DÖNEM:
24 CİLT:
9 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
42’nci Birleşim
19 Aralık 2011 Pazartesi
(TBMM Tutanak Müdürlüğü
tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.
Sayısı: 87)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88)
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, Deprem Yönetmeliği’ne aykırı yapılanmanın Van ve Erciş’te
meydana gelen depremlerde önemli hasarlara neden olduğuna ilişkin açıklaması
2.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, Türk Harb-İş Sendikasının açtığı “Gelir ve vergi dağılımında
adalet istiyoruz” kampanyasına Maliye Bakanının dikkatini çekmek istediğine
ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, konuşması sırasında kullandığı cümlenin amacını aşan bir cümle
olmadığına ilişkin açıklaması
4.- Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, yaptığı bir açıklamayı İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın
yanlış yorumladığına ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli işler
1.- Görüşmeleri izlemek
üzere Genel Kurulu teşrif eden Seyşeller Ulusal Meclisi Başkanı Doktor Patrick
Herminie’ye Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Bursa Milletvekili
Aykan Erdemir’in, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, Adana Milletvekili Ümit Özgümüş’ün, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
7.- Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan’ın, Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
8.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
9.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
10.- Mardin Milletvekili
Ahmet Türk’ün, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
11.- Adana Milletvekili
Ümit Özgümüş’ün, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
12.- Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, Adana Milletvekili Ümit Özgümüş’ün, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
13.- Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan’ın, Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
14.- Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, şahsına ve partisine
sataşması nedeniyle konuşması
15.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı’nın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Tokat Milletvekili
Orhan Düzgün’ün, Polonya’da yakalanan firari sanıklara ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/553)
2.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Bursa ve ilçelerinde yapılması planlanan hastanelere ve
sağlık hizmetlerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/659)
3.- Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın, Madımak davası hükümlülerinden birinin yurt dışında
yakalanmasına ve ülkemize iade edilmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Sadullah Ergin’in cevabı (7/710)
4.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Tam Gün Çalışma Yasası’na ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı (7/756)
5.- Yozgat Milletvekili
Sadir Durmaz’ın, Yozgat-Sorgun’a yeni bir devlet hastanesi yapılıp
yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/816)
6.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, Adana’da Schengen vizesi veren büronun açılıp açılmayacağına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/1023)
7.- Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmak’ın, Van depreminde yıkılan ve hasar gören binalara ve meydana gelen
zararın sorumlularına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/1035)
8.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcan’ın, TRT’nin Cumhuriyet Bayramı ile ilgili yayınlarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/1102)
9.- Yozgat Milletvekili
Sadir Durmaz’ın, Yozgat’ın bazı ilçelerinde kapatılarak sağlık ocağına
dönüştürülen entegre ilçe hastanelere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı (7/1134)
10.- İstanbul Milletvekili
Celal Dinçer’in, Tuzla’nın hastane ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı (7/1135)
11.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, kurumlardan ve bakanlıklardan TRT’ye geçen
personele ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/1171)
12.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, kayıtlı işsizlere ve İşsizlik Sigortası Fonu’na ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/1221)
13.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, Çevre ve Şehircilik Bakanının yaptığı bir açıklamaya ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı
(7/1289)
14.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, İşsizlik Sigortası Fonu’na ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/1313)
15.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, 666 sayılı KHK ile bazı memurların mağdur olduğu iddiasına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı
(7/1314)
16.- Ankara Milletvekili
Mustafa Erdem’in, dizilerde gayrimeşru çocuk olgusunun meşrulaştırılmasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
(7/1373)
17.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da bazı kamu binalarının depreme dayanıklı hâle
getirilmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın
cevabı (7/1388)
18.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlı’nın, Adana RTÜK Bölge Temsilciliğinin tasfiye edilmesine ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/1547)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak beş oturum yaptı.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/470) (S.
Sayısı: 87) ve 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/278,
3/538) (S. Sayısı: 88) görüşmelerine devam edilerek, 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı 24’üncü maddesine kadar kabul edildi.
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim
Binici’nin grubuna,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel’in partisine,
İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit, İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel’in partisine,
Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten, Muş Milletvekili Sırrı
Sakık’ın şahsına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın
şahsına,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın grubuna,
Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat, Muş Milletvekili Sırrı
Sakık’ın partisine,
Sataşmaları nedeniyle konuşma yaptılar.
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Anayasa değişikliği çalışmalarında
Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu ve yüzde 10’luk barajın kaldırılması
konusunda gruplarınca hazırlanan taslağa,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, “Kürt halkı”, “Kürt coğrafyası”
tabirlerinin hukuken yanlış olduğuna, millî kimliğimizin “Türk milleti”,
devletimizin adının “Türkiye Cumhuriyeti devleti” olduğuna,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Anayasa’nın “Milletin
temsili” başlıklı 80’inci maddesinde belirtilen “Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti
temsil ederler.” hükmüne,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, 17/12/2011 tarihli 40’ıncı
Birleşimdeki bir konuşması sırasında muhalefet sıralarından yapılan
müdahalelere cevap verirken söylediği sözlerin kendisine yakışmadığına,
İzmir Milletvekili Oktay Vural, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın 17/12/2011 tarihli 40’ıncı Birleşimde yer alan beyanını
düzeltmesinden memnuniyet duyduğuna,
İlişkin açıklamada bulundular.
Genel Kurulun 19 Aralık 2011 Pazartesi ve 20 Aralık 2011 Salı
günkü birleşimlerinin saat 13.00’te başlamasına ve 19 Aralık 2011 Pazartesi
günkü birleşimde 2012 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 30’uncu
maddesinin oylamasının tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Alınan karar gereğince 19 Aralık 2011 Pazartesi günü saat 13.00’te
toplanmak üzere birleşime 20.41’de son verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Muhammet Rıza YALÇINKAYA Mine
LÖK BEYAZ
Bartın Diyarbakır
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.-
GELEN KâĞITLAR
No: 50
19 Aralık 2011 Pazartesi
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, tutuklu ve hükümlülerin sorunlarına ilişkin Adalet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/679) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
2.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, öğretim elemanlarının özlük haklarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/680) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
3.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, öğretim elemanları arasındaki maaş farkına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/681) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/12/2011)
4.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, özür grubu atamalarına ve bir iddiaya ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/682) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
5.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, kadın koruma evlerine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/683) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
6.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, Adana’da kopan uzvun dikiminin yapılamamasından kaynaklanan
mağduriyete ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/684) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/12/2011)
7.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, Adana ve ilçelerinde 2002’den itibaren kapanan iş yerlerine ve
işsizliğe ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından sözlü soru önergesi
(6/685) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
8.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, Kars’ta hayvancılıkla uğraşan köylülerin saman ve kuru ot
sorununa ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/686) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/12/2011)
9.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, SSK ve Bağ-Kur prim borçlularına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/687) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
10.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça’nın, Erdek Körfezi ve Edincik çevresinde kurulan enerji üretim
tesislerinin su kaynaklarına etkisine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından
sözlü soru önergesi (6/688) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
11.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören’in, Çeçenistan’da faaliyet gösteren firmaların yaşadıkları sorunlara
ve işçilerin mağduriyetine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/689)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, eczacıların ve hastaların ilaç fiyatlarındaki iskonto oranının
farklı uygulanmasından kaynaklanan mağduriyetine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1904) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
2.- Bursa Milletvekili Sena
Kaleli’nin, siber suçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1905)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
3.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, Adana’ya yapılan kamu yatırımlarında azalma olduğu iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1906) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/12/2011)
4.- İstanbul Milletvekili
Ayşe Eser Danışoğlu’nun, İnsan Hakları Danışma Kurulunun 2004 yılından itibaren
toplanmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1907) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10/12/2011)
5.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, Antalya’daki misafirhanelerde konaklayan depremzedelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1908) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
6.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, 2009-2011 yıllarında Zonguldak’ın genel bütçeden aldığı
paya ve yaptığı katkıya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1909) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/12/2011)
7.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, başta Zonguldak’ta olmak üzere ülke genelindeki esnaf ve
sanatkârların sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1910)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
8.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, TÜBİTAK Bilim Kuruluna yapılan atamalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1911) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
9.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcan’ın, Cumhurbaşkanının görev süresine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1912) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
10.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı’nın, Bingöl’de güçlendirilmesi gereken kamu binalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1913) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
11.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören’in, Van’dan deprem nedeniyle göç edenlerin sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1914) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
12.- İstanbul Milletvekili
Ali Özgündüz’ün, memurların toplu sözleşme hakkının uygulanması ile ilgili bir
açıklamasına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru
önergesi (7/1915) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
13.- Tekirdağ Milletvekili
Bülent Belen’in, 2011 yılı hac ve umre kontenjanına ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/1916) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/12/2011)
14.- Ankara Milletvekili
Bülent Kuşoğlu’nun, IMF gözden geçirme raporlarının yayınlanmamasına ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/1917) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/12/2011)
15.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, tutuklu öğrencilerin sayısı, tutukluluk süreleri ve
tutukluluk gerekçeleri ile eğitim haklarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1918) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
16.- Ankara Milletvekili
Sinan Aydın Aygün’ün, Cumhurbaşkanının görev süresine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1919) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2011)
17.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan’ın, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevindeki
koğuşların kapasitesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1920)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/12/2011)
18.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören’in, Turgutlu Organize Sanayi Bölgesiyle ilgili bazı iddialara
ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/1921)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
19.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, şiddete maruz kalanlara psikolojik destek hizmeti
verilmesine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1922) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
20.- İzmir Milletvekili
Oğuz Oyan’ın, ABD tarafından Pakistan’da yapılan operasyonda Türk
vatandaşlarının da hayatını kaybettiği iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1923) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
21.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü’nün, cinsel istismara uğrayanların sol koluna damga vurulmasına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1924) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/12/2011)
22.- Ankara Milletvekili
Sinan Aydın Aygün’ün, çalışmaya başlayan emeklilerin yeniden emekli
olduklarında maaşlarının düştüğü iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1925) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
23.- İzmir Milletvekili
Mustafa Moroğlu’nun, bir iş yerinde bazı işçilerin sendikaya üye oldukları
gerekçesiyle işten atıldığı iddialarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1926) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
24.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü’nün, Çorlu’da yapılması planlanan Katı Atık Bertaraf Tesisinin
çevreye ve insan sağlığına verebileceği zararlara ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1927) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
25.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, Adana ili ve ilçelerinde yürütülen proje ve yatırımlara ilişkin
Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1928) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/12/2011)
26.- Ankara Milletvekili
İzzet Çetin’in, Ankara’da hava kirliliğinin önlenmesine yönelik çalışmalara
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1929)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
27.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç Santrali ile ilgili ÇED çalışmalarına
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1930)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
28.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, yapı denetim ile ilgili yasal mevzuata ve yapı denetimi
kuruluşlarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1931) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
29.- Bursa Milletvekili
İlhan Demiröz’ün, Gemlik Limanı’nda kimyasal maddeler için depolama alanları ve
ilave rıhtım yapılmasının çevreye etkilerine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1932) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
30.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, elektrik faturalarına yansıtılan kayıp-kaçak
bedeline ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1933) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2011)
31.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünün
kapatılmasıyla ilgili sorunlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1934) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
32.- Ankara Milletvekili
Sinan Aydın Aygün’ün, elektrik faturalarına yansıtılan bazı bedellere ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1935) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/12/2011)
33.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç Santrali için alınan izinlere ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1936) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/12/2011)
34.- İstanbul Milletvekili
Emre Köprülü’nün, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununa göre yenilenebilir
enerji kaynaklarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1937) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
35.- Bursa Milletvekili
Turhan Tayan’ın, zeytin üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1938) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/12/2011)
36.- Tekirdağ Milletvekili
Bülent Belen’in, usulsüz bir işlem yapıldığı iddiasına ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1939) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/12/2011)
37.- Denizli Milletvekili
Adnan Keskin’in, pamuk üreticilerinin sorunlarına ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1940) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/12/2011)
38.- Niğde Milletvekili
Doğan Şafak’ın, Niğde Patates Araştırma Enstitüsü ile ilgili bazı iddialara ve
patates ihracatını artırmaya yönelik çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1941) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/12/2011)
39.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, hastalık tehlikesi taşıyan ithal hayvanlara ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1942) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/12/2011)
40.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Ankara’da hava kirliliğini önlemek için yapılan çalışmalara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1943) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/12/2011)
41.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun, bir belediye başkanı hakkındaki yargı kararının uygulanmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1944) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/12/2011)
42.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, Eskişehir’de bulunan kilise ve sinagoglara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1945) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
43.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, kadın sivil toplum örgütlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1946) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
44.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan GİH sınıfındaki personele
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1947) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/12/2011)
45.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Emniyet Genel Müdürlüğü internet sayfasında yer
alan suç istatistiklerinin kaldırılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1948) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2011)
46.- İzmir Milletvekili
Birgül Ayman Güler’in, bir gazetenin Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde yaygın
olarak bulundurulduğu iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1949) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2011)
47.- İzmir Milletvekili
Birgül Ayman Güler’in, İzmir-Karabağlar Polis Karakolunda bir kadına şiddet
uygulanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1950)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2011)
48.- Bursa Milletvekili
Sena Kaleli’nin, belediyelerin cadde ve sokakları ücretli otopark olarak
kullanmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1951)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
49.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka’nın, polislik sınavını yedekten kazanan adayların askerlik
hizmetinden kaynaklanan sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1952) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
50.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, İzmir-Karabağlar Polis Karakolunda bir kadına şiddet
uygulanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1953)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
51.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören’in, Manisa’daki trafik kazalarının önlenmesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1954) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
52.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç Santrali inşası için yapılan başvurulara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1955) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/12/2011)
53.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, İzmir-Karabağlar Polis Karakolunda bir kadına şiddet
uygulanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1956)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
54.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça’nın, Bandırma Paşabayırı Kültür Merkezi inşaatına ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1957) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/12/2011)
55.- Erzurum Milletvekili
Oktay Öztürk’ün, Erzurum’un kış turizmi potansiyeline ve yapılan çalışmalara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1958) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/12/2011)
56.- Bursa Milletvekili
İlhan Demiröz’ün, Bakanlıktaki bazı kadroların uzman kadrosunda
birleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1959)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
57.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Şeker Kurumu tarafından Kütahya Şeker Fabrikası AŞ’ye verilen
para cezalarına ve şeker üreticilerinin mağduriyetine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1960) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
58.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, özelleştirme kapsamındaki KİT’lere atanan yönetim ve denetim
kurulu üyelerinin gelir vergilerinin kurumlarınca ödenmesi uygulamasına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1961) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
59.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, THY’nin Eskişehir seferlerinin kaldırılmasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1962) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
60.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, Anadolu Üniversitesinde kurulan kentsel gelişim kulübüne
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1963) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/12/2011)
61.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, rehberlik ve araştırma merkezlerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1964) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
62.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, okul dışındaki kulüplerde spor yapan öğrencilerin sorunlarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1965) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/12/2011)
63.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, özürlü çocukların eğitim hizmetlerinden yararlanabilmelerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1966) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/12/2011)
64.- İzmir Milletvekili
Erdal Aksünger’in, İlköğretim Arapça Dersi Öğretim Programına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1967) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/12/2011)
65.- İstanbul Milletvekili
Haluk Eyidoğan’ın, Çanakkale’de meydana gelen deprem sonrasında boşaltılan beş
ilköğretim okuluna ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1968) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
66.- Ankara Milletvekili
Bülent Kuşoğlu’nun, Gazi Üniversitesi Polatlı Yerleşkesinin bütçesine ve
eksikliklerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1969)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
67.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesindeki tadilattan
kaynaklanan sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1970)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
68.- İzmir Milletvekili
Aytun Çıray’ın, Ankara’daki şebeke suyunun kalitesine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1971) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2011)
69.- Tokat Milletvekili
Orhan Düzgün’ün, Başbakanın sağlık durumuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1972) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
70.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, TSK’dan ilişiği kesilenlerden bazılarının
başvurularının kabul edilmediği iddiasına ilişkin Milli Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1973) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
71.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesine ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/1974) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/12/2011)
72.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, Filyos Limanı Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/1975) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/12/2011)
73.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt’un, 2010 yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısında uygunluk bildirimi
verilmeyen bazı merkezi yönetim hesaplarına ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1976) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2011)
74.- İstanbul Milletvekili
O. Oktay Ekşi’nin, yazılı soru önergesine verilen cevabın uygunluğuna ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1977)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2011)
19 Aralık 2011 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayımız
vardır, gündeme geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri,
şimdi programa göre, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (x)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278,
3/538) (S. Sayısı: 88) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde 2012 yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 23’üncü maddesi kabul edilmişti.
Şimdi, 24’üncü maddeyi
okutuyorum:
İşçi istihdamı ve
ödeneklerine ilişkin esaslar
MADDE 24 - (1) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile 5018 sayılı Kanuna ekli (II) sayılı cetvelde
yer alan kamu idareleri, sürekli işçileri ile 4/4/2007 tarihli ve 5620 sayılı
Kanuna göre çalıştıracakları geçici işçileri, bütçelerinin (01.3) ile (02.3)
ekonomik kodlarını içeren tertiplerde yer alan ödenekleri aşmayacak sayı
ve/veya süreyle istihdam edebilirler.
(2) 190 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname kapsamındaki kamu idare, kurum ve kuruluşlarının boş sürekli
işçi kadrolarına, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununun 30 uncu maddesi
uyarınca yükümlü oldukları özürlü ve eski hükümlü işçi atamaları, anılan Kanun
Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin (d) bendi hükmüne göre açıktan atama
iznine bağlı olmaksızın gerçekleştirilir. Bu atamalar izleyen ayın sonuna kadar
Maliye Bakanlığına ve Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.
(3) Toplu iş
sözleşmelerinden doğacak yükümlülükler, ihbar ve kıdem tazminatı ödemeleri,
asgari ücret ve sigorta prim artışı nedeniyle meydana gelecek ödenek noksanlıkları
ile 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanunun 166 ncı maddesi hükümleri
gereğince genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelere
devredilen ihtiyaç fazlası personelin ödemeleri Maliye Bakanlığı bütçesinin "Personel
Giderlerini Karşılama Ödeneği" ile "Yedek Ödenek" tertiplerinde
yer alan ödeneklerden
(x)
87 ve 88 S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 08/12/2011 tarihli 31'inci
Birleşim Tutanağı’na eklidir.
aktarma yapılmak suretiyle
karşılanabilir. Birinci fıkrada belirtilen ekonomik kodlara bu durumlar dışında
(söz konusu ekonomik kodlar arasındaki aktarmalar ile bu kodlar için birimler
arası aktarmalar hariç) hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamayacağı gibi
bütçenin başka tertiplerinden işçi ücreti ve fazla süreli çalışma ve/veya fazla
çalışma ücreti de ödenemez. Bu fıkradaki kısıtlamalar, kendi bütçe
tertiplerinden aktarma yapılması koşuluyla TÜBİTAK için uygulanmaz.
(4) Birinci fıkrada
belirtilen kamu idarelerinin harcama yetkilileri, fazla çalışma için öngörülen
ödeneğe göre iş programlarını yapmak, bu ödeneği aşacak şekilde fazla süreli
çalışma ve/veya fazla çalışma yaptırmamak ve ertesi yıla fazla süreli çalışma
ve/veya fazla çalışmadan dolayı borç bıraktırmamakla yükümlüdürler. Deprem,
yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetler nedeniyle
yürürlüğe konulacak Bakanlar Kurulu kararları uyarınca yaptırılacak fazla
çalışmalar ile fazla çalışma ücret ödemelerine ilişkin ilama bağlı borçlar için
yapılacak aktarmalar hariç fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücret
ödemeleri için hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamaz.
BAŞKAN – 24’üncü madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili İzzet Çetin.
Buyurunuz Sayın Çetin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN
(Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 24’üncü maddesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, iki
haftadan bu yana Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine konuşuyoruz. Neredeyse
çalışmaların sonuna geldik ama iki haftadan bu yana zaman zaman gergin
tartışmalar yaşanmış olsa da bütçenin özü itibarıyla değerlendirildiğinde
bütçenin, ne yazık ki, çalışanlara, emekçilere, dar ve sabit gelirlilere pek
fazla bir şey getirmediği ortada.
Bugün 24’üncü maddenin
başlığına bakacak olursak, işçi istihdamı ve ödeneklerine ilişkin esasları
düzenliyor ama daha 1’inci maddesinde hem genel bütçe kapsamındaki kamu
idareleri ve 5018 sayılı Kanun’a ekli cetvellerdeki sürekli işçilerle, yine
5620 sayılı Kanun’a göre çalıştırılacak geçici işçilere ilişkin ödeneklerin
nasıl yapılacağını, 2’nci maddesinde hükümlü ve özürlülerin istihdamına ilişkin
düzenlemenin kadro şartı aranmaksızın nasıl gerçekleştirileceğini düzenledikten
sonra diğer taraftan baktığınızda torba yasa olarak bilinen ve 6111 sayılı
Kanun’la diğer kamu kurum ve kuruluşlarına gönderilen işçilerin istihdamının
yani 4/C’lilerin istihdamının nasıl olacağını, ücretlerinin nasıl ödeneceğini
gündeme getirmiş.
Değerli arkadaşlarım, Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın görüşmeleri sırasında hem emeğin içinden gelen eski bir
sendikacı olarak hem de eski bir mali müşavir olarak bütçeyi incelediğimde bir
dörtlük geldi aklıma, önce onu sizlerle paylaşmak isterim:
“Dünya zenginler dünyası
Önce onlar gülüyor
Bir ekmeği on parçaya
Hep fakirler bölüyor.
Bu nasıl bir çark ki
dostlar
Tüm dişliler paslanmış
Zenginler ayakta durmak
için
Hep fakire yaslanmış.”
Evet arkadaşlar, 2012
bütçesinin özeti bu. (CHP sıralarından alkışlar) Bu bütçede fakirlerin işi çok
zor, çalışanların işi çok zor. Sanki krizleri onlar çıkartmış, sanki ekonomiyi
onlar batırmış, sanki Deniz Feneri yolsuzluğunu emekçiler yapmış, sanki
gemicikleri çocuklarına onlar almış gibi, maddenin içeriğine baktığınızda da
göreceksiniz ki emekçi kesime üç kuruş ödememek için tam bir zapturapt altına
alma mantığı egemen olmuş. Maddenin özüne baktığınızda göreceksiniz ki kamu
idarelerinin sürekli ve geçici işçi istihdamını, istihdamın süresini ücret
ödemelerinde önceden belirlenen ödenekleri aşmamaları için ne gerekiyorsa
yapılmış yani bu zihniyet diyor ki: “Ne kadar sendika özgürlüğü ve toplu
sözleşme hakkından söz ederseniz ediniz ben öyle bir bütçe kanunu yaparım ki
bütçede koyduğum ödenekleri hiç kimse aşamaz, toplu sözleşme düzenini ve
sendika özgürlüğünü Bütçe Kanunu ile özel bir kanun olduğu için engellerim.”
Son maddesinde de çok açıkça görülüyor ki burada da “Kamu idarelerinin harcama
yetkilileri benim sözümü dinlemezlerse onların da canına okurum.” mantığı bu.
Ben bunu yadırgamıyorum değerli arkadaşlar, neden yadırgamıyorum? Çünkü AKP’nin
2002, 3 Kasımından bugüne kadarki çalışmalarında, yasa yapma tekniklerinde,
çalışanlardan yana, emekçiden yana, yoksuldan yana bir düzenleme yaptığına
tanık olmadık. Üstelik, toplu sözleşme özgürlüğünü ve sendikal özgürlüğü
belediye encümeninin kaldırmasına dair yasaya hüküm koyacak kadar işçi
düşmanlığına, emekçi düşmanlığına tanık olduk. Nereden çıkarıyorum derseniz,
Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun çıkarttınız 2008 yılında, 5747 sayılı
Kanun. Oradaki bir cümleyi, bir paragrafı okuyacağım: “Tüzel kişiliği ilk genel
mahallî idareler seçimlerine kadar devam edecek belediyelerin her türlü yeni
personel istihdamı, yapacakları toplu iş sözleşmesi, taşınır… …belediyenin, ilk
kademe belediyelerinin ya da mahalle veya mahalle kısımlarının birleştirilmesi
suretiyle yeni bir isim altında kurulan ilçelerdeki belediyeler büyükşehir
belediyesinin, köye dönüşen yerlerde il özel idaresinin onayına tabidir.”
Yani imzalanmış bir toplu
iş sözleşmesinin uygulanıp uygulanmayacağı, toplu sözleşme yapılıp
yapılmayacağı, Toplu Sözleşme Grev ve Lokavt Kanunu’yla ya da sendikaların
özgür iradeleriyle değil, belediye encümeninin, il özel idaresinin kararıyla
gerçekleştirilecek. Tabii, Anayasa’ya açık aykırılığı olan bu düzenleme, umarım
sendikalar tarafından ILO’ya taşınır. Bu, açıkça, toplu sözleşme özgürlüğünü
belediye meclisi eliyle yok etme anlayışıdır ki bu AKP’ye yakışan bir
anlayıştır.
Bakınız, size AKP’nin
çalışanlara yönelik ikinci bir örneğini daha vermek istiyorum. Bugüne kadar
gündeme getirmediler ama sessiz sedasız önümüzdeki günlerde
gerçekleştirecekler. Değerli arkadaşlarım, ikinci örnek birincisinden daha
vahim. Bir PTT AŞ kurulmasına ilişkin düzenleme yapma arzusundalar, diyorlar
ki: “Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun.” Burada da -kısaca geçiyorum- diyorlar ki: “Bu personel 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli personel
hakkındaki hükümlerine ve 4857 sayılı İş Kanunu’na da tabi değildir.” Peki, PTT
AŞ’nin getirmediğiniz ama yakında getireceğiniz 40’ıncı maddesindeki sözleşmeli
düzenlemesi Türkiye Cumhuriyeti’nin yürürlükte olan çalışma yasalarına,
hangisine tabi? Hiçbirisine. Yani, AKP “kanunsuz çalıştırma kanunu” diye bir
kanunu Meclisin gündemine hazırlıyor. PTT AŞ hakkındaki kanundaki düzenlemeler
de böyle.
Değerli arkadaşlar, tabii
bu örnekler çok fazla. Bugün bakıyoruz, AKP, Çalışma Bakanı “657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun miadı doldu, emekliliği geldi, bunu emekliliğe ayıralım.”
diyor, yani değiştirelim. Niçin değiştirecek? Güvencesiz bir memur sistemi
yaratmak ve memurlar eliyle görülmesi gereken devletin asli ve sürekli işlerini
sözleşmeliler eliyle gördürmek ve de memurlara ödenen emekli ikramiyesini
ortadan kaldırabilmek ve giderek de işçilerin kıdem tazminatına uzanabilmek
için yol haritası yapıyor. Yani AKP eğer çalışma yaşamına ilişkin bir düzenleme
getiriyor ise biliniz ki gasp vardır, emeğin hakkına açık saldırı vardır.
Bu yasanın, bu 24’üncü
madenin birinci paragrafında da ödenekleri aşmanın yasaklanması, toplu sözleşme
özgürlüğünü açıkça bu bütçe kanunuyla ortadan kaldırmak anlamına gelir. Yani
emek yoksa, emekçi yoksa -ki, bu bütçenin içerisinde yok- çalışan yoksa AKP
mutlu. AKP’nin asıl görevi yerli ve yabancı yandaşlarını mutlu edebilmek,
emeğin sömürüsünün önünü açmak, bunun için sözleşmeliyi yaygınlaştırmak ve
bunun için de ne yazık ki en başta Meclisten başlamak.
Değerli arkadaşlarım,
Meclis çalışanlarını 4/C’li, 4/B’li, sözleşmeli diye ayırarak Türkiye’ye örnek
olma anlayışı AKP döneminde gerçekleşti. AKP iktidar olduğu 3 Kasım 2002’de
sayıları sadece 164 olan 4/C’li çalışanların bugünkü rakamla miktarı 50 bine
vardı, o Torba Kanun’la birlikte “Yerel yönetimlerde ihtiyaç fazlası personel.”
diye adlandırdıkları kişilerin, çalışanların, belediyelerden il özel
idarelerine ve Millî Eğitime gitmesiyle sayı neredeyse 100 bine varacak. O
çalışma ilişkileri gerçekten Orta Çağ’ın kölelik düzeninden farksız. Doğru
dürüst ücretli izin hakkı yok, ücretsiz izin hakkı yok, doğru dürüst hastalanma
hakları, doktora gidebilme hakları bile olmadan bu insanları çalıştırmak
herhâlde “Emeğin hakkı, alın teri kurumadan verilecektir.” diyerek iktidar
olup, iktidar olduktan sonra da “Sizinle işimi gördüm.” diyen bir anlayışa
nasip olabilir.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten işler iyi gitmiyor. Bir de son zamanlarda Türkiye’de pek çok
imam-hatip lisesi, ilahiyat fakültesi mezunu boş dururken, işsiz dururken
“mele” denilen mollaların sözleşmeli istihdamını gündeme getirdiniz. Ben merak
ediyorum, acaba ortopedist yerine kırıkçıyı, kardiyolog yerine üfürükçüyü,
dâhilîye uzmanı yerine muskacıyı, kulak burun boğaz uzmanı yerine cinci hocayı
ne zaman istihdam etmeye başlayacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Devamla) –
Peki, ben teşekkür ediyor ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.
Buyurunuz Sayın Kalaycı.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA
KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 24’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Gerek kamu kesiminde gerek
özel kesimde sendikalaşma oranları ve sendikalı işçi sayıları giderek
gerilemektedir. Bu ise çalışma hayatında toplu iş hukukundan bireysel iş
hukukuna ve taşeronlaşmaya giden bir süreci desteklemektedir.
AKP döneminde kamuda kadrolu
işçi istihdamı azalırken güvenceli istihdam biçimleri yok edilmektedir. Çalışma
Bakanının verdiği bilgilere göre, kamuda 426 bin taşeron işçisi çalışmaktadır.
Temizlikten güvenliğe, iş makinesi operatörlüğünden mühendise, büro işlerinden
ameliyathanelere varıncaya kadar kamu hizmetlerinde taşeron işçisi çalıştırılır
hâle gelinmiştir.
Taşeron işçileri insanca
çalışma koşullarından uzak, iş güvencesi olmadan, sendikasız, izin hakkı ve
fazla mesai verilmeden günde on iki saati bulan sürelerde köle gibi çalıştırılmaktadır.
Taşeron işçileri, tabiri caizse sesi kısılmış, elleri kolları bağlanmış,
komutla hareket eden bireyler hâline getirilmiştir. İşten atılma korkusuyla
seslerini çıkaramamaktadırlar. Her sözleşme dönemi sonunda yeniden sözleşme
imzalamama korkusu yaşıyorlar. İşten çıkarılanlara ihbar ve kıdem tazminatı
verilmiyor. Maaşlarını düzenli alamıyorlar. Taşeron işçilerinin sahibi de yok.
Bu işçiler taşeron müteahhit ile devletin arasına sıkışmış durumdadır. Bu
işçilerin çoğu asgari ücretle hatta bankaya yatan asgari ücretin bir kısmını
müteahhide vermek zorunda kalarak çok düşük ücretlerle çalışmaktadır.
Hakikaten bu insanlara
yapılan eziyetleri, aşağılamaları, korkuları yaşatmaya kimin, ne hakkı var?
İşsizliği fırsata dönüştürerek siyasi rant hesabıyla yeni taşeron işçilerini
işe alan AKP Hükûmeti onların sorunları karşısında olupbiteni seyretmekten
başka bir şey yapmamaktadır. Her geçen gün sorunları daha da artan taşeron
işçilerine Hükûmet bir an önce sahip çıkmalı, çalışma şartları ve ücretleri iyileştirilmelidir.
Devletin asli ve sürekli hizmetlerinde çalıştırılan taşeron işçileri mutlaka
kadrolara atanmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
önümüzdeki günlerde 2012 yılında uygulanacak asgari ücret belirlenecek. AKP
Hükûmeti asgari ücreti ocak ayında yüzde 3, temmuz ayında yüzde 3 oranında
artırmayı programlamıştır. Daha geçtiğimiz günlerde elektriğe, doğal gaza,
benzine, mazota yüzde 15’e varan oranlarda zam yapan, maktu vergileri yüzde
10,26 oranında güncellemeyi, vergi gelirlerini yüzde 13,7 oranında artırmayı
öngören AKP Hükûmeti asgari ücretliye çok düşük artışı reva görebilmektedir.
Asgari ücretli, memur, emekli, dul ve yetimlere maaş artışı yapmaya sıra
gelince, Maliye Bakanı âdeta cebinde akrep taşımaktadır.
Ülkemizde enflasyonla
mücadelenin temel aracı olarak ücret politikaları kullanılmaktadır. Asgari
ücret başta olmak üzere, bütün ücretleri ve buna bağlı olarak da emekli
aylıklarını enflasyon düzeyinde artırmak ekonomik bir tercih olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu durum, çalışanların ve emeklilerin satın alma gücünü zaman
içinde eriterek zayıflatmış, enflasyonla mücadelenin en ağır yükü çalışan ve
emekli kesimin üzerine aktarılmıştır. Her fırsatta kendi hükûmetleri döneminde
millî gelirin artmasıyla övünen AKP, bu tercihiyle gelir dağılımında çalışanlar
ve emekliler aleyhine ciddi bir bozulmaya neden olmuştur. İnsanımızın “Ülkemiz
zenginleşiyor da biz neden zenginleşemiyoruz?” sorusunu sıklıkla sormalarının
arkasında yatan gerçek ise işte budur.
Ücret politikalarıyla
çalışan ve emekli kesim üzerinde baskıcı ve sindirici bir yönetim biçimini
benimseyen Hükûmet, milyarder yaratma konusunda ise oldukça cömert
davranmaktadır. Kriz dönemlerinde dahi dolar milyarderi sayısı dünyanın en
büyük ikinci ekonomisi olan Japonya’dan daha fazla artan Türkiye, gelir
dağılımının en fazla bozuk olduğu ülkeler arasında da ilk sıralarda
gelmektedir.
AKP Hükûmetinin uyguladığı
politikalar sonucu, sıcak para yoluyla ülkemiz küresel soyguna maruz
bırakılmıştır. Hâlen 100 milyar dolar civarındaki “sıcak para” diye anılan kısa
vadeli yabancı sermaye, ülkemizde yıllardır çok yüksek kazanç elde etmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumunun ekim ayı verilerine göre, 51 milyon mudi 10 bin liranın
altında mevduata ve toplam mevduatın yüzde 4,7’sine sahip iken, sadece 43 bin
mudi 1 milyon liranın üzerinde mevduata ve toplam mevduatın yüzde 47’sine sahip
bulunmaktadır. Milyonerler kulübüne son bir yılda 9.755 milyoner eklenmiştir.
Küresel patronların, sıcak
para tacirlerinin, faizcilerin ve tefecilerin yüksek kârlar elde ettiği,
paradan para kazanmanın revaçta olduğu ülkemizde asgari ücretliler ile memur ve
emeklilerin büyük çoğunluğu açlık sınırının altında aylık almaktadır. Aylık
geliri yetmeyen vatandaşımız geçimini borçla sağlamaya çalışmaktadır. 2002
yılında 6 milyar lira olan kredi kartları ve tüketici kredisi borçları dokuz
yılda tam 35 kat artarak 213 milyar lirayı aşmış durumdadır. Ülkemizde açlıkla
boğuşan milyonlara karşılık her yıl binlerce yeni milyoner üreten çarpık ve
adaletsiz bir gelir dağılımı hâkim olmuş, üretmeden tüketen ve ürettiğinden
fazlasını harcama döngüsüne saplanmış bir ekonomik düzen meydana gelmiştir.
Ekonomik sıkıntılardan
dolayı çiftçiler, esnaf ve sanatkârlar ile dar ve sabit gelirliler başta olmak
üzere toplumun büyük çoğunluğu ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır.
Girdi fiyatlarındaki yüksek
artışlar ve yetersiz destekler çiftçimizi çaresiz bırakmıştır. Ürünlerini düşük
fiyatlarla satmak zorunda bırakılan çiftçimizin durumu her geçen gün daha da
kötüye gitmektedir.
Mahallede, çarşıda, iş
hanında, pazarda, sebze hallerinde, sanayi sitelerinde ekmeğini kazanabilmek
için didinen esnafımız dükkân kirasını ödeyemez hâle gelmiş, her mahallede
açılan büyük alışveriş mağazaları küçük esnafı yok etme noktasına getirmiştir.
Nakliyeci esnafımız,
kamyoncularımız artık 10 numara yağ bile alamamakta, yanık yağla tekerini
döndürmeye çalışmaktadır. Fakir fukara, garip gureba edebiyatıyla, “En Kahraman
Rıdvan” edalarıyla, yüce dinimizi de istismar ederek hitap ettikleri kesimlerin
oylarını kotaranlar, iktidarları döneminde bu kesimleri unutmuş, türedi
zenginler, mutlu azınlıklar, imtiyazlı sınıflar, seçkinler zümresi
oluşturmuştur.
Hükûmet, tasarruf artışını
tüketimi kısarak sağlamayı hedeflemektedir. Hükûmetin, bırakın refah artışından
vatandaşa pay vermeyi tasarruf tedbirleri yoluyla, vergi artışları ve zamlarla
vatandaşın mevcut refahından bile pay almayı hedeflediği görülmektedir. Son
aylarda elektrikten doğal gaza, benzinden mazota, telefondan sigaraya, alkol
ürünlerinden otomobil vergilerine kadar yüksek oranlı zamlar milletimize yağmur
gibi yağmıştır. Fakir vatandaşın evinde kullandığı mutfak tüpü 65-70 liraya
kadar çıkmış, bulgurdan pirince, şekerden yağa kadar her şeye zam gelmiştir.
Yılbaşından itibaren birçok vergi, resim, harç ve para cezaları da yüzde 10,26
artacaktır.
Sağlık harcamalarındaki
yüksek artışın önüne geçemeyen AKP Hükûmeti, uygulamaya koyduğu katılım
paylarıyla bunun faturasını sigortalılar ve emekli, dul ve yetimlere
çıkarmaktadır. Şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen tasarıya göre
Hükûmet, reçetelerde yer alan her bir kalem veya kutu ilaç için 1 lira ilave
katılım payı alınması konusunda düzenleme yapmaktadır. Yani 5 kutu, 10 kutu
ilaç aldın; 5 lira, 10 lira ilave katılım payı daha ödeyeceksin. Asgari
ücretliler, işçiler, memurlar, emeklilerle, dul ve yetimler daha maaşları
artmadan alacakları maaş zammından çok daha fazlasını ödemekle karşı karşıya
bırakılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde “Geçici ve mevsimlik işçi” adı altında da bir dram yaşanmaktadır. Yüz
binlerce işçi devletin asli ve sürekli işlerini yapmalarına rağmen yılın belli
dönemlerinde işten çıkarılmaktadır. Üstelik hizmet akdi askıya alınan işçinin
yeni dönemde işe çağrılıp çağrılmayacağı ise belirsizdir.
Bu görüş ve düşüncelerle
tekrar hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kalaycı.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Van Milletvekili Fatih Çiftci.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, bizim talebimiz vardı.
BAŞKAN – Sizin de talebiniz
var; ona da sıra gelecek efendim.
Buyurunuz Sayın Çiftci. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET VE KALKINMA PARTİSİ
GRUBU ADINA FATİH ÇİFTCİ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, bütçenin
24’üncü maddesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım.
Sayın Başkan, bu vesileyle
bütçenin memleketimize ve ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Bütçenin 23’üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz aldığımda, konuşmamdan sonra, sayın grup başkan
vekili, Erciş depremindeki inşaat ruhsatlarının 3 kattan 6, 7, 8 katlara
çıkarılıp inşaatlar yapıldığı ve bu sebeplerle yıkıldığı konusunda kamuoyunda
çeşitli açıklama ve iddiaların olduğu, bu konuya ilişkin Meclise bilgi vermemi
istemiş, bunun üzerine açıklama ve bilgi vermek üzere yüce heyetinizin
karşısındayım.
Öncelikle, Van depreminde
hayatını kaybeden bütün hemşehrilerime Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı
diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi 23 Ekim Pazar günü saat 13.41’de 7,2 ve 9 Kasımdaki 5,6
büyüklüğündeki iki depremle Van sarsıldı. 23 Ekim depreminin gerçek rakamlarına
bakacak olursak yerin 5 kilometre altında Tabanlı köyü merkezli olarak meydana
gelen deprem yirmi sekiz saniye sürdü, ancak sığ bir deprem olması nedeniyle
deprem enerjisinin açığa çıktığı Tabanlı köyü merkezinden itibaren büyüklüğü
bilim adamlarına göre 9-10 şiddetinde hissedildiği ifade edilmektedir. Depremin
büyüklüğü ve yapısı itibarıyla uzmanların görüşleri, dünyada nadir rastlanan
yapısı ve yıkıcı etkisiyle yeni araştırmalara konu olacak nitelikte ve
büyüklükte bir deprem olduğu yönündedir.
Değerli milletvekilleri,
Van ve Erciş’in karşı karşıya kaldığı felaket çok ağırdır. Bu boyutta bir
felaketin karşısında öncelikli olan göçük altından insanları çıkarmak, yerde
yatan cenazeyi kaldırmak, yaraları sarmak, halkın ihtiyaçları için seferber
olmaktır. Bu depremde başta Sayın Başbakanımızın, Hükûmetimizin ve milletimizin
desteği ile deprem yaraları sarılmaya başlanmıştır. Görevde bulunduğum 1 Nisan
2004-10 Mart 2011 yılları içerisinde birtakım menfaat gruplarının her türlü
baskı, kamuoyu oluşturma ve iftiralarına hiçbir şekilde boyun eğmedim,
Belediyemizce imar mevzuatının ve ruhsat mevzuatının tavizsiz bir şekilde
uygulanmasını sağladım. Erciş’in imar planı benim Belediye Başkanlığım
döneminde yapılmamıştır. Erciş’in imar planı 1989 yılında yapılmış olup, benden
önceki dönemlerde de bir kez revizyon görmüştür. Bu plan bölgelere göre 6, 5, 4
ve 3 kat şeklinde imarda düzenlenmiştir. Aynı imar planı belediyemizce
kesintisiz uygulanmış olup, hâlen de uygulanmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Erciş depreminde basına yansıyan ve gündeme getirilen yıkılan binaların yapım
zamanı ve ruhsatlarıyla ilgili olarak, daha önce birçok kez yazılı ve görsel
basında Van’dan açıklamalarda bulunduk, basın açıklaması yaptık. Deprem olduğu
günden bütçe görüşmelerine kadarki sürede bölgede çalışmalarda bulunduğum için,
deprem bölgesinde bulunduğum için yüce Meclisimizde bir açıklama yapma şansımız
ve imkânımız olmamıştı. Ayrıca, bundan dolayı da teşekkür ederim.
Bugün bu konuya ilişkin
olarak yine belirtmek isterim ki, Belediye Başkanlığım döneminde imar mevzuatı
ve ruhsat mevzuatı tavizsiz bir şekilde Belediye Başkanlığımızca uygulanmıştır.
Yüzlerce inşaat ruhsatı mevzuata uygun bir şekilde verilmiş ve bu binaların
tamamında hiçbir sorun olmamıştır. Burada kamuoyu yanlış bir şekilde
yönlendirilmeye çalışılmakta ve çok yanlış bilgiler verilmektedir. AFAD hasar
ekipleri tarafından, yıkılan binaların listesi açıklanmıştır. Bu listeler
herkese açıktır ve herkes çok rahat bir şekilde yıkılan bu binalara ulaşabilir.
Değerli milletvekilleri,
bölgede çeşitli siyasi hedefleri olan kişi ve gruplar, kamuoyunu yanıltmak
amacıyla yanlış ve yalan bilgileri sürekli gündemde tutarak birtakım hedeflere
ulaşmaya çalışmaktadırlar. Şahsımı ve partimi yıpratmak için bu yanlış ve
asılsız bilgileri muhalefet üzerinden gündeme getirmektedirler. Daha önceden de
belirttiğim gibi, bunların tamamı asılsız ve yalandır. Erciş depreminde yıkılan
binaların inşaat ruhsatlarının hangi tarihlerde verildiği, kat artırımının olup
olmadığı resmî kayıtlarda açık bir şekilde bellidir. Bu ruhsatlar resmî belge
olup, belediyede, mimarlar odasında, şahısların kendilerinde, TÜİK’te ve Sosyal
Güvenlik Kurumunda bulunmaktadır. Burada çok açık bir şekilde tarihleri
bellidir. Bu bilgilere herkes çok rahat bir şekilde ulaşabilir. Bilgi Edinme
Kanunu çerçevesinde de tüm halkımız bu hakka sahiptir.
23 Ekim Erciş depreminde
Belediye Başkanı olduğum dönem, 1 Nisan 2004-10 Mart 2011 tarihleri arasında,
iddia edildiği gibi, imar planında 3 kat iken, imar tadilatı yapılarak 6 veya 7
kat veya daha yüksek katlara çıkartılıp inşaat ruhsatı verilip de yıkılan tek
bir bina dahi söz konusu değildir. Buna ilişkin olarak Erciş Belediyesine
yapmış olduğum müracaat üzerine tarafıma verilen 13/12/2011 tarih, 12-1416/2011
sayılı yazı ile, görev sürem olan 1 Nisan 2004-10 Mart 2011 tarihleri arasında
imar planında 3 kat olarak bulunmakta iken, imar tadilatı yapılarak, iddia
edildiği gibi, 6 veya 7 kata çıkarılıp yapı ruhsatı verilen ve bu nedenle bu
depremde yıkılan bina olmadığı tarafıma bildirilmiştir. İsteyen herkese ben bu
belgeleri açık bir şekilde kendilerine verebilirim.
Değerli milletvekilleri,
ayrıca belirtmek isterim ki, Erciş’te geçmişten bugüne kadar zemin artı 5 katın
üzerinde ruhsat verilen bina söz konusu değildir. Ayrıca, önemli olan,
binaların ruhsatlarının imar ve ruhsat mevzuatına uygun olmasıdır. Yapımına ilişkin
olarak da, teknik elemanların, fennî mesullerin, denetim elemanlarının ve yapan
firmaların sorumluluğu vardır. Bu konuda yasal süreç başlamıştır. Sorumluluğu
olan herkes hukuk önünde hesabını verecektir ve vermelidir.
Bu sorun yalnızca Van’ın
değil bütün ülkemizin kanayan yarasıdır. Allah korusun, geçmişte örneğini
gördüğümüz gibi, büyük şehirlerde bu ölçüde deprem olsa çok daha vahim sonuçlar
ortaya çıkar. Bu nedenle, bina yapımı konusunda, fennî mesullerin, teknik ve
yapı denetim sisteminin çok daha güçlendirilip yeniden yapılandırılması
gerekmektedir.
Ayrıca, yıkılan binaların
büyük çoğunluğu deprem yönetmeliğinden önce yapılan binalardır. Deprem
yönetmeliği bu hâliyle bile çok önemli bir işlev görmüştür.
Değerli milletvekilleri,
Van’da depremi birlikte yaşadığım, kayıplarımı, kayıplarımızı hemşehrilerimizle
birlikte toprağa verdiğimiz dönemde, parti geleneğimiz ve siyasi ahlakım gereği
deprem enkazı üzerinden siyasi rant elde etmeye çalışanları anlamakta güçlük
çekiyorum. Her şey çok açık seçik ortadadır ve ortaya çıkacaktır. Doğusu ile
batısı birlik ve bütünlüğümüze zarar verecek söylemleri şiddetle kınarken,
siyasi çıkarlar adına mesnetsiz suçlamalarda bulunmanın, kamuoyunu yanıltmanın
Van’a ve ülkemize hiçbir hayrının olmayacağı kanaatindeyim. Partimizin, deprem
afeti üzerinden yıpratılma çalışmaları da halkımızın gözünden kaçmamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
biraz da Erciş’ten, Erciş Belediyesinden bahsetmek istiyorum. Erciş, Doğu
Anadolu Bölgesi’nin en büyük ilçesidir, merkez ve köyleriyle birlikte 165 bin
nüfusa yakın bir nüfusu bulunmaktadır; geçmişten bugüne kadar birçok kavime
yurtluk yapmış, başkentlik yapmış, birçok medeniyetin yaşadığı bir yerleşim
yeridir. Tarihte Karakoyunlulara ve Akkoyunlulara başkentlik yapmış bir
yerleşim yeridir. Gecemizi gündüzümüze katarak, tırnaklarımızla kazıyarak çok
mükemmel ve bölgenin en gelişmiş şehri hâline getirdik Erciş’imizi.
Göreve başladığımda nüfusa
oranı itibarıyla Türkiye'nin en borçlu belediyesini devraldım; personeline
eczanelerin ilaç vermediği, tüm hesaplarının hacizli olduğu, aylarca
personelinin maaş almadığı, esnaflarının belediyesine malzeme vermediği bir
yerel yönetimdi Erciş Belediyesi. Erciş’te suların akmadığı, çöplerin aylarca
kaldırılmadığı, 1 metrekare asfaltın yapılamadığı, iş makinelerinden 45’inden
39’unun çalışmadığı, bütçe gelirlerinin yüzde 74’ünün personel gideri olduğu,
bütçede öz gelirlerinin yüzde 1 ve 2 civarında olduğu bir belediye devraldık.
Yapmış olduğumuz çalışmalarla biz bunların tamamını düzelttik. Görevi bıraktığım
gün personel giderleri bütçemizin yüzde 73,58’ini oluşturuyordu. Bölgenin en
güçlü belediyesini oluşturduk. Görevi bıraktığımda, 10 Mart 2010 tarihi
itibarıyla bölgede hiçbir derecede olmayacak şekilde o gün itibarıyla belediye
hesaplarında 4 milyon 942 bin 500 TL nakit para bırakarak arkadaşıma görevi
devrettim. 1 metrekare arsa satmadan 2 milyon 400 bin metrekare gayrimenkul
kazandırdım, 2 milyon 200 bin metrekare yeşil alan oluşturduk, 15,5
kilometrelik Türkiye'nin en uzun sahil yolunu Erciş’e kazandırdık, 150
kilometre yeni yol açtık, 360 kilometre kanalizasyon yaptık, 550 kilometre
sıcak asfalt yaptık, 100’e yakın araç satın aldık, 405 bin metrekare parke ve
bordür yaptık…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FATİH ÇİFTCİ (Devamla) -
…Erciş Belediyesine saha ve sebze hali kazandırdık.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çiftci.
Barış ve Demokrasi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, Sayın Milletvekili sözlerinin başında Grup Başkan Vekilinin birtakım
iddiaları gündeme…
FATİH ÇİFTCİ (Van) – Ben
öyle söylemedim. Ben bu konuda basında birtakım iddialar olduğunu…
OKTAY VURAL (İzmir) –
İddialar olduğunu… Dün ben söylemiştim bu iddialarla ilgili bir açıklama
yaparsanız diye. Dolayısıyla, bu iddiaların açıklanma talebi açıkçası benim
tarafımdan iletilmişti. Sayın Milletvekili birtakım açıklamalar yaptı. Müsaade
ederseniz bu açıklamaların mesnedi olan konuları Meclisle paylaşmak istiyorum.
Çünkü bu konudaki iddiaların dayandığı bir temel yokmuş gibi algılanmasını da
istemem. Dolayısıyla, bu iddiaların dayandığı temelle ilgili kısa bir
açıklamayı müsaade ederseniz kürsüden yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz, iki
dakika süre vereceğim Sayın Vural.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Deprem Yönetmeliği’ne
aykırı yapılanmanın Van ve Erciş’te meydana gelen depremlerde önemli hasarlara
neden olduğuna ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, Van Erciş’te meydana
gelen deprem, deprem sonrası yapılan değerlendirmeler… Doğrusu bu konularda
Erciş’te iki dönem sorumluluk üstlenmiş bir belediye başkanının, şu anda
milletvekili olması münasebetiyle, bu konularda bir açıklık getirmesi faydalı
olmuştur.
Efendim, Orta Doğu Teknik
Üniversitesinin hazırladığı, depremle ilgili raporlar, yapılan incelemeleri
dikkate aldığımız zaman… Aslında 2007 yılında deprem kararnamesi değişti. Hatta
1999 yılında olan depremden sonra yapı denetimiyle ilgili hususlar getirildi.
Şimdi, bütün bunları dikkate aldığımız zaman Van ve Erciş’te meydana gelen…
Şüphesiz bu bilgiler sadece Erciş’e yönelik değildir ama bakıldığı zaman burada
özellikle 2004, 2005, 2006 yılında hafif, orta, ağır ve yıkık binaların ruhsat
tarihine göre pik yaptığını görüyoruz. Dolayısıyla, burada bu veriler aslında
bu 2007’deki deprem sonrasındaki düzenlemenin bile kâfi gelmediğini ortaya
koyuyor. Bu bir vakıadır. Bakıldığı zaman, bu noktada özellikle 1 ve 4 katlı
binaları da dikkate aldığımız zaman, 7 katlı binaları da dikkate aldığımız
zaman, bakınız, burada 2007 ve sonrasında hafif, orta ve ağır hasarlı binaların
pik yaptığını görüyoruz, dokuz tane bina ağır hasarlı durumda.
Dolayısıyla, böyle
bakıldığı zaman, 1998-2007 ve sonrasını dikkate aldığımız zaman, ağır hasarlı
ve hasarlı binaların yüksek olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, bu konunun
açıklığa kavuşturulması bakımından bunları talep ettim, bunların mesnedi
vardır. Bu konularda kimler devreye girmiştir? Neden 5 ve 7 katın üzerindeki, 5
ve 7 kat arasındaki binalarda artış hasar miktarı 2007 ve sonrasında fazla
olmuştur? Hatta bunun 2007 öncesi de vardır. Yıllar itibarıyla da bu söz
konusu. Dolayısıyla, bu konuda…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) –
…ortaya koyduğumuz iddianın tabiatıyla bir mesnedi vardır ama bunun Erciş
özelinde nasıl olduğu konusunda herhangi bir bilgiye sahip değiliz, lüzum da
yoktur ama görünen o ki burada deprem yönetmeliğine aykırı yapılanmanın…
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) – …bu
hasarda önemli zayiatı olduğunu ifade ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Konu
anlaşılmıştır, teşekkür ederiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278,
3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sırrı Sakık.
Buyurunuz Sayın Sakık. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK
(Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de BDP Grubu adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Dün yitirdiğimiz önemli bir
siyaset adamı, insan hakları savunucusu, eski Çek Cumhurbaşkanı Havel’i buradan
saygıyla, rahmetle anıyorum. Aynen şöyle derdi: “Topraklar ve bayraklar kutsal
değildir, kutsal olan tek şey insandır.” İşte böyle bir siyasetçiyi kaybettik.
Kendisine tekrar, Allah’tan rahmet diliyorum.
Sevgili arkadaşlar, bugün
19 Aralık. 19 Aralık, Türkiye tarihinde iki önemli karanlık ve iki katliama
tanıklık ettiğimiz günlerdir. Biri, 1978’de Kahramanmaraş’ta başlayan ve orada
yüzlerce insanı katleden… Geçmişimizde de zaten bu katliam kültürü var,
1915’lerde, sonra Yahudilere, Kürtlere uygulanan o zalimane politikalar bu
tarihte…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sözünü geriye alsın Sayın Başkan, böyle bir şey olamaz. “Geçmişte bu toplumun
katliam kültürü.” gibi bir ifade kullandı. Sözünü geriye alsın Sayın Başkan.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Siz
konuşun, siz…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Bu millete, bu devlete böyle hakaret ettiremeyiz buradan. Sözünü geriye alsın
Sayın Başkan. Böyle bir şey olamaz.
SIRRI SAKIK (Devamla) – O
zaman tarihi bilmiyorsunuz. Siz de dönün, tarihle yüzleşin.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Böyle bir şey olamaz Sayın Başkan. Millete hakaret ediyor Sayın Başkan, Türk
milletine hakaret ediyor. Sözünü geriye alsın lütfen.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Kahramanmaraş bir gerçektir.
BAŞKAN – Duydum efendim,
Sayın Canikli.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sayın Başkan, lütfen konuşmamı yeniden başlatır mısınız.
BAŞKAN – Sayın Sakık, ama
lütfen, soykırım olarak, Yahudilere yönelik ve Ermenilere yönelik soykırım
olarak nitelediniz, katliam olarak nitelediniz.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Bunu ben söylemiyorum, bunu tarih söylüyor. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Türkiye
Cumhuriyeti’nin tarihinde böyle bir şey yoktur.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, böyle bir şey olabilir mi?
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Yani tarihten, gerçek tarihten neden rahatsız oluyorsunuz.
BAŞKAN – Lütfen…
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Gerçek tarihten neden rahatsız oluyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sözünü geriye alması gerek Sayın Başkan.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Yalan yanlış tarih bilgisi sizi buraya getiren.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Konuşamaz Sayın Başkan, böyle konuşamaz. Bu milletin Meclisinde böyle
konuşamaz Sayın Başkan.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Yani Kürtlere karşı siz bu politikaları uygulamadınız mı?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
- Ayıp değil mi, ayıp değil mi?
BAŞKAN – Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Kahramanmaraş’ta “Allahuekber, Bismillahirrahmanirrahim” sloganlarıyla orada
Aleviler katledilmedi mi?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Nerede, nerede? Neden bahsediyorsunuz?
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sivas’ta yapılmadı mı, Çorum da yapılmadı mı, Gazi’de yapılmadı mı?
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Niye
Başbağlar’ı söylemiyorsun?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Neyi bahsediyorsunuz, neden bahsediyorsunuz? Ezbere konuşmayın. Bu milletin
geçmişinde katliam yok. Ayıptır ya!
BAŞKAN – Sayın Sakık, bir
şeye netlik getirelim lütfen.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sayın Başkan, lütfen, o zaman…
BAŞKAN – Bir dakika… Bir
şey söyleyeceğim.
Bu gündeme getirdiğiniz
konular tamam, fakat Türkiye Cumhuriyeti’yle ilgili, geçmişiyle ilgili olarak
“Yahudilere ve Ermenilere yönelik bir katliam.” dediniz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Katliam kültüründen bahsediyor Sayın Başkan. Millete hakaret ediyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
İmparatorluk dönemi…
BAŞKAN - Böyle bir şey söz
konusu değildir. Lütfen bunu düzeltirseniz sevineceğiz.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sayın Başkan, şimdi konuşmanın neresinden başlayayım, bilmiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, düzeltsin. Bu iddia yabancıların iddiası.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Peki,
Sayın Başkan, konuşmamızı lütfen başa alalım, lütfen…
BAŞKAN – Buyurunuz…
Buyurunuz…
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa)
– Sen neden bahsediyorsun, Yahudileri kim getirdi, kim sahip çıktı?
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Teşekkür ediyoruz, onu da biliyoruz, onu da biliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bakın, üç dakikadır ben konuşamıyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz,
konuşuyorsunuz. Buyurunuz…
SIRRI SAKIK (Devamla) – O
zaman lütfen başa alınız, konuşayım.
BAŞKAN – Siz devam ediniz
lütfen.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Kahramanmaraş’ta, evet, Alevilere karşı bir
katliam projesi gerçekleştirildi. Bunu herkes bilir. Yani niye inkâr
ediyorsunuz, niye bu kadar tepki gösteriyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
SONER AKSOY (Kütahya) –
Yalan söylüyorsun, yalan!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sivas’ta olmadı mı, Çorum’da olmadı mı, bunlar olmadı mı? Hâlâ o insanların
yarası sarılmadı. Siz, o gün katliamı yapanları niye savunuyorsunuz Allah
aşkına? Hani geçmişimizle yüzleşecektik, hani bu sorunları çözecektik? Ama
demek ki siz bu kadar demokratsınız. Bakın, yıl yine… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Bakın, o tarihte…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Bakın, konuştuğumuz konu bu değil, ben onu söylemiyorum. “Bu milletin
geçmişinde katliam kültürü vardır.” gibi bir ifade kullandınız. Ben onu
eleştiriyorum, onu geriye alın. Ayıptır yahu!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Efendim, cumhuriyet öncesi olanlara bakın…
OKTAY VURAL (İzmir) – Kendi
geçmişiyle ilgili konuşuyor.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Şimdi, ya, bir dinleyeceksiniz. İlk önce bir dinlemesini öğrenin.
Ve bu Çorum’da hâlen bu
yara… (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, bu kürsü bu millete hakaret kürsüsü değil ya.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Başkanım, bu şekilde konuşamam lütfen başa alır mısınız?
BAŞKAN – Buyurunuz, devam
ediniz, vereceğim size sürenizi. Buyurun devam edin.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben
başka nasıl konuşayım?
BAŞKAN – Devam ediniz
lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kaba
ve yaralayıcı sözler kullanmaktadır.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Başkanım, ben bu koşullarda konuşamam. Lütfen benim sözümü yeniden başlatın ve
konuşayım.
BAŞKAN – Lütfen, ben sizin
sürenizi vereceğim, buyurunuz devam ediniz siz konuşmanıza.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Konuşmanızı tamamlayın.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ama
ben rahat konuşamam, lütfen bunu sizden rica ediyorum.
BAŞKAN – Baştan beri
söyledim Sayın Sakık, sürenizi vereceğim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Devam edin Sırrı Bey, devam edin. Siz konuşmanıza devam edin.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Lütfen, başlatın ve ben konuşayım.
BAŞKAN – Siz devam edin,
ben sürenizi vereceğim, lütfen. Sayın Sakık, lütfen…
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yani bu kadar birbirimizi gererek değil yani
biz geçmişimizle yüzleşmeden geleceğimizi de inşa edemeyiz. Bu kadar tepki
göstermenizi de anlamakta zorluk çekiyorum.
Bakın, bu tarihte, benim
söylediğim Kahramanmaraş olayları o tarihte, 1978’de Cumhuriyet Halk Partisi
iktidar, Ecevit Başbakan ve o tarihte bu katliamlara seyirci kalınmıştır ve
ondan sonraki 19 Aralık 2000 yılında Millî Güvenlik Kurulunun kararıyla
tutsaklara karşı yirmi cezaevinde bir operasyon düzenlenmiştir. Bu yirmi
cezaevinde 30’a yakın insan yaşamını yitirmiştir. Hani deriz ya: Tutuklu ve
hükümlüler bir ülkenin namusudur, namusunu o ülke korumalıdır. Sizin namusunuz
olan devrimci tutsakları cezaevinde, o dönemde yine -talihin cilveli kaderine
bakın- Ecevit Başbakan, DSP iktidar ve bir gecede bir cezaevine operasyon, bir
değil yirmi cezaevine operasyon düzenleniyor ve 30 insan yaşamını yitiriyor, 2
tane de asker yaşamını yitiriyor. Ve bu karar, Millî Güvenlik Kurulundan alınan
bir kararla bu operasyonlar gerçekleşiyor. Ve o operasyona katılanlar sonra da
hâkimlere aynen şunu söylüyorlar: “Biz gittik, Bayrampaşa Cezaevinde
operasyonlar başladı. İçeriden silahlı saldırı falan yoktu.” diyor. “İçeriyi,
koğuşları ateşler almıştı.” diyor. “Bayan koğuşlarından mahkûmlar bize
yöneldiler, ‘Kapıları açın!’ dediler ama biz açmadık çünkü yetkililer
‘Açmayın.’ diyordu. Bize ıslak battaniyeler attılar, ‘Bunları içeri atın.’
dediler. Oysaki içeriye attığımız ıslak battaniyelerin hiçbiri ıslak battaniye
değil, kimyasal silahlarla ıslandırılmış battaniyelerdi; ateşi, alevi
tetikliyordu ve operasyon sonrası içeri girdiğimizde onlarca ceset kömürleşmiş
bir şekilde duruyordu.”
İşte, böyle bir süreci
yaşayanlar var ve o dönemde buna tanıklık edenler var ve o dönemin siyasi
aktörleri, hiçbiri bu işten dolayı yargılanmıyor. Ne siyasi iktidar
yargılanıyor ne asker yargılanıyor ne bürokrat yargılanıyor. Hatta, o dönemin
bürokratları ne yazık ki sorun devlet olunca, sorun muhalifler olunca, sorun
sol ve sosyalistler olunca, sorun devrimciler olunca, buluşmadığınız noktada
bir buluşma sağlıyorsunuz.
Ben, o gün, Ceza ve
Tevkifevleri Genel Müdürü olan Ali Suat Ertosun… Şimdi, bir insan eğer bu
görevden sorumluysa yargılanmaz mı? Yargılanması gerekir. Ama onu
yargılayamıyorsunuz; ona mevkiler, makamlar tayin ediyorsunuz. Ne yapıyorsunuz?
Bu DSP iktidarı döneminde, o koalisyon döneminde bu suç işleniyor, arkasından sizin
iktidarınız döneminde de bu zata ne veriliyor biliyor musunuz? Devlet Üstün
Hizmet Ödül Madalyası sizin Hükûmetiniz tarafından öneriliyor ve ne yazık ki
Sayın Bülent Arınç –hep vicdan sahibi deriz- o vicdan sahibi adam bu ödülü
kendisine takdim ediyor. Ne yazık ki Cumhurbaşkanı da, Sayın Abdullah Gül onu
Hâkimler ve Savcılar Üst Kurul üyesi olarak atıyor.
Şimdi, bir ülkede yani
yargılanması gereken bürokrat ve siyasetçiler… Mesela, o dönemin Adalet Bakanı
Hikmet Sami Türk de bu olayı örtbas etmek adına onlarca, kamuoyunu yanıltan
beyanlarda bulunuyor.
Şimdi, bizim bunları
yargılamamız, sorgulamamız gerekirken sizin iktidarınız… Siz iktidarsınız,
hesap soracaksınız. Ben bunları kürsüye getiriyorum, siz de çıkıp diyeceksiniz
ki: “Kardeşim, sizin söyledikleriniz doğru değil.” Doğru değilse, çıkın tepki gösterin.
Ben diyorum, bunları yargılamamız gerekir. Bunları siz terfilendirmişsiniz.
Bakın, iktidarlar gelip
geçiyor, başbakanlar geçiyor, bakanlar değişiyor ama bu zat her gün mevki,
makamlarda tırmanıyor. Niye? Devletin derinliklerinden geldikleri için midir
acaba?
Bakın, Mustafa Duyar. Bu
Sabancı suikastından gözaltına alınıp ve sonra bir cezaevinde öldürüldü. Onu
öldürenler bağırıyordu pencereden: “Gidin, Ali Suat Ertosun’a sorun, Veli
Küçük’e sorun niye öldürdüğümüze dair.” Feryat ediyordu.
İşte, ben, bunları burada
kürsüye getirdiğim için, bunların faillerinin yargılanması gerektiğini
söylediğim için ne oldu biliyor musunuz? Alelacele bu zat, Ali Suat Ertosun
hakkımda bir tazminat davası açtı. Ben bu mağdurların hukukunu savunduğum için,
çok böyle kısa süre içerisinde, bir iki ay içerisinde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) –
13-14 milyara yakın bir tazminat ödedim kendisine. Eğer bu ülke…
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sayın Başkan, beş dakika konuşamadım.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sırrı Bey, tamam…
BAŞKAN – Konuştunuz
efendim. Bir tartışma oldu. Bazen oluyor efendim.
Teşekkür ediyoruz Sayın
Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sayın Başkan, beş dakika konuşamadım.
BAŞKAN – Konuştunuz
efendim.
Teşekkür ediyoruz Sayın
Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sayın Başkan, bakın, yaptığınız doğru değil.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Sayın Başkan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Maddeler çok…
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ya,
lütfen ben sözümü bitiremedim.
BAŞKAN – Sayın Sakık, teşekkür
ederiz.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sayın Başkan, siz adil davranmadınız. Ben konsantrasyonumu bozdum. Beş dakika
konuşamadım. Ne söylediğimi anlatamadım. Niye böyle davranıyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Sakık, gayet
adil davranıyorum. Sayın Sakık, herkesin söz sırası belli.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Nasıl adil davranıyorsunuz? Beş dakika bile konuşamadım. Ne söylediğimi bütün
Parlamento görüyor.
BAŞKAN – Sayın Sakık,
lütfen olay çıkartmayınız. Diyeceklerinizi söylediniz.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ne
çıkaracağım? Ne söyleyeceğim?
BAŞKAN – Söylediniz efendim
bütün söyleyeceklerinizi.
Buyurunuz Sayın Tarhan.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Sayın Başkanım, Hatip, eski Genel Başkanımız, Cumhuriyet Halk Partisinin eski
Genel Başkanlarından Sayın Bülent Ecevit’in adı geçerek konuşmasında bir atıfta
bulunmuştur. Buna ilişkin bir açıklama yapmak isterim Sayın Başkan, tutanaklara
geçmesi bakımından.
12 Eylül 80 darbesi sonucu
hazırlanan o antidemokratik Anayasa’nın en antidemokratik hükümlerinin
değiştirilmesine büyük katkısı olan Sayın Ecevit’in böyle bir operasyonda
sorumlu olarak gösterilmesini doğru bulmadığımızı belirtmek ve tutanaklara
geçmesini istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Tarhan.
Hükûmet adına Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek.
Buyurunuz Sayın Şimşek. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında bütçe görüşmeleri başladığından bu yana bana birçok
soru yöneltildi bazı konularda, birtakım yorumlar yapıldı. Ben, bu on dakikayı
müsaade ederseniz, özellikle eşit işe eşit ücret ve diğer birkaç konuya ayırmak
istiyorum.
Ama sözlerimin başında da
şunu söylemek istiyorum: Tabii geçmişimizle yüzleşmek demek, vicdanımızla da
yüzleşmek demektir. Hiçbir vicdanlı kimse, Türkiye’ye ne Ermenilere ne de
Yahudilere katliam yaptı diyemez. Çünkü böyle bir şey söz konusu değildir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 666 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle, aslında, gerçekten
çok önemli bir sorunu çözdük. Birçok değişik kamu kuruluşunda, değişik ad ve
unvanlar altında ek ödemeler yapılmaktaydı ama bu ek ödemelerin yapılmadığı
memurlar ve yine idareciler arasında çok önemli ücret farklılıkları
oluşmaktaydı. Şimdi, buraya çıkan birçok muhalefet sözcümüz dediler ki: “Bu
düzenleme tamamen müsteşar, genel müdür, daire başkanlarının maaşlarını
iyileştirmek için yapılan bir düzenlemedir.” Oysa ben birkaç rakam vermek
istiyorum. Bu düzenlemeden, yani eşit işe eşit ücret düzenlemesinden faydalanan
405 bin memurumuz var. Bunların sadece 13 bini daire başkanı ve üstü unvanlara
sahip, 392 bini şube müdürü ve altı yani mühendisten taa lise mezunu veya lise
altı eğitime sahip hizmetliye kadar gidiyor.
Şimdi, burada size sadece
birkaç rakam vermek istiyorum: 9/1 bir memurun maaşında 122 liralık bir artış
olmuş, 7/1 bir memurun maaşında 152 liralık bir artış olmuş, 4/1 memurda 213
liralık bir artış olmuş ve eğer bu memur lise mezunuysa -yani 3/1- 213 lira
artış olmuş, hizmetli ise 164 liralık bir artış olmuş, şube müdürünün maaşında
341 liralık bir artış olmuş, şefin maaşında 298 lira bir artış olmuş. Yine
mühendisler arasında da çok önemli farklılıklar vardı, bu farklılıkları
giderdik. Örneğin 1/4’teki bir başmühendis yani geçmişte en düşük alan bir
başmühendis şimdi 329 liralık fark almaya başlamıştır. Bir mühendis, yine
3/1’deki bir mühendis 268 lira fark almaya başlamıştır. Dolayısıyla burada, 666
sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle aslında yapılan şey çok basit. Aynı ad ve
unvanla aynı işi yapan bütün memurların maaşları o anlamda eşitlenmiştir.
Yine, en yüksek memurlara
yönelik bir düzenleme olduğunu iddia edenlere karşı şunu ifade etmek istiyorum:
2002 yılında AK PARTİ iktidara geldiğinde bir müsteşar ile 9/1’deki bir memur
arasındaki maaşı karşılaştırdığınız zaman müsteşarın maaşı 7 kat yüksekti yani
bir müsteşarın maaşı 9/1 memurdan 7 kat daha yüksekti. Temmuz 2011 itibarıyla
bu fark 3,4 kata kadar inmiştir yani yarı yarıya inmiştir. Dolayısıyla, bizim,
müsteşarların maaşlarını iyileştirdiğimiz, bizim, genel müdürlerin maaşlarını
iyileştirdiğimiz iddiası doğru bir iddia değildir. Bu son yapılan düzenlemeler
dâhil, bir müsteşar maaşıyla memur maaş kat kıyası yaptığınız zaman 3,8 kat
düzeyinde olacaktır 2012’nin başından itibaren, ki bu başlangıç noktası, yani
2002’de 7 kattı. Dolayısıyla biz hep en düşük maaş alan memurlarımızı kolladık
ve onlara ilişkin düzenlemeler yaptık.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Polisler arasında ayrımcılık çıktı efendim!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, sadece ben şunu söylüyorum: Bizim,
muhalefet sözcüleri geldiler, dediler ki: “Bu düzenleme tamamen üst düzey idarecilere
yönelik bir düzenlemedir.” Bu doğru değildir. Bu düzenleme 405 bin memurumuzu
kapsamaktadır ve bu düzenlemeyle 405 bin memurumuzun tamamının maaşında bir
artış olmuştur, kimisinde az kimisinde çok, ama bu önemli bir konudur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama
polislerde ayrımcılık yapıldı, ona bir bakın Sayın Bakan.
ALİM IŞIK (Kütahya) – 1,5
milyon memur bundan yararlandırılmadı Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, yine “Bütçede memur yok.” deniliyor,
“Bütçede işçi yok.” deniliyor, “Bütçede emekli yok.” deniliyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bizim aslında hem dokuz yıllık hem de son bir iki yıllık uygulamalarımız
ortada. Bakın, ortalama memur maaşı geçen sene yüzde 14 arttı. En düşük memur
maaşı -yani geçtiğimiz sene dediğim 2011 senesi- yüzde 18,3 arttı. Bakın, en
düşük memur maaşı. Dolayısıyla “Bu memur bütçede yoktur.” dediğiniz zaman
haksızlık yapılıyor. 2012 yılında ne olacağı tabii ki bu yapılacak sözleşmeler
sonucunda ortaya çıkacaktır.
Dolayısıyla, yine 2002’ye
kadar giderseniz, bakın, en düşük memur maaşı yüzde 292 artmış, bu dönemde
enflasyon yüzde 127. Yine ortalama memur maaşı yüzde 211 artmıştır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Değerli Bakanım, oradaki kriterde “onurlu yaşam” ilkesi göz önüne alınmalı,
bunu hesap etmek lazım.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, son derece açık. Biz sadece
memurumuzu, işçimizi, emeklimizi -ki emeklilere ilişkin rakamlar da burada-
sadece enflasyona ezdirmemekle kalmamışız, aslında birçok kategoride
enflasyonun 2 katı kadar biz bir maaş artışı sağlamışız. Geçmişte böyle bir
dönem var mı bilmiyorum. Ama her şey son derece açık.
OKTAY VURAL (İzmir) – Tabii
geçmişte de aynı. 2011’de ezildi ya! 2011’de ezdiniz, verdiniz mi fark?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Bakın, geçen sene en düşük SSK emekli aylığı yüzde 13 artmış, en
düşük tarım BAĞ-KUR emekli aylığı yüzde 20 artmış, en düşük esnaf BAĞ-KUR
emekli aylığı yüzde 14,2 artmış. Bu rakamlar ortadayken “Bu bütçede emekli,
işçi yok.” demek hakikaten o anlamda bir haksızlık.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Emeklilik bütçesi zaten!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Son olarak, yine eleştirilerden bir tanesi de tarımla ilgili sık
sık yapılıyor.
Değerli arkadaşlar, tabii
ki tarıma destekler 2012 yılı bütçesinde yaklaşık 11 milyar lira. 2002 yılına
geri giderseniz yaklaşık 1,9 milyar lira. Nereden nereye geldiğimiz bellidir.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Gayrisafi millî hasılaya oranını söyleyin Sayın Bakan!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, gayrisafi millî hasılaya oranını söylüyorum,
bir dinlerseniz söyleyeceğim.
Bakın, OECD 2011 yılında
bir rapor yayımladı “Agricultural Policy Monitoring and Evaluation 2011” diye,
yani gidip bakmak isteyenler için referans veriyorum.
Şimdi, sayfa 51’de OECD
ülkelerinde, tarıma destek gayrisafi yurt içi hasıla oranının yüzde 0,85’i iken
-OECD’de 34 tane ülke var- Türkiye’de bu oranın 3,15 olduğunu ifade ediyor. Ha
şimdi diyeceksiniz ki: “Nerede? Bu bütçede böyle bir rakam yok.” Doğrudur,
bütçede bu rakam yok. Nasıl oluyor? Çünkü ülkemizden farklı olarak OECD
hesaplamalarında tarımsal destekleme miktarları hesaplanırken üretilen
ürünlerin dünya fiyatıyla yurt içi fiyatları arasındaki farklılıklar da dikkate
alınıyor. Niye? Yurt içiyle yurt dışı arasındaki fiyat farklılıklarına hükûmet
karar veriyor, düzenleyici, denetleyici kuruluşlar karar veriyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani
üzümün fiyatını siz mi belirliyorsunuz?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Bugün tüketici üzerinden ve bütçe üzerinden tarafsız OECD
hesaplamalarına göre tarım sektörüne destek millî gelirin yüzde 3,15’i
düzeyindedir. OECD ülkelerinde ise bu ortalama 0,85 düzeyindedir. Onun için,
değerli arkadaşlar, sayfa numarası…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Bakan, hangi ürünlerin fiyatlarını belirliyorsunuz?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Şekerde var, bir sürü üründe var.
Şimdi, OECD raporunu
veriyorum, yeni çıktı, 2011 yılında çıktı, tavsiye ediyorum. Ben kendim okudum,
baktım. Burada çok açık ve net bir şekilde diyor ki: “Doğrudan ve dolaylı tarım
sektörüne destek Türkiye’de OECD ülkelerinin üç katından daha fazladır.” Hâl
böyleyken…
OKTAY VURAL (İzmir) –
2002’de eş bazda ne kadarmış?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) - 2002’de de bunun çalışmasını yapabiliriz, bakabiliriz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Peki,
2002 yılında eş bazda ne kadarmış? Bir bakın bakalım.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Onun için, değerli arkadaşlar, tarım sektörüne de, çiftçimize de,
esnafımıza da, memurumuza da, emeklimize de destek veriyoruz. Bu ülkenin
ihtiyaç duyduğu yatırımları yapıyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Şimşek.
Şahsı adına Ankara
Milletvekili Seyit Sertçelik.
Buyurunuz Sayın Sertçelik.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEYİT SERTÇELİK (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe kanun tasarısının 24’üncü
maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Rus arşivlerinde yaklaşık
on yıl Rus ve Ermeni belgeleri üzerinde, özellikle Ermeni sorunu üzerinde
çalışan bir tarih profesörü olarak Türk tarihinde kesinlikle Ermenilere
yapılmış bir soykırım olmadığını söyleyebilirim.
Meclisimizde bütçe
görüşmeleri sürerken bir başka parlamentonun üzerinde çalıştığı önemli bir
konuya dikkatinizi çekmek istiyorum: Perşembe günü Fransa Parlamentosunda sözde
Ermeni soykırımını inkâr edenlere cezai müeyyide uygulanmasını düzenleyen
yasanın oylaması yapılacaktır.
1915 yılında meydana gelen
olayların 100’üncü yılı yaklaştıkça diaspora Ermenileri ve onlara arka çıkan
çevrelerin, ülkemize karşı yurt dışında yürüttükleri olumsuz faaliyetler günden
güne artmaktadır. Ancak asıl dikkat edilmesi gereken husus, söz konusu
çevrelerin son yıllarda Türkiye’de yürüttükleri çalışmalardır. Zira son
zamanlarda Ermeni sempatizanı çevrelerce Türk medyasında yürütülen bilinçli
faaliyetler, insanlarımızda bir kafa karışıklığı meydana getirmeye başlamıştır.
1915 olaylarının kasıtlı olarak çarpıtılarak yansıtılması, dönemin olağanüstü
koşullarını etraflıca bilmeyen insanlarımızın zihinlerini bulandırmaktadır.
Akademik kimliklerini kullanan bazı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sözde
soykırım iddialarını benimser tavır takınmaları, son yıllarda Türk kamuoyunu
yanlış yönlendirme gayreti içindeki bazı çevreleri daha da cesaretlendirmiştir.
Bu etkileme ve yönlendirme çalışmalarının aslında ırkçı Ermenilerin Türk
kamuoyunu hedefleyen bilinçli bir ikna kampanyası olduğuna dikkatinizi çekmek
istiyorum. Irkçı Ermenilerin asıl amacı, 2015 yılına doğru Türkiye’de soykırım
olduğunu söyleyen Türklerin sayısını olabildiğince artırmaktır. Böylece
Ermeniler, Türklerin de, artık, Ermeni soykırımını kabul ettiklerini dünya
kamuoyuna deklare ederek Türkiye'nin soykırımı tanımasını isteyeceklerdir.
Geçmişe baktığımızda Birinci
Dünya Savaşı’nın başlaması Ermeniler için kaçırılmaması gereken bir tarihî an
ve fırsat olarak görülmüştür. Osmanlı Devleti’nin bu sıkıntılı döneminde
özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da silahlanan Taşnak ve Hınçak Ermenileri,
Çarlık Rusyası birlikleri ile iş birliği içerisine girmişler ve yurttaşı
oldukları Osmanlı Devleti’ni sırtından vurmuşlardır. Ayrıca, bu bölgede yaşayan
Müslümanları sistemli olarak yok etmeye girişmişlerdir. Kimi Ermeni yazarların
da belirttikleri gibi, bu savaşta Ermeniler, itilaf devletleri safında bir
taraf ve küçük müttefik olmuşlardır.
Sovyet dönemi Ermeni
tarihçisi Boryan, bir yandan Ermeni ayaklanmalarını doğal sayarken diğer yandan
devletin isyanlara karşı uyguladığı yaptırımların hukuki olduğunu ifade
etmektedir. Boryan’ın ifadesiyle “Ermenilerin isyan etmeleri onların tarihî ve
hukuki bir hakkıydı. Şayet devlet, halk ayaklanmasını eziyor ve isyanları
bastırıyorsa bu da devletin tarihî ve hukuki bir hakkıdır.”
Dönemin olağanüstü
koşulları göz önüne alındığında tehcir kararının kaçınılmaz olduğu ortaya
çıkar. Bu husus ulusal ve uluslararası hukuk bakımından meşruiyeti ve
hukukiliği bulunan bir devlet tasarrufudur. Benzer uygulama örneklerine tarihte
ve günümüzde de rastlanmaktadır. Bu tür devlet tasarrufları o dönemin savaş ve
asayiş koşulları da dikkate alındığında uluslararası hukukta soykırım kavramına
yüklenen anlamla hiçbir şekilde bağdaştırılamaz.
Değerli milletvekilleri,
günümüze kadar, Türkiye aleyhine soykırım kararı alan ülkeler de dâhil olmak
üzere, karalama faaliyetlerine devam eden sözde Ermeni soykırımı taraftarı
kişi, grup, lobi ve örgütlerin bütün gayretlerine rağmen, dünyadaki hiçbir ülke
arşivinde uluslararası hukukun tanımladığı soykırım kavramını kanıtlayan ve
bilimsel açıdan kabul edilebilir nitelikte belge bulamamışlardır. Zira, vuku
bulmamış bir soykırıma ilişkin belgenin bulunamaması doğal bir sonuçtur. Diğer
taraftan, bir devleti soykırım gibi ciddi bir suçla itham etmek için yorum
gerektirmeyen, çok kesin deliller olmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Sertçelik.
SEYİT SERTÇELİK (Devamla) -
Tarihî olayları değerlendirmek ve yeniden yazmak parlamentoların görevi
değildir. Bu görev tarihçilere aittir. Aksine parlamentolar ülkeler arasında
dostluk ve barışı geliştirmeye çalışmalıdır. Bu tasarının yasalaşması özgür
düşünceye, bilimsel araştırmalara pranga vuracaktır.
2012 bütçesinin hayırlı
olmasın diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Sertçelik.
Şanlıurfa Milletvekili
Mahmut Kaçar.
Buyurunuz Sayın Kaçar.
MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bütçe kanununun 24’üncü maddesiyle
ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Çalışma hayatıyla ilgili,
yıllardan beri ötelenmiş, yıllardan beri önemsenmemiş ve çalışanların emeği
üzerinde gasbedilmiş birçok konuyla ilgili son dokuz yılda çok önemli yasal
düzenlemeler yapıldı. Geçmişe baktığımız zaman, Hükûmeti devralır devralmaz
çalışanlarla ilgili önümüzde bulduğumuz en önemli problemlerden biri 1988
yılında memurlardan zorla kesilen, nemalandırılarak kendilerine tekrar
döndürüleceği söylenen ama maalesef, o dönem bütçe açıklarını kapatmak için
kullanılan Zorunlu Tasarruf Fonu olmuştur. Burada yaklaşık olarak 13 milyar TL
gibi devasa bir rakamın hiçbir hükûmet döneminde ödenmesine cesaret edilemezken
çalışanların bu konuda, tekrardan geri ödenmesiyle ilgili umudunun tükendiği
bir dönemde AK PARTİ Hükûmeti bununla ilgili bir ödeme takvimi hazırlamış ve
yaklaşık üç yıllık gibi kısa bir zaman zarfı içerisinde kendisinden önceki
hükûmetlerde kesilen bu kesintileri tekrardan nemalarıyla birlikte iade ederek
bu fonu tasfiye etmiştir.
Bir diğer önemli, geçmişe
dönük düzelttiğimiz hak gasbı, hepinizin bildiği gibi, KEY ödemeleri.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Emlak Konutun arazileri ne oldu?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Araziler ne oldu araziler?
MAHMUT KAÇAR (Devamla) –
Sakin olup dinlerseniz…
Yine “Devletin memurunu ev
sahibi yapacağım.” diye yaklaşık 7 milyon 800 bin çalışanından zorla kestiği
ama maalesef yine Tasarrufu Teşvik Fonu’nda olduğu gibi bütçe açıklarını
kapatmaya yönelik olarak kullanılan yaklaşık 3,4 milyar TL’nin de geriye dönük
ödemesi yine AK PARTİ hükûmetleri döneminde yapılmıştır.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Bayraktar’a arazileri sor.
MAHMUT KAÇAR (Devamla) –
Ben maliyeci değilim ama şu iki rakamı topladığınız zaman 17 katrilyonun bugüne
hesaplamasını yaptığınız zaman zannediyorum yaklaşık bugünün parasıyla 50
milyar TL gibi önemli bir rakamın bu Hükûmet tarafından geçmişe dönük olarak
ödendiğini görürsünüz. Burada aslında biz iki önemli şeyi çözmüş olduk:
Bunlardan birisi, geçmişe dönük, çalışanların hak gasbının engellenmiş olması;
ikincisi ama en önemlisi, memurun yanlış politikalardan dolayı devlete olan
zedelenen güvenini yeniden tesis etmiş olduk çünkü eğer yaşadığınız ülkede
devletin asli görevini gören memurların eğer devletine güveni yoksa siz o
ülkede vatandaşın devlete güveninden bahsedemezsiniz.
Sözleşmeli personel
uygulamalarından bahsedildi. Evet, sözleşmeli personel uygulamaları bu ülkede
1978 yılında başladı ama AK PARTİ hükûmetleri döneminden, ondan önceki
dönemlerde sözleşmeli personelin aile yardımı yoktu, çocuk yardımı, eş yardımı,
en insani talepleri olan eş durumundan ve sağlık mazeretinden tayin hakları
olmamasına rağmen, bugün, devlet memurlarıyla aynı özlük haklarına sahip
sözleşmelilikteki, usuldeki değişiklikler yine AK PARTİ İktidarı döneminde
yapıldı. Bununla da yetinilmedi, haziran ayındaki bir kanun hükmündeki
kararnameyle 195 bin 4/B’li kadroya geçirildi.
Toplu sözleşmeden
bahsedildi. Türkiye’de kurulu bulunan bütün memur sendikalarının, bütün
çalışanlarının en önemli ve öncelikli talebi toplu sözleşme olmuştur ama bugüne
kadar memur sendikalarının toplu sözleşmeyle ilgili hükûmetlere götürdükleri bu
taleplerde karşılaştıkları en önemli engel, toplu sözleşmeyi talep ediyorsanız
memurun iş güvencesinden vazgeçeceğiniz çıkışıdır ama AK PARTİ İktidarı
döneminde, memurun iş güvencesine dokunulmadan mevcut hakları garanti altına
alınarak memurlara toplu sözleşme hakkı, Anayasa değişikliğiyle birlikte kamu
çalışanlarına verilmiştir. Şu anda bazı hükümlerini konuşuyoruz. Önümüzdeki
yıldan itibaren artık memurlarla ilgili özlük hakları bütçe kanununun bir hükmü
olmaktan çıkarılacak. Çalışanlar kendilerini ilgilendiren haklarda toplu
sözleşmenin bir tarafı olarak, paydaş olarak kendileriyle ilgili olan
kararlarda söz sahibi olmuş olacaklar.
Tabii ki çalışma hayatıyla
ilgili sorunlarımız var. 4688 sayılı Yasa’yla ilgili bu toplu sözleşmeli uyum
yasalarının bir an önce çıkarılması gerekiyor. Taşeronlaşmayla ilgili
problemler var, bunlarla ilgili bir çalışmanın ortaya konulması gerekiyor.
Bunun yanında, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili yasaların bir an önce Meclise
getirilmesi gerekiyor. Ama bahsettiğim bu üç tasarıyla ilgili, Çalışma
Bakanlığında ilgili sivil toplum örgütleriyle birlikte yapılan hazırlıklar var
ve 2012 başı itibarıyla toplu sözleşme yasası, iş sağlığı, güvenliği yasası…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaçar.
MAHMUT KAÇAR (Devamla) –
…ve benzeri çalışma hayatıyla ilgili yasalar gelecek ve geçmişte nasıl
çalışanların hakları korunduysa 2012’de de çalışanların hakları korunmaya devam
edecek diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaçar.
Sayın Vural, kısa bir söz
talebiniz vardı, buyurunuz.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Türk Harb-İş Sendikasının
açtığı “Gelir ve vergi dağılımında adalet istiyoruz” kampanyasına Maliye
Bakanının dikkatini çekmek istediğine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, istihdamla ilgili,
işçi istihdamıyla ilgili bu madde münasebetiyle bir konuyu Sayın Bakanın
dikkatine çekmek için söz aldım. Türk-İş’in son genel kurulunda, Türk Harb-İş
Sendikasının açtığı bir kampanya var. “Gelir ve vergi dağılımında adalet
istiyoruz.” diyorlar. Maalesef, bu adaletsiz vergi ve gelir dağılımından en
fazla çalışanlar çekmektedir ve ücretlerimize yapılan artışlar daha elimize
geçmeden vergi olarak ödenmektedir. Ayrıca, asgari geçim koşulları, barınma,
eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için geleceğimizi
borçlanmak durumunda kalıyoruz. Ayrıca, asgari ücretten de vergi alınmaktadır.
Bu konuda Hükûmete ve Türkiye Büyük Millet Meclisine insani ve ahlaki bir
çağrıda bulunarak gelir ve vergi dağılımında adalet isteklerini ifade etmişlerdir.
16.028 imzayı havi bu
kampanyayla ilgili bu klasörleri ve bu talepleri Sayın Bakanım size takdim
edeceğim. Lütfen, bu konuda işçilerin, çalışanların gelir dağılımı ve vergide
adalet konusundaki taleplerine duyarsız kalmayınız. Bu çarpık vergi ve gelir
dağılımı konusunda somut adımlar atmanızı istirham ediyorum. Bu çerçevede,
Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuda vermiş olduğu kanun teklifini de ekte
sunuyorum. Bu konuda ileride yapacağınız çalışmalara dikkat çekmeniz bakımından
bu hususu dile getirmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278,
3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN – Soru-cevap
bölümüne geçiyoruz sayın milletvekilleri.
Sayın Doğru, buyurunuz.
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Aralık ayında ülkemizin her
tarafında taşeron olarak çalışan işçilerde çok büyük sıkıntılar yaşanmaktadır.
Çeşitli kurumlarda taşeron olarak çalışanlar şirketlerin değişmesiyle beraber
iş akitlerine son verilmesiyle karşı karşıya kalmakta, işsiz kalmaktadırlar. Bu
insanlar için taşeron işçiliği kaldırılıp farklı bir kadro oluşturmayı
düşünüyor musunuz?
İkinci sorum olarak,
ülkemiz deprem kuşağında bulunmaktadır. Tokat ili de Kuzey Anadolu fay hattında
hareketli bölgelerin başında gelmektedir. Buralarda bulunan binaların
sağlamlığı, depreme dayanıklılığıyla ilgili hiçbir çalışma yapılmamıştır. Resmî
kurumlar dâhil, acilen dayanıklılık testinden geçirilmesi gerekmektedir.
Buralara bunlar için bütçede bir ödenek var mıdır? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Doğru.
Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birkaç sorum olacak Sayın
Bakana.
Asgari ücreti bin TL yapmak
ve vergiden muaf tutmak Türkiye’yi batırır mı?
Engelli ve hükümlü
kadrolarının doldurulması ve daha verimli kullanılması bir insanlık borcu değil
midir?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi İdari Teşkilatı Kanunu, Cumhurbaşkanlığı gibi yüce bir makam
kullanılarak orada bekletilip onlarca kişiyi Meclise doldurmak yakışmış mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Atıcı.
Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Bakan, yaklaşık 600
bin sağlık çalışanının büyük bir çoğunluğunun kazanılmış temel kişilik hakları,
kanunsuz, hukuksuz ve keyfî olarak, 666, 663 sayılı kanun hükmünde
kararnamelerle zorla ve cebren yok edildi. Döner sermaye gibi ek ödeneklerle
kazanılan özlük hakları eskiden her koşulda alınabilirken artık, yıllık izin,
rapor, doğum gibi nedenlerle alınamayacak, emeklilik tazminatlarına, emeklilik
maaşlarına yansımayacak ancak müşavir, genel müdür, müsteşar gibi, birçok
bakanlıklarda olduğu gibi Sağlık Bakanlığının da üst düzey yöneticileri için
hem raporda hem yıllık izinde bunu alabilecekler.
Size soruyorum: Bu, size
göre, adaletsiz, ayrıcalıklı bir durum değil mi? Sizin sosyal adaletinize
yakışır mı? Sayın Bakan, bu adaletsizliği gidermek için bir çaba gösterecek
misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Demir.
Sayın Çınar…
EMİN ÇINAR (Kastamonu) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana sormak
istiyorum: 2005 yılından sonra vekâleten görev yapan imamlara kadro verildi ama
2005 yılından önce vekâleten görev yapan imam hatip lisesinden mezun olanlar bu
kapsamın dışında bırakıldı. Yine, yakın bir tarihte yapılan bir uygulamayla,
Kur’an kurslarından mezun olanlara, köy muhtarlarının onaylarıyla yeni bir
kadro tahsisi yapıldı. Şimdi, bu mağduriyeti söz konusu olan imam hatip lisesi
mezunu vekil imamların herhangi bir şekilde mağduriyetlerinin giderilmesi
düzenlemesi düşünülüyor mu?
Yine bu dönemde, seçimlerin
hemen öncesinde, Tarım Bakanlığına, yani şeker fabrikalarına pancar teslimi
yapanlara emeklilik hakkı verildi çiftçi BAĞ-KUR’u noktasında. Maliye kaydı
bulunan ama…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çınar.
Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Van depreminden sonra
yapılan çağrılarla yurt içi ve yurt dışından toplam ne kadar bağış
toplanmıştır? Bu meblağ kimin kontrolündedir? Kime, ne zaman, hangi kriterlerle
verilecek ve kaynağın bağış olduğu vatandaşa açıklanacak mıdır, yoksa Hükûmet
olarak veriyoruz mu denilecektir?
Bir diğer sorum: Asgari
geçim indirimiyle beraber net ele geçen asgari ücret 658,95 TL’dir. Gelir
vergisi yüzde 15’tir. Asgari ücretten gelir vergisini tamamen kaldırmayı
düşünüyor musunuz?
Bir diğer sorum: TÜİK’in
verilerine göre en fakir yüzde 10 ile en zengin yüzde 20 arasında gelir
dağılımı 8 kattır. Bu durumu yoksul vatandaşlar lehine düzeltmek gibi bir
çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Öz.
Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, ben daha
önce size yazılı olarak sormuştum bu soracağım soruyu ama yanıtlarını bana
eksik verdiniz.
Konu şuydu: Karayolları
Genel Müdürlüğüne ait olan Kavacık’taki arazi ve Unkapanı’nda Tekele ait olan
iki tane arazi, bina, bunlar önce Hazineye devredilmişti, daha sonra da
Medipolitan sağlık hizmetleri vakfına kiralanmıştı kırk dokuz yıllığına.
Yanıtlarda tabii teknik
kısmı yazmışsınız ama benim sorduğum şuydu: Kaç lira yıllık kira alıyorsunuz
bunlardan? Bu yerlerin rayiç kira bedellerini daha önceden belirlemiş miydiniz?
Yani ben bedellerini sormuştum, bunlar bana yazılı olarak verilmedi. Lütfen şu
anda bunları bana bildirir misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Dibek.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, taşeron işçilerle
ilgili daha önce de birçok soru geldi.
Değerli arkadaşlar, taşeron
işçilere yönelik olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız şu anda bir
çalışma yapıyor ve durumlarının iyileştirilmesine yönelik, istismarların
engellenmesine yönelik bir yasa tasarısı üzerinde çalışılıyor. Dolayısıyla o
çerçevede çalışmalar bittiği zaman eminim Yüce Meclisimize gelecek, sizler de
katkıda bulunacaksınız.
“Tokat deprem bölgesi,
dayanıklılık testleri yapılmalı, bunun için ödenek var mı?” Tabii ki Türkiye’de
deprem bölgesi olan her yerde bir envanter çalışması yapılmalıdır, bir risk
analizi yapılmalıdır. Bunun için aslında başta İstanbul olmak üzere birçok
ilimiz için dışarıdan dahi kredi alındı, Dünya Bankası üzerinden ve gerek
binaların güçlendirilmesi gerekse bu tabii ki risk analizlerinin yapılması
açısından.
Tokat ilinde de böyle bir
ihtiyaç varsa eminim il özel idaresi veya diğer ilgili kuruluşlar bu
çalışmaları yaparlar. Kaynak yönünde de biz elimizden gelen desteği geçmişte
olduğu gibi vermeye devam ederiz.
Şimdi değerli arkadaşlar,
asgari ücretle ilgili de çok soru gündeme geliyor. Bir kere, önce şunu
söyleyeyim: Türkiye’de asgari ücret üzerinden yüzde 15 vergi alınmıyor. Bakın,
gelir vergisinin en düşük dilimi yüzde 15’tir. Biz, iktidara geldiğimizde yani
AK PARTİ hükûmetleri iktidara geldiğinde, 2002 yılında asgari geçim indirimi
yoktu. Asgari geçim indirimi öncesinde bir asgari ücretliden yüzde 12,8 efektif
bir gelir vergisi yükü söz konusuydu. Yani eskiden asgari ücret üzerinden yüzde
12,8 vergi alınabiliyordu yani yüzde 12,8’e kadar.
Şimdi, biz, asgari geçim
indirimini getirdik 2008’ten itibaren. Şu an itibarıyla, evli, 4 çocuk sahibi,
eşi çalışmayan bir asgari ücretliden zaten sıfır vergi alıyoruz, sıfır. Peki,
evli, 3 çocukludan 0,7 alıyoruz yani yüzde 1’in altında. Evli, 2 çocukludan
yüzde 1,5 vergi alıyoruz. Evli ve 1 çocukludan yüzde 2,6 vergi alıyoruz. Evli
olup da çocukları olmayandan yüzde 3,8 vergi alıyoruz, bekâr olandan da yüzde 5,3.
Bütün bu söylediğim rakamları yüzde 12,8’le karşılaştırmakta fayda var.
Değerli arkadaşlar, şimdi,
bakın, Türkiye’de asgari ücret 2002 yılında 175 euro’ydu brüt olarak. Şu anda,
2011 yılı itibarıyla 356 euro. Bakın, şu anda, biz, Polonya’dan, Çek Cumhuriyeti’nden,
Slovakya’dan, Letonya’dan, Macaristan’dan, Estonya’dan, Litvanya’dan,
Romanya’dan, Bulgaristan’dan -liste böyle gidiyor- bu ülkelerin tamamından daha
yüksek asgari ücret veriyoruz.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Zambiya’dan daha yüksek!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) - Değerli arkadaşlar, bakın “Asgari ücreti bin liraya çıkartmak
Türkiye’yi batırır mı?” sorusu. Asgari ücreti ödeyen devlet değil, devlette
asgari ücretli çalışan da yoktur benim bildiğim kadarıyla.
Şimdi, asgari ücret, özel
sektörün verdiği bir ücrettir. Özel sektörde siz eğer ücretleri verimlilikle
ilişkilendirmezseniz, belki Türkiye batmaz ama firmalar batar, belki o çalışan,
istihdam edilen vatandaşlarımız, kardeşlerimiz iş bulamaz hâle gelir. Onun
için, rekabet etmek zorundayız yani asgari ücreti belirlerken bir yandan asgari
ücretliye tabii ki makul bir ücret, bir yandan da rekabet gücünü göz önünde
bulundurmak zorundayız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) -
Şimdi Değerli Bakanım, Anayasa diyor ki: “Kamu çalışanıyla özel çalışan
arasındaki dengeyi sağlayın.”
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Bunu bulundurmayan ülkeler battı değerli arkadaşlar. Yunanistan’a
dönmek istemiyorsak, başka ülkelere dönmek istemiyorsak bu dengeleri korumak
durumundayız. Burada devletin ödediği bir asgari ücret söz konusu değil. Bakın
size rakamları söyledim. Bugün Avrupa Birliği üyesi dokuz, on ülkeden daha
yüksek asgari ücret Türkiye’de verilmektedir. Biz Avrupa Birliğinden daha mı
zenginiz?
MAHMUT TANAL (İstanbul) -
Peki, Anayasa’ya bu hükmü niye koymuşuz biz? O dengeyi sağlamak zorundayız.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Onun için yani bunu da şey yapmak lazım.
Şimdi değerli arkadaşlar,
bakın, sürekli bir şekilde gelir dağılımı konusunda yorumlar yapılmaktadır.
2002 yılında gini katsayısı ki gini katsayısı azaldıkça gelir dağılımı daha
eşit hâle geliyor. Gini katsayısı 2002 yılında -benim rakamlar değil bu
uluslararası kuruluşlardan gelen rakamlar- 0,44’tü. Peki 2010 yılında ne kadar?
0,40 yani Türkiye’de gelir dağılımı iyileşmiştir, bozulmamıştır. Bu rakamlar
çok açık ve net bir şekilde bunu ortaya koyuyor değerli arkadaşlar.
Şimdi, sağlık çalışanları…
Değerli arkadaşlar, tabii ki iş yapıyorsanız yani 666 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’yle 2009 sayılı Kanun’da yapılan düzenlemeyle sağlık çalışanlarının
izinli ve raporlu olduğu dönemlerde de her hâl ve şartta 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’de öngörülen tutarda ek ödeme almalarına imkân sağlanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan,
süreniz doldu. Sorulara yazılı cevap verirsiniz.
Teşekkür ederiz.
Bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bütçe
kanun tasarısının 24. maddesinin sonuna 5. fıkra olarak aşağıdaki ifadenin
eklenmesini arz ederiz.
Namık Havutça Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Süleyman Çelebi
Balıkesir
İstanbul İstanbul
Kâzım Kurt Ahmet
Toptaş Ramazan
Kerim Özkan
Eskişehir Afyonkarahisar Burdur
Gürkut
Acar
Antalya
5) Kamu Kurum ve
Kuruluşlarında “taşaron” hizmeti satın alınamaz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ ALİ BOĞA (Muğla) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Anayasa’nın, bütçe
görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “…değişiklik önergeleri, üzerinde
ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oya konur.” hükmü gereğince önergenin
sadece gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Sosyal devletin görev ve
sorumluluğu açısından.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
24’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif eden Seyşeller
Ulusal Meclisi Başkanı Doktor Patrick Herminie’ye Başkanlıkça “Hoş geldiniz”
denilmesi
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Seyşeller Ulusal Meclisi Başkanı Sayın Doktor Patrick Herminie
Genel Kurul salonumuzu teşrif etmişlerdir.
Kendilerine, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulu adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278,
3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN – 25’inci maddeye
geldik, okutuyorum:
YEDİNCİ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Uluslararası kuruluşlara
üyelik
MADDE 25 - (1) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler tarafından kanun,
kararname ve uluslararası anlaşmalar gereği üye olunan uluslararası kuruluşlar
dışındaki uluslararası kuruluşlara, gerekli ödeneğin temini hususunda Maliye
Bakanlığının uygun görüşü alınmadan üye olunamaz ve katılma payı ile üyelik
aidatı adı altında herhangi bir ödeme yapılamaz.
(2) Ekonomi Bakanlığı ve
Hazine Müsteşarlığının uluslararası anlaşmalar, kanun ve kararnamelerle Türkiye
Cumhuriyeti adına üye olduğu uluslararası kuruluşlara ilişkin işlemlerine
(katılma payı ödemeleri dahil) bu madde hükmü uygulanmaz.
BAŞKAN – 25’inci madde
üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Aykan Erdemir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Erdemir.
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA AYKAN
ERDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve ekranları başında bizleri izleyen
yurttaşlarımızı saygıyla selamlarım.
Sözlerime başlamadan önce,
12 Haziran seçimlerinde halkın oylarıyla milletvekili seçilmelerine rağmen
bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde halkın iradesini temsil etme hakları
hukuk dışı yollarla gasp edilen 8 milletvekilimizi anmak istiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Hangi ili, hangi partiyi ve
hangi siyasi görüşü temsil ediyorlarsa etsinler bugün hukuksuzluğun
mağduriyetinde ve tutsaklığın kardeşliğinde buluşmuş olan milletvekilleri
demokrasimizin ayıbıdır. Tutsak milletvekillerimiz bilsinler ki bu ülkenin
güzel insanları onları unutmadı, halkın iradesi üzerinde vesayet kurmak
isteyenlerle mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz.
Sayın milletvekilleri,
Farsçanın büyük ustası Şirazi insanlığa şu mısralarla seslenir:”Benî âdem
a’zâyi yekdîgerend.” “Âdemoğulları aynı vücudun uzuvlarıdır, çünkü aynı
cevherden yaratılmışlardır. Felek bir uzva elem getirse öbürlerinin huzuru
kalmaz. Ey başkalarının acısıyla kaygılanmayan, sana insan demek yakışık
almaz.” (CHP sıralarından alkışlar)
Bugün New York’ta Birleşmiş
Milletler binasında bulunan bir kitabeyi süsleyen bu barış ve kardeşlik
çağrısını bizim ülkemizde de pek çok siyasetçi dilinden düşürmez ama günbegün
üzülerek görüyoruz ki Şirazi’nin derin manasını kavrayabilenler aslında ne
kadar da azdır. Şirazi söze “âdemoğulları” diye başlar, tüm insanlara ve
insanlığa seslenir, insanları dillerine, dinlerine, mezheplerine, milletlerine,
kökenlere, cinsiyetlerine ya da cinsel yönelimlerine göre bölmez, ayrıştırmaz,
ötekileştirmez. Medeniyetleri çatıştıranların da uzlaştıranların da çok
uzağındadır Şirazi, “âdemoğulları” der, “insanlık” der, “beşeriyet” der başka
söz, başka medeniyet bilmez.
Bir asır öteden seslenen
Tevfik Fikret de aynı kâmil mesajı verir bizlere “Milletim nev-i beşer, vatanım
ruy-i zemin” derken. Vatanı dünya, milleti insanlıktır, bildiği tek medeniyet
beşeriyettir.
Çağlar aşan bu evrensel
mesajlar hepimize bir şekilde ulaşmıştır ulaşmasına da herkes bu engin deryadan
ancak kabının alabildiği ölçüde nasiplenebilir. Bugün insanlığa Şiraze’nin,
Tevfik Fikret’in ve diğer hümanist gönül dostlarının penceresinden bakabilenler
dünya halklarını kadim tarihleri, kültürel zenginlikleri ve insan
çeşitliliğiyle kucaklamakta, yetmiş iki millete bir nazarla bakmaktadır. Bu
hakikate eremeyenlerse iktidarın kibri ve nefretin diliyle insanları fırkalara
bölmekte ve kardeşi kardeşe düşürmektedir.
Sayın milletvekilleri,
Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu, nisan ayında komşumuz İran’a açılan Kapıköy
Sınır Kapısı’nı hizmete sokarken şu açıklamayı yapmıştı: “Sekiz yıldır dış
politikada uyguladığımız temel prensip, dostlukları derinleştirmek, kardeşliği
yoğunlaştırmak ve artırmaktır. Bunun için komşularla sıfır sorun politikası.”
dedik. Sekiz yılın eğrisiyle doğrusuyla muhasebesini bir kenara bırakırsak,
Sayın Davutoğlu’nun açıklamalarının ardından sekiz ay geçmemiştir ki bir İranlı
bakan “İran’a saldırı olduğu anda biz ilk olarak Malatya’yı vuracağız.” diye
açıklama yapmıştır. Ne olmuştur ki aradan geçen sekiz ay içinde sıfır sorun
politikası çok sıfırlı sorunlar yumağı hâline gelmiştir? Ne olmuştur ki dış
politikamız Libya, Suriye ve İran başta olmak üzere dört bir yanda çark
etmekten yorgun düşmüştür.
Şu bilinmelidir ki:
Hükûmetin çok övündüğü yumuşak güç politikası artık dünya halklarının endişeyle
izlediği bir gerginlik politikası hâline gelmiştir. Türkiye, çatışanları
barıştıran, çözümü kolaylaştıran ve barışı güçlendiren bir ülke olmak yerine,
savaş çığırtkanlığı yapan Hükûmetiyle bölgemizde bir istikrarsızlık kaynağı
olmuştur. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Dış politikada kibrimiz ve
ihtiraslarımız hızla artarken, konu komşunun gönlü kırılıp dökülürken, dün “ak”
denilene bugün “kara” denilirken Yunus’un rehberliğine sığınmakta büyük fayda
vardır.
“Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil...
Yol odur ki doğru vara
Göz odur ki Hakk'ı göre
Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil...”
(CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Evet, kimileri Hitler gibi
yüzde 44’lük oy oranına, kimileri Goebbels gibi yandaş medyasına, kimileri de
Mengele gibi bilimsel tekniklerine güveniyor olabilir ama unutmayın ki Razi’nin
dediği gibi “Bir kantar ilim bir okka edebe muhtaçtır.” İşte, o yüzdendir ki 12
Haziran seçimlerindeki gibi yüzde 49 oy alsanız da hatta Mussolini gibi yüzde
65 oy alsanız da bir okka edebin savunucusu Cumhuriyet Halk Partisi hakkı
göstermeye, delil olmaya devam edecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
İşte, tam da bu nedenle
bugün yüce Meclisin huzurunda Türkiye'nin tüm kadirşinas yurttaşlarının minnet,
takdir ve rahmetle yâd ettiği büyük ve gerçek dünya lideri Mustafa Kemal
Atatürk’ü saygıyla anmak istiyorum. Kendisinin “Yurtta barış, dünyada barış”
anlayışı on yıllar ötesinden günümüzü ve geleceğimizi aydınlatıyor. Cumhuriyet
Halk Partisi olarak yalnızca savaşı değil barışı da kazanan Mustafa Kemal’in
mirasına kararlılıkla sahip çıkacağımızı bir kez daha vurguluyor, Hükûmetin
maceraperest hamlelerine ve savaş çığırtkanlıklarına geçit vermeyeceğimizi
ifade etmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
İktidar partisinin sayın
milletvekilleri, biliyorum ki, ana muhalefet partisinin bir mensubunca dile
getirilen bu eleştiriler sizleri rahatsız etmektedir. Değerlendirmelerimizde
hep sorunları ve olumsuzlukları gördüğümüzden büyük atılımları ve başarılı
sonuçları dile getirmediğimizden yakınmaktasınız. Toplumsal muhalefetin
temsilcileri dünyanın pek çok ülkesinde benzeri suçlamalara maruz kalmıştır.
Örneğin pek çokları her 2 seçmeden 1’inin oyunu alan, 6 milyon işsizi iş güç
sahibi yapan, 3.860 kilometre duble yol inşaatını tamamlayan, dış politikada
rakiplerini diz çöktürtmekle övünen, dünyanın önde gelen dergilerinden TIME’e
kapak olan ve yılın en önemli kişisi seçilen bir liderin hakkının teslim
edilmesini ve başarılarının takdir edilmesini beklemiştir.
Evet, sayın
milletvekilleri, “Führer” olarak da bilinen Adolf Hitler, gerçekten de
Almanya’da her 2 seçmeden 1’inin oyunu almış, 6 milyon işsizi iş güç sahibi
yapmış…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, konuşmacı ne yapmaya çalışıyor? Lütfen, Sayın Başkan, bakın,
böyle…
AYKAN ERDEMİR (Devamla) –
…3.860 kilometre duble yol inşaatını tamamlamış, dış politikada rakiplerine diz
çöktürtmüş…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Kiminle karşılaştırıyor Sayın Başkan? Sayın Başkan sözünü geriye alsın, böyle
bir açıklama olmaz.
AYKAN ERDEMİR (Devamla) –
…dünyanın önde gelen dergilerinden TIME’e kapak olmuş ve hatta dünyada yılın
kişisi seçilmiştir.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Bakın, aynı yöntemi de biz kullanırız Sayın Başkan.
AYKAN ERDEMİR (Devamla) –
Evet, 2 Ocak 1939 tarihinde TIME dergisinin kapağında resmi yayınlanan Hitler
yılın kişisi olarak seçilmiştir seçilmesine de bizim nazarımızda bir kusurcuğu
vardır! Hitler, TIME dergisine kapak olduktan sonraki altı yıl içinde 6 milyon
Yahudi’nin, 3 milyon Rus savaş esirinin, yüz binlerce Roman’ın, engellinin,
eşcinselin, sosyalistin, sosyal demokratın, gazetecinin, sendikacının,
öğrencinin ve diğer milyonlarca suçsuz insanın katili olmuştur. Ekonomik büyüme
ve itibarlı dış politika palavralarıyla ülkesindeki demokrasiyi otoriter rejime
çeviren, geniş halk kesimleri üzerinde baskı kuran, medyayı yandaş kılan, tüm
muhalifleri toplama kamplarına tıkan ve savaşı önce bölgesine, sonra da dünyaya
taşıyan bir liderin takdir edilmesi olanaklı değildir.
Temel hak ve özgürlükler
söz konusu olduğunda, insanların yok edilemez ve devredilemez hakları söz
konusu olduğunda, Hitler gibi yüzde 44 oy alan, hatta Mussolini gibi yüzde 65
oy alan bir lider de olsa karşımızda, biz yine hakkı göstermeye delil olmaya…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Türkiye demokrasisine hakaret etmeyin! O demokrasi hepimizin!
AYKAN ERDEMİR (Devamla) –
…düşünmeye, konuşmaya ve eleştirmeye devam ederiz.
Bertolt Brecht’in dediği
gibi: “
“İnsan dediğin nice işler
görür, generalim,
Bilir uçmasını,
öldürmesini.
Ama bir kusurcuğu var,
Bilir düşünmesini de.”
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Demokrasinin dışında başka bir şey mi öneriyorsunuz!
AYKAN ERDEMİR (Devamla) –
Sayın milletvekilleri, sözlerime İbreti’nin bir deyişiyle son vermek istiyorum:
“Sözüne bir şah olsam
hükmeylesem cihana.” diye başlayan İbreti,
“Ayrı gözle bakmaz idim bir
ferde,
Cihana bir gözle bakar
giderdim.”
der ve sonra da ekler:
“O günü görseydim yüzüm
gülerdi,
Dünyada insanlar bayram
ederdi.
Ne bir silah ne bir atom
kalırdı,
Bir ulu deryaya döker
giderdim.”
Nefretin karşısında
sevginin, savaşın karşısında dostluğun sesi olan İbreti:
“Ayrı gayrı devlet icap
etmezdi,
Dünyaya bir bayrak diker
giderdim.”
diyerek sözlerine son
verir.
Ben de yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bölge halklarına dostluk,
barış, kardeşlik diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Erdemir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Demokrasiye saygılı olacaksın ilk önce!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın konuşmacı, biraz önce, şu andaki Türkiye'deki demokratik uygulamayı ve
Hükûmetimizi, geçmişte diktatörlükle eş anlamlı kullanarak, hem hakaret hem de
iftira etmiştir. Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Bursa Milletvekili
Aykan Erdemir’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, her zaman, birçok
arkadaşımızın da burada ifade ettiği bir genel kural var: Eğer insanların bilgi
birikimi yeterliyse, dağarcığı doluysa, yüreği genişse çıkıp katkı veriyorlar,
destek veriyorlar hepimize; biz de faydalanıyoruz, bir şeyler öğreniyoruz; ama
bunlardan eser yoksa, bunlardan hiç nasip alınmamışsa o zaman sadece hakaret
ediliyor.
Bakın değerli arkadaşlar,
bir de bunu söyleyen kişi, önce, bunları gelip konuşurken bir defa millete
hakaret ediyor. Neden? Bu iktidar, Sayın Başbakanımız milletimizin takdiriyle
iktidar olmuştur, bu göreve getirilmiştir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Biz atamayla mı geldik? Biz de milletin takdiriyle geldik.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Hem de müteaddit kereler, müteaddit defalar… Elbette eleştirilebilir; ama
eğer demokrasi dışı bir yöntemle bağlantı kurularak eleştiri yapılmaya
çalışılırsa o zaman biz de şunu söyleriz: Önce sen bir geçmişine bak, bir
tarihine bak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Benim geçmişim senin de geçmişin.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
-Diktatörlüğün rengârenk örneklerini görmek istiyorsan, diktatörlüğün en envai
çeşidini görmek istiyorsan…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Kimi kastediyorsun?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
- …demokrasi dışı uygulamaların birçok örneğini görmek istiyorsan önce
geçmişine bak.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Bakalım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Adını ver. Kimi kastediyorsun?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
- O dediğiniz kişi, yani Almanya’da dediğiniz Hitler, diktatör, tarihin en eli
kanlı diktatörlerinden bir tanesiyle o dönemin uygulamalarına bakın.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O
da seçimle geldi ama.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
- O dönemdeki Türkiye uygulamalarına bakın. Ne kadar benzerlik olduğunu
göreceksiniz. Bunu burada söylerken…
Bakın tekrar söylüyorum:
Eleştiri yapılabilir, bu eleştiri ağır olabilir ama uzaktan yakından hiçbir
bağlantı olmamasına rağmen…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Ne yapalım? 8 milletvekili tutuklu, ne yapalım?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
- … ilişki olmamasına rağmen, çıkıp bağlantı kurmaya çalışmak kadar yanlış bir
değerlendirme olamaz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Canikli, ne yapalım? 8 tane milletvekili parmaklıklar arkasında. Ne
yapalım? Alkışlayalım mı?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
- Sayın Başbakanımızın, demokrasinin son yıllardaki Türkiye’deki gelişimini ve
liderliğini, demokratik uygulamalarını sadece Türkiye değil, sadece bizim
milletimiz değil, bütün dünya kabul ediyor, bütün dünya takdir ediyor. Siz
Sayın Genel Başkanımızın TIME dergisine kapak konusu olmasını eleştiriyorsunuz.
Ee, o zaman siz de kendi Genel Başkanınızı “kapak” demiyorum bakın. Kapağın
arkası da değil, arkasının arkası da değil, en dip sayfaya dip not olarak
koydurun bakalım; koydurabiliyor musunuz?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Bizim Genel Başkanımız emperyalizmin ve siyonizmin dergilerine kapak olmayacak!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
- Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Bizim Genel Başkanımız öyle bir şey yapmayacak. Görürsünüz!..
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Canikli.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Söz istiyorum Sayın Başkan. Konuşmacı, grubumuzu hedef almıştır.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Tarhan.
2.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Teşekkürler Sayın Başkan.
Önce, bir demokrasi dersi
vermek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YUNUS KILIÇ (Kars) – Sen
demokrasi dersi veremezsin!
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) - Demokrasi, sadece sandıktan ibaret değildir. Demokrasi, seçimle
gelen seçimle giden geçici iktidarlar demektir.
BÜNYAMİN ÖZBEK (Bayburt) –
AK PARTİ beş seçim atlattı!
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Ancak dünya örnekleri, dünyada bazı olumsuz örnekler vardır ki, bu
geçici iktidarlar mutlak iktidara birden bire dönüşebilir. Bunun yolları da
nasıl açılır biliyor musunuz? Önce, özgür basın susturulur. Sonra, bağımsız
yargı yargıç ve savcı ordularıyla ve iktidara biat eden militanlarla
doldurulur. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ardından, sandıkla gelen o demokrasi nasıl bir mutlak iktidara dönüşür onun
kitabı yazılır.
BÜNYAMİN ÖZBEK (Bayburt) –
AK PARTİ kitabını bu millet yazıyor!
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Bunun kitabı daha önce dünyada yazılmış; Hitler yazmış. Bacağından
asılıncaya kadar Mussolini yazmış biliyorsunuz bu kitabı, bu antidemokrasi
kitabını yazmış.
Bunun örneklerini verip
elbette iktidarımızı uyarmak bizim görevimizdir. Bizim muhalefet olarak en
önemli görevlerimizden biri iktidarı denetlemek ve doğru yola sevk etmektir. Bu
konudaki lütfen uyarılarımızı dinleyin ve akıllı olun rica ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tarhan.
Sayın milletvekilleri, on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.45
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’nci Birleşiminin İkinci
Oturumu açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278,
3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Buyurunuz Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Değerli Başkanım, Anayasa’nın 66’ıncı maddesi uyarınca, “Vatandaşlık bağıyla
bağlı olan herkes Türk vatandaşıdır.” der. Sayın AKP Grup Başkan Vekili, devlet
adamı İsmet İnönü’yü bir Hitler’e benzetmiş yani bir diktatöre benzetmiştir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Nereden çıkarıyorlar efendim? Öyle bir şey yok.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Bu anlamda, vatandaşlık bağıyla bağlı olduğum için, bu anlamda bir sataşma söz
konusudur. Buna cevap vermek için izin istiyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Sayın Başkanım, öyle bir benzetme de yok, öyle bir şey de yok.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, bir dakika…
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Tutanakları okuyabiliriz efendim.
BAŞKAN – Sayın Tanal, bu
konudaki sataşmaya Sayın Grup Başkan Vekili Sayın Tarhan cevap verdi grubunuz
adına…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Vatandaş olarak ve bir milletvekili olarak, ben grup adına değil, bir…
BAŞKAN – Vatandaş adına
cevap vermek ve sataşmaya cevap vermek diye bir şey bilmiyorum ben Meclis İç
Tüzüğü’nde. Onun için teşekkür ederim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Ben özür dilerim, bende bir mahkeme kararı var.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) -
İsim verilmedi, öyle bir sataşma yok.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Ben bu mahkeme kararını takdim etmek istiyorum yani bununla ilgili, daha önce,
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan böyle bir açıklamada bulunmuştu.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Sayın Başkanım, grup başkan vekili…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Dava açtım aleyhine ve bu davayı da kazandım. Bir devlet adamına bu şekilde bir
lafların sarf edilmesi hukuka aykırıdır. Hukuka aykırılığın tespiti kararı
davasını açtım…
EMRULLAH İŞLER (Ankara) –
Sayın Başkanım, Grup Başkanımız isim anmadı.
BAŞKAN – Tutanaklara geçti
Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
…ve burada mahkeme kararı var, aynı şekilde, AKP Grup Başkan Vekillerinin bu
şekilde ısrarlı tavırları hukuka aykırıdır. Bunu dile getirmek için izin
istemiştim.
BAŞKAN – Tutanaklara
geçmiştir Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) -
Peki, teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Reşat Doğru.
Buyurunuz Sayın Doğru. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2012 yılı bütçesi üzerinde, 25’inci madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış buluyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu madde, uluslararası
üyelik hakkındadır. Türkiye, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere birçok
uluslararası kuruluşa üyedir. Ortak özellik olarak bütün kuruluşların tüzüklerinde
insana değer vermek ve devletler arasında iş birliği imkânları sağlayarak
barışa ve insani değerlere katkıda bulunmak yazılıdır. Ancak bu kuruluşların
çalışmalarına baktığımız zaman, çalışma yöntemlerinin ve yaptıkları işlerin hiç
de barışa hizmet etmediği görülmektedir. Türkiye bu kuruluşlara yıllardan beri
üyedir. Bu kuruluşlar artık geçmiş elli yıldan beri aynı statüde çalışıyorlar,
istedikleri kararı çıkarıyor, tepki gösteriyor, ülke yönetimlerine müdahale
ediyorlar. Ancak gelecek önümüzdeki elli sene geçmiş elli sene gibi olmayacak,
önümüzdeki yüzyılda da çok büyük değişiklikler olacaktır, bu değişikliklere
mutlaka hazır olmalıyız, hazır olduğumuzu da söyleyemiyoruz. Ancak Hükûmet
“Dışarıya açıldık, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere bütün kuruluşlarda
itibarımız arttı.” diyor. Acaba durum böyle midir? Acaba hangi uluslararası
kuruluşta başkanlığımız veyahut önemli görevlerimiz vardır? Hâlbuki Dışişleri
Bakanını dinleyince bu kuruluşlarda çalışan, önemli görevlerde bulunan bildik
çok insanımız olması lazım, ancak biz hiçbir kuruluşta yokuz, böyle giderse de
herhâlde olmayacağız da. Hâlbuki elli yıldan beri uluslararası kuruluşlara her
türlü desteği, parayı veriyoruz ama hiçbir bölümde de yetkili yetkisiz yokuz.
Bu durum, Türkiye'nin hakkı olamaz, olmamalıdır da. Mesela Hollanda, 13
milyonluk nüfusu ile birçok uluslararası kuruluşta yetkili konumda insanları
olan bir ülkedir, her kuruluşta, üst yönetimlerde görevli birçok insanı vardır,
gençleri de genellikle bu yönlü olarak desteklemektedir. Her yıl 150’ye yakın
genci de bu kuruluşlara girme noktasında çalışma yapıyorlar. Ben soruyorum:
Birleşmiş Milletlerde, Dünya Sağlık Teşkilatında kaç tane Türk çalışıyor? G 20
teşkilatında acaba kaç kişimiz çalışıyor?
Sayın milletvekilleri,
yıllardan beri üye olunan bu kuruluşların hepsi Amerika Birleşik Devletleri
veya Avrupa Birliği, Batı kontrolünde kalmakta, insanlık için değil de
kontrolünde oldukları ülkelerin menfaatleri doğrultusunda çalışmaktadırlar.
Örneğin, NATO 1945’te kurulmuştur. Türkiye 19 Şubat 1952’de Kore’ye asker
göndererek karşılığında da NATO’ya girmiştir. Yükümlülüklerini de aksatmadan,
her türlü fedakârlığı yaparak yerine getirmektedir. Asker isteyince asker
verilmiştir, destek istendiği zaman da destek verilmiştir. Ancak NATO, bugün, Amerika
Birleşik Devletleri’nin isteklerini yerine getirmeye çalışan bir kurum hâline
gelmiştir. Hükûmet de NATO'nun isteklerini yerine getiriyor. İncirlik Hava Üssü
dururken Malatya’ya füze kalkanı radarları yerleştiriyor. Füze savunma
sistemlerini neden Afganistan’a, Kuveyt’e, Suudi Arabistan’a değil de ülkemize
kuruyorlar? Bu konuda herkes düşünmeli ve yorum yapmalıdır. Ancak bunun manası
açıktır: Ülkemizi, İsrail’i korumaya aldırırken İran ve Rusya’yla karşı karşıya
getiriyorlar. Bu, doğru değildir.
Ancak AKP İktidarı, bütün
bu kuruluşlar başta olmak üzere dünyada itibardan, güçten bahsediyor. Pekâlâ,
buradan sormamız gerekir: “Birleşmiş Milletlerde Daimî Temsilcilik dâhil çok
büyük mesafeler alındı.” deniliyor. Öyleyse Kıbrıs konusunda Birleşmiş Milletlerde
ne tür karar çıkardınız? Kıbrıs Türklerinin hangi menfaatleri konusunda
ilerleme olmuştur? Birleşmiş Milletler kanalıyla hangi haklarını alabildiler?
Sonuç koskoca bir hiçtir, sıfırdır. İnsani değerleri konuşuyoruz derken Irak’ta
1,5 milyon, Afganistan’da yüz binlerce Müslüman insan Amerika Birleşik
Devletleri destekli koalisyonla öldürüldü. Binlerce insan evsiz barksız kaldı,
topraklarını kaybetti.
Sayın milletvekilleri,
Amerika Birleşik Devletleri, 57’nci Koalisyon Hükûmeti zamanında Irak’ı işgal
etmek istedi, ancak buna izin verilmemiştir. Ancak, Koalisyon Hükûmeti görevden
ayrılıp AKP İktidarı kurulunca işgal başladı, insanlar öldü, hâlâ da ölüyor.
Bunun sorumlusu sadece Amerika Birleşik Devletleri ve koalisyon değildir, buna
müsaade eden ve tepki göstermeyenler de sorumludur. Peki bu duruma dünyadaki
sivil toplum kuruluşlarından hangisinden bir tepki gelmiştir? Bugün, Kerkük’te,
Musul’da, Telafer’de Türkler öldürülüyor, ancak bununla ilgili bir tepki
göstermiyoruz. Hiçbirisi “burada insan hakları çiğneniyor, yanlış yapılıyor”
diye bir açıklama yapıyor mu soruyoruz. Hep sessiz kaldılar, sonuçta insanlar
ölürken bazıları kazandı. Talabani devlet başkanı, Barzani bölgesel lider oldu,
ancak Amerika Birleşik Devletleri, işgali bitirip istediğini aldıktan sonra
Irak’tan çekildi. Çekilme esnasında Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanı
Leon Panetta Iraklılara şöyle sesleniyordu: “Bağımsız ve egemen bir Irak
hayaliniz gerçek oldu. Irak halkı yolunu tayin ederken Amerika Birleşik
Devletleri yine yanınızda olacak.” dedi. Sizce bu ne manaya geliyor? İşte,
güvendiğiniz Amerika Birleşik Devletleri budur. İşi bitince çekip gider;
geride, kan, gözyaşı, harap, dağılmış, parçalanmış bir ülke kalıyor. Aynı
durumları, Dağlık Karabağ, Azerbaycan topraklarında da görüyoruz. Azerbaycan
topraklarının neredeyse 3/1’i Ermeniler tarafından işgal altındadır. Ermeniler
işgalden vazgeçmemekte, soykırım dahil birçok iddialarda bulunmaktadır. Dünyada
hiçbir sivil toplum kuruluşundan ses çıkmaz iken pekâlâ biz ne yapıyoruz? AKP
İktidarı, Ermenistan’la ilişkileri geliştirmek, protokolleri imzalamak için
meşgul değil midir? Azerbaycan’da insanlık dramı yaşanmaktadır, 1 milyona yakın
insan Dağlık Karabağ başta olmak üzere birçok Azerbaycan şehrinden zorla göç
ettirilmiştir, Hocalı katliamı gibi soykırımlar yapılmıştır. Hocalı’da
öldürülen kardeşlerimizin kanı kurumamışken, failleri ortaya çıkartılmamışken
nasıl anlaşmalar yapabiliriz? 1 milyonu aşkın insan Azerbaycan’ın çeşitli
yerlerinde vatan özlemiyle zor şartlarda yaşıyorlar; onlar insan değil midir,
onlara yardım edilmesi gerekmez mi? Azerbaycan Türklerine uygulanan insanlık
dışı hadiseler dünyadaki STK’lar tarafından hiç dile getirilmiyor. Ayrıca,
bunun yanında Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine karşı ağır saldırılar
yapılıyor. Uygur Türkleri Çin’in zulmü altında inliyorlar. Sincan Uygur
bölgesinde nükleer denemeler yapıp, doğacak nesiller yok ediliyor. Ayrıca,
kasıtlı tahrikler yapıp, Uygurlulara saldırıp binlercesini öldürüyorlar.
Uygurların lideri Rabia Kazan’ı Doğu Türkistan’a almıyorlar, ancak Türkiye de
bu kahraman kadın lideri ülkemize almıyor.
Son olarak TİKA’dan
bahsetmek istiyorum. Bu kuruluş “Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı” adıyla Türk
dünyasında iş birliği ve ilişkilerin gelişmesi için kurulmuştur. Kurulduğu
günden itibaren Türk dünyasında AKP İktidarına kadar çok büyük hizmetler yapmıştır
ancak AKP İktidarında ismi değiştirilerek Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı olmuştur, Türk dünyasını bir kenara bırakarak Afrika başta olmak
üzere başka yerlere açılmıştır yani kuruluş amacının dışına çıkmıştır. Hükûmet
“Bütçesini artırdık.” diyor, doğrudur, bütçe artmıştır ama daha önceki yıllık
18-20 milyonluk bütçe Türk dünyasına harcanıyordu, acaba ayrılan bütçenin şimdi
ne kadarı Türk dünyasına harcanıyor? Herhâlde bunları da sormak
mecburiyetindeyiz yani TİKA Türk dünyasını bir kenara bırakmış, başka yerlere
açılmıştır. Gerçi Türk milleti tarihin her döneminde çalışkan, azimli bir
millettir, her yere yardım etmeyi sever. Ancak, hiçbir zaman “Katliam yaptı.”,
“Soykırım yaptı.” tabirine de layık değildir. Türk tarihine şöyle bir bakmış olduğumuz
zaman, eğer katliamlar yapmış olsaydı Avrupa’sı, Asya’sı, Afrika’sı şu anda
Türkçe konuşuyor olurdu diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Doğru.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Kars Milletvekili Mülkiye Birtane.
Buyurunuz Sayın Birtane.
BDP GRUBU ADINA MÜLKİYE
BİRTANE (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bütçe görüşmeleri boyunca parti olarak dile getirdiğimiz en önemli hususlardan
biri bölgeler arası eşitsizliğin giderilmesi, yoksulluğa ve işsizliğe çare
bulunması gerektiği oldu. Bu önerimizi bir kez daha yineliyoruz. Bu açıdan, şu
an özellikle kırsal alanda yaşayan halkın içinde bulunduğu durumu göz önüne
alarak bütçeden Kırsal Kalkınma Projesi için pay ayrılması gerektiğini
öneriyoruz. Her ilde ilin sorunları tespit ve çözüm birimleri oluşturulmalı,
projenin dayanağı halkın itirazları ve talepleri olmalıdır. Bir rant kapısına
dönüşmesini ve diğer projeler gibi işlevsiz kalmasını önlemek için her ilde
sivil toplum örgütlerinden ve yerel yönetimlerden bir izleme komitesi
oluşturulmalı, bu komiteye vatandaşlar da dâhil edilmeli, komite aylık rapor
hazırlayarak kamuoyuna giderleri ve icraatları duyurmalıdır. Ancak, sürekli
yaptığımız öneriler cevap bulmamakta, cumhuriyet tarihi boyunca bölgecilik
yaparak Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni en geri kalmış bölgeler hâline
getiren zihniyet bizi bölgecilik yapmakla suçlamaktadır. Ne yazık ki, mevcut
iktidar da bu konuda eksik kaldığını kabul etmemekte, bölgedeki yoksulluğu ve
yüzde 65’leri bulan işsizliği maniple etmekte, “Ortada sorun falan yok.”
diyerek aslında “Buraya kadar.” demeye getirmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Hükûmetin bu tutumu yalnızca ekonomide değil bir bütün olarak böyledir.
İktidara gelirken Kürt sorununu çözeceği umudu yaratan, Alevilerle ilgili
özgürlüklerden bahseden, Anayasa’da yapacağı düzenlemelerle Türkiye’yi gerçek
demokrasiyle buluşturacağını söyleyen AKP’nin hiçbir icraatı olmadı. Her
seçimden sonra ilk icraatı, operasyonlar, gözaltılar, ev baskınları ile
Kürtleri ve demokratları siyasetin dışına itmek, sivil ve barışçıl potansiyeli
soluksuz bırakarak her yönüyle bir tasfiye politikası yürütmek oldu.
Avrupa Birliği üyeliği
süreci ise yılan hikâyesine döndü. Bu yılki ilerleme raporuna bakıldığında
Türkiye'nin Kopenhag Kriterlerine uyum sağlamadığı ve mevcut politikalarıyla da
uyum sağlayamayacağı açık ve net olarak görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; “Kadın cinayetine son vereceğiz, etkili düzenlemeler
yapacağız.” diyen Hükûmetin, bir bütün olarak kadına yönelik şiddeti
meşrulaştıran bir politika yürüttüğünü en yetkili ağızlardan duyar olduk.
İçişleri Bakanının Fevziye Cengiz ile ilgili şiddet uygulayan polisleri haklı
gösteren dünkü konuşması da her şeye tuz biber oldu. Bu politikalar sonucu her
gün 3-4 kadın cinayete kurban gitmekte.
2002 yılında öldürülen
kadın sayısı 66 iken, Hükûmetin aldığı dâhiyane önlemlerden sonra 2010 yılında
cinayete kurban giden kadın sayısı 1.550’yi buldu. 2011 yılının ilk yedi ayında
ise 935 kadın öldürüldü. Mevcut iktidar döneminde cinayete kurban giden kadın
sayısı toplamda en az 7 bindir. Bu sonuca da biz “Bu bir kadın kırımıdır.”
diyoruz.
Hükûmet, faili meçhul
cinayetleri çözeceğini söyledi, şimdiye kadar aydınlatılan tek faili meçhul
cinayet yok. Annelerin gözyaşlarını dindireceğini söyledi; PKK’ya karşı
yürüttüğü savaşa gencecik bedenleri sürdü, mağaralarda gerilla zehirledi,
cesetlere işkence edilerek annelerin yürekleri dağlandı. Başbakanıyla,
bakanıyla, yardımcısıyla, sözcüsüyle “Diyarbakır Cezaevi, Cumartesi Anneleri,
Dersim katliamı, Sivas, Maraş, Çorum” dedikçe ironi yaparcasına Kürtlere
yüklendi. “Çözeceğiz, yüzleşeceğiz” dedikçe 80’li, 90’lı yıllara geri gitmeye
başlandı, bölgenin her yerini Diyarbakır Cezaevi yaptı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün ise 19 Aralık. Bu tarih on bir yıl önce cezaevlerine
yönelik düzenlenen ve onlarca tutuklunun katliamdan geçirildiği, adına ise
“hayata dönüş operasyonu” dendiği gün. İsmi ile Türkiye’de iktidar olanların,
kötüyü iyi, haksızı haklı gösterme becerisinin ibretlik bir örneği. Davaların
birer birer düştüğü, hakkında iki dönemdir araştırma önergesi verdiğimiz ama Hükûmetin
oralı bile olmadığı cezaevleri katliamının 11’inci yıl dönümü. Katliamı
gerçekleştirenler, yönetenler, emri verenler ve öldürenler apaçık ortada ancak
bugüne kadar tek gerçek sorumlu yargılanmadı. Davası devam eden, Bayrampaşa
Cezaevine yönelik olan kısmında ise olay yeri tutanağındaki imzaların sahte
olduğu ortaya çıktı. Ailelerini acıya boğan, gencecik çocuklarımızın ölümüne
engel olamadığımız bu olaylarla ilgili sonradan konuşmak elbette acıların en
büyüğü. Bu durumda adaletin yerini bulmaması vicdanları kanatmaya devam
edecektir.
Bayrampaşa Cezaevine
yönelik gelişmeye bakıldığında, başından beri yargı süreci geciken ve adaletin
yerini bulmadığı, diğer ilgili davaların da gerçek olmayan belgeler ve ifadeler
üzerinden yürütülmüş olduğu kesindir. Sahte olduğu öne sürülen bu tutanaklara
göre mahkûmların birbirlerine ateş ederek, birbirlerini yakarak öldürdükleri
ileri sürülüyordu. Üstelik mahkûmlar imzaların sahte olduğu bu tutanak
doğrultusunda yargılanmış, olayların gerçek boyutlarını ortaya koyan belgeler
ise mahkeme tarafından önemsenmemişti.
Yine, olaylarda
tutukluların koğuşlarda bulunan piknik tüplerini kolluk kuvvetlerine karşı
patlayıcı olarak kullandığı ileri sürülmüştü. Ancak yapılan incelemede
koğuştaki bütün tüplerin boş, çizilmemiş ve issiz olduğu saptanmıştı. Üstelik,
bu asılsız olduğu tespit edilen iddialar neticesinde cezaevlerinde merkezî
mutfak sistemine geçilmiş, bu da cezaevindeki hak ihlalleri zincirine yeni bir
halka eklemiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; katliamın üstü örtülerek unutturulmaya çalışılsa da,
operasyonun açığa çıkmış ve çıkmakta olan boyutları, yaşananların bir hukuk
skandalı olduğunu göstermektedir.
Evet değerli
milletvekilleri, “Cezaevleri öldürüyor!” İnsan hakları savunucuları böyle
diyor. Yetkililerin vurdumduymaz tutumları sonucu 2011 yılında 31 kişi
cezaevlerinde yaşamını yitirdi. Bugün Iğdır halkı Mehmet Aras’ı toprağa
veriyor. Son iki yılda 192 kişi yaşamını yitirdi.
“Devletin ulusal hukuk ve
uluslararası sözleşmelerdeki asıl yükümlülüğü yaşam hakkını korumaktır.” diyor
ve bu ülkenin, karanlıktan kurtulacağı, bütün yurttaşlarının eşit ve özgür
olacağı; tek bir insanının bile devletin uygulamaları nedeniyle acı çekmeyeceği
güne mutlaka varacağına olan inancımla sözlerime son veriyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Birtane.
Şahsı adına, Kütahya
Milletvekili İdris Bal.
Buyurunuz Sayın Bal. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BAL (Kütahya) –
Değerli arkadaşlar, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Aslında, “Bu beş dakikayı
nasıl değerlendireyim?” diye uzunca düşündüm ama biraz önceki tartışmalardan
sonra rahmetli babamdan duyduğum bir hadiseyi anlatayım:
Ben, Kütahya
Dumlupınarlıyım. Bizim köyümüzün girişinde bir mezarlık vardı. Orada bir insan
saklanırmış ağaçların içerisinde. Niçin biliyor musunuz? Jandarma gelirken
haber versin de köyde çocuklara dua öğretilirken jandarma onları yakalayıp
dövmesin diye.
Yine, bir cenaze olduğu
zaman, değerli arkadaşlar, üç-beş köyden bir tane Kur’an-ı Kerim bulurlarmış
-çünkü yasak olduğu için bunu yapamıyorlar- yani son görev yerine getirilirken
Kur’an-ı Kerim’den ayetler, sureler okuyalım diye. Nereden nerelere geliyoruz
değerli arkadaşlar.
Bunları derken, samimiyetle
söyleyeyim, hiç kimseyi suçlamak istemiyorum. Sadece bizim dönüşüm içerisinde
olduğumuzu hatırlatmak istiyorum.
Devletimizle halkımızı
barıştırmaya çalışıyoruz, barıştırıyoruz. Hani “yurtta sulh, cihanda sulh”tan
bahsetti arkadaşlar. Bence de ne güzel bir söz değil mi arkadaşlar? Ama bunu
duvara yazmakla olmuyor. Hep duvarlara yazılırdı. Yurtta sulh nasıl olur, bunu
hiç düşündük mü? Yurtta sulh, vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına bakmakla olur,
onların ihtiyaçlarını karşılayıp sorunlarını çözmekle olur. İşte AK PARTİ
“demokratik açılım” derken, “Alevi açılımı” derken, “Roman açılımı” derken
bunları yapmaya çalışıyor. Bunlara biraz da pozitif taraftan bakmak lazım.
Bardağın dolu tarafına bakmak lazım değerli arkadaşlar. Bu sürece yardımcı
olmak lazım.
Şunu da unutmamak lazım:
Bakınız, Orta Doğu’daki hareketlerde Hitler’in, Mussolini’nin resmi taşınmıyor,
Sayın Başbakanın resmi taşınıyorsa, bizim bayrağımız taşınıyorsa değerli
arkadaşlar, bırakınız içerdeki kavgalarımızı bir taraflara koyalım, gurur
duymamız lazım. Türkiye’nin itibarının arttığını hep beraber kabul edip sevinç
duymamız lazım. Tabii ki birbirimizi eleştireceğiz değerli arkadaşlar.
Şunu da unutmamak lazım
değerli arkadaşlar: Dünkü tartışmalarla alakalı, gerek Milliyetçi Hareket
Partisinden gerek Cumhuriyet Halk Partisinden gerek bizim sıralarımızdan, AK
PARTİ’den güzel sözler söylendi, bu kavmiyetçilikle alakalı, etnik
milliyetçilikle alakalı güzel sözler söylendi.
Ben her zaman şunu
söylüyorum değerli arkadaşlar: Bir ülkeyi ihya edecek vizyon “Biz bir aileyiz”
vizyonudur, mahvedecek vizyon ise “Biz kaç kişiyiz” vizyonudur. Diğer taraftan
bu dönüşüm çerçevesinde değerli arkadaşlar, senaryosu olmayan milletler,
başkalarının senaryolarında figüran rolü oynamaya mahkûmdur. Zayıf ve güçsüz
ülkeler ise senaryo yazamayacağı gibi başkalarının senaryolarında araç olmaktan
yukarı da çıkamazlar.
Türkiye, değerli
arkadaşlar, kendi senaryosunu yazmaya başladı. Amerika ne der, Rusya ne der,
başkaları ne der demiyor. Bakınız, bir Amerikalı yetkili bana ne dedi biliyor
musunuz değerli arkadaşlar? “Eskiden Türkiye bizim için bir küçük kardeş idi
ama şu anda bir arkadaştır.” dedi. Bu çok önemli bir şey değerli arkadaşlar.
Obama’nın ilk ziyareti çok önemlidir değerli arkadaşlar.
Bir de ben kalan bir dakika
içerisinde şunu da söyleyeyim: Meclis demokrasinin kalbidir, vekiller halkımızı
temsil etmektedir. Acaba, biz, bu sıraları, bu vakitleri ne derece verimli
kullanıyoruz değerli arkadaşlar? Bakınız, burada konuşulan konunun dışında,
başka tekerleme gibi aynı konuları gelip burada tekrar etmek verimliliğe ve
Meclisin saygınlığına değerli arkadaşlar yakışıyor mu? Bunu hep beraber, hangi
partiden olursak olalım otokritiğe tabi tutmamız lazım kendimizi.
Diğer taraftan şunu da
unutmamak lazım. Bir madde, deniyor ki: “Bu madde yayınlandığı tarihte
yürürlüğe girer.” Arkadaş söz istiyor, muhalif. Ne demesi lazım? Bir sene sonra
yürürlüğe giriyor demesi lazım ama tamamen alakasız bir şey anlatılıyor.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Senin
yaptığın ne? Sen ne konuşuyorsun?
İDRİS BAL (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, verimliliği artırmamız lazım, siyasetçinin, Meclisin,
siyasetin saygınlığını artırmamız lazım. Bir de şu partilere göre verilen
süreleri vicdan ölçüsünde, adalet ölçüsünde, demokrasi ölçüsünde değerlendirmek
lazım.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sizin
konuştuğunuz madde ne maddesi, söyler misiniz?
İDRİS BAL (Devamla) – Zira
herkes şu hesabı yapsın. Bir AK PARTİ’li arkadaşıma konuşma sırasının gelme
şansıyla BDP’li bir arkadaşımıza konuşma sırasının gelme şansını herkes değerlendirsin.
Herkese saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bal.
Şahsı adına İstanbul
Milletvekili İsmet Uçma.
Buyurunuz Sayın Uçma. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMET UÇMA (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, 2012 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 25’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bilindiği gibi bütçeler bir ülkenin en azından belli bir yıl için üzerlerinde
taşıyacakları elbiselerin provaları gibidir. Ülkeler de insanlar gibi
giyecekleri elbiselerin kol boylarının ne kadar olacağını, paçalarının
uzunluğunu, yakalarının şeklini bütçe görüşmelerinde dile getirir ve halka
sunarlar. Halk da bu tariften hareketle bu elbisenin ülkelerinde, dolayısıyla
kendi üzerlerinde nasıl duracağına bakar ve tercihlerini ona göre yaparlar.
Yakın tarih bize, ülkemize
çok uzun yıllar kötü terziler tarafından biçilip dikilmiş elbiseler
giydirildiğini göstermektedir. 2002’de işin ehli, usta bir terzi bize üzerimize
uygun bir elbise dikti ve o günden bu yana her geçen gün üzerimize daha güzel
oturan ve bizi daha şık gösteren bir elbiseye sahip olduk. Daha önceki
elbiselerimizden bir kısmının paça boyu kısa, kol boyu uzun, bir kısmının da
kol boyu uzun, paçaları kısaydı; daha bir yıl geçmeden yırtılıyor, her yırtığa
bir yama atılıyordu. Hiç şüpheniz olmasın ki bu yıl geçen yıllara göre hem
içeride hem dışarıda hepimiz daha şık olacağız, elbise bedenimize daha güzel
oturacak. Bunu nereden biliyoruz? Çünkü bu yıl bir önceki yıla göre millî
eğitime, sosyal adalete, sağlığa, tarıma, kısacası seçkinlerin değil, halkın
ihtiyacına daha çok pay ayrıldığını görüyoruz hep birlikte.
Önceki yıllarda Meclisin en
renkli, en hareketli anları bütçe görüşmeleri sırasında yaşanırdı. Her parti
pazara ürün getiren satıcılar gibi kendi programlarını sunar, kendilerini halka
beğendirmeye çalışırlardı. Maalesef bu yılki bütçe görüşmeleri geçmiş yıllara
göre bir hizmet yarışına konu olmadı, bizi biraz mahcup etti. Bu nedenle büyük
bir heyecanla takip edildiğini söylemek oldukça zor. Bu konuda bizi yalnız
bırakan, halkı heyecanlandıracak yeni proje ve söylemler dile getiremeyen
muhalefet partilerine bir sitem gönderme hakkımız var. Pazarda bizi yalnız
bıraktınız arkadaşlar ve bütçe görüşmelerinin heyecanını düşürdünüz.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) –
Biz tüccar değiliz!
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Aydın Ayaydın’ın sözlerinin tekrarını yapıyorsunuz!
İSMET UÇMA (Devamla) –
Bütçe konusunda burada konuşulan sözlerin anlamlı olması için bunların
gerçekleşmesi konusunda halkın güvenini sağlamak lazım. Tutulamayacak hiçbir
sözün kıymeti yoktur. Eğer bütçeyi deldirecek, verilen sözlerin yerine
getirilmesi konusunda tereddütler oluşturacaksanız bu halk bunu asla affetmez,
tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi. Mali disiplinden uzaklaşacaksanız
sözlerinizin de bir anlamı asla o zaman olmaz. AK PARTİ’li geçmiş yıllar
şahittir ki, biz burada verdiğimiz sözü yıl içinde değiştirip bütçe
disiplininden taviz vermedik, bundan sonra da asla vermeyeceğimizden emin
olabilirsiniz.
Seçim çalışmalarım
sırasında bilge bir seçmen bana şöyle demişti: “Evladım, bu dünyada 3 kişinin
işi çok zordur; Kuzey Kutbu’nda Eskimolara buzdolabı satanın, Afrika’da Büyük
Sahra Çölü’nde yaşayan yerlilere soba satanın, bir de AK PARTİ’ye muhalefet
yapanın.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, AK PARTİ’ye muhalefet yapan
arkadaşlar, işiniz gerçekten çok zor.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Malzeme çok bol!
İSMET UÇMA (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, ortak iyinin hâkimiyeti için hep birlikte hareket etmek
zorundayız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Tahribatınızı temizlemek çok zor.
İSMET UÇMA (Devamla) –
Burada biraz önce gündeme getirilen Hitler ve benzeri… Her çağın Hitler’i
vardır ama bu Adolf Hitler değildir. Bu -bizim çağımızın Hitlerini söylüyorum-
iletişim, bilişim, teknoloji ve özgürlükler. Eğer bu konularda alan körlüğüne
düşerseniz, doğru yönetemezseniz, bilinç kaymasına uğrarsanız millet sizi asla
affetmez.
Aramızdaki fark şu
arkadaşlar: Siz vatandaş siyaseti yapıyorsunuz, biz halk siyaseti yapıyoruz.
Bunu ayırt ettiğiniz andan itibaren gerçekten Türkiye’ye katkılarınızın çok
büyük olacağını düşünüyorum.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Sen bize ders verme, kendine bak, kendine. Kendi grubuna söyle.
İSMET UÇMA (Devamla) –
Ayrıca Sayın Başbakanımız, bırakın o benzetmeleri, sadece dünyayı bir
muhassalaya, bir medeniyete, bir bileşkeye, bir geleceğe ve bir gelecek
tasavvuruna taşımakla kalmıyor, hamdolsun, CHP’yi özgürleştiriyor, muhalefeti
özgürleştiriyor, dünyayı özgürleştiriyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Önce siz özgürleşin, siz! Biat kültüründen vazgeçin. Önce sen özgürleş, kafanı
özgürleştir, beynini özgürleştir.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Beynini özgürleştir, beynini!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Biat kültüründen kurtul önce!
İSMET UÇMA (Devamla) – O
hâlde sevgili arkadaşlar, ortak iyinin hâkim olabilmesi için bütün hedefimiz
şudur: Önce ülkemizde sonra yeryüzünde, bir insanın ötekinden daha çok insan
olmadığı ana kadar, bu gerçekleştirinceye kadar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Kafanı özgürleştir, beynini…
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Uçma.
İSMET UÇMA (Devamla) –
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Arınç bırakmış biat etmeyi, sen de bırak!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
SGK’ya prim ödeyen
vatandaşlar muayene katılım payı, yüzde 10, yüzde 20’lik reçete, emekli ve
çalışan ayrımı, muadil ilaçlardan dolayı fark, özel hastanelerde katılım farkı,
reçete bedeli öderken şimdi de kutu başına 1 TL ödemek zorunda bırakılıyor. Bu
uygulama iddia ettiğiniz Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin bir parçası mıdır?
Finansal sürdürülebilirlik sağlanabilecek midir? Yeni güncellemeler düşünülüyor
mu? Vatandaşın sağlığına daha fazla ödeme yapmasına neden olmuyor mu?
İkinci sorum: Türkiye’de
engelli vatandaşlarımızın oranı yüzde 11, yüzde 12 civarındadır. Bu vatandaşlarımızın
kamuda ve özel sektördeki zorunlu istihdamlarına uyulmamaktadır. Yaptırımların
ağırlaştırılması ve engelli vatandaşlarımızın istihdama katılımını teşvik etme
yönünde 2012 bütçesinde net bir tutumunuz var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öz.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
İl özel idarelerinde son
zamanlarda büyük oranda para sıkıntısı vardır. KÖYDES’e de para fazla aktarılmıyor.
Buna bağlı olarak da başta köylerin yolları olmak üzere, ilçeler de dâhil olmak
üzere -Tokat için söylüyorum- çok büyük sıkıntılar vardır, insanlar arabalarla
gidememektedirler. KÖYDES’e para aktarmayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Ülkemizde
akarsular üzerinde hidroelektrik santraller bulunmaktadır. Bu küçük akarsular
üzerinde kurulmaya çalışılan HES projeleri çok ciddi manada sıkıntılarla karşı
karşıyadır, doğa bozulmakta, beraberinde de insanlar arazilerini
kaybetmektedirler. HES projeleri üzerinde Hükûmet olarak kaldırma veyahut da
durdurma noktasında bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Bunları öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Doğru.
Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Az önce Sayın Bakana sordum
ama süresinin yetmediğini düşünerek yanıtlamadığını düşünüyorum yani ona
inanıyorum.
Ben yazılı olarak da
sormuştum size Sayın Bakan, az önce belirttim. Karayollarına ait olan
Kavacık’taki bir arazi, ciddi bir arazi, onun metresini de belirtmişsiniz
yazılı cevapta ama benim istediğim sorulara yanıt vermemişsiniz. Bir de
Unkapanı’ndaki Tekel binasına ait olan arazi… Bu iki taşınmaz Medipolitan
Sağlık Eğitim Vakfına kırk dokuz yıllığına kiralandı. Yani bu yılbaşında oldu,
yaklaşık bir yıllık bir süresi var bu olayın fakat burada, ısrarla, yıllık ne
kadar bedelle kiralandığını söylemiyorsunuz.
Şimdi, baktığımız zaman,
girdiğimiz zaman İnternete bu vakfın kime ait olduğunu görüyoruz -şimdi burada ismini
vermeyelim- ama niçin yıllık kira bedelini bize bildirmiyorsunuz? Niçin bu
yerlerin yıllık rayiç kira bedellerini, emsallerine göre, o civardaki bedellere
göre belirlenmiş rayiç bedellerini -benim sorum önergemde var-
bizlere bildirmiyorsunuz Sayın Bakan?
Şu anda üçüncü soruyu
sorduğum için sanıyorum süreniz yetecektir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
Dibek.
Sayın Dedeoğlu…
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Maliye Bakanımıza:
Kahramanmaraş Türkiye’nin 17’nci büyük şehri, bütçeden almış olduğu pay diğer
illere göre daha az gözüküyor, 2012 yılında ek bir bütçe düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Dedeoğlu…
Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Sayın Bakan, Malatya’da TEDAŞ özelleştirildi. Özelleştirmenin amacı etkinliği
artırmak, fiyat istikrarını sağlamak, istihdam üretmek olmalıdır ancak TEDAŞ
özelleşince Malatya’nın ilçelerindeki, köylerindeki herkes TEDAŞ’tan şikâyetçi
olmaya başladı. Sürekli elektrik kesintileri, ayrıca istihdam olarak da düştü
ve Malatya’da fiyatı da arttı.
Şimdi başlı başına bir
sorun daha ortaya çıktı, Malatya’daki belediyelerden sokak lambalarının
parasını almak için özelleştirilen firma sözleşme imzalatmaya çalışıyor. Maliye
Bakanlığı olarak daha önce hazinenin ödemiş olduğu bu sokak lambalarının
parasını siz de ödemeyi düşünüyor musunuz? Eğer düşünmüyorsanız bunu mutlaka
düşünmelisiniz çünkü belediyelerimiz çok zor durumda.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ağbaba…
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 19 Mayıs 2011
tarihinde meydana gelen Simav depreminin ardından bölgedeki camiler başta olmak
üzere birçok sivil toplum kuruluşu ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarından
yardımlar toplandı ancak bu yardımların ne kadar olduğu ve ne kadarının kimlere
dağıtıldığı konusunda bölge halkı çok ciddi endişe içerisindedir. Bilginiz
varsa bu konuda, toplanan yardımın miktarı ve kimlere, nasıl dağıtıldığı
konusunda aydınlatabilirseniz memnun olurum?
Son sorum da, son günlerde
Rusya, İran, Çin ve Suriye gibi ülkelerin muhtemel bir savaş hazırlığında
ülkemize karşı bir araya geldikleri görülmektedir. Buna karşı Hükûmetimiz ne
tür tedbirler almış ya da almaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bu
muayene katkı payları hakkında daha önce de bilgi vermiştim. Bir vatandaşımız
bugün itibarıyla bir devlet hastanesine muayene için giderse reçete
yazılmamışsa 5 liralık bir muayene katılım payı veriyor, reçete yazılırsa 8
liralık bir katılım payı veriyor. Tabii, özel sektöre giderse bu miktarlar
biraz daha yüksek. Şimdi, şu anda komisyonda bir düzenleme var, o zaten
Meclisimize gelecek, Meclisimiz bu konuda karar verecek.
Değerli arkadaşlar -daha
önce de söyledim- sağlık konusunda bu ülkede bir devrim yapılmıştır. Gerçekten,
sağlığa erişim, sağlık hizmetlerinin kapsamı çok ciddi bir şekilde
genişlemiştir. Sağlık için tahsis edilen bütçe imkânları 6,5 kat artırılmıştır.
Vatandaşımıza tabii ki bu hizmetleri sürdürülebilir bir şekilde götürmeye çabalıyoruz
yani sürdürülebilirlik de tabii ki önemli bir boyuttur. Ben daha önce de
söyledim: Avrupa Birliğinde yirmi yedi tane ülke var. Hastaneye giden her 100
hastadan 35’ine reçete yazılıyor, Türkiye’de ise doktora giden her 100 hastadan
85’ine reçete yazılıyor. Burada bir israf söz konusudur, talep yönetimi bu
açıdan önemlidir. Bu katılım payları -özellikle reçete, belli bir ilaç sayısı
yani şu anda komisyon gündeminde olan husus- bu açıdan önemlidir, bunun başka
bir amacı yoktur, buradan gelir maksatlı bir yaklaşım söz konusu değildir.
Şimdi, özürlülerin zorunlu
istihdamı konusu: Değerli arkadaşlar, bakın, 2010 yılı bütçesinde özürlülerin
istihdamı için hakikaten çok önemli bir düzenleme yaptık, kadro sınırlamasını
kaldırdık. Dedik ki kamu kuruluşları istihdam etmek istiyorlarsa burada kadro
sınırlaması yoktur, mutlaka etsinler, bu birinci husus. İkincisi: Ben yanlış
hatırlamıyorsam, 2008 yılında -hani “Teşvik anlamında ne yapıyorsunuz?” diye
soruldu- çok önemli bir adım attık. Eskiden özel sektör yüzde 3 özürlü istihdam
etmek zorundaydı, sadece bu kadar. Şimdi, biz dedik ki “Yüzde 3 özürlü istihdam
zorunluluğu devam etsin ve o istihdam edilen özürlüler için sosyal güvenlik
primi işveren payını hazine ödesin.” Bakın, en büyük teşviki 2008 yılından itibaren
sağladık. Yani zorunlu istihdam devam ediyor, bir de teşvik veriyoruz. Buna
rağmen, tabii ki bu sorumluluklarını yerine getirmeyenler hakkında da Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız gerekli çalışmaları yapar.
Değerli arkadaşlar, tabii
ki il özel idarelerinin normal bütçelerine ek olarak biz… Şöyle: Geçen sene,
aslında KÖYDES’e normalde bütçede öngörülen 550 milyon liraydı fakat bütçe
imkânları elverişli olduğu için 1,1 milyar liralık bir kaynak aktardık.
Aslında, bir önceki yıl da üç aşağı, beş yukarı bu düzeydeydi, rakamları şimdi
ben hatırlamıyorum. 2012 yılı için öngörülen 550 milyon lira ama imkânlar
elverirse, şartlar gerektirirse tekrar düşünülebilir ama şu an itibarıyla
üzerinde yaptığımız bir çalışma söz konusu değildir.
HES’lerle ilgili olarak:
Türkiye’de tartışılan bir konudur ama ülkemizde, tabii ki doğaya saygılı bir
şekilde, ülkemizin suyunun elektriğe dönüştürülmesi çok önemlidir. Enerjide
dışa bağımlıyız. Bu konuda hakikaten bir denge içerisinde çalışmaların devam
etmesi gerekiyor. Bütün dünyada HES’ler yapılıyor, ülkemizde de yapılıyor,
yapılması da gerekiyor ama burada tabii ki doğaya da bizim saygılı olmamız
lazım fakat mutlaka bir şekilde bizim enerjide dışa bağımlılığı azaltmamız
lazım.
Karayolları arazisine
gelince: Doğrudur, bir üniversite vakfına -Medipole- bu bahsettiğiniz yerler
verilmiştir. Şu anda önümde dosya yok, arkadaşlara söyledim, getirsinler.
Sizlerle…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Bedeli neye göre belirlediniz Sayın Bakan? Rica ediyorum, yazılı olarak
verirseniz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Bakalım arkadaşlar, bedeli neye göre belirlemişiz, ne kadar bedel
almışız. Hayhay, sizinle bunları paylaşırız, burada bir sıkıntı yok.
Değerli arkadaşlar, bir
üniversite vakfına bizim herhangi bir kamu mülkünü tahsis etmemizin kuralları
kanun ve mevzuatla belirlenmiştir. Yani ben Maliye Bakanı olarak kendi keyfime
göre bu miktarları, bedelleri belirleyemem.
Değerli arkadaşlar,
Kahramanmaraş’a az bütçe gittiği söyleniyor. Doğrusu, neye göre böyle bir
yargıya varılıyor, bilmiyorum ama yani Kahramanmaraş’ta çok önemli birtakım
hususlar, yani projeler varsa biz, İl Özel İdaremizi her zaman, tabii,
kendilerini dinleriz, imkânlar varsa kendilerine destek oluruz.
Yine “TEDAŞ, özelleştirme
sonrası fiyatları artırdı.” deniyor. Değerli arkadaşlar, hiçbir dağıtım
şirketinin fiyat artırma yetkisi yoktur. Bakın, dağıtım şirketleri dağıtımı
sadece ve sadece yüzde 2,3’lük bir kâr marjıyla yapmak durumundadır. Fiyatları
EPDK, Enerji Bakanlığı beraber çalışarak belirler, bunlar da maliyet esaslıdır.
İkincisi, istihdam
azaltıldığı iddiası. Bakın, değerli arkadaşlar, TEDAŞ özelleştirmelerinde
istihdamın yüzde 95 oranında korunması şartı vardır, yüzde 95. Zaten, her yıl
ortalama yüzde 5 emeklilik olduğu için aşağı yukarı, buralarda istihdamın
azaltılmasının, fiyatlar üzerinde oynanmasının imkânı yoktur. Dolayısıyla,
böyle bir algıyı da ortadan kaldırmak lazım.
BAŞKAN – Süreniz doldu
Sayın Bakan.
Teşekkür ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
25’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
26’ncı maddeyi okutuyorum:
Kamu idarelerince işletilen
sosyal tesisler
MADDE 26 - (1) Merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idarelerince işletilen eğitim ve dinlenme tesisi,
misafirhane, çocuk bakımevi, kreş, spor tesisi ve benzeri sosyal tesislerin
giderleri, münhasıran bu tesislerin işletilmesinden elde edilen gelirlerden
karşılanır. Bu yerlerde, merkezi yönetim bütçesi ile döner sermaye ve fonlardan
ücret ödenmek üzere 2012 yılında ilk defa istihdam edilecek yeni personel
görevlendirilmez.
BAŞKAN – 26’ncı madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Yıldıray
Sapan. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Sapan.
CHP GRUBU ADINA YILDIRAY
SAPAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26’ncı madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, bugün
burada, güçlü bir ekonomisi olan, vatandaşı ağır zamlar altında ezilmemiş,
insanları gülen, gençleri geleceğe umutla bakan, Başbakanının “Ekonomimiz
büyüyor.” diye kandırmadığı bir ülkenin milletvekili olarak konuşmak isterdim
ama durum ne yazık ki tam tersi. Bu nasıl bir büyümedir ki ülke halkının yüzde
90’ı giderek borçlanıyor, fakirleşiyor, iki yakası bir araya gelmiyor. Bu nasıl
bir büyümedir ki gençleri işsizlikten kırılıyor, işsizler ordusu artıyor,
gençler gelecekten ümidini kesmiş, ilk fırsatta ülkesini terk etmenin hayalini
kuruyor. Bu nasıl bir büyümedir ki turizmin başkenti Antalya’nın Alanya
ilçesinde, bir anne yeni doğan bebeğini çalıntı gıda ile emziriyor ve
tutuklanıyor. Bu nasıl bir büyümedir ki yine Antalya’nın göbeğinde, borcundan
ötürü icra edilecek malı bulunamayan borçlunun köpeği haczediliyor. İnanmayanlar
“Günhaber.com”a bakabilirler. Bu nasıl bir büyümedir ki bu Hükûmetin
Cumhurbaşkanı bile çıkıp “1 dolarlık ihracat için 82 sentlik ithalat
yapıyoruz.” diyor. Böyle yıldızı parlayan ülke olur mu? Artık, yandaş hâline
getirilen medya da kullanılarak halkı aldatmanın sonuna gelinmiştir.
Hükûmetin uzun zamandır tek
haneli olduğunu iddia ettiği enflasyon oranının çoktan iki hanelere çıktığına
artık, Merkez Bankası da itiraz edemiyor. Hatırlayalım, geçen yıla göre beyaz
peynir yüzde 41, zeytin yüzde 28, süt yüzde 34, yoğurt yüzde 24, pirinç yüzde
18, sızma zeytinyağı ve bulaşık deterjanı yüzde 27, yine en çok tüketilen
maddelerden mazot yüzde 24 daha pahalıdır. Bu rakamların ortalaması
alındığında, gerçek enflasyon oranının yüzde 33 olduğunu görebiliriz. Yani Hükûmetin
iddia ettiği enflasyon oranının tam 3 katı. Buna karşılık, asgari ücretle
geçinmek zorunda bırakılan çalışanlarımıza ve emeklilerimize 2012’de yapılması
düşünülen ortalama zam sadece yüzde 4, memurlarımıza ise ilk altı ay için
yalnızca yüzde 3’tür. Hani bir ara Tayyip Erdoğan’ın sık sık telaffuz ettiği
simit hesabı vardı ya, AKP öncesi ile kendi döneminde asgari ücretle kaç simit
alındığını kıyaslayıp övünüyordu. Bu hesaba ne oldu? Nedense artık hiç
duymuyoruz. Çünkü hesap artık tutmuyor, çünkü asgari ücrete yapılan zam günlük
63 kuruşa tekabül ediyor ve bir simit almaya dahi yetmiyor.
Değerli arkadaşlar,
geçenlerde seçim bölgemde bir vesileyle konuk olduğum ailede aile reisi,
sofradakileri yetersiz bulmuş olacak ki, bana dönüp “Biz eskiden et de yerdik.”
deyince gözlerim doldu. İşte onurlu bir aile reisinin dramı. Birazcık vicdanı
olan herkesin bu manzaradan duygulanmaması mümkün mü? Memurun, işçinin, esnafın
durumu budur arkadaşlar. Bu olayın ve oranların değerlendirmesini vicdanı
olanlara bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizin en önemli kaynağı tarım sektörü AKP Hükûmetinin ithalatı özendiren
politikalarıyla kendi kaderine terk edilerek bitirilmiştir. Dünya ülkeleri
arasında tarımda kendi kendine yeten 7 ülke içindeki Türkiye şu anda 100’ü
aşkın ülkeden tarım ürünü ithal etmektedir. İthalat yapılamadığı anda Türkiye
açtır hatta çıplaktır. Çünkü AKP öncesi dönemin pamuk ihracatçısı Türkiye bugün
pamuğu ithal etmektedir. 2002’de ülkemizin pamuk üretimi 964 bin tonken 2011
yılında 457 bin tona gerilemiştir. Geçen yıl 2,5 liraya satılan kütlü pamuk bu
yıl maliyeti 1,4 lira olmasına rağmen 1,2 liraya yani maliyetine bile alıcı
bulamamaktadır. Yine, geçen yıl 6 liraya satılan temizlenmiş pamuk bu yıl 3
liradan bile satılamamaktadır.
Altın yumurtlayan tavuk
olarak görülen ve her gün sırtına farklı külfetler yüklenen turizm sektöründe
de durum farklı değildir. AKP Hükûmetinin uyguladığı tutarsız ve yanlış
politikalar sektörü zor duruma sokmuş, son dönemde otellerin müzik yayınından
dolayı telif ödemelerinden sonra odalarındaki televizyonları için de telif
hakkı ödemesi ve alkollü içeceklerdeki ÖTV’nin sürekli artırılması sonucu
yoluna yoluna tüyü kalmamıştır. Turizmcinin artık derisi soyulmaktadır. Bu yıl
ülkemize gelen 31 milyon turiste rağmen turizmci kâr elde edememiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üzülerek belirtmeliyim ki AKP İktidarı döneminde ülkemizin en
önemli kurumları yabancıların eline geçmiştir. AKP, ulusal değerleri
yabancılara peşkeş çekmekte o kadar ileri gitmektedir ki 2005 yılında yüzde
55’i Lübnan-İtalya ortaklığına verilen Telekom’un yıllık brüt gelirlerinden
alınan yüzde 15 pay satış öncesi yapılan bir düzenlemeyle kaldırılmıştır. Bu
düzenlemeyle şu ana kadar devlet 7,3 milyar lira zarar ettirilmiştir.
Ülkemizdeki diğer telefon operatörleri bu payı öderken Telekom’un ödememesi
için özel bir kanun çıkarılması manidardır ve izaha muhtaçtır. Bu gök kubbenin
altında hiçbir şey gizli kalmaz, bugün olmazsa yarın mutlaka ortaya çıkacaktır.
Bu işin takipçisi olacağımızı bu kürsüden duyuruyorum.
Değerli milletvekilleri,
AKP İktidarı her alanda beceriksizliğinin, başarısızlığının faturasını halka
kesmektedir, sokaktaki dürüst vatandaşı cezalandırmaktadır. Milyonlarca
elektrik abonesinden hiç sorumlu olmadığı hâlde kaçak elektriğin bedelini
tahsil etmek, ancak AKP’lilerin aklına gelen, vatandaşın zekâsı ile alay eden
bir uygulamadır. AKP, faturasını ödeyen vatandaştan, “Bu ülkede namuslu olmanın
bedeli var.” dercesine, “Kayıp kaçak bedeli.” adı altında saçma bir gerekçeyle,
fatura bedelinin yüzde 10’unu kapsayan bir tutar almaktadır. Elektrikteki yüzde
60’a varan kayıp kaçağı dokuz yılda önleyemeyen AKP Hükûmeti, çareyi namuslu
vatandaşa Deli Dumrul vergisi olarak ödetmekte bulmuştur. Bu, tek kelimeyle,
ayıptır, günahtır, yazıktır ama zaten bu sadece AKP’ye yakışır!
Bir başka enteresan konu
ise Enerji Bakanının Rusya’dan yapılacak doğal gaz alımında indirim olmadığı
gerekçesiyle kontratı iptal etmesi ve bununla birlikte hazinenin bir gelir
kaybına uğramasıdır. Asıl ilgi çekici konu ise Enerji Bakanının bu alımın zaten
özel sektöre devredileceğini önceden bilmesidir. Burada sorulması gereken soru
şu: Alımın özel sektöre devredileceğini önceden bildiğiniz hâlde, neden
kontratı ihale yoluyla devretme yerine iptal etme yolunu seçtiniz? Böyle
olunca, insanın aklına “Acaba yeni ihaleyi alacak firmalar belli mi?” sorusu
geliyor. Şayet bu konuyu takip etmediğimizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP, Türkiye’de yargının bağımsızlığını bitirmiştir. Yargıyı
siyasallaştırarak temeline dinamit koymuştur. Yargı da medya gibi
yandaşlaştırılmıştır. Maalesef bu toplumsal bir yara hâline gelmiştir ve
toplumsal çöküş yakındır.
Sadece muhalif oldukları
için bu ülkenin en seçkin aydın ve düşünürlerini, demokratlarını, askerlerini,
gazetecilerini ve yazarlarını önceden kurgulanmış hatta çoğu zaman acemice
kurgulanmış oyunlarla zindanlara attınız. Zindanlara attığınız insanların çoğu
ağır olmakla birlikte hasta ve bir kaçı öldü bile. Bu insanların suçunu bile
öğrenemeden ölmesinin, vicdanı olan, inancı olan, Allah korkusu olan herkesi
düşündürmesi gerekir. Ama bu duruma sebep olan ve senaryonun bizzat sahibi olan
Hükûmet, durumdan zaten memnun olduğu gibi kılını dahi kıpırdatmamaktadır ve
üstelik kamuoyu ile dalga geçer gibi vatandaşların dinî duygularını istismar
ederek milyonlarca euro dolandıran “Naylon Müslüman” Deniz Feneri sanıkları üç
ay tutuklu kaldıktan sonra “Tutukluluk cezaya dönüşüyor.” gerekçesiyle
salıverildiler. “Tutukluluk cezaya dönüşüyor.” gerekçesini bin gündür
zindanlarda çürüyen bu ülkenin Atatürkçülerine, demokratlarına, aydınlarına,
yazarlarına, gazetecilerine uygulamayanlar bilmelidir ki, 3 dönem değil 300
dönem iktidar olsanız, zindanlara atsanız ve hatta satırla kesseniz de
Atatürkçüleri bitiremezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Bizim bir öldüğümüzü
düşünürseniz bin yanılırsınız. Bu dünyadan kimler geldi kimler geçti?
Çavuşesku, Hitler, Kaddafi, Saddam, hepsi tarihte kendilerine yakışır yerleri
aldılar.
SIRRI SAKIK (Muş) –
Çavuşesku’yu onlarla kıyaslama.
YILDIRAY SAPAN (Devamla) –
Siz de alacaksınız çünkü siz de kibre bulaştınız. Kibir, ruhun güvesidir. Bir
kez ruhunuza girdi ve sizi teslim aldı. Sizi insan sevgisinden uzaklaştırdı,
insanlara tepeden baktırdı, onları küçümsetti ve sizi zalimleştirdi.
Bakın kibir için dinimiz,
İsra Suresi 37’nci ayette ne diyor? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da
dağlara erişemezsin.”
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Sapan.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan.
Buyurunuz Sayın Erdoğan.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe kanununun 26’ncı
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Hükûmet, 2012 yılı bütçesinde kamu sosyal tesisleri, misafirhaneler ve kreşler
ile ilgi olarak hemen hemen bütün sosyal destekleri kaldırmaktadır. Bu da kamu
çalışanları açısından yeni mağduriyetlerin kapısını aralamaktadır.
Kıymetli arkadaşlar,
iktidar, göreve geldiği ilk yıllarda kamu sosyal tesislerinin büyük bir
savurganlık alanı olduğunu söyleyerek ve sebep göstererek bu sosyal tesislerin
zaman kaybetmeksizin elden çıkartılması gerektiğini ifade etmiştir. Ancak
burada dikkat çeken bir husus vardır, kamu sosyal tesislerinin elden
çıkarılması yöntemi. Devlet İhale Kanunu’nun dışına çıkılarak Sermaye Piyasası
Kanunu hükümlerine tabi şirketlere verilmesi durumu söz konusudur. Burada
aklımıza bazı sorular gelmektedir: Devlet İhale Kanunu yetersiz midir? Devlet
İhale Kanunu yetersizse neden eksikleri giderilmemektedir, yoksa bu hüküm
farklı bir amaca mı hizmet etmektedir?
“Savurganlık alanı.”
dediniz, yangından mal kaçırırcasına Meclis lojmanlarını satmakla işe
başladınız, hem de Meclis bütçesini zarara uğratarak ama bugün bakıyoruz ki son
dört yılda lojman sayılarında çok büyük artışlar vardır. Milletvekili
lojmanlarının yerinde yapılan lüks konutlar, yine iktidar yakınları arasında
paylaşılmıştır.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Hoppala, var mı bir tane örnek?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, ben size bir hikâye ile içinde bulunduğumuz durumu
daha iyi anlatabileceğime inanıyorum. Hikâye bu ya, adamın biri Peygamber
Efendimiz’in torunuyla ilgili konuşurken “Muaviye’nin kızlarını Necef’de
doğradılar” der. Konuşmayı dinleyen ve meseleyi bilen aklı başında birisi
müdahale ederek der ki: “Be adam, ben senin nereni düzelteyim, Muaviye değil
Ali, Necef değil Kerbela, kızları değil oğulları.”
Şimdi biz bu Hükûmetin bu
konudaki icraatlarının neresini düzelteceğimizi bilmiyoruz. Bu Hükûmet 2009
yılında 207.544 olan lojman sayısını 2010 yılında 209.084’e, 2011 yılında
209.684’e çıkartmıştır; 2.140 yeni lojman yaparak kendi söyledikleriyle ve
icraatlarıyla çelişen bir iktidarla karşı karşıyayız. Madem yenilerini
alacaktınız, yenilerini yapacaktınız mevcutları niye sattınız? Şimdi tekrar ediyorum:
Sizin icraatların neresini düzeltebileceğiz?
Kıymetli arkadaşlar, bu
Hükûmet 2009 yılında 2.134 olan sosyal tesis sayısını 2011 yılında 1.942’ye
düşürmüştür. Düşük ücretle çalışan kamu personelinin elinden alınan bu sosyal
tesisler kimlere, nasıl peşkeş çekildi? Bu işten Hükûmet ne kadar gelir elde
etti? Elde edilen gelirler nerelere aktarıldı? Bu gelirlerle kamu yararına
hangi hizmetler yapıldı? Buradan soruyoruz: Madem bu sosyal tesisleri bu
garibanların elinden aldınız ama bunun yerine bu garibanlara ne verdiniz?
Değerli milletvekilleri,
kamu kurumları tarafından işletilen sosyal tesislerin kâr oranı yüksek
olanlarının özelleştirilme tarzı dikkat çekmektedir. Özelleştirmeler yapılırken
bu sosyal tesislerin kimlere, hangi ailelere peşkeş çekildiğine, kimlere rant
sağlandığına da dikkatinizi çekmek isterim. Temsilcisi olduğum Muğla ilinde
Fethiye ilçemizdeki TİGEM’e ait bir sosyal tesisin hangi aileye peşkeş
çekildiği daha unutulmadı. Muğla’daki herkes bunu biliyor. Şimdi o sosyal
tesislerden ne dar gelirli vatandaşlarımız ne de kamu personellerimiz
faydalanamamaktadır?
Kamu kurumlarına tahsis
edilen lojmanlar ve sosyal tesislerde karşılaşılan bir başka sorun da şudur:
Sosyal tesisler ve lojmanlar kurumların üst düzey yöneticilerinin âdeta
çiftliği hâline gelmiştir. Üst düzey yöneticiler bu sosyal tesisleri keyfî
olarak kullanmaktadır. Alt düzeydeki memurlar bunlardan faydalanamamaktadır.
Sosyal amaçlarla yapılan bu tesisler yeni bir sosyal ayrımcılık
oluşturmaktadır. Örneğin taşradan gelen bir polis memuru polis evine gittiğinde
“Yer yok.” cevabıyla karşılaşabilmektedir. Yine, taşradan gelen bir öğretmen
Başkent Öğretmenevine gittiğinde aynı manzarayla karşılaşabilmektedir. Esas
ihtiyacı olanların bu haklarından faydalanmasının engellenmesi hangi düşüncenin
ürünüdür? Bu durum sosyal devlet anlayışını zedelemektedir.
Kaldı ki Türkiye’nin bir
başka gerçeği de bölgeler arası kalkınmışlık farkıdır. Yine otuz yıldır terörle
mücadele devam etmektedir. Siz, bu bölgelerdeki sosyal tesisleri özelleştirir,
ücretlerin artmasına sebep olursanız o bölgede görev yapan kamu personelleri
sosyal ihtiyaçlarını nerede, nasıl karşılayacaklardır?
Bir başka önemli konu da
taşraya ilk defa tayin olan personelin görev yerine yerleşinceye kadar nerede
ve nasıl barınacağıdır. Kendi ihtiyacını karşılayamayan kamu görevlilerinin
vatandaşa nasıl sağlıklı hizmet sunabileceklerini de yine sizlerin takdirlerine
sunuyorum.
Kıymetli arkadaşlar, kamu
personeli dokuz yıldır öngörülen enflasyona göre maaş zammı almıştır. Gerçek
enflasyon, her zaman öngörülen enflasyondan fazla olmuştur. Enflasyon farkları
kamu çalışanlarına verilmemiştir. Ayrıca, TÜİK’in enflasyon hesaplama yöntemi
gerçek enflasyonu ne kadar yansıtmaktadır? Bunu da başta memurlarımız olmak
üzere yüce milletimizin takdirlerine bırakıyorum.
Memur sendikalarıyla
yürütülen toplu sözleşme çalışmaları hâlâ sonuçlanmamıştır çünkü bu amaçla
çıkarılması gereken kanun henüz ortada yoktur, ne zaman çıkacağı da
belirsizdir. İşte, şu anda görüşmekte olduğumuz 2012 yılı bütçesinde de
memurlara ve kamu çalışanlarına ayırdığınız pay ortadadır. Bu pay geçen
yılkinin aynısıdır yani şimdilik memur maaş zammı sıfırdır.
Şimdi, bu kısa bilgiler
ışığında iktidara sormak istiyorum: Siz kamuya ait sosyal tesisleri, kreşleri
birilerine peşkeş çekerseniz Anayasa’da belirtilen sosyal devlet ilkesinden
kamu çalışanları nasıl istifade edecektir? Çoğunluğu yoksulluk sınırının
altında maaşlarla geçinmeye çalışan kamu personeli, sizin gibi beş yıldızlı,
yedi yıldızlı tatil köylerinde tatil yapamayacağına göre, siz gariban devlet
memurlarının kamuya ait sosyal tesislerde üç beş gün tatil yapmasını çok mu
görüyorsunuz?
Çocuk sahibi olan kamu
personeli kendi kurumlarının kreşlerinin çalışamaz hâle gelmesinden sonra
çocuklarını kime emanet edeceklerdir? Bu insanlar çocuklarını emin ellere
teslim etmeden sağlıklı bir kamu hizmetini nasıl vereceklerdir? Hem
vatandaşlarımıza “3 çocuk yapın.” diye tavsiyelerde bulunuyorsunuz hem de kamu
çalışanlarının çocuklarını emanet edebilecekleri kreşlerdeki her türlü sosyal
desteği ortadan kaldırıyorsunuz. Biz sizin icraatınızın neresini
düzeltebileceğiz?
Düşük ücretlerle
çalıştırılan kamu personelleri bu sosyal tesislerden de faydalanamayacaksa
temel sosyal hakları elinden alınan bu insanlar ne yapacaklar? Bu aileler temel
sosyal haklarını bundan sonra sadece rüyalarında görecektir. İktidar bu
ailelere rüyalarında tatil yapma fırsatını verdiği için toplum vicdanında ne
kadar hayırla yâd edilecek varın onu da siz düşünün.
Değerli milletvekilleri, bu
haklar belirli bir zümreye ait haklar değildir; tüm vatandaşlarımızın,
dolayısıyla tüm kamu personelinin de hakkıdır. Biz bu hakkın gerçek sahiplerine
verilmesini istiyoruz, bunun için ne gerekirse yapacağız ve bu işin takipçisi
olacağız.
Bu vesileyle 2012 yılı
bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Erdoğan.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) –
Sayın Başkan, şahsıma hakaretle ilgili olarak 69’uncu maddeden söz talep
ediyorum. Tutanaklarda da gösterebilirim, şahsımı hedef alan “Bilgi birikimi
yeterliyse, dağarcığı doluysa, yüreği genişse…” diye başlayıp “…ama bunlardan
eser yoksa, bunlardan hiç nasip alınmamışsa ve millete hakaret ediyor.” ifadesi
var. Hem şahsıma sataşmadır hem ileri sürmüş olduğum görüşten farklı bir görüş
bana atfedilmiştir.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, ben genel bir ifadede bulundum. Sayın Başkan, hiç şahıs
zikretmedim, kimseyi de hedef almadım, ben sadece genel bir kuraldan bahsettim,
kuraldan ifade ettim. Başka bir şey yok Sayın Başkan.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) –
Tutanaktan da gösterebilirim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Hiç öyle, bir kimseye ne sataştım ne de hedef aldım Sayın Başkan, çok net
olarak söylüyorum.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) –
Millete hakaret ettiğim iddia ediliyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Kimseyi hedef almadım ben, çok genel bir kuraldan bahsettim.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) –
Şahsıma ait olmayan bir görüşü ileri sürmüş olduğum iddia ediliyor. 69’uncu
maddenin iki ayrı dayanağına dayanarak…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Öyle bir şey yok Sayın Başkanım. Ben kimseyi hedef almadım.
BAŞKAN – Buyurunuz, iki
dakika.
Yeni sataşmalara mahal vermeyiniz
lütfen.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYKAN ERDEMİR (Bursa) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, yüce Meclis;
Sayın Nurettin Canikli, tutanakta da görüldüğü üzere “İnsanların bilgi birikimi
yeterliyse, dağarcığı doluysa, yüreği genişse çıkıp katkı veriyorlar ama
bunlardan eser yoksa, bunlardan hiç nasip alınmamışsa o zaman sadece hakaret
ediliyor.” demiştir. Daha sonra da millete hakaret ettiğimi iddia etmiştir.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
– Üzerine mi alınıyorsun?
AYKAN ERDEMİR (Devamla) -
Ben bunu düzeltmek istiyorum. Birikimden, dağarcıktan söz açılmışken öncelikle
şunu belirtmek isterim: Sakallı Celal sayesinde biliyoruz ki tahsille yalnızca
cehalet geçer, baki kalanın ne olduğu ise halkımızın malumudur.
Biz bu kürsüye çıkarken,
hakkı göstermeye delil olmak için çıkarken birikimimize, tahsilimize, akademik
unvanımıza güvenip çıkmadık. Biz buraya çıkarken nefesimizi veren halka ve
yolumuzu gösteren Hakk’a güvenerek çıktık. Bu vesileyle Edip Harabi’yi bir
dörtlüğüyle yâd etmek isterim.
“Bu sözleri sanma her insan
anlar,
Kuşdilidir bunu Süleyman
anlar,
Bu sırrı müphemi arifan
anlar,
Çünkü cahillerden pinhan
eyledik.” demiş.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Erdemir.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Biraz önce benim konuşmamda hiçbir şekilde kimseyi hedef alan bir hakaret ve
sataşma olmadığını ifade ettim ama ona rağmen, takdir, söz verdiniz. Aynı
gerekçeyle ben de söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz siz de
söyleyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, böyle bir uygulama yok.
4.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Bursa Milletvekili
Aykan Erdemir’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz önce buraya çıkan
birçok arkadaşın da defalarca ifade ettiği ve benim de şahsen katıldığım bir
gerçeği bir kez daha biraz önce yüce Mecliste arkadaşlarla, sizlerle paylaştım,
bu gerçeğe de her zaman inanıyorum. Bu, yani şu anda isimlerini hatırlamıyorum
ama değişik siyasi parti gruplarına mensup arkadaşlar tarafından da müteaddit
kereler ifade edildi, zikredildi. Tekrar etmek istiyorum, gerçekten, yani
insanlar verebilecekleri bir şey varsa bunu son derece nezaketle ve bir vakurla
kamuoyuyla paylaşıyorlar, katkı sağlıyorlar, bir şeyler veriyorlar çünkü var, dolu;
hem dağarcıkları dolu hem de samimi olarak bunu kamuoyuyla paylaşmak
istiyorlar, katkı sağlamaya çalışıyorlar. Bu insanlara biz saygı duyarız, her
zaman saygı duyarız, başka bir şekilde bir şey düşünemeyiz.
Söylediğimiz şu, tekrar
ediyorum bakın, ama insanda bunlar yoksa ne yapıyor? Çünkü verecek bir şeyi
yok, katkı sağlayacak bir durumu söz konusu değil, dağarcıkta hiçbir şey
birikmemiş şu veya bu nedenle, ben onu da eleştirmiyorum yani bir vakıa, bir
tespit olarak paylaşıyorum sizlerle. Genel olarak söylüyorum yine, olmayabilir
yani her insanın dağarcığı dolu olacak diye bir şey yok, bazılarınınki boş
olur, bazılarınınki dolu olur. Benim sadece eleştirdiğim şu yani veya ifade
ettim onu da. Boş olduğu zaman, verecek bir şey olmadığı zaman çıkıp hakaret
ediliyor. Bunu da eleştiriyorum, haklı olarak eleştiriyorum arkadaşlar.
Eleştirmeyen içinizde var mı? Yani genel olarak, bakın, ben genel şeyi
söylüyorum, genel olarak ifade ediyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Aynı eleştirileri kendi grubunuza da yapıyor musunuz Sayın Başkan?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Yok, herkes, herkes, bütün yüce Meclise hitap ediyorum şu anda. Dolayısıyla
yani konuşmaları bu çerçevede düşünmek lazım.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Ya, şu Meclise gelenlerde bir dağarcık vardır herhâlde, milletvekillerine ayıp
oluyor.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Biz de istiyoruz ki gerçekten, arkadaşlarımız birikimlerini bizimle
paylaşsınlar, bütün milletimizle paylaşsınlar ve buradan güzel şeyler ortaya
çıksın, güzel öneriler ve çözümler gündeme gelsin ama çıkıp da sadece hakaret
etmek, karalamak amacıyla olduğu zaman da tabii, sonuç itibarıyla böyle hoş
olmayan ve kimsenin hoşnut olmadığı bir tablo çıkıyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Canikli, konu netleşmiştir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Başkan, efendim, yararlanmak isteyen insanlar kanun hükmünde kararname
çıkarmazlar, kanunu getirirler, biz de fikirlerimizi söyleriz. Bir aynaya
baksınlar. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278,
3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sırrı Sakık.
Buyurunuz Sayın Sakık. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK
(Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi BDP Grubu adına saygıyla
selamlıyorum.
Biraz önce 24’üncü madde
üzerinde görüşürken gergin anlar yaşandı. Keşke Canikli bir dinleseydi, bir
miktar…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Ben bir ifadenize takıldım sadece, bir ifadeniz var.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Evet, yani ondan sonra çıkıp cevap verseydiniz çok da iyi olurdu ama ne
hikmetse özellikle sizin grubunuzdan siz nöbetçi olduğunuz zaman muhakkak bu
kürsüyü hep kullanmalısınız. Yani biz sizi eleştireceğiz, biz buraya
geldiğimizde.
Bakın, sevgili arkadaşlar,
emin olun bizim bir günde yaşadığımızı, çoğu, birçok vekil arkadaşımız hayatı
boyunca yaşamıyor. Bakın, şu an buraya geliyorum, 20 tane gerillanın
öldürüldüğünü, bir helikopterin düşürüldüğünü…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne
gerillası ya! Gerilla değil onlar, terörist.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ve
bu çocuklar, bu insanlar, her kayıp bu ülkenin bir kaybıdır. Biz bu ruh hâliyle
geliyoruz.
Ben, Sayın Başkana “Lütfen
sözümüzü kesmeyin.” dedim, üzüldüm. Yani keşke o süremizi dâhil etseydiniz,
konuşsaydık, yani ben de gergin anlar yaşamamış olsaydım. Amacım burada
gerginlik yaratmak değil, amacım toplumsal dokularla oynamak değil. Ben burada
üç grubu, dört grubu suçlamıyorum; ama bir mirastan, bir imparatorluktan
geliyorsak ve burada geçmişte yaşanmış acılar varsa ve hep de söylüyoruz, yani
Sayın Cumhurbaşkanımız hep söyler -geçmişimizle yüzleşmek- büyük devletler
geçmişleriyle yüzleşir, geçmişimizle yüzleşmeliyiz ki geleceğimizi birlikte
inşa etmeliyiz.
Ben, mesela Cumhuriyet Halk
Partisine, Kahramanmaraş olayları ve 19 Aralıktaki -tırnak içinde- Hayata Dönüş
Operasyonu’yla ilgili eleştiriler getirdim. Yani burada suçlu Cumhuriyet Halk
Partisi değil. Mesela Kahramanmaraş olaylarında bir Cumhuriyet Halk Partisi
bakanı saldırıya maruz kalanları suçluyor. Yani katilleri kollayan, koruyan bir
anlayış içerisinde oluyor, ama orada vicdan sahibi olan devrimci demokratlar
ayaklanıyor “Siz oradaki mağdurları suçlayamazsınız.” diyor ve aynı saatte
bakanı görevden alıyorlar.
Ve yine 19 Aralıktaki bu
Hayata Dönüş Operasyonu’nda, yani hükûmetler vardır, ama hükûmetler Millî
Güvenlik Kurulunun emrindedir.
Hep de biliriz, yani
rahmetli Ecevit’i anarken, işte, şairdi, edebiyatçıydı, hümanistti, bilmem
neydi, ama pratikte yaptıklarını gördüğünüzde, bu kimliklerin hiçbiri de ortada
gözükmüyor.
Onun için, şunu açıkça
söylüyorum: Yani kan ve gen bağı çok önemli değil, biz hepimiz birbirimizle duygu
bağıyla bağlıyız. Yani farklı kimliklerimiz, farklı inançlarımız olabilir, ama
yan yana oturuyoruz, aynı coğrafyayı paylaşıyoruz, aynı Parlamentoyu
paylaşıyoruz yani birbirimizin sözleri birbirimizi incitebilir ama buna makul
ölçülerde çıkıp cevap da verebiliriz.
Sevgili arkadaşlar, ben,
1990’lı yıllarda, yine Millî Güvenlik Kurulunun kararıyla başlatılan 3.500
köyün dramını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Katliam dediğimizde, on
bini, yirmi bini kastetmeden, eğer bir evde 10 insan diri diri yakılıyorsa bu
da bir katliamdır. Eğer insanların iradesinin dışında gidip köyünü yakıyorsanız
ve insanları öldürüyorsanız bunun adı da katliamdır.
Bakın, 1990’lı yıllarda bu
ülkenin güvenlik güçleri Bolu’dan, Kayseri’den çıkıp güvenlik adına Muş’a
gitmişler, Diyarbakır’a gitmişler, Bingöl’e gitmişler, Bitlis’e gitmişler,
Şırnak’a gitmişler; 3.500 köyü yakmışlar ve yanında onlarca evi ateşe
verdiklerinde içinde insanları diri diri yakmışlar. Yıl 1992-1993 ama
geldiğimiz noktada hâlâ bu insanların o yasadan dolayı zararlarının iade
edilmesi, ödenmesi… Böyle bir yasa var ama ne hikmetse bu yasa hâlâ o insanlara
uygulanmıyor. Sanki o bölgede görev yapan valiler, kaymakamlar, emniyet
müdürleri bu eğitim aldıkları dönemde bir de yalan dersi diye bir ders
almışlar. Devletin günahlarını örtmek üzere yalan söylüyorlar. Orada görev
yapan vali de biliyor ki orayı gelip yakan, yıkan devletin güvenlik güçleridir.
Kaymakam da aynı şeyi biliyor. Orada görev yapan bütün yetkililer aynı şeyi
biliyor ama sorun o kutsal devlet olunca, vali ne kadar inançlı olursa olsun
devleti kollayıp koruma göreviyle karşı karşıyadır. Oradaki emniyet müdürü aynı
duyguları paylaşmak zorundadır. Şimdi, biz de eğer bir iç barıştan, eğer bir
hukuktan…
Bakın, kavga… Sürekli, bu
coğrafyada son günlerde hep mezarlarla, ölülerle, her gün çatışmalarla
uyanıyoruz. İşte, bu Parlamento bunlara seyirci kalamaz. Bu Parlamento bu
sorunları çözmek için vardır. Bu Parlamento… 1990’larda bu halka uygulanan bu
zulüm politikalarını sürekli buraya getiriyoruz. “Birlikte araştıralım.”
diyoruz; yani bu, bizim iddiamız. Ee, biz bu iddiayı Parlamentoya getiriyoruz,
dört grubun da bu konuda bir hassasiyet göstermesi gerekirken ama ne yazık ki,
bizim getirdiğimiz Meclis araştırma önergeleri reddediliyor.
Şimdi, Sayın Bakanımız burada.
Kendisinden rica ediyorum; dört yıl üst üste aynı şeyi bu kürsüde dile
getirdik. Yani “Bizim vatandaşlarımız.” diyorsunuz, “Bizim halkımız.”
diyorsunuz ama büyük bir mağduriyeti var bu insanların. Gitmişsiniz, evini
yakmışsınız devlet olarak. Gitmişsiniz, hayvanlarını kurşunlamışsınız.
Gitmişsiniz, bir köyü haritadan silmişsiniz ve sonra, on dokuz yıl bir komisyon
oluşabilir mi? Bir komisyon on dokuz yıl… Devletin yetkili birimlerinden bir
komisyon oluşuyor; gidiyor hak sahipleriyle pazarlık yapıyor. Diyor ki: “Size 8
milyar lira versek acaba –Ben eminim ki, bölge milletvekilleri var. Bu konuda
yanlış bir şey söylüyorsam beni düzeltin- siz bu hakkınızdan vazgeçer misiniz
veyahut da 10 milyar versek bu hakkınızdan vazgeçer misiniz?” Ya böyle bir
sosyal devlet olur mu? Böyle bir devlet anlayışı olur mu? Hani siz
“Özgürlüklerden, hak, hukuk ve adaletten…” İşte, “Geldik iktidar olduk.”
diyorsunuz. “Türkiye’nin bütün düzenini altüst ettik; işte, hukuku ve
demokrasiyi inşa ettik.” Ben size hukuksuzluktan bahsediyorum. Bu hukuksuzluğu
giderebilecek mekanizma bu Parlamentodur. Yani bakanlarımız sürekli, her bütçe
görüşmelerinde biz bunu dile getirdiğimizde bunu not alırlar ama şu ana kadar
pratikte halka yansıyan tek şey yoktur. Yani Bingöl’ün “…”(*) köyünde, Muş’un
Eralan köyünde, bilmem Muş’un Şeyhalan köyünde, Muş’un “…”(*) köyünde veyahut
da Muş’un “…”(*) dediğimiz bölgede onlarca ev yakılmıştır ve köyler, onlarca
köy yerle bir edilmiştir.
(*)
Bu bölümlerde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille kelimeler ifade edildi.
Şimdi, bunların, bir an
önce, ben, Maliye Bakanımızın bu konuda bölge valileriyle, bölgedeki valilerle
bir diyalog oluşturarak bu mağduriyetin giderilmesinin hepimiz açısından önemli
olduğunu düşünüyorum. Katı bir yürek insanı adaletsiz yapar. Onun için, bize
karşı katı bir yürekle, böyle, reflekslerinizle hareket etmeyiniz. Bizi biraz
anlayınız. Bizim ne istediğimizi, ne yapmak istediğimizi eğer anlayabilirseniz,
emin olun ki barışla ilgili ortak projelerde de buluşabiliriz.
Ben bu duygularla hepinize
teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Sakık.
Hükûmet adına Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Şimşek.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada gündeme getirilen bazı hususları cevaplandırmak için
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, geçmişte Güneydoğu
Anadolu’da hakikaten hatalı uygulamalar yapılmıştır fakat bizim dönemimizde, bu
uygulamalara son verildiği gibi, gerçekten geçmişin yaraları da sarılmıştır.
Bakın, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanun çerçevesinde bugüne kadar, terörden etkilenen, zarar gören
vatandaşlarımıza tam 2,6 milyar lira…
SIRRI SAKIK (Muş) – Yani
devlet teröründen Sayın Bakan, devlet yapmış, başka kimse yapmadı.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) - …2,6 milyar liralık, eski parayla 2,6 katrilyon liralık biz
bütçeden bu vatandaşlarımızın zararlarını karşılamışız. Bırakın bu dönemde en
ufak yanlış bir uygulamayı, tam aksine, geçmişte yaşanan sıkıntıların, bu
yaraların sarılması için devlet olarak ne gerekiyorsa yapmışız.
Dolayısıyla zaman zaman,
değerli arkadaşlar, özellikle BDP milletvekili arkadaşlarımızın buraya çıkıp
“Bu bölge ihmal ediliyor, şu bölge ihmal ediliyor.” şeklinde birtakım
açıklamaları oluyor. Bakın, size basit bir rakam vermek istiyorum. Güneydoğu
Anadolu illerine KÖYDES kapsamında Türkiye’de ayrılan kaynakların yüzde
36’sının gittiğini biliyor musunuz? Doğu Anadolu’ya yüzde 22…
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben hak
sahiplerinin hakkından bahsediyorum Sevgili Bakanım.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Hak sahiplerinin hakkından da bahsettim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bakın,
şunu söyleyeyim: Ben de emin olun ki hak sahibiyim.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Müsaade edin. Bakın, siz söylediniz.
Sayın Başkan, böyle bir
usul var mı?
BAŞKAN – Devam edin siz
Sayın Şimşek.
Karşılıklı konuşmayalım.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, hiçbir şekilde hiçbir bölgemizin,
özellikle ekonomik veya sosyal açıdan geri kalmış bölgelerin ihmal edildiği
iddiası, hele bizim dönemde kaynak aktarılmadığı iddiası külliyen yanlıştır.
Bakın, GAP için ayrılan kaynak eskiden bütçenin yüzde 7’siyle 8’i arasında
değişmiş, ta 90’lı yıllardan gelmiş, bugün itibarıyla son birkaç yıla bakın
yüzde 14’ün altına düşmemiştir. Evet, GAP için ayrılan kaynakların toplam
yatırımlar içerisindeki payı bugün itibarıyla yüzde 14. Az önce KÖYDES’ten
ayrılan kaynakları söyledim. Bakın, KÖYDES’ten gönderilen paraları söylüyorum
size: Diyarbakır 1’inci sırada, 241,6 milyon lira gitmiş. 2’nci sırada
Şanlıurfa var, 220 milyon lira gitmiş. 3’üncü sırada Trabzon var, 214 milyon
lira gitmiş. 4’üncü sırada Ordu var, 202 milyon lira gitmiş. Nerede ihtiyaç
varsa oraya gitmiş değerli arkadaşlar. Onun için buraya çıkıp “Şu bölge, bu
bölge, ayrımcılık yapılıyor.” şeklinde… Gerçekten rasyonel olarak bu kaynaklar
dağıtılıyor, ülkemizin ihtiyaçları neyse o karşılanıyor.
Şimdi ikinci bir konu Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar: Bakın, buraya sık sık çıkıldı, gerek sosyal
tesisler gerek araçlarla ilgili eleştirilerde bulunuldu. Tabii ki eleştirileri
biz dikkate alıyoruz ve hakikaten de almak da lazım ama sizleri
bilgilendireyim, bu bilgiler çerçevesinde eleştirin. Bakın, bugün kamuda 86.479
araç var, 2002 yılında 85.603 tane araç var, arada yaklaşık bin tane fark var.
Bakın, 36 bin araç eskimesi nedeniyle, işletme maliyetinin yüksek olması
nedeniyle tasfiye edilmiş.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Kiralananlar dâhil mi Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Değerli arkadaşlar yaklaşık 37 bin araç alınmış.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Kiralıklar dâhil mi?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Peki, nereye alınmış, bu araçlar nerede?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Markası ne, “Fiat” mı?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Bakın, binek araçlar 2002 yılında 39.438’miş, bana verilen rakamlar
böyle. Bugün ne kadar binek araçlar? 34 bin. Kim kullanıyor bu binek araçları?
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Kiralananlar, kiralananlar dâhil mi Sayın Bakan? Yanıltmayın kamuoyunu,
kiralıkları da lütfen açıklayın.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, bugün Emniyet Genel Müdürlüğünde,
kamudaki toplam taşıtların yüzde 35,9’u var. Yani kamudaki toplam taşıtların…
Şimdi, emniyet görevlilerimiz binek otomobil türü taşıt kullanmayacak mı?
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Bakan, o bürokratlardan kiralananları da alın lütfen. Onu açıklayın, kiralanan
araçların sayısını da açıklayın.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Peki, Millî Savunma Bakanlığında bakın yüzde 16,4 var. Jandarmayı
da katarsanız yüzde 7,5. Yani “Araçlar nerede?” diye sorduğunuz zaman
emniyette, güvenlik görevlilerinde.
KAMER GENÇ (Tunceli) – O
araçlara niye sivil plaka takıyorlar? Bu sahtekârlık değil mi?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Şimdi değerli arkadaşlar, onun için eleştirileri o çerçevede
yapmakta yarar var.
Bakın, Van’la ilgili olarak
çok soru soruldu. Bugüne kadar Van’a gönderilen bütün insani yardım ve
malzemeler, acil yardım ödenekleri, vesaire hepsi 413 milyon lira, bugün
itibarıyla. Peki, yardım hesaplarında toplanan para ne kadar? Başbakanlık
hesabında 153 milyon 100 bin lira, Diyanet İşleri Başkanlığının hesabında 37
milyon 500 bin, Kızılay hesabında 43 milyon 900 bin olmak üzere toplam 234
milyon 500 bin lira. Daha önce de söyledim; Van için ne gerekiyorsa yaptık,
bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Yani, ben, burada detayları var ama bu detaylara
girmek istemiyorum. Van için gerçekten ne gerekiyorsa yapıldı.
Yine gelir dağılımı konusu
sık sık gündeme gelir, sık sık eleştirilir bozuldu diye ve zaman zaman da
sıralardan “OECD raporundan bahset.” derler. Evet, değerli arkadaşlar, Aralık
2011’de OECD gelir dağılımı konusunda yirmi iki ülkeyi kapsayan bir çalışma
yapmış; ta 1985’lerden başlamış. 1985’ten 2008’e kadarki bir çalışma. Bu
çalışmada gelir dağılımı iyileşen iki tane ülke var OECD ülkeleri arasında,
sadece iki tane. “Kim bunlar?” diye sorarsanız, bir tanesi Türkiye. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Peki, 1983 yılında Gini
katsayısı nedir? 1985’te 0,43. Gini katsayısı yüksek olunca gelir dağılımı
bozuk demektir, düştükçe gelir dağılımı iyileşiyor demektir. 1985’te başlayan
çalışmaya göre Türkiye’de Gini katsayısı 0,43; 2002 yılı 0,44. Peki, OECD’nin yaptığı
çalışmaya göre 2008 yılı 0,41; 2010 yılı 0,40. Gelir dağılımı bozulmamıştır.
Ha, gelir dağılımı iyi midir? Daha adaletli olabilir mi? Kesinlikle. Daha
iyileşme olabilir mi? Yüzde 100 katılıyorum, ama “Gelir dağılımı bozulmuştur.”
iddiası, ne OECD raporunda ne de hiçbir rakamda ortaya çıkmıyor değerli
arkadaşlar. Onun için bunu bilmekte yarar var.
Bakın, ben size bir rakam
daha vereyim: Şimdi, ilk yüzde 20, yani Türkiye millî geliri diyelim ki 100
lira, bunun, diyelim ki nüfusun ilk yüzde 20’si, yani ne kadar alıyor pay
olarak? Yüzde 5,1 2006 yılı. Bugün itibarıyla ne kadar alıyor? Yüzde 5,8. Yani
orada da iyileşme var. Son yüzde 20, yani en zengin yüzde 20 ne kadar alıyordu?
Yüzde 9,5 pay alıyordu. Şimdi ne kadar? Yüzde 8 pay alıyor.
Değerli arkadaşlar, hangi
rakama bakarsanız bakın…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Bakan, kat o, kat.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Kat olabilir, evet.
Yani, sonuç itibarıyla
bütün bu rakamlar gelir dağılımında bir iyileşme olduğunu gösteriyor.
Yine değerli arkadaşlar,
vakıf üniversiteleriyle ilgili sorular geldi. Bugüne kadar on dokuz tane vakıf
üniversitesine, Maliye Bakanlığı olarak, kırk adet 3 milyon 213 bin 10
metrekarelik taşınmazı biz belli bir bedel karşılığında irtifak hakkı tesis
etmişiz. Peki bu irtifak hakları nasıl tesis ediliyor? Kurulmuş vakıf
üniversitesi veya üniversiteyi kuracak olanın Bakanlar Kurulunca vergi
muafiyeti tanınan vakıf olması hâlinde, yani burada şart çok açık, hazine
taşınmazı kırk dokuz yıllığına irtifak hakkı kurulmak üzere talepte
bulunulduğunda, başka talipli yoksa ve taşınmazın verilmesine engel bir durum
yoksa, rayiç bedel esas alınıyor, irtifak hakkı veriliyor. Aynı mahiyette
birden fazla üniversite, vakıf talipli olursa, bunlar arasında ihale yapılarak bunlar
veriliyor.
Geçmişte de yapılmış, bu
dönemde de yapılıyor. Yani, Maliye Bakanlığı olarak bugüne kadar toplamda on
dokuz –yanlış hatırlamıyorsam- üniversiteye veya Bakanlar Kurulu tarafından
vergi muafiyeti verilen vakfa bu yönde tahsisler yapılmıştır ve özel üniversitelerin
bu yönde desteklenmesi de yanlış değildir, doğrudur; çünkü kamunun yükünü
alıyorlar. Özellikle gündeme getirilen Medipol Üniversitesi, tıp alanında
hakikaten ciddi bir ihtiyacı karşılayacak olan bir üniversitedir, burada
yapılan her şey kanuna göre yapılmıştır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Şimşek.
Şahsı adına Ordu
Milletvekili Fatih Han Ünal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Ünal.
FATİH HAN ÜNAL (Ordu) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2012 yılı bütçe
tasarısının 26’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözüme başlamadan önce,
tabii, 2011 yılının sonlarına geldik, belki bu kürsüye bir kez daha bu zaman
zarfında çıkamayabilirim ama iyi temennilerle de bitirmek isterim. 17 Aralık
Mevlânâ’yı anma etkinlikleri vesilesiyle, tabii Hazreti Mevlânâ’dan bir alıntı
yaparak bu tavsiyeyi sizlerle paylaşmak isteyeceğim. Tabii, o gün Meclis
çalışması dolayısıyla birçok arkadaşımız belki gitmek arzusunda olsa da
gidememiştir ama bakın, burada hep beraber yâd etmiş olalım. Hazreti Mevlânâ
insanı bir pergele benzetiyor ve bu pergelin bir ayağı bulunduğu noktada ama
diğer ayağının da dünyayı gezdiğini, gezmesi gerektiğini ifade ediyor. Bu
anlayış çerçevesi içerisinde gelin biz de -şu Meclisimiz zaten bir daire
halkasına benziyor bakın- bunu burada uygulayalım. Tabii ki aziz millet bizlere
görev verirken bazılarımızı iktidar koltuğuna, bazılarımızı da muhalefet
koltuğuna oturtmuş ve farklı görevler ve sorumluluklar vermiştir. Bizler de bu
sorumlulukların bilinci içerisinde her birimizin, aynen Hazreti Mevlânâ’nın
dediği gibi, pergelin bir ayağı kendi partimizde ve grubumuzda olsun ama diğer
ayağımız da, müsaadenizle, bütün Meclisi kuşatsın, diğer grupları ve diğer
partileri de kuşatsın isteriz. Böylece birbirimizi daha iyi anlar, birbirimize
hoşgörüyle yaklaşma imkânı da bulmuş oluruz diye düşünüyorum.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihatlerini okursanız o çok daha hayırlı olur.
FATİH HAN ÜNAL (Devamla) –
Evet, tabii ki, tabii ki.
Şimdi, benden önceki
konuşmacı, muhalefete ait konuşmacı TOKİ’yle alakalı, TOKİ’nin yaptığı Meclis
lojmanları ihalesiyle alakalı bir açıklama yaptı. Ben onunla alakalı hemen bir
dipnot geçmek istiyorum ve konuma geçeceğim. TOKİ hasılat paylaşımı yoluyla
ihaleye çıkmıştır, Meclis lojmanlarını bu şekilde bir firma grubuna satmıştır.
Buradan elde edilen 300 milyon -eski parayla 300 trilyon lira- fakirin cebine girmiştir.
Bu parayla fakire fukaraya TOKİ ev yapmış ve yerleştirmiştir, icraatları da
ortadadır.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Bir
daire 1,5 trilyona gidiyor yalnız orada şu anda, bir daire. Fakire mi gitti,
zengine mi gitti, belli değil.
FATİH HAN ÜNAL (Devamla) –
Diğer taraftan, tabii, peşkeş çekildiği iddiası var. Bunlar ağır iddialar
arkadaşlar. Sözlerimizi şöyle bir kulağımızla duymamız lazım. Eğer böyle bir
ifade var ise, böyle bir realite var ise çıkar isim verirsiniz, gereği neyse
yapılır. Hukuk devletinde yaşıyoruz. Bizler de bu konuda en az sizler kadar
hassasız.
ALİM IŞIK (Kütahya)- İsim
vermeye gerek yok. Gidip bakalım, bir tane daire almaya kalkın, kaç para
diyecekler.
FATİH HAN ÜNAL (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, firma milletvekilleri lojmanlarını yıkıp satmıştır ve o
kendi gelirlerini artık kendine yazmıştır. Ama biz oradan elde ettiğimiz
parayla da fakire fukaraya ev olarak yapıp teslim etmişizdir.
Sosyal tesislerle alakalı
da bir peşkeşten bahsedildi ama tabii isim verilmeden böyle genel muallak
ifadelerle konuşulması çok doğru şeyler değil. Var ise tespit, burada isim
paylaşılır, bunun da gereği neyse yapılır.
Bakın, ben sosyal
tesislerle alakalı birkaç şeyi ifade etmek istiyorum. Sürem de çok azalmış.
Sosyal tesisler kamu kurum ve kuruluşlarının tasarrufu altında bulunan eğitim
ve dinlenme tesisleri ile misafirhane, kreş, çocuk bakımevi, spor tesisi ve
benzeri sosyal ve destek amaçlı tesislerdir. Bu tesislerden sadece kamu kurum
ve kuruluşlarının kendi personeli değil, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının
personelleri de istifade ediyor. Aynı zamanda vatandaşlarımız da ücretini
ödemek mukabilinde bu tesislerden istifade edebiliyor. Toplam 3.036 adet sosyal
tesis bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar, ben
bazılarını geçiyorum sürem daraldığı için. Evet, tesisler, bir önceki yıl
doluluk oranları ile bu yıl yapılacak olan müracaat sayıları da dikkate
alınarak, doluluk oranı yüzde 50’nin altına düşen tesislerin hizmete
açılmaması, yeterli sayıda müracaat olmaması hâlinde, dönemler itibarıyla
yapılan müracaatların birleştirilerek dönem sayılarının azaltılması yoluna
gidilmiştir. Daha etkin ve verimli kullanılması amaçlanmıştır.
Sözüm bitmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FATİH HAN ÜNAL (Devamla) –
Ben bu arada hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ünal.
Şahsı adına, Adana
Milletvekili Fatoş Gürkan.
Buyurunuz Sayın Gürkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FATOŞ GÜRKAN (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 26’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi ve bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe kanun tasarısı
üzerinde bugüne kadar detaylı açıklamalar yapıldı. Ben, biraz, sosyal devlet
kavramının üzerinde durmak istiyorum.
“Yaradan’dan ötürü
yaradılanı sevmek yolunda küçük bir adım da atsan, karşılığını görürsün.” diyor
Mevlânâ. AK PARTİ hükûmetleri, bu felsefeyle hareket ederek, kimsesizlerin
kimsesi, özenle korunması gerekenlerin hamisi, unutulmuşların umudu olmuştur.
AK PARTİ hükûmetleri
döneminde, engelliler, yaşlılar, kadınlar, gençler, çocuklar, yetimler, yardıma
muhtaç kimselerin hepsine devlet şefkatli ellerini açmıştır.
2010 yılı nüfus kayıt
sistemi sonuçlarına göre, ülkemizde 65 yaş üzeri vatandaşımızın toplam nüfusa
oranı yüzde 7,2’dir; 2025 yılında bu oranın yüzde 10, 2050 yılında yüzde 17
gibi yüksek bir düzeye ulaşacağı tahmin edilmektedir. O nedenle, ben, yaşlılık konusu
üzerinde biraz durmak istiyorum.
Yaşlılık, artık, tüm
dünyada önemle takip edilen, önemli bir sorundur. Öyle ki Avrupa Birliği
tarafından, ülkelerinde yaşanan sıkıntılar nedeniyle, 2012 yılı Aktif Yaşlanma
ve Nesiller Arası Dayanışma Yılı olarak ilan edilmiştir.
Yaşlılarımıza Hükûmetimizce
sunulan hizmetlere bir bakarsak, 2002 yılında 63 huzurevinde 4.952 yaşlımıza
hizmet verilirken, 2011 itibarıyla 99 huzurevi, yaşlı bakım rehabilitasyon
merkezinde 8.511 yaşlıya bakım hizmeti verilmektedir.
187 özel huzur eviyle,
diğer bakanlıklar ve belediyeler tarafından işletilen huzur evlerinde 10.330
yaşlımıza yatılı bakım hizmeti verilmektedir.
Yine, 2002 yılında 22 TL
olan yaşlılık maaşı 2011 yılı itibarıyla 109 TL’ye yükseltilmiştir. 810.168
yaşlımız, yaşlılık maaşından yararlanmaktadır.
Yine, önemli bir sorun
İntibak Yasası, SSK emeklilerimizle ilgili. Bununla ilgili de Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığımız önemli bir çalışma başlattı ve ilgililerle görüşmeler
devam etmektedir.
Somut bir örnek olması
adına, seçim bölgem olan Adana ilimizde vatandaşlarımıza sunulan sosyal
hizmetlerin geldiği noktayı özetlemek istiyorum:
2002 yılında 150 kapasiteli
1 adet huzurevi varken şu an 2 huzurevi, 332 yaşlımıza hizmet vermekte olup,
150 kişilik yeni hizmet birimi de ihale aşamasındadır.
60 kapasiteli Karaisalı
Engelsiz Yaşam Merkezi de hizmete girmiştir.
Yine, ilk defa AK PARTİ
İktidarında hizmete giren engelli evde bakım hizmeti modelinden faydalanan aile
sayımız Adana’da 11.963 olup, yapılan yardım kişi başına 600 TL’dir. Bundan
yaşlılarımız da yararlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bulabildiğim her fırsatta huzurevlerini ziyaret etmeye çalışan
biriyim. Yıllar önceye gittiğimizde gerçekten çok acı manzaralarla
karşılaşıyorduk ama artık, şükürler olsun, gelinen noktada yaşlılarımız beş
yıldızlı otel konforunda hizmet veren, sosyal ve kültürel programların
uygulandığı huzurevlerimizde mutlu bir yaşam sürmekte, devletimiz, her türlü
maddi ihtiyaçlarını karşılamakta ancak onları mutlu etmek istiyorsak,
bulduğumuz her fırsatta ziyaret edelim, ellerini öpelim, yalnız olmadıklarını
hatırlatalım.
Unutmayalım ki hepimiz bir
gün yaşlanacağız. Allah hepimize uzun ömür versin. Mevlânâ’nın dediği gibi
“Gençlerin aynada göremediğini yaşlılar bir tuğla parçasında görürler.” Bilgi
ve tecrübelerinden faydalanmamız gereken yaşlılarımız her zaman evimizin
başköşesinde gerektiği değeri görerek yaşamalıdır. Dinimiz ve gereklerimiz de
bunu emretmektedir.
Bakanın kör olması güneşin
ışığına halel getirmez diyor, daha güzel, daha müreffeh, daha mutlu bir Türkiye
için çalışıyor, halkımızın desteğiyle bu hizmetlere devam ediyoruz.
Bu duygularla bütçenin
milletimize, ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Gürkan.
Şimdi, soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tokat ilinden, TRT 3’ten
bütçe görüşmelerini izleyen, atanamayan bir öğretmenin göndermiş olduğu
mesajdan soruyu soruyorum: 2011 yılı için Millî Eğitim Bakanlığı 55 bin kişi
atanacağını açıklamıştı. 11 bin kişinin ataması yapıldı. 44 bin kişi için atama
yapılmadı. Bu atamalar Ağustos 2012’ye kalırsa daha önce öğretmen sınavlarına
katılanlara haksızlık olmaktadır. Atanamayan Öğretmenler Platformu, “Bu
haksızlığın giderilmesi için neden çalışma yapılmıyor?” diyor. Hükûmet olarak
bu gençlerin, öğretmenlerimizin sesini duyacak mısınız, şubat döneminde atama
yapılacak mı?
İkinci soru olarak: Tarım
Kredi, bankalar gibi yerlere borçlu olup da ödeyemeyen insanlar kara listeye
alınmış olup yeni bir kredi alamamaktadırlar. Borcunu ödeyen bu insanların kara
listeden çıkarılması için bir çalışma yapılacak mıdır?
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Doğru.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce
Van’a yapılan yardımlardan bahsettiniz, teşekkür ediyorum. Aynı şekilde Simav
depremi için yapılan yardımları da söyleyebilir misiniz?
İkincisi: Biraz önce
2002-2011 yıllarındaki kamu araçlarını söylediniz. Ama 2002’den bu yana kamu
kurum ve kuruluşlarına kiralanan araçların sayısını vermediniz. Sayı nedir ve
bu amaçla kaç para harcanmıştır?
Bir diğer sorum: Elektrik
dağıtım şirketlerinin yüzde 2,3 oranındaki kâr marjı karşılığında 2010 ve 2011
yıllarında dağıtım bölgelerine göre kâr miktarlarının toplamı nedir? Yani 2,3
küçük gibi gösteriliyor ama toplamda neye karşılık gelmektedir?
Son sorum: Türk Telekom’a
ait sabit telefon hatlarından alınan sabit telefon ücretlerini ne zaman
kaldırmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bedelli
askerlikten elde edilecek gelirin şehit aileleri ve gazilere verileceğini ifade
ettiniz. Bu bağlamda, hangi gazilerin ve şehit ailelerin olduğunu açıklayabilir
misiniz? Kıbrıs ve Kore gazileri dâhil midir? Bu dağıtımı hangi kriterlere göre
yapacaksınız? Bu gelirler başka kalemlere aktarılacak mıdır?
Diğer bir sorum: Emeklilik
hakkını elde edinceye kadar BAĞ-KUR prim borcunu ödeyen vatandaş emeklilik için
yaş sınırını beklemektedir. Bu arada geçen zamanda sağlık imkânlarından
yararlanamamaktadır. Bu bir adaletsizlik değil midir? Bu durumu düzeltmeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öz.
Sayın Halaman... Yok.
Sayın Kaleli…
SENA KALELİ (Bursa) – Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan, İstiklal
Savaşı, Kore Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekâtı gazileri 1005 sayılı Kanun’la
vatani hizmet tertibinden aynı miktarda şeref aylığı almakta iken 6 Mart 2007
tarih 5595 sayılı Kanun’la yapılan bir değişiklikle sosyal güvenlik
kurumlarından geçim aylığı almayanların şeref aylıkları otuz günlük net asgari
ücret seviyesine yükseltilmiştir. Bu uygulamayla sosyal güvenlik kurumlarından
geçim maaşı alan ile almayan gaziler arasında şeref aylığı miktarında
eşitsizlik meydana gelmiştir. Şeref aylığı isminin aldığı şerefle ilgilidir.
Gazilere farklı ödenmesiyle anlamını ortadan kaldırmaktadır. Bu, bir ödüldür ve
ikilik yaratmak, her alanda olduğu gibi, yaratılan bu ikilik haksızlığa neden
olmuştur. Hâlen ülkemizde 33.500 Kore ve Kıbrıs gazisi bulunmaktadır. Gaziler
arasında sosyal güvencesi olanlar 405 lira, olmayanlar ise otuz günlük net
asgari ücret üzerinden 658 lira aylık almaktadır. Aylık ödül demektir, ödül ise
herkese eşit şekilde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kaleli.
Sayın Acar… Yok.
Sayın Atıcı… Yok.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, dün de
sormuştum, bu 666 sayılı Kararname’yle Bakanlığınız personeli arasında bir
uyumsuzluk, bir mağduriyet yaşandığı söyleniyor gelir uzmanları ve denetmenler.
Bu konunun cevabını sizin personeliniz bekliyor.
Bir diğer husus: Kamu
görevi yapan seçilmişlerden il genel meclisi ve belediye meclis üyelerinin
huzur hakkının dışında herhangi bir ücret ve sosyal güvenceleri
bulunmamaktadır. Aslında muhtarlar gibi, milletvekilleri gibi, belediye
başkanları gibi bunların da yaptıkları hizmetin karşılığını kalıcı ve sosyal
güvenliği olan bir sisteme dönüştürmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Şandır.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tokat’tan arayan değerli
öğretmen arkadaşımız, tabii ki, sadece 11 bin öğretmen atandı şeklinde bir
bilgiye sahip. Yanlış bir bilgi değerli arkadaşlar. 2011 yılında tam olarak 40
bin öğretmen ataması yapılmıştır…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Onlar
4/B’liler Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – …ve 2002’nin sonundan bu yana kadar da 301 bin tane öğretmen
atanmıştır. Türkiye’de hakikaten hiçbir dönemde ne bu kadar öğretmen atanmış ne
de bu kadar derslik yapılmıştır. 169 bin tane de derslik yapılmıştır.
Borçluların borçlarını
ödemelerine rağmen sicil kayıtları kara listeden çıkartılması hususu. Değerli
arkadaşlar, burada yüce Meclisimiz bir kanun çıkarttı. Buna yönelik hatta af
getirildi fakat ticari bankaların elindeki verileri Hükûmet olarak bizim
kontrol etme imkânımız yok. Yani kimin kredibilitesi yüksek, kimin
kredibilitesi kredi açısından düşük, onlara biz karar veremiyoruz. Hukuken
zaten böyle bir uygulamaya imkân sağlayacak bir düzenleme söz konusu değildir.
Bu yönde bir yasa değişikliğini zaten hatırlarsanız yapmıştık.
Van’a yapılan yardımları
ben tabii ki açıkladım. Simav için de arkadaşlara söyledim, bana getirsinler.
Simav’la ilgili yardımları da sizlerle tabii ki paylaşırız.
Kiralanan araç sayısı.
Değerli arkadaşlar, kamu kuruluşları kendi bütçeleri içinde kalması koşuluyla
araç kiralayabiliyorlar. Biz yeni bir taşıt yasası üzerinde çalışıyoruz. Bütün
kurumların bu bilgileri bize vermesini sağlayacağız ama bugün itibarıyla
elimizde sadece ve sadece bu kiralamaya ödenen miktarlar söz konusudur. Örneğin
2011 yılında taşıt kiralama giderleri 108 milyon lira olmuştur, 2011 yılında
111,7 milyon lira olmuştur, 2009 yılında 112,4 milyon lira olmuştur.
Bu elektrik firmalarının
tabii ki yüzde 2,3 kâr değil, yüzde 2,3 ciro üzerinden alınıyor ama tabii ki bu
elektrik dağıtım hizmetini götürmek için adam çalıştırmak zorundasınız, kayıp
kaçaklarda hedefin gerisine düşerseniz ciddi bir şekilde kendi cebinizden
ödemek zorundasınız. Dolayısıyla -arkadaşlar baksınlar ama- burada bir yanlış
algı olmasın. Yüzde 2,3 bir bedeldir, bir kâr veya kâr marjı değildir.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Kâr
marjı olarak açıkladınız.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Sabit telefonlardan sabit ücreti kaldırma diye bir planımız,
programımız da söz konusu değildir.
Değerli arkadaşlar, bedelli
askerlik kanunu çıktı. Orada son derece açık, bu kaynakların, yani ortaya
çıkacak gelirlerin nasıl paylaştırılacağı, nasıl dağıtılacağı hususu. Yanlış
hatırlamıyorsam, orada özürlüler de söz konusudur. Orada kanunda ne ifade
edilmişse, ilgili usul, esaslar da o şekilde belirlenip o şekilde verilecektir.
Yaş sınırı nedeniyle emekli
olamayanlara bir haksızlık oluyor mu? Değerli arkadaşlar, Türkiye hâlâ elli yaş
civarında insanların emekli olduğu çok çok istisnai ülkelerden birisidir. Başka
böyle bir ülke var mı? Hiç bilmiyorum. Şu anda Avrupa’nın hemen hemen bütün
ülkelerinde emeklilik yaşı eğer 65 ise 67’ye çıkartılıyor, 67 ise daha da
yukarı çıkartılması… Hatta bazı ülkeler emeklilik yaşını ortalama yaşam
beklentisine bağlamaya başladılar. Türkiye, bu açıdan hiçbir ülkeyle
karşılaştırılamayacak kadar erken emekliliğe imkân veren bir ülkedir.
Bu şeref aylıklarının
farklılaştırılması hususu, tabii ki benim fazla bilgimin olmadığı bir husustur
ancak arkadaşlar bu yönde bir not hazırlamışlar; müsaade ederseniz onu
okuyayım: Daha önce şeref aylığı alan hak sahipleri, herhangi bir sosyal
güvenlik kurumundan bir geliri olup olmadığına bakılmaksızın, aynı aylığı
alıyorlardı. Bütçe kanununda yaptığımız düzenlemeyle kişilerin ekonomik gücünü
dikkate alan bir yaklaşımla hiçbir geliri olmayan hak sahiplerinin aylıkları
asgari ücret düzeyine çekilmiştir yani artırılmıştır. Dolayısıyla, burada, daha
önceden bu aylıkları alanların aylıklarında bir geriye doğru gidiş söz konusu
değildir, tam aksine durumu biraz zayıf olanların durumunu daha da yukarı
çıkarmışız.
Bizim Bakanlığımızda
666’dan dolayı bir mağduriyet söz konusu değildir değerli arkadaşlar.
Mağduriyet olması için maaşların düşmesi gerekiyor. Herhangi bir maaş düşüşü
asla ve asla yoktur. Sadece şu olmuştur: Bazı kategorilerde, bu yeni
düzenlemeyle –ben az önce de çıktım, burada açıkladım- maaşlarda bir artış
olmuştur. Uzmanların veya eskiden vergi denetmeni olup da şimdi vergi müfettişi
olan arkadaşlarımızın, hiçbir kesimin maaşlarında azalma olmamıştır.
Dolayısıyla, bu anlamda bir mağduriyet söz konusu değildir. O arkadaşlar
müsteşarımızla görüştüler, ben de bu bütçe sürecinden sonra kendileriyle
görüşeceğim, varsa yapabileceklerimizi tabii ki yapacağız. Bizim çalışanlarımız
bizim için son derece değerlidir, önemlidir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – 26’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 26’ncı madde kabul
edilmiştir.
27’nci maddeyi okutuyorum:
Muhasebe kayıtlarından
çıkarılacak tutarlar
MADDE 27 - (1) 21/7/1953
tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
kapsamında izlenen alacakların dışında kalan ve muhasebe kayıtlarında bulunan
Devlet alacaklarından tutarı 15 Türk Lirasına kadar olanların tahsili için
yapılacak takibat giderlerinin asıl alacak tutarından fazla olacağının
anlaşılması halinde, bu tutarların muhasebe kayıtlarından çıkarılmasına genel
bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde Maliye Bakanı, diğer kamu idarelerinde üst
yöneticiler yetkilidir.
BAŞKAN – 27’nci madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bolu Milletvekili Tanju Özcan.
Buyurunuz Sayın Özcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçe
görüşmelerini aşağı yukarı en başından bu yana, neredeyse hiç aksatmadan
izleyen bir arkadaşınız olarak bazı tespitlerimi ve üzüntülerimi sizinle
paylaşmak istiyorum.
Öncelikle üzüldüğüm konu şu
arkadaşlar: Özellikle AKP adına yapılan konuşmalara bakıyorum, bürokratlar
elinize birer metin tutturmuşlar, aşağı yukarı tüm arkadaşlarımız aynı
konuşmaları yaptılar. Arada o konuşmaların dışına çıkıp bir şeyler söylemek
isteyen arkadaşlarımız da ne yaptılar biliyor musunuz? Sadece Sayın Başbakana
methiyeler düzdüler. Hatta, arkadaşlar, 100’ün üzerinde arkadaşımız burada
yaptığı konuşmada şunu söyledi: Sayın Başbakandan bahsederken “Dünya lideri.”
kavramını ısrarla kullanmaya devam etti.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) –
Şüpheniz mi var?
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, şu konuda bir anlaşalım: Dünya lideri olmak bu kadar ucuz
değil. Dünya lideri olmak son derece ciddi bir şey. Bir adamın dünya lideri
olarak sayılabilmesi için belli şeyleri yapması lazım.
Evvela ben şunu söyleyeyim
size: Dünya lideri dediğin sözünün eri olan adam olur. Dünya lideri dediğin
sabah başka, akşam başka konuşmaz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
EMRULLAH İŞLER (Ankara) –
Sizin Başkanınız öyle konuşuyor.
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Dünya lideri elini masaya vurduğunda ses getirir, ses getirir, öyle olmaz. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Siz dünya lideri
arıyorsanız AKP’li dostlarım, dünya lideri arıyorsanız Türkiye'nin çıkardığı dünya
liderleri var. Bakın Mustafa Kemal Atatürk’e, o, tam bir dünya lideriydi, sabah
başka, akşam başka konuşmazdı. Bakın İnönü’ye, sabah başka, akşam başka
konuşmadı. (CHP sıralarından alkışlar)
O anlamda, arkadaşlar, ben
sizden özellikle rica ediyorum, Sayın Başbakan gibi her gün fikir değiştiren,
her saat fikir değiştiren birini lütfen dünya lideri olarak tanımlamayın,
“Dünya liderliği” kavramını da bu kadar ucuzlatmayın.
Bakın, ben bunu niye
söylüyorum? Arkadaşlar, birkaç hatırlatma yapacağım: Bakın, Sayın Başbakanın
fikir değiştirdiği belli konular… Kibar olsun diye “Fikir değiştirdiği”
diyorum. Bakın, Rasmussen’le ilgili, hatırlatmak için söylüyorum. 2 Nisan 2009,
Rasmussen Genel Sekreter adayı olmuş NATO’ya. 3 Nisanda, bir gün sonra Başbakan
demiş ki: “Rasmussen’e karşıyız. Karikatür krizini yönetemeyen adam dünya
krizini mi yönetecek?” Peki, ne olmuş iki gün sonra? 5 Nisan 2009, bakın, mutlu
son. NATO Genel Sekreteri olarak havaalanında kendisini karşılamış Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanı.
Devam edelim arkadaşlar.
Bir Mavi Marmara olayı var, hepimizi çok derinden üzen. Türk bandıralı gemiler
Hükûmetin bilgisi dâhilinde Gazze’ye yardım götürmek için yola çıktı, doğru mu?
Ne zaman 31 Mayıs 2010’da. Peki, ne oldu burada 31 Mayıs 2010’da? İsrail
uluslararası sularda gemimizi bastı, Türk Bayrağı taşıyan gemiyi ve 9
arkadaşımızı şehit etti; doğru mu? Aynı gün Recep Tayyip Erdoğan ne dedi:
“İsrail özür dileyecek, İsrail tazminat ödeyecek, Gazze’ye ambargoyu
kaldıracak; başka türlü affetmem.” Sonuç ne oldu arkadaşlar? Sonuca bakalım:
İsrail özür dilemedi, tazminat ödemedi, üstüne üstlük Türkiye'nin müracaatı ile
Gazze ambargosu hukuki hâle geldi. Bugün bundan cesaret alan İsrail ülkesinde
ezanların yasaklanması için Parlamentosuna yasa teklifi verdi. Maalesef İsrail’in
başaramadıklarını biz başarmış olduk, onlara yardımcı olmuş olduk.
Bir Libya meselesi var
arkadaşlar. Tarih 30 Kasım 2010, Tayyip Bey Kaddafi İnsan Hakları ödülünü
alıyor. Daha bir sene olmuş bakın, resme bakın. Peki, tarih 28 Şubat 2011,
Tayyip Erdoğan demiş ki “Libya’ya NATO müdahale etsin.” diyenlere: “NATO’nun
orada ne işi var, saçmalamayın kardeşim.” demiş. Demiş mi? Demiş. Tarih 21 Mart
2011, Libya’ya müdahale içerisinde Türkiye aktif olarak yer almış, bunu herkes,
bütün dünya biliyor.
Füze kalkanı sistemi…
Bakın, niye dünya lideri değil, bunu anlatmaya çalışıyorum. Recep Tayyip
Erdoğan diyor ki önce: “Ya, yok böyle bir şey. Nereden çıktı?” Sonra diyor ki:
“Böyle bir kalkan kurulacaksa komuta kesinlikle bizde olmalı.” Arkasından ne
oluyor, sonrasında ne oluyor? NATO diyor ki: “Böyle bir şey söz konusu değil,
komutayı Türkiye’ye veremeyiz.” Bunun sonucunda Başbakan ne diyor biliyor
musunuz? “En azından bize bilgi verecekler.” diyor. Ee, yani bizim toprağımıza
kalkan kuracaklar, en azından kullanacakları zaman bilgimiz olacakmış. Çok
şükür, bunu başardı dünya liderimiz.
Rumlar meselesi var
arkadaşlar. Rumlar meselesinde ne oldu petrol arama konusunda? “Merak etmeyin,
öyle şey olmaz, yapamazlar.” dedi Sayın Başbakan. Sonra ne oldu? “Böyle bir
aramaya gerekirse müdahale ederiz.” denildi. Peki, bunu yaptılar mı?
Yapamadılar. Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı dedi ki: ” Türkiye'nin müdahalesi söz
konusu değil. Bu konuda Amerika Birleşik Devletlerinden garanti aldık.” Sonuç
ne oldu? Rumlar petrolü aradı, Rumlar petrolü de buldu, Rumlar petrolü
pazarlayacak hâle geldi, biz uzaktan Piri Reis Gemisi’nden Rumları
dikizliyoruz, yaptığımız başka bir şey yok.
Değerli arkadaşlar, PKK’yla
yapılan görüşmeler… Önce ne dedi Sayın Başbakan? Meydan meydan dolaştı “PKK’yla
görüşen şerefsizdir, namerttir.” dedi.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
“Alçaktır” dedi.
TANJU ÖZCAN (Devamla) -
Arkasından ne oldu? PKK’yla, Sayın Başbakanın, özel temsilcisi aracılığıyla,
doğrudan görüştüğü ortaya çıktı. Çıktı mı, çıkmadı mı?
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale)
– Sen anlayamazsın onu.
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Başbakan “PKK’nın ayağına özel temsilcimi gönderdim.” dedi, itiraf etti bunu.
Sen bunu anlamadın. Sonuç ne oldu biliyor musunuz? AKP eli kanlı terör
örgütüyle masaya oturan bir Hükûmet olarak anıldı ve Damat Ferit Paşa
Hükûmetiyle birlikte tarih sayfasında aynı yerde yer aldı, şimdiden bunu
garantiledi. (CHP sıralarından alkışlar)
Suriye’yle ilişkilere
gelelim arkadaşlar: 1999 yılından bu yana Suriye’yle ilişkiler sürekli
gelişiyordu, sizin döneminizde de bu ivme arttı. Sonrasında ne oldu? Altı ay
öncesine kadar Şamgen anlaşmaları vardı, bunları konuşuyorduk, ortak bakanlar
kurulu toplantıları yapıyorduk. “Kardeşim Esad” söylemleri vardı. Böyleydi
araları, su sızmıyordu. Sonra ne oldu? “Kardeşim Esad” gitti, “Diktatör Esad”
geldi, “Kardeş Suriye” gitti, “Düşman Suriye” geldi.
EŞREF TAŞ (Bingöl) – Hiçbir
ilgisi yok.
TANJU ÖZCAN (Devamla) -
Suriye muhalifleri Türkiye’de silahlı eğitim alır oldu. Şimdi ne oldu? Sıfır
sorunla başlamıştı AKP Hükûmeti Suriye’yle, sıfır ihracat noktasına geldi.
Füzelerini Türkiye’ye çevirmiş bir komşu yarattık yanı başımızda. Eskiden Türk
dostu bir halk vardı, şimdi Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağını yakan bir halk
var Suriye’de. Resmen kendimize düşman bulduk.
Ermeni meselesi… Aniden
Ermenilerle ilişkilerimizi normalleştirmek istedik Cumhurbaşkanını Ermenistan’a
gönderdik maça. Sonra yalvar yakar Sarkisyan’ı da Türkiye’ye getirdik. Hatta,
rahatsız olmasın diye Azeri bayraklarını da toplattık Bursa’da.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Ayıp ya! Türkiye öyle bir şey yapmaz.
TANJU ÖZCAN (Devamla) -
Sonrasında ne oldu? Sonrasında ne oldu? Buna rağmen Ermeni diasporasına
yaranamadı Hükûmetimiz. Akdamar’daki kiliseyi de açtı, her şeyi yaptı. Sonuçta
ne oldu? Sonuçta ne oldu geldiğimiz noktada? Fransa gibi ülkeler soykırımı
önceden tanımıştı, şimdi soykırımı inkâr etmeyi de suç sayar hâle geldi.
Bakın, buna bir parantez
açmak istiyorum, çok önemli, dünya liderliği testi yapalım isterseniz, bakalım
Başbakan bunu yapabilecek mi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Fransa 2001
yılında soykırımı suç olarak tanıdı. Etkili önlemler alamadık…
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
– Önce beş tane seçim kazanacaksın yapmak için! Beş tane seçim kazanacaksın üst
üste! Sen daha Bolu’dan Ankara’ya gelemiyorsun ya!
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
2011 yılına geldi. Aynı Fransa ne yapıyor değerli dostlar? Şimdi “Soykırım
yoktur.” demeyi suç sayıyor, inkârı cezalandırıyor, perşembe günü
parlamentosundan da bunu geçirecek. Doğru mu? (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi ben Sayın Başbakana
sesleniyorum buradan: Sen gerçekten dünya lideri misin? Bu yasa çıktıktan sonra
Tayyip Erdoğan olarak git Fransa’ya, Şanzelize Meydanı’nda Türk vatandaşlarını
topla, ellerine Türk bayraklarını verelim. De ki orada: “Ey Sarkozy, ey Fransa
Hükûmeti! Ben senin çıkarttığın yasayı tanımıyorum. Yırtıyorum bu yasayı,
ayaklarımın altında çiğniyorum.” Hadi bunu yap! Ben de herkesin önünde geleyim,
Sayın Başbakana burada teşekkür edeyim, kendisinden de özür dileyeyim. (CHP
sıralarından alkışlar)
EMRULLAH İŞLER (Ankara) –
Siz niye hiç tepki göstermiyorsunuz, hep biz gösteriyoruz!
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Dünya lideri bunu yapar. Sen bunu yapamıyorsan dünya lideri de değilsin!
Değerli milletvekilleri,
son olarak bir noktaya temas etmek istiyorum süre kısıtlı olduğu için. Burada
maalesef beni çok üzen konuşmalar da oldu. Bazı arkadaşlarımız da çıktı,
buradan güvenlik güçlerini alenen kötüledi, Türkiye Cumhuriyeti yasalarını hiçe
saydı. Sanki bu ülkede “Kürdistan” diye bir bölge varmış gibi ithamlarda
bulundu. Hiçbiriniz ağzınızı açmadınız, Suat Kılıç dışında. Kendisine gittim,
teşekkür ettim.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun)
– Kim açmadı! Altı aydır ağzınızı açmıyorsunuz ya!
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, şunu herkes bilsin, herkese söylüyorum, size bakarak herkese
söylüyorum: Türkiye’de “Kürdistan” diye bir bölge yok, “Türkistan” diye bir
bölge de yok, “Lazistan” da yok, “Arabistan” da yok; Türkiye Cumhuriyeti’nde
tek bir ülke var, o ülkenin adı “Türkiye Cumhuriyeti devleti”…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
İstediğin kadar “yok” de! Güneş de yok, ay da yok, deniz de yok, dağ da yok!
İstediğin kadar konuş!
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
…üniter bir devlet, kurucusu da Mustafa Kemal Atatürk. Bunu da böyle bilin
diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Selçuklu Türkleri koydu bu adı, siz ayakta uyuyorsunuz.
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Hepinizi saygıyla selamlıyorum, çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özcan.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Biraz önce konuşmacı…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, Mustafa Kemal yalan mı söylüyordu? “Bu ülke Kürtlerin ve Türklerin
ülkesidir.” diyordu. Mustafa Kemal “Kürdistan milletvekili” derken yalan mı
söylüyordu?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, biraz önce konuşmacı, Damat Ferit Paşa Hükûmeti ile eşdeş
tutarak hakarette bulunmuştur. Sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkan.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Nasıl bütçe bu ya! Muhalefet hiç eleştiri yapmayacak mı, anlamadım ki!
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Bolu Milletvekili
Tanju Özcan’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Eleştiri yapılabilir ancak
hakaret edilemez.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Hakaret yok. Nerede hakaret var?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Genel kuralı tekrar hatırlatmakta fayda var. Yani siz haksız yere hakaret
edecek tarzda eğer Genel Başkanımıza saldırırsanız, onu konuşursanız bu
şekilde, biz de sizin Genel Başkanınızı konuşuruz. Bu da temel kurallarımızdan
bir tanesi. Biraz sonra madde üzerinde söz alacağım, orada da konuşacağım.
Şimdi, bakın, evet, herkes
dünya lideri olamaz. Aslında, oraya gelmeden, herkes parti lideri de olamaz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hâlen Genel Başkan olmasına rağmen, parti
lideri olamayanlar var, onun için söylüyorum bunları. Etrafınıza bir bakın, görürsünüz.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Kıskanıyorsunuz, kıskanıyorsunuz. Genel Başkanımızı kıskanıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Şimdi, bakın, hatırlayın, Sarkozy ile Cameron yani Fransa Cumhurbaşkanı ve
İngiltere Başbakanı Libya’ya gittiler.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Kimse karşılamadı onları. Bizimkini alkışladılar.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Orada, evet hiç kimse karşılamadı. Aslında, Sayın Kılıçdaroğlu da olsaydı
orada keşke. Yani Sayın Kılıçdaroğlu da olsaydı tablo değişir miydi? Değişmezdi
tabii ki.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sonuç?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Yani belki eksik olurdu, fazla olmazdı.
Şunun için anlatıyorum
bakın: Yani lider kolay olunmuyor gerçekten. Lider olmak kolay değil. Sarkozy,
üzerine Cameron, üzerine Sayın Kılıçdaroğlu, başkalarını da ekleyebilirsiniz,
10 tane daha ekleyin isterseniz, yine değişen bir şey olmazdı ama sonra, Sayın
Başbakanımız gitti. Yer yerinden oynadı, bütün Libya halkı sokaklardaydı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Hangisi!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Dokunabilmek için, sadece dokunabilmek için, sadece dua etmek için, sadece
görmek için, sadece bu insana yaklaşabilmek veya katkı sağlamak için. Herkes
sokaklardaydı, bütün Libya. Liderlerin en büyük özelliği budur değerli
arkadaşlar. Kitleleri peşinden sürükler, kitleler ona saygı duyar ve sever.
(CHP sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Şimdi, deminki örneğe geliriz. Demin yakındığınız örneğe geliriz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Bunun o kadar çok örneği var ki!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Var
var, doğru!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Bunun değerlendirmesini siz yapamazsınız. Bunun değerlendirmesini bütün dünya
yapıyor, millet yapıyor. Siz, kendi Genel Başkanınızın ancak lider olup
olmadığının değerlendirmesini yapabilirsiniz, o kadar. Başka bir şey
yapamazsınız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Canikli.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278,
3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Reşat Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Doğru.
MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bütçenin 27’nci maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
2012 bütçe görüşmelerinin
sonuna doğru geliyoruz. Milletimiz kendisi hakkında da “Bir şeyler bulabilir
miyim?” diyerek TRT 3’te bütçe görüşmelerini yakinen takip ediyor ancak bütçe
görüşmelerinin sonlarına yaklaştığımız bugünlerde işçi, memur, esnaf, öğrenci,
emekli büyük bir şok yaşıyorlar çünkü ülkemizin borcunun 500 milyar doları
geçmesinden dolayı devlet gırtlağına kadar borçlu duruma gelmiş. Nüfusunun
yarıdan fazlası kredi kartı, tüketici kartı, tarım kredi, esnaf kefalet borcu
içerisinde. Kredi kartı borcu 55 milyarı, tüketici kredisi borcu ise 160 milyar
lirayı geçmiş durumda. Yani devletin yanında bütün sosyal katmanlar, yani
millet borç yükü içerisinde. Hep 2002’yle her konu karşılaştırılıyor. 2002’ye
kadar cumhuriyet tarihindeki borç miktarı 130 milyar dolar iken AKP İktidarında
bu, 310 milyar dolara çıkmıştır, her geçen gün de artmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
bugün, ülkemizde emekliler, işçiler, asgari ücretliler, BAĞ-KUR’lular,
muhtarlar, çiftçiler açlık sınırının altında yaşıyorlar. AKP “Çağ atlattık.”
diyor ama bu nasıl çağ atlamadır? Açlık sınırı Türk-İş’in belirlemelerine göre
926 liradır. Açlık sınırı altında acaba kaç milyon kişi vardır? “Kişi başına 10
bin dolar düştü.” deniyor, acaba bu paralar kimlere düşüyor, kimler gayrisafi
millî hasılanın kişi başına düşen payından o miktarı alıyor onu merak ediyoruz.
Bugün, ülkemizde memurlar borç batağında, işçiler borç batağındadır. Ayrıca,
TEDAŞ, Tekel, Şeker özelleştirmesinden dolayı işçiler 4/C kapsamında perişan
durumdadırlar. 4/C mağdurları her geçen gün moralleri bozularak hayata
küsmektedirler, zaman zaman da “İntihar edeceğiz.” diyerek mesaj
çekmektedirler. Geçtiğimiz günlerde, 10 milyon insanın ekmek kapısı olan şeker
fabrikalarının bir kısmı blok olarak satılmıştır ancak Portföy-C Grubuna ait
olan Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum, Çarşamba Şeker fabrikaları
satışı daha önceden Sayıştayca durdurulmuştu ancak Sayıştayın durdurma sebebi,
satışı uygulanan fabrikaların şartnamesinde Özelleştirme İdaresinin beş yıllık
üretim garantisinin yer almasıyla ilgiliydi. Şikeli satış onaylandı ancak bu
beş yılın üretim garantisinin verilmediğini görüyoruz. O zaman Sayıştayın iptal
garantisi ne olmuştur, ne olacaktır? Ancak, bu özelleştirmelere çiftçiler,
işçiler, esnaflar yani o bölge halkı şiddetle karşıdır.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) –
Pancar kotası ne zaman geldi?
REŞAT DOĞRU (Devamla) – Onu
da söyleyeceğiz.
Özelleştirme sonucu çiftçi
üretim yapamayacak, işsizlik gelecektir, buradan göçler başlayacaktır. Pancar
ekenin, tütün ekenin sonu ne olacaktır? AKP İktidarında nişasta bazlı şeker
kotası sürekli olarak artıyor. Son beş yıllık çalışmalarda dünya artık suni
şekerin kullanımını kaldırıyor, azaltıyor. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki
oran şu anda yüzde 1’ler civarına çekiliyor. Avrupa Birliği ülkelerinde şeker
üretimi devletçe desteklenmektedir. Üreticinin masraflarının yüzde 60’ı devlet
tarafından karşılanmaktadır. Acaba ülkemizde bu durum nedir? Karşılama durumu,
yüzde 15’ler, 20’ler civarındadır. Nişasta bazlı şeker, kalitesiz olup insan
vücudunda obezite, alerji, kansere varana kadar organik değişiklikler
yapmaktadır. Dünya tıp kongrelerinde bu konu tartışılırken biz ülkemizin
elindeki fabrikaları satıyoruz, şeker pancarının üretimine neredeyse son
vermeye doğru süratli bir şekilde gidiyoruz. Sadece şeker fabrikaları mı?
TÜPRAŞ, Et-Balık Kurumu, Telekom, SEKA da yok pahasına satılmadı mı? Alan
şirketler milyarlarca dolar kazandılar. Hâlbuki bu stratejik kurumlar devlet
elinde kalsa idi ne olurdu?
Sayın milletvekilleri,
Maliye Bakanına “sorular” bölümünde defalarca sorduk, ayrıca yazılı ve sözlü
soru önergeleriyle de devamlı gündeme getirmeye çalıştık. “2 bin nüfusun
altında bulunan yerlerdeki belediyeler ne olacak? Önümüzdeki dönemde
kapatılacak mı? Akıbetleri ne durumdadır?” diye zaman zaman sorular soruyoruz.
Maliye Bakanı da buraların nüfuslarının düştüğünü, kapanmasından yana olduğunu
ifade etti. Ancak, kapanacak olan belediyelerin birçoğu -Tokat ili gibi- İç
Anadolu Bölgesi’ndedir.
İç Anadolu Bölgesi’nde son
beş yıldan beri çok büyük göç yaşanmaktadır. İnsanlar köylerini, beldelerini
terk edip büyük şehirlere gitmektedirler yani büyük göç yaşanıyor. Tokat 2,
Amasya 1, Sivas 2, Erzurum 1; neredeyse her il nüfus ve milletvekili
kaybetmiştir. Siz bu bölgelerdeki belediyeleri kapatacağınıza geriye göçü
özendirsek, tarımda, hayvancılıkta üretimi artırsak acaba daha iyi olmaz mı?
Çiftçiyi, esnafı neden koruyup kollayıp üretimi teşvik etmiyoruz?
İç Anadolu başta olmak
üzere, Doğu Anadolu’ya farklı teşvik sistemi getirelim. Reel manada destekler
verelim, cazip hâle getirelim. Daha önce 4325 sayılı Kanun’un vermiş olduğu o
teşviklerin daha güzellerini verelim. Yani farklı bir teşvik sistemi, sektörel
bazda, bölgesel bazda yeni bir teşvik sistemi getirelim. Bakın o zaman nüfus
nasıl artacak, işte o zaman bakın belediyelerin durumu ne olacak. Ancak, şu
andaki yapılan yanlış politikalarla köylerin dışında beldeler, ilçeler daha
fazla nüfus kaybediyorlar. Bütün bu sorumluluğun sahibi, maalesef, sizler yani
AKP İktidarıdır.
Ayrıca, AKP İktidarında,
muhalefet belediyelerine karşı da çok büyük baskılar yapılıyor. Özellikle
Milliyetçi Hareket Partili belediyeler hedef tahtası olmuş, insanlar perişan
olmuşlardır. Teftiş üzerine teftiş yaptırılıp baskı ve vaatlerle parti
değiştirmeleri isteniyor. Sayın milletvekilleri, bu doğru değildir, bunları
şiddetle kınıyorum! Hâlbuki, yokluk içerisinde, imkânsızlık ortamında
çalışıyorlar. O cansiparane çalışan belediye başkanlarımızı buradan saygıyla
selamlıyorum, onlara çalışmalarında başarılar diliyorum. Her türlü iktidar
baskısına rağmen, yiğitçe, dik durarak, onurlu şekilde çalışıyorlar ancak
onlara yapılan da zulümdür, işkencedir.
Sayın milletvekilleri,
esnaf kepenk kapatma durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Yıllardır,
süpermarketler kanunu çıkarılmasını esnaf istemektedir ama bir türlü, AKP
İktidarı ikna olup bu kanunu çıkarmıyor. Gelin, küçük esnafı koruyalım, ülke
gerçekleri içerisinde esnafı koruyacak şekilde süpermarketler kanununu
çıkaralım; bizim bakkal, mahallenin bakkal amcası yaşasın, batmasın, ekmek
mücadelesini kazansınlar.
Sayın milletvekilleri,
emekliler de bu bütçede kendini bulamamış, şok olmuşlardır. Emekli intibak
kanunu bir türlü çıkarılamamaktadır. On seneden beri her seçim döneminde
emekliye söz verilmesine rağmen, bir türlü, kanun çıkarılıp bu insanların
problemi çözülmemiştir. Biraz önce de konuşmacılar intibak kanununu
çıkaracaklarını söylediler, inşallah getirirsiniz.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) –
İntibak yasası Bakanlar Kurulunda.
REŞAT DOĞRU (Devamla) –
Emekli geçinemiyor, çok zor şartlar altında, açlık sınırı seviyesinde hayatını
devam ettirmeye çalışıyor. Öğrenciler ise psikolojik bunalımlara girmişlerdir.
Öğrenci yurt, burs istiyor; yurt yok, verilen burslar yetersiz. Aldığı
kredileri öğrenci okulunu bitirince ödeyemiyor, işsizlik almış başını gidiyor.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) –
Şu şeker kotasını, pancar kotasını söyle.
REŞAT DOĞRU (Devamla) –
Bugün ülkemizde…
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) –
Söyleyecek misin? Haydi söyle, niye söylemiyorsun?
REŞAT DOĞRU (Devamla) – Dur
kardeşim, söyleyeceğiz! Amma battın ya!
…400 bin civarında, okulunu
bitirip atanma bekleyen öğretmenlerimiz vardır. Bu çocukların dramını ne zaman
çözeceğiz, bu insanların yüzünü de ne zaman güldüreceksiniz? Bu konu herhâlde
başka bahara kaldı çünkü bu bütçede bu çocuklara da yer yok. Bütün bunların
yanında “Her şey iyi.” deniliyor. Çiftçiler ise tam bir yıkım içerisinde,
ürettiği ürünü ellerinde satamıyor. Mazot, gübre, ilaç almış başını gidiyor.
Çiftçi “Ürettiğimde zarar etmeyeyim.” diyor. Ancak Tarım Bakanı: “Çiftçinin durumu
iyi.” diyor. Bu nasıl iyilik?
Tokat ilimdeki Kazova,
Zile, Kelkit, Artova çiftçilerini gidin dinleyin, o zaman gerçekleri
göreceksiniz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Doğru.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına sizleri selamlıyorum.
Bu bütçelerin her
görüşmesinin bir klasiği vardır, Maliye Bakanlığı şöyle bir gıda fiyatlarından
petrol fiyatlarına kadar “2002 yılında şu kadardı, 2011’de şu kadar.” der.
Şimdi ben özellikle bunu
dikkatle okurum, bakarım çünkü bir sayfada -solunda- memurların en düşük ücreti
1.538 TL -sağında da- asgari ücret net 659 TL.
Şimdi diyor ki, dana… Ne
kadar alıyor bir asgari ücretli? Sayın Bakanlığa göre 27 kilo asgari ücretle
dana eti alabiliyor. Şimdi, “27 kilo dana eti alabiliyor.” diyor ama bir
araştırdık ki danada bonfile var, kuşbaşı var, kıyma var, sakatat da var,
işkembe de var.
Şimdi, iyice araştırdık,
resmî rakamları da çıkarttık, AK PARTİ’li milletvekillerinin market fiyatını da
çıkardım, Migros’u da çıkardım ve şöyle hesap yapıyorum yani kıyma üzerinden,
kuşbaşı üzerinden, benim asgari ücretlim, ancak ve ancak 27 kilogram et alamıyor,
bakın, dikkat edin, 19 kilogram et alabiliyor.
Şimdi, ben, buradan bu
hesaplara bakınca, sayın bürokratlarla konuşurken, tabii bu iki ay gecikmeli
veriler TÜİK’ten alınıyor, TÜİK’in verileri iki ay önce, iki aydan sonra bütçe
takvimi çıkıyor, iki buçuk ay sarkıyor. Buraya geliyor, ne oluyor o arada? Bir
zam görüyor, bir otomatik ayarlama görüyor, bir de uyarlama zammı görüyor.
Uyarlama zammı görünce fiyatlar artıyor yani asgari ücretli bir işçimiz,
maalesef, maalesef, maalesef bir dananın bir budunu alabilir. Türkiye gerçeği
bu. Kiminle neyi konuşacağız? Biraz daha konuşacağız tabii. Dana fiyatları bu.
Burada doğal gaz fiyatları
var ve benzin, akaryakıt fiyatları var. Şimdi, burada bir tarife var. Doğal gaz
fiyatlarını çıkardım, diyor ki: “Doğal gaz olarak 803 metreküp alabilir asgari
ücretli.” Ben de bu fiyatlara göre bu parayı vereceğim Sayın Bakana,
bürokratlar gitsin, aynı paraya bana alsın getirsin, bir tane asgari ücretliye
bunu verelim.
Bakın, bu da sakat bir
fiyat. Elektrik, benzin zammına bakıyorum, rakamları tutamıyorsunuz, öyle
uçuyor ki. 100 lirada neler ödemişsiniz? Bakın, mal bedeli 25 lira; benzin, 25
lira benzin alacaksınız, 2,5 lira nakliye, 4,6 lira dağıtıcı kârı, 4,6 bayi
kârı, ÖTV de 48 lira yani 25’in yüzde 100’ü kadar. KDV ne kadar? 15 lira. Bir
de KDV’yi ekleyince yüzde 65’e, 68’e çıkıyor. Al size 25 liralık benzin, oluyor
100 lira.
Şimdi bu büyüme oranlarına
falan geçmeyeceğim ama şu son günlerdeki tartışmaya dikkatinizi çekeceğim.
Bakın şu an, şu aralar asgari ücretin tespiti yapılıyor. Şu anda önerilen zam
ne kadar biliyor musunuz? Bütçeyi konuşuyoruz, rakamları konuşuyoruz. Şu an itibarıyla
Hükûmetin asgari ücret zammı olarak vatandaşa önerdiği bir günde 63 kuruş.
Meclis lokantasında bile 63 kuruşa artık simit alınmıyor arkadaşlar. Simidin
fiyatı 75 kuruş. Bir simitlik zammı bile çok görüyorsunuz vatandaşa. Bakın, bir
simit zam yapmıyorsunuz. Bir simitlik zammı çok görüyorsunuz asgari ücretliye.
Şimdi bu görüşmeler devam ediyor. Bir ay için 19 lira zam. Niye? Daha önceki
Hükûmetin belirlediği rakamlar yüksekmiş, geriye çekilmeye başlandı. Bu,
görüşülüyor.
Hazirandaki mutfak artışlarında
2011’e geldiğimizde yoksulluk sınırının 2.032 TL olduğu… 4 kişilik ailenin
geçimi ise 3 bin TL. Bakın, dikkat edin 659 TL açlık sınırının altında, en
düşük memur maaşı da açlık sınırının altında. Şimdi, bu durumda Sayın
Başbakanın çay ve simit hesabı tutmuyor. Açıklamaları var, girmeyeceğim. Yalnız
bir şey söyleyeceğim: Sayın Bakanım, ne olur bu rakamları hesaplarken, dana eti
fiyatını hesaplarken sakatat üzerinden hesap yapmasınlar sakat çıkıyor.
Diğerlerinde de aynı durum çıkıyor ortaya. Şimdi burada asgari ücretle ilgili
2002-2011, öncesi yok sanki. AK PARTİ Hükûmetinin yarısı eski ANAP’lı, Doğru
Yol Parti’li, MHP’li vesaire partilerden ve bunların hepsi yönetimdeydi hatta
birçok bakanınız o dönemde bakandı yani 2002’nin ötesi hepsi kötü, 2002’de…
Peki, şunu soracağım… Siz,
Refahyol döneminde Erbakan Hoca’nın elini öpün. Bakın, asgari ücrete -54’üncü
Hükûmet döneminde- on beş yıl içinde en iyi asgari ücret zammı yapan Hükûmet.
Buyurun, buyurun… Hani 2002’den ötesi kötü? Buyurun, onun yarısını yapın,
yapamazsınız, bakın, yapamazsınız!
Zaten rakamlar burada.
Memur Sendikalarının rakamı, “1.657 TL’niz yoksa yoksulsunuz.” diyor. DİSK
açlık sınırını açıklıyor, sendikalar; bakın, bu rakamlar da 2 bin-3 bin.
Şimdi, dönüyorum,
dolaşıyorum, bütün bunların içinde kadından sorumlu Bakanımıza burada bir alkış
tutmak istiyorum. Geldi buraya, bir grafik çıkardı Sayın Fatma Şahin, dedi ki:
“Bilimsel verilerle -Başbakanımızın- 3 çocuk yapma olayını size ispatlayacağım.
Bilimsel verilerle 3 çocuk yapmanın ne kadar doğru, haklı olduğunu
ispatlayacağım.” dedi, şu grafiği gösterdi, görüyor musunuz arkadaşlar? Şimdi,
ben bu grafiği mırafiği anlamam, ben böyle düz bakarım, kısadan hesap
çıkarırım.
Sayın Başbakanın doğruysa 3
çocuk hesabı, bu asgari ücrette bana formülünü çıkartsın. 3 çocuk artı ana
baba, 5 kişi. 5 kişi kaç lirayla geçimini sağlar? Bana bunun hesabını,
formülünü çıkarması lazım. Bunun sırrını… 5 kişi ne kadar kira öder, elektrik
öder, ekmek öder, okula gider, taşıt öder; telefonu var, cep telefonuna her ay
her birey 20 lira aidat öder; kredi kartı var, her kredi kartında 15 lira aidat
öder. Bakın, bunların hepsini hesaplayacak, getirecek -asgari ücreti- 659 lira
alana nasıl 3 çocuk öneriyor, 5 ile çarpıp 659’la nasıl geçiniyor, bu Hükûmetin
bunu çıkarması lazım. 3 çocuk olayı öyle kolay bir olay değil arkadaşlar.
Bakın, bir araştırma yaptım
Mecliste, uzağa gitmedim. AK PARTİ’de 39 tane kadın milletvekilimiz var çocuğu
olan. Bakın, 39 tane kadın milletvekilimiz var.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) –
Aynı şeyleri Güneydoğu’da konuşuyor musun?
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Ben bütün partileri anlatacağım merak etmeyin.
20 kişisi 1 çocuklu, 14
kişisi 2 çocuklu, sadece 5 kişi 3 çocuklu. CHP’ye geliyorum…
AHMET TÜRK (Mardin) – Sana
ne milletin çocuğundan.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Hayır,
ben burada bütçe hesabı yapıyorum.
Şimdi, 12 tane… Başbakan
diyor ya 3 çocuk yapın, bu bütçeyle yapılır mı, yapılırsa ne olur? Ben, bu
asgari ücretle ne olur bunun şeyini…
Aynı duruma bakıyorum, yine
Mecliste 3 çocuklu 2-3 tane daha da muhalefet partilerinde var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Arkadaşlar, siz bunu, rakamını bulabilirsiniz, vatandaşınızın huzurunu,
geçimini sağlarsınız, formülünü bulursunuz, 3 mü olacak, 13 mü olacak onun
takdirini de vatandaşa bırakırsınız, sorun çözülür.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaplan.
Hükûmet adına Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek.
Buyurunuz Sayın Şimşek. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yine, birkaç hususu sizlerle paylaşmak için söz
aldım.
Önce müsaade ederseniz, şu
şeker fabrikalarıyla ilgili olarak sizleri bilgilendirmek istiyorum çünkü
burada gerçekten bu konuda epey yorum yapılıyor. Hangi çerçevede yapılıyor,
bunların bilinmesinde fayda var. Bir kere, her şeyden önce şeker fabrikalarının
özelleştirme kapsamına alınması 2000 yılında kararlaştırılıyor ve yine bugünkü
Şeker Kanunu, yani şeker özelleştirmelerine temel oluşturan Şeker Kanunu 2001
yılında çıkartılıyor. Yine, hatta o dönemde IMF’ye verilen niyet mektubunda
şeker fabrikalarının bazılarının kapatılacağı taahhüdünde bulunulmuş. Hatta
bunlarla ilişkili olarak şeker fabrikalarının bir tanesinin kapatılmasına
yönelik Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı dahi çıkartılmış. Şimdi, biz geldik,
bunların kapatma kararlarını uygulamaya koymadık, tam aksine şimdi, nasıl bir
özelleştirme yapıyoruz?
Bir kere, eleştirilerden
bir tanesi, bu şeker fabrikalarının arsa, sosyal tesis açısından çok zengin
olduğu ve bu anlamda bir istismar olabileceği riski gündeme getiriliyor. Bir
kere, her şeyden önce şunu ifade edeyim: Şeker fabrikalarının
özelleştirmelerinde fabrikaların üretimde ihtiyaç duymayacağı arsa ve araziler
ayrılıyor. Bu, birinci temel bir prensiptir. Satışa konu edilmiyor. Şu anda
özelleştirmeye konu edilen B ve C portföyündeki toplam 14 bin dönüm arazinin
yaklaşık yarısı özelleştirme harici tutulmuştur. Yani bu konuda sadece bir
prensip yok, üretimde fabrikanın ihtiyaç duymadığı arsalar fiilen ayrılmış
durumdadır. Bu birinci husus.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Devrettikten sonra tekrar üzerine geçirirsiniz Sayın Bakan!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) - İkinci husus, burada denildi ki: “Çiftçilerimiz bu özelleştirme
sonucu önemli risklerle karşı karşıya kalacak, kayıplarla karşı karşıya
kalacak.” Değerli arkadaşlar, özelleştirmeden dolayı çiftçilerimizin herhangi
bir kaybının olması söz konusu değildir. Neden? Çünkü şu anda hangi pancar ekim
alanlarında ekim yapılıyorsa, özelleştirme sonrasında da o alanlarda ekime
devam etme zorunluluğu olacak. Dolayısıyla bu konuda da bir risk söz konusu
değildir.
Değerli arkadaşlar,
üretimle ilgili bir taahhüt alınmadığı söyleniyor, yarın bu fabrikaların
kapatılacağı söyleniyor. Bakın, yatırımcılara kotaları çerçevesinde beş yıl
süreyle üretim yapma zorunluluğu getirilmiş. Buna ilişkin ilave teminatlar da
alınıyor.
Şimdi, yine...
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Bakan...
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
- Sayın Bakan, bu şartlar Et-Balık Kurumu için de geçerli mi?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, müsaade edin, bakın buraya her çıktığınızda bir
şeyler söylüyorsunuz. Ben de geliyorum, size bilgi veriyorum. Bir müsaade edin,
bir dinleyin.
KAMER GENÇ (Tunceli) -
Hayır, o şartı kaldırdınız.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Bakan, devam ediniz.
Sayın milletvekilleri
dinleyiniz lütfen.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, arsalar ayrılıyor. Arsalar,
üretimde ihtiyaç duyulmayan arsalar kamu hizmetinde kullanılmak üzere
ayrılıyor. Çiftçinin bir kaybı söz konusu değil, şu anda nerede üretim
yapılıyorsa üretim yapılmaya devam edecek.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
şu anda bu şeker fabrikalarının yıllık yatırım ihtiyacı 500 milyon. Hâlbuki
yapılan yatırım ne kadar? 40 milyon. Özel sektör şimdi, inşallah bu yatırımları
da yapacak. Çalışanların kanunlardan doğan bütün hakları korunacak. Şu anda,
mesela dört ay çalışan, şeker fabrikalarında, bir sürü işçimiz var.
Özelleştirme sonucunda bu işçilerimiz istenirse 4/C kapsamına alınacak ve on
bir ay çalışma imkânları getirilecek. Beş yıl üretim şartı da var değerli
arkadaşlar. Şimdi, bu şeker fabrikalarıyla ilgili bir konu.
Yine, sık sık bu akaryakıt
ürünleri üzerindeki vergi yükü hakkında burada konuşuluyor. Değerli arkadaşlar,
defalarca ben sizlerle paylaştım. 2002 yılında 100 liralık bir benzin
alsaydınız bunun 70 lira 20 kuruşu vergiydi, bugün bu, 60 liraya kadar inmiştir
yani AK PARTİ hükûmetleri döneminde akaryakıt ürünleri üzerinde vergi yükü
artmamıştır, azalmıştır ama bu dönemde “brent” tipi ham petrol varil fiyatı
Amerikan doları cinsinden yüzde 216, Türk lirası cinsinden yüzde 326 düzeyinde
artmıştır yani buradaki temel sorun uluslararası petrol fiyatlarıdır.
Uluslararası petrol fiyatlarını bu Hükûmet kontrol etmiyor. Uluslararası petrol
fiyatları artmıştır, buna paralel olarak da tabii ki benzin ve diğer akaryakıt
ürünlerinin fiyatları artmıştır ama hiçbir şekilde bu artış vergi yükündeki
artıştan kaynaklanmamıştır. Vergi yükü 2002 yılında mazotta yüzde 60
civarlarındayken bugün yüzde 48-49’lara kadar inmiştir. Benzinde yüzde 70
dolaylarındayken bugün yüzde 60 düzeyine kadar inmiştir. Bu oran yüksek mi?
Evet, gerçekten yüksek. İmkânlarımız olsa bunları daha da aşağı çekmek
gerekiyor ama bizim dönemde aşağı çekilmiştir.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
gelelim şu dana eti tartışmasına. Şimdi, “Burada ne esas alınmıştır?” diye ben
arkadaşlara sordum, “Bu verileri nereden aldınız?” diye sordum çünkü sonuçta
bizim burada getirdiğimiz tabii ki karşılaştırmalar… Arkadaşlarımız diyor ki:
“Biz TÜİK’in verilerinden bu rakamlara ulaştık.” TÜİK’e soracağız, dana eti
dediği zaman neyi kastediyor, onu soralım, öğrenince gelip sizlerle de
paylaşalım.
Ama arkadaşlar, bakın, 2002
yılında nereden o rakamı aldıysak, bugün aynı yerden o rakamı alıyoruz, yani
elma ile elmayı karşılaştırıyoruz. 2002 yılında TÜİK dana etinden neyi
kastetmişse, 2011 yılında da eminim aynı şeyi kastediyor diye düşünmek lazım.
Burada TÜİK’i eleştirmek
tabii ki çok geleneksel bir şeydir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Neyi kastediyor Sayın Bakan, bonfile mi, sakatat tarafı mı?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, dolayısıyla neyi baz aldıysa 2002 yılında, biz
çalışmalarımızda neyi baz aldıysak dana eti için, 2011 yılında da aynı şeyi baz
almışızdır, aynı şeyi karşılaştırıyoruz. Bu karşılaştırmalarda da çok açık ve
net bir şekilde görülecek ki asgari ücret, hem başka ülkelerle
karşılaştırıldığı zaman hem enflasyonla karşılaştırıldığı zaman hem alım gücü
açısından bakıldığı zaman, AK PARTİ hükûmetleri döneminde asgari ücret hiçbir
dönemde olmadığı kadar güçlü bir şekilde artmıştır.
Az önce ben size açıkladım,
Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırdım. Bugün Türkiye'de asgari ücret 10
Avrupa Birliği üyesi ülkesinden daha yüksektir, ama bizim kişi başına gelirimiz
o ülkelerden yüksek değildir değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, asgari ücret
üzerinden bu çerçevede değerlendirme yapmakta ben yarar görüyorum.
Tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Şimşek.
Sayın milletvekilleri, on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.34
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi, 27’nci madde
üzerinde söz sırası, şahsı adına Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara’ya ait.
Buyurunuz Sayın Erkal (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLİN ERKAL KARA (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 27’nci maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sizlere yurt dışında
yaşayan Türkler ve vatandaşlarımız hakkında bilgi vermek istiyorum.
Biliyorsunuz, bu sene
ellinci yıl göç dönemini kutluyoruz. 1960’lı yıllarda, birinci nesil dediğimiz
büyüklerimiz Avrupa’nın çeşitli ülkelerine gidip oradaki iş gücüne katkıda
bulunmuşlar. Bunun akabinde, gidip hemen geri dönecekleri varsayılarak orada
bir çalışma hayatına katılıyorlar fakat planlanan gibi olmadı ve bir bakıldı
ki, orada yerleştiler, kaldılar ve onlarla birlikte çocukları, ikinci, üçüncü
ve dördüncü nesle gelmiş bulunmaktayız.
Şimdi birazcık bu birinci
nesille şimdiki neslin arasındaki farklara değinecek olursak, ikinci ve üçüncü
nesil gençlerimize baktığımız zaman, gerçekten o toplumun sosyal hayatına
adapte olduklarını görebiliyoruz. O toplumun kültürünü, dilini, eğitimini
alarak oradaki entegrasyona katkıda bulunabiliyorlar.
Bizler hep şunu söyledik;
ben de orada doğmuş ve büyümüş bir kardeşiniz olarak, karar mekanizmalarında
yer almamız gerektiğini her zaman, her seferde, her toplumda dile getirdik
gerek STK’larla gerek farklı ortamlarla, büyükelçiliklerde, işte
konsolosluklarda bir araya gelerek, vatandaşlarımızın mutlaka ve mutlaka bir
şekilde karar mekanizmasında yer alması gerektiğini dile getirdik.
Şimdi baktığımız zaman,
yerelde, federalde ve ulusal meclislerde hemen hemen her alanda bizim
insanlarımız mevcut ve bunu biz gururla izlemekteyiz.
Az önce muhalefet
partisinden bir milletvekilimiz şunu söyledi. 22’sinde görüşülecek olan bir
yasa teklifi var Fransa’da; maalesef sözde Ermeni soykırımıyla ilgili bir yasa
teklifinde bulundular.
Şimdi, öyle tesadüfler
oluyor ki hayatta, iki saat önce beni Fransa’dan bir bayan arkadaşım aradı,
şunu söyledi bizlere: “Lütfen, Mecliste Sayın Başbakanımızı görürseniz bizim
adımıza teşekkür ediniz. Bakanlarımızı görürseniz teşekkür edin. Çünkü biz,
sizin varlığınızla burada daha da güçlü hissediyoruz kendimizi. Burada, bütün
halk çeşitli platformlarda bir araya gelerek bu yasanın geçmemesi noktasında
birleşecekler.” Dolayısıyla, tekrar, Sayın Başbakanımıza, başta Sayın
Başbakanımıza, sağladıkları katkılardan dolayı, bütün bakanlarımıza
teşekkürlerimizi bir borç biliyoruz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
– Başbakanımız ne yapmış?
TÜLİN ERKAL KARA (Devamla)
– Efendim?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
– Ne için teşekkür ediyorsunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Siz devam edin.
TÜLİN ERKAL KARA (Devamla)
– Şimdi, “ikinci ve üçüncü nesil” dedik. Tabii, geçen haftalarda biz Brüksel’de
bazı toplantılar yaptık ve şunu hemen görebildim: Yani, bizim Hükûmetimiz
döneminde, tekrar ediyorum ve bunu hep tekrar edeceğim, bizim Hükûmetimiz
döneminde, yaklaşık dokuz on yıllık süreçte, gerçekten Avrupa ülkelerinde çok
şey değişti arkadaşlar. Biz, ayakları yere basan, dimdik duran bir milletin
torunları olarak orada kendimizi ifade edebiliyoruz ve ülkemizin sürekli
yanımızda olmasından dolayı da gurur duyuyoruz.
Şimdi, orada bulunduğum
sürede -vaktim de daralıyor, tabii bu kadar kısa bir sürede her şeyi de
tamamlayamayacağım ama- orada bulunduğum sırada şunu çok net bir şekilde
görebildim: “Ekonominiz düzeldi.” dedi orada bir yabancı parlamenter arkadaş.
“Evet.” dedim, “Ekonomimiz çok şükür…” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tülin Erkal Kara.
Şahsı adına İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel.
Buyurun Sayın Tüzel.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri İstanbul bağımsız milletvekili olarak ve yeni kurmakta
olduğumuz Halkların Demokratik Kongresi olarak selamlıyorum. Aynı zamanda, bu
Meclisi izleyen halkımızı da selamlıyorum.
Tabii, çok kısa bir süremiz
var. O nedenle öncelikle bu Meclisin ihtiyaç duyduğu demokrasi ve adalet
kavramlarına değinmek istiyorum. Yani, İstanbul’da 144 bin oy aldım bağımsız
vekil olarak ama burada bütün vekillere eşit bir hak tanınmadığını düşünüyorum.
Yani genel başkanlar, grup başkan vekilleri çok daha fazla sürelerde burada söz
alabiliyorlar, konuşabiliyorlar. İç Tüzük öncelikle bunları düzenlemeli ve
herkese eşit söz hakkı tanımalı.
Bir diğer şey: Tabii, bu
bütçe vesilesiyle bunu konuşacağız. Anayasa’da “demokratik, lâik, sosyal hukuk
Devleti” yazar, bir kez daha bunun böyle olmadığını göreceğiz hep birlikte.
Bugün –benden önce konuşan
arkadaşlar da değindi- 19 Aralık, on bir yıl önce “Hayata dönüş” adı altında
bir operasyon yirmi cezaevinde yapıldı ve bu süre içerisinde 122 kişi hayatını
kaybetti. Yani asmayıp besleyenler, besleyen zihniyet sonuç itibarıyla bugün
cezaevlerinde büyük bir insanlık dramı yaşatmış durumda. Şimdi özellikle
Hükûmetin yapması gereken öncelikle ağır sağlık sorunları yaşayan mahkûmların
derhâl tahliye edilmesi ve özellikle de başta halkın vekilleri olmak üzere
düşüncelerinden dolayı cezaevinde olan bütün mahkûmların genel afla
salıverilmesini bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
bütçe -tabii öncelikle bütçenin değerlendirmesi yapılacak olursa- halkın cebine
uzanan, halka borç ve yoksulluktan öte yeni bir şey getirmeyen, yoksulluğu
değil gidermek, yeniden üreten bir bütçe, esas itibarıyla matematiği çökmüş bir
bütçe. Orta Vadeli Program’da öngörülen kur 1,60’ken şimdiden 1,80 olmuş.
Dolayısıyla burada söylenen bütün o hedef, istatistikler, kıyaslamalar, bütün
bunları aslında yalanlayan bir bütçe. Aslında bu bütçeyi hazırlayan iktidar
anlayışının bir planlamaya da tahammülü yok, Devlet Planlama Teşkilatı
kaldırıldı biliyorsunuz. Piyasacılık âdeta kökten bir şekilde ruhlara işlenmiş
bir durumda.
Ben, tabii, bu kısa süre
içerisinde, yapmış olduğum toplantılarda özellikle işçilere ve üniversite
hocalarına söz verdim, bu sorunları buradan ifade etmeye dönük. “Ulusal
İstihdam Stratejisi” diye laf cambazlığıyla, işte “İşsizliği ortadan
kaldıracağız.” denen şey aslında bu ülkeye, işçilere istihdam değil kiralık
işçi sunan bir düzenleme. Ben özellikle İstanbul Esenyurt bölgesinde binlerce
imza toplayan, özellikle “Kıdem tazminatıma dokunma, kıdem tazminatını İşsizlik
Fonu’na yağmalatma.” diyen işçilerin topladığı imzaları da Meclis Başkanlığına
sunacağım.
Tabii, ekonomi büyüdü,
17’nci büyük ekonomiden söz ediliyor ama işçinin ekmeği de ha bire küçülüyor. Bu
büyüyen ekonomiden işçiye, memura zerrece bir şey düşmüyor. Başbakana ve
özellikle burada grafiklerle 3 çocuğu anlamlandırmaya çalışan Bakan Şahin’e
sormak gerekiyor: Gerçekten asgari ücret belirlenirken bir aile tek kişi olarak
düşünülüyor, değil 3 çocukla. Bu çocuklar neyle beslenecekler, bu insanlar kaya
kovuğunda mı yaşıyorlar ya da bu çocuklar ağaç kabuğunu kemirerek mi
beslenecekler? Çok açık, hâlâ asgari ücretten vergi kesintisi yapılmakta. 659
lirayla ne kadar bir yaşam sürdürülebilir? 5 milyon asgari ücretli, bugün
görüşülmekte olan bu konuda hâlâ Hükûmetten düzenleme bekliyor.
Bu arada işçilerin
sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle ekmek fiyat artışları
gerisinde kalan bir asgari ücretten yakınan işçiler Başbakana soruyorlar. Öyle
bir zam yaptım ki çayın yanında simit de yiyecekler, diyen Başbakana son derece
öfkeliler.
Bir diğer şey: İşçiler,
25-30 liraya gündelik çalışmak zorunda olan kadınlardan, yevmiyecilerden
bahsediyorlar. Ve kuralsız esnek çalışma öyle bir noktaya gelmiş ki, işten eve,
evden işe âdeta robotlaşan ve aile yaşamını ortadan kaldıran bir çalışma hayatı.
Ne kitap okuyabiliyorlar ne sinemaya gidebiliyorlar.
Yine bir şeyi paylaşmak
istiyorum özellikle Hükûmetle, İçişleri Bakanlığıyla doğrudan ilgili…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Tüzel.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(Devamla) – Ben de teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Şimdi soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Sayın Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce
yaşlılara yapılan iyi hizmetlerden bahseden hatibi dinleyen bir hemşehrim telefon
açtı. Aynen dediği şudur: “Dinlediklerimi duyunca inanamadım. Altmış beş yaş ve
üzeri aylığı bizim köyümüzde on, on beş yaşlımızdan kesildi. Sebebini de
bilemiyoruz. Acaba, bu altmış beş yaş ve üzeri aylıklar neden kesilmiş
olabilir? Bunların yeniden ödenmesi mümkün müdür?”
İkincisi, TÜİK’in bugün
açıkladığı verilere göre 2010 yılında en yoksul kesim ile en zengin kesim
arasında 8 kat fark olduğu, ayrıca nüfusun 16,9’unun yoksulluk sınırının
altında, yüzde 18’inin de sürekli yoksulluk riski altında olduğu
belirtilmektedir. Acaba ülkemizde yoksul ve yoksulluk riskiyle muhatap olan
kesimin durumunun iyileştirilmesine yönelik 2012 bütçesinde ne vardır?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Işık.
Sayın Çınar…
EMİN ÇINAR (Kastamonu) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tarımla uğraşan
çiftçilerimizin emekli olabilmeleri için, şeker fabrikalarına teslim ettiği
pancarlar, onlar için emeklilik haklarını elde etmelerine vesile oldu. Ama
maalesef, ülkemizde esnaflık yaparak maliye kaydı bulunan, ama hiçbir hâlükârda
sosyal bir kuruma başvuru yapmamış insanlarımızın emekliliği söz konusu değil.
Sayın Maliye Bakanımız, daha önceden, esnaflık yapan bu tür kardeşlerimizin
emekli olabilmeleri için aynen tarımda uygulanan bir uygulamayı yapmayı
düşünüyorlar mı?
Bir diğer sorum da, kamu
çalışanları hedeflenen enflasyona göre zam almaktalar ama maalesef gerçek
enflasyondan bu rakamlar uzak olmakta. Bununla alakalı bu yıl itibarıyla
enflasyon farkı olarak belirlenen rakam var mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çınar.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında, 19 Aralık “Hayata
Dönüş Operasyonu” sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi alt komisyon
üyesiydim. Bu konuda çok ciddi bilgilerim olmakla beraber, tabii fırsat
bulmadığımız için bunları açıklamıyoruz ama o olayda büyük bir acı duyduğumu da
ifade etmek istiyorum.
Sayın Bakan, Tunceli’de
birçok köy okullarımız hâlâ kapalı, bunlar ne zaman açılacak? Birinci sorum bu.
İkinci sorum: Efendim
maalesef Hükûmetiniz, cemaatler ve tarikatlara teslim olmuş bir Hükûmet.
Mesela, size bir iki tane olay vereyim: Kartal Cevizli’de Tekel sigara
fabrikasının 296 bin metrekaresini Ahmet Davutoğlu’nun kurucusu olduğu Bilim ve
Sanat Vakfına üniversite için tahsis ettiniz. Yine, Halkalı Ziraat Okulunda
352.200 dönümlük araziyi İlim Yayma Vakfının kurduğu Sabahattin Zaim
Üniversitesine verdiniz. Bunların fiyatları ne kadar? Size soru soruyoruz. Kaça
verdiniz? Bu cemaatlere niye Türkiye'nin en güzel arsalarını bedava fiyatına
veriyorsunuz? Burada yetimin hakkı var. Bunları çıkın söyleyin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Genç.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim.
Anayasa’nın 129/5 uyarınca
hâkimler, savcılar, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin kusurlarından dolayı
idare bugüne kadar ne kadar tazminat ödemiştir? Ödenen bu tazminat memurlara
rücu edilmiş midir?
Ayrıca, 19 Aralık
Bayrampaşa Cezaevinde adına “Hayata Dönüş Operasyonu” denilen katliam nedeniyle
idarenin ödediği tazminata sebebiyet verenlere idare rücu etmiş midir?
Soru 2) Halk eğitim
merkezlerinde sözleşmeli çalışan öğretmenlerin kadroya alınmasını düşünüyor
musunuz?
Soru 3) Bugünkü tarih
itibarıyla kamuda lojman ve taşıt sayısı nedir? 2012 bütçesine göre ne kadar
ödenek ayrılmıştır? Kaç taşıt ve lojman alınacaktır? Taşıtların kaçı leasing
yoluyla alınacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tanal.
Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Teşekkür ederim.
2012 yılı için kamu
alanlarının tümünün engelli erişimine uygun olarak yenilenmesi yasal
zorunluluğu var ancak hiçbir yapısal düzenleme yok, dava açılırsa devlet ciddi
tazminat ödemek durumunda kalabilir. Bu konudaki düşünceleriniz nedir, bilgi
verebilir misiniz?
İkinci sorum: Van depremi
sonrası yaşamını kaybeden devlet memurlarıyla ilgili emeklilik hakkı tanıma
konusunda bir çalışmanız var, kanun teklifi verdiniz, umarım yasalaşır ancak bu
depremde yaşamını yitiren ve devletten kredi alan öğrenciler, mecburi hizmet
nedeniyle borçlanan kamu görevlilerinin borçlarını da karşılamayı yani silmeyi
düşünüyor musunuz?
Üçüncü sorum: Depremde
zarar gören ziraatçı ve esnafların BAĞ-KUR gibi borçlarını ertelemeyi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Demir.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Türkiye’de gelir dağılımı iyileşmiştir. Aralık 2011’de yayımlanan OECD raporuna
göre 1985-2008 yılları arasında 22 OECD üyesi ülkenin 20’sinde gelir
dağılımında eşitsizlik artmıştır. Bu dönemde gelir dağılımındaki eşitsizliğin
azaldığı iki ülkeden birisi Türkiye’dir. Gelir dağılımındaki eşitsizliği
gösteren katsayıya göre 2002 yılında bu 0,44 iken, 2008’de 0,41’e, 2010’da TÜİK
verilerine göre 0,40’a düşmüştür. Bir başka deyişle, ülkemizdeki gelir
dağılımı, yani en üst düzeyde gelir alanlar ile en alt düzeyde gelir alanlar
arasındaki gelir dağılımı ortalama olarak yüzde 10 oranında iyileşmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Bakan, TOKİ’yle ilgili bilgi ver TOKİ’yle ilgili. Bunları bırak!
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Yaşlılara yapılan yardımda genel olarak bir
düzenleme yok. Eğer bazılarının maaşları, altmış beş yaşından büyüklerin
maaşları kesilmişse bunların kendi özel durumlarından kaynaklanmaktadır. Yani
genel bir düzenleme yapılmadı.
Şimdi fabrikalarda
çalışanlara emeklilik için özel bir durum çıkartılarak bunların emekliliği
sağlandı. Hiçbir sosyal kuruma bağlı olmayan esnafların da emekliliği için
çalışmalar yapılmaktadır. Onu da ifade etmek istiyorum.
Yine, “Hayata Dönüş
Operasyonu”nda tazminat konusu var. Bunlara tazminat hem verilmiştir hem de
bundan sonrası için yine çalışmalar devam etmektedir.
Tunceli’de kapanan okullar
var. Biliyorsunuz küçük yerlerdeki okulların eğitiminin kalitesini daha
artırmak için taşımalı eğitime geçilmiştir. Bu bakımdan, bundan dolayı…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Bakan, açın Millî Eğitim Müdürüne… Taşımalı eğitim parası verilmiyor.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Taşıma parasını veriyoruz ve bunları taşıyoruz.
Bundan sonra da yani 15 öğrenci, 20 öğrenci olan okulları, daha çok öğrenci
olan ve daha iyi kaliteli eğitim almak için daha büyük okullara, kapsamlı
okullara taşıyoruz.
Depremden zarar görenlerin
borçları ertelenmiştir. Bunun için karar aldık, genelde hem hazineye hem
Maliyeye hem İller Bankasına, çeşitli yere olan borçlarını erteledik. Bundan
sonra da eğer özel bildiğiniz bir yer varsa onları da bize bildirin, onları da
erteleyeceğiz.
Yine Sayın Genç’in bir
sorusu vardı. Devlet, yatırım yapmak isteyen herkese hem teşvik veriyor hem de
tahsis yapıyor. Eğer şartlarınız uyuyorsa siz de gelin, size de bu tahsisleri
yaparız, teşvikleri de veririz. Bu bakımdan kesinlikle bir ayrım yoktur. Onu da
özellikle ifade etmek istiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir
cemaat de biz kuralım, ne var yani! İlle bu Fethullah Gülen cemaatine mi
veriyorsunuz?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Çok değerli arkadaşlar, yine bildiğiniz gibi,
memurlara yapılan zamlar -çok net bir şekilde biliyoruz ve biliyorsunuz-
enflasyonun daima üzerindedir, üzerinde olmuştur. Bunun orantılarını yaparsak
bunları da görürüz.
Diğer sorulara da yazılı
olarak cevap vereceğiz.
Çok teşekkür ediyorum,
saygılar sunarım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Daha
zamanınız var Sayın Bakan, niye cevap vermiyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
27’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
28’inci maddeyi okutuyorum:
Gelir ve giderlere ilişkin
diğer hükümler
MADDE 28 - (1) 4046 sayılı
Kanunun 10 uncu maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki nakit fazlası tutar, Fon
tarafından Hazine İç Ödemeler Muhasebe Birimi hesaplarına aktarılır ve genel
bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilir. Anılan Kanunun geçici 23 üncü
maddesinin ikinci fıkrası, geçici 24 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile
20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 14 üncü maddesinin
beşinci fıkrası kapsamında öngörülen ödenek kayıtları yapılmaz. Ayrıca, 4046
sayılı Kanunun geçici 24 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile 4628 sayılı Kanunun
14 üncü maddesinin beşinci fıkrasında öngörülen özel gelir kayıtları yapılmaz.
Bu gelirler genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir olarak kaydedilir.
(2) 22/2/2005 tarihli ve
5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının (f)
bendi ile 5393 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi
uyarınca il özel idareleri ve belediyelerin ileri teknoloji ve büyük tutarda
maddi kaynak gerektiren altyapı yatırımlarında Kalkınma Bakanlığının teklifi
üzerine Bakanlar Kurulunca kabul edilen projeleri için yapılacak borçlanmalar,
5302 sayılı Kanunun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ile 5393
sayılı Kanunun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi kapsamında
hesaplanan faiz dahil borç limitinin hesaplanmasına dahil edilir. Ancak, il
özel idareleri, belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ile sermayesinin
yüzde 50'sinden fazlasına sahip oldukları şirketler tarafından Avrupa Birliği
ile katılım öncesi mali işbirliği çerçevesinde desteklenen projelerinin
finansmanı için yapılan borçlanmalar ve SUKAP kapsamında yürütülecek işler için
İller Bankasından yapılan borçlanmalarda söz konusu borç stoku limitine uyma
şartı aranmaz.
(3) 31/12/2011 tarihi
itibarıyla, Türk Patent Enstitüsü, Türk Standartları Enstitüsü, Yükseköğretim
Kurulu, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığı ve Anadolu Üniversitesi Döner Sermaye İşletmesinin uzaktan eğitim
uygulayan İktisat, İşletme ve Açıköğretim Fakültesine ait Türk Lirası ve döviz
cinsinden kasa ve banka bakiyelerinin yarısına tekabül eden Türk Lirası tutarı
ile bunların sahip oldukları tahvil, bono ve diğer menkul kıymetlerinin
değerinin yarısına tekabül eden Türk lirası tutarı 2012 yılı Şubat ayı sonuna
kadar Maliye Bakanlığı Merkez Muhasebe Birimi hesabına aktarılır. Aktarılan bu
tutarlar genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilir. Bu fıkranın
uygulanmasına ilişkin her türlü tedbiri almaya ve sorunları gidermeye Maliye
Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN – 28’inci madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Haydar Akar.
Buyurunuz Sayın Akar. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 28’inci madde, “Gelir ve
giderlere ilişkin diğer hükümler” üzerine söz almış bulunmaktayım.
Bugün AKP Hükûmetinin
dolaylı vergileri azaltmak, vergi kayıp kaçağıyla mücadele etmek veya vergi
adaletini sağlamak gibi bir derdi bulunmuyor. Hükûmetin tek derdi vergi
tahsilatını nasıl olursa olsun arttırmaktır. Bu da yetmiyormuş gibi döner
sermaye işletmesine sahip kuruluşların paralarını da kendileri için hedef
seçmişlerdir. Bunun en belirgin örneği de bu madde kabul edildiği takdirde,
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesine ait döner sermayece elde edilen
gelirin yarısına el koymayı planlamasıdır. Bir taraftan tüm AKP milletvekilleri
ekonomiden övgüyle bahsedecek, diğer taraftan üniversitelere kaynak aktarılması
gerekirken vatandaş ile birlikte kimin elinde ne varsa alacaksınız.
Bu konudan yola çıkarak AKP
Hükûmetinin bir rekorundan bahsetmek istiyorum: Bu rekor… Dünyanın en pahalı
benzinini, dünyanın en pahalı mazotunu, dünyanın en pahalı elektriğini,
dünyanın en pahalı doğal gazını kullandığımız konusunda bir rekordan bahsetmiyorum.
Bakın, 1925-38 yılları arasında ortalama dolaylı vergi yüzde 65, 39-49 yılları
arasında yüzde 55, 77-84 yılları arasında yüzde 58 olup 2002-2010 yılları
arasında ortalama dolaylı vergi yüzde 67,4 ile hem dünya hem de cumhuriyet
tarihi rekoru olup bu tarihî başarınız için sizi ayrıca alkışlıyorum.
Bugün Türkiye’de asgari
ücret on altı yaşından büyük vatandaşlar için 657 TL, SSK emekli aylığı 814 TL,
BAĞ-KUR emekli aylığı 667 TL, muhtaç aylığı 110 TL, özürlüler için 219 TL,
şeref aylığı 407 TL olan bir ülkede sosyal adaletten bahsedeceksiniz, 20 TL’lik
elektrik makbuzunun üzerine bindirdiğiniz vergiler ile 40 TL ödeteceksiniz, 16
TL’lik sudan 31 TL alacaksınız sonra da gelişmişlikten bahsedeceksiniz. Bir de
bunu milletin gözünün içine bakarak yapacaksınız.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Zaman geçiyor zaman Haydar Bey.
HAYDAR AKAR (Devamla) –
Merak etme ben zamanı kullanırım.
Çeşitli atasözlerimiz
vardır, bunlardan biri de… “Borç yiğidin kamçısıdır.” atasözünden yola çıkarak
siz hem devleti hem de vatandaşı borçlandırıyorsunuz. Bugün vatandaşlarımızın
birçoğu kredi kartı, ev veya araba kredisi borçlusu olup geleceklerinin on
yılını, on beş yılını ipotek altına almış bulunuyor ve siz de bununla
övünüyorsunuz.
Türkiye’de enerji
kullanımının bu kadar pahalı olması ve sizin iktidarınız zamanında tavan
yapmasının bir nedeni de enerjinin ülkemizin yüzde 71 oranında dışa bağımlı
olmasından kaynaklanmaktadır. Türkiye’nin enerji politikası, AKP’nin
uygulamakta olduğu dış politikayla ilişkili olup birlikte değerlendirmek
gerektiğine inanıyorum.
AKP Hükûmeti döneminde yani
2002’den bu yana Orta Doğu coğrafyasında, adına ister “demokrasi” adına ister
“Arap baharı” –İşte, şu haritaya da bakabilirsiniz burada. Bu, TPAO’nun KİT’e
sunmuş olduğu haritadır. Arap baharını görüyorsunuz, nerelerde Arap baharının
estiğini- denilse bile amacının enerji kaynaklarından pay alabilmek olduğunu
hepimizin bildiği bir savaşı yaşamaktayız. Bunu örnekleyecek olursak Irak ile
başlamak gerekiyor. Amerika’nın “Irak’a demokrasi getireceğim.” başlığı altında
yapmış olduğu operasyonda Türkiye de yer aldı ve almaya devam etmektedir. Bu
operasyon esnasında binlerce Müslüman öldürülmüş, yüzlerce Müslüman kadına
tecavüz edilmiş olmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı “Amerikan
askerlerinin sağ salim evlerine dönmeleri için dua ediyoruz.” diyerek
Amerika’nın Irak’taki çıkarlarına hizmet etmeye devam etmektedir.
Bugün gelinen noktayı
özetlemek için 2009 Sayıştay raporundan sizlere bir paragraf okumak istiyorum:
“Yurt dışı faaliyeti olarak TPAO’nun Irak’ta yapılan birinci ihaleyle pay
alamamış, birinci ihaleye Türkiye Cumhuriyeti sokulmamış.” Bunu özellikle
sordum. Türkiye Cumhuriyeti Irak’ta yapılan 1 milyon varillik, 500 bin varillik
petrol kuyuları ihalesine sokulmamıştır. Ondan sonra küçük ihalelere sokulmuş
ve şöyle bir öneride bulunuyor Sayıştay denetçileri: “Önümüzdeki zaman
sürecinde Irak Hükûmetinin üretim sahalarından sonra arama sahalarını da ihale
edeceği, dolayısıyla TPAO’nun tek başına hareket etmek yerine Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı ve BOTAŞ’ın desteğini alarak hareket etmesi…” diye öneride
bulunuyor.
Yani enerji sorunumuz var.
Enerjide dışa bağımlıyız. Enerji ihaleleri yapılıyor. Irak’ı, Amerika’yı her
türlü destekliyoruz ama enerji ihalelerine Türkiye alınmıyor. Bu olay sadece
Irak’ta gerçekleşmemiş. Daha yeni sıfır sorun, sıfır ilişki politikası
sonucunda Güney Kıbrıs Rum kesimiyle yaşıyoruz. Özel bir sismik araştırma
şirketinin tüm Akdeniz’i tarayarak doğal gaz ve petrol yataklarının
haritalarını çıkartmış, bölge ülkelerine satmıştır. Bu haritaları Türkiye
dışındaki ülkeler satın alıyor ve kendilerine komşu olan ülkeler anlaşmalar
yaparak ekonomik zone’larını belirliyorlar. Bunlar, arkadaşlar, gizli bilgiler.
Size de göstermemem gerekiyor ama…
Bakın, Türkiye’nin ekonomik
zone’una. Size de göstermek istiyorum. Yunanistan’ın ekonomik zone’u,
Kırbrıs’ın ekonomik zone’u. Yani siz ne yaptınız? Buralarda petrol arama imkânı
olmadığı hâlde Piri Reis’i yolladınız. Bugün Piri Reis’in nerede olduğunu bile
bilmiyoruz.
Kısaca özetlersek,
Türkiye’nin dış politikasıyla birlikte enerji politikası da Hükûmetiniz
döneminde iflas etmiş olup, Türkiye’yi dünyanın en pahalı elektriğini, dünyanın
en pahalı petrol ürünlerini ve doğal gazını kullanan ülke hâline getirerek
rekorlarınızı egale etmeye, pardon güncellemeye devam ediyorsunuz.
Yine, aynı maddenin
BİT’ler, yani belediyelerin iştiraklerinden bahsedecek olursak, bu şirketler
sık sık mal ve hizmet alımlarında ihalelere fesat karıştırmak ile gündeme
gelmektedirler. Her fırsatta CHP’li belediyeleri suçlayan, onlara gece
baskınları düzenleyen zihniyet kendi ilimden, Kocaeli’den örnek vermek
istiyorum.
Kocaeli Kartepe Belediyesi,
AKP’li belediye. Kocaeli milletvekillerim burada. İçişleri Bakanlığı müfettişi
gidiyor. İki tane şey var, biri BİT, Kartepe AŞ, diğeri Kartepe Eğitim ve
Kültür Derneği. Bu iki kurumun başında da Turan soyadlı iki amca çocuğu var.
Başkanın şoförü de yine Turan soyadlı diğer amca çocukları, kardeşleri. Orada
bir usulsüzlük tespit ediyor devletin müfettişi ve teknik takip istiyor. Teknik
takip sonucunda Belediye Başkanının bu Eğitim ve Kültür Derneğinin paralarını
kullandığı tespit ediliyor.
Bakın, nasıl tespit
ediliyor? Bu paralar öyle güzel paylaştırılıyor ki. Örneğin bir tanesinden
örnek vermek istiyorum ben size. Bunu İçişleri Bakanına sorarak verdim ama
cevap vermedi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Verir, verir.
HAYDAR AKAR (Devamla) –
Yok, yok, vermiyor, vermiyor. Dosyayı da kendisine sundum.
Bakın, bu dosyayı her
birinize verebilirim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Mahkemeye ver, mahkemeye.
HAYDAR AKAR (Devamla) –
Eğer vicdanınız rahat olursa bu dosya sonucunda, ben de bir daha bu konuyu
gündeme getirmem.
Belediye Başkanı bu parayı
alıyor. Mahkemeye de verildi. Örneğin Belediye Başkanı -teknik takip sonucu,
yasal, savcılık kayıtlarında var- “18 bin TL’sini ben kullandım.” diyor. Kendi
aralarında konuşuyorlar. Bunun 8 bin TL’sini AKP Kartepe İlçe Başkanına
veriyor, adı Hasan Kandaz, Belediye Başkanı da Şükrü Karabalık. Hasan Kandaz’a
veriyor 8 bin TL’sini, 5 bin TL’sini kayınpederine veriyor -ismi burada geçiyor
ama hatırlamıyorum- bin eurosunu da -bir tane örnekten bahsediyorum- yurt
dışına çıkan eşine veriyor. Bunlar teknik takip sonucu tespit edilmiş. Daha
sonra ne oluyor? Kartepe AŞ, yani belediyenin BİT’i olan Kartepe AŞ Genel
Müdürü, müfettişe 50 bin TL rüşvet teklif ediyor. Genel Müdür bunu tekrar
emniyete bildiriyor, savcılıkla beraber rüşveti alırken, yani rüşveti ona
verirken yakalanıyorlar, yani 50 bin TL yerine 30 bin TL veriyor, bu rüşveti de
alırken kendi talebi üzerine, müfettişin talebi üzerine yerinde tespit ediliyor
ve Kartepe AŞ Genel Müdürü tutuklanıyor. Kartepe AŞ Genel Müdürü tutuklanıyor
ama savcı sadece Kartepe AŞ Genel Müdürünün tutukluluğunu istemiyor, onunla
birlikte Belediye Başkanının ve suça ortak olanların da tutuklanmasını istiyor.
Bu da yetmiyor. Bu arkadaşlar, sadece Kartepe AŞ Genel Müdürü tutuklanıyor, bir
ay sonra serbest bırakılıyor. Belediye Başkanı tutuksuz yargılanmak üzere
serbest bırakılıyor, savcı bir üst mahkemeye başvuruyor, orada da tutuksuz
yargılanmak üzere serbest bırakılıyor.
Şimdi, bu Belediye Başkanı
hâlen Kartepe Belediyesini yönetiyor, bu Genel Müdür hâlen Kartepe AŞ’nin genel
müdürü, bu Özel Kalem Müdürü, Turan soyadlı -bunların hepsi Turan soyadlı,
adlarını bilmiyorum, biliyorum da neyse- bu vatandaş da Kartepe Belediye
Başkanının özel kalem müdürlüğünü yapıyor aynı zamanda da Kartepe Eğitim ve Kültür
Derneğinin Başkanlığını yapıyor. Bu verdiğim örnek bir tane örnek. Bu dosyada
sayısız örnek var ve kendi itirafları var. İsteyen bütün arkadaşlarıma,
doğruluktan, dürüstlükten bahseden, bu ülkeyi yönetiyoruz diyen bütün
arkadaşlarıma bu dosyayı takdim edebilirim ve siz bunları gezdirirken, onların
delilleri karartma şüphesi yok diye düşünürken ama İzmir’de, İzmir’de taşeron
işçiliğini kaldıran sendikacılarla beraber, belediyecilerle beraber onları
içeri tıkacaksınız, ondan sonra da burada adaletten bahsedeceksiniz.
Sonuç olarak Türkiye’yi
getirdiğiniz noktayı özetlersek: “Askeri şehit, futbolu şikeli, sınavı şaibeli,
öğrencisi içeride, hırsızı serbest, İnternet’i yasaklı, gazetecisi tutuklu,
mizahı sansürlü, benzini kazık, vergisi tavan, vekili içeride, teröristi
dışarıda.” diyerek hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Akar.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.
Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı bütçesinin 28’inci
maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
daha önce de bütçe üzerine yaptığım iki konuşmada dokuz yıl içinde bütçe
açıklarının azaldığını ve bunun sebeplerini dile getirmiştim. Sayın Maliye
Bakanı yine kasım ayına ilişkin bütçe rakamlarını açıklarken yine bilinen eski
usulle “Yıl içinde bütçede 7 defa fazla verdik. Durum çok iyi.” şeklinde
açıklama yapmıştır.
Değerli milletvekilleri,
sayın Hükûmet, bütçe yedi değil, on iki ay fazla versin, iyi güzel de “bütçe”
dediğimiz şey 1 Ocaktan 31 Aralığa on iki aylık yani bir yıllık hesabı yapılan
bir muhasebe işlemidir. Söylenenler mutlaka önemli ama asıl önemli olan
neticedir. Neticeye bakacağız. Hükûmetin bütçe söylemi on bir ay kurusıkı atan
tabanca gibi ama tabanca aralık ayı sonunda nedense tutukluk yapıyor. Bakalım
aynı sözleri aralık ayı sonunda da söyleyebilecek misiniz?
Bütçe açığı düşüyor ama
hele bir sorun bakalım neden düşüyor?
Birincisi değerli
milletvekilleri: Aşırı ithalat artışı var. İthalden alınan katma değer vergisi
gelirleri 2011 yılı bütçesinde de hem hedef yüksek tutulmasına rağmen yüzde 15
daha fazla gerçekleşecek hem de 2012 bütçesinde de yüzde 12 artış öngörülüyor.
Bu, ithalatın kontrol edilemediğini, deyim yerindeyse şirazesinden çıktığını
gösteriyor.
İkincisi de tüketimden
alınan dolaylı vergiler. Katma değer vergisi de, özel tüketim vergisi de hâlâ yüksek
oranlarda, yüzde 68’ler civarında. 2011’de de, 2012’de de yüzde 11’lik, 12’lik
artışlar öngörülüyor. Hele dayanıklı tüketimden alınan ÖTV’de yüzde 46, tütün
ve alkollü içkilerde yüzde 26’ya varan ÖTV artışı öngörülmekte.
Yine çok önemli gördüğümüz
bir husus da, yani bütçenin gelirlerinin azaltılmasında Hükûmetin medet umduğu
ve müracaat ettiği gelirlerden birisi de vatandaşların bankalara olan aşırı
kredi borçlarından bir vergi artışı söz konusu. 2002 yılı sonunda vatandaşın
bankalara toplam kredi borcu 47 milyar liraydı. Ekim 2011 itibarıyla bu 14 kat
artmıştır ve 663 milyar Türk lirasına çıkmıştır.
Diğer bir önemli husus da,
her yıl süreklilik göstermeyen, bir defaya mahsus gelirlere çok fazla bel
bağlanıyor; borç yapılandırması gibi, özelleştirme gelirleri gibi.
Değerli arkadaşlar, asıl
sorun, bütçe açığı değil, cari açıktır. Asıl sorun iç üretimin azalarak
ithalata bağımlılığın artmasıdır ve asıl sorun, kayıt dışılıktır. Asıl sorun
beyana dayalı vergilerin düşüklüğü, dolaylı vergilerin yüksekliğidir. Asıl
sorun sigara ve akaryakıttaki kaçakçılıktır. Bu kaçakçılık konusunda Hükûmet
resmen acizlik göstermektedir değerli arkadaşlar. Onca söylemlerine rağmen, ne
akaryakıt kaçakçılığıyla ne de sigara kaçakçılığıyla mücadele edememektedir.
Bütün bunlar, bu saydığımız hususlar bütçe açığından katbekat daha önemli sorun
yaratan konulardır.
Buradan vardığımız sonuç,
ortaya çıkan manzara şudur: Bütçenin gelir yapısı sağlıksız ve bozuktur,
bütçenin gelir esnekliği zayıftır ve bütçenin genelinde şeffaflık da zayıftır
değerli arkadaşlar. Bu vergi ve gelir yapısıyla sistem bozulduğu gibi vergi
adaleti ve gelir dağılımı da bozulmaktadır ve ekonomik dengeler de bundan
olumsuz şekilde nasibini almaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin nüfusu dokuz yılda yaklaşık 6,5 milyon arttı ancak gerçek usulde
gelir vergisi mükellef sayısı 1 milyon 748 binden 1 milyon 702 bine düştü, 40
bin civarında bir düşüklük söz konusu. Basit usuldeki mükellef sayısı da 815
binden 702 bine düşmüştür. Türkiye'nin nüfusu 6,5 milyon civarında artarken,
büyümede rekorlar kırdığınızı söylerken, millî geliri 3 katına artırdığınızı
iddia ederken acaba mükellef sayıları neden azalmaktadır? Ayrıca dokuz yılda
gelir vergisinin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı ile toplam vergi
gelirleri içindeki payı da düşmektedir. Yine vergi gelirleri içerisinde
stopajın payı artarken beyana dayalı gelir vergisinin payı da azalmıştır.
Bunlar bize neyi göstermektedir? Vatandaş yeterince kazanamamaktadır. En basit
ifadesiyle bunu göstermektedir. Eskiden simitçilikten fabrikatörlüğe yükselen
iş adamlarının hayat hikâyelerini okurduk, şimdi fabrikatörlükten simitçiliğe
perişan olan iş adamlarının hikâyelerini okuyoruz.
Değerli milletvekilleri,
şimdi de yine Sayın Maliye Bakanının son bütçe sunuşundaki bazı değerlendirmelerine
de atıfta bulunarak görüşlerimi sunmaya devam etmek istiyorum.
2012 bütçesinde cari açığı
azaltmayı hedeflediğini söylüyor Hükûmet. Cari açığın düşük kur, yüksek faiz,
ithalata aşırı bağımlı hâle gelen ekonomi, buna bağlı büyüme ve yüksek iç talep
gibi temel nedenleri yanında düşük üretim, düşük katma değer, düşük kârlılık,
düşük teknoloji, yüksek vergi, yüksek girdi maliyetleri de cari açığa yol açan
önemli faktörlerdir. Cari açığın finanse edilebilmesi için yüksek faizli
sendikasyon kredileri alındı, şimdi ödemeleri var. Kredi bulmak bankalar için
zorlaştı. Yabancı yatırımlarda ve özelleştirilen şirketlerde kâr transferleri
de başlayacak ve bu da cari açığı daha da artıracaktır.
Madem 2012 bütçesinde cari
açığı azaltmayı hedefliyorsunuz, o zaman soruyoruz: Bütçenin hangi kaleminde
cari açığı azaltıcı bir önlem var? Ya tüketimi kısmak için tüketim vergilerini
artırırsınız ya da üretimi artırmak için vergileri düşürür, teşvikleri
artırırsınız. Sizin tüketim vergilerini artırma yolunu seçerek yüksek vergi
almaya devam edeceğiniz bu bütçe tasarısından anlaşılıyor.
Yine, Arap Baharı nedeniyle
ihracatın düştüğünden bahsediyorsunuz yani gerekçe olarak bunu gösteriyorsunuz.
Kabahati hep başka yerde arıyorsunuz. Hüsnü Mübarek gitti, Kaddafi gitti
ihracat arttı mı? Artmadı. Esad gidince Suriye’ye ihracat artacak mı?
Artmayacak. Sayın Zafer Çağlayan, Türk tırlarının Suriye’den geçmesi için rica
minnet çalışmalar yapıyor.
Yanlış tarım politikaları
nedeniyle tarımda dış ticaret açığı veriliyor. Pamuk, mısır, buğday ithalatçısı
olduk.
Reel sektörü güçlendirmek
için kredi faizi desteğinden, prim desteğinden bahsediyorsunuz ancak
maliyetleri düşürmekten, enerji ve akaryakıt üzerindeki katma değer vergisi ve
özel tüketim vergisi indiriminden bahsetmiyorsunuz.
“1.600 cc” altındaki yüzde
yüz ithal binek araçlarının vergisine dokunmadınız ancak yerli üretim hafif
ticari araçlara ÖTV zammı yaptınız. Yerli üretimin rekabet şartını daha da
bozdunuz.
Yine, krediler üzerindeki
Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu ve banka ve sigorta muameleleri vergisinden
hiç bahsetmiyorsunuz.
İstihdam üzerindeki vergi
yükünün azaltılmasından bahsetmiyorsunuz.
Tarımsal destekten söz
ediyorsunuz ancak tarımda uygulayacağınız maliye politikasından
bahsetmiyorsunuz. Çiftçi, mazot ve gübrede vergiye teslim olmuş durumdadır.
“Özürlü vatandaşa desteği
artırıyoruz.” diyorsunuz ancak kamuda engelli kontenjanları hâlâ boş. Mesela,
Gelir İdaresi Başkanlığına bakınız, özürlü, engelli kontenjanlarının boş
olduğunu göreceksiniz.
“Kamu çalışanlarını
enflasyona ezdirmiyoruz.” diyorsunuz ancak hâlâ ücretlere, hedeflenen
enflasyona göre zam yapıyorsunuz, gerçekleşen enflasyona göre zam
yapmıyorsunuz.
“Vergi denetimini
güçlendiriyoruz.” diyorsunuz ancak şu anda Gelir İdaresi Başkanlığının vergi denetimi
ve vergi inceleme yetkisi yok denecek kadar son derece kısıtlanmıştır. Vergi
Denetim Kurulu doğrudan Maliye Bakanlığına bağlı…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, süremizin elverdiği ölçüde görüşlerimizi bu şekilde
ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Akçay.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Van Milletvekili Nazmi Gür. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Gür.
BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR
(Van) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
2012 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 28’inci maddesi üzerinde
grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yerel
yönetimler ya da yerinden yönetim demokrasinin bel kemiğidir, omurgasıdır ve
yerel yönetimlerin güçlü olduğu, yerinden yönetimlerin güçlü olduğu ülkeleri
biz ancak demokratik ülkeler sınıfına koyabiliyoruz. Oysa kurulduğundan bu yana
kötü bir Fransız yönetim biçimiyle, kötü bir kopyasıyla yönetilen Türkiye,
tekçi, monolotik, sorunlara cevap olmayan, her şeye Ankara’nın cevap verdiği,
parasının pulunun Ankara tarafından gönderildiği güdük, göstermelik yerel
yönetimler ya da yerinden yönetim biçimiyle yönetilmektedir. Bu yönüyle
bakıldığında biz yerel demokrasiden ya da o ülkedeki genel demokrasiden söz
edemeyiz.
Hem Birleşmiş Milletler
düzleminde hem üyesi bulunduğumuz Avrupa Konseyi düzleminde yerel yönetimlerle
ilgili ciddi bir trend var. Artık, 20’nci yüzyılın sonundan başlayarak yerinden
yönetim modellerinde, yerel demokrasinin gelişmesi konusunda ciddi bir dönüşüm
yaşarken dünya, ülkemiz maalesef, 21’inci yüzyıl yaşanırken, bunun son derece
gerisinde kalmış bulunmakta. Bu nedenle, yerinden yönetim birimlerindeki
demokratik yönetim biçimi egemen olmadığı için, yereldeki bütün sorunlar olduğu
gibi birikiyor ve onların çözümü de kuşkusuz çok zor oluyor. Bu nedenle, bizim
öncelikli hedefimiz, yerinden yönetim ilkesi gereği yerel demokrasilerin
yerleşmesi ve geliştirilmesi için çaba sarf etmektir.
Hepiniz de hatırlıyorsunuz,
2003 yılında, AK PARTİ o zaman yeni iktidara gelmişti, güdük de olsa, eksik de
olsa, yanlışları da olsa Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na da
dayanarak, bunun da bir bakıma gereğini yaparak bir yerel yönetimler yasa
tasarısı hazırlamıştı. O dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer bu
yasayı geri çevirmişti. Eğer o yasa geri çevrilmemiş olsaydı belki bugün yerel
yönetimler konusunda daha iyi koşullar sağlanmış olurdu ama o günkü anlayışın
yani bu ret anlayışının altını çizmek gerekir. O günkü ret anlayışı şuydu: Bu
yerel yönetim yasa tasarısı devletin tekliğini, devletin birliğini bozuyor ve
gelecekte önü kesilemeyecek gelişmelere sebep olabilir. Örneğin Kürtler,
yerelde pekâlâ kendi özerkliklerini kurabilirler, kendi kaderlerini tayin etme
hakkını belki bu yönde kullanabilirler korkusuyla maalesef, o dönemin
Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer bu yasayı veto etmişti. Peki, 2003’ten
2012’ye kadar –yani 2012 artık kapıda- ne değişti? Maalesef Avrupa Birliği
sürecindeki Türkiye’de, AKP Hükûmeti bu yerel yönetimler yasasını daha güçlü
bir şekilde getireceğine askıya aldı ve maalesef, hâlâ bu konuda ciddi bir
gelişme yok. O nedenle, yerel yönetimler özellikle, belediyeler ve özel idare
merkezî hükûmetin Ankara’dan hazırladığı bütçeye mahkûm durumdalar hem kendi öz
gelirlerini oluşturma konusunda ciddi sıkıntı yaşıyorlar hem de kendi
harcamalarını yapabilmek için özellikle borç batağında olan belediyelerin durumunun
içler acısı olduğunu hepimiz biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, oysa
bizim elimizde çok güçlü bir argüman var. Hâlihazırdaki Anayasa’nın 90’ıncı
maddesi uluslararası sözleşmelerin iç hukuk niteliğinde olduğunu söyler bize,
emreder. Bu nedenle, hem Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı -ki
çekincelerle kabul edilmiştir- hem de Birleşmiş Milletler düzleminde kabul
ettiğimiz uluslararası hukuk gereği bizim yerel yönetimlere, yerel demokrasinin
gelişmesine fazlaca yasal değişiklik yapmadan bunları uygulama, yaşama geçirme
şansımız var.
Değerli arkadaşlar, bu
tekçi, ırkçı vesayet rejimi maalesef yerelde çok ciddi sorunlara yol açıyor.
Örneğin, BDP’nin il genel meclislerinin olduğu yerlerde valiler bizim il genel
meclisi toplantılarına katılmıyor ya da il genel meclisinin hazırladığı
bütçeleri onaylamaktan imtina ediyor. İşte, arkadaşlarımız defalarca dile
getirdi, iki somut örnek, Van örneği ve Diyarbakır örneği hafızalarda. Bu
nedenle, gerçekten eğer demokratikleşmek istiyorsak, eğer gerçekten muasır medeniyetler
hedefine ulaşmak istiyorsak ve eğer gerçekten üyesi olmayı hedeflediğimiz uygar
ülkeler sınıfına yükselmek istiyorsak yerelde demokrasiyi güçlendirmek ve yerel
demokrasiyi halkın söz, yetki ve karar sahibi olacağı biçimde değiştirme
zorunluluğu var.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce bizim seçilmişlerimizle ilgili bir konuyu yine gündeme getirme zorunlu
oldu. Bildiğiniz gibi “KCK davaları” adı altında, “operasyonları” adı altında,
birçok seçilmişimiz şu anda demir parmaklıklar arasında. Sayıları, listesi
burada arkadaşlarımızın. Bu liste her gün kabarıyor. İşte bugün, daha biraz
önce de bu KCK davalarının sürdüğünü, operasyonlarının sürdüğünü, üstelik bunun
Hükûmetin talimatıyla, Hükûmetin planlamasıyla yürütüldüğünü Sayın Beşir Atalay
dün çok net ifadelerle dile getirdi. Bu nedenle bizim yerel yönetimler
konusunda özellikle BDP belediyelerine karşı ayrımcı politikaları, bu ayrımcı
tutumu, Hükûmetin bu ayrımcı tutumunu gerçekten eleştirmemiz ve karşı durmamız
gerekiyor çünkü arkadaşlarımızın tek suçu seçilmekti, arkadaşlarımızın tek suçu
halka hizmet etmekti ve biraz önce sıraladığım, yerelde demokrasinin
güçlendirilmesi için yetkinin, söz hakkının ve karar hakkının gerçekten halkta
olduğunu gösteren, kendi özel, özerk, özgün yerel yönetimler biçimini kurmaya
çalışan, çabalayan arkadaşlarımızdı, sırf bu nedenle bu arkadaşlarımız soluğu
cezaevinde aldılar.
Değerli arkadaşlar, yerel
yönetimlerin ve özel bütçeli il özel idarelerinin güçlendirilmesi, bunların
ödeneğinin artırılması sorunu çözmez. Sorun çözümü bir zihniyet değişiminde
ancak mümkün olabilir. Bunu da ancak biz Avrupa Birliğini hedefliyorsak, Avrupa
Birliği ülkelerinin ulaştığı standartlar ölçeğinde güçlü yerel yönetimler ihdas
ederek ancak bunu aşabiliriz. Tabii bunu isterken sadece kendi bölgemiz için ya
da BDP’nin kendi bölgesinde kazandığı belediyeler için istemiyoruz kuşkusuz.
Bunu, bütün Türkiye için istiyoruz, arzuluyoruz. Yerelde yönetim, yerinde
yönetim, demokrasinin güçlenmesini ve demokratik bir Türkiye'nin gelecekte var
olmasını sağlayacak.
Değerli arkadaşlar, bir
diğer önemli konu ise il genel meclisi üzerinden, biliyorsunuz, köylere hizmet
götürülüyor. Bu hizmet ulaşımı, kuşkusuz -biraz önce Sayın Bakan da açıkladı-
herhangi bir ayrıma uğramadan, ayrımcılık yapılmadan bunu gerçekleştirmeye
çalıştıklarını söyledi. Özellikle KÖYDES üzerinden bunu yaptıklarını uzun uzun
anlattı.
Ama şunu söylemekte fayda
var: Değerli arkadaşlar, önemli olan bölgeler arası kalkınma farklılığının
giderilmesidir. Elbette ki Bolu’nun da hiç yolu, suyu olmayan köyü var,
Hakkâri’nin de hiç yolu, suyu olmayan köyü var. Bunu kabul ediyoruz, peşinen
kabul ediyoruz. Anlatmak istediğimiz bu değil zaten. Anlatmak istediğimiz şey:
Ayrımcılığın uygulandığı yer, bizim iktidarda olduğumuz iller, bölgeler,
kentler, ilçeler ve beldelerdir. Umarım bu ayrımcılığa bir an önce son
verirsiniz.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Gür.
Şahsı adına İstanbul
Milletvekili Gürsoy Erol. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Erol.
GÜRSOY EROL (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 28’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce milletimizi, siz değerli vekillerimi saygıyla selamlıyorum.
Maddeyle, özelleştirme
gelirlerinin bütçeleştirilmesine ilişkin esaslar düzenlenmekte. Yine aynı
şekilde, maddede yapısal özelliklerinden dolayı son yıllarda nakit fazlası
veren bazı kurumların gelirlerinin yüzde 50’sinin merkezî bütçeye
aktarılmasıyla ilgili bir düzenleme yapılmakta ki bu -biraz önce sayın
muhalefet sözcüsünün de ifade ettiği gibi- herhangi bir şekilde onların
gelirlerinden alınan bir pay değil. Yapısal olarak fazla veren ve aynı şekilde,
onların tüm yatırımlarından ve kendi harcamalarından arta kalan yapısal bir
fazlalıktan söz ediyoruz ki bununla da daha az borçlanmayı ve yine aynı
şekilde, milletimizin daha az faiz ödemesini ortaya çıkaracak olan, bütçeye
aktarılacak olan bir parayı kastediyoruz.
Yine, söz gelmişken, bundan
bir süre önce bir muhalefet sözcüsünün söylemiş olduğu bir -ve üzüntümü ifade
etmek açısından da- kelimesini düzeltmek isterim. O da şu ki bütçe görüşmeleri
sırasında Özürlüler Kanunu’nun… Bardağın dolu tarafını unutursak, azıcık bir,
âdeta bir dudak payı gibi küçücük bir boşluktaki vatandaş Ahmet, vatandaş
Mehmet’in bir söylemini veya yaşadığı sıkıntıyı dile getirirsek… Dolayısıyla,
koca bir kanunun özürlülere ve özürlü ailelerine kazandırdığı birçok hakkı
görmemezlikten gelmek, doğrusu, Hükûmetimize ve bu noktada Başbakanımıza da
yapılan bir saygısızlık anlamında ifade ediyorum ki bunu düzeltmeyi arzu
ederim.
Bu nedir? Vatandaş
hastaneye gittiği zaman, gerek muayene gerekse özürlü raporu çıkardığında hâlâ
sıkıntı yaşamaktadır. Doğrudur, bize de akseder bu tür sıkıntılar zaman zaman
ama bununla ilgili Sağlık Bakanının, keza Başbakanlığın genelgesine rağmen hâlâ
oradaki görevli başhekim bir tane arkadaşı kapıya koyup gelen özellikle ağır
özürlülere “Bunların problemlerini kolaylaştırma adına yardımcı ol.” demediği
zaman bunun Sayın Başbakanımızla veya yasayla ilgili bir sıkıntı olmadığını
ifade etmek isterim.
Yine aynı şekilde,
Özürlüler Yasası’nın 31’inci maddesinde, özürlü otoparklarına park eden
sağlıklı insanların cezalarını biz 2 misli artırdık. Diğerlerinden farklı
olarak bunu düşündük ama bununla ilgili, sağlıklı olan bir bireyin özürlü
otoparkına “Burası boşmuş, en önde de boş yer var.” diye gelip park etmesinin…
Dolayısıyla, bir zihin değişikliğine, bir zihin dönüşümüne ihtiyacı olduğunu ifade
ediyorum ki burada görev, sadece bize, Hükûmete, yasaya değil, hepimize,
sizlere de düşmekte ve bu noktada bu bireylerin bu kültürü almalarında, bu
zihinsel dönüşümü sağlamalarında hep birlikte el ele vermemiz gerektiğine
canıgönülden inanıyorum.
Bakın, on yıl önce sokağa
çıktığınız zaman, çıktığımız zaman özürlü insanlara baktığımızda göremezdik ama
bugün özürlü bireyleri sokağa çıktığımızda onlarcasını, yüzlercesini alışveriş
merkezleri dâhil rahatlıkla görebiliyorsak bu Yasa’dan kaynaklanan özürlü bireylerin
ekonomilerinin düzelmesi, öz güvenlerinin artması ve bu vesileyle sokaklara
daha çıkmasının nedenidir.
Yani aslında problem
kısacası şudur: Türkiye’de özürlüler bugün de var, Türkiye’de özürlüler bundan
seksen küsur yıl önce de vardı ama Türkiye’de özürlüleri anlayan, özürlülerin
dertleriyle dertlenen maalesef bir başbakan, bir Recep Tayyip Erdoğan yok idi.
Bugün Türkiye’de dönüşümün ve Türkiye’deki özürlülerin önündeki engellerin
aşılmasının baş nedeni de samimi söylüyorum, budur ve özürlü bireyler bugün
Başbakanımıza ve Hükûmetimize yaptıklarından dolayı dua etmektedirler.
Ben bu vesileyle 2012
bütçemizin hayırlı olmasını temenni ediyorum ve yüce Meclisimize saygılarımı
arz ediyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erol.
Şahsı adına, Bursa
Milletvekili Mustafa Öztürk.
Buyurunuz Sayın Öztürk. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
28’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında -uzun
zamandan beri bütçe görüşmelerini tartışıyoruz- şu ana kadar olumlu eleştirisel
ve öneri olarak yaklaşan, bilgilerini sunan bütün milletvekillerine teşekkür ediyorum.
2012 bütçesinin reel ve
uygulanabilir bir bütçe olduğunu görmekteyiz. Bu bütçede, Türkiye ekonomisinin
önümüzdeki yılda büyüyeceği öngörülmektedir. Nitekim geçen hafta açıklanan
verilerde dokuz aylık büyüme ülkemizde
yüzde 9,6 olarak belirlenmiş, bununla da dünya 1’incisi sıfatını almıştır. Çin
küçük bir şeyle 2’nci sırada yer almıştır.
Bu durum, dünyadaki
gelişmiş ülkelerde ve Avrupa ülkelerindeki krizin artarak devam ettiği ve
ekonomilerinin küçüldüğü göz önüne alınırsa çok daha farklı anlamlar ifade
etmektedir. Önümüzdeki yıl büyümenin, dünyadaki kriz de göz önünde
bulundurularak yüzde 4-5 arası olacağı anlaşılmaktadır.
Bu büyüme sonucunda, millî
gelirin artmasıyla birlikte, vatandaşlarımızın refah düzeyi yükselerek yaşam
kalitesi artacaktır. Nitekim gelişmişlik endekslerinde ifade edilen kişi başı
enerji tüketimi, otomobil, bilgisayar ve GSM sahiplenme oranları, geniş bant
İnternet kullanıcı sayısı AK PARTİ
İktidarındaki büyüme oranlarına paralel olarak büyük artış göstermiştir. Amaç,
alt gelir gruplarının iyileştirilmesi, gelir dağılımındaki dengesizliğin daha
önceki AK PARTİ dönemlerinde olduğu gibi düzeltilmesidir.
Dokuz yıllık AK PARTİ
dönemlerine baktığımız zaman, bu kesimler enflasyon altında ezdirilmemiş olup,
alım güçleri iyileştirilmiştir. Tabii ki bunları yeterli görmüyoruz. Bu büyüme,
eğitim ile birlikte sosyal katmanlara daha fazla pay aktarılması anlamına
gelmektedir, sağlık, özürlüler, yaşlılar, bakıma muhtaç kimseler ve benzeri.
Yine bu büyümeyle birlikte ülkemizin ihtiyacı olan yatırımlar devam edecektir;
ulaşım, kentsel dönüşüm, çevre, eğitim, sağlık.
Peki, bu büyüme nasıl
sağlanacak? Üretim ve ihracat ile. Kriz sonrası üretim kapasitesinin arttığını,
açıklanan ihracat rakamlarına baktığımızda cumhuriyet tarihimizin rekorunun
kırıldığını görüyoruz. On iki aylık değer yaklaşık 134 milyar dolara ulaşmış
bulunmaktadır. Koşarak 2023 hedefi olan 500 milyar dolara gidiyoruz. Bunu, özel
ve kamu, hep beraber yapıyoruz.
Üretim ve ihracat artışı
demek, istihdam demektir, işsizliğin azalması demektir. Geçen hafta açıklanan
işsizlik oranı yüzde 8,8'e düşmüştür. Avrupa'daki krizle birlikte işsizlik
oranları karşılaştırıldığında umut verici bir gelişmedir ki bunun sürdürülmesi
ve daha aşağılara çekilmesi hedefimizdir.
Burada dikkat çekilmesi
gereken bir nokta da nitelikli iş gücüdür. Bunun içindir ki AK PARTİ olarak
2023 vizyonumuzda kademeli olarak millî eğitim içindeki meslek liselerinin
payının arttırılması planlanmış ve uygulamaya geçilmiştir. Maalesef, 28 Şubat,
her alanda olduğu gibi millî eğitime, özellikle de mesleki eğitime büyük bir
darbe vurmuştur.
Bu bütçeyle birlikte
muhalefet partilerimiz iki hususa vurgu
yaptılar, cari açık, ithalatın yüksekliği.
Hükûmetimiz de cari açığa
dikkat çekmiş, tedbirlerini de uygulamaya koymuştur. Nitekim on bir aylık bütçe
fazla vermiştir. Hükûmetimiz bu rakamlarla son yirmi sekiz yılın en iyi
değerine imza atmıştır.
Cari açığın önlenmesi için
yapısal tedbirlerin ve tasarruf tedbirlerinin devam ettirilmesi, israfın
önlenmesi, önceliklerin belirlenmesi ile kaynakların etkin kullanılması,
verimliliğin arttırılması, inovasyon yani yeni buluş, katma değer ve farklılık
oluşturmanın önemine dikkat çekmek istiyorum.
Yine, enerjide alternatif
ve yenilenebilir enerji kaynakları ile dışa bağımlılığımızı azaltma
çalışmalarımızın önemli olduğunu düşünüyorum. Bu konuda Hükûmetiniz yoğun çaba
sarf etmekte ve yatırımcılarımızın önünü açmaktadır.
Cari açığın ve ithalatın
azaltılmasıyla ihracat değerinin yükseltilmesi için bir başka husus da yarı
mamul olarak ithal edilen ürünlerin azaltılması ve bu yarı mamul ürünler ileri
teknoloji ile işlenerek katma değeri yüksek ürünler hâline getirilmesidir. Bu
hususta Hükûmetimiz dışarıdan ithal edilen ürünlerin ülkemizde üretilmesi için
teşvik ve destek kararı almıştır. Nitekim, AK PARTİ iktidarları döneminde ARGE
ve teknolojik çalışmalara da büyük destek verilmiştir. Bununla ilgili paylar
artırılmıştır. Nitekim, yine baktığımız zaman, buralarda kendi uçağımızı,
tankımızı, uzaya uydu fırlatmamızı görebiliriz bu desteklerin bir unsuru
olarak.
Bir başka husus da kayıt
dışı ekonominin kayıt içine alınmasıdır. Bu konuda da toplumun tüm kesimlerine
görev düşmektedir.
Biraz da Bursa’dan
bahsetmek istiyorum. Bursa, yukarıda bahsettiğim büyümeye kaynaklık eden en
önemli üslerden birisidir. Nüfus olarak ülkemizin 4’üncü şehri, yine ihracatta
2’nci bir şehirdir, en hızlı büyüyen 3’üncü şehir. İstihdamda ekonomimizin
lokomotif şehirlerinden biri olan sanayi, tarım, gıda, tarih ve turizm şehridir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) -
Bu duygu ve düşüncelerle 2012 yılı bütçesinin hayırlı olmasını dilerim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öztürk.
Şimdi soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sayın Çınar…
EMİN ÇINAR (Kastamonu) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Taşımacılık yapan
kamyoncumuz K1 belgesiyle bu faaliyetini sürdürmektedir. Bu belgeyi alan
kamyoncumuz ferdî olarak 25 ton taahhüdünde bulunmuştur. Yine, şirketse, bu ton
taahhüdü 75 tondur ama maalesef bugüne kadar bu tonaja ulaşamayan, kapasitesini
genişletemeyen vatandaşımızın K1 belgeleri iptal edilmektedir. Vatandaşımız da
ciddi manada bir mağduriyetin içerisindedir.
Şimdi sormak istiyorum: Bu
K1 belgelerini yeniden alabilmek için en az 15 bin lira gibi bir bedeli ödemek
zorunda kalmaktadır. Taahhüt edilen bu rakamı aşağı çekmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çınar.
Sayın Kaleli…
SENA KALELİ (Bursa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gelir Vergisi Kanunu’na
göre bir meslek erbabının serbest meslek makbuzu düzenlemesi için tahsil koşulu
gerekir. Vergi Usul Kanunu’nun 19’uncu maddesine göre “Vergi alacağı, vergi
kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü
ile doğar.” Yani henüz serbest meslek erbabının müşterisi ya da müvekkilinden
bağımsız olarak tasarruf edebileceği gelir niteliğinde kazanç tahsil etmeden
vergiyi doğuran olay gerçekleşmemiş demektir. Oysa, Katma Değer Vergisi Kanunu
10/a maddesiyle, serbest meslekte vergiyi doğuran olay, hizmetin ifası
hâllerinde, hizmetin yapılması anı olarak kabul edilmiştir. Bu düzenlemeyle,
vergi idaresi tarafından bir vergilendirme işlemiyle serbest meslek erbabına
serbest meslek kazancı elde etmeden gelir vergisi tarh olunması söz konusu
olmaktadır ki bu durum sebep yönünden hukuka aykırıdır. Bu konuyla ilgili yeni
bir düzenleme yapılacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kaleli.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, eğer sayın
bürokratlar ulaştırabildilerse, Simav depremiyle ilgili yardımları
açıklayabilir misiniz.
İki: Hâlen en son verilere
göre, kredi kartı ve tüketici kredisi borçlularının sayısı ve toplam borç
miktarları nasıldır? Bunlar ve diğer bireysel kredi borçları için 2012 yılında
bir yapılanma öngörünüz var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Sayın Onur…
MELDA ONUR (İstanbul) –
1999 depreminin ardından İstanbul’da 480 kadar çadır yeri belirlendiğini
biliyoruz, ancak 2009 yılında bu rakamı 280’e indirdiler, daha sonra 240’a
indirildiğini biliyoruz. Bunu örgütler söylüyor, ilgili sivil toplum
kuruluşları. İstanbul’un nüfusu mu düştü, deprem riski mi azaldı? Şimdi gelecek
deprem yasasıyla buralara yapılan çeşitli alışveriş merkezi ya da konutları
yıkmayı da düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Onur.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, Tunceli’de bir tek
düz lise var. Atatürk Mahallesi Tunceli’nin en büyük mahallesi, orada bir düz
lise yok, burada düz lise yapmayı düşünüyor musunuz?
Yine Tunceli’deki okulların
büyük bir kısmı eskiden yapılmış eski yapılar. Burada deprem testi uygulaması
yapılmamıştır, yaptırmayı düşünüyor musunuz?
Tunceli’de -biraz önce
sorduğum soruda- taşımalı eğitimden bahsetti Sayın Bakan. Kesinlikle taşımalı
eğitim çok kısıtlanmış, özellikle YİBO’da okuyan birinci sınıf öğrencilerinin
bir hafta okulda kalması çok sakıncalı. Sabahları bu çocukları YİBO’ya götürüp
özel taşımayla akşam getirmeyi düşünüyor musunuz?
Yine, birçok bölgelerde
bölge yatılı okullarında ve liselerde kış şartlarının sert geçmesi dolayısıyla
bize telefon ediyorlar “Yakıtımız eksik.” diye. Bu yakıt paralarını biraz
artırmayı düşünüyor musunuz? Çünkü bu bölge yatılı okullarında oradaki terör olaylarının
yarattığı sıkıntılar nedeniyle nüfus azalıyor, öğrenci sayısı da azalınca yakıt
miktarı da azalıyor. Yakıtın azalması tabii oradaki…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Genç.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Sayın Bakan, üç gündür sorduğum soruların hiçbirisine sizden yanıt alamadım.
Gıda bankacılığı konusunda faaliyet gösteren dernek ve vakıflarla ilgili soru
sordum, yanıt alamadım. Televizyon kanallarına Maliyenin baskısıyla ilgili soru
sordum, yanıt alamadım. Belediyeler ve özel idarelerdeki sözleşmeli personel
için sordum, yanıt alamadım. Hiç olmazsa şunun yanıtını vermenizi diliyorum:
Özelleştirme İdaresi yaklaşık 40 megavat kurulu güçteki hidroelektrik
santrallerini 183 milyon dolara sattı. 540 megavat kurulu güçteki, yani
özelleştirmede oluşan fiyatlarla değeri 2 milyar doları aşan Oymapınar
Hidroelektrik Santrali’nin 305 milyon dolarlık özelleştirme kapsamında bedava
verilmesi kamu yararına uygun mudur? Yani, fabrikanın 6-7 katı değerindeki bir
barajı eşantiyon vermek “özelleştirme” olarak adlandırılabilir mi? Bu konudaki
yargı kararlarını ne zaman uygulayacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Acar.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bir kere Sayın Acar’ın
sorusuna dün ben cevap verdim ama Değerli Arkadaşımız herhâlde bizi takip
etmedi. Sayın Acar sorularınıza, özellikle gıda bankacılığıyla ilgili sorunuza
bütün yıllara ilişkin, bütün verileri ben dün verdim burada ama siz, tabii ki bilemiyorum...
Şimdi, şu an için
sorduğunuz soruyla ilgili olarak fazla bir bilgim yok. Arkadaşlar
toparlasınlar, size iletiriz.
Değerli arkadaşlar, bakın
burada sorulan her soruya samimi bir şekilde, bildiğim bilgiler çerçevesinde
hep cevap verdim, vermeye de devam edeceğim çünkü bu size olan saygımdan
dolayıdır, siz milletimizin temsilcilerisiniz.
Şimdi, K1 belgeleri konusu,
değerli arkadaşlar, indirilip indirilemeyeceği hususu Ulaştırma Bakanlığımızı
ilgilendiren bir husustur. Ben bu soruyu sorduğunuzu kendilerine iletirim. Eğer
böyle bir düzenleme yapılması gerekiyorsa inşallah kendileri de yardımcı
olurlar.
Şimdi, Gelir Vergisi
Kanunu’na ilişkin, özellikle bu serbest meslek erbabına, yani hizmetinin
karşılığı tahsil edilmeden vergi, KDV talep edildiği konusu, özellikle
avukatlarımız için herhâlde bir sorun. Geçen sene bu konu gündeme geldi.
Değerli arkadaşlar, biz bu yönde bir mukteza verdik, yani bir görüş verdik
Maliye Bakanlığı olarak. Yani, özellikle avukatlarımızın bu konuda bir
sıkıntıya düşmemesi için bu konuda gereken adımı attık. Yalnız şöyle: KDV
Kanunu’nun kendine özgü bir sistemi var. O sistemi değiştirmek gerçekten doğru
olmazdı. Yani Kanun’da değişikliğe gitmedik fakat uygulamadaki bazı sıkıntıları
aşmak üzere Gelir İdaresi Başkanlığı adım attı, bu konuda gereken kolaylıkları
sağladık.
Simav depremiyle ilgili
veriler geldi değerli arkadaşlar. Şöyle: Simav depreminde bir yardım kampanyası
başlatılmamış ama hani çünkü esas soru buydu fakat Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığına biz 17,3 milyon liralık bir para gönderdik. Buna ek olarak,
Bakanlığımızdan sonradan bir yedek ödenekten 7 milyon lira para gönderdik,
ayrıca orada belediyelerin zararlarını çünkü belediyelerin birtakım zararları
oluştu, belediyelere de toplamda 2,4 milyon lira para gönderdik. Dolayısıyla bu
anlamda biz Maliye Bakanlığı olarak gerek yedek ödenekten gerekse belediyelere
yapılan bu ödemelerden yani o çerçevede birtakım yardımlarda bulunduk ama
dediğim gibi bir yardım kampanyası düzenlenmediği için ben yani ne kadar yardım
yapıldı, onu bilmiyorum.
Kredi kartıyla ilişkili
soruya gelince önümde veriler yok, gelirse sizlerle paylaşırım. Yalnız şöyle
bir şeyi ifade etmekte yarar görüyorum: Sonuçta kredi kartı vatandaşımız ile
bankalar arasında bir ilişkinin sonucudur. Orada bir borç yapılandırması
gerekiyorsa bence bankaların yapılandırması zaten makul olan bir şeydir ve
bankalar zaman zaman bu türden yapılandırmaları bireysel bazda mutlaka
yapıyorlardır çünkü kendi menfaatlerinedir, eğer vatandaşımızın ödeme güçlüğü
söz konusuysa bu yapılandırma bankanın da menfaatinedir. Yani o çerçevede bir
yapılandırma olursa tabii ki biz de seviniriz.
Oymapınar’la ilgili bilgi
geldi bana şimdi. “Oymapınar Santrali tek başına özelleştirilmedi -üretimi
alüminyum fabrikasında kullanılması şartıyla özelleştirilmiş- 40 megavatın 180
milyon dolara satılması da doğru değildir. Bilgileri kontrol etmek lazım.”
diyor arkadaşlar. Gelsin, ne kadara sattıklarını, onu da sizinle paylaşırız.
Tabii ki, bu İstanbul’da
çadır yerleri konusunda yani yarı yarıya indiği konusunda değerli arkadaşlar,
benim ilgi alanıma girmiyor ama burada bir problem varsa, bir sorumluluk varsa
ilgili arkadaşlar eminim duyuyorlardır veya kayıtlara geçmiştir, ilgilenirler
yani belediyedir ya da Çevre Şehircilik Bakanlığıdır yani Maliye Bakanlığı olarak
bizim burada bir şeyimiz yok.
MELDA ONUR (İstanbul) –
Sayın Bakan burada, ilgili Bakan burada.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Sayın Genç’in sorusuna gelince değerli arkadaşlar, Tunceli’de lise
sorunu varsa, lise açığı varsa tabii ki Millî Eğitim Bakanlığımız planlar, biz
destek veririz, Tunceli’de veya başka bir yerde. Bence düz lise yapmamak lazım,
bence daha çok meslek lisesi yapmak lazım, Anadolu lisesi yapmak lazım çünkü
oradan mezun olan kardeşlerimizin iş
bulma imkânı daha yüksek olur. Ben sadece tavsiye olarak söylüyorum yani
bence -şahsen- paranın düz lise yerine meslek liselerinde veya Anadolu yani
özel uzmanlaşmış liselerde kullanılması daha önemli.
Türkiye genelinde 2011-2012
eğitim döneminde 1’inci sınıf ile 5’inci sınıf öğrencileri taşımalı eğitim
kapsamına alınmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
YİBO’larda yapılmıyor Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Pansiyonlarda bu öğrenciler artık kalmamaktadır. Dolayısıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan,
süreniz doldu efendim.
Teşekkür ederiz.
28’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 28’inci madde kabul edilmiştir.
Saat 20.00’ye kadar ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.05
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi, 29’uncu maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 29 - (1) Bu Kanun
1/1/2012 tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – 29’uncu madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Ümit Özgümüş.
Buyurunuz Sayın Özgümüş.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bütçenin sonuna geldik,
hemen hemen kapanış konuşmalarına geldik. On iki gündür, zaman zaman bizim de
anlayamadığımız, zaman zaman halkımızın
da anlayamadığı bazı kurumların bütçesi üzerinde “Kabul edenler… Etmeyenler…”
şeklinde bir oylamayla sonuna geldik.
Benim konuşacağım madde
yürürlük maddesi. Keşke benim de yetkim olsa, Cumhuriyet Halk Partisinin de
çoğunluğu olsa ve bu madde üzerinde “1/1/2012’de yürürlüğe girer.” yerine “Hiç
yürürlüğe girmese.” diye bir karar verebilsek çünkü bu bütçe, insana dokunmayan,
gerçekçi olmayan, sağlıksız ve inandırıcı olmayan bir bütçe.
Gelir, gider kalemleri
sağlıklı değil. Öncelikle bütçenin en önemli kalemlerinden gelir vergisi, şu
anda Türkiye’de kayıt dışılığın çok yüksek olmasından dolayı sağlıklı değil.
Türkiye’de şu anda hâlâ ekonomi kayıt dışında yürüyor. 2002’de AKP iktidara
geldiğinde Hükûmet Programı’nda, zaman dar olduğu için tek cümleyle okuyorum:
“Vergi reformuyla vergi tabanı genişletilecek.” diyor. 2002’de Acil Eylem
Planı’nı Sayın Başbakan açıklarken çok daha iddialı laf söylüyor, diyor ki:
“Hükûmetimiz kurulur kurulmaz kapsamlı bir vergi reformu için çalışmalar
başlatılacak, ilk üç ay içinde vergi yükünü tabana yayan tedbirler alınacak.”
Bu da Acil Eylem Planı’ndaki iddialı cümle, 2002’de.
Şimdi, evvelki gün ya da
birkaç gün önce Sayın Maliye Bakanı bütçe sunumunu yaparken şu cümleyi
kullanıyor; diyor ki: “-Hükûmetimiz kurulur kurulmaz önümüzdeki dönemde vergi
uygulamalarını adalet ilkeleri çerçevesinde gözden geçirmeyi ve vergi tabanını
genişletmeyi hedefliyoruz.” Aradan geçmiş on yıl. Arada başka Maliye Bakanı da
var. O Maliye Bakanı da yaptığı konuşmaların hemen hemen hepsinde AKP’nin vergi
tabanını genişleteceğini ve adil bir vergi reformu yapacağını söylemiş. On yıl
geçtikten sonra Maliye Bakanımız burada hâlâ vergi reformu yapacağından ve
vergiyi tabana yayacağından bahsedebilmektedir.
Sayın Başbakan iki sene
kadar önce İstanbul’da bir iş adamları toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye
ekonomisinin yüzde 65’inin kayıt dışında olduğunu söylüyordu. Kısa bir süre
önce yaptığı bir konuşmada, Mayıs 2011’de, Türkiye Giyim Sanayicileri
Derneğinde diyor ki: -Gazete başlığı- “Erdoğan: Bugün hâlâ Türkiye’de yüzde
40-45 kayıt dışı var.”
Değerli arkadaşlar, kayıt
dışılıktan sanayici şikâyet edebilir, sanayici örgütleri şikâyet edebilir,
sendikalar, tüketiciler şikâyet edebilir. Türkiye’de şikâyet edemeyecek bir tek
kişi var; o da Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti’nin Başbakanı. On yıl sonra bir
Başbakan kayıt dışılıktan şikâyet edebilir mi? Tek parti iktidarısınız.
Şimdi, bu dönemde zaman
zaman Maliye Bakanımız konuşmalarında diyor ki: “Vergi konusunda önemli şeyler
yaptık. Nankörlük yapmayın; kurumlar vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’ye
düşürdük.”
Değerli arkadaşlar, daha
önceki yıllarda anlatamadık. Kurumlar vergisi bir maliyet unsuru değildir.
Türkiye sanayisinin rekabet gücünü etkileyen bir unsur değildir. Eğer bir firma
100 milyon lira para kazanıyorsa 30 milyon lirasını veya 20 milyon lirasını
vergi olarak ödemiş çok önemli değil. Önemli olan, vergi tabanını yayıp, kayıt
dışı işsizliği kayıt içerisine alıp, istihdam üzerindeki yükleri düşürmek ve
Türk sanayisine rekabet gücü kazandırmak. Hükûmet on yıl içerisinde bunda
beceriksiz oldu. On yıl sonra hâlâ kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine alacağından
bahsetmektedir. Bu, yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirme sadece Türkiye’de bazı
bankalara ve sattığınız Telekom gibi kuruluşlara yarar. Yoksa, KOBİ’nin,
esnafın işine yarayacak ya da onlara rekabet gücü kazandıracak bir uygulama
değil. Bu durumda hangi bütçeyi onaylayacağız?
Tabii, kayıt dışı ekonomiyi
kayıt içine alamayınca da sürekli olarak dolaylı vergilere yüklendiniz. Bugün
2012 bütçesinde, hâlâ, dolaylı vergi yani haksız, adaletsiz olan, zulüm olan
dolaylı vergi, toplam vergi gelirlerinin yüzde 68’i civarında değerli arkadaşlar.
90’lı yıllarda doğrudan vergi yüzde 60, dolaylı vergi 40’lar civarındaydı. On
yıllık AKP İktidarında bu, şu anda, dolaylı vergiler yüzde 68 civarına geldi.
“Bu adaletsizdir.” diyoruz çünkü gelirden, kazançtan alınan bir vergi değildir,
tüketimden alınan bir vergidir yani bu, şu demektir: Anadolu’nun bir köyünde
çocuğunu büyütmeye çalışan, bebesini büyütmeye çalışan bir anne de İstanbul’da
yalısında kedisini sütle besleyen kadın da bir şişe ya da bir paket süte aynı
vergiyi öder. Hayatımda hiç sigara kullanmadım ama sigara üzerindeki sabit
vergiler zulümdür, adaletsizliktir. Bugün, Batman’daki bir çoban sigara içerken
ya da İstanbul’da Levent’te arabasını park eden valeye 100 dolar bahşiş veren
genç de sigara üzerinden aynı vergiyi ödemektedir. Onun için, Türkiye'nin bu
yapısı, vergi yapısı sağlıksızdır.
Peki, bu dönem içerisinde
AKP, özellikle vergi konusunda iyi bir şey yapmadı mı? Bir önceki Maliye
Bakanımız “Kuru gürültü.” sistemini getirdi. Türkiye Cumhuriyeti’nde maliye
sistemine, ilk kez literatüre girdi, o da şu: Vatandaş, mükellef getirip
beyannamesini veriyor, kazancını bildiriyor. Bir ay sonra maliye elemanları
aramaya başlıyorlar, diyorlar ki: “Beyannameni beğenmedik, matrahı artır.” Adam
diyor ki: “Doğru beyan verdim.” Arkasından gelen cevap şu: “O zaman gelir,
inceleriz.” “Gelin, inceleyin. Doğru beyan verdim.” diyor. “Gelirsek bir şey
buluruz.” Daha sonra Maliye Bakanımız, bir önceki, espritüel Maliye Bakanımız,
yine, iş adamlarıyla yaptığı bir konuşmada diyor ki: “Kuru gürültü yaparak vergi
topluyoruz.” ve gülmemizi bekliyor.
Şimdi değerli arkadaşlar,
bu konuyu kapatalım, zaman çok dar. Sayın Maliye Bakanımız yok. Dün birkaç gün
önceki konuşmasında Maliye Bakanımız, daha önceki konuşmasında Ekonomi
Bakanımız sürekli olarak Türkiye'nin ne kadar çok doğrudan yabancı sermaye
çektiğiyle övündüler burada. O gün de buradan söyleyebildim, oturduğum yerden:
Bir kavram çarpıtması var. Doğrudan yabancı sermayenin eğer alt kalemlerine,
niteliğine bakmazsanız çok da övünülecek bir şey değil. 2012 yılında 11-11,5
milyar dolar doğrudan yabancı sermaye geldi.
Bakın, bu kürsüden iddia
ediyorum, televizyonda bizi izleyen Türk milletinin önünde şeref sözü
veriyorum. 11 milyarla övünüyorsunuz, yetki verin bana 2012 yılında, 100 milyar
dolar doğrudan yabancı sermaye getireyim, eğer getiremezsem şeref sözü
veriyorum milletvekilliğinden istifa ediyorum, bir daha da hayatımın hiçbir
döneminde siyaset yapmayacağım.
YUNUS KILIÇ (Kars) – Zaten
ülke batar o zaman.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) –
Batıyorsunuz zaten, ülkeyi satıyorsunuz, vatanı satıyorsunuz, bunu söylemek
istiyorum.
Bir de şu var bakın:
Bakanlarımız da konuları çarpıtıyor ve tam olarak kavramları doğru
kullanamıyorlar. Doğrudan yabancı sermaye başka bir şeydir, sabit sermaye
yatırımı başka bir şeydir. Hurşit Hocam burada olsaydı, onun ders notlarından 2
bakanıma gönderirdim ama eğer onunki yeterli değilse uluslararası referans
vereyim. Bakın, bir tanesi: System of National Accounts, ona iyi bakın doğrudan
yabancı sermaye nedir, sabit sermaye yatırımı nedir… O da olmazsa eğer Avrupa
Birliğinde kullanılan European System of Integrated Economic Accounts, orada
çok ayrı biçimde yazar bunlar. “Doğrudan yabancı sermaye” dediğimiz şey…
Türkiye’deki hazır değerleri sattınız, varlıkları sattınız, toprakları
sattınız, vatanı sattınız ama siz 11,5 milyar dolar yabancı sermayeyle
övündüğünüz zaman vatandaş da onların gelip burada fabrika kurduğunu
zannediyor, böyle bir şey yok. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Şimdi, şu anda bankacılıkta
yabancı sermayenin payı yüzde 50 civarında, 2008 krizi gelmeseydi babalar gibi
Halk Bankasını da, Ziraat Bankasını da satsaydınız eğer, o zaman bankacılıktaki
payı yüzde 70’e gelecekti yabancı sermayenin. Türkiye açısından, geleceği
açısından bunda çok büyük tehlikeler var.
Şimdi, geçen gün
söylemiştim. Bakanımız espri yapıyor, “Havaalanında evini sırtına yüklemiş
ülkeden çıkanı görmedim.” diye. Bunları okudukça ve ben gerçekten Sayın Bakanın
Merrill Lynch gibi bir imparatorluktan, milletvekili maaşının 10 katı, 20 katı
yüksek bir maaştan neden buraya geldiği konusundaki kuşkularım gittikçe
artıyor. Çünkü eğer bankaları satarsanız, kâr transferleriyle Türkiye’de
yaratılan katma değeri yurt dışına çıkarırsanız, tarlaları satarsanız
çocuklarımızın geleceğini, onların gıdasını, yiyeceğini satmış olursunuz.
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Vatan sevgisiyle geliyor.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) –
Vatan sevgisiyle satıyorsunuz. Halkım artık uyansın! AKP vatanı satıyor.
“Vatanı satıyor.” diyenleri de mahkemeye veriyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Şu anda sürem bitti, sürem
azaldı. Ama merak etmeyin, Allah izin verirse üç buçuk sene daha buradayım;
Genel Başkanımın deyimiyle maskenizi indireceğiz, yaldızlarınızı dökeceğiz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özgümüş.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Konuşmacı konuşmasında “AKP vatanı sattı.” gibi akıl dışı, mantık dışı bir
ifade kullandı. Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Canikli.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Adana Milletvekili
Ümit Özgümüş’ün, partisine sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gerçekten bir vesileyle
bugün bu kürsüden seslenirken bazı konuşmacı arkadaşlarımızda bazı hususların
olması gerektiğini ifade etmiştim. Bunlara izanın ve ölçünün de eklenmesi
gerekir. “İzan” çok önemli bir kelime. Aslında insanın dengesini gösteriyor,
yani iç dünyasının da dengesini gösteriyor, yansıtıyor. Eğer bu denge yoksa o
insanın konuşmaları kesinlikle makul ve normal olarak tanımlanan bir konuşma
değildir, yani zihninden ve ağzından normal şey dökülmez.
Bakın değerli arkadaşlar,
eğer “Vatanı satmak” ifadesi özelleştirmeyi anlatmak için kullanılıyorsa, ki
sanıyorum onu ifade etmek için kullanıldı…
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
Hayır, onun için değil.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– …1986 yılından beri bu ülkede özelleştirme yapılıyor.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
Yabancılara toprak satışından bahsediyorum. Özelleştirmeye karşı değiliz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
– Dinle, dinle!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Bu ülkede özelleştirme yapılıyor; yerli ya da yabancı, fark etmez. Yani 1986
yılından beri devlet politikası olarak özelleştirme yapılıyor. Ve biz iktidara
gelene kadar yabancı alan da var, Türkiye’deki insanlara da, yatırımcılara da
satılıyor; fark etmiyor, yani arada fark yok.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) – O
zaman niye alınıyorsunuz? Satıyorsunuz işte!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Biz iktidara gelene kadar özelleştirme uygulamasının başladığı 1986 yılından
2002 sonuna kadar toplam 179 adet kamu iktisadi kuruluşu yerli ve yabancıya
satılıyor. Karşılığında elde edilen rakam toplam 8 milyar dolar, adet 179 tane
iktisadi kuruluş. Elbette bunların gayrimenkulleri, diğer kuruluşları hepsi
dâhil olmak üzere. İçinde banka da var, diğer telekom şirketleri de var, hepsi
var yani para edecek, değerli olabilecek her şey var, 8 milyar dolar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir
TÜPRAŞ yapmaz hepsi ama!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– 2002’den 2011’e kadar yapılan 85 adet özelleştirmeden elde edilen gelir 32
milyar dolar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir
Tüpraş yapmaz Sayın Canikli, geç!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Eğer birisi bu vatanı satıyorsa “bedavaya satıyor, ucuza satıyor”, değerli
arkadaşlar. Ayıptır, gerçekten ayıptır!
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) –
Bir yıllık cari açığın ne kadar, sattık diye anlatıyorsun!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Bakın, bugüne kadar hiçbir dönemde elde edilmeyen gelir elde ediliyor.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) –
Bir haftada ne kadar faiz ödüyorsun?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Özelleştirmeyi biz de yaptık önceki Hükûmetlerin tamamı gibi, siz şanslısınız
AKP Hükûmeti var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – AKP
kurdu o tesisleri de satın!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Ama biz değerinde sattık, bedavaya satmadık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Canikli.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Ofer’e mi sattınız? Ne kadar hissesini verdiniz Ofer’e bedavaya? 600 milyon
dolara, ihalesiz ne kadar verdiniz, onu da söyle!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
Sayın Başkan, konuşmacı benim söylemediğim bir konuda açıklamalar yaptı, bir
düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Bir şey duymadım
ben, sizin söylemediğiniz bir şeyi söylemedi.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) – Ben
özelleştirmeyle ilgili, özelleştirmeye karşı olduğumu söylemedim. Konuşmacı
özelleştirmeyi eleştirerek, benim onu söylediğimi söyleyerek onun üzerine kurdu
konuşmasını, o konuda bir açıklama yapmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) – Neyi
söyledin ya!
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Hayır, hayır!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
Yanlış bilgiler verdi, ben onları söylemek istiyorum.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) –
Bizim arkadaşımıza “izansız” dedi, daha ne desin!
BAŞKAN – Siz söylediniz, o
da ona karşılık cevabını verdi, o kadar.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Maddeye geçelim Sayın Başkan.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
Benim söylemediğim şeyleri de söyledi. Ben özelleştirmeye karşı çıkmadım,
özelleştirmeye karşı çıktığımı varsayarak bunun üzerine konuşma yaptı. Ben
onunla ilgili açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Kayıtlara geçti
şimdi efendim, karşı çıkmadınız özelleştirmeye, tamam.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
(BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir bütçenin daha görüşmelerinin sonuna
doğru geliyoruz. Gerçekten bu bütçe rakamlarına baktığımız zaman, öncelikle
siyasal demokrasi açısından bütçenin ayağı var mı diye baktığımız zaman, 12
Eylül darbe Anayasası’nın getirdiği sistemin aynen durduğunu görüyoruz. Yani
burada yüzde 10 barajı, grubu olan partimize hazine yardımı yapılmaması, seçim
sistemleri aynı ve bu seçim sistemleri içinde bir Cumhurbaşkanlığı seçimini de
tartışıyoruz, bu cumhurbaşkanlığı seçimi beş yıl mı, yedi yıl mı? Kendi
çıkardığınız Mecliste bir Anayasa değişikliği oldu ki AK PARTİ’nin isteğiydi,
onlar getirdi buraya beş artı beş olsun diye. Beş artı beş formülü,
milletvekilleri için de dört yıla indirildi beş yıl. Dört yılı uyguladık, beş
artı beşe geldiğimiz zaman şimdi bir karmaşa yaşıyoruz, beş yıl mı, yedi yıl
mı?
Tabii, hukukun, kanunun dar
mantığına sıkıştırırsanız, şekli hukuk açısından bakarsanız anayasa
değişiklikleri ileriye işlemez diye, şeye getirilir, işte, Anayasa sürecinde
yedi yıllığına seçildi ama siyasi açıdan, millî iradeye saygı açısından
getirirseniz farklı bir manzara çıkıyor ortaya. Bu sefer de Meclisin iradesi
beş artı beş, arkasından referanduma gitti, 21/10/2007 değişikliği ve halk
referandumda bunu kabul etti.
Şimdi, burada biz vekiliz,
asillerin kabul ettiği bir beş artı beş formülü karşısında bizim yapmamız
gereken tek bir şey var, buna uymak. Siyasi etik bunu gerektiriyor, bu
tartışmaları da sonlandırmak gerekiyor çünkü bütçenin içinde bunun kalemi yok,
Cumhurbaşkanlığı seçiminin kalemi yok arkadaşlar. Bakın, Cumhurbaşkanlığı
seçiminin kalemi yok, seçime katılacak adayların harcamalarının kalemi yok,
seçime girecek siyasi parti gruplarının hazine yardımı konusunda kalemi yok.
Bakın, ilginç bir şey söylüyorum.
Tabii, siyasi etik ve
demokrasi anlayışı, burada AK PARTİ ile köşkü bir karar verme sürecine taşıyor.
Burada üç muhalefet grubunun tavrı net. Deniliyor ki: Beş artı beş madem kabul
edildi, bunu da AK PARTİ istedi, milletin iradesi de bunu gerektiriyor, siyasi
etik açısından bu tartışmaya son vermek gerekiyor.
Şimdi, tabii, yurttaşlık
kapsamı içinde de devlet düzeni kurulurken bütçeyi dizayn biçimi de bir ayrı
konu yani eğer bölünüyor sendromuna girerseniz bütçenizi güvenliğe ayırırsınız,
yok “Orta Doğu ve dünyada krizin getirdiği taşlar yerinden oynuyor, bunun
getirdiği farklı şartlar vardır.” derseniz o apayrı bir tartışma konusudur.
Modernizasyon, etkinlik Meclisin bunu tartışmasını gerektiriyor. O konuda da
bir bütçe sürecinde iyi sınav vermediğimizi düşünüyorum.
Yine, bütçenin ekonomik
demokrasi ayağının bu bütçeyle oluşmadığını… 2002’de Kemal Derviş’in getirdiği,
o bankaların battığı dönemdeki, kriz sürecindeki plan orta vadeli programlarla
üç yılda bir yenileniyor yani üç yıl sonraki bütçeler bile belli ancak bu
bütçelerin içinde görünmeyen kalemler vardı, bunun tartışmasını açtık. Ben bir
yönetmelik rica ettim Sayın Maliye Bakanından ve Sayın Meclis Başkanından.
Askerî harcamalar, SSDF’nin, vakıfların bütün bu harcamaları, silah alım
satımları görülmüyor. Bana bir gizli yönetmelik verin dedim, bir de yeni çıkan
Bakanlar Kurulu yönetmeliğini. Ben milletvekiliyim, bir grubun başkan vekiliyim
ve hâlâ bu yönetmelik benim elime gelmedi. Ben buradan milletime şikâyet
ediyorum sizi, şikâyet ediyorum. Bu yönetmeliği Sayıştay uygulayacak, Sayıştay
Meclis adına uygulayacak, sizin bu yatırdığınız vergileri biz de sizin adınıza
denetleyeceğiz ama bu yönetmeliği alamıyorum, 74 milyona da şikâyet ediyorum.
Şimdi, ekonomik demokrasi
ayağında da rakamların illüzyonuyla meşgulüz. İllüzyon… Büyüdük diyoruz, güzel,
ama büyüme, ekonomide büyüme çok farklı olguları olan bir şeydir. UNESCO’yu
bıraktık, onu geçen konuşmamda açıkladım. Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı’nın İnsani Gelişme Endeksi’ne baktığımız zaman 83, 85’inci sıralara
gerilemişiz. Sonra, Avrupa’da 47 ülke içinde 46’ncı olmuşuz, sonuncu. Sonra,
bakmışız, gelişmişlik endeksi gelirler arasında, bakın, gelirler arasında
oldukça büyük bir fark var, Dünya Bankası verilerine göre yaklaşık 17 kat.
Türkiye'nin en zengini olan yüzde 10’luk kesim millî gelirin yaklaşık yüzde
35’ine el koyuyor. Şimdi, en fakir yüzde 10’luk ise millî gelirin sadece yüzde
2’sini alıyor.
Şimdi, tabii burada
ekonomik demokrasi konuşurken, bakın, 1 Ocakta kamu çalışanlarından sigortalı
olanların yüzde 5 primi o sigortalılardan kesilecek. Siz günlük 65 kuruş, bir
simit bile etmeyen zammı yaparken 1 Ocakta 150 ile 200 lira arası para
kesintisi yapacaksınız işçilerden, SSK’lılardan, priminden; yüzde 7’sini de
devlet ödeyecek. Şimdi, ben sizi vicdana davet ediyorum. Şurada davet ediyorum:
Yüzde 5 işveren primini siz hazineden bu işçilerin vergisiyle ödeyip bu bütçeye
5,7 milyar vergi koydunuz mu? Koydunuz. 5,7 milyar gideri işveren primlerini
karşılamak için koyarken 1 Ocakta kamu çalışanlarına yüzde 5 prim
uygulayacaksınız. Bu adaletsiz bir yaklaşımdır arkadaşlar. Bunu vicdanımıza
sığdıramayız.
Bakın, kültürel demokrasi
boyutu, bütçenin ruhudur. Siz eğitime, sanata, kültüre, spora, bu ülkenin
insanlarının sosyal yaşamına ne ayırmışsınız? Bu çok önemli bir konudur. Buna
baktığımız zaman da rakamlar çok küçük.
Yine bakıyoruz, sosyal
devlet, sosyal adalet, sosyal eşitlik konusundaki ayırdığınız rakamlar nedir üç
yıl, 2012, 2013, 2014? Gayrisafi millî hasılanın 12,99’u. Peki, Avrupa Birliği,
27 ülke içinde ne kadar? Yüzde 25. Bunları çoğaltmak mümkün ama bir son cümle
ve söz olarak burada bunu, bir şey ifade edeceğim.
Buradan ana muhalefet,
iktidar partimizden ikidir İrlanda’ya gidip, yerinde çalışmalar yapıp
“İrlanda’da sorun nasıl çözüldü, IRA sorunu nasıl çözüldü?” diye çalışma yapan
arkadaşlarımız var, bilmiyorum, gruplarınızı bilgilendiriyorlar mı? Blair gibi
cesur liderlere, güçlü liderlere ihtiyacı var Türkiye'nin. Bu cesareti kendinde
gösterecek lider arıyoruz. Açık söylüyorum, orası konuşarak çözdü IRA olayını.
Geçen gün İspanyol ve Basklı milletvekilleri Mecliste ziyaretime geldi. Onlar
da, ETA da silah bıraktı. Sordum, merak ettim “Nasıl oldu?” diye, bana şunu
anlattılar: “Biz önce şunu konuştuk -biliyorsunuz, oradan da epey tutuklu var-
silah kullanmama, siyasilerin bırakılması, silahın bırakılmasını öne koyduk.
Sonra, ‘Lokarri’ adlı bir barış organizasyonu öncülük etti. Zapatero vardı o
zaman yönetimde, şimdi sağ, muhafazakâr bir iktidar geldi. Güney Afrikalı
‘Brian Currin’ isminde bir avukat hakemliğimizi yapıyor Güney Afrika modelinin
çözümü doğrultusunda. Yazılı bir protokolümüz de yok ancak konuşulanlar,
şartlar iki taraflı konuşuluyor ve konuşmaların konusu sübutun üzerinden,
cezaevlerinden, illegalitedekilerden, bunların durumundan, geleceğin ne
olacağından konuşuluyor, tarih tartışılıyor, hangi tarihe, plana bağlanacağı.
Politik, siyasi katılımda, legal, demokratik alandaki katılım konuşuluyor ve
ETA-hükûmet arasındaki direkt görüşmelerin sürdürülmesi kararı alınıyor, yeni
hükûmet de sürdürüyor.” diyor. İşte bizim yapamadığımız bir şey var -ki otuz
yıldır birbirimizin boğazına sarılıyoruz- bu Meclisin bu bütçe görüşmelerinde
yapması gereken en önemli konulardan buydu, bu olmalıdır diyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaplan.
Şahsı adına Mardin
Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Şahkulubey.
GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY
(Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 29’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Her alanda reformlar yapan,
ülkemize çağ atlatan, büyüme rekorları kıran, hedef ve vizyon koyan,
yapılanların, yapılacakların değerlendirildiği bütçe görüşmelerinin son
günlerine gelmiş bulunuyoruz. AK PARTİ olarak yaptığımız bütçelerde “İşimiz
hizmet, gücümüz millet” dedik ve milletimizden aldığımız yetkiyle ülkemizin her
karışına hizmet götürmenin mücadelesini verdik, vermeye de devam edeceğiz.
Diğer dokuz bütçemizde olduğu gibi, bu bütçemizde de halka hizmeti, ekonomik
kalkınmayı ve ülke insanlarımızın toplumsal refahının en üst düzeyde olmasını
hedef aldık. Bütçemiz, yoksullukla mücadeleyi sürdüren, çiftçimizin yetiştirdiği
mahsulün değerini veren, köylümüze yol, su, elektrik ve altyapı hizmetlerini
sunan, işçinin, memurun alın terini karşılıksız bırakmayan, emekliyi düşünen,
eğitime ve sağlığa en yüksek bütçeyi ayıran, öğrencilerimizin eğitim ve barınma
ihtiyaçlarını karşılayan, özürlüye, bakıma muhtaç olana destek veren, ülkemizin
dört bir yanına hizmet götüren, reel kesimi destekleyen, ARGE’ye önemli paylar
ayıran, belediyelerimizi ayrım yapmadan destekleyen bir bütçedir.
Değerli milletvekilleri,
seçim bölgem olan Mardin ilimiz de bu bütçelerden aktarılan kaynaklarla birçok
alanda hizmet almıştır. Sağlık alanında, Derik, Savur, Ömerli, Dargeçit,
Mazıdağı ve Kızıltepe Devlet Hastanelerini bitirerek vatandaşlarımızın
hizmetine açtık. Midyat Devlet Hastanesinin inşaatı tamamlanmış olup en kısa
zamanda hizmete açılacaktır.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Koruma amaçlı imar planınız yok.
GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY
(Devamla) – Nusaybin Devlet Hastanesi temel atma aşamasında olup…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Mardin koruma amaçlı imar planınız hâlâ yok.
GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY
(Devamla) – …Mardin’e yapılacak olan 300 yataklı yeni devlet hastanesiyle
ilgili çalışmalar ise devam etmektedir. Bunların yanı sıra, hastanelerimizdeki
tıbbi cihaz, doktor, ambulans ve acil servislerin sayılarını da artırdık.
Mardin, AK PARTİ döneminde,
özlemini duyduğu Artuklu Üniversitesine ve uzun zamandır su sıkıntısı çeken
Mardinli ve Kızıltepeli hemşehrilerimiz içme suyuna “Beyaz Su Projesi”yle bizim
iktidarımız zamanında kavuştu. Mardin kentinin sahip olduğu tarihî mirasın gün
ışığına çıkarılıp kültürel değerlerin korunması amacıyla “Tarihî Dönüşüm
Projesi”ni başlattık.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Projeniz yok. Uygulama imar planınız yok.
GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY
(Devamla) – İki yüz on dokuz yıldır yapılamayan, Mardin’in önemli bir projesi
olan Mardin Kalesi güçlendirme ve restorasyon çalışmalarını, kalemizi turizme
kazandırmak amacıyla biz başlattık.
Son yıllarda sadece
ülkemizin değil, tüm dünyanın ilgisini çekmeye başlayan, huzurun, kardeşliğin,
dayanışmanın, misafirperverliğin, camileriyle, medresesiyle, kilisesiyle
hoşgörünün simgesi olan Mardin, tarihî ve kültürel mimari yapısıyla UNESCO’nun
dünya mirası kenti listesine girmeye adaydır.
Tarihî yapıtları ve doğal
güzellikleriyle 2002 yılında 150 bin turist çekerken şimdi 1 milyon rakamına
ulaştık. Mardin Havaalanı pisti yenileme çalışmaları devam etmekte olup
terminal binasının tamamlanmasıyla, 2023 vizyonumuzda olan, yıllık 5 milyon
turist sayısına ulaşmayı hedefliyoruz.
Ulaştırma alanında seksen
yılda sadece 28 kilometre bölünmüş yol yapılmışken, AK PARTİ Hükûmeti zamanında
tam 235 kilometre bölünmüş yolu Mardin’imize kazandırdık.
Yukarı Mezopotamya’nın en
verimli topraklarına sahip olan ilimizde 73 bin hektarlık alan sulanıyor. GAP
çalışmalarımız bittiğinde ise 204 bin hektar alan su ile buluşmuş olacak.
Mardin Organize Sanayi
Bölgesi yüzde 99 doluluk oranına ulaşmış olup ihtiyaca cevap vermediğinden
ikinci organize sanayi bölgesi açma çalışmalarını da başlatmış bulunuyoruz.
Değerli milletvekilleri, biz
bütün bunları, yaptığımız gerçekçi bütçelerimizle başardık. “Sevdamız millet,
görevimiz hizmet.” dedik. Ülkemizin güzel insanları ve onların refah seviyesini
daha artırmak için gece gündüz demeden var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle
sözlerime son verirken, bütçenin hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür
ediyor, bütçemizin ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Şahkulubey.
Şahsı adına, Mardin
Milletvekili Ahmet Türk. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Türk.
AHMET TÜRK (Mardin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı bütçesinin 29’uncu maddesi üzerinde
görüş ve düşüncelerimi belirtmek için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugüne kadar hazırlanan
bütçelerin, sosyal adalet, adil paylaşım ve bölgeler arası dengesizliği
giderici mantaliteden uzak olduğunu görüyoruz. Yine, toplumun aydınlanmasını,
demokratik gelişim ve değişim hedeflerini içermediğini çok iyi görüyoruz.
Doksan yıllık cumhuriyet tarihine baktığımızda, hükûmetlerin, güç ve
iktidarları için, bütçeyi amaçları doğrultusunda kullandıklarını görüyoruz ve
toplumu kontrol etmeyi hedefleyen bir mantıkla yürüttüklerini de çok iyi
görüyoruz. Tek partili dönemlerde toplumu kontrol etme politikalarını
anlayabiliyoruz çünkü hükûmetleri denetleyecek bir muhalefet yoktur. Çok
partili döneme geçildiğinde, sistemin devamı olan siyasi partiler, çok partili
bir siyasi yaşam yerine, birkaç liderli siyasi partilere dönüştü. Bu nedenle,
yenilenme, demokratik değişim gerçekleşmedi. Sistemi eleştirenler, başta
Kürtler olmak üzere devrimciler, Aleviler, azınlıklar, hatta inançlı kesimler
potansiyel tehlike gösterildi.
Bugüne geldiğimizde, bu
Hükûmetin icraatlarına baktığımızda, AK PARTİ’nin demokrasi havuzu dolmuştur.
Zaten derinliği bu kadardı, 3 santimlik bir derinliği vardı. Ret ve inkâr
politikaları sürdürülüyor, farklı kültürleri, kimlikleri, inançları güvenceden
yoksun bırakan bir siyaseti izliyor. Resmî ideolojiyi okşamayı ihmal etmeden,
kendi sistemini ve göbekten bağlı olduğu kesimi etkili bir güce kavuşturduğunu
görüyoruz. Medyanın büyük bir kesimini yandaşlarından oluşturarak, bürokrasiyi
dizayn ederek geçmişte çok yakındığı yargıyı baypas ederek yandaşlarıyla
birlikte oluşturduğu iktidarının güvencesini sağlıyor.
Yine, yandaş medyayı KCK
adı altında yapılan operasyonları haklı göstermek için psikolojik savaşın bir
parçası hâline getirdiğini görüyoruz.
Yine, yandaş medyasıyla
politize olmamış kesimlere Kürtlerin hak taleplerinin Türkiye için ne kadar
tehlikeli olduğunun mesajını vermeye çalışıyor, toplumu o şekilde inandırmaya
çalışıyor.
Devletin bütün olanakları
yandaş cemaatlere aktarılarak özel okullar, özel hastaneler, ihaleler bu
kesimin güçlenmesi için harcanarak yeni bir sistemi oluşturduğunu görüyoruz.
İşte paralel devlet
dediğiniz budur Sayın Başbakan. Hak ve hukuk mücadelesini veren mazlum Türkler paralel devlet arayışı içinde
değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu Hükûmetin önemli maharetlerinden biri de halkı dilenciliğe alıştırmaktır.
Biraz önce çok değerli hemşehrim her şeyi sütliman gösterdi.
Şimdi, tarım politikasına
bakalım, hayvancılık politikasına bakalım: Bugün 100 dönümlük bir sulu arazide
en iyi verim 50 ton buğdaydır. Akaryakıt masrafı 8 bin lira, tohum-gübre
masrafı 8 bin lira, ilaçlama 3 bin lira, toplam 19 bin lira. Emeği bir tarafa
bırakıyoruz.
Yine, çiftçi 100 bin lira
harcayarak 500 metre yerin dibinden suyu çıkarıyor. Bütün bunları da bir tarafa
bırakalım her yıl 100 dönüm için harcadığı elektrik 15 bin Türk lirası fatura.
Şimdi, 50 ton buğdaydan
eline geçen para 25 bin. 20 bin masraf, 15 bin lira elektrik parası verdiği
zaman borçlu, gerçekten borçlu duruma düşüyor. Bu nedenle elektrik parasını
ödeyemiyor, ödediği takdirde tarlasını satmak zorunda kalıyor. Hayvancılık
konusunda da buna benzer politikaları görüyoruz ancak ben bu konu üzerinde
fazla durmak istemiyorum.
Şimdi, dış politikayla
ilgili “Sıfır problem” diyen Sayın Başbakan. Bugün etrafımıza baktığımızda,
problemlerle dolu bir siyaseti izlediğimizi belki de yeni yeni fark ediyoruz.
Kırkyıllık diktatörlere kardeşim, dostum veyahut ödül aldığı bu diktatörleri
kırkyıl geçtikten sonra son üç beş günde tanıyor.
Şimdi, adamın biri camiye
gidiyor, o gün camide imam vaaz veriyor, diyor ki: “Hazreti İsa’yı ihbar eden
bir Yahudi ve bu nedenle çarmıha geriliyor.” Tabii oradaki sofu, camiden
çıktığı gibi ilk yakaladığı Yahudi’yi dövüyor. Sonra, komaya giren bu adam,
kadıya gidiyor diyor ki: “Böyle bir haksızlığa uğradım.” Kadı soruyor, diyor
ki: “Niye bu adamı dövdün?” Diyor ki: “Yahudi’ymiş, Hazreti İsa’yı çarmıha
gerdirmiş.” “Be kardeşim, 1800 yıl önceydi bu.” diyor. “E, vallahi billahi yeni
fark ettim.” diyor.
Şimdi, Sayın Başbakan da
kırkyıllık diktatörleri yeni fark etmiş. Ben, Sayın Başbakanın bu kadar saf
olduğuna inanmıyorum ama bir karar verildi, Orta Doğu’nun yeniden dizayn
edilmesiyle ilgili bir karar verildi ve Sayın Başbakanın Büyük Orta Doğu
Projesi’ni gerçekleştirmek için aslında fikir değiştirdiğini, taraf
değiştirdiğini görüyoruz. Tabii taşeronluk desem burada kıyamet kopar, o
kelimeyi kullanmıyorum ama Orta Doğu Projesi’nin gerçekleştirilmesi için
Türkiye’ye bir görev verildi. Tabii işler bu kadar kolay değil.
Şimdi bugün Suriye çok
karışık bir fay hattı üzerinde. Amerika Birleşik Devletleri elçisini geri
gönderdi. Arap Birliği aldığı yaptırım kararını geriye aldı, şimdi muhalefetle
Esad arasında görüşme yapıyor çünkü Arap Birliği de, Amerika Birleşik
Devletleri de Suriye’nin çok kolay olmadığını çok iyi görüyor.
Suriye’nin nüfusuna
baktığınızda yüzde 15 Alevi, yüzde 15 Kürt, yüzde 4,5 Dürzi, yüzde 1,5
İsmailiye mezhebine mensup; sosyalistler, komünistler ve insan hakları
savunucuları yüzde 7; Süryaniler, Keldaniler, Yahudiler yüzde 51. Şimdi Arap
Birliği de, Amerika Birleşik Devletleri de Suriye’nin bu yapısını gördüğü için
ve Müslüman Kardeşler’in ve veyahut “İhvanül Müslimin” olarak isimlendirilen o
gücün iktidarı sonucunda Orta Doğu’dan nasıl bir felaketin geleceğini çok iyi
biliyor, politika değiştiriyor ama Sayın Başbakan, Sayın Davutoğlu hâlen savaş
naraları atıyor.
Yine Sayın Başbakan
Dersim’deki yaşanan acıyı, zulmü dile getiriyor. Özrü kabahatinden daha büyük.
Bütün bu konuların araştırılması, hakikatlerin araştırılması için komisyonun
kurulması için teklifler veriyoruz ama Sayın Başbakan’ın Partisi bunu
reddediyor. Bir de Dersim olayını gündeme getiriyor. Neymiş? Cumhuriyet Halk
Partisini köşeye sıkıştıracakmış! Merak etmeyin; Cumhuriyet Halk Partisi
kimliğini, ismini değiştirmeden bu günahtan zaten kurtulamaz, herkesin çok iyi
bilmesi lazım. (BDP sıralarından alkışlar; CHP sıralarından “Ne günahı var?”
sesleri, gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Türk.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Ne
demek günah? Bu devleti kurmak mıdır Cumhuriyet Halk Partisinin günahı?
AHMET TÜRK (Devamla) –
İsmimi değiştirdim, kimliğimi değiştirdim bundan dolayı.
BAŞKAN – Sayın Türk,
teşekkür ediyoruz.
AHMET TÜRK (Devamla) –
Sayın Başkan, aslında on dakikalık bir konuşmaydı, konuşmamı tamamlayamadım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
efendim.
AHMET TÜRK (Devamla) –
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
efendim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Tarhan, talebinizi duyamadım efendim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Sataşma var grubumuza Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Mardin Milletvekili
Ahmet Türk’ün, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Bir zamanlar Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekili olduğunu hatırladığım
bir Beyefendi’nin burada Cumhuriyet Halk Partisini hedef alarak, bu devleti
kurmuş, bu Meclisi borçlu olduğumuz kişileri, Millî Mücadele kahramanlarını da
katacak şekilde Cumhuriyet Halk Partisini hedef almasını protesto ediyoruz
buradan, kınıyorum. Kendisinin, zamanında bu çatı altında olan birisinin
bulunduğu çatıya hakaret etmesini de kabul edilemez bulduğumu belirtiyorum
Sayın Başkan.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Tarhan.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN - Hükûmet adına,
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün konuşacaktır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Ergün.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekillerimiz
bütçenin bu son maddesinde neredeyse, önemli şeyler ifade ettiler, kendilerine
teşekkür ediyorum. Tabii ki bunların bir kısmının doğru bilgilerle
değerlendirilmesi lazım.
Hükûmetlerimiz döneminde
gelir ve gider kalemleri açısından Türkiye’nin en sağlıklı bütçeleri
yapılmıştır. Hem gelirler doğru tahmin edilmiştir hem de harcamalar doğru bir
şekilde tespit edilmiştir. Eğer bir yanılgı ortaya çıktıysa bu pozitif bir
yanılgıdır. Bakın, bütün bütçeleri, 2003 bütçesi, 2004, bugüne kadarki bütün
bütçeleri… Bir yanılgı varsa bütçede, bunun pozitif olduğunu göreceksiniz.
Yani, biz gelirleri tahmin ettiğimizden daha fazla olan bütçelerle kapattık ve
harcamaları tahminimizden daha az olan bazı kalemlerde bütçelerle kapattık,
bütçe açıkları gibi mesela, faiz harcamaları gibi. Bütçelerde bütün bu
kalemlere baktığınızda sapma varsa pozitif sapmalar vardır, bunların doğru
tespit edilmesi lazım diye düşünüyorum.
Tabii ki ülkelerin vergi
sistemleri konusunda sürekli adalet arayışı, sürekli verginin tabana yayılması
ve vergi sistemini iyileştirme çalışmaları olacaktır. On yıl geçti, on yılda
vergi sisteminde iyileştirmeler olmadı mı? Oldu. On yıl sonra yine vergi
sisteminde iyileştirmeleri bu Parlamento konuşacaktır çünkü bütün ülkelerde,
hele hele gelişmekte olan ülkelerde, ekonomileri gelişen ülkelerde bu
sistemlerin iyileştirilmesiyle ilgili çalışmalar gayet doğaldır. Bunu
arkadaşlarımızın çok iyi biliyor olması lazım.
Kayıt dışılıkla mücadele
konusu da aynı şekilde, biz kayıt dışılıktan Hükûmet olarak şikâyet eden bir
mevkide değiliz, kayıt dışılıkla ilgili bir tespit yapıyoruz. Gelişmekte olan
ekonomilerde, bizim gibi ekonomilerde kayıt dışılık mücadele edilmesi gereken
bir husus. Evet, bununla da mücadele ediyoruz. Bu mücadeleyi çok radikal
tedbirlerle de yapabilirsiniz, her şeyi kilitleyen tedbirlerle de
yapabilirsiniz ama zamana yayan, teşvik edici, iyiye doğru yönlendirici, kayıt
dışılıktan vazgeçirici önlemlerle de yapabilirsiniz. Hükûmetlerimizin ağırlıklı
olarak tercih ettikleri yöntem tedricî bir yöntemdir; yoksa çok aşırı, çok
zorlayıcı, çok katı yöntemlerle de kayıt dışı mücadele yapmak elbette
mümkündür.
Doğrudan yabancı sermaye
yatırımları bu dönemde ne oldu? Gerçekten son sekiz yıl içerisinde 100 milyar
doların üzerinde, 105 milyar dolar civarında yabancı sermaye yatırımı geldi.
Bunların çok önemli bölümü sanayi tesisi olarak geldi, altyapı yatırımı olarak
geldi, özelleştirme olarak geldi, bankacılık sektörüne geldi, 105 milyar
dolarlık bir yabancı sermaye yatırımı.
Ben, yarın İstanbul’da bir
yabancı sermaye yatırımının yerli ortaklıkla beraber 1 milyar dolarlık
anlaşmasına tanıklık edeceğim, yarın sabah İstanbul’da böyle bir toplantı var.
Bir yerli-yabancı ortaklığı, 1 milyar dolarlık petrokimya yatırımı. İşte yabancı
sermaye yatırımı bu. Türkiye’ye dünyada bu kadar çalkantı varken 1 milyar
dolarlık yabancı sermaye yatırımı geliyor, fabrika kurulacak, petrokimya
tesisleri, üretim yapılacak, istihdam meydana getirilecek. Bunlar olmaya devam
ediyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
- Sattığınız fabrikaların kaçta kaçı?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) - Efendim, “Vatanı satıyorsunuz, yabancı sermaye
yatırımının önemli bir bölümü bu vatan satışından elde ediliyor.” Bu, ayıp bir
kere, yani hakikaten ayıp oldu. Ben arkadaşımıza da bunu yakıştıramadım çünkü
bu sözler 2002’den bu yana bizim uygulamalarımıza karşı söylenmektedir.
2002’den beri söylenirken... Mesela 2004 yılında Kıbrıs müzakereleri konusu
vardı. Kıbrıs’ı sattığımız falan çok konuşuldu. Hemen onun akabinde bir mahallî
seçim oldu, 2004 mahallî seçimleri ve AK PARTİ çok büyük bir oy oranıyla yerel
seçimlerde halkın desteğini aldı.
Ondan sonra da devam etti
bu iddialar. 2007 seçimleri oldu, 2007 seçimlerinde de aynı şekilde “Bunlar
memleketi sattı; İsrail’e Güneydoğu’yu, arazileri peşkeş çektiler…” Aman,
neler, neler, neler... Bütün bunların hepsi... “Mayınlı araziler satıldı,
şunlar oldu…”
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ama
verdiniz. İsraillilere vermediniz mi?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) - 2007 seçimleri oldu. 2007 seçimlerinde yüzde
47,5 oy alındı. Ondan sonra bitti mi bu sözler? Bitmedi.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
– Zaten o oylar sizi şımartıyor Sayın Bakan, o oylar.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) - Devam etti aynı politikalar, aynı söylemler.
Peşinden 2009 seçimleri oldu. E, 2009 seçimlerinde de mahallî idarelerde çok
farklı bir tablo çıktı. Peşinden 2011 seçimleri oldu, o arada gene bütün bunlar
söylendi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) -
Sayın Bakan, mayınlı arazileri kurtarmasaydık ne yapacaktınız bugün? Bu kadar
rahat konuşabilecek miydiniz?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) - Arkadaşlar, bu sözlerin hepsi halkın süzgecinden
geçmiş sözlerdir. Lütfen bundan vazgeçin. Bakın, kaç seçim oldu? Halk bu
sözlerin hiçbir tanesine itibar etmedi. Halkın itibar etmediğine siz niye
itibar ediyorsunuz arkadaşlar? Bundan vazgeçin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Niye bir kulağınız halkta olmuyor, niye bir gözünüz halkta olmuyor?
OKTAY VURAL (İzmir) – Buna
itibar eden, oy verenler halk değil mi?
BİLİM, SANAYİ VE
TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
–Aslında bir kulağının, bir gözünün halkta olması gereken en önemli partimiz
sizsiniz. Rica ederim, rica ederim, halka bir kulak verin, halka bir bakın.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Bakan, bunun aleyhine oy verenler millet değil mi? Ayrımcılık mı yapıyorsunuz?
Onların egemenliği egemenlik değil mi?
BİLİM, SANAYİ VE
TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, Türkiye egemen bir ülkedir. Kendi toprakları üzerinde
egemenlik hakkını herkese karşı en mutlak bir şekilde kullanır.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) –
Sanayi stratejisinden bahset.
BİLİM, SANAYİ VE
TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) –
Kim Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde -yerli sermaye yabancı sermaye,
kendi vatandaşımız başka vatandaş- yasalara aykırı, Türkiye'nin egemenlik
haklarına aykırı bir faaliyet içerisinde bulunuyorsa gereken yapılır. Türkiye
bir hukuk devletidir ve egemenlik hakkını her şeyiyle kullanan bir devlettir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için yabancı sermayeden endişe etmeyin.
Değerli arkadaşlar,
Cumhurbaşkanlığı seçiminin bu bütçede kalemi yok. 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı
seçimi olacağı öngörülürse 2012 bütçesinde bunun bir kalemi olmaz. Bu beş yıl
mı, yedi yıl mı tartışmasına ben burada girecek değilim. Herkes kişisel
kanaatlerini değişik platformlarda söyledi ama…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Anayasa, anayasa.
BİLİM, SANAYİ VE
TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
–...yakında, bütçeden sonra anayasa değişikliğiyle ilgili de tartışmalarda aynı
şeyler ifade edilebilir. Bütçeden sonra, burada, Cumhurbaşkanlığı Seçim
Kanunu’nu düzenleyen bir kanun teklifi gelecek, burada bakarız, o konuyu burada
müzakere ederiz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Anayasa’yı mı değiştireceksiniz? Kanunla Anayasa’yı nasıl değiştireceksiniz?
BİLİM, SANAYİ VE
TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) –
“Büyüme bir illüzyondur.” Büyüme niye illüzyon olsun? Büyümeyi üretimle
ölçebilirsiniz, ihracatla ölçebilirsiniz, istihdamla ölçebilirsiniz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
– İhracat belli, ithalat belli.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) –
Dış borçla ölçebiliriz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
İthalatla ölçebiliriz.
BİLİM, SANAYİ VE
TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
–“Efendim, insani gelişmişlik…” İnsani gelişmişlik konusu başka ölçülerle
ölçülen bir konudur. Eğitim yatırımları, sağlık yatırımları, ne kadar insan
daha çok sağlık hizmetlerine ulaşabiliyor, ne kadar çok insan daha kaliteli
eğitim alıyor, ne kadar insan daha çok şebekeli içme suyu kullanabiliyor gibi
ölçülere baktığınızda Türkiye’de bu konuda da önemli mesafeler olduğunu
görürsünüz.
Kuşkusuz birtakım
sorunların çözümünde, dünyada bu işler nasıl çözülüyor diye bakmak mümkün.
İrlanda’ya IRA meselesi, İspanya’ya Bask’ta ETA meselesi nasıl çözüldü diye bir
bakmak mümkün, ama her ülkenin bu tür problemlerinin kendine özgü bir tarafının
da olduğunu görmek lazım. Hiçbir tanesi birbirinin aynısı değil.
AHMET TÜRK (Mardin) – Buna
itiraz etmiyoruz ki!
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Hiçbir tanesi birbirinin aynısı değil. Bizim bu
konudaki sorunumuzun bize özgülüğüyle ilgili konuyu da ayrıca masaya yatırmak
lazım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Masaya yatırdık, kimse gelmedi buraya!
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Ben burada o tartışmaya girecek değilim ama, bu
sorunun bize özgü bazı tarafları var, bize özgü olan taraflarında
arkadaşlarımızın bu sorunun çözümüne yardımcı olacak bir politikayı
izlemelerinde fayda olduğunu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçede
toplumu kontrol etme araçları değil, topluma hizmet etme araçları vardır.
Eğitime, sağlığa, ulaşıma, güvenliğe vesaireye bütün alanlara ne kadar kaynak
aktaracağımızın belgesidir. Yoksa toplumu niçin bütçeyle kontrol etme
mekanizmalarını devreye sokalım?
Türkiye'de ret ve inkâr
politikaları bu dönemde sona ermiştir. Hiç kimsenin etnik veya dinî kimliğinin
inkâr edilmediği, reddedilmediği bir döneme girmiştir Türkiye bu dönemde.
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) –
Siyasette kullanıldığı bir döneme girmiştir.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Herkesin bu ret ve inkâr politikalarının sona
erdiğini bilerek hareket etmesi lazımdır. Hepimizin, bundan sonraki süreçte,
demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, insan hakları ve özgürlükler alanındaki
tartışmaların bütün sorunlarımızı çözebileceğine inanması lazım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Nasıl yani?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – On yıl önce, bugün bu Parlamentoda konuşulanlardan
daha azı konuşulduğu zaman neler oldu bu Parlamentoda, herkes biliyor. Bugün on
yıl sonra, bu Parlamentoda ne kadar enteresan sözler konuşuluyor, ama bu
Parlamentodaki bütün arkadaşlarımız bunu çok iyi biliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Hepinize çok teşekkür ediyorum.
Sağ olun, var olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ergün.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, Sayın Bakan muhalefet partilerinin duruşuyla ilgili, oy verenlere
hakarete varan bir değerlendirme yapmıştır. (AK PARTİ sıralarından “Allah,
Allah!” sesleri) Dolayısıyla, kürsüden cevap vermek istiyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Bakan konuşmasında verdiğimiz verilerin sağlıklı olmadığını ifade etti.
Benim verdiğim veriler Birleşmiş Milletlerin, UNESCO’nun verileri. Ayrıca,
rakamlarla ilgili, açıkladığımız ve grubumuza yönelik oyla ilgili açıklamaları
oldu. Bu konuda 69’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Tamam Sayın
Kaplan.
Buyurunuz Sayın Vural. (MHP
sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Nihat Ergün’ün, partisine sataşması nedeniyle konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim.
Tabii, Sayın Bakan,
maalesef, şu sıralara bizi getiren milleti görmeyen gözlere sahip. Buralara
bizi getiren de millet iradesidir. Sizin söylediklerinize oy verenler kadar
bizim söylediklerimize oy veren insanların da oyları o kadar mukaddestir ve o
kadar da doğrudur. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Belki de size verilen oylar
Kıbrıs konusunda yanlış politikanız için değil de başka politikalar için
verilmiştir. Eğer Kıbrıs politikanız doğru idiyse, Annan Planı’na “Evet”
dediyseniz, Annan Planı’yla Güzelyurt’u veriyor idiyseniz, Sayın Başbakan şimdi
kalkıp “Güzelyurt’u vermeyiz.” diye nasıl söyleyebiliyor o zaman? İki devletli
egemenlik sisteminden nasıl vazgeçiyor? O günlerde suçladığınız Rauf Denktaş’ın
söylemlerini Kıbrıs’a gidip ifade edip, tornistan eden sizler değil misiniz?
Ermenistan sınırını
açacaktınız, protokolleri getirecektiniz. Ne oldu? İmzaladığınız protokolleri
getirebildiniz mi? Doğru mu yapıyordunuz?
Kıbrıs’ta Rumlara limanları
açacaktınız. “Haydi, getirebilirseniz getirin.” dedik. Doğru mu yapıyordunuz?
Getiremediniz.
Eğer yaptıklarınız,
attığınız adımlar doğru idiyse o zaman haydi gelin bakalım, Kıbrıs konusunda,
Ermeni konusunda, Rumlar konusunda o protokolleri Türkiye Büyük Millet
Meclisine getirecek cesaretiniz olsun.
İşte muhalefetin duruşu
nasıl sizi bir istikamete, bir şeye çekmiştir, belli bir hatadan
uzaklaştırmıştır; muhalefetin görevlerinin biri de budur Sayın Bakan.
Dolayısıyla, bizim
arkamızda da, elhamdülillah, o milletimizin mukaddes iradesi vardır. Böyle hor
göremezsiniz. Siz, yanlışlarınıza milletimizin oylarını kılıf olarak da
kullanamazsınız. Sizin yaptığınız yanlışların bedelini milletimize
ödettiremezsiniz. Yanlış yanlıştır. O yanlışlar durduğu müddetçe o yanlışları
“Doğru” yapmak kimsenin haddi değildir.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
Sayın Kaplan, buyurunuz.
AHMET TÜRK (Mardin) – Sayın
Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili geçmişte CHP’li olduğumu ve
bu partiden milletvekili olduğumu, sonra da âdeta çok nahoş bir kelime
kullanarak veya o kelimenin anlamında olacak bir şey söyledi. “O partinin
aleyhinde, halkın iradesinin aleyhinde konuşuyorsunuz.” diye bir eleştiride
bulundu. Benim cevap hakkımın olduğuna inanıyorum.
BAŞKAN – Hasip Kaplan,
buyurunuz efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
9.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Bakan, buraya geldiğinizde Türkiye’nin ilk otomobilini ne zaman
yapacağınızı açıklamanızı beklerdim. Sayın Çağlayan’ın da ilk saatini ne zaman
yapacağını beklerdim. Ama buraya geldiniz dediniz ki: “Böyle dediniz şu kadar
oy aldık. Böyle dediniz şu kadar oy aldık.”
Peki, biz ne aldık?.. 2009
yerel seçimlerinde 50 belediye başkanımız vardı, 100’e çıkardık. Bir şey ifade
etmeyebilir size. Buna tahammül etmediniz. KCK operasyonlarını başlattınız.
DTP’yi kapattınız. Sayın Ahmet Türk dâhil olmak üzere milletvekilliklerimiz
düşürüldü; bu bir.
İki; 2011 seçimlerine
gelelim, 12 Haziran seçimlerine. Şu sıralara iyi bakınız. 2 milletvekilimizi
düşürdünüz. 20 kişi gittik, 36 kişi geldik. Şimdi 5 tanesi cezaevinde, 1’inin
üyeliğini düşürdünüz. Size 20’den 36’ya çıkmak bir şey ifade etmiyorsa
aritmetik dersi almanızı öneririm. Aldığımız oyların artışında da milletin
iradesini size hatırlatırım.
Bir şey daha söyleyeceğim:
Siz bu süreçte rakamları dediniz. Vakit yok burada. Burada bütün rakamlar var
OECD’nin, bütün uluslararası… Ama ben şunu size açık söyleyeyim: Sizin
zamanınızda bir basın açıklaması 2002’de sekiz aydı, şimdi sekiz yıl. Bir
zılgıt, cezası yoktu, şimdi yedi ay. Bir slogan altı aydı, şimdi üç yıl. Bir
tane izinsiz gösteri altı aydı, şimdi on sekiz yıl. Bir propaganda bir yıldı,
şimdi yedi yıl. Bir pankart bir yıldı, şimdi yedi buçuk yıl. Bir Kürtçe şarkı
bir yıldı, yedi buçuk yıl. Ayrıca, insanlar öldürülüyor ve 8 binin üstünde
siyasiyi tutukladınız. Bunun içinde hâlâ, 8 tane, Meclisin milletvekili
içeride, tutuklu; hâlâ, 15 belediye başkanımız içeride, tutuklu; 5 binin
üstünde… Siyaset sandık üzerinden yapılır, zorbalık üzerinden değil. Zorbalıkla
siyaset yapılmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) –
Zorbalık sizin işiniz!
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Zorbalıkla oy alamazsınız. Gelin, sandıkta hesaplaşalım, bunu konuşalım; doğru
olan bu.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Kaplan.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) –
Siyaset Kandil üzerinden hiç yapılmaz!
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Valla nasıl beğenirseniz!
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
teşekkür ederiz.
Sayın Türk, buyurunuz.
10.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün, Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET TÜRK (Mardin) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, aslında,
vermek istediğim mesaj şuydu: Acılarla dolu bir geçmişimiz var, bir tarihimiz
var. Her zaman söylüyorum: Amacım, acıları kaşımak değildir. Ancak, bu
Parlamento, geçmişin arkasına saklanmamalı. Eğer geçmişin arkasına saklanırsak
geleceğimizi doğru bir şekilde kuramayız. Bu nedenle eleştirilerimi yaptım.
Adalet, özgürlük, eşitlik sadece Martin Luther King’in rüyası olmamalı,
hepimizin rüyası olmalı. İnanıyorum ki geçmişte yaşananları tartışabilirsek
birbirimizi anlamış oluruz, ortak aklı buluruz ve bu ülkenin sorunlarını çözme
iradesini gösteririz ama vicdanımızın sesini dinlemezsek, eğer bu Parlamento
hâlen talimatlar üzerinde siyaset yapacaksa, bu ülkenin geleceğine hiçbir şey
katamayız. Ben bu nedenle bu eleştirilerimi yaptım.
Evet, Cumhuriyet Halk
Partisinde bulundum ama tövbe ettim, tövbem kabul oldu. Sizin de tövbe etme
hakkınız var. (CHP sıralarından gürültüler)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
– Hadi oradan! Başka şeyler için tövbe et.
AHMET TÜRK (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (BDP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Türk.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın
Özgümüş.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
Sayın Bakanın konuşması sırasında şahsıma sataşma var “Kınıyorum.” diyerek, o
konuda 69’uncu maddeye göre açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Duyamadım. ne
söyledi?
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
Sayın Bakan konuşması sırasında şahsıma sataşmada bulundu. 69’uncu maddeye göre
söz istiyorum efendim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Böyle bir şey yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ne söyledi size
yönelik efendim?
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
“Vatanı satıyorlar.” cümlesi üzerine kınadığını söyledi. Ben o konuda bir
açıklama yapmak istiyorum, 69’a göre.
BAŞKAN – Tamam.
Buyurunuz, siz de
söyleyiniz.
11.- Adana Milletvekili Ümit Özgümüş’ün, Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
Değerli milletvekilleri, zaman kısa olduğu için bazı şeyleri tam olarak
açıklayamamış olabilirim. Öncelikle iki konuda açıklama getirmek istiyorum.
Bir: Cumhuriyet Halk
Partisi özelleştirmelere karşı değil. Cumhuriyet Halk Partisi eğer piyasada
rekabet oluşturacaksa, piyasa mekanizmasını bozmayacaksa devletin elindeki
hantal işletmelerin piyasa mekanizması açısından özelleştirilmesine karşı
değil.
İkincisi: Türkiye gibi
sermaye birikimini tamamlamamış ülkeler yabancı sermaye getirerek yabancı
sermayenin burada yatırım yapmasını da sağlamak zorunda. Cumhuriyet Halk
Partisi yabancı sermayeye de karşı değil. Ama biraz önce açıklamaya çalıştığım
Türkiye’deki varlıkları, fabrikaları, bankaları, işletmeleri, sinemaları,
alışveriş merkezlerini ve topraklarımızı satarak değil.
Şimdi, şu anda Sayın Bakan
beni kınıyor, siz de sinirleniyorsunuz “Vatanı satıyorsunuz.” deyince. Devletin
resmî rakamlarına göre, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün rakamlarına göre -şu
anda sizin elinizde bir yanlışlık varsa çekidüzen verin- şu andaki rakamlarına
göre 47 milyon metrekare vatan toprağını yabancılara sattınız. Bu bir yatırım
değil; üzerinde fabrika yok, üzerinde yatırım yok. Şu anda dünyada “gıda arzı
güvenliği” denilen bir kavram petrolden daha öne çıkıyor. Şu anda, petrol
çıkaran körfez ülkeleri önümüzdeki süreçte gıda arzında sıkıntı olacağı için
bizim gibi top atan tüccar malı ülkelerin verimli topraklarına talip olup,
gelip alıyorlar. Şu anda, 47 milyon metrekare yabancılara satıldı. Çocuklarımız
bize lanet okuyacak. 47 milyon metrekare toprak, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü
rakamlarına göre satılmıştır; vatan mıdır, değil midir? Eğer Cumhuriyet Halk
Partisi yakalamasaydı sizi, iptal ettirmeseydi, doğudaki mayınlı arazileri de
bir yandan İsraillilere kafa tutar gibi görünürken, tiyatro olarak, “one
minute” ile başlayan daha sonraki süreçte kafa tutuyormuş gibi görünerek
Güneydoğu’daki mayınlı arazileri de onlara verecektiniz. Biz yakaladık.
AHMET YENİ (Samsun) – Siz
anlamazsınız o işlerden.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) –
Sayılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özgümüş.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Sayın Başkan, grubumuza sataşma var.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, biraz önce konuşmacı yine hakaret eden açıklamalar yaptı, yine
vatan toprağını sattığımızdan bahsetti, yine akla mantığa mugayir, sığmayan
açıklamalarda bulundu. Sataşmadan söz istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Bakan cevap verdi ona.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Yalnız Sayın Başkan, daha önce de bizim grubumuza sataşma var. Ben de
sataşmadan söz istiyorum, 69’a göre.
BAŞKAN – Sırayla efendim.
Buyurunuz Sayın Canikli.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Nurettin Bey, satılmadı mı onlar, toprak satışı yok mu?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Açıklayacağım şimdi.
12.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Adana Milletvekili
Ümit Özgümüş’ün, partisine sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Arkadaşlar, bakın bir şeyi
netleştirelim.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
Netleştirelim; sattınız mı, satmadınız mı?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Özelleştirme satış değil dediniz; gayrimenkullerin, iktisadi kuruluşların
yabancılara satışı da dâhil olmak üzere bu kapsam dışında dediniz ve
toprakların satışından bahsettiniz, yabancılara satışından anlaşıldığına göre.
Tabii, arkadaşlar, bakın,
buraya gelip konuşurken önce geçmişte neler olmuş, neler yapılmış bunlara
bakılması gerekir. Eğer bu vatan satmak ise yani yabancılara konut, yine
yasalar çerçevesinde ve mütekabiliyet şartına uyarak, onu ihlal etmeden doğal
olarak, bir satış eğer vatanı satmaksa…
FARUK BAL (Konya) –
Mütekabiliyet kalmadı.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– …en çok toprak ne zaman satıldı biliyor musunuz değerli arkadaşlar, ne zaman
biliyor musunuz? İnönü zamanında satıldı arkadaşlar. Evet, bunu biliyor
muydunuz? Bilmiyordunuz değil mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Peki, şimdi
şunu söyleyebiliyor musunuz “Bu toprakları, bu vatanı İnönü sattı.” diyebiliyor
musunuz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne
zaman, ne için satmış?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Onun için konuştuğunuz kelimenin ne anlama geldiğini, nereye varacağını iyi
hesap etmeniz gerekir.
Yapılan nedir değerli
arkadaşlar? Yapılan, herhangi bir ülke Türk vatandaşlarına kendi topraklarında
gayrimenkul satın alma imkânı veriyorsa aynı şartlarla, aynı kriterler
çerçevesinde o ülke vatandaşlarının Türkiye’de konut ya da benzeri gayrimenkul
almaları imkânı sağlanıyor. Bu son derece normal ve altını çizerek söylüyorum,
bir istisnası yok, bütün geçmişteki hükûmetler dâhil olmak üzere hepsinin
döneminde az veya çok, tırnak içerisinde söylüyorum, “satış” işlemi, sizin
ifadenizle “vatanın satışı” gerçekleştirilmiştir. Gerçekten çok ayıp, gerçekten
çok ayıp, kınıyorum!
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Canikli.
Buyurunuz Sayın Tarhan.
13.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Mardin
Milletvekili Ahmet Türk’ün, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Türk, Cumhuriyet Halk Partisine
tövbeli olduğundan bahsetti, tövbeliymiş kendisi ve bu Parlamentonun
birilerinden, bir yerlerden talimat aldığını açıkça söyledi, ima bile etmedi,
açıkça söyledi. Oysa Türk halkı kimin nerelerden talimat aldığını gayet iyi
bilir, bunu çok iyi bilir ve birlik beraberliğimizi dinamitlemeye çalışanlara
da Cumhuriyet Halk Partisinde zaten yer yoktur ki bulabilesiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET TÜRK (Mardin) – Cevap
verme hakkım doğdu ama kullanmayacağım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tarhan.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN – Soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakana bir sorum
vardı ama öncelikle şunu söylemek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi devleti
kuran partidir, Cumhuriyet Halk Partisi cumhuriyeti ilan eden partidir,
Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’ye demokrasiyi getiren partidir ve toplam
seçmenin her dört kişisinden birinin oyunu almış bir partidir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Burada hiç kimsenin Cumhuriyet Halk Partisini
aşağılamaya hakkı yoktur. Öncelikle bunu söyleyeyim. Teessüf ediyorum burada
bunları söyleyen arkadaşlarımıza. Geçmişte acılar vardır, ona saygımız var ama
her devletin kuruluşunda acılar yaşanmıştır. Bunları temcit pilavı gibi sürekli
buraya getirip her gün bu Genel Kurulun meşgul edilmesine de karşıyım. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Acar.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Efendim, iyi akşamlar.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; burada gerçekten iktidar partisi milletvekilleri sanki
samanlıkta şey yapar gibi ses çıkarıyorlar, çok ayıp, yakışmıyor bu
Parlamentoya. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sorum: Üsküdar ilçesi
Yavuztürk Mahallesi’nde insanlar, sokaklar aydınlıkta değil, aynen Başbakanın
kaldığı Kısıklı Meydanı Avcı Kazım Sokak gibi aydınlanmasını talep ediyoruz.
Yavuztürk Mahallesi’nde okul, lise alanı ayrıldığı hâlde bugüne kadar Yavuztürk
Mahallesi’nde lise yapılmamıştır, aileler çocuklarını uzak yerlere
göndermektedir, bu anlamda mağdur durumdadır. Yavuztürk Mahallesi’ne belediye
otobüsü olarak eski otobüsler tahsis edilmiştir ve saat on birden sonra
belediye otobüsleri çalışmamaktadır, halkımız mağdur durumdadır. Yavuztürk
Mahallesi’nde mülkiyet sorunu vardır, uzun dönemden beri AKP’li belediye
başkanları görevde olduğu hâlde burada bir planlama yapmamaktadır, halk
mağdurdur. Yani kısacası, Üsküdar ilçesinin Yavuztürk Mahallesi’nin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) -
…okul, ulaşım ve mülkiyet sorununu ne zaman çözeceksiniz?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tanal.
Sayın Kaleli…
SENA KALELİ (Bursa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle şunu hatırlatmak
isterim: Bu ülke topraklarını kazanmak için canını vermiş… Cumhuriyet Halk
Partisi ve birlikte canını vermiş tüm kahramanlarımız bu toprakları kazanmak
için can vermiştir, hiçbir zaman satmak için canımızı vermedik.
Şimdi soruma geçiyorum:
Borçlanma, yerel idarelerin, hizmet durumunu artırmak için çoğu zaman
başvurduğu bir yöntemdir. Geleceğe yönelik ipotek koyan böyle bir yöntemin etik
olarak güncel projeler için değil, uzun zamanlı ve gelecek kuşaklara da fayda
sağlayacak tasarılar için uygulanması daha yerinde olmalıdır. Borçlanma
serbestisinin suistimal edilme kaygısı nedeniyle yerel idareler neredeyse
hiçbir ülkede borçlanma konusunda özgür değildir. Bizlerse arazilerimizin yüzde
30’unu kendi mülkiyetimizde tutacağımıza, batılı ülkeler gibi bunu yapacağımıza
nedense satıyoruz. Ancak ülkemizde bazı belediyelerin, özellikle de…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaleli.
Sayın Özgümüş…
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
Sayın Bakanın nezdinde Hükûmete sormak istiyorum: Bütçe görüşmeleri sırasında
asgari ücret üzerindeki yüklerin azaltılması teklifi geldi, buna kaynak yok;
muhtarlarla ilgili teklif geldi, muhtarlar kıvranıyor, kaynak yeterli değil;
emekliler kıvranıyor, yeterli değil; Van’da çocuklar soğuktan, açlıktan ölüyor,
kaynak yok ancak Libya’daki muhaliflere çanta içerisinde Hükûmetiniz 300 milyon
dolar para gönderiyor. Bu fakir fukara halkın ödediği vergilerle gönderilen parada
vicdanınız sızlamıyor mu?
İkincisi: Şu anda askerlik
süresinin düşürülmesine yönelik tasarınız var; bu, Millî Savunma bütçesinde bir
kısıtlama demektir aynı zamanda ama 2012 bütçesinde yüzde 7,4 artış var.
Hayırdır, bir yere savaşa mı hazırlanıyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özgümüş.
Buyurunuz Sayın Bakan.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Evet, arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
Tabii, bir kısım sorular
tam olarak anlaşılamadı, eksik kaldı ama anlayabildiğim kadarıyla
cevaplandırayım.
Kuşkusuz, Üsküdar Yavuztürk
Mahallesi’ndeki lise yapımıyla ilgili programları… İstanbul yatırım programında
hangi liselerin var olduğu konusunu arkadaşlarımıza bilgi olarak aktarırız.
Böyle bir eksiklik varsa o eksikliğin de program çerçevesinde giderilmesi
mümkün.
Belediye otobüsü ve
mülkiyet sorunları konusu nihayetinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi veya
Üsküdar Belediyesinin birlikte yapacağı çalışmalar. Eğer buna bir Hükûmet
katkısı gerekiyorsa Hükûmetimizin de katkısıyla çözüme kavuşabilecek olan
sorunlardır.
Sayın Kaleli, yerel
yönetimlerin borçlanmasının gerçekten belirli sınırlar içerisinde olması
gerektiğini ifade etti. Hatırlayabildiğim kadarıyla geçen dönem Parlamentoda
yerel yönetimlerin borçlanmasıyla ilgili bazı sınırlamalar getirildi, özellikle
yerel yönetimlerin kendi dönemini borçlanma konusunda aşmayan bir limit
içerisinde hareket etmesiyle ilgili önemli düzenlemeler var. Bu konu eskiden
olduğu gibi aşırı borçlanma, hazine garantili borçlanma şeklindeki bir
borçlanmaya imkân vermiyor. Kendi imkânlarıyla karşılayabilecekleri bir
borçlanmaya imkân veren bir yaklaşıma yerel yönetimler daha çok gelmiş durumda.
Asgari ücretle ilgili bizim
bu dönemde yapılan çalışmalarda vergi yükünün nasıl azaltıldığını ve… Asgari
ücretlilerde, bekâr olan asgari ücretlide yüzde 50 olan vergi indiriminin evli
ve 4 çocuklu olana kadar sıfıra kadar indirildiğini, yani vergisiz bir asgari
ücret sisteminin, brütün nete dönüştüğü bir asgari ücret sisteminin bu dönemde
uygulamaya geçtiğini Sayın Özgümüş’e ben hatırlatmak isterim.
Tabii, bunlar ifade
edilirken aslında bu “Birtakım işlere para bulamıyorsunuz, Libya’da muhaliflere
300 milyon dolar nasıl veriliyor?” şeklinde bir yaklaşım. Biliyorsunuz, Libya
devletinin yurt dışında -Türkiye de dâhil olmak üzere- uluslararası kararlarla
bloke edilmiş olan paraları var. Bunlar ağırlıklı olarak daha çok, bloke edilmiş olan bu kaynakların
çözülmesiyle ilgili bir çalışmadır. Bu kaynakların kullandırılmasıyla ilgili
bir çalışma olduğunu arkadaşlarımıza hatırlatmak isterim.
Elbette savunma sanayisiyle
ilgili, savunma giderleriyle ilgili zaman zaman birtakım harcama artışları veya
azalmaları olabilir. Bu, ülkenin savaşa hazırlandığı anlamına gelmez, yeni
dönemde birtakım teknolojik çalışmalar söz konusu olacaksa. Dolayısıyla, bu
teknolojik çalışmalarla ilgili yatırımları ortaya koymak mümkün. 2011 yılı
başlangıç ödeneğine göre, 2012 yılında bütçe harcamalarında savunma, güvenlik
harcamaları yüzde 4,7 oranında artmış durumda. Yani bu artışın da genel artışın
altında bir artış olarak kabul edilmesi lazım yoksa ülke ne savaşa hazırlanıyor
ne de aşırı bir savunma harcaması artışı şeklinde bir artış söz konusudur.
Bütçe dengeleri içerisinde nasıl eğitim harcamalarının ön plana çıktığını,
nasıl sağlık harcamalarının ön plana çıktığını, daha önce hangi kademe, hangi
harcamaların birinci harcama olduğunu, savunma harcamalarının nasıl eğitime,
sağlığa, altyapı yatırımlarına fark atarcasına büyük farklarla birinci sırada
olduğunu geçmiş bütçelerden arkadaşlarımızın hatırlıyor olmaları lazım.
Dolayısıyla, bu bütçe rakamları içerisinde savunma harcamalarının, güvenlik
harcamalarının makul bir ölçüde artmış olduğunu, hatta diğer artışların altında
bir artış rakamında olduğunu arkadaşlarımıza hatırlatmak istedim.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
29’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
30’uncu maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 30 - (1) Bu Kanunun;
a) Türkiye Büyük Millet
Meclisi ile ilgili hükümlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
b) Cumhurbaşkanlığı ile
ilgili hükümlerini Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri,
c) Sayıştay Başkanlığı ile
ilgili hükümlerini Sayıştay Başkanı,
ç) Genel bütçe kapsamındaki
kamu idareleri ile ilgili hükümlerini ilgili bakanlar ve Maliye Bakanı,
d) Özel bütçeli idarelere
ilişkin hükümlerini idarelerin bağlı veya ilgili olduğu bakanlar ve Maliye
Bakanı,
e) Düzenleyici ve
denetleyici kurumlara ilişkin hükümlerini kendi kurulları ve/veya kurum
başkanları,
f) Diğer hükümlerini Maliye
Bakanı,
yürütür.
BAŞKAN – 30’uncu madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Atıcı.
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
2012 yılı bütçe kanunu tasarısının 30’uncu maddesi üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
30’uncu maddenin yürütme
maddesi olduğunu hatırlatmak isterim. Şimdi, AKP’li milletvekili arkadaşlarım
diyecekler ki: “Yürütme maddesinde ne konuşulur ki?” Zaman zaman AKP
milletvekilleriyle yaptığımız görüşmelerde biz muhalefeti her konuda konuşmakla
eleştiriyorlar, hatta “Yürütme maddesi üzerinde bile söz alıyorsunuz da
konuşuyorsunuz.” diye bize bu kürsüden bile serzenişte bulunuyorlar.
Değerli milletvekilleri,
biz, sorunların konuşarak çözüleceğine inanıyoruz, bazıları gibi küfrederek,
bazıları gibi fiziksel şiddet uygulayarak sorunların çözüleceğine inanmıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bana göre, bütçe kanunu tasarısının en önemli ve üzerinde en çok konuşulması
gereken maddesi yürütme maddesidir. Neden mi? Bakın, madde ne diyor? Madde
diyor ki: Kanunun ilgili hükümlerini ilgili bakanlar ve bürokratlar yürütür.
Ben de diyorum ki bazıları iyi yürütüyor, bazıları ise yürütemiyor. İyi
yürütenlerin yaptıkları ayan beyan herkes tarafından görülüyor ve biliniyor.
İyi yürütemeyenler ise sanırım maddenin adından çekiniyor çünkü kanun maddesi
açıkça “yürütme” diyor. Nasıl yürütecek bu adam? Yürütemiyor. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri…
OSMAN ÇAKIR (Düzce) –
Teşekkür edin.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Efendim canım.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Devam
edin.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Edeceğim tabii, müsaade edersen.
Değerli milletvekilleri, az
önce buradan, bir hatip arkadaşımız ya da AKP’nin Grup Başkan Vekili de benzer
şekilde söylediler, satılan topraklar mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde
satılırmış. Ben şimdi soruyorum, Canikli yerinde yok ama… Buradaymış. Sayın
Canikli, ben size soruyorum: Bu mayınlı arazileri mütekabiliyet ilkesi
çerçevesinde mi verdiniz İsrail’e Allah aşkına?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Kim verdi?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Kim verdi?
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
İsrail size bu mayınlı arazi kadar bir arazi vermeyi taahhüt mü etti? Bu kadar
verimli, bu kadar mümbit arazileri bizim köylümüze vereceğinize neden gittiniz
İsrail’e verdiniz? Lütfen, halkı yanıltmayın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Siz yanıltıyorsunuz.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Evet, verdiniz, aslanlar gibi geri aldık.
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Halkı siz yanıltıyorsunuz.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Verdiniz, aslanlar gibi geri aldık.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kurtardık
onları be!
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Hiç, ne konuştuğunuzu bilin. Biz olmasaydık şimdi onlar peşkeş çekilmişti. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Devam et, devam et.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Arkadaşlar, şimdi diyeceksiniz ki bu kadar eleştiriden sonra “Ya kardeşim, biz
yüzde 49 küsur oy aldık, halk bizi çok seviyor, biz de yürütüyoruz.” İyi
yürütün. Benim de size bir çift lafım var. Vatandaşlarımızın yüzde 50’den
fazlasının size oy vermemiş olduğunu hiçbir zaman unutmamanızı rica ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Yüzde 75’in size oy vermediğini biliyorsunuz.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Yaptığınız işler artık ayağınıza dolaşmaya başladı. Uykunuzu kaçırdım, özür
diliyorum. Gayet iyi gidiyordunuz, uykunuz kaçtı, farkındayım ama yaptığınız
işler artık ayağınıza dolaşıyor, haberiniz olsun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Size yüzde kaçı oy vermedi, onu bir söyleyin.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Nasıl ayağınıza dolaşıyor biliyor musunuz? Bakın anlatıyorum, ayağınıza nasıl
dolaşıyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Yüzde kaçı oy vermedi size?
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bu
memleketin bir Sağlık Bakanı var.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Yüzde kaç oy vermedi size?
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Efendim…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Devam et, devam et.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Şimdi sizi duyamıyor insanlar, ben size söylüyorum…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Yüzde kaç oy vermedi size?
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
“Yüzde kaçı oy verdi?” diye soruyorsunuz, yüzde 26 biz oy aldık. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Vermedi, vermedi; kaçı vermedi?
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Yüzde 26 oy aldık. Sizin gibi çeşitli sebeplere, çeşitli konulara girerek oy
almadık.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – O halkın yüzde kaçı oy vermedi? Onu söyleyin.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Bize diyorlar ki: “AKP gibi yapın, çok daha fazla oy alırsınız.” Vallahi de
yapmayacağız, billahi de sizin gibi yapmayacağız. (CHP sıralarından alkışlar)
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Hodri meydan, yapın! Yapamazsınız bizim yaptığımızı, yapamazsınız.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Yapmayacağız, sizin gibi yapmayacağız; asla yapmayacağız.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) –
İktidar olmak lazım, iktidar.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Şimdi, değerli milletvekilleri, yürütme maddesi konuştuğumuzu hatırlatıyorum.
Yürütme maddesinde yürütme maddesinin derinliklerine gireceğim.
Bu memleketin bir Sağlık
Bakanı var. Sağlık Bakanı da yürütmenin bir parçası. Gördüğüm kadarıyla Hükûmet
tarafında yer yok. Arkasından konuşacak gibi olacaktım, üzülecektim ama az önce
yemekte gördüm kendisini. Mecliste olduğu hâlde burada yok, rahat rahat
konuşabilirim.
Efendim, Sağlık Bakanına
birtakım sorular sordum, hiçbir soruya yanıt vermedi Sağlık Bakanı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Verdi.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Hiçbir soruya vermedi. Siz de… Bakın, daha elimde, getirdim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Verdi. Buradan, oturduğunuz yerden sorduğunuz her sorunuza cevap
verdi.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Elimde getirdim. Meclis web sitesine girin, bakın bakalım Sayın Sağlık Bakanı
benim verdiğim sorulara cevap vermiş mi, cevap verilemeyen sorular arasına mı
girmiş?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Ben kulaklarımla duydum.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bir
bakın, ondan sonra konuşun.
Niye cevap vermiyor? Eğer
zor soru soruyorsam özür dilerim. Bana söylesin, daha basit sorular sorayım.
Ama eğer bilmiyorsa soruların cevaplarını, yiğitçe çıksın “Haklısın,
bilmiyorum.” desin, ben de o zaman kendisine bu soruların nasıl çözüleceğini
anlatayım.
Aslında sorularım çok
basitti. Ne sormuştum biliyor musunuz? “Şu övündüğünüz Sağlıkta Dönüşüm Projesi
var ya, hani ‘Övünüyoruz, gurur duyuyoruz.’ dediğiniz Sağlıkta Dönüşüm Projesi
nedeniyle halkımızın, sizlerin bile, milletvekillerinin bile bütün mahrem
bilgileri çalındı.” demiştim bu kürsüden, hâlâ cevap yok benim sorduğum soruya.
“Ananızın, babanızın, kardeşinizin, evlatlarınızın, hepimizin mahrem bilgileri
çalındı, ticari amaçlı peşkeş çekildi.” dedim, bir kişi çıkıp cevap vermedi.
(CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Nedir bu?
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Dedim ki bu kürsüden: “Adana Numune Hastanesinin Başhekimi yazı yayınladı -işte
yazı örneği burada- bu Numune Hastanesinin Başhekimi, koskoca bir hekim diyor
ki: Hasta konforunu sağlayacak malzemelerden tasarruf edin.” “Çıkın, buna cevap
verin.” dedim, cevap vermedi. İşte, yürütme konuşuyoruz. Bu mu sizin
yürütmeniz? Hayırlı uğurlu olsun!
Sayın Sağlık Bakanı diyor
ki… Her yerde, her çıktığında bıçak parasından bahsediyor, bütün hekimleri itham
ediyor. Ben çok iyi biliyorum ki -kendisi de bir hekim- kendisi muayenehane
işlettiği dönemde bile bıçak parası almamıştır, tıpkı binlerce hekimin almadığı
gibi. Her meslekte çürük elmalar vardır, her meslekte; milletvekillerinde de
var, bakanlarda da var, öğretmenlerde de, herkeste vardır. Sizin göreviniz,
iktidar olarak, bu çürük elmaları ayıklamaktır, bütün hekimleri bıçak parasıyla
itham etmek değildir.
Peki, itham ettiniz, ne
oldu? Siz bir Hükûmet olarak ne yaptınız? Siz, bıçak parasını, zengin-fakir
demeden, Hükûmet olarak, herkesten alıyorsunuz. Nasıl mı? Bakın, bu devlet
sizin sayenizde vatandaşından bıçak parası alıyor mu, almıyor mu? Hastaneye
gidip muayene olun, 5 lira paranız gitti.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – 3 lira.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – 5
lira, bilmeden konuşma, 5 lira.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – “3 lira” dedi burada Sağlık Bakanı.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Hastaneye git, muayene ol, 5 lira.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sordunuz, “3 lira” dedi.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – 5
lira efendim.
GÜLAY DALYAN (İstanbul) –
Evvelden hastaneye gidip muayene bile olamıyorduk.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Kazara reçete yazılırsa… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Onun da hesabını
yapacağım, 200 liranın da.
GÜLAY DALYAN (İstanbul) –
Sabah namazıyla giriyorduk sıraya.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ne
alakası var sabah namazıyla sağlığın Allah aşkına?
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Namaz
kılıp gidiyordum ben.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Tamam, “Sabah namaz kılın, abdest alın, alyuvarlar hızlanır.” diyen sizdiniz
tabii. Çok iyi. Din kitaplarına bile yazdınız “Abdest alınca alyuvarlar
hızlanır.” diye. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN ÇAKIR (Düzce) –
Yanlış konuşuyorsun.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ben
bu işin uzmanıyım, size anlatıyorum.
5 lira muayene parası
alıyorsunuz, arkasından, reçete yazılırsa 3 lira daha alıyorsunuz. Şimdi, yeni
getirdiniz… Hangi yüzle getirdiniz ki bilmiyorum bunu Meclise? Her kutu ilaçtan
3 lira para istediniz, Komisyonda 1 liraya düştü. Kazara 5 kutu ilaç yazılırsa
5 lira daha para alacaksınız. Eğer on gün içinde vatandaş iyileşmezse, aynı
doktora değil başka bir doktora doktor seçme hakkını kullanarak giderse… (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Bunlar size de lazım, dinleyin.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – …o
zaman 13 lira daha para alıyorsunuz. Yani…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – On yıl önce neydi? On yıl önce kaç lira alıyordunuz, on yıl önce?
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Bundan önce neydi? Bundan önceki sistemi savunmuyoruz. Bundan önceki sistemi de
biz getirmedik. Bundan önceki sistemi biz getirmedik ve savunmuyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
– Siz bir şey getiremediniz ki zaten.
GÜLAY DALYAN (İstanbul) –
Savunamazsınız zaten.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Bundan önceki sistem kötüydü. Bundan önceki sistem kötüydü. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar) Elbette kötüydü. Bundan önceki sistem
kötüydü, düzeltmeye geldiniz daha kötü yaptınız.
GÜLAY DALYAN (İstanbul) –
Düzelttik, düzelttik.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Düzeltmeye geldiniz daha kötü yaptınız. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
Şu anda cebinde 26 lira
parası olmayan bir insan muayene filan
olamıyor. Bakın, eğer sizin cebinizde 26 lira yoksa huzur içerisinde
ölebilirsiniz. Huzur içinde ölebilirsiniz paranız yoksa ama eğer hasta olan
çocuğunuzsa ıstırap içinde ölürsünüz. Hasta olan çocuğunuzsa o 26 lirayı
bulamadığınız için bin kere ölürsünüz.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Doğan
çocuğunu alamıyordu vatandaş.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Evet ”Doğan çocuğunu insanlar alamıyor rehin bırakıyordu.” diyor
arkadaşımız. Doğru söylüyorsun, doğru
söylüyorsun.
Bakın, eğriye eğri, doğruya
doğru. Rehin kalıyorlardı ama şimdi sizin sayenizde taburcu oluyorlar bankalara
rehin kalıyorlar. Ellerinde bir evleri vardı o da onlarla beraber gidiyor. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi nasıl olsa bana
sataşacaksınız, söz vereceksiniz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Siz
bunun devam etmesi için Anayasa Mahkemesine gittiniz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Hayal aleminde yaşıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sakin olunuz
lütfen sayın milletvekilleri.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Biraz önce konuşmacı hem ismimi zikrederek söylemediğim şeyleri
söylediğimi ifade etti. Ayrıca, mayınlı arazileri peşkeş çektiğimiz şeklinde
çok ağır hakaretlerde bulundu.
Sataşmadan dolayı söz
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Canikli. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
14.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, şahsına ve partisine sataşması nedeniyle
konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sabahtan beri ifade ediyoruz, söylüyoruz, Allah aşkına yani buraya gelip
konuşma yaparken birazcık araştırın.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Komisyondan geldi ya.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hep
aynı şeyi söylüyorsun ya.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
– Komisyondan geldi ya, ikide bir
çıkıyorsun aynı şeyleri söylüyorsun. Allah Allah…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
Birazcık araştırmada bulunun, birazcık soruşturun. Bilmiyor
olabilirsiniz, bilenlere sorun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen
de bir araştır.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
Yani bunu bari yapın arkadaşlar, çok zor bir şey değil. Yani bir şeyi
bilmemek ayıp değil, bir şey demiyoruz, olabilir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir
de sen öğren ya.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Ama sormadan, öğrenmeden yalan yanlış bilgilerle buraya gelip insanları
yanıltmak doğru değil, son derece yanlış.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) –
Doğruyu söylemek yanlış değil.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Bakın, arkadaşlar, hiçbir zaman mayınlı araziler satılmadı, kiraya verilmedi,
ihaleye çıkılmadı. Buyurun bakalım, ne diyeceksiniz peki şimdi buna, nasıl izah
edeceksiniz?
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) – İzin
vermedik, beceremediniz…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Çıktı, çok net olarak “İsrail’e peşkeş çektiniz, sonra da geriye aldınız.”
gibi…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Evet…
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
Doğru söyledik, ne var?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– …yani ne arkası ne önü, sağı solu, tek kelimeyle saçma olarak
tanımlayabileceğimiz bir açıklamada bulundu. İhaleye çıkılmadı, kimseye
verilmedi. Verilmeyen bir şeyin geriye alınması söz konusu olabilir mi? Olamaz.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
Veremediniz…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Allah aşkına yani neresini düzelteceksiniz, tepeden tırnağa yanlış, tepeden
tırnağa yalan, doğru bilgi değil.
Diyor ki: “Efendim, Sağlık
Bakanına sordum, cevap vermedi.” Neyine cevap versin Sağlık Bakanı? Ayrıca da
bu konu daha önce defalarca açıklandı. Yani bir iddianız varsa çıkarsınız,
belgelerle beraber ortaya koyarsınız. Koyamıyorsanız nedir bu? İftiradır ve bu
iddiayı ortaya atan müfteridir. Öyle olacak, öyle olması gerekir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Burada belge, burada.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dua
edin bize, günahtan kurtardık sizi.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Şimdi, deniliyor ki: “AK PARTİ’nin yaptığını biz yapmayacağız.”
Evet, AK PARTİ’nin
yaptığını yapamazsınız, yapamadığınız için de zaten muhalefettesiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Otuz yıl mı oldu, kırk yıl mı oldu, ben bilemiyorum ama
bu kafayla giderseniz bir seksen sene daha giderseniz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Canikli.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Başkanım “Yalan yanlış bilgiler
veriyorsunuz.” diye… Hem sataşmadır hem de düzeltme gerektiren bir iştir. Söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN – Düzeltin,
buyurunuz.
Yeni sataşmalara mahal
vermeyiniz lütfen, yeterince tartıştık bu konuyu, netleştirin.
Buyurun.
15.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Peki, Sayın Başkan, yeni sataşmalara mahal vermeyeceğim.
Sayın Canikli’ye teşekkür
ederim, bana söz hakkı verdi tekrar.
Arkadaşlar, pek çok insan
buraya belli aşamalardan gelmiş -sizler de- araştırmadan kolay kolay gelmezler.
Dikkat ederseniz de herkes kendi mesleğiyle, kendi konusuyla ilgili işin içinde
pişmeden bir şey söylemiyor. Onun için “Gidin, araştırın, gelin…” Üç lira, beş
lira…” Bunları lütfen bırakın. Biz bunun içinde piştik, otuz yıldır ben başka
bir iş yapmıyorum. Lütfen kiminle konuştuğunuza dikkat edin.
Şimdi birkaç bir şey daha
söyleyeceğim. Bakın, AKP milletvekilleri sık sık, takılmış plak gibi efendim
“Muhalefetin birikiminden yararlanalım, birikiminden yararlanalım, gelsinler
adam gibi konuşsunlar, biz dinleyelim, öğrenelim.” Arkadaşlar, ya kanun
hükmünde kararname çıkarıyorsunuz, kaçırıyorsunuz, sonra diyorsunuz ki: “Gelin,
sizin fikirlerinizden yararlanalım.” Var mı böyle bir şey Allah aşkına?
Şimdi… (AK PARTİ
sıralarından “Ne alakası var?” sesleri)
Ne alakası var değil,
elbette ki çok alakası var. Konumuz yürütme. Yürütmenin Sağlık Bakanı diyor ki:
“Ben şiddete karşıyım. Ben şiddeti himayeme aldım.” Allah aşkına himayenden
çıkar şiddeti Sayın Bakan, Allah aşkına çıkar. Sen bunu himayene aldıkça şiddet
azıyor çünkü siz şiddeti himaye ediyorsunuz, doğru, koruyorsunuz. Bu kürsüdeki
şiddete de oy birliğiyle sizler de “Evet” dediniz, bugün gibi hatırlıyorum ve
utanıyorum gerçekten.
Şimdi, Sağlık Bakanı…
AHMET YENİ (Samsun) - Siz
kendinizden utanın.
AYTUĞ ATICI (Devamla) -
Utanıyorum evet, sizin yüzünüzden utanıyorum yani Meclisi utanılacak bir hâle
getirdiniz. Utanıyorum. Bu Meclis kürsüsünde… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Mayınlı araziden bahsetsenize.
BAŞKAN – Karşılıklı
konuşmayınız lütfen.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Bu
Meclis kürsüsünde siz geldiniz adam dövdünüz ve ondan sonra dediniz ki: “Hayır,
biz bu adamı suçlu bulmuyoruz.” Daha hâlâ şey var.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Mayınlı arazileri kime satmışız, onu söylesenize. Doğru bilgi versenize.
AYTUĞ ATICI (Devamla) -
Arkadaşlar, çok güncel bir örnek vereceğim yürütmeyle ilgili. Erzurum Bölge Eğitim Araştırma Hastanesi on bir ayda
1 milyon 130 bin hasta muayene ettiğini gururla açıkladı. İşte size güzel bir
yürütme örneği. Erzurum’un nüfusu 800 bin civarında. Bu ilde bir sürü hastane
var, aile hekimleri var, herkes var. Bir tek hastane bu nüfusun daha
fazlasından daha fazlasını muayene etmiş. Bu insanları hasta ettiniz, hasta.
(CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Atıcı.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, izninizle tutanaktan okumak istiyorum. Biraz önce bir
milletvekili Sayın Bakanımıza soru sorarken tam ifadeyi duyamamıştım ama
tutanağı getirttim. Şöyle bir ifade kullanıyor Sayın Başkan, aynen okuyorum:
“Burada gerçekten iktidar partisi milletvekilleri sanki samanlıkta bir şey
yapar gibi ses çıkarıyorlar.” Aynen böyle.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Kim söylemiş bunu?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Çok ayıp. “Bu yakışmıyor bu Parlamentoya” diye bir ifade var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Uygun değil efendim.
Evet.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, kim söylediyse düzeltsin.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Elbette uygun değil yani ondan yana problem yok. Şunu bir açıklasın:
“Samanlıkta şey yapar gibi ses çıkarıyorlar.” ifadesi. Ne yapıyorlar? Ne sesi çıkarıyorlar?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Ne yapıyormuş ki kendisi samanlıkta.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Önce, soruyu soran Sayın Mahmut Tanal. Bu konu son derece önemli Sayın
Başkan. Amacı aşan bir ifadeyse… Ağzından çıkmış, kaçırmış da olabilir. O zaman
çıksın, amacı aşan bir ifade olduğunu söylesin, konu kapansın.
BAŞKAN –Yakışıksız bir söz
efendim, evet.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Efendim, ne anlama geldiğini, Sayın Başkan, lütfen kendisinden alalım.
CEVDET ERDÖL (Ankara) –
Özür dilesin! Özür dilesin!
BAŞKAN – Sayın Tanal,
mikrofonunuzu açıyorum.
Bu konuyu netleştirin,
uygun bir söz değil.
Lütfen buyurunuz.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, konuşması sırasında
kullandığı cümlenin amacını aşan bir cümle olmadığına ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Şimdi, tabii, arkadaşlarımız, herhâlde ilkokuldaki bilgilerini unutmuşlar.
“Samanlıkta iğne arar.” denilen bir atasözümüz var. (CHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bunu bilmiyorlarsa ben ne diyeyim?
Biraz önce bir arkadaşımız
dedi ki: “Buradaki insanlar milletvekili.” Evet, doğru, buradaki insanlar
milletvekili ama milletvekili olmak… Gerçekten, demek ki hâlâ arkadaşlarımız bu
çocukluk şeylerinden halen kurtulamamışlar. Lütfen, bu çocukluk durumunuzdan
kurtulunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, ne söylediğinin farkında değil. Sayın Başkan, özür dileyecek mi
dilemeyecek mi? Zaten sizin de kınadığınız, “Şık değil.” dediğiniz ifadeyi ne
anlama getirdi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Anlamadıysanız ne diyeyim ben size?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, bir milletvekili… İğne kelimesi aklına gelmez mi, iğnenin
çıkardığı ses aklına gelmez mi? Yani bu kadar basit bir cümleyi kuramaz mı,
bundan aciz mi Sayın Başkan?
BAŞKAN – Sayın Canikli…
Sayın Tanal, lütfen sözünüzü düzeltin. Böyle yanlış anlaşılmalara yol açmasın,
lütfen.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Bakın, Değerli Başkanım, benim aklıma gelen size izah ettiğim şekilde.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkanın da aklına farklı şey gelmiş ama.
MAHMUT TANAL (İstanbul) -
Ama sayın arkadaşlarımızın, AKP milletvekillerinin aklına başka bir şey
geliyorsa lütfen onu izah etsinler yani ben bilmiyorum, benim aklımdan geçen
buydu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Tanal,
kastınızın öyle değil olduğunu umuyorum, lütfen düzeltiniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Aklınızdakini açıklayın, ben düşüncenizi okuyamam ki.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan da bizimle aynı fikirde...
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, başka bir amacı olmadığını, yanlış bir amacı olmadığını açıkça
söylemesi gerekir. Böyle bir şey olmaz!
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Efendim, ben biraz önceki düşüncelerimi anlattım. Yani benim içimdeki düşüncem
bu ama AKP’li milletvekillerinin düşüncesini ben bilmiyorum, düşüncesini
açıklasınlar.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, biz her aklımızdan geçeni söylersek yer yerinden oynar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) -
Yani neymiş bu fikirleri, öğreneyim ben.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Bakın, Sayın Başkan, ifade “aramak” değil, başka bir ifade var, tekrarlamak
istemiyorum. Yani sonra da iğneyi kasteden bir kişi aramak fiilini beraber
kullanır ama burada o ifade yok Sayın Başkan.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Uslu, yerinden, Mecliste sataştığımda bana
küfretmişti, tutanakların incelenmesini istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
Sayın Tanal, lütfen,
anlaşılıyor ki bu sözünüz yakışıksız bir anlam ifade edecek tarzda
anlaşılmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu, lütfen, maksadınızın öyle
olmadığını söylerseniz konu kapanacaktır. Rica edeyim…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Değerli Başkanım, yani ben burada amacı aşan bir cümle sarf etmedim, o amaç
doğrultusunda da söylemedim. Gerçek niyetimi ben izah ettim, yani gerçek
niyetim biraz önce tutanaklara geçtiği şekildeydi.
BAŞKAN – Tamam, konu
anlaşıldı. Teşekkür ederiz.
Bu tarz sözler söylememeye
özen gösterelim lütfen.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Murat Bozlak.
Buyurunuz Sayın Bozlak.
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
Sayın milletvekilleri,
lütfen sakin olunuz… Lütfen.
Buyurunuz.
BDP GRUBU ADINA MURAT
BOZLAK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 30’uncu maddesi üzerine Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz aldım…
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri, sakin olunuz. Konuşmacımız konuşmasına başladı.
Buyurunuz Sayın Bozlak.
MURAT BOZLAK (Devamla) –
Otuz saniye sürem geçti Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurunuz efendim.
MURAT BOZLAK (Devamla) –
Evet, teşekkürler.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 30’uncu
maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle
Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 30’uncu maddesi
2012 yılı merkezî yönetim bütçe kanununun hangi bakanlıklar ve kurum
yetkilileri tarafından yürütüleceğine ilişkindir. Hangi bakanlık veya kurum
yetkilisi tarafından yürütülürse yürütülsün, sevabıyla günahıyla bu bütçe AKP
ve AKP Hükûmetinin bütçesidir, muhalefetin bu bütçede herhangi bir rolü
olmamıştır. Muhalefet partileri sadece düşüncelerini ve itirazlarını
belirtmekle kalmışlardır. İktidar partisi, muhalefet partilerini kanun
tasarılarının özüne dâhil etmeyince bizler de Türkiye sorunları konusundaki
düşüncelerimizi, bütçeye ilişkin itirazlarımızı Türkiye kamuoyu ve sayın Genel
Kurulla paylaşmak için yürürlük maddesi de olsa, yürütme maddesi de olsa İç
Tüzük’ün grubumuza tanıdığı konuşma sürelerini değerlendirmek amacıyla söz
alıyoruz. Bu anlamda, bugün, konuşma süremin elverdiği ölçüde Türkiye'nin en
temel, en yakıcı ve acil çözümü gereken sorunu olan Kürt sorununa değinmek
istiyorum.
1983 yılından beri aktif
siyasetin içinde yer almış, bu ülkede bir daha asla yaşanmasını istemediğim
1990’lı yılların acımasız, her türlü insani değerden yoksun politikalarının
sebebiyet verdiği, işkencenin 12 Eylül faşist dönemini aratmayacak düzeyde
uygulandığı, statükoya karşı çıkan muhaliflerin can güvenliklerinin olmadığı,
insanların güpegündüz evlerinden, iş yerlerinden alınıp götürüldüğü,
işkencelerden geçirildikten sonra katledilip bir kenara atıldığı gün,
görenlerin de korkudan tanıklık dahi yapamadıkları...
17 bin faili meçhul
cinayetin işlendiği, insanların girdikleri alayların kapısından bir daha çıkamadıkları,
panzerlerin paletleri altında bağıra bağıra ezilerek öldürüldükleri,
milyonlarca insanın yerlerinden yurtlarından edildiği, devlet güvenlik
mahkemelerinin otomatik makine gibi çalışıp ceza yağdırdığı, 90’lı yılların
acımasız, vicdansız politik ortamında başında bulunduğu partilerden 182 genel
merkez il ve ilçe yöneticisi olan arkadaşı “Devlet de benim, kanun da benim.”
diyerek devlet içerisine çöreklenmiş çetelerce katledilmiş, bizzat kendisi
silahlı saldırıya uğramış ve ölümden dönmüş, sudan bahanelerle defalarca
tutuklanıp devlet güvenlik mahkemelerinde yargılanmış, genel başkanı olduğu
parti kapatılınca da beş yıl süreyle siyaset yasağı içerisine konulmuş bir
milletvekili olarak tüm inancım ve içtenliğimle diyorum ki:
1) Türkiye Kürt meselesini
baskı, şiddet ve zora dayalı olarak çözemez.
2) Türkiye Kürt meselesini
çözmedikçe demokratikleşemez.
3) Türkiye Kürt meselesini
çözmedikçe değil dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi, dünyanın 6’ncı büyük
ekonomisi de olsa asla iflah olamaz ve büyüyemez.
4) Kürt meselesini çözmeyen
Türkiye Avrupa Birliğine de giremez, girse dahi büyüyemez, güçlü devlet olamaz.
Türkiye'nin büyümesi veya
küçülmesi Kürt sorununu çözüp çözmemesine bağlıdır. Kürt meselesini çözen
Türkiye emperyal güçlerin peşine takılmadan Orta Doğu’da da Kuzey Afrika
ülkeleri nezdinde de ve dünyada da rol sahibi olabilir.
Kimse ama hiç kimse 90’lı
yılların politikalarına özenmesin, hiç kimse 90’lı yılları aklından asla
geçirmesin. O yıllar Türkiye’ye kaybettiren yıllardı. Sayın Başbakan o yıllarda
sadece bir şiir okudu diye üç ay hapis yattı. 90’lı yılları özde Sayın Başbakan
yaşamadı. At izinin it izine karıştığı o yılları biz birebir yaşadık. Sayın
Başbakan yaşamadığına şükretsin.
Değerli milletvekilleri,
yüzyıllardır Mezopotamya ve Anadolu toprakları üzerinde Kürtler ve Türkler
başta olmak üzere halklarımız hep birlikte barış içerisinde, kardeşçe
yaşamışlardır. Türklerin Anadolu’ya ayak bastıkları günden itibaren Kürtler ve
Türkler hep birlikte olmuşlardır. Kurtuluş Savaşı’nda Kürt ve Türk halkları
işgale karşı omuz omuza mücadele etmişlerdir. Çanakkale’de Kürtler ve Türkler
birlikte şehit düşmüşlerdir. Kürtler de Türkler gibi bu ülkenin gerçek
sahipleridir. Anadolu’nun her karış toprağında Kürtler de hak sahibidirler.
Kürtler bu ülkede ne kiracıdır ne de göçmendir. Bin yıllık tarihî süreç
içerisinde yan yana yaşayan iki halk arasında müthiş bir manevi bağlılık, sevgi
ve saygı oluşmuştur. Van depremi sırasında Türkiye'nin dört bir tarafından Van
halkına uzanan yardım eli, bin yıllık birlikteliğin ve buna bağlı olarak
gelişen kardeşlik bağının kanıtıydı. İşte, bu kardeşlik bağı nedeniyle,
yıllardır devam eden çatışmalarda binlerce insanımızı kaybetmiş olmamıza
rağmen, binlerce eve ateş düşmüş olmasına rağmen, iki halk karşı karşıya
gelmemiştir.
Değerli milletvekilleri,
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra işgalden kurtarılan ortak vatan toprakları üzerinde
Kürt ve Türk halkının ve diğer halklarımızın ortak devletinin kurulması
beklenirken, Fransa’dan ithal ulus devlet anlayışı çerçevesinde hazırlanan 1924
Anayasası’yla birlikte bundan vazgeçilmiştir. Kürt halkının varlığı dahi inkâr
edilmiştir, ancak Kürt halkı hiçbir dönem kendisine dayatılan kimliksizliği
kabullenmemiştir. 1924’ten bu yana Kürtler ulusal demokratik haklarını talep
edegelmişlerdir. Kürt meselesi bir hak talebi meselesidir. Dün de bir hak
talebiydi, bugün de bir hak talebidir. Kürtlerin hak taleplerini bastırmak için
cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, özellikle de son otuz yıldır devam eden
çatışma süreci içerisinde denenmedik hiçbir yol ve yöntem kalmamıştır. Ordunun
elinde olup da kullanılmayan tek bir silah kalmış mıdır?
Bundan sonraki süreçte
Kürtlerin mallarına el koymayı hedefleyen ve komisyonlarda görüşülmekte olan
sözde teröre finans sağlamayı engellemek amacıyla hazırlanan yasa da bu sorunu
çözemeyecektir. Kürtlerin camilerinde görevlendirilecek mele imamlar da çözüme
katkı sunmayacaktır.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Tüm
Müslümanların…
MURAT BOZLAK (Devamla) –
Dinleyin, dinleyin! Laf atmayla bu işi yürütemezsiniz.
Öyle anlaşılıyor ki melenin
kim olduğunu da bilmiyorsunuz. Mele, üç beş sene Kur'an kursuna gidip Kur'an
okumayı öğrenmiş, dua öğrenmiş, namaz kıldırmayı öğrenmiş kişi değildir.
Meleler, on beş yıl gibi uzun bir süre medreselerde eğitim gören, ciddi anlamda
dinî bilgiye sahip gerçek alimlerdir. Meleler, Allah’ın yarattığı kavimleri ve
onların dillerini inkâr etmezler, haktan, adaletten yana olan insanlardır,
yanlışa alet olmazlar. Meleler, halk tarafından el üstünde tutulurlar, sokakta
işsiz güçsüz gezen insanlar değildirler, saygın kişilerdir. Melei Ceziri’nin
fakihleridir onlar, biliyor musunuz?
Değerli milletvekilleri,
Kürt meselesinde denenmiş yol ve yöntemlerde ısrar etmek boşunadır, doğru
değildir. Denenmeyeni denemek gereklidir. Denenmeyen tek yol da demokratik
yollarla çözüm yöntemidir. Bu konuda da Parlamentoya ve en başta da iktidar
partisi olan ve Parlamentoda çoğunluğu elinde bulunduran AKP’ye görev
düşmektedir.
Değerli milletvekilleri,
çatışmalarda ölenler asker olsun, polis olsun, gerilla olsun, hepsi bu ülkenin
çocukları, bizim insanlarımızdır. Akan bu kardeş kanını durdurmak Türkiye Büyük
Millet Meclisinin tarihî sorumluluğudur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisini bu tarihî sorumluluğu yerine getirmeye davet ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bozlak.
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Gerilla değil terörist.
MURAT BOZLAK (Adana) –
İnsan… Herkes insan… Önce, insanı insan olarak tanıyacaksınız. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
Sayın Bozlak, lütfen
yerinize geçiniz, buyurunuz.
Lütfen sayın
milletvekilleri, kürsüdeki hatip konuşurken biraz daha sakin dinleyiniz.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, İzmir Milletvekili Oktay Vural.
Buyurunuz Sayın Vural. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
evet, bir yürütme maddesi, son maddeye geldi bir kanun tasarısı. Bu kanun
tasarısıyla ilgili milletvekillerimiz görüşlerini ifade etti, gerek işçi
istihdamı gerek resmî taşıtların kullanımı yani milletten aldığımız vergileri
kamunun nasıl kullanması gerektiğine ilişkin milletvekillerimizin hepsi görüş
ve düşüncelerini paylaştı. Ancak maalesef, Türkiye’de vatandaşlarımızdan
toplanan vergilerin açıkçası vatandaşlarımızın menfaati doğrultusunda
dağıtımına ilişkin, denetimine ilişkin muhalefet partilerinin önerileri,
çözümleri maalesef Hükûmet tarafından sürekli olarak göz ardı edildi. Burada
bir sözümüz varsa hep milletimiz için oldu, hak için oldu. Bütün bunların
hepsini belirttik.
Tabii, bu vesileyle aslında
söz almamın sebebi, hem bu kanun tasarısının son maddesi hem de bir iki konuya
değinmek ihtiyacı içerisinde bulundum. Biraz önce Sayın Bakan dedi ki: “Bütçede
sapan hiçbir şey yoktur; sapmışsa olumlu yönde sapmıştır.” Doğrusu, bütçenin
dayandığı temel ekonomik büyüklüklere baktığımız zaman, bir önceki 2011
bütçesinde öngörülen enflasyon yüzde 5 idi, doğrusu, hakikaten sizin için
olumlu, yüzde 10 oldu!.. Bravo, tebrik ediyorum yani! (MHP sıralarından
alkışlar) Yani cari açık, hesapladığınız yüzde 5 idi; bravo, o da yüzde 10
oldu, onu da tebrik ediyoruz! Bunları siz hep olumlu görüyorsunuz anlaşılan.
Doğrusu, yani bu kürsüye çıkarken Sayın Bakan bu konularda, sapmalar konusunda
biraz bilgi alsaydınız, bu bütçede nelerin saptığını ya da bütçenin nasıl
sapıttığını çok rahat bir şekilde görmüş olacaktınız.
Dolayısıyla, böyle
bakıldığı zaman hem cari işlemler açığı hem enflasyon… Mesela, siz büyümeyi
yüzde 5 olarak gördünüz, birdenbire geldiniz “Aa, büyümüşüz.” dediniz. “Yüzde
10’a varıyor.” dediniz. Yani şimdi, önünü bile göremeyen bir Hükûmet hangi
hesapları yapıyor? Allah bilir Nurettin Canikli de bu hesapları, nasıl
çıkacağım işin içinden, nasıl izah edeceğim de… Yani vallahi bir kuyuya taş attınız,
şimdi kırk akıllı bulup çıkartmaya çalışıyorsunuz ama evdeki hesap çarşıya
uymuyor. Hiçbir hesabınız tutmadı. Bu bütçeyi niye getiriyorsunuz? Doğrusu, bu
bütçeyi niye getiriyorsunuz? Samimiyet yok, güvenilirlik yok. Yani nasıl
güveneceğiz? Hiçbir tespit doğru değil.
O bakımdan Sayın Bakan,
bunları siz olumlu görüyorsunuz anlaşılan. Gerçekten olumlu! Demek ki, siz, bu
yönleriyle bakıldığı zaman, her bir çıkışı olumlu bir çıkış olarak, bir
anlayışla bakıyorsunuz. Herhâlde bundan sonra da enflasyonu yüzde 20’lere
çıkartmayı, cari işlemler açığını da yüzde 20’ye kadar götürmeyi bir başarı
hanesi olarak yazacaksınız. Herhâlde ona ilişkin bir hedefiniz vardır diye,
daha başarılı olmanız için bunu yapmanız lazım.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Dua ediyorsunuz ama öyle olmayacak!
OKTAY VURAL (Devamla) –
Tabii, önemli bir konu. Biraz önce Nurettin Bey… Değerli milletvekilleri,
bakın, burada “Vatan toprağı satılıyor.” filan, şu meseleler, bunlar önemli
meseleler. Yani bu vatan toprağı, böyle, gayriciddiye alınabilecek bir konu
değildir. Dolayısıyla bu konularla ilgili, elbette, bu ülkede, bu milletimizin
millî mücadeleyle kazandığı bu toprakları birilerinin para karşılığında,
mütekabiliyet olmadan alması konusunda her milletvekilinin dimdik ayakta
durması lazım. Böyle, basite alınacak konular değil. Yani “arzı mevûd” alanı
içerisinde, “Vaat edilmiş topraklar.” diye GAP toprakları üzerinde emelleri
olan yok mudur? Filistin devleti, İsrail devleti nasıl kuruldu? Nasıl kuruldu?
Bunları göz ardı edebilir misiniz?
Bu yönüyle bakıldığı zaman,
aslında bu mülkiyet kanunu çerçevesinde -biliyorsunuz, daha önceki Tapu Kanunu-
1984 yılında sınırlamalar kaldırıldı, Anayasa Mahkemesi iptal etti ama 2003
yılında, ilk geldiğiniz zaman, mütekabiliyeti kaldırdınız. Köylerde, açıkçası,
mülkiyet hakkı tanıdınız yabancılara, yine, Anayasa Mahkemesi iptal etti Sayın
Canikli, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Bu niyetiniz doğru değil.” dedi,
Anayasa Mahkemesi iptal etti. Ama, yabancı tüzel kişilerin sınırsız mal
edinmesinin önündeki konu hâlen yürürlükte bulunmaktadır. Yapılması gereken
husus, biraz önce siz söylediniz, “Efendim, ülkeler mütekabiliyet,
karşılıklılık esasına göre bunları yapmıştır...”
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Doğru, bugüne kadar öyle…
OKTAY VURAL (Devamla) –
Bakın, bunu bir söz olarak kabul ediyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Hayır, öyle değil, öyle söylemedim.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Nurettin Canikli Bey’in AKP Grubu adına…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Öyle söylemedim, öyle demedim.
OKTAY VURAL (Devamla)
- …karşılıklılık ilkesinin korunması
gerektiğini…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Öyle bir şey demedim. Bakın, öyle bir şey…
OKTAY VURAL (Devamla)
- …ve bu çerçevede satışının
yapılacağına ilişkin bir beyanını, bir söz olarak kabul ediyoruz. (MHP
sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– “Bugüne kadarki satışlar o çerçevede olmuştur.” dedim, ikisi farklı.
Kayıtlara geçsin diye söylüyorum.
OKTAY VURAL (Devamla) –
Eğer, bakın…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Oktay Bey, öyle bir şey söylemedim ben. Öyle bir şey söylemedim.
OKTAY VURAL (Devamla)
- Ama, önünüze gelecek değerli
arkadaşlarım, mütekabiliyet şartı kaldırılacak. Bakın, ne diyor: “Karşılıklılık
aramayacağız.” diyorlar. “Parası olan bassın parayı, alsın toprağı.” Değerli
arkadaşlarım, bunlar siyaset üstü meselelerdir. O bakımdan, sizlerden
istirhamım, bu konu gelecektir değerli milletvekilleri, AKP milletvekilleri.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Gelecek, getireceğiz.
OKTAY VURAL (Devamla) - …
bunlarla ilgili lütfen grubunuzla ve Sayın Bakanla konuşun. Bu karşılıklılık
esasının dikkate alınması gerekmektedir. Bunları ortadan kaldıran, köy idari
biriminin bile yabancılara satışının önünü getiren, turizm amaçlı olarak
yapılacak bütün yatırımlarda yabancıların istediği gibi mülk edinmesi…
Değerli arkadaşlarım, bu
gidiş doğru bir gidiş değildir. Bakın, bu konuda Cumhurbaşkanlığının da yaptığı
incelemeler var ve bu konuda gösterilen birtakım endişeler, çok çeşitli
yerlerde kısıtlamalar vardır. İsviçre’de siz istediğiniz gibi mal mülk
alamazsınız, İspanya’da da alamazsınız, sınırları vardır. Birçok ülkenin kendi
özelliklerine göre sınırları vardır. O bakımdan, bu sınırları ve mütekabiliyeti
koruyacak sağlıklı bir politika oluşturmak lazım. “Basın parayı, alın toprağı.”
bu anlayış doğru bir anlayış değil. “O zaman vatan toprağı satılıyor.” mantığı
içerisinde mütekabiliyet, hedeflerimiz ve güvenliğimiz dikkate alınmadan
yapılacak bir satışın vatan toprağı olarak satılması konusunda getireceğimiz
endişelere sizin kızmamanız gerekiyor. Şu anda uyarıyorum. O bakımdan, ben
Sayın Nurettin Canikli’nin bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletin önünde
verdiği bir söz olarak görüyorum. Mütekabiliyet esası, karşılıklılık esası
korunmak suretiyle ve bu konuda bizim güvenliğimize, menfaatlerimize haleldar
gelmeyecek bir şekilde bu konunun düzenleneceğini beyan etmiştir. Bundan sonra
konular, ne satılıyor, ne yapılmış, neler edilmiş bunlarla ilgili… 2003 yılında
çıkardığınız Tapu Kanunu’ndan sonra satışların yüzde 21,8’inin Anayasa
Mahkemesinin iptal kararı ve yürürlüğe girme sürecinde hızla yabancılara
satılması konusundaki eleştirileri de dikkate, yani bu kürsüde sizin huzurunuza
getirmeyi düşünmüyorum. Ama bu konuda, eğer gerçekten Sayın Canikli’nin dediği
karşılıklılık esası dikkate alınmak suretiyle, biraz önce ortaya koyduğum
unsurlar dikkate alınmak suretiyle… Gidersiniz, arazi satışı bile yoktur,
merkezde satış bile verilmemiştir. “Şu apartmanın ancak dairelerini
alabilirsiniz.” diye birçok ülkede sınırlandırmalar vardır. Öyle değil, burası
yolgeçen hanı, bas parayı vereyim toprağı.
Değerli arkadaşlarım,
tarihî tecrübelerimiz, geçmişimiz, bütün bunların hepsini çok sağlıklı
değerlendirmemizi gerektirmektedir. Bu kadar “Her şeyimizi satalım, para
gelecek, cari açık için önemli…” Bu anlayış doğru bir anlayış değil değerli arkadaşlarım.
Korumamız gereken mülkiyet hakkımız vardır. Bu mülkiyet hakkımızı korumanın en
büyük görevlisi de ve sorumlusu da egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait
olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Hepimizin bu çerçevede meseleye bakması
lazım.
O bakımdan, Sayın
Canikli’nin bu değerlendirmesini ben haklı görüyorum, doğru görüyorum;
karşılıklılık konusunda duyduğu hassasiyete katılıyorum. Bundan önce yanlış
yapılmış olabilir, Anayasa Mahkemesine gitmiş olabilir. Dolayısıyla, bundan
sonraki süreç içerisinde de umarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde hepimizin
beraber ve birlikte anlaşabileceği, Türkiye'nin geleceğini düşünen, geçmişteki
sıkıntıları da dikkate alan bir anlayış çerçevesinde böyle bir kanun tasarısı
getirilir. Biliyorsunuz, Sayın Erdoğan Bayraktar da bununla ilgili bir kanun
tasarısı hazırlıkları olduğunu bize de ifade etmiştir. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, bu bakımdan AKP Grubunun biraz önce ifade edilen çerçevede
meseleye bakarak, düzenleyerek bir yasa getirmesi umudumu muhafaza ettiğimi
ifade etmek istiyorum.
Kanun tasarısı
uygulayacaklar var tabii; uygulayacaklar, bürokratlar. Değerli arkadaşlarım, bu
bürokratların uygulayacağı bu maddelerin çalışanlara, kamu görevlilerine,
milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, bir düzeltme yapabilir miyim?
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Anlayamadım?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Biraz önce Sayın Vural ifade ettiğim bir açıklamadan yola çıkarak bir yorum
yaptı, düzeltme yapacağım efendim; o amaçla kullanmadım.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, ben bir şey demedim ki “karşılıklılık” dediniz, ben “Tamam, doğrudur.”
dedim.
BAŞKAN – Sizi olumladı
yaptığınız söz nedeniyle.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Yani, benim yaptığım bir açıklamayı benim söylediğim amacında yorumlamadı
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sataşma yapmadı
ama, sizi olumladı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir
sataşmam yoktur efendim; çarpıtmam da yoktur, sataşmam da yoktur.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Hayır efendim, sataşmadan istemiyorum. Yani bana atfedilen sözü o içerikte
kullanmadığı gerekçesiyle söz istiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Değil
efendim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Mütekabiliyetle ilgili Sayın Başkan, mütekabiliyetle ilgili…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, ben, Nurettin Canikli’nin “Karşılıklılık ilkesi çerçevesinde yapılıyor,
dün de yapıldı, her hükûmet döneminde yapıldı…”
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Tamam, devamı var. Sayın Vural bir ilave yaptı Sayın Başkan, düzeltmem lazım.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Dolayısıyla bu konuda ben hiçbir ilavede bulunmadım. Bu karşılıklılık ilkesi
çerçevesinde verdiği sözün arkasında olmasını istedim, o kadar.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Benim yaptığım bir açıklamayı, kastetmediğim bir içerikte açıkladı Sayın
Başkan. 69’a göre…
FARUK BAL (Konya) –
Zabıtları getirtin efendim.
BAŞKAN – Evet, efendim,
sataşma değil, yerinizden açıklama vereyim efendim, sataşma yok.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Yerinizden efendim, sataşma yok ki!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Efendim, ama 69’da biliyorsunuz sataşmanın yanında…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Nurettin Bey, sataşma yok ki! Siz kendi kendinize sataşmış olursunuz.
BAŞKAN – Sataşma yok ama
size sataşmadı Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Efendim, sataşma yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sataşma yok,
lütfen yerinizden düzeltme vereyim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani
kendi kendinizi nakz etmiş olursunuz!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, izin verirseniz, sataşmadan söz istemiyorum zaten…
Sataşmadan söz istemiyorum
Sayın Vural.
Bakın, yaptığım bir
açıklamayı…
BAŞKAN – Mikrofonunuz
açıldı Sayın Canikli, yerinizden lütfen açıklayınız.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Efendim, izninizle iki dakika Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sataşma yok,
lütfen açıklamayı yerinizden yapınız.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, 69’uncu madde sataşmanın yanında atfedilen bir ifadenin farklı
kullanılmasını da kapsar.
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) –
Sayın Başkan, sataşma yok. Sataşma varsa Sayın Canikli grubumuza sataştı.
BAŞKAN – Sayın Canikli,
yerinizden açıklasanız şimdiye kadar söylemiştiniz söyleyeceğinizi.
Buyurunuz lütfen.
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) –
Sayın Başkan, Sayın Canikli grubumuza sataşarak “Bilmeden kürsüye
çıkıyorsunuz.” dedi. Sayın Canikli’nin 2009’da yaptığı açıklama var…
BAŞKAN – Bir dakika
efendim, lütfen oturur musunuz…
Önce Sayın Canikli’nin
konuşmasını bitirelim.
Buyurunuz efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, yaptığı bir
açıklamayı İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın yanlış yorumladığına ilişkin
açıklaması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önceki konuşmamda,
Sayın Vural’ın bahsettiği konuşmamda şunu söyledim: Bugüne kadarki yapılan
satışların -bizim dönem de dâhil olmak üzere- tamamı mütekabiliyet çerçevesinde
gerçekleştirilmiştir. Bu, hukuki, net, yalın bir gerçek, bir vakıa, bir tespit.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Tamamı değil Nurettin Bey. Hayır, sizin döneminizde…
BAŞKAN – Karşılıklı
konuşmayın Sayın Vural, dinleyiniz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Hayır, şöyle, bakın, geleceğe yönelik olarak nasıl olması gerektiği ya da
mütekabiliyetle ilgili yapılan tartışmalar bu kapsam dışındadır, onunla ilgili
hiçbir şey söylemedim.
Şunun için söylüyorum:
Bakın, Sayın Başkan, ben şuna inanıyorum yani bir yabancının mütekabiliyet
şartı olsun ya da olmasın konut alması, Türkiye’de yaşamak amacıyla konut almasında
hiçbir sakınca görmüyorum, hiçbir beis görmüyorum. Sadece toprak kavramı
içerisinde özellikle büyük arazilerin satışına şiddetle karşıyım, onları
ayırmak lazım yani çok genel bir ifadeyle bunları değerlendirmek doğru değil.
Dolayısıyla benim açıklamam sadece bugüne kadarki, bizden önceki ve bizim
dönemimizdeki yapılan satışlardaki ilkeyi belirtmek içindir, onun dışında başka
bir anlam, geleceğe yönelik bir yorum içermemektedir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru
değil sayın milletvekilleri, bu yanlış bir gidişat, lütfen müdahale edin.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Çünkü Sayın Vural benim adımı ifade ederek gelecekle ilgili, mütekabiliyetle
ilgili bir düzenleme geldiği zaman, daha doğrusu mütekabiliyet şartı
aranmaksızın toprak satışı konusu… Toprak demeyelim, “Gayrimenkul satışı konusu
gündeme gelirse bunu bir söz olarak alıyorum.” dedi, bu düzeltmeyi onun için
yapıyorum, bir.
İkincisi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– İzin verin, bitiriyorum. Sayın Vural, izin verirseniz…
BAŞKAN – Bir dakika
efendim… Sözünüzü bitiriniz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – On
dakika mı konuşacak?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Bakın, yabancılara toprak satışıyla ilgili küçük birkaç rakam vermek
istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi tek parti döneminde 41 milyon metrekare,
koalisyon olduğu dönemlerde 29 milyon metrekare, toplam 70 milyon metrekare
yabancılara satış. ANASOL-D Hükûmeti 9 milyon 725 bin metrekare, askerî
yönetimler 14 milyon metrekare, ANASOL-MHP 4,5 milyon metrekare yani burada en
fazla -biraz önce ifade ettim- 70 milyon metrekareyle en çok yabancılara satış
Cumhuriyet Halk Partisi döneminde olmuştur.
Teşekkür ederim.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Canikli.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, efendim, “Vatan toprağı satılıyor.” şeklindeki eleştirilere Sayın
Nurettin Canikli “Karşılıklılık esası çerçevesinde yapılıyor, bunda vatan
toprağı satılıyor yorumu yapılmaz.” O zaman Sayın Canikli eğer mütekabiliyeti
ve karşılıklılığı kaldırırlarsa “Vatan toprağı satılıyor.” iddiamızın
doğruluğunu buraya getirmiş olacaklardır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Evet, evet, evet…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Hayır, öyle bir şey söylemedi. Hiç öyle bir şey söylemedi.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, Sayın Vural benim açıklamalarımı yorumluyor. Ben öyle bir şey
söylemiyorum, söylediğim çok net, eğer gelecek dönemde…
BAŞKAN – Sayın Canikli,
sizin söylediğiniz net bir şekilde tutanaklara geçti, Sayın Vural’ın sözü de
geçti.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Bakın, gelecek dönemde bu konu gündeme gelirse ben bu konudaki şahsi
kanaatimi paylaşıyorum. Yani bir konutun bu çerçevede satılmasının ne vatanı
satmak olduğu ne de herhangi bir tehdit…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama
öyle dediniz, karşılıklılık olduğu için vatan toprağı satışı değil.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– …millî güvenlik açısından tehdit içermediğini ifade etmek istiyorum Sayın
Başkan, hepsi bu kadar.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Karşılıklılık yoksa vatan toprağı satılıyor. Kimin toprağını satıyorsunuz?
FARUK BAL (Konya) -
Zabıtları getirtin efendim.
BAŞKAN – Konu netleşti,
hepsi net bir şekilde anlaşıldı efendim.
Teşekkür ediyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Hayır, kimin toprağını satıyorsun sen!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Öyle bir şey demedim, ben tespit yaptım sadece. Bugüne kadar yapılan satışların…
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) –
Herhâlde Anayasa Mahkemesi iptal etmeseydi mayınlı araziler Ottowa Şirketine
verilecek miydi, verilmeyecek miydi?
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278,
3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN – Şahsı adına Konya
Milletvekili Mustafa Baloğlu.
Buyurunuz Sayın Baloğlu.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Verilmeyecekti. Ne olacak şimdi?
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) –
Anayasa Mahkemesinin…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Verilmeyecekti… Verilmeyecekti… Hadi konuşun bakalım!
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) –
Verilmeyecek miydi? İşte Sayın Nurettin Canikli’nin açıklaması.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Nasıl ispat edeceksin?
BAŞKAN – Sayın Toprak, söz
verdim, Sayın Milletvekilimiz konuşacak.
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) –
Bakın, Sayın Nurettin Canikli “Cumhuriyet Halk Partisinin ve diğer hatiplerin
hazırlıksız geldiğini.” söyledi ve belli konularda kamuoyunu yanıltıcı
açıklamalarda bulundu kürsüden.
BAŞKAN – Sayın Toprak,
lütfen… Söz verdim.
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) –
Sayın Başkan, tutanaklara geçsin diye söylüyorum.
BAŞKAN – Peki.
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) –
Sayın Canikli’nin açıklaması burada.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?
BAŞKAN – Tamam. Sayın
Toprak lütfen…
Buyurunuz Sayın Baloğlu.
MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 bütçe kanun tasarısının 30’uncu
maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Meclisimizi ve büyük Türk
milletini saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, geçtiğimiz
cumartesi günü 738’inci vuslat yıl dönümünü kutladığımız büyük mutasavvıf, şair
ve düşünür Hazreti Mevlânâ’yı saygı ve şükranla anıyorum. Hazreti Mevlânâ der
ki: “Hayatta muvaffak olmak için üç şey lazımdır. Bunlar; dikkat, intizam ve
çalışma.” Biz bu üç temel prensiple yola çıkmış ve bu prensipler doğrultusunda
ülkesine hizmet etmeyi gaye edinmiş bir ekibiz. Bugün ülkemizin en büyük
avantajı, bu prensipleri benimsemiş, işlerini titizlikle ve azimle yapan AK
PARTİ kadroları tarafından yönetilmesidir. Sayın Başbakanımızın, İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı sırasında hayata geçirdiği belediyecilik
anlayışıyla yeni bir dönemi başlattığını hepimiz biliyoruz. Hükûmetimiz bugün
de yaptığı yerel yönetim reformlarıyla kentlerimizin önünü açmaya devam
etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisince reform kapsamında kabul edilen ilk yasalar,
5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ve sonradan iptal edilen 5215 sayılı
Belediye Kanunu’dur. Her türlü engellemelere, dönemin Cumhurbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi
tarafından yapılan kesintilere rağmen 22 Mayıs 2005 yılında 5393 sayılı
Belediye Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bununla beraber, İl Özel İdaresi Kanunu,
Mahallî İdare Birlikleri Kanunu’yla yerel yönetimlerle ilgili temel yasalar
yenilenmiş ve uygulanmaya başlamıştır. Bu kanunlar ile AK PARTİ’nin 2023’te
hedeflediği Türkiye’ye ulaşmak için güçlü bir adım daha atılmıştır. Bu siyasal
düzenlemeler 1980’lerden beri yoğun olarak gündemde olan, yönetimdeki reform,
talep ve ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Buna ek olarak
katalizör niteliğinde de düşünebileceğimiz Avrupa Birliği standartlarına uyum
süreci de yönetsel reformların önemli nedenlerinden bir tanesidir. Yönetimde
şeffaflık ve halkın katılımı, hesap verilebilirlik ve yerindelik gibi iyi
yönetişim ilkeleri yerel yönetimler yasalarının ve birçok yeni düzenlemelerin
teorik altyapısını şekillendirmiş ve bu kanunlarla âdeta ruhunu oluşturmuştur.
Bunlara ilişkin dikkat çekmek istediğim diğer bir konu ise tüm bunların
uygulamaya konulmasındaki kararlılık, hız ve beceridir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanunlar sizlerin de bildiği gibi belediyelerin kuruluşu,
sınırları, tüzel kişiliği ve mahalleler ile ilgili yapısal değişiklikler ile
belediyelerin görev alanlarının genişletilmesi, yerindelik ilkesi, mali
özerklik ilkesi, belediye meclisinin çalışması, stratejik plan yapılması
zorunluluğu, kurumlarla olan ilişkileri, norm kadro uygulamaları, acil durum
planlaması yapma zorunluluğu gibi yönetsel değişiklikleri de kapsamaktadır. Bununla
birlikte, yerel yönetimlere halkın katılımı ve demokratikleşme adına oldukça
önemli adımlar atılmıştır. “Hemşehrilik”
tanımının değişmesi, kent konseyinin oluşturulması ve işlevlik
kazandırılması, belediye hizmetlerinde gönüllü katılımın sağlanması, belediye
üzerindeki idari vesayet uygulamasının kaldırılması ve denetim komisyonlarının
kurulması gibi uygulamalar bu konuda göze çarpan değişiklikler arasındadır.
AK PARTİ’nin yerel yönetim
anlayışında ayrımcılık yoktur. Beldelerimizi, il ve ilçe, büyükşehirlerimizi
eşit olarak değerlendiriyoruz. Başarımızın sırrı da burada yatıyor. Siyasi
tarafını gündeme getirmeden, tüm belediye başkanlarımıza kentin seçilmişleri
olarak bakıyoruz. Devletimizin bütün birimleriyle kenetlenerek kaynak kullanma
ve proje üretmenin yolunu açmaya çalışıyoruz. Bu anlamda yapılan çalışmaların
sonuçları bizim izlediğimiz yolun doğruluğunu ispatlar niteliktedir.
Değerli milletvekilleri,
peki bunlar yeterli mi? Elbette ki değil. Sürekli kendisi ve ülkesini ileriye
taşımayı görev bilinci hâline getirmiş olan AK PARTİ Hükûmetinin yapacakları
bunlarla da kalmamalı ve kalmayacaktır da. Her zaman olduğu gibi, odak
noktamıza vatandaşlarımızın sorunlarını ve ihtiyaçlarını alarak coğrafi ayrım
gözetmeden, bunun yanında coğrafi farklılıkları da beraberinde getirdiği,
değişen ihtiyaçları da atlamadan, onlara daha yaşanabilir bir çevre sunan,
katılımlarını daha fazla gerçekleştirebilecekleri bir belediyecilik anlayışıyla
hizmet götüreceğiz. Böylelikle, günümüzde, vatanımızın her köşesinde hak ettiği
hizmeti alan vatandaşımız bu hizmeti artarak almaya devam edecektir.
Değerli milletvekilleri,
göreve geldiğimiz ilk günden beri yaptığımız çalışmaları ve sonuçlarını
değerlendirerek daha iyisini yapma gayemiz bizi başarıya götüren bir başka
noktadır. Bu noktadan hareketle, hem belediyecilik alanındaki reformlarımız hem
de bu konuya ilişkin halkımızın hak ettiği refah düzeyinde yaşayabilmesi için
tüm enerjimiz, bilgi ve deneyimlerimizle çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Baloğlu.
Şahsı adına Nevşehir
Milletvekili Murat Göktürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Göktürk.
MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı bütçe kanun tasarısının
30’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve
aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, 2012
yılı bütçesi Hükûmetimizin 10’uncu bütçesidir. Diğer bütçelerimizde olduğu gibi
2012 yılı bütçesinde de sosyal politikalar, istihdam artışı ve kalkınma esas
alınmıştır. Sosyal politikalar bakımından, seçim bölgem olan Nevşehir’den bir
örnek vermek istiyorum. Bu yıl Nevşehir ilinde 2.600 kişiye toplam 1,5 milyon
lira evde bakım ücreti ödenmiştir. Bir zamanlar Avrupa’daki sosyal politikalara
imrenerek bakarken günümüzde daha ileri uygulamalar AK PARTİ hükûmetleri
zamanında yürürlüğe konulmuştur, bununla iftihar ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
dokuz yıldır devam eden ekonomik ve siyasi istikrar 2012 bütçemizle de hız
kesmeden devam edecek. Türkiye ekonomisinin, fazla değil, yakın tarihteki
ekonomik ve siyasi krizler, belirsizlik, ümitsizlik ve güvensizlik ortamından
çıkarak sürekli büyüyen ve gelişen günlere ulaşması bizi sevindirmektedir. Bu
durumu destekleyen toplumdaki gelişmeler ve yapılan anket sonuçları da
uygulanan politikaların doğru yolda olduğunu göstermektedir.
Sayın milletvekilleri,
hepimizin bildiği üzere, 2011 yılında Türkiye ekonomisi büyümede yine zirveye
oturmuş ve yılın ilk dokuz ayında yüzde 9,6 büyüyen ülkemiz dünya 1’incisi olan
Çin’i geçmiştir. Avrupa’nın krizlerle uğraştığı bugünlerde gelinen noktadan
gurur duymaktayız. 2011’in tamamına bakıldığında da Hükûmetimizin 2012-2014
Orta Vadeli Program’ındaki 2011 yılı için hedeflenen yüzde 7,5’luk büyüme oranı
Türkiye ekonomisinin yüzde 9,6 büyümesiyle tutturulmuştur. 2023 yılında
dünyanın en büyük on ekonomisi arasında bulunma hedefi de inşallah
yakalanacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; seçim bölgem olan Nevşehir ilimizden de bahsetmek istiyorum.
Kapadokya olarak bilinen bölgenin içerisinde yer alan Nevşehir ilimiz, tarihte
birçok kültüre ev sahipliği yapmış, tarihî ve turistik açıdan doğa harikası
peri bacaları ve kayadan oyma dinsel ve tarihî merkezleri ile turizmin göz
bebeklerinden biridir. UNESCO doğal ve kültürel miras listesinde de yer alan
bölgemiz, her geçen yıl daha fazla yerli ve yabancı turisti ağırlamaktadır. Bu
yılın ilk on bir ayında yaklaşık 2,5 milyon turiste ev sahipliği yapmıştır.
47’si turizm belgeli olmak üzere 250 otelimiz bölgede hizmet vermektedir.
Ayrıca, son yıllarda bölgemizde doğal güzelliklerini havadan görme imkânı
sağlayan balon turizmi de yaygınlaşmıştır. 80’in üstünde balon her sabah günün
ilk ışıklarıyla havalanmakta ve bölgemizin muhteşem doğasını seyir zevkini
yaşatmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
son yıllarda insanların doğal ortamlarda bulunma isteği sonucu gelişen
ekoturizm, özellikle Ürgüp ve çevresinde kayadan oyma birçok butik otel
kazandırmıştır. Ayrıca, Kozaklı ilçemizde bulunan kaynak suyumuz, kaplıca
turizmi açısından büyük önem arz etmektedir ve Kültür ve Turizm Bakanlığımız bu
suyun daha da değerlendirilmesi için gerekli desteği vermektedir. İlimizde,
KÖYDES ve BELDES projeleri kapsamında köylerimizin ve belediyelerimizin su,
kanalizasyon ve ulaşım sorunları büyük oranda çözülmüştür ve çözülmeye devam
etmektedir. 350 yatak kapasiteli devlet hastanemiz hizmete alınmış, yine 120
yatak kapasiteli Kozaklı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezimiz ise yirmi
beş yıldan fazla süre inşaat olarak kaldıktan sonra bizim İktidarımız zamanında
hizmete açılmıştır. Hidrofizyoterapi alanında ülkemizde hizmet veren sayılı
birkaç sağlık merkezinden biri hâline gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekten, Hükûmetimizin yapmış olduğu icraatlar bizim
bölgemizde de kendisini bulmaktadır. Bu şekilde, bütçenin hazırlanmasında ve
uygulanmasında emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle
sözlerime son verirken 2012 yılı bütçemizin ülkemiz için hayırlı olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Göktürk.
Soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Maliye Bakanına bir
sorum var. Son beş yılda öngörülen ödeneğin üstünde harcama yapan kurumlar
hangileridir? Öngörülen bütçeden en fazla harcama yapan beş kurum hangileridir
ve bunlar yıllara göre ne kadar fazla harcama yapmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Acar.
Sayın Kaplan…
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, sorum sizin
yerinize vekâlet eden Kocaelili Bakanıma aitti ama size kısmet oldu, yine de
sorayım.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Demiryollarının bölge müdürlüğü, İstanbul-Ankara arasındaki hızlı tren
seferleri nedeniyle Haydarpaşa-Adapazarı arasındaki hattın çalışmalarını otuz
ay süreyle durduracağını ifade etti, kamuoyuyla paylaştı. Burada günlük taşınan
insan sayısının yaklaşık 5-10 bin gibi olduğunu, sanayi bölgesi oluşu nedeniyle
iki metropol arasındaki konumu göz önünde bulundurduğunuzda, iki hattı
bulunması nedeniyle böyle bir -şaka diye tırnak içerisinde vurgulayacağım-
tabloya izin verecek misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kaplan.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Sayın Bakan, Virginia İnsan
Hakları Bildirgesi’nin 9’uncu maddesi aynen şu şekilde: “Hiç kimseden aşırı
kefalet istenemez.” Köylümüzden 4 kefil aranıyor kredi almak için, ayrıca
şehirlerde bir ipotek aranıyor. Yıl 1991, yıl şu anda 2011. Bunu nasıl
karşılarsınız?
İkinci soru: Spor kanunu,
madde 22, dördüncü fıkra, şiddeti öven basın mensuplarıyla ilgili. Türkiye’de
yayınlanan bir gazeteyse 100 bin lirayla 500 bin lira arası… Bu mahallî
gazeteler için de geçerli. Yine Virginia Sözleşmesi’nin o 9’uncu maddesinin son
fıkrası: “Yüksek para cezaları ya da zulüm sayılabilecek olağan dışı cezalar
verilemez.” Yıl 1991, yıl şu anda 2011. Bunu nasıl karşılayacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Tanal.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ülkemizde
şimdiye kadar yabancı gerçek ve tüzel kişilere yapılan taşınmaz miktarı ve
büyüklükleri nedir? Bunun ne kadarı 2003 yılından sonra yapılmıştır?
İkincisi: Bütçenin
uygulanmasıyla ilgili olarak Maliye Bakanı olarak şahsınıza ne tür esneklik ve
yetkiler verilmiştir? Açıklarsanız memnun olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Işık.
Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Zaho-Trabzon
demir yolu bir önceki bütçe görüşmelerinde gündeme gelmişti fakat bu dönem yer
almadı. Düşünüyor musunuz yapmayı?
Bir de bastırılacak
paralara Hasankeyf’in resmini basacaktınız, söz vermiştiniz. Sular altında
kalmadan önce o sözünüzü tutacak mısınız?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaplan.
Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI (Adana) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, gübre
fiyatları aşırı derecede yükseldi, mazot fiyatları zaten yüksek. Çiftçimiz çok
zor durumda.
Bir de bu ecri misil
fiyatları, yani hazine arazilerini eken çiftçilerimiz üzerinde uygulanan ecri
misil fiyatları çok aşırı yüksek rakamlarla çiftçimizin karşısına geliyor. Bu
konuda bir iyileştirme yapmayı düşünür müsünüz? Çiftçilerimiz üreten insanlar,
üreten insanları desteklememiz lazım. Dünyada belki önümüzdeki yüzyılın en
büyük ihtiyacı tahıl olacak, gıda olacak. Bunu göz önünde bulundurarak
çiftçilerimize bu manada bir iyileştirme yapmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Varlı.
Sayın Serindağ…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Maliye Bakanımıza
aracılığınızla şu soruyu sormak istiyorum: Çıkarılan kanun hükmünde
kararnamelerle, örneğin, sadece bakanlığın adının değiştirilmesi amacıyla
çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle kamu görevlilerinin kadroları iptal
edilmekte, yeni kadrolar ihdas edilmektedir. Acaba bunun sebebi nedir? Mevcut
kadroların iptalini gerektiren durum nedir ki mevcut kadrolar iptal ediliyor da
yeni kadrolar ihdas ediliyor?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Serindağ.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Acar sormuşlardı, son
beş yıldır ödenek üstü harcama… Arkadaşlar çalışıyorlar, henüz bana
ulaştıramadılar çünkü bakmak lazım ama şöyle hemen hızlı bir şekilde, birkaç rakam geldi,
sizlerle paylaşayım müsaade ederseniz.
Ödenek üstü Millî Eğitim
Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı diye birkaç bakanlık var ama bir de şöyle benim
bildiğim kadarıyla yani bunların dışında
hem bu sene hem de geçen sene hakikaten Karayollarına bütçede öngördüğümüzün
çok çok ötesinde ek imkânlar oluşturduk. Yani rakamlar biraz afaki olabilir,
kesin olmayabilir. Geçen sene -yanlış hatırlamıyorsam- yatırımlar için yani
altyapı yatırımları için ki bunun içinde DSİ’nin de yatırımları var, 14 milyar
lira ekstra bir kaynak ayırmıştık. Bu sene de -yanlış hatırlamıyorsam- 9,1
milyar lira altyapı için harcadık. Yani bu tür harcamalar gelirle bağlantılı
olarak yapılıyor. Bunu daha önce de sizlerle paylaşmıştım. Zaten o nedenle de
bu bütçe kanununda bu yönde birtakım yetkiler veriliyor. Bu özellikle “Altyapı
yatırımları nasıl oluyor?” diye sorarsanız, Yüksek Planlama Kurulu bir karar
alıyor ve yeni birtakım projelerin uygulanmasının önünü açıyor, biz de eğer
gelir buna imkân sağlıyorsa bir şekilde bu gelen ekstra gelirlerden bu
yatırımlara kaynak aktarıyoruz. Ama arkadaşlar kesin rakamları çıkartırlarsa
sizlerle paylaşırız.
Sayın Kaplan, tabii ki ben Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Demiryollarının kararının detayına vâkıf değilim ama tabii ki iki metropol arasındaki hattın
tamamen kapatılması yerine alternatif bir çözüm bulunabilirse biz de tercih
ederiz ama bu benim uzmanlık alanım değil. Dolayısıyla alternatif birtakım
yollar bulunursa, vatandaşlarımızın gidiş gelişleri kolaylaştırılırsa biz
de memnun oluruz.
Bu kefaletle ilgili bir
soru vardı galiba. Ben de tam olarak anlamadım, Virginia 1991 bugün…
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bankalar, takdir edersiniz ki vatandaştan para topluyor ve bunu tabii ki
yatırım yapacaklara aktarıyor ama bunu yaparken de tabii ki yani sonunda bir
para ticareti yapıyor, bunda kendisini güvende hissetmek için kefalet
arayabiliyor. Yani Türkiye’de bunun aşırı bir uygulaması varsa hep beraber
oturalım ama bu, yasayla düzenlenecek bir husus da değil doğrusu çünkü sonuçta
siz ne kadar yasa çıkartırsanız çıkartın, bankalar, kendileri bu uygulamada
tabii ki kararları kendileri verirler. Ama bu yönde eğer kamu bankaları
nezdinde bir yanlış uygulama varsa yine biz kendilerine iletelim.
Sayın Işık taşınmazlarla
ilgili bir soru sordu. Henüz arkadaşlar bana bu rakamları getirmediler,
getirirlerse sizinle paylaşırız.
Bütçede Maliye Bakanına ne
tür yetkiler verildi? Değerli arkadaşlar, birçok yetki tanıyorsunuz, teşekkür
ediyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Çok
verdik de onun için…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Şimdi, değerli arkadaşlar, şöyle: Yani bütçe kanunu burada tabii ki
sizlere getiriliyor. Bu yönde birtakım düzenlemeler var. Hakikaten uygulamada
kolaylaştırmak için Maliye Bakanına ciddi yetkiler veriliyor, geçmişte de
veriliyordu yani sadece bu seneye özgü bir şey değil, geçmiş yıllarda da
verilmiş.
Ne tür yetkiler? Şimdi
bakıyorum, 8’inci maddesinde bana yani Maliye Bakanına ödenek aktarma ve ekleme
işlemlerine ilişkin yetkiler düzenlenmiş. Ayrıca 7’nci maddede gerektiğinde
kullanılabilecek ödeneklerin aktarımına ilişkin yetki verilmektedir. Yani
birçok konuda bu bütçe kanunuyla Maliye Bakanına yetki veriyorsunuz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Yani
il için hangi bakanlığa gideceğimizi belirleyelim.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Biz de bu yetkileri kullanırken milletimize ve sizlere hakikaten
layık olmak için her türlü gerekli özeni gösterdiğimizden emin olabilirsiniz
yani o konuda en ufak bir tereddüdünüz olmasın.
Zaho-Trabzon demir yolunu,
bilmiyorum, Ulaştırma Bakanımızla konuşmamız lazım.
Hasankeyf’in resmini
paranın üzerine koyma kararı benim değil, benim bildiğim kadarıyla Merkez
Bankası meclisinin bir kararıdır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Paralar basıldığında konuşmuştuk.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Ama yani şöyle: Siz bir öneri olarak getirmişsinizdir…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Bütçe tutanaklarında var Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Siz bir öneri olarak getirmişsinizdir…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Hasankeyf sular altında kalmadan basın parayı.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Yani memnun olurum değerli arkadaşlar, Hasankeyf gibi tarihî bir
birikimin bir şekilde yansıtılması bizi memnun eder.
Değerli arkadaşlar, gübre
fiyatları yükseliyor, doğrudur. Gübre fiyatlarının, yanlış hatırlamıyorsam,
yüzde 90’ını enerjiler oluşturmaktadır.
Şimdi, ecri misil konusunda
şöyle, biz Maliye Bakanlığı olarak şunu öneriyoruz, diyoruz ki: “Mümkün olduğunca
bu kamu arazilerini kiralayalım.” Ecri misil uygulaması işgale yöneliktir.
Hatta geçenlerde Sayın Şandır bir soru sordu, ben henüz kesin olmadığı için
cevap verememiştim, şimdi söyleyebilirim. 2B yasa tasarısına son şekli verildi.
Muhtemelen orada, sizlerin de tabii ki uygun bulması hâlinde, Meclisimizin
uygun bulması hâlinde şu anda çiftçilerimiz tarafından, köylülerimiz tarafından
kullanılan arazilerin köylülerimize satılmasına ilişkin de birtakım
düzenlemeler olacak. İnşallah bu ecri misil temelli bir şekilde çözülür.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Devredelim efendim. Ne kaldı ki ellerinde? Ne mal kaldı ne mülk kaldı.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Değerli arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Süremiz sona erdi
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, sağ olun.
BAŞKAN – 30’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
programa göre 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
oylanmamış maddelerinin görüşmelerini ve oylamalarını yapmak için 20 Aralık
2011 Salı günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati. 22.24