DÖNEM: 24 CİLT: 9 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
41’inci Birleşim
18 Aralık 2011 Pazar
(TBMM Tutanak Müdürlüğü
tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88)
III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim
Binici’nin, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’in, İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.-
Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’in, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
6.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın,
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
7.-
Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.-
Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Anayasa değişikliği çalışmalarında Siyasi
Partiler Yasası, Seçim Kanunu ve yüzde 10’luk barajın kaldırılması konusunda
gruplarınca hazırlanan taslağa ilişkin açıklaması
2.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, “Kürt halkı”, “Kürt coğrafyası”
tabirlerinin hukuken yanlış olduğuna, millî kimliğimizin “Türk milleti”,
devletimizin adının “Türkiye Cumhuriyeti devleti” olduğuna ilişkin açıklaması
3.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Anayasa’nın “Milletin temsili”
başlıklı 80’inci maddesinde belirtilen “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri,
seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti temsil
ederler.” hükmüne ilişkin açıklaması
4.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın
17/12/2011 tarihli 40’ıncı Birleşimde yer alan beyanını düzeltmesinden
memnuniyet duyduğuna ilişkin açıklaması
V.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, 17/12/2011 tarihli 40’ıncı Birleşimdeki
bir konuşması sırasında muhalefet sıralarından yapılan müdahalelere cevap
verirken söylediği sözlerin kendisine yakışmadığına ilişkin konuşması
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma
Kurulu Önerileri
1.-
Genel Kurulun, 19 Aralık 2011 Pazartesi ve 20 Aralık 2011 Salı günkü
birleşimlerinin saat 13.00’te başlamasına ve 19 Aralık 2011 Pazartesi günkü
birleşimde 2012 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 30’uncu maddesinin
oylamasının tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te
açılarak üç oturum yaptı.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/470) (S. Sayısı: 87) ve 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) görüşmelerine devam
edilerek, 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı 18’inci maddesine
kadar kabul edildi.
Tunceli Milletvekili Kamer Genç,
16/12/2011 tarihli 39’uncu Birleşim Tutanak Dergisi’nde yer alan Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’la ilgili “İsviçre bankalarında 800 milyon dolar parası var,
bunun araştırılması lazım” şeklindeki ifadesinin kendi iddiası olmadığına,
Aydınlık gazetesinde yayımlanan Kaşif Kozinoğlu’nun iddiaları olduğuna,
Mersin Milletvekili Nebi Bozkurt,
Hazreti Peygamber’imizin depremlerle ilgili hadisine ilişkin konuşmasında BDP
Grubunu kastetmediğine,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal,
Cumhuriyet Halk Partisinin Çankaya Belediyesiyle ilgili tahrif edilmiş
bilgilere,
İlişkin açıklamada bulundular.
Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci,
Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın şahsına,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın şahsına,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın şahsına,
Elâzığ Milletvekili Enver Erdem,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın şahsına,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Elâzığ Milletvekili Enver Erdem’in şahsına,
Elâzığ Milletvekili Enver Erdem,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına,
Sataşmaları nedeniyle konuşma yaptılar.
Alınan karar gereğince 18 Aralık 2011
Pazar günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 21.01’de son verildi.
Mehmet
SAĞLAM
Başkan Vekili
Bayram ÖZÇELİK Muhammet Rıza YALÇINKAYA
Burdur Bartın
Kâtip Üye Kâtip
Üye
18 Aralık 2011 Pazar
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 13.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 41’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayımız vardır, gündeme
geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, şimdi programa
göre, 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere
devam edeceğiz.
II.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (x)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi kabul edilmişti.
Şimdi, 18’inci maddeyi okutuyorum:
Fonlara ilişkin işlemler
MADDE 18 - (1) Türk Silahlı
Kuvvetlerine stratejik hedef planı uyarınca temini gerekli modern silah, araç
ve gereçler ile gerçekleştirilecek savunma ve NATO altyapı yatırımları için yıl
içinde yapılacak harcamalar, 7/11/1985 tarihli ve 3238 sayılı Kanunla kurulan
Savunma Sanayii Destekleme Fonunun kaynakları, bu amaçla bütçeye konulan
ödenekler ve diğer ayni ve nakdi imkânlar birlikte değer-lendirilmek suretiyle
Savunma Sanayii İcra Komitesince tespit edilecek esaslar çerçevesinde
karşılanır.
(2) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bütçe ile tahsis edilen
mevcut ödeneklerden birinci fıkra hükümleri gereğince tespit edilecek
tutarları; Emniyet Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut
ödeneklerden helikopter, insansız hava araçları (İHA) ve Elektronik Harp (HEWS)
projesine ilişkin tutarları; Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne
bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine
kaydedilen ödeneklerden motorbot alımına yönelik tutarları; Orman Genel
Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden Helikopter Alım Projesi
ve Helikopter Eğitim Simülatörleri Merkezi Projesine ilişkin tutarları; Maden
Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler-den
araştırma gemisi alımına yönelik tutarları; ilgili hizmetleri gerçekleştirmek
üzere Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödemeye ilgisine göre Milli Savunma
Bakanı, İçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı, Orman ve Su İşleri Bakanı veya Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı yetkilidir.
(3) Savunma Sanayii Destekleme Fonundan
Hazineye yatırılacak tutarları bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan
Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerine ödenek kaydetmeye ve
geçen yıllar ödenek bakiyelerini devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir.
(x) 87 ve 88 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek
Cetvelleri 08/12/2011 tarihli 31’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
(4) İlgili yıllar bütçe kanunları
uyarınca, yürütülmesi öngörülen projeler için Savunma Sanayii Des-tekleme
Fonuna aktarılan tutarlardan kullanılmayan kısımlar, Savunma Sanayii Destekleme
Fonundan ilgili genel bütçeli idarenin merkez muhasebe birimi hesabına; özel
bütçeli idarelerde ise muhasebe birimi hesabına yatırılır ve ilgili idarenin
(B) işaretli cetveline gelir kaydedilir. Gelir kaydedilen tutarlar karşılığını
ilgili idare bütçesine ödenek kaydetmeye genel bütçeli idarelerde Maliye
Bakanı, özel bütçeli idarelerde ise ilgili özel bütçeli idare yetkilidir. Milli
Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
dışındaki idarelerde ödenek kaydı yılı yatırım programı ile ilişkilendiri-lerek
yapılır.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Orhan Düzgün, Tokat Milletvekili.
Buyurun Sayın Düzgün. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN DÜZGÜN (Tokat) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı merkezî bütçe yönetiminin
18’inci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, artık, 2000’li
yıllarda orduların insan sayısının değil, dinamizminin önemli olduğu hepimizce
bilinen bir gerçek. Artık, savaşlar insan gücüyle değil teknolojiyle yapılıyor.
Bu anlamda da Türk ordusunun dinamizmini sağlayacak her türlü katkıyı vermeye
biz hazırız. Ancak, değerli arkadaşlarım, sizler de takdir edersiniz ki artık
savaşlar sadece ordularla kazanılmıyor, ekonomik güçle kazanılıyor, tutarlı dış
politikayla kazanılıyor. Cumhuriyetimizin kuruluşundan beri Türkiye
Cumhuriyeti’nin bir dış politikası vardı. Bu politikanın temel direği de
Atatürk tarafından “Yurtta sulh, cihanda sulh.” düsturuyla açıklanmıştı. Dün
bir konuşmacı arkadaşım, bu politikanın pısırıklık, korkaklık ve içe
kapanıklığa yol açtığını söyledi.
Değerli arkadaşlarım, bilmenizi isterim
ki bu “korkaklık” ve “pısırıklık” denen dış politika, o günlerde Irak’ta ulusal
bağımsızlık savaşı veren mücahitlerin, yaralıların Türkiye Cumhuriyeti’nde
tedavi edilmesini, şehitlere ise Türkiye Cumhuriyeti’nin maaş bağlamasını
çıkaran bir kanun çıkarmıştır, bu Meclisten çıkarmıştır. Peki, sonra ne oldu
değerli arkadaşlarım? Biliyorsunuz Türkiye'nin dış politikası Sayın Özal
döneminde değişikliğe uğratıldı. Amaç neydi? Irak’ta 1 konulup 3 alınacaktı.
Arkadaşlar, bugünkü Irak’ın hangi
durumda olduğunu hepimiz biliyoruz. Buradan ne konulup ne alındığını da hepimiz
biliyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, yine bu
“Yurtta sulh, cihanda sulh.” politikası Türkiye Cumhuriyeti’ni, bütün dünyayı
yakıp yıkan, milyonlarca kişinin ölmesine sebep olan İkinci Dünya Savaşı’nın
dışında tutmuştur. Siz her ne kadar İsmet İnönü’yü camileri ahıra çevirmekle
suçluyorsanız da camiler o günlerde ordunun besinlerinin, gıdasının, ununun,
buğdayının deposu olarak kullanılmıştır ve Sayın İnönü bunu daha sonra
söylemiştir, “Ben sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım.” diye de
açıklamıştır.
Arkadaşlar, bugün Türk dış
politikasında sıfır sorun politikasıyla başladık, nereye geldiğimizi az çok
sizler de biliyorsunuz. Bu arada, söylemek isterim ki Sayın Dışişleri Bakanının
AKP’deki durum sorulduğunda verdiği cevap da son derece ilginç: “Sıfır sorun”
diyor. Eğer dış politikadaki gibi bir durum oluşacaksa epey bir şeyler
göreceğiz demektir önümüzdeki günlerde.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetiniz
İsrail’le kavga etmeyi iyi beceriyor, daha doğrusu kavga ediyormuş gibi yapmayı
iyi beceriyor. Gazze mazze dediniz Malatya’ya füze kalkanını kurdunuz, bunun da
adını “NATO projesi” koydunuz. Biz de “Bu NATO projesiyse niye anlaşmayı
Amerika’yla imzalıyorsunuz?” dedik, herhangi bir şey söylemediniz.
Yine hakeza arkadaşlar, “Füze kalkanını
İsrail’i koruyalım diye koyuyorsunuz.” dedik, siz dediniz ki: “Yok öyle bir
şey.” Bakın, hem İran hem Rusya açıklama yaptı “Çıkacak olan ilk çatışmada füze
kalkanını vuracağız.” diye. Durup dururken, hiçbir sebebi yokken -aslında
sebebi var, sebep İsrail’i korumak- siz Türkiye’yi hedef tahtası durumuna
getirdiniz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, savaştan
bahsediyoruz ama aslında savaştan bahsetmekten çok barıştan bahsetmek lazım bu
ülkede. Çünkü bu ülkenin şiddetle barışa ihtiyacı var. Barış, hepimiz için
acilen gerekli.
Arkadaşlar, hemen açık sözlülükle
söylemek isterim ki daha geçtiğimiz günlerde Sayın Enerji Bakanı kendisine laf
atan bir öğrenci arkadaşımızı kendi kürsüsüne kadar çağırdı, ona söz hakkı
tanıdı. Ben açıklıkla söylemek isterim, son derece demokratik, doğru bir
tavırdır. Sayın Bakanı da bu davranışı nedeniyle takdir ettiğimi belirtmek
isterim. Fakat arkadaşlar, aynı hassasiyeti eğer Sayın Başbakan ve Hükûmetin
diğer üyeleri de gösterebilmiş olsaydı, bugün, aylardır cezaevinde tutuklu
bulunan 500’ü aşkın öğrenci sokakta bizlerin arasında dolaşıyor olacaktı, mahkeme
kapılarında sürünüyor olmayacaklardı. Umarım, önümüzdeki süreçte onlar da bu
sürece eşlik edip ülkemizin daha demokratik bir ortamda olmasına katkı
sağlarlar diye düşünüyorum.
Arkadaşlarım, yine bir hekim olarak bu
ülkede uygulanan sağlık politikalarına değinmeden geçemem bu kürsüden. Şunu da
gene açıklıkla söylemek isterim ki hükûmetiniz döneminde hastanelerdeki sağlık
hizmetlerinin otelcilik bölümü gerçekten sınıf atlamıştır. Bu anlamda da katkı
sağlayanlara teşekkür ederim fakat arkadaşlar, otelcilik bölümü sağlık sorununu
çözmez. Nasıl çözmez? İşte, buradan kanun hükmünde kararnameyle de bir Tam Gün
Yasası çıkardınız. Biz size burada dedik ki: “Arkadaşlar, böyle bir şeye gerek
yok, gelin, konuşalım.” Sonra ne oldu? Sayın Başbakan, Allah’a şükür, iyileşti,
geldi. Sayın Başbakanı ameliyat ettirirken bu çıkardığınız Kanun’u bizzat
Sağlık Bakanı kendisi ihlal etti. Şimdi, ben size soruyorum: Dünyanın hangi
ileri demokrasisinde bir bakan kendi çıkardığı kanunu çiğnedikten sonra o
koltukta oturuyor?
Değerli arkadaşlarım, çıkarmış
olduğunuz Tam Gün Yasası yanlıştır. Getirin, burada konuşalım, mademki amacımız
millete daha iyi hizmet etmek, katkı koyalım, daha doğrusunu, daha dürüstünü
yapalım, daha işler olanını yapalım yoksa işte böyle her gittiğiniz yerde bu
Yasa sizin ayağınıza dolaşacak.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu Tam Gün
Yasası’yla üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığına bağlanması planlanıyor.
Şimdi, bu mantıkla hareket ederseniz, yarın Adalet Bakanı derse ki “Hukuk
fakültelerini bana bağlayın.”, Millî Eğitim Bakanı derse ki “Eğitim
fakültelerini bana bağlayın.”, Sanayi Bakanı derse ki “Endüstri mühendislik
fakültelerini bana bağlayın.” ortada üniversite kalır mı? Ama tabii
üniversiteye ne denli önem verdiğinizi de biliyoruz. Artık Türkiye’de üniversitelerin
konuşulması bırakıldı, medreseler konuşulmaya başlandı, rektörleri de
melelerden atarsınız, böylece üniversite problemi de tamamen çözülmüş olur.
Ayrıca arkadaşlar, bir şeyi daha sormak
istiyorum: Sayın Bakan diyor ki: “Ülkede doktor açığı var, yabancı doktor
getireceğiz. Ülkede hemşire açığı var.” Arkadaşlar, haydi doktor açığı var,
söyleyeyim, bu ülkede binlerce sağlık meslek lisesi mezunu gencimiz işsiz
oturuyorken siz neden yurt dışından hemşire getirmeye uğraşıyorsunuz? Bunu bana
izah edebilir misiniz?
Arkadaşlar, bu ülkenin sağlık
emekçileri çok yakında meydanlara inecekler. Biz o gün onların yanında
olacağız, omuz omuza olacağız. Siz sandıkta seçmeni ne kadar kandırmayı
başarıyorsanız, ne kadar iyi biliyorsanız, bilin ki biz de meydanlarda
direnmeyi en az o kadar biliriz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Düzgün.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddenin, dikkat ederseniz, NATO,
savunma harcamaları, Savunma Fonu ve TSK’nın stratejik hedefleri dâhilinde,
plan uyarınca modern silah, araç ve gereçlerin alınması… Bu bütçede bunun
denetimi yok arkadaşlar, bunun rakamı da yok. Görmediğimiz bir rakamı şimdi
oylayacağız. Sayın Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız tam karşımda oturuyor ve
ben Sayın Bakana… Sayın Bakan, sizden rica ediyorum, hemen şimdi… Benim
istediğim bir talebim var. Meclis adına, Genel Kurulumuz, hepimiz adına
Sayıştay denetim yapar. Sayın Başkanım, sizden de aynı talebim var. Sayıştay
Meclis adına denetim yapar. Ve bu maddede yönetmelik yapıldı, Bakanlar Kurulu
yaptı. Daha önceki dönemde gizli bir yönetmelik vardı. Gizli yönetmeliği
Sayıştay Genel Sekreterinden bir önceki Plan ve Bütçe Komisyonunda istediğimde
Sayın Genel Sekreter “Ben bile o gizli yönetmeliği bulamadım, erişemedim.”
dedi. Yani Sayıştayın Genel Sekreteri dahi, erişemediği bir gizli yönetmelik üzerinden
Meclis adına, milletin iradesi adına, hepimizin adına bir denetim yapıyor.
Şimdi, yasama olarak… Meclis Genel
Kurulu yasama. Biz yasama isek, yasama olarak bizim yönetmeliğimizi niye
yürütme yapıyor, Bakanlar Kurulu? Yasama, yetkisini mi devrediyor? Yasama,
görevini mi devrediyor? Yasama, milletin iradesini mi Bakanlar Kuruluna
devrediyor? Hayır. O zaman, bu yeni çıkan yönetmeliği, Sayın Meclis Başkanım,
niye Bakanlar Kurulu yürütüyor Meclis adına denetim olacaksa, benim Meclisim denetimi Sayıştaya yaptıracaksa,
grupların hakkı varsa, bu konuda talep hakkı? Sayın Hamzaçebi, o tartışmaların
içinde siz vardınız. Sayın Şandır, siz çok iyi bilirsiniz.
Şimdi, bu yönetmeliği Genel Kurula
getirelim. Sonra, burada geçen bütün harcamaları bir bir önümüze koyalım ve
Meclis adına denetim yapalım. Milletin parasını, vergisini hazineye alıyoruz;
vergisini vermeyenin canını çıkarıyoruz, icraya veriyoruz, haczediyoruz, 1
kuruşu 100 kuruş olarak alıyoruz, hazineye koyuyoruz. Şimdi, vatandaşın
parasını hazineye koyduk, bununla da vatandaşa hizmet yapacağız. Bu parayı
silaha harcarken, silah alırken, Skorsky alırken, F-16 alırken, F-35’lere
ayırırken milyar dolarlar harcıyoruz. Küçük rakamları konuşmuyoruz arkadaşlar.
Bu konuştuğumuz rakamlar o kadar önemli ki askerî alandaki kamu harcamalarını
74 milyon insanımızın bilme hakkı var. 74 milyon insanımız, o milyarların kime,
hangi silah şirketlerine verildiğini merak ediyor. Şimdi bunu söylemek
zorundayız. Niye bunu söylemek zorundayız? Bakın, Türk Silah Kuvvetlerini Güçlendirme
Vakfının harcamaları var mı bu bütçede? Denetleyebiliyor muyuz Sayın Başkan?
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanım, Sayın Meclis Başkanım, size de aynı şeyi
soruyorum. Bir tarafta Komisyon Başkanı, bir tarafta Meclis Başkanı, bir
tarafta Hükûmet. Hükûmete burada hesap sormam. Bakın, bir muhalefet parti Grup
Başkan Vekili olarak benim bu konuda muhatabım yürütme değil, Hükûmet değil.
Ben burada Hükûmeti sorgulamam, “Askerî harcamada ne yapmışsın, ne almışsın, ne
ediyorsun”u sorgulamam. Meclisin yetkisini, iradesini başkalarına devretmem.
Bakın, bunu önemsiyoruz. Bu kalemi
açığa kavuşturmazsak -çok açık söylüyorum- Vakfa yapılan transfer kaynaklarını
belirleyemezsek, yine vakıfların bu tür statüde silah alım satım ve diğer
konudaki ek kısıtlamalarını burada Genel Kurul ortaya çıkaramazsa, bu Meclisin
üstündeki askerî vesayet aynen sürüyor. Burada iktidar çıkıp bize “Askerî
vesayeti bitirdim, 10 tane emekli generali hapse attım, bitti bu iş.” demesin.
Emekli 10 tane generali, 20 generali içeri atmakla askerî vesayet bitmiyor.
İşte, askerî vesayetin temel noktası bu.
Watergate skandalını hatırlayın,
İran’la Irak savaşırken Watergate skandalında satılan silahları hatırlayın,
yakın zamanı hatırlayın, Rusya’yla yapılan anlaşmaları hatırlayın, Fransa’yla,
Almanya’yla, Amerika’yla yapılan anlaşmaları hatırlayın.
Şimdi buradan getiriyoruz, güçlendirme
vakıflarının harcamaları, örtülü ödenekten karşılanan askerî harcamaların
düzeyi ve ücreti. Bakın, bu boyutu da var ama örtülü ödenek rakam olarak çok
önemli bir rakam değil.
Şimdi burada, yine askerî harcamaların
ilgili kararları üzerinde sivil parlamenter denetim eksik, yok, şu an yok. Hani
“Arttıralım.” diyoruz, yok denetim. Şu an denetleyemediğim bir maddeyi
konuşuyorum, bilmediğim rakamları konuşuyorum, bilmediğim topu konuşuyorum,
bilmediğim bombaları konuşuyorum, bilmediğim tankları konuşuyorum, bilmediğim
kobraları konuşuyorum, bilmediğim zırhlıları konuşuyorum ve Sarkozy’i konuşmak
zorundayım.
Şimdi, arkadaşlar, NATO’da Sarkozy var.
Öyle mi? Var. NATO’da Sarkozy olduğu zaman, NATO Libya’ya müdahale ettiği
zaman, bir hafta önce Başbakan “Libya’ya müdahale etmeyeceğiz.” demişti. Ne
oldu da Sarkozy’le aynı safta Libya’ya müdahale oldu? Şimdi, Libya’ya müdahale
oldu. On beş, yirmi gemi gitti. Hangi gemi ne kadar silah harcadı? Ne kadar top
attı, ne kadar mermi attı, ne kadar yakıt yaktı? Bu Meclisin bunu araştırma
hakkı var. Ama diyorsunuz ki: “Ben veremem gizli yönetmeliği.” Ben şu an, bir
milletvekili, Grup Başkan Vekili olarak önceki dönemin gizli yönetmeliğini de
istiyorum, şimdiki Bakanlar Kurulundaki yeni yönetmeliği de istiyorum. Yeni
yönetmeliği istiyorum çünkü bunu açığa çıkarmadığımız zaman Ermeni tasarısıyla
ilgili… İstediği kadar Başbakanla Sarkozy arasında bir kavga görünümü olsa da
aslında iz düşümlere baktığınız zaman Sarkozy, ırkçı, milliyetçi, muhafazakâr
sağ iktidarın temsilcisidir ve NATO’nun savunucusudur. Bizde baktığınız zaman,
milliyetçi muhafazakâr bir parti olduğunu söyleyen AK PARTİ’nin Genel Başkanı
da Başbakandır. O da NATO’nun bünyesinde. Şimdi, böyle olduğu zaman, biz bu
harcamaları bilmediğimiz zaman örtüşüyor. Ve istediği kadar kavga etsin, yok
Cezayir’di, yok Ruanda’daki 800 bin Tutsi’nin öldürülmesi… Vallahi araştırın
çok büyük fark görmezsiniz. Bin Bella’yı da Fransızlar kaçırdı, 1,5 milyon
Cezayirli öldürdü. Bin Bella’yı yargılarken, Cezayirli avukatlar Bin Bella’yı
savunurken saldırıya uğruyordu Fransızlar tarafından, ırkçılar, milliyetçiler
tarafından ve o zamanki fotoğraf bugün var. Bugün de Öcalan yargılanıyor,
avukatları, 36 tanesi tutuklanıyor. Yani arada bir fark… Kıyaslama yaptığınız
zaman aynı iz düşümleri görürsünüz.
Bakın, bir iz düşümü daha. Evet,
Cezayir’de katliam var, Ruanda’da katliam var, Dersim’de de katliam var. Bakın,
tarihi takip edin. Şeyh Said’e gelin, ondan sonra devam edin, Kahramanmaraş’a
gelin, Sivas’a gelin, son on beş yılın, yirmi yılın faili meçhul, olağanüstü
hâl dönemlerine gelin, aynı durumu, aynı fotoğrafı görürsünüz. Orada da
Cumhurbaşkanı olmak için bir sağcı muhafazakâr lider Le Pen partisine sığınmıştı.
Umarım ki MHP böyle bir hataya düşmez, böyle bir hatada böyle bir duruma
düşmez.
Şimdi, bu iz düşümlerin hepsini anlamak
için bu paranın nereye gelip nereye gittiğini, bu Genel Kurulun, bu Meclisin
buradan denetlemesi lazım. Ben denetleyemediğim bir maddeyi konuşuyorum. Ben ne
kadar para var burada, bilmiyorum. Ey halkım, 74 milyon insanım, bilmediğim
parayı, bilmediğim harcamayı, bilmediğim askerî milyarları, milyarları
denetliyor ve adınıza konuşuyorum ama görmüyorum bu bütçenin içinde, yok, yok,
yok! Sizi kandırıyorlar. Milletin iradesi burada sakat, yok.
Uyarmak istedim. Saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kaplan.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Harun Karaca, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Karaca. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HARUN KARACA (İstanbul) – Sayın Başkan,
Meclisimizin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ Grubunun üyesi olarak şahsım
adına söz almış bulunuyorum. 18’inci maddeyle ilgili fikirlerimi arz edeceğim.
Savunma sanayisiyle ilgili yaptıklarımızı kısaca ifade etmeye çalışacağım.
Savunma sanayisinde, özellikle millî
savunma sanayimizde yaptıklarımızdan 10 bin metre irtifada yirmi dört saat
kalabilen insansız hava aracımız Anka deneme uçuşlarına başlamıştır. Anka’nın ABD ve İsrail’den sonra stratejik yeteneklere
sahip insansız hava aracı üreten 3’üncü ülke olacağız. Yerli üretimimiz olan
150’ye yakın insansız mini uçaksa hâlen Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından
kullanılmaktadır. İlk millî korvet savaş gemisi “MİLGEM”, tamamen ülkemizde
tasarlanarak inşa edildi ve seyir denemelerine başladı. İlk savaş
helikopterimiz “Atak”, prototip üretim safhasına geçti. İlk defa jet motoru
üretilip uçuruldu. Uçak, helikopter ve tankların en önemli kontrol aracı olan
görev bilgisayarı üretildi. “Hürkuş” adlı eğitim uçağı üretim faaliyetlerine
başladı. Gelecek yıldan itibaren de inşallah uçuşa geçecek. Millî savunma
sanayimizi yükselten bütün bu projeler yeni dönemde de hız kesmeden devam
edecektir.
Bunlara ilave olarak Türk savunma
sanayisinin en büyük hedeflerinden biri olan ilk Türk muharebe tankı “Altay”
için hazırlıklar son aşamaya gelmiştir ve inşallah, Altay tankları 2012 yılının
başlarında görücüye çıkacaktır.
Türk donanmasının yüksek savaş
yeteneğini artırmak amacıyla yerli havuzlu çıkarma gemisi yapılmaya başlanmış
olup beş yıl içerisinde bu yerli havuzlu çıkarma gemisinin Türk donanmasına
katılması hedeflenmektedir. Bu havuzlu çıkarma gemilerinin dünyada sadece
yedi-sekiz ülkenin donanmasında bulunduğunu da bilgilerinize sunarım.
2002 yılında savunma sanayisi
ihtiyaçlarımızın yüzde 75’ini ithal ederken 2010 yılında dışa bağımlılık yüzde
50’nin altına düşmüştür. Bu gurur verici tablodur.
Ayrıca, dünkü maddede konuşacaktım
biliyorsunuz. Dünkü maddeyle ilgili birtakım fikirlerimi beyan etmek istiyorum.
Özellikle yerel yönetimlerde burada Hükûmetimiz döneminde büyük reformlar
yapılmıştır. Mahallî idarelerde, mahallî idarelerin gelirleri artırılmış,
giderleri azaltılarak cumhuriyet tarihimizin en büyük altyapı hamleleri AK PARTİ
Hükûmetleri döneminde yapılmıştır.
KÖYDES… Köylerimizin yaşam kalitesini
artırdık. 2005-2011 yılları arasında 7,3 milyar ödenek ayrılarak köylerimize
hizmet yaptık. Çiftçimize ödenen net destek miktarlarımızı 2 milyardan 7 milyar
liraya çıkarttık; 3,5 misli artırdık.
Tarım ürünleri üretimlerimizi artırdık.
Burada hepsine tek tek değinemeyeceğim çünkü liste çok uzun. Örneğin, çeltik
üretimimizi 360 bin tondan 900 bin tona çıkardık ki özellikle pirinçle ilgili
olan… Daha önce pirincimizin büyük bir bölümünü ithal ederdik. 8 bin ton
tohumluk ihracatı yaparken 30 bin tona çıkarttık. Tarımda hasılatımızı 24
milyar dolardan 62 milyar dolara çıkarttık, tarımda dünyanın 11’inciliğinden
7’nciliğine geldik. Tarım ihracatımız 4 milyar dolardan 13 milyar dolara geldi.
Şimdi, burada özellikle şunu söylemek
istiyorum: Türk milleti her şeyi affeder ama “göbeğini kaşıyan adam”
zihniyetiyle adam yerine konulmamayı hiçbir zaman affetmez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ben hızlı geçmek zorundayım çünkü
zamanım çok kısa.
Yeni projemiz de SUKAP, su ve altyapı
kanalizasyon projeleri. Nüfusu 25 binin altında bulunan 1.498 belediyenin
altyapı ihtiyacı tespit edilmiş, 2011 yılında 230 belediyenin, 2012 yılında 150
belediyenin içme suyu, kanalizasyon ve arıtma tesisi işleri yapılacaktır.
Ayrıca DSİ içme ve kullanma sularında çalışmalar devam etmektedir.
Katı atık… 2011 yılında hâlen 756
belediyemizin 59 adet katı atık tesisi var, 41 milyon nüfusa hitap ediyor; 2012
yılında 31 adet daha yapılarak 80 adet katı atık tesisi olacak, 46 milyon
nüfusa hitap edecek.
“Katı atık tesisi” dediğimiz zaman
belki arkadaşlarımızdan bir kısmı anlamayabilir ancak ben tarihte var olan bir
katı atık cinayetiyle ilgili bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Hekimbaşı
çöplüğünü hatırlayan arkadaşlarımız var mı bilmiyorum. Hekimbaşı çöplüğündeki
vahşi depolamadan dolayı, oradaki metan gazı patlamasından dolayı 27 tane
vatandaşımız rahmetli olmuştu. Onun için tekrar Hekimbaşı çöplüklerindeki
patlamalar olmasın diye AK PARTİ hükûmetleri döneminde katı atık depolama
tesislerine önem verilmektedir.
Halkalı çöplüğünü de hatırlayanımız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HARUN KARACA (Devamla) – Çünkü Halkalı
çöplüğü de 2 milyarlık yatırım yapılan bir Temapark hâline getirildi.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Karaca.
HARUN KARACA (Devamla) – Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Başkan, söz vereceğim,
söz talebiniz var ancak Sayın Kaplan’ın konuşmasıyla ilgili Başkanlık Divanını
ilgilendiren konu…
Sayıştay Kanunu’nun 80’inci maddesine
göre Sayıştay Kanunu hükümlerinin uygulanması için gerekli düzenlemeleri
yapmaya bizzat Sayıştay Başkanlığı yetkilidir. Daha doğrusu, yetki verilmiştir
onlara. Aynı Kanun’un 79’uncu maddesi gereğince Sayıştayı denetleme yetkisi
ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, Başkanlık Divanı tarafından
görevlendirilen ve gerekli mesleki niteliklere sahip denetim elemanlarından
oluşan bir komisyona verilmiştir.
Sayın Kaplan, sözleriniz tutanaklara
geçmiştir. Başkanlık Divanı değerlendirecektir.
Şimdi, aynı konuyla ilgili Sayın Bütçe
Başkanımız söz istemişlerdir; Lütfi Elvan, Karaman Milletvekili.
Kürsüye buyurun Sayın Başkan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür
ediyorum. Çünkü, direkt Meclis Başkanlığımızı ilgilendiren bir husustur,
Hükûmeti, yürütmeyi değil.
BAŞKAN – Tutanaklara geçmesi anlamında
izah ettim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Komisyon
Başkanımız da Meclisin Komisyon Başkanıdır. Ayrıca Hükûmetin de açıklama
yapması lazım bu yönetmelikle ilgili.
BAŞKAN – Hükûmet değerlendiriyor,
açıklama talebi olursa söz vereceğim.
Sayın Başkan, buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Çıkarmış olduğumuz Sayıştay Kanunu
gereğince, Sayıştay Başkanlığı kamu kurum ve kuruluşlarımızın gelirlerini,
giderlerini ve mallarını denetlemekle yükümlü.
Burada, özellikle gelir ve gider
hanelerini ilgilendiren bölümler için herhangi bir yönetmelik veya Bakanlar
Kuruluna verilmiş herhangi bir yetki söz konusu değildir. Ancak, Sayıştay
Kanunu’nun 44’üncü maddesinde istihbarat, güvenlik ve savunmaya yönelik olarak
sadece mallar kapsamında, gelir ve gider hesabı kapsamında değil sadece mallar
kapsamında, yani savunma, istihbarat ve güvenlik birimlerimizin ellerinde bulundurdukları
malların kullanımı, bunlarla ilgili gerekli çalışmalar, bu hususları
ilgilendiren konularda ilgili kurumların görüşlerinin alınarak, Bakanlar Kurulu
tarafından bir yönetmelik çıkarılması Sayıştay Kanunu’muzun 44’üncü maddesinde
öngörülmüştür. Dolayısıyla, tüm konuları kapsamamaktadır. Sadece istihbarat,
güvenlik ve savunma alanındaki malları ilgilendiren hususlara yöneliktir bu da.
Gelir ve gideri ilgilendiren hususlarda tamamıyla bir şeffaflık, kamuoyuna
rapor sunma söz konusudur. Tabii bu konuda da kamuoyunun bilgilendirilmesi de
söz konusudur. Ancak, bunun nasıl ve ne şekilde yapılacağı, hangi konuların
-gizlilik kuralı olması nedeniyle- gündeme getirileceği hususu, bunların usul
ve esasları yönetmelikle belirlenmektedir.
Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım,
Komisyon Başkanımız açıkladı ama o yasada performans denetimi yapılıp burada
“Silahlı güçler ve güvenlik güçleri ölçülür.” olacaktı.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, böyle karşılıklı
konuşma usulümüz yok.
Sayın Hükûmetin de bir söz talebi var,
onu da bir dinleyelim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – “Ölçülür”
olarak değiştirildiği için… Sayın Başkan o zaman yoktu…
BAŞKAN – Hükûmet adına Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Sayın Hasip Kaplan “Askerî
harcamaların ayrıntılarına, uzun dönemli gelişme ve öngörülerine ulaşmak mümkün
değil.” dedi. Hâlbuki 2006 yılından beri genel yönetim kapsamında yapılan
askerî harcamalar Bakanlığımız tarafından her üç ayda bir düzenli olarak
yayımlanmaktadır.
Bakın, genel yönetim savunma
hizmetlerine yönelik detaylı harcamaları, Millî Savunma Bakanlığının kurumsal
ve ekonomik sınıflandırmaya göre bütün harcamalarını biz yayımlıyoruz. Müsaade
ederseniz sizlerle birkaç rakamı da paylaşayım:
2002 yılında Millî Savunma Bakanlığının
bütçesi 8 milyar 235 milyon lira, Jandarma Genel Komutanlığının 1 milyar 456
milyon lira, Emniyet Genel Müdürlüğünün 2 milyar 431 milyon lira, Sahil
Güvenlik Komutanlığının 92 milyon lira olmak üzere toplamda 12 milyar 213
milyon lira. “Bunun bütçe içerisindeki payı ne?” diye sorarsanız, bu toplamın
bütçe içerisindeki payı yüzde 10,21.
Geliyoruz 2012 yılına: 2012 yılında
öngörülen harcamalar, Millî Savunma Bakanlığı için 18 milyar 230 milyon lira,
Jandarma Genel Komutanlığı için 4 milyar 914 milyon lira, Emniyet Genel
Müdürlüğü için 12 milyar 119 milyon lira, Sahil Güvenlik Komutanlığı için 376
milyon lira olmak üzere toplam 35 milyar 639 milyon lira. Bakın, bütün güvenlik
birimlerinin bütçelerini verdim. Peki, bunların tamamının bütçe içerisindeki
payı nedir? Yüzde 10,16.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bunlar bilinen
kalemler, peki, bilinmeyen kalemler?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) –
Yani 2002 yılında yüzde 10,21 iken şimdi yüzde 10,16 düzeyindedir.
Bütün bu kalemler, bunların alt
detayları da olmak üzere, dediğim gibi, düzenli bir şekilde Maliye Bakanlığı
tarafından 2006 yılından bu yana yayınlanmaktadır.
Savunma Sanayii Destekleme Fonu
hesaplarını da anlık olarak Maliye Bakanlığı olarak izleyebiliyoruz. Ben şimdi
tabii arkadaşlarıma söyledim, eğer bulabilirlerse çünkü bir kısmı hazine
bonolarında, belki bir kısmı nakittir, detaylarına şu anda vâkıf değilim ama o
konuda da rakamlar son derece açık, o rakamlar da yayınlanıyor.
Peki, genel yönetim kapsamına girmeyen
vakıflar ve şirketler Avrupa Birliğinde nasıl takip ediliyorsa Türkiye’de de
öyle takip ediliyor. Avrupa Birliğinde de bu rakamlar, tabii ki genel yönetim
tanımına girmediği için, bütçe verileri kapsamında yayınlanmıyor ama bu
rakamlar da takip ediliyor. Yine de bütün bunlar Sayıştay denetimine tabidir.
Az önce Plan ve Bütçe Komisyon
Başkanımız ifade ettiler… Ha, bu arada Savunma Sanayii Destekleme Fonu’nun da
rakamları geldi bana: Bankada şu anda 329 milyon lira civarında bir para
varmış, yine dövizde 2,347 milyon lira civarında bir şey varmış, toplamda 2,7
milyar lira. Muhtemelen belki bir kısmı da hazine kâğıtlarında vardır ama sonuç
itibarıyla bütün bu rakamlar var ve bu rakamlar yayınlanıyor.
Şimdi, Avrupa Birliği standartlarına bu
çerçevede 2006’dan sonraki dönemde Türkiye yaklaşmış durumda. En son Sayıştay
Kanunu burada kabul edildi. Eğer -bir yönetmelikle- özellikle mal denetimine
yani istihbarat, güvenlik ve savunma birimlerine ilişkin mal denetimine ilişkin
yönetmeliği burada kanunla Bakanlar Kuruluna verdiyseniz Bakanlar Kurulu
çıkartır. Yüce Meclisimizin tabii ki yetkisinde olan bir konu. Harcama denetimi
de yapılıyor, mal denetimi de yapılıyor ve gerçekten de, Türkiye bu konuda
hiçbir dönemde olmadığı kadar şeffaflaşıyor ve bütün birimler bu anlamda
denetleniyor ve gerekli yerlerle, vatandaşlarımızla bu rakamlar da
paylaşılıyor. Onun için, buraya gelip soru işaretleri uyandırmak, hiçbir şey
yayınlanmıyormuş gibi bir izlenim vermek de doğru değil. Bu anlamda da bir
haksızlık yapılmaması lazım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım,
Sayın Bakan açıklamalarıyla benim sorduklarımı doğru tamamlamadığı gibi, yanlış
bir bilgilendirme yaptı. Buna bir açıklık getirmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, madde
görüşülürken böyle bir usulümüz yok, siz bir konuşma yaptınız, açıklamasını…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır ama Sayın
Bakan…
BAŞKAN – Bir saniye müsaade eder
misiniz: Siz bir konuşma yaptınız, bazı konuların açıklanmasını istediniz, hem
Sayın Hükûmet hem Sayın Komisyon hem Başkanlık Divanı olarak biz burada gerekli
açıklamayı yaptık ve konu tamamlanmıştır. Daha bunun üzerinde ancak -zaten,
sisteme girmişsiniz- soru sorma hakkınız var.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
ben Meclis üyesiyim.
BAŞKAN - Tabii, hakkınızı kullandınız.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir
milletvekili olarak istediklerim oldu. Bakın Sayın Başkanım, sizden gizli eski
yönetmeliği istedim, Sayın Bakandan da şimdiki Sayıştay Yönetmeliği’ni istedim;
bu ikisini alamadım, bir. Askerî alım satımları sordum, kaç milyar liraya F-35,
F-16, Skorsky, Cobra aldınız? Cevabını almadım.
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Kaplan, biz
konunun muhtevasını konuşmuyoruz, konunun muhtevası konuşuldu ve cevap verildi.
Benim anlatmak istediğim, böyle bir usulümüz yok, bunu anlatmak istiyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
ama SSDF’nin rakamları…
BAŞKAN – Bak, sizin açıklamalarınız
üzerine hem Sayın Komisyon hem Sayın Hükûmet
hem de biz açıklama yaptık yani.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama bütçeyi
konuşuyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Tamam, soru sorarsınız,
sisteme girdiniz, biraz sonra soru sorma hakkınız var.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Açıklama yapma,
bu konuda talep ettiklerimizi aydınlatma…
BAŞKAN – Lütfen ama…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Soru sorma
olayı değil bu Sayın Başkan. Bunun Genel Kurulda netliğe kavuşması lazım,
denetimini yapması lazım Meclisin.
BAŞKAN - Şimdi, madde üzerinde söz
isteyen Mehmet Yüksel, Denizli milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
18’inci madde fonlara ilişkin işlemleri
kapsayan bir maddedir. Fonlar bir girişimi finanse etmek için oluşturulan mali
kaynak anlamına gelmektedir. İlk defa,
Türkiye’de 1941 yılında fon kurulmuş, daha sonraki yıllarda da artarak kurulmaya
devam etmiştir; bunlardan birisi de Savunma Sanayi Destekleme Fonu’dur. Kurulan
fonlar bugüne kadar ülkemize güç katmış, ülkemizin ve milletimizin önemli
kazanımlar elde etmesine imkân sağlamıştır. Savunma Sanayi Destekleme Fonu,
milletimizin göz bebeği olan ordumuzun yurt savunmasında ihtiyaç duyduğu
savunma sistemlerinin tedarik ve modernizasyon projelerinin finansmanı ve yerli
savunma sanayisinin geliştirilmesi faaliyetlerinin parasal kaynağıdır.
Savunma Sanayi Destekleme Fonu
geçtiğimiz yıllarda çok önemli projeler gerçekleştirmiştir; bu projeler
arasında başta çok yüksek bilgi ve teknoloji gerektiren modern araçların
üretimi yer almaktadır. Geliştirilen helikopter, insansız hava araçları,
elektronik harp araçları, eğitim simülatörleri yerli olarak üretilme aşamasına
gelinmiştir. Bölgemizde ordumuzun savunma gücünü en üst noktaya taşıyacak
projeler hızla hayata geçirilmektedir dolayısıyla bu alanda harcanacak her
kuruşun aziz milletimize geri dönüşü hesaplanamayacak kadar yüksektir. Bu
projelerde görev alanları da huzurlarınızda takdirle ve şükranla anıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz ekonomik açıdan güçlü bir büyüme sürecine girmiştir. Özellikle son iki
yıldır özel sektör sabit sermaye yatırımları ve özel tüketimi büyümenin
lokomotifi olmuştur. Dünya ülkeleri ekonomik daralma ve kriz sorunlarıyla
boğuşurken ülkemiz ekonomik büyüme ve istikrar bakımından seçkin ve güvenli bir
liman hâline gelmiştir. Dünya ülkeleri arasında 2011 yılı üçüncü çeyrekte
Çin’den sonra en yüksek büyüme hızına ulaşan 2’nci ülke Türkiye olmuştur. Yakın
ekonomik ilişkiler içinde olduğumuz Avrupa Birliği ülkelerinde ekonomik
büyümede ve işsizlik konusundaki krize rağmen ülkemiz 2011 yılı ilk dokuz
ayında yüzde 9,6 gibi çok yüksek oranda büyümüştür.
Büyüme demek istihdam demektir, bunun
sonuçlarını da eylül ayında açıklanan işsizlik oranlarında açıkça görmekteyiz.
Günümüzde uygulanan ekonomik politikanın en önemli başarı göstergelerinden
birisi de işsizlik oranıdır. Türkiye İstatistik Kurumunun açıkladığı son
verilere göre, ülkemizde işsizlik oranımız son yılların en düşük oranı olan
yüzde 8,8 olmuştur. Bu işsizlik oranı, iş gücüne katılım oranı yüzde 50,4’e
çıkmış olduğu hâlde sağlanmıştır. Ekonomik büyümenin sonucu olarak cari açığın
yükseldiği de bilinen bir gerçektir. Cari açık gayrisafi hasıla oranı yüzde
10’a yaklaşmıştır. Bu konu elbette önemlidir fakat cari açık kontrol
altındadır. Gerek Hükûmetimizin gerekse Merkez Bankasının almış olduğu
tedbirler sonunda, 2011 yılı üçüncü çeyrekte ihracatımız yüzde 10,8 artarken
ithalatımızdaki artış oranı gerilemiş ve yüzde 7,3’e düşmüştür. Bu da son
günlerde alınan, bilhassa ithalatımızı artıran ara mal ithalatının
düşürülebilmesi için, ihracatımızın ana kalemlerinden olan bu ara malların
ülkemiz sanayisinde üretilmesini destekleyen çalışmalar konusunda düğmeye
basılmasının da bir işaretidir. Cari açığımızın en önemli sebebi olan dış
ticaret açığımızdaki bu olumlu gelişme, ihracatımızın ekonomik büyümeye pozitif
katkı yapmaya başlamasından da kaynaklanmaktadır. Bu gelişmeler de gösteriyor
ki cari açığımız kontrol altındadır. 2011 yılı sonu itibarıyla brüt kamu borç
stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranının yüzde 39,8’e düşmesini
bekliyoruz, Orta Vadeli Program’da da bunun yüzde 32’ye kadar düşmesi
beklenmektedir. Sağlanan bu disiplin ve uygulamaların 2012 yılında da devam
etmesi Hükûmetimizin temel politikasıdır.
Bu düşüncelerle 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin istikrarlı bir büyüme sürecinde istihdamın artırılması, mali
disiplinin güçlendirilerek sürdürülmesi ve kamu dengelerinin iyileştirilmesini
temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Yüksel.
Şimdi, soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Süre on dakikadır. Soru sorma süresi
beş dakika.
Sayın Özkan, Sayın Topçu, Sayın Uzunırmak,
Sayın Özel, Sayın Kaplan, Sayın Demir, Sayın Şafak, Sayın Halaman, Sayın Varlı
ve Sayın Şeker ilk 10 söz isteyen sayın milletvekilleri.
Buyurun Sayın Özkan.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Ramazan Bayramı’nda
tatilin uzatılmasıyla bürokratik hatadan ve 2/9/2011 gününün tatil olması
nedeniyle kamu kurumları nöbetçi memur statüsüyle yetinmişlerdir, gerçek
yetkililer idari izinli sayılmıştır. O gün aşırı yoğunluktan, bilgisayar
programlarının tamamlanamamasından, işin ehilleri görev başında olmamasından
dolayı mükellefler mağdur olmuşlardır. 6111 sayılı Kanun sadece iki adet ihlale
müsaade etmektedir. Mağduriyetin giderilmesi için tatil uzamasından dolayı
istenmeden oluşan bir taksit ihlalini bir ek ödeme süresi anlamında düzeltmeyi
düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Topcu…
ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
İsrail Türkiye arasında savunma
alanında hangi anlaşmalar durdurulmuş, hangileri devam etmektedir?
İkinci sorumuz: Suriye, olası bir
Türkiye Suriye savaşı için sınırımıza yakın bölgede savunma füzesi
yerleştirmesi basında yer almaktadır. Bu konuyla ilgili görüşleriniz nelerdir?
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, büyümede borçlanma çok
önemli bir kalem ihtiva ediyor. Kredilerdeki, kredi kullanım oranlarındaki
yerli tasarruf oranı 2002’ye göre nedir acaba, oran olarak tasarruf oranı?
Diğer sorularım bir süreklilik arz ediyor.
Kişi başına borçlar, kredi kartı borçları ve şirketlerin kredi borçları
nelerdir? Kişilerin kamuya borcu ve şirketlerin kamuya borcu ne miktardadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel…
Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Başkan.
1999 yılında olan deprem nedeniyle
vergilerde terkin oldu ancak Van depreminde vergilerde terkin yapılmadı,
vergilerin ertelenmesi gündeme geldi, bu bir adaletsizlik değil mi? Bununla
ilgili bir yasa teklifi sunduk, bunu desteklemeyi düşünür müsünüz?
İkinci soru ise: Devlet Memurları
Kanunu uyarınca tek ücret ilkesi, ücretlerde denklik ilkesi ve ücretlerde
açıklık ilkesi olması nedeniyle özel kesim ile kamu kesimi arasındaki
ücretlerde bir dış dengesizlik söz konusu. Bunu gidermeyi nasıl planlıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaplan, buyurun.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, 24 Kasım Öğretmenler
Günü nedeniyle, iktidar partisinin bir sözcüsü, atanmayan öğretmenlerle ilgili
şöyle bir cümle kullandı burada, yaşanan ekonomik sıkıntı nedeniyle üzülerek
öğretmenlerin tamamının atanmadığından bahsetti. Türkiye’de iktidarınız süreci
içerisinde bahsettiğiniz yüzde 6 ortalama büyüklük ve dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi
olan bir ülkede, öğretmen açığının olduğu bir süreçte atanmayan öğretmenlerle
ilgili ekonomik sıkıntı çekiyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür
ederim.
Sayın Bakan, 666 ve 663 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile temel kişilik hakları sağlık çalışanlarının elinden
zorla ve cebren alındı. Başta hekim, sağlık yöneticileri ve sağlık
çalışanlarına döner sermaye, performans ile kazanımları yıllık izinli, raporlu
iken kesiliyor, emeklilik tazminatına yansıtılmıyor. Özlük haklarına ve
emekliliğe yansıtılmıyor ama müsteşar, müşavir, genel müdür gibi üst düzey
bakanlık çalışanlarına tatil, rapor, yıllık izin durumunda hakları veriliyor. 6
ila 8 bin lira kadar ek ödenek alan bu üst düzey yöneticilerin emeklilik
tazminatlarına ve emekliliklerine yansıtılıyor. Emeklilik ve özlük haklarına…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Şafak…
DOĞAN ŞAFAK (Niğde) – Teşekkür ederim.
Biraz önce Sayın Bakanımız “2002’de
savunma sanayisine bütçeden ayrılan pay yüzde 21” dedi “2011’de ise savunma
sanayisine yüzde 10” şeklinde beyan etti. Bununla neyi kastediyor Sayın
Bakanımız? Siz “Güvenliğe gerek yok, bizi Amerika idare eder.” mi diyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Son soru çok basit olduğu için hemen
cevaplandırayım. Değerli arkadaşımız herhâlde benim verdiğim rakamları tam
olarak anlamış olmayabilir. Ben şunu söyledim: 2002 yılında yani bütün
savunmayla ilgili, emniyetle ilgili birimlerin tamamının bütçe içerisindeki
payı yüzde 10,21’di; 2012 yılında yüzde 10,16 yani yüzde 10 civarı.
Dolayısıyla, yüzde 10,2 idi, yüzde 10,2 olarak kalmış. Değişen bir şey yok yani
savunma sanayisinin bütçe içerisindeki payı aynen devam ediyor, ne inmiş ne de
çıkmış.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın
Özkan’ın sorusundan başlayayım. 6111 sayılı Kanun kapsamında taksitlendirilen
borçların 2011 yılında, biliyorsunuz, Haziran, Temmuz, Eylül ve Kasım aylarında
ödenmesi gerekmekteydi. Ağustos 2011’de de genel olarak taksit bulunmamakta.
Kanun’un inceleme safhasındaki alacaklarla ilgili maddesine göre Ağustos ayına
ait taksit isabet etmesi mümkün bulunmamaktadır. Yani o bahsedilen -ramazan ayı
herhâlde dedi, evet Ramazan Bayramı’nda denildi- anladığım kadarıyla,
arkadaşların verdiği bilgiye göre zaten ona… Yani Haziran, Temmuz, Eylül ve
Kasımda ödenmesi gerekiyordu. Ağustosta Ramazan Bayramı var. Dolayısıyla, ona
tekabül eden bir taksit söz konusu olmadığı için arkadaşlarımız böyle bir
mağduriyet ifade ettilerse, doğrusu, anlamak zor.
Ben özellikle arkadaşlarıma hep şunu
söyledim: Bu tür taksit ödeme günlerine yakın haftada hafta sonları da açın,
geç saatlere kadar açık bırakın. Kredi kartıyla ödeme imkânı getirdik
biliyorsunuz. Yani İnternet’ten kredi kartıyla veya doğrudan doğruya bankayı
arayıp ödeme imkânı söz konusu.
Değerli arkadaşlar, eğer Meclisimiz bu
hususlarda irade koyarsa tabii ki uzatılabilir. Ama biz gerçekten bu yasayı
geçirirken çok kapsamlı ve iyiyi de kolaylaştırıcı… Mesela sosyal güvenlik
primleriyle vergilerin geri ödeme taksitlerinin aynı aya denk gelmemesine özen
gösterdik ve geçmişte olmadığı kadar da müsamahalı davrandık ama… Yani geçmişe
yönelik bir düzenleme için mutlaka kanun gerekiyor fakat ben, bu aşamada,
gerçekten, yeni bir düzenlemenin yararlı olacağına inanmıyorum. Hatta, bu
türden düzenlemelerin mümkün olduğunca hiç yapılmamasının taraftarıyım -yani
biliyorsunuz, ben bunu defalarca söyledim- ama kriz sonrası dönemde böyle bir
kolaylık sağlandı. Tekrar bu konuların gündemde tutulması pek makul
olmayabilir.
İkinci olarak Sayın Topcu anlaşmalarla
ilgili soruyu sordu, “İsrail’le hangileri durdurulmuş, hangileri devam ediyor?”
Şu anda benim önümde bu yönde bir bilgi yok ama arkadaşlar onu ilgili
birimlerden alırlarsa size tabii ki şey yaparız.
Savunma füzelerinin sınıra
yerleştirilmesi hususunda da yine bu konunun muhatabı Millî Savunma
Bakanımızdır, bu konu hakkında fazla bir bilgim yok ama ümit ediyoruz ki tabii,
komşularımızla hiçbir şekilde sorunların bu düzeye gelmemesi bizim de
temennimizdir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, depremde
varlıklarının yüzde 33’ünü kaybedenlerin gelir kaynaklarıyla ilgili vergi
borçlarının kayıpları oranında terkini mümkündür ancak Van depreminde zarar
gören vatandaşların birikmiş borçları 6111 sayılı Kanun kapsamında
yapılandırılmışsa bu borçların ödeme süresinin uzatımı yine bir kanunla
olabilir. Biz sadece bir mücbir sebep ilan ettik. Bu mücbir sebebi de,
başlangıçta süresizdi, şimdi bir yıllık yaptık. Yani sonuç itibarıyla,
gerekirse yine uzatırız ama bunların terkini için bir yasal düzenleme
gerekiyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Terkini…
Yanlış anlaşıldıysa özür dilerim, terkini söyledim.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Yok, yok, ben anlıyorum. Terkini için bir düzenleme gerekecek veya mevcut 6111…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yasa
teklifini sunduk biz zaten. Eğer bunu desteklerseniz çıkar.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
…kapsamında bana talepler geldi, “Biz depremden dolayı bu taksitleri şimdi
ödeyemiyoruz…” Bunun uzatılması belki sırf, sadece ve sadece deprem bölgesiyle
sınırlı olmak üzere gündeme gelirse biz olumsuz bakmayız ama bunun terkin
edilmesine ilişkin zaten bir genel kural var, bu genel kural çerçevesinde, yani
-arkadaşların bana verdiği bilgiye göre- mal varlıklarının üçte 1’ini
kaybedenler için bu zaten mümkün, bunun için ayrı bir düzenlemeye gerek yok.
Tasarruf oranlarına gelince: Şimdi ben
tam olarak rakamları hatırlamayabilirim çünkü önümde rakam yok. Yanlış hatırlamıyorsam,
2002 yılında yüzde 18’in biraz üzerindeydi, yüzde 18 küsurdu. Şimdi, 2011 için
yüzde 13 küsurdur. Dolayısıyla tasarruflarda bir düşüş söz konusudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Sayın Başkan, şu soruyu bitirseydim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
19’uncu maddeyi okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Devlet Borçları ve Kamu İktisadi
Teşebbüslerine İlişkin Hükümler
Hazine garantili imkân ve dış borcu
ikrazı limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemler
MADDE 19 - (1) 2012 yılında, 28/3/2002
tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanuna göre sağlanacak;
a) Garantili imkân ve dış borcun ikrazı
limiti 3 milyar ABD Dolarını,
b) Hazine Müsteşarlığınca belirlenecek
koşullar çerçevesinde ve elde edilecek kaynaklar Hazineye
aktarılacak şekilde kamu kurum ve
kuruluşlarınca ihraç edilecek sertifika, senet ve benzeri finansman
enstrümanlarına sağlanacak garanti tutarı 2 milyar ABD Dolarını,
aşamaz.
(2) Birinci fıkranın (b) bendinde yer
alan tutarı bir katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
(3) 1 inci maddenin birinci fıkrasının
(a) bendi ile belirlenen başlangıç ödeneklerinin yüzde l'ine kadar ikrazen özel
tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Osman Kaptan, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaptan. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; devlet borçlarının
sınırlandırılmasına ve yönetilmesine ilişkin 19’uncu madde hakkında, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın arkadaşlarım, ülkemizde devlet
borçlu, millet borçludur. Türkiye’nin toplam borcu 500 milyar doları geçmiştir.
Nüfusumuzun yarıdan fazlası, 43,5 milyon kişi bankalara borçludur.
Vatandaşlarımızın bankalara kredi kartı borcu 55 milyarı, tüketici kredisi
borcu da 163 milyar lirayı geçmiştir. Kişi başı borçlulukta ise İstanbul 1’inci
sırada, Ankara 2’nci sırada, Antalya da 3’üncü sıradadır.
Değerli arkadaşlarım, borçla yatıyoruz,
borçla kalkıyoruz, borçla yaşıyoruz, borçla borç ödüyoruz. AKP’nin bedelli
askerlik politikası sayesinde vatan borcunu bile banka borcuyla öder hâle
geldik. Türkiye borçla yaşıyor, AKP Lale Devri’ni yaşıyor, yaşıyor ama Korkut
Boratav Hoca’nın dediği gibi sonuna geldik. Geçen yıla göre yabancı sermaye
yüzde 54, toplam sermaye yüzde 16, toplam sıcak para girişi de yüzde 89
azalmışsa artık aklımızı başımıza almak zamanı geldi. Borçta, cari açıkta delik
büyük ama yama küçüktür. Üretmeden tüketiyoruz. AKP döneminde tarım yapmaktan
vazgeçilen arazi büyüklüğü 2,3 milyon hektardır. Yani Kocaeli, Yalova, Düzce,
Bartın, Zonguldak, Osmaniye, Kilis, Iğdır illerinin toplamı kadar toplam arazi
ekilmez, biçilmez hâle gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarında
borçlar iyi yönetilmemiştir. Eğer cumhuriyetin kuruluşundan 2002’ye kadar
toplam dış borcumuz 130 milyar dolar iken AKP döneminde buna 180 milyar dolar
daha eklenerek 310 milyar dolara çıkmışsa AKP’nin borç yönetimi başarılıdır
denilebilir mi? Eğer 2002’den bu yana kişi başına borcumuz 2 kat, hane halkı
borcu da 64 kat, cari açık da 80 kat artmışsa bu iktidar başarılıdır
denilebilir mi?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
devlet olarak da, millet olarak da gırtlağımıza kadar borçluyuz. Sayın
Başbakan, ilgili bakanlar “Avrupa’dan iyiyiz.” diyorlar, “Avrupa çöküyor, biz
uçuyoruz.” diyorlar. Öyleyse bizim “Uçtu.” denilen ülkemizde, ölen anne
babasından emekli maaşı alabilmek için hileli boşanmalar neden patlama
yapmıştır? On bini aşmıştır bu sayı arkadaşlar. 2002’de 10 milyon olan icra dosyası
sayısı dokuz yılda neden 14 milyona ulaşmıştır? Neden kadına şiddet,
intiharlar, boşanmalar, cinnet getirenler, ailesini öldürenlerin sayısı
artmaktadır? İki gün önceki basında yer alan eve icra gelecek diye “Bir şeyler
yap.” diye yalvaran karısını öldüren işsiz kocanın sorunu nedir?
Sayın milletvekilleri, “Çöktü.” denilen
komşumuz Yunanistan’da kişi başına millî gelir 29 bin dolarken “Uçtu.” denilen
ülkemizde kişi başına millî gelir neden onun üçte 1’i? “Çöktü.” denilen
İtalya’da kişi başına millî gelir 30 bin dolar iken “Uçtu.” denilen ülkemizde
neden İtalya’nın üçte 1’i? “Çöktü.” denilen Almanya’da kişi başı millî gelir
bizimkinin neden 5 katıdır?
Değerli arkadaşlarım, bir Maliye
Bakanımız var, mübareğin ağzından bal damlıyor! Bütçe sunuş konuşmasında “Faiz
bütçeleri değil, hizmet bütçeleri hazırladık.” diyor, o kitapçıkta var.
Bakıyoruz, AKP İktidarında faize ödenen para 450 milyar lira. Bu yılki
bütçesinin neredeyse 1,5 katı.
Sayın arkadaşlarım, DİSK’in
belirlediği, Türk-İş’in belirlediği 926 liralık açlık sınırının altında ücret
verdiğiniz insanlara, Sayın Bakan, “2002’den beri yüzde 300, yüzde 500
maaşlarınızı artırdık.” Diyeceğinize, Sayın Bakan, “Ey asgari ücretliler,
işçiler, ey emekliler, BAĞ-KUR’lular, çiftçiler, muhtarlar sizleri açlık sınırının
altında yaşamaya mahkûm ettiğimiz için özür dileriz.” deseniz daha doğru, daha
etik olmaz mı?
Sayın milletvekilleri, işte
propagandanın gücü budur. Bir yanlış yeteri kadar tekrar edilirse doğru
algılanır hâle geliyor. AKP de, bu İktidar da bunu hep yapıyor. Bunun için
AKP’nin bakanlarının ve rakamlarının Türkiye’sinde her şey güllük gülistanlık.
Gerçekte ise vatandaş aç, perişan çünkü ekonomideki büyüme fakire fukaraya
yansımıyor.
Bizim Antalya’da bir söz vardır
“Aslıyok yaylasında 1.500 koyunum var benim.” diye. Zaten yaylanın aslı yoksa
koyun da yoktur.
Sayın Bakan, AKP döneminde 32 milyar
dolarlık özelleştirme yapıldı. Dış borç
ikiye katlandığına göre, bu para nereye gitti?
Değerli arkadaşlarım, benim önerim
Antalya. Benim önerim niye Antalya? Altın yumurtlayan il Antalya da onun için
ve benzeri diğer illerimiz desteklenmeli. Antalya’ya ve ülkemize daha çok
turist gelmesini sağlayalım. Daha fazla turist, daha fazla döviz demektir, daha
fazla cari açık kapama demektir. Turizmden kazanılan her 100 liranın 95 lirası
hazinenin kasasına giriyor. Antalya’da modern tarımın ve seracılığın
sorunlarını çözelim, daha fazla ihracat yapalım. Antalya’nın batısına da
havaalanı yapalım. Antalya EXPO 2016 Fuarı’na hızlı treni yetiştirelim.
Antalya’da doğal gaz Kemer ve Serik ilçeleri arası için planlanmıştır.
Antalya’nın batı ilçelerine de, doğu ilçelerine de doğal gaz bir an önce
getirilmeli, seralarda ve turistik tesislerde doğal gaz kullanımı
sağlanmalıdır.
Sayın arkadaşlarım, Sayın Başbakana
geçmiş olsun diyorum, Allah zeval vermesin. Bu Eş Başkanı olduğu Arap Petrol
Baharı’nın filan da çarpmasını istemeyiz. Time dergisi araştırma yapmış, bizim
Sayın Başbakan baştan da 1’inci, sondan da 1’inci çıkmış. Nazar değmez
inşallah! Yoksa Sayın Bekir Bozdağ’ın sözünü ettiği devlete alınacak bin
mollaya nazar muskası mı yazdıracaksınız? Yoksa Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,
şıhlar, müritler, mollalar memleketi mi olacak? Bu memlekette imam hatip
mezunları yok mu? Bu memlekette ilahiyat mezunları yok mu? Peki, onlara
haksızlık olmuyor mu?
Sayın milletvekilleri, atama bekleyen
360 öğretmen varken; intibak bekleyen emekliler, destek bekleyen çiftçiler,
esnaflar varken; yurt, burs bekleyen öğrenciler varken; haksızlığa,
hukuksuzluğa, adaletsizliğe uğrayanların sorunu çözüm beklerken; millî eğitimin
yığınla sorunları varken, her şey bitti de sıra okullara, ilkokullara Arapça
dersi koymaya mı geldi? Siz tüm ilköğretim okullarını imam hatip okullarına mı
çevirmek istiyorsunuz?
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Arapça bir
dil değil mi? Ne zararı var?
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın
arkadaşlarım…
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – İngilizce oluyor
da Arapça niye olmasın?
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Ben
ilköğretime diyorum beyefendi, ilköğretime. Siz, Türkiye’de bir zihniyet
değiştirmesi mi yapmak istiyorsunuz? Ekonomi dünyasında Türkiye’de “ileri
demokrasi” adı altında korku imparatorluğu kurdunuz. Halkımız iktidardan,
iktidar da sizler de Amerika’dan korkuyorsunuz. İktidara, borçlanma politikası
başta olmak üzere Türkiye'nin çıkarlarına sahip çıkmasını, Türkiye Cumhuriyeti’nin
genetiğiyle oynanmamasını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaptan, teşekkür
ediyorum.
OSMAN KAPTAN (Devamla) - …ve
Amerika’dan korkacaklarına Allah’tan korkmalarını tavsiye ediyor…
BAŞKAN – Sayın Kaptan, lütfen…
OSMAN KAPTAN (Devamla) - …halkımıza da
cesaret ve metanet diliyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Necati Özensoy, Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın Özensoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19’uncu madde üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu bölümde, devlet borçları ve kamu
iktisadi teşebbüslerine ilişkin hükümler var.
Ben, sözüme hemen Plan ve Bütçe
Komisyonunun bütçeyle alakalı raporundaki 150’nci sayfada yazan cümleyle
başlamak istiyorum: “2000 yılında 141.537 TL zarar eden KİT’ler 2001 yılından
bu yana sürekli kâr etmektedir.” Yani KİT’lerin kâr etme miladı 2001 yılı
olmuştur.
Değerli milletvekilleri, bütçe
başladığından bu yana, sayın bakanlar, sayın konuşmacılar hep makro
büyüklüklerden bahsettiler. Sayın Ekonomi Bakanı da hem mühendis hem de
sanayici olduğundan hareketle, profesörlere bile ders verecek kadar ekonomi
bilgisi olduğundan bahsetti. Ben de âcizane hem mühendisim hem sanayiciyim.
Gerçi, profesörlere ders verecek kadar yetkin hissetmiyorum kendimi ama yine de
bu konularda bir şeyler söyleme yetkisini haiz olduğumu düşünüyorum.
Bütün bu makro büyüklükler ortaya
konurken, bugünkü gelinen noktaya nereden gelindi? Nasıl gelindi? Uçağa mı
bindik geldik? Otobüse mi bindik, trene mi, kayığa mı? Kimin kayığına bindik?
Bütün bunlar, hiç bahsedilmiyor. Ama ben yine Sayın Bakanın ve Başbakanın
ağzından şunu ifade edeceğim: 18 Ekim 2008 günü yayımlanan Resmî Gazete
“Koordinasyonu ve izlenmesine dair bütçenin Bakanlar Kurulu kararı ekidir.”
Sayın Bakanın bunda imzası var herhâlde değil mi Sayın Bakan? Resmî Gazetede
yayımlanan Bakanlar Kurulu ekinde imzanız var. Yani dinlerseniz başından beri
anlardınız ama şimdi şuradan pasaj okuyacağım; “Makroekonomik İstikrarın Kalıcı
Hâle Getirilmesi” başlıklı mevcut durum, 2009 bütçesinde bu Bakanlar Kurulu
ekinde yazan: “2000 yılı başından itibaren uygulamaya konulan Uluslararası Para
Fonu destekli makroekonomik programların kararlı bir şekilde uygulanması sonucu
güven ve istikrar ortamı tesis edilmiş, ekonomi sürekli bir büyüme ortamına
kavuşturulmuş, enflasyon ciddi oranda düşürülmüş ve kamu açıkları kontrol
altına alınarak borçların sürdürülebilirliği sağlanmıştır. Ekonomide sağlanan
güven ve istikrar sonucu Türkiye ekonomisi sermaye piyasaları daha fazla dışa
açık hâle gelmiş ve ekonomimiz özel sektör kaynaklı yüksek ve kesintisiz bir
büyüme sürecine girmiştir. Ancak bu durum, ülkemizdeki tasarruf yetersizliği
nedeniyle özel sektörün dış borçlarının artmasına neden olmuştur.”
Şimdi, burada Bakanlar Kurulunun, yani
bütçe, yine 2009 bütçesi yapılırkenki uygulamalardaki ifade ettiği konular.
Bunları ben söylemiyorum, yani burada Sayın Bakan ve Başbakan diyor ki: 2000
yılında başlayan yapısal değişikliklerle bu ülke bu hâle geldi.
Şimdi, bu makro rakamlar ifade
edilirken benim anlamadığım bazı konular var. Şimdi, kamu borç stokundan
bahsediliyor, gayrisafi yurt içi hasılaya oranlanıyor ama özel sektörün
borcundan bahsedilmiyor. İşte, burada ifade ediliyor, Türkiye’nin büyümesi özel
sektörün yaptığı yatırımlarla alakalı. Bunu ben söylemiyorum.
Şimdi, dış borç stokuna baktığımızda,
kamuda ciddi bir anlamda artış yok ama özel sektör 40 milyar dolarlardan 200
milyar dolarlara gelmiş. Şimdi, bu özel sektörün borcu bizim borcumuz değil mi?
Yani, özel sektör bu parayı ödediği zaman bu ülkeden bu paralar çıkmıyor mu,
başkasının cebinden mi çıkıyor, uzaydan mı çıkıyor?
Peki, yine, ithalat ihracat rakamları
verilirken burada sayın konuşmacılar, özellikle iktidar mensubu arkadaşlarımız
hep ihracatın arttığından bahsediyor. Bakın, 2002 yılında cari işlemler açığı
aşağı yukarı yok denilecek düzeydeydi. İthalatı Fob değerleri üzerinden alırsak
600 milyon dolar civarındaydı yani 50 milyar dolar civarında dış gelirimiz, 50
milyar dolar civarında da giderimiz yani ithalatımız vardı. Şimdi, nedir bu?
Sahaya çıktığımızda, futbol maçıysa, 5 gol atmışız, 5 gol de yemişiz demektir,
berabereyiz. Peki, şimdi çıkan konuşmacılar diyor ki: “İhracatımız 120 milyar
dolarlara geldi.” Güzel, 5 golden 12 gole çıkmışız. Peki, ithalatımız nereye
geldi? 200 milyar dolarları aştı. Yani, 12 gol attığımızla övünüyoruz, 20 gol
yediğimize üzülmüyoruz. Yani bu rakamlar, dolayısıyla, ifade edilirken biraz
daha gerçekçi, biraz daha nerelerde olduğumuzu daha net ortaya koymak açısından
anlamlı olmalı diye düşünüyorum.
Bakın, siz enflasyondan bahsederken…
Şimdi yine ikili hanelere çıktık yani 10’lu rakamlara çıktık ama siz enflasyonu
yüzde 100’lerde falan almadınız. 57’nci Hükûmet bu Hükûmete enflasyonu
devrederken yüzde 26’lara kadar düşürdü yani yüzde 130’lardan yüzde 26’lara
kadar düşürdü, siz yüzde 26’dan tek haneli rakamlara düşürdünüz ama, ancak yine
çift haneli rakamlara çıkabildiniz.
Bakın, işsizlikle ilgili, yine, sayın
bakanlar buradan ifade ediyor; Avrupa’yla, Amerika’yla kıyaslama noktasına
gidiyorlar. Avrupa’yla, Amerika’yla kıyaslamak için oradaki iş gücüne katılımı
da, iş gücüne katılım değerlerini, istihdama katılım değerlerini de iyi ortaya
koymak lazım diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, Amerika’da,
Avrupa’daki iş gücüne katılım oranı yüzde 70’lerdedir, Türkiye’de de yüzde
40’lardadır. Dolayısıyla biz Avrupa’yla ve yine Avrupa ve Amerika gibi
ülkelerle kendimizi kıyaslayacaksak bunun önce Türkiye’deki gibi ev
hanımlarını, iş bulma ümidi olmayanları dışarıda bırakan bir hesaplama
sisteminden çıkıp onlar gibi bir hesaplama yaparak hesaplamaları kıyaslamamız
lazım. Eğer öyle kıyaslamaya kalkarsak Türkiye’deki işsizlik oranı yüzde
30’ları geçer. Ben şunu ifade etmek istiyorum. Çok fazla vaktimiz yok. Ekonomik
değerleri, rakamları... Sayın Bakan burada sorulan soruları cevaplayacaktı ama
vakti olmadığı için cevaplamadı, kendisi ifade etti yine tasarruf oranlarının
düştüğünü. Ama şahıs borçları -biraz önce ifade edildi- 200 milyar liraları
geçti. Bankalara milletin borçları ortada. Ben Enerji Bakanlığı bütçesinde yine
elektrik faturalarıyla ilgili tarife bileşenlerinden bahsettim ama bunu
bahsederken -burada EPDK ve Sayın Bakan var- aslında biz yanlış yere burada
şikayetleri, vatandaşın şikâyetlerini bildiriyoruz, çünkü TEDAŞ’ın üzerine
koyduğu tarife bileşenlerinin büyük bir bölümü de vergi. Aslında Sayın Maliye
Bakanına burada bunları ifade etmemiz lazım. Bakın, Sayın Bakan elektrik
faturalarını bir incelerseniz, elektrik sarfiyat miktarının üzerine konulan
yaklaşık yüzde 70 vergi ve vergi benzeri rakamlar var. Vatandaş bunda başta
kayıp kaçak olmak üzere, hadi kayıpları bir kenara bırakalım, kaçakları şikâyet
ediyor. Kaçaklarla ilgili de şöyle bir örnek verdi bir vatandaş, dedi ki: “Ben
bir markete gitsem, alışveriş yaparken tam kasaya geldiğimde, o anda alışveriş
yapanlarla birlikte bütün kapılar kapansa “Bir dakika, siz bu ödemeleri
yapacaksınız ama bu marketten aşağı yukarı bu marketin yüzde 10’u civarındaki
mal hırsızlar tarafından çalınmış, dolayısıyla siz buradan aldığınız ürünleri,
üzerindeki etiketlere bakmayın, yüzde 10 fazla fiyat ödeyerek satın alacaksınız.”
diye bir zorunluluk getirse o market, bu ne kadar doğruysa TEDAŞ’ın yani
devletin bu anlamda kaçakları da fatura ödeyenlere ödetmesi o kadar doğrudur
diye ifade ediyorum.
Sayın Bakandan özellikle TEDAŞ’ın
tarife bileşenlerinin incelenerek bu haksızlıklara son verilmesini temenni
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Özensoy.
Madde üzerinde Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz isteyen İbrahim Binici, Şanlıurfa Milletvekili.
Buyurun Sayın Binici.
BDP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi bu vesileyle saygıyla selamlarım.
Bütçe maratonunun sonuna yaklaştığımız
bugünlerde bir kez daha kaçırdığınız barış ve kardeşlik treninin arkasından el
sallamak durumunda kalıyoruz. Bütçe, sadece devletin harcama ve gelir
kalemlerinin ifade edildiği tablolara dökülmüş rakam yığınlarından ibaret
değildir; aynı zamanda, toplumsal olarak yapılan üretimin kimler tarafından,
nasıl bölüşüldüğünün göstergesi olan teknik belgelerdir. Bu yönüyle de
Hükûmetin ekonomik ve sosyal politikalarının aynasıdır.
Şu anda görüştüğümüz bütçe dâhil olmak
üzere kesintisiz olarak 10’uncu bütçenizi yapıyorsunuz. Aynanızdan
yansıyanların başını yandaşlarınız, sayısını çoğaltmakla övündüğünüz dolar
milyarderleriniz, rantçı ve girişim dehası çocuklarınız çekerken, emek
yığınları, memurları, esnafı, emekliyi, çiftçiyi, üretimi, yatırımı, hakça ve
kardeşçe bölüşümü gene ihmal ediyorsunuz.
2002 yılı seçimlerinde oynadığınız
mazlum ve mağdur rolüyle tüm zamanların en değme başrol oyuncularına taş
çıkartacak iktidara ilk adımınızı attınız. İkinci dönem iktidar olmanın
sarhoşluğuna tüm benliğinizi teslim ederek önce vicdanlarınızı öldürdünüz.
Sonrasında vesayetinden şikâyet ettiğiniz güçlerle Dolmabahçe’de nikâhınızı
kıydırıp aynı yastığa baş koydunuz; ne diyelim, Allah mutlu etsin! Senaryo ve yönetmenliği
size ait olan çalıştaylar ve açılımlarla sosladığınız ileri demokrasi
martavalları oyunundan siz de yoruldunuz. Yıllardır kullandığınız tüm maskeleri
atarak gerçek yüzünüzü orta yere sermekten artık çekinmiyorsunuz. Van’da,
Bitlis’te, Urfa’da, Manisa’da ve Dersim’deki valilerinizle, bulduğunuz her
fırsatta eleştirdiğiniz tek parti dönemini mumla aratacak gibisiniz. Gömlek
değiştirmekten bir hâl olmuş bedeninize
yeni giydiğiniz faşizan gömleği ne güzel de yakışmış size. Farkında mısınız,
arzı endam ettiğiniz bu yeni gömleğinizle ırkçı ve şoven güruha selam
durmaktasınız. Dağıttığınız nefret ve öfke ateşiyle Promete’yi bile kıskançlık
krizine soktuğunuzdan emin olabilirsiniz.
Toplu sözleşme ve grev hakkını isteyen
memuru gaz bombaları ve coplarla donattığınız memurlarınıza havale ederek,
haraç mezat sattığınız kamu işletmelerinde çalışan emekçi yığınlarının
taleplerini ise eksi 10 derecede Ankara’da havuzlarda boğdunuz.
Parasız eğitim isteyen öğrencileri iki
yıl boyunca cezaevlerinde tutmakla, HES’lere karşı çıkan seksen yaşındaki
Şükriye Nine ile on yaşındaki torununa oynattığınız tıp oyunuyla hukuk
tarihimizdeki garabetlere yeni katkılar yapmaktasınız.
Bağımlı-bağımsız kuruluşlara, medya ve
kimi sivil toplum örgütlerine aba altından sopa göstererek iktidar seviciliğine
mahkûm etmeyi “ileri demokrasi” diye yutturduğunuzu sanıyorsunuz. Sevsinler
sizin ileri demokrasinizi!
Son seçimlerde halkın size verdiği
avansı tam da bir mirasyedi hovardalığıyla sağa sola saçıyorsunuz. “Ya benimsin
ya da toprağın!” metaforuyla diktatörlüğünüzü ilan ettiniz. Siyaset
bezirgânlığını o kadar ileri götürdünüz ki, iflas etmiş tüccar misali eski
defterlerden medet umuyorsunuz.
Orta Doğu halklarının ve Kürtlerin de
İslamiyet’ten önce inancı olan Zerdüştlüğü ortaya atmakla, ana muhalefet
partisi liderinin mezhebiyle ilgili söylemlerinizle neyin peşindesiniz Allah
aşkına? Bu hâliyle siyasette “Zübük” olduğunuzun farkında mısınız?
Değerli milletvekilleri, yürütmenin
yargıya “Elim sende.” dediği bir oyunun sahneye konulduğu bir süreci
yaşıyorsunuz.
Ulusal taleplerini dile getiren
Kürtlere karşı geliştirdiği yeni stratejilerle partimizi hedef alan Hükûmet ve
AKP’ye muhalif olan tüm kesimleri susturuyor, susmayanları ise cezaevlerinde
istiflemeye devam ediyorsunuz.
Başbakan cebinde taşıdığı binlerce
kişilik tutuklama listesini kuşatma altına aldığı yargının savcılarına
peyderpey vererek partimize karşı imha politikalarını uygulamaya geçirmiştir.
Şimdi sormak istiyorum: Bir dönem savaş
tanrılarının Millî Güvenlik Kurulu kanalıyla tetikçilerine verdiği infaz
listesinin bugün yürütme ve yargı arasında elden ele dolaşan siyasi soykırım
listesinden ne farkı var? Sizin şimdi KCK operasyonlarınızla yaptıklarınızı,
geçmişte cana kasteder biçimiyle Koçgiri’de, Ağrı’da, Zilan’da ve Dersim’de en
ağır biçimiyle zaten yaşamıştık; yeni senaryolara boş yere tevessül etmeyin.
Şunu hiçbir zaman unutmayınız;
Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Gürcü’süyle kardeşçe, eşitçe ve dostça
yaşayacağı demokratik bir Türkiyeli olmanın mutluluğunu ifade etmekten
çekinmeyecek olan Kürtlere “Ne mutlu Türk’üm diyene.” dedirtmeyi asla ve asla
başaramayacaksınız.
Tüm servetimiz bir dilim ekmek dahi
olsa, o bir dilim ekmeği kardeşçe, eşitçe ve dostça paylaşacağımız bütçeleri
yapmak dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Binici.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan,
Hatip, konuşmasında…
BAŞKAN – Sayın Aydın, Sayın Bakan zaten
cevap verecek, söz istedi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Tamam.
BAŞKAN – Not aldı tüm konuşmaları.
Lütfen…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Grubum adına 69’a göre bir açıklama
istiyorum.
BAŞKAN – Ne diye söz istiyorsunuz 69’a
göre?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim
“Zübük” olarak bizi suçladı, “Şoven” olarak suçladı, “Irkçı” olarak suçladı.
Kalmadı hiçbir hitap, daha ne desin?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hükûmeti
eleştirdi, Hükûmet cevap verir.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İki dakika söz veriyorum; yalnız, yeni
bir sataşmaya mahal vermeden.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hükûmeti
eleştiriyor efendim. Eleştirilere Hükûmet cevap versin.
VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Ya, bir
dinle!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Çıkıp niye
üstüne alınıyor?
BAŞKAN - İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine
göre.
III.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim
Binici’nin, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, Hatibi dinlerken hangi konularda
yanlış yaptığını not etmeye çalıştım ama değerli arkadaşlar, bir baktım ki her
tarafı, baştan sona her tarafı yanlış. Bu sefer doğruları işaretlemeye
çalıştım, emin oldum, donup kaldım; doğru hiçbir şey bulamadım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bakın değerli arkadaşlar, bir defa
2002’de “Mazlum ve mağdur” rolü hikâyesi. Geçin oraları, şimdi bu halk 2002’de
yüzde 34 verdi mi? Verdi. Bu süre içinde politikalarımızı geliştirdik mi?
Geliştirdik. Halka hizmeti yaptık mı? Yaptık. Geldi 2007’ye, yüzde 34 yüzde
47’ye çıktı mı? Çıktı.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – O seçim barajı
olmasaydı zor alırdınız.
AHMET AYDIN (Devamla) – Daha sonra gene
yapılanları, halkın taleplerini, beklentilerini burada grup olarak el
birliğiyle Hükûmetimizle birlikte yaptık mı? Yaptık.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evren yasaları
olmasaydı…
AHMET AYDIN (Devamla) - Halk bu
politikaları da kabul etti, “Yüzde 47 de yetmez, yüzde 50.” dedi ama siz burada
bu yanlışları yaptığınız müddetçe, var ya, bu yüzde 50 de artacak, ondan hiç
şüpheniz olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biz artırdık,
36 milletvekili var.
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) - Yüzde 100
artırdık.
AHMET AYDIN (Devamla) – “Tek partiyi
aratıyorsunuz.” gibi bir gaflet, bir dalalet değerli arkadaşlar. Böyle bir şey
mümkün mü?
Biz özgürlükleri genişlettikçe, biz
görüyoruz ki birilerinin de alanı daralıyor, özgürlükler aslında birilerinin
işine gelmiyor. İşte, o yüzden özgürlüklerinin genişletilmesini aslında
gerçekte kimler istiyor o belli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, BDP
sıralarından gürültüler)
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Siz
özgürlükleri kısıtladıkça…
AHMET AYDIN (Devamla) - Gerçekte kimin
Zübük olduğu, o da belli. E, burada bunları da ifade etmek gerekiyor.
Memurlarla ilgili diyorsunuz,
sendikalarla ilgili… Biz, memurlarla ilgili toplu sözleşmeyi getirirken,
sendikalarla ilgili grev serbestisini getirirken, özgürlükleri genişletirken
Anayasa paketinde boykot eden siz değil miydiniz? Niye boykot ettiniz, niye
yoktunuz?
Değerli arkadaşlar, ayinesi iştir
kişinin, lafa bakılmaz. Bütün halkımız, bütün milletimiz bizim yaptıklarımızı
görüyor ve bunlara artarak da destek veriyor. Sizin böyle bir muhalefetiniz
olduğu müddetçe de bu destek de artacak diyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
şimdi, bir grubumuzun üyesi konuşuyor, Hükûmeti eleştiriyor, bütçeyi
değerlendiriyor. Hükûmetin bütçesini eleştirdiği zaman muhatabı Hükûmettir,
Hükûmet cevap verir.
BAŞKAN – Evet, cevap verecekler zaten
Sayın Kaplan.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – 69 açık
efendim, 69 açık.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - E yani şimdi,
ikide bir alışkanlık hâline geldi, Grup Başkan Vekilleri hemen zıplıyorlar. Siz
yasamasınız.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – “Zıplama”
ifadesini kullanma.
BAŞKAN – Hayır, ona “zıplama” demeyelim
de Sayın Kaplan. Doğru yani burası müsamere salonu hâline getirildi…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım,
yasama… Üyenin buradaki konuşmasını, eleştiri dozunu, eleştirisi farklı
olabilir. Eleştirisine cevap verme gibi bir usul yok. Hükûmetin zaten söz hakkı
var, cevabı verir. Onun için gereksiz bir tartışma.
BAŞKAN – Aynı kanaatteyim Sayın Kaplan.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, özür
diliyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Şimşek.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bir dakika bir şey
söyleyeceğim.
BAŞKAN – Ama Sayın Şimşek kalktı
yerinden, lütfen.
SIRRI SAKIK (Muş) – Grubumuzu itham
ederek Anayasa oylamasında farklı davrandığımızı söylüyor ama niye
davrandığımızı söylemek de bizim en tabii hakkımızdır.
BAŞKAN – Sayın Şimşek kalktılar,
konuşmasını vereyim ondan sonra söz vereceğim.
II.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN - Hükûmet adına Sayın Maliye
Bakanı söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Şimşek. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Aslında her soruda çıkıp burada açıklama yapmak yani benim genel
yaklaşımım değil ama şu borç konusunda samimi bir şekilde sizleri
bilgilendirmek istiyorum. Gerçekten ilgileniyorsanız, kamunun, özel sektörün
borçları, riskler, tehditler nerededir, nerede iyileşmeler olmuştur, ben şu on
dakikamı bununla geçirmek istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ülkelerin
dış borç stoklarına bakarsanız yani özel sektör ve kamu dış borç stoklarına
bakarsanız rakamlar ülkeden ülkeye inanılmaz farklılıklar gösteriyor.
Lüksemburg gibi küçük bir ülke fakat orada finans sektörü çok büyük, finans sektörünün
borcu çok fazla. Lüksemburg’da kişi başına 3,7 milyon dolarlık borç var, bakın
kişi başına. Şimdi, Amerika Birleşik Devletleri’nin toplam dış borcu; özel
sektör, kamu dış borcu Haziran 2011 itibarıyla 15 trilyon 41 milyar dolar, 15
trilyon. Avrupa Birliğinin toplamı 13,7 trilyon dolar, bu 2010 Haziranı
itibarıyla. Mesela İngiltere’nin yaklaşık 9 trilyon dolar borcu var,
Almanya’nın 4,7 trilyon dolar borcu var. Bakın, özel sektör ve kamunun toplam
dış borcundan bahsediyorum. “Türkiye burada nerededir?” diye sorarsanız,
Türkiye’nin -yani buradaki rakamların bir kısmı 2010 Haziran, bir kısmı 2011
Haziran- 309 milyar dolardır toplam devlet ve özel sektör dış borcu. Türkiye
Brezilya’dan sonra geliyor, 27’nci sırada. Yani Türkiye toplam dış borçları sıralamasında
27’nci sırada. Peki, Türkiye’de o anlamda kişi başına borç sıralamasında yine
çok çok daha aşağılarda.
Şimdi, “dış borç” dediğiniz zaman özel
sektör kamu ayrımı yapılıyor. Ha, özel sektör borçları önemli değildir anlamına
gelmiyor. Özel sektör borçları son derece önemlidir. Özel sektör borçları
makroekonomik istikrar açısından, makro riskler açısından son derece önemlidir.
Yani şimdi Türkiye’de özel sektör borcu artmıştır, doğrudur. 2002 yılında özel
sektörün toplam dış borcu gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 18,7’siydi,
yaklaşık yüzde 19. Bugün ne kadardır? Yani ben tam yıl aldığım için 2010 yılı
sonu itibarıyla, yüzde 25,7’dir yani yüzde 26’dır. Ne kadar artmıştır? Yaklaşık
burada 6-7 puanlık bir artış vardır yani gayrisafi yurt içi hasılaya oran
olarak. Peki, kamu sektörünün toplam borcu ne kadardı? Yüzde 28’di. 2002
yılında kamu sektörünün toplam dış borcunun millî gelire oranı yüzde 28’di.
Bugün ne kadar? Yüzde 12,1. Peki…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, iç
borçtan bahset. Sadece dış borç…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) –
Bir müsaade edin arkadaşlar, rakamları vereyim.
Şimdi, değerli arkadaşlar, burada şunun
altını özellikle vurgulamak istiyorum: Türkiye’nin -bir de tarihî perspektif
vereyim müsaade ederseniz- dış borcu 1980 yılında 15,7 milyar dolar.
Geliyorsunuz 1990 yılına, 52,4 milyar dolara çıkmış. Ne kadar? 3,3 kat artmış
on yıl içerisinde. Peki, 2002’de ne olmuş? 129,6 milyar dolar olmuş. Ne kadar
artmış? 2,5 kat artmış. Peki, şu anda ne kadar? Haziran sonu itibarıyla 309,6 milyar
dolar. Peki, ne kadar artmış 2002’den bu yana? 2,4 kat.
İç borca bakalım. Arkadaşımız diyor ki:
“İç borçtan bahset.” Şimdi, Türkiye’nin 1980’de iç borcu 720 bin lira, 720 bin
lira. 1990’a geliyorsunuz, 57 milyona çıkıyor. Ne kadar artmış? 79 kat artmış.
Peki, 2002’de nereye çıkmış? 149,9 milyara çıkmış yani 2.629 kat artmış. Yani
1990’dan 2002 yılına kadar Türkiye’nin iç borcu 2.629 kat artmış.
Peki, AK PARTİ Hükûmetleri döneminde
yani 2002’den -burada 2010 rakamlarını ben alabildim hemen- 352,8 milyara
çıkmış. Ne kadar artmış? 2,4 kat artmış. Bakın, ondan önceki on iki yılda ne
kadar artmış? 2.629 kat artmış. Şimdi ne kadar artmış, yani 2011’i dahi
katsanız? Hadi 3 kat diyelim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, satılan
kurumları da ona hesap edersek nasıl olur?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) –
Peki, faiz… Faiz çok önemli değerli arkadaşlar. Borcunuz varsa faiz
ödüyorsunuzdur. Borcunuz varsa, faiz… Kimse size bedava para vermez.
Türkiye 1980 yılında 20 bin lira iç
borç faizi ödüyormuş. Gelmişiz 1990 yılına 10 milyon liraya çıkmış, 500 kat
artmış. Peki, 10 milyon 1990’da, 2002’de ne olmuş? 43,5 milyara çıkmış. Kaç
kat? 4.350 kat artmış. Türkiye’nin iç borç faiz ödemeleri 1990’dan 2002’ye tam
4.350 kat artmış. Peki, 2010 sonu itibarıyla ne kadar artmış? Artmamış,
azalmış. Türkiye’nin bütçede ödenen faiz 43,5 milyardı 2002 yılında. Şimdi,
2010 yılı sonunda 42,1 milyar lira. 2011’de de bu rakam azalmaya devam etti.
Ben geçen bütçe konuşmamda da söyledim.
1985’ten bu yana bütçe giderleri içerisinde faizin payı en düşük düzeyde.
1987’den bu yana millî gelire oran olarak da faiz harcamaları en düşük düzeyde.
Peki, Türkiye'nin toplam dış borcu hakikaten kritik bir düzeye ulaşmış mı?
Yüzde 39,4 Türkiye'nin toplam dış borcu, kamu ve özel, yüzde 39,4. Peki, 2002’de
ne kadardı? Gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak yüzde 56’ydı. Yani 500
milyar dolar… Tabii ki rakamlar 300’e de çıkar, 500’e de çıkar. 500 değil,
Türkiye'nin dış borcu 309,6 milyar dolardır. Değerli arkadaşlar, dolayısıyla
hangi göstergeyi kullanırsanız kullanın, hangi karşılaştırmayı yaparsanız
yapın, gerek faiz gerek iç borç gerek dış borç açısından Türkiye hakikaten daha
iyi bir konumdadır. Ha, daha iyi de olabiliriz.
Peki, özel sektörün borçlarındaki artış
bizim için bir risk mi? Evet, bir risktir. Bunun sınırlanması da gerektiğine
inanıyorum. Özel sektörün yatırımları… Bakın size bir rakam vereyim: 2002
yılında özel sektör yatırımları yaklaşık 46 milyar liraydı. 2011’e
geliyorsunuz, yıllık yatırımları 232 milyar liraya çıkıyor. Şimdi, bakın, tabii
ki özel sektörün varlıkları da artıyor. 2002 yılında borsanın, bütün
şirketlerin değeri ne kadar? 10 bin düzeyinde endeks. Peki, bugün ne bütün bu
krize rağmen, küresel baskılara rağmen? 50 binin üzerinde yani 5 kat artmış.
Özel sektörün varlıkları da artıyor, özel sektörün ihracatı da artıyor. Özel
sektörün dış varlıkları da var tabii ki. Bütün bunları karşılaştırdığımızda her
şeye rağmen şunu vurgulamak istiyorum: Özel sektörde bu borç artışı tabii ki,
hakikaten ciddi oranlarda. Bunun bir miktar dizginlenmesi Türkiye'nin
menfaatinedir, Türkiye'nin yararınadır. Biz onu bir risk olarak görüyoruz ve bu
konuda muhalefet partisinden gelen önerileri de dikkate alıyoruz, önemsiyoruz,
geçmişte de arkadaşlar bu konuyu gündeme getirdiler ama burada kalkıp özel sektörün
borcuyla kamunun borcunu karşılaştırıp bana “Özelleştirmenin hesabını ver.”
dediğiniz zaman bu biraz doğru olmuyor. Bakın, özelleştirmenin hesabını vereyim
ben size.
AK PARTİ hükûmetleri döneminde toplam,
bugüne kadar 34,4 milyar liralık özelleştirme geliri elde edilmiş. Nereye
gitmiş bu? 27,6 milyar doları hazineye verilmiştir. Geriye kalan 4 milyar 695
milyon doları yani 4,7 milyar doları portföydeki şirketlere sermaye ve borç
ödemesi olarak yapılmış, yaklaşık 1,5 milyar doları ilgili kanunlar gereği
ilgili kuruluşlara transfer edilmiş. Yani burada her şey açık ve ortada. Şu 34
milyar doları dahi ülkemizin dış borcuna ekleyin, yine dış borçta, devletin dış
borcunda doğru düzgün bir artış yok. Hatta haziran sonu itibarıyla ilk defa
Türkiye Cumhuriyeti devleti dış dünyayla olan borç-alacak ilişkilerinde artıya
geçmiştir, ilk defa haziran sonu itibarıyla Türkiye dış dünyadan 299 milyon
lira alacaklı hâle gelmiştir. Bakın, devletten bahsediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Özel sektörden bahsediyorsanız ayrı bir şey. Özel
sektörün borcu yükseliyor, doğrudur ama özel sektörün borcuyla özel sektörün
varlıklarını da karşılaştırmak lazım. Sadece özel sektörün borçlarına bakmak
doğru olmaz. Nasıl ki biz borca gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak bakıyorsak,
öbürüne de öyle bakmak lazım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Sakık, bir söz talebiniz vardı.
Yerinizden çünkü söz talebiniz usulüne
uygun değil.
SIRRI SAKIK (Muş) – Öyle mi?
BAŞKAN – Niye? Sayın Aydın’ın
açıklamasında, Anayasa oylamasını reddettiğiniz için gerekçesini
açıklayacaksınız. Böyle bir usulümüz yok ama buyurun.
60’ıncı madde gereğince bir dakika süre
veriyorum.
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Anayasa değişikliği çalışmalarında Siyasi
Partiler Yasası, Seçim Kanunu ve yüzde 10’luk barajın kaldırılması konusunda
gruplarınca hazırlanan taslağa ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Pir Sultan Abdal’ın deyişiyle “Dostun
gülü yaralar beni.” Ah Ahmet, bir Kürt’ün sözü de beni yaralar. Siz o Anayasa
çalışmalarında ne olduğunu çok iyi bilirsiniz yani bizim ne kadar çaba sarf
ettiğimizi, nasıl bir taslak hazırladığımızı. Bu Parlamentoda taslak hazırlayan
tek grup bizdik ama bizimle uzlaşmadınız. Biz “Gelin, Anayasa değişikliğinden
önce bir yol temizliği yapalım, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu, yüzde
10’luk barajı kaldıralım.” dedik, yapmadınız. Bir taraftan 12 Eylülden hesap
sorarlar, bir taraftan da 12 Eylül generallerinin getirdiği yasalardan da
iktidar olmaya çalışan sizsiniz. Lütfen bizi bu konuda suçlamayın. Yani sizin
günahlarınız çok, bizi de günahlarınıza dâhil etmeyin.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
II.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına söz
isteyen Muzaffer Yurttaş, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Yurttaş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
19’uncu maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi ve aziz milletimi saygıyla selamlıyorum.
Dün akşam Konya’daki Şebiarus
törenlerini izledik. Bugün başka bir diyardan, şehzadeler şehri Manisa’nın
güzide ilçesi Kula’da metfun bulunan gönül insanı Yunus Emre’nin dizeleriyle
sözlerime başlamak istiyorum:
“Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim,
Bu dünya kimseye kalmaz.”
Seçim döneminde yaşadığım bir hatıramı
sizlerle paylaşmak istiyorum: Manisa’nın bir köyüne gitmiştik. Kahvenin önünde
5-6 kişi oturuyorlardı. Kendimizi tanıtınca genç bir vatandaşımız “Sayın Vekilim, yaşlı bir babam var. Babam yıllardır tarımla
ve tütünle uğraşmış, hiç sigortalı bir işte çalışmamış. Şeker, kalp hastalığı
ve yüksek tansiyonu var. İlaçlarını parayla alıyorduk. ‘Torba yasa’ diye bir
yasa çıkarmışsınız. Babam bu yasa sayesinde hem emekli oldu hem de sağlıktan
yararlanabilir hâle geldi. Biz bunu hayal bile edemezdik. Siz sadece milletin
hayalini gerçekleştirmiyorsunuz, milletin hayalinde olmayanları da
gerçekleştiriyorsunuz. Allah, Başbakanımızdan ve sizlerden razı olsun.” dedi.
Hükûmetimiz 2002 yılı sonunda
başlattığı Acil Eylem Planı kapsamında belirlediği 15.000 kilometre bölünmüş
yol ağı hedefine Ağustos 2011 tarihi itibarıyla ulaşılmıştır. Yollarda yapılan
bu çalışmalar sayesinde trafik kazaları yüzde 59 oranında azalmıştır. “Yol
medeniyettir.” dedik, yol yaptık.
Yüksek hızlı treni kullanan dünyanın
sekiz ülkesinden birisi olduk. Ankara-Konya seferlerinin başlamasıyla deyimler
de değişti, artık “Git-gel, Konya üç saat.” oldu. Ankara-İzmir yüksek hızlı
trenini 2017 yılında inşallah bitirmiş olacağız.
Tüm dünyayı ve özellikle Avrupa
ülkelerini kasıp kavuran global ekonomik kriz döneminde bile Türkiye büyümesine
devam ediyor. İşte, böyle krizlerin ortasında Türkiye’de AK PARTİ İktidarı
destanlar yazmaya ve milletine hizmet etmeye gayret ediyor.
Sağlık alanından gelen ve yıllarca
idarecilik yapmış bir milletvekili olarak şöyle bir baktığımızda gördüğümüz
tablo net ve açık ortadadır. “Önce insan, herkes için sağlık.” diye yola
çıktık.
Dün bazı muhalefet milletvekilleri bu
kürsüden hesap yaptılar ilaçlardan alınan katkı payıyla ilgili olarak.
Milletimiz her şeyi biliyor, kimse mağdur olmayacaktır, onlar hesap bilseydi bu
ülkeyi 70 sente muhtaç etmezlerdi.
Biraz önce milletvekilleri otelcilikte
başarılı olduğumuzu kabul etmiş görünüyorlar. Avrupa Parlamentosu Başkanı, bu
kürsüde, burada, sağlıkta yaptığımız başarıları takdir etmiştir.
Evet, hastanelerde ve eczanelerde
kuyruğa son verdik. Koğuş sisteminden tek ve iki kişilik odalara geçtik. Tüm
hastaneleri milletimizin hizmetine açtık. 2007 yılında 618 ambulansla
devraldığımız hizmeti 2.782’ye çıkardık, sıfırdan devraldığımız helikopter
ambulansı 19’a, sıfırdan devraldığımız uçak ambulansı 4’e çıkardık, inşallah
5’e çıkaracağız. Deniz ambulans sayımızı sıfırdan 4’e çıkardık. Doğu Anadolu’da
zor şartlarda, karların üzerinde kızakla hasta taşımaya son verdik. Kar paletli
ambulans sayımızı sıfırdan 194’e çıkardık.
Bebek ölüm oranlarını binde 28’den
binde 9’a indirdik. Anne ölüm oranlarını yüz binde 61’den yüz binde 14’e
indirdik. Böylelikle, sağlık hizmetlerinde memnuniyet oranı yüzde 39’dan yüzde
73’e yükselmiştir.
81 ilimizde özel eğitimli 4.444 sağlık
personeli yetiştirdik. Avrupa’nın en büyük medikal kurtarma ekibi “UMKE”yi
kurduk. Van depreminde onlar gururumuz oldular. Van yüzlerce insanımızın
toprağın altına gömüldüğü ama kardeşlik ve millet olma bilincinin dipdiri ayağa
kalktığı bir yer olarak tarihe geçecektir. Bir ve beraber olduğumuzda nasıl iri
ve diri olacağımızı burada test etmiş olduk. Sağlıkta dönüşümü gerçekleştiren
doktorlara, hemşirelere ve sağlık çalışanlarına burada teşekkür ediyorum.
“1.000 Günde 1.000 Gölet Projesi”yle
topraklarımızı sulu tarıma kavuşturacağız. Bir zamanlar, Manisa’mızın sultaniye
üzümü için “Üzüm ne zaman 1 dolar edecek?” diyen üreticimiz, 2,5 doları bulan
üzüm fiyatıyla daha mutludur ve göletlerle ve damlama sulama projeleriyle
hayallerine kavuşacak, yolsuzlukla, yoksullukla mücadelemiz devam edecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Yurttaş.
Madde üzerinde şahsı adına ikinci
konuşmacı Mehmet Altay, Uşak milletvekili.
Buyurun Sayın Altay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET ALTAY (Uşak) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
19’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bilindiği
üzere, bu maddeyle, kurum ve kuruluşların kamu yararına yönelik projeleri için
dış kaynaklardan daha uygun koşullarda finansman sağlanması amaçlanmaktadır. Bu
çerçevede, vade ve faiz oranları gibi krediye ilişkin koşullarda avantaj
sağlanmaktadır. 2012 yılında uygulanacak bütçeye baktığımızda öngörülen
borçlanma, para ve kur politikası, Hükûmetimizin kriz lobilerine teslim
olmayacağını açıkça göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, 2011 yılının
bu son günlerinde, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, dünyada büyük bir
ekonomik kriz yaşanmakta, ülkelerin kredi notları bir bir düşmekte, büyüme
oranları yerini ekonomik daralmalara bırakmaktadır.
Dünyadaki bu global krizin etkisiyle,
ülkelerin borç stoku gelirlerini
katbekat aşmış ve dünyada işsizlik oranları artmıştır. Ülkemiz ise AK PARTİ
hükûmetlerinin uyguladığı popülizmden uzak ekonomik politikalar sayesinde bu
krizden en az düzeyde etkilenmiştir. Dahası, Türkiye İstatistik Kurumu
tarafından açıklanan 2011 yılı üçüncü çeyrek büyüme oranları çerçevesinde
ülkemiz yüzde 8,2 büyümüştür. 2010 yılında yüzde 9 büyüyen ekonomimizin, 2011
yılında da yüzde 7,5 büyümesi beklenmektedir. Türkiye, bu büyüme oranlarıyla
Avrupa Birliği ülkeleri içinde ilk sıradayken dünyada da Çin’den sonra 2’nci sırada
yer almaktadır. İşsizlik oranları düşerek yüzde 8,8 seviyesine inmiş, sanayide
üretim endeksi rakamları dünyadaki krize rağmen devamlı bir artış göstermiştir.
Değerli milletvekilleri, bu güçlü mali
dengeleri sayesinde Türkiye, son altmış yılın en büyük mali krizinin yaşandığı
bu dönemde IMF programı ve mali kuralları olmadan mali disiplinin
sürdürülebileceğini tüm dünyaya göstermiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
uluslararası ekonomide yaşanan ve tüm dünyayı saran kriz, aziz milletimizin Hükûmetimize
olan güven ve desteği, hızlı karar alma kabiliyetine sahip Hükûmetimizin
önceden aldığı tedbirler, oluşturulan sağlam bankacılık ve finans sistemi, yeni
istihdam alanları, sürekli iyileşen kamu finansman değerleri, güçlü büyüme
performansı ve bütçe disipliniyle ülkemizi en asgari düzeyde etkilenmiştir.
Nitekim son açıklanan büyüme rakamları da bunu açıkça ortaya koymaktadır.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetimizin
hedefi -aziz milletimizin de desteğiyle- Avrupa Birliği standartlarını
yakalamış, çağının gereklerini yerine getirerek bilgi toplumuna dönüşmüş, dünya
ile rekabet edebilen, yeni sivil anayasası ile ileri demokrasiye ulaşmış, kişi
başına millî geliri 25 bin dolar olan, tarımsal ekonomide dünyada ilk 5 ülke
içerisinde yer alan, yüksek hızlı tren hattını 10 bin kilometreye çıkartmış,
vatandaşları vize muafiyetleriyle tüm dünyada rahat seyahat edebilen, savunma
sanayisi gelişmiş, 500 milyar dolar ihracatla cumhuriyetimizin kuruluşunun
100’üncü yılında dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi arasında yer alacak güçlü bir
Türkiye’de, 2012 yılı bütçemizin bu hedeflere ulaşma yolunda katkı
sağlayacağına olan inancımız sonsuzdur. Bu vesileyle ve bu düşüncelerle 2012
yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, hepinize
saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Soru sorma süresi beş dakikadır.
Sayın Korkmaz, Sayın Halaman, Sayın Öz,
Sayın Şeker, Sayın Topcu, Sayın Şandır, Sayın Acar, Sayın Demir, Sayın Tanal ve
Sayın Işık sisteme giren ilk 10 sayın milletvekilleridir.
Buyurun Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
2002 öncesinde, 57’nci Hükûmet
zamanında kurulan Kamu İhale Kurumu, EPDK, Rekabet Üst Kurulu gibi bağımsız üst
kurullar bakanlıklarla ilişkilendirilerek bakanın denetimine açılması sayesinde
siyasi etkilerden uzak, özgürce karar alması, yönetilmesi imkânsız hâle
getirilmiştir. Yerli ve yabancı ekonomistler, 2008 krizinin nispeten daha az
bir tahribatla atlatılmasının 57’nci Hükûmet zamanında kurulan bankacılık ve
finans sistemi ile bu üst kurullar olduğunu ifade etmişlerdir. AB müktesebatına
da uygun bu teşkilatlanmanın AKP döneminde iğdiş edilmesi ve bu kurulların
siyasete bağlı hâle getirilmesi AB müktesebatını işinize geldiği şekilde
yorumladığınızın bir göstergesi değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan,
Sayın Bakanımıza soruyorum.
Bu döneminizde Özelleştirme İdaresinde
Kütahya Şeker Fabrikaları gibi şaibeli satışlar olmuş mudur? Bununla ilgili
bilgi verirseniz…
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, daha önce süresi beş yıl
uzatılan kanun hükmünde kararnameyle, 4 Temmuz 2011’de ilkokul mezunlarının
sürücü belgesi almasını engellediniz. Hâlen ülkemizde ilkokul mezunu olup iş
bulmakta zorlanan, şoförlük yapmakla veya traktörüyle tarlasını işleyip evine
ekmek götürecek milyonlar var. Bunların mağduriyetlerinin giderilmesi yönünde
nasıl bir tedbir aldınız? Bu sorunu nasıl çözeceksiniz?
İkinci bir sorum: Az önce Anamur’dan
Emin Deniz adlı bir vatandaşın geçirdiği trafik kazası neticesinde hâlen
Silifke Devlet Hastanesinde, 112’yle Mersin’de herhangi bir hastaneye nakil
beklemektedir. Beyin kanaması geçiren, altı saattir beyin cerrahinin olduğu bir
uzman kliniğe ulaştırılamayan hastayla alakalı, sağlıktaki iyileştirmelerinizi
nasıl bağdaştırıyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Şeker…
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, biraz önce özel sektörün
borcuyla kamu borcunu birbirinden ayırdınız. Ülke ekonomisi açısından özel
sektörün borcuyla kamu sektörünün borcunu birbirinden ayırmanın çok doğru
olmadığına inanıyoruz. Son 2010 verilerinden bahsettiniz ancak 2011’de özel
sektörün borcunun daha da arttığını görüyoruz. Cari açıkta da özel sektörün
borcunun çok büyük rolü var. Bununla ilgili bir tedbir almayı düşünüyor
musunuz? Alacağınız tedbirler nelerdir? Açıklarsanız sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Topcu…
ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Milyonlarca ilkokul mezunu işsiz
gencimiz bulunmaktadır, çaresizlik içindeler, evlerine ekmek götüremediklerini
söylüyorlar ve yaşları da geçiyor. Bunlar geleceklerini arıyorlar. Bu, ilkokul
mezunlarının mağduriyetini gidermek için bir projeniz var mı?
Diğer sorumuz: Öğretmenler sözleşmeli
ve ücretli olarak atanmak istemiyorlar. Atanacağı yönünde söz verilen
öğretmenler hâlâ bir cevap beklemektedir. Bununla ilgili projeleriniz var mı?
Bir diğer sorumuz: Kanun hükmünde
kararnamelerle taşradaki birçok birimi kapatılan bazı bakanlıklardaki
personelin mağduriyetlerini gidermek için herhangi bir projeniz var mı?
Kapatılan bakanlıkların binaları nasıl değerlendirilecektir?
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım,
bu 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle özellikle de Bakanlığınızda personel
arasında bir huzursuzluk başladığı gibi bir bilgi bize ulaşmaktadır. Bu
noktada, özellikle gelir uzmanları ve vergi denetmenleri arasında eski
pozisyonlarını koruyamayan gelişmeler olduğu iddia edilmektedir. Bu noktada, bu
sorunlar size de intikal etti mi? Düzeltilmesi konusunda bir düşünceniz
bulunmakta mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Şandır.
Sayın Acar…
Son soru.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Bakan,
halkın doğru haber alma hakkı ekmeği kadar önemlidir. Oysa iktidarınızca yandaş
medya oluşturulmuştur. Bunun dışındaki muhalif medya üzerine ağır baskılar
yapılmaktadır. Ulusal Kanal ilgilisi Doğu Perinçek yıllardır tutukludur.
Avrasya Televizyonu sahibi Mustafa Özbek tutuklanmış, serbest bırakılmış ve
susturulmuştur. Kanal D sahibi Aydın Doğan’a kesmiş olduğunuz vergi cezaları
dünyayı ayağa kaldırmıştır ve Kanal B’de Mehmet Haberal tutukludur. Halk TV
yine öyle.
Sayın Bakan, bunlar hakkında hangi
vergi işlemlerini yaptınız? Kaç defa, hangileri hakkında vergi incelemesi
yaptınız? Bunların aleyhindeki işlemlerin miktarı nedir? Kaç liralık ceza
kesilmiş, kaç kez ceza verilmiştir? Kaç yönetici hakkında işlem yapılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, tabii, bu üst
kurulların çok önemli bir fonksiyonu var yani 57’nci Hükûmet döneminde Türkiye
hakikaten çok önemli reformlar yapmıştır ve biz teşekkür ediyoruz yani o konuda
en ufak bir tereddüt olmasın.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür
ediyoruz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Ama şu bir gerçek: Üst kurulların Avrupa Birliğinde uygulamaları ülkeden ülkeye
farklılıklar arz edebiliyor. Bakın, en son diyelim ki kanun hükmünde
kararnameyle, Kamu İhale Kurumu bana bağlı bir kuruluş yani daha doğrusu ilgili
bir kuruluş. Şimdi, ne yaptık? Eskiden de Bakanlar Kurulu atıyordu, şimdi de
Bakanlar Kurulu atıyor. Yine, idari ve mali anlamda, samimi olarak söylüyorum,
ben hiçbir şekilde Bakan olarak bugüne kadar müdahale etmedim, bundan sonra da
etmeyeceğim ama şu var: Bakın, bütün dünyada, merkez bankaları en bağımsız
kuruluşlardır, başkanlarını kim atar, üyelerini kim atar? Devletler, hükûmetler
atar yani onların dışında… Ha, bazı ülkelerde senato rol oynayabiliyor, bazı
ülkelerde meclisler rol oynayabiliyor ama şu bir gerçek yani atamaları tabii ki
hükûmetler yapıyor veya meclis yapıyor veya meclisin seçtiği hükûmetler
yapıyor. Ama şu bir gerçek yani uygulamalar ülkeden ülkeye farklılık arz
edebiliyor. Burada, Avrupa Birliği müktesebatına tamamen aykırı bir şey, Kamu
İhale Kurumunda bir şey yapılmamıştır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Daha çok
özgürleştirilmesini söylüyoruz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Şimdi, arkadaşlar, şöyle: Siyasi iradeden, milletin iradesinden tamamen bağımsız
kuruluşlar da, bu tartışılabilir bir konudur. Yani biraz da siyasilere güvenle
ilişkili bir konudur. Ben bunu samimi olarak söylüyorum, bir uzman olarak
söylüyorum. Yani bu konular da tartışılabilir; doğru mu, yanlış mı, bunlar
tartışılabilir.
Merkez Bankasının para basmaması
gerektiği tartışılmaz ama Merkez Bankasının atamalarının nasıl olacağı, Merkez
Bankasının nasıl hesap vereceği hususları kanunlarla, ülkeden ülkeye
değişiklikler arz edebiliyor; İngiltere’de farklı, Amerika’da farklı olabiliyor.
Şimdi, gelelim, Kütahya Şekere. Değerli
arkadaşlar, Kütahya Şekerle ilgili burada çok şey tartışıldı. Bakın, Kütahya
Şekerin özelleştirilmesine ilişkin hususu söylüyorsanız, üç ayrı dava açılmış.
Oradaki Pankobirlik dava açmış -kooperatif- yine, sendika dava açmış. Üç ayrı
dava açmışlar, bütün mahkemeler reddetmiş. Danıştay bu davaları reddetmiş ve
demiş ki: “Bu özelleştirme hukuka uygun olarak yapılmıştır.” Yani bunu ben
söylemiyorum, mahkeme söylüyor. Şimdi, burada tartışılan konu şu…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yeteri kadar
savunulmuş mu Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Arkadaşlar, bir müsaade edin, bakın, açıklamaya çalışıyorum.
Peki, burada tartışılan konu ne? İşte,
1950’den beri Kütahya Şeker Fabrikasının kullanımında olan bir arazi var. Bu
arazi Kütahya Şeker Fabrikasının yüzde 50’si satılırken satış dokümanında var.
Özelleştirme İdaresi bunu satarken bunu dikkate almış, bunu değer olarak oraya
katmış. Fakat kâğıt üzerinde şeker fabrikalarına ait görünüyor. Sonra, bunun
için düzeltme istenmiş, bu da tapuda düzeltilmiş. Ama arkadaşlarımızın bazıları
farklı düşünüyor. Bu uygulama bu şekilde yapılmış.
Değerli arkadaşlar, bakın, özelleştirme
bütün dönemlerde yapılmıştır. Gerçekten de bu dönemde şeffaf olarak yapılıyor
yani her şeyiyle açık bir şekilde.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Öyle değil,
senin bahsettiğin gibi değil!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Şimdi, neyse, başka sorular var. Arkadaşlar, bu konuyla ilgili, Kütahya Şekerle
ilgili zaten ben Sayın Alim Işık’a dedim ki: “Şu bütçeden sonra gelin,
oturalım. Ben Şeker Kurumunun da Genel Müdürünü çağırayım, Özelleştirmeyi de
çağırayım; güzel bir şekilde bu konular tartışılsın, konuşulsun. Varsa…”
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Belgeleri
biz de alabilir miyiz Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Değerli arkadaşlar, bakın, yargı yolu açıktır. Bu ülke bir hukuk devletidir.
Bakın, zaman zaman iptaller gelmiştir, o iptallere uyulmuştur. Yani burası bir
hukuk devletidir, varsa orada bir yanlışlık düzeltelim. Bundan daha başka ben ne
diyebilirim size?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın
Bakanım, “Belgeleri milletvekilleri alabilir mi?” diyorum ben.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Şimdi, ilkokul mezunlarımız, doğrudur, var; yani bunların sürücü belgelerinde
de sıkıntı var, istihdamında da sıkıntı var. Ben, hatırlarsanız, bütçe
konuşmamda da söyledim, maalesef, bugün iş gücünü oluşturanların veya
işsizlerimizin önemli bir kısmı lise altı eğitime sahiptir, yani ortaöğretim
yoktur. Türkiye, yirmi beş yaş üstü nüfusa baktığınız zaman -bunu ben
söylemiyorum, Birleşmiş Milletler söylüyor- ortalama altı buçuk yılı okulda
geçirmiş -yirmi beş yaş üstü nüfus- yani biz ortalama ortaokul terk
konumundayız gibi.
Şimdi, bunları düzeltmek lazım ama bu
dönemde ne yapmak lazım? Bu meslek eğitimini çok önemsiyorum. Her sene 200
binden fazla kardeşimiz şu kurslara gidebiliyor. Ben Batman’da da bunu
görüyorum, özellikle tekstilde olsun, diğer konularda olsun, hızlı bir şekilde
eğitilip hızlı bir şekilde istihdam edilebiliyor. Buna kaynak ayırıyoruz, ayırmaya
devam etmek lazım, bunun başka mucizevi bir yolu yok.
Şimdi, “Özel sektör borçlarını ayırmak
doğru değildir.” dedi. Ben “Ayıralım.” demedim arkadaşlar, bakın “Özel sektör
borcu önemlidir.” dedim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, 19’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 15.19
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi 20’nci maddeyi okutuyorum:
Kamu işletmelerine ilişkin hükümler
MADDE 20 - (1) 8/6/1984 tarihli ve 233
sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kamu
iktisadi teşebbüsleri ile Hazinenin pay sahibi olduğu diğer işletme, şirket ve
bankaların Hazineye tekabül eden temettü tutarları ile diğer öz kaynaklarının
tamamı veya bir kısmı, ilgili teşebbüs, işletme, şirket ve bankanın ödenmemiş
sermayesine ve/veya görev zararı alacaklarına mahsup edilebilir. Söz konusu
mahsup işlemlerine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; mahsup
işlemlerini Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine mahiyetlerine göre ilgili
Devlet hesaplarına kaydettirmeye ve bu işlemlere karşılık gelen tutarları bir
yandan bütçeye gelir, diğer yandan da Hazine Müsteşarlığı bütçesinin ilgili
tertibine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.
(2) Türkiye İhracat Kredi Bankası
Anonim Şirketinin politik risk kapsamında yapacağı tahsilatın ve Bankanın
faaliyet kârlarından Hazineye tekabül eden temettü tutarlarının ve olağanüstü
yedek akçelerinin tamamı veya bir kısmı, Bankanın politik risk alacağına
ve/veya ödenmemiş sermayesine mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine
Müsteşarlığının teklifi üzerine mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına
kaydettirmeye ve bu işlemlere karşılık gelen tutarları bir yandan bütçeye
gelir, diğer yandan da Hazine Müsteşarlığı bütçesinin ilgili tertibine ödenek
kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Şeker, Gaziantep Milletvekili.
Buyurun Sayın Şeker. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tasarının 20’nci
maddesi, KİT’lere ilişkin hükümler içermektedir. Bilindiği gibi, KİT’ler,
ekonomik kalkınmayı ve devletin özel girişimciliği teşvik etmesini sağlamak
amacıyla kurulmuşlardır. Bir yandan KİT’lerin faaliyet alanlarında özel sektör
faaliyetlerinin artması, diğer yandan siyasal iktidarların KİT’leri arpalığı
gibi kullanması sonucu KİT’ler sürekli zarar eden devletin sırtındaki yük
görülmeye başlanmıştır. KİT’ler AKP İktidarı döneminde de yandaşların rant
kapısı olarak kullanılmıştır. İhaleler ilan yoluyla değil davet usulüne göre
yapılarak istenilen kişilere verilmiş ve KİT ihalelerinden yeni zenginler
türetilmiştir.
İktidar KİT’leri, bir de bütçe açığını
ve kamu borç yükünü azaltmak için özelleştirme kapsamında kullanmıştır.
Özelleştirmede KİT’lerin kökünü kurutan iktidar, on yıllık devri iktidarında 34
milyar dolar üzerinde özelleştirme geliri elde etmiştir.
Bizim burada karşı olduğumuz birkaç
nokta vardır sevgili arkadaşlar: Bunlardan birincisi, KİT özelleştirmeleri
toplumsal faydaya dönüştürülememiştir. Örneğin, KİT’lerin özelleştirilmesi
sonucunda ekonomide istihdam yaratmak gerekirken, 2002 yılında 384 bin olan KİT
çalışanı istihdamı, bu iktidar döneminde, 2010’lu yıllarda 184 bine inmiş, 200
bin KİT çalışanı tasfiye edilmiştir.
Peki, KİT’lerin özelleştirilmesiyle
vergi gelirleri artmış mıdır? Hayır. Üretim artmış mıdır? Buna da verilecek
cevap “Hayır.” olacaktır. Üretim ve ihracat artışı gerçekleşmediği gibi
ithalatta da patlama olmuştur. Et-Balık Kurumu özelleştirilene kadar
hayvancılıkta kendi kendisine yeten bir ülke iken Türkiye, bugün hayvan ve et
ürünleri ithalatçısına dönüştürülmüştür.
Karşı çıktığımız bir diğer husus da
satışlarda kârlı, stratejik kurum ayrımı yapılmamasıdır. PETKİM, Telekom gibi
stratejik kurumlarımız “babalar gibi” satılmıştır. Telekom, beş yıllık kârı
karşılığında ve beş taksitle Lübnan eski Başbakanı Hariri ailesine satılmıştır.
Satış tutarının yüzde 20’sini ödeyen aile şirketi, Telekom’un yüzde 51’ine
sahip olmuştur.
KİT’lerin büyük bölümünde yatırımlar ve
teknolojik gelişme ihmal edilirken bir kısmında da yatırımların kamunun
parasıyla değil de borçlanarak yapılma yoluna gidilmesi zarar etmelerine neden
olmuştur. KİT’lerin özellikle politik amaçlar için kullanılmış olmaları idari
yanlışlıkları da beraberinde getirmiş ve bu kuruluşlar siyasi partilerin
arpalığı hâline getirilmiş, bunların sonucunda her yıl zarar eder hâle
gelmişlerdir ve sonuç olarak “ver kurtul” ve özelleştirme yoluna gidilmiştir.
KİT’lerin değerlerinin çok altında
satılması, hatta birilerine peşkeş çekilmesi bir diğer karşı durduğumuz
noktadır sayın milletvekilleri. AKP İktidarı döneminde 292 milyon dolara
satılan Tekel alkollü içkiler bölümü bu şirketi alanlar tarafından 3 kat kârla
bir başka kuruluşa satılmış, onlar da en son 2 milyar dolara bir başkasına
satmışlardır. Sadece arsası 6,5 milyon dolar olan ve 50 milyon doların üzerinde
değer biçilen SEKA Balıkesir Fabrikası 1 milyon 100 bin dolara; aynı şekilde
değeri 15 milyon doların üzerinde olan SEKA Kastamonu İşletmesi 9,1 milyon
dolara satılmıştır. Bunlar sadece birer örnektir.
İktidarın meşhur özelleştirme
uygulamalarından biri de geçtiğimiz hafta gerçekleştirilmiştir. 10 milyon
insanın ekmek kapısı olarak yıllık 3 milyar dolarlık katma değer sağlayan 25 şeker
fabrikasından 10’u satılmıştır.
Hepinizin hatırlayacağı gibi bu
fabrikalar için 2009 yılında yapılan ihaleler Danıştay 13. Dairesi tarafından
kamu yararına aykırı bulunarak iptal edilmişti ve fabrikaların özelleştirilmesi
için de bir şart konulmuştu. Neydi o şart? Değerli arkadaşlar, özelleştirmeden
sonra beş yıl boyunca fabrikalar üretimin devam etmesini sağlayacak bir
düzenlemenin şartnamede yer almasını istiyordu. Satışı yapılan on şeker
fabrikasının şartnamelerinde Özelleştirme İdaresinin beş yıllık üretim
garantisine yer vermediğini görüyoruz, bu açıkça Danıştay kararının da hiçe
sayılmasıdır.
Burada sıkıntılı bir başka durum daha
var kuşkusuz, Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum ve Çarşamba
fabrikalarından oluşan Portföy C grubu şeker fabrikalarının ihalesi. Bu ihalede
en yüksek fiyatı A firması vermiştir -isminden bahsetmeyeceğim arkadaşlar- bu
bir başka firmayla da ortaktır. O firma Seydişehir Eti Alüminyum
özelleştirmeleri nedeniyle Özelleştirme İdaresiyle davalıdır. Karadeniz sahil yolu
ihalesine katılan ve yolsuzluk iddiasına adı karışan bu şirket, Enerji
Bakanlığını ve EÜAŞ’ı ciddi zarara uğratan bu şirketin ihaleye katılmasını ve
altı şeker fabrikasının bu şirkete devredilecek olmasını anlamak da mümkün
değildir. Beş yıllık üretim garantisini sağlamadan, ihaleye katılmak ise tam
bir öngörüsüzlüktür.
Bu özelleştirmelerin ne anlama
geldiğini ben size söyleyeyim. Bunun anlamı işsizliktir arkadaşlar, bunun
anlamı göçtür, bunun anlamı ithalattır, bunun anlamı kaçak şeker ticaretidir.
Bu özelleştirmelerle halkın değil, uluslararası şeker kartellerinin
çıkarlarının ön planda tutulduğu da aşikârdır. 175 bin üretici pancar
üretemeyecek demektir. 200 bin büyükbaş hayvan için yaş küspe ihtiyacı
karşılanamayacak demektir. Çalışanlar işlerinden olacak, üretim azalacak ve
daha önemlisi sevgili arkadaşlar, 1 dekar şeker pancarının sağladığı oksijen 3
dekar çam ormanının oksijenine eşittir. Burada ekolojik olarak çevre açısından
da çok büyük zarar vermekteyiz.
Büyük şair ne diyordu “Dörtnala gelip
Uzak Asya’dan/Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan…/ve ipek bir halıya
benzeyen bu toprak bizim.” Maalesef ekemeyeceğiz, ipek bir halıya
benzeyemeyecek bundan sonra.
AKP hükûmetlerinin şeker pancarı
üreticisine olan garazı bununla da bitmiyor sevgili arkadaşlar. Son sekiz
yıldır nişasta bazlı şeker kotası sürekli artırılıyor. Şu anda kota oranı yüzde
15, bu kota AB ülkelerinde yüzde 2-3, Amerika’da yüzde 1. Bakanlar Kurulu
kotayı yüzde 50’ye kadar yükseltme ve düşürme hakkına sahip ama hiç düşürmedi,
hep yükseltti.
Nişasta bazlı şekerin zehir olduğunu
bilmeyen yok. Obeziteden kansere, kalp ve böbrek hastalıklarından diyabete
kadar pek çok hastalığa neden olan bu zehir, AB ülkelerinde yasaklanırken
dünyanın 4’üncü büyük pancar üreticisi olan ülkemiz, nişasta bazlı şeker
cehennemine dönüştürülmektedir. Nişasta bazlı şeker kotasını yüzde 50 artıran
Bakanlar Kurulu üyelerine buradan sesleniyorum: Nişasta bazlı şeker kotasını
yüzde 50 artırırken kanser hasta sayısını da yüzde 50 artırdığınızın farkında
mısınız?
Türk halkına reva görülenler bununla da
kalmıyor. Dünyanın 16’ncı büyük ekonomisiyiz arkadaşlar. Dileğimiz ve
temennimiz dünyanın 1’inci büyük ekonomisi olmamız ancak bizden önceki 15 ülke
ve bizden sonraki 15 ülke ekonomik büyüklüklerini kendi halkıyla paylaşırken,
bu ülkelerin vatandaşları gayrisafi millî hasıladan adaletli bir şekilde pay
alırken bu, maalesef ülkemiz için gerçekleşmemiştir.
İlk 30 ülkenin içerisinde
-gelişmişlikteki- sadece Türkiye’ye vize uygulanmaktadır sevgili arkadaşlar.
Yine bu 30 ülke içerisinde sadece Türk vatandaşları Arap Yarımadası’nda, Kuzey
Afrika’da, Rusya’da ve Avrupa’nın değişik ülkelerinde işçilik etmektedir.
Sevgili arkadaşlar, 16’ncı büyük
ekonomi olmak önemli değil, önemli olan paylaşabilmektir. Avrupalı bir hekim ve
Avrupalı bir asgari ücretlinin maaşları arasında 3 kat fark var ama Türkiye’de
bir hekim ile asgari ücretlinin arasındaki maaş farkı 10 kat. Demek ki biz
paylaşımda eksik kalıyoruz, yanlış şeyler yapıyoruz sevgili arkadaşlar. Yine,
34 OECD ülkesi içerisinde insani yaşam kriterlerinde Türkiye sonuncu sevgili
arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, gelir dağılımında ise ya sonuncuyuz ya da
sondan birinciyiz. Bu durum 16’ıncı büyük ekonomimize yakışmamaktadır.
Yanlışlardan bir an önce dönülmesini,
sağlıklı nesiller yetiştirecek kararlara imza atılmasını umuyor ve talep
ediyoruz.
Bu vesileyle 2012 yılı bütçesinin
hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şeker.
Madde üzerinde söz isteyen, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
“Tabuları yıkıyoruz, ezberleri
bozuyoruz.” diye geldi AKP ancak yerlerine kendilerine ezberletilenleri, yeni
tabuları ikame etti. Bunlardan biri de “Devlet, ekonomi ve ticaret alanlarından
tamamen çekilmeli, bu alanlar özel sektöre bırakılmalı, kamu idarelerinin
kurduğu her işletme, yaptığı her yatırım zarar eder, batar.” söylemidir.
Neokapitalist, neoliberalist sistemin en büyük dogmalarından birisidir bu.
Şayet böyle olursa karşısında hem üretim miktarı ve kalitesiyle hem de
fiyatlarıyla kamu yararını da gözeten, uğraşılması zor devleti devre dışı
bırakmış olacak, bunun karşılığında da sermayenin sahibi dişine göre özel
firmalar bulacaktır. Hiç kimse, devletçi ekonomiler bir bir batar, sosyalist
sistemler devletler arenasından çekilirken şunu demiyor: “Devlet işletmeleri
piyasanın ana aktörleri olsun.” Bunu söylemek bir kere bilimsel olmaz, ancak bu
hususta illa ki birbirinin alternatifi yapılmadan ve devlet işletmelerinin
kurulup uzun vadede devredilmesi baştan planlanarak, sadece yatırıma
cesaretlendirme saikiyle bir serbest hareket alanı bırakılması fikri klasik
sağ-sol kamplaşmalarının tarih olduğu günümüzde, herhâlde değerlendirmeye layık
bir görüş olsa gerektir.
Hele hele ülkemiz için, insanımızı
bilmez, memleketimizi tanımaz bu tabuyu iki yönüyle irdelemek lazım. Birincisi,
hem bir taraftan terör belası dolayısıyla devleti arkasında bulamayan ve
böylece Anadolu’nun doğusuna gidemeyen özel sektöre boşu boşuna senelerce bel
bağlayarak zaman kaybedeceksin hem de devletin elini kolunu bağlayacaksın, aman
üç beş kişi çalıştıran bir fabrika, atölye kurmasın diye. Hem bir taraftan
terör sadece polisiye tedbirlerle önlenemez diyeceksin hem de bölgeyi
kalkındırmak, insanları iş güç sahibi yapmak için en küçük bir girişimin
olmayacak, hatta Sümer Halı, Et ve Balık Kurumu gibi mevcutları da
kapatacaksın.
Özel sektör yatırım yapmıyor, devlet
kurumlarının ekonomik işletmeler kurmaması için elini kolunu bağlamışsın,
bölgede sermaye birikimi yok, yatırım şartları namüsait, bölgenin kalkınması
için yatırımları kim yapacak değerli milletvekilleri?
AKP milletvekillerine hatırlatmak
istediğim ikinci husus da şudur: Şükran duygularınızdan vazgeçtik, hiç olmazsa
hakaret etmeseydiniz. Cumhuriyet dönemi, hem Osmanlının borçlarını ödemiş hem
insanlarımızı yeni devletin çatısı altında toplamaya çalışmış hem de elindeki
üç beş kuruşla da vatandaşın ihtiyaçlarını karşılamak üzere işletmeler kurmuş.
“Memlekette taş taş üstüne koyandan Allah razı olsun.” demek bu kadar mı zor?
“Geçmişimizle yüzleşeceğiz.” deyip geçmişimize sövülmesi sürecini siz başlattınız.
Fransa da dedi ki: “Öyle mi? Şu 1915 olaylarıyla da bir yüzleşin bakalım.” Niye
celalleniyoruz? Milliyetçi Hareket Partisinin “Yapmayın, etmeyin.” ikazlarına
rağmen, bu kapıyı sizler açmadınız mı? On binlerce Müslüman Cezayirlinin katili
Fransa, içeride başlattığınız bu aptalca tartışmalardan cesaret bulmadı mı?
Aklınızın başınıza gelmesi için illa kafanızı duvara çarpmanız mı gerekiyordu?
Değerli milletvekilleri, 2002’ye kadar
kamunun elinde bulunan işletmeler önemli önemsiz demeden devri iktidarınızda
satıldı, onların yerine de hiçbir şey koymadınız. Devletin elinde zor
günlerinde sarılabileceği, nefes alabileceği, vahşi piyasa aktörlerini kamu
adına dizginleyebileceği hiçbir enstrüman kalmamıştır. Ülke ekonomisi eskiye
nazaran çok daha risklidir, kırılgandır ve dışa bağımlıdır. Her yıl bütçenin
önemli gelir kalemlerinden birini oluşturan işletme gelirleri de artık yoktur.
Bunu, ne diyecek diye ağzına baktığınız küresel ekonomiye hizmetinizden dolayı
sizi sürekli pohpohlayan uluslararası kuruluşlar söylüyor. IMF icra
direktörlerinin son toplantısında şu itirafta bulunuluyor: “Türkiye
ekonomisinin geleceği uluslararası finans piyasasının kaprislerine, insafına
terk edilmiştir.” Bu sözlerin meali şöyledir: Artık küresel güçlerin iki
dudağının arasındadır Türkiye'nin kaderi.
Değerli milletvekilleri, bu işletmeler
Türk halkına da satılmamıştır, kârlarını dışarıya aktaran yabancılara
verilmiştir. “Zarar ediyor.” denilen firmalar birdenbire milyar dolarlar
kazanmaya başlamışlardır. Artık ne çare ki, bu şirketlerin yaptığı cirolar
milletimizin cebinden çıkıyor ama kazançları Türk milletinin cebine girmiyor.
İşsizliği tahammül edilebilir bir seviyede tutmak için yapılan sosyal amaçlı
istihdam da sıfırlanmıştır, çalışanlara kapı gösterilmiştir. “Açım” diyenlere
de devlet gıda poşeti dağıtmaya başlamıştır. Kendi çocuklarına gemi,
milletimizin evlatlarına kuş yemi layık görülmeye başlanmıştır. Yabancılar bu
ülkede patron olmuş, koca koca üniversiteleri bitiren gençlerimiz ise iş
bulabilirlerse karın tokluğuna çalışmayı kabullenen yığınlar hâline
getirilmiştir.
Eminim, aklıselim AKP’liler de gelinen
bu noktadan dolayı üzgündür. Artık yeni bir Türk Telekom, yeni bir PETKİM
kurmak, ekonominin aktörlerini millileştirmek hiç de kolay değildir. Atı alan
Üsküdar’ı geçmiştir, ne Üsküdar’ı, sınırlarımızın dışında almıştır soluğu.
Şu rakamlara bir dikkat buyurun lütfen:
Sayıştayın 2010 Hazine İşlemleri Raporu’na göre, KİT’lere “görev zararı” kamu
bankalarına da “gelir kaybı” adı altında toplam 3,7 katrilyon lira ödenmiştir.
Demiryollarına 320 trilyon, Ziraat Bankasına 606 trilyon, Halk Bankasına 377
trilyon, şeker fabrikalarına 1,6 katrilyon, Toprak Mahsulleri Ofisine 1,4
katrilyon, tarım işletmelerine 1,6 katrilyon lira ödenmiştir.
Yine 2009 yılında, kömür işletmelerine
seçmenlere kömür yardımı yapılabilmesi için bütçeden 252 trilyon lira
aktarılmıştır. Denilebilir ki: “Bu yardımların birçoğu sosyal transferler
şeklindedir.” Bu paraların AKP’nin siyasetinin finansmanına gittiğini sanıyorum
Mecliste bilmeyen yok. Öyle olmadığını kabul etsek bile, dün kamu
işletmelerinin gelirlerinden aktardığımız bu kaynağın, artık dışarıdan temin
edilen dış borçlarla ve bütçe açıklarıyla karşılanabildiğini bilmeyeniniz
yoktur.
Sosyal transferler olmayacak mı?
Elbette olacak. Bu devlet, zengini fakiriyle hepimizin. Ancak, öldüm fiyatına
elden çıkarılan işletmeler de hepimizin idi. Örneğin Türk Telekom, Türkiye’nin
en stratejik kuruluşlarından biri olmasından da vazgeçtik, hiç olmazsa hak
ettiği değer karşılığında satılsaydı. Kime verilmiştir? Hariri sülalesine. Kaça
verilmiştir? 6,5 milyar dolar. Bir de 2010 yılındaki Telekom’un kârına
bakalım kıymetli arkadaşlar: Kârını bir
önceki yıla göre yüzde 32 artırmış. Ne mi olmuştur? 2,5 katrilyon lira. Yani,
kıymetli arkadaşlar, Türk ekonomisinin amiral gemilerinden biri olan Türk
Telekom sadece dört yıllık kârı karşılığında elden çıkarılmıştır.
Telekom’un yıllık kârı, dikkatinizi
çekmek istiyorum, KİT’lerin görev zararı, kamu bankalarının gelir kaybı toplamı
kadardır neredeyse. Bu paralar şimdi, tüketimi teşvik eden, kârı maksimize
edecek yatırımlar dışında tamamıyla yabancıların kasasına gitmektedir. Geride
kalan bütçe deliklerini de dış borçlarla kapatmaya çalışan bir Türkiye.
Ekonomiyi idare edenlere ya da idare
ettiklerini sananlara şunu söylemek durumundayım: Birazcık hesap kitap bilen,
ekonomi ilminden anlayan insanın bu denli kârlı ve bir o kadar da stratejik bir
kuruluşu elden çıkarması için aklını peynir ekmekle yemiş olması lazım idi ya
da saf olması lazımdı. Altın yumurtlayan tavuğu kesmek herhâlde böyle bir şey
olsa gerek. Gerçi, baltayı ilk kez taşa vurmuyor AKP. Tekelde, PETKİM’de,
elektrik dağıtım ihaleleri gibi birçok özelleştirmede de aynı hesapsızlığı
gördük.
Değerli milletvekilleri, bir hükûmetin
ne her yaptığı ne her söylediği doğrudur ne de her yaptığı, her söylediği
yanlıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Hükûmetin doğrularının arkasında
olmaya devam edeceğiz. Bu, bizim milletimize verdiğimiz, milletimize duyduğumuz
sevdamızın bir gereğidir. Ancak, sizlerin de bir boyun borcu olsa gerektir.
Değerli AKP milletvekilleri, yanlışlığı ortadan kaldıramıyorsanız, yapılan
yanlışların arkasında durmamak gibi bir boyun borcundan bahsediyorum, bir
vebalden bahsediyorum.
Mahkemei kübranın hepimizi beklediğini,
ruzi mahşerde de beytülmale verilen zararın mutlaka hesabının sorulacağı
inancımı siz değerli milletvekilleriyle bir kez daha paylaşmak istiyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili.
BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 20’nci madde üzerine Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe görüşmelerinin sonuna
yaklaşıyoruz. Doğal olarak hem Türkiye'nin ekonomisini konuşurken hem de
Türkiye’de yaşanan siyasal gelişmelere ilişkin de bu kürsüde görüşlerimizi, hem
Türkiye kamuoyuyla hem de sizlerle paylaşmaya çalışıyoruz sayın
milletvekilleri. Çünkü, sadece ekonomi, sadece para hesabı yapmak değildir.
Eğer ekonominin bir politik değeri yoksa, toplum üzerinde, eğer politik olarak
değerlendiremezsek, toplum üzerinde ne büyük tahribatlara yol açtığını da
hepimiz biliriz. Her ekonominin mutlaka ideolojik, politik, felsefi bir
yaklaşımı da vardır. AKP İktidarı da doğal olarak kendi bu politik
yaklaşımlarından bütçeyi hazırlamaktadır. Eğer, bu siyasi bir durumsa o zaman
Türkiye'nin siyasi durumunu da dikkate almak önemli diye düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye ileri
demokrasiyi tartışıyor. Şu önemli bir nokta: Gerçekten bugün eğer 16’ncı büyük
ekonomiden bahsediyorsak, bu ekonominin devam etmesini ve Türkiye'nin bir
istikrara kavuşmasını istiyorsak, bu, Türkiye’deki demokratik gelişmeyle
doğrudan bağlantılı bir durumdur. Yani ne kadar demokratik bir ülkeyseniz,
demokrasiyi ne kadar içselleştirmişseniz, geliştirmişseniz ekonominiz de o
kadar sağlam ayaklar üzerinde oturur. Ama ne yazık ki biz Türkiye’de, Sayın
Başbakanın deyimiyle, sadece sandık kurulup seçim yapılmasını bir demokrasi
olarak değerlendiriyoruz. Sandık kurulup seçim yapılmasının bir demokrasi
olmadığını en çok bu Parlamento bilir sanırım. Çünkü yüzde 10 seçim barajı gibi
yüksek bir barajla bu Parlamentoda, aslında bu ülkede çok geniş bir kesimin
iradesi yok sayılmaktadır. O açıdan, AKP’nin yüzde 50’sini hesaplarken herkes
AKP’nin yüzde 50’sinden başarılı olduğunu ifade eder ama bunun dışında kalan,
dolayısıyla AKP’nin bedavadan aldığı yüzdeleri kimse hesaplamaz. Çünkü bu
toplumun yüzde 10’u başka düşünen, farklı farklı siyasi yapılardan düşünen
kişiler buraya yansımıyor, dolayısıyla bunu göz ardı etmemek gerekir.
Sayın milletvekilleri, tabii, dünyanın
yaşadığı ekonomik krizi Türkiye de değerlendiriyor. Bu kürsüden çok söyledik,
bu kriz sadece bir ekonomik kriz değil, aslında kapitalizmin yapısal krizidir,
kapitalist modernitenin yapısal krizdir. Kapitalist modernite insanlığın başına
üç tane bela açmıştır:
Bunlardan birisi kapitalizmin
kendisidir, her tarafı talan etmektedir. Aslında özelleştirme politikaları
-biraz önce sayın milletvekilleri burada ifade etti- sadece Türkiye'nin sorunu
değil, bütün dünyanın sorunu. Aslında diyelim ki sadece elit bir grubu zengin
eden, toplumun geniş kesimlerine yaşam alanı tanımayan bir siyaset.
İkincisi endüstriyalizmdir.
Endüstriyalizm de ekolojik dengeyi bozan, “endüstrileşme” adı altında sözde
ileri bir toplumsal refleks olarak ekonomik bir değer olan, işte sanayi
devriminden bugüne kadar ne kadar büyüdüğümüzü ifade eden söz. Bu
endüstriyalizm ekolojik dengenin bozulmasını, bugün “ekolojik kriz” diye ifade
edilen sürecin yaşanmasını beraberinde getirmiştir.
Diğeri de ulus devlettir. Bu ulus
devlet de aslında halklar arasında duvar ören, milliyetçiliği geliştiren,
demokratik bir toplumu, demokratik kültürü ortadan kaldıran bir yaklaşımdır.
Bunlara karşı neler yapılması
gerekiyor? Kapitalizme karşı katılımcı ekonomiye, yani sadece patronları zengin
eden değil halkın yaşam olanaklarını, insanca yaşam koşullarını hazırlayan bir ekonomik
sisteme ihtiyacımız var. Endüstriyalizme karşı ekolojik bir toplum için yaşam
alanlarımızı rant kapısına çeviren yaklaşımlardan vazgeçmek gerekiyor. Ulus
devlete karşı da demokratik toplumu inşa etmek durumundayız. Bu, mümkün. Bu
yapılmadığı sürece, gerçek anlamda ekonomilerin de insanlığın yararına bir
süreç olmayacağı ortada. O açıdan, eşitsizliğin olduğu yerde de istediğiniz
kadar yüksek ekonomide olun, bunun ileri bir noktaya götürülmeyeceği görülüyor.
Sayın milletvekilleri, Orta Doğu’daki
gelişmelere baktığınızda, aslında bu eşitsizliklerin insanlığı hangi noktaya
getirdiğini çok iyi görüyoruz. Bugün Mısır’da yaşanan örnekler… Mısır’da devrim
oldu, ama devrim ne yazık ki insanlığın sorunlarına çözüm olmadı. Bugün
devrimden önceki sürecin daha vahim durumu yaşanıyor.
Bunları hatırlattıktan sonra,
Türkiye'nin demokratik sorunlarından birkaç tanesine dikkat çekmek istiyorum.
Biliyorsunuz muharrem ayındayız. Muharrem ayı vesilesiyle Aleviler aşurelerini
yapıyor, kendi sorunlarına dikkat çekmeye çalışıyor. Ankara’da Yenimahalle’de
cemevinin açılışından geliyorum. CHP’li sayın milletvekili de vardı. Ama orada
bir sorun var. Yani cemevleri hâlâ ibadethane yapılmış değil ama oradaki
belediye CHP’nin belediyesi ve yıkım tartışmaları yapılıyor. Yani AKP Hükûmeti
cemevini ibadethane saymama, Diyaneti buna göre yeniden düzenlememe konusunda
ısrarlı; CHP de, CHP’nin belediyesi de zar zor yapılmış bir ibadethaneyi yıkma
peşinde. Umuyorum ki, CHP’li sayın milletvekilleri bunun önünde engel olur ve
oradaki cemevinin inşaatı tamamlanır, insanlar kendi ibadetlerini
yapabilecekleri bir noktaya gelir diye düşünüyorum.
Tabii Alevilerin politikası şimdiki bir
politika değil, yani yüzyıllardır Aleviler asimilasyon politikasına uğramış
tıpkı Kürtler gibi. Yani Kürt oldukları için, Alevi oldukları için, Yezidi
oldukları için bu ülkede asimilasyon politikasına uğrayan o kadar çok insan var
ki, bu asimilasyon politikalarına “dur” demek ancak demokratik siyaseti
yükseltmekle, demokrasiyi geliştirmekle mümkündür. Ben, buradan, umuyorum ki,
hem AKP hem CHP Alevilerin ibadethanelerinin yasal güvenceye kavuşması
konusunda gerekli ortak çalışmayı yapar. Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak
bunu her zaman ifade ettik; cemevleri ibadethane olmalıdır, sadece cemevleri
değil bu ülkede yaşayan bütün halkların kendilerini, inançlarını ifade
edebileceği mekânları olmalıdır, bunlar yasal statüye kavuşmalıdır. Aksi
takdirde, gerçekten inanç özgürlüğünden ve demokrasiden bahsetmek mümkün değil.
Bu vesileyle, Sivas katliamı davasının
da zaman aşımına uğrama tehlikesi olduğuna da dikkat çekmek istiyorum. Sayın
İktidarın, iktidar partisinin, iktidar partisi milletvekillerinin buna dikkat
çekmesi gerekir. 2004 yılında burada bir yasa çıkartıldı, insanlığa dair
işlenen suçlar zaman aşımına uğramaz diye. 76’ncı maddede bu belirleniyor, ama
bu yasa 2004’den sonra uygulanıyor. Oysa, insanlığa dair suçlar ne zaman olursa
olsun mutlaka ve mutlaka cezalandırılmalıdır. O açıdan, burada AKP Hükûmetinin
bu konuda gerekli yasal düzenlemeyi yapmasını bekliyoruz. Sadece biz değil
toplum bekliyor.
Sayın Başbakan Dersim’de özür diledi,
her ne kadar yöntem usulüne uygun olmasa da, biz hâlâ buradan, bu Parlamentonun
bir özür yasası çıkarmasını bekliyoruz çünkü dünya bunu böyle yapmış. Özür
yasası çıkarılarak özür dilenir ve bunun gerekleri yapılır. Bu yapılmazsa, yani
zaman aşımı gibi bir şey uygulanırsa, katliam uygulayanlar, katiller ne yazık
ki bu zaman aşımından faydalanacak, bu konuda elimizin çabuk tutulması
gerekiyor.
Sayın milletvekilleri, bu Dersim katliamına
ilişkin tabii buradan özür dilendi, olduysa, olmadıysa falan diye. Oradaki
temel zihniyet inkâr zihniyeti, inkar, asimilasyon politikasıydı ve katliamdı.
Şimdi 21’inci yüzyıldayız, ne yazık ki hâlâ aynı zihniyet yaşanıyor. Şimdi
“Nasıl?” diyeceksiniz. AKP İktidarı hep buna karşı çıkıyor; “Bizim zamanımızda
konuşuluyor, bizim zamanımızda sorunlar tartışılıyor, bizim zamanımızda şöyle
oluyor.” Evet sayın milletvekilleri, şimdiki zamanda konuşuyoruz, tartışıyoruz
ama sorunları çözmüyoruz. Bakın, İzmir’de, bugün Dersimli bir çocuk, hani
Dersim’den özür dilemiştik ya, hani orada çocuklar Kürtçe konuşamadığı için,
basın da yazıyor, “Kürtçe konuşursan seni öldürürüm.” diyorlardı ya 1937’de,
38’de, şimdi de İzmir’de, 2011 Aralığında, Zazaca şarkı istediği için Gazi
öldürüldü arkadaşlar. Daha önce Ankara’da da yaşandı, Kürtçe şarkı söylediği
için öldürülenler, poşu taktığı için öldürülenler… Hani ileri demokrasi? Madem
özür diledik, o zaman özür dilediysek niye geçmişimizle yüzleşmiyoruz, niye bir
Kürtçe şarkı bir gencin ölümüne neden oluyor sayın milletvekilleri?
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Kürtçe
televizyonu biz açtık.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Kürtçe
televizyonu siz açtınız evet ama bu, ölümleri ortadan kaldırmadı. Kürtçe
televizyon da asimilasyon politikasının başka bir şeyidir Sayın Milletvekili.
Sizin iyi yaptığınız şeylere biz demeyiz “Kötü yaptınız.” ama Kürtçe televizyon
açmanız da bu sorunu çözmedi. Şimdi, Gazi Akbayır’ın hesabını kim verecek?
Yine, sayın milletvekilleri, hâlâ inkâr
politikası, asimilasyon politikası dilde değil ama genel olarak, politik olarak
yaşıyor, devam ediyor. Şimdi, eğer bunlara son vermezsek bu ülkede gerçek
anlamda kardeşlik olmaz, demokrasi olmaz, özgürlükler olmaz. Hâlâ tahammül
yoksa… Hâlâ bu Parlamentoda bile Kürtlere tahammül yok, Kürtlerin siyaset yapma
hakkına tahammül yok. Kürtler diyelim ki siyaset yapamıyor, diyelim ki böyle
bir yerde, doğal olarak İzmir’de de sokak ortasında insanlar öldürülebiliyor ya
da işte Mersin’de ya da Ankara’da yanı başımızda… Bunlar olmadığı sürece
Türkiye’de gerçek anlamda bir demokrasi olmaz, gerçek anlamda demokrasilerin
olmadığı yerde de istikrarın olması mümkün değildir.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) -
Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı konuşmasının bir yerinde bir cemevinin
yıkılmasından hareketle Cumhuriyet Halk Partili bir belediyeye ilişkin bir
değerlendirme yapmıştır, izninizle söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.
İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince,
iki dakika süre veriyorum.
III.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi, din üzerinden,
inanç üzerinden siyaset yapmayan bir partidir; bu kavramları bu kürsülere
getirmemenin gayreti içerisindedir. Cemevleri, Alevi inancına sahip
vatandaşlarımızın inançlarını ifa ettikleri, buluştukları bir yerdir.
Cemevlerinin ihtiyaç duyulan her yerde yapılmasına öncülük eden Cumhuriyet Halk
Partili belediyelerdir. Yenimahalle’de herhangi bir şekilde bir cemevi yıkımı
söz konusu değildir. Çocuk parkına cemevinin yapılmış olması nedeniyle,
çocukların çocuk parkına duydukları ihtiyaç nedeniyle Belediyemiz bir başka
yerde cemevi yapılmasını planlamıştır. O başka yerdeki cemevi yapılıp, inşaatı
tamamlanıp hizmete açılıncaya kadar da mevcut cemevi hizmet vermeye devam
edecektir. Konu bundan ibarettir. Bilgilerinize sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Hamzaçebi.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Daha
önceki konuşmacı arkadaşımız Alevilerle ilgili bir asimilasyon politikasından
AK PARTİ üzerinden bahsetti. Bu sataşmayla ilgili grubumuzdan İbrahim Bey’e iki
dakika söz vermenizi talep ediyorum.
BAŞKAN – Ne söyledi de sataştı Sayın
Ünal?
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Size
sataşmadım ki.
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Milletvekili…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – AK
PARTİ’nin Alevi açılımı ve politikalarıyla ilgili bir “asimilasyon” ifadesini
kullandı. Bununla ilgili iki dakikalık bir açıklama istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yiğit. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yeni bir sataşmaya mahal vermeden, İç
Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince.
Buyurun.
3.-
İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’in, İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması
İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
şimdi, biliyorsunuz bin yıllık bir sorun. Fakat bugüne kadar hiçbir hükûmet bu
konuyu gündeme getirmemişti ve ele almamıştı. Biz geçen sene yedi tane Alevi
çalıştayı yaptık Sayın Bakanımız Faruk Çelik’le beraber. Burada üç konu gündeme gelmişti: Bir,
Madımak; ikinci olarak din kültürü ve ahlak bilgisi dersi; üçüncü olarak
cemevleri. Madımak sorununu çözümledik. İkinci olarak da din kültürü ve ahlak
bilgisi dersine -128 sayfa- dördüncü sınıftan on ikinci sınıfa kadar Alevilik
ve Bektaşilik girmiş oldu. Böylece çocuklar birbirlerine ön yargıyla bakmayacaklar.
Ve teorik bir ders olacak ve bu sene de okutuluyor.
Ayrıca, cemevleri konusuna gelince. Biz
bununla ilgili olarak da hukukçulardan 4 kişilik bir komite oluşturduk. Bunlar
Metin Tarhan, Namık Sofuoğlu, Cem Vakfının avukatı…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Yasal
düzenleme yapacak mısınız, yapmayacak mısınız?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bir
müsaade et, müsaade et!
İBRAHİM YİĞİT (Devamla) – Lütfen bekler
misiniz?
Ve bu konuda İbrahim Okur ve bir de
Hüseyin Hatemi’den oluşan hukukçulardan komite oluşturduk. Bu komite
çalışmalarına devam ediyor ve konular bir bir ele alınmakta ve aynı zamanda bu
dönemde cemevlerine yasal bir statü kazandıracağız.
Teşekkür ediyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Yaparsanız
alkışlarız sizi.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yiğit.
II.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, söz sırası, madde
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Süreyya Sadi Bilgiç, Isparta
Milletvekili.
Buyurun Sayın Bilgiç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 87 sıra sayılı Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, aslında sadece
bugün değil, çok değişik süreçlerde, bu kürsüden, Türkiye Cumhuriyeti’nde
yapılmış olan özelleştirmelerin sürekli olarak eleştirildiğini görüyoruz.
İzniniz olursa, bununla ilgili olarak size bir iki tane bilgi aktarmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, AK PARTİ
döneminde yapılan özelleştirmelerin yüzde 95’i daha önce alınmış olan
özelleştirme kararları doğrultusunda yapılmıştır; buna bir iki örnek
verebiliriz: TÜRKŞEKER’i verebilirim, Tekeli verebilirim, Türk Telekom’u
verebilirim. Az önce bir arkadaşımız, burada, Türk Telekom’un satışıyla ilgili
birtakım bilgiler aktardı. Ben, size, çok kısa, bununla ilgili bir aydınlatıcı
bilgi vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türk Telekom’un
satışı Türkiye’nin gündemine 1994 senesinde oturdu ve 57’nci Hükûmet döneminde
de Türk Telekom’un özelleştirme sürecinin hızlandırıldığına şahit oluyoruz. Bir
kere burada, özelleştirme kavramında bir yanlış ifade kullanılıyor, Türk
Telekom’un satılmış olduğundan bahsediliyor. Aslında Türk Telekom satılmadı,
yirmi beş yıllığına özel sektöre devredildi ve devredilen rakam ise sadece
yüzde 55’idir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Gayrimenkulleri nasıl satılıyor?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Daha
sonra, bir bölümü de -yüzde 10 küsur civarında bir bölüm- halka arz edilmiştir
ve hâlâ da Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türk Telekom’un yüzde 31’ine sahiptir,
yani Türk Telekom’da Türkiye Cumhuriyeti devletinin yüzde 31 payı vardır.
Değerli arkadaşlarım, tabii ki şu
bilgileri de aktarmak istiyorum: Ojer’in bu dönemde almış olduğu temettü tutarı
yaklaşık 3,5 milyar dolardır ama Türkiye Cumhuriyeti devletine, hazineye
aktarılan total rakama baktığınızda bu rakamın 13 milyar 419 milyon 31 bin 878
dolar olduğunu görüyoruz. Yani yüzde 55’ini devretmişsiniz. Bunun karşılığında
elde edilen temettü tutarı 3,5 milyar dolardır Ojer tarafından; Türkiye
Cumhuriyeti devletinin 2005 sonrasında, yani özelleştirme sonrasında elde etmiş
olduğu gelir tutarı da 13 milyar 420 milyondur.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
özelleştirmeleri eleştiriyoruz ama özelleştirmeler hakikaten son derece önemli.
Devletin ticari hayatın içinden çıkmış olması son derece önemli bir karar ve
bu, Türkiye'nin gündemine de AK PARTİ’yle beraber değil, çok daha önceleri
oturmuş bir karardır.
Şimdi burada arkadaşlarımız dile
getirdi, stratejik hisselerden bahsettiler. Doğru, özelleştirme süreci çok
boyutlu bir süreç olup, özelleştirme öncesi kuruluşlar detaylı bir şekilde
incelenmekte ve hangi kuruluşun stratejik olduğu hususu kanun ve Özelleştirme
Yüksek Kurulunun kararıyla belirlenmektedir. Stratejik olarak belirlenen
kuruluşlarda kamunun belirli konularda gözetim ve denetimini sürdürebilmesi
için altın hisse uygulaması getirilmektedir. Mesela TÜPRAŞ, ERDEMİR, Telekom,
PETKİM gibi kuruluşlarda –ki son derece önemli kuruluşlardır- bunlarda da altın
hisse vardır.
Değerli arkadaşlarım, özelleştirme
bizle beraber başlamadı, daha önceki hükûmetler döneminde de yapıldı ve bunlar
doğru kararlardı. Ben bunları buradan eleştirmeyeceğim ama izin verirseniz,
bizden bir önceki Hükûmet döneminde yapılmış olan birtakım özelleştirmelerle
ilgili size bazı bilgiler vermek istiyorum.
Mesela Petrol Ofisinin blok satışı
gerçekleştirilmiştir. Toros Gübre satılmıştır, TURBAN satılmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Toros özeldi.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Alanya
Limanı, Marmaris Limanı, PETKİM Yarımca tesisi, Türkiye Zirai Donatım Kurumunun
bütün illerdeki tesisleri, Et Balık’ın Sivas, Burdur, Eskişehir, Gaziantep
tesisleri, Gemi Sanayiinin İstinye tesisleri, TÜGSAŞ, Asil Çelik, Ankara Halk
Ekmek, Pancar Ekicileri Birliği, -bunu çok uzatıp gitmek mümkün- Karadeniz
Çimento, Ülfet Grubu, vesaire, vesaire.
Geçmişte yapılmış özelleştirmelere
baktığınızda, bilhassa çimento özelleştirmelerine baktığınızda da çimento
özelleştirmelerinin büyük bölümünün de yabancılara satılmış olduğunu
görüyorsunuz.
Ben, değerli arkadaşlarım, bu kısa
bilgilerden sonra, özelleştirme kararlarının doğru olduğunu, bu ülke için de
önemli olduğunu ve buna devam edileceğini de edilmesi gerektiğini de
vurgulayarak hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bilgiç.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Bir saniye… Bir teşekkür
edelim de sonra söz vereceğiz. Niye acele ediyorsunuz?
Buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın
Konuşmacı, Telekom özelleştirmesi gibi çok önemli konularda…
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sataşma
yapmadım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – …bazı eksik
bilgiler verdiği için Genel Kurulu aydınlatmak istiyorum müsaadenizle.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
–Teşekkür ederiz.
BAŞKAN – Ne gibi eksik bilgi verdi?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Örneğin
Telekom’un kiralandığı söylendi.
BAŞKAN – Yani şimdi sayın
konuşmacıların eksik bilgi verdiği veya şey bilgi verdiğini diğer sayın
milletvekilleri denetleyecek değiller yani.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ben
nezaketten yanlış bilgi demek istemiyorum, eksik bilgi diyeyim.
BAŞKAN - Ama şahsınız adına, partiniz
adına sataşma söz konusuysa onu söyleyin, nasıl bir sataşma varsa.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın
Başkan, bu zeminde 4-5 kere düzeltme için söz verdiniz ama nedense ben söz
istediğimde beşinci kez söz alamıyorum.
BAŞKAN – Hayır canım, sizin şahsınızla
hiç ilgili değil yani. Usul olması lazım Sayın Milletvekilim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Milletvekilleri arasında birinci ve ikinci sınıf milletvekilliği varsa bunu biz
de bilelim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Hayır, hiç öyle bir şey yok.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ben sadece
şunu soruyorum konuşmacıya: Kiralanmış bir kamu varlığının varlıkları nasıl
satılabiliyor? Telekom’un bütün gayrimenkulleri satılıyor.
BAŞKAN – Sayın Vekilim, böyle bir
usulümüz yok. Sisteme girersiniz, biraz sonra Sayın Bakana sorarsınız, Sayın
Bakanımız da cevap verir.
Teşekkür ediyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın
Başkan, bırakın herkes karanlıkta kalsın.
BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına söz
isteyen Cuma İçten, Diyarbakır Milletvekili.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Daha da
gelmem! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Buyurun Sayın İçten. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; KİT’ler 2002 yılından önce, hâlâ Mecliste bulunan
muhalifler zamanında batıyor, iflas ediyordu ve ciddi bir şekilde işlevsiz
hâlde duruyorlardı ta ki AK PARTİ iktidara gelene kadar. Muhalefet sadece
konuşuyor, her zaman yaptıkları en iyi işi yapıyorlar ve sadece konuşuyorlar.
AK PARTİ İktidarı ise iş yapıyor. Biz laf değil iş üretiyoruz.
2002-2010 döneminde KİT’lerin tamamının
performansında genel bir iyileşme görülmektedir. 233 sayılı KHK kapsamındaki
kamu iktisadi teşebbüsleri 2002 yılında toplamda 1,7 milyar TL kâr etmişken
-bakın, buraya dikkat edin- bu rakam 2010 yılında 9,4 milyar TL’ye ulaşmıştır.
Bakın, işte, Avrupa ülkeleri, komşularımız, Arap ülkeleri dâhil hepsinin
ekonomik gidişatı kötü. Ülkeler batıyor, ülkeler. Tüm bunlar dünya
coğrafyasında yaşanırken, dünya coğrafyasındaki ülkeler bize gıptayla bakarken
Türkiye’de bazıları seksen yıldır olduğu gibi körleri ve sağırları oynuyor.
Allah’tan gördüğünüz hâlde, duyduğunuz hâlde muhalif davranıyorsunuz. Halk
sizden olumlu işleri takdir etmenizi istiyor.
Burada hangi konu konuşulursa
konuşulsun işi Ergenekon ve KCK’ya getirenlere inat ben de benim için önemli
olan, işi, Diyarbakır’a getireceğim, AK PARTİ İktidarıyla değişen şehri
Diyarbekir’e. Peygamberler, sahabeler, krallar, beyler, medeniyetler diyarı.
SIRRI SAKIK (Muş) – Direnenlerin
diyarı, direnenlerin!
CUMA İÇTEN (Devamla) – 33 medeniyete ev
sahipliği yapmış, 9 peygamber, 572 sahabesiyle “Ben buradayım.” diyen yürekli,
cesur, delikanlı ve Selahaddin Eyyubi’nin torunlarının yaşadığı bir şehirden
bahsediyorum.
Şunu herkes bilsin ki Kürtler sadece
bir partinin tekelinde değildir.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sizin tekelinizde
hiç değil.
CUMA İÇTEN (Devamla) – Ben de Kürt’üm
ve diğer siyasi partideki Kürtler gibi aynı düşünmüyorum. Kürtlerin ve
Türklerin bir bütün hâlde bir araya geldikleri en büyük parti AK PARTİ’dir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ, ülke genelinde bulunan her 5 Kürt’ten
4’ünün oyunu almış tek büyük siyasi partidir. Ülke genelinde yaşayan tüm
Kürtlerden ve Türklerden oy alamayanlar Kürtler adına asla konuşmamalıdır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sen Kürtler adına
konuşma! Hakkın yok senin.
CUMA İÇTEN (Devamla) – 1984 yılında
Eruh katliamından bugüne dek on binlerce masum insanları katledenleri
savunanlar, onlara alkış tutanlar, çocukları, kadınları, yaşlıları, imamları
canlı bombalar ve silahlarıyla katledenler…
SIRRI SAKIK (Muş) – Yazıklar olsun
sana, yazıklar olsun!
CUMA İÇTEN (Devamla) – …Kürtlerin
yaşadıkları şehirleri savaş alanına çevirenler, iş yerlerini kapatmaya
zorlayanlar, silah sıkanlara sahip çıkanların “Biz Kürtler…” diye söze
başlamaları Kürtler tarafından kabul görülmediği sandıkta belli olmuştur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Saçmalıyorsun!
CUMA İÇTEN (Devamla) – 1925 ve 1938
olaylarında istiklal mahkemelerinde dedelerimizi, çocuklarımızı katledenler,
Kürtlerin köylerini yakıp batıya göçe zorlayarak asimile edenler…
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Öyle
olmadı.
CUMA İÇTEN (Devamla) – …ve bunlara
alkış tutanlara, doğuda tabela partisi konumunda olanlara asla Kürtler teveccüh
göstermeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kürt hakları, bir elinde taş, diğer
elinde molotof, ağzında Marksist
söylemleriyle değil, bir elinde kitap, diğer elinde kalem, ağzında
Selahaddin Eyyubi’nin söylemleriyle çözülecek bir haktır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ İktidarından önce yüreğe ve
cesarete sahip olamayanlar, bugün konuştuklarını dün konuşamayanlar, bugün
yürekli ve cesur olduklarını iddia ediyorlar değil mi? Sizlere bu cesareti,
yüreği kazandıran AK PARTİ İktidarıdır.
SIRRI SAKIK (Muş) – Hadi be!
CUMA İÇTEN (Devamla) – Yüreğinizi ve cesaretinizi AK PARTİ’ye değil,
Siirt’te 5 kızımıza 200 mermi ve bomba atanlara gidin, gösterin.
Ülkede ve Diyarbakır’da sağlık, eğitim,
ulaştırma alanlarında devrimler yapılmıştır ve bu gerçeği Kürtler çok iyi
görmektedir. Diyarbakır tarihinde ilk defa Hükûmet Programı’na alınmış ve dev
projeler yapılmasıyla ilgili taahhütlerde bulunmuştur.
Diyarbakır yatırım istiyor, iş istiyor,
aş istiyor, huzur ve mutluluk istiyor. Tüm bunlar AK PARTİ İktidarıyla
gerçekleşti ve gerçekleşecek.
Silvan Barajı’yla 250 bin insanımıza iş
imkânı vermiş olacağız.
İş araçlarını yakanlar, emekten
bahsedip emekçileri kaçırıp öldürenler şunu bilsinler ki kendi insanlarına ve
kendi vatanlarına ihanet ediyorlar.
Kürt halkı “Benim için öldürme.” demiş,
yetmemiş, “...”(*) “Artık yeter.” diyerek şiddet kullanan, şiddet söylemleriyle
politika yapanlara, şehirleri yaşanmaz hâle getirenlere, Kürtlere bir duruş
sergilemiştir.
(*) Bu
bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade
edildi.
Kırmadan, dökmeden, sistem dışına
itilme çabalarına direnerek demokrasi ve hukuk zemininde bir hak ve hukuk
mücadelesi veriyoruz. Tüm bunları yaparken bölgemizin ekonomik olarak refahını
artırmak için yatırımları yakından takip ediyoruz.
“Ey fırtınalı mazlum diyar,
Her metrekaresinde alnı secdeye
değdirilen Diyerbekir.
Ey Hazreti Süleyman ve 27 sahabe
kanıyla gübrelenmiş, şehitler diyarı Diyarbakır,
Ey Dicle coşkusuyla ezan sesiyle
yüreklenen, krallar, nebiler ve cesurlar kenti Diyarbakır…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CUMA İÇTEN (Devamla) - Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İçten.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Ali Gültekin Kılınç, Aydın Milletvekili.
Sayın Kılınç, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ GÜLTEKİN KILINÇ (Aydın) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; 87 sıra sayılı 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Öncelikle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizlere ülkemiz için önemli olduğunu düşündüğüm değişimin iki yüzünden söz
etmek istiyorum. Birincisi ekonomik kalkınma, ikincisi birincisiyle sıkı sıkı
bağlantılı olan toplumsal yaşlanmadır.
Teknoloji geliştirme, sanayileşme ve
sanayileşirken ileri teknolojilerden yararlanarak yeni alanlar ve yeni ürünler
oluşturma yarışı her geçen gün daha ileri bir boyuta ulaşırken bu yolla
erişilen güç, milletler için dünya piyasalarında büyük bir rekabet alanını da
beraberinde getirmektedir. Bu yarışta başarılı olmanın temel şartları, sürekli
kalite, ileri teknoloji, ürün çeşitliliğinde zenginlik, eğitimli ve nitelikli
iş gücü, ucuz maliyet olarak belirginleşmektedir. Özet olarak, bilgiye,
teknolojiye ve kaliteye dayalı, rakiplerinden farklı üretim egemen bir sanayi
anlayışı hâkim olmaktadır. Mevcut sanayi yapısının ihracata dönük olarak
gelişme, imkân ve kabiliyetinin belirlenmesi, geleceğe yönelik yeni yatırım
hedef ve stratejilerinin tasarlanması ve uygulanması da üzerinde ciddiyetle
durulması gereken hususların başında gelmektedir.
Bu anlamda ülkemiz sanayisinde meydana
gelen gelişmeleri büyük bir sevinç ve takdirle izliyoruz. Türk sanayisi dünyada
göz ardı edilemeyecek bir noktaya gelmiştir. Artık, Türk mallarının ihraç
edilmediği bir ülke yoktur, en uzak ülke raflarında bile mallarımızı
görebiliyoruz. Ülkemizin marka üretme yarışında dünya devleriyle aynı
seviyelere gelmiş olmasını da takdir etmemek mümkün değildir. Bu durumu ülke olarak
bizim çok yakından takip ettiğimiz gibi bütün dünya da bunu çok yakından takip
etmektedir. Açıklanan yüzde 8,2’lik büyüme rakamı bugün Türkiye'nin değil,
dünyanın bir numaralı gündem maddeleri arasındadır. Yaşanan gelişmeler bu
ülkenin vatandaşı olarak bizleri son derece mutlu etmekte ve geleceğe daha
umutla bakmamızı sağlamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütün bu gelişmelere paralel olarak sanayileşme ve kentleşme süreci
içerisindeki geleneksel ailenin çekirdek aileye dönüşmesi, kadınlarımızın
çalışma hayatında daha çok yer almaları, gelenek, kültür ve değerlerdeki
değişmeler, ayrıca tıpta kaydedilen ilerlemeler neticesinde ortalama insan
ömrünün uzaması, yaşlı nüfusun artması yaşlılığı sosyal bir sorun olarak
önümüze koymaktadır. 2002-2010 yılları arasında seksen yaş ve üstü yaş grubunda
yüzde 23’lük bir artış gerçekleşmiştir. Hızla yaşlanan bu yaş grubuna bağlı
olarak bizlere yeni görevler ve sorumluluklar düşmektedir. Hükûmetimiz
döneminde değişik mevzuatlar çerçevesinde, kamu ve özel kuruluşlarca ayni ve
nakdî yardımlar şeklinde, plansız ve programsız hizmetlere yeni bir yön
verilerek söz konusu ihtiyaç gruplarına hizmetin bir bütün olarak ve insan
onuruna yaraşır bir biçimde, bir sistem dâhilinde götürülmesi sağlanmıştır. Bu
konuya ne kadar önem verildiğinin göstergesi olan Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının kuruluşu bir tesadüf değildir.
Her geçen gün sayıları artan, sosyal ve
ekonomik yönden yoksulluk içinde bulunan muhtaç, yaşlı kişilerin huzurlu bir ev
ortamı içinde yaşantılarını devam ettirmelerini, fiziksel ve ruhsal
sağlıklarının korunmasını, sosyal ilişkilerinin geliştirilmesini ve devam
ettirilmesini, huzur, güven ve refah içinde bulunmalarını sağlamak amacıyla çok
yeni projeler ve çalışmaların öncesindeyiz. İktidarımızın başlattığı değişim
hareketinin yeni bir aşamasına gelmiş bulunuyoruz.
Artık, yaşlılık ve yoksulluk, yaşlılık
ve bağımlılık, yaşlılık ve hastalık, yaşlılık ve bakıma muhtaçlık arasındaki
bağları gevşeterek, sosyal devlet olmanın gereklerinin daha güzel yerine
getirildiğini ve hizmetlerin daha ileri noktalara taşındığını hep beraber
göreceğiz. Sayın Bakanımızın göreve geldiği günden bugüne kadar ilgili
konulardaki samimi ve candan bir şekilde yapmak olduğu çalışmaları da takdirle
izliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu’nun hayırlı olmasını diliyor,
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde on dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sisteme giren sayın milletvekilleri:
Sayın Özensoy, Sayın Işık, Sayın Doğru, Sayın Topcu, Sayın Belen, Sayın Varlı,
Sayın Acar, Sayın Dedeoğlu, Sayın Halaman, Sayın Erdemir ve Sayın Dibek.
Sayın Özensoy, buyurun.
Süre beş dakikadır.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
19’uncu maddedeki konuşmamdaki maksat,
artık, büyümenin özel sektör kaynaklı olduğuna, dolayısıyla özel sektör
borçlarının göz ardı edilmemesi gerektiğine, cari açık sorununa dikkat çekmek,
makro büyüklüklerde de iyileşmeler varsa 57’nci Hükûmet dönemindeki yapısal
değişikliklerin de göz ardı edilmemesi gerektiğiydi. Bu minvalde konuşmalar
yaptığınız için öncelikle size teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Bu cari açığı finanse ettiğini
söylediğiniz doğrudan yabancı sermaye ve sıcak para son beş yılda ne kadar kâr
transferi yapmıştır?
Yine konuşmamda ifade ettiğim TEDAŞ’ın
fiyat bileşenlerini inceleyip bu haksızlığı önlemeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, dün de sordum: Bu, nüfusu
2 binin altında olduğu gerekçesiyle kapatılan 863 belde belediyesinin son
durumu nedir? Bunlar 2014 yerel seçimlerinde belediye olarak mı yoksa köy tüzel
kişiliği ile mi seçimlere katılacaklardır? Bu konuda açıklama yaparsanız memnun
olurum.
İkincisi: Çek Kanunu’nda yapılan bir
düzenleme ile taahhüt nedeniyle iki yıl ötelenen çek borçları ve karşılıksız
çek suçundan dolayı mağduriyetler nasıl giderilecek? 2012 yılı için bu konudaki
düşünceniz nedir?
Son sorum: Fransız mallarının boykot
edilmesi konusunda Hükûmetçe bir kararınız var mı? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ülkemizde birçok yerde TEDAŞ özelleştirilmiştir.
TEDAŞ’ın gönderdiği elektrik faturalarında “kaçak elektrik bedeli” adı altında
para alınmaktadır. Alınan paralar devlete mi özel sektörün cebine mi gidiyor?
Ayrıca iki gün önce basında “Beş yılda alınacak.” diye haber çıkmıştır. Bu
doğru mudur? Kaç yıl daha alınacaktır? Hangi illerde kaçak elektrik daha fazla
kullanılmaktadır? 2009, 2010 yıllarında toplanan para ne kadardır, nerelerde
kullanılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Topcu.
ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
2012 yılı bütçesi kapsamında üniversite
mezunu kaç vatandaşımızın istihdam edilmesi düşünülmektedir? Bunların meslek
gruplarına göre dağılımı nasıldır?
2011 yılında atama sözü verildiği hâlde
atanamayan ve haklarını kaybedecek olan 44 bin öğretmenin 2012’ye kadar
atamaları yapılacak mıdır?
Teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Belen…
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2002 yılında kurulmuş olan
Kamu İhale Kurumunun bozduğunuz yapısını yeniden bürokrat memurlardan kurtarıp
özerk hâle getirecek misiniz?
İkinci sorum: Emlak Konut ihalelerinde
şartnamelerde yazmadığı hâlde, ihaleyi alan şirketlerin talebi doğrultusunda,
Emlak Konut, yatırmaları gereken yüzde 10 peşinatı taksitlendirmektedir. Burada
hazinenin zararı söz konusudur. Bu, şartnameye konulsa belki daha yüksek
fiyatla ihale edilecektir. Emlak Konut Anonim Şirketinin bu yaptığı uygulamaya
son verdirecek misiniz?
Üçüncü sorum: Elektrik üretimindeki
termik santrallerde yılda 1 milyon 600 bin ton kömür kullanılıyor. 500 bin tonu
özel sektörden ortalama tonu 60 bin lira fiyatla alınırken TTK’dan 110 bin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Sayın Tarım Bakanı
kürsüye her geldiğinde çiftçiye verilen desteklerin ne kadar artırıldığından
bahsediyor ancak biz çok iyi biliyoruz ki verilen destek çiftçinin kullandığı
gübrenin yüzde 1’i bile değil, çiftçimize hiçbir katkı sağlamamaktadır ama buna
rağmen Sayın Bakan, bu konuda, çok destek verildiği konusunda ısrarla, her
zaman konuşmalarını yapıyor.
Ben size soruyorum: Gayrisafi millî
hasıladan çiftçiye verilen desteklerin miktarı ne kadardır? Bunu yeterli
görüyor musunuz? Üreten Türk çiftçisini korumayı düşünüyor ve bu destekleri
artırmayı planlıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Bakan,
cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hizmet veren hazine avukatları ve kamu avukatları
devletin özel hukuka ilişkin haklarını, arazilerini savundukları gibi ceza
davalarında da haklarını korumaktadırlar. Buna karşın cumhuriyet savcılarıyla
aynı tahsili gördükleri hâlde daha kötü özlük haklarıyla, daha kötü koşullarda
çalışıyorlar.
Şimdi, bu avukatların havuza alınan
haklarının da cezalandırıyor gibi daha da kısıtlandığı doğru mudur? Cumhuriyet
savcılarıyla aralarındaki özlük farklarını kaldıracak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ilk soru
doğrudan kâr transferiyle ilgiliydi. Şimdi, tabii, kâr transferine bakmamız
lazım ama giren sermayeye oran olarak bakmamız lazım, çünkü normalleştirmemiz
lazım. Yani ne kadar para girmiş Türkiye’ye, bunun karşılığı Türkiye dışarıya
ne kadar temettü veya ne kadar faiz ödemiş? Şimdi, karşılaştırmak için
söylüyorum: 2002 yılında doğrudan yatırım girişi yıllık olarak söylüyorum.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Bakan, son
beş yılda ne kadar transfer edilmiş?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) -
Aslında, stokları gözden geçirmek lazım da arkadaşlar bir yılı vermişler.
Şimdi, doğrudan yatırımlar, son yıllarda tabii ciddi bir şekilde artmış.
Mesela, 2007 yılında 22 milyar doları aşmış, 2010 yılında dahi 9,1 milyar dolar
olmuş, 2011’in Ekim ayı itibarıyla, 12 aylık baktığınız zaman, 14,3 milyar
dolara ulaşmış. Şimdi, bu yıllarda doğrudan yatırım üzerinden kâr
transferlerine baktığınız zaman, örneğin 2007’de 2,2 milyar dolardır, 2010
yılında –yuvarlıyorum- 2,9 milyar dolardır, 2011 Ekimi itibarıyla 12 aylık
rakam 3,3 milyar dolar civarındadır. Bunların girişlere oranı, o yılın
girişlerine, aslında sadece o yılın girişlerine oranlamak da doğru değil,
arkadaşlar bu şekilde getirmişler, yapılması gereken, stoka oran olması lazım
ama o yıllara girişi oranına dahi baksanız, mesela yıllık girişle yıllık kâr
transferine baktığınız zaman 2002 yılında oran yüzde 37, 2007 yılında yüzde 10,
2010 yılında yüzde 31,5, 2011 yılında 12 aylık yüzde 23,4. Yani sermaye
akışlarında bir artış var ama oran olarak çıkışlarda iddia edildiği gibi bir
artış söz konusu değildir.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yüzde 30
artmış Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) -
Şimdi, Sayın Işık dün de sordular: Nüfusu 2.000’in altında olan belediyeler.
Değerli arkadaşlar, şimdi, biz bir karar aldık fakat bu karar uygulamaya
konulamadı, yani nüfusu 2.000’in altında olan belediyelerin oraya daha iyi
hizmet götürmek amacıyla buraların kapatılması, çünkü bu türden belediyelerin
makine teçhizat alma imkânı, efendim, mimar istihdam imkânı, maliyeyi yönetme
anlamındaki imkânları sınırlıdır. Çoğu belediyelerin -geliyorlar bana- maaş
ödeme imkânı dahi yoktur. Dolayısıyla, giden para hizmete gitmiyor. O nedenle,
benim fikrimi soruyorsanız…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayır, hayır. Şu
andaki gelinen hukuki durumu söylüyorum.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Hukuki durumunu arkadaşlar baksınlar, size iletelim. Ben hukukçu değilim ama…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan,
sizin ağzınızdan işitmek istiyoruz yani hukuki durum ne? Bu belediyeler
kapanacak mı, kapanmayacak mı? Arkadaşlar baksın, cevap versinler.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Bu belediyeler
kapansın mı, kapanmasın mı?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
…şöyle arkadaşlar: Benim fikrimi soruyorsanız kapatılmasında büyük yarar
vardır. O yörelere daha kaliteli hizmet gitmesi için o belediyelerin
kapatılmasında çok büyük bir fayda vardır.
Çek Kanunu’nda kim mağdur, kim mağdur
değil, doğrusu anlamak zor. Çeki verip de yani parayı ödemeyip de hapse
girmekle karşı karşıya olan mı mağdur, yoksa aslında malı alıp çek karşılığında
çeki ödemeyen mi?
ALİM IŞIK (Kütahya) – Her ikisi de
mağdur.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Yani burada mağdurlar çok.
Şimdi, Fransız mallarına boykot
meselesi… Hükûmetin böyle bir kararı olamaz. Biz Avrupa Birliğinin, gümrük
birliğinin tam üyesiyiz. Dolayısıyla bu anlamda Hükûmetin bir boykota öncülük
yapması söz konusu olamaz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 2000 yılında
bir açıklamaları var ama.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
TEDAŞ…
Değerli arkadaşlar, şimdi, TEDAŞ’la
ilgili de çok konu geldi. Burada şöyle bir şey: Tüketiciye gelen 100 liralık
faturanın içerisinde neler var? Bakın, 55,2 lira enerji bedeli var, kayıp kaçak
bedeli -ortalama herhâlde bu- 9,9, dağıtım bedeli 11,1 lira, iletim bedeli 2,4
lira, perakende satış hizmeti pazarlama fatura 1,2 lira, perakende satış sayaç
okuma 0,3 lira, Enerji Fonu 0,6 lira, TRT payı 1,1 lira, belediye tüketim
vergisi 2,8 lira, KDV 15,3 lira. Şimdi, burada Enerji Fonu, TRT payı, belediye
tüketim vergisinin toplamdaki payı yüzde 19,8’dir.
Kayıp kaçak meselesine gelince: Tabii
ki kayıp kaçak oranları bölgeden bölgeye değişiyor, yüzde 6’yla yüzde 70
arasında değişiyor. EPDK tarafından belirlenen kayıp kaçağın bir kısmı,
maliyeti kademeli olarak tarifelere yansıtılıyor dolayısıyla bu uygulama ne
yeni bir uygulamadır…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Faturayı
ödeyenlere yansıtılıyor.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
…bu uygulama, arkadaşlar, bugün başlayan bir uygulama değildir yani sanki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu yönetmelik
yeni yapıldı Sayın Bakanım, özür dilerim, ben sizi aydınlatayım.
BAŞKAN – Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Demek ki
tam anlamıyla yarısı soygun, adını ne koyarsan koy. 100 liranın 50 lirası
soygun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bununla
ilgili yönetmelik yeni yapıldı.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Vergiden vergi
alıyorsunuz. Vergiden bari almayın!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın
Bakanım, bu uygulama yönetmelikle durdu, bu uygulama da yeni. Yönetmeliğe
bakınız lütfen.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Maliyet bazlı
fiyatlandırma ne zaman başladı?
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
21’inci maddeyi okutuyorum:
ALTINCI BÖLÜM
Kamu Personeline İlişkin Hükümler
Katsayılar, yurt dışı aylıkları, ücret
ve sözleşme ücreti
MADDE 21 - (1) 657 sayılı Kanunun 154
üncü maddesi uyarınca, 1/1/2012-30/6/2012 döneminde aylık gösterge tablosunda
yer alan rakamlar ile ek gösterge rakamlarının aylık tutarlara çevrilmesinde
uygulanacak aylık katsayısı (0,06446), memuriyet taban aylığı göstergesine uygulanacak
taban aylığı katsayısı (0,86251), yan ödeme katsayısı (0,02044) olarak
uygulanır.
(2) 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin (c) bendi uyarınca çalıştırılan
sözleşmeli personelin ücret tavanı; 1/1/2012-30/6/2012 döneminde (3.382) Türk
Lirası olarak uygulanır.
(3) Birinci ve ikinci fıkralarda yer
alan katsayılar ile ücret tavanını yeniden belirlemeye Bakanlar Kurulu
yetkilidir.
(4) İdarelerin yurt dışı kuruluşlarına
dahil kadrolarında görev yapan Devlet memurlarının yurt dışı aylıkları, yeni
kurlar ve yeni emsaller tespit edilinceye kadar, 29/6/2009 tarihli ve
2009/15191 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına göre ödenir.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Katsayılar, yurt dışı aylıkları,
ücret ve sözleşme ücreti” başlıklı 21’inci madde vesilesiyle söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunarım.
Bu madde, bu bölüm –yeni bir bölüme
geçtik altıncı bölüme- kamu personeliyle ilgili. Kamu personeli konusu
Türkiye’deki en netameli konulardan bir tanesidir, çok sıkıntılı, hassas bir
konudur. Bu konuyla ilgili olarak bu bölümde görüşmeler yapacağız. Yıllardan
beri hükûmetler maalesef bu konuyla ilgili radikal, reformist bir adım
atamadılar, bu konuyu bir türlü çözemediler, bu İktidar zamanında da son on
yıldan beri konu biraz daha karmaşık hâle getirildi, maalesef şimdi, işin
içinden çıkılmaz bir hâl aldı.
Ben, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim
aynı zamanda. Perşembe gününden beri biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda çalışmalar
yapıyoruz. Burada bütçeyi görüşüyoruz, Genel Kurulda, öbür taraftan yukarıda da
Bütçe Komisyonu olarak bir şeyleri düzeltemeye çalışıyoruz. Neleri düzeltmeye
çalışıyoruz? Çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle ilgili yanlışları,
kanunlarla ilgili yanlışları düzeltmeye çalışıyoruz. Yani zannediyorum -daha
tecrübeliler vardır ama- hiçbir hükûmet zamanında bu kadar çok yanlışlık yasama
organıyla ilgili olarak yapılmamıştır. Sürekli olarak düzeltmeler yapıyoruz.
Bazı kanun hükmünde kararnameleri, özellikle bu, Bakanlar Kurulunun, bazı
bakanlıkların görev ve yetkilerini düzenleyen kanun hükmünde kararnamelerin 3
kez, birkaç ay içerisinde 3 kez değiştiğini görüyoruz. Bu kadar sık
değişiklikler yapılmış, bu kadar acul ve acemice kanun hükmünde kararnameler
çıkarılmış. Kanunlar da maalesef o şekilde. Yani bunu bir an önce çıkaralım,
bir talimat alınıyor, “Bunu bir an önce çıkaralım.” diye, muhalefetin hiçbir
şekilde görüşü, önerileri dikkate alınmadan maalesef bir toparlama yapılıyor,
ondan sonra da geri dönüşleri oluyor, yük bizim üzerimizde kalıyor. Burada
olduğu gibi, bir taraftan gidip komisyonda çalışmalar yapıyoruz, bir taraftan Genel
Kurulda çalışmalar yapıyoruz. Tabii bunlar, normal olan konular değil.
Bu, bir taraftan da yasama erkinin
güçler ayrılığı prensibi var, çok da önemli, bunun ihlal edildiğini, yeterince
kavranamadığını da gösteriyor maalesef. Güçler ayrılığı ilkesine göre, yasama
organı olarak bizlerin bu hakkımıza sahip çıkmamız lazım, yürütmeyi biraz daha
farklı görmemiz lazım. Özellikle iktidar mensuplarının bunu, bu hassasiyeti çok
daha iyi anlamaları, kavramaları gerekir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bizim bir
önergemiz de var bu konuyla ilgili, 21’inci maddeyle ilgili bir önergemiz de
var. Önergemizde kısaca, her çalışan için, devlet memurları için, kamuda
çalışanlar için ve emekliler için biner lira, her iki dönemde, altı aylık
dönemde biner lira bir zam yapılmasını öngörüyoruz ki çok büyük bir zam değil.
Biliyorsunuz, toplu sözleşme 2010’daki referandumla çıktığı hâlde hâlâ
uygulamaya sokulamadı, ilgili kanun çıkmadı, bu döneme kadar da gelmedi, hâlen
Meclise de sunulmuş değil. Büyük ihtimalle bu dönemde de toplu sözleşme söz
konusu olmayacak, uygulanamayacak, sıkıntılar söz konusu. Ayrıca, bu dönem
öngörülenin çok üzerinde bir enflasyon söz konusu, enflasyon çok yüksek çıktı
ama yine iktidarın övündüğü bir konu, büyüme de yüksek çıktı. Dolayısıyla, kamu
görevlilerine ve emeklilerimize -önergemizde var- en azından büyümeden pay
verelim istiyoruz. Sizin de bu konudaki göstereceğiniz teveccühle,
emeklilerimize ve çalışanlarımıza büyümeden pay verelim ve onları enflasyon
altında ezdirmeyelim. Bunu öngördük. Sizler de desteklerseniz biz de memnun
oluruz tabii ki ama kamu çalışanlarımızı ve emeklilerimizi çok mutlu ederiz.
Çok büyük bir zam değil bakın, sorunlarını çözecek bir meblağ değil ama en
azından toplu sözleşmenin çıkmadığı bugünlerde onların bir parça yüzlerini güldürürüz
ama bu verilecek zammın toplu sözleşmeden mahsup edilmemesi lazım. Toplu
sözleşmede dikkate alınıp mahsup edilmemesi de gerekir, özellikle onu yapmanız
lazım.
Bir de işin şu yönü de var bunlarla
birlikte: Bu, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle kamu personel rejimi
iyice karıştı değerli arkadaşlarım. Hakikaten her gün, sizlere de geliyordur
ama bizlere -ben maliye kökenliyim, bir taraftan da Çalışma Bakanlığında da
çalıştım, Kamu Personel Başkanlığı şimdi oraya bağlandı- sürekli olarak şikâyetler
yağıyor, sıkıntılar var.
Bakın, birkaçını sizinle paylaşayım:
Mesela vergi dairesi müdürleri -ki geçen de belirttim- ilk defa eylem yaptılar.
Diyorlar ki: “Biz en azından on değişik görev yapıyoruz. Vergi incelemesi de
klasik görevlerimizin dışında var, Sayıştaya da hesap veriyoruz, vergi
davalarına da giriyoruz ama biz mağdur edildik. Eşit işe eşit ücret değil,
unvana göre ücret düzenlemesi yapıldı ve bizler mağdur edildik. Bizim altımızda
çalışanlardan daha az ücret alıyoruz.” ya da “Onlara yapılan ücret artışı bize
sağlanamadı.” diyorlar.
Benzeri bir şikâyet Muhasebe
Denetmenleri Derneğinden geliyor. Onlarda da aynı şekilde. Muhasebe
denetmenleri, hiçbir bakanlıkta denetim
elemanlarıyla uzmanların birleştirilmesi gibi bir uygulamaya gidilmediği hâlde
Maliye Bakanlığında böyle bir uygulama yapıldığı… “Muhasebe ve millî emlak
denetmenleriyle kontrolörlerin ortak bir unvanla aynı çatı altında toplanmasını
engelleyen yaklaşım tarzından umulan kamu yararı nedir?” diye de soruyorlar.
Yine, belediye ve il özel idaresinde
çalışan sözleşmeli personel, kadro depremiyle sıkıntı altında olduklarını, 4/B
statüsünde çalıştıklarını, seçimlerden önce söz verildiği hâlde bu sözlerin
kendileri için yerine getirilmediğini söylüyorlar.
Devlet Denetim Elemanları Derneği de
aynı şekilde, “666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle ‘Eşit işe eşit ücret’
verilmesi amacıyla yapılan düzenleme kapsamında denetim elemanları bakımından
maddi anlamda kısmi iyileştirme yapıldığı ancak bahse konu kararnameyle yapılan
düzenleme neticesinde denetim mesleği mensuplarının mali haklar açısından
kararname öncesinde emsal alınan unvanlara göre geriye düşürüldüğü dikkate
alınarak kendileriyle ilgili yeni bir mali düzenleme yapılması ihtiyacı ortaya
çıkmıştır.” diyorlar. Bakın, hepsi infial hâlinde.
Maliye Bakanlığı taşra çalışanları aynı
şekilde mağdur. Gelir Uzmanları Derneğinin yine 666 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname dolayısıyla sıkıntıları var, “Kariyer uzmanlığı olduğu hâlde çok kötü
bir duruma düşürüldük.” diyorlar. Kamu İç Denetçileri Derneği… Biliyorsunuz,
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu’yla çok iddialı bir düzenleme yapılmıştı ve kamu iç
denetçileri ihdas edilmişti. Bakın, uygulamada bu sistem çalışmadı,
çalıştırılmadı daha doğrusu. Maliye Bakanlığında 2007 yılında 17 kamu iç
denetçisi varken 2011’de 9’a düşmüş bu. Yani denetimin aslında yapılmadığını
gösteren bir durum.
Değerli arkadaşlar, kamu personel
rejimi gerçekten çok sıkıntılı, bu 666’yla da -tekrar ediyorum- daha da
sıkıntılı hâle düşmüştür. Bu konuda yapmamız gerekenler var.
Bir de bu mikrofona gelmişken söylemek
istediğim bir konu var. Şu anda, benim bildiğim kadarıyla, kamuda 250 bin
lojman var, 86.500 de taşıt var. Bu sene, 2012’de ne kadar taşıt aracı alınacak
biliyor musunuz, bütçeye koyduğumuz ödenek ne kadar? 6.450 taşıt aracı
alınmasını öngörüyoruz. Biliyor musunuz, farkında mısınız, 6.450? Zaten 86.500
araç var. Ve bunun bedeli 273 milyon lira. Bayağı bir rakam.
Şimdi, ben de on yedi yıl kamuda
çalıştım. Sürekli olarak, kamuya girdiğim günden ayrıldığım güne kadar biz
sürekli olarak “Tasarruf, tasarruf…” dedik, tasarruf peşinde koştuk. Yani çok
büyük bir israf var. Bakın, İngiltere’de, Japonya’da 10 bin-12 bin araç sayısı,
bizde 86 bin. Bir anormallik var bunda
değerli arkadaşlarım. Kamu personeline daha fazla vereceğiz, bunlardan da
tasarruf edeceğiz. Bunu yapmamız lazım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Tasarının bu maddesine göre 2012
yılında uygulanacak memur maaş katsayılarında herhangi bir artış yapılmamıştır.
Hâlen uygulanan memur maaş katsayıları buraya aynen konulmuştur.
Sayın Başbakan “ustalık dönemi” diye
iddialı konuşmuştu ama bu Hükûmet daha ilk bütçesinde çuvallamıştır. Memura
vereceği maaş artışı belli olmayan bir bütçeyle önümüze gelmiştir. Bu duruma
gerekçe olarak kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı tanıyan Anayasa
değişikliğine uygun gerekli yasal düzenlemenin yapılmaması gösterilmektedir.
Anayasa değişikliğinin Mecliste kabul
edilmesinden bu yana on dokuz ay, halk oylaması tarihinden bu yana ise on
beş ay geçmiştir. Bu kadar uzun sürede bir kanun çıkarılamaz mı? Hükûmete
soruyorum: Teknik kapasiteniz mi yetersiz? Niye çıkarmadınız? Aylarca yan gelip
yattınız mı? Tasarıda katsayı artışı yapılmamakla birlikte personel
giderleriyle ilgili ödeneklerde bir artış yapıldığı, dolayısıyla örtülü bir zam
oranının dikkate alındığı görülmektedir.
Plan ve Bütçe Komisyonunda bu ödeneğe
göre memur maaşlarına ne kadar artış öngörüldüğünü sorduğumda Sayın Bakan “İlk
defa bir toplu sözleşme süreci yaşayacağız, muhtemelen öngörülen enflasyon ve
risk çerçevesinde bir şeyler koymuşuzdur.” diye cevap vermiştir. Bu durum,
memurların toplu sözleşme haklarının maaş artışında etkili olmayacağını
bugünden göstermektedir. Önümüzdeki günlerde bir toplu sözleşme oyunu
oynanacak, sonuçta Hükûmetin istediği olacaktır. Grev hakkı bulunmayan toplu
sözleşme hakkının bir anlam ifade etmediği de görülecektir.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet
Sözcüsü ve Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, on beş gün önce Memur-Sen
Bursa temsilciliği hizmet binasının açılış töreninde yine affedilmez bir hata
daha yapmıştır. Toplu sözleşme hakkını sadece referandumda “Evet” diyen
Memur-Sen’in isteyebileceğini belirtilen Sayın Arınç “Şimdi bütün hazırlıklarımız
tamamdır, yasada değişiklik yapılacak ve Memur-Sen’in görüşleri, mücadelesi
doğrultusunda yasa değişikliği yapılıp toplu sözleşme imzalanacak, bundan
kimsenin endişesi olmasın.” demiştir.
Bu açıklamalar, hem Anayasa hem de
kanunlarımız önünde suçtur. Vatandaşları oylarının rengine göre değerlendirmek
hakkınız da değildir, haddiniz de değildir. Devlet bakanlıkları, hiç kimsenin
şahsına münhasır yerler değildir. Milletimizin türlü nedenlerle kendilerine
göstermiş oldukları teveccühü kavrama kabiliyetinden yoksun olanlar, kerameti
hep kendilerinde bulanlar, en büyük yanılgı içerisindedirler. Testinin içinde
ne varsa dışına o sızarmış. Demek ki kamuya işe almada, görevde yükselmelerde,
kamu kaynaklarının kullanımında ve kamu ihalelerinin verilmesinde AKP’ye oy ve
destek vermiş olmak kriteri baz alınmakta, başarılı birçok memurun sadece
ülkücü olduğu için kıyıma uğramasının ve Milliyetçi Hareket Partili kişi ve
belediyelere yapılan operasyonların arkasında böylesi bir sakat anlayış
yatmaktadır.
Görülüyor ki “Hazreti Ömer adaleti.”
diyerek iktidara gelenler, kendilerine ve yandaşlarına her şeyi hak, kendinden
olmayanlara karşı da Ebu Leheb zulmünü reva gören bir anlayışa sahip
olmuşlardır.
Değerli milletvekilleri, memur maaş kat
sayısı sadece memurlar ile memur emeklilerini değil, yaşlımızı, muhtarlarımızı,
engellilerimizi, gazilerimizi ve köy korucularımızı da ilgilendirmektedir. Bu
kesimlerin maaş artışı da memur maaş kat sayısındaki artışa bağlıdır. Bugün
itibarıyla altmış beş yaş aylığı 110 lira, bakıma muhtaç engelli aylığı 329
lira, diğer engelliler ve engelli yakın aylığı 219 lira, muhtar aylığı 384
lira, sosyal güvenliği olmayan harp gazilerinin aylığı 388 lira, on beş yıllık
emekli geçici köy korucusunun aylığı 322 liradır. Sayın Bakan sunumunda, AKP’li
birçok arkadaş konuşmalarında “2002’ye göre maaşları yüzde 300, yüzde 500
artırdık.” diye sayıyor. Yabancı biri duysa, bu kesimleri milyoner falan
yaptınız sanacak. Mesela “Altmış beş yaş aylığını yüzde 347,8 artırdık.”
diyorsunuz. Peki, kaç lira olmuş? 109 lira 65 kuruş. “Aferin.” mi diyelim
şimdi! Ben baktım, 98 Aralık ayında, bugünkü parayla 3,2 lira iken 2002 Aralık
ayında 24,5 lira olmuş yani o dönemde de enflasyonun üzerinde ve yüzde 666
artmış. Memur ve emekliler için de aynı durum söz konusu. Dolayısıyla, papağan
gibi sürekli bunları söyleyip durmanın bir anlamı yok. AKP Hükûmeti olarak,
siz, esas verdiğiniz sözlerin arkasında duruyor musunuz, onlara bakalım.
Referandum sürecinde ne demiştiniz?
Meydanlarda, televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde, bilboard’larda, özel
kitapçıklarda, afişlerde hep aynı ağızla ne demiştiniz? “Kadınlarımıza,
çocuklarımıza, yaşlılarımıza, engellilerimize, gazilerimize ve şehitlerimizin
dul ve yetimlerine özel ayrımcılık getireceğiz.” demiştiniz. Allah’tan korkun,
on beş ay oldu, ne yaptınız? Bu sözlerin hepsinin palavra olduğu anlaşılıyor.
AKP Hükûmeti, açılım projesinin, yıkım
projesinin önünü açmak amacıyla, sırf oylarını almak için bu kesimleri
acımasızca istismar etmiştir. Hükûmetin on beş ayda yaptığı iş yaşlıya,
engelliye, gaziye sadece 5 lira ile 10 lira maaş zammı vermek olmuştur.
Getireceğiniz ayrımcılık bu muydu? Yani, negatif ayrımcılık. Memur ve emekliye,
yetersiz olmakla birlikte, 60 lira maaş artışı verirken yaşlıya, engelliye,
gaziye bunu bile çok gördünüz.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak muhtar aylığının, altmış beş yaş aylığının, engelli
kardeşlerimizin aylıklarının artırılması, gazilerimiz ile şehitlerimizin
yakınlarının haklarının iyileştirilmesi, genişletilmesi ve aralarındaki mevcut
eşitsizliklerin giderilmesi için verdiğimiz kanun teklifleri Meclisin
gündeminde beklemektedir. Bu Milliyetçi Hareket Partisinin teklifleri olmaz
diyorsanız, açık sözlülükle diyoruz ki: Getirin tasarı veya tekliflerinizi, biz
gerekli desteği vereceğiz.
Bakın, bu bütçe tasarısı ile yaşlıya,
engelliye yapılacak olan maaş artışı en fazla 5-6 lira olacak. Gelin, hep
beraber yaşlılarımızı, engellilerimizi düşük maaşlardan, bu komik zamlardan
kurtaralım.
Türk vatanını bölmeye çalışanlara karşı
bayrağımızın yere düşmemesi için canını feda eden şehitlerimizin yakınları ile
gazilerin geçim sıkıntısı içinde olmalarını inanıyorum ki şu salonda bulunan
hiçbir milletvekili arkadaşımın vicdanı asla kabul etmez. Gaziler ile şehit
yakınlarının sorunlarına çözüm getirmek hepimizin sorumlulukları arasında yer
almaktadır.
Yine, güvenlik güçleriyle birlikte zor
şartlarda terörle mücadele görevini yapan geçici köy korucularının çalışma
şartlarının ve özlük haklarının iyileştirilmesi ve yaşadıkları mağduriyetlerin
giderilmesi gerekmektedir.
Sayın Maliye Bakanı, yaşlıların,
engellilerin, gazilerin ve şehit yakınlarının özlük haklarının iyileştirilmesi
bütçeye fazla bir yük getirmez, gelen yük de onlara feda olsun. Gelin, bu
düzenlemeleri hep birlikte ve bir an önce gerçekleştirelim.
Köy ve mahalle muhtarlarına ödenen maaş
da günümüz şartlarında çok yetersizdir. AKP Hükûmeti ya çok beceriksizdir ya da
muhtarlarımızı aldatmaktadır. Zira, AKP hükûmetlerinin içişleri bakanları Köy
Kanunu’nda düzenleme yapıp muhtar maaşlarının artırılacağını yıllardır
açıklamasına rağmen bugüne kadar bir düzenleme yapılmamıştır. Bu bütçe
görüşmelerinde de yine sadece çalışmadan bahsedilmiştir. Muhtarlara verilen
maaş, sürekli muhatap oldukları resmî kurumlara gidip gelmeleri için gerekli
ulaşım giderlerini dahi karşılamamaktadır. Muhtarlık görevinin yürütülmesi için
zorunlu olan elektrik, telefon, kırtasiye, İnternet, temsil, ağırlama ve diğer
harcamalar muhtarların aile bütçelerine ilave yük getirmektedir. Muhtarları bu
duruma düşürmeye kimsenin hakkı yoktur.
Ben teşekkür ediyor, tekrar saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz isteyen Sırrı Sakık Muş Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün yerimden otururken “Ah Ahmet.”
demiştim, sonradan da “Ah Cuma, ah Cuma.”
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Çok doğru
konuştu.
SIRRI SAKIK (Devamla) – “Doğru konuştu.”
Öyledir, Kürt’ü Kürt’e vurdurtma politikası budur.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yok öyle bir
şey.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Böyle
yapmayın lütfen. Öyle şey olur mu?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, size
söyleyeyim, cevap vereceğim. Böyle dinleyeceksiniz, kalkıp burada hamasi
nutuklar atıp, bilmem, yürek fethetmeye benzemez bu işler. Bu işler yürek
işidir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Çok yürekli
konuştular, çok yürekli.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Burada
konuşuyorsanız da bu grubun, bu halkın ödediği bedellerin sonucudur burada
konuşmak. Öyle her babayiğidin işi değil bu.
Bakın, bizim geldiğimiz alanlar ateş
çemberidir.
VURAL KAVUNCU (Kütahya) - Hepimiz
bedelini ödedik.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Laf atmayın,
lütfen, bir dinleyin. Biz de dinledik, hiçbir tepkimiz de olmadı, bak hiçbir
tepkimiz olmadı.
VURAL KAVUNCU (Kütahya) - Bedelini
ödeyen bir tek siz misiniz?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri
lütfen... Lütfen sayın milletvekilleri...
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ağır geldi
herhâlde!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, sevgili
arkadaşlar, ben şimdi, birazdan açıklayacağım kime zor gelip gelmediğini, siz o
zaman takdir edersiniz. Böyle afaki sözlerle bu iş olmaz. Kimin, kimi temsil
ettiğini birazdan burada elimizdeki donelerle...
Bakın, siz dönüp diyorsunuz ki: “Siz
Kürtleri temsil etmiyorsunuz.” 2009 yerel seçimlerinde Diyarbakır’da,
büyükşehir belediye başkanlığında Osman Baydemir 227.472 oy alıyor, Kutbettin
Arzu AKP adayı 111.134.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Onlar oy değil
mi?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Yine, 2009 il
genel meclisinde Demokratik Toplum Partisi yüzde 59,40; AKP’nin aldığı 31 bin
ve yıl 2011, Diyarbakır’da bütün hilelerinize rağmen -Siyasi Partiler Yasası,
Seçim Kanunu, yüzde 10’luk baraj- ne yapalım zalimlik yapıyorsunuz, biz de
bağımsız gidip katılıyoruz, bağımsız olarak katıldığımız bakın, Hatip Dicle
78.220 oy alıyor, Leyla Zana 71.231, Altan Tan 69.292, Şerafettin Elçi 66.119,
Nursel Aydoğan 65.138, Emine Ayna 61.232, toplam 411.232, AKP’nin aldığı oy 217
bin. Bakın, neredeyse yüzde 50 daha fazla oy almışız.
SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Urfa
nasıl Urfa?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, size
örnek veriyorum, örnek veriyorum.
Ve Yüksek Seçim Kurulunun hilesiyle
-bakın, bağımsız katılmışız 11 vekilden 6’sını almışız ve- sonradan 1
milletvekilliği sizin hanenize yazılmış. Eğer oy dağılımına bakarsanız oy
dağılımından 7 milletvekili almışız, siz 3 milletvekili almışsınız. Şimdi,
biraz vicdanlara sesleniyorum ve Kürt coğrafyasında büyük çoğunlukla dokuz, on
ilde bütün hilelere rağmen biz 1’inci parti olmuşuz.
Bizim iddiamız şu: Bakın, siz bir
taraftan demokrasiden ve özgürlüklerden bahsediyorsunuz 12 Eylül anayasasını
değiştirmekten ama bir taraftan da Kenan Evren’in eteklerine yapışarak iktidar
olmaya çalışıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından “Yargılanıyor” sesi)
Hodri meydan, indirin yüzde 10’luk
barajı, birlikte bir erken seçime gidelim, bakalım el mi yaman, bey mi yaman?
BÜLENT TURAN (İstanbul) – İktidar mı
olacaksınız?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ama bunları
yapmıyorsunuz.
Şimdi, burada, biz her zaman şunu
söyledik: Biz nasıl Kürtlerin temsilcisiyiz? Biz kendisini Kürt hissedip
özgürlüğünü savunan her Kürt’ün temsilcisiyiz, ama şunu söyleyeyim: Bakın, köy
korucuları da, sevgili Cuma, kendilerini Kürtlerin temsilcisi olarak görüyor.
Siz de görebilirsiniz, bu sizin de hakkınız, ama biz, kendi kimliğine sahip
çıkıp bedel ödeyen Kürt’ün temsilcisiyiz.
ÖMER SELVİ (Niğde) – Biz de
temsilcisiyiz!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Bakın, açıkça
söylüyorum, biz onların temsilcisiyiz. Ve siz, biraz önce buradan bahsettiniz,
Selahaddin Eyyubi’den bahsettiniz, Şeyh Sait’ten bahsettiniz, biz o geleneğin
takipçisiyiz.
Eğer bugün sen burada konuşurken -ilahî
adalete de inanıyorsunuz- sen konuşuyorsan… Diyarbakır direnenlerin şehridir,
Diyarbakır, zindanlarında özgürlük mücadelesi için bedenini ateşe verenlerin
şehridir. Eğer siz bu kürsüde konuşuyorsanız, o ödenen bedellerin bir
sonucudur. Eğer siz inanıyorsanız, bugün, hem Şeyh Sait’in hem Seyit Rıza’nın
hem de Selahaddin Eyyubi’nin ve Diyarbakır zindanlarında zalime, zulme karşı
bedenini ateşe verenlerin kemikleri mezarda ters döner. Sizi gelip kutladılar,
niçin? Yıllardır aynı şeyi yaparlar sevgili kardeşim, Kürt’ü Kürt’e
vurdurtmadır, yoksa önemli bir şey yapmadınız ki…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ayrımcılık
yapmayın! Buradaki herkes Türk vatandaşı ve Türkiye milletvekili! Hepimiz
Türkiye milletvekiliyiz!
SIRRI SAKIK (Devamla) – …önemli bir
söylemde bulunmadınız ki! İşte, Kürt kimliğine karşı Kürtleri birbirine
vurdurtma operasyonudur.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Kürtler
babanızın malı değil!
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Gerçekler
dile getirildiğinde rahatsız mı oluyorsunuz?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Biz de şimdi
Karadeniz’de Laz mı diyelim yani! Bırak bu işleri! Biz de “Lazız” mı diyelim?
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Gerçekleri
millet biliyor diye rahatsız mı oldunuz?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ee, şimdi
Lazları Çerkezleri de o zaman ayıralım.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Öyle şey olur
mu ya! Burada Kürtleri mi konuşuyoruz?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Bakın yüreğimiz
ihanet ve ırkçılık kuyularından su çekmez.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Irkçılık
yapma! Kürt ırkçılığı yapıyorsun!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Biz ırkçı
değiliz, ırkçı olan sizsiniz!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Yaptığınız
ırkçılığın daniskası! Irkçılığın daniskasını yapıyorsun!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Siz
Müslümanlığı da ırkçılık temelinde yapıyorsunuz, ümmet anlayışınız da ırkçılık
temelindedir…
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Irkçılık bu!
SIRRI SAKIK (Devamla) – …ama siz eğer
Kürtlere zulüm ediyorsanız…
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Biz zulmün her
çeşidine karşıyız!
SIRRI SAKIK (Devamla) – …eğer siz Kürt
halkının dilini, kültürünü, kimliğini inkâr ediyorsanız, ırkçılık işte budur.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Irkçılık bir
ırka indirgenemez, indirgenmemelidir!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Bu ülke, bakın…
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen ırkçısın!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan,
lütfen müdahale eder misiniz.
BAŞKAN – Ediyorum Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Eğer yüreğiniz
yetiyorsa…
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Irkçısın sen!
SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, biz
Kürtlerin dili, kimliği ve kültürü için mücadele ediyoruz. Siz bunu
istiyorsanız Kürt milletvekilleri, gelin el ele verelim. Birlikte bunu hayata
geçirelim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Irkçılık
yapıyorsun! Kürtçülük yapıyorsun!
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ne demek
Kürtçülük? Peki, bu ülke senin babanın çiftliği mi? Ben Türk olmak zorunda
mıyım?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Hayır değil
ama gelin hep beraber yapalım Kürt, Türk, Çerkez, hep birlikte…
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…
SIRRI SAKIK (Devamla) – Bakın, siz
bizim temsilcimiz olamazsınız.
Irkçılar, diğer halkları inkâr
edenleri…
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Irkçısınız
siz!
SIRRI SAKIK (Devamla) - Yani siz diğer
halkları inkâr edeceksiniz ve sonra dönüp diyeceksiniz ki, biz sizin
temsilciniziz.
Siz haddinizi bileceksiniz. Benim
temsilcim olamazsınız. Siz, ilk önce bedeninizdeki ırkçı, milliyetçi
duygulardan kendinizi arındıracaksınız.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Irkçılık
yapıyorsunuz.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben ırkçı
değilim, ben milliyetçi değilim, ben bütün halkları seviyorum ama bütün
halkların mücadelesini ortak veriyoruz. Biz sadece bütün halkları, bütün
kimlikleri tek Türk kimliğine kilitlemiyoruz. Aramızdaki fark budur işte. Siz
Müslüman olduğunuzu hep söylersiniz, ümmet çerçevesinden baktığınızı ama
ümmetiniz de Türk ırkçılığına dayalıdır. Öyle bir Müslümanlığınız vardır.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Yanlış yere
bakıyorsunuz, yanlış tarafa bakıyorsunuz.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Biz yanlış yere
bakmıyoruz.
Bakın şimdi sevgili arkadaşlar, biz
Diyarbakır’da…
Bakın, Diyarbakır’dan bahsettiniz. Her
gün operasyonlar var, seçilmiş halk temsilcileri… Dünden bugüne kadar,
Batman’da, Diyarbakır’da, Şırnak’ta binlerce insan tutuklandı.
VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Canlı
bombalar oldukça devam eder o.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Bu ülkenin
çocukları, senin gibi seçilmiş, halkın temsilcileridir. Aslında onların
hukukunu savunmalıydın, demokratik zemini savunmalıydın ama bunlarla ilgili tek
kelime etmediniz.
Bakın, biraz önce, Beşir Bey’in bir
açıklaması var -hani biz hep diyoruz ya “Yargı, bu kararlar siyasi iktidarın
talimatıyla veriliyor.” siz tepki gösteriyorsunuz- ne diyor? Diyor ki: “Tek
yönlü uyguladığımız entegre bir stratejimiz var, devlet olarak, sınır ötesi
operasyonlardan KCK operasyonlarına, hepsi koordineli bir şekilde gidiyor.”
Hani yargı bağımsızdı? Hani KCK operasyonlarında Hükûmetin bir… Hani Hükûmetin
bu konuda bir yaptırımı yoktu? İşte bakanlarınız suçüstü yakalanıyor. İçişleri
Bakanı da aynı açıklamayı yapıyor, diyor ki: “Gerekirse o rakamları da alırız,
tutuklarız.” Böyle bir hukuk yok. Böyle bir kardeşlik projesi de yoktur. Biz
hepinizi gerçekten, biz bunları söylerken, evet, bunları söylerken biraz vicdan
sahibi olmanızı istiyoruz. Bu işler, yani birazdan arkadaşlarımız da çıkacak,
size söyleyecek. Dün, arkadaşım burada konuşurken, hâlâ Kürtçe isimleri söyledi
diye “x, x” diye geçiyor burada. Ya böyle bir açılım olur mu? Böyle bir
kardeşlik olur mu? Böyle bir şey olur mu?
Yıllar önce Muş’ta, yıllar önce Muş
Varto yolunda bir uzman çavuş yolu kesiyor. Başında sarıkla bir hoca geliyor
köylülerle birlikte. Uzman çavuş etrafında dönüyor “Bu ne sarık?” diyor. O
yaşlı hocam da dönüp diyor ki: “Ya millet uzaya gidiyor, dünya küçülüyor, siz
de hâlâ gelip benim sarığımın etrafında dönüyorsunuz.” Dünya bu kadar değişti,
siz de…
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – O Türkiye’nin
her tarafında yapıldı; sadece size değil!
SIRRI SAKIK (Devamla) - Lütfen susun
ya! Lütfen susun!..
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Dinle, dinle!
Dinlemeyi öğren! Varsa bir şeyin çıkar söylersin.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Siz de hâlâ
dönüp dolaşıyorsunuz ret ve inkar politikaları etrafında tur atmaya
çalışıyorsunuz.
Ben yine diyorum “Ah Ahmet, ah sana…
(BDP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
hatip ismimi zikrederek hakkımda…
BAŞKAN – Bir saniye… Ne söyledi Sayın
İçten?
SIRRI SAKIK (Muş) – “Ah” dedim. Ne
dedim başka? Ne diyeyim sana Cuma? Ne diyeyim? “Ah” dedim “ah”…
BAŞKAN – Lütfen Sayın Sakık… O
“ah”ınıza cevap verecek şimdi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – “….(*)”
“Keklik” denir bizde ya. Bilmez misiniz bunu siz? “…(*)” denir. “Keklik” denir bizde… Keklik,
keklik. “…(*) denir bilmez misin?
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Kürtlerin
temsilcisi olmadığımı ifade etti. Düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın İçten lütfen, yeni bir
tartışmaya mahal vermeden iki dakika söz veriyorum İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi
gereğince.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
III.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.-
Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’in, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sayın Sakık’a
çok teşekkür ediyoruz, en azından Kürt haklarını burada konuşuyor olmamız çok
önemli.
Bir şeyi iddia etti, dedi ki: “Biz
sizin nasıl oy aldığınızı çok iyi biliyoruz.”
HASİP KAPLAN (Şırnak) – “… … …(**)”
CUMA İÇTEN (Devamla) - Evet, biz nasıl
oy aldık biliyor musunuz? Benim seçim büromu üç defa bombaladılar, üç defa.
Birinde tamamen yandırıldı. Biz hiçbir sokakta seçim çalışması yapamadık. Biz
köylere, bazı köylere sokturulmadık. Yani biz bu şekil altında 214 bin tane oy
aldık. Yani biz, oylarımızı yüzde 20 civarında artırdık; böyle bir şey.
(*) Bu
bölümde, Milletvekili tarafından, yerinden Türkçe olmayan bir dille bir kelime
ifade edildi.
(**) Bu
bölümde, Milletvekili tarafından, yerinden Türkçe olmayan bir dille birtakım
kelimeler ifade edildi.
Evet, siz diyorsunuz ki “Kürt’ü Kürt’e
kırdırıyorlar.” Bu sizin iddianız.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – “….(*)”
Şırnak’ta kaç aldın? Hakkâri’de kaç aldın? Iğdır’da kaç aldın? Mersin’de kaç
aldın? “… … …(**)”
CUMA İÇTEN (Devamla) – Bakın, gelin, el
ele verelim. Siirt’te 5 kızımız katledildiği zaman sesi çıkmayan kimler? Gelin
Diyarbakır sokaklarında, caddelerinde birlikte yürüyelim. Siz bizi
konuşturmuyorsunuz. Bakın konuşma… (BDP sıralarından gürültüler) Ben 2002
yılından önce, 2002 yılından önce her dediğinize imza atabilirdim. (BDP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
CUMA İÇTEN (Devamla) – Ama 2002
yılından sonra…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Aydın
Erdem’den bahsetti, Murat Elibol’dan… Diyarbakır’da öldürülen Aydın Erdem’den
bahsetti. Çarpıtma!
BAŞKAN – Lütfen…
CUMA İÇTEN (Devamla) - Bakın, bakın,
dinlemeye tahammülünüz yok işte, dinlemeye tahammülünüz yok. Sizin dinlemeye
tahammülünüz yok yani. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 2002 yılından önce her
türlü zulmü kabul edebilirim. (BDP sıralarından gürültüler) OHAL varken
işkenceler varken faili meçhul cinayetler varken bu kadar konuşmuyordunuz. Biz
size bu konuşmaları yapabilecek bir zemin verdik, fırsat verdik.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sen kimsin
fırsat vereceksin!
CUMA İÇTEN (Devamla) – Şimdi, zaten
bizim bu fırsatlarımızın sayesinde konuşuyorsunuz.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sen bu ülkenin
sahibi misin?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İçten.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Hatip
konuşmasını yaparken… (BDP sıralarından gürültüler) Sayın Başkanım…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
bir önceki konuşmasında, hatip konuştu zaten…
BAŞKAN – Bir saniye… Sayın milletvekilleri…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın
Başkanım…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Cevabını, Sırrı
Bey kendi konuşması esnasında verdi. Bakın, o suçlama Hükûmete yöneliktir. Grup
başkan vekilleri ikide bir, Sayın Başkan, kalkıyor, konuşmasında atfı olmayan kişiler
de kalkıyor.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bu düzeni
kurarsanız iyi olur yani bunun sonu gelmez sonra.
BAŞKAN – Tamam, teşekkür ediyorum Sayın
Kaplan.
Buyurun Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Ne için söz istediniz Sayın
Aydın?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – İsmimden
bahsederek…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne ilgisi var?
(BDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, anlaşılmadı. Sayın
milletvekillerinin sözünden anlayamıyorum ki.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim,
ismimden bahsederek Sayın konuşmacı bana ait olmayan bir düşünceyi ifade
etti. Ben açıklamak istiyorum.
(*) Bu
bölümde, Milletvekili tarafından, yerinden Türkçe olmayan bir dille bir kelime
ifade edildi.
(**) Bu
bölümde, Milletvekili tarafından, yerinden Türkçe olmayan bir dille birtakım
kelimeler ifade edildi.
BAŞKAN – Her isminden bahsedene sataşma
söz konusu değil ki. Ben de dinledim konuşmayı.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hayır, hayır…
BAŞKAN - Sataşma… Lütfen Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Sayın
Başkanım, ismimden bahsederek…
BAŞKAN - Lütfen ama Sayın Aydın… E,
sadece isminizden bahsetti, sonra ne söyledi size?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın
Başkanım, evet ama bana ait olmayan bir düşünceyi ifade etti Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Ne dedi size ki size ait
olmayan bir düşünceyi söyledi? Ne söyledi?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim,
konuşmanın tamamında bana ait olmayan bir açıklama yaptı.
BAŞKAN - Hayır, anladım da Sayın Aydın,
ne söyledi? Onu bir ifade edin.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Keklikten
tutun da birçok şey söyledi.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen Sayın Aydın…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
Kullandıkları ifade “iş birlikçi” anlamına geliyor. Bu da bir sataşmadır. Sayın
Grup Başkan Vekiline lütfen 69’a göre söz hakkı verin efendim. Lütfen.
BAŞKAN – Sayın Aydın kendisini ifade
eder Sayın Ünal. Lütfen oturunuz yerinize.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sadece bize
mi soruyorsunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN – Kusura kal… Efendim?
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sadece bize
mi?
BAŞKAN - Siz niye müdahale ediyorsunuz
ya! Herkese, her sayın milletvekiline soruyorum söz isteyen.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne çok keklik
varmış sizde! (…)(*)
BAŞKAN – Biz de onun ne olduğunu
öğrenmek için soruyoruz. Lütfen…
Buyurun Sayın Aydın.
Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal
vermeden… Zaten müsamere salonu hâline getirdik burayı.
İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince
buyurun.
5.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür
ediyorum Başkanım. Çok teşekkür ediyorum, çok sağ olun.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben o coğrafyadan olan bir insanım, Kürt’üm, elhamdülillah Müslüman’ım, Türkiye
Cumhuriyeti’nin de onurlu bir vatandaşıyım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, tabii, doğru
olmayan ifadeler kullanıldı. Öncelikle şunu ifade edeyim ki: Son seçimlerde Güneydoğu’da
AK PARTİ’nin aldığı oy yüzde 50, bağımsız olarak aldığınız oy yüzde 33. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Doğu Anadolu’da AK PARTİ’nin aldığı oy yüzde 53,
bağımsızın aldığı oy yüzde 23. Bunu düzeltmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şırnak’ı say,
illeri say bakayım. Şırnak’ı anlat, Hakkâri’yi anlat, Mardin’i anlat, Batman’ı
anlat. Siz sayı saymasını da bilmiyorsunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) - Şimdi, bakın,
bu ülkeden birçok iktidar geçti, bu ülkeye birçok hükûmetler geldi, birçok
yönetimler geldi, ilk kez 2005’te Diyarbakır’da “Kürt sorunu var.” diyen bir
Başbakan var, ilk kez ret, inkâr, asimilasyon politikalarını bu iktidar
defetti, geri gönderdi.
(*) Bu
bölümde, Milletvekili tarafından, yerinden Türkçe olmayan bir dille bir kelime
ifade edildi.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Biz İçişleri
Bakanını arıyoruz, bulamıyoruz.
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Ahmet Bey,
İçişleri Bakanını arıyoruz, bulamıyoruz.
AHMET AYDIN (Devamla) - Biz demokratik
açılım süreci başlatınca “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi” dedik buna ve
“siz” ve “biz” demedik, ötekileştirmedik, “Birlikte çalışalım.” dedik, “Gelin
el ele verelim, bu sorunu birlikte çözelim.” dedik.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Gelin,
çözelim.
AHMET AYDIN (Devamla) - Ama siz adres
İmralı gösterdiniz, adres Kandil gösterdiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Eğer siyasi partiyseniz ki siyasi partisiniz… Meşru bir siyasi parti olarak bu
sorunu çözmek adına bizler elimizden gelen gayreti gösterdik.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Ne
yaptınız? Ana dilde eğitimi yasakladınız. Kürt halkı adına bir şey yapın.
AHMET AYDIN (Devamla) - Evet, bu ülkede
Kürtlerin sorunları var, kabul ediyorum. Bu ülkede Alevilerin sorunları var,
kabul ediyorum. Başka bir etnikte olanların da sorunları var, onu da kabul
ediyorum. Ancak “Biz bölgesel milliyetçilik yapmayacağız.” dedik, “Etnik
milliyetçilik yapmayacağız.” dedik, “Dinsel milliyetçilik yapmayacağız.” dedik.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Hepsini de
yaptınız!
AHMET AYDIN (Devamla) - İnsan olan
herkesin özgürce yaşaması için elimizden geleni yaptık ve bu noktada da
hepinizin de desteğini istedik.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben
farklı bir bilgi aktardım Diyarbakır’da, O çıkıp farklı bilgiler aktarıyor.
BAŞKAN – Hayır, Sayın Sakık, sizin
şahsınızla ilgili herhangi bir sataşmada yani…
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben hiç kendisine
sataşmada bulunmadım. Bir iki kelimeyle açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Anladım da burayı müsamere
salonu hâline getirmemiz anlamsız oluyor.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ama siz bakın ikide
bir, deminden beri söz verdiniz hiç itirazımız olmadı, bize de hak tanıyın.
BAŞKAN – Sayın Sakık, grubunuz adına
konuştunuz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, Başkanım,
diyor ki “Siz, İmralı”, “Siz, Kandil”…
BAŞKAN – Ama o zaman Grup Başkan
Vekiliniz var, şahsınızla ilgili bir sataşma yok ki.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben konuştum, peki,
Grup Başkan Vekilimiz de konuşabilir.
BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz var, o
söz istesin; Grup Başkan Vekiliniz izah etsin.
SIRRI SAKIK (Muş) – Peki, grup başkan
vekilinin dışında da verdiniz, ne oldu?
BAŞKAN – Hayır, Sayın Sakık, şahsıyla
ilgili… Yani, ne yapmamızı istiyorsunuz?
SIRRI SAKIK (Muş) – Benim şahsıma,
benim konuşmama cevap veriyor Başkan.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın
Başkanım…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen bu şekilde
davranamazsınız. Bakın elimizde bir İç Tüzük var, ben usulsüz…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tamam Başkanım.
BAŞKAN – Şimdi ben orada iktidar
milletvekillerine soruyorum “Ne söyledi?” diye grup başkan vekillerine, onlar
“Niye bize soruyorsunuz?” diye kızıyorlar. Siz kalkıyorsunuz sizinle ilgili
olmayan bir konuda siz kızıyorsunuz. Ne yapmamız gerekiyor? Onu söyleyin bize.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben kızmıyorum ki.
BAŞKAN – Söz sahibi Grup Başkan Vekili.
Lütfen oturun sayın milletvekili.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın
Başkanım, sataşmadan söz istiyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Böyle bir uygulama
yok ki.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, bir saniye… Ne
için söz istediniz, ne oldu?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz söylediniz
“Grup Başkan Vekilinize söz vereceğim” demediniz mi?
BAŞKAN – Şimdi Sayın Kaplan, ben her
sataşmayla söz isteme konusunda bunu izah etmem mi gerekir? Biraz önce AK PARTİ
Grubuna sordum “Ne için söz istiyorsunuz?” diye. “Ne için söz istiyorsunuz?”
dediğimde niye kızıyorsunuz, niye alınıyorsunuz? Herkes için söylüyorum bunu.
Ben, İç Tüzük gereği bunu sormak zorundayım.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tamam,
grubumuza bir sataşma…
BAŞKAN – Sonra takdir edeceğim. Lütfen
ama.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İktidara
veriyorsunuz ama.
BAŞKAN – O zaman burayı müsamere salonu
hâline getirelim, her el kaldıran sayın milletvekiline söz verelim, sabahlara
kadar oturalım burada.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
Hükûmet burada susuyor, müsamereye çevirenler AK Partililer. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen…
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Grubumuza
hakaret ediliyor. Grubun hakkını kim savunacak? Niye rahatsız oluyorsunuz?
BAŞKAN – Hayır, ne için söz
istiyorsunuz? AK PARTİ Grubu veya Sayın Konuşmacı ne söyledi size; Grubunuza ne
söyledi, şahsınıza ne söyledi?
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın AKP Grup
Başkan Vekili bu kürsüye çıktı ve kürsüde grubumuzu hedef göstererek, bu konuda
daha önceki konuşmacının konuşmalarını da alarak, orada bize çok ağır
sataşmalar var.
BAŞKAN – Hayır, ne dedi de sataştı? Onu
soruyorum zaten.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Burada yüzde 50
oranında oy aldıklarını söyledi; bir. (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri)
BAŞKAN – Aldığı oyun sonucunu söyledi.
Yani, burada sataşma neresinde Sayın Kaplan?
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Rakamlarla mı
sataştı, ne yaptı?
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Doğru bilgi
vermedi; iki. Oy oranlarını çarpıttı; üç. Partimize, grubumuza…
FATİH ŞAHİN (Ankara) – YSK’nın sitesine
girin, orada bulursunuz rakamları.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan,
aldıkları oy oranını söylemek eğer sataşmaysa buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sadece oy oranı
değil, siz duymanız mı “Kandil” diyor, “İmralı” diyor.
BAŞKAN – Onu söylesin o zaman Sayın
Kaplan.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben söylüyorum,
sizin işinize gelmiyor.
BAŞKAN – Onu söylesin, onun için söz
veriyorum ben zaten burada.
SIRRI SAKIK (Muş) – Benim hakkım olduğu
hâlde grup başkan vekilimize…
BAŞKAN – Buyurun.
6.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın,
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan
teşekkür ederim.
Bakın, bizim aldığımız oylar Yüksek
Seçim Kurulunda açıklamalı. Şimdi, Şırnak’ta 2009’da 45 bin oy almışsınız; 80
bin seçmen artmış, bu seçimlerde biz yüzde 80 oy almışız, AK PARTİ artan 80 bin
seçmene rağmen 30 bin oya düşmüş.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – İç Anadolu’da,
Marmara’da ne kadar?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi Allah
aşkına, Şırnak’ta benim 2 milletvekilim ve bütün belediye başkanlarım tutuklu.
Şırnak halkını sizin temsil etmeniz züldür zül, züldür. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) İşkence edeceksiniz, seçilmiş belediye başkanlarını,
milletvekillerini atacaksınız içeri ve arkasından diyeceksiniz ki “Ben
Şırnak’ta Şırnak’ı temsil ediyorum” Hakkâri’de tek vekil çıkaramamışsın, Iğdır’da
tek vekil çıkaramamışsın, Tunceli’de tek vekil çıkaramamışsın.
Diyarbakır’da -Diyarbakır örneği
verildi- yüzde 65 oy almışız, yüzde 65. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Yüzde 65, saymasını bilmiyorsanız, rakam bilginiz yoksa, aritmetiğiniz zayıfsa
biz ne yapalım.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – 81 vilayet var,
81.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bakın, Sayın
Sakık demin buradan Başbakan Yardımcısının açıklamalarını konuştu; “Biz KCK
tutuklamalarını koordine ediyoruz, planlıyoruz ve gönderiyoruz adliyeye” dedi.
Hani yargı bağımsızdı?
Bakın, siz diyorsunuz ki; “İmralı’dan,
Kandil’den talimat alıyorsunuz” Biz size bunun cevabını defalarca söyledik.
HARUN KARACA (İstanbul) – “Almıyoruz”
de!
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bizim partimiz
halktan talimat alır, ama elinde silah olan güçler savaşıyorsa, mücadele
ediyorsa, AKP görüşmüştür, doğru yapmıştır, bu görüşmeleri sürdürmelidir.
HARUN KARACA (İstanbul) – “Almıyoruz”
de!
HASİP KAPLAN (Devamla) - Türkiye’de
başka canlar gitmesin diye bunu yapmalısınız. Size de öneriyoruz, gidin
görüşün, Türkiye’de bu çatışmalar bitsin. Doğru olan budur.
HARUN KARACA (İstanbul) – “Almıyoruz”
de!
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bakın, bu
karanlık provokasyonlar, bakın görün, kar maskeli karanlık provokasyonlar şu an
kol geziyor.
HARUN KARACA (İstanbul) – “Almıyoruz”
de, diyemiyorsun işte!
HASİP KAPLAN (Devamla) - Sizin Hükûmet
olarak bunları konuşmanız lazım arkadaşlar.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Onları
konuşuyoruz, konuşuyoruz onları. Onları konuşuyoruz, onları da kimin yaptığını
biliyoruz.
BAŞKAN - Sayın Şandır, sizin söz
talebiniz var.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Eronat,
lütfen. Sayın Şandır’a söz vereyim, ondan soracağım ne için söz istiyorsunuz.
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın
Başkanım, burada İç Tüzük’e, Anayasa’ya uygun olmayan konuşmalar oldu, bu
konuda görüşlerimi ifade etmek üzere yerimden veya bu yanlışa müsaade ettiğiniz
için usul tartışması açarak 63’e göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Şandır, usul tartışması
açacaksanız, o ayrı bir konu ama biz, burada kürsüye çıkan sayın hatibin ne
şekilde konuşacağını belirleyemeyiz ama siz söz istiyorsunuz, buyurun, Grup
Başkan Vekili olarak…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama bu İç
Tüzük’e aykırı hareket edilmesi hâlinde müdahale etmek sizin göreviniz.
BAŞKAN – Yerinizden iki dakika söz
veriyorum.
Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, “Kürt halkı”, “Kürt coğrafyası”
tabirlerinin hukuken yanlış olduğuna, millî kimliğimizin “Türk milleti”,
devletimizin adının “Türkiye Cumhuriyeti devleti” olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye bir hukuk devletidir ve hukuk kurucuları
olarak bizler burada cari hukuka uymak mecburiyetindeyiz. Bu İç Tüzük ve bu
Anayasa, bu kürsüde yaptığımız yemin bizi belirleyen temel hukuk belgeleri,
bilgileri, kurallarıdır. “Türkiye Cumhuriyeti devletidir.” buranın adı. Bu
devletin vatandaşlarının kimliği, ismi “Türk milleti”dir. “Kürt halkı”, “Kürt coğrafyası”
tabirleri hem hukuken yanlıştır hem de bu ülkenin birliğine ve beraberliğine,
kardeşliğine karşı bir yanlıştır. Bunların burada konuşulmasına müsaade etmek
Başkanlık Divanı olarak da sizin yanlışınızdır.
Değerli milletvekilleri, biz,
farklılıklarımızı özne yaparak kendimizi tanıtmaya kalkarsak bu ülkeyi böleriz.
Bu ülke bir millî mücadele sonrası kurulmuş, adına “Türkiye Cumhuriyeti
devleti” denmiş, milletinin adına da “Türk milleti” denmiştir. Bunun içinde
hepimiz varız.
SIRRI SAKIK (Muş) – Vallahi ben yokum
bunun içinde.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Bunu yok
sayarak, kendi özelimizle bu ülkenin kimliğini tanımlamaya kalkarsak yanlış
yapmış oluruz.
Değerli arkadaşlar, dünyanın
küreselleştiği şu süreçte…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ne alakası var?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ben dinledim
sizi, lütfen siz de beni dinleyin.
Bakın, dünyanın küreselleştiği şu
süreçte, şu dönemde biz farklılıklarımızı kimlikleştirerek birlikte yaşamak
gibi bir iddiayı ortaya koyarsak bu ülkeyi parçalarız. Bu parçalanmanın kime ne
faydası var, kimin hakkı? Böyle bir hak var mı değerli arkadaşlar? Herkesin
özeli kendine ait. Herkes soyuyla, diliyle, kültürüyle övünsün, ona da saygı
gösterilsin. Ama bizim kimliğimiz, millî kimliğimiz Türk milletidir,
devletimizin adı Türkiye Cumhuriyeti devletidir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Şandır.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan,
tutanaklara geçmesi için bir şey söylüyorum: Hiçbir yasa, hiçbir anayasa benim
dilime, kimliğime gem vuramaz.
BAŞKAN – Sayın Sakık, böyle bir
usulümüz yok. Lütfen…
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben kendimi Türk
kimliğinde görmüyorum. Halkları kucaklamadığı için kavgamız var. Onun için,
hiçbir anayasa ve yasa benim kimliğime gem vuramaz.
BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Söz talebiniz mi var Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Evet, söz talebim var efendim.
BAŞKAN – Ne için söz talebiniz var
Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, burada yapılan tartışmalarda “Kürt kardeşlerimizin temsilcisi
Adalet ve Kalkınma Partisi midir yoksa Barış ve Demokrasi Partisi midir?”
şeklinde bir değerlendirme, tartışmalar oldu.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hayır,
hayır, hayır. Bunu kabul etmiyoruz, hayır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ben,
bu tartışmalar çerçevesinde, Anayasa’nın 80’inci maddesini hatırlatmak
suretiyle söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – İki dakika söz veriyorum,
buyurun.
3.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Anayasa’nın “Milletin temsili”
başlıklı 80’inci maddesinde belirtilen “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri,
seçildikleri bölgeyi veya kendile-rini seçenleri değil, bütün Milleti temsil
ederler.” hükmüne ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Kürt
kardeşlerimizin tabii ki sorunları var. Bu sorunların konuşulacağı yer Türkiye
Büyük Millet Meclisidir. Burası demokratik bir ortamdır, burada bütün sorunlar
konuşulmalıdır, bunun önünde hiçbir engel de olmamalıdır. Ancak, konuşan
arkadaşlarımızın bazıları, iktidar partisinden bir milletvekili arkadaşımız,
Barış ve Demokrasi Partisinden yine bir milletvekili arkadaşımız “Kürtlerin
temsilcisi siz misiniz, biz miyiz?” anlamına gelebilecek bir değerlendirme
yaptılar. Anayasa’nın 80’inci maddesi der ki: “Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti
temsil ederler.” Bütün partiler Türkiye partisi olmak zorundadır. Öyle olduğu
zaman bu ülkede yaşayan herkes kazanır.
İkinci söyleyeceğim konu şu: İktidar
partisi grubu adına konuşan Sayın Grup Başkan Vekili değil ondan önceki
arkadaşımız Barış ve Demokrasi Partisine hitaben “Size fırsat verdik Meclise
geldiniz konuşuyorsunuz, daha ne istiyorsunuz?” anlamında millî iradeye saygı
göstermeyen bir değerlendirme yaptı. Bunu doğru bulmuyorum. Bunun düzeltilmesi
çok uygun olur. Yüzde 10’luk baraja rağmen buraya birçok siyasi parti
gelmiştir, birçok milletvekili gelmiştir. İktidar Partisinin bahşettiği
herhangi bir şey yoktur hiçbir muhalefet partisi için, hiçbir milletvekili
için. Bunun da kayıtlara geçmesini diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Hamzaçebi.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Eronat…
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sataşmadan
dolayı söz almak istiyorum.
BAŞKAN – Ne diye sataştı Sayın Eronat?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kimse senin
ismini söylemedi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Senin ismini
almayız ağzımıza.
BAŞKAN – Bir saniye sayın
milletvekilleri, bir dinleyim, cevap vereceğim.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bir
milletvekilinin hileyle geldiğini söyledi.
BAŞKAN – Efendim?
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bir
milletvekilinin YSK tarafından hileyle geldiğini söyledi.
BAŞKAN – Anladım.
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ben o nedenle söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Eronat, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Saygı… Milletin
iradesine saygı…
BAŞKAN – Hileyle geldiğini söylüyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Saygı… Milletin
iradesine saygı…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
elektronik sistem zarar görebilir, yazıktır yazık. Yaptığınız doğru değil sayın
milletvekilleri, lütfen. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar, BDP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
Sayın Kaplan, milletin malı, devletin
malı. Lütfen ama… Sistem zarar görür.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Aynen böyle
Başkan. Milletin iradesine saygı yoksa aynen böyle.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Eronat.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Milletin
iradesine saygı Başkan, saygı.
Hatip Dicle’nin yerine gelen vekilleri
konuşturamazsınız böyle. Sataşma yok.
Diyarbakır’ın gerçek temsilcisi
cezaevinde, Hatip Dicle’dir. Diyarbakır temsilcisi cezaevinde. Hatip Dicle’dir
Diyarbakır’ı temsil eden. 80 bin oyu alanların iradesini temsil eder. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar, BDP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ayıptır bu
yaptığınız, ayıp!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Eronat, buyurun.
Buyurun Sayın Eronat, yeni açtım,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar, BDP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar, gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, izin vermeyin.
III.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.-
Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri… (BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler)
BAŞKAN – Konuşmanıza devam edin.
OYA ERONAT (Devamla) – …Diyarbakır’da
77 bin oyun çalındığını kabul ediyorum. Diyarbakır’da 77 bin oy çalınmıştır, 77
bin halkın oyu çalınmıştır. (BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, daha önce de bardak
kırmışlardı.
BAŞKAN – Sayın idare amirlerini göreve
davet ediyorum.
OYA ERONAT (Devamla) – Bakın, 22 Mart
2011 tarihinde Hatip Dicle’nin hüküm giydiği kesinleşmiştir. Buna rağmen 15
Nisanda, Avukatı Emin Aktar itiraz dilekçesinde bulunmuştur.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Diyarbakır’ı
siz temsil edemezsiniz, Hatip Dicle var.
OYA ERONAT (Devamla) - Bunu bile bile
Hatip Dicle aday gösterilmiştir. Artık, Hatip Dicle’yi siz mi kandırdınız,
Hatip Dicle mi sizi kandırdı, bilemeyeceğim ama şu bir gerçektir ki Hatip
Dicle’nin seçilemeyeceğini bal gibi biliyordunuz. (BDP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar, gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hatip Dicle
cezaevinde…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan, ifade özgürlüğü bu mu? Savundukları ifade özgürlüğü bu mu?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Ayıptır, ayıp!
OYA ERONAT (Devamla) – 12 Haziran 2011
seçimlerinin ertesi günü Diyarbakır yerel kanallarında izlediğim Avukat Emin
Aktar, Hatip Dicle’nin avukatı “Hatip Dicle’yi YSK düşürmesin, Meclis
düşürsün.” diyordu.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Milletin
iradesini çalarak temsil olmaz.
OYA ERONAT (Devamla) - Nereden
biliyordu Hatip Dicle’nin düşeceğini? Soruyorum arkadaşlar, nereden biliyordu?
Bile bile halkı kandırdınız, 77 bin oyu halktan çaldınız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar; BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz
Diyarbakır’ı temsil edemezsiniz.
OYA ERONAT (Devamla) - Diyarbakır’da
aldığınız oy yüzde 65 değildir. Bağımsız aday Salim Ensarioğlu’nun oylarını da
kendinize katıyorsunuz. Aldığınız oy yüzde 58’dir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hırsız
vekiller! Milletin iradesini çalanlar temsil edemez.
OYA ERONAT (Devamla) - Köy muhtarlarına
telefon açıp “Yüzde 10’dan fazla oy alırsanız gelip köyünüzü başınıza yıkarız.”
diyen de sizsiniz. Bizim hakkımız 7 vekildir, 7! (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar; BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…
OYA ERONAT (Devamla) - 6 vekil değil, 7
vekil çıkarmamız lazımdı. Çaldığınız oyları hesaplarsanız, kaç vekil çıkarmanız
gerektiğini de bilirsiniz.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, ayakta alkışlar; BDP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.17
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.56
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, 21’inci madde üzerinde şahsı
adına söz vermeden önce, sayın milletvekilleri, dört partinin grup başkan
vekilleriyle içerideki yaptığımız toplantıda bir önceki oturumdaki
protestoların ve konuşmaların yanlış olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
ve milletinin birlik ve beraberlik içerisinde yoluna devam edeceğini ve
buradaki konuşmaların da bu birlik ve beraberlik görüntüsüne aykırı bir ses
çıkmayacağı şeklinde anlaşıldığını hem Genel Kurula hem de tüm kamuoyuna
duyururum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkanım, 58’inci maddeye göre bir söz verebilir misiniz dünkü tutanakla
ilgili?
BAŞKAN – Dünkü olayla ilgili…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Dünkü olay…
58’inci maddeye göre.
BAŞKAN – Buyurun, yerinizden.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
iki günden beri boyuna AKP’lilerin grup başkan vekilleri konuşuyorlar burada.
Böyle bir şey olur mu? Bunlar engelliyorlar efendim, bunlar engelliyorlar
Meclisin çalışmasını. Böyle olur mu ya?
BAŞKAN – Hayır, lütfen Sayın Genç. Bir
konunun düzeltilmesiyle ilgili. Diğer sayın grup başkan vekillerinin de haberi
var, bilgisi var. Yoksa bir parti…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya siz ikiniz,
senle öteki Meclis başkan vekili AKP grup başkan vekillerinin emrindesiniz
aynen ya. Onlar ne emrediyorsa siz öyle yapıyorsunuz. Allah Allah, böyle bir
şey olur mu?
V.-
GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, 17/12/2011 tarihli 40’ıncı Birleşimdeki
bir konuşması sırasında muhalefet sıralarından yapılan müdahalelere cevap
verirken söylediği sözlerin kendisine yakışmadığına ilişkin konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Meclis Başkanımızın huzurunda
biraz önce siyasi partilerin grup başkan vekilleriyle bir toplantı yapıldı ve
bugünkü olaylarla ilgili bir değerlendirme yapıldı. Bu değerlendirme aşamasında
dün Türkiye Büyük Millet Meclisi oturumu devam ederken kürsüdeki yaptığımız bir
konuşma ve atılan laflar çerçevesinde söylediğim bir kelimeden, tutanakları
okuduktan sonra ben de rahatsız olduğumu ifade etmek istiyorum. Muhalefet
sıralarından bir milletvekili arkadaşımızın attığı lafa karşılık benim verdiğim
kelimelerin, açıkçası yetişme tarzıma ve bana yakışmayan bir kelime olduğunu
ifade etmek istiyorum.
Bunu, değerli gruba, Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyelerinin takdirlerine sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
II.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi söz sırası, şahsı adına
söz isteyen Faruk Septioğlu, Elâzığ Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FARUK SEPTİOĞLU (Elâzığ) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin 21’inci
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz 2012 yılında iktidara gelen AK
PARTİ Hükûmetinin sağladığı huzur ve istikrar ortamı sayesinde sorunların
üzerine hızla giden, anında çözümler üreten, güçlü ve deneyimli bir ülke
konumundadır.
Nihayet, seçim bölgem olan Elâzığ’da
meydana gelen deprem felaketinde yaralar hemen sarılmış, ihtiyaçlar
giderilmiştir. Bu arada, her zaman ilkleri yaşadığımız gibi, cumhuriyet
tarihimizde ilk defa hasarlı konutların ikamesi yoluna gidilmiş ve bu binalar
inşaat aşamasındadır. Şu ana kadar Palu, Kovancılar, Karakoçan’da valilik ve
TOKİ tarafından toplam 3.581 adet hak sahibi tespit edilmiş, 2.584 konut
yapılarak teslim edilmiş, valililiğin ihale ettiği 398 konutun inşaatı ise
devam etmektedir. TOKİ Başkanlığınca Palu ve Karakoçan ilçe merkezlerinde toplu
alanlarda yaklaşık 425 konut daha ihale edilecektir.
Yine yaptığımız çalışmalarda kentsel
dönüşümün de aciliyet gerekliliğini gördük. Görüşmelerimiz sonucunda şu an TOKİ
ve belediyemiz arasındaki çalışmalar devam ediyor. İnşallah, kısa sürede de
Elâzığ’mız kentsel dönüşümü yaşayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AK PARTİ İktidarı boyunca Elâzığ’a yapılan yatırımlar bununla sınırlı kalmamış,
eğitim, sağlık, tarım, ulaşım ve diğer kamu yatırımlarına da hız verilmiştir.
Bölgemizde iktidarımız öncesinde okul
öncesi eğitimde 114 ana sınıfından 278 ana sınıfına, ilk ve orta öğretimde
2.367 derslikten 3.575 dersliğe ulaşılmıştır. Şu anda yapımı devam eden bin
öğrenci kapasiteli yurdumuz çok kısa sürede bitirilip, inşallah, eğitim
camiamıza kazandırılacaktır.
Sayın milletvekilleri, sağlık alanında
yapılan yatırımlar da devam etmekte olup bölge hastanesi ihalesi bitmiş,
sözleşme aşamasına gelinmiştir.
DSİ’nin büyük yatırımlarından Kapıkaya
Barajı’nın ihalesi tamamlanmış ve inşaatına başlanmıştır. Yapımı planlanan
Hamzabey Barajı’nın ise yapım ihalesi tamamlanmış, ilgili firmayla sözleşme
yapılmıştır. Kanatlı Barajı’nın projesi bitirilmiş olup ihalesi 2012 yılında
yapılacaktır. Kuzova Sulama Projesi’nin birinci kısım ikmal inşaatı ihalesi
yapılmış, sözleşme imzalanmış, inşaatına başlanacaktır.
2011 yılı içerisinde Kapıaçmaz Göleti
inşaatına başlanmış, Pelte, Maden Durmuştepe, Kovancılar Çakırkaş, Baskil
İçlikaval, Karakoçan Bazlama, Baskil Odabaşı ve Alacakaya Esenlik göletleri ve
sulamalarının ihalesi yapılmış olup proje çalışmalarına başlanmıştır. Sarıcan
Barajı’mız planlama aşamasındadır, proje çalışmaları 2012 yılı içerisinde
başlanacaktır.
Ulaştırma alanında da yatırımlarımız
devam etmekte olup tarihî Palu Köprüsü’nün onarım ve restorasyonu tamamlanarak
hizmete açılmıştır. Ayrıca Ağın ve Gülüşkür köprülerinin ihalesi
tamamlanmıştır. Palu üzerinden Elâzığ-Muş bağlantısını sağlayan 114
kilometrelik tren hattımızın, yeni demir yolumuzun ihalesi yapılmış olup 2012
yılında inşaatına başlanıp 2014 veya 2015’te bitirilmesi planlanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Septioğlu.
FARUK SEPTİOĞLU (Devamla) – Ben
teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Madde üzerinde ikinci
konuşmacı Hüseyin Filiz, Çankırı Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 21’inci
maddesi üzerinde AK PARTİ Çankırı Milletvekili olarak söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, ben 2001-2011
yılları arasında on yıllık bir ekonomik değerlendirme tablosu sunmak istiyorum
sizlere. IMF’ye borç 2001 yılında 25 milyar iken 2011 yılında 5 milyar.
Enflasyon 2001 yılında yüzde 68 iken 2011 yılında yüzde 5,5. İhracat 2001
yılında 25 milyar dolarken 2011 yılında 120 milyar dolar. Yıllık ekonomi 2001
yılında 9,4 küçülürken 2011 yılında yüzde 8 büyüdü. Kişi başına düşer millî
gelir 2001 yılında 3 bin dolar iken 2011 yılında 10 bin dolar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Almanya’da ne
kadar?
HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Merkez
Bankası rezervi 2001 yılında 22 milyar dolar iken 2011 yılında 85 milyar dolar.
TOKİ’nin yaptığı toplu konut adedi 2001 yılında 43 bin adetken 2011 yılında 480
bin adet. Sağlığa ayrılan bütçe 2001 yılında 2,9 milyar TL iken 2011 yılında 14
milyar TL. Eğitime ayrılan bütçe 2001 yılında 6,5 milyar TL iken 2011 yılında
34 milyar TL. Kamunun yaptığı yatırım miktarı 2001 yılında 8,7 milyar TL iken
2011 yılında 35 milyar TL.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Fert başına
düşen borcu da söyler misin?
HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, bunların içerisinden sadece ve sadece bir tanesini
açıklayacağım sizlere: Yüzde 68 enflasyon, bir başka deyişle yüzde 68 faiz.
Değerli milletvekilleri, içeride ve
dışarıda bütün yatırımcılar yatırımdan vazgeçip, bütün gayrimenkullerini, bütün
servetlerini satıp, getirip bankaya yatırıp yüzde 68 faiz alıyorlardı. Tabiri
caizse bugün yaptığımız bütçenin kanını emiyorlardı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Şimdi yabancı
sermaye alıyor, vergi almıyorsunuz!
HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, yüzde 68 faiz demek, fakirin yüzde 68 geriye gitmesi, zenginin
yüzde 68 daha zenginleşmesi demektir.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Yanlış
bilgi veriyorsunuz, yanlış; yüzde 29’la aldınız.
HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, yüzde 68 faiz demek, Türk köylüsü bir traktör aldığı zaman,
beşinci yılın sonunda dört traktör kadar borçlandığında, yani yüzde 400 faizle
karşılaştığında elindeki bir traktöre sahip olmayı bırakın, gayrimenkullerinin
tapusunu da verse, bütün malını da verse yine borcunu kapatamıyordu, sonunda
hapis yatıyordu.
Bugün geldiğimiz tabloya baktığımız
zaman, bakınız değerli milletvekilleri, bugün 750 bin tane, on bir ayın
sonunda, araç satılmış yani aralık ayını da buna kattığımız zaman 900 bin araç
eder.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – İthal,
ithal!
HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Şehirde böyle
iken köyde nasıl biliyor musunuz? Cumhuriyet tarihinde 20-25 bin traktör
adedini geçemiyorduk.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) –
Köyler boşaldı, tarlalar hacizli!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Geleceğini,
yirmi yılını borçlandırdınız memleketin!
HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Ben size 2010
traktör satış adedini söylüyorum: 42.500 adet.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tüketmek başarı
değildir, üretmek başarıdır, üretmek!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hacizden
satılan traktör kaç tane Sayın Vekil!
HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – 2011
rakamlarını söylüyorum: 62 bin adet traktör satılmış yani Türkiye’de yatırım
ortamı güzelleşince ne oluyor?
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) –
Gidecek yer kalmadı. Traktörler hacizli, tarlalar hacizli. Çankırı’ya bir git
bakalım!
HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Çankırı’ya
gittik Orman ve Su Bakanımızla, 11 tane temel attık Çankırı’da.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İcra
dosyalarının sayısını söyler misin 2002’yle 2012 arasında?
HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Bunlardan
sadece 2 tanesi 120 trilyon değerinde sulama projeleri.
Geçen hafta burada Çankırı Üniversitesine
çıkardığımız 54 trilyon lirayla on beş gün önce Çankırı’da attığımız temellerin
toplamını saydığımız zaman 200 trilyon lira değerinde Çankırı’ya on beş gün
içerisinde bir kaynak aktardık. Çankırı Çankırı olalı böyle bir yatırım görmedi
değerli milletvekilleri! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yatırım
mı görmedi, böyle zulüm mü görmedi?
HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Bu vesileyle
diyorum ki: Cenabı Allah daha güçlü bütçeleri bu Hükûmete yapmayı nasip etsin,
güzel vatanımız daha da zenginleşsin, yatırımlara doysun, ardından da güzel
Çankırı’mız daha güzel yatırım alsın.
Ben bu vesileyle diyorum ki: 2012
bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum; hepinizi saygıyla,
hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Filiz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın
Hatip herhâlde enflasyonla ilgili rakamları karıştırmış olsa gerek. Dolayısıyla
kendilerinden önceki bu durumla ilgili bir düzeltme yapmak lazım. Bundan önceki
dönem bizim dönemle ilgiliydi. Gerçek rakamların… Sayın Emin Haluk Ayhan Bey’e
bu sataşmadan dolayı söz verirseniz…
BAŞKAN – Ne söyledi Sayın Ayhan?
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, “Yüzde
68,8 enflasyon” dedi de…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın
Başkanım, ben Konut Müsteşarıydım ve Toplu Konut İdaresi bana bağlıydı. Sayın
Milletvekilinin söylediği şey, o tarihe kadar 1 milyon konutu Toplu Konut
İdaresi kredilendirmiştir dolayısıyla düzeltme amacıyla söz istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, kayıtlara geçti efendim zaten söylediği.
BAŞKAN – Sayın Ayhan, sözleriniz
tutanaklara geçti.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Yok, daha
fazla…
BAŞKAN - Hayır, düzeltme amacıyla olmaz
ama…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın
Başkanım, bu yeterli değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biraz önce,
Sayın Başkan, içeride grup başkan vekilleriyle konuştuğumuz mevzu.
BAŞKAN – Tutanaklara geçti Sayın Ayhan.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın
Başkanım, bir şeyi ifade ediyorum: Memleketin varını yoğunu özelleştirirken,
“liberal ekonomi” derken…
BAŞKAN – Sayın Ayhan, bunlar
konuşuluyor zaten, bütçenin eleştirilmesinde söyleniyor.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – …devletin
konut yapımına, inşaat sektörüne yönelmesi cukka işidir!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, lütfen,
böyle bir usulümüz yok.
Sayın Vural, buyurun, sizin başka söz
talebiniz var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
yerimden söz talebim vardı biraz önce AKP Grup Başkan Vekilinin bir beyanının
düzeltilmesiyle ilgili. Müsaade ederseniz dünkü şeyle ilgili…
BAŞKAN – İç Tüzük’ün 58’inci maddesine
göre buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
4.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın
17/12/2011 tarihli 40’ıncı Birleşimde yer alan beyanını düzeltmesinden
memnuniyet duyduğuna ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Ben, tabii, dün
Sayın Mustafa Elitaş’ın kullandığı bir beyanla ilgili İç Tüzük 58’e göre
düzeltme ihtiyacı içerisinde bulunmasından memnuniyet duyduğumu ifade etmek
istiyorum. Gerçekten yakışmamıştır, Meclise yakışmamıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ceza verelim…
Ceza hani?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu bakımdan bunu
geri almasını, bu beyanını geri almasını doğru bir hareket olarak
nitelendirdiğimi ifade etmek isterim.
Teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Herkese
örnek olur inşallah.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
II.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN – Evet, soru-cevap işlemine
geçiyoruz.
On dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Işık, buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Ben de biraz önce Grup Başkan Vekili
Sayın Elitaş’ın açıklamalarından dolayı, benim yaptığım konuşma üzerine “Tapu
memurunun ayarlandığı” şeklinde ifadesini de geri aldığını varsayarak teşekkür
ediyorum.
Sorumu söylüyorum: Sayın Bakan, hâlen
devlet memuru unvanıyla kamuda çalışan toplam personel sayımızla, devlet
memurluğundan emekli toplam sayımız nedir? 2012 yılında bunlara ne kadar maaş
zammı öngörülmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Kaçak elektrik için -faturalarda
bulunan- alınan paralar devlete mi, özel sektöre mi gitmektedir? En çok kaçak
elektrik kullanan iller hangileridir? Kaçak elektrik parası alınmaya başlanması
hangi tarihte başlamıştır? Miktarı ne kadardır? Nerelerde harcanmıştır?
Diğer sorum: Çiftçinin ve taşıma
esnafının kullandığı mazottan ne miktar vergi alınmaktadır? Mazot fiyatının
içerisinde vergi dışında hangi kalemler vardır? Bunları öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Erdemir.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın Bakan, 13
Mayıs 2011 tarihinde Batman’ın Sason ilçesine yaptığınız ziyarette köy
yollarının asfaltlanacağına ilişkin bir vaadiniz olmuştu. 12 Haziran seçimlerinden
sonra Güvercinlik’ten Dağçatı’ya uzanan grup yolu projesi güzergâhındaki ilk üç
köy olan Güvercinlik, Yiğitler ve Geçitli köylerinin yolları asfaltlanmıştır.
Bu husustaki katkılarınız için size teşekkür ederim. Ancak üzülerek
belirtmeliyim ki, aynı proje güzergâhının sonunda yer alan Dağçatı köyüne giden
5 kilometrelik asfalt yol, tamamlanmadan çalışmalar durdurulmuştur. Seçimlerde
AKP’nin birinci parti çıktığı ilk üç köyün yolunun asfaltlanıp, CHP’nin yüzde
72 oy oranıyla birinci parti çıktığı köyün yolunun asfaltlanmamış olması,
ortada bir ayrımcılık izlenimini uyandırmaktadır. Bu olumsuz izlenimi ortadan
kaldırmak için Dağçatı köyünün asfaltını bir an önce tamamlatacağınızı umuyor
ve bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Geçtiğimiz gün bir televizyon
programında AKP’li bir milletvekili arkadaşımızın, sabah programında, Erkan
Tan’la bir programı vardı. Orada Türkiye’deki 70 tane tutuklu gazetecinin
konumu da, durumu da konuşmanın içerisinde geçti. Milletvekili arkadaşımız,
gazeteciler için tabii kulaklarımızla duyduğumuz zaman inanamayacağımız sözler
de söyledi: İşte “Onlar katildir, onlar teröristtir, işte onlar şöyledir.”
Gerçi daha sonra bu açıklamalarını düzelten basında beyanını gördüm,
”Enformasyon yanlışlığı nedeniyle ben bu açıklamaları yaptım.” dedi ama
iddialarının bir kısmını da “Örgüt üyesidir bu arkadaşlar.” diye de devam
ettirdi. Tabii, aklıma şu geldi, rahmetli Uğur Mumcu’nun hani o bilgi sahibi
olmadan fikir sahibi olma görüşünü ne kadar doğrulayan bir açıklamaydı. Ben
şunu sormak istiyorum Sayın Bakan: Şimdi, ısrarla bunlar söyleniyor, siz
Hükûmetin bir bakanı olarak tutuklu olan bu gazetecilerle ilgili söylenen bu
sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Ortada yargılama devam ediyor, bir
iddianame var. Sanki mahkûm olmuş, hüküm giymiş gibi bu insanların terörist
olduğunu, katil olduğunu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, dava açma konusunda
yaptığınız düzenlemelerle bir dava açmak asgari 700 ile 1.200 lira arası para
gerekmektedir masraf. Şimdi, asgari ücretli, hiç geliri olmayan insanlar dava
açmayacaklar mı?
İkinci bir sorum: Bu konuda bir
düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Hak aramanın önüne engel koydunuz.
İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Fen İşleri Dairesi Başkanının yaptığı
kavşak ve yol ihaleleriyle ilgili seksen altı ihalede görevlerini suistimal
ettiklerine dair Danıştay 10. Dairesinin 10/03/2010 tarih ve 2010/238 esas
sayılı Kararı’yla, bunlara soruşturma yapılması hakkında verilen bu karar
üzerine İstanbul Belediye Başkanı ve Fen İşleri Dairesi Başkanı hakkında ne
gibi işlem yapılmıştır? Dava hangi -teknik içeriğini istemiyorum- safhadadır?
Soruşturma açılmış mıdır? Niye bekletiliyor bu?
Yine, Danıştay’ın verdiği, 1. Dairenin
verdiği 18/10/2011 tarihli bir kararla İstanbul Belediyesinde çalışan 11 kişi
hakkında görevlerini suistimal ettiklerine dair soruşturma izni verilmemesine
ilişkin İçişleri Bakanlığı işlemini iptal etmişlerdir. Bunlarla ilgili ne işlem
yapıyorsunuz? Öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Varlı, son soru…
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, çiftçinin en ağır maliyet
girdisi gübre. Gübrede hâlâ KDV oranı yüzde 18. Bununla ilgili daha önce soru
önergesi de vermiştim ama hiçbir değişiklik olmadı. Süs eşyasında, altında,
gümüşte KDV oranını sıfırladınız ama çiftçinin en ağır maliyeti olan gübrede
KDV oranı hâlâ yüzde 18 olarak devam ediyor. Bu konuda bir çalışma yapmayı,
çiftçinin maliyet girdisini düşürmeyi planlıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hâlen 657 sayılı Kanun’a tabi olarak
yaklaşık 1,9 milyon devlet memuru vardır, bunların 2012 tabii ki ücret
artışları, maaş artışları toplu sözleşme hükümlerine göre belirlenecek.
Biliyorsunuz, Anayasa değişikliği sonrasında toplu sözleşme yapma hakkı tanındı
memurlarımıza, dolayısıyla bu değişikliğe uyumla ilgili olarak yasa çalışmaları
devam ediyor. O yasa çalışmaları tamamlandıktan sonra toplu sözleşmede ne tür
bir karar çıkarsa biz Bakanlık olarak onu uygulamaya koyacağız; dolayısıyla
benim bugünden bir oran belirlemem, ifade etmem yanlış olur.
Şimdi, değerli arkadaşlar, TEDAŞ
dağıtım şirketleri -özel olsun, kamu olsun- elektriği EÜAŞ’tan ve özel sektör
firmalarından alıyorlar, bu elektriği dağıtıyorlar. Toplanan paranın yani ciro
üzerinden –yanlış hatırlamıyorsam- yüzde 2,3’ü dağıtıcı şirkete gidiyor, geriye
kalanın tamamı bir şekilde üreticiye ve bir şekilde devlete geliyor.
Dolayısıyla burada, kayıp kaçağın firmalarda mı kalıyor, şurada mı kalıyor…
Dağıtıcılar sadece ve sadece sabit bir oran üzerinden işlem yapıyorlar. EPDK
her bölge için kayıp kaçağı azaltma hedefi veriyor. Varsayalım ki bir bölgede
kayıp kaçak oranı yüzde 60. EPDK diyor ki: “Önümüzdeki beş yıl içerisinde siz
bu kayıp kaçak oranını -diyelim ki- yüzde 30’a indireceksiniz.” Firma yüzde
30’a indirebilirse zaten yine o yüzde 2,3 kâr marjıyla çalışıyor, yok eğer
indiremezse o zaman, indiremediği yani hedefin… Şöyle söyleyeyim: Eğer hedefin
gerisinde kaldıysa firma o zaman kendisi ödüyor; yok, hedeften daha iyi bir
performans gösterirse o zaman da o ekstra performans o şekilde firmada kalıyor.
Dolayısıyla bu husus zaten sözleşmelerle belirlenmiş, EPDK’nın denetimi ve
gözetimi altında gidiyor.
Çiftçiye mazotla ilgili olarak, önümde
şu an itibarıyla bir rakam yok ama ben çıkartırım, bir sonraki soru-cevap
kısmında cevaplandırırım.
Sason’la ilgili… Doğrusu, ben hiçbir
şekilde şu köyün, bu köyün yolu şeklinde bakmıyorum. İmkânlar olursa bütün
Batman’ın köylerinin, diğer illerimizde olduğu gibi, yollarının asfaltlanması
bizim için önemlidir. Bir kısım grup köyü muhtemelen programa alındığı için
yapılmıştır, diğerleri bu sene programa alınır, 2012 yılında programa alınır,
yapılır. Ben bahsettiğiniz köylerin hiçbirisine de yani o bahsettiğiniz,
Sason’daki hiçbir köye gitmedim. Dolayısıyla şu CHP köyü yani CHP’ye oy veren
köy, şu AK PARTİ’ye oy veren köy diye bakmam. Yani Batman’da oylar bellidir ama
yapılan hizmet de bellidir. Benim böyle bir ayrımcılık yapmam söz konusu
değildir, hiçbir şekilde onu kabul etmiyorum. Diğer yolların da asfaltlanması
için gereken çalışmaları tabii ki yapacağız.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’de herhangi
bir tutuklu, kendisi hakkında tabii ki hüküm kesinlik taşıyana kadar bizim
nezdimizde, kanun nezdinde o suçlu değildir. Yani tutukluluk hemen kesin bir
ifade değildir. Türkiye’de -dün de söyledim- yani hiçbir vatandaşımızın,
gazeteci olsun veya başka türlü olsun, tutukluluk sürelerinin uzamasını biz de
tasvip etmiyoruz. Yargı süreçlerinin hızlandırılması için ne gerekiyorsa
yapıyoruz, adliye sarayları yaptık, bilgisayarlarla donattık, yeni hâkimler
atandı.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ama Sayın
Bakan, Sayın Adalet Bakanı bütçenin sunuş konuşmasında gazetecileri potansiyel
suçlu ilan etti zaten. “Terör örgütü üyesi.” dedi, Adalet Bakanı söyledi.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Şimdi, değerli arkadaşlar, şöyle: Kesin hüküm almış gazeteci veya başkası, fark
etmez.
KAMER GENÇ (Tunceli) – İspat etsinler o
zaman ya!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Değerli arkadaşlar, bakın, İngiltere’de şu son birkaç aydır, takip ediyorsunuz,
18 tane gazeteci gözaltına alındı, evet, İngiltere’de. İngiltere’de demokrasi
yok mu? Var ama suç işleyen gazeteci de olsa, başkası da olsa…
SIRRI SAKIK (Muş) – Kötü emsal, emsal
değil Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
…eğer gözaltına alınması gerekiyorsa gözaltına alınır ama ben ne diyorum…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ama iki
yıl tutuklu olmak başka şey Sayın Bakan, iki yıldır tutuklu bunlar.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
…“Yani hiçbir vatandaşımızın -gazeteci olsun olmasın- haksız bir şekilde bir
gün dahi hapishanede geçirmesini ben tasvip etmiyorum.” diyorum ama Türkiye’de
yargı süreçlerinin uzadığını hepimiz biliyoruz, bunları azaltmamız lazım ve
bunun için de çalışıyoruz.
İDRİS YILDIZ (Ordu) – Çaresini Meclis
bulsun.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ne
yapacaksınız peki bu konuda Sayın Bakan? Herkes şikâyetçi, tutukluluk
süresinden herkes şikâyetçi ama hiçbir şey yapmıyorsunuz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Değerli arkadaşlar, Adalet Bakanımız gerekli açıklamalarda her zaman bulunuyor.
Biz, adliye saraylarını yaptık, bilgisayar ağını kurduk, hâkimler atanıyor.
İnşallah bu süreçler hızlanır, hiç kimse hak etmediği şekilde tabii ki
hapishanelerde zaman geçirmez.
Sayın Genç, şimdi, tabii ki asgari dava
açmak için gerekli olan harç miktarı davadan davaya değişir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Asgari 700,
asgari. Gidin de mahkemeye bir dava açın!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Asgari 700. Arkadaşlara “Bakın.” dedim, bir çıkartsınlar.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Parası olmayan
dava açmayacak mı Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Yani bizim hiç kimsenin hak aramasının önüne engel olmak gibi bir şeyimiz yok
değerli arkadaşlar.
BAŞKAN – Sayın Bakan…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Şimdi, diğer sorularınıza da arkadaşlar bakarlar, yazılı olarak cevap veririz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Büyükşehir’de
hangi suçu soruşturuyorlar?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Bakıyorum başka soru var mıydı diye.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Süreyi otomatik olarak
kesiyor.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) –
Soru çok da doyurucu yanıt yok Sayın Bakan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde iki adet önerge vardır,
önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine
göre işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 87 Sıra Sayılı 2012
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 21 inci maddesine eklenmek üzere;
"Her devlet memuru ve diğer kamu
görevlileri ile SGK emeklilerine 2012 yılının ilk ve 2 nci 6 aylık bölümlerinde
her dönem için seyyanen 1.000'er TL ödenmesi,
Toplu sözleşme sonucunda çıkacak olan
rakamla bu seyyanen ödemenin ilişkilendirilmemesi ve mahsup edilmemesi, önergenin
getireceği yükün 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'nin personel ve tarımsal
destekler için ayrılan ödenekleri ile yedek ödenek hariç diğer ödeneklerden
yapılacak kesintilerden karşılanmasını" arz ve teklif ederiz.
Bülent Kuşoğlu Kazım Kurt Musa
Çam
Ankara Eskişehir İzmir
Özgür Özel Orhan Düzgün Ahmet Toptaş
Manisa Tokat Afyonkarahisar
İdris Yıldız Hülya Güven Aytun Çıray
Ordu İzmir İzmir
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutup işleme
alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2012 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 21 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
(0,86251) rakamının (0,88849) şeklinde, 2 nci fıkrasındaki (3,382) rakamının
(3,470) şeklinde değiştirilmesini ve "Devlet memurları ve diğer kamu
görevlileri ile Sosyal Güvenlik Kurumundan emekli aylığı ödenenlere, 2012 yılı
içinde birer maaş ikramiye verilir. Yapılacak ödeme Maliye Bakanlığı Bütçesinin
"Yedek ödenekler" tertibinden karşılanır." ibarelerinin maddeye
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Mehmet Şandır Oktay Vural
Manisa Mersin İzmir
Nevzat
Korkmaz Alim
Işık
Isparta Kütahya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Sayın Başkan, bu önergenin maliyeti yaklaşık 5,5 milyar liradır. Bütçede bu
öngörülmemiştir. Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “…değişiklik
önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü
gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
213 sayılı Vergi Usul Kanununun
mükerrer 298 inci maddesinin (B) fıkrasında "Yeniden değerleme oranı,
yeniden değerleme yapılacak yılın Ekim ayında (Ekim ayı dahil) bir önceki yılın
aynı dönemine göre Türkiye İstatistik Kurumu'nun Üretici Fiyatları Endeksinde
(ÜFE), meydana gelen ortalama fiyat artış oranıdır. Bu oran Maliye Bakanlığınca
Resmi Gazete ile ilan edilir." hükmü yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca
yeniden değerleme oranı 2011 yılı için %10.26 olarak tespit edilmiştir. Bu
bağlamda memur maaşlarındaki artışa temel olacak olan yukarıdaki oranlarda
yeniden değerleme oranında yapılan bu artış ile hem memurlar hem de memur
emeklileri, dul ve yetimleri de aynı şekilde yararlanacaktır. Devlet memurları
ve diğer kamu görevlileri ile Sosyal Güvenlik Kurumundan emekli aylığı
ödenenlere, 2012 yılı içinde birer maaş ikramiye verilecektir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 87 Sıra Sayılı 2012
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 21 inci maddesine eklenmek üzere;
"Her devlet memuru ve diğer kamu
görevlileri ile SGK emeklilerine 2012 yılının ilk ve 2 nci 6 aylık bölümlerinde
her dönem için seyyanen 1.000'er TL ödenmesi,
Toplu sözleşme sonucunda çıkacak olan
rakamla bu seyyanen ödemenin ilişkilendirilmemesi ve mahsup edilmemesi,
önergenin getireceği yükün 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'nin personel ve
tarımsal destekler için ayrılan ödenekleri ile yedek ödenek hariç diğer
ödeneklerden yapılacak kesintilerden karşılanmasını" arz ve teklif ederiz.
Bülent
Kuşoğlu (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Sayın Başkan, bu önergenin de maliyeti yaklaşık 5,2 milyar liradır. Bütçede
öngörülmemiştir, katılamıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan,
gerekçe doğru değil çünkü karşılığı var. Karşılığı olmasaydı zaten işleme
koymazlardı önergeyi, yanlış gerekçeyle karşı çıktınız.
BAŞKAN – Gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Çalışanların ve emeklilerin Hükûmetin
iddia ettiği büyümeden pay almaları ve enflasyondan etkilenmemeleri
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
22’nci maddeyi okutuyorum:
Kadroların kullanımına ilişkin esaslar
MADDE 22 - (1) 13/12/1983 tarihli ve
190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci
maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşları; serbest memur
kadrolarına 2011 yılında emeklilik, ölüm, istifa veya nakil sonucu ayrılan
memur sayısının yüzde 50'sini geçmeyecek şekilde açıktan veya diğer kamu idare,
kurum ve kuruluşlarından nakil suretiyle atama yapabilir. Bu sınırlar içinde
memur ihtiyacını karşılayamayacak söz konusu idare, kurum ve kuruluşlardan
yükseköğretim kurumları için ilave 5.000 adet, diğerleri için ilave 29.000 adet
atama izni verilebilir.
(2) Hâkimlik ve savcılık meslekleri ile
bu meslekten sayılan görevlere ve Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi
Yönetmeliği uyarınca asistan kadrolarına yapılacak atamalar, Maliye Bakanlığı,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı ve Sosyal
Güvenlik Kurumu Başkanlığında münhasıran vergi ve sosyal güvenlik alanlarında
istihdam edilecek yardımcı kadrolarına yapılacak atamalar, 657 sayılı Kanunun
53 üncü maddesine göre yapılacak özürlü personel atamaları, 27/7/1967 tarihli
ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu kapsamında veya diğer
ilgili mevzuata göre yapılacak askeri personel atamaları, emniyet hizmetleri
sınıfında bulunan kadrolara yapılacak atamalar, 12/4/1991 tarihli ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesi ve 24/5/1983 tarihli ve
2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanununun ek 1 inci maddesi uyarınca yapılacak
atamalar ile 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları
Hakkında Kanunun 22 nci maddesi uyarınca yapılacak personel nakilleri birinci
fıkrada yer alan sınırlamalara tâbi değildir.
(3) İkinci fıkrada sınırlamalara tâbi
olmaksızın atama yapılabileceği belirtilen kadrolardan ayrılanların sayısı
birinci fıkrada öngörülen yüzde 50 sınırının hesabında dikkate alınmaz.
(4) Birinci fıkra kapsamında 657 sayılı
Kanunun 59 ve 92 nci maddeleri uyarınca yapılacak açıktan atamalar için Devlet
Personel Başkanlığından izin alınması zorunludur.
(5) 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı
Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname eki cetvelde kadroları yer alan yükseköğretim kurumları; öğretim
üyesi dışındaki boş öğretim elemanı kadrolarına, 2011 yılında emeklilik, ölüm,
istifa, nakil, eğitimin tamamlanması veya başarısızlık sonucu kurumlarından
ayrılan öğretim elemanı sayısının yüzde 50'sini (araştırma görevlisi kadroları
için yüzde 100'ünü) geçmeyecek şekilde açıktan veya yükseköğretim kurumları ile
diğer kamu idare, kurum ve kuruluşlarından naklen atama yapabilir. Bu sınırlar
içinde öğretim elemanı ihtiyacını karşılayamayacak söz konusu yükseköğretim
kurumları için ilave 9.000 adet atama izni verilebilir. İlave olarak verilen
atama izninin en az 4.000 adedi, Yükseköğretim Kurulu koordinasyonunda Öğretim
Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında yetiştirilmek amacıyla araştırma görevlisi
kadrolarına yapılacak atamalarda kullanılır. Program kapsamında söz konusu
kadrolara atanacak adayların puan türleri esas alınarak kurumlar itibarıyla
merkezi olarak yerleştirilmeleri, yurt içinde ve yurt dışında yetiştirilmeleri
ile yükseköğretim kurumlarına sağlanacak diğer desteklere ilişkin usul ve
esaslar Yükseköğretim Kurulunca belirlenir.
(6) Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık
Eğitimi Yönetmeliği uyarınca araştırma görevlisi kadrolarına yapılacak atamalar
ile 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe
Hakkında Kanun uyarınca yurt dışına eğitim amacıyla gönderilenlerden öğretim
elemanı kadrolarına yapılacak atamalar, beşinci fıkrada öngörülen sınırlamalara
tâbi değildir.
(7) Öğretim üyesi kadrolarından
ayrılanların sayısı ile Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği
uyarınca atanmış oldukları araştırma görevlisi kadrolarından ayrılanların
sayısı beşinci fıkrada öngörülen yüzde 50 veya yüzde 100 sınırının hesabında
dikkate alınmaz.
(8) 5018 sayılı Kanuna ekli cetvellerde
yer alan kurumlar ile 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde
belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşları kadro ve pozisyonlarının dolu-boş
durumu ile bunlarda meydana gelen değişikliklere ilişkin bilgileri Mart,
Haziran, Eylül ve Aralık aylarının son günü itibarıyla düzenleyerek anılan
ayları izleyen ayın yirmisine kadar e-bütçe sisteminde veri girişi yapmak
suretiyle Maliye Bakanlığına bildirirler. Ayrıca bu bilgileri içeren cetveller,
Devlet Personel Başkanlığına gönderilir.
(9) 1/1/2012 tarihi itibarıyla,
3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 49 uncu maddesinde
belirtilen oranları aşmış olan belediyeler ve bunların kurdukları müessese ve
işletmeler ile 26/5/2005 tarihli ve 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununun
18 inci maddesinde belirtilen oranı aşmış olan mahalli idare birliklerinin boş
memur ve sürekli işçi kadrolarına yapılacak atamalar hakkında 5393 sayılı
Kanunun geçici 1 inci maddesi hükümleri uygulanır.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Az önceki oturumda yaşanan tartışma
nedeniyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde olmamdan ötürü, o tartışmayla ilgili
düşüncelerimi, bir milletvekili olarak, tarihe geçmesi açısından not ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük
Millet Meclisi temsiliyet ve siyasi
mücadele bakımından belli bir etnik gruba, belli bir ırka, belli bir dinî
inanca ya da belli bir mezhebe dayandırılması yanlıştır. Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki mücadelenin siyasi nitelikli olması asıldır.
Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu
kürsü de Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsü. Bu Meclis Türk’ü, Kürt’ü,
Laz’ı, Çerkez’i, Arnavut’u, Yörük’ü, Alevi’si ve Sünni’siyle herkesin ve her
kesimin temsil edildiği bir yerdir. Bu Meclisteki milletvekilleri de sadece ait
oldukları etnik kökenin, ait oldukları mezhebin, ait oldukları dinin
milletvekilleri değildir; bu milletvekilleri, herkesin milletvekilidir. Ben de
bir milletvekili olarak hangi siyasi inançtan olursa olsun AKP’linin de,
MHP’linin de, CHP’linin de, BDP’linin de, Kürt’ün, Laz’ın, Çerkez’in,
Gürcü’nün, Yörük’ün, Alevi’sinin, Sünni’sinin, herkesin milletvekiliyim
arkadaşlar ve halk bizi böyle seçti, böyle görevlendirdi. (CHP sıralarından
alkışlar)
Elbette ki etnik kökene mensup
vatandaşlarımızın çeşitli sorunları olabilir, herkesin sorunu vardır, siyasetin
görevi zaten bu sorunları çözmektir. Siyasetçiler sorunları çözerken kişileri
etnik kökenlerine, mezheplerine ve dinî inançlarına göre ayırmazlar.
Eğer biz bugün bu kürsüde
konuşabiliyorsak onu kimi arkadaşlarımızın söylediği gibi belirli kişiler
yüzünden değil ya da iktidar partisi milletvekilli arkadaşımızın söylediği gibi
iktidarın bize sağladığı olanaklardan değildir. Biz bugün bu kürsüde
konuşabiliyorsak “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün
vatandır.” diyen Büyük Önder Mustafa Kemal’in önderliğinde Kürt’ü, Türk’ü,
Gürcü’sü, Laz’ı, Arnavut’u, Çerkez’i, Yörük’üyle, etnik kökeni ne olursa olsun,
atalarımızın bir ve bütün olarak emperyalizme ve iş birlikçilerine karşı
verdikleri ulusal kurtuluş mücadelesi ve özgürlük savaşının sonunda biz bu Mecliste
konuşabiliyoruz ve bu Mecliste konuşmamızı da o atalarımıza, etnik kökeni ne
olursa olsun o atalarımıza borçluyuz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Peki, atalarınız
diğerlerine zulmetmişse, yok saymışsa…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, bu bütçede 22’nci maddede kamu personeline ilişkin kadroların
kullanılmasının esasları belirlenmiş. Aslında bu kadroların kullanılma
esasları, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında, felsefesi şu yazıda var:
“21’inci Yüzyıla Girerken Dünya ve Türkiye Gündeminde İslam.” Profesör Doktor
Ömer Dinçer, bunu bir konusunda, ilkelerini belirlemiş. Bugün Adalet ve
Kalkınma Partisinde yaşadığımız kadrolaşma aslında bu ilkelerin, bu felsefenin
hayata geçirilmesidir.
Bu bütçede emek yok, bu bütçede işçi
yok, bu bütçede köylü yok, bu bütçede, gerçekten, tarlasını ekemeyen, ektiği
için biçemeyen, biçtiğini satamayan köylüler yok, bu ülkede çilek üreticisi
yok, limon üreticisi yok, bu ülkede dağ başında davarın arkasından koşturan,
keçi otlatan, davar otlatan vatandaşın sorunu yok, bu ülkede karşılıksız çek
keşide etmek suçundan, evinden barkından, çoluğundan çocuğundan kış kıyamet
gününde ayrı yaşamak zorunda kalan, gerçekten, karşılıksız çek borcunu
ödeyemediklerinden dolayı hapis korkusuyla yaşayan insanlarımızın sorunları yok.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten,
Türkiye Büyük Millet Meclisi özensiz yasa yapma anlayışından vazgeçmediği
müddetçe biz, her seferinde tekrar başa döneceğiz. 5941 sayılı Çek Kanunu
yapılırken bu Yasa’nın gerçekten o gün beliren sorunları çözmeyeceğini bu
kürsüde defalarca söyledik. İktidar partisi ve kimi bakanlar buna inanmış
olmalarına rağmen belirli çevrelerin baskısı sonucu bu yasa buraya gelmedi.
Şimdi, bu insanlar hâlâ sorunlarının çözülmesini istiyorlar.
Elbette ki siyasi iktidar bu ülkeyi
yönetecektir yani devleti yönetme yetkisini almıştır vatandaştan, buna hiçbir
itirazım yok. Yürütme organı içerisinde kimi kadroları tabii ki belirli
ilkelere uymak kaydıyla kendisi getirebilir, buna hiçbir itirazım yok. Benim
itirazım, yürütme, yasama ve yargı organında, belirli kuvvetler ayrılığına
dayanan bir devlet sisteminde gerçekten yasama organı ve yargı organındaki
kadrolaşmalardır değerli arkadaşlarım.
Yargının esas görevi, gerçekten,
insanlara tanınan, Anayasa’da ve yasalarda tanınan hak ve özgürlükleri güvence
altına almaktır. Anayasa’da ve yasalarda insanlara tanınan hak ve özgürlüklerin
güvence altına alınması ancak ve ancak bağımsız bir yargıyla, yargıç
güvencesine sahip yargıçlarla mümkündür. Şimdi, bu elimdeki, buradaki notlarda
şu siyasi iktidarın şekillendirdiği Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
bundan bir yıl önce, göreve gelmesinden sonra yapılan atamalar ve tayinlerdir,
görevlerinden uzaklaştırılan hâkimlerin listeleridir, Türkiye cumhuriyet
tarihinde bu kadarı yapılmamıştır. Gerekirse isim isim veririz, burada hepsi
var ama ben bazı isimleri hemen örneklem olarak vereceğim.
Örneğin YARSAV’ın bir numaralı kurucusu
olan Ömer Faruk Eminağaoğlu, sendika kurucusu olmasına rağmen gerekçesiz bir
şekilde İstanbul hâkimliğine atandı.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Terfi
etmiştir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Yani bu
İktidar, bu HSYK demek ki örgütlü yargıç ve savcı istemiyor.
Ankara Özel Yetkili 12. Ağır Ceza
Mahkemesinde genellikle tutuklama ve telefon dinleme kararlarına karşı
muhalefet şerhi koyan 2 üye görevlerinden alınmış, yerlerine dışarıdan 2 üye
atanmıştır.
Ankara Özel Yetkili 11. Ağır Ceza
Mahkemesi Başkan ve üyeleri toptan değiştirilmiştir. Başkan kararname dahi
beklenmeden yetkiyle, özel yetkisi kaldırıp 9. Ağır Cezaya, yerine de Diyarbakır’dan
getirilen üye atanmıştır. Yine, özel yetkili başsavcılıkta toplam 5 savcı
varken 1’isi Sivas’a gönderilmiş, 4 tane daha özel yetkili savcı verilmiş,
toplam 9 tane savcı.
Değerli arkadaşlarım, Ankara’da memur
suçlarına bakan uzman bütün savcılar toptancı bir anlayışla görevden alınmıştır
ve yerlerine Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulunda daha önce teftiş müfettişi
olarak çalışanlar önce savcı yapılmış, arkasından o memur suçlarına
atanmışlardır. Şimdi, bu memur suçlarına bakan buradaki savcılar müsteşar,
müsteşar yardımcısı, genel müdür, üst düzey bürokratlara bakan mahkemelerdir,
Anadolu’daki memur suçları genellikle daha alt kademedekilerdir. Dolayısıyla,
memur suçlarına bakan savcılık Ankara mahkemeleri bakımından çok önemlidir.
Yine, Özelleştirme İdaresi eski Başkanı
Sayın Kilci aleyhine Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılıyor. Bu davada
savcı, Metin Kilci’nin cezalandırılması yönünde mütalaa veriyor. Karar
duruşmasında, hemen öncesinde karar duruşmasının, mahkemenin başkanı dışındaki
tüm üyeleri ve savcı değiştiriliyor. Yerine atanan yeni savcı, Metin Kilci’nin
beraatı yönünde mütalaa veriyor ve her nasılsa mahkeme üyelerinin hepsi o
duruşmada beraat yönünde karar veriyorlar, oy birliğiyle beraat ediyor.
Yine, hukuksuz ve yasa dışı dinleme ve
arama yapanlar hakkında soruşturma ve kovuşturma yapan savcı ve hâkimler
hakkında soruşturma açılıyor. Savcı hakkında disiplin cezası veriliyor. Örneğin
Osman Paksüt’ün dinlenmesiyle ilgili soruşturmayı yapan savcı yer değiştirme
cezasıyla cezalandırılıyor. Hatta çok daha vahimi, Ankara savcısının İstanbul’a
yazdığı talimatı yerine getiren talimat savcısı dahi cezalandırılıyor. Yani
İstanbul savcısı Ankara savcısının talimatına uymayıp da ne yapacak? Onu yerine
getiren, yani emniyette usulsüz dinleme yapılıp yapılmadığının araştırılması ve
usulsüz dinleme yapan araçların tespitini isteyen talimatı yerine getirdi diye
savcı alınıyor.
Sayın Bakan demin söyledi, İngiltere’de
18 tane gazeteci tutuklanmış. Değerli arkadaşlarım, işte, o 18 tane tutuklanan
gazetecilerin tutuklanmasının nedeni, polise rüşvet vererek, para vererek,
gayri yasal, gayriahlaki, gayri hukuki dinlettirme yaptırmalarından dolayı
tutuklanıyor. Bizim ülkemizde ise yasa dışı dinleme yapanlar
tutuklattırılmıyor, yasa dışı dinlemeye bakan hâkim ve savcılar görevden
alınıyor Sayın Bakan. Arada böyle bir fark var, bunu niye açıklamıyorsunuz
burada. (CHP sıralarından alkışlar)
Orada gazeteciler polise para
veriyorlar, rüşvet veriyorlar ve diyorlar ki: “Falan falan falan adam hakkında
gayri yasal dinleme yapın ve bu bilgileri bize getirin.” Bu nedenle
tutuklanıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, kadroyla ilgili söylenecek çok laflar var. Elimde burada
isteyenlere verebilirim. -Zamanımız on dakika- Adalet ve Kalkınma Partisinin
kadrolaşma anlayışı ortada.
Hepinize teşekkürler ediyorum, iyi
günler diliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Öztürk.
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Elinize su
dökemeyiz biz yargıda.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Çok doğru
söylediniz, çok doğru.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.48
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.53
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın),
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, 22’nci madde üzerinde söz
sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mehmet Erdoğan’a aittir, Muğla
Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına, Bütçe Kanunu’nun 22’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
22’nci maddenin birinci fıkrasında,
memur kadrolarına yapılabilecek atama sayıları belirlenmiştir. Kamu
idarelerinin 2012 yılında açıktan veya naklen atama suretiyle
kullanabilecekleri kadro sayısı 2011 yılında emeklilik, ölüm, istifa veya nakil
sebebiyle ayrılan personel sayısının yüzde 50’si olarak belirlenmiştir. Bunun
dışında, ihtiyaca göre ilave kadro verilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, boşalan
kadroların yüzde 50’sine yapılacak atamalar hangi kriterlere göre yapılacaktır?
Kamu personeli alımındaki usullere ne kadar riayet edilecektir? Bu konuda
kamuoyunda Hükûmete olan inançsızlık had safhadadır. Çünkü kamu personel
sınavlarında, polis sınavlarında, üniversite sınavlarında, akademik personel
alım sınavlarında yaşadığımız değişik kopya skandalları hafızalardaki
tazeliğini korumaktadır.
Bilindiği gibi, Türkiye’deki kamu personeli
sayısı OECD ortalamalarının altındadır. Buna rağmen, kamuda boşalan kadroların
ancak yarısına atama yapılacak olması iki bakımdan sakıncalıdır:
Bir: Türkiye’deki işsizlik oranları
ortadadır ve bu işsizlik oranları içerisinde de yükseköğrenim görmüş, genç,
dinamik ve nitelikli iş gücü oranı oldukça yüksektir. Hâl böyleyken bu
kadrolara atama yaparak nitelikli iş gücünden istifade etmek mümkünken, hem
kamu hizmetlerini aksatacak hem de nitelikli iş gücünü çaresiz bırakacak bu
uygulamanın gerekçesi ve mantığı nedir, bu anlaşılamamaktadır.
İkincisi: İktidar boş kadrolara atama
yapmayarak taşeron üzerinden eleman çalıştırmakta, bu suretle, hem
gençlerimizin memuriyet güvencesinden yararlanmasını engellemekte hem de
taşeronluk yapan yandaşlarına kaynak aktarılmasını sağlamaktadır. Taşeron
sistemiyle kamu hizmetlerinin karşılanması, kamu personeli seçme sisteminin
dışındadır, iş güvencesi de yoktur. Kısaca, ücretiyle, atanma biçimiyle ve
işine son verme tarzıyla bu yöntem, çağdaş bir kölelik sistemidir. Buradan açık
yüreklilikle şunu ifade etmek isterim: Milliyetçi Hareket Partisi her türlü
köleliğe karşıdır. İktidar ortağı olduğu dönemde, adaletli bir yöntem olması
sebebiyle, bütün kamu personelinin merkezî sınav sistemiyle atanması yönteminin
dikkatle uygulayıcısı olmuştur. Milliyetçi hareket iktidar olduğunda ilk
uygulaması da bu çağdaş kölelik sistemine son vermek olacaktır.
Çağdaş köleliğin kamudaki bir uzantısı
da 4/C’li personellerdir. 4/C’lilerin dramına, zaman geçirmeden, derhâl çözüm
bulunmalıdır.
Değerli milletvekilleri, işin özeti ve
aslı şudur: Öğretmen ihtiyacımız var,
öğretmen adaylarımız var ancak iktidar, ithal öğretmen peşinde. Doktor
ihtiyacımız var, bunu karşılamak için tıp fakültelerimiz var ama iktidar, Muğla
Üniversitesinde olduğu gibi, tıp fakültesini açıyor, buna karşılık yıllarca
öğrenci almıyor. Bu yıl öğrenci almaya başlıyor, şimdi de ortada tıp fakültesi
hastanesi yok. Ondan sonra, gene, her zaman olduğu gibi, ithal doktor aramaya
çıkıyor. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Buradan iktidara tavsiyemiz, bu
memleketin en önemli kaynağı olan insan kaynağını doğru kullanın ki yüce Türk
milletine hizmet etmekten bahsedebilelim. Kendisi memur güvencesinden
faydalanamayan, düşük gelirlerle çalıştırılan, sonuç itibarıyla kendisi mutlu olmayan
bu çağdaş kölelerin hizmete ihtiyacı olan vatandaşlarımıza sağlıklı hizmet
vermeleri de mümkün değildir.
Malum olduğu üzere ülkemizde iş arayan
ve iş bekleyen engelli vatandaşlarımızın sayısı da oldukça fazladır. Kamuda
istihdam edilen engelli vatandaşların sayısı dokuz yıldır arzu edilen noktaya
gelememiştir. Devletin istihdam kaynakları yetersiz olabilir fakat özel
sektörde engelli istihdamı kanunlarla açıkça belirtilmesine rağmen bu kanunun
uygulanmasını titizlikle takip eden bir hükûmet görünmemektedir. Hükümetin bu
meseleyi yakından takip ederek engelli vatandaşlarımızın önündeki engelleri
kaldırmasını istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, her yerde
duyar ve söyleriz: “Her şeyin başı eğitimdir.” Üniversitelerimiz en yüksek
eğitim kuruluşlarıdır. Şimdi bir konuyu dikkatinize sunuyorum. Yükseköğretim
Kurulu tarafından “Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı” diye bir çalışma
başlatılmıştır. Buna göre yeni açılan üniversiteler başta olmak üzere
üniversitelerimizdeki akademik personel eksikliğini gidermek için hayata
geçirilen bu uygulama kapsamında, YÖK’ün üniversitelere vermiş olduğu araştırma
görevlisi kadrolarına alımlar hangi hakkaniyet ölçülerine göre yapılmaktadır;
bilimsel verilere göre mi, alınan puanlara göre mi, yoksa ideolojik esaslara
göre mi? On beş yirmi yıl sonra profesör olacak olan bu gençlerimizin
kendilerine sunulan bu ideolojik yaklaşımı öğrencilerine aktaracak olduğunu
düşünürsek, eğitim çözüm olmaktan çıkıp bizatihi kendisi problem hâline
gelecektir.
Değerli milletvekilleri, hepimiz tarihe
karşı sorumluyuz, bu sorumluluğa yeni YÖK Başkanımız da dahildir, keyfî
atamalar yapılabilmesine imkân sağlayan bu yanlışlığı düzeltme fırsatını tarih
ona vermiştir. Bu yanlış uygulamadan döneceğini umut ediyorum. YÖK, iktidardan
aldığı bu gücü yanlış ve yanlı kullanmaktan vazgeçmeli ve en kısa zamanda
hakkaniyete dönmelidir.
Değerli arkadaşlar, bu durum hâkim,
savcı ve kaymakam atamaları gibi üst düzey kamu personeli atamalarında da devam
etmektedir. Yazılı sınavlarda yüksek puan alan kamu personeli adaylarının
mülakatlarda elenerek niteliğe değil yandaşa öncelik verilmesi gelecek
açısından endişe vericidir. Toplum vicdanı bundan rahatsızdır. İktidarın,
toplum vicdanının sesine kulak vermesini ve vicdanlı davranmasını bu kutsal
kürsüden yüce Türk milleti adına istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bir durum da,
eş durumu tayinlerinin yapılmamasıdır. Aile kavramının kutsallığına hürmet
etmek ahlaki ve vicdanı vazifemizdir. Huzurlu ve mutlu aile, kendisi gibi
huzurlu ve mutlu bir toplum oluşturur. Anayasa’mızın 41’inci maddesinde “Aile,
Türk milletinin temelidir” hükmü vardır.
Değerli arkadaşlar, kamu çalışanları
arasında farklı şehirlerde birbirine uzak bölgelerde görev yapan eşler ve
çocuklarının çektiği özlem, sıkıntı ve zorluklara rağmen ailelerin birleştirilmesi
için bu iktidarın görünürde bir faaliyeti yoktur. Millî Eğitim müfettişi bir
şehirde eşi başka bir şehirde, doktor bir şehirde eşi başka bir şehirde,
kaymakam bir şehirde eşi başka bir şehirde. Bu yanlışa dur demek, huzurlu
aileden huzurlu topluma yürümek için acele ederek bu konudaki Anayasa’mızın
amir hükmünü yerine getiriniz. Aile ve toplum düşmanı gibi davranmakta ısrar
etmeyiniz. Aksi takdirde, kamuoyundaki, aileleri parçalamakla
görevlendirildiğiniz intibası daha da güçlenmiş olacaktır.
2012 bütçesinin Türk milletine hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor; bu vesileyle yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
söz isteyen Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben de, 22’nci madde üzerine grubum adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dün burada Iğdırlı
Mehmet Aras’ın Erzurum cezaevinde kanser hastası olduğunu ve bana gönderdiği
mektubu okumuştum. Bugün bir haber aldım, biraz önce, Sevgili Mehmet Aras şu
anda komada ve yoğun bakımda. Belki Mehmet Aras için buradan bir şeyler
söylemek gerekiyor. Evet, biz Mehmet Aras’ı kurtaramadık, belki yarın öbür gün
ölüm haberi gelecek bize ama şunu ifade etmek isterim ki Sayın Cumhurbaşkanı
henüz geç kalmış değil, belki son bir iki günü ailesiyle birlikte evinde
geçirebilme imkânına sahip olabilirse Mehmet Aras, en azından arkasından
insanlar dua edecekler Sayın Cumhurbaşkanına. Buradan bir kez daha Sayın
Cumhurbaşkanını Mehmet Aras konusunda biraz daha duyarlı ve vicdanlı olmaya
davet ettiğimi ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ataması yapılmayan öğretmenler konusu aslında Türkiye'nin önemli konularından
bir tanesi, dolayısıyla bu konuyu bir kez daha gündeme getirme gereğini duyduk.
Millî Eğitim Bakanı biraz önce buradaydı ama sanırım çıktı, dolayısıyla
dışarıdan bizi dinliyorsa eğer, ataması yapılmayan öğretmenler konusunun bu
ülke için bir kara leke olduğunu ifade etmek istediğimi bilmesini isterim.
Sayın Bakanın “Öğretmenler kendine başka bir iş bulsun.” ifadesi de çok vahim
ve üzücü. 100 binleri bulan atanmayan öğretmenlerin tek isteği eğitim aldıkları
alanda kadrolu olarak atanmaktır. Sayın Bakan yaptığı açıklamalarla ataması
yapılmayan öğretmenleri yoksulluğa ve işsizliğe mahkûm etmekte, daha fazla kâr
elde etme adına güvencesiz ve taşeron çalıştırmayı yaygınlaştırmakta, eğitimi
kâr-zarar ilişkisiyle ve tamamen rekabet piyasasına indirgeyerek
değerlendirdiğini göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ayrıca 14 Eylül 2011 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 652 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’nin 37’nci maddesiyle “Öğretmenlerin özür gruplarına bağlı
yer değiştirmeleri yaz tatillerinde yapılır.” hükmü getirilmiştir. Daha önce
yılda iki defa özür durumundan atama yapılırken öğretmenlerin özür durumundan
atamaları yılda bir defaya düşürülerek özlük haklarından biri daha gasbedilmiştir.
Aynı maddede yer alan “Özre dayalı yer
değiştirme istekleri hizmet puanı sıralamasındaki yetersizlik sonucu yerine
getirilmeyenler, istekleri hâlinde istekte bulundukları yere atanmaya hak
kazanıncaya kadar aylıksız izin verilebilir. Bu şekilde aylıksız izin verilen
öğretmenler bağlı bulundukları il millî eğitim müdürlüklerine bu amaçla tahsis
edilmiş bulunan boş öğretmen kadrolarına aylıksız izinli olma şartıyla atanır.”
hükmüyle de öğretmenlerin çalışma hakları ve ücretleri koşullu olarak ellerinden
alınmak istenmekte ve Bakanın iki dudağı arasına sıkıştırılmaktadır. Açık ki,
bu durumda öğretmenlere “işte hendek işte deve” denilmektedir!
Millî Eğitim Bakanı 652 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’yle yaklaşık 700 bin eğitim emekçisini doğrudan ilgilendiren
yer değiştirme usul ve esaslarını tek başına değiştirerek birçok mağduriyete
yol açmıştır. Kamuoyunun, eğitim sendikalarının ve öğretmenlerin bu konudaki
baskıları Millî Eğitim Bakanlığını konuya dair düzenleme yapmak zorunda
bırakmıştır. Düzenleme aşamasında Eğitim-Sen’in yaptığı açıklamaya göre
Bakanlık ile Türk Eğitim-Sen ve Eğitim-Bir-Sen arasında kapalı kapılar ardında
pazarlık konusu yapılması ve çıkan sonucun adı geçen sendikalar tarafından
sanki bir hak kazanılmış gibi kamuoyuna ilan edilmesini oldukça manidar
buluyoruz. Alınan karar tarihî bir hukuksuzluğa ve eşitsizliğe yol açmıştır.
Yapılan bu düzenlemeye göre bir bütün olan sağlık, eş ve öğrenim durumu
özürleri parçalanarak sadece eş durumu özürleri kapsamında öğretmenlerin yer
değişikliğine izin verilmiştir.
Yapılan düzenlemeyle yer değiştirme
özürleri arasında Millî Eğitim Bakanlığının sadece eş durumunu öne çıkaran bir
tercih yapması, sağlık ve öğrenim özründen kaynaklanan mağduriyetlerin Bakanlık
tarafından önemsiz görüldüğünü bize göstermektedir. Nitekim, bu düzenleme,
Anayasa’nın 10’uncu maddesinde belirtilen “Kanun önünde eşitlik.” ilkesine ve
uluslararası belgelere de aykırıdır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin
26’ncı maddesine göre, herkesin eğitim hakkı vardır. UNESCO tarafından kabul
edilen 14/12/1960 tarihli Sözleşme’ye göre de “Herhangi bir kişi veya grup,
herhangi bir eğitim düzeyinde eğitim görmek hakkından yoksun bırakılamaz,
eğitim olanakları herkes için eşittir.” denilmektedir.
AKP İktidarı, öğretmenin aydın kimliğini
elinden almaya çalışmaktadır, alanında kendini geliştirmek isteyen
öğretmenlerin önüne yeni engeller koyarak, niyetini ayan beyan ortaya
koymaktadır. Tablet dağıtarak eğitimin niteliğinin artırılacağını sanan bu
piyasacı zihniyet, öğretmeni teknik bir personel olarak kullanma kılavuzu
derecesine indirgemek istemektedir. AKP için öğretmenin niteliğinin bir kıymeti
harbiyesi yoktur. Bu durum, OECD’nin araştırma sonuçlarında da çarpıcı bir
şekilde görülmektedir.
Uluslararası Öğretme ve Öğrenme
Araştırması’nın Türkiye Ulusal Raporu’nda, yüksek düzeyde eğitimli öğretmen
oranının Belçika’da yüzde 84, Polonya’da yüzde 94, Slovakya’da yüzde 96 olduğu
belirtilmiş, Türkiye’deki öğretmenlerin ise yaklaşık yüzde 7’sinin yüksek
lisans mezunu olduğu kaydedilmiştir. Raporda, Türkiye’de lisansüstü eğitim
derecesine sahip öğretmenlerin oranının oldukça düşük olduğu dikkati
çekmektedir. Bu araştırma sonuçları orta yerde dururken, Millî Eğitim Bakanı,
lisansüstü öğrenim görmek isteyen öğretmenleri teşvik etme yerine köstek olma
tavrını devam ettirmektedir.
2006 yılında yapılan bir düzenleme ile
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 176’ncı maddesi ikinci fıkrası (c)
bendinde “Alanlarında yüksek lisans yapmış olanlara yüzde 25, doktora
derecesini almış olan öğretmenlere ise yüzde 40 ek ders ücreti ödenir.” ifadesi
kaldırılmış ve yüksek lisans ile doktora mezunu öğretmenlerin ek ders
ücretlerine verilen maddi hakları ellerinden alınmıştır.
Millî Eğitim Bakanlığının bu
düzenlemesi ciddi sağlık sorunu yaşayan öğretmenlere de çözüm yolları
açacağına, köstek olmaktadır. Öğretmenlerin kendisinin ya da birinci derece bir
yakınının sağlık durumu, sağlık raporunda belirtilen yerde tedavi görmesi
gerekliliği şartı sağlandıktan sonra herhangi bir zaman sınırlamasına tabi
olmaksızın anında yer değişikliğinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir fakat
Millî Eğitim Bakanının sağlık özrüne bağlı yer değiştirmeye yılda bir defa izin
veren düzenlemesiyle, insan yaşamına hiç önem vermediği gözler önüne
serilmektedir.
Önemle ifade ediyoruz ki yapılan bu
düzenleme hukuka aykırıdır. Açılacak davalar sonucunda yapılan düzenlemenin
olası iptali durumunda, yer değişikliği gerçekleştirilen birçok öğretmen yeni
bir mağduriyet ile karşı karşıya kalacaktır. Bundan Millî Eğitim Bakanı Ömer
Dinçer birinci derecede sorumlu olacaktır.
Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak
Millî Eğitim Bakanını, yaptığı bu yanlıştan bir an önce dönmeye ve yarattığı
mağduriyetleri giderecek yasal düzenlemeleri ivedilikle yapmaya davet ediyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Buldan.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
İlhan Demiröz, Bursa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
22’nci maddesi, “Kadroların kullanımına ilişkin esaslar” bölümünde kişisel
görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım. Hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
2012 yılı merkezi yönetim bütçe
kanunundan sektörel bazda herkesin, insanların mutsuzluğunu görmek mümkün.
Memurun, işçinin, emeklinin, dul ve yetimin, yaşlının, engellinin, sanayicinin,
öğretmenin, şehit ve gazi yakınlarının bu bütçeden beklentisi maalesef hüsran
oldu. Ancak, bir kesim var değerli milletvekilleri, hiçbir beklentisi olmadan
hakkını alamayan, Hükûmetin borcu olan sektör; hemen söyleyeyim, çiftçiler,
tarımcılar. Bu kesime Hükûmetin 2011 sonu itibarıyla 20 milyar TL borcu var.
Tekrar, televizyon başındaki seyircilerimize, sizlere, çiftçilerimize bir kez
daha altını çizerek söylüyorum: Hükûmetin çiftçilere 2007-2011 yılları arasında
toplam 20 milyar TL borcu var. Hemen açıklayayım: Sayın Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Meclisteki bütçe sunuş konuşmasında “Seksen üç yılda
çıkarılmayan bir kanun çıkardık.” dedi. Doğrudur, 2006 yılında Tarım Kanunu…
Ancak diğer kanunlarda olduğu gibi yasa çıkarmak kadar bunu uygulamak da
önemli.
Tarım Kanunu örneğiyle hemen başlamak
istiyorum. AKP’nin 2006 yılında çıkardığı 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun 21’inci
maddesi, her yıl gayrisafi millî hasılanın en az yüzde 1’inin tarımsal
desteklemelere ayrılacağı hükme bağlanmaktadır. Yasa’nın 2007 yılından itibaren
uygulanması hâlinde tarıma aktarılması gereken kaynak 2007-2010 dönemi için 37
milyar TL. Buna karşılık aynı yıllarda tarım bütçesinden gerçekleşen, çiftçiye
ödenen miktar 21 milyar TL. O zaman, aradaki farka baktığımız zaman, Tarım
Kanunu’na göre 2007-2010 yılları arasındaki borç miktarı 16 milyar TL. Buna,
değerli milletvekilleri, 2011 yılını da dikkate alırsak yıl sonu tahminleriyle
çiftçiye yapılan eksik ödeme Tarım Kanunu’na göre 20 milyar TL.
Şimdi Sayın Bakana sormak istiyorum:
Sayın Bakanım, Tarım Kanunu’na göre ödenmesi gereken tarımsal desteklerden
çiftçiye 20 milyar TL eksik ödenmiş. Değişik bir ifadeyle, Hükûmetin çiftçiye
2007-2011 yılları arasında 20 milyar TL borcu var. Bu konudaki rakamlar
devletin rakamları. Açıklamalar bizde mevcut, istediğiniz zaman takdim etme
şansına sahibiz. Bu 20 milyar TL 2012 bütçesinde mi, yoksa ileriye doğru mu,
çiftçimize ne zaman ödeyeceksiniz? Bu borcu kabul ediyor musunuz?
İkinci bir konu var, mazot. Onu da çok
kısa anlatmak istiyorum, Sayın Gıda, Tarım ve Haycancılık Bakanı kabul etmiyor
ancak size, Maliye Bakanı olduğunuz için tekrar anlatmak istiyorum. Türkiye’de
yılda 13 milyar litre mazot kullanılıyor. Bunun 3,5 milyar litresi çiftçi
tarafından, tarımcılar tarafından kullanılıyor. Altını çizerek tekrar ediyorum,
3,5 milyar litresi tarımcılar tarafından kullanılıyor. 1 litre mazot 3,80.
Bunun 2,3 TL’si ÖTV artı KDV. Sayın Bakan, bunları çarptığınız zaman ortaya
çıkan rakam 8,05 milyar. Dolayısıyla, siz, hiçbir zaman çiftçiye destek değil,
vergiyle geri aldığınızı ifade etmek istiyorum, bunu belirtmek istiyorum.
Sözlerimi de, 2012 bütçesinin başarılı
geçmesini, hayırlı, uğurlu olmasını dileyerek hepinize saygı ve sevgilerimi
sunuyorum.
Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, şahsı adına söz isteyen Ensar
Öğüt, Ardahan Milletvekili.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; bütçenin 22’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Genel kadro ve usulü hakkında söz aldım
değerli arkadaşlar. Genel kadro, usulü hakkında önce şunu söyleyeyim: Daha önce
Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Mehmet Sağlam Haydar’a sinkaflı konuşurken,
Haydar Akar Arkadaşımıza, bir başka isim Musa Keskin, Sayın Bakanım, demiş ki:
“Ben Tutanaklar Müdürü olsaydım o yazıları yazmazdım.” Şimdi de Tutanak Müdürü
olmak istiyormuş. Bu doğru mu, doğru değil mi? Bunu lütfen bir notunuzu alın.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Memurun adını veriyorsun. Böyle şey olur mu!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – İkincisi, şimdi
bunu bana verdi arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, atamasını bekleyen
öğretmenler var. Bu öğretmenlerin sayısı 300 binin üzerinde. Doğu Anadolu’da da
özellikle benim bölgem Kars’ta, Ardahan’da, Iğdır’da, o bölgede de öğretmen
sayısı yok. Öğretmen olmadığı için de çocuklar iyi eğitim almadığı için hep
üniversitede sonuncuyuz. Sonuncu olmamızın nedeni ne? Devletin buradaki, o
bölgeyi sürgün yeri görmesi mi acaba?
Şimdi, doktor derseniz yine aynı ama en
önemlisi eğitimdir arkadaşlar. Adamı adam yapan eğitimdir veya insanı insan
yapan eğitimdir. Eğitimde öğretmen yoksa, öğretmenin kalacağı lojman yoksa, öğretmenin
sosyal tesisi yoksa o zaman Doğu Anadolu tabii ki sürgün yeri olur. Bu anlamda
atamasını bekleyen öğretmenlerin mutlak surette atamasının yapılması lazım
çünkü bu insanlar okumuşlar, devlete belli bir maliyetleri var. Bu maliyetleri
olan, devletin bu harcamasına karşılık bu insanların evinde oturması yanlıştır.
Bu insanların mutlak surette ama doğuda ama batıda ama güneyde, kuzeyde görev
alması gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bir de doktorlar
var. Biliyorsunuz sosyal devlet, eğitim ve sağlığa çok önem verir. Eğitim ve
sağlığa önem veren bir sosyal devlet maalesef doğu ve güneydoğuya veya
kalkınmaktaki öncelikli illere önem vermemiştir.
Şimdi, Erzurum’da bir araştırma
hastanesi var -merkez- ama Sayın Bakan sağ olsun -Erzurumlu Sağlık Bakanımız-
öyle bir sistem kurmuş ki Kars, Ardahan, Iğdır, Ağrı, Van, Bayburt, Artvin,
Gümüşhane, o bölgede ne kadar hastalanan insan varsa hepsi Erzurum’a gelmek
mecburiyetinde. Niye? Çünkü bütün profesörler, doçentler, kadrolar, doktorlar
eksiksiz Erzurum’da.
Şimdi, Ardahan’a gidin. Bir kolunuz
kırılsın -Allah göstermesin onu da, benim trafik kazasında kolum kırıldı-
ortopedi doktoru yok; gözünüze bir şey olsun, göz doktoru yok; kalp, keza aynı;
beyin cerrahi yok; değerli arkadaşlar, MR yok.
Mesela, şimdi bir şey daha söyleyeyim:
Kars’ta üniversite açıldı, Kars Kafkas Üniversitesinin Tıp Fakültesi açıldı.
Doğru dürüst kadro olmadığı için insanlar orada tedavi olamıyor ama her gün
Kars’tan sekiz tane otobüs Erzurum’a hasta taşıyor. Niye? Erzurum’a gidecek,
Erzurum’da tedavi olacak. Değerli arkadaşlar, bu, Müslüman’a gâvur eziyetidir
hakikaten yani. (CHP sıralarından alkışlar) Yani bu “Müslüman’a gâvur eziyeti”
dediğim şeyi, gidin bunu da orada görün. İnanın bir hastası oluyor, beyinden
veya kalpten, bir çocuk oluyor, bir kadın oluyor, bir şey oluyor, derhâl
hastaneye Erzurum’a. Ambulans yok. Veya diyelim ki, yolda, trafikte,
biliyorsunuz kar yağdı gidemiyor yani perişan bir durumdayız. Hanımefendi
Erzurumlu, İstanbul Milletvekili, çok daha iyi bilir.
Şunu söyleyeyim, zamanım da kalmadı:
Değerli arkadaşlar, bizim orada köy hizmetlerimiz var, köy hizmetlerinde
mühendis yok Sayın Bakanım.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Köy
hizmetleri değil, il özel idaresi.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Lütfen köy
hizmetlerine, bayındırlığa mühendis… Bir proje çizecek… Köyün bir projesini
çizdireceğiz, inanın, samimi söylüyorum, köy suyu getireceğiz, mühendis
bulamadığım için ben cebimden on dört tane köyün projesini yaptırmak için
mühendis buradan gönderdim yaptırdım. Bu ayıp değil mi ya? Samimi söylüyorum,
on dört tane grup köyü var -buradan da söylüyorum tutanaklara geçsin diye- ben
kendi cebimden yaptırdım. Millet orada aç, sefil. Ondan sonra, diyorsunuz ki:
“Ya, insanlar dağa çıkıyor, terörist oluyor.” Ya, adam terörist de olur, her
şey de olur böyle olursa.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Devletin kendi
vatandaşını koruması gerekir.
Değerli arkadaşlar, ben fazla
uzatmayayım, zaten sürem bitti.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.
Sayın milletvekilleri, on dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Işık, Sayın Doğru, Sayın Ekşi,
Sayın Öz, Sayın Halaman, Sayın Tanal, Sayın Dedeoğlu, Sayın Onur, Sayın Erdoğdu
ve Sayın Acar, sisteme giren ilk sayın 10 milletvekili.
Buyurun Sayın Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, toplam 29 bin memur
kadrosunun bakanlıklara göre dağılımı nasıldır? Bilişim öğretmenlerinin halk
eğitim merkezlerine kadrolu olarak atanmaları konusuna nasıl bakıyorsunuz?
İkinci sorum da: Bilindiği gibi,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından içinde Amerikan City Grubunun da
bulunduğu bir konsorsiyuma, termik santrallerin kendilerini besleyen havzalarla
birlikte özelleştirilmesi konusunda bir rapor hazırlatıldı. Bu kapsamda,
Kütahya ili Tavşanlı ilçesindeki GLİ ve Tunçbilek Termik Santrali, Seyitömer
Linyit İşletmeleri ve Termik Santrali de satılacak mıdır?
2012 yılı enerji özelleştirmeleri
konusundaki programınız nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tokat ili başta olmak üzere Tekel
Sigara Fabrikası, TEDAŞ ve Şeker Fabrikası işçileri, özelleştirme sonucu mağdur
olarak 4/C kapsamına alınmışlardır. Bu, geçici sözleşmeli işçilik statüsüdür.
Bu insanlar çok mağdur durumdadır. Bu insanların mağduriyetinin giderilmesi
için, iş güvencesi olan asil kadrolara ne zaman atanacaklardır? Bu işçiler de
aile, çocuk yardımı, fazla mesai ücreti istiyorlar. Yani eski haklarına, eski
olumlu yaşamlarına dönmek istiyorlar. Psikolojileri bozulan, ailesiyle ilgili
birçok problem yaşayan bu insanlara Hükûmet olarak ne zaman el atacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Ekşi…
OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Üç sorum var Sayın Başkan.
Bir: TRT’nin 2010 yılında elektrik
faturalarından sağladığı gelir miktarı nedir?
İki: Kaçak elektrik kullananların
faturasını kaçak elektrik kullanmayanlara ödetmenin mantığı ve açıklaması
nedir?
Sayın Başkan, üçüncü sorum: Adalet ve
Kalkınma Partisinin Genel Başkan Yardımcısı, eski Millî Eğitim Bakanı,
seçimlerden önce şu ifadeleri kullanmıştı iki televizyon kanalında, önce
birincisini okuyorum: “’Seçimden önce bu atamaları yapın.’ diyorlar bize.
Efendim, Türkiye şuna alışmalı: Seçime endeksli bir şey yapmak popülizmdir.
Niye kardeşim seçimden önce? Biz halkı mı kandıracağız, göz mü boyayacağız?”
Bu, öğretmen atamalarıyla ilgili birinci beyanı.
İkincisini de okuyorum Sayın Başkan:
“Seçimden sonra en önemli meselemiz 55 bin öğretmenin tayinidir. Bu sözü önce
ben verdim, sonra Nimet Hanım…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Mersin’in en eski ilçesi olan Gülnar’da
Mersin Üniversitesine bağlı Meslek Yüksekokulu kapanma noktasındadır. Meslek
Yüksekokulunda şu anda 5 bölüm vardır, 1 bölümde hiç öğrenci yoktur, 2 bölümde
de bu yıl alım yapılmamış ve mezun olacak ikinci sınıf öğrencileri vardır.
Toplam 200 öğrencinin bulunduğu Meslek Yüksekokuluna öğrenci müracaatının
olmamasının en önemli nedeni barınma sorunudur. Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı
bir yurt kurularak eğitimin devamlılığının sağlanması yolunda bir çalışmanız
var mıdır? Yurt açılmasıyla nüfusun ve ilçe ekonomisinin korunması da
sağlanacaktır. Eğitime bu katkıyı vermeyi düşünüyor musunuz?
Bir diğer sorum: Diyabet hastalarının
şeker ölçme çubuğunun bazı markalarından alınan yüzde 50 katkı payını
kaldırmayı düşünüyor musunuz?
Yine bir diğer sorum: Kamuda çalışan
devlet memurlarının 2012 yılı maaşlarına yönelik toplu sözleşmeler ne zaman
yapılacaktır? Bu konuda Sayın Başbakan Yardımcısının sendikalar arasında
yaptığı ayrımcılığı doğru buluyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sorum Maliye Bakanına: Adana Büyükşehir
Belediye Başkanı Aytaç Durak mali ve muhasebe işlerinden dolayı görevden
alındı, “Mahkemesi devam ediyor.” deniyor. Kayseri, Ankara gibi, mahkemesi mali
ve muhasebe işlerinden dolayı devam eden belediye başkanları var. Bunları
görevden almayı düşünüyorlar mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – 1) Sayın
Başkan, belediyelerde istisnai kadrolarda olan özel kalem müdürlüklerinin
kadrolarına 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 59’uncu maddesi uyarınca
Türkiye’de AKP’li, CHP’li, MHP’li ve BDP’li belediyelerde -her bir kişi için-
ayrı ayrı kaç kişi atandı ve bunlar Bakanlık tarafından onaylanmış mıdır?
2) Varlık şirketleri, bankalar ve
yabancı şirketlere dava açarken harçtan muaftır, Türk vatandaşımız bundan muaf
değildir. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?
3) AKP’li belediyelere giden Sayıştay
denetçilerinin sayı ve rapor sonuçları hakkında neler yapıldı? Sayıştay denetçi
raporlarına göre sorumluluk doğuran AKP’li belediyeler hangileridir?
Sorumluluğun niteliği ve… Yani sorumluluk doğuran olaylar hangileridir? Hangi
işlemler yapıldı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, sorulan bu soruların bir
kısmının çalışılması gerekiyor çünkü takdir edersiniz ki bütün rakamlar hemen
yanımızda değil.
İlk soruyla ilgili cevabı bilgi gelince
sizlerle paylaşırım.
Bilişim öğretmenlerinin halk eğitim
merkezlerinde görevlendirilmesi konusu benim uzmanlık alanıma girmiyor, onu
Millî Eğitim Bakanımız değerlendirsin, sizlerle paylaşsın.
Termik santrallerin özelleştirilmesi
hususu: 2012’de, benim bildiğim kadarıyla, Kütahya’daki termik santraller henüz
gündemde değil. Benim bildiğim kadarıyla bir Hamitabat’la başlama söz konusu
ama yıl içerisinde nasıl gelişir arz-talep, bizim Özelleştirmenin çalışmaları
ne noktaya gelir bir şey diyemiyorum o açıdan.
Değerli arkadaşlar, 4/C konusu: Tabii,
bu, ülkemizde çok tartışıldı, burada da çok tartışıldı. Eskiden 4/C de yoktu.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Adam “İntihar
edeceğim” diyor bakın mesaj atmış.
SIRRI SAKIK (Muş) – Zaten, olmayanları
da 4/C’ye siz çevirdiniz Tekel’de.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Değerli arkadaşlar, 4/C’lileri kadroya alma, yani şu an itibarıyla, 4/C’li
çalışanlarımızı kadroya alma gibi bir çalışmamız söz konusu değildir, soruya
cevap olarak, ama şunu da bilmekte fayda var: Yani eskiden özelleştirme sonrası
kendilerine, tazminatı ödenenlere zaten kamuda iş verilmiyordu, biz geldik
4/C’yi getirdik, bu kardeşlerimize iş imkânı sağladık, bunlara son
yıllarda maaş artışı da getirdik, son
yıllarda özlük haklarını da ciddi bir şekilde düzenledik.
Şimdi, TRT’nin 2010 yılında elektrik
faturalarından ne kadar gelir elde ettiği şu an yanımda yok ama öğrenirsem
sonra sizinle paylaşırım. Ha geldi: 550 milyon 860 bin 67 lira, dolayısıyla
ciddi bir rakam.
“Kaçak elektrik faturasının herkes
tarafından ödenmesi doğru bir şey mi?” Değerli arkadaşlar, şimdi bir elektrik
üretiliyor, yani bir miktar elektrik üretiliyor. Bunu TEDAŞ alıyor, dağıtıyor.
Bunu eğer siz tahsil edemezseniz, şu veya bu şekilde ödenmesi lazım. Bu vergi
yoluyla olabilir, bu bir tercihtir, vergilerden ödenebilir, borçlanarak olabilir
ama bu kullanılan elektriğin karşılığının bir şekilde ödenmesi lazım. Zaten bu
nedenle özelleştirme yapıyoruz. Bakın, özelleştirilen yerlerde kayıp
kaçaklarda, bir de faturaların ödenmesi performansında çok ciddi bir iyileşme
söz konusudur. O nedenle eğer biz özelleştirme yani…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Özel
sektör yatırım yapmıyor!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) -
Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi TEDAŞ elektriği nereden alıyor? EÜAŞ’tan
alıyor. EÜAŞ elektriği üretmek için diyelim ki, bu doğal gazı nereden alıyor?
BOTAŞ’tan alıyor. BOTAŞ nereden alıyor? Rusya’dan alıyor. Rusya’ya peşin para
vermek zorundasınız ama bu arada siz o paraları toplamazsanız, kaybıdır,
kaçağıdır fark etmez, o paraları toplamadığınız zaman bir şekilde bunun
ödenmesi lazım. Yani, hiç kimsenin bunu yoktan var edecek durumu söz konusu
değildir. O nedenle bu uygulama doğru bir uygulamadır yani faturalara
yansıtılması…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Devlet o
zaman özelleştirmesin, devlet kendisi yapıyorsa yapsın. Özel şirketin…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Evet, özelleştirdiğimiz zaman zaten devlet sattığı için karşılığını
toplayamıyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın
Bakan, yani kaçak kullanandan almıyorsun, fatura ödeyen vatandaştan alıyorsun.
Böyle bir anlayış olabilir mi?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Değerli arkadaşlar, bakın, devlet sattığı için karşılığını toplayamıyor.
Ben size Meram bölgesinden örnek
vereyim: Meram bölgesi özelleştirilmeden önce sulama nedeniyle kullanılan
elektrik parasının yüzde 85’i ödenmiyordu, şimdi yüzde 90’ı ödeniyor. Demek ki
özelleştirilince, şirket farklı olunca karşılığı ödenebiliyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, öğretmen
atamalarına gelince: Tabii ki öğretmen atamalarına devam edeceğiz, 2012 yılında
da Türkiye'nin ihtiyacı olan öğretmenler atanacak. Yalnız şöyle bir durum var:
Bazı branşlarda bizim hiç öğretmen ihtiyacımız yok, bazı branşlarda bizim
öğretmen fazlamız var, bazı branşlarda da bizim öğretmen ihtiyacımız var, o
branşlarda da yeterince öğretmen mezun yok.
Şimdi, değerli arkadaşlar, herhangi bir
bölümden mezun oldunuz diye dünyanın hiçbir ülkesinde otomatik olarak bir
atanma söz konusu değildir yani böyle bir şey, böyle bir sistem yoktur
dolayısıyla “300 bin tane öğretmen var, bunu niye atamıyorsunuz?” şeklindeki
bir yaklaşım doğru bir yaklaşım değildir. Memleketin hangi alanda ihtiyacı
varsa oradan öğretmen alalım, onları atayalım değerli arkadaşlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Niye
planlamadınız? Bu kadar üniversite açıyorsunuz… Bakan geldi, “sistem problemi”
dedi. Sistem problemini siz yarattınız, niye sahiplenmiyorsunuz problemi?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
AK PARTİ hükûmetleri döneminde 301 bin tane öğretmen atanmıştır, 2012 yılında
da…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, madde üzerinde aynı mahiyette
iki önerge vardır, bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bütçe Kanun
Tasarısının 22. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “sosyal güvenlik
alanlarında istihdam edilecek yardımcı kadrolara yapılacak atamalar”
ibaresinden sonra “Milli Eğitim Bakanlığı kadrolarındaki öğretmen kadrolarına
yapılacak atamalar” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımla,
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Süleyman Çelebi Kazım Kurt
İstanbul İstanbul Eskişehir
Ahmet Toptaş R. Kerim Özkan Gürkut Acar
Afyonkarahisar Burdur Antalya
Namık
Havutça
Balıkesir
Diğer önergenin imza sahipleri:
Erkan Akçay Mustafa Kalaycı Mehmet Şandır
Manisa Konya Mersin Nevzat
Korkmaz Mesut Dedeoğlu Prof. Dr. Zühal Topcu
Isparta Kahramanmaraş Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Anayasa’nın bütçe
görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinde “Değişiklik önergeleri, üzerinde
ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü gereğince önergelerin
gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
60 bin civarındaki ücretli öğretmen ve
atama bekleyen öğretmenler için öncelikle ilave kadro tahsisi gerektiğinden.
Gerekçe:
Millî Eğitim Bakanı tarafından yapılan açıklamaya
göre, 126 bin öğretmen ihtiyacı bulunmakta olup 60 bin civarında ücretli
öğreten çalıştırılmaktadır. Yine Bakanın verdiği bilgilere göre, 265 bin atama
bekleyen öğretmen bulunmaktadır. Öğretmen ihtiyacının karşılanabilmesi için,
öğretmen atamalarının sınırlandırılmaması önerilmektedir.
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir. (CHP
sıralarından alkışlar [!])
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
23’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 23 – (1) 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2
nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşlarında, 657 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası ile 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin ek 7 nci maddesinde belirtilen mevzuat kapsamında, 2011
yılındaki vizeli mevcut pozisyon ve tip sözleşme örnekleri yeni bir vize
yapılmasına gerek kalmaksızın 2012 yılında kullanılmaya devam olunur. Bu
pozisyonlarda 2011 yılında istihdam edilen personelden, 2012 yılında
görevlerine devam etmeleri uygun görülenlerle, mevcut sözleşme ücretlerine 2012
yılı için mevzuat uyarınca yapılacak artışlar ilave edilmek suretiyle yeni
sözleşme yapılır.
(2) Kanun, uluslararası anlaşma,
Bakanlar Kurulu kararı veya yılı programıyla kurulması veya genişletilmesi
öngörülen birimler ile hizmetin gerektirdiği zorunlu haller için, yılı
ödeneğini aşmamak kaydıyla yapılacak yeni vizeler dışında, 2011 yılı sözleşmeli
personel pozisyon sayıları hiçbir şekilde aşılamaz.
(3) Belediyeler, il özel idareleri ve
mahalli idare birlikleri ile bunların müessese ve işletmelerinde, 5393 sayılı Kanunun 49 uncu maddesi
çerçevesinde sözleşmeli personel istihdamı mümkün olan hizmetlerde (anılan maddenin
dördüncü fıkrasında sayılan unvanların dışında olmak ve o hizmet için ihdas
edilmiş kadro bulunmamak kaydıyla kısmi süreli olarak çalıştırılacak sözleşmeli
personel hariç) 657 sayılı Kanunun 4
üncü maddesinin (B) fıkrasına göre ayrıca sözleşmeli personel istihdam
edilemez.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Musa Çam, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) –
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan,
kamu kurum ve kuruluşlarımızın çok değerli temsilcileri, basınımızın
emekçileri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına, sözleşmeli
personelle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, sözleşmeli
personel, geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Teşkilat Yasası
burada görüşülürken sözleşmeli personel, 657, sürekli işçi, kapsam dışı, 4/A,
4/B, 4/C gibi belki hepimizi zorlayacak olan kavramlarla karşı karşıya kaldık.
Şimdi, sözleşmeli personelle ilgili yine bir uzatma, yine bir vize isteniyor.
Bakınız, arkadaşlar, 2001 yılında
sözleşmeli personel 199 bin, 2002 yılında 195 bin, düşüyor, 2003 yılında 146
bin, 2004 yılında 124 bin, 2005 yılında
134 bin, 2006 yılında 132 bin, 2007 yılında 188 bin, 2008’de 212 bin, 2009’da
236 bin, 2010 yılında 262 bin ve bu yıl 291 bin 155 adet sözleşmeli personel
var.
Şimdi, biraz önce buraya gelirken, Plan
ve Bütçe Komisyonunda Emekli Sandığıyla ilgili görüşmeleri yaparken, Sosyal
Güvenlik Kurumunun 50 sözleşmeli personelinin de 80’e çıkarılmasıyla ilgili bir
görüşmeyi yaptık. Sözleşmeli personel dediğimiz konu, çalışanın geleceği,
yukarıdakinin iki dudağı arasında arkadaşlar ve sözleşmeli personel alınış
biçimi, yöntemi, usulü, ne bir KPS Sınavı ne de bir sınavla değil, bu tamamen özel
olarak tercih edilmiş olan bir modeldir, yaratılmış bir modeldir ve bu model
doğru bir model değildir. Bu modelin özellikle dokuz yıllık AKP Hükûmeti
döneminde pik noktaya geldiği açık ve net bir şekilde görülmektedir.
2002 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde
3.500’e yakın çalışan var iken bugün 5.500-6.000 civarında arkadaşlar ve son
yapılan Teşkilat Kanunu’yla birlikte şimdi, fazla olan personel Başbakanlık
havuzunda toplanacak ve oradan da dağıtımı yapılacak. Şimdi, buradaki esas
amaç, buraya, Türkiye Büyük Millet Meclisine yirmi yıl, yirmi beş yıl emek
veren insanların burada çalıştırılması değil, size yakın olmayan tüm kadroların
ve çalışanların buradan gönderilerek Türkiye Büyük Millet Meclisinin önümüzdeki
yirmi yılına da ipotek koyulmasıdır arkadaşlar. Bu nedenle, şimdi getirilmiş
olan, bu sözleşmeli personelin süresinin tekrar uzatılması, yine kendinize
yakın yandaşların burada istihdam edilmesi ve devletin tüm kadrolarında
istihdam edilmesiyle ilgili önemli bir düzenlemedir.
Sayın Bakan, özellikle söylüyorsunuz,
diyorsunuz ki: “Biz, 4/C’ye, 4/B’ye, işte bunlara iş imkânları verdik ama
kadroya alamıyoruz.” Ama şunu biz biliyoruz, istediklerinizi ve size yakın olan
insanları devletin bütün kamu kurum ve kuruluşlarında kadroya aldığınızı ve alınacağını
da biliyoruz ama ne yazık ki sadece sizin gibi düşünmeyen, sizden olmayanlara
da maalesef, onlara kadroyu vermiyorsunuz.
Şimdi, bugün 18 Aralık, yılın bitmesine
on iki gün var arkadaşlar ve Sosyal Güvenlik Kurumunun resmî verilerine göre
4,5-5 milyon, ama çalışanlara baktığımızda 8 milyon çalışan insan bu on iki gün
içerisinde belirlenecek olan asgari ücrete gözlerini açmış, kulaklarını Asgari
Ücret Tespit Komisyonuna dikmiş ve beklemektedir. Her yıl bu ay geldiğinde,
asgari ücretle çalışan insanlar geleceklerini belirleyecek olan bu ücreti
sabırsızlıkla beklemektedir. Ama burada yanlış olan birkaç şey var.
Bir: Asgari Ücret Tespit Komisyonunun
oluşum biçimi yanlıştır. Neden? Hükûmet, hükûmet temsilcileri, -kâğıt üzerinde-
en büyük konfederasyon Türk-İş ve Türkiye İşverenler Sendikası. Bunun dışında
Türkiye’de başka işçi konfederasyonları da var: Türkiye Devrimci İşçi
Sendikaları Konfederasyonu, yine, Hak-İş… Hak-İş’in Genel Başkanı burada, Sayın
Salim Uslu idare amiri. Asgari Ücret Tespit Komisyonunda diğer bileşenlerin de
olması gerekirken sadece Hükûmet temsilcileri -çoğunlukta sayısal olarak-
Türk-İş ve İşverenler Sendikası… Böyle bir düzenlemenin olduğu yerde asgari
ücretin doğru ve esaslı bir şekilde tespit edilmesi mümkün değildir, olası
değildir.
Şimdi, yaklaşık 7-8 milyon insanı
ilgilendiren böyle bir tarihî karar bu hafta içerisinde veyahut da en geç
27’sinde, 28’inde belli olacak arkadaşlar. Şu anda asgari ücret 837 lira
arkadaşlar, brüt, on altı yaşının üstünde olan insanlar için, 658 lira net. On
altı yaşından küçüklerde 715 lira brüt, 571 lira net.
Verilere göre, yarın öbür gün
belirlenecek olan asgari ücretin yüzde 3 artışıyla ilgili, Hükûmet tarafından
ve Komisyon tarafından dışarıya sızdırılan bilgiler var. Yüzde 3 dediğinizde
arkadaşlar; 25,11 lira brüt, 19 lira da nettir arkadaşlar. Bunu 30’a
böldüğünüzde, her gün için 0,63 kuruş zam verecek. Bol bol harcasın arkadaşlar!
Şimdi, Sayın Bakan, Başbakan, Hükûmetin
değerli üyeleri her buraya çıktığında Türkiye'nin dünyanın en büyük 16’ncı ekonomisi,
Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi olarak burada dem vuruyorlar, söylüyorlar ama
işçiye geldiği zaman, asgari ücretle geçinen insanlara geldiğinde günlük 0,63
kuruş bir zammı bu insanlara layık görüyorlar arkadaşlar. Bunu asla kabul etmek
mümkün değildir, şiddetle reddediyoruz arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Ama
millî gelir yükselmiş!
MUSA ÇAM (Devamla) - Şimdi, işsizliğin,
dün değil evvelsi gün gazetelerde ve Sayın Bakanın açıklamalarına göre, yüzde
8,8’e düştüğü söyleniyor arkadaşlar. Şimdi, artık, Türkiye’de, iş bulma umudunu
tamamen yitirmiş, kaybetmiş belli bir kitle var. Bu kitlenin sosyal güvenlik
kurumları tarafından kayıt altına alınması mümkün değil. Mümkün değil çünkü
artık umudunu kaybettiği için gidip herhangi bir yere de kayıt olmuyor
arkadaşlar. Bu, yanılgı. Evet, göreceli olarak bir düşme var. Şu son aylarda
özellikle kadın istihdamında bir artış söz konusu ama genç ve erkek işçilerde
bir istihdam söz konusu değildir
arkadaşlar.
2005 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu bir
çatı altında toplandı. Bir işçi olarak, bir sendikacı olarak biz, işçilerin
kendi emeğiyle, alın teriyle kurulmuş olan bu Sosyal Sigortalar Kurumunun
birleştirilmesinden yanaydık ama özellikle SSK’nın mal varlıklarının ve
kaynaklarının bir şekilde yok edilmesinin doğru olmadığını söylemek istiyoruz
arkadaşlar.
Şimdi, Emekli Sandığının yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili ve ilaçta ve sağlıktaki katkı paylarıyla ilgili
maddeler önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek.
Değerli arkadaşlar, 9,5 milyon yeşil
kartlı var. Seçim döneminde biz bu yeşil kartlıların kayıt altına alınması ve
bir sosyal güvenlik şemsiyesine kavuşturulmasıyla ilgili söylediğimizde aleyhte
propaganda yaptınız, “Cumhuriyet Halk Partisi gelirse yeşil kartı iptal edecek,
kaldıracak.” diye insanları korkuttunuz. Şimdi, 2012 yılının Ocak ayından
itibaren yeşil kart kalkıyor, Sosyal Güvenlik Kurumunun şemsiyesi altına
girecekler ama birinin yeşil karttan vazgeçip de, Sosyal Güvenlik Kurumunun
şemsiyesi altına girip de sağlık harcamalarını ve tedavi giderlerini
karşılayabilmesi için, asgari ücretin üçte 1’inden fazla geliri olan insanlar
prim ödemek durumunda kalacaklar arkadaşlar. Bu, şu demektir: Bundan sonra,
Türkiye’de, parası olanların sağlık hizmetini alacağı, parası olmayanların da
sağlık hizmeti alamayacağı bir sürece giriyoruz.
Bir taraftan iyi yapıyorsunuz, doğru
yapıyorsunuz. Bunu yapın çünkü 10 milyon yeşil kartlının önemli bölümünün
-yüzde 80’inin- oylarını aldınız. Şimdi gerçeğin ne olduğunu, ne olduğunu, ne
olmadığını 1 Ocaktan itibaren yeşil kart sahibi insanların cebinden hem sağlık
harcamalarına hem ilaç alımlarına ne kadar büyük katkı payı vereceklerini o
zaman görecekler. O zaman, 12 Haziranda size oy verdiklerine ne kadar pişman
olduklarını bir kez daha orada göreceğiz.
Şimdi, vatandaş bugün dört çeşit vergi
veriyor arkadaşlar. Katılım payı ödemeleri, muayene katılım payı, reçete, ilaç
ve ilaç farkı adı altında dört kalemde pay ödüyor arkadaşlar, katkı payı ödüyor
ve şu anda vatandaşlarımız henüz daha bu işin farkında değil ama 1 Ocaktan
itibaren bunun ne kadar acı bir reçete olduğunu görecektir ve yaşayacaktır.
Sözlerimi şöyle toparlamak istiyorum:
2012 yılının dünyada savaşın olmadığı, sömürünün olmadığı, barışın ve
kardeşliğin egemen olduğu… 2012 yılının ülkemize, vatandaşlarımıza ve
yurttaşlarımıza sağlık, esenlik, başarı mutluluk getirmesini diliyor ve AKP
Hükûmetinin sağlığa, işçiye, emekçiye zararlı olduğunu söylüyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya)
– Sayın Başkan, değerli Milletvekilleri; tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Anayasa’mızın 128’inci maddesinde:
“Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel
idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri
eliyle görülür.” hükmü yer almaktadır.
657 sayılı Kanun’un 4/A maddesinde de:
“Mevcut kuruluş biçimine bakılmaksızın, Devlet ve diğer kamu tüzel
kişiliklerince genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu
hizmetlerini ifa ile görevlendirilenler, bu Kanunun uygulanmasında memur
sayılır.” denilmektedir.
Bunların dışında kalan ve memurlar
eliyle gördürülmesi mümkün olmayan hizmetler için ise 657 sayılı Kanun,
sözleşmeli ve geçici personel istihdamını öngörmüş olup, bu şekildeki istihdam
şekli istisnai durumlara ilişkindir. Ancak AKP döneminde devletin birçok asli
ve sürekli hizmetleri, sözleşmeli personel, 4/C’li geçici personel ve taşeron
şirket işçileri eliyle yürütülür hâle gelmiştir.
12 Haziran 2011 seçimlerinden bir hafta
önce çıkarılan 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 657 sayılı Kanun’un 4/B
maddesi ve 4924 sayılı Kanun uyarınca sözleşmeli personel pozisyonlarında
çalışanların memur kadrolarına atanması öngörülmüştür. Ancak 200 bin civarında
sözleşmeli, memur kadrolarına atanırken başta belediyeler olmak üzere birçok
kamu kurum ve kuruluşundaki sözleşmeli personel ve 4/C mağdurları kadroya
alınmamıştır. AKP Hükûmeti, bildik ayrımcılığını yine yapmıştır. Mademki
sözleşmeli personel uygulaması doğru değildir, o zaman neden tüm sözleşmeli
personeli kadroya geçirmediniz ve ayrımcılık yaptınız?
Diğer taraftan, bu Kanun Hükmünde
Kararname’yle, sözleşmelileri memur kadrolarına atanmış olan bazı bakanlık ve
kurumlarda yine 4/B’li sözleşmeli personel alımı yapılmaktadır. Bu ne perhiz,
bu ne lahana turşusu? Mademki sözleşmeli personeli memur kadrolarına aldınız,
doğru da yaptınız ama neden yeniden sözleşmeli personel alıyorsunuz? Sizin bir
personel politikanız yok mu?
663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
vekil ebe hemşirelerin 4/B'li sözleşmeli kadrosuna alınması öngörülmüştür.
Vekil ebe ve hemşirelerin 4/B'li sözleşmeli yapılması mali ve sosyal haklarında
iyileştirmeler getirmesi açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilse de
tüm sağlık çalışanlarının memur kadrolarına alınmaması açısından Hükûmetin
tutarsızlığını da göstermektedir. Ayrıca, bu hakkın 3 Kasım 2010 tarihinden 2
Kasım 2011 tarihine kadar kesintisiz bir yıl çalışma şartına uyan vekil ebe
hemşirelere tanınması, bu şartı taşımayanlar için büyük haksızlık oluşturmuştur.
Gerek vekil imam-hatip veya vekil müezzin-kayyımlarda gerekse 4/B ve 4924’e
tabi sözleşmelilerin kadroya geçişinde yıl şartı aranmamıştır. Yabancı doktor
ve hemşirenin bile çalışabilmesini kabul eden Hükûmetin, yıllarca köylerde
görev yapmış vekil ebe hemşirelerin 4/B’ye geçirilmesinde neden ayrımcı ve
acımasız davrandığını anlamak mümkün değildir. Ayrımcılık yapmak, adaletsiz
davranmak âdeta AKP Hükûmetinin ruhuna işlemiş.
Değerli milletvekilleri, 4/C’liler
üşüyor; Hükûmet onları bu ay ücretsiz izine gönderdi. Bu soğuk günlerde bir ay
işsizliğe mahkûm etti. Hepsi ev geçindirip, çocuk okutuyor. Bir ay işsiz
kaldıkları şu kış gününde karınlarını nasıl doyuracaklar hiç düşünüyor musunuz?
Bir yılda on bir ay çalıştırılan, aile
yardımı alamayan, iş güvenceleri olmayan, aldıkları yetersiz ücret ile ayakta
durmaya çalışan 4/C'li personele AKP Hükûmeti ayrımcılık yaparak kadro
vermeyince, onların tepkisini yatıştırmak için Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı 12 Haziran seçimleri öncesi bir yandaş memur sendikasını ziyareti
esnasında 4/C'li personele aile yardımı müjdesi vermiştir. Ancak, verilen bu
söz seçimden sonra unutulmuştur.
Anadolu Ajansının geçtiği bir habere
göre, Sayın Bakana, ekim ayındaki İzmir programı esnasında bu konunun sorulması
üzerine, Sayın Yazıcı; bu konuda çalışmalar yapıldığını, ancak bütçe nedeniyle
konunun bir noktada tıkandığını söylemiştir. Maliye Bakanına soruyorum;
kastedilen bütçe nedeni nedir? Yoksa Sayın Yazıcı bahane mi uydurmuştur?
Ayrıca, aynı açıklamada, devlette
farklı statülerde çalışanların bulunduğuna dikkat çeken Sayın Yazıcı “Esas
olan, bu farklı statüleri, karmaşık durumu ortadan kaldırmak ve ‘Çalışanlar’
diye Başbakanımızın belirttiği gibi bir statüye kavuşturmak. Konu, herhâlde bu
çerçevede sonuçlandırılacak, yoksa, vermiyoruz, yapmayacağız, bu alanda
düzenleme yapmayacağız şeklinde bir davranış biçimi söz konusu değil” diye
konuşmuştur.
Ne zaman vereceksiniz, ne zaman
yapacaksınız Allah aşkına? Balık kavağa çıkınca mı? Bu insanları kandırmayı
bırakın artık.
Dokuz yıldır hep konuşuyorsunuz. AKP,
yeni bir personel rejimi ve ücret rejiminin süratle hayata geçirileceğini
taahhüt etmesine rağmen dokuz yıldır bu yönde bir adım bile atmamıştır.
Yine, bilindiği üzere, 25 Şubat 2011
tarihinde yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun’la 4/B’li sözleşmeli personelin
imzaladığı sözleşmelerden damga vergisi alınması uygulaması kaldırılmıştır,
hatta 2011 yılına ilişkin damga vergileri de iade edilmiştir. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak verdiğimiz önergelere ve uyarılarımıza rağmen 4/C’lilere
aynı hak verilmemiştir, AKP Hükûmeti bunu bile onlara çok görmüştür.
4/C liler “Biz, acaba bir hükûmet
yetkilisine veya yakınına kazayla bir şey mi yaptık ki bizi böyle
cezalandırıyor. 4/B’lileri kadroya, vekilleri 4/B’ye aldınız, belediye işçilerini
özlük haklarıyla başka kurumlara gönderdiniz, bu ülkenin en kötü insanları biz
miyiz ki bizleri farklı bir muameleye mahkûm ediyorsunuz?” diyorlar. Bu
gariplerden ne istiyorsunuz? Niye onlara zulüm yapıyorsunuz?
Hükûmetin bir başka üyesi bakın onlar için
ne diyor, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, geçen hafta Türk-İş’in 21’inci
Olağan Genel Kurulundaki konuşmasında, diğer hükûmetler döneminde
özelleştirmeyi yapanların onları kapının önüne koyduklarını belirterek, “Onlara
ekmeği biz verdik, biz.” diye haykırıyor. Sen kimsin ki rızık vereceksin be
mübarek adam? Bir defa, kendinizi Yüce Rabbimizin yerine koymayın, rızık
Allahtan’dır, insanlar ancak sebep olabilir.
İkincisi, her şeyi satan, satmadık
değer bırakmayan sizlersiniz. O nedenle mevcut 4/C’lilerin büyük çoğunluğunu
işinden eden de sizsiniz. Topu geçmişe atarak bu haksız uygulamanızdan
sıyrılamazsınız.
Üçüncüsü, ne idiğü belirsiz bu ucube
kadrolara atama yapmanız onlara köle muamelesi yapma hakkını vermez, “Ortada
bırakmadık, işe aldık, o nedenle asarız da keseriz de süründürürüz de.”
diyemezsiniz. Yaptığınız adaletsizliği görün, bu mağdurların hâlinden bir
anlayın artık.
Maliye Bakanı da, kamu personelinin
yıllardır özlemle beklediği eşit işe eşit ücret talebinin gerçeğe
dönüştürüldüğünü söylüyor. Nerede eşit işe eşit ücret? 4/C’liler kamu çalışanı
değil mi, onlar kime hizmet ediyor? Niye üvey evlat muamelesi yapıyorsunuz?
4/C’lilerin ahını almayı bırakınız. İyi bilin ki zulümle abat olunmaz.
Sözde “eşit işe eşit ücret” adı verilen
düzenlemeyle yaklaşık 405 bin memurun maaşlarında artış yapılması olumludur.
Ancak, maaş artışı ağırlıklı olarak üst kademeye yapılmış, alt kademe ile üst
kademe arasındaki ücret yelpazesi alt kademe aleyhine bozulmuştur. Çoğu memurun
maaşında artış olmaması nedeniyle çalışma barışı olumsuz etkilenebilecektir.
Düzenlemeyle benzer unvanlarda olanların aynı ücreti almaları sağlanmış ancak
eşit işe eşit ücret uygulamasına dair herhangi bir adım atılmamıştır. İşlerin
görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışanların nitelikleri ve atanmalarını
içeren işin değerine dayalı bir ücretlendirmeye gidilmediğinden kararname eşit
işe eşit ücret getirmemektedir, üst kademeye daha iyi imkânlar sağlamaktadır.
Bu KHK’yla ücret sistemi sadeleştirilmek yerine daha da karmaşık hâle
gelmiştir.
Teşekkür ediyorum, tekrar hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.59
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 20.05
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın),
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, 23’üncü madde üzerinde söz
isteyen Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına İdris Baluken, Bingöl
Milletvekili.
Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin 23’üncü maddesi üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak
istiyorum.
Maddeye geçmeden önce, birkaç konuya
burada değinmek istiyorum. Birkaç gündür, bir çığlık olarak, bu kürsüden hasta
tutukluların durumuna dikkat çekmeye ve bu konuda vicdanlı bir duyarlılık
yaratmaya çalışıyoruz. Dün, Pervin Buldan arkadaşımız, Mehmet Aras’ın mektubunu
buradan okumuştu. Bugün, Mehmet Aras’ın komada, yoğun bakımda olduğunu burada
söyledi. Maalesef, Mehmet Aras’ın yaşamını yitirdiğiyle ilgili şanssız haberi
buradan söylemek bana düştü. Mehmet Aras’ın şahsında, hasta olan tutuklularla
ilgili genel bir duyarsızlığın, bu insani yaraya karşı kör, sağır, dilsiz bir
yaklaşımın sorgulanması gerektiğini düşünüyoruz. En azından bundan sonra, şu
anda ölümü bekleyen 19 çok ağır hasta tutuklu, 59 ağır hasta tutuklunun
durumunun mutlaka ilgili merciler tarafından gözden geçirilmesini talep
ediyoruz. Bu konuda, milletvekilleri olarak da biraz daha vicdanlı bir duruşun
sahibi olmaya hepinizi davet ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, dün burada yapmış
olduğum bir konuşmada, Bingöl’de seçmen davranışı üzerinden hizmet almayan
köylerden bahsetmiştim. Bu köylerden bahsederken tek bir amacımız vardı;
seçimde oy davranışı üzerinden gösterdikleri yaklaşım nedeniyle hizmet gitmeyen
köylerin mağduriyetini burada dile getirip bu mağduriyetin giderilmesi
noktasında bir duyarlılık yaratmak istemiştik. Ancak, saydığımız köylerden
Gökdere, Erdemli, Bahçeli, Dışbudak, Yumaklı, Kiran, Suveren, Dallıtepe, Çiriş
ve Alıncık köylerinin isimleri yazılmasına rağmen “…..” (*) köyünün ismi
yazılmamış. “….”(*) köyünün bulunduğu yere (…*) işareti konmuş. Aynı şekilde
yine Solhan’ın “….” (*) köyünde birtakım hizmet aksaklıklarından bahsetmiştik.
Bu köy de yine (…*) olarak geçmiş. Türkçe adı da “İnandık” olan bu köylerin
durumuyla ilgili temel yaklaşımımızın, bu köylerin Kürtçe adının burada dile
getirilmesiyle ilgili bir sorunu masaya yatırma değil, bu köylerin almış olduğu
hizmet noksanlığının giderilmesiyle ilgili bir noktaya dikkat çekme olduğunu
belirtmek istiyorum ancak hâlâ buradan Kürtlerin temsilcisi olduğunu söyleyen
bölge milletvekili arkadaşlarıma da buradan duyarlılık çağrısı yapıyorum.
Bakınız, burada, ana dilimizde, Zazaca olan bir iki köyün ismini bile buraya
hâlâ yazamayan bir anlayış var. Siz, eğer bu anlayışla mücadele ederseniz en
başta sizleri biz alkışlayacağız.
(*) Bu
bölümlerde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille bir kelime kullanıldı.
Buradan bu arkadaşlarımıza söz
açılmışken şunu söyleyeyim: Ana dilde eğitimle ilgili anayasal güvence altına
alan çalışmaları yapın, en önce biz sizi destekleyelim. Mahkemelerde hâlâ ana
dilinde savunma yapamayan arkadaşlarımızın durumunu siz burada gündemleştirin,
“Bu konuyla ilgili benim ana dilimde savunma yapma hakkım vardır.” deyin, en
başta biz sizi alkışlayalım ama bununla ilgili, bakın Türkiye'nin, örneğin ana
dilde savunmayla ilgili bağlı bulunduğu uluslararası anlaşmalara da aykırı bir
davranışı var. Bakın, Lozan Anlaşması’nda 39/5’inci maddede, Türkçeden başka
dil konuşan Türk uyruklarının mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak
kullanabilme hakkı, madde 39/5 tarafından devletin bir resmî dilinin mevcut olduğu
hususu dikkate alınarak düzenlenmiştir.
Yine, Lozan’ın 37’nci maddesinde de, bu
39’un arasında bulunan maddelerin hiçbir şekilde Türkiye tarafından
değiştirilemeyeceğinin de altı çizilmiştir.
Bu konuyla ilgili uzman arkadaşlarımız
var, uzman akademisyenler var, Baskın Oran Hoca var, sizlerin belki bu konuyla
ilgili belirteceği, önereceği uzman arkadaşlar var; partimizde, diğer
partilerde hukukçu arkadaşlar var. Bir araya gelerek “Türkiye'nin bağlı
bulunduğu bu uluslararası sözleşmelerde ana dilde savunma hakkı nereye uyuyor
diye birtakım çözümlemelerin, birtakım yaklaşımların mutlaka ele alınması
gerekiyor çünkü insanlar, iki yıldır arkadaşlarımız sadece düşünce özgürlüğü,
örgütlenme ve ifade özgürlüğü üzerine dile getirmiş olduğu birtakım
düşüncelerinden dolayı, bu ana dillerinde savunmayı yapamamalarından dolayı şu
anda cezaevlerinde tutuklu bulunuyorlar.
Değerli arkadaşlar, burada, tabii,
bölge milletvekili arkadaşlarımızın, genel, bugünkü Kürt sorununa
duyarlılıklarıyla ilgili yine birkaç şey söyleme gereği hissediyorum. Özellikle
Şeyh Sait’ten, Seyit Rıza’dan bahsettiler. Şimdi, bu arkadaşlarımız burada Şeyh
Sait’le ilgili, Seyit Rıza’yla ilgili şikâyet etme veya bir eksikliği dile
getirme noktasında değiller. Burada şu anda, siz iktidar partisinin milletvekilisiniz,
bu iktidar partisi şu anda devlete hâkim durumda, devletin tüm arşivleri veya
bu konuyla ilgili bütün kurumlar sizin emrinizin altında. İsterseniz Şeyh
Sait’in mezarını, Seyit Rıza’nın mezarını ailelerine ve halkına verebilecek bir
kurumsal işleyişi gündeme getirebilirsiniz.
Yine, ben Bingöl Milletvekili olduğum
için söyleyeyim, sizin sıralarınızda da var, Şeyh Sait’in ailesinden
milletvekili arkadaşlarımız var, Bingöl’de Şeyh Sait’in ailesinden olan
insanların bizden Şeyh Sait’in mezarıyla ilgili talebi var. Bu konuyla ilgili
gerçekten duyarlıysanız bunu takdirle karşılarız. Bir an önce, gelin, bu işe
Şeyh Sait’in ve Seyit Rıza’nın mezar yerlerinin belirlenmesiyle, mezarlarının,
cenazelerinin ailelerine ve halklarına verilmesiyle başlayalım, gerisini
hakikatleri araştırma komisyonunu kurarak bir tarihî yüzleşmeyle sonlandırırız,
devam ettiririz.
Değerli arkadaşlarım, burada Kürt
halkının temsilcisi olduğumuzu biz iddia etmiyoruz. Kürt halkının kimliğiyle
ilgili, diliyle ilgili, statüyle ilgili hak ve özgürlük arayışına…
BAŞKAN – Sayın Baluken, iki oturum önce
bu konular konuşuldu sayın grup başkan vekilleriyle.
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Birkaç husus…
BAŞKAN – Bir saniye.
Sayın grup başkan vekilleriyle içeride
toplantı yaptık.
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Evet.
BAŞKAN - Lütfen, maddeyle ilgili
konuşur musunuz. Ve orada bir karar alındı. Lütfen, uyarıyorum.
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Sayın Başkan,
şu anda, benim konuşmam sırasında herhangi bir gerginlik de yok ve ben burada
düşüncelerimi ifade ediyorum. Maddeyle ilgili olan şeyler de söyleyeceğim.
BAŞKAN – Hayır, düşüncenizi ifade
ediyorsunuz ama lütfen germeyelim ve madde üzerinde konuşalım lütfen.
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Germiyoruz
yani burada birtakım gerçekliklerden bahsediyoruz. Burada arkadaşlarımız Kürt
halkının temsiliyetiyle ilgili bazı cümleler söylediler. Biz de durum tespiti
yapıyoruz.
Bakın, Meclis Albümü’nde Kürtçe bilen
milletvekili sayısı 37’dir arkadaşlar. Bu arkadaşlarımız Meclis Albümü’ne
Kürtçe yani kendi ana dillerini bildiklerini bile yazmadan buraya gelip farklı
şeyler söylerlerse o zaman tabii ki bizim de bu konuyla ilgili söyleyecek
sözlerimiz olur.
Şimdi, maddeyle ilgili, işçi istihdamı
ve bunların ödenekleriyle ilgili detaylı
birtakım yaklaşımlar, gerek Sağlık Bakanlığı gerekse Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bütçesiyle ilgili konuşmalarda dile getirmiştim. Ama Sayın Bakanımız
buradayken, en azından birkaç farklı noktayı, güncel noktayı söyleyeyim.
Bakın, burada, özellikle yoksul olan
illerin sıralamasının sürekli olarak aynı olduğunu, son on sırada olan illerin
Şırnak, Hakkâri, Bitlis, Bingöl, Muş, Gümüşhane, Bartın ve Bayburt olduğunu,
Tunceli olduğunu, yıllarca bu işleyişin aynı şekilde devam ettiğini buradan
belirtelim. Sayın Bakanımız bütün ekonomik politikaların bölgeler arası
eşitsizliği gidermeye yönelik olduğunu söylüyor. Şimdi, sizin uyguladığınız bu
bölgeler arası eşitsizliğe yönelik acaba çalışmalar mı başarısız, yoksa bu
konuda gerçekten ciddi bir çalışma mı yok?
Bakın, burada bir durum tespiti yapayım:
Uzun süredir Bingöl’de “100. Yıl İlköğretim Okulu” diye bir okulumuz var. 2003
yılı depreminden itibaren hasarlı ve aslında öğrencilerin eğitim görmesine
uygun bir okul değil. Ancak bu okulun durumuyla ilgili gerek bu kürsüde gerekse
soru önergeleriyle gündemleştirilen bir duruma karşı müthiş bir duyarsızlık
var.
Bakın, Bingöllü bir Bakan arkadaşımız
var. Sayın Cevdet Yılmaz’ın kendi bakanlığıyla ilgili makam odasına aktardığı
paranın 2,5 trilyon –eski miktarla söyleyeyim- olduğu söyleniyor. Müsteşarına
almış olduğu lojmanın değerinin 1,2 trilyon, içine yapılan masrafın da 350
milyarın üzerinde olduğu söyleniyor. Şimdi, bir tarafta yüzlerce öğrencimizin
gittiği bir okula ödenek ayrılmadığı için can güvenliğinin tehlikede olma
durumu var, diğer taraftan Bakanımızın ve Müsteşarımızın elitist bir konfor
arayışlarının getirmiş olduğu bir yaklaşım var. Buradan genel olarak bu tarzın
sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.
Yine, dün, Bakanımıza özellikle Van
Belediyesiyle ilgili bir çağrıda bulunmuştum. Van Belediyesi bugüne kadar gerek
yardımlardan gerekse kamudan aktarılan ödeneklerden hiçbir şekilde
faydalanmıyor. Van Belediyesinin şu anda hiçbir geliri yok. Bu konuyla ilgili
Van Belediyesi BDP’li olduğu için mi böyle davranıyorsunuz? Sizin Van Belediyesiyle
ilgili planlamalarınızı hem biz hem bütün Van halkı merak ediyor. Buradan gelip
bunları cevaplandırmanızı istiyoruz.
Burada işçilerin ödeneğiyle ilgili
birtakım şeyler söylenmiş doğal afetlerde.
Son bir şey söyleyip bitireceğim Sayın
Başkanım.
2003’te Bingöl depreminden sonra TOKİ
tarafından yapılan konutların maliyetlerinin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) - …çok üzerinde
halkımıza fatura edildiği ve bu faturaların sonra bankalardan, TOKİ tarafından
tahsil edildiği, vatandaşlarımızın, halkımızın çok yüksek gecikme faizleriyle
de bir şekilde bankalara borçlandırıldığı gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Bakanlığınızdan bu konuyla ilgili, özellikle Bingöl depremiyle ilgili
düzenlemesi varsa açıklamasını istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Baluken.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Fatih Çiftci, Van Milletvekili.
Buyurun Sayın Çiftci. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FATİH ÇİFTCİ (Van) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun 23’üncü
maddesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyor, bütçenin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ’nin
önceki bütçelerinde olduğu gibi 2012 bütçesi de insan merkezli, ekonominin
odağına insanı alan bir anlayışla hazırlandı. Yeni bütçede eğitime, sağlığa,
adalete ve toplumun her kesimini gözeten sosyal harcamalara önemli paylar
ayrıldı.
Ana başlıklarda bir tarif yapmak
gerekirse ülkemizin her noktasında ihtiyaç duyduğu yatırımı götüren, reel
kesimi destekleyen, ekonomik ve sosyal kalkınmaya odaklanmış, toplumsal refahı,
ekonomik ve mali istikrarı gözeten bir bütçedir.
Küresel krizin ardından olağanüstü tedbirler
alan dünya ekonomisi son aylarda artan risklerle beraber yeni bir kriz ortamına
girdiği izlenimi vermektedir. Oysaki AK PARTİ İktidarında Türkiye ekonomisi
2010 ve 2011 yıllarında dünyanın en hızlı gelişen ve büyüyen ekonomileri
arasında yer almayı başarmıştır. Küresel kriz döneminde ve sonrasında ülkemizde
tüm politika araçları zamanında ve kararlı bir şekilde kullanılmıştır. Türkiye
krizle mücadelede dünyaya örnek olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizdeki bu gelişme ve başarıları anlatmaya devam etmek isterdim ancak
-Van’da 23 Ekim ve 9 Kasım tarihlerinde meydana gelen deprem ülkemizi ve bizi
yasa boğmuştur- Van ve Erciş depremiyle ilgili çalışmalardan bahsetmek
istiyorum.
Öncelikle, hayatını kaybeden tüm deprem
şehitlerine Cenabıhak’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim.
MUSA ÇAM (İzmir) – O binalara nasıl
ruhsat verdiniz belediye başkanıyken?
FATİH ÇİFTCİ (Devamla) – Ben depremi
Van’da ve Erciş’te bizzat yaşadım. Her iki depremde de bölgedeydim. Orada
olduğum için durumu anında Sayın Başbakanımız ve yetkililere ilettim.
Çalışmaların da süratle başladığına tanıklık ettim.
Van ve Erciş depremlerinden yaklaşık
700 bin insanımız direkt olarak etkilenmiştir. Alanın geniş ve insan sayısının
çok fazla olması bir anda herkese ulaşmayı zorlaştırmıştır. Ne kadar güçlü,
organize ve istekli olursanız olun, imkânlarınız ne kadar çok olursa olsun
çalışmalar zaman almaktadır. Ayrıca, altı bini aşan artçı deprem çalışmaları
zorlaştırmıştır.
MUSA ÇAM (İzmir) – Ölenler rüyanıza
giriyor mu?
BAŞKAN – Sayın Çam, lütfen…
FATİH ÇİFTCİ (Devamla) – İnsanlarımız
psikolojik olarak etkilendiği için hiç kimse evine girememiş ve barınma
ihtiyacı katlanmıştır.
Sayın Başbakanımız depremin ardından
birkaç saat sonra çok sayıda bakanımızla birlikte deprem bölgesine gelerek
acılarımızı paylaşmıştır, devletimizin tüm kurumları ve imkânlarını harekete
geçirmiştir. Çok sayıda bakanımız sürekli olarak çalışmalara nezaret etmiştir.
Depremle birlikte ülkemizin her noktasından çok kısa süre içerisinde kurtarma
ekipleri, sağlık ekipleri ve iş makineleri bölgeye intikal etmiş ve çok hızlı
bir çalışma başlatılmıştır. Aynı gece 2.976 kişiden oluşan ekip deprem
bölgesine gelmiştir. Yapılan çalışma ile 250 insanımız enkaz altından canlı
olarak kurtarılmıştır.
Değerli milletvekilleri, bölgede çadır
kentler oluşturulmuş, Mevlânâ evleri kurulmuş, çadır dağıtımları yapılmıştır.
Sıcak yemek çıkarılmış olup aynı günden itibaren gıda, battaniye, ısıtıcı,
giyim kuşam malzemeleri başta olmak üzere yardımlar yapılmıştır. Bugüne kadar
14 çadır kent kurularak 18 bin insanımız bu çadırlarda barınmaktadır.
SIRRI SAKIK (Muş) – Her gece bir
çadırda birileri yanarak ölüyor. Ayıp, ayıp!
FATİH ÇİFTCİ (Devamla) – Ayrıca 76.802
çadır, 336 bin battaniye depremzede hemşehrilerimize ulaştırılmıştır. Kamu
misafirhaneleri ve sosyal tesisleri hizmete açılarak 29 bin kişi birçok ilde
bulunan bu sosyal tesislere yerleştirilmiştir. Çalışmalar da devam etmekte olup
geçici konutlar yapılmaya başlanmış, 22.500 konut planlanmış olup şu ana kadar
10.275 adedi kurulmuştur. Hak sahipleri için kalıcı konutlar planlanmış ve
2.944 konutun ihalesi yapılarak temeli atılmıştır. İnşallah en kısa sürede tüm
hak sahipleri için konutlara başlanacak ve Eylül 2012’de tamamlanması
planlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, esnafımızın
ihtiyacı için KOSGEB vasıtasıyla faizsiz kredi imkânı ve Çalışma Bakanlığımızca
da 6 bin insanımıza sekiz aylık süreyle iş imkânı sağlanmıştır.
Biz AK PARTİ’li 4 milletvekili bütçe
çalışmalarına kadar Van’dan hiç ayrılmadık. Halkımızın yanında olduk, Van ve
Erciş’imizin yaralarının sarılması için çalıştık ve inşallah bundan sonra da
çalışacağız. Van’da, Erciş’te ve ülkemizin her noktasında bulunan
kardeşlerimizin bütün sorunlarıyla ilgilendik ve bundan sonra da ilgileneceğiz.
Van ve Erciş, Hükûmetimizin yaptığı ve yapacağı çalışmalar ile inşallah yeniden
inşa edilip kısa sürede eskisinden çok daha gelişmiş iller olacaktır, şehirler
olacaktır.
Ülkemizin her noktasından deprem
bölgesine çok yoğun yardımlar yapılmıştır. Kadirşinas milletimiz bizi hiçbir
zaman yalnız bırakmayarak, milletimizin tek yürek olduğunu göstermiştir. Bu acı
günümüzde desteklerinden dolayı Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza,
bakanlarımıza…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Çiftçi.
FATİH ÇİFTCİ (Devamla) – Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) – Ruhsatların hesabını
verin, ruhsatların!
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
Sayın Milletvekili zannederim daha önce Erciş Belediye Başkanlığı yaptı.
Biliyorsunuz, bu depremle ilgili, Erciş Belediyesinin imar ve ruhsatlandırma
çalışmaları, 7-8 katlı binalara izin verilmesi konusunda bunların yıkıldığına
ilişkin yaygın bir kanaat var. Dolayısıyla, Sayın Milletvekili Erciş Belediye
Başkanlığı döneminde bütün bunların olup olmadığı konusunda maalesef kamuoyuna
doyurucu bir bilgi vermedi.
Bir başka şey de, bu konudaki iddialara
da cevap verirseniz kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla daha doğru olacaktır.
BAŞKAN – Sayın Vural, bütçe görüşmesi
yapılıyor ve madde üzerinde görüşülüyor.
Teşekkür ederim.
Şimdi, madde üzerinde şahsı adına söz
isteyen Mehmet Geldi, Giresun Milletvekili.
Buyurun Sayın Geldi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET GELDİ (Giresun) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
23’üncü maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sizleri ve yüce
milletimizi saygılarımla selamlıyorum.
Madde ile 2012 yılında sözleşmeli
personele ilişkin esaslar belirlenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi sizlere 648 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname’nin getirdiği bazı
yeniliklerden bahsetmek istiyorum:
“Madde 23 – 3194 sayılı Kanuna
aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
‘Ek Madde 4 – Mera, yaylak ve
kışlakların geleneksel kullanım amacıyla geçici yerleşme yeri olarak uygun
görülen kısımları valilikçe bu amaçla kurulacak bir komisyon tarafından tespit
edilir. Bu yerlerin ot bedeli alınmaksızın tahsis amacı değiştirilerek tapuda
Hazine adına tescilleri yapılır. Bu taşınmazlar, bu madde kapsamında kullanılmak
ve değerlendirilmek üzere, belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalanlar
ilgili belediyelerine, diğer alanlarda kalanlar ise il özel idarelerine veya
özel kanunlarla belirlenen ilgili idarelere tahsis edilir. Özel kanunlar
kapsamı dışında kalan alanlarda belediyesince veya il özel idaresince geçici
yerleşme alanının vaziyet planı ve yapılaşma şartları hazırlanır ve onaylanır.
Bu taşınmazlardan kamu hizmetleri için gerekli olanların dışındakiler, il özel
idaresince veya belediyesince ve özel kanunlarla belirlenmiş alanlarda ilgili
idarece kadastro verileri işlenmiş hâlihazır haritalar üzerine yapılmış vaziyet
planına veya onaylı imar planına uygun olarak talep sahiplerine bedeli
karşılığında yirmidokuz yıla kadar tahsis edilebilir.
Bu yerlerde umumi ve kamusal yapılar
hariç, inşa edilecek yapıların kat adedi bodrum hariç olmak üzere ikiyi, yapı
inşaat alanı 200 metrekareyi geçemez. Bu yapıların yöresel mimariye uygun ve
yöresel malzeme kullanılmak suretiyle yapılması zorunludur. Bu fıkranın uygulanmasına,
bu fıkra kapsamında tahsis edilecek mera, yaylak ve kışlakların il genelindeki
toplam mera, yaylak ve kışlakların binde beşini geçmemek üzere oranının
belirlenmesine, bu yerlerin kiralanmak ve irtifak hakkı tesis edilmek suretiyle
tahsisine, tahsis sürelerine, tahsis bedellerine, tahsil edilen bedellerin
kullanım şekline, tahsis süresinin sona ermesine, komisyonun teşkiline ve diğer
konulara ilişkin esas ve usuller, İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Kültür ve
Turizm Bakanlığının uygun görüşleri alınarak Bakanlıkça hazırlanan yönetmelikle
belirlenir.
Mera, yaylak ve kışlakların 12/3/1982
tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca ilan edilen turizm
merkezleri ile kültür ve turizm gelişim bölgeleri kapsamında kalan kısımları,
ot bedeli alınmaksızın tahsis amacı değiştirilerek tapuda Hazine adına tescil
edilir ve bu yerler, 2634 sayılı Kanun çerçevesinde kullanılmak ve
değerlendirilmek üzere Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsis edilir.’”
Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca bahsi
geçen Kanun Hükmünde Kararname’nin öngördüğü yönetmeliğin hazırlanması yönünde
çalışmalar başlatılmıştır. Bu yönetmeliğin hazırlanması ve ilanını müteakip
valiliklerce mahallinde oluşturulacak komisyonlar vasıtasıyla netice alıcı
çalışmalar hızlandırılacaktır.
Çıkartılmış olan bu kanun hükmünde
kararnameyle küresel iklim değişikliği sonucu önemi çok daha fazla ortaya çıkan
yayla turizminin teşvik edilmesi sağlanmakta, çirkin yapılaşmalarla doğanın kirletilmesine
engel olunup düzgün ve kontrollü yapılaşma imkânı getirilmekte ve bu zamana
kadar yapılmış olan çirkin yapılaşmaların ıslahı için gerekli tedbirler alınmış
olmaktadır.
2012 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı
olmasını diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde on dakika soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
FATİH ÇİFTCİ (Van) – Konuşma yaparken
bana bir sataşma oldu, buna ilişkin İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre bir
açıklama yapıp cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Ne diye Sayın Vekilim?
FATİH ÇİFTCİ (Van) – Ben konuşma
yaparken… Açıklama yapacağım… Sayın Grup Başkan Vekili ve bir arkadaşımızın
sataşması oldu, bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN – Ne diye sataştı, ne söyledi
yani?
FATİH ÇİFTCİ (Van) – Deprem bölgesinde
yapılan inşaat ruhsatlarının benim dönemimde verildiğine ilişkin ve bunların
hangilerinin yıkıldığını, kamuoyunda çeşitli açıklamaların olduğunu ifade
ederek, Sayın Grup Başkan Vekilimiz ve bir başka milletvekilinin sözü oldu.
BAŞKAN – Ama ben de cevabını verdim,
Sayın Başkan Vekili, Sayın Vekilin konuştuğu konular maddeyle ilgili, burası
yeri ve zamanı değil diye cevabını verdim yani.
FATİH ÇİFTCİ (Van) – 69’a göre sataşma
var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ben size
atfedilen bu konuda şeyler var daha sonra açıklayın dedim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Konuşurken
sataşmadı zaten.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bundan dolayı söz
isteyecekseniz, belgeleri getireyim ben de, madem öyle, bir tartışma yapılıyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Sorusu havada kaldı efendim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Grup
Başkan Vekilinin sorusu havada kaldı efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Cevap
vermek gerekiyor. Erciş Belediye Başkanıydı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bütçeyle
ilgisi yok ki Başkanım.
BAŞKAN – Şimdi, bir konuda açıklama
yapmanızı istedi. Ben de madde üzerinde konuştuğunuzu, zamanının bu olmadığını,
yerinin bura olmadığını söyledim, yani burada ne yapılması gerekiyor daha Sayın
Vekilim?
FATİH ÇİFTCİ (Van) – Peki.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Belen, Sayın Dedeoğlu, Sayın
Acar, Sayın Sakık, Sayın Tanal, Sayın Özel, Sayın Kurt ve Sayın Demir sisteme
girmişlerdir.
Buyurun Sayın Belen.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, ben 35 yıllık mali
müşavirim. İlimle ilgili, Tekirdağ milletvekiliyim, Çorlu’da ikamet ediyorum.
Çorlu Vergi Dairesinin bundan yirmi sene evvel 6.400 mükellefi, 73 personeli
vardı. Bugüne geldiğimizde mükellef sayısı 17 bini geçti, personel sayısı 52.
Buraya personel vermeyi, en azından sözleşmeli personel vermeyi düşünüyor
musunuz? Ayrıca ilçe emniyet müdürlüğümüz de… Şehir merkez ilçe nüfusu 240 bine
dayandı. İlçe kadrosuna göre emniyet personeli olduğu için, ilçede asayişte de
zorlukla karşılaşılıyor. Kadro vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Dedeoğlu…
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Maliye Bakanımıza: Afşin Elbistan
Termik Santrali’nde 9 tane şehidimiz hâlâ göçük altında. Bunların ailelerine
emekliliklerinin dışında devlet olarak bir şey yapmayı düşünüyor musunuz? Bu
bir.
İkincisi: 1992 yılında kurulan
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinin kadro problemleri bu dönemde çözülecek
mi? Böyle bir çalışmanız var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Bakan,
gıda bankacılığı konusunda faaliyet gösteren dernek ve vakıflara 2008-2011
döneminde yapılan bağış ve yardımların toplam tutarı ne kadardır? Bu dönemde
sağlanan KDV istisnasının miktarı nedir? Sağlanan desteğin vakıf ve derneklere
göre dağılımı nedir? Devletin vergi almak yerine bu tür kurumlara bağış
yapılmasını teşvik etmesi doğru bir vergilendirme politikası mıdır? Herkes
kazancının vergisini verse de yardıma ihtiyacı olanlara devlet, aile sigortası
gibi bir yapıyla katkı sağlasa daha doğru olmaz mı? Deniz Feneri örneği
ortadadır. Bu tür örnekleri önlemek için bu alanda yeni bir düzenlemeye
gidilecek midir?
Diğer sorum: Sözleşmeli personelin bir
kısmı kadroya geçirilmiştir. Aynı statüdeki belediyeler ve özel idarelerdeki
sözleşmeli personel için de benzer bir adım atılacak mıdır? Aynı statüdeki
personel arasında ayrım yapılması doğru değildir, Anayasa’ya aykırıdır. Bu
adaletsizliği giderecek misiniz? İnsanlarımızın kadrolu, güvenceli, sendikalı
şekilde çalışmasını sağlayacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben
de teşekkür ediyorum.
Yani iki gündür arkadaşlarımızın
seslendirdiği cezaevindeki bir mahkûmun hayatıyla ilgili… Aslında birkaç yıldır
bu insani talepleri Parlamentoda hep kürsüye taşıdık, zaman zaman yetkili
bakanlarla da görüştük. Yani yüzlerce hasta bu noktada ölümcül, Adli Tıp
Kurumunun verdiği raporlar doğrultusunda ve Cumhurbaşkanlığında da bu dosyalar
bekliyor. Bu bir insanlık görevidir yani bu hastaların son günlerini
aileleriyle geçirmeleri, dışarıda tedavi olabilmeleri için -eğer sosyal
devletten, hukuktan, adaletten bahsediyorsak- bununla ilgili adımların atılması
gerekir. Bu kanayan bir yaramızdır. Ben Sayın Bakandan bu konuda duyarlı
olmasını ve bu konuyu Bakanlar Kuruluna götürmesini rica ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum ama soru
sormadınız.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Başkan.
Sayın Bakanımıza dün de soruları
sordum, bugün de soruları sordum ama tabii soru sormak bir yasama faaliyetidir,
aynı şekilde bu yasama faaliyeti nedeniyle Bakanın cevap vermesi gerekiyor.
Kendi alanı olmayabilir, saygıyla karşılarım ancak diyebilir ki: “Yazılı,
sonradan vereceğiz.” Ama ne hikmetse dün de aynı şekilde yapmadı, bugün de aynı
şekilde yapmadı. Kendilerinden istirham ediyorum yani ne olur, nezaketen
demeyeceğim ben de artık, bu bir görevdir, alanınız olmuyor ise hiç olmazsa
“Biz yazılı cevap vereceğiz.” deyin. Bunun için söz aldım.
Bir de maddelerle alakalı olarak, kendi
adına AKP’li 2 arkadaşımız konuştu. Bence bu da yasama faaliyetimizi engelleyen
bir husustur. Bunlara riayet edilirse sevinirim.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakan,
seçimden önce 55 bin tane öğretmene Başbakan tarafından bizzat atama sözü
verildi, Millî Eğitim Bakanının verdiği sözü Başbakan teyit etti ancak daha
sonra, bu öğretmenlerin atanamayacağını yeni Millî Eğitim Bakanı özür dileyerek
söyledi, gerekçesi de Bakanlığınızın bu konuda olur vermemesiydi.
Bu atanamayan öğretmenlerin dramı
ortada dururken Bekir Bozdağ’ın gündeme getirdiği mollaların atanmasını ve daha
o dram ortadayken Atanamayan Mollalar Platformu’nun açıklama yapıyor olmasını
ve bunun mizaha konu olmasını öğretmenlere ve kendi vicdanınıza nasıl
anlatıyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tekirdağ Çorlu Vergi Dairesinin
personel açısından desteklenmesi hususunu ben not aldım, arkadaşlarla
görüşeceğiz. İlk, hemen yani ihtiyaç varsa ki sizin açıkladığınıza göre ihtiyaç
var, gerekeni yapacağız. Dolayısıyla, o konudaki sıkıntıyı inşallah
gidereceğiz.
Afşin Elbistan’da göçük altında kalan
yerlerle ilgili tabii ki detaylara vâkıf değilim şu an itibarıyla ama Sütçü
İmam Üniversitesinin kadro problemi varsa rektörümüz gelsin, biz kendileriyle
de çalışalım. Bu sene içerisinde üniversitelere biz 9 bin -yani genel olarak
konuşuyorum- akademik kadro veriyoruz. Dolayısıyla, eğer akademik kadro
ihtiyacı varsa zaten bu 9 bin içerisinden Sütçü İmam Üniversitesi de tabii ki
ihtiyaçlarını karşılamış olur ama idari anlamda personel ihtiyacı varsa,
dediğim gibi, Bütçe Kontrol Genel Müdürlüğümüz durumu inceler, biz de gerekeni
yaparız.
Şimdi, değerli arkadaşlar, gıda
bankacılığıyla ilgili bir soru var. Şu anda önümde veriler yok. Dolayısıyla,
veriler gelirse ben değerli milletvekilimizle paylaşırım. Yalnız, şöyle bir şey
var: Yani vatandaşlarımız eğer hayır yapmak istiyorlarsa Kızılay olsun, diğer
alanlar olsun ve bir anlamda buna teşvik için birtakım vergi gelirlerinden…
Yani bu bahsettiğiniz rakamlar çok cüzi rakamlardır, eğer devlet feragat
ediyorsa ama bunun karşılığında vatandaşlarımızın yani hayır kuruluşlarına özellikle
kanunla bunlar yapılıyorsa bence çok faydalıdır, yani bunu niye eleştiriyoruz
onu anlamakta zorluk çekiyorum. Tabii ki biz herkesten geliriyle orantılı
olarak vergi toplayıp -sosyal devlet olmanın da bir gereği olarak- yoksul olan
vatandaşlarımıza, sosyal açıdan ihtiyaçları olan vatandaşlarımıza destek
vermemiz zaten bizim görevimiz, bunu da en iyi bir şekilde yapıyoruz. Ben bütçe
konuşmamda da gösterdim, hakikaten sosyal harcamalar çok ciddi bir şekilde
artmış.
Değerli arkadaşlar, gıda bankacılığıyla
ilgili rakamlar geldi, onu paylaşayım değerli milletvekilimizle. Bakın “Burada
bahsi geçen rakam nedir?” diye sorarsanız, 2007 yılında 48 bin lira, 2008
yılında sadece 8 bin lira, 8 bin liradan bahsediyorsunuz, 2009 yılında 25 bin
liradan bahsediyorsunuz, 2010 yılında
484 bin lira, 2011 yılında 562 bin lira vergi indiriminden faydalanılmıştır.
Yani bu rakamların hepsini topladığınız zaman 1 milyon 100 bin lira etmiyor.
Yani 1 milyon 100 bin liralık bir destek vermeyerek eğer bizim vergi
gelirlerini ciddi bir şekilde artıracağımızı düşünüyorsanız hakikaten ayrı bir
konu ama bu rakamlar hakikaten üzerinde fazla tartışılması gerekmeyen rakamlar.
Şimdi, belediyelerin sözleşmelileri
hususu: Değerli arkadaşlar, sözleşmeliler kadroluya geçirilirken 657 kapsamında
olanlar dikkate alındı. Belediyeler niye dikkate alınmadı diye arkadaşlara
sorduğum zaman, bazı belediyelerin bunu istemediği şeklinde bana bilgi geldi
ama sonuçta, böyle bir talep var. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız bu
talebi inceler, bakar, eğer gerekiyorsa o da yapılır ama ben, bu yapılır
demiyorum, yapılması gerekir demiyorum. Bu belediyelerin sonuçta eleman
çalıştırmasıyla ilgili bir husustur ama şu an itibarıyla Maliye Bakanlığında,
bu konuda ne yapılan bir çalışma var ne bu konuda bize bir görüş sunulmuştur.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Van
Belediyesiyle ilgili…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Van Belediyesiyle ilgili ne vardı?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hiçbir yardım alamıyor, şu anda belediyenin geliri
yok.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Şimdi, değerli arkadaşlar, önce bir sorulan sorulara cevap vereyim.
Şimdi, cezaevlerindeki -onu da not
aldım- ölümcül hastalıklar.
Bakıyorum, başka bir şey var mı?
Öğretmen ataması.
Yine, öğretmen ataması da değerli
arkadaşlar, 301 bin tane öğretmen atamışız ve 2012 yılında da imkânlar
çerçevesinde ve tabii ki Millî Eğitim Bakanlığının talepleri çerçevesinde biz
öğretmenleri atamaya devam edeceğiz ama burada bizim ihtiyacımız olan alanlarla
ilgili öğretmenleri atayacağız. İhtiyacımız olmayan alanlarla ilgili bizim
öğretmen almamız söz konusu olmaz.
Van’a gelince: Van bir afet
geçirmiştir, devlet olarak biz her konuda Van’ın yeniden yapılandırılması için,
yeniden inşa edilmesi için, oradaki vatandaşlarımızın yaralarının sarılması
için her şeyi yapıyoruz. Eğer belediyenin birtakım zararları varsa zaten AFAD
bunu tespit eder, biz de yine Afet İşleri Başkanlığına gereken desteği veririz.
Yani dolayısıyla, burada bir ayrımcılık yok. Bakın, 2011 yılı içerisinde,
1999-2001’de ödenmeyen afet paralarını biz bu bütçeye koyduk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Hiçbir belediyeye ayrım yapmadan ödedik, buna BDP’li belediyeler de dâhil olmak
üzere.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım:
VI.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Genel Kurulun, 19 Aralık 2011 Pazartesi ve 20 Aralık 2011 Salı günkü
birleşimlerinin saat 13.00’te başlamasına ve 19 Aralık 2011 Pazartesi günkü
birleşimde 2012 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 30’uncu maddesinin
oylamasının tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No:
13 Tarih:
18/12/2011
Genel Kurulun 19 Aralık 2011 Pazartesi
ve 20 Aralık 2011 Salı günkü Birleşimlerinin saat 13:00’te başlaması ve 19
Aralık 2011 Pazartesi günkü Birleşiminde 2012 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 30 uncu maddesinin oylamasının tamamlanmasına kadar çalışma
süresinin uzatılması önerilmiştir.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mustafa Elitaş M.
Akif Hamzaçebi
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Oktay Vural Pervin
Buldan
Milliyetçi Hareket Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
BAŞKAN – Öneri üzerinde söz talebi?
Yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Programa göre, 2012 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın oylanmamış maddelerinin görüşmelerini ve
oylamalarını yapmak için, 19 Aralık 2011 Pazartesi günü saat 13.00’te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.41