Fatma GÜNGÖR Normal Fatma GÜNGÖR 2 1 2012-02-03T09:34:00Z 2012-02-03T09:34:00Z 22 52180 297432 2478 697 348915 14.00 false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

DÖNEM: 24                           CİLT: 9                         YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

41’inci Birleşim

18 Aralık 2011 Pazar

 

(TBMM Tutanak Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87)

 

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88)

 

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’in, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’in, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

7.- Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Anayasa değişikliği çalışmalarında Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu ve yüzde 10’luk barajın kaldırılması konusunda gruplarınca hazırlanan taslağa ilişkin açıklaması

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, “Kürt halkı”, “Kürt coğrafyası” tabirlerinin hukuken yanlış olduğuna, millî kimliğimizin “Türk milleti”, devletimizin adının “Türkiye Cumhuriyeti devleti” olduğuna ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Anayasa’nın “Milletin temsili” başlıklı 80’inci maddesinde belirtilen “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler.” hükmüne ilişkin açıklaması

4.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın 17/12/2011 tarihli 40’ıncı Birleşimde yer alan beyanını düzeltmesinden memnuniyet duyduğuna ilişkin açıklaması

V.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, 17/12/2011 tarihli 40’ıncı Birleşimdeki bir konuşması sırasında muhalefet sıralarından yapılan müdahalelere cevap verirken söylediği sözlerin kendisine yakışmadığına ilişkin konuşması

VI.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Genel Kurulun, 19 Aralık 2011 Pazartesi ve 20 Aralık 2011 Salı günkü birleşimlerinin saat 13.00’te başlamasına ve 19 Aralık 2011 Pazartesi günkü birleşimde 2012 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 30’uncu maddesinin oylamasının tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak üç oturum yaptı.

 

2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/470) (S. Sayısı: 87) ve 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) görüşmelerine devam edilerek, 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı 18’inci maddesine kadar kabul edildi.

 

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, 16/12/2011 tarihli 39’uncu Birleşim Tutanak Dergisi’nde yer alan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili “İsviçre bankalarında 800 milyon dolar parası var, bunun araştırılması lazım” şeklindeki ifadesinin kendi iddiası olmadığına, Aydınlık gazetesinde yayımlanan Kaşif Kozinoğlu’nun iddiaları olduğuna,

Mersin Milletvekili Nebi Bozkurt, Hazreti Peygamber’imizin depremlerle ilgili hadisine ilişkin konuşmasında BDP Grubunu kastetmediğine,

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Cumhuriyet Halk Partisinin Çankaya Belediyesiyle ilgili tahrif edilmiş bilgilere,

İlişkin açıklamada bulundular.

 

Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci, Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın şahsına,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın şahsına,

Kütahya Milletvekili Alim Işık, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın şahsına,

Elâzığ Milletvekili Enver Erdem, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın şahsına,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Elâzığ Milletvekili Enver Erdem’in şahsına,

Elâzığ Milletvekili Enver Erdem, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına,

Sataşmaları nedeniyle konuşma yaptılar.

Alınan karar gereğince 18 Aralık 2011 Pazar günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 21.01’de son verildi.

 

Mehmet SAĞLAM

Başkan Vekili

 

                       Bayram ÖZÇELİK                                            Muhammet Rıza YALÇINKAYA

                                Burdur                                                                          Bartın

                              Kâtip Üye                                                                    Kâtip Üye


18 Aralık 2011 Pazar

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayımız vardır, gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, şimdi programa göre, 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (x)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 18’inci maddeyi okutuyorum:

Fonlara ilişkin işlemler

MADDE 18 - (1) Türk Silahlı Kuvvetlerine stratejik hedef planı uyarınca temini gerekli modern silah, araç ve gereçler ile gerçekleştirilecek savunma ve NATO altyapı yatırımları için yıl içinde yapılacak harcamalar, 7/11/1985 tarihli ve 3238 sayılı Kanunla kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonunun kaynakları, bu amaçla bütçeye konulan ödenekler ve diğer ayni ve nakdi imkânlar birlikte değer-lendirilmek suretiyle Savunma Sanayii İcra Komitesince tespit edilecek esaslar çerçevesinde karşılanır.

(2) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden birinci fıkra hükümleri gereğince tespit edilecek tutarları; Emniyet Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden helikopter, insansız hava araçları (İHA) ve Elektronik Harp (HEWS) projesine ilişkin tutarları; Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden motorbot alımına yönelik tutarları; Orman Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden Helikopter Alım Projesi ve Helikopter Eğitim Simülatörleri Merkezi Projesine ilişkin tutarları; Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler-den araştırma gemisi alımına yönelik tutarları; ilgili hizmetleri gerçekleştirmek üzere Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödemeye ilgisine göre Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı, Orman ve Su İşleri Bakanı veya Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı yetkilidir.

(3) Savunma Sanayii Destekleme Fonundan Hazineye yatırılacak tutarları bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerine ödenek kaydetmeye ve geçen yıllar ödenek bakiyelerini devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

                                     

(x)  87 ve 88 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 08/12/2011 tarihli 31’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(4) İlgili yıllar bütçe kanunları uyarınca, yürütülmesi öngörülen projeler için Savunma Sanayii Des-tekleme Fonuna aktarılan tutarlardan kullanılmayan kısımlar, Savunma Sanayii Destekleme Fonundan ilgili genel bütçeli idarenin merkez muhasebe birimi hesabına; özel bütçeli idarelerde ise muhasebe birimi hesabına yatırılır ve ilgili idarenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilir. Gelir kaydedilen tutarlar karşılığını ilgili idare bütçesine ödenek kaydetmeye genel bütçeli idarelerde Maliye Bakanı, özel bütçeli idarelerde ise ilgili özel bütçeli idare yetkilidir. Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dışındaki idarelerde ödenek kaydı yılı yatırım programı ile ilişkilendiri-lerek yapılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Orhan Düzgün, Tokat Milletvekili.

Buyurun Sayın Düzgün. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı merkezî bütçe yönetiminin 18’inci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, artık, 2000’li yıllarda orduların insan sayısının değil, dinamizminin önemli olduğu hepimizce bilinen bir gerçek. Artık, savaşlar insan gücüyle değil teknolojiyle yapılıyor. Bu anlamda da Türk ordusunun dinamizmini sağlayacak her türlü katkıyı vermeye biz hazırız. Ancak, değerli arkadaşlarım, sizler de takdir edersiniz ki artık savaşlar sadece ordularla kazanılmıyor, ekonomik güçle kazanılıyor, tutarlı dış politikayla kazanılıyor. Cumhuriyetimizin kuruluşundan beri Türkiye Cumhuriyeti’nin bir dış politikası vardı. Bu politikanın temel direği de Atatürk tarafından “Yurtta sulh, cihanda sulh.” düsturuyla açıklanmıştı. Dün bir konuşmacı arkadaşım, bu politikanın pısırıklık, korkaklık ve içe kapanıklığa yol açtığını söyledi.

Değerli arkadaşlarım, bilmenizi isterim ki bu “korkaklık” ve “pısırıklık” denen dış politika, o günlerde Irak’ta ulusal bağımsızlık savaşı veren mücahitlerin, yaralıların Türkiye Cumhuriyeti’nde tedavi edilmesini, şehitlere ise Türkiye Cumhuriyeti’nin maaş bağlamasını çıkaran bir kanun çıkarmıştır, bu Meclisten çıkarmıştır. Peki, sonra ne oldu değerli arkadaşlarım? Biliyorsunuz Türkiye'nin dış politikası Sayın Özal döneminde değişikliğe uğratıldı. Amaç neydi? Irak’ta 1 konulup 3 alınacaktı.

Arkadaşlar, bugünkü Irak’ın hangi durumda olduğunu hepimiz biliyoruz. Buradan ne konulup ne alındığını da hepimiz biliyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, yine bu “Yurtta sulh, cihanda sulh.” politikası Türkiye Cumhuriyeti’ni, bütün dünyayı yakıp yıkan, milyonlarca kişinin ölmesine sebep olan İkinci Dünya Savaşı’nın dışında tutmuştur. Siz her ne kadar İsmet İnönü’yü camileri ahıra çevirmekle suçluyorsanız da camiler o günlerde ordunun besinlerinin, gıdasının, ununun, buğdayının deposu olarak kullanılmıştır ve Sayın İnönü bunu daha sonra söylemiştir, “Ben sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım.” diye de açıklamıştır.

Arkadaşlar, bugün Türk dış politikasında sıfır sorun politikasıyla başladık, nereye geldiğimizi az çok sizler de biliyorsunuz. Bu arada, söylemek isterim ki Sayın Dışişleri Bakanının AKP’deki durum sorulduğunda verdiği cevap da son derece ilginç: “Sıfır sorun” diyor. Eğer dış politikadaki gibi bir durum oluşacaksa epey bir şeyler göreceğiz demektir önümüzdeki günlerde.

Değerli arkadaşlarım, Hükûmetiniz İsrail’le kavga etmeyi iyi beceriyor, daha doğrusu kavga ediyormuş gibi yapmayı iyi beceriyor. Gazze mazze dediniz Malatya’ya füze kalkanını kurdunuz, bunun da adını “NATO projesi” koydunuz. Biz de “Bu NATO projesiyse niye anlaşmayı Amerika’yla imzalıyorsunuz?” dedik, herhangi bir şey söylemediniz.

Yine hakeza arkadaşlar, “Füze kalkanını İsrail’i koruyalım diye koyuyorsunuz.” dedik, siz dediniz ki: “Yok öyle bir şey.” Bakın, hem İran hem Rusya açıklama yaptı “Çıkacak olan ilk çatışmada füze kalkanını vuracağız.” diye. Durup dururken, hiçbir sebebi yokken -aslında sebebi var, sebep İsrail’i korumak- siz Türkiye’yi hedef tahtası durumuna getirdiniz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, savaştan bahsediyoruz ama aslında savaştan bahsetmekten çok barıştan bahsetmek lazım bu ülkede. Çünkü bu ülkenin şiddetle barışa ihtiyacı var. Barış, hepimiz için acilen gerekli.

Arkadaşlar, hemen açık sözlülükle söylemek isterim ki daha geçtiğimiz günlerde Sayın Enerji Bakanı kendisine laf atan bir öğrenci arkadaşımızı kendi kürsüsüne kadar çağırdı, ona söz hakkı tanıdı. Ben açıklıkla söylemek isterim, son derece demokratik, doğru bir tavırdır. Sayın Bakanı da bu davranışı nedeniyle takdir ettiğimi belirtmek isterim. Fakat arkadaşlar, aynı hassasiyeti eğer Sayın Başbakan ve Hükûmetin diğer üyeleri de gösterebilmiş olsaydı, bugün, aylardır cezaevinde tutuklu bulunan 500’ü aşkın öğrenci sokakta bizlerin arasında dolaşıyor olacaktı, mahkeme kapılarında sürünüyor olmayacaklardı. Umarım, önümüzdeki süreçte onlar da bu sürece eşlik edip ülkemizin daha demokratik bir ortamda olmasına katkı sağlarlar diye düşünüyorum.

Arkadaşlarım, yine bir hekim olarak bu ülkede uygulanan sağlık politikalarına değinmeden geçemem bu kürsüden. Şunu da gene açıklıkla söylemek isterim ki hükûmetiniz döneminde hastanelerdeki sağlık hizmetlerinin otelcilik bölümü gerçekten sınıf atlamıştır. Bu anlamda da katkı sağlayanlara teşekkür ederim fakat arkadaşlar, otelcilik bölümü sağlık sorununu çözmez. Nasıl çözmez? İşte, buradan kanun hükmünde kararnameyle de bir Tam Gün Yasası çıkardınız. Biz size burada dedik ki: “Arkadaşlar, böyle bir şeye gerek yok, gelin, konuşalım.” Sonra ne oldu? Sayın Başbakan, Allah’a şükür, iyileşti, geldi. Sayın Başbakanı ameliyat ettirirken bu çıkardığınız Kanun’u bizzat Sağlık Bakanı kendisi ihlal etti. Şimdi, ben size soruyorum: Dünyanın hangi ileri demokrasisinde bir bakan kendi çıkardığı kanunu çiğnedikten sonra o koltukta oturuyor?

Değerli arkadaşlarım, çıkarmış olduğunuz Tam Gün Yasası yanlıştır. Getirin, burada konuşalım, mademki amacımız millete daha iyi hizmet etmek, katkı koyalım, daha doğrusunu, daha dürüstünü yapalım, daha işler olanını yapalım yoksa işte böyle her gittiğiniz yerde bu Yasa sizin ayağınıza dolaşacak.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu Tam Gün Yasası’yla üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığına bağlanması planlanıyor. Şimdi, bu mantıkla hareket ederseniz, yarın Adalet Bakanı derse ki “Hukuk fakültelerini bana bağlayın.”, Millî Eğitim Bakanı derse ki “Eğitim fakültelerini bana bağlayın.”, Sanayi Bakanı derse ki “Endüstri mühendislik fakültelerini bana bağlayın.” ortada üniversite kalır mı? Ama tabii üniversiteye ne denli önem verdiğinizi de biliyoruz. Artık Türkiye’de üniversitelerin konuşulması bırakıldı, medreseler konuşulmaya başlandı, rektörleri de melelerden atarsınız, böylece üniversite problemi de tamamen çözülmüş olur.

Ayrıca arkadaşlar, bir şeyi daha sormak istiyorum: Sayın Bakan diyor ki: “Ülkede doktor açığı var, yabancı doktor getireceğiz. Ülkede hemşire açığı var.” Arkadaşlar, haydi doktor açığı var, söyleyeyim, bu ülkede binlerce sağlık meslek lisesi mezunu gencimiz işsiz oturuyorken siz neden yurt dışından hemşire getirmeye uğraşıyorsunuz? Bunu bana izah edebilir misiniz?

Arkadaşlar, bu ülkenin sağlık emekçileri çok yakında meydanlara inecekler. Biz o gün onların yanında olacağız, omuz omuza olacağız. Siz sandıkta seçmeni ne kadar kandırmayı başarıyorsanız, ne kadar iyi biliyorsanız, bilin ki biz de meydanlarda direnmeyi en az o kadar biliriz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Düzgün.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddenin, dikkat ederseniz, NATO, savunma harcamaları, Savunma Fonu ve TSK’nın stratejik hedefleri dâhilinde, plan uyarınca modern silah, araç ve gereçlerin alınması… Bu bütçede bunun denetimi yok arkadaşlar, bunun rakamı da yok. Görmediğimiz bir rakamı şimdi oylayacağız. Sayın Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız tam karşımda oturuyor ve ben Sayın Bakana… Sayın Bakan, sizden rica ediyorum, hemen şimdi… Benim istediğim bir talebim var. Meclis adına, Genel Kurulumuz, hepimiz adına Sayıştay denetim yapar. Sayın Başkanım, sizden de aynı talebim var. Sayıştay Meclis adına denetim yapar. Ve bu maddede yönetmelik yapıldı, Bakanlar Kurulu yaptı. Daha önceki dönemde gizli bir yönetmelik vardı. Gizli yönetmeliği Sayıştay Genel Sekreterinden bir önceki Plan ve Bütçe Komisyonunda istediğimde Sayın Genel Sekreter “Ben bile o gizli yönetmeliği bulamadım, erişemedim.” dedi. Yani Sayıştayın Genel Sekreteri dahi, erişemediği bir gizli yönetmelik üzerinden Meclis adına, milletin iradesi adına, hepimizin adına bir denetim yapıyor.

Şimdi, yasama olarak… Meclis Genel Kurulu yasama. Biz yasama isek, yasama olarak bizim yönetmeliğimizi niye yürütme yapıyor, Bakanlar Kurulu? Yasama, yetkisini mi devrediyor? Yasama, görevini mi devrediyor? Yasama, milletin iradesini mi Bakanlar Kuruluna devrediyor? Hayır. O zaman, bu yeni çıkan yönetmeliği, Sayın Meclis Başkanım, niye Bakanlar Kurulu yürütüyor Meclis adına denetim olacaksa,  benim Meclisim denetimi Sayıştaya yaptıracaksa, grupların hakkı varsa, bu konuda talep hakkı? Sayın Hamzaçebi, o tartışmaların içinde siz vardınız. Sayın Şandır, siz çok iyi bilirsiniz.

Şimdi, bu yönetmeliği Genel Kurula getirelim. Sonra, burada geçen bütün harcamaları bir bir önümüze koyalım ve Meclis adına denetim yapalım. Milletin parasını, vergisini hazineye alıyoruz; vergisini vermeyenin canını çıkarıyoruz, icraya veriyoruz, haczediyoruz, 1 kuruşu 100 kuruş olarak alıyoruz, hazineye koyuyoruz. Şimdi, vatandaşın parasını hazineye koyduk, bununla da vatandaşa hizmet yapacağız. Bu parayı silaha harcarken, silah alırken, Skorsky alırken, F-16 alırken, F-35’lere ayırırken milyar dolarlar harcıyoruz. Küçük rakamları konuşmuyoruz arkadaşlar. Bu konuştuğumuz rakamlar o kadar önemli ki askerî alandaki kamu harcamalarını 74 milyon insanımızın bilme hakkı var. 74 milyon insanımız, o milyarların kime, hangi silah şirketlerine verildiğini merak ediyor. Şimdi bunu söylemek zorundayız. Niye bunu söylemek zorundayız? Bakın, Türk Silah Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfının harcamaları var mı bu bütçede? Denetleyebiliyor muyuz Sayın Başkan? Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanım, Sayın Meclis Başkanım, size de aynı şeyi soruyorum. Bir tarafta Komisyon Başkanı, bir tarafta Meclis Başkanı, bir tarafta Hükûmet. Hükûmete burada hesap sormam. Bakın, bir muhalefet parti Grup Başkan Vekili olarak benim bu konuda muhatabım yürütme değil, Hükûmet değil. Ben burada Hükûmeti sorgulamam, “Askerî harcamada ne yapmışsın, ne almışsın, ne ediyorsun”u sorgulamam. Meclisin yetkisini, iradesini başkalarına devretmem.

Bakın, bunu önemsiyoruz. Bu kalemi açığa kavuşturmazsak -çok açık söylüyorum- Vakfa yapılan transfer kaynaklarını belirleyemezsek, yine vakıfların bu tür statüde silah alım satım ve diğer konudaki ek kısıtlamalarını burada Genel Kurul ortaya çıkaramazsa, bu Meclisin üstündeki askerî vesayet aynen sürüyor. Burada iktidar çıkıp bize “Askerî vesayeti bitirdim, 10 tane emekli generali hapse attım, bitti bu iş.” demesin. Emekli 10 tane generali, 20 generali içeri atmakla askerî vesayet bitmiyor. İşte, askerî vesayetin temel noktası bu.

Watergate skandalını hatırlayın, İran’la Irak savaşırken Watergate skandalında satılan silahları hatırlayın, yakın zamanı hatırlayın, Rusya’yla yapılan anlaşmaları hatırlayın, Fransa’yla, Almanya’yla, Amerika’yla yapılan anlaşmaları hatırlayın.

Şimdi buradan getiriyoruz, güçlendirme vakıflarının harcamaları, örtülü ödenekten karşılanan askerî harcamaların düzeyi ve ücreti. Bakın, bu boyutu da var ama örtülü ödenek rakam olarak çok önemli bir rakam değil.

Şimdi burada, yine askerî harcamaların ilgili kararları üzerinde sivil parlamenter denetim eksik, yok, şu an yok. Hani “Arttıralım.” diyoruz, yok denetim. Şu an denetleyemediğim bir maddeyi konuşuyorum, bilmediğim rakamları konuşuyorum, bilmediğim topu konuşuyorum, bilmediğim bombaları konuşuyorum, bilmediğim tankları konuşuyorum, bilmediğim kobraları konuşuyorum, bilmediğim zırhlıları konuşuyorum ve Sarkozy’i konuşmak zorundayım.

Şimdi, arkadaşlar, NATO’da Sarkozy var. Öyle mi? Var. NATO’da Sarkozy olduğu zaman, NATO Libya’ya müdahale ettiği zaman, bir hafta önce Başbakan “Libya’ya müdahale etmeyeceğiz.” demişti. Ne oldu da Sarkozy’le aynı safta Libya’ya müdahale oldu? Şimdi, Libya’ya müdahale oldu. On beş, yirmi gemi gitti. Hangi gemi ne kadar silah harcadı? Ne kadar top attı, ne kadar mermi attı, ne kadar yakıt yaktı? Bu Meclisin bunu araştırma hakkı var. Ama diyorsunuz ki: “Ben veremem gizli yönetmeliği.” Ben şu an, bir milletvekili, Grup Başkan Vekili olarak önceki dönemin gizli yönetmeliğini de istiyorum, şimdiki Bakanlar Kurulundaki yeni yönetmeliği de istiyorum. Yeni yönetmeliği istiyorum çünkü bunu açığa çıkarmadığımız zaman Ermeni tasarısıyla ilgili… İstediği kadar Başbakanla Sarkozy arasında bir kavga görünümü olsa da aslında iz düşümlere baktığınız zaman Sarkozy, ırkçı, milliyetçi, muhafazakâr sağ iktidarın temsilcisidir ve NATO’nun savunucusudur. Bizde baktığınız zaman, milliyetçi muhafazakâr bir parti olduğunu söyleyen AK PARTİ’nin Genel Başkanı da Başbakandır. O da NATO’nun bünyesinde. Şimdi, böyle olduğu zaman, biz bu harcamaları bilmediğimiz zaman örtüşüyor. Ve istediği kadar kavga etsin, yok Cezayir’di, yok Ruanda’daki 800 bin Tutsi’nin öldürülmesi… Vallahi araştırın çok büyük fark görmezsiniz. Bin Bella’yı da Fransızlar kaçırdı, 1,5 milyon Cezayirli öldürdü. Bin Bella’yı yargılarken, Cezayirli avukatlar Bin Bella’yı savunurken saldırıya uğruyordu Fransızlar tarafından, ırkçılar, milliyetçiler tarafından ve o zamanki fotoğraf bugün var. Bugün de Öcalan yargılanıyor, avukatları, 36 tanesi tutuklanıyor. Yani arada bir fark… Kıyaslama yaptığınız zaman aynı iz düşümleri görürsünüz.

Bakın, bir iz düşümü daha. Evet, Cezayir’de katliam var, Ruanda’da katliam var, Dersim’de de katliam var. Bakın, tarihi takip edin. Şeyh Said’e gelin, ondan sonra devam edin, Kahramanmaraş’a gelin, Sivas’a gelin, son on beş yılın, yirmi yılın faili meçhul, olağanüstü hâl dönemlerine gelin, aynı durumu, aynı fotoğrafı görürsünüz. Orada da Cumhurbaşkanı olmak için bir sağcı muhafazakâr lider Le Pen partisine sığınmıştı. Umarım ki MHP böyle bir hataya düşmez, böyle bir hatada böyle bir duruma düşmez.

Şimdi, bu iz düşümlerin hepsini anlamak için bu paranın nereye gelip nereye gittiğini, bu Genel Kurulun, bu Meclisin buradan denetlemesi lazım. Ben denetleyemediğim bir maddeyi konuşuyorum. Ben ne kadar para var burada, bilmiyorum. Ey halkım, 74 milyon insanım, bilmediğim parayı, bilmediğim harcamayı, bilmediğim askerî milyarları, milyarları denetliyor ve adınıza konuşuyorum ama görmüyorum bu bütçenin içinde, yok, yok, yok! Sizi kandırıyorlar. Milletin iradesi burada sakat, yok.

Uyarmak istedim. Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Harun Karaca, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Karaca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HARUN KARACA (İstanbul) – Sayın Başkan, Meclisimizin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ Grubunun üyesi olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. 18’inci maddeyle ilgili fikirlerimi arz edeceğim. Savunma sanayisiyle ilgili yaptıklarımızı kısaca ifade etmeye çalışacağım.

Savunma sanayisinde, özellikle millî savunma sanayimizde yaptıklarımızdan 10 bin metre irtifada yirmi dört saat kalabilen insansız hava aracımız Anka deneme uçuşlarına başlamıştır. Anka’nın  ABD ve İsrail’den sonra stratejik yeteneklere sahip insansız hava aracı üreten 3’üncü ülke olacağız. Yerli üretimimiz olan 150’ye yakın insansız mini uçaksa hâlen Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kullanılmaktadır. İlk millî korvet savaş gemisi “MİLGEM”, tamamen ülkemizde tasarlanarak inşa edildi ve seyir denemelerine başladı. İlk savaş helikopterimiz “Atak”, prototip üretim safhasına geçti. İlk defa jet motoru üretilip uçuruldu. Uçak, helikopter ve tankların en önemli kontrol aracı olan görev bilgisayarı üretildi. “Hürkuş” adlı eğitim uçağı üretim faaliyetlerine başladı. Gelecek yıldan itibaren de inşallah uçuşa geçecek. Millî savunma sanayimizi yükselten bütün bu projeler yeni dönemde de hız kesmeden devam edecektir.

Bunlara ilave olarak Türk savunma sanayisinin en büyük hedeflerinden biri olan ilk Türk muharebe tankı “Altay” için hazırlıklar son aşamaya gelmiştir ve inşallah, Altay tankları 2012 yılının başlarında görücüye çıkacaktır.

Türk donanmasının yüksek savaş yeteneğini artırmak amacıyla yerli havuzlu çıkarma gemisi yapılmaya başlanmış olup beş yıl içerisinde bu yerli havuzlu çıkarma gemisinin Türk donanmasına katılması hedeflenmektedir. Bu havuzlu çıkarma gemilerinin dünyada sadece yedi-sekiz ülkenin donanmasında bulunduğunu da bilgilerinize sunarım.

2002 yılında savunma sanayisi ihtiyaçlarımızın yüzde 75’ini ithal ederken 2010 yılında dışa bağımlılık yüzde 50’nin altına düşmüştür. Bu gurur verici tablodur.

Ayrıca, dünkü maddede konuşacaktım biliyorsunuz. Dünkü maddeyle ilgili birtakım fikirlerimi beyan etmek istiyorum. Özellikle yerel yönetimlerde burada Hükûmetimiz döneminde büyük reformlar yapılmıştır. Mahallî idarelerde, mahallî idarelerin gelirleri artırılmış, giderleri azaltılarak cumhuriyet tarihimizin en büyük altyapı hamleleri AK PARTİ Hükûmetleri döneminde yapılmıştır.

KÖYDES… Köylerimizin yaşam kalitesini artırdık. 2005-2011 yılları arasında 7,3 milyar ödenek ayrılarak köylerimize hizmet yaptık. Çiftçimize ödenen net destek miktarlarımızı 2 milyardan 7 milyar liraya çıkarttık; 3,5 misli artırdık.

Tarım ürünleri üretimlerimizi artırdık. Burada hepsine tek tek değinemeyeceğim çünkü liste çok uzun. Örneğin, çeltik üretimimizi 360 bin tondan 900 bin tona çıkardık ki özellikle pirinçle ilgili olan… Daha önce pirincimizin büyük bir bölümünü ithal ederdik. 8 bin ton tohumluk ihracatı yaparken 30 bin tona çıkarttık. Tarımda hasılatımızı 24 milyar dolardan 62 milyar dolara çıkarttık, tarımda dünyanın 11’inciliğinden 7’nciliğine geldik. Tarım ihracatımız 4 milyar dolardan 13 milyar dolara geldi.

Şimdi, burada özellikle şunu söylemek istiyorum: Türk milleti her şeyi affeder ama “göbeğini kaşıyan adam” zihniyetiyle adam yerine konulmamayı hiçbir zaman affetmez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ben hızlı geçmek zorundayım çünkü zamanım çok kısa.

Yeni projemiz de SUKAP, su ve altyapı kanalizasyon projeleri. Nüfusu 25 binin altında bulunan 1.498 belediyenin altyapı ihtiyacı tespit edilmiş, 2011 yılında 230 belediyenin, 2012 yılında 150 belediyenin içme suyu, kanalizasyon ve arıtma tesisi işleri yapılacaktır. Ayrıca DSİ içme ve kullanma sularında çalışmalar devam etmektedir.

Katı atık… 2011 yılında hâlen 756 belediyemizin 59 adet katı atık tesisi var, 41 milyon nüfusa hitap ediyor; 2012 yılında 31 adet daha yapılarak 80 adet katı atık tesisi olacak, 46 milyon nüfusa hitap edecek.

“Katı atık tesisi” dediğimiz zaman belki arkadaşlarımızdan bir kısmı anlamayabilir ancak ben tarihte var olan bir katı atık cinayetiyle ilgili bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Hekimbaşı çöplüğünü hatırlayan arkadaşlarımız var mı bilmiyorum. Hekimbaşı çöplüğündeki vahşi depolamadan dolayı, oradaki metan gazı patlamasından dolayı 27 tane vatandaşımız rahmetli olmuştu. Onun için tekrar Hekimbaşı çöplüklerindeki patlamalar olmasın diye AK PARTİ hükûmetleri döneminde katı atık depolama tesislerine önem verilmektedir.

Halkalı çöplüğünü de hatırlayanımız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HARUN KARACA (Devamla) – Çünkü Halkalı çöplüğü de 2 milyarlık yatırım yapılan bir Temapark hâline getirildi.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karaca.

HARUN KARACA (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Başkan, söz vereceğim, söz talebiniz var ancak Sayın Kaplan’ın konuşmasıyla ilgili Başkanlık Divanını ilgilendiren konu…

Sayıştay Kanunu’nun 80’inci maddesine göre Sayıştay Kanunu hükümlerinin uygulanması için gerekli düzenlemeleri yapmaya bizzat Sayıştay Başkanlığı yetkilidir. Daha doğrusu, yetki verilmiştir onlara. Aynı Kanun’un 79’uncu maddesi gereğince Sayıştayı denetleme yetkisi ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, Başkanlık Divanı tarafından görevlendirilen ve gerekli mesleki niteliklere sahip denetim elemanlarından oluşan bir komisyona verilmiştir.

Sayın Kaplan, sözleriniz tutanaklara geçmiştir. Başkanlık Divanı değerlendirecektir.

Şimdi, aynı konuyla ilgili Sayın Bütçe Başkanımız söz istemişlerdir; Lütfi Elvan, Karaman Milletvekili.

Kürsüye buyurun Sayın Başkan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum. Çünkü, direkt Meclis Başkanlığımızı ilgilendiren bir husustur, Hükûmeti, yürütmeyi değil.

BAŞKAN – Tutanaklara geçmesi anlamında izah ettim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Komisyon Başkanımız da Meclisin Komisyon Başkanıdır. Ayrıca Hükûmetin de açıklama yapması lazım bu yönetmelikle ilgili.

BAŞKAN – Hükûmet değerlendiriyor, açıklama talebi olursa söz vereceğim.

Sayın Başkan, buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Çıkarmış olduğumuz Sayıştay Kanunu gereğince, Sayıştay Başkanlığı kamu kurum ve kuruluşlarımızın gelirlerini, giderlerini ve mallarını denetlemekle yükümlü.

Burada, özellikle gelir ve gider hanelerini ilgilendiren bölümler için herhangi bir yönetmelik veya Bakanlar Kuruluna verilmiş herhangi bir yetki söz konusu değildir. Ancak, Sayıştay Kanunu’nun 44’üncü maddesinde istihbarat, güvenlik ve savunmaya yönelik olarak sadece mallar kapsamında, gelir ve gider hesabı kapsamında değil sadece mallar kapsamında, yani savunma, istihbarat ve güvenlik birimlerimizin ellerinde bulundurdukları malların kullanımı, bunlarla ilgili gerekli çalışmalar, bu hususları ilgilendiren konularda ilgili kurumların görüşlerinin alınarak, Bakanlar Kurulu tarafından bir yönetmelik çıkarılması Sayıştay Kanunu’muzun 44’üncü maddesinde öngörülmüştür. Dolayısıyla, tüm konuları kapsamamaktadır. Sadece istihbarat, güvenlik ve savunma alanındaki malları ilgilendiren hususlara yöneliktir bu da. Gelir ve gideri ilgilendiren hususlarda tamamıyla bir şeffaflık, kamuoyuna rapor sunma söz konusudur. Tabii bu konuda da kamuoyunun bilgilendirilmesi de söz konusudur. Ancak, bunun nasıl ve ne şekilde yapılacağı, hangi konuların -gizlilik kuralı olması nedeniyle- gündeme getirileceği hususu, bunların usul ve esasları yönetmelikle belirlenmektedir.

Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım, Komisyon Başkanımız açıkladı ama o yasada performans denetimi yapılıp burada “Silahlı güçler ve güvenlik güçleri ölçülür.” olacaktı.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, böyle karşılıklı konuşma usulümüz yok.

Sayın Hükûmetin de bir söz talebi var, onu da bir dinleyelim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – “Ölçülür” olarak değiştirildiği için… Sayın Başkan o zaman yoktu…

BAŞKAN – Hükûmet adına Maliye Bakanı Mehmet Şimşek söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Sayın Hasip Kaplan “Askerî harcamaların ayrıntılarına, uzun dönemli gelişme ve öngörülerine ulaşmak mümkün değil.” dedi. Hâlbuki 2006 yılından beri genel yönetim kapsamında yapılan askerî harcamalar Bakanlığımız tarafından her üç ayda bir düzenli olarak yayımlanmaktadır.

Bakın, genel yönetim savunma hizmetlerine yönelik detaylı harcamaları, Millî Savunma Bakanlığının kurumsal ve ekonomik sınıflandırmaya göre bütün harcamalarını biz yayımlıyoruz. Müsaade ederseniz sizlerle birkaç rakamı da paylaşayım:

2002 yılında Millî Savunma Bakanlığının bütçesi 8 milyar 235 milyon lira, Jandarma Genel Komutanlığının 1 milyar 456 milyon lira, Emniyet Genel Müdürlüğünün 2 milyar 431 milyon lira, Sahil Güvenlik Komutanlığının 92 milyon lira olmak üzere toplamda 12 milyar 213 milyon lira. “Bunun bütçe içerisindeki payı ne?” diye sorarsanız, bu toplamın bütçe içerisindeki payı yüzde 10,21.

Geliyoruz 2012 yılına: 2012 yılında öngörülen harcamalar, Millî Savunma Bakanlığı için 18 milyar 230 milyon lira, Jandarma Genel Komutanlığı için 4 milyar 914 milyon lira, Emniyet Genel Müdürlüğü için 12 milyar 119 milyon lira, Sahil Güvenlik Komutanlığı için 376 milyon lira olmak üzere toplam 35 milyar 639 milyon lira. Bakın, bütün güvenlik birimlerinin bütçelerini verdim. Peki, bunların tamamının bütçe içerisindeki payı nedir? Yüzde 10,16.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bunlar bilinen kalemler, peki, bilinmeyen kalemler?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Yani 2002 yılında yüzde 10,21 iken şimdi yüzde 10,16 düzeyindedir.

Bütün bu kalemler, bunların alt detayları da olmak üzere, dediğim gibi, düzenli bir şekilde Maliye Bakanlığı tarafından 2006 yılından bu yana yayınlanmaktadır.

Savunma Sanayii Destekleme Fonu hesaplarını da anlık olarak Maliye Bakanlığı olarak izleyebiliyoruz. Ben şimdi tabii arkadaşlarıma söyledim, eğer bulabilirlerse çünkü bir kısmı hazine bonolarında, belki bir kısmı nakittir, detaylarına şu anda vâkıf değilim ama o konuda da rakamlar son derece açık, o rakamlar da yayınlanıyor.

Peki, genel yönetim kapsamına girmeyen vakıflar ve şirketler Avrupa Birliğinde nasıl takip ediliyorsa Türkiye’de de öyle takip ediliyor. Avrupa Birliğinde de bu rakamlar, tabii ki genel yönetim tanımına girmediği için, bütçe verileri kapsamında yayınlanmıyor ama bu rakamlar da takip ediliyor. Yine de bütün bunlar Sayıştay denetimine tabidir.

Az önce Plan ve Bütçe Komisyon Başkanımız ifade ettiler… Ha, bu arada Savunma Sanayii Destekleme Fonu’nun da rakamları geldi bana: Bankada şu anda 329 milyon lira civarında bir para varmış, yine dövizde 2,347 milyon lira civarında bir şey varmış, toplamda 2,7 milyar lira. Muhtemelen belki bir kısmı da hazine kâğıtlarında vardır ama sonuç itibarıyla bütün bu rakamlar var ve bu rakamlar yayınlanıyor.

Şimdi, Avrupa Birliği standartlarına bu çerçevede 2006’dan sonraki dönemde Türkiye yaklaşmış durumda. En son Sayıştay Kanunu burada kabul edildi. Eğer -bir yönetmelikle- özellikle mal denetimine yani istihbarat, güvenlik ve savunma birimlerine ilişkin mal denetimine ilişkin yönetmeliği burada kanunla Bakanlar Kuruluna verdiyseniz Bakanlar Kurulu çıkartır. Yüce Meclisimizin tabii ki yetkisinde olan bir konu. Harcama denetimi de yapılıyor, mal denetimi de yapılıyor ve gerçekten de, Türkiye bu konuda hiçbir dönemde olmadığı kadar şeffaflaşıyor ve bütün birimler bu anlamda denetleniyor ve gerekli yerlerle, vatandaşlarımızla bu rakamlar da paylaşılıyor. Onun için, buraya gelip soru işaretleri uyandırmak, hiçbir şey yayınlanmıyormuş gibi bir izlenim vermek de doğru değil. Bu anlamda da bir haksızlık yapılmaması lazım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan açıklamalarıyla benim sorduklarımı doğru tamamlamadığı gibi, yanlış bir bilgilendirme yaptı. Buna bir açıklık getirmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, madde görüşülürken böyle bir usulümüz yok, siz bir konuşma yaptınız, açıklamasını…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır ama Sayın Bakan…

BAŞKAN – Bir saniye müsaade eder misiniz: Siz bir konuşma yaptınız, bazı konuların açıklanmasını istediniz, hem Sayın Hükûmet hem Sayın Komisyon hem Başkanlık Divanı olarak biz burada gerekli açıklamayı yaptık ve konu tamamlanmıştır. Daha bunun üzerinde ancak -zaten, sisteme girmişsiniz- soru sorma hakkınız var.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, ben Meclis üyesiyim.

BAŞKAN - Tabii, hakkınızı kullandınız.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir milletvekili olarak istediklerim oldu. Bakın Sayın Başkanım, sizden gizli eski yönetmeliği istedim, Sayın Bakandan da şimdiki Sayıştay Yönetmeliği’ni istedim; bu ikisini alamadım, bir. Askerî alım satımları sordum, kaç milyar liraya F-35, F-16, Skorsky, Cobra aldınız? Cevabını almadım.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Kaplan, biz konunun muhtevasını konuşmuyoruz, konunun muhtevası konuşuldu ve cevap verildi. Benim anlatmak istediğim, böyle bir usulümüz yok, bunu anlatmak istiyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, ama SSDF’nin rakamları…

BAŞKAN – Bak, sizin açıklamalarınız üzerine hem Sayın Komisyon hem Sayın Hükûmet  hem de biz açıklama yaptık yani.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama bütçeyi konuşuyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Tamam, soru sorarsınız, sisteme girdiniz, biraz sonra soru sorma hakkınız var.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Açıklama yapma, bu konuda talep ettiklerimizi aydınlatma…

BAŞKAN – Lütfen ama…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Soru sorma olayı değil bu Sayın Başkan. Bunun Genel Kurulda netliğe kavuşması lazım, denetimini yapması lazım Meclisin.

BAŞKAN - Şimdi, madde üzerinde söz isteyen Mehmet Yüksel, Denizli milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

18’inci madde fonlara ilişkin işlemleri kapsayan bir maddedir. Fonlar bir girişimi finanse etmek için oluşturulan mali kaynak anlamına gelmektedir.  İlk defa, Türkiye’de 1941 yılında fon kurulmuş, daha sonraki yıllarda da artarak kurulmaya devam etmiştir; bunlardan birisi de Savunma Sanayi Destekleme Fonu’dur. Kurulan fonlar bugüne kadar ülkemize güç katmış, ülkemizin ve milletimizin önemli kazanımlar elde etmesine imkân sağlamıştır. Savunma Sanayi Destekleme Fonu, milletimizin göz bebeği olan ordumuzun yurt savunmasında ihtiyaç duyduğu savunma sistemlerinin tedarik ve modernizasyon projelerinin finansmanı ve yerli savunma sanayisinin geliştirilmesi faaliyetlerinin parasal kaynağıdır.

Savunma Sanayi Destekleme Fonu geçtiğimiz yıllarda çok önemli projeler gerçekleştirmiştir; bu projeler arasında başta çok yüksek bilgi ve teknoloji gerektiren modern araçların üretimi yer almaktadır. Geliştirilen helikopter, insansız hava araçları, elektronik harp araçları, eğitim simülatörleri yerli olarak üretilme aşamasına gelinmiştir. Bölgemizde ordumuzun savunma gücünü en üst noktaya taşıyacak projeler hızla hayata geçirilmektedir dolayısıyla bu alanda harcanacak her kuruşun aziz milletimize geri dönüşü hesaplanamayacak kadar yüksektir. Bu projelerde görev alanları da huzurlarınızda takdirle ve şükranla anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz ekonomik açıdan güçlü bir büyüme sürecine girmiştir. Özellikle son iki yıldır özel sektör sabit sermaye yatırımları ve özel tüketimi büyümenin lokomotifi olmuştur. Dünya ülkeleri ekonomik daralma ve kriz sorunlarıyla boğuşurken ülkemiz ekonomik büyüme ve istikrar bakımından seçkin ve güvenli bir liman hâline gelmiştir. Dünya ülkeleri arasında 2011 yılı üçüncü çeyrekte Çin’den sonra en yüksek büyüme hızına ulaşan 2’nci ülke Türkiye olmuştur. Yakın ekonomik ilişkiler içinde olduğumuz Avrupa Birliği ülkelerinde ekonomik büyümede ve işsizlik konusundaki krize rağmen ülkemiz 2011 yılı ilk dokuz ayında yüzde 9,6 gibi çok yüksek oranda büyümüştür.

Büyüme demek istihdam demektir, bunun sonuçlarını da eylül ayında açıklanan işsizlik oranlarında açıkça görmekteyiz. Günümüzde uygulanan ekonomik politikanın en önemli başarı göstergelerinden birisi de işsizlik oranıdır. Türkiye İstatistik Kurumunun açıkladığı son verilere göre, ülkemizde işsizlik oranımız son yılların en düşük oranı olan yüzde 8,8 olmuştur. Bu işsizlik oranı, iş gücüne katılım oranı yüzde 50,4’e çıkmış olduğu hâlde sağlanmıştır. Ekonomik büyümenin sonucu olarak cari açığın yükseldiği de bilinen bir gerçektir. Cari açık gayrisafi hasıla oranı yüzde 10’a yaklaşmıştır. Bu konu elbette önemlidir fakat cari açık kontrol altındadır. Gerek Hükûmetimizin gerekse Merkez Bankasının almış olduğu tedbirler sonunda, 2011 yılı üçüncü çeyrekte ihracatımız yüzde 10,8 artarken ithalatımızdaki artış oranı gerilemiş ve yüzde 7,3’e düşmüştür. Bu da son günlerde alınan, bilhassa ithalatımızı artıran ara mal ithalatının düşürülebilmesi için, ihracatımızın ana kalemlerinden olan bu ara malların ülkemiz sanayisinde üretilmesini destekleyen çalışmalar konusunda düğmeye basılmasının da bir işaretidir. Cari açığımızın en önemli sebebi olan dış ticaret açığımızdaki bu olumlu gelişme, ihracatımızın ekonomik büyümeye pozitif katkı yapmaya başlamasından da kaynaklanmaktadır. Bu gelişmeler de gösteriyor ki cari açığımız kontrol altındadır. 2011 yılı sonu itibarıyla brüt kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranının yüzde 39,8’e düşmesini bekliyoruz, Orta Vadeli Program’da da bunun yüzde 32’ye kadar düşmesi beklenmektedir. Sağlanan bu disiplin ve uygulamaların 2012 yılında da devam etmesi Hükûmetimizin temel politikasıdır.

Bu düşüncelerle 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin istikrarlı bir büyüme sürecinde istihdamın artırılması, mali disiplinin güçlendirilerek sürdürülmesi ve kamu dengelerinin iyileştirilmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yüksel.

Şimdi, soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Süre on dakikadır. Soru sorma süresi beş dakika.

Sayın Özkan, Sayın Topçu, Sayın Uzunırmak, Sayın Özel, Sayın Kaplan, Sayın Demir, Sayın Şafak, Sayın Halaman, Sayın Varlı ve Sayın Şeker ilk 10 söz isteyen sayın milletvekilleri.

Buyurun Sayın Özkan.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Ramazan Bayramı’nda tatilin uzatılmasıyla bürokratik hatadan ve 2/9/2011 gününün tatil olması nedeniyle kamu kurumları nöbetçi memur statüsüyle yetinmişlerdir, gerçek yetkililer idari izinli sayılmıştır. O gün aşırı yoğunluktan, bilgisayar programlarının tamamlanamamasından, işin ehilleri görev başında olmamasından dolayı mükellefler mağdur olmuşlardır. 6111 sayılı Kanun sadece iki adet ihlale müsaade etmektedir. Mağduriyetin giderilmesi için tatil uzamasından dolayı istenmeden oluşan bir taksit ihlalini bir ek ödeme süresi anlamında düzeltmeyi düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Topcu…

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İsrail Türkiye arasında savunma alanında hangi anlaşmalar durdurulmuş, hangileri devam etmektedir?

İkinci sorumuz: Suriye, olası bir Türkiye Suriye savaşı için sınırımıza yakın bölgede savunma füzesi yerleştirmesi basında yer almaktadır. Bu konuyla ilgili görüşleriniz nelerdir?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, büyümede borçlanma çok önemli bir kalem ihtiva ediyor. Kredilerdeki, kredi kullanım oranlarındaki yerli tasarruf oranı 2002’ye göre nedir acaba, oran olarak tasarruf oranı?

Diğer sorularım bir süreklilik arz ediyor. Kişi başına borçlar, kredi kartı borçları ve şirketlerin kredi borçları nelerdir? Kişilerin kamuya borcu ve şirketlerin kamuya borcu ne miktardadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özel…

Sayın Tanal, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

1999 yılında olan deprem nedeniyle vergilerde terkin oldu ancak Van depreminde vergilerde terkin yapılmadı, vergilerin ertelenmesi gündeme geldi, bu bir adaletsizlik değil mi? Bununla ilgili bir yasa teklifi sunduk, bunu desteklemeyi düşünür müsünüz?

İkinci soru ise: Devlet Memurları Kanunu uyarınca tek ücret ilkesi, ücretlerde denklik ilkesi ve ücretlerde açıklık ilkesi olması nedeniyle özel kesim ile kamu kesimi arasındaki ücretlerde bir dış dengesizlik söz konusu. Bunu gidermeyi nasıl planlıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan, buyurun.

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle, iktidar partisinin bir sözcüsü, atanmayan öğretmenlerle ilgili şöyle bir cümle kullandı burada, yaşanan ekonomik sıkıntı nedeniyle üzülerek öğretmenlerin tamamının atanmadığından bahsetti. Türkiye’de iktidarınız süreci içerisinde bahsettiğiniz yüzde 6 ortalama büyüklük ve dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olan bir ülkede, öğretmen açığının olduğu bir süreçte atanmayan öğretmenlerle ilgili ekonomik sıkıntı çekiyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Demir…

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, 666 ve 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile temel kişilik hakları sağlık çalışanlarının elinden zorla ve cebren alındı. Başta hekim, sağlık yöneticileri ve sağlık çalışanlarına döner sermaye, performans ile kazanımları yıllık izinli, raporlu iken kesiliyor, emeklilik tazminatına yansıtılmıyor. Özlük haklarına ve emekliliğe yansıtılmıyor ama müsteşar, müşavir, genel müdür gibi üst düzey bakanlık çalışanlarına tatil, rapor, yıllık izin durumunda hakları veriliyor. 6 ila 8 bin lira kadar ek ödenek alan bu üst düzey yöneticilerin emeklilik tazminatlarına ve emekliliklerine yansıtılıyor. Emeklilik ve özlük haklarına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Şafak…

DOĞAN ŞAFAK (Niğde) – Teşekkür ederim.

Biraz önce Sayın Bakanımız “2002’de savunma sanayisine bütçeden ayrılan pay yüzde 21” dedi “2011’de ise savunma sanayisine yüzde 10” şeklinde beyan etti. Bununla neyi kastediyor Sayın Bakanımız? Siz “Güvenliğe gerek yok, bizi Amerika idare eder.” mi diyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Son soru çok basit olduğu için hemen cevaplandırayım. Değerli arkadaşımız herhâlde benim verdiğim rakamları tam olarak anlamış olmayabilir. Ben şunu söyledim: 2002 yılında yani bütün savunmayla ilgili, emniyetle ilgili birimlerin tamamının bütçe içerisindeki payı yüzde 10,21’di; 2012 yılında yüzde 10,16 yani yüzde 10 civarı. Dolayısıyla, yüzde 10,2 idi, yüzde 10,2 olarak kalmış. Değişen bir şey yok yani savunma sanayisinin bütçe içerisindeki payı aynen devam ediyor, ne inmiş ne de çıkmış.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Özkan’ın sorusundan başlayayım. 6111 sayılı Kanun kapsamında taksitlendirilen borçların 2011 yılında, biliyorsunuz, Haziran, Temmuz, Eylül ve Kasım aylarında ödenmesi gerekmekteydi. Ağustos 2011’de de genel olarak taksit bulunmamakta. Kanun’un inceleme safhasındaki alacaklarla ilgili maddesine göre Ağustos ayına ait taksit isabet etmesi mümkün bulunmamaktadır. Yani o bahsedilen -ramazan ayı herhâlde dedi, evet Ramazan Bayramı’nda denildi- anladığım kadarıyla, arkadaşların verdiği bilgiye göre zaten ona… Yani Haziran, Temmuz, Eylül ve Kasımda ödenmesi gerekiyordu. Ağustosta Ramazan Bayramı var. Dolayısıyla, ona tekabül eden bir taksit söz konusu olmadığı için arkadaşlarımız böyle bir mağduriyet ifade ettilerse, doğrusu, anlamak zor.

Ben özellikle arkadaşlarıma hep şunu söyledim: Bu tür taksit ödeme günlerine yakın haftada hafta sonları da açın, geç saatlere kadar açık bırakın. Kredi kartıyla ödeme imkânı getirdik biliyorsunuz. Yani İnternet’ten kredi kartıyla veya doğrudan doğruya bankayı arayıp ödeme imkânı söz konusu.

Değerli arkadaşlar, eğer Meclisimiz bu hususlarda irade koyarsa tabii ki uzatılabilir. Ama biz gerçekten bu yasayı geçirirken çok kapsamlı ve iyiyi de kolaylaştırıcı… Mesela sosyal güvenlik primleriyle vergilerin geri ödeme taksitlerinin aynı aya denk gelmemesine özen gösterdik ve geçmişte olmadığı kadar da müsamahalı davrandık ama… Yani geçmişe yönelik bir düzenleme için mutlaka kanun gerekiyor fakat ben, bu aşamada, gerçekten, yeni bir düzenlemenin yararlı olacağına inanmıyorum. Hatta, bu türden düzenlemelerin mümkün olduğunca hiç yapılmamasının taraftarıyım -yani biliyorsunuz, ben bunu defalarca söyledim- ama kriz sonrası dönemde böyle bir kolaylık sağlandı. Tekrar bu konuların gündemde tutulması pek makul olmayabilir.

İkinci olarak Sayın Topcu anlaşmalarla ilgili soruyu sordu, “İsrail’le hangileri durdurulmuş, hangileri devam ediyor?” Şu anda benim önümde bu yönde bir bilgi yok ama arkadaşlar onu ilgili birimlerden alırlarsa size tabii ki şey yaparız.

Savunma füzelerinin sınıra yerleştirilmesi hususunda da yine bu konunun muhatabı Millî Savunma Bakanımızdır, bu konu hakkında fazla bir bilgim yok ama ümit ediyoruz ki tabii, komşularımızla hiçbir şekilde sorunların bu düzeye gelmemesi bizim de temennimizdir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, depremde varlıklarının yüzde 33’ünü kaybedenlerin gelir kaynaklarıyla ilgili vergi borçlarının kayıpları oranında terkini mümkündür ancak Van depreminde zarar gören vatandaşların birikmiş borçları 6111 sayılı Kanun kapsamında yapılandırılmışsa bu borçların ödeme süresinin uzatımı yine bir kanunla olabilir. Biz sadece bir mücbir sebep ilan ettik. Bu mücbir sebebi de, başlangıçta süresizdi, şimdi bir yıllık yaptık. Yani sonuç itibarıyla, gerekirse yine uzatırız ama bunların terkini için bir yasal düzenleme gerekiyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Terkini… Yanlış anlaşıldıysa özür dilerim, terkini söyledim. 

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Yok, yok, ben anlıyorum. Terkini için bir düzenleme gerekecek veya mevcut 6111…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yasa teklifini sunduk biz zaten. Eğer bunu desteklerseniz çıkar.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – …kapsamında bana talepler geldi, “Biz depremden dolayı bu taksitleri şimdi ödeyemiyoruz…” Bunun uzatılması belki sırf, sadece ve sadece deprem bölgesiyle sınırlı olmak üzere gündeme gelirse biz olumsuz bakmayız ama bunun terkin edilmesine ilişkin zaten bir genel kural var, bu genel kural çerçevesinde, yani -arkadaşların bana verdiği bilgiye göre- mal varlıklarının üçte 1’ini kaybedenler için bu zaten mümkün, bunun için ayrı bir düzenlemeye gerek yok.

Tasarruf oranlarına gelince: Şimdi ben tam olarak rakamları hatırlamayabilirim çünkü önümde rakam yok. Yanlış hatırlamıyorsam, 2002 yılında yüzde 18’in biraz üzerindeydi, yüzde 18 küsurdu. Şimdi, 2011 için yüzde 13 küsurdur. Dolayısıyla tasarruflarda bir düşüş söz konusudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, şu soruyu bitirseydim. 

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

19’uncu maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Devlet Borçları ve Kamu İktisadi Teşebbüslerine İlişkin Hükümler

Hazine garantili imkân ve dış borcu ikrazı limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemler

MADDE 19 - (1) 2012 yılında, 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna göre sağlanacak;

a) Garantili imkân ve dış borcun ikrazı limiti 3 milyar ABD Dolarını,

b) Hazine Müsteşarlığınca belirlenecek koşullar çerçevesinde ve elde edilecek kaynaklar Hazineye

aktarılacak şekilde kamu kurum ve kuruluşlarınca ihraç edilecek sertifika, senet ve benzeri finansman enstrümanlarına sağlanacak garanti tutarı 2 milyar ABD Dolarını,

aşamaz.

(2) Birinci fıkranın (b) bendinde yer alan tutarı bir katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

(3) 1 inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile belirlenen başlangıç ödeneklerinin yüzde l'ine kadar ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Osman Kaptan, Antalya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; devlet borçlarının sınırlandırılmasına ve yönetilmesine ilişkin 19’uncu madde hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın arkadaşlarım, ülkemizde devlet borçlu, millet borçludur. Türkiye’nin toplam borcu 500 milyar doları geçmiştir. Nüfusumuzun yarıdan fazlası, 43,5 milyon kişi bankalara borçludur. Vatandaşlarımızın bankalara kredi kartı borcu 55 milyarı, tüketici kredisi borcu da 163 milyar lirayı geçmiştir. Kişi başı borçlulukta ise İstanbul 1’inci sırada, Ankara 2’nci sırada, Antalya da 3’üncü sıradadır.

Değerli arkadaşlarım, borçla yatıyoruz, borçla kalkıyoruz, borçla yaşıyoruz, borçla borç ödüyoruz. AKP’nin bedelli askerlik politikası sayesinde vatan borcunu bile banka borcuyla öder hâle geldik. Türkiye borçla yaşıyor, AKP Lale Devri’ni yaşıyor, yaşıyor ama Korkut Boratav Hoca’nın dediği gibi sonuna geldik. Geçen yıla göre yabancı sermaye yüzde 54, toplam sermaye yüzde 16, toplam sıcak para girişi de yüzde 89 azalmışsa artık aklımızı başımıza almak zamanı geldi. Borçta, cari açıkta delik büyük ama yama küçüktür. Üretmeden tüketiyoruz. AKP döneminde tarım yapmaktan vazgeçilen arazi büyüklüğü 2,3 milyon hektardır. Yani Kocaeli, Yalova, Düzce, Bartın, Zonguldak, Osmaniye, Kilis, Iğdır illerinin toplamı kadar toplam arazi ekilmez, biçilmez hâle gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarında borçlar iyi yönetilmemiştir. Eğer cumhuriyetin kuruluşundan 2002’ye kadar toplam dış borcumuz 130 milyar dolar iken AKP döneminde buna 180 milyar dolar daha eklenerek 310 milyar dolara çıkmışsa AKP’nin borç yönetimi başarılıdır denilebilir mi? Eğer 2002’den bu yana kişi başına borcumuz 2 kat, hane halkı borcu da 64 kat, cari açık da 80 kat artmışsa bu iktidar başarılıdır denilebilir mi?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlet olarak da, millet olarak da gırtlağımıza kadar borçluyuz. Sayın Başbakan, ilgili bakanlar “Avrupa’dan iyiyiz.” diyorlar, “Avrupa çöküyor, biz uçuyoruz.” diyorlar. Öyleyse bizim “Uçtu.” denilen ülkemizde, ölen anne babasından emekli maaşı alabilmek için hileli boşanmalar neden patlama yapmıştır? On bini aşmıştır bu sayı arkadaşlar. 2002’de 10 milyon olan icra dosyası sayısı dokuz yılda neden 14 milyona ulaşmıştır? Neden kadına şiddet, intiharlar, boşanmalar, cinnet getirenler, ailesini öldürenlerin sayısı artmaktadır? İki gün önceki basında yer alan eve icra gelecek diye “Bir şeyler yap.” diye yalvaran karısını öldüren işsiz kocanın sorunu nedir?

Sayın milletvekilleri, “Çöktü.” denilen komşumuz Yunanistan’da kişi başına millî gelir 29 bin dolarken “Uçtu.” denilen ülkemizde kişi başına millî gelir neden onun üçte 1’i? “Çöktü.” denilen İtalya’da kişi başına millî gelir 30 bin dolar iken “Uçtu.” denilen ülkemizde neden İtalya’nın üçte 1’i? “Çöktü.” denilen Almanya’da kişi başı millî gelir bizimkinin neden 5 katıdır?

Değerli arkadaşlarım, bir Maliye Bakanımız var, mübareğin ağzından bal damlıyor! Bütçe sunuş konuşmasında “Faiz bütçeleri değil, hizmet bütçeleri hazırladık.” diyor, o kitapçıkta var. Bakıyoruz, AKP İktidarında faize ödenen para 450 milyar lira. Bu yılki bütçesinin neredeyse 1,5 katı.

Sayın arkadaşlarım, DİSK’in belirlediği, Türk-İş’in belirlediği 926 liralık açlık sınırının altında ücret verdiğiniz insanlara, Sayın Bakan, “2002’den beri yüzde 300, yüzde 500 maaşlarınızı artırdık.” Diyeceğinize, Sayın Bakan, “Ey asgari ücretliler, işçiler, ey emekliler, BAĞ-KUR’lular, çiftçiler, muhtarlar sizleri açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm ettiğimiz için özür dileriz.” deseniz daha doğru, daha etik olmaz mı?

Sayın milletvekilleri, işte propagandanın gücü budur. Bir yanlış yeteri kadar tekrar edilirse doğru algılanır hâle geliyor. AKP de, bu İktidar da bunu hep yapıyor. Bunun için AKP’nin bakanlarının ve rakamlarının Türkiye’sinde her şey güllük gülistanlık. Gerçekte ise vatandaş aç, perişan çünkü ekonomideki büyüme fakire fukaraya yansımıyor.

Bizim Antalya’da bir söz vardır “Aslıyok yaylasında 1.500 koyunum var benim.” diye. Zaten yaylanın aslı yoksa koyun da yoktur.

Sayın Bakan, AKP döneminde 32 milyar dolarlık özelleştirme  yapıldı. Dış borç ikiye katlandığına göre, bu para nereye gitti?

Değerli arkadaşlarım, benim önerim Antalya. Benim önerim niye Antalya? Altın yumurtlayan il Antalya da onun için ve benzeri diğer illerimiz desteklenmeli. Antalya’ya ve ülkemize daha çok turist gelmesini sağlayalım. Daha fazla turist, daha fazla döviz demektir, daha fazla cari açık kapama demektir. Turizmden kazanılan her 100 liranın 95 lirası hazinenin kasasına giriyor. Antalya’da modern tarımın ve seracılığın sorunlarını çözelim, daha fazla ihracat yapalım. Antalya’nın batısına da havaalanı yapalım. Antalya EXPO 2016 Fuarı’na hızlı treni yetiştirelim. Antalya’da doğal gaz Kemer ve Serik ilçeleri arası için planlanmıştır. Antalya’nın batı ilçelerine de, doğu ilçelerine de doğal gaz bir an önce getirilmeli, seralarda ve turistik tesislerde doğal gaz kullanımı sağlanmalıdır.

Sayın arkadaşlarım, Sayın Başbakana geçmiş olsun diyorum, Allah zeval vermesin. Bu Eş Başkanı olduğu Arap Petrol Baharı’nın filan da çarpmasını istemeyiz. Time dergisi araştırma yapmış, bizim Sayın Başbakan baştan da 1’inci, sondan da 1’inci çıkmış. Nazar değmez inşallah! Yoksa Sayın Bekir Bozdağ’ın sözünü ettiği devlete alınacak bin mollaya nazar muskası mı yazdıracaksınız? Yoksa Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, şıhlar, müritler, mollalar memleketi mi olacak? Bu memlekette imam hatip mezunları yok mu? Bu memlekette ilahiyat mezunları yok mu? Peki, onlara haksızlık olmuyor mu?

Sayın milletvekilleri, atama bekleyen 360 öğretmen varken; intibak bekleyen emekliler, destek bekleyen çiftçiler, esnaflar varken; yurt, burs bekleyen öğrenciler varken; haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe uğrayanların sorunu çözüm beklerken; millî eğitimin yığınla sorunları varken, her şey bitti de sıra okullara, ilkokullara Arapça dersi koymaya mı geldi? Siz tüm ilköğretim okullarını imam hatip okullarına mı çevirmek istiyorsunuz?

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Arapça bir dil değil mi? Ne zararı var?

OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın arkadaşlarım…

OSMAN ÇAKIR (Düzce) – İngilizce oluyor da Arapça niye olmasın?

OSMAN KAPTAN (Devamla) – Ben ilköğretime diyorum beyefendi, ilköğretime. Siz, Türkiye’de bir zihniyet değiştirmesi mi yapmak istiyorsunuz? Ekonomi dünyasında Türkiye’de “ileri demokrasi” adı altında korku imparatorluğu kurdunuz. Halkımız iktidardan, iktidar da sizler de Amerika’dan korkuyorsunuz. İktidara, borçlanma politikası başta olmak üzere Türkiye'nin çıkarlarına sahip çıkmasını, Türkiye Cumhuriyeti’nin genetiğiyle oynanmamasını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaptan, teşekkür ediyorum.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - …ve Amerika’dan korkacaklarına Allah’tan korkmalarını tavsiye ediyor…

BAŞKAN – Sayın Kaptan, lütfen…

OSMAN KAPTAN (Devamla) - …halkımıza da cesaret ve metanet diliyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Necati Özensoy, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19’uncu madde üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu bölümde, devlet borçları ve kamu iktisadi teşebbüslerine ilişkin hükümler var.

Ben, sözüme hemen Plan ve Bütçe Komisyonunun bütçeyle alakalı raporundaki 150’nci sayfada yazan cümleyle başlamak istiyorum: “2000 yılında 141.537 TL zarar eden KİT’ler 2001 yılından bu yana sürekli kâr etmektedir.” Yani KİT’lerin kâr etme miladı 2001 yılı olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bütçe başladığından bu yana, sayın bakanlar, sayın konuşmacılar hep makro büyüklüklerden bahsettiler. Sayın Ekonomi Bakanı da hem mühendis hem de sanayici olduğundan hareketle, profesörlere bile ders verecek kadar ekonomi bilgisi olduğundan bahsetti. Ben de âcizane hem mühendisim hem sanayiciyim. Gerçi, profesörlere ders verecek kadar yetkin hissetmiyorum kendimi ama yine de bu konularda bir şeyler söyleme yetkisini haiz olduğumu düşünüyorum.

Bütün bu makro büyüklükler ortaya konurken, bugünkü gelinen noktaya nereden gelindi? Nasıl gelindi? Uçağa mı bindik geldik? Otobüse mi bindik, trene mi, kayığa mı? Kimin kayığına bindik? Bütün bunlar, hiç bahsedilmiyor. Ama ben yine Sayın Bakanın ve Başbakanın ağzından şunu ifade edeceğim: 18 Ekim 2008 günü yayımlanan Resmî Gazete “Koordinasyonu ve izlenmesine dair bütçenin Bakanlar Kurulu kararı ekidir.” Sayın Bakanın bunda imzası var herhâlde değil mi Sayın Bakan? Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu ekinde imzanız var. Yani dinlerseniz başından beri anlardınız ama şimdi şuradan pasaj okuyacağım; “Makroekonomik İstikrarın Kalıcı Hâle Getirilmesi” başlıklı mevcut durum, 2009 bütçesinde bu Bakanlar Kurulu ekinde yazan: “2000 yılı başından itibaren uygulamaya konulan Uluslararası Para Fonu destekli makroekonomik programların kararlı bir şekilde uygulanması sonucu güven ve istikrar ortamı tesis edilmiş, ekonomi sürekli bir büyüme ortamına kavuşturulmuş, enflasyon ciddi oranda düşürülmüş ve kamu açıkları kontrol altına alınarak borçların sürdürülebilirliği sağlanmıştır. Ekonomide sağlanan güven ve istikrar sonucu Türkiye ekonomisi sermaye piyasaları daha fazla dışa açık hâle gelmiş ve ekonomimiz özel sektör kaynaklı yüksek ve kesintisiz bir büyüme sürecine girmiştir. Ancak bu durum, ülkemizdeki tasarruf yetersizliği nedeniyle özel sektörün dış borçlarının artmasına neden olmuştur.”

Şimdi, burada Bakanlar Kurulunun, yani bütçe, yine 2009 bütçesi yapılırkenki uygulamalardaki ifade ettiği konular. Bunları ben söylemiyorum, yani burada Sayın Bakan ve Başbakan diyor ki: 2000 yılında başlayan yapısal değişikliklerle bu ülke bu hâle geldi.

Şimdi, bu makro rakamlar ifade edilirken benim anlamadığım bazı konular var. Şimdi, kamu borç stokundan bahsediliyor, gayrisafi yurt içi hasılaya oranlanıyor ama özel sektörün borcundan bahsedilmiyor. İşte, burada ifade ediliyor, Türkiye’nin büyümesi özel sektörün yaptığı yatırımlarla alakalı. Bunu ben söylemiyorum.

Şimdi, dış borç stokuna baktığımızda, kamuda ciddi bir anlamda artış yok ama özel sektör 40 milyar dolarlardan 200 milyar dolarlara gelmiş. Şimdi, bu özel sektörün borcu bizim borcumuz değil mi? Yani, özel sektör bu parayı ödediği zaman bu ülkeden bu paralar çıkmıyor mu, başkasının cebinden mi çıkıyor, uzaydan mı çıkıyor?

Peki, yine, ithalat ihracat rakamları verilirken burada sayın konuşmacılar, özellikle iktidar mensubu arkadaşlarımız hep ihracatın arttığından bahsediyor. Bakın, 2002 yılında cari işlemler açığı aşağı yukarı yok denilecek düzeydeydi. İthalatı Fob değerleri üzerinden alırsak 600 milyon dolar civarındaydı yani 50 milyar dolar civarında dış gelirimiz, 50 milyar dolar civarında da giderimiz yani ithalatımız vardı. Şimdi, nedir bu? Sahaya çıktığımızda, futbol maçıysa, 5 gol atmışız, 5 gol de yemişiz demektir, berabereyiz. Peki, şimdi çıkan konuşmacılar diyor ki: “İhracatımız 120 milyar dolarlara geldi.” Güzel, 5 golden 12 gole çıkmışız. Peki, ithalatımız nereye geldi? 200 milyar dolarları aştı. Yani, 12 gol attığımızla övünüyoruz, 20 gol yediğimize üzülmüyoruz. Yani bu rakamlar, dolayısıyla, ifade edilirken biraz daha gerçekçi, biraz daha nerelerde olduğumuzu daha net ortaya koymak açısından anlamlı olmalı diye düşünüyorum.

Bakın, siz enflasyondan bahsederken… Şimdi yine ikili hanelere çıktık yani 10’lu rakamlara çıktık ama siz enflasyonu yüzde 100’lerde falan almadınız. 57’nci Hükûmet bu Hükûmete enflasyonu devrederken yüzde 26’lara kadar düşürdü yani yüzde 130’lardan yüzde 26’lara kadar düşürdü, siz yüzde 26’dan tek haneli rakamlara düşürdünüz ama, ancak yine çift haneli rakamlara çıkabildiniz.

Bakın, işsizlikle ilgili, yine, sayın bakanlar buradan ifade ediyor; Avrupa’yla, Amerika’yla kıyaslama noktasına gidiyorlar. Avrupa’yla, Amerika’yla kıyaslamak için oradaki iş gücüne katılımı da, iş gücüne katılım değerlerini, istihdama katılım değerlerini de iyi ortaya koymak lazım diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, Amerika’da, Avrupa’daki iş gücüne katılım oranı yüzde 70’lerdedir, Türkiye’de de yüzde 40’lardadır. Dolayısıyla biz Avrupa’yla ve yine Avrupa ve Amerika gibi ülkelerle kendimizi kıyaslayacaksak bunun önce Türkiye’deki gibi ev hanımlarını, iş bulma ümidi olmayanları dışarıda bırakan bir hesaplama sisteminden çıkıp onlar gibi bir hesaplama yaparak hesaplamaları kıyaslamamız lazım. Eğer öyle kıyaslamaya kalkarsak Türkiye’deki işsizlik oranı yüzde 30’ları geçer. Ben şunu ifade etmek istiyorum. Çok fazla vaktimiz yok. Ekonomik değerleri, rakamları... Sayın Bakan burada sorulan soruları cevaplayacaktı ama vakti olmadığı için cevaplamadı, kendisi ifade etti yine tasarruf oranlarının düştüğünü. Ama şahıs borçları -biraz önce ifade edildi- 200 milyar liraları geçti. Bankalara milletin borçları ortada. Ben Enerji Bakanlığı bütçesinde yine elektrik faturalarıyla ilgili tarife bileşenlerinden bahsettim ama bunu bahsederken -burada EPDK ve Sayın Bakan var- aslında biz yanlış yere burada şikayetleri, vatandaşın şikâyetlerini bildiriyoruz, çünkü TEDAŞ’ın üzerine koyduğu tarife bileşenlerinin büyük bir bölümü de vergi. Aslında Sayın Maliye Bakanına burada bunları ifade etmemiz lazım. Bakın, Sayın Bakan elektrik faturalarını bir incelerseniz, elektrik sarfiyat miktarının üzerine konulan yaklaşık yüzde 70 vergi ve vergi benzeri rakamlar var. Vatandaş bunda başta kayıp kaçak olmak üzere, hadi kayıpları bir kenara bırakalım, kaçakları şikâyet ediyor. Kaçaklarla ilgili de şöyle bir örnek verdi bir vatandaş, dedi ki: “Ben bir markete gitsem, alışveriş yaparken tam kasaya geldiğimde, o anda alışveriş yapanlarla birlikte bütün kapılar kapansa “Bir dakika, siz bu ödemeleri yapacaksınız ama bu marketten aşağı yukarı bu marketin yüzde 10’u civarındaki mal hırsızlar tarafından çalınmış, dolayısıyla siz buradan aldığınız ürünleri, üzerindeki etiketlere bakmayın, yüzde 10 fazla fiyat ödeyerek satın alacaksınız.” diye bir zorunluluk getirse o market, bu ne kadar doğruysa TEDAŞ’ın yani devletin bu anlamda kaçakları da fatura ödeyenlere ödetmesi o kadar doğrudur diye ifade ediyorum.

Sayın Bakandan özellikle TEDAŞ’ın tarife bileşenlerinin incelenerek bu haksızlıklara son verilmesini temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özensoy.

Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen İbrahim Binici, Şanlıurfa Milletvekili.

Buyurun Sayın Binici.

BDP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi bu vesileyle saygıyla selamlarım.

Bütçe maratonunun sonuna yaklaştığımız bugünlerde bir kez daha kaçırdığınız barış ve kardeşlik treninin arkasından el sallamak durumunda kalıyoruz. Bütçe, sadece devletin harcama ve gelir kalemlerinin ifade edildiği tablolara dökülmüş rakam yığınlarından ibaret değildir; aynı zamanda, toplumsal olarak yapılan üretimin kimler tarafından, nasıl bölüşüldüğünün göstergesi olan teknik belgelerdir. Bu yönüyle de Hükûmetin ekonomik ve sosyal politikalarının aynasıdır.

Şu anda görüştüğümüz bütçe dâhil olmak üzere kesintisiz olarak 10’uncu bütçenizi yapıyorsunuz. Aynanızdan yansıyanların başını yandaşlarınız, sayısını çoğaltmakla övündüğünüz dolar milyarderleriniz, rantçı ve girişim dehası çocuklarınız çekerken, emek yığınları, memurları, esnafı, emekliyi, çiftçiyi, üretimi, yatırımı, hakça ve kardeşçe bölüşümü gene ihmal ediyorsunuz.

2002 yılı seçimlerinde oynadığınız mazlum ve mağdur rolüyle tüm zamanların en değme başrol oyuncularına taş çıkartacak iktidara ilk adımınızı attınız. İkinci dönem iktidar olmanın sarhoşluğuna tüm benliğinizi teslim ederek önce vicdanlarınızı öldürdünüz. Sonrasında vesayetinden şikâyet ettiğiniz güçlerle Dolmabahçe’de nikâhınızı kıydırıp aynı yastığa baş koydunuz; ne diyelim, Allah mutlu etsin! Senaryo ve yönetmenliği size ait olan çalıştaylar ve açılımlarla sosladığınız ileri demokrasi martavalları oyunundan siz de yoruldunuz. Yıllardır kullandığınız tüm maskeleri atarak gerçek yüzünüzü orta yere sermekten artık çekinmiyorsunuz. Van’da, Bitlis’te, Urfa’da, Manisa’da ve Dersim’deki valilerinizle, bulduğunuz her fırsatta eleştirdiğiniz tek parti dönemini mumla aratacak gibisiniz. Gömlek değiştirmekten bir hâl  olmuş bedeninize yeni giydiğiniz faşizan gömleği ne güzel de yakışmış size. Farkında mısınız, arzı endam ettiğiniz bu yeni gömleğinizle ırkçı ve şoven güruha selam durmaktasınız. Dağıttığınız nefret ve öfke ateşiyle Promete’yi bile kıskançlık krizine soktuğunuzdan emin olabilirsiniz.

Toplu sözleşme ve grev hakkını isteyen memuru gaz bombaları ve coplarla donattığınız memurlarınıza havale ederek, haraç mezat sattığınız kamu işletmelerinde çalışan emekçi yığınlarının taleplerini ise eksi 10 derecede Ankara’da havuzlarda boğdunuz.

Parasız eğitim isteyen öğrencileri iki yıl boyunca cezaevlerinde tutmakla, HES’lere karşı çıkan seksen yaşındaki Şükriye Nine ile on yaşındaki torununa oynattığınız tıp oyunuyla hukuk tarihimizdeki garabetlere yeni katkılar yapmaktasınız.

Bağımlı-bağımsız kuruluşlara, medya ve kimi sivil toplum örgütlerine aba altından sopa göstererek iktidar seviciliğine mahkûm etmeyi “ileri demokrasi” diye yutturduğunuzu sanıyorsunuz. Sevsinler sizin ileri demokrasinizi!

Son seçimlerde halkın size verdiği avansı tam da bir mirasyedi hovardalığıyla sağa sola saçıyorsunuz. “Ya benimsin ya da toprağın!” metaforuyla diktatörlüğünüzü ilan ettiniz. Siyaset bezirgânlığını o kadar ileri götürdünüz ki, iflas etmiş tüccar misali eski defterlerden medet umuyorsunuz.

Orta Doğu halklarının ve Kürtlerin de İslamiyet’ten önce inancı olan Zerdüştlüğü ortaya atmakla, ana muhalefet partisi liderinin mezhebiyle ilgili söylemlerinizle neyin peşindesiniz Allah aşkına? Bu hâliyle siyasette “Zübük” olduğunuzun farkında mısınız?

Değerli milletvekilleri, yürütmenin yargıya “Elim sende.” dediği bir oyunun sahneye konulduğu bir süreci yaşıyorsunuz.

Ulusal taleplerini dile getiren Kürtlere karşı geliştirdiği yeni stratejilerle partimizi hedef alan Hükûmet ve AKP’ye muhalif olan tüm kesimleri susturuyor, susmayanları ise cezaevlerinde istiflemeye devam ediyorsunuz.

Başbakan cebinde taşıdığı binlerce kişilik tutuklama listesini kuşatma altına aldığı yargının savcılarına peyderpey vererek partimize karşı imha politikalarını uygulamaya geçirmiştir.

Şimdi sormak istiyorum: Bir dönem savaş tanrılarının Millî Güvenlik Kurulu kanalıyla tetikçilerine verdiği infaz listesinin bugün yürütme ve yargı arasında elden ele dolaşan siyasi soykırım listesinden ne farkı var? Sizin şimdi KCK operasyonlarınızla yaptıklarınızı, geçmişte cana kasteder biçimiyle Koçgiri’de, Ağrı’da, Zilan’da ve Dersim’de en ağır biçimiyle zaten yaşamıştık; yeni senaryolara boş yere tevessül etmeyin.

Şunu hiçbir zaman unutmayınız; Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Gürcü’süyle kardeşçe, eşitçe ve dostça yaşayacağı demokratik bir Türkiyeli olmanın mutluluğunu ifade etmekten çekinmeyecek olan Kürtlere “Ne mutlu Türk’üm diyene.” dedirtmeyi asla ve asla başaramayacaksınız.

Tüm servetimiz bir dilim ekmek dahi olsa, o bir dilim ekmeği kardeşçe, eşitçe ve dostça paylaşacağımız bütçeleri yapmak dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Binici.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, Hatip, konuşmasında…

BAŞKAN – Sayın Aydın, Sayın Bakan zaten cevap verecek, söz istedi.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Tamam.

BAŞKAN – Not aldı tüm konuşmaları. Lütfen…

AHMET AYDIN (Adıyaman) –  Grubum adına 69’a göre bir açıklama istiyorum.

BAŞKAN – Ne diye söz istiyorsunuz 69’a göre?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim “Zübük” olarak bizi suçladı, “Şoven” olarak suçladı, “Irkçı” olarak suçladı. Kalmadı hiçbir hitap, daha ne desin?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hükûmeti eleştirdi, Hükûmet cevap verir.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İki dakika söz veriyorum; yalnız, yeni bir sataşmaya mahal vermeden.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hükûmeti eleştiriyor efendim. Eleştirilere Hükûmet cevap versin.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Ya, bir dinle!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Çıkıp niye üstüne alınıyor?

BAŞKAN - İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tabii, Hatibi dinlerken hangi konularda yanlış yaptığını not etmeye çalıştım ama değerli arkadaşlar, bir baktım ki her tarafı, baştan sona her tarafı yanlış. Bu sefer doğruları işaretlemeye çalıştım, emin oldum, donup kaldım; doğru hiçbir şey bulamadım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakın değerli arkadaşlar, bir defa 2002’de “Mazlum ve mağdur” rolü hikâyesi. Geçin oraları, şimdi bu halk 2002’de yüzde 34 verdi mi? Verdi. Bu süre içinde politikalarımızı geliştirdik mi? Geliştirdik. Halka hizmeti yaptık mı? Yaptık. Geldi 2007’ye, yüzde 34 yüzde 47’ye çıktı mı? Çıktı.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – O seçim barajı olmasaydı zor alırdınız.

AHMET AYDIN (Devamla) – Daha sonra gene yapılanları, halkın taleplerini, beklentilerini burada grup olarak el birliğiyle Hükûmetimizle birlikte yaptık mı? Yaptık.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evren yasaları olmasaydı…

AHMET AYDIN (Devamla) - Halk bu politikaları da kabul etti, “Yüzde 47 de yetmez, yüzde 50.” dedi ama siz burada bu yanlışları yaptığınız müddetçe, var ya, bu yüzde 50 de artacak, ondan hiç şüpheniz olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biz artırdık, 36 milletvekili var.

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) - Yüzde 100 artırdık.

AHMET AYDIN (Devamla) – “Tek partiyi aratıyorsunuz.” gibi bir gaflet, bir dalalet değerli arkadaşlar. Böyle bir şey mümkün mü?

Biz özgürlükleri genişlettikçe, biz görüyoruz ki birilerinin de alanı daralıyor, özgürlükler aslında birilerinin işine gelmiyor. İşte, o yüzden özgürlüklerinin genişletilmesini aslında gerçekte kimler istiyor o belli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, BDP sıralarından gürültüler)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Siz özgürlükleri kısıtladıkça…

AHMET AYDIN (Devamla) - Gerçekte kimin Zübük olduğu, o da belli. E, burada bunları da ifade etmek gerekiyor.

Memurlarla ilgili diyorsunuz, sendikalarla ilgili… Biz, memurlarla ilgili toplu sözleşmeyi getirirken, sendikalarla ilgili grev serbestisini getirirken, özgürlükleri genişletirken Anayasa paketinde boykot eden siz değil miydiniz? Niye boykot ettiniz, niye yoktunuz?

Değerli arkadaşlar, ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Bütün halkımız, bütün milletimiz bizim yaptıklarımızı görüyor ve bunlara artarak da destek veriyor. Sizin böyle bir muhalefetiniz olduğu müddetçe de bu destek de artacak diyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, şimdi, bir grubumuzun üyesi konuşuyor, Hükûmeti eleştiriyor, bütçeyi değerlendiriyor. Hükûmetin bütçesini eleştirdiği zaman muhatabı Hükûmettir, Hükûmet cevap verir.

BAŞKAN – Evet, cevap verecekler zaten Sayın Kaplan.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – 69 açık efendim, 69 açık.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - E yani şimdi, ikide bir alışkanlık hâline geldi, Grup Başkan Vekilleri hemen zıplıyorlar. Siz yasamasınız.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – “Zıplama” ifadesini kullanma.

BAŞKAN – Hayır, ona “zıplama” demeyelim de Sayın Kaplan. Doğru yani burası müsamere salonu hâline getirildi…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım, yasama… Üyenin buradaki konuşmasını, eleştiri dozunu, eleştirisi farklı olabilir. Eleştirisine cevap verme gibi bir usul yok. Hükûmetin zaten söz hakkı var, cevabı verir. Onun için gereksiz bir tartışma.

BAŞKAN – Aynı kanaatteyim Sayın Kaplan.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, özür diliyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Şimşek.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bir dakika bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Ama Sayın Şimşek kalktı yerinden, lütfen.

SIRRI SAKIK (Muş) – Grubumuzu itham ederek Anayasa oylamasında farklı davrandığımızı söylüyor ama niye davrandığımızı söylemek de bizim en tabii hakkımızdır.

BAŞKAN – Sayın Şimşek kalktılar, konuşmasını vereyim ondan sonra söz vereceğim.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (Devam)

BAŞKAN - Hükûmet adına Sayın Maliye Bakanı söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Şimşek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. Aslında her soruda çıkıp burada açıklama yapmak yani benim genel yaklaşımım değil ama şu borç konusunda samimi bir şekilde sizleri bilgilendirmek istiyorum. Gerçekten ilgileniyorsanız, kamunun, özel sektörün borçları, riskler, tehditler nerededir, nerede iyileşmeler olmuştur, ben şu on dakikamı bununla geçirmek istiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ülkelerin dış borç stoklarına bakarsanız yani özel sektör ve kamu dış borç stoklarına bakarsanız rakamlar ülkeden ülkeye inanılmaz farklılıklar gösteriyor. Lüksemburg gibi küçük bir ülke fakat orada finans sektörü çok büyük, finans sektörünün borcu çok fazla. Lüksemburg’da kişi başına 3,7 milyon dolarlık borç var, bakın kişi başına. Şimdi, Amerika Birleşik Devletleri’nin toplam dış borcu; özel sektör, kamu dış borcu Haziran 2011 itibarıyla 15 trilyon 41 milyar dolar, 15 trilyon. Avrupa Birliğinin toplamı 13,7 trilyon dolar, bu 2010 Haziranı itibarıyla. Mesela İngiltere’nin yaklaşık 9 trilyon dolar borcu var, Almanya’nın 4,7 trilyon dolar borcu var. Bakın, özel sektör ve kamunun toplam dış borcundan bahsediyorum. “Türkiye burada nerededir?” diye sorarsanız, Türkiye’nin -yani buradaki rakamların bir kısmı 2010 Haziran, bir kısmı 2011 Haziran- 309 milyar dolardır toplam devlet ve özel sektör dış borcu. Türkiye Brezilya’dan sonra geliyor, 27’nci sırada. Yani Türkiye toplam dış borçları sıralamasında 27’nci sırada. Peki, Türkiye’de o anlamda kişi başına borç sıralamasında yine çok çok daha aşağılarda.

Şimdi, “dış borç” dediğiniz zaman özel sektör kamu ayrımı yapılıyor. Ha, özel sektör borçları önemli değildir anlamına gelmiyor. Özel sektör borçları son derece önemlidir. Özel sektör borçları makroekonomik istikrar açısından, makro riskler açısından son derece önemlidir. Yani şimdi Türkiye’de özel sektör borcu artmıştır, doğrudur. 2002 yılında özel sektörün toplam dış borcu gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 18,7’siydi, yaklaşık yüzde 19. Bugün ne kadardır? Yani ben tam yıl aldığım için 2010 yılı sonu itibarıyla, yüzde 25,7’dir yani yüzde 26’dır. Ne kadar artmıştır? Yaklaşık burada 6-7 puanlık bir artış vardır yani gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak. Peki, kamu sektörünün toplam borcu ne kadardı? Yüzde 28’di. 2002 yılında kamu sektörünün toplam dış borcunun millî gelire oranı yüzde 28’di. Bugün ne kadar? Yüzde 12,1. Peki…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, iç borçtan bahset. Sadece dış borç…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bir müsaade edin arkadaşlar, rakamları vereyim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada şunun altını özellikle vurgulamak istiyorum: Türkiye’nin -bir de tarihî perspektif vereyim müsaade ederseniz- dış borcu 1980 yılında 15,7 milyar dolar. Geliyorsunuz 1990 yılına, 52,4 milyar dolara çıkmış. Ne kadar? 3,3 kat artmış on yıl içerisinde. Peki, 2002’de ne olmuş? 129,6 milyar dolar olmuş. Ne kadar artmış? 2,5 kat artmış. Peki, şu anda ne kadar? Haziran sonu itibarıyla 309,6 milyar dolar. Peki, ne kadar artmış 2002’den bu yana? 2,4 kat.

İç borca bakalım. Arkadaşımız diyor ki: “İç borçtan bahset.” Şimdi, Türkiye’nin 1980’de iç borcu 720 bin lira, 720 bin lira. 1990’a geliyorsunuz, 57 milyona çıkıyor. Ne kadar artmış? 79 kat artmış. Peki, 2002’de nereye çıkmış? 149,9 milyara çıkmış yani 2.629 kat artmış. Yani 1990’dan 2002 yılına kadar Türkiye’nin iç borcu 2.629 kat artmış.

Peki, AK PARTİ Hükûmetleri döneminde yani 2002’den -burada 2010 rakamlarını ben alabildim hemen- 352,8 milyara çıkmış. Ne kadar artmış? 2,4 kat artmış. Bakın, ondan önceki on iki yılda ne kadar artmış? 2.629 kat artmış. Şimdi ne kadar artmış, yani 2011’i dahi katsanız? Hadi 3 kat diyelim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, satılan kurumları da ona hesap edersek nasıl olur?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Peki, faiz… Faiz çok önemli değerli arkadaşlar. Borcunuz varsa faiz ödüyorsunuzdur. Borcunuz varsa, faiz… Kimse size bedava para vermez.

Türkiye 1980 yılında 20 bin lira iç borç faizi ödüyormuş. Gelmişiz 1990 yılına 10 milyon liraya çıkmış, 500 kat artmış. Peki, 10 milyon 1990’da, 2002’de ne olmuş? 43,5 milyara çıkmış. Kaç kat? 4.350 kat artmış. Türkiye’nin iç borç faiz ödemeleri 1990’dan 2002’ye tam 4.350 kat artmış. Peki, 2010 sonu itibarıyla ne kadar artmış? Artmamış, azalmış. Türkiye’nin bütçede ödenen faiz 43,5 milyardı 2002 yılında. Şimdi, 2010 yılı sonunda 42,1 milyar lira. 2011’de de bu rakam azalmaya devam etti.

Ben geçen bütçe konuşmamda da söyledim. 1985’ten bu yana bütçe giderleri içerisinde faizin payı en düşük düzeyde. 1987’den bu yana millî gelire oran olarak da faiz harcamaları en düşük düzeyde. Peki, Türkiye'nin toplam dış borcu hakikaten kritik bir düzeye ulaşmış mı? Yüzde 39,4 Türkiye'nin toplam dış borcu, kamu ve özel, yüzde 39,4. Peki, 2002’de ne kadardı? Gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak yüzde 56’ydı. Yani 500 milyar dolar… Tabii ki rakamlar 300’e de çıkar, 500’e de çıkar. 500 değil, Türkiye'nin dış borcu 309,6 milyar dolardır. Değerli arkadaşlar, dolayısıyla hangi göstergeyi kullanırsanız kullanın, hangi karşılaştırmayı yaparsanız yapın, gerek faiz gerek iç borç gerek dış borç açısından Türkiye hakikaten daha iyi bir konumdadır. Ha, daha iyi de olabiliriz.

Peki, özel sektörün borçlarındaki artış bizim için bir risk mi? Evet, bir risktir. Bunun sınırlanması da gerektiğine inanıyorum. Özel sektörün yatırımları… Bakın size bir rakam vereyim: 2002 yılında özel sektör yatırımları yaklaşık 46 milyar liraydı. 2011’e geliyorsunuz, yıllık yatırımları 232 milyar liraya çıkıyor. Şimdi, bakın, tabii ki özel sektörün varlıkları da artıyor. 2002 yılında borsanın, bütün şirketlerin değeri ne kadar? 10 bin düzeyinde endeks. Peki, bugün ne bütün bu krize rağmen, küresel baskılara rağmen? 50 binin üzerinde yani 5 kat artmış. Özel sektörün varlıkları da artıyor, özel sektörün ihracatı da artıyor. Özel sektörün dış varlıkları da var tabii ki. Bütün bunları karşılaştırdığımızda her şeye rağmen şunu vurgulamak istiyorum: Özel sektörde bu borç artışı tabii ki, hakikaten ciddi oranlarda. Bunun bir miktar dizginlenmesi Türkiye'nin menfaatinedir, Türkiye'nin yararınadır. Biz onu bir risk olarak görüyoruz ve bu konuda muhalefet partisinden gelen önerileri de dikkate alıyoruz, önemsiyoruz, geçmişte de arkadaşlar bu konuyu gündeme getirdiler ama burada kalkıp özel sektörün borcuyla kamunun borcunu karşılaştırıp bana “Özelleştirmenin hesabını ver.” dediğiniz zaman bu biraz doğru olmuyor. Bakın, özelleştirmenin hesabını vereyim ben size.

AK PARTİ hükûmetleri döneminde toplam, bugüne kadar 34,4 milyar liralık özelleştirme geliri elde edilmiş. Nereye gitmiş bu? 27,6 milyar doları hazineye verilmiştir. Geriye kalan 4 milyar 695 milyon doları yani 4,7 milyar doları portföydeki şirketlere sermaye ve borç ödemesi olarak yapılmış, yaklaşık 1,5 milyar doları ilgili kanunlar gereği ilgili kuruluşlara transfer edilmiş. Yani burada her şey açık ve ortada. Şu 34 milyar doları dahi ülkemizin dış borcuna ekleyin, yine dış borçta, devletin dış borcunda doğru düzgün bir artış yok. Hatta haziran sonu itibarıyla ilk defa Türkiye Cumhuriyeti devleti dış dünyayla olan borç-alacak ilişkilerinde artıya geçmiştir, ilk defa haziran sonu itibarıyla Türkiye dış dünyadan 299 milyon lira alacaklı hâle gelmiştir. Bakın, devletten bahsediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Özel sektörden bahsediyorsanız ayrı bir şey. Özel sektörün borcu yükseliyor, doğrudur ama özel sektörün borcuyla özel sektörün varlıklarını da karşılaştırmak lazım. Sadece özel sektörün borçlarına bakmak doğru olmaz. Nasıl ki biz borca gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak bakıyorsak, öbürüne de öyle bakmak lazım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Sakık, bir söz talebiniz vardı.

Yerinizden çünkü söz talebiniz usulüne uygun değil.

SIRRI SAKIK (Muş) – Öyle mi?

BAŞKAN – Niye? Sayın Aydın’ın açıklamasında, Anayasa oylamasını reddettiğiniz için gerekçesini açıklayacaksınız. Böyle bir usulümüz yok ama buyurun.

60’ıncı madde gereğince bir dakika süre veriyorum.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Anayasa değişikliği çalışmalarında Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu ve yüzde 10’luk barajın kaldırılması konusunda gruplarınca hazırlanan taslağa ilişkin açıklaması

SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Pir Sultan Abdal’ın deyişiyle “Dostun gülü yaralar beni.” Ah Ahmet, bir Kürt’ün sözü de beni yaralar. Siz o Anayasa çalışmalarında ne olduğunu çok iyi bilirsiniz yani bizim ne kadar çaba sarf ettiğimizi, nasıl bir taslak hazırladığımızı. Bu Parlamentoda taslak hazırlayan tek grup bizdik ama bizimle uzlaşmadınız. Biz “Gelin, Anayasa değişikliğinden önce bir yol temizliği yapalım, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu, yüzde 10’luk barajı kaldıralım.” dedik, yapmadınız. Bir taraftan 12 Eylülden hesap sorarlar, bir taraftan da 12 Eylül generallerinin getirdiği yasalardan da iktidar olmaya çalışan sizsiniz. Lütfen bizi bu konuda suçlamayın. Yani sizin günahlarınız çok, bizi de günahlarınıza dâhil etmeyin.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (Devam)

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Muzaffer Yurttaş, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Yurttaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimi saygıyla selamlıyorum.

Dün akşam Konya’daki Şebiarus törenlerini izledik. Bugün başka bir diyardan, şehzadeler şehri Manisa’nın güzide ilçesi Kula’da metfun bulunan gönül insanı Yunus Emre’nin dizeleriyle sözlerime başlamak istiyorum:

“Gelin tanış olalım,

İşi kolay kılalım,

Sevelim sevilelim,

Bu dünya kimseye kalmaz.”

Seçim döneminde yaşadığım bir hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum: Manisa’nın bir köyüne gitmiştik. Kahvenin önünde 5-6 kişi oturuyorlardı. Kendimizi tanıtınca genç bir vatandaşımız  “Sayın Vekilim,  yaşlı bir babam var. Babam yıllardır tarımla ve tütünle uğraşmış, hiç sigortalı bir işte çalışmamış. Şeker, kalp hastalığı ve yüksek tansiyonu var. İlaçlarını parayla alıyorduk. ‘Torba yasa’ diye bir yasa çıkarmışsınız. Babam bu yasa sayesinde hem emekli oldu hem de sağlıktan yararlanabilir hâle geldi. Biz bunu hayal bile edemezdik. Siz sadece milletin hayalini gerçekleştirmiyorsunuz, milletin hayalinde olmayanları da gerçekleştiriyorsunuz. Allah, Başbakanımızdan ve sizlerden razı olsun.” dedi.

Hükûmetimiz 2002 yılı sonunda başlattığı Acil Eylem Planı kapsamında belirlediği 15.000 kilometre bölünmüş yol ağı hedefine Ağustos 2011 tarihi itibarıyla ulaşılmıştır. Yollarda yapılan bu çalışmalar sayesinde trafik kazaları yüzde 59 oranında azalmıştır. “Yol medeniyettir.” dedik, yol yaptık.

Yüksek hızlı treni kullanan dünyanın sekiz ülkesinden birisi olduk. Ankara-Konya seferlerinin başlamasıyla deyimler de değişti, artık “Git-gel, Konya üç saat.” oldu. Ankara-İzmir yüksek hızlı trenini 2017 yılında inşallah bitirmiş olacağız.

Tüm dünyayı ve özellikle Avrupa ülkelerini kasıp kavuran global ekonomik kriz döneminde bile Türkiye büyümesine devam ediyor. İşte, böyle krizlerin ortasında Türkiye’de AK PARTİ İktidarı destanlar yazmaya ve milletine hizmet etmeye gayret ediyor.

Sağlık alanından gelen ve yıllarca idarecilik yapmış bir milletvekili olarak şöyle bir baktığımızda gördüğümüz tablo net ve açık ortadadır. “Önce insan, herkes için sağlık.” diye yola çıktık.

Dün bazı muhalefet milletvekilleri bu kürsüden hesap yaptılar ilaçlardan alınan katkı payıyla ilgili olarak. Milletimiz her şeyi biliyor, kimse mağdur olmayacaktır, onlar hesap bilseydi bu ülkeyi 70 sente muhtaç etmezlerdi.

Biraz önce milletvekilleri otelcilikte başarılı olduğumuzu kabul etmiş görünüyorlar. Avrupa Parlamentosu Başkanı, bu kürsüde, burada, sağlıkta yaptığımız başarıları takdir etmiştir.

Evet, hastanelerde ve eczanelerde kuyruğa son verdik. Koğuş sisteminden tek ve iki kişilik odalara geçtik. Tüm hastaneleri milletimizin hizmetine açtık. 2007 yılında 618 ambulansla devraldığımız hizmeti 2.782’ye çıkardık, sıfırdan devraldığımız helikopter ambulansı 19’a, sıfırdan devraldığımız uçak ambulansı 4’e çıkardık, inşallah 5’e çıkaracağız. Deniz ambulans sayımızı sıfırdan 4’e çıkardık. Doğu Anadolu’da zor şartlarda, karların üzerinde kızakla hasta taşımaya son verdik. Kar paletli ambulans sayımızı sıfırdan 194’e çıkardık.

Bebek ölüm oranlarını binde 28’den binde 9’a indirdik. Anne ölüm oranlarını yüz binde 61’den yüz binde 14’e indirdik. Böylelikle, sağlık hizmetlerinde memnuniyet oranı yüzde 39’dan yüzde 73’e yükselmiştir.

81 ilimizde özel eğitimli 4.444 sağlık personeli yetiştirdik. Avrupa’nın en büyük medikal kurtarma ekibi “UMKE”yi kurduk. Van depreminde onlar gururumuz oldular. Van yüzlerce insanımızın toprağın altına gömüldüğü ama kardeşlik ve millet olma bilincinin dipdiri ayağa kalktığı bir yer olarak tarihe geçecektir. Bir ve beraber olduğumuzda nasıl iri ve diri olacağımızı burada test etmiş olduk. Sağlıkta dönüşümü gerçekleştiren doktorlara, hemşirelere ve sağlık çalışanlarına burada teşekkür ediyorum.

“1.000 Günde 1.000 Gölet Projesi”yle topraklarımızı sulu tarıma kavuşturacağız. Bir zamanlar, Manisa’mızın sultaniye üzümü için “Üzüm ne zaman 1 dolar edecek?” diyen üreticimiz, 2,5 doları bulan üzüm fiyatıyla daha mutludur ve göletlerle ve damlama sulama projeleriyle hayallerine kavuşacak, yolsuzlukla, yoksullukla mücadelemiz devam edecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yurttaş.

Madde üzerinde şahsı adına ikinci konuşmacı Mehmet Altay, Uşak milletvekili.

Buyurun Sayın Altay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ALTAY (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, bu maddeyle, kurum ve kuruluşların kamu yararına yönelik projeleri için dış kaynaklardan daha uygun koşullarda finansman sağlanması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede, vade ve faiz oranları gibi krediye ilişkin koşullarda avantaj sağlanmaktadır. 2012 yılında uygulanacak bütçeye baktığımızda öngörülen borçlanma, para ve kur politikası, Hükûmetimizin kriz lobilerine teslim olmayacağını açıkça göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, 2011 yılının bu son günlerinde, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, dünyada büyük bir ekonomik kriz yaşanmakta, ülkelerin kredi notları bir bir düşmekte, büyüme oranları yerini ekonomik daralmalara bırakmaktadır.

Dünyadaki bu global krizin etkisiyle, ülkelerin  borç stoku gelirlerini katbekat aşmış ve dünyada işsizlik oranları artmıştır. Ülkemiz ise AK PARTİ hükûmetlerinin uyguladığı popülizmden uzak ekonomik politikalar sayesinde bu krizden en az düzeyde etkilenmiştir. Dahası, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan 2011 yılı üçüncü çeyrek büyüme oranları çerçevesinde ülkemiz yüzde 8,2 büyümüştür. 2010 yılında yüzde 9 büyüyen ekonomimizin, 2011 yılında da yüzde 7,5 büyümesi beklenmektedir. Türkiye, bu büyüme oranlarıyla Avrupa Birliği ülkeleri içinde ilk sıradayken dünyada da Çin’den sonra 2’nci sırada yer almaktadır. İşsizlik oranları düşerek yüzde 8,8 seviyesine inmiş, sanayide üretim endeksi rakamları dünyadaki krize rağmen devamlı bir artış göstermiştir.

Değerli milletvekilleri, bu güçlü mali dengeleri sayesinde Türkiye, son altmış yılın en büyük mali krizinin yaşandığı bu dönemde IMF programı ve mali kuralları olmadan mali disiplinin sürdürülebileceğini tüm dünyaya göstermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası ekonomide yaşanan ve tüm dünyayı saran kriz, aziz milletimizin Hükûmetimize olan güven ve desteği, hızlı karar alma kabiliyetine sahip Hükûmetimizin önceden aldığı tedbirler, oluşturulan sağlam bankacılık ve finans sistemi, yeni istihdam alanları, sürekli iyileşen kamu finansman değerleri, güçlü büyüme performansı ve bütçe disipliniyle ülkemizi en asgari düzeyde etkilenmiştir. Nitekim son açıklanan büyüme rakamları da bunu açıkça ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetimizin hedefi -aziz milletimizin de desteğiyle- Avrupa Birliği standartlarını yakalamış, çağının gereklerini yerine getirerek bilgi toplumuna dönüşmüş, dünya ile rekabet edebilen, yeni sivil anayasası ile ileri demokrasiye ulaşmış, kişi başına millî geliri 25 bin dolar olan, tarımsal ekonomide dünyada ilk 5 ülke içerisinde yer alan, yüksek hızlı tren hattını 10 bin kilometreye çıkartmış, vatandaşları vize muafiyetleriyle tüm dünyada rahat seyahat edebilen, savunma sanayisi gelişmiş, 500 milyar dolar ihracatla cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yılında dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi arasında yer alacak güçlü bir Türkiye’de, 2012 yılı bütçemizin bu hedeflere ulaşma yolunda katkı sağlayacağına olan inancımız sonsuzdur. Bu vesileyle ve bu düşüncelerle 2012 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma süresi beş dakikadır.

Sayın Korkmaz, Sayın Halaman, Sayın Öz, Sayın Şeker, Sayın Topcu, Sayın Şandır, Sayın Acar, Sayın Demir, Sayın Tanal ve Sayın Işık sisteme giren ilk 10 sayın milletvekilleridir.

Buyurun Sayın Korkmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. 

2002 öncesinde, 57’nci Hükûmet zamanında kurulan Kamu İhale Kurumu, EPDK, Rekabet Üst Kurulu gibi bağımsız üst kurullar bakanlıklarla ilişkilendirilerek bakanın denetimine açılması sayesinde siyasi etkilerden uzak, özgürce karar alması, yönetilmesi imkânsız hâle getirilmiştir. Yerli ve yabancı ekonomistler, 2008 krizinin nispeten daha az bir tahribatla atlatılmasının 57’nci Hükûmet zamanında kurulan bankacılık ve finans sistemi ile bu üst kurullar olduğunu ifade etmişlerdir. AB müktesebatına da uygun bu teşkilatlanmanın AKP döneminde iğdiş edilmesi ve bu kurulların siyasete bağlı hâle getirilmesi AB müktesebatını işinize geldiği şekilde yorumladığınızın bir göstergesi değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Halaman…

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan, Sayın Bakanımıza soruyorum.

Bu döneminizde Özelleştirme İdaresinde Kütahya Şeker Fabrikaları gibi şaibeli satışlar olmuş mudur? Bununla ilgili bilgi verirseniz…

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, daha önce süresi beş yıl uzatılan kanun hükmünde kararnameyle, 4 Temmuz 2011’de ilkokul mezunlarının sürücü belgesi almasını engellediniz. Hâlen ülkemizde ilkokul mezunu olup iş bulmakta zorlanan, şoförlük yapmakla veya traktörüyle tarlasını işleyip evine ekmek götürecek milyonlar var. Bunların mağduriyetlerinin giderilmesi yönünde nasıl bir tedbir aldınız? Bu sorunu nasıl çözeceksiniz?

İkinci bir sorum: Az önce Anamur’dan Emin Deniz adlı bir vatandaşın geçirdiği trafik kazası neticesinde hâlen Silifke Devlet Hastanesinde, 112’yle Mersin’de herhangi bir hastaneye nakil beklemektedir. Beyin kanaması geçiren, altı saattir beyin cerrahinin olduğu bir uzman kliniğe ulaştırılamayan hastayla alakalı, sağlıktaki iyileştirmelerinizi nasıl bağdaştırıyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Şeker…

MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, biraz önce özel sektörün borcuyla kamu borcunu birbirinden ayırdınız. Ülke ekonomisi açısından özel sektörün borcuyla kamu sektörünün borcunu birbirinden ayırmanın çok doğru olmadığına inanıyoruz. Son 2010 verilerinden bahsettiniz ancak 2011’de özel sektörün borcunun daha da arttığını görüyoruz. Cari açıkta da özel sektörün borcunun çok büyük rolü var. Bununla ilgili bir tedbir almayı düşünüyor musunuz? Alacağınız tedbirler nelerdir? Açıklarsanız sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Topcu…

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Milyonlarca ilkokul mezunu işsiz gencimiz bulunmaktadır, çaresizlik içindeler, evlerine ekmek götüremediklerini söylüyorlar ve yaşları da geçiyor. Bunlar geleceklerini arıyorlar. Bu, ilkokul mezunlarının mağduriyetini gidermek için bir projeniz var mı?

Diğer sorumuz: Öğretmenler sözleşmeli ve ücretli olarak atanmak istemiyorlar. Atanacağı yönünde söz verilen öğretmenler hâlâ bir cevap beklemektedir. Bununla ilgili projeleriniz var mı?

Bir diğer sorumuz: Kanun hükmünde kararnamelerle taşradaki birçok birimi kapatılan bazı bakanlıklardaki personelin mağduriyetlerini gidermek için herhangi bir projeniz var mı? Kapatılan bakanlıkların binaları nasıl değerlendirilecektir?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, bu 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle özellikle de Bakanlığınızda personel arasında bir huzursuzluk başladığı gibi bir bilgi bize ulaşmaktadır. Bu noktada, özellikle gelir uzmanları ve vergi denetmenleri arasında eski pozisyonlarını koruyamayan gelişmeler olduğu iddia edilmektedir. Bu noktada, bu sorunlar size de intikal etti mi? Düzeltilmesi konusunda bir düşünceniz bulunmakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

Sayın Acar…

Son soru.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Bakan, halkın doğru haber alma hakkı ekmeği kadar önemlidir. Oysa iktidarınızca yandaş medya oluşturulmuştur. Bunun dışındaki muhalif medya üzerine ağır baskılar yapılmaktadır. Ulusal Kanal ilgilisi Doğu Perinçek yıllardır tutukludur. Avrasya Televizyonu sahibi Mustafa Özbek tutuklanmış, serbest bırakılmış ve susturulmuştur. Kanal D sahibi Aydın Doğan’a kesmiş olduğunuz vergi cezaları dünyayı ayağa kaldırmıştır ve Kanal B’de Mehmet Haberal tutukludur. Halk TV yine öyle.

Sayın Bakan, bunlar hakkında hangi vergi işlemlerini yaptınız? Kaç defa, hangileri hakkında vergi incelemesi yaptınız? Bunların aleyhindeki işlemlerin miktarı nedir? Kaç liralık ceza kesilmiş, kaç kez ceza verilmiştir? Kaç yönetici hakkında işlem yapılmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, tabii, bu üst kurulların çok önemli bir fonksiyonu var yani 57’nci Hükûmet döneminde Türkiye hakikaten çok önemli reformlar yapmıştır ve biz teşekkür ediyoruz yani o konuda en ufak bir tereddüt olmasın.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ediyoruz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ama şu bir gerçek: Üst kurulların Avrupa Birliğinde uygulamaları ülkeden ülkeye farklılıklar arz edebiliyor. Bakın, en son diyelim ki kanun hükmünde kararnameyle, Kamu İhale Kurumu bana bağlı bir kuruluş yani daha doğrusu ilgili bir kuruluş. Şimdi, ne yaptık? Eskiden de Bakanlar Kurulu atıyordu, şimdi de Bakanlar Kurulu atıyor. Yine, idari ve mali anlamda, samimi olarak söylüyorum, ben hiçbir şekilde Bakan olarak bugüne kadar müdahale etmedim, bundan sonra da etmeyeceğim ama şu var: Bakın, bütün dünyada, merkez bankaları en bağımsız kuruluşlardır, başkanlarını kim atar, üyelerini kim atar? Devletler, hükûmetler atar yani onların dışında… Ha, bazı ülkelerde senato rol oynayabiliyor, bazı ülkelerde meclisler rol oynayabiliyor ama şu bir gerçek yani atamaları tabii ki hükûmetler yapıyor veya meclis yapıyor veya meclisin seçtiği hükûmetler yapıyor. Ama şu bir gerçek yani uygulamalar ülkeden ülkeye farklılık arz edebiliyor. Burada, Avrupa Birliği müktesebatına tamamen aykırı bir şey, Kamu İhale Kurumunda bir şey yapılmamıştır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Daha çok özgürleştirilmesini söylüyoruz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, arkadaşlar, şöyle: Siyasi iradeden, milletin iradesinden tamamen bağımsız kuruluşlar da, bu tartışılabilir bir konudur. Yani biraz da siyasilere güvenle ilişkili bir konudur. Ben bunu samimi olarak söylüyorum, bir uzman olarak söylüyorum. Yani bu konular da tartışılabilir; doğru mu, yanlış mı, bunlar tartışılabilir.

Merkez Bankasının para basmaması gerektiği tartışılmaz ama Merkez Bankasının atamalarının nasıl olacağı, Merkez Bankasının nasıl hesap vereceği hususları kanunlarla, ülkeden ülkeye değişiklikler arz edebiliyor; İngiltere’de farklı, Amerika’da farklı olabiliyor.

Şimdi, gelelim, Kütahya Şekere. Değerli arkadaşlar, Kütahya Şekerle ilgili burada çok şey tartışıldı. Bakın, Kütahya Şekerin özelleştirilmesine ilişkin hususu söylüyorsanız, üç ayrı dava açılmış. Oradaki Pankobirlik dava açmış -kooperatif- yine, sendika dava açmış. Üç ayrı dava açmışlar, bütün mahkemeler reddetmiş. Danıştay bu davaları reddetmiş ve demiş ki: “Bu özelleştirme hukuka uygun olarak yapılmıştır.” Yani bunu ben söylemiyorum, mahkeme söylüyor. Şimdi, burada tartışılan konu şu…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yeteri kadar savunulmuş mu Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Arkadaşlar, bir müsaade edin, bakın, açıklamaya çalışıyorum.

Peki, burada tartışılan konu ne? İşte, 1950’den beri Kütahya Şeker Fabrikasının kullanımında olan bir arazi var. Bu arazi Kütahya Şeker Fabrikasının yüzde 50’si satılırken satış dokümanında var. Özelleştirme İdaresi bunu satarken bunu dikkate almış, bunu değer olarak oraya katmış. Fakat kâğıt üzerinde şeker fabrikalarına ait görünüyor. Sonra, bunun için düzeltme istenmiş, bu da tapuda düzeltilmiş. Ama arkadaşlarımızın bazıları farklı düşünüyor. Bu uygulama bu şekilde yapılmış.

Değerli arkadaşlar, bakın, özelleştirme bütün dönemlerde yapılmıştır. Gerçekten de bu dönemde şeffaf olarak yapılıyor yani her şeyiyle açık bir şekilde.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Öyle değil, senin bahsettiğin gibi değil!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, neyse, başka sorular var. Arkadaşlar, bu konuyla ilgili, Kütahya Şekerle ilgili zaten ben Sayın Alim Işık’a dedim ki: “Şu bütçeden sonra gelin, oturalım. Ben Şeker Kurumunun da Genel Müdürünü çağırayım, Özelleştirmeyi de çağırayım; güzel bir şekilde bu konular tartışılsın, konuşulsun. Varsa…”

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Belgeleri biz de alabilir miyiz Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, bakın, yargı yolu açıktır. Bu ülke bir hukuk devletidir. Bakın, zaman zaman iptaller gelmiştir, o iptallere uyulmuştur. Yani burası bir hukuk devletidir, varsa orada bir yanlışlık düzeltelim. Bundan daha başka ben ne diyebilirim size?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Bakanım, “Belgeleri milletvekilleri alabilir mi?” diyorum ben.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, ilkokul mezunlarımız, doğrudur, var; yani bunların sürücü belgelerinde de sıkıntı var, istihdamında da sıkıntı var. Ben, hatırlarsanız, bütçe konuşmamda da söyledim, maalesef, bugün iş gücünü oluşturanların veya işsizlerimizin önemli bir kısmı lise altı eğitime sahiptir, yani ortaöğretim yoktur. Türkiye, yirmi beş yaş üstü nüfusa baktığınız zaman -bunu ben söylemiyorum, Birleşmiş Milletler söylüyor- ortalama altı buçuk yılı okulda geçirmiş -yirmi beş yaş üstü nüfus- yani biz ortalama ortaokul terk konumundayız gibi.

Şimdi, bunları düzeltmek lazım ama bu dönemde ne yapmak lazım? Bu meslek eğitimini çok önemsiyorum. Her sene 200 binden fazla kardeşimiz şu kurslara gidebiliyor. Ben Batman’da da bunu görüyorum, özellikle tekstilde olsun, diğer konularda olsun, hızlı bir şekilde eğitilip hızlı bir şekilde istihdam edilebiliyor. Buna kaynak ayırıyoruz, ayırmaya devam etmek lazım, bunun başka mucizevi bir yolu yok.

Şimdi, “Özel sektör borçlarını ayırmak doğru değildir.” dedi. Ben “Ayıralım.” demedim arkadaşlar, bakın “Özel sektör borcu önemlidir.” dedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, 19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.06
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet  yerinde.

Şimdi 20’nci maddeyi okutuyorum:

Kamu işletmelerine ilişkin hükümler

MADDE 20 - (1) 8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kamu iktisadi teşebbüsleri ile Hazinenin pay sahibi olduğu diğer işletme, şirket ve bankaların Hazineye tekabül eden temettü tutarları ile diğer öz kaynaklarının tamamı veya bir kısmı, ilgili teşebbüs, işletme, şirket ve bankanın ödenmemiş sermayesine ve/veya görev zararı alacaklarına mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye ve bu işlemlere karşılık gelen tutarları bir yandan bütçeye gelir, diğer yandan da Hazine Müsteşarlığı bütçesinin ilgili tertibine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

(2) Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin politik risk kapsamında yapacağı tahsilatın ve Bankanın faaliyet kârlarından Hazineye tekabül eden temettü tutarlarının ve olağanüstü yedek akçelerinin tamamı veya bir kısmı, Bankanın politik risk alacağına ve/veya ödenmemiş sermayesine mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye ve bu işlemlere karşılık gelen tutarları bir yandan bütçeye gelir, diğer yandan da Hazine Müsteşarlığı bütçesinin ilgili tertibine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Şeker, Gaziantep Milletvekili.

Buyurun Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarının 20’nci maddesi, KİT’lere ilişkin hükümler içermektedir. Bilindiği gibi, KİT’ler, ekonomik kalkınmayı ve devletin özel girişimciliği teşvik etmesini sağlamak amacıyla kurulmuşlardır. Bir yandan KİT’lerin faaliyet alanlarında özel sektör faaliyetlerinin artması, diğer yandan siyasal iktidarların KİT’leri arpalığı gibi kullanması sonucu KİT’ler sürekli zarar eden devletin sırtındaki yük görülmeye başlanmıştır. KİT’ler AKP İktidarı döneminde de yandaşların rant kapısı olarak kullanılmıştır. İhaleler ilan yoluyla değil davet usulüne göre yapılarak istenilen kişilere verilmiş ve KİT ihalelerinden yeni zenginler türetilmiştir.

İktidar KİT’leri, bir de bütçe açığını ve kamu borç yükünü azaltmak için özelleştirme kapsamında kullanmıştır. Özelleştirmede KİT’lerin kökünü kurutan iktidar, on yıllık devri iktidarında 34 milyar dolar üzerinde özelleştirme geliri elde etmiştir.

Bizim burada karşı olduğumuz birkaç nokta vardır sevgili arkadaşlar: Bunlardan birincisi, KİT özelleştirmeleri toplumsal faydaya dönüştürülememiştir. Örneğin, KİT’lerin özelleştirilmesi sonucunda ekonomide istihdam yaratmak gerekirken, 2002 yılında 384 bin olan KİT çalışanı istihdamı, bu iktidar döneminde, 2010’lu yıllarda 184 bine inmiş, 200 bin KİT çalışanı tasfiye edilmiştir.

Peki, KİT’lerin özelleştirilmesiyle vergi gelirleri artmış mıdır? Hayır. Üretim artmış mıdır? Buna da verilecek cevap “Hayır.” olacaktır. Üretim ve ihracat artışı gerçekleşmediği gibi ithalatta da patlama olmuştur. Et-Balık Kurumu özelleştirilene kadar hayvancılıkta kendi kendisine yeten bir ülke iken Türkiye, bugün hayvan ve et ürünleri ithalatçısına dönüştürülmüştür.

Karşı çıktığımız bir diğer husus da satışlarda kârlı, stratejik kurum ayrımı yapılmamasıdır. PETKİM, Telekom gibi stratejik kurumlarımız “babalar gibi” satılmıştır. Telekom, beş yıllık kârı karşılığında ve beş taksitle Lübnan eski Başbakanı Hariri ailesine satılmıştır. Satış tutarının yüzde 20’sini ödeyen aile şirketi, Telekom’un yüzde 51’ine sahip olmuştur.

KİT’lerin büyük bölümünde yatırımlar ve teknolojik gelişme ihmal edilirken bir kısmında da yatırımların kamunun parasıyla değil de borçlanarak yapılma yoluna gidilmesi zarar etmelerine neden olmuştur. KİT’lerin özellikle politik amaçlar için kullanılmış olmaları idari yanlışlıkları da beraberinde getirmiş ve bu kuruluşlar siyasi partilerin arpalığı hâline getirilmiş, bunların sonucunda her yıl zarar eder hâle gelmişlerdir ve sonuç olarak “ver kurtul” ve özelleştirme yoluna gidilmiştir.

KİT’lerin değerlerinin çok altında satılması, hatta birilerine peşkeş çekilmesi bir diğer karşı durduğumuz noktadır sayın milletvekilleri. AKP İktidarı döneminde 292 milyon dolara satılan Tekel alkollü içkiler bölümü bu şirketi alanlar tarafından 3 kat kârla bir başka kuruluşa satılmış, onlar da en son 2 milyar dolara bir başkasına satmışlardır. Sadece arsası 6,5 milyon dolar olan ve 50 milyon doların üzerinde değer biçilen SEKA Balıkesir Fabrikası 1 milyon 100 bin dolara; aynı şekilde değeri 15 milyon doların üzerinde olan SEKA Kastamonu İşletmesi 9,1 milyon dolara satılmıştır. Bunlar sadece birer örnektir.

İktidarın meşhur özelleştirme uygulamalarından biri de geçtiğimiz hafta gerçekleştirilmiştir. 10 milyon insanın ekmek kapısı olarak yıllık 3 milyar dolarlık katma değer sağlayan 25 şeker fabrikasından 10’u satılmıştır.

Hepinizin hatırlayacağı gibi bu fabrikalar için 2009 yılında yapılan ihaleler Danıştay 13. Dairesi tarafından kamu yararına aykırı bulunarak iptal edilmişti ve fabrikaların özelleştirilmesi için de bir şart konulmuştu. Neydi o şart? Değerli arkadaşlar, özelleştirmeden sonra beş yıl boyunca fabrikalar üretimin devam etmesini sağlayacak bir düzenlemenin şartnamede yer almasını istiyordu. Satışı yapılan on şeker fabrikasının şartnamelerinde Özelleştirme İdaresinin beş yıllık üretim garantisine yer vermediğini görüyoruz, bu açıkça Danıştay kararının da hiçe sayılmasıdır.

Burada sıkıntılı bir başka durum daha var kuşkusuz, Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum ve Çarşamba fabrikalarından oluşan Portföy C grubu şeker fabrikalarının ihalesi. Bu ihalede en yüksek fiyatı A firması vermiştir -isminden bahsetmeyeceğim arkadaşlar- bu bir başka firmayla da ortaktır. O firma Seydişehir Eti Alüminyum özelleştirmeleri nedeniyle Özelleştirme İdaresiyle davalıdır. Karadeniz sahil yolu ihalesine katılan ve yolsuzluk iddiasına adı karışan bu şirket, Enerji Bakanlığını ve EÜAŞ’ı ciddi zarara uğratan bu şirketin ihaleye katılmasını ve altı şeker fabrikasının bu şirkete devredilecek olmasını anlamak da mümkün değildir. Beş yıllık üretim garantisini sağlamadan, ihaleye katılmak ise tam bir öngörüsüzlüktür.

Bu özelleştirmelerin ne anlama geldiğini ben size söyleyeyim. Bunun anlamı işsizliktir arkadaşlar, bunun anlamı göçtür, bunun anlamı ithalattır, bunun anlamı kaçak şeker ticaretidir. Bu özelleştirmelerle halkın değil, uluslararası şeker kartellerinin çıkarlarının ön planda tutulduğu da aşikârdır. 175 bin üretici pancar üretemeyecek demektir. 200 bin büyükbaş hayvan için yaş küspe ihtiyacı karşılanamayacak demektir. Çalışanlar işlerinden olacak, üretim azalacak ve daha önemlisi sevgili arkadaşlar, 1 dekar şeker pancarının sağladığı oksijen 3 dekar çam ormanının oksijenine eşittir. Burada ekolojik olarak çevre açısından da çok büyük zarar vermekteyiz.

Büyük şair ne diyordu “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan/Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan…/ve ipek bir halıya benzeyen bu toprak bizim.” Maalesef ekemeyeceğiz, ipek bir halıya benzeyemeyecek bundan sonra.

AKP hükûmetlerinin şeker pancarı üreticisine olan garazı bununla da bitmiyor sevgili arkadaşlar. Son sekiz yıldır nişasta bazlı şeker kotası sürekli artırılıyor. Şu anda kota oranı yüzde 15, bu kota AB ülkelerinde yüzde 2-3, Amerika’da yüzde 1. Bakanlar Kurulu kotayı yüzde 50’ye kadar yükseltme ve düşürme hakkına sahip ama hiç düşürmedi, hep yükseltti.

Nişasta bazlı şekerin zehir olduğunu bilmeyen yok. Obeziteden kansere, kalp ve böbrek hastalıklarından diyabete kadar pek çok hastalığa neden olan bu zehir, AB ülkelerinde yasaklanırken dünyanın 4’üncü büyük pancar üreticisi olan ülkemiz, nişasta bazlı şeker cehennemine dönüştürülmektedir. Nişasta bazlı şeker kotasını yüzde 50 artıran Bakanlar Kurulu üyelerine buradan sesleniyorum: Nişasta bazlı şeker kotasını yüzde 50 artırırken kanser hasta sayısını da yüzde 50 artırdığınızın farkında mısınız?

Türk halkına reva görülenler bununla da kalmıyor. Dünyanın 16’ncı büyük ekonomisiyiz arkadaşlar. Dileğimiz ve temennimiz dünyanın 1’inci büyük ekonomisi olmamız ancak bizden önceki 15 ülke ve bizden sonraki 15 ülke ekonomik büyüklüklerini kendi halkıyla paylaşırken, bu ülkelerin vatandaşları gayrisafi millî hasıladan adaletli bir şekilde pay alırken bu, maalesef ülkemiz için gerçekleşmemiştir.

İlk 30 ülkenin içerisinde -gelişmişlikteki- sadece Türkiye’ye vize uygulanmaktadır sevgili arkadaşlar. Yine bu 30 ülke içerisinde sadece Türk vatandaşları Arap Yarımadası’nda, Kuzey Afrika’da, Rusya’da ve Avrupa’nın değişik ülkelerinde işçilik etmektedir.

Sevgili arkadaşlar, 16’ncı büyük ekonomi olmak önemli değil, önemli olan paylaşabilmektir. Avrupalı bir hekim ve Avrupalı bir asgari ücretlinin maaşları arasında 3 kat fark var ama Türkiye’de bir hekim ile asgari ücretlinin arasındaki maaş farkı 10 kat. Demek ki biz paylaşımda eksik kalıyoruz, yanlış şeyler yapıyoruz sevgili arkadaşlar. Yine, 34 OECD ülkesi içerisinde insani yaşam kriterlerinde Türkiye sonuncu sevgili arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, gelir dağılımında ise ya sonuncuyuz ya da sondan birinciyiz. Bu durum 16’ıncı büyük ekonomimize yakışmamaktadır.

Yanlışlardan bir an önce dönülmesini, sağlıklı nesiller yetiştirecek kararlara imza atılmasını umuyor ve talep ediyoruz.

Bu vesileyle 2012 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şeker.

Madde üzerinde söz isteyen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

“Tabuları yıkıyoruz, ezberleri bozuyoruz.” diye geldi AKP ancak yerlerine kendilerine ezberletilenleri, yeni tabuları ikame etti. Bunlardan biri de “Devlet, ekonomi ve ticaret alanlarından tamamen çekilmeli, bu alanlar özel sektöre bırakılmalı, kamu idarelerinin kurduğu her işletme, yaptığı her yatırım zarar eder, batar.” söylemidir. Neokapitalist, neoliberalist sistemin en büyük dogmalarından birisidir bu. Şayet böyle olursa karşısında hem üretim miktarı ve kalitesiyle hem de fiyatlarıyla kamu yararını da gözeten, uğraşılması zor devleti devre dışı bırakmış olacak, bunun karşılığında da sermayenin sahibi dişine göre özel firmalar bulacaktır. Hiç kimse, devletçi ekonomiler bir bir batar, sosyalist sistemler devletler arenasından çekilirken şunu demiyor: “Devlet işletmeleri piyasanın ana aktörleri olsun.” Bunu söylemek bir kere bilimsel olmaz, ancak bu hususta illa ki birbirinin alternatifi yapılmadan ve devlet işletmelerinin kurulup uzun vadede devredilmesi baştan planlanarak, sadece yatırıma cesaretlendirme saikiyle bir serbest hareket alanı bırakılması fikri klasik sağ-sol kamplaşmalarının tarih olduğu günümüzde, herhâlde değerlendirmeye layık bir görüş olsa gerektir.

Hele hele ülkemiz için, insanımızı bilmez, memleketimizi tanımaz bu tabuyu iki yönüyle irdelemek lazım. Birincisi, hem bir taraftan terör belası dolayısıyla devleti arkasında bulamayan ve böylece Anadolu’nun doğusuna gidemeyen özel sektöre boşu boşuna senelerce bel bağlayarak zaman kaybedeceksin hem de devletin elini kolunu bağlayacaksın, aman üç beş kişi çalıştıran bir fabrika, atölye kurmasın diye. Hem bir taraftan terör sadece polisiye tedbirlerle önlenemez diyeceksin hem de bölgeyi kalkındırmak, insanları iş güç sahibi yapmak için en küçük bir girişimin olmayacak, hatta Sümer Halı, Et ve Balık Kurumu gibi mevcutları da kapatacaksın.

Özel sektör yatırım yapmıyor, devlet kurumlarının ekonomik işletmeler kurmaması için elini kolunu bağlamışsın, bölgede sermaye birikimi yok, yatırım şartları namüsait, bölgenin kalkınması için yatırımları kim yapacak değerli milletvekilleri?

AKP milletvekillerine hatırlatmak istediğim ikinci husus da şudur: Şükran duygularınızdan vazgeçtik, hiç olmazsa hakaret etmeseydiniz. Cumhuriyet dönemi, hem Osmanlının borçlarını ödemiş hem insanlarımızı yeni devletin çatısı altında toplamaya çalışmış hem de elindeki üç beş kuruşla da vatandaşın ihtiyaçlarını karşılamak üzere işletmeler kurmuş. “Memlekette taş taş üstüne koyandan Allah razı olsun.” demek bu kadar mı zor? “Geçmişimizle yüzleşeceğiz.” deyip geçmişimize sövülmesi sürecini siz başlattınız. Fransa da dedi ki: “Öyle mi? Şu 1915 olaylarıyla da bir yüzleşin bakalım.” Niye celalleniyoruz? Milliyetçi Hareket Partisinin “Yapmayın, etmeyin.” ikazlarına rağmen, bu kapıyı sizler açmadınız mı? On binlerce Müslüman Cezayirlinin katili Fransa, içeride başlattığınız bu aptalca tartışmalardan cesaret bulmadı mı? Aklınızın başınıza gelmesi için illa kafanızı duvara çarpmanız mı gerekiyordu?

Değerli milletvekilleri, 2002’ye kadar kamunun elinde bulunan işletmeler önemli önemsiz demeden devri iktidarınızda satıldı, onların yerine de hiçbir şey koymadınız. Devletin elinde zor günlerinde sarılabileceği, nefes alabileceği, vahşi piyasa aktörlerini kamu adına dizginleyebileceği hiçbir enstrüman kalmamıştır. Ülke ekonomisi eskiye nazaran çok daha risklidir, kırılgandır ve dışa bağımlıdır. Her yıl bütçenin önemli gelir kalemlerinden birini oluşturan işletme gelirleri de artık yoktur. Bunu, ne diyecek diye ağzına baktığınız küresel ekonomiye hizmetinizden dolayı sizi sürekli pohpohlayan uluslararası kuruluşlar söylüyor. IMF icra direktörlerinin son toplantısında şu itirafta bulunuluyor: “Türkiye ekonomisinin geleceği uluslararası finans piyasasının kaprislerine, insafına terk edilmiştir.” Bu sözlerin meali şöyledir: Artık küresel güçlerin iki dudağının arasındadır Türkiye'nin kaderi.

Değerli milletvekilleri, bu işletmeler Türk halkına da satılmamıştır, kârlarını dışarıya aktaran yabancılara verilmiştir. “Zarar ediyor.” denilen firmalar birdenbire milyar dolarlar kazanmaya başlamışlardır. Artık ne çare ki, bu şirketlerin yaptığı cirolar milletimizin cebinden çıkıyor ama kazançları Türk milletinin cebine girmiyor. İşsizliği tahammül edilebilir bir seviyede tutmak için yapılan sosyal amaçlı istihdam da sıfırlanmıştır, çalışanlara kapı gösterilmiştir. “Açım” diyenlere de devlet gıda poşeti dağıtmaya başlamıştır. Kendi çocuklarına gemi, milletimizin evlatlarına kuş yemi layık görülmeye başlanmıştır. Yabancılar bu ülkede patron olmuş, koca koca üniversiteleri bitiren gençlerimiz ise iş bulabilirlerse karın tokluğuna çalışmayı kabullenen yığınlar hâline getirilmiştir.

Eminim, aklıselim AKP’liler de gelinen bu noktadan dolayı üzgündür. Artık yeni bir Türk Telekom, yeni bir PETKİM kurmak, ekonominin aktörlerini millileştirmek hiç de kolay değildir. Atı alan Üsküdar’ı geçmiştir, ne Üsküdar’ı, sınırlarımızın dışında almıştır soluğu.

Şu rakamlara bir dikkat buyurun lütfen: Sayıştayın 2010 Hazine İşlemleri Raporu’na göre, KİT’lere “görev zararı” kamu bankalarına da “gelir kaybı” adı altında toplam 3,7 katrilyon lira ödenmiştir. Demiryollarına 320 trilyon, Ziraat Bankasına 606 trilyon, Halk Bankasına 377 trilyon, şeker fabrikalarına 1,6 katrilyon, Toprak Mahsulleri Ofisine 1,4 katrilyon, tarım işletmelerine 1,6 katrilyon lira ödenmiştir.

Yine 2009 yılında, kömür işletmelerine seçmenlere kömür yardımı yapılabilmesi için bütçeden 252 trilyon lira aktarılmıştır. Denilebilir ki: “Bu yardımların birçoğu sosyal transferler şeklindedir.” Bu paraların AKP’nin siyasetinin finansmanına gittiğini sanıyorum Mecliste bilmeyen yok. Öyle olmadığını kabul etsek bile, dün kamu işletmelerinin gelirlerinden aktardığımız bu kaynağın, artık dışarıdan temin edilen dış borçlarla ve bütçe açıklarıyla karşılanabildiğini bilmeyeniniz yoktur.

Sosyal transferler olmayacak mı? Elbette olacak. Bu devlet, zengini fakiriyle hepimizin. Ancak, öldüm fiyatına elden çıkarılan işletmeler de hepimizin idi. Örneğin Türk Telekom, Türkiye’nin en stratejik kuruluşlarından biri olmasından da vazgeçtik, hiç olmazsa hak ettiği değer karşılığında satılsaydı. Kime verilmiştir? Hariri sülalesine. Kaça verilmiştir? 6,5 milyar dolar. Bir de 2010 yılındaki Telekom’un kârına bakalım  kıymetli arkadaşlar: Kârını bir önceki yıla göre yüzde 32 artırmış. Ne mi olmuştur? 2,5 katrilyon lira. Yani, kıymetli arkadaşlar, Türk ekonomisinin amiral gemilerinden biri olan Türk Telekom sadece dört yıllık kârı karşılığında elden çıkarılmıştır.

Telekom’un yıllık kârı, dikkatinizi çekmek istiyorum, KİT’lerin görev zararı, kamu bankalarının gelir kaybı toplamı kadardır neredeyse. Bu paralar şimdi, tüketimi teşvik eden, kârı maksimize edecek yatırımlar dışında tamamıyla yabancıların kasasına gitmektedir. Geride kalan bütçe deliklerini de dış borçlarla kapatmaya çalışan bir Türkiye.

Ekonomiyi idare edenlere ya da idare ettiklerini sananlara şunu söylemek durumundayım: Birazcık hesap kitap bilen, ekonomi ilminden anlayan insanın bu denli kârlı ve bir o kadar da stratejik bir kuruluşu elden çıkarması için aklını peynir ekmekle yemiş olması lazım idi ya da saf olması lazımdı. Altın yumurtlayan tavuğu kesmek herhâlde böyle bir şey olsa gerek. Gerçi, baltayı ilk kez taşa vurmuyor AKP. Tekelde, PETKİM’de, elektrik dağıtım ihaleleri gibi birçok özelleştirmede de aynı hesapsızlığı gördük.

Değerli milletvekilleri, bir hükûmetin ne her yaptığı ne her söylediği doğrudur ne de her yaptığı, her söylediği yanlıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Hükûmetin doğrularının arkasında olmaya devam edeceğiz. Bu, bizim milletimize verdiğimiz, milletimize duyduğumuz sevdamızın bir gereğidir. Ancak, sizlerin de bir boyun borcu olsa gerektir. Değerli AKP milletvekilleri, yanlışlığı ortadan kaldıramıyorsanız, yapılan yanlışların arkasında durmamak gibi bir boyun borcundan bahsediyorum, bir vebalden bahsediyorum.

Mahkemei kübranın hepimizi beklediğini, ruzi mahşerde de beytülmale verilen zararın mutlaka hesabının sorulacağı inancımı siz değerli milletvekilleriyle bir kez daha paylaşmak istiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili.

BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 20’nci madde üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe görüşmelerinin sonuna yaklaşıyoruz. Doğal olarak hem Türkiye'nin ekonomisini konuşurken hem de Türkiye’de yaşanan siyasal gelişmelere ilişkin de bu kürsüde görüşlerimizi, hem Türkiye kamuoyuyla hem de sizlerle paylaşmaya çalışıyoruz sayın milletvekilleri. Çünkü, sadece ekonomi, sadece para hesabı yapmak değildir. Eğer ekonominin bir politik değeri yoksa, toplum üzerinde, eğer politik olarak değerlendiremezsek, toplum üzerinde ne büyük tahribatlara yol açtığını da hepimiz biliriz. Her ekonominin mutlaka ideolojik, politik, felsefi bir yaklaşımı da vardır. AKP İktidarı da doğal olarak kendi bu politik yaklaşımlarından bütçeyi hazırlamaktadır. Eğer, bu siyasi bir durumsa o zaman Türkiye'nin siyasi durumunu da dikkate almak önemli diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye ileri demokrasiyi tartışıyor. Şu önemli bir nokta: Gerçekten bugün eğer 16’ncı büyük ekonomiden bahsediyorsak, bu ekonominin devam etmesini ve Türkiye'nin bir istikrara kavuşmasını istiyorsak, bu, Türkiye’deki demokratik gelişmeyle doğrudan bağlantılı bir durumdur. Yani ne kadar demokratik bir ülkeyseniz, demokrasiyi ne kadar içselleştirmişseniz, geliştirmişseniz ekonominiz de o kadar sağlam ayaklar üzerinde oturur. Ama ne yazık ki biz Türkiye’de, Sayın Başbakanın deyimiyle, sadece sandık kurulup seçim yapılmasını bir demokrasi olarak değerlendiriyoruz. Sandık kurulup seçim yapılmasının bir demokrasi olmadığını en çok bu Parlamento bilir sanırım. Çünkü yüzde 10 seçim barajı gibi yüksek bir barajla bu Parlamentoda, aslında bu ülkede çok geniş bir kesimin iradesi yok sayılmaktadır. O açıdan, AKP’nin yüzde 50’sini hesaplarken herkes AKP’nin yüzde 50’sinden başarılı olduğunu ifade eder ama bunun dışında kalan, dolayısıyla AKP’nin bedavadan aldığı yüzdeleri kimse hesaplamaz. Çünkü bu toplumun yüzde 10’u başka düşünen, farklı farklı siyasi yapılardan düşünen kişiler buraya yansımıyor, dolayısıyla bunu göz ardı etmemek gerekir.

Sayın milletvekilleri, tabii, dünyanın yaşadığı ekonomik krizi Türkiye de değerlendiriyor. Bu kürsüden çok söyledik, bu kriz sadece bir ekonomik kriz değil, aslında kapitalizmin yapısal krizidir, kapitalist modernitenin yapısal krizdir. Kapitalist modernite insanlığın başına üç tane bela açmıştır:

Bunlardan birisi kapitalizmin kendisidir, her tarafı talan etmektedir. Aslında özelleştirme politikaları -biraz önce sayın milletvekilleri burada ifade etti- sadece Türkiye'nin sorunu değil, bütün dünyanın sorunu. Aslında diyelim ki sadece elit bir grubu zengin eden, toplumun geniş kesimlerine yaşam alanı tanımayan bir siyaset.

İkincisi endüstriyalizmdir. Endüstriyalizm de ekolojik dengeyi bozan, “endüstrileşme” adı altında sözde ileri bir toplumsal refleks olarak ekonomik bir değer olan, işte sanayi devriminden bugüne kadar ne kadar büyüdüğümüzü ifade eden söz. Bu endüstriyalizm ekolojik dengenin bozulmasını, bugün “ekolojik kriz” diye ifade edilen sürecin yaşanmasını beraberinde getirmiştir.

Diğeri de ulus devlettir. Bu ulus devlet de aslında halklar arasında duvar ören, milliyetçiliği geliştiren, demokratik bir toplumu, demokratik kültürü ortadan kaldıran bir yaklaşımdır.

Bunlara karşı neler yapılması gerekiyor? Kapitalizme karşı katılımcı ekonomiye, yani sadece patronları zengin eden değil halkın yaşam olanaklarını, insanca yaşam koşullarını hazırlayan bir ekonomik sisteme ihtiyacımız var. Endüstriyalizme karşı ekolojik bir toplum için yaşam alanlarımızı rant kapısına çeviren yaklaşımlardan vazgeçmek gerekiyor. Ulus devlete karşı da demokratik toplumu inşa etmek durumundayız. Bu, mümkün. Bu yapılmadığı sürece, gerçek anlamda ekonomilerin de insanlığın yararına bir süreç olmayacağı ortada. O açıdan, eşitsizliğin olduğu yerde de istediğiniz kadar yüksek ekonomide olun, bunun ileri bir noktaya götürülmeyeceği görülüyor.

Sayın milletvekilleri, Orta Doğu’daki gelişmelere baktığınızda, aslında bu eşitsizliklerin insanlığı hangi noktaya getirdiğini çok iyi görüyoruz. Bugün Mısır’da yaşanan örnekler… Mısır’da devrim oldu, ama devrim ne yazık ki insanlığın sorunlarına çözüm olmadı. Bugün devrimden önceki sürecin daha vahim durumu yaşanıyor.

Bunları hatırlattıktan sonra, Türkiye'nin demokratik sorunlarından birkaç tanesine dikkat çekmek istiyorum. Biliyorsunuz muharrem ayındayız. Muharrem ayı vesilesiyle Aleviler aşurelerini yapıyor, kendi sorunlarına dikkat çekmeye çalışıyor. Ankara’da Yenimahalle’de cemevinin açılışından geliyorum. CHP’li sayın milletvekili de vardı. Ama orada bir sorun var. Yani cemevleri hâlâ ibadethane yapılmış değil ama oradaki belediye CHP’nin belediyesi ve yıkım tartışmaları yapılıyor. Yani AKP Hükûmeti cemevini ibadethane saymama, Diyaneti buna göre yeniden düzenlememe konusunda ısrarlı; CHP de, CHP’nin belediyesi de zar zor yapılmış bir ibadethaneyi yıkma peşinde. Umuyorum ki, CHP’li sayın milletvekilleri bunun önünde engel olur ve oradaki cemevinin inşaatı tamamlanır, insanlar kendi ibadetlerini yapabilecekleri bir noktaya gelir diye düşünüyorum.

Tabii Alevilerin politikası şimdiki bir politika değil, yani yüzyıllardır Aleviler asimilasyon politikasına uğramış tıpkı Kürtler gibi. Yani Kürt oldukları için, Alevi oldukları için, Yezidi oldukları için bu ülkede asimilasyon politikasına uğrayan o kadar çok insan var ki, bu asimilasyon politikalarına “dur” demek ancak demokratik siyaseti yükseltmekle, demokrasiyi geliştirmekle mümkündür. Ben, buradan, umuyorum ki, hem AKP hem CHP Alevilerin ibadethanelerinin yasal güvenceye kavuşması konusunda gerekli ortak çalışmayı yapar. Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak bunu her zaman ifade ettik; cemevleri ibadethane olmalıdır, sadece cemevleri değil bu ülkede yaşayan bütün halkların kendilerini, inançlarını ifade edebileceği mekânları olmalıdır, bunlar yasal statüye kavuşmalıdır. Aksi takdirde, gerçekten inanç özgürlüğünden ve demokrasiden bahsetmek mümkün değil.

Bu vesileyle, Sivas katliamı davasının da zaman aşımına uğrama tehlikesi olduğuna da dikkat çekmek istiyorum. Sayın İktidarın, iktidar partisinin, iktidar partisi milletvekillerinin buna dikkat çekmesi gerekir. 2004 yılında burada bir yasa çıkartıldı, insanlığa dair işlenen suçlar zaman aşımına uğramaz diye. 76’ncı maddede bu belirleniyor, ama bu yasa 2004’den sonra uygulanıyor. Oysa, insanlığa dair suçlar ne zaman olursa olsun mutlaka ve mutlaka cezalandırılmalıdır. O açıdan, burada AKP Hükûmetinin bu konuda gerekli yasal düzenlemeyi yapmasını bekliyoruz. Sadece biz değil toplum bekliyor.

Sayın Başbakan Dersim’de özür diledi, her ne kadar yöntem usulüne uygun olmasa da, biz hâlâ buradan, bu Parlamentonun bir özür yasası çıkarmasını bekliyoruz çünkü dünya bunu böyle yapmış. Özür yasası çıkarılarak özür dilenir ve bunun gerekleri yapılır. Bu yapılmazsa, yani zaman aşımı gibi bir şey uygulanırsa, katliam uygulayanlar, katiller ne yazık ki bu zaman aşımından faydalanacak, bu konuda elimizin çabuk tutulması gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, bu Dersim katliamına ilişkin tabii buradan özür dilendi, olduysa, olmadıysa falan diye. Oradaki temel zihniyet inkâr zihniyeti, inkar, asimilasyon politikasıydı ve katliamdı. Şimdi 21’inci yüzyıldayız, ne yazık ki hâlâ aynı zihniyet yaşanıyor. Şimdi “Nasıl?” diyeceksiniz. AKP İktidarı hep buna karşı çıkıyor; “Bizim zamanımızda konuşuluyor, bizim zamanımızda sorunlar tartışılıyor, bizim zamanımızda şöyle oluyor.” Evet sayın milletvekilleri, şimdiki zamanda konuşuyoruz, tartışıyoruz ama sorunları çözmüyoruz. Bakın, İzmir’de, bugün Dersimli bir çocuk, hani Dersim’den özür dilemiştik ya, hani orada çocuklar Kürtçe konuşamadığı için, basın da yazıyor, “Kürtçe konuşursan seni öldürürüm.” diyorlardı ya 1937’de, 38’de, şimdi de İzmir’de, 2011 Aralığında, Zazaca şarkı istediği için Gazi öldürüldü arkadaşlar. Daha önce Ankara’da da yaşandı, Kürtçe şarkı söylediği için öldürülenler, poşu taktığı için öldürülenler… Hani ileri demokrasi? Madem özür diledik, o zaman özür dilediysek niye geçmişimizle yüzleşmiyoruz, niye bir Kürtçe şarkı bir gencin ölümüne neden oluyor sayın milletvekilleri?

MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Kürtçe televizyonu biz açtık.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Kürtçe televizyonu siz açtınız evet ama bu, ölümleri ortadan kaldırmadı. Kürtçe televizyon da asimilasyon politikasının başka bir şeyidir Sayın Milletvekili. Sizin iyi yaptığınız şeylere biz demeyiz “Kötü yaptınız.” ama Kürtçe televizyon açmanız da bu sorunu çözmedi. Şimdi, Gazi Akbayır’ın hesabını kim verecek?

Yine, sayın milletvekilleri, hâlâ inkâr politikası, asimilasyon politikası dilde değil ama genel olarak, politik olarak yaşıyor, devam ediyor. Şimdi, eğer bunlara son vermezsek bu ülkede gerçek anlamda kardeşlik olmaz, demokrasi olmaz, özgürlükler olmaz. Hâlâ tahammül yoksa… Hâlâ bu Parlamentoda bile Kürtlere tahammül yok, Kürtlerin siyaset yapma hakkına tahammül yok. Kürtler diyelim ki siyaset yapamıyor, diyelim ki böyle bir yerde, doğal olarak İzmir’de de sokak ortasında insanlar öldürülebiliyor ya da işte Mersin’de ya da Ankara’da yanı başımızda… Bunlar olmadığı sürece Türkiye’de gerçek anlamda bir demokrasi olmaz, gerçek anlamda demokrasilerin olmadığı yerde de istikrarın olması mümkün değildir.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı konuşmasının bir yerinde bir cemevinin yıkılmasından hareketle Cumhuriyet Halk Partili bir belediyeye ilişkin bir değerlendirme yapmıştır, izninizle söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince, iki dakika süre veriyorum.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi, din üzerinden, inanç üzerinden siyaset yapmayan bir partidir; bu kavramları bu kürsülere getirmemenin gayreti içerisindedir. Cemevleri, Alevi inancına sahip vatandaşlarımızın inançlarını ifa ettikleri, buluştukları bir yerdir. Cemevlerinin ihtiyaç duyulan her yerde yapılmasına öncülük eden Cumhuriyet Halk Partili belediyelerdir. Yenimahalle’de herhangi bir şekilde bir cemevi yıkımı söz konusu değildir. Çocuk parkına cemevinin yapılmış olması nedeniyle, çocukların çocuk parkına duydukları ihtiyaç nedeniyle Belediyemiz bir başka yerde cemevi yapılmasını planlamıştır. O başka yerdeki cemevi yapılıp, inşaatı tamamlanıp hizmete açılıncaya kadar da mevcut cemevi hizmet vermeye devam edecektir. Konu bundan ibarettir. Bilgilerinize sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Daha önceki konuşmacı arkadaşımız Alevilerle ilgili bir asimilasyon politikasından AK PARTİ üzerinden bahsetti. Bu sataşmayla ilgili grubumuzdan İbrahim Bey’e iki dakika söz vermenizi talep ediyorum.

BAŞKAN – Ne söyledi de sataştı Sayın Ünal?

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Size sataşmadım ki.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Milletvekili…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – AK PARTİ’nin Alevi açılımı ve politikalarıyla ilgili bir “asimilasyon” ifadesini kullandı. Bununla ilgili iki dakikalık bir açıklama istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yiğit. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yeni bir sataşmaya mahal vermeden, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince.

Buyurun.

3.- İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’in, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, biliyorsunuz bin yıllık bir sorun. Fakat bugüne kadar hiçbir hükûmet bu konuyu gündeme getirmemişti ve ele almamıştı. Biz geçen sene yedi tane Alevi çalıştayı yaptık Sayın Bakanımız Faruk Çelik’le beraber.  Burada üç konu gündeme gelmişti: Bir, Madımak; ikinci olarak din kültürü ve ahlak bilgisi dersi; üçüncü olarak cemevleri. Madımak sorununu çözümledik. İkinci olarak da din kültürü ve ahlak bilgisi dersine -128 sayfa- dördüncü sınıftan on ikinci sınıfa kadar Alevilik ve Bektaşilik girmiş oldu. Böylece çocuklar birbirlerine ön yargıyla bakmayacaklar. Ve teorik bir ders olacak ve bu sene de okutuluyor.

Ayrıca, cemevleri konusuna gelince. Biz bununla ilgili olarak da hukukçulardan 4 kişilik bir komite oluşturduk. Bunlar Metin Tarhan, Namık Sofuoğlu, Cem Vakfının avukatı…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Yasal düzenleme yapacak mısınız, yapmayacak mısınız?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bir müsaade et, müsaade et!

İBRAHİM YİĞİT (Devamla) – Lütfen bekler misiniz?

Ve bu konuda İbrahim Okur ve bir de Hüseyin Hatemi’den oluşan hukukçulardan komite oluşturduk. Bu komite çalışmalarına devam ediyor ve konular bir bir ele alınmakta ve aynı zamanda bu dönemde cemevlerine yasal bir statü kazandıracağız.

Teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Yaparsanız alkışlarız sizi.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yiğit.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, söz sırası, madde üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Süreyya Sadi Bilgiç, Isparta Milletvekili.

Buyurun Sayın Bilgiç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 87 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, aslında sadece bugün değil, çok değişik süreçlerde, bu kürsüden, Türkiye Cumhuriyeti’nde yapılmış olan özelleştirmelerin sürekli olarak eleştirildiğini görüyoruz. İzniniz olursa, bununla ilgili olarak size bir iki tane bilgi aktarmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, AK PARTİ döneminde yapılan özelleştirmelerin yüzde 95’i daha önce alınmış olan özelleştirme kararları doğrultusunda yapılmıştır; buna bir iki örnek verebiliriz: TÜRKŞEKER’i verebilirim, Tekeli verebilirim, Türk Telekom’u verebilirim. Az önce bir arkadaşımız, burada, Türk Telekom’un satışıyla ilgili birtakım bilgiler aktardı. Ben, size, çok kısa, bununla ilgili bir aydınlatıcı bilgi vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türk Telekom’un satışı Türkiye’nin gündemine 1994 senesinde oturdu ve 57’nci Hükûmet döneminde de Türk Telekom’un özelleştirme sürecinin hızlandırıldığına şahit oluyoruz. Bir kere burada, özelleştirme kavramında bir yanlış ifade kullanılıyor, Türk Telekom’un satılmış olduğundan bahsediliyor. Aslında Türk Telekom satılmadı, yirmi beş yıllığına özel sektöre devredildi ve devredilen rakam ise sadece yüzde 55’idir.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Gayrimenkulleri nasıl satılıyor?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Daha sonra, bir bölümü de -yüzde 10 küsur civarında bir bölüm- halka arz edilmiştir ve hâlâ da Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türk Telekom’un yüzde 31’ine sahiptir, yani Türk Telekom’da Türkiye Cumhuriyeti devletinin yüzde 31 payı vardır.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki şu bilgileri de aktarmak istiyorum: Ojer’in bu dönemde almış olduğu temettü tutarı yaklaşık 3,5 milyar dolardır ama Türkiye Cumhuriyeti devletine, hazineye aktarılan total rakama baktığınızda bu rakamın 13 milyar 419 milyon 31 bin 878 dolar olduğunu görüyoruz. Yani yüzde 55’ini devretmişsiniz. Bunun karşılığında elde edilen temettü tutarı 3,5 milyar dolardır Ojer tarafından; Türkiye Cumhuriyeti devletinin 2005 sonrasında, yani özelleştirme sonrasında elde etmiş olduğu gelir tutarı da 13 milyar 420 milyondur.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, özelleştirmeleri eleştiriyoruz ama özelleştirmeler hakikaten son derece önemli. Devletin ticari hayatın içinden çıkmış olması son derece önemli bir karar ve bu, Türkiye'nin gündemine de AK PARTİ’yle beraber değil, çok daha önceleri oturmuş bir karardır.

Şimdi burada arkadaşlarımız dile getirdi, stratejik hisselerden bahsettiler. Doğru, özelleştirme süreci çok boyutlu bir süreç olup, özelleştirme öncesi kuruluşlar detaylı bir şekilde incelenmekte ve hangi kuruluşun stratejik olduğu hususu kanun ve Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararıyla belirlenmektedir. Stratejik olarak belirlenen kuruluşlarda kamunun belirli konularda gözetim ve denetimini sürdürebilmesi için altın hisse uygulaması getirilmektedir. Mesela TÜPRAŞ, ERDEMİR, Telekom, PETKİM gibi kuruluşlarda –ki son derece önemli kuruluşlardır- bunlarda da altın hisse vardır.

Değerli arkadaşlarım, özelleştirme bizle beraber başlamadı, daha önceki hükûmetler döneminde de yapıldı ve bunlar doğru kararlardı. Ben bunları buradan eleştirmeyeceğim ama izin verirseniz, bizden bir önceki Hükûmet döneminde yapılmış olan birtakım özelleştirmelerle ilgili size bazı bilgiler vermek istiyorum.

Mesela Petrol Ofisinin blok satışı gerçekleştirilmiştir. Toros Gübre satılmıştır, TURBAN satılmıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Toros özeldi.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Alanya Limanı, Marmaris Limanı, PETKİM Yarımca tesisi, Türkiye Zirai Donatım Kurumunun bütün illerdeki tesisleri, Et Balık’ın Sivas, Burdur, Eskişehir, Gaziantep tesisleri, Gemi Sanayiinin İstinye tesisleri, TÜGSAŞ, Asil Çelik, Ankara Halk Ekmek, Pancar Ekicileri Birliği, -bunu çok uzatıp gitmek mümkün- Karadeniz Çimento, Ülfet Grubu, vesaire, vesaire.

Geçmişte yapılmış özelleştirmelere baktığınızda, bilhassa çimento özelleştirmelerine baktığınızda da çimento özelleştirmelerinin büyük bölümünün de yabancılara satılmış olduğunu görüyorsunuz.

Ben, değerli arkadaşlarım, bu kısa bilgilerden sonra, özelleştirme kararlarının doğru olduğunu, bu ülke için de önemli olduğunu ve buna devam edileceğini de edilmesi gerektiğini de vurgulayarak hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bilgiç.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bir saniye… Bir teşekkür edelim de sonra söz vereceğiz. Niye acele ediyorsunuz?

Buyurun.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Konuşmacı, Telekom özelleştirmesi gibi çok önemli konularda…

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sataşma yapmadım.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – …bazı eksik bilgiler verdiği için Genel Kurulu aydınlatmak istiyorum müsaadenizle.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –Teşekkür ederiz.

BAŞKAN – Ne gibi eksik bilgi verdi?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Örneğin Telekom’un kiralandığı söylendi.

BAŞKAN – Yani şimdi sayın konuşmacıların eksik bilgi verdiği veya şey bilgi verdiğini diğer sayın milletvekilleri denetleyecek değiller yani.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ben nezaketten yanlış bilgi demek istemiyorum, eksik bilgi diyeyim.

BAŞKAN - Ama şahsınız adına, partiniz adına sataşma söz konusuysa onu söyleyin, nasıl bir sataşma varsa.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, bu zeminde 4-5 kere düzeltme için söz verdiniz ama nedense ben söz istediğimde beşinci kez söz alamıyorum.

BAŞKAN – Hayır canım, sizin şahsınızla hiç ilgili değil yani. Usul olması lazım Sayın Milletvekilim.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Milletvekilleri arasında birinci ve ikinci sınıf milletvekilliği varsa bunu biz de bilelim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hayır, hiç öyle bir şey yok.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ben sadece şunu soruyorum konuşmacıya: Kiralanmış bir kamu varlığının varlıkları nasıl satılabiliyor? Telekom’un bütün gayrimenkulleri satılıyor.

BAŞKAN – Sayın Vekilim, böyle bir usulümüz yok. Sisteme girersiniz, biraz sonra Sayın Bakana sorarsınız, Sayın Bakanımız da cevap verir.

Teşekkür ediyorum.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, bırakın herkes karanlıkta kalsın.

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Cuma İçten, Diyarbakır Milletvekili.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Daha da gelmem! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Buyurun Sayın İçten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; KİT’ler 2002 yılından önce, hâlâ Mecliste bulunan muhalifler zamanında batıyor, iflas ediyordu ve ciddi bir şekilde işlevsiz hâlde duruyorlardı ta ki AK PARTİ iktidara gelene kadar. Muhalefet sadece konuşuyor, her zaman yaptıkları en iyi işi yapıyorlar ve sadece konuşuyorlar. AK PARTİ İktidarı ise iş yapıyor. Biz laf değil iş üretiyoruz.

2002-2010 döneminde KİT’lerin tamamının performansında genel bir iyileşme görülmektedir. 233 sayılı KHK kapsamındaki kamu iktisadi teşebbüsleri 2002 yılında toplamda 1,7 milyar TL kâr etmişken -bakın, buraya dikkat edin- bu rakam 2010 yılında 9,4 milyar TL’ye ulaşmıştır. Bakın, işte, Avrupa ülkeleri, komşularımız, Arap ülkeleri dâhil hepsinin ekonomik gidişatı kötü. Ülkeler batıyor, ülkeler. Tüm bunlar dünya coğrafyasında yaşanırken, dünya coğrafyasındaki ülkeler bize gıptayla bakarken Türkiye’de bazıları seksen yıldır olduğu gibi körleri ve sağırları oynuyor. Allah’tan gördüğünüz hâlde, duyduğunuz hâlde muhalif davranıyorsunuz. Halk sizden olumlu işleri takdir etmenizi istiyor.

Burada hangi konu konuşulursa konuşulsun işi Ergenekon ve KCK’ya getirenlere inat ben de benim için önemli olan, işi, Diyarbakır’a getireceğim, AK PARTİ İktidarıyla değişen şehri Diyarbekir’e. Peygamberler, sahabeler, krallar, beyler, medeniyetler diyarı.

SIRRI SAKIK (Muş) – Direnenlerin diyarı, direnenlerin!

CUMA İÇTEN (Devamla) – 33 medeniyete ev sahipliği yapmış, 9 peygamber, 572 sahabesiyle “Ben buradayım.” diyen yürekli, cesur, delikanlı ve Selahaddin Eyyubi’nin torunlarının yaşadığı bir şehirden bahsediyorum.

Şunu herkes bilsin ki Kürtler sadece bir partinin tekelinde değildir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sizin tekelinizde hiç değil.

CUMA İÇTEN (Devamla) – Ben de Kürt’üm ve diğer siyasi partideki Kürtler gibi aynı düşünmüyorum. Kürtlerin ve Türklerin bir bütün hâlde bir araya geldikleri en büyük parti AK PARTİ’dir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ, ülke genelinde bulunan her 5 Kürt’ten 4’ünün oyunu almış tek büyük siyasi partidir. Ülke genelinde yaşayan tüm Kürtlerden ve Türklerden oy alamayanlar Kürtler adına asla konuşmamalıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sen Kürtler adına konuşma! Hakkın yok senin.

CUMA İÇTEN (Devamla) – 1984 yılında Eruh katliamından bugüne dek on binlerce masum insanları katledenleri savunanlar, onlara alkış tutanlar, çocukları, kadınları, yaşlıları, imamları canlı bombalar ve silahlarıyla katledenler…

SIRRI SAKIK (Muş) – Yazıklar olsun sana, yazıklar olsun!

CUMA İÇTEN (Devamla) – …Kürtlerin yaşadıkları şehirleri savaş alanına çevirenler, iş yerlerini kapatmaya zorlayanlar, silah sıkanlara sahip çıkanların “Biz Kürtler…” diye söze başlamaları Kürtler tarafından kabul görülmediği sandıkta belli olmuştur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Saçmalıyorsun!

CUMA İÇTEN (Devamla) – 1925 ve 1938 olaylarında istiklal mahkemelerinde dedelerimizi, çocuklarımızı katledenler, Kürtlerin köylerini yakıp batıya göçe zorlayarak asimile edenler…

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Öyle olmadı.

CUMA İÇTEN (Devamla) – …ve bunlara alkış tutanlara, doğuda tabela partisi konumunda olanlara asla Kürtler teveccüh göstermeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kürt hakları, bir elinde taş, diğer elinde molotof, ağzında Marksist  söylemleriyle değil, bir elinde kitap, diğer elinde kalem, ağzında Selahaddin Eyyubi’nin söylemleriyle çözülecek bir haktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ İktidarından önce yüreğe ve cesarete sahip olamayanlar, bugün konuştuklarını dün konuşamayanlar, bugün yürekli ve cesur olduklarını iddia ediyorlar değil mi? Sizlere bu cesareti, yüreği kazandıran AK PARTİ İktidarıdır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Hadi be!

CUMA İÇTEN (Devamla) –  Yüreğinizi ve cesaretinizi AK PARTİ’ye değil, Siirt’te 5 kızımıza 200 mermi ve bomba atanlara gidin, gösterin.

Ülkede ve Diyarbakır’da sağlık, eğitim, ulaştırma alanlarında devrimler yapılmıştır ve bu gerçeği Kürtler çok iyi görmektedir. Diyarbakır tarihinde ilk defa Hükûmet Programı’na alınmış ve dev projeler yapılmasıyla ilgili taahhütlerde bulunmuştur.

Diyarbakır yatırım istiyor, iş istiyor, aş istiyor, huzur ve mutluluk istiyor. Tüm bunlar AK PARTİ İktidarıyla gerçekleşti ve gerçekleşecek.

Silvan Barajı’yla 250 bin insanımıza iş imkânı vermiş olacağız.

İş araçlarını yakanlar, emekten bahsedip emekçileri kaçırıp öldürenler şunu bilsinler ki kendi insanlarına ve kendi vatanlarına ihanet ediyorlar.

Kürt halkı “Benim için öldürme.” demiş, yetmemiş, “...”(*) “Artık yeter.” diyerek şiddet kullanan, şiddet söylemleriyle politika yapanlara, şehirleri yaşanmaz hâle getirenlere, Kürtlere bir duruş sergilemiştir.

                                     

(*) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

Kırmadan, dökmeden, sistem dışına itilme çabalarına direnerek demokrasi ve hukuk zemininde bir hak ve hukuk mücadelesi veriyoruz. Tüm bunları yaparken bölgemizin ekonomik olarak refahını artırmak için yatırımları yakından takip ediyoruz.

“Ey fırtınalı mazlum diyar,

Her metrekaresinde alnı secdeye değdirilen Diyerbekir.

Ey Hazreti Süleyman ve 27 sahabe kanıyla gübrelenmiş, şehitler diyarı Diyarbakır,

Ey Dicle coşkusuyla ezan sesiyle yüreklenen, krallar, nebiler ve cesurlar kenti Diyarbakır…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CUMA İÇTEN (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İçten.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Ali Gültekin Kılınç, Aydın Milletvekili.

Sayın Kılınç, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ GÜLTEKİN KILINÇ (Aydın) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 87 sıra sayılı 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere ülkemiz için önemli olduğunu düşündüğüm değişimin iki yüzünden söz etmek istiyorum. Birincisi ekonomik kalkınma, ikincisi birincisiyle sıkı sıkı bağlantılı olan toplumsal yaşlanmadır.

Teknoloji geliştirme, sanayileşme ve sanayileşirken ileri teknolojilerden yararlanarak yeni alanlar ve yeni ürünler oluşturma yarışı her geçen gün daha ileri bir boyuta ulaşırken bu yolla erişilen güç, milletler için dünya piyasalarında büyük bir rekabet alanını da beraberinde getirmektedir. Bu yarışta başarılı olmanın temel şartları, sürekli kalite, ileri teknoloji, ürün çeşitliliğinde zenginlik, eğitimli ve nitelikli iş gücü, ucuz maliyet olarak belirginleşmektedir. Özet olarak, bilgiye, teknolojiye ve kaliteye dayalı, rakiplerinden farklı üretim egemen bir sanayi anlayışı hâkim olmaktadır. Mevcut sanayi yapısının ihracata dönük olarak gelişme, imkân ve kabiliyetinin belirlenmesi, geleceğe yönelik yeni yatırım hedef ve stratejilerinin tasarlanması ve uygulanması da üzerinde ciddiyetle durulması gereken hususların başında gelmektedir.

Bu anlamda ülkemiz sanayisinde meydana gelen gelişmeleri büyük bir sevinç ve takdirle izliyoruz. Türk sanayisi dünyada göz ardı edilemeyecek bir noktaya gelmiştir. Artık, Türk mallarının ihraç edilmediği bir ülke yoktur, en uzak ülke raflarında bile mallarımızı görebiliyoruz. Ülkemizin marka üretme yarışında dünya devleriyle aynı seviyelere gelmiş olmasını da takdir etmemek mümkün değildir. Bu durumu ülke olarak bizim çok yakından takip ettiğimiz gibi bütün dünya da bunu çok yakından takip etmektedir. Açıklanan yüzde 8,2’lik büyüme rakamı bugün Türkiye'nin değil, dünyanın bir numaralı gündem maddeleri arasındadır. Yaşanan gelişmeler bu ülkenin vatandaşı olarak bizleri son derece mutlu etmekte ve geleceğe daha umutla bakmamızı sağlamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu gelişmelere paralel olarak sanayileşme ve kentleşme süreci içerisindeki geleneksel ailenin çekirdek aileye dönüşmesi, kadınlarımızın çalışma hayatında daha çok yer almaları, gelenek, kültür ve değerlerdeki değişmeler, ayrıca tıpta kaydedilen ilerlemeler neticesinde ortalama insan ömrünün uzaması, yaşlı nüfusun artması yaşlılığı sosyal bir sorun olarak önümüze koymaktadır. 2002-2010 yılları arasında seksen yaş ve üstü yaş grubunda yüzde 23’lük bir artış gerçekleşmiştir. Hızla yaşlanan bu yaş grubuna bağlı olarak bizlere yeni görevler ve sorumluluklar düşmektedir. Hükûmetimiz döneminde değişik mevzuatlar çerçevesinde, kamu ve özel kuruluşlarca ayni ve nakdî yardımlar şeklinde, plansız ve programsız hizmetlere yeni bir yön verilerek söz konusu ihtiyaç gruplarına hizmetin bir bütün olarak ve insan onuruna yaraşır bir biçimde, bir sistem dâhilinde götürülmesi sağlanmıştır. Bu konuya ne kadar önem verildiğinin göstergesi olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kuruluşu bir tesadüf değildir.

Her geçen gün sayıları artan, sosyal ve ekonomik yönden yoksulluk içinde bulunan muhtaç, yaşlı kişilerin huzurlu bir ev ortamı içinde yaşantılarını devam ettirmelerini, fiziksel ve ruhsal sağlıklarının korunmasını, sosyal ilişkilerinin geliştirilmesini ve devam ettirilmesini, huzur, güven ve refah içinde bulunmalarını sağlamak amacıyla çok yeni projeler ve çalışmaların öncesindeyiz. İktidarımızın başlattığı değişim hareketinin yeni bir aşamasına gelmiş bulunuyoruz.

Artık, yaşlılık ve yoksulluk, yaşlılık ve bağımlılık, yaşlılık ve hastalık, yaşlılık ve bakıma muhtaçlık arasındaki bağları gevşeterek, sosyal devlet olmanın gereklerinin daha güzel yerine getirildiğini ve hizmetlerin daha ileri noktalara taşındığını hep beraber göreceğiz. Sayın Bakanımızın göreve geldiği günden bugüne kadar ilgili konulardaki samimi ve candan bir şekilde yapmak olduğu çalışmaları da takdirle izliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu’nun hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sisteme giren sayın milletvekilleri: Sayın Özensoy, Sayın Işık, Sayın Doğru, Sayın Topcu, Sayın Belen, Sayın Varlı, Sayın Acar, Sayın Dedeoğlu, Sayın Halaman, Sayın Erdemir ve Sayın Dibek.

Sayın Özensoy, buyurun.

Süre beş dakikadır.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

19’uncu maddedeki konuşmamdaki maksat, artık, büyümenin özel sektör kaynaklı olduğuna, dolayısıyla özel sektör borçlarının göz ardı edilmemesi gerektiğine, cari açık sorununa dikkat çekmek, makro büyüklüklerde de iyileşmeler varsa 57’nci Hükûmet dönemindeki yapısal değişikliklerin de göz ardı edilmemesi gerektiğiydi. Bu minvalde konuşmalar yaptığınız için öncelikle size teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Bu cari açığı finanse ettiğini söylediğiniz doğrudan yabancı sermaye ve sıcak para son beş yılda ne kadar kâr transferi yapmıştır?

Yine konuşmamda ifade ettiğim TEDAŞ’ın fiyat bileşenlerini inceleyip bu haksızlığı önlemeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, dün de sordum: Bu, nüfusu 2 binin altında olduğu gerekçesiyle kapatılan 863 belde belediyesinin son durumu nedir? Bunlar 2014 yerel seçimlerinde belediye olarak mı yoksa köy tüzel kişiliği ile mi seçimlere katılacaklardır? Bu konuda açıklama yaparsanız memnun olurum.

İkincisi: Çek Kanunu’nda yapılan bir düzenleme ile taahhüt nedeniyle iki yıl ötelenen çek borçları ve karşılıksız çek suçundan dolayı mağduriyetler nasıl giderilecek? 2012 yılı için bu konudaki düşünceniz nedir?

Son sorum: Fransız mallarının boykot edilmesi konusunda Hükûmetçe bir kararınız var mı? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizde birçok yerde TEDAŞ özelleştirilmiştir. TEDAŞ’ın gönderdiği elektrik faturalarında “kaçak elektrik bedeli” adı altında para alınmaktadır. Alınan paralar devlete mi özel sektörün cebine mi gidiyor? Ayrıca iki gün önce basında “Beş yılda alınacak.” diye haber çıkmıştır. Bu doğru mudur? Kaç yıl daha alınacaktır? Hangi illerde kaçak elektrik daha fazla kullanılmaktadır? 2009, 2010 yıllarında toplanan para ne kadardır, nerelerde kullanılmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Topcu.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

2012 yılı bütçesi kapsamında üniversite mezunu kaç vatandaşımızın istihdam edilmesi düşünülmektedir? Bunların meslek gruplarına göre dağılımı nasıldır?

2011 yılında atama sözü verildiği hâlde atanamayan ve haklarını kaybedecek olan 44 bin öğretmenin 2012’ye kadar atamaları yapılacak mıdır?

Teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Belen…

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2002 yılında kurulmuş olan Kamu İhale Kurumunun bozduğunuz yapısını yeniden bürokrat memurlardan kurtarıp özerk hâle getirecek misiniz?

İkinci sorum: Emlak Konut ihalelerinde şartnamelerde yazmadığı hâlde, ihaleyi alan şirketlerin talebi doğrultusunda, Emlak Konut, yatırmaları gereken yüzde 10 peşinatı taksitlendirmektedir. Burada hazinenin zararı söz konusudur. Bu, şartnameye konulsa belki daha yüksek fiyatla ihale edilecektir. Emlak Konut Anonim Şirketinin bu yaptığı uygulamaya son verdirecek misiniz?

Üçüncü sorum: Elektrik üretimindeki termik santrallerde yılda 1 milyon 600 bin ton kömür kullanılıyor. 500 bin tonu özel sektörden ortalama tonu 60 bin lira fiyatla alınırken TTK’dan 110 bin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Sayın Tarım Bakanı kürsüye her geldiğinde çiftçiye verilen desteklerin ne kadar artırıldığından bahsediyor ancak biz çok iyi biliyoruz ki verilen destek çiftçinin kullandığı gübrenin yüzde 1’i bile değil, çiftçimize hiçbir katkı sağlamamaktadır ama buna rağmen Sayın Bakan, bu konuda, çok destek verildiği konusunda ısrarla, her zaman konuşmalarını yapıyor.

Ben size soruyorum: Gayrisafi millî hasıladan çiftçiye verilen desteklerin miktarı ne kadardır? Bunu yeterli görüyor musunuz? Üreten Türk çiftçisini korumayı düşünüyor ve bu destekleri artırmayı planlıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Acar…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Bakan, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hizmet veren hazine avukatları ve kamu avukatları devletin özel hukuka ilişkin haklarını, arazilerini savundukları gibi ceza davalarında da haklarını korumaktadırlar. Buna karşın cumhuriyet savcılarıyla aynı tahsili gördükleri hâlde daha kötü özlük haklarıyla, daha kötü koşullarda çalışıyorlar.

Şimdi, bu avukatların havuza alınan haklarının da cezalandırıyor gibi daha da kısıtlandığı doğru mudur? Cumhuriyet savcılarıyla aralarındaki özlük farklarını kaldıracak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ilk soru doğrudan kâr transferiyle ilgiliydi. Şimdi, tabii, kâr transferine bakmamız lazım ama giren sermayeye oran olarak bakmamız lazım, çünkü normalleştirmemiz lazım. Yani ne kadar para girmiş Türkiye’ye, bunun karşılığı Türkiye dışarıya ne kadar temettü veya ne kadar faiz ödemiş? Şimdi, karşılaştırmak için söylüyorum: 2002 yılında doğrudan yatırım girişi yıllık olarak söylüyorum.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Bakan, son beş yılda ne kadar transfer edilmiş?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Aslında, stokları gözden geçirmek lazım da arkadaşlar bir yılı vermişler. Şimdi, doğrudan yatırımlar, son yıllarda tabii ciddi bir şekilde artmış. Mesela, 2007 yılında 22 milyar doları aşmış, 2010 yılında dahi 9,1 milyar dolar olmuş, 2011’in Ekim ayı itibarıyla, 12 aylık baktığınız zaman, 14,3 milyar dolara ulaşmış. Şimdi, bu yıllarda doğrudan yatırım üzerinden kâr transferlerine baktığınız zaman, örneğin 2007’de 2,2 milyar dolardır, 2010 yılında –yuvarlıyorum- 2,9 milyar dolardır, 2011 Ekimi itibarıyla 12 aylık rakam 3,3 milyar dolar civarındadır. Bunların girişlere oranı, o yılın girişlerine, aslında sadece o yılın girişlerine oranlamak da doğru değil, arkadaşlar bu şekilde getirmişler, yapılması gereken, stoka oran olması lazım ama o yıllara girişi oranına dahi baksanız, mesela yıllık girişle yıllık kâr transferine baktığınız zaman 2002 yılında oran yüzde 37, 2007 yılında yüzde 10, 2010 yılında yüzde 31,5, 2011 yılında 12 aylık yüzde 23,4. Yani sermaye akışlarında bir artış var ama oran olarak çıkışlarda iddia edildiği gibi bir artış söz konusu değildir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yüzde 30 artmış Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Şimdi, Sayın Işık dün de sordular: Nüfusu 2.000’in altında olan belediyeler. Değerli arkadaşlar, şimdi, biz bir karar aldık fakat bu karar uygulamaya konulamadı, yani nüfusu 2.000’in altında olan belediyelerin oraya daha iyi hizmet götürmek amacıyla buraların kapatılması, çünkü bu türden belediyelerin makine teçhizat alma imkânı, efendim, mimar istihdam imkânı, maliyeyi yönetme anlamındaki imkânları sınırlıdır. Çoğu belediyelerin -geliyorlar bana- maaş ödeme imkânı dahi yoktur. Dolayısıyla, giden para hizmete gitmiyor. O nedenle, benim fikrimi soruyorsanız…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayır, hayır. Şu andaki gelinen hukuki durumu söylüyorum.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Hukuki durumunu arkadaşlar baksınlar, size iletelim. Ben hukukçu değilim ama…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, sizin ağzınızdan işitmek istiyoruz yani hukuki durum ne? Bu belediyeler kapanacak mı, kapanmayacak mı? Arkadaşlar baksın, cevap versinler.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bu belediyeler kapansın mı, kapanmasın mı?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – …şöyle arkadaşlar: Benim fikrimi soruyorsanız kapatılmasında büyük yarar vardır. O yörelere daha kaliteli hizmet gitmesi için o belediyelerin kapatılmasında çok büyük bir fayda vardır.

Çek Kanunu’nda kim mağdur, kim mağdur değil, doğrusu anlamak zor. Çeki verip de yani parayı ödemeyip de hapse girmekle karşı karşıya olan mı mağdur, yoksa aslında malı alıp çek karşılığında çeki ödemeyen mi?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Her ikisi de mağdur.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Yani burada mağdurlar çok.

Şimdi, Fransız mallarına boykot meselesi… Hükûmetin böyle bir kararı olamaz. Biz Avrupa Birliğinin, gümrük birliğinin tam üyesiyiz. Dolayısıyla bu anlamda Hükûmetin bir boykota öncülük yapması söz konusu olamaz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 2000 yılında bir açıklamaları var ama.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – TEDAŞ…

Değerli arkadaşlar, şimdi, TEDAŞ’la ilgili de çok konu geldi. Burada şöyle bir şey: Tüketiciye gelen 100 liralık faturanın içerisinde neler var? Bakın, 55,2 lira enerji bedeli var, kayıp kaçak bedeli -ortalama herhâlde bu- 9,9, dağıtım bedeli 11,1 lira, iletim bedeli 2,4 lira, perakende satış hizmeti pazarlama fatura 1,2 lira, perakende satış sayaç okuma 0,3 lira, Enerji Fonu 0,6 lira, TRT payı 1,1 lira, belediye tüketim vergisi 2,8 lira, KDV 15,3 lira. Şimdi, burada Enerji Fonu, TRT payı, belediye tüketim vergisinin toplamdaki payı yüzde 19,8’dir.

Kayıp kaçak meselesine gelince: Tabii ki kayıp kaçak oranları bölgeden bölgeye değişiyor, yüzde 6’yla yüzde 70 arasında değişiyor. EPDK tarafından belirlenen kayıp kaçağın bir kısmı, maliyeti kademeli olarak tarifelere yansıtılıyor dolayısıyla bu uygulama ne yeni bir uygulamadır…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Faturayı ödeyenlere yansıtılıyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – …bu uygulama, arkadaşlar, bugün başlayan bir uygulama değildir yani sanki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu yönetmelik yeni yapıldı Sayın Bakanım, özür dilerim, ben sizi aydınlatayım.

BAŞKAN – Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Demek ki tam anlamıyla yarısı soygun, adını ne koyarsan koy. 100 liranın 50 lirası soygun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bununla ilgili yönetmelik yeni yapıldı.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Vergiden vergi alıyorsunuz. Vergiden bari almayın!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakanım, bu uygulama yönetmelikle durdu, bu uygulama da yeni. Yönetmeliğe bakınız lütfen.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Maliyet bazlı fiyatlandırma ne zaman başladı?

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

21’inci maddeyi okutuyorum:

ALTINCI BÖLÜM

Kamu Personeline İlişkin Hükümler

Katsayılar, yurt dışı aylıkları, ücret ve sözleşme ücreti

MADDE 21 - (1) 657 sayılı Kanunun 154 üncü maddesi uyarınca, 1/1/2012-30/6/2012 döneminde aylık gösterge tablosunda yer alan rakamlar ile ek gösterge rakamlarının aylık tutarlara çevrilmesinde uygulanacak aylık katsayısı (0,06446), memuriyet taban aylığı göstergesine uygulanacak taban aylığı katsayısı (0,86251), yan ödeme katsayısı (0,02044) olarak uygulanır.

(2) 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin (c) bendi uyarınca çalıştırılan sözleşmeli personelin ücret tavanı; 1/1/2012-30/6/2012 döneminde (3.382) Türk Lirası olarak uygulanır.

(3) Birinci ve ikinci fıkralarda yer alan katsayılar ile ücret tavanını yeniden belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

(4) İdarelerin yurt dışı kuruluşlarına dahil kadrolarında görev yapan Devlet memurlarının yurt dışı aylıkları, yeni kurlar ve yeni emsaller tespit edilinceye kadar, 29/6/2009 tarihli ve 2009/15191 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına göre ödenir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Katsayılar, yurt dışı aylıkları, ücret ve sözleşme ücreti” başlıklı 21’inci madde vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunarım.

Bu madde, bu bölüm –yeni bir bölüme geçtik altıncı bölüme- kamu personeliyle ilgili. Kamu personeli konusu Türkiye’deki en netameli konulardan bir tanesidir, çok sıkıntılı, hassas bir konudur. Bu konuyla ilgili olarak bu bölümde görüşmeler yapacağız. Yıllardan beri hükûmetler maalesef bu konuyla ilgili radikal, reformist bir adım atamadılar, bu konuyu bir türlü çözemediler, bu İktidar zamanında da son on yıldan beri konu biraz daha karmaşık hâle getirildi, maalesef şimdi, işin içinden çıkılmaz bir hâl aldı.

Ben, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim aynı zamanda. Perşembe gününden beri biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda çalışmalar yapıyoruz. Burada bütçeyi görüşüyoruz, Genel Kurulda, öbür taraftan yukarıda da Bütçe Komisyonu olarak bir şeyleri düzeltemeye çalışıyoruz. Neleri düzeltmeye çalışıyoruz? Çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle ilgili yanlışları, kanunlarla ilgili yanlışları düzeltmeye çalışıyoruz. Yani zannediyorum -daha tecrübeliler vardır ama- hiçbir hükûmet zamanında bu kadar çok yanlışlık yasama organıyla ilgili olarak yapılmamıştır. Sürekli olarak düzeltmeler yapıyoruz. Bazı kanun hükmünde kararnameleri, özellikle bu, Bakanlar Kurulunun, bazı bakanlıkların görev ve yetkilerini düzenleyen kanun hükmünde kararnamelerin 3 kez, birkaç ay içerisinde 3 kez değiştiğini görüyoruz. Bu kadar sık değişiklikler yapılmış, bu kadar acul ve acemice kanun hükmünde kararnameler çıkarılmış. Kanunlar da maalesef o şekilde. Yani bunu bir an önce çıkaralım, bir talimat alınıyor, “Bunu bir an önce çıkaralım.” diye, muhalefetin hiçbir şekilde görüşü, önerileri dikkate alınmadan maalesef bir toparlama yapılıyor, ondan sonra da geri dönüşleri oluyor, yük bizim üzerimizde kalıyor. Burada olduğu gibi, bir taraftan gidip komisyonda çalışmalar yapıyoruz, bir taraftan Genel Kurulda çalışmalar yapıyoruz. Tabii bunlar, normal olan konular değil.

Bu, bir taraftan da yasama erkinin güçler ayrılığı prensibi var, çok da önemli, bunun ihlal edildiğini, yeterince kavranamadığını da gösteriyor maalesef. Güçler ayrılığı ilkesine göre, yasama organı olarak bizlerin bu hakkımıza sahip çıkmamız lazım, yürütmeyi biraz daha farklı görmemiz lazım. Özellikle iktidar mensuplarının bunu, bu hassasiyeti çok daha iyi anlamaları, kavramaları gerekir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bizim bir önergemiz de var bu konuyla ilgili, 21’inci maddeyle ilgili bir önergemiz de var. Önergemizde kısaca, her çalışan için, devlet memurları için, kamuda çalışanlar için ve emekliler için biner lira, her iki dönemde, altı aylık dönemde biner lira bir zam yapılmasını öngörüyoruz ki çok büyük bir zam değil. Biliyorsunuz, toplu sözleşme 2010’daki referandumla çıktığı hâlde hâlâ uygulamaya sokulamadı, ilgili kanun çıkmadı, bu döneme kadar da gelmedi, hâlen Meclise de sunulmuş değil. Büyük ihtimalle bu dönemde de toplu sözleşme söz konusu olmayacak, uygulanamayacak, sıkıntılar söz konusu. Ayrıca, bu dönem öngörülenin çok üzerinde bir enflasyon söz konusu, enflasyon çok yüksek çıktı ama yine iktidarın övündüğü bir konu, büyüme de yüksek çıktı. Dolayısıyla, kamu görevlilerine ve emeklilerimize -önergemizde var- en azından büyümeden pay verelim istiyoruz. Sizin de bu konudaki göstereceğiniz teveccühle, emeklilerimize ve çalışanlarımıza büyümeden pay verelim ve onları enflasyon altında ezdirmeyelim. Bunu öngördük. Sizler de desteklerseniz biz de memnun oluruz tabii ki ama kamu çalışanlarımızı ve emeklilerimizi çok mutlu ederiz. Çok büyük bir zam değil bakın, sorunlarını çözecek bir meblağ değil ama en azından toplu sözleşmenin çıkmadığı bugünlerde onların bir parça yüzlerini güldürürüz ama bu verilecek zammın toplu sözleşmeden mahsup edilmemesi lazım. Toplu sözleşmede dikkate alınıp mahsup edilmemesi de gerekir, özellikle onu yapmanız lazım.

Bir de işin şu yönü de var bunlarla birlikte: Bu, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle kamu personel rejimi iyice karıştı değerli arkadaşlarım. Hakikaten her gün, sizlere de geliyordur ama bizlere -ben maliye kökenliyim, bir taraftan da Çalışma Bakanlığında da çalıştım, Kamu Personel Başkanlığı şimdi oraya bağlandı- sürekli olarak şikâyetler yağıyor, sıkıntılar var.

Bakın, birkaçını sizinle paylaşayım: Mesela vergi dairesi müdürleri -ki geçen de belirttim- ilk defa eylem yaptılar. Diyorlar ki: “Biz en azından on değişik görev yapıyoruz. Vergi incelemesi de klasik görevlerimizin dışında var, Sayıştaya da hesap veriyoruz, vergi davalarına da giriyoruz ama biz mağdur edildik. Eşit işe eşit ücret değil, unvana göre ücret düzenlemesi yapıldı ve bizler mağdur edildik. Bizim altımızda çalışanlardan daha az ücret alıyoruz.” ya da “Onlara yapılan ücret artışı bize sağlanamadı.” diyorlar.

Benzeri bir şikâyet Muhasebe Denetmenleri Derneğinden geliyor. Onlarda da aynı şekilde. Muhasebe denetmenleri,  hiçbir bakanlıkta denetim elemanlarıyla uzmanların birleştirilmesi gibi bir uygulamaya gidilmediği hâlde Maliye Bakanlığında böyle bir uygulama yapıldığı… “Muhasebe ve millî emlak denetmenleriyle kontrolörlerin ortak bir unvanla aynı çatı altında toplanmasını engelleyen yaklaşım tarzından umulan kamu yararı nedir?” diye de soruyorlar.

Yine, belediye ve il özel idaresinde çalışan sözleşmeli personel, kadro depremiyle sıkıntı altında olduklarını, 4/B statüsünde çalıştıklarını, seçimlerden önce söz verildiği hâlde bu sözlerin kendileri için yerine getirilmediğini söylüyorlar.

Devlet Denetim Elemanları Derneği de aynı şekilde, “666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle ‘Eşit işe eşit ücret’ verilmesi amacıyla yapılan düzenleme kapsamında denetim elemanları bakımından maddi anlamda kısmi iyileştirme yapıldığı ancak bahse konu kararnameyle yapılan düzenleme neticesinde denetim mesleği mensuplarının mali haklar açısından kararname öncesinde emsal alınan unvanlara göre geriye düşürüldüğü dikkate alınarak kendileriyle ilgili yeni bir mali düzenleme yapılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır.” diyorlar. Bakın, hepsi infial hâlinde.

Maliye Bakanlığı taşra çalışanları aynı şekilde mağdur. Gelir Uzmanları Derneğinin yine 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname dolayısıyla sıkıntıları var, “Kariyer uzmanlığı olduğu hâlde çok kötü bir duruma düşürüldük.” diyorlar. Kamu İç Denetçileri Derneği… Biliyorsunuz, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve  Kontrol Kanunu’yla çok iddialı bir düzenleme yapılmıştı ve kamu iç denetçileri ihdas edilmişti. Bakın, uygulamada bu sistem çalışmadı, çalıştırılmadı daha doğrusu. Maliye Bakanlığında 2007 yılında 17 kamu iç denetçisi varken 2011’de 9’a düşmüş bu. Yani denetimin aslında yapılmadığını gösteren bir durum.

Değerli arkadaşlar, kamu personel rejimi gerçekten çok sıkıntılı, bu 666’yla da -tekrar ediyorum- daha da sıkıntılı hâle düşmüştür. Bu konuda yapmamız gerekenler var.

Bir de bu mikrofona gelmişken söylemek istediğim bir konu var. Şu anda, benim bildiğim kadarıyla, kamuda 250 bin lojman var, 86.500 de taşıt var. Bu sene, 2012’de ne kadar taşıt aracı alınacak biliyor musunuz, bütçeye koyduğumuz ödenek ne kadar? 6.450 taşıt aracı alınmasını öngörüyoruz. Biliyor musunuz, farkında mısınız, 6.450? Zaten 86.500 araç var. Ve bunun bedeli 273 milyon lira. Bayağı bir rakam.

Şimdi, ben de on yedi yıl kamuda çalıştım. Sürekli olarak, kamuya girdiğim günden ayrıldığım güne kadar biz sürekli olarak “Tasarruf, tasarruf…” dedik, tasarruf peşinde koştuk. Yani çok büyük bir israf var. Bakın, İngiltere’de, Japonya’da 10 bin-12 bin araç sayısı, bizde 86 bin.  Bir anormallik var bunda değerli arkadaşlarım. Kamu personeline daha fazla vereceğiz, bunlardan da tasarruf edeceğiz. Bunu yapmamız lazım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tasarının bu maddesine göre 2012 yılında uygulanacak memur maaş katsayılarında herhangi bir artış yapılmamıştır. Hâlen uygulanan memur maaş katsayıları buraya aynen konulmuştur.

Sayın Başbakan “ustalık dönemi” diye iddialı konuşmuştu ama bu Hükûmet daha ilk bütçesinde çuvallamıştır. Memura vereceği maaş artışı belli olmayan bir bütçeyle önümüze gelmiştir. Bu duruma gerekçe olarak kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı tanıyan Anayasa değişikliğine uygun gerekli yasal düzenlemenin yapılmaması gösterilmektedir.

Anayasa değişikliğinin Mecliste kabul edilmesinden  bu yana on dokuz  ay, halk oylaması tarihinden bu yana ise on beş ay geçmiştir. Bu kadar uzun sürede bir kanun çıkarılamaz mı? Hükûmete soruyorum: Teknik kapasiteniz mi yetersiz? Niye çıkarmadınız? Aylarca yan gelip yattınız mı? Tasarıda katsayı artışı yapılmamakla birlikte personel giderleriyle ilgili ödeneklerde bir artış yapıldığı, dolayısıyla örtülü bir zam oranının dikkate alındığı görülmektedir.

Plan ve Bütçe Komisyonunda bu ödeneğe göre memur maaşlarına ne kadar artış öngörüldüğünü sorduğumda Sayın Bakan “İlk defa bir toplu sözleşme süreci yaşayacağız, muhtemelen öngörülen enflasyon ve risk çerçevesinde bir şeyler koymuşuzdur.” diye cevap vermiştir. Bu durum, memurların toplu sözleşme haklarının maaş artışında etkili olmayacağını bugünden göstermektedir. Önümüzdeki günlerde bir toplu sözleşme oyunu oynanacak, sonuçta Hükûmetin istediği olacaktır. Grev hakkı bulunmayan toplu sözleşme hakkının bir anlam ifade etmediği de görülecektir.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet Sözcüsü ve Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, on beş gün önce Memur-Sen Bursa temsilciliği hizmet binasının açılış töreninde yine affedilmez bir hata daha yapmıştır. Toplu sözleşme hakkını sadece referandumda “Evet” diyen Memur-Sen’in isteyebileceğini belirtilen Sayın Arınç “Şimdi bütün hazırlıklarımız tamamdır, yasada değişiklik yapılacak ve Memur-Sen’in görüşleri, mücadelesi doğrultusunda yasa değişikliği yapılıp toplu sözleşme imzalanacak, bundan kimsenin endişesi olmasın.” demiştir.

Bu açıklamalar, hem Anayasa hem de kanunlarımız önünde suçtur. Vatandaşları oylarının rengine göre değerlendirmek hakkınız da değildir, haddiniz de değildir. Devlet bakanlıkları, hiç kimsenin şahsına münhasır yerler değildir. Milletimizin türlü nedenlerle kendilerine göstermiş oldukları teveccühü kavrama kabiliyetinden yoksun olanlar, kerameti hep kendilerinde bulanlar, en büyük yanılgı içerisindedirler. Testinin içinde ne varsa dışına o sızarmış. Demek ki kamuya işe almada, görevde yükselmelerde, kamu kaynaklarının kullanımında ve kamu ihalelerinin verilmesinde AKP’ye oy ve destek vermiş olmak kriteri baz alınmakta, başarılı birçok memurun sadece ülkücü olduğu için kıyıma uğramasının ve Milliyetçi Hareket Partili kişi ve belediyelere yapılan operasyonların arkasında böylesi bir sakat anlayış yatmaktadır.

Görülüyor ki “Hazreti Ömer adaleti.” diyerek iktidara gelenler, kendilerine ve yandaşlarına her şeyi hak, kendinden olmayanlara karşı da Ebu Leheb zulmünü reva gören bir anlayışa sahip olmuşlardır.

Değerli milletvekilleri, memur maaş kat sayısı sadece memurlar ile memur emeklilerini değil, yaşlımızı, muhtarlarımızı, engellilerimizi, gazilerimizi ve köy korucularımızı da ilgilendirmektedir. Bu kesimlerin maaş artışı da memur maaş kat sayısındaki artışa bağlıdır. Bugün itibarıyla altmış beş yaş aylığı 110 lira, bakıma muhtaç engelli aylığı 329 lira, diğer engelliler ve engelli yakın aylığı 219 lira, muhtar aylığı 384 lira, sosyal güvenliği olmayan harp gazilerinin aylığı 388 lira, on beş yıllık emekli geçici köy korucusunun aylığı 322 liradır. Sayın Bakan sunumunda, AKP’li birçok arkadaş konuşmalarında “2002’ye göre maaşları yüzde 300, yüzde 500 artırdık.” diye sayıyor. Yabancı biri duysa, bu kesimleri milyoner falan yaptınız sanacak. Mesela “Altmış beş yaş aylığını yüzde 347,8 artırdık.” diyorsunuz. Peki, kaç lira olmuş? 109 lira 65 kuruş. “Aferin.” mi diyelim şimdi! Ben baktım, 98 Aralık ayında, bugünkü parayla 3,2 lira iken 2002 Aralık ayında 24,5 lira olmuş yani o dönemde de enflasyonun üzerinde ve yüzde 666 artmış. Memur ve emekliler için de aynı durum söz konusu. Dolayısıyla, papağan gibi sürekli bunları söyleyip durmanın bir anlamı yok. AKP Hükûmeti olarak, siz, esas verdiğiniz sözlerin arkasında duruyor musunuz, onlara bakalım.

Referandum sürecinde ne demiştiniz? Meydanlarda, televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde, bilboard’larda, özel kitapçıklarda, afişlerde hep aynı ağızla ne demiştiniz? “Kadınlarımıza, çocuklarımıza, yaşlılarımıza, engellilerimize, gazilerimize ve şehitlerimizin dul ve yetimlerine özel ayrımcılık getireceğiz.” demiştiniz. Allah’tan korkun, on beş ay oldu, ne yaptınız? Bu sözlerin hepsinin palavra olduğu anlaşılıyor.

AKP Hükûmeti, açılım projesinin, yıkım projesinin önünü açmak amacıyla, sırf oylarını almak için bu kesimleri acımasızca istismar etmiştir. Hükûmetin on beş ayda yaptığı iş yaşlıya, engelliye, gaziye sadece 5 lira ile 10 lira maaş zammı vermek olmuştur. Getireceğiniz ayrımcılık bu muydu? Yani, negatif ayrımcılık. Memur ve emekliye, yetersiz olmakla birlikte, 60 lira maaş artışı verirken yaşlıya, engelliye, gaziye bunu bile çok gördünüz.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak muhtar aylığının, altmış beş yaş aylığının, engelli kardeşlerimizin aylıklarının artırılması, gazilerimiz ile şehitlerimizin yakınlarının haklarının iyileştirilmesi, genişletilmesi ve aralarındaki mevcut eşitsizliklerin giderilmesi için verdiğimiz kanun teklifleri Meclisin gündeminde beklemektedir. Bu Milliyetçi Hareket Partisinin teklifleri olmaz diyorsanız, açık sözlülükle diyoruz ki: Getirin tasarı veya tekliflerinizi, biz gerekli desteği vereceğiz.

Bakın, bu bütçe tasarısı ile yaşlıya, engelliye yapılacak olan maaş artışı en fazla 5-6 lira olacak. Gelin, hep beraber yaşlılarımızı, engellilerimizi düşük maaşlardan, bu komik zamlardan kurtaralım.

Türk vatanını bölmeye çalışanlara karşı bayrağımızın yere düşmemesi için canını feda eden şehitlerimizin yakınları ile gazilerin geçim sıkıntısı içinde olmalarını inanıyorum ki şu salonda bulunan hiçbir milletvekili arkadaşımın vicdanı asla kabul etmez. Gaziler ile şehit yakınlarının sorunlarına çözüm getirmek hepimizin sorumlulukları arasında yer almaktadır.

Yine, güvenlik güçleriyle birlikte zor şartlarda terörle mücadele görevini yapan geçici köy korucularının çalışma şartlarının ve özlük haklarının iyileştirilmesi ve yaşadıkları mağduriyetlerin giderilmesi gerekmektedir.

Sayın Maliye Bakanı, yaşlıların, engellilerin, gazilerin ve şehit yakınlarının özlük haklarının iyileştirilmesi bütçeye fazla bir yük getirmez, gelen yük de onlara feda olsun. Gelin, bu düzenlemeleri hep birlikte ve bir an önce gerçekleştirelim.

Köy ve mahalle muhtarlarına ödenen maaş da günümüz şartlarında çok yetersizdir. AKP Hükûmeti ya çok beceriksizdir ya da muhtarlarımızı aldatmaktadır. Zira, AKP hükûmetlerinin içişleri bakanları Köy Kanunu’nda düzenleme yapıp muhtar maaşlarının artırılacağını yıllardır açıklamasına rağmen bugüne kadar bir düzenleme yapılmamıştır. Bu bütçe görüşmelerinde de yine sadece çalışmadan bahsedilmiştir. Muhtarlara verilen maaş, sürekli muhatap oldukları resmî kurumlara gidip gelmeleri için gerekli ulaşım giderlerini dahi karşılamamaktadır. Muhtarlık görevinin yürütülmesi için zorunlu olan elektrik, telefon, kırtasiye, İnternet, temsil, ağırlama ve diğer harcamalar muhtarların aile bütçelerine ilave yük getirmektedir. Muhtarları bu duruma düşürmeye kimsenin hakkı yoktur.

Ben teşekkür ediyor, tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Sırrı Sakık Muş Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün yerimden otururken “Ah Ahmet.” demiştim, sonradan da “Ah Cuma, ah Cuma.”

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Çok doğru konuştu.

SIRRI SAKIK (Devamla) – “Doğru konuştu.” Öyledir, Kürt’ü Kürt’e vurdurtma politikası budur.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yok öyle bir şey.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Böyle yapmayın lütfen. Öyle şey olur mu?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, size söyleyeyim, cevap vereceğim. Böyle dinleyeceksiniz, kalkıp burada hamasi nutuklar atıp, bilmem, yürek fethetmeye benzemez bu işler. Bu işler yürek işidir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Çok yürekli konuştular, çok yürekli.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Burada konuşuyorsanız da bu grubun, bu halkın ödediği bedellerin sonucudur burada konuşmak. Öyle her babayiğidin işi değil bu.

Bakın, bizim geldiğimiz alanlar ateş çemberidir.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) - Hepimiz bedelini ödedik.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Laf atmayın, lütfen, bir dinleyin. Biz de dinledik, hiçbir tepkimiz de olmadı, bak hiçbir tepkimiz olmadı.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) - Bedelini ödeyen bir tek siz misiniz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri lütfen... Lütfen sayın milletvekilleri...

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ağır geldi herhâlde!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, sevgili arkadaşlar, ben şimdi, birazdan açıklayacağım kime zor gelip gelmediğini, siz o zaman takdir edersiniz. Böyle afaki sözlerle bu iş olmaz. Kimin, kimi temsil ettiğini birazdan burada elimizdeki donelerle...

Bakın, siz dönüp diyorsunuz ki: “Siz Kürtleri temsil etmiyorsunuz.” 2009 yerel seçimlerinde Diyarbakır’da, büyükşehir belediye başkanlığında Osman Baydemir 227.472 oy alıyor, Kutbettin Arzu AKP adayı 111.134.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Onlar oy değil mi?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Yine, 2009 il genel meclisinde Demokratik Toplum Partisi yüzde 59,40; AKP’nin aldığı 31 bin ve yıl 2011, Diyarbakır’da bütün hilelerinize rağmen -Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu, yüzde 10’luk baraj- ne yapalım zalimlik yapıyorsunuz, biz de bağımsız gidip katılıyoruz, bağımsız olarak katıldığımız bakın, Hatip Dicle 78.220 oy alıyor, Leyla Zana 71.231, Altan Tan 69.292, Şerafettin Elçi 66.119, Nursel Aydoğan 65.138, Emine Ayna 61.232, toplam 411.232, AKP’nin aldığı oy 217 bin. Bakın, neredeyse yüzde 50 daha fazla oy almışız.

SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Urfa nasıl Urfa?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, size örnek veriyorum, örnek veriyorum.

Ve Yüksek Seçim Kurulunun hilesiyle -bakın, bağımsız katılmışız 11 vekilden 6’sını almışız ve- sonradan 1 milletvekilliği sizin hanenize yazılmış. Eğer oy dağılımına bakarsanız oy dağılımından 7 milletvekili almışız, siz 3 milletvekili almışsınız. Şimdi, biraz vicdanlara sesleniyorum ve Kürt coğrafyasında büyük çoğunlukla dokuz, on ilde bütün hilelere rağmen biz 1’inci parti olmuşuz.

Bizim iddiamız şu: Bakın, siz bir taraftan demokrasiden ve özgürlüklerden bahsediyorsunuz 12 Eylül anayasasını değiştirmekten ama bir taraftan da Kenan Evren’in eteklerine yapışarak iktidar olmaya çalışıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından “Yargılanıyor” sesi)

Hodri meydan, indirin yüzde 10’luk barajı, birlikte bir erken seçime gidelim, bakalım el mi yaman, bey mi yaman?

BÜLENT TURAN (İstanbul) – İktidar mı olacaksınız?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ama bunları yapmıyorsunuz.

Şimdi, burada, biz her zaman şunu söyledik: Biz nasıl Kürtlerin temsilcisiyiz? Biz kendisini Kürt hissedip özgürlüğünü savunan her Kürt’ün temsilcisiyiz, ama şunu söyleyeyim: Bakın, köy korucuları da, sevgili Cuma, kendilerini Kürtlerin temsilcisi olarak görüyor. Siz de görebilirsiniz, bu sizin de hakkınız, ama biz, kendi kimliğine sahip çıkıp bedel ödeyen Kürt’ün temsilcisiyiz.

ÖMER SELVİ (Niğde) – Biz de temsilcisiyiz!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bakın, açıkça söylüyorum, biz onların temsilcisiyiz. Ve siz, biraz önce buradan bahsettiniz, Selahaddin Eyyubi’den bahsettiniz, Şeyh Sait’ten bahsettiniz, biz o geleneğin takipçisiyiz.

Eğer bugün sen burada konuşurken -ilahî adalete de inanıyorsunuz- sen konuşuyorsan… Diyarbakır direnenlerin şehridir, Diyarbakır, zindanlarında özgürlük mücadelesi için bedenini ateşe verenlerin şehridir. Eğer siz bu kürsüde konuşuyorsanız, o ödenen bedellerin bir sonucudur. Eğer siz inanıyorsanız, bugün, hem Şeyh Sait’in hem Seyit Rıza’nın hem de Selahaddin Eyyubi’nin ve Diyarbakır zindanlarında zalime, zulme karşı bedenini ateşe verenlerin kemikleri mezarda ters döner. Sizi gelip kutladılar, niçin? Yıllardır aynı şeyi yaparlar sevgili kardeşim, Kürt’ü Kürt’e vurdurtmadır, yoksa önemli bir şey yapmadınız ki…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ayrımcılık yapmayın! Buradaki herkes Türk vatandaşı ve Türkiye milletvekili! Hepimiz Türkiye milletvekiliyiz!

SIRRI SAKIK (Devamla) – …önemli bir söylemde bulunmadınız ki! İşte, Kürt kimliğine karşı Kürtleri birbirine vurdurtma operasyonudur.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Kürtler babanızın malı değil!

MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Gerçekler dile getirildiğinde rahatsız mı oluyorsunuz?

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Biz de şimdi Karadeniz’de Laz mı diyelim yani! Bırak bu işleri! Biz de “Lazız” mı diyelim?

MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Gerçekleri millet biliyor diye rahatsız mı oldunuz?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ee, şimdi Lazları Çerkezleri de o zaman ayıralım.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Öyle şey olur mu ya! Burada Kürtleri mi konuşuyoruz?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bakın yüreğimiz ihanet ve ırkçılık kuyularından su çekmez.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Irkçılık yapma! Kürt ırkçılığı yapıyorsun!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Biz ırkçı değiliz, ırkçı olan sizsiniz!

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Yaptığınız ırkçılığın daniskası! Irkçılığın daniskasını yapıyorsun!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Siz Müslümanlığı da ırkçılık temelinde yapıyorsunuz, ümmet anlayışınız da ırkçılık temelindedir…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Irkçılık bu!

SIRRI SAKIK (Devamla) – …ama siz eğer Kürtlere zulüm ediyorsanız…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Biz zulmün her çeşidine karşıyız!

SIRRI SAKIK (Devamla) – …eğer siz Kürt halkının dilini, kültürünü, kimliğini inkâr ediyorsanız, ırkçılık işte budur.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Irkçılık bir ırka indirgenemez, indirgenmemelidir!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bu ülke, bakın…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen ırkçısın!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen müdahale eder misiniz.

BAŞKAN – Ediyorum Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Eğer yüreğiniz yetiyorsa…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Irkçısın sen!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, biz Kürtlerin dili, kimliği ve kültürü için mücadele ediyoruz. Siz bunu istiyorsanız Kürt milletvekilleri, gelin el ele verelim. Birlikte bunu hayata geçirelim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Irkçılık yapıyorsun! Kürtçülük yapıyorsun!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Ne demek Kürtçülük? Peki, bu ülke senin babanın çiftliği mi? Ben Türk olmak zorunda mıyım?

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Hayır değil ama gelin hep beraber yapalım Kürt, Türk, Çerkez, hep birlikte…

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bakın, siz bizim temsilcimiz olamazsınız.

Irkçılar, diğer halkları inkâr edenleri…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Irkçısınız siz!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Yani siz diğer halkları inkâr edeceksiniz ve sonra dönüp diyeceksiniz ki, biz sizin temsilciniziz.

Siz haddinizi bileceksiniz. Benim temsilcim olamazsınız. Siz, ilk önce bedeninizdeki ırkçı, milliyetçi duygulardan kendinizi arındıracaksınız.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Irkçılık yapıyorsunuz.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben ırkçı değilim, ben milliyetçi değilim, ben bütün halkları seviyorum ama bütün halkların mücadelesini ortak veriyoruz. Biz sadece bütün halkları, bütün kimlikleri tek Türk kimliğine kilitlemiyoruz. Aramızdaki fark budur işte. Siz Müslüman olduğunuzu hep söylersiniz, ümmet çerçevesinden baktığınızı ama ümmetiniz de Türk ırkçılığına dayalıdır. Öyle bir Müslümanlığınız vardır.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Yanlış yere bakıyorsunuz, yanlış tarafa bakıyorsunuz.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Biz yanlış yere bakmıyoruz.

Bakın şimdi sevgili arkadaşlar, biz Diyarbakır’da…

Bakın, Diyarbakır’dan bahsettiniz. Her gün operasyonlar var, seçilmiş halk temsilcileri… Dünden bugüne kadar, Batman’da, Diyarbakır’da, Şırnak’ta binlerce insan tutuklandı.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Canlı bombalar oldukça devam eder o.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Bu ülkenin çocukları, senin gibi seçilmiş, halkın temsilcileridir. Aslında onların hukukunu savunmalıydın, demokratik zemini savunmalıydın ama bunlarla ilgili tek kelime etmediniz.

Bakın, biraz önce, Beşir Bey’in bir açıklaması var -hani biz hep diyoruz ya “Yargı, bu kararlar siyasi iktidarın talimatıyla veriliyor.” siz tepki gösteriyorsunuz- ne diyor? Diyor ki: “Tek yönlü uyguladığımız entegre bir stratejimiz var, devlet olarak, sınır ötesi operasyonlardan KCK operasyonlarına, hepsi koordineli bir şekilde gidiyor.” Hani yargı bağımsızdı? Hani KCK operasyonlarında Hükûmetin bir… Hani Hükûmetin bu konuda bir yaptırımı yoktu? İşte bakanlarınız suçüstü yakalanıyor. İçişleri Bakanı da aynı açıklamayı yapıyor, diyor ki: “Gerekirse o rakamları da alırız, tutuklarız.” Böyle bir hukuk yok. Böyle bir kardeşlik projesi de yoktur. Biz hepinizi gerçekten, biz bunları söylerken, evet, bunları söylerken biraz vicdan sahibi olmanızı istiyoruz. Bu işler, yani birazdan arkadaşlarımız da çıkacak, size söyleyecek. Dün, arkadaşım burada konuşurken, hâlâ Kürtçe isimleri söyledi diye “x, x” diye geçiyor burada. Ya böyle bir açılım olur mu? Böyle bir kardeşlik olur mu? Böyle bir şey olur mu?

Yıllar önce Muş’ta, yıllar önce Muş Varto yolunda bir uzman çavuş yolu kesiyor. Başında sarıkla bir hoca geliyor köylülerle birlikte. Uzman çavuş etrafında dönüyor “Bu ne sarık?” diyor. O yaşlı hocam da dönüp diyor ki: “Ya millet uzaya gidiyor, dünya küçülüyor, siz de hâlâ gelip benim sarığımın etrafında dönüyorsunuz.” Dünya bu kadar değişti, siz de…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – O Türkiye’nin her tarafında yapıldı; sadece size değil!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Lütfen susun ya! Lütfen susun!..

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Dinle, dinle! Dinlemeyi öğren! Varsa bir şeyin çıkar söylersin.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Siz de hâlâ dönüp dolaşıyorsunuz ret ve inkar politikaları etrafında tur atmaya çalışıyorsunuz.

Ben yine diyorum “Ah Ahmet, ah sana… (BDP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, hatip ismimi zikrederek hakkımda…

BAŞKAN – Bir saniye… Ne söyledi Sayın İçten?

SIRRI SAKIK (Muş) – “Ah” dedim. Ne dedim başka? Ne diyeyim sana Cuma? Ne diyeyim? “Ah” dedim “ah”…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Sakık… O “ah”ınıza cevap verecek şimdi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – “….(*)” “Keklik” denir bizde ya. Bilmez misiniz bunu siz?  “…(*)” denir. “Keklik” denir bizde… Keklik, keklik. “…(*) denir bilmez misin?

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Kürtlerin temsilcisi olmadığımı ifade etti. Düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın İçten lütfen, yeni bir tartışmaya mahal vermeden iki dakika söz veriyorum İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’in, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sayın Sakık’a çok teşekkür ediyoruz, en azından Kürt haklarını burada konuşuyor olmamız çok önemli.

Bir şeyi iddia etti, dedi ki: “Biz sizin nasıl oy aldığınızı çok iyi biliyoruz.”

HASİP KAPLAN (Şırnak) – “… … …(**)”

CUMA İÇTEN (Devamla) - Evet, biz nasıl oy aldık biliyor musunuz? Benim seçim büromu üç defa bombaladılar, üç defa. Birinde tamamen yandırıldı. Biz hiçbir sokakta seçim çalışması yapamadık. Biz köylere, bazı köylere sokturulmadık. Yani biz bu şekil altında 214 bin tane oy aldık. Yani biz, oylarımızı yüzde 20 civarında artırdık; böyle bir şey.

                                     

(*) Bu bölümde, Milletvekili tarafından, yerinden Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.

(**) Bu bölümde, Milletvekili tarafından, yerinden Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

        Evet, siz diyorsunuz ki “Kürt’ü Kürt’e kırdırıyorlar.” Bu sizin iddianız.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – “….(*)” Şırnak’ta kaç aldın? Hakkâri’de kaç aldın? Iğdır’da kaç aldın? Mersin’de kaç aldın? “… … …(**)”

CUMA İÇTEN (Devamla) – Bakın, gelin, el ele verelim. Siirt’te 5 kızımız katledildiği zaman sesi çıkmayan kimler? Gelin Diyarbakır sokaklarında, caddelerinde birlikte yürüyelim. Siz bizi konuşturmuyorsunuz. Bakın konuşma… (BDP sıralarından gürültüler) Ben 2002 yılından önce, 2002 yılından önce her dediğinize imza atabilirdim. (BDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

CUMA İÇTEN (Devamla) – Ama 2002 yılından sonra…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Aydın Erdem’den bahsetti, Murat Elibol’dan… Diyarbakır’da öldürülen Aydın Erdem’den bahsetti. Çarpıtma!

BAŞKAN – Lütfen…

CUMA İÇTEN (Devamla) - Bakın, bakın, dinlemeye tahammülünüz yok işte, dinlemeye tahammülünüz yok. Sizin dinlemeye tahammülünüz yok yani. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 2002 yılından önce her türlü zulmü kabul edebilirim. (BDP sıralarından gürültüler) OHAL varken işkenceler varken faili meçhul cinayetler varken bu kadar konuşmuyordunuz. Biz size bu konuşmaları yapabilecek bir zemin verdik, fırsat verdik.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sen kimsin fırsat vereceksin!

CUMA İÇTEN (Devamla) – Şimdi, zaten bizim bu fırsatlarımızın sayesinde konuşuyorsunuz.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sen bu ülkenin sahibi misin?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İçten.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Hatip konuşmasını yaparken… (BDP sıralarından gürültüler) Sayın Başkanım…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bir önceki konuşmasında, hatip konuştu zaten…

BAŞKAN – Bir saniye… Sayın milletvekilleri…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Cevabını, Sırrı Bey kendi konuşması esnasında verdi. Bakın, o suçlama Hükûmete yöneliktir. Grup başkan vekilleri ikide bir, Sayın Başkan, kalkıyor, konuşmasında atfı olmayan kişiler de kalkıyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bu düzeni kurarsanız iyi olur yani bunun sonu gelmez sonra.

BAŞKAN – Tamam, teşekkür ediyorum Sayın Kaplan. 

Buyurun Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ne için söz istediniz Sayın Aydın?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – İsmimden bahsederek…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne ilgisi var? (BDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Efendim, anlaşılmadı. Sayın milletvekillerinin sözünden anlayamıyorum ki.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim, ismimden bahsederek Sayın konuşmacı bana ait olmayan bir düşünceyi ifade etti.  Ben açıklamak istiyorum.

                                     

(*) Bu bölümde, Milletvekili tarafından, yerinden Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.

(**) Bu bölümde, Milletvekili tarafından, yerinden Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

BAŞKAN – Her isminden bahsedene sataşma söz konusu değil ki. Ben de dinledim konuşmayı.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hayır, hayır…

BAŞKAN - Sataşma… Lütfen Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Sayın Başkanım, ismimden bahsederek…

BAŞKAN - Lütfen ama Sayın Aydın… E, sadece isminizden bahsetti, sonra ne söyledi size?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, evet ama bana ait olmayan bir düşünceyi ifade etti Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Ne dedi size ki size ait olmayan bir düşünceyi söyledi? Ne söyledi?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim, konuşmanın tamamında bana ait olmayan bir açıklama yaptı.

BAŞKAN - Hayır, anladım da Sayın Aydın, ne söyledi? Onu bir ifade edin.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Keklikten tutun da birçok şey söyledi.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Aydın…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Kullandıkları ifade “iş birlikçi” anlamına geliyor. Bu da bir sataşmadır. Sayın Grup Başkan Vekiline lütfen 69’a göre söz hakkı verin efendim. Lütfen.

BAŞKAN – Sayın Aydın kendisini ifade eder Sayın Ünal. Lütfen oturunuz yerinize.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sadece bize mi soruyorsunuz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Kusura kal… Efendim?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sadece bize mi?

BAŞKAN - Siz niye müdahale ediyorsunuz ya! Herkese, her sayın milletvekiline soruyorum söz isteyen.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne çok keklik varmış sizde! (…)(*)

BAŞKAN – Biz de onun ne olduğunu öğrenmek için soruyoruz. Lütfen…

Buyurun Sayın Aydın.

Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeden… Zaten müsamere salonu hâline getirdik burayı.

İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince buyurun.

5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Çok teşekkür ediyorum, çok sağ olun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben o coğrafyadan olan bir insanım, Kürt’üm, elhamdülillah Müslüman’ım, Türkiye Cumhuriyeti’nin de onurlu bir vatandaşıyım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, tabii, doğru olmayan ifadeler kullanıldı. Öncelikle şunu ifade edeyim ki: Son seçimlerde Güneydoğu’da AK PARTİ’nin aldığı oy yüzde 50, bağımsız olarak aldığınız oy yüzde 33. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Doğu Anadolu’da AK PARTİ’nin aldığı oy yüzde 53, bağımsızın aldığı oy yüzde 23. Bunu düzeltmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şırnak’ı say, illeri say bakayım. Şırnak’ı anlat, Hakkâri’yi anlat, Mardin’i anlat, Batman’ı anlat. Siz sayı saymasını da bilmiyorsunuz.

AHMET AYDIN (Devamla) - Şimdi, bakın, bu ülkeden birçok iktidar geçti, bu ülkeye birçok hükûmetler geldi, birçok yönetimler geldi, ilk kez 2005’te Diyarbakır’da “Kürt sorunu var.” diyen bir Başbakan var, ilk kez ret, inkâr, asimilasyon politikalarını bu iktidar defetti, geri gönderdi.

                                    

(*) Bu bölümde, Milletvekili tarafından, yerinden Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Biz İçişleri Bakanını arıyoruz, bulamıyoruz.

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Ahmet Bey, İçişleri Bakanını arıyoruz, bulamıyoruz.

AHMET AYDIN (Devamla) - Biz demokratik açılım süreci başlatınca “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi” dedik buna ve “siz” ve “biz” demedik, ötekileştirmedik, “Birlikte çalışalım.” dedik, “Gelin el ele verelim, bu sorunu birlikte çözelim.” dedik.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Gelin, çözelim.

AHMET AYDIN (Devamla) - Ama siz adres İmralı gösterdiniz, adres Kandil gösterdiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer siyasi partiyseniz ki siyasi partisiniz… Meşru bir siyasi parti olarak bu sorunu çözmek adına bizler elimizden gelen gayreti gösterdik.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Ne yaptınız? Ana dilde eğitimi yasakladınız. Kürt halkı adına bir şey yapın.

AHMET AYDIN (Devamla) - Evet, bu ülkede Kürtlerin sorunları var, kabul ediyorum. Bu ülkede Alevilerin sorunları var, kabul ediyorum. Başka bir etnikte olanların da sorunları var, onu da kabul ediyorum. Ancak “Biz bölgesel milliyetçilik yapmayacağız.” dedik, “Etnik milliyetçilik yapmayacağız.” dedik, “Dinsel milliyetçilik yapmayacağız.” dedik.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Hepsini de yaptınız!

AHMET AYDIN (Devamla) - İnsan olan herkesin özgürce yaşaması için elimizden geleni yaptık ve bu noktada da hepinizin de desteğini istedik.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben farklı bir bilgi aktardım Diyarbakır’da, O çıkıp farklı bilgiler aktarıyor.

BAŞKAN – Hayır, Sayın Sakık, sizin şahsınızla ilgili herhangi bir sataşmada yani…

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben hiç kendisine sataşmada bulunmadım. Bir iki kelimeyle açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Anladım da burayı müsamere salonu hâline getirmemiz anlamsız oluyor.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ama siz bakın ikide bir, deminden beri söz verdiniz hiç itirazımız olmadı, bize de hak tanıyın.

BAŞKAN – Sayın Sakık, grubunuz adına konuştunuz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, Başkanım, diyor ki “Siz, İmralı”, “Siz, Kandil”…

BAŞKAN – Ama o zaman Grup Başkan Vekiliniz var, şahsınızla ilgili bir sataşma yok ki.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben konuştum, peki, Grup Başkan Vekilimiz de konuşabilir.

BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz var, o söz istesin; Grup Başkan Vekiliniz izah etsin.

SIRRI SAKIK (Muş) – Peki, grup başkan vekilinin dışında da verdiniz, ne oldu?

BAŞKAN – Hayır, Sayın Sakık, şahsıyla ilgili… Yani, ne yapmamızı istiyorsunuz?

SIRRI SAKIK (Muş) – Benim şahsıma, benim konuşmama cevap veriyor Başkan.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın Başkanım…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen bu şekilde davranamazsınız. Bakın elimizde bir İç Tüzük var, ben usulsüz…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tamam Başkanım.

BAŞKAN – Şimdi ben orada iktidar milletvekillerine soruyorum “Ne söyledi?” diye grup başkan vekillerine, onlar “Niye bize soruyorsunuz?” diye kızıyorlar. Siz kalkıyorsunuz sizinle ilgili olmayan bir konuda siz kızıyorsunuz. Ne yapmamız gerekiyor? Onu söyleyin bize.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben kızmıyorum ki.

BAŞKAN – Söz sahibi Grup Başkan Vekili.

Lütfen oturun sayın milletvekili.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, sataşmadan söz istiyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Böyle bir uygulama yok ki.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, bir saniye… Ne için söz istediniz, ne oldu?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz söylediniz “Grup Başkan Vekilinize söz vereceğim” demediniz mi?

BAŞKAN – Şimdi Sayın Kaplan, ben her sataşmayla söz isteme konusunda bunu izah etmem mi gerekir? Biraz önce AK PARTİ Grubuna sordum “Ne için söz istiyorsunuz?” diye. “Ne için söz istiyorsunuz?” dediğimde niye kızıyorsunuz, niye alınıyorsunuz? Herkes için söylüyorum bunu. Ben, İç Tüzük gereği bunu sormak zorundayım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tamam, grubumuza bir sataşma…

BAŞKAN – Sonra takdir edeceğim. Lütfen ama.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İktidara veriyorsunuz ama.

BAŞKAN – O zaman burayı müsamere salonu hâline getirelim, her el kaldıran sayın milletvekiline söz verelim, sabahlara kadar oturalım burada.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, Hükûmet burada susuyor, müsamereye çevirenler AK Partililer. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen…

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Grubumuza hakaret ediliyor. Grubun hakkını kim savunacak? Niye rahatsız oluyorsunuz?

BAŞKAN – Hayır, ne için söz istiyorsunuz? AK PARTİ Grubu veya Sayın Konuşmacı ne söyledi size; Grubunuza ne söyledi, şahsınıza ne söyledi?

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın AKP Grup Başkan Vekili bu kürsüye çıktı ve kürsüde grubumuzu hedef göstererek, bu konuda daha önceki konuşmacının konuşmalarını da alarak, orada bize çok ağır sataşmalar var.

BAŞKAN – Hayır, ne dedi de sataştı? Onu soruyorum zaten.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Burada yüzde 50 oranında oy aldıklarını söyledi; bir. (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri)

BAŞKAN – Aldığı oyun sonucunu söyledi. Yani, burada sataşma neresinde Sayın Kaplan?

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Rakamlarla mı sataştı, ne yaptı?

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Doğru bilgi vermedi; iki. Oy oranlarını çarpıttı; üç. Partimize, grubumuza…

FATİH ŞAHİN (Ankara) – YSK’nın sitesine girin, orada bulursunuz rakamları.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan, aldıkları oy oranını söylemek eğer sataşmaysa buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sadece oy oranı değil, siz duymanız mı “Kandil” diyor, “İmralı” diyor.

BAŞKAN – Onu söylesin o zaman Sayın Kaplan.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben söylüyorum, sizin işinize gelmiyor.

BAŞKAN – Onu söylesin, onun için söz veriyorum ben zaten burada.

SIRRI SAKIK (Muş) – Benim hakkım olduğu hâlde grup başkan vekilimize…

BAŞKAN – Buyurun.

6.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan teşekkür ederim.

Bakın, bizim aldığımız oylar Yüksek Seçim Kurulunda açıklamalı. Şimdi, Şırnak’ta 2009’da 45 bin oy almışsınız; 80 bin seçmen artmış, bu seçimlerde biz yüzde 80 oy almışız, AK PARTİ artan 80 bin seçmene rağmen 30 bin oya düşmüş.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – İç Anadolu’da, Marmara’da ne kadar?

HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi Allah aşkına, Şırnak’ta benim 2 milletvekilim ve bütün belediye başkanlarım tutuklu. Şırnak halkını sizin temsil etmeniz züldür zül, züldür. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) İşkence edeceksiniz, seçilmiş belediye başkanlarını, milletvekillerini atacaksınız içeri ve arkasından diyeceksiniz ki “Ben Şırnak’ta Şırnak’ı temsil ediyorum” Hakkâri’de tek vekil çıkaramamışsın, Iğdır’da tek vekil çıkaramamışsın, Tunceli’de tek vekil çıkaramamışsın.

Diyarbakır’da -Diyarbakır örneği verildi- yüzde 65 oy almışız, yüzde 65. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yüzde 65, saymasını bilmiyorsanız, rakam bilginiz yoksa, aritmetiğiniz zayıfsa biz ne yapalım.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – 81 vilayet var, 81.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bakın, Sayın Sakık demin buradan Başbakan Yardımcısının açıklamalarını konuştu; “Biz KCK tutuklamalarını koordine ediyoruz, planlıyoruz ve gönderiyoruz adliyeye” dedi. Hani yargı bağımsızdı?

Bakın, siz diyorsunuz ki; “İmralı’dan, Kandil’den talimat alıyorsunuz” Biz size bunun cevabını defalarca söyledik.

HARUN KARACA (İstanbul) – “Almıyoruz” de!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bizim partimiz halktan talimat alır, ama elinde silah olan güçler savaşıyorsa, mücadele ediyorsa, AKP görüşmüştür, doğru yapmıştır, bu görüşmeleri sürdürmelidir.

HARUN KARACA (İstanbul) – “Almıyoruz” de!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Türkiye’de başka canlar gitmesin diye bunu yapmalısınız. Size de öneriyoruz, gidin görüşün, Türkiye’de bu çatışmalar bitsin. Doğru olan budur.

HARUN KARACA (İstanbul) – “Almıyoruz” de!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bakın, bu karanlık provokasyonlar, bakın görün, kar maskeli karanlık provokasyonlar şu an kol geziyor.

HARUN KARACA (İstanbul) – “Almıyoruz” de, diyemiyorsun işte!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Sizin Hükûmet olarak bunları konuşmanız lazım arkadaşlar.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Onları konuşuyoruz, konuşuyoruz onları. Onları konuşuyoruz, onları da kimin yaptığını biliyoruz.

BAŞKAN - Sayın Şandır, sizin söz talebiniz var.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Eronat, lütfen. Sayın Şandır’a söz vereyim, ondan soracağım ne için söz istiyorsunuz.

Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, burada İç Tüzük’e, Anayasa’ya uygun olmayan konuşmalar oldu, bu konuda görüşlerimi ifade etmek üzere yerimden veya bu yanlışa müsaade ettiğiniz için usul tartışması açarak 63’e göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Şandır, usul tartışması açacaksanız, o ayrı bir konu ama biz, burada kürsüye çıkan sayın hatibin ne şekilde konuşacağını belirleyemeyiz ama siz söz istiyorsunuz, buyurun, Grup Başkan Vekili olarak…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama bu İç Tüzük’e aykırı hareket edilmesi hâlinde müdahale etmek sizin göreviniz.

BAŞKAN – Yerinizden iki dakika söz veriyorum.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, “Kürt halkı”, “Kürt coğrafyası” tabirlerinin hukuken yanlış olduğuna, millî kimliğimizin “Türk milleti”, devletimizin adının “Türkiye Cumhuriyeti devleti” olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye bir hukuk devletidir ve hukuk kurucuları olarak bizler burada cari hukuka uymak mecburiyetindeyiz. Bu İç Tüzük ve bu Anayasa, bu kürsüde yaptığımız yemin bizi belirleyen temel hukuk belgeleri, bilgileri, kurallarıdır. “Türkiye Cumhuriyeti devletidir.” buranın adı. Bu devletin vatandaşlarının kimliği, ismi “Türk milleti”dir. “Kürt halkı”, “Kürt coğrafyası” tabirleri hem hukuken yanlıştır hem de bu ülkenin birliğine ve beraberliğine, kardeşliğine karşı bir yanlıştır. Bunların burada konuşulmasına müsaade etmek Başkanlık Divanı olarak da sizin yanlışınızdır.

Değerli milletvekilleri, biz, farklılıklarımızı özne yaparak kendimizi tanıtmaya kalkarsak bu ülkeyi böleriz. Bu ülke bir millî mücadele sonrası kurulmuş, adına “Türkiye Cumhuriyeti devleti” denmiş, milletinin adına da “Türk milleti” denmiştir. Bunun içinde hepimiz varız.

SIRRI SAKIK (Muş) – Vallahi ben yokum bunun içinde.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Bunu yok sayarak, kendi özelimizle bu ülkenin kimliğini tanımlamaya kalkarsak yanlış yapmış oluruz.

Değerli arkadaşlar, dünyanın küreselleştiği şu süreçte…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ne alakası var?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ben dinledim sizi, lütfen siz de beni dinleyin.

Bakın, dünyanın küreselleştiği şu süreçte, şu dönemde biz farklılıklarımızı kimlikleştirerek birlikte yaşamak gibi bir iddiayı ortaya koyarsak bu ülkeyi parçalarız. Bu parçalanmanın kime ne faydası var, kimin hakkı? Böyle bir hak var mı değerli arkadaşlar? Herkesin özeli kendine ait. Herkes soyuyla, diliyle, kültürüyle övünsün, ona da saygı gösterilsin. Ama bizim kimliğimiz, millî kimliğimiz Türk milletidir, devletimizin adı Türkiye Cumhuriyeti devletidir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi için bir şey söylüyorum: Hiçbir yasa, hiçbir anayasa benim dilime, kimliğime gem vuramaz.

BAŞKAN – Sayın Sakık, böyle bir usulümüz yok. Lütfen…

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben kendimi Türk kimliğinde görmüyorum. Halkları kucaklamadığı için kavgamız var. Onun için, hiçbir anayasa ve yasa benim kimliğime gem vuramaz.

BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Söz talebiniz mi var Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Evet, söz talebim var efendim.

BAŞKAN – Ne için söz talebiniz var Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, burada yapılan tartışmalarda “Kürt kardeşlerimizin temsilcisi Adalet ve Kalkınma Partisi midir yoksa Barış ve Demokrasi Partisi midir?” şeklinde bir değerlendirme, tartışmalar oldu.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hayır, hayır, hayır. Bunu kabul etmiyoruz, hayır.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ben, bu tartışmalar çerçevesinde, Anayasa’nın 80’inci maddesini hatırlatmak suretiyle söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – İki dakika söz veriyorum, buyurun.

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Anayasa’nın “Milletin temsili” başlıklı 80’inci maddesinde belirtilen “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendile-rini seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler.” hükmüne ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Kürt kardeşlerimizin tabii ki sorunları var. Bu sorunların konuşulacağı yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Burası demokratik bir ortamdır, burada bütün sorunlar konuşulmalıdır, bunun önünde hiçbir engel de olmamalıdır. Ancak, konuşan arkadaşlarımızın bazıları, iktidar partisinden bir milletvekili arkadaşımız, Barış ve Demokrasi Partisinden yine bir milletvekili arkadaşımız “Kürtlerin temsilcisi siz misiniz, biz miyiz?” anlamına gelebilecek bir değerlendirme yaptılar. Anayasa’nın 80’inci maddesi der ki: “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil ederler.” Bütün partiler Türkiye partisi olmak zorundadır. Öyle olduğu zaman bu ülkede yaşayan herkes kazanır.

İkinci söyleyeceğim konu şu: İktidar partisi grubu adına konuşan Sayın Grup Başkan Vekili değil ondan önceki arkadaşımız Barış ve Demokrasi Partisine hitaben “Size fırsat verdik Meclise geldiniz konuşuyorsunuz, daha ne istiyorsunuz?” anlamında millî iradeye saygı göstermeyen bir değerlendirme yaptı. Bunu doğru bulmuyorum. Bunun düzeltilmesi çok uygun olur. Yüzde 10’luk baraja rağmen buraya birçok siyasi parti gelmiştir, birçok milletvekili gelmiştir. İktidar Partisinin bahşettiği herhangi bir şey yoktur hiçbir muhalefet partisi için, hiçbir milletvekili için. Bunun da kayıtlara geçmesini diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Eronat…

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sataşmadan dolayı söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Ne diye sataştı Sayın Eronat?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kimse senin ismini söylemedi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Senin ismini almayız ağzımıza.

BAŞKAN – Bir saniye sayın milletvekilleri, bir dinleyim, cevap vereceğim.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bir milletvekilinin hileyle geldiğini söyledi.

BAŞKAN – Efendim?

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Bir milletvekilinin YSK tarafından hileyle geldiğini söyledi.

BAŞKAN – Anladım.

OYA ERONAT (Diyarbakır) –  Ben o nedenle söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Eronat, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Saygı… Milletin iradesine saygı…

BAŞKAN – Hileyle geldiğini söylüyor.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Saygı… Milletin iradesine saygı…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, elektronik sistem zarar görebilir, yazıktır yazık. Yaptığınız doğru değil sayın milletvekilleri, lütfen. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar, BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

Sayın Kaplan, milletin malı, devletin malı. Lütfen ama… Sistem zarar görür.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Aynen böyle Başkan. Milletin iradesine saygı yoksa aynen böyle.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Eronat.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Milletin iradesine saygı Başkan, saygı.

Hatip Dicle’nin yerine gelen vekilleri konuşturamazsınız böyle. Sataşma yok.

Diyarbakır’ın gerçek temsilcisi cezaevinde, Hatip Dicle’dir. Diyarbakır temsilcisi cezaevinde. Hatip Dicle’dir Diyarbakır’ı temsil eden. 80 bin oyu alanların iradesini temsil eder.  (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar, BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ayıptır bu yaptığınız, ayıp!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Eronat, buyurun.

Buyurun Sayın Eronat, yeni açtım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar, BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –  Sayın Başkan, izin vermeyin.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,  partisine sataşması nedeniyle konuşması

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri… (BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Konuşmanıza devam edin.

OYA ERONAT (Devamla) – …Diyarbakır’da 77 bin oyun çalındığını kabul ediyorum. Diyarbakır’da 77 bin oy çalınmıştır, 77 bin halkın oyu çalınmıştır. (BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –  Sayın Başkan, daha önce de bardak kırmışlardı.

BAŞKAN – Sayın idare amirlerini göreve davet ediyorum.

OYA ERONAT (Devamla) – Bakın, 22 Mart 2011 tarihinde Hatip Dicle’nin hüküm giydiği kesinleşmiştir. Buna rağmen 15 Nisanda, Avukatı Emin Aktar itiraz dilekçesinde bulunmuştur.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Diyarbakır’ı siz temsil edemezsiniz, Hatip Dicle var.

OYA ERONAT (Devamla) - Bunu bile bile Hatip Dicle aday gösterilmiştir. Artık, Hatip Dicle’yi siz mi kandırdınız, Hatip Dicle mi sizi kandırdı, bilemeyeceğim ama şu bir gerçektir ki Hatip Dicle’nin seçilemeyeceğini bal gibi biliyordunuz. (BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hatip Dicle cezaevinde…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, ifade özgürlüğü bu mu? Savundukları ifade özgürlüğü bu mu?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ayıptır, ayıp!

OYA ERONAT (Devamla) – 12 Haziran 2011 seçimlerinin ertesi günü Diyarbakır yerel kanallarında izlediğim Avukat Emin Aktar, Hatip Dicle’nin avukatı “Hatip Dicle’yi YSK düşürmesin, Meclis düşürsün.” diyordu.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Milletin iradesini çalarak temsil olmaz.

OYA ERONAT (Devamla) - Nereden biliyordu Hatip Dicle’nin düşeceğini? Soruyorum arkadaşlar, nereden biliyordu? Bile bile halkı kandırdınız, 77 bin oyu halktan çaldınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar; BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz Diyarbakır’ı temsil edemezsiniz.

OYA ERONAT (Devamla) - Diyarbakır’da aldığınız oy yüzde 65 değildir. Bağımsız aday Salim Ensarioğlu’nun oylarını da kendinize katıyorsunuz. Aldığınız oy yüzde 58’dir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hırsız vekiller! Milletin iradesini çalanlar temsil edemez.

OYA ERONAT (Devamla) - Köy muhtarlarına telefon açıp “Yüzde 10’dan fazla oy alırsanız gelip köyünüzü başınıza yıkarız.” diyen de sizsiniz. Bizim hakkımız 7 vekildir, 7! (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

OYA ERONAT (Devamla) - 6 vekil değil, 7 vekil çıkarmamız lazımdı. Çaldığınız oyları hesaplarsanız, kaç vekil çıkarmanız gerektiğini de bilirsiniz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, ayakta alkışlar; BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.17
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.56

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, 21’inci madde üzerinde şahsı adına söz vermeden önce, sayın milletvekilleri, dört partinin grup başkan vekilleriyle içerideki yaptığımız toplantıda bir önceki oturumdaki protestoların ve konuşmaların yanlış olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve milletinin birlik ve beraberlik içerisinde yoluna devam edeceğini ve buradaki konuşmaların da bu birlik ve beraberlik görüntüsüne aykırı bir ses çıkmayacağı şeklinde anlaşıldığını hem Genel Kurula hem de tüm kamuoyuna duyururum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, 58’inci maddeye göre bir söz verebilir misiniz dünkü tutanakla ilgili?

BAŞKAN – Dünkü olayla ilgili…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Dünkü olay… 58’inci maddeye göre.

BAŞKAN – Buyurun, yerinizden.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, iki günden beri boyuna AKP’lilerin grup başkan vekilleri konuşuyorlar burada. Böyle bir şey olur mu? Bunlar engelliyorlar efendim, bunlar engelliyorlar Meclisin çalışmasını. Böyle olur mu ya?

BAŞKAN – Hayır, lütfen Sayın Genç. Bir konunun düzeltilmesiyle ilgili. Diğer sayın grup başkan vekillerinin de haberi var, bilgisi var. Yoksa bir parti…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya siz ikiniz, senle öteki Meclis başkan vekili AKP grup başkan vekillerinin emrindesiniz aynen ya. Onlar ne emrediyorsa siz öyle yapıyorsunuz. Allah Allah, böyle bir şey olur mu?

V.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, 17/12/2011 tarihli 40’ıncı Birleşimdeki bir konuşması sırasında muhalefet sıralarından yapılan müdahalelere cevap verirken söylediği sözlerin kendisine yakışmadığına ilişkin konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Meclis Başkanımızın huzurunda biraz önce siyasi partilerin grup başkan vekilleriyle bir toplantı yapıldı ve bugünkü olaylarla ilgili bir değerlendirme yapıldı. Bu değerlendirme aşamasında dün Türkiye Büyük Millet Meclisi oturumu devam ederken kürsüdeki yaptığımız bir konuşma ve atılan laflar çerçevesinde söylediğim bir kelimeden, tutanakları okuduktan sonra ben de rahatsız olduğumu ifade etmek istiyorum. Muhalefet sıralarından bir milletvekili arkadaşımızın attığı lafa karşılık benim verdiğim kelimelerin, açıkçası yetişme tarzıma ve bana yakışmayan bir kelime olduğunu ifade etmek istiyorum.

Bunu, değerli gruba, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin takdirlerine sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi söz sırası, şahsı adına söz isteyen Faruk Septioğlu, Elâzığ Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FARUK SEPTİOĞLU (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin 21’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz 2012 yılında iktidara gelen AK PARTİ Hükûmetinin sağladığı huzur ve istikrar ortamı sayesinde sorunların üzerine hızla giden, anında çözümler üreten, güçlü ve deneyimli bir ülke konumundadır.

Nihayet, seçim bölgem olan Elâzığ’da meydana gelen deprem felaketinde yaralar hemen sarılmış, ihtiyaçlar giderilmiştir. Bu arada, her zaman ilkleri yaşadığımız gibi, cumhuriyet tarihimizde ilk defa hasarlı konutların ikamesi yoluna gidilmiş ve bu binalar inşaat aşamasındadır. Şu ana kadar Palu, Kovancılar, Karakoçan’da valilik ve TOKİ tarafından toplam 3.581 adet hak sahibi tespit edilmiş, 2.584 konut yapılarak teslim edilmiş, valililiğin ihale ettiği 398 konutun inşaatı ise devam etmektedir. TOKİ Başkanlığınca Palu ve Karakoçan ilçe merkezlerinde toplu alanlarda yaklaşık 425 konut daha ihale edilecektir.

Yine yaptığımız çalışmalarda kentsel dönüşümün de aciliyet gerekliliğini gördük. Görüşmelerimiz sonucunda şu an TOKİ ve belediyemiz arasındaki çalışmalar devam ediyor. İnşallah, kısa sürede de Elâzığ’mız kentsel dönüşümü yaşayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarı boyunca Elâzığ’a yapılan yatırımlar bununla sınırlı kalmamış, eğitim, sağlık, tarım, ulaşım ve diğer kamu yatırımlarına da hız verilmiştir.

Bölgemizde iktidarımız öncesinde okul öncesi eğitimde 114 ana sınıfından 278 ana sınıfına, ilk ve orta öğretimde 2.367 derslikten 3.575 dersliğe ulaşılmıştır. Şu anda yapımı devam eden bin öğrenci kapasiteli yurdumuz çok kısa sürede bitirilip, inşallah, eğitim camiamıza kazandırılacaktır.

Sayın milletvekilleri, sağlık alanında yapılan yatırımlar da devam etmekte olup bölge hastanesi ihalesi bitmiş, sözleşme aşamasına gelinmiştir.

DSİ’nin büyük yatırımlarından Kapıkaya Barajı’nın ihalesi tamamlanmış ve inşaatına başlanmıştır. Yapımı planlanan Hamzabey Barajı’nın ise yapım ihalesi tamamlanmış, ilgili firmayla sözleşme yapılmıştır. Kanatlı Barajı’nın projesi bitirilmiş olup ihalesi 2012 yılında yapılacaktır. Kuzova Sulama Projesi’nin birinci kısım ikmal inşaatı ihalesi yapılmış, sözleşme imzalanmış, inşaatına başlanacaktır.

2011 yılı içerisinde Kapıaçmaz Göleti inşaatına başlanmış, Pelte, Maden Durmuştepe, Kovancılar Çakırkaş, Baskil İçlikaval, Karakoçan Bazlama, Baskil Odabaşı ve Alacakaya Esenlik göletleri ve sulamalarının ihalesi yapılmış olup proje çalışmalarına başlanmıştır. Sarıcan Barajı’mız planlama aşamasındadır, proje çalışmaları 2012 yılı içerisinde başlanacaktır.

Ulaştırma alanında da yatırımlarımız devam etmekte olup tarihî Palu Köprüsü’nün onarım ve restorasyonu tamamlanarak hizmete açılmıştır. Ayrıca Ağın ve Gülüşkür köprülerinin ihalesi tamamlanmıştır. Palu üzerinden Elâzığ-Muş bağlantısını sağlayan 114 kilometrelik tren hattımızın, yeni demir yolumuzun ihalesi yapılmış olup 2012 yılında inşaatına başlanıp 2014 veya 2015’te bitirilmesi planlanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Septioğlu.

FARUK SEPTİOĞLU (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde ikinci konuşmacı Hüseyin Filiz, Çankırı Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerinde AK PARTİ Çankırı Milletvekili olarak söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, ben 2001-2011 yılları arasında on yıllık bir ekonomik değerlendirme tablosu sunmak istiyorum sizlere. IMF’ye borç 2001 yılında 25 milyar iken 2011 yılında 5 milyar. Enflasyon 2001 yılında yüzde 68 iken 2011 yılında yüzde 5,5. İhracat 2001 yılında 25 milyar dolarken 2011 yılında 120 milyar dolar. Yıllık ekonomi 2001 yılında 9,4 küçülürken 2011 yılında yüzde 8 büyüdü. Kişi başına düşer millî gelir 2001 yılında 3 bin dolar iken 2011 yılında 10 bin dolar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Almanya’da ne kadar?

HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Merkez Bankası rezervi 2001 yılında 22 milyar dolar iken 2011 yılında 85 milyar dolar. TOKİ’nin yaptığı toplu konut adedi 2001 yılında 43 bin adetken 2011 yılında 480 bin adet. Sağlığa ayrılan bütçe 2001 yılında 2,9 milyar TL iken 2011 yılında 14 milyar TL. Eğitime ayrılan bütçe 2001 yılında 6,5 milyar TL iken 2011 yılında 34 milyar TL. Kamunun yaptığı yatırım miktarı 2001 yılında 8,7 milyar TL iken 2011 yılında 35 milyar TL.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Fert başına düşen borcu da söyler misin?

HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bunların içerisinden sadece ve sadece bir tanesini açıklayacağım sizlere: Yüzde 68 enflasyon, bir başka deyişle yüzde 68 faiz.

Değerli milletvekilleri, içeride ve dışarıda bütün yatırımcılar yatırımdan vazgeçip, bütün gayrimenkullerini, bütün servetlerini satıp, getirip bankaya yatırıp yüzde 68 faiz alıyorlardı. Tabiri caizse bugün yaptığımız bütçenin kanını emiyorlardı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Şimdi yabancı sermaye alıyor, vergi almıyorsunuz!

HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yüzde 68 faiz demek, fakirin yüzde 68 geriye gitmesi, zenginin yüzde 68 daha zenginleşmesi demektir.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Yanlış bilgi veriyorsunuz, yanlış; yüzde 29’la aldınız.

HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yüzde 68 faiz demek, Türk köylüsü bir traktör aldığı zaman, beşinci yılın sonunda dört traktör kadar borçlandığında, yani yüzde 400 faizle karşılaştığında elindeki bir traktöre sahip olmayı bırakın, gayrimenkullerinin tapusunu da verse, bütün malını da verse yine borcunu kapatamıyordu, sonunda hapis yatıyordu.

Bugün geldiğimiz tabloya baktığımız zaman, bakınız değerli milletvekilleri, bugün 750 bin tane, on bir ayın sonunda, araç satılmış yani aralık ayını da buna kattığımız zaman 900 bin araç eder.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – İthal, ithal!

HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Şehirde böyle iken köyde nasıl biliyor musunuz? Cumhuriyet tarihinde 20-25 bin traktör adedini geçemiyorduk.

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Köyler boşaldı, tarlalar hacizli!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Geleceğini, yirmi yılını borçlandırdınız memleketin!

HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Ben size 2010 traktör satış adedini söylüyorum: 42.500 adet.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tüketmek başarı değildir, üretmek başarıdır, üretmek!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hacizden satılan traktör kaç tane Sayın Vekil!

HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – 2011 rakamlarını söylüyorum: 62 bin adet traktör satılmış yani Türkiye’de yatırım ortamı güzelleşince ne oluyor?

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Gidecek yer kalmadı. Traktörler hacizli, tarlalar hacizli. Çankırı’ya bir git bakalım!

HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Çankırı’ya gittik Orman ve Su Bakanımızla, 11 tane temel attık Çankırı’da.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İcra dosyalarının sayısını söyler misin 2002’yle 2012 arasında?

HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Bunlardan sadece 2 tanesi 120 trilyon değerinde sulama projeleri.

Geçen hafta burada Çankırı Üniversitesine çıkardığımız 54 trilyon lirayla on beş gün önce Çankırı’da attığımız temellerin toplamını saydığımız zaman 200 trilyon lira değerinde Çankırı’ya on beş gün içerisinde bir kaynak aktardık. Çankırı Çankırı olalı böyle bir yatırım görmedi değerli milletvekilleri! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yatırım mı görmedi, böyle zulüm mü görmedi?

HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Bu vesileyle diyorum ki: Cenabı Allah daha güçlü bütçeleri bu Hükûmete yapmayı nasip etsin, güzel vatanımız daha da zenginleşsin, yatırımlara doysun, ardından da güzel Çankırı’mız daha güzel yatırım alsın.

Ben bu vesileyle diyorum ki: 2012 bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Filiz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın Hatip herhâlde enflasyonla ilgili rakamları karıştırmış olsa gerek. Dolayısıyla kendilerinden önceki bu durumla ilgili bir düzeltme yapmak lazım. Bundan önceki dönem bizim dönemle ilgiliydi. Gerçek rakamların… Sayın Emin Haluk Ayhan Bey’e bu sataşmadan dolayı söz verirseniz…

BAŞKAN – Ne söyledi Sayın Ayhan?

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, “Yüzde 68,8 enflasyon” dedi de…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkanım, ben Konut Müsteşarıydım ve Toplu Konut İdaresi bana bağlıydı. Sayın Milletvekilinin söylediği şey, o tarihe kadar 1 milyon konutu Toplu Konut İdaresi kredilendirmiştir dolayısıyla düzeltme amacıyla söz istiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, kayıtlara geçti efendim zaten söylediği.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, sözleriniz tutanaklara geçti.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Yok, daha fazla…

BAŞKAN - Hayır, düzeltme amacıyla olmaz ama…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkanım, bu yeterli değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biraz önce, Sayın Başkan, içeride grup başkan vekilleriyle konuştuğumuz mevzu.

BAŞKAN – Tutanaklara geçti Sayın Ayhan.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkanım, bir şeyi ifade ediyorum: Memleketin varını yoğunu özelleştirirken, “liberal ekonomi” derken…

BAŞKAN – Sayın Ayhan, bunlar konuşuluyor zaten, bütçenin eleştirilmesinde söyleniyor.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – …devletin konut yapımına, inşaat sektörüne yönelmesi cukka işidir!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, lütfen, böyle bir usulümüz yok.

Sayın Vural, buyurun, sizin başka söz talebiniz var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yerimden söz talebim vardı biraz önce AKP Grup Başkan Vekilinin bir beyanının düzeltilmesiyle ilgili. Müsaade ederseniz dünkü şeyle ilgili…

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın 17/12/2011 tarihli 40’ıncı Birleşimde yer alan beyanını düzeltmesinden memnuniyet duyduğuna ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Ben, tabii, dün Sayın Mustafa Elitaş’ın kullandığı bir beyanla ilgili İç Tüzük 58’e göre düzeltme ihtiyacı içerisinde bulunmasından memnuniyet duyduğumu ifade etmek istiyorum. Gerçekten yakışmamıştır, Meclise yakışmamıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ceza verelim… Ceza hani?

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu bakımdan bunu geri almasını, bu beyanını geri almasını doğru bir hareket olarak nitelendirdiğimi ifade etmek isterim.

Teşekkür ederim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Herkese örnek olur inşallah.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S. Sayısı: 88) (Devam)

BAŞKAN – Evet, soru-cevap işlemine geçiyoruz.

On dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de biraz önce Grup Başkan Vekili Sayın Elitaş’ın açıklamalarından dolayı, benim yaptığım konuşma üzerine “Tapu memurunun ayarlandığı” şeklinde ifadesini de geri aldığını varsayarak teşekkür ediyorum.

Sorumu söylüyorum: Sayın Bakan, hâlen devlet memuru unvanıyla kamuda çalışan toplam personel sayımızla, devlet memurluğundan emekli toplam sayımız nedir? 2012 yılında bunlara ne kadar maaş zammı öngörülmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kaçak elektrik için -faturalarda bulunan- alınan paralar devlete mi, özel sektöre mi gitmektedir? En çok kaçak elektrik kullanan iller hangileridir? Kaçak elektrik parası alınmaya başlanması hangi tarihte başlamıştır? Miktarı ne kadardır? Nerelerde harcanmıştır?

Diğer sorum: Çiftçinin ve taşıma esnafının kullandığı mazottan ne miktar vergi alınmaktadır? Mazot fiyatının içerisinde vergi dışında hangi kalemler vardır? Bunları öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Erdemir.

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın Bakan, 13 Mayıs 2011 tarihinde Batman’ın Sason ilçesine yaptığınız ziyarette köy yollarının asfaltlanacağına ilişkin bir vaadiniz olmuştu. 12 Haziran seçimlerinden sonra Güvercinlik’ten Dağçatı’ya uzanan grup yolu projesi güzergâhındaki ilk üç köy olan Güvercinlik, Yiğitler ve Geçitli köylerinin yolları asfaltlanmıştır. Bu husustaki katkılarınız için size teşekkür ederim. Ancak üzülerek belirtmeliyim ki, aynı proje güzergâhının sonunda yer alan Dağçatı köyüne giden 5 kilometrelik asfalt yol, tamamlanmadan çalışmalar durdurulmuştur. Seçimlerde AKP’nin birinci parti çıktığı ilk üç köyün yolunun asfaltlanıp, CHP’nin yüzde 72 oy oranıyla birinci parti çıktığı köyün yolunun asfaltlanmamış olması, ortada bir ayrımcılık izlenimini uyandırmaktadır. Bu olumsuz izlenimi ortadan kaldırmak için Dağçatı köyünün asfaltını bir an önce tamamlatacağınızı umuyor ve bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Dibek.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Geçtiğimiz gün bir televizyon programında AKP’li bir milletvekili arkadaşımızın, sabah programında, Erkan Tan’la bir programı vardı. Orada Türkiye’deki 70 tane tutuklu gazetecinin konumu da, durumu da konuşmanın içerisinde geçti. Milletvekili arkadaşımız, gazeteciler için tabii kulaklarımızla duyduğumuz zaman inanamayacağımız sözler de söyledi: İşte “Onlar katildir, onlar teröristtir, işte onlar şöyledir.” Gerçi daha sonra bu açıklamalarını düzelten basında beyanını gördüm, ”Enformasyon yanlışlığı nedeniyle ben bu açıklamaları yaptım.” dedi ama iddialarının bir kısmını da “Örgüt üyesidir bu arkadaşlar.” diye de devam ettirdi. Tabii, aklıma şu geldi, rahmetli Uğur Mumcu’nun hani o bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma görüşünü ne kadar doğrulayan bir açıklamaydı. Ben şunu sormak istiyorum Sayın Bakan: Şimdi, ısrarla bunlar söyleniyor, siz Hükûmetin bir bakanı olarak tutuklu olan bu gazetecilerle ilgili söylenen bu sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Ortada yargılama devam ediyor, bir iddianame var. Sanki mahkûm olmuş, hüküm giymiş gibi bu insanların terörist olduğunu, katil olduğunu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, dava açma konusunda yaptığınız düzenlemelerle bir dava açmak asgari 700 ile 1.200 lira arası para gerekmektedir masraf. Şimdi, asgari ücretli, hiç geliri olmayan insanlar dava açmayacaklar mı?

İkinci bir sorum: Bu konuda bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Hak aramanın önüne engel koydunuz. İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Fen İşleri Dairesi Başkanının yaptığı kavşak ve yol ihaleleriyle ilgili seksen altı ihalede görevlerini suistimal ettiklerine dair Danıştay 10. Dairesinin 10/03/2010 tarih ve 2010/238 esas sayılı Kararı’yla, bunlara soruşturma yapılması hakkında verilen bu karar üzerine İstanbul Belediye Başkanı ve Fen İşleri Dairesi Başkanı hakkında ne gibi işlem yapılmıştır? Dava hangi -teknik içeriğini istemiyorum- safhadadır? Soruşturma açılmış mıdır? Niye bekletiliyor bu?

Yine, Danıştay’ın verdiği, 1. Dairenin verdiği 18/10/2011 tarihli bir kararla İstanbul Belediyesinde çalışan 11 kişi hakkında görevlerini suistimal ettiklerine dair soruşturma izni verilmemesine ilişkin İçişleri Bakanlığı işlemini iptal etmişlerdir. Bunlarla ilgili ne işlem yapıyorsunuz? Öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Varlı, son soru…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, çiftçinin en ağır maliyet girdisi gübre. Gübrede hâlâ KDV oranı yüzde 18. Bununla ilgili daha önce soru önergesi de vermiştim ama hiçbir değişiklik olmadı. Süs eşyasında, altında, gümüşte KDV oranını sıfırladınız ama çiftçinin en ağır maliyeti olan gübrede KDV oranı hâlâ yüzde 18 olarak devam ediyor. Bu konuda bir çalışma yapmayı, çiftçinin maliyet girdisini düşürmeyi planlıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hâlen 657 sayılı Kanun’a tabi olarak yaklaşık 1,9 milyon devlet memuru vardır, bunların 2012 tabii ki ücret artışları, maaş artışları toplu sözleşme hükümlerine göre belirlenecek. Biliyorsunuz, Anayasa değişikliği sonrasında toplu sözleşme yapma hakkı tanındı memurlarımıza, dolayısıyla bu değişikliğe uyumla ilgili olarak yasa çalışmaları devam ediyor. O yasa çalışmaları tamamlandıktan sonra toplu sözleşmede ne tür bir karar çıkarsa biz Bakanlık olarak onu uygulamaya koyacağız; dolayısıyla benim bugünden bir oran belirlemem, ifade etmem yanlış olur.

Şimdi, değerli arkadaşlar, TEDAŞ dağıtım şirketleri -özel olsun, kamu olsun- elektriği EÜAŞ’tan ve özel sektör firmalarından alıyorlar, bu elektriği dağıtıyorlar. Toplanan paranın yani ciro üzerinden –yanlış hatırlamıyorsam- yüzde 2,3’ü dağıtıcı şirkete gidiyor, geriye kalanın tamamı bir şekilde üreticiye ve bir şekilde devlete geliyor. Dolayısıyla burada, kayıp kaçağın firmalarda mı kalıyor, şurada mı kalıyor… Dağıtıcılar sadece ve sadece sabit bir oran üzerinden işlem yapıyorlar. EPDK her bölge için kayıp kaçağı azaltma hedefi veriyor. Varsayalım ki bir bölgede kayıp kaçak oranı yüzde 60. EPDK diyor ki: “Önümüzdeki beş yıl içerisinde siz bu kayıp kaçak oranını -diyelim ki- yüzde 30’a indireceksiniz.” Firma yüzde 30’a indirebilirse zaten yine o yüzde 2,3 kâr marjıyla çalışıyor, yok eğer indiremezse o zaman, indiremediği yani hedefin… Şöyle söyleyeyim: Eğer hedefin gerisinde kaldıysa firma o zaman kendisi ödüyor; yok, hedeften daha iyi bir performans gösterirse o zaman da o ekstra performans o şekilde firmada kalıyor. Dolayısıyla bu husus zaten sözleşmelerle belirlenmiş, EPDK’nın denetimi ve gözetimi altında gidiyor.

Çiftçiye mazotla ilgili olarak, önümde şu an itibarıyla bir rakam yok ama ben çıkartırım, bir sonraki soru-cevap kısmında cevaplandırırım.

Sason’la ilgili… Doğrusu, ben hiçbir şekilde şu köyün, bu köyün yolu şeklinde bakmıyorum. İmkânlar olursa bütün Batman’ın köylerinin, diğer illerimizde olduğu gibi, yollarının asfaltlanması bizim için önemlidir. Bir kısım grup köyü muhtemelen programa alındığı için yapılmıştır, diğerleri bu sene programa alınır, 2012 yılında programa alınır, yapılır. Ben bahsettiğiniz köylerin hiçbirisine de yani o bahsettiğiniz, Sason’daki hiçbir köye gitmedim. Dolayısıyla şu CHP köyü yani CHP’ye oy veren köy, şu AK PARTİ’ye oy veren köy diye bakmam. Yani Batman’da oylar bellidir ama yapılan hizmet de bellidir. Benim böyle bir ayrımcılık yapmam söz konusu değildir, hiçbir şekilde onu kabul etmiyorum. Diğer yolların da asfaltlanması için gereken çalışmaları tabii ki yapacağız.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de herhangi bir tutuklu, kendisi hakkında tabii ki hüküm kesinlik taşıyana kadar bizim nezdimizde, kanun nezdinde o suçlu değildir. Yani tutukluluk hemen kesin bir ifade değildir. Türkiye’de -dün de söyledim- yani hiçbir vatandaşımızın, gazeteci olsun veya başka türlü olsun, tutukluluk sürelerinin uzamasını biz de tasvip etmiyoruz. Yargı süreçlerinin hızlandırılması için ne gerekiyorsa yapıyoruz, adliye sarayları yaptık, bilgisayarlarla donattık, yeni hâkimler atandı.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ama Sayın Bakan, Sayın Adalet Bakanı bütçenin sunuş konuşmasında gazetecileri potansiyel suçlu ilan etti zaten. “Terör örgütü üyesi.” dedi, Adalet Bakanı söyledi.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, değerli arkadaşlar, şöyle: Kesin hüküm almış gazeteci veya başkası, fark etmez.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İspat etsinler o zaman ya!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, bakın, İngiltere’de şu son birkaç aydır, takip ediyorsunuz, 18 tane gazeteci gözaltına alındı, evet, İngiltere’de. İngiltere’de demokrasi yok mu? Var ama suç işleyen gazeteci de olsa, başkası da olsa…

SIRRI SAKIK (Muş) – Kötü emsal, emsal değil Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – …eğer gözaltına alınması gerekiyorsa gözaltına alınır ama ben ne diyorum…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ama iki yıl tutuklu olmak başka şey Sayın Bakan, iki yıldır tutuklu bunlar.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – …“Yani hiçbir vatandaşımızın -gazeteci olsun olmasın- haksız bir şekilde bir gün dahi hapishanede geçirmesini ben tasvip etmiyorum.” diyorum ama Türkiye’de yargı süreçlerinin uzadığını hepimiz biliyoruz, bunları azaltmamız lazım ve bunun için de çalışıyoruz.

İDRİS YILDIZ (Ordu) – Çaresini Meclis bulsun.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ne yapacaksınız peki bu konuda Sayın Bakan? Herkes şikâyetçi, tutukluluk süresinden herkes şikâyetçi ama hiçbir şey yapmıyorsunuz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, Adalet Bakanımız gerekli açıklamalarda her zaman bulunuyor. Biz, adliye saraylarını yaptık, bilgisayar ağını kurduk, hâkimler atanıyor. İnşallah bu süreçler hızlanır, hiç kimse hak etmediği şekilde tabii ki hapishanelerde zaman geçirmez.

Sayın Genç, şimdi, tabii ki asgari dava açmak için gerekli olan harç miktarı davadan davaya değişir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Asgari 700, asgari. Gidin de mahkemeye bir dava açın!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Asgari 700. Arkadaşlara “Bakın.” dedim, bir çıkartsınlar.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Parası olmayan dava açmayacak mı Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Yani bizim hiç kimsenin hak aramasının önüne engel olmak gibi bir şeyimiz yok değerli arkadaşlar.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, diğer sorularınıza da arkadaşlar bakarlar, yazılı olarak cevap veririz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Büyükşehir’de hangi suçu soruşturuyorlar?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bakıyorum başka soru var mıydı diye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreyi otomatik olarak kesiyor.

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Soru çok da doyurucu yanıt yok Sayın Bakan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 87 Sıra Sayılı 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 21 inci maddesine eklenmek üzere;

"Her devlet memuru ve diğer kamu görevlileri ile SGK emeklilerine 2012 yılının ilk ve 2 nci 6 aylık bölümlerinde her dönem için seyyanen 1.000'er TL ödenmesi,

Toplu sözleşme sonucunda çıkacak olan rakamla bu seyyanen ödemenin ilişkilendirilmemesi ve mahsup edilmemesi, önergenin getireceği yükün 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'nin personel ve tarımsal destekler için ayrılan ödenekleri ile yedek ödenek hariç diğer ödeneklerden yapılacak kesintilerden karşılanmasını" arz ve teklif ederiz.

           Bülent Kuşoğlu                          Kazım Kurt                              Musa Çam

                  Ankara                                   Eskişehir                                     İzmir

               Özgür Özel                           Orhan Düzgün                         Ahmet Toptaş

                  Manisa                                      Tokat                               Afyonkarahisar

               İdris Yıldız                            Hülya Güven                            Aytun Çıray

                    Ordu                                        İzmir                                        İzmir

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2012 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 21 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan (0,86251) rakamının (0,88849) şeklinde, 2 nci fıkrasındaki (3,382) rakamının (3,470) şeklinde değiştirilmesini ve "Devlet memurları ve diğer kamu görevlileri ile Sosyal Güvenlik Kurumundan emekli aylığı ödenenlere, 2012 yılı içinde birer maaş ikramiye verilir. Yapılacak ödeme Maliye Bakanlığı Bütçesinin "Yedek ödenekler" tertibinden karşılanır." ibarelerinin maddeye eklenmesini arz ve teklif ederiz.

             Erkan Akçay                          Mehmet Şandır                          Oktay Vural

                  Manisa                                    Mersin                                      İzmir

                                      Nevzat Korkmaz                            Alim Işık

                                              Isparta                                     Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, bu önergenin maliyeti yaklaşık 5,5 milyar liradır. Bütçede bu öngörülmemiştir. Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “…değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin (B) fıkrasında "Yeniden değerleme oranı, yeniden değerleme yapılacak yılın Ekim ayında (Ekim ayı dahil) bir önceki yılın aynı dönemine göre Türkiye İstatistik Kurumu'nun Üretici Fiyatları Endeksinde (ÜFE), meydana gelen ortalama fiyat artış oranıdır. Bu oran Maliye Bakanlığınca Resmi Gazete ile ilan edilir." hükmü yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca yeniden değerleme oranı 2011 yılı için %10.26 olarak tespit edilmiştir. Bu bağlamda memur maaşlarındaki artışa temel olacak olan yukarıdaki oranlarda yeniden değerleme oranında yapılan bu artış ile hem memurlar hem de memur emeklileri, dul ve yetimleri de aynı şekilde yararlanacaktır. Devlet memurları ve diğer kamu görevlileri ile Sosyal Güvenlik Kurumundan emekli aylığı ödenenlere, 2012 yılı içinde birer maaş ikramiye verilecektir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 87 Sıra Sayılı 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 21 inci maddesine eklenmek üzere;

"Her devlet memuru ve diğer kamu görevlileri ile SGK emeklilerine 2012 yılının ilk ve 2 nci 6 aylık bölümlerinde her dönem için seyyanen 1.000'er TL ödenmesi,

Toplu sözleşme sonucunda çıkacak olan rakamla bu seyyanen ödemenin ilişkilendirilmemesi ve mahsup edilmemesi, önergenin getireceği yükün 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'nin personel ve tarımsal destekler için ayrılan ödenekleri ile yedek ödenek hariç diğer ödeneklerden yapılacak kesintilerden karşılanmasını" arz ve teklif ederiz.

                                                                        Bülent Kuşoğlu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, bu önergenin de maliyeti yaklaşık 5,2 milyar liradır. Bütçede öngörülmemiştir, katılamıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, gerekçe doğru değil çünkü karşılığı var. Karşılığı olmasaydı zaten işleme koymazlardı önergeyi, yanlış gerekçeyle karşı çıktınız.

BAŞKAN – Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Çalışanların ve emeklilerin Hükûmetin iddia ettiği büyümeden pay almaları ve enflasyondan etkilenmemeleri amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

22’nci maddeyi okutuyorum:

Kadroların kullanımına ilişkin esaslar

MADDE 22 - (1) 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşları; serbest memur kadrolarına 2011 yılında emeklilik, ölüm, istifa veya nakil sonucu ayrılan memur sayısının yüzde 50'sini geçmeyecek şekilde açıktan veya diğer kamu idare, kurum ve kuruluşlarından nakil suretiyle atama yapabilir. Bu sınırlar içinde memur ihtiyacını karşılayamayacak söz konusu idare, kurum ve kuruluşlardan yükseköğretim kurumları için ilave 5.000 adet, diğerleri için ilave 29.000 adet atama izni verilebilir.

(2) Hâkimlik ve savcılık meslekleri ile bu meslekten sayılan görevlere ve Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği uyarınca asistan kadrolarına yapılacak atamalar, Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığında münhasıran vergi ve sosyal güvenlik alanlarında istihdam edilecek yardımcı kadrolarına yapılacak atamalar, 657 sayılı Kanunun 53 üncü maddesine göre yapılacak özürlü personel atamaları, 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu kapsamında veya diğer ilgili mevzuata göre yapılacak askeri personel atamaları, emniyet hizmetleri sınıfında bulunan kadrolara yapılacak atamalar, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesi ve 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanununun ek 1 inci maddesi uyarınca yapılacak atamalar ile 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun 22 nci maddesi uyarınca yapılacak personel nakilleri birinci fıkrada yer alan sınırlamalara tâbi değildir.

(3) İkinci fıkrada sınırlamalara tâbi olmaksızın atama yapılabileceği belirtilen kadrolardan ayrılanların sayısı birinci fıkrada öngörülen yüzde 50 sınırının hesabında dikkate alınmaz.

(4) Birinci fıkra kapsamında 657 sayılı Kanunun 59 ve 92 nci maddeleri uyarınca yapılacak açıktan atamalar için Devlet Personel Başkanlığından izin alınması zorunludur.

(5) 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname eki cetvelde kadroları yer alan yükseköğretim kurumları; öğretim üyesi dışındaki boş öğretim elemanı kadrolarına, 2011 yılında emeklilik, ölüm, istifa, nakil, eğitimin tamamlanması veya başarısızlık sonucu kurumlarından ayrılan öğretim elemanı sayısının yüzde 50'sini (araştırma görevlisi kadroları için yüzde 100'ünü) geçmeyecek şekilde açıktan veya yükseköğretim kurumları ile diğer kamu idare, kurum ve kuruluşlarından naklen atama yapabilir. Bu sınırlar içinde öğretim elemanı ihtiyacını karşılayamayacak söz konusu yükseköğretim kurumları için ilave 9.000 adet atama izni verilebilir. İlave olarak verilen atama izninin en az 4.000 adedi, Yükseköğretim Kurulu koordinasyonunda Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında yetiştirilmek amacıyla araştırma görevlisi kadrolarına yapılacak atamalarda kullanılır. Program kapsamında söz konusu kadrolara atanacak adayların puan türleri esas alınarak kurumlar itibarıyla merkezi olarak yerleştirilmeleri, yurt içinde ve yurt dışında yetiştirilmeleri ile yükseköğretim kurumlarına sağlanacak diğer desteklere ilişkin usul ve esaslar Yükseköğretim Kurulunca belirlenir.

(6) Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği uyarınca araştırma görevlisi kadrolarına yapılacak atamalar ile 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun uyarınca yurt dışına eğitim amacıyla gönderilenlerden öğretim elemanı kadrolarına yapılacak atamalar, beşinci fıkrada öngörülen sınırlamalara tâbi değildir.

(7) Öğretim üyesi kadrolarından ayrılanların sayısı ile Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği uyarınca atanmış oldukları araştırma görevlisi kadrolarından ayrılanların sayısı beşinci fıkrada öngörülen yüzde 50 veya yüzde 100 sınırının hesabında dikkate alınmaz.

(8) 5018 sayılı Kanuna ekli cetvellerde yer alan kurumlar ile 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşları kadro ve pozisyonlarının dolu-boş durumu ile bunlarda meydana gelen değişikliklere ilişkin bilgileri Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarının son günü itibarıyla düzenleyerek anılan ayları izleyen ayın yirmisine kadar e-bütçe sisteminde veri girişi yapmak suretiyle Maliye Bakanlığına bildirirler. Ayrıca bu bilgileri içeren cetveller, Devlet Personel Başkanlığına gönderilir.

(9) 1/1/2012 tarihi itibarıyla, 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 49 uncu maddesinde belirtilen oranları aşmış olan belediyeler ve bunların kurdukları müessese ve işletmeler ile 26/5/2005 tarihli ve 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununun 18 inci maddesinde belirtilen oranı aşmış olan mahalli idare birliklerinin boş memur ve sürekli işçi kadrolarına yapılacak atamalar hakkında 5393 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önceki oturumda yaşanan tartışma nedeniyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde olmamdan ötürü, o tartışmayla ilgili düşüncelerimi, bir milletvekili olarak, tarihe geçmesi açısından not ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi  temsiliyet ve siyasi mücadele bakımından belli bir etnik gruba, belli bir ırka, belli bir dinî inanca ya da belli bir mezhebe dayandırılması yanlıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki mücadelenin siyasi nitelikli olması asıldır.

Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu kürsü de Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsü. Bu Meclis Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Arnavut’u, Yörük’ü, Alevi’si ve Sünni’siyle herkesin ve her kesimin temsil edildiği bir yerdir. Bu Meclisteki milletvekilleri de sadece ait oldukları etnik kökenin, ait oldukları mezhebin, ait oldukları dinin milletvekilleri değildir; bu milletvekilleri, herkesin milletvekilidir. Ben de bir milletvekili olarak hangi siyasi inançtan olursa olsun AKP’linin de, MHP’linin de, CHP’linin de, BDP’linin de, Kürt’ün, Laz’ın, Çerkez’in, Gürcü’nün, Yörük’ün, Alevi’sinin, Sünni’sinin, herkesin milletvekiliyim arkadaşlar ve halk bizi böyle seçti, böyle görevlendirdi. (CHP sıralarından alkışlar)

Elbette ki etnik kökene mensup vatandaşlarımızın çeşitli sorunları olabilir, herkesin sorunu vardır, siyasetin görevi zaten bu sorunları çözmektir. Siyasetçiler sorunları çözerken kişileri etnik kökenlerine, mezheplerine ve dinî inançlarına göre ayırmazlar.

Eğer biz bugün bu kürsüde konuşabiliyorsak onu kimi arkadaşlarımızın söylediği gibi belirli kişiler yüzünden değil ya da iktidar partisi milletvekilli arkadaşımızın söylediği gibi iktidarın bize sağladığı olanaklardan değildir. Biz bugün bu kürsüde konuşabiliyorsak “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.” diyen Büyük Önder Mustafa Kemal’in önderliğinde Kürt’ü, Türk’ü, Gürcü’sü, Laz’ı, Arnavut’u, Çerkez’i, Yörük’üyle, etnik kökeni ne olursa olsun, atalarımızın bir ve bütün olarak emperyalizme ve iş birlikçilerine karşı verdikleri ulusal kurtuluş mücadelesi ve özgürlük savaşının sonunda biz bu Mecliste konuşabiliyoruz ve bu Mecliste konuşmamızı da o atalarımıza, etnik kökeni ne olursa olsun o atalarımıza borçluyuz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Peki, atalarınız diğerlerine zulmetmişse, yok saymışsa…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu bütçede 22’nci maddede kamu personeline ilişkin kadroların kullanılmasının esasları belirlenmiş. Aslında bu kadroların kullanılma esasları, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında, felsefesi şu yazıda var: “21’inci Yüzyıla Girerken Dünya ve Türkiye Gündeminde İslam.” Profesör Doktor Ömer Dinçer, bunu bir konusunda, ilkelerini belirlemiş. Bugün Adalet ve Kalkınma Partisinde yaşadığımız kadrolaşma aslında bu ilkelerin, bu felsefenin hayata geçirilmesidir.

Bu bütçede emek yok, bu bütçede işçi yok, bu bütçede köylü yok, bu bütçede, gerçekten, tarlasını ekemeyen, ektiği için biçemeyen, biçtiğini satamayan köylüler yok, bu ülkede çilek üreticisi yok, limon üreticisi yok, bu ülkede dağ başında davarın arkasından koşturan, keçi otlatan, davar otlatan vatandaşın sorunu yok, bu ülkede karşılıksız çek keşide etmek suçundan, evinden barkından, çoluğundan çocuğundan kış kıyamet gününde ayrı yaşamak zorunda kalan, gerçekten, karşılıksız çek borcunu ödeyemediklerinden dolayı hapis korkusuyla yaşayan insanlarımızın sorunları yok.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi özensiz yasa yapma anlayışından vazgeçmediği müddetçe biz, her seferinde tekrar başa döneceğiz. 5941 sayılı Çek Kanunu yapılırken bu Yasa’nın gerçekten o gün beliren sorunları çözmeyeceğini bu kürsüde defalarca söyledik. İktidar partisi ve kimi bakanlar buna inanmış olmalarına rağmen belirli çevrelerin baskısı sonucu bu yasa buraya gelmedi. Şimdi, bu insanlar hâlâ sorunlarının çözülmesini istiyorlar.

Elbette ki siyasi iktidar bu ülkeyi yönetecektir yani devleti yönetme yetkisini almıştır vatandaştan, buna hiçbir itirazım yok. Yürütme organı içerisinde kimi kadroları tabii ki belirli ilkelere uymak kaydıyla kendisi getirebilir, buna hiçbir itirazım yok. Benim itirazım, yürütme, yasama ve yargı organında, belirli kuvvetler ayrılığına dayanan bir devlet sisteminde gerçekten yasama organı ve yargı organındaki kadrolaşmalardır değerli arkadaşlarım.

Yargının esas görevi, gerçekten, insanlara tanınan, Anayasa’da ve yasalarda tanınan hak ve özgürlükleri güvence altına almaktır. Anayasa’da ve yasalarda insanlara tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması ancak ve ancak bağımsız bir yargıyla, yargıç güvencesine sahip yargıçlarla mümkündür. Şimdi, bu elimdeki, buradaki notlarda şu siyasi iktidarın şekillendirdiği Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bundan bir yıl önce, göreve gelmesinden sonra yapılan atamalar ve tayinlerdir, görevlerinden uzaklaştırılan hâkimlerin listeleridir, Türkiye cumhuriyet tarihinde bu kadarı yapılmamıştır. Gerekirse isim isim veririz, burada hepsi var ama ben bazı isimleri hemen örneklem olarak vereceğim.

Örneğin YARSAV’ın bir numaralı kurucusu olan Ömer Faruk Eminağaoğlu, sendika kurucusu olmasına rağmen gerekçesiz bir şekilde İstanbul hâkimliğine atandı.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Terfi etmiştir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Yani bu İktidar, bu HSYK demek ki örgütlü yargıç ve savcı istemiyor.

Ankara Özel Yetkili 12. Ağır Ceza Mahkemesinde genellikle tutuklama ve telefon dinleme kararlarına karşı muhalefet şerhi koyan 2 üye görevlerinden alınmış, yerlerine dışarıdan 2 üye atanmıştır.

Ankara Özel Yetkili 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkan ve üyeleri toptan değiştirilmiştir. Başkan kararname dahi beklenmeden yetkiyle, özel yetkisi kaldırıp 9. Ağır Cezaya, yerine de Diyarbakır’dan getirilen üye atanmıştır. Yine, özel yetkili başsavcılıkta toplam 5 savcı varken 1’isi Sivas’a gönderilmiş, 4 tane daha özel yetkili savcı verilmiş, toplam 9 tane savcı.

Değerli arkadaşlarım, Ankara’da memur suçlarına bakan uzman bütün savcılar toptancı bir anlayışla görevden alınmıştır ve yerlerine Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulunda daha önce teftiş müfettişi olarak çalışanlar önce savcı yapılmış, arkasından o memur suçlarına atanmışlardır. Şimdi, bu memur suçlarına bakan buradaki savcılar müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdür, üst düzey bürokratlara bakan mahkemelerdir, Anadolu’daki memur suçları genellikle daha alt kademedekilerdir. Dolayısıyla, memur suçlarına bakan savcılık Ankara mahkemeleri bakımından çok önemlidir.

Yine, Özelleştirme İdaresi eski Başkanı Sayın Kilci aleyhine Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılıyor. Bu davada savcı, Metin Kilci’nin cezalandırılması yönünde mütalaa veriyor. Karar duruşmasında, hemen öncesinde karar duruşmasının, mahkemenin başkanı dışındaki tüm üyeleri ve savcı değiştiriliyor. Yerine atanan yeni savcı, Metin Kilci’nin beraatı yönünde mütalaa veriyor ve her nasılsa mahkeme üyelerinin hepsi o duruşmada beraat yönünde karar veriyorlar, oy birliğiyle beraat ediyor.

Yine, hukuksuz ve yasa dışı dinleme ve arama yapanlar hakkında soruşturma ve kovuşturma yapan savcı ve hâkimler hakkında soruşturma açılıyor. Savcı hakkında disiplin cezası veriliyor. Örneğin Osman Paksüt’ün dinlenmesiyle ilgili soruşturmayı yapan savcı yer değiştirme cezasıyla cezalandırılıyor. Hatta çok daha vahimi, Ankara savcısının İstanbul’a yazdığı talimatı yerine getiren talimat savcısı dahi cezalandırılıyor. Yani İstanbul savcısı Ankara savcısının talimatına uymayıp da ne yapacak? Onu yerine getiren, yani emniyette usulsüz dinleme yapılıp yapılmadığının araştırılması ve usulsüz dinleme yapan araçların tespitini isteyen talimatı yerine getirdi diye savcı alınıyor.

Sayın Bakan demin söyledi, İngiltere’de 18 tane gazeteci tutuklanmış. Değerli arkadaşlarım, işte, o 18 tane tutuklanan gazetecilerin tutuklanmasının nedeni, polise rüşvet vererek, para vererek, gayri yasal, gayriahlaki, gayri hukuki dinlettirme yaptırmalarından dolayı tutuklanıyor. Bizim ülkemizde ise yasa dışı dinleme yapanlar tutuklattırılmıyor, yasa dışı dinlemeye bakan hâkim ve savcılar görevden alınıyor Sayın Bakan. Arada böyle bir fark var, bunu niye açıklamıyorsunuz burada. (CHP sıralarından alkışlar)

Orada gazeteciler polise para veriyorlar, rüşvet veriyorlar ve diyorlar ki: “Falan falan falan adam hakkında gayri yasal dinleme yapın ve bu bilgileri bize getirin.” Bu nedenle tutuklanıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, kadroyla ilgili söylenecek çok laflar var. Elimde burada isteyenlere verebilirim. -Zamanımız on dakika- Adalet ve Kalkınma Partisinin kadrolaşma anlayışı ortada.

Hepinize teşekkürler ediyorum, iyi günler diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Elinize su dökemeyiz biz yargıda.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Çok doğru söylediniz, çok doğru.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.48
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın),

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet  yerinde.

Şimdi, 22’nci madde üzerinde söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mehmet Erdoğan’a aittir, Muğla Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Bütçe Kanunu’nun 22’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

22’nci maddenin birinci fıkrasında, memur kadrolarına yapılabilecek atama sayıları belirlenmiştir. Kamu idarelerinin 2012 yılında açıktan veya naklen atama suretiyle kullanabilecekleri kadro sayısı 2011 yılında emeklilik, ölüm, istifa veya nakil sebebiyle ayrılan personel sayısının yüzde 50’si olarak belirlenmiştir. Bunun dışında, ihtiyaca göre ilave kadro verilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, boşalan kadroların yüzde 50’sine yapılacak atamalar hangi kriterlere göre yapılacaktır? Kamu personeli alımındaki usullere ne kadar riayet edilecektir? Bu konuda kamuoyunda Hükûmete olan inançsızlık had safhadadır. Çünkü kamu personel sınavlarında, polis sınavlarında, üniversite sınavlarında, akademik personel alım sınavlarında yaşadığımız değişik kopya skandalları hafızalardaki tazeliğini korumaktadır.

Bilindiği gibi, Türkiye’deki kamu personeli sayısı OECD ortalamalarının altındadır. Buna rağmen, kamuda boşalan kadroların ancak yarısına atama yapılacak olması iki bakımdan sakıncalıdır:

Bir: Türkiye’deki işsizlik oranları ortadadır ve bu işsizlik oranları içerisinde de yükseköğrenim görmüş, genç, dinamik ve nitelikli iş gücü oranı oldukça yüksektir. Hâl böyleyken bu kadrolara atama yaparak nitelikli iş gücünden istifade etmek mümkünken, hem kamu hizmetlerini aksatacak hem de nitelikli iş gücünü çaresiz bırakacak bu uygulamanın gerekçesi ve mantığı nedir, bu anlaşılamamaktadır.

İkincisi: İktidar boş kadrolara atama yapmayarak taşeron üzerinden eleman çalıştırmakta, bu suretle, hem gençlerimizin memuriyet güvencesinden yararlanmasını engellemekte hem de taşeronluk yapan yandaşlarına kaynak aktarılmasını sağlamaktadır. Taşeron sistemiyle kamu hizmetlerinin karşılanması, kamu personeli seçme sisteminin dışındadır, iş güvencesi de yoktur. Kısaca, ücretiyle, atanma biçimiyle ve işine son verme tarzıyla bu yöntem, çağdaş bir kölelik sistemidir. Buradan açık yüreklilikle şunu ifade etmek isterim: Milliyetçi Hareket Partisi her türlü köleliğe karşıdır. İktidar ortağı olduğu dönemde, adaletli bir yöntem olması sebebiyle, bütün kamu personelinin merkezî sınav sistemiyle atanması yönteminin dikkatle uygulayıcısı olmuştur. Milliyetçi hareket iktidar olduğunda ilk uygulaması da bu çağdaş kölelik sistemine son vermek olacaktır.

Çağdaş köleliğin kamudaki bir uzantısı da 4/C’li personellerdir. 4/C’lilerin dramına, zaman geçirmeden, derhâl çözüm bulunmalıdır.

Değerli milletvekilleri, işin özeti ve aslı  şudur: Öğretmen ihtiyacımız var, öğretmen adaylarımız var ancak iktidar, ithal öğretmen peşinde. Doktor ihtiyacımız var, bunu karşılamak için tıp fakültelerimiz var ama iktidar, Muğla Üniversitesinde olduğu gibi, tıp fakültesini açıyor, buna karşılık yıllarca öğrenci almıyor. Bu yıl öğrenci almaya başlıyor, şimdi de ortada tıp fakültesi hastanesi yok. Ondan sonra, gene, her zaman olduğu gibi, ithal doktor aramaya çıkıyor. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Buradan iktidara tavsiyemiz, bu memleketin en önemli kaynağı olan insan kaynağını doğru kullanın ki yüce Türk milletine hizmet etmekten bahsedebilelim. Kendisi memur güvencesinden faydalanamayan, düşük gelirlerle çalıştırılan, sonuç itibarıyla kendisi mutlu olmayan bu çağdaş kölelerin hizmete ihtiyacı olan vatandaşlarımıza sağlıklı hizmet vermeleri de mümkün değildir.

Malum olduğu üzere ülkemizde iş arayan ve iş bekleyen engelli vatandaşlarımızın sayısı da oldukça fazladır. Kamuda istihdam edilen engelli vatandaşların sayısı dokuz yıldır arzu edilen noktaya gelememiştir. Devletin istihdam kaynakları yetersiz olabilir fakat özel sektörde engelli istihdamı kanunlarla açıkça belirtilmesine rağmen bu kanunun uygulanmasını titizlikle takip eden bir hükûmet görünmemektedir. Hükümetin bu meseleyi yakından takip ederek engelli vatandaşlarımızın önündeki engelleri kaldırmasını istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, her yerde duyar ve söyleriz: “Her şeyin başı eğitimdir.” Üniversitelerimiz en yüksek eğitim kuruluşlarıdır. Şimdi bir konuyu dikkatinize sunuyorum. Yükseköğretim Kurulu tarafından “Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı” diye bir çalışma başlatılmıştır. Buna göre yeni açılan üniversiteler başta olmak üzere üniversitelerimizdeki akademik personel eksikliğini gidermek için hayata geçirilen bu uygulama kapsamında, YÖK’ün üniversitelere vermiş olduğu araştırma görevlisi kadrolarına alımlar hangi hakkaniyet ölçülerine göre yapılmaktadır; bilimsel verilere göre mi, alınan puanlara göre mi, yoksa ideolojik esaslara göre mi? On beş yirmi yıl sonra profesör olacak olan bu gençlerimizin kendilerine sunulan bu ideolojik yaklaşımı öğrencilerine aktaracak olduğunu düşünürsek, eğitim çözüm olmaktan çıkıp bizatihi kendisi problem hâline gelecektir.

Değerli milletvekilleri, hepimiz tarihe karşı sorumluyuz, bu sorumluluğa yeni YÖK Başkanımız da dahildir, keyfî atamalar yapılabilmesine imkân sağlayan bu yanlışlığı düzeltme fırsatını tarih ona vermiştir. Bu yanlış uygulamadan döneceğini umut ediyorum. YÖK, iktidardan aldığı bu gücü yanlış ve yanlı kullanmaktan vazgeçmeli ve en kısa zamanda hakkaniyete dönmelidir.

Değerli arkadaşlar, bu durum hâkim, savcı ve kaymakam atamaları gibi üst düzey kamu personeli atamalarında da devam etmektedir. Yazılı sınavlarda yüksek puan alan kamu personeli adaylarının mülakatlarda elenerek niteliğe değil yandaşa öncelik verilmesi gelecek açısından endişe vericidir. Toplum vicdanı bundan rahatsızdır. İktidarın, toplum vicdanının sesine kulak vermesini ve vicdanlı davranmasını bu kutsal kürsüden yüce Türk milleti adına istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bir durum da, eş durumu tayinlerinin yapılmamasıdır. Aile kavramının kutsallığına hürmet etmek ahlaki ve vicdanı vazifemizdir. Huzurlu ve mutlu aile, kendisi gibi huzurlu ve mutlu bir toplum oluşturur. Anayasa’mızın 41’inci maddesinde “Aile, Türk milletinin temelidir” hükmü vardır.

Değerli arkadaşlar, kamu çalışanları arasında farklı şehirlerde birbirine uzak bölgelerde görev yapan eşler ve çocuklarının çektiği özlem, sıkıntı ve zorluklara rağmen ailelerin birleştirilmesi için bu iktidarın görünürde bir faaliyeti yoktur. Millî Eğitim müfettişi bir şehirde eşi başka bir şehirde, doktor bir şehirde eşi başka bir şehirde, kaymakam bir şehirde eşi başka bir şehirde. Bu yanlışa dur demek, huzurlu aileden huzurlu topluma yürümek için acele ederek bu konudaki Anayasa’mızın amir hükmünü yerine getiriniz. Aile ve toplum düşmanı gibi davranmakta ısrar etmeyiniz. Aksi takdirde, kamuoyundaki, aileleri parçalamakla görevlendirildiğiniz intibası daha da güçlenmiş olacaktır.

2012 bütçesinin Türk milletine hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; bu vesileyle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, 22’nci madde üzerine grubum adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dün burada Iğdırlı Mehmet Aras’ın Erzurum cezaevinde kanser hastası olduğunu ve bana gönderdiği mektubu okumuştum. Bugün bir haber aldım, biraz önce, Sevgili Mehmet Aras şu anda komada ve yoğun bakımda. Belki Mehmet Aras için buradan bir şeyler söylemek gerekiyor. Evet, biz Mehmet Aras’ı kurtaramadık, belki yarın öbür gün ölüm haberi gelecek bize ama şunu ifade etmek isterim ki Sayın Cumhurbaşkanı henüz geç kalmış değil, belki son bir iki günü ailesiyle birlikte evinde geçirebilme imkânına sahip olabilirse Mehmet Aras, en azından arkasından insanlar dua edecekler Sayın Cumhurbaşkanına. Buradan bir kez daha Sayın Cumhurbaşkanını Mehmet Aras konusunda biraz daha duyarlı ve vicdanlı olmaya davet ettiğimi ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ataması yapılmayan öğretmenler konusu aslında Türkiye'nin önemli konularından bir tanesi, dolayısıyla bu konuyu bir kez daha gündeme getirme gereğini duyduk. Millî Eğitim Bakanı biraz önce buradaydı ama sanırım çıktı, dolayısıyla dışarıdan bizi dinliyorsa eğer, ataması yapılmayan öğretmenler konusunun bu ülke için bir kara leke olduğunu ifade etmek istediğimi bilmesini isterim. Sayın Bakanın “Öğretmenler kendine başka bir iş bulsun.” ifadesi de çok vahim ve üzücü. 100 binleri bulan atanmayan öğretmenlerin tek isteği eğitim aldıkları alanda kadrolu olarak atanmaktır. Sayın Bakan yaptığı açıklamalarla ataması yapılmayan öğretmenleri yoksulluğa ve işsizliğe mahkûm etmekte, daha fazla kâr elde etme adına güvencesiz ve taşeron çalıştırmayı yaygınlaştırmakta, eğitimi kâr-zarar ilişkisiyle ve tamamen rekabet piyasasına indirgeyerek değerlendirdiğini göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca 14 Eylül 2011 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 37’nci maddesiyle “Öğretmenlerin özür gruplarına bağlı yer değiştirmeleri yaz tatillerinde yapılır.” hükmü getirilmiştir. Daha önce yılda iki defa özür durumundan atama yapılırken öğretmenlerin özür durumundan atamaları yılda bir defaya düşürülerek özlük haklarından biri daha gasbedilmiştir.

Aynı maddede yer alan “Özre dayalı yer değiştirme istekleri hizmet puanı sıralamasındaki yetersizlik sonucu yerine getirilmeyenler, istekleri hâlinde istekte bulundukları yere atanmaya hak kazanıncaya kadar aylıksız izin verilebilir. Bu şekilde aylıksız izin verilen öğretmenler bağlı bulundukları il millî eğitim müdürlüklerine bu amaçla tahsis edilmiş bulunan boş öğretmen kadrolarına aylıksız izinli olma şartıyla atanır.” hükmüyle de öğretmenlerin çalışma hakları ve ücretleri koşullu olarak ellerinden alınmak istenmekte ve Bakanın iki dudağı arasına sıkıştırılmaktadır. Açık ki, bu durumda öğretmenlere “işte hendek işte deve” denilmektedir!

Millî Eğitim Bakanı 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle yaklaşık 700 bin eğitim emekçisini doğrudan ilgilendiren yer değiştirme usul ve esaslarını tek başına değiştirerek birçok mağduriyete yol açmıştır. Kamuoyunun, eğitim sendikalarının ve öğretmenlerin bu konudaki baskıları Millî Eğitim Bakanlığını konuya dair düzenleme yapmak zorunda bırakmıştır. Düzenleme aşamasında Eğitim-Sen’in yaptığı açıklamaya göre Bakanlık ile Türk Eğitim-Sen ve Eğitim-Bir-Sen arasında kapalı kapılar ardında pazarlık konusu yapılması ve çıkan sonucun adı geçen sendikalar tarafından sanki bir hak kazanılmış gibi kamuoyuna ilan edilmesini oldukça manidar buluyoruz. Alınan karar tarihî bir hukuksuzluğa ve eşitsizliğe yol açmıştır. Yapılan bu düzenlemeye göre bir bütün olan sağlık, eş ve öğrenim durumu özürleri parçalanarak sadece eş durumu özürleri kapsamında öğretmenlerin yer değişikliğine izin verilmiştir.

Yapılan düzenlemeyle yer değiştirme özürleri arasında Millî Eğitim Bakanlığının sadece eş durumunu öne çıkaran bir tercih yapması, sağlık ve öğrenim özründen kaynaklanan mağduriyetlerin Bakanlık tarafından önemsiz görüldüğünü bize göstermektedir. Nitekim, bu düzenleme, Anayasa’nın 10’uncu maddesinde belirtilen “Kanun önünde eşitlik.” ilkesine ve uluslararası belgelere de aykırıdır.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 26’ncı maddesine göre, herkesin eğitim hakkı vardır. UNESCO tarafından kabul edilen 14/12/1960 tarihli Sözleşme’ye göre de “Herhangi bir kişi veya grup, herhangi bir eğitim düzeyinde eğitim görmek hakkından yoksun bırakılamaz, eğitim olanakları herkes için eşittir.” denilmektedir.

AKP İktidarı, öğretmenin aydın kimliğini elinden almaya çalışmaktadır, alanında kendini geliştirmek isteyen öğretmenlerin önüne yeni engeller koyarak, niyetini ayan beyan ortaya koymaktadır. Tablet dağıtarak eğitimin niteliğinin artırılacağını sanan bu piyasacı zihniyet, öğretmeni teknik bir personel olarak kullanma kılavuzu derecesine indirgemek istemektedir. AKP için öğretmenin niteliğinin bir kıymeti harbiyesi yoktur. Bu durum, OECD’nin araştırma sonuçlarında da çarpıcı bir şekilde görülmektedir.

Uluslararası Öğretme ve Öğrenme Araştırması’nın Türkiye Ulusal Raporu’nda, yüksek düzeyde eğitimli öğretmen oranının Belçika’da yüzde 84, Polonya’da yüzde 94, Slovakya’da yüzde 96 olduğu belirtilmiş, Türkiye’deki öğretmenlerin ise yaklaşık yüzde 7’sinin yüksek lisans mezunu olduğu kaydedilmiştir. Raporda, Türkiye’de lisansüstü eğitim derecesine sahip öğretmenlerin oranının oldukça düşük olduğu dikkati çekmektedir. Bu araştırma sonuçları orta yerde dururken, Millî Eğitim Bakanı, lisansüstü öğrenim görmek isteyen öğretmenleri teşvik etme yerine köstek olma tavrını devam ettirmektedir.

2006 yılında yapılan bir düzenleme ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 176’ncı maddesi ikinci fıkrası (c) bendinde “Alanlarında yüksek lisans yapmış olanlara yüzde 25, doktora derecesini almış olan öğretmenlere ise yüzde 40 ek ders ücreti ödenir.” ifadesi kaldırılmış ve yüksek lisans ile doktora mezunu öğretmenlerin ek ders ücretlerine verilen maddi hakları ellerinden alınmıştır.

Millî Eğitim Bakanlığının bu düzenlemesi ciddi sağlık sorunu yaşayan öğretmenlere de çözüm yolları açacağına, köstek olmaktadır. Öğretmenlerin kendisinin ya da birinci derece bir yakınının sağlık durumu, sağlık raporunda belirtilen yerde tedavi görmesi gerekliliği şartı sağlandıktan sonra herhangi bir zaman sınırlamasına tabi olmaksızın anında yer değişikliğinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir fakat Millî Eğitim Bakanının sağlık özrüne bağlı yer değiştirmeye yılda bir defa izin veren düzenlemesiyle, insan yaşamına hiç önem vermediği gözler önüne serilmektedir.

Önemle ifade ediyoruz ki yapılan bu düzenleme hukuka aykırıdır. Açılacak davalar sonucunda yapılan düzenlemenin olası iptali durumunda, yer değişikliği gerçekleştirilen birçok öğretmen yeni bir mağduriyet ile karşı karşıya kalacaktır. Bundan Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer birinci derecede sorumlu olacaktır.

Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak Millî Eğitim Bakanını, yaptığı bu yanlıştan bir an önce dönmeye ve yarattığı mağduriyetleri giderecek yasal düzenlemeleri ivedilikle yapmaya davet ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Buldan.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen İlhan Demiröz, Bursa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesi, “Kadroların kullanımına ilişkin esaslar” bölümünde kişisel görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

2012 yılı merkezi yönetim bütçe kanunundan sektörel bazda herkesin, insanların mutsuzluğunu görmek mümkün. Memurun, işçinin, emeklinin, dul ve yetimin, yaşlının, engellinin, sanayicinin, öğretmenin, şehit ve gazi yakınlarının bu bütçeden beklentisi maalesef hüsran oldu. Ancak, bir kesim var değerli milletvekilleri, hiçbir beklentisi olmadan hakkını alamayan, Hükûmetin borcu olan sektör; hemen söyleyeyim, çiftçiler, tarımcılar. Bu kesime Hükûmetin 2011 sonu itibarıyla 20 milyar TL borcu var. Tekrar, televizyon başındaki seyircilerimize, sizlere, çiftçilerimize bir kez daha altını çizerek söylüyorum: Hükûmetin çiftçilere 2007-2011 yılları arasında toplam 20 milyar TL borcu var. Hemen açıklayayım: Sayın Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Meclisteki bütçe sunuş konuşmasında “Seksen üç yılda çıkarılmayan bir kanun çıkardık.” dedi. Doğrudur, 2006 yılında Tarım Kanunu… Ancak diğer kanunlarda olduğu gibi yasa çıkarmak kadar bunu uygulamak da önemli.

Tarım Kanunu örneğiyle hemen başlamak istiyorum. AKP’nin 2006 yılında çıkardığı 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesi, her yıl gayrisafi millî hasılanın en az yüzde 1’inin tarımsal desteklemelere ayrılacağı hükme bağlanmaktadır. Yasa’nın 2007 yılından itibaren uygulanması hâlinde tarıma aktarılması gereken kaynak 2007-2010 dönemi için 37 milyar TL. Buna karşılık aynı yıllarda tarım bütçesinden gerçekleşen, çiftçiye ödenen miktar 21 milyar TL. O zaman, aradaki farka baktığımız zaman, Tarım Kanunu’na göre 2007-2010 yılları arasındaki borç miktarı 16 milyar TL. Buna, değerli milletvekilleri, 2011 yılını da dikkate alırsak yıl sonu tahminleriyle çiftçiye yapılan eksik ödeme Tarım Kanunu’na göre 20 milyar TL.

Şimdi Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Tarım Kanunu’na göre ödenmesi gereken tarımsal desteklerden çiftçiye 20 milyar TL eksik ödenmiş. Değişik bir ifadeyle, Hükûmetin çiftçiye 2007-2011 yılları arasında 20 milyar TL borcu var. Bu konudaki rakamlar devletin rakamları. Açıklamalar bizde mevcut, istediğiniz zaman takdim etme şansına sahibiz. Bu 20 milyar TL 2012 bütçesinde mi, yoksa ileriye doğru mu, çiftçimize ne zaman ödeyeceksiniz? Bu borcu kabul ediyor musunuz?

İkinci bir konu var, mazot. Onu da çok kısa anlatmak istiyorum, Sayın Gıda, Tarım ve Haycancılık Bakanı kabul etmiyor ancak size, Maliye Bakanı olduğunuz için tekrar anlatmak istiyorum. Türkiye’de yılda 13 milyar litre mazot kullanılıyor. Bunun 3,5 milyar litresi çiftçi tarafından, tarımcılar tarafından kullanılıyor. Altını çizerek tekrar ediyorum, 3,5 milyar litresi tarımcılar tarafından kullanılıyor. 1 litre mazot 3,80. Bunun 2,3 TL’si ÖTV artı KDV. Sayın Bakan, bunları çarptığınız zaman ortaya çıkan rakam 8,05 milyar. Dolayısıyla, siz, hiçbir zaman çiftçiye destek değil, vergiyle geri aldığınızı ifade etmek istiyorum, bunu belirtmek istiyorum.

Sözlerimi de, 2012 bütçesinin başarılı geçmesini, hayırlı, uğurlu olmasını dileyerek hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, şahsı adına söz isteyen Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bütçenin 22’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Genel kadro ve usulü hakkında söz aldım değerli arkadaşlar. Genel kadro, usulü hakkında önce şunu söyleyeyim: Daha önce Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Mehmet Sağlam Haydar’a sinkaflı konuşurken, Haydar Akar Arkadaşımıza, bir başka isim Musa Keskin, Sayın Bakanım, demiş ki: “Ben Tutanaklar Müdürü olsaydım o yazıları yazmazdım.” Şimdi de Tutanak Müdürü olmak istiyormuş. Bu doğru mu, doğru değil mi? Bunu lütfen bir notunuzu alın.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Memurun adını veriyorsun. Böyle şey olur mu!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – İkincisi, şimdi bunu bana verdi arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, atamasını bekleyen öğretmenler var. Bu öğretmenlerin sayısı 300 binin üzerinde. Doğu Anadolu’da da özellikle benim bölgem Kars’ta, Ardahan’da, Iğdır’da, o bölgede de öğretmen sayısı yok. Öğretmen olmadığı için de çocuklar iyi eğitim almadığı için hep üniversitede sonuncuyuz. Sonuncu olmamızın nedeni ne? Devletin buradaki, o bölgeyi sürgün yeri görmesi mi acaba?

Şimdi, doktor derseniz yine aynı ama en önemlisi eğitimdir arkadaşlar. Adamı adam yapan eğitimdir veya insanı insan yapan eğitimdir. Eğitimde öğretmen yoksa, öğretmenin kalacağı lojman yoksa, öğretmenin sosyal tesisi yoksa o zaman Doğu Anadolu tabii ki sürgün yeri olur. Bu anlamda atamasını bekleyen öğretmenlerin mutlak surette atamasının yapılması lazım çünkü bu insanlar okumuşlar, devlete belli bir maliyetleri var. Bu maliyetleri olan, devletin bu harcamasına karşılık bu insanların evinde oturması yanlıştır. Bu insanların mutlak surette ama doğuda ama batıda ama güneyde, kuzeyde görev alması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bir de doktorlar var. Biliyorsunuz sosyal devlet, eğitim ve sağlığa çok önem verir. Eğitim ve sağlığa önem veren bir sosyal devlet maalesef doğu ve güneydoğuya veya kalkınmaktaki öncelikli illere önem vermemiştir.

Şimdi, Erzurum’da bir araştırma hastanesi var -merkez- ama Sayın Bakan sağ olsun -Erzurumlu Sağlık Bakanımız- öyle bir sistem kurmuş ki Kars, Ardahan, Iğdır, Ağrı, Van, Bayburt, Artvin, Gümüşhane, o bölgede ne kadar hastalanan insan varsa hepsi Erzurum’a gelmek mecburiyetinde. Niye? Çünkü bütün profesörler, doçentler, kadrolar, doktorlar eksiksiz Erzurum’da.

Şimdi, Ardahan’a gidin. Bir kolunuz kırılsın -Allah göstermesin onu da, benim trafik kazasında kolum kırıldı- ortopedi doktoru yok; gözünüze bir şey olsun, göz doktoru yok; kalp, keza aynı; beyin cerrahi yok; değerli arkadaşlar, MR yok.

Mesela, şimdi bir şey daha söyleyeyim: Kars’ta üniversite açıldı, Kars Kafkas Üniversitesinin Tıp Fakültesi açıldı. Doğru dürüst kadro olmadığı için insanlar orada tedavi olamıyor ama her gün Kars’tan sekiz tane otobüs Erzurum’a hasta taşıyor. Niye? Erzurum’a gidecek, Erzurum’da tedavi olacak. Değerli arkadaşlar, bu, Müslüman’a gâvur eziyetidir hakikaten yani. (CHP sıralarından alkışlar) Yani bu “Müslüman’a gâvur eziyeti” dediğim şeyi, gidin bunu da orada görün. İnanın bir hastası oluyor, beyinden veya kalpten, bir çocuk oluyor, bir kadın oluyor, bir şey oluyor, derhâl hastaneye Erzurum’a. Ambulans yok. Veya diyelim ki, yolda, trafikte, biliyorsunuz kar yağdı gidemiyor yani perişan bir durumdayız. Hanımefendi Erzurumlu, İstanbul Milletvekili, çok daha iyi bilir.

Şunu söyleyeyim, zamanım da kalmadı: Değerli arkadaşlar, bizim orada köy hizmetlerimiz var, köy hizmetlerinde mühendis yok Sayın Bakanım.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Köy hizmetleri değil, il özel idaresi.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Lütfen köy hizmetlerine, bayındırlığa mühendis… Bir proje çizecek… Köyün bir projesini çizdireceğiz, inanın, samimi söylüyorum, köy suyu getireceğiz, mühendis bulamadığım için ben cebimden on dört tane köyün projesini yaptırmak için mühendis buradan gönderdim yaptırdım. Bu ayıp değil mi ya? Samimi söylüyorum, on dört tane grup köyü var -buradan da söylüyorum tutanaklara geçsin diye- ben kendi cebimden yaptırdım. Millet orada aç, sefil. Ondan sonra, diyorsunuz ki: “Ya, insanlar dağa çıkıyor, terörist oluyor.” Ya, adam terörist de olur, her şey de olur böyle olursa.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Devletin kendi vatandaşını koruması gerekir.

Değerli arkadaşlar, ben fazla uzatmayayım, zaten sürem bitti.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Sayın milletvekilleri, on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Işık, Sayın Doğru, Sayın Ekşi, Sayın Öz, Sayın Halaman, Sayın Tanal, Sayın Dedeoğlu, Sayın Onur, Sayın Erdoğdu ve Sayın Acar, sisteme giren ilk sayın 10 milletvekili.

Buyurun Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, toplam 29 bin memur kadrosunun bakanlıklara göre dağılımı nasıldır? Bilişim öğretmenlerinin halk eğitim merkezlerine kadrolu olarak atanmaları konusuna nasıl bakıyorsunuz?

İkinci sorum da: Bilindiği gibi, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından içinde Amerikan City Grubunun da bulunduğu bir konsorsiyuma, termik santrallerin kendilerini besleyen havzalarla birlikte özelleştirilmesi konusunda bir rapor hazırlatıldı. Bu kapsamda, Kütahya ili Tavşanlı ilçesindeki GLİ ve Tunçbilek Termik Santrali, Seyitömer Linyit İşletmeleri ve Termik Santrali de satılacak mıdır?

2012 yılı enerji özelleştirmeleri konusundaki programınız nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tokat ili başta olmak üzere Tekel Sigara Fabrikası, TEDAŞ ve Şeker Fabrikası işçileri, özelleştirme sonucu mağdur olarak 4/C kapsamına alınmışlardır. Bu, geçici sözleşmeli işçilik statüsüdür. Bu insanlar çok mağdur durumdadır. Bu insanların mağduriyetinin giderilmesi için, iş güvencesi olan asil kadrolara ne zaman atanacaklardır? Bu işçiler de aile, çocuk yardımı, fazla mesai ücreti istiyorlar. Yani eski haklarına, eski olumlu yaşamlarına dönmek istiyorlar. Psikolojileri bozulan, ailesiyle ilgili birçok problem yaşayan bu insanlara Hükûmet olarak ne zaman el atacaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ekşi…

OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Üç sorum var Sayın Başkan.

Bir: TRT’nin 2010 yılında elektrik faturalarından sağladığı gelir miktarı nedir?

İki: Kaçak elektrik kullananların faturasını kaçak elektrik kullanmayanlara ödetmenin mantığı ve açıklaması nedir?

Sayın Başkan, üçüncü sorum: Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkan Yardımcısı, eski Millî Eğitim Bakanı, seçimlerden önce şu ifadeleri kullanmıştı iki televizyon kanalında, önce birincisini okuyorum: “’Seçimden önce bu atamaları yapın.’ diyorlar bize. Efendim, Türkiye şuna alışmalı: Seçime endeksli bir şey yapmak popülizmdir. Niye kardeşim seçimden önce? Biz halkı mı kandıracağız, göz mü boyayacağız?” Bu, öğretmen atamalarıyla ilgili birinci beyanı.

İkincisini de okuyorum Sayın Başkan: “Seçimden sonra en önemli meselemiz 55 bin öğretmenin tayinidir. Bu sözü önce ben verdim, sonra Nimet Hanım…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Mersin’in en eski ilçesi olan Gülnar’da Mersin Üniversitesine bağlı Meslek Yüksekokulu kapanma noktasındadır. Meslek Yüksekokulunda şu anda 5 bölüm vardır, 1 bölümde hiç öğrenci yoktur, 2 bölümde de bu yıl alım yapılmamış ve mezun olacak ikinci sınıf öğrencileri vardır. Toplam 200 öğrencinin bulunduğu Meslek Yüksekokuluna öğrenci müracaatının olmamasının en önemli nedeni barınma sorunudur. Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı bir yurt kurularak eğitimin devamlılığının sağlanması yolunda bir çalışmanız var mıdır? Yurt açılmasıyla nüfusun ve ilçe ekonomisinin korunması da sağlanacaktır. Eğitime bu katkıyı vermeyi düşünüyor musunuz?

Bir diğer sorum: Diyabet hastalarının şeker ölçme çubuğunun bazı markalarından alınan yüzde 50 katkı payını kaldırmayı düşünüyor musunuz?

Yine bir diğer sorum: Kamuda çalışan devlet memurlarının 2012 yılı maaşlarına yönelik toplu sözleşmeler ne zaman yapılacaktır? Bu konuda Sayın Başbakan Yardımcısının sendikalar arasında yaptığı ayrımcılığı doğru buluyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Halaman…

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sorum Maliye Bakanına: Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak mali ve muhasebe işlerinden dolayı görevden alındı, “Mahkemesi devam ediyor.” deniyor. Kayseri, Ankara gibi, mahkemesi mali ve muhasebe işlerinden dolayı devam eden belediye başkanları var. Bunları görevden almayı düşünüyorlar mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 1) Sayın Başkan, belediyelerde istisnai kadrolarda olan özel kalem müdürlüklerinin kadrolarına 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 59’uncu maddesi uyarınca Türkiye’de AKP’li, CHP’li, MHP’li ve BDP’li belediyelerde -her bir kişi için- ayrı ayrı kaç kişi atandı ve bunlar Bakanlık tarafından onaylanmış mıdır?

2) Varlık şirketleri, bankalar ve yabancı şirketlere dava açarken harçtan muaftır, Türk vatandaşımız bundan muaf değildir. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?

3) AKP’li belediyelere giden Sayıştay denetçilerinin sayı ve rapor sonuçları hakkında neler yapıldı? Sayıştay denetçi raporlarına göre sorumluluk doğuran AKP’li belediyeler hangileridir? Sorumluluğun niteliği ve… Yani sorumluluk doğuran olaylar hangileridir? Hangi işlemler yapıldı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, sorulan bu soruların bir kısmının çalışılması gerekiyor çünkü takdir edersiniz ki bütün rakamlar hemen yanımızda değil.

İlk soruyla ilgili cevabı bilgi gelince sizlerle paylaşırım.

Bilişim öğretmenlerinin halk eğitim merkezlerinde görevlendirilmesi konusu benim uzmanlık alanıma girmiyor, onu Millî Eğitim Bakanımız değerlendirsin, sizlerle paylaşsın.

Termik santrallerin özelleştirilmesi hususu: 2012’de, benim bildiğim kadarıyla, Kütahya’daki termik santraller henüz gündemde değil. Benim bildiğim kadarıyla bir Hamitabat’la başlama söz konusu ama yıl içerisinde nasıl gelişir arz-talep, bizim Özelleştirmenin çalışmaları ne noktaya gelir bir şey diyemiyorum o açıdan.

Değerli arkadaşlar, 4/C konusu: Tabii, bu, ülkemizde çok tartışıldı, burada da çok tartışıldı. Eskiden 4/C de yoktu.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Adam “İntihar edeceğim” diyor bakın mesaj atmış.

SIRRI SAKIK (Muş) – Zaten, olmayanları da 4/C’ye siz çevirdiniz Tekel’de.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, 4/C’lileri kadroya alma, yani şu an itibarıyla, 4/C’li çalışanlarımızı kadroya alma gibi bir çalışmamız söz konusu değildir, soruya cevap olarak, ama şunu da bilmekte fayda var: Yani eskiden özelleştirme sonrası kendilerine, tazminatı ödenenlere zaten kamuda iş verilmiyordu, biz geldik 4/C’yi getirdik, bu kardeşlerimize iş imkânı sağladık, bunlara son yıllarda  maaş artışı da getirdik, son yıllarda özlük haklarını da ciddi bir şekilde düzenledik.

Şimdi, TRT’nin 2010 yılında elektrik faturalarından ne kadar gelir elde ettiği şu an yanımda yok ama öğrenirsem sonra sizinle paylaşırım. Ha geldi: 550 milyon 860 bin 67 lira, dolayısıyla ciddi bir rakam.

“Kaçak elektrik faturasının herkes tarafından ödenmesi doğru bir şey mi?” Değerli arkadaşlar, şimdi bir elektrik üretiliyor, yani bir miktar elektrik üretiliyor. Bunu TEDAŞ alıyor, dağıtıyor. Bunu eğer siz tahsil edemezseniz, şu veya bu şekilde ödenmesi lazım. Bu vergi yoluyla olabilir, bu bir tercihtir, vergilerden ödenebilir, borçlanarak olabilir ama bu kullanılan elektriğin karşılığının bir şekilde ödenmesi lazım. Zaten bu nedenle özelleştirme yapıyoruz. Bakın, özelleştirilen yerlerde kayıp kaçaklarda, bir de faturaların ödenmesi performansında çok ciddi bir iyileşme söz konusudur. O nedenle eğer biz özelleştirme yani…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Özel sektör yatırım yapmıyor!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi TEDAŞ elektriği nereden alıyor? EÜAŞ’tan alıyor. EÜAŞ elektriği üretmek için diyelim ki, bu doğal gazı nereden alıyor? BOTAŞ’tan alıyor. BOTAŞ nereden alıyor? Rusya’dan alıyor. Rusya’ya peşin para vermek zorundasınız ama bu arada siz o paraları toplamazsanız, kaybıdır, kaçağıdır fark etmez, o paraları toplamadığınız zaman bir şekilde bunun ödenmesi lazım. Yani, hiç kimsenin bunu yoktan var edecek durumu söz konusu değildir. O nedenle bu uygulama doğru bir uygulamadır yani faturalara yansıtılması…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Devlet o zaman özelleştirmesin, devlet kendisi yapıyorsa yapsın. Özel şirketin…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Evet, özelleştirdiğimiz zaman zaten devlet sattığı için karşılığını toplayamıyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, yani kaçak kullanandan almıyorsun, fatura ödeyen vatandaştan alıyorsun. Böyle bir anlayış olabilir mi?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, bakın, devlet sattığı için karşılığını toplayamıyor.

Ben size Meram bölgesinden örnek vereyim: Meram bölgesi özelleştirilmeden önce sulama nedeniyle kullanılan elektrik parasının yüzde 85’i ödenmiyordu, şimdi yüzde 90’ı ödeniyor. Demek ki özelleştirilince, şirket farklı olunca karşılığı ödenebiliyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, öğretmen atamalarına gelince: Tabii ki öğretmen atamalarına devam edeceğiz, 2012 yılında da Türkiye'nin ihtiyacı olan öğretmenler atanacak. Yalnız şöyle bir durum var: Bazı branşlarda bizim hiç öğretmen ihtiyacımız yok, bazı branşlarda bizim öğretmen fazlamız var, bazı branşlarda da bizim öğretmen ihtiyacımız var, o branşlarda da yeterince öğretmen mezun yok.

Şimdi, değerli arkadaşlar, herhangi bir bölümden mezun oldunuz diye dünyanın hiçbir ülkesinde otomatik olarak bir atanma söz konusu değildir yani böyle bir şey, böyle bir sistem yoktur dolayısıyla “300 bin tane öğretmen var, bunu niye atamıyorsunuz?” şeklindeki bir yaklaşım doğru bir yaklaşım değildir. Memleketin hangi alanda ihtiyacı varsa oradan öğretmen alalım, onları atayalım değerli arkadaşlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Niye planlamadınız? Bu kadar üniversite açıyorsunuz… Bakan geldi, “sistem problemi” dedi. Sistem problemini siz yarattınız, niye sahiplenmiyorsunuz problemi?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – AK PARTİ hükûmetleri döneminde 301 bin tane öğretmen atanmıştır, 2012 yılında da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, madde üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır, bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bütçe Kanun Tasarısının 22. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “sosyal güvenlik alanlarında istihdam edilecek yardımcı kadrolara yapılacak atamalar” ibaresinden sonra “Milli Eğitim Bakanlığı kadrolarındaki öğretmen kadrolarına yapılacak atamalar” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımla,

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                Süleyman Çelebi                         Kazım Kurt

                 İstanbul                                   İstanbul                                  Eskişehir

             Ahmet Toptaş                        R. Kerim Özkan                         Gürkut Acar

           Afyonkarahisar                              Burdur                                    Antalya

                                                           Namık Havutça

                                                                 Balıkesir

Diğer önergenin imza sahipleri:

             Erkan Akçay                         Mustafa Kalaycı                       Mehmet Şandır

                  Manisa                                     Konya                                     Mersin                                                           Nevzat Korkmaz     Mesut Dedeoğlu Prof. Dr. Zühal Topcu

                  Isparta                              Kahramanmaraş                             Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinde “Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü gereğince önergelerin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

60 bin civarındaki ücretli öğretmen ve atama bekleyen öğretmenler için öncelikle ilave kadro tahsisi gerektiğinden.

Gerekçe:

Millî Eğitim Bakanı tarafından yapılan açıklamaya göre, 126 bin öğretmen ihtiyacı bulunmakta olup 60 bin civarında ücretli öğreten çalıştırılmaktadır. Yine Bakanın verdiği bilgilere göre, 265 bin atama bekleyen öğretmen bulunmaktadır. Öğretmen ihtiyacının karşılanabilmesi için, öğretmen atamalarının sınırlandırılmaması önerilmektedir.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir. (CHP sıralarından alkışlar [!])

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

23’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 23 –  (1) 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşlarında, 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası ile 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 7 nci maddesinde belirtilen mevzuat kapsamında, 2011 yılındaki vizeli mevcut pozisyon ve tip sözleşme örnekleri yeni bir vize yapılmasına gerek kalmaksızın 2012 yılında kullanılmaya devam olunur. Bu pozisyonlarda 2011 yılında istihdam edilen personelden, 2012 yılında görevlerine devam etmeleri uygun görülenlerle, mevcut sözleşme ücretlerine 2012 yılı için mevzuat uyarınca yapılacak artışlar ilave edilmek suretiyle yeni sözleşme yapılır.

(2) Kanun, uluslararası anlaşma, Bakanlar Kurulu kararı veya yılı programıyla kurulması veya genişletilmesi öngörülen birimler ile hizmetin gerektirdiği zorunlu haller için, yılı ödeneğini aşmamak kaydıyla yapılacak yeni vizeler dışında, 2011 yılı sözleşmeli personel pozisyon sayıları hiçbir şekilde aşılamaz.

(3) Belediyeler, il özel idareleri ve mahalli idare birlikleri ile bunların müessese ve işletmelerinde,  5393 sayılı Kanunun 49 uncu maddesi çerçevesinde sözleşmeli personel istihdamı mümkün olan hizmetlerde (anılan maddenin dördüncü fıkrasında sayılan unvanların dışında olmak ve o hizmet için ihdas edilmiş kadro bulunmamak kaydıyla kısmi süreli olarak çalıştırılacak sözleşmeli personel hariç)  657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrasına göre ayrıca sözleşmeli personel istihdam edilemez.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Musa Çam, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarımızın çok değerli temsilcileri, basınımızın emekçileri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına, sözleşmeli personelle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sözleşmeli personel, geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Teşkilat Yasası burada görüşülürken sözleşmeli personel, 657, sürekli işçi, kapsam dışı, 4/A, 4/B, 4/C gibi belki hepimizi zorlayacak olan kavramlarla karşı karşıya kaldık. Şimdi, sözleşmeli personelle ilgili yine bir uzatma, yine bir vize isteniyor.

Bakınız, arkadaşlar, 2001 yılında sözleşmeli personel 199 bin, 2002 yılında 195 bin, düşüyor, 2003 yılında 146 bin, 2004 yılında 124 bin,  2005 yılında 134 bin, 2006 yılında 132 bin, 2007 yılında 188 bin, 2008’de 212 bin, 2009’da 236 bin, 2010 yılında 262 bin ve bu yıl 291 bin 155 adet sözleşmeli personel var.

Şimdi, biraz önce buraya gelirken, Plan ve Bütçe Komisyonunda Emekli Sandığıyla ilgili görüşmeleri yaparken, Sosyal Güvenlik Kurumunun 50 sözleşmeli personelinin de 80’e çıkarılmasıyla ilgili bir görüşmeyi yaptık. Sözleşmeli personel dediğimiz konu, çalışanın geleceği, yukarıdakinin iki dudağı arasında arkadaşlar ve sözleşmeli personel alınış biçimi, yöntemi, usulü, ne bir KPS Sınavı ne de bir sınavla değil, bu tamamen özel olarak tercih edilmiş olan bir modeldir, yaratılmış bir modeldir ve bu model doğru bir model değildir. Bu modelin özellikle dokuz yıllık AKP Hükûmeti döneminde pik noktaya geldiği açık ve net bir şekilde görülmektedir.

2002 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde 3.500’e yakın çalışan var iken bugün 5.500-6.000 civarında arkadaşlar ve son yapılan Teşkilat Kanunu’yla birlikte şimdi, fazla olan personel Başbakanlık havuzunda toplanacak ve oradan da dağıtımı yapılacak. Şimdi, buradaki esas amaç, buraya, Türkiye Büyük Millet Meclisine yirmi yıl, yirmi beş yıl emek veren insanların burada çalıştırılması değil, size yakın olmayan tüm kadroların ve çalışanların buradan gönderilerek Türkiye Büyük Millet Meclisinin önümüzdeki yirmi yılına da ipotek koyulmasıdır arkadaşlar. Bu nedenle, şimdi getirilmiş olan, bu sözleşmeli personelin süresinin tekrar uzatılması, yine kendinize yakın yandaşların burada istihdam edilmesi ve devletin tüm kadrolarında istihdam edilmesiyle ilgili önemli bir düzenlemedir.

Sayın Bakan, özellikle söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: “Biz, 4/C’ye, 4/B’ye, işte bunlara iş imkânları verdik ama kadroya alamıyoruz.” Ama şunu biz biliyoruz, istediklerinizi ve size yakın olan insanları devletin bütün kamu kurum ve kuruluşlarında kadroya aldığınızı ve alınacağını da biliyoruz ama ne yazık ki sadece sizin gibi düşünmeyen, sizden olmayanlara da maalesef, onlara kadroyu vermiyorsunuz.

Şimdi, bugün 18 Aralık, yılın bitmesine on iki gün var arkadaşlar ve Sosyal Güvenlik Kurumunun resmî verilerine göre 4,5-5 milyon, ama çalışanlara baktığımızda 8 milyon çalışan insan bu on iki gün içerisinde belirlenecek olan asgari ücrete gözlerini açmış, kulaklarını Asgari Ücret Tespit Komisyonuna dikmiş ve beklemektedir. Her yıl bu ay geldiğinde, asgari ücretle çalışan insanlar geleceklerini belirleyecek olan bu ücreti sabırsızlıkla beklemektedir. Ama burada yanlış olan birkaç şey var.

Bir: Asgari Ücret Tespit Komisyonunun oluşum biçimi yanlıştır. Neden? Hükûmet, hükûmet temsilcileri, -kâğıt üzerinde- en büyük konfederasyon Türk-İş ve Türkiye İşverenler Sendikası. Bunun dışında Türkiye’de başka işçi konfederasyonları da var: Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, yine, Hak-İş… Hak-İş’in Genel Başkanı burada, Sayın Salim Uslu idare amiri. Asgari Ücret Tespit Komisyonunda diğer bileşenlerin de olması gerekirken sadece Hükûmet temsilcileri -çoğunlukta sayısal olarak- Türk-İş ve İşverenler Sendikası… Böyle bir düzenlemenin olduğu yerde asgari ücretin doğru ve esaslı bir şekilde tespit edilmesi mümkün değildir, olası değildir.

Şimdi, yaklaşık 7-8 milyon insanı ilgilendiren böyle bir tarihî karar bu hafta içerisinde veyahut da en geç 27’sinde, 28’inde belli olacak arkadaşlar. Şu anda asgari ücret 837 lira arkadaşlar, brüt, on altı yaşının üstünde olan insanlar için, 658 lira net. On altı yaşından küçüklerde 715 lira brüt, 571 lira net.

Verilere göre, yarın öbür gün belirlenecek olan asgari ücretin yüzde 3 artışıyla ilgili, Hükûmet tarafından ve Komisyon tarafından dışarıya sızdırılan bilgiler var. Yüzde 3 dediğinizde arkadaşlar; 25,11 lira brüt, 19 lira da nettir arkadaşlar. Bunu 30’a böldüğünüzde, her gün için 0,63 kuruş zam verecek. Bol bol harcasın arkadaşlar!

Şimdi, Sayın Bakan, Başbakan, Hükûmetin değerli üyeleri her buraya çıktığında Türkiye'nin dünyanın en büyük 16’ncı ekonomisi, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi olarak burada dem vuruyorlar, söylüyorlar ama işçiye geldiği zaman, asgari ücretle geçinen insanlara geldiğinde günlük 0,63 kuruş bir zammı bu insanlara layık görüyorlar arkadaşlar. Bunu asla kabul etmek mümkün değildir, şiddetle reddediyoruz arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Ama millî gelir yükselmiş!

MUSA ÇAM (Devamla) - Şimdi, işsizliğin, dün değil evvelsi gün gazetelerde ve Sayın Bakanın açıklamalarına göre, yüzde 8,8’e düştüğü söyleniyor arkadaşlar. Şimdi, artık, Türkiye’de, iş bulma umudunu tamamen yitirmiş, kaybetmiş belli bir kitle var. Bu kitlenin sosyal güvenlik kurumları tarafından kayıt altına alınması mümkün değil. Mümkün değil çünkü artık umudunu kaybettiği için gidip herhangi bir yere de kayıt olmuyor arkadaşlar. Bu, yanılgı. Evet, göreceli olarak bir düşme var. Şu son aylarda özellikle kadın istihdamında bir artış söz konusu ama genç ve erkek işçilerde bir istihdam  söz konusu değildir arkadaşlar.

2005 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu bir çatı altında toplandı. Bir işçi olarak, bir sendikacı olarak biz, işçilerin kendi emeğiyle, alın teriyle kurulmuş olan bu Sosyal Sigortalar Kurumunun birleştirilmesinden yanaydık ama özellikle SSK’nın mal varlıklarının ve kaynaklarının bir şekilde yok edilmesinin doğru olmadığını söylemek istiyoruz arkadaşlar.

Şimdi, Emekli Sandığının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili ve ilaçta ve sağlıktaki katkı paylarıyla ilgili maddeler önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek.

Değerli arkadaşlar, 9,5 milyon yeşil kartlı var. Seçim döneminde biz bu yeşil kartlıların kayıt altına alınması ve bir sosyal güvenlik şemsiyesine kavuşturulmasıyla ilgili söylediğimizde aleyhte propaganda yaptınız, “Cumhuriyet Halk Partisi gelirse yeşil kartı iptal edecek, kaldıracak.” diye insanları korkuttunuz. Şimdi, 2012 yılının Ocak ayından itibaren yeşil kart kalkıyor, Sosyal Güvenlik Kurumunun şemsiyesi altına girecekler ama birinin yeşil karttan vazgeçip de, Sosyal Güvenlik Kurumunun şemsiyesi altına girip de sağlık harcamalarını ve tedavi giderlerini karşılayabilmesi için, asgari ücretin üçte 1’inden fazla geliri olan insanlar prim ödemek durumunda kalacaklar arkadaşlar. Bu, şu demektir: Bundan sonra, Türkiye’de, parası olanların sağlık hizmetini alacağı, parası olmayanların da sağlık hizmeti alamayacağı bir sürece giriyoruz.

Bir taraftan iyi yapıyorsunuz, doğru yapıyorsunuz. Bunu yapın çünkü 10 milyon yeşil kartlının önemli bölümünün -yüzde 80’inin- oylarını aldınız. Şimdi gerçeğin ne olduğunu, ne olduğunu, ne olmadığını 1 Ocaktan itibaren yeşil kart sahibi insanların cebinden hem sağlık harcamalarına hem ilaç alımlarına ne kadar büyük katkı payı vereceklerini o zaman görecekler. O zaman, 12 Haziranda size oy verdiklerine ne kadar pişman olduklarını bir kez daha orada göreceğiz.

Şimdi, vatandaş bugün dört çeşit vergi veriyor arkadaşlar. Katılım payı ödemeleri, muayene katılım payı, reçete, ilaç ve ilaç farkı adı altında dört kalemde pay ödüyor arkadaşlar, katkı payı ödüyor ve şu anda vatandaşlarımız henüz daha bu işin farkında değil ama 1 Ocaktan itibaren bunun ne kadar acı bir reçete olduğunu görecektir ve yaşayacaktır.

Sözlerimi şöyle toparlamak istiyorum: 2012 yılının dünyada savaşın olmadığı, sömürünün olmadığı, barışın ve kardeşliğin egemen olduğu… 2012 yılının ülkemize, vatandaşlarımıza ve yurttaşlarımıza sağlık, esenlik, başarı mutluluk getirmesini diliyor ve AKP Hükûmetinin sağlığa, işçiye, emekçiye zararlı olduğunu söylüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli Milletvekilleri; tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Anayasa’mızın 128’inci maddesinde: “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.” hükmü yer almaktadır.

657 sayılı Kanun’un 4/A maddesinde de: “Mevcut kuruluş biçimine bakılmaksızın, Devlet ve diğer kamu tüzel kişiliklerince genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu hizmetlerini ifa ile görevlendirilenler, bu Kanunun uygulanmasında memur sayılır.” denilmektedir.

Bunların dışında kalan ve memurlar eliyle gördürülmesi mümkün olmayan hizmetler için ise 657 sayılı Kanun, sözleşmeli ve geçici personel istihdamını öngörmüş olup, bu şekildeki istihdam şekli istisnai durumlara ilişkindir. Ancak AKP döneminde devletin birçok asli ve sürekli hizmetleri, sözleşmeli personel, 4/C’li geçici personel ve taşeron şirket işçileri eliyle yürütülür hâle gelmiştir.

12 Haziran 2011 seçimlerinden bir hafta önce çıkarılan 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesi ve 4924 sayılı Kanun uyarınca sözleşmeli personel pozisyonlarında çalışanların memur kadrolarına atanması öngörülmüştür. Ancak 200 bin civarında sözleşmeli, memur kadrolarına atanırken başta belediyeler olmak üzere birçok kamu kurum ve kuruluşundaki sözleşmeli personel ve 4/C mağdurları kadroya alınmamıştır. AKP Hükûmeti, bildik ayrımcılığını yine yapmıştır. Mademki sözleşmeli personel uygulaması doğru değildir, o zaman neden tüm sözleşmeli personeli kadroya geçirmediniz ve ayrımcılık yaptınız?

Diğer taraftan, bu Kanun Hükmünde Kararname’yle, sözleşmelileri memur kadrolarına atanmış olan bazı bakanlık ve kurumlarda yine 4/B’li sözleşmeli personel alımı yapılmaktadır. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Mademki sözleşmeli personeli memur kadrolarına aldınız, doğru da yaptınız ama neden yeniden sözleşmeli personel alıyorsunuz? Sizin bir personel politikanız yok mu?

663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile vekil ebe hemşirelerin 4/B'li sözleşmeli kadrosuna alınması öngörülmüştür. Vekil ebe ve hemşirelerin 4/B'li sözleşmeli yapılması mali ve sosyal haklarında iyileştirmeler getirmesi açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilse de tüm sağlık çalışanlarının memur kadrolarına alınmaması açısından Hükûmetin tutarsızlığını da göstermektedir. Ayrıca, bu hakkın 3 Kasım 2010 tarihinden 2 Kasım 2011 tarihine kadar kesintisiz bir yıl çalışma şartına uyan vekil ebe hemşirelere tanınması, bu şartı taşımayanlar için büyük haksızlık oluşturmuştur. Gerek vekil imam-hatip veya vekil müezzin-kayyımlarda gerekse 4/B ve 4924’e tabi sözleşmelilerin kadroya geçişinde yıl şartı aranmamıştır. Yabancı doktor ve hemşirenin bile çalışabilmesini kabul eden Hükûmetin, yıllarca köylerde görev yapmış vekil ebe hemşirelerin 4/B’ye geçirilmesinde neden ayrımcı ve acımasız davrandığını anlamak mümkün değildir. Ayrımcılık yapmak, adaletsiz davranmak âdeta AKP Hükûmetinin ruhuna işlemiş.

Değerli milletvekilleri, 4/C’liler üşüyor; Hükûmet onları bu ay ücretsiz izine gönderdi. Bu soğuk günlerde bir ay işsizliğe mahkûm etti. Hepsi ev geçindirip, çocuk okutuyor. Bir ay işsiz kaldıkları şu kış gününde karınlarını nasıl doyuracaklar hiç düşünüyor musunuz?

Bir yılda on bir ay çalıştırılan, aile yardımı alamayan, iş güvenceleri olmayan, aldıkları yetersiz ücret ile ayakta durmaya çalışan 4/C'li personele AKP Hükûmeti ayrımcılık yaparak kadro vermeyince, onların tepkisini yatıştırmak için Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı 12 Haziran seçimleri öncesi bir yandaş memur sendikasını ziyareti esnasında 4/C'li personele aile yardımı müjdesi vermiştir. Ancak, verilen bu söz seçimden sonra unutulmuştur.

Anadolu Ajansının geçtiği bir habere göre, Sayın Bakana, ekim ayındaki İzmir programı esnasında bu konunun sorulması üzerine, Sayın Yazıcı; bu konuda çalışmalar yapıldığını, ancak bütçe nedeniyle konunun bir noktada tıkandığını söylemiştir. Maliye Bakanına soruyorum; kastedilen bütçe nedeni nedir? Yoksa Sayın Yazıcı bahane mi uydurmuştur?

Ayrıca, aynı açıklamada, devlette farklı statülerde çalışanların bulunduğuna dikkat çeken Sayın Yazıcı “Esas olan, bu farklı statüleri, karmaşık durumu ortadan kaldırmak ve ‘Çalışanlar’ diye Başbakanımızın belirttiği gibi bir statüye kavuşturmak. Konu, herhâlde bu çerçevede sonuçlandırılacak, yoksa, vermiyoruz, yapmayacağız, bu alanda düzenleme yapmayacağız şeklinde bir davranış biçimi söz konusu değil” diye konuşmuştur.

Ne zaman vereceksiniz, ne zaman yapacaksınız Allah aşkına? Balık kavağa çıkınca mı? Bu insanları kandırmayı bırakın artık.

Dokuz yıldır hep konuşuyorsunuz. AKP, yeni bir personel rejimi ve ücret rejiminin süratle hayata geçirileceğini taahhüt etmesine rağmen dokuz yıldır bu yönde bir adım bile atmamıştır.

Yine, bilindiği üzere, 25 Şubat 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun’la 4/B’li sözleşmeli personelin imzaladığı sözleşmelerden damga vergisi alınması uygulaması kaldırılmıştır, hatta 2011 yılına ilişkin damga vergileri de iade edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz önergelere ve uyarılarımıza rağmen 4/C’lilere aynı hak verilmemiştir, AKP Hükûmeti bunu bile onlara çok görmüştür.

4/C liler “Biz, acaba bir hükûmet yetkilisine veya yakınına kazayla bir şey mi yaptık ki bizi böyle cezalandırıyor. 4/B’lileri kadroya, vekilleri 4/B’ye aldınız, belediye işçilerini özlük haklarıyla başka kurumlara gönderdiniz, bu ülkenin en kötü insanları biz miyiz ki bizleri farklı bir muameleye mahkûm ediyorsunuz?” diyorlar. Bu gariplerden ne istiyorsunuz? Niye onlara zulüm yapıyorsunuz?

Hükûmetin bir başka üyesi bakın onlar için ne diyor, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, geçen hafta Türk-İş’in 21’inci Olağan Genel Kurulundaki konuşmasında, diğer hükûmetler döneminde özelleştirmeyi yapanların onları kapının önüne koyduklarını belirterek, “Onlara ekmeği biz verdik, biz.” diye haykırıyor. Sen kimsin ki rızık vereceksin be mübarek adam? Bir defa, kendinizi Yüce Rabbimizin yerine koymayın, rızık Allahtan’dır, insanlar ancak sebep olabilir.

İkincisi, her şeyi satan, satmadık değer bırakmayan sizlersiniz. O nedenle mevcut 4/C’lilerin büyük çoğunluğunu işinden eden de sizsiniz. Topu geçmişe atarak bu haksız uygulamanızdan sıyrılamazsınız.

Üçüncüsü, ne idiğü belirsiz bu ucube kadrolara atama yapmanız onlara köle muamelesi yapma hakkını vermez, “Ortada bırakmadık, işe aldık, o nedenle asarız da keseriz de süründürürüz de.” diyemezsiniz. Yaptığınız adaletsizliği görün, bu mağdurların hâlinden bir anlayın artık.

Maliye Bakanı da, kamu personelinin yıllardır özlemle beklediği eşit işe eşit ücret talebinin gerçeğe dönüştürüldüğünü söylüyor. Nerede eşit işe eşit ücret? 4/C’liler kamu çalışanı değil mi, onlar kime hizmet ediyor? Niye üvey evlat muamelesi yapıyorsunuz? 4/C’lilerin ahını almayı bırakınız. İyi bilin ki zulümle abat olunmaz.

Sözde “eşit işe eşit ücret” adı verilen düzenlemeyle yaklaşık 405 bin memurun maaşlarında artış yapılması olumludur. Ancak, maaş artışı ağırlıklı olarak üst kademeye yapılmış, alt kademe ile üst kademe arasındaki ücret yelpazesi alt kademe aleyhine bozulmuştur. Çoğu memurun maaşında artış olmaması nedeniyle çalışma barışı olumsuz etkilenebilecektir. Düzenlemeyle benzer unvanlarda olanların aynı ücreti almaları sağlanmış ancak eşit işe eşit ücret uygulamasına dair herhangi bir adım atılmamıştır. İşlerin görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışanların nitelikleri ve atanmalarını içeren işin değerine dayalı bir ücretlendirmeye gidilmediğinden kararname eşit işe eşit ücret getirmemektedir, üst kademeye daha iyi imkânlar sağlamaktadır. Bu KHK’yla ücret sistemi sadeleştirilmek yerine daha da karmaşık hâle gelmiştir.

Teşekkür ediyorum, tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.59
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın),

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet  yerinde.

Şimdi, 23’üncü madde üzerinde söz isteyen Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin 23’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Maddeye geçmeden önce, birkaç konuya burada değinmek istiyorum. Birkaç gündür, bir çığlık olarak, bu kürsüden hasta tutukluların durumuna dikkat çekmeye ve bu konuda vicdanlı bir duyarlılık yaratmaya çalışıyoruz. Dün, Pervin Buldan arkadaşımız, Mehmet Aras’ın mektubunu buradan okumuştu. Bugün, Mehmet Aras’ın komada, yoğun bakımda olduğunu burada söyledi. Maalesef, Mehmet Aras’ın yaşamını yitirdiğiyle ilgili şanssız haberi buradan söylemek bana düştü. Mehmet Aras’ın şahsında, hasta olan tutuklularla ilgili genel bir duyarsızlığın, bu insani yaraya karşı kör, sağır, dilsiz bir yaklaşımın sorgulanması gerektiğini düşünüyoruz. En azından bundan sonra, şu anda ölümü bekleyen 19 çok ağır hasta tutuklu, 59 ağır hasta tutuklunun durumunun mutlaka ilgili merciler tarafından gözden geçirilmesini talep ediyoruz. Bu konuda, milletvekilleri olarak da biraz daha vicdanlı bir duruşun sahibi olmaya hepinizi davet ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, dün burada yapmış olduğum bir konuşmada, Bingöl’de seçmen davranışı üzerinden hizmet almayan köylerden bahsetmiştim. Bu köylerden bahsederken tek bir amacımız vardı; seçimde oy davranışı üzerinden gösterdikleri yaklaşım nedeniyle hizmet gitmeyen köylerin mağduriyetini burada dile getirip bu mağduriyetin giderilmesi noktasında bir duyarlılık yaratmak istemiştik. Ancak, saydığımız köylerden Gökdere, Erdemli, Bahçeli, Dışbudak, Yumaklı, Kiran, Suveren, Dallıtepe, Çiriş ve Alıncık köylerinin isimleri yazılmasına rağmen “…..” (*) köyünün ismi yazılmamış. “….”(*) köyünün bulunduğu yere (…*) işareti konmuş. Aynı şekilde yine Solhan’ın “….” (*) köyünde birtakım hizmet aksaklıklarından bahsetmiştik. Bu köy de yine (…*) olarak geçmiş. Türkçe adı da “İnandık” olan bu köylerin durumuyla ilgili temel yaklaşımımızın, bu köylerin Kürtçe adının burada dile getirilmesiyle ilgili bir sorunu masaya yatırma değil, bu köylerin almış olduğu hizmet noksanlığının giderilmesiyle ilgili bir noktaya dikkat çekme olduğunu belirtmek istiyorum ancak hâlâ buradan Kürtlerin temsilcisi olduğunu söyleyen bölge milletvekili arkadaşlarıma da buradan duyarlılık çağrısı yapıyorum. Bakınız, burada, ana dilimizde, Zazaca olan bir iki köyün ismini bile buraya hâlâ yazamayan bir anlayış var. Siz, eğer bu anlayışla mücadele ederseniz en başta sizleri biz alkışlayacağız.

                                     

(*) Bu bölümlerde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille bir kelime kullanıldı.

Buradan bu arkadaşlarımıza söz açılmışken şunu söyleyeyim: Ana dilde eğitimle ilgili anayasal güvence altına alan çalışmaları yapın, en önce biz sizi destekleyelim. Mahkemelerde hâlâ ana dilinde savunma yapamayan arkadaşlarımızın durumunu siz burada gündemleştirin, “Bu konuyla ilgili benim ana dilimde savunma yapma hakkım vardır.” deyin, en başta biz sizi alkışlayalım ama bununla ilgili, bakın Türkiye'nin, örneğin ana dilde savunmayla ilgili bağlı bulunduğu uluslararası anlaşmalara da aykırı bir davranışı var. Bakın, Lozan Anlaşması’nda 39/5’inci maddede, Türkçeden başka dil konuşan Türk uyruklarının mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilme hakkı, madde 39/5 tarafından devletin bir resmî dilinin mevcut olduğu hususu dikkate alınarak düzenlenmiştir.

Yine, Lozan’ın 37’nci maddesinde de, bu 39’un arasında bulunan maddelerin hiçbir şekilde Türkiye tarafından değiştirilemeyeceğinin de altı çizilmiştir.

Bu konuyla ilgili uzman arkadaşlarımız var, uzman akademisyenler var, Baskın Oran Hoca var, sizlerin belki bu konuyla ilgili belirteceği, önereceği uzman arkadaşlar var; partimizde, diğer partilerde hukukçu arkadaşlar var. Bir araya gelerek “Türkiye'nin bağlı bulunduğu bu uluslararası sözleşmelerde ana dilde savunma hakkı nereye uyuyor diye birtakım çözümlemelerin, birtakım yaklaşımların mutlaka ele alınması gerekiyor çünkü insanlar, iki yıldır arkadaşlarımız sadece düşünce özgürlüğü, örgütlenme ve ifade özgürlüğü üzerine dile getirmiş olduğu birtakım düşüncelerinden dolayı, bu ana dillerinde savunmayı yapamamalarından dolayı şu anda cezaevlerinde tutuklu bulunuyorlar.

Değerli arkadaşlar, burada, tabii, bölge milletvekili arkadaşlarımızın, genel, bugünkü Kürt sorununa duyarlılıklarıyla ilgili yine birkaç şey söyleme gereği hissediyorum. Özellikle Şeyh Sait’ten, Seyit Rıza’dan bahsettiler. Şimdi, bu arkadaşlarımız burada Şeyh Sait’le ilgili, Seyit Rıza’yla ilgili şikâyet etme veya bir eksikliği dile getirme noktasında değiller. Burada şu anda, siz iktidar partisinin milletvekilisiniz, bu iktidar partisi şu anda devlete hâkim durumda, devletin tüm arşivleri veya bu konuyla ilgili bütün kurumlar sizin emrinizin altında. İsterseniz Şeyh Sait’in mezarını, Seyit Rıza’nın mezarını ailelerine ve halkına verebilecek bir kurumsal işleyişi gündeme getirebilirsiniz.

Yine, ben Bingöl Milletvekili olduğum için söyleyeyim, sizin sıralarınızda da var, Şeyh Sait’in ailesinden milletvekili arkadaşlarımız var, Bingöl’de Şeyh Sait’in ailesinden olan insanların bizden Şeyh Sait’in mezarıyla ilgili talebi var. Bu konuyla ilgili gerçekten duyarlıysanız bunu takdirle karşılarız. Bir an önce, gelin, bu işe Şeyh Sait’in ve Seyit Rıza’nın mezar yerlerinin belirlenmesiyle, mezarlarının, cenazelerinin ailelerine ve halklarına verilmesiyle başlayalım, gerisini hakikatleri araştırma komisyonunu kurarak bir tarihî yüzleşmeyle sonlandırırız, devam ettiririz.

Değerli arkadaşlarım, burada Kürt halkının temsilcisi olduğumuzu biz iddia etmiyoruz. Kürt halkının kimliğiyle ilgili, diliyle ilgili, statüyle ilgili hak ve özgürlük arayışına…

BAŞKAN – Sayın Baluken, iki oturum önce bu konular konuşuldu sayın grup başkan vekilleriyle.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Birkaç husus…

BAŞKAN – Bir saniye.

Sayın grup başkan vekilleriyle içeride toplantı yaptık.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Evet.

BAŞKAN - Lütfen, maddeyle ilgili konuşur musunuz. Ve orada bir karar alındı. Lütfen, uyarıyorum.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Sayın Başkan, şu anda, benim konuşmam sırasında herhangi bir gerginlik de yok ve ben burada düşüncelerimi ifade ediyorum. Maddeyle ilgili olan şeyler de söyleyeceğim.

BAŞKAN – Hayır, düşüncenizi ifade ediyorsunuz ama lütfen germeyelim ve madde üzerinde konuşalım lütfen.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Germiyoruz yani burada birtakım gerçekliklerden bahsediyoruz. Burada arkadaşlarımız Kürt halkının temsiliyetiyle ilgili bazı cümleler söylediler. Biz de durum tespiti yapıyoruz.

Bakın, Meclis Albümü’nde Kürtçe bilen milletvekili sayısı 37’dir arkadaşlar. Bu arkadaşlarımız Meclis Albümü’ne Kürtçe yani kendi ana dillerini bildiklerini bile yazmadan buraya gelip farklı şeyler söylerlerse o zaman tabii ki bizim de bu konuyla ilgili söyleyecek sözlerimiz olur.

Şimdi, maddeyle ilgili, işçi istihdamı ve  bunların ödenekleriyle ilgili detaylı birtakım yaklaşımlar, gerek Sağlık Bakanlığı gerekse Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesiyle ilgili konuşmalarda dile getirmiştim. Ama Sayın Bakanımız buradayken, en azından birkaç farklı noktayı, güncel noktayı söyleyeyim.

Bakın, burada, özellikle yoksul olan illerin sıralamasının sürekli olarak aynı olduğunu, son on sırada olan illerin Şırnak, Hakkâri, Bitlis, Bingöl, Muş, Gümüşhane, Bartın ve Bayburt olduğunu, Tunceli olduğunu, yıllarca bu işleyişin aynı şekilde devam ettiğini buradan belirtelim. Sayın Bakanımız bütün ekonomik politikaların bölgeler arası eşitsizliği gidermeye yönelik olduğunu söylüyor. Şimdi, sizin uyguladığınız bu bölgeler arası eşitsizliğe yönelik acaba çalışmalar mı başarısız, yoksa bu konuda gerçekten ciddi bir çalışma mı yok?

Bakın, burada bir durum tespiti yapayım: Uzun süredir Bingöl’de “100. Yıl İlköğretim Okulu” diye bir okulumuz var. 2003 yılı depreminden itibaren hasarlı ve aslında öğrencilerin eğitim görmesine uygun bir okul değil. Ancak bu okulun durumuyla ilgili gerek bu kürsüde gerekse soru önergeleriyle gündemleştirilen bir duruma karşı müthiş bir duyarsızlık var.

Bakın, Bingöllü bir Bakan arkadaşımız var. Sayın Cevdet Yılmaz’ın kendi bakanlığıyla ilgili makam odasına aktardığı paranın 2,5 trilyon –eski miktarla söyleyeyim- olduğu söyleniyor. Müsteşarına almış olduğu lojmanın değerinin 1,2 trilyon, içine yapılan masrafın da 350 milyarın üzerinde olduğu söyleniyor. Şimdi, bir tarafta yüzlerce öğrencimizin gittiği bir okula ödenek ayrılmadığı için can güvenliğinin tehlikede olma durumu var, diğer taraftan Bakanımızın ve Müsteşarımızın elitist bir konfor arayışlarının getirmiş olduğu bir yaklaşım var. Buradan genel olarak bu tarzın sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.

Yine, dün, Bakanımıza özellikle Van Belediyesiyle ilgili bir çağrıda bulunmuştum. Van Belediyesi bugüne kadar gerek yardımlardan gerekse kamudan aktarılan ödeneklerden hiçbir şekilde faydalanmıyor. Van Belediyesinin şu anda hiçbir geliri yok. Bu konuyla ilgili Van Belediyesi BDP’li olduğu için mi böyle davranıyorsunuz? Sizin Van Belediyesiyle ilgili planlamalarınızı hem biz hem bütün Van halkı merak ediyor. Buradan gelip bunları cevaplandırmanızı istiyoruz.

Burada işçilerin ödeneğiyle ilgili birtakım şeyler söylenmiş doğal afetlerde.

Son bir şey söyleyip bitireceğim Sayın Başkanım.

2003’te Bingöl depreminden sonra TOKİ tarafından yapılan konutların maliyetlerinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …çok üzerinde halkımıza fatura edildiği ve bu faturaların sonra bankalardan, TOKİ tarafından tahsil edildiği, vatandaşlarımızın, halkımızın çok yüksek gecikme faizleriyle de bir şekilde bankalara borçlandırıldığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bakanlığınızdan bu konuyla ilgili, özellikle Bingöl depremiyle ilgili düzenlemesi varsa açıklamasını istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Fatih Çiftci, Van Milletvekili.

Buyurun Sayın Çiftci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATİH ÇİFTCİ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun 23’üncü maddesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, bütçenin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ’nin önceki bütçelerinde olduğu gibi 2012 bütçesi de insan merkezli, ekonominin odağına insanı alan bir anlayışla hazırlandı. Yeni bütçede eğitime, sağlığa, adalete ve toplumun her kesimini gözeten sosyal harcamalara önemli paylar ayrıldı.

Ana başlıklarda bir tarif yapmak gerekirse ülkemizin her noktasında ihtiyaç duyduğu yatırımı götüren, reel kesimi destekleyen, ekonomik ve sosyal kalkınmaya odaklanmış, toplumsal refahı, ekonomik ve mali istikrarı gözeten bir bütçedir.

Küresel krizin ardından olağanüstü tedbirler alan dünya ekonomisi son aylarda artan risklerle beraber yeni bir kriz ortamına girdiği izlenimi vermektedir. Oysaki AK PARTİ İktidarında Türkiye ekonomisi 2010 ve 2011 yıllarında dünyanın en hızlı gelişen ve büyüyen ekonomileri arasında yer almayı başarmıştır. Küresel kriz döneminde ve sonrasında ülkemizde tüm politika araçları zamanında ve kararlı bir şekilde kullanılmıştır. Türkiye krizle mücadelede dünyaya örnek olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizdeki bu gelişme ve başarıları anlatmaya devam etmek isterdim ancak -Van’da 23 Ekim ve 9 Kasım tarihlerinde meydana gelen deprem ülkemizi ve bizi yasa boğmuştur- Van ve Erciş depremiyle ilgili çalışmalardan bahsetmek istiyorum.

Öncelikle, hayatını kaybeden tüm deprem şehitlerine Cenabıhak’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim.

MUSA ÇAM (İzmir) – O binalara nasıl ruhsat verdiniz belediye başkanıyken?

FATİH ÇİFTCİ (Devamla) – Ben depremi Van’da ve Erciş’te bizzat yaşadım. Her iki depremde de bölgedeydim. Orada olduğum için durumu anında Sayın Başbakanımız ve yetkililere ilettim. Çalışmaların da süratle başladığına tanıklık ettim.

Van ve Erciş depremlerinden yaklaşık 700 bin insanımız direkt olarak etkilenmiştir. Alanın geniş ve insan sayısının çok fazla olması bir anda herkese ulaşmayı zorlaştırmıştır. Ne kadar güçlü, organize ve istekli olursanız olun, imkânlarınız ne kadar çok olursa olsun çalışmalar zaman almaktadır. Ayrıca, altı bini aşan artçı deprem çalışmaları zorlaştırmıştır.

MUSA ÇAM (İzmir) – Ölenler rüyanıza giriyor mu?

BAŞKAN – Sayın Çam, lütfen…

FATİH ÇİFTCİ (Devamla) – İnsanlarımız psikolojik olarak etkilendiği için hiç kimse evine girememiş ve barınma ihtiyacı katlanmıştır.

Sayın Başbakanımız depremin ardından birkaç saat sonra çok sayıda bakanımızla birlikte deprem bölgesine gelerek acılarımızı paylaşmıştır, devletimizin tüm kurumları ve imkânlarını harekete geçirmiştir. Çok sayıda bakanımız sürekli olarak çalışmalara nezaret etmiştir. Depremle birlikte ülkemizin her noktasından çok kısa süre içerisinde kurtarma ekipleri, sağlık ekipleri ve iş makineleri bölgeye intikal etmiş ve çok hızlı bir çalışma başlatılmıştır. Aynı gece 2.976 kişiden oluşan ekip deprem bölgesine gelmiştir. Yapılan çalışma ile 250 insanımız enkaz altından canlı olarak kurtarılmıştır.

Değerli milletvekilleri, bölgede çadır kentler oluşturulmuş, Mevlânâ evleri kurulmuş, çadır dağıtımları yapılmıştır. Sıcak yemek çıkarılmış olup aynı günden itibaren gıda, battaniye, ısıtıcı, giyim kuşam malzemeleri başta olmak üzere yardımlar yapılmıştır. Bugüne kadar 14 çadır kent kurularak 18 bin insanımız bu çadırlarda barınmaktadır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Her gece bir çadırda birileri yanarak ölüyor. Ayıp, ayıp!

FATİH ÇİFTCİ (Devamla) – Ayrıca 76.802 çadır, 336 bin battaniye depremzede hemşehrilerimize ulaştırılmıştır. Kamu misafirhaneleri ve sosyal tesisleri hizmete açılarak 29 bin kişi birçok ilde bulunan bu sosyal tesislere yerleştirilmiştir. Çalışmalar da devam etmekte olup geçici konutlar yapılmaya başlanmış, 22.500 konut planlanmış olup şu ana kadar 10.275 adedi kurulmuştur. Hak sahipleri için kalıcı konutlar planlanmış ve 2.944 konutun ihalesi yapılarak temeli atılmıştır. İnşallah en kısa sürede tüm hak sahipleri için konutlara başlanacak ve Eylül 2012’de tamamlanması planlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, esnafımızın ihtiyacı için KOSGEB vasıtasıyla faizsiz kredi imkânı ve Çalışma Bakanlığımızca da 6 bin insanımıza sekiz aylık süreyle iş imkânı sağlanmıştır.

Biz AK PARTİ’li 4 milletvekili bütçe çalışmalarına kadar Van’dan hiç ayrılmadık. Halkımızın yanında olduk, Van ve Erciş’imizin yaralarının sarılması için çalıştık ve inşallah bundan sonra da çalışacağız. Van’da, Erciş’te ve ülkemizin her noktasında bulunan kardeşlerimizin bütün sorunlarıyla ilgilendik ve bundan sonra da ilgileneceğiz. Van ve Erciş, Hükûmetimizin yaptığı ve yapacağı çalışmalar ile inşallah yeniden inşa edilip kısa sürede eskisinden çok daha gelişmiş iller olacaktır, şehirler olacaktır.

Ülkemizin her noktasından deprem bölgesine çok yoğun yardımlar yapılmıştır. Kadirşinas milletimiz bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayarak, milletimizin tek yürek olduğunu göstermiştir. Bu acı günümüzde desteklerinden dolayı Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza, bakanlarımıza…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çiftçi.

FATİH ÇİFTCİ (Devamla) – Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Ruhsatların hesabını verin, ruhsatların!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekili zannederim daha önce Erciş Belediye Başkanlığı yaptı. Biliyorsunuz, bu depremle ilgili, Erciş Belediyesinin imar ve ruhsatlandırma çalışmaları, 7-8 katlı binalara izin verilmesi konusunda bunların yıkıldığına ilişkin yaygın bir kanaat var. Dolayısıyla, Sayın Milletvekili Erciş Belediye Başkanlığı döneminde bütün bunların olup olmadığı konusunda maalesef kamuoyuna doyurucu bir bilgi vermedi.

Bir başka şey de, bu konudaki iddialara da cevap verirseniz kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla daha doğru olacaktır.

BAŞKAN – Sayın Vural, bütçe görüşmesi yapılıyor ve madde üzerinde görüşülüyor.

Teşekkür ederim.

Şimdi, madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Mehmet Geldi, Giresun Milletvekili.

Buyurun Sayın Geldi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET GELDİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 23’üncü maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sizleri ve yüce milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

Madde ile 2012 yılında sözleşmeli personele ilişkin esaslar belirlenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi sizlere 648 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname’nin getirdiği bazı yeniliklerden bahsetmek istiyorum:

“Madde 23 – 3194 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

‘Ek Madde 4 – Mera, yaylak ve kışlakların geleneksel kullanım amacıyla geçici yerleşme yeri olarak uygun görülen kısımları valilikçe bu amaçla kurulacak bir komisyon tarafından tespit edilir. Bu yerlerin ot bedeli alınmaksızın tahsis amacı değiştirilerek tapuda Hazine adına tescilleri yapılır. Bu taşınmazlar, bu madde kapsamında kullanılmak ve değerlendirilmek üzere, belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalanlar ilgili belediyelerine, diğer alanlarda kalanlar ise il özel idarelerine veya özel kanunlarla belirlenen ilgili idarelere tahsis edilir. Özel kanunlar kapsamı dışında kalan alanlarda belediyesince veya il özel idaresince geçici yerleşme alanının vaziyet planı ve yapılaşma şartları hazırlanır ve onaylanır. Bu taşınmazlardan kamu hizmetleri için gerekli olanların dışındakiler, il özel idaresince veya belediyesince ve özel kanunlarla belirlenmiş alanlarda ilgili idarece kadastro verileri işlenmiş hâlihazır haritalar üzerine yapılmış vaziyet planına veya onaylı imar planına uygun olarak talep sahiplerine bedeli karşılığında yirmidokuz yıla kadar tahsis edilebilir.

Bu yerlerde umumi ve kamusal yapılar hariç, inşa edilecek yapıların kat adedi bodrum hariç olmak üzere ikiyi, yapı inşaat alanı 200 metrekareyi geçemez. Bu yapıların yöresel mimariye uygun ve yöresel malzeme kullanılmak suretiyle yapılması zorunludur. Bu fıkranın uygulanmasına, bu fıkra kapsamında tahsis edilecek mera, yaylak ve kışlakların il genelindeki toplam mera, yaylak ve kışlakların binde beşini geçmemek üzere oranının belirlenmesine, bu yerlerin kiralanmak ve irtifak hakkı tesis edilmek suretiyle tahsisine, tahsis sürelerine, tahsis bedellerine, tahsil edilen bedellerin kullanım şekline, tahsis süresinin sona ermesine, komisyonun teşkiline ve diğer konulara ilişkin esas ve usuller, İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığının uygun görüşleri alınarak Bakanlıkça hazırlanan yönetmelikle belirlenir.

Mera, yaylak ve kışlakların 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca ilan edilen turizm merkezleri ile kültür ve turizm gelişim bölgeleri kapsamında kalan kısımları, ot bedeli alınmaksızın tahsis amacı değiştirilerek tapuda Hazine adına tescil edilir ve bu yerler, 2634 sayılı Kanun çerçevesinde kullanılmak ve değerlendirilmek üzere Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsis edilir.’”

Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca bahsi geçen Kanun Hükmünde Kararname’nin öngördüğü yönetmeliğin hazırlanması yönünde çalışmalar başlatılmıştır. Bu yönetmeliğin hazırlanması ve ilanını müteakip valiliklerce mahallinde oluşturulacak komisyonlar vasıtasıyla netice alıcı çalışmalar hızlandırılacaktır.

Çıkartılmış olan bu kanun hükmünde kararnameyle küresel iklim değişikliği sonucu önemi çok daha fazla ortaya çıkan yayla turizminin teşvik edilmesi sağlanmakta, çirkin yapılaşmalarla doğanın kirletilmesine engel olunup düzgün ve kontrollü yapılaşma imkânı getirilmekte ve bu zamana kadar yapılmış olan çirkin yapılaşmaların ıslahı için gerekli tedbirler alınmış olmaktadır.

2012 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde on dakika soru-cevap işlemi yapılacaktır.

FATİH ÇİFTCİ (Van) – Konuşma yaparken bana bir sataşma oldu, buna ilişkin İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre bir açıklama yapıp cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Ne diye Sayın Vekilim?

FATİH ÇİFTCİ (Van) – Ben konuşma yaparken… Açıklama yapacağım… Sayın Grup Başkan Vekili ve bir arkadaşımızın sataşması oldu, bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN – Ne diye sataştı, ne söyledi yani?

FATİH ÇİFTCİ (Van) – Deprem bölgesinde yapılan inşaat ruhsatlarının benim dönemimde verildiğine ilişkin ve bunların hangilerinin yıkıldığını, kamuoyunda çeşitli açıklamaların olduğunu ifade ederek, Sayın Grup Başkan Vekilimiz ve bir başka milletvekilinin sözü oldu.

BAŞKAN – Ama ben de cevabını verdim, Sayın Başkan Vekili, Sayın Vekilin konuştuğu konular maddeyle ilgili, burası yeri ve zamanı değil diye cevabını verdim yani.

FATİH ÇİFTCİ (Van) – 69’a göre sataşma var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ben size atfedilen bu konuda şeyler var daha sonra açıklayın dedim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Konuşurken sataşmadı zaten.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bundan dolayı söz isteyecekseniz, belgeleri getireyim ben de, madem öyle, bir tartışma yapılıyor.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sorusu havada kaldı efendim.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Grup Başkan Vekilinin sorusu havada kaldı efendim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Cevap vermek gerekiyor. Erciş Belediye Başkanıydı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bütçeyle ilgisi yok ki Başkanım.

BAŞKAN – Şimdi, bir konuda açıklama yapmanızı istedi. Ben de madde üzerinde konuştuğunuzu, zamanının bu olmadığını, yerinin bura olmadığını söyledim, yani burada ne yapılması gerekiyor daha Sayın Vekilim?

FATİH ÇİFTCİ (Van) – Peki.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Belen, Sayın Dedeoğlu, Sayın Acar, Sayın Sakık, Sayın Tanal, Sayın Özel, Sayın Kurt ve Sayın Demir sisteme girmişlerdir.

Buyurun Sayın Belen.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, ben 35 yıllık mali müşavirim. İlimle ilgili, Tekirdağ milletvekiliyim, Çorlu’da ikamet ediyorum. Çorlu Vergi Dairesinin bundan yirmi sene evvel 6.400 mükellefi, 73 personeli vardı. Bugüne geldiğimizde mükellef sayısı 17 bini geçti, personel sayısı 52. Buraya personel vermeyi, en azından sözleşmeli personel vermeyi düşünüyor musunuz? Ayrıca ilçe emniyet müdürlüğümüz de… Şehir merkez ilçe nüfusu 240 bine dayandı. İlçe kadrosuna göre emniyet personeli olduğu için, ilçede asayişte de zorlukla karşılaşılıyor. Kadro vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Dedeoğlu…

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Maliye Bakanımıza: Afşin Elbistan Termik Santrali’nde 9 tane şehidimiz hâlâ göçük altında. Bunların ailelerine emekliliklerinin dışında devlet olarak bir şey yapmayı düşünüyor musunuz? Bu bir.

İkincisi: 1992 yılında kurulan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinin kadro problemleri bu dönemde çözülecek mi? Böyle bir çalışmanız var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Acar…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Bakan, gıda bankacılığı konusunda faaliyet gösteren dernek ve vakıflara 2008-2011 döneminde yapılan bağış ve yardımların toplam tutarı ne kadardır? Bu dönemde sağlanan KDV istisnasının miktarı nedir? Sağlanan desteğin vakıf ve derneklere göre dağılımı nedir? Devletin vergi almak yerine bu tür kurumlara bağış yapılmasını teşvik etmesi doğru bir vergilendirme politikası mıdır? Herkes kazancının vergisini verse de yardıma ihtiyacı olanlara devlet, aile sigortası gibi bir yapıyla katkı sağlasa daha doğru olmaz mı? Deniz Feneri örneği ortadadır. Bu tür örnekleri önlemek için bu alanda yeni bir düzenlemeye gidilecek midir?

Diğer sorum: Sözleşmeli personelin bir kısmı kadroya geçirilmiştir. Aynı statüdeki belediyeler ve özel idarelerdeki sözleşmeli personel için de benzer bir adım atılacak mıdır? Aynı statüdeki personel arasında ayrım yapılması doğru değildir, Anayasa’ya aykırıdır. Bu adaletsizliği giderecek misiniz? İnsanlarımızın kadrolu, güvenceli, sendikalı şekilde çalışmasını sağlayacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sakık…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.

Yani iki gündür arkadaşlarımızın seslendirdiği cezaevindeki bir mahkûmun hayatıyla ilgili… Aslında birkaç yıldır bu insani talepleri Parlamentoda hep kürsüye taşıdık, zaman zaman yetkili bakanlarla da görüştük. Yani yüzlerce hasta bu noktada ölümcül, Adli Tıp Kurumunun verdiği raporlar doğrultusunda ve Cumhurbaşkanlığında da bu dosyalar bekliyor. Bu bir insanlık görevidir yani bu hastaların son günlerini aileleriyle geçirmeleri, dışarıda tedavi olabilmeleri için -eğer sosyal devletten, hukuktan, adaletten bahsediyorsak- bununla ilgili adımların atılması gerekir. Bu kanayan bir yaramızdır. Ben Sayın Bakandan bu konuda duyarlı olmasını ve bu konuyu Bakanlar Kuruluna götürmesini rica ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum ama soru sormadınız.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

Sayın Bakanımıza dün de soruları sordum, bugün de soruları sordum ama tabii soru sormak bir yasama faaliyetidir, aynı şekilde bu yasama faaliyeti nedeniyle Bakanın cevap vermesi gerekiyor. Kendi alanı olmayabilir, saygıyla karşılarım ancak diyebilir ki: “Yazılı, sonradan vereceğiz.” Ama ne hikmetse dün de aynı şekilde yapmadı, bugün de aynı şekilde yapmadı. Kendilerinden istirham ediyorum yani ne olur, nezaketen demeyeceğim ben de artık, bu bir görevdir, alanınız olmuyor ise hiç olmazsa “Biz yazılı cevap vereceğiz.” deyin. Bunun için söz aldım.

Bir de maddelerle alakalı olarak, kendi adına AKP’li 2 arkadaşımız konuştu. Bence bu da yasama faaliyetimizi engelleyen bir husustur. Bunlara riayet edilirse sevinirim.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakan, seçimden önce 55 bin tane öğretmene Başbakan tarafından bizzat atama sözü verildi, Millî Eğitim Bakanının verdiği sözü Başbakan teyit etti ancak daha sonra, bu öğretmenlerin atanamayacağını yeni Millî Eğitim Bakanı özür dileyerek söyledi, gerekçesi de Bakanlığınızın bu konuda olur vermemesiydi.

Bu atanamayan öğretmenlerin dramı ortada dururken Bekir Bozdağ’ın gündeme getirdiği mollaların atanmasını ve daha o dram ortadayken Atanamayan Mollalar Platformu’nun açıklama yapıyor olmasını ve bunun mizaha konu olmasını öğretmenlere ve kendi vicdanınıza nasıl anlatıyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tekirdağ Çorlu Vergi Dairesinin personel açısından desteklenmesi hususunu ben not aldım, arkadaşlarla görüşeceğiz. İlk, hemen yani ihtiyaç varsa ki sizin açıkladığınıza göre ihtiyaç var, gerekeni yapacağız. Dolayısıyla, o konudaki sıkıntıyı inşallah gidereceğiz.

Afşin Elbistan’da göçük altında kalan yerlerle ilgili tabii ki detaylara vâkıf değilim şu an itibarıyla ama Sütçü İmam Üniversitesinin kadro problemi varsa rektörümüz gelsin, biz kendileriyle de çalışalım. Bu sene içerisinde üniversitelere biz 9 bin -yani genel olarak konuşuyorum- akademik kadro veriyoruz. Dolayısıyla, eğer akademik kadro ihtiyacı varsa zaten bu 9 bin içerisinden Sütçü İmam Üniversitesi de tabii ki ihtiyaçlarını karşılamış olur ama idari anlamda personel ihtiyacı varsa, dediğim gibi, Bütçe Kontrol Genel Müdürlüğümüz durumu inceler, biz de gerekeni yaparız.

Şimdi, değerli arkadaşlar, gıda bankacılığıyla ilgili bir soru var. Şu anda önümde veriler yok. Dolayısıyla, veriler gelirse ben değerli milletvekilimizle paylaşırım. Yalnız, şöyle bir şey var: Yani vatandaşlarımız eğer hayır yapmak istiyorlarsa Kızılay olsun, diğer alanlar olsun ve bir anlamda buna teşvik için birtakım vergi gelirlerinden… Yani bu bahsettiğiniz rakamlar çok cüzi rakamlardır, eğer devlet feragat ediyorsa ama bunun karşılığında vatandaşlarımızın yani hayır kuruluşlarına özellikle kanunla bunlar yapılıyorsa bence çok faydalıdır, yani bunu niye eleştiriyoruz onu anlamakta zorluk çekiyorum. Tabii ki biz herkesten geliriyle orantılı olarak vergi toplayıp -sosyal devlet olmanın da bir gereği olarak- yoksul olan vatandaşlarımıza, sosyal açıdan ihtiyaçları olan vatandaşlarımıza destek vermemiz zaten bizim görevimiz, bunu da en iyi bir şekilde yapıyoruz. Ben bütçe konuşmamda da gösterdim, hakikaten sosyal harcamalar çok ciddi bir şekilde artmış.

Değerli arkadaşlar, gıda bankacılığıyla ilgili rakamlar geldi, onu paylaşayım değerli milletvekilimizle. Bakın “Burada bahsi geçen rakam nedir?” diye sorarsanız, 2007 yılında 48 bin lira, 2008 yılında sadece 8 bin lira, 8 bin liradan bahsediyorsunuz, 2009 yılında 25 bin liradan  bahsediyorsunuz, 2010 yılında 484 bin lira, 2011 yılında 562 bin lira vergi indiriminden faydalanılmıştır. Yani bu rakamların hepsini topladığınız zaman 1 milyon 100 bin lira etmiyor. Yani 1 milyon 100 bin liralık bir destek vermeyerek eğer bizim vergi gelirlerini ciddi bir şekilde artıracağımızı düşünüyorsanız hakikaten ayrı bir konu ama bu rakamlar hakikaten üzerinde fazla tartışılması gerekmeyen rakamlar.

Şimdi, belediyelerin sözleşmelileri hususu: Değerli arkadaşlar, sözleşmeliler kadroluya geçirilirken 657 kapsamında olanlar dikkate alındı. Belediyeler niye dikkate alınmadı diye arkadaşlara sorduğum zaman, bazı belediyelerin bunu istemediği şeklinde bana bilgi geldi ama sonuçta, böyle bir talep var. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız bu talebi inceler, bakar, eğer gerekiyorsa o da yapılır ama ben, bu yapılır demiyorum, yapılması gerekir demiyorum. Bu belediyelerin sonuçta eleman çalıştırmasıyla ilgili bir husustur ama şu an itibarıyla Maliye Bakanlığında, bu konuda ne yapılan bir çalışma var ne bu konuda bize bir görüş sunulmuştur.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Van Belediyesiyle ilgili…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Van Belediyesiyle ilgili ne vardı?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hiçbir  yardım alamıyor, şu anda belediyenin geliri yok.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, değerli arkadaşlar, önce bir sorulan sorulara cevap vereyim.

Şimdi, cezaevlerindeki -onu da not aldım- ölümcül hastalıklar.

Bakıyorum, başka bir şey var mı? Öğretmen ataması.

Yine, öğretmen ataması da değerli arkadaşlar, 301 bin tane öğretmen atamışız ve 2012 yılında da imkânlar çerçevesinde ve tabii ki Millî Eğitim Bakanlığının talepleri çerçevesinde biz öğretmenleri atamaya devam edeceğiz ama burada bizim ihtiyacımız olan alanlarla ilgili öğretmenleri atayacağız. İhtiyacımız olmayan alanlarla ilgili bizim öğretmen almamız söz konusu olmaz.

Van’a gelince: Van bir afet geçirmiştir, devlet olarak biz her konuda Van’ın yeniden yapılandırılması için, yeniden inşa edilmesi için, oradaki vatandaşlarımızın yaralarının sarılması için her şeyi yapıyoruz. Eğer belediyenin birtakım zararları varsa zaten AFAD bunu tespit eder, biz de yine Afet İşleri Başkanlığına gereken desteği veririz. Yani dolayısıyla, burada bir ayrımcılık yok. Bakın, 2011 yılı içerisinde, 1999-2001’de ödenmeyen afet paralarını biz bu bütçeye koyduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Hiçbir belediyeye ayrım yapmadan ödedik, buna BDP’li belediyeler de dâhil olmak üzere.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

VI.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Genel Kurulun, 19 Aralık 2011 Pazartesi ve 20 Aralık 2011 Salı günkü birleşimlerinin saat 13.00’te başlamasına ve 19 Aralık 2011 Pazartesi günkü birleşimde 2012 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 30’uncu maddesinin oylamasının tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

        No: 13                                                                                                     Tarih: 18/12/2011

Genel Kurulun 19 Aralık 2011 Pazartesi ve 20 Aralık 2011 Salı günkü Birleşimlerinin saat 13:00’te başlaması ve 19 Aralık 2011 Pazartesi günkü Birleşiminde 2012 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 30 uncu maddesinin oylamasının tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

                                                              Cemil Çiçek

                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                 Başkanı

            Mustafa Elitaş                                                                     M. Akif Hamzaçebi

   Adalet ve Kalkınma Partisi                                                        Cumhuriyet Halk Partisi

       Grubu Başkan Vekili                                                              Grubu Başkan Vekili

              Oktay Vural                                                                           Pervin Buldan

    Milliyetçi Hareket Partisi                                                       Barış ve Demokrasi Partisi

       Grubu Başkan Vekili                                                              Grubu Başkan Vekili

 

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz talebi? Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Programa göre, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın oylanmamış maddelerinin görüşmelerini ve oylamalarını yapmak için, 19 Aralık 2011 Pazartesi günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.41