DÖNEM:
24 CİLT:
9 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
40’ıncı Birleşim
17 Aralık 2011 Cumartesi
(TBMM Tutanak Müdürlüğü
tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GEÇEN TUTANAK HAKKINDA
KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, 16/12/2011 tarihli 39’uncu Birleşim Tutanak Dergisi’nde yer alan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili “İsviçre bankalarında 800 milyon dolar
parası var, bunun araştırılması lazım” şeklindeki ifadesinin kendi iddiası
olmadığına, Aydınlık gazetesinde yayımlanan Kaşif Kozinoğlu’nun iddiaları
olduğuna ilişkin konuşması
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.
Sayısı: 87)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88)
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili
Nebi Bozkurt’un, Hazreti Peygamber’imizin depremlerle ilgili hadisine ilişkin
konuşmasında BDP Grubunu kastetmediğine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Cumhuriyet Halk Partisinin Çankaya Belediyesiyle ilgili tahrif
edilmiş bilgilere ilişkin açıklaması
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Denizli Milletvekili
Nihat Zeybekci’nin, Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Elâzığ Milletvekili
Enver Erdem’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, Elâzığ Milletvekili Enver Erdem’in, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Elâzığ Milletvekili
Enver Erdem’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
11.00’de açılarak dört oturum yaptı.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/470) (S.
Sayısı: 87) ve 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/278,
3/538) (S. Sayısı: 88) görüşmelerine devam edilerek, 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı 12’nci maddesine kadar kabul edildi.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın,
10-17 Aralık Dünya İnsan Hakları Haftası’na ilişkin birer
açıklamada bulundular.
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’ın Genel Başkanına,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Bitlis Milletvekili Vahit
Kiler’in şahsına,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, Bitlis Milletvekili Vahit Kiler’in
şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
17 Aralık 2011 Cumartesi ve 18 Aralık 2011 Pazar günkü
birleşimlerin saat 13:00'te başlamasına ve günlük programların tamamlanmasına
kadar çalışmalarına devam etmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Alınan karar gereğince 17 Aralık 2011 Cumartesi günü saat 13.00’te
toplanmak üzere birleşime 18.43’te son verildi.
Meral AKŞENER
Başkan
Vekili
Özlem YEMİŞÇİ Mine LÖK BEYAZ Mustafa
HAMARAT
Tekirdağ Diyarbakır Ordu
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
17 Aralık 2011 Cumartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
40’ıncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayımız vardır, gündeme geçiyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, ben, İç Tüzük’ün
58’inci maddesine göre, geçen tutanakta yer alan bir ifademi düzeltmek
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, bir dakika içinde, yeter herhâlde değil mi?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, beş dakika efendim.
BAŞKAN – Hayır, beş dakika olmaz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın…
BAŞKAN – İfadenizi düzeltmek beş dakika almaz Sayın Genç. Lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın İç Tüzük’te “beş
dakikaya kadar” diyor.
BAŞKAN – İfade düzeltmesi içinse… Lütfen… Düzeltme için beş dakika
olmaz diyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, o zaman üç dakika verin.
BAŞKAN – İfade düzelteceksiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, ifadeyi düzelteceğim ama biraz
ayrıntılı düzeltmem lazım.
BAŞKAN – Buyurun.
II.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA
KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, 16/12/2011 tarihli 39’uncu Birleşim Tutanak Dergisi’nde yer alan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili “İsviçre bankalarında 800 milyon dolar
parası var, bunun araştırılması lazım” şeklindeki ifadesinin kendi iddiası
olmadığına, Aydınlık gazetesinde yayımlanan Kaşif Kozinoğlu’nun iddiaları
olduğuna ilişkin konuşması (x)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
evvelsi birleşimde yaptığım bir konuşmada… Aydınlık gazetesinde Tayyip
Erdoğan’la ilgili “İsviçre bankalarında 800 milyon dolar parası var, bunun
araştırılması lazım.” diyor. Fakat ben burada bir ifade kullanmışım, sanki bu
ifade bana ait. Ben, kesinlikle Tayyip Bey’in İsviçre bankalarında 800 milyon
doları olup olmadığı konusunda bir bilgi sahibi de değilim. Ancak, bu konuda
Aydınlık gazetesinde rahmetli Kozinoğlu’nun iddiaları var. Yani, benim buradaki
ifademdeki maksat Kozinoğlu’nun o ifadelerinin bir an önce açıklığa
kavuşturulmasıdır. İşte MASAK kurulu var, bunların bir an önce araştırılması
lazım ki… Çünkü Tayyip Bey Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanı. Yani, bir
devletin başbakanı hakkında böyle saçma sapan iddialar ortaya atılır ama
ispatlanması lazım ki onun altından kalkması lazım. O bakımdan… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Saçma sapan iddialar.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, ben size iyilik yapıyorum işte.
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Saçma sapan iddialar.
(x) Bu açıklamaya ilişkin
ifade 16/12/2011 tarihli Tutanak Dergisi’nin 436’ncı sayfasında yer almıştır.
KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu iddia işte, iddiaya saçma sapan
diyorum; bunlar bir şey anlamıyor ki kardeşim!
BAŞKAN - Tamam sayın milletvekilleri, bırakın da açıklasın.
KAMER GENÇ (Devamla) – Anlamıyorlar ki dediklerimi!
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, Kütahya Şeker Fabrikasıyla
ilgili de, 4/3/2008 tarihinde soru önergesi vermişim…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, hatibe söz verdiniz,
arkadaşlar dinlemiyorlar, lütfen sükûneti sağlayınız.
BAŞKAN – Siz lütfen oturun, lütfen; ben dinliyorum.
KAMER GENÇ (Devamla) – …soru önergesine cevap vermemiş. Ben dün
bunu açıkça buradan söyledim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Duymuyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – İkaz ediyoruz.
KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu siz lafı anlamıyorsunuz beyler!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi bakın, bu, tapu idaresinin verdiği
tapu. Burada, “mali Türkiye Şeker Fabrikaları” diyor, kaydı gitmişler
silmişler, altına onu yazmışlar. Ben, KİT Komisyonunda Türkiye Şeker
Fabrikaları Genel Müdürüne sordum “Bu arsana niye sahip çıkmıyorsun?” Sahip
çıkmıyor, çünkü Abdülkadir Aksu’nun kardeşi Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürü.
Düşünebiliyor musunuz, bir genel müdür, kendi genel müdürlüğüne ait 113
dönümlük araziye sahip çıkmıyor, götürüyor başkalarına bağışlıyor. Bunları söylüyoruz,
maalesef cevap vermiyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ederim efendim, sağ olun.
Şimdi, 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nı
görüşmelere devam ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.
Sayısı: 87) (x)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 11’inci maddesi kabul edilmişti.
Şimdi 12’nci maddeyi okutuyorum:
(x) 87 ve 88 S. Sayılı
Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 08/12/2011 tarihli 31’inci Birleşim
Tutanağı’na eklidir.
Bağış, hibe ve yardımlara ilişkin işlemler
MADDE 12 - (1) Maliye Bakanı;
a) Yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan hibe olarak yıl içinde elde
edilecek imkânların Türk Lirası karşılıklarını Hazine Müsteşarlığının teklifi
üzerine gereğine göre bütçeye gelir veya gelir-ödenek-gider
kaydetmeye,
b) Dış kaynaklardan veya uluslararası antlaşmalarla bağış ve kredi
yoluyla gelecek her çeşit
malzemenin navlun ve dışalımla ilgili vergi ve resimlerinin
ödenmesi amacı ile bunların karşılığını,
ilgili bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak tertiplere ödenek
kaydetmeye ve gereken işlemleri
yapmaya,
c) 2012 yılı içinde Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı ihtiyaçları için yabancı devletlerden askeri yardım
yoluyla veya diğer yollardan fiilen
sağlanacak malzeme ve eşya bedellerini, bağlı (B) işaretli cetvelde
açılacak tertiplere gelir ve
karşılıklarını da bu bütçelerde açılacak özel tertiplere ödenek ve
gider kaydetmeye,
yetkilidir.
(2) Türkiye-Avrupa Birliği mali işbirliği kapsamında sağlanacak
mali imkânların karşılığı olarak ilgili idare bütçelerinde (05), (06) ve (07)
ekonomik kodlarını içeren tertiplerde yer alan tutarların Ulusal Fona
ödenmesine ilgili bakanlar yetkilidir. Bu ödenekler başka bir hizmet veya
faaliyete tahsis edilemez. Ancak, bu tutarlardan ödeme esnasında kur farkı
nedeniyle oluşan fazlalıklar ve ilgili projeler için harcanamayan kısımlar ile
Topluluk Programlarına ilişkin Avrupa Birliği katkı bakiyeleri Ulusal Fon
hesaplarında tutulmaya devam edilir ve gerektiğinde bu Kanun kapsamındaki
idarelere ait program ve projelerin finansmanı için kullanılabilir. Ulusal Fona
ödeme işlemi Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın talebi üzerine ve
projelerin finansman planlamasına uygun olarak en geç otuz gün içinde
gerçekleştirilir.
(3) İkinci fıkra uyarınca Ulusal Fona ödenen bu tutarlar,
30/1/2003 tarihli ve 4802 sayılı Kanun kapsamında onaylanan Mutabakat
Zabıtlarında yer alan hükümler çerçevesinde kullanılır.
(4) Türkiye-Avrupa Birliği mali işbirliği kapsamındaki program ve
projelerin yürütülmesine ilişkin anlaşmalarda, öngörülen nedenlerle Avrupa
Komisyonuna iadesi gereken hibe, kur farkları ve benzeri türden doğabilecek
ilave ödenek ihtiyacı, Maliye Bakanlığı bütçesinde yer alan
12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinden aktarma yapılmak suretiyle
karşılanabilir.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Tufan Köse, Çorum Milletvekili.
Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de Bütçe Kanunu’nun 12’nci maddesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Bütçe Kanunu’nun 12’nci maddesinde
Komisyonda da çok görüşme olmadığı için ben de bu vesileyle söz aldım ama
özellikle Çorum’da yaşadığımız belli sıkıntılardan ve son günlerin
gelişmelerinden değerlendirmelerde bulunacağım sizler için.
Değerli arkadaşlarım, geçenlerde bir konuşmamda da çok kısaca
bahsetmiştim; Çorum Belediyesinde uzun süredir devam eden bir yolsuzluk
dedikodusu bugünlerde iyice açığa çıktı ve Çorum kamuoyunda, hatta Türkiye’de
dillendirilir hâle geldi. Değerli arkadaşlarım, burada 22’nci Dönemden milletvekili
olan arkadaşlarımız vardır. 22’nci Dönem Adalet ve Kalkınma Partisi
Milletvekili Muzaffer Külcü 2009 yerel seçimlerinde Çorum Belediye Başkanı
oldu. Fakat 2007 ile 2009’un arasında bir kamu iktisadi teşekkülünde, zannedersem
Etibankta Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. 2009’da Belediye Başkanı
olmadan evvel -ben o dönem Cumhuriyet Halk Partisinin İl Başkanıydım-
gazetelere de şöyle bir açıklama yapmıştım: “Arkadaşlar, bakın, gelen
arkadaşımızın maaşı hacizli geliyor, yaptığı ticaretten sıkıntı çekmiş geliyor.
Çorum Belediyesine de yeterince hizmet edemez.” demiştim ve icra dosya
numaralarını da o gün gazetelere vermiştim. 2009’da bu arkadaşımız seçildi.
Seçildikten sonra birkaç ay içerisinde çeşitli nedenlerle hakkında dedikodu
çıkmaya başladı Çorum’da ama tabii ben hukukçuyum, delil olmadan hiçbir şeyi
konuşmak istemedim. Ne zamana kadar konuşmadık biz? Çok yerde dillendirilen
şeyleri hiç konuşmadık. Ne zamana kadar konuşmadık? 15 Kasımda bir yerel
gazetede “Taş binadan gelen pis kokular.” adlı bir yazı çıktı. Tabii ben
detayına girmeyeceğim. Detayına İçişleri Bakanlığı müfettişleri girsin. Burada
var, isteyen arkadaşlarıma gösteririm. Bu açıklamadan sonra Belediye Başkanı,
zannediyorum bir ilçe kongresinde “Elinde bilgi, belge olup da getirmeyen
şerefsizdir.” dedi. Ve bir açıklamasında da maaşı hacizli olarak geldiği
Çorum’da bir beton santralinin ortağı olduğunu söyledi. Bakın, maaşı hacizli
geliyor, ticaret yapmıyor, aldığı maaş ne kadardır bilmiyorum, aylık 5-6 milyar
maaş alıyor, beton santraline ortak olmuş. Ve yine dedikodular devam etti, güya
bu beton santraline iş yaptırmak üzere müteahhitlere, kamu kurumlarına baskı
yapılıyormuş. Derken, geçtiğimiz günlerde bu dedikodular biraz daha somutlaştı.
Arkadaşlar, bu çok önemli, 2002 yılında Çorum’da Adalet ve Kalkınma Partisi
eğilim yoklaması yapmıştı. 2002 yılında Hasan Çalış isimli bir arkadaşımız,
Adalet ve Kalkınma Partisinin yaptığı eğilim yoklamasında 1’e geldi. Bu
arkadaşımız müteahhitliğe devam ediyormuş. Bu arkadaşımızın oğlu, beraber
şirkete ortak oldukları oğlu bir açıklama yaptı, dedi ki: “Belediye Başkanı
Muzaffer Külcü benden rüşvet istiyor, ses kayıtları elimde.” Bundan dört beş
gün önce, 14/12/2011’de yapmış. “Baş efendi ‘çek vermezsen ihale alamazsın’
dedi.” diye de basına yansımış.
Şimdi, burada tabii dökümleri var ama dökümlerini de okumak
istemiyorum. Dökümlerinde, 20 milyar istiyorlar, 30 milyar istiyorlar “Çeki
bırak da git.” diyorlar. İsterseniz kısaca birkaç tanesini hemen söyleyeyim
size buradan ama bunlar tabii savcılığa da yansıdı işin esası ama hâlâ daha
İçişleri Bakanlığından ses yok.
Mesela ne demiş: “2,5 trilyon seni batırır, 3 trilyon seni
batırır, bu parayı sana üç ay geç ödesem ne olur?” Tehdit ediyor müteahhidi “Üç
ay geç ödesem.” diyor.
“80’in kaçı sende kaldı? 50’si. Vereceksin oğlum, vereceksin, bu
işleri yapıyorsan vereceksin.” Belediye Başkanı söylüyor bunu. 2002’de Adalet
ve Kalkınma Partisinden 1’inci sıraya gelen, şirketin ortağının oğluna, oğlu da
ortak. Ne demiş: “179 bin lira belediyenin kasasına giriyor, makbuzlu yani…”
diye soruyor müteahhit. “Çeşitli gelirler gibi bir şey yapacağız.” “Peki, diğer
30 bin lira nereye gidecek?” “30 bin lira referanduma gidiyor, referanduma.”
Yani, referandumda da harcamış buradan gelen rüşvet parasını zannediyorum,
kendi sözü. “Doğru mu? Peki Başkanım, yani bu Alman bizden 30 bin lira, 179 bin
lira…” vesaire… Yani “Doğruluğunu, yanlışlığını biz biliriz, seni
ilgilendirmez.”
Değerli arkadaşlarım, tabii, fazla detaya girmeden şunu söylemek istiyorum:
Belediye Başkanı diyor ki Belediye Meclisi toplantısında: “Müfettişler geldi
bana teşekkür etti.” E, maalesef, İçişleri Bakanından -geçen konuştuğumda da
söylemiştim- şu İzmir Belediyesindeki, Ankara’daki belediyelerdeki,
İstanbul’daki ilçe belediyelerindeki müfettişlerinden bir kısmını da bizim
Çorum Belediyesine gönderin de, bu işin de bir gerçeğini Çorum kamuoyu da,
Türkiye kamuoyu da öğrensin.
Ben, tabii burada, Adalet ve Kalkınma Partisinin 3 tane
milletvekili arkadaşımız var. Ben 3’ünün de dürüstlüğüne, güvenilirliğine
itimadım sonsuz ama maalesef onların da sesi çıkmıyor. Yani Allah için bir
çıkın da deyin ki: “Arkadaş, Çorum Belediyesinde ne oluyor, bu işin sonu ne
olacak?” diye. Yani parti içi kaygılardan, parti içi çekişme oluyor görüntüsü
vermemek için hiçbirisinin sesi çıkmıyor. Kendilerini de buradan uyarmak
istiyorum. Bu işin sonunda ciddi bir şeyler çıkarsa siz de bunun altında
kalırsınız. Bu konuyu burada kapatıyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi, bütçe görüşmelerini
ilk defa izliyoruz. Biz yeni milletvekilleriyiz ama ben şunu gördüm: Genelde
bütçe üzerinde konuşan pek milletvekili arkadaşımız yok, ben de bugün benzer
şeyi yapıyorum. Yalnız, genelde Adalet ve Kalkınma Partisinin temsilcisi olan
arkadaşlar geliyor diyorlar ki: İşte, ekonomi iyi yolda. Dünyanın 16’ncı büyük
ekonomisi olduk. Köylü Mehmet amcaya helikopter gidiyor, alıyor hastaneye
götürüyor, Ayşe teyzeyi hastaneye götürüyor. Duble yol yaptık ve eğer bugün
Türkiye’de küçük sıkıntılar da var ise -ki yok artık, kalmadı ama- bunun da
sorumlusu Cumhuriyet Halk Partisidir.” Genel olarak dedikleri bu.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi altmış yıldır
bu memlekette kendi başına, tek başına iktidara gelmemiş. Koalisyon…
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Altmış yıl olamaz.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Altmış yıldır, 1950’den beri… Altmış
yıldır. Şimdi, altmış yıldır gelmemiş… “Beddua almış da o yüzden gelmemiş.”
Öyle diyorsunuz ya. “Beddua aldığı için gelmiyor.” diyorsunuz, doğru değil mi?
Hâlbuki sizler insanların aydınlatılmamış rızalarını alarak iktidara
geliyorsunuz ve iktidarda kalıyorsunuz. Bu kadar doğru olmayan şeyi biz de
söylesek, inanın, biz yüzde 60’la, 70’le iktidara geliriz ama Allah bizi
doğrudan ayırmasın. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, arkadaşlar…
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – 15 bin kilometre…
TUFAN KÖSE (Devamla) – Şimdi, doğru tabii, doğru, 15 bin
kilometre, doğru ama bakın, neleri sattınız 15 kilometre için, neleri sattınız?
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Şimdi ben size bir şey daha söyleyeceğim
izin verirseniz…
İSMAİL AYDIN (Bursa) – Sen bile söylediğine inanmıyorsun.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Ben çok inanıyorum.
Bakın, 15 bin kilometre duble yol yaptınız. Neyle yaptınız?
Türkiye’deki özelleştirmelerden en çok paranın geldiği bir dönemde yaptınız
bunu değil mi?
Bakın, beğenmediğiniz Türkiye Cumhuriyeti ne yapmış 33 ile 38’in
arasında? Bakın, devletin ağır bir ulusallaştırma, millîleştirme -1933’ten
sonraki yıllarda da hız kazanıyor- devletin ağır bir kalkınma yükü altına
girdiği, para sıkıntısı çektiği ve dış ödeme güçlüklerinin şiddetlendiği bir
dönemde girişilen bu ulusallaştırma, millîleştirme hareketleri bütün olumsuz
şartlara rağmen Kurtuluş Savaşı’ndaki milliyetçi atılışın söndürülmediğini
ortaya koyuyor.
Neler yapmışlar, bakın: Anadolu-Mersin-Tarsus-Adana demir yolları
ve Haydarpaşa liman şirketlerini satın almışlar. Kimden satın almışlar? 61
milyon İsviçre frangı ödemişler. 61 milyon lira olmak üzere, toplam 204 milyon
İsviçre frangı ödemişler. Siz demir yollarını satıyorsunuz, limanları
satıyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi almış. Ne zaman almış? 1928’de.
Mudanya-Bursa Demiryolu Ticaret Anonim Şirketini satın almışlar.
İstanbul Türk Anonim Su Şirketini satın almışlar. Bunlar hep 38, 39, 40, o
yıllarda. Bakın, hepsini okumayacağım.
İstanbul Rıhtım, Dok ve Antrepo TAŞ’yi almışlar. Ne kadara
almışlar? 31 milyon 580 bin 138 Fransız frangına. Geçiyorum.
Üsküdar ve Kadıköy TAŞ, Tünel AŞ, İstanbul Türk Anonim Elektrik
Şirketini satın almışlar 1938’de, 1 milyon 872 bin İngiliz lirasına. Bakın…
AHMET YENİ (Samsun) – 2002’den önce satılanları ne yapacaksın?
TUFAN KÖSE (Devamla) – Yahu, Türkiye Cumhuriyeti 2002’de kuruldu
ya, onu da siz söyleyin! “2002’de kurduk.” diyorlar.
AHMET YENİ (Samsun) – 2002’den önce olanları da söyleyiver.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Şimdi, geçen…
Sözlerim, zamanım kalmadı herhâlde…
AHMET YENİ (Samsun) – Tabii kalmaz…
TUFAN KÖSE (Devamla) – Canali (!) zannedersem… Grup Başkan Vekili
diyor ki: “Arkadaş…” diyor, ona bir soru soruyorlar, diyorlar ki: “Arkadaş,
buğday 2002’de 490 liraydı, mazot 1 liraydı, gübre 300 liraydı. Şimdi buğday
500 lira, mazot 4 lira, gübre 1.600 lira oldu tonu.” diyorlar. Bu da diyor ki:
“Kardeşim, buradaki farklar kimin cebine girdi?” diye soruyorlar. O da diyor
ki: “Yahu, üretimde 2002’den yana verimlilik çok arttı.” diyor. “Bir de,
tarımdan geçinen insan sayısı azaldı.” diyor.
Yahu, buraya neresinden baksak yanlış ama maalesef bizim
insanlarımız sizin bu laflarınıza inandığı için yüzde 50 oy daha verdiler size.
Aydınlatılmamış… Rızaları var insanlarımızın.
Şimdi, eğer tarımdan geçinen insan sayısı azaldıysa bunun anlamı
şudur: İşte, bu insanlar göçüyor, büyük şehirlere gidiyor. Aş, iş derdinde,
büyük şehirlere gidiyor.
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Verim artıyor.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Üretimde verim artmış mı? Bakın, verim
artmış mı? Ona da bakalım. Verim artmış mı?
Şimdi, buğdayda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, bir beş dakika daha verin.
Güzel şeyler söylüyor Tufan Bey.
BAŞKAN – Sayın Köse, teşekkür ederiz efendim. Süreniz doldu.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Bir dakika arkadaşlar…
BAŞKAN – Özür dilerim. Hayır vermiyoruz biliyorsunuz. Kusura
bakmayın.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Buradaki arkadaşlar duysunlar…
BAŞKAN – Sayın Köse, teşekkür ediyorum.
TUFAN KÖSE (Devamla) – 4 kat mazot artmış ama verimde artış yüzde
10-15 civarında. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Köse, lütfen…
İkinci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın
Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin 12’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek için söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu madde, bağış, hibe ve yardımlara ilişkin işlemleri
kapsamaktadır. Madde gerekçesinde bu maddeyle yurt içi ve yurt dışı
kaynaklardan sağlanacak imkânların Türk lirası karşılıklarının
bütçeleştirilmesi, dış kaynaklardan bağış ve yardım yoluyla gelen malzemelerin
tertibine mevcut ödeneklerin yetmemesi hâlinde yapılacak işlemlere ilişkin
hükümler yer almaktadır. Bir diğeri ise, Türkiye - Avrupa Birliği mali iş
birliği kapsamında sağlanacak mali imkânlara ilişkin hükümler vardır.
Tabii ki bütçede her ne kadar Maliye Bakanlığımız maddeleri
azaltsa da bu tür maddelerin bulunmaması mümkün olmuyor, bazen bulunması
kaçınılmaz oluyor, koymak mecburiyetinde ama burada önemli olan şey, Hükûmetin
makroekonomik politikalar ile birbiriyle uyumlu şekilde bu işleri götürüp
götürmediği.
Merkez Bankasının Hükûmetle ortaklaşa belirlediği yıl sonu
enflasyon hedefi ortada iken kamunun müdahalesiyle kontrol edilebilen mal ve
hizmet fiyatları bu hedef dikkate alınmaksızın dolaylı vergiler ve KİT
politikalarıyla maalesef artırılmaktadır. Mesela Bakanlar Kurulu kararıyla
sigara üzerindeki nispi ÖTV oranı 6 puan artırılarak yüzde 69, asgari maktu ÖTV
tutarı yüzde 9,4 artışla bir paket sigara için 2,9 TL olarak belirlenmiş.
Ardından iki hafta geçmeden, sonra üstelik geriye dönük olarak 13/10/2011
tarihinden geçerli olmak üzere 6 puanlık güncellemenin 4 puanlık kısmı yeni bir
Bakanlar Kurulu kararıyla ÖTV oranı yüzde 65’e indirilmek suretiyle geri
alınmış. Bunun hem kendi içinde dengesi yok hem de makroekonomik politikalarla
bir uyumluluğu olmadığını görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, dolaylı vergilerin fiyat mekanizması
içindeki fiyatların genel düzeyini artırdığını hepimiz biliyoruz. Genel
iktisadi işleyiş içinde dolaylı vergilerin fiyat mekanizması yoluyla hemen
tamamının tüketiciye yansıdığını da cihanı âlem biliyor. Yapılan güncelleme ile
sigara fiyatlarında kabaca ortalama yüzde 30-35 oranında bir artış oldu. Bu
durumun bir taraftan hane halkının refahını olumsuz etkileyeceği, diğer
taraftan da fiyatların genel düzeyinin beklenenin üzerinde artmasına yol
açacağı aşikârdır. Hâl böyle iken Hükûmet sigaranın hane halkı harcamaları
içerisindeki ağırlığını bile bile dolaylı vergilerde enflasyon hedefini gözetmeksizin
bu şekilde bir güncelleme yapmış ve daha on gün geçmeden geri adım atmak
zorunda kalmıştır. Bu durum maliye politikası ile para politikası arasındaki
uyumsuzluğun hangi boyutta olduğunu çok açık ve net bir şekilde göstermektedir.
Milletin alacağı arabanın markasını bile belirliyorsunuz.
Maşallah, izan kayboldu mu toplamak bir türlü mümkün olmuyor.
Doğal gaz, elektrik, alkol, sigara ve diğer ürünlerin fiyatlarında
vergi ve benzeri kamu müdahalelerinden kaynaklanan artışların yıllık enflasyonu
hangi seviyelere ulaştıracağını hep beraber, birlikte son iki aydır gördük.
Alınan bu kararlar ekonomi yönetiminin kredibilitesini maalesef çok olumsuz
etkiliyor. Peki, Hükûmet kamu mali yönetimine ilişkin taahhütlerine sadık mı,
değil mi? 5018 sayılı Kanun’un ilk hâlinde, geçici 11’inci maddesinde, döner
sermayeli işletmelerin 2007 sonuna kadar tasfiye edilmesi hükmü vardı. Ardından
“tasfiye edilir” hükmü “yeniden yapılandırılır” şeklinde değiştirildi. Daha
sonra, 31/12/2007 tarihi, önce 5724 sayılı Kanun’la “2008 sonuna”, ardından da
5793 sayılı Kanun’la “2010 sonuna” olarak değiştirildi. Yine genel yönetim
kapsamındaki kamu idarelerine bağlı olarak kurulan döner sermaye işletmeleri ve
fonların bütçelerinin ilgili idarelerin bütçesi içinde yer alacağına ilişkin hüküm
5793 sayılı torba kanunla kaldırıldı.
Hükûmet, yakın zamanda yaptığı, neredeyse tüm döner sermayeli
işletmeleri tek kanunda toplama dışında ne yaptı? Bu alanda uygulamaya
konulması taahhüt edilen kanuni düzenlemelerin, başlangıçta hedeflenen noktadan
ve tarihlerden ne ölçüde uzak kaldığı ve Hükûmetin bu ve benzeri konulardaki
politikalarının sonuç almaya değil, günü kurtarmaya ve sorunları ötelemeye
dönük olduğu çok açık bir şekilde görülmektedir.
Peki, Hükûmet kamu mali yönetiminde nereye gitmek istediğini
biliyor mu? Hayır. Bakın, kamu mali yönetimiyle iç denetim uygulamaya konuldu.
AB ilerleme raporlarında neredeyse her yıl teftiş ve iç denetim sınırlarının
belirlenmesine yönelik açık ifadeler vardı ancak kanunun kabul edilmesinden bu
yana geçen sekiz yıllık süre zarfında bu alanda bir ilerleme sağlanamadığı
gibi, hâlâ kamu mali yönetiminin işleyişinde ciddi zafiyetlerin olduğu, mevcut
olduğu ortada.
Yine Hükûmet tarafından “stratejik yönetim” derken, stratejik
planların ve performans esaslı bütçelerin hazırlanmasını sağlarken, diğer
taraftan kamu mali yönetim sisteminin Türkiye Büyük Millet Meclisi namına
garantörü konumundaki Sayıştayın performans denetimlerinin ilgililer için
sorumluluk doğurmayacağı şeklinde bir hükümle bu süreç âdeta hadım edilmiştir.
Peki, performans hedeflerine ulaşılmayınca ne olacak? Hiçbir hukuki, idari ve
mali sorumluluk doğurmayacak bir denetimin kamu mali yönetiminde performansın
artırılmasına ne gibi bir katkı sağlayacağı meçhuldür.
Hükûmet kamu mali yönetiminde Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bütçe hakkına, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine uygun hareket ediyor
mu? Buna da “Hayır.” diyoruz. Tüm harcamaların temel dayanağı yılı
bütçeleridir. Son dönemde bütçe kanunlarıyla tespit edilen prensip ve tavanlar
âdeta görmezden gelinerek Meclisin bütçe üzerindeki hakkı gasbedilmektedir.
Elbette yapılan harcamalar belirli bir mal ve hizmet karşılığında
gerçekleştirilecektir ancak bunun belirli bir plan ve program dâhilinde ve
Meclisin onayı alınarak yapılması gerekmektedir. Yakın dönemdeki
gerçekleşmelere bakıldığında, ilgili dönemde gerçekleşen bazı harcamaların,
programlanan ve Meclis tarafından onaylanan başlangıç bütçe ödeneğinin katbekat
üzerinde gerçekleştiği görülmektedir. Mesela 2010 yılında Karayolları Genel
Müdürlüğü harcamalarında bu kurum tarafından 5 milyar lira başlangıç ödeneği
tespit edildi, dönem sonunda yüzde 155 artış, 13 milyar TL’ye yaklaştı.
Benzer durum bu yıl için de var. Açık bir şekilde, bu durum,
Türkiye Büyük Millet Meclisine İktidarın, Hükûmetin bakış açısını göstermekte
ve milletin, Meclisin bütçe hakkı Hükûmet tarafından, İktidar tarafından resmen
gasbedilmektedir. Bu, ekonominin geneli açısından da çok sakat bir durumdur.
Kamu maliyesinde ciddiyete en çok ihtiyaç duyduğumuz şu dönemde elde edilen
birtakım konjonktürel kaynakların behemehâl bir harcama programına kanalize
edilmesi bu harcama kalemlerinin devamı için yeni kaynak ihtiyacı doğurmakta,
bu da en başta dikkat çektiğimiz güncellemelere neden olmaktadır.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, yüce heyete saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Gruplar adına üçüncü konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Sayın Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili.
Buyurun Sayın Buldan.
BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de grubum adına Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Madde üzerinde söz aldım, yalnız Türkiye’nin bazı önemli
gündemleri var tabii ki ama bu önemli gündemler, maalesef, Hükûmet tarafından
çok fazla dikkate alınmadığı gibi şu anda cezaevlerinde ölümle pençeleşen hasta
tutuklular var. Dolayısıyla bütçeden söz ederken cezaevlerinde yatmakta olan
hasta tutukluların sorunlarını gündeme getirmek ve en azından onların seslerini
kamuoyuna duyurmak da bizlerin görevi.
Cezaevlerindeki uygulamalar âdeta hastalıklara davetiye çıkarır
niteliktedir. Yetersiz beslenme, havasızlık, baştan savma muayene, Hipokrat
yeminli doktorların tutukluları kelepçesiz muayene etmeme ve bunu bir ilke
hâline getirme ve bunun gibi durumlar. Kanser hastası bir tutukluya soğuk
algınlığı hapları verilebilmektedir, zamanında teşhisi yapılmayan hastalıklar
can almayla sonuçlanmaktadır; bu durum düşünce suçluları için geçerlidir. Diğer
yönden, Türkiye gündemine Ergenekon davasıyla giren generaller ve destekçileri,
baş dönmesi, yüksek tansiyon ve soğuk algınlığı gibi komik gerekçelerle tahliye
edilebilmektedir. Oysa cezaevlerinde ölümle pençeleşen, ölüme gün sayan
yüzlerce tutuklu bulunmaktadır; bunlar sadece ve sadece siyasal ve Kürt etnik
kimliklerinden dolayı tedavi edilmemektedir, aynı zamanda da ölüme terk
edilmektedirler.
Altmış yaşındaki kanser hastası tutukluyu ambulansla değil de
cezaevi aracı içinde, kelepçeli bir şekilde, dalga geçercesine doktora
götürmektedirler; bu durum işkencenin başka bir biçimidir sayın arkadaşlar,
sayın milletvekilleri. Psikolojik bir savaş tutukluya karşı
geliştirilebilmektedir.
Kadınlar hastaneye götürülürken yanlarında kadın koruma
bulundurulmaması yasal bir gerekçe olarak gösterilmektedir ancak kadın koruma
memuru olmadığından dolayı erkek koruma memurları kadınlara eşlik etmektedir,
doktorlar bu erkek koruma memurlarının gözetiminde kadın tutuklularla
ilgilenmektedirler. Hasta tutuklular için hastaneye gidip gelme işkenceye ve
tacize dönüşmektedir.
Onlarca tutuklunun “Cezaevinde tedavi edilemez.” raporu
bulunmaktadır, hatta ve hatta cezaevi müdürü ve savcısı tarafından “Bu
hastaların burada tedavi olma imkânları yoktur.” söylemlerine yetkili kurum ve
kuruluşlar itibar etmemektedir, bütün raporların Adli Tıp Kurumundan geçmesi
gerekmektedir. Adli Tıp, resmî ideolojinin oluşturduğu bir kurumdur,
dolayısıyla olay ve olgulara tıbbi ve hukuki bakmaktan ziyade ideolojik
bütünlüğü esas almakta ve “Cezaevinde tedavi olamaz.” raporlarını ciddiye
almamakta ve ölümcül hastaların raporlarına bu bakış açısını yansıtmaktan
çekinmemektedir.
Şu anda cezaevlerinde 100’e yakın tutuklu ve hükümlü ölümcül
hastalıklara yakalanmış durumdadır ve bunların tedavisi cezaevinde mümkün
değildir. Yakın geçmişte böyle bir tutuklu tahliye edildi ve on gün sonra
yaşamını yitirdi. Kısacası, rahat bir ölüm hakkı bile tutuklulara
tanınmamaktadır. Katiller ve soyguncular için aksi bir durum söz konusudur.
Elimizde, bu hasta tutukluların durumunu belirten dosyalar var ama ben bu
dosyalardan ziyade, dün, Genel Kurulda cezaevlerindeki hasta tutuklularla
ilgili bir sunum yapacağımı sekreterime söyledim ve bana şu anda Iğdırlı bir
hasta olan Mehmet Aras’ın durumuyla ilgili İnternet’ten biraz bilgi toplamasını
istedim ama bir tesadüf sonucu, o anda Mehmet Aras’ın mektubu elime ulaştı.
Evet, değerli milletvekilleri, Mehmet Aras dün bana bir mektup
gönderdi ve ben bu mektubu şimdi sizler aracılığıyla, bu kürsü aracılığıyla
kamuoyuyla paylaşmak istiyorum çünkü Mehmet Aras yıllardır kanser hastası olan
bir tutuklu ve Cumhurbaşkanından af diliyor ama ne yazık ki sesini duyan hiç
kimse yok. Ben, buradan, sadece Cumhurbaşkanına değil, aslında 74 milyon insana
Mehmet Aras’ın durumunu seslendirmek istiyorum:
“Merhaba Pervin Hanım, umarım her yönüyle iyisinizdir, iyi
olmanızı diliyorum. Şahsınızda tüm insanların yeni yılını kutluyor, barışa, huzur
ve kardeşliğe vesile olmasını temenni ediyorum.
Bilindiği üzere, ben yemek borusu kanseri hastasıyım. 2010 yılının
sonlarında devamlı rahatsızlanıyor, hastaneye gidip geliyorum. Tüm raporlarımın
sonucu ‘Olumlu bir şey yok.’ deniyor. En son Cumhurbaşkanına başvurdum.
Cumhurbaşkanının müdahalesiyle, üçüncü dereceye ulaşan kanser tespitiyle 1 Ekim
2010 tarihinde tedaviye alındım. Üç aylık tedaviden sonra Adli Tıbba gittim.
Adli Tıbbın raporu ‘Cezaevinde kalmaya durumu elvermiyor, tahliye edilmesi.’
kararını verdi ancak her seferinde Cumhurbaşkanlığında bekletildi, en sonunda
geri gönderildi. Detaylandırmak istemiyorum ancak ölüm riskinin fazlalığını,
tedavinin artık yapılmayacağını hastanenin kendisi söylemektedir. Yedi ay on
beş gün boyunca hap, şurup dışında hiçbir gıda alamadım. En sonunda kollarımda
serum yeri kalmadı ve bacak damarlarımdan ya da bedenim delinerek gıda
verilecekti. Stent takılınca gıda almaya başladım. Her iki buçuk ayda bir, bir
stent takılıyor. Mideyle boğaz arası tümden stent olmuş. Dört adet stent
takılmış ki artık boğazımda da stent yeri kalmamış. Tümör yukarı çıktıkça stent
takılıyor ve stent takılacak yer kalmadı. Peki, ne olacak? Bundan sonrası ise
ebedî sondur. İnsana acı veren, kurtuluşu imkânsız olan bir hastalığın politik
malzemeye dönüştürülmesidir, ideolojik yaklaşılmasıdır. 4 çocuğumu ve eşimi
kontrgerilla katletti. En büyük çocuğum on dört yaşında. Her türlü acıyı
yaşadım ancak hastalığın politik malzemeye dönüşmesi kadar zoruma gitmiyor. Şu
anda durumumun farkındayım, yavaş yavaş hayatımın son demlerine yaklaştığımın
bilincindeyim. Son birkaç günümü kendi ailemle geçirmek isterim. Son derece
insani, makul olduğu kanısındayım. Umarım elinizden gelen çabayı sergilersiniz.
Saygılarımla.
Mehmet Aras.
Erzurum H Tipi Cezaevi.”
Evet, değerli arkadaş, bu, Mehmet Aras’ın çığlığı. Umarım bu
çığlığı Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan duyar.
Ben buradan Mehmet Aras’a “Senin gönderdiğin mektubu, evet, okudum
değerli Mehmet Aras. Ben de umuyor ve diliyorum ki Sayın Cumhurbaşkanı
hepimizin çığlığını duyar ve seni tahliye eder.” diyorum.
Saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Buldan.
Şimdi şahısları adına Ali Şahin, Gaziantep Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Şahin.
Süreniz beş dakika.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerine söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz halkımızı saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, son on yıllık süreçte, sağlıktan
eğitime, ekonomiden tarım ve sanayiye, her alanda devrim niteliğinde önemli
dönüşümler yaşadı. Bu dönüşüm alanlarından biri de Türk dış politikasıdır. Türk
halkı, yıllarca kurgulanmış düşman komşular fobisiyle bir korku ve nefret
kültürüyle yönetildi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Meğer yalanmış!
ALİ ŞAHİN (Devamla) – Şuuraltlarımıza yerleştirilen bu korku
politikası ile seksen yıl sınırlarımız içerisinde mahpus bir yaşam sürdük. Bu
korku kültürü bir yandan özgüvenlerimizi yok ederken diğer yandan da kimlik
problemlerine düçar olduk, kendimizi tanıyamadık, tanımlayamadık. Bırakın
okyanus aşırı diyarları, sınır ötesi hedefleri, çekildiğimiz sınırlarımızı bile
kendi kendimize dar ettik. Türkiye, koca bir asrı, incir çekirdeği meselelerden
kardeş kavgaları, yasaklar, siyasi kaoslar, çete oyunları ve darbelerle
geçirdi.
Değerli milletvekilleri, geçen uzun yılların ardından, lambaya
hapsedilen cin misali, Türkiye ve Türk dış politikası AK PARTİ İktidarı ile
yeniden uyanmıştır. Son on yıllık sürece baktığımızda, Türkiye'nin diplomaside
yakaladığı tarihî açılımlar âdeta bir hipnozdan uyanış niteliğindedir. Pasif
“bekle ve görme” politikalarının yerini, Orta Doğu ve küresel diplomasi
dengelerini derinden sarsan aktif “one munite” politikaları almıştır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Suriye’yle savaşın eşiğine
getirdiniz, onu anlatsana!
ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bu keskin ve kişilikli politika değişikliği
sonucu, Türkiye'nin nüfuz coğrafyası bugün 780 bin kilometreyle değil sadece
kendi hayalleriyle sınırlıdır. Nitekim, Latin Amerika’dan Vietnam’a kadar
uzanan insanlık coğrafyasında oluşmuş Türkiye algısı, zalimin değil, mazlumun;
güçlünün değil, haklının hamisi, kararlı ve onurlu bir Türkiye algısıdır.
Değerli milletvekilleri, Türk dış politikasında son on yılda elde
edilen kazanımları somut bir şekilde ortaya koyan anlamlı göstergeler var. AK
PARTİ İktidarında Türkiye, tarihinde ilk kez devraldığı Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisi Başkanlığını iki dönemdir sürdürmektedir. Yine, İslam
İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliği, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
üyeliği ve NATO gibi uluslararası örgütler üzerinde artan Türkiye etkinliği,
Türk dış politikasının yaşadığı küresel dönüşümün somut kanıtlarıdır.
Türkiye'nin uzak coğrafyalarda kazanmış olduğu itibar ve nüfuz gücünü güçlü bir
liderlik, kusursuz bir adalet anlayışı, vizyon ve sınırlarımız içinde yakalanan
istikrarla açıklayabiliriz. Sahip olduğu güçlü potansiyellerle Türk dış
politikasının yakın bir gelecekte çok daha büyük kazanımlar elde edeceğini,
inşallah, hep birlikte göreceğiz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye kendini bu kadar kısa sürede
küresel bir aktör konumuna getiren diplomaside ciddi bir şuuraltı dönüşümü
yapmıştır. Her şeyden önce, AK PARTİ İktidarıyla birlikte tek eksenli Türk dış
politikası eksen zenginliği kazanmıştır. Yıllarca izlenen tek eksenli mahkûm Batı
politikaları Türk diplomasisini kısırlaştırmıştır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sen nerede yaşıyorsun Allah aşkına!
ALİ ŞAHİN (Devamla) – Varlığını sadece Batı ile özdeşleştirmeye
çalışan ve Batılı değerler dışında kalan tüm değerlere kendini kapatan Türkiye'nin
doğu, güney ve kuzey politikaları…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Türkiye’yi savaşın eşiğine
getirdiniz, hâlâ başarıdan bahsediyorsun!
ALİ ŞAHİN (Devamla) – …Batı politikalarının gölgesinde kalmıştır.
Tek eksenli politikalar Türkiye’yi gündemi belirlenen ve itibarsız bir ülke
hâline getirmiştir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bir hafta önce mi hazırladın bu
konuşmayı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Görmeyen gözler var sende Nevzat,
görmeyen gözler!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Konuşmasını bir hafta önce
hazırladınız herhâlde, tehditlerden haberi yok.
ALİ ŞAHİN (Devamla) – Değerli milletvekilleri…
Elhamdülillah, ben kendi konuşmamı kendim hazırlarım…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Aferin sana, devam et!
ALİ ŞAHİN (Devamla) – …sizin gibi oradan buradan almam, bunun
bilincinde olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen devam et Hocam, boş ver onu!
Muhatap alma Hocam sen onu, senin muhatabın millet!
ALİ ŞAHİN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, İktidarımızla
birlikte dış politikamızın kazandığı eksen zenginliği Türkiye’yi saygın bir
küresel aktör hâline getirmiştir. Türkiye bugün başta Orta Doğu olmak üzere
birçok farklı coğrafya için ilham kaynağı ve model bir ülkedir. Fas, Tunus ve
Mısır’dan Pakistan ve Endonezya’ya kadar uzanan farklı coğrafyalarda kurulan
adalet ve kalkınma partileri küresel Türkiye algısının hangi boyutta
seyrettiğini gösteren önemli bir göstergedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarıyla
birlikte Türkiye artık dünya politikalarına yön veren, küresel boyutta rota
çizen bir ülkedir. Türkiye, potansiyellerini keşfedip kalıtsal değerlerine
sahip çıktığı sürece küresel bir güçtür. Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan
liderliğinde Türkiye, güç ve zenginliğin Batı’dan Doğu’ya doğru kaydığı, geleceğin
Doğu’dan yükselmeye başladığı bu küresel dönüşüm sürecinin başaktörü olacaktır.
2012 bütçesinin bu niyetle hayırlara vesile olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şahin.
Şahısları adına ikinci konuşmacı Şanlıurfa Milletvekili Sayın
Abdulkadir Emin Önen.
Buyurun Sayın Önen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
A. EMİN ÖNEN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesinde şahsım
adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, tasarının 12’nci maddesi, Türkiye-Avrupa Birliği
mali iş birliği kapsamında bağış, hibe ve yardımlara ilişkin ilişkileri
düzenlemektedir.
Avrupa’da, geçtiğimiz kırk yıllık dönemde, çoğu kredi niteliğinde
toplam 1,7 milyon avro hibe kullanılmıştır. 2002 yılı Kasım ayında AK PARTİ’
nin iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye Katılım Öncesi Mali Yardım Programı’na
ait hibe nitelikli fonlardan tek bir çerçeve altında yararlanmaya başlamıştır.
Türkiye, 2002-2006 döneminde, yüzde 30’u kurumsal yapılanmaya, yüzde 35’i AB
müktesebatına uyuma, yüzde 35’i ise ekonomik ve sosyal uyumun temini için
yaklaşık 1,3 milyon avroluk fonu 164 proje için kullanmıştır.
Bu dönemde, Türkiye, reform sürecinin yarattığı ivmeyle, Avrupa
Birliği ile müzakere sürecine başlamıştır. Üyeliğe uzanan yolda atılan bu adım,
gerek reformların gerekse bu reformları desteklemek üzere sağlanan mali
yardımların nitelik ve niceliğini de değiştirmiştir. Enerjiden ulaşıma, halk
sağlığından tarıma kadar çok farklı ve kapsamlı alanlarda AB’ye uyumu amaçlayan
müzakere süreciyle birlikte toplumun pek çok kesimini etkileyen yasal ve idari
değişiklikleri AK PARTİ Hükûmeti yapmıştır.
Hükûmetlerimiz döneminde Türkiye’de yaşanan bu gelişmelere paralel
olarak Avrupa Birliği de 2007-2013 yıllarına ait bütçe dönemiyle birlikte aday
ülkelere sağladığı mali yardım mekanizmasında değişikliğe giderek, aday ve
potansiyel aday ülkelere yapılan mali yardımları kısa adı “IPA” olan “Katılım
Öncesi Mali Yardım Aracı” adı altında birleştirilmiştir. “Geçiş Dönemi Desteği
ve Kurumsal Yapılanma”, “Sınır Ötesi İş Birliği”, “Bölgesel Kalkınma”, “İnsan
Kaynaklarının Geliştirilmesi”, “Kırsal Kalkınma” başlıkları altında beş bölüm
halinde yapılandırılan IPA, çevre, ulaştırma, bölgesel rekabet, insan
kaynakları kalkınması ve kırsal kalkınma olarak belirlenen yeni alanlarda
katılım öncesi mali destek sağlamıştır.
Dokuz yıllık iktidarımız döneminde, Türkiye’nin daha güçlü bir
bölgesel iş birliği ve ortaklık sağlanması hedefi ile komşu ülkeler ile sınır
ötesi iş birliği programlarını çok başarılı bir şekilde yürüttük. Bu süreçte
sınır komşularımızdan başlayarak Orta Doğu, Kafkasya, Asya ve Afrika'da yirmi
üç ülkede koordinasyon merkezi oluşturarak yoksul, hasta ve işsiz insanlara,
kadın ve çocuklara yardım elimizi uzattık. Arap baharının yaşandığı dönemde
dünyanın en sıcak bölgesi hâline gelen Libya’dan yaklaşık 25 bin vatandaşımızı
çok kısa bir süre içinde ve daha birçok ülke vatandaşını gerek deniz gerek kara
yoluyla tahliye ettik. Yani Türkiye’yi el açan ülke olmaktan çıkarıp el uzatan
ülke konumuna getirdik.
Şöyle geriye dönüp baktığımızda bugüne kadar eğitimden sağlığa,
müktesebata, uyumdan istihdama, ulaşımdan tarıma, ticaretten hibe ve fonların
kullanılmasına kadar her alanda hangi hükûmet bu kadar etkili ve çok sektörlü,
yüksek katılımlı, sürdürülebilir kalkınma programları yürüttü? Bunun tek ve
değişmez adresi vardır, o da AK PARTİ’dir.
Bugün seksen bir ilimizde AB il daimi temas noktalarımız var, ortak
akıl üreten, Avrupa Birliğine uyum danışma ve yönlendirme kurullarımız var,
proje ofislerimiz var, kalkınma ajanslarımız var, tarım ve kırsal kalkınmayı
destekleme kurumlarımız var. AB’nin sağladığı bu finansal kaynaklardan
yararlanan STK’larımız ve yine kurumlarımız var.
AK PARTİ iktidara geldiğinde, 2002 yılında yerlerde sürünen
itibarımızı dokuz yılda baş döndüren olağanüstü bir performansla başta
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, AGİT, Avrupa Parlamentosu olmak üzere
birçok uluslararası platformda söz sahibi yaparak karar merkezine yerleştirdik.
Artık Avrupa da çok iyi biliyor ki Türkiye’siz bir Avrupa Birliği olmaz,
olamaz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği tarafından
ülkemize sağlanan katılım öncesi mali yardım hibe programlarından memleketim
olan Şanlıurfa’da da 28 projeyle toplam 6 milyon 440 bin avro hibe desteği
sağlanmıştır. Şanlıurfa, Türkiye genelinde toplam hibe miktarının yüzde
1,71’ini almıştır. İnşallah, önümüzdeki dönemde bu payının yüzde 6’ya çıkması
için yaklaşık 150 hibe projesiyle elimizden gelen çabayı göstereceğiz.
Türkiye, bölgesel kalkınmasını yararlandığı hibe ve fonlarla
birlikte merkezî bütçe olanakları ve hazırladığı eylem planlarıyla
sürdürmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçekleştirdiği en önemli ve büyük
proje olarak kabul edilen Güneydoğu Anadolu Projesi’nin yanı sıra Doğu Anadolu,
Doğu Karadeniz, Konya Ovası Projeleriyle bölgelerin çehresini değiştirmekte,
oluşturulan istihdam olanaklarıyla işsizliğe çare bulmaktadır.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2012 yılı bütçesinin hayırlara vesile
olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Önen.
Sayın milletvekilleri, konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Daha önce sisteme girmiş arkadaşlarımıza sırasıyla soruları için
söz vereceğim.
Sayın Nevzat Korkmaz, Isparta.
Buyurun efendim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, 2011 yılında yedek
ödenek tertibine hangi kalemlerden ne kadar kaynak aktarılmıştır, nerelere
harcanmıştır?
Türkiye Büyük Millet Meclisinin size müsaade verdiği başlıklar
dışına çıkarak örneğin yatırım kalemlerine ödenek aktarmanız, toplamda da
Maliye Bakanlığının neredeyse yüzde 40’ı kadar olan kaynağı Meclisten izinsiz
diğer kalemlere aktarmanız, meslek hayatının önemli bir bölümünü yurt dışında
geçiren ve Batı demokrasilerini de gören bir kişi olarak sizi rahatsız etmiyor
mu? Bu tavrınızı parlamenter sisteme, demokratik hukuk devletine ve
Anayasa’daki bütçe hakkı ilkesine uygun buluyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Korkmaz.
İkinci soru, Adana Milletvekili Sayın Varlı…
Buyurun Sayın Varlı.
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, gayrisafi millî hasılanın ne kadarı kamu
yatırımlarına ayrılmıştır? Seçim bölgem Adana’ya ne kadar kamu yatırımı
düşünülmektedir? Bütün vilayetlerimizi göz önüne aldığımızda, Adana, bu kamu
yatırımlarından aldığı payla kaçıncı sıradadır?
İkinci soru: Yayla ve sahil kentlerimizde yaz nüfusuyla kış nüfusu
arasında çok büyük farklılıklar vardır. Bu belediyelerimiz kışın 5 bin nüfuslu,
10 bin nüfuslu iken yazın 100 bin nüfuslara ulaşabilmektedir. Bunların
ödenekleriyle ilgili, yazın kalabalık insanlara hizmet verme noktasında daha
fazla ödenek ayırmayı düşünüyor musunuz, destek vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı.
Sayın Bayraktutan, Artvin Milletvekili…
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: Dünyada en pahalı benzin Türkiye’de, en
ucuz benzin ise Venezuela’da satılıyor. 2008 yılında varili 150 dolar olan
petrol fiyatı şu anda 90 dolar civarına düşmesine rağmen, rafineri çıkış ve
bayi kârı düşmesine rağmen benzin fiyatı 4 TL civarında seyretmektedir. Devlet
sattığı benzin ve motorine yüklediği ÖTV’den bir de KDV kesmektedir yani
vergiden vergi almaktayız. Sayın Bakan, çok net bir şekilde ifade etmenizi
istiyorum: Önümüzdeki dönemde vergileri düşürerek bu utanç verici tablodan
Türkiye’yi kurtarmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, Adana…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana sormak istiyorum: Şimdi, bu bir nevi kölelik sistemi
olan taşeron işçiliği son zamanlarda çok yaygınlaştı. İşçilerden çok yoğun
mesajlar alıyoruz; maaşlarını bir ay, iki ay, üç ay sonra aldıkları oluyor.
Tamamen işverenin iki dudağının arasında. Daha çok burada, baktığımızda,
sistemde devlet zaten bu işleri yapıyor yani kamu kurumu veya belediyeler
yapıyor. Müteahhit veya yüklenici firma aydan aya gelip istihkakını alıyor.
Bununla ilgili ciddi bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
İkincisi de şimdi bu Adana’da satılan hazine arazileri var ama
Adana kamu yatırımlarından çok az pay alıyor. Bu beş yıl içerisinde Adana’da
-belki şu anda yoktur ama yazılı alabilirsem- ne kadar hazine arazisi satıldı?
Bunların Adana’ya yatırım olarak dönmesini bekliyoruz.
Üçüncü sorum da: Adana’da Bilim ve Teknoloji Üniversitesi kuruldu.
Bu da Adanalıların beklediği bir şeydi ama bunun ödeneği bir an önce
çıkabilirse… Bununla ilgili görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Tanal, İstanbul…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2002 seçimlerinden günümüze kadar, Başbakana ve bakanlara, yurt içinde ve yurt
dışında hangi ödüller veya hediyeler, kimler ve hangi ülkeler tarafından
verilmiştir?
Soru iki: Başbakana verilen hediyeler ve ödüller ilgili kurum ve
kuruluşlara bildirilmiş midir, hangi tarihlerde bildirilmiştir?
Bildirilmemişse, bu, yasaya aykırılık teşkil ettiğinden dolayı hakkında Rüşvet
ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu uyarınca bir işlem yapılmış mıdır veya yapılacak
mıdır?
Soru üç: AKP dönemi boyunca Başbakana, Cumhurbaşkanına, bakanlara
verilen ve kabul edilen hediye ve ödüllerin içerikleri nelerdir? Bu hediyelerin
ve ödüllerin verilen tarihteki değerinin Maliye Bakanlığı tarafından tespiti
yapılmış mıdır, rayiç değerleri nedir? Yapılmamışsa ne zaman bu tespitler
yapılacaktır?
Soru dört: Siyasi iktidar süreniz boyunca Başbakan tarafından
diğer ülkelere verilmiş olan hediyeler ve ödüller var mıdır, varsa bunların,
hediyelerin içerikleri nelerdir ve bunların rayiç değerleri nedir? Bedeli nereden
karşılanmıştır?
Soru beş…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Türkkan, Kocaeli Milletvekili.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, Türkiye ihracatının
İstanbul ve Bursa’yla birlikte yüzde 63’ünü… Toplanan vergiler sıralamasında da
-kasım ayı itibarıyla söylüyorum, yaklaşık 35 milyar lira tahakkuk var, 30
milyar lira da tahsilat var, bu çok önemli, tahsilatla tahakkuk arasında çok
ciddi bir rakam- 2’nci sırada olan Kocaeli, bu kadar, çalışma hayatına, vergi
hayatına, Türkiye ekonomisine katkı sunarken insanlarla beraber bunu yapıyor
ama insanların yaşam alanını kısıtlayıcı yeni liman yerleri yapmak üzere kıyı
doldurma işlemlerine tekrar başlanacak duyumları alıyoruz. Millî Emlakin yeri
olan bu işlemlerin bir an önce durdurularak doğaya daha fazla zarar verilmemesi
konusunda katkılarınızı bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
Süreniz beş dakika.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii şu anda merkezî yönetim bütçe
kanununu görüşüyoruz. Bu kanunun 7’nci ve 8’inci maddesinde, Meclisin verdiği
yetkiler çerçevesinde yıl içerisinde ihtiyaç çıkması hâlinde, tabii ki bütçeye
bütçenin bazı kalemlerinden yedek ödeneğe aktarma imkânını siz veriyorsunuz,
yani ben kanunsuz bir şey yapmıyorum. Şu anda görüştüğümüz kanunla siz bu
yetkiyi Maliye Bakanına veriyorsunuz değerli arkadaşlar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Biz vermiyoruz, siyasal iktidar veriyor.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, Meclis
veriyor. Meclis halkımızın temsilcisidir, halkımız bu Meclisi seçmiştir, burada
çoğunluk eğer iktidardaysa çoğunluk vermiştir. Halkımız bu yetkiyi veriyor.
Burada her sene bu bütçe kanunu görüşülür, maddeler üzerinde görüşülür ve bu
yetkiyi Maliye Bakanına veriyorsunuz. Dolayısıyla, benim burada kanunsuz bir
şey yaptığım şeklindeki bir ima söz konusu değildir.
Şimdi, 2010 yılında yedek ödenekte oluşturulan yaklaşık 21,2
milyar liralık kaynağın 14 milyar lirası yatırımlara ilave olarak gitmiştir.
Yani şunu yapmışız: Yıl içinde gelir performansı yüksek olmuştur, bu yüksek
gelir performansının bir kısmını tasarruf etmişiz, bütçe açığını azaltmışız,
bir kısmını da...
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yatırım planlamasının iyi yapılmadığına
işaret o zaman.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Yo, değerli arkadaşlar,
yatırım planlaması yapılıyor ama şöyle bir şey var: Ülkemizin çok ciddi yatırım
ihtiyacı var, eğitimde, altyapıda, sağlıkta, her alanda ama biz “Ayağımızı
yorganımıza göre uzatalım.” diye bütçemizi o şekilde yapıyoruz. Yıl içerisinde
eğer gelirlerimiz çok ciddi bir şekilde artarsa sizin verdiğiniz -daha önceki
maddelerde geçti- bu yetkiyle biz bu işlemleri yapıyoruz.
Tabii, ikinci konu, “Gayrisafi yurt içi hasılanın ne kadarı
yatırımlara gidiyor?” diye arkadaşlar sordular. Şimdi, 2011 yılı merkezî
yönetim bütçesi kapsamında yaklaşık 29,8 milyar lira yatırım yapılması
öngörülüyor. Toplam kamu yatırımları ise 53,3 milyar liradır çünkü merkezî
yönetim bütçesi dışında da KİT’ler de, üniversiteler de, diğer, yani birçok
kurum yatırım yapabiliyor. Buna göre toplam kamu yatırımlarının gayrisafi yurt
içi hasıla içindeki payı yüzde 4,2’dir. Merkezî yönetim kapsamında yapılanlar
yüzde 2,3’tür.
Adana’ya yapılan yatırımlar ise tabii ki arkadaşların çalışıp
çıkartması gerekiyor, onu sizlerle paylaşırım. Adana Bilim ve Teknoloji
Üniversitesi yeni kuruldu. Rektörümüzle görüştük; yedek ödenekten,
eleştirdiğiniz yedek ödenekten, biz kendilerine imkân yaratacağız ve bu
Üniversitemizin bir an önce de güçlü bir şekilde Adana’ya hizmet etmesi için
kaynak aktaracağız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Isparta’ya da aktarır mısınız?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Şimdi, değerli arkadaşlar,
bu yaz-kış nüfusu tabii ki kıyı şeridinde hakikaten ciddi bir şekilde
değişebiliyor fakat Maliye Bakanlığı... Yani mahallî idarelerle ilgili
düzenlemede her ne kadar parayı biz veriyorsak da düzenlemeleri İçişleri
Bakanlığımız yapıyor, mahallî idarelerle ilgili bir reform yapılacaksa, bu
hususun dikkate alınması konusunda bir irade ortaya çıkarsa bizim bir
itirazımız olmaz.
Yine, dünyada en pahalı benzin konusu. Şimdi, değerli arkadaşlar,
şöyle bir bakalım: 2002 yılında arabanızla herhangi bir benzinliğe gittiniz,
100 liralık benzin aldınız, onun 70 lira 20 kuruşu vergiye gidiyordu, 2002
yılında, doğrudur, o gün fiyat 1 lira 63 kuruştu ve o gün petrol fiyatları,
Türkiye'nin ithal ettiği ortalama petrol fiyatı da 24 dolar civarıydı. Şimdi
geliyoruz 2011 yılı Kasım ayına, kasımın sonu, yine gidin herhangi bir
benzinliğe, bugün gidin, 100 liralık benzin alın, aynı benzinden, 95 oktan
benzin alın, bugün ödediğiniz vergi yüzde 60’tır yani 60 kuruştur. Yani 2002’de
70 lira 20 kuruş vergi verirken 1 liralık -diyelim ki- benzin için, bugün
ödediğiniz 60 kuruştur. Dolayısıyla aslında biz bu maktu vergileri her sene
arttırmayarak ki 2010’un başından bu yana arttırmadık. Biz, bu…
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Bakan, dünyanın en pahalı
benzini değil mi?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, müsaade
edin, cevaplandırıyorum.
Şimdi, petrol fiyatları nereden nereye çıkmış? Petrol fiyatları da
almış… Sizin söylediğiniz gibi 90 dolar değil, o Amerika’daki WTI’dır yani West
Texas fiyatıdır. Hâlbuki brent -bizim ithal ettiğimiz- petrolün fiyatı 112
dolardır dün itibarıyla, eğer değişmediyse dün itibarıyla 112 dolardır.
Dolayısıyla petrol fiyatları 4 kattan fazla artmış, benzin
fiyatları da tabii ki artmış ama petrol fiyatları kadar dahi burada oransal
olarak artmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım, süreniz doldu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkanım, ben özür dilerim. Biz 12’nci
madde, bağış, hibelerle ilgili konuşuyoruz, tartışıyoruz ama Sayın Bakanımız
bağış ve hibelerle ilgili tek bir cümle söylemedi. Yani sizden istirham
ediyorum. Bakın, 12’nci madde…
BAŞKAN – Lütfen, lütfen oturun. Diğerlerini yazılı
cevaplandıracaktır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama bu olacak şey değil Değerli
Başkanım.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Zamanım olursa cevap
vereceğim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama bakın, bağış, hibe ve yardımları
konuşuyoruz. Onunla ilgili tek bir cümle söylenmedi ama Bakan tarafından.
BAŞKAN – Lütfen oturur musunuz Sayın Tanal.
Değerli arkadaşlar, 12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
13’üncü maddeyi okutuyorum:
Muhtelif gelirlere ilişkin hususlar
MADDE 13 - (1) 2006 yılından önce katma bütçeli olan idarelerden
5018 sayılı Kanunla genel bütçe kapsamına alınanların ilgili mevzuatında belirtilen
kurum gelirleri, genel bütçe geliri olarak tahsil edilir.
(2) 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu
Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile
Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamındaki tabii kaynakların ve tesislerin
işletme haklarının devrinden elde edilen gelirlerin tamamı genel bütçeye gelir
kaydedilir.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Manisa Milletvekili Özgür Özel.
Buyurun Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesiyle ilgili grubum
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Bu bütçeyi iki haftadır Genel Kurulda ve iki aydır da ilgili Plan
ve Bütçe Komisyonunda tartışıyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonunda özellikle sağlık
ve sosyal güvenlik bütçeleri görüşülürken ilgili bakanlara da anlattım.
Bir hikâye var. Biri Hoca’nın önüne geçmiş demiş ki: “Hocam, senin
anlattığın bir hikâye vardı. Orada Hazreti İsa’nın sopasıyla ortadan ikiye ayırdığı
derenin adı neydi?” demiş. Hoca demiş ki: “Ee, be evladım, neresini düzelteyim?
Bir kere İsa değil Musa, sopa değil asa, dere değil Kızıldeniz.” (CHP
sıralarından alkışlar)
İşte, bu bütçeyle ilgili yapılacak eleştirilerde de böyle bir
açmazımız var ama yine de biz eleştirilerimizi dile getireceğiz. Gerçi sizin
düzeltmeye, doğruları dinlemeye, muhalefetin eleştirilerinden faydalanmaya
niyetiniz olsaydı, bunu 5510 sayılı Yasa görüşülürken yapardınız çünkü o zaman
CHP Grubu söyledi, sendikalar söyledi, meslek odaları, meslek birlikleri
söyledi, dinlemediniz.
Ne dediler? “Bu sistemi prime dayalı bir sistem olarak kurarsanız,
bu sistem yürümez, bir yerde tıkanır, çöker.” dediler, “Doğrusu, vergilerden
finanse edilmesidir.” dediler. Yani siz primlerle finanse edelim derken, bu
düşük asgari ücretle veya dükkânının siftahsız kapatan BAĞ-KUR’lunun veya
emeklilerin, açlık sınırı altında evlerini geçindirmeye çalışan emeklilerin
zaten maaşından kesilen vergilere ilave olarak prim ödesinler, dediniz.
Oysa, size önerilen sistem, üretim yapan, para kazanan, kâr eden
herkesin, siz icraat yapasınız diye, siz sağlık götüresiniz diye, siz sosyal
güvenliği finanse edesiniz diye verdiği vergilerden olmasını söyledi. Siz bunu
istemediniz, patronun eli cebine gitmesin, asgari ücretli işçi finanse etsin
dediniz. “Haydi, bu sistem Türkiye’ye -siz bunun çok uzağında bir düzleme
düştünüz- uygun olarak karma bir model olsun, yarısı vergilerden yarısı
primden.” dedik. Bunu da kabul etmediniz. Ama geldiğimiz noktada, bugün, çıkıyorsunuz,
“Sosyal Güvenlik Kurumunun bütçesi yarı yarıya açık veriyor.” diyorsunuz. Ne
yapmış oluyorsunuz? Başta size doğruyu söyleyen herkesin lafına gelmiş
oluyorsunuz. Ama dönüyorsunuz, onun adına “kara delik” diyorsunuz.
Hem Sağlık Bakanı çıkacak, Sayın Başbakan çıkacak “2 kere doktora
giderken 8 kere gidiyorsunuz.” diyecek, “İsteyen istediği hastaneye gidiyor.”
diyecek, “yeşil kart” diyecek, “İstediğiniz eczaneden ilaç alın.” diyecek,
sonra ortaya çıkan açığa “kara delik” diyeceksiniz. Hem çıkıp “Biz oyların en
az yüzde 15’ini sağlıktan, sosyal güvenlikten aldık.” diyeceksiniz hem de kara
delik edebiyatı yapacaksınız. Neden yapıyorsunuz bunu? Şu sebeple yapıyorsunuz:
Bu açık kötü bir şey, kurtulmamız gereken bir şey, böyle bir algı yaratmamız
lazım. Oysaki, övündüğünüz, oy aldığınız şeylerin karşılığı bu. Ama bu algının
sonunda, bir gün çıkacak Sayın Bakan ve diyecek ki: “Arkadaşlar, sigortacılık
devletin yapacağı bir iş değildir, bunu özelleştirmemiz lazım.” Bu kürsülerden,
sosyal güvenlik sisteminin uluslararası reasürans şirketlerine, uluslararası
sigorta şirketlerine devredilmesini ve bu kara deliğin kapanmasını bu Meclise
getireceksiniz. Onu da göreceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Getirmeyeceğiz mi
diyorsunuz? Siz “Aile hekiminden muayene ücreti almayacağız.” da demiştiniz.
Aile hekimliği sistemi geldiğinde “Doktorlara tanınan o yüksek maaşlar zaman
içinde gidecek, bunlar gerçek paralar değil.” dedik, siz “Onu da yapmayacağız.”
demiştiniz. “Hastanın cebinden çıkacak para, cepten ödemeler artacak.” dedik,
siz “Onu da yapmayacağız.” demiştiniz. “Yeni katılım payları getirirsiniz.”
dedik, “Onu da yapmayacağız.” demiştiniz. Ama siz geldiğinizde raporludan
sıfır, emekliden yüzde 10, çalışandan yüzde 20 sadece ilaç katılım payı
alınırdı. Şimdi, bugün, ilaç katılım payı, reçete katılım payı, muayene katılım
payı ve ilaç fiyat farkı olmak üzere, eczanelerde 4, emekli maaşlarından 2,
hastanelerden 1 katılım payı; toplam 7 kalem katılım payı alıyorsunuz
insanların cebinden. Siz çıraklık döneminizdeyken yani çıraklığınız
başladığında yüzde 12 idi ağırlıklı ortalaması bir hastanın ilacına ulaşmak
için ödemesi gereken para. Sizin kalfalık döneminizde bu anlattığım
uygulamalarla yüzde 40’a çıktı. Şimdi usta işi bir teklifle karşımızdasınız.
Yirmi gün önce “Bütçe aşılıyor.” deyip “Kara delik büyüdü.” deyip, müzakere
etmeden ilaç firmalarına emrivaki bir iskonto yaptınız. Hemen o gün çıktım
dedim ki ilgili komisyonda Bakana: “Sayın Bakanım, bunu tutturamazsınız. Size
vermezler, arada eczacı ezilir; sıkıntı olur.” Dinlemedi. “On beş gün içinde
kriz çıkar.” dedik. On beşinci gün bütün gazetelerin manşetlerinde ilaç krizi
vardı.
İşte, o ilaç krizini çözmek için “Kanser hastaları ölmesin.” diye,
bilek güreşine girip devlete kafa tutan o ilaç firmalarının bileğini on beş
günde bükemediniz, onların iskontolarını geri verdiniz. Aynı gün Meclise bir
tasarı sevk ettiniz. O tasarı, aile hekimlerinde 2 lira muayene ücreti almak ve
hastaların alacakları her bir ilaç için 3 TL ilave katılım payı almaktı her bir
kutu kalem ilaç için.
Bakın, bunun karşılığı nedir onu açıkça ifade edeyim: Manisa’nın
Hacıaliler köyünden Sadriye teyze, ilaçlarını almaya gidince daha önce verdiği
bütün paraları yine verecek ama aile hekimi ona 4 kutu ilaç yazınca 2 lira
muayene ücreti, 3 kere 4; 12 lira da kutu başına para, 14 lira ilave para
ödeyecek. 8 lira ödeyen Sadriye teyze, bu yasalaşırsa 22 lira ödeyecek.
Manisa’nın devlet hastanesine giden Abdullah amca 10 kutu sistit
iğnesi aldığında, 1 liralık; 10 kutusu 10 lira olacak bu iğneyi doktor yazarsa;
muayene ücretleriyle birlikte hesaplandığında 39 lira para ödeyecek.
Şimdi, dedim ya, siz çırakken 20 liralık bir reçeteden 4 lira
alınıyordu, kalfalıkta 8’e çıktı, ustalık döneminizde bunu 15 liraya çıkarmak
istiyorsunuz.
Şimdi, bakın sevgili ustalarım, bu beğenmediğiniz, dinlemediğiniz,
milletvekillerini hapislerde tuttuğunuz muhalefet var ya, dün bu muhalefet
gitti Plan Bütçe Komisyonuna, Sağlık Komisyonundan değişmeden sizin oylarınızla
geçen o maddeyi, bağıra çağıra, yalvara yakara alt komisyona sevk ettirdiler.
Bir şey söyleyeyim mi, o sevk olmasaydı ve eğer alt komisyonda da değişmezse,
benzer şekilde kanunlaşırsa, o “Her 2 hastadan 1’inin oyunu alıyoruz, yüzde 50
millî irade.” diyorsunuz ya, o millî iradenin elinden sizi kimse kurtaramazdı
bu sefer. (CHP sıralarından alkışlar) Ama, o beğenmediğiniz Komisyon, Ayşe teyze,
Sadriye teyze, Fatma teyze her bir ilaç kutusu için 3 lira vermesin diye
mücadele veriyor. Bu mücadeleyi de vermeye devam edeceğiz ve size bir şey
söyleyeyim: Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşınızdayız, buradaki
muhalefetin hepsi, bütün meslek odaları “Olmaz.” diyor, meslek birlikleri
“Olmaz.” diyor, sendikalar, Türk-İş, Hak-İş “Olmaz.” diyor bu işe ama siz
diyorsunuz “Bu iş olacak.” Bu, akla şunu getiriyor: Temel bir gün otobanda ters
şeride girmiş. Anons yapılıyor karşıdan: “Dikkat, dikkat! Bir sürücü ters
şeritten ilerlemektedir.” diye. Temel demiş ki: “Kaç bir tane, binlerce
geliyor, binlerce.” Herkes karşınızda ve siz herkesin yanlış yolda olduğunu
söylüyorsunuz. Acaba, otobanda ters şeritte ilerleyen sizler olmayasınız? (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – Ya da CHP olmasın?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Siz elli yıldır ters otobandasınız,
elli yıldır.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bu bütçeye, hem 13’üncü maddesine hem de
bütçenin geneline, içinde işçi, içinde emekli, memur, çiftçi, köylü olmadığı
için oy vermeyeceğiz. Bu bütçeye, açlık sınırının altındaki asgari ücretlinin
hakkı için, her biri yoksul birer aile olan memur ailelerinin hakkı için,
“intibak yasası” diye kıvrım kıvrım kıvrandırıp duygularıyla oynadığınız 9
milyon emeklinin hakkı için, söz verip de atamadığınız 44 bin tane öğretmenin
hakkı için, 4/B’li, 4/C’li, Türkiye’deki bütün taşeron işçilerin hakkı için,
eczacıların, 24 bin tane, 100 bin çalışanının, 20 bin diş hekiminin, yüz
binlerce, her gün hastanelerde dayak attırdığınız, darp ettiğiniz doktorun,
sağlık emekçilerinin hakkı için biz bu bütçeye “Hayır.” diyeceğiz. (CHP
sıralarından alkışlar)
İçinde insan olan, içinde umut olan, toprak kokan, işçinin alın
teri kokan, hak olan, adalet olan, dürüstlük olan, Sayın Bakan, öyle lafta
değil gerçekten samimi olan bir bütçe yapılana kadar, yapacağınız bütün
bütçelere, her bir maddesine teker teker ve büyük bir gururla “Hayır.”
diyeceğiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.
Şimdi sıra Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan’da.
Buyurun Sayın Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bütçe Kanun Tasarısı’nın muhtelif gelirlere ilişkin hususlar
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış
bulunmaktayım.
Özel şirketlerin hidroelektrik santraller kurmaları için tahsis
edilen, vadilerdeki doğal hayatın yok edilmesine karşı çıkan, direnen, dayak
yiyen ve tutuklanan gençlerin, kadınların ve köylülerin çığlıkları arasında
yapılan bu görüşmelerin ülkemize hayırlar getirmesini Cenabı Allah’tan niyaz
ediyorum.
Bu santrallerin inşasına izin verirken ÇED raporlarının
hazırlanmasına ihtiyaç olmadığı yönünde karar veren ve ÇED raporunun
hazırlanmasında bundan etkilenecek çevre halkını ve ilgili sivil toplum
örgütlerini dışlayan Bakanlar Kurulu üyeleri, sizlere de soruyorum: Bütçenin bu
gelir kaleminden elde edeceğiniz gelir ve üretilecek enerji ürküttüğünüz
kurbağaya değecek mi? Fırtına Vadisi’ni, Çoruh Vadisi’ni ve diğer tabiat
harikalarını, oralardaki flora ve faunayı, başka bir lisan ile nebatat ve
hayvanatı yeniden oluşturmaya yetecek mi? Bölge insanının binlerce yıldır
oluşan ve doğayla ilişkisi bağlamında oluşan kültür değerlerini yerle yeksan
etmeye değecek mi? Bunlara değmeyeceğini adınız gibi siz de biliyorsunuz. Ancak
ülkemizin en büyüğünden en küçüğüne bütün birikimlerini ve doğal kaynaklarını
yağmalamaya, içteki ve dıştaki destekçilerinize peşkeş çekmeye devam
ediyorsunuz. Çünkü siz, seçim zaferlerini savaşlarda elde edilen zaferlerle
aynı şey olarak algıladınız; ganimeti paylaşıyorsunuz. Ancak unutmayın ki
günümüzde rejimler ganimet düzeni üzerine değil, emanet düzeni üzerine
kurulmuşlardır. Emanete hıyanet hem günah hem de ahlaksızlıktır. İhanet bir
kere başlamaya görsün, nereye kadar uzanabileceği ve nerede duracağı hiç belli
olmaz.
Sayın Bakan, elbette ki muhtelif gelirler önemlidir. On yıllık
iktidarınızda mevcut vergi sistemini düzelttiniz, vergi gelirlerini topladınız
da sıra muhtelif gelirlere mi geldi? Doğrudan vergi gelirleri oranı yüzde 70,
beyana bağlı vergiler oranı yüzde 30. Dünyada bu oran tam tersi. Allah’tan
korkun. Vergi diliminde muhtelif gelir vergilerinin payı nedir? Siz, asıl,
vergi adaletsizliğini düzeltin, Türkiye’deki kayıt dışı ekonomiyi kayıt içi
ekonomi hâline getirin. Bizler vergi mükellefleri olarak kümesteki tavuklar
gibiyiz; bulduğunuz anda vergileri alıyorsunuz, kümese girmeyen tavuğa asla ve
kata elinizi dokunmuyorsunuz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin içişleri gibi
maalesef dışişleri de millî kazanımlarımızdan uzak, çizgisiz bir durumdadır.
Türkiye'nin Suriye’ye fiilî müdahalesi, bölgede mezhep kavgasını ateşliyor.
Orta Doğu’da mezhep çatışması başlarsa nerede duracağı hiç belli olmaz.
Türkiye'nin Suriye’deki çatışmaların içine çekilmesi gayretlerini de kaygıyla
izliyoruz. Suriye’ye yaptırım olarak koyduğunuz dokuz maddelik metinde kazanan
ve kaybedenlere bakıldığında, sınır ticaretimiz ve köklü dostluğumuzun yer
aldığı mağduriyetin iki dost ülkesi olduğumuzu görmemek için sağır ya da kör
olmalıyız.
Sayın Davutoğlu bir mülakatında “Suriye’yi kaderine terk
edemeyiz.” buyuruyorlar. Türkiye ve Arap Birliği olarak ortak kararlardan dem
vuruyorlar. Bu ortak kararlar Türkiye ve Arap Birliğine ne kazandırıyor? Suriye
bu birliğin hangi çıkarlarına ya da toprak bütünlüğüne tehdit oluşturuyor?
Efendim, Suriye’de insanların katledilmesine sessiz kalamazmış. Dünyanın gözü
önünde Irak’ta kaç milyon insan katledildi? Irak yönetiminin sakladığı iddia
edilen ölüm füzeleri nerede şimdi, göreniniz var mı? “Barış getiriyoruz.”
diyerek Müslüman kardeşlerimiz katledilirken gıkınız çıkmadı, şu anda barışın
geldiğini mi sanıyorsunuz?
Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri çıkarları için bölge
üzerinde Davut Yıldızı gibi doğup kâbus yaratılmasına çanak tutacağınıza,
ecdadımız gibi Zühre Yıldızı gibi doğup Anadolu’ya ve Ortadoğu’ya aydınlık ve
barış getirmelisiniz.
“Hadi simit satanı anlıyorum, kestane satanı da; peki, dost satmak
da ne oluyor, o da mı ekmek parası?” diyor şair. Kıbrıs Barış Harekâtında dünya
bize ambargo uygularken, uçak yakıtı ve kullanılmak üzere yüklü bir para veren,
düne kadar “dostum, kardeşim” dediğiniz, çadırının önünde diz çöktüğünüz
dostunuzun sonu katkılarınızla ortada, şimdi sıra Beşşar Esad’a geldi.
“Komşularımızla sıfır sorun” dediniz; gerçekten kutluyorum,
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğiyle birlik olup Müslüman
komşularımızı sıfırladınız. İsa’nın, Musa’nın, Davut’un değil, Hazreti
Muhammed’in ümmeti olun. Ağacın kurdu kendinden olurmuş. Mustafa Kemal’in
“yurtta sulh cihanda sulh” sözünü dostluk ve barış adına tüm mazlum milletler
şiar edinmişken, onun kurduğu Türkiye’yi yöneten AKP Hükûmeti ve bu Hükûmetin
Dışişleri Bakanı, Müslüman kardeşlerimizin yaşadığı komşu ülkelerin ABD ve
AB’ye tüm yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle peşkeş çekilmesine çanak
tutuyor.
Sayın Davutoğlu, aynı dine inanan ve cumhuriyet kurulalı beri
dostça yaşadığımız din kardeşlerimizi ve onların yönetimlerini yıktıran olarak
tarihe geçeceksiniz. Tarihin şanlı sayfalarında “Türk” adına kurulan
devletlerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir yetkilisinin geleneğine uymayan,
mazlumun değil, zalimin yanında, sömürgecinin yanında yer alan Dışişleri
Bakanımız olarak kanlı harflerle tarihe yazılacaksınız. Efendileriniz
tarafından ne kadar övülseniz azdır ancak şunu bilmelisiniz: Kavimler kapısı,
tüm dinlerin ve medeniyetlerin beşiği Anadolu, Mezopotamya, kutsal topraklardır;
yiğitler yetiştirdiği gibi, dönem dönem hainler de yetiştirmiştir. Şanlı
tarihimizde yiğitlerimiz, dış destekli hainlerimizi dize getirmekle kalmamış,
efendileri tarafından terk edilip yalnız, aç, susuz kaldıklarında bile onları
kurtaramamışlardır.
“Stratejik Derinlik” adlı eserinden bahsetti Sayın Dışişleri
Bakanı, bir kitap, on yıl evvel yazılmış bir kitap. Türkiye’de, dünya
dengelerinin üç ayda bir bile değiştiği bir süreçte, on yıl önce yazılan
kitapta hayalî ütopyalara uyup Türkiye'nin bu kötü bataklığa sürüklenmesine
sebep olan Sayın Dışişleri Bakanı bu Hükûmetin en başarısız Bakanıdır. Ben,
Sayın Başbakanı 1989 yılından beri tanıyorum, geçmiş zamanda çok iyi hukukumuz
olan, sohbetimiz olan, samimiyetine inandığım bir Başbakanımızdı, ben Sayın Başbakanın
millî olduğuna da inanıyorum ama Sayın Başbakanımızın bu çizgi kırıklığını da
Hükûmetimizin en zayıf halkası olan bu Dışişleri Bakanına bağlıyorum. Umuyorum,
Sayın Başbakan dinlenmek imkânı bulabildiği bu nekahet döneminde Türkiye’yi
çılgınlığa sürükleyen, bataklığa sürükleyen bu Dışişleri Bakanının Türkiye’ye
nelere mal olacağının farkına varıp mutlaka önlem alacaktır diye düşünüyorum.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ben, Sayın Grubun infialini anlıyorum, zira Sayın Dışişleri
Bakanının o gün kendi bütçesi hakkında görüşmesinde kendisini bir Dışişleri
Bakanı değil, Sayın Erdoğan’dan sonraki bir Başbakan gibi karşıladılar.
Umuyorum öyle olmaz.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Derdin belli. Sen kendi grubunla ilgilen.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grubu infial ettirmeye çalışıyorsun ama
beceremeyeceksin. Kendi kendine konuşuyorsun sen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Ben, hatta ve hatta uzun yıllar yurt
dışında yaşayan, kendisi Batman’da doğmuş olan Sayın Maliye Bakanını dahi Sayın
Dışişleri Bakanından çok daha millî buluyorum. Bunu da belirtmek istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, ateş topuna döndürülmüş bölgemizde millî
bir hükûmetin görev başına getirilmesinin ne kadar elzem olduğunu bildiriyor ve
saygılar sunuyorum.
Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkkan.
Üçüncü konuşmacı Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş
Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.
Buyurun Sayın Sakık.
Süreniz on dakikadır.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; ben de grubum adına 13’üncü maddeyle ilgili düşüncelerimi sizlerle
paylaşmak üzere buradayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii, her konuşmacı, her gruptan temsilci kendi gündemiyle
çıkar buraya, sorunlarını anlatır. Ben de bizim, aslında sadece BDP Grubunun
bir gündemi değil ama Türkiye’de herkesin ortak gündemi olan bir hukuksuzluktan
bahsetmek istiyorum. Dün bir üniversite öğrencisi sadece BDP’nin düzenlemiş
olduğu mitinglere katıldığı için, orada slogan, şarkı, zılgıt çaldığı için on
dört yıl yedi ay hapis cezası aldı. Ve mahkeme diyor ki: “Örgüt üyesi olmamakla
birlikte ağzı açık…“ Sadece, dosyada bu kardeşimizin resmi var. Resimlerde
ağzının açık olduğu söyleniyor ve savcı bu ağız açıklığıyla bu mahkûmiyeti
kuruyor ve on dört yıl yedi ay ceza alıyor. Şimdi, bir taraftan da her gün
elleri kanla anılan ve bu ülkede 17.500 faili meçhul cinayetlerle yargılanan
sanıkları da -“Suç delili yoktur….”- mahkemeler serbest bırakıyor.
Şimdi ben size iki üç olay anlatacağım ve çok fazla bir yorumda da
bulunmayacağım. 2009’da, yani Demokratik Toplum Partisinin kapatılmasını
protesto etmek amacıyla benim seçim bölgem Muş’ta, Bulanık ilçesinde “Ya,
partimizi kapatmayın, Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk’un milletvekilliğini
düşürmeyin. Demokratik kanalları tıkarsanız, farklı alanların prim yapacağını”
söyleyen halkın üzerine ateş açıldı, 2 insan yaşamını yitirdi, 10 insan
yaralandı ve onlarca insan da yaralı oldukları hâlde -devletin zalimliğini
bildikleri için- kendi imkânlarıyla kendilerini tedavi ettiler ve iyi ki öyle
yaptılar, eğer gitmiş olsaydılar 50 tane insanı gözaltına aldılar. Bakın,
katiller -altı ay içerisinde 2 kişiyi öldüren ve 10 kişiyi yaralayan katiller-
iki mahkeme değiştirilerek, biri Samsun’dan sonra Ankara’da ve bu insanlar
özgürlüklerine kavuştu. Ölenler ve sadece “Demokratik zemini kapatmayın.” diyen
insanlar da şu an her biri on yıl ceza aldı, Muş Cezaevinde bulunuyorlar; bu
bir.
İkincisi: Dün yine, zılgıt çekti diye bir anne -otuz altı yaşında-
Şanlıurfa’da yedi yıl bir ay ceza alıyor ve 6 çocuk annesi, belki okuryazar da
değil.
Şimdi, ben hani “Kürtler” deyince bazen kıyametler kopuyor ama
yargı Kürtlere acımasız, vicdansız olduğu için söylüyorum. Yani, şimdi, bu
başka bir yerde olmuş olsa kıyametler kopar. Bir öğrenci hiçbir eyleme
katılmadığı için on dört yıl ceza alıyor ama bunun altında sadece Kürt kimliği
olduğu içindir ve bir taraftan da yani burada Mehmet Ağar’ın ifadelerinden
tutun, emekli koramiral Atilla Kıyat, Ayhan Çarkın, İbrahim Şahin, Kemal
Yazıcıoğlu, Sedat Peker; bir bütün olarak bir dönemi anlatıyorlar. Hepsi dönüp
diyor ki: “Millî Güvenlik Kurulundan kararlar alınırdı, cinayetler işlenirdi.”
Bu cinayetler işlenirken, onlarca isimden bahsediyor. Hatta cinayete katılan ve
o cinayeti işleyenlerden biri Ayhan Çarkın, çıkıp açıkça: “Ben vicdan azabı
çekiyorum, artık çocuklarımın yüzüne bakamıyorum; bir itirafta bulunuyorum.”
diyor ve geliyor itirafta bulunuyor. Bunun beyanları üzerine tutuklamalar
başlıyor ve bu tutuklamaları teyit eden İbrahim Şahin diyor ki: “Mehmet Ağar
bize talimat verdi.” Sonra Mehmet Ağar diyor ki: “Millî Güvenlik Kurulundan
talimatlar çıktı.” Atilla Kıyat diyor ki: “1990’lı yıllarda organizeli yani
Millî Güvenlik Kurulundan başlayan, bugüne kadar gelen bir cinayetin de…”
diyor, “Herkesin haberi vardı.” diyor ve Kemal Yazıcıoğlu, İstanbul’da emniyet
müdürü ve diyor ki: “Ömer Lütfü Topal’ı öldürenleri bizzat biz yakaladık, özel
timcilerdi ve sonra Adalet Bakanı devreye girdi, sonra İbrahim Şahin devreye
girdi ve biz bunları onlara teslim ettik.” ve bunlar tutuklanıyor. Şimdi, ben
sormak istiyorum: Yani bizim ölülerimiz acaba delil teşkil etmiyor mu yani yok
hükmünde mi sayılıyor? Bakın, hiçbir delil yokken insanları
cezalandırıyorsunuz. Türkçe bilmediği hâlde bir Türkçe pankart astığı için,
elinde bulunduğu için yedi yıl ceza alabiliyorsa ama diğer tarafta bu cesetler
yerde, bu katiller açık ve net olarak… Bunları Mehmet Eymür açık bir şekilde
ifade ediyor ama buna rağmen ölülerimiz bile delilden sayılmıyor.
Bunu söylediğimiz zaman, zaman zaman tepki gösteriyorsunuz. Bunu
anlamakta da zorluk çekiyoruz. Yani aynı şeyi… Hep empati yapalım diyoruz.
Bunlar sizin coğrafyanızda, ilinizde, ilçenizde olsa ve sizin yakınlarınızı bu
şekilde katleden bir anlayış olsa Allah aşkına ne yaparsınız? Yani bunları bir
bütün olarak... Ben burada parti gözetmeden… Bütün partilere sorumluluklar
düşüyor. Yani burada bir yargı… Bakın, avukatların başvurusu yok bu özel
timcilerin son gündeki tahliyesiyle ilgili. İçinizde hukukçular var. Biz
içerideyken bir yıl geçiyordu dosyalarımız incelenmiyordu ama ne hikmetse bakın
avukatların başvurusu bile yok ortada, mahkeme kendiliğinden toplanıyor diyor
ki: “Bunların suçu yok.” Peki, bunlar suçsuzsa Ayhan Çarkın’ı niye içeride
tutuyorsunuz? Siz kimi korumaya çalışıyorsunuz? O mahkeme acaba kimi korumaya
çalışıyor? Bu kadar beyanlar ortadayken sizin, bizim sesimize kulak verip,
mağdurların sesine kulak verip davalar açmanız gerekirken katilleri
koruyorsunuz. Şimdi, Mehmet Ağar’ı kollayan, koruyan güç kimdir? Bana söyleyin.
Ben AKP’yi sorumlu tutuyorum. Açıkça söylüyorum. Mehmet Ağar bu kadar
suçlanıyorsa ve onun suç ortaklarını aklıyorsanız, bırakıyorsanız, biz iktidarı
sorumlu tutarız.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Tansu Çiller de…
SIRRI SAKIK (Devamla) – Siz, dönüp gidip “Efendim, 1930’ların,
38’lerin hesabını yapmaya çalışıyorsunuz.” Sadece Cumhuriyet Halk Partisini
vurmaya çalışırsanız bunun adı “demokrasi” değil, bunun adı “hesaplaşma” değil,
bunun adı sadece siyaseten manevra yapmaktır. Ama bizim acılarımızın üzerinden
lütfen bunları yapmayın.
Bakın, yıl 90. 90’dan 2000’e kadar… Ben 1938’leri, 1937’leri,
1942’leri konuşmuyorum; 90’ları, 2000’leri konuşuyoruz. 2000’lerde olanlar var.
Aha, işte, bu sırada oturanların hepsi bu işin mağdurlarıdır. Hepimizin
ailesinden onlarca insan öldürülmüştür ve biz, şimdi diyoruz ki bizim
katillerimiz bu hukuk devletinde elini kolunu sallayarak dolaşıyorsa sizi
göreve davet ediyoruz, hukuka davet ediyoruz. Bunu yapabilirseniz, hukuk
devletini oluşturabilirseniz bir arada yaşama şansımız olur ama bunları
sağlayamazsanız, bizim ölülerimizi de delilden saymazsanız, artık, sözün
bittiği yer olur. Artık, eğer insanlar hâlâ elli gün, elli beş gün cenazesini
alamıyorsa Adli Tıp Kurumunun önünden, hukuk devletinden bahsedebilir misiniz?
Yani bizim ne hakkımız var sıralarımızdan kalkıp gelip Sayın Başbakandan bu
konuda bir talepte bulunmaya? Çok insani ve ahlaki olan bir şeyi bile, bir
torpil bularak ölülerimizi defnetmeye çalışıyorsak hepinizin oturup düşünmesi
lazım. Ölüden intikam alınmaz. Yani yürekli çatışmışlar, kavga etmişler, ölmüşler.
Tercihimiz değil. Bu ölümü hiç kimse onaylamıyor ve açıkça da söylüyoruz.
Hiçbir ölümü tasdik etmek insanlığa karşı suçtur. Biz bu suçu işlemeyiz. Ama
bir ölüm ve bir mağduriyet varsa, bu mağduriyetin yani bu şekilde ölünün
üzerinden intikam alarak, öç alarak da biz bir arada gerçekten yaşamanın
yollarını tıkamış oluruz.
Parlamentoya bu konuda önemli sorumluluklar düşüyor. Her
çıktığımızda bunları söylüyoruz ve gerçekten Parlamento bunun için var. Hepimiz
halka gittiğimizde, biz sizin temel sorunlarınızı çözmek için oy talep
ediyoruz.
İşte Türkiye’nin temel sorunları budur, acıları budur. En çok
hukuka ihtiyaç vardır. Bu hukuk herkes için geçerlidir. Herkesin geçmişle
yüzleşmesi için ve geleceğimizi birlikte inşa etmesi için biraz vicdan...
Hepinize teşekkürler dinlediğiniz için. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.
Şimdi şahısları adına, Batman Milletvekili Sayın Ziver Özdemir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Özdemir, süreniz beş dakika.
ZİVER ÖZDEMİR (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 87
sıra sayılı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve
ekranları başında bizi izleyen vatandaşlarımızı saygı, sevgilerle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1937 yılında kurulan
Başbakanlık Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, o günden bu günlere,
hemen her dönemde kendisini yenilemesini bilmiş, kuruluş kanunuyla verilen
ulusal ve uluslararası görevleri yerine getirebilmek için bilim ve teknolojiyi
takip etmiş ve kendine tanınan imkânlar ölçüsünde bünyesine uygulamış değerli
bir kamu kuruluşumuzdur.
Özellikle son yıllarda bilim ve teknolojide görülen olağanüstü
gelişmeler, doğal olarak meteoroloji bilimini de etkilemiş, bugün modern
haberleşme ve gözlem sistemleriyle yapay uydular ve süper bilgisayarın devreye
girmesi meteorolojik hizmetlerin kapsamını ve boyutlarını genişletmiştir. Artık
bugün bilinen ve belirli sektörlerle ilgisi olan sınırlı, klasik meteorolojik
çalışmalar ve hizmetlerin yanında, diğer bilim dallarıyla ilgili iklim
değişikliği, doğal afetler gibi insanlığın geleceğiyle ilgili konular üzerinde
de detaylı çalışmalar yapılması zorunlu olmuştur ve bu da yapılmaktadır.
Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; bütçeler, hükûmetlerin icra
politikalarını yansıtır. Bütçe, devletin imkânlarının vatandaşın hizmetine
nasıl tahsis edileceğinin bir özetidir. Bütçeler, hükûmetlerin tercihlerini ve
önceliklerini saptarken bir yanıyla da sosyal politikaları etkilemekte ve
yönlendirmektedirler.
Buradan Sayın Başbakanımız başta olmak üzere hükûmetlerimize
özellikle teşekkür etmek istiyorum çünkü dokuz yıldır olduğu gibi başarılı,
gerçekçi bir bütçe ortaya koydukları için. Hatırlanacağı üzere daha önceki
bütçelerin ortak özellikleri, daha ziyade başlangıçta açık vereceklerinin
kabullenilmesiyle gündeme geliyordu. Bütçe giderlerinin bütçe gelirlerini
aşması âdeta yadırganmayan ve alışkanlık hâline gelmiş kötü bir bütçeleme
tekniğiyle gerçekleştiriliyordu. AK PARTİ İktidarı dönemlerinde uygulanan basiretli,
kararlı, ileriyi gören politikalar sayesinde bütçe sağlam, öngörülebilir,
güvenilir, istikrarlı bir yapıya kavuşmuştur, milletin sırtında yük olmaktan
çıkarılıp hizmet eder hâle getirilmiştir. Böylece bütçe disiplini sağlanmış,
kamu borçlarının çevrilebilme endişesi tarih olmuştur, adaletli bir dağıtım
olmuştur. Dolayısıyla 2012 yılı bütçemiz istikrar, refah ve sosyal devlet
gereklerine uygun olarak hazırlanmıştır.
Değerli milletvekilleri; bu Hükûmet bir hizmet hükûmetidir. En
üstün değer olarak insanı gören ve insana hizmeti ibadet telakki eden bir
yaklaşımla hizmet etmeyi şiar edinen bir hükûmettir. Bu hizmet misyonunun
izleri ve vurgularını görüşmekte olduğumuz bütçe üzerinde de görüyoruz. Bu
Hükûmet toplumsal barışa, uzlaşmaya varılabileceğine inanan ve herkese diyalog,
hoşgörü, uzlaşma ve barış çağrıları yapan bir hükûmettir.
Bu bütçenin tatbikatında Hükûmetimiz aziz milletimizin, tüyü
bitmemiş yetimlerin her kuruşunu büyük bir hassasiyetle kullanacaktır. Bu
hususta, israfları önlemek, ülkeye bu imkânları en faydalı sahalarda kullanmak
için elinden gelen bütün gayreti gösterecektir. Böylece halkımızın son
dönemlerde almaya alıştığı hizmetleri vermeye devam edecektir. Ülkemizi
uluslararası alanda en ön safta yer alması için elinden gelen tüm gayretle
ileriye götürmeye çalışacaktır.
Halkımız AK PARTİ’yi üç dönemdir peş peşe, her dönem oy oranını
yükselterek tek başına iktidara taşımaktadır. Milletimizin bu teveccühünün
nedeni, üç dönem peş peşe iktidar olmanın sırrı vatandaşa götürülen hizmet ve
yatırımlardır.
Bizler sadece anketler üzerinden vatandaşlarımızın sorunlarını
dinlemiyoruz. Bizler vatandaşlarımızın ayağına kadar giderek hizmet
götürüyoruz, milletimizin dertlerini dinliyoruz, dertlerine ortak oluyor ve
sorunlarının çözümü için geceli gündüzlü çalışıyoruz.
2002’den bugüne sadece ekonomi, sağlık, eğitim alanında değil,
hemen hemen her alanda devrim niteliğinde gelişmeler ve icraatlar ortaya
koyduk. İşte bu nedenledir ki vatandaşlarımız da bu çalışmaların karşılığı
olarak dokuz yıldır AK PARTİ’yi tek başına iktidara taşıyor. Buradan tüm
vatandaşlarımıza da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçemizin hayırlı uğurlu
olmasını diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdemir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şahısları adına ikinci konuşmacı Şanlıurfa Milletvekili Sayın
Mehmet Akyürek.
Sayın Akyürek, süreniz beş dakika.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET AKYÜREK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
87 sıra sayılı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
“Muhtelif gelirlere ilişkin hususlar” başlığı altında yer alan
13’üncü madde, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün yabancı ülkelere
verdiği meteorolojik ürünlerin bedelinin genel bütçeye gelir kaydedilmesini,
2006 yılından önce katma bütçeli olan idarelerden genel bütçe kapsamına alınan
kurum gelirlerinin genel bütçe geliri olarak tahsil edilmesini ve Türkiye
Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve
Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamındaki tabii kaynakların ve
tesislerin işletme haklarının devrinden elde edilen gelirlerin tamamının genel
bütçeye gelir kaydedilmesini sağlamaktadır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde hükûmetlerimiz döneminde her
konuda benzeri görülmemiş iyileştirmeler ve yenilikler yaşanmış olup bunlar
artarak devam etmektedir.
Bizlere vekâlet veren Şanlıurfa’da hemşehrilerimizin büyük bir
bölümünün geçimini tarım sektöründen sağlaması ve ülkemizin ekonomisinde
tarımın büyük pay sahibi olması nedeniyle Hükûmetimiz, çiftçimizi alan ve ürün
bazında desteklemeye devam ediyor. Bu kapsamda 2012 yılında 7 milyar 180 TL
milyon destekleme ödemesi yapılması planlanıyor. Destekleme ödeneklerine kredi
faizi desteği ve tarımsal ürünlerin alımına ilişkin sübvansiyonlar gibi diğer
desteklemeleri de dâhil ettiğimizde tarım kesimine toplam yüzde 14 artışla 11
milyar TL düzeyinde destek öngörülmektedir.
Kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi ödenekleri yüzde 40
oranında, hayvancılık destekleme ödenekleri ise 2011 yılı başlangıç ödeneğine
göre yüzde 46 oranında artırıldı.
Değerli milletvekilleri, şu ana kadar yapılan ve 2012 yılı içinde
yapılacak olan hizmetlerden bahsederken, dillerin ve dinlerin barış içinde
yaşadığı, peygamberler şehri Şanlıurfa’mıza yapılan hizmetlerden bahsetmek
istiyorum. İlimizde cumhuriyetimizin kuruluşundan 2002 yılına kadar yapılmış
asfalt ve stabilize köy yolu, içme suyu yatırımının toplamının 1,5 katı hizmet
hükûmetlerimiz zamanında yapılmıştır.
Şanlıurfa ilimiz otoban ve duble yollarla Gaziantep, Diyarbakır,
Mardin illeri, ilçeleri ve Habur Sınır Kapısı’yla birbirine bağlanmıştır. Bu
yollarımızın tamamı ulaşıma açılmış olup bunlar AK PARTİ hükûmetlerimizin
başarısıdır.
Doğup büyüdüğüm ve günümüzde 200 bin nüfusuyla büyük bir kent
görünümünde olan Viranşehir ilçemizde yatırımlar hızla devam etmektedir. Asfalt
ve stabilize köy yolları 197 kilometreyken günümüzde 521 kilometreye çıkmış, 89
köyümüzde içme suyu varken günümüzde bu sayı 276 köye ulaşmıştır. Allah bize
nasip ederse bu dönem sonunda içme suyu olmayan köy kalmayacaktır.
Son seçimlerden günümüze çok kısa bir süre geçmesine rağmen
Viranşehir’de SGK İlçe Müdürlüğü açıldı, insanlarımız en ufak bir işlem için
100 kilometre yola gitmekten kurtuldu. İŞKUR tarafından planlanan kısa çalışma
uygulaması kapsamında birçok Viranşehirli hemşehrimiz sigortalı olarak işbaşı
yaptılar. Buradan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Faruk Çelik’e de
ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca, Viranşehir Adalet Sarayımızın temeli
atıldı. TOKİ, ilçemize gelerek yer tespiti çalışmalarını yaptı, inşallah,
önümüzdeki günlerde temel atma töreni de yapacağız. 200 yataklı devlet
hastanemiz, şubat ayında hizmete açılacak, sabır peygamberimizin mekânı
Eyüpnebi beldemizde 25 bin metrekarelik alanda sosyal donatı düzenlemesi
önümüzdeki yıl bitecek. Aynı beldemizde çok programlı lise inşası, ilçe
merkezimizde de 2 adet Anadolu lisesi programa alındı. Biz zaman, mekân ayırt
etmeden çalışıyoruz. Kısacası, halkımıza hizmet için yola çıktık, heyecanımız
da gittikçe artarak devam etmektedir.
2012 yılı bütçemizin ülkemize, halkımıza hayırlı olmasını diliyor,
yüce heyete saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akyürek.
Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Daha önce
söz talebinde bulunan arkadaşlarımıza sırasıyla soruları için söz vereceğim.
Birinci sırada Çanakkale Milletvekili Sayın Sarıbaş var.
Buyurun Sayın Sarıbaş.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın Bakan, geçen dönem kabul edilen
torba yasa içerisinde vergi cezalarının faizlerinin affına ilişkin yasada,
Telekom, Ülker, Çalık, Kiler, Albayrak, Çeliker, Cengiz gibi şirketlerin ne
kadar vergi borcu, faiz ve cezaları silinmiştir?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Sayın Korkmaz, Isparta Milletvekilimiz…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, geçici mal ve hizmet
satın almalarının önemli bir kısmı, kendinizin üretmesiyle kıyasladığınızda
pahalı hâldedir. Bunun en iyi örnekleri araç ve bina kiralamaları, peyzaj ve
bakım işleridir. Neredeyse, üç beş yıllık kira gideriyle o mülkün ya da aracın
mülkiyetini devralmanız mümkün. Kamu İhale Kurulu ve EPDK binaları böyledir. Üç
dört yıldır da bunu gündeme getirdiğimiz hâlde doyurucu bir cevap alamadık. Bu
satın almaları merkezî hükûmet olarak bazı amir hükümlere, kriterlere bağlama
hususunda bir çalışmanız var mıdır? Sayın Bakan, bu husus üzerinden kamu
kaynaklarının heba edilmesine ne zaman dur diyeceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.
Sayın Mehmet Şeker, Gaziantep Milletvekili…
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, size bir soru önergesi vermiştim, 2009
seçimlerinden sonra ilimiz Gaziantep’te hangi belediyeye ne kadar maddi yardım
yaptığınızla ilgili sormuştum. Eksik olmayın, cevap vermişsiniz ama cevabınızda
şöyle bir yazı var: İller Bankası Anonim Şirketinin ilgili kanun gereğince, bu,
ticari sır kapsamında olduğundan ilgili bankadan belediyelere bilgi
verilemeyeceğini, detaylı bilgi verilemeyeceğini söylemişsiniz. Bu cevap
yazınız elimde. Lütfen, bürokratlarınıza talimat verirseniz… Milletvekili,
kendi bölgesinde belediyesine ne kadar para verildiğini ve nereye harcandığını
bilmeyecekse, bu ticari sır olacaksa -bu bir işletme değil, fabrika değil- biz
neyin sahibi olacağız, neyi soracağız, neyi denetleyeceğiz Sayın Bakanım?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Elâzığ Milletvekilimiz Sayın Erdem…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Elâzığ iline kamu ödeneklerinin ayrılmasında cimri
davranılmaktadır. Örnek olarak KÖYDES ödeneklerini verelim. Şimdiye kadar
Elâzığ iline toplam 94 milyon lira, Bingöl iline -komşularımız- 128 milyon
lira, Diyarbakır’a 241 milyon lira, Malatya iline 123 milyon lira, Tunceli
iline 97 milyon lira ödenek verilmiştir. Tarım desteklerinde, üniversiteye
ayrılan ödeneklerde de benzer durumu görüyoruz. Bu kaynakların başında bulunan
bir Bakan olarak bu dağılımlardan vicdanen rahat mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
İstanbul Milletvekili Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Teşekkür ederim Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakandan, ısrarla, aynı sorularımı
yine, tekrar yeniliyorum. Cevap alıncaya kadar bıkmadan, usanmadan soracağım.
Bir: 2002 seçimlerinden günümüze kadar Başbakan ve bakanlara yurt
içinde ve yurt dışında hangi ödüller veya hediyeler, kimler ve hangi ülkeler
tarafından verilmiştir?
İki: Başbakana verilen hediyeler ve ödüller ilgili kurum ve
kuruluşlara bildirilmiş midir? Hangi tarihlerde bildirilmiştir?
Bildirilmemişse, bu, yasaya aykırılık teşkil ettiğinden dolayı hakkında Rüşvet
ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu uyarınca bir işlem yapılmış mıdır veya yapılacak
mıdır?
Soru üç: AKP dönemi boyunca Başbakana, Cumhurbaşkanına, bakanlara
verilen ve kabul edilen hediye ve ödüllerin içerikleri nelerdir? Bu hediyelerin
veya ödüllerin verilen tarihteki değerinin Maliye Bakanlığı tarafından tespiti
yapılmış mıdır, rayiç değerleri nedir? Yapılmamışsa ne zaman bu rayiç değerlerin
tespiti yapılacaktır?
Soru dört: Siyasi iktidarın süresi boyunca Başbakan tarafından
diğer ülkelere vermiş olduğu hediyeler, ödüller var mıdır? Varsa bu ödüller ve
hediyelerin verilen tarihteki rayiç değerleri nelerdir? Bu hediyelerin ve
ödüllerin bedelleri nerelerden karşılanmıştır?
Soru beş: AKP yönetimi süresi içinde herhangi bir şahsa…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) - …Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından ve
bakanlar tarafından verilen hediyeler var mıdır?
BAŞKAN – Şimdi sıra Adıyaman Milletvekili Sayın Fırat’ta.
Sayın Fırat, buyurun.
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma iki sorum var: “Biz dünyanın 16’ncı büyük
ekonomisiyiz.” diyorsunuz, “Avrupa Birliği ülkeleri batıyor.” diyorsunuz ama
hâlâ Avrupa Birliği ülkelerinden bağış ve hibe yardımı almayı neyle
açıklıyorsunuz?
İkinci sorum: Ülkemizde asgari ücret açlık sınırının altındadır.
Asgari ücretten vergi almayı ne zaman durduracaksınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben teşekkür ediyorum.
Sayın Alim Işık, Kütahya…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Sayın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından
Türkiye'nin Libyalı muhaliflere verdiği açıklanan 300 milyon dolarlık yardım
hangi şartlarla ve hangi kaynaktan verilmiştir? Bu para ne zaman geri
alınacaktır? Benzer şekilde başka komşulara verilen paralar var mıdır? Varsa
toplam ne kadar yardımda bulunulmuştur?
İkinci sorum: Üçüncü defa soruyorum, Van depremi nedeniyle bölgede
çalışan devlet memurlarına ek ödeme verilmiştir. Niçin, Simav’da çalışan
depremzedelere ve devlet memurlarına aynı yardım yapılmamaktadır? Bu konudaki
görüşünüzü almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın Bakanım, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Müsaade ederseniz, şu hediye konusunu bir açıklayalım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, 3628 sayılı Mal Bildiriminde
Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 3’üncü maddesi bu
konuya ilişkindir, yani bu husus orada düzenlenmiştir. Burada diyor ki: “Mal
bildiriminde bulunacak kamu görevlileri herhangi bir özel veya tüzelkişi veya
kuruluştan; aldıkları tarihteki değeri on aylık net asgari ücret toplamını aşan
hediye veya hibe niteliğindeki eşyayı, aldıkları tarihten itibaren bir ay
içinde kendi kurumlarına teslim etmek zorundadırlar.”
Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii ki hediyenin kuruma teslim
edilmesi veya açıklanması için burada Kanun demiş ki: 6.589,5 lirayı aşması
lazım değerinin. Şimdi, 2002’den bu yana zaten böyle bir hediye alınmışsa,
herhangi bir mal bildiriminde bulunması gereken tarafından bunun beyan edilmiş
olması lazım ve bunun ilgili kuruma teslim edilmiş olması lazım. Böyle bir
hediye var mı, yok mu; böyle bir istatistik yok. Dolayısıyla, sizin ilgili
kurumlardan teker teker yani her bakanlıktan, her kurumdan, her ilgiliden
sormanız lazım bu verilerin toplanması için. Dolayısıyla…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Mesela, Hyundai arabası, Sayın Başbakana
limuzin hediye edildi, nerede bu?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, Kanun
son derece açık, zaten mal bildiriminde bulunma yükümlülüğü var. Yani asgari
ücretin 10 katından fazla değerdeki bir hediye alınmışsa bu hediye ilgili
kuruma teslim edilmek ve mal beyanında bir şekilde o çerçevede açıklanmak
zorundadır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, İller Bankası yasa değişikliğiyle bir
anonim şirket hâline getirildi. Yani eskiden bir kamu kuruluşu niteliğindeyken
şimdi bir anlamda bir banka hâline geldi. Bugüne kadar bize sorulan sorulara Maliye
Bakanlığının elindeki verileri biz veriyoruz. Ama İller Bankasından hangi
belediyeye ne kadar para gittiği konusunda biz kendilerinden talep ederiz,
onlar bize gönderirlerse biz sizlerle memnuniyetle paylaşırız. Yani bu konuda
bizim paylaşmayacak hiçbir verimiz yok. Ama Maliye Bakanlığındaki verileri,
bizim gönderdiğimiz paraları detaylı bir şekilde biz sizlerle paylaşırız.
Şimdi kaldığım yerden devam edeceğim.
Kira mı, satın alma mı? Bu önemli bir konu değerli arkadaşlar.
Aslında kamuda optimalite anlamında bir analiz yapılması lazım. Bu yönde de
çalışmamız yoksa -ben teşekkür ediyorum bu konuyu gündeme getirdiğiniz için- bu
konuyu çalışalım. Yani hangisi daha mantıklı, hangisi daha çok kamu yararınaysa
bunu yapalım, eğer bu ana kadar yapılmadıysa.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Elâzığ’a kamu ödeneklerinde cimri
davrandığımız konusu, doğrusu, sadece KÖYDES’e bakılarak anlaşılmaz.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Bakıyoruz, bakıyoruz, hepsine bakıyoruz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Ben -sadece aklımda kaldığı
için söylüyorum- Gaziantep Milletvekilliği yaptım geçtiğimiz dönemde,
Gaziantep’in KÖYDES anlamında ihtiyaçları son derece sınırlıydı. Karadeniz’deki
bir ilimize bazen 20-30 milyon lira veriyorlardı, Gaziantep’e 2 milyon lira, 3
milyon lira veriliyordu. Benim itirazım olmazdı buna. Neden? Çünkü Gaziantep’in
altyapısı…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Bakan, üniversitelere verilen
ödenekleri de aynı şekilde mi açıklıyorsunuz?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Değerli arkadaşlar, bir
müsaade edin, bitireyim çünkü diğer sorular da var.
Şimdi, dolayısıyla, eğer köy altyapısı bir ilimizde nispeten daha
gelişmişse ki bunu Devlet Planlama Teşkilatı ve İçişleri Bakanlığımız beraber…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Bakan, üniversitelere verilen
ödenekler de var. Tarıma verilen ödenekleri…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Tamam arkadaşlar, bakalım,
eğer hakikaten böyle bir şey varsa düzeltelim tabii ki.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Bakan, diğer kurumlara verilen
ödenekler de aynı. Rakamlar var, hepsini size sunarım.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Şimdi, “Avrupa Birliği
ülkelerinden, madem bu kadar gelişmişiz, niye hibe ve bağış alıyoruz?”
Değerli arkadaşlar, birçok ülke, hibe ve bağış kapsamında… Sadece
devletten devlete değil, kuruluşlar arasında da olabiliyor. Şimdi, Türkiye,
eskiden, hakikaten, ciddi bir şekilde dışarıdan hibe ve bağış alıyordu ama son
yıllarda bu değişti. Sadece devletin son yıllarda başka devletlere yaptıkları
yardımların miktarı 750 milyon doları aştı ve vatandaşımızın yaptığı bağışları
da dikkate alırsanız; 1,5 milyar doların üzerinde, Türkiye, artık uluslararası
yardımda bulunuyor. Bu çok ciddi bir rakamdır; aslında, Türkiye’nin, 70’li
yıllardan, nereden nereye geldiğinin de çok güzel bir göstergesidir.
Şimdi, “Van depremiyle ilgili yapılan ek ödeme niçin Simav’da
yapılmadı?” şeklinde birkaç kezdir soruyorsunuz, sıra gelmediği için cevap
veremedim.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Bu dönemde 3 defa sordum.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Şimdi, Van depreminde,
değerli arkadaşlar, tabii ki, hakikaten buradaki yıkım çok daha yüksek dozlarda
ama Simav’da da böyle bir ihtiyaç olduysa… Belki bize iletilmemiştir. Bize
iletildi bu ihtiyaç, biz Van için bu adımı attık. Yani Simav için veya başka
bir yer için böyle bir adımı atmayız diye bir şey söz konusu değildir,
gerekirse o konuda da adım atılır.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Daha ne olsun Sayın Bakan, hepsi ölsün mü?
Yapmayın!
BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz tamam efendim, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü maddeyi okutuyorum:
Yabancı ülkelere yapılacak hizmet karşılıkları
MADDE 14 - (1) Maliye Bakanı;
a) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığınca yabancı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara kiraya
verilen veya bir hizmetin yerine getirilmesinde kullanılan kara, deniz ve hava
taşıtlarından alınan kira veya ücret tutarlarını,
b) Türk Silahlı Kuvvetlerinin öğrenim ve eğitim müesseselerinde
okutulan ve eğitim gören yabancı uyruklu subay, astsubay veya erlere yapılan
giderler karşılığında ilgili devletlerce ödenen tutarları,
c) Emniyet Genel Müdürlüğünün öğrenim ve eğitim müesseselerinde
okutulan ve eğitim gören yabancı uyruklu öğrenci ve personele yapılan giderler
karşılığında ilgili devletler veya uluslararası kuruluşlar tarafından ödenen
tutarları,
ç) NATO makamlarınca yapılan anlaşma gereğince yedek
havaalanlarının bakım ve onarımları için ödenecek tutarları,
aynı amaçla kullanılmak üzere bir yandan genel bütçeye gelir,
diğer yandan yukarıda yazılı idare bütçelerinde açılacak özel tertiplere ödenek
kaydetmeye ve bu suretle ödenek kaydedilen tutarlardan yılı içinde harcanmayan
kısımları ertesi yıla devretmeye yetkilidir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar başlıyor.
Hatay Milletvekili Sayın Refik Eryılmaz, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Eryılmaz, süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin 14’üncü maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sayısal anlamda dünyanın en büyük
ordularından birine sahip olan Türkiye, mühimmat ve silah teknolojisi alanında
dışa bağımlı olma özelliğinden bir türlü kurtulamamış, yerli üretim konusunda
yapılan çalışmalar ise istenen ve hedeflenen amacın çok uzağında kalmıştır.
Türkiye, yıllardır “yurtta sulh cihanda sulh” anlayışının hâkim
olduğu bir savunma, güvenlik ve dış politika anlayışıyla hareket etmiştir.
Maalesef bu anlayış, AKP Hükûmetiyle birlikte terk edilmiş ve küresel güçlerin
talep ve menfaatlerini dikkate alan bir dış politikaya dönüşmüştür.
Komşularımızla sıfır sorun politikası, sıfır komşu politikasıyla
sonuçlanmıştır. AKP Hükûmeti, Orta Doğu’yu yeniden şekillendirmeye çalışan
küresel güçlerle tam bir iş birliği içerisine girerek bu güçlerin Orta Doğu
çıkarlarına hizmet eden bir politik anlayışa teslim olmuştur.
Özellikle, Malatya Kürecik’te kurulmasına karar verilen Füze
Kalkanı Projesi ile Suriye konusunda izlenen politikalar, ülkemizin ulusal
güvenliğine büyük bir zarar vermiştir. Bu projeyle İsrail'i korumaya çalışan
AKP Hükûmeti, Suriyeli muhalif guruplara da silah eğitimi ve lojistik destek
sağlayarak küresel güçlerin Orta Doğu’da yaratmak istediği kardeş kavgasına
alet olmuştur.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin komşu, dost ve kardeş bir
ülkenin yönetimini silahlı güç kullanmak suretiyle devirmeye çalışan muhalif
guruba destek verdiği yönündeki haberleri dehşetle ve endişeyle izliyoruz.
Kendini muhalif gurubun lideri olarak tanıtan bir albay, iç ve dış basına
verdiği demeçlerinde, Türkiye'den silah eğitimi ve lojistik destek aldıklarını,
güvenlik güçlerine karşı silahlı saldırılar düzenlediklerini ve bir haftada 10
subay ve askeri öldürdüklerini itiraf etmiştir.
Bu korkunç ve vahim iddiaların Türkiye'nin ulusal güvenliği ve
ulusal çıkarlarına hizmet etmediği açıktır. Hükûmetin bu ilişkisinin PKK’ya
verilen dış desteği meşrulaştırma gibi bir tehlikeyi de beraberinde
getirebileceği unutulmamalıdır.
Daha önce Tunus'ta başlayıp Libya, Mısır, Bahreyn ve Yemen'de
yaşanan ayaklanma ve çatışmalar Büyük Orta Doğu Projesi’nin bir ürünüdür. Komşu
ülkede yaşanan olayların bu kapsamda değerlendirilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bugün ayaklanmaların yaşandığı bütün
ülkelerde ya muhalif partinin ya da muhalif hareketin adı “adalet ve kalkınma”
olarak karşımıza çıkmaktadır, logoları da ampuldür. Türkiye'den önce Fas'ta,
ondan sonra Tunus'ta, sonra Libya’da, Mısır’da ve en son Suriye’de muhalefet
“adalet ve kalkınma” ismiyle karşımıza çıkmaktadır. Bu benzerliklerin tesadüf
olması mümkün değildir. İşte bu gerçekler, ayaklanmaların yaşandığı ülkelerdeki
muhalif hareketlerin bir merkezden yönetildiği yönündeki iddiaları
doğrulamaktadır. Bu, aynı zamanda, CHP’nin tarihini sorgulayanlara da bir
cevaptır.
Değerli milletvekilleri, yeni Orta Doğu planı, İslam dünyasını
yeniden kamplara ayırmayı hedeflemektedir. Geçen yüzyıl başında cetvelle
onlarca devlete bölünen Orta Doğu, şimdi etnik ve mezhep farklılıkları
kullanılarak çok daha derin ve tehlikeli bir biçimde karşı karşıya getiriliyor.
Orta Doğu’da Şii bloka karşı Sünni blok bu yüzyıla damgasını vuracak
tartışmanın içine çekiliyor.
Daha 2005’te Washington Post gazetesi, Suriye Batı’dan yana adım
atmazsa nelerin yapılması gerektiğini sıralamıştı. Önümüzdeki günlerde tüm
bölge, önce Şii ve Sünni çatışmalarıyla, ardından etnik kimliklerin isyanıyla
sarsılabilir. Hillary Clinton’un söz ettiği kusursuz fırtına budur. Suriye Orta
Doğu’da “Arap baharı” adı altında saklanan darbe imalatının son halkası da
olmayacak, bu azgın dalga daha sonra sınırlarımıza da dayanacaktır.
Başbakanın, Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş başkanı olduğu ve bu
proje kapsamında kendisine önemli görevler verildiği yönündeki açıklamaları,
yaşananların sıradan bir demokrasi talebi olmadığını da ortaya koymaktadır.
Daha düne kadar dost ve müttefik olarak kabul ettiğiniz ve birkaç
ay önce barış ve dostluk barajının temelini attığınız, karşılıklı vizeleri kaldırdığınız,
ortak Bakanlar Kurulu toplantıları düzenlediğiniz ve “kardeşim” diye hitap
ettiğiniz Beşar Esad ne oldu da bu kadar kısa sürede en büyük düşmanınız
olmuştur? (CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Binlerce kişiyi öldürdü,
binlerce…
REFİK ERYILMAZ (Devamla) – Gerek Başbakan gerekse Dışişleri Bakanı
her açıklamasında, Suriye yönetimini verdiği sözleri tutmamakla, gerekli
demokratik adımları atmamakla ve samimi davranmamakla suçlamaktadır.
İlişkilerin bozulmasını da bu gerekçelere dayandırmaktadır.
Sayın Başbakana ve Dışişleri Bakanına soruyorum:
1) Size hangi sözler verildi de yerine getirilmedi?
2) Siz hangi demokratik adımların atılmasını istediniz ve yerine
getirilmedi?
3) Beşar Esad ile -Sayın Dışişleri Bakanı- altı saat ne
konuştunuz?
4) Israrla kimin adına, hangi taleplerde bulundunuz?
Lütfen yüce Meclise bunları açıklayınız.
Sayın Başbakan ile Dışişleri Bakanını bu konularda Meclise bilgi
vermeye davet ediyorum. Bu sorulara cevap verirlerse gerçekten Suriye'ye
demokrasiyi mi yoksa küresel güçlerin taleplerini mi ilettiklerini daha iyi
anlayacağız.
Değerli milletvekilleri, Orta Doğu’nun demokratikleşmesi hiç
kimsenin umurunda değildir. Amaç, uluslararası güçlerin Orta Doğu’daki
çıkarlarına hizmet edecek yeni kukla yönetimleri oluşturmaktır, Tunus'ta,
Libya'da Mısır'da ve diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi.
Irak'ta 2 milyon insanın ölümüne ve yüz binlerce Müslüman kadının
tecavüze uğramasına bugüne kadar hiç ses çıkaramayan AKP Hükûmeti nedense
Suriye konusunda şahin kesilmiştir. “Arap ülkelerine demokrasiyi götüreceğiz.”
safsatasını ağzından düşürmeyen Başbakana sormak gerekmez mi: Hangi ülkeye
demokrasiyi götürdünüz, Libya'ya mı, Mısır'a mı, Irak'a mı, yoksa Bahreyn’e mi?
Libya'da desteklediğiniz muhalifler 60 bin masum sivilin ölümüne
neden oldu, yeni yönetim şeriat ilan etti. Mısır'da daha birkaç gün önce
demokrasi talebi ile Tahrir Meydanı’na dökülen insanların üzerine tanklar
sürüldü, yüzlerce kişi öldü, binlerce kişi yaralandı. Bahreyn'de demokrasi
isteyen halkın üzerine bombalar atıldı, yüzlerce kişi öldürüldü, bu da yetmedi
Suudi Arabistan ordusu tanklarını göndererek müdahalede bulundu. Ne
Başbakan'dan ne de Dışişleri Bakanından ses yok.
Sayın Başbakan “Kapalı rejimlerin, diktatörlerin dönemi
kapanmıştır.” diye nutuk atıyor. Peki, Suudi Arabistan'da, Ürdün'de, Katar'da,
Kuveyt'te, Bahreyn'de ve diğer Arap ülkelerinin hangisinde demokrasi var Sayın
Başbakan? Bu ülkelerden niçin hiç söz etmiyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, acaba Türkiye’de demokrasi var mı, onu da
sorgulamak gerekmiyor mu? Milletin iradesiyle seçilmiş milletvekilleri,
belediye başkanları cezaevindeyken, onlarca gazeteci, bilim adamı, profesör,
avukat cezaevindeyken, 500 üniversite öğrencisi en demokratik haklarını
kullanırken cezaevindeyken, yayınlanmamış kitaplar toplatılırken, herkesin
telefonları dinlenip arşivlenirken, özel yetkili mahkemeler muhalif olan
herkesin üzerine kâbus gibi çökerken, Türkiye Büyük Millet Meclisi baypas
edilip ülke kanun hükmünde kararnamelerle yönetilirken, güneydoğudan her gün
şehit haberleri gelirken, onlarca general cezaevindeyken, basın ve medya
susturulmuşken, iş adamları, işçiler, öğrenciler büyük bir baskı altındayken
siz hangi demokrasiden bahsedebilirsiniz? (CHP sıralarından alkışlar)
“Demokrasi bizim için amaç değil araçtır.” diyen siz değil miydiniz Sayın
Başbakanım? Ülkede demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla ortadan kaldırmaya
çalışan bir zihniyet ne Mısır’a ne Libya’ya ne de Suriye’ye demokrasiyi
götüremez.
Değerli milletvekilleri, izlenen dış politika, ülkemizin ulusal
çıkarlarına ciddi zararlar vermeye başlamıştır. Sınır illerinde iş yapan
nakliyeciler, ihracatçılar, sanayiciler, esnaf ve sınır ticareti yapan
vatandaşlarımız büyük bir ekonomik sıkıntıyla karşı karşıya bırakılmıştır. Dış
politika bu şekilde devam ederse bölgenin ekonomik ve sosyal yapısı daha da
derinden etkilenecektir. Bölge halkı bu gelişmelerden ve yaşanabilecek kardeş
kavgasından da derin bir endişe duymaktadır. Türkiye’yi Orta Doğu bataklığına
sürükleyen bu politikalardan derhâl vazgeçilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eryılmaz, süreniz doldu efendim.
Çok teşekkür ediyorum.
REFİK ERYILMAZ (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir
Milletvekili Sayın Ruhsar Demirel.
Buyurun Sayın Demirel. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü
maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek
üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle “Yabancı ülkelere yapılacak hizmet karşılıkları” başlığı
altındaki bu 14’üncü madde her ne kadar çok teknik bir madde gibi görünüyorsa
da içeriğine baktığınızda son derece sosyal, son derece stratejik ve politik
bir madde olduğunu anlamak hiç de güç değil.
14’üncü madde neler yapıyor? 14’üncü madde öncelikle Millî Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına kira
gelirleri elde ettiriyor. Kara, hava, deniz nakliye araçları vasıtasıyla gelir
elde edilmesinden bahsediyor. (b) ve (c) maddeleri ise Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yabancı uyruklu, subay, astsubay veya erlere, Emniyet Genel
Müdürlüğünün ise yabancı uyruklu öğrenci veya personellere, polislere eğitim,
öğretim giderleri karşılığı olarak diğer devletler ya da uluslararası
kuruluşlardan elde ettiği bütçeyi izah ediyor. Yani başka ülkelerin
ordularında, uluslararası kuruluşlarda, başka devletlerin emniyet güçlerinde
görev alan, görev alacak olan, ileride etkin görevlere gelebilecek olan bazı
kişilerin ülkemizde eğitilmesinden söz ediyoruz burada. Dolayısıyla, bu
maddenin içeriğindeki konular yalnızca ekonomik, yalnızca parasal, finansal
değil, eğitimin stratejik, politik eylem olduğunu düşünürsek son derece
derinlikli bir konudur. Sanıyorum Dışişleri Bakanımız bu konuda da bir
stratejik derinlik yapıyordur.
(ç) maddesinde ise NATO var. NATO makamlarınca yapılan anlaşma
gereğince yedek havaalanlarının bakım ve onarımları için ödenecek tutarları
ifade ediyor. NATO’nun yedek havalimanlarının bakım ve onarım harcamaları için
NATO tarafından yapılan ödemeler bütçeye ek gelir olarak kaydedilir diyor.
Oldukça büyük bir meblağdan söz ediyoruz burada ama paranın büyüklüğünden öte
NATO denilince Türkiye’de herkesin aklına son yıllarda iki konu başlığı geliyor:
Birincisi Rasmussen, NATO Genel Sekreteri yani Danimarka’nın eski Devlet
Başkanı. Danimarka’da dinî kutsallarımıza dil uzatan, kalem uzatan, el
uzatanların başkanıyken Hükûmetimizin mehter takımı politikasıyla -iki ileri
bir geri- NATO’nun Genel Sekreteri olmuş Rasmussen gelir önce aklımıza. İkinci
olarak ise Malatya geliyor. Türkiye’ye yerleştirilmek istenen füze kalkanı,
2010 yılı Kasım ayında Lizbon’da…
VELİ AĞBABA (Malatya) – İsrail kalkanı.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) – …devlet ve hükûmet başkanları
zirvesinde kabul edilen seyyar erken uyarı radarının Türkiye'ye, Türkiye'de de
Malatya’nın Kürecik ilçesi Kepez köyü yakınındaki 2 bin metre rakımlı Karahan
Gediği Tepesi’ne yerleştirilecek olması geliyor ve bu konudaki imzanın Eylül
2011’de atıldığını, sanıyorum hepiniz hatırlıyorsunuzdur.
Ancak, burada sanıyorum gözlerden kaçan bir şey var. Seyyar erken
uyarı radarının Türkiye'ye yerleştiriliyor olmasıyla beraber, Romanya’daki
füzesavar sistemiyle eş güdümlü çalışacağına dair bir bilgilendirme yapılmıştı
kamuoyuna, ancak atılan imzalardan sonra öğreniyoruz ki Türkiye'deki seyyar
füze kalkanının 2011’in sonlarında, yani şu içinde bulunduğumuz günlerde aktive
olacağını, ama eş güdümlü çalışacağından bahsedilen Romanya’daki
füzesavarlarınsa dört yıl sonra hizmete gireceğini sanıyorum birçoğumuz
bilmiyoruz. Eğer biliyor da susuyorsak bu daha kötü, çünkü dört yıl sonra
hizmete girecek bir füzesavar sisteminin hangi eş güdümlülükle 2011’in sonunda
aktive olacak bir seyyar platformla irtibat kuracağını ben anlamakta güçlük
çekiyorum, sanıyorum sizler de aynı şeyi hissediyorsunuzdur.
Nitekim, 1639’daki Kasrı Şirin’den bu yana aramızda sıfır problem
olan İran’la, o günden beri pek çok problemimiz var. Sayın Dışişleri Bakanı
Davutoğlu’nun seçim bölgesi Konya’dan bir örnek vermek istiyorum. Biliyorsunuz
Mevlânâ’yı Anma Törenleri Haftası. Eskiden İran’dan binlerce turist gelen
Mevlânâ’ya bu sene hiç kimse gelmedi. Sayın Davutoğlu’nun sanıyorum bu konuda
da bir stratejik eylem planı vardır.
Sayın milletvekilleri, şeffaflık, hesap verebilirlik,
denetlenebilirlik kamu hizmetinin ayrılmaz bir parçasıdır, ama gerçekten
gelişmiş demokrasiler için. Dolayısıyla, bu konularda kamuoyunun, Meclisin ve
muhalefet partilerinin aydınlatılmasını, bilgilendirilmesini rica ediyoruz
Hükûmetten. Ve şeffaflık denilince, Transparency International isimli sivil
toplum kuruluşunun listesine göre zaten ülkemizin ve Hükûmetimizin bu konuda
karnesinin ne kadar zayıf olduğunu hep beraber görebiliriz.
Şeffaflık sıralamasında bizden üstte kimler var? 23’üncü sırada
Katar var, 46’ncı sırada Bahreyn var ve Türkiye 61’inci sırada. Bu, Türkiye'nin
hakkı değil. Yetkililerin bu konuda duyarlılık göstereceklerini umut ediyorum
çünkü bizim, muhalefet olarak bizzat burada var oluş sebebimiz, millet adına
Hükûmeti denetlemek, millet adına Hükûmetin yaptığı doğrulara doğru, eğrile
eğri, eksiklere eksik demek.
Dolayısıyla, bu çerçevede, geçtiğimiz hafta yaptığım bir
konuşmadaki bir detayı tekrar hatırlatmak istiyorum: 21’inci yüzyıl
Türkiye’sinde hiç kimsenin, bir organı, bir uzvu veya bir duyusu kayıp olan
insanlara “özürlü” deme hakkı yoktur efendim. Bu özür, bu konuda kamusal
duyarlılığı göstermeyerek sosyal bütünleşme aşamasında kendilerini engele maruz
bırakan biz karar vericiler ve bunu uygulamayan yürütmenindir. Dolayısıyla
“özürlü” kelimesini buradan, tekrar bu kürsüden reddediyorum ve o kelimeyi
yazanları da kamuya hesap vermeye davet ediyorum çünkü bu ülkede özel durumlu
insanlar vardır dünyanın her yerinde olduğu gibi ve bu özel durumlu insanların
içinde öyle bir grup var ki, hiçbirimiz konuşmuyoruz. Her toplumda yüzde 2 ila
3 oranında bulunduğu söylenilen bu özel durumlu kitle kim biliyor musunuz?
Üstün yetenekli ve üstün zekâlılar. Bu üstün yetenekli ve üstün zekâlı
insanlar, yalnızca yaşadıkları ülkeye, yalnızca yaşadıkları topluma değil
insanlığa fayda sağlayanlar, gerçek sanatçılar, gerçek bilim adamlarını üreten
bir kitle. Gerçek bilim adamları diyorum, evet, intihal değil icat yapan bilim
adamlarını, gerçek, orijinal kitap yazabilen bilim adamlarını üreten bir
kitleden söz ediyorum.
Lafa gelince hepimiz Türkiye’deki bilimsel araştırmaların
yetersizliğinden söz ediyoruz. Türkiye’de yeterli ARGE yapılamadığından,
inovatif düşüncenin gelişmediğinden söz ediyoruz. Peki, özel durumlu olan bu
üstün yetenekli ve üstün zekâlılarımız için ne yapıyoruz? Hiçbir şey, yalnızca
bakıyoruz ve standart eğitimin içinde bu insanlarımızı eritip yok ediyoruz.
Bu cümleden olmak üzere, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanını,
Millî Eğitim Bakanını, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanını bu özel durumlu
kitleyle de ilgilenmeye davet ediyorum ve tekraren söylüyorum: 21’inci
yüzyıldayız. Literatürde artık özür yok efendim, özel durum vardır; bunun
tekrar altını çiziyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –Teşekkür ederiz Sayın Demirel.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın
Hüsamettin Zenderlioğlu.
Buyurun Sayın Zenderlioğlu. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonunun kabul ettiği tasarının
14’üncü maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Yabancı ülkelere yapılacak hizmet karşılıkları, Millî Savunma
Bakanlığının Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca
yabancı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara kiraya verilen ya da bir hizmetin
yerine getirilmesinde kullanılan kara, deniz, hava taşıtlarından alınan kira
bedeli, ücret tutarı, Türk Silahlı Kuvvetlerinde eğitim gören yabancı subaylar
için harcanan gider tutarı nedir?
Emniyet Genel Müdürlüğünde de eğitim ve öğrenim gören yabancı
uyrukluların personel harcamalarıyla ilgili NATO makamlarınca yapılan
anlaşmalar, yedek havaalanlarının bakım ve onarımı için ödenecek ödenek
tutarları nedir?
Bu vesileyle, burada sözü edilen maddelerin Plan ve Bütçe
Komisyonunca kabul edilmesi üzerine ciddi bir tartışma yapılmamasını
düşündürücü buluyoruz. Özellikle, bu hizmetin sunuluşu açık değildir. Sanki
kapalı bir kutu gibi, sır gibi saklı tutulmaktadır. İşte, 14’üncü maddede
belirtilen (a), (b), (c), (ç) bentleri, amaçları neden açıkça, şu devletlerden
öğrenci gelecek, buradaki üniversitelerde ya da harp okullarında jeopolitik
açıdan eğitilecekleri ya da başka bir deyişle master, doktora gibi unvan içeren
bir eğitime tabi tutulacaklarından hiç söz edilmiyor? Oysa demokratik bir
ülkede hiçbir şey gizli kapaklı değildir. Her şey halka açık, şeffaf ve
denetime açık olmalıdır.
Yurt dışından gelip eğitim verenlerin ve eğitim görenlerin
oranları çok da önemli değildir. Verilen hizmetlerin ücretleri nedir? Kim
bunları karşılıyor? Bu eğitimin karşılığı, bedeli ve ücret ölçüsü, bir kere,
açık değildir?
Türk Silahlı Kuvvetlerinin birçok ülkede eğitim ve denetleme
faaliyetlerinde bulunduğunu hepimiz biliyoruz. 25 ülkeye askerî eğitim veriyor,
master ya da doktora için gelen yabancı askerî personel, eğitimi için,
ülkemizdeki askerî eğitim olanaklarından yararlandırılıyor. Bu askerler sadece
askerî eğitim görmezler, aynı zamanda dil eğitimi de görüyorlar ve 1939
yılından 1947 yılına kadar, Türkiye’de ilk kez, Amerika’ya personel
gönderilerek eğitiliyordu. O personelin eğitiminden sonra ne hikmetse 1960
darbesi yapılmıştır ve sonrasında da aynı hiyerarşiye devam edilmiştir. Karşıt
görüş yaratarak veya kamplara bölünerek askerî statüdeki hiyerarşi de çiğnenmiştir.
Bu askerler sadece asker, sadece darbe yapmakla kalmamıştır. Burada eğitim
görenler de ülkelerine gittiğinde -bu tür darbeleri yaptıklarını da- sanki
burada eğitilmiş, öğretilmiş ve orada darbe gerçekleştirmek için
gönderilmiştir. Pakistan biraz buna bir örnektir.
Yeniden yapılanmaktan söz edilmektedir. Güç kullanarak değil,
şiddetle değil, ekonomik ve siyasal güçle etkili olmalıdır. Deniliyor ya: “Zekâ
kılıçtan keskin, siyaset savaştan etkindir.”
Değerli milletvekilleri, her ülkenin jeostratejik ve jeopolitik
konumu farklı olabilir. Güçlü ordulara da sahip olabilirsiniz. Güçlünün zayıfı
yok etmesi ya da ezmesi gerekmez bu dünyada. Çağdaş bir dünyada yaşıyoruz. Çok
güçlü orduların olması bir şey değiştirmiyor, çünkü bizlerin güçlü dostluklara
ihtiyacı vardır, güçlü ekonomiye, eğitime ve sağlık sistemine ihtiyaç vardır.
Akşam dost, sabah düşman olunabilir mi?
Dünya haritasına baktığımızda, Türkiye coğrafyası, jeopolitik
bakımdan, jeostratejik bakımdan önemli bir noktadadır, geniş deniz kıyılarına
sahiptir. Ancak bu stratejik konum hem Avrupa'ya, Avrasya’ya, Asya'ya, Orta
Doğu'ya, Afrika'ya, dolayısıyla çevreleriyle ilişkili olan bir stratejik
konumdadır. Bu konumun avantajları çok önemlidir. Ne yazık ki bu avantajlar
yerli yerine oturtulmuyor ya da taşlar yerine konulmuyor, önemli olan bu
avantajları iyi kullanma gereğini yerinde ve zamanında kollamadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ülkenin birçok yerinde,
birçok bölgesinde ABD ve NATO'ya ait açık ve örtülü birçok üs mevcuttur,
bunlardan birkaçını sayarsak: Adana İncirlik Hava Üssü, İzmir Çiğli Hava Üssü,
Diyarbakır Hava Üssü, Balıkesir 9. Ana Jet Üssü, Rize Pazar Hava Üssü,
İskenderun Limanı, Mersin Taşucu Limanı, Muğla Aksaz Deniz Üssü, Konya Ana Jet
Üs Komutanlığı, İstanbul Şile Kara Üssü. Bu açıdan, ülkenin her tarafına
stratejik açıdan incelenmiş ve konumlandırma yapılmıştır. Bu üsleri kiraya
verme sözleşmesi yenilenecek midir, yoksa yeniden üsler mi kurulacak? Şimdi,
soruyoruz: Bu ne anlama geliyor? Bunun cevabını istiyoruz. Bu limanlardan,
havaalanından yararlanmak isteyen devletlerin adı belli midir? Belli değilse
neden gizli tutulmaktadır? Yoksa yeni bir savaş hazırlığı mı yapılıyor? Bunu
öğrenmek istiyoruz. Bunun da en demokratik hakkımız olduğunu düşünüyorum.
Özünde hafızamızı yenilersek, geçmişte buna benzer gemilerin deniz
üslerini ziyaret etme gibi alışkanlıkları vardı. Akdeniz'deki 6. Filo birçok
insanımızın hafızasından silinmemiştir. Yorgunluğunu atmak için ansızın İzmir
ya da İstanbul limanlarını ziyaret ettiklerinde halk, gençlik bu gibi
ziyaretleri kabul etmemiştir, buna karşı reaksiyon göstererek büyük
protestolarda bulunmuştur. İşte o günün anısı şurada… Yeni bir kavgaya, yeni
bir kargaşaya mahal vermeden “Bu üsleri kimin adına, ne için kiraya veriyorsunuz?
Türkiye'nin gerçekten bu üsleri kiraya verme, bu toprakları kiraya verme gibi
bir ihtiyacı var mıdır?” diye soruyorum. Aslında bu protestolar yüzlerce
binlerce insanımızı ve gencimizi mağdur etmiştir. Bugün de mağdur edilmeye
devam edilmektedir. Politik amaçlı ziyaretler değilse bu liman hizmeti sunma
olayı nedir?
NATO örgütünün, Birleşmiş Milletlerin faaliyet gösterdiği
alanlarda barışı kontrol etmesi gerekirken bazen de iç savaşlara neden olduğu
bir gerçektir. Coğrafyanın stratejik konumunun getirdiği avantajlar, bölge
barışı için önemli olduğu kadar iç barış için de önemlidir. İç barışı
sağlamayan Türkiye’nin, dışta çok itibar kazanacağını sanmıyoruz ve
inanmıyoruz. Dünyanın barışa, bölgenin de kardeşliğe ihtiyacı vardır.
Silah tüccarlarının ürettiği ne kadar süpersonik silah varsa
Mezopotamya havzasında, Afganistan'da ve Orta Doğu'da kullanıldı. Bu stratejik
ortaklığın Türkiye’ye maliyeti ağır olmuştur.
1950-1953 yılları arasında Kore Savaşı’na giden askerlerimizin
hepsinin boyunun 1.90 olduğu söylenmektedir. Yağız Kürt ve Türk delikanlıları
günlerce o gemilerde yolculuk yapmıştır ve bu yolculuk sırasında, alışkın
olmadıkları bu deniz yolculuğunda birçoğu hastalanmıştır. Tanımadıkları,
bilmedikleri bir coğrafyada savaşarak yaşamlarını yitirmişlerdir ama ne için
öldüklerini de bilmeden maalesef.
Birçok ülkenin güvenliği koruma, kollama amacı elbette ki
değişmiştir. Eskiden klasik sömürgecilik anlayışı vardı, askerî saldırı sonucu
işgal ve ilhak edilirdi; şimdi öyle değil, yeni ticaret anlaşmaları, AB ve NATO
gibi askerî birlikler ekonomik güvenliğini sağlamaya çalışıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Zenginlik kaynakları mutlu
azınlıklarla paylaşılarak talan ediliyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Zenderlioğlu, vaktiniz tamam.
Sayın milletvekilleri, şimdi, AK PARTİ Grubu adına Niğde
Milletvekili Sayın Alpaslan Kavaklıoğlu.
Buyurun Sayın Kavaklıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde) – Sayın Başkan,
yüce Meclisimizin değerli üyeleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 14’üncü maddesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
21’inci yüzyıl, aslında 20’nci yüzyılın son on yılında, yani
1990’larda başlamıştır. Bu başlangıç bilhassa uluslararası sahada
hissedilmiştir çünkü üçüncü bin yıl, öncelikle uluslararası gelişmelerle
kendini göstermiştir. Soğuk savaşın sona ermesi, hem dünya hem de ülkemiz için
önemli bir sonuç olmasının yanında yeni başlangıçların da kapısını açmıştır. Bu
durum özellikle Türkiye gibi Afro-Avrasya ana kıtasının merkezinde yer alan çok
boyutlu coğrafi özelliklere sahip ülkeler için yeni risk alanları ve aynı
zamanda olağanüstü fırsat alanları da açmıştır. Bu fırsatların etkin ve
yönlendirici stratejilerle değerlendirilebilmesi ülkemizin bölgesel ve küresel
etkinliğini artıracağı gibi muhtemel güvenlik risklerinin kontrol altına
alınmasını da sağlayacaktır. Bu itibarla, girdiğimiz yeni dönemin ruhuna uygun
olarak dış politikamızın kapsayıcı bir bakış açısıyla, ülke güvenliği ve
savunma stratejilerini de dikkate alarak çevremizdeki gelişmelere anında cevap
verebilecek kabiliyette inşa edilmesi önem arz etmektedir. Ayrıca, her bir
güvenlik tehdidine münferiden ve birbirinden kopuk tepkisel politikalarla cevap
vermek yerine, topyekûn bir güvenlik anlayışı içerisinde ülkemizi çevre
bölgelerde ve küresel alanda etkin kılmaya dönük olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ olarak politikamız, ülkemizin
mücavir bölgelerde belirleyici ve düzen kurucu, küresel alanda etkin ve
yönlendirici stratejik aktör hâline gelmesini, vatandaşlarımızın fert olarak,
milletimizin ise bir bütün hâlinde güvenlik, özgürlük ve refahının çağdaş
standartları aşan bir düzeye getirilmesini, cumhuriyetimizin kuruluşunun
100’üncü yılında siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel kriterler bağlamında
dünyanın rekabet kapasitesi en yüksek ülkeleri arasına girmesini hedeflemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin belirlenen
stratejik hedeflere ulaşabilmesi için tehdit tanımlarına dayalı, tepkisel
güvenlik anlayışından düzen kurucu bir anlayışa geçilmektedir. Ülkemizin maruz
kaldığı tehditleri de değerlendiren, ön alıcı ve vizyoner bir güvenlik
anlayışına göre savunma anlayışımızı da yeniden gözden geçirmemiz
gerekmektedir. Böylece, bir taraftan dış güvenlikle ilgili tehdit unsurları
daha ortaya çıkmadan engellenirken, diğer taraftan ülkemizin bölgesel ve
küresel gelişmeleri yönlendirici ve belirleyici bir konum kazanması mümkün
olacaktır. Bu vizyoner güvenlik anlayışı çerçevesinde ülkemizin tarihî ve
kültürel imkânlarını ihtiva eden diplomatik, ekonomik, kültürel ve sosyal
etkinlik araçları, konvansiyonel güvenlik araçlarına dayalı, caydırıcı
unsurlarla birlikte sistematik bir bütünlük içinde kullanılmalıdır.
Sayın milletvekilleri, Türkiye’yi bölgesel alanda lider yapacak,
küresel alanda ise belirleyici bir ülke konumuna ulaştıracak geleneksel
yöntemlerin yanında yumuşak güç unsuru denilen tarihî ve kültürel
zenginliğimizden doğan ince güç unsurlarının da seferber edilmesi ülkemizin
güvenliği ve geleceği açısından hayati önemi haizdir. Ülkemizin sahip olduğu
yumuşak güç unsurlarına örnek olarak çevremizdeki ülkelerle oluşturulan
ekonomik ve teknik iş birliğini, dış yardımları, toplumlar arası ve diplomatik
ilişkilerin genişletilmesi ve derinleştirilmesi gibi uluslararası
faaliyetlerimizi sayabiliriz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye dış politikasını
artık korkular değil ümitler yönlendirmektedir. Artık ülkemiz imkân ve
yeteneklerinin farkındadır. Şanlı mazimizi muhteşem bir istikbale bağlayabilmek
için sadece iç politikada değil dış politikada da değişimin, dönüşümün öncüsü
olmak milletimize karşı bir borçtur. Millete hizmet uluslararası sahada da
milletin menfaatlerini korumak, ümitlerine ve hayallerine inanmak ve onların
gerçekleşmesi için gayret etmekle mümkündür. Unutmayalım ki, dış politika
ideallerle imkânların birleştiği noktada cereyan eder, imkânları dikkate alarak
ideallerden vazgeçmeden yapılır.
Dışişleri Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığınca bu yeni
konseptin başarılı bir biçimde hayata geçirildiğini görüyoruz. Bölgemizde
yaşanan çok karmaşık ve çok radikal gelişmelerde, millî menfaatlerimizin hem
kısa hem de uzun vadede korunması ancak bu yolla mümkün olacaktır. Bölge
ülkelerinde yaşayan insanların ve küresel barışın da yararına olan bu tutumun,
bundan sonra da devam edeceğine inanıyorum.
2012 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hazırlanmasında ve
kanunlaşmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Yüce Meclisimizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kavaklıoğlu.
Gruplar adına madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan.
Buyurun Sayın Adan. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
CELAL ADAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bugün, yabancı ülkelere yapılacak hizmetlerle ilgili gündemin
içerisinde Millî Savunma Bakanlığının birtakım harcamaları da söz konusu.
Eskiden beri, Millî Savunma Bakanlığının yanından yöresinden geçen, bir sürü iş
güç yapanların, bir vurgunun, talanın içerisinde olduğu noktasında, bir bilgi
kirliliğinin olduğunu biliyoruz. Millî Savunma Bakanlığıyla iş yapıyorsa 100
milyon dolar, 50 milyon dolar, 200 milyon dolar servetlerin küçümsendiğini
biliyoruz.
İstanbul’da, bugün aşağı yukarı 13 milyon insanımız yaşamaktadır.
Bunların 10 milyonuna yakını servetini cebinde taşımaktadır, İstiklal
Savaşı’nda savaşmaktan daha zor bir şekilde hayatını idame ettirmektedir ama
bir dönem bir ucu Danimarka’da bir ucu İran’da büyük imparatorluk kurmuş olan
biz, büyük milletimizin çocukları olarak biliyoruz ki o büyük imparatorluğu
çökerten en önemli faktörlerden bir tanesi de yolsuzluklar idi.
İstanbul’da, aşağı yukarı -bugün arkadaşlarımdan aldım ben net
bilgiyi- dört bine yakın imar değişikliği var. Ancak, bu dört bine yakın imar
değişikliklerinin büyük bir çoğunluğu, arsa alındıktan sonra imar değişikliği
olmuş. Şimdi, fakir fukaranın, garibanın oylarını alarak iktidara gelmiş
bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine sesleniyorum: Bu dört bin
imar değişikliğinin tekabül ettiği rakamlar ciddi rakamlar. 2002 yılında, 2001
yılında kurulmuş bazı firmalar 500 milyon dolar, 1 milyar dolar cash para
kullanabiliyorlar. 500 milyon dolar paramızın olabilmesi için, sigortası,
vergisi ödenmiş 500 milyon dolarım var diyebilmek için 5 milyar dolarlık fatura
kesmeniz gerekmektedir. Türkiye’de 5 milyar dolar, 10 milyar dolar işlem hacmi
olan firmalar aşağı yukarı bellidir. Dolayısıyla dört bine yakın imar
değişikliğinin İstanbul’da yarattığı bir dengesizlik söz konusudur.
Milletimizin her günden daha fazla birliğe, beraberliğe
ihtiyacının olduğu bugünlerde emin olunuz devletle millet arasında en büyük
uçuruma sebebiyet teşkil eden, geçmişte Türkiye’yi baştan başa yollara,
barajlara, enerjiye kavuşturmuş olan iktidarları tarihe mal eden, yok eden
bütün iddia o günkü yolsuzluk algısının o siyaset kurumunu çökertmesidir.
Siyaseti yaşatmak istiyorsak ki Türkiye’nin kurtuluşu siyasettedir,
demokrasidedir, dolayısıyla yolsuzlukların, arsızlıkların üzerine gitmek
gerekmektedir. Özellikle İstanbul’da çok ciddi bir bilgi kirliliği vardır bu
imar değişikliklerinden dolayı. Mecidiyeköy’de, Şişli’de, İstanbul’un belli
semtlerinde bir emsal imar değişikliği 50 milyon dolar, 100 milyon dolarlara
tekabül etmektedir ve İstanbul’da üç aşağı beş yukarı on tane firmanın her bir
projesi 1 katrilyona tekabül etmektedir. Oralarda halkın gözünün önünde cereyan
eden bir yolsuzluk, arsızlık söz konusudur. Türkiye’de siyaset kurumu adına,
demokrasi adına, milletimizin birliği adına, devletin yüceliği adına, ezanı hür
Türkiye adına en önemli problem yolsuzluklardır, arsızlıklardır. Millî Savunma
Bakanlığına dayalı keşke şöyle bir imkân olsa: Şimdiye kadar Millî Savunma
Bakanlığının tüm alımları zaman zaman…1999 yılında ben Plan ve Bütçe Komisyonu
üyesiydim. Millî Savunma Bakanlığının bütçesini gündeme getirdiklerinde 40
milletvekiline şunu söylediler: “Bu, özel ve gizli.” dediler. Bugün Türk
Silahlı Kuvvetlerinin elinde kaç tane mermi var, kaç tane uçak var, ne kadar
teçhizat var, bunları yabancılar bizlerden daha iyi bilmektedirler. Millî
Savunma Bakanlığına yapılan bütün satışların, belediyelerde yapılan imar
değişikliklerinin de masaya yatırılması lazım. Fakir fukara, gariban, çocuğunu
okutamayan, iş arayan milyonların olduğu bu ülkede vatandaşın birisi geliyor,
İstanbul’da bir arsa satın alıyor. Arsanın imarı bir emsal. Münasebetlerini iyi
tanzim etmiş, iki emsale kavuşturuyor. Bu iki emsalle elde ettiği değer 50
milyon dolar. Oysa, Afganistan’da, Afrika’da, dünyanın her tarafında, çoluğunu
çocuğunu bırakmış, katma değer yaratmak isteyen, kendi şirketlerini markaya
dönüştürmek için geceli gündüzlü çalışan iş adamlarımıza saygı duyuyoruz. O,
Çeçenistan’da, Afganistan’da, Kenya’da, dünyanın her tarafında çoluğunun
çocuğunun rızkından keserek para kazanmak isteyen insanla, bir imar
değişikliğiyle 100 milyon dolar para kazanan insanın toplumu tahribine müsaade
etmememiz lazım.
Bu vesileyle hepinize saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Adan.
Bir sonraki şahsı adına konuşmacı Çanakkale Milletvekili Sayın
İsmail Kaşdemir.
Buyurun Sayın Kaşdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, AK PARTİ
hükûmetleri tarafından hazırlanan 10’uncu bütçeyi değerlendirmeden önce, geçmiş
yıllarda hazırlanan AK PARTİ hükûmetlerinin bütçesiyle ülkemizin hangi noktaya
taşındığının analizini yapmakta fayda görüyorum.
AK PARTİ, 2002 yılında milletimizin büyük desteğiyle devraldığı
ülke yönetiminde ihtiyaç duyulan ekonomik kalkınma ve büyümeyi hayata
geçirmiştir. Halka hizmet anlayışı ile sürdürülen ekonomi politikaları ile
Türkiye’de kararlı ve istikrarlı bir büyüme ve kalkınma hamlesi başlamıştır.
Ülke içinde ve ülke dışında takdirle karşılanan bu istikrarlı büyüme ve
kalkınma ile Türkiye bugün dünyada hedefimiz olan muasır medeniyetler
seviyesine erişme yolunda hızlı ve emin adımlarla ilerlemektedir.
Geçmiş yıllarda yakalanan büyüme hızı ve toplumsal refahtaki
artış, ülkemizin çözülemez denilen sorunlarına Hükûmetimizin el atmasında ve
çözüm yolunda devrim niteliğinde adımlar atmasında bizlere cesaret vermiştir.
Türkiye’deki siyasi istikrar ortamı ekonomik istikrarı da beraberinde
getirmiştir. Ülkemiz üçüncü çeyrekte yüzde 8,2’lik büyümeyle Çin’den sonra
dünyada en hızlı büyüyen ikinci ekonomi konumuna gelmiştir. Buna paralel
işsizlik rakamının da eylül ayında yüzde 8,82’ye düşerek son on yılın en düşük
seviyesine inmesi vatandaşlarımızın yüzünü güldürmüştür.
Akılcı ekonomi politikalarının öncülüğünde adalet, sağlık,
ulaştırma, sosyal güvenlik, millî eğitim ve dış politika başta olmak üzere tüm
alanlarda ülkemiz dünyanın parlayan yıldızı hâline gelmiştir.
Kısaca yapılan başlıca hizmetlere göz atmak gerekirse, işçimizi,
emeklimizi, memurumuzu enflasyon karşısında ezdirmedik. Tam bir sosyal devlet
anlayışı içerisinde, dezavantajlı vatandaşlarımıza sahip çıktık. İlk defa
iktidarımız döneminde çıkarılan kanunla engelli kardeşlerimizin sosyal
haklarında düzenlemeye ve iyileştirmeye gidildi.
Bir ülkenin kalkınmışlığının en önemli göstergelerinden birisi, o
ülkenin eğitimine ayırdığı paydır. Çok şükür, 2012 bütçesinde de yine en büyük
pay eğitime ayrılmıştır. 2002 yılında eğitim harcamalarının bütçedeki rakamsal
karşılığı 11,3 milyar TL olurken bu rakamın bütçeye oranı sadece yüzde 9,4 idi.
2011 yılına bakıldığında ise rakamsal karşılık yaklaşık 56 milyar TL olurken bu
rakamın bütçeye oranı yüzde 16,1’e yükselmiştir. Rakamsal olarak 2002’den
bugüne Millî Eğitimin bütçesinde yaklaşık yüzde 500 oranında artış
sağlanmıştır.
Adaleti bodrum katlarından, iş hanlarından kurtararak yargı
çalışanlarımızı daha modern ve sağlıklı yeni binalarına, adalet saraylarına
taşıdık. 2002 yılından bu yana 145 adalet sarayı yapılmıştır ve yapılmaya devam
etmektedir. İl ve ilçelerimizde yeni yapılan adalet sarayları ile adalet
hizmetleri prestijine yakışır bir ortamda verilmeye başlanmıştır. “Geciken
adalet, adalet değildir.” anlayışıyla adalet hizmetlerinin daha hızlı bir
şekilde verilebilmesi için hâkim ve savcı sayısında yüzde 34, adalet personeli
sayısında ise yüzde 78 oranında artış sağlanmıştır. Cezaevine düşen
insanlarımızın hakları da ilk defa bir iktidar döneminde önemsenerek 2003
yılından bugüne kadar, uluslararası standartlara uygun, güvenlikli, mekanik,
elektronik donanımlı ve rehabilitasyon işlemlerine uygun kırk ceza infaz kurumu
inşa ettik.
İktidara geldiğimizden bu yana “İşkenceye sıfır tolerans.” dedik
ve bu yolda ülkemizi çok önemli bir noktaya taşıdık. Yaşanan birkaç münferit
olay da yine siyasi iradenin bu konuda almış olduğu tedbirlerle bir bir su
yüzüne çıkmaktadır. Unutulmaması lazımdır ki bugünlerde kameralarda izlemiş
olduğunuz o görüntülerin kaydedilmesini sağlayan da oraya o kamerayı koyduran
siyasi iradedir. Artık, ülkemiz kapalı kapılar ardında hesap sorulamayan
hareketlerin yapıldığı bir ülke olmaktan çıkmıştır. Her yanlışın hesabı hukuk
önünde sorulmaktadır.
Yerel yönetimlere ve
çiftçimize ayırdığımız payı arttırarak onları desteklemeye devam etmekteyiz.
İşte ben de vatandaşlarımızın da hissettiği gibi AK PARTİ
hükûmetlerinin bütçeleriyle bu ülkede kendimi güvenli, emin ve ehil ellerin
elinde hissediyorum. İktidarımızın vatandaşlarımızın üzerinde sağladığı öz
güvenle ve ehil ellerin elinde ülkemizi hep beraber daha da ileriye
taşıyacağından emin olduğum 2012 yılı merkezî yönetim bütçe kanununun ülkemize
hayırlar getirmesini temenni ediyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri, şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapacağız.
Daha önce sisteme girmiş olan arkadaşlarımızdan birinci sırada Mersin
Milletvekili Sayın Öz var.
Buyurun Sayın Öz.
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Birinci sorum: Mersin ili Toroslar İlçe Belediyesinin 20 trilyon
KDV alacağı vardır. Bu ödeme niçin yapılmıyor? Bu alacağı diğer vergi
borçlarına veya sigorta borçlarına mahsup etme yönünde bir düzenleme yapmayı
düşünüyor musunuz?
Bir diğer sorum da: Emniyet mensuplarından daire başkanlarına, il
emniyet müdürlerine yapılan maaş zammını polis başmüfettişlerine, merkez
emniyet müdürlerine, polis meslek yüksekokulu müdürlerine yapmayarak
oluşturduğunuz adaletsizliği gidermeyi düşünüyor musunuz? Diğer teşkilatlarda
da “eşit işe eşit ücret” anlayışı içerisinde çok sayıda farklı ücretlendirme
vardır. Bunlarla ilgili yeni bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
İkinci soru sahibi Manisa Milletvekili Erkan Akçay.
Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Vergi denetimi yapan dört ayrı denetim birimini “vergi müfettişi”
unvanıyla Vergi Denetim Kurulunda birleştirip doğrudan Maliye Bakanına
bağladınız ancak harcama denetimi ve hazine mallarının denetimini yapan
muhasebat kontrolörleri ile millî emlak kontrolörleri ise maliye uzmanlığına
atandılar. Muhasebe ve millî emlak denetmenleri ise defterdarlık uzmanlığına
atanmışlardır. Harcama ve millî emlak denetimini yapan denetim birimlerini
kapatıp bunların görevlerini Vergi Denetim Kuruluna yani vergi müfettişlerine
verdiniz. Bu düzenlemeyi hangi hukuk, hangi kanun, hangi mantık, hangi akıl ve
gerekçeyle izah ediyorsunuz ve bu uygulamayı insaf ve adaletle
bağdaştırabiliyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Çanakkale Milletvekili Sayın Soydan…
MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Maliye Bakanına: Çanakkale merkez ilçe Kepez beldesi Fener
mevkisinde bulunan, mülkiyeti hazineye ait olan 5.901 parsel numaralı 28.974
metrekare taşınmazın kamuya açık sosyal, sportif ve kültürel ihtiyaçları
karşılamak amacıyla Kepez Belediyesine tahsisine neden izin vermediniz? Taşınmazın
bölgede yaşayan yurttaşlarımızın kullanımına açılmasını engellemenizin
gerekçesi Kepez Belediyemizin Cumhuriyet Halk Partili olması mı? Bu
tasarrufunuzla bölgede yaşayan tüm yurttaşlarımızı cezalandırdığınızın farkında
mısınız? Kepez halkının sosyal ve kültürel etkinliklerinden daha fazla, daha
modern bir şekilde, modern mekânlardan yararlanmasını neden engelliyorsunuz?
İlgili taşınmazı hangi amaçla, hangi kurum veya kuruluş bünyesinde Kepez
halkının hizmetine sunmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sayın Maliye Bakanı soruya cevap vermedi
ama tekrar, yine soracağım ben: Başbakana, Cumhurbaşkanına, bakanlara verilen hediyenin
değerlerini… Hiç sağa sola laf atmaya gerek yok, aynı kanunu ben okuyorum.
Sayın Demirel ne derdi: “Yukarıyı okuyorsunuz, bir de aşağıyı okuyun.” Aynı
maddenin ikinci fıkrası ne der? Şunu der: “Hediyelerin bedellerinin tespiti
çıkarılacak yönetmeliğe göre Maliye ve Gümrük Bakanlığınca yapılır.” Yani bir,
ilk önce bunun değerini Maliye Bakanlığı ve Gümrük Bakanlığı yapacak; iki, eğer
bu değer alınan asgari ücretin net on aylık… Yine siz daha önceki
konuşmalarınızda “Asgari ücret 659 TL.” demiştiniz, 10 katı 6.590 TL yapar.
Yani bu tespiti önce Bakanlığınız yapacak, eğer bu değeri aşıyor ise kuruma
teslim edecek Bakanlık veya Başbakanlık. Siz bugüne kadar hiç tespit yaptınız
mı? Açık ve net bu soruyu soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Malatya Milletvekili Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, Trakya ve Kocaeli
üniversitelerinde, Malatya’ya kurulmak istenen İsrail kalkanını protesto ettiği
için tutuklanan, silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan tutuklanan
öğrenciler, bir taraftan 1 Mayıs mitingine katıldığı için, sadece ağzı açık
olduğu için on dört yıl yedi ay cezalandırılan Rıdvan Çelik, diğer taraftan
poşu taktığı için yirmi üç aydan beri cezaevinde yatan Cihan Kırmızıgül,
ömründe Ankara’nın doğusuna geçmediği hâlde Kuzey Irak’ta eğitim aldığı
iddiasıyla gözaltına alınan Türkiye’nin en önemli bilim dergilerinden Bilim ve
Gelecek Dergisi’nin editörü Baha Okar gibi örnekler çoğaltılabilir. 2.604
kişinin Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten ve 500’e yakın
öğrencinin de cezaevinde yattığı düşünüldüğünde, bu kadar masum insanın
yıllardır cezaevinde yatması sonucu bunlara özel ödenek verilmesiyle devlet
zarara uğratılmıyor mu? Bu konularla ilgili olarak Terörle Mücadele Yasası’nın
değiştirilmesi düşünülüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Kütahya Milletvekili Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2012 yılında kamuda çalıştırılan 4/C’li taşeron
işçisi veya geçici işçi unvanlarıyla istihdam edilenlere yönelik nasıl bir
düzenleme söz konusudur? Bunların mağduriyetleri giderilebilecek midir?
İkinci soruyu tekrar soruyorum: Türkiye hangi amaçlarla Libyalı
muhaliflere 300 milyon doları vermiş ve hangi şartlarda geri alacaktır?
Suriye’ye bu amaçla şu ana kadar bir yardımda bulunulmuş mudur?
Bulunulduysa ne kadar ve hangi şartlarla para verilmiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkanım, ne olur, Bakanımıza küçük bir
şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakanım…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Son sorudan başlayacağım: Libya’ya kullandırılan 300 milyon
dolarlık kredi uluslararası bir anlaşma çerçevesinde Libya’ya verilmiş.
Dolayısıyla bu verilen para yani 300 milyon dolar bir kredidir. Libya’yla
uluslararası bir anlaşma imzalanmıştır. Kaynak olarak tabii ki Hazine uluslararası
kredileri verir ama Hazinenin kaynağı eğer yetersizse o noktada Maliye
Bakanlığı diğer ödeneklerden aktarabiliyor, yedek ödenek gibi. Dolayısıyla,
bizim yaptığımız konu şu: Verilen bu kredinin vadesi iki yıldır, krediye
uygulanacak faiz oranı -pardon, ben yanlışlıkla, sehven “300” demişim, 200
milyon dolar vermişiz- Hazine Müsteşarlığının daha önceden çıkartmış olduğu
borçlanma senetlerinden vadesine iki yıl kalan tahvillerle aynı orandır.
Dolayısıyla bu bir kredidir, uluslararası bir anlaşma yapılmıştır, Hazine bu
ödemeyi yapmıştır ve….
ALİM IŞIK (Kütahya) – Anlaşma kimle yapılmış Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Libya’yla, Libya
Hükûmetiyle yapılmıştır.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Hangi kaynaklarla?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Muhaliflerle mi, iktidarla mı? Yönetim
var, yönetimde böyle bir karar yok.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Arkadaşlar, şu andaki Libya
Hükûmetiyle yapılmıştır.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – O zaman yetkili miydi?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şu anda Libya Hükûmetiyle
yapılmıştır çünkü… Evet.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Devleti temsil etmeyen gruplar onlar
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, yine, bu taşeron
işçilerle ilgili olarak sorular geliyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yoksa örtülü ödenekten mi verilmiştir?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Taşeron işçilerle ilgili
olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız şu anda bir çalışma yapıyor.
Hakikaten, bunların çalışma şartlarının düzeltilmesi ve birtakım istismarlara
karşı taşeron işçilerin korunmasına yönelik olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımız bir çalışma yapıyor. Bittiğinde sizlerle paylaşılır.
“Toros Belediyesinin KDV alacağı var. Neden ödenmiyor? Neden
borçlarından mahsup edilmiyor?” Katma Değer Vergisi Kanunu uyarınca, iade hakkı
doğuran işlemler kapsamında iade alacağı olan tüm mükelleflere yasal şartları
yerine getirmeleri koşuluyla iade yapılıyor ancak belediyeler, KDV sisteminde
yer alan devreden KDV’lerini iade alacağı olarak görmekteler, hâlbuki bu tutarlar
indirim yoluyla giderilmelidir, iade söz konusu değildir. Dolayısıyla, bütün
belediyelere nasıl bir uygulama varsa Toros Belediyesine de aynı bir uygulama
vardır, farklı bir uygulama söz konusu değildir.
Yine sorulan sorulardan bir tanesi, masum insanların yani uzun
süreli olarak gözaltında tutulmasıyla ilgilidir. Biz hiçbir vatandaşımızın,
yani masum vatandaşımızın bir gün dahi tutulmasını tasvip etmiyoruz ama şu anda
tabii ki bir süreç yaşanıyor. Bu süreç kısmen yargılamanın hızlandırılmasıyla ilgilidir.
Tabii ki bütün ülkelerde… Mesela ben İngiltere’yi çok iyi biliyorum. Bırakın
bir savcı, bir hâkim kararı bile olmadan polis çok uzun süreli olarak gözaltına
alabiliyor. Yani Türkiye’deki uygulamalar Avrupa müktesebatından da çok farklı
değil ama ben yine söylüyorum: Masum vatandaşlarımızın bir gün dahi -eğer
masumlarsa- tutulmasını biz tasvip etmiyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu hediyelerin tespiti konusunu yine
arkadaşımız gündeme getirdi. Ben şimdi soracağım arkadaşlara “Var mı böyle bir
tespit, yok mu?” diye.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Cevap verin, gündeme getirmeye devam eder,
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, değerli arkadaşlar,
önce hediye alanın beyan etmesi gerekiyor, sistem bunun üzerine kurulmuş. Beyan
etmesi için yaklaşık 6.600 liranın üstünde bir değer -yaklaşık olarak
söylüyorum- taşıması gerekiyor. Dolayısıyla, bu sadece Başbakan, sadece
bakanlar, sadece milletvekilleri için geçerli değil, bütün mal varlığını beyan
etmek zorunda olanlar için geçerlidir, sizin için de geçerlidir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Beyan etmiyor, gazetede çıkıyor, onu ne
yapacağız? Onları ihbar kabul etmez misiniz?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Dolayısıyla, siz hediye
aldıysanız, beyan ettiyseniz, biz tabii ki değerinin tespitini yaparız değerli
arkadaşlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, gazetede çıkan haberleri
ihbar kabul etmez misiniz?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, Kepez Belediyesi…
Varsa öyle bir şey getirin, bakalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz doldu.
Çok teşekkür ediyorum.
14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sayın Sakık, bir dakika bir şey istemiştiniz.
Buyurun efendim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Aslında birkaç kez burada dile getirdim. Keşke Sayın Bakanımız
cevap vermeden önce… Ama bu konuda da cevap istiyorum.
Bu yıl don erken geldi. Özellikle Van, Ağrı, Bitlis ve Muş’ta
pancar üreticileri çok perişan bir hâlde ve hepsinin o yıl ürettikleri
pancarların hepsi tarlada duruyor. Hem depremin mağduriyeti var, bir taraftan
da çiftçilerin böyle büyük bir mağduriyeti var. Ben Sayın Bakanımızdan çok
somut olarak, “Evet, biz bu insanların yarasını saracağız.” demesini -zaten
büyük bir rakam da tutmaz- bu konuda duyarlılık ve hassasiyet bekliyorum.
Size de çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.
Sayın milletvekilleri, yarım saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.54
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.25
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
40’ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın maddelerinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
15’inci maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Yatırım Harcamaları, Resmi Taşıtlar, Mahalli İdareler ve Fonlara
İlişkin Hükümler
Yatırım harcamaları
MADDE 15 - (1) 2012 Yılı Yatırım Programına ek yatırım
cetvellerinde yer alan projeler dışında herhangi bir projeye harcama yapılamaz.
Bu cetvellerde yer alan projeler ile ödeneği toplu olarak verilmiş projeler
kapsamındaki yıllara sari işlere (kurulu gücü 500 MW üzerinde olan baraj ve HES
projeleri, Gebze-Haydarpaşa, Sirkeci-Halkalı Banliyö Hattının İyileştirilmesi
ve Demiryolu Boğaz Tüp Geçişi İnşaatı Projesi, Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığınca gerçekleştirilecek şehir içi raylı ulaşım sistemleri ve
metro yapım projeleri ile diğer demiryolu yapım projeleri hariç) 2012 yılında
başlanabilmesi için proje veya işin 2012 yılı yatırım ödeneği, proje
maliyetinin yüzde 10'undan az olamaz. Bu oranın altında kalan proje ve işler
için gerektiğinde projeler 2012 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyulmak ve öncelikle kurumların yatırım
ödenekleri içinde kalmak suretiyle revize edilebilir.
(2) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin (03) ekonomik kodlarını içeren tertiplerinde
yer alan savunma sektörü, altyapı, inşa, iskân ve tesisleriyle NATO altyapı
yatırımlarının gerek-tirdiği inşa ve tesisler ve bunlara ilişkin
kamulaştırmalar ile stratejik hedef planı içinde yer alan alım ve hizmetler,
Kalkınma Bakanlığının vizesine bağlı olmayıp 2012 Yılı Yatırım Programına ek
yatırım cetvellerinde yer almaz.
(3) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin, yatırım
programında ödenekleri toplu olarak verilmiş yıllık projelerinden
makine-teçhizat, büyük onarım, idame-yenileme, tamamlama ile bilgisayar
yazılımı ve donanımı projelerinin detay programları ile alt harcama kalemleri
itibarıyla tadat edilen ve edilmeyen toplulaştırılmış projelerinin alt harcama
kalemleriyle ilgili işlemlerde 2012 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu
ve İzlenmesine Dair Karar esasları uygu-lanır.
(4) 2012 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yıl
içinde yapılması zorunlu değişiklikler için 2012 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Kararda yer alan usullere uyulur.
BAŞKAN – 15’inci madde üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sakine Öz, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın yatırım
harcamaları bölümüyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi içten duygularımla selamlarım.
Yatırım harcamaları denildiğinde vatandaş olarak bizler hayatımızı
kolaylaştıracak, refah seviyemizi artıracak yatırımları anlamaktayız.
Gazetelerin ekonomi haberlerine göre son bir yıllık dönemde dünya ekonomisinde
gelişmekte ve gelişmiş ülkeler arasındaki ayrışmanın belirginleştiği
yazılmaktadır. Bunun sonucu istikrarın sağlanamadığı ve gerekli kararların bir
an önce alınması gerektiği yönünde açıklamalar vardır.
Yine, enerjinin dışa bağımlılığının azaltılması, istihdamı
artırarak iş gücünün niteliğinin ve ekonomiye katılımının altı çizilmektedir.
Bunun için ise yatırımın artması gerekmektedir. Oysaki ülkemizde kamu
yatırımlarının azaltıldığı, kamuya ait işletmelerin özelleştirilerek ya da
özelliği değiştirilerek ekonomiye sağladığı katkı ve iş gücüne verdiği desteği
engellenmektedir.
2011 yılı kamu kesimi sabit yatırımlarının reel olarak 7,7
oranında artması beklenmekte, bunun yüzde 55,9’u merkezî yönetim bütçesi, yüzde
29,4’ü mahallî idareler bütçesi olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.
2011 yılında kamu kesimi sabit sermaye yatırımları içinde
madencilik, turizm, konut, eğitim ve diğer hizmetlerin alt sektörlerinin
paylarının artacağı; tarım, enerji ve sağlık alt sektörlerinin paylarının
gerileyeceği tahmin edilmektedir.
2012 yılı hedefleri ise 2011 yılında yüzde 7,7 artacağının aksine
yüzde 0,6 oranında azalacağı ve merkezî yönetim bütçelerinde azalma, mahallî
idareler yatırım bütçesinde artış tahmin edilmektedir.
Kamu kesimi sabit yatırımda eğitim ve sağlık hizmetlerinin
yükseltilmesi, çevrenin korunması, sosyal ve fiziki altyapının geliştirilmesi
bir gelişmişlik belirtisidir.
Eğitimciler bütçeyi değerlendirmişler “2012 yılı bütçesi eğitim
hizmetlerinden uzak.” diyorlar. Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi 2011 yılına
göre yüzde 14,8 artışla 39 milyar 169 milyon TL olmuştur. Bütçe içinde en
kapsamlı ve yaygın kamu hizmetleri olan eğitime ve sağlığa ayrılan payın sadece
rakamsal büyüklükleri üzerinden övünenlerden harcamanın nereye olacağını
sormaktadırlar. Eğitimcilerimiz, bu miktarın büyük kısmının personel gideri
olduğunu çünkü çalışanlar sınıfının içerisinde yüzde 48’inin eğitim alanında
çalışan personel olduğundan söz ederek geriye kalan miktarın personel gideri
haricinde eğitim yatırımları için ne kadar az olduğunu vurgulamaktadırlar.
AKP İktidarında kamu tarafından yapılan kaç tane okul vardır?
Birçok yerde okullar hayırsever yurttaşlar tarafından yapılmaktadır, okulun
giderleri hayırseverler ve veliler tarafından karşılanmaktadır. Millî Eğitimin
yatırımlarından söz etmişken atanamamış öğretmenlerimizin atama beklediklerine,
atanmış fakat eşler bir araya gelememiş öğretmenlerin aynı yerde birleşme
taleplerine dikkat çekmeden geçemeyeceğim. Gerçi, Millî Eğitim Bakanı yaptığı
açıklama ile eşlerin birleşmesi konusunda çalışma yapacağını söylemiştir, bunun
takipçisi olacağız. Aile toplumun temel direğidir. Dağılan, birbirlerine destek
olamayan aileler hangi duygularla eğitime emek verebileceklerdir?
Değerli milletvekilleri, bütçede, yatırım harcamaları maddesi
dışında kalan işler arasında dikkati çeken HES’ler bulunmaktadır. Doğal
kaynaklarımızın talan edilerek yapılması planlanan HES’lerde köylülerimizin
yaşamlarını, geçimlerini sağladığı tarım alanları, özel firmalar tarafından
hangi koşullar ile alındığı belli olmayan ÇED raporları gerekçe gösterilerek
talan edilmektedir. Erzurum Bağbaşı belde halkı “Can suyumu, sebze meyve
ürettiğim suyumu vermem.” diye mücadele ederken karşısında derdini anlatacak
devlet yetkilisi aramaktadır. Devlet yetkilisi yerine karşılarına özel sektör
yetkilileri ve kaba kuvvet kullanan güvenlik güçleri çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
“Gelişmiş ülkelerde tarım sektörünün genel ekonomi üzerindeki nispi payı
azdır.” demiş ve eklemiştir: “Eskiden yani dokuz yıl önce nüfusun büyük kısmı
tarımda çalışırken bugün bu oran azalmıştır. Dokuz yıl önce yurttaşlarımızın
yüzde 35’i tarımda çalışırken bugün yüzde 25’i çalışmaktadır.” demektedir. Bu
sözleriyle, Bakanlık, tarıma verilen önemin azaldığını kabul etmiştir. Oysaki,
tarım ülkesi olan ülkemde ve seçim bölgem olan Manisa’da geçim kaynağımızın
büyük kısmı tarıma dayanmaktadır. Türkiye’nin en kaliteli pamuğunun yetiştiği
Gediz Ovası’nda artık pamuk yetiştirilememektedir, çünkü toplanan pamuğun
fiyatı işçi ücretini karşılamamaktadır. Yine zeytin satış bedeli yedi yıl
öncesinin satış bedeliyle aynıdır. Sofralık üzüm, komşu ülkelerle yaşanan sıfır
sorun nedeniyle dış ülkelere satılamamış, düşük bedellerle şarap fabrikalarına
verilmek zorunda kalınmıştır.
Ülkemiz tarım yanında hayvancılık yapan ülkedir. Hükûmet
tarafından yapıldığı iddia edilen yatırımlara ve uygulanan teşviklere rağmen
maalesef hayvancılığımız gelişmemiş, yurt dışından canlı hayvan ve et ithalimiz
artmıştır. Gerek yasal yollardan gerekse kaçak olarak yurt dışından gelen canlı
hayvan, yerli hayvan üreticilerimizi zor durumda bırakmaktadır. Kırsal
kesimlerdeki çiftçilerimizi desteklemek amacıyla tarımsal kalkınma
kooperatifleriyle Bakanlık ve Sosyal Yardımlaşma kurumu iş birliği ile
hayvancılık projeleri uygulanmaktadır, ancak uygulamadaki yanlışlıklar yüzünden
başta çiftçilerimiz olmak üzere kooperatifler borç yükü altına girmiştir.
Sulama tarım için hayati önem taşımaktadır. Ülkemizin son yıllarda
yeterince yağış alamadığını düşünecek olursak tarımsal sulamanın daha da önem
kazandığını görürüz. Seçim bölgem Manisa da sulu tarıma uygun olan
illerimizdendir. Manisa ve ilçelerinde sulama amaçlı gölet ve barajlar
yapılması planlanmaktadır. Gerekli yatırımlar yapılarak, başta Yeşilkavak
barajı olmak üzere, ilimizde planlanan baraj ve sulama göletlerinin yapılması
başta Manisa tarımı olmak üzere ülke ekonomisine de katkıda bulunacaktır.
Değerli milletvekilleri, ben 2 milletvekili arkadaşımla beraber
hafta içinde partimiz tarafından görevlendirilerek deprem bölgesinde yaşanan
sorunları ve aksaklıkları tespit etmek amacıyla Van ilimizdeydik. Ülkemiz sık
sık yıkıcı büyük depremler yaşamakta ve bunun sonunda büyük can ve mal
kayıpları yaşamaktadır. Yaşanan her büyük depremden sonra üzüntülerimizi
belirtip gerekli önlemleri alacağımız söylenir ancak bu sözler birkaç yıl
içinde unutulup gider, deprem vergileri toplarız, bunları çarçur ederiz.
Deprem maalesef bizim ülkemizin gerçeğidir, bu nedenle bu konuda
devlet olarak ciddi çalışmalar yapmalıyız. Depremlerde hepimiz görürüz, en çok
hasar gören okullarımız ya da kamu binalarımız olmaktadır. Öncelik birinci
derece deprem kuşağındaki okullarımız ve kamu binaları olmak üzere, ülke
genelinde binaları depreme dayanaklı hâle getirme çalışmaları yapılmalıdır.
Deprem olduktan sonra değil, depremden önce gerekli önlemlerimiz için kanun
hükmünde kararnameyle oluşan Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın yok saydığı
meslek örgütlerinin uyarılarını dikkate alarak teknik denetimin sağlanmasında
yasal dirayetin sağlanması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, yerel yönetimlerin yatırım harcamalarında
öz kaynakların yanında merkezî hükûmetten ve İller Bankasından gelen payın
önemi büyüktür. Hükûmet bu payları dağıtırken, kendi partisine mensup
belediyeleri kayırırken, muhalefete ait belediyeleri âdeta cezalandırmaktadır,
suçlamaktadır. Yardımlar ve ödenekler konusunda AKP’li belediyelere cömert
davranan Hükûmet, bu belediyelerin tartışmalı harcamalarına göz yummaktadır.
Özellikle partimize mensup belediyeler âdeta kıskaca alınarak yasal vergi ve
harçları ile sermaye gelirleri ile bağlı şirketlerden gelen gelirleri bile,
vergi denetmeleri tarafından didik didik edilmektedir. Sabahın altısında
baskınlar yapılarak belediye başkanlarımız, belediyeleriz
itibarsızlaştırılmakta ve iş göremez duruma getirilmeye çalışılmaktadır. Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu çifte standardın durdurulmasını istiyoruz.
Belediyelerimizin ve diğer belediyelerimizin suçlanmasını kabul etmiyoruz.
Bu düşüncelerle 2012 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını
diliyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öz.
İkinci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi adına Sayın Emin
Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin 15’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu madde yatırım harcamalarıyla ilgili. Bakınız, bu maddede
parantez içi hükümdeki harcamaların -ki bunlar dâhil değil- bütçenin sabit
sermaye yatırımları içindeki payı nedir, bunun bir anlatılması lazım. Eğer bu,
sabit sermaye yatırımlarından fazla ise onu oraya koymanın hiçbir anlamı yok,
baştan sokmamak daha faydalı. Hakikaten kimse bilgi sahibi değil.
Yine, keza, kamu sabit sermaye yatırım harcamaları hedefleri ise 2
seferdir -geçen yıl da bu yıl da- reel olarak negatif, zaten iyiye giden bir
tarafı da yok. Buraya ne yazarsak yazalım, ne koyarsak koyalım başlangıçta
farklı başlıyor, sonra, koyduğunuz ödeneklerden bir şekilde aşılıyor. Aslında
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe yapma hakkını gasbediyorsunuz Sayın
Bakan, AKP Hükûmeti olarak, iktidar olarak.
Şimdi, 12’nci maddede konuşurken kamu mali yönetiminin
makroekonomik politika ve tedbirlerinden ne kadar uzak olduğunu ifade etmiştim.
Aslında -şimdi moda herkes 4x4 kullanıyor da epey vekilde de var fakat- bir
şeyi ifade etmek istiyorum: AKP’nin 3x5’i vardı Sayın Bakanım, başlangıçta.
Neydi bunlar? Cari açığın yurt içi hasılaya oranı, bir. İkincisi: Enflasyon
oranı 5. Arkası, büyüme, o da 5 civarındaydı. Ne diyorduk, 3x5. Peki, bu
makroekonomik politikalar ne oldu? 3x5, 3x10 oldu. Ne oldu 10 olan? Cari açığın
millî gelire oranı -yurt içi hasılaya- 5 iken hedef 10 oldu. Enflasyon 5 iken
10 oldu. Öbürü neydi? Büyüme, o da 5 iken 10 oldu.
Şimdi, bunun neresi iyi? “İşsizliği azalttık.” diyeceksiniz.
Büyüme sizin istediğinizden fırlamış gitmiş hiç alakası olmayan bir tarafa.
Cari açığın millî gelire oranının -kelalaka- hiç alakası yok. Ya, bunun neresi
başarı? Yani aslında işsizlik rakamlarındaki başarının gerisinde de o kriz
esnasında tarım sektörüne 1 milyon işsizin nasıl şekillendirildiği…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Monte edildi.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Bak, “Monte edildi.” dedi Başkanım.
Yani şimdi, bunları konuşurken gerçekten ciddi ciddi konuşalım.
Aslında şunu ifade etmek istiyorum: Hükûmet içinde siz gerek burada gerekse
Komisyonda gerçekten ciddi olarak hadiseleri tartışıyorsunuz. Burada, bu
konularda muhalefete iktidarın davranışı hoş değil. Bu, AKP’ye yakışıyor da
sizin gibi gerçekten bu işi tahsil etmiş bir bakan için olmuyor Sayın Bakanım,
gerçekten onu söylemek istiyorum.
Şimdi, gelelim şu Orta Vadeli Plan, 2012-2014. Bu kadarcık şey!
Mayıs ayının sonunda yazılıp verilecek kadar bir şey bu. Ya, bu 13 Ekime kadar
beklenir mi? Kimse bir şey bilmiyor, ne yapacak bilmiyor, enflasyon ne
bilmiyor, büyüme ne bilmiyor. Ha, keza haklısınız “5” dediniz 10 çıkıyor. Ne
yapacaksınız, orada da sıkıntı var da.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onlar da bilmiyor yani!
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Şimdi, burada, gerçekten Devlet
Planlama Teşkilatı işi sıkıntıya soktu. Ben Sayın Bakana sordum, “Bunu Devlet
Planlama Teşkilatı yapar.” diyor. “Kalkınma Bakanı” dediniz, hakikaten, Sayın
Bakan, Maliye Bakanı, dün “DPT” dedi, dili Kalkınma Bakanlığına gitmiyor. Ne
dedik? Bakana sorduk geçen sene, “Bunu, Devlet Planlama Teşkilatı hazırlama
görevi olmasına rağmen hazırlamadı ve siz hesap sormadınız mı? Veya siz
yapmayın diye talimat mı verdiniz?” Biz bunun cevabını istedik, alamadık. Ben
şahsen bunun cevabını alsaydım, savcılığa gidecektim, filanca cevabını yapmamış
diye.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Görevini.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Kalkınma Bakanı, mesela bu Orta
Vadeli Program bu kadar geç açıklanırken orada gerçekten yoktu. Alim Bey de
soru sordu galiba. Neredeydi bilmiyorum, neden bulunamadı, onu da bilmiyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Lojman satın alıyordu, lojman!
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Yani Orta Vadeli Program açıklanırken
Kalkınma Bakanı orada yoktu. Bunu hazırlamak ve açıklamak onun görevi.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Bakan sizi dinlemiyor!
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Yo, o zaten benim söyleyeceklerimi
biliyor, yani onda bir sıkıntısı yok.
Şimdi, baktığınız zaman, gerçekten burada sıkıntılı. Yani siz
4x4’e -her ne kadar- binmeye hevesliyseniz de, millete 3x5’i gösteriyorsanız da
3x10’a gidiyor. “Büyüme” kulağa hoş geliyor. Obez bir büyüme. İşsizlik,
rakamlarla oynuyorsunuz, çözüyorsunuz. Zaten şeyde hiç probleminiz yok, cari
açık bölü millî gelir, yurt içi hasıla, Allah versin, o zaten gidiyor, frene
basmaya falan gerek yok ama her yıl şu bütçede, gerekçesinde var, ne diyor
bütçe gerekçesinde, bakın, bulmuşum, ayırmışım: “Cari açığı alınacak yapısal
tedbirlerle azaltarak sürdürülebilir seviyelere çekmek.” Dokuz senedir,
asıldıkça sürdürülebilir seviye millî gelirin daha fazla büyük oranına doğru
çıkıyor. Bunun sevinilecek bir tarafı yok, gerçekten yok. Haa, dünyada kriz
var. Tamam, sıkıntılı ama buradaki eksiği de ne yapmamız lazım? Açık ve net bir
şekilde ifade etmek lazım.
AKP’nin bütün günahını size taşıttırıyorlar Sayın Bakanım.
Gerçekten, siz dayak yiyerek ayakta kalmaya çalışıyorsunuz. Bu, ölümcül bir
darbe almaktan daha kolay diyorsanız, ona diyecek bir şeyimiz yok ama hakikaten
sıkıntılı bir iş.
Bakın, OVP geciktirildi. Ben kanun teklifi verdim. Daha önce bu
kürsüde de ifade ettim, dedim ki: “Bunu yapamıyorsunuz, dünyada kriz var, işte,
3X5 iken 3X10 çıkıyor. Hükûmet de mahcup olmasın, Türkiye Cumhuriyeti de mahcup
olmasın, gelin bunu çözelim.” Hükûmet istediği zaman çıkarabilir, destek de
verecektik. Ben grup başkan vekillerine sordum, öyle bu kanun teklifini verdik
buraya ama siz ne yaptınız? Kanun hükmünde kararname… Aslında biliyorsunuz, o
Yetki Kanunu… Haddizatında Cumhurbaşkanı o Yetki Kanunu’nu geri göndermeliydi.
Neden? Çünkü, o Yetki Kanunu’nun davet yazısı bile usulsüz, hukuka aykırı.
Baktığınız zaman, ne oldu? Oradaki problem devam ediyor.
Bakın, Kalkınma Bakanlığını Orta Vadeli Program’ı açıklamaya
çağıramıyorsunuz, gelmiyor. Gelmiyorsa da onun bundan daha önemli hangi işi var
da gelmiyor canım? Yapacağı bir tek o iş kaldı. Devlet Planlama Teşkilatında…
Siz de dün -biraz önce ifade ettim- biriyle konuşuyordunuz, televizyondan
izliyordum dışarıda, “Kalkınma Bakanlığı “ demediniz, “Devlet Planlama
Teşkilatı” dediniz. Kayıtları getirip baksınlar. Sizin de içinize sinmiyor ama
şu Orta Vadeli Plan’la ilgili, 5018’le ilgili yapacağınız değişikliği de o
kanun hükmünde kararnamenin bir tarafına sıkıştırıyorsunuz.
Ben şunu da biliyorum Sayın Bakanım: Siz buna vicdanen razı
değilsiniz. Ama bunun böyle olmasının ne anlamı var? Ne kazandınız? AKP bununla
ne kazandı? Türkiye ne avantaj sağladı? Yani biz bunu tenkit ederken sizleri
mahcup etmek için, Adalet ve Kalkınma Partisini, AKP’yi tenkit etmek için
yapmadık ki, memleketin bir işi görülsün diye yaptık. Ne işvereni ne dışarıdaki
yabancı sermaye getirecek ne başkaları, ekonomik aktörlerin hiçbiri 3x5’i
bilmiyordu. 3x5’i koysanız da 3x10 çıktı zaten. Yani böyle baktığımız zaman ne
var? Orada problem var.
Şimdi, zamanlama koordinasyonunu Orta Vadeli Program’da
yapamadınız. Büyüme tahminleri sıkıntılı. Bütün dünya “2” demeye başladı “4” dediğinizi.
Şimdi, bu derinleştiği ortamda krizin sıkıntılı. Döviz kuru
beklentileri sıkıntılı. “Merkez Bankasıyla koordineli yürütüyoruz.” dediğiniz
hadiseler, onlar da sıkıntılı. Merkez Bankası yönetimi kim ne derse desin
itibar kaybına uğruyor. Bunu söylemenin bir muhalefet partisi milletvekili
olarak, eski bir bürokrat olarak benim hoşuma gittiğini söyleyemem ama maalesef
uyguladıkları politikanın kendi içinde bir ahenk taşıdığını, kendi içinde bir
bütüncül olduğunu, makroekonomik politikalarla, kamu mali yönetiminin
uyguladığı, para politikası yönetiminin uyguladığı politikalarla fevkalade
birbiriyle uyumlu olduğunu söylemenin mümkün olduğunu siz de ifade edemezsiniz
Sayın Bakanım.
Ben şimdilik bu kadarını arz etmek istedim. Yüce heyete saygılar
sunuyor, şahsınıza teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Üçüncü konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi adına Van
Milletvekili Sayın Nazmi Gür.
Buyurun Sayın Gür. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 15’inci maddede grubum adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Van Milletvekili olarak ben bugün sizleri,
hepinizin de biraz da hafızasını yoklamaya davet ediyor, 23 Ekime yani depreme,
7,2’yle sallanan Van’a yeniden davet ediyorum. Bildiğiniz gibi, bu ilk
depremden sonra bir de 9 Kasımda bir şiddetli deprem daha yaşandı, asıl yıkıcı
olan deprem buydu ve bildiğiniz gibi, 23 Ekimden sonra herhangi bir önlem
alınmadığı için, binalardaki kesin hasar tespiti yapılmadığı için, özellikle
kamuya ve topluma açık olan binaların kontrolü yapılmadığı için, sağlıklı
yapılmadığı için Bayram Oteli çöktü ve içinde gönüllülerin, gazetecilerin ve
arama kurtarma çalışması yapanların da, bir kısım yurttaşımızın da bulunduğu
yaklaşık 40 kişi yaşamını kaybetti.
Tabii, bu bilançoları biliyorsunuz. Bu bilançoları yeniden sizlere
aktarmaya gerek yok fakat bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum: Van’daki
depremi unuttuk, unutmaya başladık. Artık Van’la ilgili haberler gazetelerin iç
sayfalarında yer almaya başladı ama bugün gazetelere düşen küçücük bir haberi
dikkatinize sunmak istiyorum: “Şiddetli depremin vurduğu Van’da çadırlarda
yangın” başlığı altında küçücük bir haber ve bu haberde, bir çadırın, Van’ın
Seyrantepe Mahallesi’nde bir çadırın yandığı, küçücük bir çocuğun yaşamını
yitirdiği ve 5 kişinin de yaralandığı söyleniyor. Tabii, bu, ilk çadır yangını
değildi. Ondan önce de -bildiğiniz gibi- yine Van’ın Karpuzalan köyünde bir
yangın çıkmış, bu çadırda 3 kardeş yaşamını yitirmişti, 3 çocuk yaşamını
yitirmişti; daha sonra, aynı köyde yine bir çadır daha yanmış, 1 çocuk daha
yaşamını yitirmişti. Geçenlerde, burada Sağlık Bakanımız, bu kürsüde, bir
milletvekilimizin sorusu üzerine şunu söylemişti: “Van’da çocuklar soğuktan
ölmüyor ya da hiç kimse soğuktan ölmedi, donmadı.” dedi, doğru, Sayın Bakan çok
doğru söylüyordu ama Van’da çocuklar yanarak ölüyor, ateşle, çadırlarda ölüyor.
Bütün bu işler sürerken; devlet, önlem alması gereken yetkililer ne diyor, o
çok dikkat çekici ve trajikomik bir hâl alıyor. Van Valisi bu yanan çadırlar
üzerine şöyle bir açıklamada bulundu: “Efendim, o çadırların soba borularının
geçtiği yerlere metal koyarsak belki yangın çıkmaz.” diyor. Hâlbuki orada
görevli olan o Valinin yapması gereken bir an önce çadırlardan… Kış, çünkü
gerçekten çok ciddi kış koşullarıyla karşı karşıyayız, bir taraftan kar
yağıyor, bir taraftan gece özellikle Van’daki soğukluk da neredeyse, değerli
milletvekilleri, eksi 10’un altına düşüyor. Bilmiyorum, sizler bu çadırlarda
hiç kaldınız mı? Ben kırk gün kadar kaldım bu çadırlarda, bu soğuğun ne
olduğunu insanlarımızla birlikte yaşayarak öğrendim. Ama Valinin söylediği söze
bak, aldığı önleme bak: “Efendim, oraya bir parça koyalım, metal parça koyalım,
böylece çadırlarımız tutuşmasın.“ diyor.
Bu gayriciddi önlem, bu trajikomik önlem herhâlde insanların
yaşamını, çocukların yaşamını kurtarmaz. Çünkü Hükûmetin, yetkililerin,
bakanların biz oradayken söz vermelerine rağmen, neredeyse iki ay oldu değerli
arkadaşlar, Van’da daha bir aileyi bir konteynıra ya da bir prefabrik eve ya da
geçici bir konuta yerleştiremedik, yerleştiremediniz, yerleştirilmiyor. Tabii
ki bazı çalışmalar var. Bazı yetkililerin söylediği gibi, her ne kadar Van’a
konteynır yağıyorsa da ondan önce kar yağmıştı ve bu konteynırların da henüz
altyapısı bitmiş değil, insanlar yerleştirilmiş değil yani sorunlar dev gibi,
devasa, ağırlaşarak sürüyor.
Değerli arkadaşlar, önemli bir konu da bildiğiniz gibi bu Hükûmet
Van’ı ve Erciş’i afet bölgesi ilan etmedi. Erciş’le birlikte Van’ın merkez
köyleri ve Van merkez olmak üzere çok ciddi bir hasar aldı. Tabii, sadece
kaybedilen canlar, yaralanan insanlar değildi, biz Van’ı kaybettik, Van artık
bir hayalet kente dönüştü, Van göç etti, Van gerçekten geri dönülmez ağır bir
hasar aldı. Fakat bununla ilgili en ufak bir önlem alınmıyor. Neden afet
bölgesi ilan edilmediği konusunda Hükûmetimiz net, açık, anlaşılır, herkesi
ikna edebilecek ne bir program ne bir gerekçe açıkladı. Sadece Sayın
Başbakanımızın bir açıklaması var, onu da biliyoruz ki muhakkak bürokratları
söyletmiştir: “Efendim, biz Van’ı afet bölgesi ilan edersek siz bir daha Van’a
bir çivi dahi çakamazsınız.” Bu, külliyen yanlış, külliyen hatalı bir açıklama
ve biz Vanlıları hiçbir biçimde ikna etmemiş bir açıklama. Bu nedenle, Van’ın
neden afet bölgesi ilan edilmediği konusunda özellikle Hükûmetin net, doyurucu,
ikna edici bir açıklama yapması gerekiyor.
İkinci yapılması gereken konu da şu: Deprem sonrası süreçle ilgili
AKP Hükûmeti, yetkilileri şu ana kadar Van’da yapacaklarıyla ilgili ne bir
program ne bir önlem ne bir takvim ne bir eylem planı açıkladılar; sadece bizim
bildiğimiz boş sözler, boş hayaller…
Değerli arkadaşlar, bu boş hayallerden birisi ilgili bakanın
söylediği sözdür: “Biz Van’ı taşıyoruz, yeni bir Van yaratıyoruz, yeni bir Van
inşa edeceğiz.” sözüdür. Bu sözün de boş ve ham hayale dayandığını herhâlde en
iyi biz Vanlılar biliyoruz, Van’da yaşayanlar biliyor, çünkü şu ana kadar buna
dönük bir iş ve işlem yapılmış değil.
Yine bu afet bölgesi ilanı meselesi konusunda şöyle düşünüyorum,
bizim bakanımız da burada: Acaba biz Van’ı afet bölgesi ilan edersek bu afet
bölgesi ilanının getireceği ağır faturayı -ki, 10 milyar dolar ile 80-90 milyar
dolar arasındaki bir zarardan söz ediliyor- iş kaybını, ticaretin kaybını,
Van’daki bütün diğer kayıpları, ekonomik kayıpları göz önünde bulundurursak
acaba bu bir ekonomik krizi tetikler mi, Türkiye’de bir ekonomik krizi tetikler
mi? Herhâlde bütün kaygı bu ve bu kaygıyla yaklaşmış olacak ki Hükûmet, Van’ın
bütün yükünü, o afetin bütün yükünü halkımızın, Vanlının sırtına bindirmiş
durumda.
Yine, değerli arkadaşlar, eğitim durmuş durumda Van’da. Hiçbir okul
açık değil Van, Erciş ve merkez köylerinde. Ne zaman açılacağı konusunda da en
ufak bir bilgi yok. Üniversite tümüyle kapatılmış durumda. Van’ı en çok sosyal
ve ekonomik anlamda da besleyen üniversitemiz yok, kapalı. Üniversitenin de ne
zaman açılacağı konusunda en ufak bir bilgi yok.
Değerli arkadaşlar, yine ayrımcı uygulamalarla karşı karşıya
kalıyoruz, özellikle belediyemiz. Biliyorsunuz belediyelerin her ay nüfus
oranına göre İller Bankasından aldıkları bir ödenekleri var, ama her ne
hikmetse, bütün bakanların bize söz vermelerine rağmen, Van Belediyesine söz
vermelerine rağmen, Van Belediyesinin yaptığı bütün yazışmalarına rağmen bizim
Van Belediyesinin ödenekleri kesiliyor. Bu ay da, değerli arkadaşlar, gelmesi
gereken ödenek, ertelenmesi gereken borçlar bir tarafa bırakıldı ve Van’ın
yüzde 40 parası, evet, yüzde 40 parası kaynaktan kesildi. Zaten enkaz altında
kalan bir kenti yeniden ayağa kaldırması gereken bir kurumu, bir belediyeyi bu
gelirden sizler mahrum ederseniz, herhâlde Van’a hizmet etme konusunda bizim de
yapacaklarımız çok sınırlı kalır.
Yine, değerli arkadaşlar, İŞKUR’la -biliyorsunuz- 5.000 kişi işe
alındı. Bu işe alımların büyük bir kısmı tamamlandı, bazıları yerel
yönetimlere, bazıları ilgili kurumlara gönderildi, fakat bu da Van’ın sorunlarını
çözmeye yetmiyor. Bakanımız buradayken kendisinden bir ricamız var, bunu
muhakkak… Van’da işini kaybedenler, özellikle küçük esnaf ve kendi emeğiyle
çalışanların sayısının artırılması gerekiyor. Binlerce insan işsiz kaldı; en
azından her aileden bir kişinin istihdam edilmesiyle bu 5.000 kişilik sayının,
10 bine, 15 bine, belki de 20 bine çekilmesi konusunda da bizim Sayın Bakandan
ricamız var.
Beni dinlediğiniz için hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkürler Sayın Başkan.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı adına Elâzığ Milletvekili Sayın Zülfü Demirbağ.
Sayın Demirbağ, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 15’inci
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlar, AK PARTİ iktidarlarımızda ülkemiz dokuz yıl
üst üste gelişmiş, kalkınmış ve büyümüştür, bu da bir irade, gayret ve hedefin
sonucudur. Bu işin kaynağı istikrardır ve hamdolsun 3 Kasım 2002’de AK
PARTİ’nin iktidara gelmesiyle milletimizin hasretle beklediği istikrar ortamı
sağlanmıştır. Bugün dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olan Türkiye, bir krizler
ülkesi değil, huzur ve istikrar ülkesidir. Türkiye, bugün bir demokratik
istikrar adası olarak sadece siyasi gücüyle değil, gelişen, büyüyen ekonomik
imkânlarıyla da dünyadaki en önemli cazibe merkezlerinden biri olmuştur. Düne
kadar başarı grafiklerini, gelişmişlik seviyelerini imrenerek izlediğimiz
ülkeler küresel krizle boğuşurken, Türkiye, dimdik ayakta ve sendelemeden,
tökezlemeden, her geçen gün daha da güçlenerek yoluna devam etmektedir. Bu
krizin sonucunda gelişmiş ülkeler bile birçok sosyal meseleyle karşı karşıya
bulunurken daha iki gün önce açıklanan büyüme rakamlarına göre Türkiye üçüncü
çeyrekte 8,2 büyüme rakamıyla dünyada 2’nci olmuştur. Bu sözlerimi Sayın
Başbakanımızın “Kriz Türkiye’yi teğet geçecek.” dediği zaman alay edenlerin
dikkatine sunuyorum. Evet, Türkiye'nin daha kötü durumlara düşeceğini zanneden
felaket tellallarının kötümser senaryoları ellerinde kalmış, ekonomik krizden
Türkiye için bir çöküş bekleyenler mahcup olmuşlardır. Ekonomik krizin siyasi
istikrarı bozmasını bekleyenler hayal kırıklığına uğramıştır.
Değerli milletvekilleri -komisyon üyesi bulunduğum- ulaştırma,
kültür ve turizm alanında yapılan hizmetlerden de bahsetmek istiyorum. Demir
yollarında 2003’e kadar geçen elli yılda 950 kilometre ana hat yapılmışken,
dokuz yıllık AK PARTİ İktidarında 1.100 kilometre ana hat çalışması yapılarak
ülkemiz hızlı tren taşımacılığıyla tanışmıştır. İktidarımız döneminde Eskişehir
ve Konya hızlı tren hatları bitirilmiştir. Ankara-İstanbul hızlı tren hattı ise
2013 yılında bitirilerek hizmete açılacaktır. Ayrıca, Sivas hattı inşaatı devam
etmekte olup, 2023 hedefi içerisinde Ankara-Sivas-Malatya-Elâzığ-Diyarbakır hızlı
tren hattı da bitirilecektir. Yine, uzun yıllardır sözü edilen ancak bir türlü
hayata geçirilemeyen Kars-Tiflis-Bakû hattı demir yolu projesi yapım
çalışmaları devam etmektedir. Bu projeyle İngiltere’den hareket bir tren
Türkiye’den geçerek kesintisiz bir biçimde Çin’e kadar gidebilecektir. Yine,
Avrupa’yı Asya’ya bağlayan ve 2013’te tamamlanması planlanan Marmaray
Projesi’yle denizin 60 metre altından 1,5 milyon yolcu taşınarak İstanbul
trafiğinde rahatlama sağlanacaktır.
Türk Hava Yolları 2003 yılında yaklaşık 34 milyon olan yolcu
sayısını 102 milyona çıkararak Avrupa’nın 4’üncü büyük hava yolu şirketi hâline
gelmiştir. Tarifeli sefer düzenleyen havaalanı sayısı 26’dan 47’ye çıkmıştır.
Başkent Ankara’ya yakışan yeni havalimanı hizmete sokulmuş, Sabiha Gökçen
Havalimanı’na yapılan yeni terminal binası hizmete açılmıştır. Ulaşım alanında
bu projelerin yanı sıra kara yollarında farklı bir hizmet anlayışı ve değişim
ortaya konarak bölünmüş yol uygulamasına geçilmiş ve Başbakanımızın ortaya
koyduğu 15 bin kilometre hedefine ulaşılmıştır. On altı yılda ancak yüzde 40’ı
yapılan Karadeniz otoyolu hizmete açılmış ve 12 hükûmet, 16 bakan eskiten Bolu
Tüneli bitirilmiştir. Ayrıca, cumhuriyet tarihinin en büyük projelerinden
Gebze-Orhangazi-İzmir yap-işlet-devret otoyol projesi ihalesi yapılmıştır.
Bitmesi hâlinde bu yol üç buçuk saate inecektir. Ülkemize gelen turist sayısı
2002’de 13 milyon iken 2011’de 29 milyona, turizm geliri 10 milyar dolardan 21
milyar dolara çıkmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu kapsamda Elâzığ’ımızda da 2003’e kadar 33
kilometre olan bölünmüş yol yaklaşık 10 kat artışla 352 kilometreye ulaşmış,
Elâzığ Kömürhan Köprüsü’ne duble yola uygun şekilde, 2012’de ihalesi yapılarak
ikinci bir köprü inşa edilecek, batıyı doğuya ve güneydoğuya bağlayan akslar
Gürün-Darende ve Maden-Ergani geçişi dışında tamamlanmış, 2013’te tamamen
bitirilmiş olacaktır.
Yine, 2002’de uçakla seyahat eden yolcu sayısı Elâzığ’ımızda 46
binken 506 bine çıkmış, 3.200 metre uzunluğunda yeni bir pist ve modern
terminal binası yapılmıştır. Terminal binamız 2012 başlarında hizmete girecek,
bu iki yatırımın toplam bedeli 150 trilyon.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Devamla) – Havaalanımızda gümrük işlemleri
yapılmakta olup, 2012 yılında gümrük müdürlüğü de kurulacaktır.
BAŞKAN – Sayın Demirbağ, süreniz tamamlanmıştır.
Teşekkür ediyorum efendim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Devamla) – “İçeride istikrar, dışarıda itibarlı
bir Türkiye.” diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Şahsı adına ikinci konuşmacı, Van Milletvekili Sayın
Aysel Tuğluk.
Buyurun Sayın Tuğluk. (BDP sıralarından alkışlar)
AYSEL TUĞLUK (Van) – Değerli milletvekilleri, hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. 2012 yılı merkezî bütçenin 15’inci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; Van bağımsız Milletvekili
olarak, seçim bölgem olan Van adına, yaşanan depremden ötürü büyük üzüntülerimi
sevgili Van halkıyla buradan bir kez daha paylaşmak istiyorum.
Biliyorsunuz, iki aya yakın bir süre geçmiş olmasına rağmen Van
halkının hâli ortada değerli milletvekilleri, büyük bir belirsizliğin ve
üretimsizliğin, ümitsizliğin hâkim olduğunu söylemeliyim. Resmen Van halkı
cezalandırılıyor, insanlar ya soğuktan ölüyorlar ya da yanarak can veriyorlar.
Kürtlerin maalesef kaderi bu galiba; her yerde, her zaman yaşadıkları bir trajedi
oluyor maalesef. Ya ölüm ya sıtma, ya mezar ya hapis, ya boyun eğme ya irade
kırma yani yaşam adına, onur adına, özgürlük adına, eşitlik, adalet adına bir
seçenek sunulmuyor ve buradan sormak gerekiyor, gerçekten neden bu seçenekler
bu halka layık görülmüyor? Bu mevcut durum nedeniyle gerçekten bu halk isyan
etmesin de ne yapsın demek durumunda kalıyoruz.
Vanlılara devlete ne kadar muhtaç olduklarını öğretmek için,
BDP’li belediyeye sahip olduklarından dolayı pişman ettirmek için bunca eziyet
çektiriliyor maalesef. Bu halk bu kadar aşağılanmayı hak edecek ne yaptı
değerli milletvekilleri?
Van halkı barınma, beslenme, ısınma gibi temel problemlerine kendi
öz gücüyle çözüm üretmeye çalışıyor, eksi 10 derecede çadırlarda yaşam
mücadelesi veriyor. Siyasi bir rant elde etme ve hesaplaşma yerine, deprem
sonrası oluşan toplumsal bütünleşmenin ruhuna uygun hareket etmek ve önemli
olan, beklentilere cevap verebilmektir. Yürütmenin görevi, acil ve yerinde
müdahalede bulunabilmektir. Geleceğe dair net bir plan ve programın bir an önce
hayata geçirilmesi hayati önem taşımaktadır.
Değerli milletvekilleri, belki enkazın altında canlarımızı
kurtaramadık, enkazın altında canlarımızı bıraktık Van’da ama yüreğimize su
serpen bir şey var, onu da buradan paylaşmak istiyorum: Enkazın altından
kardeşliği çıkarmayı başardık. Belki bu depremin birazcık umutlarımızı artıran
yönlerinden biri bu oldu. Türkiye'nin dört bir tarafından, doğusundan,
batısından Van halkının yanında oldu halkımız. Ben bu anlamda destek sunan,
maddi, manevi, yüreğiyle Van halkının yanında olanlara da buradan sevgilerimi,
saygılarımı sunmayı bir borç biliyorum.
Değerli milletvekilleri, dün, “KCK” adıyla kodlanan sürek avı,
Batman, Diyarbakır ve Kurtalan’da hız kesmeden devam etti. Polis ve yargı,
Hükûmetten aldığı talimatları yerine getirmek için önüne geleni gözaltına
almaya ve tutuklamaya devam ediyor.
“Durmak yok, yola devam” şiarıyla -Sayın Başbakanın meşhur
sözüdür- Türkiye artık açık bir cezaevine dönüştürülmüş durumda. 90’lardaki bin
operasyonları hatırlatan binlerce insanın tutuklanması, sivil toplum
kurumlarının hazırladıkları araştırma raporlarına göre askerî operasyonlarda
kullanılması, yasak silahların kullanılmış olması, öğrenci, öğretmen, öğretim
görevlisi, gazeteci, siyasetçi, yüzlerce yurttaşın dünya standartlarının
gerisinde bırakır şekilde cezaevlerinde tutuluyor olması bizi hızla otoriter
bir demokrasinin menziline doğru itmekte.
Bir dönem faili meçhul cinayetlere katıldıkları tescillenmiş
isimlerin bu ülkede yargılanmayacaklarına dair kanıyı güçlendiren bir pratiği
çok yakın bir zamanda gördük. Birer birer, yargılandıkları davalardan, bu
şahsiyetler tahliye ediliyorlar. Her seferinde, eskiye dönüş olmayacak diyen
bir mantığın kriptolarını bu örneklerden birer birer çözümleyebiliyoruz. Geçmişe
dönük…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tuğluk, zamanınız tamam efendim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Başkanım, Tuğluk’a bir dakika verin ya.
Bunların şansı yok, bağımsızlar, bir dakika verin.
BAŞKAN – Affedersiniz, hiç veremiyoruz biliyorsunuz.
Teşekkür ederim Sayın Tuğluk.
AYSEL TUĞLUK (Devamla) – Ben teşekkür ederim. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap kısmına
geçiyoruz. On dakika içinde…
Birinci konuşmacı, sisteme giren arkadaşlarımız arasında, Iğdır
Milletvekili Sayın Oğan.
Buyurun Sayın Oğan.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Iğdır’da yaşanan don sebebiyle mağdur olan
çiftçilerimizin zararlarını karşılamayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Çıkardığınız kanun hükmünde kararnamelerle
defterdarlar, vergi dairesi müdürleri, bütün memurlar, gelir uzmanları,
muhasebat kontrolörleri, Millî Emlak ve muhasebe denetmenleri ve mal müdürleri
özlük hakları bakımından haksız ve adaletsiz düzenlemeler yönünden mağdur edilmişlerdir.
Ne yazık ki bu kesimin feryadı Hükûmet tarafından duyulmamaktadır. Maliye
meslek gruplarının temsilcilerinin sorunlarını dinlemeyi ve kendilerinden
brifing almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Oğan.
İkinci konuşmacı Mersin Milletvekili Sayın Öz.
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Tarsus merkezde 300 bin, çevresiyle 400 bin nüfusa
sahip bir ilçemiz olup çoğu ilimizden büyüktür. Tarsus’a bir üniversite yapmayı
düşünüyor musunuz? Tarsus’ta Mersin Üniversitesine bağlı meslek yüksekokulu
olmasına rağmen devlete ait bir yurt da yoktur.
Yine, Tarsus’ta teknoloji fakültesi açıldığı söylendi.
Yükseköğretim Kurulundan kararı çıkmasına rağmen iki yıldır neden öğrenci
alınmıyor?
Bir diğer sorum da: Yüksekokul mezunu işsizler giderek
artmaktadır. Üniversite ve yüksek lisans mezunu olanların istihdamı yönünde
2012 yılı hedefleriniz net olarak nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Elâzığ Milletvekili Sayın Erdem…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Elâzığ’da Eyüpbağları Sulama Birliğinin enerji
borcu nedeniyle elektrikleri kesildi. İki yıldır otuz beş köy kurumaya terk
edildi.
İkinci olarak: Suriye ile ilişkilerimiz konusunda Sayın
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanımız “İnsani gerekçelerle elektrik ve
sularını kesmeyeceğiz.” dediniz.
Üçüncüsü: Yunanistan ekonomik krizi nedeniyle 300 milyar dolarlık
alacağımızdan vazgeçildi veya ertelendi.
Şimdi, bu üç olayı birlikte değerlendirdiğimiz zaman ben
soruyorum: Yabancılar için geçerli olan insani gerekçeler Elâzığ insanı için
geçerli değil mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Kütahya Milletvekili Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önceki soruma verdiğiniz cevapla Libya’daki
rejim muhaliflerine 200 milyon TL’nin uluslararası ikili anlaşmaya
dayandırılarak verildiğini söylediniz.
Şimdi, size tekrar soruyorum: Bu anlaşmaya kimler imza atmıştır?
Bir ülkenin muhalif grubunun hangi lideri Libya adına buraya imza koymuştur?
Bunu Meclise sevk ettiniz mi veya sevk etmeyi düşünüyor musunuz? Aynı olay
ülkemize yapılsa değerlendirmeniz nasıl olur?
İki: Millet iradesini hiçe sayarak çıkartılan kanun hükmünde
kararnamelerle birçok bakanlıktaki denetim sistemi değiştirilerek âdeta
başkanlık sisteminin altyapısı oluşturulmuştur. Bunu katılımcı demokrasi
anlayışınızla ne ölçüde bağdaştırıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Osmaniye Milletvekili Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, TOKİ, iktidarınızda önemli bir değişim yaşadı ve
artık dar gelirli vatandaşlardan başka her kesime konut üretiyor. Öğrencilere
yurt yapmıyor ama her türlü inşaatı üstleniyor.
Ülkenin her coğrafyasında inşaat yapan TOKİ, bu inşaatları kamu
arazileri üzerinde yaptığı için konut maliyetine arsa maliyeti dâhil olmuyor
ancak TOKİ bir yandan finans sorununu çözmek için de arsa satıyor. Sattığı
arsalar da Millî Emlakten TOKİ’ye geçen hazine arazileri. Millî Emlakten geçen
ve TOKİ’nin zararını kapatmak için sattığı arazi miktarı ne kadardır? Elde
edilen gelir ne kadardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Erzurum Milletvekili Sayın Öztürk…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sekiz ay kışın hüküm sürdüğü Erzurum ve diğer illerde
doğal gaz fiyatlarında bir indirim düşünüyor musunuz?
İkinci sorum Sayın Bakan: Milletvekillerinin ticari işleriyle
ilgili savunmalarını Meclis kürsüsünden yapmaları karşısında soruyorum.
Milletvekillerinin sahibi oldukları iş yerlerine denetim elemanı gönderebiliyor
musunuz? Bugüne kadar kaçına gönderdiniz, kaçı hakkında ne tür işlem yaptınız?
Bu elemanlar iktidar partisi milletvekillerinin iş yerlerinde özgür ve
korkusuzca denetim yapabiliyor mu?
BAŞKAN – Sayın Şandır, Mersin…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yok efendim.
BAŞKAN – Sayın Bayraktutan, Artvin Milletvekilimiz…
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Asgari ücret, çalışan bir kişinin en azından temel ihtiyaçlarını
karşılayacak, insanca yaşamalarına olanak tanıyan ve işveren tarafından da
ödenmesi zorunlu en düşük ücrettir. Bu ücretten gelir ve damga vergisi
kesilmesini doğru buluyor musunuz? Bu konuda bir düzenleme yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, Sayın Başkan, önceki
seanstan kalan sorularla ilgili yeni soru var, oradan müsaade ederseniz
başlayayım.
Şimdi, Libya’yla imzalanan 200 milyon dolarlık anlaşma, Başbakan
Yardımcımız Sayın Ali Babacan ile Libya Ulusal Geçiş Konseyi adına Maliye ve
Petrol Bakanı Tarhuni tarafından imzalanmıştır. Daha önce de söyledim, bu bir
kredidir. Bu kredinin faizi Hazinenin şu anda vadesine iki yıl kalan
tahvillerinin faiziyle aynıdır. Dolayısıyla bu konuyu tekrar açığa
kavuşturmakta fayda görüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Anlaşmayı Meclise gönderecek misiniz
efendim?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar,
Hazinenin imzaladığı bu türden anlaşmalar eğer gerekiyorsa buraya gelir. Burada
gerekip gerekmediği konusunda bilgim yok çünkü anlaşmaların türü değişebiliyor.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Uluslararası anlaşma efendim.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, her
anlaşma gelmiyor, bazı anlaşmalar geliyor. Mali nitelikte olan anlaşmalar
gelmiyormuş, arkadaşlar bana bilgi verdiler. Dolayısıyla o çerçevede
gelmeyecek.
OKTAY VURAL (İzmir) – Dubai Anlaşması da gelmemişti 1 milyar
dolarlık.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, asgari
ücret üzerindeki vergi konusunda da sık sık sorular geliyor. Değerli
arkadaşlar, asgari geçim indirimi AK PARTİ hükûmetleri döneminde getirildi.
Bundan önce asgari ücretli efektif olarak yüzde 12,8’e kadar vergi veriyordu
yani yüzde 12,8’lik bir vergi yükü vardı asgari ücret üzerinde. Şimdi, bugün
itibarıyla -yani 2008 sonrası dönemden bahsediyorum- evli ve 4 çocuklu, eşi
çalışmayandan sıfır vergi alıyoruz; evli, 3 çocukludan 0,7 alıyoruz yani yüzde
1’in altında vergi alıyoruz; evli ve 2 çocukludan yüzde 1,5 vergi alıyoruz;
evli, 1 çocukludan yüzde 2,6 vergi alıyoruz; evli ve çocuksuzdan yüzde 3,8
alıyoruz; bekâr olan asgari ücretliden de yüzde 5,3 alıyoruz. Eskiden yüzde
12,8’di.
Değerli arkadaşlar, Erzurum’da doğal gaz fiyatlarında bir indirim
öngörüyor muyuz? Değerli arkadaşlar, benim bildiğim kadarıyla, bu rakamlar
değişebiliyor günlük yani ben sadece son aklımda kalanı söyleyeyim: Biz doğal
gazı yaklaşık olarak 450 dolara mal ediyoruz -en azından Ankara fiyatı diye
hatırlıyorum- fakat bunun da TL karşılığı, kura göre değişiyor ama 800 liranın
üzerindedir. Oysa biz doğal gazı 580 liraya satıyoruz. Dolayısıyla, aslında
devlet ithal ettiği doğal gazı yaklaşık 800 küsur liraya alıyor ve 600 liranın
altında satıyor ve ciddi bir şekilde doğal gaz satışından dolayı devlet burada
kâr etmiyor, zarar ediyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Dağıtım şirketlerine mi, vatandaşa mı satış
Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Benim bildiğim, Ankara’da
vatandaşa satış.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Biz satıyoruz.” deyince…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Yani, bize maliyet 450
dolar, vatandaşa satış 580 lira metreküp fiyatı.
Şimdi, TOKİ, değerli arkadaşlar, 500 bin konut üretmiş. 500 bin
konut üreten bir TOKİ, yanlış hatırlamıyorsam en az bunun 138-140 binini -şu
anda önümde rakamlar yok- yoksul vatandaşlarımıza yönelik olarak üretmiş. Biz
TOKİ’ye arsa verirken eğer bir iş karşılığı veriyorsak, biz piyasa rayiç bedeli
üzerinden arsaları veriyoruz. Sosyal nitelikli, yoksullara yönelik veriliyorsa,
biz o zaman ya bedelsiz veriyoruz ya da duruma göre biz TOKİ’ye emlak vergi
değeri üzerinden veriyoruz. Dolayısıyla, TOKİ hakikaten çok başarılı bir
kuruluştur ve daha önce hiç görülmediği kadar da Türkiye’de bir sorun çözümüne
yönelik olarak…
Değerli arkadaşlar, bazı denetim elemanlarımızın mağdur edildiği
söyleniyor. Eşit işe eşit ücret şu demektir: Aynı unvan, aynı kadro, aynı işi
yapanları, biz, ücretleri en yüksek düzeyde eşitledik. Hiçbir memurumuzun
ücreti düşmemiştir. Dolayısıyla bu anlamda bir mağduriyet söz konusu değildir.
Yani mağdur olabilmek için mevcut ücret düzeyinizin altına düşmeniz lazım.
Böyle bir şey söz konusu değildir. O bahsettiğiniz bütün elemanlarımızın
hiçbirisinin aldığı ücretler bir kuruş dahi düşmemiştir. Şu olmuştur:
Bazılarını biz yükseltmişizdir. Neden? Çünkü, eşit işe eşit ücret çerçevesinde
bir düzenleme yapılmıştır. Bu birimlerinin hiçbirisinin de denetim yetkisi
ellerinden alınmamıştır. Uzman kadrosunda bugün itibarıyla istihdam edilen
arkadaşlarımıza dair…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan, süremiz tamam.
Sayın milletvekilleri, 15’inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Şimdi 16’ncı maddeyi okutuyorum:
Resmi taşıtlar
MADDE 16 - (1) Bu Kanuna bağlı (T) işaretli cetvelde yer alan
taşıtlar, ancak çok acil ve zorunlu hallere münhasır olmak kaydıyla ilgili
bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile edinilebilir.
(2) Vakıf, dernek, sandık, banka, birlik, firma, şahıs ve benzeri
kuruluş veya kişilere ait olup 237 sayılı Kanun kapsamında bulunan kurumlar ile
özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşlarınca
kullanılan taşıtların giderleri için (güvenlik hizmetlerinde kullanılan
taşıtlar hariç) kurum bütçelerinden hiçbir şekilde ödeme yapılamaz.
(3) Türk Silahlı Kuvvetleri (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı dâhil), Emniyet Genel Müdürlüğü ile Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğüne kurum, kuruluş, dernek ve
vakıflarca hibe edilecek taşıtlar, (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek
bulunmaksızın Bakanlar Kurulu kararı ile edinilebilir.
(4) Emniyet Genel Müdürlüğüne ait taşıtlar, 12/4/2001 tarihli ve
4645 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde gösterilmesine
gerek bulunmaksızın, cinsi ve adedi İçişleri Bakanlığının talebi ve Maliye
Bakanlığının teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu kararında belirlenmek
kaydıyla 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tâbi olmaksızın
mübadele yoluyla yenileri ile değiştirilebilir. Aradaki fiyat farkı, döner
sermaye gelirleri, sosyal tesis veya kantin gelirleri ile Türk Polis
Teşkilatını Güçlendirme Vakfı gelirlerinden karşılanır.
(5) Türk Silahlı Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı dahil) ait taşıtlar, 30/5/1985 tarihli ve 3212 sayılı
Kanun hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek
bulunmaksızın, cinsi ve adedi Milli Savunma Bakanlığının (Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı için ise İçişleri Bakanlığının) talebi
ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine çıkarılacak Bakanlar Kurulu kararında
belirlenmek kaydıyla 4734 sayılı Kanuna tâbi olmaksızın mübadele yoluyla
yenileriyle değiştirilebilir. Aradaki fiyat farkı, sosyal tesis gelirlerinden,
kantin gelirlerinden, döner sermaye gelirlerinden veya bağış yoluyla (Jandarma
Genel Komutanlığı için Jandarma Asayiş Vakfı gelirlerinden) karşılanır.
(6) Türk Silahlı Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı dahil) ait taşıtlardan, trafiğe tescil tarihi itibarıyla
en az 10 yaşını doldurmuş olanlar, (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek
bulunmaksızın, cinsi ve adedi, ilgisine göre Milli Savunma Bakanlığı veya
İçişleri Bakanlığının kararıyla, 4734 sayılı Kanuna tâbi olmaksızın ve
satılacak taşıt sayısı satın alınacak taşıt sayısından az olmamak ve satın
alınacak taşıt sayısı Milli Savunma Bakanlığı için 40 adedi, Jandarma Genel
Komutanlığı için 10 adedi ve Sahil Güvenlik Komutanlığı için 5 adedi geçmemek
üzere mübadele yoluyla yenileriyle değiştirilebilir ve aradaki fiyat farkı,
bütçeden karşılanabilir. Bu fıkrada yer almayan hususlar hakkında 3212 sayılı
Kanun hükümleri uygulanır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bu maddenin görüşmesine
başlamadan önce bir konuyu arz etmek istiyorum, Dün yapılan görüşmelerde
Milletvekilimiz Alim Işık Bey’in “ ‘Tapu sicil memurunu ayarlıyorsunuz.’
diyor.” diyerek Sayın Elitaş’ın ifadesi bulundu. Daha sonra tekrar “ ‘…tapu
memurunu ayarlayarak aklınız başınıza geldi, tapu memurunu ayarladınız.’
dediniz.” diye ifadede bulundu.
Şimdi, Sayın Alim Işık “…sekiz ay geçiyor, ondan sonra aklınız
başınıza geliyor, gidiyorsunuz tapu müdürüne bir dilekçeyle bu tapuyu
alıyorsunuz.” diye söylüyor. Dolayısıyla Sayın Mustafa Elitaş’ın “Tapu müdürünü
ayarlıyorsunuz.” ifadesini bu birleşimde düzelterek geri alınmasını istirham
ediyorum, kendileri de buradayken.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Zabıtlara geçmiştir.
Şimdi, sayın milletvekilleri, 16’ncı maddenin gruplar adına
müzakeresinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hasan Akgöl, Hatay
Milletvekili.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HASAN AKGÖL (Hatay) – Sayın Başkan ve değerli
milletvekilleri; bütçe kanununun 16’ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yaklaşık on gündür Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer muhalefet
milletvekilleri, halka, Meclisin önünden bütçenin nasıl kaçırıldığını anlatmaya
çalışıyor. 2012 bütçe hazırlama sürecinde, AKP, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanunu’nun 16’ncı maddesinde düzenlenen Orta Vadeli Program, Mali
Program ve Bütçe Hazırlama Rehberi’ni, 26/09/2011 tarihli Kanun Hükmünde
Kararname ile bütçe çağrı süreçlerini mayıstan eylül ayına çekmiştir, kamu
bürokrasisindeki birikim ve deneyimi böylece devreden çıkarmıştır. Tüm gelişmiş
ekonomilerde bütçe çağrı süreçleri şubat ayına çekilmeye çalışılırken ülkemizde
eylül ayına ötelenmesi ne anlama gelmektedir, ben bunu Sayın Bakana sormak
istiyorum.
Devletin harcama siyasetinin temel belgesi olan bütçe, yapılma
sürecinden başlayarak Hükûmet tarafından totaliter bir anlayışla
merkezleştirilmiş, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi değil bütçe uzmanları da
işin dışında bırakılmaya çalışılmıştır.
Kanun hükmünde kararnamelerle ülke yönetmeyi alışkanlık hâline
getirdiniz. Yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışır iken Hükûmet
tarafından bu şekilde kullanılmasını, en hafif deyimiyle siz değerli
milletvekili arkadaşlarıma yapılan bir saygısızlık olarak nitelendiriyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçe kanunu görüşmeleri esnasında neyin,
nereye, ne kadar harcanacağını, hangi kurumun bu bütçeyle neler
gerçekleştirebileceğini olanca açıklığıyla burada konuşabilmemiz gerekirdi
fakat Hükûmet çeşitli kanunlara geçici maddeler ekleyerek, bakanlara yetki
vererek Meclisin etkin bir bütçe yapma hakkını elinden almaktadır.
Kamu finansmanında ilginç bir buluşun patenti de bu Hükûmete
aittir. Kaynak bulma konusunda Sayın Maliye Bakanı çok maharetli. Basitçe özetleyeyim:
100 liralık bir bütçenin içinden 20 lirası personel, 80 lirası diğer
harcamalar. Devlette personel giderleri yani maaşların ödenmediğine hiç şahit
oldunuz mu? Sayın milletvekilleri, sizin maaşlar dâhil ayın 15’inde kesintisiz
olarak ödenir. Ne yapıyor Hükûmetin bu mucit Bakanı? Personel giderlerinin bir
kısmını çeşitli kamu harcamalarını finanse etmek için kullanmaktan endişe
duymuyor, nasıl olsa maaş ödenir. Yıl sonunda, kesin hesap kanununda personel
giderlerinden harcadığı kadar tamamlayıcı ödeneği bütçeye koyuyor ve Meclis bu
sürece seyirci kalıyor. Bütçe yapılırken nereye harcandığını kimsenin bilmediği
bir kaynak keşfedilmiş oluyor. Denetleyen yok, hesap soran yok. Sultan
Süleyman’da bile bu saltanat var mıydı, merak ediyorum. Arkadaşlar, bir
Hükûmet, nasıl olur da çalıştırdığı personele ödeyeceği paranın miktarını
öngöremez? Sayın Bakan yıl sonunda şapkadan tavşan çıkarıyor ve bütçeyi denk
getiriyor.
Değerli milletvekilleri, dünyanın birçok ülkesinde özelleştirme
enerji üretiminden başlarken, ülkemizde, en son aşama olan dağıtım şirketleri
özelleştirilerek işe başlanmıştır ve işin hasat kısmı özel şirketlere
verilmiştir, hem de evlere şenlik bir şekilde yapılıyor bu özelleştirme. Enerji
dağıtım ağının özelleştirilmesiyle ilginç bir soygun ve talan modeli hayata
geçirildi. Milyonlarca vatandaşın sırtına birilerinin şatafatlı hayatlarının
faturası yüklendi. Öyle ballı iş ki bu, değerli milletvekilleri, bir şirket
düşünün, dağıtım ihalesini kazandı ve işe başladı, hizmetin verilmesi sürecinde
yapacağı yatırımın finansmanı devlet tarafından karşılanmakta. Yüzde 15 kayıp
kaçak oranı üstünden bu şirkete halkın parası peşkeş çekilmekte, hele ki kayıp
oranlarının daha düşük olduğu bölgelerde bu iş daha da ballı. Soruyorum buradan
arkadaşlar: Dağıtım şirketleri, özelleştirme ihalelerine girdiklerinde
bölgelerindeki kayıp kaçak oranlarını bilmiyorlar mıydı? Dağıtım şirketlerinin
tespit etmekle görevli oldukları kayıp kaçakların faturasının dürüst vatandaşa
ödettirilmesi ne kadar adildir? Takdiri de sizlere bırakıyorum.
Arkadaşlar, madem biz bu şirketlerin yatırımını devlete
yaptıracaktık, kayıp kaçaktan dolayı çıkan açığı vatandaşa ödetecektik de bu
elektrik dağıtım şirketlerini niye özelleştirdik? Halkın parasıyla birileri
daha zenginleşsin, semirsin diye mi? Bir taraftan özel dağıtım şirketlerini
besleyeceksin bir taraftan da kanser hastası olan 7 çocuklu Hacire Aslanhan’ı
elektrik borcunu ödeyemediğinden dolayı hapse atacaksın. Adalet bunun neresinde
arkadaşlar, elinizi vicdanınıza götürün, Allah aşkına, adalet bunun neresinde?
Büyük Şair Fikret’in dediği gibi:
“Verir zavallı memleket, verir ne varsa malını, mülkünü
Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helalini,
Bu harmanın gelir sonu,
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak,
Yiyin efendiler, yiyin,
Doyuncaya kadar, tıksırıncaya kadar, çatlayıncaya kadar yiyin!”
(CHP sıralarından alkışlar)
Bu Hükûmetin, yapılan özelleştirme uygulamalarında hangi sektörde
verimlilik artışında katkısı olmuştur, Sayın Bakan açıklasın, ben de, halkımız
da, siz de öğrenelim. Bu süreçte devlet bu şirketlere ne kadar kaynak aktarmak
durumunda kalmıştır? Özel dağıtım şirketlerinin yapacağı yatırımın finansmanını
devlete, kaçağı vatandaşa yüklediniz.
Gelelim bir de bunun denetimine. Bu şirketin denetimini de özel
şirketlere verdiniz. Özel bir şirketin başka bir özel şirketi denetlemesi ne
kadar uygundur, bunun da takdirini sizlere bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri, seçilmiş milletvekillerine bile
verilmeyen araçlar, kurumlarda şefinden müdürüne kadar kamuda gayet bol şekilde
yaygınlaşmıştır. Türkiye’deki kamu araç saltanatı, bu saltanatı taşıyamaz. Bir
an önce havuz oluşturulmalı ve bu konu çok ciddi bir şekilde gözden
geçirilmelidir.
İlginç bir konuya daha değinmek istiyorum. 4734 sayılı Kamu İhale
Kanunu -Sayın Bakan, yanılıyorsam lütfen düzeltin- ana kanunda 18, torba
kanunlarda 23 kez olmak üzere toplam 41 kez değiştirildi. Kendi çıkarttığınız
yasayı bu kadar kısa sürede 41 kez değiştirme ihtiyacını neden hissettiniz, ne
ben ne bu konuyla ilgili kişiler anlamış değil. Kamu İhale Kurumunun nasıl
baypas edildiğini, sanayici, iş adamı müteahhit biliyor da halkımız bilmiyor,
siz söyleyin biz de öğrenelim.
Sayın Bakan, 2003 yılından bu yana, rekabetçi olmayan yöntemlerle
yaptığınız mal ve hizmet alımlarına Türkiye Cumhuriyeti devleti bütçesinden ne
kadar ödeme yapılmıştır? Bu rakam 100 milyar doları aşmış mıdır?
Tarım Bakanlığının, Eskişehir yolu üzerinde ilginç bir pankartı
bulunuyor. Üstünde “177 ülkeye tarım ürünü ihraç ediyoruz.” yazıyor. Sayın
Bakana sormak isterim, bunun karşılığında kaç ülkeden tarım ürünü ithal
ediyoruz? Burada tabii, Sayın Maliye Bakanı daha iyi bilirler, ülke sayısından
ziyade alınıp satılan ürünün ekonomik karşılığı bir anlam ifade eder. Bu
anlamda, tarım ürünleri ithalatına 2010 ile 2011 yılları içinde ödenen miktar
kaç milyar dolardır?
Çukurova’nın, Harran’ın, Amik Ovası’nın gelinliği, insanımızın
geçim kaynağı beyaz altın pamuk üreticisinin artık yüzü gülmüyor. Tekstil
sektörünün gelişmesine rağmen pamuk üretiminin bölgemizde ve ülkemizde her yıl düşmesi
düşündürücüdür. Uygulanan yanlış tarım politikaları yüzünden ülkemizde pamuk
üretiminin tüketimi karşılama oranı yüzde 30’lara düşmüştür. Ülkemiz artık,
pamuk ithal eden bir ülke hâline gelmiştir. Şayet çiftçi pamuktan vazgeçerse
hem borsalar hem çırçır fabrikaları işlem görecek pamuk bulamayacaktır. O
nedenle, herkesin aklını başına alması gerekir. AKP Hükûmeti, başka ülkelerin
çiftçilerine verdiği desteği Türk çiftçisine çok görmektedir.
Sayın Bakanım, bu memlekette sigara üretimini azaltarak tütün
üretimini düşürdüyseniz sizi kutlarım ama sigara tüketimi artmaya devam ederken
Türk tütün üreticisinin açlığa mahkûm edilmesi asla kabul edilemez. Bu nedenle,
tarım ekonomisi başta olmak üzere ülke ekonomisinde yapısal tedbir alınmaz ise
2012 yılı ülkemiz için kriz yılı olabilir. Burada Hükûmeti, muhalefet
milletvekili olarak uyarmak istiyorum, bu harmanın sonu iyi değil.
Bu duygu ve düşünceler içinde, işçinin, memurun, çiftçinin,
öğrencinin, esnafın, atanamayan öğretmenlerin, 4/C’li çalışan ücretli kölelerin
olmadığı, finans kapitalinin arzularına göre hazırlanmış…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN AKGÖL (Devamla) - …bu bütçeye ret oyu vereceğimi belirtir,
yüce heyetinizi saygılarla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akgöl.
16’ncı madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Elâzığ Milletvekili Sayın Enver Erdem.
Buyurun Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
16’ncı madde üzerindeki konuşmama geçmeden önce, geçtiğimiz
çarşamba günü Ulaştırma Bakanlığımızın bütçesi görüşülürken Sayın Bakana
yöneltmiş olduğum bir soruya Sayın Bakanımızın vermiş olduğu yanlış bilgiyi
düzeltmek istiyorum.
Ben Sayın Bakanımıza “Elâzığ’a yaptığınız terminal binası yolcu
kapasitesi, Elâzığ’ın yolcu sayısı yönüyle dörtte 1’i kapasiteye sahip olan
Batman, Erzincan, Sivas gibi illere yaptırdığınız terminal binalarının yarısı
bile değil. Yakın süre içerisinde yeni terminal binalarına ihtiyaç olmayacak
mı?” sorusunu yöneltmiştim. Sayın Bakan da “Elâzığ Havaalanı yeni terminali,
bir kere, bahsedilen terminalden daha büyük. Ben daha yakın zaman içerisinde
inşaatı gezdim. Mayıs ayında açacağız. 32 bin metrekare alana oturuyor.” diyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Devlet Hava Meydanları Genel
Müdürlüğünün resmî web sayfasından aldığım bilgileri arz ediyorum: Elâzığ’a
yapılan terminal binası 1 milyon yolcu kapasiteli, Erzincan Havaalanına yapılan
terminal binası 3 milyon 250 bin yolcu kapasiteli, Sivas’a yapılan 2 milyon.
Batman’a yapılan terminal binası Devlet Hava Meydanları resmî sitesinde yer
almıyor, ancak benim edindiğim bilgilere göre 5 milyon. Dolayısıyla ya
Bakanımız Bakanlığına ait bilgilere vâkıf değil ya da hilafıhakikat beyanlarda bulunmuştur,
bunu düzeltmek istedim.
Değerli milletvekilleri, tasarının 16’ncı maddesi resmî araçlarla
ilgili. 2012 yılında da kamuya 6.476 adet daha resmî araç alınacaktır.
Hâlihazırda 140 bin civarında resmî aracımız mevcuttur. Bu sayıyla biz dünyada
6’ncı sıradayız. Bu araçlardan 80 bin tanesi merkezî yönetim bütçesi
kapsamında, 60 bini de mahallî idareler ve katma bütçeli idarelerin elinde
bulunan araçlardır.
Resmî hizmetlerde kullanılan araçları sadece bu sayılardan ibaret
zannetmeyiniz çünkü özellikle AKP döneminde, hizmet satın alma yoluyla,
sayısını tahmin dahi edemediğiniz on binlerce aracın kiralandığına şahit
oluyoruz. Bu yollarla kiralanan araçların da kesinlikle araç tahsis
edilemeyecek kamu görevlilerine tahsis edildiğini, aynı zamanda resmî plaka
veya herhangi bir işaret de taşımadığı için, özel işler dâhil olmak üzere,
şehirler arası da dâhil olmak üzere bütün hizmetlerde kullanıldığına şahit
oluyoruz. Bu konu, gerçekten, hem ülkemiz adına hem de değerlerimiz adına
oldukça hazin bir durumdur.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan yakın bir süre içerisinde
vatandaşlarımıza tavsiyede bulundu, “Fiat araçlara binin.” dedi. Bence doğru da
söyledi. Aynı zamanda bizim 237 sayılı Taşıt Kanunu’muz da -zaten, Sayın
Başbakanımızın söylediği, ifadeleri, burada, maddede düzenlenmişti- kamuda
kullanılacak araçların lüks ve gösterişten uzak, memleket yollarına elverişli,
ucuz ve ekonomik olanlardan temin olunması şartını getirmişti ama gelin görün
ki uygulamalar bu şekilde mi? Audi olmazsa binmiyorlar, değerli
milletvekilleri.
Aldığım bir duyuma göre, yakın bir süre önce, yeni atanan bir
bakan yardımcısı, 237 sayılı Taşıt Kanunu kapsamında kendisine bir makam
arabası alınmasını istiyor ve kanun kapsamında (I) ve (II) no.lu cetvellerde
bakan yardımcılığı kadrosu yer almadığı için kendisine bu aracın satın
alınamayacağı söylenince “O zaman, kardeşim, hizmet satın alın veya kiralayın.”
talimatını veriyor. Bir Audi A4 araç kiralanma cihetine gidiliyor fakat bakan
yardımcısı ya “Audi A8’den aşağı olmaz kardeşim.” diyor. Bu aracın kirası aylık
43 bin lira değerli milletvekilleri. Bu kadar aç insanımızın, yoksulumuzun
olduğu, işsizimizin olduğu bir ülkede 43 bin lira bir bakan yardımcısının
aracına verilmesi fikrinin ne kadar doğru olduğunu ben sizin vicdanlarınıza
havale ediyorum.
MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Aylık mı, yıllık mı?
ENVER ERDEM (Devamla) – Aylık, aylık… Yalnız bu iyi örnek, biraz
sonra daha kötü örnekleri vereceğim.
Gerçi Cumhurbaşkanlığımız, Başbakanlığımız, bakanlığımız, hatta
Meclis Başkanlığımızın lüks araç kullanımındaki uygulamalarının artık çok fazla
söze gerek olmadan ne anlama geldiğini sizler çok iyi biliyorsunuz.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – 43 bin lira mı, 4 bin lira mı? Bir
yanlışın var.
ENVER ERDEM (Devamla) – Biraz önce söylediğim rakamlar da aylık
kira bedeli beyefendi, aylık kira bedeli. Biraz sonra ben bunun birkaç katı
kiraların bir ayda nasıl verildiğini anlatacağım kusura bakmayın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İsmini söyle ismini, nereyse.
ENVER ERDEM (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, çok söylenecek
şey var ama özet olarak biraz önce bakan yardımcısı için verdiğim örnekler
biraz acayibinize gittiği için doğrudan doğruya esas örnekleri vereyim.
Elâzığ Belediyesi temizlik işleri ihalesi yapıyor. Bu ihale
çerçevesinde araçlar kiralıyor. Kiralanan araçlara ödenen ücretleri
dikkatlerinize sunuyorum:
Yıl 2009, ihale süresi elli altı ay, ihalede kırım oranı yüzde 10,
yaklaşık maliyet cetveli sayfa 3; 31’inci sırada, 6 adet pikap kiralanıyor
değerli milletvekilleri. Yaklaşık maliyeti 7 milyon 70 bin lira, evet 6 tane
pikap… Yani piyasa değeri 30 veya 40 bin lira olan pikapların 6 tanesi için bu
ihale döneminde 7 milyon 70 bin lira… Bundan yüzde 10 tenzilatı düşüp, yüzde 18
KDV ilave ederseniz 7 milyon 795 bin lira bu 6 tane pikap için sizin belediyeniz
kira bedeli ödüyor değerli milletvekilleri. Bir yıllık kira bedeli 280 bin
lira. Bir pikabın bir yıllık kira bedeli 280 bin lira.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Pikap ne kadar?
ENVER ERDEM (Devamla) – Pikabın fiyatı 30 veya 40 bin lira.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Helal olsun, helal olsun, yakışır
bunlara!
ENVER ERDEM (Devamla) – İnsaf yahu insaf! Allah’tan korkmak lazım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Eğer gerçekse helal olsun!
ENVER ERDEM (Devamla) – İkinci örneği veriyorum: Aynı ihale,
yaklaşık maliyet cetveli 3’üncü sayfa, 34’üncü sırada, 4 adet binek otomobil,
Sayın Başbakanımızın söylediği “Fiat’a binin.” dediği türden otomobil, piyasa
fiyatı 20-30 bin lira. Yine yüzde 10 tenzilat, yüzde 18 KDV ilave edildiği
zaman bu 4 araç için 4.350.224 lira kira bedeli ödeniyor değerli
milletvekilleri yani 1 binek otomobil için ödenen rakam 233.047 lira. Eğer
vicdanlarınıza bu uyuyorsa bunların daha fazlasını da yapmaya devam etsinler.
Bu 1 otomobil için 56 ayda ödenecek rakam 1 milyon 87 bin lira, 4
adedi için de 4 milyon 350 bin lira. Aynı ihale, yaklaşık maliyet cetveli
3’üncü sırada, 2 adet transfer treyleri yani kamyon, piyasa fiyatı 160 ila 200
bin lira ve bu 2 adet treyler için ihale döneminde 7 milyon 961 bin 912 lira
kira bedeli ödeniyor değerli milletvekilleri yani 1 adet kamyon için bir yılda
853 bin lira kira bedeli ödeniyor.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Kamyon kaç para?
ENVER ERDEM (Devamla) – Kamyonun fiyatı 160 ila 200 bin lira arasında
değişiyor.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Yakışır, yakışır, AKP’ye
yakışır bunlar!
ENVER ERDEM (Devamla) – Yani bu 2 treyler için her yıl 1 milyon
706 bin lira kira bedeli ödeniyor.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sürekli kira…
ENVER ERDEM (Devamla) – Beyefendi, söylediğim rakamlardan değişik
bir şey varsa biraz sonra burada istifamı açıklarım, rahat ol.
SIRRI SAKIK (Muş) – İsmini açıklayın.
ENVER ERDEM (Devamla) – Değerli milletvekilleri, böyle bir şey
olur mu? Allah için soruyorum, böyle bir kazanç var mı? İçinizde iş adamları
var, ticaret erbabı var, fabrikatörler var, araç kiralama şirketi sahipleri
var, bayiler var, vicdanlarınıza sesleniyorum: Böyle bir kiralama olayı var mı,
böyle bir kira ödenebilir mi?
Peki, neden kimse ses çıkarmıyor bu belediyeye? Çünkü Elâzığ
Belediyesi, sizin partinizin belediyesi beyler.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – İşte bu kadar!
ENVER ERDEM (Devamla) – Şimdi, ben size bir nasihatta bulunuyorum,
kusura bakmayın: Hesap günü gelmeden önce siz kendinizi, biz de kendimizi
hesaba çekelim ve siz her ne kadar parti amblemlerine göre işlem yapsanız da
Cenabıallah parti amblemlerine göre işlem yapmayacak.
Ben hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Erdem, teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mülkiye Birtane, Kars
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA MÜLKİYE BİRTANE (Kars) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; benden önce konuşan arkadaşımıza gerçekten teşekkür ediyorum,
bizim aktarmaya çalışacağımız noktalara değindiler. Bu vesileyle ben başka
konularda konuşmayı istiyorum.
Bütçe görüşmeleri kapsamında 16’ncı madde üzerine söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe görüşmelerinin bitimine az bir zaman kaldı değerli
arkadaşlar. Görüşmelerin ağırlıklı olarak halkı aydınlatmak değil de halkı
yanıltmaya yönelik olarak yürütüldüğü ortadadır. Ancak asıl görevimiz
-vurgulayarak söylüyorum- halk gerçekliğini ortaya koymaktır. Açlıktan ölen
Samsunlu Kübra Bakırcı’yı, çocuklarına yiyecek bulamadığı için intihar eden 4
çocuk annesi Diyarbakırlı Yüksel Demir’i konuşmadan, bedenlerini ateşe veren on
sekiz yaşındaki liseli Müslüm Doğan’ı, Mustafa Malçok’u ve Evrim Demir’i
anlamaya çalışmadan, bu ülkede yaşayan tüm halkları ve sınıfları merkeze
koymadan onaylanacak olan bütçenin hakkaniyete göre pay edildiğini söyleme
haksızlığını yapmayı kimse bizden beklemesin.
İsterdik ki iktidar milletvekilleri de bütçe görüşmeleri öncesi
kendi illerinde köyden kente kadar muhtarları, esnafı, köylüyü, sendikaları,
memuru, kadınları, yoksulu, işsizi, yani doğrudan halkı dinleyerek sorunları
kürsüden dile getirsin, çözüm önerileri sunsun ya da meydanlarda öne çıkan
talepler burada bir iktidar milletvekili tarafından dile getirilsin. Endişeyle
izliyoruz ki iktidar milletvekilleri bütçeye halk dayanağından yoksun övgüler
sunmakta, bundan öte bir varlık gösterememektedirler, hatta diğer
milletvekilleri tarafından dile getirilen sorunları manipüle ederek, sorunların
üstünü örtme görevi üstlenmiş gibi görünmekteler. Bu tutumun sorunlara çözüm
bulmayı zorlaştırıcı olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Bizim görevimiz halkı
Meclise taşımaktır, onlara dayanarak politika yapmaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Publius Ovidius Naso
“Parlamentonun kapıları fakirlere kapalıdır.” der. 21’inci yüzyıla girmiş
olduğumuz bu dönemde bu sözü şöyle değiştirebiliriz: Parlamentonun kapılarını
fakirlere kapatan oy verdikleri kendi milletvekilleridir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi bugüne kadar
Parlamentonun kapısından içeri girme fırsatı verilmeyen seçim bölgem olan Kars
halkının sorunlarını sizinle paylaşarak sürdüreceğim. Geçen dönem Kars ilinin 1
muhalefet, 2 de iktidar partisi milletvekili vardı. Karslı 300 çiftçi, esnaf ve
köylü, hayvancılık alanında yaşadıkları sıkıntıları iletmek için, Parlamentoya
gelmiş ancak Dikmen kapısından geri çevrilmiş, ne bir muhatap ne de bir vekili
bulabilmişlerdi. O günün üzerinden çok geçmedi, yakındıkları tüm sorunları
Parlamentonun kapısından geri döndü, çözülemedi. Bugün Kars ilinin de Karslının
da hâli o güne şükredecek derecede, en açık ifadeyle içler acısı. Hayvan sayısı
hızla düşmüş, girdi fiyatları tavan yapmış, köylüsü ve çiftçisi de esnafı da
perişan olmuş. Hayvancılığın temel sektör olduğu bu kentte köylü, ekmeğini,
peynirini, etini marketlerden gramla almak zorunda kalmış. Ahırların
boşaltıldığı köylerde halk, sobasında yakacak tezeği bile bulamaz hâle
gelmiştir. Nüfus artışının yüzde eksi 5,96, bebek ölüm oranının yüzde 60,24
olduğu kentte, köyde oturup da kentte çalışan insan sayısı yüzde sıfır, kentte
işsizlik oranı yüzde 80’lerin üzerindedir. Kentte çalışan kadın sayısı ise
yüzde 3 bile değildir.
Kazım Karabekir ve Faikbey Caddeleri boyunca onlarca dükkânın
kapısında devren satılık ilanı asılmıştır. Köylerden sonra kentler de boşalmış.
Kışın bir sigara parası bulmak için aileler on iki, on dört yaşındaki
çocuklarını İstanbul’a veya diğer metropollere en kötü şartlarda çalışmaya
göndermişlerdir çünkü Kars ili fabrikaları iktidar yandaşlarına peşkeş çekilmiş
ve tek tek kapanmış, şeker fabrikası da kapanma noktasına gelmiştir. İl,
sonuçta fabrikası olmayan il unvanını almak üzere. Sınırda olup da sınır kapısı
açık olmayan ilimiz de yine Kars ilimiz.
Değerli milletvekilleri, temel geçim kaynağı hayvancılık olan ilde
hayvan sayısı hızla düşmekte, daha 2005 yılında 270 bin olan küçükbaş hayvan
sayısı bu yıl 200 binin altına düşmüştür. İktidarın tarım politikasının
tezahürü, mazot fiyatları yüzünden sürülemeyen tarlalar, boş kalmış
dirgenlerin, tırmıkların kapatıldığı ahırlar ve ağıllar olmuştur. Hayvancılığın
öldüğü kentte ne bir istihdam alanı açılmış ne kentin görüntüsü değişmiş ne de
su ve yol ihtiyacı tam olarak giderilmiştir.
Çatak, Karabağ, Düzgeçit, Pekran ve onlarca köye daha bu yıl su
götürülmüş ama su sorunları hâlâ devam etmektedir. Kurudere köylerinden
Kocabahçe, Digor’un Hisarönü, Mevrek, Kağızman’ın Yukarı ve Aşağıkaragüney
köyleri ve merkez Vezinköy, Derecik, Yalınkaya, Tekneli ve Halefoğlu dâhil
birçok köyde su hâlâ yoktur, birçoğunda ise su içme suyu olarak kullanılmaz
durumda. Kars’ta kent merkezinde dahi sabah bir saat, akşam bir saat olmak
üzere günde sadece iki saat su verilen mahalleler mevcut.
Kent merkezinde altyapı tamamlanmış değil, birçok binada hâlâ
foseptik çukurları bulunmakta, sanayi sitesinin yolları ise içler acısı.
Otobüsler 200 kilometre uzaktaki Erzurum’a hastaları taşımakta,
hastalar ambulanslarda can çekişmekte, Kars’taki hastanelerin hiçbirinde
yeterli doktor, personel ve tıbbi malzeme bulunmamaktadır. Belirteyim, 2 tane
hastane var, devlet hastanesi ve üniversite hastanesi.
Köylerin çoğunda sekiz yıllık kesintisiz eğitime geçilmemiş,
taşımalı eğitim işkenceye dönüşmüş, ortaöğretimden sonra okula devam imkânı ise
yoktur. Okullar bakımsız, teknik donanımdan yoksun, verilen bilgisayarlar
köylerin çoğunda yaşanan elektrik sıkıntısından dolayı çalışmamakta.
Hükûmetin duble yollar projesi Kars’ta yamalı yol projesi olarak
hayat bulmuş, yapıldıktan kısa bir süre sonra koca çukurların oluştuğu yollara
trajikomik hâlde salça kutularına doldurulmuş zift ve harç karışımıyla yama
yapılmakta. Kent merkezindeki yol yapımı henüz başlamış ancak mahalle
aralarındaki yollar vahim durumda.
Karslı besiciler, geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda ithal et nedeniyle
kurbanlıklarını satamamış, binlerce kurbanlık ellerinde kalmıştır. Şimdi ise
hayvanlarını bahara çıkaracak kuru ot ve samanı bulamamaktalar. Köylü Kars’tan,
Erzurum’dan, Ağrı’dan, Sivas’a, Ankara’ya kadar gelmiş, saman bulanlar da bu
sefer nakliye imkânı bulamamışlardır. Kars’ta samanın kilosu hemen hemen 80
kuruşa dayanmıştır. Bir büyükbaş hayvan kış boyunca 2 tona yakın saman
tüketmektedir. 35 liraya varan yem ve diğer hayvan besin gıdaları eklendiğinde
de 5 tane büyükbaş hayvanı olan bir ailenin, sadece bir kışlığına hayvanları
için ayıracağı miktar ortalama 15 binden fazladır, sütün litresi ise ancak 550
kuruştur. Sezonluk olarak mandıradan 2 bin lira almış bir köylü, yaklaşık 4 ton
süt vermek zorunda bırakılmaktadır. İneklerin yerli cinsi olduğu
düşünüldüğünde, 5 inek günde ancak 15-20 litre süt vereceğinden, bu da dört
aydan fazla mandıraya süt vermeyi zorunlu kılıyor. Sütün günden güne azaldığını
da hesaba katarsak, iki ay sonra da kışa girilmekte. Bu durumda, göklere
çıkarılan tarım politikası ile -diğer giderler hesaba katıldığında- çiftçi yılı
5-6 bin TL borçla kapatmaktadır.
Tabii, sorunlar bunlarla kalmayıp önümüzdeki günlerde daha da
kapsamlı olarak sizlerle paylaşılacaktır. Bu açıdan, şu an özellikle kırsal
alanda yaşayan halkın içinde bulunduğu durumu göz önüne alarak, bütçeden kırsal
kalkınma projesi için pay ayrılması gerektiğini düşünüyoruz. Geri kalmış tüm
illerin sorunlarına münhasır hazırlanacak kırsal kalkınma projesinin her ilde
yapılması gerektiğini düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birtane.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına yapılan konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, şahsı adına Sayın Mehmet Metiner, Adıyaman Milletvekili.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Dikkatinize çok önemli bir raporu sunmak istiyorum. Dünyanın
sayılı saygın kuruluşlarından biri olan Özgürlük Evi’nin 2011 yılı Dünya
Özgürlük Raporu. Bu raporda Türkiye’yle ilgili ilginç, her birimizin üzerinde
mutlaka konuşması, tartışması gereken saptamalar var.
2002’den sonra, yani AK PARTİ iktidara geldikten sonraki
süreçlerde Türkiye'nin politik haklar ve sivil özgürlükler alanında çok önemli
mesafeler katettiğini bu rapor tespit ediyor ama hemen sonrasında yine
özgürlüklerin statüsü konusunda Türkiye’yi kısmen özgür ülkeler kategorisine
yerleştiriyor. Bu, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak aslında hepimizi
üzmesi gereken bir konu. Elbette, demokrasi alanında geçmişle kıyaslanmayacak
ölçüde ileri bir noktadayız ama henüz istenen bir noktada mıyız? Hiç kuşkusuz,
hayır. O yüzden, Türkiye'nin demokrasi çıtasını yükseltmemiz gerekiyor. Yeni
bir anayasa talebi, Türkiye toplumunun yeni anayasa talebi tam da bu noktada
büyük bir önem arz ediyor değerli arkadaşlar. Herkes için özgürlük isteyen bir
anlayışla yeni bir anayasa yaparsak yeni Türkiye'nin temellerini de hep
birlikte atmış oluruz.
Özgürlüklerin sınırı nedir diye soracak olursanız bir tek cümleyle
ifade edeyim: Kendimiz için nereye kadar ve ne kadar özgürlük istiyorsak
değerli arkadaşlar, herkes için o kadar ve oraya kadar özgürlük istemeliyiz.
Hiç kimsenin dininden, ırkından, mezhebinden, yaşam tarzından dolayı
dışlanmadığı ve herkesin sonuna kadar, hiçbir “ama”nın arkasına yaslanmadan
sonuna kadar özgür olabildiği bir anlayışla hazırlanacak olan bir anayasa,
ancak o zaman Türkiye'nin demokrasi çıtasını en üst seviyeye tırmandırır.
Değerli arkadaşlar, bizim özgürlük anlayışımız şudur, çok açık ve
net bir biçimde söylüyorum: Kendimiz için ne istiyorsak başkaları için de onu
istiyoruz. Bize yapılmasını istemediğimiz hiçbir şeyin başkalarına da
yapılmaması gerektiğine inanıyoruz.
Bu cümleden olarak, dikkatinizi bir konuya daha çekmek istiyorum.
Amaç-araçsallık ilişkisini doğru okumalıyız arkadaşlar. Neyin amaç olduğunu,
neyin de araç olduğunu eğer doğru bir biçimde saptayamazsak demokrasiye doğru
olan yürüyüşümüzde sekteye uğrayabiliriz.
Siyasal sistemler, adı ne olursa olsun, birer araçtırlar
arkadaşlar, hatta dinin bizatihi kendisi de bir araçtır. Peki, amaç nedir?
Amaç; bireyin, toplumun özgürlüğüdür ve mutluluğudur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bireyin her anlamda özgürlüğünü, toplumun her anlamda koşulsuz
özgürlüğünü sağlamayan hiçbir araç amaca hizmet etmiyor demektir arkadaşlar.
Demokrasinin bir siyasal sistem olarak önemi hepimiz tarafından
biliniyor ama demokrasi, bir ideoloji değildir. Demokrasi, tapınmamız gereken
bir siyasal sistem değildir tıpkı laiklik gibi. Laiklik, bir amaç değildir
tıpkı din gibi. Din de bir amaç değildir. Amaç; bireyin, insanın, toplumun en
geniş anlamda özgürlüğü ve mutluluğudur. Dolayısıyla, amaç-araç ilişkisi
konusunda yanlış çıkarımlarda bulunursak özgürlük anlayışımızda giderek
kapanması mümkün olmayan uçurumlar açılabilir.
Bu cümleden olarak, herkes için özgürlük isteyen, hiç kimseyi
yaşam tarzından, giyim kuşamından, etnik aidiyetinden dolayı dışlamayan,
demokratik cumhuriyetin hür ve eşit vatandaşlık anlayışı üzerine kurgulanmış
bir yeni anayasanın Türkiye’nin özgürlük çıtasını en ileri noktaya
taşıyabileceğine inanıyorum. Bu yüzden “Yeni anayasaya, lütfen yeni anayasaya
dikkat.” diyorum.
Hepinizi, yüce heyetinizi, televizyonlarının başında bizi izleyen
aziz vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Metiner.
Şahsı adına ikinci konuşmacı Mersin Milletvekili Sayın Nebi
Bozkurt.
Buyurun Sayın Bozkurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
NEBİ BOZKURT (Mersin) – Sayın Başkan ve yüce Meclisin değerli
üyeleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Ben de 16’ncı madde, görüşülmekte olan kanunun 16’ncı maddesi
üzerine söz aldım; araç alımıyla alakalı.
Efendim, Elâzığ ile alakalı verilen bilgi, arkadaşımızın verdiği
bilgi, tabii sadece, salt herhâlde araç kiralanması değildir diye düşünüyorum.
O konuyu bizim idaremiz herhâlde, parti yönetimi bu konuyu inceleyecektir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, tekerleri de var canım!
NEBİ BOZKURT (Devamla) - O konuyla alakalı gereken cevap
verilecektir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hükûmet yerinde, Hükûmet cevap versin.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Lambaları da var!
ENVER ERDEM (Elâzığ) - Kiralama, başka bir şey değil.
NEBİ BOZKURT (Devamla) - Efendim, bizde bir hassasiyet vardır,
bizim anlayışımızda bir hassasiyet vardır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Keşke olsa o hassasiyet!
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Üstelik de ikinci el, ikinci
el! Birinci el de değil.
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Daha çok, hocalarımız, Hazreti Ömer’e
hamlederler ama aslında Ömer İbni Abdülaziz’in bir anlayışıdır o. Kendi işini
yaparken kendi mumunu yakmak, devletin işini yaparken devletin mumunu yakmak
gibi.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Vekilim, öyle söylüyorsunuz ama…
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Şimdi, biz, bu hassasiyet noktasında,
bizim inancımızda, bizim kitabımızda…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hiç inandırıcı değil!
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Susarsan, inşallah, konuşacağım!
Bizim inancımızda, bizim kutsal kitabımızda zerreden bahsedilir.
Bizim kitabımızda nakirden bahsedilir yani kıl, fetilden bahsedilir. Bizim
anlayışımızda şu vardır: Yunus Emre diyor ki: “Sırat kıldan incedir, kılıçtan
keskincedir. / Varıp anın üstüne, evler yapasım gelir.” Bunun anlamı “Sırat kıl
gibi ince” değil, orada kıl kadar haksızlık yapılmaz. Bir kuyumcunun
terazisinin tartamayacağı kadar ince birtakım ağırlıklar dahi, insanın yapmış
olduğu davranışlar da orada değerlendirilir. Orada torpil sökmez.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Olması gereken o ama olanlar
çok farklı.
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Orada torpil sökmez demek.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Olması gerekenler o.
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Arkadaşlar, bizim anlayışımız bu.
İnceleyeceğiz.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Mahkemei kübrada hesabı
sorulacak.
NEBİ BOZKURT (Devamla) - Şimdi susun da isterseniz, şu konuya
açıklık getiririz…
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – “Kul hakkı” diye diye hak
yediniz.
NEBİ BOZKURT (Devamla) - İnşallah arkadaşlarımız açıklık
getireceklerdir.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Beytülmala el uzattınız, hâlâ
uzatmaya devam ediyorsunuz.
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Arkadaşlar, bu akşam Şebiarus. Mevlânâ,
büyük insan…
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Farkındayız.
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Farkındasınız. Niye büyük?
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Ona layık olabilseniz.
NEBİ BOZKURT (Devamla) - “Men bendei Kur'an’em, eğer can darem.
Men hâki rehi Muhammed muhtarem.” dediği için. “Canım olduğu müddetçe Kur’an’ın
kölesiyim, Hazreti Muhammed Mustafa’nın ayağının tozuyum.” diyor.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Olması gereken o.
NEBİ BOZKURT (Devamla) - Burada herkes hadis okudu, Sırrı Süreyya
da hadis okudu, biraz hadisi çarpıtarak, anlamından başka manalara çekerek, hadisi
bağlamından kopararak. Peygamber’i herkes kullanıyor. Bizim hocamız da,
müftümüz de kullanıyor ama şunu söyleyeyim…
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Kadroya girersin artık!
OKTAY VURAL (İzmir) – “Herkes kullanıyor.” ne demek? Ağır bir laf
efendim.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Çok ağır. Kimsenin kullanmaya
hakkı yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Peygamber Efendimiz’i herkes kullanıyor.”
lafı ağır bir laf.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Meramınızı aştınız.
Meramınızı aşıyorsunuz.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım…
Evet, siz de konuya gelin lütfen.
Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) - “Kullanıyor” ne demek ya?
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Hadisi herkes kullanıyor Sayın Beyefendi.
Kullanmıyor mu? Ne var, niye ayıp olsun? Hadisi herkes kullanıyor.
Başkanım, müdahale eder misiniz?
BAŞKAN – Sayın Bozkurt -susturalım- siz de Meclise hitap edin
lütfen.
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Hazreti Peygamber (sallallahü aleyhi ve
sellem)’in sözlerini lütfen bağlamından koparmadan kullanalım.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Meramınızı aşmayın. Ancak siz
istismar edersiniz.
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Hazreti Peygamber (Sallallahü aleyhi ve
sellem) Veda Hutbesi’nde ırkçılığa karşı… BDP’li arkadaşlara özellikle
söylüyorum. Hazreti Peygamber “Ümmetimin başına birtakım depremler gelir; bu
depremlerde 10 bin, 20 bin, 30 bin kişi ölür.” diyor. “Bu depremler muttakiler
için bir nasihat, müminler için bir rahmet, kâfirler için bir azaptır.” diyor.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Bismillahirrahmanirrahim!
Bütçeye gel. Elâzığ’daki yolsuzluklara gel!
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ne alakası var şimdi bütçeyle?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Dinleyelim efendim,
lütfen…
Siz de Meclise hitap edin.
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Arkadaşlar, sürem çok kısıtlı olduğu
için, beş dakika olduğu için size yeterince cevap vermeye fırsat tanınmadı, o
bakımdan…
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – İstismar ediyorsunuz.
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Yeni bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.
Çünkü öz olarak şunu söyleyeyim, bizim grubumuzun ifadesi şudur, biz şuna
inanırız…
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Konuştukça batıyorsunuz.
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Sevgili Peygamberimiz -madem hadis
üzerine konuştuk- “Din nasihattir.” diyor, bunun gerçek anlamı “Din
dürüstlüktür.”
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Amenna ve saddakna.
NEBİ BOZKURT (Devamla) –Siz olayları çarpıtmadan daha iyi
muhalefet yaparsınız.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bozkurt.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Siz resmen konuştukça
batıyorsunuz. Dini istismar etmeyiniz. Konuştukça battınız, milleti de
batırıyorsunuz. Yarım imam dinden eder.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap kısmına geçiyoruz. Sisteme giren arkadaşlarımıza
sırasıyla söz vereceğim.
Çanakkale Milletvekili Sayın Sarıbaş...
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Bakanım, seçilemeyen milletvekilleri için tekrar yeni
BİT’ler yaratıldı. Bu BİT’lerden bir tanesi de bakan yardımcılıkları. Az önceki
konuşmacımızdan da öğrendiğimiz gibi…
Birinci sorum: Bu bakan yardımcılıklarının aylık maaşları nedir?
Kiraladıkları makam araçları toplam kaç tanedir ve aylık kira ödentileri ne
kadardır? Toplam maliyeti de araştırın, toplam maliyetini de ayrıca sormak
isterim.
Sayın Bakanım, elektriğe yüzde 9,5; doğal gaza yüzde 14 zam
yapıldı. 2012’de ilave olarak doğal gaz, petrol ve elektriğe tekrar zam yapacak
mısınız?
Reel sektörde 2012’de beklenen kriz için ne önlemler aldınız?
İşsizliğin tekrar yüzde 20’lere çıkacağı görüşüne…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Kütahya Milletvekili Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu sabah şeker hastası bir vatandaşımız aynen şöyle
söyledi: “Bugün eczaneye gittim, şeker ölçüm çubuğu için başvuruda bulunduğumda
34 TL’lik paranın yüzde 50’si, 17 TL’si benden katkı payı olarak alındı. Bu
nasıl devlet, bu nasıl Hükûmet?” diye isyan ediyor. Bu konuda bir açıklamada
bulunabilir misiniz? Şeker ölçüm çubuğuna yüzde 50 oranında katkı nereden icap
etti?
İkincisi: Özellikle nakliyeci esnafın ve çiftçinin kullandığı
mazotta 2012 bütçesinde bir indirim olabilecek midir? Şu anda nakliyecilik yapan
esnaf son derece mağdurdur, çiftçi son derece mağdurdur; bu konuda sizden
müjdeli bir haber beklemektedir. Cevaplandırırsanız memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Manisa Milletvekili Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye'nin nüfusu dokuz yılda yaklaşık 4,5 milyon artmıştır.
Ancak gerçek usulde gelir vergisi mükellefi sayısı 1 milyon 748 binden 1 milyon
702 bine düşmüştür. Basit usuldeki mükellef sayısı 815 binden 720 bine
düşmüştür. Türkiye'nin nüfusu 4,5 milyon artarken, büyümede rekor kırdığınızı
söylerken, millî geliri 3 katına artırdığınızı iddia ederken mükellef sayıları
neden azalmaktadır?
Bir önceki maddeye verdiğiniz cevapta da Sayın Bakan, bu
kararnamelerle personel ücret rejimi dengesinde yaptığınız tahribat ve
mağduriyetle ilgili bilgi ve değerlendirmelerinizi yeniden gözden geçirmenizi
ve lütfen mağduriyet, adalet, hak ve hukuk kavramlarını yeniden gözden…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Adıyaman Milletvekili Sayın Fırat…
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu Tekel mağdurları, 4/C mağdurları sürekli
soruluyor ama bir türlü Hükûmetten bir cevap alamıyoruz. Bu 4/C mağdurları,
daha önceki hak ettikleri maaşların üçte 1’ini ancak alabiliyorlar.
Ayrıca, gittikleri kurumlarda, Millî Eğitim olsun, Sağlık olsun,
belediye olsun, o kurumlarda 4/C’li sınıfı dendiğinde dışlanmış bir sınıf
ortaya çıktı. Orada aynı işi yapmalarına rağmen izin hakları yok, tatil hakları
yok, maaşları düşük. Bunun yanında ayrıca 4/C’liler diye bir sınıf ortaya
çıktı. Lütfen bu adaletsizliği, bu haksızlığı ortadan kaldırınız. Bu konuda ne
yapmayı planlıyorsunuz, ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Fırat.
Gaziantep Milletvekili Sayın Şeker…
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, “Türkiye’de yüzde 12,5 oranında, sigara içenlerin
sayısında azalma var.” deniliyor. Güneydoğu illerinde bu rakam yüzde 25. Benim
soru önergeme verilen yanıtta şöyle deniliyordu: “Sağlık Bakanlığımızın çok iyi
çalışmaları sonucu, Alo Sigara Bırakma Hattı kurulduğundan beri sigara içen
sayısında ciddi bir şekilde azalma var.” deniliyordu; oysa benim soru önergem
bununla ilgili değildi. Türkiye’de bu bölgelerde özellikle kaçak sigara çok
yoğun bir şekilde satılmakta, devlet çok ciddi şekilde zarara uğramakta, 1,5
milyar dolar gibi bir rakamdan bahsedilmekte buradaki ÖTV’den dolayı kaybın.
Bununla ilgili bir çalışmanız var mı? Yoksa, bunu sadece insanların sigara
içmesi, bırakmasına mı bağlayacağız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şeker.
Sayın Bakan, buyurun efendim.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli arkadaşlar, bakan yardımcıları, birilerine iş bulmak için
oluşturulmuş bir unvan değildir. Bakan yardımcıları hakikaten sahada. Birçok
talepler geliyor ve bakan tabii ki bunları alt yani bürokratik kadrolara
iletiyor fakat bunların takibi için, gerek milletvekillerimizin gerek illerden
gelen taleplerin, bu türden taleplerin takibi için bakan yardımcıları önemli
bir fonksiyon oynuyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakan yardımcılarının net maaşı kanun
hükmünde kararnameyle belirlendi, 9.500 liradır. Şimdi, şu ana kadar, benim
bildiğim kadarıyla henüz atanmayan bakan yardımcıları da var, mesela Maliye
Bakanlığında şu anda bakan yardımcısı yok. Dolayısıyla, kaç bakan yardımcısı
var, arkadaşlar bakıyorlar, getirecekler ama yani burada taşıt kiralansa dahi,
en fazla, bütün bakan yardımcıları dahi atansa burada kiralanabilecek veya
satın alınabilecek taşıt sayısı yirmi altıyı geçmez.
Şimdi, burada ben yokken, arkadaşlar ilettiler, bir iddia var,
işte aylık 43 bin liraya taşıt kiralandığı yönünde. Bu yönde bizde bir bilgi
yok ama araştırırız, varsa öyle bir şey bakarız. Biz, yeni bir taşıt kanunu…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, ismini söylesin Sayın Bakanım.
İsmini söylesin arkadaş, kim olduğunu. Bir duyumla olmaz bu iş, “Bir duyum.”
diyerek olmaz, ismini söyleyecek.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Evet, bize de iletin, biz
de bakalım Maliye Bakanlığı olarak; Maliye Bakanlığı olarak biz de düzeltelim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen önce o yaptığın şeyi düzelt bakayım,
düzelttireceğim sana.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Neyi düzeltiyorum ya?
OKTAY VURAL (İzmir) – “Ayarlama” işini düzelttireceğim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teyit ediyorsun sen yaptığım işin
doğrusunu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Büyük lokma ye, büyük laf söyleme.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Şimdi, şöyle bir husus daha
var: Değerli arkadaşlar, şimdi, biz yeni bir taşıt kanun tasarısını hazırladık,
bu taşıt kanun tasarısına ilişkin bütün kamu kurum ve kuruluşlarının
görüşlerini alıyoruz, bunlar nihai şeklini alınca Meclisimize getiririz, bu
taşıtlar konusunda yeni, daha rasyonel bir düzenleme yapılması gerekiyorsa hep
birlikte yaparız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama Kanun “Ucuz ve ekonomik, gösterişten
uzak araç.” diyor.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, taşıtlarla ilgili
soruyu soran arkadaşımız, yine herhâlde Enerji Bakanımızın burada olduğunu
düşünerek elektrik ve doğal gaz zamlarını sordu.
Değerli arkadaşlar, bakın, size aslında bütçe konuşmamda da bir
rakam vermiştim, müsaade ederseniz tekrar vereyim. Şimdi, ortalama bir devlet
memuru maaşıyla biz 2002 yılında 3.595 kilovatsaat elektrik alıyorduk, şu anda
6.082 kilovatsaat elektrik alınabiliyor. Bakın, miktardan bahsediyorum. Doğal
gaz, metreküp olarak: 1.543 metreküp doğal gaz alınıyordu 2002 yılında, şimdi
2.191 metreküp satın alınabiliyor. Aynı şey asgari ücretliler için de
geçerlidir.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, bir de eti açıklar mısınız?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Yani Türkiye’de enerji
fiyatları iddia edildiği gibi yükselmemiştir. Türkiye’de elektrik olsun, doğal
gaz olsun kısmen ithalata bağımlıdır. Uluslararası fiyatları Türkiye
belirlemiyor. Ve ben az önce de örnek verdim: Ankara’da 450 dolara mal
ettiğimiz doğal gazın 1 metreküpünü, yani yaklaşık 830 liraya mal ettiğimiz 1
metreküpü biz 580 liraya satıyoruz. Dolayısıyla, burada aslında devlet bir sürü
yükü, vatandaşın yükünü üstüne alıyor değerli arkadaşlar.
Şimdi, katılım paylarıyla ilgili yine çok eleştiri geliyor.
Değerli arkadaşlar, tabii, komisyonda şu anda bir tasarı var, son şekli ne olur
bilmiyorum ama bugün itibarıyla birinci basamaktan 2 lira, ikinci ve üçüncü
basamaktan 8 lira, özele gidilirse 15 lira gibi bir katılım payı alınıyor.
Şimdi, bunların amacı ne? Bakın, Türkiye’de kişi başına yıllık muayene sayısı
artık neredeyse Avrupa’yı geçecek, sekizleri aşmış durumda. Çok ciddi bir
şekilde belki de hakikaten talep yönetilmesi gerekiyor. Ben dün bunu ilaçta da
ifade ettim. Sonuçta bu kaynaklar ülkemizin kaynakları. Biz bunları sağlık
yerine diyelim ki eğitime harcarsak, altyapıya harcarsak benzer faydaları… Yani
burada eğer fuzuli bir şey varsa mutlaka devlet tabii ki bunları talep yönetimi
yoluyla sınırlayacak. Bir de sürdürülebilirlik çok önemli. Yani hizmeti vermek
önemlidir, kapsamı genişletmek çok önemlidir. Ama bu hizmeti sürekli bir
şekilde, belli bir kalitede sürdürülebilir bir şekilde vermek önemlidir. Hiçbir
ülkenin finansal kaynakları sınırsız değildir. Tabii ki sağlık bizim için çok
önemlidir, çok önemli mesafeler katettik ama burada sınırsız kaynak var
diyemeyiz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, yine “İşte, işsizliğin yüzde 20’ye
çıktığına dair iddialar varmış…” Değerli arkadaşlar, işsizlik son on yılın en
düşük düzeyinde, yüzde 8,8. Ki, Türkiye’de…
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – 2012 için ne olur?
OKTAY VURAL (İzmir) – Mevsimsel etkilerinden arındırılmış mı?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, bakın,
mevsimsel etkilerden arındırılmış olarak işsizlik şu anda yüzde 9,5. Bu
rakamlar ilk defa 2005 yılında tutulmaya başlandı. 2005 yılından bu yana en
düşük, mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranıyla karşı karşıyayız.
Yani, Türkiye, hakikaten…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın Bakan, bilmiyorum Enerji
Bakanı da burada ama “Ankara’da doğal gazı 500’e satıyoruz” dedi ama Başkent
Doğalgazın…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – 580 liraya satılıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – 580 liraya satıyorsunuz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – 450 dolar…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ankara Başkent Doğalgazın fiyatları 1
metreküpü 830 TL konutlara. Yani, bu konuda bir değerlendirme yaparsanız iyi
olur.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – O çerçevede bir bilgi
gelmişti.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, yanlış bir bilgi.
BAŞKAN – Zapta geçti, teşekkür ederim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Biraz önce Mersin Milletvekili Nebi Bozkurt
kürsüde şöyle bir cümle kullandı. Grubumuza dönerek, depremin bir ilahî adalet
olduğuna vurgu yaparak, ırkçılıktan ve milliyetçilikten bahsederken, bütün
medeniyetlerde ırkçılığın ve milliyetçiliğin kalktığını ve ona kapılarak
grubumuza ağır bir dille hakaret etmiştir. Çıkıp kürsüde özür dilemeli.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grupla ilgili bir şey söylemedi orada.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Grubumuzu işaret etti, BDP’yi; özellikle
BDP’yi.
SIRRI SAKIK (Muş) – Tutanakları…
BAŞKAN – Efendim, bir saniye… Getirteyim, ben de aslında
göremedim. Bakarız, varsa size…
SIRRI SAKIK (Muş) – Biz, çıkıp aynı sözü geri almasını istiyoruz.
BAŞKAN – Hay hay, yapılmışsa yaparız.
Efendim, şimdi, değerli arkadaşlar, 16’ncı madde üzerinde de
görüşmeler tamamlanmıştır.
16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, 17’nci maddeyi okutuyorum:
Mahalli idarelere yapılacak Hazine yardımları
MADDE 17 - (1) Maliye Bakanlığı bütçesinin;
a) 12.01.31.00-06.1.0.07-1-05.2 tertibinde yer alan ödenek,
13/1/2005 tarihli ve 5286 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi çerçevesinde, il
özel idarelerine veya büyükşehir belediyelerine devredilen personelin aylık ve
diğer her türlü mali ve sosyal haklarına ilişkin ödemelerini karşılamak üzere
2/7/2008 tarihli ve 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe
Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesi
çerçevesinde il özel idarelerine veya büyükşehir belediyelerine,
b) 12.01.31.00-06.1.0.08-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek,
Köylerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi (KÖYDES) kapsamında köylerin
altyapı ihtiyaçları için il özel idareleri ve/veya köylere hizmet götürme
birliklerine,
c) 12.01.31.00-06.1.0.9-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek, Su
Kanalizasyon ve Altyapı Projesi (SUKAP) kapsamında belediyelerin içme suyu ve
atıksu projelerini gerçekleştirmek üzere İller Bankası Anonim Şirketine,
tahakkuk ettirilmek suretiyle kullandırılır. SUKAP kapsamında ihtiyaç olması halinde
genel bütçe kapsamındaki ilgili kamu idaresi bütçesine veya özel bütçeli idare
bütçesine ödenek aktarılabilir. Bu fıkra kapsamında ilgili idarelere yapılan
Hazine yardımları haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.
(2) Birinci fıkranın (b) ve (c) bentlerinde yer alan ödeneklerin,
2012 Yılı Yatırım Programında belirlenmesini müteakip, KÖYDES Projesi için
iller bazında; SUKAP için ise belediyeler bazında dağılımı, kullandırılması,
izlenmesi ve denetimine ilişkin usul ve esaslar Yüksek Planlama Kurulu
tarafından karara bağlanır.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ilk söz Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’a ait.
Buyurun Sayın Sarıbaş. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
AKP İktidarı geldiği günden beri Çanakkale ilimizin sorunlarını
çözeceğine, gücünü, imkânını ve tüm zamanını, teslim almaya ayırmıştır. Bunda
da başarılı olamayınca ekonomik olarak cezalandırmaya yönelmiştir.
Çanakkale’mize uygulanan bu zulmü kamuoyunun ve sizlerin dikkatine sunmak
istiyorum. Önce Vakıflar Bölge Müdürlüğümüzü kapattınız, arkasından millî
parkın ve tarihî yarımadanın da içinde bulunduğu, yüzde 52’si ormanla kaplı
ilimizde Orman Bölge Müdürlüğümüzü kapattınız. Bununla da yetinmeyip Denizcilik
Bölge Müdürlüğümüzü de kapatarak kapısına kilit vurdunuz. Ele geçiremediğiniz,
kadrolaşamadığınız ve bundan dolayı şahsi isteklerinizi yaptıramadığınız için
kurumlarımızı birer birer kapattınız. Şunu bilin ki ne siyasi olarak ne de
iktisadi olarak amaçlarınıza ulaşamayacaksınız.
Sayın milletvekilleri, Başbakan, CHP’li belediyelerin Alman
vakıflarından aldıkları kredileri müteahhitler eliyle terör örgütüne
aktardıkları suçlamasında bulunmuştu. Sayın Genel Başkanımız, Başbakanın
iddialarını ispatlamasını istedi ve sonuçta ne oldu? Cevap: Kocaman bir tıs!
Yine, Meclise vermiş olduğumuz gensoruya dahi bir CHP’li belediye örneği
veremediniz. Yine, bu cevap konusunda aldığımız kocaman bir tıs! Dış kaynaklı
krediler zaten devlet onayı olmadan verilmiyor. Tekrar soruyorum: Varsa
belgeleyin, öğrenelim, kamuoyu bilsin. Son olarak, İzmir Büyükşehir
Belediyesine yapılan baskıya bakın: Türkiye’de ne kadar vergi müfettişi,
Sayıştay denetçisi ve bilirkişi var ise karabasan gibi İzmir’in üzerine
çöreklendi. Belediye Başkanının Türkiye’yi temsilen yurt dışında olduğu bir
zamanda belediye bürokratlarının evleri, basına da haber verilerek, sabaha
karşı, suçlu görüntüsü verilerek gözaltına alındılar. Sadece İzmir değil, tüm
CHP’li belediyeler benzer baskılar altında. Baskılar sürüyor. Daha dört gün
önce de Antalya Belediyesine aynı yöntemle baskın yapıldı.
Sayın milletvekilleri, şimdi sizlere çarpıcı bir örnek vermek
istiyorum: Yine, bu hafta, belediye başkanlarıyla Çanakkale’de yaptığımız
toplantıda… Gece yarısı savcılar belediye başkanlarımıza kapılarını çalarak şu
ifadeleri sormak istiyorlar, diyorlar ki: “Adalet Bakanlığı emri gereğince
yapılmakta olan bir çalışmaya esas olmak üzere belediyenizde başkan, başkan
yardımcısı, meclis üyesi, encümen üyesi ve belediye memurlarının hemen gece
yarısı isimlerini çıkararak bize bildirmeniz gerekir.” Böyle bir uygulama, ne
savcılıkta ne hukukta ne de bir başka yerde vardır. Niye gündüzü
beklemiyorsunuz? Niye bunu Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığına sorarak
elindeki her ay verilen bilgilerle oradaki meclis üyelerini, orada çalışan
memurların isimlerini bilmiyor mu? Ama amaç o değil. Amaç, muhalefet
belediyelerini rahatsız etmek -o gece yarısı adlarını bilemeyecek- yeni
seçilmiş belediye başkanı arkadaşlarımızı orada korkutmak, sindirmek ve baskı
altına almaktır.
Değerli milletvekilleri, bu baskılar belediyelerimizin hizmet
üretmesini engellemeyecektir. Hiçbir zaman için hesap vermekten kaçınmadık,
kaçınmayacağız da. Ancak, CHP’ye yapılan bu baskılar hiçbir zaman için de
çalışmalarımızı engelleyemeyecektir. Her zaman olduğu gibi, konuş, suçla, sonra
da suskunluğa bürün; çamur at, izi kalsın.
Sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken
Bakana yönelttiğimiz soruya vermiş olduğu yanıttan da anlaşılacağı üzere
muhalefet belediyelerine baskınların sayılarını da ispatlamış oldu.
Bakın, 2.903 belediye yani yüzde 50’si AKP’li olmasına rağmen bu
belediyelerin ancak yüzde 28’ine soruşturma izni verilmiştir. Bu oran
Cumhuriyet Halk Partili belediyelerde yüzde 53,8’dir. Bir başka deyişle, tüm
belediyeler içerisinde AKP’li belediyelere yüzde 28, muhalefet belediyelerine
yüzde 72 oranında izin verilmiştir. Yani AKP’li belediyelere açılan
soruşturmanın yaklaşık 3 katı, muhalefet belediyelerine açılmıştır. Adalet ve
Kalkınma Partisinin adaleti bu mudur?
Yolsuzluk ve rüşvet iddialarını belgeleriyle gündeme taşıdığımız,
ayan beyan her şeyin ortaya konduğu, örneklerinin konduğu İstanbul, Ankara,
Kayseri, Çorum belediyelerine yönelik iddialara neden duyarsız kalıyorsunuz?
Sayın milletvekilleri, gelin görün ki İçişleri Bakanının yine aynı
soruya verdiği cevapta, İstanbul Büyükşehir Belediyesi için hiç -aç parantez
(sıfır)- soruşturma izni verilmediğini buradan itiraf etmiştir.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hayır, söylemedi.
ALİ SARIBAŞ (Devamla) – Tutanaklara bakarsınız.
18 bakanlığın bütçesinden daha büyük bir bütçeye sahip olan bir
belediyede bu kadar şikâyete rağmen hiç mi usulsüzlük, hırsızlık, yolsuzluk,
hukuksuzluk yapılmamıştır? Ne kadar enteresan değil mi?
Sayın milletvekilleri, bakın, depremde, farklı bir açıklama
getirmek istiyorum. Van depremi felaketinin birinci derecede sorumlusu AKP
Hükûmetidir. 19 il, 17 Ağustos depreminde yapı denetim şirketleri kapsamına
alınmışken, 2002’den beri burada iktidarda olduğunu söyleyen AKP Hükûmeti, Van
bölgesi birinci sınıf deprem bölgesi kuşağında olmasına rağmen niye bu kapsama
almamıştır? Bunun sorumlusu kimdir? Diğer iller gibi niye oy avcılığı yapacağız
diye bunu, bu zamana kadar beklettiniz?
Çok değerli milletvekilleri, yine soruyorum Van’daki sorunla
ilgili: Van’da 84 bin binadan yüzde 70’i kaçak ve ruhsatsız -geçmiş dönemdeki
belediye başkanlarının- Erciş’teki 18.424 binanın yüzde 85’i ruhsatsız ve kaçak
yapı. Van Erciş’te, dönemin belediye başkanı oy uğruna, yüzde 15’ine yani 2.763
binaya ruhsat verirken 15.661 binaya yani yüzde 85’ine göz yumarak kaçak ve
ruhsatsız yapılmasına seyirci kalmıştır. Bu belediyenin hiç günahı yok mudur?
Muhalefet belediye başkanı olsaydı çoktan tutuklanmıştı. Bu kadar yanlışlık
niye? Bu kadar insan öldü, hiç mi vicdanınız sızlamadı?
Değerli milletvekilleri, 2012 yılı bütçesine baktığımızda şunu
görüyoruz: Bu bütçenin mahcup bir bütçe olduğu, hiçbir iddiası olmayan bir
bütçe olduğu. Vergi gelirleri dağılımına baktığımızda şu tabloyu görüyoruz:
Vergi gelirlerinin yüzde 68’i vatandaşlarımızın zorunlu harcamalarındandır.
Varlıklılardan alınan gelir vergisi ve kurumlar vergisi ancak yüzde 32
dolayında görülüyor. Yani maliyenin eli vatandaşın cebinden hiç çıkmıyor. Sayın
Maliye Bakanı enflasyonun çift hanelere doğru yol almasının nedeninin vergiyi
artırmalarından kaynaklandığını söyleyerek itirafta bulunmuştur.
Değerli milletvekilleri, il özel idaresi, belediyeler ve köylere
vergi payı artırmalarından da bahsetmek istiyorum ancak süremiz yeterli değil
ama şunu ifade ediyorum: 2008 yılı içerisinde İller Bankasından alınan paylar
15 AKP’li, 3 MHP’li belediyeye verilmişken CHP’lilere hiç verilmemiştir. 2009
yılı içerisinde 103 AKP’li, 14 CHP’liye verilmişken 26 MHP’liye verilmiştir.
Yani Adalet ve Kalkınma Partisinin belediyelere yaklaşımı budur. Proje
karşılığı verilen, bu proje karşılığında… Halkın paralarını bu kadar yanlı
vermenizi gerçekten esefle karşılıyorum.
2012 yılı bütçesi, kanun hükmünde kararnameyle kurulan
bakanlıklara verilen, yasallığı tartışılan bir bütçedir.
Ülkemize ve halkımıza refah getirmeyeceği inancıyla karşı oy
vereceğimizi belirtmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sarıbaş, vaktiniz tamam.
Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Emin
Haluk Ayhan, Denizli.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, izin verir misiniz? Sayın
Milletvekilimizin bir arzı var efendim.
NEBİ BOZKURT (Mersin) – Bir düzeltme istemiştim.
BAŞKAN – Şimdi söz verdim, bundan sonra. Oturun lütfen.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin 17’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini
arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi tekrar selamlıyorum.
Esasen bu madde mahallî idarelerle ilgili olan bir madde. İl özel
idarelerine veya büyükşehir belediyelerine devredilen personele ilişkin 5779
sayılı Kanun’da yapılan düzenleme. Genel bütçe vergi gelirlerinden il özel
idarelerine veya büyükşehir belediyelerine pay verilmesiyle ilgili kanun. Bunu
ne kadar istismar ettiniz? Gerçekten çok istismar oldu. 2009 mahallî idareler
seçimleri öncesinde bu kanun tasarısı, değişiklik Türkiye Büyük Millet Meclisine
geldi, Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi. Orada eşitsiz bir dağılım yaptınız.
Bunu yaparken Adalet ve Kalkınma Partisine ait belediyeler de bunun adil
olmadığını ifade ettiler ve bütün diğer siyasi partilerle de bunu görüştüler.
Şimdi, sizin isminiz adınızda; hakikaten adil değilsiniz, hakikaten adaletiniz
yok. Nüfusa göre dağıtmadınız.
Bakın, Denizli Belediye Başkanı Nihat Bey şimdi Denizli
Milletvekili, o zaman, bunun doğru olmadığını, nüfusa göre dağıtılması
gerektiğini söyledi. Bizim ısrarlarımız üzerine o tasarı alt komisyona sevk
edildi. Ben alt komisyon üyesiydim. Bunun ne zaman toplanılacağına dair
ısrarlarım alt komisyon başkanına ve Komisyon başkanına oldu. Ama bir gün,
buradan o tasarının Hükûmet tarafından geri çekildiğini öğrendim. En azından muhalefete
mensup Komisyon üyesi milletvekillerine bunun geri çekildiğinin nezaketen
bildirilmesi gerekirdi; bu da bildirilmedi. Ama başka bir şey gördük, bir süre
sonra aynı tasarı, teklif olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna tekrar geldi;
gerekçesi aynı, maddeleri aynı, noktası aynı, virgülü aynı. O adaletsiz
dağıtımı AKP’li belediyelerin de rızası hilafına, zorla buradan geçirdiniz.
Ben o günkü İçişleri Bakanına söylediğimi adım gibi hatırlıyorum,
dedim ki: “Siz Devlet Planlama Teşkilatında çalıştınız. Burada mahallî idareler
dengesi var. Şimdi ne oldu da bir ay sonra, geçirdiğiniz bütçe, uyguladığınız
program, çıkardığınız programdan ne değişti de bunu buraya getiriyorsunuz?”
Zaten Komisyondan çekme gerekçesi de oydu.
Bakın, biz seçim esnasında Sayın Zeybekçi, Sayın Keskin bir
ortamda, seçimde, oturumda konuşurken bu gündeme geldi ve ben şunu söyledim:
“Denizli Belediye Başkanı, şimdi milletvekili adayı ama, bunların günahı yok,
günah AKP’nin.” Neden? Gayret ettiler ama o gün bugün bir daha bir araya
gelemedik biz üçümüz. Sayın Keskin de Sayın Zeybekçi de gelemedi, üçümüz bir
araya gelemedik ve hatta gerginleşme oldu. Bunun temel sebebi de bana göre o
günkü tartışmadır. AKP sadece kendine muhalefet belediyelerine değil, kendi
belediyelerine de aynı şeyi yapıyor ama bu çıkardığınız kanun adil bir kanun
değildi, o gün seçime giderken kendinize sağlayacağınız birtakım neydi?
Avantajların altyapısıydı, bu gayet açık ve net.
Şimdi, zaten söz veriyorsunuz. Nihat Bey 2023’e kadar belediye
başkanı olacağını ifade etmişti yanlış hatırlamıyorsam. Bakın, sizin bu
sıkıntınızdan bıraktı geldi, milletvekili oldu. Şimdi, getirdiğiniz durumu
düşünün, getirdiğiniz hâli düşünün. Tabii, bunu siyasi latife olarak kabul
edin, bir insanın milletvekilliğine aday olması kadar doğal bir şey de yok ama
yaptığınız, uyguladığınız politikanın kendi içinde ne kadar tarafgir, adil
olmayan, adaletsiz ve insafsız bir tasarı, davranış biçimi olduğunu bir kez
daha burada ifade etmek istiyorum; sadece buraya değil, bütün millete.
Bakın, bir teşvik kanunu… Denizli’ye haftaya bir bakan
gönderdiniz. Teşvik kanunundan lanet getirdi sanayiciler, kimse beğenmedi.
Nitekim, şimdi, teşvikle ilgili o düzenlemeyi tekrar düzenlemeye
çalışıyorsunuz. Herkes söyledi.
Bakın, AnadoluJet’i Denizli-Ankara arası koydunuz, rantabl veya
değil. O günkü Yönetim Kurulu Başkanıyla ben de görüştüm, AKP’li arkadaşlar da
vardı, Denizli’de sivil toplum örgütlerinin liderleri de vardı. 4 milletvekili
AKP’den, 1 de bakan, açtınız. Ben burada dedim ki: “Yarın 4 milletvekili yine
kapatırsınız.”
Nasip oldu, bugün burada değil, bir başka arkadaş bakan oldu
Denizli’den ama o şirket kapatırken o havayolunun o hattını, maalesef, son
uçuşu bana nasip oldu. Yaptığınız her şey plana uymayan, programa uymayan,
hesabı kitabı olmayan işler, nereden bakarsanız bakın.
KÖYDES… Gidiyorsunuz, parke taşı köyde dolu. “Yahu arkadaş, niye
yapmıyorsunuz?” “Vekilim, sesini çıkarma, bize öyle söylediler ki bunun yarısı
seçimden sonra gelecek.” diyorlar. Yalan söylüyorsam yalan söylüyorsunuz deyin.
Vicdan var, izan var… Öyle değil mi?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Öyle değil, öyle değil, doğru
konuşmuyorsun.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Şimdi, öyle değil… Ben doğru
konuşurum, bilmediğimi konuşmam. Siz beni tanımıyorsunuz, tanıyacaksınız.
Bakın, gerçekten, mahallî idarelerin bütçe büyüklükleri sürekli
büyüme gösterdi, 1975-2009 arasında ekonomi içindeki payı yaklaşık 4 kat, kamu
maliyesi içerisindeki payı yaklaşık 2 kat arttı. Bu artışta büyükşehir
belediyelerinin kurulmasıyla birlikte merkezî bütçeden bu kuruluşlara aktarılan
kaynak da etkili oldu. Bazı yerel vergilerin ihdası ve tahsilatın belediyelere
devri, genel bütçe vergi gelirlerinden aktarılan tutarların zaman içerisinde
oran olarak artırılması ve artan vergi yükünün bu kaynak üzerinde olumlu
etkisi, yüksek oranda kentleşme bunlara ne oldu? Etkili oldu.
Şimdi, bunu niçin söylüyorum? Ben bu konuyla ilgili önerge verdim
geçen dönem. Dikkate alınmadı, doğrusu da buydu. Bu sene tekrar bunu
tekrarlıyorum. Gelin, hep birlikte bu idarelerin problemlerini çözelim. Bunu,
muhalif belediyelerin üzerine müfettiş göndererek, muhalif belediyelerin
üzerine baskı yaparak çözmemiz mümkün değil. Nerede ne varsa -sizinki de,
bizimki de- yürüyün ama bir de bunun insafı var. Belediyeyi
çalıştırmayacaksınız -zaten nüfusu 3 bin- belediyeye baskı yapacaksın. Böyle
bir şeyin olması kesinlikle mümkün değil.
Şimdi, sürdürülebilir bir büyümenin, kendi kendine yeter bir
ekonominin olması için yurt içi tasarrufların olması lazım. Sayın Bakanım, yurt
içi tasarruflar AKP döneminde yüzde 18’lerden 12’lere geldi. Şimdi, bu dönemde
artırmaya, 15’lere çıkarmaya çalışıyorsunuz. Nasıl yapacaksınız bunu Allah
aşkına? Geçen sene Torba Yasa’yı getirdiniz, bütçe çıktıktan hemen sonra
getirdiniz. Bütçenin içinde torba tasarıdan gelecek gelirin hesabı var mıydı?
Yoktu. Peki, ne oldu o gelirin hesabı? Şimdi, “Bütçe ne yapıyor?” diyorsunuz,
“Açık vermeyecek.” diyorsunuz. Daha bir ay önce, Ekimin 17’sinde
getirdiğinizde, burada “20-22 milyar TL açık verecek.” diyordunuz. Bugün farklı
bir şey söylüyorsunuz, burnunuzun ucunu görmüyorsunuz, yarını görmüyorsunuz,
dünden bugünü hesap edemiyorsunuz. Bunun neresi rasyonel mali yönetim? Bunu
anlamakta zorluk çekiyorum.
Gerçi siz söylüyorsunuz, Allah var şimdi, yalan söylemekten
korkarım ama ya, bir gün de “Siz şunu söylediniz, doğru söylediniz, öneriniz
doğruydu.” deyin. Nihat Bey biraz sonra söyler, dışarıda da anlatır. Hakikaten
yardımcı olmaya çalıştım, Mevlüt Aslanoğlu da yardımcı olmaya çalıştı,
dilimizde tüy bitti, inandıramadık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Millet inanmadı.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - Nihat Bey de mi inanmadı?
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ayhan, çok teşekkür ediyorum efendim. Süreniz
doldu.
Şimdi, Mersin Milletvekilimiz Nebi Bozkurt bir açıklamada
bulunacak.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili
Nebi Bozkurt’un, Hazreti Peygamber’imizin depremlerle ilgili hadisine ilişkin
konuşmasında BDP Grubunu kastetmediğine ilişkin açıklaması
NEBİ BOZKURT (Mersin) – Sayın Başkanım, okumuş olduğum hadis belki
yanlış anlaşıldı, BDP’li arkadaşlara yönelerek onların da ismini parti olarak
zikrederek söylendiği için. Arkadaşlar daha çok deprem konusunu gündeme
getirdikleri için arkadaşlara yönelerek söyledim ben.
Hadiste Hazreti Peygamber’imizin sözünde üç tane şık var, niye
sonuncuyu kabul ediyorsunuz ki? Diyor ki: “Bu depremler müttakiler için,
Allah’tan korkanlar için bir mevizedir.” Yani “Bu depremlerden ders alın,
depremlere sağlam binalar yapın, yüzde 5 yıkmasın, yüzde 5 malzemeden çalarak
insanlara zulmetmeyin, ölüme sebep olmayın.” diyor. “Müminler için bir
rahmettir.” diyor. Bu rahmet oluşunun sebebi de “Müminin ayağına batan bir
dikenle bile -Hazreti Peygamber’in diğer bir hadisinde- onun günahlarından bir
kısmını Cenabıhak affeder.” buyuruyor. “Kâfirler için bir azaptır.” demesinin
sebebi de, insanların tek dünyası vardı, onların bir ahret inancı zaten yok,
depremle zaten olmayan ahret inançları, dünyaları da gitmiştir, zaten ahretleri
de yoktur manasında bunu söylüyor. Burada sizin üzerinize almanız gereken,
arkadaşlarımızın üzerine alması gereken herhangi bir şey yoktur.
Efendim, zaman dar olduğu için, bu hadisi aslında bazı
arkadaşlarımız… Bu, İbni Asâkir’in Tarihi Dımeşk’inde rivayet ettiği bir
hadistir. Aslında zayıf da bir hadistir ama bir realitedir. (Gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim. Tamam.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, hiç böyle sözünü evirip
çevirmesine gerek yok. Eğer müminse söylediğinin arkasında durabilmelidir,
inanıyorsa durabilmelidir. Böyle çark etmeye gerek yok. Grubumuza dönüp bunları
söylerken İslamiyet’e inanıyorsan, Allah’a inanıyorsan, neyi kastettiysen onu
söyle. Şimdi kıvırıp çıvırmaya… Arkadaşlarınız bile rahatsız oldu sizin söylediklerinizden.
Özür dileyeceksiniz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Özür dileyecek. Bu kadar…
BAŞKAN – Teşekkürler.
SIRRI SAKIK (Muş) – Özür dileyecek, grubumuzdan özür dileyecek,
yoksa çalışmaları…
BAŞKAN – Teşekkürler, sağ olun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tabii, özür dilemesi gerekiyor.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Hatibin özür dilemesi gerekiyor,
aynısını tekrarladı.
SIRRI SAKIK (Muş) – Hayır, aynısını tekrarladı; grubumuzdan özür
dileyecek, Vanlılardan özür dileyecek.
NEBİ BOZKURT (Mersin) – Sayın Başkanım, düzeltebilir miyim?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kürsüye gelsin Sayın Başkan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yalnız, Başkanım, siz süre
koymuyorsunuz, bu bir haksızlık. Yani bunu suistimal etmeyelim, sizden istirham
ediyorum. Süre koymuyorsunuz. Özür dilerim yani bu eşitliği, bu adaleti
istiyoruz.
BAŞKAN – Süre konuldu. Ben değilim süreyi koyan; süreyi koydu.
Siz oturun yerinize lütfen.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, ben buradan görüyorum,
vermiyorsunuz, süre koymuyorsunuz buraya.
BAŞKAN – Evet, buradan bir dakikada açıklasın.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, grup başkan vekilleri
sürekli Hatibin yanına gidip ne söylemesi gerektiğini kendisine söylüyorlar.
Lütfen Hatibi kendi hâline bıraksınlar.
BAŞKAN – Hayır, hayır, böyle bir şey yok; lütfen… Tamam.
Buyurun.
NEBİ BOZKURT (Mersin) – Arkadaşlar, bir hadisi CHP’li arkadaşlar
okuduğu zaman normal oluyor, BDP’li Sırrı Süreyya okuduğu zaman normal oluyor,
ilahiyat fakültesinde hadis hocası olarak ben okuduğum zaman anormal mi oluyor?
İnsaf edin ya!
SIRRI SAKIK (Muş) – İlahiyat fakültesinde ırkçılık okumuşsun.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) - Allah’tan Hocasın yani
Allah’tan Hocasın, bir de başka bir şey olsan ancak bu kadar kötü konuşacaksın.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Eğer maksadını aşmışsa… Burada çekinecek
bir şeyim yok. Ben hiçbir zaman arkadaşları o şekilde kastederek, son şıkkı
olarak kastederek hadisi o bağlamda okumadım ama her çıkan arkadaş, buraya,
depremi gündeme getiriyor, bizim Mersin’imizde de 8 bin depremzede var…
SIRRI SAKIK (Muş) – Getireceğiz tabii, sen niye rahatsız
oluyorsun?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Getireceğiz tabii, o da mı suç?
NEBİ BOZKURT (Devamla) – …ve o arkadaşları ben ziyaret ettim, o
arkadaşların ihtiyacı için de elimden geleni yaptım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Burada AKP’liler, MHP’liler yok mu ya!
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Deprem zor bir andır. Herkesin deprem
zamanında yapması gereken, üzerine düşen birtakım…
SIRRI SAKIK (Muş) – Hocam, özür dilemek erdemliliktir.
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Sıkıntılı bir zamandır ve o sıkıntıdan
kurtulmamız için ne yapmamız gerekiyorsa onu yaparız ama asla sizi kastetmedik.
BAŞKAN – Tamam, Sayın Bozkurt, teşekkür ederim.
NEBİ BOZKURT (Devamla) – Asla sizi kastetmedik bunu bilesiniz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozkurt.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Özür dilemedi Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Bir saniye efendim, daha evvel, Sayın Zeybekci’nin ismi
geçerek şey oldu, ona söz verdim; sonra size…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Ona bir sataşma yok ki efendim.
Sayın Başkan, ama kötü bir şey söylemedim yani.
NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Ben kötü bir şey söylediniz demedim
zaten Sayın Milletvekili.
BAŞKAN – Ne söyleyecek merak ediyoruz.
Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Denizli Milletvekili
Nihat Zeybekci’nin, Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; tam olarak anlayamadım ama Sayın Ayhan’ın söylemiş olduğu…
Eğer yanlış anladıysam lütfen tekrar düzeltsinler. 2002 yılından 2011 yılına
kadar yaşadığımız bu sürecin içinde yedi yıl belediye başkanlığı yaptım ve yedi
yıl belediye başkanlığım süresinde yedi yıl, Avrupa Konseyinde Yerel ve
Bölgesel Yönetimler Parlamentosunda Türkiye’yi temsil ettim. Tabii, çok büyük
farklılıklar gördüm orada da.
Ben 2004 yılında belediye başkanı olduğumda, Türkiye’de
belediyelerin, belediye artı özel idare ve tüm yerel yönetimlerin kamu
harcamalarından almış olduğu pay yüzde 4’ler civarındaydı. Bugün gelinen
noktada, özel idareler artı belediyelerin kamu harcamalarından almış oldukları
pay, daha doğrusu vergi gelirlerinden almış oldukları toplam pay yüzde 9’lar
civarındadır yani 3 misli civarında bir artış. Yeterli mi? Asla yeterli değil.
Şöyle ki: Bakın, İskandinav ülkelerinde yüzde 50’nin üzerinde, kamu
harcamalarının belediyeler üzerinden yapılması vardır, Avrupa Birliği
ortalaması da yüzde 30 civarındadır. Türkiye’de, Avrupa anlaşmalarına imza atan
Türkiye’de, bunun yüzde 30’lar civarına, yüzde 20’ler civarına, hiçbir kaygıya
gerek kalmaksızın artırılması gerekiyor.
Diğer taraftan, eğer yanlış anlamadıysam, Sayın Ayhan’ın dediği,
Türkiye’de normal bir belediye ile normal bir belediyedeki bir Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşına 1 lira vergi gelirlerinden pay giderken, büyükşehirlere
2 lira, 2,5 lira, hatta bazılarına 4,5 liraya kadar fazlalık vardır.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Denizli’nin hakkını yediler mi
yemediler mi Nihat Bey?
NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Yani haksızlık vardır. Haksızlık sadece
muhalefet belediyelerine değil bütün belediyelere aynı şekilde yapılmakta ama …
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Aynı şeyi söyledik zaten.
NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – …düzeltilmek üzere de çok yoğun bir
gayret vardır. Bu gayreti de görmezlikten gelmek son derece yanlış olur.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Beş senedir aynı gayret olur mu?
NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Diğer taraftan, diğer belde
belediyeleri… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Zeybekci, teşekkür ediyorum efendim, sağ olun.
Şimdi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, biraz önce, Sayın Milletvekili,
BDP’ye hitaben bir sözünü düzeltme ihtiyacı içerisinde bulundu. Yalnız bence
-ben kastının da öyle olduğunu düşünmüyorum açıkçası- özellikle burada
“Peygamber’i herkes kullanıyor.” derken zannederim, bununla ilgili bir
düzeltme… Zannederim yanlış kullanılmıştır, bu “kullanma” kelimesi Peygamber
Efendimiz’le pek bağdaşan bir ifade olmadı. Dolayısıyla, Sayın Milletvekilinin
Peygamber Efendimiz’e yönelik bu “kullanma” ifadesini de düzeltmesini istirham
ediyorum. Yani yanlışlık olduğuna inanıyorum ama burada yer alsın.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural.
NEBİ BOZKURT (Mersin) – Olmazsa düzelteyim Başkanım.
BAŞKAN – Lütfen, oradan, yerinizden lütfen.
NEBİ BOZKURT (Mersin) – Şimdi, “kullanma” kelimesini Hazreti
Peygamber’in hadislerini kullanma anlamında söyledim.
BAŞKAN – O anlamda söylediniz, tamam.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Öyle demedin…
BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim Sayın Bozkurt, zapta geçti.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.
Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın İdris
Baluken, Bingöl Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Baluken.
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçenin 17’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, gönül isterdi ki bugün, mahallî idarelere
Hazine yardımıyla ilgili olan bu maddeyle ilgili, bizler, daha çok merkezî
bürokratik işleyişle ademimerkeziyetçi yerinden yönetimi esas alan bir işleyiş
arasındaki farkı burada sizlerle birlikte tartışalım. Ancak günlük maruz
kaldığımız, sürekli olarak uygulanan pratikler öylesi gündemler önümüze
getiriyor ki bu tarz, bahsetmiş olduğumuz yaklaşımları burada konuşmuş olursak
sadece teorik çerçevesi olan bir fikir jimnastiği yapmış olacağız. Bu nedenle,
ben gündem olarak önümüze gelen olaylarla ilgili hemen sizlerle bazı
aktarımları paylaşmak istiyorum.
Şimdi, biliyorsunuz, bir önceki gün gece yarısı ve dün sabah
Batman’da, Kurtalan’da, Diyarbakır’da ve Mersin’de belediyelerimize yönelik
yapılan siyasi soykırım operasyonlarının son halkası yapıldı. Kurtalan’da
Kurtalan Belediye Başkanımız gözaltına alındı. Evinde 2 tane genç çocuğu darp
edilecek şekilde şiddete maruz bırakıldı. Kurtalan’da yürütülen operasyon
kapsamında, onlarca Belediye Meclisi üyemizin de içerisinde bulunduğu 20 kişi
gözaltına alındı.
Kurtalan’da bu yapılırken aynı saatte Batman’da eş zamanlı bir
operasyon yapılıyordu. Aralarında Belediye Başkan Yardımcımızın da bulunduğu,
yine pek çok Belediye Meclisi üyemizin ve ilgili birimlerin müdürlerinin
bulunduğu pek çok arkadaşımız, haksız bir şekilde, önemli herhangi hukuki bir
gerekçe olmadan gözaltına alındı.
Bakın, bu gözaltılarla ilgili şuraya dikkatinizi çekmek istiyorum:
Dosyaya gizlilik kararı kondu ve bu gizlilik kararı konduğu için biz bu
arkadaşlarımızın neyle suçlandığını ya da gözaltında mevcut durumlarının ne
olduğunu merak ettik. Bunun için hukukçu arkadaşlarımızın başvurularına bile
herhangi bir yanıt verilmedi, dosyada gizlilik kararı olduğu için. Ta ki bugün
dört beş saat öncesine kadar avukatlar bu arkadaşlarımızla görüşemediler. Ancak
bu sabah yayınlanan Yeni Şafak gazetesinde, bu operasyonla ilgili, suçlanan,
arkadaşlarımızın suçlandığı veya iddianame olarak önümüze getirilecek olan
bütün detaylar yer alıyor.
Şimdi, burada gizlilik konmuş bir dosya var, hiçbir şekilde bir
bilgi akışı yok ama Yeni Şafak gazetesi, her neyse, bu gizlilik olan dosyadan
bütün bilgileri alarak, üstelik manşet haberle çıkıyor. Burada devletin
işleyişiyle ilgili ciddi bir sorgulamanın yapılması gerekir. Yeni Şafak’ın
yargıyla olan ilişkisinin hangi yönde olduğunun, hangi mekanizma içerisinde
işlediğinin, savcılarla hangi bilgi akışı üzerinde bir ilişki içerisinde
olduğunun burada açıkça sorgulanması gerekiyor.
Bakın, burada Batman Belediyesine sıradan bir operasyon yapılmadı,
imar ve emlakle ilgili olan birimde bütün klasörlere, bütün dosyalara el kondu
yani burada görevlendirilen savcı bir kişi için ya da şüpheli bir dosya için
bir arama kararı, bir klasöre el koyma kararı çıkarmıyor, ilgili birimdeki
bütün klasörlere el konmuş durumda. Pazartesi günü Batman’da belediyeye
başvuracak olan bir vatandaşımız bu birimle ilgili hizmet alamayacak durumda
çünkü 2010 - 2011’le ilgili bütün klasörler şu anda mühürlenmiş ve el altında
bulunmaktadır. Burada kamu hizmetinin sürekliliğinin ihlal edildiğinin açıkça
bir ifadesidir.
Buradan biz İçişleri Bakanına seslenmek istiyoruz: Pazartesi günü
Batman Belediyesine başvuran bir vatandaşımız, eğer orada kamusal hizmetin
sürekliliği açısından hizmet alamayacaksa burada birinci derecede
sorumluluğunuz vardır.
Bakın, bu belediyelerle ilgili mali denetim İçişleri Bakanlığının
müfettişlerine aittir, idari denetim ise Sayıştaya aittir ve Batman
Belediyesine on gün önce giden İçişleri Bakanlığının müfettişleri Belediye
Başkanımıza teşekkür ederek geri dönüyorlar. On gün önce teşekkür eden müfettişler,
on gün sonra savcının nereden geldiği, hangi düğmeden basıldığı belli olmayan
kararıyla bütün klasörlere el konulması… Biz bunun amacının ne olduğunu
biliyoruz. Bunun amacının AKP tarafından getirilmek istenen, teröre finansman
sağlayanların mal varlığına el konulmasıyla ilgili bir yasa tasarısına zemin
hazırlama olduğunu çok iyi biliyoruz.
Belediyelerimize yönelik yaptığınız tutuklamalar, 25 belediye
başkanımızın, 80’in üzerinde meclis üyemizin, 19 il genel meclisi; üyemizin
içeri alınması yetmiyor, şimdi de ekonomik soykırımı uygulamak için bu şekilde
yasa tasarılarını gündemleştiriyorsunuz. Buna da toplumsal zeminde bir
meşruiyet kazandırmak için önceden birtakım hazırlıklar yapıyorsunuz. Biz, eğer
bu konuyla ilgili gerçekten bir şüpheniz var ise öncelikle düğmeye basmadan
önce hiç olmazsa İçişleri Bakanlığının müfettişlerinin hazırlamış olduğu
raporlara bir göz atmanızı istiyorduk.
Değerli arkadaşlarım, bu yerel yönetimlere AKP’nin bakışıyla
ilgili Diyarbakır İl Genel Meclisindeki bir pratiği -bu konuyla ilgili soru
önergeleri de verdik- sizlerle paylaşmak istiyoruz: 2010-2011 Diyarbakır İl
Genel Meclisi bütçe taslağı tam on iki kez Diyarbakır Valisi tarafından geri
çevrildi. Burada AKP’nin Diyarbakırlı milletvekili arkadaşlarımız da var. Burada
tamamen Valinin kendi özel kalem gideri için bütçenin düzenlemiş olduğu
revizyonu beğenmemesinden kaynaklı bir keyfiyet durumu söz konusu. Tabii, bu
keyfiyeti yaparken de AKP’nin 2008 yılında ilgili kanun maddesinin 15’inci
fıkrasının ilgili maddesinin iptaline dayandırarak yürürlüğe koyduğu bir
uygulama söz konusu.
Bakın, daha önce vali 1 kez bunu reddedebiliyordu ama sizin
yaptığınız düzenlemeyle 12 kez vali reddediyor ve yaklaşık 2 binin üzerindeki
yerleşim yeri bir yıl boyunca hizmet alamıyor. Diyarbakır’da 1 milyon 100
binlik bir nüfus bir yıl boyunca Valinin keyfî uygulamalarından dolayı hizmet
alamadı. Bakın, burada bu Valinin yapmış olduğu keyfî uygulamaları, biz süre
yetmediği için hepsini getirmeyeceğiz ancak Valinin genel zihniyetini ortaya koyması
açısından sadece Diyarbakır’da taş atan çocuklarla ilgili kullandığı cümleyi
söyleyelim. Bu çocukların ailelerinden alınması, kendi kimliğine, kendi
kültürüne yabancılaşmasıyla ilgili bir pratiği Vali bize bir çözüm olarak
getiriyor. Samimiyetini sorgulayarak, bu ülkenin Başbakanının bile Dersim’in
sürgün çocukları, kayıp kızlarıyla ilgili bir sorgulamayı önüne koyduğu bir
dönemde, Diyarbakır Valisi Kürt çocuklarıyla ilgili yeni bir uygulamanın
işaretlerini veriyor.
Şimdi, aynı şekilde Van Valisiyle ilgili burada anlatmaya gerek
yok, bütçe görüşmelerinin en çok konuşulan ismi ve bu Vali hâlâ görevine devam
ediyor. Niye devam ediyor? İyi bir AKP’li olduğu için devam ediyor. Ta Uzak
Doğulardan insan hakları savunucularını, yardıma gelen insanları, adres
gösterdiği otellerde enkaz altında bırakan bir Vali, aslında ülkemizi dünyaya
rezil etmesi yetmiyormuş gibi hâlâ görev başında ise burada atanmışlarla ilgili
ve yerel yönetimlerle ilgili mantıksal işleyişimizin sorgulanması gerektiğini
düşünüyorum.
Bakınız, AKP’nin yerel yönetimlerle ilgili genel algısına kendi
seçim bölgemden örnek vereyim. 2011 genel seçiminde AKP’nin hizmet dağılımıyla
ilgili genel olarak ortaya koymuş olduğu pratik şu şekilde gelişti: AKP’nin oy
almış olduğu köylere hizmet gitti, oy alamadığı köylere hiçbir şekilde, daha
önce ihalesi yapıldığı hâlde ve seçim öncesinde iş makineleri orada bulunduğu
hâlde hizmetler geri çevrildi. Bingöl’de Gökdere, Erdemli, Bahçeli, Dışbudak,
Yumaklı, Paymerk, Kiran, Suveren, Dallıtepe, Çiriş ve Alıncık köylerine
seçimden önce iş makineleriyle hizmet götürülürken, seçim sonrasında, istenilen
oy alınmadığı için bu hizmetler geri çevrildi.
Yine Bingöl’de Solhan’da Hazarşah, Mutluca, Melekhan ve Azat
köylerinde bize de oy vermediler. AKP’nin aday tercihlerinden dolayı boykot
kararı aldılar. Bu boykot kararını aldıkları için şu anda bu köyler hizmet
alamıyor. Yolla ilgili başlayan çalışmalar ve biten ihale aşamaları olmasına
rağmen şu anda bütün çalışmalar durdurulmuş durumda.
Solhan’ın Hobit köyünde 93 yılında iki defa devletin güvenlik
güçleri tarafından köy yakılıyor, daha sonra köylülerle temas kurularak bu köye
dönüş kapsamında köye geri dönüşleri sağlanıyor. Ancak Hobit kendim gittim
seçim döneminde, tam üç kez arazi araçlarıyla gitmemize rağmen bu gidilen
yoldan kilometrelerce yolu yürümek zorunda kaldık. Yani Hobit köyü yol
açısından veya altyapı açısından hiçbir hizmeti almıyor ve köye dönüşle ilgili,
aradan sekiz yıl geçmesine rağmen ve komisyon kendilerine geri ödeme sözü
vermesine rağmen herhangi bir geri ödeme de yapılmıyor.
Yine, Bingöl’ün köylerinden Sağgöze ve Geyikdere köyünde şu anda
elektrik yok ve bunların tek suçu AKP’ye oy vermemek. Dolayısıyla, siz eğer
hizmet anlamında yerel yönetimlere bakışınızı AKP’ye oy verme üzerine
şekillendireceksiniz, burada ciddi anlamda bir zihniyet sorununu tartışmaya
açmamız gerekecek. Keşke süremiz yeterli olmuş olsa ve bunlarla ilgili
pratikleri burada saatlerce konuşabilmiş olsak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Sadece, Sayın Başkanın müsaadesiyle
burada Sayın Bakanıma bir şeyi belirtmek istiyorum. Konuştuğumuz madde mahallî
idarelere hazine yardımıyla ilgili. Bir doğal afetten çıkmış Van Belediyesine
bugüne kadar tek bir kuruş yardım aktarılmadı, Van Belediyesinden normal
belediyelerden yapılan kesintilerin tamamı hâlen yapılmaktadır. Bu konuyla
ilgili düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.
Sayın milletvekilleri, 17’nci madde üzerine gruplar adına
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, şahısları adına…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, AK PARTİ Grubu adına
vardı efendim. AK PARTİ Grubu adına müracaat etmiştik efendim.
BAŞKAN – Hayır, burada böyle bir kimse yok.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grup adına ben konuşmak istiyorum
efendim.
BAŞKAN – Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Başkalarına vermiyorsun ama. “Sona erdi”
dediniz, ondan sonra yine söz veriyorsunuz.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Parazit yapma
oradan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bütçe kanunu üzerinde, maddeler üzerinde görüşmelerimizi tamamlıyoruz,
son madde üzerine geldik ama bu arada bazı milletvekili arkadaşlarımızın
söylediği konuda ve Sayın Grup Başkan Vekilinin bir konuyu düzeltmem için
ısrarlı konuları üzerine bir konuyu açıklamak istedim.
Birincisi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan
milletvekili arkadaşımız Antalya Belediyesiyle ilgili bir konuyu gündeme
getirdi. “Antalya Belediyesine yaptığınız, savcılara, polislere ve müfettişlere
yaptığınız baskı sonucunda Antalya Belediyesinde incelemeler yaptırıldı.” diye
bir söylemde bulundu. Açıkça şunu söyleyelim: Polisin yaptığı, savcılar
marifetiyle yapılan her işi AK PARTİ İktidarına yöneltmek haksızlık oluyor.
Değerli arkadaşlar, polisin hangi görevlerinin olduğunu herhâlde
herkes biliyor, hukukçu arkadaşlar daha iyi bilir. Polisin kolluk görevleri
var, adli görevleri var. Savcı talimatı olduğu sürece, polis savcıya talimat
verip şu konuyla ilgili yaptığımız dosyanın sonuçlarına göre...
OKTAY VURAL (İzmir) – Polis savcıya talimat vermez.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Savcı polise talimat verdiği sürece o, işini yapmak
mecburiyetindedir.
Bakın, dünkü gazeteleri görürseniz, daha önceki yapılan işlemleri
de değerlendirirseniz Antalya Belediye Genel Sekreter Yardımcısı veya Genel
Sekreteri, Yalçın soyadlı beyefendinin, Sayın Yalçın’ın gazetelere, İnternet’e
düşen ifadesi var, “Biz bu konuyla ilgili araştırma yaptık. Veznedarlarla
ilgili yolsuzluklar olduğunu tespit ettik ve bunun üzerine, soruşturmayı bizzat
biz şikâyet ettik.” Yani tıpkı Çankaya Belediyesindeki gibi, Çankaya Belediye
Başkanının söylediği gibi, “Belediyede yamyamlar var. Bu yamyamlarla ilgili ben
ne yapayım kardeşim?” diyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Aynı şekilde
Antalya Belediyesindeki yamyamları belediye mensubu bir genel sekreter şikâyet
etmiş.
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Kayseri’yi de söyle.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bunu, AK PARTİ’yle ilgili değil, bu
konuyla ilgili kim yaptıysa...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - İçişleri Bakanı gereğini yapsın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – ...hangi yamyam varsa, bu yamyamlarla
ilgili gerekli işlemleri yapmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Hangi yamyam varsa İçişleri Bakanı
gereğini yapsın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Kim yamyamlık yapıyorsa, kim tüyü
bitmedik yetimin hakkını yiyorsa ona lanet olsun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sizin sorumluluğunuz, iktidar
partisisiniz, her yamyamdan hesap sormak sizin vazifeniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Onunla ilgili herkesin bu konuyu
yapması gerekir ve bu konuyu da dile getirmesi gerekir.
İki: Biraz önce konuşan arkadaşımız, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına konuşan arkadaşımız “Bütçe kanun tasarısını üzerine söylüyorum.”
diyor. “Bakın, bir duyumdan hareketle, aldığım bir duyuma göre, yakın bir süre
önce yeni atanan bir bakan yardımcısını...” Kendisine ısrarla sorduk, Sayın
Bakan not gönderdi “Bu bakan yardımcısı kimdir?” diye, “Söyleyin.” dedi ama
henüz bir şey gelmedi.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Beyefendi, bir dakika, bir dakika…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli Milletvekilim, bu konuyla
ilgili eğer bir iddianız varsa, bilginiz varsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kürsüsü alınan duyumlarla değil…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sen önce ödemeleri yapılmış olan, evrakları
ortada olanlara cevap vereceksin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ben sizin notunuzdan okuyorum...
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Ötekini de oku.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Beyefendi, orada, devamına cevap ver.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – “Aldığım bir duyuma göre, yakın bir
süre önce yeni atanan bir bakan yardımcısına, 237 sayılı Kanun kapsamında 1 ve 2
no.lu cetvellerde makama yazılı olmadığı için makam aracı satın alınmayacağı
söylenince ‘Öyleyse hizmet satın alın, kiralayın ama Audi 4 olmaz…’ ”
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Tamam, doğru, doğru.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Doğruysa o bakan yardımcısı istifa eder
mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Milletvekilim, aldığınız
duyumlarla olmaz bu iş, resmî belgelerle olacak.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Beyefendi, devamındaki ödemelere cevap ver,
ödemelere.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Resmî belgelerle yapmadığınız sürece
siz dedikodu yapıyorsunuz demektir. Söyleyin bunun adını? Oradan da ifade
edebilirsiniz. Not yazın gönderin. Bu bakan yardımcısı kimse…
OKTAY VURAL (İzmir) – Söyleyecek, söyleyecek.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Bakana sordunuz, “Böyle bir şey
yok.” dedi.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Devamına da cevap ver.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu konuyla
ilgili meseleleri burada konuşurken net konuşacaksınız.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Belediyenin ödemelerine cevap ver.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İkincisi: Elâzığ Belediyesiyle ilgili
soruşturma devam ediyor, savcılıklar bu konuyla ilgili çalışmalarını yapıyor
ama Elâzığ Belediyesini savunmak bana düşmez.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Beyefendi, o ödemeler yapılıyor mu,
yapılmıyor mu?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Elâzığ Belediye Başkanı bir yanlış
yaptıysa, yolsuzluk yaptıysa hukuki yaptırımları zaten devam ediyor ama yine,
hukuki araştırmaları devam ediyor, konu savcılıkta.
OKTAY VURAL (İzmir) – Görevde mi hâlâ?
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Niye görevden uzaklaştırmıyorsunuz? Olur mu
öyle şey ya?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Milletvekilim, şurada söylerken
öyle net şeyler söylüyorsunuz ki duyunca milletin ağzı uçukluyor. Yahu
kardeşim, rakamları yanlış ifade ediyorsunuz. Bakın, sizin konuştuğunuz şey ne?
OKTAY VURAL (İzmir) – Senin için hava gazı mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Gaz kaçırıyorsun, dikkat et.
Konuştuğunuz şey ne? Bakın, konuştuğunuz -aldım Elâzığ
Belediyesinden- yaklaşık maliyet cetveli.
(AK PARTİ ve MHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
Sayın Milletvekili, sen beni dinle.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Bir dakika, nasıl böyle konuşursun
ya?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sizin ihale bedeli diye söylediğiniz
konu yaklaşık maliyet bedeli.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkanım, konuşamaz öyle ya!
BAŞKAN – Evet, lütfen Meclise hitap edin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yaklaşık maliyet bedeli nedir?
OKTAY VURAL (İzmir) – İhaleye sen mi girdin ya?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bu konuyla ilgili alınması gereken
hizmet bedellerinin, neyle ilgili, nereden, bulmuşlar? Belediye Meclisinden
geçmiş, Belediye Meclisinde tartışılmış ama ihale rakamları şu anda bende yok.
İhale rakamları, kaç liraya yapıldığıyla ilgili…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Peki, o rakamlara itirazın var mı, yok mu?
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Rakamlar doğru mu, yanlış mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Milletvekilim…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Bir kamyona 800 küsur bin lira para
verildiği doğru mu?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yanlış, yanlış, yanlış. İşte, bana
maliyet bedeli diyor.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Utanırsın söylediğin cümleden, utanırsın!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Milletvekilim… Sayın
Milletvekilim, lütfen susar mısınız, bakın, bir şey söylüyorum.
BAŞKAN – Genel Kurula lütfen, Genel Kurula…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sizin burada okuduğunuz rakam, yani 6
tane pikaba söylenen 7 milyon liralık rakam burada geçiyor ama ne diye geçiyor?
Yaklaşık maliyet bedeli olarak geçiyor. Bu ihale bedeli değildir.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Kardeşim, iyi de göz var izan var ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Kardeşim, Sayın Milletvekili, bakın, şu
anda ihale bedeliyle ilgili konunun ne olduğunu bilmiyorum ama sizin yaklaşık
maliyet cetveliyle ilgili konuyu ihale bedeli diye ifade etmeniz haksızlıktır.
Buradan milletvekili arkadaşlarımız da itiraz ettiler. Hatta siz yazılı metinde
diyorsunuz ki…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Yüzde 18 KDV’yi ilave edeceksin!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, yazılı metinde de diyorsunuz ki,
buna, herkesin… (MHP sıralarından gürültüler)
Bakın, sizin yazılı metniniz bu.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Böylece işi düzeltmiş mi oldun?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – “…2009, ihale süresi elli altı ay,
ihalede kırım oranı yüzde 10, yaklaşık maliyet cetveli sayfa… 7 milyon 90…”
(MHP sıralarından gürültüler)
Evet, yanlış duymadınız diyorsunuz, yani buradan
milletvekillerinin tepki göstereceğini de bilerek söylüyorsunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – İhale bedelini söylesene Mustafa!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Milletvekili, yaklaşık maliyet
cetvelini siz ihale bedeli olarak söylerseniz yanlış olur. Şu anda resmî
olmayan bir bilgi var elimde.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Ya, senin Belediye Başkanından aldığın
bilgiler bana daha önce geldi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İhalenin kaç lira olduğuyla ilgili…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Peki, bir dakika efendim…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri, 6 tane
pikapla ilgili, 6 tane pikabın elli altı aylık toplam ihale bedeli 2 milyon 257
bin 920 lira. Şu anda gelen bilgi. Bakın, ne diyor?
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Milleti kandıramazsınız!
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Bir dinle be kardeşim!
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sana ne kardeşim? Onunla o konuşuyor,
sana ne oluyor?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Milletvekili, lütfen, bir dakika…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Otur!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar…
BAŞKAN – Lütfen, lütfen dinleyelim. Arkadaşlar lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Elâzığ
Belediyesiyle ilgili konu yargının gündeminde. Bu konuyla ilgili İçişleri
Bakanlığı müfettişleri teftişlerini yapmışlar, savcılık gerekli girişimleri
yapmış, dava açmış ama siz bunu yanlış bilgilerle, yanlışlarla ve alakası
olmayan rakamlarla AK PARTİ İktidarını suçlarsanız, sizin belediyeniz böyle
yapıyor derseniz, yazıktır, günahtır.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Allah’tan kork!
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Hiç de yanlış değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Doğru belgelerle söyleyin, eğer bu
insan, bu Belediye Başkanı yanlış yaptıysa, yargı gerekli kararı verecektir ve
bunun bedelini de ödettirecektir ama Sayın Milletvekili, aldığınız duyumlarla,
kulaktan dolma bilgilerle Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünü işgal ederek,
AK PARTİ Hükûmetini töhmet altında bırakmaya çalışmak, açıkçası yaptığınız
büyük bir hatadır. Ne yaparsanız yapın, ne derseniz deyin, 2002 yılı 3
Kasımından bu tarafa bütün iftiralarınıza rağmen, bütün yanlış bilgilerinize
rağmen, bu milletin oylarını, anasının ak sütü gibi oylarını 34’ten başlayıp
50’ye kadar getirmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer sizin
söyledikleriniz doğru olsaydı bu millet Adalet ve Kalkınma Partisini her
dönemde iktidara getirmek yerine sandığa gömerdi, tıpkı başkalarının olduğu
gibi. En son yapılan anketlerde de gördünüz. Eski İçişleri Bakanımız, Sayın
Başbakan Yardımcısı burada açıkladı, en son yapılan anketlerde de gördünüz, AK
PARTİ’yi…
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Millet sabrediyor,
sabrediyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Hatta AK PARTİ’ye muhalif olan bir
anket grubunun yaptığı açıklamada…
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Sizi imam ile gönderecek,
imam ile, bir daha dönmemek üzere.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - “Bugün seçim olsa hangi partiye oy
verirsiniz?” dediğinde yüzde 55’e yakın kısmı “Adalet ve Kalkınma Partisine oy
veririm.” diyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – İmam ile gideceksiniz, imam
ile!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yani bir şeyi iddia ederken, bir şeyi
burada itham ederken lütfen gideceği yere bakın. Ama şunu söyleyeyim: Sayın
Şandır’ın sürekli söylediği gibi, milletin aklıyla alay etmeyin. Milletin
aklıyla alay ettiğiniz sürece, millet her seçimde size gerekli dersi
verecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir: Sayın Milletvekili, Sayın Grup Başkan
Vekili, milletvekillerimizin sözlerini çarpıtmıştır. Kendisi pisliklerin üstünü
örtme görevlisi gibi konuşuyor. Siz biraz önce gazdan bahsetmiştiniz, tamam mı;
o sözünüzü geri alacaksınız. Kürsüde kullandığınız o sözü geri alacaksınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Gaza gelme.” diyen kimse ona söyledim
ben.
OKTAY VURAL (İzmir) – Geri alacaksın.
İki: Sen, Alim Işık’a “ayarladınız” diye söz kullandın. Eğer o
sözü düzeltmezsen sen bir müfterisin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Gaza gelme.” diyen kimse ona söyledim
ben onu.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sen bir müfterisin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gaza gelen sensen sana söyledim onu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen bir müfterisin. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sensin müfteri.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen bir müfterisin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Gaza gelme.” diyen sensen sana
söyledim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Müfterisin. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Sözünü geri alacaksın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hangi sözümü?
OKTAY VURAL (İzmir) – Eğer “Tapu müdürünü ayarladınız.” sözünü
Alim Işık söylememişse o sözü geri alacaksın. Almadığın takdirde, sen bir
müfterisin. Müfteri olduğunu iddia ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, beni müfteri olarak
itham ediyor.
İzin verir misiniz.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika...
BAŞKAN – Bir dakika, vereceğim efendim. Sakin olun. Sakin olun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili
dünkü yapılan tartışmada biraz rahatsız oldu. Çünkü milletvekili arkadaşımızın
yaptığı işlemle ilgili konuların doğruluğu gerçekleşince “Bize ne kardeşim
senin ticari ilişkilerin?” diye itiraz etti; haklıydı. Yani bir milletvekilinin
yaptığı ticari ilişkilerle ilgili bir konunun buraya, gündeme getirilmesi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Kendisi getirdi ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Başka bir milletvekilinin bunu
“yolsuzluk” diye ifade etmesi büyük yanlıştı.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ne demek “yolsuzluk” diye…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın milletvekili burada açıkladı,
“Hisse devriydi.” dedi.
Bakın, gelen şeyi söylüyorum size: Sayın Işık’a da hemen orada
itiraz ediyorum, “Hocam, sana yakışmıyor.” diyorum, itirazım da o anda
başlıyor. Diyor ki: “Siz şimdi oradaki tapu müdürüyle bu işi yaptıysanız onu
kamuoyu değerlendirecek.” Ben itiraz ediyorum. “Alim Hoca, haksızlık
yapıyorsun.” diyorum. Sayın Işık “Yargıya da intikal etmiş bu konu.” diyor.
“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, şimdi -Tutanaktan
okuyorum- oradaki tapu müdürüyle bu işi yaptıysanız onu kamuoyu
değerlendirecek.” Yani bunun ne anlama geldiğini Sayın Işık da biliyor, ben de
biliyorum, değerli milletvekilleri de ne anlama geldiğini anlıyor. Ama şunu
ifade ediyorum, diyorum ki: “Kütahya Şeker Fabrikasıyla yapılan işlem, 72 bin
metrekarelik arsa -Yuvarlak söylüyorum bu rakamı- toplam 114 bin metrekare; 72
bin metrekarelik arsa 1953 yılında zaten Kütahya Şeker Fabrikası lehine tapu
kayıtlarında mevcut. Sadece 42 bin metrekarelik bir arsanın bedeli, Sayın Alim
Işık’ın da ifade ettiği gibi bedeli Kütahya Şeker Fabrikası tarafından ödenmiş
ama kayıtlara Türkiye Şeker Fabrikasında ve ihale ilanında, ihale ilanında bu
arsanın da var olduğunu ifade ediyor.
Burada bir ticari alışveriş var. Sayın Işık o ifadeyi söylerken
bunu ifade etti ama burada kesinlikle milletvekilinin tapu müdürüyle ilişki
hâlinde olduğunu ifade eden bir anlam çıkar; ondan itiraz ettim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Elitaş.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, çarpıtma!...
BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir dakika.
OKTAY VURAL (İzmir) - Yine çarpıtmıştır. Tabii, gerçekleri
paylaşma cesareti yok.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Buradan okudum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Cesaret olacak, yürek olacak.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Mangal gibi yürek var bende, herkesi
kendin gibi zannetme.
OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla, o yürek olmadığı için yine
çarpıtmıştır. Hak ettiği cevabı Alim Bey verecek kendisine. Çünkü kendisinin
ifadelerini çarpıtarak söylemiştir. Çık, yüreklice bunu söyle, “Ayarladınız.”
de.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Herkesi kendin gibi zannetme.
OKTAY VURAL (İzmir) - Yürek var mı sende be?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaktan okuyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) - Var mı yürek? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kendin gibi zannetme. Kalkıp
konuşuyorum orada.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yüreğin varsa, de ki: “Ben böyle bir şey
söylemedim.”
BAŞKAN – Sayın Işık, Sayın Ülker’e verelim ilk önce, o istemişti.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Okuyorum buradan.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Söyledim” de, “Yanlış söyledim.” de.
BAŞKAN – Sayın Tarhan, buyurun efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Aynısını okuyorum.
BAŞKAN – Sayın Tarhan, buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yakışmıyor, Sayın Vural, yakışmıyor!
BAŞKAN – Buyurun efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yakışmıyor! Gaz çıkaran grup başkan vekili…
BAŞKAN – Lütfen, lütfen…
Evet, dinleyelim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, AKP’li Sayın Başkan,
Cumhuriyet Halk Partili belediyelere, sipariş yargıyla, sipariş
soruşturmalarla, operasyonlarla yaptığı baskı yetmiyormuş gibi, burada, Sayın
Hatip, Cumhuriyet Halk Partisinin Çankaya Belediyesiyle ilgili tahrif edilmiş
bilgiler vermiştir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, Belediye Başkanının
tutanaklardaki sözlerini söylüyorum ben.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Bu konuya ilişkin açıklama yapılması
gerekiyor.
BAŞKAN – İki dakika…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Arkadaşımız yapacak.
BAŞKAN – Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Cumhuriyet Halk Partisinin Çankaya Belediyesiyle ilgili tahrif
edilmiş bilgilere ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.
Değerli milletvekilleri, Çankaya Belediyesindeki olayla ilgili
Cumhuriyet Halk Partisi cumhuriyet başsavcılığına bizzat suç duyurusunda
bulundu. Cumhuriyet başsavcılığının yaptığı tahkikat neticesinde, takipsizlik
kararı verdi ve takipsizlik kararı kesinleşti. Peki, aynı cesareti AKP
yapabilir mi? Buyurun, Elâzığ Belediyesi hakkında suç duyurusunda bulunabilir
misiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yargıda o, yargıda...
MAHMUT TANAL (Devamla) – İki: Kayseri Belediyesi hakkında suç
duyurusunda bulunabilir misiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yargıda...
MAHMUT TANAL (Devamla) - Suç duyurusunda bulunan Cumhuriyet Halk
Partisi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MAHMUT ELİTAŞ (Kayseri) – Genel Başkanınız bedel ödüyor. Genel
Başkanınız şu an o konuda bedel ödüyor.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Üç: Peki, Ankara Belediyesinde “Belbeton”
adında bir belediye şirketi var. Bu şirket, yeni bir vaziyette, bir yakınına
ihale edildi. Buyurun, bunun suç duyurusunda bulunabilecek misiniz? Ben sizi
test edeceğim bu konuda. Test edeceğim sizi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz niye suç duyurusunda
bulunmuyorsunuz?
MAHMUT TANAL (Devamla) – Dört: Ankara Belediyesinde, Kentsel
Dönüşüm Projesi’nde olduğu hâlde, KDV Kanunu’nun 17’nci maddesinden, KDV’den
istisna olduğu hâlde vatandaştan haksız olarak almış olduğunuz KDV’leri bugüne
kadar maliyeye yatırmayıp, maliye aleyhine dava açıp maliyenin cebinden çıkan
paralar nedeniyle belediye bu kadar kamu zararı oluşturdu. Bununla ilgili suç
duyurusunda bulunabilecek misiniz? Sizi teste davet ediyorum, saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Işık, buyurun.
İki dakikada lütfen…
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, dünkü tartışmaya geri dönmek istemiyorum
ama şimdi Sayın Grup Başkan Vekili çıkar da bu şekilde açıklamada bulunursa,
bu, bu millete yakışmaz.
Şimdi söylüyorum, dün: “Aradan sekiz ay geçiyor, ondan sonra
aklınız başınıza geliyor, gidiyorsunuz tapu müdürüne bir dilekçeyle bu tapuyu
alıyorsunuz.” Benim sözüm bu. “Orada, Denetleme Kurulunun raporlarında da aynen
yazıyor.” Arkasından devam ediyor. Biraz önce Sayın Milletvekilinin, Sayın Grup
Başkan Vekilinin ifadesiyle: “Mahkeme kararı bu konuda var mı, Özelleştirme
İdaresinin muvafakati var mı? Yok. Siz, şimdi, oradaki tapu müdürüyle bu işi
yaptıysanız onu kamuoyu değerlendirecek.” Devam ediyor, Sayın Mustafa Elitaş
“Ama tapu sicil memurunu ayarlıyorsunuz.” diyor. Devam ediyor, Mustafa Elitaş:
“Sayın Işık, Sayın Milletvekilime hitap ederek ve o tarafa dönerek ‘Sekiz ay
sonra tapu memurunu ayarlayarak aklınız başınıza geldi, tapu memurunu
ayarladınız.’ dedi.”
Değerli milletvekilleri, benim söylediğim bu. Şimdi Sayın Grup
Başkan Vekilinden kendine yakışır bir şekilde gelip bu sözünü geri almasını ve
özür dilemesini söylüyorum, başka bir şey demiyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Buyurun efendim.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan, ismimi kullanarak…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İsminizi kullanmadım ama bilseydim
kullanırdım.
BAŞKAN - Neyle ilgili söz istiyorsunuz?
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Benden evvelki konuşmaları düzeltmek
bağlamında, söylediği sözlerin doğru olmadığını ifade etmek istiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Elâzığ Belediyesiyle ilgili bu ifadelerin
içi boş olduğunu ifade etti kendileri, kendileri için çok küçük, cüzi
olabiliyor tabii ama milletimiz için bunu biz önemsiyoruz. Dolayısıyla, sataşmadan
dolayı da…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Benim adıma yorum yapmayın, ben yorum
yapmasını bilirim. Benim adıma yorum yapma, tutanaklardan bak neyse onu oku,
benim dün söylediğimi sen tercüme etme.
BAŞKAN – Buyurun, iki dakikada, lütfen yeni bir sataşmaya meydan
vermeden…
Burada rakamlar var, rakamlar üzerinde…
4.- Elâzığ Milletvekili
Enver Erdem’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
Sayın Grup Başkan Vekilinin yapmış olduğu açıklamaların gerçekten çok talihsiz
olduğunu düşünüyorum. Çünkü burada Elâzığ milletvekilleri de var, onlar da
yakından Elâzığ’da olup biten olayları bilirler, en azından dönüp arkalarındaki
vekillerimize sorsalar, onlar bile kendilerine bir kısım doğru cevapları
verirlerdi. Söylediğim şeylerin hiçbiri iftira bağlamında herhangi ifade
değildir. Bu mülkiye müfettişlerinin, Sayıştay…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bakan yardımcısını söyleyin, bakan
yardımcısını…
ENVER ERDEM (Devamla) – Beyefendi, ödenen rakamlarla alakalı…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakan size not gönderdi.
ENVER ERDEM (Devamla) – Bir dakika…Bir dakika…Süreyi geçirme.
OKTAY VURAL (İzmir) – Elmayla armudu karıştırma! Müdahale etme.
BAŞKAN – Lütfen, Meclise…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakan orada oturuyor, size not
gönderdi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, müdahale etmesin.
BAŞKAN – Sayın Elitaş, dinleyelim.
Siz de Meclise hitap edin lütfen.
ENVER ERDEM (Devamla) – Şimdi, Sayıştay denetçilerinin, mülkiye
müfettişlerinin ve savcıların iddianamelerinin tamamında bu hususlar çok net
olarak ifade edilmiştir, ortaya konmuştur. Bunlar öyle asılsız, astarsız… Siz
Hükûmetsiniz, benim burada söylediğim sözlerin bir tanesi yanlış olsaydı
şimdiye kadar bizim canımıza okurdunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yok canım! Siz iktidarda olsaydınız
herkesin canına okuyacaktınız demek ki.
ENVER ERDEM (Devamla) – Ben şunu da söyledim: Beyefendi, eğer
sende vicdan varsa, Allah korkusu varsa sende, eğer yiğitsen, babayiğitsen bu
söylediğim rakamlar… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, edebe davet
edin.
ENVER ERDEM (Devamla) – Bak, bir dakika… Söylediğim rakamlar…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu laflar ilk değil Sayın Başkan.
Milletvekili o, milletvekili.
BAŞKAN – Sayın Erdem…
ENVER ERDEM (Devamla) – Söylediğim rakamlar, söylediğim bilgiler
doğruysa siz istifa edin, eğer yanlışsa istifa etmeyi ben tekrar kabul ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Erdem, teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen dinleyiniz, lütfen... Lütfen sayın
milletvekilleri…
Sayın Erdem, lütfen yerinize.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş.
OKTAY VURAL (İzmir) – Elitaş karıştırdı, karıştırdı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir milletvekili
arkadaşımız burada milletin kürsüsünde yiğitliğe davet ediyor, orada da bir
Grup Başkan Vekili “Sende yürek var mı?” diyor. İnsanlar kendinde olmayanları
isterler. Müsaade ederseniz söz almak istiyorum.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Yeter ya!
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ne zamana kadar sürecek? Yeter!
BAŞKAN – Lütfen tekrar bir tartışmaya meydan vermeyelim Sayın
Elitaş.
İki dakika içinde toparlayın.
5.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, Elâzığ Milletvekili Enver Erdem’in, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi beni yiğitliğe davet ediyorlar, “Yürek var mı?” diyorlar. Genelde insan
kendisinde olmayanı başkasında istermiş. Elhamdülillah, bizim yiğitliğimiz de
belli, yüreğimiz de belli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İki: Ben, Sayın Işık’ı severim, uzun yıllardır birlikte
milletvekilliği yaptık. Sayın Işık’ın bu şekilde bir ifade kullanması, açıkçası
öyle anladığımdan dolayı, rahatsız etti. “Oradaki tapu müdürü ile bu işi
yaptırıyorsunuz, onu kamuoyu değerlendirecek.” derken, açıkçası Sayın Işık,
sanki burada bir ikili ilişki varmış anlamında bir sonuç ortaya çıktı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Evet, öyle anladık.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama Sayın Işık geldi “Ben yapılan
işlemde, yapılan alışverişte, tapu kayıtlarıyla ilgili olan kısımda tapu müdürü
ve firmanın bu konuyla alakası olduğunu ifade etmedim.” dedi. Kendilerine
teşekkür ediyorum. Ama bu bağlam içerisinde baktığımızda, konuşmanın gelen
şekline baktığımızda o anlamda gelmiş. Sayın Işık bu konuyla ilgili o anlama
gelmediği sözü söylediğine göre, biz de bu konuda yapılan işlemin doğru olduğu
kanaatindeyiz. Zaten Sayın Işık da geldi bu meseleyi…
OKTAY VURAL (İzmir) – “Ayarlıyor” sözünü geri aldınız mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Işık buradayken avukatlığına
lüzum yok, yapma sen avukatlığını! (MHP ve AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – “Sen” ne demek ya! Ne konuşuyorsun orada!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Işık’la konuşuyorum ben. Sen
bırak, ben onunla konuşuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen ne konuşuyorsun be!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sen karışma, otur oraya sen! Otur sen
yerine!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, müdahale edin
lütfen.
BAŞKAN – Sayın Elitaş…
OKTAY VURAL (İzmir) – Hadi be, sen ne konuşuyorsun! El kol
hareketi yapma!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sen bırak, ben onunla konuşuyorum.
BAŞKAN – Sayın Elitaş…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sana ne benim sözümü geri alıp
almayacağımdan?
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek bana nesi be!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Benim sözümü geri alıp almayacağım bana
bağlı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek bana nesi!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sana ne!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum oturuma
efendim.
Teşekkür ederim.
Kapanma Saati: 19.26
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.32
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
40’ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın maddelerinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.
Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası şahısları adına…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, konuşma tamamlanmadan,
kürsüdeyken ara vermek zorunda kaldınız, izin verirseniz iki dakikada
tamamlayacağım.
BAŞKAN – Şimdi, bir önceki şeydeydi Sayın Elitaş, müsaade
ederseniz, lütfen, rica ediyorum… Bir önceki görüşmedeydi, rica ediyorum…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, ama Sayın Başkan… Sayın
Başkanım, müsaade eder misiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Kürsüdeyken konuşturmadılar
efendim.
BAŞKAN – Gerekirse zabıtları da getirteceğim, daha sonra
vereceğim, lütfen daha fazla uzatmayalım, rica ediyorum yani.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, sözü kesildi.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, zaten söz hakkını kaybetti;
birleşime ara verdiniz, sataşmadan söz veremezsiniz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Buyurun Sayın Başkan, devam edin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ben kürsüdeyken, konuşma
yaparken gürültü var diye sözümü kestiniz, şu anda kalan süremi tamamlamak
istiyorum.
BAŞKAN – Tekrar açıklamanız için size söz vereceğim. Şu iki şeyi
dinleyelim. Teşekkür ediyorum efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz hakkı kayboldu, birleşime
ara verdiniz, söz veremezsiniz, öbür oturum sona erdi.
BAŞKAN – Şimdi…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sayın Başkanım, konuşmacı konuşma
yaparken, Elâzığ Milletvekili olarak da ben oturuyordum, “Elâzığ
milletvekilleri çıksın, cevap versin.” dedi.
BAŞKAN – Tamam efendim. Teşekkür ederim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Buna iki cümleyle cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN – Tamam efendim. O tartışma ta dünden bugüne geldi. O
tartışma artık bitmeli.
Rica ediyorum, yerinize oturun.
Şimdi, şahısları adına söz isteyenler…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Oturum sona erdi, bitiyor beyler.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sana gelince niye bitmiyor?
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… Lütfen efendim, müdahale etmeyiniz.
Mehmet Kerim Yıldız, Ağrı Milletvekili, şahsı adına.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Beş dakika süreniz.
MEHMET KERİM YILDIZ (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe kanun tasarısının 17’nci maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ, iktidar olduğu günden bu yana, insan merkezli ve hizmet
odaklı çalışmaktadır, bunun karşılığını da görmektedir. Hükûmetlerimiz,
eğitimden sağlığa, ulaşımdan tarıma, sosyal yardımlardan yerel hizmetlere kadar
ilklerin hükûmeti olmuştur, tarihimizin en büyük kırsal kalkınma ve kentsel
dönüşüm projelerini hayata geçirmiştir.
Yerel Yönetimler Kanunu ile mahallî idarelerin yetkileri ve mali
kaynakları güçlendirilmiş, vergi gelirlerinden aktarılan kaynaklar sürekli
arttırılmıştır.
2002’de 4,7 milyar TL olan ödenekler, 2012 bütçesiyle 26,6 milyar
TL olarak öngörülmektedir. Hükûmetlerimiz tarafından 2005 yılında başlatılan ve
kırsal kalkınma hamlesinde devrim niteliği taşıyan KÖYDES projesi için altı
yılda 7,3 milyar TL kaynak kullanılmıştır. Bu kaynaklarla, 37.119 köy ve
mezrasına sağlıklı içme suyu temin edilmiştir. Köyler, ilk kez bu proje
kapsamında sıcak asfalta kavuşmuştur.
KÖYDES ve BELDES, yerel yönetimleri güçlendiren, gelişmişlik
dengesizliğini ortadan kaldıran, ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlayan
projelerdir.
BELDES kapsamında iki yılda toplam 550 milyon TL kaynakla 1.336
belediyede içme suyu, 255 belediyede kanalizasyon çalışması yapılmıştır.
2011 yılında SUKAP “Su ve Kanalizasyon Projesi” adı altında yeni
bir program başlatılmıştır. Bu kapsamda, uygulama projesi olmayan belediyelerin
proje hazırlık çalışmaları İller Bankası tarafından yapılmaktadır. Nüfusu 25
bin ve daha az olan belediyelerin programda yer alan içme suyu ve kanalizasyon
işleri için yüzde 50 oranında hibe sağlanmakta, geriye kalan yüzde 50’lik kısım
için belediye, İller Bankasına uygun koşullarda borçlanmaktadır.
Nüfusu 25 bin ve üzerinde olan belediyeler ise Yüksek Planlama
Kurulu ile BELDES kapsamına alınarak belediye borçlanma limitleri dışına
çıkarılıp, İller Bankasından kullanacakları krediyle projelerini
gerçekleştirebileceklerdir.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ olarak amacımız,
vatandaşlarımızın yaşama kalitesini yükseltmek, ülkenin imkânlarını vatandaş
lehine kullanmak ve kaynakların adilane dağılımını sağlamaktır. Bu bağlamda,
Ağrı ili, AK PARTİ hükûmetleri döneminde önemli hizmetlere kavuşmuştur. Ağrılı
hemşehrilerimizin en büyük beklentisi olan üniversite 2007 yılında kurulmuştur.
İlk ve ortaöğretimde derslik sayıları yüzde 100 arttırılmıştır.
Bugün mahallî idarelere verilen yetki ve aktarılan kaynaklarla
özel sorunları haricinde, suyu ve yolu olmayan köy kalmamıştır.
Ağrı ilimizde ilk kez köy yollarına sıcak asfaltlama çalışmaları
bu yıl başlatılmıştır.
KÖYDES kapsamında Ağrı’ya 23 milyon 400 bin TL’si 2011 yılında
olmak üzere toplam 165 milyon TL kaynak aktarılmıştır.
Ağrı ilimize BELDES projesi kapsamında 2007 ve 2008 yıllarında
toplam 1 milyon 619 bin TL ödenek gönderilmiştir. Ağrı il belediyesine bağlı
mahallelerimiz kentsel dönüşüm programına alınmış, Fırat Mahallesi’nde
çalışmalara başlanmıştır. Belediyemizin hizmetlerinden, yeni otogar, modern
kapalı hayvan borsası ve atık su arıtma tesisi tamamlanmak üzeredir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak yeni
Türkiye’yi inşa etmek, sessiz çoğunluğun sesi, kimsesizlerin kimsesi olmak,
mağdurun, mahrumun ve mazlumun yanında bulunmak asli görevimizdir. Bu nedenle,
yıllardır halkımızın ertelenmiş taleplerini yerine getirmek, bunu yaparken de
en kısa zamanda en verimli çözüm yolunu bulmak mecburiyetindeyiz. Hedefimiz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, teşekkür ederim efendim, süreniz bitti.
MEHMET KERİM YILDIZ (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahsı adına ikinci konuşmacı Sayın Mustafa Elitaş,
Kayseri Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hem grubu adına konuşuyor hem şahsı adına,
olmaz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, kişisel sözle ilgili talep
var mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var, var, yapıldı.
BAŞKAN – Evet efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kendisinin talebi var mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Konuşmamı istemiyorsan açık söyle.
BAŞKAN - Sayın Harun Karaca kendi kişisel sözünü devretmiştir,
burada şeyi var.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, hem grubu adına hem şahsı
adına konuşamaz.
BAŞKAN – Lütfen oturun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Konuşmamı istemiyorsanız açık söyleyin,
itiraz ediyorsanız eğer.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne demek yani böyle yapıyorsunuz. Hem grup
adına hem şahsı adına aynı madde üzerinde konuşamaz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Aç İç Tüzük’ü bir oku. (AK PARTİ
sıralarından “Otur yerine” sesleri) İç Tüzük’ü oku. Elini böyle yapma. Biraz
burada terbiyeli ol!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Daha sana geleceğim, sana geleceğim,
dur. Daha seninle ilgili var… Geleceğim sana, otur sen hele.
BAŞKAN – Lütfen oturun, lütfen oturun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Başkanım, baştan başlatır
mısınız?
BAŞKAN – Lütfen yerinize oturun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ne demek böyle yapıyorsun sen.
BAŞKAN – Bir saniye efendim, beni dinler misiniz?
KAMER GENÇ (Tunceli) - Yani aç İç Tüzük’ü oku. Bir milletvekili
hem grup adına hem şahsı adına değişik saatlerde konuşamaz. İç Tüzük’ü öğren
biraz. İç Tüzük’e aykırı.
BAŞKAN – Bir saniye… İç Tüzük’e göre, söz hakkını isterse
devredebilir. Devrettiğine dair dilekçesi de burada. Lütfen yerinize oturun ve
dinleyin.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır efendim, İç Tüzük’e aykırı. Aynı
madde üzerinde hem grup adına hem kişisel konuşmayı ayrı ayrı yapamaz. Aç İç
Tüzük’ü oku.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir: Biraz önce konuyla gelen bir arkadaşımız bizim, yamyamlarla
ilgili ve Antalya Belediyesindeki ortaya çıkan yamyamların kendi belediyesi
çalışanları tarafından ihbar edildiği konuyla ilgili bir arkadaşımız düzeltme
yaptı. Ama değerli milletvekili arkadaşımız eğer, şu aletlere girilmiş olsaydı
çok rahat bir şekilde görürdü. Bakın, 15 Ekim 2011 “Yamyam iddianamesi kabul
edildi.” Başlık bu. “Yamyam iddianamesi kabul edildi.” diye bir başlık var.
Yani yamyamlıkla ilgili ve Çankaya Belediyesindeki birilerinin girift bir
şekilde yaptıkları ilişkiler, yaptıkları…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Hangi gazetede? Hangi gazetede? Yandaş
gazetede mi, yoksa hangisinde?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hangisine girersen, hepsinde var. Sayın
Çetin, hangisine girersen, hepsinde bulursun.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Google’da var, Google’da…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Çetin, Google’a girerseniz,
“yamyam iddianamesi” dediğinizde en az herhâlde 2-3 bin tane çıkıyor. Ona
bakarsanız bulursunuz.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Bizim okuduğumuz gazeteler öyle başlık
atmaz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - İki: Şimdi, biraz önce Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımız, duyumlar üzerine, bir bakan
yardımcısıyla ilgili konuyu gündeme getirdi. Biz Maliye Bakanına gittik.
İZZET ÇETİN (Ankara) – İşine geldiğinde gazetelere itibar et,
işine gelmediğinde…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Bakan komisyon sırasında
otururken not gönderdi, dedi ki: “Sayın milletvekilim, eğer böyle bir şey
varsa, doğruysa, derhâl Hükûmet olarak gerekeni yapalım. Bize isim verin.”
dedi. Sayın Enerji Bakanı bir saattir burada duruyor. Soruları da geçeli bir
saat olmuş…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, kişisel söz talebi usulüne
uygun değildir. Size iletmiştim. Kürsü gaspı vardır.
AHMET YENİ (Samsun) – Niye rahatsız oluyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Niye rahatsız oluyorsunuz? Niye
rahatsız oluyorsunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla söz talebi olmayan bir kimse,
bir grup başkan vekili ne zaman söz alması gerektiğini bilmelidir. Kendisinin
söz talebi olmadığı müddetçe bunun devri mümkün değildir. Salim Uslu Bey,
lütfen görevinizi yapınız, hatibi indiriniz.
BAŞKAN – Sayın Vural, sözleriniz zabıtlara geçti.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Oktay Vural, maddeler üzerinde
konuşuyoruz. Sayın Oktay Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Oktay Vural, siz geçmiş
bilgilerinizi bir tazeleyin. O, sadece bütçenin bütünündeki görüşmelerle
ilgilidir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır Sayın Başkanım, mümkün değil.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Yok, yok, öyle değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın, Sayın Oktay Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Kişisel söz talepleri yazdırıldığı sıraya
göre verilir…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …sizin duayeniniz orada, arkada
oturuyor, ona sor. “Çok bilmiş” diye biri var ya…
OKTAY VURAL (İzmir) – …sırada olmayana söz talebi verilmez Sayın
Başkanım. Lütfen fuzuli işgali sona erdiriniz.
BAŞKAN – Sayın Vural…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, bakın, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben Elâzığ Belediyesinde…
BAŞKAN – Sayın Vural, sözlü olarak Kâtip Üyeden talep yetiyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sözlü yok efendim, sözlü yok. Öyle bir şey
yok. Yazdırma vardır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Oktay Vural, siz bilgilerinizi
tazelerseniz görürsünüz; bütünü üzerinde konuşmuyoruz, maddeler üzerine
konuşuyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne zaman söz alacağını bilmeyen birisi…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Oktay Vural… Sayın Oktay Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani doğrusu bilemiyorsun…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisi seni beş
senedir grup başkan vekili yapmış. Daha İç Tüzük’ün en önemli meselesini
bilmiyorsun.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Bak, bak, bak! Çok ayıp yahu!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Biz maddeler üzerinde konuşuyoruz,
bütünü üzerinde konuşmuyoruz. Bütünü üzerinde olursa, doğru. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz sizinle anlaştık. Niye? Oraya kimse sıraya girmesin,
aleyhte olanlar muhalefete, lehte olanlar iktidara dedik ama maddeler üzerinde
böyle değil. Sizin milletvekilinize biz, sayın milletvekilinize bizim
arkadaşımızın birisinin söz hakkını devrettik.
Sayın Oktay Vural, o anda siz burada nöbetteydiniz.
İki: Değerli arkadaşlar, Elâzığ Belediyesini savunmak adına burada
değilim.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Meclisi memurlar mı yönetiyor, siz mi
yönetiyorsunuz Sayın Başkan?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Her kim ki şahsiyetsizlik yaptıysa,
yolsuzluk yaptıysa, hırsızlık yaptıysa, kansızlık yaptıysa onun bedelini
ödeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu, yetkili savcılar tarafından, ilgililer tarafından iddianameye
konulmuş ama yapılan bir şeyi, yanlış bilgilerle, sadece maliyet cetvelini
ihaleymiş gibi… Ve bir de öyle yapıyor ki yüzde 10 indirim yapıyor kafasından.
Ama gelen rakamı söylüyorum.
Bakın, değerli milletvekilleri, bana gelen bilgi, söylenen
rakamlarda, diyorlar ki: 7 milyon 70 bin 919 liraya ihale edildi. Yüzde 10
indirim yapıyor, yüzde 18 KDV ilave ediyor.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sizinki de…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Ama gelen bilgi: 1 adet pikabın saati
16 lira. Pikap günde on dört saat çalışıyor. Günlük 224 lira. Bu pikabın 1
tanesinin 6.720 lira. 6.720’yi 6’yla çarpıp bunu da elli altı ayla çarptığımız
zaman 2 milyon 257 bin 920 lira ediyor. 7 milyon 70 bin nerede 2 milyon 257 bin
nerede?
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – İstifa et!
NEBİ BOZKURT (Mersin) – İstifa et, istifa!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İki: Bunun içinde şoför parası dâhil.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Yanlış, yanlış.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın, Sayın Milletvekili, şoför parası
dâhil, mazot parası dâhil, aracın bütün bakım onarım giderleri dâhil olmak
üzere bu bedel verilmiştir. Bana gelen bilgi bu.
Yine, tekrar ediyorum, Elâzığ milletvekili arkadaşlarımız da
işaret ettiler, onlar da aynı şekilde ifade ediyorlar. Kim ki yolsuzluk
yaptıysa, Elâzığ Belediye Başkanı da dâhil olmak üzere, bedelini ödeyecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Erdem’le ilgili yine
yanlış bilgi... Battıkça batıyor sayın bir grup başkan vekili. Çıkamadığına
üzülüyorum açıkçası.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen bulunduğun yerden bir çıkabilsen.
BAŞKAN – Şimdi, bir saniye efendim… Bir saniye…
Şimdi, bu rakamları…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika, beni dinler misiniz Sayın Grup Başkan
Vekilleri.
Şimdi, bu rakamları biri kalkıyor “şu rakam” diyor, öbürü kalkıyor
“bu rakam” diyor. Bunun sonu yok. Müsaade ederseniz zabıtlara göre çıkaralım,
sonra hangisi doğru ortaya koysunlar.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın Milletvekilimize atfen
sözlerini çarpıtmıştır. 69’a göre söz istiyor.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim, bu 69’un da 79’un da sonu yok, ben de onu arz
etmeye çalışıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani bir rakam veriliyor,
o diyor ki böyle, o diyor ki böyle.
OKTAY VURAL (İzmir) – Rakam değil efendim, rakam değil.
BAŞKAN – Müsaade buyurursanız zabıtları sonra tetkik edelim,
hangisi rakamı doğru söylüyorsa olsun. Bunları alınganlık mevzusu yapmayalım
lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, rakamları sonradan çarpıtma,
sonradan getiririm falan filan… Yani gerek yok. Bu konu…
BAŞKAN – Hayır, Sayın Başkan, zabıtlara geçti rakamlar, kimsenin
çarpıtmasına imkân yok, onu demek istiyorum. Arkadaşımız da 2 defa rakam
söyledi, orası da 2 defa rakam söyledi.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Hayır, hayır, iftira atıyor!
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama iftira attı, iftira!
BAŞKAN – Müsaade ederseniz geçelim.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkanım, söylediği rakamlar gerçeği
yansıtmıyor.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bu kadar konuşacağınıza iki
dakikada cevaplandırmıştı zaten.
BAŞKAN – Bakın, o da oradan istiyor, hangi birisine… Yani sonu
yok, sonu yok efendim. Rica edeyim yani…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Onlarla ilgisi yok ya!
ENVER ERDEM (Elâzığ) – İki dakika düzeltmem lazım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Soru-cevapta sorsunlar, cevap versinler. Devletin koyduğu
rakamlardır herhâlde, burada da var, hangisi doğruysa ortaya çıkar. Şahsa
alınmamak lazım diye düşünüyorum.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sayın Başkan, Konuşmacı beni işaret
etmek suretiyle “Elâzığ milletvekilleri” dedi.
BAŞKAN – Efendim, bir saniye…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sataşmaya meydan vermeden iki cümle…
BAŞKAN – Hayır, rica edeyim… Beyefendi, rica edeyim sizden de…
Lütfen…
Şimdi soru-cevap kısmına geçiyoruz.
İlk soru Sayın Genç’in.
Sayın Genç, buyurun.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan, bir dakika, rakamları
çarpıttı.
BAŞKAN – Rica ediyorum… Rakamlar burada.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Bir şeyi açıklayayım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Açıklatırım sonra, müsaade edin.
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, birinci sorum: Üniversite
yurtlarında her sene on binlerce boş kadro bırakılıyor, bu AKP’lilere kontenjan
suretiyle dolduruluyor.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan, bir şeyi açıklayayım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir dakika efendim, bir
dakika…
BAŞKAN – Söz verdik sonradan vereyim, şimdi oturun lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bunu düzeltmeyi düşünüyor musunuz?
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Buradan açıklayayım Sayın Başkan, buradan.
BAŞKAN – Soru-cevaptan sonra vereceğim. Lütfen efendim…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Başkan, ne oluyor efendim, yeniden başlatın
efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir dakika efendim…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Adaletli yönetin! Olur mu öyle şey!
BAŞKAN – Soru-cevaptan sonra vereceğim, söz veriyorum efendim.
Lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan önce başlanmış işi tamamlayın.
Bakın, sizin yönetmenize yardımcı olmak istiyoruz.
BAŞKAN – Vereceğim soru-cevaptan sonra. Lütfen…
Buyurun Kamer Bey.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, süreyi bir daha başlatın.
BAŞKAN – Baştan alıyoruz, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Süreyi baştan alın, sıfırlayın.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Buradan açıklayayım Sayın Başkan, bir şeyi
açıklayayım.
BAŞKAN – Efendim, soru-cevaplar yerinden oluyor. Lütfen…
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, üniversite yurtlarında on binlerce
kadro boş bırakılıyor, AKP’lilere bu dolduruluyor kontenjan yoluyla. Bunu
önlemeyi düşünüyor musunuz?
Resmî makamlarda, kullanılan araçların birçoğuna, on binlercesine
sivil plaka takılıyor. Bu sahtekârlık değil midir?
Bana Türkiye'nin birçok yerinden ulaşan haberlere göre, Alevi
köylerine hiçbir hizmet götürülmüyor kasten. Bunu önlemeyi düşünüyor musunuz?
Tayyip Erdoğan kaç tane uçak ve helikopter kullanıyor? 2005’le
2011 yılları arasında ne kadar ücret ödendi? Ayrıca, 2005’le 2011 yılları
arasında özel hizmet yoluyla alınan araçlar arasında Tayyip Erdoğan’ın oğlunun
bacanağının babası olan Zekeriya Karaman’ın ortak olduğu şirketlerden kaç araç
kiralanmıştır? Senelik ödenen paralar kaç liradır? Bunların şirketleri Beyaz
Holding, Atlas Holding ve… Onları tek tek öğrenmek istiyorum efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.
Sayın Tanal, İstanbul Milletvekili…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.
Değerli milletvekilleri, Harçlar Kanunu’nun 36’ncı maddesi
“Mahkemeler hâkimler, cumhuriyet savcıları ve icra iflas daireleri tarafından
herhangi bir sebepten dolayı alınmış olan paraların bankaya yatırılması hâlinde
bu paralara ait faiz, ikramiye ve sair menfaatleri devlete aittir.” der.
2005 yılına kadar bu hüküm uygulanır iken 2005 yılından bu yana bu
hüküm uygulanmıyor. Hırsız hırsızdır, hırsızın partisinin olmaması gerekir. Bu
paralara 2005, 2006, 2007, 2008, 2009, 2010, 2011 tarihlerinde ne kadar faiz
tahakkuk ettirilmiştir? Bilgi verirseniz sevinirim.
Saygılar.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Iğdır Milletvekilimiz Sayın Oğan…
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Atanamayan öğretmenlere bütçe bulamayan Sayın Maliye Bakanına
soruyorum: Seçimlerde AKP’ye oy verdirmeleri için baskı altına aldığınız
muhtarlarımızın 370 TL olan ödeneklerinin bulundukları makamla mütenasip
olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu ödeneğin en az asgari ücret seviyesine
çıkarılması ve sosyal güvenlik primlerinin de devlet tarafından karşılanması
gerekir. Bu durum il genel meclisi üyelerimiz açısından da farklı değildir.
Muhtarlar ve il genel meclisi üyelerimizin durumlarını düzeltmeyi düşünüyor
musunuz?
İl merkezlerindeki mahalle muhtarlıklarının kaldırılacağına
ilişkin yasal düzenleme hazırlığı var mıdır? Var ise bu tavrınızın da son
derece yanlış olduğunu düşünmekteyiz.
Belediye çalışanlarının, belediye emrinde taşeron çalışanların ve
4/C’lilerin durumlarını yeni bütçede düzenlemeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Kütahya Milletvekili Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan
Sayın Enerji Bakanının burada olmasını da fırsat bilerek bir
konuyu gündeme getirmek istiyorum: Bir kömür memleketi olan Kütahya ili
Tavşanlı ilçesinde Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda doğal gaza
geçilmesine yönelik çalışmalar hemen hemen tamamlanmıştır. Ancak bugün
itibarıyla okullarımızda yalıtım ve altyapı eksikliği nedeniyle binalar ısınmadığı
için öğrenciler üşümektedir. Sayın Bakanım, bu konuda bir çözüm bulanabilecek
midir?
İkincisi: 2011 yılında Bakanlığınızın özellikle 2 bin nüfusun
altında kalan belde belediyelerine ek ödemesi olmuş mudur? Olduysa, bu tutar ne
kadardır? Belediyelerin bulunduğu partilere göre bu dağılım nasıldır?
Şimdi, son sorumu soruyorum: Nüfusu 2 binin altında olan
belediyeler 2009 yılındaki düzenlemeyle son kez, yargı kararıyla belediye
başkanlığı seçimine girdiler. Şimdi, bu belediyeler, 2014 yılı yerel seçimlerinde
belediye başkanlığı seçimlerine girebilecek midir?
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Işık.
Gaziantep Milletvekili Sayın Şeker…
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce Sayın Bakan açıklamıştı, Libya Ulusal Geçici Konseyi
Başkanı ile Sayın Ali Babacan arasındaki bir anlaşmayla 200 milyon dolar para
verildiğini söylemişti. Bu para verildikten sonra mı bu anlaşma yapılmıştır?
Yahut da bu anlaşma yapıldıktan önce mi bu para gönderilmiştir? Bunu öğrenmek
istiyorum.
İkincisi: Türkiye’de pek çok belde belediyesine İş ve İşçi Bulma
Kurumu tarafından işçi gönderilmektedir. Bu miktar ne kadardır? Türkiye
Cumhuriyeti devletinin cebinden çıkan para ne kadardır? Bu işçileri kim tespit
etmektedir? O belgede KPSS sınavı gibi bir sınav da yapılmadığı için, bunları
tespit eden, bunların gerçekten işe ihtiyacı olup olmadığını, akraba, hısım,
yakın, tanıdık olup olmadıklarıyla ilgili bir inceleme yapılmış mıdır? Bunların
rakamı ne kadardır? Onu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şeker.
Sayın Bakan, buyurun efendim.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Tabii ki, şimdi Sayın Genç birkaç soru sordu, o soruların bir
kısmının çalışılması gerekiyor. Yalnız ben şu söylemine katılmıyorum: “Alevi
köylerine hizmet götürülmüyor.” diyorlar, Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar…
(CHP sıralarından gürültüler)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana gelen en az 50 mektup var.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – 2005’ten bu yana KÖYDES
kapsamında...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Alevi köylerine hizmet gitmiyor.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Genç, lütfen
dinleyin, lütfen bir dinleyin, soru sordunuz, dinleyin lütfen.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Tunceli’ye 2005 yılından bu yana KÖYDES
kapsamında 95,7 milyon lira para gönderilmiştir ve bu paranın tamamı köyler
için, köylerin altyapısı için harcanmıştır. Dolayısıyla, yani şu köylere, bu
köylere hizmet gitmiyor şeklindeki yaklaşım doğru değildir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Tanal da harçlarla ilgili bir
soru sordu. Tabii ki bunu ezberden bilmemin imkânı yok. Eğer bu rakam, bu
istatistikler tutuluyorsa, arkadaşlar çıkartırlar, size yazılı olarak
iletirler.
Iğdır Milletvekilimiz atanamayan öğretmenlerle ilgili tabii, bir
yorumda bulundu. Değerli arkadaşlar, biz 2003 yılından bu yana 301 bin tane
öğretmen atamışız. Evet, yani 169 bin derslik yapmışız, 301 bin tane de
öğretmen atamışız ve önümüzdeki yıllarda da Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre
öğretmen de atamaya tabii ki devam edeceğiz. Bu dönem yani Rusya da dâhil,
İngiltere de dâhil yüz binlerce memurun işten çıkartıldığı bir dönem. Oysa
Türkiye’de, hem sağlıkta hem eğitimde hem bütün alanlarda Türkiye’nin ihtiyacı
kadar tabii ki memur alınmaya devam ediliyor.
Değerli arkadaşlar, Libya’yla kredi anlaşması tabii ki önce
imzalanır, ondan sonra para gönderilir. Yani ben, tabii, şu anda Hazinemiz… Ben
yine de sorarım, tarihlerini tam olarak öğrenmek açısından, “Fiziken para ne
zaman ulaştırıldı, anlaşma ne zaman imzalandı?” diye ama usul olarak önce
anlaşma imzalanır, ondan sonra tabii ki bu paralar gönderilir.
Değerli arkadaşlar, muhtarlarımızla ilgili olarak dün de sorular
geldi. Ben sadece muhtarlarımızın ödediği prim ile maaşlarını bir
karşılaştırmak istiyorum, değerlendirmeyi de size bırakıyorum. Bakın, 2002 yılı
Aralık ayında muhtarlarımızın maaşı 97 lira, ödemek zorunda oldukları en düşük
prim miktarı 87 lira. Peki, bugün ne kadar? Bugün maaş 384 lira, ödemek zorunda
oldukları prim 280 lira. Ben “Bu yeterlidir.” demiyorum, durumlarının
iyileştirilmesi gerektiğine de inanıyorum, Köy Kanunu çerçevesinde bunun
yapılması gerektiğine de inanıyorum. Yalnız, yani hiçbir şey yapılmamış gibi
bir yaklaşım içerisine girmek de tabii ki doğru değil, bu rakamlar çok açık ve
net bir şekilde durumlarının iyileştiğini ortaya koyuyor.
Değerli arkadaşlar, Tavşanlı’da eğer bir ısınma sorunu okullarımızda
varsa, Millî Eğitim Bakanlığımız… Tabii ki biz de, sizler de kendilerinin
dikkatlerine ulaştırırsınız ve ne gerekiyorsa biz Bakanlık olarak kendilerine
bu desteği de veririz, yani bu konuda en ufak bir tereddüt olmasın.
Dün de ifade ettim, Millî Eğitim Bakanlığımızın talebi üzerine
kendilerine bu hafta içerisinde -yani bu geçtiğimiz hafta içerisinde- 302
milyon lira ilave ödenek, yani yedek ödenekten para aktardım.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Müdürler korkuyorlar, problemlerini
iletemiyorlar Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, şimdi
zamanım olduğu için, müsaade ederseniz… Daha önce şu söylendi, yine bir soru
vardı: Mükellef sayısı niye azalıyor Türkiye’de? Çünkü bu bütçeyle de ilgili
bir konudur.
Şimdi, değerli arkadaşlar, 2004 yılında biz yasayı değiştiriyoruz
ve bu yasayla işini terk etmiş, herhangi bir ticari faaliyette bulunmayan,
yapılan araştırmalar sonucunda bilinen adreslerinde bulunamayan mükelleflerin
biz resen vergi dairelerindeki kayıtlarını sildik. Kaç kişinin kaydını
silmişiz? Gelir vergisi mükellefi olarak 223.686. Düşünebiliyor musunuz, 223
binden fazla mükellefin kaydını biz silmişiz resen. Kurumlar vergisinde 222 bin
mükellefin kaydını silmişiz. Yine gayrimenkul sermaye iradında 60.651; gelir
vergisi stopajında 387.841 mükellefin kaydını silmişiz. Katma değer vergisinde
409.697; basit usul gelir vergisi 29.215…
Şimdi, aslında bu, kayıtlarını resen sildiğimiz mükellefleri
dikkate alırsanız, Türkiye’de 2002 Aralık dönemine göre gelir vergisi mükellef
sayısı yüzde 13,4; kurumlar vergisi mükellef sayısı yüzde 82,5; gayrimenkul
sermaye iradı mükellef sayısı yüzde 177,5; gelir vergisi stopaj mükellefi
sayısı da yüzde 50,4 artmıştır.
BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Süreniz doldu.
Şimdi...
OKTAY VURAL (İzmir) – Sorulardan sonra söz vereceğinizi ifade
etmiştiniz Enver Bey’e.
BAŞKAN – Oylamadan sonra olabilir mi, maddeyi bitirsem.
OKTAY VURAL (İzmir) – Oylamadan sonra bitmiş olur efendim.
BAŞKAN - Peki, hanginiz konuşacak efendim, siz mi, arkadaş mı, kim
konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Enver Bey, bir de benimle ilgili de var, ben
de daha sonra isteyeceğim.
BAŞKAN - Tamam, buyurun Enver Bey.
Lütfen tekrar bir şeye meydan vermeden iki dakika içinde
bitiriniz.
Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.- Elâzığ Milletvekili
Enver Erdem’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, burada benim söylediğim rakamlar sadece on iki tane araç için ben
rakamları vermiştim. Eğer bizde Allah için biraz vicdan varsa yüzlerce araçla
ilgili olarak... Bunların geçerli olduğunu ben tekrar söylemek istiyorum. Yani
eğer biz, vicdanımız varsa bu yüzlerce aracın hesabını sormalıyız, burada
birbirimizle uğraşmamız yanlış olur. Burada ben şahsen kimseyi, AK PARTİ
sıralarında oturan milletvekillerini falan bu bağlamda suçlamıyorum. Elâzığ’da
olan bir vakadan bahsediyorum, bunu, Allah için görevinizi yapın diyorum, ben
başka bir şey söylemiyorum ve on iki araçla ilgili bu gösterdiğiniz hassasiyeti
sanırım iki yüz veya bu civarda bir araçla ilgili olarak gördüğünüz zaman artık
ne yapacağınızı da burada ben tahmin edemiyorum. Söylediğim rakamların tamamı
doğru olan rakamlardır. Sizin, Belediye Başkanıyla telefonla görüşerek
aldığınız rakamlar gerçeği ifade etmiyor Sayın Elitaş. Yani kusura bakmayın...
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Hangi bakan yardımcısı, ismini söyle.
ENVER ERDEM (Devamla) – Burada, insanlar, beyefendi, bizi izliyor,
bizim burayı germeye hakkımız yok. Sadece bir şey gerçek mi değil mi? Ben onun
karşılığında... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Bakan yardımcısı kim? Bak, Bakan Bey
bekliyor.
BAŞKAN – Lütfen dinleyelim. Lütfen...
Sayın milletvekilleri, lütfen...
ENVER ERDEM (Devamla) - Beyefendi, yalan bir şey varsa, onunla
alakalı neler yapılacağını da söyledim.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Bakan yardımcısını bir açıklayın.
ENVER ERDEM (Devamla) - Ben bakan yardımcısıyla ilgili konunun da
bir duyum olduğunu söyledim ifademde.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İyi de burada duyumla olur mu?
Dedikoduyla olur mu? Dedikoducu musun sen?
ENVER ERDEM (Devamla) - Hangi bakanlık olduğunu da biliyorum,
hangi bakanlıkla ilgili olduğunu da biliyorum ancak duyumlar sadece benim...
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Bütün bakan yardımcılarını itham altında
bırakıyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu da duyumsa!
BAŞKAN – Lütfen... Lütfen... Lütfen...
ENVER ERDEM (Devamla) – Beyefendi, ben 2009 yılı belediye başkan
adayıyım, bu rakamların hepsini sana teker teker anlatırım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Başkanım, bizi işaret ederek “Elâzığ
milletvekilleri” dedi.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Elâzığ milletvekillerini
göreve çağırdılar.
BAŞKAN – Müsaade ederseniz bunu burada bitirmek istiyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, Elâzığ
milletvekillerine söz vermediniz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, Sayın Başkan, hayır, hayır,
sözünü geri almadı.
BAŞKAN – Lütfen efendim…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Başkan, tutumunuz
hakkında söz istiyorum.
(Gürültüler)
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.
Sayısı: 87) (Devam)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
BAŞKAN – 17’nci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)
Programa göre 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
oylanmamış maddelerinin görüşmelerini ve oylamalarını yapmak üzere, 18 Aralık
2011 Pazar günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.