DÖNEM:
24 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 9
37’nci
Birleşim
14 Aralık 2011 Çarşamba
(TBMM Tutanak Müdürlüğü
tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.
Sayısı: 87)
2.- 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88)
A) ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANLIĞI
1.- Ulaştırma, Denizcilik
ve Haberleşme Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1.- Ulaştırma Bakanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Karayolları Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Karayolları Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU
1.- Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Denizcilik Müsteşarlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.- Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Mesleki Yeterlilik
Kurumu Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Mesleki Yeterlilik
Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.- Türkiye ve Ortadoğu
Amme İdaresi Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye ve Ortadoğu
Amme İdaresi Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1.- Devlet Personel
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Personel
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Dışişleri Bakanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri Bakanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI
1.- Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
P) ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Orman ve Su İşleri
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
R) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve Orman
Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
S) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel Müdürlüğü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel Müdürlüğü
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ş) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
T) METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Meteoroloji Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
U) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
1.- 2011 yılı Haziran
ayında yapılan 100’üncü Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen 16/6/2011 tarihli ve 189 sayılı Ev Hizmetlerinde Çalışanlar
Sözleşmesi ile bu sözleşmeyi tamamlayıcı nitelikteki 201 sayılı Tavsiye Kararı
hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri
sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/654)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken’in, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul Milletvekili
Süleyman Çelebi’nin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili
Osman Taney Korutürk’ün, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VI.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Mersin’in denize kıyısı olan belde
ve belediyelerindeki arıtma tesislerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/1062)
2.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç’un, Adapazarı Şeker Fabrikasının üretim
kotasının artırılmasına ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı
Nihat Ergün’ün cevabı (7/1150)
3.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Kâbe’de bulunan Osmanlı
revaklarının yıkılmasının önlenmesine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun cevabı (7/1151)
4.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Suriye ve Libya konusunda izlenen dış politikaya
ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
(7/1165)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak beş oturum yaptı.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/470) (S.
Sayısı: 87) ve 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88)
görüşmelerine devam edilerek;
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı,
Türk Akreditasyon Kurumu,
Türk Standartları Enstitüsü,
Türk Patent Enstitüsü,
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu,
Türkiye Bilimler Akademisi,
Millî Savunma Bakanlığı,
Savunma Sanayii Müsteşarlığı,
Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü,
Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü,
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü,
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesapları;
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
Millî Prodüktivite Merkezi,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları;
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı,
Gençlik ve Spor Bakanlığı,
Spor Genel Müdürlüğü,
Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı,
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri,
Kabul edildi.
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın şahsına,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın partisine,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Trabzon Milletvekili Koray
Aydın’ın Genel Başkanına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, bütçe müzakerelerinde
muhalefetin hükûmeti tenkit edeceğine, muhalefet milletvekillerinin
konuşmalarını da grubun üzerine almayarak hükûmetin cevap vermesi gerektiğine
ilişkin bir açıklamada bulundu.
Alınan karar gereğince 14 Aralık 2011 Çarşamba günü saat 11.00’de
toplanmak üzere birleşime 23.11’de son verildi.
Mehmet SAĞLAM |
Başkan
Vekili |
Tanju
ÖZCAN Bayram
ÖZÇELİK |
Bolu Burdur |
Kâtip Üye Kâtip
Üye |
|
II.- GELEN KâĞITLAR
No:
48
14
Aralık 2011 Çarşamba
Teklifler
1.- Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin
ile 9 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/199) (Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
2.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük'ün; 5187 Sayılı Basın Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/200) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/12/2011)
3.- Bursa Milletvekili Turhan Tayan'ın;
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/201) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler; İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2011)
4.- İstanbul Milletvekili Süleyman
Çelebi'nin; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/202) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)
14
Aralık 2011 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme
geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündemimize göre
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme
yapacağız.
Onuncu turda Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Denizcilik Müsteşarlığı, Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Mesleki Yeterlilik
Kurumu Başkanlığı, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Devlet Personel
Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (x)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S.
Sayısı: 88) (x)
A)
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANLIĞI
1.-
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
B)
ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1.-
Ulaştırma Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C)
KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Karayolları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Karayolları Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D)
BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU
1.-
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E)
DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Denizcilik Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
(x) 87 ve
88 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 08/12/2011 tarihli 31’inci Birleşim Tutanağı’na
eklidir.
F)
SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H)
MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.-
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I)
TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.-
Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ)
DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1.-
Devlet Personel Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Devlet Personel Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, turda yer alan
bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin konuşmaların bitimine
kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir.
Bilgilerinize sunulur.
Sayın milletvekilleri, onuncu turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
AK PARTİ Grubu adına: Sebahattin Karakelle, Erzincan Milletvekili; Mustafa Ataş, İstanbul
Milletvekili; Ali Ercoşkun, Bolu Milletvekili; Ahmet
Arslan, Kars Milletvekili; Mihrimah Belma Satır,
İstanbul Milletvekili; Salim Uslu, Çorum Milletvekili; Metin Külünk, İstanbul
Milletvekili; Mehmet Şükrü Erdinç, Adana Milletvekili.
AK PARTİ Grubu için tüm konuşmalar
beşer dakikadır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına:
Durmuş Ali Torlak, İstanbul Milletvekili, on beş dakika; Ali Halaman, Adana Milletvekili, on dakika; Mustafa Kalaycı,
Konya Milletvekili, on beş dakika.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına:
Ahmet İhsan Kalkavan, Samsun Milletvekili, yedi dakika; Kemal Ekinci, Bursa
Milletvekili, yedi dakika; Erdal Aksünger, İzmir
Milletvekili, altı dakika; Süleyman Çelebi, İstanbul Milletvekili, on dakika ve
Musa Çam, İzmir Milletvekili, on dakika.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına:
Demir Çelik, Muş Milletvekili, yirmi dakika; İdris Baluken,
Bingöl Milletvekili, yirmi dakika.
Şahısları adına: Lehinde Yaşar Karayel,
beş dakika; aleyhinde Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş Milletvekili, beş dakika.
Sayın milletvekilleri, şimdi ilk söz AK
PARTİ Grubu adına Sebahattin Karakelle, Erzincan
Milletvekili.
Buyurun Sayın Karakelle.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SEBAHATTİN
KARAKELLE (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının 2012 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada icraatlarından
bahsedeceğim Bakanlığın başarıları, kalkınan, büyüyen, gelişen Türkiye’nin
resmini görüntülemektedir. Takdir edersiniz ki ulaşım ve iletişimin her
alanında, havacılıkta, denizcilikte, demir yollarında, kara yollarında, bilişim
sektöründe destanların yazıldığı, ezberlerin bozulduğu bir dönemi yaşadık,
yaşıyoruz, inşallah yaşamaya da devam edeceğiz. Her konuda olduğu üzere
ulaştırmada da görev anlayışımız, Edirne’den Hakkâri’ye, Hatay’dan Rize’ye
yönetimi bize emanet edilen vatanımıza hizmet etmektir çünkü biz sınırları
şehit kanlarıyla çizilmiş bu coğrafyada 74 milyonu kardeş sayan bir anlayışı
temsil ediyor, bu anlayışla ülkemizin kalkınmasına hizmet ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ulaştırma ve haberleşme anlayışında AK PARTİ İktidarıyla yepyeni bir sayfa
açılmış, “Usulen hizmet anlayışı.” tarih olmuş, “Hizmet vatandaşın hakkıdır.
Hizmetle vatandaşı buluşturmak boynumuzun borcudur.” anlayışı gelmiştir.
2003 yılı öncesi 6.101 kilometre
bölünmüş yol ile 6 ilimiz birbirine bağlıyken bugün 21.227 kilometre bölünmüş
yol ile 74 ilimiz birbirine bağlanmış. 6 il nerede, 74 il nerede? Nereden
nereye! Bizim gerçekleştirdiğimiz 15.200 kilometre bölünmüş yola harcanan 41
milyar, beş yılda zaman ve yakıt tasarrufu olarak geri dönmüştür. “Değirmenin
suyunun nereden geldiği.” sorusunun en güzel cevabı da bu olsa gerekir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
türkülerimiz hayat hikâyelerimizdir. Bakınız, bir halk türkümüz ne diyor: “Yola
yolladım seni/Yollar yormasın seni.” Biz milletimizi yollar yormasın diye
iktidara geldik. Hamdolsun ki dokuz yılda bu ülkenin her alanında yollarını
açan bir Başbakanımız var, geceyi gündüze katan, yıldızları çıra yaparak
çalışan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanımız var.
1950 yıllarından 2000’li yıllara kadar
derin uykuda olan demir yolu sektörü, AK PARTİ İktidarıyla uyanmış, yatırımlar
2003’ten günümüze kadar 7,5 kat artmıştır. Ülkemizin dört bir yanını yüksek
hızlı trenle buluşturmak için çalışan Bakanlığımız, hizmete sunulan
Ankara-Eskişehir, Ankara-Konya yüksek hızlı tren hatlarına bu yıl yatırım
programına alınan Ankara-Yozgat-Sivas-Erzincan-Erzurum-Kars Yüksek Hızlı Tren
Projesi eklemiştir. Yapımı devam eden Türkiye-Gürcistan demir yolu inşaatının
tamamlanmasıyla da Azerbaycan ve Türk cumhuriyetleriyle tarihî İpek Yolu
yeniden işlerlik kazanacaktır. Yine Marmaray Projesi’yle Asya-Avrupa kıtaları
denizin altından birbirine bağlanarak bir hayal, bir rüya daha gerçek
olacaktır.
Gemi inşa sanayisiyle, yat
limanlarıyla, balıkçı barınaklarıyla beyaz bayrak ülkesi olan Türkiye, nihayet
deniz ülkesi olduğunu hatırladı. Yıllarca belli bir gelir düzeyine özgüymüş
gibi algılanan hava yolu taşımacılığı, yapılan düzenlemelerle bütün milletimizi
kucaklamış, hava yolu halkın yolu olmuştur. İktidarımız döneminde 15 milyon
vatandaşımız hayatında ilk defa uçağa binmiştir. Haberleşme ve bilişim
sektöründe Türkiye İnternet otobanlarıyla nakış nakış
işlendi. Unutmayınız ki bilgi toplumu hedefine sözle gidilmez, FATİH
Projesi’yle gidilir, okullarımıza kurulan teknoloji sınıflarıyla gidilir,
e-devletle gidilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
takdir edersiniz ki bu kürsüde zaman zaman nelere şahit olduk. Biz milletimizin
bu kürsüsünde sesimizi değil, hep sözümüzü yükseltmeye çalıştık. İnanıyoruz ki
zambakların boyunu uzatanlar gök gürültüleri değil, yağmurlardır. Yunus’un
diliyle diyoruz ki: “Gelin tanış olalım/İşi kolay kılalım” Araçlarımız farklı
olsa da, amaçlarımız bu ülkeye, necip milletimize hizmet değil mi? Sadece
muhalefet etmek adına gerçekleşen projelere karşı çıkmak yerine, gelin, destek
olunuz, işi kolay kılınız.
Bakınız, Konfüçyüs de bir sözünde diyor
ki: “Ya bir yol bul, ya yol aç, ya da yoldan çekil.” Biz sizlere “Yoldan
çekilin.” demiyoruz ama gelin birlikte…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SEBAHATTİN KARAKELLE (Devamla) - …yol
açalım, yol bulalım. Elde edilen başarıları ve gerçekleştirenleri hep birlikte
alkışlayalım.
2012 bütçesinin hayırlı olmasını Cenabıallah’tan niyaz ediyor, Sayın Bakan ve ekibini bir
kez daha tebrik ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karakelle.
AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Mustafa
Ataş, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Ataş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı, Ulaştırma Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü
hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir ülkenin gelişmişlik ve kalkınma
düzeyini belirleyen temel faktörlerin başında ulaşım ve erişim göstergeleri
gelmektedir. AK PARTİ iktidarları döneminde insan merkezli, toplumun tüm
katmanlarını ve ülkemizin tüm bölgelerinin ihtiyaçlarını dikkate alan öncelik
ve önem planlaması yapılarak bir ulaşım politikası geliştirilmiş ve
uygulanmıştır. Temel hedefimiz, toplumumuzun huzuru ve mutluluğudur.
Yatırımlar yapılırken doğudan batıya,
kuzeyden güneye fırsat ve hizmet eşitliği ilkesi gözetilmiştir. AK PARTİ
iktidarları öncesi doğudan batıya, kuzeyden güneye çileye dönüşen yolculuklar,
bugün, çok şükür, yapılan yollar sayesinde mutlu, huzurlu ve güvenli bir yapıya
kavuşmuştur. Çalışmalar birçok yerde hâlâ devam etmektedir. Cumhuriyet
döneminin en büyük kara yolu seferberliği başlatılmıştır. Yollar bölünerek
hayatlar kurtarılmış, sektördeki karmaşaya son verilerek kara yolu taşımacılığı
kayıt altına alınmıştır. Bitirilemeyen yollar, bitirilemeyen tüneller bizim
İktidarımız döneminde hayat bulmuştur. Karadeniz Otoyolu, bitmeyen çile. Bolu
Tüneli, 12 hükûmet, 16 bakan eskiten tünel, çok şükür, AK PARTİ İktidarı
döneminde hizmete girmiştir. Yol medeniyettir, kalkınmadır, hayattır. Yol,
ayrılıkların bitmesini sağlayan vuslattır. Yapılan yollar milletimize can
güvenliği olmuş, ekonomiye katkı sağlamıştır. AK PARTİ iktidarları öncesi 6 bin
kilometre olan duble yollar, 15 bin kilometre ilave
yollarla 21 bin kilometreye ulaşmış, 2003 yılından önce bölünmüş yol ağıyla
sadece 6 ilimiz birbirine bağlıyken yapılan çalışmalarla bugün 74 ilimizin
birbirleriyle bağlantısı sağlanmıştır.
Aslında Karayollarının hizmetlerini
yüce Meclisin çatısı altında bulunan tüm milletvekillerimiz günlük
yaşantımızda, Türkiye genelinde yaptığımız seyahatlerde keyfini sürerek
görmekte ve yaşamaktayız. Bölünmüş yolların sağladığı sosyoekonomik faydalar da
hiç şüphesiz çok önemlidir. Trafik güvenliğini artırarak kazalardaki ölüm ve
yaralanmaların minimum seviyeye düşmesi sağlanmıştır. Kaza istatistiklerini
Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyasladığımızda 100 milyon taşıt kilometre başına
düşen ve Avrupa Birliği ülkelerinde 3 olan ölüm sayısı, ülkemizde 2002 yılında
5,72 iken 2009 yılında 4,41’e ve 2010 yılında da 3,79 seviyesine inmiştir.
Taşıt işletme giderleri ve seyahat süresinden tasarruf sağlanarak ekonominin
rekabet gücünün artırılması gerçekleşmiştir. Bölünmüş yollarla işletme
performansının artırılması sonucu sağlanan kesintisiz trafik akışıyla 1 milyon litrenin
üzerinde akaryakıt tasarrufu, seyahat süresindeki kısalmalardan da iş gücü
tasarrufu sağlanmıştır. Bunların ekonomimize toplam katkısı 9,5 milyar Türk
lirası civarındadır.
Bölgesel dengesizlikler ortadan
kaldırılmıştır. 2023 yılına kadar toplam otoyol ağı 7.827 kilometreye, bölünmüş
yol 36.500 kilometreye erişecektir.
Projelerimiz devam ediyor.
İstanbul-İzmir otoyolu Körfez geçişinin ihalesi yapılmış ve çalışmalarına
başlanmıştır. İstanbul’da lastikli geçiş için bir tüp geçit daha hizmete girmiş
olacaktır. Akıllı ulaşım sistemleri devreye alınarak tüm ulaşım bilgilerini
elektronik ortamda vatandaşların erişimine sunacağız.
Değerli milletvekilleri, takdir
edersiniz ki beş dakikalık süre içerisinde, Karayollarının yapmış olduğu
hizmetleri anlatmak burada mümkün değil. Türkiye'nin geleceğe yolculuğunda emin
adımlarla yürüyüşünü gerçekleştiren AK PARTİ iktidarlarının kadrolarına, özelde
ise Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı kadrolarına, Karayolları
kadrolarına teşekkür ediyorum, başarılı çalışmalarından dolayı kutluyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ataş.
AK PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı
Ali Ercoşkun, Bolu Milletvekili.
Buyurun Sayın Ercoşkun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ERCOŞKUN
(Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu hakkında söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 2000 yılında
kurulan Telekomünikasyon Kurumu 2008 yılında yeni bir düzenlemeye tabi tutulmuş
ve adı “Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu” olarak değişmiştir.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin son
yıllarda baş döndürücü bir hızla gelişmesi, getirdiği faydaların yanında,
haberleşmenin ve mahremiyetin korunması gibi özgürlüklere yönelik riskler ve
tehditler ortaya çıkarmaktadır. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu bu
çerçevede, ülkemizi temsil ettiği Uluslararası Telekomünikasyon Birliği ve
Avrupa Birliği bünyesinde yürütülen çalışmaları da göz önünde bulundurarak
faaliyetlerini gerçekleştirmektedir.
Bilim, teknoloji ve iletişim
çalışmalarının rekabet gücü yüksek, sürdürülebilir bir ekonominin temeli olduğunun
bilinciyle, tek başına göreve geldiğimiz andan bu yana bu konuya özel bir önem
verdik. Biliyoruz ki güçlü bir Türkiye, bilgiyle, bilimle, teknolojiyle atılan
temeller üzerinde yükselecektir. Ülke olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz
konulardan birisi ise bilgi ile hayatın buluşması olduğu için bu konuda oldukça
stratejik davranılması gerekir.
AK PARTİ hükûmetlerinde, bilgi
teknolojileri alanında, sürdürülebilir, insan odaklı, toplumun bütün
kesimlerinin ihtiyaçlarını dikkate alan, öncelik ve önem planlaması yapmış bir
politika izlenmiştir. Bu sayede, Türkiye, Avrupa Birliğine girmeden önce birçok
Avrupa Birliği ülkesi seviyesini yakalamış ve hatta geçmiştir. Bu yatırımlar ve
planlamalar yapılırken doğudan batıya, kuzeyden güneye fırsat ve hizmet eşitliği
ilkesi gözetilerek yenilikçi, kapsayıcı ve dönüştürücü bir bilişim altyapısı
hedeflenmiştir. Türkiye’nin bilişim altyapısı tamamen yenilenmiş, bilişim
otoyolları hizmete açılmıştır. Bütün okullarımızın dersliklerinde Fırsatları
Artırma, Teknolojiyi İyileştirme Hizmeti (FATİH) Projesi uygulanmaya
başlanmıştır. Alfabe okuryazarlığından bilgisayar okuryazarlığına geçiş süreci
başlamış, e-devlet uygulamaları hayata geçmiştir. E-devlet kapısından 292
elektronik hizmet yürütülmektedir. 10 milyonu geçen kullanıcı sayısı ile ise
birçok Avrupa ülkesini geride bırakmış durumdayız.
Değerli milletvekilleri, iletişimde
acil durumlar için haberleşmenin önemi çok büyüktür. 1999 yılında yaşanan
depremde çok büyük sıkıntılar çektik. Bolu Milletvekili olarak ben de o acıyı hisseden
insanlardan birisiyim. İletişim sisteminin çökmesi sebebiyle, depremin hemen
akabinde insanlar canlarıyla, eşleriyle, çoluk çocuklarıyla, ana babalarıyla
görüşemediler. Cenabıhak kimseye o günleri bir daha yaşatmasın. Bugün gelinen
noktada ise 1999’da Bolu’da, Düzce’de, Kocaeli’de
yaşadığımız bu sıkıntıyı Van’da yaşamadık. Türkiye'yi yirmi beş bölgeye
ayırarak oluşturulan stand-by yedek iletişim
altyapısı ile Van depremi gerçekleştiği zaman iletişimde herhangi bir kesilme
olmamış ve sistem tüm hatların yüklenmesine rağmen çalışmaya devam etmiştir.
Buradan, bir kez daha, depremde kaybettiğimiz kardeşlerimizi rahmetle anıyorum.
Değerli arkadaşlar, bilişim sektörü
içinde olan bir kardeşiniz olarak 1995 yılında ilk defa Almanya’nın Hannover
kentinde yapılan CeBIT fuarını ziyaret ettiğimde
teknolojik farklılıkları gördüğümde gerçekten çok şaşırmıştım ve ülkemiz ile
Avrupa ülkeleri arasındaki farkın nasıl kapatılabileceğini uzun uzun düşünme
fırsatım olmuştu. O yıllarda bu fuarlara değil katılımcı olmak, ziyaretçi
olarak bile gitmek gerçekten kolay değildi. Türkiye’deki bilişim sektörünün
büyüklüğü ise uluslararası bir bilişim firması kadar bile değildi. Fakat bugün
geldiğimiz noktada 2003 yılında 11,5 milyar dolar olan bilişim sektörü
büyüklüğü 2011 yılı sonunda 31 milyar dolara çıkması bekleniyor. Türksat uydularının doluluk oranı yüzde 91’lerde. Türksat 4A uydusu 2013 yılı Kasım ayında, Türksat 4B ise 2014 yılı Şubat ayında uzaya
fırlatılacak. 5A yerli uydu yapımına ise başlanmış durumda.
Dünyanın
en büyük bilişim fuarı olan CeBIT fuarında 1995
yılında bir tek Türk firması katılmazken bu yıl fuarın ortak ülkesi Türkiye
olmuştu ve tüm dünyanın gözü önünde Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan,
Sayın Merkel ile birlikte fuar açılışını yaparken Sayın Başbakanımızın yaptığı
konuşmada Türkiye bilişim altyapısı ile ilgili verdiği bilgiler tüm dünya
bilişim sektörünün takdirini ve hayretini toplamışsa bu başarıyı gerçekten
tebrik etmek gerekir.
Değerli milletvekilleri, böylesine
büyük değişimi ve dönüşümü ortaya koyan AK PARTİ hükûmetlerini tebrik ediyorum.
İletişim ve bilişim sektörünün tüm çalışanlarına büyük Türkiye hedefi için
vermiş oldukları destek için şükranlarımı sunuyorum, bütçenin hazırlanmasında
emeği geçen tüm kişi ve kurumlara teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ercoşkun.
AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşması
Ahmet Arslan, Kars Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ARSLAN (Kars)
– Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ben de Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün 2012 yılı bütçesiyle
ilgili bir değerlendirme yapmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinize saygılarımı
sunuyorum.
Dünyada turizm, sanayi ve ticaretin
gelişmesinde, kıtalararası entegrasyonun ve
bütünleşmenin sağlanmasında en önemli faktörlerden biri kuşkusuz ki ulaştırma
sektörü. Ulaştırma sektörü içerisinde insanların hızlı, kolay, güvenilir ve
emniyetle seyahatlerinin sağlandığı havacılık sektörü ise önemli bir yer
tutmakta.
Ülkemiz sivil havacılık sektörünün
dünyada örnek gösterilen bir yere geldiğini hepimiz yaşayarak görüyoruz.
Havacılık sektöründe kural koyma, denetleme ve yaptırım uygulama görevlerini
sürdüren ve sektör için regülasyon birimi anlamında
önemli bir kurum olan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 10 Kasım 2005’te yeniden
yapılandırılarak hem kamu tüzel kişiliğine kavuşmuş hem de özel bütçeli bir
kuruluş hâline gelmiştir.
Özellikle sivil havacılık sektörünün
özel sektöre açılması, serbestleşme yönünde atılan adımlar, bölgesel havacılık
politikaları, uluslararası
sivil havacılık otoritelerinin ülkemiz için 2015'te hatta 2020’de
öngördüğü rakamlara biz 2010’da eriştik.
Gelişen sivil havacılık sektörünün
ihtiyaç ve beklentileri çerçevesinde uluslararası standartların en üst düzeyde uygulanması amacıyla
mevzuat çalışmaları birçok alanda devam ettirilmiş, denetimlere büyük önem
verilmiş ve sadece bir yılda 5 binin üzerinde denetim gerçekleştirilmiştir. O
anlamda, dünya sivil havacılık otoritesi anlamında önemli bir yer tutan
Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı (ICAO) ve Avrupa Sivil Havacılık
Konferansı (ECAC) tarafından yapılan tüm denetimlerden de başarıyla çıkmıştır.
Ve yine ülkemiz, dünyanın birçok sivil havacılık otoritesinde başkan, başkan
yardımcısı, yönetim kurulu üyesi gibi birçok unvanla görev almaktadır. Bütün
bunların sonucunda ülkemizde 26 noktadan 47 noktaya uçuş gerçekleştiriliyor, bu
yüzde 81’lik artış demek. Yurt dışında 60 noktadan 174 noktaya uçuluyor, bu
yüzde 190 artış demek. Uçak
sayısı 110’dan 347’ye çıkmış durumda, bu yüzde 300’ün üzerinde
bir artış demek. Ve yine uluslararası
anlamda hava ulaştırma anlaşmaları sayısı da 81’den 121’e çıkmış, bu yüzde
49’luk bir artış demek. Dokuz yılda 15 milyon insanımız ilk defa uçakla
tanışmış.
Küresel ekonomik kriz sebebiyle dünya
sivil havacılık alanında çok ciddi daralmalar oluşmuşken, ülkemizde bırakın
daralmayı, tam tersine gelişmeler devam etmiştir. Sayın Başbakanımız
“Ulaştırma, enerji ve haberleşme kalkınmanın temel altyapısıdır, yol
medeniyettir.” diyorlar. Sayın Ulaştırma Bakanımız “Hedef belliyse gidilecek
yol bellidir.” diyorlar. Böylece, bir ülkenin gelişmişlik ve kalkınma düzeyini
belirleyen temel etkenlerin başında ulaşım ve erişim göstergelerinin geldiğini
vurgulamış oluyorlar.
Tabii ki Ulu Önder Atatürk’ün bir
ifadesi var: “Yalnız ufku görmek yetmez, ufkun ötesini de görmek ve bilmek
gerekir.” Ulaştırma Bakanlığımız bu düstur üzere, 2023, cumhuriyetin 100’üncü
kuruluş yıl dönümü hedeflerini ortaya koyuyor, otuz yıllık hedefler ortaya
koyuyor, elli yıllık hedefler ortaya koyuyor. Bu hedefleri ortaya koyuyor da ne
oluyor? Uçak sayısını 750’ye çıkarmayı, bir yılda taşınacak yolcu sayını 350
milyona çıkarmayı hedefliyor ve yine ülkemizde 100 milyon yolcu kapasiteli bir
hava alanı, 60 milyon yolcu kapasiteli, 30 milyon yolcu kapasiteli hava
alanları öngörüyor. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, regülasyon birimi Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü ile yine
işletici kuruluşu Devlet Hava Meydanlarıyla, altyapıcı
kuruluşları DLH Genel Müdürlüğüyle birlikte bütün bu sektörü, dünyada lider
ülke olma ülküsüne bağlı olarak, dünya lideri Başbakan hedefine bağlı olarak
planlıyor, yapıyor, yapmaya devam ediyor, biz de bununla gurur duyuyoruz.
Bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum, emeği geçen herkese saygılar sunuyorum.
Saygılar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Arslan.
AK PARTİ Grubu adına beşinci konuşmacı Mihrimah Belma Satır, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Satır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2012 yılı bütçe görüşmeleri üzerinde söz almış bulunuyorum.
Şahsım ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına sizleri iyi dileklerimle
selamlıyorum.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
ülkemizde çalışma hayatının iyileştirilmesi, kalitesinin artırılması,
sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması, istihdamın
artırılması ve kayıt dışılığın azaltılmasına yönelik çalışmalarını yoğun bir
şekilde sürdürmektedir.
İşsizliği azaltmak ve istihdamı
artırmak için en etkili politika öncelikle sürdürülebilir bir ekonomik büyüme
oranı sağlamaktır, aynı zamanda ekonomi politikasının temeline istihdam odaklı
büyümeyi koymaktır. Dünyada son dönemde yaşanan ekonomik kriz sonucu bütün
ülkelerde istihdam kayıpları yaşanmış, işsizlik artmıştır. İstihdamın
artırılması ile işsizliğin azaltılması tüm dünyada olduğu gibi İktidarımızın da
üzerinde hassasiyetle durduğu bir konudur.
Sağladığımız siyasi ve ekonomik
istikrar ile gerçekleştirdiğimiz yapısal reformlar sayesinde sağlam
makroekonomik temellere sahip bir ülke olarak krize karşı önemli bir direnç
gösterdik. Aldığımız tedbirler sayesinde istihdam imkânları artmış ve işsizlik
oranı sürekli azalarak 2011 yılı Temmuz dönemi itibarıyla yüzde 9,1 seviyesine
gerilemiş, büyüme oranlarında ise son çeyrekte büyük bir rekor kırarak en hızlı
büyüyen ikinci ülke olmuştur.
Sürdürülebilir bir sosyal güvenlik
sisteminin oluşturulması için farklı norm ve statüleri esas alan Sosyal
Sigortalar Kurumu, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığını tek çatı altında toplayan sosyal
güvenlik reformuyla tüm vatandaşlarımızın adil ve eşit bir şekilde
faydalanacağı, sürdürülebilir bir sistem kurulmuştur.
Takdir edersiniz ki sosyal güvenlikte
alınan kararların ve uygulamaya konulan politikaların sonuçları uzun vadede
görülmektedir. Ancak, uygulamaya koyduğumuz reformun olumlu sonuçları hemen
görülmeye başlanmış ve Sosyal Güvenlik Kurumunun gelirlerinde önemli artışlar
meydana gelmiştir.
Avrupa Birliği ve ILO normlarına uygun
olarak hazırlanan İş Kanunu’nda dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, din,
mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamayacağı ilkesi temel alınmıştır.
Avrupa Birliği mevzuatına uyum kapsamında, çalışanların hakları güvence altına
alınmış, ayrıca kısmi çalışma, çağrı üzerine çalışma, telafi edici çalışma,
kısa çalışma gibi esnek çalışma modelleri yasal dayanağa kavuşturulmuştur.
İlki 2008 yılında olmak üzere, dört
istihdam paketi yasalaştırılarak yürürlüğe konulmuştur. Böylece, yerinde ve
zamanında çok hızlı bir şekilde uygulamaya konulan politikalarla küresel kriz
döneminde, istihdam alanında en başarılı çalışmayı yürüten ülkeler arasına
girmiş bulunuyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bildiğiniz gibi, eğitim ve istihdam ilişkisi çok önemlidir. Bakanlığımız
eğitim-istihdam ilişkisini güçlendirmek amacıyla yeni bir eylem planı
hazırlamış ve uygulamaya koymuştur. Bir yanda iş arayan, diğer yanda işçi
arayanlar; bir tarafta belirli bir mesleği olan işsizler, diğer tarafta
istediği vasıfta ve meslekte eleman bulamayan işverenlere destek olmak amacıyla
aktif iş gücü programları kapsamında iş gücü yetiştirme kursları, toplum
yararına çalışma programları, girişimcilik ve işbaşı eğitim staj programları
uygulanmaktadır.
Aynı şekilde 2011 yılı başında yapılan
yasal düzenlemeyle gençler, kadınlar ve özürlü istihdamına yönelik özel
çalışmalar yapılmıştır. Dönemimizde kadın ve gençlerin istihdamını artırıcı
özel önlemler alınmış, istihdam üzerindeki yükler azaltılmıştır. Özellikle
kadınların istihdam edilebilirliklerini artırmak, iş gücüne katılımlarını
önleyen engelleri azaltmak amacıyla Kadın İstihdamının Desteklenmesi operasyonu
uygulamaya konulmuştur. Bu kapsamda yürütülen 131 proje ile 4 bin kadınımıza
girişimcilik eğitimi, 1.200 kadınımıza çocuk ve yaşlı bakım eğitimi, 12 bin
kadınımıza istihdam garantili kurs, 18 bin kadınımıza kariyer danışmanlığı ve
rehberlik hizmetleri verilmesi hedeflenmiştir.
Sayın milletvekilleri, Bakanlığımızın
üzerinde durduğu diğer bir konu ise iş ve meslek danışmanlığıdır. İŞKUR’la
ortak yapılan bu çalışmanın takipçisi olacağımızı da bildiriyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesinin hayırlı olmasını diler, emeği
geçenlere, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşlarıma teşekkür eder,
saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Satır.
AK PARTİ Grubu adına altıncı konuşmacı
Salim Uslu, Çorum Milletvekili.
Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
[CHP
milletvekilleri Genel Kurul Salonu’ndan ayrıldılar. AK PARTİ sıralarından
alkışlar(!)]
AK PARTİ GRUBU ADINA SALİM USLU (Çorum)
– Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ Grubu adına, Mesleki Yeterlilik Kurumunun
bütçesi hakkında görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.
Bildiğiniz gibi, Mesleki Yeterlilik
Kurumu yüce Meclis tarafından 2006 yılında yürürlüğe konmuş 5444 sayılı
Yasa’yla Türkiye'nin hem ilk kurumlarından hem de Avrupa Birliği uyum sürecinde
istihdama yönelik önemli işlevler yapacak kurumlarından bir tanesidir. Mesleki Yeterlilik Kurumunun sistemin esaslarını belirlemek,
standartların hazırlanmasını sağlamak, sınav ve belgelendirme sistemini kurmak,
standartlara göre eğitim verilmesi için Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK’le iş
birliği yapmak, mesleki becerilerin belgelendirilmesini sağlamak ve yeterlilik
belgelerinin -başta Avrupa Birliği üyesi ülkeler olmak üzere- uluslararası
tanınırlığını sağlamak gibi temel amaç ve görevleri bulunmaktadır.
Mesleki Yeterlilik Kurumu, yapısı,
işleyişi bakımından da endüstri ilişkileri ve sosyal politika amaçlı kurumlar
ve mevzuat içerisinde örnek bir yere sahiptir. Çünkü yönetim kurulu, genel
kurulu ve sektör komiteleri bakımından son derece katılımcı, son derece
demokratik bir yapıya sahip olmasıyla da örnek kuruluşlarımızın başında
gelmektedir. Tüm süreçlere sosyal taraflar aktif bir biçimde katılabilmektedirler.
Ve
yine Mesleki Yeterlilik Kurumu, iş gücü piyasalarıyla eğitimi, eğitimle
istihdamı, eğitim ve öğretim programlarının ulusal meslek standartlarına göre
oluşturulmasını, iş gücü piyasasının gereklerine göre yetiştirilip
belgelendirilmesini ve böylece nitelikli iş gücüne erişimi kolaylaştırması
bakımından, yeterliliklerin değerlendirilmesi, geçerlilik, güvenilirlik ve
şeffaflığın sağlanması bakımından uluslararası kıyaslanabilirlik
ve denklik altyapısı oluşturacağı açısından son derece önemli bir kurumdur,
önemli bir işleve sahiptir. Mesleki yeterliliklerin geliştirilmesi
o çok tartışılan Avrupa’daki serbest dolaşımı da kolaylaştıracak önemli bir
aşama olacaktır. Bunun yanında istihdama, verimliliğe, uluslararası rekabet
gücüne katkı sağlayacak, hayat boyu öğrenmeyi destekleyecek, vasıflı iş gücüne
erişimi kolaylaştıracak, iş gücüne çalışma alanı ve görev tanımı getirmek
suretiyle de güvence sağlayacak önemli düzenlemeler ve kazanımlar Mesleki
Yeterlilik Kurumu eliyle gerçekleşecektir.
Bugün, bildiğiniz gibi çalışma
hayatındaki gençlerin önemli bir bölümü yani yüzde 50’si okuldan işe geçişte
yetersiz eğitim aldığını düşünmektedir. Oysa diplomanın yanında mesleki
yeterlilik belgesine de sahip olmasına, eğitim kurumlarının akredite
edilmesine, meslek eğitim kurumlarında asgari eğitim kalitesinin sağlanmasına
Mesleki Yeterlilik Kurumu önemli bir katkı sağlayacaktır.
Bunun dışında, şu anda, Mesleki
Yeterlilik Kurumu başarılı faaliyetler sergilemektedir. Söz gelimi, imzalanan
iş birliği protokolüyle 18 sektörde 38 farklı kuruluşta 658 meslek standardını
kapsayan Meslek Standardı Hazırlama İşbirliği protokollerini imzalamış ve
hayata geçirmiştir. Taslak meslek standartları konusunda çeşitli sektörlerden
518 taslak meslek standardını da hazırlamıştır. Bunun yanında ulusal meslek
standartlarından da 206 tanesini Resmî Gazete’de
yayınlama başarısı göstermiştir. 20 sektörde sektör komiteleri kurmak suretiyle
faaliyete başlamıştır. Ayrıca 11 sektörde 17 farklı kuruluşla 175 yeterlilikle
ilgili Ulusal Yeterlilik Hazırlama Protokolü imzalamış, 45 ulusal yeterlilik
onaylayarak yürürlüğe girmiştir. 78 taslak yeterlilik için çalışmalar çeşitli
aşamalarda da şu anda devam etmektedir. Sınav ve belgelendirme konusunda önemli
aşamalar gerçekleştirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SALİM USLU (Devamla) – …ve ayrıca
uluslararası çeşitli kuruluşlarla, yani Avrupa Eğitim Vakfı, Avrupa Mesleki
Eğitimi Geliştirme Merkeziyle ilişkileri vardır.
Ben Mesleki Yeterlilik Kurumunun 2012
yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.
AK PARTİ Grubu adına 7’nci konuşmacı
Metin Külünk, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Külünk. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA METİN KÜLÜNK
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; en içten duygularla sizleri
selamlıyor, saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum. 2023 hedeflerine hizmetkâr
olacak 2012 bütçemizin ülkemiz, milletimiz ve insanlık için hayırlara vesile
olmasını diliyorum.
Değerli milletvekilleri, yerküremizde
coğrafya milletlerin ve devletlerin kaderinin belirlenmesinde en temel
unsurlardandır. Anadolu coğrafyası üzerinde yaşayan millet ve devletlere hep
iddialı olma, büyük olma rolünü biçmiştir ve bu rolün içerisinde hep büyük
devlet adamı olmayı öngörmüştür. Anadolu topraklarında var olduğumuz günden bu
yana ürettiğimiz bilgi, diplomasi ve adalet eksenli yönetme kabiliyetimizle biz
hep büyük devlet olduk ve gelecekte de hep büyük devlet olarak var olmaya devam
edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, İstanbul’daki
sade görüntüsüyle Topkapı Sarayı eksen olmak üzere Balkanlar, Afrika, Avrupa,
Orta Doğu ve Kafkaslardaki varlığımızın geçmişteki en temel sırlarından birisi,
insanı esas alan, insanı bilgiyle buluşturan ve devlet adamı olabilme
kabiliyetini edindiren enderuni eğitim geleneği
olmuştur. Osmanlıda enderun ile yetiştirilen
yöneticiler, cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte üniversitelere verdiğimiz önem
üzerinden varlığını bugüne dek devam ettirmiştir.
1952
yılında Birleşmiş Milletler ile yapılan Teknik Yardım Anlaşması kapsamında ek
protokolle kurulan TODAİE (Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi) kurulduğu günden
bu yana kamu yönetiminin gelişmesine yönelik bilgi üretmek ve de çağdaş yönetim
anlayışına uygun yöneticiler yetiştirmek üzere varlığını bugüne dek devam
ettirmiş ve AK PARTİ iktidarları döneminde de bütçesi yüzde 500’ün üzerinde
artırılarak, fiziki şartları yenilenerek ve de bu coğrafya eksenli ülkelerle
kurduğu iletişim ve de bu coğrafya merkezli bir koordinasyon merkezi olma
kabiliyetini güçlendirerek devam ettirmektedir.
Avrupa Kamu Yönetimi Birliği tarafından
akredite edilmiş olan TODAİE, kamu yöneticisi yetiştirmek, Orta Doğu ülkeleri
ile Türkiye arasında kamu yönetimi alanında koordinasyon merkezi olmak ve
Türkiye’de, yakın coğrafyada nitelikli yönetici ve öğretim elemanı yetiştirmek
ve bilgi üretmek gibi bir misyonu edinmiştir,
geleceğin coğrafyasına yönelik enderun olma
yolundadır. Bu doğrultuda, Avrupa Kamu Yönetimi Merkezine akredite olan ve STK
hüviyetinde olan TODAİE Azerbaycan, Çin, Suriye, İran ve Fransa’yla mutabakat
anlaşmalarını imzalamış ve karşılıklı olarak kamu yöneticilerinin eğitimine
birlikte devam etmektedir. Kırgızistan ve Kazakistan ile protokol süreci devam
etmekte, Cezayir ve Tunus iş birliği istemektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye,
gelecekte küresel sistemde bir güç merkezi olma yolunda yürümektedir. Bu
yürüyüşte şüphesiz en temel ihtiyaçlarımızdan birisi Alparslan, Fatih, Yavuz,
Abdülhamit, Mustafa Kemal Atatürk’le birlikte gelenek hâline getirdiğimiz büyük
devlet adamı yetiştirebilme, büyük devlet adamı ortaya koyabilme kabiliyetimizi
devam ettirmekte gizlidir ve bu süreçte, son on yıllık AK PARTİ İktidarı
döneminde AK PARTİ hareketinin lideri ve ülkemizin Başbakanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın ortaya koyduğu vizyon ve perspektif ile
Türkiye, küresel sistemde var olacağını bir kez daha cihana göstermiş ve
cihanşümul insan yetiştirme kabiliyetini bir kez daha ortaya koymuş
bulunmaktadır.
Bu vesileyle, 2012 bütçemizin hayırlara
vesile olmasını temenni ediyor, sizleri selam ve saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Külünk.
AK PARTİ Grubu adına sekizinci
konuşmacı Mehmet Şükrü Erdinç, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Erdinç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ŞÜKRÜ
ERDİNÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Personel
Başkanlığımızın 2012 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Devlet Personel Başkanlığı, çağımızın
gelişen ve değişen şartlarına uygun olarak kamu personel rejiminin ilke ve
politikalarını belirleyen, kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilatlanmasında ve
Başkanlığın görev alanına giren mevzuatın uygulanmasında kurumlar arası
uygulama birlikteliğini sağlayan önemli bir kurumumuzdur.
Muhtelif kanunlarla çok sayıda görevi
üstlenen Başkanlık, aynı zamanda, Kamu Personeli Seçme Sınavı ile
yerleştirmelerin yapılması, özelleştirilen kuruluşlardaki personelin diğer kamu
kurum ve kuruluşlarına nakli gibi önemli görevlerden de sorumludur.
Devlet Personel Başkanlığının görev
alanı kapsamında yer alan kuruluşlarda toplam 2 milyon 834 bin 760 personel
çalışmaktadır. Kamu kurumlarının yasa ve yönetmelik gibi mevzuat çalışmalarında
ve uygulamalarında görüş tesis eden ve birlikteliği sağlayan Devlet Personel
Başkanlığımız, bu görevleri, 101’i uzman olmak üzere toplam 248 personel ile
yürütmektedir.
Kamu personel rejimimin düzenlenmesinde
gerekli bilgi altyapısının kurulması amacıyla kamu kurum ve kuruluşları ile
Devlet Personel Başkanlığının iş birliği sonucunda kamu personeline ilişkin
verilerin elektronik ortamda tutulacağı Kadro-Net Projesi AK PARTİ İktidarında
uygulamaya geçirilmiş ve elektronik ortamda sisteme veri girişine başlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Devlet Personel Başkanlığı engelli personel ile ilgili çeşitli görevler de ifa
etmektedir. Engelli memur istihdamına ilişkin hususları bilgilerinize sunmak
isterim: 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamındaki kamu kurum ve
kuruluşlarında istihdam edilen engelli devlet memuru sayısı 20.829’dur.
Bilindiği üzere, daha önce, engellilerin sınav ve yerleştirme işlemleri
kurumlar tarafından münferit yapılırken ilk defa AK PARTİ İktidarında, adalet
ve liyakat ilkeleri çerçevesinde, engellilerin sınavları ve yerleştirme
işlemleri merkezî olarak yapılmaktadır.
Yeni kamu yönetimi anlayışı,
katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik ilkelerine dayanmakta ve vatandaş
memnuniyetini esas almaktadır. Bu çerçevede, vatandaşlarımızca 2011 yılı içinde
Devlet Personel Başkanlığına intikal ettirilen 17.470 adet bilgi edinme talebi
cevaplandırılmıştır.
Ülkemizin hızlı kalkınma ve gelişme
sürecinin amacına uygun seyredebilmesi için kamu yönetiminde yeniden
yapılandırma çalışmalarının gerçekleştirilmesi ve yönetim yapısının Avrupa
Birliği standartlarına eriştirilmesi kaçınılmazdır.
Değerli milletvekilleri, kamu personel
seçme sınavlarının altyapısı hükûmetlerimiz döneminde güçlendirilmiştir. Devlet
Personel Başkanlığımızın koordinasyonunda yapılan merkezî sınavlar sonucunda
kamu kurum ve kuruluşlarına 2002-2011 yılları arasında merkezî sistemle 154.906
personelin işe yerleştirilmesi yapılmıştır. Ayrıca, bu dönemde Millî Eğitim
Bakanlığının öğretmen kadrolarına 299.129 atama yapılmıştır. Kamu personelinin
vatandaş odaklı yönetim anlayışına uygun olarak geliştirilmesi, gelişen
şartlara uyumunun sağlanması, etkinlik ve verimliliğinin artırılması, yeni ve
üst görevlere hazırlanması ile üst kademe yöneticilerinin en çağdaş yöntemlerle
yetiştirilmesi AK PARTİ İktidarının öncelikleri arasındadır. Bu amaçla, Devlet
Personel Başkanlığımıza bağlı bir eğitim merkezi kurulması hedeflenmektedir.
Ülkemizde yaşanan ekonomik, mali, teknolojik, sosyal ve hukuki alanlardaki gelişmelerin
kamu personel yönetimi alanındaki reform ihtiyacının daha belirgin bir şekilde
ortaya çıkması aşikârdır. Kamuda çalışanlar arasında var olan adaletsizliklerin
giderilmesi, verimliliğin artırılması, hantal yapıların revize edilmesi,
kaliteli hizmet üretiminin sağlanması gibi konuları da içeren bir personel
rejiminin oluşturulması amacıyla yapılan düzenlemeler ile kamudaki
dengesizlikler giderilmeye çalışılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2012 yılı mali bütçemizin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Erdinç.
Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Durmuş Ali Torlak.
Buyurun Sayın Torlak. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA D. ALİ TORLAK
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı 2012 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülke
kaynaklarının yanlış kullanıldığı 2011 genel seçim süreci nedeniyle artan cari
açık, enflasyon ve işsizlik AKP Hükûmetini 2012 yılında biraz da olsa önlem
almaya zorlamıştır. O nedenle, 2012 yılı için ekonomide sürdürülebilir bir
büyüme anlayışından uzak, yatırım ve işsizlikle ilgili ciddi bir kaynak
yaratılmayan bir bütçeyle karşı karşıyayız. Umarız bundan sonraki bütçelerde
daha dengeli bütçe hazırlanır, umarız bu kısıtlı bütçeyle fizibilite çalışması
yapılmadan yatırıma başlama devri sona erer.
Değerli milletvekilleri, yolcu ve yük
taşımacılığında ekonomi, hız, güvenlik ve konfor her ulaşım türünde aranması
gereken özelliklerdir. Bunların yanında, çevreyi en az kirletmesi, ülkede
mevcut enerji kaynaklarını kullanması ve bu sırada yolcu/kilometre veya
ton/kilometre başına tükettiği enerjinin az olması, ilk tesis ve bakım, onarım
kolaylığı ulaştırma türlerinin tercihinde göz önünde tutulması gereken diğer
unsurlardır. Uluslararası ticaretin gelişmesine en büyük katkıyı sağlayan
ulaştırma sektörünün bugün geldiği noktada, ülkemizde ulaşım modları arasındaki dengesizlik dikkat çekmektedir. Bugün
ülke içi yük ve yolcu taşımacılığının çok büyük bir bölümünün kara yoluyla
yapılıyor olması, ulaştırma sektörünün temel amaçları arasındaki ve taşıma
türleri arasındaki dengenin sağlanması ilkesine de ters düşmektedir.
Uluslararası kurallar çerçevesinde güvenli ve hızlı taşımacılık arzu edilen
ulaşım şeklidir. Bunun yanı sıra, çevreye duyarlı ve ekonomik olması da bir
ulaşım sisteminde aranan özelliklerin başında gelmektedir.
Ülkemizde ulaştırma sisteminde ciddi
sorunlar yaşandığı günümüzde çözülemeyen ulaştırma problemleri, ülke genelinde
sanayinin ve ekonominin gelişmesini de olumsuz yönde etkilemektedir. Uluslararası
araştırma, ulaştırma ve enerji koridorları üzerinde yer alan Türkiye'nin acilen
ulaştırma sistemini geliştirmesi gerekmektedir. Zira,
2003 yılında TÜBİTAK önderliğinde hazırlanan 2023 Ulaştırma Vizyonu’nda,
kişi hak ve güvencesinden ödün verilmeyen, can güvenliğinin yüzde 100
sağlandığı, çağdaş teknolojiye ve uluslararası hukuk ve kurallara uyumlu,
çevrenin en üst düzeyde korunduğu bir ortamda kentler arası yolcu ulaşımının en
çok bir buçuk saat, kent içi ulaşımının ise en çok otuz dakikada sağlanabilmesi
öngörülmüştü. Bugün bu vizyona ulaşılamasa da ülkeler
arası rekabet koşullarının giderek arttığı mevcut düzende, Türkiye’nin coğrafi
anlamda avantajlarını en iyi şekilde kullanarak ulaştırma sistemiyle ilgili
yeni planlamalar yapması gerekliliği göz ardı edilmemelidir.
Değerli milletvekilleri,
küreselleşmeyle birlikte artan hava kirliliğinin başlıca nedenleri arasında
karayolları taşımacılığının gösterildiği günümüzde karayollarının kullanım
oranının azaltılmasının önemi de giderek artmaktadır. Karayolları trafiğinin
olumsuzlukları, kaza oranının yüksekliğine bağlı ölü ve yaralı sayısının
fazlalığı, maliyetinin de diğer ulaşım sektörlerine oranla daha fazla olması
nedeniyle birçok anlamda son derece sorunlu bir ulaşım yolu olarak
nitelendirilmektedir. Nitekim bu konu, ulaştırma alanında bugün gelinen noktada
tüm dünya ülkelerinde özellikle demiryollarına ağırlık verilmesinin önemli
nedenleri arasındadır.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde
ulaştırma sektörünü incelediğimizde, ulaştırma sektörleri arasında Türkiye’de
olmayan bir dengenin kurulduğunu görmekteyiz. Bu denge anlayışı, güvenli, hızlı
ve çağdaş teknoloji kullanımı ve yeni projelerin üretilip uygulamaya
konulmasını beraberinde getirmiştir. Bu da o ülkelerin farklılığını ortaya
koymaktadır. Ancak Türkiye’de durum maalesef böyle değildir. Çünkü ülkemiz
ulaşım sisteminin sağlıksız temelinde tek bir sisteme bağlılık bulunmaktadır.
Ülkemizde toplam enerjinin yüzde 22’si
ulaştırma sektöründe tüketilmektedir. Bu tüketimin yüzde 87’si kara yoluna, yüzde
2’si demir yoluna, yüzde 11’iyse hava yolu ve deniz yoluna aittir. Petrolde
dışa bağımlılık oranımız yüzde 90 olduğu düşünüldüğünde, ciddi bir ulaşım
politikası değişikliğinin zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Kara yolu ağırlıklı ulaşım sistemi,
kirlenme, kazalar ve trafik sıkışıklığına yol açmakta, bu sorunların maliyeti
de gittikçe artmaktadır. Ayrıca, arazi kullanımı bakımından demir yolu
avantajları kullanılamamaktadır. Saatte tek yönde 60 bin yolcu taşımak için tek
yönde on iki şeritli bir otoyol gerekirken çift hatlı bir demir yolu bu
ihtiyacı karşılayabilmektedir. Yine, kara yolunun teknik ömrü dokuz-on yıl iken demir yolunun
ise yirmi beş-otuz yıldır.
Değerli milletvekilleri, günümüzde
küreselleşmeyle birlikte dünyadaki ticaret hacminin hızla artması ulaşım
sektörünü dünya ekonomisinin en önemli aktörlerinden biri hâline getirmiştir.
Ulaştırma teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişmeler ulaştırma sektöründe önemli
gelişme ve değişmelere yol açmıştır. Sektörde “kapıdan kapıya taşımacılık”
anlayışının gelişmesiyle tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kara, hava,
deniz ve demir yollarından oluşan alternatifler arası bağlantı, daha verimli ve
daha az maliyetli, daha hızlı, güvenli ve çevreye duyarlı, sürdürülebilir
taşımacılık hedeflerine ancak kombine taşımacılık politikalarıyla
ulaşılabileceği açıktır. Dünyada yolcu ve yük gemilerinin her platformda önemli
modlar arası birliktelik sağlandığı günümüzde buna
ihtiyaç vardır ve çok acil olarak bunun yapılması önemlidir. Burada önemli
olan, ülkenin sosyal durumuna, mali imkânlarına, sahip olduğu enerji kaynakları
ile arazisinin özelliklerine ve teknolojik yapısına uygun düşen ulaştırma
türlerinin seçilip her birine gerekli olan ağırlığın verilmesidir. Bu nedenle
Türkiye'nin uluslararası ve bölgelerarası uyumu bakımından kombine taşımacılık
sistemlerinin geliştirilmesi ve taşıma modlarının
birbirleriyle uyumlaştırılması çok büyük önem arz etmektedir. Altyapı eksikliği
ve teşvik edici bir hükûmet politikasının bulunmaması nedeniyle yeteri kadar
uygulanamayan kombine taşımacılık sistemine kara yolu taşıma sisteminin
avantajlarından da faydalanarak tam manasıyla geçilmelidir. Ancak bu noktada
demir yolu ağının belirli birkaç ana hat haricinde yeterli kapasiteye sahip
olmaması ve demir yolu altyapısının çok büyük bir kısmının yıpranmışlığı ve
yenilenmemesi, yeni hat yatırımlarının da yapılmaması nedeniyle demir yolu
ulaşım hizmetlerinin sadece belirli şehirler arasında
sığ bir yapı içerisinde kalması, kombine ulaşım sisteminin önünde en büyük
engellerden birisidir.
Deniz yolu ulaşımında ise Avrupa
standartlarında bir yönetim anlayışı mevcut olup, taşımacılık sektörü içinde
deniz yolu taşımacılığı Türkiye’deki en liberal sektörlerden biridir. Ancak, denizcilik sektörünün liberal ve
rekabetçi yapısı nedeniyle son yıllarda limanlardaki konteyner trafiğinde
yıllık yüzde 20’lik bir artış sağlanmasına rağmen, kamu ve özel limanların
mevcut altyapı kapasiteleri artan talebi karşılayamamakta, belirli limanlar
haricindeki limanların demir yolu bağlantıları bulunmamaktadır. Bu nedenle,
önümüzdeki süreçte limanların geliştirilmesinde, Marmara Bölgesi endüstriyel
merkezi gibi yoğun bölgeler başta olmak üzere, daha verimli stratejiler hayata
geçirilerek, ulaşım unsurları arasında entegre sorunu
sağlayan, hızlı ve ekonomik hizmet sunan, çevreyi tahrip etmeyen, çağdaş
standartlarda bir ulaştırma altyapısı oluşturularak, ulaştırma sistemleri
arasında maksimum denge mutlaka sağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, son yıllarda
tren kazalarında yaşanan artış, ölümlü ve yüksek maliyetli ekonomik kayıpların
yaşanmasına neden olmaktadır. Kaza sebeplerinin vukuat cetvellerinde ve kaza
raporlarında “insan kusuru” olarak ifade edilse de sorumlusu AKP İktidarıdır. Çünkü, uzun zamandır yönetim, insan kusurlarını azaltacak
-eksilen iş gücünü karşılamak amacıyla gerek teknolojisinde gerekse kalifiye
eleman istihdamında aciliyet derecesinde ihtiyaç
gösteren- ya da ortadan kaldıracak ciddi tedbirler almamıştır.
AHMET ARSLAN (Kars) – Sorumlular elli
yıldır iş yapmadı.
D. ALİ TORLAK (Devamla) – Aynı şekilde,
uluslararası sivil havacılık kaza raporlarına baktığımızda, Türkiye’nin bu
alandaki fotoğrafı çok net bir şekilde görülmektedir. Avrupa Birliği ve
Amerikan havacılık şirketlerinin 1 milyon kalkış itibarıyla ölümlü kaza oranı
ortalama 0,17 ile 1,36 arasında değişirken Türkiye’de oran 3,50 civarındadır.
Bu oran ile Türk sivil havacılığı, ölümlü kazalarda Avrupa’da 1’inci, dünyada
3’üncüdür.
Sivil havacılık özerk bir yapıya
kavuşturulmalıdır. Bağımsız bir denetleme kurulu oluşturularak eğitim programlarının
sıklaştırılmasının ve çalışma koşullarının iyileştirilmesinin önemi açıktır.
Değerli milletvekilleri, dünyada
yaşanan küresel ekonomik krizini diğer denizci ülkeler devlet desteğiyle çok
rahat atlatırken Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin duyarsız politikaları
nedeniyle maalesef deniz ticaretimiz, gemi inşa sanayimiz ve gemi inşa yan
sanayimiz büyük darbe alarak hâlâ atlatamamışlardır. Armatörlerimiz düşen
navlunlar sebebiyle büyük varlık, iş ve emek kaybına uğramıştır.
Aynı durum gemi inşa sanayimiz için de
söz konusudur. Hatta, gemi inşadaki emek kaybı ülkemiz
için diğer kayıplardan daha da önemlidir çünkü istihdamda yaşanan kayıplar hem
bugün için büyük acıdır hem de gelecek için büyük bir kayıptır. Sektörde
yetişmiş iş gücünü oluşturmanın ne kadar zor olduğunu Sayın Bakanımız gayet iyi
bilir.
Diğer yandan, varlık ve sermaye kaybı
ise ayrı bir sorundur çünkü gemi inşa sektörü emek-sermaye yoğun bir sektördür,
ağır sanayidir ve stratejik açıdan da önemli bir sektördür.
Değerli milletvekilleri, denizlerimiz
aslında doğal bir otobandır ancak maalesef biz bu otobanlarımızdan gerektiği
gibi faydalanamıyoruz. Türk deniz taşımacılığı, ülke ihracat ve ithalatının
yüzde 95’inin yapıldığı ana sektördür. Suyla denizin buluştuğu -adalar dâhil-
8.400 kilometre sahil uzunluğunu ve bu kıyı şeridindeki her türlü kıyı
yapılarını ilgilendirmektedir.
Kara suları ve münhasır ekonomik
bölgesiyle denizin altı ve üstü dâhil, petrol, doğal gaz, madenler yönetimini
içeren faaliyet alanına sahiptir. Aynı zamanda, kara sınırından fazla denize
sınırımız mevcuttur. Dolayısıyla, güvenlik ve seyir güvenliği, deniz emniyeti,
Boğazlar, denizdeki trafik sorunları ve denizdeki çevre kirliliğine müdahale
etme gibi görevleri bulunmaktadır.
Bu nedenlerle, büyük bir bakanlık
yapısının içinde, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin denizciliğinin genel
müdürlük seviyesinde temsilinin, bu alanda hizmet veren ve alan ciddi bir
sektörün varlığı karşısında işlemlerin gerçekleştirilmesinde yeni bürokratik
hiyerarşi oluşturacağı muhakkaktır. Ayrıca Başbakanlık
Denizcilik Müsteşarlığını bugün bütün dünya tanımakta ve otoritesini kabul
etmekte iken 2008 küresel krizi ile birlikte batma noktasına gelen ve hâlâ
ayağa kalkamayan, yan sanayisiyle birlikte 100 binden fazla insanımızın işsiz
kaldığı bir ortamda, yan iş kollarıyla birlikte yine direkt 85-90 bin ailenin
ekmek yediği balıkçılık sektörünü de içine alan denizcilik sektörünü güçlü bir
idare yapısına kavuşturmak veya denizcilik bakanlığı kurmak yerine ulusal ve
uluslararası alanda büyük bir tecrübe sahibi olan Denizcilik Müsteşarlığını
kapatmak ve genel müdürlük düzeyine indirgemek uluslararası camiada Türkiye’nin
iddiasından vazgeçtiği görüntüsü verecektir.
Değerli milletvekilleri, Türk
denizciliğinin yeniden canlanması için herkes, her kurum elinden geleni mutlaka
yapmalıdır. Bu anlamda, geçtiğimiz günlerde dünya denizcilerini Türkiye’de bir
araya getiren ve “Altın Çıpa” ödüllerinin dağıtılmasına vesile olan Deniz Haber
Ajansı ve Recep Canpolat Bey’e buradan, huzurlarınızdan teşekkür ediyorum.
Aslında önümüzde çok önemli bir fırsatımız var değerli milletvekilleri, Sayın
Bakanım bunu gayet iyi biliyor. Bakınız, 2012 yılı itibarıyla dünyada “special survey”e girmesi gereken
gemi sayısı 10.900, biz bunun içinden, bu sayının içinden ne kadar pay
alabiliriz? Hükûmet bununla ilgili mutlaka bir politika oluşturmalı ve bundan
Türkiye’ye büyük menfaatlerin olduğunu, olabileceğini söylemek isterim. Biz,
aynı zamanda Türk boğazlarından 52 bin geminin yılda geçtiğini değerlendirir ve
bu gemilerden kendimize bir fayda sağlayabilirsek sanıyorum bu işi çok daha
rahat atlatacağız.
Bu vesileyle bütçenin hayırlara vesile
olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarında
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
ikinci konuşmacı Ali Halaman, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Halaman.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİ HALAMAN (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının Karayolları Genel
Müdürlüğü 2012 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Milliyetçi Hareket
Partisi adına ve şahsım adına büyük Türk milletini selamlıyorum.
1/3/1950
yılında kurulan, yol konusunda ülkemizde tek uzman kuruluş Karayolları Genel
Müdürlüğüdür. 15.891 çalışanıyla bir ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel
değerlerini besler; ölü yatırım gibi gözükür ama esas anlamda üretimin yani
ekonominin temelidir. Ülkemizin ekonomik, sosyal, kültürel standartlarının
ölçümü kara yollarının şekillenmesi ve biçimlenmesi üzerinden fark edilebilir.
Kara yolları üzerinde seyir hâlinde olan araç gereçlerin hareketleri ekonominin
iyi veya kötü olduğunu gösterir.
Siyasetçi ülkenin yolundan, belinden,
hastanesinden, okulundan, camisinden, sanayisinden birinci derecede sorumlu
olduğu için kendi bölgesinde veya genelde “Yolumuzu, okulumuzu, hastanemizi
yaptınız mı?” sorularıyla karşılaşır. Bundan dolayı da Karayolları müessese
olarak elli, altmış yıllık çalışma döneminde Türkiye’nin yüzde 30, yüzde 40
denebilecek yol ağlarının oluşmasına, kıymetli mühendis ve teknik
çalışanlarıyla kar, kış demeden hizmet etmeyi ulvi bir görev kabul etmişlerdir.
Elli, altmış yıllık dönem içerisinde
siyasi iktidar olmuş partiler önem verdikleri işlerle anılır. 1960-1970 yılları
arasında Süleyman Demirel iktidarı daha çok Türkiye’de baraj yapmak, yeşil
kartla anılmıştır. Ecevit iktidarı barış çıkartmasıyla anılmıştır. 1980’den
sonra iktidar olan Özal dönemi daha çok kara yolları, otobanla anılmıştır.
Tansu Çiller dönemi terörle mücadele ile anılmıştır. Erbakan dönemi memuriyetin
özlük haklarının iyileşmesiyle anılmıştır ve Mesut Yılmaz Hükûmeti Avrupa Birliği
giriş süreciyle anılmıştır. 1999’da kurulan Sayın Ecevit-Bahçeli Hükûmeti de
daha çok Bankalar Kriz Yasası, tarımda doğrudan destek, DFİF kredisi, tarımın
iyileşmesi, Sağlık Bakanlığında yapılan iyileşmeler, dolayısıyla 1999 yılında
olan depremin ayağa kaldırılması, bunlarla anılmıştır. Şimdi, bugünkü Hükûmet
kendinden önce yapılanları daha çok satmakla anılacaktır, haksızlıkla
anılacaktır.
1950’li yılların başlarında kara yolları
yatırımlarına verilen siyasi destekle, kara yolları taşımacılığı ön plana
çıkarak önem kazanmış, bu gelişme ise sektörde daha da örgütlü olmayı, düzenli
ve sistemli çalışma düzenini gerekli kılmıştır. Kara yolları taşımacılık
sektörümüz 1970’li yıllardan itibaren hızla gelişme göstermiş, bugün Avrupa’nın
en fazla kamyon, tır sayısına sahip olan ülke konumuna gelmiştir. Bugün kamyon
sayımız 750 bine ulaşırken, ülkemizde yurt içi eşya taşımacılığının yüzde 92’si
kara yolu ile gerçekleşmektedir. Günümüzde hemen hemen her sektörde yaşanan
ekonomik sıkıntılar, yoksulluk, işsizliği artırmış, bu olumsuz gelişmelerden en
fazla etkilenen kesimlerden biri de kamyoncu esnafı olmuştur.
Yurt içi ve yurt dışı kara yolu
taşımacılığı yapan firmalarımız bile yüksek girdi fiyatları ve akaryakıt
fiyatları ile baş edemez durumda iken, bireysel kamyonculuk ise bitme noktasına
gelmiştir. Nakliyeci ve kamyoncu esnafı yıkıcı rekabet ortamında çoğu kez düşük
ücretle mazot parasına taşıma yapmak zorunda kalmıştır. Mazot fiyatlarındaki
büyük artışlar, nakliye fiyatına eklenmemiştir. Gelir vergisi, motorlu taşıtlar
vergisi, araç vergisi, araç muayenesi, egzoz pulu, yeni araçlarda ÖTV, geçici
vergi gibi bir çok vergi çeşidi ile boğuşan ve BAĞ-KUR
primini ödeyemeyen kamyoncu esnafının psikolojisi bozulmuştur. K1, C2, SCR gibi
yetki belgelerinin ücretlerinin çok yüksek olması ayrı bir maliyet getirmiştir.
Değerli milletvekilleri, kalkınmanın ve
büyük bir devlet olmanın en önemli göstergelerinin biri de ulaşım alanlarında
elde edilen başarılardır. Hükûmet kanun tasarı, tekliflerinin görüşülmesi
sırasındaki anlayışını bütçe görüşmelerinde de sürdürmektedir. Başta Sayın
Başbakan, bakanlar, söz alan milletvekilleri olmak üzere karalama, inkâr,
istismar, duygu sömürüsü anlayışını devam ettirmişlerdir. Hükûmetin on yıllık
iktidarları döneminde seksen dokuz yıllık cumhuriyet hükûmetlerinin yaptığından
daha büyük, daha çok duble yol yapıldığını televizyon
ekranlarında, seçim meydanlarında söyleyerek hak etmemesine rağmen övünmeye ve
Türk milletini uyutmaya devam etmektedirler. Özellikle kara yolları, bilişim ve
iletişim sektörlerinde yaptıkları hizmetler için sizden önceki cumhuriyet
hükûmetlerinin tüm yetkililerine teşekkür etmek istiyorum. Çünkü hükûmetler
kendinden önce yapılanlara teşekkür etmeyi ihmal etmemelidir. Bu Hükûmet
döneminde yapılan işler için de teşekkür ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, beğenmediğiniz
ve her fırsatta kötülediğiniz sizden önceki hükûmetler o dönemin ekonomik ve
teknolojik zor şartları altında, 50 tonluk kamyonlardan, kırıcılardan,
delicilerden yoksun, kazmayla, kürekle, kompresörle 66.054 kilometre yol
yapmış. Bu yolları yaparken de o hükûmetler aynı zamanda, bugün, Ereğli,
İskenderun demir çelik fabrikaları, PETKİM, Türk Telekom, HES, termik
santralleri, Tekel, gübre fabrikaları, SEKA, okullar, hastaneler, Fatih Sultan
Mehmet Köprüsü, Boğaziçi Köprüsü, otoyolları, sayamayacağımız tesisleri
yapmışlardır. Bunları sizin beğenmediğiniz geçmiş cumhuriyet hükûmetleri
yapmıştır.
Hükûmet olarak on yıllık iktidarınızda
ise daha önceki hükûmetler döneminde ihalesi yapılmış olup başlatılan yolların
tamamlanması ve 12.929 kilometre yolun yanına bir şerit daha ekleyerek bölünmüş
yol yaparken, yukarıda saymış olduğum tesislerin hem de hiçbirini yapmazken,
yapılanları da satarak övünüyorsunuz. Özelleştirme İdaresi Yüksek Kurulunun 15
Ekim 2010 tarihinde 2010/88 no.lu Kararı’na göre otoyollar, köprüler ve bu
yolun üzerinde yer alan tesisler özelleşiyor, yani satılıyor. Türkiye’nin her
tarafında olduğu gibi Ankara-Adana arasındaki yolda da devamlı yol tamiri
yapılmaktadır, biraz doğru dürüst yapın, günahtır. Edirne-İstanbul-Ankara,
Pozantı-Tarsus-Mersin, Tarsus-Adana-Gaziantep ve Toprakkale-İskenderun
otoyolları ile Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinin özelleştirilmesi
doğru değildir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu özelleştirmeyi doğru
bulmuyoruz. Mevcut otoyolları özelleştirmek doğru değildir. Mevcut otoyolları
özelleştirirseniz, bu, Türkiye’nin ana sorunu olan işsizliği azaltamaz, bilakis
artırmış olur. Otoyollarımız önemli gelir getiren kaynaklarımızdır. Otoyolları
satıyorum demek, Türkiye’nin geleceğini satıyorum demektir. Ülkemizin millî
gelirini satmanız doğru değildir. Doğmamış çocukların geleceğini satıyorsunuz.
Ülkemizin varlıklarını tek tek sattınız, satmaya da devam ediyorsunuz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Karadeniz Bölgesi’ni güneye bağlayacak yeni koridorlara şiddetle ihtiyaç
vardır. Karadeniz’de bulunan illerin güneyle bağlantılarını sağlayacak,
standardı yüksek yollara geç kalmadan başlanılmalıdır. Özellikle
güneyi kuzeye bağlayan Kayseri-Adana-Kozan-İskenderun ayrımı Mansurlu 6. bölge
hududu yolunun öncelikle bitirilmesi; Adana-Karataş, Ceyhan-Yumurtalık; Adana-
Kozan; Pozantı-Tarsus; Kozan-Feke, Saimbeyli-Tufanbeyli; Adana-Karaisalı;
Adana-İmamoğlu ayrımı Aladağ yol yapım çalışmalarının ve yapımı devam eden,
yarım kalan yolların hızlı bir şekilde tamamlanması Hükûmetten isteğimizdir.
Bu duygu ve düşüncelerle 2012
bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, tekrar
selam ve saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Halaman.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Anayasamıza göre devlet, çalışanların
hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları
korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir
ortam yaratmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlü bulunmaktadır. Ancak
bugün itibarıyla ülkemizde en önemli sorun işsizliktir, yoksulluktur,
güvencesiz istihdam koşullarıdır, uzaklaşılan, piyasalaştırılan sosyal devlet
anlayışıdır.
AKP döneminde iş gücüne katılım oranı
ve istihdam oranı azalırken işsizlik oranı artmıştır. 2002 yılında yüzde 10,3
olan işsizlik oranı 2010 yılında yüzde 11,9’a yükselmiştir. 2009 yılında tarihî
rekor kıran işsizlik oranında baz etkisiyle 2011 yılı
aylık verilere göre azalma görülse de yıllık yüzde 10,5 olacağı beklenmektedir.
Kaldı ki Hükûmetin 2012 yılı büyüme hedefinin yüzde 4 gibi düşük olması, hatta
OECD ve IMF’nin yüzde 2’ye kadar inen tahminleri, önümüzdeki yıl ülkemizde
işsizliğin önemli oranda artacağını göstermektedir.
TÜİK'in
hesaplamalarında işsiz sayısına dâhil edilmeyen ancak iş aramayıp çalışmaya
hazır olanlar, AKP döneminde yüzde 100 artmış olup bunlar dâhil edildiğinde
çalışabilir durumdaki her 5 vatandaşımızdan 1’inin işsiz olduğu görülmektedir.
İşsizler iş bulma ümidini kaybettikleri için işsiz olduklarını dahi beyan
etmemektedirler. İş bulma ümidi olmayanların sayısı 2002 yılında 73 bin kişi
iken 2010 yılında 716 bin kişiye yükselmiştir. AKP döneminde iş bulma ümidi
olmayanlar yaklaşık 10 kat artmıştır.
AKP hükûmetleri dokuz yılda işsizliğe
bir çözüm bulamamış olup bunu da pişkince itiraf ederek başarısızlığını ve
beceriksizliğini ortaya koymuştur. Türk gençliğinin işsizliği AKP zihniyetinin
hiç umurunda değildir. AKP yetkilileri kendi çocuklarında ve çevrelerinde
holding patronu olanları gördükçe herkesi öyle zannetmektedir.
Değerli milletvekilleri, sosyal
devletin temel amacı herkese insan onuruna yaraşan asgari bir yaşam düzeyini
sağlamaktır. Büyük Türk Hakanı Oğuz Kağan duasında şöyle demektedir: “Türk
ülkesinde adaletten başka şey hüküm sürmesin. Türk yurdunda yoksulluk o kadar
azalsın ki fakirlik suç sayılsın.” Sosyal devlet olmanın en özlü ifadesi böyle
olabilir.
Ülkemiz, maalesef, adaletsiz
uygulamaları ayyuka çıkan, Türk milletini işsizliğe ve yoksulluğa mahkûm eden
bir zihniyet tarafından dokuz yıldır yönetilmektedir.
Sadece 5 milyonu aşan asgari ücretliler
ile 10 milyona yakın emeklilerin ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilerin,
9,5 milyona varan yeşil kartlının, 4,5 milyonu aşan işsizin, 20 milyon
civarında nüfusun geçinmeye çalıştığı tarım kesiminin gelir düzeyi ülkemiz
nüfusunun önemli bir kesiminin fakir olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
Sosyal devlet fakirliğe, açlığa muhtaç
ettiği insanlara gıda ve kömür dağıtmak değildir. AKP Hükûmeti esasen çok
hassas olunması gereken sosyal yardım konusunu istismar ederek bir siyasi rant hesabına dönüştürmüştür.
Asgari ücretliler ile emekli, dul ve
yetimlerin tamamına yakını açlık sınırının altında aylık almaktadır. AKP
Hükûmeti emeklilere hep umut vermiştir ancak emeklileri sürekli aldatmış ve
hayal kırıklığına uğratmıştır. Emekliler arasındaki maaş adaletsizliğini gidereceğini
vadetmesine karşın dokuz yılda daha da adaletsiz hâle getirmiştir. Emeklilere
banka promosyonu verileceği söylenmiş ancak bu söz de
boş çıkmıştır.
Geçmişte intibak yasasını çıkarma sözü
verilmiş, ancak “altından kalkamadık” gerekçesiyle rafa kaldırılmış, Haziran
2011 genel seçimleri sürecinde tekrar intibak düzenlemesinin yapılacağı sözü
verilmiş, son günlerde yine umutlandırılmış ancak bunun da 2013 yılına
ertelendiği açıklanmıştır.
AKP samimi değildir. Emeklilik
şartlarını ağırlaştıran, emeklilik yaşını altmış beş yaşa yükselten, emekli
aylıklarının refah payını düşüren, 2008 yılından sonraki hizmetler için bugünkü
aylıkların yarısı kadar emekli aylığı bağlanmasını öngören ve bu kanunu çıkaran
AKP’dir. Bu düzenlemeden dolayı gelecek yıllarda eski ve yeni emeklilerin
aylıkları arasında uçurum oluşacağı açıktır.
Türkiye küresel ekonomik krize rağmen
büyümede rekor kırmış. Çin olmasa birinci olacakmış. Maşallah! Artık bu saatten
sonra da asgari ücretli, emekli, alt gelir düzeyinde yaşamını sürdüren işçi ve
memur birazcık büyümeden nasiplenseler olmaz mı? Ama ne gezer! 2012 bütçesi
rakamları da emekli, dul ve yetim aylıklarında herhangi bir iyileşmeyi
öngörmemektedir.
AKP yetkilileri emekli maaşlarını
artırmakla övünebilmektedir. Şu anda altıncı basamak çiftçi BAĞ-KUR’lu kaç lira emekli aylığı alıyor? 560 lira. Esnaf BAĞ-KUR’lu kaç lira emekli aylığı alıyor? 731 lira! SSK emeklisi kaç lira emekli aylığı alıyor?
Ortalama 885 lira. Bu rakamlar övünülecek rakamlar mı Allah aşkına? Hepsi açlık sınırının altında. Hani Türkiye zenginleşmişti,
hani kişi başına 10 bin dolar gelir? Hep sıcak para tacirlerine, tefecilere, rantiyecilere vereceğinize biraz da çalışana, emekliye,
esnafa, çiftçiye de büyümeden payını verin. Bu kadar cimri olmayın.
Değerli Milletvekilleri, ücretlerde
sefalet düzeyi devam etmektedir. Bugünkü asgari ücret ile çalışanların zorunlu
ihtiyaçlarını asgari düzeyde bile olsa, karşılaması mümkün değildir. Zaten
düşük belirlenen asgari ücretten bir de vergi, prim gibi kesinti yapılmaktadır.
Böylece asgari ücret, tespit edildiği andan itibaren yetersiz, çelişkili ve
tutarsız olmaktadır. Asgari ücret, çalışanlara insanlık onuruna uygun bir
yaşayış sağlayabilecek düzeyde olmalıdır. İşçiye ödenen net asgari ücret,
mutlaka açlık sınırının üzerinde olmalıdır. Ücretlilerin vergi yükü de
azaltılmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak
hazırladığımız Gelir Vergisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’ni bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunuyoruz.
Bu Kanun Teklifi ile asgari ücretten
gelir vergisi alınmaması, bütün çalışanların ücret gelirlerinin asgari ücret
kadar kısmının vergi dışı bırakılması ve ücretlilerin vergi yükünün
hafifletilmesi amaçlanmaktadır. Bu Kanun Teklifi’nin
bir an önce yasalaşması için desteklerinizi bekliyoruz.
Türkiye’nin dört bir yanında yüz
binlerce işçi, iş güvencesinden yoksun biçimde, ağır çalışma koşullarında,
hakları ihlal edilerek, sendikasız, asgari ücretle, taşeron şirketler
vasıtasıyla çalıştırılmaktadır. İnsan onuruna yaraşır, düzgün işlerin sunulması
esas olması gerekirken, inançlarımızdan ve evrensel normlardan uzak kalınarak
kâr mantığıyla fazla çalıştırılan ancak karşılığı ödenmeyen, bir nevi kölelik
sistemini andıran taşeronlaşma kabul edilemez bir durumdur. “Kamuda 426 bin, özel
sektörde de 420 bin taşeron işçi var, taşeronluk kölelik gibi; bu kabul
edilemez. Bunu Çalışma Bakanı olarak söylüyorum” diyor Sayın Bakan. Günaydın!
On yılına giren AKP’nin Bakanı böyle diyor! O hâlde, o kölelerin efendisi de
siz mi oluyorsunuz "Tüccar siyasetçi" kavramını Türkiye gündemine
yerleştiren AKP Hükûmetinin köleleştirmeden sorumlu Bakanı.
AKP, Orta Çağ zihniyetini hortlatmış,
taşeronlaşmayı politikasının esası olarak uygulamış ve bundan da siyasi nema
sağlamasını becermiştir. Taşeron müteahhitlerce işe
alınacak işçilerin tamamı AKP'li siyasetçilerin referanslarıyla işe
alınmaktadır, aksi hâlde firmanın ihalesi iptal edilmektedir. İşsizliğin
olumsuzluğunu fırsata çevirenler tarafından oluşturulan bu sömürü düzeninde
taşeron şirket işçileri işten çıkarma tehdidiyle AKP’ye oy vermeye de
zorlanmakta, AKP’nin siyasi mitinglerinin kadrolu elemanı hâline
getirilmektedir.
Bir taşeron işçisi kardeşimiz “Halkın
geneline hitap edin, zengine değil. Kimileri alsın başlarını gitsin, yarım gün
çalışsın, kimileri sürüne sürüne günde on iki saat çalışsın, ay
başı 650 lira para alsın. Devletin başındaki insanlara sesleniyorum: Bu
haksızlığa son verilsin. Bunca insanın vebali çok ama çok ağır.” diyor. Evet,
ey AKP zihniyeti, bu vebalin altından nasıl kalkacaksınız?
Değerli milletvekilleri, kamuda üvey
evlat muamelesine tabi tutulan bir başka çalışan kesim de 4/C’lilerdir.
657 sayılı Kanun’un 4/C maddesi kapsamında yapılan atama işlemi hakla, hukukla
ve insafla bağdaşmamaktadır.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Eskiden kapı dışarı
ediyorlardı, biz işe aldık.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - AKP
Hükûmetinin “Bunlar ortada kalmışken 4/C kadrolarına atadık.” açıklaması
pişkinliktir, zira ortada bırakan da AKP Hükûmetinin kendisidir.
Ayrıca, AKP’nin köle çalıştırma
anlayışı burada da tezahür etmektedir. Demek istiyorlar ki “4/C’lileri işe aldık, istediğimiz parayı veririz, istediğimiz
gibi çalıştırırız, istediğimizi yaparız.” Anlayış bu. Seçim öncesinde kadro
verileceği söylenmiş ancak 4/C’liler kadroya
alınmamıştır. 4/C’liler mağdur edilmektedir, aynı işi
yapan emsallerinin aldığı mali ve sosyal hakları alamamaktadır. Diğer
sözleşmelilerden alınmayan sözleşme damga vergisi dahi 4/C’lilerden
alınmaktadır. Söylenecek tek bir şey var: Almayın mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Siz aldınız,
aheste aheste çıktı; sandıkta gördük!
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, AKP’nin eşitliğe sığmayan, adaletsiz uygulamalarının haddi
hesabı yoktur. 2007 ve 2011 seçimlerinin hemen arifesinde siyasi rant hesabıyla
geçici işçiler ve sözleşmelilerin kadroya alınmasıyla ilgili kanunlar çıkarılmıştır. 4 Nisan
2007 tarihli 5620 sayılı Kanun’la yaklaşık 220 bin geçici işçiye kadro
verilmiştir fakat Kanun 2006 yılında en az altı ay çalışanları kapsadığından,
birçok geçici ve mevsimlik işçi bu kapsama girememiştir. Yirmi-yirmi beş yıldır
bu kadroyu bekleyen işçiler yararlanamamıştır, tek suçları 2006 yılında altı ay
çalışmamaları. Başta şeker fabrikalarında olmak üzere, uzun yıllardır mevsimlik
işçi olarak çalışanlar kadroya alınmamıştır. Bu Kanun’un mağduru bir işçimiz
“Öyle falan yılda altı ay çalışan diye bir kaide olmaz, hiç bir ülkede böyle
bir şey olmaz, vicdanlar da kabul etmez, bunu hangi İnsan Hakları
Beyannamesi’ne sığdırdınız? Yeri geldi mi ‘Biz insanları severiz Yaradan’dan
ötürü.’ diyorsunuz. Yaradan insanları eşit yaratmış ama siz eşit
davranmıyorsunuz. Adil olun, hak Cenabıallah’ın
ismidir unutmayın.” diyor.
Yine, 12 Haziran seçimlerinden bir
hafta önce çıkarılan 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 657 sayılı
Kanun’un 4/B maddesi ve 4924 sayılı Kanun uyarınca sözleşmeli personel
pozisyonlarında çalışanların memur kadrolarına atanması öngörülmüştür.
Yıllardır en temel insan hakkından dahi mahrum bırakılan, ailelerinden
koparılan, güvencesiz bir geleceğe mahkûm edilen sözleşmeli personelle ilgili
çağrılarımıza, seçim öncesi oy kaygısıyla da olsa AKP Hükûmeti kulak vermiştir.
Ancak, 200 bin kişiye yakın sözleşmeli kadroya geçirilirken, başta belediyeler,
özel idareler ve üniversiteler olmak üzere birçok kamu kurum ve kuruluşundaki
4/B’li sözleşmeliler ile kamu çalışanları içinde en
mağduru olan 4/C çalışanları kadroya alınmamıştır.
AKP Hükûmeti, bu KHK ile de en iyi
bildikleri şeyi, ayrımcılığı, adaletsizliği ve mağdur etmeyi yine başarmıştır.
Mademki sözleşmeli personel uygulaması doğru değildir, o zaman neden tüm
sözleşmeli personeli kadroya geçirmediniz ve ayrımcılık yaptınız?
Değerli Milletvekilleri, AKP döneminde
sendikal örgütlülük zayıflamış, sendikalaşma oranı düşmüştür. Özelleştirme,
taşeronlaştırma, esnek istihdam, dar, yasakçı ve âdeta sendikalaşmayı
zorlaştıran, sendikal örgütlenmeyi zayıflatan politikaların yanı sıra, özel
sektörde işverenlerin hukuka aykırı uygulamalarla işçilerin sendikalaşmasını
engellemesi ve Hükûmetin buna göz yumması, Türkiye’de sendikal örgütlenmenin
her geçen yıl erimesine yol açmaktadır.
OECD’nin son sendikalaşma verilerine
göre Türkiye’nin durumu içler acısıdır. Türkiye, yüzde 5,9’luk sendikalaşma
oranıyla OECD ülkeleri arasında sonuncu sıradadır. OECD verilerine göre 2001
yılında yüzde 10 olan sendikalaşma oranı, 2009 yılında 5,9’a gerilemiştir.
Sendikalar demokrasinin damarlarıdır. Sendikacılığın kan kaybetmesi
demokrasimiz açısından bir zaaftır.
Ben bütçelerin hayırlara vesile
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kalaycı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk
konuşmacı Ahmet İhsan Kalkavan, Samsun Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Kalkavan.
CHP GRUBU ADINA AHMET İHSAN KALKAVAN
(Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı 2012 yılı bütçesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk
Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum:
Vergi gelirinin toplanmasındaki sıkıntıları hepimiz iyi biliyoruz. Bu vesile
ile Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü nezdinde, isminin başında “millî” kelimesi
bulunan Millî Havacılık Güvenlik Kurulunun, eften püften bahanelerle almış
olduğu kararlar doğrultusunda, havaalanlarında her türlü yolcudan alınan
havaalanı vergilerinin devlet kasasına girerken, bu miktarın, özelleştirilen
havaalanlarını işleten özel sektöre, özellikle de TAV firmasına verilmesini
esefle karşılıyoruz. Yılda yaklaşık 35 milyon euroyu
bulan bu gelir ile bugün Türk Hava Yolları ile diğer özel hava yollarımızda
çalışan yaklaşık 600 yabancı pilotun yerine Türk gençlerinden oluşan pilotlar
ve teknisyenler yetiştirilebilirdi. Sayın Bakanımızdan istirhamımız, yeni bir
kararla, bu özel sektör hizmetkârlarının devlet bütçesine olan ihanetlerini
sonlandırmalarıdır.
Sayın milletvekilleri, Avrupa
Birliğinin geçen yılki ilerleme raporunda, Türkiye’de demir yolu
taşımacılığının ilerleme kaydedilmeyen tek taşımacılık alt sektörü olduğu belirtilmiştir.
“Demir yolu” demek sadece hızlandırılmış demir yolu demek değildir. İktidar,
Hükûmet bu anlayışından vazgeçmelidir. Katma değer getiren, taşımacılığa hizmet
veren ve kara yolu trafiğini de rahatlatacak projeler üretmeli ve bunları
hayata geçirmelidir. Örneğin, ilk ayakta Gürcistan Hükûmeti ile iş birliğine
gidilerek Poti-Batum-Hopa-Trabzon-Samsun arası demir
yolu ile birleştirilerek yılda yaklaşık 5 milyon ton yükün elleçleme
yapıldığı Poti ve Batum limanlarından belli bir pay
Hopa ile Samsun arasındaki limanlarımıza kazandırılabilir ve Karadeniz sahil
yolu rahatlatılabilir.
Değerli milletvekilleri, iktidar,
Hükûmet, devamlı olarak yaptığı duble yolları
konuşuyor. Evet, bizler de bu girişimleri göz ardı etmiyoruz ama cumhuriyetin
seksen yılda yaptığı bütün kazanımları yok pahasına elden çıkardılar, müsaade
edin de bu kadar yol yapsınlar. Duble yolları yapsınlar, yapsınlar ama
ihaleleri ve müteahhitlerini de biraz disipline
etsinler, yağmur yağarken asfalt döktürmesinler. Yol maliyetlerinin Bakanlık
bütçesinden ne kadar götürdüğünü hepimiz iyi biliyoruz ama şunu da belirteyim
ki daha tamamlanması bir yılı dolmadan bozulan yolların da onarımının nelere
mal olduğunu herhâlde hepimiz biliyoruz ama Bakanlık daha anlamadı ki müteahhitlerin araç parkları tamamlanmış yollardan hiçbir
şekilde çıkmıyor.
Değerli milletvekilleri, yol yapım
projelerinde trafik yoğunluğu yerine siyasi müdahaleler daha fazla etkili
oluyor. Bu doğru bir şey değildir. Bu takdirde kazalar önlenmiyor, sadece kafa
kafaya çarpışmalar engelleniyor. Örneğin, temsil ettiğim Samsun ilinde
Karadeniz sahil yolunun devamı olarak projelendirilen Samsun çevre yolu varken,
Samsun’da, hiç kimse anlamış değil ki Samsun’u ikiye bölen mevcut geçiş yoluna viyadük yapılarak Samsun her türlü çirkinleştirilmek
isteniyor.
Sayın Bakanım, partinizin bazı Samsun
milletvekilleri, partinize bağlı belediye başkanları ve Samsun halkı bu yolu
istemiyor. Samsun’da AKP yetkililerine soruyoruz “Niçin bu inat?” diye. Basın
yoluyla da olmak üzere bize, Sayın Başbakan, Sayın Bakanım yani sizin bunu istediğinizi
söylüyorlar ve sonunda ihaleyi de yaptınız. Buradan soruyorum size: Samsun’da
siz mi yaşıyorsunuz yoksa Samsunlular mı yaşıyor? Samsun’u sizler mi iyi
biliyorsunuz yoksa Samsunlular mı iyi biliyor?
Sayın Bakanım, lütfen, Samsun’u her
türlü kirletecek bu viyadük inadınızdan vazgeçin.
Gerekirse Samsun’da bir anket yaptırın. Samsunlunun dediğine kulak verirseniz
Atatürk’ün şehrinin evlatları ve esnafı sizlere teşekkür edecektir.
Samsun’u anlayacağınıza inandığımdan
ben burada şimdiden sizlere teşekkür ediyorum. Çünkü Atatürk’ün evlatları
yaklaşık on yıldır 15-20 bin işçinin alınacağı vaatleriyle kurulacağı söylenen
tersane yüzünden sizlere kırgın.
Değerli milletvekilleri, son olarak da
benim de sektörün içinde bulunduğum Denizcilik Bakanlığına değinmek istiyorum:
Üç tarafı denizlerle çevrili bir deniz ülkesi olan ama hiçbir zaman denizci
ülkesi olamayan Türkiye’mizde yıllardan beri mücadelesi verilen Denizcilik
Bakanlığının kurulması için çok büyük bir adım attınız. Size ve şahsınızda
kabinenizi oluşturanlara bu konuda teşekkür ediyorum. “Adım attınız” diyorum ve
bunu bilinçli söylüyorum çünkü Meclis çatısına gelmeden önce bağlı olduğum
Deniz Ticaret Odasının ve bu kürsüde temsil ettiğim Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
istediği Bakanlık profili bu değildir. Bu oluşum sadece önceden
var olan Denizcilik Müsteşarlığı kuruluşunun isim değiştirilmiş halidir. Bizler
Denizcilik Müsteşarlığıyla birlikte Deniz Turizmi Daire Başkanlığının Turizm
Bakanlığından, Su Ürünleri Daire Başkanlığının Tarım Bakanlığından, Kıyı Sahiller Daire
Başkanlığının Sağlık Bakanlığından alınarak bağımsız güçlü bir Denizcilik
Bakanlığı istiyoruz.
Siz adım attınız, inanıyorum güçlü bir
Denizcilik Bakanlığının kurulması da Cumhuriyet Halk Partisine nasip olacaktır.
O zaman bizler denizciliği stratejik sektör olarak kabul edeceğiz, teşvik ve
destekle bu sektörü en ileri seviyeye taşıyacağız. Bütün bu zorluklara rağmen
geçmişten bugüne kadar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kalkavan.
AHMET İHSAN KALKAVAN (Devamla) - …Türk denizciliğine hizmet eden herkese
teşekkür ediyorum. Bakanlığın bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, şahsınızda
tüm çalışanlara teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Kemal Ekinci Bursa
Milletvekili.
Buyurun Sayın Ekinci. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL EKİNCİ (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığının 2012 yılı bütçesinin Karayollarıyla ilgili bölümünde söz aldım,
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Karayolları, kurulduğu günden bugüne
kadar geniş hizmet alanında doğru hizmetler vermiş, kara yolu taşımacılığına,
ulaşım sistemine katkı sağlamış güzide bir kuruluşumuzdur. Karayollarının
özellikleri sadece bununla ilgili değil. Kendi içinden yetiştirdiği donanımlı,
eğitimli personeliyle liyakati esas alarak bütün yöneticilerini kendi
kadrolarının içinden seçmiştir. Ne yazık ki son senelerde liyakat esas
alınmadan zaman zaman -kulağımıza gelenleri söylüyorum, bu konuda bir mensubu
olarak üstümde hakkı olan bir kuruluş olduğu için söylüyorum- liyakat bir
tarafta tutularak azıcık tarikat, cemaat ve yandaşlık anlayışı içerisinde
personel tasarrufu yapıldığını üzülerek görüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu bölünmüş
yollarla ilgili iktidar partisi her seferinde övgüyle söz ediyor. Ben de bunun
son zamanlardaki bölümüne katılıyorum. Gerçekten büyük bir başarı sağlamıştır.
Fakat bu bölünmüş yollara ilk başlandığında, Sayın Başbakanın demecini şöyle
bir hatırlayın, ne dedi Başbakan: “Yatırımcı kuruluşların atıl makineleriyle bu
yolları biz yapacağız.” İlk rastladığımda, Ulukışla-Aksaray arasında bölünmüş
yol çalışmaları başlamıştı. O eski, yaşlı makinelerin her birisi arıza yapmış,
yol kenarında bekliyordu, sadece nebati tabakayı kaldırılmışlardı. Bu bölünmüş
yolların kara yolculukta bir standardı yoktur, ne geometrik ne fiziki
standartları var. Çoğu zaman 2 kere yaptılar aynı yolu. Hatta öyle oldu ki
öğleden önce saat 10.00’da açılan yol öğleden sonra 16.00’da trafiğe kapatıldı.
Bunları gördük. Bunu bilen uzman, Karayolcu
arkadaşlarımız ve yöneticiler ihale ederek, standardı yükselterek şu hâle
getirdiler. Şimdi, son zamanlarda memnuniyetle görüyorum, Karayollarında artık
bölünmüş yol değil -onlara “bölünmüş yol”da
demesinler- duble yol, mekanik stabilizasyon, sıcak
karışım, asfaltla standart yollar yapmaya başladılar.
Ama bazı konularda yanılgılar var,
şöyle: Kamulaştırma masrafından kaçınarak zaman zaman yolların standardı
düşüyor. Gittiğiniz, seyrettiğiniz bir yolun üç şeritten aniden iki şeride
düşmesi tesadüf değil.
Bir de heyelanlı bölgelerde şev
kesimlerinde, ne hikmetse, bir türlü şevleri yatıramadılar. Son zamanlarda onu
görüyorum, hem kaplamalar hem istinat duvarları gayet iyi gidiyor hatta
heyelanlı bölgelerde fore kazık bile yapıyorlar. Bu, memnuniyet verici bir durum.
Değerli arkadaşlar, bölünmüş yollardaki
standardı biraz yükseltmek Karayollarının elinde. Eğer icraatçı Bakan bu konuda
onların önünü açarsa, inanıyorum ki Karayolları daha iyi, daha çağdaş, daha
modern yollar yapacaktır, buna inanıyorum.
Şimdi bu Karadeniz otoyolundan
bahsetmek istiyorum. Önce o yolu,
projeyi başlatanın da yapanın da eline sağlık demem lazım. O coğrafyada ancak
bunlar yapılabilirdi. Ha, speküle edilebilecek
meseleler yok mu? Var. Nedir? Yüzde 700 fiyat artışı oldu diye birtakım
arkadaşları ağır cezada yargılatanlar, kendi dönemlerinde yüzde 2700 fiyat
artışı olduğunda hiç sesleri çıkmadı. (CHP sıralarından alkışlar) Hatırlıyorum
da, burada Kemal Kılıçdaroğlu Genel Müdürlüğü
döneminde yüksek fiyat artışları nedeniyle çok eleştiri almıştı.
Yatırımcı kuruluşlarda bunlar hep olur.
İcraatın zaman zaman projesi olmayabilir, ani başlangıcı olabilir, toprağın
altında ne olduğunu kimse bilmez, bunlar olur ama bunları speküle
etmek doğru değil. Ben bir daha söylüyorum: Karadeniz otoyolunu başlatanlara da
yapanlara da emek verenlere de, hepsinin eline koluna sağlık.
Değerli arkadaşlar, yolların yapımından
çok bundan sonra bakımı esastır. Yol bakımı için Karayolları devşirme işçilerle
bu işi yapamaz, kendi kalifiye elemanını yetiştirerek, teknolojiyi kullanarak
bu işi yapmak durumundadır.
Bir başka şey de bu taş ocaklarıyla
ilgili. Sayın Genel Müdüre de söylüyorum, Sayın Bakana da söylüyorum: Taş
ocakları saçkıran olmuş bir baş gibi, bunların peyzajını ve bunların çevreye
uyumunu sağlamak bir görevdir, Karayolları da bu konuda çevreye karşı
duyarlıdır.
Arkadaşlar, Karayollarının ne kadar
önemli bir kuruluş olduğunu… Şu 2007-2011 Strateji Planı’nı, kendi personelinin
hazırladığı şu Strateji Planı’nı okusunlar. Bunu okuyup bitireceğim sözümü:
“Memur statüsünde çalışan personelin ücretlerinin yetersizliği, atama ve
terfilerde zaman zaman liyakat ve kariyerin dikkate alınmaması, sanat sınıfı
personelinin yaşlı oluşu, memur personel ile arasındaki ücret dengesizliği,
bazı politikacıların yatırım programı dışındaki taleplerinde etkin olması,
personel motivasyonunu yeterli olmadığı, sosyal
faaliyet ve tesis eksikliği, ARGE çalışmalarındaki noksanlıklar.” bunları
söylüyor, kendileri söylüyor, Kara yolu. İşte bu kuruluşun yüceliği, bu
kuruluşun zarafeti burada, kendisini eleştiren bir kuruluştur. Sayın Bakan eğer
ismini yaşatmak istiyorsa siyasetten uzak, Karayollarının içine sokmasın,
tekniği geliştirsin, onun adı hep yaşar.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Ekinci.
Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına üçüncü konuşmacı Erdal Aksünger İzmir
Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ERDAL AKSÜNGER (İzmir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumunun 2012 yılı bütçesi hakkında CHP Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, konu bilişim olunca, yirmi
yıldır bu sektörde olan bir insanım. Ben bu yasama yılında ciddi bir gerginlik
içinde geçen bir dönem, tecrübeli milletvekili arkadaşlarımıza sorduğumda
hatırlamadıklarını söylüyorlar. Konu şuradan kaynaklanıyor: Her buraya gelen
hatip arkadaş, özellikle iktidar partisinden “Biz yüzde 50’yle buraya geldik ve
millet bizi öyle veya böyle burada görevlendirdi. Söz hakkı bizimdir.” diyor.
Yüzde 50 aldığınıza herkesin bir saygısı var ancak geri kalan yüzde 50’nin de
muhalefette olduğunu unutmayın.
Bu konuda şunları söyleyeceğim: Şimdi,
bilgi teknolojilerinin insan hayatını kolaylaştırma üzerine olduğunu hepimiz
biliyoruz ama insan hayatını kolaylaştırıyor mu, kolaylaştırmıyor mu, onu bir
şimdi irdeleyelim. İyi yaşamak neden ibarettir? Benim iyi yaşamdan algıladığım
şudur: İnsanlar, günlük hayatlarında sekiz saat, on saat, on iki saat
çalışırlar; evlerine ekmeklerini götürürler, idame ve ikamelerine sağlarlar.
Eğer iyi yaşamak istedikleri pozisyon, biraz daha maddi kaynaklarını yukarıya
taşıdıklarında evlerine, oğullarına, çocuklarına, kızlarına iyi bir eğitim, iyi
bir gelecek ayırıyorlarsa bunu iyi yaşamak olarak tanımlayan bir kitle vardır.
Şimdi, bilgi teknolojilerinde şöyle bir
konu var: Biz bilgi teknolojilerini kullanarak insanların hayatını
kolaylaştırıyor muyuz, ona bir bakmamız lazım. Bugün Türkiye bilgi
teknolojileri konusunda belki dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olarak birtakım
atılımlar yapmış olabilir ama bu konuda çok ileriye gitmediğini biraz sonra
birkaç tane örnekle vereceğim. Ama bu rakamlara takılarak ben konuşmamı yapmak
istemiyorum, esas önemli konuya değinmek istiyorum.
Şimdi, eğer siz insanların iyi yaşaması
modunda bir amaç olarak bilgi teknolojilerini
kullanıyorsanız ciddi bir yanlışın içerisine girersiniz. Bilgi teknolojileri
aslında insanların iyi yaşamında bir araçtır. 10 saat çalışan bir insan “Ben
daha iyi yaşıyorum.” demek için 5 saat çalışıyorsa ve aynı imkânlara sahipse
iyi yaşıyor demektir. Mevcudiyette öyle bir şey var mı? Yok. Demek ki burada
bir yanılgı var.
Sayın milletvekilleri, değerli
arkadaşlarım; ciddi kurumlar kuruldu Türkiye’de. 1999 yılında o zamanki dönemin
Hükûmeti, Koalisyon Hükûmeti döneminde e-devlet projeleriyle ilgili kurumlar
kuruldu, bir sürü tahsisler yapıldı. Daha sonra, 2003 yılında bu kurumların
isimleri değiştirildi arkasından ve bu değiştirilen isimlerin kurumları 2007’ye
kadar bir sürü toplantılar yaptılar. Bu kurumların hepsini ben şimdi tek tek
burada söylemek istemiyorum ama 2007-2008’den sonra o kurumların, bilgi teknolojisi
konusundaki kurumların yaptıkları toplantılara bir göz atmak lazım. O güne
kadar, örnek vereceğim bir kurum olursa bunlardan bir tanesi E-Devlet Türkiye
İcra Kurulu’dur, bu Kurul 2007’ye kadar 27 kere toplanmış, 2009’dan bugüne
kadar da sadece ve sadece 1 kere toplanmış. Şimdi bu neyi gösteriyor? Bizim bu
konudaki vizyonumuzu gösteriyor, Türkiye'nin vizyonunu
gösteriyor. Şimdi, bu vizyonu ben size birkaç örnekle
de tamamlamak istiyorum. Dünya Ekonomik Forumu’nda her yıl yayınlanan bazı
raporlar vardır. Bu raporlarında, işte, bilgi toplumuna hazır olma endeksleri
açıklanır. Bu raporlar diyor ki Türkiye için: Sıralamanın en başında İsveç,
Singapur, Finlandiya, Amerika, Tayvan, Danimarka, Kanada ve Güney Kore varken,
Türkiye bu endeksle son beş yılda giderek gerileyen bir sıralamaya doğru
gidiyor. 2006’da 122 ülke arasında 52’nci olan Türkiye bugün, 138 ülke arasında
71’inci sıradadır. Evet, doğru biz, 16’ncı büyük ekonomiyiz ama bu konuda da
71’inci sıradayız.
Ayrıca buna ekleyeceğim çok daha önemli
olduğunu düşündüğüm bir konu var: Biz teknoloji konusunda ileri gittik, bu
haklı, dinlemeler konusunda çok ciddi yol aldık, bütün teknolojilerimizi biz
dinleme üzerine neredeyse kurduk. Ülkede herkesi dinliyoruz. Bu dinlemeler
nasıl yapılıyor? Bir onları ben size kısaca anlatmak istiyorum.
Ülkede bütün datalar dijitalleştikten
sonra 70 milyon insanı da çok rahatlıkla dinlersiniz ama bu kişi kişi dinleme diye bir şey olmaz, şöyle olur: Cep
telefonlarından veya mevcut karasal bütün dataların gönderildiği hatlardan bütün
herkesi dinlersiniz. Arkasından buraya bir yapay zekâ programı eklerseniz,
kelimelerle birlikte kimlerin hangi kelimeyi konuştuğunu oraya yazarsanız o
insanları bir kere data olarak süzer. Bu datayı
süzdükten sonra onların içinde canınız kimi istiyorsa onu alır, dinlemeye
getirirsiniz.
İşin garip tarafı şu: Bir Anayasa
tashihi yapılıyor şu anda ve insanların güvenliği üzerine dayalı konular
Anayasa’yla güvence altına alınmaya çalışılıyor. Ama ilk önce insanlar
dinleniyor, dinlendikten sonra iddianameler hazırlanıyor, arkasından gidip “Biz
bu adamı dinleyebilir miyiz?” diye yargıdan izin alınmaya çalışılıyor. Peki,
tamam, siz Türkiye’yi komple dinliyorsunuz böyle dijital kayıtlarla birlikte.
Şunu aklınızdan çıkarmayın ki bugün kullandığınız bütün yazılımlar, bütün hardware’ler, bütün software’ler, bütün cihazların hepsi yurt dışındaki
uluslararası firmaların elinde. Bu datalar nerede
toplanıyor, bunu biliyor musunuz? İşte, mevcut bazı ülkeler tarafından bu datalar kayıt altına alınıyor, ülkenin güvenliği ortadan
kaldırılmış oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) – Arkadaşlar,
söylenecek çok şey var. Ben hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aksünger.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Süleyman Çelebi, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelebi. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; “bal,
bal” demekle nasıl ki ağız tatlanmazsa, şapkadan tavşan çıkartarak, büyüme
edebiyatı yaparak bir ekonomi büyümüş olmuyor.
Seçim döneminden beri sıkça vurgulanan
bu büyüme aldatmacasının ve aslında kimler için bir büyüme olduğunun ortaya
çıkartılması oldukça önemli ve bu aldatmacanın sahipleri de çok iyi biliyor ki
ortada halka ve emeğe yansıyan bir büyüme yok. Evet, bir büyüme var, ama bu
büyüme taşeronlaşmadaki büyüme, yoksulluktaki büyüme, hukuksuzluktaki büyüme,
adaletsizlikteki büyümedir. Ne yazık ki 2012 bütçesi önceki bütçelerin ruhunu
taşıyor, yani sıkı mali politikalar adı altında ezilen halkı daha da ezen
politika izleniyor.
AKP Hükûmeti öncesi 9 olan zenginlerin
sayısı, AKP’nin dokuz yıllık iktidarı süresince 39’a çıkmıştır. 16’ncı büyük
ekonomiye sahip olan ülkemiz, OECD raporlarına göre, yoksulluk sıralamasında 34
OECD ülkesi arasında Şili ve Meksika’yla birlikte sondan birinciliğe koşuyor.
OECD raporuna göre, zenginler ve yoksullar arasında gelir eşitsizliği en fazla
olan ülkeler Meksika, Türkiye ve Şili olarak sıralanıyor. Rapora göre, Türkiye
işsizlik ve yoksullukta ilk sıralarda yer alıyor.
En son BBC’nin yaptırdığı “Dünya
konuşuyor” araştırmasına göre, Türkiye'de en çok konuşulan sorunun yolsuzluk,
işsizlik, yoksulluk olduğu görüldü.
İşte, alın size büyüme yalanları! Kar
kuytuda, para pintide eyleşirmiş. Halka karşı pinti
olanlar, zengini daha zengin etmek için yarış hâlindedir.
Şimdi soruyorum size:
Asgari ücretin açlık sınırının altında
olduğu, işçinin, emeklinin, yoksulun haklarının gasbedildiği
bu ülkede nasıl oluyor da zengin sayısı bu artışı gösteriyor? Bu adaletsizliğin
hesabını kim verecek? Gasbedilen İşsizlik Sigortası
Fonu’nun, yerinde kullanılmadığı için yeni canlara feda edilecek deprem
vergilerinin hesabını kim verecek? AKP “Kiminin parası kiminin duası.” diyor
ama artık halktan alacakları tek dua beddua olacaktır. Bunu iyi bilsinler. (CHP
sıralarından alkışlar)
Hükûmet, bu bakış açısını 4857 sayılı
Yasa’yla ortaya koymuştu. Yeni liberal politikaların öngördüğü esnekliğe, kuralsızlığa
hukuki kılıflar hazırladı.
İşçi ölümlerinin bu kadar arttığı, her
ay onlarca canımızı yitirdiğimiz iş kazalarında dünyada 3’üncü, Avrupa’da
1’inci olduğumuz büyümeyle mi övünüyorsunuz? AKP’nin yarattığı Türkiye’de ne
yazık ki artık ölmek değil yaşamak tesadüftür.
Zonguldak’ta, Karadon
kuyusunda 28 maden işçisinin öldüğü kaza için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
“Madencinin kaderinde var.” demedi mi? Maden işçisi olmak demek ölüme aday
olmakla eşdeğer midir? Bu bakış açısına sahip olduğu için, hâlâ kot taşlamada
işçiler ölüyor, tersanelerde canlar yitiriliyor, onlarca maden işçisi yaşamını
yitiriyor, meslek hastalıkları yaygınlaşıyor. İşçi ölümlerinin bu kadar fazla
olduğu bir ülkede neyin büyümesinden bahsediyorsunuz? Büyümenin bedelini kim
ödüyor?
Özelleştirme, sendikasızlaştırma ve
taşeronlaştırma kısaca örgütsüzleştirme politikaları
sendikal haklara ulaşmayı zorlaştırıyor. Bunu göremeyecek kadar kör mü oldunuz?
Hükûmet sürekli olarak 12 Eylül’ün antidemokratik zihniyetini yansıtan 2821 ve
2822 sayılı yasaların yerine demokrasiyi özümseyen, örgütlenmenin önünü açan,
çalışma hayatının tüm dinamiklerini kucaklayan, Avrupa Birliği ve ILO
standartlarına uygun yasalar çıkardıklarını hem yurt içinde hem yurt dışında
söylüyor. AKP iktidarı döneminde onlarca taslak hazırlandı, hepsi tozlu raflara
kaldırıldı.
Bakınız, 12 Eylül yasalarını
değiştirmeye kanun hükmünde kararnameler ile antidemokratik bir şekilde ve
Meclisin iradesini yok sayarak çalışma barışını bozdunuz. ILO’dan
bahsediyorsunuz. Gelin, şu rakamlarla yüzleşelim. Türkiye’nin sendikalaşma
açısından 34 OECD ülkesi arasında durumu içler acısı. Yüzde 5,9’luk
sendikalaşma oranıyla OECD ülkeleri arasında sonuncu durumda. İşte size bir
başarı daha! En kötülerin birincisi!
12 Eylül 1980’de Türkiye’nin nüfusu 45
milyon, sendikalı işçi sayısı 2,5 milyon iken bugün ülkenin nüfusu 74 milyon ve
15 milyon çalışana karşı toplam aktif sendikalı, toplu sözleşme yapma hakkına
sahip işçi sayısı 600-650 bin civarında.
Değerli arkadaşlar, kamu çalışanlarına
getirilen grev yasağı ise 4688 sayılı taslakla pekiştirilmeye çalışılıyor. Kamu
emekçilerini yasa değişikliği ve toplu sözleşme vaadiyle oyalayan AKP’nin
gerçek niyetini Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç geçenlerde Bursa’da ifade
etti. Sayın Arınç’a göre, yandaş konfederasyon
dışında diğer konfederasyonların yasa değişikliği ve toplu sözleşme konularında
hiçbir söz söylemeye hakları yokmuş. Neden? Çünkü 12 Eylül referandumunda
“evet” demeyen, üstelik de grevli, toplu sözleşme isteyen bu sendikalar Sayın
Bülent Arınç’a göre suç işlemişlerdir. Buradaki zihniyet belli. Hatırlarsınız, daha önce, Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan TÜSİAD’ın nezdinde bütün topluma
şöyle demişti: “Taraf olmayan bertaraf olur.” İşte, AKP’nin ileri demokrasi
örnekleri bunlar. Taraf olmayanların nasıl ve hangi dümenlerle bertaraf
edildiklerine de yine hep birlikte tanıklık ettik ve ediyoruz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Demokrasiye
taraf, millete taraf…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – 59’uncu
Hükûmet, 7 Şubat 2005 tarihinde, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın
onaylanmasını öngören Yasa Tasarısı’nı Meclise göndermiştir. Ancak,
sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev hakları yanında, çok sayıda maddesine
çekince koymuştur. Bunlar hâlâ kaldırılmış değil.
Güzel bir atasözümüz var, der ki: “Baca
eğri de olsa duman doğru çıkar.” Fakat, sevgili
arkadaşlar, bunların bacaları eğri olduğu gibi dumanları da doğru çıkmıyor.
(CHP sıralarından alkışlar) İşsizliği ve yoksulluğu sanki bir kadermiş gibi
sunuyorlar, ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar. AKP İktidarı
döneminde işsizlik azalmamıştır. 2002 yılında, resmî verilere göre yüzde
10,3’le devralınan ve on yıllık iktidar döneminde yüzde 14’lere tırmanan
işsizlik oranı konusunda AKP’nin vaadi yüzde 10,4’tür. Bu rakamlar resmî
rakamlardır. Türkiye'nin 2010 yılı gerçek işsizliği ise yaklaşık yüzde 18
olarak hesaplanmaktadır. Araştırmalara göre, yoksulluk sınırının 3 bin 136 TL
olduğu ülkemizde, beş asgari ücretin toplamı yoksulluk sınırına denk düşüyor.
Kasım ayı için açlık sınırı, bir önceki aya göre 32 TL, yoksulluk sınırı 102 TL
artış gösterdi. Açlık sınırının 922 lira olduğu bir ülkede asgari ücretin yüzde
3 oranında artırılması nasıl izah edilebilir? Yoksula zulüm değil midir bu?
Ülkemizde gittikçe büyüyen bir sorun da
bir yanda iş güvencesi olmayan 4/B’liler ve geçici ve
güvencesiz çalışan 4/C’lilerdir. Taşeronlaşmayla
kamuda hukuksuz çalışma yaygınlaşmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Kamuda
taşeron işçi sayısı yüz binlerle ifade edilmektedir, bu, açıkça emek
sömürüsüdür.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Çelebi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Bir saniye…
Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.
Büyüyen ekonominizde emekliler açlık
sınırının altında ücret alıyorlar. Milyonlarca emekli için çıkarılacak olan
intibak yasasının ne hâle geldiğini gördük.
BAŞKAN – Sayın Çelebi, lütfen…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – İntibak
yasasıyla oluşturulan beklenti gerçekleşmedi, emekliler hayal kırıklığına
uğradı. Görünen o ki dağ fare doğurdu! Bunlar yağmur olsalar da emin olun
kimsenin tarlasına yağmazlar!
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı İzmir Milletvekili Musa
Çam.
Buyurun Sayın Çam. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin saygıdeğer üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli
bürokratları, yöneticileri, basınımızın çok değerli emekçileri ve ekranları
başında bizi izlemekte olan çok değerli yurttaşlarımız; sizleri Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ve şahsım adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı, Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü ve Devlet Personel Başkanlığı konusunda söz almış
bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kamu personel politikalarına yakından bakıldığında, AKP döneminde personel
rejiminin önemli ölçüde tahrip olduğu görülmektedir. Sözleşmelilik
ve taşeronlaşma gibi çalışma ilişkileri eğitim, sağlık gibi asli, sürekli
nitelik gösteren kamu hizmetlerine de yayılmıştır. Siyasal iktidarlar
karşısında liyakat ve kariyer ilkesine göre çalışan, tarafsızlığıyla devletin
memuru olması benimsenmiş bir rejim gittikçe tarihe karışmaktadır. Siyasal iktidarlar
karşısında memura sağlanan güvence Hükûmet tarafından kişisel bir imtiyazmış
gibi algılanmaktadır. Hâlbuki tarihî sürecin 18, 19, 20’nci yüzyıl içinde
çizilen, bu rejimde memura sağlanan güvence, ulus devlet, kamu yararı, kamu
hizmeti tasarımında asıl olarak yurttaşların eşit, tarafsız kamu hizmetlerinden
yararlanmasının, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının bir güvencesini
oluşturmaktadır. Sayın Bakanın basına yansıyan açıklamalarında Bursa Hakimiyet gazetesinde ifade edilen ve 657 rakamının tarih
olacağına dair demeçler, Türkiye’de emekçiler ve çalışanlar üzerine yeni bir
saldırı dalgasının daha yönelmekte olduğunu gösteriyor. Belli ki, amaç, 1965
yılında çıkartılan Devlet Memurları Kanunu’nun ismi dâhil tamamen
değiştirilmesidir. Sayın Bakan, 657’ye tahammül edemiyor ama esas tahammül
edemediği 657’nin sağladığı haklar ve çalışanların güvenceli çalışmasıdır.
Yapılacak düzenlemeyle, Sayın Bakan, memurların başka illere rotasyonunu
sağlayacağını söylüyor. Bu demektir ki artık Hükûmetin elinde sınırsız sürgün
imkânı olacaktır. Ve ilave ediyor Sayın Bakan “Personel rejimi de
değişecektir.” İş güvencesini ortadan kaldıran, esnek performansa dayalı
çalışmayı yaygınlaştıran politikaların hayata geçirilmek istendiği
görülmektedir. Sürgünü devlet memurunun yaşamının bir parçası hâline getiren
politika özlemlerine “evet” demek mümkün değildir. 4/C statüsünün
kaldırılmasını talep ettiğimiz böyle bir dönemde, taşeronlaşmaya karşı
çıktığımız böyle bir dönemde anlaşılan AKP Hükûmeti tüm kamu personelini benzer
bir statüye sokmak amacındadır. Bu duruma şiddetle karşıyız.
Değerli milletvekilleri, bugüne kadar
Devlet Personel Başkanlığı belli konularda görüş bildiren ve mütalaaları
önemsenen bir kurumdu. AKP Hükûmetinin en önemli özelliği, kurumları
işlevsizleştirmesidir. Daha öncesinde, yasaların uygulanmasında karşılaşılan
tereddütlerin giderilmesi, personelin yasalardan doğan haklarının
kullandırılması, kamu görevlileri sendikaları ve kanunun uygulanmasında
karşılaşılan sorunlar gibi pek çok konuda kamu emekçilerinin haklarına dair
görüş oluşturma işlevi ortadan kaldırılmıştır. Kurum, anlamsız hâle
getirilmiştir. Sıradan bir bürokratik örgüte dönüştürülerek sadece Hükûmet
sözcülüğü yapan bir kurum hâline gelmiştir. Artık bu kurumdan emek dostu bir
görüş duymak mümkün olamaz. Bunun en somut örneği, yıllarca “4/C’li personel kamu görevlileri sendikalarına üye olamaz.”
diyen Başkanlığın Tekel mücadeleleri, Tekel eylemleri sonrası, bir gecede
Başbakanlık talimatıyla “4/C’li personel kamu
görevlileri sendikalarına üye olacaktır.” diye açıklama yapmış olmasıdır.
Artık Devlet Personel Başkanlığı, AKP
kadrolaşmasının yoğun şekilde yaşandığı bir örgüttür, arka bahçesi hâline
dönüştürülmüştür. Hükûmetin ağır denetimi altındadır, Hükûmetçe işlevi kendi
politikaları doğrultusunda görüş bildirmektedir. Bu kurumda artık liyakat değil
Hükûmete yakınlık esastır. Pervasızca kadrolaşma dışında, AKP’nin bürokrasiye
dair başka bir politikası da yoktur ve olmayacaktır. Birçok kadro -diğer
kurumlarda olduğu gibi- burada da sınavsız olarak belirli personele
verilmiştir. Dolayısıyla, veri hazırlama, kontrol işletmesinin kadrosu
verilmeyen personelin durumunda olduğu gibi haksızlık devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bilinmektedir ki, 1952 yılında Türkiye ve Birleşmiş Milletler arasında var olan
teknik yardımlaşma anlaşması ek bir protokol ile kurulmuş olan Türkiye ve
Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü TODAİE, 7163 sayılı Teşkilat Kanunu uyarınca,
bilimsel, mali ve idari özerklikte olan bir kamu kuruluşudur. Enstitünün genel
amacının, kamu yönetiminin çağdaş düşünce ve yaklaşımlara uygun olarak
gelişmesine yararlı çalışmalarda bulunmak olduğu belirtilmektedir. Ancak, kamu
yönetimi alanındaki önemine rağmen, yine Sayın Bakanın yapmış olduğu
açıklamalardan anlaşılan odur ki, bu kurum da tarih olacak ve Devlet Personel
Başkanlığı bünyesine alınacaktır. Yapılacak düzenleme ile Türkiye Bilimler
Akademisi TÜBA konusunda yaşanan gelişmelerin tekrarlanmak istendiği ve Devlet
Personel Başkanlığına bağlanarak, TODAİE’in de zaten
sınırlı olan özerkliğinin yok edilerek Hükûmet güdümüne alınmak istendiği
görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
taşeronlaşmayla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum, özellikle İzmir’le
ilgili. Geçtiğimiz günlerde ve bu yılın başında, İzmir Büyükşehir Belediyesi,
İçişleri Bakanlığının müfettişleri, Maliye Bakanlığının müfettişlerince
kuşatıldı ve orada kamu görevi gören bürokratlar gözaltına alındı. Türkiye’de 2.900 belediyenin eksiksiz bir şekilde denetlenmesinde,
kontrol edilmesinde hiçbir sakınca görmüyoruz; ama 900 belediyenin muhalefet
partileri tarafından yönetildiği, 2 bin belediyenin iktidar partisi tarafından
yönetildiği bir ülkede sadece muhalefette bulunan partilerin iktidarda olduğu
yerel yönetimlerin Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sayıştay denetçileri
tarafından abluka altına alınarak çalışamaz hâle getirilmesini asla kabul etmek
mümkün değildir. (CHP sıralarından alkışlar)
İzmir Büyükşehir Belediyesinde 5 tane
sendikacı, DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikasının Şube Başkanı Cafer Gonca, Memiş Sarı, Yakup Yıldırım, Cafer Alp ve Necip Binici
kardeşlerimiz bugün tutukludur. Yine, Büyükşehir Belediyesinin bürokratları
suçsuz bir şekilde Bergama’da ve İzmir cezaevlerinde tutukludur arkadaşlar.
Peki, bir sendika yöneticisi niçin
tutuklanıyor? İhaleye fesat karıştırmak… Bir sendika yöneticisi olarak
arkadaşlar, ben bir kamu görevinde bulunan bir arkadaş olarak nasıl orada bir
yolsuzluğa bulaşabilirim?
Amaç şudur: İzmir Büyükşehir Belediyesi
taşeronlaşmaya izin vermemiştir ve vermeyecektir. İzmir Belediyesinde çalışan
işçiler ve emekçiler grevli ve toplu sözleşmeli sendika hakkına sahiptir ama
Türkiye’de 2 bin belediyede yandaşın egemen olduğu, ihalelerin alındığı ve
hizmetlerin satın alındığı bir taşeronlaşma almış başını gidiyor. Taşeronlaşmaya
karşı çıkıldığı için sadece ve sadece İzmir Büyükşehir Belediyesi bürokratları
ve yöneticileri ve sendika yöneticileri tutukludur arkadaşlar. Buradan onlara
selam gönderiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Bilmelidirler ki er veyahut da
geç adalet tecelli edecektir, bundan hiçbir kuşkumuz ve hiçbir kaygımız yoktur
değerli arkadaşlar.
Bakınız, Türkiye Büyük Millet Meclisi;
çıkın koridora, tuvaletleri temizleyen, odalarımızı temizleyen, buradaki
salonları temizleyen arkadaşların hepsinin göğsünde “TEMSAN” diye bir şirketin
ismi var arkadaşlar. Türkiye Büyük Millet Meclisine taşeron çalıştırmak
yakışıyor mu arkadaşlar? Yakışıyor mu bunlar arkadaşlar? (CHP sıralarından
alkışlar) Bunları biz dile getirmeyeceğiz de nerede dile getireceğiz
arkadaşlar? Bunları sizlere söylemek istiyorum. Özlük hakları yok, kıdem
tazminatları yok, ne kadar SSK primlerinin yatırıldığıyla ilgili hiçbir bilgi
yok arkadaşlar ama taşeronlaşma sizin genetiğinizde ve genlerinizde var.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – O sizde
var, sizde.
MUSA ÇAM (Devamla) – O nedenle sürekli
bunlara söylüyorsunuz, taşeronlaşmaya karşı… Değil arkadaşlar. Taşeronlaşma
klasik anlamda bir köleliktir, ilk çağlarda olduğu gibi insanların kiralanıp
karın tokluğuna çalıştırıldığı bir sistemin adıdır ve bu sisteme karşı çıkmak
bir insanlık görevidir, bir yurtseverlik görevidir değerli arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, sizlere sormak istiyorum:
Halil Tatlı’yı hatırlar mısınız? Nail Yılmaz’ı hatırlar mısınız? Cuma
Yıldırım’ı hatırlar mısınız? Muhsin Koşan’ı hatırlar
mısınız? Kemal Elmas’ı hatırlar mısınız? Hacı Mehmet İpek’i hatırlar mısınız?
Adnan Demir’i hatırlar mısınız? Aydoğan Polat’ı hatırlar mısınız? Hatırlamaz.
SALİH KOCA (Eskişehir) – Sayın Vekilim,
siz de hatırlamadığınız için…
MUSA ÇAM (Devamla) – Bunlar, bu yılın
başında Afşin-Elbistan’da bir göçük sonucu hayatını kaybeden insanlar.
Arkadaşlar, Şili’de yaşanan göçükte,
dört ay içerisinde bütün insanlar oradan canlı olarak çıkartıldı ama şubat
ayından beri Afşin-Elbistan’da göçük altında kalan bu insanlara, bu işçi
kardeşlerimize, bu emekçi kardeşlerimize maalesef ulaşılamamıştır değerli
kardeşlerim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, Sayın Bakan olarak siz bunları
yapmayacaksınız da ne yapacaksınız Sayın Bakan? Bunları sizlerden duymak
isteriz, işitmek isteriz Sayın Bakan.
Elbette, Nazım Hikmet’in söylediği gibi
“Dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, dolaşacaktır en şanlı elleriyle,
işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyetle.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) – Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çam.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Demir Çelik, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Barış ve Demokrasi Partisi
adına söz almış bulunduğum Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının
bütçesine ilişkin düşüncelerimi paylaşmak adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz gerek jeostratejik gerekse jeopolitik konumu
itibarıyla önemli olanaklar ve fırsatları elinde bulunduran, bu olanaklara
sahip bir ülke olmanın dinamiğini her geçen gün yeniden hissetmektedir.
Üç
etrafı denizlerle çevrili, 8.200 kilometre uzunluğundaki deniz şeridi, Trakya,
Anadolu yarımadalarıyla, bir yanıyla Avrupa, diğer yanıyla Asya Kıtası’yla olan
ilişkisi ve bağlantısı itibarıyla ama aynı zamanda Orta Doğu’da, Nabucco’yla yer altı zenginliklerinin taşınma ve nakli
koridoru görevini görmesi, Mavi Akım’la da Kafkasya ve Hazar Denizi havzası yer
altı zenginliklerini taşıyan bir koridora sahip olması önemlidir; onun ekonomik
gücüne de siyasal ve stratejik konumuna da değer katan belirlemelerdir.
Bu dinamikleri amacına uygun
kullanmadığımız, toplumun refahı ve mutluluğu lehine kullanmadığımız da acı bir
gerçekliktir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tartıştığımız, bir haftadır üzerinde yoğunlaştığımız bütçe, toplumun genelini
ilgilendiren özelliğiyle, keşke Meclisimizde siyasal temsiliyetini
yakalayamamış siyasal partiler başta olmak üzere sivil toplum örgütü,
demokratik kitle örgütlerinin de izleyebildiği, katkı ve değerlerini kattıkları
bir sürece değiştirilmiş, dönüştürülmüş olabilinseydi.
Ama inanıyorum ve diliyorum ki ekranları başındaki halkımız ve onun temel
dinamikleri, onların huzurunda ve hakemliğinde bu süreç, bir kez daha
iktidarından muhalefetine bütün siyasal partilerimizin düşüncelerini takip
edebilme fırsatını ve olanağı tanımıştır diye düşünüyorum.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığının bütçesi genel bütçe payının önemli bir miktarını teşkil ediyor
olmasına rağmen, öngördüğümüz, hele hele “Telekomünikasyon ve iletişim çağı”
olarak adlandırdığımız çağın bir kısım toplumsal hizmetlerini karşılamaya yeter
bir bütçe, bir kapasitede olmadığı gerçektir. Ulaşım ve erişimde hızlı olma,
güvenli olma, ekonomik olma, etkin ve erişilebilir olması beklenen bir
zorunluluktur. Bu kriterlerine uygun bir ulaşım ve
erişim politikası ne yazıktır ülkemizde doksan yıldır uygulanmadığı gibi
günümüzde de uygulama anlayışından uzaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
günümüz dünyasına bir bakışla yaklaştığımızda, değişen küresel güçlerin, her
geçen gün yeniden değişimi dünya halklarının ve ezilenlerin önüne bir seçenek
olarak sundukları gibi bir talihsizlikle karşı karşıyayız. Keşke, değişimin
dinamiği olan ezilenlerin, yoksulların bu değişimdeki rolü, tarihî fırsatı,
işlevi ve olanakları dün olduğuna benzer bir nitelikte, bir kalitede yürüyor
olsaydı. Ama buna rağmen sanayi toplumunun ya da Sanayi
Devrimi’nin hemen sonrasında baş gösteren her ulusun bir devleti olması algısı
üç yüz yılı aşkın bir süredir insanlığa mutluluk getirmediği gibi, küçültülmüş
gümrük duvarları arkasına sığdırılan ulus üniter
devletleriyle de merkeziyetçi katı yapılar oluşarak halklara ve topluma
zenginlik ve refah götürmemiş, acı, gözyaşı, mutsuzlukları taşımıştır. Bu
anlamıyla ulus üniter devletlerin insanlığın yarınına
çözüm olmayacağı, aşılması gereken ve üstesinden gelinmesi gereken yeni bir
algı, bir anlayışa da günümüz dünyası hızla evrilmektedir.
Artık katı merkeziyetçi devletler yerini ademimerkeziyetçi
demokratik devletlere, hakemlik rolüne soyunan, topluma eşit, adil mesafede
kalan, onlara adaleti, eşitliği, özgürlüğü sağlayan bir siyasal organizasyona
her günden çok ihtiyaç duyulduğu bir süreçten, bir dünyadan geçmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu açıdan, 2023 ya da hedefe uzun erimli olarak yaklaştığımızda 2050’ye ilişkin
vizyonu koymak gerekiyor. Biz, bugünün parametreleri,
doneleri üzerine binayı inşa etmeye çalıştığımızda 2023’e ya da 2050’ye hangi
parametrelerle, hangi
toplumsal dinamiklerle ulaşacağımıza dair net ve doğru fikirlerle
yola çıkmadığımızda başarı yerine hüsranı, başarısızlığı da yakalamak, onunla
karşılaşmak da mümkündür. Elbette ki her toplum gibi ülkemizin de, ülkemiz
iktidarının da vizyon sahibi olması, orta, uzun vadeli
plan ve projeleriyle, programlarıyla toplumun önünü açması, aydınlatması
gereken bir zarurettir. Ancak, 2023 projesini her an ve her dönemde, her
platform ve her zaman savunan iktidar neyi öngörmüştür ya da neyi
öngörmemiştir; bunun bizim ve geleceğimiz açısından getirisi götürüsü nedir
konusuna biraz parmak basmak ve bir kısım konuları sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Değerli Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; birçok arkadaşımız bu kürsüye geldiğinde güçlü Türkiye
ekonomisinden bahsetmeden geçmiyor. 16’ncı sırada olmamız elbette ki övünülmesi
gereken bir gelişmedir. Biz, amacına uygun bir kısım performansı harekete
geçirdiğimizde 1’inci sıraya da gelebiliriz, dünyanın en büyük ekonomik gücüne
sahip bir ülke durumuna da gelebiliriz. Ama 1’inci sıraya geldiğimiz bu
ekonomik güçten biz toplumumuza mutluluğu getirebiliyor muyuz? Adaleti,
eşitliği, özgürlüğü sağlayabilmiş miyiz? Temel kriter
bu olsa gerek.
Bakın, güçlü iktidar, güçlü devlet
tarih boyunca olmuştur. Başaramadığımız, beceremediğimizden de öte, bu güçlü
devletler altından saraylar yapmıştır. Altından sarayların altından
musluklarından sütler akıtmıştır ama gün gelmiş dünyanın en güçlü ordularının
bile karşı duramayacağı yenilikçi düşüncelere karşı yenilmişlerdir. Altından
sarayların, altından musluktan akan sütlerin topluma vermediği huzur, vermediği
özgürlük, vermediği güven ve gelecek, onları yetersiz, aşılması gereken araçlar
durumuna getirmiştir.
O nedenle, elbette ki Türkiye’nin
ekonomik güce sahip olması önemlidir. Kavgamız, mücadelemiz
buna dönüktür ama sermayenin birikimini merkezileştirip, bu zenginliği topluma
yaymadığımız, toplumun yoksul ve geri kalan kesimlerini mevcut var olan
zenginlikten yararlanır bir ilişkiye dönüştüremediğimiz, katılımcı demokrasiyi
hayata geçiremediğimiz sürece bu güçlü ekonominin de, güçlü iktidarın da toplumu
tatmin etmeye yeter olmayacağı gerçeğiyle dün olduğu gibi bugün de, yarın da
yüzleşeceğiz.
O nedenle, temel düsturumuz ya da vizyonumuz güçlü iktidar, güçlü devlet değil, aksine güçlü
toplum, toplumsal refahtır. Siz toplumları özgürleştiremediğiniz sürece
devletin güçlü olması, iktidarın güçlü olması sizi bu açmazlarınızdan,
yetersizliklerinizden kolayca kurtulmanıza fırsat vermeyecektir.
Değerli Başkan, sevgili milletvekili
arkadaşlar; günümüz dünyası az devlet çok topluma evrilmişken,
biz hâlâ kutsanmış devletin o otoriter zihniyetini güçlendirmeye dönük
değerlerimizi, birikimlerimizi ve performanslarımızı aktarmaya devam
ettiğimizde küçülen toplumla karşı karşıya kalırız. Küçülen toplumlumun
dinamiklerini hiçleştirerek onları sürece katmadan, onların sinerjisinden
faydalanma anlayışından kendimizi mahrum kıldığımızda bu devletin bize huzur
vermediği gerçeğiyle de yüzleşiriz. Bu da unutulmaması gereken önemli bir
konudur.
Aynı şekilde az devlet daha demokratik
toplumu öngörür, toplumsal refahın tabana yayılmasını öngörür. Siz demokratik
toplumu inşa etmediğinizde yani toplum tarihî serüveninin içerisindeki doğal
mecrasına oturmadığı sürece, ekolojik barışı,
demokratik barışı, ekonomik barışı sağlamadığınızda bu ancak insanlara savaşın
ve savaş argümanlarının yöntemlerinin yol açtığı acılardan öte bir şey
vermeyecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu vizyondan yoksun olduğumuz içindir ki bugün
devletin demokratikleştirilmesi sürecini hep beraber yaşadığımız dünya
gerçeğine rağmen biz, her birimiz siyasal parti, birey, milletvekili olarak
yakındığımız otuz bir yıllık 12 Eylül Anayasası’nı da kaldıramıyoruz, yerine
demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasayı da getiremiyoruz. Niçin?
Kutsanan devlete tapınması gereken bir toplum algısıyla soruna yaklaştığımız
içindir ama devleti toplum, devleti insanlık yararına ya da hizmetine konulması
gereken bir siyasal organizasyon olarak gördüğümüzde işimizin çok daha kolay,
çok daha basit olduğu gerçeğiyle de karşılaşmamız mümkündür.
Bu anlayıştan uzak olduğumuz için de
biz 12 Eylül 2010 referandumunda daha demokratik bir ülkeyi insanlarımıza
vadetmiş olmamıza rağmen hâlâ erişimin kolay, etkin olmasını devlet, toplumun
ve bireyin aleyhine kullanmayı hak görüyor. Telefonları dinlenen milyonlarca
insanın varlığı, telefonların dinlenmesinin, teknik takibine takılan
siyasetçilerin, aydınların ya da bir bütün olarak her kesimden, her yönden
insanın gözaltına alınma, tutuklanma gerekçesi olmaya başladığı bir ülkede
ülkenin zenginliğinin, 16’ncı ekonomik güce sahip olmasının çok da kıymeti harbiyesi yoktur. Ben özgür değilsem, siz değilseniz, bu
toplum değilse ve özgür olma noktasında bu ekonomik güçten yeterince
yararlanamıyorsam sorgulanmaya değer bir yanlış ilişki vardır. Bu ilişki hele
hele devletin yapması gereken bir kısım görevlerini yapmaya çalışan belediye
başkanlarını, milletvekillerini tutuklama gerekçesi olarak sunuluyorsa, bunun
adı hukuk devleti değil, otoriter bir devlettir.
Düşününüz
ki belediyeler, tutuklanan belediye başkanları, devletin yetemediği sağlık
politikasının giderilmesi amaçlı sağlık evlerini açmışsa, devletin kutsadığı,
kucakladığı ve kapsadığı halkının ana dilde eğitimine cevap alamamış, yeterli
noktada ihtiyaçlarını karşılayamamışsa, bunu karşılamaya çalışan ama aynı
zamanda yerel halkın kendi ana diliyle coğrafyasını, gölünü, dağını, tarihini,
sokağını, meydanını adlandırmak, isimlendirmek noktasındaki bir siyasal
tercihini dile getirmişse, buna dair siyasal kararlaşmalar içerisine girmişse
ve bunu telefon teknik takibine, ortam dinlemelerine delil oluşturacak bir
noktada devleti kullandıysanız, bu devlet otoriterdir, hukuk devleti değildir.
Bu insanlar kendilerine yönlendirilen
ve yöneltilen suçlamalara rağmen, hiçbir delil karartma olanağı, kaçma olanağı
yokken de yıllara sair bir tutukluluk cezasına çarptırılmışsa bu da bizi 2023 vizyonundan alıkoyacak bir acı gerçeğimiz olmaya devam
ediyor demektir.
Devlet siyasal organizasyon olma
yerine, talep sahibi herkese refleks geliştiren, tepki gösteren, onun
cezalandırılmasını mübah gören bu algıyla,
ötekileştirmeyi, dize getirmeyi esasına alınan bir algıya sahipse buradan da
verimlilik, üretkenlik, şeffaflık çıkmaz. Kapalı toplum, kapalı ekonomiye doğru
hızla gittiğimizin riski ve tehlikesi herkes gibi iktidar partisi tarafından da
görülmelidir.
Tarihi kendisiyle başlatan, başlattığı
tarihi kendisiyle bitirebilme algısı ve megaloman anlayışından uzak durmalıyız.
Elbette ki tarih bir bütündür, devlet süreklilik arz eder. Devletin
yetmezlikleri, yetersizliklerinin ürettikleriyle olanak ve sahip olduğu
olanaklarıyla bugün yarattıkları hiçbirimizi mutlu etmiyor ama buna rağmen AKP
İktidarının dokuz yıllık iktidarı döneminde yaptıkları, yapmaya çalıştıkları da
önemlidir, bunu da biz takdirle karşılıyoruz. Fakat her seferinde bunu güçlü
ekonomi noktasında toplumu hiçleştiren bir düzeyde ve anlayışta önümüze sürüyor
olması doğru değildir. Çünkü dünya her gün saat ve saat, toplum her an yeniden
ve yeniden değişiyor. Dünün tabuları yıkıldıysa, değişim ruhunun her gün
yeniden toplumsal talep ve isteklerini dinlemek, kulak vermek ve dikkate almak
durumuyla bizi yüzleştiriyorsa biz de yaptıklarımızın yeterli olmadığı, bunun
gelecek toplum için mutlaka bir birikim olması gerektiği durumuyla hareket
etmek durumundayız. O anlamıyla da kişinin yaşam hakkının temel hak olduğu, ana
diliyle eğitim görmesinin doğuştan gelen bir hak olduğu, halk olmaktan kaynaklı
kimliğinin, kültürünün anayasal güvenceye tabi tutulması gerektiği, seyahat
özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, düşüncesinden ötürü insanların yargılanamayacağı,
onları dile getirme, yazma ve yayma hakkına sahip olduğu haklar evrenseldir.
Evrensel olan bu hakları tam da yeni bir anayasayı tartıştığımız bu dönemde
önemseyerek üstesinden gelinmesi gereken bir vizyon
olarak yaklaştığımızda 2023’ü, dolayısıyla sonrası 2050 hedefini yakalamak
mümkündür. Yakaladığımız bu hedefte de büyüyen güçlü bir devlet değil, güçlü,
demokratik bir devlet ama aynı zamanda demokratik toplum, özgür toplum,
ekonomik toplumu da yaratmış olabiliriz. Tam da bu noktada günlerdir
toplumumuzun ve ülkemizin gündeminde olan tarihimizle yüzleşebilmek,
demokratikleşebilmenin önündeki birçok engelin kaldırılması açısından önemli
bir fırsat verecektir bize. Doksan yıllık cumhuriyet tarihimizin birçok
kazanımları, takdire değer başarıları olmuştur ama ulus üniter
devletin karakteristik özelliğine bağlı olarak Türkiye Cumhuriyeti de katıydı,
merkeziyetçiydi, tekçiydi. Katı, merkeziyetçi ve tekçi olan devlet,
farklılıkları reddeden, öteleyen, inkâr eden bir pozisyondan kurtarılmaya
muhtaç bir objektif durumla bizi karşı karşıya bırakmıştır. Gelin, ne olur,
halklarımızın yeni acıları yaşamasına fırsat vermeden, tam da vizyonel olarak yaklaştığımız bu süreci, -burayı- Türkiye
halklarının ezilenlerinin ve yoksulların lehine çözecek bir kısım projeleri
tartıştığımız meşru, demokratik bir zemine dönüştürebilelim. Çoklu demokrasi
yerine çoğunluklu, farklılıkların barış içerisinde olabildikleri bir Meclisi
var edebilirsek toplumu da var edebilmek mümkündür.
Kürtler herkesten çok, hele hele Barış
ve Demokrasi Partisi olarak, bir siyasal parti olarak bu demokratik, ortak
vatanda eşit, özgür vatandaşlar olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DEMİR ÇELİK (Devamla) - …herkesle
birlikte yaşamak istiyoruz. Bu yaşamak terörize…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
DEMİR ÇELİK (Devamla) – Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.32
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.34
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, onuncu turda söz sırası Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına İdris Baluken, Bingöl
milletvekili.
Buyurun Sayın Baluken.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı Bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 1980 askerî
darbesiyle beraber kararlı bir şekilde yürürlüğe giren neoliberal
politikaların, özellikle çalışma hayatında getirdiği, halk ve emekçi yığınlar
üzerinde getirdiği yıkım projelerine tanıklık etmekteyiz. Özellikle, 2002-2011
yılları arasında AKP Hükûmeti döneminde uygulanan bu neoliberal
politikaların toplum aleyhine, sermaye lehine gelişen bazı süreçleri
getirdiğine hep beraber tanıklık ettik. Uygulanan bu neoliberal
politikalarla zengin ile yoksul arasındaki makasın her geçen gün arttığını
müşahede ediyoruz. Özellikle, ülkede orta sınıf olarak bildiğimiz pek çok
kesimin, artık, orta sınıf vasfını yitirdiği ve yoksulluk sınırının altındaki
alt sınıfa dâhil olduklarına tanıklık ediyoruz. Bu konuda, sağlık
çalışanlarının, sağlık emekçilerinin, daha önce orta sınıfta yer alırken, bugün
yoksulluk sınırının altındaki bir gelirle alt sınıfa dâhil olduğunu hepimiz
biliyoruz.
Yine, zenginlikle ilgili makas
açılırken özellikle 2004 yılında 4 olan milyarder sayısının 2011 yılı
itibarıyla 28’e, hatta 28’in üzerine yükseldiğini hepimiz biliyoruz. Gelir dağılımının
adaletinden bahsederken bizim için önemli olan kriter,
artan milyarder sayısı değil, artan eşitlik, dikkate alınan gelir dağılımının
adaleti taleplerinin önemseneceği uygulamalar olmalıydı.
Değerli
milletvekilleri, AKP’nin iktidar olduğu bu dokuz yıllık pratik içerisinde
özellikle yapmış olduğu uygulamaların Anayasa’nın sosyal devlet ilkesiyle de
çok fazla bağdaşmadığını buradan belirtmek istiyorum çünkü Anayasa’nın 60’ıncı
maddesinde, herkesin sosyal güvenlik haklarına sahip olduğu ve bu güvenliğin
sağlanması yolunda gerekli tedbirleri alma, gerekli teşkilatları kurma
görevinin devlete yüklendiği açık ve net bir şekilde belirtilmiştir. Yine,
Anayasa’nın 61’inci maddesinde ise devlet korunmaya muhtaç çocukların da
topluma kazandırılması için gerekli tedbirleri almakla yükümlendirilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, özellikle bu sosyal güvenlik politikaları ile ilgili,
biliyorsunuz “Sosyal güvenlik sistemini yeniden inşa ediyoruz.” söylemiyle işe
koyulmuştu AKP, ancak gelinen aşamada sosyal güvenlik açıklarının her geçen gün
arttığı, “kara delik” olarak tanımlanan bu açığın 2008 yılında 29 milyar, 2009
yılında 42 milyar 836 milyon, 2010 yılında 44 milyar ve nihayet 2011 yılında da
50 milyarın üstüne çıktığını hep beraber görüyoruz.
Şimdi görüşmelerini yaptığımız bu
bütçenin gerek Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasındaki görüşmelerinde
gerekse buradaki Genel Kurul görüşmelerinde bu kürsüyü kullanan bakanlarımızın
çoğu ya da Hükûmet yetkililerimizin çoğu Türkiye'nin büyüyen ekonomisinin
dünyadaki sıralamasından övgü dolu sözlerle bahsettiler. Özellikle 16’ncı en
büyük ekonomi olmakla beraber, getirdikleri tablonun gerçek hayattaki
yansımasının bu şekilde olmadığını da muhalefet olarak biz dile getirmeye
çalıştık. Bakınız, burada, Birleşmiş Milletler İnsani Gelişmişlik Raporu’na
göre satın alma gücünde kişi başına düşen millî gelir açısından Türkiye dünyada
67’nci sıradadır. Yine aynı Birleşmiş Milletler İnsani Gelişmişlik Endeksi’ne
göre de Türkiye dünyada 92’nci sıradadır.
Burada istihdam ve işsizlikle ilgili
yine övgü dolu birtakım konuşmalar yapılmıştı. Bakın, sadece TÜİK rakamlarıyla
konuşalım ki bu TÜİK’in vermiş olduğu verilere
muhalefet sıralarının tamamı, bu sıralarda oturan milletvekillerinin tamamı
güvenmiyor; AKP içerisinde de, TÜİK’in vermiş olduğu
bu sayıların ne kadar yanlı olduğunu, aslında Hükûmet politikalarını aklamaya
yönelik birtakım sayısal oyunlar olduğunu da eminim ki sizlerden birçoğu
düşünüyor.
Bu TÜİK rakamlarını baz
alacak olursak bile, Türkiye’de 2011 yılında işsizlik oranının 11,9 olarak
verildiğini görüyoruz, OECD ülkelerinde bu oran 8,3’tür. OECD ülkeleri arasında
Türkiye işsizlik oranı en yüksek olan ülkelerden biridir. Uluslararası Çalışma
Örgütüne göre işsizliğin en yoğun olduğu 5 ülke arasındadır Türkiye. Yine istihdamla
ilgili, 2009 yılında Türkiye’deki istihdam oranı yüzde 44,3 olarak verilmiştir.
OECD ortalamasına baktığımızda, bu oranın yüzde 66,1 olduğunu görüyoruz. Burada
açıktır ki uygulanan politikalarla gün geçtikçe artan bir işsizler ordusuyla
karşı karşıyayız. Burada uygulanan politikaların bu işsizler ordusuna istihdam
yaratma arayışından çok, işsizler ordusunu çalışan, istihdam edilen kesimlere
karşı, işçilere karşı bir tehdit aracı olarak kullanma gibi bir yöntemle
karşılaşıyoruz. AKP döneminde emekçilerin üretimden aldıkları payın yüzde 50
oranında azaldığını görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, gelir
dağılımındaki adaletsizlikten bahsetmiştim, bunun iyi anlaşılması için sadece
şu örnekleri vermemiz yeterli: Türkiye’de nüfusun yüzde 20’si toplam gelirin
yüzde 47,6’sını, yani yüzde 50’sini elinde bulunduruyor, en yoksul olan yüzde
20 kesim ise toplam gelirin yüzde 5,6’sına hitap ediyor. Yani bir tarafta,
yüzde 20’lik bir kesimin yüzde 50’lik bir gelire hitabı, diğer tarafta da en
yoksul kesimin yüzde 5,6’ya hitabı gelir dağılımındaki adaletsizliği en iyi
şekilde gösteriyor. Bakın, OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı adaleti
açısından sondan 3’üncü sırada bulunmaktayız.
Ülkede yaşanan yoksulluğun resmini
göstermek açısından birtakım istatistiki verileri sizlerle paylaşmak istiyorum:
2002 yılında 200 gram ekmek 25 kuruş iken bugün aynı gramajdaki ekmek 60 kuruşa
alınıyor, 12,5 litrelik bir mutfak tüpü 14 lira iken bugün 55 liraya çıkmış
durumda, yani artış oranı yüzde 300’lerin üzerinde. Yine dünyanın en pahalı
benzininin, dünyanın en pahalı etinin tüketildiği ülke konumundayız. Şimdi bu
verileri tamamen alt alta saatlerce burada sıralayabiliriz ancak burada sorunun
temeline, asıl sorunun kaynağına inmek gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, özellikle
ülkenin son otuz yıl içerisinde Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı
içerisinde bulunduğu savaş ortamının ve ülke kaynaklarının bu savaş ortamına
harcanmasının getirdiği birtakım tablolarla karşı karşıyayız. Aslında ekonomiyi
zora sokan, dış açık, cari açık miktarını her gün artıran, sosyal güvenlikteki
kara deliği her gün artıran olgu, bu savaşın, bahsetmiş olduğumuz savaşın
kaynakları tüketen olgusudur.
Değerli milletvekilleri, bakınız, bir
F-16 savaş uçağının sadece bir saatlik havada kalma maliyeti 255 bin dolardır.
Bir F-4 uçağının bir saatlik havada kalma maliyeti 30 bin dolardır. Sadece bu
yıl Türkiye ile ABD arasında yapılan 109 helikopter ihalesinin miktarı 3,5
milyar dolardır. İyi anlaşılması açısından şöyle söyleyebiliriz: Bu helikopter
ihalesine harcanan 3,5 milyar ile her kente 400 yataklı bir hastane
yapılabilirdi, bine yakın ilköğretim okulu her kente inşa edilebilirdi.
Bakınız, bugün basına da yansıdı, 2003 Bingöl depreminden sonra Bingöl’de
Yüzüncü Yıl İlköğretim Okulu, ödenek olmadığı için, ödenek çıkarılmadığı için
her gün yüzlerce öğrencinin can güvenliğini tehdit edecek şekilde eğitim
faaliyetlerine devam ediyor. Biz, bu şekildeki bir okula, hasarlı bir okula
kendi öğrencilerimizi gönderirken, can güvenliklerini bu şekilde riske atarken,
aynı zamanda helikopter ihalelerine bu şekilde devasa miktarlar aktarıyoruz.
Bakın, bu ihale miktarındaki 3,5 milyar
doları bir doğal afet yaşanan Van’a gönderilen yardımlarla bir mukayese
etmenizi istiyoruz. Bugüne kadar devletin “Van’a aktardım.” dediği miktar 17
milyon dolardı ve bu 17 milyon doların içerisinde de çoğunluğunu Emniyete ve
Millî Eğitime harcayacak şekilde, aktaracak şekilde bir planlamayı esas
almışlardı. 3,5 milyar doları helikopter ihalesine veren bir anlayış, bir doğal
afet sonucu altyapısı tamamen çökmüş bir kentin belediyesine bugüne kadar tek
bir kuruş aktarmamıştır. Hatta, belediyenin “Artık
gücümüzün son noktasına geldik, gelirlerimizde tamamen bir tükenme noktası
olduğu için hizmet veremez noktaya geldik.” gibi çağrılarını da hiçbir şekilde
dikkate almamaktadır. Biz, bu nedenle sorunun asıl kaynağının ortaya konulması
gerektiğini önemsiyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de
kayıt dışı ekonominin hızla büyüdüğü ve sendikalaşma oranının da hızla dibe
doğru çöktüğü, dibe doğru gittiği bir süreci yaşıyoruz. Bakın, kayıt dışı
ekonomide yüzde 45’lik oranla OECD ülkeleri arasında 1’inci sıradayız.
Sendikalaşma oranında ise 5,9’luk bir oranla OECD ülkeleri arasında son
sıradayız. Özellikle son dönemde sendika yöneticilerine, sendika aktivistlerine ve üyelerine karşı yapılan tutuklama
operasyonlarını hepimiz biliyoruz. Bakınız, bugün Türkiye'nin en büyük
konfederasyonu olan KESK’in Genel Başkanı dâhil olmak
üzere, pek çok sendikacı, hakkında yüz elli yıldan fazla cezalar istenen
birtakım mahkeme süreçleriyle karşı karşıyalar.
Özellikle TÜİK’in
vermiş olduğu bazı rakamları yine burada paylaşalım. Türkiye’de her 5 kişiden
1’inin yoksul olduğu TÜİK tarafından belirtiliyor. Aslında biz bu oranın çok
daha yüksek olduğunu çok daha iyi biliyoruz. Ancak bu 5 kişiden 1’inin yoksul
olması bile Orta Doğu ve Afrika’daki pek çok ülkenin yoksulluk sınırlarının
üstündedir.
Özellikle yoksullukla mücadeledeki
genel sosyal politikalara baktığımızda, AKP Hükûmeti döneminde bu yoksulluğu
bitiren, yoksullukla mücadele eden sosyal politikalardan çok, yoksulluğun âdeta
devam etmesini sağlayan, bir şekilde halk yığınlarını kendisine muhtaç hâle
getiren sosyal yardımlaşma politikalarının önemsendiğini biliyoruz. Seçim
dönemlerinde, makarna yardımı olarak halkımızın söylediği bu sosyal yardımlaşma
politikalarının halkımızın yoksulluğunu gidermediği, tam tersine bu yoksulluğu
sistemle ve Hükûmetle bağımlı hâle getirdiği gibi bir gerçeklik var önümüzde.
Bakın, AKP’nin uyguladığı bu
politikalarla yoksulluk oranı yüzde 26’dan yüzde 23,6’ya düşmüş, yüzde 2,4’lük
bir fark var. Aynı süreç içerisinde Avrupa Birliğinde yoksullukla yapılan
mücadelede oranlar yüzde 43’ten yüzde 16’ya düşmüş. Çünkü bahsettiğim gibi,
temel mantalite açısından çok önemli farklılıklar bulunmakta.
Özellikle çalışma hayatına yönelik, AKP
Hükûmetinin her geçen gün reform olarak sunduğu, çalışan kesimlerin, işçilerin,
emekçilerin yüreğini ağzına getiren uygulamalara sıkça tanıklık ettik. En son,
kıdem tazminatının ortadan kaldırılmasına yönelik istemleri yine hepimiz
biliyoruz. Buradan Sayın Bakanımıza da çağrıda bulunuyoruz: Bu kıdem tazminatı
işçilerin, emekçilerin mücadeleleriyle bir hak olarak kazandıkları bir fondur.
Dolayısıyla, bununla ilgili süreçlerin tekrar gözden geçirilmesi gerekir. Sivil
toplumun, siyasi partilerin, toplumsal muhalefetin söylemlerine veya emekçi
yığınların söylemlerine artık Hükûmetin bir şekilde duyarlı olması ve bu
söylenenleri kendi politikalarına yansıtması gerektiğini düşünüyoruz.
Bu amaçla, özellikle bugünkü Anayurt
gazetesinde çıkan bir haberi de yine Sayın Bakanımızla paylaşmak istiyorum:
“Şanlıurfa’da çiftçilik yapan ve geçimini zor sağlayan binlerce kişi, Bakan
Faruk Çelik’ten, emekli yaşını doldurduğu hâlde, prim yetersizliğinden dolayı
emekli olmayı bekliyor. Şanlıurfalı seçmenler, kendi Bakanlarından, SGK ve BAĞ-KUR’lulardan emekli yaşını dolduranlara, beş yıl geriye
dönük hizmet borçlanması yaptırmasını bekliyor.”
Aslında, binlerce kişi -sadece
Şanlıurfa’da değil- Türkiye’de, emekli yaşını doldurduğu hâlde, geriye dönük
hizmet borçlanması yapmak istiyor. Şimdi, binlerce çiftçiyi, binlerce
emekliliği gelmiş insanımızı rahatlatacak böylesi süreçlerin, böylesi muhalif
seslerin bir şekilde Hükûmet tarafından önemsenmesi ve hayata geçirilmesi
gerektiği noktasında bir duyarlılık beklediğimizi belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, özellikle
AKP’nin bu çalışma hayatında uygulamış oldukları politikalarda, genel olarak,
işsizliğin yüksek oranlarda seyrettiği, emeğin verimliliğinin düşük olduğu,
taşeronlaşmanın her geçen gün arttığı, iş güvencesinin her geçen gün uygulanan
politikalarla bilinmez noktalara doğru gittiği politikaları hep beraber gördük.
AKP tarafından yürürlüğe sokulmak istenen ulusal istihdam stratejisini
biliyoruz. Özellikle bu ulusal istihdam stratejisinin en önemli ayaklarından
birisini “bölgesel asgari ücret” uygulaması oluşturuyor. Bakın, burada, bu
bölgesel asgari ücret uygulamasında hedeflenen temel şey: Özellikle
sosyoekonomik seviyesi düşük olan Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki
asgari ücretin düşük tutulmasına yönelik bir uygulama söz konusu. Biz biliyoruz
ki Kürt halkı üzerinde şekillendirilmeye çalışılan bu uygulama, doğrudan, Kürt
halkının iş gücü anlamında sömürüsünü hedefleyen bir uygulamadır. Günümüzde,
tüm ağır emek işlerinde, özellikle Doğu ve Doğu Güneydoğu Bölgesi’nde yoğun
olarak yaşayan Kürtlerin bir şekilde kullanıldığını biliyoruz. Mevsimlik
işçilerin dramını -her mevsim- biliyoruz. Göç yollarına düşen, kendi hayatını
idame ettirmek için düşük ücretlerle, güvencesiz bir şekilde çalışan mevsimlik
işçilerinin, gittikleri yerde, kimliklerinden dolayı, bazen o kentlere
sokulmadıkları, bazen kente sokulduklarında linç kültürlerine, linç
saldırılarına tabi tutuldukları süreçleri hepimiz biliyoruz.
Yine, en ağır sektör olan inşaat
sektöründe çalışanların çoğunluğuna bakın aynı bölgedeki insanları görürsünüz.
Katı atık toplama
bölümünde, hizmetinde çalışanlara bakın, yine daha çok Kürtler
karşınıza çıkar. İşte şimdi devreye sokulmak istenen bu bölgesel asgari ücret
uygulaması da, Kürtlerin zaten çalışmış oldukları bu ağır iş kollarının dışında
bir de asgari ücretin bölgesel farklı ücretlendirilmesiyle, daha fazla emek
sömürüsüne tabi tutulmasını da beraberinde getirecektir.
Biz, siyasi alanda yürütülen siyasi soykırım
operasyonlarından
bahsediyoruz. Bakın, bu ulusal istihdam stratejisi bu yönüyle
bölgesel asgari ücreti eğer önümüze getirirse, bunun adını da Kürt halkına
yönelik yapılan bir emek soykırımı olarak ilan edeceğimizi ve bu yönlü
halkımıza deklere edeceğimizi belirtmek istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, AKP
Hükûmetinin son dönemde uygulamaya çalıştığı kanunlardan birisinin de terörün
finansmanının engellenmesi hakkındaki kanun tasarısı olduğunu yine hepimiz
biliyoruz. Bu kanun tasarısının özellikle bir varlık vergisi faciası şeklinde
yürürlüğe sokulmak istendiği ve önümüzdeki aylarda önümüze getirileceği bir
gerçeklik olarak önümüzde duruyor.
Bakın, burada hedeflenen, Kürt emek
sınıfının bu bahsetmiş olduğumuz uygulamalarla gelmiş olduğu mağduriyeti aynı
şekilde Kürt sermaye
sınıfına da uygulamaktır. 90’lı yıllarda Kürt iş adamlarının, sermaye
sahiplerinin ölüm listelerinde, Marmara Bölgesi’ndeki bermuda şeytan
üçgenlerinde hangi kanlı infaz süreçlerinden geçtiğini hepimiz biliyoruz.
Şimdi yapılmak istenen şey, bu kanlı
infaz süreçlerinin bir şekilde ekonomik soykırımı önceleyen bir forma
kavuşturulmasıdır. Dolayısıyla burada oynanan oyunun son derece tehlikeli
olduğunu belirtmek istiyoruz. Bir taraftan Kürtlerin emekçi kesimine yönelik
yapmış olduğunuz uygulamalarla mağduriyet getireceksiniz, bir taraftan da bu
sermayenin her geçen gün yıkımına neden olacak birtakım tasarıları kanun olarak
önümüze getireceksiniz.
Değerli milletvekilleri, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesi geçen yıl 35 milyar TL iken bu yıl yüzde
12 gerileyerek 31 milyar 552 milyon TL olarak şekillenmiştir. Burada ön plana
çıkması gereken anlayış şudur: Yapılmak istenen neoliberal
iktisat anlayışının devleti piyasadan işverenler lehine çekmesinin bütçeye
yansımasıdır. Bunu niçin söylüyoruz? Çünkü işçi sağlığı ve özellikle iş
kazalarının en yoğun olarak yaşandığı hükûmet dönemiyle karşı karşıyayız.
Bakınız, 2000 ile 2009 yılları arasında
işçi ölümleri yüzde 60 oranında artmıştır. 2011 yılının ilk dokuz ayında 419
işçi iş kazası sonrası yaşamını yitirmiştir. Sadece 2011’in ekim ayında iş
kazası sonrası 52 işçi yaşamını yitirmiş, 142 işçi ağır yaralanmıştır. Silikozis hastalarının, kot taşlama işinde çalışan
işçilerin dramını hepimiz biliyoruz. Bugüne kadar ölen silikozis
hastalarının sayısı 67’yi buldu. Bu şekilde iş kazalarının ve işçi kayıplarının
olduğu bir yerde Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinin yüzde 12 oranında
düşürülmesini biz kabul edilemez olduğunu düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri; bu nedenle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bu
bütçesine ret oyu vereceğimizi belirtir, hepinize saygılarımı sunarım. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.
Şimdi, lehte söz isteyen Yaşar Karayel,
Kayseri Milletvekili.
Buyurun Sayın Karayel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; onuncu turda görüşülen kurumlarımızın 2012 yılı
bütçesi üzerinde şahsım adıma lehte söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla
selamlarım.
AK PARTİ Hükûmetleri olarak son dokuz
yılda ülkemizde çok büyük yatırımlar yaptık. Türkiye’de büyük reformlara imza
attık. AK PARTİ İktidarı dönemlerinde hava yolu halkın yolu hâline geldi. Türk
denizciliği dünya denizcilik tarihinde ilk defa ilk onun içerisine girdi. “Yol
medeniyettir.” dedik, AK PARTİ döneminde vatan topraklarını nitelikli yollarla
birbirlerine bağladık. Türkiye’deki bütün yol, köprü ve sanat yapılarımızı Türk
mimar, mühendis ve müteahhitlerimiz yapmaktadır. Onun
içindir ki Türk müteahhitlik hizmetleri dünyadaki müteahhit
hizmetlerinin ilk üçü içerisine girmiştir.
Kara yollarımıza baktığımızda 65 bin
kilometre yol ağımız bulunmaktadır. Bunların 2.236 kilometresi otoyol
niteliğindedir, bunun 522 kilometresini de AK PARTİ İktidarı yapmıştır. Otoyol
projelerimizin en önemlisi 421 kilometre uzunluğundaki Körfez geçişi ve
Gebze-İzmir Otoyol Projesi’dir. Bu projenin beş yılda tamamlanması
hedeflenmektedir. Bir başka önemli otoyol projesi ise İstanbul’a yapılacak
üçüncü köprünün de içinde yer aldığı Kuzey Marmara Otoyol Projesi’dir.
Çanakkale boğaz köprüsünün de içinde olacağı
Kınalı-Tekirdağ-Çanakkale-Balıkesir Otoyol Projesi, Niğde-Ankara-Samsun,
Ankara-İzmir otoyol projeleri 2023’e kadar tamamlanacak büyük projelerin
hedefleri içerisindedir.
Kara yollarında bunlar yapılırken demir
yollarında da büyük yatırımlar yapıldı. Bugüne kadar 115 kilometre yeni demir
yolu, 5.500 kilometre de yenileme çalışmaları yapılmıştır. Ankara-İstanbul,
Ankara-Eskişehir-Konya, Ankara-Sivas, Halkalı-Kapıkule hatları olmak üzere
2.300 kilometrede toplam hızlı tren projesi devam etmektedir. Bu projelere 10
milyar doların üzerinde harcama yapılacaktır. Bu yolların 21.227 kilometresi
bölünmüş yol olup bunların 6.100 kilometresi geçmiş iktidarlar döneminde
yapılırken, 15.120 kilometresi de AK PARTİ İktidarı tarafından tamamlanmıştır.
2003 öncesi altı ilimiz
bölünmüş yollarla birbirlerine bağlanırken, şu anda 74 ilimiz
nitelikli yollarla birbirlerine bağlanır durumdadır. Bu yollarda kara yolu
taşımacılığımızın yüzde 92’si yapılmaktadır. 182 milyon ton olan yük
taşımacılığının kilometre olarak taşınmasında 430 bin civarında K belgeli
taşımacılık firmaları yapmaktadır. Bu yollarımız yapılırken dağlar tepelerden
aşılmıyor, dağlarımız tünellerle ovalara kavuşturuluyor.
Bir Bolu Dağı Tüneli on yedi senede
delinirken -bunun uzunluğu 3.039 metredir- 2003 ve 2011 yılları arasında
yapılan tünellerin uzunluğu 93 kilometrenin üzerine çıkmıştır. Son dokuz yılda
76 kilometre uzunluğunda 1.180 adet köprü ve viyadük
yapılarak milletimizin hizmetine sunulmuştur.
Deprem kuşağında bulunan ülkemizin,
başta İstanbul Boğaz Köprüsü olmak üzere 125 adet önemli sanat yapısı ve viyadüklerin sismik takviyeleri yapılmış, 159’u da yapılmaya
devam edilmektedir.
Karayollarımız 701 kaza kara noktasında
iyileştirmeler yapmış ve bu noktalarda kazaların önlenmesinin önüne
geçilmiştir.
Bugüne kadar doğu-batı, teteks yönlerinde yapılan bölünmüş yollara, kuzey-güney
yönünde bölünmüş yollara öncelik verilmiş, 8.250 kilometresi tamamlanmış,
Akdeniz ve Karadeniz arasındaki mesafeler daha da kısaltılmıştır.
Hedefimiz, Türkiye’nin 100’üncü kuruluş
yıl dönümünde ülkemizi 70 bin kilometre nitelikli bölünmüş yola kavuşturmaktır.
Yeni yapılan yollarla birlikte eski
yollarımızın da BSK çalışmaları hızla devam etmektedir. Gerçekten, Ankara
istikametinde Ankara-Samsun, Ankara-Kırıkkale-Kayseri istikametinde, Ağrı’ya
kadar olan bölgelerimizdeki BSK çalışmaları hızlı şekilde sürmektedir. 2023
yılına kadar BSK çalışmaları devam edecek ve mevcut yollarımızla birlikte yeni
yapılacak yollarımızda BSK çalışmaları sürecektir.
Özellikle kendi seçim bölgemizdeki
Kayseri-Malatya, Kayseri-Sivas, Kayseri-Ankara ve Kayseri-Niğde istikametindeki
bölünmüş yollarımızın tamamı şu anda BSK çalışmaları olarak ihale edilmiştir.
Hayallerin gerçeğe dönüşmesinde katkı
sağlayan, başta Başbakanımız olmak üzere hizmeti geçen tüm bakanlarımıza ve
Karayolları genel müdürlerimize ve bölge müdürlerimize, emeği geçen tüm teknik
personele şükran ve saygılarımızı sunuyor, bütçemizin hayırlı olması dileğiyle
saygılarımızla selamlıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Kara yolu işçilerine, teknik personele teşekkür etmedin.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Karayel.
Şimdi de söz sırası, Hükûmet adına
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’da.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri;
Bakanlığımızın 2012 yılı bütçe görüşmeleri münasebetiyle söz almış bulunuyorum.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Gerek Plan ve Bütçe Komisyonundaki
görüşmeler esnasında gerekse Genel Kurulda söz alan, bütçemizle ilgili katkı
sağlayan, olumlu olumsuz eleştirilerde bulunan tüm milletvekillerimize bu
vesileyle teşekkür ediyorum.
Ulaştırma Bakanlığı kurulduğu günden
bugüne Türkiye'nin her tarafına ulaşmak için yatırım yapan, gayret gösteren,
başta daha önce görev yapmış tüm bakan arkadaşlar olmak üzere, ulaştırma
camiasında emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür ediyorum, hayatta
olmayanlara da Allah’tan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ulaşım ve erişim her şeyin başıdır. Öyle ki ulaşım ve iletişim altyapısı ve
hizmetleri, yani bölünmüş yollar, viyadükler, köprüler,
tüneller, demir yolları, havaalanları, limanlar, tersaneler, telli-telsiz
iletişim altyapıları ve araçları ülkelerin kalkınması ve milletlerin refahı
için olmazsa olmazdır, hayati öneme sahiptir. Bu, insanlık tarihi kadar
eskidir, dün de böyleydi, bugün de aynı, gelecekte de böyle olacak.
Medeniyetler hep yollar üzerinde kurulmuş ve gelişmiştir çünkü ulaşılamayan,
erişilemeyen yerde ne kalkınma olur ne refah olur ne de hayat olur. Türkiye'nin
son dokuz yılda yaşadığı değişim de bu düşünceyle yapılan yatırımların bir
sonucudur.
Sayın Başkan, değerli üyeler;
Avrupa’yla Asya arasında bir köprü görevi gören ve çağlar boyunca önemli
medeniyetlere ev sahipliği yapan ülkemiz, dünyanın önemli üretim ve tüketim
merkezlerinin geçişi üzerindedir. Bu konumuyla Türkiye, Avrupa, Asya, Kafkasya,
Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Rusya Federasyonu’nun da içinde yer aldığı 1,5
milyar nüfus, 25 trilyona varan bir gayrisafi hasıla
içeren bir bölgeye hitap etmektedir.
Ulaştırma sektöründe son dokuz yıl
içerisinde 112 milyar yatırım gerçekleştirdik. Eski parayla 112 katrilyon bu
yatırımın yüzde 87’si, yani 98 milyarı bütçe imkânlarıyla, 14 milyarı ise
kamu-özel sektör ortaklığıyla gerçekleştirilmiştir.
Ulaştırma yatırımlarının toplam kamu
yatırımları içerisindeki payı da 2003 yılında yüzde 17 iken bugün yüzde 46’ya
yükselmiştir. Merkezî idarenin yaptığı yatırımların hemen hemen yarısı
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından
gerçekleştirilmektedir. İşte, bütçede sağlanan bu imkânlar ve alternatif finans
yöntemlerinin getirdiği imkânlar dolayısıyla devam eden projelerin tamamlanma
yılı ortalama on bir, on iki seneyi bulurken bugün bu süre dört yıla inmiştir.
Dolayısıyla, vatandaşlarımızın yol, havaalanı, demir yolu, iletişim otobanları
özlemi kısa sürede giderilebilmiştir. Bu ülkemiz adına, milletimiz adına önemli
bir kazanımdır. Bilgi artık yegâne güç hâline gelmiştir. Artık, top, tüfek,
tank değil, bilgiye sahip olan, bilgiyi üreten ve bilgiyi toplum yararına
kullanan ülkeler bir adım öne geçmekte, bundan mahrum olanlar da geri kalmış
ülkeler olarak adlandırılmaktadır. “Bilim ve fen neredeyse oradan alacağız.”
diyen büyük Atatürk’ün bu düsturu, bu düşüncesi, ülkemizin bilgi toplumu olma
hedefleriyle de aynen örtüşmektedir.
İnternet’e erişim kolaylığıyla
birlikte, yaşlısı, köylüsü, şehirlisi, herkesin İnternet’i kullanmasını
sağladık. E-devlet kapısını hizmete sokmak suretiyle, vatandaşın devletle olan
işinde, gücünde devletin kapısında sıkıntı çekmesinin, çile çekmesinin önüne
geçtik ve bugün bir tuş mesabesinde birçok kamu hizmeti İnternet üzerinden, bilgisayar üzerinden
yapılabilir hâle geldi. 10 milyon kullanıcıya eriştik. İlginç bir şey vereyim:
Altmış beş yaşın üzerinde olan vatandaşlarımızın e-devlet kapısında hizmet
alanların sayısı 320 bini geçti. Bu, şunu gösteriyor: Türk toplumu değişime ve
gelişime açıktır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi: “Gelenek, gelişerek,
değişerek devam etmektir.” İşte, tam da böyle, bu e-devlet uygulamaları toplumda
bu değişimi sağlamış gözüküyor.
Değerli milletvekilleri, bilgi toplumu
hedefimizde yapılan çok önemli işler vardır. Türkiye geniş bant İnternet
erişimi, İnternet
otobanlarıyla İktidarımız döneminde tanışmıştır. Sıfır
kullanıcıdan bugün 13 milyon aboneye eve ve 45 milyon kullanıcıya ulaşmış
durumdayız. Avrupa Birliğinin 10 üyesi arasında yer alır duruma geldik. Bir
anlamda iletişimde Afrika seviyesinden Avrupa seviyesine Türkiye yükselmiştir.
Yıllık ses trafiğinde Türkiye,
Avrupa’nın 1 numarasıdır; yıllık 163 milyar dakika, aylık 261 dakikayla 1’inci.
2’nci sırada İngiltere ve Fransa gelmektedir. Mesajda da aynıdır. Bilindiği
gibi sosyal paylaşım sitelerinde Türkiye ilk 4 sırayı işgal etmektedir.
İnternet’i en yoğun kullanan ülkeler arasında ve İnternet kullanım oranı en hızlı artan
ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Kamu İnternet erişim merkezlerinin
kurulması, sosyal sorumluluk projelerinin yerine getirilmesi de bu anlamda
yaptığımız önemli hizmetlerden bazılarıdır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; takdir
edersiniz ki, ulaştırma, denizcilik, haberleşme gibi günlük hayatımızın ve
ömrümüzün büyük bir kısmında iç içe olduğumuz bu Bakanlığın faaliyet alanlarını
yirmi dakikaya sığdırmak pek mümkün değildir.
Burada, konuşmacılar, aslında
yapılanları ve daha güzel yapılması icap edenleri, hatta eksik olanları,
kendilerine göre yanlış olanları da gayet bir açık yüreklilikle ifade ettiler.
Bu sorulara imkân bulduğum nispette cevap vereceğim soru-cevap faslında ve
zamanı etkin kullanmak adına kısa kısa sektörlere değinmek istiyorum.
Bilişim sektöründen sonra PTT’ye de birkaç
cümle bir şey söylemenin önemli olduğunu düşünüyorum. PTT, bilgi iletişim
teknolojilerinin gelişimiyle birlikte, maalesef kan kaybeden bir kurumken,
bugün tekrar kâr eden ve hizmet üreten, insanımızın hayatını kolaylaştıran bir
kurum hâline gelmiştir.
Bunu nereden anlıyoruz? Bir yılda, 2003
yılında aylık işlem sayısı PTT şubelerinde 2,2 milyon, bugün 24 milyona
çıkmışız, 10 kattan fazla artış demek. Yani daha çok vatandaşımız PTT’ye
gidiyor, PTT’den hizmet alıyor. 1.425 yerde sadece PTT hizmet veriyor, hiçbir
banka yok, hiçbir finansal hizmet yapan birim yok. PTT kargo, PTT lojistik, PTT
iş yerlerinin yenilenmesi, PTT matik ve birçok
hizmetten vatandaşlarımız yararlanmaya devam ediyor.
Birkaç cümle havacılıktan bahsetmek
isterim. Doğrusu havacılık sektörü Türkiye'de dünyaya parmak ısırtan şekilde
gelişmiş bir sektördür.
Bunu nereden anlıyoruz? Dünyadaki
krizlerden anlıyoruz, dünyadaki ortalama havacılığın gelişmesinden anlıyoruz. Yüzde 3 ila 5 arasında dünya havacılığı büyürken, bu yıl bile Türk
havacılığı dış hatlarda yüzde 9, iç hatlarda yüzde 15 büyümeye devam etti,
ortalama toplam büyüme rakamını şöyle verirsem, herhâlde daha iyi fikir
edinilecektir: 2003 yılı başında 8,5 milyon insanımız uçakla seyahat ederken
bugün, şu tarih itibarıyla 57 milyona çıktı sadece iç hatlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) İç ve dış hatlarda 34 milyon insanımız uçakla seyahat
ederken, bu rakam bu sene sonu itibarıyla 110 milyonu aşıyor. Şimdi “Hava yolu
halkın yolu oldu.” demek kuru bir söylemin değil, yaşanan bir gerçeğin ta
kendisidir. 15 milyon vatandaşımız uçakla tanıştı. Eskiden uçakla seyahat eden
herkes birbirini tanırdı, selamlaşırdı. Şimdi uçağa binmek Vezneciler-Beşyüzevler minibüsüne binmekten daha kolay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, zaman sıkıntısı var, demir
yolundan da birkaç cümle söylemem lazım.
Demir yolları Türkiye Cumhuriyeti’nin
istiklali kadar önemlidir. O yüzden, Büyük Atatürk diyor ki: “Demir yolları
refah ve ümran tevlit eder.” Demir yollarıyla…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bursa’ya hızlı
tren projesi ne oldu Sayın Bakan? Niye yapmadınız?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Bursa’ya hızlı tren ihalesi yapıldı. Bursa
-Yenişehir etabı ihalesi yapıldı, yer teslimi de yapıldı. Yenişehir-Bilecik
arasının da ihalesi yapılıyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 2010’da temel
atacaktınız, 2010’da.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Evet, kırk yıldır, elli yıldır yüksek hızlı
tren özlemini dindiren; 12 hükûmet, 21 bakan eskiten ama bir türlü
gerçekleşmeyen yüksek hızlı treni de yapan bu iktidardır. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bursa kaç
senede bitecek?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) -
Ankara-Eskişehir, Ankara-Konya, 2013 sonunda Marmaray, Ankara-İstanbul,
2016’da Ankara-Sivas, 2017’de Ankara-İzmir yüksek hızlı treniyle de ülkemizi
buluşturacağız, milletimizi buluşturacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bursa ne zaman
bitecek?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Evet, şimdi, demir yolları unutulmuştu.
1950’den bu tarafa demir yolları bu ülkenin gündeminden çıkmıştı. 2003’te hem
bölünmüş yollarla kara yolu altyapımızı güçlendirdik ve ülkeyi doğudan batıya
bölünmüş yollarla donattık; yolları böldük, hayatları birleştirdik hem de demir
yollarını tekrar ülkenin gündemine getirdik ve demir yollarının gelişmesi için
bir yandan yüksek hızlı tren projelerine hız verirken 6.500 kilometre de mevcut
demir yolu hattını yeniledik. Bununla da kalmadık; demir yollarında yerli demir
yolu sanayisi de kurduk. Hızlı tren fabrikası kuruldu. Ray üreten fabrika
kuruldu. Makas üreten fabrika kuruldu. Travers üreten fabrika kuruldu ve artık,
yabancılara muhtaç değiliz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Rayımızı da
kendimiz yapıyoruz, trenimizi de kendimiz yapıyoruz; ülkemize istihdam
sağlıyoruz, teknolojiyi kazandırıyoruz. Söylenecek çok şey var ama maalesef
zaman bize müsaade etmiyor.
Diğer
bir alan da denizcilik. Denizcilikte söylenecek çok şey var.
2,5 milyar bugüne kadar denizciliğimize nakit destek verdik; 2,5 katrilyon.
ÖTV’yi kaldırdık ve bunun sonucu kabotaj hattımızda yükte yüzde 92, yolcuda
yüzde 59 artış meydana geldi. Bir şey söyleyeyim: Türkiye bugün, dünya ticaret
filosunu oluşturan, yüzde 89’unu oluşturan otuz ülke arasında Türkiye 15’inci
sırada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İşte, Türkiye’de denizcilik buraya
geldi.
Gemi inşaatında 23’üncü sıradan 6’ncı
sıraya yükseldik. Yat inşaatında Türkiye marka oldu, mega
yatlarda dünya 3’üncüsü, normal yatlarda dünya 5’incisi hâline geldik. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Denizciliği, genel müdürlük değil,
denizciliği bakanlığa terfi ettirdik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Artık,
Türkiye'nin Denizcilik Bakanlığı var ve bundan sonra denizlik daha farklı
olarak ele alınacak ve Türkiye, 8.450 kilometrelik sahil şeridiyle, denizci
ülke, denizci millet olmanın gereğini de yapacaktır.
Değerli milletvekilleri, tabii -zaman
dolmak üzere- hemen kara yollarına birkaç şey söylemek istiyorum. Kara
yollarını anlatmama lüzum yok. Cümle âlem kara yollarıyla ilgili yapılanları
biliyor, görüyor. Sağ olsun muhalefet milletvekillerimiz de bunu takdir ediyor,
söyledikleri şeylerde bizi de uyarıcı bilgiler var. Bunu da biz dikkatlice not
ediyoruz. Mesela, bir hatibimizin söylediği, “Yollarda kamulaştırma yüzünden virajlar, laseler fazla
yapılıyor.” Bu eskidendi. Şimdi, arkadaşlara dedik ki: Bırakın bunu kardeşim.
Bedeli ne olursa olsun, viyadükse viyadük, tünelse
tünel, hiç sakınmayacağız; yol bir sefer yapılır, olabildiğince dümdüz
yapacağız, dağları deleceğiz, ovaları viyadükle geçeceğiz, yolları böleceğiz,
milleti birleştireceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu anlayışla yol yapmaya devam ediyoruz.
Evet, konuşmanın sonuna geldim. Çok şey
söyleyeceğim. Bölünmüş yollarda güvenle seyahat eden, hava
yoluyla dünyanın her tarafına giden, yüksek hızlı tren hızını ve konforunu
yaşayan, İnternet’te hızlı erişimin keyfini süren vatandaşlarımız, istiklal
şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un “Hayal ile yoktur alışverişim, inanın ki her ne
demişsem görüp de söylemişim.“ dediği gibi hayalleri değil, gördüklerini ve
yaşadıklarını vatandaşlarımız her yerde anlatıyorlar. Ne dedik? Hayaldi
gerçek oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Bu vesileyle hedeflerimize ulaşmak için
canla başla çalışan ve 2003 yılından bu tarafa özveriyle çalışan 100 bin
kişilik ulaştırma ailesine ve sizlere katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, şimdi Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanına söz vereceğim, ancak Sayın Bakana söz vermeden önce
okutacağımız bir Başbakanlık tezkeresi vardır. Bu tezkere, ülkemizin de üyesi
bulunduğu Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Anayasası’nın 19’uncu maddesi
gereğince hükûmetlerin uluslararası çalışma konferanslarında kabul edilen
sözleşme ve tavsiye kararları hakkında yasama organına bilgi sunmasına dairdir.
ILO Anayasası’nın gereği olan Başbakanlık tezkeresini okuttuktan sonra Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanına öncelikle bu konuda söz vereceğim.
Başbakanlık tezkeresini okutuyorum:
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
1.-
2011 yılı Haziran ayında yapılan 100’üncü Uluslararası Çalışma Konferansında
kabul edilen 16/6/2011 tarihli ve 189 sayılı Ev
Hizmetlerinde Çalışanlar Sözleşmesi ile bu sözleşmeyi tamamlayıcı nitelikteki
201 sayılı Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından
bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/654)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
12/12/2011
2011
yılı Haziran ayında yapılan 100. Uluslararası Çalışma Konferansı'nda kabul
edilen, 16/6/2011 tarihli ve 189 sayılı "Ev
Hizmetlerinde Çalışanlar Sözleşmesi" ile bu sözleşmeyi tamamlayıcı
nitelikteki 201 sayılı Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne
bilgi sunulmasına ilişkin ilgi yazı ve ekinin suretleri ilişikte
gönderilmiştir.
Gereğini
arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Çalışma
Örgütünün 100’üncü Konferansı’nda ülkemizin de desteğiyle kabul edilen ev
hizmetlerinde çalışanlarla ilgili 189 sayılı Sözleşme ve 201 sayılı Tavsiye
Kararı hakkında yüce Meclise bilgi sunuyorum.
Bilindiği üzere, ev hizmetleri,
özellikle istihdam ve diğer insan hakları ihlallerine bağlı ayrımcılığa en
fazla maruz kalan ve çoğunluğu göçmen veya dezavantajlı gruplara mensup kadın
ve genç kızlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Ev hizmetleri sektörü, ailevi
sorumlulukları olan çalışanlara ücretli iş imkânlarının artırılması, yaşlanan
nüfusa, çocuklara ve engelli kişilere yönelik bakım hizmetlerinin kapsamının
genişletilmesi, ülke içerisinde ve ülkeler arasında önemli gelir transferleri
sağlanması konuları da dâhil olmak üzere ekonomiye önemli katkıda
bulunmaktadır.
Kayıtlı istihdam olanaklarının öteden
beri az olduğu gelişmekte olan ülkelerde ev hizmetlerinde çalışanlar, bu
ülkelerin aktif nüfusunun önemli bir oranını oluşturmalarına rağmen, fazlasıyla
göz ardı edilmiş durumdadır. Bu sebeple, Uluslararası Çalışma Örgütü, ev
hizmetlerinin giderek önem kazanmasına rağmen, hâlâ görünmezliğini sürdürmesi
ve hak ettiği değeri görmemesinden hareketle, ev hizmetlerinde çalışanlar için
adil istihdam koşulları ile saygın çalışma ve yaşama koşullarının sağlanması
konularında insan hakları gözetilerek belirlenmiş uluslararası düzeyde belli
standartların yürürlüğe konmasının gerekliliğine dikkat çekmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Uluslararası Çalışma Örgütü, yukarıda belirtilen ve ev hizmetlerinde çalışanlar
için saygın iş kollarını düzenleyen 189 sayılı Sözleşme ve bu Sözleşme’yi tamamlayıcı nitelikteki 201 sayılı Tavsiye
Kararı’nı kabul etmiştir. Bu düzenlemeler, özetle, başta ev hizmetlerinde
çalışan göçmenler olmak üzere, ev hizmetlerinde çalışanların tamamının suistimalden, şiddetten ve kötü muameleden korunmasının
sağlanmasını amaçlamaktadır.
Aynı şekilde, genellikle işvereniyle
aynı yaşam mahallini paylaşmak durumunda olan ev hizmetleri çalışanlarının
kimlik ve seyahat belgeleriyle özel hayatlarının gizliliğinin sağlanması da
güvence altına alınmaktadır.
Söz konusu sözleşme ve tavsiye kararı,
bu sektörde çalışanların çalışma süreleri, asgari ücretleri, ücretlerin
korunması ve ayni ödeme gibi konularda standartların belirlenmesi, bu çalışma
biçimi için iş sağlığı ve güvenliği ile sosyal güvenlik konularının göz önünde
bulundurulması, istihdam kurumları tarafından suistimal
edilmelerinin önlenmesi gibi konularda uluslararası standartlar getirmektedir.
Yüce Meclisin bilgilerine arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Şimdi Hükûmet adına konuşmanızı yapmak
üzere sürenizi yeniden başlatıyorum, buyurun.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S.
Sayısı: 88) (Devam)
A)
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
B)
ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Ulaştırma Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C)
KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Karayolları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Karayolları Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D)
BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU (Devam)
1.-
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E)
DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.-
Denizcilik Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F)
SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H)
MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I)
TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.- Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ)
DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Devlet Personel Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Devlet Personel Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarımızın 2012 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın görüşmeleri vesilesiyle huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum ve şu ana kadar değerlendirme yapan bütün milletvekili
arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye son
dokuz yılda, her alanda olduğu gibi, çalışma yaşamında da, çalışma ve sosyal
güvenlik alanında da pek çok mesafeler katetti ve çok
önemli reformlara imza attı.
Hatırlayacağınız
gibi, sosyal güvenlik kurumlarını tek çatı altında toplayan sosyal güvenlik
reformu, genel sağlık sigortası, İş Kanunu, mesleki eğitim, istihdam yüklerinin
azaltılması, 5 puan sigorta priminin indirim teşviki, kadın ve genç
istihdamının teşvik edilmesi, kısa çalışma ödeneğinin kapsamının
genişletilmesi, 1 Mayısın tatil ilan edilmesi gibi toplumu rahatlatan ve
istihdamı artıran pek çok düzenlemeyi, reformu hayata geçirdik.
61’inci Hükûmetin kurulmasının hemen
ardından da çalışma hayatımızın çözüm bekleyen diğer sorunlarını zaman
kaybetmeden gündemimize aldık. Bu dönem içerisinde yani bu beş aylık dönem
içerisinde yaklaşık 230 bin işçimizi kapsayan toplu iş sözleşmesini sosyal
ortaklarımızla uzlaşarak imzaladık. Ardından 12 Eylül’ün yine antidemokratik
zihniyetini yansıtan 2821 ve 2822 sayılı yasaları “Toplu İş İlişkileri Kanunu”
adı altında birleştirerek, yine sosyal ortaklarımızla uzunca tartışmaların
neticesinde bu sendikal mevzuatın çalışmalarını tamamlayıp Bakanlar Kuruluna
göndermiş bulunuyoruz.
Hatırlayacağınız gibi, 12 Eylül 2010
Anayasa referandumu ile de toplu görüşme yerine, memurlarımızın artık toplu
sözleşmeye geçmeleriyle ilgili bir referandum süreci yaşanmış idi ve toplu
sözleşmeye geçiş kabul edilmiş idi. Bu çerçevede yaptığımız uyum yasası
çalışmalarını tamamladık ve bu taslağı da bir tasarı olarak Bakanlar Kuruluna
göndermiş bulunuyoruz. Bu önümüzdeki dönem içerisinde artık toplu görüşme
dönemi sona ermiş, toplu sözleşme dönemine geçmiş bulunuyoruz. İnanıyorum ki
önümüzdeki çok kısa süre içerisinde bu yasaları Türkiye Büyük Millet Meclisi
ele alacak, görüşecek ve memurlarımıza 2012 yılında toplu görüşme çerçevesinde
değil, toplu sözleşme çerçevesinde masada belirlenen ücretler maaşlarına zam
olarak yansıyacaktır. Bunu burada ifade ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizlerin de yakından takip ettiği gibi son dört beş yıldır dünyada daha önce
eşine rastlanmayan bir ekonomik kriz yaşanmaktadır. Tüm dünyada ekonomik büyüme
beklentilerinin aşağı doğru revize edildiği ve devletlerin kredibilitesinin
sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz. Yaşanan ekonomik krizler hiç kuşku yok ki
en başta çalışanları etkilemekte, istihdamı azaltmakta, işsizliği de
artırmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütüne göre kriz dönemlerinde yaklaşık 34
milyon kişi işsiz kalmıştır.
Son açıklanan verilere göre, işsizlik, Avrupa
Birliği ortalamasında yüzde 9,8; OECD ortalamasında yüzde 8,2; Amerika Birleşik
Devletleri’nde yüzde 9, İspanya’da yüzde 22,8; Yunanistan’da 17,6; İtalya’da
8,5; Fransa’da 9,8 olarak gerçekleşmiştir. Bu nedenle, işsizlik konusu, dün
olduğu gibi önümüzdeki süreçte de tüm dünya ülkelerinin en önemli sorunlarından
biri olmaya devam edecektir.
Bu yılki G-20 çalışma bakanları
toplantısında “Ülkelerin yeni iş yatırımları, iş yaratmaları, aktif istihdam
politikalarını teşvik etmeleri, istihdamın ekonomik politikaların merkezine
yerleştirilmesi.” tavsiyelerinde bulunulmuştu.
Dünyada bu gelişmeler yaşanırken,
Türkiye’nin büyümede yakaladığı ivme, istihdamın artırılması ve işsizlikle
mücadelede kendisini göstermeye başlamıştır. Türkiye’nin siyasi alandaki istikrarı
ekonomiye de yansımış, ekonomiye de yansımakla kalmamış istihdama da yansımış
bulunmaktadır. İstihdam dostu bir büyüme modelini hayata geçirmiş bulunuyoruz.
Son verilere göre, işsizlik oranı
Ağustos 2010’da 11,4 iken, Ağustos 2011’de 9,2’ye gerilemiş, işsiz sayımız da
450 bin kişi azalarak 2 milyon 520 bin kişiye inmiştir. İstihdamımız ise son
bir yılda 1 milyon 689 bin kişi artarak… Ki bu artış cumhuriyet tarihi boyunca
bir yıl içerisinde sağlanan en yüksek artıştır; tekrar ifade ediyorum,
cumhuriyet tarihi boyunca sağlanan en yüksek istihdam artışı bu yıl
gerçekleştirilmiştir, istihdam edilenlerin sayısı 1 milyon 689 bin kişidir.
(AKP sıralarından alkışlar)
Bu rakamlarla, Türkiye, G-20 ülkeleri
arasında küresel kriz döneminde istihdamını en çok artıran ülke olma başarısını
göstermiştir. İstihdamı artırmak amacıyla, 2011 yılında Ağustos ayı sonu
itibarıyla, 7 milyon 893 bin işçiyi kapsayan 4 milyar 50 milyon TL tutarında
teşvik uygulanmıştır.
Bundan sonra da istihdam odaklı
büyümeye ve iş gücünün niteliğini artıracak politikalara ağırlık vermeye devam
edeceğimizi burada ifade etmek istiyorum. Bu doğrultuda, 2023 yılında yüzde 5
işsizlik oranını hedefleyen Ulusal İstihdam Stratejisi’ni de önümüzdeki süreçte
kamuoyuyla paylaşacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bildiğiniz üzere, Türkiye’deki işsizliğin büyük bir bölümü, temelde yatan
yapısal sorunlardan kaynaklanmaktadır. Bu sorunların temelinde, emek yoğun
sektörlerden teknoloji yoğun sektörlere yaşanan kayma vardır yani tarım
toplumundan yeni ekonomiye, sanayi ve bilgi toplumuna geçiş söz konusudur. Bir
rakam verecek olur isek 1990 yılında toplam istihdam içerisinde tarımda
istihdam edilenlerin oranı yüzde 47 iken, bugün bu oran yüzde 25’e, yine 1990
yılında toplam istihdamın yüzde 33’ü hizmetler sektöründe gerçekleşirken bugün
bu oran yüzde 49’lara çıkmış bulunmaktadır. Bu dönüşüm, iş gücü piyasalarında
arz-talep uyuşmazlığını, iş gücü niteliğinin yetersizliğini ve mesleksizlik
sorununu da beraberinde getirmiştir.
Neticede, bir tarafta 2,5 milyon
işsizimiz varken, diğer yanda nitelikli iş gücüne ihtiyaç duyan iş dünyasıyla
karşı karşıyayız. İşte, bu sorunu çözmek için yoğun çaba sarf ediyoruz. Bu
amaçla yıllık 1,4 milyar TL kaynak aktararak özellikle son üç buçuk yılda
yaklaşık 500 bin kişiye mesleki eğitim imkânını sağladık.
Meslek standartlarının belirlenmesi
hususunda da önemli mesafeler katettik. İki yüz altı
ulusal meslek standardı Resmî Gazete’de
yayınlanmıştır. Hükûmet olarak bundan sonra da mesleki eğitime gerekli önemi
vermeye devam edeceğiz.
Bunun yanında iş bulma imkânlarının az,
işsizliğin ise yoğun olduğu bölgelerimizde işsizlerin geçici bir süre istihdama
girerek gelir sahibi olmalarını sağlayan toplum yararına çalışma programlarının
da kapsamını genişlettik ve uygulamaya koyduk. Şu anda Van’da deprem
neticesinde söylüyorum, 6 bin kardeşimize, sekiz aylık, toplum yararına çalışma
imkânını sağlamış bulunuyoruz.
Ayrıca, İŞKUR’a kayıtlı her işsizin bir
iş ve meslek danışmanı olarak ve mesleği olsun veya olmasın tüm iş arayanlara
mesleğe yönlendirme ve iş bulma hizmeti sunacağız. Bu amaçla iki yıl içerisinde
toplam 4 bin sözleşmeli iş ve meslek danışmanı istihdam edeceğiz.
İşsizlik sigortası ödemelerinin
başladığı 2002 yılı Mart ayından 2011 yılı Kasım ayı sonuna kadar işsizlik
ödeneği için başvuran 2 milyon 965 bin kişiden ödenek almaya hak kazanan 2
milyon 388 bin kişiye toplam 4 milyar 470 milyon TL ödenmiştir. İşsizlik
Sigortası Fonu’nun toplam varlığı ise 30 Kasım 2011 tarihi itibarıyla 52 milyar
789 milyon TL’dir.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – GAP’a ne
kadar ödendi Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışma hayatının en
önemli gündem maddelerinden biri olan iş sağlığı ve güvenliği konusu tüm
ülkelerin karşı karşıya olduğu ortak bir sorundur. İş sağlığı, güvenliği
alanında bildiğiniz gibi en büyük organizasyon Dünya İş Sağlığı Kongresidir,
bunun 19’uncusunu İstanbul’da gerçekleştirdik. 140 ülkeden 5.400 katılımcıyı
Türkiye’de ağırladık ve katılan 34 bakanla birlikte İstanbul Deklarasyonu’nu
imzaladık ve hemen bu Kongrenin arkasından Türkiye’nin müstakil bir iş sağlığı,
güvenliği yasası olmadığı için müstakil bir iş sağlığı, güvenliği yasasını da
hazırladık ve Bakanlar Kuruluna sevk etmiş bulunuyoruz. 187 Sayılı ILO İş
Sağlığı ve Güvenliği Teşvik Çerçeve Sözleşmesi ise onaylanmak üzere Genel
Kurulumuzdadır, Genel Kurulun gündemindedir. İnanıyorum ki kısa süre içerisinde
o da onaylanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sosyal Güvenlik Kurumu, kurumların ve mevzuatın tek çatı altında toplanmasının
ardından teşkilatlanmasını önemli oranda tamamlamış ve il kurum binalarımızın
yanında Türkiye genelinde 335 sosyal güvenlik merkez müdürlüğümüz hizmete
açılmıştır. Böylece vatandaşın hizmetin ayağına değil, hizmetlerin vatandaşın
ayağına getirilmesi dönemi AK PARTİ döneminde gerçekleşmiştir.
Yeri gelmişken sosyal güvenlik
kapsamındaki aktif ve pasif sigortalılar ile Sosyal Güvenlik Kurumunun gelir ve
gider tablosunu da sizlerle paylaşmak istiyorum:
2010 yılı sonu itibarıyla toplam aktif
sigortalı sayısı 16 milyon 196 bin kişiyken, 2011 yılı Eylül sonu itibarıyla,
yüzde 8 artışla bu sayı 17 milyon 483 bin kişiye ulaşmıştır. 2010 yılı sonu
itibarıyla 9 milyon 498 bin olan pasif sigortalı yani emekli kişi sayısı ise
yüzde 4,17 artışla, 2011 yılı Ekim sonu itibarıyla yüzde 4,5 artışla 9 milyon
923 bin kişiye ulaşmıştır. Yani aktiflerde yüzde 8 artış olurken pasiflerde
yüzde 4’lük bir artış söz konusudur. İşte, bunun neticesinde, aktif-pasif
oranına baktığımız zaman bu oran 2010’da 1,84’ten bugün 1,90’a ulaşmış
bulunmaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumunun 2011 yılı
sonu itibarıyla gelirlerinin 124 milyar 726 milyon TL, giderlerinin 140 milyar
772 milyon TL, açık finansmanının ise 16 milyar 46 milyon TL olacağı tahmin
edilmektedir.
Sosyal güvenlik sistemimizin aktüeryal yapısının düzeltilmesi ve
sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi için kayıt dışı istihdamla
mücadelemizi de kararlılıkla sürdürüyoruz. Bu kapsamda, kayıt dışı istihdamın
önlenmesine ilişkin olarak yürüttüğümüz faaliyetler ve denetimler neticesinde
2008 Mayıs-2011 Eylül döneminde toplam 963.928 çalışan ile 58.220 iş yerinin
kayıt dışı olduğu tespit edilerek kayıt altına alınmıştır.
Ayrıca, bildiğiniz gibi, Şubat 2011’de
Sosyal Güvenlik Kurumunun alacakları yapılandırılmış, bu yapılandırma
neticesinde de bu kapsamda 2.387.711 başvuru yapılmış, 39 milyar 745 milyon 713
bin 940 TL tutarında borç yapılandırılmış. Yapılandırılmış olan bu tutara
karşılık vade sonunda tahsili öngörülen tutar 33 milyar 435 milyon TL olup, 5
Aralık 2011 tarihi itibarıyla 7 milyar 801 milyon 776 bin lira tahsil
edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sağlık vazgeçilmez ve
ertelenmez temel bir haktır. Bu sebeple Hükûmet olarak herkese eşit, adil,
yaygın, kolay erişilebilir ve sürdürülebilir bir sağlık hizmeti sunmak için de
bizim temel hedeflerimiz olmuştur. 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile bu hedefimize önemli oranda
ulaşmış ve sağlık alanında yeni bir dönem başlatmış bulunuyoruz.
Genel sağlık sigortası kapsamında 63
milyon kişi var iken, 1/1/2012 tarihinde 74 milyon
vatandaşımız genel sağlık sigortası kapsamına girmiş olacaklardır ve bu konuda,
sağlıkla ilgili çalışmalarımız yoğun bir şekilde gerek ilaç gerek sağlıkta
sürdürülebilir bir sağlık hizmetiyle ilgili çalışmalarımızı yoğun bir şekilde
sürdürmekteyiz.
Bu dokuz yıllık süreçte tabii ki biz
emeklilerimizi de unutmadık, ihmal de etmedik. Enflasyonun toplam yüzde 117
olduğu bu dönemde, emekli aylıkları yüzde 159 ile yüzde 648 arasında
artırılmıştır. Bunu kimsenin göz ardı etmemesini özellikle burada ifade
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, çok seri
olarak, bütçeyle ilgili konular yoğun olduğu için, bakanlığımız birimleri yoğun
olduğu için, kayıtlara geçmesi için, yalnız Genel Kuruldaki değerli
arkadaşlarımıza değil geleceğe de ışık tutması için bunları hızlı bir şekilde
takdim etmek durumunda kaldım.
Ama burada değerli arkadaşlarımız söz
aldılar, önemli konulara temas ettiler.
Öncelikle İdris Bey, sosyal güvenlik
reformu bin bir zorlukla yapılmış olan bir reformdur. Dolayısıyla, bu reformu
tekrar gelin eski duruma dönüştürelim, tekrar eski popülist yaklaşımlara kurban
edelim gibi yaklaşım içerisinde olamayacağımızı burada belirtmek istiyorum.
İkinci olarak, yine İdris Bey, her
konuda Kürt meselesi… Bu millet artık bunları tartışmaktan bıktı.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Çözdünüz mü?
Çözdünüz mü Sayın Bakan? Çözmediniz.
ÇALIŞMA VE SOYSAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) - Yani çalışma hayatında Kürt filan yok. Çalışma hayatımızda
böyle bir şey yok.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Tabii ki
tartışacağız.
ÇALIŞMA VE SOYSAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) - Hiç olmazsa buraya karıştırmayın. Sabah akşam…
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Her gün
insanlar ölüyor bu ülkede.
BAŞKAN – Sayın Buldan, bir saniye…
Sayın Buldan, lütfen…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Her gün bu
coğrafyada insanlar ölüyor.
ÇALIŞMA VE SOYSAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Bakın, ben bu dönem o yörenin milletvekiliyim ve o bölgede
bütün kardeşlerimize iş vermek için gecemizi gündüzümüzü…
PERVİN
BULDAN (Iğdır) - Kürt sorunu bu ülkenin, bu coğrafyanın en büyük sorunu. Çözmek
zorundasınız! Çözmek zorundasınız! Tartışacağız.
ÇALIŞMA VE SOYSAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) -…birlikte, kol kola yürüyoruz. Yani bunu istismar etmeyin
lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sizi bıktırana
kadar bu konuyu dile getireceğiz, haberiniz olsun!
ÇALIŞMA VE SOYSAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) - Efendim, uçaklar, helikopterler… Bir devlet helikopter de
alır, uçak da alır ama evinde bakıma muhtaç hastaya da ambulansını alır gider,
ona da evinde bakar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani bunları birbirine
karıştırmayalım.
Kıdem tazminatı meselesine gelince:
Kıdem tazminatı meselesi önemli bir olaydır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne
konuşuyorsak İşçi Konfederasyonunda da İşveren Konfederasyonunda da aynı
şeyleri konuşuyoruz. Yüzde 8’e hitap ediyor. “Ben emekten yanayım.” diyen hiç
kimse bugünkü kıdem tazminatını savunamaz çünkü yüzde 8 işçiyi kapsamaktadır,
“yüzde 92” dediğiniz, “taşeron” diye burada konuştuğunuz ve dile getirdiğiniz
işçilerin kıdem tazminatı hakkı yok. Biz diyoruz ki: Geliniz, Kıdem Tazminatı
Fonu çerçevesinde yüzde 8 değil, yüzde 100 işçilerimize sahip çıkalım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
“Van’a ne yaptınız?” Van, yalnız… Bakınız,
İŞKUR olarak biz 25 milyon lirayı Van’a tahsis ettik. Şu anda 6 bin kişi orada
istihdam ediliyor, aşına, işine kavuşmuş bulunmaktadır. O bilgilerin de yani
elinizdeki bilgilerin eksik olduğunu, yanlış olduğunu vurgulamak için bunu
söylüyorum.
Sayın Kalaycı buradan, işsizliğe çözüm
bulunamaması… Sayın Kalaycı, bakınız, dünyaya bakmanızı istiyorum. Az önce
rakamları verdim. Şimdi, bir bakınız Allah aşkına, ya İspanya’da yüzde 22,8 işsizlik,
Avrupa’da yaşananları görüyorsunuz, komşu ülkelerde yaşananları görüyorsunuz.
Türkiye'de işsizlik geriliyor. Burada sizden beklediğimiz nedir? “Tebrik
ederiz, teşekkür ederiz, Hükûmet istihdama dayalı bir büyümeyi
gerçekleştiriyor.” Bu kadar açık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – İnanıyor musun
buna Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Sonra, gerek Sayın Kalaycı gerekse Sayın Çelebi burada önemli
bir iki cümle söylediler. Sayın Çelebi dedi ki: “Milletin bedduasını almayın.”
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) – Evet, aynen öyle.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Sayın Kalaycı da dedi ki: “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.” Ya, bunlar güzel…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Van’a
gidin, Van’da göreceksiniz!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Bir dakika müsaade edin.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Van’a
beraber gidelim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Gidelim.
Bunlar güzel kavramlar, güzel ifadeler,
güzel deyimler ama milletin bedduasını aldın mı elli yıldır iktidarı
göremiyorsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu kadar açık. Almayacaksın yani
bunu. Ben de aynen katılıyorum. Buna katılıyorum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Öyle bir beddua
alıyorsunuz ki öbür dünyada da ayağa kalkamayacaksınız.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Kim milletin bedduasını almışsa bir daha iktidar yüzünü
görememiştir, onun için biz ona çok hassasız, çok dikkat ediyoruz, bunu ifade edeyim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Taşeron konusu yine sık sık birçok
platformda dile getiriliyor. Değerli arkadaşlar, taşeronluk konusunu AK PARTİ
filan getirmedi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Kim
getirdi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Mevzuatımızda 1936 yılından beri var.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Hayır, devlette yoktu, kamuda yoktu.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Açın okuyun, açın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Hayır, kamuda yoktu Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – 1936’dan beri var olan bir uygulamadır alt işverenlik.
Şimdi, burada “sizin dönem, bizim
dönem” konuşmaya gerek yok. Biz taşeron işçilerinin bugün taleplerini
biliyoruz. O taleplere cevap vermek için çalışıyoruz, yani sorunlarını
çözeceğiz biz, çalışma saatleriyle ilgili. Yani bunun bir köleliğe
dönüşmemesini yine AK PARTİ sağlayacaktır, bunu açık söylüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Köleliğe
devam… On dört, on beş saat çalışmaya devam… Sömürüye devam…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – On senedir
köle miydiler Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Onun için, burada, belki… Neden taşeronluk şimdi konuşuluyor?
Neden konuşuluyor biliyor musunuz? Türkiye’de refah düzeyi yükseliyor. Belki
geçmiş dönemlerde, eski dönemlerde herkes taşeron konumunda olduğu için
kimsenin sesi yükselmiyordu yani. Bunu da belirtmekte yarar var. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Burada yine yoksullukla ilgili bazı
ifadeler kullanıldı. 2002 yılında göreceli yoksulluk yüzde 36, şu anda 17,1;
yarı yarıya düşmüştür.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – OECD
rakamlarına bakın.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Mutlak yoksulluk yüzde 6’dan yüzde 1’e düşmüştür. Bakınız,
rakamlar kesin rakamlardır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Rakamlar
doğru rakamlar değil, şaibeli rakamlar.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – O rakamlar
doğru değil. Doğru rakamlar verilmiyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Sosyal güvenlik bütçe transferleri de her… Bakın, sürekli
gayrisafi millî hasılaya oranlarının düştüğü rakamlar var, zaman olmadığı için
ifade edemiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.
Daha konuşacak çok şey var ama hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, bir konuya açıklık getirmek istiyorum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye… Sayın Bakan
kürsüden insin, dinleyeceğim.
Buyurun Sayın Buldan.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Bakan
İdris Bey’in ismini anarak sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN – Ne diye sataştı ki?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın İdris Baluken’in yapmış olduğu konuşmaya atfen, yaptığı
konuşmanın tersine bir şey söylemiştir. Arkadaşımız düzeltmek için…
BAŞKAN – Ne söyledi Sayın Buldan, onu
soruyorum ben de zaten?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kürt sorununa
ilişkin…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bütün
sorunları Kürt sorununa bağlama gibi bir yanılgı içerisinde dolduğumuzu
söyledi. Yanılgı değildir.
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Bakana siz soru
sordunuz, Hükûmeti eleştirdiniz. Sayın Bakan bu konuşmalara cevap verdi. Burada
sataşma neresinde, sataştığı cümle hangisi, onu soruyorum size Sayın Buldan? Ne
diyerek sataştı, ne söyledi de sataştı, onu soruyorum size?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan,
İdris Bey’in ismini andı ve yanılmada bulundu. İki dakika cevap vermek için…
BAŞKAN – İsmini anması sataşma değildir
ki, tabii ki ismini anacak. Başka sayın milletvekillerinin de ismini andı.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – 69’a göre Sayın
Başkan…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bütün
sorunları yanıltıcı biçimde Kürt sorununa getirdiğimizi söyleyerek ve Genel
Kurulu yanılttığımızı söyleyerek…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan, bir dakika çıksın, cevap versin ya!
BAŞKAN – Bu sataşma mıdır?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sataşmadır
Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Tabii, Genel
Kurulu yanılttığımı söyledi, cevap vermek istiyorum.
ADİL KURT (Hakkâri) – Sataşma değil mi
Sayın Başkan?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Tamam
Sayın Başkan, tamam, cevap versin.
BAŞKAN – Buyurun, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince, iki dakika söz veriyorum.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür
ediyorum.
Şimdi, Sayın Bakan konuşmasında bütün
sorunları Kürt sorununa bağladığımızı söyledi. Doğru, bütün sorunların ana
kaynağını Kürt sorununa bağlıyoruz.
Ekonomik olarak pek çok bilanço verdim
burada. Bir savaş uçağının kalkış maliyetinden bahsettim, helikopter ihalesinin
maliyetinden bahsettim. Onunla ilgili rahat kıyaslama yapabilesiniz diye
Türkiye’de ihtiyacı bulunan hastanelerden, okullardan bahsettim ve bununla
yapılacak olan hizmetlerden bahsettim. Bununla ilgili size düşen, burada benim
savunmuş olduğum tezleri çürütecek birtakım rakamları ortaya sunmanızdı.
Bakın, ben size şu anda söyleyeyim,
saat 14.00 itibarıyla Diyarbakır Askerî Havaalanı’ndan onlarca uçak
havalanmıştır. Bu uçaklar havalanırken emekçinin, çalışan kesimlerin, yoksulun,
Kürt halkının, Türk halkının cebinden çıkan vergilerle havalanıyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – Terörü
bitirin.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Burada sizin
illaki ekonomik göstergeden, ekonomik pencereden bakmanızı da istemiyoruz. 50
bin insanın ölümü sizin için bir şey ifade etmiyor mu? 50 bin genci toprağa
vermemiz, bütün sorunların ana kaynağını getirip buraya bağlamamız için bile
yeter bir gerekçedir.
Onun dışında, Van’da yaptığınız
şeylerden bahsediyorsunuz. Van’da barınma koşuluyla ilgili neler yaptınız?
Hükûmet olarak bugün buraya gelip “Van’da şu kadar konteyner, şu kadar geçici
prefabrik yaptık.” deyin. Bununla ilgili açık çağrıda bulunuyoruz.
Bakın, siz Van’da Bakanlığınıza bağlı
çalışanlara ek ücret olarak verdiğiniz ödemeleri bile yapmıyorsunuz. Brüt maaş
dışındaki ücretleri bile kestiniz. Bunları getirip buraya söylemeniz lazım.
Bakanlığınız döneminde şu anda
Türkiye’de 10 milyon insan asgari ücretle çalışıyor. 10 milyon insan da iş
güvencesiz, taşeron bir şekilde ve yarınının ne olacağı belirsiz bir şekilde
çalışıyor.
Buraya gelirken hani bizim Genel Kurulu
yanıltmamızdan çok, sizin bunları çürütecek birtakım tezlerle gelmenizi
bekliyorduk. Ben Kürt sorununun çözümünün Türkiye’deki ekonomi başta olmak
üzere bütün sorunlara çözüm sağlayacağını düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.
Buyurun Sayın Tarhan.
Lütfen oturun Sayın Çelebi, Sayın Grup
Başkan Vekiliniz söz istedi.
Buyurun, ne için söz istiyorsunuz Sayın
Tarhan?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Bir
konuya açıklık getireceğim Sayın Başkan.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sataşma
var efendim Cumhuriyet Halk Partisine, mikrofonu açarsanız…
BAŞKAN – Buyurun.
2.-
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, biz bütçe görüşmelerini sükûnetle takip etmeye çalışıyoruz Grubumuz
olarak ve katkı sağlamaya çalışıyoruz yapılan çalışmalara.
Şimdi, iktidarın, hükûmetin milletvekillerinden
çok bakanları kürsüye çıktıklarında sürekli olarak ortamı germeye çalışıyorlar
ve bir gerginlik politikası hüküm sürüyor burada. Daha önce de örneklerine
rastladık, az önce de tanığı olduk.
Şimdi, beddualarla, birtakım olumsuz
söylemlerle bu ortamı, bu yüce Meclisi germeye hiç kimsenin hakkının olmadığını
düşünüyoruz. Bu gerginlik politikasıyla nereye kadar gideceklerini ben sormak
istiyorum.
Bir
de şu soruyu sormak istiyorum: Bugün emekçilerin köleleştirilmesini,
kadın-erkek eşitsizliğinin derinleşmesini ve kadınların istihdamdan tamamen
çekilmesini, neredeyse kadının adının istihdamdan yok olmasını sağlayanların,
aslında oturup kendileriyle bunun muhasebesini yapması gerekir ve beddua
söylemlerini ağızlarına alırken altmış yıldır bu ülkeyi kimin yönettiğini,
hangi sağ iktidarların bizi bugüne taşıdığını da değerlendirmesi gerekir diye
düşünüyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Tarhan. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın bakanlar soru-cevap kısmında
cevap vereceklerdir.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelebi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Kişisel
sataşma olduğu için, Sayın Bakanın bedduayla ilgili… Ben söyledim o sözcüğü ve
onunla ilgili sözlerim çarpıtıldı Bakan tarafından.
BAŞKAN – Sizin söylediğiniz sözü tekrarlaması
sataşma mı Sayın Çelebi?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hayır
efendim, onu yanlış yorumlamıştır, onun için söz istiyorum.
BAŞKAN – Ben sataşma görmüyorum ama
buyurun Sayın Çelebi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sağ olun.
3.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; daha önceki sözümün arkasındayım. Ben hiçbir sözü
bugüne kadar afaki, bir demagoji olsun diye bu
kürsüden ifade etmedim. Van’dan geldim, Van’daki yurttaşlar daha önce aynen şu
cümleyi kullandılar: “Biz yalnız AKP’ye oy vermedik, AKP’nin başarısı için beş
vakit dua da yaptık ama AKP’nin şimdiki uygulamalarını gördükçe beddua
ediyoruz.” Onların bedduasını almayın dedim. Şimdi, daha önce de Sevgili
Ulaştırma Bakanı burada, işte, birçok ölümcül hadiseyi hukuken çözmüş
olabilirler ama vicdanen bu olay çözüldü mü? Vicdanen diğer insanların
gönülleri rahatladı mı?
Şimdi, buradan Sayın Bakan, çıkıyor,
sürekli bizim konuştuklarımızı yalanlıyor. Biz bilimsel verileri ortaya
koyuyoruz, OECD’nin son raporundaki yoksulluğu anlatıyoruz, yolsuzluğu
anlatıyoruz, işsizliği anlatıyoruz, son BBC’nin araştırmasını bu kürsüden ifade
ediyoruz; bunları en son konuşma avantajıyla yalanlıyorlar. Bunlar doğru değil.
İşsizlik sigortasına buradan işte 4 milyar lira ödeme yapıldığını söylüyor.
Peki, diğer paralar nerede? Onları soruyoruz. Yola ne kadar verdiniz? Diğer
bölgelere ne kadar verdiniz? Yalnız işsiz kalan insanlara değil, diğerlerine
ödediniz bu parayı. Emeklilerle ilgili onların gönüllerini kazanmak için onlara
birçok vaatte bulundunuz, şimdi alay ediyorsunuz. Kıdem tazminatı konusunda biz
de bu ülkede herkesin adil kıdem tazminatı almasını istiyoruz. Bu ülkede
devlette, Mecliste taşeron olmasın diyoruz. Bunu öneriyoruz. Bunları…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Bundan
dolayı gerçekten katkı vermelisiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelebi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan,
Ulaştırma Bakanı şöyle bir ifade kullandı.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Tanal, böyle bir
usulümüz yok. Şimdi, soru-cevap işlemi var, soru sorma hakkınız var.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim,
“Ray fabrikasını açtık...” Ray fabrikası nerede? Adresini öğrenmek istiyoruz.
BAŞKAN - Usule uygun değil Sayın Tanal.
Girersiniz sisteme soru sorarsanız Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama gerçek
bilgiye ulaşmak istiyoruz. Ray fabrikası nerede açılmış?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Karabük’te…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Onun tam bir
adresini verebilir misiniz bana, kayıtlara geçsin.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Karabük Demir Çelik.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S.
Sayısı: 88) (Devam)
A)
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
B)
ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Ulaştırma Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C)
KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Karayolları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Karayolları Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D)
BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU (Devam)
1.-
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E)
DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.-
Denizcilik Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F)
SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H)
MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I)
TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.- Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ)
DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Devlet Personel Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Devlet Personel Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Aleyhte söz isteyen Mesut Dedeoğlu.
Buyurun Sayın Dedeoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı kapsamında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçeleri üzerinde şahsım adına aleyhte söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağlık hizmetlerini âdeta paralı hâle
getiren AKP Hükûmetince muayene ve ilaç katılım paylarının daha da artırılacağı
ve yaygınlaştırılacağı ifade edilmektedir, bu durum eczacıları da zor durumda
bırakmaktadır. Eczacılar, Hükûmet ve ilaç firmaları arasında çile
çekmektedirler. AKP Hükûmeti sağlık harcamalarındaki yüksek artışın faturasını
sigortalılar ile emekli, dul ve yetimlere çıkarmaktadır.
Ayrıca, toplumumuzun kanayan
yaralarından birisi de engellilerin iş istihdamıdır. Türkiye nüfusunun önemli
bir bölümü maalesef engelli vatandaşlarımızdan oluşmaktadır. Ülke nüfusumuzun
yüzde 12,29'u, yaklaşık 8,5 milyon kişi engelli olarak hayatını Türkiye’de
idame ettirmeye çalışmaktadır. Ülkemizdeki 8,5 milyon engelli vatandaşımızdan
yaklaşık olarak 8 milyonu bugün eğitimden sağlığa, istihdamdan ulaşıma kadar
her alanda sıkıntı yaşamaktadır. Kahramanmaraş ilimizde de pek çok engelli
vatandaşımız işsiz durumdadır ve çözüm beklemektedir. Kamu kurum ve
kuruluşlarında engelli çalıştırma oranı yüzde 4 olarak, özel sektör iş
yerlerinde engelli çalıştırma oranı da yüzde 3 olarak belirlenmiştir. Bunun
uygulanmasını beklemekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kamudaki engelli iş istihdamı çok yetersiz ve az sayıda gerçekleşmektedir.
Kamuda boş bulunan engelli kadrolarına uzun süredir AKP Hükûmeti tarafından
atama yapılmamıştır. Bu yetersizliği Hükûmet yetkilileri de zaten kabul etmektedir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Çelik, kamudaki engelli memur kadro
sayısının 44.189 olduğunu belirterek bugüne kadar 20.829 kişinin kamuda
istihdam edildiğini açıklamıştır. Sayın Bakan kamuda açık bulunan engelli
kadrosunun da 23.360 olduğunu itiraf etmiştir. Sayın Bakanın gereğini yapmasını
bekliyoruz. Temennimiz, kamuda ve özel sektörde boş bulunan engelli kadrolarına
bir an önce atama yapılmasıdır. Unutmayalım ki hepimiz bir engelli adayıyız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
engelli vatandaşlarımızın iş istihdamı ile problemlerine kısaca değindikten
sonra şimdi de ulaşımla ilgili problemlerimize yine kısaca değinmek istiyorum.
Özel sektör yatırımlarıyla önemli bir
sanayi şehri hâline gelen Kahramanmaraş, bir türlü tamamlanamayan yol projeleri
nedeniyle âdeta bir kör nokta durumuna girmiştir. Türkiye ekonomisine her
dönemde önemli katkılar sağlayan Kahramanmaraş il, ilçe, belde ve köy yolları
bağlantıları konusunda sıkıntı yaşamaktadır. Bugün, ne yazık ki
Kahramanmaraş'ın komşu illeriyle ilgili ulaşımı konusunda önemli
sıkıntıları vardır.
Kahramanmaraş'ın yol problemleri
arasında: Kahramanmaraş-Göksun yolu on yıldır bitirilemiyor. Birçok
göçük, ölümlü trafik kazalarına neden olmaktadır. Kahramanmaraş-Gaziantep
bağlantı yolu. Kahramanmaraş-Pazarcık-Çağlayancerit yolu. Kahramanmaraş-Elbistan
yolu, Ekinözü yolu, Andırın-Göksun yolu ve Kahramanmaraş ilçeler, beldeler ve
köy yollarının asfalt çalışmaları.
Kara yolu ulaşımı konusunda olduğu gibi
hava ve demir yolu ulaşımı konusunda da Kahramanmaraş sıkıntı yaşamaktadır.
Pervaneli uçaklarla ve yetersiz seferlerle
düzenli ve uygun saatlerde uçuş seferlerine bir türlü kavuşamayan Kahramanmaraş
ilimizin bölgesel bir hava limanına ihtiyacı vardır.
Ankara-Kahramanmaraş güzergâhında bir
hızlı tren projesi
uygulaması şehre önemli katkılar sağlayacaktır.
Bu vesileyle, bütçenin ülkemiz ve
milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dedeoğlu.
Sayın milletvekilleri, onuncu turdaki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, yirmi dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sisteme giren ilk 20 sayın
milletvekilinin soyisimlerini okuyorum: Sayın Erdem,
Sayın Özel, Sayın Özdemir, Sayın Işık, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Varlı, Sayın Kuşoğlu, Sayın Akar, Sayın Topçu, Sayın Akçay, Sayın
Erdoğan, Sayın Akgün, Sayın Moroğlu, Sayın Öztürk,
Sayın Yılmaz, Sayın Çetin, Sayın Dedeoğlu ve Sayın Yüksel.
Sayın Erdem, buyurun.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Benim sorularım Ulaştırma Bakanımıza.
Sayın Bakanım, Elâzığ Ağın Köprüsü’nün
akıbeti ne olacak?
Elâzığ-Malatya arasındaki Kömürhan Köprüsü hâlâ tek gidiş geliş. Bu köprüyü çift
gidiş geliş olarak açacak mısınız? Kömürhan
Köprüsü’nün depreme dayanıklı olmadığına ilişkin bilimsel görüşler var, buna
katılıyor musunuz?
Elâzığ Havaalanı’yla ilgili olarak
Adana, Antalya, İzmir gibi önemli merkezlere neden direkt uçuşlar yok?
Elâzığ-Ankara ve İstanbul uçuş sayılarını artıracak mısınız? Havaalanı’nda
kargo merkezi oluşturacak mısınız? Elâzığ’a yaptığınız terminal binası yolcu
kapasitesi Elâzığ’ın dörtte 1’i kapasiteye sahip olan Batman, Erzincan, Sivas
gibi illerde yaptığınız terminal binalarının yarısı bile değil, yakın süre içerisinde
yeni terminal binalarına ihtiyaç olmayacak mı?
Diğer bir sorum, devlet…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sorum Sayın Faruk Çelik’e.
Sayın Bakan, Bakanlığınız bütçesi Plan
ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken söz alıp o gün yaklaşmakta olan ilaç krizine
dikkat çekmiştim, aynen şu şekilde, aktarıyorum tutanaklardan: “Eğer, tedbir
alınmazsa önümüzdeki günlerde, depremde soğuktan ölen çocuk haberlerine şeker
ilaçları, insülin, kanser ilacı ve organ nakli ilaçları bulamadığı için ölen
vatandaşlarımızın haberleri eklenebilecektir. Bu ilaç kalemlerinde çok ciddi
sıkıntı söz konusudur. İlaç krizi kapıdadır.” demiştim. Meseleyi birkaç gün
içinde çözeceğinizi ifade etmiştiniz. O günden bugüne ilaç sanayisinin
tutumunda herhangi bir değişiklik olmadı, devlete kafa tutmaya, eczacıyı iflasa
sürüklemeye devam ediyorlar. İki gün önceki Radikal gazetesinde, ilk sayfada
tam sayfa manşet olarak ilaç krizi haber oldu on altı gün sonra. Sorun
çözülmüyor, her gün televizyonlarda ve gazetelerde, Rodos’tan insülin getiren
hastaların ve dışarıdan tırcılarla ilaç bekleyen
hastaların haberleri yayınlanıyor. Sorunun çözümü hakkında ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özdemir…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sorum Sayın Ulaştırma Bakanına.
Sayın Bakanım, seçimler öncesi Sivas’a
geldiniz. Ulaştırma Bakanlığıyla bir özel sektörün ortaklaşa gerçekleştireceği
beton travers fabrikasının temelini atmıştınız. Aradan sekiz ay geçti, sadece
temelden öteye şu ana kadar yapılmış bir şey yok. Zaten bitse bile toplam 50-60
işçinin çalışacağı bir beton travers fabrikasıydı bu.
Sayın Bakanım, Sayıştay raporuna göre,
2006-2010 yılları arasında 1 milyon 530 bin adet B-70 travers satın alınmıştır.
Sivas’ta ve Afyon’da beton travers fabrikası var, bunlar B-58 türü beton
travers üretiyorlar. Ufak bir tadilatla bunların aynı kalitede beton travers
üretmeleri mümkünken bu fabrikalar âdeta atıl bir duruma getirilmiş ve özel
sektörden bu traversler satın alınmıştır. Yaklaşık, bu arada 75 milyon avro,
özel sektörden…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Çelik’e ilk sorularım.
Sayın Çelik, kanun hükmünde
kararnameyle kapatılan Bakanlığınız İdari Denetim Kurulunun görevlerini kimler
yapacaklardır? Bu Kuruldaki görevliler ne olacaktır?
İki: Geçici işçiler, 4/C’liler ve 5393 sayılı Kanun’a tabi belediye ve il özel
idaresi sözleşmelilerinin kadro sorunu ne zaman çözülecektir? Bu konuda verilen
sözler unutulmuş mudur?
Sayın Ulaştırma Bakanına:
1)
Kütahya-Çavdarhisar-Gediz-Abide-Simav bölünmüş yolunun son durumu nedir?
İnşaata ne zaman başlanacaktır?
2) Bursa-Simav Yolu Projesi ne
durumdadır?
Son sorum: Ankara-İzmir hızlı tren ve
otoyol projeleri niçin Kütahya merkezden geçmemektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Karaahmetoğlu…
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) –
Ulaştırma Bakanımıza: Giresun ili güney ilçeleri Alucra, Çamoluk,
Şebinkarahisar ile komşu iller Erzincan ve Sivas’ın Giresun’a ulaşımını
kolaylaştıracak ve Giresun Limanı’na ivme kazandıracak Eğribel
Tüneli Projesi, seçim öncesi iktidar partisi mensuplarınca vaat edilmiştir.
2012 Bakanlığınızın hedef programında Eğribel
Tüneli proje, ihale ya da yapım olarak söz konusu mudur? Bunun yanında, Hızlı
Tren Projesi’nden Giresun ili yararlanacak mıdır?
Geçtiğimiz günlerde çocuk profilinde Darwin ve evrim teorisini açıklayan siteler bu
Kurulun tespit ettiği hangi ilkesine uygun olarak filtrelenmiş ve dün
itibarıyla filtre kaldırılmıştır? Aynı süreç içerisinde, “evrim aldatmacası”
adı altında bu teoriye karşı bilgilerin paylaşıldığı site ise neden filtrelendirilmemiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Bakanım, yaşa takıldım. Maaşım yok, ödeyecek param yok, ilaç alamıyorum,
doktora gidemiyorum; maaş vermiyorsun, ilaç parası vermiyorsun. Ama ben
yıllardır devlete prim ödedim. Benim hakkımı verin, sosyal güvenlik hakkımı
verin, ille emekli olmamı beklemeyin. Ben bu ülkenin vatandaşıyım.
İki: İntibak, intibak, intibak,
intibak… Sayın Bakanım, bir tek kelime etmediniz. Acaba unuttunuz mu intibakı?
Bu insanları yıllarca intibakla avuttuk. Tekrar acaba bu insanlara “intibak”
kelimesini… Bir tek kelime etmediniz burada.
Yine, Sayın Bakanım, kamuda taşeron
yoktu, siz bunun önünü açtınız. Siz bunun önünü açtınız Sayın Bakan, devlette
yoktu. Artık devlette taşeron uygulamasından vazgeçecek misiniz?
Kıdem tazminatıyla ilgili tek kelime
etmediniz burada. İnsanlar bekliyor.
Bir de son on yılda çalışan
kadınlarımızın sayısı yüzde 50 azaldı. Bunun nedeni nedir Sayın Bakan?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Ulaştırma Bakanına soruyorum: Bu
Adana-Karataş ve Yumurtalık yollarının genişletilme çalışması uzun yıllardan
beridir devam ediyor ancak bir türlü bitirilemedi. Bu yolları ne zaman
bitirmeyi planlıyorsunuz? Yani yapılıyor, ediliyor demekle geçiştirmeyelim,
bize bir tarih söyleyin. Çünkü bu ilçelerimizin nüfusu yazın -her ilçemizin nüfusu da- 100 bini
bulmaktadır. Çok kalabalık bir yol seyri vardır. Buraların bir an önce
tamamlanması lazım. Lütfen, bu konuda net bir cevap istiyoruz.
İkincisi: Bu hızlı tren ağında Adana’yı
göremiyoruz. Adana Türkiye'nin en önemli şehirlerinden bir tanesi. Devri
iktidarınızda işsizlikte 1’inci hâle geldi, yatırımlardan en az pay alan bir
ilimiz oldu. Neden Adana yok, bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kuşoğlu…
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
5510’a göre işçi kadın için doğum
borçlanma hakkı var biliyorsunuz Sayın Bakanım. BAĞ-KUR’lular
için yani kendi nam ve hesabına çalışanlar için de bu hak neden
tanınmamaktadır? İlk sorum bu.
İkinci sorum: Bu askerlik
borçlanmasında olduğu gibi doğum borçlanmasında da daha önceden sigortalılık
şartı aranmamasının daha uygun olacağını düşünüyoruz, daha hakkaniyetli
olacağını düşünüyoruz. Bu konuda bir çalışmanız var mı?
Sayın Ulaştırma Bakanımıza iki sorum
var: Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi Yatağan-Muğla merkez arasındaki duble yolların yapımıyla birlikte ciddi ve ölümlü kazalar da
artmıştır. Burada servis yollarının yapılmaması büyük sıkıntı çıkarmaktadır.
Orayla ilgili bir çalışmamız var mı?
Bir de Muğla-Fethiye ile Yatağan-Milas duble yolları ne zaman yapılacak? Programa alındı mı?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan,
Ankara-İstanbul Yüksek Hızlı Tren Projesi’nin Köseköy-İstanbul
hattının çalışmaları bugünlerde başlamak üzeredir. Bu çalışmalar sırasında
Adapazarı-İstanbul banliyö hattı otuz üç ay boyunca kapatılacaktır. Sadece
İzmit-İstanbul hattında her gün gidiş ve dönüş olarak yüzlerce öğrenci, işçi,
memur paso ile seyahat etmektedir. Bu seyahatler tren ile 8 TL, otobüs ile 24
TL’dir.
Soru 1: Bu maliyetler nasıl
karşılanacaktır?
Soru 2: Kartepe-Büyükderbent-Şirinsulhiye
köyünden her gün sabah 06.00 treniyle 30 kişi Tuzla’ya tersanelere çalışmaya
gitmektedir. Bu örnekten yola çıkarak, İzmit merkez dışındaki yüzlerce
vatandaşın ulaşımı nasıl sağlanacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
Sayın Topcu…
ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
İlk sorumuz Çalışma Bakanına. Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın toplu sözleşmeyi Memur-Sen
ile yapacağı yönündeki açıklamasını buluyor musunuz? Sendikalar arası
ayrımcılığın sebebi nedir?
Diğer sorularımız Ulaştırma Bakanına.
Nakliyeci esnafını yüksek bedelli belge isteme işkencesinden ne zaman
kurtaracaksınız?
Diğer sorumuz: Hava kontrol
çalışanlarına ödenen havacılık tazminatlarına ilişkin YPK kararı ne zaman
uygulanacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sorum Sayın
Ulaştırma Bakanına: Binlerce kilometre duble yol
yapmakla övünüyorsunuz ancak dokuz yıldır Salihli-Gölmarmara-Akhisar ve
Akhisar-Kırkağaç-Soma yollarını bir türlü bitiremediniz. Bu yolları ne zaman
bitireceksiniz? Ve İzmir-Manisa-Balıkesir- Bursa-İstanbul hattındaki otoyol
çalışmaları ile Ankara-İzmir hızlı tren çalışmalarınız hangi aşamadadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Çok teşekkür
ediyorum bütün soru soran arkadaşlarımıza.
Öncelikle kamuda engelli kadrosu bu
önümüzdeki yıl içerisinde 23.360 olan bu kadronun doldurulmasıyla ilgili
yönetmelikler yayınlandı, gerekli sınav ortamı oluşturulup 2012 yılında bu
alımların gerçekleşeceğini ifade etmek istiyorum. Ayrıca, bizim dönemimiz
içerisinde yüzde 10 memurların sayısında oransal olarak bir artış söz
konusuyken engellilerin istihdamında kamuda yüzde 360 bir artış olduğunu da
vurgulamak istiyorum.
Sendikalaşma oranıyla ilgili burada
bazı rakamlar verildi, o rakamların doğru olmadığını, aynı şekilde yine İdris
Bey’in söz alırken burada ifade ettiği “10 milyon taşeron, 10 milyon şu
çalışanlar” şeklindeki genel
bilgilerden dolayı zaten ben rahatsızlığımı belirterek bu konulara cevap verdim.
Sendikalaşma oranı şu anda SGK verilerine göre yüzde 5,9 değil, 8,9
düzeyindedir.
İlaç kriziyle ilgili Özgür Bey’in
ortaya koyduğu konu son derece önemli, kendisine teşekkür ediyorum. Bildiğiniz
gibi, üç yıllığına biz Hükûmet olarak 2010-2011-2012 yıllarını içeren bir global bütçe gerçekleştirdik. Bu global
bütçede iki yıllık dönem içerisinde 1,1 milyarlık bir aşım söz konusu oldu.
Sektörle bir araya geldik, sektöre bu aşımın olmaması gerektiğini, anlaşmaların
üzerinde gerçekleşen bu rakamın kendileri tarafından tolere
edilmesi gerektiğiyle ilgili bazı değerlendirmeler yaptık. Sonucunda
geldiğimiz noktayı ifade etmek istiyorum: Özellikle kalp, kanser, şeker,
insülin, diyabet gibi benzer, gerçekten kritik hastalarımıza dönük ilaçların
bir krize dönüşmemesi, sorun da oluşturmaması için dün akşam da son kez
sektörle bir araya geldik ve bir iki gün içerisinde yaklaşık 350 ilaçla ilgili iskontoların kaldırılması veya fiyatların artırılması
şeklinde bir değerlendirmemizi sonlandırma noktasına gelmiş bulunuyoruz.
Ayrıca, özellikle ilaç üreticileriyle
ilgili olarak, sektörle ilgili olarak yüzde 18 olarak uygulanan KDV’nin yüzde
8’e indirilmesiyle ilgili de bir mutabakat oluştuğunu ve aralık ayı içerisinde
bunun da yürürlüğe gireceğini belirtmek istiyorum.
Eczacıların
hassasiyeti konusu da son derece önemli. Stok
zararları ve mağduriyetlerin giderilmesi için tebliğde gerekli düzenleme
yapacağımızı da bu sorunuz çerçevesinde belirtmiş oluyorum.
Diğer sorulara gelince, idari denetim…
Bakanlığımızda, bildiğiniz gibi, bölge müdürlükleri kapatıldı, çalışma bölge
müdürlükleri kapatıldı, çalışma ve iş kurumu il müdürlüklerine dönüştürüldü.
Dolayısıyla vatandaşa yerinden hizmet, bütün illerimizde çalışma hayatıyla
ilgili, İş Kurumuyla ilgili hizmetin sunulmasıyla ilgili son derece yerinde bir
düzenleme gerçekleştirildi. Bu anlamda, bu birlikteliğin, bu birleşmenin
neticesinde de İş Kurumunda bulunan, İŞKUR’da bulunan 38 müfettiş ve Bakanlık
Teftişinde bulunan 18 müfettiş ve İş Teftişteki müfettişleri birleştirerek aynı
alanda çalışacakları için tek bir teftiş, İş Teftiş Kurulu şekline
dönüştürüldü. Bu konudaki denetimi tabii ki İş Teftiş yapacak ama kamudaki eğer
bu konudaki denetimler, soruşturmalar, üst düzey yöneticiler içinse Bakanlık bu
konudaki yetkisini de yine kullanabilecektir.
Sözleşmelilerin
kadrosu belediyelerde. Bu da çokça önümüze gelen bir konu. Gerek
belediyelerdeki 4/B’liler gerekse sözleşmelilerin
konusunu burada zaman olmadığı için ifade edemedim.
Arkadaşlar, 657 sayılı bizim Personel
Kanunu’muz 668 kez değişmiş 65 yılından bu güne yani 657, 668 kere değişikliğe
uğramış. Bundan dolayı ben eskidi diyorum. Bu personel rejimini birlikte ele
almamız gerekiyor. İlgili sosyal taraflarla birlikte alacağız yoksa ben yaptım,
ben ettim, ben bildim anlayışıyla bir çalışmamız hiçbir yasayla ilgili
olmamıştır. 657’yle ilgili yapacağımız çalışmalar da yine bu diyalog
mekanizmasını kullanarak yapacağımız çalışmalardır.
Sayın Aslanoğlu, herkes genel sağlık
sigortası kapsamına alınıyor. 1 Ocak 2012’den sonra herkes genel sağlık
sigortası kapsamında. Şu an itibarıyla genel sağlık açısından yine bir sıkıntı
yaşanmamaktadır. Bütün vatandaşlarımız ya prim ödüyorlardır ya yeşil kartlıdır
şu anda veya 1 ocaktan itibaren gelir testi
çerçevesinde ya primi devlet tarafından ödenecektir veyahut da kendisi asgari
düzeyde prim ödeyecektir veya imkânları varsa azami düzeyde prim ödeyecektir.
Dolayısıyla genel sağlık sigortasına geçişimiz yıllarca arzulanan bir noktaydı,
bunu birlikte gerçekleştirdik. “İntibakı unuttunuz.” diyorsunuz. Allah aşkına
günlerdir intibakı konuşuyoruz.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Tek
kelime yok bu kitapçıkta Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) - Ben konuşmuyorum, yalnız biz de konuşmuyoruz bütün emekli
dernekleriyle beraber konuşuyoruz. Emekli dernekleriyle beraber konuşuyoruz ve
bugün de imzaladım Bakanlar Kuruluna yasa tasarısı taslağını gönderdim, bugün
gönderdim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz
tamamlandı. Lütfen.
Buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) - Diğer konulara da yazılı cevap vereceğimi ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli üyeler; tabii zaman çok
kısa, sorulara hemen kısa kısa cevap vereceğim.
Sayın Enver Erdem Elâzığ Milletvekili.
Elâzığ Havaalanı yeni terminali, bir kere bahsettiği terminallerden daha büyük.
Ben daha yakın zamanda inşaatı gezdim, mayıs ayında da açacağız. 32 bin
metrekare alana oturuyor, Erzincan’dan da büyük, diğer bahsettiği illerinkinden
de daha büyük bir terminal oluyor.
Elâzığ Havaalanı’nın elli yıllık
hikâyesini kendisi bilir. Kullanılamayan, uçakların yarım dolulukla kalktığı
bir havaalanıydı, oraya yeni pist yaptık, şu anda sefer sayısı da çok yoğun bir
şekilde yapılıyor. Başka illere çapraz uçuşlar var ama yeterli değil, zaman
içerisinde şirketler yapacak. Ağın Köprüsü’nün ihalesi yapıldı, iş başlıyor. Kömürhan Köprüsü’nün de projesi yapıldı, 2012’de bunun da
ihalesi yapılmış olacak.
Sayın Alim
Işık’ın sorusu: Kütahya-Simav-Demirci ayrımı… 156 kilometrelik bu yolun 13
kilometresi bölünmüş olarak tamamlandı, geri kalan 98 kilometresi de tek yol
olarak yapılarak açıldı. Kalan 1 kilometre de sathi kaplamalı olarak yapılıyor.
44,5 kilometrelik kesimde de yapım çalışmaları devam ediyor. Özeti, 2013
yılında bu yol tamamen trafiğe açılmış olacak.
Kütahya-Çavdarhisar-Gediz-Simav yolu,
bunu az önce söyledim.
Diğer, Sayın Işık’ın sorduğu, yüksek
hızlı tren güzergâhı ve otoyol güzergâhıyla ilgili. Daha önce de bunu birkaç
sefer tekrar etmiştim. Bu yolların güzergâhını coğrafya belirler. Hiçbir
şekilde… Biz yolları istediğimiz güzergâhtan götürmeye çalıştığımız zaman, o
zaman o otoyol veya yüksek hızlı tren olmaktan çıkar, isteğe bağlı bir yol
hâline dönüşür, yerel yola dönüşür. O bakımdan, coğrafya neyi müsaade ediyorsa
o şekilde bu yollar yapılmaktadır.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Kütahya’yı işaret ediyor.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) - Sayın Ecder Özdemir’in,
travers fabrikası… Doğrusu, burada bir travers fabrikasını özel sektör
Demiryollarıyla kurdu. 2012’nin ilk yarısı bitince burada imalat başlayacak.
Demiryolları B-58 tipi raylarda kullanılan traversleri yapabilmektedir. Bu
kurulan travers fabrikası B-70 tipi travers üretmektedir. Bugüne kadar 6.500
kilometre yol yeniledik. 3.500 kilometre yüksek hızlı tren hattında
çalışıyoruz, dolayısıyla sadece Sivas değil, daha üç, dört tane ilde de travers
fabrikası özel sektörce kuruldu ve onların hepsinden alıyoruz, yine de ihtiyacı
karşılayamıyoruz. Özel sektörün bir fabrika kurması, orada istihdam oluşması
gayet tabii ki memnuniyet verici bir iştir, bunun bir olumsuzluk olarak
algılanmaması gerekir diye düşünüyorum.
Kahramanmaraş yollarıyla ilgili Sayın
Dedeoğlu’nun soruları biraz uzun, bunu kendisine yazılı cevaplandırmak
istiyorum.
Erkan Akçay’ın
Salihli-Gölmarmara-Akhisar yoluyla ilgili sorusu… Bu 59 kilometrelik yol, 27
kilometresinde çalışmalar devam ediyor, 2014’te de tamamen yol bitmiş olacak.
Bilgilerinize arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) –
Sorularıma cevap alamadım Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – Şimdi, sırasıyla onuncu turda
yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
34.-
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANLIĞI
1.-
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 5.295.797.400
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
02 Savunma Hizmetleri 639.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik İşler ve Hizmetleri 3.722.816.600
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
07 Sağlık Hizmetleri 121.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 9.019.374.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ulaştırma Bakanlığı 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-
Ulaştırma Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 1.722.941.786.00 |
-
Bütçe Gideri : 1.505.528.661.63 |
-
İptal Edilen Ödenek : 217.413.124.37 |
BAŞKAN – (A) cetvelini Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulaştırma Bakanlığı 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü 2012 yılı
merkezî bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.52
- KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Karayolları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 85.456.600
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 10.400.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 6.088.304.600
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 1.196.800
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.185.358.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir
cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kod Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 825.471.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 5.302.858.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 56.519.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye Gelirleri 510.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.185.358.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü 2012 yılı
merkezî bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-
Karayolları Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
- Toplam Ödenek : 12.776.462.001.54 |
- Bütçe Gideri : 12.735.978.464.40 |
- İptal Edilen Ödenek : 40.483.537.14 |
|
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.02
- BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU
1.-
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 123.094.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 25.500.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik İşler ve Hizmetleri 1.193.406.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 1.342.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kod Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 1.215.360.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 126.640.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.342.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu
2012 yılı merkezî bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 1.418.230.000.00 |
-
Bütçe Gideri : 1.263.279.104.04 |
-
İptal Edilen Ödenek : 154.950.895.96 |
|
BAŞKAN
– (A) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
(TL) |
|
|
-
Bütçe Tahmini : 1.418.230.000.00 |
-
Yılı Net Tahsilatı : 1.263.279.104.04 |
BAŞKAN
– (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Denizcilik
Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Denizcilik Müsteşarlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 85.170.549.11 |
-
Bütçe Gideri : 80.062.556.56 |
-
İptal Edilen Ödenek : 5.107.992.55 |
BAŞKAN – (A) cetvelini Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Denizcilik Müsteşarlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.49
– SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.–
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.904.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 415.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetleri 14.353.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 17.672.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Gelir
cetvelini okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 35.981.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 27.019.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 63.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 16.109.651.00 |
-
Bütçe Gideri : 11.899.193.68 |
-
İptal Edilen Ödenek : 4.210.457.32 |
BAŞKAN – (A) cetvelini Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL) |
|
-
Bütçe Tahmini : 60.900.000.00 |
-
Yılı Net Tahsilatı : 47.384.374.54 |
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
18
- ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.–
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 56.931.300
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 16.500
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.540.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 322.428.200
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
09 Eğitim Hizmetleri 150.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 31.170.897.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 31.551.963.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.–
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 31.394.957.686.00 |
-
Bütçe Gideri : 31.371.226.884.50 |
-
İptal Edilen Ödenek : 23.730.801.50 |
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.50
– MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.–
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 5.777.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik İşler ve Hizmetleri 2.439.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 8.216.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Gelir
cetvelini okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 526.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 12.474.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 13.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 6.883.000.00 |
-
Bütçe Gideri : 3.541.739.88 |
-
İptal Edilen Ödenek : 3.341.260.12 |
|
BAŞKAN
– (A) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B
- CETVELİ
(TL) |
|
-
Bütçe Tahmini : 7.284.000.00 |
-
Yılı Net Tahsilatı : 2.298.246.74 |
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.07
– TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.–
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 7.173.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 370.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 225.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
09 Eğitim Hizmetleri 2.896.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 10.664.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 1.100.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 9.564.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.664.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-Türkiye
ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 8.886.323.92 |
-
Bütçe Gideri : 7.407.569.89 |
-
İptal Edilen Ödenek : 1.478.754.03 |
|
BAŞKAN–
(A) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B
- CETVELİ
(TL) |
|
-
Bütçe Tahmini : 7.593.000.00 |
-
Yılı Net Tahsilatı : 7.820.182.87 |
|
BAŞKAN
– (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.78
- DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1.–
Devlet Personel Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 14.999.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 11.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 15.010.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.–
Devlet Personel Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 11.913.009.00 |
-
Bütçe Gideri : 10.857.793.81 |
-
İptal Edilen Ödenek : 1.055.215.19 |
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece, Karayolları
Genel Müdürlüğü, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü ve Devlet Personel
Başkanlığının 2012 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2010 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının 2012 yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi ile Ulaştırma Bakanlığı ve Denizcilik Müsteşarlığının
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını
temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, onuncu tur
görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.38
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.57
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
görüşmelerine devam ediyoruz.
Şimdi on birinci tur görüşmelere
başlayacağız.
On
birinci turda, Dışişleri Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı,
Sosyal Hizmet ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Orman ve Su İşleri
Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü, Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
J)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Dışişleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.-
Dışişleri Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI
1.-
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L)
SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
M)
ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
O)
KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö)
SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
P)
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI
1.-
Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
R)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.-
Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
S)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ş)
DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
T)
METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
U)
DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, turda yer alan
bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine
kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir.
Bilgilerinize sunulur.
On birinci turda grupları ve şahısları
adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına:
Nazmi Gür, Van Milletvekili, yirmi dakika; Sebahat Tuncel, İstanbul
Milletvekili, yirmi dakika; Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili, on dakika.
AK PARTİ Grubu adına konuşmalar beşer
dakikadır: Volkan Bozkır, İstanbul Milletvekili; Emrullah İşler, Ankara
Milletvekili; Mehmet Erdoğan, Gaziantep Milletvekili; Gökcen
Özdoğan Enç, Antalya Milletvekili; Sermin Balık, Elâzığ
Milletvekili; Nusret Bayraktar, Rize Milletvekili; Mehmet Öntürk,
Hatay Milletvekili; Osman Kahveci, Karabük Milletvekili; Dilek Yüksel, Tokat
Milletvekili; Şenol Gürşan, Kırklareli Milletvekili.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına:
Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili, on altı dakika; Ruhsar Demirel,
Eskişehir Milletvekili, on iki dakika; Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili, on
iki dakika; Muharrem Varlı, Adana Milletvekili, on dakika.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına:
Osman Taney Korutürk, İstanbul Milletvekili, on dört
dakika; Ayşe Nedret Akova, Balıkesir Milletvekili, sekiz dakika; Candan Yüceer,
Tekirdağ Milletvekili, yedi dakika; Emre Köprülü, Tekirdağ Milletvekili, yedi
dakika; Tanju Özcan, Bolu Milletvekili, yedi dakika; İlhan Demiröz, Bursa
Milletvekili, yedi dakika.
Lehinde Öznur Çalık, Malatya
Milletvekili, beş dakika; aleyhinde Mehmet Ali Ediboğlu, Hatay Milletvekili,
beş dakika.
Şimdi ilk söz, Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Nazmi Gür, Van Milletvekili.
Buyurun Sayın Gür. (BDP sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
efendim uygun görürseniz bir şey arz etmek istiyorum.
Şimdi, bu soru sorma meselesinde biz
maalesef girmeye çalışıyoruz, bir türlü giremiyoruz.
BAŞKAN – Sayın Genç, böyle bir usulümüz
yok, lütfen; bu sistemle ilgili yani.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, bir
dakika efendim… Efendim nasıl yok! İşte, bu konuda bir usul tartışmasını… Ya bu
uygulamanızdan vazgeçin… Çünkü devamlı aynı arkadaşlar soru soruyor. Bakın,
bütçenin genel ilkelerinde bir milletvekili bir defa söz alabiliyor. Yani, onu
genel ilkeleri de getiriyorsunuz.
BAŞKAN – Kendi aralarında anlaşsınlar
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan bir
dakika, laf söylüyorum burada canım.
BAŞKAN – Hayır Sayın Genç, niye bir dakika?
Ben başlattım, siz…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Laf söylüyorum
sana be! Laf söylüyorum!
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Senden bir şey
istiyorum.
BAŞKAN – Hayır, ben…
KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük’e göre beni…
BAŞKAN - …Sayın Milletvekiline söz
verdim. Söz vermişim, kesemezsiniz siz burada.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim,
daha bu safhada bunu bir karara bağlayalım.
BAŞKAN – Siz saygılı olacaksınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Usul tartışması
istiyorum.
BAŞKAN – Sizden öğrenecek değiliz
buranın idaresini.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim,
usul tartışması istiyorum.
BAŞKAN - Oturun yerinize lütfen!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu Meclisi doğru
dürüst yönet!
BAŞKAN – Siz doğru dürüst hareket edin.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Doğru dürüst
yönet!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkana karşı lütfen… Lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya Başkan
saygılı olsun!
BAŞKAN – Burada gösteri mi
yapıyorsunuz?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Başkan saygılı
olsun! Burada milletvekili bir söz söylediği zaman…
BAŞKAN – Sayın Gür’e söz vermişim,
sözünü kesemezsiniz burada…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada saygılı
ol, saygılı.
BAŞKAN - …yerinizden kalkmış müdahale
ediyorsunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada bir
milletvekili elini kaldırdığı zaman bir söz ver, derdini anlatsın size. Yanlış
yapıyorsun.
BAŞKAN – Sizden öğrenecek değilim Sayın
Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Öğren de gel.
BAŞKAN – Ben böyle yapıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Öğren de gel
buraya.
BAŞKAN – Kimseye de öğretemezsin.
Bağırıp çağırmakla da bir yere varamayacaksın!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu doğru
dürüst şu Meclisi yönetmeyi öğren be!
BAŞKAN – Lütfen oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu böyle bir
Başkanlık olur mu? Biz burada söz istiyoruz, beyefendi burnunu öteki tarafa
çeviriyor! O burnunu niye oraya çeviriyorsun?
BAŞKAN – Sayın Milletvekilini kürsüye
giderken durduramazsınız, sizin için konuşmuyor.
Buyurun Sayın Gür.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama siz hakkı
kötüye kullanıyorsunuz!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Milletvekiline
değer vermek zorundasın, milletvekili burada çıktığı zaman onu dinlemek
zorundasın. Sen orada niye oturuyorsun?
BAŞKAN – Sayın Gür, buyurun.
BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığının 2012 yılı bütçesi
hakkında Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu
belirtmek isterim ki iç ve dış politika birbirinden bağımsız değildir ve bir
bütün olarak değerlendirilmelidir. Konuşmamı bu temelde yapacağım. Bunun da en somut örneği bildiğiniz gibi Van depreminde yaşandı
yani iç politikanın dış politikayı nasıl etkilediği konusunda anlamsız bir
ulusal gururla ilk yirmi dört saat uluslararası yardımları kabul etmedi ve
kabul etmediği için de Türkiye, özellikle bu uluslararası arama ve kurtarma
yardımlarını maalesef belki de yüzlerce yurttaşımız enkaz altında yaşamını
yitirdi.
Türkiye'nin iç siyasette olduğu gibi
dış siyasette de özellikle güvenlik odaklı bir yaklaşım sergilediği açıkça
görülmektedir. Güvenliğin sağlanması tabii ki her devletin vatandaşlarına karşı
sorumluluğudur ancak AKP Hükûmetinin güvenlik perspektifini biz BDP olarak
kesinlikle doğru bulmuyoruz. Kısaca açmak gerekirse, Türkiye Cumhuriyeti’nin
asli unsurlarından olan Kürtlerin siyaseten bastırılması ve Hükûmete muhalif
bütün seslerin içeride ve dışarıda ortadan kaldırılmaya dönük politikaların
izlenmesi ve özellikle muhalif seslerin neredeyse tamamının cezaevlerine
tıkılması politikasını biz şiddetle eleştiriyoruz. Aynı yaklaşım sadece yurt
içinde değil, yurt dışında da hastalıklı bir ilişki biçimi olarak
sürdürülmektedir. Uluslararası silah veya ticaret anlaşmalarının yapılması
karşılığında anlaşmayı yapacak şirketin tabi olduğu devletin Kürtlerin
derneklerine ve kurumlarına yönelik polis baskılarının gerçekleştirilmesi son
derece haksız ve vicdanları zedeleyici bir durumu ortaya çıkarmıştır. İtalya,
Almanya, Fransa gibi ülkelerde Kürtlere yönelik baskılar, Türkiye’yle yapılacak
askerî ve ekonomik anlaşmaların bir parçası, âdeta bir pazarlık unsuru olarak
kullanılmaktadır.
Wikileaks
belgelerinden anlaşılacağı üzere, Danimarka’da Roj
TV’nin yasaklanması amacıyla ne gibi pazarlıkların yapıldığı artık tamamen
açığa çıkmış, hepinizin malumudur.
Diğer yandan, Avrupa Birliğinin
ilerleme raporlarında, genelde Kürt sorunu ve özellikle de KCK davasıyla ilgili
olarak Avrupa Birliğinden sorumlu Sayın Bakan Egemen Bağış’ın ve ekibinin özel
çabalarının hangi noktada olduğuna hepimiz tanıklık etmiş bulunmaktayız.
Avrupa’da Kürt derneklerinin AKP Hükûmeti
tarafından kriminalize edilmeye çalışılması
yetmiyormuş gibi bir de Avrupa merkezli vakıf ve derneklerin -Sayın Başbakan
Erdoğan’ın kendi ifadeleriyle- BDP’li belediyelerle
yürüttüğü sosyal projeleri “Terörizme destek.” adı altında yaftalamaya çalışması,
bize göre bir fişlenme yöntemidir ve kabul edilemez.
AKP’yle aynı fikirleri veya yaşam
tarzını benimsemeyenlerin, siyasal hayatta, sosyal yaşam alanlarında, medyada,
kısacası toplumsal hayatın bütün katmanlarında muhalefetin izole edilmesi için
sadece Türkiye’de değil, Türkiye’nin sınırlarının dışında da devletin
müdahaleci bir tutum sergilediğini bir kez daha vurgulamak isterim. Başta Kürt
halkı olmak üzere, sosyalistler, Aleviler ve gazeteciler, AKP Hükûmetinin hedef
tahtasına oturtulmuştur.
Değerli milletvekilleri, BDP olarak
bizim amacımız, bu yaklaşımı eleştirmek ve uluslararası kamuoyunu bu totaliter
ve tekçi yaklaşıma destek vermemeleri konusunda uyarmaktır.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, şu uğultuya bir el atar mısınız.
NAZMİ GÜR (Devamla) – AKP Hükûmeti
tarafından Türkiye’de ileri bir demokrasi yaşandığı ve özgürlüğün sınırlarının
genişletildiği yönündeki tezlere karşı, biz istatistikleri ortaya koyuyoruz.
Rakamlarla oynamadıkça istatistikler yalan söylemez.
OECD, Dünya Bankası veya Birleşmiş
Milletler raporlarına bakıldığında, yandaş medyanın iddialarının tersine,
Türkiye’nin demokrasi gerçeğini daha yalın bir şekilde görüyoruz.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün
yıllık raporuna bakıldığında, dünya ülkeleri arasında, basın özgürlüğü
sıralamasında Türkiye’nin 138’inci sıraya geldiğini görüyoruz. 2002’de Türkiye
99’uncu sıradaydı oysa. Burada anlaşılmalıdır ki Türkiye’de basın özgürlüğü
yoktur. Tutuklu gazeteci sayısı 66 olan bir ülkeden bahsediliyorsa Türkiye’nin
dış dünya sıralamasında en gerilerde olması da son derece doğaldır.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü’nün
2 Kasım 2011’de yayımladığı İnsani Gelişme Raporu’nda Türkiye, 187 ülke ve
bölge arasından kendisine ancak 92’nci sırada yer bulabildi. 2002’deki raporda
Türkiye, 173 ülke ve bölge arasında 85’inci sıradaydı.
Bu raporda sadece ithalat veya ihracat
hacmi hesaplanmadığından dolayı yani insanın en temel ihtiyaçları olan
beslenme, eğitim, demokrasi ve sosyal güvenlik gibi alanları da kapsamamasından
dolayı Türkiye'nin gerçek gelişmişlik düzeyi bu araştırma verilerine göre
ortaya çıkmaktadır. Eğer Türkiye'nin sadece en zengin yüzde 5’lik dilimi hesaba
katılsaydı, belki Türkiye daha üst sıralarda yer bulabilirdi.
Merkezi İsviçre’de bulunan Dünya
Ekonomik Forumu’nun yıllık Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre Türkiye,
2011 yılı itibarıyla 135 ülke arasından 122’nci sırada yer aldı. 2010 yılında
126’ncı sıradaydı oysa.
Raporun
ayrıntılı sıralamasına bakıldığında ise kadının ekonomiye katılımında Türkiye
130’uncu sırada, kadın-erkek eşitliği konusunda 89’uncu sırada, parlamentodaki
kadın sayısı konusunda ise Türkiye 82’nci sırada, kadın devlet bakanı oranı
sıralamasında ise 99’uncu sırada.
Bu raporlardan da anlaşılacağı üzere
Türkiye'nin kadın konusunda en üst sıralamaya girebileceği tek konu kadına
yönelik şiddettir maalesef.
Diğer yandan OECD’nin 2008 verilerine
göre -ki bu veri son yayımlanan istatistiktir- Türkiye binde 17’lik bebek ölümü
oranıyla OECD ülkeleri arasında en kötü durumdaki ülke konumunda. Yani Türkiye,
OECD’nin 4,6’lık ortalamasının tam 3 katından fazla bir bebek ölüm oranına
sahiptir.
Türkiye’de kadına, sağlığa ve genç
nesle verilen değer sadece “En az 3 çocuk yapın.” dayatmasıyla olacaksa
Türkiye'nin bebek ölümü oranlarında daha da kötüye gideceği aşikârdır.
“Silahlanma konusunda Türkiye kaçıncı
sırada?” diye sorulursa militarizm yanlılarını sevindirecek bir istatistik var
karşımızda. Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü tarafından sher yıl yayımlanan silah harcamaları istatistiklerine göre
Türkiye 2009’da tam 15,6 milyar dolarlık harcama hacmi ile yüz elli dört devlet
arasında İran’dan hemen sonra 17’nci sırayı almıştır. Ancak 2010-2011 yılları
resmî olmayan verilere göre Türkiye, askerî harcama yani silah alımları,
operasyon harcamaları, askerî personel giderleri vesaire konusunda dünya
sıralamasında ilk beş ülke arasına girmeyi herhâlde hak ediyordur. Kısacası
Türkiye istikrarı silahlanmakta buluyor diyebiliriz. Güvenlik eksenli iç ve dış
politika anlayışı, komşularla sıfır sorun politikasıyla örtüştüğü de pek
söylenemez. Sürdürülen bu politikalarla, gerilim politikalarıyla herhâlde
yakında sıfır komşumuz olacak. Bu bağlamda Sayın Bakan herhâlde Yeni Zelanda’da
bakanlık yapmayı çok isterdi çünkü en yakın komşusu Avustralya ve böyle bir
ülkede ben de herhâlde, gerçekten, dışişleri bakanlığı yapmayı da çok isterdim.
Ancak tutarsız ve pragmatist bir AKP Hükûmeti göz önüne alındığında bu
yaklaşımın artık bize normal geldiği söylenebilir.
Son olarak AİHM davaları
istatistiklerine bakıldığında ise 31 Ekim 2011 tarihi itibarıyla toplam 153.850
davanın yani AİHM’de bulunan davanın ve bunlar sonucunda verilen kararların
büyük bir kısmının Rusya ve Türkiye tarafından paylaşıldığı ise bir gerçektir.
Hemen rakamları verelim: Rusya 41 bin davayla ve yüzde 26’lık oranla birinci
sırayı alırken AİHM’de ikinci sırayı ülkemiz, Türkiye almakta, 16.800 dava ile
yüzde 10,9’luk oranıyla ikinci sırada yer almaktadır. Nüfus oranına göre
kıyaslarsak Türkiye yine bu konuda birincidir. Diğer yandan sadece ifade
özgürlüğünün ihlali davalarına bakıldığında Rusya’daki büyük bir nüfus oranına
rağmen Türkiye açık arayla önde gitmektedir.
Associated
Press Haber Ajansının dünya çapındaki araştırmasına
baktığımızda ise Türkiye’de sözde “terörle mücadele” kapsamında kaç yurttaşımızı
cezaevlerine kapattığını daha açık görebilmekteyiz. Başta belirtmek gerekirse
uzun tutukluluk süresi ve Türkiye’deki terör suçu kapsamı, evrensel bir hak
olan ifade özgürlüğü ile çakışmaktadır. Bu nedenle, 2001’den bu yana dünyada
terör suçu işlediği suçlamasıyla tutuklu veya hükümlü bulunan 35.117 kişinin
neredeyse yarısı yani 12.089 kişisi Türkiye’dedir. Bu sayı her geçen gün
artmaktadır. Türkiye’de yürüyüş yapan öğrenciler, emekten yana olan
sendikacılar, kimliğini savunan Kürtler, sesini duyurmaya çalışan solcular,
eleştirebilen yazarlar, gerçekleri gören ve objektif haber yapan gazeteciler,
yürüyen emekçiler ve mücadeleci gerçek aydınların terörist suçlamasıyla
yıllarca cezaevlerinde tutulduğu bir Türkiye’den bahsediyoruz. Neredeyse AKP’ye
karşı muhalefet yapanların tamamını cezaevlerine koyacaksınız.
Şimdi sormak gerekir. Türkiye’nin ileri
bir demokrasi örneği ya da Orta Doğu’da bir model olabileceğini hangi siyasetçi
veya vatandaş ifade edebilir? İşte, biraz önce Türkiye’nin demokrasi karnesinin
küçük bir kısmını size söyledik. Bu karneyle Türkiye’nin ileri demokratik bir
ülke olduğunu iddia etmek herhâlde son derece gülünç olur. Ama ne yazık ki
Dışişleri Bakanlığı temsilcileri ve AKP’li siyasetçiler uluslararası
görüşmelerde veya konferanslarda Türkiye’nin bir “istikrar gemisi” ya da
“demokrasi adası” olarak tanıtmasını açıkça biz BDP’liler
olarak bir ciddiyetsizlik olarak görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye
bulunduğu coğrafyada gerçekten bir istikrar adası olmak istiyorsa öncelikle
kendi sorunlarına çözüm üretmesi gerekmektedir. Kendi sorunlarıyla boğuşan bir
Türkiye’den Orta Doğu’da, Akdeniz’de, Balkanlarda ve Kafkaslarda olumlu bir
katkı sunabilmesi beklenemez.
Örneğin,
İsrail ile Filistin arasında yaşanan böylesi derin ve tarihsel bir sorunda bize
sadece ilke sahibi ve kendisini her iki tarafa da kabul ettirebilen, güçlü
demokrasisini oturtabilen bir ülke ara bulucu rolünü üstlenebilir ya da Türkiye
gibi iç sorunlarıyla boğuşan bir ülke ancak demokrasisini ve gerçekten yaşam
standartlarını yükselterek ancak bu güveni, başkasının güvenini kazanabilir.
Bu nedenle, değerli arkadaşlar, bizler
bu coğrafyada çözüme katkı sunabilmesi için Türkiye’nin, güçlü, öncelik
güvenliğe değil fakat güçlü bir demokrasiye sahip olması gerektiğini
düşünüyoruz.
Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin son
dönemlerde Suriye’nin de iç işlerine karışmaya başlaması bize göre son derece
tehlikelidir. Suriye’deki Kürtlerin Irak’taki gibi bir öz yönetim modeline
kavuşmaması amacıyla şimdiden Suriye’deki Sünni Arapların desteklendiği
anlaşılıyor. Türkiye’deki iç dengelerin dikkate alınmasıyla oluşturulan bir
Suriye politikasının Suriye’yi iç savaşa götürebileceği riskini de giderek
artırmaktadır ve bu tehlikenin tüm Orta Doğu’ya olumsuz yansıması
kaçınılmazdır. Bu nedenle, Türkiye dış politikasına yön veren karar verici
şahsiyetlere, tarihten gelen tecrübeleri göz önüne alarak Orta Doğu’yu yeni bir
Osmanlıcılık macerasına sürüklememelerini tavsiye ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, neo Osmanlıcılık, ümmetçilik veya Turancılık gibi devri
geçmiş yaklaşımların Türkiye dış politikasına yansıtıldığını görüyoruz. Bizler
diğer ülkelerin iç işlerine hiçbir biçimde karışmamalıyız çünkü bizler
karıştığımız oranda onların da bizim iç işlerimize karışma hakkını da peşinen
vermiş oluyoruz.
Değerli arkadaşlar, Irak’ta yaşayan ve
Türkiyeli resmî yetkililerce “soydaş” olarak tanımlanan Türkmenleri örgütlemeye
çalışarak Türkmenlerin bölgedeki Kürtlere karşı bir koz gibi görülmesini de
eleştirmekteyiz. Yani bir taraftan Suriye’nin diğer taraftan Irak’ın iç
işlerine doğrudan müdahalesi Türkiye’nin kabul edilemez. Etnik ve kan bağını
işaret eden bir söylemle “soydaşlık” üzerinden bir ülkenin iç işlerine
karışılması Türkiye’nin de iç işlerine karışılmasının önünü açar ve bu nedenle
Türkiye’nin en temel sorunu olan Kürt sorunu, artık uluslararası bir sorun
olarak karşımıza çıkar. Başkaları da bu soruna müdahale eder, kaşır ve sizin
karşınıza çıkar. Açıkçası Türkiye’deki Kürt sorunu, siyasal ve diplomatik
açıdan uluslararası bir boyut kazanmıştır ve bundaki temel nedenin inkâr ve
ırkçılık politikaları olduğu da gözden kaçmamaktadır.
Turancı, ümmetçi ve Osmanlıcılığın
Türkiye dış politikasına yansıdığı bir diğer coğrafya ise Kıbrıs’tır. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “yavru vatan” edebiyatı ile Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’nin
Lefkoşa’daki elçiliğinden yönetildiğini hepimiz biliyoruz ve dolayısıyla
Kıbrıs’ın demografik yapısına bakıldığında ise Türkiye’nin ekonomik ve siyasal
açıdan kısıtlayıcı politikaları nedeniyle Kuzey Kıbrıslı gençlerin başta
İngiltere olmak üzere yurt dışına göç ettikleri ve yerlerine de Türkiye’deki
ucuz iş gücünün yerleştirildiği de aşikârdır.
Tekrar samimiyet açısından şu soruyu
sormamız gerekir: Türkiye hükûmetleri 1960’lardan bu yana Kıbrıs’ta yaşayan
Türk nüfusu için hangi hakları talep ediyorsa aynı hükûmetler Türkiye’de
yaşayan kimlikler için de aynı yaklaşımı sergileyebiliyorlar mı? Bu bir
ölçüttür değerli arkadaşlar. Artık bu ve buna benzer soruların sorulması ve
tartışılması gerekiyor. Biz militarist politikaları ve devlet güvenliğini
merkeze alan, Türk etnisitesine dayanan iç ve dış
politikaya “Hayır.” demeliyiz. Şimdiye kadar askerî darbelerle yönetilen bu
ülkenin devlet politikası hâline gelmiş iç ve dış politika yaklaşımlarına hâlen
askerî zihniyetle müdahil olunmasına artık son vermeliyiz.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti
özünde değişime direnen statükocu anlayışı ile
Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde giderek tıkayıcı bir rol oynamaya
başlamıştır. Sayın Erdoğan’ın 2002’den bu yana Avrupa Birliğine üyelik
müzakerelerinin yürütülmesinde ve reformların hayata geçirilmesi konusunda
istekli bir duruş sergilemediğini özellikle vurgulamak isteriz. Sembolik
adımlarla ilerleme sağlandığı görüntüsü verilerek tam anlamıyla bir makyaj
politikası devreye sokulmuştur. Dokuz yıldan bu yana sadece görebildiğimiz,
sivil bir oligarşik yapının kuruluyor olmasıdır.
Zaten statükocu olan bir sisteme karşı başka statükocu
anlayışın AKP tarafından geliştirilmekte olduğunu görüyoruz. Başta “hukuk
reformu” adı altında HSYK AKP’nin denetimine girdi. “Serbest piyasa ekonomisine
geçiş” adı altında AKP ile yakından ilişkili olan holdinglere risksiz yatırım
imkânları tanındı. Özelleştirmelerle emekçilerin patronlara biat etmesinin
zemini hazırlandı. Bu gelişmeler Avrupa Birliğine uyum yasalarının hayata
geçirilmesi bahanesiyle oluştu. Bunların haricinde, “AB ile uyumlu hukuki
düzenlemeler” adı altında 2006’da Terörle Mücadele Yasası’nın kapsamı
genişletildi. Böylece fikir özgürlüğünün de sonu getirilmiş oldu.
Değerli arkadaşlar, bizler, özellikle düşünce
ve örgütlenme özgürlüğü, gösteri ve toplantı yürüyüşleri gibi eylemler, sivil
eylemler, protesto eylemlerinin kriminalize
edilmesini şiddetle kınıyoruz. Savcılar, akıllarına gelen veya akıllarına
getirilen herkesi yıllarca cezaevlerinde çürüterek bir cezalandırma yöntemini
devreye soktu.
Kısacası, bu son yıllarda
karşılaştığımız akıl almaz hukuki skandallarla AB’ye uyum reform paketleri
sonrasında karşılaşmak, bizi Türkiye’nin demokratikleşebileceği konusunda
karamsar bir hâle getirdi. Dahası, Türkiye’nin AB’ye uyum sağlamasını beklerken
AB’nin Türkiye’ye uyum sağlamaya başladığı gibi gerçekten şaşırtıcı bir sonuçla
karşı karşıyayız. Bunu da özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin kendi
ülkelerinde bulunan Kürtlerin kurumlarına ve siyasetçilerine saldırılarından
anlamak mümkündür.
Değerli milletvekilleri, Dışişleri
Bakanlığının sahip olduğu sorumluluklar ve yetkileri göz önüne alındığında, tüm
vatandaşların benimseyebileceği bir dış politikanın oluşturulması gerektiğini
savunmaktayız. Dış politika, sadece bir siyasi partinin enstrümanı
veya enformasyon merkezi olarak görülemez. Herhangi bir konuda dış politikanın
belirlenmesi sürecinde, en azından Mecliste grubu bulunan partilerle
danışılması, tartışılması ve planlanması gerektiğini savunuyoruz. Biz burada
tüm ülkenin temsil ve çıkarlarının söz konusu olduğunu düşünüyoruz. Yani
uluslararası temsili, temel çıkarlarımızı hep birlikte tartışmamız gerektiğini
ve hep birlikte planlamamız gerektiğini öneriyoruz. Bu nedenle, Dışişleri
Bakanlığı, daha katılımcı ve çoğulcu bir yaklaşımla karar verme mekanizmasını
işletmelidir. Örneğin, Malatya’da “füze kalkanı” olarak belirtilen sistemin
kurulmasında ne siyasi partilerle görüşülmüş ne de Malatyalılara danışılmıştır.
En kötü senaryonun gerçekleşmesi durumunda Malatya halkının karşılaşabileceği
yıkımın hesabını AKP Hükûmeti verebilecek midir? Daha birkaç gün önce İranlı
yetkililer, olası bir İran saldırısına karşı ilk vurulacak hedefin Malatya’daki
üsler olduğunu açıkça ilan etmiştir.
Değerli arkadaşlar, biz, özellikle
uluslararası alanda Dışişleri Bakanlığının hem Parlamentoya hem de Parlamentoda
grubu bulunan partilere çok daha fazla bilgi vermesi gerektiğine inanıyoruz.
Konuşmam muhakkak daha da uzundu ama
sürem az kaldı. Fakat “Nasıl bir dış politika istiyoruz?” konusu son derece
önemli bir konu. Dışişleri Bakanlığının ve Bakanımızın insanı temel alan,
evrensel değerleri gözeten, barışçıl, diyalogdan yana, halkların kardeşliğini
esas alan kapsayıcı ve çözüm odaklı bir dışişleri bakanlığının Türkiye’de
faaliyet yürütmesi hepimizin arzusudur.
Sevgilerle ve saygılarla Parlamentoyu
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gür.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
ikinci konuşmacı Sebahat Tuncel.
Buyurun Sayın Tuncel. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Sayın Başkan değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının bütçesi hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakanlığın bütçesi hakkındaki
görüşlerimizi sunmadan önce iki noktanın altını çizmek istiyorum.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında
toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçe politikalarının çok büyük önemi
vardır. O nedenle kadın örgütleri her yıl bütçe tartışmaları başlamadan önce
taleplerini dile getirmektedirler. Bugüne kadar kadınların sesini bu Parlamento
üyeleri duymadı ya da duymak istemedi. Bu yıl da bütçenin cinsiyet eşitliğini
esas alan bir yaklaşımla hazırlanmadığı herkesin malumu. Bütçe görüşmelerinde
sona yaklaşıyoruz, bu tartışmalarda da bunu çok net olarak gördük. Bu bütçe,
eksik ve toplumun yarısı dikkate alınmadan hazırlanmış bir bütçedir. “Hayırlı
olsun.” diye bitirdiğimiz bu bütçe ne kadar topluma hayırlı olacak, doğrusu
soru işareti taşımaktayız.
On iki Avrupa ülkesi 2003 yılında
toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeyi kabul ederek harekete geçti. Umuyorum
ki gelecek bütçe görüşmelerinden önce Türkiye de bu konuda bir adım atar ve biz
kadınların sesini duyar.
Sayın milletvekilleri, ikinci olarak
belirtmek istediğim nokta ise Türkiye’de kadınların siyasal yaşama katılımı ile
ilgili. Kadınların siyasete katılımında 189 ülke arasında 134’üncü sıradayız.
Bu Parlamentonun sadece yüzde 14’ü yani 550 milletvekilinden sadece 78’i kadın.
2009 yerel seçimlerindeki durum Meclisteki durumdan pek farklı değil. 26 kadın
belediye başkanı varken 2.877 erkek belediye başkanı var ve kadın belediye
başkanı oranı sadece yüzde 0,9.
Bürokraside üst düzey yöneticilerin
yüzde 93’ü erkek iken sadece yüzde 7’si kadındır.
Tablo buyken bugün bu Parlamentonun
üyesi olan iki kadın milletvekilimiz, Şırnak Milletvekilimiz Sayın Selma Irmak
ve Mardin Milletvekilimiz Sayın Gülser Yıldırım,
halkın iradesiyle seçilmiş olmalarına rağmen kendileri hapishanede
tutulmaktadır. Kendileri TMK mağdurları olarak âdeta siyasi bir rehine olarak
hapishanededirler. Sadece milletvekillerimiz değil, şu an biri eski, ikisi de
bu dönemde görevde bulunan üç kadın belediye başkanıyla birlikte beş yüze yakın
politik kadın tutuklu, kadın siyasetçi de hapishanede bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, Türkiye’de
kadınların siyasete katılımını düşündüğünüzde aslında siyasete kadınların neden
daha az katıldığını bir kez daha göstermek açısından bu tablo önemlidir diye
düşünüyoruz.
Kadınların politika yapmaları önündeki
engelleri aşmak yerine bu Parlamento kadınların siyaset dışına itilmesine ne
yazık ki seyirci kalmaktadır. Bugüne kadar “KCK” adı altında yapılan
operasyonlara karşı ne yazık ki ne Sayın Bakanımız ne de diğer yetkililer
herhangi bir açıklama yapmamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütçesini görüşmekte olduğumuz bu Bakanlık Hükûmetin kanun hükmünde kararname
ile apar topar oluşturmuş olduğu bir torba bakanlıktır. Bu Bakanlık bünyesinde
Aile ve Toplum Hizmetleri, Çocuk Hizmetleri, Kadının Statüsü, Özürlü ve Yaşlı
Hizmetleri, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün de bulunduğu on dört hizmet
birimi bulunmaktadır.
AKP İktidarı torba yasaları çıkarmaya
çok hevesli. Bunu geçen dönem de gördük. Anlaşılan öyle ki bu torba yasalardan
iyi sonuç almış olacak ki bir de torba bakanlık denemesi yapmıştır. Hükûmetin
çok önemli problem alanlarını tek bir bakanlıkta birleştirmesi, bu alanlara
dair ne kadar ciddi politikalar oluşturduğunun, kadınların, çocukların,
engellilerin yaşadığı sorunlara ve sosyal politikalara ne kadar önem verdiğinin
açığa çıkması açısından bizlere önemli bir veri sunmaktadır. AKP Hükûmeti tüm
bu toplumsal kesimleri aynı çatı altında toplayarak topluma şu mesajı
vermektedir: “Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler toplumun öznesi
değildirler. Kadın sağlıklı ailenin devamı için gereklidir, çocuklar, yaşlılar,
engelliler yardıma muhtaç kişilerdir.” Sözde kadınlar adına ciddi çalışmalar
yapacak bu Bakanlığın isminde “kadın” kelimesinin yer almaması, bakanlığın
isminin “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” olması, bakanlığın icraatlarının
neler olacağı konusunda çok şey anlatmaktadır. Bu Bakanlık, isminden de
anlaşılacağı gibi, erkek egemen zihniyetin ürünü olan geleneksel, bizlere
öğretilmiş kadınlık ve erkeklik rollerinin devam ettirilmesi ve kadını toplumda
bir birey olarak değil, ailenin bir parçası olarak ele alarak kadın-erkek
eşitsizliğinin devlet güvencesi altına alınmasından başka bir anlam ifade
etmemektedir.
Sayın milletvekilleri, geleneksel aile,
devletin bir prototipi olarak
iktidar, hiyerarşi ve tahakkümün kadınlar üzerinden bir şiddet
politikası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bizler geleneksel aile yapısının, aile
bireylerinin kendisini tahakküm altında hissetmeden, anne, baba ve çocuğun
birey olabildiği demokratik bir aile modelinin geliştirilebileceğine
inanıyoruz. Ancak AKP’nin burada öngördüğü aile, geleneksel bir aile modelidir.
Sayın Bakanın bütçe görüşmeleri
sırasında “insanı yaşat ki devlet de yaşasın “ olarak ifade ettiği yaklaşım,
tam da bu geleneksel yaklaşımı ifade etmektedir. Oysa önemli olan devlet değil,
toplumdur. Devlet, toplumun daha iyi koşullarda demokratik, adil ve barış
içerisinde yaşamasını sağlayacak bir organizasyona dönüştürülmek
durumundadır, görevi de bununla sınırlandırılmalıdır. Ancak bugünkü yaklaşım
bireyi topluma, toplumu devlete heba etmektedir. Eğer bunlar arasında optimal denge kurulamazsa sonunda yaşadığımız şey aslında
büyük bir kaos ve karmaşa olmaktan öteye çıkmayacaktır.
Biz bu zihniyeti şimdi görmüyoruz, aslında 16’ncı yüzyıldan
itibaren bu zihniyet var. Ta 5 bin yıllık erkek egemen zihniyetin başlangıcına
da götürebiliriz. 16’ncı yüzyılda, önemli bir düşünür olan ve ütopyasını
eşitlik anlayışıyla oluşturan Thomas More felsefesini
hatırlatıyor AKP’nin yaptığı bu çalışmalar bize. More’un
eşitlik ütopyasında kadın kamusal alanın dışında ele alınarak kadına geleneksel
roller atfedilmektedir. More’a göre ancak devletin
sürekliliği ve esenliği söz konusu olduğunda kadınlar kamusal alanda yer
alabilir. 21’inci yüzyıldayız, ne yazık ki aynı zihniyet, aynı yaklaşım devam
etmektedir.
Bir yandan kadınlar adına çok şey
yaptığını ifade eden Hükûmet, diğer yandan kadınlar için yaşlı ve çocuklara
bakma, temizlik yapma, sosyal yardımlaşma alanlarında çalışma gibi geleneksel
iş bölümünü bakanlık eliyle yeniden üreten yine aynı bakanlık olmaktadır.
Bir kez daha bu kürsüden -defalarca
hatırlattık- kadınlar adına şunu belirtmek isteriz ki, kadın-erkek eşitliğini
esas almayan hiçbir çalışmanın başarıya ulaşma şansı yoktur. Öncelikle kadın ve
erkek eşitliği olduğuna inanarak devletin tüm kurumlarını bu eşitlik
yaklaşımına göre yeniden düzenlemek, kadın-erkek eşitliğinin özgürlükler,
demokrasi, adaletin ve barışın temeli olduğu bilinciyle toplumu dönüştürecek
eşitlik politikalarını geliştirmek zorundayız. Eşitlik politikalarına öncelikle
bu çatı altında başlamak durumundayız çünkü aslında eril zihniyet, erkek egemen
zihniyet bu çatı altında devam ettirilmektedir.
Sayın
milletvekilleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, yıllardır kadın
örgütlerinin kadın mücadelesini görünür kılma ve kadınların toplumsal yaşamın
tüm alanlarında daha etkin olmalarını sağlamak için verdikleri mücadelelerle
elde ettikleri kazanımlara anlam vermeyen, kadını bir birey olarak değil
ailenin bir parçası olarak gören, geleneksel kadınlık ve erkeklik rollerini
yeniden üreten bu dili devletin güvencesine alan bir zihniyeti yansıtmaktadır.
Sayın Bakan Fatma Şahin, kadın
kollarından gelen ve kendisi kadın mücadelesi konusunda çabası olan ve bu
isimdeki bakanlığın yapabileceklerinin sınırlarını bilen birisidir. Sayın
Bakan, Hükûmetin erkek vekilleri bilmeyebilir ama siz kadın mücadelesinin ne
kadar önemli olduğunu biliyorsunuz. O nedenle, kadın çalışmalarının bağımsız
bir bakanlık altında yapılanmasının kadınların yaşamlarının değişmesi açısından
çok önemli olduğunu düşünüyoruz ve bu konuda zaman geçirmeden bu torba
bakanlıktan kadın bakanlığını çıkarmanızı, kadın ve eşitlik bakanlığını
kurmanızı öneriyoruz. Biz BDP’liler olarak -sadece
kadınlar değil- sizi destekleyeceğiz, bunu ifade etmek istiyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
TÜİK verilerine göre, Türkiye nüfusunun yüzde 12'si engellilerden
oluşturmaktadır ve yaklaşık 9 milyon nüfus demektir bu. Nüfusun önemli bir
kesimini oluşturan engellilerin yaşamın tüm alanlarına engelsiz olarak katılabilmeleri
için daha kapsamlı ve ciddi politikalar oluşturulmalıdır. Bu bağlamda, 3 Mayıs
2008 tarihinde, 20 ülke tarafından kabul edilen ve Türkiye'nin de taraf olduğu
Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin gereklerinin yerine
getirilmesi oldukça önemlidir. Engellilere yaklaşımda ise dışlayan,
ötekileştiren bir zihniyet söz konusudur. Engellileri bir birey olarak
görmekten ziyade zavallı, yardıma muhtaçlar olarak gören yaklaşım değişmediği
sürece, engellilerin yaşamı ne yazık ki değişmeyecektir. Bazen bu kürsüde
engelli vatandaşlarımıza ilişkin çok sözler söylense de hiçbir zaman
engellilerin yaşamını kolaylaştıracak iş yapılmıyor. Örneğin, burada engelli
bir milletvekilimiz var. Engelli milletvekilimiz bu salona pantolonuyla bile
giremiyor. Bu konuda bile sınıfta kaldık, bu düzenlemeyi bile
gerçekleştiremedik. Eğer burada yapamıyorsak sokakta vay hâlimize! Bunun nasıl
yansıdığını görmek gerekiyor.
Engellilerin bir ricası var, bu kürsüde
bir kez daha iletmek istiyorum: “Projeler istemiyoruz, sadece bize üç ayda bir
verdiğiniz 655 TL’lik maaşı üç ayda değil, ayda bir istiyoruz.” diyorlar.
Umuyorum Sayın Bakanlık bu konuda gerekli adımları atar ve ayda bir engelli
yurttaşlarımıza 655 TL verir.
Sayın milletvekilleri, bu
bakanlıklardan birisi de çocuklara ilişkin. Tabii biraz önceki bölümde Sayın
Bakanımız şöyle bir şey ifade etti: “Her sorunda BDP’liler
Kürt sorununu dile getiriyor.” İnanın ki sayın milletvekilleri, biz BDP’liler olarak, her defasında Kürt sorununu konuşmaktan
çok istekli değiliz ama, bu, ülkenin bir gerçeği.
Burada bir çatışma var, insanlar yaşamını yitiriyor. İşte, bugün on beş yaşında
bir çocuk -Sayın Bakana bunu hatırlatmak isterim- Fırat İzgin,
Mardin Nusaybin’de kendi bedenini ateşe vermiş ve şöyle bir not düşmüş: “Halkım
için yapıyorum. Barışın sesi olmak istiyorum.” Sadece Fırat değildi, Evrim de
kendisini yaktı, Ebumüslüm de kendisini yaktı. Oysa
dünyada, Tunus’ta nasıl başladı isyanın ateşi sevgili arkadaşlar? İsyanın
ateşini, bir çocuk, kendi işi için, üniversite mezunu bir çocuk, elinden
tablasını aldılar diye kendi bedenini ateşe verdiğinde, orada bir devrimin
fitilini ateşlemiş oldu ve Orta Doğu’da “Arap Baharı” denen bir süreç başladı.
Bırakalım, yanı başımızda Yunanistan’da nasıl bir süreç başladı? Eşitsizliğe
karşı, orada on yedi yaşındaki bir çocuk öldürüldü, isyan oldu ama bizim
ülkemizde, sevgili arkadaşlar, çocuklar öldürülüyor ve çocukların adı bile yok.
Onlar çok genel kapsamda terörist ilan ediliyorlar, zaten bu şey yapılıyor.
İşte bu Meclis Kürt sorununu çözemediği için çocuklarımızın omzuna kalmış
durumda ne yazık ki. Onlar belki de kendi öfkesini taşla atamadığı için, belki
de öfkesini sunamadığı için kendi bedenini ateşe veriyor. Şimdi, bunun hesabını
kim verecek? Tabii ki burada siyasi sorumluluk üstelenen bizlerin vermesi
gerekiyor. Sadece iktidara, muhalefete de söylemiyorum, biz kendi açımızdan da
bunu söylüyoruz ve diyorum ki: Sevgili Fırat, keşke barışı getirebilseydik de
sen yaşıyor olsaydın, keşke barışı getirseydik de Evrim, Ebu Müslüm sen yaşıyor
olsaydın ama burada böyle bir yaklaşım yok.
Bakın, sevgili arkadaşlar, bu ülkede
yirmi dört yılda asker, polis, güvenlik güçleri tarafından öldürülen çocuk
sayısı 500 iken AKP Hükûmeti döneminde 152 çocuk öldürülmüş. “Bir Göz de Sen Ol
inisiyatifi” açıklama yapıyor “Bugüne kadar ne kadar
çocuk öldürüldü?” diye. İşte Dersim’i konuşuyoruz, Dersim’in çocuklarını, kayıp
kızlarını konuşuyoruz “Nedir, ne kadar çocuk sürgün edildi, kaç tanesi
asimilasyon politikasına uğradı?” diye. Peki, şimdi neyi konuşuyoruz? Sayın valiler,
AKP’nin sayın valileri “Taş atan çocukları şefkat evlerine alalım.” diye
konuşuyor. Peki, alalım, bu sorunu çözecek miyiz? Asimilasyon politikasını
yeniden 21’inci yüzyılda yaşama geçirerek bu sorun çözülecek mi? Sayın
Başbakan’ın dediği gibi, asimilasyon insanlık suçudur. Dolayısıyla, bu
meseleleri aklıselim, bütün grupların bir araya gelerek siyaset üstü bir mesele
olarak ele alması ve çözmek zorundadır. Bizim çocuklarımıza karşı böyle bir
borcumuz olduğunu düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, diğer yandan
AKP’nin 2006 yılında TMK'da yaptığı değişiklikler
nedeniyle biliyorsunuz çocuklar cezaevine girdi, sonra bazı düzenlemeler
yapıldı ama o çocuklar dışarı çıktığında, on sekiz yaşını doldurduğunda yeniden
terörist olarak tutuklandılar ve onlarca yılla cezalandırılıyorlar. Bu
sorunları çözmek zorundayız; aksi takdirde, bu sorunlar her zaman karşımıza
çıkacaktır.
Sayın milletvekilleri, on sekiz yaşı
doldurmamış her birey çocuk olarak kabul edilmeli ve her ne sebeple olursa
olsun çocuğun gelişimi için her türlü ortamın sağlanması gerektiğini söyleyen
Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne rağmen, Türkiye bu Sözleşme’nin gereğine
uymamaktadır.
1992 yılında Dünya Emek Örgütü ILO'nun
dünyada çocuk işçiliğinin en kötü koşullarının sona erdirilmesi programı
dünyada altı ülkede başlatıldı ve bu ülkelerden birisi de Türkiye. 99 yılında
ILO Sözleşmesi’ne göre, Türkiye’de on beş yaş altı çocuk çalıştırılması
yasaklanmış olmasına rağmen çocuklar en kötü koşullarda, tekstil atölyelerinde,
temizlik şirketlerinde ya da sokaklarda çalışmak zorunda kalmaktadır. Hâlen 1
milyon çocuk işçinin olduğu bir ülkedeyiz ve bunların 630 bini çok ağır
koşullarda çalışmaktadır. Kriz zamanlarında ucuz emek olarak görünen
çocuklarımız yani geleceğimiz, kanunen yasak olmasına rağmen hâlâ sokakta çalıştırılıyor.
OECD’nin üye 30 ülke arasında ilk kez
yaptığı Karşılaştırmalı Çocuk Raporu’na göre Türkiye'deki çocuklar, maddi
durum, sağlık ve çevre ile eğitim konularında en alt sırada yani 30’uncu sırada
yer alıyor. UNICEF, Türkiye'de sokakta yaşayan çocukların sayısının her geçen
gün arttığına dair uyarılar da yapmaktadır.
AKP Hükûmeti ise bütün bunlara çözüm
üretiyoruz dese de uygulamada hâlâ bu sorunlar yaşanıyor. Bakanlık konusunda da
aslında Bakanlığın bütçesine baktığımızda ne kadar ciddiye alındığını da bir
kez daha görüyoruz. Bu Bakanlığın bütçesi, Diyanete ayrılan bütçenin dörtte
1’i, Diyanete 4 kat fazla bütçe ayrılmış. Sosyal politikalar, kadın, gençlik,
engelliler gibi bir bakanlığa ayrılan bütçe ortada. Dolayısıyla, bu konuda
nasıl bir çalışma yapılacak, doğrusu merak ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, bu Bakanlıkla
“sosyal politikalar” adı altında AKP Hükûmetinin iktidarındaki en iyi yaptığı
iş “yoksulluk yardımları” adı altındaki sadaka kültürünü geliştirmesidir.
Türkiye'de yoksulluk oranı 2002'den beri değişmemesine rağmen, yoksulluk
yardımları 20 ila 30 kata kadar artmıştır. İç Anadolu ve Doğu, Güneydoğu
bölgelerinde yoksulluk oranları yaklaşık aynı oldukları hâlde, bu bölgelere,
Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelere yoksulluk yardımları daha fazla gitmektedir.
İç Anadolu'da dağıtılan yoksulluk yardımlarının 5 ila 10 katı yardım, Kürt
halkının yaşadığı yerlerde yapılmaktadır. AKP döneminde günlük yemek yardımı
harcamaları 11 katına, dağıtılan kömür miktarı 3 katına, kömür alan aile sayısı
2.5 katına, şartlı nakit transferi harcamaları 147
katına çıkmıştır. Ancak tüm bu yardımların artmasına rağmen, yoksulluk
oranlarının değişmemesi çok dikkat çekici bir noktadır. Vatandaşın kendi
verdiği vergilerle aslında bir sadaka kültürü yaratılmış durumdadır ve bu,
sorunları çözmemektedir. Sadece seçim dönemlerinde, aslında oy almak üzerinden
yapılan bir çalışmadır. Buna en iyi Dersim örneği verilebilir. AKP İktidarına
yakın Valilik çamaşır makineleri dağıtmıştı. Sonra orada yeterince oy almadığı
için -duyduğumuza göre basından- o beyaz eşyaları geri toplatmış.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
kadın istihdam sorunu Türkiye'nin en büyük sorunlarından biridir. Türkiye 2010
Temmuz ayı istatistiklerine göre yüzde 30 kadın istihdamı oranı ile Avrupa
Birliği ülkelerindeki ortalama yüzde 62 olan bu sayının çok gerisindedir. Yine
kadınların iş gücüne katılım oranı da yüzde 30 civarındadır. İşsizlik oranı tüm
Türkiye'nin yüzde 11'lere çıkmış durumda iken kadınlarda bu oran yüzde 13'tür.
Kadınların iş gücüne katılım oranlarına baktığımızda ise tablonun 2002 yılından
beri hiç değişmediğini görmekteyiz.
Daha ayrıntıya girdiğimizde, Türkiye'de
çocuk sahibi kadınların istihdam oranı OECD Kadın Raporu’na göre yüzde 20'lerin
altına düşmektedir. Oysa bu oran Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama yüzde 45
civarındadır. Yani eğer bir de çocuklu bir kadınsan, çalışma hayatında olma
ihtimalin beşte 1’e düşüyor. Bütün bunlara rağmen iş gücüne katılabilen
kadınlar ise erkeklerden daha az ücret almaktadır.
Yine, yapılan araştırmalar göstermektedir
ki kadınlar daha çok ücretsiz işlerde, sosyal işlerde çalışmaktadır. AKP
Hükûmetinin 2010 yılında "Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat
Eşitliğinin Sağlanması" adı altında çıkardığı genelge eksikliklerine
rağmen önemli bir adım olmuştur. Ancak rakamlarla görüldüğü üzere kadın
istihdamında bir gelişme sağlanmamıştır. Aksine, 2002 yılında kadın işsizlik
oranı yüzde 9,4 iken 2010 yılında yüzde 13'e çıkmıştır. Türkiye ILO'nun kadın
erkek eşitliğini sağlayan ve kadın istihdamını teşvik eden 100, 111, 122 ve 142
sayılı sözleşmelerini imzalamış bir ülke olmasına rağmen kadın istihdamında
başarısızdır.
Sıcak paraya, yüksek faize ve yüksek
borçlanmaya dayalı, şişirilen ve aslında her an patlamaya hazır bir balona
dönüştürülmüş Türkiye ekonomisindeki bu şişirilmiş zenginlik, yoksulu daha
yoksul, zengini daha zengin yapmaktadır. 2010 yılında zengin ile yoksul
arasındaki fark 8,5 kat iken 2011’de bu 14 kata çıkmıştır.
Sayın milletvekilleri, 16’ncı ekonomik
sıradayız ama eşitsizlik konusunda da 1’inci sıradayız, bunu hiç kimsenin
unutmaması gerekiyor.
Kadınların diğer bir sorunu da aslında
kadına yönelik şiddettir. Bu kadına yönelik şiddet konusunda bugüne kadar çok
çalışmalar yapıldı. İstanbul Sözleşmesi imzalanmış olması bu açıdan önemli ama
yeterli değildir. Bir bütün, kadınlar olarak daha örgütlü, daha etkin mücadele
yürütmek durumundayız.
Zamanım bitti. Söyleyeceğim birkaç şey
vardı ama sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Kadın-erkek eşitliğini esas
almayan bir bütçe ne yazık ki halkın bütçesi olamayacak; sadece, aslında,
buradan beslenen bazı küçük grupların bütçesi olacak. O açıdan, yine de emeği
geçen arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz ama halkımız için ne kadar hayırlı
olur, bu konuda şüphelerimiz var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
üçüncü konuşmacı Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili.
Buyurun Sayın Aksoy. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman ve Su İşleri Bakanlığının 2012
yılı bütçesi hakkında Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini belirtmek üzere
söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’deki
sistem, içinde barındırdığı farklı din, dil, etnik yapı, mezhep ve kültürlere
olan ayrımcı ve tekli yaklaşımını ne yazık ki kültürel ve doğal varlıklara
karşı da sürdürmektedir. Köklü bir tarihsel kültüre ve doğal potansiyele sahip
olan ülkemizin bu zenginlikleri henüz korunamamaktadır çünkü her şeyden önce,
Türkiye’de, kültür ve tabiat varlıklarını koruma kültürü yeterince gelişmemiş,
geliştirilmemiştir. Doğal alanlar ve kültürel miraslar, yıllarca, başa gelen
hükûmetlerin uygulamalarından kaynaklı tahrip edilmiş ve bir kısmı da belli rant çevrelerine peşkeş çekilmiştir. Avrupa ülkelerinde
tarih, kültür ve tabiat varlıklarını koruma projeleri için bütçelerden ayrılan
pay yüzde 1 oranındadır ancak ülkemizde bu pay yok denecek kadar azdır. Bu da
kültürel ve doğal varlıkların korunması, bir devlet politikası hâline
getirilmesi konusundaki tutumuzu göstermektedir. Unutmayalım ki, tüm insanlığın
ortak mirası olan bu varlıkların ve tarihî alanların korunması, gelecek
kuşaklara aktarılması başta devletlerin ve insanlığın ortak sorumluluğundadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin
çevreye, tarihsel yapılara ve doğaya önem vermediğinin bir kanıtı da binlerce
hektar ormanlık alanın yok edilmesidir. Küresel ısınmanın arttığı, sera gazı salımının had safhaya ulaştığı, çevresel sorunların her
boyutuyla baş gösterdiği bir dönemde her yıl binlerce hektarlık ormanlık
alanların yakılarak, bir bölümünün de turistik bölgelere tahsis edilmesi kabul
edilemez bir uygulamadır.
En kabul edilemezi de bunların
içerisinde, Kürt coğrafyasında ormanların büyük çoğunluğu da sözüm ona ülkenin
güvenliği adına güvenlik güçleri tarafından bilinçli olarak yakılarak yok
edilmesidir. Bu orman yangınlarına devlet de sadece ve sadece seyirci kalmıştır
hatta bazen teşvik etmiştir. Ne yazık ki otuz yıla yakındır yaşanan şiddet ve
çatışma kültüründe ormanlar yakıldı, sular kurutuldu, tüm bitki çeşitleri yok
edildi ve birçok hayvanın soyu tüketildi.
İşte bu ekolojik
dengenin alt üst oluşumu içinde insan sağlığının da ne kadar tahrip
olduğunun takdirini de sizlere bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de
bulunan doğal ve kültürel varlıklar ne yazık ki hükûmetlerin politikaları
nedeniyle de talan edilmekte, yok edilmektedir. Havamız, toprağımız, suyumuz ve
tarım ürünlerimiz hızla kirletilmektedir. Bu talan ve yıkım bazen bizzat
hükümet eliyle gerçekleştirilmekte, bazen de vurdumduymaz tavrıyla meydana
gelmektedir.
Milyonlarca ağaç, binlerce hektar
ormanlık alan, sırf golf sahaları, oteller, villalar, yeni yollar için kesilmekte,
feda edilmektedir. İstanbul’da düşünülen çılgın proje de bu cümleden bir
projedir. Daha da acısı Hükûmetin içinden ve kurumlarından bir Allah’ın kulu
çıkıp da bu kıyımlara karşı bir şey demiyor, sesini çıkarmıyor. Doğa
katliamlarına karşı mücadele yürüten çevreler ise bizzat Hükûmet tarafından
engellenmekte, "Terörist" yaftasıyla yaftalanmaktadır.
Bütün bunlar karşısında Orman ve Su
İşleri Bakanlığı başını kuma gömmekten başka bir şey yapmamaktadır. Bölge halkı kendi doğal varlıklarını korumaya
çalışırken de halka müdahale edilmekte, insanlarımız engellenmektedir.
Bakınız, Orman ve Su İşleri Bakanımıza
yazılı bir soru önergesi verdik birkaç gün önce. Önergede 1991 yılından bugüne
kadar Doğu ve Güneydoğu’da çıkan orman yangınlarını, bu yangınlarda kaç
hektarlık ormanın zarar gördüğünü ve bu yangınlardan kaç tanesinin güvenlik
güçleri tarafından bilinçli ya da bilinçsiz meydana getirildiğini sorduk.
Gayriciddi bir şekilde hazırlanan cevapta doğrusu sorularımıza yanıt alamadık.
Ancak, bu dönemde meydana gelen -ki bize göre çok daha fazlası yaşanmıştır- 810
orman yangınında 12.926 hektar orman alanının zarar gördüğü ifade ediliyor bu
yazıda. Orman yangınlarının yüzde 43'ünün ihmal ve dikkatsizlik nedeniyle
meydana geldiği belirtiliyor, yüzde 31'inin ise bilinmeyen (meçhul) nedenlerden
meydana geldiği dile getiriliyor.
Evet
aynen öyle ifade edilmiş, bilinmeyen (meçhul). Merak etmeyin, biz bu orman
yangınlarının kimler tarafından ve nasıl çıkarıldığını biliyor ya da tahmin
ediyoruz. Güvenlik güçlerinin operasyonları neticesinde, uçaklardan,
helikopterlerden atılan bombalar sonucunda meydana geldiğini söylemeye diliniz
varmıyorsa yine bu yakılan alanların yeniden ağaçlandırılması için de bir
tedbir alamaz mıydınız? Belli ki yeni rant alanları
burada da açılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, son dönemlerde
Türkiye'de bir diğer önemli yıkım ve talan olayı ise ülkenin suları üzerinde
gerçekleşmektedir.
Hükûmet tarafından para kazanılan, kâr
edilen bir meta hâline getirilmek istenen ülke sularının yaşamsal bir varlık
olduğu ve kamuya ait olduğu âdeta unutulmuş ya da artık tamamen inkâr edilir
bir hâle gelmiştir. Doğaya ve insana can veren akarsular, yeraltı suları, su
kullanım hakkı sözleşmeleriyle kırk dokuz yıllığına özel şirketlere peşkeş
çekilmektedir. Bergama'da, Fatsa'da, Artvin'de özel maden arama şirketleri
maden aradıkları yerde doğayı tahrip etmekte, temiz su kaynaklarını
zehirlemektedirler.
Öte yandan şehirlerde yurttaşın suya
erişimi her geçen gün daha da zorlaştırılmaktadır. Bugün Türkiye'nin birçok yerinde
-ki bunların çoğu büyük şehirdir- yurttaş musluklardan akan suyu
içememektedir, buna Ankara ilimiz de dahildir.
Halk, içilebilir durumdaki suyu su
şirketlerinden yüksek fiyatla satın almaya zorlanmaktadır. Bu nedenle her gün
yeni şişe suyu satan şirketler türemektedir. Bu durum ülkemizde öyle bir boyuta
ulaşmıştır ki dünya şişe suyu tüketimi her yıl yüzde 7 artarken Türkiye'deki bu
artış yüzde 20 civarındadır. Suya verecek parası bulunmayan kesim ise temiz
suya erişememektedir.
Ayrıca her gün okuyoruz, dinliyoruz
uzmanlar uyarıyor: Bu suların da sağlıklı olmadığı, özellikle bazı şirketlerin
pazara sunduğu bu suların zehir saçtığı da bilinmektedir.
Ne yazık ki, gerek Sağlık Bakanlığının
gerekse de Orman ve Su İşleri Bakanlığını bu konudaki denetimleri çok yetersiz
olduğu gibi bu konu onları çok fazla da ilgilendirmiyor gibi görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
doğal ve kültürel varlıklarımız üzerindeki en büyük tehlike ve tehditlerden bir
tanesi de kuşkusuz yapılmak istenen hidroelektrik santralleridir.
Bilindiği üzere, Türkiye genelinde
yapılması planlanan HES projesi sayısı yaklaşık 2.500 civarındadır. Bunlardan
700 tanesinin yapımı dünyada eşi, benzeri bulunmayan doğal zenginlikleri,
endemik bitki örtüsü ve jeolojik yapısı, tarihî ve coğrafi konumu gereği dünya
genelinde koruma öncelikli 200 ekolojik alan arasında
yer alan Doğu Karadeniz’de planlanmaktadır. Sadece ekonomik bitki ve canlı
çeşidi açısından dünyanın 200 vadisinden biri olan İkizdere Vadisi'nde yirmi
dört proje bulunmaktadır.
HES projelerinin yapımının planlandığı
vadilerin bir kısmı turizm bölgesi ilan edilirken birçoğu sit alanı ilan
edilmiş ve bir kısmı da millî park içerisinde yer almıştır.
Son birkaç yıl içerisinde, Dersim, 85
kilometre uzunluğundaki Munzur Vadisi'yle çevresi, 8 adet baraj ve
hidroelektrik santral projesi nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya
bırakılmıştır. Bu santrallerin yapılması durumunda Dersim'in doğası da
değişecektir.
Keza, Mezopotamya uygarlığından
günümüze kalan en önemli tanık ve kültürel miras olan Hasankeyf bu politikalara
kurban edilmiştir.
Yapılacak llısu
Barajı ile tarihî ve kültürel açıdan değeri biçilemeyen on bin yıllık kültür
mirası bu yapay suda boğulmak istenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bölgedeki kıyımdan Hakkâri ve Şırnak da payını alıyor. Hakkâri ve Şırnak’ta
yeni bir su sınırı çizilmek istenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HALİL AKSOY (Devamla) - Yani güvenlik
amaçlı barajlar yapılmakta ve bir taraftan Kürtleri, Irak’taki ve İran’daki
Kürtleri birbirlerinden koparmanın bir yolu bulunmuşken, bir diğer taraftan
suyla koparılmak istenmektedir.
Zamanımız yetmedi. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aksoy.
AK PARTİ Grubu adına ilk konuşmacı
Volkan Bozkır, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bozkır.
AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi
üzerinde AK PARTİ’nin görüşlerini ifade etmek üzere
söz almış bulunmaktayım.
Türkiye, komşularıyla olsun,
bölgesindeki ve dünyadaki ülkelerle olsun, sorunsuz ve dostluğa dayalı bir
ilişki kurmak ve bunu idame ettirmek arzusundadır. Türkiye’den kaynaklanmayan
nedenlerden dolayı komşularında veya bölgesinde ortaya çıkan olumsuz gelişmeler
olsa dahi bu politika kararlılıkla yürütülecektir. Ülkemizin sahip olduğu güç,
artık bölgesel ve küresel meselelerde karar mekanizmalarının sadece içinde yer
almayı değil, bunlarda öncü rol oynamamızı da şart kılmaktadır.
Avrupa Birliğine katılım bir devlet
politikasıdır ve Türkiye'nin stratejik hedefi olarak gündemimizin öncelikli bir
maddesini oluşturmaya da devam etmektedir. Ancak paradigma
değişmiştir ve Türkiye için AB üyeliği artık sadece üyeliğin sağlayacağı
ekonomik imkânlara kavuşmak değildir. Türkiye bu ilişkiyi Avrupa Birliğinin
standartlarına her alanda ulaşmak ve insanına daha iyi bir gelecek sunmak için
sürdürmektedir. Bu standartlara erişmiş ve tüm müzakere fasıllarını Ankara’da
2013 sonuna kadar kapatmış böylesine güçlü bir Türkiye’yi Avrupa Birliğinin üye
yapmama lüksü olmadığını düşünüyorum.
“Arap Baharı” olarak adlandırılan
tarihî değişim süreci tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizin dış politika
gündeminde de en üst sıraya yerleşmiştir. Türkiye, ülkelerin ve tüm bölgenin
barış, istikrar ve refahının halkın talepleri doğrultusunda demokratikleşme
yönünde gerekli adımların atılmasına bağlı olduğu düşüncesindedir. Ülkemiz geri
döndürülemez bu sürecin, aynı zamanda kan dökülmeden ve şiddete başvurulmadan
barışçıl yollardan gerçekleşmesine büyük önem vermektedir.
Türkiye'nin bölge ülkeleri ve halkları
için bir ilham ve ümit kaynağı olduğu da ayrı bir gerçektir. En uzun kara
sınırına sahip olduğumuz, köklü tarihî, kültürel ve insani bağlarımızın bulunduğu
Suriye’de ise Suriye yönetimi tüm çabalarımıza rağmen halkın demokrasi,
hürriyet ve insan hakları arzusu karşısında gerekli adımları atmamış ve bu
talepleri silah zoruyla bastırmaya çalışmıştır. Bu durum karşısında Suriye
yönetimine karşı güven duyma imkânımız kalmamıştır. Bu süreçte Türkiye
gelişmeleri büyük bir dikkatle ve yakinen izlemekte ve Suriye halkının yanında
durmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye ekonomisiyle, siyasi istikrarıyla, demokrasisiyle, dünyada ve
bölgesinde oynamakta olduğu uluslararası aktör rolüyle cumhuriyet tarihinin en
güçlü dönemini yaşamaktadır. Benim gerek yaşım gerek meslekte otuz sekiz buçuk
yıl geçirdiğim süre, bana Türkiye'nin nerelerden buraya geldiğini bizzat
deneyimler yaşayarak yakinen görme imkânı sağladı. Hatırlamak gerekirse benim
1970’li yılların sonlarında Türkiye’de arabalara ve ısınmaya yakıt bulunamazken
85 bin tonluk Ata Tankeri’nin, Irak tarafından,
Merkez Bankamız para havale ettikçe ve havale ettiği miktar kadar, yaklaşık bir
ayda doldurulduğu günleri hatırlamamama imkân yok.
Türkiye, Başbakan Yardımcısına Türkiye
için son derece ihtiyaç duyduğu 40 milyon dolarlık bir krediyi isteyecek diye
Irak’ta günlerce randevu verilmediği günleri hatırlıyorum.
80’li yılların başlarında OECD Türkiye konsorsiyumumun katkıları ve insafı sayesinde yılda 800
milyon dolarlık yardımlarla ayakta durabildiğimiz günleri de hatırlıyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ali Babacan’a,
Yaşar Yakış’a yapılan hakaretler hiçbirine yapılmadı.
VOLKAN BOZKIR (Devamla) - Lüksemburg’un
1 milyon dolar kredi için bize çektirdiklerini, Türk vatandaşlarının ekonomik
sıkıntılar nedeniyle üç yılda 1 kere yurt dışına çıkabildiği günleri,
darphanede pasaport cüzdanı basmak için gerekli boya bulunmadığı için uzun
zaman pasaport verilemediğini, kahve ithal edilemediği için birkaç yıl kahve
içemediğimiz yılları...
OKTAY VURAL (İzmir) – At pazarlığını
unuttun mu Volkan Bey kardeşim?
VOLKAN BOZKIR (Devamla) - ...gecede iki
saat televizyon yayını varken aynı saatte elektriklerin kesildiğini, sular
bazen iki üç hafta akmadığı için maden suyuyla tıraş olduğumuz günleri, 12
Eylül askerî darbesi sonrasında Dışişleri Bakanlığında sabah mesaiye gelirken
bir binbaşının yoklama ve saç tıraşı kontrolü yaptığı günleri de hatırlıyorum.
Bugünlere nerelerden geldiğimizi
hatırlamak ve bugün eriştiğimiz seviyeyle iftihar etmemiz, hâlimize şükretmemiz
boynumuzun borcudur.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Irak’ta
ihaleye bile sokmuyorlar bizi, ihaleye, ne parasından bahsediyorsun!
VOLKAN BOZKIR (Devamla) - Bu noktaya
geliş de hiç kolay olmamıştır arkadaşlar. Türkiye'nin bu değişimi hür
teşebbüsün ve serbest piyasa mekanizmalarının ana unsuru olduğu bir ekonomiye
geçilmesinden sonra AK PARTİ hükûmetleri döneminde klasik demokrasiden
özgürlükçü bir demokrasiye...
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – TPAO’yu
ihaleye sokuyorlar mı Irak’ta?
VOLKAN BOZKIR (Devamla) - ...sağlam
adımlarla ama büyük çabalarla ilerlenmesi sayesinde olmuştur. Bu sayede ki
bölgemizde siyasi bir dönüşüm süreci devam ederken, dünyada tarihin en büyük
ekonomik krizi yaşanırken ülkemizin daha da güçlenerek devam etmesi mümkün
olmuştur. Bu şekilde bir tempoyla Türkiye, 2023 yılında daha da gurur
duyacağımız bir tabloya mutlaka ulaşacaktır.
Saygılarımla.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bozkır.
AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı
Emrullah İşler Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın İşler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi
hakkında AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ’nin
dış politika vizyonu, Türkiye'nin tarihî birikiminin,
jeopolitik konumunun ve küreselleşen dünyanın yeni dinamiklerinin gerçekçi bir
şekilde kavranmasına dayanmaktadır. Küreselleşmeyi fırsata çeviren Hükûmetimiz
millî ve evrensel değerler arasında bir denge kurmuş ve Türkiye’yi 21’inci
yüzyılın lider ülkelerinden biri hâline getirme yolunda bir paradigma
değişikliğine gitmiştir. Bu yeni paradigma soğuk savaş
döneminin çatışmacı bakış açısını ve korkularını geride bırakmış, bölgemizdeki
ve dünyadaki gelişmeleri pozitif bir yaklaşımla ele almanın mümkün olduğunu
göstermiştir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Soğuk savaş
döneminde siz olsaydınız ne yapardınız?
EMRULLAH İŞLER (Devamla) – AK PARTİ
hükûmetlerinin ortaya koyduğu pro-aktif ve pozitif
dış politika vizyonu hem halkımızın teveccühünü
kazanmış hem de komşularımızın ve müttefiklerimizin takdirini toplamıştır. Biz
iç politikada olduğu gibi dış politikada da bir normalleşme sürecini hayata
geçiriyoruz. Kendi tarihimizle ve coğrafyamızla barışıyoruz. Daha önce bir
büyük yük ve sorun telakki edilen tarihimizi ve coğrafyamızı, artık, stratejik
bir değer olarak görüyoruz. Türkiye gerek jeostratejik
konumu gerekse bölge ve dünya olaylarına bakışı itibarıyla çevresinde yaşanan
hadiselere ilgisiz kalamaz. Kritik konularda Türkiye'nin geliştirdiği
politikalar ve inisiyatifler bütün aktörler tarafından
yakından takip edilmekte ve takdirle izlenmektedir. Ülkemizin vizyoner bakış açısıyla müdahil olduğu meseleler, artık, Türkiye'siz çözülememektedir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Suriye çözüldü,
Ermenistan çözüldü, Irak çözüldü, İran çözüldü, Kıbrıs çözüldü, hepsi çözüldü,
her şey çözüldü.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Dönemimizde
Dışişleri Bakanlığı bütçesi, 2002 yılında 435 milyon olan Dışişleri bütçesi
2011 yılında 1 milyar 171 milyon TL’ye çıkarılmıştır, fark 735 milyondur.
2003 yılında faal olan 93
büyükelçiliğimiz bulunurken, 2011 yılında bu büyükelçilik sayısını 114’e
çıkarmışızdır. Dışişleri çalışmaktadır arkadaşlar. 2003 yılında faal olan
başkonsolos sayımız 60 iken 2011 yılında 71 olmuştur.
Bildiğiniz gibi, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi’nin 2009-2010 geçici üyeliğine aday olduk ve 191 ülkenin
151’inin oyunu alarak rekor oyla üyeliğe seçildik. Bundan dolayı, 2015-2016
dönemi için tekrar aday olarak dünyanın ekonomi ve siyasetine yön veren
ülkelerden birisi olmaya devam edeceğiz.
Dönemimizde pek çok arabuluculuklar üstlendik.
Suriye-İsrail dolaylı görüşmelerinde etkin rol aldık. Suriye-Irak arasındaki
ihtilafı giderme konusunda çaba sarf ettik. Suriye-Lübnan, Suriye-Suudi
Arabistan, İran’ın nükleer programı, Lübnan’daki Hükûmet krizleri konusunda
aktif rol aldık. Irak’a Komşu Ülkeler Platformu’nu oluşturduk.
Türkiye-Afganistan-Pakistan üçlü sürecini başlattık ve devam ettiriyoruz.
Türkiye-Bosna-Hersek-Sırbistan üçlü danışma mekanizmasını devam ettiriyoruz. 1
Ocak 2003 tarihinden itibaren 38 ülkeyle vize anlaşması yapılmıştır. Stratejik
iş birliği konseyi kurduğumuz pek çok ülke olmuştur. 2008 yılında Irak’la, 2009
yılında Suriye, Pakistan, ardından 2010 yılında Lübnan, Yunanistan, Azerbaycan,
Rusya, Brezilya ve daha pek çok ülkeyle stratejik iş birlikleri kurduk.
Bunun dışında Türk cumhuriyetlerinin
bağımsızlıklarının 20’nci yılını ekim ayında Ankara’da kutladık. Türk Dili
Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi 15-16 Eylül 2010 tarihinde İstanbul’da
gerçekleştirilen 10’uncu Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi’yle hayata geçirilmiştir.
Büyükelçi Halil Akıncı da Türk Konseyi Sekretaryası Genel Sekreteri olmuştur.
İKÖ Genel Sekreterliğine bir Türk diplomatı seçtirdik. İKÖPAB Genel
Sekreterliğine de yine bir bilim adamı Profesör Doktor Mahmut Erol Kılıç’ı
seçtirdik.
Burada zaman zaman bizim dış
politikamıza yönelik eleştiriler yapılıyor, bizim talimat aldığımız yönünde
ifadeler kullanılıyor. Bu çatı altında bu talihsiz ifadelerin bir daha tekerrür
etmemesini temenni ediyorum. Şunu unutmayın ki Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri
hiçbir yerden ve hiçbir odaktan emir almaz, bunun çok iyi bilinmesini
takdirlerinize sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Özellikle de Arap Baharı olarak
adlandırılan hususlarda burada Tunus’un düştüğünden, Kahire’nin düştüğünden
bahsedildi. Diktatörlüklerin yıkılması ne zaman düşme olarak algılandı? Bunun
çok iyi gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. İzlediğimiz…
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Suudi
Arabistan’a da demokrasi getirin inşallah, Suudi Arabistan’ın da ihtiyacı var
demokrasiye.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Sürem
dolduğu için sizlere cevap veremiyorum ama başka zaman inşallah
cevaplandırırım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Cevabınız
olsa verirsiniz.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Bütçemizin
hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İşler.
AK PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı
Mehmet Erdoğan, Gaziantep Milletvekili.
Buyurun Sayın Erdoğan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesi üzerinde
AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, toplumsal
kalkınmayı, toplumsal huzur ve barışı sağlayabilmemiz için kadınıyla erkeğiyle,
genciyle yaşlısıyla, engellisiyle toplumun her kesimini kucaklayacak şekilde
sosyal politikalar üretmenin hepimizin görevi olduğuna inanıyoruz.
Bir ülkenin ekonomik kalkınması kadar
toplum içindeki sosyal paylaşımı, sosyal içeriği ve sosyal bütünleşmesi de çok
önemlidir. Bunlar olmadığı zaman toplumsal barış ve huzur da olmaz.
Biz AK PARTİ hükûmetleri olarak sosyal
politikaları çok önemsediğimizi her platformda dile getirdik. Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığını icracı bir bakanlığa dönüştürerek bunu göstermiş olduk.
Çocukların her türlü ihmal ve
istismardan korunması, kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi, engellilerin ve
yaşlıların her türlü engel ve ihmalden kaynaklanan toplumsal hayata
katılmalarının sağlanması, şehit ve şehit yakınlarının, gazilerimizin
mağduriyete uğramaması Bakanlığın asli görevleri arasındadır.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı,
aileyle ilgili araştırma yapmakla birlikte projeler üretecek, güçlü aile
oluşması noktasında koruyucu, önleyici tedbirler alacaktır.
Görüşmekte olduğumuz 2012 Merkezî
Yönetim Bütçe Tasarısı’nda dikkatinizi çekmek istediğim bir diğer konu, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığının ilk bütçesinin 8 milyar 841 milyon 713 bin Türk
lirası olmasıdır. Görüyoruz ki icracı bakanlığımız bundan sonra bütçesini tam
yüzde 46 oranında artırmış bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, sizlere çok
önemli olduğuna inandığımız ve 2012 yılında hayata geçirilecek olan Aile ve
Sosyal Destek Programı’ndan bahsetmek istiyorum.
Bu program kapsamında, her ailenin
nasıl bir aile hekimi varsa her ailenin de bir sosyal destek uzmanı olacaktır
çünkü ailede engelli bir anne varsa, engelli bir baba varsa ya da aile
içerisinde şiddet varsa o aileye istediğiniz kadar ekonomik destek verin sorun
çözülememektedir. Çözüm için, yetiştirilecek sosyal destek uzmanı her zaman o
ailenin yanında olacaktır.
Ayrıca, diğer projeler kapsamında
çocuklar için çocuk hizmetleri bölümü de tamamen yeniden yapılandırılmaktadır.
Artık koğuş sisteminden çıkılıp aile yanında çocuklarımızın bakılacağı, sevgi
ortamının da oluşacağı bir bakım sistemi geliştirildi.
Değerli milletvekilleri, hepimiz şunu
iyi biliyoruz ki, her şeyin başı sevgidir. Sevgisiz yapılan destek sınırlı
ölçüde kalmaktadır. Çocukların karnını doyurmak ya da barınma ihtiyacını
gidermek yeterli gelmemektedir. Muhakkak ki, çocuk özlem duyduğu sevgiyi, aile
sıcaklığını hissetmelidir. Yine uygulanmaya başlanan sevgi evleri dediğimiz
içinde en fazla 6 çocuğun barındığı sisteme geçildi. Diğer bir model de çocuk
evleridir. Çocuk evlerinde en fazla 5 çocuğun, kiralanan bir apartman
dairesinde, başında bakıcı annelerin olduğu, onların hem fiziksel
ihtiyaçlarının hem de eğitim ihtiyacının giderildiği ve yirmi dört saat esaslı
bir çalışma modeli geliştirildi. Her çocuğun sıcak bir aile ortamında yaşama
hakkı vardır.
Suça sürüklenen, suç mağduru olan
çocuklar ile suça sürüklenen ve suç mağduru kadınların tek bir merkezde takip
edileceği izleme merkezi modelleri artırılacak olup, aynalı oda dediğimiz
uygulamayla bir daha istismara uğrayan çocuğa ve kadına “Sen ne yaşadın?” diye
sorulmayacaktır, o anlar tekrar yaşatılmayacaktır.
Engellinin yaşam hakkı olduğu, eğitim
hakkı olduğu, sağlık hizmeti hakkı olduğu için çıkarmış olduğumuz Engelli
Yasası’yla tescillenmiş bulunmaktayız. Sosyal devlet olarak kalkınmışlığın esas
göstergesi engellisine, muhtacına, kimsesizine ne kadar bakabildiğinizle
ölçülür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Ben 2012
bütçesinin kabul edilmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Erdoğan.
AK PARTİ Grubu adına dördüncü
konuşmacı, Gökçen Özdoğan Enç, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Enç.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığımızın 2012 yılı mali bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Devleti halka hizmet aracı olarak gören
Hükûmetimiz bir sınıfın, bir cinsin, bir kesimin değil, tüm vatandaşlarımızın
refah ve mutluluğu için çalışmaktadır.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız
8 Haziran 2011 tarihinde yayımlanan 603 sayılı KHK ile icracı bakanlık olarak
hizmete başlamıştır.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına
bağlı olan kurumların 2011 bütçe ödenekleri toplamı 6 milyar 15 milyon 624 bin
TL iken 2012 yılı bütçesi 8 milyar 841 milyon 713 bin TL olarak planlanmıştır.
Demokrasimizin olmazsa olmazlarından
biri olan sosyal devlet anlayışının işlerlik kazanması için hükûmetlerimiz
döneminde devrim niteliğini taşıyan uygulamalar hayata geçirilmiştir. Bu icraatların bir kısmını sürem elverdiği ölçüde sizlerle
paylaşmak istiyorum:
Kadın erkek eşitliğinin ilk kez 2004
yılında Anayasa’ya girmesini sağladık. Şiddete uğrayan kadın ve çocuklara
danışmanlık hizmeti veren 183 hattı, ayrıca fakir ve muhtaç vatandaşlarımızın
sorunlarını anında aktarmaları için “Alo 144 Sosyal Yardım Hattı”nı
açtık.
Sosyal güvenlik alanında yapılan
düzenlemelerle, kadınlarımızın doğum nedeniyle çalışamadıkları süreleri
borçlanmalarını sağladık ve doğum izinlerini artırdık.
Hükûmet olarak büyük bir zihniyet
devrimini gerçekleştirdik. Haydi Kızlar Okula
Projesi’yle 350 bine yakın kız çocuğumuzu okulla buluşturduk. Ana Kız Okuldayız
Projesi’yle ise 560 binin üzerinde kadınımıza okuma yazmayı öğrettik.
Kadın ve genç istihdamını artırmak
için, 2008’de hazırlanan teşvik paketiyle sigorta primlerinin beş yıl süreyle
kademeli olarak devlet tarafından ödenmesini sağladık.
2005 yılında Engelliler Kanunu’nu
çıkarttık. Engelli bireyin evde bakılması hâlinde -burayı çok önemsiyoruz- bir
net asgari ücret, bir kuruma yatılı yerleştirilmesi hâlinde ise iki net asgari
ücret tutarında bakım ücreti ödenmesine başladık. Engelli çocuğu olan anneye,
beş yıl erken emekliliğin yolunu açtık. Engellilerimizin istihdama katılımını
sağladık. Kamu kurumları ile özel sektörde çalışan engelli sayısı 2002 yılında
16.660 kişi iken 2010 yılında bu sayı 3 kattan fazla artarak 52.172’ye
çıkmıştır. 2010 yılında Anayasa’da yapılan değişiklikle kadınlar, çocuklar,
engelliler, yaşlılar, şehitler, dul, yetim ve gazilerin haklarının korunması
yönünde alınacak ilave tüm düzenlemelerin eşitlik ilkesine aykırı olmadığını
anayasal güvence altına aldık. Böylece, pozitif ayrımcılık uygulamasının önünü
açtık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önümüzdeki süreçte bunlara ek olarak aile bütünlüğünün ve devamının korunması
için, kısa adı ASDEK olan Aile ve Sosyal Destek Programı’nı inşallah hayata
geçireceğiz.
Yine, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğü ve TOKİ iş birliğiyle ayda 100 TL taksitle 100 bin adet barınma
öncelikli stüdyo tipi konutların inşasına başlayacağız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
“Kadınlara yönelik ayrımcılık
ırkçılıktan beterdir.” anlayışıyla kadınlara yönelik şiddet ve aile içi
şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin “İstanbul Sözleşmesi” olarak
bilinen Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaladık.
Uluslararası alanda kadına yönelik ve aile içi şiddetle ilgili bağlayıcı
özelliği olan bu sözleşmeyi Meclisten oy birliğiyle geçirerek 24 Kasım 2011
tarihinde 6251 sayılı Kanun’la Parlamentosunda yasallaştıran ilk ülke Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti oldu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu sözleşmeye ek
olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve şiddetin önlenmesi amacıyla
kadın ve aile bireylerinin şiddetten korunmasına dair kanun tasarı taslağının
tüm STK’ların, baroların, üniversitelerin katılımıyla geniş ölçüde
değerlendirilip hazırlanmasını sağlıyoruz, inşallah önümüzdeki günlerde
görüşerek kanunlaştıracağız.
Bu duygu ve düşüncelerle bütçemizin
milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Enç.
Şimdi, söz sırası AK PARTİ Grubu adına
Elâzığ Milletvekili Sermin Balık.
Buyurun Sayın Balık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SERMİN BALIK (Elâzığ)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının 2012 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına görüşlerimi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sözlerimin başında
Meclisimizin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Toplumun en önemli kurumu hiç kuşkusuz
ki ailedir. Aileye yapılan yatırım, millete ve geleceğe yapılan yatırımdır. Pek
çok toplumsal sorunun çıkış noktası olan ailenin bütünlüğünü korumak, eğitmek,
geliştirmek ülkemizin de gelişmesine ve sağlıklı nesiller yetişmesine vesile
olacaktır. Bu sebeple, insanımıza daha hızlı, etkin ve verimli hizmet sunmak
amacı ile sosyal yardım ve hizmet alanındaki tüm kurum ve kuruluşları 61’inci
Hükûmet ile birlikte icracı bir bakanlık olan Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı çatısı altında toplamış bulmaktayız.
Ailenin önemine, toplumsal sorunlarda
ailenin yerine değinmişken aile danışma merkezlerimiz ve toplum
merkezlerimizden söz etmek istiyorum. 2002 yılında 59 toplum merkezimizden
toplam 55.469 kişi faydalanmışken, Ekim 2011 itibarıyla 97 toplum merkezimizden
75.452 kişi faydalanmıştır. 2012 projelerimizin en dikkat çekenlerinden bir
tanesi Aile Sosyal Destek Programı’dır. Bu programla, her aileye bir sosyal
destek uzmanı verilecek, böylece koruyucu, önleyici tedbirler hayata
geçirilerek soruna ilk çıkış noktasında müdahale edilebilecek.
Toplumumuzun en önemli bireyleri hiç
kuşkusuz ki çocuklarımız, olmazsa olmazlarımız. Bu bakış açısıyla Çocuk
Esirgeme Kurumlarındaki çocuk hizmetlerini yeniden yapılandırdık. Öncelikle,
çocuklarımız için koğuş sisteminden uzaklaştık. Bir anne olarak her çocuğun
sevgiye aç olduğunun, farklı özelliklerde olduklarının, her biriyle özel olarak
ilgilenmek gerektiğinin farkındayım. Bu bilinen gerçekten hareketle, sevgi
evleri ve çocuk evleri sistemine geçtik.
Sevgi evleri, çocuklarımıza bahçe
içinde villa tipi müstakil evlerde yaşama imkânı sunmaktadır. 328 sevgi evinde,
toplam 2.590 çocuk koruma ve bakım altına alınmıştır. Elâzığ Çocuk Esirgeme
Kurumundaki koğuş sisteminden de bu evlerdeki sevgi sıcaklığına geçen
çocuklarımızdan biri tanesi bir yaşındaki Burak bebeğimiz. Belki ona anne
sıcaklığını, anne kokusunu veremeyiz, ancak çocuk gelişimi mezunu ablalarıyla
ona yüreğimizdeki sevginin ve şefkatin sıcaklığını verebiliriz.
Bir diğer yuvamız da çocuk evleridir.
Mahalle aralarında, apartman dairelerinde en fazla 6 çocuğun yaşayabildiği,
onların hem fiziksel hem duygusal hem de eğitim ihtiyaçlarının karşılandığı,
yirmi dört saat hizmet esasına dayanan yuva sıcaklığındaki evlerdir. Tüm yurtta
419 çocuk evinde 2.379 çocuğumuz bakım ve koruma altına alınmıştır, tıpkı Engin
oğlumuz gibi. Engin’in artık bir evi ve bir adresi var.
Biz, bu projelerle, çocuklarımıza her
şeyden önce öz güven kazandırmak, sağlıklı bireyler olma yolunda sağlam adımlar
atarak yardım etmek istiyoruz.
Pilot olarak Ankara Yenimahalle’de
uygulanan çocuk izleme merkezlerinden de bahsetmek istiyorum. Suç mağduru veya
suça itilmiş çocuklarımız, ne yazık ki yaşadıklarını defalarca anlatmak
zorundalar ve her seferinde aynı travmayı baştan
yaşamak zorunda kalıyorlar. İnsani ve vicdani olarak düşündüğümüzde bu sistemi
değiştirmek gerekliliğini hissettik ve aynalı oda sistemini geliştirdik. Aynalı
odada çocuk yaşadıklarını yalnızca bir kere anlatıyor ve mahkemede çocuğun aynalı
odada verdiği beyan geçerli kılınıyor. Bu projemizi, Kadın İzleme Merkezi
adıyla kadınlarımız için de hayata geçirerek, şiddet ve tacize uğramış
kadınlarımızın aynı travmayı defalarca yaşamasına
engel olmak istiyoruz.
Bazı ailelerimiz evlatlarını sadece
maddi yetersizliklerden dolayı Çocuk Esirgeme Kurumuna bırakmaktadırlar. Bunlar
için aile yanında destek projesi yürütülmektedir. Bakanlık burada devreye
girerek aileye mali destek veriyor ve ailenin yanında çocuklarının bakılması
için yardımcı oluyor. 2002 yılında 12.075 kişi bu durumdan yararlanırken, 2011
yılında bu rakam üç katına çıkıp 32.348 kişiye ulaşmıştır. Kişi başına yapılan
ödeme miktarı da 61 TL’den 451 TL’ye çıkarılmıştır.
Kadını birey olarak güçlendirmenin
yolu, onu ekonomik olarak güçlendirmekten geçiyor. Bunu sağlayabilmek için
pozitif ayrımcılık yapılarak, beş yıllık kademeli işveren payının devletçe
ödeneceği bir model geliştirdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SERMİN BALIK (Devamla) – Sözlerime son
verirken, 2012 bütçesinin devletimize, milletimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Balık.
AK PARTİ Grubu adına altıncı konuşmacı
Nusret Bayraktar, Rize Milletvekili.
Buyurun Sayın Bayraktar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NUSRET BAYRAKTAR
(Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman ve Su İşleri
Bakanlığımızın 2012 yılı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, ülkemizin
su kaynakları, ormanları ve tabii zenginliklerinin korunması ve en iyi şekilde
değerlendirilmesinden sorumlu olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Ülkemizin,
dünyada orman varlığı azalırken orman varlığını artıran nadir ülkelerden bir
ülke olduğunu hatırlatmak isterim. En büyük ağaçlandırma seferberliğiyse 2008
yılında başlamış, üç yılda 820 milyon fidan toprakla buluşturulmuştur.
Türkiye, dünyada en çok ağaçlandırma
çalışması yapan Çin ve Hindistan’dan sonra 3’üncü ülke olarak listeye
girmiştir.
2008-2012 yıllarını kapsayan
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı çerçevesinde toplam
2,3 milyon hektar sahada ormanlaştırma çalışmaları yapılmıştır. Orman
varlığımız 1972 yılında 20,2 milyon hektar iken bugün 21,6 milyon hektara
ulaşmıştır, dolayısıyla 1972’den bu yana 1,4 milyon hektar orman alanı
artırılmıştır. Odun serveti ise 936 milyon metreküpten 1,4 milyar metreküpe
yükseltilmiştir. Bütün bunlara rağmen maalesef ülkemiz, orman yangınları
bakımından riskli bir bölgede olmasına rağmen memnuniyetle müşahede ediyoruz,
görüyoruz ki orman yangınlarıyla mücadelede Avrupa’nın en başarılı ülkesi
konumuna geldi. Yardıma muhtaç olan ülke konumundan yardım edebilecek konuma
geldik. Örnek olarak, Suriye, Gürcistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti,
Yunanistan, Rusya, İsrail ve Arnavutluk’ta çıkan yangınlara gerekli destek
sağlanmış, ayrıca çok sayıda ülkeden gelen personele eğitimler verilebilmiştir.
2002 yılında 33 adet olan millî park
sayımız 41’e, 17 olan tabiat parkı sayımız 181’e çıkmıştır. Ayrıca, AK PARTİ
İktidarı ülkemizi kent ormanlarıyla tanıştırmış, dokuz yılda 71 il, 30 ilçe
merkezlerinde olmak üzere toplam 101 kent ormanı tesis edilmiş ve
insanlarımızın rahat nefes alabileceği mekânlar oluşturulmuştur.
Vatandaşlarımızın uzun yıllardan bu
yana beklediği, arzuladığı ve ihtiyaç duyduğu mülkiyet ve ihtilaf sorunlarının
çözümü için ormanlık ve 2/b alanlarımızda bugüne kadar yapılamayan kadastro
işlemleri yüzde 95 oranında bitmiş, geri kalan kısımların bitirilmesine hız
verilmiştir. Böylece, vatandaş ile devlet arasında süregelen mülkiyet
sorunlarının çözümünde mutlu sona yaklaşılmıştır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) -
Vatandaşın tapusunu elinden alıyorsunuz.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Orman ve Su İşleri Bakanlığının önemli
görevlerinden biri de -su hayattır- su kaynaklarının korunmasına ve
sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına dair gerekli tedbirlerin alınmasıdır.
Bu bağlamda havza koruma eylem planları devreye sokulmuş, hızlı bir şekilde
gerekli çalışmalar devam etmektedir, teferruata giremiyorum.
Devlet Su İşleri, AK PARTİ Hükûmeti
öncesi, üç yılda 9 tesis açmışken, dokuz yıllık iktidarımız döneminde 1.035
tesis tamamlanarak halkın hizmetine sunulmuştur.
218 metre yüksekliğe sahip Türkiye’nin
1’inci, Avrupa’nın 6’ncı en yüksek barajı olan Ermenek Barajı ile silindirle
sıkıştırılmış beton gövde kategorisinde Avrupa’nın en yüksek barajı unvanını
kazanan Çine Adnan Menderes Barajı ve Ege’nin en büyük, Türkiye’nin 6’ncı büyük
barajı olan Dalaman Akköprü Barajı, AK PARTİ İktidarı
döneminde hizmete sunulmuştur.
Muratlı, Borçka gibi, Türkiye’nin
çeşitli illerinde toplam yüz altmış beş adet yeni baraj işletmeye açılmıştır.
Bütün şehirlerimizin içme suyu problemi çözülmüş, bizim dönemimizde
tamamlanarak işletmeye alınan kırk yedi adet içme suyu projesiyle, 33 milyon
vatandaşımıza, yılda 3,3 milyar metreküp içme suyu temin edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de yenilenebilir enerji kaynakları büyük
önem kazanmıştır. Ülkemizde yeşil enerji kaynaklarında, rüzgâr ve güneş
enerjisiyle karşılaştırıldığında, hidroelektrik enerji üretimi, en ekonomik ve
yapılabilirliği teknik açıdan en uygun olanıdır. HES’ler,
bulundukları bölgenin enerjisini doğrudan ve en ucuz şekilde üretmesinin
yanında, tabiat açısından da olumlu faydalar sağlamaktadır.
Kömür ve doğal gaz ithalatı sebebiyle
yılda yaklaşık 25 milyar dolar döviz kaybı olmakta, HES projeleriyle 25 milyar
doların dışa gitmesi engellenecektir.
Vaktim bittiği için detaylarına
giremiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bayraktar.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Ben, bütün
bunlara rağmen, bu faaliyetleri sürdüren Sayın Bakanımız ve ekibini tebrik
ediyorum.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Bayraktar,
lütfen.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Ağaca ve
ormana olan sevgimiz bitmesin. Herkesin bir ağaç dikmesini özellikle istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Bayraktar, lütfen.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bütçemizin
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına yedinci
konuşmacı Mehmet Öntürk, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Öntürk.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÖNTÜRK
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Orman ve Su İşleri
Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmak üzere Grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
öncelikle şunu belirtmek isterim. Ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Su
zengini olarak sayabileceğimiz ülkeler, kişi başı 10 bin metreküp/yıl ve üstü
suya sahip olan ülkelerdir. Ülkemizin toplam kullanılabilir su miktarı 112
milyar metreküptür. Bunu nüfusumuza bölecek olursak kişi başına düşen yıllık su
miktarımız 1.500 metreküptür. Ülkemiz 112 milyar metreküp olan su
potansiyelinin yüzde 40’ını kullanabilmektedir.
İktidarımız döneminde DSİ tarafından
yapılan yatırımlardan biraz bahsetmek istiyorum. 2000-2002 arasında DSİ
tarafından 9 tesis milletimizin hizmetine sunulmuşken, İktidarımız döneminde en
son 11/11/2011 tarihinde Sayın Başbakanımızın
açılışını yaptığı 1.111 tesis milletimizin hizmetine sunulmuştur. Bu tesisler
içerisinde Ermenek Barajı Avrupa’nın 6’ncı, dünyanın 21’inci, ülkemizin de en
yüksek barajıdır. Ege’nin yüz altmış bir yıllık hayali olan Çine Adnan Menderes
Barajı kendi sınıfında Avrupa’da 1’inci, dünyada ise 5’inci büyüklüktedir.
Dalaman Akköprü Barajı Ege’nin en büyük, Türkiye'nin
6’ncı büyük barajıdır.
Değerli arkadaşlar, ülkemizin ekonomik
olarak sulanabilir arazi miktarı 8,5 milyon hektar olup 2011 yılı başı
itibarıyla sulanan alan 5,5 milyon hektardır. Bu alanın DSİ tarafından sulanan
kısmı 3,216 milyon hektar olup 2015 yılı sonu itibarıyla hedefimiz 4,66 milyon
hektara ulaşmaktır. Bunu biraz daha açarsak, 850 bin hektar daha alanı sulamaya
açarak toplam alanı 6,35 milyon hektara çıkarmayı hedefliyoruz.
Az önce ifade ettiğim gibi, ülkemiz su
zengini bir ülke değildir. Sularımızı en fazla kullandığımız alan olan zirai
sulamada büyük tasarruflar yapmamız gerektiği inancıyla 2003 yılından sonra
iptidai sulama sistemleri terk edilerek basınçlı borulu sisteme geçilmiştir.
Bunu oran olarak verecek olursak, inşa hâlinde olanlar tamamlandığı zaman
klasik düzende yüzde 21, kanalette yüzde 8, borulu sistemde yüzde 71 olacaktır.
Değerli arkadaşlar, biraz da GAP, DAP
ve KOP’tan bahsedelim. GAP kapsamında son otuz yılda
sadece 272.697 hektar arazi sulanırken 2008 yılında Başbakanımız tarafından
uygulamaya konulan GAP Eylem Planı ile bu rakama beş yılda 785 bin hektar daha
eklenerek sulanan alan 1 milyon 58 bin hektar olacaktır. 2002 yılında enerjide
yüzde 74, sulamada ise yüzde 12’lik kısmı tamamlanan GAP’ta 2013 yılı sonuna
kadar sulama projelerinin yüzde 30’u tamamlanacak ve ekonomik olarak
sulanabilir alan kalmayacaktır. GAP Eylem Planı tamamlandığında, yılda sulama
faydası 2,2 milyar dolar, enerji faydası 4 milyar dolar, içme suyu faydası 410
milyar dolar olmak üzere millî ekonomiye katkısı 6,61 milyar dolar olacaktır.
Ayrıca projeyle 1 milyon 270 bin kişiye doğrudan istihdam imkânı sağlanacaktır.
KOP kapsamında Akdeniz’e akan sular tersine çevrilerek Mavi Tünel vasıtasıyla,
Konya Ovası’na bereket planı tamamlandığında 1 milyon 100 bin hektar arazi
sulanacaktır. Yine değerli dostlar, Bin Günde Bin Gölet Projesi’yle 1,6 milyar
metreküp su depolanacak, 300 bin hektar alan sulanacak, 300 bin kişiye istihdam
ve 900 milyon TL gelir artışı sağlanacaktır.
Sonuç olarak, küresel ısınmadan en çok
etkilenecek bölgeler arasında olan ülkemizin su kaynaklarını, ekolojik ve biyolojik zenginliğini de azami ölçüde koruyarak
en verimli şekilde halkımızın hizmetine sunmak, ekonomik olarak sulanabilir
arazi miktarını arttırmak, içme ve kullanma suyunu temin etmek için tüm
alanlarda olduğu gibi bu alanda da İktidarımızın 2023 hedefleri doğrultusunda
yatırımlarımız devam etmektedir.
Ben bu vesileyle 2012 yılı bütçesinin
hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öntürk.
AK PARTİ Grubu adına 8’inci konuşmacı
Osman Kahveci, Karabük Milletvekili.
Buyurun Sayın Kahveci. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN KAHVECİ
(Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Genel Müdürlüğünün
2012 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum
Değerli milletvekilleri, dünyamızı
tehdit eden en önemli çevresel felaketlerin başında küresel ısınma ve iklim
değişikliği gelmektedir. Buna karşı alınması gereken en önemli tedbirlerin
başında da ormanların korunması ve geliştirilmesi gelmektedir. Bu konuda
dünyada birçok uluslararası süreçler başlatılmasına rağmen maalesef
ormansızlaşma durdurulamamış ve her yıl dünyada 10 milyon hektar orman yok
olmaya devam etmektedir.
Yüzde 27’si ormanlarla kaplı olan
ülkemizde ormanların
yüzde 99’u devlete aittir.
Meri mevzuat, ormanların
korunması, işletilmesi ve geliştirilmesi görevini Orman Genel
Müdürlüğüne vermiştir. Orman Genel Müdürlüğü de bu görevini yüz yetmiş iki
yıldır en iyi bir şekilde yerine getirmenin gayreti içerisindedir.
Sayın milletvekilleri, ülkemiz bir
Akdeniz ülkesidir. Bundan dolayı, yaz aylarında ormanlarımızın en büyük tehdidi
olan orman yangınları kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazen
bu yangınlar ormanları değil, tarım alanlarını da, yerleşim yerlerini de tehdit
etmekte, büyük mal ve can kayıplarına neden olmaktadır.
Ülkemizde her yıl ortalama 2 bin adet
orman yangını çıkmakta, bu yangınlarda yıllık ortalama 8 ile 10 bin hektar
orman zarar görmektedir. Ancak son yıllarda alınan etkin tedbirler,
geliştirilen modern yangın yönetim sistemleri, güçlendirilen hava
filosu, yenilenen araçlar ve
donanımlar ile orman yangınlarına karşı hızlı ve etkin müdahalede çok önemli
mesafeler alınmıştır. Bunun sonucu yangınlara ilk müdahale süresi kırk-altmış
dakikalardan on beş-yirmi dakikalara, yangın başına yanan alan miktarı da 20
hektarlardan 4 hektarlara düşürülmüştür.
Bugün, Türkiye, orman yangınlarıyla
mücadelede bölgesinde büyük bir güç olmuştur. Bugün, Türkiye, orman
yangınlarıyla mücadelede sınır ve sınır ötesi ülkelere yardıma gidebilir, bilgi
ve teknoloji ihraç edebilir hâle gelmiştir. Bu, ülkemiz adına takdir edilmesi
gereken bir gelişmedir.
Geliştirilen yangın yönetim sistemleri
3 defa Türkiye birinciliği almış ve birçok ülke bu sistemleri görmek ve
ülkelerinde kullanmak üzere ülkemizle ikili ilişkiler başlatmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu başarıyı,
gece gündüz demeden yangınla mücadeleyi vatan savunmasıyla eşdeğer gören
fedakâr, cefakâr orman teşkilatı mensuplarına borçluyuz
Bu başarıyı, ormanlarımızın korunması
söz konusu ise gerisi teferruattır diyerek orman teşkilatına her türlü desteği
veren AK PARTİ Hükûmetlerine borçluyuz.
Bu başarıyı, bize güven ve destek veren
aziz Türk milletine borçluyuz. Bu vesileyle, bu uğurda şehit olanları bir kere
daha rahmetle anıyorum.
Sayın milletvekilleri, AK PARTİ
döneminde orman halk ilişkilerinde de önemli gelişmeler olmuş, ormanlar, yasak
alanlar olmaktan çıkartılmış, Türkiye’de ilk defa kent ormancılığı başlatılmış
ve halkımızın hizmetine sunulmuştur.
Yine ilk defa, ülkemizde ormanlarımızın
emisyon zararlarına karşı sağlık durumlarının
izlenmesi sistemi kurulmuş ve Avrupa izlenme ağına bağlanmıştır.
Yine ilk defa, Yangına Dirençli
Ormanlar Kurma Projesi başlatılmış ve orman köylülerimizin ekonomisi ön planda
tutulmuştur.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde 21
bin orman köyünde 7 milyon vatandaşımız yaşamaktadır. Bu vatandaşlarımızın 500
bini geçimini ormancılıktan sağlamaktadır. Bunlar, orman işçiliğinde ve orman
ürünlerini yetiştirme, toplama ve pazarlamasını yapmaktadırlar.
Geliştirilen yeni ormancılık
teknikleriyle ormanlarımızdan üretilen orman ürünlerinde yüzde 100’lere varan
üretim artışları olmuş ve orman köylüsüne daha fazla iş ve aş verilmiştir.
Orman köylüsü enflasyona ezdirilmemiş
ve üretim birim fiyatlarına her yıl enflasyon üzerinde zam yapılmıştır. 2002
yılında 1 metreküp tomruk üretimine 27 lira ödenirken bu rakam 2011 yılında 74
liraya çıkarılmıştır. Toplamda 2002 yılında orman köylüsüne aktarılan kaynak
250 milyon lira iken bu rakam 4 kat artırılarak 1,1 milyar Türk lirasına
çıkarılmıştı.
Sayın milletvekilleri, ormanlarımız
koruma ve kullanma dengesi içerisinde en gelişmiş ormancılık teknikleri
kullanılarak işletilmektedir. Bu güvenle Türkiye ilk defa ormanlarını
uluslararası sertifikasyon kuruluşlarına açmış ve ormanlarımız sertifikalı
ormanlar olmaya başlamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kahveci.
OSMAN KAHVECİ (Devamla) – Bu duygularla
Orman Genel Müdürlüğünün 2012 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına 9’uncu
konuşmacı Dilek Yüksel, Tokat Milletvekili.
Buyurun Sayın Yüksel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA DİLEK YÜKSEL
(Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlarken 2012 bütçesinin
hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bilindiği gibi Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ülkemizdeki su kaynaklarının
planlanması, yönetimi, geliştirilmesi ve işletilmesinden sorumlu, merkezî
yönetim bütçesine tabi genel bütçeli yatırımcı bir kuruluştur.
AK PARTİ Hükûmeti ile diğer tüm
kurumlarda olduğu gibi DSİ’de de büyük bir atılım gerçekleştirilmiş, kurumda
ilk defa toplu açılış merasimleri dönemine geçilmiştir. 2003-2011 yılları
arasında 933 adet tesis ile 2011 yılında tamamlanan 102 adet tesisle birlikte
toplam 1035 adet tesis halkımızın hizmetine sunulmuştur.
DSİ Genel Müdürlüğünün 2012 yılı
hedefleri ise 93 adet büyük su işi ve 365 küçük su işi, 140 adet araştırma
kuyusu ile 240 adet işletme kuyusu açılarak aziz milletimizin hizmetine
sunulmasıdır. Ayrıca Çine, Deriner, Manyas ve Topçam HES’leri devreye alınarak
yılda 2.495 milyon kilovatsaat enerji üretilmesi amaçlanmaktadır. İçme suyu
sektöründe 2012 yılında yapımı tamamlanacak olan 16 adet içme suyu tesisinden,
yaklaşık 390 bin nüfusa, yılda yaklaşık 89 milyon metreküp içme suyu
sağlanacaktır.
Tüm bu hizmetler, zaman, bilgi ve
paranın iyi kullanımıyla ve büyük bir özverinin sonucunda hayata geçirilmiştir.
DSİ’nin önemini kavrayan bir hükûmet olarak biz, 2002’de 1 milyon 380 bin TL
olan Devlet Su İşleri bütçesini 2011 yılında 7 milyar 366 milyon TL’ye
çıkardık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakanımızın “Susuz köy, kasaba, şehir kalmayacak.” talimatıyla mevcut köy ve
köy altı yerleşimlerinin yüzde 89’una sağlıklı içme suyu ulaştırdık, 3.622
susuz köy ve bağlantısına şebekeli içme suyu tesisi yaptık, 33.497’sinin de
içme suyu tesisini yeniledik.
AK PARTİ İktidarıyla sadece
insanlarımız değil, toprağımız da suya kavuştu. 2002 yılından bugüne kadar
açılan 145 adet yeni sulama tesisiyle 1 milyon hektar tarım arazisini suya
kavuşturduk. Toplam sulanabilir tarım arazilerimizin büyüklüğünü 5,4 milyon
hektara çıkardık.
Seçim bölgem olan Tokat’ta DSİ
tarafından yapılan bazı icraatları sizinle paylaşmak istiyorum. Tokat’ta
2003-2011 yılları arasında 29 adet taşkın ve taşkın rüsübât
kontrolü, 3 adet yerüstü suyu sulaması, 2 adet gölet, 3 adet gölet sulaması
olmak üzere toplam 37 adet tesis tamamlanmıştır. 2003-2011 yılları arasında DSİ
tarafından Tokat’ta gerçekleştirilen yatırımların toplam maliyeti 2011 yılı
fiyatlarıyla 452 milyon TL’dir.
Bunlara ek olarak, 17 gölet yapmak için
hazırlıklara Tokat’ımızda başladık, 8 dereyi ıslah ettik, 16 tanesinin ise
yapımına devam ediyoruz. Yazıtepe Turhal Baraj
Projesi’nin ihalesi DSİ Genel Müdürlüğünce 2011 yılında yapılmış olup,
projeleri tamamlandıktan sonra DSİ Genel Müdürlüğünde işin ihalesi yapılacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sürem bitmek üzere. Yaptıklarımızı anlatmaya zaman yetmiyor çünkü biz “İşimiz
hizmet, gücümüz millet.” diyen bir parti olarak kendi kendimizle yarışıyor ve
“İki günü birbirine eşit olan zarardadır.” düsturuyla 2023 hedeflerine emin
adımlarla milletimizle beraber ilerliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu duygu ve düşüncelerle Orman ve Su
İşleri Bakanlığını ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünü çalışmalarından dolayı
kutluyorum. 2012 yılı bütçe görüşmelerinin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne
ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, AK PARTİ Grubu adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Yüksel.
Şimdi, AK PARTİ Grubu adına son
konuşmacı Şenol Gürşan, Kırklareli Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞENOL GÜRŞAN
(Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meteoroloji Genel
Müdürlüğü bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Öncelikle aziz milletimizi ve
yüce heyetini saygıyla selamlıyorum.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, ülkemizde
meteorolojik gözlemler, hava tahmini ve meteorolojik erken uyarıları yapmak,
meteoroloji alanında ve iklim değişikliği konusunda araştırmalar yürütmekle
görevli bir teşkilatımızdır. Havacılık, denizcilik ve kara
yollarıyla ilgili olarak ulaştırma sektörü başta olmak üzere savunma, çevre,
tarım, turizm, sanayi, enerji, şehircilik, adalet ve sağlık olmak üzere pek çok
sektöre hizmet veren Meteoroloji Genel Müdürlüğü, uluslararası standartlarda
yüzde 90 civarında tutarlılık oranında tahminleri ve zengin ürün çeşitliliğiyle
sürekli kendini yenileyip geliştiren, bölgesinde lider meteoroloji servisi olma
gayreti içinde olan bir kuruluşumuzdur.
Sosyal ve ekonomik gelişmeyle birlikte
sanayileşme, şehirleşme, nüfus artışı ve insan aktiviteleri, havacılık,
denizcilik, enerji, yaşanabilir çevre, su ve tarımsal gıda ihtiyaçları
nedeniyle meteorolojik hizmetlere olan ihtiyaç her geçen gün artmakta, bu durum
meteorolojiye ayrı bir önem kazandırmaktadır. Ayrıca, yaşanan doğal afetlerin
pek çoğu şiddetli yağış, dolu ve kar gibi meteorolojik karakterli hadiselerin
neticesi olup bunların sonucunda meydana gelen sel, heyelan, taşkın gibi
hadiselerin önceden tahmin edilip önlem alınması can ve mal kayıplarının
azaltılmasında çok büyük önem arz etmektedir.
Bu meteorolojik hadiseler ve sonucu
oluşan tabii afetler öncesi erken uyarı sistemlerinin en önemlisi meteoroloji
radarlarıdır. Hâlihazırda Ankara, İstanbul, Zonguldak, Balıkesir, İzmir ve
Muğla’da kurulu bulunan 6 adet meteoroloji radarlarına ilaveten 2011 Kasım
ayında işletmeye alınan Antalya ve Hatay radarlarıyla radar sayısı 8’e
çıkarılmış olup 2012 yılında ise Trabzon ve Samsun radarlarının da kurulumu
tamamlanacaktır.
Gelişen teknolojiyle birlikte otomatik
meteorolojik gözlem şebekesi kurulumu ve modernizasyonuna devam edilmekte olup
hâlen 463 adet olan otomatik meteoroloji gözlem istasyonuyla yer gözlemleri
yapılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geçmişte yayınlanan hava raporlarında “Trakya bölgesinin doğusu çok bulutlu.”,
“Yer yer ve zaman zaman yağmurlu.” gibi ya da “Hafta içi yağmur olabilir.” gibi
spiker konuşmalarını hatırlıyoruz. Bu günler artık çok gerilerde kaldı.
Dakikalık olarak alınan meteorolojik veriler, uydu ve radar görüntüleri,
sayısal tahmin modelleri ve yüksek performanslı bilgisayar ile tahmin
tutarlılık oranlarının artırılması kurumca yapılmaktadır.
Çiftçilerimiz için geliştirilen “Zirai
don uyarı.” ve “Hasat zamanı tahmin.” sistemiyle don etkilerinin asgariye
indirilmesi için elektronik mesajla çiftçilerimizin cep telefonlarına ücretsiz
ikazlar yapılmakta ve üretim planlaması için en uygun hasat zamanı
belirlenmektedir. Ayrıca, kuraklık da milletlerarası metotlarla izlenmektedir.
Orman yangını oluşabilecek riskli
bölgeleri belirleyen meteorolojik erken uyarı sistemi geliştirilerek orman
yangını oluşabilecek riskli bölgeler belirlenmekte, bu çerçevede Orman Genel
Müdürlüğünce orman yangınlarının önlenmesi için de gerekli tedbirler
alınabilmektedir.
Küresel iklim değişikliğinin izlenmesi
ve ülkemizle ilgili öngörüler geliştirilmesi amacıyla dünyada kullanılan saygın
modellerle de çalışmalar devam etmektedir.
Hava tahmini ve erken uyarıları
vatandaşlarımıza duyurmak için yayın akışı yenilenen ve içeriği zenginleştirilen
Meteoroloji’nin Sesi Radyosu, yurt genelinde 40 ilde gerçekleştirdiği
yayınlarla 60 milyonu aşkın bir izleyiciye ulaşmış bulunmaktadır. Yayınlar
ayrıca Türksat 1-C uydusu ve İnternet üzerinden de
tüm dünya tarafından izlenebilmektedir.
Geliştirilen doküman yönetim sistemiyle
merkez ve taşra birimleri arasında yazışmalar elektronik ortamda yapılmaktadır.
Bu sayede önemli oranlarda zaman, kırtasiye ve insan tasarrufu sağlanmış
olmaktadır. Sahip olunan bilgi birikimi ve teknik kapasitenin eğitimler yoluyla
bölge ülkelerine aktarılması amacıyla yılda yaklaşık 20 ülkeden 100’ün üzerinde
katılımcıyla uluslararası eğitimler yapılmaktadır. Bu eğitim ve iş
birlikleriyle ülkemizin bölgesel meteoroloji ve iklim merkezi olma yönünde de
önemli adımlar atılmış olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 yılı Meteoroloji bütçesinin önemli bir kısmını modernizasyon çalışmaları
ve otomatik meteoroloji gözlem sistemlerinin yaygınlaştırılmasına harcayan
Meteoroloji Genel Müdürlüğü bütçesinin ve 2012 yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
milletimiz ve devletimiz için hayırlı uğurlu olmasını diliyorum ve emeği geçen
herkese saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gürşan.
Şimdi,
söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Yıldırım Tuğrul
Türkeş’te, Ankara milletvekili.
Buyurun Sayın Türkeş. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde konuşacağım Dışişleri
Bakanlığı bütçesinin hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
AKP Hükûmetinin icraatları içerisinde
göz önüne çıkarmaya çalıştığı ve büyük ölçüde performans gösterdiklerini iddia
ettikleri konu, dış politikadır. Sayın Başbakanın “Ustalık dönemimiz.” dediği
61’inci Hükûmet Programı’nda 12 sayfa bu konuya ayrılmıştır. 8 Temmuz 2011
tarihinde Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı bu programda dış politika bölümünde
iktidarın uluslararası meselelere her şeyden evvel sorun odaklı bir yaklaşım
yerine vizyoner bir yaklaşım benimsediği
belirtilmiştir.
Geçen yıl bütçe görüşmelerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşan Sayın Deniz Bölükbaşı,
konuşmasında, Sayın Davutoğlu’nun “2011 Yılına Girerken Dış Politikamız” isimli
kitapçıktaki söylediklerine atıfta bulunarak -ve aynı zamanda yine Sayın
Başbakanın- “İsrail’in Mavi Marmara saldırısının üzerinden iki yüz üç gün
geçmiştir. Saldırının hemen akabinde AKP grup toplantısında konuşan Sayın
Başbakan bu konuda, hepiniz hatırlayacaksınız, şunları söylemiştir: ‘Türkiye
olarak bu işin peşini bırakmayacağız. Türkiye yeni yetme, köksüz bir devlet
değildir, bir kabile devleti hiç değildir. Kimse Türkiye'yle aşık
atmaya, Türkiye'nin sabrını test etmeye kalkmamalıdır. Türkiye'nin dostluğu ne
kadar kıymetliyse düşmanlığı da o kadar şiddetlidir…’” Bunun gibi daha devam
ediyor bu konuşma. Sayın Bölükbaşı, bunları belirttikten sonra burada bir başka
noktaya da atıfta bulunmuş; o da Sayın Bakanın, Sayın Davutoğlu’nun “Bu olay
bölge tarihinde belirleyici bir andır, bizim 11 Eylülümüzdür. Artık hiçbir şey
eskisi gibi olmayacaktır." dediğine değiniyor ve arkasından da diyor ki:
“Değerli milletvekilleri, bunları söyleyen AKP Hükûmeti iki yüz üç gün içinde
İsrail'in Türkiye'yi tatmin edecek özlü bir adım atmasını sağlayamamıştır.” Bu
geçen yılın tutanaklarından, Sayın Bölükbaşı’nın konuşması.
Bugün, Dışişlerinin 2012 bütçesini
konuştuğumuz bugün bu saldırının üzerinden beş yüz altmış iki gün geçmiştir ama
maalesef hâlâ geçen yıl Sayın Bölükbaşı’nın işaret ettiği hususlarda hiçbir
gelişme elde edilmemiştir, hiçbir olumlu adım attırılamamıştır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – ABD’nin yeni
talimatları var, ABD’nin.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) –
Yapılan beyanlar havada kalmış ve yapıldığı iddia edilen ekonomik yaptırımlar
da gerekli ağırlıkta olmadığından karşı tarafa hiçbir şey ifade etmemiştir.
Değerli milletvekilleri, önümüzdeki
hafta Fransa’daki Mecliste sözde soykırımın “yok” denmesinin suç sayılacağı
yeni bir yasa geliyor. Şimdi, bu az önce hatırlatmalarını yaptığım konuya da
değinerek umuyorum ki siyasi iktidar bu sefer, hakikaten bir konuda tepkisini
dile getirdiğinde bunun arkasını kovalayabilmeli ve bunun arkasından da bir
ülkeye bir şeyleri yaptırmalı veyahut da arkasını takip etmeli. Yoksa bu az
önce arz ettiğim hususta örnekte olduğu gibi, üzerinden yıllar geçip bu konular
havada kalmamalı.
Dışişleri Bakanlığımızın deneyimli
diplomatları bilgi birikimleri ve tecrübeleri itibarıyla, yılları aşan
çabalarıyla bu Bakanlığı Türkiye'nin öne çıkan, saygın bir kurumu hâline
getirmişlerdir. Sayın Bozkır az önce AKP’den önce bu şeylerin yapılmadığını
söyledi, Emrullah Bey de değindi ama biz o kanaatte değiliz yani Dışişlerinin
daha köklü bir kurum olduğuna inanıyoruz.
Bu
insanların büyük gayret ve fedakârlıklarıyla, bu konudaki çalışmalarıyla
Türkiye'nin uluslararası arenada hak ettiği yeri elde etmesi için büyük bir
gayret gösterdiklerini de biliyoruz ve biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bunu görmekteyiz ve bu yapılanlardan dolayı değerli Dışişleri mensuplarını da
yürekten kutluyoruz ancak siyasi iktidarın -az önce de belirttiğim üzere- kendi
“Ustalık dönemi.” diye addettikleri bir dönemde, yapılmayanları ya da yanlış
yapılanları da burada dikkatinize sunacağız.
Bu noktadan olmak üzere, dünyadaki
genel trend doğrultusunda “Arap Baharı” oyununa
girmekte hiç tereddüt etmeyen siyasi iktidar, geçmiş yıllarda hiçbir şey
yapmadığı gibi gelecek için de Türk cumhuriyetleriyle ilişkiler konusunda
kendisini âdeta görevsiz addetmektedir ve ilişkilerin asgari seviyede bulunmasından
da bir rahatsızlık duymamaktadır. Bunu geliştirmek ve daha iyiye götürmek
doğrultusunda da en ufak bir gayretlerinin olmadığını gözlemliyoruz. TİKA’yı
-ki Türk İşbirliği Ajansı biliyorsunuz esas adı- Afrika yatırım
koordinatörlüğüne dönüştürdüler (MHP sıralarından alkışlar) ve Türk dünyası ile
ilişkileri de ciddi çalışma grupları veyahut etkinlikler ile güçlendirmek
yerine, cenaze ve toplantılarda bakan seviyesinde temsilden öteye de hiçbir şey
yapılmıyor. Dil, tarih ve kültür birlikteliğimiz olan bu ülkelerde Afrika’dan
umulan ama hâlâ belirsiz olan ticari kapasitenin daha fazlasının varlığı dahi
AKP tarafından dikkate değer bulunmuyor.
Balkanlardaki çalışmalarda birçok
Avrupa Birliği ülkesinin gösterdiği performanstan daha ileride değiliz, hatta ekonomik
krizin içinde bulunan Yunanistan bile birçok Balkan ülkesinde etkin olmak adına
neredeyse Türkiye ile yarışacak seviyede faaliyetler içinde.
Sayın milletvekilleri, AKP Hükûmetinin
yoğunlaştığı Arap baharının gerçek sebepleri, çapı ve hedefleri ile gittiği
istikamet maalesef bugüne kadar bu yüce Meclis çatısı altında hak ettiği ölçüde
bir müzakere ortamı elde edemedi. Arap dünyasının hemen hemen hepsi monarşi
veya totaliter rejimlerle yönetilirken sadece Kuzey Afrika’da, iddia edildiği
gibi, süren bir baharın diğer ülkelere niye geçmediğinin burada üzerinde
durulması gereğine inanıyorum. Şu ana kadar hareketli olan bölgede aşağı yukarı
140 milyon insan yaşıyor ama bir 80 ila 85 milyon nüfusa sahip olan ve hâlâ monarşik olan, hâlâ totaliter rejimlerle yönetilen tarafa
bir baharın niye ulaşmadığını da mutlaka düşünmeli ve konuşmalıyız. Yani hani
her yere bir demokrasi geliyor ya onu göreceğiz.
Tabii, bir diğer konu da bu bahar
coğrafyasındaki dünün liderleri ile AKP İktidarı bu kadar sarmaş dolaş iken, iç
içe iken, o ülkelere sık sık gelir giderken bu baharı sezememiş olmalarını da
ben ustalıklarına yakıştırıyorum, tabii, sizlerin takdiri size kalmıştır. AKP
İktidarının yoğunluklu olarak üzerinde durduğu ve çalıştığı bu ülkelerle
ilişkilerimize kısaca bakacak olursak:
Türkiye-Irak:
Türkiye’ye Irak’tan, gerek merkezî
yönetimden gerekse bölgesel yönetimden birileri geliyor gidiyor. Tabii,
Türkiye’de ağırlandıkları için bunlar o ziyaretlerde yediklerinin herhâlde
diyetini ödemek için iyi şeyler söylüyorlar ama dikkatinizi çekmek istediğim
bir konu var ki geriye döndüklerinde mutlaka bizim canımızı acıtacak bir
açıklamayı da ihmal etmiyorlar. Bunu önleyemiyoruz yani orayla ilişkilerde bunu
engelleyebilmiş değiliz bugüne kadar.
Kerkük ve Musul’daki Türkmenler için
büyük bir sıkıntı var, Kerkük’te sistematik bir kaçırma uygulanıyor
Türkmenlere. Önce iş adamlarına yapıldı, esnafa yapıldı, daha sonra doktorlara,
doktor ailelerine yapıldı, kaçırmalar, tehditler, öldürmeler. Şimdi de
öğretmenlere ve aydınlara yönelik bunlar yapılıyor ve bunlar konusunda maalesef
siyasi iktidarın hiç sesi çıkmıyor, herhangi bir girişiminin olduğunu da
duymuyoruz.
İran ilişkileri:
2010-2011 yıllarındaki süreçte
Türkiye-İran ikili ilişkilerinde ciddi dalgalanmalar oldu. 2010 yılında iki ülke
arasında ciddi bir yakınlaşma hasıl oldu. Büyük
ziyaretler. Mayıs 2010 tarihinde, Başbakan Erdoğan İran’a bir ziyaret
gerçekleştirdi ve Brezilya devletiyle koordineli biçimde 13’üncü uranyum
takasını konu alan üçlü zirve yapıldı. Bunun ardından, Türkiye ve Brezilya
devletleri, Birleşmiş Milletlerde İran’a yaptırım kararı alındığında oylamada
“hayır” oyu kullandılar. Bir yakınlaşma oldu zannediyoruz. Hatta,
o dönemde bu PKK ve türevlerine karşı da İran ile ortaklaşa hareket hatta, eş
zamanlı operasyonlar bile yapıldı. Arkasından 2011 yılı geldi “NATO füze
kalkanı” diye tabir edilen, Malatya Kürecik’te bir
radar üssünün daha da teçhiz edilmek üzere bir şeye Türkiye yeşil ışık yaktı.
İran da tabii anlayamamıştır bu değişkenliğin nereden geldiğini.Tabii, burada daha önce Millî Savunmada,
diğer konularda değinildiği için bu füze kalkanı konusunun üzerinde çok fazla
durmayacağım. Ama şayet bunlara Bakanlıktan Sayın Bakan veyahut da diğer
arkadaşlar değinirlerse, bu füzenin haricinde… Yani bunu tespit ettin radarla,
bir de bunu durdurmak için bir başka bir şey yapmak lazım yani ya sen de bir
füze atacaksın, bir şey yapacaksın. Bunları NATO mu temin ediyor, biz millî
bütçeden mi alıyoruz? Ne oluyor bunlarla ilgili? Bunların da burada, bu yüce
Mecliste görüşülmesi gerektiğine ve Meclisin bilgilenmesi gerektiğine
inanıyorum.
Evet, bir diğer konu: 20’nci yüzyılda
kurulmuş olan birtakım uluslararası kuruluşlar var. Bunlardan biri de Birleşmiş
Milletler, biliyorsunuz. Mevcut siyasi iktidar buradaki pozisyonunu “etkin”
olarak tarif ediyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde geçici üyelik
aldık filan tamam, âlâ, çok güzel. Dokuz yıllık süre içerisinde, Kıbrıs’ta
yaşayan soydaşlarımızın şartları bir adım iyiye gitmedi, bir adım. E, bu kadar
iyisiniz de, bu kadar dünyadaki ülkelerle, uluslararası kuruluşlarla aranız iyi
de niye yapamıyorsunuz bunları? Yapmak mı istemiyorsunuz? Bunların
burada konuşulması lazım.
Bir
diğer gene konu bu Yunanistan’la ilgili. Gene
2010 yılıydı, Kırmızı Kitap değişti, oradaki artık Ege Denizi’nde meselelerin,
denizdeki sınırların savaş sebebi olmayacağı söylendi ve bunun Türkiye’de
önemli bir değişiklik olduğu dile getirildi. Ama arkadan, Rum Kesimi İsrail’le
12’nci parselde bir Amerikan şirketi marifetiyle petrol aramaya kalkınca deniz
kuvvetlerini harekete geçirdik. “Bundan rahatsız mısın?” Hayır, değilim ama
aynı dönemde, Girit’te konuşlanan Amerikan 6’ncı Filosu’na
ait “Lenthall” isimli bir lojistik gemi var. Bu gemi
Girit’ten hareket edip Akdeniz’e, Kıbrıs’a doğru hareket ettiği dönemde, eş
zamanlı olarak biz deniz kuvvetlerimizdeki bu hareketleri durdurduk. Bunlardan
niye vazgeçildi, bu ikisinin arasında bir alaka var mı, bunun da burada
görüşülmesi ve açıklığa kavuşturulması gereğine inanıyorum.
Tabii, dış işlerinde birçok konu var
ama süre azaldığı için, Hükûmetin de çok fazla sevdiği ve üzerinde yoğunlaştığı
bu “Arap baharı” ile ilgili gelişmelerle ilgili kısa bilgi sunup ondan sonra
konuşmamı bitireceğim.
Bu Arap baharında çok iyi şeyler
yaptık. Tunus’tan başladı, Mısır’da, demokrasi geliyor... Peki, ben size şimdi
ne demokrasinin geldiğini söyleyeceğim. Tunus’ta yapılan ilk hür seçimlerde
İslamcı bir söyleme sahip olan El Nahda kazandı ve bu
parti Müslüman Kardeşlere bağlı. Öte yandan, Mısır’da yapılan seçimlerde yine
Müslüman Kardeşlerin temsilcisi Hürriyet ve Adalet Partisi birinci parti olarak
çıktı ve geçerli oyların yüzde 36,6’sını aldı. Şimdi de geriye bir tek Suriye
kaldı. Orada da bakalım, ne yapılacağını göreceğiz.
Şimdi, görülüyor ki değerli arkadaşlar,
bu Arap baharı ile Büyük Orta Doğu Projesi parametreler olarak birbirinin
üzerine düşüyor. Bu anlamda da tabii, mevcut siyasi iktidarın ve Sayın
Başbakanın buradaki rolünün muhtevasını, kapsamını sizlerin takdirine
bırakıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2012 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Türkeş.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
ikinci konuşmacı Ruhsar Demirel, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Demirel. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının 2012 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ve bahse konu Bakanlık, hepinizin
takdir edeceği gibi, yalnızca ekonomiyle, bütçeyle, finansla izah edilecek bir
kurum değil; odağında insanın olduğu, daha geniş perspektiften bakmayı
gerektiren bir kurum. Ancak bu Bakanlık kurulurken, bildiğiniz gibi, kanun
hükmünde bir kararnameyle kuruldu yani Meclis iradesinden kaçırılarak kurulmuş bakanlıklardan biri.
O sebeple Bakanlık kurulurken Bakanlığın yapısı hakkında söz söyleme şansımız
olmadı. Ben bütçeyi bu anlamda bir şans olarak görüyorum ve Bakanlığın yapısı
hakkında da birkaç fikir beyan etmek istiyorum:
Hükûmet etmede onuncu yılına giren
Adalet ve Kalkınma Partisinin en çok değişikliğe uğrayan bakanlığı kadın
konusunda çalışan bakanlık oldu. Daha önce devlet bakanlığıydı, şu anda Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı. Kadın konusundaki bakan, en sık değişen bakan.
Sayın Başbakan kendisinin usta olduğunu
söylüyor, bir önceki dönem kalfaydı ve ondan önce çıraktı sanıyorum.
Dolayısıyla bu Bakanlık, çok sık bakan değiştirmesi itibarıyla, daha hiç kalfa ve usta bir
bakan göremedi. Sanıyorum ki bu istikrarsızlıktan olsa gerek Dünya Ekonomik
Forumu’nun bu yıl açıkladığı
toplumsal cinsiyet eşitliği endeksinde Türkiye yine üç haneli
rakamlarla ifade edilen 100 küsürüncü sıralarda. 135
ülke içinde sondan 14’üncü ve bu gidişle sanıyorum ki 2012’de de çok fazla bir
şey değişmeyecek. Neden daha fazla bir şey değişmeyeceğini düşündüğümüze
gelince: Ben bütçe görüşmelerinde Sayın Bakanın sunumunu izledim, dinledim.
Sayın Bakanın sunumu şöyleydi: “Hani yılbaşı da yaklaşıyor, yeni yılınız
hayırlı olsun, çok daha iyilerini yapacağız. İnşallah daha iyi günler bize
gelecek.” filan gibi yani genel olarak temennilerle dolu, naif bir sunumdu.
Dolayısıyla bir bazı, bir ölçümlemesi olmayan, hedefleri net olmayan yuvarlak
söylemlerle dolu bir konuşmaydı, temennilerden ibaretti diye düşünüyorum ve bu
sebepledir ki çok daha ileriye gidemeyeceğimiz gibi bir kanaate sahibim
maalesef.
Bakanlığın örgüt şemasından başlamak
istiyorum: Bakanlığın örgüt şemasında “Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü” adı
altında bir Genel Müdürlük var ve Genel Müdürlüğün misyonuyla
ilgili kendi sitelerinde şöyle bir ibare var: “Temel ihtiyaçlarını
karşılamaktan yoksun -devamında- vatandaşlarımızı sosyal yardımlarla
desteklemek, paydaşlarıyla eşgüdüm içerisinde çalışarak sosyal yardımların
etkin bir biçimde dağıtılmasını sağlamak.”
Bu cümleler, bize, genel olarak doğal
afetleri hatta çok yakında yaşadığımız Van depremini hatırlatıyor ama Van
depreminde biz Bakanlığı çok da aktif görmedik. Nedenine gelince: Çünkü devlet
yapımız içinde afetlerle ilgili bir kurum var, AFAD. AFAD’ın
içinde birçok kurul ve komisyon var ve bu kurul ve komisyonlarda hangi
bakanlıkların görevli olduğuna baktınız mı hiç? Millî Savunma Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, İmar İskân Bakanlığı, Orman Bakanı,
Millî Eğitim Bakanı, Sağlık Bakanı, Kızılay Genel Başkanı var, Aile ve Sosyal
Politika Bakanı yok.
Sayın Bakan, Hükûmet, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığını kovboy dekoru diye mi görüyor? Sizden istirham ediyorum,
Bakanlığınız, ilgili Genel Müdürlüğünüzün misyonu ve
görevi itibarıyla bu kurum ve kuruluşlarda yer alması gereken bir Bakanlıktır.
Dolayısıyla, bu konuda Hükûmet içinde sanıyorum ki etkili baskıyı
yapacaksınızdır.
Bakanlığın örgüt şemasında bir başka
genel müdürlük var. Ben üzülerek ve hicapla okudum adını: Özürlü ve Yaşlı
Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Efendim, 2011 yılındayız, 21’inci yüzyılda, bu
yüzyılın ilk insan hakları sözleşmesi Engelli Hakları Uluslararası Sözleşmesi
ve o günden bugüne “Engelli” kelimesi bile kalkmıştır literatürden.
Literatürde “Özür” olabilir ama literatürde bu bile
yok artık “Özel durumlu bireyler” diye bir ifade var. Özür dileme konusunda
belki siyasetiniz itibarıyla meraklı olabilirsiniz ama bence siz asıl bu özel
durumlu insanlarımızdan özür dilemelisiniz ve bu Genel Müdürlüğün adını lütfen
değiştiriniz. (MHP sıralarından alkışlar)
Bir başka konu, burada övünerek
anlatılan bir telefon hattı var biliyorsunuz. Ben Bakanlığın sitesini
inceledim, birçok telefon hattı var hatta 155, 156, 183, farklı farklı hatlar
var. En sonunda, Sayın Bakan Isparta’da Emniyet Müdürüyle beraber, Sayın
Bilgiç’in de yanında yer aldığı, bir “Gülen Yüzler” telefon hattını açtı.
Sayın Bakan, mağdur olan kadınlar,
çocuklar hangi numarayı arayacaklar? Bu bile bir kafa karışıklığı. Bakınız,
“112” dediğinizde herkes neyi anlattığını bilir. Sağlıkla ilgili uzak yakın her
işi olan insan 112’yi arar. Kadın, yaşlı, engelli, çocuk hangi numarayı
arayacak? Gülen yüzler için her ilde başka bir numarayı mı? 183’ü mü, 140
küsuru mu, hangisini? Bu kafa karışıklığınızı aslında ben hiç yadırgamadım;
çünkü ilgili siyasi partinin hükûmet ettiği dönemleri kapsayan, 2007-2013
yıllarını kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planına bakarsanız, böyle bir bakanlık
zaten öngörülmemiş bile. Yani, kalkınma planlarında yer almayan bir bakanlık.
Toplama bilgisayar gibi, bir anda ilgili kurumları toplayarak bir bakanlık
oluşturulmuş ve Dokuzuncu Kalkınma Planından ben size başka bir cümle okumak
istiyorum:
“İş gücü piyasasında zorluklarla
karşılaşan kadınlar, gençler, uzun süreli işsizler, özürlüler ve eski
hükümlüler için fırsat eşitliği sağlanacaktır. Kadınların iş gücüne ve
istihdama katılımlarının artırılması amacıyla çocuk ve diğer bakım hizmetlerine
erişimleri kolaylaştırılacaktır.” Çok iyi bir temenni ama dediğim gibi, naif,
hoş bir temenni. Çünkü, Sayın Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek Bey, geçtiğimiz günlerde burada bir metin okudu, 2011 yılı ekonomik
raporunu. 2011 yılı ekonomik raporunda şunlar var: İstihdam düzeyinin
yükseltilmesi için iş gücü yükünün azaltılması kapsamında yaptıklarını saydı
Sayın Şimşek. “Sağlık merkezi açma ve kreş zorunluluklarının esnetilmesi…” Bu
esnetme sanıyorum ki yukarıya doğru değildir, aşağıya doğrudur. “Eski hükümlü
çalıştırma zorunluluğunun kaldırılması…”
Sizlere şunu hatırlatmak isterim:
Sağlık merkezleri açma konusunda esnetme yaparsanız, işçi sağlığı ve iş
güvenliği konusunda “Çok güzel öldüler” cümlesinden öteye gidemezsiniz. Kreş
açma zorunluluğunu esnetirseniz, kadın istihdamını hiç desteklemiş olmazsınız.
Eski hükümlü çalıştırma zorunluluğunu da kaldırırsanız eğer, bu insanları
sosyal dışlanmaya maruz bırakır, suça teşvik edersiniz.
Sosyal politika oluşturmak, bunları
birleştirmek, bütünleştirmek sosyal içermeyi gerçekleştirmek demektir.
Dolayısıyla, bakanlığın çalışma alanıyla ilgili, lütfen bu konuda Maliye
Bakanıyla da bir istişare ederseniz toplum olarak mutlu olacağız.
Bir başka konu aile içi şiddet: Burada
benden önce konuşan bir Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilimiz de ifade
etti, Sayın Bakanın hedefleri arasında sosyal hizmet uzmanlarını sahaya
yollamak var. Fakat Sayın Bakanın sunumunda şu vardı: Sosyal hizmet uzmanlarını
göç almış bölgelerden başlayarak çalıştıracağına dair bir ifadesi vardı, doğru
hatırlıyorum sanıyorum. Oysa, maksat sinek öldürmek
değil, bataklık kurutmak. Göç alanı değil, göç veren yerleri bu konuda
incelemek gerekir.
Nitekim,
UPSAM’ın TÜBİTAK’la birlikte yaptığı ve geçen hafta
açıklanan bir çalışma var, bu çalışmaya katılan, ankete cevap veren insanların
yüzde 25’inin “Evet.” dediği bir soru var: Zoraki evlilikler nedeniyle bölücü
terör örgütüne katılımlara yüzde 25 kişi “Evet.” cevabını vermiş Sayın Bakan.
Sanıyorum ilgi alanınıza girecektir.
Bakanlığın bütçesi konusunda da birkaç
cümle söylemek istiyorum. Bakanlığınız haziran ayında kurulduğu için Maliye
Bakanlığıyla ne zaman temasa geçtiniz ve bu bütçeyi oluşturdunuz bilmiyorum
ama bütçe ifade edildikten sonra bile enflasyonda yüzde 2-3’lük bir oynama
olduğunu sanıyorum siz de biliyorsunuzdur. Dolayısıyla, 2010-2011’le ilgili net
rakamlarınız olmadığı için yani verdiğiniz bütçe çizelgesinde o haneler sıfır
olduğu için hangi bazın üzerinden konuşuyoruz, hangi rakamlar üzerinden 2012’yi
öngördünüz, açıkçası ben anlamadım, herhâlde ekonomistler anlayacaklardır.
Bakanlık bütçenizin 8,8 milyar olduğunu
söylüyorsunuz ama baktığınız zaman 4,1 milyar görev zararı gözüküyor, şimdiden
Bakanlığın bütçesinin yarısı görev zararı efendim. Tabii, bütün bunlar, bütün
bu eşitsizlik ve dengesiz rakamlar çok yadırgatıcı değil.
Son bir örnek vermek istiyorum
konuşmamı bitirmeden: Malumunuz sığınma evleri çok güncel bir konu. Bu konuda
Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’e göre ülkemizde 53 tane sığınma evi var
fakat aynı gün konuşan Sayın Ali Babacan’a göre 51 tane yani yaklaşık 50 küsur
tane sığınma evini bile düzgün toplayıp sayılarda mutabık kalamamış bir
kabinenin bütçeyle ilgili durumunu bence sizler takdir edeceksinizdir. Elbette
ki sayısal çoğunluğunuz nedeniyle bu bütçe geldiği gibi geçecektir. Sığınma
evini özellikle örnek verdim. Elli küsur tane sığınma evini net sayamamış
ekonomiden sorumlu bakanlıklarımız var. Ben, takdiri tekrar sizlere
bırakıyorum.
Teşekkür ediyorum. Bütçe hayırlı olsun.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Demirel.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
üçüncü konuşmacı Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; 2012 yılı bütçe
görüşmelerinde Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğü bütçesi
hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, içinde
yaşadığımız yüzyılda hızlı nüfus artışı, yoğun sanayileşme hamleleri, küresel
ısınma ve iklim değişikliği, çevresel endişeleri had safhaya ulaştırmıştır. Bu
gelişmelerle, ormanlarımıza ve ormancılığımıza önemli bir misyon
yüklenmiştir.
Türk ormancısı, yüz yetmiş iki yıllık
geleneğin getirdiği tecrübeyle, ormanların korunması, geliştirilmesi ve varlığının
arttırılması noktasında hayati önemi haiz birçok projeye imza atmıştır.
Bunlardan sadece birkaçını sizlerle paylaşacağım:
İstanbul’un
su ihtiyacının yüzde 50’sini karşılayan Terkos kumul
ağaçlandırması, Ankara’yı çepeçevre sarmalayan yeşil kuşak ağaçlandırması,
Adana Akyatan, Antalya Belek kumul ağaçlandırmaları,
Aydın Menderes havzası erozyon kontrol projeleri, Trakya Kurudağ
ağaçlandırmaları yalnız bunlardan birkaç tanesidir ama ne yazık ki Sayın Bakan,
bu geleneği, birikimi ve emeği görmezden gelip, neredeyse ormancıları yok
saymaktadır.
Bakanlığın görev konularının yaklaşık
üçte 2’si ormancılık konuları olmasına rağmen, ormanların yüzde 16’sı
münhasıran su üretimi yani hidrolojik fonksiyonlu ormanlar olarak ayrılmasına
rağmen, üst düzey atamalarda ormancılar hiç dikkate alınmamış, müsteşar, 3
müsteşar yardımcısı ile 5 müstakil daire başkanlığına çevre ve su kökenli
bürokratlar atanmıştır. Bakanın da su ve çevre kökenli olduğu dikkate
alındığında, Bakanlık, âdeta su işleri bakanlığı hâline getirilmiştir.
Bu atamalar ve görevlendirmeler
yetmiyormuş gibi, 5531 sayılı Kanun’da açıkça belirtildiği üzere, görevlerinin
tamamına yakını orman mühendisliğine ait olan Doğa Koruma ve Millî Parklar
Genel Müdürlüğüne sosyal bilimler mezunu bir bürokrat görevlendirilmiştir.
Sayın Bakan, bu görevi yapacak hiç
orman mühendisi bulamadınız mı? Biraz sonra çıkacaksınız, ormancıların yaptığı
fedakârca çalışmalardan bahsedeceksiniz ama bu fedakârca çalışmaları yapan
orman mühendislerini, orman çalışanlarını yok sayacaksınız. Biz bunları
uygulamalarda da istiyoruz.
Yine, ülkemizde 35.148 köyün 21.216’sı
ormanla ilişkilidir. Ormanlarımızı tehdit eden en önemli faktörlerden birisi de
kırsal fakirliktir. Kırsal kesim millî gelirden en az payı almaktadır. Siz,
yaklaşık yarım asırlık deneyime sahip, kırsal kalkınmada ve ormanların
korunmasında çok önemli yeri olan ORKÖY Genel Müdürlüğünü Bakanlığınız
döneminde kapattınız.
Sayın Bakan, Doğa Koruma ve Millî
Parklar Genel Müdürlüğü bünyesinde büyük çoğunluğu ormanlık alanlarda yer alan
millî parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları, sulak
alanlar gibi korunan alanların tescil yetkisini Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
verdiniz. Herhâlde kendi Bakanlığınızı yeterli görmediniz. Yetki alanlarında
çift başlılık yarattınız.
657 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’yle, Bakanlığın kuruluşunun üzerinden iki ay geçmeden birçok
değişiklik yapıldı. O kadar rahat birimler açılıp kapatıldı ki 648 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’yle kurulan Orman Harita ve Uzaktan Algılama Daire
Başkanlığı bir ay sonra kapatılarak başka bir daire başkanlığı açıldı.
Yine, İktidarınız döneminde
kapattığınız 24 işletme müdürlüğü var. Bunları kapatırken şu ifadede
bulunmuştunuz: “Geçmişte uygulanan popülist politikalar nedeniyle bölge
müdürlüğü sayısını 27, işletme müdürlüğü sayısını 241’e yükseltmişler. Biz
hantal yapıdan kurtulmak ve kaynak israfını önlemek amacıyla 24 işletme
müdürlüğünü kapatıyoruz.” demiştiniz ve bunun savunmasını mahkemelerde ve her
ortamda yapmıştınız. Bugün ne oldu da, 24 işletme müdürlüğünü kapatıyorsunuz,
28 işletme müdürlüğü açıyorsunuz? 241’e “Popülist politikalar neticesinde
geçmiş dönemlerde yapılmış.” dediğiniz yerde, 244’e çıkardınız işletme
müdürlüğü sayısını. Şimdi, 2003 yılında söylediğiniz mi doğru, bugün mü söylediğiniz
doğru? 241 mi büyük, 244 mü büyük?
Sayın Bakan, aradan altı aydan fazla
zaman geçmesine rağmen hâlâ kuruluşlarla meşgul olunması, sürekli zikzak
yapılması, motivasyonun sağlanamaması sizi rahatsız
etmiyor mu? Öyle görülüyor ki ektiğinizi biçiyorsunuz. Birikimli ve liyakatli
memurlarınızı pasivize ediyorsunuz. Atamaların genel
müdürler yerine size yakın sendika tarafından yapıldığı, Personel Daire
Başkanlığınca ilgili sendikaya kayıt yaptırmadan atamanın yapılmadığı herkes
tarafından biliniyor. Bundan bilginiz varsa durum vahim, eğer bilmiyorsanız
durum daha da vahim.(MHP sıralarından alkışlar) Keyfî atamaların yolunu açmak
için, ehliyet ve liyakate dayalı mevzuat engeline takılmamak için Orman Genel
Müdürlüğü Teknik Personel Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği kaldırıldı.
Meslek örgütlerinin açtığı dava sonucu yüksek mahkeme iptal kararı verdi.
Yeniden hiçbir objektif kritere dayanmayan Orman Genel
Müdürlüğü Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği tekrar çıkarıldı, tekrar dava
açıldı. Danıştay 2. Dairesi yürütmeyi durdurma kararı verdi. Bu arada siz keyfî
atamalarınıza devam ettiniz. Bugün atadığınız şube müdürlerinin hiçbirisi kadro
alamadılar, hepsi geçici görevle görevlerine devam ediyorlar. Allah aşkına
Sayın Bakan, çalışanlarınızdan verim alacağınız, çalışma barışını
sağlayacağınız, ehliyet ve liyakate dayalı bir personel mevzuatı çıkarmak ve
uygulamak bu kadar zor mu?
Şimdi, ormancılığın birikimlerini yok
ederken diğer yandan da ormancıların kemiklerini sızlatacak bir uygulamanızdan
daha bahsetmek istiyorum: Ormancının kalbi, kimliği olan Gazi Yerleşkesi,
Atatürk’ün yadigârı, başkentin merkezinde yer alan Atatürk Orman Çiftliğinin
bir parçasıdır. Uygulamalı ormancılık araştırma çalışmaları yapmak üzere 1954
yılında Orman Genel Müdürlüğünce alınmış, cefakâr ormancıların emeği ve
bilgisiyle botanik bahçesine dönüştürülmüştür. İçerisinde yüz otuz üç çeşit
bitki vardır. Baykuşundan, tilkisine zengin bir yaban hayatı oluşmuştur. Yüz
yetmiş iki yıllık geçmişe sahip ormancılık kurumu açısından çok önemli bir merkez
olmanın yanı sıra orman ve doğal park niteliğinde kentin akciğerleri olarak
başkentlilere hizmet etmektedir. Şimdi, burayı ne yapacakları belli değil.
Bunun altyapısını hazırlıyorlar. Şimdi, buradan çok açık ve net soruyorum:
Sayın Bakanım, gizleyeceğiniz bir şey mi var? İnsan utanacağı şeyi gizler.
Şimdi, genel müdürünüze bir yazı yazdırdınız, dediniz ki: ”Buranın
ağaçlandırılması 1992 yılında yapılmaya başlamıştır.” Ve birinci derece sit
alanından çıkarılmak üzere sayın genel müdürünüzün imzasıyla Tabiat Kuruluna
bir yazı gönderiyorsunuz ve ne kadar hızlı çalışıyor ki bu kurum bir hafta
içerisinde bu yazıya cevap geliyor. Şimdi, bu yazıda diyor ki: “1992 yılından
sonra ağaçlandırıldığı için burayı üçüncü sit alanına çevirin.”
Şimdi, buradan soruyorum: Şu ağaçlar
kaç yaşında? Sayın Bakan, siz de bilirsiniz ve bunun altına imza atan Orman
Genel Müdürü kırk beş yıllık orman mühendisi. Sayın Genel Müdür ve Sayın Bakan,
bu ağaçların elli altmış yaşında olduğunu çocuğa sorsanız bilir.
Evet, değerli milletvekilleri, size de
gösteriyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yazık yahu!
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Bunlar
ormancıların kemiklerini sızlatıyor. (MHP sıralarından alkışlar)
Bakın, aynı yere dönemin -80
ihtilalinin döneminde- Başbakanı olan Bülent Ulusu buraya göz dikiyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Aa, 12 Eylül’ün devamı bu!
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – O zamanın
Orman Genel Müdürü Ömer Özen -buradan tüm ormancılar adına, Türk milleti adına,
rahmetle, şükranla, minnetle anıyorum- buna direniyor. Orman Genel Müdürlüğünün
kalbi olan, ormancıların kalbi olan burayı dönemin ihtilal hükûmetini ikna
ederek ormancıların merkezi olarak bugüne kadar kullanmaya devam ediyoruz.
Şimdi, burada Sayın Bakana açıkça
soruyorum: Burayı ne yapacağınızı yüce Türk milletinin huzurunda açıkça ifade
edin. (MHP sıralarından alkışlar)
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) –
Gökçek’e lazım o, Gökçek’e!
OKTAY VURAL (İzmir) – Belki Sayın
Bakana rezidans…
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Şimdi,
başka bir resim göstereceğim size. Bu, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Merkezi, hepiniz biliyorsunuz. Bakın, şu duvarları görüyor musunuz, şu
duvarları; içinde AK PARTİ’nin otobüsleri var,
arabaları var. Her gün girip araçlarınızı park ediyorsunuz. Burası kimin
biliyor musunuz? Orman Genel Müdürlüğünün. 3.600 metrekare yeri işgal ederek
Adalet ve Kalkınma merkezi hâline getiriyorsunuz. Şimdi, hazineden trilyonlarca
para alıyorsunuz. Orman Genel Müdürlüğünün 3.600 metrekarelik yerine
ihtiyacınız var mı?
Buradan Orman Bakanına soruyorum: Orman
köylerinde, dağların başında 100 metrekare ormanı işgal etti diye binlerce
insanı mahkemeye veriyorsunuz. Hapiste yatan orman köylülerimiz var. Ama şehrin
göbeğinde 3.600 metrekare arazinize sahip çıkamıyorsunuz. Ondan sonra, bize şey
göndermiş… Nerede o? Biraz önce bir milletvekili gönderdi. “Adınıza bir fidan
diktim.” diyor. Sayın Bakan, adımıza fidan dikmeyin. Siz, ormanlara sahip
çıkın, ormanlara. Biz, kendi fidanımızı kendimiz dikeriz. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA BİLİCİ (Van) – Siz kaç fidan
diktiniz?
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Ben
binlerce diktim. Sayın Bakan biliyor, biraz sonra söyler. Binlerce, milyonlarca
fidan diktim, sedir tohumu attım. Onun için, laf attığınız kişinin geçmişini
bilin.
MUSA ÇAM (İzmir) – Biraz da Atatürk
Orman Çiftliğinden bahset Sayın Vekilim.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bakın, şimdi, ben bu soruları sorduğumda, “Bunu niye
verdiniz?” dediğimde, verdiği cevaba bakın Sayın Bakanın: “Biliyorsunuz, terör
hadiseleri olabiliyor. Dolayısıyla güvenliği, AK PARTİ Genel Merkezini orada
sıkı tutmamız lazım. Bundan tabii bir şey olmaz. Herhâlde siz de orada güvenlik
alınmasını istersiniz.” Biz de isteriz ama bu sizin göreviniz değil. Sizin
göreviniz ormanları korumak. Orayı korumak İçişleri Bakanlığına düşüyor, Türk
polisine düşüyor ve korur, koruyacağından da hiç şüphemiz yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yol da geçiyor.
Yolu da alır bunlar.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) –
Otoparka kira veriyorlar mı?
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Şimdi,
tabii, Sayın Bakan bunlarla uğraşırken, bakın, küresel ısınma ve iklim
değişikliğinin büyük tehdit olduğu, karbondioksit salınımının azaltılması için
ülkelerin milyarlarca dolar yatırım yapması gereken bir dönemden geçiyoruz.
Bizim her yıl 1 milyon 200 bin hektar genç ormanlarda bakımları yapmamız gerekiyor.
Bunları yapacak ödeneği bütçeye koymamış ve bunları neyle yapacaksınız? Orman
mühendisleriyle yapacaksınız.
Şimdi, Sayın Bakana buradan bir çağrıda
bulunuyorum. Orman fakültesinden mezun olan binlerce orman mühendisi var, iş
bekliyor. Karbondioksit salınımının azaltılması için en önemli karbon yutakları
ormanlardır. Başka yerlere milyonlarca dolar yatırım yapana kadar, bu orman
mühendislerini işlendirelim. Bu genç ormanların
bakımlarında bu orman mühendislerimizden, genç beyinlerimizden, dinamiklerimizden
yararlanalım.
Bakın, 645 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’yle Orman Genel Müdürlüğünde ihdas edilen 900 adet mühendisin derhâl
alımının yapılması gerekiyor ama bir sürü umut verdik bu genç ormancılara,
yılın sonu geldi almadık. Sizden ricam, bu beklentiye cevap verin Sayın Bakan.
Yine, hepimiz biliyoruz ki -biraz önce
söyledim- Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde bir çok
geçici işçi çalışıyor Erzurum’undan Adana’sına kadar, Mersin’inden Trakya’sına
kadar. Bu geçici işçilerimize kadroların bir an önce verilmesi gerekiyor. Eğer
biz Kyoto Protokolü’ne tarafsak, ormanlar da en büyük karbon yutaklarıysa ve
Kyoto Protokolü’ndeki şartlarımızı yerine getirmemiz açısından bu
işçilerimizden yaz kış yararlanmamız lazım gerektiğini düşünüyorum. Bunların da
kadro taleplerine cevap verilmesini istiyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Yılmaz.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Muharrem Varlı.
Buyurun Sayın Varlı. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı üzerine Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü bütçeleriyle ilgili söz almış bulunuyorum. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğünün 134 milyon 435 bin TL olan bütçesi yüzde 27,42 artışla 2012 yılı
için 171 milyon 294 bin TL teklif edilmektedir. Son yıllarda meteorolojik
tahminlerin yapılan yatırımlarla oldukça sağlıklı sonuçlar verdiğini kabul
etmemiz lazım. Fakat aynı olumlu düşüncelerimizi Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünün bütçe artışı için söyleyemeyeceğim çünkü Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünün 7 milyar 366 milyon TL olan bütçesi sadece yüzde 8,33 artışla 2012
yılı için 7 milyar 980 milyon TL olarak teklif edilmektedir.
Şimdi, meteorolojide elbette ki çok
güzel gelişmeler olduğunu söyledim ama meteoroloji öyle bir kurum ki hem
savaşta hem barışta bütün insanlığa, bütün insanlarımıza önder olması gereken
bir kurum. Ben çiftçi kökenli bir milletvekiliyim. Meteorolojinin çiftçiye de
önder olması gerekir. Üç beş ay önceden tahminleri yaparak çiftçinin ekeceği
ürünü yönlendirmesi gerekir. Meteoroloji kurumunu bu manada eğer daha iyi
duruma getirebilir, daha geliştirebilirsek bu, ülkemizin ve insanlarımızın
faydasına olacaktır diye düşünüyorum.
Ben çiftçi kökenli milletvekili
olduğumu söyledim. Şimdi, DSİ bütçesi konuşulurken barajlardan ve sulamadan
bahsetmemek, çiftçinin durumundan bahsetmemek de mümkün değil. Bugün, Adana
bölgesinde çok uzun yıllar öncesinde temeli atılan bir Yedigöze
Barajı var. Her seçimlerde yerelde siyaset yapan AKP’li siyasetçiler, bir yıl
sonra Yedigöze Barajı’nın sulamaya açılacağını
“Suyunuz yarın gelecek, öbürsü gün gelecek.” diyerek,
sürekli orada insanlarımızı bir beklenti içerisinde tutarak oylarını almaya
başardılar. Ama Yedigöze Barajı’nın birkaç yıl önce
veya iki yıl önce elektrik tesisi tamamlanmasına rağmen, sulamayla alakalı
kısmında hiçbir gelişme şu ana kadar kaydedilmedi. İhalesinin verildiği
söyleniyor Bakanlık tarafından ama bu projenin ihalesi verildiyse şu ana kadar
sulama sistemlerinin başlatılmış olması gerekirdi. Eğer 2014 yılında bu proje
bitirilecekse, hayatiyete geçirilecekse, şu ana kadar yeraltı sulama
borularının ve beton kanaletlerin bir an önce bölgede yatırıma açılması
gerekirdi, ama şu ana kadar hiçbir şey yok. İşte bunun için bölgedeki
çiftçilerimiz buradan Sayın Bakana soruyorlar: “Sayın Bakan, bu Yedigöze Barajı’nın sulama sistemi ne zaman hayatiyete
geçecek? O mümbit güzel topraklar ülke ekonomisine ne zaman kazandırılacak?”
Yaklaşık 750 bin dönüm araziyi
konuşuyoruz burada, siz de çok iyi biliyorsunuz, 750 bin dönüm arazi. Ceyhan,
Misis, Kozan, İmamoğlu bölgelerini içerisine alan, çok mümbit, ektiğiniz her
mahsulden çok iyi verim alacağınız bir arazi ama ne yazık ki sulanamıyor. Bugün
inşallah bu konuda Sayın Bakan da burada açıklamayı getirir, bu konuda cevap
bekleyen değerli hemşehrilerimiz de cevap almış olurlar.
Yine,
drenaj kanalları. Bu drenaj kanalları 1970’li yıllarda
bölgede açıldı, çok da faydalı. Çiftçinin tarlasını sulayıp “ayak suyu”
dediğimiz suyunu akıttığı o suların nehirlere, nehirlerden denizlere gitmesine
vesile olan drenaj kanalları. Ama çok uzun yıllar önce açıldığı için bu
kanallar şu anda büyük oranda dolmuş durumda. Ben bunu birkaç defa Sayın Bakana
gündeme getirdim, temizlenmesi konusunda. Sayın Bakan diyecek ki şimdi:
“Bunların temizlenme işi sulama birliklerine ait.” Evet
efendim, sulama birliklerine ait ama sulama birliklerinin bunu temizleyecek
gücünün olmadığını siz de çok iyi biliyorsunuz. Devlet Su İşlerinin bu manada
devreye girip, bu drenaj kanallarını bir an önce temizleyip çiftçinin hizmetine
sunması lazım. Ha, temizlemiyor mu? Temizliyor. Üç yıl önce temizlediği kanalı,
dönüyor, üç yıl sonra yine -aynı kanalı- temizliyor ama on beş yıldan beridir,
yirmi yıldan beridir bir tek kepçe bile vurulmamış drenaj kanalları ne yazık ki
öylece duruyor. Bu konunun da mutlaka bir an önce çözüme kavuşturulması lazım.
Yine, taban drenajı… Çukurova
bölgesinde geçmiş yıllarda TOPRAKSU vasıtasıyla bir miktar taban drenajı
döşemesi yapıldı.
Bakın, değerli milletvekilleri, bu
taban drenajı çok önemli bir konu. Tarlanın çorak suyunu, su
seviyesinin düşmesini sağlayan bir sistem bu sistem. Çukurova toprakları
aşırı gübreleme ve bilinçsiz sulama yüzünden ne yazık ki çoraklaşmaya yüz
tutmuş topraklar hâline geldi. Bugün Türkiye'nin en önemli bölgesi Çukurova, en
önemli verimli topraklarına sahip bölgesi Çukurova ama taban drenajı ne yazık
ki ihmal edilmiş ve topraklarının büyük kısmı çoraklaşmaya terk edilmiş.
Şimdi, Sayın Bakan diyecek ki: “Ya,
TOPRAKSU lağvedildi, Köy Hizmetlerine geçti, Köy Hizmetleri özel idareye
devredildi.” Sayın Bakan, on yıldan beridir Hükûmettesiniz, tek başınıza
iktidarsınız, önünüzde hiçbir engel yok. DSİ ne iş yapar? Lütfen, bu TOPRAKSU’nun geçmiş dönemde yapmış olduğu bu taban drenajı
işini -kanunla mı düzenleyeceksiniz, ne yapacaksanız- bir an önce DSİ’ye
devredin ve DSİ bu konuda taban drenajı çalışmasını bir an önce başlatıp o
güzelim toprakları kurtarsın, çiftçimizin hizmetine sunsun. Çiftçilerimiz
üreten insanlar, ürettiklerinden kazanmak istiyorlar, topraklarını kaybetmek
istemiyorlar. Onun için de bu manada DSİ’nin çok etkin bir rol alması lazım.
Yine, sulama kanallarıyla alakalı…
Sulama kanalları da çok eskidi. Bugün büyük, kaplama kanallar dediğimiz büyük
kanallar her gün patlak veriyor. Beton kanallar, tarlaların başlarından gidip
tarlaların sulanmasına vesile olan beton kanallar kırılmış, dökülmüş ve oradan
akan sular çiftçilerimizi mağdur ediyor, çiftçilerimizin tarlasını sürmesini,
ekmesini engelliyor, tarlayı âdeta su gölü hâline çeviriyor. Dolayısıyla
çiftçimiz tarlasını ekemeyecek durumda. Bu konuda da DSİ’nin mutlaka bir an
önce çözüm üretmesi lazım.
Şimdi, yine, sulama birlikleri dedik az
önce, sulama birlikleriyle alakalı da burada birkaç şey söylemek istiyorum:
Sayın Bakan, sulama birliklerinin kurulması iyi bir şeydi ama siz, en son
çıkarttığınız 6172 sayılı Yasa’yla sulama birliklerinin birçok yetkisini
elinden aldınız, yine DSİ’ye ve Bakanlığın bünyesine verdiniz. İşte bunlardan bir tanesi su ücretlerinin tespiti. Zaten
sıkıntılı günler yaşayan, mazota para yetiştiremeyen, gübreye para
yetiştiremeyen çiftçiyi bir de sulama ücretlerinin yükünü üstüne koyarak her
gün yeni sıkıntılarla, problemlerle uğraştırıp üretmekten mi vazgeçirteceğiz?
Şimdi, bugün 13 milyon lira tarlanın
dönümünün sulanması. Önümüzdeki yıl Bakanlık tespitiyle beklentinin pamukta 30
milyon lira, mısırda 27 milyon lira olacağı söyleniyor. Şimdi, Allah’tan reva
mıdır, bu ücretleri bu şartlarda çiftçiler nasıl kaldıracak? Nasıl ekecek,
dikecek de ektiğinden para kazanacak? Zaten, demin de söyledik, mazot fiyatları
çok yüksek, gübre fiyatları çok yüksek, bir de siz, su fiyatlarını getirir
bunun üzerine koyarsanız çiftçinin kamburunun üzerine kambur eklemiş olursunuz,
çiftçiyi üretmekten vazgeçer hâle getirirsiniz.
İşte, onun için, bu manada DSİ’nin veya
Bakanlığın alacağı kararın da insaflı olması lazım. Önceden sulama
birliklerinin meclisi bu kararı alıyordu. Meclis de o yörede yaşayan insanların
ortalamasından olduğu için, o bölgenin sıkıntılarını, problemlerini bilen
insanlar bu işe karar verdikleri için de makul, mantıklı bir sonuç çıkıyordu
ortaya ama şimdi o bölgeyi tanımayan insanlar o bölgenin işleyişiyle alakalı
karar vermiş olacaklar dolayısıyla da insanlarımızı mağdur etmiş olacaklar.
Yine, Sayın Bakan, Adana’da yaklaşık 5
milyon dönüm ekilebilecek arazi var, şu ana kadar bunun ancak 2 milyon 131 bin
dönümü -veya metrekaresi- tarıma açılmış durumda. Sizler çıktığınızda, işte,
çok önemli işler yaptığınızı söylüyorsunuz, çok büyük işler yaptığınızı
söylüyorsunuz ama şu ana kadar -ben yine teşekkür ediyorum, şükranla anıyorum,
Sayın Demirel’in yapmış olduğu barajlarla Çukurova bölgesi sulanıyor- siz daha
bir Yedigöze Barajı’nı bile sulamaya açamadınız. Bu
manada da inşallah daha olumlu, daha güzel işler yaparsınız dileğiyle, 2012
yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Varlı.
Sayın milletvekilleri, birleşime
20.30’a kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.38
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.31
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, on birinci turda söz sırası
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Osman Taney
Korutürk, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Korutürk.
CHP GRUBU ADINA OSMAN TANEY KORUTÜRK
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk dış politikası “Sıfır
sorun” iddiasıyla başlayıp komşularla çatışmaya sürüklenen, tutarsız,
istikrarsız, baskılara boyun eğdiği izlenimini veren, sis perdesi arkasında
yürütülen bir siyasete dönüşmüştür.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Dışişleri
Bakanı yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Milletvekilim, lütfen,
Hükûmet adına Sayın Bakan burada yani.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ama Orman Bakanı burada.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Korutürk.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Dışişleri
Bakanının konusu konuşuluyor efendim.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Gaziantep) – Biz varız.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Biz temsil ederiz.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) –
Dışişleri Bakanımız yok efendim.
BAŞKAN – Olmayabilir. Hükûmet adına
Sayın Bakan var Sayın Korutürk.
Buyurun lütfen.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) – O
zaman, zamanımı kesmeyin lütfen.
BAŞKAN – Niye? Ben kesmedim ki sizin
arkadaşlarınız kesti. Lütfen yani… Böyle bir şey olur mu!
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) – Böyle
bir şey var mı?
BAŞKAN - Ben söz kestiğim zaman,
veriyorum. Benden kaynaklanmayan bir hadise.
Buyurun.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) – Dış
siyasetimizin, bırakın inceliklerini, kalın çizgilerinin dahi kavramak
zorlaşmıştır. Hükûmet birçok alanda, uluslararası konuda ani ve duygusal
tepkiler vererek açık ve sert ifadelerle pozisyon almakta, daha sonra yapılan
baskılar karşısında tutum değiştirerek başta karşı çıktığı her şeyi kabul
etmektedir. Ermenistan açılımı, NATO Genel Sekreterinin atanması, Fransa’nın
NATO’nun askerî kanadına dönüşü, Libya’ya NATO müdahalesi, ikinci Gazze
konvoyu, füze kalkanı, Kürecik’teki ABD radarı,
Suriye siyaseti konularında şahit olduğumuz gelgitler bu ilkesiz tutumun
örneklerini teşkil etmektedir.
“Sıfır sorun” diye yola çıkan Hükûmetin
dış politikada benimsediğini söylediği yumuşak güç, Arap baharının da
bocalamaya sevk ettiği acemi bir yönetim sonucu tehditkâr ve askerî müdahaleyi
çağrıştıracak bir yaklaşıma dönüşmüştür. Hükûmet, seksen sekiz yıllık
cumhuriyet tarihinde hiçbir hükûmetin yapmadığı, yapılmasında da büyük sakınca
olan bir şekilde, yabancı ülkelerin muhalefetini, iç politikasını, halk
hareketlerini organize edip yönlendirmek, oralardaki karışıklıklarda doğrudan
taraf olmak gibi vahim müdahaleler içine girmiştir. Libya’da bu böyle olmuş,
Hükûmet Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ardından dolanarak İstanbul’da
Libya Temas Grubu adında bir toplantı düzenleyip Güvenlik Konseyi daimî üyeleri
Çin ve Rusya’nın yokluklarında bu gruba o tarihteki Libya Hükûmetinin
gayrimeşru olduğu şeklinde bir karar aldırmıştır. Libya’da iktidar mücadelesi
sürerken Sayın Dışişleri Bakanı Bingazi’deki direnişçi mitinglerine bizzat
katılıp konuşma yapmış, Birleşmiş Milletler binası önüne hangi Libya bayrağı
çekilmesinin uygun olduğuna dair uluslararası basına beyanat vermiştir. Şimdi,
aynı şeyleri Suriye’de yapıyoruz ve dün anlamsız bir yakınlık içinde ortak
bakanlar kurulu toplantıları yaptığınız bu ülkeyle bugün çatışmanın eşiğine
gelmiş bulunuyoruz.
Bu dönüşüm karşısında komşularımızın da
bize karşı tutumları değişmiştir, Irak Başbakanı bile daha önceki gün Wall
Street Journal’a verdiği demeçte Türkiye'nin kendi iç
politikalarına müdahale etmesinden yakınmıştır. BM Güvenlik Konseyinde arka
çıktığımız İran dâhil bazı sınır komşularımız da bizden kendilerine yönelik
tehdit algılamaları içine girmişlerdir.
Türk dış politikasının bu dönüşü
Hükûmetin söylemleri sonucunda giderek daha ayrı düştüğümüz Batı camiası
tarafından fırsat olarak değerlendirilmiş, özellikle İran’ı izole etme amacını
güder biçimde Suriye’ye yönelik operasyonlarda Türkiye'nin ön cephe olarak
kullanılmasını teşvik eden bir eğilim ortaya çıkmıştır. Mensubu bulunduğumuz ve
AB tam üyeliğiyle bunu perçinlemeye çalıştığımız Batı camiası, Suriye’ye karşı
geliştirmekte olduğu stratejide bizi kendinden ayırıp Arap ligiyle birlikte
mütalaa ederek ön saflara sürmeyi tercih etmiş, kendini arka planda tutarak
Suriye’ye uygulanacak yaptırımlara Arap ligiyle Türkiye'nin önderlik etmesi
yolunda bir anlayış ortaya koymuştur. Komşularla sıfır sorun hayaline
erişemeyince rejim değiştirici rolüne soyunduğu anlaşılan Hükûmet bu önderliğe
gönüllü görünmektedir. Oysa aynı Hükûmet 22-23 Aralık 2009 tarihlerinde Şam’da
bizzat Başbakanın katılımıyla Türkiye Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği
Konseyi Toplantısı düzenlemişti. Ekinde elli anlaşma metninin yer aldığı bu
toplantı sonuç bildirisinde, iki ülkeyi ilgilendiren alanlarda uzun vadeli
stratejik ortaklık kurulması, ikili ilişkileri stratejik temelde güçlendirmek,
ortak vizyonlar geliştirmek, her iki ülkenin ve
bölgenin benzer tehdit ve sınamaları karşısında ortak hareket hatları
oluşturmak gibi unsurlar vardı.
Değerli arkadaşlar, bunlar hafife
alınacak kavramlar değildir, bugün söylenip yarın unutulamaz ama aradan bir
yılı aşkın bir zaman geçti geçmedi ortada ne stratejik ortaklık kaldı ne ortak vizyon ne de ortak tehditler. Demek ki sizin komşunuzu
tanıma yeteneğiniz yok ve bu nedenle dün “ak” dediğinize bugün “kara”
diyebiliyorsunuz. Başbakanın “Biz değişmedik Esad değişti.” şeklindeki
açıklaması inandırıcı değildir, Esad dün ne ise bugün de odur. Sadece, Arap
baharının yarattığı ortamda Suriye’de halk hareketleri ön plana çıkmış ve
yönetim, daha önce de yaptığı şekilde, muhalifleri bastırmak için mutat
uygulamalarını devreye sokmuştur. Suriye rejiminin kendi halkına karşı şiddet
kullanmasını mazur görmek tabii ki mümkün değildir.
Hükûmetin henüz sessiz kaldığı dönemde
Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda açık bir tavır ortaya koymuş, Esad yönetimini
halkının demokratik isteklerine bir an önce yanıt vermesi, Mısır’da ve Tunus’ta
olanlardan ders alması yolunda defalarca uyarmıştı. Hâl böyle olmakla beraber,
Hükûmetin Suriye’nin iç işlerine doğrudan müdahale eden uygulaması son derece
yanlış, tehlikeli ve maceracı bir politikadır.
Konunun iç güvenliğimizi ilgilendiren
bir yönü de vardır. Suriye rejimi, kendini tehdit altında hissettiğinde bu
tehdidi kendisine yönelttiğini düşündüğü ülkelere benzer tehdit yollarıyla tepki
vermeyi usul hâline getirmiş olan bir devlettir. Başbakanın, Dışişleri
Bakanının ve Hükûmetin Suriye rejimine yönelik tutum, eylem ve söylemlerinin bu
rejimi Türkiye’deki terör olaylarını azdırmaya yöneltebileceğini Hükûmet
değerlendirmekte midir? Beşar Esad’ın uluslararası
medya aracılığıyla seslendirdiği “Türkiye’de hassas dengeler vardır, bunları
hesaba almadan girişilecek hareketler Türkiye'nin başına büyük bela açar.”
yolundaki ifadeleri karşısında, tehditleri karşısında Hükûmet ne önlem
almaktadır? Suriye’ye yönelik uluslararası hareketin bir amacının da İran’ı
yalnızlaştırmak olduğuna değinmiştim. Bugünlerde İran’a karşı Batı’dan veya
İsrail’den bir saldırı olasılığı uluslararası basında giderek daha yüksek sesle
dillendirilmektedir. Hükûmet böyle bir olasılığa karşı ihtimaliyat
planları hazırlamış mıdır? İran’a saldırıldığı takdirde Türkiye nasıl bir tutum
alacaktır?
Türkiye-İsrail ilişkileri, Mavi Marmara
olayıyla dibe vurmuştur. İsrail’in tutumunu şiddetle kınıyoruz, 9 yurttaşımızın
katledilmesiyle ilgili olarak Türkiye’den özür dilenmesini ve tazminat
ödenmesini biz de istiyoruz. BM bünyesinde yayınlanan iki rapor da İsrail’in
yanlışlarına farklı ölçülerde dikkat çekmiştir ama bu raporlar, Mavi Marmara
konvoyunun amacının insani yardımdan öteye siyasi bir amaç taşıdığını da
söylemektedirler. Üstelik Hükûmetin talebiyle kurulmuş olan ikinci BM komisyonu
raporu, Gazze ablukasının yasal olduğunu da karara bağlamıştır. Türkiye'nin
Filistinlilere yapacağı yardım Gazze ablukasının yasallığını tescil ettirmek
miydi? Bu nasıl bir öngörüsüzlüktür?
Sayın milletvekilleri, bundan bir süre
önce, Suriye ile İsrail arasında arabuluculuğa soyunmuş bir ülkeydik, bununla
da övünüyorduk. Nasıl oldu da şimdi her ikisiyle de düşman olduk? Bu mudur
basiretli dış politika? İsrail’le ilişkileri sıfıra indirerek Türkiye’yi Orta
Doğu ihtilafında rol oynayabilme imkânından yoksun kılan Hükûmet, NATO füze
kalkanı projesinin arkasına sığınarak Malatya Kürecik’te
ABD ile ikili anlaşma sonucu İsrail’e de servis vereceği Amerikan makamlarınca
açıklanan bir erken ihbar radarı kurmuştur. İran ve Rusya bunu kendilerine
karşı alınmış bir askerî önlem olarak görmektedirler.
Bu olay, 1639’dan bu yana aramızda
sıcak sürtüşme yaşanmamış olan İran’la, 1962 Scuba
füze krizi hariç tutulacak olursa, 1950’den beri, NATO’nun dehşet dengesi
döneminde dahi Türkiye’ye doğrudan tehditte bulunmamış olan Rusya’yı bize füze
saldırısıyla tehdit etme noktasına getirmiştir. Hükûmet bu tehditlere karşı
nota vermek dışında ne tepki göstermiş, hangi önlemi almıştır? Bu
olumsuzlukların yanı sıra Irak’tan Türkiye’ye yönelik terör tehdidi de
azalmadan devam etmektedir.
Dış politikamızın başarısızlığı sadece
komşularımız ve bölgemizle sınırlı kalmamaktadır. Avrupa Birliğiyle
ilişkilerimiz çıkmaza girerek tamamen donmuş, iş Karma Parlamento
toplantılarında bakanlarımızın AB parlamenterlerine kaba sözler sarf etmesine
varmıştır.
Üslubu bir yana bırakacak olursak,
Hükûmet esasa ilişkin olarak da Avrupa Birliğiyle müzakerelerden ümidini kesmiş
gözükmektedir. Yakın bir gelecekte Suriye’deki gibi 180 derecelik bir dönüşle
“Ben bu işten vazgeçtim.” derse kimse şaşırmayacaktır. Zaten Hükûmetin bu
konuda baştan beri istekli olduğuna inananların sayısı da giderek azalmaktadır.
Hükûmet çağdaş değerlere, demokrasiye, temel hak ve hürriyetlere, ifade ve
basın özgürlüklerine, kadın erkek eşitliğine gelişmiş standartlarla norm
getirmiş olan Avrupa Birliğinden ziyade şeyhlerin, kralların, emirlerin
dünyasına kendini daha yakın hissetmektedir. Bunda bölgede lider olmak, Arap kamuoylarını
kazanmak dürtüsü de rol oynuyor olabilir.
Ancak herkesin bildiği bir gerçek
vardır, o da bugün Suriye’ye demokrasi dayatması yapan Arap ligi üyelerinin
hiçbirinin demokratik rejimle yönetilmediğidir. Onları bu yola iten başlıca
etken, Tunus, Mısır, Libya örneklerinden kaynaklanan savunma refleksidir,
Suriye’deki çalkantının uzayıp kendilerine bulaşmasını önlemektir. Kuşkusuz,
hesaplarında İran da vardır.
Bugün onlarla tam bir dayanışma içinde
olan Türkiye, bu rejimler de sallanmaya başladığında nasıl bir yol izleyeceğini
düşünmek zorundadır. Araplar arası ihtilaflara karışmamak Türk dış
politikasının bir geleneğidir ve ülkemiz bundan asla zarar görmemiştir. Oysa
Türkiye şimdi neredeyse Arap liginin fiilî bir üyesi konumuna getirilmiş
bulunmaktadır. Arap ülkeleriyle iyi ilişkiler içinde olmak başkadır ve bizim de
desteklediğimiz bir husustur ama aralarındaki ihtilaflara karışmak yanlıştır ve
Arap ülkelerince de iyi algılanmaz. Zaman bunu size de öğretecektir.
Hükûmet, Kıbrıs meselesini baştan beri
kavrayamamış, genel dış politikasında gösterdiği zafiyeti bu konuda da sürekli
biçimde sergilemiştir. Dünyadaki gelişmelere yön verdiği, Orta Doğu’da oyun
kurucu olduğu, bölgede kendine sorulmadan hiçbir iş yapılmadığı şeklinde boş
iddialarla öne çıkan Hükûmet, Kıbrıs Türk halkına ve KKTC’ye yönelik baskıları
kaldırtmak ya da hafifletmek yolunda bugüne kadar niye en küçük bir başarı
gösterememiştir? Hükûmetin bir dediğini iki etmediklerini iddia ettiği Arap
krallarından, şeyhlerinden, emirlerinden neden hiçbiri KKTC’yi tanıma
cesaretini göstermemektedir? Büyük devletlerin gönüllerini edecek şekilde
Suriye’ye, Libya’ya ateş püsküren Hükûmet, neden bu büyük devletlere karşı
KKTC’nin haklarını savunmamaktadır?
Dış politikamız Doğu Akdeniz’de de
sınıfta kalmıştır. Rumlar, AKP hükûmetleri farkına bile varmadan, 2003 yılından
beri sistemli adımlarla Mısır, Lübnan ve İsrail’le anlaşmalar imzalamışlar ve
sonunda petrol arama, sondaj faaliyetlerine başlamışlardır; üstelik arkalarına
ABD ile AB’nin de desteğini alarak. Hükûmet, yakın ilişkiler sürdürdüğü,
kiminin hükûmet kurma çalışmalarına karıştığı, kimine barış gücü gönderdiği bu
ülkelerin hiçbirini ulusal çıkarlarımız çizgisine çekememiştir. Bütün
yapabildiği, çağını doldurmuş, müzelik bir araştırma gemisini bölgeye sevk
etmek ve yine, arkası gelmeyecek, boş çıkışlarla kamuoyumuzu avutmaya çalışmak
olmuştur.
Kararsız politikasıyla Türkiye’nin
güvenilirliğini zedeleyen Hükûmet, bir yandan da köklü ve şerefli bir geleneğe
ve yüzyıllardan bu yana aktarılan bilgi ve deneyim birikimine sahip bulunan
Türk dış işlerini ve bu teşkilatın kurumsal hafızasını yozlaştırmayı amaçlayan
bir personel politikasını uygulamaya koymuş gözükmektedir. Bizzat
Başbakanın birçok vesileyle “monşerler” diye
aşağılamaya çalıştığı seçkin dışişleri teşkilatımızın gittikçe daha fazla göz
ardı edildiğini; Bakanlığın asli görevinin, siyaset planlamaya katkıda bulunmak
yerine, sadece hizmet ve lojistik amaçlarıyla kullanılmak durumuna
indirgendiğini; kanun hükmünde kararnamelerle kariyer yapısı bozularak
liyakatin yerine yandaşlığın ön plana çekilmesine çalışıldığını da endişe ve
esefle kaydetmek istiyorum.
Bu beceriksizlikler dönemini, Hükûmetin
yaptığı gibi, kamuoyuna büyük bir muvaffakiyet olarak takdim edebilmenin en
azından kamu diplomasisi alanında bir başarı olduğunu yadsıyamayız.
Ama lütfen kendimizi kandırmayalım,
Batı basının, Batılı siyasetçilerin övgülerini de gereğinden fazla ciddiye
almayalım. Son dönemde bir kısım dış basında sürekli Türkiye’nin öneminden,
bölgede artan ağırlığından söz edildiği doğrudur ama şunu gözden kaçırmayalım:
Bütün bu yazılarda, Türkiye’deki otoriterleşme
eğiliminden, basının sindirilmesinden, yargının siyasileştirilmesinden de söz
edilmektedir. Aslında Batı'da bu tür eleştiriler alan ülkelerin başarısından
söz edilmez. Zira, otoriter eğilimlerin ağır bastığı,
basının sindirildiği, otosansüre zorlandığı, yargının
siyasileştirildiği gibi tespitler yapıldığında söz biter, nokta konur. Ama söz
konusu olan, şark için geçerli, eksik bir demokrasiyle yönetilen bir ülke ise o
zaman çıkarlar ağır basar ve sırt sıvazlamalar başlar. Türkiye'nin bugünkü
durumu da aynen budur.
Dünyanın ve Orta Doğu, Kuzey Afrika
bölgesinin içinde bulunduğu fevkalade karışık konjonktürde
Batı, Türkiye'yi yanında görmek istemekte ve bunun için de söyleminde cömert
davranmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime, Atatürk'ün dış politikayla ilgili olarak cumhuriyetin ilk yıllarında
yaptığı bir saptamayı sizlerle paylaşarak son vermek istiyorum. Bunu dinlerken
lütfen bugünkü dış politikamızı şöyle bir zihninizden geçiriniz.
Atatürk diyor ki: "Dış siyaset bir
toplumun iç bünyesi ile sıkı şekilde ilgilidir. Çünkü iç bünyeye dayanmayan dış
siyasetler daima boşlukta kalmaya mahkûmdur. Bir toplumun iç bünyesi ne kadar
kuvvetli ve metin olursa dış siyaseti de o kadar sağlam ve dayanıklı olur.
Keza, dış siyaset, iç teşkilatın
dayanamayacağı genişlikte olmamalıdır. Yoksa hayali dış siyasetler peşinde
koşanlar dayanak noktalarını kaybederler.
Yurtta sulh, cihanda sulh politikası,
devletin içinde birlik ve bütünlüğü sağlamayı, dışarıda da barışçı, istikrarlı,
saygın ve sözüne güvenilir bir devlet olarak sonuç alıcı bir siyaset izlemeyi
öngörür."
Cumhuriyet Halk Partisi, bu kıstasları
karşılamayan bir siyaset izlediği için Dışişleri Bakanlığının 2012 bütçesine red oyu verecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korutürk.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
ikinci konuşmacı Ayşe Nedret Akova, Balıkesir Milletvekili.
Buyurun Sayın Akova. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 2012 yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü,
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğünün kesin hesap kanununu tasarısıyla ilgili Grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Balıkesir Ayvalık ilçesinde 20’nci
Engelliler Şenliği yine binlerce kişinin katılımıyla bu sene de
gerçekleşecektir.
Saygıdeğer milletvekilleri, kamu mali
yönetiminden sorumlu AKP İktidarı, hesap verme sorumluluğunun gereklerini
yerine getirmediğinden ve dış denetimi yapan Sayıştayın
genel değerlendirme raporları Plan ve Bütçe Komisyonuna sunulmadığından dolayı,
hesap verilebilirlik ve şeffaflık ilkelerine uygunluk olmadığından 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap ve Bütçe Kanunu Tasarısı’nın onaylanması yanlıştır.
Uyulması gereken yasal prosedür takip edilmeden sonuca gitmeye çalışmakla Türkiye
Büyük Millet Meclisi denetim görevini gerektiği şekilde yapamamaktadır. Kusursuz bir anayasa ve kurumlar oluştursak, uluslararası ve ulusal
bütün yasalar kadın ve çocuğun korunması ve güçlenmesi için mükemmel bir
şekilde düzenlense dahi demokrasiye uygun bir siyasal kültür ortamı olmadan ve
kadını aşağılayan, eve kapatıp en az 3 çocuk doğurmakla yükümlü kılan,
güçsüzleştiren, kocanın yanında sesini çıkarmadan oturmasını nasihat eden
toplumsal zihniyette değişim olmadan kadın ve çocuklarımız hususunda var olan
sorunlar giderek ağırlaşıp devam edecektir.
Sayın
Bakan Fatma Şahin özverili ve gayretli olabilir ancak kadınlara yönelik şiddet
ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun onaylanmakla birlikte
uygulamaya yönelik yasaların da bir an önce çıkartılması gerekmektedir ve yine
Hükûmetinizce bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanmış ve
Anayasa’mızın 90’ıncı maddesine göre iç hukukumuzun bir parçası hâline gelmiş
uluslararası sözleşmelerin bugüne kadar hangisi uygulanmaktadır? AİHM
ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ortada iken hangileri, nerede,
nasıl uygulanmaktadır.
Polisin
tekmeleriyle gencecik bir kızımız bebeğini kaybedince kadın ve çocuğa yönelik
uygulanan şiddetin hesabı sorulacağına görmezden gelinmesi, demokratik hakkını
kullanmak isteyen gencecik bir kızımızın yine polis şiddetiyle kalçasının
kırılmasına rağmen “Kadın mıydı kız mıydı” denilip yine şiddetin
sorgulanmaması; bir bakanımızın “Kriz bitti, kadınlarımız artık evine
dönebilir” demesi; bir diğer bakanımızın işsizlik rakamlarının artmasının
sebebini kadınların iş aramasına bağlaması; İzmir’de karakolda kadına atılan
dayağın kamera görüntüleri ortaya çıkmasa örtbas edilmeye çalışılması zihniyeti
açıkça ortaya çıkmaktadır.
Zihniyetler değişmeden kadın ve çocuk
yine şiddet görecektir. İş arama süreçleri kısıtlanıp, güçsüzleştirme
politikası devam edecektir. Her ne kadar yasal zeminde kadın ve çocuğumuzun
hakları korunup, insanca yaşamak için gerekli düzenlemeler yapılsa da,
uygulamada bunlar hayata geçmeden yine biz bu sorunları konuşup duracağız.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı,
toplumumuzun en zorlu yaşam koşullarına sahip kesimlerinin sorumluluğunu
üstlenmektedir. Yaşlımızın, çocuğumuzun, kadınımızın, engellimizin, şehit
yakınımızın, gazimizin, yoksulumuzun, madde bağımlımızın bu bakanlığın
bütçesine göre hayat standartlarında iyileşme sağlanacaktır. Devlet yönetiminde
en önemli politika aracı bütçedir, ancak Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının bütçesi ne yazık ki bu vatandaşlarımızın sorunlarını çözüm için
yeterli değildir.
Nüfusumuzun yarısını oluşturan
kadınlarımız, kendi adı olmasa da, kendisinden sorumlu bakanlık olarak bu
bakanlığı görmektedir. Ancak, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün bakanlık payı
içerisinde bütçe payı yüzde 0,06’dır. Yüzde 0,06’lık bütçe payıyla kadının,
eşitlik içinde, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal alanlarda hak ettikleri
statüsünün iyileştirilmesi imkânsızdır. Zaten birey olan kadın aile kavramının
içine hapsedilmiştir. Aile ön plana çıkarken, ailesi olmayan kadın muhafazakâr
anlayış içinde yok olmaya mahkûmdur.
Bakanlığın bütçesinde aslan payı yüzde
97’yle Aile ve Sosyal Politikalar il müdürlükleri ve Sosyal Yardımlar Genel
Müdürlüğü içerisinde sınıflamaya tabi tutulan sosyal güvenlik ve sosyal yardım
hizmetlerine aittir.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu kömür
bütçesidir, kuru gıda bütçesidir; bu, gerçekte iktidarın sadaka bütçesidir.
Sosyal yardımlarda eş güdüm yoktur, denetleme yoktur, mükerrer yardımlar
vardır, yoksulluk teşhir edilmektedir, sosyal transfer sisteminin etkinliği ve
verimliliği yüksek değildir. Sosyal transferlerin dünyada yoksulluk oranlarını
azaltma üzerinde etkisi yüksek iken, ülkemizde zayıftır. Yoksullukla mücadele
yöntemleri hem yetersizdir hem de yoksulluğu azaltmamaktadır. Sosyal yardım
paralarını görevleri gereği kullanacağına faize yatıran vakıflar mevcuttur.
Yoksullara yardımın tek elden izleneceği bir veri tabanı yoktur. Sosyal hizmet
ve yardım harcamalarının toplumun en mağdur kesimine ulaştırılması, dağınık
kurumsal yapı ile etkin ve verimli bir şekilde yapılamamaktadır. Sosyal koruma
ve yardım politikası için farklı araçlar geliştirilmemiştir. Sosyal koruma ve
yardımlar için ayrılan pay OECD ortalamasının altındadır. İktidarın
sosyal yardım politikası bireyi üretim ve istihdama yöneltecek, toplumla entegre olmasını sağlayacak nitelikten çok uzaktadır.
CHP’nin önerdiği gibi aile sigortası uygulamasına geçilse vatandaşımız anayasal
hakkı olan sosyal devletin gereği olan insanca yaşaması için gerekli geliri
hakkı olduğu için alacaktır. Bu, yoksulların dışlanma sorununu çözecek,
yoksullukla savaşı başaracak bir politikadır. Yardımlar, vatandaşın anayasal
hakkının sigortası olarak ifade edilmeli, lütuf olarak da gösterilmemelidir.
Bütçede en az pay hiçbir sosyal
güvencesi bulunmayan kesime aittir. Örneğin, tarım sektöründe, ev içi hizmet
sektöründe ağır işçilik yapan kadının gelecek sigortası yoktur, sağlık
sigortası yoktur, üstelik devlet de bu durumu görmezlikten gelmektedir. Hiçbir
sosyal güvencesi olmayan kadın nasıl güçlendirilecektir, buna bütçede cevap
yoktur.
Önemli problemlerden birisi de
Bakanlığın eğitim ve iş gücüne olan ihtiyacıdır. Bu, kısa dönemli verilecek
seminerlerle çözülecek bir problem değildir. Kadın, çocuk ve engelli
vatandaşımızın düzenli olarak istatistiklerde görünür olmaması da diğer bir
problemdir. Sosyal araştırmalara yeteri kadar önem mi verilmiyor yoksa sorunun
büyüklüğü ortaya çıkmasın diye mi düzenli istatistiki bilgiler, incelemeler
yapılmıyor? Kadınlarımız ve çocuklarımız, şiddet, taciz, istismar gibi her
türlü sağlıklı yaşam hakkı ihlal edilerek hayatta kalma mücadelesine devam
ediyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYŞE NEDRET AKOVA (Devamla) – Hem
yasaların çıkmasını hem de uygulanabilirliğini eğer ömürleri yeterse hâlâ
bekliyorlar.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akova.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
üçüncü konuşmacı Candan Yüceer, Tekirdağ Milletvekili.
Buyurun Sayın Yüceer. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nda, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile Özürlüler İdaresi
Başkanlığı bütçeleri üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve
ekranları başında bizleri izleyen tüm yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Elbette, sosyal hizmet veren bu
kurumların bütçelerinin arttırılmasını, yeterli olmamakla beraber, olumlu
buluyoruz. İnsanın, insani değerlerin olduğu her yerde sosyal hizmetlerin ve
sosyal yardımın olması çok önemlidir, olmuştur, olmalıdır da.
Vatandaşın, yoksul da olsa, işsiz de
olsa, engelli de olsa, kimsesiz de olsa, insanca yaşama hakkı vardır. Bu
durumların hiçbirisinde vatandaşımız açlığa, sefalete itilmemelidir. Bu, sosyal
hukuk devletinin ve sosyal adaletin bir gereğidir. Ne yazık ki ülkemizde,
engellilerin eşit birer vatandaş olarak ekonomik, sosyal, siyasi hayata
katılımlarının sağlanabilmesi için yapılması gereken hâlâ çok fazla şey vardır.
Yapılan harcamaların bileşiğine
baktığımızda, engelliye ayrılan toplam kaynağın büyük bir kısmının sosyal
yardım ve maaşlara, maaş ödemelerine aktarıldığı görülmektedir. Ancak,
engellilere yönelik araştırma, engelliliği önleme, eğitim, istihdam, rehabilitasyon ve engellilerin toplumsal hayata katılması
için ayrılan kaynağın hâlâ çok düşük olduğunu görüyoruz.
Kamuda 31 bine yakın engelli kadrosu,
özel sektörde 23 bine yakın engelli kadrosu hâlâ boş tutulmaktadır. Bu kadrolar
boş tutulurken, 110 bini aşan engelli kardeşimiz iş bulma umuduyla İŞKUR’un
yolunu tutmuştur. Engelli kotasını dolduramayan özel sektördeki kurumlara ceza
kesilebilirken kamu kurumlarına bir yaptırımın uygulanmaması da düşündürücüdür.
Bu kadrolara engelli kardeşlerimizi yerleştirmeyi düşünüyor musunuz, merak
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, sağlık
raporlarında yüzde 40’ın altında özürlü oranı olan yurttaşların, engellilere
sağlanan tüm kamu hizmetinin dışında kalıyor olmaları, engelli yurttaşlarımızın
arasında bir mağduriyet yaratmaktadır. Bu mağduriyetin giderilmesi için bu
kesimi de kapsayacak şekilde kamu kurum bütçelerine ek ödemeler konulmalıdır.
Sosyal ve çalışma hayatına adapte
olmak, insan onuruna yaraşır şekilde yaşamak, fiziksel ya da zihinsel engellere
bakılmaksızın her yurttaşımızın hakkı değil midir? Toplu taşıma araçlarında,
sinema, tiyatro gibi kültür merkezlerinde, iş yerlerinde, okullarda, bu
teknoloji çağında engellilere ait bir düzenlemenin olmamasının bir açıklaması
olabilir mi? “Dünyanın en büyük 16’ncı ekonomisine sahibiz.” diyeceksiniz ama
engelli yurttaşlarımız için bu basit düzenlemeleri bile yapmayacaksınız.
Engellinize, yaşlınıza verdiğiniz değer bu.
Değerli milletvekilleri, engellilerin,
kadınların dört duvar arasına hapsedilmesinin, engelli yurttaşlarımızın oyunu
kullanmak için bile sandığa gidememesinin mazereti olamaz. Taşeron olarak zor
şartlarda çalıştığını söyleyen görme engelli bir yurttaşımıza “Görmediğin hâlde
sana iş veriyoruz.” diyen, bu Hükûmetin Bakanı hem de Sağlık Bakanı değil
miydi? (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, bu yaptıklarınız bir lütuf
değil, sadaka da değil; anayasal bir haktır, vatandaşlık hakkıdır ve bunu
sağlamak da sizin boynunuzun borcudur.
2005 yılında yerel yönetimleri de
kapsayan 5378 sayılı Kanun’u çıkardınız. O günden bugüne ne yapıldı? Bu yasada
ifade edilen tüm fiziksel alanların ve toplu taşıma araçlarının engellilere
uygun hâle getirilmesi adına neler yapıldı? Bir şeylerin yapılmadığını, sizler
de bizler de görüyoruz ve biliyoruz arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede
kadın olmak başlı başına bir sorunken, hem kadın hem engelli olunca yaşam daha
da zorlaşıyor. Nüfusumuzun yarısı olan kadınların aile içi şiddet gördüğünde
gidebileceği sadece 65 tane sığınma evi varken bu az sayıdaki sığınma evinden
şiddete uğrayan engelli kadınlar yararlanamıyor. Peki, bu kadınların evinde
şiddet görmeye mahkûm edilmesi vicdana sığar mı? Ne yapsın engelli
kadınlarımız? “Kaçınılmaz kader” deyip bu şiddete boyun mu eğsin?
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla bütçesi
üzerine konuştuğumuz kurumlar sadece ekonomik olarak bakacağımız kurumlar
değildir, insani boyutu çok yüksek olan kurumlardır. Konuştuğumuz konu, bakıma
muhtaç, mağdur çocuklar, kadınlar, engelliler, yaşlılar, bu yüzden daha hassas
ve dikkatli olmamız ve doğru kararlar vermemiz gerekiyor. Nüfusumuzun yüzde
31’i çocuk olduğu hâlde çocuğa ayrılan bütçenin gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı yüzde 1,5 bile değil. Eğer biz çocuk haklarını gerçekleştirmek istiyorsak
bu bütçenin bir an önce artırılması gerek.
Bakınız, ülkemizdeki resmî verilere
göre 42 bin çocuk sokakta yaşamaktadır. Gayriresmî
veriler bunun 80 bin olduğu yönündedir. Yaklaşık 3 milyon çocuk çalışmak
zorunda bırakılmaktadır. Kadınlarımızın yüzde 20’si çocuk yaşta
evlendirilmektedir. Çocuklarımızın aile içi şiddete ve cinsel istismara maruz
kalma riski bir hayli yüksektir. Geleceğimiz olan çocuklarımıza eğitimde fırsat
eşitliği tanımak yerine ödeyebileceği para kadar eğitim verilmektedir. Okul
öncesi eğitimden üniversiteye kadar her aşamada eğitim artan oranda paralı hâle
gelmiştir. Parasız eğitim isteyen öğrenciler aylarca tutuklu kalmıştır. Deprem
bölgesindeki çocuklarımız âdeta kaderine terk edilmiş durumdadır. İnsana
yapılan yatırım en değerli ve en öncelikli olanıdır. Bu nedenle çocuklarımız
için gerekli olan yatırımlar bir an önce yapılmalıdır ve bunu yaparken de
hiçbir şekilde maliyet hesabı içinde olunulmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, eskiden çocuk
esirgeme kurumlarında yaşanan şiddet, dayak, taciz medya aracılığıyla gündeme
gelirdi, kamuoyu da bu olaylardan haberdar olurdu. Sayın Bakan, bu kurumlarda
iyileşme varsa biz de bilelim. Personelin niteliğinde artma, davranışlarında
düzelme varsa, çocuklarımız mağdur olmuyorsa, sevgi, şefkat görüyorsa bundan
çok büyük mutluluk duyarız; sizi takdir ederiz, “Helal olsun.” deriz. Ancak her
alanda olduğu gibi bu yayınlara da sansür uygulanıyorsa, bunu da bilmek
isteriz.
Çocuğa şiddet ve cinsel istismar temel
sorunların en önemlisidir. Mahkemelerdeki iş yükü nedeniyle dava aşamasında
bile çocuklar karakol ve adliye koridorlarında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yüceer, teşekkür
ediyorum.
CANDAN YÜCEER (Devamla) - …polis nezaretinde tekrar tekrar ifade
vermek, suçluyla yüz yüze gelmek zorunda bırakılmakta; bu da, çocuğun
mağduriyetini ve yaşadığı travmanın şiddetini
artırmaktadır. Bu mağduriyete bir an önce son verilmelidir.
BAŞKAN – Sayın Yüceer, lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Yüceer, kimse dinlemiyor şimdi.
CANDAN YÜCEER (Devamla) - Aile içi şiddeti, kadın cinayetlerini
önleyemeden, ifade özgürlüğünü, insan haklarını, adalette eşitliği
sağlayamadan, engellini, kadınını, çocuğunu, yaşlını insanca yaşam kalitesine
ulaştıramadan, ne ileri demokrasiden bahsedebilirsiniz ne de yaptıklarınızla
övünebilirsiniz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – 2003’ten önce
bunların hiçbiri yoktu!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Bir
bayana bağırılmaz!
BAŞKAN
- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına 4’üncü konuşmacı Emre Köprülü, Tekirdağ
Milletvekili.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Ben bağırmıyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Bir
bayana bu şekilde hareket edilmez. Ayıp!
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Senin her
zaman yaptığın… Ayıp, ayıp!
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Ne alakası var?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bir
milletvekiline bağırılmaz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Köprülü.
CHP GRUBU ADINA EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sizlere çok
yakından tanıdığınız bir belediye başkanının feryadını söylemek istiyorum.
Başkan diyor ki: “Göreve geldiğimden bu yana bu derelerin önünün tıkanmasının
problem yaratacağını, sahil yolunun hatalı yapıldığını, yağmur yağarsa şehri su
basacağını defalarca söyledim. Bakanlar dâhil herkese söyledim ama dinleyen
çıkmadı.”
Sayın milletvekilleri, bunu söyleyen
kim? Bunu söyleyen AKP’li Rize Belediye Başkanı. Sonra, başkan bunu söyledikten
sonra ne olmuş? Bir yağmur yağmış, yol hatalı yapıldığı için, derelerin denizle
buluşması engellendiği için şehri su basmış, insanlarımız ölmüş, devlet ve
vatandaşlarımız milyonlarca lira zarara girmiş.
Şimdi, bunun sorumlusu kim? Bunun
sorumlusu, herhâlde bu yol böyle hatalı yapılırken iktidarı uyaran, sesini
duyurmaya çalışan STK’lar, sivil toplum örgütleri, muhalefet partileri ya da o
yörenin insanları değil. Çok açık olarak söylüyorum ki, bunun sorumlusu hiç
kimseyi dinlemeyen, her zaman bildiğini okuyan AKP İktidarı.
Şimdi, biz bunu söylesek inanmazsınız
ama bunu söyleyen kendi belediye başkanınız ve Sayın Başbakanın hemşehrilisi. Ha biz söylediğimiz zaman cevap dahi
alamıyoruz. Ben bir milletvekili olarak -Sayın Bakan burada- bu konuyla ilgili
bakana “Önlemler nedir?” diye iki buçuk ay önce bir önerge verdim ancak Sayın
Bakanım, hâlen daha önergeme bir cevap alamadım.
Başka bir örnek daha vereyim. Şimdi,
iktidarın HES projeleri var. Yapmak istediğiniz bölgelerde, o topraklarda
yaşayan insanlar buna karşı. Yine sivil toplum kuruluşları
karşı. İnsanlar seslerini duyurmak istiyorlar ama karşılarında bir
muhatap bulamıyorlar. Daha da ötesi üzerlerine polisle, jandarmayla gidiliyor.
İnsanlar, yaşlılar, çocuklar, gençler dayak yiyor. Bir dakika, bu insanlar bu
ülkenin vatandaşları, bu topraklarda yaşayan insanlar, vatan haini değiller. On
yedi yaşında bir kız çocuğuna HES eylemine katıldı diye mahkeme “şunlarla
görüşme”, “bunlarla arkadaş olma”, “buralara gitme” şeklinde ceza veriyor.
Değerli milletvekilleri, böyle ceza
olmaz, böyle proje idaresi de olmaz, devletin vatandaşına bu şekilde kötü
muamelesi de olmaz. Olursa ne olur? Olursa ne olur, biliyor musunuz? Bu olaylar
olduktan sonra AKP’nin Erzurum Bağbaşı Belediye
Başkanı ve 9 AKP’li meclis üyesi dedi ki: “HES projeleri karşısında
sorunlarımızı paylaşan partili bulamıyoruz ve bu nedenle de AKP’den istifa
ediyoruz.” Şimdi o bölgeye gidildiği zaman insanlar diyorlar ki, bu bölgeler
Rus işgalinde bile böyle zulüm görmedi.
Şimdi örnekler ortada. AKP’nin, iktidarın bu huyundan vazgeçmesi lazım. Bunun
sonuçları maalesef ki toplum için çok acı oluyor. Rize’de bunun örneğini
yaşadık. Böyle giderse HES uygulamalarında da bunun örneğini yaşayacağız.
AKP’nin tahribata ve ranta dayalı su politikasından
derhâl vazgeçmesi lazım.
Değerli milletvekilleri, Ergene konusuna
da değinmek istiyorum. Biliyorsunuz, Ergene, özellikle son zamanlarda ülkemizin
ve tabii ki Meclisin de gündemini önemli ölçüde teşkil ediyor. Ergene gerçekten
acilen çözülmesi gereken bir sorun, bir kanayan yara. Sorun sadece Trakya’nın
değil, sorun tüm Türkiye'nin sorunu. Konu siyasetin de dışında. Oradaki
belediyeler Cumhuriyet Halk Partili diye konuya yaklaşmak bir siyasetçiye, bir
devlet adamına yakışan bir hareket değil. Daha da önemlisi konuya bu açıdan
yaklaşmak soruna ne kadar uzak olduğunuzu ve soruna uzak olduğunuz için
çözümden de bihaber olduğunuzu kanıtlayan bir hadise.
Şimdi, değerli milletvekilleri, sizlere
soruyorum: Ergene Nehri’nin kıyısında yaşayan bir insanın, kanser olan bir
insanın, sağlığından olan, hayatından olan bir insanın AKP’li mi, Cumhuriyet
Halk Partili mi, MHP’li mi, herhangi bir partili mi olduğunun bir önemi var mı?
Bu, siyaset malzemesi yapılabilecek bir konu mu? İşte, İktidarın bu bakış
açısından ve bu zihniyetten kurtulması gerek. Ergene için somut adımlar
atılmalı.
Ergene’nin asıl sorunu belediyelerin
atıkları değil, kontrolsüz sanayi ve bu sanayinin yer altı sularını kullanarak
kontrolsüz bir biçimde derelere deşarj etmesi. Ergene bölgesindeki sanayi boya
ve tekstil sektörüdür. Bu sektör de gerçekten yer altı suyunu kullanmaktadır.
Ben Çevre Komisyonu Üyesiyim ve
Bakanlığın Ergene’yle ilgili nasıl bir çalışma yaptığını sorduğum zaman
karşımıza Ergene için hazırlanmış bir Havza Koruma Planı çıktı.
Değerli milletvekilleri, o planı
incelediğimde bir hususla karşılaştım, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, biliyorsunuz Ergene toprakları birinci sınıf tarım arazileri ve bu tarım
arazilerinin ancak ve ancak tarımsal amacın dışında kullanımı 5403 sayılı
Toprak Koruma Kanunu’nun 13’üncü maddesinde yer alan yinelenebilir enerji. Bu
enerjiler de rüzgâr ve güneş enerjisi. Şimdi, EPDK bir (X) firmasına,
Ergene’nin ortasında tarım toprağından çöp gazı çıkarmak için lisans vermiş,
çöp gazı üretmek için lisans vermiş, çöp gazından elektrik üretecek. Nereden
çıktı bu çöp gazı, nereden çıktı Ergene’nin ortasında bu şekilde bir tesis
demeye kalmadan, tarımsal amaçlı olabilecek bu faaliyet, birdenbire, Ergene’nin
ortasında, akü, pil, kablo, tıbbi atık, bilumum tehlikeli atıkları toplayıp
toprağa gömecek, kırk bin tehlikeli varili yıkayacak bir tesise dönüşmüş. Biz
Bakanlığımızdan bu tesise karşı çıkmasını beklerken de, birdenbire, Ergene’yi
kurtarma projesinin sanki bir faaliyetiymiş gibi bunu kitapçıkta bulduk. Şimdi,
bizim üzüldüğümüz nokta samimi olabilmek, ciddi olabilmek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) – Maalesef ki bu
projeyle karşılaştığımızda Ergene konusunda ciddi olunmadığını…
BAŞKAN – Sayın Köprülü, teşekkür
ediyorum.
EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) – … ve bundan sonra da olunamayacağını gördüm.
Ben -tabii konu çok uzun- bu kapsamda
bizi dinleyen değerli milletvekillerine teşekkür ediyor ve bütçenin yine de
hayırlı olmasını diliyorum.
Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına beşinci konuşmacı Mehmet Hilal Kaplan, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığının
kesin hesap bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve tüm tutuklu milletvekillerini saygıyla
selamlarım. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
Teknolojik gelişmenin yaşamımıza
getirdiği konforun yanı sıra, bu gelişmenin doğada ve çevrede meydana getirdiği
kirliliğin her geçen gün hızla arttığı bir süreçteyiz. İnsanlık olarak doğaya
ve yaşadığımız çevreye verdiğimiz tahribat, küresel ısınma, iklim
değişiklikleri, kuraklık ve açlık olarak bizlere geri dönüyor. Artan nüfusun
gereksinimlerini, çocuklarımızın geleceğini etkin ve verimli bir şekilde
karşılamak gerekliliğini düşününce doğal kaynaklarımızı ve yaşadığımız çevreyi
korumak konusunda her zamankinden daha çok duyarlı olmaya gerek duymaktayız.
Türkiye nüfusunun üçte 2'si kentlerde
yaşayan bir sanayi ülkesidir. Bu nedenledir ki çevresel sorunları
görmemezlikten gelme lüksü yoktur. Çevre sorunu artık bir bölge, ülke sorunu
olmaktan çıkmış küresel bir sorundur. Rusya ve Japonya'da yaşanan nükleer
felaketlerin etkileri ne yazıktır ki hâlâ devam etmektedir.
Gelişmiş ülkeler bu durum karşısında
doğaya, çevreye ve insana daha az zarar veren yenilenebilir enerji kaynaklarına
yönelirken biz hâlâ tersini yapıyoruz. Bu ülkeler Japonya'daki nükleer felaket
sonrası santrallerden vazgeçerken Türkiye ne yazıktır ki Adalet ve Kalkınma
Partisinin anlayışıyla nükleer santrallerin kurulmasını teşvik ediyor. Bu
anlayıştır ki nükleer tehlike ile tüp gaz patlamasının tehlikesini aynı kabul
etmiş, oluşturduğu Çevre ve Şehircilik Bakanlığını bir buçuk ay gibi bir sürede
2 kez kanun hükmünde kararname ile düzenlemiştir.
Sayın milletvekilleri, iktidarda
olduğunuz on yıl içerisinde çevre ile ilgili yaptıklarınıza bir göz atmak
istiyorum.
Sanayinin en yoğun olduğu kentle, benim
de bu kentli olmam nedeniyle, izin verirseniz, Kocaeli’den
başlamak istiyorum.
Kocaeli tarım arazileri yok pahasına
köylülerden alınarak OSB'lere çevriliyor, sonrasında bu alanlar sanayicilere
yüksek fiyatlarla veriliyor. Sahiller iskele ve limanlarla işgal edilmiş
durumda. Kanayan bir yaramız var: Dilovası. 2006 yılında Meclis araştırması ile
burada yaşayan insanların hava ve çevre kirliliği yüzünden yaşamlarını
yitirdikleri tespit edildiği hâlde iktidarınız döneminde buraya dört yeni
organize sanayi bölgesi ve iki yeni liman kurulmasına izin verilmiştir.
Çarpık sanayileşme ve kentleşme bu
ilçede Yeni Yıldız Mahallesi sakinlerinin taşınmasına sebep oluyor. Burada
yaşayan insanların evleri, arsaları gerçek bedellerinin altında alınıyor,
insanlara barınacak yer gösterilmeden gönderiliyor, “Sen bu parayı al, ne
yaparsan yap.” mantığıyla. Bu insanlar evlerinden, yurtlarından neden göçe
zorlanıyor hiç düşündünüz mü?
Kocaeli’nde tüm yerel basına da
yansıdı, bir sanayici şöyle söylüyor: “Bir bürokrat bana geldi. ‘Haydarpaşa
Limanı Marmaray Projesi nedeniyle uzun bir süre çalışmayacak. Senin
Dilovası’ndaki bu limanın değer kazanacak. Bu limanı 300-400 dönüm büyüt,
gerekirse denizi doldur.’ Ben de denizi dolduracağım. Bu benim fikrim değil,
devlet yetkilisinin fikri.”
Sayın Bakanım, şimdi soruyorum: Bu adam
bu cesareti kimden alıyor? Yıllardır kirlettiği Dilovası’nda vatandaşı yerinden
ediyor, sağlıklarını kaybetmelerine sebep oluyor, yetmiyor, devletin arazisini
babasının çiftliği gibi kullanmak istiyor. Yok öyle
yağma! Sayın Bakanım, ya bu bürokrat için gereğini yapın ya da bu sanayiciye
haddini bildirin. Ben hiçbir Kocaeli milletvekilinin bu çevre katliamcılarına,
bu rantiyecilere izin vermeyecekleri inancındayım. Bu
anlayıştakilerle de sonuna kadar mücadele edeceğimi bilmenizi isterim.
Sayın Bakanım, size bir önerim var:
Gelin, yirmi yıl öncesinin ve şimdiki Kocaeli’nin, Körfez’in ve Dilovası’nın
havadan çekilmiş fotoğraflarını karşılaştırın, çevrenin nasıl tahrip
edildiğini, tarım alanlarının nasıl talan edildiğini, denizlerin ne kadar
doldurulduğunu göreceksiniz.
Enerji
açığını kapatmak gerekçesiyle Artvin’de, Hopa’da, Dersim’de, Erzurum’da
nehirlerin suyunun kullanım hakkını özel şirketlere veren, ekosistemi bozan,
doğaya zarar veren ve bu anlayışa karşı direnen, yaşam alanlarının
korunmasından başka bir isteği olmayan bu insanları çoluk çocuk, yaşlı-genç,
kadın-erkek ayırt etmeksizin baskıyla, şiddetle, copla, biber gazı ile
susturmaya çalışan anlayışınıza ne demek gerekiyor?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bakanlığın programını dikkatlice okudum. 2009'da, taraf olduğumuz Kyoto
Protokolü gereği iklim değişikliği konusunda oluşturulmuş bir stratejik plan
yok. Ozon tabakasını incelten gazların salımının
sonlandırılmasına yönelik bir eylem planı maalesef yok.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
sanayiye karşı değiliz. Sanayinin, kalkınmanın ve gelişmenin
vazgeçilmezlerinden olduğunun bilincindeyiz. Ancak kirleticileri ile insan
yaşamını tehlikeye atmayan, doğayı tahrip etmeyen, ekolojik
dengeyi bozmayan bir sanayiye evet diyoruz ve her zaman destekleyeceğiz.
Şu temel anlayışın herkes tarafından
bilinmesini istiyorum: "Hiçbir yatırım insan yaşamından daha değerli
değildir."
Yüce Meclisinizi bir kez daha saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum sayın Kaplan.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına son konuşmacı, İlhan Demiröz, Bursa milletvekili.
Buyurun Sayın Demiröz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü ve Meteoroloji Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizi izleyen yurttaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2012 yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi görüşmeleri hatırasına binaen Atatürk Orman Çiftliğinde
tesis edilen ağaçlandırma sahasına adıma bir fidan dikilmesi sebebiyle Sayın
Bakana teşekkür etmek istiyorum. Bu vesileyle benim de dünyada bir dikili ağacım
oldu. Dilerim ki, bu dikilen fidanlar Atatürk Orman Çiftliği üzerindeki gökteki
kara bulutların dağılmasına da neden olur.
Değerli milletvekilleri, çok kısa da
olsa kanun hükmünde kararname ile yapılan yanlışlığa da vurgu yapmak isterim.
Ne oldu da çok kısa aralıklarla Orman ve Su İşleri Bakanlığına dönüldü? Çevre
neden sizden alındı? ÇED raporu veren, planlama ve plan değişiklikleri yapan
Çevre, niçin Şehircilik Bakanlığıyla birleştirildi? Yoksa,
“HES’ler çevreyi kirletmiyor, nehirde nokta gibi taşkınlıkları
önlüyor, fazla suyun enerjisini alıyor.” dediğiniz için mi? Vatandaşlarımız,
bilim adamları, meslek odaları, sivil toplum örgütleri yapılanlara çevre adına
karşı çıktıkları için mi? İnsanların yaşadıkları topraklarda yapılmak istenen HES’leri, bu santrallerin nehirleri kurutması, balıkları
öldürmesi ve çevreye zarar vermesi nedeniyle istemedikleri için mi? Yoksa,
Enerji Bakanı gibi davrandığınız için mi? Bu konuda son olarak “Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü” isminin “Meteoroloji Genel Müdürlüğü”
olarak değişimindeki amaç ve anlamı da merak etmiyor değilim.
Değerli milletvekilleri, yatırımcı bir
kuruluş olan DSİ, kuraklık zamanlarda yaşadığımız susuzluk, yağışların bol
olduğu zamanlarda ise yaşadığımız sel ve doğal çevresel felaketlerin yarattığı
tahribatlar yerine, bu koşullarda çevremize, tarımımıza ve dolayısıyla
milletimize yararlı hâle getirebilmek için çalışmalar yürütmelidir. Ülkemizin
dereleri, akarsuları firmaların çıkarları için değil halkımızın ihtiyacını
karşılamak için yönetilmelidir, oysa maden arama şirketlerinden tutun da turizm
şirketlerine kadar ilgisizler tarafından kullanıldığını görmekteyiz. Bu durum
hem çevremizi hem insan sağlığımızı hem de tarımımızı tehdit eden bir talanın
söz konusu olduğunu göstermektedir. Örneğin, Türkiye'nin 4’üncü büyük ili olan
Bursa’nın Nilüfer ilçesine de adını veren Nilüfer Çayı’nda yapılan çeşitli
çalışmalar Nilüfer Çayı’nın kendisinin ve yan kollarının başta sanayi ve evsel
kökenli kirleticilerle kirlendiğini göstermektedir. Bu su kaynağı, aynı zamanda
tarımsal üretim açısından önemli olup ovada geçtiği güzergâh boyunca sulama
amaçlı kullanılmaktadır. O nedenle, yapılan sulamanın zamanına ve suyun içinde
barındırdığı ağır metal miktarlarına bağlı olarak sulanan tarım alanlarında
ağır metal kirliliğini ortaya çıkarmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu nedenle, çevre kirliliğinin önlenmesi, bitki ve hayvan
varlıklarının korunması, tarım arazilerinde sağlıklı sulama yapılması ve
vazgeçilmez su kaynaklarımızın korunması için, Bakanlığınızın ve DSİ Genel
Müdürlüğünün su yönetimindeki etkisinin her geçen gün ekonomik çıkarlar peşinde
sürüklenen değil, su kaynaklarının planlanması, yönetimi, geliştirilmesi ve yer
üstü, yer altı sularının değerlendirilmesinden sorumlu olduğunu unutmamasını
isterim.
Tarım arazilerinin sulanması konusuna
baktığımızda, Sayın Bakan, sulanabilir arazi varlığımızın Türkiye’de 25,8
milyon hektar olduğunu, ekonomik sulanabilir arazi varlığının 8,5 milyon hektar
olduğunu hepimiz biliyoruz. Sizin rakamlarınıza göre söylüyorum: Ekonomik
sulanabilir arazilerden sulamaya açılan 5,5 milyon hektarın 3,2 milyon hektarı
DSİ tarafından, geri kalanı çiftçiler, Köy Hizmetleri ve il özel idaresi
tarafından sulamaya açıldı. 1954 yılından beri oluşan bu rakamlar dikkate
alındığında 8,5 milyon hektar ekonomik sulanabilir tarım alanlarının sulanması
için elli yıl daha beklememiz gerekir.
Bu İktidarın tarımı yok ettiğini,
tarımın devlet eliyle bitirildiğini söylediğimizde kızıyorlar. Hâlbuki Köy
Hizmetleri kapatıldı, il özel idaresine devredildi. Rakamlarla sizi yormak
istemem ama merkezî yönetimden yardım almayan Köy Hizmetlerinin yapmış olduğu
tarımsal sulama, drenaj, toprak muhafaza, arazi tesviyesi gibi küçük su
hizmetlerini kim yapacak? Bununla ilgili bir kurum olduğunu biliyor musunuz? Buradan
hemen şuna da süratli bir şekilde, zamanım yetmediği için, devam etmek
istiyorum.
Sayın Bakan, seçim zamanı “Bin Köy Bin
Gölet” sloganı ile çıkıldı, bu zamana kadar ne kadarının gerçekleştiğini
öğrenmek istiyorum. Ayrıca, Plan Bütçe Komisyonunda yapılan görüşmelerde
verilen bir gösterişli kitabınız var "111 Tesis 11/11/2011’de
hizmete hazır." diyor ancak bu gösterişli kitabı lütfen iyi
incelediğinizde bu tesislerin büyük bir kısmının "özel sektör HES
projeleri" olduğunu görmekteyiz. Orman ve Su İşleri Bakanlığının böyle bir
açılıma ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. On yıllık AKP Hükûmeti her işin olduğu
gibi, su meselesinin de ne yazık ki suyunu çıkarmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimi burada bitirirken Orman ve Su İşleri Bakanlığının bütçesinin hayırlı
olması diliyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Demiröz.
Şimdi şahsı adına lehinde söz isteyen
Öznur Çalık, Malatya Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Çalık.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesi üzerine
şahsım adına lehte söz almış bulunuyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bütçe
üzerine konuşan özellikle muhalefetteki milletvekillerimin bilmesi gereken
birkaç konuya değinmek istiyorum.
Dünyada meydana gelen ekonomik krizin
doğal sonucu olarak birçok ülkenin bütçelerindeki açığı kapatabilmek için
sosyal politikalardan taviz verdiklerini hepinizin çok iyi bilmesi gerekiyor.
Bunların hepsi teknoloji ve dolar zengini ülkeler olmasına rağmen, insan için,
sosyal politikalar için, yaptıkları bütçeden çok ciddi tavizler verdiler.
Neticede, bu ülkelerin halkları çok acı reçeteler ödedi. Bunlar öyle acı
reçetelerdi ki 1 milyar insanın temiz suya ulaşamadığı, 100 bin çocuktan 5’inin
beş yaşına gelemeden öldüğü, 101 milyon çocuğun ilkokul çağına gelemediği bir
dünyada insanların yaşam standartları her geçen daha da kötüleşti.
İşte değerli arkadaşlarım, AK PARTİ
hükûmetlerinin farkı da tam da burada ortaya çıkıyor. Yine muhalefetteki
arkadaşlarımın dikkatle dinlemesini istiyorum ki Türkiye Cumhuriyeti devleti,
demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti. Bu kavramların hepsinin içini
dolduran yegâne hükûmet AK PARTİ Hükûmetidir. Son dokuz yılda yaptığımız
sosyal, yapısal reformlar ve uyguladığımız doğru politikalar neticesinde sosyal
devletin ne demek olduğunu tüm dünyaya gösterdik. Krizi halkımıza fatura
etmedik. Sosyal politikalarımızla ayni ve nakdî yardımlarımızdan asla taviz
vermedik. Bunun en önemli kanıtlarından biri de devlet bakanlığımızın icracı
bakanlıklar hâline gelmesidir. Bu hâliyle pek çok farklı birimin tek çatı
altında toplandığı bir bakanlığımız var. Müsteşarı, müsteşar yardımcıları,
genel müdür ve daire başkanlarıyla birlikte çok daha önemli hâle gelen icracı
bir bakanlığımız var. Her zamankinden daha çok emek, daha hızlı uygulama
gerektiren bir bakanlığa dönüştü. Neden? Çünkü içinde aile var, ailenin içinde
kadın var. Eğer bir ailede kadın mutsuzsa o toplum hastalık sinyalini vermiş
demektir. Mutsuz annenin evladı da mutsuz eşin kocası da mutsuzdur. Devletçe ve
milletçe kadına söz hakkı vermek demek, toplumda huzuru tesis etmek demektir.
Bu vesileyle, kadın erkek fırsat eşitliğinden
bahsederken bütün kadınlarımıza kendi içlerinde de eşit fırsatlar verilmesi
gerektiğini çok net ifade etmek istiyorum. Bingöl’de patlamada evlatlarını
korumak için canlı bombanın üzerine atlayan Hatice annenin de bindiği otobüse
molotofkokteyli atılınca yanarak can veren Serap kızımızın da Diyarbakır’ın
Lice ilçesinde hayvan otlatırken ölen on dört yaşındaki Ceylan’ımızın da
üniversitelerdeki uygulanan baş örtüsü yasağı
nedeniyle eğitim göremeyen Leyla Şahin’in de, eşi tarafından vahşice katledilen
Ayşe Paşalı’nın da eşit haklara kavuşması gerektiğine inanıyoruz. Kadının
susturulması ve haklarının elinden alınması toplumsal bir felaketin
davetiyesini çıkarmak demektir.
Sosyal yardım musluğunun sosyal yardıma
muhtaç aileye, engelli çocuklarımıza, kadınlarımızın eğitimlerine açıldığını
çok net biliyoruz. Biz cümlenin öznesinin insan olduğuna inanıyoruz ve diyoruz
ki: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Sorunlarla tek tek ilgilenen, resmin
tamamını da gözden kaçırmadan, gerçekçi bir bilinçle; teorik değil, pratik
olarak, örnekleriyle, sayılarıyla, sonuçlarıyla yaşama dokunarak, yarayı
sararak, çözüm üreterek çalışan usta bir Bakanımız var.
2012 yılında Bakanlığımızın bütçesi 8,8
milyar TL’ye ulaşmıştır ve Aile Sosyal Destek Projemizle, danışma ve toplum merkezlerimizle,
sevgi evlerimizle bambaşka bir noktadayız. Ve son on yılda kadınlarımızla
ilgili çok önemli yasal düzenlemeler yaptık ve bu yasal düzenlerimizin
içerisinde en son yaptığımız, Avrupa Konseyinin İstanbul Sözleşmesi’dir.
Bu vesileyle ben Dışişleri Bakanımıza
ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Sayın Fatma Şahin’e çok teşekkür
ediyorum.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) –
Veysel Eroğlu’na etmiyor musunuz?
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Ve şunu herkes
çok iyi bilmeli ki değerli arkadaşlarım, biz ağaçlarla tek tek ilgilenirken
ormanı asla gözden kaçırmıyoruz.
2012 yılı bütçemizin tüm memleketimiz
için hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çalık.
Sayın milletvekilleri, birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.32
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.46
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası Hükûmet adına
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nda.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, süreniz on yedi dakika.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımın 2012 Mali Yılı
Bütçe Tasarısı’nın yüce Meclisin onayına sunulması vesilesiyle huzurunuzda
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Nihai meşruiyet kaynağı ve denetim mercisi olan yüce Meclisimize bütçe görüşmeleri vesilesiyle
dış politikamız hakkında bilgi sunmaktan onur duyuyorum.
Süre sınırlaması dolayısıyla, çok daha
kapsamlı bir değerlendirmemizi kitapçık hâlinde sizlere birazdan takdim
edeceğiz. Bu nedenle, sunuşumu, detaylara fazla girmeksizin, özellikle
uluslararası sistemdeki temel dönüşüm unsurları ve bu konudaki dış politika
anlayışımızı aktararak yapmaya çalışacağım:
Değerli milletvekilleri, bugün 2011
yılında uluslararası sistemin parametrelerinin temelden değiştiği, dünya
politikasında kartların âdeta yeniden karıldığı bir yeni dönem başladı. Aslında
on yılda bir biz bu dönemleri yaşıyoruz. 1991 yılında Sovyetler Birliğinin
çözülmesiyle jeopolitik bir deprem yaşanmıştı ve uluslararası sistem yeniden
bir yapılanma sürecine girmişti.
2001 yılında 11 Eylülde bu sefer bir
güvenlik depremi yaşandı ve güvenlik ağırlıklı politikalarla yeni bir
uluslararası sistem dili, yeni bir uluslararası politika anlayışı ortaya
konuldu.
2011 yılında ise iki eksende yoğun bir
ekonomik politik deprem yaşanıyor ve bu iki eksen, bu iki alan Türkiye'nin
doğrudan kaderinin belirlendiği iki alan. Birisi, Avrupa Birliği havzası,
Avrupa’daki gelişmeler ve bu çerçevede yaşanan ekonomik politik deprem ve bunun
sonuçları. Diğeri ise
Orta Doğu’da soğuk savaş şartlarından çıkışla birlikte soğuk
savaş yapılarının çözüldüğü bir siyasi deprem yaşanıyor. Bu iki deprem
havzasının ortasında bizim sağlam bir zeminde bu dinamik değişimi yorumlamamız
ve dinamik bir seyir takip etmemiz gerekiyor. Gerçekten bugün alacağımız tutum ve tavırlar,
politikalar geleceğimizi, önümüzdeki on, yirmi yılı belirleyecek.
Avrupa açısından bakıldığında bir borç
kriziyle başlayan küresel ekonomi, politik krizin etkisiyle yaygınlaşan ve
zamanla bir ekonomik krize, finansal krizden ekonomik krize, ekonomik krizden ekonomi politik krize
dönüşerek Hükûmetlerin değişmesine yol açan bir deprem yaşanıyor Yunanistan’dan
Portekiz’e kadar. Lizbon sonrası Avrupa’da yeni bir anlayış, Lizbon’da
derinleşen Avrupa yerine kademeli, katmanlı bir Avrupa anlayışının gelişmekte
olduğunu görüyoruz.
Türkiye bir Avrupa devletidir ve
Avrupa’daki her gelişmenin nabzını tutmak zorundadır. Diğer taraftan Orta Doğu’da otokratik yapılar çözülüyor, yeni yatay ve dikey anlamda
yeni etkileşim alanları ortaya çıkıyor.
Son derece kritik, son derecek kritik
bir dönemden geçiyoruz. Bunun için geçtiğimiz günlerde Milliyetçi Hareket
Partisi Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin yaptığı değerlendirmeye çok büyük bir
önem atfediyorum. Gerçekten de Sayın Bahçeli devlet adamlığı olgunluğuyla bu
içinden geçilen kritik dönemde tek başına iktidara gelmiş AK PARTİ’de yaşanacak bir kaosun
ülkeye büyük zarar vereceğini belirtti.
Ancak bunu pozitif bir dille
kullanırsak bu şu demektir: Güçlü bir AK PARTİ, Türkiye’de istikrarın, gücün ve
geleceğin teminatıdır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu demek
istemedi.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Bu, gerçekten çok önemli bir tespit çünkü AK PARTİ’nin
kaderiyle artık Türkiye'nin kaderi iç içe geçmiştir, bütünleşmiştir. Güçlü bir
AK PARTİ İktidarı, süregelen ve geçmişteki başarılarını devam ettirecek bir AK
PARTİ İktidarı, Türkiye'nin geleceğinin teminatıdır. Bunun olabilmesi için
değerlerinizin sağlam, coğrafi ve tarihî zemininizin güçlü ve derinlikli olması
lazım. AK PARTİ kadroları, milletimizin iradesinin asırlardır süren
ideallerinin, değerlerinin gerçek temsilcileridir. AK PARTİ Grubu da bu kutsal
çatı altında bu değerlerin mücessem hâlidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Bahçeli’nin bir tek tespitine
katılamayacağım, AK PARTİ’de ne dün vardı ne bugün
olacak ne de yarın olacak, AK PARTİ’de hiçbir zaman kaos olmayacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın
Bahçeli müsterih olsunlar, hiç merak buyurmasınlar. Hakk’ın ve halkın rızası
için yola çıkmış mahviyet sahibi AK PARTİ kadroları, hiçbir fitneye, kaosa izin vermeyecektir ve dokuz yıl içinde gerçekleştirdiğimiz
başarılara Sayın Başbakanımızın liderliğinde yeni başarılar ekleyeceğiz ve bu
uluslararası değişim sürecinin Türkiye'nin aktörlüğünde gerçekleşmesini teminat
altına alacağız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Getirdiğiniz
durum ortada, dış politika ortada, her şey ortada!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Önümüzdeki on yıl içinde, yirmi yıl içinde Türkiye'nin belirlediği
bir Avrupa, Türkiye'nin etkilediği bir Orta Doğu, Kuzey Afrika coğrafyası
olacak. Bu tarihî bir zarurettir ve biz, bu zarureti gerçekleştireceğiz. Bundan
kimsenin şüphesi olmamalı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Avrupa’daki dönüşümde iki önemli risk
alanı görüyoruz. Bütün bu dönüşümlerde riskler avantajlarla birlikte gelir. İki
önemli risk alanı var. Aynen 1929’daki büyük ekonomik buhrandan sonra olduğu
gibi, Avrupa’da ırkçılık ve yabancı düşmanlığının toplumsal ve sosyal barışı
baltalayacak ve günlük hayatı sarsacak boyutlara ulaşması gerçek bir kaygı
nedenidir.
2001-2006 yıllarında 8 vatandaşımızın
öldürülmesiyle, katledilmesiyle sonuçlanan ırkçı saldırıları bu sebeple çok
yakından takip ettik ve geçtiğimiz dönemde bu konuda çok yoğun bir girişimde
bulunduk. Önümüzdeki dönemde çok kültürlü bir Avrupa, bizim için de, küresel
toplum için de bir zarurettir ve bunun korunması için elimizden geleni
yapacağız.
Avrupa Birliğinin içinde bulunduğu
krizin oluşturacağı ikinci risk alanı, Avrupa Birliği ülkelerindeki liderlerin
Avrupa Birliğinin geleceğini ve küresel düzendeki konumunu planlamak yerine,
yeni bir vizyonla Avrupa’yı planlamak yerine, sadece
iktidarını sürdürmek saikine dayanan basit bir siyasi
hesaba hapsolmuş bir anlayışa yönelmeleridir. Bunun maalesef son çarpıcı
örneğini Fransa’da görüyoruz. Fransa liderliğinin Türkiye’nin Avrupa Birliği
üyeliğini yıllardır iç politika kurgularına alet etmelerine esasen alışmıştık,
ama bu kez Fransa, Ermeni iddiaları konusunda soykırım iddialarının
reddedilmesini yasaklamak suretiyle düşünce ve ifade özgürlüğünü tamamen
ortadan kaldıracak bir girişim başlatmış ve bu girişimle aslında kendi
değerlerine savaş açmıştır. Buradan, dogmalara karşı verilen özgürlük ve
demokrasi mücadelesinin timsali hâline gelen Fransız devriminin mirasını
devralan Fransız meclisine seslenmek istiyorum. “Sizin görüşlerinize
katılmıyorum, ama bu görüşlerinizi savunma hakkınızı sonuna kadar savunacağım”
diyen Voltaire Fransa’sının meclisine seslenmek
istiyorum: Bu yapılmak istenen şey, tarihi anlamak konusunda yeni bir dogma
inşa etmektir ve alternatif düşünceleri yasaklamaktır. Bu Orta Çağ
zihniyetidir, bu Orta Çağ zihniyetinin Fransa’da yeşermesi Avrupa için en büyük
tehlikedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Fransa kendisini Avrupa kültürünün
merkezi addeder, Avrupa aydınlanmasının merkezi addeder. Eğer böyle bir kanun
yasalaşırsa, Avrupa’da Orta Çağ zihniyetinin geri gelişinin öncüsü de Fransa
olacaktır. Özgür tartışma ortamını bertaraf etmeye, düşünce ve ifade
özgürlüğüne set vurmaya, dogmatik bir yasa yoluyla tarihi susturmaya dönük bu
girişimle her şeyden önce Fransa’nın temsil ettiği değerler çiğnenmektedir.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Fransa sizi
Suriye’ye karşı kışkırttı Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Üstelik de çarpıcı bir şekilde, bunu bir Türk diplomatının,
rahmetli Yılmaz Çolpan’ın Paris’te Ermeni terör örgütü ASALA tarafından şehit
edildiği 22 Aralık tarihinde mecliste bunu görüşecek olması da gerçekten tarihi
bir işarettir, Fransa’nın ne derece büyük bir hata içinde olduğunu ortaya
koymaktadır.
MUHARREM VARLI (Adana) – Libya’da kime
hizmet ettiniz Sayın Bakan?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Daha önce Fransız muhataplarımıza ve dünyaya birçok vesileyle ilan
ettik; Türkiye tarihiyle adil bir hafıza üzerinden yüzleşmeye hazırdır, ancak
bu tür yasalarla savunma hakkımızın elimizden alınmasına boyun eğeceğimizi kimse
düşünmemelidir, hayal bile etmemelidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hiçbir
ülke liderinin, hükûmetinin ya da parlamentosunun ülkemizin ve milletimizin
alnına kara leke sürme girişimini karşılıksız bırakmamız söz konusu değildir,
olmayacaktır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ermeni
protokollerini imzalayan sensin, hem de Fransa’nın baskısıyla.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Bu yasa kabul edildiği takdirde Fransa’ya yanıtımız gerektiği gibi,
kararlı, sonuçları da net olacaktır. Bu çalışmalarımızı iktidar ve muhalefet
partileri olarak birlikte dün başlattık, ben dünkü toplantımıza katılan
muhalefet partisi temsilcilerine de teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, önümüzdeki
dönemde dış politika gündemimizi meşgul edecek ikinci büyük alan ve dalga
2011’de Orta Doğu’da baş gösteren halk hareketlerinin yol açtığı büyük siyasi
dönüşüm ve otoriter rejimlerin tasfiyesi süreci olacaktır. “Arap uyanışı”
olarak nitelendirilen bu süreçle ilgili olarak izlediğimiz dış politika
hakkında Hükûmetimize çeşitli eleştiriler yöneltildi, demokratik işleyiş
çerçevesinde saygıyla karşıladığım bu eleştirileri de vaktimiz elverdiği ölçüde
bu kürsüden cevaplandırmak istiyorum.
Öncelikle bu konuya değer bağlamında
bakmamız lazım ve içinde bulunduğumuz bu yüce Meclisin içinden bakmamız lazım.
Biz, yüce Meclisin çatısı altında demokratik yöntemlerle, halk tarafından, halk
için ve halkın iradesini temsil etmek üzere seçilmiş temsilciler olarak
bulunmaktayız. Bu, son derece önemlidir çünkü bugün Arap sokağında yola çıkanlar
herhangi bir yerden talimat aldıkları için değil, aynen bu yüce Mecliste olduğu
gibi halk tarafından oluşturulan bir meclis kurmak üzere harekete geçmişlerdir.
MUHARREM VARLI (Adana) – Sen inanıyor
musun buna ya, bırak Allah aşkına!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Her şeyden önce bizim Meclisimizin o halklara dönüp “Sizin bu
talebinizi anlıyoruz çünkü biz de seçildik ve halkımızı temsil ediyoruz.”
diyerek bu Meclisin değerleri etrafında buna bakması gerekirdi.
Türkiye, Arap halklarının demokrasi
uğruna başlattıkları ve bugün yüce çatısı altında bulunduğumuz gibi bir Meclise
sahip olmak üzere yürüttükleri bu süreçte nasıl hareket edebilirdi? Teorik
olarak önümüzde üç seçenek vardı. Bunlardan birincisi statükoyu
desteklemek ve kendi halkına karşı acımasızca şiddet uygulayan rejimlerle
hiçbir şey olmamış gibi ilişkileri devam ettirmekti. Biz, bu seçeneği hiçbir
zaman makul bulmadık, benimsemedik.
MUHARREM VARLI (Adana) – Suudi
Arabistan!..
İnanmadığın şeyleri söyleme Bakanım.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Bu seçeneği savunanlara ve bizi özellikle Suriye’de ve “Arap
uyanışı” sürecinde yaşanan olaylara fazla müdahil olmakla, taraf tutmakla
eleştirenlere sormak istiyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Mısır’da,
Libya’da ne oldu?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Bu sorular bu yüce Meclisin
çatısı altında özellikle anlamlıdır. Orta Doğu’da kitleler yüzyıllarca beraber
yaşadığımız kardeşlerimiz, tarihdaşlarımız, onurlu bir yaşam için baskıcı dikta
rejimlerine başkaldırırken, gözlerimiz önünde bir demokrasi mücadelesi
verirken, Türkiye sizce kimin yanında yer almalıydı?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Bizim
gençlerimiz çıkınca…
OKTAY VURAL (İzmir) – Milyonlarca insan
ölürken değil mi?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
– Suriye’nin birçok şehrinde her gün savaşta dahi korunması gereken onlarca
sivil öldürülürken…
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz ayaklarının
altına kırmızı halı mı sereceksiniz?
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri,
lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – …insanlar sorgusuz sualsiz evlerinden alınırken, gözlerimizi
yummamız, sırtımızı dönmemiz mi gerekiyordu?
Sizce “İçişlerine karışmamak.” ilkesine
sığınarak, bizim gibi seçme ve seçilme hakkı talep edenlere karşı statükoyu mu desteklemeliydik? Türkiye’nin kendi demokrasi
tecrübesi ve duruşu, böylesine ilkesiz bir politikaya izin vermezdi ve biz de
kendi ilkelerimize döndük. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Olaylar karşısında teorik olarak ikinci
muhtemel hareket tarzı, Türkiye’nin eski alışılmış refleksleriyle de uyumlu
olarak “bekle gör” politikası izlemek ki bugün o kastedildi, Sayın Korutürk
“Bekleseydik, gelişmeleri görseydik.” dedi ve bölge dışı aktörlerin “bekle gör”
politikasıyla bölge dışı aktörlerin peşinden sürüklenmek olabilirdi.
Ancak, biz “bekle gör” politikası
izlemedik, izlemeyeceğiz. Hiçbir zaman da bu bölgenin kaderini bölge dışı
aktörlere teslim etmeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) – Irak’ta kime
teslim ettiniz tapu dairelerini? Kime teslim ettiniz Sayın Bakan? Orada niye
sesiniz çıkmadı hiç?
BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen
Sayın Hatibe müdahale etmeyelim.
MUHARREM VARLI (Adana) – Suriye’de siz
değil misiniz ortak bakanlar kurulu toplantısı yapan? Neyi anlatıyorsun burada
sen?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Üçüncü hareket tarzı ise bu ülkelerle ve halklarla tarihe dayanan
dostluk bağlarımızın bilinci içinde, sürecin en hızlı ve barışçıl şekilde
başarıya ulaşması için aktif çaba gösterilmesidir.
MUHARREM VARLI (Adana) – İnanmadığın
şeyleri sen niye anlatıyorsun?
BAŞKAN – Sayın Varlı, lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Bizim benimsediğimiz ve doğru olan da bu hareket tarzıdır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu Meclisi
unuttunuz. Bu Meclisten kaçtınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Zira, bu hareket tarzı insan odaklıdır.
Hep söyleyegeldiğimiz gibi, hiçbir ilke, insanın en kutsal hakkı olan yaşam
hakkından evla değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu Meclisten
kaçtınız Sayın Bakan kaçtınız. Ne füze kalkanı ne Suriye hiçbir şey
tartışılmadı kaçtınız
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Hayır, geçen sene, biz, geçen sene New York’ta…
BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Vural,
lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – …İran’a yönelik ambargolara karşı gür bir sesle “Hayır.” derken ne
kadar bağımsız hareket ettiysek…
OKTAY VURAL (İzmir) – Kaçtınız…
Kaçtınız… Milletten kaçtınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – …bugün Orta Doğu’da da aynı şekilde bağımsız hareket ediyoruz. Bize
kimse talimat veremez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Geçen sene, siz, bu Mecliste bizi eksen
kaymasıyla suçladınız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Milletten
kaçtınız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne Suriye’yi ne füze kalkanını tartıştınız
milletvekilleriyle, sırça köşkte oturdunuz. Şimdi gelip bütçe
için konuşma yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Vural, böyle bir
usulümüz yok, lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – İran oylamasında İran’ın yanında yer aldığımız için eksen
kaymasıyla suçladınız. Şimdi, aynı şeyi söylüyoruz. O gün ne kadar bağımsız
davrandıysak bugün de o kadar bağımsız davrandık ve halkın yanındayız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Milletten
kaçtınız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne Suriye’yi ne füze kalkanını tartıştınız milletvekilleriyle,
sırça köşkte oturdunuz. Şimdi gelip bütçe için konuşma yapıyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Biz, hiçbir zaman zulme sessiz kalmadık, hiçbir zaman.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
– Evet, gururla şunu söylüyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Demokrasiye
inanıyorsanız, Meclise inanıyorsanız, İsrail’in kalkanı…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakan,
siz devam edin.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Gururla şunu söylüyorum…
VELİ AĞBABA (Malatya) – İsrail’e kalkan
oluyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Otoriter ve baskı rejimlerinin değil…
VELİ AĞBABA (Malatya) - Türkiye’yi
İsrail’e kalkan yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – …bugün İsrail’i yalnızlaştıran da bizim politikamızdır, İsrail’i
bölgede önümüzde diz çöktüren de bizim politikamızdır. (AK PARTİ sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar; CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Her gün
İsrail’in kaç mesajla tekrar temas kurmak istediğini biz biliyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Fransa ve
Rusya’nın İçişleri Bakanlığı gözetiminde siz Ermeni protokolleri imzaladınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Yüce milletimiz “Bekle gör”cü, ulusal
çıkarlarını başkalarının telkiniyle ve güdümüyle belirleyen zihniyeti dokuz
yıldır sandığa gömmüştür. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan…
BAŞKAN – Sayın Akar…
MUHARREM VARLI (Adana) – Ermeni
Protokolü’nü kim imzaladı Sayın Bakan?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Nitekim, biz tercihimizi ilk andan
itibaren net bir şekilde ortaya koyduk.
MUHARREM VARLI (Adana) – “Libya’da
NATO’nun ne işi var?” diyen kim?
BAŞKAN – Sayın Varlı, lütfen…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Demokratik bir ülkenin Hükûmeti olarak otoriter ve baskıcı
rejimlerin yanında değil, demokrasi isteyen halkların yanında yer aldık.
MUHARREM VARLI (Adana) – Dün beyaz
dediğinize bugün siyah diyorsunuz ya!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Bunu da özellikle sosyal demokratlar atfediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar; CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Tunus’ta halkın meşru demokrasi
taleplerine destek verdik, vermeye devam edeceğiz.
MUHARREM VARLI (Adana) – Ya, masal
anlatıyorsun, masal!
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan,
başarısızsınız!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Tunus’ta El Nahda hareketi iktidara geldi dendi…
El Nahda hareketi, evet, çoğunluğu aldı ama hükûmeti
El Nahda kurdu, bugün Cumhurbaşkanlığına sol eğilimli
El Marzuki Cumhurbaşkanlığına geldi. İşte, demokrasi
böyle bir uzlaşı kültürü oluşturur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan,
söylediklerine kendin inanıyor musun?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Mısır’da Mübarek’e açıkça “Ya değişime önderlik et, ya çekil.”
çağrısını yapan da ilk olarak Sayın Başbakanımız oldu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yapma ya.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Libya’da da Kaddafi’ye doğru yolu göstermek için sayısız
girişimlerde bulunduk. Sayın Kılıçdaroğlu burada ahde
vefadan bahsetti. Bizim ahde vefamız, Trablusgarp’ta beraber savaştığımız Misurata halkıyladır, Bingazi halkıyladır, Derne
halkıyladır ve o halk, Başbakanımızı binlerce Türk Bayrağı’yla karşıladı. (AK
PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz Meclisten
kaçarsınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Gidin, videolarını tekrar seyredin ve Trablus’a, Trablusgarp’a
Türk’ün muhteşem dönüşünü görün. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar; CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Dış politikamıza bir eleştiri de
komşularla sıfır sorundan geliyor. Ne güzel, geçen sene komşularla sıfır sorun
politikasını… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Sayın Bakan cevap veriyor sorularınıza.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – …hayalperestlik olarak nitelendirenler, bu sene ona sahip
çıkıyorlar. Bu, çok güzel bir gelişme, çok iyi bir gelişme ama şunu bilin, biz
komşularla sıfır sorun politikasını kararlı bir şekilde uygulamaya devam ediyoruz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – İsrail’e kalkan
oldunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Eğer bir komşumuz halkına zulmederse ona karşı çıkarız, elini
tutarız, ona uyum göstermeyiz (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Komşularla ilişkilerimizi siz sorun hâline getirdiniz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) –…ama halkıyla barışık her komşumuzla geleceği beraber inşa ederiz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Duvara
tosladınız, duvara.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Bugün Bulgaristan, Yunanistan, Ukrayna, Rusya, Gürcistan,
Azerbaycan, İran ve Irak’la ilişkilerimizin bizim hükûmetlerimiz düzeyinde
ulaştığı seviye çok açık ve bellidir.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
Barzani Ağabey’inizle beraber mi inşa edeceksiniz? Barzani’ye niçin “Ağabey”
diyorsunuz. Akrabalığınız nereden Barzani’yle. (MHP ve CHP sıralarından
gürültüler)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Bu konuda… İran konusunda da aynı şekilde… Bugün Sayın Salihi’nin demecini okumanızı tavsiye ederim. Sayın Salihi bugün, dünkü telefon görüşmemiz üzerine bugün çok
açık bir ifade kullanmıştır. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Lütfen… Bakın
ne diyor Sayın Salihi? “Aziz Türk halkı, başta Sayın
Gül, Erdoğan ve Davutoğlu olmak üzere Türk devlet adamları bilsin ki İran İslam
Cumhuriyeti’nin Türkiye’ye resmî bakışı derin kardeşlik ve dostluk esasına
dayalıdır.”
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İran öyle
bakıyor da siz öyle bakmıyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - “…Bu yüzden bilinçsiz
açıklama ve görüşler İran’ın dış politikası açısından geçersizdir. Sorumsuzca
ve bilinçsizce açıklama yapanlara gereken uyarıda bulunduk.” diyor Sayın Salihi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından gürültüler) Bizim muhatabımız dışişleri bakanlarıdır, devlet
başkanlarıdır. İran’la dostluğumuz ezelîdir, ebediyete kadar da sürecektir.
MUHARREM VARLI (Adana) – Sizin
yerinizde olsam istifa ederim Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Biz bugüne kadar hiçbir ülkenin rejimini zorla değiştirmeye
kalkmadık.
MUHARREM VARLI (Adana) – Bunları
konuşurken yüzüm kızarır.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Hiçbir ülkeye nasıl yönetilmesi gerektiğini söylemedik, yine
söylemiyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Amerika
söylüyor, siz söylemiyorsunuz, uyguluyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Ama bir ülkenin halkı kendi insanlık onuru için, vatandaşlık onuru
için ayağa kalkarsa ve o ülkenin idarecileri ona silah yöneltirse o halkın
yanında yer alırız. Bunu Sayın Beşar Esad’a da
söyledik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Size yabancı bir müdahale olursa
yanınızda yer alırız ama bizi halkınızla sizin aranızda tercihe…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - …zorlamayın, bir dakika bile
tereddüt etmez halkınızı tercih ederiz dedik…
MUHARREM VARLI (Adana) – İstifa edin,
istifa Sayın Bakan. (MHP ve CHP sıralarından gürültüler)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sizin
yapacağınız en doğru hareket istifa etmektir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Kalkanı Malatya
istemiyor, kalkanı Kürecik istemiyor Sayın Bakan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun bir
şey mi söylüyorsunuz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Başkan, Sayın Korutürk… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Anladım da alkış bitsin, ondan
sonra. Tamam.
MUSA ÇAM (İzmir) – Irak’ta tecavüze
uğrayan kadınlardan niye bahsetmiyorsunuz Sayın Bakan?
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir
saniye Sayın Korutürk söz istiyor. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM VARLI (Adana) – İnsanın yüzü
biraz kızarır Sayın Bakan. Hiç yüzünüz kızarmıyor mu? Dün “siyah” dediğinize
bugün “beyaz” diyorsunuz, “beyaz” dediğinize bugün “siyah” diyorsunuz. Vallahi,
helal olsun!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın
Korutürk söz istiyor.
MUHARREM VARLI (Adana) – Bizim orada
“Cıncıkla sıyrılma!” derler, “Cıncıkla sıyrılma!”
BAŞKAN - Buyurun Sayın Korutürk.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan benim ismimi kullanmak suretiyle bana yanlış bir atıfta bulundu.
Onu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Ne söyledi peki?
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın
Bakan “Sayın Korutürk bekle ve gör.” dedi. Ben öyle bir şey söylemedim. Bunu
düzelteceğim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Korutürk.
İki dakika süre veriyorum İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince. (CHP sıralarından
alkışlar)
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.-
İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk’ün,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan muhtemelen heyecanından anlamamış
benim söylediğimi. Ben “Bekle ve gör.” diye bir şey söylemedim. Ayrıca, Türk
dış politikasına da kimsenin bühtan etmeye hakkı yoktur. Türk dış politikası
şimdiye kadar “Bekle ve gör.” böyle, sessiz, sakin bir politika izlemiyordu.
Türk dış politikası her zaman sağlam bir politika götürmüştür. Benim söylediğim
şu… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) –
Mademki aramızda stratejik ilişki vardı, biz bu stratejik ilişkiyi son bir ara
buluculuk denemesi için kullanabilirdik ama biz öyle yapmadık. Biz kalkıyoruz,
herkesin iç işine müdahale ediyoruz. Bize ederlerse ne yapacağız? Yarın öbür
gün birisi Bükreş’te bir toplantı yapar da “Türkiye temas grubu” derse,
“Türkiye’de şu hükûmet yetkilidir, bu hükûmet yetkisizdir.” derse ne yapacağız?
Başkasının bize yapmasını istemediğimiz konuyu kimseye yapmayalım. Kimsenin de
sözünü çarpıtmayalım.
Benim söylediğim söz çok açıktır. Türk
dış politikası çok köklü, çok sağlam, çok eski ve çok güçlü bir politikadır.
Aynı şekilde devam etmesi gerekir. Maceralara girmeyelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Korutürk.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
J)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.-
Dışişleri Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L)
SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
M)
ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
O)
KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö)
SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
P)
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
R)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
S)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Orman Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ş)
DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
T)
METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
U)
DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – Şimdi de, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Fatma Şahin söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi dakikadır.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı olarak 2012 bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) –
Karakola gel, karakola…
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) – Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız 61’inci Hükûmette
yeniden yapılandırıldı. Bu ihtiyaç daha önceki bütçede
muhalefetin, milletvekillerinin artık bu bakanlığın bir devlet bakanlığı
olmaması gerektiği, bir icracı bakanlığa dönüştürülmesi talebi haklı
görülmüştür ve 5 genel müdürlük, 32 daire başkanlığıyla primsiz ödemelerin,
sosyal yardımlaşmanın, şehit yakınlarının ve gazilerin tek çatı altında
birleştirildiği sosyal yardımlaşmalarla, sosyal hizmetlerin bir bütün olarak
kavuşturulduğu, bir araya getirildiği güçlü bir bakanlığa dönüştürülmüştür.
Neden bunu yapma ihtiyacı hissettik?
Biliyoruz ki toplumsal huzur ve barış, toplumsal kalkınmadan geçmektedir.
Toplumsal kalkınmayı başarabilmemiz de ekonomik kalkınmayla beraber toplumsal
gelişmeyi takip etmek, sosyal sermayeyi güçlendirmek ve “İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın.” anlayışıyla hareket etmektir. Sayın Tuncel’in söylediği “İnsanı yaşat
ki devlet yaşasın.” anlayışındaki muradımız statüko
yaşasın değildir, karanlık güçler yaşasın değildir, çete ve mafyalar yaşasın
değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Milletin, toplumun, insanın,
engellinin, kadınıyla erkeğiyle 74 milyonun yaşadığı bir Türkiye muradıyla
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” diyoruz. Niçin söylediğimizi biliyoruz ve
politikalarımızı da buna göre oluşturuyoruz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kim
söyledi, biliyor musunuz?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakanlığımın
bütçesiyle alakalı sizlere bir tabloyu göstererek nereden nereye geldiğimizi
sizlerle paylaşmak istiyorum. Ben mühendis kökenli bir milletvekiliyim. Tabloyu
kullandığımız zaman Parlamentonun çok daha hızlı bir şekilde bakanlığımızın
kaynaklarının nasıl yükseldiğini görmesine fırsat vereceğimiz talebiyle bu
tabloları göstermek istiyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Şiddet yüzde
1.400 arttı Sayın Bakan.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – “İnsanı
yaşat ki” değil, “İnsana değer ver ki.” Değer vermekle yaşatmak başka
şeylerdir.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bu tabloya baktığınız zaman yüzde 50
oranında bir değişim ve bütçede 6 milyar TL’den 8,8 milyar TL’ye ulaşmış, hakikaten mali olarak
güçlendirilmiş icracı bir Bakanlığa dönüştürüldüğünü çok net bir şekilde
görüyorsunuz. Söylemeye çalıştığımız şey şudur ki: Finansı olmayan, bütçesi
olmayan hiçbir icraatı gerçekleştirmemiz mümkün değildir.
Aynı şekilde, burada ikinci tablomuzda
da 2012’deki yatırım bütçemizdeki yüzde 80 değişimi net bir şekilde sizlere
göstermek istiyorum. Şuradaki değişime baktığınız zaman da mali olarak
güçlendirilmenin ne anlama geldiği ve icraatlarımızla
da bunun nasıl 2012’de insanın, kadının, engellinin ve ailenin yaşatıldığı,
paranın insanın yaşam kalitesinin yükseltildiği bir bütçeye dönüştürüleceği hep
beraber görülecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz, burada, bu Bakanlıkla ilgili yapılanmaya bakarken Aile ve Toplum
Hizmetleri Genel Müdürlüğünü yeniden yapılandırdık. Aile ve Toplum Hizmetleri
Genel Müdürlüğü daha önce, bir araştırma yapan ve politika üretmekte icracı bir
Bakanlık olmadığı için zayıf kalan bir Genel Müdürlüktü. Bugün için,
eğitimleriyle, yaptığı araştırmalarla artık, aile ve toplum hizmetlerinde
politika üreten ve “Nerede sorun var?” analizinin cevabını bilimsel bir şekilde
araştıran güçlü bir Genel Müdürlüğe dönüştürülmüştür ve burada bu Genel
Müdürlüğün yapısına baktığımız zaman, özellikle hepimizin kafasında “Nedir bu
ailemizin durumu? Bu aileyi nasıl güçlendireceğiz? Aileyi güçlendirmek kadını zayıflatmak
mıdır?” dediğimizde biz muhafazakâr demokrat bir parti olarak “Güçlü birey,
güçlü aile ve güçlü millet!” diyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Demokratlıkla
muhafazakârlık örtüşmez Sayın Bakan, farklı kavramlar onlar!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) – Ailenin güçlenmesinin asla kadını zayıflatmayacağını, bunun
birbirinin alternatifi olmadığını, bugün, parçalanmış ailelerde yaşanan
sorundan dolayı kadını da çocuğu da erkeği de güçlü tutan politikaları ve aile
politikalarımızı güçlendirmemiz gerektiğini biliyoruz. Ama
hamdolsun, bugün, en son yapılan araştırmada da boşanmalarda ve aile birliğinde
hâlâ dünyanın en güçlü ülkesi olduğumuzu ve Avrupa Birliği ortalamalarına
baktığımız zaman, boşanmalarda binde 1,9 olan Avrupa Birliği ortalamasının
kendi ülkemizde binde 1,4 olduğunu, evlenmelerde de Avrupa Birliği ortalaması
binde 4,8 iken ülkemizde binde 8,2 olduğunu görmekteyiz.
Boşanmaların grafiksel olarak
karşılığına baktığımız zaman, en çok ekonomik olarak sıkıntı yaşanan yıllarda
boşanmaların arttığını, 2001 krizinde dibe vurduğunu, ondan sonra yeniden
düzelmeye başladığını görüyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – O dönem
anlaşmalı boşanma geldiği için arttı, onu bilmiyorsunuz işte. Anlaşmalı boşanma
geldiği için bu sayılar artmıştır. Onu bilmiyorsunuz, anlaşmalı boşanma geldi.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) –Boşanmaların nedeninde aldatmanın, dayağın ve ilgisizliğin
neden olarak görüldüğü ve biz, bu çıkan anketler sonucunda, araştırmalar
sonucunda da bu analizler üzerinde ne yapmamız gerektiği konusunda şu anda
politika üreten bir Genel Müdürlüğüz.
Bir şeyi de burada, Genel Kurulda ve
milletin Meclisinde sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kalkınmanın özü bireydir. Kaliteli
nüfusu başaramadığınız zaman hiçbir kalkınmayı başaramazsınız. Eğer bugün
dünyada yaşlanma büyük bir sorunsa, Avrupa Birliği 2012’yi “Aktif Yaşlanma
Yılı” ilan ettiyse, ülkemizdeki nüfus da durağanlaştıysa, burada bizim elimizi
başımızın arasına koyup nüfus politikalarımızı üretmemiz gerekiyor.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – En az 3
çocuk mu?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) – “En az 3 çocuk” denen anlayışın nasıl olsa muhafazakâr bir
erkek anlayışı olmadığını ispatlamak için size bir tablo göstereceğim. Bu
ülkenin nüfus planlamasında nereden nereye geldiğini ve buradan nasıl çıkmamız
gerektiğini, ön yargılardan çıkıp bilimi ve aklı kullanarak politika üretmemiz
gerektiğini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, şu aralık bizim
ülkemizin yaşlanmaya başladığını göstermektedir. Bu aralık genişledikçe genç
nüfusumuz azalmakta ve altmış beş yaş üstü nüfusumuz şu anda yüzde 7
artmaktadır. Yaşlı nüfus başımızın tacıdır ama kaliteli genç nüfusu planlamak
da bizim hepimizin, bütün partilerin görevidir.
Şimdi burada ben şunu öneriyorum: Bilim
Kurulu…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Kalsın
Sayın Bakan, kalsın!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) –Sayın Cumhuriyet Halk Partisinin sözcülerine de Milliyetçi
Hareket Partisi ve bu konuda ne düşünen varsa bir öneri getiriyorum, Bilim
Kurulunu siz oluşturun, bütçesini ben kendi Bakanlığımdan vereceğim. Siz şu
eğriyi nasıl düzelteceksiniz, hane başına kaç çocukla bunu başaracaksınız, siz
bize söyleyin, biz bunun arkasında duralım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) En
az 3 çocuktaki söylediğimiz şeyin karşılığı budur. Bilim ve aklı kullanarak da
politika üretmek biz siyasilerin en büyük görevidir diye düşünüyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hane başı
vereceğiniz parayı da hesaplayın!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) –Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada aile yapısı
araştırmaları ve oluşturulan en büyük projemiz aile sosyal destek uzmanlığı
projesidir. “Nedir bu proje?” diyecek olursanız bu proje hayata dokunmaktır.
Bugün yaşadığımız birçok sorun, şiddet de dâhil, bir sonuçtur. Nasıl her
ailenin bir aile hekimi varsa aile sosyal destek uzmanlığı sistemiyle her
ailenin bir sosyal destek uzmanı olacaktır. Bu uzmanlar o ailede olan hukuki
destek, ekonomik destek, psikolojik destek ne tür destek gerekiyorsa önceden
analiz edecek ve bizim ara istasyonlarımızdan bunların analizi gelecek, buradan
gelen geri bildirimlerle ailenin istediği olan, talep edilen, ihtiyacı olan,
güçlü aile konusunda dağılmadan, toparlanmadan nasıl bir arada tutacaksak bunun
çalışmasını başarmak zorundayız. Biz bu projeyi çok önemsiyoruz ve ilk
uygulamasını da Van’da yaptık.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi
Sözcüsü Sayın Demirel, Van’la ilgili, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının
Van’da olmadığını söyledi. Ben Sayın Milletvekilime şunu söylüyorum: Siz Van’a
gittiniz mi? Ankara’da oturarak Van’daki çadırlar hakkında yorum yapmanızı
doğru bulmuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Nereden
biliyorsunuz gitmediğimizi, nereden biliyorsunuz!
OKTAY VURAL (İzmir) – Gittim, Sayın
Bakan, düzeltin onu, Milliyetçi Hareket Partisi olarak gittik.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) – Siz gittiniz Sayın Vural, Sayın Demirel gitmedi ama.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Siz ihale
dağıtmaya gidiyorsunuz, biz bakmaya gidiyoruz!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) – Ben şunu teklif
ediyorum: 150 çalışanıyla, müsteşarıyla, müsteşar vekiliyle benim Bakanlığımın
bütün çalışanları depremzede olmuştur. İkinci depremde Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı o depremi yaşamıştır.
Peki
şimdi ne oldu? 40 bin aile tek tek ziyaret edildi, çadırlara gidildi, “Biz Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığından geldik, nedir sizin ihtiyacınız?” denildi…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Van’da çöktünüz,
çöktünüz!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) - …ve 2.800 aileye psikososyal destek
verildi.
Taşıma Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı olarak bize görev olarak verildi ve biz 50 bin vatandaşımızın Van’dan
diğer illere, sosyal hizmetlere ve oradaki kamu kuruluşlarına taşınmasını biz
Bakanlık olarak takip ettik. Yalnız, belki eksiğimiz şuydu: Yaptığımızı size
anlatmakta eksik kalmış olabiliriz ama Sayın Demirel benle gelmek isterse Van’a
beraber gidelim, çadırları beraber dolaşalım, bir eksiğimiz varsa da yerinde
takip edelim diyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yanar onlar,
çadırlar yanar, biz gidemeyiz, korkarız! Yanıyor o çadırlar, çocuklar ölüyor!
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz, burada, aile ve toplum hizmetleriyle ilgili kısmı güçlü bir şekilde takip
ederken yoksullukla olan mücadeleyi çok önemsiyoruz çünkü bugün dünyanın
gelişmiş ülkelerine baktığınız zaman toplumsal huzur ve barışın olmadığı
yerlerde adaletin olmadığını, zenginlik ve fakirlik arasındaki farkın fazla
olduğunu, o zaman zenginin de mutlu olamayacağını, huzurlu olamayacağını
bildik. O yüzden 2002’de yola çıkarken bir taraftan istihdam odaklı
ekonomik büyümeyi sağladık ama bir şey dedik: Bunu hakça paylaşacağız, adil bir
şekilde paylaşacağız, milletin kaynaklarını millete ulaştıracağız. İşte o
yüzden Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğümüz güçlü bir şekilde yeniden
yapılandırıldı. Bir taraftan gıda yoksulluğunu azaltırken, bugün 1 doların
altında milyonlarca insan dünyada yaşarken benim ülkemde, Yüce Mevla’ma
milyonlarca defa şükrediyorum, 1 doların altında yaşayan hiç kimse kalmamıştır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Nerede ya,
nerede?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) – Yüzde 4,3 bizim en kritik noktamızdır. “Hedefiniz yok.” diyen
Sayın Vekilime hedefimizi açıklıyorum: Günlük 4 doların altında hiçbir vatandaş
kalmayana kadar yoksullukla mücadelemiz de devam edecektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sosyal yardımlaşmayla ilgili kısmı,
zamanı iyi kullanma adına SOYBİS’ten de bahsederek
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüne geçmek istiyorum. Sosyal
yardımlaşma sistemimiz bilgi ve teknoloji altyapısıyla donatılmıştır ve bugün
mükerrerliğin gittiği, 9 milyon kişinin kayıt altına alındığı, ekonomik ve
sosyal destek olarak analiz edildiği ve doğal olarak da Sayın Tuncel’in
söylediği gibi daha fakir olana daha fazla destek verildiği, Doğu ve
Güneydoğu’dan arkadaşlarımıza, vatandaşlarımıza da daha çok eğitim, daha çok
sağlık, daha çok barınma ihtiyacı, daha çok yakacak ihtiyacından dolayı oraya
pozitif ayrımcılık yapılması doğru bir politikadır ve Sayın Tuncel’in de bizim
o bölgeye daha çok fazla pozitif ayrımcılık yapmamızdan dolayı daha mutlu
olmasını ve bundan dolayı Hükûmetin yaptığı programa minnettar olmasını
bekliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
“Kadının adı yok.” dedikleri, “Kadının bakanlığı yok.” dedikleri yapıyı
sizlerle paylaşmak istiyorum…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Kadının adı
var: N. Ç.!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) - Biz kadın-erkek beraber 74 milyonun birinci sınıf vatandaş
olduğu, nimetin ve külfetin eşit bir şekilde paylaşıldığı bir Türkiye hedefiyle
yolumuza çıktık. Size iddiayla söylüyorum: On yıllık iktidarımız boyunca
kadının yaşamına dair hiçbir rakamda geriye gitmedik. Kadının eğitiminde, bugün
temel eğitimde kız çocuklarla erkek çocuklar eşitlenmiştir. Bu, uygulanan büyük
kampanyaların, sivil toplumun, Türk toplumunun buradaki önemli bir
duyarlılığının sonucudur ve yüzde 98,5 gibi bir oran yakalanmıştır. Kadının sağlık hizmetleriyle ilgili, Sağlık Bakanlığının yapmış
olduğu fırsat eşitliği ve özellikle Doğu ve Güneydoğu ağırlıklı kadının
hastaneye ulaşmada, kadının hemşireye ulaşmada, doktora ulaşmada, doğuma
ulaşırken -bu affedersiniz- hayvanlarla, kızaklarla taşınırken kadınlarımızın
artık modern bir şekilde hava ambulanslarıyla hastaneye gittiği, hastanede on
beş gün önceden misafir edildiği, hastanede doğum yapmayı teşvik için de mali
destek verildiği bir dönemi yaşadık.
Yaşadık ne oldu? Rakamlar, 2015
rakamlarını 2011’de yakaladık. Bugün anne ve çocuk ölüm hızları oranlarında
Avrupa Birliği standartlarını yakalamış ve bu konuda uluslararası toplumun ve
uluslararası kuruluşların da desteğini almış bir durumdayız. Burada yüzde
48’lik bir iyileşme ve anne ve çocuk ölüm hızı oranlarında Avrupa Birliği
standartlarını yakalamış bir eylem planıyla huzurlarınızdayız.
Bir taraftan hukuki olarak
eksiklerimizi tamamladık. Anayasa başta olmak üzere İş Kanunu’nda, 4320’de,
TCK’da birçok kanuni düzenlemeleri yaptık, en son Fırsat Eşitliği Komisyonunu
kurduk. Şimdi, bizim hep beraber başarmamız gereken, dünyanın da sorunu olan
kadına yönelik şiddetle ilgili mücadelede topyekûn bir seferberlik ilan ettik.
Kadına yönelik şiddette olduğu gibi her türlü şiddete karşı “hayır” diyoruz,
her türlü şiddete sıfır toleransla yolumuza devam ediyoruz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Bürokratlarınızda kaç tane kadın var, bakar mısınız!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) – Yüzde 50… Yüzde 50…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sende kaç
tane milletvekili var!
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kaç tane
kadın var bürokratlarınızda? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) – Burada Dışişleri var,
Orman var. Benim şu anda atadığımda…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – İşte fırsat
eşitliğiniz o sizin! Anlayışınız o sizin! Bakın işte!
BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen... Lütfen…
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Yüzde
50!
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın işte
fırsat eşitliğine! (AK PARTİ sıralarından “Dinle” sesleri)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) – …Sayın vekilim, benim atadığımda yüzde 50 kadın var, yüzde 50
erkek var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kaç tane
bürokrat var orada?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Dinlemesini bir öğren ya! Bir bayan konuşuyor kardeşim!
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti Meclisine çok büyük bir teşekkürüm var;
Cumhuriyet Halk Partisine, Milliyetçi Hareket Partisine, Barış ve Demokrasi
Partisine ve kendi partime.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Karakoldaki
kadın ne oldu, karakoldaki kadın?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) – Sizlerle beraber
dünyada örnek bir davranış yaptık ve Avrupa Konseyinde Türkiye Cumhuriyeti’nin
kadına yönelik şiddetle ilgili İstanbul Anlaşması’nı ilk imzalayan Parlamento
Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu olmuştur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu
önemlidir ama ikincisi arkasından gelecektir.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakanım,
bebeği düşen kadın ne oldu?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Devamla) – Bütçeden sonra
inşallah hızlı bir şekilde Bakanlar Kuruluna sevk ettiğimiz ve iki yüz yirmi
sivil toplum kuruluşuyla görüşerek oluşturduğumuz, Parlamento içi desteği de
çok önemsediğimiz… Çünkü şiddetle mücadeleyi ve kadın meselesini partiler üstü
bir mesele olarak görüyoruz, kadının yaşam hakkını partiler üstü bir mesele
olarak görüyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın
Bakan, Milliyetçi Hareket Partisi Sözcüsüne hitaben kürsüden Van’la ilgili bir
şey söyledi. Müsaadenizle…
BAŞKAN – Ne söyledi?
OKTAY VURAL (İzmir) – “Van’a gittiniz
mi?” diye sordu…
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sen
gittin mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır
efendim, olur mu öyle şey!
BAŞKAN – Bir saniye sayın
milletvekilleri, lütfen ama…
OKTAY VURAL (İzmir) - …dolayısıyla
Van’a gidilip gidilmediğini kürsüden, müsaade ederseniz…
BAŞKAN – İç Tüzük’ün
69’uncu maddesi gereğince iki dakika süre veriyorum.
Buyurun Sayın Oktay. (MHP sıralarından
alkışlar)
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma
Şahin’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tabii Sayın Bakanın heyecanı var, o
heyecan inşallah icraatına da yansır, yorgun bakanlar gibi olmazsınız inşallah.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Gaziantep) – İnşallah.
OKTAY VURAL (Devamla) – Stratejik
derinliklerde kaybolup vurgun yiyen bakanlar olmayın lütfen. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen,
sataşmayla başladınız ama lütfen…
OKTAY VURAL (Devamla) – Biz Van’a
gittik Sayın Bakan. Van’a gittik biz.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın Demirel gitmedi, siz gittiniz.
OKTAY VURAL (Devamla) – Van’a gittik.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Gaziantep) – Beraber gidelim.
OKTAY VURAL (Devamla) – “Gitmek” diyor…
Büyük zatlardan biri diyor ki: “Anlarsa uzağım yakınım, anlamazsa yakınım
uzağım olur.” Siz gitmiş olabilirsiniz oraya ama anlamamışsanız onlara
uzaksınız demektir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz hem gidiyoruz hem
yakınız onlara hem de anlıyoruz onları.
Nüfus dengesi konusunda Sayın Bakanın
söylediği önemli. Nüfus dengesi… Milliyetçi Hareket Partisine bir soru
yöneltti. Evet 2,1 nüfus dengesi için çok önemli ama
nüfusumuzun giderek yaşlandığını dikkate aldığımız zaman, özellikle bu nüfusun
istikrarını korumak son derece önemlidir ama Sayın Bakan, bu nüfusun
istikrarını korurken genç işsizleri artırdığınız zaman, bu nüfus istikrarını
koruyabilecek nüfus politikasını uygulayamazsınız. Dolayısıyla makroekonomik
politikanız işsizlik doğurduğu için, esas itibarıyla nüfus istikrarı da
sağlayabilecek bir politika değil. Niyetiniz doğru olabilir ama Hükûmetinizin
ekonomi politikasının bu nüfus istikrarını sağlayabilecek bir politika
olmadığını da ifade etmek istiyorum. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi
Araştırma Geliştirme Merkezinin yaptığı çalışmalar var. Eğer arzu ederseniz, o
çalışmalardan da faydalandırmak isterim sizleri.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Cevap verme
hakkı doğdu Sayın Başkan. “Stratejik Derinlik”le
ilgili…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
– Hatip konuşurken “Stratejik Derinlik” isimli kitabımdan bahsederek bana
sataştı, söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yalnız yeni bir sataşmaya mahal
vermeden.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan,
böyle bir usul yok, böyle bir müzakere yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir
dakika efendim. Neyle ilgili?
BAŞKAN – Sataşmanız nedeniyle Sayın
Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Neyle ilgili?
BAŞKAN - Sataşmanız nedeniyle.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kime sataştım? Ne
söyledim?
BAŞKAN - Bir saniye, Sayın Vural, ne
demek istiyorsunuz yani? Hayır…
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz bana sordunuz
ya ona da sorun bakalım.
BAŞKAN - Ona da sordum tabii, farkında…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne dedi?
BAŞKAN - Hayır, sordum, farkında
olmadınız siz burada.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne dedi, ne
söyledi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sizin konuşmanızın
başlangıcındaki sözleriniz nedeniyle “Yorgun bakanlar gibi, diğer bakanlar gibi
yorulmayasınız…” diyerek.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kendisini yorgun
addediyorsa evet, yorulmuş bir Bakana söz vermenizi doğru buluyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
6.-
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Hayır, Sayın Başkanım, “yorgun bakanlar” ilgili kısmıyla değil,
özellikle Stratejik Derinlik’e yaptığınız atıfla söz
aldım çünkü bununla kastınız açıktır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – On yıl
önceydi o. Dünyada üç ayda dengeler değişiyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Ben o eseri akademik hayatta
iken yazdım ve…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan,
parmak sallıyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – …bugün o eseri pratik hayatta da uygulamaya çalışıyorum, bununla da
iftihar ediyorum ancak…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan,
kitaba “ambargo” demişsiniz, bu ambargoyu ne zaman aşacağız biz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Anlaman için
biraz daha gidip gelmen lazım buraya.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ben yorgun bakanlardan
bahsettim Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Hayır, “Stratejik Derinlik” diyerek atıfta bulunduğunuz eserin
sahibi olarak cevap veriyorum size. Öncelikle o eseri okumanızı rica ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakan,
siz buraya hitap edin.
BAŞKAN – Sayın Bakan, siz Genel Kurula
hitap edin lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ben, dalgıçlarla
ilgili söylemiştim, siz dalgıç mısınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Siz o zaman ne söylediğinizi bilmiyorsunuz ya da bu Meclisin…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Evet, evet,
farkında değil zaten.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Ne söylediğinizin farkında değilsiniz ama ne kastedildiğini herkes
biliyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – On sene
geçti, dünyada dengeler değişti Sayın Bakan, dengeler değişti.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Evet “Stratejik Derinlik” kitabını, eserini 2001 yılında, hiçbir
zaman böyle bir teorik çalışmayı pratiğe yansıtmak düşüncesinde olmadığım bir
dönemde kaleme aldım, bununla gurur duyuyorum ve bugün de takip etmeye
çalıştığımız politikada da herhangi bir şekilde…
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Sayın
Bakan, yenisini yazmak lazım.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – …Türkiye'nin tarihî ve coğrafi derinliğiyle uyumlu bir tarzda bu
küresel -biraz önce zikrettiğimiz- dinamik, küresel yapıda Türkiye’yi küresel
bir aktör hâline getirmek için bu stratejik derinliği uygulamaya çalışıyoruz.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Sizin
hiçbir iddianız gerçekleşmedi Sayın Bakan. Dışişleri stratejinizin hiç birisi
gerçekleşmedi, hepsi çöpe gitti.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Kastettiğimiz, Türkiye'nin
tarihî ve coğrafi derinliğine uyumlu bir stratejidir, benim bir akademisyen
olarak kastettiğim buydu ve bu da her gün gerçekleştirmeye çalıştığımız dış
politikanın esasıdır.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Arap
çıkmazına soktunuz ülkeyi.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Bu çerçevede, eğer akademik bir tartışma yapmak istiyorsanız
buyurun yapalım ama akademik bir tartışma değil de siz dış politika tartışması
yapacaksanız…
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, sizinle dış
politika konusunda çıkalım televizyona, çıkalım.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – …onu da yapmaya hazırız ama imalı kelimelerin arkasına saklanmayın,
mertçe çıkın, itirazınızı yapın bu kitaba ben de akademik olarak cevap vereyim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) İmaların arkasına saklanmayın, dış politika
itirazı yapacaksanız ona da cevap veririz. Yeter ki mertçe, açık ve yürekli
şekilde tartışalım.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Sayın
Bakan, bakanlıkta sınıfta kaldınız, hiçbir savınız gerçekleşmedi, hiçbir
stratejiniz tutmadı.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Dış
işlerinde iflas ettiniz.
BAŞKAN – Bir saniye sayın
milletvekilleri.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bizde, Sayın Bakanın
politikalarını sorgulayacak yürek de var, bilgi de var, mertlik de var. Burada
bunları söyleyen Bakanın Suriye politikasını, füze kalkanı politikasını başka
merkezlerde oluşturmayıp da gelip Türkiye Büyük Millet Meclisinde burada feyz
alsaydı daha millî olurdu.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Nerede oluşturduğumuz belli.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural,
tutanaklara geçti.
OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla, gayrimillî politikalar ama Sayın Bakanın stratejik
derinliklerde vurgun yemiş olduğunu kendisi ifade etmiştir.
BAŞKAN – Sayın Vural, teşekkür
ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, böyle konuşma hakkı var mı efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) – Vurgunlu bir bakan burada Türkiye’ye daha fazla hizmet
edemez açıkçası.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, siz devam edin efendim, böyle şey mi olur?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Başkanlık Divanı olarak Beşiktaş’ın UEFA Avrupa Ligi’ndeki bu akşamki maçında
aldığı galibiyetle lider olmasını kutluyor, bir üst turda başarılar diliyoruz,
yolu açık olsun diyoruz. (Alkışlar)
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S. Sayısı: 88) (Devam)
J)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.-
Dışişleri Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L)
SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
M)
ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
O)
KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö)
SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
P)
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
R)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
S)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Orman Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ş)
DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
T)
METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
U)
DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – Şimdi söz sırası Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nda.
Buyurun Sayın Eroğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) - Sayın Başkanım, çok kıymetli milletvekillerimiz; özellikle
Bakanlığımın 2012 yılı bütçesiyle alakalı sunum yapmak üzere huzurunuzdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tabii, bu arada iyi ki siyah beyaz
kravat takmışım, hayırlı olsun.
Şimdi efendim, tabii ben Beşiktaşlı
değilim ama…
MUHARREM VARLI (Adana) – Bunu bile
kendinize mal ediyorsunuz, vallahi helal olsun, söyleyecek bir şey bulamıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Zaten siz
olmasaydınız yenemezdik!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Sağ olun.
Efendim, bu vesileyle, ekranları
başında bizi dinleyen bütün vatandaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum, su
gibi aziz olsunlar efendim.
Değerli milletvekillerim, özellikle ben
şunu ifade etmek istiyorum, zaman çok sınırlı olduğu için özellikle şunu ifade
edeyim: 67 bin çalışanıyla Bakanlığımız, inşallah her zamanki gibi şevkle,
heyecanla vatandaşlarımıza, milletimize, ormancılık, su işleri alanında ve
meteoroloji alanında hizmet etmeye devam edecektir.
Özellikle, Bakanlığımızın yapısında bir
değişiklik olmuştur, kısaca onu arz edeyim: Bakanlığımızda, daha önce Çevre ve
Orman Bakanlığında, malum olduğu üzere, ORKÖY Genel Müdürlüğü ve Ağaçlandırma
ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü adıyla iki genel müdürlük vardı. Bunlar
ilga edildi ama bu faaliyetlerin tamamı, çok köklü bir genel müdürlük olan
Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde toplandı. Bakanlığımızda ise sadece merkezdeki
faaliyetleri planlamak üzere Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü ve
Su Yönetimi Genel Müdürlüğü adıyla iki genel müdürlük kuruldu.
Ben, müsaade ederseniz, Orman Genel
Müdürlüğünden başlayarak genel müdürlüklerimizin faaliyetlerini kısaca
özetlemek istiyorum.
Efendim, Orman Genel Müdürlüğümüz
Türkiye'nin en köklü genel müdürlüklerinden birisi. Bu yıl, inşallah, 173’üncü
kuruluş yılını kutlayacağız. Esasen şunu gururla ifade edeyim: Bütün dünyada
orman alanları veya odun servetleri azalırken Türkiye’de ormanlarımız hem alan
itibarıyla hem de odun serveti itibarıyla artmaktadır.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – O zaman
2/B’yi niye çıkarıyorsunuz? Artıyorsa 2/B’yi niye çıkarıyorsunuz?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) - Şöyle ki geçmiş yıllarda 20,2 milyon hektar olan orman varlığımız
bugün 21,6 milyon hektara yükselmiştir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Gidin ölçün,
inanmıyorsanız gidin ölçün, öyle mi?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Odun serveti açısından ise daha dikkat çekici bir durum vardır.
Geçmişte 936 milyon metreküp odun serveti varken, bugün -Allah’a şükürler
olsun- 1 milyar 400 milyon metreküpe ulaşmıştır. Gerçekten, ağaçlandırmada ve
diğer orman faaliyetlerinde şu anda dünyada 3’üncülüğe yükselmiş bulunuyoruz.
Ben bundan dolayı, bundan önce çalışan
herkese, bakanlarımıza, geçmiş hükûmetlere ve şu andaki bütün mensuplarımıza
gönülden teşekkür ediyorum, başarılı çalışmalarının devamını diliyorum efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Bakan,
biraz da bize konuşun ya, biraz da bu tarafa bakın.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Özellikle, şunu gururla ifade etmek istiyorum: 1 Ocak 2008
tarihinden itibaren “Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol Seferberliği” adıyla büyük
bir seferberlik başladı. Aslında 2012 yılı sonuna kadar 2 milyon 300 bin
hektarlık alanda çalışma yapılmasını planladık, her yıl için de bir hedef
koyduk. Misal olarak, 2008 yılında yani seferberliğe başladığımız yılda
hedefimiz 420 milyon hektarlık bir alanda çalışma yapmaktı ama bütün kurum ve
kuruluşlar gerçekten çok çalıştı ve neticede, o yıl, 463 bin hektarla yılı
tamamladık. 2009 yılına geldiğimizde orman teşkilatının 170’inci kuruluş
yılıydı. Arkadaşlarıma ben teşekkür ediyorum, bütün mensuplarımıza, dediler ki:
“Bir rekora imza atalım, 500 bin hektarı aşalım.” Bütün ekip hakikaten
kilitlendi hedefe ve yıl sonuna baktığımız zaman, 2009
yılı sonunda, orman teşkilatımızın kuruluşunun 170’inci yılında 501 bin
hektarla gerçekten bir rekora imza attı. Ben kurumumuzun bütün mensuplarını
tebrik ediyorum. Neticede, 2009 yılında da 440 binken hedef 483 bin hektarla
yılı tamamladık. İnşallah, bu yıl da herhâlde 480 bin hektara yaklaşacağız.
Yani bu, tabii, açık alanlarda
ağaçlandırma, bozuk orman alanlarının ıslahı şeklinde yürüyor. Şu ana kadar,
hesapladım, yaklaşık 1 milyon 900 bin hektarlık alanda çalışma yapılmış ve
yaklaşık olarak da 1 milyar 400 milyon fidan toprakla buluşturulmuştur.
İnşallah, 2012 yılının sonunda yani önümüzdeki yılın sonunda bu hedefi
aşacağımıza ben inanıyorum.
Efendim, bunu paralel olarak fidan
üretimi de arttı. Daha önceki yıllarda yılda 117 milyon adet fidan üretilirken
fidanlıklarda, bu sene 460 milyona yükselttik. İnşallah, önümüzdeki yıl
hedefimiz 500 milyon hedefini aşmaktır. Bunu da özellikle ifade etmek
istiyorum.
Bu arada tabii ki çok değerli
milletvekillerimize teşekkür ediyorum, katkıda bulunan bütün
milletvekillerimize şükranlarımı sunuyorum. Onların tenkit, tavsiye ve
teklifleri bizim için çok önemlidir, onları dikkatle takip ediyoruz.
Bu arada, bütün milletvekillerimiz için
Atatürk Orman Çiftliğinde birer fidan diktik. Hayırlı olmasını diliyorum. (AK
PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Bundan sonra herhâlde “Ankara’da
dikili ağacım yoktur.” demeyesiniz.
Efendim sadece fidan üretimi değil…
OKTAY VURAL (İzmir) – İnşallah sanal
değildir onlar. Adresini verin de gidip görelim fidanları.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) – Efendim sizlere verdik, arkasında da nereye
diktiğimizin işareti var.
Şimdi efendim, orman ürünü açısından
gerçekten 17,9 milyon metreküpe ulaştık. Ayrıca odun dışı ürünler konusunda
bilhassa orman köylülerimizi geliştirmek, onların daha da geçim seviyelerini,
hayat standartlarını artırmak gayesiyle odun dışı ürünlerde büyük bir hamle
yapıyoruz. Defne, adaçayı, kekik gibi hatta fıstık çamı gibi ürünlerde orman
köylümüze büyük bir imkân sağlayacağız. Biz geçen sene 120 milyon dolarlık bir
ihracat yaptık ama bu ihracat hedefi çok küçük. İnşallah önümüzdeki yıllarda bu
konuda defne için, fıstık çamı için, kekik ve tıbbi aromatik
bitkiler için bir eylem planı hazırladık, ceviz eylem planı hazırladık.
İnşallah 1 milyar doları aşmak şeklinde 2015 yılında bir hedefimiz vardır, bunu
arz ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – İstanbul
Belediyesine bahşettiğiniz orman arazisinden de bahsedecek misin?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) – Ayrıca, 101 adet kent ormanı kurduk, 102 adet
bal ormanı… Efendim bal ormanı deyince “Nedir?” diye merak edebilirsiniz. Biz -az önce de ifade edildi- bilhassa “İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın.” mantığı ile bütün arıcılara ormanlarımızı açtık, onlara özel birtakım
şifalı bitkiler dikmek suretiyle ister kestane balı, ister çam balı ve suyu da
kenarında, korunmuş bir alanda, organik bal üretecek şekilde şu anda tam 102
adet bal ormanı kurmuş bulunuyoruz. İnşallah, Türkiye’yi bal üretim ve
ihracat üssü hâline getirmek hedefimizdir, bunu gerçekleştireceğimize ben
inanıyorum.
Ayrıca orman köylümüz… Bakın şunu da
ifade edeyim: Orman köylümüze çok büyük destek veriyoruz. Sadece 710 milyon
TL’lik bir üretim desteği olmuştur orman köylüsüne. Ayrıca 299 milyon TL’lik de
diğer desteklerle beraber 1 milyar TL’den fazla bir destek olmuştur, onu
da özetle vurgulamak istiyorum.
Kadastro çalışmaları yürüyor. Şu ana
kadar 18,5 milyon hektarlık alanda kadastro çalışmaları tamamlandı. 2/B ile
alakalı çalışmalar hemen hemen tamamlandı, hatta 2/B’yle ilgili kanun
tasarısını Bakanlar Kuruluna sevk ettik. İnşallah, yüce Meclis karar vererek
onunla ilgili de kangren olan bu mesele tamamen çözülecektir.
Tabii, efendim, yangınla alakalı
hususlara gelince, gerçekten başarılıyız yani Akdeniz ülkeleri içinde en
başarılı ülke bizim ülkemizdir. Ben, orman teşkilatında göğüslerini âdeta
yangına karşı siper eden bu kahramanlara şükran borçluyum.
2011 yılında, bakın, 1.848 adet yangın
çıkmış ve 3.500 hektar alan yanmıştır ama diğer ülkeler, Yunanistan, İspanya,
Portekiz, İtalya, Fransa’yı dikkate aldığımız zaman, onlarda yanan alanlar
bizim 10 ila 20 katımızdır. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Bunu tabii çok
yüksek teknolojiye borçluyuz yani ben, yangın mevsiminde, odamdan, yangına
giden helikopterin veya uçağın havadaki koordinatlarını ve o andaki hızını
görecek teknolojiye sahibim. Gerçekten bu konuda da büyük başarıya imza attık.
Ayrıca, 1.500 tane havuz inşa ettik, helikopterler kolayca suyu alıp yangın
mahalline gidebilsin diye. Bunu da belirtmek istiyorum.
Çölleşme ve erozyonla ilgili de Genel
Müdürlüğümüz yeni kuruldu ama şu anda çölleşme ve erozyona tabi olarak,
ülkemizde gerçekten erozyona bağlı olarak… Yüzde 60’ı ülkemizin erozyon
açısından riskli bölgeler.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Gazi
yerleşkesini bir açıklayın Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Onu özellikle…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bir açıklar
mısınız Gazi yerleşkesini.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, lütfen…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Mini parkları 33’ten 41’e yükselttik.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Genel
merkezi bir açıklayın.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Sulak alanları ihya ediyoruz.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Onları
biliyoruz zaten.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) - Yazılı cevap verdim.
Kanatlılar…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Yazılı cevap
olur mu, açıklayın milletin huzurunda.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, lütfen, böyle
bir usulümüz yok.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – 238 bin adet, efendim, Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel
Müdürlüğümüz 238 bin adet kanatlı yani keklik ve sülünü doğaya bıraktı.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Bakan,
bunları Türk ormancısı yaptı.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Sokak hayvanları…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Ormancıların
elinden Gazi yerleşkesini alıyor musunuz, almıyor musunuz? (AK PARTİ
sıralarından “Bağırma” sesleri)
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, lütfen…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Sokak hayvanları ve barınaklar için…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Türk
ormancıların kemiklerini sızlatıyorsun.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Değerli milletvekili, ben sizi dinledim…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Cevap verin ama, cevap verin!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – …lütfen oturarak siz de beni dinleyin.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Cevap verin
ama Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Ben sizi dinledim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sözlü sınavda
yazılı cevap olur mu ya! Söyleyin, sözlü sınav yapıyoruz!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Efendim, sözlü soru sorduğunuz zaman cevap veririz. Şimdi müsaade
ederseniz anlatacak çok şey var, müsaade edin.
Bakın, sokak hayvanları için ilk defa
ormanlarda barınak için yer tahsisine imkân sağladık.
Su yönetimi konusunda, bakın, Ergene
havzasıyla ilgili konuşma yapıldı, ancak şunu ifade edeyim: Ergene havzasıyla
ilgili, sanayi atık sularını arıtıyor, yeterli veya değil; ama oradaki hiçbir
belediyenin atık su arıtma tesisi yok. Onu, Sayın Başbakanımızın talimatıyla,
tamamen belediyelerin mükellefiyetinde olan bu faaliyeti, kanunda bir
değişiklik yaparak DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yapılmasına imkân sağlayacak
bir çözüm bulduk ve on yedi tane büyük paketten oluşan Ergene eylem planını
hazırladık ve bunu da ilan ettim ben Edirne’de, Kırklareli’nde ve Tekirdağ’da.
Bunu da göreceklerdir, inşallah bunu da, nasıl ki Haliç’i temizlemişsek onu da
temizleyeceğiz. Ama bunun da mükellefiyetinin oradaki belediyeye ait olduğunu,
atık su arıtma tesislerini inşa etme ve alıcı ortama verme mükellefiyeti
tamamen belediyelerin kanunla mesuliyeti altındadır. Ama onlar yapamıyor, biz
yapacağız, çünkü biz milletimize inanıyoruz, milletimizi seviyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Parasını
almıyor musunuz onun, bedava mı yapıyorsunuz?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Onun için ne gerekiyorsa yapmak bizim boynumuzun borcudur.
Efendim, özellikle suyla ilgili kısaca
bilgi vereceğim çünkü sürem çok az. Ancak şunu da ifade edeyim: Bakın, suyla
ilgili, şu anda 112 milyar metreküp kullanılabilir suyumuz var yılda. Bunun 32
milyar metreküpü sulamada kullanılıyor, 7 milyar metreküpü yılda içme ve
kullanma suyu, 5 milyar metreküpü de sanayi için kullanılıyor. Dolayısıyla şu
anda 44 milyar metreküplük suyu kullanıyoruz.
Sulanan araziyi şu anda 5,5 milyon
hektara yükselttik.
Enerjide 290 HES’imiz
var ve yılda 61 milyar kilovat saat elektrik üretiyoruz. Özel sektörü de
devreye soktuk, gerçekten bu gurur duyacağımız bir husustur. Şu anda özel
sektörün 1.484 adet HES’e müracaatı var, toplam 30
bin megavat, bir başka ifadeyle bunlar tamamlandığı zaman 110 milyar
kilovatsaatlik elektrik üretecek. Bunlar temiz, yenilenebilir enerji, onu
özellikle vurgulamak istiyorum.
İçme suyuna gelince, efendim, içme
suyunda destan yazdık. Tabii, bu su evlerde akınca bir şikâyet yok ama bu su
olmayınca -su gibi aziz olun efendim- suyun yokluğu hissediliyor ama varlığı
hissedilmiyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Su yok, su
yok Bakanım, bakın, Şanlıurfa’nın Hilvan ilçesinin içme suyu yok.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) - Bakın, şu anda biz tam 32 milyon vatandaşımıza -İstanbul hariç- su
verdik, 32 milyon.
Bakın, Kars, Erzurum, Muş, Siirt,
Hakkâri, Şemdinli, Şırnak, Mardin Kilis, Gaziantep, Adıyaman, Kahramanmaraş…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hilvan’a
gelin, Hilvan’ın suyu var mı, yok mu, Hilvan’a gelin. Hilvan’ın içme suyu yok Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) - …Şanlıurfa, Sivas, Trabzon, Zonguldak, Karabük, Çorum, Çankırı
-Ankara için çalışma yapıyoruz- Mersin, Konya, Karaman, Afyonkarahisar,
Isparta, Uşak, Aydın, İzmir, İstanbul, Bodrum yarımadası…
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Sular
arsenikli Sayın Bakan, sular arsenikli.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) - …Bursa, Balıkesir, Edirne, Tekirdağ ve hatta bu yetmiyor… (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) …daha varsa söyleyin, nereye su götürmek gerekiyorsa her
yere su vermek bizim boynumuzun borcudur.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) –
Arsenikli sulara ne yapacaksınız Sayın Bakan? Kanser tehlikesi var vatandaşın.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) - Hatta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’miz de su istedi, inşallah, ona
da başladık… (AK PARTİ sıralarından alkışlar) …Allah nasip
ederse, Alaköprü Barajı’ndan, 107 kilometre
mesafeden, denizde 80 kilometre, 1,60 metre çapında dev isale hattıyla hatta
dünyada ilk defa kullanılan bir teknolojiyle 250 metre deniz seviyesinden
aşağıda bir boru hattıyla Kıbrıs’ımıza, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne de su
vereceğiz, bunu da özellikle vurgulamak istiyorum.
Tabii, şu ana kadar, biz, 2011 yılı
sonuna kadar 1.035 adet tesis açtık. Bakın, dile kolay -vaktimiz yok- 165’i
baraj, 60 gölet yani biz hatta bunları açarken toplu açıyoruz; geçen yıl 10/12/2010 tarihinde 110 tesisi, işte bu sene Sayın
Başbakanımızın teşrifiyle 11/11/2011’de 111 tane dev tesisi açtık. Bunların
toplam maliyeti de 8 milyar 365 milyon TL. Farkımız bu işte.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Süremiz bitti, anlatacak çok şey var ancak.
Bu bütçenin hayırlı olmasını diliyorum
hepinize. (AKP sıralarından alkışlar)
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) –
Arsenikli sulara ne yaptın Sayın Bakan? Arsenik demek kanser
demek.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Aleyhte söz isteyen Mehmet Ali
Ediboğlu, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Ediboğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ulusal çıkarlarımız yerine egemenlerin
çıkarlarını önceleyen, Meclisi dışlayan, dış politikayı hükûmet politikasına
indirgeyen anlayışı eleştirmek üzere söz aldım.
Değerli milletvekilleri, ocak ayında
Orta Doğu’da, Arap halkları, daha fazla özgürlük ve demokrasi talepleri ile
sokaklara döküldü. Bu talepler, ilk başta devrimci ve haklı taleplerdi.
Arkalarında güçlü halk desteği varsa ya bu talepler karşılanacak ya da tarihte
onlarca örneği olduğu gibi, halklar kendi iktidarlarını kuracaklardı ama bu
böyle olmadı. Orta Doğu coğrafyası, emperyal güçlerin
ağır saldırılarına maruz kaldı. Şu an Arap baharı kışa dönmüş ve egemen
güçlerin nüfuz alanı yaratma mücadelesine dönüşmüştür.
Orta Doğu’da bugün bölge içi
çatışmalara, güç kaymalarına, bölge dışı müdahalelere, etnik ve mezhepsel
gerilimlere tanık olmaktayız. Örneğin, Türkiye-Suriye ilişkilerinin geldiği son
noktayı değerlendirecek olursak, iki ülke arasında neredeyse birleşme aşamasına
gelinen bir noktada iken, ne oldu da ilişkiler hızla bozuldu? Hem de iki günde.
Bunun tek bir cevabı var: Emperyal güçler böyle
istedi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Suriye yönetimi diğer ülkelerden ders çıkarmış olacak ki halkın meşru
taleplerini bir bir karşılamaya çalıştı ve halk
sokaktan çekildi ancak dış politikada yeni bir terim ile tanıştık: “Geç
kalındı.”
Aslında bu ifade reformların
yapıldığının kabulüydü. Bu ifadeyi sık kullanan egemen güçler ve maalesef
Türkiye, Suriye’de derdi reform değil, Esad’ın gitmesi olan silahlı gruplara
açık destek verdi. Bunu, Sayın Başbakanımızın “Suriye bizim iç meselemiz.”
diyen talihsiz açıklaması izledi. Silahlı gruplar eylemlerini arttırdılar,
güvenlik güçleri silahla karşılık verdi. Sivil, terörist, asker, polis, toplam
4 bin kişi hayatını kaybetti Suriye’de.
Değerli milletvekilleri, kanın bir an
önce durması hepimizin ortak talebidir ancak bir tarafa “Silahı bırak.” derken,
diğerlerine silah verip arka çıkarsanız bu kan durmaz. Her iki tarafa
silahlarını bırakması yönünde baskı yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
işgal ile demokrasinin gelmediğini, gelemeyeceğini Libya’da gördük. NATO
saldırılarında, kanı durdurma bahanesiyle 65 bin Libyalı öldürüldü. Libya’da yönetim
değişti ancak kargaşa ve kan akmaya devam ediyor ama değişen bir şeyler var
Libya’da; petrol emperyal devletler
arasında paylaştırıldı ve kırk üç yıl sonra Libya’da İsrail
Büyükelçiliği açılıyor.
Değerli milletvekilleri, bu nedenle,
demokrasi Suriye’ye seçimle gelmeli, buna katkı sağlayalım.
Suriye’yle ilişkilerin bozulmasından
sonra sınır illerimizde ekonomi hızla kötüleşiyor. Özellikle Hatay, Gaziantep,
Kilis ve Urfa’dan gelen feryatları Hükûmet duymazlıktan geliyor. Artık sınır
illerimizde işsizlik ve kaçakçılığın arttığını gözlemliyoruz. Daha dün bir
İngiliz gazetesi, Hatay’dan Suriye’ye kaçakçıların günde 3 kez, külliyetli
miktarda sınırdan silah geçirdiğini yazdı. Gaziantep Belediye Başkanının Akşam
gazetesine düşen açıklaması, Hatay’daki iş adamlarının ve bavul ticareti yapan
halkın ve Kilis Ticaret Odası Başkanının feryatları var. Bunlara daha ne kadar
kulak tıkayacaksınız?
Sayın Bakan, soruyorum size: Nerede
İsrail’in Mavi Marmara ile ilgili özrü? Hani Doğu Akdeniz’deki doğal gaz
sondajlarındaki kırmızı çizgilerimiz? Nerede Piri Reis
gemisi? Kürecik’te kurulacak füze kalkanı Türkiye’yi
mi yoksa İsrail’i mi koruyacak? İran’ın “Türkiye’yi vururuz.” açıklaması
ortadayken kim kimi koruyacak? “Stratejik Derinlik” kitabınızda yazılanlar Mavi
Marmara trajedisiyle Doğu Akdeniz’in derin sularına mı gömüldü?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Suriye’yi işgal görevinin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Ediboğlu.
MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Devamla) – İnadına
barış, inadına yurtta barış dünyada barış diyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, on birinci
turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.54
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 23.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, şimdi sorulara
geçiyoruz.
Sayın
Havutça, Sayın Türkoğlu, Sayın Erdoğan, Sayın Işık, Sayın Varlı, Sayın Kuşoğlu
-Sayın Aslanoğlu tekrar sistemden çıktı- Sayın Dibek, Sayın Akçay, Sayın Demir,
Sayın Genç, Sayın Topcu, Sayın Tanal, Sayın Çınar,
Sayın Demiröz, Sayın A. Yılmaz, Sayın S. Yılmaz, Sayın Eryılmaz, Sayın Acar ve
Sayın Öz sisteme giren ilk sayın milletvekilleri.
Sayın Havutça, buyurun.
Soru sorma süresi on dakika.
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Dışişleri Bakanına soruyorum:
Suriye Devlet Başkanı ve yönetimine beş
altı yıldır demokratik adımlar atması konusunda telkinde bulunduğunuzu, en son
da altı saat görüştüğünüzü ancak sonuç alamadığınızı, Esad’ın sözünde
durmadığını, samimi davranmadığını, beklenen demokratik adımları atmadığını
sürekli dile getiriyor ve ilişkilerin bozulmasını bu gerekçelere
dayandırıyorsunuz. Beşar Esad ile altı saat ne
görüştünüz? Bu görüşmenin içeriğiyle ilgili bugüne kadar neden kamuoyuna bir
açıklamada bulunmadınız? Bu görüşmeye ilgili bundan sonra ne yapmayı
düşünüyorsunuz? Esad hangi konularda size söz verdi de yerine getirmedi? Hangi
konularda samimi davranmadı? Kendisinden hangi konularda demokratik adımların
atılmasını bekliyorsunuz ve istediniz? Komşu ve kardeş bir ülkenin polis ve
askerine silahlı saldırılar düzenlendiğini…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk sorum Sayın Eroğlu’na.
Her seçimde söz verdiniz, özellikle
Osmaniye’de yaylacıların orman arazisindeki yayla evlerinin çözümü için. Onlar
partinizin genel merkezi gibi işgalden nemalanmıyorlar, para ve hapis cezasına
maruz kalıyorlar. Bu sorun ne zaman çözülecek?
İkinci sorum Sayın Davutoğlu’na.
“Suriye’de insan hakları sorunu var.”
deyip Suriye’nin iç işlerine karışıyoruz. Irak Türkleri, Batı Trakya Türkleri,
Doğu Türkistan Türklerinin de sorunları var. Onlar için de o ülkelerin iç
işlerine karışacak mısınız? Türk dünyasıyla ne zaman cidden ilgileneceksiniz?
İkinci sorum, Türkiye Cumhuriyeti’nin
tezlerinin aksine Kıbrıs Rum kesimi AB dönem başkanlığını üstelenecek. Eminim
ki İslam ve Hazreti Muhammed düşmanı Rasmussen’i NATO
Genel Sekreteri yaptıktan sonraki pişkinliğinizi tekrarlayacaksınız. Rum
kesiminin dönem başkanlığında nasıl bir strateji izleyeceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Eroğlu’na soruyorum sorularımı.
Seçim döneminde “Ege’nin GAP’ı” diyerek
Akköprü Barajı’nı açtınız ama biraz önceki
açıklamanızda Ege’nin GAP’ını kaptırdığımızı da açıkladınız. Bu bölgede Akköprü havzasındaki tarım arazilerinin sulanmasıyla ilgili
herhangi bir sulama kanalı yapmayı düşünüyor musunuz? Gene bu barajı açarken
köylülerin, oradaki beş-altı köyün ulaşımını sağlayan köprüyü yıktınız. Bu
köylülerin ulaşım meselesini çözecek misiniz?
Yuvarlak Çayı üzerinde planlandığınız
HES, yargı kararıyla durduruldu. Yuvarlak Çayı’na HES yapma konusundaki
ısrarınız devam edecek mi? Eşen Çayı ve Kargı Çayı üzerinde planladığınız HES’ler yapılırsa bölgedeki tabii denge bozulacaktır.
Bunları nasıl engelleyeceksiniz? Bölgede bu küçük HES’lerle
zaman kaybedeceğinize güneş enerjisi ve rüzgâr enerjisini kullanmayı düşünüyor
musunuz?
Bodrum Yarımadası’nda yapılacak olan
katı atık projesine destek verecek misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Davutoğlu’na: 1)
Suriye’ye yapılacak muhtemel bir uluslararası müdahale karşısında tutumunuz
nasıl olacaktır?
2) Suriye’de el konan 183 adet Türk
tırları için nasıl bir tedbir aldınız?
Sayın Şahin’e: Şehit ve gazi
ailelerinden ikinci bir kişinin daha istihdam edilmesi konusunda Bakanlığınızca
yürütülen bir çalışma var mı, varsa ne aşamada?
Sayın Eroğlu’na: 1)
Bakanlığınızca mağdur edilen kıl keçisi üreticilerine verdiğiniz sözler
unutulmuş mudur? Bu konuda Bakanlığınız ne yapacaktır?
2) Konya Bozkır’daki Çağlayan Göleti’nin 5 metre yükseltilmesi işi iki yıldır niçin
yapılamamıştır? Sorun nedir?
3) Şehitler adına yapılmış ormanların metruk
görüntüsü sizi rahatsız etmekte midir? Bu konuda ne yapacaksınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Eroğlu’na soruyorum: 2006 yılında
çıkan Bakanlar Kurulu kararı ile Adana’da çok önemli yerleşim alanlarından
Güzelyalı, Karslı, Kurttepe, Kenan Evren Mahalleleri
–ki bunlar Adana’nın merkezinde, en güzel yerleşim yerlerinden birisidir,
kaymakamlık binasının ve güzel restoranların olduğu yerlerdir- buralar yaban
hayatı kapsamına alınmıştır Sayın Bakan. On katlı apartmanların olduğu,
kaymakamlık binasının olduğu, en güzel restoranların olduğu yer yaban hayatı
kapsamına alınmıştır. Şu anda orada inşaatlar durmuş vaziyette, hiçbir iş
yapılamıyor. Bu mağduriyeti bir an önce gidermenizi istiyor değerli hemşehrilerimiz. Bu konuda bir öneriniz, bir çalışmanız var
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kuşoğlu…
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür
ederim.
İlk sorum Sayın Eroğlu’na: Yıllardır
yapımı düşünülen Polatlı’daki Gökpınar barajıyla
ilgili… Programa alınma durumu söz konusu mudur ya da hangi yılın programına Gökpınar barajı alınmıştır, hangi yıl yapımına
başlanacaktır?
İkinci
olarak, Sayın Dışişleri Bakanına sormak istiyorum: Sayın Bakanım, sizi her dinlediğimde
hakikaten endişeye kapılıyorum, kitabınızı okuduğumda değil ama sizi
dinlediğimde çünkü bugün İranlı meslektaşınızla ilgili de bir bilgi verdiniz
ama İranlı meslektaşınızın verdiği bilgi, iyi niyet mesajları devlet ve Türk
milletiyle ilgili, Hükûmetle ilgili hiçbir iyi niyet mesajı yok dikkat
ederseniz. Bunun ne anlama geldiğini bilirsiniz.
Şahsınızla ilgili var ama Hükûmetle ilgili yok. Bu proaktif
politikanın somut sonuçlarını öğrenmek istiyorum. Bir kapalı oturumda veya bir
şekilde bize anlatırsanız, bu millî bir mesele, sizi de destekleyelim ama
gerçekten somut sonuçlarını göremiyoruz asla. Bunu lütfen bir şekilde bize de
anlatabilirseniz çok mutlu olacağız, memnun olacağız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Eroğlu’na sormak istiyorum ilimle
ilgili: Şimdi, Kırklareli’nde Sayın Eroğlu’nun da faaliyet alanı olan su ve
ormanları tehdit eden çok önemli bir sorun var Sayın Bakan, taş ocakları.
Özellikle bizim ormanlarımız Istrancalara doğru olan
Vize, Pınarhisar, diğer ilçelerimiz de var ama bu ilçelerde çok sayıda taş
ocağı var. Hem ormanlar şu anda yok ediliyor -yukarıdan, helikopterle bir
giderseniz görüyorsunuz zaten- hem de su kaynaklarını tehdit ediyorlar,
patlamalı bir şekilde işlem yapıyorlar. Bunların ruhsatlarını siz
vermiyorsunuz, Enerji Bakanlığı veriyor. Niye böyle bir olay oluyor? Yani
ormanlar yok ediliyor, su kaynakları tehdit altında, sizinle hiç alakası yok.
Niçin bu konuyu uhdenize, üzerinize almıyorsunuz? Bu konuda sizden bilgi
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sorum Sayın
Dışişleri Bakanına: Hükûmetinizin Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerinde ve komşu
ülkelerdeki Türk nüfusunun sorunlarıyla ilgilenme konusunda yeterince aktif
olmadığınızı görüyoruz. Bunu dağıttığınız kitapta da görmek mümkün. Bu
konularda daha etkin ve aktif çalışmalar yapmayı düşünüyor musunuz?
Bir de, acaba sıfır sorun yaşadığımız
bir komşumuz var mıdır, hangisidir?
Diğer sorum Sayın Eroğlu’na: Gediz
Havzası Koruma Eylem Planı kapsamında kirliliğin önlenmesi konusunda ne tür
tedbirler alınmıştır? Çalışmalar ne aşamadadır? Bu konuda 2012 yılında ayrılan
kaynak ne kadardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) – Sayın Şahin,
Şanlıurfa’da kaç adet sığınma evi vardır?
İki: Nüfusu 50 bini geçen belediyeler
sığınma evi yapmak zorundadır. Şimdiye kadar Türkiye’de kaç tane sığınma evi
var? Bunun için belediyelere bir yaptırım yapmayı düşünüyor musunuz, yapmayan
belediyeler için?
Orman Bakanına sorum: Sulama birlikleri
özelleşiyor. Bu birlikleri alan firmalar sulama için köylüden para talep edecek
mi, yani köylü sulama suyuna para ödeyecek mi?
Aydın, Muğla ili fıstık üreten
köylülerin mülkiyet sorunu sizin Bakanlığınızda çözülebilecek mi?
Datça, Dalaman, Fethiye gibi turistik
yerlerde orman kesim oranı yüzde 10’u geçmiştir. Acaba, buradaki kırk dokuz
yıllığına verilen orman alanları da artmıştır, arasında bir ilişki var mı?
Turizm bu konuda zarar görecek mi?
Dışişleri Bakanına sorum da: “Suriye halkının yanındayız.” diyorsunuz,
diğer bir yandan muhalifleri destekliyorsunuz ve örgütlüyorsunuz. Bu ikiyüzlü
bir yaklaşım değil mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.
İstanbul belediye sınırları içinde olup
da maden çıkarılan çukurlar ormana ait olduğu hâlde bunlar İstanbul Belediye
Başkanlığına hangi şartlarla devredilmiştir? Buraya dökülen topraklardan
İstanbul Belediyesi ne kadar para almaktadır? Bu paraları nereye harcamaktadır?
İki, Dışişlerine soruyorum: Somali’ye
ne kadar yardım toplanmıştır, ne kadar yardım yapılmıştır? Buraya yardımı
getiren birçok gemiler sokulmamış, işçiler mağdur durumda.
İki: Libya’ya 300 milyon dolar
verdiğinizi söylediniz basında. Kimin parasını kime veriyorsunuz? Kime nasıl
verdiniz? Ben bu paranın kime verildiğine dair belgelerini istiyorum. Aksi
takdirde zaten ciddi bir iktidar Türkiye’de iktidara geldiği zaman bunun
hesabını soracaktır.
Suriye’de tutuklu güvenlik görevlileri
var mıdır? Neden dolayı güvenlik görevlileri tutuklanmıştır?
Ayrıca da şunu da belirtmek istiyorum:
Ahmet Bey, senin boyun ufak, senin Suriye’yle, İran’la Türkiye’yi savaşa
sokmaya gücün yetmez. Onu da ayağını da denk al… (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap işlemi bitmiştir.
Buyurun Sayın Bakanım.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Havutça Beşar
Esad’la yaptığımız görüşmenin detaylarını sordular. Ben her şeyden önce
teşekkür ederim çünkü bunu hatırlattıkları için ve bu fırsatı verdikleri için.
Nisan ayında gittiğimizde dört saate
yakın, ağustos ayında da gerçekten altı saate yakın görüştük. Daha önce Sayın
Başbakanımız da görüştü. En azından bu, şunu gösteriyor: Sayın Başbakanımızın
ocak ayında yaptığı görüşmeden bu yana uzun bir mesaiyi Sayın Beşar Esad’la görüşmelere ayırdık. Bu, şu demek: Sayın Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi bir sabah kalktığımızda Suriye’yle
ilişkiler bozulmuş değil. Biz dokuz ay Suriye yönetimiyle bütün kanalları
kullanarak, bütün imkânlarımızı kullanarak onları kendi halkını dinlemeye
teşvik ettik. İstediğimiz tek şey vardı: Lütfen, kendi halkınızı dinleyin,
sokaktaki halkla barışın, onları bir tehdit gibi görmeyin, kendi halkını tehdit
gibi gören bir yönetim kalıcı olamaz.
Evet, orada bir yol haritasında
anlaştık. Şiddeti derhâl durdurma sözünü verdiler. Üç gün içinde bütün Suriye
şehirlerinden -Humus hariç- askerlerin çıkacağını ifade ettiler. Buraların
basına açılacağını ifade ettiler, önce Hama’nın,
arkasından Deyrizor’un, Lazkiye’nin. İlk gün çıktılar
Hama’dan, hemen takdir ettiğimizi söyledik ancak
ikinci günden sonra Deyrizor’da ve Lazkiye’de çok
büyük bir bombardıman yaptıktan sonra Suriye rejimiyle bu meselelerin
konuşulmasının bir fayda getirmeyeceğini gördük.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Eskiden
demokrasi mi vardı Suriye’de?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) - Anlaştığımız yol haritasında ise bu sene içinde, 2012 içinde
parlamento seçimleri yapmak vardı. Bitiyor aralık ayı, yapmadılar, verdikleri
sözü yerine getirmediler. Bütün bunlar… Beşar Esad’la
gerek Sayın Başbakanımızın gerek benim yaptığım görüşmeler devlet
arşivlerindedir. Bütün bu çabalarımıza, teknik yardımlarımıza rağmen mart
ayından bu yana 5 bin kişi öldü Suriye’de, 5 bin kişi.
Birileri için bir sabah kalktığında
“Niye Suriye ile ilişkilerimiz gerilime girdi?” diye bir soru doğru olabilir
ama bizim için doğru değil, o 5 bin can kendi halkına silah doğrultan Suriye
rejimi tarafından öldürüldü.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Irak’ta
ne oldu?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Bizim buna sessiz kalmamız mümkün değildi, dolayısıyla bundan sonra
da Suriye halkıyla… (CHP sıralarından gürültüler)
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Amerika
ve Fransa büyükelçilerini niye geri gönderdi?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – 1,5
milyon mu büyük, 5 bin mi?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru
sordunuz, dinleyin lütfen, cevap veriyor Sayın Bakan.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Amerika
ve Fransa büyükelçilerini niye geri gönderdi?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Şimdi, bütün bu… Detayı sordunuz detay veriyorum Beşar
Esad’la ne görüştüğümüzün.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ya sordunuz
cevap veriyor işte, cevabını alın.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – O zaman detayları dinlemek istemiyorsanız niye soruyorsunuz? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın Beşar Esad’la hem
güvenlik şartlarının iyileştirilmesi ve saldırıların durması hem de reformların
uygulanması için bir eylem planında anlaştık. Daha dördüncü gününde bu eylem
planından vazgeçmiş olduğu için de, ondan sonra Suriye halkını korumak adına ve
Suriye halkıyla tarihî bağlarımız dolayısıyla Suriye rejimine uyarılarımızı
artırdık.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Amerika
ve Fransa büyükelçilerini geri gönderdi, biz de gönderecek miyiz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Daha sonra da uluslararası temaslarımızı artırdık.
Muhalefetle ilgili ise, onlar kendileri
örgütlenmektedir; kendi zeminlerini, kendi çalışmalarını yapmaktadırlar.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Yarın
gönderirsen büyükelçiyi soracağız Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Bizim bu konuda herhangi bir ülkenin iç işlerine karışma geleneğimiz
yok. Sayın Korutürk çok iyi bilir, Irak koordinatörü olarak Irak’taki muhalif
gruplarla gidip görüşme görevi ona 2003 yılında verildiğinde, devlet görevi
olarak bunu yapmıştır. Hiçbir itiraz da getirmemiştir. Biz,,
Orta Doğu’daki bütün halklarla, bütün gruplarla görüşürüz, görüşmeye de devam
edeceğiz. Onlar bizim için kader birliği yaptığımız halklardır.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Suriye
işine körü körüne girdiniz. En çok sizin savlarınıza yazık oldu.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Sayın Türkoğlu, Doğu Türkistan’da, Batı Trakya’da Irak Türkleriyle
ilgilerimizi sordu. Evet, Doğu Türkistan’da olaylar olduğunda da ilgilendik,
Çin yönetimiyle de konuştuk, Kaşgar’a da, Urumçi’ye de bizzat ben de gittim, oradaki kardeşlerimizle
her şeyi konuştuk, dertleştik, halleştik.
Batı Trakya konusunda ise gidin Şahin
Köyü’ne sorun bizim Batı Trakya’ya nasıl baktığımızı, orada nasıl
karşılandığımızı, nasıl bir muhabbetle bakıldığını. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Batı Trakya’ya ilk resmî ziyareti de biz yaptık. İlk resmî Başbakan
ziyareti olarak Batı Trakya’ya giden de Sayın Başbakanımızdı. Irak Türkleriyle
ilgili için de…
OKTAY VURAL (İzmir) – Rabia Hanım niye
gelemiyor Türkiye’ye?
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) –
Yunanistan’la parlamentolararası dostluk grubu
kaldırıldı, bu nasıl oluyor?
BAŞKAN – Sayın Bakan, diğer Sayın
Bakanlarımız da cevap verecekler, lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Bitirmek üzereyim, anlaştık bir iki dakika vermek için.
Rum kesimiyle ilgili, üyeliğiyle ilgili
politikamız da açık ve nettir. Haziran ayına kadar eğer çözüm olmazsa
önümüzdeki Kıbrıs Rum Yönetimi dönem başkanlığını alması hâlinde çözümsüzlük
olması durumunda dönem başkanı olarak Kıbrıs Rum Yönetimini muhatap
almayacağımızı ifade ettik ve bu tutumumuz kesindir, bu konudan bir dönüş yok.
Son olarak, Sayın Kuşoğlu, İran’la
ilgili beyanatın sadece devletle ilgili olduğunu söyledi. Tekrar, bütün metni
okumadım, bunu okumanızı tavsiye ederim. Sayın Gül, Erdoğan ve Davutoğlu;
herhâlde Sayın Başbakanımız Erdoğan ve ben Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini
temsil ediyoruz. Burada Hükûmetimize de doğrudan atıf vardır. Ayrıca da son
birkaç yılda iki ülke ilişkilerindeki gidişat olağanüstü iyi düzeydedir derken
herhâlde kastedilen hükûmetlerarası ilişkilerdir. Bu
konuda İran’la ilişkilerimize hiç kime gölge düşüremez, İran’la dostluğumuzu da
kimse şu veya bu gerekçeyle zedeleyemeyecektir.
Saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Sayın
Bakan, Batı niye iade ediyor büyükelçileri?
KAMER GENÇ (Tunceli) – O 300 milyon
nereye gitti, 300 milyon dolar cebe mi gitti, nereye gitti?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Onu sorarsınız, yazılı olarak cevap veririz.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Eğer,
Batı dünyası çark ederse Suriye işinden, biz ne yapacağız? Sürahi su içmemiz
lazım Sayın Bakan, sürahi, bir bardak yetmez!
BAŞKAN – Buyurun.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA
ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Işık’ın sorduğu şehit yakınlarıyla
ilgili cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.
Şehit yakınlarıyla ve gazilerimizle
ilgili Bakanlığımız bünyesindeki daire başkanlığı oluşturulur oluşturulmaz
Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı yani şehit
yakınlarıyla ilgili bütün kısımların bir komisyon çalışması başlatılmıştır.
Komisyonun sonunda özellikle mevzuatın sadeleştirilmesi, uygulamada yaşanan
sıkıntının çözülmesiyle ilgili bir taslak oluşturulmuştur. Bu taslağın içinde
de Sayın Milletvekilimin söylediği, Sayın Başbakanımızın da açıkladığı şehit
yakınlarımıza ikinci istihdam vardır. Ayrıca bu taslağın içerisinde terörle
mücadelenin öncesinde ve sonrasında, operasyon öncesi ve operasyon sonrası
mağdur olanların Terörle Mücadele Yasası’ndan işlem görmesi, sivil halkın da
aynı şekilde Terörle Mücadele Yasası’ndan istifade etmesiyle ilgili çok güçlü
bir tasarımız oluşmuştur. Bütçeden sonra inşallah Bakanlar Kuruluna sevk
edeceğiz ve Türkiye Büyük Millet Meclisine hızlı bir şekilde getireceğiz.
Sığınma evleriyle ilgili Sayın Demir’in
sorduğu soruya da hızlı bir şekilde cevap vermek istiyorum. 2005
yılında Yerel Yönetimler Yasası çıktığında, kadın milletvekillerinin verdiği
önergenin sonunda, sığınma evlerinin, nüfusu 50 binin üzerinde yerde
açılmasıyla ilgili bir yasal altyapı oluşmuştu fakat şu ana kadarki olan sayıya
baktığımız zaman 2002’de 8 olan sığınma evi sayısı 2011’de 53’tür; sivil
toplumun 3, belediyenin de 24 olmak üzere 80 kadın sığınma evimiz vardır, 1.800
yatak vardır. Şanlıurfa’da kiralamaya giderek hızlı bir şekilde -çünkü
yaptığımız zaman, zaman kaybı olacak diye- sığınma evi açılmasını hem Sayın
Milletvekilimiz Zeynep Karahan Uslu hem Sayın Valimizin takibiyle hızlı bir
şekilde çözeceğiz. Ayrıca sığınma evlerini yeniden yapılandırıyoruz. 2012’de
nitelik ve kalite bazlı uygulamada yaşanan sorunları
da hızlı bir şekilde çözeceğiz.
Buyurun Sayın Bakanım.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Sayın
Bakan, göç veren köylerdeki durumla ilgili cevap vermediniz hâlâ.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Efendim şöyle: Bendeniz de Sayın Türkoğlu’nun, Osmaniye
Milletvekiliyle ilgili… Yaylalarla ilgili yeni bir düzenleme için çalışma
yapılıyor.
Sayın Erdoğan, Dalaman Ovası’yla ilgili
biliyorsunuz daha Akköprü Barajı’nı bitirdik, Dalaman
Ovası’yla ilgili de sulama ve revize planlaması yapılıyor. İnşallah 2012
yılında ihale edeceğiz. Tabii, HES’lerle ilgili
mahkeme karar verirse mahkeme kararlarına uyuyoruz. Tabii ki güneş ve rüzgâr…
Zaten rüzgârla ilgili çalışmalar devam ediyor.
Bodrum’la ilgili içme suyu
mükellefiyeti bizdeydi. 160 kilometre isale hattıyla Bodrum Yarımadası’nın
tamamına su verdik. Katı atık şu anda Çevre ve Şehircilik
Bakanlığında.
Sayın Işık, kıl keçisiyle ilgili
-otlatma için- biliyorsunuz kanuni düzenleme yaptık. Destek veriyoruz, planlı
şekilde otlatmak mümkün.
Konya’daki Çağlayan Göleti’nin
yükseltilmesi ve oranın sulanmasıyla ilgili de keşif artışı gerekiyordu, onu
imzaladım.
Şehitler adına yapılan ormanlara sahip
çıkıyoruz. Sizin bahsettiğiniz, Simav’da muhteşem bir şehitler ormanı
kuruluyor.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – İnşallah Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Sayın Varlı, yaban hayatıyla ilgili olarak, şu anda yerinde
gördüm. Hakikaten, bu konuda bir çalışma yapılması gerektiğine inandım. Çalışma
yapılıyor. İnşallah planlama bittiği zaman neticelendireceğiz.
Yedigöze
Barajı tamamlandı biliyorsunuz. Sulamasıyla ilgili iletim kanalı ve 4.500
hektarlık alan sulaması da 2012 yılında başlayacak. Zaten, şu anda, yakında
temel atacağız, çalışmalar devam ediyor.
Sayın Kuşoğlu, Polatlı Gökpınar Barajı’nın planlama revizyonu
devam ediyor, 2012 yılında proje yapımını ihale edeceğiz.
Sayın Dibek, Kırklareli’ndeki taş
ocaklarını biliyorum ancak bunlar biliyorsunuz, bizim Bakanlığın mesuliyetinde
değil, ruhsatları MİGEM tarafından veriliyor. Bu konuda biz de titiz
davranıyoruz. Bazı yerleri muhafaza ormanı ilan edip uygun olmayan alanları
vermiyoruz.
Sayın Akçay, tabii Gediz’le ilgili,
sürem yetmediği için, çok uzun bir bilgi notu var, onu inşallah
cevaplandıracağım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir şey olmaz, cevaplandırın
Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Sayın Demir sulama birlikleri özelleştirmesi söz konusu
değil. Onu özetle vurgulamak istiyorum. Tabii ki diğer konularda ise kırk dokuz
yıllığına biliyorsunuz
Turizm Kanunu gereği veriliyor ama bunun bir sınırı var, o sınıra riayet
ediyoruz.
Sayın Genç, özellikle burada çıkan
kanun gereği hafriyat topraklarıyla ilgili sevk ve idare tamamen, sadece
İstanbul’da değil, bütün büyükşehirlerde büyükşehre aittir.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Hayır, hayır. Orman arazisi… Oradan nasıl rant sağlıyorsunuz?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Sadece İstanbul’a vermiyoruz, İzmir’e de verdik, her yere
veriyoruz. Onu bilesiniz. Daha yeni İzmir’i imzaladım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi sırasıyla on birinci turda yer
alan bütçelerin bölümlerine geçme hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Dışişleri Bakanlığı 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
11-
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.–
Dışişleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.167.555.310
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 55.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 4.600.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 1.000.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 70.730.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 96.535.690
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 11.471.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.351.947.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.–
Dışişleri Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 1.030.114.677,74 |
-
Bütçe Gideri : 972.714.694,71 |
-
İptal Edilen Ödenek : 47.644.979,01 |
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 9.755.004,02 |
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
24
– AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI
1.–
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 179.693.700
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 26.695.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 8.635.324.300
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.841.713.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.–
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 2.556.123.559,17 |
-
Bütçe Gideri : 2.548.208.830,50 |
-
Ödenek Üstü Gider : 13.262,90 |
-
İptal Edilen Ödenek : 7.814.485,59 |
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 113.505,98 |
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
ÖZÜRLÜLER
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.–
Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 5.427.010,00 |
-
Bütçe Gideri : 5.144.318,74 |
-
İptal Edilen Ödenek : 282.691,26 |
BAŞKAN
– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Aile
ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 5.940.006,00 |
-
Bütçe Gideri : 5.370.955,02 |
-
İptal Edilen Ödenek : 569.050,98 |
BAŞKAN
– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Aile
ve Sosyal Araştırma Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 4.716.008,00 |
-
Bütçe Gideri : 4.270.165,56 |
-
İptal Edilen Ödenek : 445.842,44 |
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabı bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
SOSYAL
YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.–
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 252.486.243,00 |
-
Bütçe Gideri : 251.439.644,31 |
-
Ödenek Üstü Gider : 0,59 |
-
İptal Edilen Ödenek : 1.046.599,28 |
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabın bölümleri kabul edilmiştir.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
33-
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI
1.–
Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 9.158.623.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 505.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.700.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 440.449.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Çevre Koruma Hizmetleri 72.790.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 9.674.067.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Çevre
ve Orman Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A - C E T
V E L İ
(TL) |
|
- Toplam Ödenek : 1.591.945.844,60 |
- Bütçe Gideri : 1.444.072.299,98 |
- Ödenek Üstü Gider : 8.590.703,66 |
- İptal Edilen Ödenek : 156.464.248,28 |
BAŞKAN
– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre
ve Orman Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Orman
Genel Müdürlüğü Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.17-
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Orman
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 6.286.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 119.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 1.855.894.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.862.299.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum
GELİR
CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 293.843.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 1.305.299.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 262.152.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye Gelirleri 5.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.861.299.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.–
Orman Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A - C E T
V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 1.019.606.000,00 |
-
Bütçe Gideri : 999.026.196,03 |
-
İptal Edilen Ödenek : 20.579.803,97 |
|
BAŞKAN
– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - C E T
V E L İ
(TL) |
|
-
Bütçe Geliri Tahmini : 940.422.000,00 |
-
Yılı Net Tahsilatı : 983.829.943,75 |
BAŞKAN
– (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.57
- DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.–
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 30.131.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 657.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 19.500.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 7.236.961.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri 692.752.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 415.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL TOPLAM 7.980.416.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 82.369.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 7.827.165.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 65.882.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye Gelirleri 5.000.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 7.980.416.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A - C E T
V E L İ
(TL) |
|
- Toplam Ödenek : 6.370.592.395.87 |
- Bütçe Gideri : 6.199.014.595.17 |
- İptal Edilen Ödenek : 156.226.400.10 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 32.447.663.09 |
BAŞKAN–
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Meteoroloji
Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
33.75 – METEOROLOJİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Meteoroloji Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 168.904.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 94.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.100.000
BAŞKAN
– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
07 Sağlık Hizmetleri 196.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 171.294.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.–
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL) |
|
-
Toplam Ödenek : 144.200.276.34 |
-
Bütçe Gideri : 127.538.652.07 |
-
İptal Edilen Ödenek : 16.661.624.27 |
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 14.025.535.73 |
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece,
Dışişleri Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü ve Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünün 2012 yılı merkezî yönetim bütçeleri ve 2010 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Orman ve Su İşleri
Bakanlığı ve
Meteoroloji Genel Müdürlüğünün 2012 yılı merkezî yönetim
bütçeleri ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,
Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü,
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı ve Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğünün 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmalarını temenni ederim.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve
kesin hesaplarını görüşmek ve 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın oylanmamış maddelerinin görüşmelerini ve oylamalarını yapmak için
15 Aralık 2011 Perşembe günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum; iyi akşamlar diliyorum.