gazioğlu’nun açıklamaları var o
dönemlerde, bu konularda verilen gizli emirler var. Şimdi, buradan getiriyorum
ve Ergenekon soruşturması var. Asıl mesele burada. Burada Ergenekon
soruşturması, İnternet andıcının bir irticaya karşı
olanı var, bir bölücülüğe karşı olanı var, bir de bu andıcın
Balyoz davasında ayrı bir boyutu var.
Bunlar,
Ergenekon davası sanıkları Silivri’de yargılanıyor ama çok enteresandır,
bölücülüğe karşı İnternet andıcında yer alan bütün
veriler, aynı şekilde önceki dönemden alınmış olarak burada ve burada bir
Dolmabahçe görüşmesi yapılıyor, irtica çıkarılıyor, irtica çıkarıldıktan sonra
tek tehdit olarak bölücülük kalıyor. Kırmızı Anayasa, Millî Siyaset Belgesi’nde
bu değiştiriliyor ve Ergenekon’un bölücülüğe karşı andıç,
İnternet andıcı teorisi Silivri’de yargılanıyor.
Bugün AK PARTİ Hükûmeti ise onun uygulamasını yapıyor.
Bakın,
dikkat edin, İnternet andıcının, eylem destek
planının, bölücüye karşı planın bütünü Ergenekon’un patentinde, markasında.
Uygulamasını Hükûmet yapıyor, aynen bire bir, basınını susturuyor,
siyasetçisini susturuyor, demokratik hakları savunan 9 bin kişiyi gözaltına
alıyor, 5 bini tutuklanıyor.
Peki,
sormak istiyorum: Hükûmet ile Ergenekon’un bu konudaki anlaşmaları,
uzlaşmaları, iş birlikleri, bu konudaki uzlaşmaları ne anlama geliyor? 90’lı
yıllara Türkiye’yi çevirmenin, bu Mecliste, bu ülkede demokratik yolları
kapatmanın bu ülkeyi felakete, uçuruma getireceği açık değil mi? Kimin bu
ülkeyi maceraya götürmeye hakkı var ki bu operasyonları çekiyor. Eğer gücünüz
varsa çıkarsınız sandıkta muhaliflerinizi geçersiniz ama bunun aksi yapılıyor
şu an. Aynen yapılan budur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Madde
üzerinde şahıslar adına ilk söz Eskişehir Milletvekili Sayın Salih Koca’ya
aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Koca.
SALİH
KOCA (Eskişehir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; heyetinizi ve
kadirşinas milletimizi saygıyla selamlıyorum.
İstihdam
ve büyümeyi destekleyen, tasarrufları artırmaya ve cari açığı azaltmaya
yardımcı olan, ekonomik ve sosyal kalkınmaya odaklanmış, yatırımlara kaynak
ayıran ve Türkiye’yi 2023 vizyonuna yaklaştıracak bir
bütçenin hazırlandığına inanıyorum. Dileğim o ki şahsım adına söz aldığım 2010
Yılı Kesin Hesap Kanunu ülkemiz ve milletimiz için hayırlar getirsin. Gerek
komisyonda gerekse Genel Kurulda önemli katkıları da, bazen maksadı aşan
eleştirileri de hep birlikte dinledik. Öz eleştiride bulunulması olağan fakat
bu eleştiriler yapılırken kendimize şu soruların sorulması gerektiğine
inanıyorum: Eğer ki tablo bu kadar olumsuz ise AK PARTİ üç dönemdir hem de
oylarını artırarak nasıl tek başına iktidar oluyor? Aziz milletimizin
teveccühünü nasıl kazanıyor? Dünya genelinde hatırı sayılır bir konuma nasıl
ulaşıyor? Bugüne kadar ekonomiden kalkınmaya, adaletten eğitime, ulaşımdan sağlığa,
toplu konuttan marka şehirlere kadar yapılan hizmetleri arkadaşlarımız detaylı
olarak anlattılar. Ben şu anda yüzde 55 oy oranına yükselen başarıyı 2023 vizyonu kapsamında sizlerle paylaşmak istiyorum.
Cumhuriyetimizin
yüzüncü yılı içinde ulaşacağı hedefleri Hükûmetimiz ileri bir demokrasi, büyük
bir ekonomi, güçlü bir toplum, yaşanılabilir çevre ve marka şehirler, lider
ülke Türkiye olarak beyan ettiği için; iktidarı ve muhalefetiyle birlikte insan
odaklı, özgürlükçü yeni bir Anayasa yapacağı, gecikmiş adalet, adalet değildir
anlayışında daha fazla güven veren bir adalet sistemine ulaşacağı, yargı
süreçlerini daha da hızlandırıp çetecilere, hortumculara hesap sormaya devam
edeceği, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” ilkesi gereği millî iradenin
üzerinde başka güç tanımayacağı için; kişi başı 25 bin dolar millî gelir ile
dünyanın ilk 10 ülkesi arasında yer alacağı, ihracatımızı yılda 500 milyar
dolara ulaştıracağı, işsizlik oranını yüzde 5’e indirip sorun olmaktan
çıkaracağı için; yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olacağı,
yerli malı otomobil üreteceği, Asya, Avrupa ve Afrika arasında güvenli bir
enerji üssü hâline gelip dışa bağımlığına son vereceği için; tarımsal ekonomide
büyüklükte dünyanın ilk 5 ülkesinden 1’i olacağı, şehir hastaneleri ile
Türkiye’yi sağlık merkezî hâline getireceği, eğitimde tüm derslikleri en son
teknolojiyle yüksek standartlara taşıyacağı, depreme dayanıklı 500 bin yeni
konut ile modern şehirler kuracağı için; ulaşımda ülkemizin daha güvenli,
ekonomik, konforlu, hızlı ve çevreye duyarlı hizmetlerini sürdürüp bölünmüş
yolların toplamını 36.500, yeni otobanları 7.500, yüksek hızlı tren uzunluğunu
10 bin kilometreye çıkaracağı, Türkiye’yi limanları, serbest bölgeleriyle
dünyanın önde gelen bir lojistik üssü kılacağı için; turist sayısını 50
milyona, turizm gelirini 50 milyar dolara çıkararak dünyanın ilk 5 ülkesi
arasına girdireceği, en büyük spor organizasyonlarına ev sahipliği yaparak,
Yunus Emre enstitülerini açarak, medeniyetimizin birikimlerini uluslararası
camiaya tanıtacağı, dış politikada edilgen değil etken rol alan, bölgesinde söz
sahibi olan, diklenen değil dik duran politikalar üreteceği için; kendi
tüfeğini, topunu, tankını, helikopterini, uçağını, insansız hava araçlarını,
uydularını tasarlayan, üreten ve ihraç eden bir Türkiye’nin teknik altyapısını
hazırladığı için, AK PARTİ sayılamayacak destansı başarılara imza atarak daha
fazla özgürlüğü, demokrasiyi, adaleti ve kalkınmayı sağlayarak aziz milletin
gönlüne girip duasını almayı sürdüreceği için yüzde 70’leri geçen yaşamsal
memnuniyeti sağlamıştır.
Yüce
milletimiz adına daha fazla demokrasi istiyor, bu şuurla Yunus’a kulak verelim
diyorum: “Gelin tanış olalım/İşi kolay kılalım/Sevelim sevilelim/Dünya kimseye
kalmaz."
Saygılarımla.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Koca.
Kırşehir
Milletvekili Sayın Muzaffer Aslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUZAFFER
ASLAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 88 sıra sayılı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerine
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 4’üncü madde genel bütçe kapsamındaki
kamu idarelerinin ve özel bütçeli idarelerin zorunlu nedenlerle yıl içinde
yapmış oldukları ödenek üstü giderlerin karşılanması amacıyla tamamlayıcı
ödenek verilmesini öngörmektedir. Tamamlayıcı ödenek çeşidi sadece kesin hesap
kanunlarında yer almaktadır.
Değerli
arkadaşlar, hükûmetler ekonomik ve sosyal amaç ve önceliklerini maliye
politikaları aracılığıyla yerine getirirler. Maliye politikalarının en önemli
uygulama aracı da bütçedir. Bütçeler hükûmetlerin bir yıl içinde millete
sunacağı hizmetleri, izleyeceği ekonomik ve sosyal politikaları ortaya
koyarlar. Bir ülkedeki ekonomik faaliyet düzeyi bütçelerle şekillenir, bütçeler
devletin nerelere ne kadar kaynak ayıracağını ve nerelerden ne kadar kaynak
toplayacağını gösterirler, ekonomideki ağırlıkları ölçüsünde ekonominin
gidişatını belirlerler.
Değerli
milletvekilleri, güçlü bütçeler güçlü ülkelerin işidir. Ülkemiz son yıllarda
gerçekleştirdiği yüksek büyüme ve kalkınma ile birlikte bir imkânlar ve
fırsatlar ülkesi olarak anılmaya başlandı. Bütçelerimiz ne kadar sağlam,
öngörülebilir ve güvenilir ise küresel dünyanın etkin bir üyesi olan ülkemizin
küresel ekonomi içindeki yeri de o derece güçlü ve sağlam olacaktır.
AK
PARTİ hükûmetleri döneminde hazırlanan bütçeler gerçekçi olmuştur. Küresel
krizin yaşandığı 2009 yılı hariç, hükûmetlerimiz tarafından hazırlanan bütçelerin
tamamında bütçe açığı hep hedeflenenin altında kalmıştır. Hükûmetlerimiz
döneminde hayata geçirilen bütçeler güçlü maliye politikalarıyla
hazırlanmıştır. Hazırlanan bu bütçeler halkımıza daha nitelikli hizmetler sunma
fırsatı veren birer araç hâline gelmiştir.
2012
yılı bütçesi AK PARTİ hükûmetlerimizin 10’uncu bütçesidir. Bu bütçe, önceki
bütçelerimizde olduğu gibi, ekonomik ve finansal istikrarı gözeten, mali
disiplini güçlendiren, reel ekonomiyi destekleyen, ekonomik ve sosyal
kalkınmaya odaklanan, toplumsal refahı gözeten, yatırımlara yeterli kaynakları
ayıran bir bütçedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz ilk defa bir krizi kendi imkânlarıyla ve programıyla
aşmıştır. Son altmış yılın en büyük küresel krizinin yaşandığı bu dönemde bir
IMF programı veya mali kural olmadan da mali disiplinin sürdürülebileceğini
gösterdik.
Artan
bütçe açıkları, ülkelerin kamu borç stoklarını artırmıştır. Dünyadaki ekonomik
krize rağmen Türkiye'nin kamu borç dinamiklerinde kalıcı bir bozulma
yaşanmamıştır. AK PARTİ hükûmetlerimizin uyguladığı doğru politikalar ve
gerçekleştirdiği yapısal reformlar sayesinde Türkiye'nin makroekonomik
temelleri sağlamlaştırılmış ve dışarıdan gelen şoklara karşı dayanıklılığımız
artırılmıştır.
Dünya
ekonomisindeki belirsizliklere ve özellikle avro bölgesindeki ülkelerde
derinleşmekte olan kamu borç krizine rağmen merkezî yönetim bütçesi 2011 yılı
Kasım ayında 2 milyar 146 milyon lira fazla verdi, bu yılın ocak-kasım
döneminde ise 439 milyon lira fazla vererek 1983 yılından bu yana geçen yirmi
sekiz yıllık süreçte en iyi performansı gösterdi.
Türkiye
ekonomisi 2010 yılında yüzde 9 büyüyerek küresel krizden hızlı bir şekilde
çıkmıştır. 2011 yılının ilk dokuz ayında ise yüzde 9,6 büyüme oranıyla küresel
büyüme sıralamasında en üst sıralarda yerini almıştır. 2012’de küresel düzeyde
artan risklere rağmen başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkelerde
bozulan güven ortamını yeniden sağlayacak tedbirlerin hızla alınması durumunda
küresel düzeyde yüzde 4 civarında ekonomik büyüme beklemekteyiz. Bankacılık
sektörümüz ise dünyadaki birçok ülkeyle karşılaştırılamayacak kadar sağlıklı ve
güçlüdür.
2012
yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, emeği
geçenlere teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın
Akar… Yok.
Sayın
Doğru…
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
2011
yılındaki iş gücüne katılım oranı nedir? 2012 yılı programında…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Akar burada Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Geçti Sayın Akar, tekrar girin lütfen.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Benim bir hakkım var ama.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – …iş gücüne katılım oranıyla karşılaştırıldığında durum nedir?
İkinci
soru olarak, 2010 yılında ihracattaki artışa rağmen toptan ve perakende ticaret
sektöründe istihdam düşüşü görülmektedir. Bu düşüşün sebebi nelerdir?
Üçüncü
sorum: Tokat ilinde il çevre yolu ve çevre illerle ilgili yollar yıllardır
bitirilememiştir. Genel bütçe içerisinde Tokat ili için Karayollarına ne kadar
bütçe ayrılmıştır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Işık…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, biraz önce Türkiye'nin insani gelişmişlik indeksi açısından sıralamasını
yaparken yirmi beş yaş ve üstü nüfusun AK PARTİ’yle
bir ilgisinin olmadığını ifade ettiniz. Bu insanlar on yıl önce, sizin partiniz
yokken on beş yaşındaydı en az. Acaba o zaman Türkiye'nin okulunda okuyan
öğrencisi yok muydu? Bu nasıl bir değerlendirmedir? Bunu düzeltmeyi düşünür
müsünüz?
İkincisi:
Köy korucularının durumunun düzeltilmesine ilişkin 2012 bütçesinde bir ödenek
var mı? Bu konudaki görüşünüzü alabilir miyim?
Son
soru: TARGEL kapsamında 2011 yılı için alım sözü verilen ziraat mühendisi ve
veteriner hekimlerin durumu ne olacaktır? 2012 KPSS sınavından önce bunlar
atanabilecekler midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Bulut…
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, Türkiye'de sayıları 10 milyona yakın
insanımız zeytinden geçinmekte, geçimini zeytin ürününden temin etmektedir.
Yıllardan beri zeytine destekleme çok düşük verildiği için üretici, çiftçi çok
zor durumdadır. Avrupa Birliği ülkelerinde 2.500 kuruş destekleme verilirken
bizde 30 kuruş verilmektedir. Bunu 1 liraya çıkarmanız mümkün müdür?
Diğer
sorum: Belediyelerde işi olan vatandaşlar belediyeye gittiklerinde, diyelim ki
suyla ilgili bir konu için gittiğinde, emlak vergisi var ise “Vergini yatır,
ondan sonra bu işini halledeyim.” dercesine, zoraki, konuyla ilgili olmayan bir
kalemden dolayı kişi mağdur edilmektedir. Bu konunun çözülmesi konusunda bir
gayretiniz olacak mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Özkan…
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Önümüzdeki günlerde birçok şeker fabrikasının
özelleştirilmesinden sonra Portföy E satışında Burdur Şeker Fabrikasının
özelleştirilmesi gündeme gelecek. Burdur milletvekili olarak Burdur halkı adına
bu özelleştirmeye karşıyım. Burdur halkı da aynı şeyi düşünüyor, özelleştirmeye
karşı çıkıyor. Fabrikamız hem kâr ediyor hem de Burdur’umuzun aort damarı.
Sayın
Bakan, testi kırılmadan sizden öğrenmek istiyorum. Bedelli askerlikte temel
eğitim kalkınca Burdur’un tadı kaçtı, şekerin de tadı kaçmadan şeker
fabrikamızı özelleştirme kapsamından çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Öz...
ALİ
ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, istatistiki verilere göre intihar edenler ve intihar nedeniyle ölüm
oranlarındaki artış, evlenmelerde azalma ve boşanmalardaki artış, aile içi
şiddetteki artış, antidepresif ilaçların
reçetelenmesindeki artış, protesto olan senetler ve yazılan çeklerdeki artış,
dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olan ülkenin fotoğrafıyla uyumlu mudur? Gelir
dağılımı adaletsizliğinin bu durum bir işareti değil midir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Akar…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, Türkiye'nin en büyük vergi veren kentlerinden
biri olan Kocaeli, verdiği verginin onda 1’ini bile alamamaktadır. Son yıllarda
yapılan okulların, resmî kurumların yaklaşık yüzde 38’i özel sektör tarafından
yapılmaktadır. 2012 bütçesinde de baktığımızda, öngörülen yatırımın 2005 yılına
göre dörtte 1 olduğunu görüyoruz.
Şimdi,
size soruyorum: Kartepe, Başiskele,
Darıca ve Çayırova’da yeni kurulan ilçelerin -bu
ilçelerin tümü yeni kuruldu, dört ilçe- ihtiyacı olan okul, adliye, hastane
gibi kurumların binaları yokken Kocaeli’ye ayrılan
payın düşürülmesinin özel bir nedeni mi vardır?
BAŞKAN
– Sayın Özdemir…
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, Et ve Balık Kurumu tesisleri tüm Türkiye’de özelleştirilirken Sivas’taki
Et ve Balık Kurumu da kapatılmıştı. Ancak kapatıldığı günden bu tarafa atıl bir
durumda duruyor. Şimdi, Ağrı’da başlamak üzere çoğu illerde Et ve Balık
Kurumunun et kombinaları yeniden açılıyor. Sivas’taki Et ve Balık Kurumunu
açmayı düşünüyor musunuz?
Sayın
Bakanım, bir de Sivas, Türkiye’de yerleşim sayısı itibarıyla en çok yerleşim
birimine sahip il. Genel bütçeden özel idarelere gönderilen pay yeterli
olmadığı için köylerimize yeterince hizmet gitmiyor. Genel idareden Sivas’a
ayırdığınız payı artırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, iş gücüne katılım oranına baktığımız zaman, özellikle kriz sonrası
dönemde hakikaten ciddi bir şekilde arttığını görüyoruz. Bu güzel bir
gelişmedir. Hatta ben bütçe konuşmamda, belki hatırlarsanız, şunu söyledim:
Türkiye’de işsizlik oranları düşmüştür ve öyle bir dönemde düşmüştür ki, iş
gücüne katılım oranı, mesela 2007 sonrasında 4,8 puan iş gücüne katılım oranı
artıyor ama işsizlik oranı ciddi bir şekilde düşüyor. Bakın, 2002’yle falan
karşılaştırmayacağım çünkü bundan bazı arkadaşlarımız hoşlanmıyorlar ama
2007’yle karşılaştırdım. Kriz sonrası dönemde hakikaten iş gücüne katılım oranında
ciddi bir artış var. Mesela, Amerika’da iş gücüne katılım oranı düşmüş olmasına
rağmen, işsizlik oranları ciddi bir şekilde azalmadı. Bu önemli bir başarıdır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, Avrupa’da iş gücüne katılım oranı ne?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şu anda iş gücüne katılım oranı yüzde 50’yi
aşmış durumda. Bu, hakikaten önemli bir başarı.
Tokat
iline Karayolları için ne kadar ödenek… Biz, illere, ayrı ayrı Karayollarına
para aktarmıyoruz. Sadece şunu söyleyebilirim size: Son birkaç yıldır belki
hiçbir Avrupa ülkesinde, belki komşularımızda dahi olmayan yani bir ölçüde biz
Karayollarına, özellikle Ulaştırma Bakanlığına çok ciddi kaynak aktarıyoruz.
Başlangıç bütçeleri eğer 1 lira ise bazen yılı 3 lirayla kapatıyorlar; yani ben
hani örnek olarak söylüyorum. Hakikaten bu konuda... Onun için, ümit ediyorum
ki, Tokat’ta da eksik yollarımız varsa onu da tamamlarlar ve bu konuda zaten,
yol konusunda gelinen mesafeyi ülkemiz çok iyi biliyor.
İnsani
Gelişmişlik Endeksi; şimdi değerli arkadaşlar, İnsani Gelişmişlik Endeksi’nin
üç tane bileşeni var. Bir bileşeni eğitimdir, bir bileşeni sağlıktır, bir
bileşeni de kişi başına millî gelirdir.
Şimdi,
kişi başına millî gelire baktığınız zaman -Yani ben AK PARTİ hükûmetleri
döneminden bahsediyorum- gerek satın alma gücü paritesiyle
baksanız gerekse normal, işte cari piyasa, diyelim ki dolar kuruyla baksanız,
kişi başına millî gelir 2 ile 3 kat artmış. Dolayısıyla burada Türkiye
ilerlemiş.
Sağlıkta
en önemli gösterge bu ortalama yaşam beklentisidir. Ortalama yaşam beklentisi
ise tabii ki, çocuklarda ölüm oranıyla ilişkilidir; yani bunu hepiniz
biliyorsunuz. Bu konuda da Türkiye, hakikaten çok mesafe katetmiştir.
Ortalama yaşam beklentisi dört yıl artmıştır hem kadın için hem erkek için ve
bebeklerde ölüm oranı ciddi bir şekilde azalmıştır.
Fakat
üçüncü bir kategori var; bu kategori de eğitimdir. Burada ise ortalama nüfusun
kaç yıl okulda geçirdiğine bakıyorlar ve burada iki bileşen var; yani bir okul
çağındaki nüfus, bir de yirmi beş yaş üstü nüfusa bakıyorlar. Yani bu bir gerçek.
Şimdi,
Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi’nde Türkiye hak etmediği bir
noktadadır. Çok gerideyiz, 93’üncü sıra, isterse ilerlemiş de olalım 2002’ye
göre iyi bir nokta değildir. Ama bunun sebeplerine baktığımız zaman değerli
arkadaşlar, şimdi, yirmi beş yaş nüfusta ortalama altı buçuk yıllık eğitimimiz,
örgün eğitimimiz var; yani yirmi beş yaş üstü nüfus orta terk bir nüfustur.
Bunu ben söylemiyorum, rakamlar söylüyor. Hâlbuki OECD ülkelerine bakıyorsunuz
bu, on bir buçuk yıldır. Türkiye’nin esas olarak hakikaten
geriye düşmesinin en temel bileşeni bu.
Şimdi
diyeceksiniz “Ya Sayın Bakan, hem kişi başına millî gelirde ilerlemişsiniz hem
sağlıkta ilerlemişsiniz. Nasıl oluyor da işte, sadece eğitimden dolayı geriye
düşmüşüz?” Şimdi, Birleşmiş Milletler metodolojiyi
değiştirdi. Eskiden aritmetik ortalamayı alıyordu, şimdi geometrik ortalama
alıyor. “Geometrik ortalama” demek şu demek: Her üç bileşende iyileşme varsa
iyileşme olarak yansıyor. Aritmetik ortalamada ise herhangi bir bileşende
iyileşme varsa yansıyor. Geometrik yönteme geçtikleri için, geometrik
ortalamaya geçtikleri için, gerek sağlıkta gerek kişi başına millî gelirdeki
iyileşme maalesef bu endekslere yeterince yansımıyor. Yani, özü itibarıyla
İnsani Gelişmişlik Endeksi…
Şimdi
“AK PARTİ’yle ilgisi yok.” derken şunu tabii ki
kastetmeye çalıştım. Yirmi beş yaş üstü nüfusu tabii ki şimdi biz tekrar okula
alma gibi bir noktada değiliz.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Hayır, 15 yaşında
çocuk…
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Ama 15 yaşında… O zaman da ya üniversitedeydi
ya değildi değerli arkadaşlar.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – AK PARTİ on yaşında, on yıldır siz yönetiyorsunuz. Allah
aşkına, bu insanlara haksızlık etmeyin!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Ya
üniversiteye girmiş ya da girmemişti. Bakın, biz dokuz yıldır iktidardayız.
Dokuz yıldır.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Dokuz yıldır…
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Evet,
geri gidin, on altı yaş. On altı yaşındaki vatandaşımız ya üniversiteye
başlamıştır ya da başlamamıştır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Yani “Eğitemedik mi” diyorsunuz?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Şimdi, dolayısıyla bu konuda… Şimdi, değerli
arkadaşlar, burada bakın, ben hakikaten teknik olarak sizlerle bu hususu…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Haksızlık yapmamak lazım.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, bitirmek…
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Haksızlık etmiyorum. Siz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, birkaç soruya cevap veremedim.
BAŞKAN
– Bitmek üzere, sözlerinizi tamamlarsanız.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Müsaade ederseniz, onlara da bir sonraki
soru-cevap bölümünde ya da yazılı olarak cevap vereyim.
BAŞKAN
– Tamam. Teşekkür ederim.
4’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
5’inci
maddeyi okutuyorum:
Devredilen
ödenek
MADDE
5- (1) Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinin ilgili sütununda
gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a)
(I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerinin 2010 yılı içinde harcanmayan toplam
212.724.627,85 Türk Lirası,
b)
(II) sayılı cetvelde yer alan özel
bütçeli idarelerin 2010 yılı içinde harcanmayan toplam 20.270.354,06 Türk
Lirası,
ödeneği
ertesi yıla devredilmiştir.
BAŞKAN
– Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Hatay Milletvekili Sayın Mevlüt Dudu’da.
Buyurun
Sayın Dudu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA MEVLÜT DUDU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Bir
bütçe görüşmesi daha iktidarın görüşleri ve istekleri doğrultusunda sona
eriyor. Başbakana ve iktidar partisine göre ülkemizde hiçbir sorun yok,
ekonomiden sağlığa, eğitimden üretime her şey çok güzel, her şey tıkır tıkır işliyor ama ne var ki bu gidişi bir tek
kendileri görüyorlar. Konuştukları zaman “Acaba ben bu ülkede yaşamıyor muyum?”
diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Ben hiçbir yerde Hükûmetin bahsettiği
güzel gidişten en küçük bir ize dahi rastlamadım. Merak ediyorum, bir tek ben
mi göremiyorum? Madem her şey çok güzel, madem ülkemizde her şey yolunda, o
zaman aklıma takılan bazı sorulara cevap bulabilmek için Sayın Başbakana ve
iktidar partisine sormak istiyorum: Madem ülkemiz güllük gülistanlık, peki, bu
cari açık neyin nesi? Nasıl oldu da dokuz yılda elli yıllık açığın 6 katı
olarak gerçekleşti? Neden iç borç 150 milyar liradan 362 milyar liraya çıktı?
Neden dış borç 148 milyar dolardan 310 milyar dolara çıktı? Neden işsizlik
oranı yüzde 8’den yüzde 11,2’ye çıktı? Neden seksen yıllık dış ticaret açığı
dokuz yılda 2 katına çıktı? Neden halkın bankalara olan borcu dokuz yılda 6,5
milyar liradan 180 milyar liraya çıktı? Neden 5 milyar lira olan çiftçi
borçları dokuz yılda 24 milyar liraya çıktı? Neden 2002 öncesi yüzde 5 olan
ortalama kalkınma hızı yüzde 4,3’e düştü? Neden gelişmekte olan 150 ülke
arasındaki 49’uncu sıradaki yerimiz 88’inci sıraya geriledi? Neden dokuz yılda
karşılıksız çekler ve protestolu senetler 6 katına çıktı? Neden dokuz yılda
karşılıksız çekler ve protestolu senetler 6 katına çıktı? Neden bu bütçede işçi
ve esnaf kelimeleri sadece birer kez kullanılmış? Neden emekli, memur, işçi,
köylü, üretici, sanayici, esnaf kesimleriyle ilgili doğru dürüst bir şey yok?
Neden bu bütçede üretime, yatırıma, istihdama yönelik hiçbir önlem yok? Neden
599 lirayla yaşamaya çalışan asgari ücretlilerin durumunu iyileştirecek
önlemler yok? Neden on binlerce öğretmenin atanmasıyla ilgili bir şey yok?
Madem her şey çok iyi gidiyor, neden iki yılda bir torba yasalarla mali aflar
çıkarıp SSK ve BAĞ-KUR primlerini affediyorsunuz? Neden muhalefetten birinin
başkanlığında bütçeyi ve harcamaları denetleyecek bağımsız bir kesin hesap
komisyonu kurmaktan korkuyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, bu nedenler daha çok, saymakla bitmez, süremiz kısıtlı. Sonuç
olarak şunu söylemek istiyorum: İktidar partisi, müflis tüccarlar gibidir;
ekonomi yönetimleri sadece günü kurtarmak için satacak yeni şeyler aramaktan
ibarettir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet üyelerinin ve iktidar partisinin bu
sorulara verecek mantıklı cevaplarının olduğuna inanmak istiyorum ama mantıklı
bir cevaplarının olmadığını da biliyorum. Çünkü bu iktidarın, bu ülke ve bu
ülkede yaşayan insanlarla ilgili çok fazla düşüncelerinin olduğu kanaatinde
değilim. Eğer iktidar partisinin bu halkla ilgili kaygıları olsaydı, bugün Van
depremi sonrası yaşananlar olmazdı. Yıllarca halktan toplanmış olan deprem
vergileri amacına uygun olarak kullanılırdı. Van depremi sonrası toplanan ayni
ve nakdî yardımlar şeffaf bir şekilde yerlerine ulaştırılırdı. Depremin
yarattığı yıkım üzerinden gizli gizli rant hesapları
yapılmazdı.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet ve iktidar partisi, bu ülkeyi ve bu ülkenin
insanlarını düşünseydi, ABD’nin çıkarları doğrultusunda politika yaparak komşu
ülkelerle sorun çıkarmazdı; Mardinlileri, Şanlıurfalıları, Kilislileri,
Adanalıları, Mersinlileri, Gazianteplileri düşünürdü.
Hatay
ve çevre illerin menfaatlerini görmezden gelen AKP Hükûmeti, Ortadoğu’da
ABD’nin yazdığı senaryoyu oynama konusunda çok başarılı. Bu oyunun son basamağı
Suriye’dir. Düne kadar Esad ailesiyle yakın olan AKP ve Başbakan şimdi
muhaliflerle yakınlaştı. Tüm bu olayların senaryosunu yazan ABD ne derse AKP
onu yapıyor.
Suriye’yle
8 milyar dolar civarında olan ticaret hacmimiz şu anda durma noktasına
gelmiştir. Suriye, aynı zamanda diğer Ortadoğu ülkeleriyle aramızda köprüdür.
Hükûmet,
bu ülkeyi ve bu halkı düşünseydi, bugün Suriye meselesi nedeniyle ürünü elinde
kalan, tır ve kamyonları kapı önüne bağlanan Hatay ve Hataylıları ve diğer
bölge vatandaşlarını düşünürdü.
Bu
Hükûmet bu ülkeyi düşünseydi, İskenderun Körfezi’nin dünya enerji merkezi olma
iddiasını Lazkiye’ye kaydıracak olan planları desteklemezdi.
Bu
Hükûmet bu ülkeyi düşünse adil olurdu. Uzun tutukluluk süreleriyle yargısız
infazlar yapmazdı. Adil yargılanma hakları ellerinden alınmış, milletin oyuyla
seçilmiş olan milletin vekillerini içeride yatırmazdı.
Bu
Hükûmet adil olsa, tarihin en büyük soygunu olan Deniz Feneri davasında
gerekeni yapardı. Parasız eğitim öğretim isteyen gençleri yıllarca içeride
yatırmazdı.
Bu
Hükûmet bu ülkeyi ve halkı düşünseydi, Hopa’da Metin Lokumcu,
Suriye’de Münir Dural ölmezdi.
Değerli
milletvekilleri, Metin Lokumcu için Başbakan ne dedi?
“Beni zerre kadar ilgilendirmiyor.” Anladık ki, Sayın Başbakan, partisine oy
vermeyen ve ülkenin gidişatını beğenmediğini dile getirenlerle ilgili herhangi
bir düşünceye sahip değil, onlarla ilgilenmiyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu devletin mantığında, geleneğinde böyle bir anlayış yoktur.
Ciddi bir devlet adamı, hele ki bir Başbakan, 74 milyon içerisinde herhangi bir
yurttaşımız için “Beni ilgilendirmiyor.” deme hakkına sahip değildir ve
maalesef böyle bir kişinin bu devleti yönetiyor olması Türkiye için en büyük
talihsizliktir. (AK PARTİ sıralarından “Yapma ya!” sesi) Yapıyorum, yapıyorum.
Metin
Lokumcu’nun ölümünü protesto eden 22 üniversite
öğrencisi altı ay tutuklu kaldı. Ne yapmışlar? Terör örgütü kurmuşlar.
Suçlamalarla ilgili delil olarak ise dört adet plastik sopa, kırık şemsiye,
kitap, poşu, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya’nın
fotoğrafları bulunmuş. Bu çocuklar altı ay cezaevinde kaldılar, ömürlerinden
altı ay çalındı değerli arkadaşlarım.
İSRAFİL
KIŞLA (Artvin) - Otobüsün içinde ben vardım Beyefendi, ben.
MEVLÜT
DUDU (Devamla) - Siz buna ileri demokrasi diyorsunuz ama buna ne isim
verirseniz verin bir gerçeği asla değiştiremezsiniz, siyaset literatüründe
bunun tek bir karşılığı vardır, o da faşizmdir. (CHP sıralarından alkışlar) Ve
unutmayın bir gün hukuk ve demokrasi size de lazım olacaktır.
Peki,
Münir Dural’ı tanıyor musunuz? Münir Dural, İskenderunlu bir vatandaşımız,
ekmeğini Suudi Arabistan’da kazanıyordu, geçen hafta tatil için geldiği
İskenderun’dan Suudi Arabistan’a kara yoluyla dönerken Suriye’nin İdlip şehrinde, sizin yani AKP İktidarının desteklediği
Suriyeli isyancılar tarafından katledildi. Peki, bu sizi ilgilendiriyor mu?
Herhâlde bu da ilgilendirmiyor. Buradan açıkça ilan ediyorum: Münir Dural’ın
Suriye’de katledilmesinin sorumlusu ABD’nin emrinden çıkmayan Başbakandır,
Dışişleri Bakanıdır ve AKP Hükûmetidir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, üretime sırt çevirmiş, ithalata kucak açmış,
memuru, emekliyi, üreticiyi, işçiyi, köylüyü ve çiftçiyi sadece sömürü aracı
görüp, hiç değer vermemiş olup, AKP Hükûmetinin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEVLÜT
DUDU (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Dudu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.
Buyurun
Sayın Akçay.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, madde üzerinde hiç görüşme olmayacak mı?
BAŞKAN
– Sayın Kacır…
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Madde üzerinde görüşsek biraz.
BAŞKAN
- Yani rica ediyorum. Şimdi sakin sakin giderken niçin böyle birdenbire dikkati
çekiyorsunuz?
Buyurun
Sayın Akçay.
MHP
GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Muhterem
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Partim ve
şahsım adına muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, özellikle son aylarda Hükûmette yeni bir huy çıktı, ekonomiyi
aşırı ve abartılı bir şekilde övmeye başladılar. Daha önceki dönemlerde
görmediğimiz övgüleri, daha doğrusu övünmeyi görmeye başladık. Hatta kantarın
topuzu artık o kadar kaçmaya başladı ki, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa
Birliğine “zavallı ülkeler” filan denilmeye başlandı. İnanın, bir milletvekili
olarak, bir Türk olarak ve bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bu
söylemler benim de çok hoşuma gidiyor. Avrupa Birliği ve ABD’den iyi olmamızı canıgönülden arzu ediyoruz ve temenni ediyoruz. Ancak, bu
öz güvende aşırıya kaçılırsa doğru kararlar verilemez değerli arkadaşlar ve
kararlarda da etkin olmak mümkün olmaz. Bu kadar aşırı övünmek insanı
gerçeklerden koparır ve bize göre de Hükûmet pek çok konuda olduğu gibi
ekonomide de gerçeklerden kopmuştur. Lütfen, gerçekleri görmemizde büyük fayda
var ve hayal dünyasında da yaşamamamız gerekir.
Büyüme
diyoruz rakamlarla. Elbette bunlar tartışılan hususlar. İşte “Dünyada en çok
büyüyen Çin’den sonra ikinci ülkeyiz. Dokuz yıldır sürekli bütçe açığı
azalıyor. Efendim, millî gelirimizi 3 kat artırdık.” gibi söylemler güzel.
Yalnız, bu nasıl bir büyümedir, bu nasıl bir gelir artışıdır ki milyonlarca
geniş kitlelerin gündelik hayatına ve gelirlerine bu yansımamaktadır? Bugün
vatandaşımızın en büyük şikâyeti, bu büyüme ve millî gelir artışı iddialarının,
kendi gündelik hayatına, geçimine yansımamasıdır.
Hepimiz
hatırlarız, bir televizyon reklamı vardı, gazoz reklamı; derdi ki: “İmaj hiçbir
şeydir, susuzluk her şeydir.”
Şimdi,
değerli arkadaşlar, Sayın Hükûmet, yaratmaya çalıştığınız imaj hiçbir şeydir,
ancak açlık her şeydir.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Yoksulluk her şey.
ERKAN
AKÇAY (Devamla) – Yoksulluk her şeydir.
Şimdi,
sizlere -tabii, yüzlerce, binlerce mail ve mesaj alıyoruz, sizler de
alıyorsunuz, bizler de alıyoruz- bir örneğini, vatandaşımızın da biraz da duygu
yüklü olması hasebiyle ama gerçekleri ifade eden bir mesajını, mektubunun bazı
bölümlerini sizlerle ben paylaşmak istiyorum.
Diyor
ki: “Değerli büyüğüm, öncelikle saygı ve hürmetle ellerinizden öper,
görevinizin başında başarılı günler geçirmenizi Cenabıallah’tan
niyaz ederim. Sayın Vekilim, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, ismim ve soy
ismim şu.” Ben vatandaşımızın adını söylemiyorum ama bu vatandaşımız adının ve
soyadının söylenilmesini istiyor. “Sivaslıyım.” diyor. Vatandaşımız Sivaslı.
“Vekilim, Sayın Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek Bey’in 2012 bütçe
görüşmelerindeki asgari ücret zammı konusuna değinmek istiyorum. Sivas’ın bir
belediyesinde taşeron işçi olarak çalışmaktayım, bekarım.
Aldığımız ücret, bekarlar 932 lira, evliler 950
liradır.” diyor. “Fakat gelin görün ki bir hesaplamayla ortaya çıkan 20 Türk
lirası bir kesinti söz konusudur. Bu kesinti, acaba Hükûmetin ‘3 artı 3’ zam
periyodunda, tekrardan maaşlarımıza yansıtılarak sanki zam yapılmış havası
oluşturmak için midir? Bu sorumu Mecliste gündeme getirmenizi istiyorum ve
size, Mecliste dile getirmeniz dileğiyle arzuladığım bu mektubu yazıyorum.
Biliyorum ki yüzlerce, binlerce bu mesajları görüyorsunuz ancak biz
vatandaşların sorunlarına tercüman olmanız gerekir.” diyor. Tabii bu arada,
asgari ücretin net 658 Türk lirası olduğunu da belirtiyoruz.
“Ben
asgari ücretli bir vatandaşım -asgari ücretin biraz üzerinde maaşı- ve aldığım
para, bekâr olduğum hâlde bana ay başını zor
gösteriyor. Elektrik, su, telefon derken mutfak masrafına bir şey kalmıyor.
Zararı yok, ben yuvarlanıp gidiyorum fakat bu memleketin bir gerçeği var; evli,
evi kira olan ve aldığı asgari ücretin 350-500 lirasını kira olarak ödeyen ve
kalan parayla mutfak eksiği, telefon, doğal gaz gibi ihtiyaçlarını gidermeye
çalışan, hatta üniversitede, şehir dışında çocuklarını okutmak adına mücadele
veren insanlar var. Bu kadar vicdansızlık olmaz efendiler.
Siz
değerli Hükûmet üyeleri, bakanlar, milletvekilleri; bu vatandaşların yani
bizlerin oyunu alarak o makamlara gelmediniz mi yoksa size aylık geliri 5 bin
liranın üzerinde olan vatandaşlarınız mı sadece oy verdi?
Sayın
vekiller, haddimi aşmak değil maksadım. Sadece, işsiz kalma korkusundan sesini
çıkaramayan arkadaşların sesi olmak istedim, o kadar. Amacım ne reklam yapmak
ne de rant sağlamak. Biz asgari ücretlinin rantından ne olacak? Olsa olsa ay başına kadar eşten dosttan
alınan 100 Türk lirası borç olur fakat, değerli
büyüklerim, el insaf edin, elinizi vicdanınıza koyun, sizin evlatlarınız lüks
içinde yaşıyor. Elbette yaşayacaklar, gözü olanın gözü çıksın. Cenabı Allah
birinizi bin eylesin fakat bizi de görmezden gelmeyin artık. Borç gırtlakta
yaşıyoruz. Kaçımızın kredi borcu, kaçımızın kart borcu var biliyor musunuz?
Hangi araştırma komisyonunuz bu verileri araştırdı ya da yılda kaç asgari
ücretli vatandaş borç batağı yüzünden canına kıydı? Bunları neden
araştırmıyorsunuz? Tamam, derseniz ki: ‘Bizler okuduk, azmettik başardık, bu
mevkilere yükseldik. Bizim hakkımız’ Eyvallah, buna zaten bir sözümüz yok.
Fakat biz gemicik istemiyoruz, biz mısır ambarı ya da pastörize yumurta tesisi
de istemiyoruz. Biz hakkımız olanı istiyoruz. Korkumuzdan hastaneye
gidemiyoruz. Bir hastaneye gitmek 4 lira-8 lira arasında değişiyor…” Bu
vatandaşımıza bu kötü müjdeyi de verelim: Yarın, yarından sonra katılım payları
da yine bu Hükûmet tarafından artırılacak. Ev kirası, telefon, doğal gaz, su,
elektrik giderleri, mutfak masrafı derken iki yakasını bir araya getiremiyor.
“Biz sizden sadaka istemiyoruz, insan gibi bir hayat süreceğimiz, iyi bir ücret
ve işten çıkarılmama garantimiz olacak bir iş talep ediyoruz.”
Değerli
milletvekilleri, eğer AKP dönemini tanımlamak istesek bir kelimeyle, ben bu
dönemi “korku dönemi” olarak tanımlamak isterim, maalesef vatandaş korkuyor.
Bunu mutlaka anlamanız, duymanız ve vicdanınızda yankısını bulması gerekir bu
feryatların. “Sizler gibi düşünen insanlar olmadığımız için korkuyoruz. Yarın
işten çıkarılırız diye korkuyoruz. İstikbalimiz karanlık. İstikrarımız maalesef
yok -Hükûmetin istikrarı olabilir-sadece günü kurtarmanın hesabını yapar oldu
asgari ücretliler. Lütfen, elinizi vicdanınıza koyun, sadaka gibi değil
gerçekten bir yaşam sürecek bir zam yapın asgari ücretli vatandaşlara. Çünkü
seçimlerde yine bizleri göreceksiniz, hani Mecliste mazbata aldıktan sonra
unuttuğunuz asgari ücretliler var ya…” diyerek devam ediyor muhterem
arkadaşlarım. Bu vatandaşımızın içten yazdığı bu mesajı da sizlerle paylaştım.
Bu
düşüncelerle, artık bunun üzerine çok fazla söz söylemeye de gerek görmüyorum.
Muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.
BDP
GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de grubum
adına hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Ama
ne yazık ki her gün yeni bir operasyonlarla güne başlıyoruz biz. Bu yolun
çıkmaz yol olduğunu hep söyledik ama Adalet ve Kalkınma Partisi bu sorunu
diyalog ve müzakerelerle çözmesi gerekirken, sorunu yargıya, kolluk
kuvvetlerine havale ediyor. Bugün de ajanslara baskınlar düzenleniyor, hukuk
bürolarına, belediye başkanlarına, il, ilçe teşkilatlarına…
Siz
de oradan gülün. Bir gün sizin kapınıza da dayanır bu.
Bu
yol çıkmaz bir yoldur. Bu yol Çiller’in, bu yol Demirellerin denediği bir
yoldur. Biz size doğru yolu söylüyoruz. Biz sizin dostunuzuz. Bu sorunun çözümü
bu şekilde olmaz. Ne havadan ne karadan operasyonlar ne de demokratik zeminde
siyaset yapanları içeri tıkarak bu sorun çözülmez. Bundan kurtulmalısınız.
Gerçekten Sayın Başbakanı bu konuda yönlendiren kimlerse, bu ülkeye ihanet
ediyorlar. Bu yolun çıkmaz yol olduğunu hep de söylüyoruz. Ne yapacaksınız?
Öldürecek misiniz? Herkesi tutuklayacak mısınız? Yaşanmadı mı? Yani 1990’lı
yıllarda her gün patır patır sokaklarda insanlar
ölüyordu. Ama buna rağmen boyun eğmediler. Biz, yine sizi uyarıyoruz, dostça
uyarıyoruz. Bu yolun çıkmaz bir yol olduğunu söylüyoruz.
Sevgili
arkadaşlar, dün yine burada konuşurken 19 Aralıktaki cezaevi operasyonlarıyla
ilgili tam dramımızı anlatamadık. O yaşanan vahşetleri bir türlü sizlerle
paylaşamadık çünkü hiçbirinizin vicdanı bu konuda sızlamıyor. Bakın, dünden
bugüne kadar bizim dışımızda tek insan çıktı burada konuştu mu Kahramanmaraş’ı,
bu 32 insanın cezaevinde nasıl katledildiğini? Bu insanlar sizin, bu ülkenin
vatandaşları. Muhalifleriniz olabilir, sizin gibi düşünmeyebilirler ama bunlar
eğer katlediliyorsa bunun adı bir katliamdır ve siz buna seyirci kaldınız, 32
insan yaşamını yitirdi ve o operasyonda 10 bin asker görev yaptı. Siz başka
yere seferler düzenlemediniz. Kendi toprağınızda 10 bin askerle, sizin
namusunuz olan o tutuklu ve hükümlüleri bir gece bastınız ve onlar öldürüldü.
Bakın,
o gün, o dönemde arabuluculuk yapan Zülfü Livaneli’nin, Erbakan ve Ecevit’le
ilgili bir makalesi var. Bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Diyor
ki: “Erbakan ve Ecevit ve ölüm oruçları arka planı.
Genç
insanların yaşamı üzerine çok pis oyunlar oynandı bu ülkede.”
İSMAİL
AYDIN (Bursa) – O dönemde iktidarda olanlara söyle.
SIRRI
SAKIK (Devamla) – “Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyon raporuna göre 17.500
faili meçhul cinayet işlenmiş olan bir ülkede, adaletten, hukuktan,
demokrasiden ne kadar söz edebiliriz? Her şey göstermelik. Ama
beni hayatım boyunca en çok bazı yetkililerin vicdansızlığı ve acımasızlığı
şaşırtmıştır. Bu yazıda anlatacaklarım birinci derecede bir tanıklığın
beyanlarıdır.” diyor.
“Yıl
1996. Ölüm oruçlarına, bazı arkadaşlarımla birlikte ‘arabuluculuk’ ettik.”diyor. “İstanbul Başsavcısı böyle bir misyon üstlenmemizi rica etti.” diyor. “O dönemde Necmettin
Erbakan, başbakandı –Allah rahmet eylesin.- cezaevine girdik. 12 kişi ölmüştü. Yemliha Kaya’nın ölü bedeninin başında nöbet tutuluyordu.
Konuşmaya çalıştığımız 20-21 yaşındaki gençler ölmek üzereydi.” diyor.
“Bilinçleri kaybolmuştu. Bazılarının görme yetisi bir daha geri gelmemek üzere
yitip gitmişti.” diyor. “Geçen her saat, yeni genç ölüler demekti. Bir kenara
çekilip ağladım.” diyor. “Hatırlıyorum. Tek istekleri, hapishanedeki yaşam
koşullarının iyileştirilmesiydi. Tecrit, hücrelerinde tek başına kalmamalarıydı
talepleri. Bu isteği çok iyi anlayabiliyordum, çünkü o korkunç hapishanelerde
bir dostla dertleşmenin ne kadar önemli olduğunu ben yirmili yaşlarımda acı bir
şekilde öğrenmiştim.”diyor. “Hem de hiçbir suç
işlememiş bir genç adam olarak.” diyor.
“Hükûmetle
temas kurduk. Adalet Bakanı ters davrandı. Başbakan Erbakan'a ulaşmaya
çalıştık. İstanbul'dan Ankara'ya giden uçakta olduğunu söylediler. Ankara
havaalanında kendisine ulaştık. Tutukluların masum isteklerini anlattık.
‘Birçok genç bu geceyi çıkarmayabilir ve ölebilirler’ dedik. ‘Peki’ dedi. ‘Bu gece kandil gecesi. İsteklerini kabul ediyorum.’ dedi.
Hapishaneye müjdeyi verdik. Ambulanslar ölmek üzere olanları hastanelere
taşıdılar. Beklemekte olan anneler ve babalar, aileler ellerimize sarıldılar,
bize dualar ettiler.” diyor. “Ama Ferzan Çitici,
dönemin savcısı eğildi, kulağıma dedi ki: ‘Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü
aradı. Biz ne güzel operasyon hazırlamıştık. Her şeyi berbat ettiniz diye
çıkıştı bana.’" diyor.
“Basın
bu süreçte olumlu davrandı. Hatta bizleri hak etmediğimiz övgülere boğdu. Hatta
Hürriyet gazetesi bizleri kahraman ilan etti. Aradan dört yıl geçti.”
Burayı
iyi bir dinlemenizi rica ediyorum.
“Bu
kez yine ölüm oruçlarında ara bulucu olarak hapishaneye gittik. Çünkü hükûmetin
verdiği sözler tutulmamıştı. Yine genç insanlar ölüm döşeğindeydi. Aynı süreç
yaşanıyordu ama bu sefer Başbakan Erbakan değildi, Bülent Ecevit'ti. Basın
sürekli provokasyon yapıyordu. Dört yıl önce bize
‘kahraman’ diyen Hürriyet, şimdi, ölüm oruçlarını cesaretlendirdiniz diye bize
‘hain’ diyordu. Belki öldürme hazırlıkları tamamdı. Adalet Bakanı Sami Türk’ü
bizzat aradım, ‘Ne olur!’ dedim. ‘Ölümlerin önüne geçin. Size resmen
yalvarıyorum.’ Etkilendi. ‘Biraz bekleyin, Başbakanla konuşayım.’ dedi.
Nefesimizi tutup Ecevit’i bekledik. Biraz sonra müdürün odasındaki telefon
çaldı, Hikmet Bey ‘Maalesef Başbakan Ecevit istekleri kabul etmiyor.’ dedi.
Çaresiz, ölüm mahkûmlarına veda edip gözyaşları içerisinde ayrıldık. Sonra, lav
silahlarıyla koğuşlara saldırdılar, insanları yaktılar. O akşam televizyonlar,
yanan mahkûmlara başka cezaevlerinden cep telefonlarıyla ulaşıldığını ve
‘Kendinizi yakın.’ talimatını verdiğini söylüyorlardı. Bangır bangır
bağırıyorlardı ve yalan söylüyorlardı. Ali Kırca’ya konuk olduğum televizyon
programında bunların yalan söylediğini, hapishanede cep telefonunun
çalışmadığını, ara bulucular arasında yer alan Yaşar Kemal’in ölüm döşeğindeki
karısı Thilda’ya ulaşmaya çalıştığını cezaevinde
telefonların çalışmadığını… Ve bu tanıklık bütün yalanı çürütüyordu ama Hükûmet
ve basın genç insanların kanını dökmenin şehvetine kapılmıştı bir kere. Kimse
sağduyulu bir tanıklık edecek birini dinlemiyordu. Sonuçta, dinci Erbakan genç
ölümlere yol açmamış ama solcu, şair, edebiyatçı Ecevit katliam emrini
vermişti. Bunları anlatmak benim için bir tarihî görevdir.” diyor Zülfü
Livaneli, Cumhuriyet Halk Partisinde milletvekilliği yapmış önemli bir
şahsiyet.
Şimdi,
ne yazık ki böyle. Ben aslında çok fazla… Bir iki konuya
değinecektim ama dün bir arkadaşımız, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan burada
bağırıyordu çağırıyordu bizim gözlerimizin içine baka baka “Kürdistan lafını
kullandınız…” “Kürdistan” lafını sadece biz kullanmadık. Bakın, Kanuni Sultan
Süleyman Fransa’ya I. François’e mektup yazdığında
aynen şöyle diyor: “Ben Anadolu’nun, Trakya’nın, Filistin’in, Kürdistan’ın,
Balkan’ın Sultanıyım.” Mustafa Kemal de Birinci Mecliste “Ben Kürtlerin, Türklerin
Meclisinin Başkanıyım” diyor. Dönün tarihe bakın, gizli celselere bakın. Aynen
orada Kürt milletvekillerine “Kürdistan milletvekili”, Laz milletvekillerine “Lazistan milletvekili” diyor ve Kürdistan denilen bir
coğrafya var ama biz Kürtler kaderimizi Türk halkıyla bütünleştirmişiz. Bizim
için kan, gen bağı değil duygu bağı önemlidir ama hak, hukuk ve adalet de talep
ediyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Buraya çıkarken biraz tarihten, vicdandan ders alarak
çıkmalıyız..
SELÇUK
ÖZDAĞ (Manisa) – Hiçbir zaman Kürdistan olmamıştır. Sadece Hakkâri “Kürdistan
bölgesi” diye anılır. Luristan bölgesidir, Kuzey
Irak’tır. Coğrafya bilgin yok, tarih bilgin yok. Orası “Diyarbekir”dir…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Burası Türkiye, Türkiye!
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Sakık.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Burası Mustafa Kemal’in ülkesi!
SIRRI
SAKIK (Muş) – Söz isteyin, çıkın, cevap verin.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Ama herkese aynı şeyi söylüyorsun “En çok sen bağırıyorsun.”
diyorsun ama bu Mecliste en çok sen bağırıyorsun.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Ben bağırmıyorum, sakin sakin anlattım.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Bana öyle dedin ya! Ama hakikaten en çok sen bağırıyorsun bu
Mecliste. Herkese bağırıyorsun. Yanlış yapıyorsun Sırrı.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Ben bağırmıyorum. Ama haksızlık edilmediği zaman her an saygıyla
önünüzde eğilirim.
BAŞKAN
– Şahıslar adına ilk söz, Kocaeli Milletvekili Sayın İlyas Şeker’de.
Buyurun
Sayın Şeker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi
üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Genel
bütçe kapsamındaki kamu ve özel bütçeli idarelerin 2010 yılı içinde harcanmayan
toplam 232 milyon 994 bin 981,91 TL ödenek ertesi yıla ertelenmiştir. Bu devir,
bütçenin büyük ustanın kontrolünde olup, emin ellerde, bilinçli bir şekilde
kullanıldığını, dolayısıyla tasarruf yapıldığını göstermektedir.
Bütçeyi
kullanırken adil ve adaletli davranırsanız bütçe bereketli olur. Dolayısıyla
hem yıllardan beri yapılmayan işler ve hizmetler yapılır hem de kasanızda 75
sent değil 95 milyar dolar olur. Ülke kazançlı çıkar, vatandaş memnun olur ve
karşılığını da seçimlerde verir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, önceki hükümetlerin yerel yönetimlere ayırdıkları ödeneklerin
adaletli dağıtımı noktasında maalesef karneleri çok zayıftı. Kendi
belediyelerine afet gerekçesiyle haksızca ödemeler yaptılar. Bu uygulamalardan
mağdur olan ve hakları gasp edilen onlarca belediye yanlı ve taraflı olarak
1999, 2000 ve 2001 yıllarında alınan Bakanlar Kurulu kararlarının iptali için Danıştayın 11. Dairesinde dava açtılar ve davaları
kazandılar. Aynen şöyle verilen karar: “Türk milleti adına anılan Bakanlar
Kurulu kararının şekil, sebep ve maksat unsurları yönünden hukuka aykırı olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.” Bu kararlar sonunda toplam 332 belediyenin kararnameden
çıkarılması, 377 belediyenin de Bakanlar Kurulu kararnamesinde olmadığı hâlde
mağdur oldukları, zarar gördükleri tespit edildiğinden kararnameye iptal
edilmesi konusunda karar veriliyor.
Saygıdeğer
milletvekilleri, sizlere soruyorum: 1999 depremini hepiniz hatırlarsınız, bu
depremde Doğu Karadeniz ve Akdeniz bölgeleri etkilenmiş miydi? Bakanlar Kurulu
kararı ile maalesef bu bölgelerdeki bazı belediyelere haksız yardımlar yapıldı
hem de depremin merkez üssü olan Gölcük Belediyesine yapıldığı miktar kadar.
Geçmiş hükûmetler kendisine muhalif belediyeleri ödeneklerinin neredeyse
tamamını borçlarına karşılık keserek iş yapamaz duruma getirdiler. Böyle
anlayışa sahip hükûmetlerin kasasında bereket olur mu, soruyorum sizlere.
Elbette ki olmaz. Onun için de memurun maaşını maalesef depremde gelen
paralarla ödemek zorunda kaldılar.
Saygıdeğer
milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmeti olarak vatandaşa birinci elden hizmet eden
yerel yönetimleri önemsediğimiz için hem genel bütçedeki gelirlerini artırdık
hem de 5779 sayılı Kanun’un 7/4’üncü maddesinde “Belediyelerin borçlarına
karşılık ancak ve ancak gelirlerinin yüzde 40’ı kesilebilir.” diyerek
belediyeler arasında bir ayrım yapmadık ve belediyelere güvence verdik.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Hükûmetin bütçeyi kullanmasındaki ustalığın aynısını AK PARTİ’li belediyeler de göstererek milletin gönlünü
kazanmaya devam ediyorlar. Sizlere kendi seçim bölgem olan Kocaeli’nden bir
örnek vermek istiyorum: Kocaeli’nin içme suyu ihtiyacı için AK PARTİ döneminden
önce yapılmış olan bir barajın Büyükşehir Belediyesine maliyeti 5 milyar dolar
iken bu barajın yarısı büyüklüğünde olan, Kandıra bölgesinde yapımı devam eden
ikinci barajın maliyeti ise 0,13 milyar dolar.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Gölet, gölet; biri baraj, biri gölet.
İLYAS
ŞEKER (Devamla) – Yani aradaki fark tam 20 kat, takdiri sizlere bırakıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, gerçekten, çalışıp bütçeyi verimli kullanınca bakın neler
oluyormuş: Öğrencilere ücretsiz kitap, tablet bilgisayarlar, okullara akıllı
tahta, ilköğretimdeki öğrencilere karşılıksız burs, ülkenin her tarafına hızlı
tren, seksen bir ili birbirine bağlayan duble yollar,
doğum nedeniyle çocuğu rehin olan annenin hastanede misafir edilmesi, millî
gelirin 3.500’den 10 bin dolara çıkarılması… Daha nice çalışmalar ve bunların
hepsi çalışınca oluyor.
Evet,
değerli arkadaşlar, Ziya Paşa’nın bir sözüyle konuşmamı tamamlamak istiyorum: “Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/ Şahsın görünür rütbei aklı eserinde.”
Öncelikle
bütçenin hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür eder…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLYAS
ŞEKER (Devamla) – …bütçenin hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Şeker.
İstanbul
Milletvekili Sayın Oktay Saral.
Buyurun
Sayın Saral. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY
SARAL (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
On
yıllardan beri ülkeyi yönetenler, istisnai iktidarlar hariç tamamıyla
bürokratik vesayetin egemenliğinde, statükoyu koruma
ve kollama adına çalışmışlar, milletin iradesini hiçe sayarak, milletten aldıklarını
millete vermeyerek daima statükonun gelişmesi noktasında statükoyu
güçlendirmişlerdir.
Hepimizin
bildiği gibi “Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir.” sözü, maalesef sadece Meclisin duvarında asılı olarak kalmış,
esasen pratikte egemenlik kayıtsız şartsız maalesef statükonun
olmuştur. Bu noktada…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Şimdi, cemaatin oldu!
OKTAY
SARAL (Devamla) – Haydar’cığım suretin siretine şahittir, başka şahit aramak zaittir. Suretinle siretin bir; rahat ol, sen rahat ol… Rahat, sen rahat ol.
Evet,
değerli milletvekili arkadaşlarım, maalesef, bu dönemlerde antidemokratik
uygulamalar yapılmış, faili meçhul cinayetler işlenmiş, hukuk adına hukukun içi
boşaltılmış ve hepinizin malumu olduğu üzere birçok darbe ve darbelerle birilikte e-muhtıralar yapılarak milletimiz ve ülkemiz
gerisin geriye gitmiştir.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Darbeciler dışarıda!
OKTAY
SARAL (Devamla) – Maalesef, hukukun üstünlüğü değil, seçkinci, elitist grubun hukuku oluşturulmuştur ve bu noktada da
milletimiz her zaman bunun sıkıntısını yaşamıştır ama milletten aldığını
millete vermeye çalışanlar, milletin duygu ve düşüncelerini egemen kılmaya
çalışanlar, maalesef darbelerle birlikte kanlarıyla, canlarıyla ve uzun yıllar
o cezaevinde gereksiz yere yatmak suretiyle bu millet adına bedel ödemişlerdir.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Darbecilerin hepsi dışarıda geziyor! Hepsi dışarıda!
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Bu memlekette sadece solcular bedel ödedi, solcular!
OKTAY
SARAL (Devamla) – Siz de ellerinizi böyle güzel ovuşturmuş ve öylece
bekliyordunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, milletin vicdanında
aklananlar, zilletin vicdanında mahkûm olmuşlardır maalesef. Evet.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Çevik Bir nerede, e-muhtıra nerede, Genelkurmay Başkanı
nerede?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Devlet madalyası vermediniz mi? Üstün hizmet madalyası
vermediniz mi?
OKTAY
SARAL (Devamla) - Evet ama Allah’a
hamdolsun, bu karanlık on yıllardan sonra şükürler olsun ki, hizmete susamış
milletimiz, hizmete susamışlığını Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında onunla
bütünleşerek göstermiştir. (CHP sıralarından gürültüler) İşte, Sayın Recep
Tayyip Erdoğan 1994 yılında İstanbul gibi ecdat yadigârı olan bir şehre
belediye başkanı olmak suretiyle, sizin zihniyetinizin zillet içerisinde
bıraktığı o ecdat yadigârı İstanbul’u dört buçuk yılda ihya etmiştir ve
İstanbul’un makûs talihini yenerek, artık sıranın Türkiye’nin makûs talihini
yenme noktasına geldiğini düşünmüş…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Tabii, dünyanın en borçlu ülkesi yaparak! 61’inci sıradasın!
OKTAY
SARAL (Devamla) - …ekip arkadaşlarıyla birlikte…
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Bütün yeşil alanları hallederek. İstanbul’un yeşil
alanları nerede, İstanbul’un?
OKTAY
SARAL (Devamla) - …kısa zaman içerisinde örgütlenerek, Allah’ın izniyle “Yeter!
Karar milletindir. Eski hâl muhal, ya yeni hâl ya izmihlal.” diyerek... 3
Kasım… [CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar (!)]
MUSA
ÇAM (İzmir) – AKBİL yolsuzluğundan bahsetsene! AKBİL, AKBİL!
OKTAY
SARAL (Devamla) - Otur aşağıya, otur, otur! Otur aşağıya! Dinlemesini bilin!
(Gürültüler)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
OKTAY
SARAL (Devamla) – Ya siz uygar insanlar değil misiniz?
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Dik konuş, dik!
OKTAY
SARAL (Devamla) – Ya, bak, siz konuşurken biz dinliyoruz.
Bak,
“Edep bir tac imiş Nur-u Hüda'dan.
Giy ol tacı, emin ol her beladan.” Biraz edepli olun, edepli, edepli! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biraz… Bak, şurada milletimiz bizi izliyor…
TANJU
ÖZCAN (Bolu) – AKBİL’den bahset!
OKTAY
SARAL (Devamla) - …edebin, adabın ne olduğunu bu millet size her seçimde
öğretiyor aslında.. (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
MUSA
ÇAM (İzmir) – AKBİL’den başla! AKBİL’den, AKBİL’den!
OKTAY
SARAL (Devamla) - …ama sizde öyle vicdan, öyle izan yok ki!
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sinirlenmeden!
OKTAY
SARAL (Devamla) - Şimdi, CHP’nin… Sinirleniriz tabii. İnsanda sinir de olacak,
sevinç de olacak, her şey olacak, biz insanız. Biz insanımızın duygu ve
düşüncelerini yansıtıyoruz.
Bakın,
geçmiş dönemlerde cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, hedef
olarak göstermiş olduğu…
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bırak! Atatürk’ün adını ağzına alma!
OKTAY
SARAL (Devamla) - …genç cumhuriyet olarak çağdaş muasır medeniyete ulaşmak
istedi ve her zaman ondan sonra gelecek olan hükûmetlere çağdaş muasır
medeniyeti hedef gösterme noktasında yol gösterdi. Evet, bizler AK PARTİ
Hükûmeti olarak on yıldan beri ekonomide, eğitimde…
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sen Ayamama Deresi’ni anlat, Ayamama Deresi’ni!
OKTAY
SARAL (Devamla) - …sağlıkta, millî eğitimde, millî savunmada, yerel yönetimlerde,
her sahada Atatürk’ün göstermiş olduğu hedefleri…
MUSA
ÇAM (İzmir) – AKBİL yolsuzluğundan bahset! AKBİL, AKBİL!
OKTAY
SARAL (Devamla) - …bir bir yola koyarak ve bunları
milletimize hizmet olarak orta yere gerçekleştirmek suretiyle yaptık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY
SARAL (Devamla) – Sizin iktidarlarınızın, sizin hükûmetlerinizin… (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Saral, teşekkür ederim. Sayın Saral, teşekkürler. Sağ olun, bitti.
OKTAY
SARAL (Devamla) – Beş dakika çok az.
BAŞKAN
- Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın İnce.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
9.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, İstanbul Milletvekili Oktay Saral’ın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Milletvekilini dinlerken bir an için şöyle düşündüm: “Acaba, bu 12 Eylülde bu
AKP’liler hangi hapishanede yattılar.” dedim. (CHP sıralarından alkışlar)
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Bilmiyoruz!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Şimdi, baktım, bir kere Mamak’ta yoktunuz, Mamak’ta Ülkücüler
vardı.
ŞUAY
ALPAY (Elâzığ) – Hepimiz bedel ödedik, hepimiz. 28 Şubatta…
MUHARREM
İNCE (Devamla) – İki, Selimiye’de, ben de gittim oralara birkaç gün,
hiçbirinizi görmedim. Metris’te yoktunuz.
Diyarbakır’da yoktunuz.
ŞUAY
ALPAY (Elâzığ) – Biz bedel ödedik.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Bak, o günlerde Cumhuriyet Halk Partisi kapatıldı. Cumhuriyet
Halk Partisinin Genel Başkanı zorunlu ikamete gönderildi. Sizin Genel Başkanınız
o zamanlar İETT’de çalışıyordu.
ŞUAY
ALPAY (Elâzığ) – Biz bedel ödedik.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Ne alakası var! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Ne alakası var!
Şimdi,
bakın, bir şey söyleyeceğim: Kenan Evren darbecilerin lideri mi? Lideri. Kenan
Evren’in avukatı kim? Kim? Sizin Adalet Komisyonu Başkanınız, Başkanınız! (CHP
sıralarından alkışlar) Kenan Evren’in avukatı değil mi?
İki:
Kenan Evren’in maaşına kim zam yaptı? (CHP sıralarından “Arkadaşlar” sesleri)
Üç:
Çankaya Köşkü’nde onu kim ağırladı? Bunları kim ağırladı? (CHP sıralarından
“Arkadaşlar” sesleri)
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Madalya!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Peki, muhtıracılara zırhlı aracı kim aldı? (CHP sıralarından
“Arkadaşlar” sesleri)
Devlet
Üstün Madalyası’nı kim verdi? (CHP sıralarından “Arkadaşlar” sesleri)
Sizi
gidi darbeciler sizi! Sizi gidi darbeciler sizi! Sizi gidi takiyeciler
sizi! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Rahmetli Erbakan sizi görseydi… Bizim rahmetli Erbakan’la dünya
görüşlerimiz aynı değildi ama onun bir ulusalcı tarafı vardı, bir millî duruşu
vardı. Sizi görseydi ne derdi biliyor musunuz? Aynen size şunu derdi: “Ey benim
sınıftan kaçan talebelerim, ne yaptınız siz?” Siz darbecilerle kol kolasınız,
iç içesiniz. Siz 12 Eylülün nimetlerinden yararlanan partisiniz. Ortada…
Bakın,
zırhlı aracı, trilyonluk zırhlı aracı muhtıracılara CHP mi aldı, AKP mi aldı?
Kim aldı kardeşim? Bunu açıklayın. Kim aldı? (CHP sıralarından “Arkadaşlar
aldı.” sesleri) Siz almadınız mı? Siz almadınız mı?
Bakın,
Cumhuriyet Halk Partisinde pek çok hukukçu kökenli milletvekilimiz var,
hâkimlik, savcılık yapmış arkadaşlarımız var. Benim arkadaşlarımdan, benim
partimden Kenan Evren’e avukatlık yapan yok, sizden var mı, yok mu gelin,
açıklayın, gelin, açıklayın. (CHP sıralarından alkışlar) Bu ülkede 12 Mart
olduğunda da, 12 Eylül olduğunda da darbeyi hep gelip solculara vurmuştur.
OSMAN
ÇAKIR (Düzce) – 28 Şubat ne oldu?
MUHARREM
İNCE (Devamla) – 650 bin çocuk, 650 bin genç gözaltına alınmıştır. 650 bin genç
gözaltına alındığında hanginiz vardınız, hanginiz vardınız? Hiçbiriniz
yoktunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Bize darbe üzerinden çakamazsınız. Biz darbelerden çok çektik.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Bahçekapılı, ne olur, yani bir cevap verilmesine müsaade etmeden bir
konuşma yaparsanız sevinirim.
AYŞE
NUR BAHEÇEKAPILI (İstanbul) – Gayret edeceğim.
BAŞKAN
- Buyurun.
10.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sevgili
arkadaşlar, yaklaşık on gündür bütçe konuşmalarını yapıyoruz. Elbette ki
Meclisimize yeni gelen milletvekili arkadaşlarımız da bütçeyle ilgili,
özellikle muhalefette olan arkadaşlarımız elbette ki bütçeyle ilgili
görüşlerini ve eleştirilerini sunarken milletvekili olana kadar biriktirdikleri
her şeyi burada söylediler. Dolayısıyla, ortaya çok eklektik bir konuşma metni
çıktı.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Sizinkiler nasıl?
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – “Eklektik” nedir?
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Tabii ki Türkiye'nin yakın tarihini, yakın
geçmişini böyle beş dakikalık, on dakikalık konuşmalarla burada anlatıp cevabı
vermek mümkün değil, eklektik bir yapı. Dolayısıyla, bu arkadaşlarımızın
konuşmalarını sahicilikten, gerçekçilikten uzaklaştırdı, bir korku imparatorluğu
yaratarak, hayal dünyalarında bunu gerçek zannederek söylemlerini bunun üzerine
oturttular. Şimdi bu arkadaşlara şunu söylemek istiyorum: Bakın, acıları
yarıştırmayalım “Biz daha çok acı çektik siz daha az acı çektiniz.” diye…
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Hangi tarafta acı çekiyordun, bu tarafta mı, öbür tarafta mı?
AKP’de mi acı çektin CHP’de mi?
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - …bir ikileme girmeyelim, “Darbecilerin yanındayız
veya yanında değiliz.” diye bir tartışmaya da girmeyelim. Türkiye'nin acı bir
gerçeği var, yakın tarihinde bir darbecilik var. Eğer bu yarışmaya girerseniz
biz de size “27 Nisan’da neredeydiniz?” deriz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz de size deriz ki: “28 Şubat sonrasında
AYTUĞ
ATICI (Mersin) - Sen neredeydin, sen?
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – “28 Şubat sonrasında bu ülkede yaşanılan acılar
içinde Cumhuriyet Halk Partisi ne yaptı?” diye sorarız. Biz de size o zaman
deriz ki geçmişteki darbeyle ilgili tutumlarınıza örnek olarak örneğin “82
Anayasası’nı değiştirirken Cumhuriyet Halk Partisi ne yaptı?” diye sorarız.
Bunları yarıştırmayalım.
Bakın,
biz burada siyasi bir kültür üretiyoruz. Bizi seyrediyorlar, bu kültürün
birbirimizi kırmadan ve hakaret etmeden oluşmasına gayret edelim. Bakın, bizim
özümüz sözümüz bir, alnımız ak, darbelere karşı olan davranışımız belli, hiç
kimseden, hiçbir şeyden korkumuz, korkacağımız hiçbir şeyimiz yok. Yeter ki
darbelere karşı, darbelerde yaşanan acıları çarpıştırmadan, yarıştırmadan
birlikte duralım. Biz bu cesareti gösteriyoruz, sizlerden de bunu bekliyoruz.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Yaşar Büyükanıt’la el ele dolaşarak darbelere karşı
duramazsınız.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Hayrola?
Bir
saniye Sayın İnce, bir dakika, bir dakika…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
- Ben beyefendiye soruyorum, hayrola? Size soruyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Bahçekapılı, 12 Eylülden bahsederken, darbelerden
bahsederken çok haklıdır…
BAŞKAN
- Sayın İnce, bir saniye…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – ...kendisine katılıyorum çünkü o zaman bizim partideydi zaten,
bizi savunmuş olur, dolayısıyla kabul ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben bundan hiç gocunmuyorum.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
- Hayrola?
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, ben bundan hiç gocunmuyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Ben de gocunmuyorum.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben geçmişte neysem şimdi AK PARTİ sıralarında da
aynı düşünceye sahibim ve bundan gurur duyuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkanım, ben yeni seçilen bir milletvekiliyim.
BAŞKAN
- Evet…
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Grup Başkan Vekili, muhalefetten yeni seçilen
milletvekillerinin bugüne kadar biriktirdiklerini bütçe konuşmalarında dile
getirdiğini ifade etti.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ne var bunda?
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ben yeni seçilen bir milletvekiliyim.
BAŞKAN
- Şimdi bakın…
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ben, bu konuda bugüne kadar neler biriktirdiğimi ifade
etmek istiyorum izin verirseniz ve…
BAŞKAN
- Teşekkür ederim, ben anladım, anladım, anladım…
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – …69’uncu maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN
- Şimdi ben size… Muhterem Milletvekilim, şimdi tutanakları getirteceğim.
Gelinceye kadar bakacağım, bakalım bu kadar yeni milletvekili var, her birine
bir yol açmak mümkün mü değil mi. Ben de İç Tüzük’ün
bana verdiği yetkileri kullanacağım ama şimdi mümkünse şu maddeyi işletelim.
Lütfen,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yani
bu iş gitti, böyle şey olmaz.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87)
(Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN
– Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın
Özkan…
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, onuncu bütçeyi yapıyoruz. Ben tarım bütçesiyle ilgili konuşacağım.
Gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’ini tarım ve hayvancılığa destek olarak
ayırıyoruz her yıl, yaklaşık 2006’tan beridir, beş yıldır. Beş yılda bunun
yarısını verdik her yıl. O para da yaklaşık 5 milyar dolara tekabül ediyor her
yıl için. Beş yılda 25 milyar dolar çiftçinin şu anda AKP Hükûmetinden alacağı
var. Bu alacağı ekleyerek önümüzdeki süreçte bu çiftçilerimize rahat bir nefes
aldırmayı düşünüyor musunuz? Bu kanuna mutlaka uyulmasını talep ediyorum.
“Gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’i tarım ve hayvancılığa destek olarak
ayrılır.” kanununu hep beraber yapmıştık.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
– Sayın Doğru…
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ülkemizde
seçilerek görev yapan il genel meclisi ve belediye meclisi üyelerinin sosyal
güvenlik hakları ve maaşları yoktur. Bu insanlar da muhtarlar gibi seçilerek
geldiklerine göre ve kamu hizmeti yaptıklarına göre maaş verilmesi mümkün değil
midir? İkincisi: Emeklilik dâhil sosyal haklar vermeyi düşünüyor musunuz?
İkinci
soru olarak, organize sanayi bölgelerinin ülke genelinde yüzde 92’si tahsis
edilmesine rağmen, Tokat ili gibi, gelişmiş iller dışındaki illerde organize
sanayi bölgelerinde doluluk oranları çok düşüktür. İşsizlik azaltılmak
isteniyorsa OSB’lerde doluluk oranlarının artırılmasına ilişkin Hükûmet olarak
ne önlemler almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Bak…
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakana devletle milleti barıştıran, başarılı bir çalışma hakkında soru sormak
istiyorum.
6111
sayılı Kanun’un uygulama sonucuna göre 39,4 milyar liralık başvuru olmuş ve bu
rakamın 13,2 milyarı bugün itibarıyla tahsil edilmiştir. 5 milyonun üzerinde
mükellefin başvurduğu ve yaklaşık 6 milyon dosyanın yapılandırıldığını
görmekteyiz. Elde edilen bu başarının sebebi nedir?
İkinci
sorum: İstihdam üzerindeki vergi yükleri nelerdir? İstihdam üzerinden ne kadar
vergi alınmaktadır? Asgari ücretliden ne kadar vergi alınmaktadır?
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Akar…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sürekli TÜİK verilerinden ve bugünkü işsizlikten, işsizliğin
Türkiye’de yüzde 9’lara düşmesinden bahsediyorsunuz. Kocaeli’de
son bir yılda işten atılanların sayısı 9.740 kişi olup iş bulanların sayısı da
9.370 kişidir, yaklaşık eksi 400’dür işsizlik oranı bir yılda.
Yine,
bu yıl üniversite mezunlarından işsiz kalanların sayısı 500 bindi bu yıla
kadar, bu yıl da 100 bin kişi eklenerek işsiz üniversiteli mezunların sayısı
600 bine çıkmıştır. Sizce bu kadar iyi yönetilen Türkiye’de insanlar niçin
yoksul, niçin yoksulluk sınırının altında bu kadar vatandaş var? Niçin
sanayinin başkenti Kocaeli’de işsizlik yüzde 14?
Niçin çalışabilir nüfusta yani 20-30 yaş grubunda işsizlik oranı yüzde 27’dir?
BAŞKAN
– Sayın Çonkar…
AHMET
BERAT ÇONKAR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, ben de size iki soru yöneltmek istiyorum. Birinci sorum: AK PARTİ
hükûmetleri döneminde Türkiye’deki vergi yükünün gelişimi nasıl olmuştur? Gelir
vergisi, kurumlar vergisi ve KDV’de vergi oranları ve vergi yüklerindeki
değişimler nelerdir?
İkinci
sorum da: AK PARTİ hükûmetleri döneminde yatırım ve istihdama verilen teşvikler
nelerdir? Bilgilendirirseniz sevinirim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Işık…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, son birkaç yılda Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinde iş gücüne katılma
oranları nasıldır? Ülkemizdeki verilerle bunlar karşılaştırıldığında nasıl bir
değerlendirme yapabilirsiniz?
İki,
KOSGEB bünyesinde dış danışman olarak görev yapan personelin çalışmaları 2012
yılında da devam edecek midir? Bu durumda kaç personel çalıştırılmaktadır?
Bunlara kadro verilmesi yönünde bir düşünceniz var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakana soruyorum: BDDK raporuna göre 1 milyon TL’nin üzerinde mevduatı olan kaç
kişi vardır? Son beş yılda mevduatı 1
milyon liranın üstüne çıkan kişi sayısı kaç kişidir?
Yine
ikinci bir soru: Sayın Başbakan, biliyorsunuz bedelli askerlikle ilgili bir
soruya “Biz kimsesizlerin kimsesi ve sessiz çoğunlukların sesi olmak için
iktidar olduk.” dedi fakat bir hafta sonra, kimsesizlerin kimsesi olmaktan ve
sessiz yığınların sesi olmaktan vazgeçmesinin nedeni bütçe açığından mı
kaynaklandı?
Üçüncü
sorum: Yine, Sayın Başbakan mayıs ayında Adana İstasyon Meydanı’nda 11 tane
vaatte bulundu, “Bunları bir ay içerisinde hayata geçireceğiz.” dedi. Bunların
geçirilmemesinin nedeni bütçedeki sıkıntıdan mı kaynaklanıyor?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, buyurun.
KALKINMA
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tarımla
ilgili destekler konusunda bir soru vardı. Baktığınız zaman, 2011 yılı bütçemiz
içinde tarıma ayrılan payımız, başlangıç ödeneğimiz 9,7 milyarken
gerçekleşmemiz 10,4 milyar mertebesinde olmuş, 2012 tasarımızda 11 milyar
mertebesinde. Tabii, bazı kanunlarımızda işte bütçeden şu alana bu kadar
ayrılır, şu kadar ayrılır diye, dediğiniz gibi birtakım düzenlemelerimiz var,
onlar da kanunda var. Ancak bütçe de bir kanun sonuçta, Meclisimizin takdiri,
her yıl yenilenen bir kanun. Diğer kanunlarda yer alan şartlar, bir anlamda,
belki Meclisimizin ideal gördüğü noktaları ifade ediyor ama her sene bütçe
hakkı var Meclisin bir taraftan. Yeniden bu konular değerlendirilip kaynaklar
ayrılıyor ancak ayrılan kaynakların mertebesi de hiç de düşük değil, oldukça
önemli miktarda kaynak ayrılmış durumda.
Diğer
taraftan, seçilen kişilerin…
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, kanunu çıkardığınızdan beri bir defa olsun
yaptınız mı?
KALKINMA
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Şimdi, bu kanunu Büyük Millet Meclisimiz
çıkardı.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Siz çıkardınız, siz! AKP Hükûmeti çıkardı!
KALKINMA
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Bütçe kanunumuzu da her yıl yine Meclisimiz
-bütçe kanunu- çıkarıyor.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Bir defa yerine geldi mi o zaman? Bir defa yerine gelmedi o
zaman.
KALKINMA
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Burada verilen desteklerin önceki yıllarla
mukayese edilmesi bana göre daha anlamlı.
Yine,
seçilen kişilerin maaş alması konusu, tabii, dünyada bu siyaset felsefesi
konusu belki. Yani geçici olarak seçilmiş insanların
maaş alması, emeklilik hakkı…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Muhtarlara veriyoruz Sayın Bakan.
KALKINMA
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Muhtarlara veriyoruz, doğru.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Milletvekillerine veriyoruz, belediye reisine veriyoruz,
düzenleme yapmamız lazım.
KALKINMA
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Yani bu tartışmaya açık, dünyada değişik
uygulamaların da olduğu bir konu. Bizdeki uygulama da hâlen bu şekilde, dediğim
gibi siyaset belki felsefesiyle tartışılması gereken bir konu.
OSB’lerde
doluluk oranlarını artırmak elbette bizim de amacımız, bu konuda da çaba sarf
ediyoruz. Özellikle arsa tahsislerinde lüzumsuz bir şekilde arazinin boş
kalmaması yönünde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın ciddi çabaları
oldu. Yine yatırımlardaki artış da burada önemli bir rol oynuyor.
Yeniden
yapılanma konusunda bir soru soruldu Sayın Bak tarafından. Bugüne kadar 10
milyondan fazla mükellefe bilgilendirme mektubu göndermiş durumdayız. Tanıtım amacıyla bilgilendirme kampanyaları ve toplantılar
düzenlenmiş, bir milyondan fazla broşür bastırılıp dağıtılmış, Vergi İletişim Merkezi
aracılığıyla 200 bin vatandaşımızın sorusu cevaplandırılmış, sivil toplum
örgütleri iş birliği ile iki yüz elliden fazla konferans ve panel düzenlenmiş,
yine mükelleflere ödeme planları elektronik posta ile gönderilmiş, kredi
kartıyla ödeme kolaylığı sağlanmış, ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığının üst
düzey yöneticileri bire bir illere gönderilerek irtibatlar sağlanmış. Burada
büyük bir gayret gösterdiğini söyleyebiliriz gerek merkez gerek taşra
teşkilatımızın.
Sayın
Akar TÜİK işsiz sayısıyla ilgili sorular sordu. Bunlara yazılı olarak da cevap
verebiliriz ama şunu söyleyebilirim: TÜİK’in
uluslararası standartlarda tanımlarda hane halklarına giderek derlediği
bilgilerden işsiz sayısına ulaşıyoruz, yani hem kayıtlı olan hem kayıt dışı
olan. Direkt haneye gittiğimiz için bu ayrım ortadan kalkıyor, hane halkına
giderek ölçüyoruz ve gerçekçi bir ölçüm yapıyoruz. TÜİK’in
aslında yıllar içinde giderek çok daha iyi bir noktaya geldiğini, uluslararası
alanda da takdir edildiğini söyleyebilirim ama istatistik dediğiniz şey
gerçekten zor bir alan, her zaman için gelişmeye açık bir alan, yeni
tekniklere, metotlara, daha nitelikli, daha kaliteli işlere de her zaman
elbette açık bir alan.
Yoksullukla
ilgili yine bir sorusu oldu Sayın Akar’ın. Yoksullukta geriye gidiş var,
giderek azalıyor. Bakın, bu dönemde, bizim dönemimizde, satın alma gücüne göre
1 doların altında kalan nüfusu sıfırladık. 2 dolar 15 sentin altında kalan
nüfusumuz yüzde 3-4 civarındaydı, bugün binde 20’lere inmiş durumda.
Yine
4,30 sentin...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KALKINMA
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - ...altında bir geliri olan nüfusu da yüzde
30’lardan yüzde 3’lere indirmiş durumdayız.
BAŞKAN
- Sayın Bakan, süreniz doldu.
KALKINMA
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Bu, uluslararası mukayeseler için yaptığımız
bütün dünyanın kullandığı bir göstergedir. Bu anlamda kullanıyoruz.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakan.
5’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
6’ncı
maddeyi okutuyorum:
İptal
edilen ödenek
MADDE
6- (1) Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 2010
yılı içinde kullanılan ve ertesi yıla devredilen özel ödenekler dışında kalan
ödeneklerden, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerinin toplam 19.279.191.864,26 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli
idarelerin toplam 2.285.708.186,41 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve
denetleyici kurumların toplam 260.215.643,83 Türk Lirası,
ödeneği
iptal edilmiştir.
BAŞKAN
– 6’ncı madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Sayın Arif Bulut.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ARİF BULUT (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2010
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesi hakkında
grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
1876’dan
önce hazine tamamen padişaha aitken 1876 Anayasası’ndan sonra bütçe yapma hakkı
halka bırakılmıştır. Bütçe yapma yetkisinin padişahtan yürütme organına
geçmesiyle padişahın hazinesi olmaktan çıkıp halkın hazinesi olması nedeniyle
“Vergi kutsaldır.” deyimi dilimizde yerleşmiştir. Ancak 2012 bütçesiyle vergi
kutsal olmaktan çıkmıştır, vergi bir keyfiyet hâlini almıştır. O zaman da
bütçenin gelir hanesinin ekseriyeti vergilerden oluşmaktadır fakat vergiler
dolaylı vergiler değil, doğrudan vergilerdir. Günümüzde bütçenin en büyük
girdisi yine vergilerdendir.
2010
yılında gerçekleşen gelir vergisi miktarı 210,5 milyar Türk lirasıdır. 2012
yılı bütçe gelirlerinde de öngörülen rakam 277,7 milyar Türk lirasıdır. AKP
Hükûmetinin başarısı işte tam bu noktadadır. Yani iki sene içinde 67,7 milyar
Türk lirası vergi artışı öngörmüşlerdir. 67,7 milyar Türk lirasının yüzde 60’ı
yine dolaylı vergilerdendir. Bu adaletsizlik nedeniyle hiç vicdan azabı
çekmiyor musunuz? Bu vergiler üzerinden milleti donuna kadar soymaya utanmıyor
musunuz?
Her
bütçe döneminde sayın maliye bakanları bu kürsüye çıkarak “Dolaylı vergiler çok
yüksek.” diyorlar, vergiyi tabana yayarak vergi adaletini sağlayacaklarını
beyan ediyorlar. Bu yıl da öyle oldu. Artık biz bu AKP Hükûmetinin vergi
adaleti sağlayacağına inanmıyoruz. Bari halkı beklenti içine sokmayın,
vatandaşı yanıltmayın. Açık yüreklilikle -bu salonda bir sürü kamera var-
kafanızı kaldırıp kameralara bakarak “Biz padişah bütçesi gibi bütçe yapıyoruz.
Her sene dolaylı vergileri arttıracağız. Vergi adaleti bizim için laftan öteye
geçmez. Her mali krizde özel tüketim vergilerini arttırarak faturayı size
keseceğiz, krizi sizin sırtınıza fatura edeceğiz, sizin sırtınızdan ağalık
yapacağız.” deyiverin. “İletişim vergisinde dünya şampiyonuyuz, petrol
fiyatlarında dünya şampiyonuyuz, otomobilde uygulanan özel tüketim vergisinde
dünya şampiyonuyuz.” deyin. Yine “Alkol ile tütün ve tütünlü mamullerde aynı
durumdayız.” deyin. Madem yapıyorsunuz, bu cesareti de gösterin.
Değerli
arkadaşlar, burada ne vergi adaleti var ne de vatandaşa saygı var. Bu vergi türü
özel olmaktan çıktı, kapsamı genişletilerek neredeyse tüm temel ihtiyaç
maddelerini kapsar hâle geldi. Bu bütçenin toplumun hangi kesimine fayda
sağladığı belli değildir.
İşçiler
açısından bakıldığında, örgütlü işçiler AKP hükûmetleri zamanında giderek
azalmış, taşeron işçilik model hâline gelmiştir. Asgari ücret 837 liradır. Bu
rakam, matematiksel olarak yoksulluk demektir, açlık demektir.
Asgari
ücretten gelir vergisi alınmamasını öngören muhalefet önerisi, geçen hafta, bu
salonda, bu bütçe görüşmelerinde AKP sıralarının “hayır” oyuyla kabul
edilmemiştir.
Tarım
işçilerinin durumu daha da vahimdir. Tarım işçileri karın tokluğuna amelelik
yapmaktadırlar. Sigorta ya da sosyal güvenceleri yoktur. Barınacak yerleri
yoktur, hiçbir altyapısı olmayan naylon barakalarda yaşamaktadırlar. Yollarda
grup hâlinde kazalara kurban gitmektedirler. Temel ihtiyaçlarını bile
karşılayacak ortamdan mahrumdurlar. Devletin temel görevi olan eğitim ve sağlık
hizmetleri ise onlar için hak değildir.
Peki,
bu bütçede hakça bölüşme var mıdır? Hayır, yoktur. Eşitlik ilkesi var mıdır?
Yoktur. Hakkaniyet var mıdır? O da yoktur. Kime faydası var, kimi koruyor belli
değil.
Çiftçi
açısından, tarım ve hayvancılık açısından bakılınca, yine bir umut ışığı yok.
Son on yılda çiftçimizin kazancı devamlı azalmış olup ancak üretim girdileri
devamlı artmıştır. Mazot rekor seviyede pahalanmıştır, gübrede rekor seviyede
fiyat artışı olmuştur, tohum rekor seviyede artmıştır, ilaç fiyatları rekor
seviyede artmıştır. Ayrıca, her türlü destekleme yardımından yoksun bırakılan
çiftçilerimiz, yüksek girdi maliyetleri karşısında sersemlemiş durumdadır. 25
milyon dekar arazi ekilemez olmuş, yalnız buğday ekilen arazi 12 milyon dekar
azalmıştır. Sebebi yüksek girdi maliyetleridir.
Pamuk
ekiminde 1990’larda dünyada ilk 5 ülke arasındayken
bugün 13’üncü sıradayız. Tüketim ve ithalatta ise 4’üncü sıradayız. Mısır,
patates, susam, çeltik ve diğer hububatlarda ve diğer tarım ürünlerinde de yine
aynı durumdayız. Yalnız pamukta bir yıllık ithalat 1,7 milyar Türk lirasıdır.
Yaptığınız bütçede tarıma ayrılan kaynaklar sürekli azalmaktadır. Kendi
çiftçimizden sakındığımız desteklemeler ithalat yoluyla başka ülkelerin
çiftçilerine aktarılmaktadır.
Hayvancılıkta
da keza aynı durumdayız. Ülkemizdeki köy meraları köylülere yasaklanarak
kişilere kiralanmış, yaylalar ağaçlandırma adı altında hayvan otlatma alanları
olmaktan çıkarılmıştır. Sonuç olarak, hayvancılıkta dibe vurmuşuz.
Sağlık
ve hastalar açısından bakıldığında, sağlıkta dönüşüm adı altında, Türkiye Büyük
Millet Meclisi baypas edilerek kanun hükmünde kararnamelerle, aynen otoriter
rejimlerde olduğu gibi, Sağlık Bakanı ve onun bürokratları ile kartel hâline
gelmiş özel hastane temsilcileri beraberce sağlığı yönetir hâle gelmiştir.
Üniversite
hastanelerinde yokluk devri başlamıştır arkadaşlar. Sağlık Bakanlığı bazı
üniversite hastanelerine el koymuş, ayrıca bununla da övünür hâle gelmiştir.
AKP’li
hatiplerin öve öve bitiremedikleri Sağlıkta Dönüşüm Programı bir kâbus hâline
gelmiştir. Değerli öğretim üyeleri birer birer üniversite hastanelerini terk
etmiş, özel hastanelere geçmiştir. Doktor seçme hakkı hayal olmuş, herhangi bir
doktora ulaşmak bile son derece zorlaşmıştır.
Aile
hekimliği adı altında, hastane olmayan ülkemizdeki Kalkan, Patara, Belek,
Kadriye beldeleri gibi büyük turizm merkezlerinde ve yerleşim yerlerinde yirmi
dört saat acil hizmet veren grup sağlık ocakları kaldırılmış, vatandaşlar
perişan olmuştur.
Vatandaşımızın
yararına diye yapılan her hamle bizzat vatandaşımızın kendisini vurmuştur.
AKP
Hükûmetinin eli hastanın cebinden çıkmaz olmuştur. Altı yedi kalemde, katılım
payı adı altında vatandaşın cebi boşaltılmaktadır. Hâlbuki,
sosyal devletin temel görevlerinden birisi vatandaşa ücretsiz sağlık hizmeti
verilmesidir. Tam Gün Yasası tam bir kandırmacadır. Sağlık çalışanlarını “Bıçak
parası” üzerinden aşağılayarak, toplum nezdinde itibarsızlaştırmışlardır.
Sağlık
Bakanlığı otoriter bir yönetim anlayışıyla, hem kamu sağlık sektörünü hem özel
sağlık sektörünü hatta SGK’yı da baskı altına
almıştır. Sağlık alanında özgürlükleri yok etmiş, son olarak Türk Tabipler
Birliğini de kendine göre dizayn etmeye çalışmaktadır.
Sağlık alanında hukukun üstünlüğü tamamen ortadan kalkmıştır. Doktorlar ve
sağlık çalışanlarını tek tip memur hâline getirmiştir. Emekli doktorlarımız
yoksulluk sınırında yaşamaktadır.
Yarın
kamu emekçileri ve sağlık çalışanları greve gidiyor arkadaşlar. Onlarla beraber
biz de meydanlarda olacağız. Sayın Maliye Bakanına soruyorum: Neden acaba bu
insanlar greve gidiyorlar? Bütçeyi çok beğendikleri için mi?
Bu
bütçenin memur ve emekli açısından da hiçbir önemi yoktur. Yine
aynı tas aynı hamam. “Vergiyi tabana yayacağız; vergi adaleti
sağlayacağız.” safsatası.
Olmayan
emekli ücretini harcarken yine dolaylı vergiler içinde kıvranan emekliler, maaş
kuyruklarında düşüp ölen emekliler. Bu, tam bir karabasan durumudur.
Eğitim
açısından bakıldığında, devletin temel görevlerinden birisi eğitimdir. Eğitime
ayrılan bütçe yine yetersizdir. Atanamayan öğretmenlerimiz için bu bütçede bir
umut ışığı yoktur. Öğretim üyesi olmadan mantar çıkar gibi açılan
üniversitelerde öğrenciler için barınma sorunu had safhaya gelmiştir.
SGK
bütçesinin 124 milyar Türk lirası gelir, 140 milyar Türk lirası gideri vardır.
Yaklaşık 25 milyar liralık bir kara delik görünmektedir. Bu kara delik yine
dolaylı vergilerle kapatılacaktır.
Yaklaşık
1 milyon kişi sigortasız çalışmakta, 58 bin 220 iş yeri kayıt dışı olarak
çalışmaktadır.
Şehir
mezarlıklarında mezar yerleri parayla satılmakta, ayrıca yüzde 18 KDV
alınmaktadır. Sağlığında saygı göstermediğiniz bu aziz millete bari ölüsünde
eziyet etmeyin.
Seçim
bölgem olan Antalya’nın Gebiz beldesinde 9 Ekimde
meydana gelen sel felaketinde hayatını kaybeden 6 vatandaşımızdan 2 tanesinin
cenazesi hâlen bulunamamıştır. Acılı ailesine sabır diliyorum. Sel felaketi
nedeniyle oluşan maddi zararların hiçbirisi AKP Hükûmeti tarafından
karşılanmamıştır. Ancak, kasım ayında 2011 bütçesi 2,1 milyar Türk lirası fazla
vermiştir, “Hayırlı olsun.” diyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ARİF
BULUT (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bulut.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok
değerli milletvekilleri, Kesin Hesap Kanun Tasarısı 6’ncı madde, iptal edilen
ödenekler. Tabii, aslında, bu iptal edilen ödeneklere bakıldığı zaman, Millî
Eğitim Bakanlığına tahsis edilen ödeneklerin yaklaşık yüzde 20’sinin de
kullanılamadığına ilişkin bir tespiti burada ifade etmek istiyorum.
Aslında
bu madde vesilesiyle, Sayın Bakanın daha önceki maddelerde yaptığı birtakım
açıklamalar vardı, onlarla ilgili görüş ve düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Tabii, daha önce, işsizliğin yüzde 8,8’e düştüğünü söylerken “Mevsimlikten
arındırılmış mı?” dediğim zaman, yüzde 8,8’in öyle olduğunu ifade etti ama
bugün Sayın Bakan o düzeltmeyi yaptı, yüzde 9,2; tabii, mevsimsel etkilerden
arındırılmış olan.
Tabii,
Sayın Bakan yolsuzluk konusunda Türkiye'nin konumunu anlatırken kendilerinden
önceki döneme de birtakım atıflar yaptı. “Ülke sayısı arttı ama yerimiz yerinde
sayıyor.” şeklinde bir değerlendirmeyi de ben burada sunmuştum. Tabii, her dönemi kendi şartları içerisinde değerlendirmek lazım. Dolayısıyla
1990’lı yıllarda, herkesin istediği gibi banka oluşturduğu, birtakım kredileri
verdiği bir ortam, hukuk sisteminin, gerçekten, siyasi istikrarsızlıkla
birlikte oluşturduğu bir ortam içerisinde görev alan 57’nci Hükûmetin,
yolsuzlukla mücadele konusunda, mesela Kamu İhale Kanunu’nu çıkartması,
yolsuzluklarla mücadele konusunda önemli bir adım değil midir? 4222 sayılı
Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri… Bunlarla ilgili, bu örgütlerin herhangi bir
faaliyeti konusunda artık savcılık doğrudan doğruya operasyon yapabilecekti. O
seviyede zaten, o zaman -hatırlarsınız- yani yaptığımız, yolsuzlukla ilgili
operasyonlara ad bulmakta zorlanıyorduk. Böyle bir yapı içerisinde meseleleri
ele aldık ve o Parlamentoda yolsuzlukla mücadele konusunda çok yapısal birtakım
tedbirler de alındı. Dolayısıyla o günün koşullarını değerlendirirken on yıldır
iktidarda olan Hükûmetin kendi içerisinde nereye gittiğini gözlemlemesi daha
sağlıklı olur. Bakın yani yolsuzluk indeksiyle ilgili birtakım
değerlendirmelerde bulundunuz. Sayın Bakan, işte 180 ülkede şu olmuştur, işte
baktığınız zaman 61, 58, 64’üncü sıralardayız ama bir konuyu dikkatinize sunmak
istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar olduğu bir dönem ve yolsuzluk
endeksinde 10’a doğru yaklaşıldığı zaman daha az yolsuzluk yapıldığını gösteren
bu endeks, bakın, 2008 yılında 4,6 iken 2011 yılında 4,2’ye düşmüş. Bu ne
demektir? Yani kendi iktidarınız döneminde giderek yolsuzluklar konusunda
geriye düşüş var demektir. İşte burada endeks. Dolayısıyla
yani elmayı armutla karıştırmayalım. Kendi döneminiz içerisinde bunu bir
sakınca olarak görmüyor musunuz? Yani 4,6 olan endeks 4,2’ye nasıl olur da
düşmüş? Hangi olaylar, hangi gelişmeler, bunları takip etmek lazım yoksa…
Elbette, bizim dönemimizle, bizden önceki dönemle değerlendirmek, o şartları
dikkate almak lazım. Takdir edersiniz ki bu Parlamentoda o zamanki yolsuzluk
iddialarıyla ilgili aklama, işte karalama gibi siyasi amaçla kullanılan bir
dönemin de olduğunu dikkate almak lazım. Bu bakımdan, tek başına iktidar olmuş
bir siyasi partinin 2008 yılında 4,6 olan yolsuzluk endeksinin 4,2’ye ve geriye
doğru gitmiş olması, zannederim muhalefetin bu konuda Hükûmetin içerisinde
yaptığımız eleştiriler ve istikamet doğrultusunda bakıldığı zaman haklı bir
eleştiri olduğunu ben düşünüyorum.
Bir
diğer husus da emekliler konusunda. Gerçekten belli bir konu var, “Emeklilere
şu kadar verdik.” diyorsunuz. Bakın, Sayın Bakan, açıkça, şimdi, en düşük SSK
emeklisi 2006 yılında 162 kilo pirinç alırken 2011 yılında –ki burada sadece
yüzde 4 artış yaptık pirinçte yani tüketici endeksinde yüzde 4’lük artışı
dikkate aldığımız zaman- 149 kilo pirinç alabiliyor, yüzde 8 azalmış. Dana eti:
35 kilo alırken 29,9 kiloya düşmüş, yüzde 15 azalmış. Kendinizi kendinizle mukayese
edin. 70’li yıllara, cumhuriyet öncesine, cumhuriyet dönemine giderseniz yanlış
yaparsınız. İstikametiniz doğru değil. Peynir: 94 kilo alırken 53 kilo alıyor,
yüzde 43 azalma var. Soğan: Yüzde 29 azalma var. Elektrikten bahsettiniz; 2.937
kilovatsaat elektrik tüketirken şimdi 2.631 kilovatsaat elektrik tüketir hâle
gelmiş. İşte, sizin Hükûmetinizin içerisindeki tablo bu.
Bugüne
baktığımızda, bir emekli, şu fileyi dikkate aldığı zaman 2006 yılına göre yüzde
5 daha az satın alma gücüne sahiptir. Bu yönüyle bakıldığında, 2011 yılında,
dediğim gibi, tüketici fiyat endeksini yüzde 4 aldığım zaman, emekli, 1 emekli
maaşıyla 64 file alabiliyor, geçen sene 68 file alabiliyordu; 4 filesini
çaldınız. Mevcut fiyatları da daha güncelleştirmedim. Emeklinin
durumu kötü. Bir elleri yağda, bir elleri balda… Sayın Bakan sizin
bunları bilmeniz gerekir, öyle değil; kendi içinizde mukayeselere bakacaksınız.
Yine
emeklilerle ilgili bir şey söyleyeyim: Kanun tasarısı var. Kamuda dokuz, on, on
bir yıl hizmet etmiş insanlar istifa ediyor, başka yere gidiyor, emekli
ikramiyesi vermemek için yine kanun tasarısı getiriyorsunuz. Niye? Verin
hakkını. Niye gasp etmeye çalışıyorsunuz 300 bin emeklinin hakkını?
Asgari
ücretler… Yani, asgari ücretler dünyada şudur budur diyerek benzinle ilgili
birtakım mukayeseleri veriyorsunuz. Bakın, ben size vereyim Sayın Bakan: Asgari
ücretli bir kimse İngiltere’de bir asgari ücretle 214 kilogram peynir
alabiliyorken Türkiye’de 54 kilogram alabiliyor. Tereyağı: İngiltere’de 210
kilogram alırken Türkiye’de 33 kilogram alıyor. Pirinç: İngiltere’de 1.031 kilo
alıyor, Türkiye’de 286 kilo alıyor.
Yani,
sanki emeklileri abat etmişsiniz maşallah, yani hiçbir problemleri yok! Böyle
bir tablo, sürekli olarak geçmişin şartlarından arındırıp bugüne getirip yaptığınız
mukayeseler doğru mukayeseler değil. İşte tablo burada. Bu
tabloya bakıldığı zaman, maalesef Türkiye’deki asgari ücretlerle başka
ülkelerdeki asgari ücretleri, Fransa’yı alalım, İspanya’yı, Almanya’yı alalım,
maalesef bunlar, onlara göre daha az peynir, daha az tereyağı, daha az kıyma,
pirinç, yumurta, ekmek ve benzin alabilmektedir. Mukayesenizi yapacaksanız
böyle yapın. Onun için, mukayeseleri yapıldığı zaman… Asgari ücretlerle ilgili
Sayın Bakan diyor ki; “Bir asgari ücret…” Asgari ücret nedir? Bir insanın
asgari olarak geçimini, kıt kanaat bile diyemeyeceğim…
Devam
etti “Dört çocukluya vergi yok.” Bakın, yani o zaman ne yapıyorsunuz? Siz o
çocukların rızkından mı kesiyorsunuz? Yani, bir asgari ücretlinin vergi almamak
için dört çocuk sahibi olması lazım. Ne yiyecek, ne içecek bu çocuklar? Yani,
dört çocuk bedelinde verdiğiniz ne kadar? Yüzde 10. Yahu el insaf ya! Yüzde 10
dediğiniz şey de, bir asgari ücret 650 milyon ise 65 lira. 65 lira için dört
çocuğu nasıl doyuracak ya! (MHP sıralarından alkışlar) Yani bunlarla, dört
çocuğu varsa, onlardan vergi almıyoruz demek, yani bunların sıkıntılarını göz
ardı etmiş demektir gerçekten. Asgari ücretli nasıl bu çocuklarını doyuracak
diye düşünmüyorsunuz, dört çocukluya vergi yok diye, yani asgari ücretliye yol
gösteriyorsunuz. Ben seni asgari ücrete mahkûm ettim ama vergi almamak için
dört çocuk yap! Yani bu mantık son derece yanlış bir mantıktır. Önemli olan, o
çocukları nasıl doyuracağını, onların bir insan gibi nasıl yaşamasını temin
edeceğinizi düşünmeniz gerekir.
HÜSEYİN
FİLİZ (Çankırı) – Rızık Allah’tandır.
OKTAY
VURAL (Devamla) - Bu bakımdan, asgari ücretlerle ilgili, emeklilerle ilgili,
bunları, kafayı kuma gömüp burada bunları eleştirmek de bu yaşadığımız
gerçekler. Hiç kimse, herkes elini vicdanına koysun; bir asgari ücretli, bir
emeklinin sıkıntısını hissedemiyorsak milletin vekili değiliz demektir. Onun
için o sıkıntıyı hissedeceksiniz. Eğer siz bir asgari ücretlinin aldığı ücreti
doğru görüyorsanız el insaf derim.
HÜSEYİN
FİLİZ (Çankırı) – Kaç kişi çalışıyor?
OKTAY
VURAL (Devamla) - Kaç kişi? Türkiye’deki istihdamın yüzde 40’ından fazlası
asgari ücretlidir. Ya, bilmiyorsunuz...
HÜSEYİN
FİLİZ (Çankırı) – Primleri öyle gösteriyorlar ama gerçek öyle değil.
OKTAY
VURAL (Devamla) - Yani böyle bir şey olabilir mi? Zannedersiniz ki Fransuva. Ekmek bulamıyorlar, “Pasta yesinler.” diyor AKP
milletvekilleri. (MHP sıralarından alkışlar) Bu kadar da emeklilere hakareti
kabul etmemiz mümkün değil, asgari ücretlilere hakareti kabul etmemiz mümkün
değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY
VURAL (Devamla) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum, saygılarımı arz
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
Serindağ, ben tutanakları getirdim, okudum ve Sayın Bahçekapılı’nın sözlerinin içinde hakaret içeren, şahsınızı
ilzam eden…
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sadece benim değil…
BAŞKAN
– Müsaade edin.
…herhangi
bir yorum yok, bir söz yok. Ayrıca da doğru bir şey var, siz bir eski
valisiniz, mülki idarenin önemli kişilerinden birisisiniz, dolayısıyla mutlaka
biriktirdiğiniz tecrübe, bilgi anlamında çok şey vardır, bu da teyit edilmiş
oluyor bir taraftan bakarsanız şayet.
Grubunuza
da, grubunuzu korumak adına Sayın İnce’ye de söz vermiştim. Dolayısıyla,
birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.31
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara),
Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43’üncü Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
2010
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam
ediyoruz.
Komisyon?
Burada.
Hükûmet?
Burada.
VII.- BİLDİRİLER - DEKLARASYONLAR
1.- Başkanlığın, sözde Ermeni
soykırımını reddedenlerin cezalandırılmasını öngören teklifin Fransa Ulusal
Meclisinde görüşülecek olmasının vahim, kabul edilemez ve tarihî bir hata
olduğu; Türk halkını derinden yaralayan, Türk tarihini tek taraflı bilgilere
dayanarak karalayan ve bu haksızlığa karşı kendini savunma hakkını elinden alan
kanun teklifinin gündeme getirilmesini şiddetle kınadığına ilişkin bildirisi
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, sözde Ermeni soykırımını reddedenlerin
cezalandırılmasını öngören teklifin Fransa Ulusal Meclisinde görüşülecek
olmasına ilişkin Başkanlığımızın bir açıklaması olacaktır:
Sözde
Ermeni soykırımını reddedenlerin cezalandırılmasını öngören tek yanlı, haksız
ve asılsız teklifin Fransa Ulusal Meclisi Genel Kurulunda görüşülecek olması
vahim, kabul edilemez ve tarihî bir hatadır. Türk halkını derinden yaralayan,
Türk tarihini tek taraflı bilgilere dayanarak karalayan ve bu haksızlığa karşı
kendini savunma hakkını elinden alan kanun teklifinin gündeme getirilmesini
şiddetle kınıyoruz. Tarihte yaşanan olaylar bilimsel, tarafsız araştırmalarla
ele alınmalıdır. Kendilerini tarihçilerin ve yargıçların yerine koymakta
sakınca görmeyen parlamentoların bu tür tasarrufları siyasi olduğu kadar hukuki
ve ahlaki bakımdan da son derece sorunludur.
Fransa’nın
bu tutumu çifte standardın da bariz bir örneğini teşkil etmektedir. 21’inci
yüzyılda bir Avrupa ülkesinin tarihteki yalanları cesaretle reddedenleri
cezalandırmaya kalkması bilim adına, ifade özgürlüğü adına, insan hak ve
hürriyetleri adına son derece vahim, kaygı verici, hatta utanç vericidir. Kendi
tarihleriyle yüzleşemeyenlerin asılsız iddialar üzerinden Türk tarihine
saldırmaları çok ciddi bir samimiyetsizlik göstergesidir. Eğer, Fransız Ulusal
Meclisi tarihle ilgilenmek istiyorsa, Afrika’da yaşananları, Ruanda’da,
Cezayir’de gerçekleşen katliamları aydınlığa kavuşturmalıdır.
Fransız
Parlamentosunun söz konusu teklifi kabul etmesi, Türkiye-Fransa arasındaki çok
yönlü ilişkileri derinden yaralayacaktır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi, bu düşünce ve hissiyatla, kasıtlı, art niyetli, haksız ve
hukuksuz girişimleri kınıyor, bu tarihî yanılgıdan vazgeçmesine yönelik
çağrımızı Fransa Ulusal Meclisine hatırlatarak tarihî sorumluluğumuzu yerine
getirmiş oluyoruz. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından ayakta alkışlar)
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87)
(Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN
– Şimdi, 6’ncı madde üzerinde söz sırası, şahıslar adına, Osmaniye Milletvekili
Sayın Suat Önal’da.
Buyurun
Sayın Önal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT
ÖNAL (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerine şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri
izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, her alanda hedefe ulaşmak için başlangıçta iyi bir planlama
gerektiği gibi, başarıyla sonuçlanan her işin başlangıcında da iyi bir
planlamanın var olduğu bir gerçektir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugünkü
geldiği noktaya bakıldığında ve AK PARTİ hükûmetleri öncesiyle mukayese
edildiğinde, elde edilen başarıların bir çalışma ürünü, planlı bir çalışma
ürünü olduğu rahatlıkla anlaşılmaktadır.
2002
yılından itibaren son dokuz yıllık sürede halka hizmet için her türlü
fedakârlıkları yaparak, gece gündüz demeden çalışan, halka hizmeti Hakk’a
hizmet anlayışıyla değerlendiren aziz milletimizi muasır medeniyetler
seviyesinin üzerine taşıma azminde olan AK PARTİ hükûmetleri dönemlerinde
birçok devasa hizmetler yapılmıştır. Yapılan bu hizmetler aziz milletimiz
nezdinde takdir edilmiş, iktidar olmanın yıpratıcı etkisine rağmen yenilenen
her seçimde AK PARTİ artan yüzde oy oranlarıyla halkımız tarafından
ödüllendirilmiş ve desteklenmiştir. Aziz milletimiz Hükûmetimizin
politikalarını ve yapılan hizmetleri beğenmekte, bu memnuniyetini de her
fırsatta sandığa yansıtmaktadır.
AK
PARTİ’nin bu başarısı dünyada siyaset bilimcileri
tarafından da dikkatle izlenmekte ve bu başarının nedenleri, akademik
çalışmalara da tez konusu olmaktadır.
Bu
kadar kısıtlı bir sürede, yapılan hizmetleri özetlemek mümkün olmasa da
uygulanan akılcı politikalardan birisinin, Milletvekili olduğum Osmaniye iline
katkısından bahsetmek istiyorum.
Biliyorsunuz,
2004 yılında çıkarılan 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki Yasası
2005 yılında çıkarılan 5350 sayılı Yasa ile genişletilmiş ve gelir düzeyi düşük
olan kırk dokuz ilde yatırımlar, dolayısıyla ekonominin temelini teşkil eden
üretim teşvik edilmiştir.
Üretim
sektöründe âdeta milat sayılan bu teşvikle, bölgeler arası gelişmişlik düzeyi
arasındaki farklılıklar azaltılmış, üretim artışı ve istihdam sağlanarak
işsizlik oranı düşürülmüştür.
2004
yılında Osmaniye Organize Sanayi Bölgesinde işletme sayısı 7 ve çalışan sayısı
98 iken, 2011 yılı Kasım ayı itibarıyla üretim yapan 80 işletme ve 8.857
çalışan mevcuttur. Hâlen 36 işletme, üretim hazırlığı aşamasında olup iki üç
seneye kadar çalışan sayısının 15 bine yaklaşacağı beklenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bakın, Avrupa’nın birçok ülkesinde ekonomik kriz varken
ülkemizde istikrar sürmekte ve yabancı yatırımcılar yatırım açısından ülkemizi
güvenli bulmaktadırlar. Yunanistan’ın Atina şehrinde yayınlanan To Vima gazetesi daha birkaç gün
önce bir başlık atmış. Ne diyor biliyor musunuz? “Türk mucizesi: Erdoğan yılın
adamı.” diyor ve tam sayfa devam eden haberde “IMF programlarına bağımlı bir ekonomiyi
on yıl içinde mali ve siyasi istikrar sahibi göz önüne alınması gereken güce
dönüştüren bir başkan. Türkiye şu anda Avrupalıların en aldatıcı düşlerinde
bile göremeyeceği ve sadece Çin’in rekabet edebileceği bir ritim ile
kalkınıyor.” diyor. Yine Yunan köşe yazarı Yorgos Maluhos ülkesindeki ekonomik krize hayıflanarak “Keşke
bizim de bir Erdoğan’ımız olsaydı.” demişti. Başbakanımız ve Türkiye için işte
bu yorumlar yapılıyor değerli arkadaşlar.
Birileri
gözlerini kapatıp “Dünya karanlık.” diyerek yaygara yapsa da, yapılan
hizmetleri ve ülkemizin büyümesini görmezlikten gelse de aziz milletimiz AK PARTİ’nin Türkiye’yi ve dünyayı aydınlatan ışığını görüyor
ve Sezar’ın hakkını Sezar’a vererek “Durmak yok, Recep Tayyip Erdoğan’la yola
devam, hizmete devam, Hükûmete devam.” diyor. [AK PARTİ sıralarından alkışlar,
MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar(!)] Türkiye’nin büyümesine ve
aydınlık yarınlara koşarak ileri…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SUAT
ÖNAL (Devamla) – Teşekkür ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Önal.
Sivas
Milletvekili Sayın Ali Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
TURAN (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde söz aldım.
Hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
2010
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerinde konuşmamız hasebiyle
Türkiye’nin dününü ve bugününü iyi tahlil etmemiz gerekir çünkü kesin hesap
üzerinde konuşuyoruz. 2002’de AK PARTİ iktidara gelmeden önce Türkiye’nin
hâline şöyle bir bakmamız gerekir. Burada, kimseyi suçlamak adına değil, enkaz
edebiyatı yapmak hiç değil, o günün Türkiye’si ve bugünkü Türkiye’yi anlamak
adına. Çünkü kesin hesap üzerinde konuşuyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – 2010’un kesin hesabı Sayın Milletvekili, 2010’un kesin
hesabı.
ALİ
TURAN (Devamla) – O gün ne vardı? Dibe vurmuş bir ekonomi, yüzde 60’lara varan
enflasyon, yüzde 60’lara varan faizler. Gecelik faizlerin yüzde 7.500’lere
çıktığı bir Türkiye...
ALİM
IŞIK (Kütahya) – On iki gündür dinliyoruz. Yeter artık! Yeni bir şeyler söyle.
ALİ
TURAN (Devamla) – Büyüme eksi yüzde 5.
35 milyar dolar ihracat, 210 milyar dolar gayrisafi millî hasıla,
kişi başına düşen millî gelir 2.900 dolar.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – İthalatı da söyle.
ALİ
TURAN (Devamla) – Eğitime ayrılan para sadece 6,5 milyar, sağlığa ayrılan para
2,9 milyar, asgari ücret 139 TL ve 60 milyar dolar batık bankaların Türkiye’ye
maliyeti.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Daha beş gün önce “40” demiştin, ne zaman 60 oldu?
ALİ
TURAN (Devamla) – 25 milyar dolar Merkez
Bankası rezervimiz, çok sıfırlı, pul hâline gelmiş değersiz paramız, IMF
kapılarında nöbet tutan bürokrat ve siyasetçilerimiz, hastanelerde rehin kalan
hastalar ve hastane morglarında rehin kalan cenazelerimiz.
Evet,
maaş kuyruklarında hayatını kaybeden emeklilerimiz, dünyada itibarı kalmamış
bir ülke, adını dahi duymadığımız ülkelerin bile vize koyduğu bir Türkiye. 500
milyon dolar serbest bırakıldı diye ekonomi çevrelerinde bayram havası yaşanan
bir Türkiye.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kimin zamanında başlamış?
ALİ
TURAN (Devamla) – Bakın, ben Sivaslıyım ve Sivas Milletvekiliyim. O günlerde
IMF kapılarında 500 milyon doların serbest bırakılması için çaba sarf eden,
nöbet tutan bir Türkiye ve sadece Sivas’la kıyaslamak adına söylüyorum, sadece
Sivas’a yapılanları anlatmak istiyorum; bir kısmını o da, tamamını değil.
Sadece Ulaştırma Bakanlığı: 683 kilometre bölünmüş yol, köprüler, kavşaklar,
havaalanı; Türkiye’nin en uzun tüneli olan Geminbeli
Tüneli’ni yapıp… Bunların maliyeti de Sivas’a, yapılan yatırımların Türkiye’ye
maliyeti 840 trilyon.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Milletvekili sayısını kaç kaybetti bu dönem?
ALİ
TURAN (Devamla) – Gene DSİ’nin yapmış olduğu yatırımlar: Hafik Pusat Barajı,
İmranlı Barajı, Kanık Barajı ve diğer sulama göletlerine yapılan para 820
trilyon.
Diğer
taraftan, merkeze ve ilçelere yapılan adalet saraylarına yapılan para 50
trilyon. Sivas’a giden hızlı tren bittiğinde maliyeti bugünkü parayla 980
trilyon lira.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Bugünkü parayla mı?
ALİ
TURAN (Devamla) – Bugünkü parayla…
Sağlık
yatırımlarına devam eden bölge hastanesiyle birlikte 240 trilyon lira, eğitim
için, üniversite ek yatırımlarıyla birlikte 120 trilyon lira, tarımsal destek
için 768 trilyon lira…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – 10 tane bütçe gitti bugünkü parayla. Sen ne yapıyorsun?
ALİ
TURAN (Devamla) - Sosyal Yardımlaşma Fonu’na 55 trilyon lira, teşvik destek
primi için 52 trilyon lira, sadece Sivas’taki engelli kardeşlerimize ve
ailelerine verilen para 60 trilyon lira. 60 milyon da Sivas’a ağaç dikildi.
TOKİ tarafından 4.400 konut yapıldı 240 trilyon lira.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Sayın Vekilim, sen eski parayla konuşuyorsun.
ALİ
TURAN (Devamla) - Sivas tarih şehri, kültür şehri. Bu
iktidar döneminde bizim tarihimiz, kültürümüz gün yüzüne çıktı.
Gelin
şimdi bir de Türkiye geneline yapılana bakalım. Bakın, dünyada çok büyük bir
ekonomik kriz var. Sadece Amerika’da 424 tane banka batmış, Avrupa zor durumda,
Amerika zor durumda, dünya zor durumda.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Borç verelim onlara.
ALİ
TURAN (Devamla) - Burnumuzun dibindeki Yunanistan çalışanının maaşını
ödeyebilmek için adalarının bile satışını konuşur hâle gelmişken Türkiye’de
büyüme hızı yüzde 8, yüzde 9. Bunu göz ardı etmek mümkün değil. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Kişi
başına düşen millî gelir 10 bin doları aşmış, Türkiye’nin gayrisafi millî
hasılası 782 milyar dolar olmuş, ihracatımız 35 milyar dolardan 135 milyar
dolara çıkmış…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – İthalat, ithalat…
ALİ
TURAN (Devamla) - IMF’e 25,7 milyar dolar olan borcumuz 3,7 milyar dolara düşmüş,
Merkez Bankamızdaki 25 milyar dolar olan rezervimiz 95 milyar dolar olmuş.
Paramızdan, değersiz paramızdan altı sıfır atılmış, değerli hâle gelmiş.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – O rakamlardan da altı sıfır at.
ALİ
TURAN (Devamla) - Faizler yüzde 60’lardan yüzde 8’lere düşmüş, enflasyon yüzde
60’lardan yüzde 6’ya düşmüş, dünyanın 26’ncı büyük ekonomisiyken 16’ncı sıraya
çıkmış, eğitime ayrılan para 6,5 milyardan 34 milyara çıkmış, sağlığa ayrılan
bütçe 2,9 milyardan 14 milyara çıkmış. 12 milyar zarar açıklayan Ziraat Bankası
sadece…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Turan.
ALİ
TURAN (Devamla) - …3,7 milyar TL kâr etmiş, 13.500 kilometre bölünmüş yol
yapılmış… (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından alkışlar[!])
BAŞKAN
– Sayın Turan, teşekkür ediyorum.
ALİ
TURAN (Devamla) - Yine yılan hikâyesine dönen Bolu Dağı Tüneli açılmış…
BAŞKAN
– Sayın Turan, teşekkür ediyorum. Duyulmuyor zaten sesiniz.
ALİ
TURAN (Devamla) - Bolu Dağı Tüneli gibi 157 tane tünel açılmış. Yine yılan
hikâyesine dönen…
BAŞKAN
– Sayın Turan, soru-cevap işlemine geçeceğim, bitti süre. Teşekkür ederim.
ALİ
TURAN (Devamla) – Teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın
Kacır, size özel teşekkürlerimi sunuyorum.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın
Bulut…
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Fransız parlamentosunun ikide bir temcit pilavı gibi
parlamentoya getirerek Türk tarihini karalamak durumlarından dolayı, bir Türk
milletvekili olarak bu küstahça tavrı kınıyorum.
Sayın
Bakan… (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, soru soruluyor, lütfen susar mısınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sivaslıları sevmediğini ifade ediyor burada.
“Alın, sizin olsun gitsin.” diyor.
BAŞKAN
– Anlamadım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sivaslıları sevmediğini ifade ediyor. “Gelmesinler Kocaeli’ye” diyor.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Öyle bir şey demedim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Öyle dedin tabii.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, öyle bir şey demedim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – “Kocaeli’ye gelmesin,
istemiyoruz.” diyor.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Lütfen susar mısınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Niye? Tutanaklarda var.
BAŞKAN
– Hayır, şimdi beni ilgilendiren bir mevzu değil, bana niye anlatıyorsunuz ki.
Kendi aranızda konuştunuz. Yavaş konuşun. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Ama Mustafa Bey’in konuşmasına izin verdiniz.
BAŞKAN
– Evet, Sayın Bulut, sordunuz mu soruyu?
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Hayır efendim, soramadım.
BAŞKAN
– Buyurun, sürenizi yeniden başlattım.
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, memurlarda ve işçilerde alfabetik
kategorize yaptınız çalışanları. Lütfen 4/C diye tabir edilen mağdur işçilerin
senede bir ay işsiz kalmalarının telafisi için bir çalışma başlatılarak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Açıldı, buyurun sorunuzu tamamlayın.
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, memurları ve işçileri alfabetik
kategorize ettiniz. 4/C’li işçilerin
mağduriyetlerinin giderilmesi için, senede bir ay işsiz kalarak maaş
alamamaları karşısında düştükleri duruma son vermek için, bütün partilerin,
milletvekillerinin de mutabakatıyla bu işçileri kadrolu işçi yaparak
diğerleriyle aynı duruma getirir misiniz?
Özür
grubu içerisinde öğretmenlerin büyük bir mağduriyeti var. Millî Eğitim
Bakanlığında sadece eş durumundan değil, can güvenliği konusundan da atamaların
yapılması konusunda Hükûmetin bir çalışması olacak mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Öz…
ALİ
ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, 1 Ekim 2011’de yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre, dava
açmak isteyen vatandaştan dava harçlarından başka 1.500-2 bin TL’yi bulan
yargılama gideri peşin istenmektedir. Bu husus, parası olmayan vatandaşın hak
aramasına engel olmak değil midir? Bununla ilgili yeni bir düzenleme yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Erdoğan…
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
2008
yılı iç borç miktarı ne kadardır? 2008 yılındaki ortalama dolar kuru, yıl
ortalaması nedir? Aynı rakamları 2009, 2010, 2011 yılı için de istiyoruz.
Ayrıca 2008, 2009, 2010, 2011 yıllarındaki ayrı ayrı dış borç miktarları ne
kadardır?
Ayrıca,
bugün kürsüye çıkan bütün iktidar milletvekillerinin üzerinde durduğu
Türkiye'nin dış itibarıyla ilgili bir konu vardır. Biraz önce Cumhurbaşkanlığı
Köşkü’nden, Sayın Cumhurbaşkanımız iki gündür aradığı hâlde Sarkozy’nin iki
gündür Sayın Cumhurbaşkanımızın telefonuna çıkmadığı resmen açıklanmıştır. Bu
itibarımızın artışıyla bu durumu nasıl izah edeceksiniz? Onun da cevabını
bekliyoruz inşallah.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Akar…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, yeni yürürlüğe girecek olan kanun hükmünde
kararnamelerle eşit işe eşit ücret ödeneceği belirtilmekte ve kanun hükmünde
kararnamelerin bu amaçla yürürlüğe konulduğu sıkça dile getirilmektedir. Ancak
666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve büyükşehir belediye bürokratları ile
ilgili düzenleme yapan 661 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname’nin ilgili
maddeleri incelendiğinde tam tersini görmekteyiz. “İSKİ, ASKİ, KASKİ, BUSKİ,
İSU, İZSU, KOSKİ ve SASKİ” gibi isimlerle büyükşehir belediyeleri su ve
kanalizasyon idaresi olarak kurulan on altı adet müstakil genel müdürlüklerde
çalışan genel müdür, genel müdür yardımcısı, teftiş kurulu başkanı, birinci
hukuk müşaviri ve daire başkanı gibi üst düzey yöneticiler 1997 yılından bugüne
kadar bakanlıklar ve bağlı müstakil genel müdürlüklerle aynı unvanda olan
yöneticiler ile 1/1/2012 tarihine kadar eşit ücret
alırken, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 10’uncu maddesi ve bu maddeye
istinaden hazırlanan ek 2 sayılı cetvelde müstakil olan Su ve Kanalizasyon
İdareleri Genel Müdürlüğü ismen sayılmadığından, bu kurumlarda çalışan
yukarıdaki unvanlarda belirtilen memurlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Doğru…
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ülkemize
son yıllarda yabancı sermaye girişinin arttığı ifade ediliyor. Bunun temel
nedeni olarak yatırımcıya yüksek reel faiz verilmesi şeklinde ekonomistler
açıklama yapıyorlar. Bu doğru mudur?
Sizce
Hükûmet olarak, AKP İktidarında ülkemize gelen yabancı sermaye ile hangi
fabrikalar kurulmuş, üretim ve istihdam yaratılmıştır? Üretim amaçlı yatırım
yapan kaç tane yabancı firma vardır?
İkinci
soru olarak: Ev ve iş yerlerinde elektrik ve su kullanımında fatura yazılırken
“Okuma bedeli” adı altında para alınmaktadır. Ancak alınan paralar kullanılan
miktarlara göre değişmektedir. Bu haksız ve adaletsiz bir durum yaratmaktadır.
Bu durumun düzeltilmesi için bir çalışma yapılamaz mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Turan…
BÜLENT
TURAN (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, konuşmalarda sıkça dile getirilen iç borç ve dış borcun ve faiz
ödemelerinin son dokuz yıldaki seyrini, nereden nereye geldiğini sormak
istiyorum.
Onun
dışında, yine son dokuz yılda kamu çalışanlarının ve emekçilerinin ve asgari
ücretin artış seyri ve enflasyona olan oranı nedir, bunu sormak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ hükûmetlerinden önce de 4/A vardı, 4/B vardı. Dolayısıyla,
işçilerin, memurların kategorizesi sanki AK PARTİ döneminde yapılmış gibi bir
yaklaşım, böyle bir şey söz konusu değildir. Yani Devlet Memurları Kanunu
bizden önce de vardı, 4/A ve 4/B bizden önce de vardı.
4/C
nereden çıktı? Şimdi, bizden önce özelleştirmeler yapıldığında, işçilerimize
kıdem tazminatları, ihbar tazminatları, bunlar ödenirdi, ondan sonra da ilişki
kesilirdi. Biz iktidara geldiğimizde, bizden önce de özelleştirme mağduru olan
bu türden vatandaşlarımızı, işçilerimizi ve bizim dönemimizde de yapılan
özelleştirme sonrasında açığa çıkan işçilerimizi biz emekli olana kadar
devlette tekrar işe aldık, bunlara “4/C” dedik ve durumlarını da çok ciddi bir
şekilde iyileştirdik.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Onları sendikalarla birlikte işe alan bizim Hükûmet. İnsaf ya!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Bakın en son 2010 yılında -yanlış
hatırlamıyorsam- maaşlarını en az yüzde 20 artırdık. Ondan sonra on bir aya
çalışma süresini çıkarttık. Biz bunu yaparken sendikalar çok teşekkür ettiler
çünkü sendikalar dedi ki: “Özelleştirme sonucunda birçok çalışanın, kıdem
tazminatı, ihbar tazminatı verilerek devletle ilişkisi kesildi. Ne olur bunları
işe alın emekli olana kadar.” Bütün bunları biz yaptık. Dolayısıyla burada “4/C
mağduru” diye bir tanım kullanmak için hakikaten AK PARTİ öncesine bir geri
gitmek lazım. AK PARTİ öncesinde 4/C de yoktu. Yani bu işçilerimize bu imkân da
sağlanmıyordu.
OKTAY
VURAL (İzmir) - 4/C’yi siz mi getirdiniz?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Şimdi biz.. 4/C nasıl.. Tabii ki 4/C’yi sendikalar önerdi, biz getirdik. Sizin
döneminizde 4/C de yoktu. O işçiler kapıya bırakılıyordu değerli arkadaşlar,
yapmayın!
Şimdi…
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) - Yanlış söylüyorsunuz.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Hayır yanlış söylemiyorum değerli arkadaşlar.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Yanlış, yanlış.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Bizim dönemde tekrar hatta 1990’dan itibaren
özelleştirme sonucu işten çıkarılanların hepsini biz işe aldık, hepsini biz
aldık. Şimdi, onun için 4/C mağduru demek için bir öncesine bakmak lazım,
4/C’den önce mi mağdur, şimdi mi mağdur?
Şimdi
değerli arkadaşlar, tabii ki bu Hukuk Muhakemeleri Kanunu yeni birtakım
düzenlemeleri içeriyor. Şu an itibarıyla Harçlar Kanunu’na göre mahkemeye
başvuru harcı sulh mahkemeleri ve icra tetkik mercilerinde 8 lira 60 kuruş,
asliye ve idare mahkemelerinde 18 lira 40 kuruş, bölge idare ve adliye
mahkemeleri Yargıtay, Danıştay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde 28 lira 20
kuruştu. Peki nereden çıkıyor bu 500 lira, 1.500 lira
rakamları?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – O, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 120’nci maddesinden
çıkıyor.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Şimdi yeni hukuk Muhakemeleri Kanunu 1 Ekim
2011 tarihiyle yürürlüğe geçmiş. Yasanın 120’nci maddesine göre artık hukuk ve
aile mahkemelerindeki tüm masraflar peşin olarak yatırılıyor. Yani aslında
hukuk sürecini hızlandırmak için eskiden bilirkişi için, tespitler için
ücretler mahkemenin sonunda alınıyordu fakat bunlar ödenmediği için süreler çok
uzuyordu.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Mahkemenin sonunda değil mahkemenin devam eden aşamasında.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Yani mahkeme süreci çok uzuyordu. Şimdi
mahkemeleri hızlandırmak için tanık, bilirkişi, keşif ücretlerinin peşin ödenmesi
isteniyor. Dolayısıyla harç ile bunları karıştırmamak lazım. Mesela, bir
mahkemede eğer bilirkişiye ihtiyaç yoksa, tanığa
ihtiyaç yoksa, o zaman bahsettiğim 8 lira 60 kuruşla 28 lira 20 kuruş arasında
mahkeme harçları değişiyor değerli arkadaşlar.
Şimdi,
yeni bir moda çıktı tabii yani deniliyor ki: “Hükûmetler kendilerini şu yılla
karşılaştırmasınlar, bu yılla karşılaştırsınlar”. Şimdi, değerli arkadaşlar,
ben çıkıp “Sadece 1993 ile 1994’ü karşılaştıralım.” desem doğru olur mu? Sadece
çıkıp -çünkü o dönemde de hükûmet aynı hükûmet- desem ki: “2000 yılı ile 2001’i
karşılaştıralım sadece.” Çünkü sonuçta aynı hükûmetin bir dönemi yani bir
hükûmet ne yapmış diye…
Şimdi,
onun için, AK PARTİ hükûmetleri dokuz yıllık bir hükûmettir. Biz, bizden önceki
dokuz yılla karşılaştırırız, başka ülkelerle karşılaştırırız.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Tutmaz…
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Hangi karşılaştırmayı yaparsanız yapın,
büyümede, enflasyonda, borçta, istihdamda, her alanda Türkiye ilerlemiştir,
eski dönemlerden katbekat ilerlemiştir. Neye bakarsanız bakın, değerli
arkadaşlar, her şey ortadadır.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bu, yazın kürk giymeye, kışın tişörtle gezmeye benzer!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Vatandaşımız çok iyi biliyor bunu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakan.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, efendim, Sayın Bakan biraz önce, bu
özelleştirmeden dolayı kıdem tazminatını alanların açıkta bırakıldığını,
AKP’den sonra alındığını söyledi.
Şimdi,
Sayın Bakana burada bir fırsat vermek istiyorum. Bürokratlarına sorsunlar,
özelleştirmeden dolayı işsiz kalanlar ilk defa ne zaman işe alınmıştır? O
bilgiyi alsın. Kendi kendine düzeltirse… Benim düzeltmem yerine kendi kendine
düzeltmesini tavsiye ederim, aksi takdirde ben düzeltme yapacağım.
BAŞKAN
– Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
7’nci
maddeyi okutuyorum:
Devlet
borçları
MADDE
7- (1) Devlet borçlarına ilişkin cetvellerde gösterildiği üzere 2010 yılı sonu
itibarıyla;
a)
9.524.598.070,74 Türk Lirası kısa vadeli
Devlet iç borcu ve 343.316.539.717 Türk Lirası orta ve uzun vadeli Devlet iç
borcu olmak üzere toplam 352.841.137.787,74 Türk Lirası Devlet iç borcu,
b) 121.287.196.333,89 Türk Lirası Devlet dış
borcu,
c) 17.829.468.100,09 Türk Lirası Hazine garantili
borç,
mevcuttur.
BAŞKAN
– Madde 7 üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Kadir Gökmen Öğüt’te.
Buyurun
Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
az önce de açıklandığı gibi, hepimizin bildiği tespiti tekrar yapmamız
gerekiyor. Dış borcumuz bugün itibarıyla 500 milyar lira. Bu borç dünyada likidin en bol olduğu zamanda alınmıştır. Tek şartları
vardı, dünyanın en fazla faizinin verilmesi gerekiyordu.
Cumhuriyetin
başından itibaren 2002’ye kadar olan dış borç 215 milyar iken bugün 500 milyarı
bulmuştur. Ayrıca cumhuriyetin seksen yıllık birikimleri bir şekilde
uluslararası tekellere ve yerli iş birlikçilerine 42 milyar dolara satılmış,
alınan borçlar ve özelleştirmeden elde edilen gelirler yatırıma
yönlendirileceğine tüketime ve ithalata yöneltilmiştir, tarihin en büyük cari
açığı ortaya çıkmış, 78 milyar doları bulmuştur.
Dünyanın
16’ncı ekonomisi olduğumuzu söylüyorsunuz. Peki, satın alma paritesine
göre dünyada 67’nci, İnsani Gelişme Endeksi’nde 92’nci sırada olmamız gerçeğine
ne diyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, bu borç sarmalının devam edebilmesi için borç verenlerin
dediklerini yapmak gerektiğini bildiğinizden emperyalizmin Suriye’deki
saldırılarına ortak olmaya çalışıyorsunuz. Üzgünüm ama milletvekilleri olarak
bu zorlamaya karşı koymak yerine, sanki bu güçlerin ortaklarıymış gibi
Suriye’ye karşı savaşın öncüsü olmak istiyorsunuz.
ABD
size birkaç PKK’lının yerini gösterdiği için stratejik ortak olduğunuzu
düşünüyorsunuz. Kürt sorununu bu yöntemlerle çözebileceğinize inanıyor musunuz?
ABD yer göstermezse terörle mücadele edemeyecek misiniz? Irak’a girerken ABD ve
ortaklarına “dur” diyen Türkiye, Suriye’ye karşı savaşa da “dur” demesini
bilecektir. Hiçbir şekilde ve hiçbir bahaneyle Suriye’ye Türk ordusunun
girmesine izin vermemek için çalışacağız. Irak’ta yapılan katliamlar ve ABD’nin
arkasına bakmadan kaçması o zamanki Meclisin ne kadar haklı olduğunu
göstermiştir. Onlara şükranlarımı sunuyorum. ABD, arkada yıkılmış, yakılmış,
talan edilmiş bir Irak ve 1,5 milyon Müslüman’ın cesedini bırakmıştır.
Komşularla
sıfır sorun politikası iflas etmiştir. Bölge ekonomisi, Irak işgalinde olduğu
gibi, ciddi darbeler yemektedir. Suriye sınırındaki gerilim, ticareti ve
insanlar arasındaki güveni bozmuştur. Bize inanmıyorsanız Gaziantep Belediye
Başkanınıza lütfen sorun.
Dış
politikayı her Ermeni sorununda Fransa’yı ticari ve Afrika’da yaptıklarıyla
tehdit etmek sanıyorsunuz. Bu yolla sonuç alabileceğinize inanıyorsunuz. Evet,
Fransa Afrika’da sömürgecilik yapmıştır. Bunu, bugün yüksek sesle söylemeliyiz.
Fransa’yı burada kınıyoruz.
Bu
arada, bildiğiniz gibi, Yerli Malları ve Tutum Haftası’na girmiş bulunuyoruz.
Bu haftanın bütçe görüşmelerine rastlaması nedeniyle birkaç şey söylemek
istiyorum.
En
stratejik kurumlarımızdan en kârlı kuruluşlara kadar her şeyi sattınız. “Babalar
gibi satarım.” dediniz. Belki burnunuzun direği sızlar diye bazı kurumların
adını saymaya çalışacağım. Hani 220 milyon dolara satılan ama bugünkü değeri
2,5 milyar dolar olan Tekeli hatırlar mısınız? Türkiye’de hayvancılığın ve süt
üreticilerinin güvencesi olan SEK ve Et Balık Kurumunu hatırlar mısınız? Petrol
Ofisini, Sümerbank’ı ve onun Manisa’daki arsasının nasıl yağmalandığını,
İstanbul Gübre Sanayisini, ERDEMİR’i, İSDEMİR’i, Gemi Sanayisini, Zirai
Donatımı, SEKA’yı, hani bugünlerde de üç, beş fabrikayı da yandaşlara satmak
üzere olduğunuz şeker fabrikalarını hatırlar mısınız? Yılda 2,5 milyar dolar
kâr eden ama 6,5 milyar dolara satılan Telekom'u hatırlar mısınız? Daha
geçenlerde, İstanbul halkının parasıyla kurulmuş olan İDO’nun
en kârlı bölümünün özelleştirildiğini biliyor musunuz? Bugün İDO İstanbullulara
yeni zam müjdesini vermiştir. Sizlere bu konuda da bir bilgi vermek istiyorum.
En stratejik kurumumuzdan en kârlı kuruluşlara kadar her şeyi sattınız.
“Rekabet” dediniz, “kalite” dediniz ama sattığınız bütün kuruluşlar tekel
olmaya devam ediyor.
Ekonomiyi
uluslararası tekellerin insafına terk ettiniz. Bugün yerli malları deyince
yüzünüzde alaylı bir tebessüm beliriyor. Geçmişte, ilkokullardan başlayarak
kutlanan bu hafta insanlarımızı yatırıma teşvik etmek, yaratıcılıklarını
geliştirmek, tasarrufu özendirmek gibi önemli kavramlar içeriyordu. Günümüzde
gıdadan çocuklarımızın oyuncaklarına kadar her şeyin ithal edildiği bu ülkede
ne yazık ki bu kavramlar unutulmuş durumda.
Satılacak
kamu malları kalmayınca İstanbul’un yeşil alanlarına saldırdınız. Deprem için
boş alanlar açacağınıza geçen hafta Beykoz’da Boğaz kıyısında 102 dönüm araziyi
imara açtınız. Muhtemelen verilecek, pardon peşkeş çekilecek kişi bellidir.
İstanbul’un büyük kısmına kıydınız, lütfen geri kalan yeşil alanlara
kıymayınız.
TÜİK
verilerine göre nüfusun yüzde 16,9’u yoksulluk sınırının altındadır. Açlık
sınırının bin TL, yoksulluk sınırının 3 bin TL olduğu ülkemizde asgari ücret
659 TL’dir. Ayrıca, bütün ısrarlarımıza rağmen vergi dışına bile
çıkarılamamaktadır. Verginin yüzde 75’i emekçilerden ve dolaylı vergilerden
yani benzinden, telefondan alınmaktadır. Bugünlerde asgari ücrete yapılacak zam
günde 1 simit olarak düşünülmektedir zatıaliniz
tarafından.
Yarın
getirilecek yeni bir yasa tasarısıyla sağlık alanında yeni düzenlemeler
yapılacak. Reçete başına alınan ücrete kutu başına alınacak 1 TL eklenecek.
Aile hekimliğine 3 TL eklenecek, yeni muayene ücreti getirilecek, tahsilat
görevi de stok zararı çeken, ekonomik zorluklarla boğuşan eczacılara
verilmekte, vatandaşla karşı karşıya getirilmektedir.
Yine,
tüm sağlık meslek odaları gece yarısı çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle
etkisizleştirilmiş, hekimler ve diş hekimlerinin emeği değersizleştirilmeye
çalışılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin yüzde 80’i diş ve diş eti hastalıklarıyla karşı
karşıyadır. Diş ve diş eti hastalıkları önlenebilir hastalıklardır. Kamu,
koruyucu hekimliğine yönelmelidir. Ağız, diş sağlığı merkezleri sıfır-on sekiz
yaş grubuna, altmış beş yaş üstüne, zihinsel ve bedensel engellilere hizmet
vermelidir. Sayıları 16 bini bulan özel muayenehanelerden hizmet satın
alınmalıdır.
Gayrisafi
millî hasıladan sağlığa düşen oran yüzde 6,7 iken, ağız, diş sağlığına bu
oranın yalnızca ve yalnızca ancak yüzde 2’si düşmektedir. Aşırı çalışma
yüzünden ağız, diş sağlığı merkezlerinde emek veren diş hekimleri çeşitli
hastalıklarla boğuşurken, diş teknisyenleri silikozis
ile karşı karşıyadır.
Kamuda
4/B statüsünde 6 bin diş hekimi de güvencesiz çalışan işçiler hâline
getirilmiştir. Performans ile olağanüstü çalıştırılmaya başlanmıştır.
Performanstan çok memnun olan Sağlık Bakanlığı, aynı tavsiyeyi Adalet
Bakanlığına da belki tavsiye eder. Adalet Bakanlığında da performans
getirilirse, sanıyorum ki davalar Türkiye'de birikmekten kurtulur, üç ay içinde
ortadan kalkar!
Sağlık
Bakanlığında bugün için 130 bin taşeron işçi çalışmaktadır. Çalışanlar
arasındaki ücret kargaşasına “hayır” demek için, niteliksiz sağlık hizmetine
“dur” demek için, kamu hizmetlerinin ticarileşmesine karşı olduğumuz için,
sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması için, asgari ücretin bin
TL’den aşağı olmaması için, sağlığımızın uluslararası tekellere emanet
edilmemesi için, “Herkese ücretsiz sağlık, ücretsiz eğitim.” demek için, tüm
sağlık çalışanlarının ve kamu emekçilerinin 21 Aralık günü yapılacak “GöREV’deyiz” eylemini bütün gücümüzle destekliyor ve
emekçilerin yanında olduğumuzu belirtiyoruz.
Şimdi
de AKP’nin ileri demokrasisinde bugün için neler oluyor bir bakalım. Bir
itirafçı -burada görüyorsunuz resmini “Al sana somut delil.” diye yazmışlar-
arkadaşlarının 4 kişiyi öldürdüğünü itiraf ediyor, yargı için önemli olmuyor,
bu 6 kişi tahliye ediliyor. Haklarında hiçbir delil olmayan 2 kişi, Ali Deniz
Kılıç ve Baran Nayır iki yıldır hâlâ tutuklu. İşte, sizin ileri demokrasiniz
bu.
Hayata
Dönüş Operasyonu’nda on bir yıl önce 28 kişi hayatını kaybetmişti,
katledilmişti. Hâlâ gerçek sorumlular yargılanamıyor.
Yine
Kahramanmaraş’ta faşist katiller tarafından Alevi yurttaşlarımız katledilmişti.
Maraş’ın üstüne gidilemediğinden Çorum, Sivas, Gazi katliamları oldu. Yeni
katliamların olmaması için bütün sorumluların hesap vermesinin gerektiğini
söylüyoruz. Katledilen tüm yurttaşlarımızın anılarının önünde saygıyla
eğiliyor, hepsine rahmet diliyoruz.
Saygılarımla
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına bu maddede söz aldım. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Aslında
bütçenin en önemli kalemlerinden biri ve en çok tartışılan kalemlerinden birine
geldik, devlet borçları.
Değerli
milletvekilleri, elimde Sayın Bakanın konuşması var. Sayın Bakan, her maddede
olduğu gibi, mutlaka benden sonra gelip bir şeyler söyleyecektir ama ben Sayın
Bakanın kaleminden, ağzından bir şeyleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
1990
yılından başlıyor dış borcumuzun ne olduğunu vermeye “2002’de dış borcumuz
129,6 milyar dolar olmuş.” diyor Sayın Bakan ve 2002’den bu yana haziran sonu
itibarıyla 309,6 milyar dolara çıktığını söylüyor yani devletin dış…
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Özel sektör…
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) – Değil Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Özel sektörün borcu…
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) – Değil Sayın Bakanım.
Tarihî
perspektif.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Tutanaktan okuyor.
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) - Özelikle tutanak… Sizin konuşmanız bu.
Neyse…
Sayın Bakan, gelir düzeltirsiniz siz.
Şimdi,
2002’de 129 milyar dolar… Bir defa özel sektörün borcu o kadar değil, 44 milyar
dolar civarında özel sektörün dış borcu Sayın Bakan.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – 102 milyar…
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) – 102 değil… Konuşmamı lütfen şey yapmayın da!
Bu,
sizin tutanaklarınız. Sizin tutanaklarınız bu. Yani hülasa, devletin dış
borcunda 140 milyar dolar civarında bir artış var.
Peki,
iç borca dönüyorum şimdi; yine Sayın Bakanın tutanaklarından. Türkiye’nin iç
borcu artmış ve 352 milyar liraya çıkmış. Nereden geliyor buraya? 150 milyar
liradan geliyor. Ne olmuş? 200 milyar lira devletin iç borcu artmış.
Peki
biz, değerli milletvekilleri, bu rakamları okurken iktidar-muhalefet çekişmesi
içerisinde bir mantıkla buna bakmamalıyız. Bu ülke bizim, hepimiz sorumluyuz. Okus pokus belli bir süre idare eder ekonomiyi.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Var mı öyle bir şey ağabey?
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) – Ama Okus pokus belli bir süre
idare eder. Rakamları ters yatırırsınız, amuda kaldırırsınız, çarparsınız,
bölersiniz ama kaderi değiştiremezsiniz.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Siz öyle mi yaptınız?
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) – Bakın, kaderi değiştiremeyeceğinizi şimdi anlıyorsunuz.
İç
borç 352 milyar liraya çıkmış. Dolar olarak açıkladığınızda, bundan bir sene
önce dolar kurunu 1.500 lira derseniz, bugün açıkladığınızda TL olarak
ödeyeceğiniz borcunuzu dolar olarak düşürmüş olursunuz ve iç, dış borç toplamı
özel sektör dâhil 520 milyar dolara çıkmış.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Millî gelir…
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) – Millî gelir değil, gayrisafi yurt içi hasılayı esas alın.
Çünkü, eğer özel sektörün borçlarını, birtakım
şeylerini, yabancıların bu ülkedeki ürettiklerini, yabancı sermayeyi… Daha
hâlen siz gayrisafi yurt içi hasılayla, gayrisafi millî hasıla
arasındaki farkı bilmiyorsanız, bu halkı doğru bilgilendirmezsiniz, burada
doğru mantık inşa edemezsiniz değerli arkadaşlar. Zaten hep yanıldığınız da
burada.
Bakın,
yeni model kriz… Eskiden, devlet kamu finansmanı krize giriyordu. Neden? Çünkü, devlet yatırım yapıyordu. Sümerbank’ından, Demir
Çeliğinden, TÜPRAŞ’ından, bir sürü şeyi inşa ediyordu ve bunlarla devlet
borçlanıyordu. Şimdi, siz bunları özel sektöre yıktınız. Doğrudur, 2002’de,
2001’de bizim çıkarttığımız yasalarla, bizim size bıraktığımız yasalarla bunlar
temin ediliyor. Yap-işlet, yap-işlet-devret modelleriyle enerjiden başka alanlara
varıncaya kadar bütün sektörlerde artık yap-işlet, yap-işlet-devret modeli
geliyor. Doğru mudur? Doğrudur bizim bakış açımızdan ama biz eğer mantığı doğru
inşa etmezsek eleştirilerimizi haklı yapmayız. Siz, eleştirileri haklı
yapmıyorsunuz.
Ben
size buradan, vicdanınıza soruyorum, vicdanı olmayanın Allah’ı olmaz: Eğer AKP
İktidarı, bugünkü dünyadaki ve Türkiye’deki enstrümanlar
yerine 95’te iktidarda olsaydı, bugünkü borçlanma enstrümanlarından başka
alanlara varıncaya kadar, yap-işlet-devret modellerine varıncaya kadar, AKP ne
yapabilirdi arkadaşlar? Hiçbir şey yapamazdı.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Çok şey yapardı.
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) – Bakın, konjonktürü, dünyadaki
gelişen sistemi... Ben size bir borçlanma modeli anlatacağım, o zaman siz,
doğruyu kavramaya çalışın. Bakın, bu ülkede 94’lü, 95’li yıllarda bazı bankalar
kuruldu. Bu kurulan bankalar niçin kuruldu? Devlet borçlanamıyordu, devlet
borçlanamadığı için, sizin de aranızda, birçok bakan, milletvekili hatta çok
yüksek makamlarda olan siyasetçi arkadaşlarımızın olduğu dönemlerde, onların da
altında imzası olduğu birtakım, kuruluş eksikliğine rağmen, bankalara kuruluş
izni verildi. Verilmenin sebebi neydi? Devlet borçlanamıyordu. Bankalar
vasıtasıyla, back to back’lerle yurt dışından bu özel bankalar, özel izinlerle,
eksik izinlerle kurulmuş, sizin arkadaşlarınızın da imzasının olduğu bankalar,
Türkiye’ye paralar getirdi.
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – Türkiye iyi yönetilemiyordu.
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) - Bu bir borçlanma enstrümanıydı o
gün için. Ha, bugün, borçlanma enstrümanları değişti,
dünyadaki dolaşan likidite değişti. Birtakım rakamları okurken lütfen, dünyayla
beraber okuyun. Dış ticaretimiz arttı, doğrudur arttı. Peki, arkadaş, dünyadaki
dış ticaret hacmi ne kadar arttı Türkiye'nin dış ticaret hacmi artarken? Bakın,
Cumhurbaşkanı bir tespitte bulunuyor: “1 dolarlık ihracat yapmamız için 82
sentlik ithalat yapmanız.” gerekiyor diyor. Peki, bunun daha ötesinde bir şey
söyleyeyim ben size: Daha bunun finansman giderleri yok, başka alanlardaki
masrafları yok, demek ki siz Türk halkına boşa kürek çektiriyorsunuz, sadece
amelelik kalıyor bize, işçilik kalıyor. E, o da bir marifet, tabii ki doğrudur,
ekmek yiyor vatandaşımız, eyvallah ama mantığı doğru kurmak lazım, eleştiriyi
doğru yapmak lazım. Eğer siz bu mantığı doğru kurmazsanız, o zaman siz
Türkiye’yi doğru bir hedefe doğru götürmezsiniz.
Bakın,
ben size çok basit bir şey anlatacağım. Bu enstrümanlar,
borçlanma modelleri, yeni kriz modeli… Eskiden devlet yatırımlardayken kamu
finansmanı açık veriyordu ve kamu finansmanından bu borçlar ve kriz meydana
geliyordu. Peki, siz ne yaptınız? Dün bu ülke TÜPRAŞ’ından Sümerbank’ından,
Demir Çeliğine varıncaya kadar halk, yoksul halk ihtiyaçlarını karşılamak için
Sümerbanklardan alışveriş yapıyordu, devlet de orayı sübvanse ediyordu. Halkın
şekeri ucuz yiyebilmesi için devlet sübvanse ediyordu, devlet şeker
fabrikalarını kurmuştu.
Değerli
arkadaşlar, bunların hepsini sattınız. Özelleştirme yapıldı 35 milyar dolar
civarında. Bazı vergilerde, sigortalarda yapılandırmalar yaptınız. Bunlar,
devletin alacaklarında yazılı olan, geçmiş hükûmetlerin tahsil edemediği belki
imkânsızlıklardan ama sizin döneminizde tahsil edilen paralar. E, şimdi, 2B
çıkarıyorsunuz, devlete suni birtakım
başkalarının ellerinde olmayan imkânlarla bir şeyler meydana getiriyorsunuz. Bunları doğru algılamak lazım ve doğru okumak lazım. Eğer
bunları doğru okumazsanız misafir parayı Türkiye’de doğru okumazsanız… Şimdi,
borçlar bu kadar artmış. Bir de Türkiye’de misafir para var arkadaşlar. Bu
misafir paranın da bir maliyeti var Türkiye’ye, o kadar ucuz da değil. Bu
misafir para da aynı zamanda bir borç sayılır çünkü sizin değil, bu parayı
kullanıyorsunuz ve bir bedel karşılığında kullanıyorsunuz. Öyleyse devlet
borçlarının üstüne dünyadaki konjonktürde, gelişen
şartlarda Türkiye’ye gelen bu misafir parayı da borç gibi kabul etmeniz lazım.
Değerli
arkadaşlar, bütün bu büyüklüklere baktığınızda Türkiye’deki büyümeyi çok büyük
bir marifet olarak görmeyin.
Size
bir şey anlatıyorum: Arkadaşlar, bu ülkenin gelişmesinden hepimiz memnun
oluruz. Bu ülke bizim, bu insan bizim insanımız. Zaten, dünyada savaş
yıllarının haricinde hep insan hakları, özgürlükler ve refahta ileriye doğru
bir gidiş olmuştur. Ama bu ileriye doğru gidişi doğru okumak
lazım. Türkiye'nin en çok payı alması gerekir.
Ben,
AKP’nin iktidarını bir şeye benzetiyorum, hiç kusura bakmayın, bu da
akıllarınızda kalırsa memnun olurum: Bilir misiniz, bir at tay taylar. Tay
taylamanın ne olduğunu bilir misiniz? Bir tay doğurur ve o koca at, koca bir
tay taylamıştır, gözünden iki damla yaş gelir ve ana olmanın gururu içerisinde
yavrusunu sadece bir hafif kişneyerek yalar. Ama bir tavuk yumurta yumurtlar,
öyle küçücük bir yumurtadır; vallahi de billahi de yedi mahalleyi ayağa
kaldırır. Tamam yumurtayı yumurtladınız, ama yahu tay
taylamış… Bu ülkede Osmanlının borcunu ödeyip, ülkeye bir sürü tesisler
kazandırarak o günün sistemi ve modelleri içerisinde Türk halkını aç ve açıkta
bırakmamış geçmişle bu kadar uğraşmayın değerli arkadaşlar. Biraz insaflı,
biraz vicdanlı, biraz merhametli olun. Yarınlarda sizler de geçicisiniz, konjonktürle geldiniz, konjonktürle gideceksiniz. İçinizdeki
birçok insanı fert fert tanıyoruz ve geçmişiyle olan
bağlantılarını, eleştirdiklerini, geçmişte yetkili olduklarını da biliyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) – Bu duygular içerisinde, tavuk olmanın bir anlamı yok, at
gibi davranmaya sizleri davet ediyorum.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Tavuk sensin ya!
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) – Bozkurta ne oldu, ata mı döndü?
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Ben söyledim...
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Yumurtadan kesilmiş tavuklara benziyorsun sen ya!
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) – Terbiyesizlik yapma!
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, rica ediyorum…
Şahısları
adına ilk söz, Zonguldak Milletvekili Sayın Özcan Ulupınar’a aittir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Ulupınar.
ÖZCAN
ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı mali
bütçesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
12
Haziranda yüce milletimizin sizler gibi vekiline mazhar olmuş bir kardeşinizim.
O tarihten bu yana birçok yeni milletvekili arkadaşımız gibi izliyorum,
gözlemliyorum; üç tane muhalefet partisinin AK PARTİ’ye
karşı müthiş bir ittifak içinde olduklarını görüyorum. (CHP ve MHP sıralarından
“Ne alakası var” sesleri) El ele kol kola vermişler AK PARTİ’ye
saldırıyorlar.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Sen iyi izleyememişsin, biraz daha iyi izle!
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) – Saldırıyorlar diyorum çünkü saldırı var, sataşma var,
haksızlık var, hakaret var, itham var, iftira var.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kimin kol kola gittiğini herkes bilir, iyi izle!
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) – Biraz önce olduğu gibi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tamamen yafta yapıştırma politikası, çamur at izi kalsın politikası
güdülmektedir.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizin müttefikleriniz Talabani ile Barzani!
BAŞKAN
– Sayın Korkmaz rica ediyorum, Sayın Korkmaz…
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizin müttefikleriniz, kol kola girdiğiniz Talabani
ile Barzani!
BAŞKAN
– Sayın Korkmaz, rica ediyorum…
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) – Ama her şeye rağmen AK PARTİ, halkımızın verdiği destekle
kararlı yürüyüşüne devam edecektir.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – PKK’yla ittifak ediyorsunuz siz!
BAŞKAN
– Sayın Çirkin, lütfen…
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bütçe üzerinde konuşulması
gereken her şey konuşuldu, bütçenin son günlerindeyiz.
Ben,
on yıldır aktif siyasette olan bir kardeşinizim. 2004 yılında, el emeği göz
nuru baston diyarı Devrek’imizin belediyesini CHP’den devraldım. Çatısı akan,
araçları gereçleri eski, işçisini emekli edemeyen, maaşını veremeyen,
yollarında çamurdan geçilmeyen, hiçbir hizmet üretemeyen, suları çoğu zaman
çamurlu akan, borcunu ödeyemeyen, esnaftan mal alamayan belediyeyi; bir
dönemde, verdiği, taahhüt ettiği projelerin çok daha üzerinde büyük hizmetler
yapan hâle getirdik.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bravo; belediye meclisinde mi konuşuyorsun?
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) – Seksen dört tane büyük devasa projeyi ilk dönemde hayata
geçirdik. Personel sayımızı azalttık, emekli ettik, maaşları hep gününde
yatırdık, emeklimizin kıdem tazminatlarını zamanında ödedik.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Aferin sana, sen neymişsin be abi!
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) – Sosyoekonomik ve kültürel açıdan İstatistik Kurumu
verilerine göre ilçemizi 350’nci sıradan 130’uncu sıraya yükselttik.
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) – Bütçeyle ilgili konuş, bütçeyle.
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) – Biz, belediye olarak bu hizmetleri yaparken; Hükûmetimiz
de, ilçemizde altyapı, üstyapı, okullar, resmî kurumlar anlamında çok sayıda
hizmeti gerçekleştirdi. Kamu hizmet binaları ya yenilendi ya yenisi yapıldı.
İkili eğitimden normal eğitime geçildi. İlçemizin nüfusu 20 binden 30 binlere
çıktı.
Ve
Zonguldak’ımız: Cumhuriyetin ilk ili Zonguldak; kömür diyarı Zonguldak; taş
kömürünün bulunduğu tek vilayet olan Zonguldak; Genel bütçeden aldığının
fazlasını veren Zonguldak; kendi kendine yetebilen on vilayetten biri olan
Zonguldak. Orhan Veli’nin dediği gibi: “Siyah akar Zonguldak’ın deresi/Yüz
karası değil, kömür karası/Böyle kazanılır ekmek parası.” İşte bu nedenledir ki
Zonguldak insanı yıllar boyu kendi ekmeğini alın teriyle kazanmıştır.
Hep
sola destek olan Zonguldak, solun kalesi olan Zonguldak, sol partiler
tarafından, sol iktidarlar tarafından hep küçültülmüş, iki tane ilçesi vilayet
yapılmıştır. 90’lı yıllara kadar bütün Türkiye’den göç alan Zonguldak, 90’lı
yıllardan sonra göç veren Zonguldak hâline getirilmiştir. 50 bin maden işçisi 10
binlere düşürülmüştür. O destek verdiği sol iktidarlar tarafından hep ihmal
edilmiştir. Zonguldak, nihayet iktidarımızla beraber yatırımla, yatırımcıyla
tanışarak gereken ilgiyi, değeri görmeye başlamıştır. Geçmiş iktidarların
tamamlayamadığı havaalanı AK PARTİ İktidarı tarafından tamamlanmıştır.
Yıllardır konuşulan Filyos Projesi’ne AK PARTİ hız
kazandırmıştır. 86 trilyon kamulaştırma bedeli yatırılmış ve sette
çalışmalarına başlanmıştır. Türkiye'nin en büyük 2’nci limanı Filyos’ta yapılacak, iktidarımız zamanında burası endüstri
bölgesi ilan edilecek ve Orta Doğu’nun, Batı Karadeniz’in kurtuluşu olacaktır.
Zonguldak’ımızın köprüleri, tünelleri, duble yolları,
bütün altyapısı önümüzdeki yıl tamamlanmış olacaktır. Doğal gaz ihalesi
iktidarımız zamanında gerçekleştirilmiştir. İnşallah, 140 bin emeklinin
yaşadığı Zonguldak’ta intibak yasası da Sayın Başbakanımızın talimatlarıyla
önümüzdeki günlerde Bakanlar Kuruluna gelecek ve en kısa zamanda Genel Kurulda
görüşülerek yasalaşacaktır.
Değerli
milletvekilleri, siyasetçilerin, özellikle milletvekillerinin rozetlerini takıp
sokağa çıkamadığı günleri biliyoruz. Ülkemizde siyasete ve siyasetçiye güven
kalmamıştı, eğer bugün AK PARTİ iktidarda olmasa ülkemizin durumu
Yunanistan’dan, İtalya’dan, Suriye’den, Tunus’tan, Mısır’dan farksız olurdu.
Ama çok şükür iktidarda AK PARTİ var, istikrar var, ülkemizde büyüme var.
İşsizlik azalmakta, kapasite kullanım oranı artmakta…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) – Bütçemiz hayırlı olsun, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Ulupınar.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekili az önce konuşmasında,
kendisinden önce CHP’li belediyenin olduğunu, suların akmadığını, kanalizasyonların
olmadığını… Ve partimize, CHP’li belediyemize açıkça hakaret etmiştir. İzin
verirseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
11.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, ben geçtiğimiz günlerde bu kürsüden bir belge açıkladım.
Sayın Milletvekili bu kürsüye gelip buna cevap veremedi. Sonra Devrek
Belediyesine gitti, Devrek Belediyesinde bana “yalancı” dedi. Ben de kendisine
5 liralık bir dava açtım.
Şimdi
bakın, kim yalancı bakalım. Bir: “Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel
Müdürlüğüne. Ulupınar Ticaret Sanayi Limited Şirketi, Celal Ulupınar, Şirket
Müdürü.” Diyor ki: “Söz konusu taşınmazların yöredeki emsalleri de dikkate
alınarak…” Metrekaresini 13 liraya satın almak istiyor. Bir
Millî Emlak arazisi. Şirket diyor ki: “Ben 13 liraya almak istiyorum.”
Belediye diyor ki… Belediye Başkanı kendisi o zaman. Belediye 7 lira değer
biçiyor. Kardeşinin şirketine.
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) – Anlaşıldı!
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Peki, kaç liraya alıyor? Bunlar belge. Kaç liraya alıyor? 40
lira. Kim diretiyor? Kaymakam. Sen diretir misin! Kaymakamın
tayinini çıkarıyorlar.
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) – Aynen öyle.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Vay uyanık vay!
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Olay bu. Bunlar belge. Değerli milletvekilleri,
bunlar belge. Bakın, bu imzalar, tarih, sayı, hepsi elimde. İnanmayan varsa
gelir bana fotokopisini alır. Muharrem İnce konuştu mu öyle işkembeden atmaz.
Ziraat Bankasında yanlış olur, Muharrem İnce’de olmaz. (CHP sıralarından
alkışlar) Ben belgeyle konuşurum. Bu imzalar sizin mi? Şirket müdürü kardeşiniz
diyor ki: “13 liraya almak istiyorum.” Siz, belediye olarak 7 lira takdir
biçiyorsunuz, bu belgeler, bunlar sizin değil mi? Belediye Başkanı siz değil
misiniz? 40 liraya alıyorsunuz, Kaymakam diretiyor diye Kaymakamın da tayinini
çıkarıyorlar.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, sonra, bunları yapacaksın, o Millî Emlakin malını 7
liraya kardeşim alsın diye uğraşacaksın, sonra geleceksin buraya, “Benden
önceki CHP’li belediye şunu yaptı, bunu yaptı.” diyeceksin. Bunları geçeceksin.
Belgeler
elimde… Belgeler elimde… Yüreği olan Devrek’e gidip belediye meclisinde
konuşmaz, yüreği olan gelir Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşur. Bu
belgeler sahteyse bana dava açarsınız, beni mahkûm ettirirsiniz. Bu kadar basit. Yapılacak başka bir şey yok. Bu belgelerden
sayın grup başkan vekili, parti yöneticileri de isterse, sayın bakanlar da
isterse kendilerine de birer fotokopi verebilirim.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZCAN
ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın Başkan, direkt şahsımla ilgili isnatta bulundu,
sataşmada bulundu. 69’a göre söz almak istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Ulupınar.
12.- Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ÖZCAN
ULUPINAR (Zonguldak) – İftira dediğim bu, insaf! Dört sene önce…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Nadir Saraç’a iftira atıldığı zaman “insaf”
olmuyordu.
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) – Lütfen izin verin.
BAŞKAN
– Sayın Aslanoğlu, lütfen…
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) – Bakın, dört sene önce 5084’e göre bedelsiz alma hakkı
olduğu hâlde kardeşim bunu 40 liradan satın almıştır; işte bu. Bakın, millet
bedelsiz alabildiği hâlde, millet daha geçtiğimiz aylarda 38 liraya almıştır.
40 liraya aldığı zaman, diğer iş adamları, TOKİ 14 liraya almıştır. 3 liraya, 7
liraya, 10 liraya alanlar vardır. Ve orada diyorsunuz ki: “Belediye Başkanı
kendisi takdir komisyonu.” İşte belge burada, o komisyondaki başkan ben
değilim, fabrikanın bulunduğu Çaydeğirmeni Belediye
Başkanıdır.
İkinci
bir konu; Kaymakamın tayinini çıkartan ben değilim. Kaymakamımız, o günkü
tarihte yaptığı bu uygulamadan dolayı Arena’ya konu oldu. O zaman, sizin milletvekillerinizden birisi,
yanlış hatırlamıyorsam Çetin Soysal “Bu Kaymakam görevden alınmalı.” diye
açıklama yaptı. Kaymakamın hakkında burada konuşmak istemezdim. O gün de
Başbakanımızla ilgili gensoru olduğu için söz istedim, konuşamadım, sizi dava
ettim. “Davadan bir gelir elde edeceğim, onu da Engelliler Derneğine
bağışlayacağım.” dedim.
Şimdi,
değerli kardeşim, benim kardeşim devletle iş yapmamış, devletten kredi almamış,
üst düzeyde vergi veren hayırsever bir vatandaş, bir iş adamı ve 40 liraya
almış yeri, milletin 7 liraya aldığı yeri. (CHP sıralarından gürültüler) Bakın,
5084’e göre milletin bedava alabileceği yeri 40 liraya almış. İşte belge burada. O komisyonda olan da ben değilim.
Ben
sizi ne zaman tanıyorum biliyor musunuz Sayın Muharrem İnce?
Bakın,
ben CHP’den belediye devraldım. Devrek’in 23’üncü Belediye Başkanıyım. Bu zamana kadar
hiçbir soruşturmam yok, hiçbir şikâyet konusu da olmamıştır.
MUHARREM
IŞIK (Erzincan) – Zaten olmaz!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Hiçbir belediyenize olmuyor zaten.
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) – Şaibesiz bir şekilde dünya kadar da hizmet yaptık ve o
zamana kadar göreve gelen belediye başkanları içerisinde en yüksek oyla göreve
gelen Belediye Başkanıyım. Neden biliyor musunuz? Benden önceki yönetime olan
tepkidendir. Ondan dolayı ben çok yüksek oy aldım.
Sizi
ne zamandan tanıyorum? O zamandan tanıyorum. Bir gün Muharrem İnce…
Zonguldak’ta Emniyet Müdürü var, Yalova’dan gelmiş bir Emniyet Müdürü var,
kendisi Yalovalı, oradan tanıyor Emniyet Müdürünü.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Kamu görevlilerini araya getirme, ayıp!
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) – Ben Belediye Başkanıyım. Bir barda, eski bir CHP
milletvekili, Belediye Başkanı içki içiyor, 2 tane polis memuru geliyor. Barın
kapanması lazım, saat bir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Nerede?
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) – Devrek’te.
Ve
bu 2 tane polis memuruna, “Vay, sen nasıl barı kapatırsın, içeride eski
milletvekili içki içiyor arkadaşlarıyla.” deyip, Muharrem İnce’ye konu
aksettiriliyor. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSA
ÇAM (İzmir) – Ne ilgisi var?
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Ayıp!
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) - Muharrem İnce de Yalova’dan gelen Zonguldak Emniyet
Müdürünü arayıp o 2 tane polisi sürdürüyor.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Böyle terbiyesizlik olmaz!
Sayın
Başkan…
BAŞKAN
– Tamam, vereceğim canım…
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) - 2 tane polis sağ, onların çoluk çocuğu da sağ. Onların vebali
de size yeter, inşallah. Ben de dava açtım…
O
gün Sayın Canikli Başkanım…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) - …gensorudan dolayı bana müsaade etmemişti, bugün nasip
oldu.
İşte
burada.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından
gürültüler)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, oraya dosya atılmaz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun.
13.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Dosya attı.
BAŞKAN
– Anlamadım?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Masaya dosya attı.
BAŞKAN
– Görmedim ki şeyi açıyordum.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Bir dakika… Sayın Aslanoğlu, bana müsaade
eder misin.
Eğer
Sayın Milletvekilinin dediği gibi bir şey olsun, şerefimin, namusumun üstüne
yemin ederek söylüyorum: Yarın sabah milletvekilliğinden istifa etmezsem
şerefsizim. Böyle bir şey yok, yalan bu. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, bütün
milletin önünde söylüyorum: Eğer böyle bir şeyi… Ben Devrek’e hayatımda bir
kere gittim. O da Nadir Saraç milletvekiliyken gittim. Eski bir milletvekili
değildi, Nadir Saraç milletvekiliydi ve orada bir Roman mahallesini ziyarete
gittik, eşlerimizle gittik. Hiç böyle bir şey hatırlamıyorum. Böyle bir şey
yalan, böyle bir şey doğru değil. Eğer bunu bir şekilde belgelerse, eğer bunu
bir şekilde belgelerse… Bakın, bu kadar, bu kadar aşağılık bir durum ancak
böyle olur. Ben adama diyorum ki: “Bak kardeşim, burada devletin malını yemeye
çalışmışsınız.” O bana ne diyor? Bakın, şerefimin üstüne yemin ederek
söylüyorum…
ÖZCAN
ULUPINAR (Zonguldak) – Yalan söylüyorsun.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Bakın, şerefimin üstüne yemin ederek söylüyorum bu konuda: Bu
tamamen bir iftiradır, alçakça bir iftiradır.
ÖZCAN
ULUPINAR (Zonguldak) – Senin yaptığın gibi…
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Hayâsızca bir iftiradır. Eğer bunu
bana birisi ispatlasın, yarın sabah milletvekilliğinden istifa etmeyen
şerefsizdir, namusuzdur, alçaktır. Bunu söyleyen de 2 kere alçaktır. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.39
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara),
Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43’üncü Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
2010
Yılı Merkezî Yönetim…
ÖZCAN
ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Açılışını yapmadan kimseyi dinlemek gibi bir hak yok. Önce, açılışı
yapacağız.
2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam
ediyoruz.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87)
(Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN
- Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Sayın
milletvekilleri, bu kürsüyü temiz bir dille, birbirimize hakaret etmeden, ağır
mahkemelik yani hukukta hallolacak kelimeler söylemeden, bundan sonra,
kullanırsanız -milletimiz hepimizi izliyor, dinliyor- çok daha uygun olur.
Buyurun.
ÖZCAN
ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili
şahsıma, biraz önce konuşurken hakarette bulunmuştur.
BAŞKAN
– İşte, ancak mahkemeye gideceksiniz. Çünkü ara verdik biz. Sayın Elitaş bilir.
ÖZCAN
ULUPINAR (Zonguldak) – Bir de, onun da bilmediği yanlış anlamaları düzeltmek
istiyorum.
BAŞKAN
– Sayın Milletvekilim, İç Tüzük’e göre, ara verdikten
sonra sataşmaya yönelik yani 69’uncu maddeye göre söz verme hakkım yok benim.
Yani istesem dahi veremem, İç Tüzük öyle işliyor. Dolayısıyla, ben -tekrar ediyorum Sayın Genel Kurula-
hakaret içeren, birbirinizi inciten, Meclisin muhabbetini, mehabetini bozan
kelime ve cümlelerin bundan sonra bu kürsüden söylenmemesini bütün
milletvekillerinden rica ediyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Şimdi,
7’nci madde üzerinde söz sırası Hükûmet adına Maliye Bakanı Sayın Mehmet
Şimşek’te.
Buyurun
Sayın Şimşek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; çok teşekkür
ediyorum.
Müsaade
ederseniz Muharrem İnce Bey’e bir teşekkür etmek istiyorum. Çünkü hemen bana
ulaştırdılar. Bu işlem tabii ki Millî Emlak tarafından yapılmış. Sizleri
bilgilendirmek istiyorum yani süreç hakkında ve gerçekten ondan sonra
milletimiz, sizler hakem olun.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bahsi geçen hazine arazisi yatırım yapılmak üzere 4325
sayılı bir kanun çerçevesinde bedelsiz olarak verilmiş. Zaman zaman Türkiye’de
yatırımları teşvik için hemen hemen birçok bölgede bedelsiz araziler verilmiş,
yeter ki istihdam yaratılsın, yeter ki yatırım yapılsın. Normalde eğer bu
araziyi alan, yatırımı yapan arkadaş, yatırımcı beş yıl içerisinde yatırımın
tamamını, taahhüt ettiği yatırımı bitirirse biz hazine olarak şerhi
kaldırıyoruz ve dolayısıyla bir sorun olmuyor. Bedelsiz olduğu için, o yatırım,
o arsa çerçevesinde yürüyor. Yok eğer tamamlayamazsa
beş yıl içerisinde ama en az yüzde 50’sini tamamlamışsa –kanunen bu böyledir-
bu defa doğrudan satma imkânı var, doğrudan satma.
Peki,
bu doğrudan satış hangi fiyat üzerinden olacak? Çok açık, rayiç bedel üzerinden
olacak.
Şimdi,
hazine varlıklarının iki türlü bedeli var: Bir: Emlak bedeli yani vergi bedeli.
Bunu belediyeler belirliyor. Bir komisyon var. Bir de rayiç bedeli, bizim Millî
Emlak kontrolörleri veya yerelde Millî Emlak müdürlüğü belirliyor. Yani
doğrusunu söylemek gerekirse kaymakamlığın burada herhangi bir müdahil olması
söz konusu değil.
Peki,
Devrek’te ne olmuş? Ben şimdi Sayın İnce’nin bana verdiği dokümanı incelettim.
Millî Emlak Genel Müdürümüz burada.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, tabii bu bahsettiğimiz arsa üzerinden yapılan yatırım tam
yapılmadığı için beş yılın sonunda şerhi kaldırmamışız.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Şartları yerine getirmemiş.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şartları tamamen yerine… Ama yüzde 50’sinden
fazlasını yapmış, doğrudan satma imkânımız var. Dolayısıyla
bu kendisinin hakkı. Kendisi bize başvuruda bulunmuş. “Ben burayı almak
istiyorum. Buraya değer olarak da 13 lira biçiyorum.” demiş. Bu
bize başvuru. Biz de genel olarak şunu yaparız: Önce tabii ki birçok
yerden fiyat sorarız. Mesela sormuşuz, belediyeden sormuşuz. Belediye demiş ki
buranın değeri…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Hangi belediye?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Buradaki “Devrek” yazıyor arkadaşlar, detayı
bilmiyorum.
ÖZCAN
ULUPINAR (Zonguldak) – Çaydeğirmeni.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bir saniye arkadaşlar, bir saniye.
Mesele,
bakın, belediyeden sormuşuz. Belediye demiş ki “7” lira. Ziraat odasından sormuşuz.
Bakın, belediyeyle ilgisi yok, kaymakamla ilgisi yok. Ziraat odası demiş ki “7”
lira. Ticaret odasına sormuşuz. Ticaret odası demiş ki: “Buranın değeri 8
lira.” Bilirkişiye sormuşuz. Bilirkişiye demişiz ki: “Buranın değeri ne kadar?”
Bize “11” lira demiş. Biz bunları kabul etmemişiz. Millî Emlakten kontrolör
görevlendirmişiz. Ben sık sık yaparım bunu. Kendi dönemimde sık sık dosyalardan
en az yüzde 5’ini, yüzde 10’unu imzalamam ve derim ki: “Millî Emlak kontrolörü
bir baksın.” Çünkü ben bilemem yerelde ne iş yapılıyor, nasıl yapılıyor.
Hakikaten de böyle. Arkadaşlar burada, şahitler. Bizim Millî Emlak kontrolörüne
gitmiş. Bir komisyon kuruluyor tabii burada ve bir kıymet takdir komisyonu
kuruluyor. Bu kıymet takdir komisyonu “Buranın değeri en az 40 liradır.” demiş
ve biz bunun üzerinden doğrudan satmışız. Yani burada birkaç şeyi açık bir
şekilde belirtmekte yarar var. Burada belediyenin fiyatı, ziraat odasının
fiyatı, ticaret odasının fiyatı birbirine çok yakın, aynı. Birbirine çok yakın,
aynı ama bilirkişinin fiyatı 4 lira daha yüksek metrekare başına fakat Millî
Emlak bunu kabul etmemiş. Maliye Bakanlığı olarak biz bir takdir komisyonu
oluşturmuşuz, demişiz ki: “Buranın değeri en az 40 liradır, alıyorsan al,
almıyorsan sen bilirsin.” 40 liradan almış. Konu bu.
Şimdi,
müsaade ederseniz bir iki husus daha var, madem çıktım buraya. Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu borç meselesi çok sık gündeme geldi. Ben dün, aslında,
çıktım, çok detaylı bir şekilde burada sizleri bilgilendirdim. Samimi olarak
söylüyorum. Türkiye’de şu anda borcun sürdürülebilirliğine ilişkin en ufak bir
kaygı yok. Türkiye'nin, şu anda, devletin toplam borcunun gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı Avrupa Birliğinin yarısından da az. Yani Avrupa Birliğinde yüzde
90, bizde bu sene yüzde 39-40 civarı olacak. “Borçlar arttı.” Doğrudur, borçlar
artar. Kimse size bedava borç vermez. Bir borcun nominal
faizi varsa… Mesela iç borç aldınız. Diyelim ki: 2002 yılında biz geldik
iktidara, 149 milyar liralık iç borç devraldık. O borcun içinde faiz var mı?
Yok. Devletin borç hesapları faizsiz tutulur. Peki, biz o borcu yüzde kaçtan
almışız? Ortalama yüzde 63’ten. Siz yeni hiç borç almazsanız yani faizlerin
tamamını da ödemezseniz -örnek olarak söylüyorum yani- büyük faiz dışı fazla
vermezseniz ne olur? O borç 149x1,63’tür. Niye? Yüzde 63 artar. Ama AK PARTİ
hükûmetleri döneminde ciddi faiz dışı fazla olduğu için bu borçlar bu şekilde
artmamış.
Daha
önce de söyledim, bakın, 1990 yılında Türkiye'nin iç borcu 57 milyon lira.
Gelmişiz 2002 yılına, yaklaşık 150 milyar liraya çıkmış -devletin resmî
rakamları- 2.629 kat artmış. AK PARTİ hükûmetleri döneminde de yani 2002
sonuyla 2011 ortası arasında da yaklaşık 2,5 kat artmış. Birisinde 2.629 kat
artmış, bizim dokuz yıllık dönemde de 2,5 kat artmış.
Peki,
dış borçta ne olmuş? Değerli arkadaşlar, bakın, haziran sonu itibarıyla
devletin net dış borcu yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bakın, haziran
sonu itibarıyla, devletin… Bakın ama altını çiziyorum. Niye? Şimdi, devletin
borcu var tabii. Bakın, borç olmaz mı? Şimdi, rakamlar ortada. Devletimizin
haziran sonu itibarıyla, devletimizin ama devletimizin yani Merkez Bankasının
ve bütün KİT’lerin, bütün kamu kuruluşlarının, bütün bakanlıkların 107 milyar
426 milyon dolarlık bir borcu var, 107 milyar dolar. Peki, 2002’de ne kadardı
bu? 86,5 milyar dolardı. Artmış. Peki, döviz rezervleri de artmış mı? Artmış.
Döviz rezervleriyle karşılaştırdığınız zaman “Hangi noktada?” diye sorduğunuz
zaman, işte benim bahsettiğim rakam, haziran sonu itibarıyla Türkiye dış
dünyadan yaklaşık TL cinsinden 299 milyar lira alacaklı hâle gelmiş. Şimdi kur
yükseldi, muhtemelen tekrar borçlu hâle geliriz ama devletin net dış borcunun
millî gelire oranı yüzde 1’in altındadır, özü itibarıyla bu.
Peki,
borç nereden artıyor? Artıyor tabii. Özel sektörün borcu 2002 yılında 43 milyar
dolarmış, yani bütün bankaların, bütün şirketlerin. Nereye çıkmış? 202,2 milyar
dolara çıkmış.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, geçen gün de söyledim, özel sektörün bir de varlıklarına
bakmak lazım. Söyledim, örnek olarak dedim ki: Türk şirketlerinin borsa değeri
10 binden 50 bine çıkmış. Bir ara 70-80 bine de çıkmıştı. Şimdi, 5 kat artmış.
Peki, ihracatı artmış mı? İhracat da artmış.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, geçmişte devlet borçlanıyordu, TÜPRAŞ’ın
değeri artıyordu.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Peki, özel sektörün yatırımları artmış mı?
Onlar da artmış. Bütün bunlara rağmen, özel sektörün borcu bir risk midir? Evet arkadaşlar, bir risktir. Özel sektörün borcunun
dizginlenmesi gerekir. Bakın bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinden, Milliyetçi…
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Büyümeyi sağlayan özel sektördür zaten!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Arkadaşlar, sizlerle aynı fikirdeyiz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakanım, siz bize hitap edin, biz anlıyoruz.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bakın, yalnız şöyle bir şey var: Burada çıkıp
“Efendim, 500 milyar dolar dış borcumuz var.” Yok arkadaşlar. Türkiye'nin özel
ve kamu toplam dış borcu 309 milyar dolardır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Toplam borç, iç borçla beraber.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Peki, bu 309 milyar doların ne kadarı
devletin? 107 milyar doları, üçte 1’i yaklaşık olarak.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu arada varlıkları artmış, gayrisafi yurt
içi hasılası artmış. Nereden nereye? 235 milyar dolardan şimdi 760 milyar
dolarlara, 750 milyar dolarlara çıkmış. Şimdi, bunu dikkate almaz mısınız,
cebinizdeki parayı, yani döviz rezervlerinizi dikkate almaz mısınız?
Çok
basit ve net konuşuyorum. Türkiye’de devletin borcunda önemli bir artış yoktur,
gayrisafi yurt içi hasılaya oranla yarı yarıya da azalmıştır. Devletin net iç
ve dış borcu bugün yüzde 25, 26’lar civarındadır. Eskiden yüzde 60’lar
civarındaydı.
Diğer
bir konu…Zamanım kalmadı.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Şimşek.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz kısacık bir şey
söyleyeceğim. Buradan.
Şimdi,
bakın ben konuşmamda bir şey söyledim.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Efendim, İç Tüzük’e göre
yönetmeniz gerekmiyor mu Meclisi?
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) - Borçlanma enstrümanları değişti. Geçmişte back
to back’lerle özel
bankalarla Türkiye’ye borç para getiriliyordu ve devlet borçlanamıyordu. Şimdi
devlet borçlanmıyor geçmişteki back to back’lerle…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, siz ikili konuşun içeride efendim bittikten
sonra.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) - …bankalar vasıtasıyla borçlanma bugün özel sektörün üzerine
kaydırılarak özel sektör borçlanıyor Türkiye’de. Yani 500 milyar doların
içerisinde 160 milyar dolar, 200 milyar dolar…
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Kürsüye gelsin de biz de rahat duyalım bari.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) - …özel sektör borcu varsa geçmişteki borçlanma enstrümanı, devletin borçlanma enstrümanı bugün özel sektöre
kaymıştır. Bizim anlatmaya çalıştığımız bu.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Samsun
Milletvekili Sayın Bakır, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLAY
BAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin dış borç
stokuna ilişkin olarak söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dış
borçlanma hemen bütün ülkelerde gerek kamu gerekse özel sektör eliyle
gerçekleştirilmektedir. Özellikle iç tasarrufları yetersiz olan gelişmekte olan
ülkelerde yurt içinden uzun dönemli ve uygun koşullu finansman sağlanması
önünde kısıtlar bulunmaktadır. Arzu edilen büyüme ve istihdam oranlarının
yakalanabilmesi için gerekli olan yatırımların gerçekleştirilmesinde yurt dışı
tasarrufların önemli bir rolü bulunmaktadır. Bu noktada iki husus öne
çıkmaktadır. Dış borçlanmada kontrollü gitmek ve dış
borçlanmayla sağlanan finansmanı verimli alanlarda kullanmak. Bunları
başarabilen ülkeler kalkınma yolunda diğer ülkelerin önüne geçmektedir.
Ülkemiz son yıllarda yatırım kararlarını
etkileyebilecek çok ciddi ilerlemeler sağlamış, yerli ve yabancı yatırımcılar
için artık bir cazibe merkezi hâline gelmiştir. Bir ülkenin dış borçlanmada ne
durumda olduğunun anlaşılması için tüm dünyada kabul gören yöntem ülkenin dış
borçlarının nominal düzeyini değil, gelirine yani
gayrisafi yurt içi hasılasına olan oranına bakmaktır. Bu yaklaşım, ülkelerin
ödeme güçlerini hesaba katması itibarıyla sağlıklı ve doğru olan yaklaşımdır.
Ülkeler arasında karşılaştırmalar bu kriterde
yapılmaktadır. Türkiye’nin dış borç stoku bölü gayrisafi yurt içi hasıla oranına bakıldığında, 2002 yılındaki yüzde 56,2
düzeyinden 2010 yılında yüzde 39,4 düzeyine indiğini görmekteyiz. Bu nedenle,
Türkiye’nin dış borçlanmada son derece kontrollü gittiği ve dış borcunu giderek
azalttığı söylenebilir.
Birçok
Avrupa Birliği ülkesi bugün aşırı borç sorunuyla boğuşmaktadır. 2010 yılı sonu
itibarıyla dış borç için bu oran İrlanda’da yüzde 1.105, Portekiz’de 234,
Macaristan’da 140, Avrupa Birliği ülkelerinin ortalaması ise 65,5’tir. Türkiye,
birçok Avrupa Birliği ülkesinden çok daha sağlıklı bir dış borçluluk oranına
sahiptir.
Kamu
kesimi borcu, son dönemde uygulanan disiplinli politikalar neticesinde, millî
hasılaya oran olarak 2002 yılındaki yüzde 28’lik düzeyinden 2010 yılı sonu
itibarıyla yüzde 12,1’e inmiştir. Bu, uluslararası kriterlere
göre ihtiyatlı kabul edilen eşik değerlerin çok altında bir orandır.
Ekonomi
yönetimindeki başarı kendini, uluslararası yatırımcıların ülkelere olan güvenin
bir göstergesi olan kredi temerrüt takası primlerinde de göstermektedir. Bugün
Türkiye’nin risk primi 15 Avrupa Birliği ülkesinden daha düşüktür. Bunda
Türkiye’nin dış borç seviyesini ihtiyatlı bir düzeyde tutmuş olmasının katkısı
önemlidir.
Özel
sektörümüz de ülkemizin geleceğine olan güveninin sonucu olarak ve tüm riski
kendisi alarak yaptığı yatırımların bir kısmını dış kaynaklardan finanse
etmektedir. Özel sektörümüzün, küresel ekonominin dibe vurduğu dönemlerde bile
dış finansman kaynaklarına devletin desteğine ihtiyaç duymadan rahatça
erişebiliyor olması başlı başına sevindirici bir gelişmedir. Özel sektörümüzün
dış borç düzeyi pek çok ülkeyle kıyaslandığında makul düzeydedir ve
şirketlerimizin mali bünyeleri sağlamdır.
Bankacılık
sektörü, gerçekleştirilen önemli reformlar ve güçlü düzenleme ve denetleme
yapısı sayesinde Türk ekonomisinin güven kaynağı hâline gelmiştir. Bu sektörün
net açık döviz pozisyonu neredeyse sıfır düzeyindedir.
Türkiye’nin
dış finansmandan sağladığı kaynakları verimli alanlarda kullandığının en iyi
göstergelerinden biri büyüme performansıdır. Türkiye’nin millî geliri 2002
yılında 230 milyar dolarken 2010 yılında 735 milyar dolara yükselmiştir. Bu yıl sonu itibarıyla millî gelirimizin 766 milyar dolar
olması beklenmektedir.
Ülkemizde
artık dış borçlanmayla memur maaşının ödendiği dönemler çok geride kalmıştır.
Kamu sektörü kaynaklarını artık verimli kullanmaktadır. Hükûmetimiz döneminde
eğitim, sağlık, ulaştırma ve altyapı alanlarında daha önce görülmemiş hizmetler
gerçekleştirilmiştir.
Özel
sektörümüz ülkemizin geleceğine çok ciddi yatırımlar yapmakta, küresel
ekonominin bu zorlu döneminde ihracat rekorları kırmakta ve insanımıza dünyada
nadir görülen hızda istihdam sağlamaktadır. Bunlar Türkiye'nin elindeki
kaynakları verimli ve doğru alanlarda kullandığının ve sağlıklı bir ekonomik
yapısının olduğunun kanıtıdır.
Avrupa
ekonomilerinin güven bunalımı yaşadığı şu günlerde ülkemiz sağlam makroekonomik
temellerin yanı sıra düşük borçluluk oranları sayesinde küresel ekonomideki
çalkantıların etkilerini en alt seviyede hissetmektedir. Ekonominin her
alanında, büyümede, işsizlikte, bütçe dengelerinde çok güzel veriler birbiri
ardına açıklanmaktadır.
Konuşmamın
sonunda şu hususu vurgulamak isterim: Türkiye ekonomisi bir zamanlar ekonomik
krizlerin siyasi krizleri, siyasi krizlerin ekonomik krizleri körüklediği,
belirsizlik, ümitsizlik, güvensizlik ortamından bugünlere ulaşmıştır. Bugün
ekonomi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TÜLAY
BAKIR (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakır.
Sayın
Bakan…
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, şimdi “Devlet niye borçlarını artırmamış?” açıklaması “Bankalar,
özel sektör daha borçlanıyor onun yerine” demek için o bankaların, özel
sektörün borçlandığını devlete veriyor olması gerekiyor.
Şimdi
“Kamu sektörü borçlanma gereği” diye bir gösterge var, yani bütün devletin ne
kadar borçlanma ihtiyacı var, böyle bir rakam. Şimdi, bakıyorsunuz, 2011 yılı
için yüzde 1, mesela 2006, 2007, o yıllara giderseniz eksiye dönüşmüş, yani
artık devlet borçlanmıyor, borç geri ödüyor, hiç borçlanma ihtiyacı yok. Şimdi,
2002 yılına, 2001 yılına, 2000’li yılların başına giderseniz bu oranlar hep
yüzde 10’un üzerindedir, yani devlet gayrisafi yurt içi hasılasının en az yüzde
10’u kadar borçlanma ihtiyacı içerisindedir.
Şimdi,
dolayısıyla…
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Yatırımı özel sektör yapıyor, enerji de sadece 70-80 milyar
dolar yatırım var.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, bakın, devlet borçlanmıyor
eskisi gibi, ondan dolayı.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Yatırım yapılıyor da ondan borçlanıyor.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Yani, efendim, özel sektör borçlandığı için
değil. Devletimiz...
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Ya, sırf enerjide 70-80 milyar dolar özel sektöre...
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Fark etmez, devlet bankadan da borç alsa
borçtur, iç borca girer, devlet dışarıdan da borç alsa o dış borcu ben, net...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Yatırım yapmadan neyle borçlanacak?
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın
Işık...
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, son dönemde aracına mazot alamadığı için yağ yakan otobüs veya
kamyonların kendileri yanmaya başladı. Ülkemizde son birkaç ayda fazla sayıda
yangının olduğu ve can kaybının olduğu açıktır. Acaba nakliyecilerin mazot
konusuna bir çözüm getirilebilir mi? Bu ülkemizde çıkan otobüs yangınlarının
bir araştırması yapılabilir mi?
İkincisi:
Geçen dönem Torba Yasa’da yapılan bir düzenleme sonucunda belediyelerden Millî
Eğitim Bakanlığı veya diğerlerine geçen norm fazlası işçilerin durumu ne
olacak? Bunlar kendi mesleklerinde çalışabilecekler mi? Greyder operatörü şu
anda hizmetli olarak görev yapıyor ve gerçekten sıkıntılı durumdalar. Bu konuda
bir açıklama yapabilirseniz memnun olurum.
BAŞKAN
– Sayın Doğru...
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Geçtiğimiz
ay belediyelerden kadro fazlalığı dolayısıyla il özel idarelerine işçiler
aktarılmışlardır. Valilikler tarafından yapılan atamalarda eş durumu, okul
durumu, hastalık gibi mazeretler dahi göz önüne alınmayarak partizanca atamalar
yapılmıştır. Bunda çok büyük haksızlıklar vardır. Yılların çalışanı olan,
emekliliği gelmekte olan bu insanlara ve ailelerine zulüm yapılmış, psikolojileri
bozulmuştur. Bu haksız ve adaletsiz durumu düzeltip en azından evleri ve
aileleri olan yerlere atama yapılamaz mı?
İkinci
soru olarak, Özelleştirme İdaresinin elinde bulunan Tokat ili Sigara Fabrikası
yanında bulunan Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğüne ait bina ve arazinin akıbeti
ne olmuştur, öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Akova...
AYŞE
NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Milletvekili
seçildiğim Balıkesir il sınırları içerisinde yer alan Reşitköy
barajı, körfez bölgesi için çok önemli bir projedir. Baraj projesi içerisinde
taşkın ve sulama tesisleri de yer almakta olup Burhaniye ve Gömeç ovalarının
verimliliğinin devamı için çok önemlidir. Çok uzun yıllardır devlet yatırım
programına alındığı hâlde ihalesi ve inşaatı bir türlü yapılamayan Reşitköy barajı projesinin gerçekleşmesi için Burhaniye
Kent Konseyi tarafından da binlerce imza toplanmıştır. Reşitköy
barajı projesinin gerçekleştirilebilmesi için 2012 yılı bütçesine ödenek
konarak programa alınması için hazırlıklarınız nelerdir? Reşitköy barajının planlama raporu ve ihale
aşamaları çok uzun süredir devam etmektedir. Bürokratik işlemlerin
hızlandırılıp kamu hizmetinin sağlıklı bir şekilde sağlanması için ne yapmayı
planlıyorsunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Akar…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, size Kocaeli’den örnek
vererek sorumu sormak istiyorum. Kocaeli’de Ford ve
Hyundai fabrikalarında sanat okulu ve meslek yüksekokulu mezunu 6 bin emekçi
kardeşim çalışmaktadır. Bu emekçiler yaklaşık 600 TL ile 800 TL’ye
çalıştırılmakta ve hiçbir sosyal güvencesi bulunmuyor.
Soru:
Başbakan herkese 3 çocuk yapmasını önerirken bu ücretle, siz, çalışıp önce ev,
sonra bir eş ve sonra da 3 çocuk yapıp onların geleceğini garantilemek için 3
çocuk yapana Remzi Gür gibi bir zengini promosyon
olarak verecek misiniz?
BAŞKAN
– Sayın Koca… Yok.
Sayın
Erdoğan…
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.
Geçen
hafta bir Denizli Milletvekilimiz Denizli-Muğla kara yolunun tamamlandığını
söyledi. Benim geçtiğim -Ben Muğla Milletvekiliyim- Denizli-Muğla kara yolu
bölünmüş yol olarak tamamlanmadı. Bunun, bir defa önce düzeltiyorum sonra, ne
zaman biteceğini öğrenmek istiyorum.
Yine,
yılan hikâyesine dönen Köyceğiz-Dalaman, Dalaman-Fethiye bölünmüş yolu ne zaman
bitecek?
Ayrıca
dünya standartları içerisinde çok komik durumda bulunan, Karayollarının Yatağan
Kavşağı ne zaman standartlara uygun bir şekilde yapılacak?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Halaman…
ALİ
HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan, Maliye Bakanına soruyorum: 2001 yılında Adana
Kozan’a büyük bir organize sanayisi yapıldı. Bu organize sanayisinin bugüne
kadar içinde birkaç tane işletme oldu yani eksik kaldı, dolmadı. Adana’nın da
bakanı yok. Bütün bakanlar kendi bölgelerinde kalkınmada öncelikli bölge
yaparak organize sanayi bölgelerini geliştirdiler.
Ben
de Sayın Bakanımıza rica ediyorum. Kendisini Adana adına bakan ilan etsin.
Bizim bu Kozan’daki organize sanayi bölgesini kalkınmada öncelikli hâle
getiremez mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Adana’nın
bakanı olmaktan büyük bir mutluluk duyarım. Zaten biz bütün ülkenin bakanıyız.
Onun için, gerçekten Adana zamanında sanayide çok ciddi birikime, çok ciddi
tecrübeye sahip bir ilimiz. Son yıllarda ciddi bir rekabetle karşı karşıya
kaldığını da biliyorum. Tamamen, tabii, bunu teşvikle açıklamak da zor ama
gerçekten samimi olarak söylüyorum, yani Adana’ya ben de geleyim, beraber
bakalım, neler yapılabilir, yani…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – İşsizlik oranında 1’inci sırada!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Biliyorum, yok, ama o biraz göçle ilişkilidir
Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Adana sahipsiz! Adana, Mersin!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şöyle, yani o biraz göçle ilişkilidir, çünkü
hakikaten o tür illerde çok ciddi bir şekilde doğudan, güneydoğudan göç alan
illerde işsizlik oranı yüksektir.
Müsaade
ederseniz, ilk soruya döneyim. Evet, 10 numaralı yağ meselesi.
Değerli
arkadaşlar, hakikaten bu bir sorun. Türkiye'de akaryakıt üzerinde vergiler
yüksek. Bak, bunu hep söyledim. Eğer mali imkânlarımız olursa, yani
borçlanmadan vergileri daha da indirme imkânına sahip olursak biz bu çabamızı
sürdüreceğiz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakın, akaryakıt üzerindeki vergiler… Sabahleyin de bu konu
tartışıldı.
Değerli
arkadaşlar, bakın, yani, eski dönem-yeni dönem meselesine girmek istemiyorum
ama şunu bilmenizde fayda var: 2005 yılına kadar her ay maktu olan akaryakıt
vergileri, bir önceki Hükûmet dönemindeki kanunla, enflasyonla artırılıyordu.
Bakın, 2010’un başından bu yana hiç artırmadık. Niye artırmadık? Bir yandan
petrol fiyatları yükseliyor, biz de vergileri artırırsak çok ciddi fiyatlar
yükselir. O nedenle, bakın, vergi yükü azalıyor. O nedenle, akaryakıt üzerinde…
Bakın, benzinin bir litresi 2002 yılında, bir benzinliğe git, 100 liralık
benzin al, 70 lirası Maliyeye geliyordu, şimdi 60 lirası Maliyeye geliyor.
Motorin aynı şekilde, azalmış.
Sorunuz
şu: Bir şeyler yapabilecek miyiz?
Deniz
taşıma araçları için, hava taşıma araçları için tabii ki bir düzenleme yapıldı.
Kara taşıma araçları için şu anda bu yönde bir düzenleme yapma imkânımız yok
değerli arkadaşlar ama ileride olursa memnuniyetle yaparız.
Norm
fazlası işçiler…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, yağ yakmadan dolayı otobüs kazaları…
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Arkadaşlar, müsaade edin, bakın sorular var.
Yoksa şimdi “Cevaplamadı.” diye eleştirecekler.
Norm
fazlası değil arkadaşlar, biz, yeni kanunla, 6111 sayılı Kanun’la dedik ki:
“Belediyelerin, il özel idarelerinin mali durumlarını düzeltelim. İhtiyaç
fazlası…” ve biz dedik ki: “Hangi kamu kuruluşlarında ihtiyaç varsa valilikler
orada görevlendirsin.” Şu anda en çok ihtiyaç Millî Eğitimde var değerli
arkadaşlar. Bakın, ben biliyorum. Ondan dolayı da ağırlıklı olarak Karayolları,
Millî Eğitim, oralarda görevlendiriliyor. Dolayısıyla, eskiden bu
çalışanlarımızın önemli bir kısmı maaş alamıyordu, belediyelerimiz
sıkıntıdaydı. Bu, muhalefet olabilir, iktidar belediyesi olabilir. Şimdi,
bugün, devlet bu maaşları ödüyor mu? Ödüyor. Ciddi bir iyileşme sağladık mı?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Doğru yaptınız.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ama şöyle arkadaşlar: İhtiyaç neredeyse oraya
vermemiz lazım. İhtiyacı olmayan bir kamu kuruluşuna vermek yanlış olur. Bir de
biz esas ve usulleri belirledik, valilere dedik ki: “Öncelikli olarak
bulundukları ilde -bakın, öncelikli olarak bulundukları ilde- ihtiyaç varsa
orada görevlendirin.”
Dolayısıyla,
diğer soruya da cevap vermiş oluyorum.
Balıkesir’deki
baraj konusu, Yeşilköy yanlış hatırlamıyorsam.
Değerli
arkadaşlar, o baraj hakkında hiçbir bilgim yok. Ben, bu konuyla ilgili
bakanımıza bu bilgiyi iletirim yani yapılması için. Siz konuyu gündeme
getirdiniz, ben de not aldım. Teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Gür burada değil, kendisini savunamaz. Ben, kaç işçi, kaç
lirayla çalışıyor bilmiyorum. Bence, burada haksızlık yapıyoruz çünkü
kendilerini savunma imkânları yok. Bu tür yaklaşımları, doğrusu ben doğru da
bulmuyorum çünkü Maliye Bakanı olarak bir özel şirket kimi, kaç liradan
çalıştırıyor, ben nereden bileceğim? Ancak bir şikâyet varsa şikâyetinizi
yapın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız gitsin, gereğini yapsın.
Değerli
arkadaşlar, kara yollarıyla, Muğla’yla ilgili bir soru vardı.
Şimdi,
arkadaşlar bana bir rakam veriyorlar. Muğla’da bölünmüş yol uzunluğu… Bu
toplam, Türkiye toplamı; onu herkes biliyor zaten. Muğla’da da eminim çok artmıştır.
Bitirilmemiş yolları da bitirmek için biz kaynağı veriyoruz. İnşallah Ulaştırma
Bakanımız da bu çerçevede bu yolları bitirir. Maliye Bakanı olarak her ilin,
nerede ne kadar yol yapılmış cevap veremem ki!
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakan.
7’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul
edilmiştir.
8’inci
maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
Madde 8 – 1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Erzincan Milletvekili Sayın Muharrem Işık’ta.
Buyurun
Sayın Işık. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kesin Hesap Kanunu’nun 8’inci maddesi
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ben
çırak bir milletvekili olarak 2012 bütçesi hakkında konuşmalarımı yapacağım.
2012
bütçesi, ekonomistlerin açıkladığına göre beklenen krizin gölgesinde, daha önce
hazırlanan bütçeler gibi uluslararası finans çevrelerinin beklentileri göz
önüne alınarak hazırlanmış bir bütçedir.
Millî
eğitim bütçesine en fazla pay ayrıldığı söylenmektedir ama ne yazık ki kesin
hesap kanunlarının başlangıç ödemesi kıyasla yıl sonu
ödenekleri bir önceki yıla göre hesaplandığında Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesinin hep eksi verdiği görülmektedir. Oysaki sosyal bir devlette Millî
Eğitim Bakanlığının ilk görevi ve ilkesi, kendilerini sürekli olarak
geliştiren, özgür insanların oluşturduğu eşit bir toplum düzeni yaratmak
olmalıdır.
Ayrıca,
bütçede baktığımız zaman, OECD ülkeleri arasında millî eğitim bütçesinde en
sonlarda yer aldığımız görülmektedir. Eğitim başarı göstergesi, artık ülkenin
yaptığı binalarla veya yaptığı derslik sayılarıyla, öğretmen sayısıyla değil
-ki öğretmen sayısında düşüklüğümüz belli- ölçülmüyor, tam tersine öğrenci
başına ayrılan miktarlarla ölçülmektedir. Bizde de öğrenci başına ayrılan
miktarlar, yine OECD ülkeleri sıralamasına baktığınız zaman en son ülkelerde
gelmektedir.
Ülkemizin
en büyük zenginliği, hiç kuşkusuz ki eğitilmiş insanların çok olmasıyla
geçmektedir. Eğitim düzeyi, iş gücü niteliği, ekonomide gelişmişlik, ülkelerin
refahı açısından birinci derecede önem taşımaktadır. Şu anda, dershaneye
gitmeden üniversiteyi kazanan kaç öğrenci var, buna bir bakmak lazım. KPSS’ye giren, üstelik de eğitim fakültesini bitirmiş
öğrenciler bile sınavı kazanamıyor, onlar bile dershaneye gitmektedirler.
Dolayısıyla millî eğitimimizdeki ve üniversitedeki başarılarımızın durumu
ortadadır.
2011
yılı Nisan ayında İstanbul Kültür Üniversitesinin yaptırmış olduğu bir ankette,
yirmi beş - otuz yaş arası gençlere, “Hayata atılırken en çok neyi, nereden
öğreniyorsunuz?” diye soru sorulmuş. Alınan cevaplarda, yüzde 67,8’i aileden,
yüzde 9,1’i okuduklarımızdan, yüzde 8,8’i seyrettiklerimizden, yüzde 6,9’u
öğretmenlerimizden -ki burası çok önemli- yüzde 6’sı arkadaşlarımızdan
demektedir. Buradaki gördüğümüz bilgiye göre de öğretmenlerimiz maalesef şu
anda, eğitimi tam kaliteli olarak sağlayamamaktadırlar.
Sayın
Millî Eğitim Bakanımız, öğretmenlerimize iş olmadığını söylüyor. Seçimlerden
önce 55 bin öğretmenimize “İşe alınacak.” diye söz verdiniz ama 44 binini
maalesef almadınız. Bu sözü verdiğiniz zaman oy düşünerek mi söz verdiniz
acaba? Bu kadar işsiz öğretmenin ne yapacağını düşünmek
lazım. Eğer iş bulamıyorsanız, benim bir teklifim, bütçeye, seyyar
satıcı arabası almaları için, otuz altı ay vadeli, 1,44 faizle kredi vermeniz
ve bu mağdur öğretmenlerimizin bununla seyyar satıcı arabası alarak satıcılık
yapmalarıdır. Başka türlü, şu anda iş olmadığına göre, ne yapacaklar?
Üniversitelerimize
her yıl on binlerce öğretmen adayı alınmaktadır. Şu anda 230 bin tane
öğretmenimiz zaten açıkta, bir de bunların üzerine her yıl on binlerce öğretmen
katmayın. Zaten aileler dar durumda olduğu için, gerekli karşılamayı
yapamıyorlar.
Tabii,
ülkemizde iş bulmak için çok kuvvetli referanslar olması gerekiyor.
Kadrolaşmanın nasıl olduğunu, nasıl acımasızca yapıldığını herkes biliyor. Bu
gerçeği sizler de biliyorsunuz. KPSS’de, ÖSS’de bile
bir sürü hilenin döndüğünü, o kompüter içinde neler döndüğünü hiç kimse
bilmeden sınavlara girmektedir. Tabii, son zamanlarda çıkan kanun hükmünde
kararnamelerle nasıl kadrolaşmanın yapıldığı, kişilere özel nasıl işlerin
açıldığı herkesin malumudur. Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı il
müdürlüklerinde, alınacak personel için, Yıldırım Gençlik Kolları Başkanlığının
referansı istenmektedir ve bu referansla iş başvuruları yapılmaktadır. Tabii,
biz bunun takipçisi olacağız ama takipçisi olsak da ne olacak? Sonuçta sizin
dediğiniz yine olmuş olacak.
Tarım
sektöründe maalesef gerileme çok fazla. Her ne kadar övünsek de tarımda
köylüler artık ekim yapmıyor, çünkü hiçbir şeyden kâr kazanamıyorlar. Özellikle şeker pancarı konusunda, 250 bin üreticinin ekim yaptığı,
“beyaz altın” diye geçindiğimiz ve tarımda hayvancılık hariç ekonomiye 2,5-3
milyar dolar civarında katkı sağlayan -dolaylı dolaysız olarak taşımaya- artı
10 milyon insanın yaklaşık iş yaptığı bu sektörü maalesef özelleştirmeyle
kapatmaya çalışıyoruz, 2015 yılında da maalesef büyük ihtimalle kapanmış
olacaklar.
Sayın
Tarım Bakanımız buradaki konuşmasında ekim yapıldığı zaman isteyen kişilerin
birer traktör alabileceğini söylediler. Oysaki o eskiden olmaktaydı. Eskiden
pancar ekicileri pancarını ektiği zaman traktör satıcıları pancar ekicilerinin
peşinde koşar, “İstediğin zaman gel, al, götür.” derlerdi, “Pancar parasını
öde.” derlerdi hem de senet sepet almadan. Şimdi, maalesef traktör satıcıları
ekicileri gördüğü zaman kaçmakta, çünkü maalesef ödeyemiyorlar.
2002
yılında mazotun fiyatı 1,35 TL, şimdi 3,95 TL olmuş. Pancarda kullanılan DAP
gübresinin fiyatı 2002’de 354 TL iken, şimdi 600 TL’ye çıkmış. Mazotun fiyatı,
DAP fiyatı ve taban fiyata baktığımız zaman, maalesef ne kadar zararda
oldukları görülmektedir.
Ayrıca,
ülkemizde son zamanlarda “nişasta bazlı şekerdeki
artışlar yüzde 15” denmesine rağmen, Bakanlar Kurulunun yüzde 50 artırma
yetkisiyle birlikte ve ayrıca kaçak üretilenlerle birlikte korkunç rakamlarda
olmaktadır. Tabii, bunun aynı zamanda sağlığa da büyük zararları olduğu
bilinmektedir. ABD, Avrupa Birliği gibi ülkelerde nişasta bazlı
şeker üretimi yasaklanmışken bizde böyle artırılması, tabii ki bunu üreten
firmaların da tanıdık firmalar olması, ithal mısır getiren firmaların da
tanıdık olması ayrı bir iş. Maalesef, fazla bir şekilde artmaktadır.
Sağlık
Bakanlığımız son zamanlardaki kanun hükmünde kararnameler ile sağlığa büyük
darbeler vurmuştur. Tam gün yasasıyla Danıştayın daha
önceki verdiği kararlar maalesef hiçe sayılmıştır. Hastanelerimizde, özellikle
tıp fakültelerimizde tam bir kaos yaşanmaktadır.
HÜSEYİN
FİLİZ (Çankırı) - Kendin inanıyor musun?
MUHARREM
IŞIK (Devamla) – İnanıyorum tabii. Ben inanıyorum. Evet, ben bir doktorum, her
şeyin ne olduğunu biliyorum.
HÜSEYİN
FİLİZ (Çankırı) - Vatandaş öyle demiyor. Hayret bir şey.
MUHARREM
IŞIK (Devamla) – Vatandaşa da geleceğim. Ben inanıyorum.
Sağlık
Bakanımız, 600 profesörün bu yaygarayı kopardığını söylüyor, muayenehanelerinde
fazla para kazandığını, insanlarını sömürdüğünü söylüyor.Peki, Sağlık Bakanımıza sormazlar mı “Siz
kaç yıl özel muayenecilik yaptınız? Mademki muayeneciliğe bu kadar karşıydınız neden yaptınız?” diye.
Bunu herkes biliyor. “Dün dündür, bugün bugündür.” demek olmaz. Her dönemde
hekimlerimiz maalesef horlandılar.
Hekimlerimiz,
yani tıbbiyelerimiz Anadolu’nun topraklarında sürekli aydınlanmanın ışığı
olmuşlardır, antiemperyalist hareket içinde yer almışlar, Ulusal Kurtuluş
Savaşı’mızın her gününde kanıyla, canıyla savaşmışlardır. Hekimlerimiz, modern
Türkiye'nin aydınlık yüzü olmuşlardır. Bir yazar çıkıyor “Türk tıpçıları
arasında kaba, materyalist, pozitivist, sopayla modernleşmeden yana ve
dolayısıyla laikçi tipler çoktur.” diyor ve ekliyor “İttihat ve Terakki
Cemiyeti’nin askerî tıp mektebinde kurulması tesadüf olmasa gerek.” diyor. “Tıp
fakültelerini diğerlerinden ayırmak, sürekli sorun çıkaran, olur olmaz yaygara
koparan, darbecileri destekleyen bu zevatın etkisini de bir miktar olsun
azaltacaktır.” diyor. Vatanını sevmek de suç, demokratik, özgür bir ülke istemek
de suç.
Tabii
etkilerini azaltmak için son zamanlarda hem tıp fakültelerinin açılmasıyla hem
de kadrolaşmanın hızla çoğalmasıyla birlikte etkileri azalmaya başladı.
Kadrolar kişiye özel olarak çıkmaktadır. Kişinin özelliğine göre ilanlar
verilmektedir. Örneğin, enfeksiyon hastalıklarına
profesör alacaksın; şarbon hakkında, menenjit hakkında, Kırım Kongo kanamalı
ateşi hakkında çalışma yapmış, deneyimi olan kişiler hakkında ilan verilir.
Tabii ki önceden belirlendiği için, bu kişiler gelir burada kadroya girerler. Veya
taşrada açılan tıp fakülteleriyle birlikte, fakültesi yok, maalesef öğrencisi
de yok ama oraya bir dekan atandıktan sonra bölümlerin açılmasıyla birlikte,
oradaki kadrolaşma da tamamlanıp kişiye özel olarak atanma oluyor.
Biliyorsunuz, gazetelerde son zamanlarda çıkan haberlerle bunlara “uçan
profesörler” diyoruz. İşin en ilginci, bu kişiler kadro aldığı yerde çalışmayıp
tam tersine başhekim olarak, klinik şefi olarak eski yerlerine dönüyorlar ama
bir farkla, profesör olarak çalışmaktadırlar. Tabii ki halkımız da
“Profesörümüz geldi, hastanemiz açıldı.” diye maalesef kandırılmaktadır.
Hastanelerin
yüzde 30’unda bugün hastalarımız acillerde muayene oluyorlar, acile gidiyorlar.
Niye diğer yerlerde muayene olmuyorlar? İlaç, muayene parasının da yüzde 50’den
fazlasını cepten ödüyorlar. Bazı reçetelerde bir ilacın fiyatının kat kat
fazlası ödenmektedir. Özel hastaneye gittiği zaman çıkan farkları hiçbirimiz
görmüyoruz.
Performans
sistemiyle birlikte koruyucu hekimlik, hekimin kendini geliştirmesi, ekip olarak
çalışma yapması, hastanelerin kalitesinin artırılması ve topluma karşı olan
sorumlulukları yok edilmiştir. Halka şirin görünmek, oy almak için “Yalnızca
hasta muayene et yeter” denilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, mutfakta yangını görmezsek, sağlık personelini gözümüz hiç
görmezse, çok iyi para kazanıyorlar diye yanlış yalan bilgiler halka verirsek,
halkı doktorlara düşman edersek, vatandaş “Benim vergimle maaş alıyor” diye bir
tek gelip doktorlara bunu söyleyebiliyor ve posta koyuyor. Bu gerçekler de maalesef
uygulanan yanlış politikalar yüzünden olmaktadır.
Filmleri
düşünün, filmlerde diğer meslek erbaplarının hepsine “Bey” diye hitap
edilirken, yalnızca hekimlere “Doktor” diye aşağılanacak bir şekilde hitap
edilmektedir. Filmlerde doktorlara dayak atılıyor, kötü adam oluyor, polis
geliyor sırasında ezip geçiyor. Gerçek hayatta da maalesef doktorlarımız şu
anda acilde her gün dayak yiyorlar, hiçbir önlem alamıyoruz.
Sonuç
olarak, AKP’nin “İleri demokrasi” dediği –ki literatürde
böyle bir demokrasi ben bulamadım- YÖK, RTÜK, HSYK, yüksek yargı ve diğer tüm
kurum ve kuruluşlar AKP’leştirilmiştir. Kendi
medyasını, polisini, yargısını yaratarak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
IŞIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın
Metiner, siz oturun yerinize, oradan mikrofonunuz açılacak, o düzeltmenizi
yapın.
Açıldı,
bir dakika süreniz var Sayın Metiner, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet
Metiner’in, Fransa’nın tutumunu eleştiren bildirinin okunması sırasında neden
ayağa kalkmadığına ve Genel Kuruldan özür dilediğine ilişkin açıklaması
MEHMET
METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Demin,
Fransa’nın tutumunu eleştiren siyasal partilerimizin bildirisini okurken o
kadar çok etkilendim ki, size bakmaktan değerli gruplarımızın ayağa kalktığını
gerçekten fark edemedim. Ama, medyadan arayıp
sordukları için bu düzeltmeyi yapıyorum.
Tarihî
bir açıklamadır, her bir satırının altına yürekten imzamı koyuyorum ve yürekten
alkışlıyorum. Fransa kendi soykırım, katliamcı anlayışını örtbas etmek için
bunu yapıyor. Aziz milletimizin ne kültüründe ne de geleneğinde soykırım
yoktur.
Ermeni
soykırım iddialarını reddediyoruz ve herkesin kalktığı Genel Kurulda, sizi
izlerken kalkamadığım için Genel Kuruldan özür diliyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
MEHMET
METİNER (Devamla) – Bu tutumun yanlış anlaşılmamasını rica ediyorum.
Çok
teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Metiner.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87)
(Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN
– Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.
Buyurun
Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
8’inci madde üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Partim
ve şahsım adına muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet, bütçe konusunda hep aynı şeyleri söylüyor yani cemaat
ne derse desin imam bildiğini okuyor. “Dokuz yılda bütçe açığını azalttık.”
söylem bu yani bütçe görüşmelerine damgasını vuran sözlerden birisi de bu. Yani
“Açık azalmadı.” veya “Açık çoğaldı.” diyen var mı? O da yok, en azından biz
böyle bir şey söylemedik ama Hükûmet asıl eleştirilere cevap vermiyor değerli
arkadaşlar. Evet, bütçe açığı azalıyor ama mesela “Bu bütçe açığını aşırı ithalat
artışından kaynaklanan vergilerle karşılıyorsunuz.” diyoruz yani “İthalden
alınan katma değer vergileri fazla, hedef fazla, gerçekleşme fazla.” diyoruz,
bu konuda gerekli cevabı alamıyoruz.
Yine,
“Tüketimden alınan dolaylı vergilere fazla yükleniyorsunuz ve vergileri
buralardan karşılıyorsunuz.” diyoruz. İşte “Vergi indirimi yaptık.” deniyor,
katma değer vergisi örnek veriliyor ancak ÖTV’ye yapılan insafsız zamlardan pek
bahsedilmiyor, sadece bugün kısmen de olsa Sayın Bakan bahsetti.
Yine,
vatandaşların bankalara olan aşırı kredi borçlarından hemen hemen hiç söz
edilmiyor ama biz geçen yıl Sayın Bakanın Türkiye’de borçluluk oranının az
olduğundan bahsettiğini ve hatta bazı Hükûmet üyelerinin de âdeta vatandaşı
borçlanmaya teşvik eden, “Borç yiğidin kamçısıdır.” misali söylemlerle
vatandaşın sürekli borçlanmaya teşvik edildiğini biliyoruz ve 600 küsur milyar
Türk lirasına bankalara borçları artmış vatandaşın. Elbette
bunun da bir vergi geliri söz konusu. Bütçede önemli gelir kalemlerinden birisi
de, maalesef, bu vatandaşların borçluluktan ve bunların, bankaların gelirinin
artması, tüketime gitmesi gibi nedenlerle dolaylı etkileri söz konusu. Bir de,
süreklilik göstermeyen gelirlere çok fazla bel bağlanıyor. Hükûmet dokuz yıldır
“Bütçe açığını azalttık.” dediğine göre bizim de en azından bunu dokuz defa
tekrarlamamızda fayda var diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, Hükûmet yüksek istihdam yaratan bir büyümeden bahsetmektedir. 2002
yılının üçüncü çeyreğinde işsizlik oranı yüzde 9,6; istihdam oranı yüzde
47,4’tür. Lütfen bu yüzde 47,4’ü bir kenara not edelim. İstihdam edilen kişi
sayısı da 22 milyon 833 bin kişidir. Bu Sayın Maliye Bakanımızın da ifade
ettiği rakamlar ve TÜİK rakamları. Biz de farklı rakamlar kullanmıyoruz,
devletin resmî rakamları. TÜİK tarafından 15 Aralıkta açıklanan Eylül 2011
işsizlik rakamlarına göre istihdam edilenlerin sayısı 24 milyon 749 bin ve
istihdam oranı da yüzde 46 arkadaşlar. Sayın Bakan da onu söylüyor, TÜİK de onu
söylüyor, biz de aynı şeyleri söylüyoruz. İstihdam oranı yüzde 46, işsizlik
oranı ise yüzde 8,8 olarak açıklandı. Dolayısıyla, dokuz yıllık AKP döneminde
Türkiye'nin nüfusu yaklaşık 6-6,5 milyon da arttı. Bunu göz ardı edemeyiz
değerli arkadaşlar. Nüfus 6,5 milyon artarken çalışan sayısı 1 milyon 860 bin
kişi artmıştır. İstihdam oranı ise yüzde 1,4 düşmüştür değerli arkadaşlar.
2002’den 2011’e, TÜİK rakamlarının açıklanmasına göre yüzde 47,4’ten yüzde
46’ya düşmüştür. Değerli arkadaşlar, bunun neresi rekor? Bir de hadiseye bu
bakımdan bakmamız gerekir.
Eylül
2010 itibarıyla, çalışan 24 milyon 749 bin kişinin 10 milyon 600 bini, yani
yüzde 42,8’i de kayıt dışı çalışmaktadır. Bu mu rekor? Belki de kayıt dışılıkta
bir rekor olduğundan bahsedebiliriz.
Yine,
Ağustos 2011’de istihdam oranı yüzde 46,3, istihdam edilenlerin sayısı 24
milyon 884 bin kişi, işsizlik oranı yüzde 9,2 iken, TÜİK tarafından eylül
rakamları açıklanıyor, istihdam oranı yüzde 46’ya, çalışan nüfus da 24 milyon
749 bin kişiye düşüyor. İstihdam oranı ve çalışan sayısı düşerken, işsizlik oranı
yüzde 9,2’den yüzde 8,8’e nasıl düşmüştür? Hükûmetin de buna bir izahat
getirmesinde fayda var değerli arkadaşlar. Hem çalışan nüfus sayısı düşüyor,
yani istihdam oranı ve çalışan sayısı düşüyor hem de işsizlik oranı düşüyor
ağustostan eylüle göre.
Tabii,
bazı tahminlerde bulunmak mümkün. Bizim tahminimize göre, tarım
mevsiminin sona ermesi bir etken olabilir, okulların açılması rol oynayabilir
ve geleneksel olarak da bütün yıllar itibarıyla, ağustostan eylüle doğru iş
arayanların sayısında geleneksel olarak bir azalma da söz konusu olabilir ama
biz, tabii, Hükûmeti göreve davet ediyoruz. Acaba gerçek sebepler belirlenmiş
midir? Onun da açıklanmasını rica ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet ve Sayın Maliye Bakanı “Yeniden yapılanma.” dediler.
Gelir İdaresini ortada bıraktınız. 2005 yılında Gelir İdaresi Başkanlığı
kuruldu, deyim yerindeyse, ne tüzel kişiliği var ve pek çok sorunlarıyla
-2005’ten bu yana altı yıl geçti- kendi sorunlarıyla, âdeta kaderiyle baş başa
bir durumda.
Maliye
Bakanlığında huzur bırakmadınız. Bunu birkaç defa tekrarladık ve tekrarlamakta
da fayda görüyoruz. Maliye personeli, vergi dairesi personeli mağdur
edilmiştir, bu mağduriyetin verdiği feryadı arşıâlâyı aşmıştır ancak
defterdarların, vergi dairesi personelinin, denetim elemanlarının, gelir
uzmanlarının feryatlarına hâlâ kulak tıkanmaktadır.
Ben,
Sayın Maliye Bakanımızdan, bu feryat eden kesimlerin, çalışanların
temsilcilerini bir araya getirerek kendilerinden bir brifing
almalarını, bu feryatlarını bir kez daha dinlemelerini rica ediyorum.
Şimdi,
“Vergi denetimini güçlendiriyoruz.” diyorsunuz ancak şu anda Gelir İdaresi
Başkanlığının vergi denetimi ve vergi incelemesi yok değerli arkadaşlar. Tabii,
Sayın Bakan “Var.” diyecek ama yok değerli arkadaşlar. Gelir İdaresi Başkanlığının
vergi inceleme yetkisi yok, kendisinin uhdesinde vergi inceleme yetkisi yok.
Vergi Denetim Kurulu doğrudan Maliye Bakanına bağlı.
Madem
bir Gelir İdaresi Başkanlığı kurdunuz. Gelir İdaresi Başkanlığının vergi
inceleme yetkisi de olacak, kendi dairesini teftiş etme, denetleme imkânı
olacak. Yani yetkisi olmadığı gibi imkânı da elinden alındı.
Yani
bugün bir taşra vergi dairesi başkanlığı bir mükellefi inceleyemeyecek, Gelir
İdaresi Başkanlığına yazacak –herhâlde ona da bir açıklık getirilir- o, Maliye
Bakanlığına.
Gelir
İdaresinde vergi inceleme yetkisi sadece vergi dairesi müdürlerinde var. Onlar
da zaten eylemdeler, perişan edilmiş bir vaziyetteler yani vergi incelemesi
yapacak hâlleri de kalmamış ama mevcut vergi incelemelerinin yaklaşık yüzde 38’i
de vergi dairesi müdürlerinin imzalarıyla yapılıyor.
Bu
gidişle taşra gelir uzmanlarına kısmi de olsa inceleme yetkisi vermek zorunda
kalacaksınız. Bu hâliyle Gelir İdaresi kendi mükellefini, birimlerini, vergi
dairelerini denetleyemez. Neden bu denetim üzerinde durduk değerli arkadaşlar?
E, Gelir İdaresi deyince önce denetim akla gelir de ondan, bir. İkincisi, bir
yönetim biriminin beş ana fonksiyonundan birisi denetimdir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Akçay.
ERKAN
AKÇAY (Devamla) - Denetim imkânı ve yetkisi olmayan hiçbir kurum olamaz. Ve
maalesef her konuşmada süreler yetersiz. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Şahıslar adına ilk söz Düzce Milletvekili Sayın İbrahim Korkmaz’da.
Buyurun
Sayın Korkmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben aslında bugün
bütçe üzerine bir konuşma yapacaktım ama doğrusu muhalefetin ikide bir gündeme
getirdiği bazı kavramlar beni çok rahatsız ettiği için bir gerilime de yer
vermemek adına birkaç cümle söylemek istiyorum.
İkide
bir karşımıza çıkartılan konu: ”Siz niçin cumhuriyetle uğraşıyorsunuz?” En çok
söylenen… Bu Genel Kurul oturumlarına en çok katılan kişilerden bir tanesi
benim. Bu söyleniyor… Çok açık ve net söylüyorum: Bizim cumhuriyetle hiçbir
alıp veremediğimiz olamaz. Biz cumhuriyeti ruhuna sindirmiş olan insanlarız.
[AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından alkışlar(!)] Biz diktanın her
türlüsüne, monarşinin her türlüsüne karşıyız. Karşı olduğumuz şey, aslında, içi
boşaltılmış cumhuriyet, ona da karşıyız. İçi sizin tarafınızdan doldurulan
cumhuriyete karşıyız.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ne, ne? İçi…
İBRAHİM
KORKMAZ (Devamla) - Sizin tarafınızdan doldurulmuş olan cumhuriyetten
bahsediyorum.
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Ne anlama geliyor o?
İBRAHİM
KORKMAZ (Devamla) – Anlatacağım. Dinlerseniz, öğrenirsiniz.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Cumhuriyet kişilere göre değişiyor mu?
İBRAHİM
KORKMAZ (Devamla) – Değişir tabii. Dünya üzerinde bir sürü ismi cumhuriyet olan
devlet var değil mi efendim yani? Değişir, değişir…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Türkiye Cumhuriyeti’nden bahsediyoruz.
İBRAHİM
KORKMAZ (Devamla) – Söz bilir isen söyle, sözünden hisse alsınlar; bilmez isen
sükût et, sizi adam sansınlar.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Elini çek!
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Çok ayıp!
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Çek elini, çek!
İBRAHİM
KORKMAZ (Devamla) - Lütfen sükût edin, dinleyin.
BAŞKAN
– Sayın Işık, lütfen…
İBRAHİM
KORKMAZ (Devamla) – Cumhuriyet darbeye karşı olmayı gerektirir. Bu memlekette
yapılan bütün darbelerin altında kimin parmağı olduğunu, kimlerin parmağı
olduğunu bu millet çok iyi biliyor.
Sayın
İnce konuşmalarında bize diyor ki: “Siz darbecisiniz.” Allah’tan kork be adam,
bunu nasıl söylersin? Bu memlekette 60 darbesini yapanlar bu memlekette
başbakan astılar. 2 tane bakanı çocuk davasından, şu, bu davasından astılar.
Bir kere kalkıp kınadınız mı şu Meclisin kürsüsünden? 70 darbesi, 80 darbesi…
Ağzınızı açıp bir şey söylediniz mi? 28 Şubat postmodern
darbesini bir kere eleştirdiniz mi? İkide bir 27 Nisan muhtırasında “Niye şunu
yaptınız, bunu yaptınız?” Yahu, 27 Nisan muhtırasında bu memleketin seçilmiş
Hükûmetine cunta generalleri ültimatom verirken
ağzınızı açıp da “Bu, bu Meclise karşı gelmektir. Bu Meclisin yani şurada
‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.’ yazan Meclisin kapısına kilit vurmak
isteniyor, bu Meclisin iradesine ipotek konmak isteniyor.” Bunu söylediniz mi,
hiç bu konuda bir şey söylediniz mi?
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Yaşar Büyükanıt hakkında niye o işlemi yapmıyorsunuz?
İBRAHİM
KORKMAZ (Devamla) - Ne dediniz? Darbe yapmayan generalleri kâğıttan kaplan
olmakla suçladınız. Sizin içinizde onlar, sizin içinizde. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Niye? Darbe yapamadılar diye veya yapmadılar diye,
demokrasiye bağlı kaldılar diye.
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Genelkurmay Başkanı hakkında niye işlem yapmıyorsunuz?
İBRAHİM
KORKMAZ (Devamla) - Halkın iradesinden bahsediyorsunuz. Diyorsunuz ki:
“Seçilmiş milletvekillerini niçin burada görmüyoruz?” Sizi insafa davet
ediyorum. Merve Kavakçı halk tarafından seçilmiş bir milletvekili değil miydi?
Bu Meclise gelip sizin aranızda olanlar, sizin zihniyetinizde olanlar, bu
Meclisin bu sıralarında “Dışarı, dışarı…” diye bağırdığında siz neredeydiniz?
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Amerika vatandaşı olduğu için buradan atıldı.
İBRAHİM
KORKMAZ (Devamla) – Geç onu sen! Geç onu sen!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Amerika vatandaşı olduğu için milletvekilliği düştü.
İBRAHİM
KORKMAZ (Devamla) – İçinizde 40 tane Amerikan vatandaşı vardır. Boş ver sen
onu.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Onu bilmiyorsunuz. Amerika vatandaşı olduğu için
milletvekilliği düştü.
İBRAHİM
KORKMAZ (Devamla) – Boş ver. Şurada, şurada… Şu Mecliste bütün Türkiye
seyretti. Bırakın siz onu.
Halkın
iradesini temsil etmiyor muydu?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Bilmiyorsunuz siz. Bakın, Anayasa uyarınca Meclis düşürdü
onu.
İBRAHİM
KORKMAZ (Devamla) – Ya ben şunu da merak ediyorum: Bu memlekette hiç cuntacı
yok mu? Bu memlekette darbeciler yok mu? Siz onların avukatı mısınız?
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – On senedir iktidarsınız daha baş
örtüsünü çözmediniz. Milleti kandırıp duruyorsunuz.
İBRAHİM
KORKMAZ (Devamla) – Sayın Başkanım, bu vesileyle 28 Şubat dönemindeki
duruşunuzdan dolayı da sizi bu kürsüden tebrik ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sağ
olun, var olun.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın İnce.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
14.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Düzce Milletvekili İbrahim Korkmaz’ın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle
şunu hatırlatayım: Bana doğru bakarak “Allah’tan kork.” dediniz. Bakın, ben
Allah’tan gerçekten korkarım, gerçekten korkarım. Kul hakkından korkarım.
Haramdan korkarım. Yetimin hakkına el uzatmaktan korkarım. Hatta hatta kendimi bazen sorgularım böyle, acaba bilmeden bir
haram yedim mi diye. Ben böyle bir kültürden geliyorum. Merak etme. Bundan hiç
kuşkun olmasın. Bilerek hiç kimsenin hakkını yemediğimi düşünüyorum. Kimsenin
hakkını gerçekten yemediğimi düşünüyorum.
ÖZCAN
ULUPINAR (Zonguldak) – Biraz önce benim hakkımı yediniz.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Öğretmenken bile öğrencilerin yazılı kâğıtlarını okurken sol
üst köşeye adını yazdırırdım, ataçla kapatırdım ki adlarını görmeyeyim,
etkilenmeyeyim diye çünkü bize öyle öğretmişti öğretmenimiz; demişti ki: “Adına
bakarsın işte Devrim’dir, Kürşat’tır, onun adından etkilenirsin. İşte
Şehmuz’dur, sen Diyarbakırlısındır ya da memleketin yerel bir ismidir, çok
sevdiğin kardeşinin ismidir, onun adını koymuşlardır, onu kaybetmişsindir, ona
fazla not verirsin, bunlara hep hayatımda dikkat etmişimdir. Birincisi bu.
İkincisi:
“Avukatı kim?” dediniz. Bakın, ben size tekrar söylüyorum. Ben belgeyi, bu
belgeyi bu kürsüden açıklayan kişiyim. Herhâlde siz geçen dönem yoktunuz. Size
söyleyeyim. Bakın, ben geçen dönem bu kürsüye çıktım, bir belge açıkladım.
Dedim ki: Kenan Evren’in avukatı sizin arkadaşınız.” Sayın milletvekili de
geldi bu kürsüye “Evet, ben avukattım, paramı aldım, avukatlığını yaptım.”
dedi. Bu belgeyi ben çıkardım. Bu kürsüden bunu ben açıkladım. Bu yalan değil
ki. İftira değil. Yani Kenan Evren’in avukatlığını… Bakın, burada avukat
arkadaşlarım var benim partimde.
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) – Ya savunma hakkı yok mu adamın? Ne biçim konuşuyorsun?
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Bu ülkede 650 bin kişiyi işkenceden geçirdi 12 Eylül
generalleri. İşkence yapıldı, tırnakları söküldü, insanlar öldü, o darbeyi
yapan Kenan Evren’di, bizi darbecilikle suçlayacaksın, sonra senin arkadaşın
Kenan Evren’in avukatlığını yapacak, biz darbeci olacağız, sen özgürlükçü
olacaksın. Olur mu böyle bir şey! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Olur mu böyle bir şey! Olur
mu böyle bir şey!
Şimdi,
bakın, değerli arkadaşlarım, bir diğeri 80’de hiçbiriniz içeri alınmadınız ki
siz. Bir de şöyle dediniz: “70 darbesi de…” 70’teki darbe değildi bir kere. O
darbe değildi. O muhtıraydı.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Nasıl darbe değil!
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlarım, bu zeytinyağı gibi üste çıkmaktır
işte. Darbelerde bizim partimiz kapatılmış, Cumhuriyet Halk Partisi kapatılmış,
Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı zorunlu ikamete gönderilmiş…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
İNCE (Devamla) - ...mallarına el konulmuş; siz gelmişsiniz, Kenan Evren’in
avukatlığını yapmışsınız. Konuşacak hiçbir şeyiniz yok sizin. (CHP sıralarından
alkışlar)
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) – Sayın Başkan, bir şey açıklayayım.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87)
(Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN
– Şahıslar adına son söz Hatay Milletvekili Sayın Adem
Yeşildal, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ADEM
YEŞİLDAL (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 88 sıra sayılı 2010
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerine
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
Sayın Maliye Bakanımıza duble yollarla ilgili bir soru
yöneltildi, onu cevaplama imkânları olmadı süre yetersizliğinden. Ben bir
istatistiği sizlerle paylaşmak istiyorum: AK PARTİ öncesinde Türkiye
Cumhuriyeti’nde tam elli yedi tane hükûmet görev aldı bildiğiniz gibi. Yetmiş
dokuz yılda 6.101 kilometre duble yol yapılmıştı. AK
PARTİ İktidarında dokuz yılda tamı tamına bunun üzerine 15.126 kilometre duble yol yapılmıştır. Bilgilerinize sunarım.
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Yeni şeyler anlatın, yeni şeyler, bunları 50 defa
tekrarladınız!
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – Bunları milletimiz gayet iyi biliyor.
2012
yılı bütçe görüşmeleri küresel krizin etkilerinin devam ettiği, başta
Yunanistan, İtalya ve İspanya olmak üzere neredeyse tüm Avrupa ülkelerinin
derinden etkilendiği bir dönemde gerçekleşmektedir. Bu kriz dünyada ve
Avrupa’da o kadar derinleşmiştir ki ekonomik kriz siyasal krizlere dönüşmüş ve
hatta euro bölgesinin geleceği tartışmaya açılmış ve
bu birliğin dağılabileceği konuşulmaya başlanmıştır. Türkiye bu süreci… Dünyayı
sarmalayan bu kriz döneminde Türkiye, ekonomisini sağlam zeminlere oturtarak,
popülist politikalardan kaçınarak, bütçe disiplininden asla taviz vermeyerek,
akılcı ve etkin politikalarla hem bu krizden en az etkiyle çıkmış hem de bu
krizi bir fırsata çevirmiş, bu dönemi de tam bir kalkınma dönemi hâlinde tarihe
not ettirmiştir. Bu tespit bizim tespitimiz değildir, uluslararası finans
kuruluşlarının ve bu ekonomik darboğazda olan birlik ve ülkelerin tespitidir.
Almış olduğu ekonomik tedbirler sayesinde Türkiye dünyanın gıptayla baktığı bir
ülke hâline gelmiş ve son verilere göre büyümede dünya 1’incisi hâline
gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, 2012 yılı bütçesi ve geçmiş bütçelerimiz dikkatle
incelendiğinde, kamu yatırımlarının her seferinde katlanarak artırıldığı ve
rekor üzerine rekorlar kırıldığı, özel sektörün önünün açıldığı, çalışanın
hiçbir şekilde enflasyona ezdirilmediği, esnafın ve çiftçinin sürekli desteklendiği,
eğitimde, sağlıkta, dış politikada, sosyal politikalarda, altyapı-üstyapı
yatırımlarında, ekonomide, adalette ve her alanda 2002 Türkiye’sine göre fersah
fersah mesafe almış bir Türkiye olduğu görülecektir. Bu
başarı AK PARTİ’nin milletiyle omuz omuza vererek
yakalamış olduğu bir başarı öyküsüdür.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu kürsünün ne anlama geldiğini, millî
iradenin tecelli ettiği bu çatı altında bulunmanın ne gibi mesuliyetler
getirdiğini bilen bir milletvekiliyim. Peşinen şunu ifade etmek isterim: Kürsü
serbestisine ve başta muhalefet partileri olmak üzere herkesin eleştiri hakkına
yürekten inanmaktayım. Bununla birlikte, eleştiri hakkının kötüye
kullanılmamasının da gerekliliğini ifade etmek durumundayım. Konu derinlemesine
irdelenmeden, konunun uzmanlarıyla konuşulmadan ve içeriği doldurulmadan
eleştiriler yapılmaktadır. “AK PARTİ yapmışsa kesin yanlıştır ve karşı çıkmak
gerekmektedir.” gibi toptan retçi bir zihniyet, açık ve net ifade ediyorum,
seçmen tarafından da teveccüh edilmeyen bir tarzdır, net olarak ifade ediyorum.
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Siz hata yapar mısınız?
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – Allah aşkına, şimdi size soruyorum: İktidarda olan AK
PARTİ eğer milletin dertlerine, sıkıntılarına çözüm olamamışsa… Kurulduğu günden
bugüne kadar girdiği her seçimde açık ara birinci olmaktadır, milletin
teveccühüyle bu noktaya gelmektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türk
siyasi tarihinde, değerli dostlar, bildiğiniz gibi, AK PARTİ’miz,
ilk defa, girmiş olduğu üç milletvekili seçiminde de, ilk defa, oy oranını
artırarak tek başına iktidara gelmiştir. İki tane referandum yapıldı bu ülkede,
milletimizden AK PARTİ geçer notu almıştır. İki yerel seçimde de açık ara
birinci olmuştur. Bunlar sizin için bir şeyler ifade etmiyor mu?
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Bunları hep dinledik biz. Bir cümle ekler misiniz?
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) - Son kamuoyu yoklamalarına gelince: Bakın 12 Haziran
seçimlerinden… Ekliyorum…
BAŞKAN
– Sayın Işık, rica ediyorum. Sayın Işık…
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – 12 Haziran seçimlerinden bugüne değerli dostlar…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Bir cümle ekler misiniz?
BAŞKAN
– Yapmayın ya.
E
ne yapalım canım?
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – Son altı ayda kamuoyu yoklamaları…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Yeşildal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın
Doğru…
REŞAT
DOĞRU (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Portföy
C sistemi içerisinde bulunan Turhal Şeker Fabrikaları gibi fabrikalar özelleşme
kapsamında satılıyor. Halk bu satışa karşıdır. Ancak satış onaylanırsa
fabrikanın çalışması için satış protokolünde bir hüküm koyacak mısınız? Yoksa
Tokat Sigara Fabrikasının kapanması gibi Turhal Şeker Fabrikası da satıştan bir
müddet sonra kapanacak mıdır?
İkinci
sorum olarak: Fransa’da soykırımla ilgili meclislerinden karar çıkartıyorlar.
Milletimiz tarihin hiçbir döneminde katliam, soykırım yapmamıştır. Bulunduğu
her yerde insani değerlere saygılı olmuştur. Aldıkları kararı şiddetle
kınıyorum. Siz Hükûmet olarak bununla ilgili neler yapacaksınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Işık…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bildiğiniz gibi, her türlü vergisini ödedikleri hâlde kahvecilerimiz
KOSGEB kredilerinden yararlandırılmamaktadır, kahveci esnafı. Bunların kodu
olmadığı için, kodları bulunmadığı için bu krediden yararlanamıyorlar. Bu
sorunu çözerseniz minnettar olacaklar. Özetle bunu dile getirmek istedim.
İkincisi:
14.12.2011 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’yla Van deprem bölgesinde çalışanlara
ve ayrıca deprem nedeniyle hayvanı zarar görenlere bazı ilave haklar
getirilmiştir ancak aynı durumdaki Simav depreminden zarar görenlere bu haklar
getirilmemiştir. Aynı kapsama bunu alabilir miyiz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Aslanoğlu…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, öncelikle burada cevap
hakkı olmayan bir belediye başkanını suçlamanın üzüntüsünü yaşıyorum. Bu
nedenle 1998 yılında Devrek’te önemli derecede büyük hasar olan sel olayında
Devrek’i yeniden inşa eden belediye başkanının önünde saygıyla eğiliyorum bir
kere ve çok küçük bir borçla devretmiştir. Acaba şimdiki borç ne kadardır? Bir
kere bunu soruyorum.
İki:
Sayın Bakanım, il özel idarelerine verdiğiniz paylarda haksızlık vardır.
Örneğin, İstanbul iline veriyorsunuz, en yüksek nüfusa sahip Bağcılar, belki
verdiğiniz paranın hizmet olarak yüzde 1’ini alamıyor. Ayrıca, örneğin,
Silivri, Çatalca ilçelerimizin çok geniş arazileri var, çok geniş hizmet yapmak
zorundadır ama burada bir haksızlık vardır. Bu, şu anda uygulanan kat sayı
hizmete yönelik değildir. En yüksek nüfusa sahip Bağcılar en düşük hizmeti
almaktadır, bir de Çatalca ve Silivri...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Erdoğan…
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, yılbaşından önce çek mağdurlarına bir müjdeniz olacak mı?
İkinci
sorum: Japon Yeni ile kredi kullananlar, Hükûmetinizin çıkardığı bir kanun
nedeniyle mağdur olmuşlardır. Bunların mağduriyetini gidermeyi düşünüyor
musunuz?
Üçüncü
sorum: Başta inşaat sektörü olmak üzere, geçici işlerde çalışan veya çeşitli
sebeplerle işine ara veren SSK’lılar yeteri kadar prim ödeyemedikleri için
emekli olamamaktadırlar. Bunların mağduriyetlerini gidermek için bir düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Akova…
AYŞE
NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Balıkesir’in turizm açısından en önemli bölgesi olan
Burhaniye, Ören, Ayvalık, Akçay, Altınoluk, Zeytinli, Altınova, Küçükköy, Sarımsaklı, Güre’nin de içinde yer aldığı Körfez
bölgemizin normal kışlık nüfusu 250 bin civarında olup turizm sezonu
canlandığında yazlık nüfusu 5-6 katına çıkmaktadır. Ulaşımı sağlayan Balıkesir
Körfez yolu çok bozuk olup uzun zamandır bitirilmesi sabırla beklenmektedir.
Balıkesir Körfez yolunun ne zaman bitirilmesi düşünülmektedir, ne zaman
bitirilmesi planlanmaktadır?
Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 120’nci maddesine göre dava açılırken yargılama
harç, bilirkişi, tanık, keşif ücretleri peşin yatırılmaktadır, aksi hâlde dava
reddedilmektedir. Ancak bankalar ve yabancı şirketler, varlık şirketleri,
Bankacılık Kanunu’nun 132’nci maddesine göre muaf tutulmuştur. Bu, eşitlik
ilkesine aykırılık teşkil etmez mi?
BAŞKAN
– Sayın Dibek…
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, geçtiğimiz gün, açılımdan sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir
Atalay’ın bir açıklaması oldu, basına da düştü: “Habur’u şimdi savunuyorum,
devamı da gelecek.” dedi. Bunu ben okuyunca şöyle bir şey anladım: Yine bu
teröristler dağdan gelecekler Habur’a, hâkim ve savcıları bizler helikopterle
oraya götüreceğiz, işte bu teröristler “Biz pişman değiliz.” diyecekler ama
kendileriyle ilgili herhangi bir işlem yapılmayacak, tutuklanmayacaklar,
serbest bırakılacaklar, böyle bir şey anladım. Yanlış mı anladım acaba? Bu
konuda siz ne düşünüyorsunuz?
BAŞKAN
– Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Müsaade
ederseniz birinci sorudan başlayacağım. Turhal’daki şeker fabrikası Portföy
C’de. Bu şeker fabrikasının 320 bin tonluk bir kotası var. Özelleştirmede beş
yıl boyunca üretimin devamı için bir şart olacak, bu şartın bir teminatı olarak
da yatırımcıdan ilave bir teminat alınacak. Burada arkadaşların bana verdiği
bilgiye göre ilave teminat 75 milyon dolar civarında bir rakam. Yani, ben bütün
Portföy C için mi, yoksa sadece bunun için mi bilmiyorum ama bana söylenen
rakam bu.
Özetle,
arkadaşlar, dün de söyledim bugün de söyledim, şeker fabrikalarının gerçekten
daha etkin, verimli kullanılması için bu karar zamanında verilmiş. Bakın -yani
geçmişe dönmek için söylemiyorum- aslında birçok özelleştirme için yıllar önce,
90’lı yıllarda, 2000’li yılların başında bu kararlar verilmiş, biz gelmişiz
uygulamışız, uyguluyoruz. O günkü hükûmetler de bunu doğru bulmuşlar, biz de
doğru buluyoruz. Mesele bunu doğru yapmak, mesele bu üretimi devam ettirmek,
mesele Türkiye'nin dünya standartlarında şeker üretimi, yani verimli bir
şekilde, maliyeti düşük bir şekilde vatandaşımıza şeker vermesi, hatta ihracat
yapmasıdır. Şimdi derdimiz bu, inşallah, o çerçevede yapılacak.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, ben de Fransa’nın tutumunu şiddetle kınıyorum. Yani,
vatandaşımız bu konuda çok hassastır, vatandaşımız ne yapacağını bilir. Geçen
gün bana soruldu, ben dedim ki: Hükûmet olarak biz bir şeye önayak olamayız
çünkü uluslararası kurallar var ama vatandaşımız hassasiyetlere sahiptir.
Fransa, ben inanıyorum ki ileride bütün bu kararları geri alacak, ben buna
inanıyorum çünkü Türkiye'nin ekonomisi güçlendikçe, kendi birlik ve
beraberliğini korudukça, Türkiye güçlendikçe... Siz göreceksiniz, yani Fransa
gibi ülkelerin zamanı geçti. Yani Avrupa artık ihtiyar, bunlar zemin
kaybediyorlar. Zemin kazanan kim? Türkiye, Rusya, Hindistan,
Çin. Dünya çok hızlı değişiyor. Gün gelecek bunlar pişman olacaklar ve o
meclislerinden bu kararları belki geri almak zorunda kalacaklar. Ben buna
inanıyorum ama yeter ki bir olalım, beraber olalım, başarılı olalım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın
Işık, bu kahveci esnafımızın KOSGEB kredisinden yararlanamaması hususunu, yani
daha doğrusu bu hususu, yararlanamamasının düzeltilmesi hususunu ilgili
bakanımıza ileteyim. Benim alanım değil.
Değerli
arkadaşlar, Van depreminde birtakım tabii ki yardım kampanyaları yapıldı,
memurlara yönelik bir adım attık. Aslında Simav depreminde de bana bu konu
iletilseydi, samimi olarak söylüyorum, aynı şeyi yine yapardım. Dolayısıyla...
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Meclis açıldığından beri bunu söylüyorum Sayın Bakanım.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, bakalım...
Değerli
arkadaşlar, bana yeni söylüyorsunuz, bu soru-cevap kısmında söylüyorsunuz.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Hayır, daha önce çok duyurdum.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, bir de tabii ki bakın, Simav’da farklı
olarak... Şunu da söyleyeyim bakın, belediyelere biz yardım yaptık. Ben,
oradaki Valimize, hatta sınıf arkadaşım benim, dedim ki: Git, lütfen bak,
nerede ne zarar varsa bana bildir. Ben o zararları karşılayayım. Ve nitekim de
belediyelerimize bu anlamda yardımcı da olduk. Devlet olarak da birçok katkıda
bulunmuşuz, yaraları sarmışız. Ha, oradaki çalışanlarımıza bir ek ödeme konusu
gündemde. Ben, onu da, çalıştırayım arkadaşları, gerekirse onu da yaparız.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Çok iyi olur.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Yani burada, lütfen, şöyle, Van’da şöyle oldu,
Hükûmet şöyle bir tavır içerisine girdi; Simav’da şöyle oldu, Hükûmet... Böyle
bir şey yok. Yani o konuda yanlış bir anlaşılma olmasın.
Şimdi,
ben Devrek Belediyesinin şu andaki borcunu ezberden bilmiyorum. Dolayısıyla
arkadaşlar bulurlarsa sizinle paylaşayım. İl özel idarelerinin paylarının
haksız dağıtıldığını söylüyorsunuz. Şimdi, değerli arkadaşlar…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan ben söylüyorum: 2 milyon, 3 milyona
devredildi.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bravo, tebrik ediyorum.
Şimdi,
şöyle bir şey arkadaşlar, bakın il özel idarelerinin paylarının nasıl
dağıtılacağı kanunla belirlenmiş. Bu kanun Meclisimiz tarafından kabul edilmiş.
Yani Maliye Bakanı olarak ben sadece aracıyım. Ha, bunu düzeltelim diyorsanız,
daha iyi yapalım, mesela yaz-kış nüfusu değişen yerler var, bir sürü sorun var,
büyükşehirler var, şunlar, bunlar var ve bunlar Meclise geldiği zaman
tartışalım, daha düzgün…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakan.
8’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Sayın
İbrahim Korkmaz burada mı?
Şimdi,
Sayın Korkmaz, demin yaptığınız konuşma esnasında Sayın Merve Kavakçı’dan
bahsederken Sayın Tanal size laf atmış “Amerikan vatandaşı, Amerikan
vatandaşı.” diyerek. Siz de ona “Sizin içinizde de en az 40 tane vardır.” diye
bir cümle sarf etmişsiniz. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin içinde yer
alabilmek için bir başka ülkenin vatandaşı olma hakkı yok biliyorsunuz, sadece
Türk vatandaşı olma şartı var. (Gürültüler) Bir saniye, dolayısıyla bu sözünüzü
düzeltirseniz ben 9’uncu maddeyi… Oradan söyleyin, kayıtlara geçecek.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Düzce Milletvekili İbrahim
Korkmaz’ın, “İçinizde 40 tane Amerikan vatandaşı vardır.” şeklindeki ifadesini
hakaret manasında söylemediğine ve sözünü geri aldığına ilişkin açıklaması
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) – Sayın Başkanım, benim kastettiğim şey…
(CHP
sıralarından “Duyamıyoruz” sesleri)
BAŞKAN
– Peki, açacağım.
Sayın
Korkmaz oturun.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – “İçinizde 40 tane Amerikan vatandaşı vardır.” “İçinizde 40 tane
Amerikan vatandaşı var.” diyor.
ADNAN
KESKİN (Denizli) – Adam özür dilerken hakaret ediyor ya. Böyle bir şey mi olur?
Özür dilerken hakaret ediyor.
BAŞKAN
– Şimdi, Sayın Keskin şu anda açıyorum.
ADNAN
KESKİN (Denizli) – Sayın Başkanım, özür dilerken hakaret ediyor, CHP
zihniyetinden bahsediyor. Bu nasıl bir özür dileme?
BAŞKAN
– Sayın Keskin, şu anda, ben duyamadığım için açtım.
ADNAN
KESKİN (Denizli) – Yani aklını kiraya veren beyinsizler, CHP zihniyeti diye bir
cümle var burada, hepimize suçlama var.
AHMET
YENİ (Samsun) – Sen de hakaret ediyorsun.
ADNAN
KESKİN (Denizli) – Ederim tabii o ederse.
AHMET
YENİ (Samsun) – Edemezsin! Sen nasıl edeceksin!
ADNAN
KESKİN (Denizli) – Ederim o ederse.
AHMET
YENİ (Samsun) – Et bakayım!
ADNAN
KESKİN (Denizli) – Ederim.
BAŞKAN
– Sayın Keskin, daha ne dediğini…
AHMET
YENİ (Samsun) – Ayıp, ayıp! Tecrübeli milletvekilisin!
ADNAN
KESKİN (Denizli) – Saygısızlık yapma! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Sayın Keskin… Sayın Keskin…
ADNAN
KESKİN (Denizli) – “Cumhuriyet Halk Partisi zihniyeti” diyor…
BAŞKAN
– Sayın Keskin, ben Sayın Korkmaz’ın söylediklerini işitemediğim için, şimdi
mikrofonunu açtım…
ADNAN
KESKİN (Denizli) – Ben işitiyorum Sayın Başkan, “CHP zihniyeti” diyor… Bir
hakaret yaptı, bir daha hakaret ediyor.
BAŞKAN
– Tamam da şimdi…
ŞUAY
ALPAY (Elâzığ) – Sayın Başkan “Aklını kiraya veren beyinsizler” ifadesi bu
arkadaşlara ait, hangisi hakarettir, düzeltmeyi ve özür dilemeyi de kendisi
yapsın!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Arkadaşlar, hep beraber dava ederiz. Kim beyinsiz anlaşılır
o zaman!
BAŞKAN
– Ben, Sayın Korkmaz’ın…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın İnce…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın İdare Amiri AK PARTİ Grubuna dönerek,
bir arkadaşımızın yaptığı amacını aşan bir konuşmayı “Aklını kiraya veren
beyinsizler” diye ifade ediyor. Lütfen sözünü geri alsın!
BAŞKAN
– Mesela onu da duymadım, şimdi ikisine birden söz vereceğim.
ADNAN
KESKİN (Denizli) – O alsın, ben alırım geriye!
BAŞKAN
– Bugün nasıl bir şey var milletvekili arkadaşlarımızda, kimse kimseyi
dinlemiyor, üstüne üstlük beni de dinlemiyorsunuz! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ben duymuyorum.
Şimdi,
Sayın Korkmaz, rica ediyorum sizden, bu “40 Amerikan Vatandaşı Cumhuriyet Halk
Partisinin içinde var.” sözünüzü düzeltin.
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) – Sayın Başkanım, öncelikle şunu söylemek istiyorum. İkinci bir
ülke vatandaşı olmak ne zamandan beri hakaret meselesi oldu, ben onu
anlayabilmiş değilim doğrusu.
BAŞKAN
– Hayır, hayır, Meclis grubunda olamaz. Şimdi, lütfen düzeltin.
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Bir
kere bu sözü ben hakaret manasında söylemedim, oradaki laf atan arkadaş bunu
hakaret olarak kendisi algılıyor ve bu şekilde bir şey söyledi. Ben hiçbir
şekilde bunu hakaret manasında söylemiş değilim, birincisi.
İkincisi,
ben Cumhuriyet Halk Partisi veya o dönemin CHP zihniyeti içerisinde, o
zihniyetteki insanlar içerisinde Amerikan vatandaşı olabilir diye, o manada
söyledim ben bu lafı, ama arkadaşlar bunu eğer hakaret olarak algılıyorlarsa,
ben sözümü geri alıyorum, ama bu bir hakaret değil. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Tamam.
Sayın
Keskin, sizinkini de açıyorum.
4.- Denizli Milletvekili Adnan
Keskin’in, “Aklını kiraya veren beyinsizler.” şeklindeki ifadesinden dolayı
özür dilediğine ilişkin açıklaması
ADNAN
KESKİN (Denizli) – Sayın Başkan, ben hakaret etmedim. Ben hakaret etmedim. Ben
sadece arkadaşımız “CHP zihniyeti” deyince, yani bir cümle söyledim, ben de
özür dilerim kendisinden.
BAŞKAN
– Tamam, halloldu, tamamdır.
Teşekkür
ederim her ikinize de.
Şimdi,
daha evvel…
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – Sayın Başkan, siz de Meclisteydiniz. Merve Kavakcı ikinci vatandaşlığı olduğu için değil, baş örtüsü olduğu için bu Meclisten atıldı. Bunun
düzeltilmesini istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Merve Kavakcı’nın atılıp atılmamasıyla ilgili
değil konu. Sadece bir arkadaşın Sayın Korkmaz’a laf atması neticesinde onun
ona verdiği cevapla alakalı bir konu.
Şimdi,
Allah rızası için siz de germeyin ekstradan.
Sayın
Keskin de söyledi, o da söyledi.
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – Doğruyu öğrenmeye çalışıyoruz.
BAŞKAN
– Konu o konuyla alakalı değildi. Sayın Korkmaz’ın Cumhuriyet Halk Partisiyle
ilgili sözlerine zaten Grup Başkan Vekili Sayın Muharrem İnce cevap verdi.
Dolayısıyla, şimdi “40 kişi” yi de düzelttikten
sonra, mümkünse şu 9’uncu maddeyi, arzu ederseniz, izin verirseniz,
müsaitseniz, okutayım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87)
(Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN
- 9’uncu maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE
9- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
– Madde hakkında söz talebi yoktur.
9’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bu
arada, sayın milletvekilleri, tutanak tutan arkadaşların bile kafasını
karıştırdınız bugün.
Sayın
milletvekilleri, böylece 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın maddeleri kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylama yarınki birleşimde son konuşmalardan sonra yapılacaktır.
Programa
göre bütçenin tümü üzerindeki son konuşmaları ve 2012 yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın açık oylamalarını yapmak için 21 Aralık 2011 Çarşamba günü saat
14.00’te toplanmak üzere Birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı
geceler diliyorum hepinize.