Yasemin KARADENİZ Normal 25669 2 2 2012-02-14T07:59:00Z 2012-02-14T07:59:00Z 104 61739 351915 2932 825 412829 14.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

 

DÖNEM: 24

 

 

                                                     CİLT: 9                     YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

43’üncü Birleşim

20 Aralık 2011 Salı

 

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

 

 

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

 

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87)

 

 

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88)

 

 

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, TBMM’de bulunan Muhafız ve Tören Taburunun görevlerinin polise devredilmesine ilişkin açıklaması

2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Fransa’nın tutumunu eleştiren bildirinin okunması sırasında neden ayağa kalkmadığına ve Genel Kuruldan özür dilediğine ilişkin açıklaması

3.- Düzce Milletvekili İbrahim Korkmaz’ın, “İçinizde 40 tane Amerikan vatandaşı vardır.” şeklindeki ifadesini hakaret manasında söylemediğine ve sözünü geri aldığına ilişkin açıklaması

4.- Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in, “Aklını kiraya veren beyinsizler.” şeklindeki ifadesinden dolayı özür dilediğine ilişkin açıklaması

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

 

1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, partisine ve Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, İzmir Milletvekili Nesrin Ulema’nın, şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul Milletvekili Oktay Saral’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

10.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, partisine sataşması nedeniyle konuşması

11.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

12.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

13.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

14.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Düzce Milletvekili İbrahim Korkmaz’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine uygun söz vermediği gerekçesiyle Başkanın tutumu hakkında

 

VII.- BİLDİRİLER - DEKLARASYONLAR

1.- Başkanlığın, sözde Ermeni soykırımını reddedenlerin cezalandırılmasını öngören teklifin Fransa Ulusal Meclisinde görüşülecek olmasının vahim, kabul edilemez ve tarihî bir hata olduğu; Türk halkını derinden yaralayan, Türk tarihini tek taraflı bilgilere dayanarak karalayan ve bu haksızlığa karşı kendini savunma hakkını elinden alan kanun teklifinin gündeme getirilmesini şiddetle kınadığına  ilişkin bildirisi

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, kalkınma ajanslarının faaliyetleri, bütçeleri ve personelinin niteliklerine ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/1104)

2.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun, uzman yardımcılığı mülakat sınavlarına ve bu sınavlara yapılan itirazlara ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/1282)

3.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun, uzman yardımcılığı mülakat sınavlarına ve bu sınavlara yapılan itirazlara ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/1284)

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Orta Asya ve Arap ülkelerine yapılan ihracatın teşvik edilmesi ve öğrenci değişimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1298)

5.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, tarihî Topçamlar Tabyaları’na ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/1362)

6.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş’ta yapılan ve yapılması planlanan yatırımlara ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/1382)

7.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Akhisar Organize Sanayi Bölgesinin altyapı çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/1485)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak dört oturum yaptı.

 

2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/470) (S. Sayısı: 87) ve 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) görüşmelerine devam edilerek, maddeleri kabul edildi.

 

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Deprem Yönetmeliği’ne aykırı yapılanmanın Van ve Erciş’te meydana gelen depremlerde önemli hasarlara neden olduğuna ve Türk Harb-İş Sendikasının açtığı “Gelir ve vergi dağılımında adalet istiyoruz” kampanyasına Maliye Bakanının dikkatini çekmek istediğine,

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, konuşması sırasında kullandığı cümlenin amacını aşan bir cümle olmadığına,

Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, yaptığı bir açıklamayı İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın yanlış yorumladığına,

İlişkin açıklamada bulundular.

 

Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif eden Seyşeller Ulusal Meclisi Başkanı Doktor Patrick Herminie’ye Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

 

Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in partisine,

Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin grubuna,

Bursa Milletvekili Aykan Erdemir, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin şahsına,

Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in şahsına,

Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın partisine,

Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Adana Milletvekili Ümit Özgümüş’ün partisine,

Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün grubuna,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün partisine,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün grubuna,

Mardin Milletvekili Ahmet Türk, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın şahsına,

Adana Milletvekili Ümit Özgümüş, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün şahsına,

Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Adana Milletvekili Ümit Özgümüş’ün partisine,

Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün grubuna,

Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın şahsına ve partisine,

Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin şahsına,

Sataşmaları nedeniyle konuşma yaptılar.

 

Alınan karar gereğince 20 Aralık 2011 Salı günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 22.24’te son verildi.

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Mustafa HAMARAT

 

Muhammet Bilal MACİT

 

Ordu

 

İstanbul

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

II.- GELEN KÂĞITLAR

No: 51

20 Aralık 2011 Salı

Teklifler

 

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk'ün;  05.02.1972 Tarih ve 1586 Sayılı "Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair Kanunun" Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/203) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.11.2011)

2.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/204) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.11.2011)

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; 21.06.1927 Tarih ve 1111 Sayılı Askerlik Kanunu, 22.05.1930 Tarih ve 1632 Sayılı Askeri Ceza Kanunu ile 26.09.2004 Tarih ve 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun Kimi Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi (2/205) (Adalet ve Milli Savunma Komisyonlarına ) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2011)

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; 23.10.2011 Tarihinde Van İli ve Erciş İlçesinde Meydana Gelen Depremlerden Zarar Görenlerin Vergi Borçları ve Vergi Cezalarının Terkini Hakkında Kanun Teklifi (2/206) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2011)

5.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun; Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/207) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2011)

6.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin; 14/7/1965 Tarihli ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/208) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2011)

7.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve 23 Milletvekilinin;  Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/209) (İnsan Haklarını İnceleme ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.12.2011)

8.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/210) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.12.2011)

Raporlar

1.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 112)  (Dağıtma tarihi: 20.12.2011) (GÜNDEME)

2.-Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 2 Milletvekilinin, 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 9 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/536, 2/35, 2/199) (S. Sayısı: 113)  (Dağıtma tarihi: 20.12.2011) (GÜNDEME)

No: 51’e Ek

20 Aralık 2011 Salı

Teklif

1.-  Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,  Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi) (2/211) (Adalet; Anayasa; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; İçişleri; Plan ve Bütçe ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2011)

Rapor

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi ve Vergi Kaçakçılığını Önleme Anlaşması ile Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/526) (S. Sayısı: 111) (Dağıtma tarihi: 20.12.2011) (GÜNDEME)

       

 

  


20 Aralık 2011 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

III.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (x)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, dünkü birleşimde, maddelerin oylaması tamamlanmış bulunan 2012 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylama yarınki birleşimde son konuşmalardan sonra yapılacaktır.

Şimdi, 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Tasarısı’nın 1’inci maddesini tekrar okuttuktan sonra oylarınıza sunacağım.

2010 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI

Gider bütçesi

MADDE 1- (1) 5944 sayılı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 281.907.405.110 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere 17.799.895.100 Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara 1.949.287.082 Türk Lirası,

ödenek verilmiştir.

(2) 2010 yılı merkezi yönetim konsolide ödenek toplamı 286.981.303.810 Türk Lirasıdır.

(3) Kanunların verdiği yetkiye dayanarak yıl içerisinde eklenen ve düşülen ödenekler sonrası merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2010 yılı bütçe giderleri toplamı 288.191.563.587,45 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2010 yılı bütçe giderleri toplamı 20.069.022.550,19 Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2010 yılı bütçe giderleri toplamı 1.794.151.438,17 Türk Lirası,

olarak gerçekleşmiştir.

(4) 2010 yılı merkezi yönetim konsolide bütçe gideri toplamı 294.358.723.518,41 Türk Lirasıdır.

BAŞKAN – 1’inci maddeyi daha evvel kabul edilen cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Vural.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, TBMM’de bulunan Muhafız ve Tören Taburunun görevlerinin polise devredilmesine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkarılan bir kanunla Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle Piyade Üsteğmen İsmail Hakkı Tekçe tarafından 18 Temmuz 1920 tarihinde dokuz mangalı olarak kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Muhafız Taburu geçtiğimiz günlerde kaldırılmıştır.

Bu kaldırılan taburun ilginç bir hikâyesi vardır, bunu paylaşmak istiyorum. Ateşten günlerin yaşandığı, Türk İstiklal Savaşı’nın tüm şiddetiyle devam ettiği günlerde, Londra Barış Konferansı’nın önerilerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetince reddedilmesi üzerine itilaf devletlerinin isteklerini zorla Türklere kabul ettirmekle görevlendirilen Yunanlılar, Bursa üzerinden Eskişehir’e, Uşak üzerinden Afyon’a doğru 23 Mart 1921’de saldırıya geçerler. Yunanlıların Bilecik’i ve Uşak’ı ele geçirmeleri üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Muhafız Taburu cepheye gönderilir. Bu tabur, orada kahramanca çarpışan Mehmetçik’in gücüne güç katar ve Türk kuvvetleri saldırıya geçerek Yunan saldırısını püskürtür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Çok hızlıca bitirirsek...

OKTAY VURAL (İzmir) – İşte,  o Muhafız Taburu İstiklal Savaşı’nda ifa ettiği görevi doksan bir yıl boyunca Türk milletinin hizmetinde Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında da yerine getirmiştir. Bugün doksan bir yıllık görev sona ermiş bulunmakta. Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatlarıyla kurulan tıpkı Gazi Meclis gibi gazi olan Muhafız Taburunun hizmetlerinden dolayı bugüne kadar görev yapmış komutanlarına ve kahraman erlerine teşekkür ediyorum.

Türk milletinin egemenliğini temsil eden ve onu korumak için Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan bütün komutanların ve erlerin hatıralarında bu hatıralar yaşayacaktır. Türk milletinin bağrından çıkan Türk ordusu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi varlığının ayrılmaz bir parçası olarak şan ve şerefle hizmet etmeye devam edecektir.

Görevi devralan polislerimiz de milletimizin egemenliğini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi varlığına emanet olmuşlardır, hoş geldiler diyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

III.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (Devam)

BAŞKAN – 2’nci maddeyi okutuyorum:

Gelir bütçesi

MADDE 2- (1) 5944 sayılı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (B) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin gelirleri 231.235.584.000 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin gelirleri 4.898.274.700 Türk Lirası öz gelir, 13.386.485.400 Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam 18.284.760.100 Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 1.949.287.082 Türk Lirası, olarak tahmin edilmiştir.

(2) 2010 yılı merkezi yönetim konsolide bütçe gelir tahmini toplamı 236.794.347.700 Türk Lirasıdır.

(3) Merkezi yönetim kesin hesap gelir cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2010 yılı net bütçe gelirleri toplamı 246.869.332.645,47 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2010 yılı net bütçe gelirleri toplamı 20.937.531.582 Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2010 yılı net bütçe gelirleri toplamı 1.892.751.661,75 Türk Lirası,

olarak gerçekleşmiştir.

(4) 2010 yılı merkezi yönetim konsolide bütçe geliri toplamı 254.277.435.358,21 Türk Lirasıdır.

BAŞKAN – Madde hakkında gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın Namık Havutça’ya aittir.

Sayın Havutça yok mu?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın İsa Gök konuşacak efendim.

BAŞKAN – Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Ben joker konuşmacı olarak çıktım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe görüşmeleri sonlanıyor artık, bir sorun daha aşılıyor ama esasen AKP Grubu bilerek veya bilmeyerek Türkiye'yi bir kaosa sürükledi. Şöyle ki yaz aylarına girdiğimizde belki de çıkan kanunları, yasama organının çıkarttığı kanunları onaylayacak bir Cumhurbaşkanı bulunamayabilecek. Zira, öyle bir nokta oldu ki Sayın Cumhurbaşkanını da, Sayın Başbakanı da bu zor duruma düşüren, bu kaosu yaratan doğrudan AKP Grubunun hukukçu kurmaylarıdır. Net olarak söylüyorum. AKP Grubunun hukukçu kurmayları, Cumhurbaşkanını da, Başbakanı da zor bir duruma düşürmüştür. Yetmiyormuş gibi Sayın Başbakanın önüne sorunu çözmek için getirilen öneriler, aslında sorunu daha da büyütecek önerilerdir. Âdeta beş yıl mı, yedi yıl mı kargaşasında, bir bombayı Sayın Başbakanın kucağına AKP Grubu bırakmıştır. “Kararı Sayın Başbakan verecek.” demişlerdir, hukuki bir cevabı siyasi makama tevdi ederek Sayın Başbakanı kucağında bombayla yalnız bırakmışlardır. Biraz geçmişe gidelim ve hukukçu arkadaşlar biraz hatırlasınlar neler olduğunu.

Arkadaşlar, 21’inci Dönemde, 31 Mayıs 2007 tarihinde -Sayın Mehmet Ali Şahin orada bulunuyor- Meclis bir Anayasa değişikliği kanunu çıkardı, 5678 sayılı Yasa. Bu yasa daha önce çıktı. O dönemde Cumhurbaşkanı Sayın Sezer veto etmişti. 21’inci Dönem Parlamentoya iade olarak geldi, Parlamento aynen kabul etti, gitti.

Arkadaşlar, bu değişiklikte değiştirilen üç ana grup vardı:

1) Milletvekilliği süresinin beş yıldan dört yıla indirilmesi,

2) 367 krizi denen nisap yani Meclisteki toplantı yeter sayısının düzenlenmesi,

3) Cumhurbaşkanlığının halk tarafından seçilmesi ve süresinin beş yıl olması.

Sayın Sezer, belki de çok ince bir siyasi manevrayla bu ikinci kez kabul edilen kanunu, 5678 sayılı Yasa’yı, yasal zorunluluk olmamasına rağmen, halk oyuna sunmuştu, referanduma götürmüştü. Referandumda halk, bu grup değişiklikleri yüzde 68,95’le onaylamıştı arkadaşlar, onayladı. Bu değişiklikle Cumhurbaşkanlığının beş yıla indiği zaten kesinleşmişti, diğer iki değişiklik yani milletvekilliğini dörde indiren, nisap sayısını da değiştiren değişiklik derhâl uygulamaya geçti, uygulama kanunları çıktı.

Burada bir incelik var. Bu kanunu yazan AKP’nin hukukçu kurmayları 101 ve 102’nci maddeyi yazarken beş yıllık sürenin doğrudan uygulanacağını biliyorlardı. Biliyorlardı ki o değişiklikle -Sayın Elitaş, iyi hatırlayın- geçici 18 ve geçici 19’u yazdılar. Geçici 18 ve 19, halk oyuna sunmaya giderken bir hafta önce 22’nci Dönem Meclisi tarafından bir kanun değişikliğiyle referandum metninden çıkarıldı. Geçici 18 ve 19’un konuluş amacı neydi? Beş yıllık süre doğrudan uygulanacağı için 11’inci Cumhurbaşkanının seçim usulünü yani 102’yi netleştiriyordu, uygulama sistemini koyuyordu. Orada AKP’nin hukukçu kurmayları bir hata yaptılar, geçici 18 ve 19’u çıkartmak ile 101, 102 değişikliğinin derhâl uygulanacağı net olmasına rağmen işin çözüleceğini sandılar ama çözülmedi. Onlar da zaten çözülmeyeceğini biliyorlardı çünkü kafalarda hep beş yıl vardı. Geçici 18 ve 19’da yalnızca 11’inci Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün halk tarafından seçilmesi olayını ertelediler. Gerekçe çok açıktı.

Arkadaşlar, 5678’i okuyun, çok açık. Biz buna dayanarak Anayasa Komisyonunda alt komisyonları kurduk, Milletvekili Seçim Kanunu çıkarttık mesela bir. Dedik ki burada gerekçe olarak “Anayasa’mız değiştirilmiştir. Anayasa değişikliğiyle beş yıl olan vekillik süresi dört yıla inmiştir. Bir uygulama kanunudur bu. Anayasa’ya uyum sağlıyoruz.” ve Kanun’un gerekçesinde açıkça yazdık. Anayasa Komisyonunun raporunda var. Sayın Burhan Kuzu buradaysa o da bunun cevabını verir. Burada zaten o Anayasa’daki sürelerin derhâl uygulanacağını kabul ettik. Bu, anayasal hükümdür.

Aynı şekilde, Meclisin nisap sorununa da derhâl uygulanacağı kesindi ve uygulandı.

Cumhurbaşkanlığı seçimine gelince ortalık karıştı. Neden karıştı? AKP’li hukukçu kurmayların hataları ortaya çıktı. Çünkü “Beş yıl mı, yedi yıl mı?” konusunda tartışma çıktı ortaya ama hem Anayasa Mahkemesinin bu konuda müktesep olmayacağına dair 31 Ocak 2007 günlü ve 12 sayılı Kararı’nı okursanız da, 5678 sayılı Yasa’yı okursanız da o cumhurbaşkanlığı süresinin beş yıla düşürüldüğünün uygulama kanununu geçen sene çalıştık biz Anayasa Komisyonunda ve alt komisyonda. Onun da -Anayasa Komisyonu raporunda- cumhurbaşkanlığının beş yıla indirilmesi sebebiyle bir usul kanunu olduğu Anayasa Komisyonu Raporu’nda yazıldı. Şu anda neyi tartışıyoruz? “Beş yıl mı, yedi yıl mı?” diye tartışılmaz. Ama hukukçu kurmaylar öyle akıllılar ki bombayı Başbakanın kucağına attılar. Ne oldu? “Başbakan karar verecek…” Arkadaşlar, Anayasa’nın hükmü çok açık, “beş yıl” diyor, beş yıl. Bunu değiştiremezsiniz. Hukukçu kurmaylar sorumluluğu, bombayı Başbakanın kucağına attıkları gibi, “yedi yıl” lafını kullandırıyorlar siyasi manevra gereği ve deniyor ki şimdi de yine -arkadaşlar, kılavuz karga olmamalı asla- “Bir yasa değişikliğiyle komisyona gelecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimi kanununa bir geçici madde koyarak çözeriz.”

Ne yazık ki bu Mecliste, maliyeciler, iktisatçılar, muhasebeciler yorum yapıyor hukuk konusunda. Arkadaşlar, genelge genelgeyle değişir. Değil mi Sayın Elitaş? Bu lafım size. Yönetmelik yönetmelikle değişir, tüzük tüzükle, kanun kanunla. Anayasa değişikliğini siz, bir kanuna geçici madde koyarak değiştiremezsiniz. Anayasa değişikliği bir kanundur ama Anayasa 175’inci maddeye göre çıkarılan bir kanundur. Başbakana yine yanlış bilgi vermişsiniz. Başbakan diyor ki: “Cumhurbaşkanlığı seçimi kanununa geçici madde koyacağız, öyle değiştireceğiz.” Olmayacağını aslında o bombayı verenler çok iyi biliyorlar. Böyle bir şey olmaz.

Peki, bunun çözümü ne? Çözümü çok basit aslında. Ben o yüzden Sayın Elitaş’a diyorum ki: “Gülmeye ara vererek derhâl CHP’ye, MHP’ye, BDP’ye gitmek zorundasınız. Anayasa 175 dâhilinde bir Anayasa değişikliğiyle 101’in uygulanmasını değiştirmek zorundasınız. Aksi hâlde, bu Anayasa, bu madde bu hâliyle kaldığı müddetçe siz, ağustos ayından önce Yüksek Seçim Kurulunun seçimi başlatması karşısında Türkiye’yi bir kaosa sürüklersiniz. Zira, bu amir hükmü uygulamak herkesin görevi. Burada bir yorum yok, yorum yapamazsınız, hüküm çok açık. “Bazı kararlara dayanarak bunu aşabilir miyiz?” diye düşünüyorsunuz. Arkadaşlar, yol yakınken Cumhurbaşkanlığı makamını ve Başbakanlık makamını, beceriksiz hukukçularınızın yanlış yönlendirmesi yüzünden Türkiye’yi daha fazla kaosa sürüklemeyin. Bu işin çözümü çok basittir: Anayasa’ya geçici madde, grupların anlaşması zorunludur, gezmeye başlamanızda çok büyük fayda var.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Gök, 2-3 kere ismimi hitap ederek, ismimi de anarak bir şeyler söyledi, izin verirseniz…

İSA GÖK (Mersin) – Onu bilerek yaptım zaten.

BAŞKAN – Hayhay. Şimdi, bu her ismi anılana şu andan itibaren söz vereceğiz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Ama “Sayın Elitaş cevap versin” dedi.

BAŞKAN – Hiç itirazım yok. Şu andan itibaren ismi zikredilen herkes sıraya geçti. Hadi bakalım.

Buyurun.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Gök anlatırken, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili süreci anlatırken 21’inci Dönem dedi, 22’nci Dönemin başıydı o.

İSA GÖK (Mersin) – 21’in sonu, 22’nin başı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 22’nci Dönemin sonuydu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, o zaman Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili bir kaos yaşandı. Üç tane muhalefet kapısı var: Sadece Cumhuriyet Halk Partisi var ana muhalefet partisi, sonradan hem AK PARTİ’den hem CHP’den kopup da Anavatan Partisini kuranlar var, bir de Doğru Yol Partisi var. Doğru Yol girmek için uğraştı, 2 arkadaş girdi. Ana vatan Partisinden 20 kişi girmek için uğraştı, medyanın yazdığına göre kapılar kilitlendi, 2 milletvekili buraya geldi, oy kullanmaya kalktı. Cumhuriyet Halk Partisinden hiç kimse içeriye giremedi. 10 kişi girdi, Meclis Başkanı Sayın Arınç teker teker saydı “Aa Sayın Anadol da buradaymış, aa Sayın Haluk Koç da buradaymış” diye. O zamanki grup başkan vekilleri kızarak idare amirlerini dahi dışarı çıkardılar. Niye? Çünkü İç Tüzük’ün 146’ncı maddesine göre burada bulunup da içeride mevcut bulunanlar var olarak sayılması gerekirdi ama her zaman olduğu gibi Cumhuriyet Halk Partisi bir sanal âleme girdi, görünmez olmaya çalıştı. Zaten problem burada. Millet de sizi görmüyor. Niye görmüyor? Sandıkta gerekli ihtimamı göstermediğinden dolayı hep aynı noktada kalıyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine gitti. Anayasa Mahkemesi ilk defa hukuki olmayan bir karar verdi belki de.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Konuya gel. Cumhurbaşkanlığı süresi yedi yıl mı, beş yıl mı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 367 ucubesini ortaya çıkardı, 367 ucubesini çıkardı. Niye rahatsız oluyorsunuz yaşadığınız şeylerle?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nasıl seçeceğiz? Onu anlat.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İşte bu 367 ucubesinden sonra, biz bir anayasa değişikliği yaptık ve seçim kararı aldık. O anayasa değişikliğinde, Sayın Gök’ün söylediği gibi, Sayın Ahmet Necdet Sezer müthiş bir siyasi atraksiyon yaptı. Ne yaptı? Ömür boyu Cumhurbaşkanı kalabilmek için Cumhuriyet Halk Partisiyle birlikte yaptığı hareketle. Niye? Çünkü 367 bulunmadığı takdirde cumhurbaşkanı hiç seçilemeyecekti. Türkiye Büyük Millet Meclisi 22’nci Dönemi de Anayasa’nın 103’üncü maddesine göre cumhurbaşkanını seçemediğinden dolayı kapanmadığından, yeniden seçime giremediğinden dolayı bu noktaya gelmişti.

Bakın değerli arkadaşlar, şimdi bu anayasa değişikliği sürecinde, eğer Sayın Sezer bunu referanduma götürmemiş olsaydı, Sayın Cumhurbaşkanı millet tarafından seçilecekti. Ama hukukun temel kuralı: Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmiş cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldır, oradaki yazan halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Şimdi, siz eğer Anayasa’ya geçici madde koyacaksanız… Bir hukukçunun bunu söylemesini ben hakikaten endişeyle karşılıyorum. Yani kılavuzunuzu değiştirmeniz lazım. Kılavuz oldunuz, haziran ayındaki yemin töreninde gelip burada yemin etmeyi beceremediniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bir ay sonra geldiniz, hatta son anda da her şeye rağmen, gelip yemin ettiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum sayın milletvekilleri.

Sayın Elitaş, bir düzeltme yapalım: O gün burada olan… Siz de buradaydınız, ben de buradaydım. Biz içeriye girmedik. Sadece Grup Başkan Vekilimiz Sayın Kemal Anadol içeriye tek başına girdi. Daha sonra Sayın Anadol içerideyken -iyi dinleyin, içeriye 10 kişi falan da girmedi, Sayın Bülent Arınç da Meclisi yönetiyordu- orada bir hırgür olunca Sayın İdare Amirimiz Ahmet Küçük içeriye girdi, Ahmet Küçük’e sizin sıralarınızdan saldırılınca Rasim Çakır da içeriye girdi. Dolayısıyla 10 kişi falan içeri girmedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklarda var, tutanaklarda.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Arınç da Şark kurnazlığı yaptı, “Aa, Sayın Tüzün, Sayın Çakır, Sayın Küçük sizi de var sayıyorum.” dedi.

Bakın, bunu Sayın Bülent Arınç bilmez mi? Zaman zaman burada yoklama istendiğinde içeride olmamıza rağmen yoklamaya girmemişsek var mı sayılıyoruz? O Şark kurnazlığı tutmadı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İç Tüzük’te o hüküm var.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi, bakın, ben size şunu söyleyeyim. Şimdi, bir tartışmadır gidiyor, ben size halk diliyle anlatayım.

Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıl mı, yedi yıl mı? (AK PARTİ sıralarından “Yedi yıl, yedi.” sesleri) Daha önce beş diyordunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hiç demedik onu.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ya, bakın, bize saygınız yok, anladım. Parlamentoya saygınız yok, onu da anladım. Kendi seçtiğiniz Cumhurbaşkanına bile saygınız yok sizin. Cumhurbaşkanı kendi görev süresinin kaç yıl olduğunu bilmiyor ama Başbakan biliyor. Bu saygısızlık, saygısızlık. (CHP sıralarından alkışlar) Ayıptır ya, ayıp! Orada bekliyor Cumhurbaşkanı. Diyor ki: Acaba benim görev sürem kaç yıl? Başbakan bir iyileşsin gelsin de çıksın meydanlara, televizyonun karşısına geçsin, görev süremi söylesin. Böyle ne Parlamento olur, böyle ne Başbakanlık olur, böyle ne Cumhurbaşkanlığı olur. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın İnce, sen hafızanı yeniden kontrol et.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Cumhurbaşkanı kendi görev süresini bilmeyecek kadar âciz mi? Yani bu ülkede valileri, milletvekillerini, müsteşarları Sayın Başbakan seçmiş olabilir, Cumhurbaşkanını da herkes merak ederken bir gün AKP Grubuna gelip “Adayımız Abdullah Gül Kardeşim.” demiş olabilir. O geçti…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yaşamadığın şeyler AK PARTİ’de olduğu için şaşırıyorsun.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Artık bu ülkenin Cumhurbaşkanı. Bu ülkenin Cumhurbaşkanını bu kadar hırpalamayın, yazıktır, kendi seçtiğiniz Cumhurbaşkanına saygı gösterin.

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Ayıp ya!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Görev süresini bilmeyen bir Cumhurbaşkanı olur mu? Cumhurbaşkanının görev süresini Başbakan mı tayin edecek? Yakışmıyor bunlar.

Bir de her zaman olduğu gibi, cumhuriyet döneminin tarihini saptırdığınız gibi, son, şurada birkaç yıl önce yaşadığımız tarihi de saptırmayın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanakları görürsünüz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Tutanaklar ortada. Çıkarırız o tutanakları hep birlikte konuşuruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kaç kişinin adının okunduğunu görürsünüz ve…

MUHARREM İNCE (Devamla) - Siz buradaysanız o dönemde ben de buradaydım.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen dışarıdaydın ama içeride değildin. Seni içeri sokmuyorlardı güvenmediklerinden dolayı!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Girmedik.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sokmadılar seni içeri!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Girmedik.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

3.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Elitaş, beyan ettiğim görüşten farklı şeyler söylüyorsunuz. Bakın, Anayasa’yı okursanız doğrudan diyor ki: “Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır.” 5678 sayılı kendi getirdiğiniz ilk kanun metnine bakarsanız ne diyordu geçici 19: “Onbirinci Cumhurbaşkanının seçiminin ilk tur oylaması…” diye başlıyordu. Yani Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanı olduğu sayısı on birdir.

Anayasa 101’de “beş yıl” süresi konduğu an, 102 ve devamında da derhâl uygulanacağı bilindiği için geçici 19’a dediniz ki: “Birinci tur oylamanın şekilleri, ikinci tur oylamanın şekilleri, onbirinci cumhurbaşkanı” diye yazdınız. Hatanız şurada: O bir kanun çıkarttınız ya referanduma bir hafta kala, o kanunu çıkartırken, aslında, o kanunu çıkartmak değil, bir geçici maddeyle düzeltmeniz lazımdı. Bunu şimdi yapmak için Başbakanın eline daha büyük tehlikeli bir şey veriyorsunuz. Çünkü Başbakan muhasebeci, hukukçu değil, yanıltıyorsunuz. Onun ağzıyla bakın şunu yapıyorsunuz: Bir kaos planı var. Başbakanın görevi yedi yıl olayında kamuoyu yaratmak. Arkadaşlar, böyle bir şey olmaz, böyle bir şey olmaz! Süre çok açık. O yüzden de, o anayasa değişimiyle değiştirilen hususlara ilişkin çıkan usul kanunları doğrudan anayasa değişikliğini referans verdi, o referans üzerine “uyum yasası” dedi. Şimdi siz Anayasa’nın bu açık hükmüne rağmen bile bile -arada hukukçu arkadaşlarım var, kamu hukukunda- “müktesep hak” demeyin, “yedi yıl seçildiği tarih” demeyin. Anayasa Mahkemesi bu konuda bir sürü karar verdi. Bize bunu okulda okuttular. Bu mesleği yapıyoruz. Biz muhasebeci değil hukukçuyuz, bunu gayet iyi, net biliyoruz. Kandırmayın!

Bence bir an önce ya anayasa değişikliği ya da şu “Usul Yasası” diyoruz ya Cumhurbaşkanının seçimine ilişkin…

Bakın, ne diyor yasa, ocak ayında Burhan Kuzu’ya gelecek olan tasarı: “Yalnızca Cumhurbaşkanının seçimine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.” “Süre” demiyor. Süre, amir hükümdür. Süre, ikinci fıkra, 101… Burada, yalnızca cumhurbaşkanlığının seçim şekli, yani oyu nasıl, sayımı nasıl, bunları belirliyor bu, bu kadar basit. Siz, buna dayanarak, cumhurbaşkanlığının seçimindeki Usul Yasası üzerinden Anayasa’yı ilga ederek, Anayasa’yı hiçe sayarak süre uzatmaya gidiyorsunuz. Bu, halkın oyuna saygısızlık, Anayasa’ya saygısızlık.

Onu geçtim, bakın, hukuk dışılığa giderseniz, yarın birisi gelir, Ceza Kanunu’nu değiştirir, yeni suç…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSA GÖK (Devamla) – …yeni ceza koyar “Makable şamil uygulanacak.” der. Ne yapacaksanız o zaman? Hukukla fazla oynamamak lazım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “367’yle çok oynadınız mı?” diyorsunuz.

İSA GÖK (Mersin) – 367 ayrı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ayrı, ayrı o.

BAŞKAN – Sayın Aydın, sataşmadan söz istiyor musunuz?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Nasıl?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, verirseniz alayım. Israrlı gibisiniz herhâlde. (Gülüşmeler)  Sizi kırmamak için alacağım efendim.

BAŞKAN – Yok…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sizi kırmamak için söz alacağım.

BAŞKAN – Hayır efendim, rica ederim.

Siz buyurun.

Hayır, hayır… Oraya buyurun. (Gülüşmeler)

Değerli milletvekilleri, adalet duygusuna çok dikkat ettiğimi biliyorsunuz. Bu işin sırası başladığı zaman devam eder.

Sabır konusunda da bilmediğiniz bir şey var, o konuda da çok iyiyimdir. Yarın sabah beşe kadar çalışabiliriz bence hiç mahzuru yok, yorgun olan sizsiniz, ona göre bir karar verin. Nasıl yürüyeceksek, bu görüşmeleri ona göre götürelim. Ben varım, pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. (Alkışlar)

III.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2010 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Esasen, bu madde gelir bütçesiyle ilgili, bir önceki madde gider bütçesiyle ilgiliydi. Bütçe gelirine yaklaşık “236,9 milyar TL” demişiz, 254,3 milyar TL olmuş. Bütçe giderine yaklaşık “286,9 milyar TL” demişiz, 294,4 milyar TL olmuş. “Bütçe dengesi 50 milyar TL açık verecek.” demişiz, Hükûmet başarı göstermiş, açık 50 milyar TL değil, 40 milyar TL olmuş. Şimdi, vergi gelirlerine “212,6 milyar TL olacak.” demişiz, 210,6 milyar TL olmuş.

Gerçekten bunların hedeflere yakın çıkması bir işte başarılı olunduğunun göstergesi midir? Yalın baktığınız zaman hiçbir problem yok, göstergesidir ama bu Hükûmetin özellikle bütçe ve vergi konularında, harcama konularında samimi olmadığını çok açık ve net bir şekilde ifade edebilirim.

Daha bütçe kanunu tasarısı burada görüşülmekte iken, hesabı kitabı yapılmış, “Önümüzdeki sene bunu uygulayacağız.” diye Hükûmet bunu Türkiye Büyük Millet Meclisine ve komisyonlara getirmiş iken, bir taraftan da onları delmek için başka kanun tasarılarını yani bu tasarıyı delmek için başka kanun tasarılarını komisyonlarda görüşülmek üzere… Ve bu kanun tasarısı, bütçe kanunu tasarısı uygulamaya girmeden diğerlerini alelacele çıkarma gayreti içinde olduğunuz çok açık ve net bir şekilde görülüyor.

Şunu söyleyebilirsiniz: “Ya biz bir iş yapıyorduk, atladığımız birçok problem oldu, onları düzeltme amacıyla, farkına vardık yanlışımızın, bunu çıkarıyoruz” diyebilirsiniz. Bu makul karşılanabilir. Muhalefet de ne yapar? Buna katkı sağlar. Ama gerçekten siz çıkardığınız her tasarıda daha çıkmadan yenisini getirmeye çalışırsanız bunda yaptığınız yanlışları düzeltmek için hadise nereye geliyor? Sizin beceriksizliğinize, acizliğinize kadar geliyor.

Bütçede samimi değilsiniz. Allah rahmet eylesin, benim fakültede hocam Profesör Doktor Nezihe Sönmez Hanımefendi bütçe dersini anlatırken, o kargaşada, o çok kargaşa olan yıllarda bile bütçede bize bir şeyi öğretti: Bütçenin samimilik ilkesini. Bundan sonraki maddede de ben konuşacağım grubum adına. O nedenle oraya o zaman geleceğim. Siz, hedefler yakın birbirine düştü diye gerçekleşmeyle, diğer hedefleri unutarak, onları görmezden gelerek bu işi hallettik sanamazsınız. Onun mukayesesini orada yapacağım.

İlk olarak ne diyorsunuz… Bütçe geliyor Meclise, daha sunulur sunulmaz biraz önce ifade ettiğim gibi tasarılar sağından, solundan ne yapmaya başlıyor? Delinmeye başlıyor. Şimdi, kanun hükmünde kararnamelerde yaptığınız düzenlemelerin aksaklıklarını gidermek için yeni tasarılar getiriyorsunuz. Asıl kıyamet ocak ayının 15’inde mali uygulamalar başladığında, özellikle özlük haklarına ilişkin uygulamalar başladığında kimlere ne haksızlık yaptığınızı o zaman göreceksiniz. Aslında bir sefere mahsus imkân olsaydı da o kanun hükmündeki kararnamelerin arkasına bir şey ilave edip de, “uygulamayı önceden yapıp” deyip bütün saymanlıklara gönderseydiniz de şu curcunada neler çıkacak, yılbaşından önce yani, bir prova yapmış olurduk, görürdük ne olacağını.

Gelelim, bu gelir hadisesi… Gelirde neyi düzelttiniz Allah’ınızı severseniz? Geldiğinizde dolaylı vergilerin oranı neyse, toplam vergi gelirlerinin içinde, şimdi de benzer oranlar var, daha da kötüye gidiyor. Hatta, sıkıştığınız zaman dolaylı vergilere ilişkin ne yapıyorsunuz Sayın Bakanım? Güncelleme yapıyorsunuz. Zam falan yok orada, artırmıyorsunuz. Çünkü dolaylı vergilere doğru… Daha bütçe tasarısı buraya geldiğinde, daha o olmadan. Önümüzdeki senenin bari onun bütçe tasarısına bir koyma şeklinde olsa da, oraya konulsa, oradan çıksa ama maalesef öyle çıkarıyorsunuz. Dolaylı vergiler, gerçekten… O konularda nesiniz? Gerçekten, beceriklisiniz, onu hallediyorsunuz. Özelleştirmeden aldığınız kaynaklar gerçekten çarçur edildi. Yerel yönetimlere aktardığınız kaynakları da burada konuşuyoruz, çarçur edildi.

Şimdi, sizin konuşmanızda ne yazıyor? Birincisi: “Vergi yönetiminde idari kapasitenin artırılması…” İkincisi: “Vergi mevzuatında iyileşme…” Vergi mevzuatında iyileşmeye filan gerek yok. Siz getiriyorsunuz torba tasarıları vatandaşın önüne koyuyorsunuz. Yirmi madde gelen kırk oluyor, kırk sonra seksen oluyor, seksen de olmuyor, iki yüz elli maddeye kadar çıkıyor. Sonra vatandaşla, bizimle de helalleşmek istiyor komisyon başkanları ama ne oluyor orada? Yeni vergi mevzuatına falan gerek kalmıyor. Siz, zaten komisyona getirdiğiniz torba tasarının içinde o problemi çözüyorsunuz, çözmeye çalışıyorsunuz. O problem çözme falan değil, pislikleri toplama, bir yere süpürme, bir yere düzeltmeye çalışıyorsunuz. Birikmiş problemleri belki ne yapmaya çalışıyorsunuz? Düzeltmeye çalışıyorsunuz. Vergi yükünün sanıldığı gibi yüksek olmadığını söylüyorsunuz. Vergi yükünün vallahi yüksek olmadığını… Beni  kaç gündür Çivril-Çıtak’tan Osman arıyor: “Ben çekimi ödeyemedim, çek kestim ödeyemiyorum ama öbür taraftan da malım var, ayçiçeği duruyor, satamıyorum. Ben cezaevine gireceğim.” diyor. Ciddi söylüyorum, her gün arıyor. Bu insanlara bir çare bulun Sayın Bakanım. Burası Hükûmet, çare müessesesi.

Bakın, siz 5018 sayılı Kanun’la ilgili… Esasında bu giderlerin yapılmasıyla ilgili falan konuşacaktım, vakit kalmadı. Burada da bakın, makro çerçeve orta vadeli mali programı, mali çerçeve orta vadeli mali plan tarafından oluşturuluyor. Mali çerçeveyi belirleyen orta vadeli program, kalkınma planları ve uzun vadeli stratejiyle uyumlu olan Hükûmet politikalarının hem merkezî hem de sektör düzeyinde açıklanması. Makro çerçeveyi belirleyen mali plan ise, Hükûmetin maliye politikası ya da mali strateji beyanı oluyor.

Şimdi, işin temeli bunlar. Kalkınma planı, orta vadeli program, mali disiplin, arkasından onun uygulamaları bütçe çağrısı, arkasından ne geliyor? Yatırım genelgesi. Ya bunlar, daha önce de söyledik, Ekimin 13’ünde çıktı. Allah’tan korkmak lazım. Hangi kurum buna hazırlıklı geldi? Siz de hazırlıklı gelmediniz ya da daha önceden görüşüyordunuz kamuoyundan saklıyorsunuz. Gerçekten kötü.

Siz de söylüyorsunuz, “Ekonomide ulusal tasarruf oranı düşük.” diyorsunuz. AKP geleliden beri daha kötü oldu. İyileştiğini söyleyemezsiniz ki. Hele özel sektörün ki rezil kepaze oldu. Tasarruf oranı falan kalmadı. Vakit olsa da keşke şurada o rakamları bir söylesem. 12’ye kadar düştü millî gelirin, o yüzde 12’sine kadar düştü özel tasarruf oranları. Bu insanlar açık veriyor. Siz kamu gelirlerini artıracağım diye özel tüketimi de şey yapmadan, özel kesim tüketimi de artıyor. Onların harcanabilir geliri azalıyor. Dolayısıyla sıkıntı ortaya çıkıyor Sayın Bakanım. Bunların düzenlenmesi lazım.

Enerjide dışa bağımlılığın düzeldiği yok sizin söylediğiniz. Katma değer de “nispeten” diyorsunuz “alt sıralardayız.” Nispeten falan değil, alt sıralarda.

İşte 2012 yılında sanayinin durumu. Kaçıncı sahife? Bu sene de yazmışsınız. 164’üncü sahife. Ne hâle geldiğini sizler kendiniz yazıyorsunuz. Gerçekten bu durum iyiye doğru gitmiyor. Bütçenin durumu iyi gözükmesine rağmen onu diğer konuşmamda ifade edeceğim.

Teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Şaban Dişli.

Buyurun Sayın Dişli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ŞABAN DİŞLİ (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ hükûmetleri, ilk dönemden itibaren adaletli, sosyal içerikli, dengeli, gerçekçi bütçeler yapıyor ve her bütçe dönemi sonunda ekonomik istikrar daha da ileri noktalara taşınıyor. Ekonomideki başarının tabii ki ilk koşulu siyasi istikrar. Bunun üzerinde çok fazla durmaya gerek yok. Mali disiplin ve bunu sağlayacak güven ortamının oluşturulması da hem ulusal hem de global zeminde başarının ve gelişmenin sürdürülebilirliğini getiriyor.

Hepimizin yakından takip ettiği gibi ekonomik belirsizlik, Avrupa ve Amerika’da ciddi bir şekilde kendisini hissettirirken, biz, net bir şekilde önümüzü görmeye ve belirsizlikleri ortadan kaldıracak güven vermeye devam ediyoruz.

Avrupa’da sorun sadece Yunanistan, İspanya ya da İtalya değil. Geçin küçük Avrupa ekonomilerini, daha iki gün önce Fransa’nın notunu düşürdüler. Fransız bankalarına İngiliz bankaları artık kredi vermiyorlar ve son bir haftada 21 milyar poundu Fransa’daki bankalardan İngiliz bankaları çektiler. Fransa-İngiltere arasında zaten eskiden bu yana tarımdaki desteklerden kaynaklanan çekişme var.

Büyük bir Alman bankası, Alman hükûmetine müracaat edip finansal yardım istiyor. İstediği para 400 milyar euro. Avrupa Finansal Stabilite Fonu’nun 600 milyar euro olduğunu düşünürseniz, bu bankanın, bu Alman bankasının istediği paranın önemine bakın. Nasıl istemesin ki Alman bankalarının sadece Yunanistan’dan alacağı, önümüzdeki bir yıl içerisinde, 47 milyar euro, Fransız bankalarının Yunanistan’dan alacağı 40 milyar euro. Bırakın İtalya’yı, bırakın İspanya’yı ve oradaki durumu.

Siz de takdir edersiniz ki böyle bir ortamda güveni devam ettirmek, büyük Batı ekonomilerinin dahi başaramadığı siyasi ve ekonomik cesareti de beraberinde getiriyor. Global ekonomideki belirsizlik ortamının yaşandığı böyle bir dönemde, gerçekten, hazırlanan 2012 bütçesi çok önemlidir. Hazırlayanların, emeği geçenlerin hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

2012 öncesi Türkiye'de borç, faiz, döviz kısır döngüsü varken o dönemlerde piyasadaki oyuncular günde 3 defa, 4 defa karar değiştirmek zorunda kalıyorlardı “Acaba bu sabah döviz mi alsam, yoksa evimi satıp faize mi yatırsam, yoksa Türk lirasında mı kalsam?” diye. 15 milyon dolarlık bir petrol akreditifi ödeneceği zaman o gün kurlar allak bullak oluyordu.

Bugün geldiğimiz noktada fotoğraf da çerçevesi de tamamen değişti. Şimdi, o yukarıdaki çerçevenin içinde Türkiye yok. IMF ile geldiğimiz noktayı hepimiz biliyoruz. 2002 öncesi biz IMF’in önünde sıra beklerken şimdi Avrupa devletleri kuyrukta. Tüm Avrupa ve Amerika yarınını nasıl atlatacağını düşünürken Türkiye 2023’leri planlıyor. 2023 vizyonuna sadece Türk yatırımcısı değil, global yatırımcılar da katılıyor.

AK PARTİ hükûmetleri hayatın her alanında insanımızın daha kaliteli yaşamasını sağlamak amacıyla ilk günden itibaren plan yapıp bu planları uygulamaya koydu. Eğitim de sağlık da burada çok fazla konuşuldu, ulaşım da… Bir örnek vereyim: Türk Hava Yolları. Yıllık 50 milyon dolar zarar yapan bir Türk Hava Yollarından geçtiğimiz yıl sadece tanıtım harcaması 100 milyon dolar olan bir Türk Hava Yollarına, otuz tane kiraladığı DC-28 uçağı full uçsa her seferde 30 bin dolar zarar eden Türk Hava Yollarından bugün geldiğimiz Türk Hava Yollarına… Daha önce Türk Hava Yollarının kısaltması THY’ye yabancılar “…..(*) derlerdi, “Sizden nefret ediyorlar.” ya da “…..”(*) çünkü ne kadar rötar yapacağı, ne zaman kalkacağı belli olmayan bir Türk Hava Yollarından bugün Türk Hava Yolları Avrupa’nın en başarılı hava yolu seçiliyor.

Birçok gelişmiş ülkenin aksine ülkemiz ekonomik gelişimine hız kesmeden devam ediyor. Bu başarının temelinde de sağlam bütçe politikası ve mali disiplin yatmaktadır. Ta ilk AK PARTİ Hükûmetinden bugünkü Hükûmete kadar mali disiplinden hiçbir şekilde taviz verilmiyor. Son günlerde dünya ekonomileri ile ülkemiz ekonomisini ayrıştıran en büyük etmenlerden birisi de işte bu mali disiplin. 2002 yılından beri mali disiplinden taviz verilmiyor, Merkez Bankası enflasyon hedeflemesinin yanı sıra finansal istikrarı da gözetiyor. Ekonomi yönetimimiz Sayın Babacan Başkanlığında global ölçekte oluşabilecek tüm riskleri düşünüyor, stres testleri yapıyor ve gerekli kararları zamanında alıyor. İzlenen makroekonomik politikalar bu disiplin içinde devam ediyor. Bu da ülkemizin krizlere karşı işini daha da kolaylaştırıyor. Türkiye artık ekonomik programlarını IMF komiserlerinin koçluğunda yapmıyor, kendi Hazine Müsteşarlığımız, Merkez Bankamız, ekonomi yönetimimiz yapıyor. Sağlam bankacılık sektörü, güçlü mali disiplin, güçlü özel sektör… İşte başarının özeti.

Daha önceki dönemlerde -aslında çok fazla rakamlara girmek istemem- bütçe açığının gayrisafi millî hasılaya oranı ortalama yüzde 7,7 iken AK PARTİ hükûmetleri döneminde, 2009 kriz dönemi dâhil, yüzde 3,3 düzeyine geriledi. Şayet küresel krize önceki dönemlerde olduğu gibi yüksek bütçe açıkları ve borç stokuyla yakalansaydık bugün hâlimiz Yunanistan’dan, İtalya’dan, İspanya’dan çok daha beter olurdu.

Bu dönemlerde hazırlanan bütçelerde öncelikli hedef, ekonomik ve finansal istikrarın sürdürülebilmesi, ülkemizin ihtiyaç duyduğu yatırımlar için yeterli kaynak ayrılmasına özen gösteren bütçelerde mali disiplin ve reel ekonominin güçlendirilmesi, ekonomik ve sosyal kalkınma ve toplum refahı üzerine odaklanmıştır.

Kısaca özetlemek gerekirse, tüm çabamız daha yaşanabilir bir ülkenin mutlu insanları içindir.

2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dişli.

Madde üzerinde şahsı adına ilk söz Uşak Milletvekili Sayın İsmail Güneş’e aittir.

Buyurun Sayın Güneş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

Kanuni Sultan Süleyman’ın sözleriyle sözlerime başlamak istiyorum: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi/Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” Sıhhatli olmalıyız ki sağlıklı hizmet verebilelim.

Değerli milletvekilleri, ben, burada, AK PARTİ hükûmetleri döneminde sağlıkta yaşanan politikaları ve gelişmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Tabii, burada, AK PARTİ hükûmetleri dönemindeki politikalara ve sağlıktaki gelişmelere bakmak için 2002 yılından önce sağlıkta ne durumda olduğumuza bir bakmamız gerekmektedir.

Daha önce “SSK hastaneleri”, “devlet hastaneleri” ve “kurum hastaneleri” adı altında dağınık hastane yapısı mevcuttu. SSK’lıların devlet hastanesine gitmesinin mümkün olmadığı, hastanelere donanım yönünden baktığımızda doppler ultrasonografi, MR, EMG, EEG’nin olmadığı bir durum vardı. Tahlil yönünden oldukça fakirdi. Örneğin Uşak Devlet Hastanesi gibi bir hastanede tiroit hormonları dahi bakılamıyordu, buna baktırmak isteyen hastalar ya İzmir’e gitmek zorundaydı veya parasını verip dışarıda yaptırmak zorundaydı. Yoğun bakım yatak sayısı oldukça yetersizdi.

Poliklinik sayısı yetersizdi. Her bir branşta 6-7 tane uzman hekim olmasına karşın sadece 1 veya 2 poliklinik hizmet vermekteydi. Nitelikli oda sayısı çok azdı, koğuş sisteminden oluşan 6-7 kişilik odalar mevcuttu.

Sağlık ocaklarında ise durum, birinci basamaklarda ise, oldukça iç açıcı değildi. Bir sağlık ocağında yine 6-7 tane hekim olmasına karşın sadece 1 tane poliklinik hizmeti verilmekteydi. Vatandaşlar sırada beklemekteydi. Ayrıca pratisyen hekim kardeşlerimize de verilen ücret oldukça düşüktü.

112 ambulans hizmetleri yaygın değildi. Sosyal güvencesi olmayan vatandaşlarımızın 112 ambulans hizmetlerinden yararlanması için önce mazot parasını vermesi gerekiyordu.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yatak sayısı İsmail Bey, 650’den 450’ye düştü Uşak’ta!

BAŞKAN – Sayın Akar…

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) - AK PARTİ hükûmetleri dönemi geldiğinden itibaren AK PARTİ’de  önce sağlığa ayrılan bütçe oldukça artırıldı. Sağlıkta Değişim ve Dönüşüm Programı uygulandı. Tüm kamu hastaneleri birleştirilerek, vatandaşların hizmetine sunularak vatandaşlar arasında ayrımcılığa son verildi. Tüm vatandaşlarımız birinci sınıf vatandaş hâline getirildi. Hastaneler EKO’sundan anjiografisine, doktor ultrasonografisinden MR’ına, mamografisinden endoskopisine kadar tıbbi cihazlarla donatıldı.

6.839 olan nitelikli yatak sayısı 38.272’ye yükseltilerek koğuş tipinden nitelikli oda sistemine geçildi. 869 olan yoğun bakım yatak sayısı 9.400’e çıkarıldı. Bundan tabii ki, uşak da nasibini aldı. Daha önce yoğun bakım yatak sayısı çok az olan Uşak Devlet Hastanesi 55 tane yoğun bakım yatağına kavuştu.

Her hekime bir poliklinik açılarak poliklinik sayısı artırıldı ve hekim seçme hakkı getirildi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İsmail Bey, alışveriş merkezi yapmak için 200 yatak sayısını düşürüyorlar.

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) - Tıbbi cihazlarla donatılan ameliyathanelerde her türlü ameliyat yapılarak ileri merkezlere sevk önlendi. Laboratuvar sisteminde satın alma yöntemine geçilerek çok ucuz fiyata ve çok fazla tahlil yapılarak aynı gün tahliller verilir hâle getirildi.

Otomasyon sistemine geçildi. İlk defa Alo 184 SABİM hattı kurularak hastalara, vatandaşlara hak arama özgürlüğü tanındı. Acil hizmetlerin kalitesi artırılarak acil hastane standartları yükseltildi. Acil hizmetleri ücretsiz hâle getirildi. Hastanede rehin kalmalara son verildi. Sosyal devlet olma adına on sekiz yaş altı tüm çocuklarımızı sosyal güvenlik çatısı altına alarak aileler huzura kavuştu. Performans ve ek ödeme sistemi getirilerek personelde verimlilik ve çalışma azmi artırıldı, çalışanların ekonomik düzeyi yükseltildi. 112 hizmetleri ücretsiz hâle getirilerek köylerdeki vatandaşlarımız ilk olarak ambulansla tanıştı ve ilk kez 4 uçak, 19 helikopterle hava ambulans hizmetleri hükûmetlerimiz döneminde verilmeye başlandı. Bir vatandaşımız bir çocuk sevk edilirken uçak ambulansla “Bu uçak ambulans zengin birisi için mi geldi?” dedi, ben de “Bu normal bir vatandaş için geldi.” deyince “Allah Allah! Bunları da mı görecektik.” dedi. Evet, AK PARTİ hükûmetleri döneminde bunları da göreceksiniz, daha fazlasını da göreceksiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Tüm yurtta ağız ve diş sağlığı birimleri kurularak diş tedavisine köklü bir çözüm getirildi.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – İsmail Bey, iki hastanenizin kapandığını söyleyin yalnız. 650’den 400’e iniyor yatak sayımız.

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Burada daha nice sayamadığım hizmetleri var.

Şunu da söylüyorum ben: Bu güzel hizmetleri bize sağlayan başta Başbakanımıza, Sağlık Bakanımıza ve ayrıca sağlık camiasına çok teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güneş.

Şimdi Sayın Bakana söz vereceğim.

Hükûmet adına Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Şimşek.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Birkaç eleştiriyi cevaplandırmak için buradayım.

Değerli arkadaşlar, 2010 yılı kesin hesabını konuşuyoruz. Tabii ki 2010 yılı kesin hesabının bazı rakamlarını bilmenizde fayda var, özellikle açık rakamlarını. Biz 2010 yılında yaklaşık 50,2 milyar liralık bir açık öngörmüşüz, gerçekleşen açık yaklaşık 10 milyarın altında olmuş yani 40,1 milyar. Gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak biz yaklaşık yüzde 5 civarında bir açık öngörmüşüz, gerçekleşen oran yüzde 3,6. Dolayısıyla burada hakikaten bir başarı söz konusudur.

Eleştirilerden bir tanesi, burada ödenek üstü harcama yapıldığı hususudur. Birkaç kez bu eleştiriye ben cevap verdim. 2010 yılında, gerçekten performans çok iyi olunca, ülkemizin de yatırım ihtiyacı çok yüksek olunca özellikle altyapı yatırımlarına bütçede öngördüğümüzden çok daha fazla kaynak ayırdık. Yaklaşık olarak 14 milyar lira ilave yatırım yaptık kamu olarak 2010 yılında. Aslında, bu, küresel kriz sonrası dönemde birçok ülkenin hayal ettiği bir durum çünkü küresel kriz sonrasında birçok ülke yatırımları azaltmak zorunda kaldı. Bakın, bugün Avrupa’daki birçok ülkeye baktığınız zaman, yatırımlar hâlâ düşürülüyor, artırılmıyor ama 2010 yılında, gerçekten çok iyi bir performans göstermişiz, ilave yaklaşık 14 milyar liralık ülkemiz eğitime, sağlığa, altyapıya yatırım yapmış. Dolayısıyla burada gerçekten iyi bir performans söz konusu ve Türkiye bu açıdan şanslı. Peki, son dokuz yılın bütçe performansına ne demeli?

Değerli arkadaşlar, son dokuz yıllık AK PARTİ iktidarları döneminde, 2009 yılı hariç -ki bu küresel bir kriz yılıdır, hemen hemen bütün ülkelerde, bütçelerde büyük sapmalar olmuştur- yani 2009 yılını bir kenara bırakırsanız, dokuz yıllık dönemde bütün bütçe dengeleri hedeflenenden de daha iyi bir şekilde tutturulmuş. Yani dokuz yılın 2009’unu bir kenara bırakırsanız, sekiz yılda bütçe açığı hedeflenenin altında gerçekleşmiştir. Peki, bizden önceki dokuz yılda ne olmuş? Bizden önceki dokuz yılda, bütçe açığı ortalama, hedeflenenin 2 katı olmuş. Bakın, bizim dönemde, dokuz yılda, 2009’u bir kenara bırakırsanız, hemen hemen her yıl tutturmuşuz ama bizden önce böyle bir performans olduğunu söylemek mümkün değil. Bizden önceki dokuz yılda bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 7,7, AK PARTİ hükûmetleri döneminde, yani 2003-2011 yıllarındaysa bütçe açığı ortalama yüzde 3,3, yine performans ortada.

Değerli arkadaşlar, tabii ki eleştirilerden bir tanesi…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ya, bu kadar yapılandırma, bu kadar sapma, bütçe açığını neyle kapatacaksınız?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK  (Devamla) – …tasarruf oranlarının düştüğü yönündedir. Tasarruf oranları hangi kesimde düşmüş? Şimdi, kamuya bakıyorsunuz, kamu sektörüne, devlete bakıyorsunuz, devletin 2002 yılında tasarruf açığı gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 4,8’i yani kamu büyük bir açık veriyor, tasarruf açığı veriyor. Peki, geliyoruz bu seneye, kamunun tasarruf dengesi nasıl, tasarruf-yatırım dengesi? Kamuda bir fazla var, yüzde 2,9 civarında bir fazla var. Yani devletin tasarruflarında azalma yok tam aksine, gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak yüzde 7,7 yani gayrisafi yurt içi hasılanın bir oranı olarak söylüyorum, 7,7 puanlık bir artış söz konusudur. Özel sektörün tasarrufları azalmıştır, doğrudur, niye azalmıştır?

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Tüketim arttı.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK  (Devamla) – Çünkü enflasyondaki düşüşle birlikte, faizlerdeki düşüşle birlikte krediye erişim artmış. Türkiye ekonomisinde öngörülebilirlik arttığı için, tabii ki istikrar olduğu için vadeler uzamış, krediye erişim artmış, kredi genişlemesi olmuş ve bundan dolayı da özel sektörün tasarruflarında bir azalma söz konusu. Sadece tüketimden mi? Hayır, yatırımlarda da çok ciddi bir artış olmuştur. Bakın, size yatırımlarla ilgili bir rakam vereyim. 2003 yılında, yani bizim ilk yılımızda toplam yatırımlar 81,8 milyar lira, 2010 yılında –kesinleşen rakam olduğu için söylüyorum- tam 223,5 milyar liraya çıkmış. Yani gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak bakalım: Gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak yatırımlar bu dönemde yüzde 18’den yüzde 22,5’a artmıştır. Dolayısıyla, yatırım tasarruf dengesine, cari açığa baktığınız zaman, burada özel sektörün tasarruflarında azalma var, burada yatırımlarda bir artış var. Eğer yatırımlar doğru yere yapıldıysa –ki biz buna inanıyoruz, özel sektör yapıyor bunu- dolayısıyla burada, ileride üretken kapasitenin arttığını ve bu yönde de Türkiye’ye olumlu yansıyacağını söyleyebiliriz.

Peki değerli arkadaşlar, vergi konusu da sık sık gündeme geliyor. Bakın, sadece basit birkaç rakam vereyim. Geçen de söyledim, 2010 yılı OECD verileri. Türkiye’deki verileri bir kenara bırakıyoruz, OECD diyor ki: Türkiye, 34 ülke arasında vergi yükü açısından 26’ncı sırada yani en düşük vergi yüküne sahip ülkeler arasında 6’ncı sırada. Bunu ben söylemiyorum, daha yeni rapor çıktı. Peki, gelir vergisinde ne olmuş? Vatandaşın geliri üzerinden vergiler artmış mı? Artmamış. 2002 yılında Türkiye’de gelir üzerinden yüzde kaç vergi alınıyordu? Fon payı dâhil olmak üzere en yüksek vergi dilimi yüzde 49,5’tu. Bugün yüzde kaç? Yüzde 35. Gelir vergisinde bir artış var mı? Yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yok ama aralıkları daraltarak daha çok para alıyorsunuz. Yani bu kadar Şark kurnazlığı olmaz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Düşüş var mı? Var. Peki, en düşük gelir vergisi oranı yüzde kaçtı? Yüzde 22’ydi, fon payı dâhil. Bugün ne kadar? Yüzde 15. Yani gelir vergisini, yüzde 49,5 iken bugün yüzde 15 ile 35 arasına indirmişiz. Kim yapmış bunu? AK PARTİ hükûmetleri vergileri indirmiş. Kurumlar vergisinde durum nasıl? Kurumlar vergisinde de durum aynı. Bakın, kurumlar vergisi, kurum kazançları üzerindeki vergi yükü, 2002 yılında, OECD ülkeleri arasında 1’inci sırada, yüzde 65. Evet, 2002 yılında, kurum kazançları üzerinden Türkiye, yüzde 65 toplamda yani burada tabii kurumlar vergisi, gelir vergisi stopajı ve fon payı dâhil olmak üzere yüzde 65 vergi alıyormuş 2002 yılında. Şirketlerimiz rekabetçi olsun diye biz ne yapmışız? Bunu yüzde 34’e indirmişiz, kurumlar vergisinde yüzde 30’a indirmişiz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, kurumlar vergisinde artış yok, düşüş var; gelir vergisinde artış yok, düşüş var. Peki, asgari ücret üzerinde vergi artışı var mı? Yok. Asgari ücret üzerinde AK PARTİ hükûmetlerinden önce yüzde 12,8 efektif bir vergi var. Bugün nasıl? Bugün, ailenin durumuna göre, yüzde sıfırla yüzde 5’in biraz üstünde bir vergi söz konusudur. Yani asgari ücret üzerinde de vergiler ciddi bir şekilde azaltılmıştır. Bugün, 4 çocuklu, eşi çalışmayan bir asgari ücretli sıfır vergi vermektedir.

Değerli arkadaşlar, peki, dolaylı vergilere ne demeli? KDV oranlarında bir artış var mı? Yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ortalama yüzde 67,9.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Tekstilde, turizmde, sağlıkta, eğitimde, temel gıda maddelerinde, hepsinde vergi oranları düşürülmüştür. Bakın, AK PARTİ hükûmetleri döneminde, bana bir tane gösterin. Şimdi, KDV oranları ya 18’den yüzde 8’e ya da yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülmüştür. Evet, her şey son derece açık.

Peki, Avrupa Birliği ülkelerinde ne olmuş? Avrupa Birliği ülkelerinde -yirmi yedi tane üye var- bakın, KDV oranı sadece son iki yılda yüzde 19,8’den yüzde 20,7’ye çıkmış. Bu, ortalama KDV oranı. Türkiye’de ise 2005 yılında yüzde 16 olan KDV oranı bugün yüzde 14,4’e düşmüştür. Nerede burada artış? Burada da artış yok.

Peki, nerede artış var? “Efendim, akaryakıt ürünlerindeki vergilere bakın.” diyorlar. Doğru, akaryakıt vergileri çok yüksek, bunu hep kabul ediyorum. Peki, vergi yükü artmış mı? Artmamış. Bakın, dün de söyledim, 1 litre üzerindeki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına son söz Yozgat Milletvekili Sayın Ertuğrul Soysal’a aittir.

Buyurun Sayın Soysal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmelerinde sona yaklaştığımız 2012 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. 2012 yılı bütçesi AK PARTİ Hükûmetleri tarafından hazırlanan 10’uncu bütçedir. Diğer 9 bütçemizde olduğu gibi 2012 yılı bütçesinde de bir yandan küresel şartlar dikkate alınırken diğer yandan da sosyal politikalar, özellikle istihdam artışı özenle gözetilmiştir.

Bu bütçede halka hizmeti en öncelikli hedef olarak benimsemiş, ekonomik kalkınmaya odaklanmış, bireysel ve toplumsal refah gözetilmiştir.

Yine bu bütçeyle gerekli olan kamu yatırımlarını sürdürmeyi, özel sektörün üretim ve yatırımlarını desteklemeyi, ihtiyacı olan toplum kesimlerine el uzatmayı, kamu çalışanlarının, tarım üreticisinin alın terinin karşılığını vermeyi ve vatandaşlarımızın sağlık ve eğitim gibi en önemli kamu hizmetlerinden yeterince yararlanmaları hedeflenmiştir.

Sayın  Başkan, değerli milletvekilleri; güçlü bir ekonomi, güçlü bir ülke için iç huzurun ve güvenliğin ne kadar önemli ve elzem olduğu son dokuz yılda bir kez daha teyit edilmiştir.

Zor  bir coğrafyada bulunan Türkiye, maalesef istikrar, huzur ve güvenliğine yönelik olarak terör saldırılarına maruz kalan bir ülkedir. Bugün artık terörist faaliyetlerin tamamıyla Türkiye'nin huzuruna kastettiği daha net olarak ortaya çıkmıştır. Hükûmetimizin dokuz yıl boyunca Doğu ve Güneydoğu’ya yaptığı yatırımlar, demokratikleşmede attığı cesur adımlar, terör örgütünü zeminsiz  bırakmış, istismarı önlemiş, örgütün niyetlerini apaçık ortaya çıkarmıştır.

Şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Doğu ve Güneydoğu’ya yapılan devasa yatırımlar, eğitim, sağlık, adalet ve emniyet hizmetleri terör örgütünün istismar alanlarını yok etmiştir. Gerek güvenlik tedbirleriyle gerek diplomatik girişimlerle gerekse demokratikleşme adımlarıyla terörün kökünü kazıncaya kadar Hükûmetimiz, terörle mücadeleyi hız kesmeden sürdürecektir.

Ulaştırma konusunda gerçekten Türkiye artık destan yazıyor. Hükûmetimiz, cennet vatanımızı güneyden kuzeye, doğudan batıya bütün şehirlerimizi bölünmüş yollarla birbirine bağlamıştır. 2002 yılına kadar toplam 6 bin kilometre bölünmüş yol yapılmışken 2002’den 2011’e kadar 15 bin kilometre yeni bölünmüş yol yapılmıştır. Hedefimiz 2012 sonunda toplam 22.500 kilometre bölünmüş yola ulaşmaktır.

Yüksek hızlı tren projelerimizin hızla devam ettiğini burada söyleyebiliriz. Ankara-Eskişehir ile Ankara-Konya arası yüksek hızlı tren seferlerine başlamış olup seçim bölgem olan Yozgat’ı da içine alan 2014 yılında bitirilmesi düşünülen yaklaşık 3 milyar dolara mal olacak Ankara-Yozgat-Sivas yüksek hızlı tren projesi de çok hızlı bir şekilde devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de Sağlıkta Dönüşüm Programı öncesinde, finansman, çoklu ve parçalı bir yapıdaydı. BAĞ-KUR’lular ayrı, SSK’lılar ayrı, memurlar ayrı, herkesin hastanesi ayrı, hizmet alım tarzı ayrı, ödeme biçimleri ayrıydı. SSK, BAĞ-KUR, Emekli Sandığı ayrımına son verilerek tüm sağlık kuruluşları tek çatı altında toplanmıştır.

Ayrıca Van’da gerçekten yüzümüzü ağartan Avrupa’nın en büyük ve en etkin ulusal medikal kurtarma ekibinin kurulması, hep bu Dönüşüm Programı’nın bir parçasıydı. Depremden sonra Van ilimize 3 bine yakın sağlık personeliyle takviye yapılmış, 5 çadır hastane kurulmuş, 2 eczane tırı, 2 geçici diş kliniği, 95 ton ilaç, 40 sağlık aracıyla hizmet verilmiştir.

Tedavi açısından hastanelerdeki rehin kalmalar ortadan kaldırılmış, bütün hastaneler tek çatı altında birleştirilmiştir.

2002 yılında 3,9 milyar TL olan Sağlık Bakanlığı bütçesi, 2011 yılında 4 kat artırılarak 16 milyar TL’ye çıkarılmıştır.

Yine 2003-2011 yılları arasında 509 hastane ve ek binası olmak üzere toplam 1.893 yeni sağlık tesisi tamamlanmış ve halkımızın hizmetine sunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte bu anlayışla, AK PARTİ, bir güven ve istikrar adası hâline gelmiştir. Güven ve istikrarı sağladığımız oranda Türkiye hamdolsun gelişti, büyüdü, kalkındı, çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkma yolunda emin adımlarla ilerledi. Sağlanan bu güven ve istikrar ortamında Türkiye'nin, milletimizin öz güveni yeniden tesis edildi. Artık önünü görebilen bir Türkiye var. 2023’ü hedefleyen, planlayan, güven ve istikrarın yanına istikbali de eklemiş, geleceğini gören bir Türkiye var.

2012 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

Değerli milletvekilleri, bana İstanbul 1’inci bölgeden gelen mektubu okuyorum: “Milletvekilim, benim sizden bir ricam var. İş bulamadın, perişan durumdayım. Mecliste bütçe konuşması yapıyorlar. Ben bir vatandaş olarak soruyorum: Benim bütçede para yok, çalışacak işim de yok, hangi insanlığa sığar? Ben oyumu iki dönemdir AKP’ye verdim ama hiçbir derdime derman olmadılar. Keşke ellerim kırılsaydı oy vermeseydim. 2 çocuğum var, onlar okuyor. Bir de eğitim zorunludur diyorlar. Benim onları okutacak durumum yok. Onların giderlerini karşılayamıyorum. Onlara babalık yapamıyorum. Bu Hükûmetin sayesinde… Cumhuriyet Halk Partisi Mahmut Tanal Milletvekilimden rica ediyorum. Benim bu gönderdiğim faksı Mecliste okumasını rica ediyorum. Saygılarımla, sevgilerimle.” Bir aile umutsuz durumda, bunun sorumlusu kimlerdir? Muhammet Tokatlı, Telefon 0216 328 96 52. Mektubun da bir suretini Sayın Bakana takdim edeceğim.

BAŞKAN – Sayın Halaman

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan, sorum Sayın Maliye Bakanına. Gelir adaletsizliğinde Türkiye dünyada üçüncü ülke. İstihdam artmıyor, yoksulluk azalmıyor. “Türkiye büyüyor.” deniyor. Vatandaş küçülüyor. Ben Sayın Bakanıma soruyorum: Bu nasıl bir iş?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, gelir vergisinde OECD ülkeleri arasında 26’ncı sırada olduğumuzu söylediniz. Dolaylı vergilerde OECD ülkeleri arasında kaçıncı sıradayız? Gini endeksine göre kaçıncı sıradayız?

Bir diğer sorum: Gazilerimiz var biliyorsunuz. Kore’de, Kıbrıs’ta savaşmış gazilerimiz, bunlara maaş veriliyor. Kimisi 390 lira alıyor, kimisi de 680 lira alıyor ve bu maaşın ismi şeref aylığı. Gaziler arasında şöyle bir tartışma var: “Biz az şerefli miyiz.” diye. Bunu düzeltmeyi düşünüyor musunuz? Yoksa bu maaşın adını mı değiştirmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Gelir İdaresinde 2009 yılı başında girmiş olan 450 personelin bir kısmının sorunu var. Bunların atamaları ocak, şubat ve mart aylarında yapılmış. Üç yılın sonunda gelir uzmanı olabilmeleri için sınava girmeleri gerekiyor ama idarenin tercihine göre bazıları ocak, bazıları şubat, bazıları martta girdiği için martta girenler sınava giremiyorlar ve önemli, kendileri için çok önemli, Bakanlık için önemli bir sorun var. Bununla ilgili bir açıklama bekliyorum.

Bir de Sayın Bakanım, bu ödenek üstü harcamayla ilgili olarak “İyi yere harcadık, yatırım harcaması yaptık.” diye bir savunma yapmayın lütfen, bu size ve kadronuza yakışmaz. Her halükârda bütçe hakkının, yasamadan bütçe hakkının alınmasıdır biliyorsunuz. Başka türlü bir savunma ya da bu konuyla ilgili özür dilemeniz gerekir diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Toptaş…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan bir Türkiye anlattı ki vergide, OECD ülkeleri içerisinde en düşük vergi alanlardan bir ülkeyiz. Kurumlar vergisini yüzde 64’ten 35’e düşürmüş, asgari ücrette sıfır ile yüzde 5 arasındaymış alınan vergi. Ama yarın sağlık emekçileri, eğitim emekçileri, kamu çalışanları iş güvencesi olmadığı için, ücretleri kendilerine yetmediği için, kamu hizmetleri ticarileştirildiği için sokaklara düşecekler. Yani bunun cevabı da “Sokağı dinleyin, halkı dinleyin.” dediğimiz zaman “AKP yüzde 50 oy aldı.” diyorlar. Yüzde 50 oy vermedi, onun da sesini bir dinleyin bakalım, emekçiler sokakta.

Diyor ki: “Petrol ürünlerinden artık vergiyi artırmadık, yükseltmedik, artırdık mı?” diyor, artırsaydınız bari! 1 litre petrolü 4 liraya kullanan çiftçinin patatesi, soğanı kaldı tarlada yani artırın tarlası da gitsin elinden. Lütfen, Sayın Bakan, biraz sokağın sesini dinleyin. Afyon’da bugün patates üreticisi, soğan üreticisinin tarlada kalmıştır ürünü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Demir…

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Başkan.

Sayın Bakan, Türk liradan altı sıfır kaldırıldığında “1 Türk lira, 1 dolar olacak.” demiştiniz. Piyasalar hareketlendi, dolar 1,90’lara ulaştı. Avrupa piyasalarındaki sıkıntı devam ederse ocak ayında doların 2 lira olması bekleniyor. Bununla ilgili ne tür tedbirler alıyorsunuz?

Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi beş yıl olmasına rağmen, iktidar partisi AKP yedi yıl olması yönünde yasal düzenleme hazırlığında. Yapılması gereken düzenlemenin anayasa değişikliğiyle olamayacağının farkında mısınız?

Üçüncü sorum: İçişleri Bakanının dayak atan polislerle ilgili “Ne yapalım, asalım mı yani?” demesi sizce olayı küçümsemek olmuyor mu? “Darp yoktur.” raporu veren doktorlar hakkında herhangi bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

Dördüncü sorum: Deprem bölgesinde hâlâ çadır almayan var mıdır?

Beşinci sorum: Depremzedeler soğuktan donarken 7.500 Suriyeli mülteciye Kilis’te taşımalık, yani konteynır kent kurma konusunda ne düşünüyorsunuz?

Altıncı sorum: Sayın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

Beş dakikada tamamlarsanız, çok sevinirim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Birinci sorudan başlayacağım. Değerli arkadaşlar, son bir yıl içerisinde istihdam yaklaşık 1,8 milyon kişi artmış, yani bu düzeyde istihdam yaratan başka bir ülke var mı, bilmiyorum. Eylül 2010 yılında toplam istihdam edilen kişi sayısı 22 milyon 973 bin iken Eylül 2011 yılında 24 milyon 749 bin kişiye çıkmış, bu bir rekor istihdam artışıdır. Türkiye’de işsizlik oranı eylül itibarıyla yüzde 8,8 düşmüş, son on yılın en düşük düzeyidir. Mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranı eylül ayı itibarıyla yüzde 9,2’ye düşmüş, bu rakamların, istatistiklerin tutulduğu yıldan bu yana en düşük düzeydedir.

OKTAY VURAL (İzmir) – İyi ki düzeltiniz Sayın Bakan!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, dolayısıyla ciddi bir istihdam artışı söz konusudur. İşsizlik sorunu tamamen çözüldü mü? Hayır. O nedenle bütçe konuşmamda gerek cari açığa gerek işsizliğe en az altı, yedi sayfa ayırıp AK PARTİ hükûmetleri olarak burada, yani yaptığımız, tabii ki son yıllarda ortaya koyduğumuz performansı açıklamakla birlikte bundan sonra bu iki sorunu daha ciddi bir şekilde, daha ileri bir şekilde çözmek için ne yapmamız gerektiğini de ifade ettim.

Değerli arkadaşlar, gelir adaletsizliği konusunda dün de konuştum. Doğrudur, OECD’nin bir raporu var, 2011 yılında yayınlanmış, aralık ayında hem de bu sene bu ay ve 1985 ile 2008 dönemini kapsıyor bu rapor. Güzel de bir rapor, tavsiye ederim. 22 ülkeye bakmışlar, 22 ülke arasında gelir dağılımı iyileşen sadece ve sadece 2 ülke var, bu ülkelerden bir tanesi Türkiye’dir. Ve 1985 yılında, değerli arkadaşlar, bakın, 1985 yılında gini katsayısı... gini katsayısı yüksek olunca gelir dağılımı bozuk demektir, düştükçe gelir dağılımı iyileşiyor demektir. 1985 yılında, oradan başlıyor OECD raporu, diyor ki: “Türkiye’de gini katsayısı 0,43.” 1994 yılında 0,49’a çıkmış. Yani gelir dağılımı inanılmaz düzeyde bozulmuş. 2002 yılında iyileşmiş, 0,44’e düşmüş. Peki, 2008 yılında ne olmuş? 0,41’e... 2010 yılında ne olmuş? 0,40’a... Yani AK PARTİ hükûmetleri döneminde gelir dağılımında bir iyileşme söz konusudur.

Bunun diğer bir göstergesini söyleyeyim ben size. 2002 yılında en son dilimle, yani en az kişi başına gelir elde edenle, en çok kişi başına gelir elde edenin, yani kaç kat gelir elde ettiği hususuna bakınca, 2002 yılında 9,5 katmış. Yani en fazla gelir kazananlarla en az gelir elde edenler arasındaki fark 2010 yılında 8 kata inmiş. Çok ciddi bir iyileşme söz konusudur.

Yine, “Dolaylı vergilerde kaçıncı sıradayız?” Benim bildiğim kadarıyla, şimdi arkadaşlar verecekler bana ama dolaylı vergilerde OECD ülkelerinde ortalama dolaylı vergilerin millî gelire oranı, yanlış hatırlamıyorsam, yüzde 11 civarıdır. Türkiye’de de yüzde 11,9’dur. Yani nispeten az biraz daha yükseğiz fakat şimdi bakıyorum, bulabilirsem, sıralama burada, sıralamayı ifade etmemiş arkadaşlar ama herhâlde ortalarda bir yerdeyiz. Dolayısıyla, dolaysız vergiler ki buna sosyal güvenlik primini de kattığınız zaman yaklaşık yüzde 52 dolaysız, yüzde 48 dolaylı vergi oluyor. Bu türden bir sıralamada Türkiye 9’uncu sırada yani iddia edildiği gibi Türkiye’de çok yüksek değil.

Gelir İdaresindeki gelir uzmanlarının atamalarıyla ilgili husus, yine arkadaşlarımız not verdiler bana. “6111 sayılı Kanun’la, Kanun’un yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde bir defaya mahsus sınavla gelir uzmanlığına atama yapılmasına ilişkin düzenleme yapılmıştır. Bu süre 25 Şubatta dolmakta olup bu sürenin bitimi öncesi sınav yapılması planlanmaktadır.” Dolayısıyla inşallah o sorunu da çözmüş olacağız.

Şimdi, Sayın Toptaş “Sokağı dinleyin.” dedi. Sokağı dinliyoruz. O nedenle ülkemizin eğitimine, sağlığına, altyapısına yatırım yapıyoruz, istihdam yaratıyoruz ve gelir dağılımını iyileştiriyoruz.

“Altı sıfır silindiğinde dolar 1 lira olacak.” denildiği söylendi. Ben böyle bir şey söylemedim. Kurları piyasalar belirliyorlar. Ülkeler arasındaki enflasyon farkları önemli belirleyici, faiz farkları önemli bir belirleyici, fon akışları önemli bir belirleyicidir ama şu da bir gerçek: Bizden önceki otuz, kırk yıllık dönemde bu ülke her yıl çift haneli enflasyon, çift haneli efendim, devalüasyon, çift haneli faizler, zaman zaman üç haneye de çıktığı dönemleri yaşadı. Çok şükür, Türkiye çok daha istikrarlı bir noktadadır.

Cumhurbaşkanımızın görev süresi tartışılan bir konudur, ona yüce Meclisimiz karar verecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika da eklemiştim size.

Teşekkür ederim.

Şimdi, B Cetvelinin genel toplamlarını okutup oylarınıza sunacağım.                                                                                                                                                        TL

           Bütçe Gelir Tahmini    Tahsilat                       Tahsilat Red ve İadeler (- )   Net Tahsilat            

TOPLAM    251.115.317.000,00    272.775.243.339,22   25.905.910.693,75              246.869.332.645,47

 

BAŞKAN -  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi işaretli B cetveliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci madde (B) işaretli cetveliyle birlikte kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

Denge

MADDE 3- (1) 2010 yılı bütçe giderleri ile bütçe gelirleri toplamları arasında, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 41.322.230.941,98 Türk Lirası bütçe gider fazlası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 868.509.031,81 Türk Lirası bütçe gelir fazlası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 98.600.223,58 Türk Lirası bütçe gelir fazlası,

gerçekleşmiştir.

(2) 2010 yılı merkezi yönetim konsolide bütçe gider fazlası 40.081.288.160,20 Türk Lirasıdır.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Faik Tunay’a aittir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Namık Havutça konuşacak efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

CHP GRUBU ADINA NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe görüşmeleri üzerinde grubum adına söz aldım. Genel Kurulumuzu ve hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, gelir bütçesini konuşuyoruz ve bugün, Sayın Başbakan, burada sıklıkla Türkiye'nin dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olduğunu söylüyor, ifade ediyor. Eğer bu bir efsane değilse tabii ki, biz bundan bu ülkenin bir evladı olarak gurur duyarız. Ancak, işçimiz, köylümüz, öğretmenimiz, emeklimiz bu 16’ncı büyük ekonominin neresindedir?

Bakın, bugün yarın öğretmenler eyleme gidiyor, sağlık çalışanları eyleme gidiyor. Yirmi beş yıllık öğretmen 1.700 lira para alıyor.

Sayın Maliye Bakanı, bugün 254 milyar lira gelir bütçesi, 294 milyar da gider bütçesi bulunmaktadır. Arada 41 milyar açık vardır. Bu bütçe açığını kapatmak için Hükûmetinizin uyguladığı yöntem, elektriğe zam, sigaraya zam, içkiye zam ve bunun adına da halkın zekâsıyla alay eder gibi “Ayarlama” diyorsunuz “Güncelleme” diyorsunuz. Ayıptır bu! Bu ülkede bu halkın sizi güncelleyeceği günler yakındır. Bunu unutmayın Sayın Bakan. (CHP sıralarından alkışlar) Halkın zekâsıyla alay edemezsiniz.

Bugün, öğretmenlerimiz 16’ncı büyük ekonominin neresinde? Ben soruyorum buradan.

Burada sıklıkla ifade ediliyor, kişi başına millî gelirimizin 10 bin dolar olduğu söyleniyor. Buradan soruyorum Türkiye’deki tüm insanlarımıza, öğretmenlerimize, emeklilere, işçilere, köylülere: Bankada 10 bin doları olan var mı bugün? Nerede bu paralar? Kim oldu zengin? 16’ncı büyük ekonominin zengini kim oldu, kim? Bunu soruyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben sana söyleyeyim: Çalık, Albayrak, Ağaoğlu.

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) – Herhâlde biz olmadık.

Burada bir şey daha var. Sayın Başbakanın dünyanın en zengin 10 başbakanı arasında olduğu söyleniyor. Bu da efsane değilse…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – İspatlanamayan şeyleri söylemeyin.

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) – Helal parayla kazanılmış zenginliğe bir itirazımız yok. Burada daha önce söz verildiği gibi…

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Elinde belge var mı? Belgeyle konuş.

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) – Burada daha önce söz verildiği gibi, dokunulmazlıkları kaldıracağız ve her milletvekili mal beyanlarını Türk halkının bilgisine sunacak  “Bizim mal beyanımız budur.” diyecek. Biz her zaman buna açığız. Helal parayla kazanılmış parada kimsenin gözü bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, ben Balıkesir Milletvekiliyim. Balıkesir, tarım ve hayvancılığın başkenti. Balıkesir, süt üretiminde Türkiye’nin birinci kenti. Beyaz et üretiminde Türkiye’nin en önemli kenti. Ancak çiftçilerimiz, köylülerimiz bugün tarlalarını satarak “namus” diye gördükleri topraklarını satma noktasına geldiler.

Bakın, Manyas Kızıksa ovasında belli zenginler arazileri topluyorlar. Köylümüz tarlasını terk ediyor, üretimi terk ediyor. Neden terk ediyor? Sayın Tarım Bakanı yurt dışında, sağda solda ucuz buğday arıyor, ucuz çeltik arıyor ve bizim oralarda Tarım Bakanının adı “İthalat Bakanı” oldu. Sayın Tarım Bakanı, Balıkesir’e gelin ve köylere gidin.

Değerli Tarım Bakanı, sizin göreviniz dünyanın başka yerlerinden ucuz buğday, çeltik, mısır aramak mıdır? Hiç sordunuz mu bu köylüye “Neden üretemiyorsunuz?” diye. Bugün köylüler topraklarını neden satarlar? Sorulmadı değerli arkadaşlarım. Ben bir çiftçi çocuğuyum. Ben bir köylü çocuğuyum. Ama ne yazık ki, bu ülkede Büyük Atatürk’ün “Köylü, bu milletin efendisidir.” dediği köylü, bugün bu milletin kölesi hâline gelmiştir. (CHP sıralarından alkışlar) Yazıktır bu ülkeye.

Değerli milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisi harman zamanında piyasaya müdahale ederek, köylülerimizi faizcinin, rantçının elinden, piyasa dengelerinden korurdu köylümüzü. Bugün Toprak Mahsulleri Ofisi ne yazık ki, görevini yapmıyor ve köylülerimizi faizciye, rantçıya teslim ediyor. O nedenle, bunun hesabını bugün mutlaka vereceksiniz.

Değerli milletvekilleri, Balıkesir’de bir SEKA var. 2003 yılında, sizin döneminizde özelleştirilmiş ve özelleştirilmedi, yakınlarına peşkeş çekilen bir SEKA var. Danıştay kararlarına rağmen, bugün, Balıkesir SEKA Albayrakların işgali altında. Buradan haykırıyorum, iki defa da sordum. Balıkesir SEKA, Balıkesir’de bugün, mahkeme kararlarına, Danıştay kararlarına rağmen, işgal altındadır, Albayraklar tarafından işgal altındadır. 51 milyon dolar değeri olan bu önemli üretim potansiyeli Balıkesir’in, Albayraklar’ın elinde, bir gasbedilmiş durumdadır. Buradan soruyorum: Balıkesir’de binlerce kardeşimiz işsiz. Balıkesir’de binlerce üniversite mezunu var iş arayan, aş arayan. Sayın Başbakana soruyorum: Balıkesir SEKA’yı siz görmüyor musunuz? Gelin, yeni bir üretim potansiyeli olarak Balıkesir SEKA’nın, bir an önce, devlet tarafından ya da özel sektör tarafından ama bir üretim potansiyeline girmesini arzu ediyoruz.

Şimdi bakın, şeker fabrikaları yoluyla, özelleştirme yoluyla yeni bir SEKA, Susurluk’ta yaratılmak isteniyor. Susurluk Şeker Fabrikası, yanlış üretim planlaması sebebiyle yine özelleştirme noktasına geldi. Oysa, Susurluk Şeker Fabrikası bölgenin, hayvancılığın, çiftçinin ve üretimin çok önemli bir noktası. Yeni bir SEKA, yeni bir yer açılmadan, bu konuda Hükûmetinizin çok önemli bir şekilde, bölge halkının, çiftçinin ve köylünün sesini dinleyerek karar vermesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, ben bir öğretmen ve avukatım. 12 Eylül döneminde meslekten, beş yıl yargılanarak mesleğimden uzaklaştırıldım ve beş yıl sonra beraat ettim, altıncı yıl görevime başladım. Türkiye’de haksız tutuklamaların insan hakları ihlalleri üzerinde ne kadar ağır bir tahribat yaptığını en iyi, yakıcı yaşayan insanlardan biriyim. Sayın Başbakanımız da bir süre özgürlüğünden mahrum kaldı. Özgürlükten mahrum kalmanın insan üzerinde ne kadar acı bir tahribat yaptığını en iyi bilenlerden bir tanesidir.

Şimdi, bakın, bu ülkede, Yüksek Seçim Kurulu kararlarıyla, oradan geçmiş, halkın önüne koymuş ve milletin iradesiyle milletvekili seçilmiş milletvekillerimiz, ne yazık ki millî irade, bugün, tutukluluk altındadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına, sözleşmelere rağmen, arkadaşlarımız orada, zindanlarda çürümeye terk edilmiştir. Herhâlde bu durum, bu Parlamentonun demokrasi tarihine kara bir dönem olarak geçecektir.

Bakın, döneminizde bu ülkenin aydınlık ve demokrasi mücadelesini veren, İlhan Selçuk gibi hayatının büyük bölümünü 12 Mart faşizmine, 12 Eylül faşizmine karşı direnen adam sabaha karşı gözaltına alınıp o narin bedeninin ölümüne sebep olunmuştur. Yine bu ülkede, sizin döneminizde, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğini yaratarak on binlerce genç kızımızı ışıkla, aydınlıkla buluşturan o değerli hocamızı sabaha karşı hasta yatağından gözaltına alınarak onun narin bedeninin ölümüne sebep oldunuz. Herhâlde bu durum, sizin adalet tarihinizin kara bir dönemi olarak şimdiden tarihe geçmiştir.

Değerli milletvekilleri, buraya halkımız bizi işçinin, köylünün, halkın sorunlarını çözsün diye gönderdi. Geldiğimiz üç aylık dönemden beri burada halkı ilgilendiren hangi yasayı görüştünüz? Halkın sokaklara dökülüp gösteri yaptığı bir yasa mıydı bedelli askerlik yasası? Kimin yasasıydı? Hangi yasayı görüştünüz? Bu Parlamentoda bugüne kadar, üç ay içerisinde halkımızı ilgilendiren bir tek sorunu şuraya getirmediniz. Ama bunun hesabını bu millet herhâlde sizden soracaktır. O nedenle, bu bütçe halkın bütçesi değil, bu bütçe işçinin bütçesi değil, bu bütçe öğretmenin bütçesi değil, bu bütçe çiftçinin bütçesi değil, bu bütçe olsa olsa rantçıların bütçesidir ve bu bütçe bugüne kadar halka hiçbir şey vermemiştir, vermeyecektir de.

O nedenle, bu bütçeyle birlikte, halkımızın bundan sonra gerçekleri göreceği bir dönemin başlaması umuduyla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor ve bu bütçenin halkın bütçesi olmadığını bir kez daha burada ifade etmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Havutça.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim, Sayın Hatip konuşurken…

BAŞKAN – Buyurun, buyurun.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, partisine ve Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii, bu kürsüde eleştiriye her zaman “Evet.” dedik ama doğrulanamayan, ispatlanamayan haksız birtakım ithamlar, iftiralar milletvekili olarak hiçbirimize yakışmaz. Eğer, siz söylediğinizi ispat edemezseniz, iftira atarsanız… İftira atanlara da ne denildiğini bütün kamuoyu biliyor, bütün halkımız biliyor. Dünyanın en zengin 10 başbakanı içerisinde olduğunu buyurun ispat edin arkadaşlar varsa böyle bir şey. Yine geçtiğimiz günlerde, Sayın Başbakanımızın dışarıda çeşitli hesaplarda 800 milyon doların üzerinde parasının olduğu sizler tarafından sıkça zikredildi. Yakışmıyor arkadaşlar, yakışmıyor; milletvekili olarak yakışmıyor. Sayın Başbakanımızın mal beyanı da açıktır, ilan edilmiştir, İnternet sayfasından da ilan edilmiştir, ne tür mal varlığının olduğu da bellidir. Eğer varsa ki böyle ispata yönelik birtakım bilginiz, belgeniz gelirsiniz burada açıklarsınız.

Onun dışında yargıya müteallik olaylarla alakalı olarak da eğer değerli arkadaşlar, böyle bir şüpheniz varsa, böyle bir suç isnadı varsa onun da yeri burası değildir; onun yeri yargıdır, yargıdır. Yargıya gidersiniz eğer kendinize güveniyorsanız, iddianızın doğru olduğuna siz inanıyorsanız önce yargıya gidersiniz. Yargı gerekli soruşturmayı, kovuşturmayı, yargılamayı yapar, suçluları cezalandırır. Kim olursa olsun, bakın kim olursa olsun; AK PARTİ’li, CHP’li, MHP’li, BDP’li fark etmez; dili, dini, düşüncesi ne olursa olsun eğer kanunlar karşısında işlemiş olduğu fiilin bir cezası varsa yargı ona karşılığını versin. Burada karalamalar yapmayalım, burada bize yakışmayan birtakım ithamlarda bulunmayalım. Bakın, sizlerle de alakalı, başka başka kimselerle de alakalı çok çeşitli rivayetler, dedikodular var. Ama biz burada bundan çekiniyoruz, “Bize de yakışmaz.” diyoruz, yakıştıramıyoruz kendimize, yakışmıyor ama size de yakışmıyor. Lütfen arkadaşlar, bundan sonra kurusıkı atmayın; daha doğru, daha düzgün, kesinleşmiş olan birtakım şeyler, bilginiz, belgeniz varsa onları getirin söyleyin.

İkincisi: Bu halkla kimin alay ettiği çok açık ve net. Halk her şeyi görüyor, halk artık bilinçlenmiş değerli arkadaşlar. Halkımız şu anda, o beğenmediğiniz köylümüz şu anda odalarında, evlerinde Meclis televizyonunu izliyor, haberleri izliyor; akı da izliyor, karayı da izliyor. Kararını halkımız veriyor ve halk kararını da… Hani “Söz de karar da millettedir.” dedik ya ve seçim günü sandıklar halkın önüne geldiğinde, halk bütün hepsini değerlendiriyor, oylarını veriyor. Halk kime daha çok itibar ediyorsa, “Kim benim sorunlarımı çözüyor.” diyorsa ve inanıyorsa ağırlıklı olarak onu iktidara getiriyor, ona oylarını veriyor, dolayısıyla halkın takdirine de rıza gösterelim, saygı gösterelim.

Bütçe halkı ilgilendirmiyor mu? “Halkı ilgilendiren bir şey görüşmüyoruz.” diyor.

Arkadaşlar, bütçe, işçiyi de ilgilendirir, çiftçiyi de ilgilendirir, köylüyü de ilgilendirir, esnafı da, memuru da, bu ülkede yaşayan herkesi, yatırımlarıyla, hizmetleriyle herkesi ilgilendiriyor, dolayısıyla halkı ilgilendiren kanunlarla birlikte…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AYDIN (Devamla) - …bunun hepimiz üzerinde çalışıyoruz.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan, bir şeyi düzeltmem gerekiyor, “kurusıkı” bir şeyi var.

BAŞKAN – Buyurun.

5.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Değerli arkadaşlarım, sanırım konuşmamın iyi dinlenmediği ve yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Zira, ben, Sayın Başbakana herhangi bir isnatta, hakarette bulunmadım, öyle bir kastım da söz konusu değil, sadece kamuoyunda konuşulan ve basında yer alan, Sayın Başbakanın dünyanın en zengin 10 Başbakanından biri olduğu konusunda bir şey üzerine ifade ettim, efsane olup olmadığını sordum.

Bizim buradaki maksadımız ve söylemimiz şu: Bu Parlamentoda temiz toplum, şeffaf toplum için Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılarak haklarındaki isnatları sadece yasama ve kürsü dokunulmazlığı dışındaki her türlü işlemlerinin, eylemlerinin, faaliyetlerinin yasama dokunulmazlığı çerçevesinde mütalaa edilmemesini düşünüyoruz ve bunun temiz toplum için zorunlu olduğunu düşünüyoruz. O nedenle, hâliyle toplumun yönettiği ve seçtiği insanların mal varlıklarının göreve başladıklarında ne kadar, görevi bittiklerinde ne kadar olduğunun mal varlıklarının takip edilerek kamuoyuna sunulması temiz toplum için, çağdaş toplum için ve demokratik bir toplum için gereklidir, onu ifade etmeye çalıştım yoksa Sayın Başbakana herhangi bir şeyimiz söz konusu değil.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Aydın, Cumhuriyet Halk Partililere “Kurusıkı atmayın.” dedi, ona cevap vereceğim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hayır, arkadaş cevap verdi zaten.

BAŞKAN – Şimdi, bakın, yani bir yol açıldı, ben bu yoldan dönmem ama herkes izliyor. Şimdi, kurusıkı atmadığınızı ifade edin.

Buyurun.

6.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim  Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz de dikkatli dinleyin Sayın Aydın.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Sayın Aydın, az önce “Beğenmediğiniz köylüler.” dediniz, herhâlde “Beğenmediğimiz köylüler.” demek istediniz!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hayır, hayır, biz köylü evladıyız. Ben köyden geldim.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bizim böyle, bir köy çocuğu olarak köylüleri beğenmemek gibi bir derdimiz olamaz. Önce o konuda bence bir düzeltme yapın.

“Bu millet izliyor.” dediniz, “Akı da, karayı da izliyor.” dediniz. Bakın ben size bir ak hikâyesi anlatayım.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Kabak tadı vermesin ha, kabak tadı vermesin!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bazılarının adı aktır, bazılarının alnı aktır! Bizim alnımız ak, sizin adınız ak! İkincisi bu. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bizim gönlümüz de ak, alnımız da ak.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Üçüncüsü: Diyorsunuz ki “Mal varlığı...” Bakın, değerli arkadaşlarım, milletvekilleri, hadi hep beraber… Zaten aralık ayında yapmıyor muyuz bunu, vermiyor muyuz mal beyanı, Meclis Başkanlığına vermiyor muyuz? Ben Meclis Başkanlığına vermiyorum, yerel gazetelere de veriyorum. Herkes şahit buna. Gelin hep beraber Meclis Başkanlığına verdiğimiz mal varlığımızı basına da verelim. Bıraktım mal varlığını, geçtik mal varlığını, biz bu ülkede Başbakanın, Cumhurbaşkanının, bakanların yurt dışına gittiklerinde aldıkları hediyeleri öğrenemiyoruz. Mal varlığını geçtik. Yani onlarca soru önergesi var 22’nci Dönemde, 23’üncü Dönemde, bu dönemde, onlarca köşe yazısı var. Mal varlığını öğrenmekten vazgeçtik, hediyeleri öğrenemiyoruz hediyeleri! Bu soru önergelerini istiyorsanız, bu konuda bilginiz yoksa, size ben vereyim. 22’nci Dönemde, 23’üncü Dönemde, 24’üncü Dönemde Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin “Şu şu şu ziyaretlerde şu bakana, şu başbakana, cumhurbaşkanına verilen hediyeler nelerdir? Bunların kaydı tutulmuş mudur? Bir insan hediye almışsa bunu neden gizler, neden gizliyor? Memura genelge göndereceksin, “Kravat bile almayacaksın.” diyeceksin, kendin alacaksın!  Şimdi televizyonda haberler geçiyor, yılbaşında kravat, gömlek almak bile yasakmış. Alınmasın, doğru. Aldığı hediyenin hesabını veremeyen, aldığı hediyenin soru önergesinin cevabını veremeyen mal varlığının hesabını nasıl verecek? Dolayısıyla, bunlar bir dedikodu olarak alır büyür. Eğer kendinize güveniyorsanız hep birlikte çıkarız halkın karşısına, medyayla paylaşırız bunu, bunda yanlış bir şey yok. Bunda yanlış bir şey yok, hep beraber paylaşalım. İsterseniz bu Meclise örnek olalım, önce grup başkan vekilleri olarak başlayalım, hadi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Önce yasa teklifi verelim.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Grup başkan vekilleri olarak, yarın sizinle birlikte açıklamaya hazırım. Gocunduğumuz yok.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Endişemiz yok, bizim bir korkumuz yok.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Yani, biz kurusıkı atmıyoruz, iftira atmıyoruz. Cevap verilemediği için biz de konuşmaya devam ediyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bir saniye, açmadım daha.

Şimdi, ben zannederim eşitledim bu karşılıklı olarak sataşmayı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onlar öne geçti.

BAŞKAN – Bir saniye…

Şimdi, son olarak üç dakika Sayın Aydın’a söz veriyorum. Şu saatten sonra -bu dakikada yani sayı eşit- şu dakikadan itibaren, sataşma için herkese iki dakika vereceğim, haberiniz olsun.

Buyurun Sayın Aydın.

Madem biz bu işi ortaoyununa çevirdik…

7.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tabii, bizim de alnımız da ak, gönlümüz de ak, Partimiz de ak. Ondan hiç kimsenin endişesi yok, şüphesi yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ak siyaseti yapmak üzere buraya geldik ve bugüne kadarki icraatlarımız da ortada. Dokuz bütçeyi halk adına ne kadar güzel kullandıysak, bu onuncu bütçeyi de inşallah milletimizin yararına, en üst düzeyde olacak şekilde kullanacağız.

Değerli arkadaşlar, tabii az önce şunu ifade etmeye çalıştım: Burası dedikodu yeri değil, dedikodular üzerinden siyaset yapmayalım. Bu manada ben bunu derken, tekrar arkadaşımız söz alıp yeniden böyle bir şeyin içerisine giriyor.

Bakın, şimdi yeni bir şey aldım, bir dedikodudur -ben böyle bir isnatta da bulunmuyorum- dedikodu da değil, kendisinin bir açıklaması. Sayın Selami Öztürk -Selami Öztürk’ün kim olduğunu biliyorsunuz herhâlde, şu anda isterseniz Google’dan tarayın- yeni bir açıklaması. SODEM tanıtım toplantısında şunu diyor: “AK PARTİ daha demokratik, CHP statükocu ve faşisttir. CHP, sadece para lazım olunca bizi arıyor.”

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Zamanda mı yazıyor?

AHMET AYDIN (Devamla) – Bakın, bunu sabah da biliyordum ama az önce açıklamadım, konuşmadım.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Hangi gazetede çıkmış bu?

AHMET AYDIN (Devamla) – Bugün bakın SODEM tanıtım toplantısında…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Zaman yazmıştır.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Hangi gazete?

AHMET AYDIN (Devamla) – İnternete gir, SODEM tanıtım toplantısında, CHP’li Selami Öztürk’ün -kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim- ifadeleri, kendi ifadeleri. Bunu ben söylemiyorum, bakın, bu kendi ifadeleridir.

Az önce, ben bunu bilmeme rağmen söylemedim ama siz buna mecbur ettiniz.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayrola Sayın Altay, sizinle ilgili bir konu geçmedi.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, partimize mensup bir belediye başkanına yönelik bir İnternet sitesi kaynaklı haberin buraya getirilmesi, bir grup başkan vekiline ne kadar yakışır, bilmem ama biz buraya, böyle milyon tane haber getiririz.

Kaldı ki biraz önce iktidar partisinin grup başkan vekili, milletvekilimizin, Başbakanın mal varlığıyla ilgili iddiasının yalan olduğunu, “Gelin ispatlayın.” diyerek de bir çağrıda bulundu. Geçen dönem bu konu bu Parlamentoda gündeme geldi ve Sayın Başbakan bu konuda bana bir dava da açtı.

Müsaade ederseniz, grubumuzun iddiasını ispatlamak için söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Yeteri kadar konuşuldu.

Birleşime yarım saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.51

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, biraz önce ben sizle konuşurken görüşmeyi kestiniz. İktidar partisi Grup Başkan Vekilinin Belediye Başkanımızın söylemediği bir sözü kürsüde söyleyerek partimizi rencide ettiğini ve haksız ithamda bulunduğunu düşünüyorum, söz talep ediyorum.

BAŞKAN – İşte, olmuyor ara verdikten sonra. Sizin söyledikleriniz zaten kayıtlara geçti Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkanım, 63’üncü maddeye göre o zaman sizin tutumunuzla ilgili usul tartışmasını istiyorum. Aleyhinizde söz istiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açamazsınız efendim.

BAŞKAN – Ha onu açarım, hayhay.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, 63’üncü maddeyi, usul tartışmasını…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya böyle bir şey olmaz ki Sayın Başkanım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Nasıl “olmaz ki” efendim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya Engin, gözünü seveyim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne demek “Gözünü seveyim” Başkanım ya! Bu benim en yasal hakkım ya. Siz mi buradan Başkanlık Divanını idare edeceksiniz ya?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır öyle bir şey yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ya da siz mi edeceksiniz?

Söz talep ediyorum, aleyhinizde söz istiyorum. Tutumunuzu doğru bulmuyorum.

BAŞKAN – Muhterem, itiraz etmedim. Gelin bari dövün beni, lahavle!

ENGİN ALTAY (Sinop) – Estağfurullah, ben size bir şey demedim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, önce bizi dövdükten sonra size gelecek herhâlde.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne münasebet, “Olmaz!” Oturduğu yerden grup başkan…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle mi yöneteceğiz bu Meclisi?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Bu Parlamento grup başkan vekillerinin sevk ve idare ettiği bir parlamento değildir. Milletvekilleri özgür iradelerini burada kullanırlar. Siz Grup Başkan Vekilleri oturduğunuz yerden Başkanlık Divanında…

BAŞKAN – Sayın Altay…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır, ben usul tartışmasıyla ilgili kendisine bir şey söylemedim.

Şimdi, ben Sayın Grup Başkan Vekillerini arkaya rica ediyorum. On dakika ara vereceğim birleşime. Ondan sonra da usul tartışmasını açacağım Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Peki.

BAŞKAN - Buyurun.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.25


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkanım, 63’e göre talebim geçerlidir.

BAŞKAN – Kaça göre?

ENGİN ALTAY (Sinop) – 63’e göre tutumunuzla ilgili talebim geçerlidir.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

Tutumum lehinde, aleyhinde…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Lehte istiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Lehinde…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ben de aleyhte istiyorum efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutumunuz lehinde Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine uygun söz vermediği gerekçesiyle Başkanın tutumu hakkında

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin zamanının, mesaisinin değerli olduğunu biliyorum.

Biraz önce sesimi size yükseltmedim. Öyle anladıysanız yanlış olmuştur. Sayın Şandır ve Sayın Elitaş’a sesimi yükselttim. Onu da belirtmek istiyorum.

Parlamento iradesinin, Meclis Başkanlık Divanı tarafından, zaman zaman başkan vekilinin uygulamalarına göre Parlamentodaki iş ve işlemlerin yürütülmesini de doğru bulmadığımı belirtmek isterim. Bu Parlamentonun bir İç Tüzük’ü vardır. Bu İç Tüzük, Başkanlık Divanını da, grup yöneticilerini de ve bütün milletvekillerini de bağlar ama buradaki milletvekilleri, bu Genel Kurulda bulunan milletvekillerinin bu Parlamentoda İç Tüzük hükümlerine göre, İç Tüzük’ün el verdiği kadarıyla da düşüncelerini ifade etme hakları vardır. Hele hele İç Tüzük’ten kaynaklı haklarını kullanmak her milletvekilinin görevidir.

Şimdi, biraz önce İktidar Partisi Grup Başkan Vekilinin, bir İnternet sitesindeki haber portalına dayalı olarak, bu kürsüye gelip İstanbul’da bir Belediye Başkanımızın söylemediği sözleri, o söylemiş gibi bu Genel Kurula nakletmesini bir kere Sayın Grup Başkan Vekiline yakıştıramam. Bir İnternet sitesinden, her gün çeşitli haber portallarında Sayın Başbakanla ilgili, sizlerle ilgili, bizlerle ilgili bir sürü haber çıkar. Bunların bir öneminin, bir şeyinin olması gerekir. Akreditasyon diye bir şey var. Sayın Belediye Başkanımızın da söylediği şudur, Sayın Grup Başkan Vekilinin çarpıttığı ama Belediye Başkanımızın söylediği de şudur: “AKP, yurt dışı temaslarında kendisini oldukça demokrat, CHP’yi de statükocu ve faşist bir parti gibi algılanmasına yönelik iş, işlem ve görüşme yapıyor. Bizim buna yönelik olarak tedbir almamız gerekir.” demiştir Sayın Belediye Başkanımız. Olay bundan ibarettir. Yani bütün işi gücü bitirdiniz, bir İnternet sitesinde okuduğunuz bir şeyi burada gelip konuşarak CHP’ye zarar vereceğinizi zannediyorsunuz. Bunu size yakıştıramadım.

Şimdi, süreme bakıyorum: 37 saniye. Buradan Sayın Ahmet Aydın dedi ki: “Başbakanın dünyanın en zengin 10’uncu başbakanı olmasıyla ilgili iddia yalandır.”

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Doğru, yalandır.

ENGİN ALTAY (Devamla) – “Gelin, ispatlayın.” dedi. Sürem yeterse ispatlayacağım. Yirmi beş saniyem var, yirmi beş saniyede bunu ispat edemem ama bu konuda bir tartışma açalım sizin de kabul edeceğiniz şekilde; Allah daha çok versin, gözüm yok (CHP sıralarından alkışlar) ama Başbakanın mal varlığı bakımından dünyanın sayılı başbakanları, ilk 12 içinde olduğunu ben ispatlamaya hazırım.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tutumumun lehinde Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2010 yılı kesin hesap kanununu görüşüyoruz. Biraz sonra bir maddede konuşacağım, orada bu konudaki endişelerimi ve düşüncelerimi ifade edeceğim ama usul tartışmasına sebep olan konudaki hassasiyetim ve itirazım bu sebepten kaynaklanmaktadır. Sabahtan bu yana, saat 13.00’ten bu yana iktidar partisiyle ana muhalefet partisi arasında sebeplerini hiç sorgulamadığım, kendilerince-kendi takdirleridir- haklıdırlar, bir tartışma devam etmektedir. Bu tartışmanın içerisinde Milliyetçi Hareket Partisi yoktur. Hiç sebebi sorgulamıyorum, kendi takdirleridir, önemlidir; cevap verilmesi, konuşulması gereken konular olabilir ama bugün burada 2010 yılı kesin hesabını görüşüyoruz. Bu çok önemli. Millet adına yapıyoruz bu görevi. Bu görevin yapılmasına fırsat verilmesi açısından yeni başlayacak bir tartışmaya itirazım olmuştur Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili olarak. Bu Genel Kurulda biz de bulunuyoruz, bu yapılan çalışmalar müspetiyle, menfisiyle bizi de ilgilendiriyor. Dolayısıyla, bana göre bugün yapılmaması gereken bu tartışmaların devam ettirilmemesi gerekiyordu. İtirazım budur. Sayın Altay’ın bana sesini yükseltmesinde mutlaka kendince bir haklı sebebi var, onu üzdüğüm için ben de üzgünüm ama nereye kadar devam ettireceğiz değerli arkadaşlar? Yani birbirinizin liderleriyle ilgili, gazetelerde çıkan beyanlarla ilgili bu tartışmayı nereye kadar devam ettireceğiz?

İtirazım şudur: Bu Meclisi İç Tüzük yönetecek. Hepimiz de hukuk kurucuları olarak kurduğumuz bu hukuka uymak mecburiyetindeyiz. Sayın Başkanı her defasında “İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarımızdır.” diyerek zora sokmanın hiç kimseye faydası da yok, böyle bir hak da yok. İtiraz ettiğim husus bu.

Bu sebeple söylüyorum, ben, tüm grup başkan vekili arkadaşlarımın, tüm milletvekillerinin… Yani, milletin önünde yaptığımız bu tartışmanın bu millette bir karşılığı yok değerli arkadaşlar. Akıl yarışına, horoz dövüşüne gerek yok. Yazık oluyor, bana göre millete de saygısızlık oluyor.

Bunu durdurmak gerekiyor. Bu anlamda, ben Sayın Meclis Başkanımızın daha inisiyatifli davranarak, İç Tüzük’ün gereği neyse, kimin canı yanarsa yansın, onu uygulamasını da talep ediyorum.

Sayın Başkanın lehinde konuşuyorum. Başkanın hoşgörüsünü istismar ettiğimiz kanaatindeyim.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın, aleyhte söz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aslında Sayın Başkanım, tutumunuzun İç Tüzük gereği olduğunun farkındayım ve bugüne kadarki tutumlarınız da hep böyle oldu. Takdir de ediyoruz, teşekkür de ediyoruz İç Tüzük’ü uyguladığınız için. Ama bugünkü bu usul tartışmasını anlamsız bulduğum için aleyhte söz aldım. Bu usul tartışması olmamalıydı. Bunun dışındaki bütün usullerde de tamamen İç Tüzük’e sadık kalındı, bundan dolayı grubum adına da teşekkür ediyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, biz milletvekilleri olup, kalkıp burada konuşuyoruz, tartışıyoruz, istişareler yapıyoruz. Zaman zaman belki bizlerin de istemediği birtakım laflar çıkıveriyor ağzımızdan, biraz daha dikkatli olmamız lazım. Hele ki biz, bugüne kadar mümkün mertebe, liderlerle alakalı, dilimize pelesenk vurduk, liderlerle alakalı konuşmamaya ciddi gayretler sarf ettik.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Gazetelere verdin ama!

AHMET AYDIN (Devamla) – Dedikodu olsun olmasın, çok önemli değil ama liderleri mümkün mertebe ağzımıza almamaya çalıştık. Ama Sayın Başbakan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin Başbakanıdır, hepimizin Başbakanıdır. Şu anda dünyanın gıpta ettiği, imrendiği bir Başbakandır, dünya lideri olan bir Başbakandır. Böyle bir Başbakanla alakalı olarak “Yok, 800 milyon dışarıda hesabı var; yok, bilmem, işte, dünyanın 10 zengin başbakanından biri; yok, hediyeleri bilmem ne yaptı…”

Arkadaşlar, bildiğiniz bir şey varsa, kesin olan bilgiye, belgeye dayalı bir şeyiniz varsa gelin burada konuşalım, el birliğiyle tartışalım ya da daha da ötesi, o tartışmanın yeri de burası değildir, yargıdır, yargıya belgelerinizi verirsiniz.

Ha, süre konusunda da endişeniz olmasın, zaten sürekli konuşuyorsunuz. Üç dakika değil, on dakikada, yirmi dakikada bunu ispat da edersiniz zaten, ondan bizim bir çekincemiz yok.

Sayın Başbakanımız gönül zengini bir insandır. Bütün Türkiye’yi, bütün dünyayı kucaklayabilecek zenginliğe, gönle sahiptir, bunu bilin yeter. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Onun dışında, değerli arkadaşlar, bakın şu ifade aynen kullanılıyor. Bakın, ben daha önce de bunu bildiğim hâlde konuşmadım. Konuşmam, ben iddialar üzerine konuşmam, dedikodular üzerine konuşmam ama kendi ifadesi olduğu için, siz mecbur ettiğiniz için şunu konuştum:

Bakın, kendi ifadesidir Sayın Selami Öztürk’ün. SODEM Yönetim Kurulu Başkanı ve Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’ün kendi ifadesi: “Avrupa’da AKP daha demokratik bir parti olarak biliniyor, CHP ise statükocu ve faşist düşünceye sahip bir parti olarak biliniyor…”

ENGİN ALTAY (Sinop) – Demin öyle söylemedin ama!

AHMET AYDIN (Devamla) – “…Amacımız, Türkiye genelinde yer alan 500 CHP’li belediyenin 400’ünü SODEM’e üye yapmak…”

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Ahmet, aklın ermez senin, aklın ermez!

AHMET AYDIN (Devamla) – “…Hepimizin bildiği gibi özellikle CHP’li belediyelere baskınlar düzenleniyor. Hangi belediyemize baskın düzenlenirse düzenlensin bizler o belediyemize, başkanımıza sahip çıkmalıyız.”

Yine altını çizeceğim bir başka husus, aynı şekilde devam ediyor: “Maalesef Genel Merkezdekiler para lazım olunca ‘Gelin bakalım buraya.’ diyor.” Bu, Sayın Selami Öztürk’ün kendi ifadesi değerli arkadaşlar.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Demin söylediğin öyle miydi!

AHMET AYDIN (Devamla) – Aynı şekilde tırnak içerisinde kullandım ve bunu da siz mecbur ettiğiniz için söyledim. Yoksa ben böyle şeyler üzerinde siyaset yapmam.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Kardeşim, demin söylediğinle bunun arasında dağlar kadar fark var! Ayıp ya ayıp!

AHMET AYDIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Elitaş, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usul ve esaslarını belirleyen temel yasamız, anayasamız bizim İç Tüzük’ümüz ama görüyorum ki özellikle 24’üncü Dönemde bazı milletvekili arkadaşlarımızın İç Tüzük uzmanı olduğunu ve her istedikleri anda kendilerinin bir söz talep etmeyle istekleri olduğunu veya bu söz taleplerinin hakkı olduğunu ifade ediyorlar.

Bakın değerli arkadaşlar, siyasi partiler kanuna göre kurulmuş organlardır. Bu organların da nasıl olacağını –işleyişiyle ilgili- Siyasi Partiler Kanunu, partilerin tüzüğü belirler. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü siyasi parti grup başkan vekillerine de, 20 milletvekili olan bir parti grup kurar, o grup başkan vekillerine de yetki verir. Grup başkan vekilleri, grup başkanı adına yani genel başkanları adına burada siyasi partileri temsil eder. Haftada bir gün, iki gün, üç gün grup önerileri getirilir, Danışma Kurulu önerileri getirilir ve bütün partileri bağlamak üzere siyasi parti grup başkan vekilleri buna imza atar. Ama Sayın Altay’ın burada “Siyasi parti grup başkan vekillerinin gruba hâkim olması” ile ilgili ifadesini açıkçası ben yadırgadığımı ifade ediyorum.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Benim söylediğimi çarpıtmayın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, yadırgadığımı ifade ediyorum. Burada AK PARTİ grup başkan vekillerinden herhâlde arkadaşlarımız memnundur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Mustafa Elitaş, burası askerî kışla mı? Senin kafan bu kadar!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Grup başkan vekiliyle istişare etmeden hiçbir milletvekili arkadaşımız gelip de “Biz şöyle söz istiyoruz.” diye ortaya çıkmadı. Diğer siyasi partiler de aynı şekilde bu âdete, bu kanuni düzenlemeye, bu verilen yetkiye de boyun büküyorlar ama ben öyle tahmin ediyorum ki Sayın Altay kendi grup başkan vekilini burada zor durumda bırakmıştır.

Değerli arkadaşlar, bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin yurt dışında nasıl algılandığıyla ilgili Belediye Başkanı bir beyanda bulunmuş. Belediye Başkanı altını çiziyor, diyor ki: “Bizim CHP olarak yurt dışı seyahatlerimiz az. Adalet ve Kalkınma Partisi gezdiğinde, Sayın Başbakan, sayın bakanlar gittiğinde Türkiye ile ilgili algılar çok iyi noktada.” Ama şunu söylüyorum, Sayın Altay diyor ki: “Gittiğiniz zaman CHP’yi karalıyorsunuz.”

Ben Sayın Başbakanla ve diğer grup başkan vekili arkadaşlarımız Sayın Başbakanla gittiğimizde toplantılara katılıyoruz, inanır mısınız inanmaz mısınız bilmiyorum ama yani Cumhuriyet Halk Partisinin “C”si geçmiyor o toplantılarda görüşülürken.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Doğru söylemiyorsun!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye dışında Türkiye ile ilgili nasıl çalıştığı bizi ilgilendirmez ama Türkiye Cumhuriyeti devletinin son yıldaki yaptığı performansla ilgili yapılan bir konferansta bir ülkenin başbakanının veya dışişleri bakanının Türkiye ile ilgili övgü meselesine Sayın Genel Başkanın ne söylediğini tüm medya yazdı.

Yani, bir de şu var değerli arkadaşlar: Bakın, Sayın Başbakanla ilgili mal varlığını internet sitelerinden, şunlardan bunlardan kulaktan dolma bilgilerle değil, girin akparti.org.tr’ye, Sayın Başbakanın mal varlığı orada yazıyor. Yani, bunu kalkıp da farklı farklı noktalara getirip dedikoduyla bu meseleyi gündeme taşımanın hiç kimseye faydası yok.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akar, buyurun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, öncelikle şunu belirtmek istiyorum: İlk önce söz talep eden insanlardan biriydim. AKP Grubu benden sonra söz talebinde bulundu, buna rağmen sözü ona verdiniz.

Şimdi, bizim bir belediye başkanımızın yapmış olduğu bir toplantıda çıkan sözleri, çeşitli medya organlarında çıkan sözlerini, buraya gündeme taşıyorlar. Taşıdıkları medya organlarını da biliyoruz, hangi medya organları olduğunu da biliyoruz, yandaş medyayı çok iyi kullanıyorlar ve bunu Meclis kürsüsüne getiriyorlar. Dün ben Meclis kürsüsünden AKP’li bir belediye başkanının, Kartepe Belediye Başkanının tutanaklarını okudum. Bunun hakkında ne yaptıklarını bu Türkiye’ye anlatsınlar. Yedi ceddine topladığı parayı dağıtan bir Belediye Başkanının, yine yedi ceddine bu parayı harcatan bir Belediye Başkanının burada teknik takip sonuçlarını açıkladım. Bu konuda ne yaptıklarını anlatsınlar Türkiye Cumhuriyeti’nde. Bakın, bu Belediye Başkanı hâlen görevine devam etmektedir, rüşveti veren Genel Müdür hâlen görevine devam etmektedir. Bunun yanında, bu ülkede parasız eğitim isteyen çocuklar on dokuz ay hapis yatmaktadır. Bu ülkede basında Hükûmet aleyhine, Başbakan aleyhine yazı yazan tüm yazarlar, gazeteciler tutuklu bulunmaktadır, bin günden daha fazla zamandır tutuklu bulunmaktadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesinin ikinci fıkrasında, açıklama ve cevaplar için Başkanın aynı oturum içinde olmak üzere söz verme zamanını takdir edeceği hüküm altına alınmıştır. Bu hüküm çerçevesinde Sayın Altay’a bir sonraki oturumda söz verilmemiştir. Tutumum İç Tüzük’e uygundur ve tutumumda bir değişiklik olmamıştır.

Şimdi 3’üncü madde üzerinde gruplar adına Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır…

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş’ın Cumhuriyet Halk Partisini nitelemesiyle ilgili bir açıklamada bulunmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)  Sakin olun… Sakin olun…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Grup başkan vekilleri varken…

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Grup başkan vekilleri var, size ne oluyor?

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Şandır’ı çağırdı.

BAŞKAN – Sayın Güneş… Bir saniye… Bir saniye… Duymuyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Grup Başkan Vekilimizi çağırdınız kürsüye dolayısıyla…

BAŞKAN – Biliyorum Sayın Vural. Bir saniye…

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Cumhuriyet Halk Partisinin yurt dışında nasıl algılandığına ve Kadıköy Belediye Başkanının tırnak içinde ne söylediğine dair kürsüden bir şey söyledi. Ben bu konuda…

BAŞKAN – Sayın Güneş, şimdi ben tutanakları getirteceğim. Uzunca bir dönem var, eğer gerçekten öyleyse söz vereceğim ama tutanakları göreceğim.

Sayın Şandır, siz buyurun.

III.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (Devam)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında ben üçüncü dönem Meclisteyim, benden daha eski arkadaşlarımız var bu Mecliste. Her geçen gün yeni şeyler kazanıyoruz, her geçen gün yeni birtakım usuller geliştiriyoruz. Biliyor musunuz, eskiden bu kesin hesap kanunu üzerinde, maddeler üzerinde konuşma yapılmazdı ama şimdi her konuyu fırsat bilerek konuşuyoruz -konuşmuyoruz tartışıyoruz, keşke tartışabilsek- birbirimizi hiç dinlemeden dövüşüyoruz.

Değerli arkadaşlar, birleşerek oturum düzenliyoruz ve müzakere yapıyoruz; hukukumuzun tanımı bu, teamüllerimiz bu, kültürümüz bu. Konumuz neyse onu birlikte ve burada oturarak müzakere etmemiz gerekiyor ama farkında mısınız 2012 bütçe tartışmalarının hemen tamamı Sayın Başbakan merkezli tartışma oldu. Ben iktidar partisi grubuna da hatırlatıyorum: Yani Sayın Başbakanı tartışarak -savunmak anlamında, muhalefet olarak da tenkit etmek anlamında- sürekli burada gündemde tutarak yıprattığınızın farkında değil misiniz? Bu doğru değil arkadaşlar. Bir endişemi dile getirmek için söz almıştım yoksa bu kanun tasarısında konuşmak gibi bir arzum yoktu.

3’üncü maddenin madde başlığı “Denge” tablosudur, denge. Bu konuda gördüğümü ifade ettikten sonra bir endişemi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle kesin hesap kanunu inanınız ki bütçeden bana göre daha önemli. İçimizde iktisatçı hocalar var, sayın milletvekillerimiz var. Kesin hesap, aslında hükûmetin ibra imkânıdır, makamıdır. Bir önceki yılın yani 2010 yılının burada kabul edilen bütçesinin Hükûmet tarafından doğru kullanılıp kullanılamadığının, ortaya konulan hedeflerin gerçekleştirilip gerçekleştirilemediğinin tartışılması gereken bir alan kesin hesap kanunu. Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ısrarla teklifimiz şu: Kesin hesap kanunu bütçeden ayrılmalı, bir farklı zamanda, bir farklı usulle tartışılmalı çünkü kesin hesap milletin kaynaklarının nasıl kullanıldığını, kullanıldı bitti çünkü şimdi 2012 yılı bütçesini görüşüyoruz, muhammen bütçe, onu bir sene sonra sorgulayacağız, iki sene sonra sorgulayacağız ama 2010 yılında bu Meclisin kabul ettiği kanunun, bütçenin nasıl kullanıldığını kesin hesap kanununda tartışıyoruz. Bu, bir anlamda ibra müessesesidir ama yani bütçeyi tartışmıyoruz, Hükûmeti bu noktada tartışmıyoruz, Hükûmetin de işine geliyor, iktidar partisi grubunun da işine geliyor. Gündemdeki politikaları tartışıyoruz, kişiler üzerinden tartışıyoruz, birbirimizin ne dediğini de dinlemeden dövüşüyoruz.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan bana göre samimi bir gayretle, bir çırpınışla bütçesini savunuyor, kalkıyor burada rakamları ısrarla söylüyor, anlatmaya çalışıyor, yetişemediğine diyor ki: “Daha sonra görüşelim.” Ben bu gayretine teşekkür ediyorum ama Sayın Bakanın şunu da samimiyetle kabul etmesi lazım: Sayın Bakan, hep geriye doğru kendinizi endeksleyerek burada rakamları ifade etmeye kalkarsanız bu size de haksızlık. Yani siz, Türkiye’yi “Lider ülke Türkiye.” yapma iddiasında olan bir iktidarın Bakanısınız. 2002’ye endeksli olarak, 2002’nin terazisine çıkararak bugünü anlatmaya kalkmanız, bana göre hem doğru değil hem de size yakışmıyor.

Şimdi, 2010 yılı, üzerinde konuştuğumuz kesin hesap kanununun gereği 2010 yılı denge hesabının, denge tablosunun görüntüsü şudur Sayın Bakan: 254 milyar -küsurunu söylemeyelim- TL geliriniz olmuş, 40 milyar açığınız olmuş, 294 milyar gideriniz, 254 milyar geliriniz olmuş, 40 milyar lira açığınız var. Bütçeniz açık, döviz girişiniz çıkışınız açık, dış ticaretiniz açık. Bu uygulamada dengenin var olduğunu söyleyebilmeniz mümkün mü? İki yakası bir araya gelemeyen bir bütçe bu, bir Hükûmet, bir ülke. Dolayısıyla, bu bütçeyi savunabilme ve geleceğe güven verebilme, 2012 yılı bütçesine bizim güvenmemizi talep edebilme hakkınız yok. 2010 yılı, ayinesi iştir kişinin, ortada ama 2002’ye göre kendinizi endeksler, geriye doğru, geçmişe doğru bugünü değerlendirmeye kalkarsanız, kendinizi nerede görmek istiyorsanız, nereye layık görüyorsanız oraya göre mukayese edersiniz. Siz ileriye doğru mu bakıyorsunuz yoksa hep omzunuzun arkasına bakarak, geriye doğru bakarak mı bu arabayı ileriye taşımaya çalışıyorsunuz? Temel yanlışınız bu Sayın Bakan.

Endişemi de ifade edeyim: Dengenin rakamlarını konuşmaya gerek yok, sonuç itibarıyla 2010 yılının gelir ve gider açığı 40 milyar TL, yüzde 20’ye yakın bir açık, iki yakası bir araya gelmeyen bir bütçe ve bu bütçeyi uygulayan Hükûmet olarak sizsiniz.

Dolayısıyla, bu gayretleriniz, bu bütçeyi savunma gayretleriniz çok da karşılık bulmuyor Sayın Bakan, toplum da bunu bu şekilde anlıyor çünkü milletin de iki yakası bir araya gelmiyor. Bugün ülkemizde canhıraş çığlıkla toplum kesimleri sizin burada söylediğiniz bu güzel rakamlarda kendini aramaya çalışıyor ama çiftçisi perişan, çalışanı perişan. 2002’ye göre söylemeyin, olması gerekene göre söyleyin. “Lider ülke Türkiye.” olmak iddiasındaki bir Hükûmetin kendini geriye doğru endeksleyerek millete “Ben iyi yaptım.” diye övünmesi yakışmıyor, hakkı yok.

Endişemi söylüyorum değerli arkadaşlar, bakın, bugünkü tartışmaların başlangıcı Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili. Adalet ve Kalkınma Partisiyle ana muhalefet partisi arasındaki Cumhurbaşkanlığı tartışması, bugünkü görüşmeleri gasbetmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, Sayın Genel Başkanımız, bu meseleye verdiği önemin gereği, ifadesi olarak bir yazılı açıklamayla görüşlerini ve endişelerini ifade etti.

Değerli milletvekilleri, 2007 yılında yani 11’inci Cumhurbaşkanının seçiminde yaşadığımız kaosu bu millete tekrar yaşatmamalısınız. Yeniden ülkenin ve toplumun önüne çok önemli bir değer üzerinden bir tartışmayı ve ayrışmayı koyuyorsunuz farkında mısınız? Cumhurbaşkanının süresinin beş yıl mı yedi yıl mı olacağı tartışmaları, bana göre İktidar Partisi Grubunun hakkı değil. Yaptığınız düzenlemeyle, bu Anayasa burada, 101’inci maddeye yazmışsınız “Cumhurbaşkanları beş yıl için seçilir.” diye. Kazanılmış haktır diye Sayın Cumhurbaşkanının yedi yıl görev yapacağını söylemeniz, hukuku arkadan dolanmaktır, böyle bir hakkınız yok. Dört yıl geçmiş Cumhurbaşkanı seçileli, beşinci yılı doldurmak üzere, bugüne kadar yaptığınız yanlışı düzeltmek için hiçbir adım atmamışsınız. Cumhurbaşkanlığı seçimi gelmiş, yeniden bu milletin önünde çok önemli gündem maddeleri dururken, Türkiye savaşın eşiğindeyken, şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimi ve süresi üzerinden tartışma yaratıp bu milleti meşgul etmeye hakkınız yok. Bu Anayasa’da Cumhurbaşkanlığı seçiminin beş yıl olduğunu söylüyor. Milliyetçi Hareket Partisi olarak her defasında, ülke ve toplum açısından soruna dönüşmesi muhtemel olan konularda yol gösterici bir muhalefet partisiyiz. Bu noktada millet adına sorumluluğumuz var, yol gösterici bir tavrın içerisindeyiz. Diyoruz ki: Yine, Cumhurbaşkanını 5+5 seçiniz ama Sayın Başbakan Cumhurbaşkanı olmak istiyorsa milletvekilliğinin, başbakanlığının bitim süresine yakın Sayın Cumhurbaşkanını istifa ettirsin, yeni bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Başbakan aday olsun. Bu sorunu böyle çözelim. Ama bugün Anayasa’nın böyle yazdığı ortadayken geri dönüp de “yedi yıl” diye Sayın Başbakanın fetva vermesi hukuka da uygun düşmemiştir, kendi şahsına da uygun düşmemiştir, Sayın Cumhurbaşkanına da haksızlık olmuştur.

Bu endişelerimi dile getirmek istiyorum. Çünkü yeniden, gerçekten toplumu gerecek, ayrıştıracak bir tartışmanın eşiğinde bulunuyoruz.

Hepinize teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçede büyüdük diyoruz. 40 milyar açıkla, ey halkım, büyüdük, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olduk; zamlarıyla, Hükûmetin bütçesiyle büyüdük, milletin vergileriyle bu bütçede büyüdük; dünyanın en büyük ordusu, polisi, jandarması bizde, büyüdük; içinde adalet olmayan en büyük adalet saraylarıyla büyüdük; bugün 40 tane gazeteciyi gözaltına alarak büyüdük -Özgür Gündem, Dicle Haber Ajansı, Etik Ajans, Gün Matbaası, Demokratik Modernite ve diğer ajansların- basını içeri alarak büyüdük; şimdi, yargısız infazlarda, yeni cezaevleri yapmada büyüdük; kelepçeye siparişte büyüdük; gazda, biberde, operasyonda büyüdük.

Ey halkım, büyüdük: Ampullü bir parti sayesinde hormonla, vitaminle, haplarla, sanal rakamlarla büyüdük; cari açıkta, dış borçta, ithalatta, sıcak parada, yoksullukta, işsizlikte, enflasyonda, yap-işlet-devrette, kiralamada, tescilde, satışta, istatistiklerde büyüdük. Rakamlarda, rotatifler, TV’ler hep bizi söyler, dünya bizden bahseder.

Ey halkım, büyüdük: Zamda, zulümde, korku imparatorluğunda, işkencede, tutuklamada büyüdük; düşünce özgürlüğünde, örgütlenme özgürlüğünde, toplantı, gösteri özgürlüğünde, basın açıklaması özgürlüğünde, din, vicdan özgürlüğünde, sendikal hak ve özgürlüklerde ise tersinden büyüdük. Aslolan büyümektir, “Reklamın iyisi kötüsü olmaz.” derler ya. “Büyümek” sihirli kelime: Grand, “…..”, “…..”(*), muazzam… Artık, adınız “Büyük AKP” olsun, nasılsa çok büyüdük!

Ey halkım, büyüyoruz: Kardeş kardeşi vurarak, komşu komşuya çatarak, dünyaya nara atarak büyüyoruz; kadına şiddette, cezaevlerinde, insan hakları ihlallerinde, hukuksuzlukta büyüyoruz; şiddet toplumunda, karakolda dayakta, F tipinde ölümde, enkazda, depremde, çadır yangınlarında, çığlıklarda, feryatlarda, isyanlarda büyüyoruz.

Ey halkım, kim tutar ki bizi? Seçim seçim, sandık sandık hazine yardımları, barajlarla, parti kapatmalarla, siyasi muhalifleri tutuklamayla büyüyoruz.

Ey halkım, “İlk hedefiniz, Kenan Evren gibi yüzde 93’leri bulana kadar, 2023’e kadar yürümektir.” diyen bir anlayışla, “İktidar bizimdir.” diyen, akla başlayıp kara günlere bizi taşıyan, tek parti, tek adam, tekçi zihniyet rejiminde büyüdük.

Ey halkım, büyüyoruz: İçeri alınan terörist sayısında dünyada rekor kırarak, cinsel ayrımcılıkta, ÖSYM kuyruklarında, KPSS sınavlarında, torpilde, rüşvette, şikede, teşvikte büyüyoruz; vergi affında, primde, ihalede, işkencecileri korumada ve faili meçhul cinayet sahiplerini korumada, katliamcıları korumada büyüyoruz.

Ey halkım, büyüyoruz bu rakamlara göre. Doğal gaza zamda, benzine, mazota, elektriğe, ekmeğe, kiraya, suya, ete, fasulyeye, cep telefonlarına, kredi faizlerine, ÖTV’ye, KDV’ye, damga vergisine, harca… İcra dosyalarında, iflas dosyalarında, kapanan şirketlerde, karşılıksız çeklerde, davalarda, mahkemelerde büyüyoruz.

Ey halkım, kamu lojmanlarında rekor kırıyoruz, 236.811. Kamu taşıtlarında rekor kırıyoruz 87 bin. Makam odalarında rekor kırıyoruz. Resmî zevatı karşılamada rekor kırıyoruz, onların koruma ordularıyla rekor kırıyoruz. Yağda, yağcılıkta, itaatte, kul olmada, yalakalıkta, rüşvette, torpilde, adam kayırmada, partizanca kadrolaşmada, muhalifleri süründürmede, ezmede, fişlemede, dışlamada büyüyoruz.

Ey halkım, büyüyoruz: Din kardeşliğinde Müslüman kardeşlerle, çağdaş toplumda cemaatlerle, fetvalarla, buyruklarla, vahiylerle; BOP’ta jandarma olduk, büyüdük; füze kalkanlarında, NATO rampalarında, krizin cilvesiyle bağımlılıkta, kul olmada, piyon olmada ellerin elinde oyuncak olmada büyüdük.

Ey halkım, bir avuç zengin, bir avuç banka, bir avuç holding, bir avuç siyasetçi, bir avuç bürokrat, bir avuç paşa, bir avuç güvenlikçi, bir avuç iş birlikçi, bir avuç zorba, bir avuç dikta, bir avuç diktatör ve köle sahibi olduk, büyüdük; adınıza, namınıza, oylarınıza har vurduk harman savurduk büyüdük.

Ey halkım, kuzu gibisiniz, sayenizde gelir adaletsizliğinde, dolaylı vergi zammında, zamlarda zulümlerde büyüdük ve dizilerde uyutulduk; “Vatan Sakarya” nutuklarında büyüdük, büyüttük; asgari ücrette, maaşta, alım değerlerinde, paramızda, pulumuzda, tohumda, toprakta, bakkalda, pazarda milyonların yoksullaştığı bir avuç azınlık büyüttük.

Ey halkım, çetelerde, mafyada, darbecilerde, talanda, vurgunda, soygunda büyüdük; operasyon, adalet, paralı asker, özel tim, profesyonel ordu, silah alımlarında, askerî harcamalarda büyüdük; eğitimde, sağlıkta, hakta, hukukta küçüldük, küçüldük, tersinden büyüdük.

Ey halkım, yoksulun askeri 5 sent, parası 30 bin TL olan o terhiste büyüdük; özelleştirmelerde, madenlerde, ruhsatlarda, doğayı tahrip, kültürü katlederek büyüdük; HES’lerde, barajlarda, termiklerde, nükleerde, memleketin limanlarını, kara yollarını, derelerini, kıyılarını, dağlarını, ovalarını yabancıların şirketleri yaparak büyüdük.

Ey halkım, AKP İktidarında, siyasette, Benjamin Button gibi seksen yaşlarında doğdu, on sekizlere doğru küçüldü ve un ufak ufalarak giden bir mecra takip ederek büyüdük; tıpkı memleket uçuruma doğru yuvarlanırken pembe tablolar çizdik; Arap baharında Türkiye kışını yaşadık; zorba liderler tarih olurken bizde zorbalık, hükümranlıkta, Zizek’in fıkrasıyla, gerçeklerin olmadığı, kırmızı rengin olmadığı bir Türkiye’de büyüdük; zorbalık demek, zalim, raydan çıkmış, vefasızlık, agresifleşmiş,  tahrip edici, yıkıcı, zarar verici, imha eden, totaliter, otoriter, despot, diktatör lider ve anlayışların demokrasilerde olmadığını anlayamayarak büyüdük.

Liderliğin yedi sırrından birisi ve en önemlisi, sağlam bir adalet duygusudur. Milletvekillerimizi içeride tutarak büyüdük. Belediye başkanlarımızı, seçilmişlerimizi, gazetecilerimizi, aydınlarımızı, profesörlerimizi, yazarlarımızı, insanlarımızı zindanlara koyarak büyüdük.

Diğer iyi liderin özelliği, en iyi özelliklerinden biri anlayış ve hoşgörüdür. Alçakgönüllü olmayan, bencil, sadakatsiz, otoriter olanlar er geç kaybederler. Liderlik otoritesi korku oluşturularak yönetilmez.

Ben, sözlerime, Tortumlu teyzenin sözüyle son vermek istiyorum: “Arkadaşlar, elbet sırat köprüsünde buluşacağız. Orada asker de jandarma da yok.”

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

3’üncü madde üzerinde şahıslar adına ilk söz İzmir Milletvekili Sayın Nesrin Ulema’ya aittir.

Buyurun Sayın Ulema. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NESRİN ULEMA (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce milleti saygıyla selamlarım.

Türkiye ekonomisi sürekli iyileşen kamu finansman dengeleri ve istihdam yaratan güçlü büyümesiyle birçok ülkeden pozitif yönde ayrışmıştır. Bu ayrışmada ülkemiz, Hükûmetimizin ortaya koyduğu güçlü siyasi irade ve ekonomik istikrardaki kararlı tutumu sayesinde küresel büyüme liginde en üst sıralarda yerini almıştır.

Türk dış politikası bugün, lider ülke olma yolunda, hayalleri bile zorlayan mesafeler almış ve uluslararası kamuoyunda dikkatle izlenir ve dinlenir hâle gelmiştir. Dünyanın her noktasını dikkatle izleyen, kucaklayıcı, bütünleştirici bir yaklaşımla dik durabilmeyi başarmıştır.

Küreselleşen dünyada en büyük sorun insani yaşama standartlarının tüm topluma hâkim olmasıdır. Güçlü toplum derken amacımız aile bütünlüğü içinde kadınımıza, erkeğimize, gencimize, yaşlımıza, engellimize, yoksulumuza sahip çıkmaktır; sosyal devlet olma anlayışının gereğini yapmaktır. Biz güçsüz bırakılanların gücü, kimsesizlerin kimsesi, sessiz yığınların sesi olmaya kararlıyız.

Saygıdeğer milletvekilleri, cuma günü bu kürsüden ana muhalefet partisinin Sayın Milletvekili, İzmir kamuoyunu yanıltmaya yönelik Hükûmetimizin icraatlarını gölgelemeye yönelik açıklamalarda bulundu. Bu bana bir fıkrayı hatırlattı. Çocuk, akşam eve gelen babasına diyor ki: “Baba, ben bir hikâye dinledim. Mısır’da mı nerede bir kadın evliya varmış. Kızını kurban etmeye götürmüş. Yerden bir keçi çıkmış.” Babası çocuğa diyor ki: “Be yavrum, ben senin hangi yanlışını düzelteyim. Dediğin yer Mısır  değil Filistin, kadın değil erkek, evliya değil peygamber, kızı değil oğlu Hazreti İsmail, keçi değil koç, yerden çıkmadı gökten indi.”

Şimdi, “İzmir EGERAY Projesi’nde Ulaştırma Bakanlığı hiçbir şey yapmadı, sadece iki yüz yıllık Fransızlardan kalan hattı tahsis etti. Belediye 600 trilyon harcayarak 80 kilometrelik raylı sistemi İzmir’e kazandırdı.” diyen Sayın Milletvekilinin yanlışlarını düzeltelim. EGERAY Bakanlığımız ile İzmir Büyükşehir Belediyesinin ortak projesidir. Proje maliyeti toplam 600 trilyon değil, bunun yaklaşık 5 katı, 2 milyar 235 milyon dolardır. Projenin beşte 4’ü Bakanlığımızca, beşte 1’i İzmir Büyükşehir Belediyesince yapılmıştır. Mevcut hattın tahsisi söz konusu olmamış, ikinci bir hat döşenmiştir.

ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Para, para! Nakit ne verdiler sayın milletvekili? Nakit, nakit!

NESRİN ULEMA (Devamla) – Eski hat iki yüz yıllık değil, yüz elli yıllıktır. EGERAY’ın işletimi için Büyükşehir ve Devlet Demir Yolları İZBAN A.Ş. adında bir şirket kurarak hattı işletmeye açmıştır. Açılışı Sayın Başbakanımız ve Ana Muhalefet Partisi Lideri birlikte yapmışlardır. Açılışın yapıldığı günden bu yana, aktarmalar dâhil 45 milyon İzmirli vatandaşımız seyahat etmiştir.

Değerli milletvekilleri, İzmir bugüne kadar kısır tartışmalarla çok zaman kaybetmiştir. İzmir, artık yerel yönetimlerden de hizmet beklemektedir. İzmirli, hizmeti kimin yaptığını çok iyi bilir, İzmir için yapılanları çok iyi bilir.

İzmir’in trafik çilesine son veren bu projede emeği geçen herkese, başta Sayın Başbakanımıza, Sayın Bakanımıza, İzmir Büyükşehir Belediyesine de teşekkürlerimi sunarım.

Değerli milletvekilleri, bütçe görüşmeleri sırasında bu kürsüden dokuz yıldır yaptığımız hizmetleri anlatırken, geçmişle kıyas yaptığımız için muhalefet tarafından sürekli eleştirildik.

Bunu neden yapıyoruz biliyor musunuz? Demokrasiyle taçlanmış cumhuriyete sadece sözde değil, yürekten ve çalışarak sahip çıktığımız için. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bütün bunları anlamak için gören göz, duyan kulak, konuşan dil, hakkını da veren yürek olması gerekir. Bazıları yapılanları görmek, duymak, konuşmak istemese de bu ülkenin asıl sahibi yani milletimiz, yüreğiyle, vicdanıyla seçim zamanlarında en doğru kararı vermiştir, bundan sonra da vermeye devam edecektir.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ulema.

ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Sayın Başkanım, konuşmacı bana sataşmıştır.

BAŞKAN – Efendim?

ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Konuşmacının şahsıma yönelik sataşması vardır, İzmir Raylı Projesi’yle ilgili yaptığı açıklamalar, benim açıklamama… Yanıt vereyim.

BAŞKAN – Şu maddeyi bitireyim de bakacağım.

Hükûmet adına Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek.

Buyurun Sayın Şimşek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yine, bazı eleştirileri cevaplandırmak üzere buradayım.

Değerli arkadaşlar, daha önce bu kürsüden sizlere güncellemeyle ilgili konuyu açıklamıştım fakat bazı arkadaşlarımız maalesef gerek burada yaptığım açıklamayı gerekse birkaç kez basına yaptığım düzeltmeleri görmemiş olsa gerek ki, buradan “Halkın zekâsıyla alay ediyorlar.” diye bir ifade kullandılar. Doğrusu, kim halkın zekâsıyla alay ediyor, milletimiz takdir etsin.

Bakın, ben bir basın toplantısında bir soruya cevaben şunu söylemişim: “KKDF’yi artırdık –artırdık, demişim, altını çiziyorum, artırdık- çünkü ithalata yönelik bir tedbir olarak bunu düşünüyoruz.” “Cep telefonlarında ÖTV’yi artırdık.” demişim. “Sebebi cari açığı azaltmaktır.” demişim. “Otomobillerde ÖTV’yi artırdık.” demişim. “Sebebi yine cari açığa yönelik bir tedbir diye düşünmüşüz.” demişim. Devam ediyorum, sonra demişim ki: “Binek muadili ticari araçlardaki artış ise haksız rekabeti azaltmaya yöneliktir.” Arkasından da demişim ki: “Sigara ve tütün ürünleri üzerinde de biz güncelleme yapmışız.” Bu son söylem çerçevesinde demişim ki: “Bu artışların güncelleme olarak görülmesi gerekir.” Tekrar baktım, hakikaten bu çerçevede üç aşağı beş yukarı demişim ki: “KKDF artışı, cep telefonundaki ÖTV artışı, otomobildeki ÖTV artışı cari açığı indirmeye yönelik bir tedbirdir. Binek muadili ticari araçlardaki artış ise haksız rekabeti engellemeye yöneliktir ama sigara ve tütün mamullerindeki artış, bir süredir yapmamıştık, enflasyona paralel olarak artıyoruz, bu bir güncellemedir.”

Şimdi, yine, bakın, 3’üncü kezdir bu açıklamayı yapıyorum. Eminim, tekrar arkadaşlar gelip buradan güncelleme konusunu gündeme getirebilirler.

İkinci konu: Dışarıda da çok soruldu, burada da dün çok tartışıldı. Maliye Bakanı olarak ben bir sorumluluğum gereği, dün burada bir konu gündeme getirildi. Dedi ki: “Bir bakan yardımcısına aylık 40 bin küsur liraya kirayla A8 kiralandı; böyle bir duyum var.” Biz araştırttık hatta şöyle yaptım ben: Başbakanlık Müsteşarımızı aradım, dedim ki: “Şu anda inceleyin lütfen, altında A8 olan bir bakan yardımcısı var mı yok mu? Lütfen bunu araştırın.” dedim; bir. İkincisi “Varsa aylık kirası ne kadardır? 43 bin mi iddia edildiği gibi, yoksa başka mı?”

Şimdi, bana az önce bilgi geldi. 14 tane bakan yardımcımız var. “Hiç birisine -Bana gelen bilgi çerçevesinde söylüyorum Başbakanlık Müsteşarımızdan- Audi A8 kiralanmamıştır.” Yani bırakın kira bedeli ne kadardır, hiçbir bakan yardımcısına Audi A8 kiralanmamıştır.

Şimdi değerli arkadaşlar, onun için lütfen, yani buralarda gerek bana gerekse başka arkadaşlara ilişkin iddiaları biraz araştıralım.

Bakın, ben güncelleme konusunu defalarca açıklığa kavuşturdum; defalarca basında bu yönde açıklamada bulundum, Plan ve Bütçe Komisyonunda açıklamada bulundum. Dedim ki, bakın, burada artışlardan da bahsetmişiz, güncellemeden de bahsetmişim. Zaman zaman sizlerin de söylemleri basında farklı bir şekilde ifade bulabiliyor. Bizim de bu şekilde ifade bulabilir. Zaman zaman biz bu yanlışları düzeltmeye çalışıyoruz ve bunları doğru gibi sunmak hakikaten doğru değildir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, burada az önceki konuşmacımız Türkiye’nin hangi alanlarda büyüdüğünü söyledi. Doğrusu, dinlerken hangi ülkede yaşıyorum ben de merak ettim.

Şimdi, bakın, birçok husus aslında bazı uluslararası endekslerde özetleniyor. Mesela, önemli bir endeks var. Uluslararası bir grup tarafından bu endeksler tutuluyor. Mesela, yolsuzluk algı endeksi. Bu endeks her sene, bütün ülkeler için, sürekli bir şekilde genişleyen bir ülke setiyle birlikte yapılıyor. Şimdi, hep eleştiriliyorum, “2002 baz alınıyor.” deniyor ama e başka ne yapabiliriz ki? Yani şimdi ya başka ülkelerle karşılaştıracağız ya da bizden önceki dönemle karşılaştıracağız. Şimdi, “Corruption Perception Index” dediğimiz yani bu Yolsuzluk Algılama Endeksi’nde 2002 yılında Türkiye, 102 ülke arasında 65’inci sırada yani 102 tane ülke araştırılmış, 65’inci sıradayız. 2011 yılı aynı raporda paylaşabilirim, burada haritayla birlikte var- Türkiye 182 ülke arasında 61’inci sırada, daha doğrusu 61’inci sırayı iki ülkeyle paylaşıyor.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Çok büyük başarı!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Evet, çok büyük bir başarı değerli arkadaşlar. Bakın, şimdi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hep 61’de mi? 62’den 61’e mi?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Müsaade edin. 105 ülke arasında Türkiye, 105 ülke arasında kaçıncı sıradaydı? 65’inci sıradaydı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nispi olarak bakılabilir mi?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - 182 ülke arasında eğer siz 61’inci sıraya yükselmişseniz, bu büyük başarıdır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sıranıza bakın!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Hangi ülkeleri geride bırakmışız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Demek ki, 100 ülke yerine 80 olsaydı başarısız mı olacaktınız?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Hangi ülkeler? Bakın, 2002 yılında İtalya 31’inci sırada. 105 ülke arasında -basit bir örnek- İtalya 31’inci sırada, Türkiye 65’inci sırada. Şimdi, geliyoruz 2011 yılına, Türkiye 182 ülke arasında 61’inci sırada, İtalya 69’uncu sıraya düşmüş. Biz, Brezilya’dan, Çin’den, Yunanistan’dan, Tayland’dan, Bulgaristan’dan, Hindistan’dan, Arjantin’den, Endonezya’dan, Meksika’dan, Rusya’dan, -sıralama devam ediyor- bunların hepsinin önüne geçmişiz. Bakın, bunların gerisindeyken biz bu ülkelerin önüne geçmişiz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hangi ülkelerin gerisindeyiz Sayın Bakan, bir de onlara bakalım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi siz “Hangi ülkelerin 2002 yılında gerisindeyiz?” diye soruyorsunuz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Şimdi, şimdi?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) -  Cevap vereyim size: Tayland, Salvador, Mısır, Etiyopya, Dominik Cumhuriyeti, Çin, Meksika, Kolombiya, Sri Lanka’nın arkasındaymışız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani sıra değişmemiş öyle mi Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Hayır, sıra çok iyi değişmiş.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl değişmiş ya?.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bakın, Türkiye 2002 yılında El Salvador’dan, Mısır’dan, Etiyopya’dan, Dominik Cumhuriyeti’nden, Çin’den, Meksika’dan, Kolombiya’dan, Sri Lanka’dan, Slovak Cumhuriyeti’nden, Fas’tan, Latvia’dan, Çek Cumhuriyeti’nden daha kötüymüş, şimdi Türkiye tüm bu ülkeleri aşmış.

OKTAY VURAL (İzmir) - Yani 1’inci sırada olanın 1’inci konumu devam ediyorsa 62 de devam ediyordur. Doğru bir mantık değil, sıralamaya göre değil. O endeksin sayısına göre bakmanız lazım, ona bakarak… Sıralamadan giderseniz iddianızı savunamamış olursunuz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Size vereceğim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, uluslararası rekabet gücü endeksi var. Türkiye 2002 yılında 80 ülke arasında 65’inci sırada yani sondan 15’inci ülkeyiz. 2011 yılında 142 ülke arasında 59’uncu sıradayız. Eğer “İyileşmedi.” diyorsanız, takdire bırakıyorum.

Şimdi, iş yapma kolaylığı endeksi var, bütçeyle ilişkili bu. Sonuçta bütçe istihdamla ilişkilidir, bütçe yatırımla ilişkilidir. Peki, Türkiye iş yapma kolaylığı endeksinde -Dünya Bankası tarafından tutuluyor- nerede? Türkiye 2006 yılında 155 ülke arasında 93’üncü sırada, 2012 yılında -yeni açıklandı- 183 ülke arasında 71’inci sırada çok ciddi iyileşme var. Ondan önceki veri yok.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Yani 71 iyi midir sizce?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Hayır, değil, daha kat edeceğimiz mesafe çok ama nereden nereye geldiğimiz de önemlidir ve bunu ben başka ülkelerle karşılaştırıyorum.

Bakın, İnsani Gelişmişlik Endeksi, bu çok önemli bir endekstir, sık sık sizler tarafından da gündeme getirilen bir endekstir. 2002 yılında 177 ülke arasında 88’inci sıradayız. 2011 yılında ülke sayısı 10 artıyor, yani 187 ülkeye çıkıyor, Türkiye'nin sıralaması 3 sıra geriye gidiyor yani 7 sıra bu anlamda ilerliyoruz, İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde bile. Şimdi, İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde Türkiye niye geride biliyor musunuz? Yirmi beş yaş üstü nüfusun ortalama okulda geçirdiği süre altı buçuk yıl. Yirmi beş yaş üstü nüfusun AK PARTİ’yle ilgisi olmadığını herkes bilir.

ALİM IŞIK (Kütahya) - Onlar bu memleketin vatandaşı değil mi? Sayın Bakan yapmayın, siz böyle değerlendirme yapmayın, başkaları yapsın.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Evet, yirmi beş yaş üstü nüfusun AK PARTİ öncesi dönemle ilişkili olduğu son derece ortadadır.

Değerli arkadaşlar, her şey ortadadır. Bütün uluslararası endekslerde Türkiye ilerleme göstermiştir. İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde de ilerleme göstermiştir, ama olduğumuz yerler yeterli değildir, daha da ileriye gitmemiz lazım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahısları adına son söz, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Sıtkı Güvenç’e aittir.

Buyurun Sayın Güvenç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere söz aldım.

Sayın AK PARTİ milletvekilleri dönemimizde yapılan hizmetleri anlattılar. Ben de, bahsedilmeyen ağız ve diş sağlığı hizmetlerine ve bazı sosyal olaylara değineceğim.

Daha önce ağız ve diş sağlığı hizmetleri, devlet hastaneleri içerisinde zemin katlarda, çok sayıda diş hekimi, az sayıda kırık dökük diş üniteleri, eksik malzemelerle verilirdi. Diş hekimleri âdeta diş çekmeye mahkûm edilirlerdi. Anestezik madde, eldiven temininde bile zorluklar yaşanırdı. Sterilizasyonda sıkıntılar olur, diş için dolgu maddesi, protez için malzeme bulunmazdı. Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde; ağız ve diş sağlığı merkezi, ağız ve diş sağlığı hizmeti veren ADSM’ler seksen bir ile, hatta büyük ilçelere kadar yaygınlaştırıldı. Ayrı başhekimlikler olarak hizmet vermeye başlandı. Maddi durumları düzeltildi, kadroları güçlendirildi. Her hekime poliklinik odası veya diş ünitesi verildi. Panoramik radyografisiyle tüm çene filmleri çekilir hâle geldi. Otoklav ile tam sterilizasyon sağlandı. Sigortalı, BAĞ-KUR’lu, yeşil kartlı ihtiyaç sahibi vatandaşlarımız dişlerini yaptırmaya başladılar.

Biz de, Kahramanmaraş’ta kendi döner sermayemizden ağız ve diş sağlığı merkezimizi yaptık. Bugün, Türkiye’nin modern bir ağız ve diş sağlığı merkezi olarak Kahramanmaraş halkına hizmet etmektedir. Gece nöbetleriyle birlikte yirmi dört saat hizmet verilmekte, âdeta vatandaşımızda gedik diş bırakılmamaya çalışılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ döneminde birçok hizmetler yapıldı ancak bence yapılan en hayırlı hizmetler temel insan hakları ve özgürlükler noktasındaki çalışmalardır.

“Hafızayı beşer nisyan ile maluldür.” diye bir deyim var, bu bağlamda kendimiz için bazı şeyleri hatırlatmakta fayda görüyorum. Bunların büyük bir kısmı değişik partideki değişik milletvekillerimiz tarafından da dile getirildi. Darbe dönemlerini birlikte yaşadık; bu ülkede başbakanlar asıldı; ara dönemler, postmodern darbeler gördük; andıçlar, e-muhtıralar gırla gitti; bir devlet adamımız “Devlet gerektiğinde rutinin dışına çıkar.” dedi; devlet rutine çıkarsa ne kadar çıkardı, ne yapardı, bunların hepsi soru işareti olarak hafızalarda kaldı.

12 Eylül darbesinin mimarı “Darbeye karar verdik, bir yıl olgunlaşmasını bekledik.” dedi. Beklerken ne yaptı? Ateşe odun mu attı? Bunların hepsi soru işareti olarak hafızalarımıza yazıldı. Binlerce faili meçhul cinayetler işlendi; gençlerimiz aynı mihraklar tarafından birbirine düşürüldü; Alevi-Sünni, Kürt-Türk çatışmaları çıkarılmaya çalışıldı; gizli eller Kahramanmaraş’ta, Sivas’ta oyunlar tezgâhladı. Bugün Kahramanmaraş Alevi Dernekleri Başkanı açıklama yapıyor, “Kahramanmaraş olayları 12 Eylüle giden bir yoldaki oyundur.” diye bugün Kahramanmaraş’taki yerel gazetelerde yer aldı.

Şunun kesinlikle bilinmesini istiyorum: Bu ülkede asla Alevi’nin Sünni’yle, Sünni’nin Alevi’yle, Kürt’ün Türk’le, Türk’ün Kürt’le hiçbir problemi yoktur, olanlar darbe ve ara dönemi özlemi içerisinde olanların tezgâhıdır. Bunlar tarafından sivil siyaset alanı daraltıldı, sivil iktidarlar güneydoğu Kürt problemiyle ilgili politika geliştirecek olsalar ya darbeyle ya da parti kapatmayla tehdit edildi.

Yine, binlerce öğrenci “Üniversite sınavından geçip gelen başörtülü kızlarımız üniversiteye gitsin, katsayı problemi halledilsin.” dediğinde,  parti kapatılmakla ve darbe yapılmakla tehdit edildi.

Değerli milletvekilleri, bence AK PARTİ İktidarının yaptığı en hayırlı hizmet bu süreçte askerî ve yargı vesayetini kırmak olmuştur. Militan yargıçların yerini demokrat yargıçlar, militan rektörlerin yerini demokrat rektörler, darbeci komutanların yerini de demokrat komutanlar almıştır. Bu, AK PARTİ’nin Genel Başkanının diklenmeden dik duruşuyla olmuştur. Şimdi hep birlikte bu kazanımlarımızı kurumsallaştırmamız lazım. Ara dönemlere, darbelere meydan vermeyecek, hiçbir etnik kimliği başka bir etnik kimliğin inisiyatifine bırakmayacak, hiçbir inanç sahibinin inancını başka bir inanç sahibinin inancına bırakmayacak yeni bir anayasa yapmayı diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Maliye Bakanımızdan öğrenmek istiyoruz: 2010-2011 yıllarında kayıt dışı istihdamın toplam istihdam içindeki payı nedir? Kayıt dışıyla nasıl mücadele ediyorsunuz?

İkinci sorum olarak: Tokat ili gibi Anadolu esnafı süpermarketlerin her mahalleye şube açması dolayısıyla kepenk kapatma durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Gelişmiş ülkelerdeki gibi küçük esnafı koruyabilecek olan süpermarketler kanununu çıkarmayı düşünüyor musunuz? Kanun çıkarılmıyorsa sebepleri nelerdir, öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, narenciye üreticileri mağdurdurlar, yüksek tarımsal girdileriyle baş edememektedirler. Narenciyenin başkenti olan Erdemli’de bugün dalında limon 40 kuruşa, portakal 40 kuruşa, mandalina 50 kuruşa alıcı bulamamaktadır. Narenciyede direkt üreticiye destekleme verilmemektedir. İhracatta ise ton başına 790 dolara satarsa 125 dolar destek verilmektedir. Oysaki ihracatta tonunu 400-500 dolara zor satabilmektedir ve teşvik olarak da 125 dolar yerine 57-60 dolar almaktadır. Bu teşviki artırmayı veya üreticiye direkt destek vermeyi sağlayıp uluslararası rekabetin önünü açmayı düşünüyor musunuz? Bu mağduriyeti gidermek için bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, AKP İktidarında Malatya’da Sümerbank, Tekel resmen peşkeş çekildi, yok edildi. AKP sanki Malatya’dan hınç alır gibi şimdi de şeker fabrikamızı satıyor. İçinde Malatya’nın da bulunduğu fabrikalar gruplar hâlinde satılarak sadece büyük grupların bu satışa girmesi sağlandı ve fabrikalar yok pahasına satılmak üzere. Size örnekle açıklamak istiyorum: Dört fabrika 266 milyon dolar, her fabrika 66,5 milyon dolar, yani 120 milyon Türk lirasına satılıyor. 120 milyona satılan Malatya Şeker Fabrikasının 2010 yılı sadece emlak değeri 240 milyon TL’dir. 4.800 şeker pancarı üreticisi, bine yakın çalışanı başta olmak üzere, besicisi, nakliyecisi gibi Malatya’da yaşayan 85 bin kişiyi direkt ilgilendiren, Malatyalıların öz malı olan bu fabrikanın satılmasının önlenmesini istiyoruz. Geçtiğimiz yıllarda milyonlarca lira harcanarak yenilenen bu fabrikanın bu fiyata satılması vicdanınıza sığıyor mu?

İkinci sorum: Bu fabrikanın değerlendirmeleri sonucunda bulunan değerler nedir? Bu değerlendirme raporları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Devamla) – …neden kamuoyuna açıklanmıyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Bakan, Tunceli Nazimiye ve Mazgirt ilçelerinde birçok baraj yapıldı. Bu barajlarda toprakları ve evleri su altında kalan vatandaşlarımızın ev ve arazilerinin bedelleri ödenmedi, ne zaman ödeyeceksiniz?

Sayın Başkan, bir memlekette bir hükûmetin başı ameliyat oluyor, biz buna bir şey demiyoruz; hastalığı halktan gizleniyor.

Bir bakan, tutuyor “Efendim, kimse kanun teklifi veremez.” diyor, arkasından da diyor ki: ”Bağışlanamaz suç işledim.” Hâlâ pişkin pişkin yerinde oturuyor.

Yine, bir bakan çıkıyor, Tayyip Bey’in bir sanat eseriyle ilgili “Ucube” demesine “O, öyle demedi.” diyor. Sonra, Tayyip Bey: “Hayır, ben ona ‘Ucube’ dedim.” diyor. O da yine pişkin pişkin yerinde oturuyor.

Bursa’da, bir bakanın ağabeyi çok ağır suçlarla gözetim altına alınıyor, ertesi gün serbest bırakılıyor.

Tayyip Bey’in oğlunun bacanağının babası içeriye alınıyor Deniz Feneri davasından, sonradan serbest bırakılıyor.

Burada, bütçede önemli sorular soruyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Devletin en kıymetli arazileri tarikatlara ve cemaatlere bedava veriliyor…

BAŞKAN – Sayın Köprülü…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sayın Bakan, Tekirdağ ili, Maliye Bakanlığının verilerine göre, 2011 yılının ilk altı ayında Türkiye genelinde ödediği vergide 9’uncu sırada yer almıştır. Ancak, Tekirdağ ilimiz, kamu yatırımlarının tahsisinde 50’nci sırada yer almış ve kişi başına düşen kamu yatırımı sıralamasında ise 81 il içerisinde 75’inci sırada yer almıştır. Çok açık olarak belirli olan bu haksızlık ve adaletsizliğin giderilmesi ve Tekirdağ’ın ödediği vergilerle orantılı bir kamu yatırımı payı alması için ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

Topraklarımızda adalet ve özgürlük için bedel ödeyen tüm hukukçuları saygıyla selamlıyorum.

Küba Havana’da kabul edilen Avukatların Rollerine Dair Temel Prensipler kuralları çiğnenmektedir. Bu kurallara göre, Hükûmet, avukatları tehdit, engel, taciz ve uygunsuz müdahaleye uğramadan mesleklerini icra etme ve müvekkillerinin çıkarlarıyla eşleştirilmemesini garanti etmekle yükümlüdür.

Bu açıklamalar ışığında, Silivri’de görülen Ergenekon davalarında, Diyarbakır’da görülen KCK davalarında görevleri nedeniyle haklarında açılan davalarla ilgili, bu Havana kuralları da göz önüne alınarak, avukatlar hakkındaki düşünceniz nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu kayıt dışı istihdam verileri şu an itibarıyla önümde değil ama gerek yazılı olarak gerekse sonraki sorularda gelirse sizlerle paylaşırım. O veriler düzenli olarak TÜİK tarafından yayınlanıyor ama henüz arkadaşlar bana ulaştıramadılar.

Bu mağazalarla ilgili, süpermarketlerle ilgili düzenleme konusu, bildiğim kadarıyla Gümrük ve Ticaret Bakanımızın bir konusudur. O yasa hangi aşamada, bundan sonra ne tür bir seyir izleyecek, en azından bu soruyu sorduğunuzu kendilerine iletirim ben.

Narenciye üreticileri eğer desteklenmesi gerekiyorsa teşvikler yine Ekonomi Bakanlığımız tarafından, biliyorsunuz, veriliyor. Geçtiğimiz yıllarda ihracat desteği verdik. Başka türlü destekler gerekiyorsa ilgili bakanlık o çalışmayı yapar, getirir. Dolayısıyla, o çerçevede değerlendirmek lazım.

Sayın Ağbaba, bir kere, önce şunu söyleyeyim: Hiçbir şey peşkeş çekilmiyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sümerbank…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – 1980’li yılların ortasından bu yana Cumhuriyet Halk Partisi de dâhil olmak üzere bütün partiler döneminde özelleştirme yapılmıştır, her parti döneminde özelleştirme yapılmıştır. Bir kere, bunun altını bir çizelim. O özelleştirmelerde, yerlilere, yabancılara, mal, mülk, şirketler devredilmiştir. Bu birincisi.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Tekel…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Onun için, peşkeş çekilmişse o dönemlerde de o zaman peşkeş çekilmiştir. Şimdi, birinci konu bu, peşkeş çekilme diye bir şey söz konusu değil. Her şey şeffaf bir şekilde, herkese açık, televizyon ekranları önünde ihaleler yapılıyor.

Ben dün şeker fabrikalarıyla ilgili çok geniş bir açıklamada bulundum, dedim ki, bir: “Arsaları ayırıyoruz. Bir şeker fabrikasının ihtiyaç duymadığı alanları biz ayırıyoruz. Malatya’dan başladık, Sağlık Bakanlığına verdik, diğer bakanlıklara verdik. 14 milyon metrekare varsa mutlaka ve mutlaka bu şeker fabrikalarının ihtiyacının ötesindeki arsalar ayrılıyor ve bu çerçevede özel…” İki: “Pancar üreticisini ve üretimi korumak için beş yıl üretim şartı getiriyoruz, bunun için taahhüt alıyoruz.” dedim. Yine istihdama yönelik olarak da ben dün örnekler verdim. Dört ay çalışan kardeşlerimiz var, bugün başvururlarsa on bir ay çalışma imkânına kavuşacaklar eğer özelleştirme olursa.

Dolayısıyla değerli arkadaşlar, hâl böyleyken, özelleştirme konusunda bu kadar çok, defalarca açıklama yapmış olmama rağmen “peşkeş çekiliyor” terimini eğer bu dönem için kullanacaksanız bütün dönemler için de kullanmanız lazım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, eğer vatandaşlarımızın toprakları kamulaştırmaya tabi tutulmuşsa o paraları biz öderiz. İlama bağlı borçları ödüyoruz, kamulaştırma bedellerini de ödüyoruz. Yani ilçe ilçe ben durumları tabii ki buradan bilemem ama Tunceli’de bir kamulaştırma parası varsa biz öderiz, bütçemiz bu yıl çok iyi konumda, ödemezlik yapmayız.

Yine Tekirdağ’la ilgili bir soru var… Tekirdağ’ın tabii ki vergideki katkısını biz takdir ediyoruz, teşekkür ediyoruz. Kamu yatırımlarında yeterli pay alıp almadığına ben buradan bir şey söyleyemem ama şunu söyleyebilirim: Yani ülkemizin her tarafına ihtiyaç duyduğu yatırımları götürüyoruz hatta bundan dolayı da eleştiriliyoruz yani bütçe hakkını kötüye kullandınız diye. Geçen 2010 yılında yaklaşık 14 milyar lira ilave yatırım yapmışız yani bütçedeki yatırım ödeneklerine ilave ödenek aktarmışız. Bu sene de yaklaşık 9-10 milyar liralık ilave ödenek yapılıyor. Bütün bunlar bütün illerimizde yapılıyor yani yolundan okuluna, hastanesine bir sürü şeye kadar. Ama Tekirdağ’ın tabii ki…

Ha, bu arada bilgi geldi “Çalışanların ne kadarı kayıt dışı?” diye. 2010 Eylülünde yüzde 44’müş, 2011 Eylül ayında yüzde 42,8’miş. Bunlar en son rakamlar. Yanlış hatırlamıyorsam, bundan sekiz dokuz yıl önce de yüzde 50 civarındaydı yani yanlış hatırlamıyorsam o civarlardaydı. Dolayısıyla kayıt dışı istihdamda bir azalma var. Ama gördüğünüz gibi rakamlar son derece yüksek, kabul edilebilir bir düzeyde değil.

Yanlış hatırlamıyorsam, hemen hemen bütün sorulara cevap verdim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, biraz evvel Sayın Haydar Akar kürsü önüne gelip bu ekranda soru sorma sistemi içerisinde sırasının tarafımdan atlandığı, silindiği şeklinde bir iddiası olmuştur.

Şimdi, bütün milletvekilleri bilmelidir ki, ben bilgisayar uzmanı değilim. Dolayısıyla kim yazıyorsa ona göre buradan basıp gidiyorum. Zaman zaman elim değip de herhangi bir hata söz konusu olduğunda da mutlaka, gene bütün arkadaşlar bilirler ki, o hatayı düzeltmek için o milletvekilinin bulunduğu yerin mikrofonunu açarım. Mesela, şu anda önümdeki listede 1’inci sırada Sayın Akar var. Gerçekten, yani size özel hep böyle bir şey yaptığımı düşündüğünüz için çok üzüldüğümü ifade etmek isterim.

Sayın Alaattin Yüksel, İzmir Milletvekili.

Buyurun.

Size iki dakika veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, İzmir Milletvekili Nesrin Ulema’nın, şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması

ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım, İzmir’de yapılan Türkiye’deki şehir içi ulaşımdaki en uzun hat olan 80 kilometrelik hattın projesinin tamamen kendi projeleri olduğunu, sonradan İzmir Büyükşehir Belediyesini ortak ettiklerini ve nereden hesapladıklarını bilmediğim birtakım rakamlar ortaya atıp bütçeyi o hatta harcanan parayı çok büyük miktarlarda gösterip bunun yüzde 80’inin Devlet Demir Yollarınca harcadığını söyledi. Bugün de, İzmir Milletvekili Sayın Nesrin Ulema da -ben bu kürsüden bunları düzeltmiştim, doğru rakamları vermiştim- aynı rakamları verdi. Tekrar düzeltmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu iki bakanımız -İzmir’den AKP kendisi hiçbir zaman bakan çıkaracak nitelikte milletvekili bulamadığı için ithal bakanlar biliyorsunuz İzmir’den hep çıkarttı- bu ithal bakanlar İzmir’e Fransızlar, bu projeye de Fransızlar.

Bakın, bu proje -aynen söylediğim gibi- İZBAN ortaklığında, İzmir Büyükşehir Belediyesinin yaptığı, rahmetli Ahmet Piriştina’nın projesidir. Daha sonra 150 milyon euro o dönemde kredi istemiştir. O krediye Hazine garanti vermediği için yapamamıştır ama Aziz Kocaoğlu’na nasip olmuştur. İZBAN Ortaklığı diye bir ortak şirket kurulmuştur. 535 trilyon lira para harcadı İzmir Büyükşehir Belediyesi. Dokuz yılda AKP hükûmetleri döneminde kaç kuruş? Bakın, bir kuruş gösterin dişimi kırarım, bir kuruş. Bırakın…

İki yüz yıllık Fransızlardan kalma hatta herhâlde ona bir değer biçiyorsunuz, biçemezsiniz çünkü İZBAN onu kiraladı kırk dokuz yıllığına. Böyle bir değer yok.

Eğer trenleri söylüyorsanız, trenleri de ortak, İZBAN ortaklığında alındı. Dolayısıyla, Hükûmet ve Bakanlık tarafından ödenmiş tek kuruş yoktur. Bunu tekrar burada düzeltmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüksel.

Sayın milletvekilleri, Sayın Hurşit Güneş, Sayın Elitaş’ın Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna yönelik bir sataşması nedeniyle söz istemiştir.

Şimdi, ben, Sayın Elitaş’ın söylediklerini size okuyacağım. Sanıyorum bir yanlış anlaşılma var. Belki düzeltir diye önce onu okuyorum, aksi takdirde Sayın İnce’ye söz vereceğim.

Sayın Elitaş’ı okuyorum: “Değerli arkadaşlar, bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin yurt dışında nasıl algılandığıyla ilgili Belediye Başkanı bir beyanda bulunmuş. Belediye Başkanı, altını çiziyor, diyor ki: ‘Bizim CHP olarak yurt dışı seyahatlerimiz az. Adalet ve Kalkınma Partisi gezdiğinde, Sayın Başbakan, sayın bakanlar gittiğinde Türkiye ile ilgili algılar çok iyi noktada.’ Ama şunu söylüyorum: Sayın Altay diyor ki: ‘Gittiğiniz zaman CHP’yi karalıyorsunuz.’ Ben Sayın Başbakanla ve diğer grup başkan vekili arkadaşlarımız Sayın Başbakanla gittiğimizde toplantılara katılıyoruz, inanır mısınız inanmaz mısınız bilmiyorum ama yani Cumhuriyet Halk Partisinin ‘C’si geçmiyor o toplantılarda görüşülürken.”

Şimdi, Sayın Güneş bu cümlenin altını çizmiş. Yani “Avrupa’da Cumhuriyet Halk Partisinin “C”si geçmiyor” mu dediniz, “Bizim konuşmalarımızın içinde” mi dediniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bizim konuşmalarımızın içinde efendim. Zaten orada açık ve net Sayın Başkan.

BAŞKAN – Neyse.

Yani ben şimdi soruyorum: Sayın İnce, bu düzeltmeyi kabul ediyor musunuz?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisine sataşıldığında grup başkan vekilinin cevap vereceğini siz de belirtmiş oldunuz. Teşekkür ederim. O açıklama yeterli.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, yanlış algılamayı da düzeltti.

Evet, teşekkür ederim.

III.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (Devam)

BAŞKAN – 4’üncü maddeyi okutuyorum:

Tamamlayıcı ödenek

MADDE 4- (1) Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, kamu idarelerinin 2010 yılı ödenek üstü giderlerini karşılamak üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için toplam 14.968.408.262,43 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idareler için toplam 3.566.595,62 Türk Lirası,

tamamlayıcı ödenek kabul edilmiştir.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.57


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Madde 4 hakkında gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan’da.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddenin adı tamamlayıcı ödenek. Diyebilir miyiz ki, hedefe 2010 yılı için 50 milyar TL açık programladık, biz bu kadar iyi idare ettik, açık 40 milyar TL oldu? Bu izah başka değişkenleri dikkate almazsanız makul, biraz önce söylediğim gibi iyi bir sonuç olarak da değerlendirilebilir ama böyle bir şeyi sizlerin, özellikle sizin söylememeniz gerektiğine inanıyorum Sayın Bakanım. Bize şunu söyleyebilirsiniz: “Ya, sayın muhalefet milletvekili, bizim sağladığımız düşük bütçe açığına, yüksek büyümeye karşı çıkıyorsunuz. Bizden ne istiyorsunuz? Bunlar hedef, neticede tahmin.” de diyebilirsiniz ama bunlar doğru değil.

Birincisi, o büyüme sizin önerdiğinizin, öngördüğünüzün 3 misli ama 99 yılındaki dramatik küçülmenin olduğu yerdeki bazdan.

Şimdi, Sayın Bakanım, şu, 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kanun Tasarısı ve ekli cetvelleri. Akşam konuşacağımı duyunca ben bunu aldım, evde çıkardım. Buradan bu 2010 yılı bütçesinin neyini çıkardım? Genel gerekçesini. Şimdi, buna ilave olarak ne yapıyorsunuz? Getirdiniz 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nı. Sayın Bakanım, bu tasarının genel gerekçesine neyi eklediniz? Bakın, daha önce olmayan özel sektör öncülüğündeki büyümeyi eklediniz. Bu yoktu. Sizin hesabınızda özel sektör de yoktu. Yenisinde var, eskiden dikkate almıyordunuz. Cari açık yeni girdi buna, cari açık problemi. Yurt içi tasarrufları artırmak yeni girdi. Neden? Geri sıralara düşmüştü.

Sayın Bakanım, buralara gelip, bu akaryakıt içindeki dolaylı vergilerin oranlarını söylüyorsunuz, oranların gerilediğini de söylüyorsunuz. Bunda haklısınız da. Ama bunu bir de neyle anlatmak lazım? Bizim oradaki vatandaşların deyimiyle anlatmak lazım.

Bakın, siz, arkanızdaki arkadaşlardan “toplam vergi yükünün piyasa fiyatı içindeki payı” ve “rafineri çıkış fiyatının piyasa fiyatı içindeki payı” diye tabloyu alırsınız, oranların düştüğünü de söylersiniz. Ama size bir şeyi ifade etmek istiyorum: 2002 yılında, bakın, 95 oktanlı 1 litre benzinin fiyatı neydi? 1 lira 63 kuruştu. Bunun ne kadarı vergiydi? 1 lira 14 kuruşu. Öyle değil mi Sayın Bakanım? Şimdi 13 Aralık tarihli yakın geçmişteki fiyata bakalım. Burada nedir fiyat, satış fiyatı? 4 lira 22 kuruş. Peki, ödediğimiz vergi ne kadar? Ödediğimiz vergi 2 lira 54 kuruş yani o kötülediğiniz 2002 yılında, vatandaştan, benzinin litresinden 1 lira 14 kuruş vergi alırken şimdi siz bundan 2 lira 54 kuruş vergi alıyorsunuz. Doğru mu yanlış mı Sayın Bakanım?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Oran ne kadar, oran?

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Oranını söyledim, siz orada vakit geçiriyordunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Vakit geçirmiyordum!

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – O kötülediğiniz 2002 yılında vatandaşın benzininden, bir litresinden 1 lira 14 kuruş vergi alınıyordu, şimdi siz 2 lira 54 kuruş alıyorsunuz. İstediğiniz oranı koyun, vatandaştan az mı alıyorsunuz, çok mu alıyorsunuz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Vatandaşın cebinden çıkan paraya bakarız.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Bakın, başka bir örnek daha vereceğim, bunlar sizin rakamlarınız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Petrol o zaman 20 dolardı, şimdi 110 dolar.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Kardeşim, bir dinle, ezbere konuşma.

2002 yılında 20 lira 80 kuruş, 12 litrelik bir tüpün fiyatıydı, o kötülediğiniz 2002 yılında. Peki, vergisi ne kadardı? 8 lira 51 kuruş. Öyle değil mi? Şimdi, 13 Aralık tarihi itibarıyla -daha yeni, sizin rakamlar- 12 litrelik tüpün fiyatı ne kadar? 65 lira. Peki, vergisi ne kadar? 24 lira 44 kuruş. O kötülediğiniz 2002 yılında 8 lira 51 kuruş vergi alınıyormuş bir tüpten, şimdi siz alıyorsunuz 24 lira 44 kuruş. Neresi kötü bunun kardeşim, 2002’yi kötülüyorsunuz?

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – O zaman 8 lira yoktu, milyon vardı, 8 milyon.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Sen ezbere konuşuyorsun, hiçbir şey de bilmiyorsun, hiçbir şey bilmiyorsun, ezbere konuşuyorsun!

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – O zaman 8 lira değildi, milyon vardı, 6 sıfırı biz kaldırdık, hatırlatıyorum.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Ezbere konuşuyorsun, o gün burada da konuştun.

Bakın, Sayın Bakanım, AB’yle mukayese ediyorsunuz. AB’nin geliri kişi başına 40 bin doların üstünde. Siz sündüre sündüre kişi başına geliri artırdınız. Kişi başına düşen geliri nereye kadar artırdınız? 10 bin dolara; böyle, sündüre sündüre. Eskiden halı santimle satılırdı, uzasın diye çocukları oturturlardı halının üstüne, kaç santim uzar diye uçlarından çekerlerdi, 1 santim, 2 santim… Aynı şekilde, sündüre sündüre 10 bin dolar gelir yaptınız, 2008 seviyesine yeni geliyorsunuz, hâlâ daha aynı şeyi yapmaya çalışıyorsunuz.

Herkes yazıyor çiziyor, iyi bilenler, “Yüzde 40 civarında reel olarak millî gelir arttı.” diye. Nerede arttı da 10 bin dolar oldu? Bölerseniz yapıyorsunuz.

Şimdi başka bir şey söyleyeceğim asgari ücretle ilgili. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak asgari ücretten vergi alınmaması, ücret gelirlerinin asgari ücret kadar kısmının vergi dışı bırakılması ve çalışanların vergi yükünün hafifletilmesi amacıyla kanun teklifi verdik. Asgari ücretliler bu kanun teklifinin yasalaşmasını istiyor, on binlerce insan imza veriyor.

Siz, dün, burada, sanıyorum, Maliye Bakanı olarak “Asgari ücret bin lira olursa, devlette asgari ücretli olmadığı için devlet batmaz ama özel sektör batar.” anlamına gelebilecek -yanlış ifadem varsa düzeltirim- bir konuşma yaptınız. Şu anda brüt asgari ücret 837 lira, net asgari ücret 659 lira, işverene maliyeti 1.017 lira. Vergi ve prim kesintisi 358 lira, bunu devlet alıyor. Gelir vergisi var, damga vergisi var, sigorta primi var, işsizlik sigortası primi var.

Zaten asgari ücretin işverene maliyeti bin lirayı aşmış durumda. Siz bunları almazsanız işverene bunun ekstra bir maliyeti olmayacak. Dolayısıyla bunu da ne yapmamız lazım? Çözmemiz lazım.

Gelelim diğer hadiselere. Şimdi, toplam tasarrufların azaldığını söylüyoruz. Siz kamu tasarruflarının…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Asgari ücretten sigorta alınmasın mı?

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Bakın ne diyorum? Laf atacağınıza gelin burada konuşun, gelin.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ya, sigorta alınmasın mı asgari ücretten?

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Vergi alınmasın, vergi.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Alınmasın diyorum, evet, gayet açık, net. Gel, var mı? Söyleyeceğin sözün varsa, gel söyle.

Şimdi, siz, özel sektörün toplam tasarruflarını yüzde 18-20’lerin üstünden nereye getirdiniz? Yüzde 12’lere getirdiniz. Özel tüketimi teşvik ettiniz uyguladığınız politikalarla. Teşvik etmenin sonucunda özel kesim tüketimi arttığı, tasarrufları azaldığı için özel sektörün kaynak ihtiyacı arttı. Özel sektör bunu nereden karşıladı? Borçlanmayla karşıladı.

Şimdi, birçok AKP’li arkadaş: “Eskiden bunu devlet yapardı, bu bizim umurumuzda değil, biz bunu çözeriz.” diyor. Nasıl çözecek özel sektör? Özel sektör sıkıntıya girerse, vergisini ödeyemezse, sigorta primini ödeyemezse, işçiyi işten çıkarırsa, bu kimi etkileyecek Allah’ınızı severseniz? Bu özel sektör başka ülkenin özel sektörü mü? Bundan sağladığınız kaynaklar başka ülkenin bütçesine mi gidiyor? Sizin ülkenin bütçesine gidiyor. Dolayısıyla, ne yapması lazım? Hükûmetin tekrar tekrar düşünmesi lazım. Zenginlerin yoksullaştığını son açıklamalarda herkes yazar oldu; bunu da dikkate almanızı istiyorum.

Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın Hüseyin Aygün.

Buyurun Sayın Aygün. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Çok sağ olun Sayın Başkan.

İçinden geçtiğimiz hafta çok enteresan bir hafta: Bir yandan Fransa’ya, benim de kabul etmediğim, partimin de kabul etmediği soykırımı inkâr edenlere para ve hapis cezası önerilmesini engellemek üzere bir heyet gönderiyoruz, öbür taraftan, az evvel değerli AKP Kahramanmaraş Milletvekilinin söylediği gibi, Türkiye’yi 12 Eylüle götürmeyi amaçlayan Kahramanmaraş katliamının anılmasına AKP’nin Valisi, Kahramanmaraş Valisi yasak koyacağını ilan etmiş bulunuyor. Fransa’da nasıl söz konusu olan düşünceyi yasaklama, para ve hapis cezasıyla ortadan kaldırma aklı dünyada uygar uluslar tarafından kabul görmüyorsa Maraş’ta da otuz üç yıl önce meydana gelen bir mezalimi protesto hakkına yasak koyma Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul görmemelidir. Bu açıdan Maraş Milletvekili keşke bu konuya da değinseydi, ne yazık ki değinmedi.

Bu sabah 06.00’da yine AKP’nin çok kıymetli özel savcılarının insanlara tebligat gönderip ifadelerini almak yerine çeşitli kentlerde evleri basarak 25 kişiyi gözaltına aldığını öğrenmiş bulunuyoruz, birçoğu gazeteci. Anlaşılıyor ki Ahmet Şık ve Nedim Şener daha uzun yıllar cezaevinde kalacak, zira bugün gözaltına alınanların da herhangi bir silahlı örgüte üye olduğu konusunda delil gösterilmeyecek. Kamuoyunda da, artık, bu davaları takip etme, özel yetkili mahkemelerden hesap sorma yönünde ciddi bir irade ve istek kalmadı.

Yine -bu hafta çok enteresan, dedim ya lanetli bir hafta- Hayata Dönüş Operasyonunun dün 11’inci yıl dönümüydü ve dönemin binbaşısı bugüne kadar hiç ordunun envanterinde görmedikleri bir bombayı kullandıklarını itiraf etti bir gazetede. O operasyonda ölen insanlar öldükleriyle kaldılar, failler hiçbir şekilde şu ana kadar yargılanmadı, yargılananlar sıradan erler ve korkarım zaman aşımıyla bu dava da düşecek.

Sevgili arkadaşlar, bunların tamamlayıcı ödenekle ne ilgisi var, bütçeyle ne ilgisi var diyebilirsiniz -Meclis az evvel bunları konuştu- çok ilgisi var, şöyle: AKP nasıl oluyor da bu kadar baskıya rağmen Amerika’da, Avrupa Birliğinde, Brüksel’de demokratik bir parti olarak görülüyor ve -bizim belediye başkanımızın vurguladığı gibi- CHP nasıl demokratik normlara değer vermeyen bir parti olarak algılanıyor? AKP’nin zaten en büyük başarısı, müthiş, Amerika’yla uyumlu bir dış politika. Ülkenin içinde Amerikan çıkarlarını korumaya, Malatya’yı İran’a tehdit etmeye izin veren bir Amerikancı politika ama inanılmaz bir şekilde anti Amerikan bir görüntü.

Kürtleri sadece tutuklayan, 3.928 kişiyi KCK adı altında -belediye başkanları, seçilmiş milletvekilleri, başka pek çok insan, yerel aktivistler- içeri dolduran ama Kürt açılımını yapan parti. Alevilere hiçbir şey vermeyen -az sonra özetleyeceğim tamamlayıcı ödenek bahsinde- ama Alevi çalıştayları yapan, Alevileri 8 kez dinlemekle, bu çalıştayları da raporlaştırmakla övünen bir parti. Burada bir çelişki var ama bu çelişkiyi Hopa Davası sırasında gençler yendiler aslında. O gençler de yıllarca çürütülebilirdi. Kamuoyu müthiş sahip çıktı, aydınlar, sanatçılar, milletvekilleri, insanlar gitti saçlarını kestiler, protestolar yaptılar ve kamu vicdanı nihayet Özel Yetkili Mahkemenin Başkanına kadar ulaştı. İlk duruşmada altı ay gibi kısa bir sürede tahliye olarak gençler ucuz yırttılar diyelim ama Malatya’da, Erzurum’da, Diyarbakır’da, İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Adana’da sayısız genç yine aynı saçma sapan delillerle silahlı örgüt üyeliği suçlamasıyla karşı karşıya. Bu açıdan, Ankara Özel Yetkili Mahkemesinin tavrının diğer özel yetkili mahkemelere de örnek olmasını dilemekten başka bir şansımız yok.

Bütçe ile gözaltı arasında şöyle bir ilişki var: Savcılar mesela “Biz gözaltına aldık ama delilleri gösteririz, iddianamenin çıkmasını bekleyin.” dediler Ahmet Şık ve Nedim’in yargılandığı, Soner Yalçın’ın yargılandığı davada. Emin olun, önümüzdeki bir hafta içinde de savcılar veya savcılara yakın medya “Delilleri bir bekleyelim, iddianameyi bir görelim.” diyecekler. Altı ay veya bir yıl sonra iddianame açıklandığında hiçbir delil olmadığını, aslında bunun Hükûmet muhaliflerinden öç alma operasyonlarının son halkası olduğunu acıyla öğreneceğiz.

İktisat alanım değil, tamamlayıcı bütçeye dair söz aldım ama haddimi aşmadan bazı tespitler yapacağım, dersimi çalışarak geldim, deyim uygunsa. Şimdi, bu tamamlayıcı ödenek konusunda iki kurumun çok yararlandığı görülüyor. Bir tanesi Emniyet Genel Müdürlüğü, öbürü Diyanet İşleri Başkanlığı. Türkiye bir güvenlik devleti tabii. Çocukları takip etmek için, insanların evlerine dinleyici koymak için, muhalifleri alan taramasıyla, alan dinlemesiyle etkisiz hâle getirmek için büyük güvenlik harcamaları yapılıyor ve bu konuda bir şeffaflık yok. Güvenlik dendiğinde de Türkiye’de denge hep özgürlükler aleyhinedir, hiç kimse bunu sorgulamaz, güvenliğe harcanan paraların, örtülü bütçelerin hesabı hiçbir zaman sorulmaz. 90’lı yıllarda neler yapıldığını, bugün o ödeneklerden hangi infaz timlerine paralar harcandığını Ayhan Çarkın gibi adamlar sayesinde de bir ucundan öğrenmeye başladık. Bu açıdan, bu ödeneğin denetlenemediğini, güvenliğe aktarılan bölümlerinin gerçekten Meclisin denetimi dışında da olduğunu, bizim bilmediğimizi, hangi kalemlere gittiğini öğrenemediğimizi, hesap soramadığımızı düşünüyorum. Hükûmetin de o sayısal üstünlük gücüne dayanarak bütün bu tartışmalara engel olduğunu, şeffaf ve denetlenebilir bir bütçe programı yürütmediğini, Türk toplumunun hiçbir şeyden haberdar olamadığını belirtmekte fayda var.

Bazı notlar aldım, izninizle paylaşayım: Emniyet dışında Diyanet çok yararlanmış ve 422 trilyon gibi bir tamamlayıcı ödenek verilmiştir Diyanete. Çok korkunç bir rakam bu. Maliye Bakanı “Bu kadar büyük bir parayı nereye verdiniz, nasıl harcadınız?” diye hiç sorma gereği duymadı galiba. Normalde bunların denetlenmesi, neden açığın ortaya çıktığını ve buna karşı hangi önlemleri aldıklarını da ortaya koymaları lazım ama benim bildiğim kadarıyla 422 trilyonla ilgili şu ana kadar Bakanlıktan da Diyanete herhangi bir uyarı, ihtar gibi bir şey gönderilmedi. Ve bu arada neleri öğrendik, bu paralar nereye gidiyormuş? Bu paralar mesela güneydoğuda, doğuda diyelim, bin tane molla projesi var, bu ara toplumu devletle kaynaştıracağı varsayılıyor ve oradaki ayakta kalan birkaç medresenin yetiştirdiği öğrenciler işe alınacak, molla olarak istihdam edilecek. Basın onların görüşlerine yer verdi. Maaşa kavuşmak ve çok sefil şartlardan kurtulmak, dinî hizmetleri devlet güvencesinde yapmak istiyorlar. Bu çok anlaşılabilir bir şey fakat hani benim aklıma, Tunceli Milletvekili olarak nedense Hamidiye alayları geliyor. Hükûmetin “Neo Osmanlı” diye bir projesi olduğu saygın basın-yayın organlarında yazılıyor, Batılı gazeteler bu konuda yorumlar yayınlıyorlar. Bu bin tane mollayı düşününce Hamidiye alayları dönemindeki Sünni, Şafi, Kürt aşiretlerin silahlandırılıp, Osmanlı tarafından örgütlenip bölgede nasıl bir kardeş kavgası çıkarıldığı aklıma geldi. Dilerim bu proje orada insanları birbirine düşürmenin, başka inançtan olan insanlara karşı yeni önyargılar, güvensizlikler ve düşmanlıklar yaratmanın bir aracı olmasın. Diyanet niye bu kadar çok para almış tamamlayıcı ödenekten? Aslında herkes biliyor, malumun ilanı olacak ama mesela, Sayın Bakan Bekir Bozdağ, bu Diyanet konusunda çok açıklamalar yapan, hepimizi bilgilendiren bir Hükûmet yetkilisi. Şöyle diyor: “2012 bütçesi 4 milyara yakın olacak.” Ve geçen yıl da büyük bir açık verildiğini itiraf ediyor. 4 bin küsur imam ve müezzinin, Millî Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere bütün devlet kadrolarına atandığını, geçiş yaptığını söylüyor. Bu da AKP döneminde bir devlet geleneği oldu, imamların, müezzinlerin bütün devlet kurumlarında istihdam edilmeleri. Buna da bir son verilmesi lazım.

Aynı Bakan şöyle bir demeç verdi mesela, dedi ki: “Diyanette mezheplerin masası olamaz.” Diyanet de çeşitli yayınlarında, çok defa, Türkiye’deki çeşitli mezheplerin, o mezhepler adına çalışan kişilerin tehdit yaratacak değerlendirmeler yaptığını söyledi. Benim bildiğim kadarıyla Türkiye’deki milyonlarca Sünni Müslüman dışındaki azınlık kendini İslam’ın dışında görmüyor, İslam’ın içinde görüyor ve kendilerini Müslüman olarak tanımlıyorlar, ailemden de öyle biliyorum ama Diyanette bu inanca, bu inançlara herhangi bir masa verilmesinin güvenlik açısından tehlikeli olacağını Sayın Bakan söyledi.

Bu arada, Diyanetin 121.713 tane erkek, 3 bini kadın olmak üzere 6.310 sözleşmeli görevli çalıştırdığını belirtmek istiyorum. Korkunç bir bütçe ve “Diyanet Anonim Şirketi” olarak Türkiye’de tanımlanıyor. İnanan insanlara hizmete amenna, saygımız var ama bu inanış dışındakilere de birazcık saygı gösterilmesi, onların da varlıklarının tanınması, eğer istiyorlarsa Diyanette temsil edilmeleri, Süryanilerin, Hristiyanların, Alevilerin, Bektaşilerin, Türkiye’de ne varsa diğer inançlardan, temsil edilmeleri lazım ama Diyanet bu korkunç bütçesiyle ve şişkin kadrolarıyla sadece Sünni Müslümanlığı geliştiriyor, tek tip Müslüman yaratıyor, diğer inançları da asimile ediyor. Dilerim, Türkiye yakın zamanda böyle bir ülke olmaktan kurtulsun, bunun mücadelesini veriyoruz.

Çok teşekkür ederim dinlediğiniz için. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aygün.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce konuşmamın başında belirttiğim birkaç hususa dikkat çekmek istiyorum çünkü bu bütçenin aslan payı güvenliğe ayrılmış, istihbarata ayrılmış, emniyete ayrılmış, jandarmaya ayrılmış.

Sizi bir zaman yolculuğuna çıkaracağım. Bugün sabah şafağında operasyonların yönü gazetecilere, basın mensuplarına yöneldi; halkın haber alma kaynaklarına yöneldi; televizyonlara, gazetelere, dergilere, ajanslara yöneldi. Zaten Türkiye’de Türk Ceza Kanunu var, Basın Yasası var ve buralarda bir haber yanlışsa veya suç teşkil ediyorsa anında bunun gereği de yapılıyor. Ancak bugün yapılan operasyona baktığımız zaman, bizi çok önemli bir noktaya, dikkatli bir noktaya çekiyor: Özgür Gündem gazetesi. Bakın, dikkat edin. Hemen, Dicle Haber Ajansı. Devam ediyorum: Etik Ajans. Devam ediyorum: Gün Matbaası ve Demokratik Modernite, Gün Televizyonu Diyarbakır’da bölgesel Kürtçe yayın yapan.

Tabii bir taraftan Roj TV ile uğraşırken diğer taraftan “TRT Şeş’i açtık.” diyen bir Hükûmet, Diyarbakır’da bölgesel olarak Kürtçe yayın yapan Gün TV’ye… Ve daha önce de Azadiye Welat gazetesinden 13 yazarı tutuklayarak, Yazı İşleri Müdürüne de yüz altmış altı buçuk sene vererek Türkiye’deki 71 tutukluyla dünya gazeteci tutuklu rekorunun üzerine bir rekoru daha bu sabah ekledi, 40 kişi daha ekledi.

Şimdi, bunlara baktığımız zaman sadece bu kesim değil. Onlarla şu veya bu şekilde birlikte çalışmış veya beraber olan AFP’den, ETA Ajansından yine Vatan gazetesine kadar, yine Fırat Dağıtımdan dağıtım şirketlerine kadar -bakın, dağıtım şirketlerine kadar- bir saldırı var. Biz bu konsepti çok iyi biliyoruz arkadaşlar, sizin dikkatinizi bu konsepte çekeceğim.

Bu bütçenin aslan payını harcayıp basını susturmakta, muhalifleri susturmakta harcıyor bu Hükûmet. Kendisi gibi düşünmeyenleri kelepçeleyerek, özel savcılarına, özel polisine, özel mahkemelerine tutuklatarak, teslim ederek Türkiye’de basını susturmaya çalışıyor. Diğer taraftan, medyayı tekeline alıyor, yayın yönetmenleriyle toplantılar yapıyor, direktifler veriyor, susturuyor. TRT’yi de kendi çiftliğine çeviriyor; devletin, vatandaşın parasıyla, elektrik paralarıyla çalışan TRT’yi de çiftliğine çeviriyor.

Bakın, sizi zaman yolculuğunda 90’lı yıllara getireceğim. Sık sık Hükûmetin dediği 90’lı yıllara dönmeyeceğiz, günlerine. Eymür’ün itirafları daha dün burada, basında yer aldı, ifadelerini verdi. Eymür, öldürülecek Kürt iş adamlarının listesinin Millî Güvenlik Kurulunda olduğunu söylüyor. Şu an orada. MGK’nın Başkanı da Başbakandır. Hükûmetin başı Başbakan, MGK’nın da Başkanı. 90 konsepti içinde, 15 Temmuz 1993 tarihli, MGK direktifleriyle hazırlanan bir belge var. O dönemde, 93. Burada açık açık şöyle yer alıyor: “Kürtleri susturun.” emri veriliyor. Özgür Ülke gazetesi 3 Aralık 94’te bombalanıyor. İki ay önce manşetle duyurulan belge yedi başlıktan oluşuyor: Örgüte ve lider kadrolarına karşı, örgütü destekleyen kuruluşlara karşı, destekçi ve sempatizanlara karşı, bölge insanına karşı alınacak tedbirler. Ve o dönemde infazlar, faili meçhul cinayetler işleniyor. O dönemin hedefleri arasında Mezopotamya Kültür Merkezi gibi kurumlar var, İnsan Hakları Derneği var, Halkın Emek Partisi var, Demokrasi Partisi var ve Demokrasi Partisi 94 yılında -o zaman Sayın Ahmet Türk burada, Sırrı Sakık burada, ikisi de buradaydı- milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp tutuklandıkları, Leyla Zanaların on yıl cezaevinde kaldıkları süreçtir.

Şimdi, bu süreçleri iyi takip edeceksiniz ki Türkiye'nin nasıl bir felakete, bir uçuruma sürüklendiğinin kodlarını burada yakalayacağız. 

Bu listeler, Tansu Çiller’in dönemin Başbakanı ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in emriyle, o dönemde yazılı belgeleriyle bu yapılan infazlar, hepsi belgeli.

Şimdi, Ayhan Çarkın isminde geçmiş döneme ilişkin bilgi ve tanıklıklarda bulunan bir özel timci çıkıyor diyor ki: “MİT’ten öldürülen filan kişinin mezarını gösterebilirim. Filan kişi öldürüldü, cinayet işlendi.” Açık belge söylüyor, yer söylüyor ve bütün bu faili meçhul cinayet işleyenlerin hepsi bu özel mahkemeler tarafından serbest bırakılırken yasal demokratik haklarında muhalefetle mücadele edenler içeriye alınıyor. Faili meçhul cinayet işleyenler, işkenceciler bir bir salınıyor. Birden fazla insanı öldürenler bu Hükûmet tarafından koruma altına alınıyor, korunuyor, kollanıyor ama polis bir gün onlarla ilgili bir işlem yapmıyor, yargı önüne çıkarmıyor ama muhalifse profesör alınıyor, akademisyen alınıyor, aydını alınıyor, sanatçısı alınıyor, siyasetçisi alınıyor, seçilmiş belediye başkanları alınıyor.

Bakın, 93’ten 2000’li yıllara geleceğiz şimdi. Bu zaman tünelinde bir duraktır 2000’li yıllar. Bu zaman tünelinde bilgi destek planı ve bilgi destek planı faaliyet çizelgesi vardır MGK bünyesinde. Bu MGK bünyesindeki eylem bilgi destek planında ölüm listelerinin belgeleri var. Çok uzak bir tarih değil, müruru zamana da uğramadı.

Şimdi, bu sürecin içinde yine İçişleri Bakanı Gazioğlu’nun açıklamaları var o dönemlerde, bu konularda verilen gizli emirler var. Şimdi, buradan getiriyorum ve Ergenekon soruşturması var. Asıl mesele burada. Burada Ergenekon soruşturması, İnternet andıcının bir irticaya karşı olanı var, bir bölücülüğe karşı olanı var, bir de bu andıcın Balyoz davasında ayrı bir boyutu var.

Bunlar, Ergenekon davası sanıkları Silivri’de yargılanıyor ama çok enteresandır, bölücülüğe karşı İnternet andıcında yer alan bütün veriler, aynı şekilde önceki dönemden alınmış olarak burada ve burada bir Dolmabahçe görüşmesi yapılıyor, irtica çıkarılıyor, irtica çıkarıldıktan sonra tek tehdit olarak bölücülük kalıyor. Kırmızı Anayasa, Millî Siyaset Belgesi’nde bu değiştiriliyor ve Ergenekon’un bölücülüğe karşı andıç, İnternet andıcı teorisi Silivri’de yargılanıyor. Bugün AK PARTİ Hükûmeti ise onun uygulamasını yapıyor.

Bakın, dikkat edin, İnternet andıcının, eylem destek planının, bölücüye karşı planın bütünü Ergenekon’un patentinde, markasında. Uygulamasını Hükûmet yapıyor, aynen bire bir, basınını susturuyor, siyasetçisini susturuyor, demokratik hakları savunan 9 bin kişiyi gözaltına alıyor, 5 bini tutuklanıyor.

Peki, sormak istiyorum: Hükûmet ile Ergenekon’un bu konudaki anlaşmaları, uzlaşmaları, iş birlikleri, bu konudaki uzlaşmaları ne anlama geliyor? 90’lı yıllara Türkiye’yi çevirmenin, bu Mecliste, bu ülkede demokratik yolları kapatmanın bu ülkeyi felakete, uçuruma getireceği açık değil mi? Kimin bu ülkeyi maceraya götürmeye hakkı var ki bu operasyonları çekiyor. Eğer gücünüz varsa çıkarsınız sandıkta muhaliflerinizi geçersiniz ama bunun aksi yapılıyor şu an. Aynen yapılan budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Eskişehir Milletvekili Sayın Salih Koca’ya aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Koca.

SALİH KOCA (Eskişehir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; heyetinizi ve kadirşinas milletimizi saygıyla selamlıyorum.

İstihdam ve büyümeyi destekleyen, tasarrufları artırmaya ve cari açığı azaltmaya yardımcı olan, ekonomik ve sosyal kalkınmaya odaklanmış, yatırımlara kaynak ayıran ve Türkiye’yi 2023 vizyonuna yaklaştıracak bir bütçenin hazırlandığına inanıyorum. Dileğim o ki şahsım adına söz aldığım 2010 Yılı Kesin Hesap Kanunu ülkemiz ve milletimiz için hayırlar getirsin. Gerek komisyonda gerekse Genel Kurulda önemli katkıları da, bazen maksadı aşan eleştirileri de hep birlikte dinledik. Öz eleştiride bulunulması olağan fakat bu eleştiriler yapılırken kendimize şu soruların sorulması gerektiğine inanıyorum: Eğer ki tablo bu kadar olumsuz ise AK PARTİ üç dönemdir hem de oylarını artırarak nasıl tek başına iktidar oluyor? Aziz milletimizin teveccühünü nasıl kazanıyor? Dünya genelinde hatırı sayılır bir konuma nasıl ulaşıyor? Bugüne kadar ekonomiden kalkınmaya, adaletten eğitime, ulaşımdan sağlığa, toplu konuttan marka şehirlere kadar yapılan hizmetleri arkadaşlarımız detaylı olarak anlattılar. Ben şu anda yüzde 55 oy oranına yükselen başarıyı 2023 vizyonu kapsamında sizlerle paylaşmak istiyorum.

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı içinde ulaşacağı hedefleri Hükûmetimiz ileri bir demokrasi, büyük bir ekonomi, güçlü bir toplum, yaşanılabilir çevre ve marka şehirler, lider ülke Türkiye olarak beyan ettiği için; iktidarı ve muhalefetiyle birlikte insan odaklı, özgürlükçü yeni bir Anayasa yapacağı, gecikmiş adalet, adalet değildir anlayışında daha fazla güven veren bir adalet sistemine ulaşacağı, yargı süreçlerini daha da hızlandırıp çetecilere, hortumculara hesap sormaya devam edeceği, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” ilkesi gereği millî iradenin üzerinde başka güç tanımayacağı için; kişi başı 25 bin dolar millî gelir ile dünyanın ilk 10 ülkesi arasında yer alacağı, ihracatımızı yılda 500 milyar dolara ulaştıracağı, işsizlik oranını yüzde 5’e indirip sorun olmaktan çıkaracağı için; yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olacağı, yerli malı otomobil üreteceği, Asya, Avrupa ve Afrika arasında güvenli bir enerji üssü hâline gelip dışa bağımlığına son vereceği için; tarımsal ekonomide büyüklükte dünyanın ilk 5 ülkesinden 1’i olacağı, şehir hastaneleri ile Türkiye’yi sağlık merkezî hâline getireceği, eğitimde tüm derslikleri en son teknolojiyle yüksek standartlara taşıyacağı, depreme dayanıklı 500 bin yeni konut ile modern şehirler kuracağı için; ulaşımda ülkemizin daha güvenli, ekonomik, konforlu, hızlı ve çevreye duyarlı hizmetlerini sürdürüp bölünmüş yolların toplamını 36.500, yeni otobanları 7.500, yüksek hızlı tren uzunluğunu 10 bin kilometreye çıkaracağı, Türkiye’yi limanları, serbest bölgeleriyle dünyanın önde gelen bir lojistik üssü kılacağı için; turist sayısını 50 milyona, turizm gelirini 50 milyar dolara çıkararak dünyanın ilk 5 ülkesi arasına girdireceği, en büyük spor organizasyonlarına ev sahipliği yaparak, Yunus Emre enstitülerini açarak, medeniyetimizin birikimlerini uluslararası camiaya tanıtacağı, dış politikada edilgen değil etken rol alan, bölgesinde söz sahibi olan, diklenen değil dik duran politikalar üreteceği için; kendi tüfeğini, topunu, tankını, helikopterini, uçağını, insansız hava araçlarını, uydularını tasarlayan, üreten ve ihraç eden bir Türkiye’nin teknik altyapısını hazırladığı için, AK PARTİ sayılamayacak destansı başarılara imza atarak daha fazla özgürlüğü, demokrasiyi, adaleti ve kalkınmayı sağlayarak aziz milletin gönlüne girip duasını almayı sürdüreceği için yüzde 70’leri geçen yaşamsal memnuniyeti sağlamıştır.

Yüce milletimiz adına daha fazla demokrasi istiyor, bu şuurla Yunus’a kulak verelim diyorum: “Gelin tanış olalım/İşi kolay kılalım/Sevelim sevilelim/Dünya kimseye kalmaz."

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koca.

Kırşehir Milletvekili Sayın Muzaffer Aslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUZAFFER ASLAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 88 sıra sayılı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 4’üncü madde genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin ve özel bütçeli idarelerin zorunlu nedenlerle yıl içinde yapmış oldukları ödenek üstü giderlerin karşılanması amacıyla tamamlayıcı ödenek verilmesini öngörmektedir. Tamamlayıcı ödenek çeşidi sadece kesin hesap kanunlarında yer almaktadır.

Değerli arkadaşlar, hükûmetler ekonomik ve sosyal amaç ve önceliklerini maliye politikaları aracılığıyla yerine getirirler. Maliye politikalarının en önemli uygulama aracı da bütçedir. Bütçeler hükûmetlerin bir yıl içinde millete sunacağı hizmetleri, izleyeceği ekonomik ve sosyal politikaları ortaya koyarlar. Bir ülkedeki ekonomik faaliyet düzeyi bütçelerle şekillenir, bütçeler devletin nerelere ne kadar kaynak ayıracağını ve nerelerden ne kadar kaynak toplayacağını gösterirler, ekonomideki ağırlıkları ölçüsünde ekonominin gidişatını belirlerler.

Değerli milletvekilleri, güçlü bütçeler güçlü ülkelerin işidir. Ülkemiz son yıllarda gerçekleştirdiği yüksek büyüme ve kalkınma ile birlikte bir imkânlar ve fırsatlar ülkesi olarak anılmaya başlandı. Bütçelerimiz ne kadar sağlam, öngörülebilir ve güvenilir ise küresel dünyanın etkin bir üyesi olan ülkemizin küresel ekonomi içindeki yeri de o derece güçlü ve sağlam olacaktır.

AK PARTİ hükûmetleri döneminde hazırlanan bütçeler gerçekçi olmuştur. Küresel krizin yaşandığı 2009 yılı hariç, hükûmetlerimiz tarafından hazırlanan bütçelerin tamamında bütçe açığı hep hedeflenenin altında kalmıştır. Hükûmetlerimiz döneminde hayata geçirilen bütçeler güçlü maliye politikalarıyla hazırlanmıştır. Hazırlanan bu bütçeler halkımıza daha nitelikli hizmetler sunma fırsatı veren birer araç hâline gelmiştir.

2012 yılı bütçesi AK PARTİ hükûmetlerimizin 10’uncu bütçesidir. Bu bütçe, önceki bütçelerimizde olduğu gibi, ekonomik ve finansal istikrarı gözeten, mali disiplini güçlendiren, reel ekonomiyi destekleyen, ekonomik ve sosyal kalkınmaya odaklanan, toplumsal refahı gözeten, yatırımlara yeterli kaynakları ayıran bir bütçedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz ilk defa bir krizi kendi imkânlarıyla ve programıyla aşmıştır. Son altmış yılın en büyük küresel krizinin yaşandığı bu dönemde bir IMF programı veya mali kural olmadan da mali disiplinin sürdürülebileceğini gösterdik.

Artan bütçe açıkları, ülkelerin kamu borç stoklarını artırmıştır. Dünyadaki ekonomik krize rağmen Türkiye'nin kamu borç dinamiklerinde kalıcı bir bozulma yaşanmamıştır. AK PARTİ hükûmetlerimizin uyguladığı doğru politikalar ve gerçekleştirdiği yapısal reformlar sayesinde Türkiye'nin makroekonomik temelleri sağlamlaştırılmış ve dışarıdan gelen şoklara karşı dayanıklılığımız artırılmıştır.

Dünya ekonomisindeki belirsizliklere ve özellikle avro bölgesindeki ülkelerde derinleşmekte olan kamu borç krizine rağmen merkezî yönetim bütçesi 2011 yılı Kasım ayında 2 milyar 146 milyon lira fazla verdi, bu yılın ocak-kasım döneminde ise 439 milyon lira fazla vererek 1983 yılından bu yana geçen yirmi sekiz yıllık süreçte en iyi performansı gösterdi.

Türkiye ekonomisi 2010 yılında yüzde 9 büyüyerek küresel krizden hızlı bir şekilde çıkmıştır. 2011 yılının ilk dokuz ayında ise yüzde 9,6 büyüme oranıyla küresel büyüme sıralamasında en üst sıralarda yerini almıştır. 2012’de küresel düzeyde artan risklere rağmen başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkelerde bozulan güven ortamını yeniden sağlayacak tedbirlerin hızla alınması durumunda küresel düzeyde yüzde 4 civarında ekonomik büyüme beklemekteyiz. Bankacılık sektörümüz ise dünyadaki birçok ülkeyle karşılaştırılamayacak kadar sağlıklı ve güçlüdür.

2012 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Akar… Yok.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

2011 yılındaki iş gücüne katılım oranı nedir? 2012 yılı programında…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Akar burada Sayın Başkan.

BAŞKAN – Geçti Sayın Akar, tekrar girin lütfen.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Benim bir hakkım var ama.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – …iş gücüne katılım oranıyla karşılaştırıldığında durum nedir?

İkinci soru olarak, 2010 yılında ihracattaki artışa rağmen toptan ve perakende ticaret sektöründe istihdam düşüşü görülmektedir. Bu düşüşün sebebi nelerdir?

Üçüncü sorum: Tokat ilinde il çevre yolu ve çevre illerle ilgili yollar yıllardır bitirilememiştir. Genel bütçe içerisinde Tokat ili için Karayollarına ne kadar bütçe ayrılmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önce Türkiye'nin insani gelişmişlik indeksi açısından sıralamasını yaparken yirmi beş yaş ve üstü nüfusun AK PARTİ’yle bir ilgisinin olmadığını ifade ettiniz. Bu insanlar on yıl önce, sizin partiniz yokken on beş yaşındaydı en az. Acaba o zaman Türkiye'nin okulunda okuyan öğrencisi yok muydu? Bu nasıl bir değerlendirmedir? Bunu düzeltmeyi düşünür müsünüz?

İkincisi: Köy korucularının durumunun düzeltilmesine ilişkin 2012 bütçesinde bir ödenek var mı? Bu konudaki görüşünüzü alabilir miyim?

Son soru: TARGEL kapsamında 2011 yılı için alım sözü verilen ziraat mühendisi ve veteriner hekimlerin durumu ne olacaktır? 2012 KPSS sınavından önce bunlar atanabilecekler midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, Türkiye'de sayıları 10 milyona yakın insanımız zeytinden geçinmekte, geçimini zeytin ürününden temin etmektedir. Yıllardan beri zeytine destekleme çok düşük verildiği için üretici, çiftçi çok zor durumdadır. Avrupa Birliği ülkelerinde 2.500 kuruş destekleme verilirken bizde 30 kuruş verilmektedir. Bunu 1 liraya çıkarmanız mümkün müdür?

Diğer sorum: Belediyelerde işi olan vatandaşlar belediyeye gittiklerinde, diyelim ki suyla ilgili bir konu için gittiğinde, emlak vergisi var ise “Vergini yatır, ondan sonra bu işini halledeyim.” dercesine, zoraki, konuyla ilgili olmayan bir kalemden dolayı kişi mağdur edilmektedir. Bu konunun çözülmesi konusunda bir gayretiniz olacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Önümüzdeki günlerde birçok şeker fabrikasının özelleştirilmesinden sonra Portföy E satışında Burdur Şeker Fabrikasının özelleştirilmesi gündeme gelecek. Burdur milletvekili olarak Burdur halkı adına bu özelleştirmeye karşıyım. Burdur halkı da aynı şeyi düşünüyor, özelleştirmeye karşı çıkıyor. Fabrikamız hem kâr ediyor hem de Burdur’umuzun aort damarı.

Sayın Bakan, testi kırılmadan sizden öğrenmek istiyorum. Bedelli askerlikte temel eğitim kalkınca Burdur’un tadı kaçtı, şekerin de tadı kaçmadan şeker fabrikamızı özelleştirme kapsamından çıkarmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öz...

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, istatistiki verilere göre intihar edenler ve intihar nedeniyle ölüm oranlarındaki artış, evlenmelerde azalma ve boşanmalardaki artış, aile içi şiddetteki artış, antidepresif ilaçların reçetelenmesindeki artış, protesto olan senetler ve yazılan çeklerdeki artış, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olan ülkenin fotoğrafıyla uyumlu mudur? Gelir dağılımı adaletsizliğinin bu durum bir işareti değil midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, Türkiye'nin en büyük vergi veren kentlerinden biri olan Kocaeli, verdiği verginin onda 1’ini bile alamamaktadır. Son yıllarda yapılan okulların, resmî kurumların yaklaşık yüzde 38’i özel sektör tarafından yapılmaktadır. 2012 bütçesinde de baktığımızda, öngörülen yatırımın 2005 yılına göre dörtte 1 olduğunu görüyoruz.

Şimdi, size soruyorum: Kartepe, Başiskele, Darıca ve Çayırova’da yeni kurulan ilçelerin -bu ilçelerin tümü yeni kuruldu, dört ilçe- ihtiyacı olan okul, adliye, hastane gibi kurumların binaları yokken Kocaeli’ye ayrılan payın düşürülmesinin özel bir nedeni mi vardır?

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Et ve Balık Kurumu tesisleri tüm Türkiye’de özelleştirilirken Sivas’taki Et ve Balık Kurumu da kapatılmıştı. Ancak kapatıldığı günden bu tarafa atıl bir durumda duruyor. Şimdi, Ağrı’da başlamak üzere çoğu illerde Et ve Balık Kurumunun et kombinaları yeniden açılıyor. Sivas’taki Et ve Balık Kurumunu açmayı düşünüyor musunuz?

Sayın Bakanım, bir de Sivas, Türkiye’de yerleşim sayısı itibarıyla en çok yerleşim birimine sahip il. Genel bütçeden özel idarelere gönderilen pay yeterli olmadığı için köylerimize yeterince hizmet gitmiyor. Genel idareden Sivas’a ayırdığınız payı artırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, iş gücüne katılım oranına baktığımız zaman, özellikle kriz sonrası dönemde hakikaten ciddi bir şekilde arttığını görüyoruz. Bu güzel bir gelişmedir. Hatta ben bütçe konuşmamda, belki hatırlarsanız, şunu söyledim: Türkiye’de işsizlik oranları düşmüştür ve öyle bir dönemde düşmüştür ki, iş gücüne katılım oranı, mesela 2007 sonrasında 4,8 puan iş gücüne katılım oranı artıyor ama işsizlik oranı ciddi bir şekilde düşüyor. Bakın, 2002’yle falan karşılaştırmayacağım çünkü bundan bazı arkadaşlarımız hoşlanmıyorlar ama 2007’yle karşılaştırdım. Kriz sonrası dönemde hakikaten iş gücüne katılım oranında ciddi bir artış var. Mesela, Amerika’da iş gücüne katılım oranı düşmüş olmasına rağmen, işsizlik oranları ciddi bir şekilde azalmadı. Bu önemli bir başarıdır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, Avrupa’da iş gücüne katılım oranı ne?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şu anda iş gücüne katılım oranı yüzde 50’yi aşmış durumda. Bu, hakikaten önemli bir başarı.

Tokat iline Karayolları için ne kadar ödenek… Biz, illere, ayrı ayrı Karayollarına para aktarmıyoruz. Sadece şunu söyleyebilirim size: Son birkaç yıldır belki hiçbir Avrupa ülkesinde, belki komşularımızda dahi olmayan yani bir ölçüde biz Karayollarına, özellikle Ulaştırma Bakanlığına çok ciddi kaynak aktarıyoruz. Başlangıç bütçeleri eğer 1 lira ise bazen yılı 3 lirayla kapatıyorlar; yani ben hani örnek olarak söylüyorum. Hakikaten bu konuda... Onun için, ümit ediyorum ki, Tokat’ta da eksik yollarımız varsa onu da tamamlarlar ve bu konuda zaten, yol konusunda gelinen mesafeyi ülkemiz çok iyi biliyor.

İnsani Gelişmişlik Endeksi; şimdi değerli arkadaşlar, İnsani Gelişmişlik Endeksi’nin üç tane bileşeni var. Bir bileşeni eğitimdir, bir bileşeni sağlıktır, bir bileşeni de kişi başına millî gelirdir.

Şimdi, kişi başına millî gelire baktığınız zaman -Yani ben AK PARTİ hükûmetleri döneminden bahsediyorum- gerek satın alma gücü paritesiyle baksanız gerekse normal, işte cari piyasa, diyelim ki dolar kuruyla baksanız, kişi başına millî gelir 2 ile 3 kat artmış. Dolayısıyla burada Türkiye ilerlemiş.

Sağlıkta en önemli gösterge bu ortalama yaşam beklentisidir. Ortalama yaşam beklentisi ise tabii ki, çocuklarda ölüm oranıyla ilişkilidir; yani bunu hepiniz biliyorsunuz. Bu konuda da Türkiye, hakikaten çok mesafe katetmiştir. Ortalama yaşam beklentisi dört yıl artmıştır hem kadın için hem erkek için ve bebeklerde ölüm oranı ciddi bir şekilde azalmıştır.

Fakat üçüncü bir kategori var; bu kategori de eğitimdir. Burada ise ortalama nüfusun kaç yıl okulda geçirdiğine bakıyorlar ve burada iki bileşen var; yani bir okul çağındaki nüfus, bir de yirmi beş yaş üstü nüfusa bakıyorlar. Yani bu bir gerçek.

Şimdi, Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi’nde Türkiye hak etmediği bir noktadadır. Çok gerideyiz, 93’üncü sıra, isterse ilerlemiş de olalım 2002’ye göre iyi bir nokta değildir. Ama bunun sebeplerine baktığımız zaman değerli arkadaşlar, şimdi, yirmi beş yaş nüfusta ortalama altı buçuk yıllık eğitimimiz, örgün eğitimimiz var; yani yirmi beş yaş üstü nüfus orta terk bir nüfustur. Bunu ben söylemiyorum, rakamlar söylüyor. Hâlbuki OECD ülkelerine bakıyorsunuz bu, on bir buçuk yıldır. Türkiye’nin esas olarak hakikaten geriye düşmesinin en temel bileşeni bu.

Şimdi diyeceksiniz “Ya Sayın Bakan, hem kişi başına millî gelirde ilerlemişsiniz hem sağlıkta ilerlemişsiniz. Nasıl oluyor da işte, sadece eğitimden dolayı geriye düşmüşüz?” Şimdi, Birleşmiş Milletler metodolojiyi değiştirdi. Eskiden aritmetik ortalamayı alıyordu, şimdi geometrik ortalama alıyor. “Geometrik ortalama” demek şu demek: Her üç bileşende iyileşme varsa iyileşme olarak yansıyor. Aritmetik ortalamada ise herhangi bir bileşende iyileşme varsa yansıyor. Geometrik yönteme geçtikleri için, geometrik ortalamaya geçtikleri için, gerek sağlıkta gerek kişi başına millî gelirdeki iyileşme maalesef bu endekslere yeterince yansımıyor. Yani, özü itibarıyla İnsani Gelişmişlik Endeksi…

Şimdi “AK PARTİ’yle ilgisi yok.” derken şunu tabii ki kastetmeye çalıştım. Yirmi beş yaş üstü nüfusu tabii ki şimdi biz tekrar okula alma gibi bir noktada değiliz.

ALİM IŞIK (Kütahya) –  Hayır, 15 yaşında çocuk…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Ama 15 yaşında… O zaman da ya üniversitedeydi ya değildi değerli arkadaşlar.

ALİM IŞIK (Kütahya) – AK PARTİ on yaşında, on yıldır siz yönetiyorsunuz. Allah aşkına, bu insanlara haksızlık etmeyin!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) -  Ya üniversiteye girmiş ya da girmemişti. Bakın, biz dokuz yıldır iktidardayız. Dokuz yıldır.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Dokuz yıldır…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)  - Evet, geri gidin, on altı yaş. On altı yaşındaki vatandaşımız ya üniversiteye başlamıştır ya da başlamamıştır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani “Eğitemedik mi” diyorsunuz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Şimdi, dolayısıyla bu konuda… Şimdi, değerli arkadaşlar, burada bakın, ben hakikaten teknik olarak sizlerle bu hususu…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Haksızlık yapmamak lazım. 

BAŞKAN – Sayın Bakan, bitirmek…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Haksızlık etmiyorum. Siz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, birkaç soruya cevap veremedim.

BAŞKAN – Bitmek üzere, sözlerinizi tamamlarsanız.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Müsaade ederseniz, onlara da bir sonraki soru-cevap bölümünde ya da yazılı olarak cevap vereyim.

BAŞKAN – Tamam. Teşekkür ederim.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Devredilen ödenek

MADDE 5- (1) Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinin ilgili sütununda gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2010 yılı içinde harcanmayan toplam 212.724.627,85 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2010 yılı içinde harcanmayan toplam 20.270.354,06 Türk Lirası,

ödeneği ertesi yıla devredilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mevlüt Dudu’da.

Buyurun Sayın Dudu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEVLÜT DUDU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Bir bütçe görüşmesi daha iktidarın görüşleri ve istekleri doğrultusunda sona eriyor. Başbakana ve iktidar partisine göre ülkemizde hiçbir sorun yok, ekonomiden sağlığa, eğitimden üretime her şey çok güzel, her şey tıkır tıkır işliyor ama ne var ki bu gidişi bir tek kendileri görüyorlar. Konuştukları zaman “Acaba ben bu ülkede yaşamıyor muyum?” diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Ben hiçbir yerde Hükûmetin bahsettiği güzel gidişten en küçük bir ize dahi rastlamadım. Merak ediyorum, bir tek ben mi göremiyorum? Madem her şey çok güzel, madem ülkemizde her şey yolunda, o zaman aklıma takılan bazı sorulara cevap bulabilmek için Sayın Başbakana ve iktidar partisine sormak istiyorum: Madem ülkemiz güllük gülistanlık, peki, bu cari açık neyin nesi? Nasıl oldu da dokuz yılda elli yıllık açığın 6 katı olarak gerçekleşti? Neden iç borç 150 milyar liradan 362 milyar liraya çıktı? Neden dış borç 148 milyar dolardan 310 milyar dolara çıktı? Neden işsizlik oranı yüzde 8’den yüzde 11,2’ye çıktı? Neden seksen yıllık dış ticaret açığı dokuz yılda 2 katına çıktı? Neden halkın bankalara olan borcu dokuz yılda 6,5 milyar liradan 180 milyar liraya çıktı? Neden 5 milyar lira olan çiftçi borçları dokuz yılda 24 milyar liraya çıktı? Neden 2002 öncesi yüzde 5 olan ortalama kalkınma hızı yüzde 4,3’e düştü? Neden gelişmekte olan 150 ülke arasındaki 49’uncu sıradaki yerimiz 88’inci sıraya geriledi? Neden dokuz yılda karşılıksız çekler ve protestolu senetler 6 katına çıktı? Neden dokuz yılda karşılıksız çekler ve protestolu senetler 6 katına çıktı? Neden bu bütçede işçi ve esnaf kelimeleri sadece birer kez kullanılmış? Neden emekli, memur, işçi, köylü, üretici, sanayici, esnaf kesimleriyle ilgili doğru dürüst bir şey yok? Neden bu bütçede üretime, yatırıma, istihdama yönelik hiçbir önlem yok? Neden 599 lirayla yaşamaya çalışan asgari ücretlilerin durumunu iyileştirecek önlemler yok? Neden on binlerce öğretmenin atanmasıyla ilgili bir şey yok? Madem her şey çok iyi gidiyor, neden iki yılda bir torba yasalarla mali aflar çıkarıp SSK ve BAĞ-KUR primlerini affediyorsunuz? Neden muhalefetten birinin başkanlığında bütçeyi ve harcamaları denetleyecek bağımsız bir kesin hesap komisyonu kurmaktan korkuyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, bu nedenler daha çok, saymakla bitmez, süremiz kısıtlı. Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: İktidar partisi, müflis tüccarlar gibidir; ekonomi yönetimleri sadece günü kurtarmak için satacak yeni şeyler aramaktan ibarettir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet üyelerinin ve iktidar partisinin bu sorulara verecek mantıklı cevaplarının olduğuna inanmak istiyorum ama mantıklı bir cevaplarının olmadığını da biliyorum. Çünkü bu iktidarın, bu ülke ve bu ülkede yaşayan insanlarla ilgili çok fazla düşüncelerinin olduğu kanaatinde değilim. Eğer iktidar partisinin bu halkla ilgili kaygıları olsaydı, bugün Van depremi sonrası yaşananlar olmazdı. Yıllarca halktan toplanmış olan deprem vergileri amacına uygun olarak kullanılırdı. Van depremi sonrası toplanan ayni ve nakdî yardımlar şeffaf bir şekilde yerlerine ulaştırılırdı. Depremin yarattığı yıkım üzerinden gizli gizli rant hesapları yapılmazdı.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet ve iktidar partisi, bu ülkeyi ve bu ülkenin insanlarını düşünseydi, ABD’nin çıkarları doğrultusunda politika yaparak komşu ülkelerle sorun çıkarmazdı; Mardinlileri, Şanlıurfalıları, Kilislileri, Adanalıları, Mersinlileri, Gazianteplileri düşünürdü.

Hatay ve çevre illerin menfaatlerini görmezden gelen AKP Hükûmeti, Ortadoğu’da ABD’nin yazdığı senaryoyu oynama konusunda çok başarılı. Bu oyunun son basamağı Suriye’dir. Düne kadar Esad ailesiyle yakın olan AKP ve Başbakan şimdi muhaliflerle yakınlaştı. Tüm bu olayların senaryosunu yazan ABD ne derse AKP onu yapıyor.

Suriye’yle 8 milyar dolar civarında olan ticaret hacmimiz şu anda durma noktasına gelmiştir. Suriye, aynı zamanda diğer Ortadoğu ülkeleriyle aramızda köprüdür.

Hükûmet, bu ülkeyi ve bu halkı düşünseydi, bugün Suriye meselesi nedeniyle ürünü elinde kalan, tır ve kamyonları kapı önüne bağlanan Hatay ve Hataylıları ve diğer bölge vatandaşlarını düşünürdü.

Bu Hükûmet bu ülkeyi düşünseydi, İskenderun Körfezi’nin dünya enerji merkezi olma iddiasını Lazkiye’ye kaydıracak olan planları desteklemezdi.

Bu Hükûmet bu ülkeyi düşünse adil olurdu. Uzun tutukluluk süreleriyle yargısız infazlar yapmazdı. Adil yargılanma hakları ellerinden alınmış, milletin oyuyla seçilmiş olan milletin vekillerini içeride yatırmazdı.

Bu Hükûmet adil olsa, tarihin en büyük soygunu olan Deniz Feneri davasında gerekeni yapardı. Parasız eğitim öğretim isteyen gençleri yıllarca içeride yatırmazdı.

Bu Hükûmet bu ülkeyi ve halkı düşünseydi, Hopa’da Metin Lokumcu, Suriye’de Münir Dural ölmezdi.

Değerli milletvekilleri, Metin Lokumcu için Başbakan ne dedi? “Beni zerre kadar ilgilendirmiyor.” Anladık ki, Sayın Başbakan, partisine oy vermeyen ve ülkenin gidişatını beğenmediğini dile getirenlerle ilgili herhangi bir düşünceye sahip değil, onlarla ilgilenmiyor.

Değerli arkadaşlarım, bu devletin mantığında, geleneğinde böyle bir anlayış yoktur. Ciddi bir devlet adamı, hele ki bir Başbakan, 74 milyon içerisinde herhangi bir yurttaşımız için “Beni ilgilendirmiyor.” deme hakkına sahip değildir ve maalesef böyle bir kişinin bu devleti yönetiyor olması Türkiye için en büyük talihsizliktir. (AK PARTİ sıralarından “Yapma ya!” sesi) Yapıyorum, yapıyorum.

Metin Lokumcu’nun ölümünü protesto eden 22 üniversite öğrencisi altı ay tutuklu kaldı. Ne yapmışlar? Terör örgütü kurmuşlar. Suçlamalarla ilgili delil olarak ise dört adet plastik sopa, kırık şemsiye, kitap, poşu, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya’nın fotoğrafları bulunmuş. Bu çocuklar altı ay cezaevinde kaldılar, ömürlerinden altı ay çalındı değerli arkadaşlarım.

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Otobüsün içinde ben vardım Beyefendi, ben.

MEVLÜT DUDU (Devamla) - Siz buna ileri demokrasi diyorsunuz ama buna ne isim verirseniz verin bir gerçeği asla değiştiremezsiniz, siyaset literatüründe bunun tek bir karşılığı vardır, o da faşizmdir. (CHP sıralarından alkışlar) Ve unutmayın bir gün hukuk ve demokrasi size de lazım olacaktır.

Peki, Münir Dural’ı tanıyor musunuz? Münir Dural, İskenderunlu bir vatandaşımız, ekmeğini Suudi Arabistan’da kazanıyordu, geçen hafta tatil için geldiği İskenderun’dan Suudi Arabistan’a kara yoluyla dönerken Suriye’nin İdlip şehrinde, sizin yani AKP İktidarının desteklediği Suriyeli isyancılar tarafından katledildi. Peki, bu sizi ilgilendiriyor mu? Herhâlde bu da ilgilendirmiyor. Buradan açıkça ilan ediyorum: Münir Dural’ın Suriye’de katledilmesinin sorumlusu ABD’nin emrinden çıkmayan Başbakandır, Dışişleri Bakanıdır ve AKP Hükûmetidir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, üretime sırt çevirmiş, ithalata kucak açmış, memuru, emekliyi, üreticiyi, işçiyi, köylüyü ve çiftçiyi sadece sömürü aracı görüp, hiç değer vermemiş olup, AKP Hükûmetinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEVLÜT DUDU (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dudu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.

Buyurun Sayın Akçay.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, madde üzerinde hiç görüşme olmayacak mı?

BAŞKAN – Sayın Kacır

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Madde üzerinde görüşsek biraz.

BAŞKAN - Yani rica ediyorum. Şimdi sakin sakin giderken niçin böyle birdenbire dikkati çekiyorsunuz?

Buyurun Sayın Akçay.

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Muhterem milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Partim ve şahsım adına muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle son aylarda Hükûmette yeni bir huy çıktı, ekonomiyi aşırı ve abartılı bir şekilde övmeye başladılar. Daha önceki dönemlerde görmediğimiz övgüleri, daha doğrusu övünmeyi görmeye başladık. Hatta kantarın topuzu artık o kadar kaçmaya başladı ki, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğine “zavallı ülkeler” filan denilmeye başlandı. İnanın, bir milletvekili olarak, bir Türk olarak ve bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bu söylemler benim de çok hoşuma gidiyor. Avrupa Birliği ve ABD’den iyi olmamızı canıgönülden arzu ediyoruz ve temenni ediyoruz. Ancak, bu öz güvende aşırıya kaçılırsa doğru kararlar verilemez değerli arkadaşlar ve kararlarda da etkin olmak mümkün olmaz. Bu kadar aşırı övünmek insanı gerçeklerden koparır ve bize göre de Hükûmet pek çok konuda olduğu gibi ekonomide de gerçeklerden kopmuştur. Lütfen, gerçekleri görmemizde büyük fayda var ve hayal dünyasında da yaşamamamız gerekir.

Büyüme diyoruz rakamlarla. Elbette bunlar tartışılan hususlar. İşte “Dünyada en çok büyüyen Çin’den sonra ikinci ülkeyiz. Dokuz yıldır sürekli bütçe açığı azalıyor. Efendim, millî gelirimizi 3 kat artırdık.” gibi söylemler güzel. Yalnız, bu nasıl bir büyümedir, bu nasıl bir gelir artışıdır ki milyonlarca geniş kitlelerin gündelik hayatına ve gelirlerine bu yansımamaktadır? Bugün vatandaşımızın en büyük şikâyeti, bu büyüme ve millî gelir artışı iddialarının, kendi gündelik hayatına, geçimine yansımamasıdır.

Hepimiz hatırlarız, bir televizyon reklamı vardı, gazoz reklamı; derdi ki: “İmaj hiçbir şeydir, susuzluk her şeydir.”

Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Hükûmet, yaratmaya çalıştığınız imaj hiçbir şeydir, ancak açlık her şeydir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yoksulluk her şey.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Yoksulluk her şeydir.

Şimdi, sizlere -tabii, yüzlerce, binlerce mail ve mesaj alıyoruz, sizler de alıyorsunuz, bizler de alıyoruz- bir örneğini, vatandaşımızın da biraz da duygu yüklü olması hasebiyle ama gerçekleri ifade eden bir mesajını, mektubunun bazı bölümlerini sizlerle ben paylaşmak istiyorum.

Diyor ki: “Değerli büyüğüm, öncelikle saygı ve hürmetle ellerinizden öper, görevinizin başında başarılı günler geçirmenizi Cenabıallah’tan niyaz ederim. Sayın Vekilim, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, ismim ve soy ismim şu.” Ben vatandaşımızın adını söylemiyorum ama bu vatandaşımız adının ve soyadının söylenilmesini istiyor. “Sivaslıyım.” diyor. Vatandaşımız Sivaslı. “Vekilim, Sayın Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek Bey’in 2012 bütçe görüşmelerindeki asgari ücret zammı konusuna değinmek istiyorum. Sivas’ın bir belediyesinde taşeron işçi olarak çalışmaktayım, bekarım. Aldığımız ücret, bekarlar 932 lira, evliler 950 liradır.” diyor. “Fakat gelin görün ki bir hesaplamayla ortaya çıkan 20 Türk lirası bir kesinti söz konusudur. Bu kesinti, acaba Hükûmetin ‘3 artı 3’ zam periyodunda, tekrardan maaşlarımıza yansıtılarak sanki zam yapılmış havası oluşturmak için midir? Bu sorumu Mecliste gündeme getirmenizi istiyorum ve size, Mecliste dile getirmeniz dileğiyle arzuladığım bu mektubu yazıyorum. Biliyorum ki yüzlerce, binlerce bu mesajları görüyorsunuz ancak biz vatandaşların sorunlarına tercüman olmanız gerekir.” diyor. Tabii bu arada, asgari ücretin net 658 Türk lirası olduğunu da belirtiyoruz.

“Ben asgari ücretli bir vatandaşım -asgari ücretin biraz üzerinde maaşı- ve aldığım para, bekâr olduğum hâlde bana ay başını zor gösteriyor. Elektrik, su, telefon derken mutfak masrafına bir şey kalmıyor. Zararı yok, ben yuvarlanıp gidiyorum fakat bu memleketin bir gerçeği var; evli, evi kira olan ve aldığı asgari ücretin 350-500 lirasını kira olarak ödeyen ve kalan parayla mutfak eksiği, telefon, doğal gaz gibi ihtiyaçlarını gidermeye çalışan, hatta üniversitede, şehir dışında çocuklarını okutmak adına mücadele veren insanlar var. Bu kadar vicdansızlık olmaz efendiler.

Siz değerli Hükûmet üyeleri, bakanlar, milletvekilleri; bu vatandaşların yani bizlerin oyunu alarak o makamlara gelmediniz mi yoksa size aylık geliri 5 bin liranın üzerinde olan vatandaşlarınız mı sadece oy verdi?

Sayın vekiller, haddimi aşmak değil maksadım. Sadece, işsiz kalma korkusundan sesini çıkaramayan arkadaşların sesi olmak istedim, o kadar. Amacım ne reklam yapmak ne de rant sağlamak. Biz asgari ücretlinin rantından ne olacak? Olsa olsa ay başına kadar eşten dosttan alınan 100 Türk lirası borç olur fakat, değerli büyüklerim, el insaf edin, elinizi vicdanınıza koyun, sizin evlatlarınız lüks içinde yaşıyor. Elbette yaşayacaklar, gözü olanın gözü çıksın. Cenabı Allah birinizi bin eylesin fakat bizi de görmezden gelmeyin artık. Borç gırtlakta yaşıyoruz. Kaçımızın kredi borcu, kaçımızın kart borcu var biliyor musunuz? Hangi araştırma komisyonunuz bu verileri araştırdı ya da yılda kaç asgari ücretli vatandaş borç batağı yüzünden canına kıydı? Bunları neden araştırmıyorsunuz? Tamam, derseniz ki: ‘Bizler okuduk, azmettik başardık, bu mevkilere yükseldik. Bizim hakkımız’ Eyvallah, buna zaten bir sözümüz yok. Fakat biz gemicik istemiyoruz, biz mısır ambarı ya da pastörize yumurta tesisi de istemiyoruz. Biz hakkımız olanı istiyoruz. Korkumuzdan hastaneye gidemiyoruz. Bir hastaneye gitmek 4 lira-8 lira arasında değişiyor…” Bu vatandaşımıza bu kötü müjdeyi de verelim: Yarın, yarından sonra katılım payları da yine bu Hükûmet tarafından artırılacak. Ev kirası, telefon, doğal gaz, su, elektrik giderleri, mutfak masrafı derken iki yakasını bir araya getiremiyor. “Biz sizden sadaka istemiyoruz, insan gibi bir hayat süreceğimiz, iyi bir ücret ve işten çıkarılmama garantimiz olacak bir iş talep ediyoruz.”

Değerli milletvekilleri, eğer AKP dönemini tanımlamak istesek bir kelimeyle, ben bu dönemi “korku dönemi” olarak tanımlamak isterim, maalesef vatandaş korkuyor. Bunu mutlaka anlamanız, duymanız ve vicdanınızda yankısını bulması gerekir bu feryatların. “Sizler gibi düşünen insanlar olmadığımız için korkuyoruz. Yarın işten çıkarılırız diye korkuyoruz. İstikbalimiz karanlık. İstikrarımız maalesef yok -Hükûmetin istikrarı olabilir-sadece günü kurtarmanın hesabını yapar oldu asgari ücretliler. Lütfen, elinizi vicdanınıza koyun, sadaka gibi değil gerçekten bir yaşam sürecek bir zam yapın asgari ücretli vatandaşlara. Çünkü seçimlerde yine bizleri göreceksiniz, hani Mecliste mazbata aldıktan sonra unuttuğunuz asgari ücretliler var ya…” diyerek devam ediyor muhterem arkadaşlarım. Bu vatandaşımızın içten yazdığı bu mesajı da sizlerle paylaştım.

Bu düşüncelerle, artık bunun üzerine çok fazla söz söylemeye de gerek görmüyorum. Muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.

BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de grubum adına hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Ama ne yazık ki her gün yeni bir operasyonlarla güne başlıyoruz biz. Bu yolun çıkmaz yol olduğunu hep söyledik ama Adalet ve Kalkınma Partisi bu sorunu diyalog ve müzakerelerle çözmesi gerekirken, sorunu yargıya, kolluk kuvvetlerine havale ediyor. Bugün de ajanslara baskınlar düzenleniyor, hukuk bürolarına, belediye başkanlarına, il, ilçe teşkilatlarına…

Siz de oradan gülün. Bir gün sizin kapınıza da dayanır bu.

Bu yol çıkmaz bir yoldur. Bu yol Çiller’in, bu yol Demirellerin denediği bir yoldur. Biz size doğru yolu söylüyoruz. Biz sizin dostunuzuz. Bu sorunun çözümü bu şekilde olmaz. Ne havadan ne karadan operasyonlar ne de demokratik zeminde siyaset yapanları içeri tıkarak bu sorun çözülmez. Bundan kurtulmalısınız. Gerçekten Sayın Başbakanı bu konuda yönlendiren kimlerse, bu ülkeye ihanet ediyorlar. Bu yolun çıkmaz yol olduğunu hep de söylüyoruz. Ne yapacaksınız? Öldürecek misiniz? Herkesi tutuklayacak mısınız? Yaşanmadı mı? Yani 1990’lı yıllarda her gün patır patır sokaklarda insanlar ölüyordu. Ama buna rağmen boyun eğmediler. Biz, yine sizi uyarıyoruz, dostça uyarıyoruz. Bu yolun çıkmaz bir yol olduğunu söylüyoruz.

Sevgili arkadaşlar, dün yine burada konuşurken 19 Aralıktaki cezaevi operasyonlarıyla ilgili tam dramımızı anlatamadık. O yaşanan vahşetleri bir türlü sizlerle paylaşamadık çünkü hiçbirinizin vicdanı bu konuda sızlamıyor. Bakın, dünden bugüne kadar bizim dışımızda tek insan çıktı burada konuştu mu Kahramanmaraş’ı, bu 32 insanın cezaevinde nasıl katledildiğini? Bu insanlar sizin, bu ülkenin vatandaşları. Muhalifleriniz olabilir, sizin gibi düşünmeyebilirler ama bunlar eğer katlediliyorsa bunun adı bir katliamdır ve siz buna seyirci kaldınız, 32 insan yaşamını yitirdi ve o operasyonda 10 bin asker görev yaptı. Siz başka yere seferler düzenlemediniz. Kendi toprağınızda 10 bin askerle, sizin namusunuz olan o tutuklu ve hükümlüleri bir gece bastınız ve onlar öldürüldü.

Bakın, o gün, o dönemde arabuluculuk yapan Zülfü Livaneli’nin, Erbakan ve Ecevit’le ilgili bir makalesi var. Bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Diyor ki: “Erbakan ve Ecevit ve ölüm oruçları arka planı.

Genç insanların yaşamı üzerine çok pis oyunlar oynandı bu ülkede.”

İSMAİL AYDIN (Bursa) – O dönemde iktidarda olanlara söyle.

SIRRI SAKIK (Devamla) – “Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyon raporuna göre 17.500 faili meçhul cinayet işlenmiş olan bir ülkede, adaletten, hukuktan, demokrasiden ne kadar söz edebiliriz? Her şey göstermelik. Ama beni hayatım boyunca en çok bazı yetkililerin vicdansızlığı ve acımasızlığı şaşırtmıştır. Bu yazıda anlatacaklarım birinci derecede bir tanıklığın beyanlarıdır.” diyor.

“Yıl 1996. Ölüm oruçlarına, bazı arkadaşlarımla birlikte ‘arabuluculuk’ ettik.”diyor. “İstanbul Başsavcısı böyle bir misyon üstlenmemizi rica etti.” diyor. “O dönemde Necmettin Erbakan, başbakandı –Allah rahmet eylesin.- cezaevine girdik. 12 kişi ölmüştü. Yemliha Kaya’nın ölü bedeninin başında nöbet tutuluyordu. Konuşmaya çalıştığımız 20-21 yaşındaki gençler ölmek üzereydi.” diyor. “Bilinçleri kaybolmuştu. Bazılarının görme yetisi bir daha geri gelmemek üzere yitip gitmişti.” diyor. “Geçen her saat, yeni genç ölüler demekti. Bir kenara çekilip ağladım.” diyor. “Hatırlıyorum. Tek istekleri, hapishanedeki yaşam koşullarının iyileştirilmesiydi. Tecrit, hücrelerinde tek başına kalmamalarıydı talepleri. Bu isteği çok iyi anlayabiliyordum, çünkü o korkunç hapishanelerde bir dostla dertleşmenin ne kadar önemli olduğunu ben yirmili yaşlarımda acı bir şekilde öğrenmiştim.”diyor. “Hem de hiçbir suç işlememiş bir genç adam olarak.” diyor.

“Hükûmetle temas kurduk. Adalet Bakanı ters davrandı. Başbakan Erbakan'a ulaşmaya çalıştık. İstanbul'dan Ankara'ya giden uçakta olduğunu söylediler. Ankara havaalanında kendisine ulaştık. Tutukluların masum isteklerini anlattık. ‘Birçok genç bu geceyi çıkarmayabilir ve ölebilirler’ dedik. ‘Peki’ dedi. ‘Bu gece kandil gecesi. İsteklerini kabul ediyorum.’ dedi. Hapishaneye müjdeyi verdik. Ambulanslar ölmek üzere olanları hastanelere taşıdılar. Beklemekte olan anneler ve babalar, aileler ellerimize sarıldılar, bize dualar ettiler.” diyor. “Ama Ferzan Çitici, dönemin savcısı eğildi, kulağıma dedi ki: ‘Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü aradı. Biz ne güzel operasyon hazırlamıştık. Her şeyi berbat ettiniz diye çıkıştı bana.’" diyor.

“Basın bu süreçte olumlu davrandı. Hatta bizleri hak etmediğimiz övgülere boğdu. Hatta Hürriyet gazetesi bizleri kahraman ilan etti. Aradan dört yıl geçti.”

Burayı iyi bir dinlemenizi rica ediyorum.

“Bu kez yine ölüm oruçlarında ara bulucu olarak hapishaneye gittik. Çünkü hükûmetin verdiği sözler tutulmamıştı. Yine genç insanlar ölüm döşeğindeydi. Aynı süreç yaşanıyordu ama bu sefer Başbakan Erbakan değildi, Bülent Ecevit'ti. Basın sürekli provokasyon yapıyordu. Dört yıl önce bize ‘kahraman’ diyen Hürriyet, şimdi, ölüm oruçlarını cesaretlendirdiniz diye bize ‘hain’ diyordu. Belki öldürme hazırlıkları tamamdı. Adalet Bakanı Sami Türk’ü bizzat aradım, ‘Ne olur!’ dedim. ‘Ölümlerin önüne geçin. Size resmen yalvarıyorum.’ Etkilendi. ‘Biraz bekleyin, Başbakanla konuşayım.’ dedi. Nefesimizi tutup Ecevit’i bekledik. Biraz sonra müdürün odasındaki telefon çaldı, Hikmet Bey ‘Maalesef Başbakan Ecevit istekleri kabul etmiyor.’ dedi. Çaresiz, ölüm mahkûmlarına veda edip gözyaşları içerisinde ayrıldık. Sonra, lav silahlarıyla koğuşlara saldırdılar, insanları yaktılar. O akşam televizyonlar, yanan mahkûmlara başka cezaevlerinden cep telefonlarıyla ulaşıldığını ve ‘Kendinizi yakın.’ talimatını verdiğini söylüyorlardı. Bangır bangır bağırıyorlardı ve yalan söylüyorlardı. Ali Kırca’ya konuk olduğum televizyon programında bunların yalan söylediğini, hapishanede cep telefonunun çalışmadığını, ara bulucular arasında yer alan Yaşar Kemal’in ölüm döşeğindeki karısı Thilda’ya ulaşmaya çalıştığını cezaevinde telefonların çalışmadığını… Ve bu tanıklık bütün yalanı çürütüyordu ama Hükûmet ve basın genç insanların kanını dökmenin şehvetine kapılmıştı bir kere. Kimse sağduyulu bir tanıklık edecek birini dinlemiyordu. Sonuçta, dinci Erbakan genç ölümlere yol açmamış ama solcu, şair, edebiyatçı Ecevit katliam emrini vermişti. Bunları anlatmak benim için bir tarihî görevdir.” diyor Zülfü Livaneli, Cumhuriyet Halk Partisinde milletvekilliği yapmış önemli bir şahsiyet.

Şimdi, ne yazık ki böyle. Ben aslında çok fazla… Bir iki konuya değinecektim ama dün bir arkadaşımız, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan burada bağırıyordu çağırıyordu bizim gözlerimizin içine baka baka “Kürdistan lafını kullandınız…” “Kürdistan” lafını sadece biz kullanmadık. Bakın, Kanuni Sultan Süleyman Fransa’ya I. François’e mektup yazdığında aynen şöyle diyor: “Ben Anadolu’nun, Trakya’nın, Filistin’in, Kürdistan’ın, Balkan’ın Sultanıyım.” Mustafa Kemal de Birinci Mecliste “Ben Kürtlerin, Türklerin Meclisinin Başkanıyım” diyor. Dönün tarihe bakın, gizli celselere bakın. Aynen orada Kürt milletvekillerine “Kürdistan milletvekili”, Laz milletvekillerine “Lazistan milletvekili” diyor ve Kürdistan denilen bir coğrafya var ama biz Kürtler kaderimizi Türk halkıyla bütünleştirmişiz. Bizim için kan, gen bağı değil duygu bağı önemlidir ama hak, hukuk ve adalet de talep ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) – Buraya çıkarken biraz tarihten, vicdandan ders alarak çıkmalıyız..

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Hiçbir zaman Kürdistan olmamıştır. Sadece Hakkâri “Kürdistan bölgesi” diye anılır. Luristan bölgesidir, Kuzey Irak’tır. Coğrafya bilgin yok, tarih bilgin yok. Orası “Diyarbekir”dir

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Burası Türkiye, Türkiye!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Burası Mustafa Kemal’in ülkesi!

SIRRI SAKIK (Muş) – Söz isteyin, çıkın, cevap verin.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama herkese aynı şeyi söylüyorsun “En çok sen bağırıyorsun.” diyorsun ama bu Mecliste en çok sen bağırıyorsun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben bağırmıyorum, sakin sakin anlattım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bana öyle dedin ya! Ama hakikaten en çok sen bağırıyorsun bu Mecliste. Herkese bağırıyorsun. Yanlış yapıyorsun Sırrı.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben bağırmıyorum. Ama haksızlık edilmediği zaman her an saygıyla önünüzde eğilirim.

BAŞKAN – Şahıslar adına ilk söz, Kocaeli Milletvekili Sayın İlyas Şeker’de.

Buyurun Sayın Şeker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Genel bütçe kapsamındaki kamu ve özel bütçeli idarelerin 2010 yılı içinde harcanmayan toplam 232 milyon 994 bin 981,91 TL ödenek ertesi yıla ertelenmiştir. Bu devir, bütçenin büyük ustanın kontrolünde olup, emin ellerde, bilinçli bir şekilde kullanıldığını, dolayısıyla tasarruf yapıldığını göstermektedir.

Bütçeyi kullanırken adil ve adaletli davranırsanız bütçe bereketli olur. Dolayısıyla hem yıllardan beri yapılmayan işler ve hizmetler yapılır hem de kasanızda 75 sent değil 95 milyar dolar olur. Ülke kazançlı çıkar, vatandaş memnun olur ve karşılığını da seçimlerde verir.

Saygıdeğer milletvekilleri, önceki hükümetlerin yerel yönetimlere ayırdıkları ödeneklerin adaletli dağıtımı noktasında maalesef karneleri çok zayıftı. Kendi belediyelerine afet gerekçesiyle haksızca ödemeler yaptılar. Bu uygulamalardan mağdur olan ve hakları gasp edilen onlarca belediye yanlı ve taraflı olarak 1999, 2000 ve 2001 yıllarında alınan Bakanlar Kurulu kararlarının iptali için Danıştayın 11. Dairesinde dava açtılar ve davaları kazandılar. Aynen şöyle verilen karar: “Türk milleti adına anılan Bakanlar Kurulu kararının şekil, sebep ve maksat unsurları yönünden hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.” Bu kararlar sonunda toplam 332 belediyenin kararnameden çıkarılması, 377 belediyenin de Bakanlar Kurulu kararnamesinde olmadığı hâlde mağdur oldukları, zarar gördükleri tespit edildiğinden kararnameye iptal edilmesi konusunda karar veriliyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, sizlere soruyorum: 1999 depremini hepiniz hatırlarsınız, bu depremde Doğu Karadeniz ve Akdeniz bölgeleri etkilenmiş miydi? Bakanlar Kurulu kararı ile maalesef bu bölgelerdeki bazı belediyelere haksız yardımlar yapıldı hem de depremin merkez üssü olan Gölcük Belediyesine yapıldığı miktar kadar. Geçmiş hükûmetler kendisine muhalif belediyeleri ödeneklerinin neredeyse tamamını borçlarına karşılık keserek iş yapamaz duruma getirdiler. Böyle anlayışa sahip hükûmetlerin kasasında bereket olur mu, soruyorum sizlere. Elbette ki olmaz. Onun için de memurun maaşını maalesef depremde gelen paralarla ödemek zorunda kaldılar.

Saygıdeğer milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmeti olarak vatandaşa birinci elden hizmet eden yerel yönetimleri önemsediğimiz için hem genel bütçedeki gelirlerini artırdık hem de 5779 sayılı Kanun’un 7/4’üncü maddesinde “Belediyelerin borçlarına karşılık ancak ve ancak gelirlerinin yüzde 40’ı kesilebilir.” diyerek belediyeler arasında bir ayrım yapmadık ve belediyelere güvence verdik.

Saygıdeğer milletvekilleri, Hükûmetin bütçeyi kullanmasındaki ustalığın aynısını AK PARTİ’li belediyeler de göstererek milletin gönlünü kazanmaya devam ediyorlar. Sizlere kendi seçim bölgem olan Kocaeli’nden bir örnek vermek istiyorum: Kocaeli’nin içme suyu ihtiyacı için AK PARTİ döneminden önce yapılmış olan bir barajın Büyükşehir Belediyesine maliyeti 5 milyar dolar iken bu barajın yarısı büyüklüğünde olan, Kandıra bölgesinde yapımı devam eden ikinci barajın maliyeti ise 0,13 milyar dolar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Gölet, gölet; biri baraj, biri gölet.

İLYAS ŞEKER (Devamla) – Yani aradaki fark tam 20 kat, takdiri sizlere bırakıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, gerçekten, çalışıp bütçeyi verimli kullanınca bakın neler oluyormuş: Öğrencilere ücretsiz kitap, tablet bilgisayarlar, okullara akıllı tahta, ilköğretimdeki öğrencilere karşılıksız burs, ülkenin her tarafına hızlı tren, seksen bir ili birbirine bağlayan duble yollar, doğum nedeniyle çocuğu rehin olan annenin hastanede misafir edilmesi, millî gelirin 3.500’den 10 bin dolara çıkarılması… Daha nice çalışmalar ve bunların hepsi çalışınca oluyor.

Evet, değerli arkadaşlar, Ziya Paşa’nın bir sözüyle konuşmamı tamamlamak istiyorum: “Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/ Şahsın görünür rütbei aklı eserinde.”

Öncelikle bütçenin hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür eder…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLYAS ŞEKER (Devamla) – …bütçenin hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şeker.

İstanbul Milletvekili Sayın Oktay Saral.

Buyurun Sayın Saral. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY SARAL (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

On yıllardan beri ülkeyi yönetenler, istisnai iktidarlar hariç tamamıyla bürokratik vesayetin egemenliğinde, statükoyu koruma ve kollama adına çalışmışlar, milletin iradesini hiçe sayarak, milletten aldıklarını millete vermeyerek daima statükonun gelişmesi noktasında statükoyu güçlendirmişlerdir.

Hepimizin bildiği gibi  “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” sözü, maalesef sadece Meclisin duvarında asılı olarak kalmış, esasen pratikte egemenlik kayıtsız şartsız maalesef statükonun olmuştur. Bu noktada…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Şimdi, cemaatin oldu!

OKTAY SARAL (Devamla) – Haydar’cığım suretin siretine şahittir, başka şahit aramak zaittir. Suretinle siretin bir; rahat ol, sen rahat ol… Rahat, sen rahat ol.

Evet, değerli milletvekili arkadaşlarım, maalesef, bu dönemlerde antidemokratik uygulamalar yapılmış, faili meçhul cinayetler işlenmiş, hukuk adına hukukun içi boşaltılmış ve hepinizin malumu olduğu üzere birçok darbe ve darbelerle birilikte e-muhtıralar yapılarak milletimiz ve ülkemiz gerisin geriye gitmiştir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Darbeciler dışarıda!

OKTAY SARAL (Devamla) – Maalesef, hukukun üstünlüğü değil, seçkinci, elitist grubun hukuku oluşturulmuştur ve bu noktada da milletimiz her zaman bunun sıkıntısını yaşamıştır ama milletten aldığını millete vermeye çalışanlar, milletin duygu ve düşüncelerini egemen kılmaya çalışanlar, maalesef darbelerle birlikte kanlarıyla, canlarıyla ve uzun yıllar o cezaevinde gereksiz yere yatmak suretiyle bu millet adına bedel ödemişlerdir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Darbecilerin hepsi dışarıda geziyor! Hepsi dışarıda!

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Bu memlekette sadece solcular bedel ödedi, solcular!

OKTAY SARAL (Devamla) – Siz de ellerinizi böyle güzel ovuşturmuş ve öylece bekliyordunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, milletin vicdanında aklananlar, zilletin vicdanında mahkûm olmuşlardır maalesef. Evet.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çevik Bir nerede, e-muhtıra nerede, Genelkurmay Başkanı nerede?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Devlet madalyası vermediniz mi? Üstün hizmet madalyası vermediniz mi?

OKTAY SARAL (Devamla) -  Evet ama Allah’a hamdolsun, bu karanlık on yıllardan sonra şükürler olsun ki, hizmete susamış milletimiz, hizmete susamışlığını Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında onunla bütünleşerek göstermiştir. (CHP sıralarından gürültüler) İşte, Sayın Recep Tayyip Erdoğan 1994 yılında İstanbul gibi ecdat yadigârı olan bir şehre belediye başkanı olmak suretiyle, sizin zihniyetinizin zillet içerisinde bıraktığı o ecdat yadigârı İstanbul’u dört buçuk yılda ihya etmiştir ve İstanbul’un makûs talihini yenerek, artık sıranın Türkiye’nin makûs talihini yenme noktasına geldiğini düşünmüş…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tabii, dünyanın en borçlu ülkesi yaparak! 61’inci sıradasın!

OKTAY SARAL (Devamla) - …ekip arkadaşlarıyla birlikte…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Bütün yeşil alanları hallederek. İstanbul’un yeşil alanları nerede, İstanbul’un?

OKTAY SARAL (Devamla) - …kısa zaman içerisinde örgütlenerek, Allah’ın izniyle “Yeter! Karar milletindir. Eski hâl muhal, ya yeni hâl ya izmihlal.” diyerek... 3 Kasım… [CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar (!)]

MUSA ÇAM (İzmir) – AKBİL yolsuzluğundan bahsetsene! AKBİL, AKBİL!

OKTAY SARAL (Devamla) - Otur aşağıya, otur, otur! Otur aşağıya! Dinlemesini bilin! (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OKTAY SARAL (Devamla) – Ya siz uygar insanlar değil misiniz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Dik konuş, dik!

OKTAY SARAL (Devamla) – Ya, bak, siz konuşurken biz dinliyoruz.

Bak, “Edep bir tac imiş Nur-u Hüda'dan. Giy ol tacı, emin ol her beladan.” Biraz edepli olun, edepli, edepli! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biraz… Bak, şurada milletimiz bizi izliyor…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – AKBİL’den bahset!

OKTAY SARAL (Devamla) - …edebin, adabın ne olduğunu bu millet size her seçimde öğretiyor aslında.. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – AKBİL’den başla! AKBİL’den, AKBİL’den!

OKTAY SARAL (Devamla) - …ama sizde öyle vicdan, öyle izan yok ki!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sinirlenmeden!

OKTAY SARAL (Devamla) - Şimdi, CHP’nin… Sinirleniriz tabii. İnsanda sinir de olacak, sevinç de olacak, her şey olacak, biz insanız. Biz insanımızın duygu ve düşüncelerini yansıtıyoruz.

Bakın, geçmiş dönemlerde cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, hedef olarak göstermiş olduğu…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bırak! Atatürk’ün adını ağzına alma!

OKTAY SARAL (Devamla) - …genç cumhuriyet olarak çağdaş muasır medeniyete ulaşmak istedi ve her zaman ondan sonra gelecek olan hükûmetlere çağdaş muasır medeniyeti hedef gösterme noktasında yol gösterdi. Evet, bizler AK PARTİ Hükûmeti olarak on yıldan beri ekonomide, eğitimde…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sen Ayamama Deresi’ni anlat, Ayamama Deresi’ni!

OKTAY SARAL (Devamla) - …sağlıkta, millî eğitimde, millî savunmada, yerel yönetimlerde, her sahada Atatürk’ün göstermiş olduğu hedefleri…

MUSA ÇAM (İzmir) – AKBİL yolsuzluğundan bahset! AKBİL, AKBİL!

OKTAY SARAL (Devamla) - …bir bir yola koyarak ve bunları milletimize hizmet olarak orta yere gerçekleştirmek suretiyle yaptık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY SARAL (Devamla) – Sizin iktidarlarınızın, sizin hükûmetlerinizin… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Saral, teşekkür ederim. Sayın Saral, teşekkürler. Sağ olun, bitti.

OKTAY SARAL (Devamla) – Beş dakika çok az.

BAŞKAN - Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul Milletvekili Oktay Saral’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Milletvekilini dinlerken bir an için şöyle düşündüm: “Acaba, bu 12 Eylülde bu AKP’liler hangi hapishanede yattılar.” dedim. (CHP sıralarından alkışlar)

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Bilmiyoruz!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi, baktım, bir kere Mamak’ta yoktunuz, Mamak’ta Ülkücüler vardı.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Hepimiz bedel ödedik, hepimiz. 28 Şubatta…

MUHARREM İNCE (Devamla) – İki, Selimiye’de, ben de gittim oralara birkaç gün, hiçbirinizi görmedim. Metris’te yoktunuz. Diyarbakır’da yoktunuz.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Biz bedel ödedik.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bak, o günlerde Cumhuriyet Halk Partisi kapatıldı. Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı zorunlu ikamete gönderildi. Sizin Genel Başkanınız o zamanlar İETT’de çalışıyordu.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Biz bedel ödedik.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ne alakası var! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ne alakası var!

Şimdi, bakın, bir şey söyleyeceğim: Kenan Evren darbecilerin lideri mi? Lideri. Kenan Evren’in avukatı kim? Kim? Sizin Adalet Komisyonu Başkanınız, Başkanınız! (CHP sıralarından alkışlar) Kenan Evren’in avukatı değil mi?

İki: Kenan Evren’in maaşına kim zam yaptı? (CHP sıralarından “Arkadaşlar” sesleri)

Üç: Çankaya Köşkü’nde onu kim ağırladı? Bunları kim ağırladı? (CHP sıralarından “Arkadaşlar” sesleri)

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Madalya!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Peki, muhtıracılara zırhlı aracı kim aldı? (CHP sıralarından “Arkadaşlar” sesleri)

Devlet Üstün Madalyası’nı kim verdi? (CHP sıralarından “Arkadaşlar” sesleri)

Sizi gidi darbeciler sizi! Sizi gidi darbeciler sizi! Sizi gidi takiyeciler sizi! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler) Rahmetli Erbakan sizi görseydi… Bizim rahmetli Erbakan’la dünya görüşlerimiz aynı değildi ama onun bir ulusalcı tarafı vardı, bir millî duruşu vardı. Sizi görseydi ne derdi biliyor musunuz? Aynen size şunu derdi: “Ey benim sınıftan kaçan talebelerim, ne yaptınız siz?” Siz darbecilerle kol kolasınız, iç içesiniz. Siz 12 Eylülün nimetlerinden yararlanan partisiniz. Ortada…

Bakın, zırhlı aracı, trilyonluk zırhlı aracı muhtıracılara CHP mi aldı, AKP mi aldı? Kim aldı kardeşim? Bunu açıklayın. Kim aldı? (CHP sıralarından “Arkadaşlar aldı.” sesleri) Siz almadınız mı? Siz almadınız mı?

Bakın, Cumhuriyet Halk Partisinde pek çok hukukçu kökenli milletvekilimiz var, hâkimlik, savcılık yapmış arkadaşlarımız var. Benim arkadaşlarımdan, benim partimden Kenan Evren’e avukatlık yapan yok, sizden var mı, yok mu gelin, açıklayın, gelin, açıklayın. (CHP sıralarından alkışlar) Bu ülkede 12 Mart olduğunda da, 12 Eylül olduğunda da darbeyi hep gelip solculara vurmuştur.

OSMAN ÇAKIR (Düzce) – 28 Şubat ne oldu?

MUHARREM İNCE (Devamla) – 650 bin çocuk, 650 bin genç gözaltına alınmıştır. 650 bin genç gözaltına alındığında hanginiz vardınız, hanginiz vardınız? Hiçbiriniz yoktunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bize darbe üzerinden çakamazsınız. Biz darbelerden çok çektik.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı, ne olur, yani bir cevap verilmesine müsaade etmeden bir konuşma yaparsanız sevinirim.

AYŞE NUR BAHEÇEKAPILI (İstanbul) – Gayret edeceğim.

BAŞKAN - Buyurun.

10.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, partisine sataşması nedeniyle konuşması

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sevgili arkadaşlar, yaklaşık on gündür bütçe konuşmalarını yapıyoruz. Elbette ki Meclisimize yeni gelen milletvekili arkadaşlarımız da bütçeyle ilgili, özellikle muhalefette olan arkadaşlarımız elbette ki bütçeyle ilgili görüşlerini ve eleştirilerini sunarken milletvekili olana kadar biriktirdikleri her şeyi burada söylediler. Dolayısıyla, ortaya çok eklektik bir konuşma metni çıktı.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sizinkiler nasıl?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – “Eklektik” nedir?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Tabii ki Türkiye'nin yakın tarihini, yakın geçmişini böyle beş dakikalık, on dakikalık konuşmalarla burada anlatıp cevabı vermek mümkün değil, eklektik bir yapı. Dolayısıyla, bu arkadaşlarımızın konuşmalarını sahicilikten, gerçekçilikten uzaklaştırdı, bir korku imparatorluğu yaratarak, hayal dünyalarında bunu gerçek zannederek söylemlerini bunun üzerine oturttular. Şimdi bu arkadaşlara şunu söylemek istiyorum: Bakın, acıları yarıştırmayalım “Biz daha çok acı çektik siz daha az acı çektiniz.” diye…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hangi tarafta acı çekiyordun, bu tarafta mı, öbür tarafta mı? AKP’de mi acı çektin CHP’de mi?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - …bir ikileme girmeyelim, “Darbecilerin yanındayız veya yanında değiliz.” diye bir tartışmaya da girmeyelim. Türkiye'nin acı bir gerçeği var, yakın tarihinde bir darbecilik var. Eğer bu yarışmaya girerseniz biz de size “27 Nisan’da neredeydiniz?” deriz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz de size deriz ki: “28 Şubat sonrasında

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sen neredeydin, sen?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – “28 Şubat sonrasında bu ülkede yaşanılan acılar içinde Cumhuriyet Halk Partisi ne yaptı?” diye sorarız. Biz de size o zaman deriz ki geçmişteki darbeyle ilgili tutumlarınıza örnek olarak örneğin “82 Anayasası’nı değiştirirken Cumhuriyet Halk Partisi ne yaptı?” diye sorarız. Bunları yarıştırmayalım.

Bakın, biz burada siyasi bir kültür üretiyoruz. Bizi seyrediyorlar, bu kültürün birbirimizi kırmadan ve hakaret etmeden oluşmasına gayret edelim. Bakın, bizim özümüz sözümüz bir, alnımız ak, darbelere karşı olan davranışımız belli, hiç kimseden, hiçbir şeyden korkumuz, korkacağımız hiçbir şeyimiz yok. Yeter ki darbelere karşı, darbelerde yaşanan acıları çarpıştırmadan, yarıştırmadan birlikte duralım. Biz bu cesareti gösteriyoruz, sizlerden de bunu bekliyoruz.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yaşar Büyükanıt’la el ele dolaşarak darbelere karşı duramazsınız.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayrola?

Bir saniye Sayın İnce, bir dakika, bir dakika…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Ben beyefendiye soruyorum, hayrola? Size soruyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bahçekapılı, 12 Eylülden bahsederken, darbelerden bahsederken çok haklıdır…

BAŞKAN - Sayın İnce, bir saniye…

MUHARREM İNCE (Yalova) – ...kendisine katılıyorum çünkü o zaman bizim partideydi zaten, bizi savunmuş olur, dolayısıyla kabul ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben bundan hiç gocunmuyorum.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Hayrola?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, ben bundan hiç gocunmuyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ben de gocunmuyorum.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben geçmişte neysem şimdi AK PARTİ sıralarında da aynı düşünceye sahibim ve bundan gurur duyuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkanım, ben yeni seçilen bir milletvekiliyim.

BAŞKAN - Evet…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Grup Başkan Vekili, muhalefetten yeni seçilen milletvekillerinin bugüne kadar biriktirdiklerini bütçe konuşmalarında dile getirdiğini ifade etti.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ne var bunda?

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ben yeni seçilen bir milletvekiliyim.

BAŞKAN - Şimdi bakın…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ben, bu konuda bugüne kadar neler biriktirdiğimi ifade etmek istiyorum izin verirseniz ve…

BAŞKAN - Teşekkür ederim, ben anladım, anladım, anladım…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – …69’uncu maddeye göre söz istiyorum.

BAŞKAN - Şimdi ben size… Muhterem Milletvekilim, şimdi tutanakları getirteceğim. Gelinceye kadar bakacağım, bakalım bu kadar yeni milletvekili var, her birine bir yol açmak mümkün mü değil mi. Ben de İç Tüzük’ün bana verdiği yetkileri kullanacağım ama şimdi mümkünse şu maddeyi işletelim.

Lütfen, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yani bu iş gitti, böyle şey olmaz.

III.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (Devam)

BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakan, onuncu bütçeyi yapıyoruz. Ben tarım bütçesiyle ilgili konuşacağım. Gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’ini tarım ve hayvancılığa destek olarak ayırıyoruz her yıl, yaklaşık 2006’tan beridir, beş yıldır. Beş yılda bunun yarısını verdik her yıl. O para da yaklaşık 5 milyar dolara tekabül ediyor her yıl için. Beş yılda 25 milyar dolar çiftçinin şu anda AKP Hükûmetinden alacağı var. Bu alacağı ekleyerek önümüzdeki süreçte bu çiftçilerimize rahat bir nefes aldırmayı düşünüyor musunuz? Bu kanuna mutlaka uyulmasını talep ediyorum. “Gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’i tarım ve hayvancılığa destek olarak ayrılır.” kanununu hep beraber yapmıştık.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ülkemizde seçilerek görev yapan il genel meclisi ve belediye meclisi üyelerinin sosyal güvenlik hakları ve maaşları yoktur. Bu insanlar da muhtarlar gibi seçilerek geldiklerine göre ve kamu hizmeti yaptıklarına göre maaş verilmesi mümkün değil midir? İkincisi: Emeklilik dâhil sosyal haklar vermeyi düşünüyor musunuz?

İkinci soru olarak, organize sanayi bölgelerinin ülke genelinde yüzde 92’si tahsis edilmesine rağmen, Tokat ili gibi, gelişmiş iller dışındaki illerde organize sanayi bölgelerinde doluluk oranları çok düşüktür. İşsizlik azaltılmak isteniyorsa OSB’lerde doluluk oranlarının artırılmasına ilişkin Hükûmet olarak ne önlemler almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bak…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana devletle milleti barıştıran, başarılı bir çalışma hakkında soru sormak istiyorum.

6111 sayılı Kanun’un uygulama sonucuna göre 39,4 milyar liralık başvuru olmuş ve bu rakamın 13,2 milyarı bugün itibarıyla tahsil edilmiştir. 5 milyonun üzerinde mükellefin başvurduğu ve yaklaşık 6 milyon dosyanın yapılandırıldığını görmekteyiz. Elde edilen bu başarının sebebi nedir?

İkinci sorum: İstihdam üzerindeki vergi yükleri nelerdir? İstihdam üzerinden ne kadar vergi alınmaktadır? Asgari ücretliden ne kadar vergi alınmaktadır?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sürekli TÜİK verilerinden ve bugünkü işsizlikten, işsizliğin Türkiye’de yüzde 9’lara düşmesinden bahsediyorsunuz. Kocaeli’de son bir yılda işten atılanların sayısı 9.740 kişi olup iş bulanların sayısı da 9.370 kişidir, yaklaşık eksi 400’dür işsizlik oranı bir yılda.

Yine, bu yıl üniversite mezunlarından işsiz kalanların sayısı 500 bindi bu yıla kadar, bu yıl da 100 bin kişi eklenerek işsiz üniversiteli mezunların sayısı 600 bine çıkmıştır. Sizce bu kadar iyi yönetilen Türkiye’de insanlar niçin yoksul, niçin yoksulluk sınırının altında bu kadar vatandaş var? Niçin sanayinin başkenti Kocaeli’de işsizlik yüzde 14? Niçin çalışabilir nüfusta yani 20-30 yaş grubunda işsizlik oranı yüzde 27’dir?

BAŞKAN – Sayın Çonkar

AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, ben de size iki soru yöneltmek istiyorum. Birinci sorum: AK PARTİ hükûmetleri döneminde Türkiye’deki vergi yükünün gelişimi nasıl olmuştur? Gelir vergisi, kurumlar vergisi ve KDV’de vergi oranları ve vergi yüklerindeki değişimler nelerdir?

İkinci sorum da: AK PARTİ hükûmetleri döneminde yatırım ve istihdama verilen teşvikler nelerdir? Bilgilendirirseniz sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, son birkaç yılda Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinde iş gücüne katılma oranları nasıldır? Ülkemizdeki verilerle bunlar karşılaştırıldığında nasıl bir değerlendirme yapabilirsiniz?

İki, KOSGEB bünyesinde dış danışman olarak görev yapan personelin çalışmaları 2012 yılında da devam edecek midir? Bu durumda kaç personel çalıştırılmaktadır? Bunlara kadro verilmesi yönünde bir düşünceniz var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: BDDK raporuna göre 1 milyon TL’nin üzerinde mevduatı olan kaç kişi vardır?  Son beş yılda mevduatı 1 milyon liranın üstüne çıkan kişi sayısı kaç kişidir?

Yine ikinci bir soru: Sayın Başbakan, biliyorsunuz bedelli askerlikle ilgili bir soruya “Biz kimsesizlerin kimsesi ve sessiz çoğunlukların sesi olmak için iktidar olduk.” dedi fakat bir hafta sonra, kimsesizlerin kimsesi olmaktan ve sessiz yığınların sesi olmaktan vazgeçmesinin nedeni bütçe açığından mı kaynaklandı?

Üçüncü sorum: Yine, Sayın Başbakan mayıs ayında Adana İstasyon Meydanı’nda 11 tane vaatte bulundu, “Bunları bir ay içerisinde hayata geçireceğiz.” dedi. Bunların geçirilmemesinin nedeni bütçedeki sıkıntıdan mı kaynaklanıyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tarımla ilgili destekler konusunda bir soru vardı. Baktığınız zaman, 2011 yılı bütçemiz içinde tarıma ayrılan payımız, başlangıç ödeneğimiz 9,7 milyarken gerçekleşmemiz 10,4 milyar mertebesinde olmuş, 2012 tasarımızda 11 milyar mertebesinde. Tabii, bazı kanunlarımızda işte bütçeden şu alana bu kadar ayrılır, şu kadar ayrılır diye, dediğiniz gibi birtakım düzenlemelerimiz var, onlar da kanunda var. Ancak bütçe de bir kanun sonuçta, Meclisimizin takdiri, her yıl yenilenen bir kanun. Diğer kanunlarda yer alan şartlar, bir anlamda, belki Meclisimizin ideal gördüğü noktaları ifade ediyor ama her sene bütçe hakkı var Meclisin bir taraftan. Yeniden bu konular değerlendirilip kaynaklar ayrılıyor ancak ayrılan kaynakların mertebesi de hiç de düşük değil, oldukça önemli miktarda kaynak ayrılmış durumda.

Diğer taraftan, seçilen kişilerin…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, kanunu çıkardığınızdan beri bir defa olsun yaptınız mı?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Şimdi, bu kanunu Büyük Millet Meclisimiz çıkardı.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Siz çıkardınız, siz! AKP Hükûmeti çıkardı!

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Bütçe kanunumuzu da her yıl yine Meclisimiz -bütçe kanunu- çıkarıyor.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir defa yerine geldi mi o zaman? Bir defa yerine gelmedi o zaman.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Burada verilen desteklerin önceki yıllarla mukayese edilmesi bana göre daha anlamlı.

Yine, seçilen kişilerin maaş alması konusu, tabii, dünyada bu siyaset felsefesi konusu belki. Yani geçici olarak seçilmiş insanların maaş alması, emeklilik hakkı…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Muhtarlara veriyoruz Sayın Bakan.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Muhtarlara veriyoruz, doğru.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Milletvekillerine veriyoruz, belediye reisine veriyoruz, düzenleme yapmamız lazım.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Yani bu tartışmaya açık, dünyada değişik uygulamaların da olduğu bir konu. Bizdeki uygulama da hâlen bu şekilde, dediğim gibi siyaset belki felsefesiyle tartışılması gereken bir konu.

OSB’lerde doluluk oranlarını artırmak elbette bizim de amacımız, bu konuda da çaba sarf ediyoruz. Özellikle arsa tahsislerinde lüzumsuz bir şekilde arazinin boş kalmaması yönünde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın ciddi çabaları oldu. Yine yatırımlardaki artış da burada önemli bir rol oynuyor.

Yeniden yapılanma konusunda bir soru soruldu Sayın Bak tarafından. Bugüne kadar 10 milyondan fazla mükellefe bilgilendirme mektubu göndermiş durumdayız. Tanıtım amacıyla bilgilendirme kampanyaları ve toplantılar düzenlenmiş, bir milyondan fazla broşür bastırılıp dağıtılmış, Vergi İletişim Merkezi aracılığıyla 200 bin vatandaşımızın sorusu cevaplandırılmış, sivil toplum örgütleri iş birliği ile iki yüz elliden fazla konferans ve panel düzenlenmiş, yine mükelleflere ödeme planları elektronik posta ile gönderilmiş, kredi kartıyla ödeme kolaylığı sağlanmış, ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığının üst düzey yöneticileri bire bir illere gönderilerek irtibatlar sağlanmış. Burada büyük bir gayret gösterdiğini söyleyebiliriz gerek merkez gerek taşra teşkilatımızın.

Sayın Akar TÜİK işsiz sayısıyla ilgili sorular sordu. Bunlara yazılı olarak da cevap verebiliriz ama şunu söyleyebilirim: TÜİK’in uluslararası standartlarda tanımlarda hane halklarına giderek derlediği bilgilerden işsiz sayısına ulaşıyoruz, yani hem kayıtlı olan hem kayıt dışı olan. Direkt haneye gittiğimiz için bu ayrım ortadan kalkıyor, hane halkına giderek ölçüyoruz ve gerçekçi bir ölçüm yapıyoruz. TÜİK’in aslında yıllar içinde giderek çok daha iyi bir noktaya geldiğini, uluslararası alanda da takdir edildiğini söyleyebilirim ama istatistik dediğiniz şey gerçekten zor bir alan, her zaman için gelişmeye açık bir alan, yeni tekniklere, metotlara, daha nitelikli, daha kaliteli işlere de her zaman elbette açık bir alan.

Yoksullukla ilgili yine bir sorusu oldu Sayın Akar’ın. Yoksullukta geriye gidiş var, giderek azalıyor. Bakın, bu dönemde, bizim dönemimizde, satın alma gücüne göre 1 doların altında kalan nüfusu sıfırladık. 2 dolar 15 sentin altında kalan nüfusumuz yüzde 3-4 civarındaydı, bugün binde 20’lere inmiş durumda.

Yine 4,30 sentin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - ...altında bir geliri olan nüfusu da yüzde 30’lardan yüzde 3’lere indirmiş durumdayız.

BAŞKAN -  Sayın Bakan, süreniz doldu.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Bu, uluslararası mukayeseler için yaptığımız bütün dünyanın kullandığı bir göstergedir. Bu anlamda kullanıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

İptal edilen ödenek

MADDE 6- (1) Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 2010 yılı içinde kullanılan ve ertesi yıla devredilen özel ödenekler dışında kalan ödeneklerden, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin toplam 19.279.191.864,26 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin toplam 2.285.708.186,41 Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların toplam 260.215.643,83 Türk Lirası,

ödeneği iptal edilmiştir.

BAŞKAN – 6’ncı madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Arif Bulut.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ARİF BULUT (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

1876’dan önce hazine tamamen padişaha aitken 1876 Anayasası’ndan sonra bütçe yapma hakkı halka bırakılmıştır. Bütçe yapma yetkisinin padişahtan yürütme organına geçmesiyle padişahın hazinesi olmaktan çıkıp halkın hazinesi olması nedeniyle “Vergi kutsaldır.” deyimi dilimizde yerleşmiştir. Ancak 2012 bütçesiyle vergi kutsal olmaktan çıkmıştır, vergi bir keyfiyet hâlini almıştır. O zaman da bütçenin gelir hanesinin ekseriyeti vergilerden oluşmaktadır fakat vergiler dolaylı vergiler değil, doğrudan vergilerdir. Günümüzde bütçenin en büyük girdisi yine vergilerdendir.

2010 yılında gerçekleşen gelir vergisi miktarı 210,5 milyar Türk lirasıdır. 2012 yılı bütçe gelirlerinde de öngörülen rakam 277,7 milyar Türk lirasıdır. AKP Hükûmetinin başarısı işte tam bu noktadadır. Yani iki sene içinde 67,7 milyar Türk lirası vergi artışı öngörmüşlerdir. 67,7 milyar Türk lirasının yüzde 60’ı yine dolaylı vergilerdendir. Bu adaletsizlik nedeniyle hiç vicdan azabı çekmiyor musunuz? Bu vergiler üzerinden milleti donuna kadar soymaya utanmıyor musunuz?

Her bütçe döneminde sayın maliye bakanları bu kürsüye çıkarak “Dolaylı vergiler çok yüksek.” diyorlar, vergiyi tabana yayarak vergi adaletini sağlayacaklarını beyan ediyorlar. Bu yıl da öyle oldu. Artık biz bu AKP Hükûmetinin vergi adaleti sağlayacağına inanmıyoruz. Bari halkı beklenti içine sokmayın, vatandaşı yanıltmayın. Açık yüreklilikle -bu salonda bir sürü kamera var- kafanızı kaldırıp kameralara bakarak “Biz padişah bütçesi gibi bütçe yapıyoruz. Her sene dolaylı vergileri arttıracağız. Vergi adaleti bizim için laftan öteye geçmez. Her mali krizde özel tüketim vergilerini arttırarak faturayı size keseceğiz, krizi sizin sırtınıza fatura edeceğiz, sizin sırtınızdan ağalık yapacağız.” deyiverin. “İletişim vergisinde dünya şampiyonuyuz, petrol fiyatlarında dünya şampiyonuyuz, otomobilde uygulanan özel tüketim vergisinde dünya şampiyonuyuz.” deyin. Yine “Alkol ile tütün ve tütünlü mamullerde aynı durumdayız.” deyin. Madem yapıyorsunuz, bu cesareti de gösterin.

Değerli arkadaşlar, burada ne vergi adaleti var ne de vatandaşa saygı var. Bu vergi türü özel olmaktan çıktı, kapsamı genişletilerek neredeyse tüm temel ihtiyaç maddelerini kapsar hâle geldi. Bu bütçenin toplumun hangi kesimine fayda sağladığı belli değildir.

İşçiler açısından bakıldığında, örgütlü işçiler AKP hükûmetleri zamanında giderek azalmış, taşeron işçilik model hâline gelmiştir. Asgari ücret 837 liradır. Bu rakam, matematiksel olarak yoksulluk demektir, açlık demektir.

Asgari ücretten gelir vergisi alınmamasını öngören muhalefet önerisi, geçen hafta, bu salonda, bu bütçe görüşmelerinde AKP sıralarının “hayır” oyuyla kabul edilmemiştir.

Tarım işçilerinin durumu daha da vahimdir. Tarım işçileri karın tokluğuna amelelik yapmaktadırlar. Sigorta ya da sosyal güvenceleri yoktur. Barınacak yerleri yoktur, hiçbir altyapısı olmayan naylon barakalarda yaşamaktadırlar. Yollarda grup hâlinde kazalara kurban gitmektedirler. Temel ihtiyaçlarını bile karşılayacak ortamdan mahrumdurlar. Devletin temel görevi olan eğitim ve sağlık hizmetleri ise onlar için hak değildir.

Peki, bu bütçede hakça bölüşme var mıdır? Hayır, yoktur. Eşitlik ilkesi var mıdır? Yoktur. Hakkaniyet var mıdır? O da yoktur. Kime faydası var, kimi koruyor belli değil.

Çiftçi açısından, tarım ve hayvancılık açısından bakılınca, yine bir umut ışığı yok. Son on yılda çiftçimizin kazancı devamlı azalmış olup ancak üretim girdileri devamlı artmıştır. Mazot rekor seviyede pahalanmıştır, gübrede rekor seviyede fiyat artışı olmuştur, tohum rekor seviyede artmıştır, ilaç fiyatları rekor seviyede artmıştır. Ayrıca, her türlü destekleme yardımından yoksun bırakılan çiftçilerimiz, yüksek girdi maliyetleri karşısında sersemlemiş durumdadır. 25 milyon dekar arazi ekilemez olmuş, yalnız buğday ekilen arazi 12 milyon dekar azalmıştır. Sebebi yüksek girdi maliyetleridir.

Pamuk ekiminde 1990’larda dünyada ilk 5 ülke arasındayken bugün 13’üncü sıradayız. Tüketim ve ithalatta ise 4’üncü sıradayız. Mısır, patates, susam, çeltik ve diğer hububatlarda ve diğer tarım ürünlerinde de yine aynı durumdayız. Yalnız pamukta bir yıllık ithalat 1,7 milyar Türk lirasıdır. Yaptığınız bütçede tarıma ayrılan kaynaklar sürekli azalmaktadır. Kendi çiftçimizden sakındığımız desteklemeler ithalat yoluyla başka ülkelerin çiftçilerine aktarılmaktadır.

Hayvancılıkta da keza aynı durumdayız. Ülkemizdeki köy meraları köylülere yasaklanarak kişilere kiralanmış, yaylalar ağaçlandırma adı altında hayvan otlatma alanları olmaktan çıkarılmıştır. Sonuç olarak, hayvancılıkta dibe vurmuşuz.

Sağlık ve hastalar açısından bakıldığında, sağlıkta dönüşüm adı altında, Türkiye Büyük Millet Meclisi baypas edilerek kanun hükmünde kararnamelerle, aynen otoriter rejimlerde olduğu gibi, Sağlık Bakanı ve onun bürokratları ile kartel hâline gelmiş özel hastane temsilcileri beraberce sağlığı yönetir hâle gelmiştir.

Üniversite hastanelerinde yokluk devri başlamıştır arkadaşlar. Sağlık Bakanlığı bazı üniversite hastanelerine el koymuş, ayrıca bununla da övünür hâle gelmiştir.

AKP’li hatiplerin öve öve bitiremedikleri Sağlıkta Dönüşüm Programı bir kâbus hâline gelmiştir. Değerli öğretim üyeleri birer birer üniversite hastanelerini terk etmiş, özel hastanelere geçmiştir. Doktor seçme hakkı hayal olmuş, herhangi bir doktora ulaşmak bile son derece zorlaşmıştır.

Aile hekimliği adı altında, hastane olmayan ülkemizdeki Kalkan, Patara, Belek, Kadriye beldeleri gibi büyük turizm merkezlerinde ve yerleşim yerlerinde yirmi dört saat acil hizmet veren grup sağlık ocakları kaldırılmış, vatandaşlar perişan olmuştur.

Vatandaşımızın yararına diye yapılan her hamle bizzat vatandaşımızın kendisini vurmuştur.

AKP Hükûmetinin eli hastanın cebinden çıkmaz olmuştur. Altı yedi kalemde, katılım payı adı altında vatandaşın cebi boşaltılmaktadır. Hâlbuki, sosyal devletin temel görevlerinden birisi vatandaşa ücretsiz sağlık hizmeti verilmesidir. Tam Gün Yasası tam bir kandırmacadır. Sağlık çalışanlarını “Bıçak parası” üzerinden aşağılayarak, toplum nezdinde itibarsızlaştırmışlardır.

Sağlık Bakanlığı otoriter bir yönetim anlayışıyla, hem kamu sağlık sektörünü hem özel sağlık sektörünü hatta SGK’yı da baskı altına almıştır. Sağlık alanında özgürlükleri yok etmiş, son olarak Türk Tabipler Birliğini de kendine göre dizayn etmeye çalışmaktadır. Sağlık alanında hukukun üstünlüğü tamamen ortadan kalkmıştır. Doktorlar ve sağlık çalışanlarını tek tip memur hâline getirmiştir. Emekli doktorlarımız yoksulluk sınırında yaşamaktadır.

Yarın kamu emekçileri ve sağlık çalışanları greve gidiyor arkadaşlar. Onlarla beraber biz de meydanlarda olacağız. Sayın Maliye Bakanına soruyorum: Neden acaba bu insanlar greve gidiyorlar? Bütçeyi çok beğendikleri için mi?

Bu bütçenin memur ve emekli açısından da hiçbir önemi yoktur. Yine aynı tas aynı hamam. “Vergiyi tabana yayacağız; vergi adaleti sağlayacağız.” safsatası.

Olmayan emekli ücretini harcarken yine dolaylı vergiler içinde kıvranan emekliler, maaş kuyruklarında düşüp ölen emekliler. Bu, tam bir karabasan durumudur.

Eğitim açısından bakıldığında, devletin temel görevlerinden birisi eğitimdir. Eğitime ayrılan bütçe yine yetersizdir. Atanamayan öğretmenlerimiz için bu bütçede bir umut ışığı yoktur. Öğretim üyesi olmadan mantar çıkar gibi açılan üniversitelerde öğrenciler için barınma sorunu had safhaya gelmiştir.

SGK bütçesinin 124 milyar Türk lirası gelir, 140 milyar Türk lirası gideri vardır. Yaklaşık 25 milyar liralık bir kara delik görünmektedir. Bu kara delik yine dolaylı vergilerle kapatılacaktır.

Yaklaşık 1 milyon kişi sigortasız çalışmakta, 58 bin 220 iş yeri kayıt dışı olarak çalışmaktadır.

Şehir mezarlıklarında mezar yerleri parayla satılmakta, ayrıca yüzde 18 KDV alınmaktadır. Sağlığında saygı göstermediğiniz bu aziz millete bari ölüsünde eziyet etmeyin.

Seçim bölgem olan Antalya’nın Gebiz beldesinde 9 Ekimde meydana gelen sel felaketinde hayatını kaybeden 6 vatandaşımızdan 2 tanesinin cenazesi hâlen bulunamamıştır. Acılı ailesine sabır diliyorum. Sel felaketi nedeniyle oluşan maddi zararların hiçbirisi AKP Hükûmeti tarafından karşılanmamıştır. Ancak, kasım ayında 2011 bütçesi 2,1 milyar Türk lirası fazla vermiştir, “Hayırlı olsun.” diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ARİF BULUT (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bulut.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekilleri, Kesin Hesap Kanun Tasarısı 6’ncı madde, iptal edilen ödenekler. Tabii, aslında, bu iptal edilen ödeneklere bakıldığı zaman, Millî Eğitim Bakanlığına tahsis edilen ödeneklerin yaklaşık yüzde 20’sinin de kullanılamadığına ilişkin bir tespiti burada ifade etmek istiyorum.

Aslında bu madde vesilesiyle, Sayın Bakanın daha önceki maddelerde yaptığı birtakım açıklamalar vardı, onlarla ilgili görüş ve düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Tabii, daha önce, işsizliğin yüzde 8,8’e düştüğünü söylerken “Mevsimlikten arındırılmış mı?” dediğim zaman, yüzde 8,8’in öyle olduğunu ifade etti ama bugün Sayın Bakan o düzeltmeyi yaptı, yüzde 9,2; tabii, mevsimsel etkilerden arındırılmış olan.

Tabii, Sayın Bakan yolsuzluk konusunda Türkiye'nin konumunu anlatırken kendilerinden önceki döneme de birtakım atıflar yaptı. “Ülke sayısı arttı ama yerimiz yerinde sayıyor.” şeklinde bir değerlendirmeyi de ben burada sunmuştum. Tabii, her dönemi kendi şartları içerisinde değerlendirmek lazım. Dolayısıyla 1990’lı yıllarda, herkesin istediği gibi banka oluşturduğu, birtakım kredileri verdiği bir ortam, hukuk sisteminin, gerçekten, siyasi istikrarsızlıkla birlikte oluşturduğu bir ortam içerisinde görev alan 57’nci Hükûmetin, yolsuzlukla mücadele konusunda, mesela Kamu İhale Kanunu’nu çıkartması, yolsuzluklarla mücadele konusunda önemli bir adım değil midir? 4222 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri… Bunlarla ilgili, bu örgütlerin herhangi bir faaliyeti konusunda artık savcılık doğrudan doğruya operasyon yapabilecekti. O seviyede zaten, o zaman -hatırlarsınız- yani yaptığımız, yolsuzlukla ilgili operasyonlara ad bulmakta zorlanıyorduk. Böyle bir yapı içerisinde meseleleri ele aldık ve o Parlamentoda yolsuzlukla mücadele konusunda çok yapısal birtakım tedbirler de alındı. Dolayısıyla o günün koşullarını değerlendirirken on yıldır iktidarda olan Hükûmetin kendi içerisinde nereye gittiğini gözlemlemesi daha sağlıklı olur. Bakın yani yolsuzluk indeksiyle ilgili birtakım değerlendirmelerde bulundunuz. Sayın Bakan, işte 180 ülkede şu olmuştur, işte baktığınız zaman 61, 58, 64’üncü sıralardayız ama bir konuyu dikkatinize sunmak istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar olduğu bir dönem ve yolsuzluk endeksinde 10’a doğru yaklaşıldığı zaman daha az yolsuzluk yapıldığını gösteren bu endeks, bakın, 2008 yılında 4,6 iken 2011 yılında 4,2’ye düşmüş. Bu ne demektir? Yani kendi iktidarınız döneminde giderek yolsuzluklar konusunda geriye düşüş var demektir. İşte burada endeks. Dolayısıyla yani elmayı armutla karıştırmayalım. Kendi döneminiz içerisinde bunu bir sakınca olarak görmüyor musunuz? Yani 4,6 olan endeks 4,2’ye nasıl olur da düşmüş? Hangi olaylar, hangi gelişmeler, bunları takip etmek lazım yoksa… Elbette, bizim dönemimizle, bizden önceki dönemle değerlendirmek, o şartları dikkate almak lazım. Takdir edersiniz ki bu Parlamentoda o zamanki yolsuzluk iddialarıyla ilgili aklama, işte karalama gibi siyasi amaçla kullanılan bir dönemin de olduğunu dikkate almak lazım. Bu bakımdan, tek başına iktidar olmuş bir siyasi partinin 2008 yılında 4,6 olan yolsuzluk endeksinin 4,2’ye ve geriye doğru gitmiş olması, zannederim muhalefetin bu konuda Hükûmetin içerisinde yaptığımız eleştiriler ve istikamet doğrultusunda bakıldığı zaman haklı bir eleştiri olduğunu ben düşünüyorum.

Bir diğer husus da emekliler konusunda. Gerçekten belli bir konu var, “Emeklilere şu kadar verdik.” diyorsunuz. Bakın, Sayın Bakan, açıkça, şimdi, en düşük SSK emeklisi 2006 yılında 162 kilo pirinç alırken 2011 yılında –ki burada sadece yüzde 4 artış yaptık pirinçte yani tüketici endeksinde yüzde 4’lük artışı dikkate aldığımız zaman- 149 kilo pirinç alabiliyor, yüzde 8 azalmış. Dana eti: 35 kilo alırken 29,9 kiloya düşmüş, yüzde 15 azalmış. Kendinizi kendinizle mukayese edin. 70’li yıllara, cumhuriyet öncesine, cumhuriyet dönemine giderseniz yanlış yaparsınız. İstikametiniz doğru değil. Peynir: 94 kilo alırken 53 kilo alıyor, yüzde 43 azalma var. Soğan: Yüzde 29 azalma var. Elektrikten bahsettiniz; 2.937 kilovatsaat elektrik tüketirken şimdi 2.631 kilovatsaat elektrik tüketir hâle gelmiş. İşte, sizin Hükûmetinizin içerisindeki tablo bu.

Bugüne baktığımızda, bir emekli, şu fileyi dikkate aldığı zaman 2006 yılına göre yüzde 5 daha az satın alma gücüne sahiptir. Bu yönüyle bakıldığında, 2011 yılında, dediğim gibi, tüketici fiyat endeksini yüzde 4 aldığım zaman, emekli, 1 emekli maaşıyla 64 file alabiliyor, geçen sene 68 file alabiliyordu; 4 filesini çaldınız. Mevcut fiyatları da daha güncelleştirmedim. Emeklinin durumu kötü. Bir elleri yağda, bir elleri balda… Sayın Bakan sizin bunları bilmeniz gerekir, öyle değil; kendi içinizde mukayeselere bakacaksınız.

Yine emeklilerle ilgili bir şey söyleyeyim: Kanun tasarısı var. Kamuda dokuz, on, on bir yıl hizmet etmiş insanlar istifa ediyor, başka yere gidiyor, emekli ikramiyesi vermemek için yine kanun tasarısı getiriyorsunuz. Niye? Verin hakkını. Niye gasp etmeye çalışıyorsunuz 300 bin emeklinin hakkını?

Asgari ücretler… Yani, asgari ücretler dünyada şudur budur diyerek benzinle ilgili birtakım mukayeseleri veriyorsunuz. Bakın, ben size vereyim Sayın Bakan: Asgari ücretli bir kimse İngiltere’de bir asgari ücretle 214 kilogram peynir alabiliyorken Türkiye’de 54 kilogram alabiliyor. Tereyağı: İngiltere’de 210 kilogram alırken Türkiye’de 33 kilogram alıyor. Pirinç: İngiltere’de 1.031 kilo alıyor, Türkiye’de 286 kilo alıyor.

Yani, sanki emeklileri abat etmişsiniz maşallah, yani hiçbir problemleri yok! Böyle bir tablo, sürekli olarak geçmişin şartlarından arındırıp bugüne getirip yaptığınız mukayeseler doğru mukayeseler değil. İşte tablo burada. Bu tabloya bakıldığı zaman, maalesef Türkiye’deki asgari ücretlerle başka ülkelerdeki asgari ücretleri, Fransa’yı alalım, İspanya’yı, Almanya’yı alalım, maalesef bunlar, onlara göre daha az peynir, daha az tereyağı, daha az kıyma, pirinç, yumurta, ekmek ve benzin alabilmektedir. Mukayesenizi yapacaksanız böyle yapın. Onun için, mukayeseleri yapıldığı zaman… Asgari ücretlerle ilgili Sayın Bakan diyor ki; “Bir asgari ücret…” Asgari ücret nedir? Bir insanın asgari olarak geçimini, kıt kanaat bile diyemeyeceğim…

Devam etti “Dört çocukluya vergi yok.” Bakın, yani o zaman ne yapıyorsunuz? Siz o çocukların rızkından mı kesiyorsunuz? Yani, bir asgari ücretlinin vergi almamak için dört çocuk sahibi olması lazım. Ne yiyecek, ne içecek bu çocuklar? Yani, dört çocuk bedelinde verdiğiniz ne kadar? Yüzde 10. Yahu el insaf ya! Yüzde 10 dediğiniz şey de, bir asgari ücret 650 milyon ise 65 lira. 65 lira için dört çocuğu nasıl doyuracak ya! (MHP sıralarından alkışlar) Yani bunlarla, dört çocuğu varsa, onlardan vergi almıyoruz demek, yani bunların sıkıntılarını göz ardı etmiş demektir gerçekten. Asgari ücretli nasıl bu çocuklarını doyuracak diye düşünmüyorsunuz, dört çocukluya vergi yok diye, yani asgari ücretliye yol gösteriyorsunuz. Ben seni asgari ücrete mahkûm ettim ama vergi almamak için dört çocuk yap! Yani bu mantık son derece yanlış bir mantıktır. Önemli olan, o çocukları nasıl doyuracağını, onların bir insan gibi nasıl yaşamasını temin edeceğinizi düşünmeniz gerekir.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Rızık Allah’tandır.

OKTAY VURAL (Devamla) - Bu bakımdan, asgari ücretlerle ilgili, emeklilerle ilgili, bunları, kafayı kuma gömüp burada bunları eleştirmek de bu yaşadığımız gerçekler. Hiç kimse, herkes elini vicdanına koysun; bir asgari ücretli, bir emeklinin sıkıntısını hissedemiyorsak milletin vekili değiliz demektir. Onun için o sıkıntıyı hissedeceksiniz. Eğer siz bir asgari ücretlinin aldığı ücreti doğru görüyorsanız el insaf derim.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Kaç kişi çalışıyor?

OKTAY VURAL (Devamla) - Kaç kişi? Türkiye’deki istihdamın yüzde 40’ından fazlası asgari ücretlidir. Ya, bilmiyorsunuz...

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Primleri öyle gösteriyorlar ama gerçek öyle değil.

OKTAY VURAL (Devamla) - Yani böyle bir şey olabilir mi? Zannedersiniz ki Fransuva. Ekmek bulamıyorlar, “Pasta yesinler.” diyor AKP milletvekilleri. (MHP sıralarından alkışlar) Bu kadar da emeklilere hakareti kabul etmemiz mümkün değil, asgari ücretlilere hakareti kabul etmemiz mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum, saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Serindağ, ben tutanakları getirdim, okudum ve Sayın Bahçekapılı’nın sözlerinin içinde hakaret içeren, şahsınızı ilzam eden…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sadece benim değil…

BAŞKAN – Müsaade edin.

…herhangi bir yorum yok, bir söz yok. Ayrıca da doğru bir şey var, siz bir eski valisiniz, mülki idarenin önemli kişilerinden birisisiniz, dolayısıyla mutlaka biriktirdiğiniz tecrübe, bilgi anlamında çok şey vardır, bu da teyit edilmiş oluyor bir taraftan bakarsanız şayet.

Grubunuza da, grubunuzu korumak adına Sayın İnce’ye de söz vermiştim. Dolayısıyla, birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.31
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

VII.- BİLDİRİLER - DEKLARASYONLAR

1.- Başkanlığın, sözde Ermeni soykırımını reddedenlerin cezalandırılmasını öngören teklifin Fransa Ulusal Meclisinde görüşülecek olmasının vahim, kabul edilemez ve tarihî bir hata olduğu; Türk halkını derinden yaralayan, Türk tarihini tek taraflı bilgilere dayanarak karalayan ve bu haksızlığa karşı kendini savunma hakkını elinden alan kanun teklifinin gündeme getirilmesini şiddetle kınadığına  ilişkin bildirisi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sözde Ermeni soykırımını reddedenlerin cezalandırılmasını öngören teklifin Fransa Ulusal Meclisinde görüşülecek olmasına ilişkin Başkanlığımızın bir açıklaması olacaktır:

Sözde Ermeni soykırımını reddedenlerin cezalandırılmasını öngören tek yanlı, haksız ve asılsız teklifin Fransa Ulusal Meclisi Genel Kurulunda görüşülecek olması vahim, kabul edilemez ve tarihî bir hatadır. Türk halkını derinden yaralayan, Türk tarihini tek taraflı bilgilere dayanarak karalayan ve bu haksızlığa karşı kendini savunma hakkını elinden alan kanun teklifinin gündeme getirilmesini şiddetle kınıyoruz. Tarihte yaşanan olaylar bilimsel, tarafsız araştırmalarla ele alınmalıdır. Kendilerini tarihçilerin ve yargıçların yerine koymakta sakınca görmeyen parlamentoların bu tür tasarrufları siyasi olduğu kadar hukuki ve ahlaki bakımdan da son derece sorunludur.

Fransa’nın bu tutumu çifte standardın da bariz bir örneğini teşkil etmektedir. 21’inci yüzyılda bir Avrupa ülkesinin tarihteki yalanları cesaretle reddedenleri cezalandırmaya kalkması bilim adına, ifade özgürlüğü adına, insan hak ve hürriyetleri adına son derece vahim, kaygı verici, hatta utanç vericidir. Kendi tarihleriyle yüzleşemeyenlerin asılsız iddialar üzerinden Türk tarihine saldırmaları çok ciddi bir samimiyetsizlik göstergesidir. Eğer, Fransız Ulusal Meclisi tarihle ilgilenmek istiyorsa, Afrika’da yaşananları, Ruanda’da, Cezayir’de gerçekleşen katliamları aydınlığa kavuşturmalıdır.

Fransız Parlamentosunun söz konusu teklifi kabul etmesi, Türkiye-Fransa arasındaki çok yönlü ilişkileri derinden yaralayacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu düşünce ve hissiyatla, kasıtlı, art niyetli, haksız ve hukuksuz girişimleri kınıyor, bu tarihî yanılgıdan vazgeçmesine yönelik çağrımızı Fransa Ulusal Meclisine hatırlatarak tarihî sorumluluğumuzu yerine getirmiş oluyoruz. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından ayakta alkışlar)

III.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, 6’ncı madde üzerinde söz sırası, şahıslar adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Suat Önal’da.

Buyurun Sayın Önal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, her alanda hedefe ulaşmak için başlangıçta iyi bir planlama gerektiği gibi, başarıyla sonuçlanan her işin başlangıcında da iyi bir planlamanın var olduğu bir gerçektir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugünkü geldiği noktaya bakıldığında ve AK PARTİ hükûmetleri öncesiyle mukayese edildiğinde, elde edilen başarıların bir çalışma ürünü, planlı bir çalışma ürünü olduğu rahatlıkla anlaşılmaktadır.

2002 yılından itibaren son dokuz yıllık sürede halka hizmet için her türlü fedakârlıkları yaparak, gece gündüz demeden çalışan, halka hizmeti Hakk’a hizmet anlayışıyla değerlendiren aziz milletimizi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine taşıma azminde olan AK PARTİ hükûmetleri dönemlerinde birçok devasa hizmetler yapılmıştır. Yapılan bu hizmetler aziz milletimiz nezdinde takdir edilmiş, iktidar olmanın yıpratıcı etkisine rağmen yenilenen her seçimde AK PARTİ artan yüzde oy oranlarıyla halkımız tarafından ödüllendirilmiş ve desteklenmiştir. Aziz milletimiz Hükûmetimizin politikalarını ve yapılan hizmetleri beğenmekte, bu memnuniyetini de her fırsatta sandığa yansıtmaktadır.

AK PARTİ’nin bu başarısı dünyada siyaset bilimcileri tarafından da dikkatle izlenmekte ve bu başarının nedenleri, akademik çalışmalara da tez konusu olmaktadır.

Bu kadar kısıtlı bir sürede, yapılan hizmetleri özetlemek mümkün olmasa da uygulanan akılcı politikalardan birisinin, Milletvekili olduğum Osmaniye iline katkısından bahsetmek istiyorum.

Biliyorsunuz, 2004 yılında çıkarılan 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki Yasası 2005 yılında çıkarılan 5350 sayılı Yasa ile genişletilmiş ve gelir düzeyi düşük olan kırk dokuz ilde yatırımlar, dolayısıyla ekonominin temelini teşkil eden üretim teşvik edilmiştir.

Üretim sektöründe âdeta milat sayılan bu teşvikle, bölgeler arası gelişmişlik düzeyi arasındaki farklılıklar azaltılmış, üretim artışı ve istihdam sağlanarak işsizlik oranı düşürülmüştür.

2004 yılında Osmaniye Organize Sanayi Bölgesinde işletme sayısı 7 ve çalışan sayısı 98 iken, 2011 yılı Kasım ayı itibarıyla üretim yapan 80 işletme ve 8.857 çalışan mevcuttur. Hâlen 36 işletme, üretim hazırlığı aşamasında olup iki üç seneye kadar çalışan sayısının 15 bine yaklaşacağı beklenmektedir.

Değerli milletvekilleri, bakın, Avrupa’nın birçok ülkesinde ekonomik kriz varken ülkemizde istikrar sürmekte ve yabancı yatırımcılar yatırım açısından ülkemizi güvenli bulmaktadırlar. Yunanistan’ın Atina şehrinde yayınlanan To Vima gazetesi daha birkaç gün önce bir başlık atmış. Ne diyor biliyor musunuz? “Türk mucizesi: Erdoğan yılın adamı.” diyor ve tam sayfa devam eden haberde “IMF programlarına bağımlı bir ekonomiyi on yıl içinde mali ve siyasi istikrar sahibi göz önüne alınması gereken güce dönüştüren bir başkan. Türkiye şu anda Avrupalıların en aldatıcı düşlerinde bile göremeyeceği ve sadece Çin’in rekabet edebileceği bir ritim ile kalkınıyor.” diyor. Yine Yunan köşe yazarı Yorgos Maluhos ülkesindeki ekonomik krize hayıflanarak “Keşke bizim de bir Erdoğan’ımız olsaydı.” demişti. Başbakanımız ve Türkiye için işte bu yorumlar yapılıyor değerli arkadaşlar.

Birileri gözlerini kapatıp “Dünya karanlık.” diyerek yaygara yapsa da, yapılan hizmetleri ve ülkemizin büyümesini görmezlikten gelse de aziz milletimiz AK PARTİ’nin Türkiye’yi ve dünyayı aydınlatan ışığını görüyor ve Sezar’ın hakkını Sezar’a vererek “Durmak yok, Recep Tayyip Erdoğan’la yola devam, hizmete devam, Hükûmete devam.” diyor. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar(!)] Türkiye’nin büyümesine ve aydınlık yarınlara koşarak ileri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUAT ÖNAL (Devamla) – Teşekkür ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Önal.

Sivas Milletvekili Sayın Ali Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ TURAN (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerinde konuşmamız hasebiyle Türkiye’nin dününü ve bugününü iyi tahlil etmemiz gerekir çünkü kesin hesap üzerinde konuşuyoruz. 2002’de AK PARTİ iktidara gelmeden önce Türkiye’nin hâline şöyle bir bakmamız gerekir. Burada, kimseyi suçlamak adına değil, enkaz edebiyatı yapmak hiç değil, o günün Türkiye’si ve bugünkü Türkiye’yi anlamak adına. Çünkü kesin hesap üzerinde konuşuyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 2010’un kesin hesabı Sayın Milletvekili, 2010’un kesin hesabı.

ALİ TURAN (Devamla) – O gün ne vardı? Dibe vurmuş bir ekonomi, yüzde 60’lara varan enflasyon, yüzde 60’lara varan faizler. Gecelik faizlerin yüzde 7.500’lere çıktığı bir Türkiye...

ALİM IŞIK (Kütahya) – On iki gündür dinliyoruz. Yeter artık! Yeni bir şeyler söyle.

ALİ TURAN (Devamla) –  Büyüme eksi yüzde 5. 35 milyar dolar ihracat, 210 milyar dolar gayrisafi millî hasıla, kişi başına düşen millî gelir 2.900 dolar.

ALİM IŞIK (Kütahya) – İthalatı da söyle.

ALİ TURAN (Devamla) – Eğitime ayrılan para sadece 6,5 milyar, sağlığa ayrılan para 2,9 milyar, asgari ücret 139 TL ve 60 milyar dolar batık bankaların Türkiye’ye maliyeti.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Daha beş gün önce “40” demiştin, ne zaman 60 oldu?

ALİ TURAN (Devamla) –  25 milyar dolar Merkez Bankası rezervimiz, çok sıfırlı, pul hâline gelmiş değersiz paramız, IMF kapılarında nöbet tutan bürokrat ve siyasetçilerimiz, hastanelerde rehin kalan hastalar ve hastane morglarında rehin kalan cenazelerimiz.

Evet, maaş kuyruklarında hayatını kaybeden emeklilerimiz, dünyada itibarı kalmamış bir ülke, adını dahi duymadığımız ülkelerin bile vize koyduğu bir Türkiye. 500 milyon dolar serbest bırakıldı diye ekonomi çevrelerinde bayram havası yaşanan bir Türkiye.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kimin zamanında başlamış?

ALİ TURAN (Devamla) – Bakın, ben Sivaslıyım ve Sivas Milletvekiliyim. O günlerde IMF kapılarında 500 milyon doların serbest bırakılması için çaba sarf eden, nöbet tutan bir Türkiye ve sadece Sivas’la kıyaslamak adına söylüyorum, sadece Sivas’a yapılanları anlatmak istiyorum; bir kısmını o da, tamamını değil. Sadece Ulaştırma Bakanlığı: 683 kilometre bölünmüş yol, köprüler, kavşaklar, havaalanı; Türkiye’nin en uzun tüneli olan Geminbeli Tüneli’ni yapıp… Bunların maliyeti de Sivas’a, yapılan yatırımların Türkiye’ye maliyeti 840 trilyon.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Milletvekili sayısını kaç kaybetti bu dönem?

ALİ TURAN (Devamla) – Gene DSİ’nin yapmış olduğu yatırımlar: Hafik Pusat Barajı, İmranlı Barajı, Kanık Barajı ve diğer sulama göletlerine yapılan para 820 trilyon.

Diğer taraftan, merkeze ve ilçelere yapılan adalet saraylarına yapılan para 50 trilyon. Sivas’a giden hızlı tren bittiğinde maliyeti bugünkü parayla 980 trilyon lira.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bugünkü parayla mı?

ALİ TURAN (Devamla) – Bugünkü parayla…

Sağlık yatırımlarına devam eden bölge hastanesiyle birlikte 240 trilyon lira, eğitim için, üniversite ek yatırımlarıyla birlikte 120 trilyon lira, tarımsal destek için 768 trilyon lira…

ALİM IŞIK (Kütahya) – 10 tane bütçe gitti bugünkü parayla. Sen ne yapıyorsun?

ALİ TURAN (Devamla) - Sosyal Yardımlaşma Fonu’na 55 trilyon lira, teşvik destek primi için 52 trilyon lira, sadece Sivas’taki engelli kardeşlerimize ve ailelerine verilen para 60 trilyon lira. 60 milyon da Sivas’a ağaç dikildi. TOKİ tarafından 4.400 konut yapıldı 240 trilyon lira.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Vekilim, sen eski parayla konuşuyorsun.

ALİ TURAN (Devamla) - Sivas tarih şehri, kültür şehri. Bu iktidar döneminde bizim tarihimiz, kültürümüz gün yüzüne çıktı.

Gelin şimdi bir de Türkiye geneline yapılana bakalım. Bakın, dünyada çok büyük bir ekonomik kriz var. Sadece Amerika’da 424 tane banka batmış, Avrupa zor durumda, Amerika zor durumda, dünya zor durumda.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Borç verelim onlara.

ALİ TURAN (Devamla) - Burnumuzun dibindeki Yunanistan çalışanının maaşını ödeyebilmek için adalarının bile satışını konuşur hâle gelmişken Türkiye’de büyüme hızı yüzde 8, yüzde 9. Bunu göz ardı etmek mümkün değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kişi başına düşen millî gelir 10 bin doları aşmış, Türkiye’nin gayrisafi millî hasılası 782 milyar dolar olmuş, ihracatımız 35 milyar dolardan 135 milyar dolara çıkmış…

ALİM IŞIK (Kütahya) – İthalat, ithalat…

ALİ TURAN (Devamla) - IMF’e 25,7 milyar dolar olan  borcumuz 3,7 milyar dolara düşmüş, Merkez Bankamızdaki 25 milyar dolar olan rezervimiz 95 milyar dolar olmuş. Paramızdan, değersiz paramızdan altı sıfır atılmış, değerli hâle gelmiş.

ALİM IŞIK (Kütahya) – O rakamlardan da altı sıfır at.

ALİ TURAN (Devamla) - Faizler yüzde 60’lardan yüzde 8’lere düşmüş, enflasyon yüzde 60’lardan yüzde 6’ya düşmüş, dünyanın 26’ncı büyük ekonomisiyken 16’ncı sıraya çıkmış, eğitime ayrılan para 6,5 milyardan 34 milyara çıkmış, sağlığa ayrılan bütçe 2,9 milyardan 14 milyara çıkmış. 12 milyar zarar açıklayan Ziraat Bankası sadece…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

ALİ TURAN (Devamla) - …3,7 milyar TL kâr etmiş, 13.500 kilometre bölünmüş yol yapılmış… (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN – Sayın Turan, teşekkür ediyorum.

ALİ TURAN (Devamla) - Yine yılan hikâyesine dönen Bolu Dağı Tüneli açılmış…

BAŞKAN – Sayın Turan, teşekkür ediyorum. Duyulmuyor zaten sesiniz.

ALİ TURAN (Devamla) - Bolu Dağı Tüneli gibi 157 tane tünel açılmış. Yine yılan hikâyesine dönen…

BAŞKAN – Sayın Turan, soru-cevap işlemine geçeceğim, bitti süre. Teşekkür ederim.

ALİ TURAN (Devamla) – Teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Kacır, size özel teşekkürlerimi sunuyorum.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Fransız parlamentosunun ikide bir temcit pilavı gibi parlamentoya getirerek Türk tarihini karalamak durumlarından dolayı, bir Türk milletvekili olarak bu küstahça tavrı kınıyorum.

Sayın Bakan… (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru soruluyor, lütfen susar mısınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sivaslıları sevmediğini ifade ediyor burada. “Alın, sizin olsun gitsin.” diyor.

BAŞKAN – Anlamadım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sivaslıları sevmediğini ifade ediyor. “Gelmesinler Kocaeli’ye” diyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Öyle bir şey demedim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Öyle dedin tabii.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, öyle bir şey demedim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Kocaeli’ye gelmesin, istemiyoruz.” diyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Lütfen susar mısınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Niye? Tutanaklarda var.

BAŞKAN – Hayır, şimdi beni ilgilendiren bir mevzu değil, bana niye anlatıyorsunuz ki. Kendi aranızda konuştunuz. Yavaş konuşun. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama Mustafa Bey’in konuşmasına izin verdiniz.

BAŞKAN – Evet, Sayın Bulut, sordunuz mu soruyu?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Hayır efendim, soramadım.

BAŞKAN – Buyurun, sürenizi yeniden başlattım.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, memurlarda ve işçilerde alfabetik kategorize yaptınız çalışanları. Lütfen 4/C diye tabir edilen mağdur işçilerin senede bir ay işsiz kalmalarının telafisi için bir çalışma başlatılarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açıldı, buyurun sorunuzu tamamlayın.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, memurları ve işçileri alfabetik kategorize ettiniz. 4/C’li işçilerin mağduriyetlerinin giderilmesi için, senede bir ay işsiz kalarak maaş alamamaları karşısında düştükleri duruma son vermek için, bütün partilerin, milletvekillerinin de mutabakatıyla bu işçileri kadrolu işçi yaparak diğerleriyle aynı duruma getirir misiniz?

Özür grubu içerisinde öğretmenlerin büyük bir mağduriyeti var. Millî Eğitim Bakanlığında sadece eş durumundan değil, can güvenliği konusundan da atamaların yapılması konusunda Hükûmetin bir çalışması olacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, 1 Ekim 2011’de yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre, dava açmak isteyen vatandaştan dava harçlarından başka 1.500-2 bin TL’yi bulan yargılama gideri peşin istenmektedir. Bu husus, parası olmayan vatandaşın hak aramasına engel olmak değil midir? Bununla ilgili yeni bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

2008 yılı iç borç miktarı ne kadardır? 2008 yılındaki ortalama dolar kuru, yıl ortalaması nedir? Aynı rakamları 2009, 2010, 2011 yılı için de istiyoruz. Ayrıca 2008, 2009, 2010, 2011 yıllarındaki ayrı ayrı dış borç miktarları ne kadardır?

Ayrıca, bugün kürsüye çıkan bütün iktidar milletvekillerinin üzerinde durduğu Türkiye'nin dış itibarıyla ilgili bir konu vardır. Biraz önce Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nden, Sayın Cumhurbaşkanımız iki gündür aradığı hâlde Sarkozy’nin iki gündür Sayın Cumhurbaşkanımızın telefonuna çıkmadığı resmen açıklanmıştır. Bu itibarımızın artışıyla bu durumu nasıl izah edeceksiniz? Onun da cevabını bekliyoruz inşallah.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, yeni yürürlüğe girecek olan kanun hükmünde kararnamelerle eşit işe eşit ücret ödeneceği belirtilmekte ve kanun hükmünde kararnamelerin bu amaçla yürürlüğe konulduğu sıkça dile getirilmektedir. Ancak 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve büyükşehir belediye bürokratları ile ilgili düzenleme yapan 661 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname’nin ilgili maddeleri incelendiğinde tam tersini görmekteyiz. “İSKİ, ASKİ, KASKİ, BUSKİ, İSU, İZSU, KOSKİ ve SASKİ” gibi isimlerle büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idaresi olarak kurulan on altı adet müstakil genel müdürlüklerde çalışan genel müdür, genel müdür yardımcısı, teftiş kurulu başkanı, birinci hukuk müşaviri ve daire başkanı gibi üst düzey yöneticiler 1997 yılından bugüne kadar bakanlıklar ve bağlı müstakil genel müdürlüklerle aynı unvanda olan yöneticiler ile 1/1/2012 tarihine kadar eşit ücret alırken, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 10’uncu maddesi ve bu maddeye istinaden hazırlanan ek 2 sayılı cetvelde müstakil olan Su ve Kanalizasyon İdareleri Genel Müdürlüğü ismen sayılmadığından, bu kurumlarda çalışan yukarıdaki unvanlarda belirtilen memurlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ülkemize son yıllarda yabancı sermaye girişinin arttığı ifade ediliyor. Bunun temel nedeni olarak yatırımcıya yüksek reel faiz verilmesi şeklinde ekonomistler açıklama yapıyorlar. Bu doğru mudur?

Sizce Hükûmet olarak, AKP İktidarında ülkemize gelen yabancı sermaye ile hangi fabrikalar kurulmuş, üretim ve istihdam yaratılmıştır? Üretim amaçlı yatırım yapan kaç tane yabancı firma vardır?

İkinci soru olarak: Ev ve iş yerlerinde elektrik ve su kullanımında fatura yazılırken “Okuma bedeli” adı altında para alınmaktadır. Ancak alınan paralar kullanılan miktarlara göre değişmektedir. Bu haksız ve adaletsiz bir durum yaratmaktadır. Bu durumun düzeltilmesi için bir çalışma yapılamaz mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, konuşmalarda sıkça dile getirilen iç borç ve dış borcun ve faiz ödemelerinin son dokuz yıldaki seyrini, nereden nereye geldiğini sormak istiyorum.

Onun dışında, yine son dokuz yılda kamu çalışanlarının ve emekçilerinin ve asgari ücretin artış seyri ve enflasyona olan oranı nedir, bunu sormak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ hükûmetlerinden önce de 4/A vardı, 4/B vardı. Dolayısıyla, işçilerin, memurların kategorizesi sanki AK PARTİ döneminde yapılmış gibi bir yaklaşım, böyle bir şey söz konusu değildir. Yani Devlet Memurları Kanunu bizden önce de vardı, 4/A ve 4/B bizden önce de vardı.

4/C nereden çıktı? Şimdi, bizden önce özelleştirmeler yapıldığında, işçilerimize kıdem tazminatları, ihbar tazminatları, bunlar ödenirdi, ondan sonra da ilişki kesilirdi. Biz iktidara geldiğimizde, bizden önce de özelleştirme mağduru olan bu türden vatandaşlarımızı, işçilerimizi ve bizim dönemimizde de yapılan özelleştirme sonrasında açığa çıkan işçilerimizi biz emekli olana kadar devlette tekrar işe aldık, bunlara “4/C” dedik ve durumlarını da çok ciddi bir şekilde iyileştirdik.

OKTAY VURAL (İzmir) – Onları sendikalarla birlikte işe alan bizim Hükûmet. İnsaf ya!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Bakın en son 2010 yılında -yanlış hatırlamıyorsam- maaşlarını en az yüzde 20 artırdık. Ondan sonra on bir aya çalışma süresini çıkarttık. Biz bunu yaparken sendikalar çok teşekkür ettiler çünkü sendikalar dedi ki: “Özelleştirme sonucunda birçok çalışanın, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı verilerek devletle ilişkisi kesildi. Ne olur bunları işe alın emekli olana kadar.” Bütün bunları biz yaptık. Dolayısıyla burada “4/C mağduru” diye bir tanım kullanmak için hakikaten AK PARTİ öncesine bir geri gitmek lazım. AK PARTİ öncesinde 4/C de yoktu. Yani bu işçilerimize bu imkân da sağlanmıyordu.

OKTAY VURAL (İzmir) - 4/C’yi siz mi getirdiniz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Şimdi biz.. 4/C nasıl.. Tabii ki 4/C’yi sendikalar önerdi, biz getirdik. Sizin döneminizde 4/C de yoktu. O işçiler kapıya bırakılıyordu değerli arkadaşlar, yapmayın!

Şimdi…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Yanlış söylüyorsunuz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Hayır yanlış söylemiyorum değerli arkadaşlar.

OKTAY VURAL (İzmir) - Yanlış, yanlış.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Bizim dönemde tekrar hatta 1990’dan itibaren özelleştirme sonucu işten çıkarılanların hepsini biz işe aldık, hepsini biz aldık. Şimdi, onun için 4/C mağduru demek için bir öncesine bakmak lazım, 4/C’den önce mi mağdur, şimdi mi mağdur?

Şimdi değerli arkadaşlar, tabii ki bu Hukuk Muhakemeleri Kanunu yeni birtakım düzenlemeleri içeriyor. Şu an itibarıyla Harçlar Kanunu’na göre mahkemeye başvuru harcı sulh mahkemeleri ve icra tetkik mercilerinde 8 lira 60 kuruş, asliye ve idare mahkemelerinde 18 lira 40 kuruş, bölge idare ve adliye mahkemeleri Yargıtay, Danıştay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde 28 lira 20 kuruştu. Peki nereden çıkıyor bu 500 lira, 1.500 lira rakamları?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – O, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 120’nci maddesinden çıkıyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Şimdi yeni hukuk Muhakemeleri Kanunu 1 Ekim 2011 tarihiyle yürürlüğe geçmiş. Yasanın 120’nci maddesine göre artık hukuk ve aile mahkemelerindeki tüm masraflar peşin olarak yatırılıyor. Yani aslında hukuk sürecini hızlandırmak için eskiden bilirkişi için, tespitler için ücretler mahkemenin sonunda alınıyordu fakat bunlar ödenmediği için süreler çok uzuyordu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Mahkemenin sonunda değil mahkemenin devam eden aşamasında.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Yani mahkeme süreci çok uzuyordu. Şimdi mahkemeleri hızlandırmak için tanık, bilirkişi, keşif ücretlerinin peşin ödenmesi isteniyor. Dolayısıyla harç ile bunları karıştırmamak lazım. Mesela, bir mahkemede eğer bilirkişiye ihtiyaç yoksa, tanığa ihtiyaç yoksa, o zaman bahsettiğim 8 lira 60 kuruşla 28 lira 20 kuruş arasında mahkeme harçları değişiyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, yeni bir moda çıktı tabii yani deniliyor ki: “Hükûmetler kendilerini şu yılla karşılaştırmasınlar, bu yılla karşılaştırsınlar”. Şimdi, değerli arkadaşlar, ben çıkıp “Sadece 1993 ile 1994’ü karşılaştıralım.” desem doğru olur mu? Sadece çıkıp -çünkü o dönemde de hükûmet aynı hükûmet- desem ki: “2000 yılı ile 2001’i karşılaştıralım sadece.” Çünkü sonuçta aynı hükûmetin bir dönemi yani bir hükûmet ne yapmış diye…

Şimdi, onun için, AK PARTİ hükûmetleri dokuz yıllık bir hükûmettir. Biz, bizden önceki dokuz yılla karşılaştırırız, başka ülkelerle karşılaştırırız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tutmaz…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Hangi karşılaştırmayı yaparsanız yapın, büyümede, enflasyonda, borçta, istihdamda, her alanda Türkiye ilerlemiştir, eski dönemlerden katbekat ilerlemiştir. Neye bakarsanız bakın, değerli arkadaşlar, her şey ortadadır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu, yazın kürk giymeye, kışın tişörtle gezmeye benzer!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Vatandaşımız çok iyi biliyor bunu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, efendim, Sayın Bakan biraz önce, bu özelleştirmeden dolayı kıdem tazminatını alanların açıkta bırakıldığını, AKP’den sonra alındığını söyledi.

Şimdi, Sayın Bakana burada bir fırsat vermek istiyorum. Bürokratlarına sorsunlar, özelleştirmeden dolayı işsiz kalanlar ilk defa ne zaman işe alınmıştır? O bilgiyi alsın. Kendi kendine düzeltirse… Benim düzeltmem yerine kendi kendine düzeltmesini tavsiye ederim, aksi takdirde ben düzeltme yapacağım.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

Devlet borçları

MADDE 7- (1) Devlet borçlarına ilişkin cetvellerde gösterildiği üzere 2010 yılı sonu itibarıyla;

a) 9.524.598.070,74 Türk Lirası kısa vadeli Devlet iç borcu ve 343.316.539.717 Türk Lirası orta ve uzun vadeli Devlet iç borcu olmak üzere toplam 352.841.137.787,74 Türk Lirası Devlet iç borcu,

b) 121.287.196.333,89 Türk Lirası Devlet dış borcu,

c) 17.829.468.100,09 Türk Lirası Hazine garantili borç,

mevcuttur.

BAŞKAN – Madde 7 üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Kadir Gökmen Öğüt’te.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; az önce de açıklandığı gibi, hepimizin bildiği tespiti tekrar yapmamız gerekiyor. Dış borcumuz bugün itibarıyla 500 milyar lira. Bu borç dünyada likidin en bol olduğu zamanda alınmıştır. Tek şartları vardı, dünyanın en fazla faizinin verilmesi gerekiyordu.

Cumhuriyetin başından itibaren 2002’ye kadar olan dış borç 215 milyar iken bugün 500 milyarı bulmuştur. Ayrıca cumhuriyetin seksen yıllık birikimleri bir şekilde uluslararası tekellere ve yerli iş birlikçilerine 42 milyar dolara satılmış, alınan borçlar ve özelleştirmeden elde edilen gelirler yatırıma yönlendirileceğine tüketime ve ithalata yöneltilmiştir, tarihin en büyük cari açığı ortaya çıkmış, 78 milyar doları bulmuştur.

Dünyanın 16’ncı ekonomisi olduğumuzu söylüyorsunuz. Peki, satın alma paritesine göre dünyada 67’nci, İnsani Gelişme Endeksi’nde 92’nci sırada olmamız gerçeğine ne diyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, bu borç sarmalının devam edebilmesi için borç verenlerin dediklerini yapmak gerektiğini bildiğinizden emperyalizmin Suriye’deki saldırılarına ortak olmaya çalışıyorsunuz. Üzgünüm ama milletvekilleri olarak bu zorlamaya karşı koymak yerine, sanki bu güçlerin ortaklarıymış gibi Suriye’ye karşı savaşın öncüsü olmak istiyorsunuz.

ABD size birkaç PKK’lının yerini gösterdiği için stratejik ortak olduğunuzu düşünüyorsunuz. Kürt sorununu bu yöntemlerle çözebileceğinize inanıyor musunuz? ABD yer göstermezse terörle mücadele edemeyecek misiniz? Irak’a girerken ABD ve ortaklarına “dur” diyen Türkiye, Suriye’ye karşı savaşa da “dur” demesini bilecektir. Hiçbir şekilde ve hiçbir bahaneyle Suriye’ye Türk ordusunun girmesine izin vermemek için çalışacağız. Irak’ta yapılan katliamlar ve ABD’nin arkasına bakmadan kaçması o zamanki Meclisin ne kadar haklı olduğunu göstermiştir. Onlara şükranlarımı sunuyorum. ABD, arkada yıkılmış, yakılmış, talan edilmiş bir Irak ve 1,5 milyon Müslüman’ın cesedini bırakmıştır.

Komşularla sıfır sorun politikası iflas etmiştir. Bölge ekonomisi, Irak işgalinde olduğu gibi, ciddi darbeler yemektedir. Suriye sınırındaki gerilim, ticareti ve insanlar arasındaki güveni bozmuştur. Bize inanmıyorsanız Gaziantep Belediye Başkanınıza lütfen sorun.

Dış politikayı her Ermeni sorununda Fransa’yı ticari ve Afrika’da yaptıklarıyla tehdit etmek sanıyorsunuz. Bu yolla sonuç alabileceğinize inanıyorsunuz. Evet, Fransa Afrika’da sömürgecilik yapmıştır. Bunu, bugün yüksek sesle söylemeliyiz. Fransa’yı burada kınıyoruz.

Bu arada, bildiğiniz gibi, Yerli Malları ve Tutum Haftası’na girmiş bulunuyoruz. Bu haftanın bütçe görüşmelerine rastlaması nedeniyle birkaç şey söylemek istiyorum.

En stratejik kurumlarımızdan en kârlı kuruluşlara kadar her şeyi sattınız. “Babalar gibi satarım.” dediniz. Belki burnunuzun direği sızlar diye bazı kurumların adını saymaya çalışacağım. Hani 220 milyon dolara satılan ama bugünkü değeri 2,5 milyar dolar olan Tekeli hatırlar mısınız? Türkiye’de hayvancılığın ve süt üreticilerinin güvencesi olan SEK ve Et Balık Kurumunu hatırlar mısınız? Petrol Ofisini, Sümerbank’ı ve onun Manisa’daki arsasının nasıl yağmalandığını, İstanbul Gübre Sanayisini, ERDEMİR’i, İSDEMİR’i, Gemi Sanayisini, Zirai Donatımı, SEKA’yı, hani bugünlerde de üç, beş fabrikayı da yandaşlara satmak üzere olduğunuz şeker fabrikalarını hatırlar mısınız? Yılda 2,5 milyar dolar kâr eden ama 6,5 milyar dolara satılan Telekom'u hatırlar mısınız? Daha geçenlerde, İstanbul halkının parasıyla kurulmuş olan İDO’nun en kârlı bölümünün özelleştirildiğini biliyor musunuz? Bugün İDO İstanbullulara yeni zam müjdesini vermiştir. Sizlere bu konuda da bir bilgi vermek istiyorum. En stratejik kurumumuzdan en kârlı kuruluşlara kadar her şeyi sattınız. “Rekabet” dediniz, “kalite” dediniz ama sattığınız bütün kuruluşlar tekel olmaya devam ediyor.

Ekonomiyi uluslararası tekellerin insafına terk ettiniz. Bugün yerli malları deyince yüzünüzde alaylı bir tebessüm beliriyor. Geçmişte, ilkokullardan başlayarak kutlanan bu hafta insanlarımızı yatırıma teşvik etmek, yaratıcılıklarını geliştirmek, tasarrufu özendirmek gibi önemli kavramlar içeriyordu. Günümüzde gıdadan çocuklarımızın oyuncaklarına kadar her şeyin ithal edildiği bu ülkede ne yazık ki bu kavramlar unutulmuş durumda.

Satılacak kamu malları kalmayınca İstanbul’un yeşil alanlarına saldırdınız. Deprem için boş alanlar açacağınıza geçen hafta Beykoz’da Boğaz kıyısında 102 dönüm araziyi imara açtınız. Muhtemelen verilecek, pardon peşkeş çekilecek kişi bellidir. İstanbul’un büyük kısmına kıydınız, lütfen geri kalan yeşil alanlara kıymayınız.

TÜİK verilerine göre nüfusun yüzde 16,9’u yoksulluk sınırının altındadır. Açlık sınırının bin TL, yoksulluk sınırının 3 bin TL olduğu ülkemizde asgari ücret 659 TL’dir. Ayrıca, bütün ısrarlarımıza rağmen vergi dışına bile çıkarılamamaktadır. Verginin yüzde 75’i emekçilerden ve dolaylı vergilerden yani benzinden, telefondan alınmaktadır. Bugünlerde asgari ücrete yapılacak zam günde 1 simit olarak düşünülmektedir zatıaliniz tarafından.

Yarın getirilecek yeni bir yasa tasarısıyla sağlık alanında yeni düzenlemeler yapılacak. Reçete başına alınan ücrete kutu başına alınacak 1 TL eklenecek. Aile hekimliğine 3 TL eklenecek, yeni muayene ücreti getirilecek, tahsilat görevi de stok zararı çeken, ekonomik zorluklarla boğuşan eczacılara verilmekte, vatandaşla karşı karşıya getirilmektedir.

Yine, tüm sağlık meslek odaları gece yarısı çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle etkisizleştirilmiş, hekimler ve diş hekimlerinin emeği değersizleştirilmeye çalışılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin yüzde 80’i diş ve diş eti hastalıklarıyla karşı karşıyadır. Diş ve diş eti hastalıkları önlenebilir hastalıklardır. Kamu, koruyucu hekimliğine yönelmelidir. Ağız, diş sağlığı merkezleri sıfır-on sekiz yaş grubuna, altmış beş yaş üstüne, zihinsel ve bedensel engellilere hizmet vermelidir. Sayıları 16 bini bulan özel muayenehanelerden hizmet satın alınmalıdır.

Gayrisafi millî hasıladan sağlığa düşen oran yüzde 6,7 iken, ağız, diş sağlığına bu oranın yalnızca ve yalnızca ancak yüzde 2’si düşmektedir. Aşırı çalışma yüzünden ağız, diş sağlığı merkezlerinde emek veren diş hekimleri çeşitli hastalıklarla boğuşurken, diş teknisyenleri silikozis ile karşı karşıyadır.

Kamuda 4/B statüsünde 6 bin diş hekimi de güvencesiz çalışan işçiler hâline getirilmiştir. Performans ile olağanüstü çalıştırılmaya başlanmıştır. Performanstan çok memnun olan Sağlık Bakanlığı, aynı tavsiyeyi Adalet Bakanlığına da belki tavsiye eder. Adalet Bakanlığında da performans getirilirse, sanıyorum ki davalar Türkiye'de birikmekten kurtulur, üç ay içinde ortadan kalkar!

Sağlık Bakanlığında bugün için 130 bin taşeron işçi çalışmaktadır. Çalışanlar arasındaki ücret kargaşasına “hayır” demek için, niteliksiz sağlık hizmetine “dur” demek için, kamu hizmetlerinin ticarileşmesine karşı olduğumuz için, sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması için, asgari ücretin bin TL’den aşağı olmaması için, sağlığımızın uluslararası tekellere emanet edilmemesi için, “Herkese ücretsiz sağlık, ücretsiz eğitim.” demek için, tüm sağlık çalışanlarının ve kamu emekçilerinin 21 Aralık günü yapılacak “GöREV’deyiz” eylemini bütün gücümüzle destekliyor ve emekçilerin yanında olduğumuzu belirtiyoruz.

Şimdi de AKP’nin ileri demokrasisinde bugün için neler oluyor bir bakalım. Bir itirafçı -burada görüyorsunuz resmini “Al sana somut delil.” diye yazmışlar- arkadaşlarının 4 kişiyi öldürdüğünü itiraf ediyor, yargı için önemli olmuyor, bu 6 kişi tahliye ediliyor. Haklarında hiçbir delil olmayan 2 kişi, Ali Deniz Kılıç ve Baran Nayır iki yıldır hâlâ tutuklu. İşte, sizin ileri demokrasiniz bu.

Hayata Dönüş Operasyonu’nda on bir yıl önce 28 kişi hayatını kaybetmişti, katledilmişti. Hâlâ gerçek sorumlular yargılanamıyor.

Yine Kahramanmaraş’ta faşist katiller tarafından Alevi yurttaşlarımız katledilmişti. Maraş’ın üstüne gidilemediğinden Çorum, Sivas, Gazi katliamları oldu. Yeni katliamların olmaması için bütün sorumluların hesap vermesinin gerektiğini söylüyoruz. Katledilen tüm yurttaşlarımızın anılarının önünde saygıyla eğiliyor, hepsine rahmet diliyoruz.

Saygılarımla efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına bu maddede söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Aslında bütçenin en önemli kalemlerinden biri ve en çok tartışılan kalemlerinden birine geldik, devlet borçları.

Değerli milletvekilleri, elimde Sayın Bakanın konuşması var. Sayın Bakan, her maddede olduğu gibi, mutlaka benden sonra gelip bir şeyler söyleyecektir ama ben Sayın Bakanın kaleminden, ağzından bir şeyleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

1990 yılından başlıyor dış borcumuzun ne olduğunu vermeye “2002’de dış borcumuz 129,6 milyar dolar olmuş.” diyor Sayın Bakan ve 2002’den bu yana haziran sonu itibarıyla 309,6 milyar dolara çıktığını söylüyor yani devletin dış…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Özel sektör…

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Değil Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Özel sektörün borcu…

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Değil Sayın Bakanım.

Tarihî perspektif.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Tutanaktan okuyor.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Özelikle tutanak… Sizin konuşmanız bu.

Neyse… Sayın Bakan, gelir düzeltirsiniz siz.

Şimdi, 2002’de 129 milyar dolar… Bir defa özel sektörün borcu o kadar değil, 44 milyar dolar civarında özel sektörün dış borcu Sayın Bakan.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – 102 milyar…

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – 102 değil… Konuşmamı lütfen şey yapmayın da!

Bu, sizin tutanaklarınız. Sizin tutanaklarınız bu. Yani hülasa, devletin dış borcunda 140 milyar dolar civarında bir artış var.

Peki, iç borca dönüyorum şimdi; yine Sayın Bakanın tutanaklarından. Türkiye’nin iç borcu artmış ve 352 milyar liraya çıkmış. Nereden geliyor buraya? 150 milyar liradan geliyor. Ne olmuş? 200 milyar lira devletin iç borcu artmış.

Peki biz, değerli milletvekilleri, bu rakamları okurken iktidar-muhalefet çekişmesi içerisinde bir mantıkla buna bakmamalıyız. Bu ülke bizim, hepimiz sorumluyuz. Okus pokus belli bir süre idare eder ekonomiyi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Var mı öyle bir şey ağabey?

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Ama Okus pokus belli bir süre idare eder. Rakamları ters yatırırsınız, amuda kaldırırsınız, çarparsınız, bölersiniz ama kaderi değiştiremezsiniz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Siz öyle mi yaptınız?

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bakın, kaderi değiştiremeyeceğinizi şimdi anlıyorsunuz.

İç borç 352 milyar liraya çıkmış. Dolar olarak açıkladığınızda, bundan bir sene önce dolar kurunu 1.500 lira derseniz, bugün açıkladığınızda TL olarak ödeyeceğiniz borcunuzu dolar olarak düşürmüş olursunuz ve iç, dış borç toplamı özel sektör dâhil 520 milyar dolara çıkmış.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Millî gelir…

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Millî gelir değil, gayrisafi yurt içi hasılayı esas alın. Çünkü, eğer özel sektörün borçlarını, birtakım şeylerini, yabancıların bu ülkedeki ürettiklerini, yabancı sermayeyi… Daha hâlen siz gayrisafi yurt içi hasılayla, gayrisafi millî hasıla arasındaki farkı bilmiyorsanız, bu halkı doğru bilgilendirmezsiniz, burada doğru mantık inşa edemezsiniz değerli arkadaşlar. Zaten hep yanıldığınız da burada.

Bakın, yeni model kriz… Eskiden, devlet kamu finansmanı krize giriyordu. Neden? Çünkü, devlet yatırım yapıyordu. Sümerbank’ından, Demir Çeliğinden, TÜPRAŞ’ından, bir sürü şeyi inşa ediyordu ve bunlarla devlet borçlanıyordu. Şimdi, siz bunları özel sektöre yıktınız. Doğrudur, 2002’de, 2001’de bizim çıkarttığımız yasalarla, bizim size bıraktığımız yasalarla bunlar temin ediliyor. Yap-işlet, yap-işlet-devret modelleriyle enerjiden başka alanlara varıncaya kadar bütün sektörlerde artık yap-işlet, yap-işlet-devret modeli geliyor. Doğru mudur? Doğrudur bizim bakış açımızdan ama biz eğer mantığı doğru inşa etmezsek eleştirilerimizi haklı yapmayız. Siz, eleştirileri haklı yapmıyorsunuz.

Ben size buradan, vicdanınıza soruyorum, vicdanı olmayanın Allah’ı olmaz: Eğer AKP İktidarı, bugünkü dünyadaki ve Türkiye’deki enstrümanlar yerine 95’te iktidarda olsaydı, bugünkü borçlanma enstrümanlarından başka alanlara varıncaya kadar, yap-işlet-devret modellerine varıncaya kadar, AKP ne yapabilirdi arkadaşlar? Hiçbir şey yapamazdı.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Çok şey yapardı.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bakın, konjonktürü, dünyadaki gelişen sistemi... Ben size bir borçlanma modeli anlatacağım, o zaman siz, doğruyu kavramaya çalışın. Bakın, bu ülkede 94’lü, 95’li yıllarda bazı bankalar kuruldu. Bu kurulan bankalar niçin kuruldu? Devlet borçlanamıyordu, devlet borçlanamadığı için, sizin de aranızda, birçok bakan, milletvekili hatta çok yüksek makamlarda olan siyasetçi arkadaşlarımızın olduğu dönemlerde, onların da altında imzası olduğu birtakım, kuruluş eksikliğine rağmen, bankalara kuruluş izni verildi. Verilmenin sebebi neydi? Devlet borçlanamıyordu. Bankalar vasıtasıyla, back to back’lerle yurt dışından bu özel bankalar, özel izinlerle, eksik izinlerle kurulmuş, sizin arkadaşlarınızın da imzasının olduğu bankalar, Türkiye’ye paralar getirdi.

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Türkiye iyi yönetilemiyordu.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Bu bir borçlanma enstrümanıydı o gün için. Ha, bugün, borçlanma enstrümanları değişti, dünyadaki dolaşan likidite değişti. Birtakım rakamları okurken lütfen, dünyayla beraber okuyun. Dış ticaretimiz arttı, doğrudur arttı. Peki, arkadaş, dünyadaki dış ticaret hacmi ne kadar arttı Türkiye'nin dış ticaret hacmi artarken? Bakın, Cumhurbaşkanı bir tespitte bulunuyor: “1 dolarlık ihracat yapmamız için 82 sentlik ithalat yapmanız.” gerekiyor diyor. Peki, bunun daha ötesinde bir şey söyleyeyim ben size: Daha bunun finansman giderleri yok, başka alanlardaki masrafları yok, demek ki siz Türk halkına boşa kürek çektiriyorsunuz, sadece amelelik kalıyor bize, işçilik kalıyor. E, o da bir marifet, tabii ki doğrudur, ekmek yiyor vatandaşımız, eyvallah ama mantığı doğru kurmak lazım, eleştiriyi doğru yapmak lazım. Eğer siz bu mantığı doğru kurmazsanız, o zaman siz Türkiye’yi doğru bir hedefe doğru götürmezsiniz.

Bakın, ben size çok basit bir şey anlatacağım. Bu enstrümanlar, borçlanma modelleri, yeni kriz modeli… Eskiden devlet yatırımlardayken kamu finansmanı açık veriyordu ve kamu finansmanından bu borçlar ve kriz meydana geliyordu. Peki, siz ne yaptınız? Dün bu ülke TÜPRAŞ’ından Sümerbank’ından, Demir Çeliğine varıncaya kadar halk, yoksul halk ihtiyaçlarını karşılamak için Sümerbanklardan alışveriş yapıyordu, devlet de orayı sübvanse ediyordu. Halkın şekeri ucuz yiyebilmesi için devlet sübvanse ediyordu, devlet şeker fabrikalarını kurmuştu.

Değerli arkadaşlar, bunların hepsini sattınız. Özelleştirme yapıldı 35 milyar dolar civarında. Bazı vergilerde, sigortalarda yapılandırmalar yaptınız. Bunlar, devletin alacaklarında yazılı olan, geçmiş hükûmetlerin tahsil edemediği belki imkânsızlıklardan ama sizin döneminizde tahsil edilen paralar. E, şimdi, 2B çıkarıyorsunuz,  devlete suni birtakım başkalarının ellerinde olmayan imkânlarla bir şeyler meydana getiriyorsunuz. Bunları doğru algılamak lazım ve doğru okumak lazım. Eğer bunları doğru okumazsanız misafir parayı Türkiye’de doğru okumazsanız… Şimdi, borçlar bu kadar artmış. Bir de Türkiye’de misafir para var arkadaşlar. Bu misafir paranın da bir maliyeti var Türkiye’ye, o kadar ucuz da değil. Bu misafir para da aynı zamanda bir borç sayılır çünkü sizin değil, bu parayı kullanıyorsunuz ve bir bedel karşılığında kullanıyorsunuz. Öyleyse devlet borçlarının üstüne dünyadaki konjonktürde, gelişen şartlarda Türkiye’ye gelen bu misafir parayı da borç gibi kabul etmeniz lazım.

Değerli arkadaşlar, bütün bu büyüklüklere baktığınızda Türkiye’deki büyümeyi çok büyük bir marifet olarak görmeyin.

Size bir şey anlatıyorum: Arkadaşlar, bu ülkenin gelişmesinden hepimiz memnun oluruz. Bu ülke bizim, bu insan bizim insanımız. Zaten, dünyada savaş yıllarının haricinde hep insan hakları, özgürlükler ve refahta ileriye doğru bir gidiş olmuştur. Ama bu ileriye doğru gidişi doğru okumak lazım. Türkiye'nin en çok payı alması gerekir.

Ben, AKP’nin iktidarını bir şeye benzetiyorum, hiç kusura bakmayın, bu da akıllarınızda kalırsa memnun olurum: Bilir misiniz, bir at tay taylar. Tay taylamanın ne olduğunu bilir misiniz? Bir tay doğurur ve o koca at, koca bir tay taylamıştır, gözünden iki damla yaş gelir ve ana olmanın gururu içerisinde yavrusunu sadece bir hafif kişneyerek yalar. Ama bir tavuk yumurta yumurtlar, öyle küçücük bir yumurtadır; vallahi de billahi de yedi mahalleyi ayağa kaldırır. Tamam yumurtayı yumurtladınız, ama yahu tay taylamış… Bu ülkede Osmanlının borcunu ödeyip, ülkeye bir sürü tesisler kazandırarak o günün sistemi ve modelleri içerisinde Türk halkını aç ve açıkta bırakmamış geçmişle bu kadar uğraşmayın değerli arkadaşlar. Biraz insaflı, biraz vicdanlı, biraz merhametli olun. Yarınlarda sizler de geçicisiniz, konjonktürle geldiniz, konjonktürle gideceksiniz. İçinizdeki birçok insanı fert fert tanıyoruz ve geçmişiyle olan bağlantılarını, eleştirdiklerini, geçmişte yetkili olduklarını da biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bu duygular içerisinde, tavuk olmanın bir anlamı yok, at gibi davranmaya sizleri davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Tavuk sensin ya!

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Bozkurta ne oldu, ata mı döndü?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ben söyledim...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Yumurtadan kesilmiş tavuklara benziyorsun sen ya!

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Terbiyesizlik yapma!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, rica ediyorum…

Şahısları adına ilk söz, Zonguldak Milletvekili Sayın Özcan Ulupınar’a aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Ulupınar.

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı mali bütçesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

12 Haziranda yüce milletimizin sizler gibi vekiline mazhar olmuş bir kardeşinizim. O tarihten bu yana birçok yeni milletvekili arkadaşımız gibi izliyorum, gözlemliyorum; üç tane muhalefet partisinin AK PARTİ’ye karşı müthiş bir ittifak içinde olduklarını görüyorum. (CHP ve MHP sıralarından “Ne alakası var” sesleri) El ele kol kola vermişler AK PARTİ’ye saldırıyorlar.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sen iyi izleyememişsin, biraz daha iyi izle!

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Saldırıyorlar diyorum çünkü saldırı var, sataşma var, haksızlık var, hakaret var, itham var, iftira var.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kimin kol kola gittiğini herkes bilir, iyi izle!

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Biraz önce olduğu gibi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tamamen yafta yapıştırma politikası, çamur at izi kalsın politikası güdülmektedir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizin müttefikleriniz Talabani ile Barzani!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz rica ediyorum, Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizin müttefikleriniz, kol kola girdiğiniz Talabani ile Barzani!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, rica ediyorum…

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Ama her şeye rağmen AK PARTİ, halkımızın verdiği destekle kararlı yürüyüşüne devam edecektir.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – PKK’yla ittifak ediyorsunuz siz!

BAŞKAN – Sayın Çirkin, lütfen…

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bütçe üzerinde konuşulması gereken her şey konuşuldu, bütçenin son günlerindeyiz.

Ben, on yıldır aktif siyasette olan bir kardeşinizim. 2004 yılında, el emeği göz nuru baston diyarı Devrek’imizin belediyesini CHP’den devraldım. Çatısı akan, araçları gereçleri eski, işçisini emekli edemeyen, maaşını veremeyen, yollarında çamurdan geçilmeyen, hiçbir hizmet üretemeyen, suları çoğu zaman çamurlu akan, borcunu ödeyemeyen, esnaftan mal alamayan belediyeyi; bir dönemde, verdiği, taahhüt ettiği projelerin çok daha üzerinde büyük hizmetler yapan hâle getirdik.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bravo; belediye meclisinde mi konuşuyorsun?

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Seksen dört tane büyük devasa projeyi ilk dönemde hayata geçirdik. Personel sayımızı azalttık, emekli ettik, maaşları hep gününde yatırdık, emeklimizin kıdem tazminatlarını zamanında ödedik.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Aferin sana, sen neymişsin be abi!

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Sosyoekonomik ve kültürel açıdan İstatistik Kurumu verilerine göre ilçemizi 350’nci sıradan 130’uncu sıraya yükselttik.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Bütçeyle ilgili konuş, bütçeyle.

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Biz, belediye olarak bu hizmetleri yaparken; Hükûmetimiz de, ilçemizde altyapı, üstyapı, okullar, resmî kurumlar anlamında çok sayıda hizmeti gerçekleştirdi. Kamu hizmet binaları ya yenilendi ya yenisi yapıldı. İkili eğitimden normal eğitime geçildi. İlçemizin nüfusu 20 binden 30 binlere çıktı.

Ve Zonguldak’ımız: Cumhuriyetin ilk ili Zonguldak; kömür diyarı Zonguldak; taş kömürünün bulunduğu tek vilayet olan Zonguldak; Genel bütçeden aldığının fazlasını veren Zonguldak; kendi kendine yetebilen on vilayetten biri olan Zonguldak. Orhan Veli’nin dediği gibi: “Siyah akar Zonguldak’ın deresi/Yüz karası değil, kömür karası/Böyle kazanılır ekmek parası.” İşte bu nedenledir ki Zonguldak insanı yıllar boyu kendi ekmeğini alın teriyle kazanmıştır.

Hep sola destek olan Zonguldak, solun kalesi olan Zonguldak, sol partiler tarafından, sol iktidarlar tarafından hep küçültülmüş, iki tane ilçesi vilayet yapılmıştır. 90’lı yıllara kadar bütün Türkiye’den göç alan Zonguldak, 90’lı yıllardan sonra göç veren Zonguldak hâline getirilmiştir. 50 bin maden işçisi 10 binlere düşürülmüştür. O destek verdiği sol iktidarlar tarafından hep ihmal edilmiştir. Zonguldak, nihayet iktidarımızla beraber yatırımla, yatırımcıyla tanışarak gereken ilgiyi, değeri görmeye başlamıştır. Geçmiş iktidarların tamamlayamadığı havaalanı AK PARTİ İktidarı tarafından tamamlanmıştır. Yıllardır konuşulan Filyos Projesi’ne AK PARTİ hız kazandırmıştır. 86 trilyon kamulaştırma bedeli yatırılmış ve sette çalışmalarına başlanmıştır. Türkiye'nin en büyük 2’nci limanı Filyos’ta yapılacak, iktidarımız zamanında burası endüstri bölgesi ilan edilecek ve Orta Doğu’nun, Batı Karadeniz’in kurtuluşu olacaktır. Zonguldak’ımızın köprüleri, tünelleri, duble yolları, bütün altyapısı önümüzdeki yıl tamamlanmış olacaktır. Doğal gaz ihalesi iktidarımız zamanında gerçekleştirilmiştir. İnşallah, 140 bin emeklinin yaşadığı Zonguldak’ta intibak yasası da Sayın Başbakanımızın talimatlarıyla önümüzdeki günlerde Bakanlar Kuruluna gelecek ve en kısa zamanda Genel Kurulda görüşülerek yasalaşacaktır.

Değerli milletvekilleri, siyasetçilerin, özellikle milletvekillerinin rozetlerini takıp sokağa çıkamadığı günleri biliyoruz. Ülkemizde siyasete ve siyasetçiye güven kalmamıştı, eğer bugün AK PARTİ iktidarda olmasa ülkemizin durumu Yunanistan’dan, İtalya’dan, Suriye’den, Tunus’tan, Mısır’dan farksız olurdu. Ama çok şükür iktidarda AK PARTİ var, istikrar var, ülkemizde büyüme var. İşsizlik azalmakta, kapasite kullanım oranı artmakta…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Bütçemiz hayırlı olsun, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ulupınar.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekili az önce konuşmasında, kendisinden önce CHP’li belediyenin olduğunu, suların akmadığını, kanalizasyonların olmadığını… Ve partimize, CHP’li belediyemize açıkça hakaret etmiştir. İzin verirseniz cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

11.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben geçtiğimiz günlerde bu kürsüden bir belge açıkladım. Sayın Milletvekili bu kürsüye gelip buna cevap veremedi. Sonra Devrek Belediyesine gitti, Devrek Belediyesinde bana “yalancı” dedi. Ben de kendisine 5 liralık bir dava açtım. 

Şimdi bakın, kim yalancı bakalım. Bir: “Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğüne. Ulupınar Ticaret Sanayi Limited Şirketi, Celal Ulupınar, Şirket Müdürü.” Diyor ki: “Söz konusu taşınmazların yöredeki emsalleri de dikkate alınarak…” Metrekaresini 13 liraya satın almak istiyor. Bir Millî Emlak arazisi. Şirket diyor ki: “Ben 13 liraya almak istiyorum.” Belediye diyor ki… Belediye Başkanı kendisi o zaman. Belediye 7 lira değer biçiyor. Kardeşinin şirketine.

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Anlaşıldı!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Peki, kaç liraya alıyor? Bunlar belge. Kaç liraya alıyor? 40 lira. Kim diretiyor? Kaymakam. Sen diretir misin! Kaymakamın tayinini çıkarıyorlar.

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Aynen öyle.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Vay uyanık vay!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Olay bu. Bunlar belge. Değerli milletvekilleri, bunlar belge. Bakın, bu imzalar, tarih, sayı, hepsi elimde. İnanmayan varsa gelir bana fotokopisini alır. Muharrem İnce konuştu mu öyle işkembeden atmaz. Ziraat Bankasında yanlış olur, Muharrem İnce’de olmaz. (CHP sıralarından alkışlar) Ben belgeyle konuşurum. Bu imzalar sizin mi? Şirket müdürü kardeşiniz diyor ki: “13 liraya almak istiyorum.” Siz, belediye olarak 7 lira takdir biçiyorsunuz, bu belgeler, bunlar sizin değil mi? Belediye Başkanı siz değil misiniz? 40 liraya alıyorsunuz, Kaymakam diretiyor diye Kaymakamın da tayinini çıkarıyorlar.

Bakın, değerli arkadaşlarım, sonra, bunları yapacaksın, o Millî Emlakin malını 7 liraya kardeşim alsın diye uğraşacaksın, sonra geleceksin buraya, “Benden önceki CHP’li belediye şunu yaptı, bunu yaptı.” diyeceksin. Bunları geçeceksin.

Belgeler elimde… Belgeler elimde… Yüreği olan Devrek’e gidip belediye meclisinde konuşmaz, yüreği olan gelir Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşur. Bu belgeler sahteyse bana dava açarsınız, beni mahkûm ettirirsiniz. Bu kadar basit. Yapılacak başka bir şey yok. Bu belgelerden sayın grup başkan vekili, parti yöneticileri de isterse, sayın bakanlar da isterse kendilerine de birer fotokopi verebilirim.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın Başkan, direkt şahsımla ilgili isnatta bulundu, sataşmada bulundu. 69’a göre söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ulupınar.

12.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – İftira dediğim bu, insaf! Dört sene önce…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Nadir Saraç’a iftira atıldığı zaman “insaf” olmuyordu.

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Lütfen izin verin.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Bakın, dört sene önce 5084’e göre bedelsiz alma hakkı olduğu hâlde kardeşim bunu 40 liradan satın almıştır; işte bu. Bakın, millet bedelsiz alabildiği hâlde, millet daha geçtiğimiz aylarda 38 liraya almıştır. 40 liraya aldığı zaman, diğer iş adamları, TOKİ 14 liraya almıştır. 3 liraya, 7 liraya, 10 liraya alanlar vardır. Ve orada diyorsunuz ki: “Belediye Başkanı kendisi takdir komisyonu.” İşte belge burada, o komisyondaki başkan ben değilim, fabrikanın bulunduğu Çaydeğirmeni Belediye Başkanıdır.

İkinci bir konu; Kaymakamın tayinini çıkartan ben değilim. Kaymakamımız, o günkü tarihte yaptığı bu uygulamadan dolayı Arena’ya konu oldu.  O zaman, sizin milletvekillerinizden birisi, yanlış hatırlamıyorsam Çetin Soysal “Bu Kaymakam görevden alınmalı.” diye açıklama yaptı. Kaymakamın hakkında burada konuşmak istemezdim. O gün de Başbakanımızla ilgili gensoru olduğu için söz istedim, konuşamadım, sizi dava ettim. “Davadan bir gelir elde edeceğim, onu da Engelliler Derneğine bağışlayacağım.” dedim.

Şimdi, değerli kardeşim, benim kardeşim devletle iş yapmamış, devletten kredi almamış, üst düzeyde vergi veren hayırsever bir vatandaş, bir iş adamı ve 40 liraya almış yeri, milletin 7 liraya aldığı yeri. (CHP sıralarından gürültüler) Bakın, 5084’e göre milletin bedava alabileceği yeri 40 liraya almış. İşte belge burada. O komisyonda olan da ben değilim.

Ben sizi ne zaman tanıyorum biliyor musunuz Sayın Muharrem İnce?

Bakın, ben CHP’den belediye devraldım. Devrek’in 23’üncü  Belediye Başkanıyım. Bu zamana kadar hiçbir soruşturmam yok, hiçbir şikâyet konusu da olmamıştır.

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Zaten olmaz!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hiçbir belediyenize olmuyor zaten.

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Şaibesiz bir şekilde dünya kadar da hizmet yaptık ve o zamana kadar göreve gelen belediye başkanları içerisinde en yüksek oyla göreve gelen Belediye Başkanıyım. Neden biliyor musunuz? Benden önceki yönetime olan tepkidendir. Ondan dolayı ben çok yüksek oy aldım.

Sizi ne zamandan tanıyorum? O zamandan tanıyorum. Bir gün Muharrem İnce… Zonguldak’ta Emniyet Müdürü var, Yalova’dan gelmiş bir Emniyet Müdürü var, kendisi Yalovalı, oradan tanıyor Emniyet Müdürünü.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Kamu görevlilerini araya getirme, ayıp!

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Ben Belediye Başkanıyım. Bir barda, eski bir CHP milletvekili, Belediye Başkanı içki içiyor, 2 tane polis memuru geliyor. Barın kapanması lazım, saat bir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Nerede?

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Devrek’te.

Ve bu 2 tane polis memuruna, “Vay, sen nasıl barı kapatırsın, içeride eski milletvekili içki içiyor arkadaşlarıyla.” deyip, Muharrem İnce’ye konu aksettiriliyor. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSA ÇAM (İzmir) – Ne ilgisi var?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ayıp!

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) - Muharrem İnce de Yalova’dan gelen Zonguldak Emniyet Müdürünü arayıp o 2 tane polisi sürdürüyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Böyle terbiyesizlik olmaz!

Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tamam, vereceğim canım…

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) - 2 tane polis sağ, onların çoluk çocuğu da sağ. Onların vebali de size yeter, inşallah. Ben de dava açtım…

O gün Sayın Canikli Başkanım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) - …gensorudan dolayı bana müsaade etmemişti, bugün nasip oldu.

İşte burada.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, oraya dosya atılmaz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

13.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Dosya attı.

BAŞKAN – Anlamadım?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Masaya dosya attı.

BAŞKAN – Görmedim ki şeyi açıyordum.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bir dakika… Sayın Aslanoğlu, bana müsaade eder misin.

Eğer Sayın Milletvekilinin dediği gibi bir şey olsun, şerefimin, namusumun üstüne yemin ederek söylüyorum: Yarın sabah milletvekilliğinden istifa etmezsem şerefsizim. Böyle bir şey yok, yalan bu. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, bütün milletin önünde söylüyorum: Eğer böyle bir şeyi… Ben Devrek’e hayatımda bir kere gittim. O da Nadir Saraç milletvekiliyken gittim. Eski bir milletvekili değildi, Nadir Saraç milletvekiliydi ve orada bir Roman mahallesini ziyarete gittik, eşlerimizle gittik. Hiç böyle bir şey hatırlamıyorum. Böyle bir şey yalan, böyle bir şey doğru değil. Eğer bunu bir şekilde belgelerse, eğer bunu bir şekilde belgelerse… Bakın, bu kadar, bu kadar aşağılık bir durum ancak böyle olur. Ben adama diyorum ki: “Bak kardeşim, burada devletin malını yemeye çalışmışsınız.” O bana ne diyor? Bakın, şerefimin üstüne yemin ederek söylüyorum…

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Yalan söylüyorsun.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakın, şerefimin üstüne yemin ederek söylüyorum bu konuda: Bu tamamen bir iftiradır, alçakça bir iftiradır.

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Senin yaptığın gibi…

MUHARREM İNCE (Devamla) - Hayâsızca bir iftiradır. Eğer bunu bana birisi ispatlasın, yarın sabah milletvekilliğinden istifa etmeyen şerefsizdir, namusuzdur, alçaktır. Bunu söyleyen de 2 kere alçaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.39


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezî Yönetim…

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Açılışını yapmadan kimseyi dinlemek gibi bir hak yok. Önce, açılışı yapacağız.

2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

III.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, bu kürsüyü temiz bir dille, birbirimize hakaret etmeden, ağır mahkemelik yani hukukta hallolacak kelimeler söylemeden, bundan sonra, kullanırsanız -milletimiz hepimizi izliyor, dinliyor- çok daha uygun olur.

Buyurun.

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili şahsıma, biraz önce konuşurken hakarette bulunmuştur.

BAŞKAN – İşte, ancak mahkemeye gideceksiniz. Çünkü ara verdik biz. Sayın Elitaş bilir.

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Bir de, onun da bilmediği yanlış anlamaları düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Milletvekilim, İç Tüzük’e göre, ara verdikten sonra sataşmaya yönelik yani 69’uncu maddeye göre söz verme hakkım yok benim. Yani istesem dahi veremem, İç Tüzük öyle işliyor. Dolayısıyla,   ben -tekrar ediyorum Sayın Genel Kurula- hakaret içeren, birbirinizi inciten, Meclisin muhabbetini, mehabetini bozan kelime ve cümlelerin bundan sonra bu kürsüden söylenmemesini bütün milletvekillerinden rica ediyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, 7’nci madde üzerinde söz sırası Hükûmet adına Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’te.

Buyurun Sayın Şimşek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; çok teşekkür ediyorum.

Müsaade ederseniz Muharrem İnce Bey’e bir teşekkür etmek istiyorum. Çünkü hemen bana ulaştırdılar. Bu işlem tabii ki Millî Emlak tarafından yapılmış. Sizleri bilgilendirmek istiyorum yani süreç hakkında ve gerçekten ondan sonra milletimiz, sizler hakem olun.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bahsi geçen hazine arazisi yatırım yapılmak üzere 4325 sayılı bir kanun çerçevesinde bedelsiz olarak verilmiş. Zaman zaman Türkiye’de yatırımları teşvik için hemen hemen birçok bölgede bedelsiz araziler verilmiş, yeter ki istihdam yaratılsın, yeter ki yatırım yapılsın. Normalde eğer bu araziyi alan, yatırımı yapan arkadaş, yatırımcı beş yıl içerisinde yatırımın tamamını, taahhüt ettiği yatırımı bitirirse biz hazine olarak şerhi kaldırıyoruz ve dolayısıyla bir sorun olmuyor. Bedelsiz olduğu için, o yatırım, o arsa çerçevesinde yürüyor. Yok eğer tamamlayamazsa beş yıl içerisinde ama en az yüzde 50’sini tamamlamışsa –kanunen bu böyledir- bu defa doğrudan satma imkânı var, doğrudan satma.

Peki, bu doğrudan satış hangi fiyat üzerinden olacak? Çok açık, rayiç bedel üzerinden olacak.

Şimdi, hazine varlıklarının iki türlü bedeli var: Bir: Emlak bedeli yani vergi bedeli. Bunu belediyeler belirliyor. Bir komisyon var. Bir de rayiç bedeli, bizim Millî Emlak kontrolörleri veya yerelde Millî Emlak müdürlüğü belirliyor. Yani doğrusunu söylemek gerekirse kaymakamlığın burada herhangi bir müdahil olması söz konusu değil.

Peki, Devrek’te ne olmuş? Ben şimdi Sayın İnce’nin bana verdiği dokümanı incelettim. Millî Emlak Genel Müdürümüz burada.

Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii bu bahsettiğimiz arsa üzerinden yapılan yatırım tam yapılmadığı için beş yılın sonunda şerhi kaldırmamışız.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Şartları yerine getirmemiş.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şartları tamamen yerine… Ama yüzde 50’sinden fazlasını yapmış, doğrudan satma imkânımız var. Dolayısıyla bu kendisinin hakkı. Kendisi bize başvuruda bulunmuş. “Ben burayı almak istiyorum. Buraya değer olarak da 13 lira biçiyorum.” demiş. Bu bize başvuru. Biz de genel olarak şunu yaparız: Önce tabii ki birçok yerden fiyat sorarız. Mesela sormuşuz, belediyeden sormuşuz. Belediye demiş ki buranın değeri…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hangi belediye?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Buradaki “Devrek” yazıyor arkadaşlar, detayı bilmiyorum.

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Çaydeğirmeni.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bir saniye arkadaşlar, bir saniye.

Mesele, bakın, belediyeden sormuşuz. Belediye demiş ki “7” lira. Ziraat odasından sormuşuz. Bakın, belediyeyle ilgisi yok, kaymakamla ilgisi yok. Ziraat odası demiş ki “7” lira. Ticaret odasına sormuşuz. Ticaret odası demiş ki: “Buranın değeri 8 lira.” Bilirkişiye sormuşuz. Bilirkişiye demişiz ki: “Buranın değeri ne kadar?” Bize “11” lira demiş. Biz bunları kabul etmemişiz. Millî Emlakten kontrolör görevlendirmişiz. Ben sık sık yaparım bunu. Kendi dönemimde sık sık dosyalardan en az yüzde 5’ini, yüzde 10’unu imzalamam ve derim ki: “Millî Emlak kontrolörü bir baksın.” Çünkü ben bilemem yerelde ne iş yapılıyor, nasıl yapılıyor. Hakikaten de böyle. Arkadaşlar burada, şahitler. Bizim Millî Emlak kontrolörüne gitmiş. Bir komisyon kuruluyor tabii burada ve bir kıymet takdir komisyonu kuruluyor. Bu kıymet takdir komisyonu “Buranın değeri en az 40 liradır.” demiş ve biz bunun üzerinden doğrudan satmışız. Yani burada birkaç şeyi açık bir şekilde belirtmekte yarar var. Burada belediyenin fiyatı, ziraat odasının fiyatı, ticaret odasının fiyatı birbirine çok yakın, aynı. Birbirine çok yakın, aynı ama bilirkişinin fiyatı 4 lira daha yüksek metrekare başına fakat Millî Emlak bunu kabul etmemiş. Maliye Bakanlığı olarak biz bir takdir komisyonu oluşturmuşuz, demişiz ki: “Buranın değeri en az 40 liradır, alıyorsan al, almıyorsan sen bilirsin.” 40 liradan almış. Konu bu.

Şimdi, müsaade ederseniz bir iki husus daha var, madem çıktım buraya. Değerli arkadaşlar, şimdi, bu borç meselesi çok sık gündeme geldi. Ben dün, aslında, çıktım, çok detaylı bir şekilde burada sizleri bilgilendirdim. Samimi olarak söylüyorum. Türkiye’de şu anda borcun sürdürülebilirliğine ilişkin en ufak bir kaygı yok. Türkiye'nin, şu anda, devletin toplam borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı Avrupa Birliğinin yarısından da az. Yani Avrupa Birliğinde yüzde 90, bizde bu sene yüzde 39-40 civarı olacak. “Borçlar arttı.” Doğrudur, borçlar artar. Kimse size bedava borç vermez. Bir borcun nominal faizi varsa… Mesela iç borç aldınız. Diyelim ki: 2002 yılında biz geldik iktidara, 149 milyar liralık iç borç devraldık. O borcun içinde faiz var mı? Yok. Devletin borç hesapları faizsiz tutulur. Peki, biz o borcu yüzde kaçtan almışız? Ortalama yüzde 63’ten. Siz yeni hiç borç almazsanız yani faizlerin tamamını da ödemezseniz -örnek olarak söylüyorum yani- büyük faiz dışı fazla vermezseniz ne olur? O borç 149x1,63’tür. Niye? Yüzde 63 artar. Ama AK PARTİ hükûmetleri döneminde ciddi faiz dışı fazla olduğu için bu borçlar bu şekilde artmamış.

Daha önce de söyledim, bakın, 1990 yılında Türkiye'nin iç borcu 57 milyon lira. Gelmişiz 2002 yılına, yaklaşık 150 milyar liraya çıkmış -devletin resmî rakamları- 2.629 kat artmış. AK PARTİ hükûmetleri döneminde de yani 2002 sonuyla 2011 ortası arasında da yaklaşık 2,5 kat artmış. Birisinde 2.629 kat artmış, bizim dokuz yıllık dönemde de 2,5 kat artmış.

Peki, dış borçta ne olmuş? Değerli arkadaşlar, bakın, haziran sonu itibarıyla devletin net dış borcu yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bakın, haziran sonu itibarıyla, devletin… Bakın ama altını çiziyorum. Niye? Şimdi, devletin borcu var tabii. Bakın, borç olmaz mı? Şimdi, rakamlar ortada. Devletimizin haziran sonu itibarıyla, devletimizin ama devletimizin yani Merkez Bankasının ve bütün KİT’lerin, bütün kamu kuruluşlarının, bütün bakanlıkların 107 milyar 426 milyon dolarlık bir borcu var, 107 milyar dolar. Peki, 2002’de ne kadardı bu? 86,5 milyar dolardı. Artmış. Peki, döviz rezervleri de artmış mı? Artmış. Döviz rezervleriyle karşılaştırdığınız zaman “Hangi noktada?” diye sorduğunuz zaman, işte benim bahsettiğim rakam, haziran sonu itibarıyla Türkiye dış dünyadan yaklaşık TL cinsinden 299 milyar lira alacaklı hâle gelmiş. Şimdi kur yükseldi, muhtemelen tekrar borçlu hâle geliriz ama devletin net dış borcunun millî gelire oranı yüzde 1’in altındadır, özü itibarıyla bu.

Peki, borç nereden artıyor? Artıyor tabii. Özel sektörün borcu 2002 yılında 43 milyar dolarmış, yani bütün bankaların, bütün şirketlerin. Nereye çıkmış? 202,2 milyar dolara çıkmış.

Şimdi, değerli arkadaşlar, geçen gün de söyledim, özel sektörün bir de varlıklarına bakmak lazım. Söyledim, örnek olarak dedim ki: Türk şirketlerinin borsa değeri 10 binden 50 bine çıkmış. Bir ara 70-80 bine de çıkmıştı. Şimdi, 5 kat artmış. Peki, ihracatı artmış mı? İhracat da artmış.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, geçmişte devlet borçlanıyordu, TÜPRAŞ’ın değeri artıyordu.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Peki, özel sektörün yatırımları artmış mı? Onlar da artmış. Bütün bunlara rağmen, özel sektörün borcu bir risk midir? Evet arkadaşlar, bir risktir. Özel sektörün borcunun dizginlenmesi gerekir. Bakın bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinden, Milliyetçi…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Büyümeyi sağlayan özel sektördür zaten!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Arkadaşlar, sizlerle aynı fikirdeyiz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakanım, siz bize hitap edin, biz anlıyoruz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bakın, yalnız şöyle bir şey var: Burada çıkıp “Efendim, 500 milyar dolar dış borcumuz var.” Yok arkadaşlar. Türkiye'nin özel ve kamu toplam dış borcu 309 milyar dolardır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Toplam borç, iç borçla beraber.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Peki, bu 309 milyar doların ne kadarı devletin? 107 milyar doları, üçte 1’i yaklaşık olarak.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu arada varlıkları artmış, gayrisafi yurt içi hasılası artmış. Nereden nereye? 235 milyar dolardan şimdi 760 milyar dolarlara, 750 milyar dolarlara çıkmış. Şimdi, bunu dikkate almaz mısınız, cebinizdeki parayı, yani döviz rezervlerinizi dikkate almaz mısınız?

Çok basit ve net konuşuyorum. Türkiye’de devletin borcunda önemli bir artış yoktur, gayrisafi yurt içi hasılaya oranla yarı yarıya da azalmıştır. Devletin net iç ve dış borcu bugün yüzde 25, 26’lar civarındadır. Eskiden yüzde 60’lar civarındaydı.

Diğer bir konu…Zamanım kalmadı.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz kısacık bir şey söyleyeceğim. Buradan.

Şimdi, bakın ben konuşmamda bir şey söyledim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Efendim, İç Tüzük’e göre yönetmeniz gerekmiyor mu Meclisi?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Borçlanma enstrümanları değişti. Geçmişte  back to back’lerle özel bankalarla Türkiye’ye borç para getiriliyordu ve devlet borçlanamıyordu. Şimdi devlet borçlanmıyor geçmişteki back to back’lerle

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, siz ikili konuşun içeride efendim bittikten sonra.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - …bankalar vasıtasıyla borçlanma bugün özel sektörün üzerine kaydırılarak özel sektör borçlanıyor Türkiye’de. Yani 500 milyar doların içerisinde 160 milyar dolar, 200 milyar dolar…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Kürsüye gelsin de biz de rahat duyalım bari.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - …özel sektör borcu varsa geçmişteki borçlanma enstrümanı, devletin borçlanma enstrümanı bugün özel sektöre kaymıştır. Bizim anlatmaya çalıştığımız bu.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Samsun Milletvekili Sayın Bakır, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜLAY BAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin dış borç stokuna ilişkin olarak söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dış borçlanma hemen bütün ülkelerde gerek kamu gerekse özel sektör eliyle gerçekleştirilmektedir. Özellikle iç tasarrufları yetersiz olan gelişmekte olan ülkelerde yurt içinden uzun dönemli ve uygun koşullu finansman sağlanması önünde kısıtlar bulunmaktadır. Arzu edilen büyüme ve istihdam oranlarının yakalanabilmesi için gerekli olan yatırımların gerçekleştirilmesinde yurt dışı tasarrufların önemli bir rolü bulunmaktadır. Bu noktada iki husus öne çıkmaktadır. Dış borçlanmada kontrollü gitmek ve dış borçlanmayla sağlanan finansmanı verimli alanlarda kullanmak. Bunları başarabilen ülkeler kalkınma yolunda diğer ülkelerin önüne geçmektedir.

 Ülkemiz son yıllarda yatırım kararlarını etkileyebilecek çok ciddi ilerlemeler sağlamış, yerli ve yabancı yatırımcılar için artık bir cazibe merkezi hâline gelmiştir. Bir ülkenin dış borçlanmada ne durumda olduğunun anlaşılması için tüm dünyada kabul gören yöntem ülkenin dış borçlarının nominal düzeyini değil, gelirine yani gayrisafi yurt içi hasılasına olan oranına bakmaktır. Bu yaklaşım, ülkelerin ödeme güçlerini hesaba katması itibarıyla sağlıklı ve doğru olan yaklaşımdır. Ülkeler arasında karşılaştırmalar bu kriterde yapılmaktadır. Türkiye’nin dış borç stoku bölü gayrisafi yurt içi hasıla oranına bakıldığında, 2002 yılındaki yüzde 56,2 düzeyinden 2010 yılında yüzde 39,4 düzeyine indiğini görmekteyiz. Bu nedenle, Türkiye’nin dış borçlanmada son derece kontrollü gittiği ve dış borcunu giderek azalttığı söylenebilir.

Birçok Avrupa Birliği ülkesi bugün aşırı borç sorunuyla boğuşmaktadır. 2010 yılı sonu itibarıyla dış borç için bu oran İrlanda’da yüzde 1.105, Portekiz’de 234, Macaristan’da 140, Avrupa Birliği ülkelerinin ortalaması ise 65,5’tir. Türkiye, birçok Avrupa Birliği ülkesinden çok daha sağlıklı bir dış borçluluk oranına sahiptir.

Kamu kesimi borcu, son dönemde uygulanan disiplinli politikalar neticesinde, millî hasılaya oran olarak 2002 yılındaki yüzde 28’lik düzeyinden 2010 yılı sonu itibarıyla yüzde 12,1’e inmiştir. Bu, uluslararası kriterlere göre ihtiyatlı kabul edilen eşik değerlerin çok altında bir orandır.

Ekonomi yönetimindeki başarı kendini, uluslararası yatırımcıların ülkelere olan güvenin bir göstergesi olan kredi temerrüt takası primlerinde de göstermektedir. Bugün Türkiye’nin risk primi 15 Avrupa Birliği ülkesinden daha düşüktür. Bunda Türkiye’nin dış borç seviyesini ihtiyatlı bir düzeyde tutmuş olmasının katkısı önemlidir.

Özel sektörümüz de ülkemizin geleceğine olan güveninin sonucu olarak ve tüm riski kendisi alarak yaptığı yatırımların bir kısmını dış kaynaklardan finanse etmektedir. Özel sektörümüzün, küresel ekonominin dibe vurduğu dönemlerde bile dış finansman kaynaklarına devletin desteğine ihtiyaç duymadan rahatça erişebiliyor olması başlı başına sevindirici bir gelişmedir. Özel sektörümüzün dış borç düzeyi pek çok ülkeyle kıyaslandığında makul düzeydedir ve şirketlerimizin mali bünyeleri sağlamdır.

Bankacılık sektörü, gerçekleştirilen önemli reformlar ve güçlü düzenleme ve denetleme yapısı sayesinde Türk ekonomisinin güven kaynağı hâline gelmiştir. Bu sektörün net açık döviz pozisyonu neredeyse sıfır düzeyindedir.

Türkiye’nin dış finansmandan sağladığı kaynakları verimli alanlarda kullandığının en iyi göstergelerinden biri büyüme performansıdır. Türkiye’nin millî geliri 2002 yılında 230 milyar dolarken 2010 yılında 735 milyar dolara yükselmiştir. Bu yıl sonu itibarıyla millî gelirimizin 766 milyar dolar olması beklenmektedir.

Ülkemizde artık dış borçlanmayla memur maaşının ödendiği dönemler çok geride kalmıştır. Kamu sektörü kaynaklarını artık verimli kullanmaktadır. Hükûmetimiz döneminde eğitim, sağlık, ulaştırma ve altyapı alanlarında daha önce görülmemiş hizmetler gerçekleştirilmiştir.

Özel sektörümüz ülkemizin geleceğine çok ciddi yatırımlar yapmakta, küresel ekonominin bu zorlu döneminde ihracat rekorları kırmakta ve insanımıza dünyada nadir görülen hızda istihdam sağlamaktadır. Bunlar Türkiye'nin elindeki kaynakları verimli ve doğru alanlarda kullandığının ve sağlıklı bir ekonomik yapısının olduğunun kanıtıdır.

Avrupa ekonomilerinin güven bunalımı yaşadığı şu günlerde ülkemiz sağlam makroekonomik temellerin yanı sıra düşük borçluluk oranları sayesinde küresel ekonomideki çalkantıların etkilerini en alt seviyede hissetmektedir. Ekonominin her alanında, büyümede, işsizlikte, bütçe dengelerinde çok güzel veriler birbiri ardına açıklanmaktadır.

Konuşmamın sonunda şu hususu vurgulamak isterim: Türkiye ekonomisi bir zamanlar ekonomik krizlerin siyasi krizleri, siyasi krizlerin ekonomik krizleri körüklediği, belirsizlik, ümitsizlik, güvensizlik ortamından bugünlere ulaşmıştır. Bugün ekonomi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TÜLAY BAKIR (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakır.

Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, şimdi “Devlet niye borçlarını artırmamış?” açıklaması “Bankalar, özel sektör daha borçlanıyor onun yerine” demek için o bankaların, özel sektörün borçlandığını devlete veriyor olması gerekiyor.

Şimdi “Kamu sektörü borçlanma gereği” diye bir gösterge var, yani bütün devletin ne kadar borçlanma ihtiyacı var, böyle bir rakam. Şimdi, bakıyorsunuz, 2011 yılı için yüzde 1, mesela 2006, 2007, o yıllara giderseniz eksiye dönüşmüş, yani artık devlet borçlanmıyor, borç geri ödüyor, hiç borçlanma ihtiyacı yok. Şimdi, 2002 yılına, 2001 yılına, 2000’li yılların başına giderseniz bu oranlar hep yüzde 10’un üzerindedir, yani devlet gayrisafi yurt içi hasılasının en az yüzde 10’u kadar borçlanma ihtiyacı içerisindedir.

Şimdi, dolayısıyla…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yatırımı özel sektör yapıyor, enerji de sadece 70-80 milyar dolar yatırım var.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, bakın, devlet borçlanmıyor eskisi gibi, ondan dolayı.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yatırım yapılıyor da ondan borçlanıyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Yani, efendim, özel sektör borçlandığı için değil. Devletimiz...

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ya, sırf enerjide 70-80 milyar dolar özel sektöre...

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Fark etmez, devlet bankadan da borç alsa borçtur, iç borca girer, devlet dışarıdan da borç alsa o dış borcu ben, net...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yatırım yapmadan neyle borçlanacak?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Işık...

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, son dönemde aracına mazot alamadığı için yağ yakan otobüs veya kamyonların kendileri yanmaya başladı. Ülkemizde son birkaç ayda fazla sayıda yangının olduğu ve can kaybının olduğu açıktır. Acaba nakliyecilerin mazot konusuna bir çözüm getirilebilir mi? Bu ülkemizde çıkan otobüs yangınlarının bir araştırması yapılabilir mi?

İkincisi: Geçen dönem Torba Yasa’da yapılan bir düzenleme sonucunda belediyelerden Millî Eğitim Bakanlığı veya diğerlerine geçen norm fazlası işçilerin durumu ne olacak? Bunlar kendi mesleklerinde çalışabilecekler mi? Greyder operatörü şu anda hizmetli olarak görev yapıyor ve gerçekten sıkıntılı durumdalar. Bu konuda bir açıklama yapabilirseniz memnun olurum.

BAŞKAN – Sayın Doğru...

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Geçtiğimiz ay belediyelerden kadro fazlalığı dolayısıyla il özel idarelerine işçiler aktarılmışlardır. Valilikler tarafından yapılan atamalarda eş durumu, okul durumu, hastalık gibi mazeretler dahi göz önüne alınmayarak partizanca atamalar yapılmıştır. Bunda çok büyük haksızlıklar vardır. Yılların çalışanı olan, emekliliği gelmekte olan bu insanlara ve ailelerine zulüm yapılmış, psikolojileri bozulmuştur. Bu haksız ve adaletsiz durumu düzeltip en azından evleri ve aileleri olan yerlere atama yapılamaz mı?

İkinci soru olarak, Özelleştirme İdaresinin elinde bulunan Tokat ili Sigara Fabrikası yanında bulunan Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğüne ait bina ve arazinin akıbeti ne olmuştur, öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akova...

AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Milletvekili seçildiğim Balıkesir il sınırları içerisinde yer alan Reşitköy barajı, körfez bölgesi için çok önemli bir projedir. Baraj projesi içerisinde taşkın ve sulama tesisleri de yer almakta olup Burhaniye ve Gömeç ovalarının verimliliğinin devamı için çok önemlidir. Çok uzun yıllardır devlet yatırım programına alındığı hâlde ihalesi ve inşaatı bir türlü yapılamayan Reşitköy barajı projesinin gerçekleşmesi için Burhaniye Kent Konseyi tarafından da binlerce imza toplanmıştır. Reşitköy barajı projesinin gerçekleştirilebilmesi için 2012 yılı bütçesine ödenek konarak programa alınması için hazırlıklarınız nelerdir? Reşitköy  barajının planlama raporu ve ihale aşamaları çok uzun süredir devam etmektedir. Bürokratik işlemlerin hızlandırılıp kamu hizmetinin sağlıklı bir şekilde sağlanması için ne     yapmayı planlıyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, size Kocaeli’den örnek vererek sorumu sormak istiyorum. Kocaeli’de Ford ve Hyundai fabrikalarında sanat okulu ve meslek yüksekokulu mezunu 6 bin emekçi kardeşim çalışmaktadır. Bu emekçiler yaklaşık 600 TL ile 800 TL’ye çalıştırılmakta ve hiçbir sosyal güvencesi bulunmuyor.

Soru: Başbakan herkese 3 çocuk yapmasını önerirken bu ücretle, siz, çalışıp önce ev, sonra bir eş ve sonra da 3 çocuk yapıp onların geleceğini garantilemek için 3 çocuk yapana Remzi Gür gibi bir zengini promosyon olarak verecek misiniz?

BAŞKAN – Sayın Koca… Yok.

Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.

Geçen hafta bir Denizli Milletvekilimiz Denizli-Muğla kara yolunun tamamlandığını söyledi. Benim geçtiğim -Ben Muğla Milletvekiliyim- Denizli-Muğla kara yolu bölünmüş yol olarak tamamlanmadı. Bunun, bir defa önce düzeltiyorum sonra, ne zaman biteceğini öğrenmek istiyorum.

Yine, yılan hikâyesine dönen Köyceğiz-Dalaman, Dalaman-Fethiye bölünmüş yolu ne zaman bitecek?

Ayrıca dünya standartları içerisinde çok komik durumda bulunan, Karayollarının Yatağan Kavşağı ne zaman standartlara uygun bir şekilde yapılacak?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın  Halaman

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan, Maliye Bakanına soruyorum: 2001 yılında Adana Kozan’a büyük bir organize sanayisi yapıldı. Bu organize sanayisinin bugüne kadar içinde birkaç tane işletme oldu yani eksik kaldı, dolmadı. Adana’nın da bakanı yok. Bütün bakanlar kendi bölgelerinde kalkınmada öncelikli bölge yaparak organize sanayi bölgelerini geliştirdiler.

Ben de Sayın Bakanımıza rica ediyorum. Kendisini Adana adına bakan ilan etsin. Bizim bu Kozan’daki organize sanayi bölgesini kalkınmada öncelikli hâle getiremez mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Adana’nın bakanı olmaktan büyük bir mutluluk duyarım. Zaten biz bütün ülkenin bakanıyız. Onun için, gerçekten Adana zamanında sanayide çok ciddi birikime, çok ciddi tecrübeye sahip bir ilimiz. Son yıllarda ciddi bir rekabetle karşı karşıya kaldığını da biliyorum. Tamamen, tabii, bunu teşvikle açıklamak da zor ama gerçekten samimi olarak söylüyorum, yani Adana’ya ben de geleyim, beraber bakalım, neler yapılabilir, yani…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İşsizlik oranında 1’inci sırada!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Biliyorum, yok, ama o biraz göçle ilişkilidir Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Adana sahipsiz! Adana, Mersin!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şöyle, yani o biraz göçle ilişkilidir, çünkü hakikaten o tür illerde çok ciddi bir şekilde doğudan, güneydoğudan göç alan illerde işsizlik oranı yüksektir.

Müsaade ederseniz, ilk soruya döneyim. Evet, 10 numaralı yağ meselesi.

Değerli arkadaşlar, hakikaten bu bir sorun. Türkiye'de akaryakıt üzerinde vergiler yüksek. Bak, bunu hep söyledim. Eğer mali imkânlarımız olursa, yani borçlanmadan vergileri daha da indirme imkânına sahip olursak biz bu çabamızı sürdüreceğiz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, akaryakıt üzerindeki vergiler… Sabahleyin de bu konu tartışıldı.

Değerli arkadaşlar, bakın, yani, eski dönem-yeni dönem meselesine girmek istemiyorum ama şunu bilmenizde fayda var: 2005 yılına kadar her ay maktu olan akaryakıt vergileri, bir önceki Hükûmet dönemindeki kanunla, enflasyonla artırılıyordu. Bakın, 2010’un başından bu yana hiç artırmadık. Niye artırmadık? Bir yandan petrol fiyatları yükseliyor, biz de vergileri artırırsak çok ciddi fiyatlar yükselir. O nedenle, bakın, vergi yükü azalıyor. O nedenle, akaryakıt üzerinde… Bakın, benzinin bir litresi 2002 yılında, bir benzinliğe git, 100 liralık benzin al, 70 lirası Maliyeye geliyordu, şimdi 60 lirası Maliyeye geliyor. Motorin aynı şekilde, azalmış.

Sorunuz şu: Bir şeyler yapabilecek miyiz?

Deniz taşıma araçları için, hava taşıma araçları için tabii ki bir düzenleme yapıldı. Kara taşıma araçları için şu anda bu yönde bir düzenleme yapma imkânımız yok değerli arkadaşlar ama ileride olursa memnuniyetle yaparız.

Norm fazlası işçiler…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, yağ yakmadan dolayı otobüs kazaları…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Arkadaşlar, müsaade edin, bakın sorular var. Yoksa şimdi “Cevaplamadı.” diye eleştirecekler.

Norm fazlası değil arkadaşlar, biz, yeni kanunla, 6111 sayılı Kanun’la dedik ki: “Belediyelerin, il özel idarelerinin mali durumlarını düzeltelim. İhtiyaç fazlası…” ve biz dedik ki: “Hangi kamu kuruluşlarında ihtiyaç varsa valilikler orada görevlendirsin.” Şu anda en çok ihtiyaç Millî Eğitimde var değerli arkadaşlar. Bakın, ben biliyorum. Ondan dolayı da ağırlıklı olarak Karayolları, Millî Eğitim, oralarda görevlendiriliyor. Dolayısıyla, eskiden bu çalışanlarımızın önemli bir kısmı maaş alamıyordu, belediyelerimiz sıkıntıdaydı. Bu, muhalefet olabilir, iktidar belediyesi olabilir. Şimdi, bugün, devlet bu maaşları ödüyor mu? Ödüyor. Ciddi bir iyileşme sağladık mı?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Doğru yaptınız.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ama şöyle arkadaşlar: İhtiyaç neredeyse oraya vermemiz lazım. İhtiyacı olmayan bir kamu kuruluşuna vermek yanlış olur. Bir de biz esas ve usulleri belirledik, valilere dedik ki: “Öncelikli olarak bulundukları ilde -bakın, öncelikli olarak bulundukları ilde- ihtiyaç varsa orada görevlendirin.”

Dolayısıyla, diğer soruya da cevap vermiş oluyorum.

Balıkesir’deki baraj konusu, Yeşilköy yanlış hatırlamıyorsam.

Değerli arkadaşlar, o baraj hakkında hiçbir bilgim yok. Ben, bu konuyla ilgili bakanımıza bu bilgiyi iletirim yani yapılması için. Siz konuyu gündeme getirdiniz, ben de not aldım. Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Gür burada değil, kendisini savunamaz. Ben, kaç işçi, kaç lirayla çalışıyor bilmiyorum. Bence, burada haksızlık yapıyoruz çünkü kendilerini savunma imkânları yok. Bu tür yaklaşımları, doğrusu ben doğru da bulmuyorum çünkü Maliye Bakanı olarak bir özel şirket kimi, kaç liradan çalıştırıyor, ben nereden bileceğim? Ancak bir şikâyet varsa şikâyetinizi yapın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız gitsin, gereğini yapsın.

Değerli arkadaşlar, kara yollarıyla, Muğla’yla ilgili bir soru vardı.

Şimdi, arkadaşlar bana bir rakam veriyorlar. Muğla’da bölünmüş yol uzunluğu… Bu toplam, Türkiye toplamı; onu herkes biliyor zaten. Muğla’da da eminim çok artmıştır. Bitirilmemiş yolları da bitirmek için biz kaynağı veriyoruz. İnşallah Ulaştırma Bakanımız da bu çerçevede bu yolları bitirir. Maliye Bakanı olarak her ilin, nerede ne kadar yol yapılmış cevap veremem ki!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

Madde 8 – 1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Erzincan Milletvekili Sayın Muharrem Işık’ta.

Buyurun Sayın Işık. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kesin Hesap Kanunu’nun 8’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ben çırak bir milletvekili olarak 2012 bütçesi hakkında konuşmalarımı yapacağım.

2012 bütçesi, ekonomistlerin açıkladığına göre beklenen krizin gölgesinde, daha önce hazırlanan bütçeler gibi uluslararası finans çevrelerinin beklentileri göz önüne alınarak hazırlanmış bir bütçedir.

Millî eğitim bütçesine en fazla pay ayrıldığı söylenmektedir ama ne yazık ki kesin hesap kanunlarının başlangıç ödemesi kıyasla yıl sonu ödenekleri bir önceki yıla göre hesaplandığında Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin hep eksi verdiği görülmektedir. Oysaki sosyal bir devlette Millî Eğitim Bakanlığının ilk görevi ve ilkesi, kendilerini sürekli olarak geliştiren, özgür insanların oluşturduğu eşit bir toplum düzeni yaratmak olmalıdır. 

Ayrıca, bütçede baktığımız zaman, OECD ülkeleri arasında millî eğitim bütçesinde en sonlarda yer aldığımız görülmektedir. Eğitim başarı göstergesi, artık ülkenin yaptığı binalarla veya yaptığı derslik sayılarıyla, öğretmen sayısıyla değil -ki öğretmen sayısında düşüklüğümüz belli- ölçülmüyor, tam tersine öğrenci başına ayrılan miktarlarla ölçülmektedir. Bizde de öğrenci başına ayrılan miktarlar, yine OECD ülkeleri sıralamasına baktığınız zaman en son ülkelerde gelmektedir.

Ülkemizin en büyük zenginliği, hiç kuşkusuz ki eğitilmiş insanların çok olmasıyla geçmektedir. Eğitim düzeyi, iş gücü niteliği, ekonomide gelişmişlik, ülkelerin refahı açısından birinci derecede önem taşımaktadır. Şu anda, dershaneye gitmeden üniversiteyi kazanan kaç öğrenci var, buna bir bakmak lazım. KPSS’ye giren, üstelik de eğitim fakültesini bitirmiş öğrenciler bile sınavı kazanamıyor, onlar bile dershaneye gitmektedirler. Dolayısıyla millî eğitimimizdeki ve üniversitedeki başarılarımızın durumu ortadadır.

2011 yılı Nisan ayında İstanbul Kültür Üniversitesinin yaptırmış olduğu bir ankette, yirmi beş - otuz yaş arası gençlere, “Hayata atılırken en çok neyi, nereden öğreniyorsunuz?” diye soru sorulmuş. Alınan cevaplarda, yüzde 67,8’i aileden, yüzde 9,1’i okuduklarımızdan, yüzde 8,8’i seyrettiklerimizden, yüzde 6,9’u öğretmenlerimizden -ki burası çok önemli- yüzde 6’sı arkadaşlarımızdan demektedir. Buradaki gördüğümüz bilgiye göre de öğretmenlerimiz maalesef şu anda, eğitimi tam kaliteli olarak sağlayamamaktadırlar.

Sayın Millî Eğitim Bakanımız, öğretmenlerimize iş olmadığını söylüyor. Seçimlerden önce 55 bin öğretmenimize “İşe alınacak.” diye söz verdiniz ama 44 binini maalesef almadınız. Bu sözü verdiğiniz zaman oy düşünerek mi söz verdiniz acaba? Bu kadar işsiz öğretmenin ne yapacağını düşünmek lazım. Eğer iş bulamıyorsanız, benim bir teklifim, bütçeye, seyyar satıcı arabası almaları için, otuz altı ay vadeli, 1,44 faizle kredi vermeniz ve bu mağdur öğretmenlerimizin bununla seyyar satıcı arabası alarak satıcılık yapmalarıdır. Başka türlü, şu anda iş olmadığına göre, ne yapacaklar?

Üniversitelerimize her yıl on binlerce öğretmen adayı alınmaktadır. Şu anda 230 bin tane öğretmenimiz zaten açıkta, bir de bunların üzerine her yıl on binlerce öğretmen katmayın. Zaten aileler dar durumda olduğu için, gerekli karşılamayı yapamıyorlar.

Tabii, ülkemizde iş bulmak için çok kuvvetli referanslar olması gerekiyor. Kadrolaşmanın nasıl olduğunu, nasıl acımasızca yapıldığını herkes biliyor. Bu gerçeği sizler de biliyorsunuz. KPSS’de, ÖSS’de bile bir sürü hilenin döndüğünü, o kompüter içinde neler döndüğünü hiç kimse bilmeden sınavlara girmektedir. Tabii, son zamanlarda çıkan kanun hükmünde kararnamelerle nasıl kadrolaşmanın yapıldığı, kişilere özel nasıl işlerin açıldığı herkesin malumudur. Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı il müdürlüklerinde, alınacak personel için, Yıldırım Gençlik Kolları Başkanlığının referansı istenmektedir ve bu referansla iş başvuruları yapılmaktadır. Tabii, biz bunun takipçisi olacağız ama takipçisi olsak da ne olacak? Sonuçta sizin dediğiniz yine olmuş olacak.

Tarım sektöründe maalesef gerileme çok fazla. Her ne kadar övünsek de tarımda köylüler artık ekim yapmıyor, çünkü hiçbir şeyden kâr kazanamıyorlar. Özellikle şeker pancarı konusunda, 250 bin üreticinin ekim yaptığı, “beyaz altın” diye geçindiğimiz ve tarımda hayvancılık hariç ekonomiye 2,5-3 milyar dolar civarında katkı sağlayan -dolaylı dolaysız olarak taşımaya- artı 10 milyon insanın yaklaşık iş yaptığı bu sektörü maalesef özelleştirmeyle kapatmaya çalışıyoruz, 2015 yılında da maalesef büyük ihtimalle kapanmış olacaklar.

Sayın Tarım Bakanımız buradaki konuşmasında ekim yapıldığı zaman isteyen kişilerin birer traktör alabileceğini söylediler. Oysaki o eskiden olmaktaydı. Eskiden pancar ekicileri pancarını ektiği zaman traktör satıcıları pancar ekicilerinin peşinde koşar, “İstediğin zaman gel, al, götür.” derlerdi, “Pancar parasını öde.” derlerdi hem de senet sepet almadan. Şimdi, maalesef traktör satıcıları ekicileri gördüğü zaman kaçmakta, çünkü maalesef ödeyemiyorlar.

2002 yılında mazotun fiyatı 1,35 TL, şimdi 3,95 TL olmuş. Pancarda kullanılan DAP gübresinin fiyatı 2002’de 354 TL iken, şimdi 600 TL’ye çıkmış. Mazotun fiyatı, DAP fiyatı ve taban fiyata baktığımız zaman, maalesef ne kadar zararda oldukları görülmektedir.

Ayrıca, ülkemizde son zamanlarda “nişasta bazlı şekerdeki artışlar yüzde 15” denmesine rağmen, Bakanlar Kurulunun yüzde 50 artırma yetkisiyle birlikte ve ayrıca kaçak üretilenlerle birlikte korkunç rakamlarda olmaktadır. Tabii, bunun aynı zamanda sağlığa da büyük zararları olduğu bilinmektedir. ABD, Avrupa Birliği gibi ülkelerde nişasta bazlı şeker üretimi yasaklanmışken bizde böyle artırılması, tabii ki bunu üreten firmaların da tanıdık firmalar olması, ithal mısır getiren firmaların da tanıdık olması ayrı bir iş. Maalesef, fazla bir şekilde artmaktadır.

Sağlık Bakanlığımız son zamanlardaki kanun hükmünde kararnameler ile sağlığa büyük darbeler vurmuştur. Tam gün yasasıyla Danıştayın daha önceki verdiği kararlar maalesef hiçe sayılmıştır. Hastanelerimizde, özellikle tıp fakültelerimizde tam bir kaos yaşanmaktadır.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Kendin inanıyor musun?

MUHARREM IŞIK (Devamla) – İnanıyorum tabii. Ben inanıyorum. Evet, ben bir doktorum, her şeyin ne olduğunu biliyorum.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Vatandaş öyle demiyor. Hayret bir şey.

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Vatandaşa da geleceğim. Ben inanıyorum.

Sağlık Bakanımız, 600 profesörün bu yaygarayı kopardığını söylüyor, muayenehanelerinde fazla para kazandığını, insanlarını sömürdüğünü söylüyor.Peki, Sağlık Bakanımıza sormazlar mı “Siz kaç yıl özel muayenecilik yaptınız? Mademki muayeneciliğe bu kadar karşıydınız neden yaptınız?” diye. Bunu herkes biliyor. “Dün dündür, bugün bugündür.” demek olmaz. Her dönemde hekimlerimiz maalesef horlandılar.

Hekimlerimiz, yani tıbbiyelerimiz Anadolu’nun topraklarında sürekli aydınlanmanın ışığı olmuşlardır, antiemperyalist hareket içinde yer almışlar, Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın her gününde kanıyla, canıyla savaşmışlardır. Hekimlerimiz, modern Türkiye'nin aydınlık yüzü olmuşlardır. Bir yazar çıkıyor “Türk tıpçıları arasında kaba, materyalist, pozitivist, sopayla modernleşmeden yana ve dolayısıyla laikçi tipler çoktur.” diyor ve ekliyor “İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin askerî tıp mektebinde kurulması tesadüf olmasa gerek.” diyor. “Tıp fakültelerini diğerlerinden ayırmak, sürekli sorun çıkaran, olur olmaz yaygara koparan, darbecileri destekleyen bu zevatın etkisini de bir miktar olsun azaltacaktır.” diyor. Vatanını sevmek de suç, demokratik, özgür bir ülke istemek de suç.

Tabii etkilerini azaltmak için son zamanlarda hem tıp fakültelerinin açılmasıyla hem de kadrolaşmanın hızla çoğalmasıyla birlikte etkileri azalmaya başladı. Kadrolar kişiye özel olarak çıkmaktadır. Kişinin özelliğine göre ilanlar verilmektedir. Örneğin, enfeksiyon hastalıklarına profesör alacaksın; şarbon hakkında, menenjit hakkında, Kırım Kongo kanamalı ateşi hakkında çalışma yapmış, deneyimi olan kişiler hakkında ilan verilir. Tabii ki önceden belirlendiği için, bu kişiler gelir burada kadroya girerler. Veya taşrada açılan tıp fakülteleriyle birlikte, fakültesi yok, maalesef öğrencisi de yok ama oraya bir dekan atandıktan sonra bölümlerin açılmasıyla birlikte, oradaki kadrolaşma da tamamlanıp kişiye özel olarak atanma oluyor. Biliyorsunuz, gazetelerde son zamanlarda çıkan haberlerle bunlara “uçan profesörler” diyoruz. İşin en ilginci, bu kişiler kadro aldığı yerde çalışmayıp tam tersine başhekim olarak, klinik şefi olarak eski yerlerine dönüyorlar ama bir farkla, profesör olarak çalışmaktadırlar. Tabii ki halkımız da “Profesörümüz geldi, hastanemiz açıldı.” diye maalesef kandırılmaktadır.

Hastanelerin yüzde 30’unda bugün hastalarımız acillerde muayene oluyorlar, acile gidiyorlar. Niye diğer yerlerde muayene olmuyorlar? İlaç, muayene parasının da yüzde 50’den fazlasını cepten ödüyorlar. Bazı reçetelerde bir ilacın fiyatının kat kat fazlası ödenmektedir. Özel hastaneye gittiği zaman çıkan farkları hiçbirimiz görmüyoruz.

Performans sistemiyle birlikte koruyucu hekimlik, hekimin kendini geliştirmesi, ekip olarak çalışma yapması, hastanelerin kalitesinin artırılması ve topluma karşı olan sorumlulukları yok edilmiştir. Halka şirin görünmek, oy almak için “Yalnızca hasta muayene et yeter” denilmiştir.

Sayın milletvekilleri, mutfakta yangını görmezsek, sağlık personelini gözümüz hiç görmezse, çok iyi para kazanıyorlar diye yanlış yalan bilgiler halka verirsek, halkı doktorlara düşman edersek, vatandaş “Benim vergimle maaş alıyor” diye bir tek gelip doktorlara bunu söyleyebiliyor ve posta koyuyor. Bu gerçekler de maalesef uygulanan yanlış politikalar yüzünden olmaktadır.

Filmleri düşünün, filmlerde diğer meslek erbaplarının hepsine “Bey” diye hitap edilirken, yalnızca hekimlere “Doktor” diye aşağılanacak bir şekilde hitap edilmektedir. Filmlerde doktorlara dayak atılıyor, kötü adam oluyor, polis geliyor sırasında ezip geçiyor. Gerçek hayatta da maalesef doktorlarımız şu anda acilde her gün dayak yiyorlar, hiçbir önlem alamıyoruz.

Sonuç olarak, AKP’nin “İleri demokrasi” dediği –ki literatürde böyle bir demokrasi ben bulamadım- YÖK, RTÜK, HSYK, yüksek yargı ve diğer tüm kurum ve kuruluşlar AKP’leştirilmiştir. Kendi medyasını, polisini, yargısını yaratarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Metiner, siz oturun yerinize, oradan mikrofonunuz açılacak, o düzeltmenizi yapın.

Açıldı, bir dakika süreniz var Sayın Metiner, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Fransa’nın tutumunu eleştiren bildirinin okunması sırasında neden ayağa kalkmadığına ve Genel Kuruldan özür dilediğine ilişkin açıklaması

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Demin, Fransa’nın tutumunu eleştiren siyasal partilerimizin bildirisini okurken o kadar çok etkilendim ki, size bakmaktan değerli gruplarımızın ayağa kalktığını gerçekten fark edemedim. Ama, medyadan arayıp sordukları için bu düzeltmeyi yapıyorum.

Tarihî bir açıklamadır, her bir satırının altına yürekten imzamı koyuyorum ve yürekten alkışlıyorum. Fransa kendi soykırım, katliamcı anlayışını örtbas etmek için bunu yapıyor. Aziz milletimizin ne kültüründe ne de geleneğinde soykırım yoktur.

Ermeni soykırım iddialarını reddediyoruz ve herkesin kalktığı Genel Kurulda, sizi izlerken kalkamadığım için Genel Kuruldan özür diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET METİNER (Devamla) – Bu tutumun yanlış anlaşılmamasını rica ediyorum.

Çok teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Metiner.

III.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8’inci madde üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Partim ve şahsım adına muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet, bütçe konusunda hep aynı şeyleri söylüyor yani cemaat ne derse desin imam bildiğini okuyor. “Dokuz yılda bütçe açığını azalttık.” söylem bu yani bütçe görüşmelerine damgasını vuran sözlerden birisi de bu. Yani “Açık azalmadı.” veya “Açık çoğaldı.” diyen var mı? O da yok, en azından biz böyle bir şey söylemedik ama Hükûmet asıl eleştirilere cevap vermiyor değerli arkadaşlar. Evet, bütçe açığı azalıyor ama mesela “Bu bütçe açığını aşırı ithalat artışından kaynaklanan vergilerle karşılıyorsunuz.” diyoruz yani “İthalden alınan katma değer vergileri fazla, hedef fazla, gerçekleşme fazla.” diyoruz, bu konuda gerekli cevabı alamıyoruz.

Yine, “Tüketimden alınan dolaylı vergilere fazla yükleniyorsunuz ve vergileri buralardan karşılıyorsunuz.” diyoruz. İşte “Vergi indirimi yaptık.” deniyor, katma değer vergisi örnek veriliyor ancak ÖTV’ye yapılan insafsız zamlardan pek bahsedilmiyor, sadece bugün kısmen de olsa Sayın Bakan bahsetti.

Yine, vatandaşların bankalara olan aşırı kredi borçlarından hemen hemen hiç söz edilmiyor ama biz geçen yıl Sayın Bakanın Türkiye’de borçluluk oranının az olduğundan bahsettiğini ve hatta bazı Hükûmet üyelerinin de âdeta vatandaşı borçlanmaya teşvik eden, “Borç yiğidin kamçısıdır.” misali söylemlerle vatandaşın sürekli borçlanmaya teşvik edildiğini biliyoruz ve 600 küsur milyar Türk lirasına bankalara borçları artmış vatandaşın. Elbette bunun da bir vergi geliri söz konusu. Bütçede önemli gelir kalemlerinden birisi de, maalesef, bu vatandaşların borçluluktan ve bunların, bankaların gelirinin artması, tüketime gitmesi gibi nedenlerle dolaylı etkileri söz konusu. Bir de, süreklilik göstermeyen gelirlere çok fazla bel bağlanıyor. Hükûmet dokuz yıldır “Bütçe açığını azalttık.” dediğine göre bizim de en azından bunu dokuz defa tekrarlamamızda fayda var diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, Hükûmet yüksek istihdam yaratan bir büyümeden bahsetmektedir. 2002 yılının üçüncü çeyreğinde işsizlik oranı yüzde 9,6; istihdam oranı yüzde 47,4’tür. Lütfen bu yüzde 47,4’ü bir kenara not edelim. İstihdam edilen kişi sayısı da 22 milyon 833 bin kişidir. Bu Sayın Maliye Bakanımızın da ifade ettiği rakamlar ve TÜİK rakamları. Biz de farklı rakamlar kullanmıyoruz, devletin resmî rakamları. TÜİK tarafından 15 Aralıkta açıklanan Eylül 2011 işsizlik rakamlarına göre istihdam edilenlerin sayısı 24 milyon 749 bin ve istihdam oranı da yüzde 46 arkadaşlar. Sayın Bakan da onu söylüyor, TÜİK de onu söylüyor, biz de aynı şeyleri söylüyoruz. İstihdam oranı yüzde 46, işsizlik oranı ise yüzde 8,8 olarak açıklandı. Dolayısıyla, dokuz yıllık AKP döneminde Türkiye'nin nüfusu yaklaşık 6-6,5 milyon da arttı. Bunu göz ardı edemeyiz değerli arkadaşlar. Nüfus 6,5 milyon artarken çalışan sayısı 1 milyon 860 bin kişi artmıştır. İstihdam oranı ise yüzde 1,4 düşmüştür değerli arkadaşlar. 2002’den 2011’e, TÜİK rakamlarının açıklanmasına göre yüzde 47,4’ten yüzde 46’ya düşmüştür. Değerli arkadaşlar, bunun neresi rekor? Bir de hadiseye bu bakımdan bakmamız gerekir.

Eylül 2010 itibarıyla, çalışan 24 milyon 749 bin kişinin 10 milyon 600 bini, yani yüzde 42,8’i de kayıt dışı çalışmaktadır. Bu mu rekor? Belki de kayıt dışılıkta bir rekor olduğundan bahsedebiliriz.

Yine, Ağustos 2011’de istihdam oranı yüzde 46,3, istihdam edilenlerin sayısı 24 milyon 884 bin kişi, işsizlik oranı yüzde 9,2 iken, TÜİK tarafından eylül rakamları açıklanıyor, istihdam oranı yüzde 46’ya, çalışan nüfus da 24 milyon 749 bin kişiye düşüyor. İstihdam oranı ve çalışan sayısı düşerken, işsizlik oranı yüzde 9,2’den yüzde 8,8’e nasıl düşmüştür? Hükûmetin de buna bir izahat getirmesinde fayda var değerli arkadaşlar. Hem çalışan nüfus sayısı düşüyor, yani istihdam oranı ve çalışan sayısı düşüyor hem de işsizlik oranı düşüyor ağustostan eylüle göre.

Tabii, bazı tahminlerde bulunmak mümkün. Bizim tahminimize göre, tarım mevsiminin sona ermesi bir etken olabilir, okulların açılması rol oynayabilir ve geleneksel olarak da bütün yıllar itibarıyla, ağustostan eylüle doğru iş arayanların sayısında geleneksel olarak bir azalma da söz konusu olabilir ama biz, tabii, Hükûmeti göreve davet ediyoruz. Acaba gerçek sebepler belirlenmiş midir? Onun da açıklanmasını rica ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet ve Sayın Maliye Bakanı “Yeniden yapılanma.” dediler. Gelir İdaresini ortada bıraktınız. 2005 yılında Gelir İdaresi Başkanlığı kuruldu, deyim yerindeyse, ne tüzel kişiliği var ve pek çok sorunlarıyla -2005’ten bu yana altı yıl geçti- kendi sorunlarıyla, âdeta kaderiyle baş başa bir durumda.

Maliye Bakanlığında huzur bırakmadınız. Bunu birkaç defa tekrarladık ve tekrarlamakta da fayda görüyoruz. Maliye personeli, vergi dairesi personeli mağdur edilmiştir, bu mağduriyetin verdiği feryadı arşıâlâyı aşmıştır ancak defterdarların, vergi dairesi personelinin, denetim elemanlarının, gelir uzmanlarının feryatlarına hâlâ kulak tıkanmaktadır.

Ben, Sayın Maliye Bakanımızdan, bu feryat eden kesimlerin, çalışanların temsilcilerini bir araya getirerek kendilerinden bir brifing almalarını, bu feryatlarını bir kez daha dinlemelerini rica ediyorum.

Şimdi, “Vergi denetimini güçlendiriyoruz.” diyorsunuz ancak şu anda Gelir İdaresi Başkanlığının vergi denetimi ve vergi incelemesi yok değerli arkadaşlar. Tabii, Sayın Bakan “Var.” diyecek ama yok değerli arkadaşlar. Gelir İdaresi Başkanlığının vergi inceleme yetkisi yok, kendisinin uhdesinde vergi inceleme yetkisi yok. Vergi Denetim Kurulu doğrudan Maliye Bakanına bağlı.

Madem bir Gelir İdaresi Başkanlığı kurdunuz. Gelir İdaresi Başkanlığının vergi inceleme yetkisi de olacak, kendi dairesini teftiş etme, denetleme imkânı olacak. Yani yetkisi olmadığı gibi imkânı da elinden alındı.

Yani bugün bir taşra vergi dairesi başkanlığı bir mükellefi inceleyemeyecek, Gelir İdaresi Başkanlığına yazacak –herhâlde ona da bir açıklık getirilir- o, Maliye Bakanlığına.

Gelir İdaresinde vergi inceleme yetkisi sadece vergi dairesi müdürlerinde var. Onlar da zaten eylemdeler, perişan edilmiş bir vaziyetteler yani vergi incelemesi yapacak hâlleri de kalmamış ama mevcut vergi incelemelerinin yaklaşık yüzde 38’i de vergi dairesi müdürlerinin imzalarıyla yapılıyor.

Bu gidişle taşra gelir uzmanlarına kısmi de olsa inceleme yetkisi vermek zorunda kalacaksınız. Bu hâliyle Gelir İdaresi kendi mükellefini, birimlerini, vergi dairelerini denetleyemez. Neden bu denetim üzerinde durduk değerli arkadaşlar? E, Gelir İdaresi deyince önce denetim akla gelir de ondan, bir. İkincisi, bir yönetim biriminin beş ana fonksiyonundan birisi denetimdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Denetim imkânı ve yetkisi olmayan hiçbir kurum olamaz. Ve maalesef her konuşmada süreler yetersiz. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına ilk söz Düzce Milletvekili Sayın İbrahim Korkmaz’da.

Buyurun Sayın Korkmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben aslında bugün bütçe üzerine bir konuşma yapacaktım ama doğrusu muhalefetin ikide bir gündeme getirdiği bazı kavramlar beni çok rahatsız ettiği için bir gerilime de yer vermemek adına birkaç cümle söylemek istiyorum.

İkide bir karşımıza çıkartılan konu: ”Siz niçin cumhuriyetle uğraşıyorsunuz?” En çok söylenen… Bu Genel Kurul oturumlarına en çok katılan kişilerden bir tanesi benim. Bu söyleniyor… Çok açık ve net söylüyorum: Bizim cumhuriyetle hiçbir alıp veremediğimiz olamaz. Biz cumhuriyeti ruhuna sindirmiş olan insanlarız. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından alkışlar(!)] Biz diktanın her türlüsüne, monarşinin her türlüsüne karşıyız. Karşı olduğumuz şey, aslında, içi boşaltılmış cumhuriyet, ona da karşıyız. İçi sizin tarafınızdan doldurulan cumhuriyete karşıyız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ne, ne? İçi…

İBRAHİM KORKMAZ (Devamla) - Sizin tarafınızdan doldurulmuş olan cumhuriyetten bahsediyorum.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Ne anlama geliyor o?

İBRAHİM KORKMAZ (Devamla) – Anlatacağım. Dinlerseniz, öğrenirsiniz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Cumhuriyet kişilere göre değişiyor mu?

İBRAHİM KORKMAZ (Devamla) – Değişir tabii. Dünya üzerinde bir sürü ismi cumhuriyet olan devlet var değil mi efendim yani? Değişir, değişir…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Türkiye Cumhuriyeti’nden bahsediyoruz.

İBRAHİM KORKMAZ (Devamla) – Söz bilir isen söyle, sözünden hisse alsınlar; bilmez isen sükût et, sizi adam sansınlar.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Elini çek!

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Çok ayıp!

ALİM IŞIK (Kütahya) – Çek elini, çek!

İBRAHİM KORKMAZ (Devamla) - Lütfen sükût edin, dinleyin.

BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen…

İBRAHİM KORKMAZ (Devamla) – Cumhuriyet darbeye karşı olmayı gerektirir. Bu memlekette yapılan bütün darbelerin altında kimin parmağı olduğunu, kimlerin parmağı olduğunu bu millet çok iyi biliyor.

Sayın İnce konuşmalarında bize diyor ki: “Siz darbecisiniz.” Allah’tan kork be adam, bunu nasıl söylersin? Bu memlekette 60 darbesini yapanlar bu memlekette başbakan astılar. 2 tane bakanı çocuk davasından, şu, bu davasından astılar. Bir kere kalkıp kınadınız mı şu Meclisin kürsüsünden? 70 darbesi, 80 darbesi… Ağzınızı açıp bir şey söylediniz mi? 28 Şubat postmodern darbesini bir kere eleştirdiniz mi? İkide bir 27 Nisan muhtırasında “Niye şunu yaptınız, bunu yaptınız?” Yahu, 27 Nisan muhtırasında bu memleketin seçilmiş Hükûmetine cunta generalleri ültimatom verirken ağzınızı açıp da “Bu, bu Meclise karşı gelmektir. Bu Meclisin yani şurada ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.’ yazan Meclisin kapısına kilit vurmak isteniyor, bu Meclisin iradesine ipotek konmak isteniyor.” Bunu söylediniz mi, hiç bu konuda bir şey söylediniz mi?

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Yaşar Büyükanıt hakkında niye o işlemi yapmıyorsunuz?

İBRAHİM KORKMAZ (Devamla) - Ne dediniz? Darbe yapmayan generalleri kâğıttan kaplan olmakla suçladınız. Sizin içinizde onlar, sizin içinizde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Niye? Darbe yapamadılar diye veya yapmadılar diye, demokrasiye bağlı kaldılar diye.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Genelkurmay Başkanı hakkında niye işlem yapmıyorsunuz?

İBRAHİM KORKMAZ (Devamla) - Halkın iradesinden bahsediyorsunuz. Diyorsunuz ki: “Seçilmiş milletvekillerini niçin burada görmüyoruz?” Sizi insafa davet ediyorum. Merve Kavakçı halk tarafından seçilmiş bir milletvekili değil miydi? Bu Meclise gelip sizin aranızda olanlar, sizin zihniyetinizde olanlar, bu Meclisin bu sıralarında “Dışarı, dışarı…” diye bağırdığında siz neredeydiniz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Amerika vatandaşı olduğu için buradan atıldı.

İBRAHİM KORKMAZ (Devamla) – Geç onu sen! Geç onu sen!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Amerika vatandaşı olduğu için milletvekilliği düştü.

İBRAHİM KORKMAZ (Devamla) – İçinizde 40 tane Amerikan vatandaşı vardır. Boş ver sen onu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Onu bilmiyorsunuz. Amerika vatandaşı olduğu için milletvekilliği düştü.

İBRAHİM KORKMAZ (Devamla) – Boş ver. Şurada, şurada… Şu Mecliste bütün Türkiye seyretti. Bırakın siz onu.

Halkın iradesini temsil etmiyor muydu?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bilmiyorsunuz siz. Bakın, Anayasa uyarınca Meclis düşürdü onu.

İBRAHİM KORKMAZ (Devamla) – Ya ben şunu da merak ediyorum: Bu memlekette hiç cuntacı yok mu? Bu memlekette darbeciler yok mu? Siz onların avukatı mısınız?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – On senedir iktidarsınız daha baş örtüsünü çözmediniz. Milleti kandırıp duruyorsunuz.

İBRAHİM KORKMAZ (Devamla) – Sayın Başkanım, bu vesileyle 28 Şubat dönemindeki duruşunuzdan dolayı da sizi bu kürsüden tebrik ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sağ olun, var olun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

14.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Düzce Milletvekili İbrahim Korkmaz’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle şunu hatırlatayım: Bana doğru bakarak “Allah’tan kork.” dediniz. Bakın, ben Allah’tan gerçekten korkarım, gerçekten korkarım. Kul hakkından korkarım. Haramdan korkarım. Yetimin hakkına el uzatmaktan korkarım. Hatta hatta kendimi bazen sorgularım böyle, acaba bilmeden bir haram yedim mi diye. Ben böyle bir kültürden geliyorum. Merak etme. Bundan hiç kuşkun olmasın. Bilerek hiç kimsenin hakkını yemediğimi düşünüyorum. Kimsenin hakkını gerçekten yemediğimi düşünüyorum.

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Biraz önce benim hakkımı yediniz.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Öğretmenken bile öğrencilerin yazılı kâğıtlarını okurken sol üst köşeye adını yazdırırdım, ataçla kapatırdım ki adlarını görmeyeyim, etkilenmeyeyim diye çünkü bize öyle öğretmişti öğretmenimiz; demişti ki: “Adına bakarsın işte Devrim’dir, Kürşat’tır, onun adından etkilenirsin. İşte Şehmuz’dur, sen Diyarbakırlısındır ya da memleketin yerel bir ismidir, çok sevdiğin kardeşinin ismidir, onun adını koymuşlardır, onu kaybetmişsindir, ona fazla not verirsin, bunlara hep hayatımda dikkat etmişimdir. Birincisi bu.

İkincisi: “Avukatı kim?” dediniz. Bakın, ben size tekrar söylüyorum. Ben belgeyi, bu belgeyi bu kürsüden açıklayan kişiyim. Herhâlde siz geçen dönem yoktunuz. Size söyleyeyim. Bakın, ben geçen dönem bu kürsüye çıktım, bir belge açıkladım. Dedim ki: Kenan Evren’in avukatı sizin arkadaşınız.” Sayın milletvekili de geldi bu kürsüye “Evet, ben avukattım, paramı aldım, avukatlığını yaptım.” dedi. Bu belgeyi ben çıkardım. Bu kürsüden bunu ben açıkladım. Bu yalan değil ki. İftira değil. Yani Kenan Evren’in avukatlığını… Bakın, burada avukat arkadaşlarım var benim partimde.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Ya savunma hakkı yok mu adamın? Ne biçim konuşuyorsun?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu ülkede 650 bin kişiyi işkenceden geçirdi 12 Eylül generalleri. İşkence yapıldı, tırnakları söküldü, insanlar öldü, o darbeyi yapan Kenan Evren’di, bizi darbecilikle suçlayacaksın, sonra senin arkadaşın Kenan Evren’in avukatlığını yapacak, biz darbeci olacağız, sen özgürlükçü olacaksın. Olur mu böyle bir şey! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Olur mu böyle bir şey! Olur mu böyle bir şey!

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlarım, bir diğeri 80’de hiçbiriniz içeri alınmadınız ki siz. Bir de şöyle dediniz: “70 darbesi de…” 70’teki darbe değildi bir kere. O darbe değildi. O muhtıraydı.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Nasıl darbe değil!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlarım, bu zeytinyağı gibi üste çıkmaktır işte. Darbelerde bizim partimiz kapatılmış, Cumhuriyet Halk Partisi kapatılmış, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı zorunlu ikamete gönderilmiş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Devamla) - ...mallarına el konulmuş; siz gelmişsiniz, Kenan Evren’in avukatlığını yapmışsınız. Konuşacak hiçbir şeyiniz yok sizin. (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sayın Başkan, bir şey açıklayayım.

III.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (Devam)

BAŞKAN – Şahıslar adına son söz Hatay Milletvekili Sayın Adem Yeşildal, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADEM YEŞİLDAL (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 88 sıra sayılı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Sayın Maliye Bakanımıza duble yollarla ilgili bir soru yöneltildi, onu cevaplama imkânları olmadı süre yetersizliğinden. Ben bir istatistiği sizlerle paylaşmak istiyorum: AK PARTİ öncesinde Türkiye Cumhuriyeti’nde tam elli yedi tane hükûmet görev aldı bildiğiniz gibi. Yetmiş dokuz yılda 6.101 kilometre duble yol yapılmıştı. AK PARTİ İktidarında dokuz yılda tamı tamına bunun üzerine 15.126 kilometre duble yol yapılmıştır. Bilgilerinize sunarım.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Yeni şeyler anlatın, yeni şeyler, bunları 50 defa tekrarladınız!

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – Bunları milletimiz gayet iyi biliyor.

2012 yılı bütçe görüşmeleri küresel krizin etkilerinin devam ettiği, başta Yunanistan, İtalya ve İspanya olmak üzere neredeyse tüm Avrupa ülkelerinin derinden etkilendiği bir dönemde gerçekleşmektedir. Bu kriz dünyada ve Avrupa’da o kadar derinleşmiştir ki ekonomik kriz siyasal krizlere dönüşmüş ve hatta euro bölgesinin geleceği tartışmaya açılmış ve bu birliğin dağılabileceği konuşulmaya başlanmıştır. Türkiye bu süreci… Dünyayı sarmalayan bu kriz döneminde Türkiye, ekonomisini sağlam zeminlere oturtarak, popülist politikalardan kaçınarak, bütçe disiplininden asla taviz vermeyerek, akılcı ve etkin politikalarla hem bu krizden en az etkiyle çıkmış hem de bu krizi bir fırsata çevirmiş, bu dönemi de tam bir kalkınma dönemi hâlinde tarihe not ettirmiştir. Bu tespit bizim tespitimiz değildir, uluslararası finans kuruluşlarının ve bu ekonomik darboğazda olan birlik ve ülkelerin tespitidir. Almış olduğu ekonomik tedbirler sayesinde Türkiye dünyanın gıptayla baktığı bir ülke hâline gelmiş ve son verilere göre büyümede dünya 1’incisi hâline gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, 2012 yılı bütçesi ve geçmiş bütçelerimiz dikkatle incelendiğinde, kamu yatırımlarının her seferinde katlanarak artırıldığı ve rekor üzerine rekorlar kırıldığı, özel sektörün önünün açıldığı, çalışanın hiçbir şekilde enflasyona ezdirilmediği, esnafın ve çiftçinin sürekli desteklendiği, eğitimde, sağlıkta, dış politikada, sosyal politikalarda, altyapı-üstyapı yatırımlarında, ekonomide, adalette ve her alanda 2002 Türkiye’sine göre fersah fersah mesafe almış bir Türkiye olduğu görülecektir. Bu başarı AK PARTİ’nin milletiyle omuz omuza vererek yakalamış olduğu bir başarı öyküsüdür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kürsünün ne anlama geldiğini, millî iradenin tecelli ettiği bu çatı altında bulunmanın ne gibi mesuliyetler getirdiğini bilen bir milletvekiliyim. Peşinen şunu ifade etmek isterim: Kürsü serbestisine ve başta muhalefet partileri olmak üzere herkesin eleştiri hakkına yürekten inanmaktayım. Bununla birlikte, eleştiri hakkının kötüye kullanılmamasının da gerekliliğini ifade etmek durumundayım. Konu derinlemesine irdelenmeden, konunun uzmanlarıyla konuşulmadan ve içeriği doldurulmadan eleştiriler yapılmaktadır. “AK PARTİ yapmışsa kesin yanlıştır ve karşı çıkmak gerekmektedir.” gibi toptan retçi bir zihniyet, açık ve net ifade ediyorum, seçmen tarafından da teveccüh edilmeyen bir tarzdır, net olarak ifade ediyorum.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Siz hata yapar mısınız?

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – Allah aşkına, şimdi size soruyorum: İktidarda olan AK PARTİ eğer milletin dertlerine, sıkıntılarına çözüm olamamışsa… Kurulduğu günden bugüne kadar girdiği her seçimde açık ara birinci olmaktadır, milletin teveccühüyle bu noktaya gelmektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türk siyasi tarihinde, değerli dostlar, bildiğiniz gibi, AK PARTİ’miz, ilk defa, girmiş olduğu üç milletvekili seçiminde de, ilk defa, oy oranını artırarak tek başına iktidara gelmiştir. İki tane referandum yapıldı bu ülkede, milletimizden AK PARTİ geçer notu almıştır. İki yerel seçimde de açık ara birinci olmuştur. Bunlar sizin için bir şeyler ifade etmiyor mu?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bunları hep dinledik biz. Bir cümle ekler misiniz?

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) - Son kamuoyu yoklamalarına gelince: Bakın 12 Haziran seçimlerinden… Ekliyorum…

BAŞKAN – Sayın Işık, rica ediyorum. Sayın Işık…

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – 12 Haziran seçimlerinden bugüne değerli dostlar…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bir cümle ekler misiniz?

BAŞKAN – Yapmayın ya.

E ne yapalım canım?

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – Son altı ayda kamuoyu yoklamaları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yeşildal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Portföy C sistemi içerisinde bulunan Turhal Şeker Fabrikaları gibi fabrikalar özelleşme kapsamında satılıyor. Halk bu satışa karşıdır. Ancak satış onaylanırsa fabrikanın çalışması için satış protokolünde bir hüküm koyacak mısınız? Yoksa Tokat Sigara Fabrikasının kapanması gibi Turhal Şeker Fabrikası da satıştan bir müddet sonra kapanacak mıdır?

İkinci sorum olarak: Fransa’da soykırımla ilgili meclislerinden karar çıkartıyorlar. Milletimiz tarihin hiçbir döneminde katliam, soykırım yapmamıştır. Bulunduğu her yerde insani değerlere saygılı olmuştur. Aldıkları kararı şiddetle kınıyorum. Siz Hükûmet olarak bununla ilgili neler yapacaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bildiğiniz gibi, her türlü vergisini ödedikleri hâlde kahvecilerimiz KOSGEB kredilerinden yararlandırılmamaktadır, kahveci esnafı. Bunların kodu olmadığı için, kodları bulunmadığı için bu krediden yararlanamıyorlar. Bu sorunu çözerseniz minnettar olacaklar. Özetle bunu dile getirmek istedim.

İkincisi: 14.12.2011 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’yla Van deprem bölgesinde çalışanlara ve ayrıca deprem nedeniyle hayvanı zarar görenlere bazı ilave haklar getirilmiştir ancak aynı durumdaki Simav depreminden zarar görenlere bu haklar getirilmemiştir. Aynı kapsama bunu alabilir miyiz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, öncelikle burada cevap hakkı olmayan bir belediye başkanını suçlamanın üzüntüsünü yaşıyorum. Bu nedenle 1998 yılında Devrek’te önemli derecede büyük hasar olan sel olayında Devrek’i yeniden inşa eden belediye başkanının önünde saygıyla eğiliyorum bir kere ve çok küçük bir borçla devretmiştir. Acaba şimdiki borç ne kadardır? Bir kere bunu soruyorum.

İki: Sayın Bakanım, il özel idarelerine verdiğiniz paylarda haksızlık vardır. Örneğin, İstanbul iline veriyorsunuz, en yüksek nüfusa sahip Bağcılar, belki verdiğiniz paranın hizmet olarak yüzde 1’ini alamıyor. Ayrıca, örneğin, Silivri, Çatalca ilçelerimizin çok geniş arazileri var, çok geniş hizmet yapmak zorundadır ama burada bir haksızlık vardır. Bu, şu anda uygulanan kat sayı hizmete yönelik değildir. En yüksek nüfusa sahip Bağcılar en düşük hizmeti almaktadır, bir de Çatalca ve Silivri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yılbaşından önce çek mağdurlarına bir müjdeniz olacak mı?

İkinci sorum: Japon Yeni ile kredi kullananlar, Hükûmetinizin çıkardığı bir kanun nedeniyle mağdur olmuşlardır. Bunların mağduriyetini gidermeyi düşünüyor musunuz?

Üçüncü sorum: Başta inşaat sektörü olmak üzere, geçici işlerde çalışan veya çeşitli sebeplerle işine ara veren SSK’lılar yeteri kadar prim ödeyemedikleri için emekli olamamaktadırlar. Bunların mağduriyetlerini gidermek için bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akova…

AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Balıkesir’in turizm açısından en önemli bölgesi olan Burhaniye, Ören, Ayvalık, Akçay, Altınoluk, Zeytinli, Altınova, Küçükköy, Sarımsaklı, Güre’nin de içinde yer aldığı Körfez bölgemizin normal kışlık nüfusu 250 bin civarında olup turizm sezonu canlandığında yazlık nüfusu 5-6 katına çıkmaktadır. Ulaşımı sağlayan Balıkesir Körfez yolu çok bozuk olup uzun zamandır bitirilmesi sabırla beklenmektedir. Balıkesir Körfez yolunun ne zaman bitirilmesi düşünülmektedir, ne zaman bitirilmesi planlanmaktadır?

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 120’nci maddesine göre dava açılırken yargılama harç, bilirkişi, tanık, keşif ücretleri peşin yatırılmaktadır, aksi hâlde dava reddedilmektedir. Ancak bankalar ve yabancı şirketler, varlık şirketleri, Bankacılık Kanunu’nun 132’nci maddesine göre muaf tutulmuştur. Bu, eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmez mi?

BAŞKAN – Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, geçtiğimiz gün, açılımdan sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay’ın bir açıklaması oldu, basına da düştü: “Habur’u şimdi savunuyorum, devamı da gelecek.” dedi. Bunu ben okuyunca şöyle bir şey anladım: Yine bu teröristler dağdan gelecekler Habur’a, hâkim ve savcıları bizler helikopterle oraya götüreceğiz, işte bu teröristler “Biz pişman değiliz.” diyecekler ama kendileriyle ilgili herhangi bir işlem yapılmayacak, tutuklanmayacaklar, serbest bırakılacaklar, böyle bir şey anladım. Yanlış mı anladım acaba? Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Müsaade ederseniz birinci sorudan başlayacağım. Turhal’daki şeker fabrikası Portföy C’de. Bu şeker fabrikasının 320 bin tonluk bir kotası var. Özelleştirmede beş yıl boyunca üretimin devamı için bir şart olacak, bu şartın bir teminatı olarak da yatırımcıdan ilave bir teminat alınacak. Burada arkadaşların bana verdiği bilgiye göre ilave teminat 75 milyon dolar civarında bir rakam. Yani, ben bütün Portföy C için mi, yoksa sadece bunun için mi bilmiyorum ama bana söylenen rakam bu.

Özetle, arkadaşlar, dün de söyledim bugün de söyledim, şeker fabrikalarının gerçekten daha etkin, verimli kullanılması için bu karar zamanında verilmiş. Bakın -yani geçmişe dönmek için söylemiyorum- aslında birçok özelleştirme için yıllar önce, 90’lı yıllarda, 2000’li yılların başında bu kararlar verilmiş, biz gelmişiz uygulamışız, uyguluyoruz. O günkü hükûmetler de bunu doğru bulmuşlar, biz de doğru buluyoruz. Mesele bunu doğru yapmak, mesele bu üretimi devam ettirmek, mesele Türkiye'nin dünya standartlarında şeker üretimi, yani verimli bir şekilde, maliyeti düşük bir şekilde vatandaşımıza şeker vermesi, hatta ihracat yapmasıdır. Şimdi derdimiz bu, inşallah, o çerçevede yapılacak.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben de Fransa’nın tutumunu şiddetle kınıyorum. Yani, vatandaşımız bu konuda çok hassastır, vatandaşımız ne yapacağını bilir. Geçen gün bana soruldu, ben dedim ki: Hükûmet olarak biz bir şeye önayak olamayız çünkü uluslararası kurallar var ama vatandaşımız hassasiyetlere sahiptir. Fransa, ben inanıyorum ki ileride bütün bu kararları geri alacak, ben buna inanıyorum çünkü Türkiye'nin ekonomisi güçlendikçe, kendi birlik ve beraberliğini korudukça, Türkiye güçlendikçe... Siz göreceksiniz, yani Fransa gibi ülkelerin zamanı geçti. Yani Avrupa artık ihtiyar, bunlar zemin kaybediyorlar. Zemin kazanan kim? Türkiye, Rusya, Hindistan, Çin. Dünya çok hızlı değişiyor. Gün gelecek bunlar pişman olacaklar ve o meclislerinden bu kararları belki geri almak zorunda kalacaklar. Ben buna inanıyorum ama yeter ki bir olalım, beraber olalım, başarılı olalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Işık, bu kahveci esnafımızın KOSGEB kredisinden yararlanamaması hususunu, yani daha doğrusu bu hususu, yararlanamamasının düzeltilmesi hususunu ilgili bakanımıza ileteyim. Benim alanım değil.

Değerli arkadaşlar, Van depreminde birtakım tabii ki yardım kampanyaları yapıldı, memurlara yönelik bir adım attık. Aslında Simav depreminde de bana bu konu iletilseydi, samimi olarak söylüyorum, aynı şeyi yine yapardım. Dolayısıyla...

ALİM IŞIK (Kütahya) – Meclis açıldığından beri bunu söylüyorum Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, bakalım...

Değerli arkadaşlar, bana yeni söylüyorsunuz, bu soru-cevap kısmında söylüyorsunuz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayır, daha önce çok duyurdum.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, bir de tabii ki bakın, Simav’da farklı olarak... Şunu da söyleyeyim bakın, belediyelere biz yardım yaptık. Ben, oradaki Valimize, hatta sınıf arkadaşım benim, dedim ki: Git, lütfen bak, nerede ne zarar varsa bana bildir. Ben o zararları karşılayayım. Ve nitekim de belediyelerimize bu anlamda yardımcı da olduk. Devlet olarak da birçok katkıda bulunmuşuz, yaraları sarmışız. Ha, oradaki çalışanlarımıza bir ek ödeme konusu gündemde. Ben, onu da, çalıştırayım arkadaşları, gerekirse onu da yaparız.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Çok iyi olur.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Yani burada, lütfen, şöyle, Van’da şöyle oldu, Hükûmet şöyle bir tavır içerisine girdi; Simav’da şöyle oldu, Hükûmet... Böyle bir şey yok. Yani o konuda yanlış bir anlaşılma olmasın.

Şimdi, ben Devrek Belediyesinin şu andaki borcunu ezberden bilmiyorum. Dolayısıyla arkadaşlar bulurlarsa sizinle paylaşayım. İl özel idarelerinin paylarının haksız dağıtıldığını söylüyorsunuz. Şimdi, değerli arkadaşlar…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan ben söylüyorum: 2 milyon, 3 milyona devredildi.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bravo, tebrik ediyorum.

Şimdi, şöyle bir şey arkadaşlar, bakın il özel idarelerinin paylarının nasıl dağıtılacağı kanunla belirlenmiş. Bu kanun Meclisimiz tarafından kabul edilmiş. Yani Maliye Bakanı olarak ben sadece aracıyım. Ha, bunu düzeltelim diyorsanız, daha iyi yapalım, mesela yaz-kış nüfusu değişen yerler var, bir sürü sorun var, büyükşehirler var, şunlar, bunlar var ve bunlar Meclise geldiği zaman tartışalım, daha düzgün…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın İbrahim Korkmaz burada mı?

Şimdi, Sayın Korkmaz, demin yaptığınız konuşma esnasında Sayın Merve Kavakçı’dan bahsederken Sayın Tanal size laf atmış “Amerikan vatandaşı, Amerikan vatandaşı.” diyerek. Siz de ona “Sizin içinizde de en az 40 tane vardır.” diye bir cümle sarf etmişsiniz. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin içinde yer alabilmek için bir başka ülkenin vatandaşı olma hakkı yok biliyorsunuz, sadece Türk vatandaşı olma şartı var. (Gürültüler) Bir saniye, dolayısıyla bu sözünüzü düzeltirseniz ben 9’uncu maddeyi… Oradan söyleyin, kayıtlara geçecek.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Düzce Milletvekili İbrahim Korkmaz’ın, “İçinizde 40 tane Amerikan vatandaşı vardır.” şeklindeki ifadesini hakaret manasında söylemediğine ve sözünü geri aldığına ilişkin açıklaması

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sayın Başkanım, benim kastettiğim şey…

(CHP sıralarından “Duyamıyoruz” sesleri)

BAŞKAN – Peki, açacağım.

Sayın Korkmaz oturun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – “İçinizde 40 tane Amerikan vatandaşı vardır.” “İçinizde 40 tane Amerikan vatandaşı var.” diyor.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Adam özür dilerken hakaret ediyor ya. Böyle bir şey mi olur? Özür dilerken hakaret ediyor.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Keskin şu anda açıyorum.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Başkanım, özür dilerken hakaret ediyor, CHP zihniyetinden bahsediyor. Bu nasıl bir özür dileme?

BAŞKAN – Sayın Keskin, şu anda, ben duyamadığım için açtım.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Yani aklını kiraya veren beyinsizler, CHP zihniyeti diye bir cümle var burada, hepimize suçlama var.

AHMET YENİ (Samsun) – Sen de hakaret ediyorsun.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Ederim tabii o ederse.

AHMET YENİ (Samsun) – Edemezsin! Sen nasıl edeceksin!

ADNAN KESKİN (Denizli) – Ederim o ederse.

AHMET YENİ (Samsun) – Et bakayım!

ADNAN KESKİN (Denizli) – Ederim.

BAŞKAN – Sayın Keskin, daha ne dediğini…

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp, ayıp! Tecrübeli milletvekilisin!

ADNAN KESKİN (Denizli) – Saygısızlık yapma! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Keskin… Sayın Keskin…

ADNAN KESKİN (Denizli) – “Cumhuriyet Halk Partisi zihniyeti” diyor…

BAŞKAN – Sayın Keskin, ben Sayın Korkmaz’ın söylediklerini işitemediğim için, şimdi mikrofonunu açtım…

ADNAN KESKİN (Denizli) – Ben işitiyorum Sayın Başkan, “CHP zihniyeti” diyor… Bir hakaret yaptı, bir daha hakaret ediyor.

BAŞKAN – Tamam da şimdi…

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Sayın Başkan “Aklını kiraya veren beyinsizler” ifadesi bu arkadaşlara ait, hangisi hakarettir, düzeltmeyi ve özür dilemeyi de kendisi yapsın!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Arkadaşlar, hep beraber dava ederiz. Kim beyinsiz anlaşılır o zaman!

BAŞKAN – Ben, Sayın Korkmaz’ın…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın İnce…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın İdare Amiri AK PARTİ Grubuna dönerek, bir arkadaşımızın yaptığı amacını aşan bir konuşmayı “Aklını kiraya veren beyinsizler” diye ifade ediyor. Lütfen sözünü geri alsın!

BAŞKAN – Mesela onu da duymadım, şimdi ikisine birden söz vereceğim.

ADNAN KESKİN (Denizli) – O alsın, ben alırım geriye!

BAŞKAN – Bugün nasıl bir şey var milletvekili arkadaşlarımızda, kimse kimseyi dinlemiyor, üstüne üstlük beni de dinlemiyorsunuz! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ben duymuyorum.

Şimdi, Sayın Korkmaz, rica ediyorum sizden, bu “40 Amerikan Vatandaşı Cumhuriyet Halk Partisinin içinde var.” sözünüzü düzeltin.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sayın Başkanım, öncelikle şunu söylemek istiyorum. İkinci bir ülke vatandaşı olmak ne zamandan beri hakaret meselesi oldu, ben onu anlayabilmiş değilim doğrusu.

BAŞKAN – Hayır, hayır, Meclis grubunda olamaz. Şimdi, lütfen düzeltin.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bir kere bu sözü ben hakaret manasında söylemedim, oradaki laf atan arkadaş bunu hakaret olarak kendisi algılıyor ve bu şekilde bir şey söyledi. Ben hiçbir şekilde bunu hakaret manasında söylemiş değilim, birincisi.

İkincisi, ben Cumhuriyet Halk Partisi veya o dönemin CHP zihniyeti içerisinde, o zihniyetteki insanlar içerisinde Amerikan vatandaşı olabilir diye, o manada söyledim ben bu lafı, ama arkadaşlar bunu eğer hakaret olarak algılıyorlarsa, ben sözümü geri alıyorum, ama bu bir hakaret değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tamam.

Sayın Keskin, sizinkini de açıyorum.

4.- Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in, “Aklını kiraya veren beyinsizler.” şeklindeki ifadesinden dolayı özür dilediğine ilişkin açıklaması

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Başkan, ben hakaret etmedim. Ben hakaret etmedim. Ben sadece arkadaşımız “CHP zihniyeti” deyince, yani bir cümle söyledim, ben de özür dilerim kendisinden.

BAŞKAN – Tamam, halloldu, tamamdır.

Teşekkür ederim her ikinize de.

Şimdi, daha evvel…

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Sayın Başkan, siz de Meclisteydiniz. Merve Kavakcı ikinci vatandaşlığı olduğu için değil, baş örtüsü olduğu için bu Meclisten atıldı. Bunun düzeltilmesini istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Merve Kavakcı’nın atılıp atılmamasıyla ilgili değil konu. Sadece bir arkadaşın Sayın Korkmaz’a laf atması neticesinde onun ona verdiği cevapla alakalı bir konu.

Şimdi, Allah rızası için siz de germeyin ekstradan.

Sayın Keskin de söyledi, o da söyledi.

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Doğruyu öğrenmeye çalışıyoruz.

BAŞKAN – Konu o konuyla alakalı değildi. Sayın Korkmaz’ın Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili sözlerine zaten Grup Başkan Vekili Sayın Muharrem İnce cevap verdi. Dolayısıyla, şimdi “40 kişi” yi de düzelttikten sonra, mümkünse şu 9’uncu maddeyi, arzu ederseniz, izin verirseniz, müsaitseniz, okutayım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

III.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (Devam)

BAŞKAN - 9’uncu maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 9- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde hakkında söz talebi yoktur.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bu arada, sayın milletvekilleri, tutanak tutan arkadaşların bile kafasını karıştırdınız bugün.

Sayın milletvekilleri, böylece 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddeleri kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylama yarınki birleşimde son konuşmalardan sonra yapılacaktır.

Programa göre bütçenin tümü üzerindeki son konuşmaları ve 2012 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın açık oylamalarını yapmak için 21 Aralık 2011 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere Birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı geceler diliyorum hepinize.

Kapanma Saati: 23.18