DÖNEM: 24 CİLT: 8 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
36’ncı Birleşim
13 Aralık 2011 Salı
(TBMM Tutanak Müdürlüğü tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak
içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87)
2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S.Sayısı: 88)
A)
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
1.- Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
B)
SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C)
MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1.- Millî Prodüktivite Merkezî 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D)
KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E)
TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1.- Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk Akreditasyon Kurumu 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F)
TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
1.- Türk Standartları Enstitüsü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk Standartları Enstitüsü 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
1.- Türk Patent Enstitüsü 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk Patent Enstitüsü 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H)
TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I)
TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
İ)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1.- Millî Savunma Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî Savunma Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J)
SAVUNMA SANAYİ MÜSTEŞARLIĞI
1.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K)
GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI
1.- Gençlik ve Spor Bakanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
L)
SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Spor Genel Müdürlüğü 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
M)
GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2010
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö)
DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
P)
DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
R)
TÜRKİYE YAZMA ESERLER KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Yazma Eserler Kurumu
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili Haydar
Akar’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal’ın, Trabzon Milletvekili Koray Aydın’ın Genel Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, bütçe müzakerelerinde muhalefetin hükûmeti tenkit edeceğine,
muhalefet milletvekillerinin konuşmalarını da grubun üzerine almayarak
hükûmetin cevap vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
VI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
Libya’da iş yapan müteahhitlerin mağduriyetlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1020)
2.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün,
doğum sonrası verilen izin sürelerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/1053)
3.- Ankara Milletvekili Zühal
Topçu’nun, mevcut personel rejiminin eksikliklerine ve yeni personel rejimine
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı
(7/1054)
4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
öğretmenlerin emeklilik işlemlerinde yaşanan mağduriyete ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/1058)
5.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın,
dış ticaret politikasına ve cari işlemler açığına karşı alınacak tedbirlere
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1227)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de
açılarak yedi oturum yaptı.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/470) (S. Sayısı: 87) ve 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların
2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/278, 3/538)
(S. Sayısı: 88) görüşmelerine devam edilerek;
Sağlık Bakanlığı,
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı,
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
Rekabet Kurumu,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü,
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü,
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları;
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü,
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,
Gümrük Müsteşarlığı,
Dış Ticaret Müsteşarlığı,
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği,
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğü,
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü,
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesapları;
Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü,
Kalkınma Bakanlığı,
Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı,
Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı,
Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı,
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı,
Ekonomi Bakanlığı,
Avrupa Birliği Bakanlığı,
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri,
Kabul edildi.
Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu
teşrif eden Karadağ Devlet Bakanı Rafet Husovıc, Müftü Rıfat Fejzıc,
Milletvekilleri Suljo Mustafıc ve Amer Halılovıc; Sırbistan Devlet Bakanı
Suleyman Ugljanın, Milletvekilleri Bajro Omeragic ve Esad Dudevic; Kosova Kamu
Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar, Milletvekilleri Fikrim Damka ve Muferra Sınık;
Makedonya Devlet Bakanı Hadi Nezir; Bulgaristan Milletvekilleri Kasım Dal ve
Korman İsmaılof; Yunanistan Milletvekilleri Ahmet Hacı Osman ve Çetin
Mandacı’ya Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal,
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun Grubuna,
İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın şahsına,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın partisine,
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan,
Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın şahsına,
Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü,
Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın şahsına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın,
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın partisine,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın Grubuna,
İstanbul Milletvekili Şafak Pavey,
Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın şahsına,
Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş,
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma
yaptılar.
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan,
partisine yakışmayacak bir söylemde bulunmadığına ilişkin bir açıklamada
bulundu.
Alınan karar gereğince 13 Aralık 2011
Salı günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime 01.08’de son verildi.
Meral AKŞENER
Başkan
Vekili
Mine
LÖK BEYAZ Özlem
YEMİŞÇİ
Diyarbakır Tekirdağ
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.-
GELEN KÂĞITLAR
No:
47
13
Aralık 2011 Salı
Tasarı
1.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/536)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Adalet ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2011)
Sözlü
Soru Önergeleri
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
Çıldır Gölü’ndeki kirliliğe ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/603) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2011)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
Ardahan’da fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezi açılmasına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/604) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2011)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki bazı kamu binalarında elektrik sayacı
bulunmamasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi
(6/605) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2011)
4.- İstanbul Milletvekili Süleyman
Çelebi’nin, kamuda taşeronluk ve atipik istihdam biçimlerine ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/606) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/12/2011)
5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
üniversitelerde haksız yere kazanıldığı iddia edilen akademik unvanlara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/607) (Başkanlığa geliş tarihi:
05/12/2011)
6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
şubat dönemi özür grubu atamalarının kaldırılmasına ve yaşanan mağduriyete
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/608) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/12/2011)
7.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
Adana ili ve ilçelerinde yürütülen proje ve yatırımlara ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/609) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/12/2011)
8.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
iktisadi ve idari ilimler fakültesi mezunlarının sorunlarına ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/610) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
9.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/611)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
10.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Afşin Ortaöğretim Pansiyonu Projesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/612) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
11.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından sözlü soru önergesi
(6/613) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş Ortaöğretim Pansiyonu Projesine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/614) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/12/2011)
13.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından sözlü soru önergesi (6/615)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
14.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, öğretmenlerin eş durumu ve özür grubu atamalarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/616) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/12/2011)
15.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, atama bekleyen tarih öğretmeleri ve milli güvenlik dersinin tarih
öğretmenlerince okutulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/617) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
16.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş Ticaret Meslek Lisesi projesine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/618) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/12/2011)
17.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş Ahşap İşleri Küçük Sanayi Sitesine ait iş yerleri
projesine ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından sözlü soru önergesi
(6/619) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
18.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Elbistan Organize Sanayi Bölgesi Projesine ilişkin Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanından sözlü soru önergesi (6/620) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/12/2011)
19.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş Terziler ve Konfeksiyoncular Esnaf ve Sanatkârlar
Odasına ait iş yerleri projesine ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından
sözlü soru önergesi (6/621) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
20.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Ekonomi Bakanından sözlü soru önergesi (6/622) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/12/2011)
21.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş-Andırın yolunun tamamlanmasına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/623) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/12/2011)
22.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş-Nurdağı yolunun tamamlanmasına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/624) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/12/2011)
23.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş-Süleymanlı yolunun tamamlanmasına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/625) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/12/2011)
24.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Süleymanlı, Kantarma ve Tekke köprülerinin onarımına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/626)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
25.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Narlı-Pazarcık yolunun tamamlanmasına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/627) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/12/2011)
26.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş PTT merkezlerinin modernizasyonuna ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/628)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
27.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından sözlü soru önergesi (6/629)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
28.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun,
Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel istihdamına
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/630)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
29.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/631)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
30.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/632) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/12/2011)
31.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Kalkınma Bakanından sözlü soru önergesi (6/633) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/12/2011)
32.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/634)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
33.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru
önergesi (6/635) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
34.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/636) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/12/2011)
35.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/637)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
36.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Süleymanlı-Göksun yolunun tamamlanmasına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/638) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/12/2011)
37.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/639)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
38.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Göksun Öğrenci Yurduna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/640)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
39.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi
(6/641) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
40.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş’ta inşaatı devam eden bir öğrenci yurdu projesine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/642) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/12/2011)
41.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, bedelli askerlikten elde edilecek gelire ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/643) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
42.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel istihdamına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/644)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
43.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, yüksekokul sekreterleri ve öğretim elemanlarının ek ödemelerine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/645) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/12/2011)
44.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/646) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/12/2011)
45.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş-Merkez İlköğretim Okulu Projesine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/647) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/12/2011)
46.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/648) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/12/2011)
47.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Milli Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/649)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
48.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Göksun Anadolu Lisesi Projesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
sözlü soru önergesi (6/650) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
49.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Türkiye İş Kurumunda çalışan memurların maaşlarında düşüş olduğu
iddialarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/651) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
50.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, geçici olarak veya vekâleten görevlendirilen öğretmenlere ilişkin
Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/652) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/12/2011)
51.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, 662 sayılı KHK ile Sayıştayın denetim kapsamından çıkartılan anonim
ortaklıklara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/653) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/12/2011)
52.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, elektrik faturalarındaki tüketim dışı maliyet unsurlarına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/654) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/12/2011)
53.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Avrupa Birliği Bakanından sözlü soru önergesi (6/655)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, BM İnsani Gelişme Endeksinin 2011 yılı raporuna ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1711) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
2.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, terör mağdurlarına destek adı altında bir dernek vasıtasıyla haksız
kazanç elde edildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1712) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2011)
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’da yaşayan özürlülerin sayısına ve mesleki
rehabilitasyon hizmetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1713)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2011)
4.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın,
havaalanlarındaki VIP salonlarının kullanımına ve buralarda servis edilen
gazetelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1714) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/12/2011)
5.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu’nun, telefon dinlemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1715) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/12/2011)
6.- İstanbul Milletvekili İhsan
Özkes’in, Diyanet İşleri Başkanlığınca 2010 yılında düzenlenen etkinliklere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1716) (Başkanlığa geliş tarihi:
05/12/2011)
7.- İstanbul Milletvekili İhsan
Özkes’in, camilerdeki görevli sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1717) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/12/2011)
8.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Başbakanlıkta ve Başbakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü
personel istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1718)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
9.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan’ın, bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1719)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
10.- Antalya Milletvekili Gürkut
Acar’ın, Van depremi için toplanan yardım malzemelerinin depolama koşullarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1720) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/12/2011)
11.- Bursa Milletvekili Sena
Kaleli’nin, gaziler arasındaki şeref aylığı miktarındaki eşitsizliğe ilişkin
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1721) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/12/2011)
12.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcu’nun, Bakanlıkta ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda özürlü personel
istihdamına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1722) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
13.- Antalya Milletvekili Gürkut
Acar’ın, 2003-2011 yılları arasında TRT’nin personel yapısına ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/1723) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/12/2011)
14.- Antalya Milletvekili Gürkut
Acar’ın, TRT personelinin atanmasına, görev yeri değişikliklerine ve emeklilik
işlemlerine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi
(7/1724) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
15.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu
Özbolat’ın, Kahramanmaraş’ta zemin etüdü ve jeofizik inceleme çalışması
yapılmamasının nedenine ve olası depreme karşı alınan tedbirlere ilişkin Çevre
ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1725) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/12/2011)
16.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın,
İzmir’de maden işletmelerinde kullanılan siyanüre karşı alınan önlemlere
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1726)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2011)
17.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, Mersin’de kömüre bağlı hava kirliliğine ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1727) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/12/2011)
18.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
İstanbul’da deprem için belirlenen toplanma ve çadır kurma alanlarında
alışveriş merkezleri ve lüks siteler bulunduğu iddiasına ilişkin Çevre ve
Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1728) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/12/2011)
19.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Kurşun Geri Kazanım Tesisi Kapasite Artışı Projesine ve Tesisin ÇED sürecine
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1729)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
20.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın,
İzmir’de maden işletmelerinde kullanılan siyanüre karşı alınan önlemlere
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1730)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2011)
21.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fırat’ın, hidroelektrik santrallerinden elde edilen elektriğe ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1731) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/12/2011)
22.- Adana Milletvekili Seyfettin
Yılmaz’ın, petrol ve doğal gaz ithalat oranına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1732) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
23.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, canlı hayvan ve et ithalatının durdurulmasına ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1733) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/12/2011)
24.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, hayvancılık sektörüne ve hayvan ithalatına ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1734) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/12/2011)
25.- İstanbul Milletvekili Melda
Onur’un, bazı gazetecilerin Vanlı depremzedelerle röportaj isteklerinin kabul
edilmediği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1735) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2011)
26.- İstanbul Milletvekili Umut
Oran’ın, yabancı uyruklu bir kişinin Topkapı Sarayı’nda gerçekleştirdiği eyleme
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1736) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/12/2011)
27.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Ardahan’ın ilçe ve köylerindeki sokakların aydınlatma sorununa ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1737) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/12/2011)
28.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça’nın, beş yıl önce kaçırılıp öldürülen ve failleri bulunamayan iki kız
çocuğuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1738) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05/12/2011)
29.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Polis Meslek Eğitim Merkezi mülakatlarında yedek olarak sıralamaya
giren adaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1739)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
30.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, Cumhuriyet Kulesi inşaatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1740) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
31.- Ankara Milletvekili Gökhan
Günaydın’ın, büyükşehir belediyelerinde görev yapan vergi denetmeni, mülkiye
müfettişi, bilirkişi ve Sayıştay denetçisi sayılarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1741) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
32.- Adana Milletvekili Ali
Demirçalı’nın, kültürel alandaki destekleyici faaliyetlere ve bu faaliyetlerden
yararlanan kurum ve kuruluşlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1742) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2011)
33.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın,
Ödemiş’te madencilik faaliyetlerinin arkeolojik sit alanına etkilerine ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1743) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/12/2011)
34.- Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaş’ın, Çan Kültür Sarayı inşaatının son durumuna ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1744) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
35.- Adana Milletvekili Ali
Demirçalı’nın, Karayolları Genel Müdürlüğünün Küçükyalı’daki arazisine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1745) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/12/2011)
36.- Ankara Milletvekili Sinan Aydın
Aygün’ün, 2003-2011 yılları arasında özelleştirilen kamu kuruluşları ve
şirketlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1746) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05/12/2011)
37.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, Mersin’de yaşanan elektrik kesintisine ve yaşanan mağduriyete
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1747) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/12/2011)
38.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
TEDAŞ’da çalışan kapsam dışı personelin sorunlarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1748) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
39.- Kırklareli Milletvekili Turgut
Dibek’in, 2010 yılında iptal edilen ve yeniden yapılan KPSS Eğitim Bilimleri
Sınavına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1749)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2011)
40.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya’nın, aşamalı devamsızlık yönetimi uygulamasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1750) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/12/2011)
41.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, okullara yönelik hazırlanan filmlerle ilgili bazı iddialara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1751) (Başkanlığa geliş tarihi:
05/12/2011)
42.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, Van depremi sonrasında başka illere sevk edilen öğrencilere Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1752) (Başkanlığa geliş tarihi:
05/12/2011)
43.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
eğitim müfettişlerinin kadro unvanlarının il eğitim denetmeni olarak
değiştirilmesine ve yaşanan mağduriyete ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1753) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
44.- Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı’nın, Selçuk Üniversitesine bağlı bazı fakültelerin yeni kurulan Konya
Üniversitesine bağlanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1754) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
45.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
ücretli öğretmenlik uygulaması ile ilgili bazı iddialara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1755) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
46.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar
Demirel’in, ilköğretim okullarında özürlüler için yapılan düzenlemelere ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1756) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/12/2011)
47.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
atanamayan öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1757) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
48.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş Kız Meslek Lisesi Projesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1758) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
49.- İstanbul Milletvekili Melda
Onur’un, HIV/AIDS virüsü taşıyanların sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1759) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2011)
50.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğüt’ün, Karabük’teki Devlet hastanelerinin tıbbi cihaz ve doktor ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1760) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/12/2011)
51.- Bursa Milletvekili Sena
Kaleli’nin, Bursa’da acil bakım ve yoğun bakım ünitelerinin yetersiz olduğu
iddialarına ve Bursa’ya yapılacak sağlık yatırımlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1761) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
52.- İzmir Milletvekili Alaattin
Yüksel’in, İzmir’in içme ve kullanma suyu ihtiyacına ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1762) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2011)
53.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin özlük haklarının
iyileştirilmesine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru
önergesi (7/1763) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2011)
54.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, Eğribel Geçidi Tüneline ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/1764) (Başkanlığa geliş tarihi:
05/12/2011)
55.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, Van’da depremden mağdur olan SGK ve Bağ-Kur’luların primlerinin
ödenmesine yönelik çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1765) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/12/2011)
56.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, Van depremi sonrası diğer illere sevk edilen depremzedelere ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/1766)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/12/2011)
57.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali
Ediboğlu’nun, Hatay’a yapılan yatırımlar ve aktarılan toplam ödenek miktarına
ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/1767)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
58.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali
Ediboğlu’nun, Türkiye-Suriye ilişkilerine ve sınırda tampon bir bölgenin
kurulacağı iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1768) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
59.- Ankara Milletvekili Gökhan
Günaydın’ın, Türk-Alman Hükümetler Arası Mali ve Teknik İşbirliği Protokolüne
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/1769)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/12/2011)
60.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya’nın, bir milletvekilinin TBMM Genel Kurulunda yaptığı bir konuşmaya
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1770) (Başkanlığa geliş tarihi:
03/11/2011)
13 Aralık 2011 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme
geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündemimize göre
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme
yapacağız.
Sekizinci turda, Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Millî Prodüktivite Merkezi,
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı,
Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü, Türk Patent Enstitüsü,
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, Türkiye Bilimler Akademisi,
Millî Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı bütçeleri yer almaktadır.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (x)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538)
(S.Sayısı: 88) (x)
A)
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
1.-
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
B)
SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1.-
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
C)
MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1.-
Millî Prodüktivite Merkezî 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D)
KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.-
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
(x) 87 ve
88 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 08/12/2011 tarihli 31’inci
Birleşim Tutanağına eklidir.
E)
TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1.-
Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türk Akreditasyon Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F)
TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
1.-
Türk Standartları Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türk Standartları Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
1.-
Türk Patent Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türk Patent Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H)
TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1.-
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.-
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
I)
TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.-
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1.-
Millî Savunma Bakanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Millî Savunma Bakanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J)
SAVUNMA SANAYİ MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, turda yer alan
bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin konuşmaların bitimine
kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir.
Bilgilerinize sunulur.
Sayın milletvekilleri, sekizinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Grupları adına: Cumhuriyet Halk
Partisi: Hasan Ören, Manisa Milletvekili; Mehmet Ali Susam, İzmir Milletvekili;
Rıza Türmen, İzmir Milletvekili; Ahmet Toptaş, Afyonkarahisar Milletvekili;
Veli Ağbaba, Malatya Milletvekili.
Barış ve Demokrasi Partisi: İbrahim
Binici, Şanlıurfa Milletvekili; Demir Çelik, Muş Milletvekili; Hüsamettin
Zenderlioğlu, Bitlis Milletvekili; Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
AK PARTİ: Abdullah Nejat Koçer,
Gaziantep Milletvekili; Orhan Karasayar, Hatay Milletvekili; Bülent Turan,
İstanbul Milletvekili; Mehmet Ali Okur, Kocaeli Milletvekili; Nurdan Şanlı,
Ankara Milletvekili; Ömer Selvi, Niğde Milletvekili; Pelin Gündeş Bakır, Kayseri
Milletvekili; Gülay Dalyan, İstanbul Milletvekili; Fevai Arslan, Düzce
Milletvekili; Murat Yıldırım, Çorum Milletvekili.
Milliyetçi Hareket Partisi: Ahmet Kenan
Tanrıkulu, İzmir Milletvekili; Reşat Doğru, Tokat Milletvekili; Celal Adan,
İstanbul Milletvekili; Koray Aydın, Trabzon Milletvekili.
Şahısları adına:
Lehinde Ahmet Berat Çonkar, İstanbul
Milletvekili; aleyhinde Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili.
Sayın milletvekilleri, sekizinci turda
ilk söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hasan Ören’de, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Ören. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA HASAN ÖREN (Manisa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Maliye
Bakanının bütçe konuşmasını dikkatle izledim, bu kürsüden bize öyle bir pembe
tablo çizdi ki biz aynı ülkede mi yaşıyoruz yoksa başka ülkede mi yaşıyoruz
diye kendime soramadan edemedim. Sanki ekonomi tıkırında, işler yolunda,
işsizlik azalmış, esnaf, sanatkâr mutlu, köylü mutlu, sanayici borçlarını
ödemiş, emekliler verdiğiniz maaşlardan tasarruf yapar hâle gelmişler, asgari
ücretli 599 lira ücretle geçinir hâlde! O zaman Maliye Bakanına sormak gerekli:
Vatandaş neden ekonomik kriz içerisinde, gençler neden iş bulamıyorlar,
öğretmenler neden atanamıyor, vergileri neden yükseltiyorsunuz? Eğer Türkiye’de
ekonomi iyi gidiyor ise “torba yasa” adı altında iki yılda bir niçin SSK,
BAĞ-KUR primlerini affeder durumdasınız?
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın
konuşmasına tutanaklardan da baktım. Sayın Bakan bir buçuk saatlik konuşmasında
“vergi” kelimesini tam 24 defa telaffuz etti, “euro”yu 14, “dolar”ı 15, “Türk
lirası”nı ise 2 kez kullanmış. “bütçe açığı” kelimesi 20, “enflasyon” 18,
“borç” 33, “cari açık” 4 kez kullanılmış. Bunlara karşın “sanayici”, “köylü”,
“üretici”, “sanatkâr” kelimelerini ağzına almazken, “esnaf” ve “işçi”
kelimelerini sadece 1’er kez kullanmıştır. Bu da gösteriyor ki, 2002 bütçesi
borç, faiz ve vergi bütçesi olacak. Çünkü üretime, yatırıma, istihdama yönelik
ifadelere hiç yer verilmemiştir.
2012 bütçesinde destekler; esnaf kredi
faiz desteği, tarımsal kredi faiz desteği, ihracat desteği, KOBİ destekleri,
teşvik ödemeleri ve işveren prim desteği için ayrılan kaynak 8,2 milyar
liradır. Tüm bu kesimlere bütçenin sadece yüzde 2,4’ü ayrılmıştır. Bu kadar
kaynakla yeni yatırım yapılması, istihdam yaratılması, çiftçinin, esnafın
ayakta kalması mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, söylendiği gibi
Türkiye’de ekonomi iyi gitmiyor. Buraya gelen arkadaşlarımızın hepsinin
kafasına takılı bir sorun var. Dokuz yıllık AKP İktidarının dokuz yıl
öncesindeki cumhuriyeti kötüleme alışkanlığı, Adalet ve Kalkınma Partisinin
kürsüye gelen bakanında da alışkanlık hâline geldi, milletvekillerinde de
alışkanlık hâline geldi ama 2002 ile dokuz yılınızı kıyaslamayla ilgili fırsatı
yakalayamadığımız dönemlerde, televizyonların hepsi, gömleğini çıkarmış
televizyonlar da yanınızda, gömleğini çıkarmamış televizyonlar da yanınızda.
Eğer ileri demokrasi anlayışınız ile elinizdeki sopayla, birkaç televizyon da
size karşı geliyor ise, onları da hizaya sokmayı becerdiniz.
Şimdi, ben rakamları hızlı olarak
vermek istiyorum. Hani, o her zaman bu kürsüye çıkıp 2002’de iktidara
geldiğiniz dönemin, geriye kalan cumhuriyetle ilgili söyledikleriniz var. Yani
Aralık 2002, AKP iktidara geldiği dönemde devletin borcu 148,5 milyar dolar.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Gayrisafi millî
hasılaya oranı ne?
HASAN ÖREN (Devamla) – Aralık 2011 yani
dokuz yıllık iktidarınız döneminde 310 milyar dolara çıkarmışsınız. Kişi başına
kamu borcu, beğenmediğiniz enflasyonlu dönemde 2.249 dolar. Kişi başına kamu borcunu
4.200 dolara çıkarmışsınız.
ADEM YEŞİLDAL (Hatay) – Kişi başına
geliri de söyle.
HASAN ÖREN (Devamla) – İç borç stoku
Aralık 2002 tarihi itibarıyla 149,9 yani 150 milyar lira. İç borç stokunu 2011
tarihi itibarıyla 362 milyar liraya çıkarmışsınız.
Özel sektörün dış borcu: Aldığınız
tarihte özel sektörün dış borcu 43 milyar dolarmış. Dokuz yıl içerisinde özel
sektörün dış borcu 202 milyar dolara çıkmış. “Evet, iyi yapmışlar. Dışarıdan
para bulmuşlar, Türkiye’de yatırım yapmışlar, istihdamı azaltmışlar!”
diyebilirsiniz ama bunu istihdam azaldıysa söyleyebilirsiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Artırmışlar.
HASAN ÖREN (Devamla) – Bakınız
arkadaşlar, 1988’le 2002 arası ortalama işsizlik oranı, beğenmediğiniz o
cumhuriyet döneminin işsizlik oranı yüzde 8. Dokuz yılda işsizlik oranı 11,2.
200 milyar dolar, dışarıdan özel sektör borç para bulup geldiyse, yatırım
yaptıysa o zaman 11,2’lik işsizliği anlamak mümkün müdür?
Cari işlemler açığı 2002 yılı
itibarıyla 0,6 milyar dolar yani 600 milyon dolar. O kadar başarılısınız ki
ekonomide hayret etmemek mümkün değil! Yıl sonu itibarıyla, 2011 yılı sonu
itibarıyla cari işlemler açığı 60 milyar dolar yani 100 katı. Elli iki yılda
verilen cari açık, cumhuriyet tarihinin elli iki yılında verilen cari açık 43,7
milyar dolar, dokuz yılda verilen cari açık 290 milyar dolar.
Seksen yıllık dış ticaret açığı 247
milyar dolar, dokuz yılda başardığınız, becerdiğiniz -nasıl becerdiğinizi nasıl
anlatacaksınız bilmiyorum- 499 milyar dolar.
Değerli arkadaşlarım, eğer ekonomi
iyiyse, sanayicisinin, işçisinin, işvereninin çeklerini tıkır tıkır ödemesi
gerekli. 2002 Aralık ayı itibarıyla Türkiye’de karşılıksız çek sayısı 743 bin
adet. O kadar başarılısınız ki ekonomi tıkır tıkır gidiyor, 2009 sonu
itibarıyla, 2010 yılı itibarıyla karşılıksız çek sayısı 1 milyon 911 bin.
Protestolu senet sayısı 0,8 yani 800
milyon iken, sizin başarınız ve becerinizle 5,8 milyara çıkmış.
En önemlisi de bu, yani 2002 yılında bu
ülkede toplumun bütün bankalara olan borcu 6 katrilyon 600 milyar, yeni parayla
6 milyar 600 milyon. Tüketicilerin bankaya olan borcu 180 katrilyona çıkmıştır
sizin sayenizde, yani 180 milyara çıkmıştır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Herkes ev aldı,
herkes araba aldı; eskiden alamıyordu.
HASAN ÖREN (Devamla) – Onun içindir
insanlar mutsuz, onun için bankadan bankaya koşup, kredi kartlarını ödeme
peşinde bütün vatandaşlarımız.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Herkes araba
alıyor, ev alıyor…
İSMAİL AYDIN (Bursa) – Ekonomi büyüdü.
HASAN ÖREN (Devamla) – 2002 yılında
ailenin gelire oranı, yani aileye 100 lira para giriyor ise o gün için aile 100
liranın 4,7 lirasını borç olarak ödüyordu, yani yuvarlak hesap, 5 lirasını
ödüyordu. Şimdi, başarınızla, her aileye geleni 100 lira olarak kabul eder
isek, aile şu an o 100 liranın 43,5 lirasını borç olarak ödüyor.
Çiftçi, sizin döneminizde yüzü gülen
çiftçi, sizin döneminizde para kazanan çiftçi… Ya alanlara inmiyorsunuz ya
köylere gitmiyorsunuz veya Ankara’nın dışına çıkmıyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
2002 yılı itibarıyla bu çiftçilerin
bütün bankaya olan borçları 5 milyar lira. Dokuz yılda öyle becerikli işler
yaptınız ki borcunu 5 kat artırarak çiftçiyi 24 milyar borca soktunuz. Artık
çiftçinin tarladan ürününü kaldırdığında eline para geçip geçmeyeceğiyle ilgili
düşüncesi yok. Hemen bankaya gidip borcunu ödeyebildiği kadarını ödemek
istiyor.
Bugün de bütün televizyonlarda büyüme
hızından bahsediyorsunuz yani yıllık büyüme hızı. Türkiye dokuz yıl içerisinde
öyle bir büyümüş ki, bu televizyonlarla birlikte öyle şeyler söyleniyor ki
inanmamak mümkün değil. 1946-2002 arası, beğenmediğiniz, her zaman onunla
yarışmak istediğiniz cumhuriyet döneminin ortalama kalkınma hızı yüzde 5.
Yanlış varsa çıkın, burada konuşun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Cumhuriyet
değişmedi. Bu dönem de cumhuriyet dönemi.
HASAN ÖREN (Devamla) - 2003-2009 arası
yıllık, Türkiye’nin ortalama büyüme hızı 4,3. Siz düne yetişememişsiniz, bugün
neyi söylüyorsunuz?
Türkiye gelişmekte olan ülkeler
arasında, 150 ülke arasında 2002 yılında 49’uncu sırada. Sizin başarılı,
ekonomiyi iyi yönettiğiniz dokuz yıllık dönem içerisinde Türkiye gelişmekte
olan 150 ülke arasında büyüme sıralamasında 88’inci sırada.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Dünya
1’incisiyiz…
HASAN ÖREN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bir de çok konuştuğunuz bir konu var, yüzde 49. “2 kişinin 1’inin
oyunu aldık, buraya geldik.” Evet, aldınız. Sizden önce de bu kürsülerde, bu
sandalyelerde, bu koltuklarda oturan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ören, teşekkür ediyorum.
HASAN ÖREN (Devamla) – …2 kişiden
1’inin oyunu alan partiler vardı ama onların hepsi tarihin tozlu raflarında
duruyor.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Bu
söylediklerine inanıyor musun?
HASAN ÖREN (Devamla) - Eğer 2 kişiden
1’inin oyunu aldıysanız, Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği kanun teklifini
destekleyin, yüzde 10 barajını kaldırın, gerçekten ilk seçimlerde alacağınız oy
sizin oyunuzdur.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ören, teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
ikinci konuşmacı Mehmet Ali Susam.
Sayın Susam, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
bütçesinde KOSGEB, Türk Patent Enstitüsü ve Akreditasyon Kurumu üzerine
görüşümü belirtmek üzere partim adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sanayi Bakanlığı bütçesinin
görüşülmesine geçmeden önce bir şeyin altını çizmek istiyorum. Kanun hükmündeki
kararnamelerle yeni oluşturulan bakanlıkların tam yerine oturmadığı ortaya
çıkıyor. Üç gündür görüşmeleri izliyorum, bu görüşmelerde maalesef reel sektör
burada konuşulma noktasına gelemedi. Yani iç ticareti konuşamadık, esnafı,
sanatkârı konuşamadık, ticaret âlemini konuşamadık.
Bakınız, Sanayi Bakanlığı bütçesi
önemlidir, üretmek önemlidir ama dünyada üretmenin ötesinde satmak, pazarlamak,
pazarda etkin olmak, pay sahibi olmak bunun en önemli kısmıdır. Çok övündüğümüz
büyüme rakamlarıyla ilgili olarak bir şey söyleyeyim. Örneğin ikinci çeyrekteki
9,5 büyümenin yüzde 14,5’i iç ticaretten, eksi 5’i dış ticaretten. Yani
dışarıya mal satmada geriye düşüyoruz, iç ticaretimiz artıyor. Büyüme, iç
pazardan kaynaklanan bir büyüme ve bu büyüme nasıl bir büyüme? İthalata dayalı
bir büyüme, sıcak paraya dayalı bir büyüme ve bu anlamıyla cari açık veren bir
bütçe ve küçük, orta boy işletmeler dâhil olmak üzere piyasada üretim yapan
kesimlerin ciddi şekilde rahatsız olduğu bir ekonomik büyüme.
Böyle bir ekonomik büyümeyi tarif
ettiğimiz Sanayi Bakanlığı bütçesinde, Sanayi ve Ticaret Bakanı olarak eskiden
daha çok piyasanın ihtiyaçlarını konuşabilirken, bugün daha çok piyasanın
ihtiyaçlarını konuşamadığımızı görüyorum. Ama sürem sınırlı olduğu için, hızla
ilgili kurumun bütçesine gelmek istiyorum.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı döneminde
de, bugün de KOSGEB çok önemli. Sanayi eğer az önce tanımladığım gibi dışa
bağımlı, ithalata bağımlı bir sanayi ise, küçük ve orta boy işletmeleri bu
anlamıyla çok önemli noktada destekleyen bir kurum olarak KOSGEB’in işlevi
büyük. Bu noktada KOSGEB’in bütçesi de buna uygun olmalı. Maalesef KOSGEB’le
ilgili olarak birinci söyleyeceğimiz eksiklik budur. KOSGEB bütçesi bugün 422
milyon lirayla bu bütçede yerini almaktadır. 2009’la 2012 arasındaki bütçe
değerlendirmesine baktığınızda, yüzde 9’luk büyüme rakamlarıyla bu rakamı
bulmuştur. KOSGEB’in üye sayısı 4 binlerden 620 bine çıkmış. KOBİ tanımı
değişmiş. KOBİ tanımı, sadece sanayici olmaktan çıkıp hizmet ve ticaret
kesimini de içine alınca 620 bine çıkan kesim… Özellikle bu rakama çıkmasında
etkin olan şey, kredi faiz destekleridir. Çünkü toplumumuz maalesef KOSGEB’i
tanımamaktadır. Kredi faiz destekleri KOSGEB’in tanınması anlamında önemli bir
işlev görmüştür ama KOSGEB’in asıl işlevi kredi faiz desteği vermek değildir.
KOSGEB’in asıl desteği, projelendirme, ARGE desteği, inovasyon, yüksek
teknolojiye geçiş, yeni girişimciyi teşvik, fuarları teşvik, ihracatı teşvik
noktasında olmalıdır.
Bakınız, bu 422 milyon bütçenin 100
milyonun üzerindeki kısmı personel giderine, 152 milyonu faiz desteğine, geri
kalanı dediğim bu noktalara gitmektedir. Bu eksiklik sonucudur ki Türkiye
ekonomisinin ihtiyacı olan KOSGEB destekleri sanayiciye, hizmet sektörüne,
ticaret kesimine verilememektedir. Bu noktada önerim şudur: KOSGEB, faiz
desteklerinden yavaş yavaş çıkarak; bir, bütçesi artırılmalı; iki, projeye
yönelik desteklere ağırlık vermelidir.
Bu bütçe, bana göre KOSGEB İdaresi
Başkanlığı tarafından bütçe tayin edilmemiştir. Bu bütçe, büyük oranda Maliye
Bakanlığı bürokratlarının kes-kopyala-yapıştır şeklinde her yıl bütçe üzerine
yüzde 9’luk fark koyarak oluşturduğu bir bütçedir. Böyle olduğunu niye
söylüyorum? Çünkü Türkiye'nin ihtiyacı, KOSGEB bütçesinin milyarlarca liraya
çıkmasını gerektirmektedir. Eğer sanayinizde dışa bağımlılığı azaltacaksanız,
eğer sanayinizde cari açığı, ihracat-ithalat dengesinde cari açığı
azaltacaksanız firmaların KOSGEB destekleri artmalıdır.
Kredi Garanti Fonu bir noktaya
gelmiştir ancak Kredi Garanti Fonu’nun desteğini alabilme, KOSGEB
desteklerinden yararlanabilme noktasında Kredi Garanti Fonu daha iyi noktalara
taşınmalıdır.
Değerli arkadaşlar, bu Kredi Garanti
Fonu olayı niye ihtiyaçtır? Çünkü bugün KOSGEB desteklerinde teminat en büyük
sorundur. KOSGEB faiz desteklerinde yirmi altı bankayı seçmiş, yirmi altı
bankaya demiş ki: “Sizin faizlerinizin yüzde 75’ini ben ödeyeceğim, siz kredi
verebilirsiniz.” Böyle bir noktada krediler, büyük oranda, gücü olanlara
gitmiştir. Bunu bu kürsüde bundan önceki yıllarda da söyledim, söylediğimde
karşı çıkan Sayın Bakanım daha sonra bunu anladı ve dedi ki: “Faiz destekleri
düğün yapmaya, araba almaya, ev almaya gitti.” Gerçekten böyledir, bunun için
KOSGEB desteklerini proje bazlı desteklere dönüştürmeye ihtiyacımız var. Bugün
Türkiye’de ciddi bir şekilde sanayimizin kendini dönüştürmeye ihtiyacı var.
Düşük teknolojiyle üretimden yavaş yavaş orta teknolojiyle üretime geçmeye
çalışıyoruz, daha yüksek teknolojiye geçemedik. Türkiye eğer 2023’te kendisine
500 milyar ihracat hedefi koymuşsa öncelikle küçük, orta boy işletmelerinin bu
konumda hem teknolojisini yükseltmeye hem ARGE desteklerini yükseltmeye hem
onların finansmana ulaşmada önlerini açmaya ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacı yerine
getirebilmekte KOSGEB’in çok önemli işlevi vardır. Bunun için KOSGEB’in
personeli artırılmalıdır. Bakınız, İzmir’de 30 bin işletme var, 30 tane KOSGEB
elemanı var. 30 elemanın bir kısmını da şoför veya başka şey olarak alırsanız 1.500
kişiye 1 tane eleman düşüyor. Firmalar KOSGEB’i bilmiyorlar. Onun için, başta
sanayi odalarıyla, esnaf odaları birlikleriyle, ticaret odalarıyla koordineli
bir çalışmayla, eğitimde, KOSGEB desteklerinin neler olduğunu topluma,
sanayiciye, ticaret âlemine anlatacak çalışmalara ihtiyaç vardır ama bu
kadroyla, bu bütçeyle bunları yapma şansı yoktur. Eğer sizin 2023 vizyonunuz bu
dediğiniz rakamlarsa bu bütçeyle, bu KOSGEB destekleriyle buna gitmeniz mümkün
değildir. Biz burada size yeni bir vizyon veriyoruz. Eğer sanayi stratejisini
bu anlamıyla belirli alanlarda koyduysanız, bu alanlara gidecek yolda KOSGEB
desteklerinin önemi çok fazladır. Bu anlamıyla, bugün, KOSGEB bütçesinin bir
kez daha Bakanlık tarafından gözden geçirilmesine ihtiyaç vardır.
Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle,
konuşmamın sonlarına gelirken bir şeyin daha altını çizmek istiyorum:
Gerçekten, sanayicimiz kendisini şöyle tanımlamaktadır: “Biz sıcak paraya
dayalı, ithalata dayalı, kendi üretimimizi yapmaktan daha çok lojistikçi bir
sanayi yapısına geldik. Bunun önüne geçmek için yerli üretimi teşvik eden,
girdileri ucuzlatan, ARGE ve teknolojiye destek veren ve ihracata yönelik
vizyonumuza katkı veren bir sanayi anlayışına ihtiyacımız var.” demektedirler.
Bizim, bu ihtiyacı hayata geçiren bir
sanayileşme politikasının şu an Bakanlıkta yeteri kadar olmadığını bu
rakamlardan da gördüğümüz açıktır. Bu anlayışla hem sanayinin hem bilimin hem
teknolojinin gelişmesi doğrultusunda yeni bir vizyona ve 2023 hedeflerine
varabilecek bir iktidara ihtiyaç vardır. Bu iktidar, Cumhuriyet Halk Partisinin yerel yönetimlerde
ve genel seçimlerde söylediği anlayıştır. (CHP sıralarından alkışlar) Üretimi
seven, üretim dostu, teknolojiyi, ARGE’yi, bilimi önderlik olarak kabul etmiş
bir anlayışı hayata geçirmek için Cumhuriyet Halk Partisinin programından
şimdiki iktidarın yararlanmasına ihtiyaç vardır.
Bu duygularla, bütçenin hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Susam.
Üçüncü konuşmacı, İzmir Milletvekili
Sayın Rıza Türmen.
Buyurun Sayın Türmen. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RIZA TÜRMEN (İzmir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz ağustos ayında Hükûmet bir
kanun hükmünde kararname çıkardı. Bu kanun hükmünde kararnameyi, Meclise
-Anayasa’ya aykırı bir biçimde- hiçbir zaman getirilmediği için, Meclisten
saklandığı için, burada müzakere etme imkânı bulamadık. Bu 651 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’ye baktığınızda sanırsınız ki, bu Kanun Hükmünde Kararname
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının teşkilatıyla iştigal ediyor. Oysa,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının teşkilatı içine iki şey saklandı: Bir
tanesi TÜBİTAK, bir tanesi de TÜBA, Türkiye Bilimler Akademisi. Bu Kanun
Hükmünde Kararnameyle TÜBİTAK ve TÜBA’nın özerklikleri kaldırıldı ve iki kurum
da Hükûmete bağlandılar.
TÜBİTAK bakımından üye sayısı 13’ten
17’ye çıkarıldı ve bu üyelerin çoğunluğunun, başkan ve başkan yardımcısı dâhil
olmak üzere, Başbakan ve YÖK tarafından atanması öngörüldü. TÜBA bakımından,
Türkiye Bilimler Akademisi bakımından 150’den 300’e çıkarıldı üye sayısı ve bu
300 üyeden üçte 1’inin Bakanlar Kurulu, üçte 1’inin YÖK, üçte 1’inin de
kendileri tarafından seçilmesi öngörüldü. Gelen tepkilerin yoğunluğu karşısında
bu sonradan değiştirildi. Üçte 1’inin Bakanlar Kurulu tarafından değil, TÜBİTAK
tarafından atanması öngörüldü ama TÜBİTAK zaten Hükûmete bağlandığından ikisi
de aynı kapıya çıktı.
Değerli milletvekilleri, bu yapılan
işlemlerle, 651 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin yaptığı işlemlerle her iki
kurumun da bilimsel özerkliğine son verildi -sadece bu değil tabii- bilimsel
özerklik yanında Türkiye’de özgür bilimsel düşünceye, özgür bilimsel
araştırmaya da son verildi; zaten bu ikisi birbirini tamamlayan unsurlardır.
Eğer özerk kurumlar olmazsa özgür bilimsel araştırma, özgür bilimsel düşünce de
olmaz. Bu ikisi, birbirini tamamlayan unsurlar ortadan kaldırılınca Türkiye,
Avrupa’da ilk defa özgür bilimsel düşünceye yer vermeyen ülke hâline geldi.
Bilimsel özerkliğin temeli kurumların kendi üyelerini kendilerinin seçmesidir,
bu aynı zamanda liyakat esasının da bir gereğidir. Kendileri seçerlerse o zaman
o alanda uzman bilim adamları eserleri okurlar, değerlendirirler, bilime ne
katkı yapmış, buna karar verirler. Böyle bir liyakat esasına göre seçim
yapılması imkânı da ortadan kalkmıştır, bundan sonra yapılacak seçimler birçok başka kurumda da gördüğümüz gibi
yandaşlık esasına göre olacaktır. Bu alınan önlemlerle her iki kurum bilimsel
kimliklerini kaybetmişlerdir, Türkiye Bilimler Akademisi bir bilim akademisi
olmaktan çıkmıştır. Zaten bütün dünyadan, bütün Avrupa’dan alınan çok yoğun
tepkiler de bunun böyle olduğunu göstermektedir ve bundan sonra Türkiye
Bilimler Akademisinin uluslararası bilim dünyasından dışlanacağını göstermektedir.
Çok önemli bir bilim dergisi olan Nature dergisi bununla ilgili olarak şunu
söylemektedir: TÜBA’nın özgürlüğüne son verilmesini “Türkiye’de yaşanan genel
antidemokratik dönüşümün bir simgesidir.” şeklinde nitelemektedir.
Değerli milletvekilleri, bunun örneği,
böyle bir bilimsel kurumun, bilimsel akademinin özerkliğinin ortadan
kaldırılması dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Bunun tek istisnası Mussolini’nin
faşist İtalyası’dır. Mussolini’nin faşist İtalyası, oradaki meşhur Accademia
Dei Lincei kurumu, bilimsel akademik kurumu ki bu çok eski, Galilei’nin de
üyesi olduğu, mensubu olduğu bir kurumdur. Faşist Mussolini İtalyası döneminde,
1934’te bir kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır, aynen bizde olduğu gibi.
Tek farkı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının teşkilatı yoktur İtalya’da
çıkarılan kanun hükmünde kararnamenin içinde ve bu kanun hükmünde kararnameyle
hükûmete yeni üyeleri atama yetkisi verilmiştir Mussolini İtalyası’nda. 1934’te
gene hükûmet başkanı bu Accademia Dei Lincei’in Başkan ve Başkan Yardımcısını
atama yetkisini eline almıştır ve 1939’da da
Accademia Dei Lincei ortadan kaldırılmıştır. Ne zamanki 1943’te hükûmet
değişmiştir, Mussolini Hükûmeti düşmüştür, o zaman Accademia Dei Lincei’in
özerkliği yeniden ihdas edilmiştir. Yani bizde de Türkiye Bilimler Akademisinin
özerkliğinin yeniden ihdas edilmesi için herhâlde bir hükûmet değişikliğinin
beklenmesi gerekecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
Tabii ki bu bilimsel özerkliğin
kaldırılması büyük tepkiler doğurmuştur hem Türkiye’de hem yurt dışında, 67 üye
istifa etmiştir Türkiye Bilimler Akademisinden. Yani şu akla geliyor:
Demokratik, demokrasiyi benimsemiş bir hükûmet niye şöyle diyemiyor? Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanını çağırıp “Bakın, biz sizin bilimsel özerkliğinize
saygı gösteriyoruz fakat daha iyi çalışmasını istiyoruz sizin kurumunuzun, daha
doğru dürüst çalışmasını istiyoruz. O nedenle, birtakım önerilerimiz var.
Gelin, bunu birlikte konuşalım, birlikte danışalım, tartışalım ve sizi daha iyi
bir çalışma sistemine kavuşturalım.” bunu niye diyemiyor? Bunu diyemez Hükûmet,
sayın milletvekilleri çünkü bu bir yönetim felsefesi meselesidir, Hükûmetin
yönetim felsefesi, çoğulculuktan çok çoğunlukçuluğa dayanan, her türlü gücü
kendinde temerküz ettiren, özerk kurumlara meydan vermeyen bir yönetim
felsefesidir. Oysa demokrasi, kurumsal çoğulculuğa dayanır. Kurumsal
çoğulculuğun olmadığı, özerk, bağımsız kurumların olmadığı yerde demokrasiden
söz etmek çok güçtür ama Hükûmetin yönetim felsefesinin böyle bir özerkliği
zedelemeden Türkiye Bilimler Akademisini daha iyi çalıştırmak gibi bir
düşünceyi kabul etmesine imkân yoktur.
Bu böyle giderse değerli
milletvekilleri, korkarım ki Türkiye’de üyeleri Hükûmet tarafından atanmayan
tek kurum Türk Futbol Millî Takımıyla, Türk Basketbol Millî Takımı olacaktır.
Onun dışında, bütün Türkiye’de kurumlar Hükûmete bağlanmış, üyeleri Hükûmet
tarafından atanmış kurumlar olmaktadır. Bu, demokrasi bakımından çok tehlikeli
bir gidiştir.
Değerli milletvekilleri, korkarım ki
demokrasi ve özgürlük bakımından Türkiye karanlık bir dönemden geçiyor. Bu
karanlık dönemin daha da ileri gitmesine, daha karanlıklaşmasına, kara
bulutların daha yoğunlaşmasına imkân vermeden geri dönebilmeliyiz. Onun için,
Türkiye Bilimler Akademisi ve TÜBİTAK’ın yeniden özerkliklerine kavuşturulması,
Türkiye’de özgür düşüncenin, bilimsel düşüncenin yeniden kurulması, Türkiye’de
bilimsel özerkliğin yeniden sağlanması Türk demokrasisi bakımından vazgeçilmez,
çok önemli bir koşuldur, bunun önemini sizin de idrak edeceğinizi ve hep birlikte
bu yanlışın düzeltileceğini ümit ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türmen.
Cumhuriyet Halk Partisi adına…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Konuşmacı yaptığı konuşmada Türkiye Bilimler Akademisinden bahsetti. Türkiye
Bilimler akademisi 1993 yılında kanun hükmünde kararnameyle kurulmuştur ve
üyeleri de o dönemin Başbakanı Tansu Çiller tarafından atanmıştır ve
Başbakanlığa bağlı bir kurumdur. Dolayısıyla, buradan yola çıkarak bir faşist
iması yapmasını doğru bulmuyorum Sayın Konuşmacının. Kayıtlara geçmesini
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Başkan, bir dakika alacağımız var.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi, dördüncü konuşmacı…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, mademki Sayın Grup Başkan Vekilimiz kayıtlara geçmek üzere bir
açıklamada bulundu, ben de izninizle kayıtlara geçmek üzere bir açıklamada
bulunmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Evet, 93 yılında bir kanun hükmünde kararnameyle kurulan Bilimler Akademisi
özerk bir yapıda kuruldu. Dünyanın gelişmiş demokrasilerinde olduğu gibi, bilim
adamlarının konulara, işlemlere karar verdiği bir kuruluş olarak
yapılandırıldı. Ondan, o günlerden bugüne, tam on sekiz yıl sonra, bir başka
kanun hükmünde kararnameyle, TÜBA’nın, Bilimler Akademisinin özerkliği yok
edildi, Bilim Genel Kuruluna Hükûmet müdahale etti. Dünyada gelişmiş
demokrasilerde, hatta Pakistan’da dahi olmayan bir uygulamadır bu. Ben de bunu
kayıtlara geçmek üzere ifade ediyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Hamzaçebi.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Burada bir
TÜBA tartışması başlatmayalım, o yüzden susuyorum. Her şey milletin gözü önünde
cereyan ediyor.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
dördüncü konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Toptaş.
(CHP sıralarından alkışlar)
Kendisinin konuşma süresi on bir
dakikaydı, bir dakika da öbür taraftan ilave ediyoruz, on iki dakika.
Buyurun Sayın Toptaş.
CHP GRUBU ADINA AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Sayın milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, sözlerime
başlarken Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde görev yapan bir kısım personelin
hemen çözülmesi gereken ve hemen çözülmesi mümkün olan birkaç sorunundan
bahsetmek istiyorum. Ülkemizde görev yapan asker, sivil tüm memurlar, eğitim
seviyelerine göre memuriyete başlatılıp yine eğitim seviyelerine göre emekli
edilmektedirler ancak uzman jandarmalar fakülte ve yüksekokul mezunu olmalarına
bakılmaksızın 3’üncü derecenin 8’inci kademesinden emekli edilmektedirler.
Bunların da diğer memurlar gibi eğitim seviyelerine göre 1’inci dereceye kadar
emekli haklarından yararlanması zorunlu diye düşünüyorum. Bu kanunun
hakkaniyete uygun düzenlenmesiyle bunların malul ve gazileri ile şehitlerin
geride bıraktıkları ailelerinin de mağduriyetleri giderilecektir.
Yine, astsubayların zorunlu hizmet
süreleri de adil değildir. Subayların ve astsubayların zorunlu hizmet süreleri
on beş yıl olarak belirlenmiştir. Hâlbuki aldıkları eğitim süreleri dikkate
alındığında, bir subay çok uzun bir eğitimden sonra subaylığa nasbedilmekte,
ancak bir yıllık bir eğitimden sonra astsubaylığa nasbedilenler de onlarla
birlikte yine on beş yıl gibi bir zorunlu hizmete tabi tutulmaktadırlar ki bu
da adil değildir diye düşünüyorum.
Yine, uzman erbaşların çok ciddi bir
sorunu vardır. Uzman erbaşlar bir yılda üç ayı geçen bir süre için istirahat ya
da hava değişimi almaları hâlinde Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilişkileri
kesilmektedir. O zaman, hiç kimse uzman erbaş olmak için müracaat etmemektedir.
Dolayısıyla, geçenlerde yapılan uzman erbaşlık sınav çağrılarına katılım da
yüzde 50’nin altında olmuştur. Bu haksızlığın da daha adil bir düzenlemeyle
giderilmesi, uzman erbaşların da hiç olmazsa yaptıkları işin sorumluluğu kadar
bir güvenceye kavuşturulması gerektiğini düşünüyorum.
Bu düzenlemeler yapılmadığı zaman
astsubaylar on beş yıllık mecburi hizmet süresini doldurmadan istifa
edemedikleri için yabancı uyruklu kadınlarla evlenerek, istemedikleri hâlde
siyasi partilerden aday olarak, kanunu arkadan dolaşarak bu haklarını bu
yollarla elde etmeye çalışmaktadırlar. Bunun da önüne geçilmelidir.
Sayın milletvekilleri, bu saptamalardan
sonra, konumuz Millî Savunma Bakanlığının bütçesi olduğuna göre, savunma ve
güvenlik politikalarımızın, AKP İktidarı döneminde, cumhuriyet tarihinden bu
yana uygulanan yöntemlerden nerelere evrildiğine bir bakmak lazım.
Türkiye, AKP İktidarına kadar, dış
politikada “Yurtta barış, dünyada barış.” anlayışının hâkim olduğu bir savunma
ve güvenlik ve dış politika anlayışına sahipti. Türkiye, bu bakış açısıyla,
kendisine herhangi bir tehdit ya da saldırı olmadığı takdirde hiçbir ülkeyle
savaşmak gibi bir kaygısının olmadığını göstermiş ve dünyada barışın egemen
olmasına katkıda bulunmanın gereğini yapmıştır ve bu politika gereği, zaman
zaman kendi ulusal çıkarlarına aykırı talep ve girişimlere de karşı durmuştur.
Bu cümleden olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nin yalanlar, uydurma kanıtlar
ve kara propaganda yöntemleriyle komşumuz ve kardeşimiz Irak’a saldırılarına
alet olmayacağını göstermiştir. İşte, tam bu noktada ABD, emperyalist
politikalarına ve yeni dünya düzeni projelerine destek olmayacağını anladığı
Ecevit liderliğindeki koalisyon hükûmetini ve koalisyon partilerini saf dışı
bırakıp kendisiyle iş birliği yapacak bir iktidarın başarısı için düğmeye
basmış ve gereği yapılmıştır. ABD’nin yeni dünya düzeni projesinin en önemli
ayağı olan Orta Doğu coğrafyasını yeniden dizayn etme politikasını
uygulayabilmesi için Türkiye’de siyasi kuruluşlar müsait hâle getirilmiş ve
Irak’ın işgali için düğmeye basılmıştır. Ne var ki bu yüce Meclis, ABD’nin
Irak’ı Türkiye üzerinden işgaline ve ülkemizin güneyinin Amerika’nın kontrolüne
girmesine izin veren tezkereyi 1 Martta reddetmiştir. Tezkerenin reddiyle
ABD’yi kızdırdığı kadar, henüz yasaklı olduğu bir dönemde Ekselans Bush’a tezkereyi
geçirme sözü veren Sayın Erdoğan’ı da kızdırmıştır yüce Meclis. Bu durumu içine
sindiremeyen Sayın Erdoğan, askerlerin tezkerenin geçmesi için yeterli destek
vermediklerini söylemiş ve Türk askerini ABD’ye hedef göstermiştir. İşte
kırılma noktası burasıdır.
Tarih 4 Temmuz 2003, henüz AKP İktidarı
bir yılını doldurmamıştır. 4 Temmuz kırılma noktasında 11 Türk askerinin başına
çuval geçirilmiş ve bu insafsız infaz sırasında Talabani’nin 3 peşmergesi de
hazır bulunmuştur. Elli yedi saat esir tutulan askerler, serbest bırakıldıktan
sonra üstüne üstlük bir de yargılanmışlardır. 1 Mart tezkeresinin geçmesine
güçlü destek vermediği söylenen TSK’ya balans ayarı yapılmıştır.
AKP Hükûmeti, Türk askerine, Türkiye
tarihinde, Türk tarihinde ilk kez çuval geçiren ABD ilişkilerini bozmamıştır
ama çuval geçiren ABD askerlerinin komutanıyla ilişkilerini de bozmamıştır.
Çuvalcı general, daha sonra CIA Başkanlığına atanmış, 18 Temmuz 2011’de de
Türkiye’ye -iki günlük ziyaretin ilk ziyareti Türkiye’dir- iki günlük ziyarette
bulunmuş ve Türkiye’yle görüş alışverişinde bulunmuştur yani ne kadar utanç
verici olduğunu düşünmek istemiyorum.
Devam edelim… 2004 yılında Sayın
Erdoğan artık ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş başkanlığına
getirilmiştir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Yapma
gözünü seveyim!
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Benim
bildiğim…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Yapma ya,
bu eski, günü geçmiş şeyleri tekrar tekrar konuşma!
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Dinlerseniz
gününün nasıl geldiğini öğreneceksiniz.
Benim bildiğim, Başbakanlık bir
makamdır, Cumhurbaşkanlığı bir makamdır, bakanlık bir makamdır ve nerelerden
nasıl seçileceği tarif edilmiştir, yasalarla düzenlenmiştir ama bu eş
başkanlık, Türk yasalarında nasıl seçildiği, nasıl seçileceği düzenlenmiş bir
makam değildir, bir Amerikan makamıdır.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Her şeyi
Amerika’ya bağladınız ha! Bu kadar Amerikan korkusu niye böyle ya, niye bu
kadar korkuyorsunuz?
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sizin Amerikan
sevdanızdan belki.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Biz güçlüyüz,
kendimize güveniyoruz. Niye bu kadar korkuyorsunuz?
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Bu Büyük Orta
Doğu Projesi, değerli arkadaşlar, Akdeniz’den Afganistan’a uzanan yirmi iki
büyük Orta Doğu devletinin yeniden dizayn edilmesi projesidir. Bu proje Irak’ı
üçe bölmüştür. Bu proje Libya’yı üç parçaya ayırmıştır. Bu proje Türkiye
vasıtasıyla Suriye’yi halletme projesidir. Ondan sonra sıra İran’a gelecektir,
sıra Türkiye’ye geldiğinde kapıyı çalanın sütçü olmadığı anlaşılacak ancak
zaman ve vakit geçmiş olacaktır. Şu manzaraya bakın ki bu eş başkanlığı bu
manzarayla daha iyi anlaşılacaktır. Türkiye, Amerika’yla birlikte Suriye’ye
demokrasi getirecekmiş. Kiminle? Libya’da insan hakları ödülü alırken Libya’da
demokrasi mi vardı? Suriye de ortak bakanlar kurulu toplarken, Şamgen varken
Suriye’de demokrasi vardı, kayboldu da, onu mu getirip Suriye’de yeniden
–demokrasiyi- inşa edeceksiniz? Suudi Arabistan’da kadınların araba kullanma
hakkı bile olmadığı bir ülkenin anlayışıyla mı demokrasi getireceksiniz?
Halkını katleden El Beşir’le mi demokrasi getireceksiniz Suriye’ye?
Değerli arkadaşlar, Libya’da Kaddafi
iktidardayken, 1974 yılında Türkiye’ye bugün Libya’yı işgal edenler benzin
vermezken, silahına, aracına, gerecine ambargo koyarken Libya bütün kapıları
açtığında demokrasi var mıydı Libya’da? Siz insan haklarını aldığınız zaman
Libya’da demokrasi mi vardı? Libya’da Kaddafi’nin öldürülüş sahnesini
izlediğiniz zaman öldürenlerin mi demokrasiyi getireceğini düşündünüz? O
faciayı bir insan olarak izlemek mümkün müydü? Gönlünüz razı oldu mu?
Değerli arkadaşlar, sürem kısıtlı, siz
cumhuriyet dönemini eleştirerek, cumhuriyet dönemiyle hesaplaşarak bugüne kadar
geldiniz. Bugüne kadar yaptığınız yanlışların cumhuriyet döneniyle
karşılaştırmasını yaparsanız bakın…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sizin konuşmacı
sabahtan yaptı ama.
AHMET TOPTAŞ (Devamla) - Dinle dostum,
öğreneceğiniz çok şey var.
Siz her hareketinizde Orta Doğu’ya
Avrupa ve Amerika’nın emperyalizminin çöreklenmesine fırsat verirken ve bunu
Türkiye’nin dış politikası anlayışı hâline getirirken, 1937 yılında tarihini
eleştirdiğiniz cumhuriyetin kurucusu, lideri Mustafa Kemal ne diyor,
dinlerseniz bir ders alacaksınız: “Arapların arasında mevcut olan karışıklığı
ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Araplardan
uzak kaldık. Fakat şimdi kendilerine kâfi derecede güvenip ve kudretimizi
bildiğimiz için İslamiyet’in mukaddes yerlerini Musevilerin ve Hristiyanların
nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyorum
ki buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz.”
Sizin hesaplaşmaya çalıştığınız cumhuriyetin kurucusu bunu söylüyor.
“Biz şimdiye kadar dinsiz ve
İslâmiyet’e lakayıt olmakla itham edildik. Fakat bu ithamlara rağmen
Peygamber’in son arzusunu yani mukaddes toprakların daima İslam hâkimiyetinde
kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız.
Cedlerimizin, Selâhaddin’in idaresi
altında, uğrunda Hristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı
hâkimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek
kadar bugün Allah’ın inayetiyle kuvvetliyiz.
Avrupa’nın bu mukaddes yerlere temellük
etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslâm âleminin ayaklanıp icraata
geçeceğine şüphemiz yoktur.” diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET TOPTAŞ (Devamla) - Mustafa Kemal
bunu söylüyor, siz Batılılarla Orta Doğu’ya işgal kuvvetleri olarak
giriyorsunuz.
Selam. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toptaş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son
konuşmacı Veli Ağbaba, Malatya Milletvekilimiz. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz dakika.
CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına Savunma
Sanayii Müsteşarlığı hakkında söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Savunma sanayisiyle ilgili 1’inci madde
oldukça açık bir hüküm içeriyor, ne diyor: “Bu kanunun amacı, modern savunma
sanayiinin geliştirilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonunun
sağlanmasıdır.” Bu kadar açık bir hükme rağmen, siz Savunma Sanayii Destekleme
Fonu’ndan MİT’e ve emniyete pay ayrılması için kanun hükmünde kararname
çıkarttınız. Peki neden? 6 milyar doları MİT ve emniyete aktarmanın yolunu mu
arıyorsunuz? Eğer bu bütçe Türk Silahlı Kuvvetlerine fazla geliyorsa payı
eğitime kaydırın, 81 vilayete asmakla övündüğümüz tabelaların üniversite olması
için kullanın. MİT’in ve emniyetin bütçesi mi yetmiyor? O zaman bu kurumların
bütçesini artırın. Burada bir bityeniği var, burnumuza kötü kokular geliyor,
çıkıp bu durumun gerekçesini açıklayın. Savunma Sanayii Müsteşarlığıyla ilgili
olarak çıkardığınız karar AKP politikalarını iyi özetliyor, bu politikaları da
en iyi deve örneği anlatıyor: Neyiniz doğru ki burada almış olduğunuz karar da
doğru olsun.
İnsansız hava araçlarıyla ilgili olarak
İsrail’le yaptığınız anlaşma ne oldu? İsrail ne kadar kazandı? Maliyeti
milyonlarca doları bulan kazalar yaşandı mı? Halkımızın paraları yanıp kül mü
oldu? Önce insansız hava araçları satın almak için para ödüyorsunuz, sonra da
milyonlarca dolar verip aynı araçları kiralıyorsunuz. İsrail’e para musluğu
bağlamaya yemin mi ettiniz? O kadar çok cevapsız soru var ki, bu sorular biz
bilmediğimiz için değil siz açıklayamadığınız için cevapsız. Aynı cevapsız
sorular, aynı dumanlı hava füze kalkanı projesinde de mevcuttur.
Değerli arkadaşlar, AKP bu ülkeye
halktan ve Meclisten habersiz bir ateş gömleği giydiriyor. Bu projeyle ABD’nin
uşağı, İsrail’in kalkanı oluyoruz, komşularımızın hedefi hâline geliyoruz.
Malatya’ya füze kalkanı kurulması için müsteşar ile büyükelçi mutabakat zaptı
imzaladı. Neden bir anlaşma değil de mutabakat zaptı? Çünkü, anlaşma olursa
Meclis gündemine gelmek zorunda. Mecliste bunu tartışmaya yüzü olmayan AKP
kalemi müsteşarın eline tutuşturdu, sinsice imza attırdı, imza gece yarısı
bülteniyle Türkiye’ye duyuruldu.
Başbakan Lizbon Zirvesi öncesinde şöyle
diyor: “Topraklarımızın genelinde böyle bir şey düşünülüyorsa zaten komuta
kesinlikle bize verilmeli. Aksi takdirde böyle bir şeyin kabulü mümkün değil.”
Peki, aynı Başbakan çok değil, bir hafta sonra ne diyor: “Komuta sisteminin
tamamen NATO’da olması gerektiğini söyledik.” Bu iki cümle arasındaki amansız
çelişki yürek burkan bir durumdur. Başbakanın da bu duruma düşmesi gerçekten
üzücüdür.
Şöyle böyle derken altyapı, donanım
gibi gerekçelerle komuta ABD’ye teslim edildi. Bana inanmıyorsanız Beyaz
Saray’ın açıklamalarını okuyunuz, çıplak gerçeği orada göreceksiniz.
Proje kimin? ABD’nin. Kime karşı kimi
koruyacak? İran’a karşı İsrail’i koruyacak. Yazan ABD, oynayan AKP. Senaryo çok
basit: Davul Türkiye'nin boynunda, tokmak ABD’nin elinde olacak.
Tarihe bakınız, orada emperyal güçlerin
kanlı sayfalarını göreceksiniz. O kanlı sayfalarda bu ülkenin egemenlerinin,
iktidarlarının payını da göreceksiniz. Irak istilacılarına bu ülke topraklarını
açanlar, onlar için dua edenler, bir koyup beş alsalar bile tarihin önünde
suçlu olmaktan kurtulamayacaklardır. Yoksulların kanını akıtacak, mazlumların
ahını alacak bu emperyalist projeye “Hayır.” demeliyiz. Yoksa akacak kanın her
damlasında, toprağa düşecek her canda, anaların gözyaşlarında, yetimlerin
bakışlarında bugün sorumluluğunu yerine getirmeyen herkesin payı olacaktır.
Aylar öncesinden “Bu kılıç kalkan
oyununa girmeyelim, ülkemizi hedef hâline getirmeyelim.” dedik. Kürecik’in
dağlarına çıktık, Malatya’dan “Hayır.” dedik ama dinletemedik. Kısa bir süre
sonra Suriye, füzelerini Türkiye’ye çevirdi. İran ilk olarak Malatya’yı
vuracağını bangır bangır bağırmaya başladı.
Çok değil, bir gün önce İran Meclis
Başkanı Vekili Hüseyin İbrahimi şöyle dedi: “Herhangi bir saldırıya uğramamız
hâlinde Kürecik’teki füze kalkanını hedef alacağız ve bu bizim en doğal
hakkımızdır.” Yine Rusya Devlet Başkanı da füze kalkanına karşı gerekli
önlemleri alacaklarını belirtti. Hedef hâline geldiğimiz, bu bilgilerle
somutlaşmış oldu. Maalesef biz haklı çıktık.
Peki, bizi cazgırlık yapmakla suçlayan,
füze kalkanını masumlaştırmaya çalışan kişiler, çıkıp yanlışlarını düzeltti mi,
halktan özür diledi mi, kamuoyuna yanlış
bilgi vermenin üzüntüsünü yaşadı mı? Hayır, bunların hiçbiri olmadı. Kalkana
karşı olmayı bizim solculuğumuza bağlayan bu kişiler şunu iyi bilsinler ki:
Bir: Ben solcu olmaktan gurur
duyuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Solculukla ne alakası var ya?
VELİ AĞBABA (Devamla) - İsrail
kalkanına karşı Deniz Gezmişlerin yolunda yürüyorum.
İki: Bu mesele siyasi duruş kadar
vicdanla da alakalıdır. Sağ gelenekten gelen Saadet Partisi, HAS Parti,
MAZLUMDER, MHP bu kalkana karşı bizimle beraber yürüyor. Adalet duygusu
çürümemiş, vicdanı kararmamış herkes bu kalkana karşı çıkıyor. Zikzaklar
çizerek, emperyalistlerin peşinden giderek doğru yolu bulamazsınız, insani
değerleri çıkarlara feda ederek doğru iş yapmış olamazsınız. Irak’a özgürlük ve
demokrasi vaadiyle girenlerin neler yaptığını gördük. 100 binlerce ölü,
milyonlarca dul, yetim, ırzına geçilmiş kadınlar, hayatı yağmalanmış Iraklılar…
İşte, emperyalizmin demokrasi ve özgürlük anlayışı. Ne Irak’taki Coni’leri
unutacağız ne de onların duacılarını. Savaş vahşettir, savaş ölümdür. Savaş
büyük patronların kendi çıkarlarını yoksulların kanıyla döndürdüğü bir kıyım
makinesidir. Savaş tezkere satın alanların tezkere satın alamayanların başına
ördüğü bir çoraptır. Asıl cesaret isteyen savaş değil barıştır. Biz savaşa
karşı daima barışı savunuyoruz ve size bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Hiç
değilse, yıllardır istismar ettiğiniz kesimleri düşünün. Dokuz yıllık
iktidarınız boyunca kan gölüne dönen İslam coğrafyasına bir bakın. Eski
günlerinizin hatırına, bir saniyeliğine mazlumlara kulak verin. Ne oldu? Yoksa
iktidara gelince mücahitlikten emekli mi oldunuz?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Biz mazlumlara
kulak veriyoruz.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Davos’da “One
minute” diyorsunuz, Lizbon’da “Yes, okey.” diyorsunuz. Kamera karşısında hava
atıyorsunuz, kapılar arkasında imza atıyorsunuz. Ne olacak sizin bu hâliniz?
Güneşi balçıkla sıvayamazsınız, gerçeklerin üzerini örtemezsiniz. Eğer bu
ayıptan kurtulmak istiyorsanız, bu yanlıştan dönmek istiyorsanız vakit çok geç
olmadan harekete geçin, imzanızı çekin. Sonrasında ise izlenmesi gereken yol
oldukça basit.
Bu füze kalkanı projesi derhâl
durdurulmalıdır, sonra Meclise getirilmelidir. Burada gerekli bilgilendirmeler
ve tartışmalar yapılmalı. Aksi durumda Anayasa’nın 92’nci maddesine uymamış ve
dolayısıyla suç işlemiş olursunuz. Anayasal suç işlemekle kalmayacaksınız,
mazlumların nazarında da suçlu sandalyesine oturmuş olacaksınız. Onun için bu
kalkan projesinin Meclise getirilmesini istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, Tanzanya’yla,
Uganda’yla, Avusturya’yla ikili anlaşmaları Meclise getirip tartıştıran AKP,
maalesef, Türkiye’yi savaşa sürükleyen bu önemli projeyi Mecliste
tartışmamıştır, bunu da milletimizin bilgilerine sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, aksi takdirde, füze
kalkanına karşı barış kalkanını kuracağız. Emperyalistlere ve iş birlikçilerine
teslim olmayacağız, direneceğiz. Unutmayın, kandan kına yakılmaz, silahla barış
sağlanmaz, emperyalistten dost olmaz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.
Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici.
Buyurun Sayın Binici. (BDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
BDP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Sayın Başkan değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesi
hakkında Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, küçük ve
orta büyüklükteki işletmeler gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ekonomilerde
olduğu gibi Türkiye ekonomisinin de en temel taşlarını oluşturmaktadır.
Türkiye'de faaliyet gösteren işletmelerin yüzde 99'undan fazlası KOBİ
sınıflandırması kapsamında kalmaktadır.
KOBİ’lerimize ilişkin olarak Bakanlık
tarafından hazırlanan KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı’nda yer alan bilgileri
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu bilgilerin tamamı, TÜİK yıllık iş
istatistiklerinin 2009 yılı verilerine dayandırılmıştır. Strateji ve Eylem
Planı’nda 250 kişiden az çalışanı olan işletmeler KOBİ tanımı içersinde
sayılmıştır. Buna göre Türkiye'de bulunan KOBİ sayısı 3 milyon 222 bin 133’tür.
KOBİ’lerin yüzde 82’si hizmet ve
ticaret, yüzde 13'ü ise imalat sanayi sektöründe faaliyet göstermektedir.
KOBİ’ler Türkiye'de toplam istihdamın
yüzde 78'ini, toplam katma değerin yüzde 55'ini, toplam satışların yüzde
65’ini, toplam yatırımların ise yüzde 50'sini oluşturmaktadır.
Ayrıca, Türkiye'nin toplam ihracatının
yüzde 60'ını gerçekleştiren KOBİ’lerin toplam krediler içerisindeki payı da
yüzde 24'tür.
Sayın vekiller, KOSGEB, Türkiye
ekonomisinde bu denli önemli yer tutan KOBİ'lerin etkinliğini artırmak, rekabet
güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide bütünleşmeyi ekonomik gelişmelere
uygun bir şekilde gerçekleştirmek amacıyla 1990 yılında kurulmuştur. Yirmi bir
yılını doldurmuş olan KOSGEB, ne yazık ki bu kuruluş kanununda belirtilmiş olan
amacını yerine getirmekten bir hayli uzaktır.
Sayın Bakan, 23/11/2011 tarihli Plan ve
Bütçe Komisyonundaki Bakanlığının sunuş konuşmasında, bugün için KOSGEB veri
tabanına kayıtlı işletme sayısının 620 bin olduğunu ifade etti.
Sayın Bakanın bu açıklamasından,
Türkiye'deki KOBİ sayısı 3 milyon 222 bin olduğuna göre, her beş KOBİ'den
yalnızca birinin KOSGEB veri tabanına kayıtlı olduğu sonucu çıkmaktadır.
Kendilerinden önce bu sayının 4 bin olduğu vurgusunu da keyifle yapan Sayın
Bakan, Bakanlığınca açıklanan KOBİ Strateji Eylem Planı ve 2011-2014 yılları
arasını hedefleyen 5 Ocak 2011 tarihli Türkiye Sanayi Strateji Belgesi’nde yer
alan KOBİ’lere ilişkin verilerin, TÜİK'in 2008 ve 2009 yılı afakî verilerine dayandırıldığını
unutuyor.
İktidarda dokuzuncu yılını doldurmuş
olan AKP hükûmetleri sanayi bakanlarının bir türlü bitiremedikleri Sanayi
Envanteri çalışmasından elde edecekleri veriler, TÜİK'in yalan yanlış
bilgilerinden daha makbul ve daha güncel olacaktır.
Sayın Bakan aynı konuşmasında, 2003
yılına kadar 14 milyon 500 bin lira olan KOSGEB desteklerinin kendi iktidarları
döneminin tamamında 400 milyon liraya ulaştığını ifade etmişti.
Şimdi, şöyle bir hesap yapalım:
2003 yılına kadar 4 bin kayıtlı KOBİ,
14 milyon 500 bin lira destek. Verilen desteği, kayıtlı KOBİ sayısına bölelim.
Ne eder? KOBİ başına 3 bin 625 lira destek.
2003 yılından günümüze kadar 620 bin
kayıtlı KOBİ, 420 milyon lira destek. Verilen desteği, kayıtlı KOBİ sayısına
bölelim. Ne eder? KOBİ başına 645 lira. Ne diye öğünüyorsunuz? Ben bu rakamları
verirken sizden önceki dönemi aklamaya çalışmıyorum, aksine "Tencere dibin
kara." diyenlere "Seninki kapkara.” diyorum “Ama senin haberin yok.”
demek istiyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri; KOBİ
Stratejisi ve Eylem Planı’nda, 2003 ve 2008 yılları arasındaki seyri itibarıyla
KOBİ’lerin ekonomi içindeki paylarına ilişkin bilgiler verilmiştir.
Bu bilgilere göre KOBİ’lerin toplam
yatırım içindeki payı, 2003 yılında yüzde 61,3 iken 2008 yılına gelindiğinde
yüzde 50'ye düşmüştür.
Bu düşüş bize bir durumu çok net ifade
ediyor. AKP hükûmetleri döneminde KOBİ’lerimiz yatırım yapamaz duruma
getirilmiş, zengin ve yoksul arasındaki makas giderek açılmış, gelir
dağılımındaki dengesizlik artmıştır.
Bir diğer ifadeyle, AKP dönemlerinde
sermaye, KOBİ tanımı dışında kalan ve oransal anlamda binde 1 olan kaymak
tabakanın elinde yoğunlaşmıştır.
Saygıdeğer vekillerim, 2011-2014
yılları arasını hedefleyen 5 Ocak 2011 tarihli "Türkiye Sanayi Strateji
Belgesi"nin 82'nci sayfasında “KOBİ’lerin Finansmana Erişim” başlığı
altında şu bilgilere yer verilmektedir:
2008 yılı TÜİK verilerine göre,
ülkemizde 3 milyon 449 bin 795 olan KOBİ’lerin, toplam kredilerden aldıkları
payın yaklaşık yüzde 26 olduğu ifade edilmektedir.
Ayrıca, belgede BDDK verilerine göre,
2009 yılı sonu itibarıyla Türk bankacılık sistemi kredi toplamının 392 milyar
621 milyon TL olduğu ve bu kredilerin yüzde 21,4'ünün KOBİ kredileri olduğu
belirtiliyor. AKP hükûmetlerinin elmayla armudu toplayıp aynı şeymiş gibi sunma
kurnazlığı bu belgede bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
"Türkiye Sanayi Strateji
Belgesi" başlığı altında yer alan bu bilgilere göre, kullandırılan
kredilerin sanayici KOBİ’ler tarafından alınmış krediler gibi sunulması tamamen
bir aldatmacadır. Çünkü KOBİ’lerin çok büyük bir bölümünün sanayici olmadığını
hepimiz biliyoruz.
Kredilere ilişkin diğer bir husus da
şudur: Türkiye Sanayi Strateji Belgesi’nde yer alan bilgilere göre, 2009'da
KOSGEB desteklerinden yararlanan işletme sayısı 69 bin 47 olarak verilmiştir.
Bu da demek oluyor ki toplam KOBİ’lerden ancak yüzde 2'si KOSGEB desteklerinden
yararlanabilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, konuşmamın
başında KOBİ Strateji Eylem Planı’na dayanarak KOBİ’lere ilişkin bilgileri
sizlerle paylaşmıştım. 2009 yılı TÜİK verilerine dayanarak yapılan KOBİ
Strateji Eylem Planı’nda KOBİ sayısı 3 milyon 222 bin olarak veriliyor. Şimdi
ortada, aynı yıl ve aynı bakanlık tarafından hazırlanmış iki tane strateji
belgesi var. Biri, Türkiye’nin Sanayi Strateji Belgesi, TÜİK 2008 yılı
verilerini kullanmış ve KOBİ sayısını, -yuvarlıyorum- 3 milyon 450 bin olarak
veriyor. Diğeri, KOBİ Strateji Eylem Planı, TÜİK 2009 yılı verilerini kullanmış
ve KOBİ sayısını -yine, yuvarlıyorum- 3 milyon 222 bin olarak veriyor. İşte, bu
iki veri arasındaki 228 bin fark, teğet geçen 2008 krizinin Türkiye'ye
etkisidir.
Saygıdeğer milletvekilleri, KOBİ’lerin
ve genel olarak sanayinin coğrafik olarak dağılımındaki dengesizliğin yol
açtığı en büyük sorunlardan biriside bölgeler arası gelişmişlik farklarıdır.
KOBİ’lerin yüzde 55'e yakını, İstanbul, Ege ve Akdeniz bölgelerinde yoğunlaşmış
olarak faaliyet göstermektedir. Bu yoğunlaşma, iç göç hareketleri, gelir
paylaşımında dengesizlikler ve kentsel sorunları beraberinde getirmektedir.
Yıllardan beridir devam eden bu sorun, AKP hükûmetleri döneminde de katlanarak
maalesef devam ediyor. Seçim beyannamesinde İstanbul'a iki uydu şehir, üçüncü
köprü, yeni bir tüp geçit, Galata ve Haydarpaşa'da limanlar, yeni bir havaalanı
vaatlerinin üstüne eklediği çılgın projelerle AKP Hükûmetinin bu soruna çözüm
bulamayacağı ortadadır.
Sanayi Bakanlığının hazırladığı Türkiye
Sanayi Strateji Belgesi’nde, bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesine
yönelik inisiyatif, tamamen kalkınma ajanslarına, AB hibe programlarına ve
bölgesel özelliklere duyarlı üniversitelere bırakılmıştır. Strateji Belgesi’nde
GAP, DAP, DOKAP ve Zonguldak Bölgesel Kalkınma Planı gibi bölgesel kalkınma
planlarına ilişkin tek bir kelime dahi edilmemiştir. Kuşkusuz bu projelerin
hepsi de çok önemlidir. Ancak, Güneydoğu Anadolu Projesi kırk yılı aşkın bir
süredir yılan hikâyesine dönüştürülmüş, “Bu günahın dokuz yılı da AKP
hükûmetlerine aittir.” diyorum. Nüfus ve coğrafi bakımından Türkiye'nin yüzde
10'unu kapsayan bir alanda uygulanan GAP, garibanları aldatma projesine
dönüşmüştür. Bunun en temel kanıtı da AKP İktidarının, işsiz kalmış yığınların
güvencesi olan fondan bütçe açığına yama olsun diye 9 milyar lirayı hiç ederken
GAP'ı gerekçe göstermesidir.
Saygıdeğer vekiller, otuz dört üyeli
OECD ülkeleri arasında, Türkiye'nin bölgesel adaletsizlikteki yeri
birinciliktir. TÜİK'in 2008'de yayınladığı millî gelirin illere göre dağılımı,
bu birinciliği fazlasıyla hak ettiğimizi doğruluyor. 2008 itibarıyla aslan
payını alan İstanbul'un Türkiye millî gelirindeki payı yüzde 28'e yaklaşmış, en
yakınındaki Ankara'nın payı yüzde 8,5, Bursa ve çevresi ile İzmir'in payı da
yüzde 6,5 olmuştur.
Van, Ağrı, Bitlis, Hakkâri, Mardin,
Batman, Şırnak ve Siirt'in tamamı ise millî gelirden payına düşen yüzde 2'lik
oranla yetinmeye mahkûm edilmiştir.
Millî gelirdeki bu uçurum, kişi başına
gelir itibarıyla daha net olarak görülmektedir. TÜİK 2008 yılı verilerine göre
Türkiye'de kişi başına gelir 9 bin 300 dolardır. Fert başına düşen gelir
İstanbul'da 14 bin 500 dolar, Kocaeli ve Bursa çevrelerinde 13 bin dolar iken
Van, Muş, Bitlis, Hakkâri, Ağrı, Diyarbakır, Mardin ve çevre illerinde ise 3
bin 500 doları bulmamaktadır.
Saygıdeğer vekillerim, ileri
demokrasilerde, bölgelerarası eşitsizliği gidermek amacıyla az gelişmiş
bölgeler lehine kayırmacılık ve pozitif ayrım politikaları uygulanmaktadır
Teşvik sistemi de bunlardan birisidir. Türkiye’de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Binici,
süreniz tamam efendim.
İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Bir sonraki konuşmacımız Muş
Milletvekili Sayın Demir Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (BDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) –
Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığımızın TÜBİTAK ve TÜBA bütçelerine ilişkin söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
TÜBİTAK, yani Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu ile Türkiye Bilimler Akademisi olarak ifade edilen
TÜBA, yakın zamana kadar Türkiye’de ARGE, görevini gören, sanayiye gerekli olan
ara eleman ve personeli sağlamaya dönük olduğu kadar aynı zamanda küçük ve orta
ölçekli kuruluşların projelendirilmesi ve projelerinin hayata geçirilmesi
konusunda önemli görev ve sorumluluklar alan kurumlarımızdı. Bu kurumlarımız,
tırnak içerisinde, özerkti. Yani iktidardan, yürütmeden ve egemenden uzak,
toplumsal dinamiklerin temel ihtiyaçlarına kendi özerk yapılarıyla karar veren,
yürüten kurumlardı. Bu tırnak içerisindeki özerklikleri bile çok görülmüş
olacak ki bir sabah vakti, alışageldiğimiz, her gün yeniden uyanırken
karşılaştığımız muamelelerin bir benzeriyle 27 Ağustosta TÜBİTAK da, TÜBA da
karşılaştı. Kanun hükmünde kararnamelerle bu yarı özerk yapılar yürütmeye tabi
kurumlar ve kuruluşlar hâline getirildi. TÜBİTAK’ın 17 kişiden oluşan Bilim
Kurulunun 2’sinin Kurul tarafından seçilme serbestisine sahip olması ama geri
kalan 15’inin YÖK ve Başbakan tarafından tayin edileceği yani atanacağı,
onların özerklik ruhuyla çelişen, günümüz dünyasının giderek daha demokratik,
daha normatif ve ademimerkeziyetçi yapılara evrildiği günümüz dünyasıyla da bir
paradokstur, bir çelişkidir.
Bu yetmezmiş gibi, bu özerk yapılar,
yürütmenin tasarrufu ve inisiyatifine olduğu kadar icazetine ve iznine de tabi
kurumlar durumuna getirilmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, doksan yıllık
cumhuriyet tarihimizde olduğuna benzer merkeziyetçi yapılara tabi kılınan,
tekleştirilen, aynılaştırılan bir zihniyet, bizi doksan yıl boyunca nasıl ki
ileriye, daha iyiye, daha doğruya, güzele götürmediyse, yapılanın da onlardan
farklı olmamasından hareketle de bu yolun doğru yol olmadığı, kullanılan yöntem
ve araçların da bizi ileriye değil geriye götüreceği kesindir.
Biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak,
hazineden yardım almayan, kendi öz güç, öz yeterliliğine dayalı siyaseti
yürüten bir partiyken bu partinin, yani partimizin İstanbul, İzmir, Mersin,
Adana, Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Van illeri ve birçok ilçesinde bilim
adına, bilimsel çalışmalar adına akademisyenlerimizin fedakârlığı, dayanışmacı
ve paylaşımcı katkıları sayesinde yürüttüğümüz bilim akademileri siyaset
üretiyordu, siyasetin tartışıldığı, konuşulduğu özgür mekânlar konumundayken
terörize edilip, başta akademisyenler olmak üzere, o siyasal faaliyetlere
katılan insanlar bugün cezaevlerinde.
Bakın, yetmiyor, milletvekilleri,
belediye başkanları, siyasetçilerin cezaevine tıkıldığı 2011 Türkiyesi âdeta
1920’leri, 1980’leri yaşamaya mahkûm edilir bir noktada ileri demokrasiyle
idare edildiğimiz söylemine rağmen yaşanıyor ve yaşatılıyorsa bunu Türkiye
halkı ve halkları hak etmemiştir diye düşünüyorum.
Değerli Başkan, sevgili
milletvekilleri; biz, medeniyetler çatışması yerine medeniyetler ittifakından,
biz, “Yurtta barış, dünyada barış.” söylemini çokça dillendiren bir Meclis
geleneğinden geliyoruz -bu Meclisin- her şeyden önce uluslararası küresel
boyuttaki barıştan çok, bu ülke halklarının, bu ülke inançlarının ve
kültürlerinin kendi içinde barışını sağlamakla mükellefiz. Bu mükellefiyeti
yerine getirmediğimizde yürüttüğümüz çabalar, harcayacağımız enerji yarınlara
savaş ve savaş tacirlerine fırsat tanımaktan öteye gitmeyecektir.
Değerli Başkan, sevgili
milletvekilleri; bu yönüyle Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı başta olmak
üzere, TÜBİTAK ve TÜBA her şeyden önce bilimsel araştırmaları yürütmekle
mükellef olan kurumlar olarak özerkleştirilmelidir. Özerk yapılarının finans,
personel, teknik altyapısı güçlü kılınmalıdır ki toplumsal aydınlanmayla
birlikte demokratik, sivil toplumun önü açılabilmelidir. Toplumu
sivilleştiremediğimiz, demokratikleştiremediğimiz sürece otoriter katı
merkeziyetçilere mahkûm bir Türkiye gerçeğiyle, her gün acısını yaşayarak,
içimizde bunu hissederek yaşamaya devam edeceğiz. Bu bize bir kader değil, bu
halklarımıza vaat edebileceğimiz bir gelecek de değil. Bizim görevimiz ve
sorumluluğumuz sadece mevcut, var olanı onaylayan, onu zaman kazanma amacına
hizmet edecek bir kısım donelere, araçlara dönüştürmek değildir. Bizim
görevimiz, aksine, değişen, dünya koşullarına bağlı olarak ülkemizin değişen,
değişim ve dönüşüm faaliyetleri içerisinde bulunan dinamiklerini açığa
çıkarmaktır. Onlardan açığa çıkan sinerjiyi bütüncül politikalarımızın ürünü
olarak Türkiye'nin değişimine, dönüştürmesine fırsat vermektir. Biz,
özgürlüklerin alanlarını genişletmek, özgürlüklere fırsat vermek yerine var
olanı gasp eden, var olanı alıkoyan bir algı ve zihniyetle soruna
yaklaştığımızda çözümden çok kangrenleşen, kaos ve krize neden olan yeni
politikalarımızla yarının tarihi karşısında sanık sandalyesine oturabiliriz.
Değerli Başkan, sevgili milletvekilleri;
12 Haziran 2010’da referandumda biz 12 Eylül cuntasının, askerî diktatöryasının
ya da faşist diktatörlüğünün anayasasıyla hesaplaşmak adına halkımıza,
vatandaşımıza gitmiştik. Daha demokratik, daha özgürlükçü, daha yaşanabilinir
bir ülkede eşit, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa vaadiyle biz 12 Eylül
2010’dan bu yana da söz veren, buna dair 12 Haziran 2011 seçimlerini de fırsat
bilerek kurucu meclis rolünü oynamayı vaat eden söylemini sokakta, meydanda,
alanda dile getiren bir Meclis geleneğinden geliyoruz. Değerli milletvekilleri,
bu nedenle, henüz yol yakınken yanlıştan geri dönmek, iyi ve doğruya doğru yol
almak hepimizin görevidir. Bu görev herkesten çok da iktidar partisinin
görevidir. Çünkü sistemin ötekileştirildiği bir gelenekten gelen yani
-1920’leri hatırlayalım- dine inanan dindarı ötekileştirerek irticai tehlike
olarak topluma lanse eden, Alevi’yi dinsiz olarak topluma pazarlayan, aydına,
sosyaliste bir şekliyle tehlikeli ve öldürülmesi gereken bir algıyla yaklaşan
ama başta Kürtler olmak üzere, farklı kimlik ve kültürlere sahip, haklarını
dile getirenleri de bölücülük yaftasıyla ötekileştiren bir sistem demokratik
değildir.
Gelin, bundan en çok mağduriyeti
yaşayan bir geleneğin savunucusu olarak, ülkenin demokratikleştirilmesi ve
özgürleştirilmesi açısından halkımızın bizden beklediği temel talepleri
karşılamaya, vekil olma adına, Millet Meclisinin bir unsuru, üyesi olma adına,
gelin, görevimizi ertelemeden yerine getirelim. Çünkü biz, ülke halklarına
demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasa vaadinde bulunduk. Bu,
ertelenemez bir görev olarak önümüzde, tarihin olmazsa olmazı noktasında bizi
bekliyor.
Bu görevi yerine getirmeye
dönüştüreceğimiz bir bütçe süreci, halklarımıza, ülkemize ve dünyaya barış
getirmesi dileklerimle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum, iyi günler
diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelik.
Üçüncü konuşmacı, Bitlis Milletvekili
Sayın Hüsamettin Zenderlioğlu.
Buyurun Sayın Zenderlioğlu. (BDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
BDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU
(Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı Millî Savunma Bakanlığı bütçesiyle ilgili, Barış ve
Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
2012 bütçesini sosyal politik açısından
sağlık, eğitimle ilgili değerlendirdiğimizde, bu bütçenin çok kabarık olduğunu
söyleyebiliriz ve bu bütçe, Türkiye'nin refahı ve mutluluğunu gerçekleştirecek
bir bütçe değildir. Genel olarak böyle söylemek zorundayım. Dolayısıyla, özel
olarak da Millî Savunma bütçesinin çok fazla olduğunu da söyleme gereğini
duyuyorum çünkü bu bütçe 18 milyar 300 milyon TL olarak belirlenmiştir. Bütün
askerî harcamaların hiçbiri açık ve şeffaf değildir ve hiç kimse bu bütçeyi
denetleyemiyor. Yapılanlar nereye gidiyor, bu harcamalar neyi hedeflemektedir?
Oysa çağımızda artık sınırların
kalktığı, soğuk savaş döneminin sona erdiği bir dönemde yaşıyoruz. Böylesi bir
bütçenin fazla oluşunu sanki bir felaketin işareti olarak algılıyorum.
İnsanoğlunun Habil ve Kabil’den bu yana
gözyaşı ve kanı dinmemiştir. İkinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca insanın
öldüğünü siz de bilmektesiniz. Bu kadar savaşa harcanan para, eğer o ülkenin
ekonomisinin gelişmesine, sanayisine, eğitimine, sağlığına harcanmış olsaydı,
böylesi bir savaşın gereği olmayacaktı. İkinci Dünya Savaşı’nda 55 milyon insan
yaşamını yitirmiştir, 20 milyon insan sakat kalmıştır, 15 milyon insan protezle
yaşamaya başlamıştır.
Bu küresel kapitalist saldırganlık
bugün insanlığın hâlâ korkulu rüyasıdır. Bugün dünyada gelişen bu ekonomik
krize karşı saldırıların sürdürülmesi tabii ki bu felaketin de habercisidir.
Özellikle bu baskıya karşı bir direnç de gelişmektedir. Bu direncin ana merkezi
New York’ta, America emperyalizminin göbeğinde ona karşı tavır koymuştur. “Yeni
dünya düzeni” adı altında Orta Doğu’da “Pax Americana” adıyla ülkeleri yeniden
yapılandırmaya çalışmaktadır. Isıtılan yerleri soğutup, soğutulan yerleri de
ısıtmaya çalışmaktadır. Yapılmak istenen sözüm ona barış projesidir. Bunun
neresi bir barış projesidir? İşte, Abhazya-Gürcistan sorunu, Çeçenistan-Rusya
sorunu, Afganistan sorunu, Pakistan-Hindistan sorunu, Keşmir sorunu, Orta
Doğu’da Filistin sorunu ve dört parçaya bölünmüş Kürt sorunu bir hançer gibi
Orta Doğu’nun sinesine saplanmış ve öyle duruyor.
Bu proje, ekonomik olarak da
değerlendirdiğimizde tek bir amacı vardır: Verimli olan toprakları ele
geçirmedir. Her şey Amerika içindir. Böl ve yönet politikası hâlen devam etmektedir.
Orta Doğu’da yapmış olduğu bu zulme karşı direnenlerin birçoğunu tanklar
ezmiştir, tanklarla ezmediklerini “gladyo” denilen bir örgütle darbeler
vasıtasıyla istemediği rejimleri de yıkmıştır. Yıllardır Orta Doğu halklarına
yapılan bu baskıları hiç kimse içine sindirmiyor, biz de içimize sindirmiyoruz.
Birinci Dünya Savaşı’nda kazanmadıklarını, İkinci Dünya Savaşı’ndaki haritaları
değiştirerek yeni bir savaş başlattılar. Şimdi de üçüncü bir dünya savaşını
başlatmak için yeniden nükleer silahları üretmeye başladılar. İşte,
Malatya’mızın Kürecik ilçesinde konumlandırmak istedikleri olay bununla
ilgilidir. Tabii ki Kürtlerin yaşamış olduğu bu topraklarda böylesi bir baskı
belki başkalarını ilgilendirmiyor ama bizi ilgilendirmektedir.
Türkiye’nin Kürtlerin bulunduğu bu dört
devlete bölüşmesi, etrafı mayınlarla çevrilmesi ve şimdi de Kürecik’i hedef
göstermesi çok ilginç ve manidardır. Savunma gerekçesiyle ilgili 800
kilometrelik alanları kara mayınlarla döşeyerek vatandaşın topraklarına,
mülkiyetine el koyarak hiçbir hak ödemeden “Askerî tatbikatlar yapıyoruz.” adı
altında vatandaş zarara uğratılmaktadır
ve bu dört parçadaki insanlar birbirinin akrabalarıdırlar. Gidiş gelişlerinde
büyük olaylara, büyük acılara da neden olunmaktadır. Çünkü her gidişinde,
gelişinde o insanlar mayına çarparak ya ayaklarını ya kollarını yani vücudunun
bir parçasını o sınır kapılarında bırakmak zorunda kalıyorlar.
Türkiye 1 Mart 2008’e kadar imha etmesi
gereken mayınları imha etmediği ve Mayın Yasağı Anlaşması’nı ihlal eden dört
ülkeden biridir. Kara mayınlarının
yüzünden yüzlerce insanımız yaşamını yitirmiş ve yüzlercesi de sakat kalmıştır.
Mağdur olan ailelere herhangi bir tazminat ödenmemiştir.
AKP Hükûmetine soruyorum: Köylünün
tarım ve hayvancılık yaptığı bu arazilere siz yasal olarak el koyarak, baskıyla
el koyarak, “yasalite” adı altında bunlara neden tazminat ödemiyorsunuz? Böyle
adalet olur mu? Böyle bir devlet anlayışı olur mu? Oysa, bu sistem Türkiye ile
ABD Hükûmeti arasında yapılan bir anlaşma sonucu karara bağlanmış. Böylelikle,
tıkanan İsrail-Türkiye diplomatik gerginliğini gidermeyi amaçlayan radar
savunma sistemi, başka bir ifadeyle İsrail’i koruma amaçlı bu füze sistemi
kurulmaya çalışılıyor. Oysaki Sayın Bakanımız açıklamada bulunduklarında
“Türkiye’ye bir füze yerleştirilmiyor, kurulacak olan sistem savunma
amaçlıdır.” deniliyor. Oysaki Sayın Bakanımızın masumane bir şekilde ifade
ettiği bu konu, komşu ülkelerde hiç de öyle iyi karşılanmadı. Oluşabilecek bir
saldırıda ilk hedefinin Türkiye olacağı söylendi.
Bu gelişmeyle Türkiye tehlikenin
farkında mıdır? AKP Hükûmetinin Kürecik’i askerî saldırıların hedefi hâline
getirmesi doğru mudur? Bölge halkı şimdiden bu savaş tehdidi altında yaşayacağı
için son derece tedirgindir. Bu füze rampalarının kurulması Türkiye halkına ne
gibi bir fayda sağlayacaktır?
1 Mart tezkeresinde şu söyleniliyordu:
“Müslüman bir Türkiye, Müslüman kardeşlerine silah çekmez.” Çıkacak bir savaşta
Müslüman devletlere nasıl izah edecektir diye merak ediyorum şimdi.
Basına sızan haberlere göre şimdiden
Savunma Bakanlığı alarma geçerek 13 batarya, 72 füze alma pazarlığındadır.
Tabii ki tüccarlar boş dururlar mı? Sahnede cirit atmaktadırlar. Ruslar
S-300’lerle, 400’lerle görücüye çıkmış bulunmaktadırlar. Amerikalıların ise
Patriot sistemindeki batarya füzelerinden dolayı tercih edileceği
söylenilmektedir.
Bu gereçlere, bu araçlara, ölüm
makinelerine verilen fiyatlar belli değildir ancak belli olan bir şey vardır:
Fakirden, fukaradan, emekçiden, dar gelirliden alınan vergilerin, silah
tüccarlarının kasasına gideceği bir gerçektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AKP Hükûmeti Kürecik Üssü’ne karşı rafa kaldırdığı Kürt sorununun çözümü ile
ilgili imha amaçlı planladığı askerî operasyonlara ABD’den destek sözü aldı.
Oysa Kürt sorunu otuz yıldır geliştirilen askerî yöntemlerle çözülememiştir.
Şimdi, Amerika Birleşik Devletleri’ne ve diğer NATO ülkelerine verilen tavizle
mi çözeceksiniz bu sorunu?
Yaşanan küçük yoğunluklu savaş
hepimizin yüreğini yakmıştır. Âdeta ülkenin bir başından bir başına acı izler
bıraktığını siz de biliyorsunuz. Ne yazık ki bu operasyonların bitmesi yönünde
demokratik tavır koyanlar hakkında davalar açılmış, yapılan kitlesel eylemlere
katılan sayın milletvekillerimiz, parti yöneticilerimiz halkımıza karşı gaz
bombası ve copla karşılanmıştır. Her demokratik eylemimiz böyle
karşılanmaktadır. Hakkâri ili Çukurca ilçesinde barış anneleri inisiyatifinin
gerçekleştirdiği “Savaşa hayır, operasyonlar dursun!” yürüyüşüne katılan Van
BDP İl Genel Meclis Üyemiz Yıldırım Ayhan Arkadaşımız bu demokrasi yürüyüşünde
gaz bombasıyla yaşamını yitirmiştir. Barış isteyenlere verilen cevap bu
olmamalıdır. Yıldırım Ayhan’ın demokratik hakkını kullanarak gittiği barış
yürüyüşünde yaşamını yitirmesi sizler için bir anlam ifade ediyor mu?
Yaşanılan bu uygulamalar, Kürt
sorununun çözümünde 90’lı yılları hatırlatıyor yani Çillervari! Bu yöntem bu
sorunu gittikçe derinleştirecek ve çözüm getirmeyecek bir anlayıştır.
AKP Hükûmetinin savaşa ayırdığı bu
bütçe ile daha fazla gözyaşı, daha fazla acı getireceğinin bilinmesi gerekir.
“Geçici güvenlik bölgesi” adı altında OHAL uygulaması kapsamına alınan Hakkâri,
Siirt, Şırnak, Diyarbakır il sınırları on beş bölgeye ayrılarak, 3 Ekim 2011-15
Ocak 2012’ye kadar yasak bölge ilan edilmiştir. Bunun nedeni nedir, Sayın
Savunma Bakanımıza sormak istiyorum?
Bu yöntem defalarca denenmiştir. Bundan
önceki hükûmetler de denemişlerdi ama maalesef bir başarı ve bir sonuç
alınmadığı ortadadır. OHAL’le bu hâlle daha ne zamana kadar bu halkı
ezeceksiniz? İnsanların dolaşım özgürlüğünü yasaklıyorsunuz ve bazı yörelerde
de mülkiyet hakkını ihlal ederek, göçerlerin, köylülerin yaylalarına ve
meralarına çıkışlarını yasaklıyorsunuz. Böyle bir yasak olur mu? Demokratik bir
ülkede, demokrasiyle idare edilen bir ülkede, her gün hukuktan söz edilen bir
ülkede nasıl olur da hâlen yasaklı bölgeler, hâlen OHAL’le bu hâlle
yürütülüyor?
Bizler diyoruz ki, bu yöntem yanlış bir
yöntemdir. Seksen yıldır bu yöntem denendi ama sonuç alınmadı. Bu sorunun bir
güvenlik sorunu olmadığını, bir ekonomik sorun olmadığını sizler de
biliyorsunuz. Bu sorun siyasal bir sorundur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) –
Bunu çözmesi gereken yer bu Meclisin çatısı altıdır.
BAŞKAN – Sayın Zenderlioğlu, teşekkür
ederim. Süreniz tamam efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Bir
cümleyle ifade edeceğim.
BAŞKAN – Lütfen…
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Bir
cümleyle.
Seneca diyor ki: “İnsan doğanın kırık
bir sazıdır. Bütün kainatın silahının onu öldürmesine gerek yoktur. Damağındaki
iki damla su onu öldürmeye kâfidir.”
Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Zenderlioğlu.
Şimdi söz sırası Muş Milletvekili Sayın
Sırrı Sakık’ta.
Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika efendim.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Savunma Sanayii Bakanlığı bütçesi
üzerinde grubum adına düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum ama keşke milletvekili arkadaşlarımız bu önemli bütçe
görüşmelerine hassasiyet göstermiş olsaydılar, acaba ne konuşuyoruz, neyi
tartışıyoruz… Ne yazık ki Parlamento böyle!
Ben, Vietnamlı bir gazinin, Vietnam’da
yaşadığı o vahşetten bir alıntı yaparak sözlerime başlamak istiyorum. Diyor ki:
“Üzerine bin kiloluk bir bombanın atıldığı bir köye girersiniz. Esir almak diye
bir sorununuz yoktur çünkü esir alınacak kimse kalmamıştır. Öldürülenlerin
Vietnamlı olup olmadıklarını bilemezsiniz, insanların parçalarını bir araya
getiremezsiniz ki halkımızın anlaması gereken de budur. Bu ülkenin insanlarına
napalm bombaları atıldı. Ne olduğunu anlatacak bir yol yoktu. Bir yere
gelirsiniz, insanları eğri büğrü olmuşlardır, akıl dışı bir şey. Bir parçaya
yaklaşırsınız, insan mıdır hayvan mıdır, anlayamazsınız. Şimdi ise evimizdeyiz,
bir zaman yapılanların yanlış olduğunu da söyleyecek yürekliliği gösteremedik.
Gösteremediğimiz için de bugün çoluk çocuklarımızın gözlerinin içine
bakamıyoruz.” Savaş böyle bir vahşet.
Şimdi, bizim ülkemizde otuz yıldır
-adına düşük yoğunluklu bir savaş mı dersiniz, adına savaş mı dersiniz- bir
çatışma süreci yaşanıyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Silahları
bırakın, silahları!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Yani, savaş,
insanlığa karşı bir vahşettir. Bu vahşeti ne yazık ki bütün…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Silahlar
bırakılırsa bir şey olmaz.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ne diyorsunuz
oradan? Ne bağırıyorsunuz? Sizin göreviniz sadece bağırmak mı? Geldiğiniz
günden bugüne kadar kim ki bu kürsüye çıktı siz oradan laf atıyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne diyorsun ya!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Siz ne diyorsunuz?
Ne diyorsunuz? Başka söyleyecek bir şeyiniz yok mu?
Sayın Başkan, niye…
BAŞKAN – Lütfen Genel Kurula… Lütfen…
Haklısınız, Genel Kurula efendim, lütfen…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bakın işinize,
rahatsız olmayın! Bırakın savaşı, silahı!
BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen…
SIRRI SAKIK (Devamla) – Vallahi bu
Parlamentoda kabak tadı veriyorsun biliyor musun. Kabak tadı veriyorsun!
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ne
hikmetse bu işte savaştan beslenenler savaş gündeme geldiğinde, kavga gündeme
geldiğinde bunları söylerler. Şimdi, bu ülkede otuz yıla yakındır böyle bir çatışmalı
ortamdan geçiyoruz. Yani adına ne derseniz deyin ama burada insanlar ölüyor.
Biraz önce Vietnam’dan söylediğim o gazinin bugün bizim ülkemizde… Bakın, 24
Ekimde yani ekim öncesi 24 askerimizi kaybettik. Bunu onaylamıyoruz, her ölen
insanı yüreğimizden bir parça olarak görüyoruz ama ondan sonraki operasyonlarda
Kazan Ovası’nda 40’a yakın PKK’lı gerilla bu silahlarla katledildi ve şu an
Malatya’da tam elli gün geçti, 19 tane ceset tanınmayacak hâldedir. Yani biraz
önce Vietnam’da yaşananlar… İşte, gidin, Malatya Adli Tıp Kurumunda cesetlerin
nasıl paramparça olduğunu, kimi cesetlerde sadece bir ayağın kaldığını
görürsünüz. Siz parlamentersiniz, grubunuz var, buna karşı söyleyebilecek
sözünüz var. İnsanlığa karşı suç işleniyorsa bunu laf atarak değil, bunu nasıl
durdurabiliriz, bunu nasıl sağlayabiliriz…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Biraz sonra
söyleyeceğim.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Bakın, burada
Millî Savunma Bakanlığı bütçesi görüşülüyor. Bu bütçedeki bu askerler uzun
süredir ülke içerisinde ülkeler yarattılar, şehir içerisinde şehircikler
yarattılar ve sürekli halktan kopuk oldular ve sürekli ayrıcalıklı bir sınıf
oldular.
Şimdi, bunları biliyoruz. Bakın,
dünyanın en fazla ordusuna sahip olan, 2 milyon 300 bin kişiden oluşan Çin
Ordusu var. Burada 191 tane general var. Bizim ülkemizde 120 bin askerimiz var,
ordumuz var ama bizde de 365 tane general var. Bakın Çin’deki general sayısına,
bizdeki general sayısına! Zaman zaman yine bu sıralardan laf atarsınız,
“Efendim herkesi tutukladınız, generaller kalmadı” diyorsunuz, “Onun için
ordunun morali bozuk.” Peki bu generaller ne yapıyor? Ne ediyor? Anadolu’da bir
söz vardır, diyor ki: “Kızı başıboş bırakırsanız, ya davulcuya ya zurnacıya
gider.” İşte bu generalleri de başıboş bıraktınız, ya Balyoz operasyonu yaptılar
ya da Ergenekon’da, halkın iradesiyle seçilmişleri devirmeye kalkıştılar. Yani
generallerin görevi bu mudur? Bakın, bizim ülkemizde bir general emekli olurken
ne alıyor? 600-700 milyar arası bir para alıyor ama kırk yıl görev yapmış bir
vali 70 milyar alıyor. Bir büyükelçi ne alıyor? 70 milyar alıyor. İşte aradaki
ayrıcalık bu.
Siz de günahkârsınız. Sizinle ilgili 27
Nisan muhtırasını veren bir generale ne yaptınız? Gittiniz, onu
ödüllendirdiniz, altına 1 trilyon liralık da araba aldınız. İşte siyaset dünyası
onların önünde diz çöküyor. Şimdi, bizden rahatsızlar. Bizim niye diz
çökmediğimizi... Valla biz size karşı diz çökmeyiz. Biz sizi eleştiririz.
Görevini yapan her askerin bizim başımızın üzerinde yeri var ama haddini aşan
her askeri de yerden yere vururuz.
Geçen dönemde burada bir konuşma
yapmıştım. Bu sıralardan bize ters bakanlar olmuştu. Haddinizi bileceksiniz, bize ters bakmayacaksınız, siz
halkın emrinde olacaksınız. Onun için biz diyoruz ki, Genelkurmay Başkanlığı,
Millî Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır, derhal bağlanmalıdır ve geçen gün,
demokrasi adına önemli bir sözünüz olmuştu Sayın Bakanım, sizi kutluyorum, size
sorular sormuşlardı: “Genelkurmaydan talimat aldınız mı?” Siz: “Genelkurmay da
kim oluyor, biz sivil iradeyiz.” demiştiniz. İşte, biz böyle bir irade
istiyoruz. Halkın, Parlamentonun emrinde olan bir iradeyi istiyoruz, onun için
diyoruz ki böyle bir dünya yaratıldığı içindir ki bu kavganın bitmesini
istemiyorlar, saltanatlarının sona ereceğini bildikleri için çünkü yoksul Anadolu
çocukları bunlara cumhuriyet kurulduğu günden bugüne kadar kölelik yapıyor,
eşlerine, çocuklarına hizmetçilik yapıyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir
keyfî uygulama yoktur ve dünyanın hiçbir yerinde savaşa katılmamış bir orduyu
bu kadar gökyüzüne çıkaran bir halk da yoktur. Yani ordu halkın hizmetinde
olmalıdır ama orduyu eleştirmek, bu tabuya dokunmak birçok insanı ürkütüyor.
Vallahi biz ürkmüyoruz, bir tek canımız var, onu Allah alır, başka hiç kimse de
alamaz. Biz ordunun da düşmanı değiliz, hiçbir kurumumuzun da düşmanı değiliz;
düşmanı olduğumuz tek şey hukuksuzluktur, demokrasiye karşı suç işlemektir, biz
bunu açıkça söylüyoruz. Onun için sizin de bir an önce… Bu Parlamento gerçekten
iç barışımızı sağlamalıdır ki artık bizim çocuklarımız… Bakın, anneler ve
babalar -tam elli gündür söylüyorum, elli gün- Malatya morgunun önünde
çocuğunun bir parçasını almak üzere elli gündür orada. Siz anne, baba değil
misiniz? Sizin hiç mi vicdanınız yok? Sizin çocuklarınız olsa ne yaparsınız?
Savaşın da bir kuralı var, savaşın da bir ahlakı var. Ölüden bu kadar intikam
alınır mı? Ölüye bu kadar eziyet yapılır mı? Öldürdüğünüz gerillanın ayağına ip
asıp, götürüp “Ne mutlu Türk’üm.” sözünün altına koyduğunuzda siz zannediyor
musunuz Kürt halkının yüreğini kazanıyorsunuz. Kürtlerin düşmanlığını
kazanırsınız. Bizim çocuklarımızı öldürerek bizi kazandığınızı mı
zannediyorsunuz? Bize zulüm ederken bizi kazanacağınızı mı zannediyorsunuz?
Doksan yıldır bize bu zulüm politikaları uygulandı, doksan yıldır atalarımıza
aynı şey uygulandı, bugün çocuklarımıza da uygulanıyor. Bu çocuklar
keyiflerinden dağa gitmediler. Sayın Başbakanın dediği gibi, ret ve inkâr
politikalarının sonucu gitmişse gereği de yapılmalıdır, bu gereğini de
Parlamento yapmalıdır. Eğer ret ve inkâr olmasaydı bu gençler gidip ölüme
bedenini yatırmayacaktı; ret ve inkâr olduğu içindir ki bu insanlar
dağlardadır. Onun için bu Parlamentoya da bir görev düşüyor. Bu Parlamento,
açıkça barışı sağlamalıdır. Voltaire’in dediği gibi: “Hiçbir ordu, zamanı
gelmiş bir düşünceye karşı duramaz.”
Ben özellikle AKP’ye… Biz helalleşmek
istiyoruz, siz bizimle hesaplaşmak istiyorsunuz. Doksan yıldır hesaplaşıyoruz.
Gelin, helalleşmeyi hep birlikte yapalım. Gelin, demokratik zemini açalım, hep
birlikte bu ülkeyi hepimizin… Yani Anadolu’yu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) -… bir ana
yüreğiyle Kürt’ün, Türkün, tüm halkların coğrafyası olmasını sağlayalım.
Hepinize teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.
Sayın milletvekilleri…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun efendim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sataşma var,
söz istiyorum efendim. Lütfen…
BAŞKAN – Nasıl sataşma?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biraz evvel,
siz de duydunuz. “Mecliste bağıran…”
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yahu sen
sataştın!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sataşmadım arkadaşlar.
BAŞKAN – Bir saniye…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Mecliste
sadece bağıran milletvekili sizsiniz.” dedi.
SIRRI SAKIK (Muş) – Siz bağırıyorsunuz!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz benden daha
çok bağırıyorsunuz, ortalığı da yıktınız
ayrıca.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben, siz konuşurken
her gün bağıracağım. Ne yapacağım?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Lütfen izin
verir misiniz.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sırrı, sen
de her şeyi söylüyorsun.
BAŞKAN – Bir dakika içinde… Lütfen,
tekrar sataşmaya lüzum kalmadan.
Buyurun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sataşma
yapmayacağım.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan,
kendisi sataşıyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne söz
vereceksiniz? Sataştığı için ödüllendirecek misiniz?
SIRRI SAKIK (Muş) – Kendisi sataşıyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan,
sizin göreviniz sataşanı durdurmaktır.
BAŞKAN – Haklısınız. Bir saniye
efendim. Doğru… Bir saniye… Dinleyelim efendim,
ne diyecek?
Buyurun.
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; milletvekilleri; biraz evvel arkadaşa “Silahları
bırakın.” dediğimde hoşuna gitmedi. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
ülkedeki kardeşlikten yanayız. Her kürsüye gelişinde, sadece bu ülkede Türkler
ve Kürtler yaşıyormuşçasına Türkler ve Kürtlerden bahseden bir anlayışın ben
demokratik bir anlayış olduğuna inanmıyorum. Bu ülkedeki tüm halkları
kucaklayacak bir anlayışı hep beraber dile getirmek zorundayız. Bu ülkede
sadece Kürtler ezilmiyor. Evet, bu ülkenin problemleri var. Getirin, bu
silahları bıraktırın, bırakalım silahları bu problemlerin çözümü konusunda,
bireysel hak ve özgürlükler, demokratikleşme konusunda eğer sizinle beraber
savaşmazsak o zaman bize de her şeyi söyleme hakkına sahipsiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) –
Yasak bölgelere niye karşı çıkmıyorsunuz?
HAYDAR AKAR (Devamla) – Bırakın
silahları, birlikte bu ülkeyi medeniyetler seviyesine ulaştıralım, Avrupa’nın
en demokratik ülkesi ve bireysel özgürlük ve hakların kullanıldığı bir ülke
hâline getirelim.
Lütfen, eğer sadece bu ülkede, temelinde Kürt
ve Türk diye düşünürseniz, burada kardeşliği ve barışı sağlayamazsınız.
Varsanız kardeşlik ve barışı sağlamaya hep birlikte bunu başaralım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Devamla) – Bırakın
silahları, gelin burada… (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Akar, teşekkür ederim,
sağ olun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bizim
elimizde silah yok. Bu konuda bir açıklama yapmak istiyoruz.
BAŞKAN – Bir dakikayı geçmesin lütfen.
2.-
Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın partisine
sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Şunu bilin, bizim elimizde silah yok,
biz de silaha sizin kadar karşıyız ama savaşanlar var. Dünyanın her yerinde,
savaşanlar iki koşulda silah bırakır: Bir, müzakere sonucu silahı bırakır, bir
de yenilir. Eğer dönüp diyorsanız: “PKK yenilmiş.” aha ordu burada, PKK
yenilmemiştir, PKK orduyu da yenememiştir; biz bunu söylüyoruz ama silahlı
güçler kendi koşullarını kendileri oluşturur. Benim elimde silah yok. Biz
Türkiye’yi silahsızlandırmak için çaba sarf ediyoruz. Yani silahlı güçlerin
silah bırakması için iki nedeni söylüyorum, dünyada başka bir örneği yoktur ama
gelin, birlikte, hep birlikte bu silahları bırakmak için ortak bir akla, ortak
bir vicdana sahip olalım, birlikte bunu yapalım, biz de buna hazırız ama siz
zannediyorsunuz ki silah bizim elimizde. Ben yirmi yıldır demokratik zeminde
siyaset yapıyorum ve silah ve şiddeti hiçbir dönemde bir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) - Yani silaha ve
şiddete başvurmadık ve vurmayacağız.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.
Sayın Milletvekilleri…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
63’e göre, usule göre tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Tutumumun neresini
beğenmiyorsunuz?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sizin
tutumunuzun, yönetme tarzınızın İç Tüzük’e ve usule aykırı olduğunu söylüyorum.
Burada bütçe görüşmesi yapıyoruz. Sayın
Başkan, bütçe görüşmelerinde partiler hükûmeti eleştirir, hükûmetlerin
bütçesini. Sataşma varsa hükûmete vardır, bakanlar söz alır. Biz, yürütmeyi
eleştiririz. Yürütme eleştirildiği zaman yasamanın dört partisi, bir
iktidardır, üç muhalefet… Yasamayla yürütme zaten aynı değildir, ayrıdır,
özelliği bu. Oysaki buradan muhalefet partisi milletvekili konuşuyor, biri söz
atıyor, laf atıyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kim, atan kim?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz de ona
tutup sataşma nedeniyle söz veriyorsunuz. Eleştiri ve sataşmanın sınırını bilmiyorsunuz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Kaplan, bir
saniyenizi alabilir miyim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
sataşmayla eleştirinin sınırını bilmediğiniz için…
BAŞKAN – Orada bir “kabak tadı” lafı
geçti, ona cevap vermek istedi, biz de iki arkadaşı sulh ettik. Şu anda sizin
tekrar bunu alevlendirmeniz için ben bir sebep görmüyorum yani.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tamam efendim,
aleyhinizde söz istiyorum.
BAŞKAN – Hayır, bir usul tartışması
açmıyorum doğrusunu isterseniz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu kadar keyfî
davranamazsınız ki.
BAŞKAN – Hayır, keyfî meselesi değil
yani isterseniz Meclisin görüşüne de sorabilirim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sizin keyfiniz
belirlemiyor, İç Tüzük belirliyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır, bir “kabak tadı” lafı
geçti, arkadaşımız da kalktı, onu açıkladılar karşılıklı. Bunun benim tutumumla
bir ilgisi yok yani.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama, bir şey
ifade ediyorum, diyorum ki, eleştirilen Hükûmettir, eleştirilen yürütmedir.
Burada herkes laf atarsa, her laf atana da sataşmadan söz verirseniz, siz
yanlış görev yapmış olursunuz, tarafsız bir görev olmamış olur.
BAŞKAN – Özür dilerim, arkadaşlarımız
karşılıklı konuştular, ben usul tartışması açmak istemiyorum.
Buyurun lütfen.
Değerli milletvekilleri, şimdi…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama, bu kadar
keyfinize göre yönetemezsiniz.
BAŞKAN – Keyifle alakası yok, bu…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Nasıl olur bu?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, izninizle bir konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum.
BAŞKAN – Tabii.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Şimdi, Sayın Kaplan 63’üncü maddeye göre usul tartışması açmak istiyor. Usul
tartışmasına ihtiyaç olup olmaması yönünde 63’üncü madde bir düzenleme yapmış
değil. Şunu söylemek istemiyorum: Bir usul tartışmasına ihtiyaç vardır
anlamında bir yorum yapmıyorum ancak 63’üncü madde, Sayın Başkana bu konuda bir
takdir hakkı vermiyor efendim. O nedenle, usul tartışması yönünde bir talep
varsa 63’üncü maddeye göre bu karşılanmalıdır efendim. 63’üncü madde takdir
hakkı vermiyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Şimdi efendim, bana verilen
bilgi şu: Orada açıkça Başkana açıp açmama konusunda yetki verilmediğini
söylediniz. Bugüne kadarki teamül de her usul tartışması teklifinin Başkan
tarafından yerine getirilmesi şeklinde değil. Bana verilen bilgi bu ama gruplar
istiyorsa usul tartışması da açarız.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ben
usul tartışması açılsın anlamında bir talepte bulunmuyorum, sadece 63’üncü
maddenin yorumunu yaptım efendim.
BAŞKAN – Evet, talebiniz varsa
düşünebiliriz. Yalnız, bana verilen bilgide, Başkanın açma mecburiyeti
konusunda da bir hüküm yok maddede.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bizim talebimiz
var.
BAŞKAN – Teamül, Başkana diğer
gruplardan da talep olduğu takdirde açılacağı şeklinde. Bana verilen bilgi bu.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama talebimiz
var. Sizin, muhalefetin her talebini reddetme hakkınız yok.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, bir yanlış anlamaya meydan vermemek için bir cümle daha etmek
istiyorum.
BAŞKAN – Estağfurullah.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Usul
tartışmasına ihtiyaç olduğu kanaatinde değilim. Ancak, 63’üncü maddenin size bu
konuda bir takdir hakkı verdiği kanaatinde de değilim. Onu ifade etmek için söz
aldım.
BAŞKAN – O da doğru ama nasıl hareket
edeceğimiz o zaman teamüle kalıyor. Bana verilen bilgi: Teamüle göre, her
istenildiği zaman açılması söz konusu değil.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teamül keyfîlik
değil ki efendim.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, müsaade
ederseniz, yemek arası vermek istiyorum, sonra teklifinizi getirdiğinizde bu
konuyu tartışalım.
Şimdi birleşime bir saat ara veriyorum
efendim, teşekkür ederim.
Kapanma
Saati: 13.01
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.01
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S.
Sayısı: 88) (Devam)
A)
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
B)
SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C)
MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ (Devam)
1.-
Millî Prodüktivite Merkezî 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D)
KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME
İDARESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E)
TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)
1.-
Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türk Akreditasyon Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F)
TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.-
Türk Standartları Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türk Standartları Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.-
Türk Patent Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türk Patent Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H)
TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU (Devam)
1.-
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.-
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
I)
TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Millî Savunma Bakanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Millî Savunma Bakanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J)
SAVUNMA SANAYİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.-
Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
sekizci tur görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası AK PARTİ Grubu adına
Gaziantep Milletvekilimiz Abdullah Nejat Koçer’de.
Sayın Koçer, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH NEJAT
KOÇER (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye ekonomisi, sahip olduğu mali
yapısıyla, uygulanan bütçe disiplini, bankacılık sistemi ve istikrarlı büyümesi
ile bölgesinde örnek gösterilir bir ülke olmuştur. Son zamanlarda Avrupa’da,
bilhassa Yunanistan’da ortaya çıkan son ekonomik durum, üretimin, katma değer
yaratmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Bilim ve teknoloji kapasitemizi
artırmak için ARGE, inovasyon, markalaşma ve üniversite-sanayi
işbirliği gibi alanlara önem verilmesini, bilgi ve katma değer üretimini
arttırmaya yönelik Bakanlığımızın gayretleri takdirle izliyoruz. Ürettiğimiz bu
bilgileri ticarileştirdiğimiz takdirde, hedefimiz olan dünyadaki on büyük
ekonomi arasında yerimizi alacağımızdan şüphe duymuyoruz.
Bu anlamda, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığımız tarafından bu yıl uygulamaya başlanan Sanayi Strateji Belgesini
makroekonomik alanda sağlanan güven ve istikrarın yanında mikro alanda ihtiyaç
duyulan reformların hayata geçmesi için bir yol haritası olarak görüyor ve çok
önemli buluyorum.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
bünyesindeki teknopark uygulamaları, SAN-TEZ Projesi, ARGE merkezlerinin
kurulması ve teknogirişim sermayesi desteği gibi projeler başarıyla
yürütülüyor. 2002 yılında kurulan teknopark sayısı sadece 2 iken, Türkiye'nin bugün
32'si faal olmak üzere 43 teknoparkı var. Patent destek programı, ARGE yatırım destek programı ile tanıtım ve
pazarlama destek programı gibi yeni programlar üzerinde çalışılıyor. KOSGEB’in,
TÜBİTAK’ın destekleri her geçen yıl artırılıyor.
Sanayimizin rekabet gücü arttığı takdirde neler
başarabileceğimizi bugün çok daha iyi biliyoruz. Örneğin, artık, Türk girişimci
ve sanayicisi için yerli marka otomobil, gemi ya da uçak imal etmek bir hayal
değil. Artık, bu imkân ve kabiliyet
Türkiye'de var. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız bu konuda oluşabilecek
bir Ulusal Odak Projesi'ne ne tür teşvikler ve destekler sağlanabileceğinin
çalışmalarını yapıyor. Dolayısıyla, çok kısa zamanda Türkiye’de bu konularda
çok önemli gelişmeleri hep birlikte yaşayacağız.
Değerli milletvekilleri, gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerin makine imalat sektöründe özel bir konumu vardır. Bu
nedenle Bakanlığımız tarafından açıklanan ve yürürlüğe sokulan Türkiye Makine
Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nı çok önemli buluyoruz. Bu plan
sayesinde katma değeri ve marka değeri yüksek makine sanayine dönüşümünü
sağlayacak hukuki düzenlemeler ve yapısal tedbirler hayata geçecek ve en önemli
sorunumuz olan cari açığa çözüm olabilecektir.
Üretim ve istihdam denince girişimciye
verilecek her türlü destek çok önem arz ediyor. Organize sanayi bölgelerinde
bulunan boş parsellerin girişimcilerimize indirimli veya bedelsiz olarak tahsis
ediliyor olmasını önemli bulduğumu özellikle vurgulamak istiyorum.
Son yıllarda Türkiye’de markalaşmayı,
inovasyonu, nanoteknolojiyi ve akıllı sanayi ürünlerini konuşuyoruz. Anadolu
şehirlerimiz markalaşmaya ve inovasyon vadilerini oluşturmaya başladılar.
Bakanlığımızın destekleriyle birçok Anadolu şehrinde cazibe merkezleri oluştu.
Örneğin, Gaziantep, beş organize sanayi
bölgesiyle Türkiye’nin en büyük OSB’sini kurarak marka şehir ve inovasyon
vadisi projeleriyle yedi yıldan beri marka tescilinde rekor kırmayı başardı.
Değerli milletvekilleri, girişimci
insan kaynağımız en önemli zenginliğimiz. Bakın, son yıllarda girişimci
insanımızla neleri başardık? Marka tescilinde Avrupa birincisi olduk. ARGE
projeleri için son beş yılda tarihimizin en büyük bütçesi ayrıldı. İnovasyon,
nanoteknoloji, akıllı sanayi ürünlerini ve tasarımı konuşuyoruz artık ve bugün
Türkiye, Avrupa’nın en büyük otobüs üreticisi, en büyük buzdolabı üreticisi,
seramikte dünya 3’üncüsü, çelik üretiminde Avrupa 3’üncüsü, hazır giyimde
Avrupa 2’ncisi, televizyon ihracatında Avrupa 1’incisi ve her üç televizyondan
biri Avrupa’da Türk malı. Bütün bunlar Türkiye'nin sanayide başarısı.
2012 bütçesinin hayırlara vesile
olmasını diliyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçer.
AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı
Hatay Milletvekili Orhan Karasayar.
Sayın Karasayar, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığının 2012 yılı bütçesi
üzerine Grubumuz adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Kalkınan Türkiye için KOBİ’ler büyük
bir önem taşımaktadır. KOBİ’ler piyasa koşullarına hızlı uyum yetenekleri,
bölgeler arasında dengeli büyüme, işsizliğin azaltılması ve yeni iş alanları
açılması gibi bir dizi olumlu özellikler ile ülkelerin ekonomik ve sosyal
kalkınmasının temel mihenk taşlarıdır. Ekonomimizdeki paylarıyla da bu durumu
bir kez daha ortaya koyan KOBİ’ler toplam işletmelerin yüzde 99,8’ini
oluşturmaktadırlar. Bunun yanında toplam istihdamın yüzde 77,9’unu sağlayan
KOBİ’ler toplam katma değerin de yüzde 55,2’sini oluşturmaktadır. Toplam
yatırımlarda ise yüzde 49,9 gibi bir oran ile ülkemizin kalkınmasında rol oynamaktadırlar.
TÜİK’in 2010 verilerine göre ise KOBİ’ler toplam ihracatın yüzde 60,1’ini
gerçekleştirerek ekonomimize büyük bir ivme kazandırmaktadırlar. Hükûmetimiz
döneminde radikal bir karar alınarak KOBİ’nin hedef kitlesi hizmet ve ticaret
sektöründeki KOBİ’leri de kapsayacak şekilde genişletilmiş ve KOSGEB ülkemizin
KOBİ’lerden sorumlu ulusal kuruluşu niteliğine kavuşmuştur. Kanun
değişikliğiyle birlikte KOSGEB’in hedef kitlesi 400’den 3,2 milyon KOBİ’ye
çıkmıştır. Bu değişikliklerle birlikte KOSGEB destek mekanizmalarında ve
kurumsal yapısında bir dizi değişikliğe gitmiştir. Bu doğrultuda KOSGEB,
KOBİ’lerin bölge, sektör ve ölçek parametrelerine göre farklılaşan
ihtiyaçlarını esas alan destek sistematiğini kurmuş ve çalışmalar sonucunda
işletmelere, girişimcilere, KOBİ’lere yönelik projeler olan meslek
kuruluşlarına ve işletici kuruluşlara yönelik Genel Destek Programı, KOBİ Proje
Destek Programı, Tematik Proje Destek Programı, Girişimcilik Destek Programı,
ARGE İnovasyon ve Endüstriyel Uygulama Destek Programı, İşbirliği-Güçbirliği
Destek Programı, Gelişen İşletmeler Piyasası KOBİ Destek Programı olmak üzere
yedi başlıkta yeni destek sistemini hizmete sunmuştur.
KOSGEB, bu destek programları
içerisinde yer alan Girişimcilik Destek Programı ile girişimcilik kültürünün
yaygınlaşmasında ve girişimcilik potansiyelinin artırılmasında önemli bir
mesafe kaydetmiştir. Bu program kapsamında yürütülen uygulamalı girişimcilik
eğitimleriyle, KOSGEB, çeşitli kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak,
kadınlara, gençlere, özürlü ve benzeri tüm gruplara yönelik eğitim faaliyetleri
düzenlemektedir. Bu eğitimlerle, KOSGEB, 2010 yılında 12 bin girişimci adayını
eğitmiştir ve 2011 yılında ise bu rakamın 50 bini aşmasını beklemekteyiz.
Tüm bu güzel gelişmelerin yanı sıra,
KOSGEB, diğer destek programları ile de KOBİ’lerin küresel rekabet ortamında
ayakta kalmasının temel unsuru olan yenilikçi ürünleri ve yeni teknolojileri
geliştirme noktasında ARGE, İnovasyon ve Endüstriyel Uygulama Destek Programı
yürütmektedir.
Yine KOSGEB’in, KOBİ’lerin güçlerine
güç katmalarını teşvik etmek amacıyla uyguladığı “İşbirliği-Güçbirliği Destek
Programı” mevcuttur. Bu program ile KOBİ’lerin ortak tedarik, tasarım,
pazarlama, laboratuvar, imalat, hizmet sunumu ve bunun gibi konulardaki
projeleri desteklenmektedir.
Ülkemizin strateji dokümanlarında yer
verilen tematik alanlar başta olmak üzere, bölgesel ve sektörel ihtiyaçların
karşılanması noktasında ve meslek kuruluşlarının KOBİ’lere yönelik projeleri
yine KOSGEB’in tematik proje destek programları ile desteklenmektedir. Bu
program, cari açığın kapatılmasına yönelik ve ülkemiz için önem taşıyan diğer
tematik alanlardaki projelerin geliştirilmesi noktasında güzel bir zemin
oluşturmaktadır.
Ülkemizin ekonomisinin can damarı olan
KOBİ’lerimiz, girişimcilerimizi destekleyen, rekabet güçlerinin gelişmesini
sağlayan, hiç şüphesiz bu değişim ve dönüşüm sürecinde dünya ile rekabet
edebilen, yeni iş alanları yaratabilen ve yüksek katma değerli ürünler
üretebilen bir Türkiye için KOSGEB’in önemi her geçen gün artmaya devam etmektedir.
Bu gerekçeyle, Hükûmetimiz KOSGEB’i daha fazla güçlendirebilmek için her türlü
desteği vermektedir.
Bu vesileyle, başta Bakanlığımız olmak
üzere KOSGEB’in bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
Karasayar.
Şimdi söz sırası İstanbul Milletvekili
Sayın Bülent Turan’da.
Buyurun Sayın Turan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Akreditasyon Kurumu
bütçesi için AK PARTİ’den söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin kaliteli altyapısını
oluşturan ve denetleyen önemli kurumlarından bir tanesi “TÜRKAK” diye ifade
ettiğimiz, Türk Akreditasyon Kurumudur. Gelişmiş ülke olmanın önemli
şartlarından biri yüksek standartlara sahip olmak ve bunların dünyadaki
gelişmiş ekonomilerle uyumlu hâle getirilmesidir.
2001 yılında kurulan TÜRKAK esas
çalışma ve gelişimini AK PARTİ döneminde, 2002’den sonra sağlamıştır. Bunu
şöyle delillendirebiliriz: 2001 yılında TÜRKAK’a sadece 3 başvuru yapılırken
2010 yılında bu sayı 138’e kadar çıkmıştır. Daha önceleri ise şirketlerimiz
yabancı değerlendirme kuruluşlarının binbir türlü engelleriyle
karşılaşıyorlardı, Türkiye TÜRKAK aracılığıyla bu engelleri kaldırmıştır büyük
oranda. Bu sayede girişimcilerimiz zaman ve para kaybetmekten önemli ölçüde
kurtulmuşlardır.
Sadece uluslararası değil, TÜRKAK iç
piyasaya da çekidüzen vermektedir. Piyasada bulunan mal ve hizmetlerin
kalitesini gösteren çeşitli kalite kontrol belgeleri ve sertifikalar
tüketiciler için satın almada yol gösterici rol almaktadır. Bu sertifikaların
ve test raporlarının da usulüne uygun hazırlanması, ilmî ve teknik esaslara
dayanması gerekmektedir. Şu an TÜRKAK bu işi en gelişmiş ve örnek şekilde
yapmaktadır.
Ayrıca, mezkûr Kurum birçok alanda
Avrupa Birliği ile çok taraflı tanıma anlaşmaları imzalamıştır. Bu sebeple
geçmişteki uygunluk belgeleri de dâhil olmak üzere Kurumun tüm işlemleri
uluslararası geçerlilik kazanmıştır. Aynı şekilde uluslararası alanda imzalanan
karşılıklı tanıma anlaşmaları sayesinde uluslararası tanınırlık tüm dünyaya
yayılmış ve üye ülke kuruluşlarıyla entegre hâle gelinmiştir.
Vakit sorunu nedeniyle çok kısaca
özetlemeye çalıştığım uluslararası platformlardaki faaliyetleri yanında, TÜRKAK
çeşitli bölgesel çalışmalarda da aktif hâle gelmiştir. Bu kapsamda, Özbekistan,
Kazakistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Moldova gibi ülkelerle iş birliği yaparak
oraların personeline yönelik eğitimler yapmaya başlamışlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çok değil, on yıl önce, sabahtan akşama bankaların battığına şahit oldu bu
ülke. Enflasyonun, faizin hesabının yapılamadığı bir ülke hâline gelmiştik,
bugünden bakıp yarını görmek mümkün değildi ancak AK PARTİ İktidarı vizyonu ile
yere sağlam basan, geleceğe güvenle bakabilen bir ülke konumuna erişti Türkiye.
Sadece siyasette değil, ekonomiden sanata, toplum hayatını ilgilendiren hemen
her alanda büyük bir ülkeye yakışan standart ve kalite getirmeye çalıştı.
İktidarımız döneminde ülkemizin vizyonu
âdeta Edirne-Kars sınırlarını aşan,
dünyadaki değişimi algılayan, hatta ona yön verip daha müreffeh ve insani yeni
bir dünya kurmaya çalışan yepyeni bir vizyona kavuştu.
Tabii, biz, yeni bir ülke dünya inşa
etmekten söz ederken, öte yandan bütçe hakkında görüş beyan etmek için kürsüye
gelen bazı arkadaşlarımızın oturduğu yerden, hatta zahmet edip kalkmadan,
bizlere laf attığını, kısır tartışmanın içine çekmeye çalıştığını üzülerek
görüyoruz. Gün geçmiyor ki bu Mecliste
üzüldüğümüz bir sahne yaşanmasın, kahrolduğumuz bir tablo yaşanmasın.
Ülkenin gündemini sadece malum birkaç
konudan ibaret zannedenler Türkiye'nin katettiği mesafeyi, ekonomiden sağlığa,
dış politikadan eğitime neler yaşandığını anlamak bile istemiyorlar ama hakem
millettir ve gereğini yapmaktadır. Oysa, bu üslup sahipleri, 10 yıldır girilen
bütün seçimlerde hezimetlere uğramakta, aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar
almak ise makul insan tavrı diye tanınamamaktadır.
Muhalefet bu tavrını değiştirmeden
sataşma, hakaret etme, doğru bilinene bile destek olamama gibi tavırlarını
değiştirmeden milletin de farklı bir takdiri olmayacaktır.
MUSA ÇAM (İzmir) – Bülent, bu
konuşmalar sana yakışmıyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bülent...
BÜLENT TURAN (Devamla) - Biz evrensel
kalite ölçütlerinden TÜRKAK'tan bahsederken gurur kaynağı olan bu kurumlardan
bahsederken, onlar bizi AK PARTİ İktidarından önceki günlerin zorluğuna davet
ediyorlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kavganın, ucuz siyasetin olduğu yerde üretim olmayacaktır. Daha özgür daha
sivil daha demokratik bir siyasi atmosfer bahsettiğim örnek kurumların yaşaması
için, üretilmesi için en güzel vesiledir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan bütçe tasarısının hepimize için hayırlı olmasını ümit ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.
AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı
Kocaeli Milletvekili Sayın Mehmet Ali Okur.
Buyurun Sayın Okur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALİ OKUR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Mali Yılı Bütçe Kanun
Tasarısı’nın bugünkü görüşmelerinde yer alan Türk Standartları Enstitüsünün
bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Standardizasyon kavramı, küreselleşen
dünyada ülke sanayi ve ticaretinin gelişmesini, uluslararası pazarda rekabet
şansının artırılmasını sağlayan en önemli stratejik araçlardan biridir.
Günümüzde Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa ve Japonya gibi gelişmiş ülkeler
güçlü standardizasyon altyapıları sayesinde dünya ekonomisinde söz sahibi
olmuşlardır.
TSE stratejik yönetim anlayışıyla
küresel bir aktör olabilmek için başta Avrupa Birliği olmak üzere ürün ve
hizmetlerin belgelendirilmesinde uyum çalışmalarına da ağırlık vermiştir.
Özellikle Avrupa Birliğiyle olan entegrasyon sürecinde malların serbest
dolaşımı kapsamında belgelendirme ve uygunluk değerlendirme alanları oldukça
önemli bir hâle gelmiştir. Türk Standartları Enstitüsü son yıllarda göstermiş
olduğu çalışma, faaliyetlerini başarıyla, yurt içinde ve yurt dışında kabul
gören güçlü ve dinamik yapısıyla devlet bütçesinin herhangi bir tertibinden
ödenek almadan, tamamen verdiği hizmetlerden elde ettiği gelirlerle sürdürmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmetimizin döneminde Türkiye ulusal ve uluslararası alanlarda etkinliğini
artırmış, ülkemiz ekonomisini sağlam bir temel, sağlam bir zemin üzerinde inşa
etmek için birçok reformu cesaretle ve kararlılıkla gerçekleştirmiştir.
Türkiye’yi 2023 yılında dünyanın en güçlü ekonomisine sahip on ülkesi arasında
görme hedefimize ulaşmak için millî bir standardizasyon ve kalite stratejisi
izlememiz ve bu konuda da toplumsal duyarlılığı geliştirmemiz şarttır.
Değerli milletvekilleri, kanunla
kendisine verilen temel görevleri, her türlü standartları hazırlamak,
laboratuvar ve belgelendirme hizmetleri vermekte olan TSE faaliyetlerini kamu,
özel sektör, üniversiteler ve tüketici kesimleriyle iş birliği içerisinde gerçekleştirmektedir.
TSE temelde sanayimizin rekabet gücünün artırılması ve tüketicilerin
korunmasına yönelik olarak daha kaliteli mal üretilmesi ve hizmet dolaşımının
sağlanması için üzerine düşen görevleri mevzuat çerçevesinde yerine getirme
çabası içerisindedir.
Diğer yandan, enstitünün önemli bir
faaliyeti de: Kurulduğu günden itibaren uluslararası kurallara uygun olarak
laboratuar hizmeti vermektedir. Standardizasyon uygulamalarında önemli bir
teknik altyapı unsuru olan deney laboratuarları başta Ankara merkez olmak üzere
Gebze Kalite Kampüsü, İzmir, Gaziantep, Çorum, Denizli, Kayseri, Balıkesir,
Manisa ve Turgutlu’da faaliyetlerini sürdürmektedir. Son yıllarda ulusal ve
uluslararası düzeyde çok başarılı çalışmalara imza atan Türk Standartları
Enstitüsü ülkemizin vazgeçilmez bir değeridir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2012 bütçesi toplumsal duyarlılığı olan, sosyal yönü kuvvetli, dezavantajlı
grupları gözeten, üretimi, yatırımı, ticareti, ihracatı destekleyen bir
bütçedir. 2012 bütçesi işçi, esnaf, memur, çiftçi, emekli, öğrenci, yatırımcı
ve sanayiciler gibi tüm kesimlerin ihtiyaçlarını, sorunlarını dikkate alan,
özellikle ücretli kesimin alım gücünü arttıran bir bütçedir. Bu bütçemizde
bölgesel kalkınmaya, sosyal katılımcılığa önem verilmiştir.
Değerli arkadaşlar, biz, sloganlar, içi
boş vaatlerle, içi boşaltılmış kavramlarla hareket etmiyoruz; hayalleri gerçeğe
dönüştürüyor, kavramlara anlam kazandırıyoruz; demokrasiye, milliyetçiliğe,
halkçılığa en ideal anlamda somut karşılıklar bulmanın mücadelesini veriyoruz.
Bu çerçevede Türk sanayisinin dünyayla
rekabet edebilmesinde anahtar bir rol üstlenen Türk Standartları Enstitüsünün
başarılı çalışmaları sürdürmesini ve 2012 yılı bütçesinin hayırlı olmasını
diliyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Okur.
AK PARTİ Grubu adına bir sonraki
konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Nurdan Şanlı.
Buyurun Sayın Şanlı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NURDAN ŞANLI
(Ankara) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren Türk Patent Enstitüsü Başkanlığının
2012 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
1871 tarihli Alâmeti Farika Nizamnamesi
Avrupa’nın en eski ikinci marka yasasıdır. Alâmeti farika, bugünkü anlamda
markanın karşılığıdır. Benzer şekilde, 1879 tarihli İhtira Beratı Kanunu ise
Avrupa’nın en eski patent yasalarından birisidir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında sınai
mülkiyet haklarının korunmasına önem verilmiş ve ülkemiz dünyada fikrî mülkiyet
sisteminin anayasası olarak kabul edilen Paris Sözleşmesi’ne 1925 yılında taraf
olmuştur. 1965 yılında 551 sayılı Marka Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ve 1976
yılında ise Dünya Fikrî Mülkiyet Teşkilatı Kuruluş Anlaşması’na olan katılım
ülkemizde sınai mülkiyet koruması alanındaki önemli adımlar arasında yer
almaktadır.
1994 yılı, ülkemizde sınai mülkiyet
alanı için dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Bu tarihte, 544 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname’yle zamanın Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı, idari
ve mali özerkliğe sahip Türk Patent Enstitüsü kurulmuştur. 544 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’nin günümüz koşullarına uyumlu hâle getirilmesi ve
yasalaştırılması amacıyla 19 Kasım 2003 tarihinde 5000 sayılı Türk Patent
Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir.
Sınai mülkiyet hakları uluslararası
boyutu en geniş olan konuların başında gelmektedir. Nitekim, ülkemiz sınai
mülkiyet alanında 13 uluslararası anlaşmaya taraf olmuştur.
Türk Patent Enstitüsü, ülkemizin
teknolojik ve endüstriyel gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla koruma altına
alınmış olan sınai mülkiyet haklarının tescilini ve hakların korunmasıyla
ilgili işlemleri yapmaktadır.
Son dönem sınai mülkiyet verileri ise
şöyledir:
Patentte: 2010 yılında Türk Patent
Enstitüsüne toplam 8.343 patent başvurusu yapılmıştır. 2011 yılı dokuzuncu ayı
itibarıyla yerli patent başvurularında bir önceki yılın aynı dönemine göre
artış oranı yüzde 32 olarak gerçekleşmiştir.
Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı
tarafından açıklanan 2010 yılı uluslararası başvuru istatistiklerine göre
ülkemizden yapılan uluslararası patent başvuru sayısı, 2010 yılında bir önceki
yıla göre yüzde 23 artış göstererek 477’ye yükselmiştir. Bu artış oranına
bakarak, birkaç yıl içerisinde uluslararası başvuru sayılarının bine ulaşacağı
söylenebilir.
Faydalı modelde: 2010 yılında Türk
Patent Enstitüsünde toplam 3.033 faydalı model başvurusu yapılmıştır. 2011 yılı
ilk dokuz ayı itibarıyla yerli faydalı model başvurularında bir önceki yılın
aynı dönemine göre yüzde 10 oranında artış gerçekleştirilmiştir. Markaya
baktığımızda, 2010 yılında Türk Patent Enstitüsünde toplam 85.466 marka
başvurusu yapılmıştır. 2011 yılı sonu itibarıyla 115 binin üzerinde marka başvurusu
beklenmektedir. Ülkemiz 2010 yılında Avrupa’da marka başvurusu sıralamasında
2’nci sırada yer alırken, 2011 yılı sonunda büyük bir olasılıkla Avrupa’da en
fazla marka başvurusunun yapıldığı ülke konumuna gelecektir.
Endüstriyel tasarımlarda ise: 2010 yılında
Türk Patent Enstitüsüne toplam 30.441 adet endüstriyel tasarım için başvuru
yapılmıştır. On bir aylık verilere göre 2011 yılı sonunda 36 bin civarında
tasarım başvurusunun yapılması beklenmektedir.
Ülkemiz, tasarım sayısı açısından
Avrupa’da 3’üncü sırada yer almakta. Ülkemiz, tasarımların teşhirine ilişkin
Lahey Anlaşması’nın en önemli kullanıcıları arasında da yer almaktadır.
Coğrafi işaret konusuna gelindiğinde:
Ülkemizde şu anda 147 tescilli coğrafi işaret bulunmaktadır, 145 coğrafi işaret
başvurusunun işlemleri ise devam etmektedir.
Ben burada sözlerime son verirken, Türk
Patent Enstitüsü Başkanlığı çalışanlarının başarılarının sürekli olması
temennisiyle 2012 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olması
dileklerimle bir kez daha saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şanlı.
AK PARTİ Grubu adına bir sonraki
konuşmacı Niğde Milletvekili Sayın Ömer Selvi.
Buyurun Sayın Selvi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖMER SELVİ (Niğde)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısa adı TÜBİTAK olan Türkiye Bilimsel
ve Teknoloji Araştırma Kurumu Başkanlığı 2012 yılı mali bütçesi hakkında AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Yoğun bir küresel rekabetin yaşandığı
dünyamızda bir ülkenin söz sahibi olması, ürettiği bilgi, geliştirdiği
teknoloji ve bulduğu yenilikler oranında mümkündür. Bilgi toplumu olma
yolundaki kararlılığını ortaya koyan, bilgiye dayalı üretim, yönetim ve eğitim
anlayışının yaygınlaştırılması amacıyla faaliyetlerini sürdüren Hükûmetimiz,
aktarılan kaynaklar sayesinde yapılacak araştırmalara ve dolayısıyla TÜBİTAK’ın
faaliyetlerine büyük önem vermektedir.
TÜBİTAK, toplumda bilim, teknoloji ve
yenilik kültürünün oluşması için çalışan, ARGE politikalarının oluşmasında
önemli katkılar sağlayan, üniversite, kamu kurumu ve özel sektör alanında
bilimsel araştırmalara ve bilim insanlarına destek veren özerk bir kamu
kurumudur. Söz konusu çalışmaların yapılması ve TÜBİTAK’ın etkinliğinin
artırılması amacına yönelik olarak Hükûmetimizin döneminde sağlanan kaynak,
Hükûmetimizden önceki dönemlere oranla önemli ölçüde artmıştır. Bilim ve
teknoloji alanı için son dokuz yılda ayrılan kaynak, ondan önceki kırk yılda
sağlanan kaynağın çok üzerindedir. TÜBİTAK bütçesinin 2002 yılındaki konsolide
bütçeye oranı bugün 5 kat artmış ve 2012 yılı TÜBİTAK bütçesi yaklaşık 1 milyar
610 milyon Türk lirası olarak belirlenmiştir. Bu durum, Hükûmetimizin ARGE
faaliyetlerine ve dolayısıyla TÜBİTAK’a verdiği önemin açık bir göstergesidir.
Bilim ve teknoloji alanında bugün
geldiğimiz nokta, verilere bakıldığında, oldukça sevindiricidir. Bu kapsamda,
TÜBİTAK’ın başarılı faaliyetleri hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum:
TÜBİTAK, bilim insanı adaylarını olabildiğince erken bulup çalışmalarını
destekleyerek yetişmelerini sağlamayı, yetişmiş insan gücüne katkı yapmayı ve
bilim insanlarının ülkeye daha yararlı olabilmeleri için gelişme yolundaki
çabalarını desteklemeyi amaçlamaktadır. Nitekim yürütülen 28 burs ve destek
programı kapsamında bugün itibarıyla 2011 yılı için desteklenen kişi sayısı 18
bini aşmıştır.
TÜBİTAK’ın proje bazında sağladığı
kaynak desteği ve bilimsel yayınlara verdiği teşviklere bakacak olduğumuzda ise
1964 yılından 2003 yılına kadar yaklaşık 16 bin projenin önerildiğini, bunların
içinden 7 bin civarında projenin desteklendiğini görüyoruz; bu projelerin
destek bütçesi 2010 yılı sabit fiyatlarıyla 153 milyon Türk lirasıdır. Buna
karşılık 2004-2011 yılları arasında yaklaşık 34 bin proje önerilmiş, 9 bine
yakın proje desteklenmiştir. Bu projelerin destek bütçesi ise yine 2010 yılı
sabit fiyatlarıyla 1 milyar 69 milyon Türk lirasıdır.
TÜBİTAK, araştırma projelerinin yanı
sıra bilimsel toplantılara ve yayınlara teşvik vermektedir. Uluslararası Bilimsel
Yayınlar Teşvik Programı aracılığıyla uluslararası yayınlara teşvik vermekte
olup 2011 yılı Kasım ayı itibarıyla 17 bin 286 başvuruya teşvik verilmiştir. Bu
sayede, Türkiye, uluslararası atıf indekslerinde yer alan Türkiye kaynaklı
bilimsel yayın sayısı bakımından 2002 yılında 10.807 yayınla dünya
sıralamasında 22’nci sırada iken 2010 yılında 28.194 yayınla 18’inci sıraya
yükselmiştir.
TÜBİTAK, uluslararası alanda da
başarılı faaliyetlerini sürdürmüştür. Bu kapsamda, Türk araştırmacıların
yabancı meslektaşlarıyla ortak bilimsel projeler yürütebilmeleri için ikili ve
çok taraflı anlaşmalar imzalanmış ve araştırmacılarımızın uluslararası
platformda rekabet gücünün artması sağlanmıştır.
Özel sektör ARGE çalışmalarının
ülkemizin ekonomik ve sosyal refahının artırılmasına büyük katkı sağlayacağı
noktasından hareketle çalışmalarını sürdüren TÜBİTAK’ın, özel sektöre yönelik
yürüttüğü tüm destek programları kapsamında 2011 yılı Ekim ayı itibarıyla 1.163
firmaya 1.558 proje için yaklaşık 172 milyon Türk lirası hibe destek
sağlanmıştır. Bunun neticesinde firmaların yeni üretim alanları ve yeni
teknolojiler geliştirilmesinin önü açılmıştır. Hükûmetimizin verdiği önem
sonucu olarak bilim ve teknolojide bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda büyük
başarılara imza attığımızı görmekteyiz.
Etkin ve verimli kullanılarak bu
başarının sürdürülmesi temennisiyle, TÜBİTAK’a ayrılan 2012 yılı mali
bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Selvi.
AK PARTİ Grubu adına bir sonraki
konuşmacı, Kayseri Milletvekilimiz Pelin Gündeş Bakır.
Buyurun Sayın Bakır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA PELİN GÜNDEŞ BAKIR
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Türkiye Bilimler
Akademisinin, kısaca TÜBA’nın bütçesi için AK PARTİ adına söz almış
bulunuyorum. Değerli heyetinizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Ben de 2011 yılı Ocak ayında Türkiye
Bilimler Akademisi asosiye üyeliğine 3 TÜBA üyesi tarafından aday gösterilmiş
bir bilim insanıyım, konunun içinde biri olarak bu konuşmayı yapıyorum.
Çok iyi bilindiği gibi, bilim
akademileri ülkelerin en üst düzey bilimsel akademik kuruluşlarıdır. Bu
kuruluşlar çok sıkı kurallar ve çok aşamalı değerlendirmelerden geçerek
akademiye seçilmiş, yüksek bilimsel liyakat kriterlerini sağlayan, uluslararası
saygınlığı olan bilim insanlarından oluşurlar. Türkiye Bilimler Akademisine üye
olabilmek için de ulusal veya uluslararası saygın kuruluşlardan ödül veya
madalya almış olmak, kendi adıyla anılan keşif, icat, teori ve modellere sahip
olmak ve adı klasik kitaplara veya değerlendirme makalelerine geçmiş,
uluslararası bilim atıfları kataloglarında genel kabul görmüş, yüksek sayıda
atıf almış olmak gerekmektedir. TÜBA’ya şahsi olarak başvurulamamakta, en az 3
TÜBA üyesi bilim insanı tarafından aday gösterilmek gerekmektedir.
TÜBA’nın Türkiye çapında toplamda 82
asli üyesi, 17 de asosiye üyesi bulunmaktadır. Ancak bu sayı çok azdır ve üstün
bilimsel vasıflarıyla akademiye girmeyi uzun süredir hak edip bekleyen çok
sayıda bilim insanı bulunmaktadır. Bu yüzden yeni düzenlemeyle TÜBA’nın asli ve
asosiye üye sayısı, her birinden 150 olmak üzere, 300’e çıkarılmıştır.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz her ne
kadar 1995 ve 2007 yılları arasında gayrisafi millî hasılasından araştırma ve
geliştirmeye ayırdığı payı 3 kat artırarak yüzde 0,85’e çıkarmışsa da, daha
katedilecek çok mesafemiz vardır. Güney Kore, gayrisafi millî hasılasının yüzde
3,36’sını, Finlandiya yüzde 3,84’ünü, İsrail ise yüzde 4,25’ini araştırma ve
geliştirmeye ayırmaktadır.
2002’deki Barselona Zirvesi’nde, Avrupa
Birliği Komisyonu, uzun vadedeki hedefinin bilgiye dayalı rekabetçi ekonomi
olduğunu vurgulamış, 2010’da araştırma ve geliştirmenin gayrisafi millî
hasılaya oranı için Avrupa Birliği bünyesinde yüzde 3 hedefi koyulmuştur.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin araştırma
geliştirmeye ayırdığı bu artan finansal desteğin en verimli bir şekilde
değerlendirilebilmesi için yenilikçiliği ve üretkenliği teşvik eden,
mükemmelliğiyse ödüllendiren bir bilimsel atmosferi oluşturabilmemiz şarttır.
Türkiye’nin bugün uygulayacağı bilim politikaları geleceğini dramatik biçimde
etkileyecektir. Modern ekonomilerin lokomotifi, liyakate dayalı bilimsel ve
teknolojik araştırmalardır. 21’inci yüzyılın yüksek rekabete dayalı dünyasında
ülkemizin ayakta kalabilmesi için Türk bilim insanlarını desteklemekten başka
yolumuz bulunmamaktadır.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; üniversitelerde öğretim üyeliğinin sürdürülmesi, bilimsel
üretime ve iyi belirlenmiş performans kriterlerine dayanmalıdır. Performans
değerlendirilmesinde başlıca kriter ise bilimsel araştırma yapılması ve bu
çalışmaların sonuçlarının, saygınlığı kanıtlanmış, yani Science Citation
Index’teki bilimsel dergilerde basılmasıdır.
Son yıllarda Hükûmetimizin verdiği
olumlu desteklerle bilimsel araştırmalarında kaliteyi hedefleyen bilim insanı
sayımızın artması çok sevindirici olmuştur. Türkiye, Science Citation Index’te
yayınlanmış Türk bilim insanı adresli yayınlarda 1995’te dünya otuz
34’üncüsüyken 2008 yılında dünya 19’unculuğuna yükselmiştir. Bu başarıda
Hükûmetimizin maddi destekleri ve Türkiye Bilimler Akademisinin seçkin bilim
insanlarına yönelik araştırma, destek ve burslarının, bütünleştirilmiş doktora
programının, doktora sonrası araştırma programının da büyük payı vardır.
Değerli milletvekilleri, bilim,
bildiğiniz gibi çok ciddi bir iştir. Bir ülkenin ekonomisinden cari açığına
kadar her şeyini etkiler. Eğer bir ülke, bilim, araştırma ve geliştirmede geri
kaldıysa, o zaman düşük katma değerli ürünler üretir, dünyayla rekabet edemez,
bilimde, araştırma ve geliştirmede atılım yapan bir ülkenin ürettiği yüksek
katma değerli ürünleri ithal etmek zorunda kalır, bu da cari açığı artırır.
Ülkemizi küresel ekonomide daha rekabetçi hâle getirebilmemiz için eğitime,
bilim ve teknolojiye yatırım yapmamız kaçınılmazdır. Türkiye, içinden Apple
veya Nokia gibi şirketler çıkan, tüm dünyadan talep görecek katma değerlerin
üretildiği bir inovasyon ekonomisine sahip olmayı hedeflemektedir. Bu hedefe
ulaşabilmenin yolu yenilikçi beyinlere, araştırma ve geliştirmeye daha çok
yatırım yapmaktan ve daha fazla sayıda mühendis ve bilim insanı yetiştirmekten
geçiyor.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği ülkelerinde görülen kriz bittiğinde rekabet
daha da yüksek olacak, sadece en iyiler ayakta kalacaktır. Tabii ki liyakate dayalı
bir bilimler akademisi bir ülkede bilimin gelişmesi için tek yol değildir ancak
en azından bu hedefe ulaşabilmek için…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakır, süreniz doldu,
çok teşekkür ederiz efendim.
PELİN GÜNDEŞ BAKIR (Devamla) – Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler ederim efendim.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Bu övülen
TÜBA’dan 70 saygın bilim adamı istifa etmek zorunda kaldı. Bilgilerinize
sunarım.
BAŞKAN – Şimdi, bir sonraki konuşmacı
İstanbul Milletvekili Sayın Gülay Dalyan.
Buyurun Sayın Dalyan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA GÜLAY DALYAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının
2012 mali yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz, Asya, Avrupa ve bir ölçüde Afrika kıtalarına ulaşım yollarının
merkezindedir yani ülkemiz Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu toprakları
üzerinde etki sahibidir. Aynı zamanda jeopolitik ve jeostratejik olarak
dünyanın en karışık ve istikrarsız bölgesinin kilit noktasında bulunmaktadır.
Bu nedenle Hükûmetimiz, güvenlik ve savunma konusunda duyarlı olup,
güvenliğimiz ve savunmamız için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamaktadır. Türk
savunma sanayisi tarafından başarıyla yürütülen projeler Türk Silahlı
Kuvvetlerimizi teknoloji üreten ve en
üst düzeyde kullanan bir konuma getirmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin
ihtiyacı olan savunma sistemlerimizin yurt içinden karşılanma oranı 2003’te
yüzde 25 iken 2010 yılında yüzde 52,1 seviyesine ulaşarak uluslararası alanda
rekabet edebilecek konuma gelmiştir. Ayrıca, 2010 yılı toplam savunma ve
havacılık ihracatımız 853 milyon 500 bin
dolar olarak gerçekleşmiştir.
Türkiye’nin bölgesinde liderlik
iddiasını artıracak ve terörle mücadelede ordumuzun gücünü katlayacak ana
projelerden bazılarını sizlere hatırlatmak istiyorum.
Askerî gücü, NATO üyesi ülkeler
içerisinde Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra sayısal olarak en büyük olan,
eğitim, organizasyon ve kurumlaşma olarak da dünyanın gıpta ettiği bir ülkeyiz.
Ancak, tek başına askerî gücün yeterli olmadığının bilincindeyiz. Elektroniğe
dayanan bugünkü savunma ve silah teknolojisi beş senede demode olabilmektedir.
Örneğin, geçmişte çok ileri teknoloji ürünü olan Leopard A1, A3 tanklarının
bugünkü teknolojik gelişmelerden geri kalmaması için modernizasyonu ülkemizde
yapılmaktadır.
Millî tank projemiz olan ALTAY
Projesi’nin prototipleri 2012 yılından itibaren üretilerek test faaliyetlerine
başlanılacaktır.
Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra
en fazla F-16 savaş uçaklarına sahip olan hava kuvvetlerimiz, personel mevcudu,
disiplin, eğitim, imkân ve yetenekleriyle hakiki mühimmatla eğitim yapma
olanakları bakımından Avrupa’daki tek hava kuvvetidir. Uçaklarının montajının
yanında, yine F-16 uçaklarının elektronik savaş kapasitelerinin modernizasyonu
projesi başarıyla yürütülmektedir.
Ayrıca, Hükûmetimizin 2008 yılında
başlattığı ATAK Helikopter Projesi ile ülkemizde yüzde 100’ü yerli helikopter
yapım sanayi kurulmuştur. İlk helikopterlerin 2012 yılı Nisan ayında teslim
edilmesini hedeflemekteyiz. ATAK Projesi kapsamında aviyonik ve silah
sistemlerinin büyük çoğunluğu ile elektronik yazılımlarımız, savunma
sanayimizin özgün teknolojileri ile geliştirilmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetlerimizin istekleri
esas alınarak, piyade tüfeklerinin en iyi özelliklerinden bir araya getirildiği
piyade tüfeğimizin test ve atışları başarıyla tamamlanarak seri üretime hazır
hâle gelmiştir.
Ayrıca, Denizaltı Savunma Harbi ve
Karakol Gemisi Projesi olarak başlatılan MİLGEM Projesi, ilk kez 1996 yılında
ele alınmış olup, Hükûmetimiz döneminde hayata geçirilen bu projenin birinci
gemisi Heybeliada’nın inşasına Ocak 2007 tarihinde başlanılmış, 2008’de de
denize indirilmiştir. İkinci gemimiz Büyükada’yı da 27 Eylül 2011’de denize
indirdik. Ülkemizde bu projeyle ilk kez, bir savaş gemisinin, yerli olarak
geliştirilen savaş sistemi GENESİS entegrasyonu da dâhil olmak üzere tüm
tasarım ve analiz aşamaları millî olarak gerçekleştirilmiştir.
ASELSAN, ROKETSAN, Makina Kimya
Endüstrisi kuruluşlarımız dünya çapında önemli bir savunma sanayi markası olma
yolunda hızla ilerlemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kaynaklarımızın etkin kullanımı ve maksimum tasarrufu hedefleyen genel bütçe
anlayışından vazgeçmeden güvenlik stratejimizden ödün vermeyeceğimizi de
belirtmek istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin katkısıyla bölgesel güç
konumuna gelen ülkemizin, bölgesel çıkarlarının korunması için yeni bir savunma
stratejilerini kararlılıkla gerçekleştireceğine inanıyorum. Unutulmamalıdır ki
barışın yolu, caydırıcı gücünüz varsa kalıcıdır. Dünyanın en eski ordularından
biri olan Türk ordusu, gücüyle bölge barışı ve istikrarın da teminatıdır,
olmaya da devam edecektir.
Bu vesileyle, vatan savunmasında
terörle mücadelede hayatlarını kaybetmiş şehitlerimize Allah’tan rahmet,
gazilerimizi şükranla anarken, Millî Savunma Bakanlığımızın 2012 yılı
bütçesinin Türk Silahlı Kuvvetlerimize, ülkemize ve Bakanlığımıza hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dalyan.
AK PARTİ Grubu adına bir sonraki
konuşmacı Düzce Milletvekilimiz Fevai Arslan.
Buyurun Sayın Arslan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA FEVAİ ARSLAN
(Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Savunma ve güvenlik, partimizin
vazgeçilmez öncelikleri arasında yer almaktadır. 2001 yılından sonra ülkelerin
tehdit tanımları ve tehdit algılamaları değişmiştir. Tüm dünyada “savunma”
kavramından çok “güvenlik” kavramı ön plana çıkmıştır. Bu değişime paralel
olarak NATO yeni bir stratejik konsept hazırladı ve kabul etti.
Savunma harcamalarında Amerika Birleşik
Devletleri’ni 114 milyar dolarla Çin, 61 milyar dolarla Fransa takip
etmektedir. Stockholm Enstitüsü verilerine göre 2010 yılı Türkiye savunma
harcamaları 15,6 milyar dolardır. Bu rakam Türkiye'nin gayrisafi millî
hasılasının yüzde 2,7’sine tekabül etmektedir ki dünya ortalaması da 2,7’dir.
Yani Türkiye'nin savunma harcamalarının dünya savunma harcamaları ortalamasının
üstünde olduğu görüşü doğru değildir. Sadece rakamsal olarak baktığımızda bu
dönemde savunma harcamalarında yüzde 18'lik bir azalma olduğu söylenebilir.
Gerçekte bu bir azalma değil bizden önceki dönemlerdeki kaynak israfına bizim
dönemimizde son verilmesi, AK PARTİ döneminde kaynakların etkin ve verimli
kullanılmasıdır.
Partimizin on yıllık iktidar dönemi
cumhuriyet tarihinde birçok ilklerin gerçekleştirildiği bir dönem olmuştur. İlk
millî piyade tüfeğimiz bu dönemde tasarlanarak üretilmiştir. İlk millî gemimiz
MİLGEM bu dönemde tasarlanmış, inşa edilmiş ve 27 Eylül 2011 tarihinde Deniz
Kuvvetleri Komutanlığımıza teslim edilmiştir. MİLGEM Heybeliada bugün Ege
sularında Türk Bayrağı’nı dalgalandırmaktadır. İlk millî tankımız “Altay”ın
tasarım ve üretimi, ilk millî insansız hava aracımız “Anka”nın tasarım ve
üretimi yine bu dönemde gerçekleşmiştir. Yine bu dönemde, ilk defa
helikopterlerimiz için millî elektronik harp sistemlerinin tasarım ve üretimi
gerçekleşmiştir.
2002’de 19 milyar dolar savunma
harcaması yapan Türkiye'nin o yıllarda bir piyade tüfeğini bile tasarlayıp
üretemediğine dikkatlerinizi çekmek isterim. Yaklaşık on yıl içerisinde Türk
Silahlı Kuvvetleri ihtiyaçları çerçevesinde toplam bedeli 20 milyar doları
bulan modernizasyon projesi yürürlüğe konulmuş olup bu projelerin yüzde 90'ı
ülkemiz sanayisinin katılımıyla hayata geçirilmiştir. Kendi kendimize yetmek ve
muhtaç olmamak adına başlatılan tüm bu çalışmalarla yetinilmemiş ve Türk
savunma sanayisi birçok alanda ürününü ihraç edebilir hâle gelmeye başlamıştır.
Tüm bunların yanında, yüzlerce KOBİ
şirketimiz savunma sanayisine üretim yapabilir standartlara ulaştırılmıştır.
Üniversite ve ARGE potansiyeli de büyük oranda hayata geçirilmiştir.
Türkiye, teknoloji savaşını kazanma
ehliyetine sahiptir. Önümüzdeki dönemde hedefimiz, büyük başarılara imza atmış
olan savunma sanayisi sektörüne süreklilik kazandırmak ve temellerini sağlam
kılmak yönünde faaliyetlerine ağırlık kazandırmaktır.
Savunma sanayimiz ihtiyaç duyduğu
teknolojileri kendi üreten, altyapısı güçlü ve ürettiği sistemlerin arkasında
durabilen bir yapıya kavuşturulacaktır. Bu çalışmaları yürütmek üzere, Savunma
Sanayii Müsteşarlığı teşkilat yapısında yeni bir düzenleme de yapılmıştır.
Gelinen tüm bu aşamalardan sonra,
ülkemizin dünyada savunma sanayisi en gelişmiş ilk on ülke arasına girmesi ana
hedefimizdir.
Bu çerçevede, tüm kara ve deniz
araçları ile insansız hava araçlarının ülkemizde üretimi sağlanacaktır.
Milli Savunma Bakanlığı 2012 yılı
bütçesinin Sayın Başbakanımızın liderliğinde, Sayın Bakanımız ve ekibinin
gayretleriyle, Türkiye'nin 2023 vizyon ve hedefine ulaşmasına önemli katkılar
sağlayacağı düşüncesi ile ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Arslan.
AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı,
Çorum Milletvekili Murat Yıldırım.
Buyurun Sayın Yıldırım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MURAT YILDIRIM
(Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma Sanayii Müsteşarlığının
2012 bütçesi hakkında AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Sizleri ve
milletimi saygıyla selamlarım.
Savunma Sanayii Müsteşarlığımız Türk
Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyon ihtiyaçlarını karşılamak ve modern savunma
sanayisini geliştirmek gibi iki önemli görevi yerine getirmektedir. Tehdit
algısı bu yüzyılda evrim geçirmiş, savunma, güvenlik konularında konsept
değişmiştir.
Ülkemiz çeyrek asrı aşkın bir süredir
terörizmle karşı karşıyadır. Türkiye dünyanın her bölgesinde insan haklarından
ve barıştan yana bir duruş sergilemektedir.
Hükûmetimiz, milletler arası
münasebetlerde adaleti ve demokrasiyi ön plana çıkartmaktadır. İktidarımız her
zaman millî güvenliği geniş açıdan ele almış, güvenliğin askerî, diplomatik,
kültürel, siyasi ve toplumsal boyutlarını bir bütün içerisinde
değerlendirmiştir.
Savunma ve güvenlik dediğimizde öne
çıkan konulardan biri meşruluğun terk edilmemesi, demokratik kazanımlar ve
insan hakları gibi konuların ikinci plana itilmemesidir. Savunma ve güvenlik
ihtiyaçları demokratikleşme ve özgürlüklerin geliştirilmesi ve korunmasıyla
uyum içerisinde yürütülmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
savunma ve güvenliğin en önemli ayaklarından biri de ekonomik gerçeklerdir.
Stratejisini akılcı, dinamik, asgari maliyetle azami faydayı elde etme
perspektifli şekillendiren İktidarımız yaptığı çalışmalarla ülkemizi birçok
alanda dışa bağımlılıktan kurtarmıştır.
Ülkemiz dünyada savunma sanayisi en
gelişmiş ilk on ülke arasına girme hedefine hızlı adımlarla ilerlemektedir. Bu
doğrultuda Savunma Sanayii Müsteşarlığımız gelecek adına güven verici adımlar
atmaktadır. Örneğin helikopter üretimlerine önümüzdeki beş yıllık dönemde
başlanacak olup, gerek ülkemizin gerekse bölge ülkelerinin ihtiyaçlarını
karşılayacak duruma gelecektir.
Müsteşarlığın planlaması çerçevesinde
bir savaş uçağı ile bir jet eğitim uçağının tasarım ve geliştirilmesi
önümüzdeki on yıllık dönemde tamamlanacaktır.
Alçak ve orta irtifa hava savunma
sistemleri ülkemiz sanayisi tarafından tasarlanarak önümüzdeki beş yıllık
dönemlerde üretime geçilecektir.
Yine, radar teknolojisine dayalı bir
gözlem uydusunun millî teknolojilerle geliştirilmesi için çalışmalar
yürütülmektedir.
Savunma sanayimizin ülkemizin ekonomik
gelişmesine de etkisi büyüktür. Özellikle ülkemizde küçük esnafın, sanayimizin
kalkınması, işsizliğin azaltılması açısından savunma sanayi lokomotif rol
üstlenebilecek bir alandır. Bu sebeple, ülkemiz KOBİ’lerine savunma sanayi
ihalelerinde pozitif ayrımcılık sağlanmalıdır. KOBİ’lerimizi bu yönde destekleyecek
projeler geliştirilmelidir.
Bu noktada, Eylül 2011 tarihli Resmî
Gazete’de yayımlanan kamu satın alımlarında ihtiyaçların yerli ürünlerle
karşılanmasını salık veren 2011/13 sayılı Genelge büyük önemi haizdir. Bu
Genelge ile Türkiye’de üretilen ürünlerin dışarıdan teminin önüne de
geçilmektedir. Bu, dış ticaret açığını azaltırken, ülkemiz sanayisinin,
KOBİ’lerimizin büyümesini ve rekabet gücünü artıracaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
seçim bölgem Çorum da yıllardır oluşturduğu sanayi altyapısı ile savunma
projesinin gerçekleştirilmesinde aday bir ildir. Bu konuda 2008 yılından
itibaren girişimlere de başladık. Bu dönem Savunma Sanayii Müsteşarımız ve
savunma sanayisinde iş yapan dev firmaların üst düzey yetkililerini Çorum’da
ağırladık, fabrikalarımızı inceledik. Süreç içerisinde TSO ve diğer sanayi
kuruluşlarımız öncülüğünde farklı çalışmalar yapıldı. Geçtiğimiz günlerde
milletvekili arkadaşlarımızla birlikte Ticaret Sanayi Odamız ve iş
adamlarımızla Sayın Bakanımızı ziyaret ettik. Kendisine teşekkür ediyorum yakın
ilgisinden dolayı.
Çorum’un kalkınma ruhunu hepiniz
duymuşsunuzdur. Çorum kendi yağı ile kalkınan, yıllarca devletten yardım
almadan büyüyen bir il olmuştur. Yıllarca hasret kaldığı yüzlerce yatırıma
İktidarımız döneminde kavuşmuştur. Bugün Çorum’un gündeminde öncelikli iki konu
vardır: Birisi demir yoludur, birisi de savunma sanayisidir. Çorum, savunma
sanayisinde kullanılan altı yüze yakın ürünün tamamını üretebilecek kapasiteye
sahiptir. Biz Çorumlu olarak da Çorumlu iş adamları olarak da buna talibiz. Ben
inanıyorum ki, inşallah, yüzde 40’ına sahip olan bu sanayi sitemiz gelecekte
savunmayı Çorum’da itibarlı bir bölge hâline getirip ve savunma sanayisine
büyük katkı sağlayacağımıza inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldırım, teşekkür
ediyoruz.
MURAT YILDIRIM (Devamla) – Bütçemizin
hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şimdi Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on üç dakika.
MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Öncelikle, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
8 Haziran 2011 tarihinde yayımlanan
kanun hükmünde kararnameyle, eski adı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, yeni adı
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı oluşturularak bazı birimler Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde adı da değiştirilerek oluşturulmuş, bazı
birimler de, ticaretle ilgili olanlar da Gümrük ve Ticaret Bakanlığına
aktarılmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu
kararnamenin yayımlandığı tarih itibarıyla Bakanlık merkez teşkilatında daire
başkanı ve daha üst görevde olanlar, taşrada da il müdürleri ve il müdür
yardımcıları öncelikle müşavir kadrosuna atanmış, il müdür yardımcıları da
araştırmacı kadrosuna geçirilmiştir. Bakanlık bünyesine o tarihten sonra
asaleten sadece Bakan Yardımcısı ve Müsteşar ataması yapılmıştır.
Ciddi miktarda bütçe tahsisi öngörülen
ve ülkenin bilim, sanayi ve teknoloji politikasını belirleyip uygulama
durumunda olan Bakanlığın, yaklaşık altı aydır, belki de daha uzun süredir üst
düzey görevlerinin vekâletle yürütülmesi gerçekten ciddi bir handikap teşkil etmektedir.
Yönetim boşluğu doğurabilecek bir durumdur. Aslına bakarsanız, bu tür uygulama
o kararnamenin çıkışından sonra birçok bakanlıkta aynı şekilde devam
edegelmektedir.
Değerli milletvekilleri, üreten
ekonominin temelinde kendi girişimcimizi iç ve dış pazarlarda aşırı rekabete
karşı koruyacak ve onlarla aynı şartları sağlayabilecek olan ortamın temin
edilmesi gerekmektedir. Bu ortamı sağlayamadığınız zaman, hâlen mevcut durumda
olduğu gibi, girişimcimize şunu da söyleyebilirsiniz: “Pahalıya üret, ucuza sat.
Eğer yapamıyorsan bırak çünkü nasıl olsa ithalat yapılıyor, ithalat daha ucuza
gelmekte.” Bu farklı ve yanlış bakış açısı, tahmin ediyorum, girişimcimizin
bugün karşı karşıya kaldığı en önemli problemdir. Çıktı fiyatları söz konusu
olduğu zaman küresel rekabeti ve dünya fiyatlarını öne sürebilirsiniz ancak
girdi fiyatları söz konusu olduğu zaman ne rekabetten ne de yine dünya
fiyatlarından bahsetmez durumda kalırsınız.
Değerli milletvekilleri, ekonomimizin
kırılganlığının azaltılması ve muhtemel krizlere karşı daha dayanıklı hâle
gelmesi için de daha önceki konuşmalarımızda da belirttiğimiz cari işlemler
açığına mutlaka bir çözüm bulunması gerekmektedir. Unutmayalım ki her bir
verilen bir birim cari açık başka bir ülkenin istihdamına ek bir katkı yapmakta
ve ayrıca oralarda yatırım olarak üretim ekonomisine dönüşmektedir. Burada esas
olan, Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarına çözüm getirilmesidir. En temel
mesele de Türk sanayisinin kendi yapısıdır. Türk sanayisi artık büyük oranda
dinamiklerini ithalatla yapar hâle gelmiştir. Bu, şu demektir: Üretim ve
ihracat ithalata dayalı bir yapı hâline gelmiştir ve siz ne kadar fazla ihracat
yaparsanız neredeyse o oranda ithalat da eder duruma gelirsiniz. Bu ortamda
reel sektörümüzün dış borçlanmasının, borcunun artmasının en önemli
etkenlerinden bir tanesi de kendi öz ve işletme sermayelerinin yetersiz duruma
gelmesi kaygısıyla, sermayelerinin erimesi nedeniyle artık reel sektörümüz dış
kaynağa, dış borçlanmaya gider hâle gelmiştir ve dış borçlanma reel sektör
eliyle yapılır duruma gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, var olan
sorunları aşabilmek, bir hedef koymak ve bu hedeflere ulaşabilmek için tabii ki
üretim gücünü artırmamız gerekir. İşte, bu noktada KOBİ’ler devreye girer.
KOBİ’ler yeni küreselleşme olgusunda büyük işletmelere karşı korunur hâle
gelmiştir. Bütün dünya bunu yapmıştır, bütün dünyada küçük ve orta ölçekli
işletmeler en önemli yapılar, yapı taşları hâline gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, ülkedeki
istihdamı artırmak, krizleri bir ölçüde aşabilmek ve bunlara daha dayanıklı
hâle gelebilmek için küçük girişimciliği teşvik etmemiz lazım, yoksa bugünkü
gibi neredeyse yaklaşık yüzde 20’lere varan kredi oranlarıyla, faiz oranlarıyla
bu işletmelerimizi ne teşvik edebiliriz ne de bunları ekonomiye
kazandırabiliriz.
Girişimcilerin belki de en önemli
şikâyetlerinden biri de teşvik sistemidir. Bugün teşvik sistemi değişik
bakanlıklardan alınmıştır, dün hazinedeyken Ekonomi Bakanlığı bünyesine
verilmiştir ve bunun uygulamadaki aksaklıkları da ortadadır değerli
milletvekilleri. Eğer yeni bir vizyona sahip olmak istiyorsak, mutlaka,
Bakanlığın bu teşvik mekanizmasına sahip çıkması gerekir. Teknolojik ürünleri
üretilebilmemiz, kimlerden ne kadar pay alındığını bilmemiz işte, bu noktada
öne çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, sanayi
politikamıza baktığımız zaman, sanayi politikamızın stratejik sektörlerin ve
teknoloji politikaları ile hedeflerinin doğru tespitinde kullanılması gerekir.
Bunun için de sonuç almak önemlidir ve bu sonucu alabilmek için birtakım
belgelere de ihtiyaç duyulur. İşte Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi aslında
böyle olması gereken bir belgedir ama maalesef, yayınlandığından bugüne bir
heyecan, bir etki yaratamamış, dar çaplı olarak yerini muhafaza etmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu belgenin
belki birçok noktası eleştirilebilir bu kürsüden ama ben size esas olarak
vizyonunu ön plana getirmek istiyorum: Bu belgenin vizyonunda “Orta ve yüksek
teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olmak.” ifadesi yer alıyor.
Şimdi, Türkiye açısından, burada, bu
ürünün üretim üssü olmak mı, yoksa bu teknolojiyi ve bu teknolojiye dayalı
ürünleri üretmek mi daha önemlidir? Şüphesiz, teknolojiyi üretmek ve bu
teknolojiye dayalı ürünleri dünya çapında dağıtmak ve pazarlamak ülkemize
yakışan bir vizyon olması gerekir. İşte burada da bu vizyon değişikliğinin
belki de yapılması gerekir diye düşünüyorum çünkü teknolojik ürünlerin
satışlarında kimlerin ne pay aldığı ortadadır. Teknolojiyi asıl üreten kişi
neredeyse yaklaşık yüzde 50’sini alır, ama onu imal eden, imalatta bulunanlar
yüzde 1 ila 5’ini alırlar, kalanı ise dağıtım, ham madde ve buna benzer diğer
ürünlerin sektörel paylarını alan firmalara gider. Esas payı kimin aldığı
ortadadır değerli milletvekilleri.
Sayın milletvekilleri, teknoloji
deyince önemli olan, teknoloji geliştirme bölgeleridir. Bu kanun 57’nci Hükûmet
döneminde 26 Haziran 2001 tarihinde çıkarılmıştır ve yürürlüğe girmiştir.
Dolayısıyla, ülkede mantar gibi teknopark üretmek mesele değildir, önemli olan
bunların işlevselliğini artırmak, burada teknoloji üretir hâle getirmek ve
buralardan istenen faydayı sağlamaktır. Bugün teknopark işletmeciliği tamamen
ticari bir yapıya dönüşmüştür. Buralarda yer almanın maliyetleri teşviklerden
çok daha yüksek durumdadır.
Bu şekilde, yine yatırım ortamının
iyileştirilmesi meselesine gelinir. Yatırım ortamının iyileştirilmesi de, yine
57’nci Hükûmet döneminde 11 Aralık 2001 tarihinde Bakanlar Kurulunun prensip
kararıyla oluşturulmuştur. Çok önemli bir karardır. Bugün yatırım ve ekonomik
iklimin daha iyi hâle getirilmesi noktasındaki adımlar, 2001 tarihinde
atılmıştır ama maalesef bugün Dünya Bankasının Doing Business 2011 Raporu’na baktığımız zaman Türkiye iş yapma
kolaylığı sırasında 183 ülke arasında 65’inci sıradadır. Geçen sene, 2010’da bu
60’tı. Yani her geçen yıl daha iyiye gitmemiz gerekirken maalesef bu daha da
bozulur hâle gelmektedir.
Kâr marjlarının bu kadar azaldığı bir
ortamda tabii ki, üretimi her aşamada ciddi bir şekilde düşünmemiz lazım.
Üretimin nerede yapıldığı da bu bakımdan önemlidir. İşte, organize sanayi
bölgelerinin yasal statüye kavuşturulması da 15 Nisan 2000 tarihinde
yapılmıştır değerli milletvekilleri. Orada OSB’lerimizin güncel ihtiyaçlarına cevap
verilebilecek bir yasal düzenleme getirildi ancak onları Güney Kore örneğinde
olduğu gibi, daha yüksek seviyelere götürebilecek çalışmalara da bir an önce
gitmemiz lazım. OSB’lerin çok ciddi sorunları var. Bu sorunlar tabii ki,
onların gelirleriyle ilgili; idari, hukuki, birtakım sıkıntıları, problemleri
var ama en başta OSB’lerde arsa tahsisinde metrekare fiyatlar hâlen daha çok
yüksek gözükmektedir.
Değerli milletvekilleri, o yüzden
yatırımcılar buralara yatırım yapmaktan, ellerinde kaynak olanlar buralara
tahsis etmekten de kaçınmaktadır. Diğer yandan, OSB’lerimizi kentsel dönüşüm
modellerinde de kullanabiliriz. Bu tip modelleme çalışmaları ülkemizde
mevcuttur, bunu yapan çok ciddi bilim adamları ve uygulamacılar vardır.
Bunlardan faydalanmak gerekir diye Sayın Bakana duyurmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, hem OSB’lerle
ilgili hem sanayi politikamızla ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin Meclis
araştırma önergesi vardır. Eğer bu konularla ilgili çok ciddi çalışmalar yapma
imkânı bulabilirsek bu önergemiz, bu teklifimiz desteklenir ve biz burada bu
bahsettiğimiz konuları daha ciddi ve derinden inceleme fırsatı bulmuş oluruz.
Değerli milletvekilleri, şimdi,
sizlerle bir tespiti paylaşmak istiyorum. Bu tespit, elimde gördüğünüz 2012
Yılı Programı. Bu program ilgili kamu kuruluşları tarafından hazırlandıktan
sonra devletimizin, Hükûmetimizin yetkili organlarında yani Yüksek Planlama
Kurulunda ve akabinde de Bakanlar Kurulunda görüşülerek yayımlanıyor ve
yürürlüğe giriyor. Değerli milletvekilleri, bu programda sayfa 164’te çok
ilginç tespitler var. Bakın, bu tespitler aslında yeni tespitler de değil, bu
tespitler geçtiğimiz yılların Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçelerinde de
Milliyetçi Hareket Partisinin sözcüleri tarafından dile getirildi. Burada Çin
ve Hindistan’daki ucuz emeğe atıf yapılarak, bazı sektörlerde üretimin
darboğaza girdiğini, rekabetin güçleştiğini ve 2002 yılından itibaren bu
üretimdeki darboğazların arttığından bahsediliyor ve devam ederek sanayinin
kredi maliyetlerinin yüksekliğinden bahsediliyor. Bu tespiti, kendi yayın
organlarında, kendi kurumlarında tespit edilmiş bu tespiti tekrar Sayın
Bakanlığa getirmek istiyorum ve önümüzdeki yılın bütçelerinde, önümüzdeki
dönemlerde bu tespitlere daha ciddi bir şekilde el atıp, burada çözüm
yollarının da görüşülmesi gerekir diyorum.
Değerli milletvekilleri, girişimcilik
ekonominin kaynağıdır ve bu kaynağı sürekli canlı tutmak zorundayız, bu
kaynağın kurumasına mâni olmamız gerekir diye düşünüyorum.
Bu düşüncelerle, Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığının bütçesinin hayırlara vesile olmasını tekrar diliyorum,
hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
Tanrıkulu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
ikinci konuşmacı Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru.
Süreniz on dakika.
Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; TÜBİTAK ve TÜBA bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin kalkınması, gelişmesi,
önüne koyduğu hedeflere ulaşmasında bilim, teknoloji, araştırma ve
geliştirmenin çok büyük bir önemi ve katkısı vardır. Ülkenin ve milletlerin
geleceklerinin şekillenmesi teknolojideki gelişmelere bağlıdır. Zenginleşme, gelişme
ve kalkınmanın itici gücü hep teknolojideki gelişmeler ve çalışmalarla
olmuştur. Bu çalışmaların başında da ARGE faaliyetleri ve bunlara verilen
destekler gelmektedir.
Sayın milletvekilleri, ARGE destekleri
bütçe içinde her yıl arttı deniyor ancak ayrılan pay acaba yeterli midir veya
ayrılan pay bütçe içerisinde nasıl kullanılmaktadır? Ancak buradan sormak
istiyoruz: “ARGE desteklerini yükselttik.” derken bu desteklerin sanayiye,
ihracata, üretimlerin kalitesine veyahut da üniversitelerin gelişme sıralamasında
bir etkisi olmuş mudur? Ayrıca, tabii bunun tespit edilmesi gerekmektedir.
Bunun da tespitinin ilmî yöntemleri vardır. Bunu etki analiziyle yapabiliriz.
TÜBİTAK’ta da bir etki analizi tespiti yapılmış mıdır? Bir araştırma yapılmışsa
bunu da öğrenmek istiyoruz. Ayrıca, TÜBİTAK tarafından verilen desteklerin ne
kadarı üniversiteler tarafından kullanılmaktadır? TÜBİTAK’ın faaliyet alanları
içerisinde hep fen bilimleri vardır ancak sosyal alanlarda da faaliyetini
artırması gerekmektedir.
Türkiye genç bir nüfusa sahiptir. Genç
nüfusun önünü açabilecek, ona aş ve iş temin edebilecek ARGE faaliyetlerine
mutlaka destek verilmeli, önem verilmelidir. Kısaca, bilime, teknolojiye,
ARGE’ye innovasyona önem verilmelidir.
Türk insanı çok çalışkandır. Ülkemizde
çok geniş kaynaklar vardır. Örneğin, ülkemiz geniş enerji potansiyeli
noktasında çok zengindir. Her yıl, değişik branşlar dışında sadece bir sektör,
mesela enerji sektöründeki bütün ARGE faaliyetleri desteklenebilir mi?
Sayın milletvekilleri, Bakanlık olarak
çok önemli olan Sanayi Strateji Belgesi ortaya koydunuz. Hangi firmalara
teknoloji gelişimi sağlanmaktadır? Hangi sektörlerde strateji belgelerini
uygulamaya koyuyorsunuz?
Elli yıldan beri otomotiv sektöründe
üretim ve montaj yapıyoruz. On yıldan beri iktidardasınız, yeni tasarımlar
yaparak ne zaman kendi otomobilimizi yapacağız?
Ülkemizde ne zaman, kamu olsun özel
sektör olsun, yerli makinelerin, yerli elektrikli araçların, kimyasal ürünlerin
üretim ve kullanımı ARGE faaliyetleriyle desteklenip teşvik edilecektir? İthal
etmeden üreterek kullanabilir hâle geleceğiz?
Sayın milletvekilleri, bilim ve
teknoloji alanında ülkemiz arzu ettiğimiz yer ve konumda değildir. Bu durum,
ülke yöneticilerinin yanlış politikalarından kaynaklanmaktadır. ARGE’ye ayrılan
payın miktarı bilime, teknolojiye, büyüme ve rekabete ülkenin verdiği değeri
gösterir. Bilim alanında OECD ülkeleriyle karşılaştırma yapılınca ARGE
harcamalarında çok gerilerdeyiz. TÜBİTAK ve TÜBA’ya ayrılan bütçe çok azdır. Bu
az para ile bilimde ilerleme nasıl olacak? Gelin, bütçeyi artıralım, daha fazla
kaynakları buraya aktaralım.
635 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlanmış olan TÜBA Başkanlığı, şu
andaki organizasyon şeması ile TSE, Türk Akreditasyon Kurumu, KOSGEB, TÜBİTAK
ile beraber bir müsteşar yardımcısına bağlı görünüyor. Ancak TÜBA alelade bir
devlet dairesi değildir. Bu şekilde çalışmalardan hiçbir fayda doğmaz, verim
alınmaz diye düşünüyoruz. TÜBA'nın ülkemizin bilimde daha aktif ve etkili bir
rol oynamasını sağlaması gerekir. Sosyal ve temel bilimlerde, araştırma
enstitüleri konusunda katkı vermesi görevidir. Ancak böyle bir çalışma için
TÜBA’nın siyaset üstü, özerk olması gerekir ancak siyasetin gücünün altında kalmakta
olduğunu da görüyoruz.
TÜBA’nın devlet kurumları ve hükümete
danışmanlık yapması gerekir. Ancak bugüne kadar bunun tam yapıldığını
söyleyemiyoruz. Mesela, MAM, Marmara Araştırma Merkezi, Uluslararası Gıda ve
Beslenme Kongresi yapıyor. Bu tip kongrelerin yapılması çok önemlidir ancak
kongre sonucu ortaya çıkan bilimsel gelişmelerin ülkemizde uygulanması gerekmez
mi? Bu kongreler büyük paralarla yapılıyor, emek sarf ediliyor. Bunlar sadece
ilmî çevrelerde kalmamalı, uygulamaya da geçmelidir.
Bakın, ülkemizde şu sıralar şeker
fabrikaları özelleştirmesi vardır. Devlet elindeki fabrikalar satılıyor.
TÜBİTAK olarak, tabii şeker olan şeker pancarı şekerinin kullanılması, pancar
üretiminin devam etmesi, üretimin korunması noktasında görüşleriniz yok mudur? Bu
konuda sağlıkla ilgili çalışmalar yaptıramaz mısınız? Ülkemizde hazır gıdalar,
GDO’lu üretimler var. Bunların insan vücudundaki etkileri araştırılamaz mı?
Kısa, orta, uzun vadede ne tür organik bozukluklara sebep oluyor, bunlar tespit
edilebilir. Ayrıca önerileriniz varsa acaba Hükûmet bunun ne kadarına cevap
vermiştir veyahut da verilen önerilerden acaba hangileri uygulamaya girmiştir?
Sayın milletvekilleri, görüldüğü
kadarıyla işler iyi gitmiyor. Esas sorun akademik üyeliklerin seçiminde
yapılmaktadır. Akademi üyeleri bilime katkıları ve yayınları ile seçilmelidir
ancak yaşlanmış, yapacak çok fazla bir şeyi kalmamış insanlar da burada
koltukları işgal etmemelidir. Bugün neredeyse 2/3 üye Hükûmetin ve YÖK'ün
kontenjanı ile belirlenmektedir. Bu da üniversite camiasında, maalesef,
huzursuzluğa sebep olmaktadır.
Siyasallaşma oluyor, siyaset müdahale
edip kadrolaşıyor ancak unutulmamalıdır ki buralar ülke ekonomisine katkı
verecek yerlerdir. İstihdam, yatırım, üretim istiyoruz. Bırakın, ilim adamları
önerilerini ortaya koysunlar; güvenli, gelecek kaygısı olmadan, huzur
içerisinde çalışmalarını yapsınlar. Ancak görünen odur ki kanun hükmünde
kararname ile yükseköğretim ile ilgili tüm kurum ve kuruluşlar -YÖK, üniversiteler, ÖSYM, TÜBİTAK, TÜBA- siyasi erkin tam
yönetimindedir.
Türkiye uluslararası bilimsel yayın
sayısında 2004 öncesi yıllık yüzde 14 düzeyinde artış gösterir iken son beş yıl
verilerine göre maalesef gerileme göstermektedir. 1997 yılında 27’nci sırada
iken hızlı yükselişle 2004 yılında 20’nci sıraya gelinmiştir. Aynı hızı
gösterseydik 2009’da 13’üncü sıraya yükselmemiz gerekirdi ancak olmamıştır. Son
altı yılda ciddi olarak durakladığı çeşitli çevrelerce ifade ediliyor. Siyası
erkin, YÖK ve üniversitelerin bunun nedenlerini inceleyip önlem alması gerekir.
Ancak siyasi erkin -enteresandır- kadrolaşmayla meşgul olduğunu da görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, illerde Milli
Eğitim Bakanlığına bağlı bilim ve sanat merkezleri vardır. Buraya üstün
yetenekli öğrenciler kendilerini geliştirmek için sınavla alınır. Ancak bu
okullar sahipsizdir. TÜBİTAK bu bilim ve sanat merkezlerine sahip çıkabilir.
Öğrenciler özel seçildiği için ülkemizin çok önemli kaynağıdır. Buraya mutlaka
destek olunmalıdır. TÜBİTAK olarak bu öğrencilere projeler yaptırılıp, yurt içi
ve dışı destekler verilip, ilim dünyasına
kazandırılabilir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bilim ve teknoloji politikasının
esasını, bilim insanına, bilimsel düşünceye, yenilikçiliğe, teknolojinin
üretimde kullanılmasına önem verilmesinde görüyoruz. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, toplumun refah düzeyini
yükseltmek için bilim ve teknoloji üretme yeteneği ve kapasitenin
arttırılmasının gerekli olduğuna inanıyoruz.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde sosyal
ve fen bilimleri ile fikir ve sanat alanında bilimsel düşüncenin hayat bulacağı
ve itibar göreceği bir iklim oluşturulmalıdır. Alanlarında önemli görevler
yapmış, başarılı olmuş, yurt dışındaki Türk araştırmacılar TÜBİTAK vasıtasıyla
desteklenmeli, sahip çıkılmalıdır.
TÜBİTAK, Türk dünyasına da açılmalıdır.
Türkiye, Türk dünyasında bir çekim merkezi hâline gelebilir. Ülkemizde
TÜBİTAK'a bağlı Türk dünyası bilimsel araştırmalar merkezi mutlaka
kurulmalıdır. Türk ve yabancı araştırmacıların ülkemizde istihdamı cazip hale
getirilmelidir. Kamu kaynaklarından ARGE
yatırımlarına daha fazla kaynak aktarılarak bunlar gerçekleştirilebilir.
Özel sektörün ARGE ve teknoloji üretimi
yatırımları, ciddi manada desteklenmelidir. ARGE harcamaları, gayrisafi yurt
içi hasıla içindeki payları yüzde 2,5’lara çıkarılmalıdır, şu anda yüzde 1’in
altındadır.
TÜBİTAK destekleri ile
üniversitelerimizi, bilgi ve teknoloji üretim merkezi hâline getirmek için
çalışmalar yapılmalıdır.
Her ilde üniversite sanayi ortak
merkezleri, teknokentler, teknoloji serbest bölgeleri kurulması teşvik
edilmelidir.
Bilimsel ve teknolojik araştırmaların,
yeniliklerin ve buna bağlı olarak verilecek patentlerin üretime ve toplumsal
faydaya dönüşmesini sağlamak amacıyla milli yenilik sistemi mutlaka
kurulmalıdır, teknoloji transfer merkezleri oluşturulmalıdır.
Ayrıca TÜBİTAK tarafından “Bilim Çocuk”
dergisi ve “Meraklı Minik” dergisi yayınlanıyor. Bu yayınlarda Türkçe isimlerle
beraber Türk milletinin millî ve manevi değerleri çocuklarımıza anlatılmalıdır.
Atatürk, bayrak, vatan, tarih sevgisi yayınlarda tema olarak işlenmelidir.
Ayrıca bu yayınlar ücretsiz şekilde okullara gönderilmeli, öğrencilere
dağıtılmalıdır diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Doğru, çok teşekkür
ediyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
üçüncü konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan.
Buyurun Sayın Adan. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on üç dakika.
MHP GRUBU ADINA CELAL ADAN (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısa adı KOSGEB olan Küçük ve Orta
Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresinin 2012 yılı bütçesine
ilişkin görüşlerimizi sizlerle paylaşmak için huzurlarınızdayım. Hepinizi sevgi
ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün burada
vaktimiz kısıtlı olsa da konuşacağımız konu Türk ekonomisinin belkemiği olan
küçük ve orta boy işletmeler yani KOBİ’lerdir. KOBİ’ler, sadece Türkiye'nin
değil, dünyanın bütün ekonomilerinin belkemiğidir. Ekonomik kalkınmışlık düzeyi
ne olursa olsun tüm ülkelerde KOBİ’ler, gerek sayısal gerekse de istihdam
yaratma gücü açısından ekonomik ve toplumsal düzenin öncü kuvvetleridir. Adalet
ve Kalkınma Partisinin dilinden düşürmediği ama sadece dilinde bıraktığı
demokrasinin toplumsal zemini KOBİ’lerdir. Türkiye’de toplam işletmeler içinde
KOBİ’lerin payı yüzde 99,5’tur. Ülkemizdeki toplam istihdamın yüzde 70’i KOBİ
kaynaklıdır. Katma değerin yüzde 38’ini KOBİ’lerimiz üretmektedir. Dolayısıyla,
Türk ekonomisi, bir KOBİ ekonomisi demek yanlış olmayacaktır.
Dikkatinize sunduğum bu rakamlar Avrupa
ülkelerinin ortalamalarına yakındır ancak gelişmiş ülkelerde KOBİ’ler ihracatın
yüzde 35-40’ını karşılarken Türk KOBİ’lerin ihracattaki payı 13-16
ağırlığındadır. KOBİ’ler, sadece ekonomik hayatta değil, aynı zamanda sosyal ve
demokratik hayatta da önemli roller üstlenmektedir. KOBİ’ler Türkiye’de geniş
bir alana yayıldıkları için bölgesel gelişmişlik farklılıklarının giderilmesi,
mülkiyetin geniş bir tabana yayılması, istihdamı meydana getirmesi, gelir
dağılımında adaletin sağlanması ve bunların devam ettirilmesiyle demokratik
hayatı canlı tutmada önemli bir güçtür. Anadolu’nun en dinamik unsurları
KOBİ’lerdir. KOBİ’ler Türk ekonomisinin üretim yükünü çekmektedir. Bunun yanı
sıra krizlerin toplum hayatını tahripkâr biçimde etkilemesini engelleyen tampon
işlevi de görmektedir. Bununla birlikte KOBİ’ler 2007’den bu yana kademeli
olarak derinleşen krizin etkisiyle âdeta bir çöküş sürecine girmiştir. KOBİ’ler
mutsuz ve borçludurlar. Türkiye’nin gerçek anlamda üretici olan ve millî
kimliğine hakkıyla layık KOBİ’lerde sabırlar taşmaktadır. Sesleri çıkmayan
KOBİ’ler sahipsizlik duygusuna kapılma noktasındadır. Mevcut işyerlerini kendi
varlıklarını satarak ayakta tutmak zorunda kalmışlardır. KOSGEB kredilerinde
olduğu gibi göstermelik kredilerle birçok KOBİ oyalanmaktadır. KOSGEB bugünkü
asli görevinden yani KOBİ’lerin rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek
amacından uzaklaşarak finans kuruluşlarının rolünü üstlenmeye başlamış,
bankaların KOBİ’lere vermiş olduğu kredilerin kredi faizlerini karşılayan bir
kurum hâline gelmiştir. Bu durum Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonunda
yapmış olduğu Bakanlığının bütçe sunuş konuşmasından kolaylıkla çıkarmak
mümkündür. Sayın Bakan konuşmasında, KOSGEB kredileri kendilerinden önceki
yıllarda bir anlam ifade etmediğini, 2002’den sonra iktidara geldikten sonra
büyük miktarda krediler temin ettiklerini ancak hepimizin dikkatini çeken -bir
hatibin de ifade ettiği gibi- kendileri şöyle bir şey söylüyorlar: 203 bine
yakın işletme için sağladığımız kredilerle KOBİ’lerin ödemeleri gereken 1
milyar lira faizi karşıladıklarını ifade ediyor. KOSGEB’in esas olarak kredi
faizi karşılayan bir kurum hâline geldiğini ifade etmekte, finansman odaklı bir
yapının oluşmasına en hafif tabirle göz yummaktadır. Bu, doğru değildir.
Hükûmetin iddia ettiğinin tersine, Hükûmetin oyuncağı olan TÜİK’in uydurma
rakamlarının tersine Türkiye’de işsizlik azalmamakta aksine artmaktadır.
İşsizliğin artmasının temel nedeni KOBİ’lerin ihmal edilmesi ve kapanmasıdır.
Anadolu’da küçük sanayi siteleri, organize sanayi bölgelerinde üretim daralması
ve küçülme döngüsü istihdamı da fevkalade olumsuz etkilemektedir. Çeşitli
örnekleri kamuoyuna yansıyan iflas ve kapanmalar devam etmektedir. İşsizliğin artışının
temeli burada aranmalıdır.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidara
geldiği günden bu yana ülkeyi cari açıkla fakirleştirmiş, özelleştirmelerle
millî serveti yok etmiş, iktisadi taraflarla kavga etmiş, iyi olan şeyleri
kendisinden, iyi olmayanları ise geçmişin üzerine ya da yurt dışına atmıştır.
Ağustos böceği gibi davranmaktadır. İçinde bulunulan ortamda halkımızın
dikkatini ekonomiden başka yerlere çekmek için elinden geleni yapmaktadır ancak
milletimizin bir numaralı gündemi ekonomidir.
Türk ekonomisinin dinamosu olan
KOBİ’lerimizin büyümesi için KOSGEB yeterli değildir, yeterli olamaz. KOSGEB’in
verdiği göstermelik destekler yerine, daha radikal, uygulanabilir destekler
sağlanmalıdır ve Milliyetçi Hareket Partisinin geçmişte dile getirdiği, bugün de
bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkan esnaf ve KOBİ bakanlığı kurulmalıdır.
Halk Bankası, KOBİ’lere hizmet edecek
şekilde yapılandırılmalıdır. Bu bankaya, KOBİ’lere tahsis edilmek üzere düşük
faizli fon sağlanmalıdır.
KOBİ’lerin toplam kredilerden aldığı pay
dünya ortalamasının yarısı kadardır. Dünya ortalamasında KOBİ’lere yüzde 38
oranında kredi payı düşmektedir. Bu payın ülkemize de belli bir program
dâhilinde yüzde 40’lara çıkarılması gerekmektedir.
Mevcut ARGE Yasası KOBİ’ler lehine
değildir. KOBİ’lerin de yararlanabileceği yepyeni bir yasa yapılmalıdır. Mevcut
yasa ve yönetmelikler emredici hüküm ve cezalar içermektedir. Bunun yerine,
kamu ve KOBİ temsilcilerinin iş birliğinde çözümler üretilmelidir.
Doğru ve güvenilir sanayi envanteri
çıkarılmalıdır ve sürekli güncelleştirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, 1960 yılında
kurulan Türk Standartları Enstitüsü, geçen elli bir yıllık süreçte ülkemizin
rekabet gücüne katkıda bulunmak, özellikle ticari faaliyetlerde belli
standartları gözetmek, milletimizin yaşam düzeyini yükseltmek adına çok önemli
işlevler yerine getirmiş bir kurumdur. Ticaretin küreselleştiği, rekabetin
sınır tanımadığı, insanların kaliteli tüketime yöneldiği bir dünyada Türk
Standartları Enstitüsünün sorumluluğu çok daha büyük bir önem arz etmektedir.
Binlerce üretime kefil olan Türk
Standartlar, bu ağırlığın altında ezilmektedir. Özellikle dış ticaret alanında
TSE uygulamaları nedeniyle ciddi sorunlar yaşamaktadır. İthalat işlemlerinde TSE’ye
tabi ürünlere ilişkin gümrükleme esnasında zaman ve maliyet yaratıcı nitelikte
önemli sorunlar vardır. İthalat esnasında gümrükler tarafından TSE kontrolü
için alınan numunelere ilişkin cevabi yazılar oldukça gecikmeli olarak
gelmektedir. Bu gecikme ithalatçı firmalarımızın işlemlerini yavaşlatmakta ve
ticari hayatın yavaşlamasına sebep olmaktadır. Diğer önemli bir sorun ise
standartlara ilişkin belgelerin sürelerinin kısa olması, çoğunun ait olduğu
takvim yıl içinde geçerli olmasından dolayı yaşanan bürokrasidir.
Avrupa Birliği iddiasındaki Türkiye'nin
dış ticarette söz sahibi olabilmesinin yolu standartlardan geçer. Türk malının,
“Made in Türkiye” damgasının dünyada saygın bir yer edinmesinin yolunun
standartlardan geçtiği muhakkaktır. Bize göre asıl TSE'nin bir standarda
ihtiyacı vardır.
Değerli milletvekilleri, TSE, birçok
kurumda olduğu gibi, ne yazık ki AKP hükûmetlerinin elinde yozlaşmış, esas
işlevini ve varlık nedenini unutmuştur. Mallarına, ürünlerine dünya ölçeğinde
saygın bir standart getirmeyen bir zihniyetle Türkiye'nin ilerlemesi, gelişmesi
mümkün değildir.
Sınai mülkiyetin işleyişini sağlamakla
görevli tek sorumlu kuruluş olan Türk Patent Enstitüsü, 57'nci Hükûmet
döneminde temeli atılan, 2003 yılında tamamlanan binasındaki teknik ve fiziki
altyapısıyla son derece modern koşullarda çalışan bir kurumdur. Ancak, 2002
yılında iş başına gelen AKP Hükûmeti, birçok kurumda olduğu gibi burada da
hızlı bir kadrolaşmaya gitmiş, tecrübeli çalışanlar görevden alınmış, yerlerine
AKP yandaşı üyeler atanmıştır.
Bilim ve teknolojiye dönüşümünün bir
göstergesi olan patent üretimine baktığımızda dünya sıralamasında Türkiye
80’inci sıralarda kalmaktadır. Bu gösterge resmen bilimin Türkiye'nin
kalkınmasında ve gelişmesinde yer almadığının açık bir göstergesidir. Adalet ve
Kalkınma Partisinin uygulamaları sayesinde Türkiye'de bilim, aksesuar hâline
gelmiştir. Bilimsel gelişmeye, araştırmaya, uluslararası standartlara, ARGE'ye
hizmet etmesi gereken bilimsel kurumlar ne yazık ki iktidarın elinde birer
yandaş deposu olmuştur. Bu kurumlar, bilimsel niteliklerini kaybederek aksesuar
haline gelmiştir.
Değerli Milletvekilleri; bir ülkenin
kalkınmışlığı ve gelişmişliği bilimsel yayın sayısı ile değil, bilimin
teknolojiye dönüşmesi ile ölçülür. Bir ülkenin insanı, üniversiteleri ile
yenilik ve patent üretebiliyor ve bunu bir fikrî mülkiyet yönetimi ile
ticarette kullanabiliyorsa o ülke kalkınabilmektedir.
Adalet ve Kalkınma Partisinin bilimden
anladığı tek şey yenilik ve teknoloji lazım olunca parayı bastırıp teknoloji satın
almaktan ibarettir. Teknoloji transferleri ile lisans ve patent satın almakla
yetinen ülkelerin bir adım bile ileri gidemeyecekleri bellidir. Türkiye'yi
teknoloji, askeri teçhizat ve sınai donanım konusunda başka devletlere bağımlı
hâlden kurtarmanın yegane yolu, ısrarla takip edilen, doğru bir şekilde
belirlenmiş araştırma politikalarıdır.
Bilimsel ve teknoloji alanında gelişmiş
ülkelerin örnekleri önümüzde duruyor. Tank, uçak, helikopter, füze teknolojisi,
biyoteknolojik ürünler için kapısını aşındırdığımız ülkelere bakalım. Örneğin
İsrail'in yayın sayısı Türkiye'den daha geride olduğu hâlde patent üretiminde
Türkiye'den 50 kat daha ileride bulunmaktadır. Nüfusu Türkiye'nin onda 1’i olan
İsrail, teknoloji üretebiliyor, gücünü bilimden alıyor. İsrail'in yapabildiğini
biz neden yapamıyoruz?
Değerli Milletvekilleri, Türk
Akreditasyon Kurumu, Türkiye'nin hem ulusal hem uluslararası platformda
ürettiği malları denetleyen, ürünlerin belli bir standarda getirilmesini
amaçlayan çok önemli bir kurumdur. İthalatın ve ihracatımızın belli bir
kalitede sürdürülmesini sağlarken, Türk malının da dünya piyasalarında
saygınlığını artırmaktadır ancak diğer birçok kurum gibi buraya da hak ettiği
önem ve değer verilmemektedir.
Bugün, burada bütçelerini konuştuğumuz
kurumların tümü, Türkiye'nin millî ve küresel ölçekte üretim kabiliyetinin
artırılması için vardır ancak gelin görün ki göz bebeğimiz bu kurumlar, AKP
İktidarının elinde işlevsiz ve etkisizdirler.
Küresel pazarda kendi standartlarıyla,
kendi patentleriyle yer alamayan ülkelerin rekabet etmeleri de mümkün değildir.
Bir ülke düşünün ki çalışabilir nüfusunun beşte 1’i işsiz, böyle bir ülkenin
küresel pazarda ve acımasız rekabet piyasasında yükselebilmesi mümkün olabilir
mi?
Değerli milletvekilleri, bizler
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk ekonomisinin temel direkleri olan
kurumların sorunlarının takipçisi olmaya devam edeceğiz. Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmetini de bir an önce ekonomiyi faizden, dövizden, borsadan ibaret
bir alan olarak görmekten vazgeçmeye davet ediyoruz.
Türk ekonomisiyle ilgili konuşacak çok
şey var aslında. Bizler Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bütçe
görüşmeleri boyunca eleştirilerimizi ve çözüm önerilerimizi dile getirmeye
devam edeceğiz. Bu bütçeye “Hayır.” diyeceğiz çünkü, başta da belirttiğim gibi,
kefili AKP olan bir bütçeye, yanlış politikaların odağı hâline gelmiş bir
iktidar anlayışına biz kefil değiliz.
Bugün buraya gelmeden evvel İstanbul
Esnaf Birliğinden bir heyet beni ziyaret etti. Gerçi bakanların çalışma
alanları çok farklı olmasına rağmen bana 2 bakanımızın da bulunduğu bu ortamda
kendileriyle ilgili hayati konu taşıyan birkaç konuyu dile getirmemi
söylediler. Onları da dile getirerek sözlerime son vereceğim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Vergi Usul Kanunu’nun 176’ncı maddesindeki “I inci sınıf tüccar, II nci sınıf
tüccar” ayrımına “esnaf ve sanatkâr” diye bir derecelendirme daha eklenmelidir.
Çünkü mevcut haliyle esnaf ve sanatkârlar vergisel ve diğer mali
yükümlülüklerde ikinci sınıf tüccar olarak değerlendirilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Adan, çok teşekkür
ediyoruz, süreniz doldu.
CELAL ADAN (Devamla) – Ben bunu size,
kendinize vereyim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına son konuşmacı Trabzon Milletvekili Sayın Koray Aydın.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dört dakika.
MHP GRUBU ADINA KORAY AYDIN (Trabzon) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı ve Savunma
Sanayi Müsteşarlığının 2012 yılı bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sözlerime, bundan yaklaşık yüzyıl önce
bu topraklarda yakılan bir türkünün sözleriyle başlamak istiyorum:
“Yemen yolu çamurdandır,
Karavanam bakırdandır,
Zenginimiz bedel verir,
Askerimiz fakirdendir.”
Bu mısralar aslında fakir Anadolu
çocuklarının hazin öykülerinin yüz yılı aşkın bir süredir aynen devam ettiğini
gösteriyor. Çıkarılan Bedelli Yasası’nın da zaten özeti budur, toplum
tarafından da böyle algılanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Bedelli Yasası’nı
çok güzel ifade eden başka görüşler de var. Görüştüğüm çok sayıda genç, yirmi
bir günlük temel eğitimin kaldırılmasıyla birlikte “bedelli askerlik”
ibaresinden “askerlik” ibaresinin düştüğünü belirterek şöyle diyor: “Bedelli askerlik
ibaresini artık kullanmamak gerekiyor. Bunun neresi askerlik? Buna olsa olsa
‘bedelli muafiyet’ denilmesi gerekir.” Daha sert görüşler de var. “Bazıları 30
bin lirası olana vicdani ret hakkı verdiler.” diyorlar. Habertürk’ten Sayın
Fatih Altaylı da köşesinde şöyle yazmış: “Bedelli Askerlik Yasası bu hâliyle
tam olarak ‘Zenginler askerlik yapmasın.’ eleştirilerinin haklılığını
kanıtlayacak şekilde hayata geçmiştir. Toplumun alt veya orta katmanlarında bu
sorunu yaşayanların sorununu çözmek gibi bir iddiası yoktur.” Aynen de öyledir.
Evet, alt ve orta katmanlarda bu sıkıntıları yaşayanların sorununu çözmeye
yönelik bir niyet ve arzu ortaya konulmamıştır.
Değerli arkadaşlar, muhalefet
tekliflerini reddettiğiniz bu Kanun’a halkımız böyle bakıyor. Bu Kanun’u daha
mükemmel hâle getirmek için buradaki muhalefet grupları olarak özellikle dar
gelirli insanların da bu Kanun’dan adaletli bir şekilde yararlanmasını
sağlayacak muhalefet önerilerini dikkate almayarak, elinizin tersiyle iterek ve
mutlak çoğunluğunuza dayanarak çıkarmış olduğunuz bu Yasa’nın halk tarafından
bakıldığında görüntüsü budur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Türk milletinin eşit, saygın ve onurlu fertlerden
oluştuğuna yürekten inanmaktadır. Vatan hizmetini ise herkesin manevi
sorumluluğu olarak değerlendirmekte ve millet olmanın doğal bir sonucu olarak
görmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi, askerlik
konusundaki dört maddelik görüşünü daha önce kamuoyuyla paylaştığından burada
tekrar etmeyeceğim ancak bir hususu özellikle vurgulamakta fayda görüyorum: Her
Türk vatandaşı görevi, kökeni, mesleği ve durumu ne olursa olsun tam bir
eşitlik içinde, gerektiğinde silah altına alındığında askerlik hizmetinin
yürütülmesini sağlayacak niteliklere kavuşacağı makul bir süre temel askerlik
eğitimine tabi tutulmalıdır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu temel
konuya özellikle dikkati çekerek bu konudaki yapıcı eleştirilerimizi yaptık ama
iktidarın bunu yok farz ederek çıkardığı bu Kanun, bu ayıp taraflarıyla beraber
iktidarın da toplum nezdindeki yeni imajının oluşmasına katkı sağlayacaktır
diye düşünüyorum.
İçinde bulunduğumuz coğrafyada Türk
Silahlı Kuvvetlerinin caydırıcı vasfını kaybetmeyeceği şekilde teknolojik
imkânlarla donatılması temin edilmelidir. Bu bakımdan, millî savunma alanında
yerli yatırım ve teknoloji öncelikle teşvik edilmelidir. Millî savunma
sanayisinin gelişmesini olumsuz etkileyen en önemli faktör ihtiyaçların ARGE’ye
dayalı olarak yapılanmamasıdır. Kritik öneme sahip ama sistem ihtiyaçlarının
mutlaka ARGE’ye dayalı ve millî şirketlerden karşılanması zarureti vardır.
Yabancı ortakların baş çektiği bir yöntemle millî bir savunma sanayisi
kurulamaz.
Bilindiği üzere, yakın bir tarihte
Sayın Başbakan Heron’ların zamanında tamir edilmediğinden yakınarak İsrail
tarafını suçladı. Evet, Başbakanımız İsrail’den şikâyetçi oldu. Anlaşma yapmış,
karşılıklı akitleşmeler oluşmuş, her anlaşmanın karşı tarafa verdiği haklar
var. Ne yaparsınız? Anlaşmayı askıya alırsınız ya da iptal edersiniz. Bu irade
anlaşmalarla size verildiği hâlde bu hakkı kullanmak gibi bir niyeti ortaya
sergilemeyip bundan şikâyetçi olmak bir ülkenin Başbakanına yakışmaz değerli
arkadaşlar.
Bakın, Hükûmetin zaten öyle bir
niyetinin olmadığını Sayın Bakanımız Plan ve Bütçe Komisyonunda bunun bilgisini
veriyor. Diyor ki: “İsrail ile olan anlaşmaların hiçbirinde askıya alma ve
iptal söz konusu değildir. Bu durum Heron Anlaşması için de, 2007 yılında size
imzaladığımız Taktik Keşif Sensörleri Projesi için de geçerlidir.” diyor. Yani
söz konusu İsrail olunca, konular da ciddi olunca AKP İktidarının sesi soluğu
çıkmıyor, eli kolu bağlanıyor. Çünkü sırtını dayadığı tek hegemonik gücün
kendisine dayatma olarak, partner olarak AKP’nin yanına verdiği İsrail ile
ancak AKP İktidarı göstermelik çıkış yapar. Konu ciddiye binerse ve Türkiye’nin
menfaatiyle İsrail’in, Amerika’nın menfaatleri kesiştiğinde bu konuda tavır
alan bir Hükûmeti görememek Türk milleti olarak hepimizi üzmekte, muhalefet
olarak da, AKP’nin içine düştüğü bu durumu biz milletvekilleri olarak içimize
sindirememekteyiz.
Değerli arkadaşlar, bu sıralarda oturan
çok AKP’li milletvekili arkadaşımın da böyle düşündüğünü biliyorum. Kulislerde
hepiniz bunları dile getiriyor, söylüyorsunuz ama bazen mecburiyetler insanları
ister istemez böyle durumlara da düşürebiliyor.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Kendi adına
konuş, bizim adımıza konuşma.
KORAY AYDIN (Devamla) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Malatya Kürecik’te kurulan radar sistemiyle ilgili de
bazı şeyler söylemek istiyorum çünkü bu konu yeteri kadar kamuoyuna anlatılan
bir konu değil ve bu konu da AKP tarafından tam bir karartma ve bilgi
kirliliğinin hâkim sürdüğü bir alan olarak gözüküyor.
Bakın, Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın
Bakanımız ne diyor Malatya Kürecik radar üssü ile ilgili olarak: “NATO’ya
verilmek üzere, NATO tesisi olmak üzere Amerika’yla yapılmış bir sözleşme, o
kadar.” diyor. Yani, işi hafife alıyor, olduğundan küçük gösteriyor. Devam
ediyor, diyor ki: “Amerika NATO ülkesi değil mi? Türkiye NATO ülkesi değil mi?
Radar, aldığı bilgileri bir Türk generalin de görev alacağı NATO Hava
Komutanlığına iletecek, merkezde işlenen bilgi de önce Eskişehir’e daha sonra
da Doğu Akdeniz’deki gemiye iletilecek ve böylece sistem oluşmuş olacak.”
diyor.
Değerli arkadaşlar, bunun böyle
olmadığını hepimiz biliyoruz. Böyle önemli konularda, gerçekleri Türk
milletiyle paylaşmak gibi bir sorumluluğumuz var. Bakın, İran Meclis Başkan
Vekili Hüseyin İbrahimi, daha üç gün önce bir açıklama yaptı, tıpkı on gün önce
açıklama yapan bir İran generali gibi, diyor ki: “Malatya’yı vururuz.” diyor,
“Malatya’yı vururuz.” diyor. “Biz bu konuda Türkiye’yi uyardık.” diyor.
“Başından beri bu konuyu Türk yetkilileriyle müzakere ettik. Böyle yapmayın,
bunu getirip burnumuzun dibine yerleştirmeyin. ‘Siyonizmi Koruma Projesi’
olarak takdim ettiğimiz bu konuda, özellikle Türk yetkililerinin daha önceki
pozisyonlarını dikkate alarak bu konuda hassas olacaklarını düşünmüştük,
yanıldık.” diyor, “Yanıldık.” ve “Gerekirse kendi menfaatlerimizi korumak için
Malatya’yı vururuz.” diyor.
Değerli arkadaşlar, bir düğme var;
düğme sizin elinizde, bastınız, füzeyi gönderdiniz; sistem algıladı, Sayın
Bakanın söylediği merkeze iletti, karşı füze harekete geçti. Siz o ilk düğmeyi
elinde tutan ülkesiniz. Allah aşkına bir düşünün, bu sistemin yok edeceği yer
olan yere ilk saldırıyı yapmaz mısınız? Oraya yaparsınız. Zaten İran da onu
söylüyor, diyor ki: “Affetmem, ilk saldırıyı Malatya’ya yaparım.”
Değerli arkadaşlar, bu, sıfır sorunla
geldiğimiz komşu ülkeler politikasında Türkiye'nin hazin durumunu gösteren
enfes bir örnektir. “Ermeni meselesi” dediniz, boğuldunuz, burnumuzun dibinde
Irak bataklığını oluşturdunuz; 1,5 milyon Müslüman’ın katledilmesine sesiniz
sedasız çıkmadı, aynı politikayı şimdi Suriye’de yönetiyorsunuz, sanki bir
Amerikan muhibbi gibi hareket ediyorsunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
Türkiye'nin menfaatlerini gözetmeyen böyle bir yaklaşımı, böyle bir anlayışı
bizim kabul etmemiz mümkün değildir çünkü Türkiye'nin bir felakete AKP eliyle
gönderildiğini görüyoruz, bundan da büyük bir üzüntü duyuyoruz.
Değerli arkadaşlar, söz konusu
hegemonik güç Amerika olunca AKP’nin sesi soluğu kesiliyor, her şeyden
vazgeçiyorsunuz, her şeyden.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Haksızlık
yapma.
KORAY AYDIN (Devamla) - Yirmi iki tane
İslam ülkesi Amerika eliyle BOP kapsamında dönüştürülüyor. Daha önce Irak’ta
eli kirlenmiş olan Amerika akıllanmış, şimdi kendine yeni bir taşeron alıyor,
yeni bir maşa alıyor, siz de gönüllü olarak Amerikan maşalığına imreniyorsunuz;
bu millete bu yakışmıyor, bundan büyük bir üzüntü duyuyoruz. (MHP sıralarından
alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sözlerine
dikkat et Sayın Konuşmacı.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Türkiye
hiçbir zaman taşeron olmamıştır, olamaz da.
KORAY AYDIN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, hiç bağırmayın. Hepiniz bundan rahatsızsınız biliyorum,
hiçbirinizin içine sinmiyor, hiçbiriniz bunu kabul etmiyorsunuz ve size oy
veren kitleler de bunu tasvip etmiyor ve bu durumunuzdan hepsi mustarip, hepsi
bu yanlış politikalardan dönmenizi bekliyor. Bu kafayla giderseniz Türkiye'nin
başını belaya sokarsınız. Bizim muhalefet olarak görevimiz sizi uyarmak ve
sizleri bu konularda içinde bulunduğunuz yanlışlardan geri döndürmektir.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – İftira
etmeyin.
KORAY AYDIN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakanımız medeniyetler ittifakı toplantılarına bir mesaj
gönderdi, aynen şöyle diyor: “Diktatörler yıkılmadan bölgemize huzur yok.”
Sayın Başbakan, onların diktatör olduğunu yeni mi anladın? Amerika sırtınızı
pışpışlar, “aslanım, kaplanım” derse böyle konuşursun ama şunu unutma, gerçek
şu: O bölgeden Amerika ve Amerikan muhipleri elini çekmeden o bölgede huzur
olmaz, ancak bölgeye huzur o şartlar altında gelir ve bölge huzura ancak o
şartlar altında kavuşur.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Türkiye orada
huzuru sağlar, merak etme.
KORAY AYDIN (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, her konuda sürdürdüğünüz bu aldatma ve kandırma üzerine kurulu
düzen, bir gün gelip yıkılacaktır, göreceksiniz; o zaman sizin elini verip,
gemisine binip yürüdüğünüz o hegemonik güç sizi böyle silkeleyip yere bırakacak.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Size öyle mi
yaptı?
KORAY AYDIN (Devamla) – O zaman sırf
iktidarda kalmak uğruna verdiğiniz bu tavizlerden siz de utanacaksınız. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…
KORAY AYDIN (Devamla) – Çünkü milletler
tarihi yazılırken değerli arkadaşlar, tarih süreci içerisinde yaşanan bu
olaylar çevremizdeki bütün Müslüman âleminde, onların tarihlerinde bir kara
sayfa olarak atlattırılacak. Çünkü dönüştürülmeye çalışılan İslam dünyasında
taşeronluk görevini, geçmişte İslami hassasiyetleri olan veya öyle görünerek
milletin oyunu almış sizlerin yapıyor olması milletimizin geleceği açısından da
bir utanç vesilesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aydın, teşekkür
ediyorum; süreniz doldu. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Konuşmacı konuşmasında Grup Başkanımıza, Genel Başkanımıza sataşmıştır. (MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – 69’a göre
iki dakika söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ne diye
sataşmış Sayın Başkan, ne diye sataşmış?
BAŞKAN – Size de vereceğim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım,
eğer eleştirilere Bakan cevap verecek ise, eleştiridir bunlar, bu eleştirilere
cevap verilir. Lütfen, sataşmanın hangi noktada olduğunu sorunuz, ondan sonra
söz veriniz.
BAŞKAN – Sordum.
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Trabzon Milletvekili Koray Aydın’ın
Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, “maşa”, “taşeron” bunlar ne zamandan beri eleştiri oldu? Türk
siyasetinde bunlar ne zamandan beri eleştiri olarak görülüyor?
OKTAY VURAL (İzmir) – Tabii, Cengiz
Çandar size “Subcontractor.” dedi, hiç gıkınız çıkmadı be!
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Siz adaletle mi
siyaset yapıyorsunuz, nefretle mi siyaset yapıyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – “Subcontractor.”
dedi size, gıkınız çıkmadı.
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Siyaset adaletle
yapılır.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Haddini bil,
haddini bil!
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Burada haysiyet
cellatlığı yapmayınız. (MHP sıralarından gürültüler)
Eğer Sayın Bakan, geçmişte bakanlık
yaptı, eğer bu kürsüye geldiğinde kendisini 1999 yılında sanıyorsa yanılıyor.
Türkiye 2011 yılındadır, Türkiye haysiyetlidir, Türkiye itibarına ve onuruna
hiçbir zaman olmadığı kadar daha çok sahip çıkmaktadır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – 99’da
Türkiye’nin dostları vardı etrafında. Şimdi kim var?
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Siz, evhamlarınıza
ve korkularınıza bakarak siyaset yapıyorsanız bu bizim sorunumuz değil, bu
sizin sorununuz. Nereden baktığınıza bağlı. Bizim baktığımız yerden biz
Türkiye’nin 2023’ünü görüyoruz ama sizin baktığınız yerden görünen, eğer biz
yönetemiyorsak yönetemediğimiz yer işgal altındadır zihniyeti yanlış bir
zihniyettir. Türkiye’nin demokratikleştiği, Türkiye’nin hukukun üstünlüğüne
kavuştuğu, milletin iradesiyle gelmiş 327 kişinin burada bulunması bunun
tescilidir. (MHP sıralarından gürültüler)
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
neye cevap verdi Sayın Başkan? Ortada kaldı. Ben şimdi soruyorum, BOP eş
başkanlığı görevini kim verdi?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Meclis mi
verdi?
OKTAY VURAL (İzmir) – Meclis mi verdi,
sen mi verdin, kanun mu verdi? ABD Başkanı Bush verdi. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Tamam, zapta geçti arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, zapta geçti,
lütfen… Lütfen… Lütfen…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bakın,
siyaset dedikoduyla yapılmaz. Siz neye dayanarak siyaset yapıyorsunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan, lütfen…
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim biz
İsrail’e vuruyoruz, Mahir Bey bizim İsrail’e karşı tutumumuzdan rahatsız
oluyor. Niye öyle bir şey yapıyorsunuz?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ben sizin
üslubunuzdan rahatsız oluyorum, bu üslup size yakışmıyor. Milliyetçi Hareket
Partisine bu üslup yakışmıyor, Milliyetçi Hareket Partisinin üslubu bu
değildir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – 1,5
milyon Müslüman’ı kim katletti?
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Bugün Sayın
Devlet Bahçeli’nin yaptığı açıklamayla sizin tavrınız birbirine uymuyor. (MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müsaade
ederseniz, şahsı adına…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – İndir o
parmağını! Hâlâ parmağını sallıyorsun be! Otur yerine konuşacaksan… Üstümüze mi
yürüyeceksin? Parmak sallama buraya! Hâlâ sallıyorsun, indir elini.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan,
müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Yerinizden yapar mısınız
lütfen…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – İndir elini!
Oturduğun yerden konuş.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Sizden izin alarak mı oturacağız?
BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir
dakika… Sayın Şandır, yerinizden lütfen…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Orada grup
başkan vekilin var, benim muhatabım grup başkan vekilin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Mehmet, ayıp
oluyor!
BAŞKAN – Sayın Ünal, lütfen oturun,
oturun. Arkadaşlar oturun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Parmak sallama
buraya!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Sallarım! Senden mi izin alacağım oturup kalkarken!
OKTAY VURAL (İzmir) – Hanımefendi,
oturur musunuz yerinize.
BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı oturun
lütfen. Lütfen… Lütfen…
Sayın Şandır lütfen…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bak, benim
muhatabım grup başkan vekilin.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Tamam,
sallama, otur; konuşacaksan konuş şimdi.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Sizden izin almayacağız herhâlde! (AK PARTİ ve MHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
Buyurun Sayın Şandır.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, bütçe müzakerelerinde muhalefetin
hükûmeti tenkit edeceğine, muhalefet milletvekillerinin konuşmalarını da grubun
üzerine almayarak hükûmetin cevap vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Değerli
arkadaşlar, bütçe müzakerelerindeyiz, muhalefet tenkit edecek ki Hükûmet cevap
verecek.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hakaret
etmeyecek.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hakaret
edilmiyor.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ediliyor,
“maşa”, “taşeron”, bunlar hakaret değil mi?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Değerli
arkadaşlar, hakaret edilmiyor, tenkit ediliyor, cevabı Hükûmet verecek.
RECEP ÖZEL (Isparta) – “Maşa” ve
“taşeron” kelimesi hakaret değil mi?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – O bir tespit,
hakaret değil. Tespit ile taşeronluğu ayır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani böyle
bağırıp çağırarak nereye varırsınız arkadaşlar?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Çok doğru.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Değerli
arkadaşlar, Sayın Grup Başkan Vekilinin hassasiyeti, duygusallığı anlaşılıyor
ki suçüstü yakalanmanın, bunun ifade edilmesinin dışa vurumudur. (MHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ya
demagoji yapmayın, şurada demagoji yapmayın. Neyin suçüstü ya? Taşeronluğun suçüstü mü olur? Taşeron suçüstü
mü olur?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Müsaade et.
Sayın Grup Başkan Vekili, biz Türkiye'nin kavgasındayız. İsrail’e karşı 9
vatandaşımızın katline karşı ne yapabildiniz? Bunun hesabını sormayacak mıyız
Allah aşkına?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Yaptıklarımız
ortada.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Füze
sistemini kurdular.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim,
siz-biz meselesi değil, sayın milletvekilleri, siz-biz meselesi değil, söz
konusu olan Türkiye. Türkiye'nin onurunu koruyabildik mi? Sayın Başbakan demedi
mi ki “Eğer bir daha yardım gemilerimize bir saldırı olursa donanmamızı
göndeririz.” demedi mi? Gönderebildik mi? Gönderebildik mi değerli arkadaşlar?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oldu mu
saldırı?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Oldu
mu saldırı?
OKTAY VURAL (İzmir) – Tabii oldu,
gemiler başka bir limana gönderildi, haberiniz yok sizin.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Alıkoydular. Haberiniz yok mu?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İki tane
gemiyi alıp götürmediler mi?
Şimdi Sayın Koray Aydın’ın burada dile
getirdiği hususlar yüreğinin yangısıdır, Hükûmeti yanlış yoldan geri döndürme
gayretidir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, lütfen oradan konuşsun, yerinden bu kadar konuşma yok ki.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerçekten
Irak’ta 1,5 milyon Müslüman’ın katline karşı AKP Hükûmeti olarak hangi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - …tavrı ortaya
koydunuz ki bugün Suriye’yle ilgili tavrınızı biz umutla karşılayalım.
BAŞKAN – Sayın Şandır, çok teşekkür
ediyorum, zabıtlara geçti efendim, sağ olun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Onun için
tekrar söylüyorum: Efendim, Sayın Başkanım, burada muhalefet milletvekillerinin
konuşmasını bir daha grup üzerine almasın. Sayın Hükûmete saygısızlıktır.
Hükûmet çıkıp cevabını verecektir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Bizim adımıza
sen ne karışıyorsun?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hükûmet sadece
sizin değil, bizim de Hükûmetimiz, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yoksa suçüstü
yakalanmış olmanın dışa vurumudur.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır,
teşekkürler.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, ben Grup Başkanımın onurunu korumak zorundayım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Grup Başkanı
Hükûmet Başkanı değil. Burada Hükûmet var, Grup Başkanınızı temsil eden Hükûmet
üyeleri var.
BAŞKAN – Teşekkürler.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S.
Sayısı: 88) (Devam)
A)
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
B)
SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C)
MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ (Devam)
1.-
Millî Prodüktivite Merkezî 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D)
KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.-
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
E)
TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)
1.-
Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türk Akreditasyon Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F)
TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.-
Türk Standartları Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türk Standartları Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.-
Türk Patent Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türk Patent Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H)
TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU (Devam)
1.-
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.-
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
I)
TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Millî Savunma Bakanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Millî Savunma Bakanlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J)
SAVUNMA SANAYİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.-
Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Şimdi, şahısları adına,
lehinde olmak suretiyle Ahmet Berat Çonkar, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Mali Yılı Bütçe Kanun Tasarısı’nın
sekizinci turu üzerinde lehte konuşmak üzere şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkelerin
ekonomik kalkınmasını ve refah düzeylerini belirleyen en önemli etkenlerin
başında, hiç kuşkusuz, teknolojik gelişmeler ve bilimsel alandaki ilerlemeler
gelmektedir. Küreselleşen dünyada artan rekabet, teknolojiye ve bilgiye dayalı
üretimi kaçınılmaz hâle getirmiştir.
Kendi teknolojilerini üreten,
ürettikleri teknolojiyi ticarileştirip uluslararası pazarlara sunabilen
toplumlar, dünya ekonomisine damgalarını vurmaktadırlar. Bu çerçevede büyük
hedef ve idealleri olan ülkemizin, bilim ve teknoloji üretiminde de lider
ülkeler arasına girme zarureti vardır ve ülkemiz bu yolda kararlılıkla ilerlemektedir.
Son otuz yılda siyasi ve ekonomik güç
dengelerinde küresel ve bölgesel ölçekte meydana gelen değişiklikler
uluslararası ilişkileri, ittifakları, stratejik düşünceleri, tehdit ve güvenlik
gibi kavramların algılanışını temelden etkilemiş, yeni bölgesel ve uluslararası
dengelerin oluşmasına yol açmıştır.
Mevcut uluslararası sistemde güvenlik
ortamının belirsizliği ve istikrarsızlığı, özellikle yakın coğrafyamızda
meydana gelen anlaşmazlıklar ve çatışmalar ile kendini göstermektedir.
Bölgesinde istikrar ve güvenliğe katkıda bulunmayı, çevresinde bir barış ve
güvenlik havzası oluşturmayı ve komşularıyla iş birlikleri geliştirmeyi
hedefleyen ülkemiz, gerek bölgesel bir güç olarak gerekse mensubu olduğu
uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla iş birliği süreçlerinde aktif rol
oynamaktadır.
Ülkemiz, iyi komşuluk ilişkilerinin ve
ekonomik iş birliğinin teşviki, zor şartlar altında bulunanlara insani yardım,
barışı koruma operasyonlarına katılım, yeniden yapılandırma gayretlerine katkı
gibi geniş bir yelpazede barışçı, ilkeli ve etkin bir güvenlik politikası
izlemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2023 yılında 500 milyar dolar ihracata erişmeyi hedefleyen ülkemiz bu hedefini
bilim ve teknoloji kapasitesini artırarak, hâlen ihracatımız içerisinde yüzde 5
olan katma değeri yüksek ürünlerin payını yüzde 20’lere çıkartarak; sahip
olduğu genç nüfus potansiyelini, doğal kaynaklarını, coğrafyamızın ve
tarihimizin bize sunduğu fırsatları en iyi biçimde değerlendirerek
gerçekleştirecektir.
Ülkemiz, AK PARTİ hükûmetleri döneminde
bilim ve teknoloji alanında, ARGE, tasarım, markalaşma, üniversite-sanayi iş
birliği gibi hususlarda da önemli mesafeler katetmiştir.
2002 yılında yalnızca 12 milyon lira
ödeneği olan TÜBİTAK bütçesi 2011 yılında 800 milyon liraya ulaşmıştır.
Yine, 2002 yılında sadece 2 olan
teknopark sayımız bugün 43’e çıkmış ve katma değer üretmeye başlamıştır.
Sadece son üç yılda kurulan 108 yeni
ARGE merkezinde bugün 15 bin ARGE elemanı çalışmakta ve milyarlarca liralık
bütçe araştırma ve geliştirme için kullanılmaktadır.
2011 yılında 100 binin üzerinde marka
başvurusuyla Avrupa’da ilk sıraya yükselişimiz, 2002 yılında KOSGEB veri
tabanında bulunan işletme sayısının 4 binlerden bugün 620 binlere çıkması,
sanayi ve ihracatımızın bel kemiği olan KOBİ’lerimize aktarılan destekler
katettiğimiz yol açısından önemli göstergelerdir.
Değerli milletvekilleri, dünyanın en
büyük on ekonomisi içinde olma hedefine ilerleyen ülkemiz, millî savunma
sanayisine verdiği büyük önem sayesinde uzak-yakın tüm dünya ülkeleriyle
ilişkilerini geliştirmekte, çok sayıda ülkeye savunma sanayi ürünleri ihraç
etmektedir. Hükûmetimizin yaptığı reformlarla daha güçlü bir yapıya kavuşan
savunma sanayimiz, silahlı kuvvetlerimizin modernizasyon ihtiyaçlarının
karşılanmasında, yerli ve millî imkân ve kabiliyetleri kullanarak ekonomimize
büyük katkıda bulunmanın yanında ülkemizin stratejik gücünü de artırmaktadır.
80’li yıllarda savunma projelerini hazır alıyorduk, 90’lı yıllarda ortak üretim
noktasına geldik, bugün ise birçok savunma projesini artık biz geliştiriyoruz.
Bu çerçevede, 2010 yılı verileriyle Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarının
yurt içinden karşılanma oranı yüzde 52’ye ulaşmıştır. Hâlen Savunma
Bakanlığımız, TÜBİTAK, üniversitelerimiz ve sanayi kuruluşlarımız müşterek
çalışmalarıyla yetmiş civarında çok önemli silah, savunma ve uzay projesi
yürütmektedir. Hükûmetimiz, milletçe gurur duyduğumuz millî savunma sanayimizin
geliştirilmesi hususundaki politikalarına aynı kararlılıkla devam edecektir.
Sözlerimi tamamlarken Bakanlık
bütçelerimizin milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyor, tüm kurum
çalışanlarımıza teşekkürlerimi sunuyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Şimdi sıra Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Sayın Nihat Ergün’de.
Sayın Ergün, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi beş dakika.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Bakanlığımız ile
bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarımızın 2012 yılı bütçesini görüşmek üzere
huzurlarınızdayız. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, hepinize
hürmetlerimi arz ediyorum.
Türkiye, gerçekten son on yıl
içerisinde hayatın her alanında çok büyük değişimler yaşadı ve bulunduğu
coğrafyada önemli bir güç ve cazibe merkezi hâline geldi. Türkiye’nin bu
başarılarının kalıcı olması ve 2023 yılında dünyanın lider ülkelerinden birisi
olması için hep birlikte yapmamız gereken çok daha fazla işler var. Dünyada
birçok parametrenin değiştiği bu dinamik süreçte, bugün atacağımız her adım
yarın neleri tecrübe edeceğimizi de belirleyecektir. Ülkemizin ekonomik ve
sosyal kalkınmasını temin etmemiz için üzerinde en fazla durmamız gereken alan
hiç şüphesiz bilim ve teknoloji alanıdır. Bilim ve teknoloji kapasitesindeki
her artış sanayiden ticarete, eğitimden sağlığa, enerjiden tarıma, ulaşımdan
iletişime kadar hayatın tüm alanlarına da olumlu bir şekilde yansıyacaktır.
Genç ve büyük nüfusumuzun bizim için bir avantaja dönüşmesi ancak ve ancak
bilim ve teknoloji alanında gerçekleştireceğimiz dönüşümle mümkün olacaktır.
Türkiye gibi güçlü bir geleneğe sahip
olan bir ülkenin muhakkak surette bilgi üreten bir toplum olması, ikinci
aşamada ise ürettiğimiz bilginin insanlığın faydasına olacak şekilde nihai
ürünlere dönüşmesi gerekiyor. Bu nedenle, ülkemiz için bilim, sanayi ve
teknoloji konularını aynı perspektiften incelemek ve ortak politikalarla
üretmek zorunlu hâle gelmiştir.
Bu yıl Bakanlığımızın “Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı” olarak yeniden yapılandırılması işte bu ihtiyaca cevap
üretme gayretinin bir sonucudur. Zira makroekonomik reformların ağırlıklı
olduğu bir dönemden sonra artık mikro reformların ağırlıklı olacağı bir sürecin
eşiğinde bulunuyoruz. Gerçekleştireceğimiz mikro reformlar, yakaladığımız güven
ve istikrar ortamının değerini artıracak, sanayimize, sektörlerimize ve
işletmelerimize rekabet gücü kazandıracaktır.
Bugün, Türkiye, yıllık 140 milyar
dolara yakın ihracat yapan ve bu ihracatının yüzde 95’i de sanayi ürünlerinden
oluşan bir ülkedir. Bizim ülke olarak rekabet gücümüzü, ucuz ham madde, ucuz iş
gücü veya ucuz enerjide aramak gibi bir şansımız yoktur. Böyle bir tavır,
Nasreddin Hoca’nın yaptığı gibi, bodrumda kaybetmiş olduğu anahtarı aydınlık
diye dışarıda aramasına benzer. Bizim rekabet gücünü, bilimde, teknolojide,
ARGE ve inovasyonda, marka ve tasarımda, üniversite-sanayi iş birliğinde
aramamız ve bulmamız gerekiyor. Bakanlığımız yeni isim ve yapılanmasıyla bu
alanlara özel bir motivasyonla yaklaşacak, ülkemizin rekabet gücünün artmasına
doğrudan katkı sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu yıl uygulamaya başladığımız Sanayi Strateji Belgesi, KOBİ stratejisi ve
sektörel strateji belgelerini bu açıdan çok önemsiyoruz. Bu belgeler,
Türkiye’nin, artık kısa dönem hesaplarla ve karanlıkta el yordamıyla değil,
önünü gören bir ülke olarak orta ve uzun vadeli plan ve stratejilerle hareket
ettiğini göstermektedir.
Bu belgelerde, reel sektörün
ihtiyaçlarını ve bu ihtiyaçlara çözüm üretecek eylemleri belirledik. Eylemlerin
hangi kurumlar tarafından ve ne zaman gerçekleştirileceğini de bir takvime
bağladık. Bugün farklı alanlarda uygulanan bu stratejilerin birbiriyle uyum
içinde olması siyasi istikrarın ne kadar değerli bir unsur olduğunu da bize
göstermektedir. Mesela 2011-2016 dönemini kapsayan ulusal bilim, teknoloji ve
yenilik stratejimiz de, 2011-2014 yıllarını kapsayan sanayi stratejimiz büyük
bir uyum içinde gerçekleşecektir.
Bu belgelerin nihai hedefi ülkemizi
Avrupa’nın üretim ve teknoloji üssü hâline getirmektir. Burada bir hususa
dikkatiniz çekmek istiyorum. Türkiye’nin hedefi artık sadece üretmek, çok
üretmek değil, Türkiye artık nitelikli üretmeye ve teknoloji üssü olmaya
odaklanmış bir ülkedir. Sanayi stratejimizde bulunan 72 eylemden 23 tanesinin
firmaların teknolojik kapasitesini artırmak üzere hazırlanmış olduğu da bu
gerçeği teyit etmektedir.
Otomotiv sektörü bu açıdan çok güzel
bir örnek teşkil ediyor. Yarım asırdan fazla bir süredir faaliyet gösterdiğimiz
bu sektörde üretim ve montaj konusunda son derece başarılıyız ancak biz bu
başarıyla yetinmek istemiyoruz. Türkiye’nin otomotivde tasarım merkezi hâline
gelmesi, daha fazla katma değer üretmesi, kendi marka ve modellerini
oluşturması ve geleceğin yeni nesil çevre dostu teknolojilerde de bir merkez
olması için çalışıyoruz.
Bu açıdan baktığımızda önümüzdeki
sürecin iki temel özelliği olacaktır: Bunlardan birisi, geleneksel sektörlerde
yüksek katma değerli bir üretim geçişini sağlamak; ikincisi ise bilişim,
yazılım, nanoteknoloji ve biyoteknoloji gibi alanlarda da önemli bir ivme
yakalamaktır.
Biz Hükûmet olarak insanımıza her zaman
güvendik. Başka ülkelerdeki insanların sahip olduğu imkânları bizim insanımıza
da sunabildiğimizde bu milletin ne büyük işler başardığına da inandık.
Özellikle de sanayicilerimiz kendilerine gerekli şartlar hazırlandığında neler
başarabileceklerini son dokuz yılda yaptıkları üretim ve ihracatla kanıtlamış
oldular. Bu nedenle, insanımızın önündeki engelleri kaldırmaya, özellikle genç
nüfusumuza her türlü fırsatları sunmaya büyük önem veriyoruz.
Kasım ayının ortalarında yapmış
olduğumuz Amerika Birleşik Devletleri ziyaretinde ve başka ülkelere yaptığımız
ziyaretlerde genç arkadaşlarımızın gerek üniversitelerde gerekse önemli
firmalarda yaptıkları çalışmaları görerek bir kere daha onlarla ve milletimizle
gurur duyduk. Önümüzdeki yıldan itibaren her yıl yurt dışında yaşayan bilim
adamlarımızı bir araya getiren bir kurultay düzenliyoruz. Oluşturacağımız bir
network ile bir yandan ülkemizin bu insanlarımıza daha fazla destek olmasını
sağlarken aynı zamanda bu bilim insanlarımızın bilgi ve tecrübelerinden de daha
fazla istifade edeceğiz.
Türkiye'de yaşayan çocuklarımızın,
gençlerimizin de aynı büyük potansiyele sahip olduklarını biliyoruz. İşte bu
nedenle bundan sonra bütün çocuklarımıza okullarda tablet bilgisayarlar
dağıtacağız ve sınıflarda akıllı tahta dönemini başlatıyoruz. Bu tablet
bilgisayarların ve akıllı tahtaların Türkiye'de üretilmelerini sağlayarak da bu
sektörlerde üretim ve istihdam imkânlarını genişletmiş, bu teknolojinin
ülkemizde güçlenmesini sağlamış olacağız.
Önümüzdeki dönemde Bakanlığımızın önem
vereceği konulardan birisi bütün şehirlerimizde bilim merkezleri kurmak
olacaktır. Çocuklarımız ve gençlerimiz bu merkezler sayesinde âdeta bilimle iç
içe olacaklar, bilime dokunacaklar. Bilim merkezleri çocuklarımızın hem
öğrenmelerini hem araştırma ve merak duygularını geliştirmelerini hem de
eğlenmelerini sağlayacaktır.
Bakanlık olarak son yıllarda ülkemizin
bilim ve teknoloji kapasitesini artırmak için önemli programlar yürüttük. On
yıl önce hem mevzuatı yoktu hem de sadece iki tane teknoparkımız vardı. 2001
yılında mevzuatı hazırlandı ve bugün 43 tane teknoparkımız var, 32 tanesi faal
ve şirketler teknoloji üretmeye başlamış durumdalar.
SAN-TEZ Programı, ARGE merkezlerinin
kurulması, teknogirişim sermayesi desteği gibi çalışmalarımızın yanında TÜBİTAK
ve KOSGEB gibi kurumlarımızın sağladığı önemli destekler bulunuyor. Bütün bu
çalışmaların meyvelerini de artık toplamaya başlıyoruz. 2010 yılında ARGE
harcamalarımız 2002 yılına göre 3 kat artarak 9 milyar Türk lirasını geçmiş
bulunuyor. 2011 sonunda yüz binin üzerinde marka başvurusuyla Avrupa’da ilk
sıraya yerleşeceğiz. Ancak biz bu başarılarla da yetinmiyor, hedeflerimizi
yüksek tutmaya devam ediyoruz. Bu nedenle hem mevcut desteklerimizi
iyileştirecek hem de yeni destek modelleri oluşturacağız.
Mesela, bu yıldan itibaren teknogirişim
sermayesi desteğinden yararlanan kişi sayısını 100 kişiden 500 kişiye
çıkartıyoruz. Ayrıca birinci fazda başarılı olmuş teknogirişimcilerimizin
ikinci fazdan da yararlanmaları için, yeni, 500 bin Türk liralık, o
firmalarımıza destek modelleri oluşturuyoruz. Çalışmalarına devam ettiğimiz
Bilişim Vadisi’nde genç bilişimcilerimiz ve girişimcilerimiz ve küresel
markalar için özel cazibe merkezleri oluşturuyoruz.
Bu çalışmalarla ARGE harcamalarının
millî gelir içerisindeki payını 2017’de yüzde 2’ye, 2023’te ise yüzde 3’e
çıkarmayı hedefliyoruz. On yıl önce Türkiye’de ARGE harcamalarının millî gelir
içindeki payı binde 35’lerdeydi, bugün binde 85’lere ulaştı, yani yüzde 1’e
yaklaştı. 230 milyar dolar olan millî gelirin binde 35’i, binde 40’ı
ayrılıyordu ARGE’ye, şimdi 740 milyar dolar olan millî gelirin yüzde 1’i
ayrılıyor. Sadece kendisi 2 kat, 2,5 kat artmadı, millî gelirin artışıyla beraber
aslında ARGE’ye ayrılan pay 6, 7 kat artmış oldu son on yıl içerisinde.
Böylece, üretim ve ihracatımız içinde ileri teknolojili ve yüksek katma değerli
ürünlerin payını yüzde 20’ler seviyesine çıkartmış olacağız. Bugün yüzde 5’ler
seviyesindedir. Bu oranlarla ülkemiz teknoloji ithalatını azaltan bir ülke
hâline geleceği gibi, aynı zamanda teknoloji ihraç eden bir ülke hâline de
gelmiş olacaktır.
Bu noktaya gelmişken TÜBİTAK ve
TÜBA’yla ilgili çok şeyler söylendi, o konuda da birkaç şey ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, TÜBİTAK Hükûmetin
bilim, teknoloji ve inovasyon politikalarını en etkili bir şekilde uygulayan
kurumu ve vasıtasıdır. Hükûmet politikalarını uygulayan bir kurumdur. Kendi
kendine politika geliştiren ve o politikalar için bilimsel araştırma yapan bir
kurum değildir, teknolojik araştırma yapan bir kurum değildir. Hükûmetin bilim,
teknoloji ve inovasyon politikalarının en etkili vasıtasıdır. Bu nedenle
bilimsel araştırmaların artık, teknolojiye dönüşmesi, teknolojik ürüne
dönüşmesi, ticarileşmesi konseptine uygun bir yeniden yapılanma ihtiyacı ortaya
çıkmıştır.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Temel
bilimsiz olmaz Sayın Bakan, matematik, fizik olmadan olmaz.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) – Bu nedenle de TÜBİTAK’ta aynı zamanda ticarileşmeyi, bilimsel
araştırmaların teknolojik ürünlere ve ticarileşmeye dönüşmesini sağlayan bir
yönetim anlayışıyla hareket eden, bu konuda son derece birikimli ve tecrübeli
olan yeni bir yönetimle yeni dönemin konseptine uygun bir yapılanmaya
gidilmiştir.
Bilim Kurulunun zaten değişik
kurumlardan gelen bilim adamlarından, bürokratlardan ve teknokratlardan
oluştuğunu biliyor olmanız lazımdı yani bunda bir değişiklik olmamıştır.
TÜBİTAK Bilim Kurulu 13 kişiydi, zaten Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden
veya YÖK’ten veya TÜBA’dan veya Hükûmetten, başka bakanlıklardan bilim
adamlarının oraya atandığı bir bilim kurulu vardı ama Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı ile irtibatlanınca 4 tane bilim adamı ve akademisyen
yanında, 1 iş adamı da buraya atandı. 4 kişi Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığının kontenjanı olarak şimdi Bilim Kuruluna ilave oldu. 3’ü profesör
düzeyinde bilim adamıdır atananların, 1’i de ARGE’ye son derece yatkın iş
adamlarımızdan birisidir, Türkiye İhracatçılar Meclisinde çalışan bir
arkadaşımızdır.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın
Bakanım, “bilim adamı” diyorsunuz ama fizik enstitüsünü kapattınız, Feza Gürsey
Fizik Enstitüsünü yok ettiniz. Bilimden bahsediyorsunuz, fizik enstitüsünü
kapattınız.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) – Dolayısıyla, buraya atanan kişiler aynı özellikleri devam
ettirmektedir.
Değerli arkadaşlar -TÜBA’ya gelince-
şimdi, bilgiden yararlanmak için önce elimizdeki bilginin doğru bilgi olması
lazım, sonra tam bilgi olması lazım, eksiksiz bilgi olması lazım, sonra bir de
temiz bilgi olması lazım. Eğer bilgi doğruysa, tamsa ve temiz bilgi ise çok
istifade edilir, değilse istifade etmemiz zor olur. Şimdi, ben size, doğru, tam
ve temiz bilgi sunmaya gayret edeceğim.
TÜBA 1993 yılında bir kanun hükmünde
kararnameyle kuruldu. İşte, kanun hükmünde kararname burada.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Okuduk,
okuduk…
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) – Yine, hükûmet kurdu TÜBA’yı, Tansu Çiller’in Başbakanlığında
ve Sayın Erdal İnönü’nün Başbakan Yardımcılığında. Buradaki sembol isim Erdal
İnönü’dür. Kendisini rahmetle anıyorum, Türkiye’de bilime yapmış olduğu,
siyasete yapmış olduğu katkılar nedeniyle rahmetle anıyorum. Eminim TÜBA’nın
kurulmasında da öncülüğü kendisi yapmıştır. Onun öncülüğünde, fikrî öncülüğünde
kurulmuş olan bir kurum olduğuna inanıyorum. İyi de yapmış.
Yalnız, kurulurken nasıl kurulduğuna
bakalım: Amaçları sayılıyor, “…bilim adamlarını onurlandırmak…” ve benzeri
amaçlar. “Başbakana bağlı.” Bakın, “Başbakana bağlı…”
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Ama özerk
olmalı…
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) - “…tüzel kişiliğe, bilimsel, idari ve mali özerkliğe sahip
Türkiye Bilimler Akademisi kurulmuştur.” “Başbakan akademi yönetimiyle ilgili
yetkilerini gerektiğinde bir bakan eliyle yürütür.” Şimdi, bu kalktı, Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı hâle geldi.
Şimdi, Başbakana bağlı olmak bilimsel,
idari ve mali özerkliğe aykırı bir durum değilse, o zaman da olmadığı gibi
bugün de değildir.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Bizi
kandıramazsın Sayın Bakan.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) - Bugün Başbakana bağlı olması bilimsel, mali ve idari
özerkliğini ortadan kaldırmadı dolayısıyla “Bilimsel, idari ve mali özerklik.”
ifadesi yeni kararnamede de durmaktadır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sorun orada değil Sayın Bakan, Bilim Genel Kuruluna gelin, Bilim Genel
Kuruluna.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, oraya geliyorum. On sekiz yıl önce kanun
hükmünde kararnameyle, başarılı buluş, patent sahibi, ödül sahibi bilim
adamlarının asli üye ve şeref üyesi olarak onore edilmesi amacıyla bir yetki
verildi. Ne kadar olacaktı bu sayı? Türkiye’deki profesör kadrosunun yüzde 2’si
kadar. 15 bin profesör kadrosu var bugün Türkiye’de, yüzde 2’si 300 eder. On
sekiz yıl boyunca sadece bugün 82 tane asli üyesi vardır. Hâlbuki, akademi
üyeliğine ulusal veya uluslararası saygın kuruluşlardan ödül ve madalya almış
olmak; kendi adıyla anılan keşif, icat ve teori ve modellere sahip olmak;
klasik kitaplarda veya dergilerde makalelerde adı geçmiş olmak; Uluslararası
Bilim Atıfları Katalogu’nda genel kabul görmüş olmak ve çok sayıda atıf olmuş
olmak gibi özellikler sayıyor. Bu özellikler bugünkü kararnamede de var ama bu
özelliklere sahip TÜBA Bilim Kurulu üyesi, TÜBA üyesi olmayı hak eden çok
sayıda akademisyenimizin olduğunu…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – O sizin
görüşünüz Sayın Bakan, ona TÜBA karar verir, TÜBA, siz değil.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) - Onların da büyük bir
beklenti ve serzeniş içinde olduğunu biz görerek hareket ettik. Bu sayıdaki
bilim adamlarının da TÜBA üyesi olabilmesine imkân vermek lazımdı.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Özerklikte
TÜBA karar verir. TÜBA kalıcıdır, siz bir gün gidersiniz, başka bir bakan
gelir.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) - Müsaade edin oraya da
geliyorum.
TÜBA’nın asosiye üyeleri genç
akademisyenlerden oluşur. Teşvik edilmesi gereken gençler, sayı ne olması lazım,
on sekiz yıl önceki kararnameye göre? TÜBA, asli üyelerinin 3 katı kadar
asosiye üye seçebilir. 300 olması gerekirken asıl üyeler, 900’e kadar asosiye
üye seçilmesi imkânı varken on sekiz yılda bugün TÜBA’nın sadece on yedi tane
asosiye üyesi vardır 17 tane. Taltif edilmeyi, teşvik edilmeyi bekleyen o kadar
genç akademisyenimiz var ki…17 tane…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Ne güzel!
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) – Şeref üyesi ise asıl üye olamayacak, yaşı ilerlemiş, kendini
ispat etmiş bilim adamlarımızdan. Bu bilim adamlarımızdan da 39 tane, 40’a
yakın bilim adamımız var.
En önemli konulardan birisi, yabancı
bilim adamlarının TÜBA’ya kazandırılması konusudur. Yabancı bilim adamları, on
sekiz yılda sadece 2 bilim adamı TÜBA’ya üye yapılabilmiştir -2 bilim adamı, on
sekiz yıl boyunca- birisi Bernard Lewis’tir, birisi de bir Alman profesördür.
Değerli arkadaşlar, bütün bu tablo bize
şunu göstermektedir ki Türkiye’deki bu gelişmeler TÜBA’da bir yeniden yapılanma
ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Nasıl TÜBA kurulurken Hükûmet bu konuda öncülük
etmişse bugün TÜBA yeniden yapılandırılırken de Hükûmet öncülük etmektedir.
Hükûmetin amacı TÜBA’yı idare etmek değildir; dokunmak ve çekilmektir.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – İkna
olmadık Sayın Bakan.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) - Dokunmuştur ve TÜBA’nın kendi idari, mali, bilimsel özerkliğine
göre çalışmaları devam edecektir.
Değerli arkadaşlar, bugün, üye
seçiminin tek bir kanaldan olması bize göre TÜBA’daki bu tıkanıklığı meydana
getirmiştir. Dar bir kadronun oluşmasına tek bir kanaldan seçilmesi gerçeğinin
neden olduğunu tespit ederek bugün şöyle bir noktaya geldik: 1993 yılında 10
tane üye TÜBİTAK’ın önerisiyle Başbakan tarafından atanmıştır. O 10 üyeye bir
10 üye daha kendisi atamıştır, 20 üye olmuştur. İşte bugüne kadar ki bütün
oluşumu Hükûmetin atamış olduğu o 10 üye ve onların atadıklarıyla 20 üye
oluşturmuştur.
Değerli arkadaşlar, ben oluşuma itiraz
etmiyorum, önemli olan TÜBA’nın, Bilimler Akademimizin bundan sonraki süreçte
çok daha etkin, verimli çalışmalar yapabilmesidir.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Bir örnek
gösterebilir misiniz?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) - Eğer biz TÜBA’ya dokunmasaydık TÜBA’dan haberi olan bile
yoktu. “TÜBA” diye bir yer var mıydı, yok muydu diye haberi olan bile yoktu da
şimdi Allah’tan birçok insanın TÜBA’dan haberi oldu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Ne
istediniz de TÜBA yapmadı? Hangi araştırma için bilgi istediniz de TÜBA
yapmadı?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) - Daha da çok insanın TÜBA’dan çalışmalarla haberi olacaktır
eminim.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Ne
istediniz de yapmadı TÜBA?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) - Kanun Hükmünde Kararname’yle ne yaptık?
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Sayın Bakan,
bir örnek gösterebilir misiniz, bir örnek?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) -
TÜBA üyeliğine seçimi üç kanala
ayırdık: Birinci, mevcut kanal, TÜBA’nın kendisinin seçeceği üyeler, TÜBA Genel
Kurulunun seçeceği üyeler. Nitelikler aynı, yukarıda saydığım niteliklerle üye
seçilecek. İkinci kanal, TÜBİTAK Bilim Kurulunun seçeceği üyeler, TÜBİTAK Bilim
Kurulu. Üçüncü kanal, YÖK Genel Kurulunun seçeceği üyeler.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – TÜBİTAK’a kim
atıyor Sayın Bakan? YÖK’e kim atıyor Sayın Bakan?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, TÜBA Genel Kurulu da, TÜBİTAK Bilim
Kurulu da, YÖK Genel Kurulu da aynı nitelikteki üyeler arasından, üç ayrı
kanaldan TÜBA üyesi seçeceklerdir. Nitelikler değişmeyecektir, aynı nitelikteki
üyeler.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Başbakan
atayacak Başkanı.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) –, Birisi belediye otobüsü şoförünü getirip TÜBA üyesi yapacak
hâli yok. Yukarıda saydığımız niteliklerdeki üyelerden seçilecektir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – YÖK kime bağlı
Sayın Bakan?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) – İkinci yaptığımız değişiklik Başkan seçimi konusundadır.
Başkan, TÜBA Genel Kurulunun 1 adayı seçip Başbakana göndermesiyle ve
Başbakanın onu atamasıyla oluyordu. Biz, TÜBA üyelerinin önüne şunu koyduk: 3
üye seçin, 3 aday belirleyin, Başbakanın önünde de 3 adaydan 1’sini TÜBA
Başkanı olarak atama inisiyatifi bulunsun.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Şimdi
anladık Sayın Bakan.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) – Eğer Başbakanın onayı önemli değilse niye o zaman Başbakana
gidiyor 1 üyenin atanması? Başbakanın onayı önemliyse 3 tane adayın Başbakanın
önüne gitmesi daha doğru bir yaklaşım olmaz mı?
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Özerkliği
deldiniz Sayın Bakan. Tebrik ederim.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) – Hayır.
Üçüncü konu: Asil üyelerin yaşını
yetmişten altmış yediye indirdik. Niye? Değişim biraz daha hızlansın diye. Bir
sürü genç akademisyen aşağıdan yetişiyor.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – “Sürü”
demeyin lütfen.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) – TÜBA üyesi olmaya aday
bir sürü akademisyen araştırmalar yapıyor, dünyanın her yerinde ciddi
çalışmalar yapıyor. Değişimin hızlanması için, yetmişten altmış yediye
indirildi ki altmış yedi yaş üniversitelerdeki emeklilik yaşıdır.
Bir de asil ve asosiye üye sayısını
150’şer olarak belirlemiş olduk. 150 asil, 150 asosiye üyeyle çalışmış olacak.
TÜBA’nın mevcut Başkanına, TÜBA’nın
mevcut üyelerine ne asil ne asosiye ne de şeref üyelerine…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – “Asosiye” ne
demek Sayın Bakan?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) – … ne de TÜBA’nın mevcut Konseyine yani yönetim kurulu olan
Konseyine bugüne kadar yaptığı çalışmalardan dolayı herhangi bir laf
söylemedik, hiçbir polemiğe girmedik. Bilim adamlarımız çok hoşumuza gitmeyen
eleştiriler de yapabilirler, önemli değil, yapsınlar, bu ülkenin değeridir
onlar, ben onlara değer vermeye devam edeceğim. Onlarla asla bir polemiğe girecek
de değilim. Benim Bakan olarak görevim, bilim adamlarımızın önünü açmaktır,
onlara yapacakları araştırmalarda nihayetsiz imkânlar temin etmeye çalışmaktır.
Biz de Bakanlık olarak hem TÜBA vasıtasıyla hem TÜBİTAK vasıtasıyla bu bilim
adamlarımıza nihayetsiz imkânlar sunacağımızı…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – TÜBA
bilimsel araştırma yapmaz, TÜBA enstitü kurmaz.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) – …önümüzdeki süreçte TÜBA bilim adamlarımız göreceklerdir,
istifalarını veren TÜBA üyelerimiz de göreceklerdir. Ben “Acele etmeyin.”
diyorum bilim adamlarımıza.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Kendimize
göre bilim akademisi kurabiliriz.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) – Bekleyin, sabırlı olun, göreceksiniz ki sizin içinde bulunduğunuz
bugüne kadarki TÜBA’dan daha iyi performans gösteren Bilimler Akademisi ortaya
çıkmazsa o zaman gelin. Zaten bu bir kararnamedir, Parlamentoda bu kararnameyi
hızlı bir şekilde yasalaştırarak…
OKTAY VURAL (İzmir) – Hemen görüşelim,
hemen tartışalım.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Devamla) – …yeni şekli tartışalım
ve o yeni şeklin nasıl bir şekil olacağına hep birlikte karar verelim diyor, bu
duygu ve düşüncelerle, eleştirileriyle ve önerileriyle bütçemize katkıda
bulunan bütün milletvekili arkadaşlarımı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Birkaç konu daha vardı, o konular zaten
soru-cevap bölümünde de cevaplandırabileceğimiz nitelikteki konular, onlara da
orada temas etmek üzere hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şimdi, söz sırası…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Efendim, Sayın Bakanı dikkatle dinledim, verdiği bilgiler için teşekkür
ediyorum.
TÜBA, 1993 yılında bir kanun hükmünde
kararnameyle kuruldu, ondan on sekiz yıl sonra bir başka kanun hükmünde
kararnameyle TÜBA’da farklı birtakım düzenlemeler yapıldı. 93 yılında
kurulduğunda, Sayın Bakanın açıkladığı gibi, bilimsel, idari ve mali özerkliğe
sahip bir kurum olarak kuruldu ancak bunun bir aracı var, o araç da TÜBA
bünyesinde bir bilim kurulunun olması ve bu bilim kurulunun akademisyenlerin,
bilim adamlarının kendi yaptıkları seçim sonucunda oluşmasıydı, özerkliği
sağlayan buydu. Şimdi, on sekiz yıl sonra Hükûmet, TÜBA’ya müdahale ederek bir
kanun hükmünde kararnameyle Bilim Kurulunun yapısını değiştirdi. 150 kişilik
Bilim Kurulu 300 kişiye çıkarıldı, üçte 1’ini YÖK atayacak, üçte 1’ini TÜBİTAK
atayacak, kalan üçte 1’ini de bilim adamları kendi aralarından seçecek.
Şimdi, YÖK ve TÜBİTAK, Hükûmetin
kontrolünde olan kurumlar. Dolayısıyla, doğrudan doğruya Bilim Kurulunu
Hükûmetin emrine vermiş olmakla TÜBA’nın bilimsel özerkliği yok edilmiş
olmaktadır yani “Bunu ileri götürdük.” demek doğru değil. Ayrıca, 93 yılında,
ilk kuruluş yılında çekirdek bilim adamı kadrosunu, Bilim Kurulu kadrosunu
Hükûmetin oluşturması kadar doğal bir şey yoktur. Önemli olan, ondan sonraki
sürece Hükûmetin müdahale edip etmediğidir. Böyle bir müdahale de yoktur.
Bu bilgiyi Genel Kurulun dikkatine
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Zabıtlara geçti Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
aslında Sayın Bakanın verdiği bilgilere teşekkür ediyoruz. Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Komisyonu Başkanımız bunu dikkate alarak o kanun hükmünde
kararnamenin bir an önce Mecliste görüşülmesini temin ederse bu konuda biz de
muhalefet partileri olarak o sürece katkı sağlamış oluruz. Dolayısıyla, Sayın
Bakanın bu ifadesini bir söz olarak görüyoruz ve hemen bütçeden sonra da
bununla ilgili kanun hükmünde kararnameyi görüşebileceğimizi umut ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, şimdi sıra Millî
Savunma Bakanımız Sayın İsmet Yılmaz’da. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi beş dakika Sayın Yılmaz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2012
yılı bütçesiyle ilgili açıklamalarıma geçmeden önce şahsım ve Bakanlığım adına
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Huzurlarınıza getirilen 18 milyar 229
milyon Türk liralık, Millî Savunma Bakanlığının 2012 yılı bütçesi, millî
güvenlik politikamız çerçevesinde üstlendiğimiz görevleri yüksek bir etkinlikle
yerine getirme ve savunma gücümüzü çağın gereklerine göre artırma hedefleri
doğrultusunda hazırlanmıştır. Türkiye'nin millî savunma politikasını
yönlendiren temel ilke, cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün “Yurtta sulh
cihanda sulh.” ilkesidir. Bu doğrultuda, bir yandan ülkenin birliği, ulusal
bağımsızlığı, egemenliği, toprak bütünlüğü ve hayati çıkarları korunurken,
diğer yandan Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği öncülüğünde
uluslararası ilişkiler ikili ve çok taraflı olarak sürdürülmektedir. Ülkemizin
içinde bulunduğu küresel ve güvenlik ortamı hızlı bir değişime uğramaktadır, bu
da Türkiye'nin üstlendiği sorumlulukları da artırmaktadır. Geçmişte olduğu gibi
bugün de bölgesinde barış ve istikrara müspet katkı yapmaya devam eden Türkiye,
dünya barışının muhafazasında önemli bir aktör durumundadır. Gelişen ihtiyaçlar
çerçevesinde bir yandan Türk Silahlı Kuvvetlerimizin modernizasyonu için
yatırım yaparken, diğer yandan millî ve uluslararası görevlerimizi etkinlikle
yerine getirmek için gereken her türlü tedbirleri almaktayız.
Hâlihazırda askerî güç unsurlarımızın geniş
bir yelpazede üstlendikleri sorumlulukları başlıklar hâlinde dikkatlerinize
sunmak istiyorum. Denizlerimizde millî menfaatlerimizin korunması, kara ve hava
unsurlarımız tarafından teknolojinin etkin kullanımıyla icra edilen terörle
mücadele, bölgesel istikrarsızlıklara karşı alınan ulusal tedbirler ve
uluslararası önlemlere katılım, uluslararası sorumluluk kapsamında Balkanlardan
Orta Asya’ya, Orta Doğu’dan Afrika’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada barışı
ve güvenliği sağlamak çalışmalarına aktif katılımdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sayın milletvekillerimizin Bakanlığımız bütçesiyle ilgili görüşlerine ilave
açıklamalar yapmak istiyorum bu noktada. Öncelikle, bir sayın milletvekilimiz
söyledi, doğru bir söz dedi: “Siyasetçinin muhatabı siyasetçidir. Bir eleştiri
de getirilecekse siyasilere getirilmelidir. Askerlikle ilgili bir eleştiri
varsa o da Millî Savunma Bakanlığına yapılmalıdır.”
Bu ordu “Bu ülke benim.” diyen herkesin
ordusudur. Bu kurumumuzu zedelemek mümkün değil ama zedelemek kimseye bir fayda
sağlamaz, bunun açıkça bilinmesini isterim. Biz, her geçen gün daha da güçlenen
silahlı kuvvetlerimizle gurur duyuyoruz. Bu coğrafyada güçlü olabilmek için,
özgürlüklerimizi kullanabilmek için, varlığımızı devam ettirebilmemiz için
güçlü bir ordumuzun olması gereklidir. Bu gerçeğin “Türkiye ortak paydamız.”
diyebilen herkes tarafından görülmesi gerekir. Ordumuzu yaralayacak her söz
bizi yaralar, ona yapılacak her türlü haksız ve maksatlı eleştiriyi kendimize
yapılmış sayarız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bizim Bakanlık silahlı kuvvetlerin hak
ve menfaatlerini korumak için vardır. Silahlı kuvvetlerimizi Genelkurmay
Başkanlığımızın öncelikleri ve önerilerini dikkate alarak savaşa hazır tutmak
bizim asli vazifemizdir. Asli vazifesi bu olan bir bakanlık, hassas bir
coğrafyada yer alan ülkemizin en temel kurumlarından biri olan silahlı
kuvvetlerin harp sanatının ve savunmanın uzmanı olduğu bilincinde olarak görüşü
alır; Genelkurmay Başkanlığımız da kendisine bağlı ilgili birimlerden görüş alır,
oluşturduktan sonra Bakanlığımıza gönderir; biz bu görüşleri Bakanlar
Kurulumuzda değerlendiririz ve Meclise getiririz. Bedelli askerlikte de bunu
yaptık, bu bütçede de bunu yaptık. Dolayısıyla da her ikisine de bir eleştiri
varsa, bu metin Hükûmetin metnidir, bu metne yöneltilecek eleştirinin Hükûmete
yapılması gereklidir.
Muhataplar siyasidir ancak bir yandan
“Siyasilerin muhatabının siyasiler olması gerekir.” derken ondan sonra da benim
arkadaşlarıma yönelik olarak sözler söylenmesi doğru değildir, yakışık
almamıştır.
Yine, bir sayın vekilimiz belirtti:
“Eleştirilerimiz Hükûmete, yürütmeyedir.” Çok doğru, biz de bunu bekliyoruz.
Eleştirileriniz bizedir, biz buna da hazırız, bunun için huzurlarınızdayız
ancak burada söz hakkı olmayan arkadaşlarıma eleştiri getirilmesi apaçık bir
haksızlıktır.
Yine, birtakım ayrıcalıklardan bahsedip
de onların cevap veremeyeceği görüşleri ileri sürmek de bir başka haksızlıktır.
Bizim genel bir ilkemiz var “Et kokarsa tuzlarsın, tuz kokarsa ne yaparsın?”
diye.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz cevaplayın
Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) – Bu Meclis bütün haksızlıkları giderme mercisidir, hiç kimseye
haksızlık yapmaması lazımdır. Eğer bu
Meclis de bir haksızlık yaparsa artık düzeltecek bir başka merci kalmamıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan,
onlara siz cevap verin.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) – Bir ayrıcalık olup olmadığı hakkında farklı görüşler var ancak şunu
açıkça belirteyim ki varsa bir ayrıcalık, o da yasayla verilmiştir; milletvekillerimiz
vermiştir, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından verilmiştir, kendiliğinden
bir şey alınmamıştır. Milletvekillerine imtiyaz verilmiş midir verilmemiştir,
tartışmalı. Biz milletvekilleri olarak deriz ki: “Milletvekillerine bir
ayrıcalık verilmemiştir.” Ancak dışarıdan bakan böyle düşünmüyor, bir ayrıcalık
verildiği şeklinde bir algılaması var. Bilin ki OYAK’a da bir ayrıcalık verilip
verilmediği konusunda bir görüş farklılığı var. İçinde olanlar bir ayrıcalık
verilmediği fikrindedir, dışarıdan bakanlar da bir ayrıcalık verildiği
fikrindedir. Ancak şunu söylüyoruz: Kendilerine yasayla bir ayrıcalık
verildiğinde bunu çok doğal kabul edenlerin, bir başka yasayla bir başka gruba
bir ayrıcalık verildiğinde itiraz etmesi doğru bir şey değildir. Kanunu
beğenmiyorsak teklif verebiliriz, kabul edilmesi için elimizden geleni yaparız,
eğer kabul edilmemişse gideriz millete deriz ki: “Biz istediğimiz değişikliği
yapmak için çalıştık ancak kabul ettiremedik.” Halka şikâyet edebilirsiniz. Bu
doğrultuda daha önce de pek çok düzenlemeler yapıldı. MEYAK, İLKSAN, Polis
Sandığı, OYAK da bunlardan bazılarıdır. Diğerlerinden farkı daha iyi yönetilmiş
olmasıdır. Kaldı ki her ay aylığından yüzde 10 kestirerek gönüllü, isteğe bağlı
bir sigorta poliçesi alan kimseye de benzer haklar sağlanır diye düşünüyorum.
Burada söz hakkı olmayanlar aleyhinde
burada konuşmak adil değildir. Yargılamada güzel bir ilke vardır, silahların
eşitliği ilkesi. Silahların eşitliği ilkesini sağlayamadığınız sürece vermiş
olduğunuz her karar adil değildir. Adil karar vermemek de bu Meclise yakışmaz.
Geçen gün de yine bu silahların
eşitsizliği ilkesine aykırı bir uygulama yargı mensupları aleyhine yapıldı.
Onların kişisel haklarını ihlal eden konuşmalar yapıldı. Hem güçler ayrılığı
var diyeceksin, yasama, yargı, yürütmeden bahsedeceksin hem de burada olmayan
yargıyı gıyabında eleştireceksin, onların şahsi haklarını ihlal edeceksin.
Bunun adil olduğunu, bunun Meclisimize yakıştığını söyleyebilmek mümkün
değildir. Yargıya varsa bir eleştiri Hükûmete yapılması lazım, Adalet Bakanına
yöneltilmesi lazım.
Siyaset şikâyet etme yeri değildir,
problemleri çözme yeridir. Çözemiyorsanız o zaman iktidara geleceksiniz, o
zaman da yapar mısınız Allah bilir. Tabii, iktidara da gelebilir misiniz onu da
Allah bilir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bir başka açıklama da, bu ülkede terörle mücadeleyle ilgili olarak yapıldı. Hep
şunu söylüyoruz: Bu ülkede silah taşıma yetkisi yasayla kendisine yetki
verilenlere aittir, bunun dışında hiç kimsenin silah elinde bulundurma yetkisi
yoktur, bulundurursa yasaya, hukuka aykırı davranmış olur, onun da müeyyidesi
neyse onun karşılığını alması gerekir. Hukuk devleti bunu gerektirir. Bizim
mücadelemiz, terörle mücadelemizdir ve bu terörle mücadeleyi hukuk çerçevesinde
yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Burada esas eleştirilmesi gereken
birileri var ise bu, insanları ölüme gönderenler, eline silah verenler, hukuka
aykırı davranmasını teşvik edenler bu ölümlerden sorumludurlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bölge insanına en büyük zararı veren de onlardır.
Bakın, gazetelerde de görmüşsünüzdür,
en son 10 Aralık 2011 tarihinde Cudi Dağı’nda Şırnak 23. Jandarma Sınır Tümen
Komutanlığının yaptığı bir operasyonda 7 katlı bir mağarada bulunan 3 terörist,
iki saatlik bir ikna çabasıyla teslim alınmışlardır. “Biz, yaşatmak için
varız.” diyoruz ve bu noktada diyoruz ki Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi
“Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir
askere rast gelinmemiştir.”
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
füze kalkanıyla ilgili olarak da birçok eleştiri yapıldı. Onunla ilgili olarak
da -bu konuyla- bir bilgi arz etmek isterim. Füze Kalkanı Projesi, Amerika
Birleşik Devletleri’nin tek başına yürüttüğü bir proje değildir ancak Amerika
da bu projenin dışında değildir. NATO ittifakı çerçevesinde yürütülen savunmaya
yönelik ortak bir projedir. Projeden maksat, üçüncü ülkelerin savunması değil,
NATO üyesi ülkelerin savunmasıdır. Bu kapsamda Malatya Kürecik’te tesis edilen
sistem de sadece radar sistemidir ve NATO’nun müşterek savunma sistemine katkı
sağlaması maksadıyla tesis edilmektedir.
2002 yılında NATO Prag Zirvesi’nde
başlatılan bu çalışmalar, 19-20 Kasım 2010 tarihinde icra edilen Lizbon
Zirvesi’nde müttefik ülkelerin katılımıyla müşterek olarak hazırlanan füze
savunma raporunun onaylanmasıyla yürürlüğe girmiştir.
Söz konusu sistemin herhangi bir ülkeyi
hedef almadığı, füze savunmasına ilişkin temel NATO belgelerinde açıkça
belirtilmiştir. Ayrıca NATO, hâlihazırda Rusya Federasyonu ile de ortak füze
savunmasıyla ilgili de çalışmalar yapmaktadır.
NATO füze savunma sistemine katkı
sağlayacak erken uyarı radarının Türkiye’de konuşlandırılmasına ilişkin iki
taraflı anlaşma 14 Eylül 2000 tarihinde
imzalanmıştır. 244 sayılı Milletlerarası Anlaşmaların Yapılması Yürürlüğü ve
Yayınlanmasıyla Bazı Anlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki
Verilmesi Hakkında Kanun’un 6’ncı maddesine göre NATO çerçevesindeki
anlaşmaları imzalama yetkisi Bakanlar Kuruluna verilmiştir. Söz konusu anlaşma
da bu kanun kapsamında Bakanlar Kurulu onayıyla yürürlüğe konulmuştur. Sistemle
ilgili komuta merkezi Almanya’da konuşlu bulunan Ramstein NATO üssünde tesis
edilmektedir. Burada tesis edilecek komuta merkezinde ittifak subaylarıyla
beraber Türk subaylarımız da görev yapacaktır.
Yine bir başka sayın vekilimizin
açıklamasıyla “İsrail’e Heron’ları gönderdin, niçin ilişkileri askıya almadın
da motorları talep ettin?” diye bir eleştiri getirildi. İsrail’den Türk Silahlı
Kuvvetlerimizin acil ihtiyaçları çerçevesinde tedarik edilen on adet Heron’un
başta motor olmak üzere bazı aksamı sözleşmenin garanti hükümleri çerçevesinde
süreli bakımlar için ilgili firmaya gönderilmiştir. Haziran, temmuz aylarında
bakım süresi gelen beş adet motorun bakımları tamamlanarak ekim, kasım
aylarında yeniden Türkiye’ye gönderilmiştir. Şimdi, ücretini verdiğiniz bir
hizmeti “almayın” diyor. Bir yandan terörle mücadele vereceksiniz eğer ki o
hizmeti almazsanız bu sefer de “Terörle mücadelede zafiyet oluştu.”
diyeceksiniz. Ne yapsak ikisi... Ancak biz iktidarız, biz böyle yaptık, siz de
iktidara gelirseniz parasını ödediğiniz hizmeti satın almazsınız! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz her zaman ülkemizin zararına olacak hiçbir şeye evet
demedik “Ülkemiz kazanacaksa biz de kaybetmeye razıyız.” dedik.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
savunma sanayi ülkemizin yüz akı durumundadır. İleri teknoloji askerî tesisatın
temini alanında Hükûmetimizin temel politika ve hedefi her türlü ihtiyacımızın
ülkemizden karşılanmasıdır. Ana ilkemiz savunma sanayini her ne ihtiyacımız
varsa bunun hepsini yerli olarak yüzde yüz ülkemizden sağlayalım.
Başlangıçta yerli katkıyı artırma
yönünde başlattığımız çalışmalar bugün itibarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerini
millî olarak tasarlayıp ürettiğimiz teçhizatla donatma ve bu alanda yüksek
teknolojiye sahip olmaya odaklanmıştır. Geldiğimiz aşamada özel sektör
üretimiyle askerî zırhlı araçlarımızın tamamı ülkemizden karşılanmaktadır.
Türkiye bu alanda sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamamakta, ihracat yoluyla
birçok ülkenin de ihtiyacını karşılamaktadır.Kara araçlarında, teknolojik
olarak en ileri platform olan ana muharebe tankının geliştirilmesi
çalışmalarına, bir diğer özel şirketimizin katkılarıyla devam edilmektedir.
Altay tankımızın prototipleri de 2012 yılından itibaren üretilerek test
faaliyetlerine başlanacaktır.
Deniz araçlarında, bildiğiniz gibi,
yine bir başka gururumuz, MİLGEM Projesi kapsamında birinci gemi olan
Heybeliada korvetimiz 27 Eylül 2011 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın
Başbakanımızın katıldıkları bir törenle Deniz Kuvvetleri Komutanlığımıza teslim
edilmiştir.
Bu hususta bir hususu daha açıklamak
isterim. Türk dış politikasının… Yıllar öncesi, herkes, yurt dışına çıkan bunu
görür, gözlerini kapatan kendisine gece yapar. Türkiye’nin itibarı geçmiş
yıllardan çok daha fazladır ve bu duruma gelmişse, Türkiye’nin gücünden dolayı
gelmiştir. Türkiye’yi bu güce de AK PARTİ İktidarı ve onun lideri Tayyip
Erdoğan getirmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bütün dünyada kabul
edilmiştir; bu Türkiye, bu Türkiye… Bunun üzerine Sayın Başbakanımızı
eleştirmekle bir yere varılmaz, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanıdır, kendisi
bir dünya lideridir.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) –
Millî Savunma Bakanı siyaset üstüdür.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) - Bugün savunmada da Türkiye’nin silahları tercih ediliyorsa bize
sorulan husus şu: “Türk ordusu bu silahları kullanıyor mu”, “Evet, kullanıyor.”
yeterli bir itibardır. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin kullandığı silahları
yabancı ülkelerin orduları da satın almaktadır.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) –
Bakanlığınız başında “Millî kelimesi var, siyaset üstü olmalısın.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) - Türkiye’yi güçlü yapmak bizi her alanda güçlendirmektedir.
MİLGEM’deki, ilk millî savaş
gemisindeki yerlilik payı yüzde 65; 50’den fazla alt yüklenicinin katkısıyla
üretilmiş ve millî savaş yönetim sistemleriyle donatılmıştır.
Bugün Tuzla’da özel sektör
tersanelerinde yürütülmekte olan, toplam bedeli 2 milyar dolar tutarında
hücumbotlar, çıkarma gemileri ve arama kurtarma gemileriyle birlikte su üstü
askerî gemiler alanında dışa bağımlılığımız tamamen sona ermiştir. Türkiye bu
alanda dünyanın ilk 10 ülkesi arasındadır.
Kompozit ve çelik tekne hücumbotlarımız
birçok dünya ülkesinin donanmalarında da hizmete girmiş bulunmaktadır.
Askerî elektronik alanında uzmanlaşan
ASELSAN, dünyadaki en büyük 100 savunma sanayi şirketi arasındadır. Askerî
haberleşme, komuta kontrol sistemleri ve elektrooptik sistemlerin üretiminde
Türkiye dünyada sayılı ülkeler arasında yer almaktadır. Üretilen haberleşme
sistemleri birçok ülkeye de ihraç edilmektedir.
Bakanlığıma bağlı Makine Kimya
Endüstrisi Kurumu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve güvenlik güçlerinin her türlü
silah, mühimmat, roket ve patlayıcı madde ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Kurum
2010 yılında gerçekleştirdiği 650 milyon Türk lirası cirosuyla İstanbul Sanayi
Odasının “ISO 500 Şirket” sıralamasında 90’ıncı sırada yer almıştır. Kurumun
önümüzdeki dönemdeki hedefi kendi teknolojisi ve özgün ürünlerini üreten, dünya
pazarında tanınan bir şirket olmaktır. Bu çerçevede, en ileri teknolojiler
kullanılarak askerimizin kullanımına tamamen bir millî silah vermek amacıyla
başlattığımız millî piyade tüfeği de her türlü tasarımı ve testinden başarıyla
geçmiş ve 2012 yılında millî piyade tüfeğimizin seri üretimine başlanacaktır.
Teknolojinin uç noktasını oluşturan
havacılık alanında mühendislerimiz tarafından tasarlanan insansız hava aracımız
Anka’nın uçuş testlerine de artan bir performans ile devam edilmektedir. Test
uçuşlarının 2012 yılı ortasına kadar tamamlanmasını müteakip Türk Silahlı
Kuvvetlerine hizmet vermesini hedefliyoruz. Anka uçaklarımızın seri üretimine
geçilmesiyle birlikte ülkemiz dünyada operatif kategoride, yani yirmi dört saat
süresince 30 bin fit irtifada görev yapabilecek insansız hava araçlarını
üretebilen dünyadaki üç ülkeden biri olacaktır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Diğer bir stratejik havacılık projemiz
olan ATAK Helikopteri Projesi çalışmaları devam etmektedir. Bu kapsamda
TUSAŞ’ta üretilen ilk helikopterimizin uçuş ve silah atış testlerine devam
edilmektedir. İlk ATAK helikopterimizin 2012 yılı nisan ayında silahlı
kuvvetlerimize teslim edilmesini hedeflemekteyiz. ATAK Projesi kapsamında
aviyonik silah sistemlerinin büyük çoğunluğu, görev bilgisayarı ve yazılımları
Savunma Sanayimiizin millî, özgün teknolojileri kullanılarak
geliştirilmektedir.
Bu çerçevede, uzay alanında ülkemizde
üretilen ilk askerî gözlem uydumuz Göktürk’ün üretimi TUSAŞ ve TÜBİTAK iş
birliğinde tamamlanmak üzere olup 2012 yılında fırlatılması da
hedeflenmektedir. TUSAŞ bünyesinde Türkiye'nin ihtiyaç duyacağı tüm askerî ve
sivil uyduların üretim, entegrasyon ve testlerinin yapılacağı bir merkezin
inşasına da başlanılmış bulunmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
son dönemde tasarım ve geliştirme çalışmalarına verilen önem çerçevesinde ARGE
faaliyetlerimizde büyük bir artış ortaya çıkmıştır. 20’den fazla
üniversitemizde savunma sanayisine yönelik araştırma projelerine başlanılmıştır.
Ülkemizin bilim ve teknoloji altyapısı,
savunma sanayisi projeleri için yoğun olarak kullanılmaktadır. Savunma sanayisi
projelerine yan sanayinin katılımı yönünde de önemli mesafe katedilmiş
durumdadır. Bugün, sadece Ankara Ostim’de 70’den fazla KOBİ savunma sanayisine
alt yüklenici olarak üretim yapmaktadır.
Bütün bu çalışmaların neticesinde, 2010
yılı verileriyle Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanma
oranı yüzde 52’ye, sektör cirosu 2,7 milyar dolara, ülke içinden karşılanma
oranı yüzde 52’ye, savunma ve havacılık ihracatı 853 milyon dolara, ARGE
harcamaları ise 666 milyon dolara çıkmıştır. Savunma sanayisi sektörü, bugün
itibarıyla Türkiye’de en fazla ARGE harcaması yapan sektör konumundadır.
Hükûmetimizin 2023 vizyonu
doğrultusunda savunma sanayisinde hedefimiz, savunma sanayisi gelişmiş
dünyadaki ilk 10 ülke arasında yer almaktır. Bu çerçevede tüm kara ve deniz
araçlarıyla insansız hava araçlarının ülkemizde üretimi sağlanacak ve
hâlihazırda başlatılan çalışmalara ilave olarak, havacılıkta hızla gelişen
helikopter alanında hafif ve orta sınıf ulaştırma helikopterlerinin sanayimiz
tarafından üretilmesine ilişkin kapsamlı bir altyapı oluşturulacaktır.
Helikopter üretimlerine başlanacak olup gerek ülkemizin gerekse civar ülkelerin
ihtiyaçları da karşılanacaktır.
Mevcut F-16 uçaklarımızın ömürlerini
tamamlaması sonrasında kullanıma alınmak üzere hava sınıfı bir savaş uçağı ile
bir jet eğitim uçağının kavramsal tasarım çalışmalarına bu yıl içinde başlanılmıştır.
İki sene sürecek kavramsal tasarım çalışmaları sonucunda verilecek karara göre
tasarım geliştirme ve prototip üretimine geçilecektir.
Alçak ve orta irtifa hava savunma
sistemleri, ülkemiz sanayisi tarafından tasarlanarak önümüzdeki beş yıllık
dönem içerisinde üretime geçilecektir. Radar teknolojilerine dayalı bir gözlem
uydusunun millî teknolojilerle geliştirilmesi için çalışmalara önümüzdeki
dönemde başlanılacaktır.
Millî Savunma Sanayimiz tarafından
geliştirilen teknolojiler ve teçhizat, bir yandan Silahlı Kuvvetlerimize güç
katarken, diğer yandan ülkemiz sanayi ve teknoloji gelişiminin itici unsurları
hâline gelmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
konuşmamın bu bölümünde uluslararası kuruluşlarla olan ilişkilerimize ve
birlikte icra edilen faaliyetlere değineceğim.
Türkiye altmış altı yıldır Birleşmiş
Milletlerin, elli dokuz yıldır NATO’nun üyesidir. 2009-2010 dönemi için
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğini yürütmüş olan Türkiye,
1-30 Eylül 2010 tarihleri arasında Güvenlik Konseyinin dönem başkanlığını
yerine getirmiştir. Ülkemiz Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2015-2016
dönemi geçici üyeliği için de, 18 Mayıs 2011 tarihinde, üye olduğunu
açıklamıştır.
Hâlen silahlı kuvvetlerimizin Birleşmiş
Milletler şemsiyesi altında Doğu Akdeniz’e Lübnan ve Sudan’da: NATO kapsamında
Kosova’da, Afganistan’da ve Akdeniz’de; Avrupa Birliği şemsiyesi altında
Bosna-Hersek’te yürütülen barışı destekleme görevlerine katkısı devam
etmektedir. Ayrıca, Aden Körfezi ve Somali açıklarında yoğunlaşan deniz
haydutluğu ve korsanlık faaliyetlerine karşı yürütülen deniz operasyonlarına da
katkı sağlanmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye, NATO ve Avrupa Birliği çerçevesinde yürüttüğü güvenlik iş birliğine
paralel olarak, Balkanlarda barış ve istikrarın sağlanması amacıyla Güneydoğu
Avrupa Savunma Bakanları sürecine de aktif katkı sağlamaktadır. 1998 yılında
kuruluşuna öncülük ettiğimiz ve 2007 yılı temmuz ayından bu yana ev sahipliğini
yaptığımız SEEBRIG olarak adlandırılan Güneydoğu Avrupa Barış Tugayı’nın ev
sahipliği görevini Haziran 2011 ayından itibaren dört yıllığına Yunanistan’a
devretmiş bulunmaktayız. SEDM’in 2011 yılı toplantısı 2-3 Ekim tarihlerinde
Antalya’da yapılmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bölgesel ve küresel önceliklerin yanı sıra, askerî anlamda diğer ülkelerle
ikili ilişkilerin geliştirilmesine büyük önem vermekteyiz. Bugüne kadar 62
ülkeyle askerî alanda eğitim, teknik ve bilimsel iş birliği anlaşması, 43
ülkeyle savunma sanayi iş birliği anlaşması, 47 ülkeyle de askerî eğitim iş
birliği anlaşması imzalanmıştır. Orta Asya, Kafkasya ve Balkanlarda çoğu ile
tarih, kültür ve dil birliğimiz olan dost ve müttefik ülkelere 1992 yılından
itibaren askerî yardım faaliyetlerimizi de sürdürmekteyiz.
Dış yardımlarda, 2010 yılından itibaren
hibe yerine ilgili ülke tarafından alınacak malzemeye katkıda bulunulması
uygulanmasına geçilmiştir. 2010 yılında 10 ülkeyle anlaşma sağlanmış ve anlaşma
kapsamında ilk tedarik Moğolistan’a yapılmıştır. 2011 yılında ise 15 ülke dış
askerî yardım kapsamındadır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu arada, konuşmamın sonuna geliyorum.
Asker alma faaliyetleri de yine Bakanlığım tarafından üstlenilmektedir,
yürütülmektedir.
Huzurlarınızda Türk Hava Yollarına teşekkür
etmek durumundayım çünkü askerlerimizin ulaşımını biz yapılan bir
yönetmenlikle…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Yönetmenlik değil, yönetmelik.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) – …askerlik şubelerinden acemi eğitim merkezlerinde sevk muhtırası
verilmesine son verilerek ulaşım bedelinin otobüs rayici üzerinden nakit olarak
verilmesi uygulamasına başlanmıştır.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) –
Can güvenlikleri olmadığı için değil mi Sayın Bakan?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) – Türk Hava Yolları er ve erbaşlara yüzde 25 indirim uygulamasına
pazartesi gününden itibaren başlamıştır.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) –
Askerlerimizin can güvenliği olmadığı için yapıyorsunuz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) – Bundan dolayı da Türk Hava Yollarına teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) –
Can güvenliğini sağlamak sizin göreviniz Sayın Bakan. Otobüslerle
gönderemiyorsunuz askerlerimizi, Mehmetçiklerimizi.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı ile
Sosyal Güvenlik Kurumu arasında yapılan anlaşma gereği Gülhane Askerî Tıp
Akademisinden de siviller faydalanabilmektedir.
2012 yılı Bakanlığımın bütçesi 18
milyar 229 milyon TL olarak huzurlarınıza getirilmiş bulunmaktadır.
Yine, Savunma Sanayii Müsteşarlığının
bütçesi de 33 milyon 919 bin TL’dir. Bu, personelin giderleri ile yönetim
faaliyetlerini karşılamaya yeterlidir. Hazırlanışı sırasında azami tasarruf ve
kaynakların etkin kullanımını temel ilke edindik.
2012 yılı bütçemizin Bakanlığımıza,
silahlı kuvvetlerimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, tüm
eleştirileriniz için sonsuz teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür ederiz Sayın
Bakan.
Sayın milletvekilleri, “Son söz
milletvekilinindir.” kuralı gereğince bütçenin aleyhinde Sayın Lütfü Türkkan,
Kocaeli Milletvekilli.
Sayın Türkkan, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi, Teknoloji Bakanlığının bütçesi üzerinde
şahsım adına aleyhte söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dün, Sayın Bakanın yüce
Mecliste yaptığı konuşmalardan duyduğum üzüntüyü belirtmek istiyorum. Bizler
muhalefet milletvekilleriyiz, Hükûmetin programını, bütçeyi eleştirmek üzere
varız. Eğer bu hakkı bizim elimizden alırsanız, bu Mecliste tartışılamayan
konular sokaklarda başka türlü tartışılır, o zaman da Türkiye'de demokrasiden bahsetmek
çok zor olur. Bırakın, müsaade edin, burada bakanlıkları eleştirsinler,
bütçeleri eleştirsinler, icraatları eleştirsinler.
Sayın Bakanın uzun süre Amerika’da
kaldığını biliyorum. Dünkü kullandığı üslup da Amerika’da “street joke”
dedikleri, yani sokak şakası. Daha önceki ifadeleri Vinci’nin, Leonardo da
Vinci, daha başka dün burada da birkaç şaka yapmaya kalktı.
Bakın, burası Harlem değil. Yani o
şakaları Amerika’da yapıyorlar ama, zenciler yapıyorlar, Harlem’de yapıyorlar.
Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Sayın Bakan da Harlem’de dolaşan bir zenci
değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı. O koltuk çok önemli, orayı iyi doldurmak
lazım. Sözlerinin içini iyi doldurmakla beraber, o koltuğu iyi doldurmak lazım.
Sayın Bakana “O koltuğa yakışmıyorsun.” derken, bundan dolayı söylüyordum.
Yoksa kılık kıyafetiyle, uyumlu olup olmaması beni çok ilgilendirmiyor.
Dolayısıyla, dünkü olaylardan duyduğum üzüntüyü belirtmek istedim.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
burada yapılan her türlü Türkiye aleyhine olan davanın, davranışın peşinde
oluruz, bundan hiçbir zaman vazgeçmeyiz. Burada çoğunluk olmanız, 325 kişi
olmanız, sesinizin çok çıkması, emin olun bizi hiçbir şekilde yıldırmaz. Bundan
emin olun. Bu Bozkurtların nefesini ta gidene kadar ensenizde hissedeceksiniz,
ondan emin olun. Sayımız 52 de olsa, 42 de olsa, 22 de olsa bozkurtlar sizi hep
takip edecek. O konuyu da bildirmek istedim. (MHP sıralarından alkışlar)
Sanayi Bakanının Kocaeli’den olması,
Kocaeli’den çıkması, Kocaeli kentimiz için çok önemli bir şans. Gerçekten
Kocaeli bir sanayi kenti, Sayın Bakanın da böyle bir kentten çıkması çok önemli
bir şans ilim için. Aynı bölgenin milletvekili olarak, Sayın Bakanın bugüne
kadar yaptığı hayırlı hizmetler için kendisine şükranlarımı ifade ediyorum.
Yalnız son uygulamalarla beraber Sayın
Bakanlığın yapısal birtakım değişikliklere uğradığını görüyorum. Yani Sanayi
Bakanlığına bağlı olan kuruluşların çok önemli bir kısmı Bakanlıktan alınmış.
Sanayicinin desteklenmesi gereken, sanayi üretiminin çok olması gereken bir
dönemde Sanayi Bakanlığının içinin boşaltılması… Sayın Bakan da teknolojiden
benim kadar anlar, telefonu açıp kapatırız biz yani teknolojiyi illa Sanayi Bakanlığına
bağlamanın ne anlamı vardı bilmiyorum. Türkiye'nin en çok üretmeye ihtiyacı
olduğu bir dönemde Sayın Bakanı bu kadar naçar bırakmayı gerektiren sebepleri
ben bilmiyorum. Eğer Sayın Bakan bu konuda bizi de aydınlatırsa çok mutlu
olurum.
Ben, size Türkiye’de ekonomiyle ilgili,
sanayiyle ilgili, üretimle ilgili yapılan bunca konuşmadan sonra bir gazetenin
köşe yazarının bir yazısından alıntı yapmak istiyorum: Bir gazete köşe yazarı
bir yıl evvel markete gidiyor, bakkaldan gıda maddesi alıyor, temizlik maddesi
alıyor, fişlerini saklıyor. Bir yıl sonra, tekrar aynı markete gidiyor, aynı
gıda maddelerini, aynı temizlik maddelerini alıyor, aradaki fark yüzde 50. Yani
enflasyon rakamlarını filan veriyoruz ya. Belki bu TÜİK’in yaptığı rakamlar
sizi mutlu ediyor olabilir ama halkın gözünde enflasyon bu yani marketten bir
yıl evvel aldığı malzemelere, gıda malzemesine, temizlik malzemesine bir yıl
sonra verdiği para ne kadar fazlaysa halkın gözündeki enflasyon o. O diğer
rakamlar, teknik rakamlar halkın gözünde çok itibar kazanmıyor. Yani bu
gazeteci soruyor sonra, ben de size soruyorum: Bir yıl sonra yüzde 50 farkla
aldığım bu ihtiyaç maddelerine karşılık devlet işçiye, emekliye, memura yüzde 4
zam verdiği zaman bu adaletli bir sistem mi?
Bakın, ben çok samimi bir itirafta
bulunacağım size. Bu milletin, vergisini aldığımız bu milletin yaşadığı
ızdırabı anlatmak açısından bunu da itiraf etmek istiyorum: Millet çok naçar
durumda. Pazara çıkın, çarşıya çıkın, insanların yüzü gülmüyor, sıkıntıda.
Çocuk başka bir problem, evin geçimi başka bir problem. Gelir adaletsizliği o
kadar uçurum olmuş ki. Yani çok kazananlar var, onların sayısı belirli; bir de
hakikaten hiç kazanamayanlar var, fukaralık diz boyu. 12 Eylül öncesi bizler
komünizmle mücadele etmiş gençleriz. 12 Eylül öncesi, ben komünist bir
memleketten gelen bir ailenin çocuğu olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Türkkan, teşekkür
ediyorum, süreniz doldu efendim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Şimdi
soruyorum: Bu memleket hâlâ niye komünist değil bu kadar gelir adaletsizliğine
rağmen.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi
soru-cevap kısmına geçiyoruz.
Yirmi dakika soru-cevap olacak; on
dakikası sorular için, on dakikası cevaplar için.
İlk konuşmacı, Isparta Milletvekili
Sayın Korkmaz.
Buyurun Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın
Millî Savunma Bakanına sorum: 2009-2010 yılında uzmanlık sınavını kazanan ve
sayıları 350’yi bulan sivil memurların ataması ne zaman gerçekleştirilecektir?
İkinci sorum: Sivil personelin tıpkı
askerî personel gibi fiilî hizmet hakkından faydalanabilmesi için herhangi bir
çalışmanız var mıdır?
Üçüncü sorum: Aynı odada aynı işi yapan
sivil ve askerî personel farklı maaşlar alıyorlar, farklı özlük haklarına
sahipler. Ancak cezai sorumlulukları aynı; her ikisi de 926 sayılı Kanun’a
tabi. Bu eşitsizliği, ayrımcılığı kaldırmak üzere bir çalışmanız var mıdır?
Dördüncü soru: Lojman hak sahipliği
arasında da eşitsizlikler var. Lojmanların yüzde 50’si subaylara, yüzde 40’ı
astsubaylara, yüzde 5’i uzman çavuşlara, yüzde 5’i de sivil memur kadrosuna
tahsis ediliyor. Zaten ücretleri düşük olan uzman çavuş ve sivil memurlara
tahsis edilen lojman sayısı artırılamaz mı?
Son sorum: Ayrıca Isparta Gelendost Askerlik
Şubesinin kapatılıp kapatılmayacağını da vatandaşlarımız merak ediyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
İkinci soru Artvin Milletvekilimiz
Sayın Bayraktutan’ın.
Buyurun Sayın Bayraktutan.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sorum Sayın Millî Savunma Bakanına:
Artvin ili Ardanuç ilçesinde daha önce mevcut olan Askerlik Şubesi daha sonra
kapatılmıştır. Ardanuç ilçesine Artvin merkezdeki şube hizmet vermektedir.
Deriner Barajı’nın yapılması nedeniyle
eski yol güzergâhı baraj havzasında kaldığından ulaşım yolu eskiye göre
kilometre olarak daha uzamıştır. Bu konunun da Ardanuç’ta askerlik işlemi
yaptıranları mağdur ettiği ortaya çıkmıştır.
Bu nedenle, Ardanuç ilçesinde yaşayan
vatandaşlarımızın askerlik şubesi açılmasına ilişkin yoğun bir talebi vardır.
Bu talebi karşılamayı ve baraj kapsamında uzaması ve Artvin merkeze ulaşımın
zor olması nedeniyle Ardanuç ilçemizde yeni bir askerlik şubesi açmayı
düşünüyor musunuz? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.
Şimdi, Kütahya Milletvekilimiz Sayın
Alim Işık.
Buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İlk sorularım Sayın Millî Savunma
Bakanına:
1) Terörle mücadelede şehit ya da gazi
olanların ailelerinden ikinci bir kişiye daha kamuda iş verilmesi çalışmaları
ne aşamadadır? Bu konuda verilen sözler nerededir?
2) Uzman erbaşların özlük ve sosyal
haklarının iyileştirilmesine yönelik bir çalışmanız var mıdır? Varsa ne
aşamadadır?
3) Hâlen İsrail’le hangi anlaşmalar
devam etmektedir?
Sayın Sanayi Bakanına soruyorum:
1) Kütahya ili Simav Organize Sanayi Bölgesi
arazisinin sera organize sanayi bölgesine dönüştürülmesine yönelik çalışmalar
ne aşamadadır?
2) KOSGEB kredilerine sicilleri bozuk
olduğu gerekçesiyle başvuruda bulunamayan işletmelerin sorununu nasıl
çözeceksiniz?
Son sorum: Millî Prodüktivite Merkezinin
bir kanun hükmünde kararnameyle kaldırılmasının gerekçeleri nelerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Erzincan Milletvekilimiz Sayın Işık.
MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanına ilk sorum: TÜBA Bilimler Akademisi için “Yaşını başını almış ünlü
bilim adamlarımızın bir araya geldiği, âdeta fonksiyonsuz bir yer
konumundaydı.” demekle neyi kastettiniz? Bilim insanının tecrübeli olması daha
faydalı, daha yararlı olmaz mı?
İkinci sorum: Bilim akademileri özerk
olmalıdırlar. Neden kendi üyelerini, başkanlarını kendilerinin seçmesinden
rahatsız oluyorsunuz?
Sayın Millî Savunma Bakanıma: Dört
yıllık üniversite bitiren astsubayların derece olarak 1’in 4’üne düşmesi
yönünde bir çalışmanız var mı?
Son sorum yine Savunma Bakanıma: 926
sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun ek 17’nci maddesine göre diş
tabibi ve tabipler sağlık tazminatı alırken veteriner, eczacı, sağlık astsubayı
yüksek hemşireleri de bundan yararlandırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.
Sayın Demiröz, Bursa Milletvekilimiz.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanıma sormak istiyorum: 2012 yılı bütçe sunuşunun 43’üncü sayfasında, son on
yılın en yüksek miktarı olan 18 milyon ton pancar üretimine ulaştığınızı ifade
ediyorsunuz. Doğrudur ancak 1998 yılında 490 bin çiftçi ailesiyle 22 milyon ton
pancar üretildiğini, 2003 yılında 450 bin çiftçi ailesine ve 13 milyon tona
düştüğünü, 2010 yılında 197 bin çiftçi ailesiyle 18 milyon ton pancar
üretildiğini söylemek isterim. Ayrıca, 300 bin çiftçi ailesi de pancar
üretiminden uzaklaşmıştır.
Sayın Bakanım, yüzde 10 olan nişasta
bazlı şeker üretim kotasını Bakanlar Kurulu yüzde 50 artırmaktadır. Bu kotayı,
2012 pazarlama yılı için nişasta bazlı şeker üretim kotasını yüzde 10 olarak
yapmayı düşünüyor musunuz?
Şeker Kurulunda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Tokat Milletvekilimiz Sayın
Doğru.
Buyurun efendim.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sanayi Bakanımıza sormak istiyorum:
Tokat il ve ilçelerinde bitirilmemiş organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi
siteleri vardır, bunlar ne zaman tamamlanacaktır?
İkinci sorum: KOSGEB’de dış uzmanlık
kadrolarında çalışan insanlar vardır, KOSGEB’in yükünü bu çalışanlar
çekmektedir, ancak bunların hiçbir çalışma güvencesi yoktur. Bu insanların
çalışmalarına rağmen, çok çalışmalarına rağmen gelecek güvencesi olmamasından
dolayı da çok büyük sıkıntı içerisinde oldukları görülmektedir. KOSGEB’deki bu
insanlara bir asil kadro vermeyi düşünüyor musunuz?
Diğer sorum: 2010 yılı içerisinde kaç
tane buluş için patent alınmıştır? Alınan patentlerin kaç tanesi uygulamaya,
üretime geçmiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Adana Milletvekilimiz Sayın
Halaman.
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan,
Millî Savunma Bakanına soruyorum: Parası olanlar için bir iyilik yaptınız,
parası olmayanlar için de bir iyilik yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – İstanbul Milletvekilimiz Sayın
Dinçer.
CELAL DİNÇER (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Benim, Millî Savunma Bakanına iki sorum
olacak:
Haklarında mahkûmiyet kararı olmadan
yasa dışı görüş ve inanç edinmek suçlamasıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiği kesilenlerin mağduriyetini telafi etmek için 6191 sayılı Yasa çıktı ve
Personel Kanunu’na 32’nci madde eklendi, ancak hak başlangıcı 1971 olarak
belirlendiği hâlde, 12 Mart 1971 Muhtırası’ndan sonra başlayan dönemde görüş ve
inançlarından dolayı hukuksuz olarak mağduriyete uğratılan askerlerin
başvuruları reddedilmiştir. 12 Mart darbesi mağdurlarına ret yanıtı verilmesi
yasanın ruhuna aykırı değil midir?
İkinci sorum: Türk istihbarat
görevlilerinden 42 tanesinin Suriye’de yakalandığı yönünde ulusal ve
uluslararası basında haberler yer almıştır, bu haberler doğru mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.
Kocaeli Milletvekili Sayın Akar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sorularım Millî
Savunma Bakanına. Sayın Bakan, Türkiye Büyük Millet Meclisi, haklarında mahkûmiyet
kararı olmadan yasa dışı görüş ve inanç edinmek suçlamasıyla Türk Silahlı
Kuvvetlerinden ilişiği kesilenlerin mağduriyetini telafi etmek için 6191 sayılı
Yasa ile Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na geçici madde 32’nin
eklenmesini kabul etmiştir.
Soru 1) Geçici madde 32 hak
başlangıcını 12 Mart 1971 olarak belirlediği hâlde, Sayın Bakanlık 12 Mart 1971
Muhtırası’ndan sonra başlayan dönemde görüş ve inançlarından dolayı ilişiği
kesilen askerlerin başvurularını reddetmiştir. 12 Mart darbesi mağdurlarına ret
yanıtı verilmesi yasanın ruhuna aykırı değil midir?
2) 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980
darbelerinde resen emekli edilen askerî darbelerin mağdurlarına Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından özlük hakları iade edilmiştir. İki darbe arasındaki
12 Mart 1971 darbesinde resen emekli edilenlere özlük hakları…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Muğla Milletvekili Sayın
Erdoğan.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Millî
Savunma Bakanımıza sormak istiyorum: Kürecik’te kurulmakta olan füze kalkanı
anlaşmasını kiminle yaptınız; ABD ile mi, NATO ile mi? Oluşturduğunuz bilgi
kirliliğini lütfen ortadan kaldırınız.
İkincisi: Davos süreciyle başlayıp Mavi
Marmara gemisi baskınıyla devam eden Türkiye-İsrail gerginliğinden sonra
İsrail’le olan askerî ve ticari ilişkilerimizde değişen bir şey var mıdır?
İptal edilen herhangi bir askerî ya da ticari sözleşme var mıdır? Davos’tan
sonra İsrail ile herhangi bir askerî proje başlatılmış mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.
Adana Milletvekili Sayın Varlı.
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Sanayi Bakanına soruyorum: Adana
Ceyhan organize sanayi yıllardan beridir sürüncemede kalan bir organize sanayi.
Buranın bir an önce hayatiyete geçmesi için bir kanun değişikliği yapılması
gerekiyor Sayın Bakan, bundan da sizin bilginiz var. Bu organize sanayiyi
hayatiyete geçirmek için bir çalışmanız var mıdır?
İkinci soru Millî Savunma Bakanına:
Sayın Bakan, bu uzman erbaşların emeklilikle alakalı yaşadıkları birçok sıkıntı
var. Bu konuda bunların sıkıntılarını gidermek açısından bir çalışmanız var
mıdır? Örnek veriyorum; hastalandıklarında bir ay rapor aldıklarında bunların
iş akitleri sonlandırılmaktadır. Bu konuda bir çalışmanız olacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Mersin Milletvekili Sayın
Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Benim birinci sorum Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanına: TÜBA’ya yaptığınız atamalar gibi aynı mantıkla Hükûmetiniz
millî takıma da futbolcu atamayı düşünüyor mu?
İkinci sorum Millî Savunma Bakanına:
Suriye yönetimine karşı muhaliflerin Türkiye’de örgütlendiğini defalarca ifade
ettiniz. Bunun için ayrılan bütçe ne kadardır? Suriye’de hiç istemememize
rağmen bir askerî müdahale olacaksa buna bir bütçe ayrılmış mıdır?
Üçüncü sorum: ABD Irak’tan çekiliyor.
Kendileri giderken bize bazı görevler verdiler mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.
Şimdi, ilk önce, Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanımız Sayın Nihat Ergün.
Buyurun efendim.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum arkadaşlarımızın sorularına.
Sayın Alim Işık’a: Simav Organize
Sanayi Bölgesi seracılıkla ilgili bir organize sanayi bölgesi olduğu için tarım
ve hayvancılıkla ilgili sanayi bölgeleri konusu Tarım Bakanlığına devredilmiş
bir konu. Organize sanayi bölgeleri mevzuatından yararlanarak bundan sonra hem
hayvancılıkla hem de tarımsal üretimle ilgili bölge kurulmasını Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı yürütecektir. Dolayısıyla, bu konuyu kendilerine
devrettik ama biz de yakından takip ederiz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Şu anda size ait,
yani organize sanayi bölgesi dönüştürülmesi gerekiyor.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) – KOSGEB, sicili bozuk işletmelerle ilgili araştırmayı kendisi
yapmıyor, biz proje bazlı destek veriyoruz. Eğer işletmenin sicilinde bir sorun
varsa, bu araştırmayı banka yapmaktadır.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Banka vermiyor.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) – Dolayısıyla, eğer teminat sorunu olan bir küçük KOBİ
niteliğindeki işletmeyse, biz bunu Kredi Garanti Fonu üzerinden teminatlandırma
imkânına sahibiz. Dolayısıyla, Kredi Garanti Fonu üzerinden teminatlandırma
imkânları var.
Öbür taraftan, Millî Prodüktivite
Merkezi, yani verimlilik üzerine çalışması gereken fakat eski kanundan
kaynaklanan nedenlerle maalesef Türkiye’nin en verimsiz kurumlarından bir
tanesi hâline gelmiş bir kurumdu. Yönetim biçimi nedeniyle, yani her yıl kongre
yapan, her yıl yönetimi değişen, yönetim sorumlulukları çok farklı olan bir
kurumdu. Çalışanların birikimini, tecrübesini dikkate alarak, biz bütün
arkadaşlarımızın haklarını koruyarak burayı bir genel müdürlüğe dönüştürdük ve
bugün, Millî Prodüktivite Merkezi, Verimlilik Genel Müdürlüğü olarak
Bakanlığımız bünyesinde uzman kadrolarıyla çalışmalarına devam etmektedir.
Erzincan Milletvekilimiz: Ben, TÜBA
üyeleri için “Yaşını başını almış, orada boş boş gezen adamlar.” diye bir ifade
kullanmadım, asla böyle bir ifadem olmadı, sanırım siz bunu yanlış anladınız.
Dolayısıyla, TÜBA’nın şeref üyeleri asli üye olma yaşını geçmiş olan üyelerden
oluştuğu için o şekilde değerlendirmek mümkün. Şeref üyeleri altmış yedi yaşın
üzerinde -önceden yetmiş yaşına kadar asli üye olabiliyordu, şimdi altmış yedi
yaşına kadar- ama taltif edilmesi, takdir edilmesi gereken bir bilim adamımız
tespit edildiyse şeref üyesi yapılabiliyor, yoksa ben TÜBA üyeleriyle ilgili
“Yaşını başını almış hiçbir işe yaramayan adamlar.” manasına gelebilecek asla
bir cümle kullanmadım. Başkan seçimi konusunda TÜBA üyelerinin yine rolleri
devam edebilecektir. TÜBA Başkanlığı için 3 adayı TÜBA üyeleri kendi asli
üyeleri arasından seçme imkânına sahiptirler, kanun hükmünde kararname bu
şekilde düzenlenmiştir.
Pancar üretiminde geçmiş yıllarda 22
milyon tonluk pancar üretimleri yapılmış olabilir ama Türkiye, Şeker Kurumunun
oluşturulmasıyla şeker politikalarını belirlerken şu noktaya geldi: Türkiye'nin
şeker ihtiyacı ile şeker pancarı üretim kotaları arasında doğrudan bir ilişki
kurulmuş oldu. Dolayısıyla, şeker ihtiyacımız ne kadarsa şeker pancarı
üretimimizin o kadar olması icap etmektedir. Şimdi, bizim, akaryakıtta da şeker
pancarı bazlı kimyasalları kullanma noktasındaki 2013’ten itibaren yürürlüğe girecek
olan düzenlemeyle belki şeker pancarı üretim alanlarının da genişletilmesine
imkân verilebilecektir. Nişasta bazlı şekerle ilgili kota ise yüzde 50 ihtiyaca
göre artırma imkânına sahip olduğumuz bir alandır. Eğer sanayinin ihtiyacı söz
konusuysa sanayinin de bu ihtiyacını dikkate alan uygulamayı bazen
artırmıyoruz, bazen yüzde 25 artırıyoruz ama zaten maksimum artırabileceğimiz
miktar yüzde 50’dir yani nişasta bazlı şeker dediğimiz mısırdan ve benzer
ürünlerden elde edilen şekerin, o da nihayetinde bir tarım ürününden, bir başka
tarım ürününden elde edilen şekerdir.
Tokat’ta bitirilmemiş organize sanayi
bölgeleri konusu: Tabii, organize sanayi bölgelerinin bitirilmesi tek taraflı bize ait bir konu değil. Organize
sanayi bölgesinin müteşebbis heyeti, eğer gereken proje çalışmasını yapıp
bizden çok ciddi manada destekler alma hazırlığını bitirirse, bizim organize
sanayi bölgelerini bitirmemek…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakanım, vaktiniz tamam.
Şimdi, Millî Savunma Bakanımız Sayın
Yılmaz.
Buyurun Sayın Bakanım.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir sayın milletvekilimiz
“Astsubaylara 1’inci derecenin 4’üncü kademesinin verilmesi yolunda bir
çalışmanız var mı?” diye sordu. Konuya ilişkin taslak Başbakanlığa gönderilmiş
olup, inşallah Meclisin gündemine gelecektir; hep beraber yasalaştırırız diye
düşünüyorum.
Bir başka sayın vekilimiz, uzman
erbaşların emeklilikleriyle ilgili bir soru sordu. Kırk beş yaşını
tamamladıkları gerekçesiyle sözleşmeleri feshedilen uzman erbaşların, emeklilik
yaş haddine kadar Türk Silahlı Kuvvetleri ve Millî Savunma Bakanlığı
kadrolarında sivil memur olarak istihdam edilmelerine ilişkin tasarı geçen
yasama döneminde yasalaşmış olup emeklilik sorunları çözümlenmiştir.
Bir başka soru: “6191 sayılı Yasa’yla,
12 Mart döneminde askeriyeden atılan insanların bu yasa çerçevesinde dönmesi
mümkün değil miydi? Niye ‘Hayır.’ görüşü verdiniz?” Yasa’nın maddesi çok açık:
“Yargı yolu kapatılan işlemler suretiyle askeriyeden ilişiği kesilmiş olan
kimseler hakkında uygulanır.” diyor. Bu atılan arkadaşlarımız -yargı yolu
kapalı değildi- o zaman bizim karşımıza şununla geliyorlar, diyorlar ki: “Yargı
yolu kapalı değildi ama o zamanki yargı da yargı değildi.” Aynen tabiri bu.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Doğru,
aynen öyle.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Ancak, bu Yasa’nın kapsamında, Yasa’da böyle yazmaz. Eğer yüce
Meclis, bunlara da -Yasa kapsamına
kesinlikle girmiyor- yani yargı denetimine açık olan işlemlere de af yolunu
açarsa, bir şekilde Silahlı Kuvvetlere dönme yolunu açarsa o zaman bir şey
diyemeyiz ancak bilin ki yargı yoluyla askeriyeden ilişiği kesilenler, sadece
siyasi düşüncelerinden dolayı değil, Mehmetçiğe silah sıkmış, soyguna katışmış,
çatışmaya girişmiş; dolayısıyla da o zaman tek tek saymak lazım. Kişiye yönelik
kanun, esas o zaman olur diye düşünüyorum.
Bir başka husus: “Füze kalkanı
Amerika’yla mı yapıldı?” Evet, sözleşme Amerika’yla yapıldı, imzalandı ancak
içindeki maddede bunun NATO’ya devrine ilişkin hükümler var.
Şunu çok net olarak söylemem gerekir ki
Kürecik’teki radarın bir benzeri 2010 yılında İsrail’de kullanılmaktadır.
Dolayısıyla da bizim, bunun NATO’nun amaçları doğrultusunda kullanılacağı
yolunda hiçbir şüphemiz yoktur. Kaldı ki o sözleşmedeki maddelere aykırı bir
uygulamaya geçildiğinden dolayı pekâlâ bu sözleşmeyi iptal edebilme hakkımız da
var.
Bir başka sayın milletvekilimiz…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Bakanım, hangi sözleşmeyi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bu Kürecik’e radar sözleşmesi eğer ki bizim orada yazılan kurallara
aykırı kullanılırsa, çok net olarak, NATO ülkelerinin dışında bir başka ülkenin
savunması doğrultusunda kullanılırsa biz bu sözleşmeyi iptal edebiliriz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Bizi İran’a vurdurmayın.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Hiç merak etmeyin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Bizi İran’a vurdurmayın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, sorulara cevap verilirken…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) - Bu ülkeyi hep beraber seviyoruz. Bu ülkede yaşayıp da bu ülkeyi
sevmeyen hiç kimse yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Bakanım, Kayseri’ye kurun, Kayseri’ye. (Gülüşmeler)
BAŞKAN – Lütfen…
Sayın Bakan, devam edin lütfen.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir başka sayın vekilimiz de
“Isparta’da bir askerlik şubesinin kapatılması düşünülüyor mu, bir çalışma var
mı?” diye sordu.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Gelendost…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Isparta kesinlikle yok.
Isparta Gelendost’la ilgili de o zaman
şöyle bir bilgi vermek durumundayım: Şimdi biz askerlik işlemlerini
kolaylaştırmak istiyoruz. Yedeklik yoklamasını kaldıracağız, ilk yoklamayı
kaldıracağız, askerlik meclisini kaldıracağız. Şu anda sadece günde 2 kişinin
geldiği askerlik şubelerimiz var, -2 kişi- yıllık 700’ün altında gelenler var
ve mesafe de kırk beş dakikadan az ise –zaten İnternet üzerinden yapılacak da-
o zaman bu askerlik şubelerini açık tutmanın, Allah için, bu ülkeye bir faydası
olmadığını düşünüyoruz.
Ülke genelinde ilçe askerlik şubeleri,
6 Temmuz 2009’da yürürlüğe giren Millî Savunma Bakanlığı Bilgi Sistemi
Projesi’nin getirdiği kolaylıklar ile verimlilik, etkinlik ve tasarruf
prensipleri çerçevesinde değerlendirildiğinde, büyük şehirlerde daha geniş
kadro ve imkânlara sahip askerlik şubelerine olan ihtiyacın arttığı… Artık
nüfus göçüyor, büyük illere geliyor. Dolayısıyla, küçük ilçelerde insan
kalmıyor, büyük illerimizde de sayı artıyor. Hizmetin oradan verilmesi gerekli.
Nüfusu düşük olan ve göç veren illerdeki askerlik şubelerine olan ihtiyacın ise
-bu bir somut tespit, 2 kişi gelen var diyorum- azaldığı görülmüştür. Nüfusu
düşük olan ve göç veren ilçelerdeki askerlik şubelerine olan ihtiyacın azalması
nedeniyle düşük işlem hacmine sahip…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz tamam
efendim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – …şu anda 181 tane ilçemiz var.
BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın
Bakanım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim,
sivil memurlarla ilgili bir çalışmanız var mı?
OKTAY VURAL (İzmir) – Yerinden söz
talebi var.
BAŞKAN – Hayır, soru-cevap diye bir şey
yok.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkanım,
cevap verilmeyen sorulara yazılı cevap verecekler mi?
BAŞKAN - Yazılı cevap vereceklerdir.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Yazılı cevap vereceğim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Şimdi, sırasıyla sekizinci
turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
26
– BİLİM, SANAYİ ve TEKNOLOJİ
BAKANLIĞI
1.–
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.683.566.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 1.974.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 300.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetleri 550.221.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 70.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2.236.131.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.–
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
-
Toplam Ödenek : 676.932.745,14
-
Bütçe Gideri : 552.283.659,22
-
İptal Edilen Ödenek : 124.649.085,92
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 17.520.942,56
BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Prodüktivite Merkezi 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
MİLLİ
PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1.–
Millî Prodüktivite Merkezi 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
-
Toplam Ödenek : 14.771.320,00
-
Bütçe Gideri : 14.046.931,23
-
İptal Edilen Ödenek : 724.388,77
BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
-
Bütçe Gelir Tahmini : 11.113.000,00
-
Yılı Net Tahsilatı : 15.556.080,37
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Millî Prodüktivite Merkezi 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.30
– KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.–
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 17.942.500
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.450.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetleri 401.645.500
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 422.038.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 3.090.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile
Özel Gelirler 272.038.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 78.904.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye Gelirleri 6.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan Tahsilat 8.000.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 362.038.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.–
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
-
Toplam Ödenek : 373.545.500,00
-
Bütçe Gideri : 277.075.315,95
-
İptal Edilen Ödenek : 89.880.716,03
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 6.589.468,02
BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Gelir Tahmini : 304.074.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 347.803.774,44
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.21
– TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1.–
Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
04 Ekonomik İşler ve Hizmetleri 7.665.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 7.665.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 8.975.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 10.025.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 19.000.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2
- Türk Akreditasyon Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
-
Toplam Ödenek : 18.039.000,00
-
Bütçe Gideri : 6.616.051,02
-
İptal Edilen Ödenek : 11.422.948,98
BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Geliri Tahmini : 8.052.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 16.670.855,95
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.22
– TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
1.–
Türk Standartları Enstitüsü 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 33.619.500
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.325.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetleri 184.891.500
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 220.836.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 189.752.500
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 73.900.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Red ve İadeler (-) -652.500
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 263.000.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2-
Türk Standartları Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
-
Toplam Ödenek : 193.335.000,00
-
Bütçe Gideri : 166.631.356,04
-
İptal Edilen Ödenek : 26.703.643,96
BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Geliri Tahmini : 250.000.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 227.228.426,57
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.24
– TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
1.–
Türk Patent Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 15.602.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savuma Hizmetleri 4.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 695.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetleri 24.655.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 40.956.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KOD Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 80.984.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 39.016.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 120.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2-
Türk Patent Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
-
Toplam Ödenek : 37.113.000,00
-
Bütçe Gideri : 29.267.255,22
-
İptal Edilen Ödenek : 7.845.744,78
BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Geliri Tahmini : 105.000.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 86.948.168,21
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü 2010 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.08
– TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1.–
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.548.546.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 590.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
07 Sağlık Hizmetleri 484.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
09 Eğitim Hizmetleri 59.774.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 1.609.394.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 174.403.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile
Özel Gelirler 1.390.894.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 44.097.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.609.394.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.-
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
-
Toplam Ödenek : 1.625.082.713,43
-
Bütçe Gideri : 1.324.401.142,22
-
İptal Edilen Ödenek : 300.681.571,21
-Ertesi
Yıla Devreden Ödenek : 10.208.479,07
BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B
- CETVELİ
(TL)
- Bütçe Geliri Tahmini : 1.307.251.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 1.565.128.980,36
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.09
– TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.–
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 8.591.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.591.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 85.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile
Özel Gelirler 8.391.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 15.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.491.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
-
Toplam Ödenek : 10.816.377,50
-
Bütçe Gideri : 8.359.907,25
-
İptal Edilen Ödenek : 2.456.470,25
BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Geliri Tahmini : 9.858.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 7.770.608,34
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi de Millî
Savunma Bakanlığının bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
09-
MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1.–
Millî Savunma Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 185.500.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 18.020.672.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskan ve Toplum Refahı Hizmetleri 7.500.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 16.000.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 18.229.672.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığının kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.–
Millî Savunma Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
-
Toplam Ödenek : 21.387.876.623,79
-
Bütçe Gideri : 15.101.650.720,88
-
İptal Edilen Ödenek : 6.257.921.416,10
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 6.204.293.673,26
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Savunma Sanayi Müsteşarlığının
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.28-
SAVUNMA SANAYİ MÜSTEŞARLIĞI
1.–
Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
02 Savunma Hizmetleri 33.919.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 33.919.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 106.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 5.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 33.757.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye Gelirleri 1.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan Tahsilatı 50.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 33.919.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Savunma Sanayi Müsteşarlığının kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.–
Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
-
Toplam Ödenek : 38.948.550,00
-
Bütçe Gideri : 31.891.978,52
-
İptal Edilen Ödenek : 7.056.571,48
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B
– C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 29.252.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 23.713.570,60
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığının 2012 yılı merkezî yönetim bütçesi ile Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk Akreditasyon
Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü, Türk Patent Enstitüsü, Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu, Türkiye Bilimler Akademisi, Millî Savunma
Bakanlığı ve Savunma Sanayii Müsteşarlığının 2012 yılı merkezî yönetim
bütçeleri ve 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesapları ile Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, Millî Prodüktivite Merkezinin 2010 yılı merkezî yönetim hesapları
kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.38
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.51
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Şimdi dokuzuncu tur görüşmelere
başlayacağız.
Bu turda Gençlik ve Spor Bakanlığı,
Spor Genel Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve Türkiye Yazma
Eserler Kurumu Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/470) (S. Sayısı: 87) (Devam)
2.-
2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/278, 3/538) (S.
Sayısı: 88) (Devam)
K)
GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI
1.-
Gençlik ve Spor Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L)
SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Spor Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
M)
GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
O)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.-
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö)
DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
P)
DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
R)
TÜRKİYE YAZMA ESERLER KURUMU BAŞKANLIĞI
1.-
Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, turda yer alan
bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine
kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir.
Bilgilerinize sunulur.
Dokuzuncu turda grupları ve şahısları
adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Milliyetçi Hareket Partisi: Bahattin
Şeker, Bilecik Milletvekili; Mustafa Erdem, Ankara Milletvekili; İsmet
Büyükataman, Bursa Milletvekili.
Cumhuriyet Halk Partisi: Engin Özkoç,
Sakarya Milletvekili; Hülya Güven, İzmir Milletvekili; Doğan Şafak, Niğde
Milletvekili; Tolga Çandar, Muğla Milletvekili; Sedef Küçük, İstanbul
Milletvekili.
Barış ve Demokrasi Partisi: Özdal Üçer,
Van Milletvekili; Erol Dora, Mardin Milletvekili; Esat Canan, Hakkâri
Milletvekili.
AK PARTİ: Mehmet Muş, İstanbul
Milletvekili; Hüseyin Şahin, Bursa Milletvekili; Osman Aşkın Bak, İstanbul
Milletvekili; Mustafa Akış, Konya Milletvekili; Zeynep Armağan Uslu, Şanlıurfa
Milletvekili; Ayşenur İslam, Sakarya Milletvekili; Halide İncekara, İstanbul
Milletvekili; Cem Zorlu, Konya Milletvekili.
Şahısları adına: Lehinde Ebu Bekir
Gizligider, Nevşehir Milletvekili; aleyhinde Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili.
Sayın milletvekilleri, ilk söz
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker.
Buyurun Sayın Şeker. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BAHATTİN ŞEKER
(Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
adına Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesini görüşmek üzere buradayım. Sözlerimin
başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yeni bir anlayışla yapılandırılan
Gençlik ve Spor Bakanlığını kutluyorum. Keşke bu yapılandırma kanun hükmünde
kararname ile değil de Mecliste tartışılarak kurulsaydı. Gençliği ve sporu her
zaman partiler üstü gördüğümüzden bu yapılandırmanın hayırlı olmasını diliyorum.
Sporumuzu, gençliği ve özellikle üniversite gençliğinin barınma sorunlarını
ilgilendiren yurt konusunu da içine alacak şekilde düzenlenen Bakanlığımızın
sorumluluğunu üstlenen genç ve dinamik Bakanımıza, yeni genel müdürlerimize ve
tüm personeline başarılar diliyorum.
Hepinizin bildiği gibi spor, sevgi,
barış, hoşgörü, kardeşlik ve birlikteliği hedeflemektedir. Bu anlamda sporu
yaymak, kitlelere yaygınlaştırmak, spor yapma alışkanlığını kazandırmak, yeni
sporcuları yetiştirmek için bilhassa amatör sporu desteklemek ve bu alandaki
faaliyetleri ödüllendirmek ve neticede sporu toplumun her kesimine ulaştırmak
Bakanlığımızın başlıca hedefi olmalıdır.
Nüfusumuzun büyük çoğunluğunun genç
olması, özellikle Bakanlığımıza büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Gençlerimizi
seviyoruz ve önem veriyoruz. Gençliği ülkenin teminatı ve geleceği olarak
görüyoruz. Bu noktada, gençlerimizi yetiştirmek, kişisel ve sosyal
gelişimlerine destek vermek, projeler sunmak ülke geleceği için önemlidir.
Günümüzün gelişen ve değişen şartlarında
artık, tesisleşme anlayışı, yerini gençlik gelişim merkezlerine bırakmaktadır.
Bu gençlik gelişim merkezleri belli noktalardan başlamak üzere bütün ülke
sathında kurulmalı, gençlik potansiyelinin tamamını kapsayacak ve yetiştirecek
şekilde planlanmalıdır.
Genç kuşak, iyi yönetildiğinde büyük
bir potansiyel, iyi yönetilmediğinde mutsuz ve umutsuz bir gelecek vaat eder.
Yeni bir sporcu kimliği ve kavramı üzerinde durulmalı, altyapı geliştirilerek
küçük yaşlardan itibaren kayıt altında olan, performansı takip edilen,
yetiştiği branşa göre yönlendirilen bir sporcu mantığı ile hareket edilmelidir.
Bu alanda geliştirilen, uygulanan ve sonuç alınan modeller incelenmelidir. On
beş yirmi senelik bir plan yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
buna bir örnek olarak Almanya’nın Eintracht Frankfurt takımının altyapı
antrenörlüğünü yapan bir hemşehrimin, 2026 Futbol Şampiyonası’nı hedef alarak
yapmış olduğu çalışmalar elimizde mevcuttur. Konuşmanın sonunda bu çalışmaları,
dört-altı yaşından başlayarak bugünden yapılan çalışmayı Sayın Bakanıma da
vereceğim.
Bu gelişme içerisinde yetişen sporcu,
takım ruhu, inanç, coşku, doğruluk, motivasyon, uyum, disiplin, saygı ve
centilmenlik gibi temel değerler ekseninde bu sporcular yetiştirilmelidir.
Ne yazık ki okul öncesi, ortaöğretim ve
liselerde faaliyet gösteren okul sporları hâlâ sistemsiz ve yetersizdir, buna
üniversitelerimiz de dâhildir. Unutmamalıdır ki sadece iyi organizasyonlar
düzenlemek yetmez, bu organizasyonlara katılımı ve başarıyı yükseltmek gerçek
hedefimiz olmalıdır.
Bu yüzden okullarımızda çeşitli
branşlarda yeni çalışmalar yapılıp okullar arası yeni ligler kurulmalı, 2020
olimpiyatlarına talip olduğumuz şu günlerde, sporun temel taşları olan amatör
sporculara ve amatör kulüplere gereken değer verilmelidir.
Amatör spor kuruluşunun amacı il, ilçe,
mahalle ve köylerimizdeki gençleri kötü alışkanlıklardan kurtarmaktır. Topluma
faydalı gençler yetiştirmek için dernekleşerek kurdukları bir toplum
kuruluşudur. Amaç ve hedef olarak kapsamı bu denli geniş olan amatör
kulüplerin, maalesef, en büyük sorunu ilgisizliktir.
Türkiye’nin en ücra köşesinde bile spor
yapılıyorsa, gençlerimize spor kültürü aşılanıyorsa bunu amatör spor
kulüplerine borçluyuz. Bu yüzden amatör spor kulüplerine yönelik politikalar
yeniden ele alınmalıdır. Yeni bir Genel Müdürümüz var, amatör spor kulüplerinin
içinden gelen. İnşallah bu konuyu başarır.
Değerli arkadaşlar, köyümüzde,
beldemizde veya kasabamızda bir amatör spor kulübünün -hepinize geliyordur-
kuruluşunda ilk baştan 5 milyar lira Futbol Federasyonuna yatırıyorsunuz; 100
lira her bir tane lisanslı futbolcu için, arkadan, başka bir takımdan transfer
yapmak için 750 lira, lisansları tasdik ettirmek 100 lira, her sene lige girmek
400 lira yani bir küçük amatör spor kulübünün kurulması 12 milyar lira. Buna
futbol topu ve diğer spor malzemelerini de kattığınız zaman -ayakkabısı,
eşofmanını- yani bir amatör kulübü 20 milyar liraya mal ediyorsunuz. Bakın, son
zamanlarda köylerde ve küçük yerlerde, şehirlerde amatör spor kulüplerinin ne
kadar geri kaldığını ve azaldığını hep beraber görmekteyiz.
Bu konudaki mağduriyeti gidermek için
gelir sağlayacak tedbirler alınmalıdır. Spor Toto amatör kulüplere daha fazla
yardım etmeli ve amatör kulüplerin tesisleşmesine yardımcı olmalıdır. Köklü ve
kalıcı bir yapılanmanın zamanı gelmiştir. Günümüzde yaşadığımız sorunlara
bakıldığında, nasıl bir yapısal ve zihinsel dönüşüme ihtiyacımızın olduğu
görülmektedir. Neticede Türk sporu yara almakta, gerilemekte ve imkânlarını
kaybetmektedir. Profesyonelleşen sporun
ve sporcunun altyapısında onu var eden temel değerler olmazsa bugün yaşadığımız
süreçlerin daha ağırını da hep beraber yaşayabiliriz. O yüzden artık işin
temeline inilmeli, bu taşın altında hepimizin eli olmalıdır.
Yıllara varan, hepimizi ilgilendiren
bir diğer mesele de olimpiyatlardır. Malumunuz, Milli Olimpiyat Komitesinin
çalışmaları vardır ancak yeterli değildir çünkü sadece olimpiyat düzenlemek
üzere görev yapmak yeterli görülmemektedir. Temel gaye öne çıkan ve derece alan
sporcular yetiştirmek, her branşı desteklemek ve federasyonlarla daha fazla birlikte
çalışma yapmak olmalıdır.
Elbette, olimpiyatta hedefimiz bu büyük
spor organizasyonunu almaktır. Dünyada, malum, bununla ilgili büyük bir yarış
var, büyük paralar harcanıyor, lobi faaliyetleri yapılıyor ancak ne yazık ki bu
konuda diğer ülkeler Türkiye’ye -maalesef ki- çifte standart uygulamaktadır.
Olimpiyatla ilgili İstanbul’da spor
tesislerini bitirmek, ulaştırmayı kolaylaştırmak ve çeşitlendirmek, konaklama
tesisleri, kongre merkezlerini bitirmek ve güvenliği sağlamak bu yarışmada çok
önemlidir. İstanbul Büyükşehir Belediyesine bu konuda çok iş düşmektedir.
Değerli arkadaşlarım, zaman
kısalığından diğer önemli maddeleri de kısa geçmek istiyorum.
Ödül Yönetmeliği’ndeki eksiklikler
giderilmelidir. Sporcuların ödüllendirilmesi büyük bir teşviktir, ödüller en
kısa zamanda verilmelidir. Spor
yüksekokullarında hakemlik müessesesine destek verilmelidir. Spor hekimliği
konusunda çalışmalar yapılmalıdır. Spor Bakanlığı tesislerinde ve okulların
ders saatleri dışında okul spor salonları halka ve amatör sporculara
açılmalıdır.Büyükşehir belediyeleri özellikle profesyonel kulüpleri bırakıp
amatör spora ve federasyonlara kaynak aktarmalıdır.
Sayın Başbakanımızın bazı illere
stadyum yapılması yönünde sözü vardır. Bunlar yerine getirilmelidir, mesela
benim komşu ilim Eskişehir’de olduğu gibi.
Yeni müdürlük kadroları verildi Sayın
Bakanım, eski müdürler araştırma görevlisi yapıldı ama bazı illerde hâlâ kafa
karışıklığı var. Beden eğitimi bölümü mezunlarının çoğu işsiz, bunların
Bakanlığımızda ve diğer spor alanlarında iş bulmaları sağlanmalı.
Organizasyon harcamaları aceleye
getirilmekte ve büyük paralar harcanmakta, bunlara dikkat edilmelidir; örneğin,
Trabzon ve Erzurum’da düzenlenen oyunlar gibi. Emsal organizasyonlara harcanan
paralar mukayese edilirse aradaki fark çok güzel bir şekilde görülecektir.
Olimpiyatlar için federasyonların ve
çalışmaların bütçeleri fazlalaştırılıyor. 2004 ve 2008 olimpiyatlarına bakarsak
federasyona verilen bütçeler çoğaltılmış ama, maalesef ki madalya sayıları
azalmıştır.
Değerli milletvekilleri, son zamanlarda
saldırganlık ve şiddet olaylarına çok sıkça rastlanmaktadır. Taraftarların
heyecan ile gerginliği birbirinden ayıramaması, performans hedefinden ziyade
sonuç hedefini tercih etmeleri, galibiyet kadar mağlubiyeti de kabul
edememeleri, centilmenlik ve nezaket duygularından uzaklaşma gibi sebepler
sporda şiddetin artmasına yol açmaktadır. Mevcut Kanun vardır fakat yeterli,
etkin, köklü ve kalıcı mücadeleyi sağlayamamıştır.
Milyonlarca gencimizi ilgilendiren
Bakanlığımızın bütçesini arttırmak gerekir. Spor tesisleri ve yurtlarımızın
yapımı ve çoğaltılması için yeni bir teşvik mevzuatı geliştirilmelidir.
Yurtlarımız yetersizdir. Yurt sayımız
bir an önce arttırılmalıdır. Şu an gördüğümüz kadarıyla yurtlarda yüzde 99’luk
bir doluluk oranı vardır. Özel sektöre yap-işlet-devret modeli ile yurtlar
yaptırılabilir. Yurtlar, üniversite kampüsü içerisinde veya kampüse yakın
yerlerde yapılmalıdır. Yurtların güvenliği sağlanmalı, sosyal aktivite alanları
geliştirilmelidir.
Burs ve krediden yararlanan öğrenci
sayısı ve bunlara sunulan maddi imkânlar arttırılmalıdır.
Sayın Bakanım, kendi ilim olan
Bilecik’te ve Bozüyük ve Pazaryeri ilçelerinde doğa sporlarının gelişmesine
yönelik projeler ve kayak merkezi yapılması konusunda çalışmalar hızlandırılmalıdır.
Sporun gelişmesi, sporcunun yetişmesi,
spor kültürünün toplumun her kesimine ulaşması, ülkemizin sporun hemen her
branşında liderliğe oynamasını sağlayacak olan temel değerlerin ve hedeflerin
hayata geçirilmesi temennisiyle sözlerime son verirken bütçemizin hayırlara
vesile olmasını diler, yüce heyetinize ve hepinize saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şeker.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
ikinci söz, Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Erdem’e ait.
Buyurun Sayın Erdem. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika, üç dakika daha
ekliyoruz; on üç dakika.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ERDEM (Ankara)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe görüşmeleri içerisinde
Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü üzerine Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Kredi ve Yurtlar
Kurumu, 351 sayılı Kanun’la kurulmuş yasal bir kuruluştur. Ancak bu yasal
Kuruluş, bugün pek çok sıkıntılar, pek çok problemlerle iç içe bulunmaktadır.
Anayasa’mızın 42’nci maddesine göre “Kimse eğitim ve öğretim haklarından mahrum
bırakılamaz.” sözüne rağmen bugün Kredi ve Yurtlar Kurumundaki bazı
yetersizlikler ve imkânsızlıklar dolayısıyla öğrencilerimiz büyük bir
mağduriyet yaşamaktadırlar. Şu anda, 1961 yılında kurulmuş olan bu Kuruluşun
50’nci yılını kutluyoruz. Bu vesileyle orada çalışanları da tebrik ediyor,
başarılı olmalarını diliyorum.
Kredi ve Yurtlar Kurumu, 2009-2010 yılı
içerisinde üniversitelerimize giren yükseköğrenim öğrencilerinin yurt
taleplerinin yüzde 30’unu ancak karşılayabilmişti ama 2010-2011 öğretim yılında
ise bu sayı daha da azalarak maalesef yüzde 16’lara düşmüştür. Dolayısıyla, zor
şartlarda, güç şartlarda üniversite öğrenimini yapmak üzere Anadolu’nun çeşitli
yerlerinden gelen veya Anadolu’nun çeşitli yerlerine öğrenim yapmak için giden
öğrencilerimizin pek çoğu devlet imkânlarından anayasal bir hak olmasına rağmen
yararlanamamakta ve bundan dolayı da büyük bir mağduriyet yaşamaktadır. Bunun
çeşitli sebepleri vardır ama özellikle bir iki hususun altını çizmekte yarar
görüyorum.
Hatırlayacağınız gibi ülkemizde bir
şekilde mantar biter gibi üniversiteler açılmış, uygun olan olmayan yerlerde
üniversiteler kurulmuştur. Bu açılan üniversitelerin realitesi tartışılmadan
bir de kendilerine ilave olarak öğretim elemanı yetersizliğini buna
eklediğinizde üniversiteler zaten tartışılmaya açık bir konumdadır. Bütün
bunlar olmazmışçasına bir de popülist yaklaşımlarla üniversitelerin
öğrencilerinin sayısının artırılması doğal olarak üniversitelerdeki Kredi ve
Yurtlar Kurumu ihtiyaçlarını karşılayamaz hâle gelmesine sebebiyet vermiştir.
Peki bu durumda üniversitelerimiz nasıl olacak? Nasıl, öğrencileri okutacak?
Nasıl, öğrencileri barındıracak? Nasıl, anayasal haklarını kullanma imkânı
bulabileceklerdir? Şimdi takdir edersiniz ki Ankara’dan çıkmış, atıyorum, Van’a
gitmiş, Erzurum’a gitmiş veya Muğla’ya gitmiş çocuğunun üniversiteyi
kazandığına mı sevinsin yoksa burs bulamadığı, yurt bulamadığı için orada
barınamadığına ve bundan dolayı da
öğrenim haklarını bir şekilde gerçekleştiremediğine mi üzülsün? Dolayısıyla,
burada bir şekilde bir mağduriyet yaşanmaktadır ve Kredi ve Yurtlar Kurumumuzun
en azından bu ihtiyaçları ülke gerçeklerine uygun bir şekilde yüzde 50
nispetinde karşılayabilecek bir potansiyel güce sahip olması lazım.
Bununla ilgili olarak bazı hususların
da altını çizmemizde yarar vardır. Üniversite yurtları yetersizdir. “Kredi
Yurtlar bu konumda yeterince donanımlı değildir.” diye düşünebilirsiniz ancak
bunun ötesinde, ülkede “TOKİ” diye bir kuruluşumuz vardır. Kime hizmet eder,
neye hizmet eder, bunun uygulamalarından herkes anlayabiliyor. Fakire ev
yapmak, fakirin barınağını sağlamak amacıyla açılmış olan bu kurumların,
maalesef, kimleri zengin ettiği veya zenginlere nasıl imkânlar sağladığı da
herkesin gözü önündedir. Hiç değilse, ülkemizin geleceğinde önemli katkıları
olacak bu yavrularımıza bir yurt, bir barınak imkânı hazırlasa ve
öğrencilerimiz bu barınaklarda insan onuruna yaraşır bir şekilde eğitim imkânı
bulsa, spor kompleksleri elde edilse, gezinecek, düşünecek, oturacak,
tartışacak, araştıracak fiziki şartlar bulunsa, bu öğrencilerimizi bundan
mahrum etmek kime, ne kazandıracaktır? Dolayısıyla en azından, devletin, kendi
insanına, hizmet çerçevesi içerisinde TOKİ imkânlarını devreye sokması ve
bunlardan azami ölçüde yararlanması lazım gelecektir.
Sayın milletvekilleri, bir başka hususa
daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Kredi Yurtlara müracaat edecek olan bir
yavrumuz oraya bir formu doldurmak için gittiğinde, kendisine “Yüksek ücretli yurtlardan
yararlanmak istiyor musunuz?” sorusu soruluyor. Şimdi soruyorum size:
Türkiye’nin çeşitli yerlerinde farklı ekonomik kategorilere göre dizayn edilmiş
bir öğrenim sistemi, bu çocuklar arasında, eğitim emekçileri arasında bir
sınıflandırmaya, bir tasnife tabi tutmaya vesile olmaz mı veya bir şekilde
birilerinin dışlanmasına, birilerinin farklı algılanmasına sebebiyet vermez mi?
O zaman, ister istemez şöyle bir soruyu sormak, herhâlde herkesin en doğal
hakkıdır diye düşünüyoruz: Elimizde bütün imkânlar var, devlet imkânlarımız
var, TOKİ’miz var, arsamız var, Kredi ve Yurtlar Kurumu gibi tarihî tecrübeye
sahip kurumumuz var ama buna mukabil öğrencilerimizin, sadece ve sadece
üniversiteyi kazananlarının yüzde 16’sı bunlardan yararlanabiliyor. O zaman başka
bir soru akla geliyor değerli milletvekilleri: Acaba devlet imkânlarıyla
barınaklar azaltılıyor ve bu barınakların yerine başkaları tarafından açılan
barınaklara öğrencilerimiz yönlendirilmek suretiyle oralarda farklı donanım
veya farklı kazanımlara mı yönlendiriliyor sorusu herkesin zihnini
kurcalamaktadır, bunun da özellikle altını çizmekte yarar var diye düşünüyorum.
Yine aynı şekilde, kredi yetersizliği
ve ödeme şartlarıyla Kredi ve Yurtlar Kurumuna müracaat eden öğrencilerimiz bir
mağduriyet yaşamaktadır. Takdir edersiniz ki 240 lira ücret alıyorlar, şu
şartlarda Türkiye'nin ekonomik imkânları göz önünde bulundurulduğunda bu
yavrularımızın insan onuruna yaraşır bir şekilde bu 240 lirayla barınabilmeleri
veya bir şekilde eğitim imkânlarından doyasıya yararlanabilmeleri mümkün müdür?
Bu açıdan düşünüldüğünde…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – 2002
öncesiyle kıyasla.
MUSTAFA ERDEM (Devamla) – Efendim,
2002’yle ilgili ve ondan öncesiyle ilgili de söyleyebiliriz. O zaman
üniversitelere gidenlerin kaç tane olduğu ve o zaman devlet imkânları oranında
bunlara yüzde kaç nispet ayrıldığı düşünüldüğünde bir rakam mugalatası yapmaya
hiç gerek kalmayacağını görürsünüz.
Bir başka husus: Sizin o tenkit
ettiğiniz dönemlerde üniversitelerdeki kredi alan yavrularımız, netice
itibarıyla aldıkları kredileri en azından okul süresinin 2 katı bir sürede
ödemeye bir şekilde teşvik edilirken, bugünkü dönemlerde öğrencilerimizin okul
süresiyle sınırlı bir sürede bunları ödemek gibi bir durumla karşı karşıya
kaldıklarını unutmamanız lazım geliyor.
Değerli dostlar, aziz milletvekilleri;
şu anda Kredi ve Yurtlar Kurumunda merkezde 600, genel olarak 7.094 memur
çalışıyor. Bir bütün olarak bunları düşündüğümüzde bu çalışanlarımız arasında
da adil davranılmadığını, eşit davranılmadığını görüyorsunuz.
Şimdi, merkez yöneticileri, taşra
yöneticileri, bir şekilde bölge müdürleri, yurt müdürleri ve çalışan elemanlar,
özellikle de yönetim memurları… Şimdi burada Sayın Genel Müdürümüz var, biz
onunla şu aşamada onur duyuyoruz, zira Kredi ve Yurtlar Kurumunda göreve
başlamış ve Kredi ve Yurtlar Kurumunda bugüne kadar genel müdür olamamanın
mağduriyetini ama şu anda o Kuruma başlayıp da genel müdür olmanın da
mağruriyetini yaşayan bir konumdadır. Dolayısıyla, Kredi ve Yurtlar Kurumunun
Sayın Genel Müdürü bu aşamada bir şekilde o Kurumun yetiştirdiği bir eleman ise
arkasından kendilerinin de aynı Kurumda göreve başlayıp aynı şekilde terfi
etmesine bir zemin hazırlanması lazımdı. Ancak bugünkü parti politikalarına
uygun atama uygulamaları, netice itibarıyla akademik olmayan, reel olmayan,
popülist yaklaşımlarla üst düzeydeki kaymak kadrolara hariçten eleman getirme
ama buna mukabil altta çalışan garibanların haklarını gasbetme gibi fevkalade
uygun olmayan bir davranışı yaşadığımızı düşünmek istemiyorum.
Dolayısıyla, burada şunun altını
çizmekte fayda var: Özellikle yönetim memurları mağdur olan kesimlerdir.
Bunlar, bütün bu sıkıntılarına rağmen bir de gece nöbet tutmaya kalktıklarında
durum daha bir acı manzara ortaya koymaktadır. Zaten mağdurlar, doğru dürüst
mesai alamıyorlar. Bir şekilde ocak ayında ikramiye alıyorlardı, bu
ikramiyelerin de bu ocak ayından itibaren kesileceği ifade ediliyor. Şimdi,
bunlar gece nöbet, gündüz memur, haftada 2 veya 3 kereyi, ayda 10 kereye, 15
kereye çıkardığınızda bütün Kurumun yükünü bunlar üzerine almış gibi görünüyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kredi ve Yurtlar Kurumu, tarihinde ilk defa işe başlayıp göreve geldikten sonra
genel müdür olan birisinin Kurumun başında bulunmasından dolayı övünebilir.
Öğrencinin, memurun ihtiyaçlarını, sıkıntılarını ve bu sorunlarının çözümünü de
bilen Genel Müdürümüzden ve şu anda en genç bakan olma konumunda bulunan Sayın
Bakanımızdan beklentilerimiz modern yurt sayısının yeterli seviyeye
çıkartılmasını, aylık burs ve kredi miktarlarının artırılmasını, yurt
personelinin durumlarının iyileştirilmesini, nöbetçi memur yerine mesai
bitiminde görevi devralacak gece memurları sisteminin getirilmesini istiyor,
yüce Meclisimize, yüce milletimize bütçenin hayırlı ve uğurlu olması temennisiyle
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Şimdi söz sırası Bursa Milletvekilimiz
İsmet Büyükataman’ın. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakikaydı, bir dakika
ilave ediyoruz, on altı dakika.
MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN
(Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2012 yılı Kültür ve Turizm
Bakanlığı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına görüşlerimi
paylaşmak maksadıyla söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, heyetinizi en içten
saygılarımla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye
üretmeden tüketen, kazanmadan harcayan bir ülke hâline gelmiştir. Ekonomi
üretimsizlik, üretimsizliğin getirdiği işsizlik ve yoksulluk sarmalıyla
kaplanmıştır.
Son verilere göre, 30 milyondan fazla
vatandaşımız kredi kartıyla yaşamaktadır. Bankalara tüketici kredisi borcu
olanların sayısı 13,5 milyona ulaşmış, toplam 43,5 milyon vatandaşımız, ne
yazık ki, bankaların tuzağına düşmüştür.
Ekonomiye yön veren şirketler istihdamını
azaltıp kârını katlarken vatandaş işsizliğin ve borç batağının pençesinde
yaşamaktadır. Anadolu kaplanları KOBİ’ler İstanbul şirketleri karşısında havlu
atmakta, 412 bin KOBİ’nin ekonomideki payı her geçen gün daha da azalmaktadır.
En fazla ticaret yaptığımız beş ülkeyle
dış ticaret açığımız artarken fazla verdiğimiz ülkelerle ne yazık ki
münakaşalarımız artmaktadır.
Tarım her geçen gün daha da kötüye
gitmektedir.
Bütçede personel giderleriyle ilgili
tahminlere bakıldığında, çalışanların bu yıl da üzüleceği anlaşılmaktadır;
yüzde 3 zam verilerek 3 kuruşa muhtaç edilme geleneğinin devam edeceği
görülmektedir.
Emekliler enflasyona ezdirilerek gıda,
kira, ulaşım, su, elektrik ve gaz gibi giderlerin arkasında geçim sıkıntısı
çekmeye devam edecektir. Dokuz yıldır tek başına Türkiye’yi yönetme
sorumluluğunu taşıyan AKP, milleten aldığı yetkiyi huzura, kardeşliğe, ekonomik
ve sosyal refaha harcayacağı yerde maalesef çatışmanın, kutuplaşmanın,
krizlerin ve ele geçirme ihtiraslarının aracı hâline getirmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, millî
kültür mirasımız, oluşturduğumuz gönül köprüleriyle geçmişten günümüze
taşıdıklarımızdır, değer yargılarımızdır, kazanım ve tecrübelerimizdir,
inançlarımızdır, gelenek ve göreneklerimizidir, mimarimiz ve tarihimizdir. Tüm
bu zenginliklerimizi geliştirmek, tanıtmak ve dünyaya sunmak için ortaya
konulan bütçe turizmcilerin dediği gibi “Her şey dâhil sadece 2 milyar Türk
lirasıdır.” 351 milyar liralık bir bütçeden Kültür ve Turizm Bakanlığına
ayrılan 2 milyar Türk lirası Hükûmetin kültürümüze ve turizme ne kadar önem
verdiğini göstermektedir. Bu durum üzülerek belirtmeliyim ki hazin bir
durumdur. Maalesef, kültür mirasımızın içinde bulunduğu bu dışlanma, önemsememe
ve ihmal edilme Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde kadere
dönüşmüştür.
Küreselleşme olgusunun yaşandığı bu
dönemde milletlerin kültürleri daha da önem kazanmıştır. Tarihî süreç
içerisinde farklı medeniyetlerde buluşan Türk kültürü insanlık tarihinin en
zengin kültürlerinden biri olarak günümüze kadar gelmiştir. Biz de sahip
olduğumuz eşsiz kültürümüzün kıymetini bilmeli ve gelecek nesillere taşıyacak
çalışmanın içerisinde olmalıyız. Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde
ise Türk kültürüne, Türk tarihine karşı anlam verilmesi güç boyutlara varan yok
sayma çalışmaları olmaktadır. Türk kültürünün, tarihinin öne çıkarılması
gerekirken, Bizans ve Roma tarihine ait eserler allanıp pullanarak gün yüzüne
çıkarılmakta, Osmanlı ve Selçuklu eserlerine hak ettikleri ilgi ve önem
verilmemektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, “kültür”
denildiğinde aklımıza ilk önce millî kültür gelmelidir. Bir milleti oluşturan,
varlığının devamını sağlayan temel olgu millî kültürdür, ancak Kültür ve Turizm
Bakanlığının çalışmalarına baktığımızda her şeye rastlıyoruz, ama millî kültür
anlayışının devamını sağlayacak düzenli çalışmalara rastlayamıyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından,
farklı nesiller karşısında özellikle yeni nesillerin kültür şokuna uğramasına
ve kimlik bunalımına düşmesine mâni olacak kaliteli ve ihtiyaca cevap verecek
millî kültür değerlerine sahip eserler verilmesi gerekmektedir.
Türk kültürü ve sanatının yaşatılması,
geliştirilmesi, tanıtılması ve yaygınlaştırılması amacıyla millî kültür
enstitüsü kurulmalıdır.
Türk diline değer verilmesi ve yabancı
dillerin boyunduruğundan kurtarılması gerekmektedir. Atatürk’ün “Türk demek
Türkçe demektir. Milletin çok bariz vasıflarından birisi dildir. Türk
milletindenim diyen insanlar her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.”
sözlerinde söylediği gibi soydaşlarımızın dillerini unutmaması, yeni yetişen
nesillere de Türk dilinin öğretilmesi hususunda yapılan çalışmaların
artırılması hayati önem taşımaktadır.
Bir başka konu ise, zengin mirasa sahip
Anadolu’muzun var olan kültürel zenginliğinin tahrip edilmemesi, sular altında
bırakılmamasıdır. Hasankeyf ve Allianoi, ülkemizin sahip olduğu nadide değerler
arasındadır. Hangi amaçla olursa olsun bu değerlerin sular altında bırakılma
bahtsızlığı içinde olacak çalışmalar yapılmamalıdır. Şimdiye kadar
gerçekleştirilemeyen zengin Anadolu kültürünü korumak ve yaşatmak Kültür ve
Turizm Bakanlığının öncelikli görevidir.
Sanata ve sanatçıya değer verilmeli,
sanatın sanat için yapılması sağlanmalıdır. Sanatçının önüne baskı unsurları
oluşturacak engeller çıkarılmamalı, sanatçıların birlik hâlinde hareket
edebilecekleri sendikaların oluşumuna katkıda bulunulmalıdır.
Tarih bilimsel araştırmalar ışığında
bilim adamlarınca incelenmeli, Türk tarihine ilişkin çarpıtma ve iftiraların
önüne geçilmelidir. Bu uğurda yapılan çalışmalar hayati önem taşımaktadır.
Türk dünyasının tüm kütüphane, müze ve
arşivlerindeki kültür eserleri tespit edilerek dijital ortama aktarılması
şartıyla tüm halkımızın erişimine açılmalıdır. Ayrıca, tarihimizi, kültürümüzü
anlatırken teknolojiden en iyi şekilde yararlanılmalıdır.
Çocuklarımızın hayatında yer eden çizgi
filmlerde, bilgisayar oyunlarında tarihimizin ve kültürümüzün anlatılmasını
sağlayacak çalışmalara ağırlık verilmelidir.
Devlet, tiyatrolara, yazma eserlere,
güzel sanatlara değer vermelidir. Sanata ve sanatçıya yapılan yatırımlar
artırılmalıdır. Arkeolojik eserlere “çömlek” heykellere “ucube” diyerek
aşağılamak, içinde bulunulan endişe verici durumun ifadesidir. Siyasete yön
verenlerin topluma örnek olması gerekmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, opera ve
bale, cumhuriyetin ilk zamanlarında bir modernleşme girişimi ve o dönemin aktif
sanatları olarak Batı’dan kopyalanmış ve ülkemize getirilmiştir. Bugün, gerek
tiyatro ve gerekse opera ve bale, çağın değişmesi ve kitle iletişim araçlarının
farklılaşmasıyla bütün dünyada belli bir oranda önemini yitirmiştir ancak yine de
sosyal yapıda önemli bir biçimlendirme aracı ve önemli bir kültür faaliyeti
olarak sürdürülegelmektedir. Biz de tiyatro, opera ve baleyi içselleştirmeli,
kendi kültürümüzle birleştirmeliyiz. Kendi kültürümüzle yoğuramadığımız
operayla ilerlememiz ve bir yere varmamız mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, turizm,
ülkelere ekonomik açıdan büyük katkılar sağlayan bir sektör olduğundan alanı
çeşitlenmiş ve gelişmiştir. Ülkemiz, tarihî, kültürel ve doğal değerleriyle
büyük bir turizm potansiyeline sahiptir. Son yıllarda yapılan cüzi yatırımlarla
ilerlemeler kaydedilmiş, ülkemize gelen turist sayısında önemli bir artış
olmuştur. Ancak yapılan çalışmalarla gelinen nokta ülkemizin sahip olduğu
değerlerle kıyas edilemeyecek düzeylerdedir. Türkiye ekonomisinin 40’a yakın
sektörünü ilgilendiren ve 3,5 milyon vatandaşımıza istihdam sağlayan bu sektör
dünya turizm pastasından ne yazık ki, hak ettiği payı alamamaktadır. Genel
bütçenin binde 5’i kadar ancak pay alabilen turizm sektörüne hak ettiği
yatırımların yapılması ve teşviklerin sağlanması gerekmektedir.
Dokuz yıllık iktidarları döneminde
herhangi bir sektörde marka oluşturma başarısı gösteremeyen Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmeti, ülkemizin turizmini çeşitlendirecek dünyadaki turizm
pazarında belirli bölgelerimizin markalaşmasını da ne yazık ki sağlayamamıştır.
Geleneksel pazarları açmayı düşünmeyen,
yeni pazarlar açmayı ilke edinmeyen Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı,
ülkemizin sahip olduğu değerlere de sahip çıkamamaktadır, bugün kültürümüzün en
özgün değerlerinden Gaziantep’in baklavasını Yunan’a, Anadolu’nun keşkeğini
Ermeni’ye kaptırmak üzeredir.
Sayın Başbakan 2004 yılında, 2010
yılına kadar turizmde hedefimizi belirleyerek, 25 milyar dolar turizm yatırımı
yapmak ve her yıl için 30 milyar dolar turizm geliri elde etmek şeklinde ifade
etmişti. Ancak 2010 yılına geldiğimizde Sayın Başbakanın söylediği ne turizm
yatırımı yapılabilmiş ne de hedeflenen turizm geliri elde edilebilmiştir. 2012
yılında bile 1 milyar euroyu bulmayan Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesiyle
hedeflenen yatırımlara ulaşılabilmesi de zaten mümkün değildir.
Turizm sektöründeki bir başka mesele
ise, hâlâ bir turizm politikamızın olmamasıdır. Politikasızlığımız yüzünden,
yıllar içinde ülkemize gelen turist sayısında artış olmasına rağmen, kişi
başına sağlanan turizm geliri sürekli düşmektedir. 2002 yılında Türkiye’ye
gelen turistin ortalama harcaması 640 dolarken günümüzde 550 dolar
seviyesindedir. Maalesef turizmden sağladığımız kişi başına gelir sürekli
azalmaktadır. Turist sayısındaki artıştan ziyade, kişi başına turizm gelirindeki
artışı hedeflememiz ve buna göre çalışma yapmamız gerekmektedir.
İstediğimiz seviyeye ulaşamayışımızda
önemli bir unsur da tanıtım eksikliğidir. Dokuz yıldır ülkemiz, doğru, etkin ve
yaygın bir şekilde tanıtılamamıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığının… Her yıl,
turizme katkıyı artırmak için tanıtım filmi çekileceği medyada yer almaktadır
ancak dokuz yıldır, Türkiye’yi tanıtacak, kabul edilebilir bir reklam filmi
çekilememiştir. Bu bile, turizm sektörünün ne kadar vahim bir durumda olduğunun
kanıtıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, kıyı
bölgelerimiz başta olmak üzere, tüm turizm bölgelerimizde çevre duyarlılığını
hiçe sayan, imar planı değiştirmekten, inşaat yapmaktan başka hiçbir şey
düşünmeyen Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, “Türkiye'nin Davos’u olacak.”
dediği Bursa Uludağ’da, üç yıldır, yeni oteller yapmak hususunda bırakın bir
çivi çakmayı, var olan otelleri yıkarak mevcut kapasiteyi bile düşürmüştür.
Dokuz yıllık iktidarları döneminde hâlâ
bir tanıtım stratejisi oluşturamayan Adalet ve Kalkınma Partisi, elindeki
turizm potansiyeline sahip değerleri kaçırmada da oldukça ustalaşmıştır. 2
milyar insan tarafından televizyonlardan izlenen, binlerce turisti ülkemize
getiren Formula 1 yarışlarına sahip çıkamayarak büyük bir turizm potansiyelinin
tanıtım fırsatının kaybedilmesinin de tek sorumlusudur. Bütün bu sorunların
çözümünün temelinde ise turizm çerçeve yasa taslağının bir an önce tamamlanarak
tasarı hâline gelmesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalaşmasının
sağlanması yatmaktadır. Ülkemizin turizm rotası, doğal tarihî ve kültürel
zenginlikleri, çevreye duyarlı, tarihe saygılı, özgünlüğünü muhafaza eden ve
sürdürülebilir bir anlayışla katma değer yaratacak şekilde
değerlendirilmelidir. Turizm sektöründe üst gelir gruplarını hedef alan, doğal
sermayeyi koruyan ve sürdürülebilir kılan Türk turizminin karşılaştırmalı
rekabet üstünlüğüne uygun olarak golf, termal, kongre, kruvaziyer, sağlık
turizmi ve ekoturizmini ön plana çıkaran bir yapının oluşturulması
gerekmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu duygu ve
düşüncelerle 2012 yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçemizin ülkemize ve
milletimize hayırlı olması dileklerimle hepinizi en derin saygı ve
hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Büyükataman.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) -
Sayın Başkan, Gaziantep baklavasının tesciliyle ilgili yerimden kayıtlara
geçmesi açısından bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) -
Efendim, bundan iki sene önce, bu tartışmalar başladıktan sonra, marka patent
enstitümüzden tescili Türkiye’de alınmıştır. Daha sonra, geçtiğimiz yıl Avrupa
Birliği Komisyonunda Türkiye’den ilk coğrafi tescil işareti olarak başvuru
yapılmış, bu başvuru kabul edilmiştir ve geçtiğimiz on beş gün önce Brüksel’de
bu başvuruyla ilgili görüşmeler devam ediyor ve inşallah Türkiye’den yapılan bu
başvuruyu da Avrupa’dan baklavanın tescilini alarak neticelendireceğiz. Bunu
bilgi olarak sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, şimdi Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Engin Özkoç.
Buyurun Sayın Özkoç. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz sekiz dakika.
CHP GRUBU ADINA ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tevfik Fikret:
“Kimseden bir fayda ummam ben, dilenmem
kol kanat,
Kendi boşluk, kendi gökkubbemde kendim
gezginim.
Bir eğik baş bir boyunduruktan ağırdır
boynuma,
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür
şairim.” diyor.
Mustafa Kemal Atatürk, 25/08/1924’te
Öğretmenler Günü’nde yaptığı bir konuşmada “Cumhuriyet sizden fikri hür, irfanı
hür, vicdanı hür gençler bekliyor.” diyor.
Sayın Bakan, cumhuriyetin gençlerinin
sizden beklediği bu. Cumhuriyet, böyle bir gençliğin yetiştiği, ülkesini seven,
geleceğe kaygı duymayan, sağlıklı, dinamik, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür
nesillerin yetiştiği ve ülkenin geleceğinin bu nesillere teslim edileceği ideal
bir rejimdir. Bahsettiğimiz gençlik için Gençlik ve Spor Bakanlığı, gençliğin
kişisel ve sosyal gelişimini desteleyici politikaları tespit etmek, özürlü
bireylerin spor yapabileceği olanaklara meydan vermek, gençliğin sosyal hayatın
her alanına etkin katılımını sağlamak görevleri arasındadır.
Şimdi soruyorum sizlere: Hangi
gençliğin bu imkânlardan yararlandırılmasını sağlamayı düşünüyorsunuz?
Hangi gençlik? Parayı ödeyemediği için
askere gidip de şehit düşürmeyi göze aldığınız gençlik mi?
Hangi gençlik? Başlarına çuval
geçirildikten sonra arkasında durmayı beceremediğiniz gençlik mi?
Hangi gençlik? Haklarını istedikleri
için üzerlerine gaz sıkılan, copla dövülen, yerlerde süründürülen gençlik mi?
Hangi gençlik? Haklarını aradıkları
için cezaevlerini dolduran yüzlerce gencimizden mi bahsediyorsunuz?
Hangi gençlik? Fındık toplamak,
ailesini geçindirmek için doğudan, güneydoğudan gelip batıda yatacak yer dahi
bulamayan gençlerimizden mi bahsediyorsunuz?
Hangi gençlik? Maden ocaklarında
çalışmak zorunda kalıp, ocağın altında kaldıktan sonra Sayın Başbakanın “Bu
onların kaderinde vardır.” dediği gençlikten mi bahsediyorsunuz?
Hangi gençlik? Daha çocuk yaşta
çalışmaya mahkûm olmuş, sakat kalan, ölen gençlerimizden mi bahsediyorsunuz
yoksa büyüyen Türkiye’nin azınlıkta kalan, beslediğiniz, beslendiğiniz,
desteklediğiniz, desteklendiğiniz azınlığın çocuklarından mı bahsediyorsunuz?
Benim ülkemin çocukları çalışmak
zorunda kaldıkları için, bırakın spor yapmayı, okuyamıyorlar. Acı ve ıstırapla
okuyan çocuklar iş bulamıyorlar. Zar zor iş bulan, 30 milyarı ödeyemediği için
askere gidip de her şeyi göze alanlar, ayda yılda bir halı sahada maça
gidebiliyorlarsa kendilerini şanslı hissediyorlar.
Bunların boş laf olmadığını göstermek
için size bir iki örnek vereyim: Şu an cezaevlerinde 500’den fazla tutuklu
gencimiz var. Türkiye, tutuklu ve hükümlü sayıları bakımından Avrupa’nın en
önde gelen ülkelerinden bir tanesi. Dönemin Çalışma Bakanının açıkladığına
göre, 2009 yılında 56.095 iş yerinde 6.964 tane çocuk, genç işçi tespit
edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, biz, sizin spor
politikanızı biliyoruz, “özerk federasyon” deyip de Başbakanın talimatıyla
federasyon başkanı olanları biliyoruz. Federasyon seçimlerinde Hükûmete nasıl
baskı yapıldığını biliyoruz. Sakaryaspor’un, borçları yüzünden transfer
yapamayıp diğer spor kulüpleri gibi… Kentlerde TOKİ’ye peşkeş çektiğiniz kent
meydanlarındaki “Spor alanı, stadyum yapacağız.” dediğiniz alanları biliyoruz.
Sporu bir kamusal hizmet olmaktan çıkartıp getirdiği ranta bağlı olarak kazanan
bir alan olarak gördüğünüzü de biliyoruz.
Sayın Hasip Kaplan, Sayın Oktay Vural,
Sayın Akif Hamzaçebi, zaman zaman buraya çıkıp da, şöyle dönüp de, insanlara
“Ya, bir kereye mahsus muhalefetin sesini dinleyin hiç olmazsa; bu ülke için,
ülkemizin geleceği için biz de doğru şeyleri söylüyoruz; kaldırın başınızı,
açın yüreklerinizi.” dediğinizi duyuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Ama ne
oluyor, ne cevap alıyorsunuz? Alamazsınız çünkü onların gözleri kör, kalpleri
mühürlü ve dilsizdirler. Çünkü “cumhuriyet” diyorlar onlar, ben inanmıyorum,
“Atatürk” diyorlar, ben inanmıyorum, “Atatürk ilke ve inkılapları” diyorlar,
ben inanmıyorum, “gençlik” diyorlar, “spor” diyorlar, “adalet” diyorlar, ben
inanmıyorum.
İSMAİL AYDIN (Bursa) – Yüzde 50…
Millete hakaret ediyorsun.
AHMET YENİ (Samsun) – Millete hakaret
ediyorsunuz.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Neden mi?
Nedenini söylüyorum: Çünkü siz her fırsatta bu değerlere saldırıyorsunuz.
İSMAİL AYDIN (Bursa) – Yüzde 50.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Sizin o “Yüzde
50” diyen ve genişçe gülümseyen suratlarınızda bu ülkenin gençlerinin
mahkûmiyetini görüyorum. Onun için, kızartacağınız suratınızı gülümsemeyle
aydınlatmaya çalışmayın. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Millet “yüzde 50”
diyor.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Umarım gözünüzü
açtığınızda, kalplerinizdeki mührü söktüğünüzde ve “Hayır, bu ülke, bu gençlik,
bu millet emperyalizmin uşağı hâline gelmeyecek.” dediğiniz gün, gelin,
bütçenizi onaylayalım. Umarım, benim ülkem o gün geç kalmamıştır.
Hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Özkoç, teşekkür ederiz.
Şimdi sıra Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun ikinci sözcüsünde; İzmir Milletvekili Sayın Hülya Güven. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Güven.
CHP GRUBU ADINA HÜLYA GÜVEN (İzmir) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerindeki görüşleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına aktarmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Sayın Başbakanımıza geçmiş
olsun dileklerimle acil şifalar diliyorum.
Hatırlarsınız, Sayın Başbakanımız, 2010
yılında üniversite öğrencilerinin burs ve kredi bedellerinin 40 liradan 200
liraya çıkardığını anlatıyordu. Doğru, öğrenci burs ve kredileri 2011 yılında
da 240 lira olarak belirlenmiş ancak ben de üniversite yaşantım süresince burs
aldım. O dönemlerde beslenme ve kitap dahil tüm ihtiyaçlarımızın
karşılanmasının yanı sıra evlerine katkı gönderen, katkı koyan arkadaşlarımız
da vardı. O günlerde öğrenciler asgari ücretin yaklaşık yüzde 50’sini
alırlarken, bugün ancak yüzde 35’ini alabildikleri görülmektedir. Alım gücü
ise… Onu kıyaslamıyorum.
Olması gereken bugün, Cumhuriyet Halk
Partisinin parti programında da belirttiği gibi, en az asgari ücret düzeyidir.
Kredi ve Yurtlar Kurumunun 2010 yılı için stratejik hedef olarak ortaya koyduğu
yüzde 60 yeni burs, kredi modelinin gerçekleşme oranı ise ancak yüzde 30’larda
kalmıştır.
İlk üniversitenin 1933 yılında
kurulduğunu ve bu tarihten 2003 yılına kadar 76 üniversite açıldığını, 2003
yılından 2011 yılına kadar ise kurulan üniversite sayısının 102 olduğunu
görüyoruz. Tabii, bunda vakıf üniversiteleri hariç.
Yaklaşık, açık öğretimi de dâhil
edersek, 3,5 milyon öğrencimiz var. Öğrenci sayımız artmış ama altyapımız
yetersiz, öğretim üyemiz eksik. Herhâlde yakında, hekimlerde olduğu gibi,
avukatlarda olduğu gibi ithal öğretim üyeleri alırız.
Yurt durumuna baktığımızda, Kredi ve
Yurtlar Kurumuna ait 2004 yılında 189.747 olan yatak kapasitesinin yedi yılda
yani 2010 yılında 246.520 olduğunu görüyoruz. Yüzde 76’lık bir artış var. Ancak
2010 yılında başvuran yeni 263.541 öğrencinin ise ancak 106 bini
alınabilmiştir.
2010 yılı için stratejik hedef olarak
yine YURTKUR yüzde 60 olarak hedeflemiş barınma modelini gerçekleştirme oranını
ancak yüzde 30 olarak yerine getirebilmiştir.
Bugün baktığımızda, TOKİ'nin birçok
bakanlık binalarını yaptığını görürüz. Elbet onlar da gerekli ancak öncelik
olan bakanlık binaları mı yoksa öğrenci yurtları mı?
Bugün öğrenciler her birimize -sizlere
de mutlaka gelmiştir- torpil yapmak için başvurmaktalar, yurtta kalmak için.
Eğer bu öğrencilerimiz kendilerine yurt sağlamak için milletvekillerinden umut
arıyorlarsa Hükûmetimiz görevini yapmıyor demektir, öyle değil mi?
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Değil,
öyle değil.
HÜLYA GÜVEN (Devamla) - Geçmiş günlerde
öğrencilerden bazı şikâyetler geldi. 2011 ÖYS sonuçlarının arkasından sınavda
başarılı olan öğrenciler, tanımadıkları kişiler tarafından ev ve cep
telefonlarından aranarak barınma için birtakım özel öğrenci yurtlarını tercih
etmeleri konusunda ikna edilmeye çalışıldığını belirttiler. Kişisel verilerin
korunması ile ilgili yasal düzenlemelerimizle bu bilgilerin kimseye
verilemeyeceği söz konusu iken öğrencilerin kişisel bilgilerinin yetkili
olmayan kişilere geçtiği görülmektedir. Sayın Sağlık Bakanımız hekimlere, tam
gün gerekçesi için, hastaların muayenehaneye yönlendirildiğini söylemişti.
Gençlerimizin özel yurtlara yönlendirilmesi için ne diyeceğiz? Bütün bunlar
yetmiyormuş gibi gençlerimiz, öğrencilerimiz, Hopa olaylarını protesto etmek
üzere demokratik haklarını kullandıkları için, yine en doğal hakları olan
parasız eğitim isteklerini belirttikleri ya da saçlarını kestirdikleri için,
poşu giydikleri için suçlanıyor, haklarında soruşturma açılıyor hatta aylarca
tutuklu kalıyorlar.
Değerli milletvekilleri, gördüğümüz
gibi Hükûmetimiz adalet ve eğitimde olduğu kadar yurt ve burs konusunda da
sınıfta kalmış, koydukları hedeflere ulaşamamışlardır. Gençlerimiz,
ilköğretimden lise ve üniversite, hatta çalışan ya da işsizler dâhil düşmanımız
değil geleceğimizdir. Onlara nefreti değil sevgiyi öğretmeliyiz.
Bir kısım haberler alıyoruz: TOKİ’nin
YURTKUR’la anlaştığı, beş yıldızlı yurtlar oluşturulacağı. Ne zaman bitecek,
kaç öğrenci başladı, kaç öğrenci yaşıyor, doğrusu merak ediyorum. Sayın Bakan,
Türkiye’de yaklaşık 600 bin öğrencinin yurt beklediğini ve yapımı devam eden
yurtlarla 310 bin öğrencinin barınabileceğini söylemişti. Sayın Bakan, dokuz
yılda tamamlanamaz mıydı? Hâlâ yüzde 50 kapasiteden bahsediyoruz. Bir örnek
vermek istiyorum, birçok ilimizde vardır ama Niğde çok çarpıcı: Burada, Niğde
Üniversitesinde öğrenci sayısı 15 bin, yurt kapasitesi 3.850. Bugün yurt
bulamadıkları için 1.200 öğrenci kayıtlarını dondurarak memleketlerine
dönmüşlerdir.
Umudumuz, gençlerimize Anayasa’da
belirtilen eğitim ve sağlık haklarının ücretsiz olarak sağlanması, onlara
eğitimlerini rahat yapabilecekleri ortamın oluşturulmasıdır.
Ben, son olarak da Sayın Kültür
Bakanımıza bir soru sormak istiyorum: 23’üncü Dönemdeki açıklamalardan ve ekim
ayında Meclise gönderilen tasarıdan İzmir –ki eğitimde çok yeri olan bir
kütüphanedir- Millî Kütüphanesinin Derleme Kanunu kapsamından çıkarılacağı
doğru mu? Bunu da öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güven.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi adına
üçüncü konuşmacı Sayın Doğan Şafak, Niğde Milletvekili.
Sayın Şafak, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DOĞAN ŞAFAK (Niğde) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2012 yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, dağlarıyla, denizleriyle,
doğal gölleriyle ve kültürel varlıklarıyla yerküreye muhteşem bir sunum
yapmaktadır.
Sayın milletvekilleri, TÜİK’in
verilerine göre 2010 yılında turizm sektörü Türkiye’ye yurt dışından gelen
vatandaşlarımızın getirdiği gelirlerden bağımsız olarak 15 milyar doların
üzerinde gelir sağlamaktadır. Yurt dışından gelen vatandaşlarımızın gelirini de
eklersek bu miktar 20 milyar dolar civarındadır. Bu gelirlere rağmen Hükûmetin
Kültür ve Turizm Bakanlığı turizm tanıtım bütçesine ayırdığı miktar sadece 138
milyon 400 bin liradır. Turizm sektörüne gereken önemin tam anlamıyla verildiği
maalesef söylenemez. Ülkemizi dünyanın her yerinde etkin ve doğru bir biçimde
tanıtabilmek için Maliye Bakanlığının, dış tanıtıma her yılki turizm sektörü
gelirinin en az yüzde 2’si oranında bütçe ayırması gerekir.
Sayın milletvekilleri, 2002 yılında
turizm gelirlerinin gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki oranı yüzde 6,6’iken
bu oran 2010 yılında yüzde 2,6’ya kadar gerilemiştir. TÜİK’in verilerine göre
2002 yılında Türkiye’ye gelen bir turistin ortalama harcaması 640 dolarken,
2010 yılında bu tutar 550 dolara düşmüştür. Aynı dönemde ülkemize gelen turist
sayısı 13 milyondan 28 milyona çıkmıştır. Bıraktığı döviz ise 15 milyar dolar
civarıdır. Yani turist sayısı yükselirken ülkemize bıraktığı kişi başı döviz
giderek azalmıştır.
Gürcistan, Azerbaycan, Roman’ya,
Bulgaristan ve bazı Afrika ülkelerinden gelen turistlerin ülkemizde kaçak işçi
olarak çalıştığı bilinmektedir. Örneğin 2010 yılında Gürcistan’dan gelen turist
sayısı 1 milyon 112 bindir. Gelen Gürcü turistlerin bir kısmının Niğde’de
tarlalarda çalışırken jandarma tarafından toplandığını ve sınır dışı edildiğini
biliyoruz. 3,5-4 milyon kaçak çalışan turistlerin kayıt dışı olarak ülkemizden
götürdüğü dövizin gelir olarak hesaplanmasını anlamak mümkün değildir. Bu kaçak
işçilerin kayıt dışı olarak ülkelerine ne kadar döviz götürdükleri de ayrı bir
konudur. En iyimser tahminle 3,5-4 milyar dolar civarıdır.
Sayın Hurşit Güneş’in de kaleme aldığı
bir köşe yazısında gelen turistlerin bir bölümünün ülkemizde başka bir sektör
oluşturarak 600 milyon dolara yakın miktarı kayıt dışı olarak tekrar ülkelerine
geri götürdüğü de üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.
Değerli milletvekilleri, konaklama
sektöründe de sorunlar vardır. Yabancı tur operatörleri ve hotellerin, turizm
acentelerinin ülkemize getirdiği turistler her şey dâhil sisteminden
yararlanmaktadır. Bu sistemin esnafa ve halka faydası yoktur.
Değerli milletvekilleri, Afrika’da
Kilimanjaro Dağı’na yılda 30 bin turist çıkış yaparken Türkiye'de “Nuh’un
Gemisi” efsanesiyle anılan ve Avrupa’nın en yüksek zirvesi (5.165 metre) olan
Ağrı Dağı’na yılda 2 bin turist çıkış yapmaktadır. Ağrı Dağı’na çıkış için vize
konulmuştur. Ağrı Dağı’na vize istenmesi, sırf bunun için birkaç bakanlığın bir
araya gelerek yaptığı uyduruk protokoller ve keyfî kuralların konulması turizm
sektöründe uygulanabilecek en büyük rezalettir. 12 Eylül döneminde bile Ağrı
Dağı’na çıkış için vize konulmamıştır.
2011 Temmuz ayında keyfî bir protokol
daha eklenerek Çevre ve Orman Bakanlığı millî parklar alanına giren dağlarda
150 dolar günlükle alan kılavuzu alma mecburiyeti getirmiştir. Alan kılavuzları
ise yabancı dil bilmeyen, yöreden toplanan kişilerdir. Dağlarda trekking ve
tırmanış turları riskler taşıyan bir faaliyettir.
Sayın Bakanım, şimdi size soruyorum:
Türkiye dağlarında Türkiye Dağcılık Federasyonuna bağlı, dil bilmeyen
mihmandarlar ile Orman Bakanlığının köylerden toplayıp yetiştirdiği yabancı dil
bilmeyen ormancılar nasıl rehberlik yapacak? Bu konuda çözüm önerilerimiz
vardır:
1) TÜRSAB ve Turizm Bakanlığı bir araya
gelerek üniversite dağcılık kulüplerinde yetişen, yabancı dil bilen, bu işi
yapmak isteyen öğrencileri sahada eğiterek dağ rehberliği belgesi vermelidir.
2) İsviçre’de olduğu gibi
üniversitelere dağ rehberliği bölümü açılmalıdır, uygulama Niğde, Bursa, Van,
Ankara’daki bazı üniversitelerde yürütülerek bu sorun kökten çözülmelidir.
Eğer doğa turizminin önündeki
bürokratik engeller aşılırsa Türkiye dağlarına, Likya yollarına, Kapadokya
vadilerine en az 100 bin, nitelikli turist gelecektir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde
Erzurum ve Erciyes dışında kış turizmine yönelik yabancı turistlerin ilgisini
çekecek kayda değer yatırımlar yapılmamıştır. Bu önemli turizm dalı ihmal
edilmiştir. Bolkarlar kış turizmine en elverişli kış olimpiyatlarının, tur
kayağı ve çeşitlerinin yapılabileceği, yatırım yapılması kaçınılmaz olan en
önemli dağımızdır. Unutmayalım ki Avusturya Türkiye'nin yıllık turizm gelirinin
yarısı kadarını sadece kış turizminden kazanmaktadır. Türkiye dağları neredeyse
Avusturya’nın yüz ölçümü kadardır.
Sayın Turizm Bakanımız da hazır
buradayken kendilerine turist rehberlerinin sorunlarından da söz etmek
istiyorum. Hâlen mevcut bir rehberlik yasası yoktur. Şu anda komisyonumuza
havale edilen yasa tasarısı rehberler birliği yasası değil, rehber birlikler
yasasına dönüşmüştür. Kültür turu rehberlerinin yetiştirilmesinde de sorunlar
vardır. Birçok üniversite İngilizce turist rehberliği bölümü açmıştır fakat
Fransızca, Almanca, İtalyanca ve başka dillerden rehberlik bölümleri
açılmamıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığının YÖK ile bağlantı kurarak bu sorunu
çözmesi gerekmektedir.
Yerli turizm acentelerinin en
zorlandığı konu sigortadır çünkü Türkiye’de turistleri seyahat kapsamı içine
alacak, sigortalayacak bir sigorta şirketi yoktur. Kısmen sigorta yapan
şirketler de tur kapsamı alanını çok dar tutmaktadır. Bunun için seyahat
sigortası mevzuatında düzenlemeye ihtiyaç vardır.
Diğer önerilerimiz ise: Muğla’da Dalyan
Nehri’ni tekne turları hızla kirletmektedir. Nehir’de toplam dört yüz doksan
tekne günübirlik tur yapmaktadır. Bu Nehir’de mazotla çalışan tekneler yerine
elektrikli ve güneş enerjisiyle çalışan teknelerin kullanılması zorunlu hâle
getirilmelidir. Tekne sahiplerine derhâl teşvik verilerek Nehir’in kirletilmesi
önlenmelidir.
Hasankeyf’i içine alan baraj derhâl
durdurulmalı ve yıkılmalıdır. Hatta barajın inşaatı derhâl de bombalanmalıdır.
İngiltere ve Almanya Dışişleri
Bakanlığı tarafından riskli bölge kapsamına alınan Siirt, Bitlis, Van gibi doğu
illerimizdeki tur güzergâhlarının da bu kapsamdan çıkartılması için diplomatik
temas kurulması gerekir.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şafak.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
dördüncü konuşmacı Muğla Milletvekili Sayın Tolga Çandar.
Buyurun Sayın Çandar. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TOLGA ÇANDAR (Muğla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın hemen başında bu yıl bizleri
çok meşgul eden bir sorundan söz ederek başlayacağım.
Kredi ve Yurtlar Kurumu. Deniyor ki:
Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünün bir Genel Müdürlük kontenjanı
vardır. Bu kontenjan da milletvekilleri arasında eşit olarak dağıtılır. Şimdi
bu sene biz bunu duyduk. Hepinize geldiği gibi bize de çocuklarımız geldi,
üniversiteyi kazanan çocuklar. Sıralamaya girmişler, işte araştırmaya
girmişler, puan almışlar, o puanlara göre kendilerine belli bir sıralama
verilmiş. Kimisi bu sıralamayı hak etmediğini düşündüğü için, daha iyi yerlerde
olması gerektiğini düşündüğü için geldi. Kimisi gerçekten çok ihtiyacı olduğu
için yani okulu bırakıp gidecek hâle gelmiş. Çünkü ben de ilk gençlik
yıllarımda üniversiteye ilk geldiğimde yaşadım aynı sorunu. O çocukları çok iyi
duyumsadığım için bu işe el koyduk, kendimiz de bir liste oluşturduk, verdik. O
listeden 1 tane çocuğu yurda yerleştirene kadar çatladım. Ama daha sonra
çeşitli duyumlar aldık “İktidar partisi milletvekillerinin verdiği listelerin
büyük bir bölümü Kredi ve Yurtlar Kurumuna yerleştirildi.” diye. Umarım doğru
değildir, umarım doğru değildir. (CHP sıralarından “Doğru” sesleri)
Değerli arkadaşlarım, Kredi ve Yurtlar
Kurumunun bu kontenjanının, genel müdür kontenjanının kaldırılması lazım,
kesinlikle bunun kaldırılması lazım. Bakın milletvekilleri olarak hepimiz,
hangi siyasal görüşten olursak olalım, zan altında kalıyoruz. Yapamıyoruz,
yapamadığımız zaman da insanların önünde… Bakın aynı şeyi benim komşum, AKP
Milletvekili arkadaşım da yaşadı, aynı sorunu. Onun için gelin, bazı konularda
anlaştığımızı biliyorum, bu konuda da anlaşalım ve kaldıralım. Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürünün kontenjanı olmamalı.
Bir başka söyleyeceğim şey: Bu bütçe
konuşmaları sırasında gurur duydum, bu Mecliste olmaktan bir kere daha gurur
duydum.
Değerli arkadaşlarım, emperyalizme
karşı savaş verdikten sonra emperyalizme karşı savaşın arkasından kurulmuş bir
Meclis burası. Bundan gurur duydum ve bazı arkadaşlarımın özellikle bu antiemperyalizm
vurgusunu yapmalarına sonuna kadar… Gidip bunlar konuşurken “Hadi gideyim de
-sahnede- şuna sarılıvereyim, bir öpüvereyim.” diye de düşünmediğim olmadı
değil açıkçası. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu kısa sürede
yapabildiğim kadar ben de antiemperyalist vurgu yapacağım, emperyalizme vurgu
yapacağım ama benim yapacağım emperyalizm kültür emperyalizmi. Yani emperyalizm
bir ülkeyi sömürmeye giderken sadece topuyla tüfeğiyle gitmiyor, ekonomik
emperyalizmle gitmiyor. En tehlikelisi, bakın, bizim için… Eminim, iktidar
partisi grubunun içerisinde de bana katılacak arkadaşlarım var, biliyorum.
Sokaklarında yoz ve yabancı kültür bombardımanına karşı koyamadığı için
gözümüze batan o kadar çok şey var ki. Bu kültür emperyalizmi, ekonomik emperyalizmin
algılanmasını güçleştirecek bir araçtır ve bence de bilerek ve isteyerek
yapılıyordur. (CHP sıralarından alkışlar) Bunun için, emperyalizme karşı
verilecek mücadelenin önemli bir parçası da kültür emperyalizmine karşı
mücadele etmek olacaktır. Yarın yoksa çocuklarımız, gecenin bir saatinde eve
girdiğimiz zaman –hadi biz yırttık diyelim- bizim kuşaktan sonra bizim
çocuklarımızın çocukları babalarına eve geldiği zaman “Hey moruk, nasılsın?”
diye girerse, bu savaşı bizim vermediğimiz içindir. Emperyalizme karşı
verilecek, kültür emperyalizmine karşı verilecek en önemli mücadele de kendi öz
değerlerimizden hareketle yaratılacak kültür ürünleridir. Ben bir sanatçı
olarak yıllardır bu kültür ürünlerini vermeye çalışıyorum. Bunu verdiğim için
devlet televizyonundan yasaklandım. Sadece ben değil, tiyatrocu arkadaşlarım,
sinemacı arkadaşlarım, karikatüristler, yazarlar, çizerler, yıllarca, ne yazık
ki bu mücadelenin bedelini cezaevlerinde işkence görerek, tutuklanarak,
konserleri iptal edilerek, tiyatroları iptal edilerek ödediler. Bu reva mıdır?
Yani bu ülkede antiemperyalist, kültür emperyalizmine karşı baş kaldıran bir
sanatçı olmanın bedeli bu olmamalıdır değerli dostlarım.
Bir başka konuya hemen geçeceğim.
Bilindiği üzere, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda,
648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle bir değişiklik yapıldı. Bu
değişiklikle, doğal sitler, Koruma Kurulundan Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
devredildi. Şimdi, ben bundan son derece büyük bir endişe duyuyorum. Yıllardır…
Önce ben tabii, 1.124 kilometre kıyı uzunluğu olan Muğla’nın bir milletvekili
olarak kıyılarımın başına ne gelecek diye merak ediyorum açıkçası. Kisebükü’yle
ilgili Bodrum’da verdiğimiz mücadeleyi biliyorsunuz, parti olarak verdik bu
mücadeleyi, sadece parti değil, doğal çevreyi korumak isteyen… Yıllardır
koruduğumuz, gözümüzün bebeği gibi baktığımız bu güzelim koyların emperyalizmle
iş birliği yapmış, egemen güçlerle iş birliği yapmış insanlar tarafından
yağlanmasını istemiyorum. Bu yasa yüzünden acaba bu koylar yağmalanacak mı diye
endişe ediyorum doğrusu.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – Hiçbir şey
olmaz.
TOLGA ÇANDAR (Devamla) – İnşallah olmaz
efendim, inşallah. Yani, siz de buradasınız, Allah uzun ömür versin hepimize.
Yani inşallah böyle bir şey olmaz ama ben endişe duyuyorum.
Bakınız, bizim köylerde insanlar sit
alanlarında yaşıyorlar, köylülerimiz çivi çakamaz evine. Aynı zamanda, çocuğunu
evlendirecek, evinin bahçesine bir tane ev yapacak onu da yapmasına izin
vermezler çünkü sit ama nasıl oluyorsa siyasal erkle ilişki kuran ya da onun da
yardımıyla, birtakım güçlerin yardımıyla bazı insanlar, o sit alanlarını “Sen
nasılsa buraya bir şey yapamazsın, biz onu alalım” deyip o köylünün elinden yok
parasına satın aldığı o arazilerin üstüne çok yıldızlı oteller diktiler.
Arazilerini yok parasına satın aldıkları köylüleri de o diktikleri beş yıldızlı
otellerde erkeklerini gece bekçisi, kadınlarını da temizlik işçisi olarak
çalıştırdılar.
Lütfen bölgede bir araştırma yaptırın,
o yörede bu köylü kadınları arasındaki intihar oranlarını bir araştırın; bu,
trajik boyutlardadır. Eskiden bizim köylerde tütün vardı -şimdi onu yok ettiniz
ya- insanlar Folidol içerlerdi, tütün ilacı. Köylü kızlarının ölüm şekli,
intihar şekilleri değişti, eskiden Folidol içerlerdi, kör kuyulara atarlardı,
üstüne de iki tane türkü yakardık, hiç değilse halk edebiyatına bir şey… Şimdi
“Beş yıldızlı otelin balkonundan attı.” diye ben nasıl türkü yapayım arkadaş?
(CHP sıralarından alkışlar) Tövbe ya Rabbi!
Bakın, Pedasa Antik Kenti… Sayın
Bakanımız Pedasa Antik Kenti’ni dolaştı, biliyorum. Sayın Bakanımızın kötü
niyetli olduğuna da inanmıyorum, kendisini uzun yıllardan tanırız ama sistem
içerisinde birtakım şeyler yanlış gidiyor. Pedasa Antik Kenti’nde Adnan
Hocamız, Adnan Diler Hocamız olağanüstü bir şey yaptı. Bakın, Efes Antik
Tiyatrosu kadar etki yaratacak muhteşem bir yer ve Bodrum’da… Şimdi “Bodrum,
Bodrum” dediniz zaman illa gelip de böyle denize girilecek, iki güneşlenilecek
bir yer aklınıza gelmesin, orası bir kültür beşiği, her tarafından kültür
fışkırıyor.
Milas’ta biliyorsunuz soyulan Kral
Mezarlığı’nı, yazık günah değil mi? Ondan sonra Bakanımız geliyor, bizim
oradaki yerel yönetici arkadaşlara fırça atıyor. Ya, bunu yapacağınıza... Daha
önce, sizden önce gelen AKP’li bakanlarımız vardı, uyudular biliyorsunuz
gittiği yerlerde, uyuduktan sonra da uyandığı zaman da kalktı “Bunlar zaten
Yunan eseri. Biz bunları Batı’ya verelim, İslam eserlerini de geri alalım.”
türünden son derece cahil, son derece ırkçı laflar etti. E, bunu yapacağı yerde
biz onları korusaydık, o şeylere şimdi olduğu gibi... Mesela Lagina, Yatağan’da
Lagina Antik Kenti var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çandar, teşekkür ediyorum efendim, süreniz doldu.
TOLGA ÇANDAR (Devamla) – Bitti.
Saygılar sunuyorum, iyi akşamlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına son konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Sedef Küçük.
Buyurun Sayın Küçük. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEDEF KÜÇÜK (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
ile Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2012 bütçeleri üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tiyatro, opera
ve bale, cumhuriyetimizin modernleşme projeleridir, çağdaş uygarlık düzeyini
amaçlayan bir kültürün yansımalarıdır. Onun için bu sanat dallarına destek
vermek cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmaktır.
Son on yılda tiyatro salonu sayımız
58’e ulaşmış, toplam koltuk sayısı 3 kattan fazla artırılmıştır. Ülkenin doğusu
da dâhil olmak üzere her yere tiyatro ulaşmaktadır. Opera ve bale
sanatçılarımız Anadolu’nun çeşitli yerlerinde temsiller vermektedir. Bunlar
yadsınamaz gelişmelerdir. Bu nedenle, başta Sayın Bakan olmak üzere emeği geçen
herkese teşekkür ediyor ancak kültür politikalarının bir bütün olarak
değerlendirilmesi gereğini de ifade etmek istiyorum çünkü kültür politikaları
sadece tiyatroyu, baleyi, operayı, sanat ve edebiyat alanlarını değil, bunlarla
beraber yaşam biçimlerini, temel insan hak ve özgürlüklerini de kapsayan bir
bütündür. Eğer bir ülkede arkeolojik buluntulara çanak çömlek muamelesi
yapılıyorsa, tarihî miras çarpık şehirleşmeye veya hidroelektrik santrallerine,
çimento fabrikalarının insafına bırakılıyorsa o ülkedeki kültür politikası,
üzerinde enine boyuna tartışılması gereken bir kültür politikasıdır. Bunlar,
bütçeden Devlet Tiyatrolarına ya da Devlet Opera ve Balesine ne kadar pay
ayrıldığından daha önemli konulardır çünkü bunlar bir bakış açısını ifade
etmektedir. Evet, tiyatro sayısı artmıştır, temsil sayısı artmıştır, seyirci
sayısı da artmıştır, bunlar gerçekten önemli gelişmelerdir ama sanatçılar özgür
değilse, sanata yaşam hakkı tanınmıyorsa, kitaplar daha basılmadan
toplatılıyorsa, gazetecilerimiz, aydınlarımız düşünceleri nedeniyle hapse
atılmışlarsa orada doğru bir kültür politikası olduğundan söz etmek mümkün
değildir.
Değerli milletvekilleri, 2011
Türkiye’sinde gencecik çocuklar evinde şu kitap veya bu kitap bulunduğu için
terörist muamelesi görmektedir. “Parasız Eğitim”+ pankartı açtıkları için
öğrenciler on dokuz ay hapis yatmaktadır. Biz bunların 12 Martlarda, 12
Eylüllerde kaldığını düşünüyorduk, Türkiye'nin bu karanlık dönemleri geçmişte
bıraktığını düşünüyorduk ama görünen o ki ileri demokrasimiz buraya kadarmış.
Sorarım size bizim bir sonraki kuşağa miras bırakacağımız demokrasi kültürü bu
mudur? Kitabı suç unsuru olarak gören bir anlayışı mı miras bırakacağız? Sayın
Bakandan kitabı suç unsuru olarak gören
zihniyete karşı iki kelime etmesini beklerdim, isterdim ki Sayın Bakan
çıksın, “Hangi çağda yaşıyoruz? Kitap suç unsuru olur muymuş?” desin, “Böyle
demokrasi kültürü olmaz. Biz bu demokrasi kültürünü var etmeden ne yapsak
boşuna.” desin ama Sayın Bakan sustu, başka konularda demokrasi şampiyonluğu
yapanlar da sustu. Bu suskunluk demokrasi kültürümüzün ne kadar da olgunlaşmış
olduğunu gösteriyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepimiz ülkemizin tarihsel ve coğrafi bütün birikimlerini sahiplenen bir kültür
politikası olması gerektiğinde hemfikiriz. Bu toprakların yarattığı Hitit’ten
Osmanlı’ya tüm uygarlıklar, Yunus Emre’den Ahmet Arif’e tüm ozanlar, Mimar
Sinan’dan Mevlânâ’ya kadar bu topraklar üzerinde yaşamış tüm sanatçılar, tüm
düşünürler bizim birikimimizdir, ama heykeline “ucube” denilen Mehmet Aksoy da,
konserleri iptal edilen Fazıl Say da bizim birikimimizdir, ülkemizin
aydınlığıdır bu insanlar. Sanatlarıyla geleceğimize köprü kuran değerlerdir.
Nazım Hikmet’i yok sayanların, onu yasaklayanların tarihe karışıp gittiğini,
ama onun eserleriyle dimdik ayakta kaldığını hatırlatmak isterim.
Sanatı ve sanatçıyı korumak bir
zorunluluk iken, bir heykele “ucube” yaftasını yapıştıran bir Başbakan ve buna
tepki veremeyen bir Kültür Bakanıyla karşı karşıya kalmak ne kadar da hazindir.
Bu yüzden sanatçılar kırgındır, bu yüzden insanlarımız kırgındır. Böylesi
kırgınlıklar üzerine inşa edilen bir kültür de eksik kalmaya mahkûm bir
kültürdür.
Sayın Bakana sormak istiyorum: O heykel
parça parça kesilirken içiniz hiç mi acımadı? Hiç mi aklınızdan “Nereye
gidiyoruz?” sorusu geçmedi? Benim için acıdı. Benim içim yalnızca dilim dilim
kesilen İnsanlık Anıtı için acımadı, benim içim bu derin suskunluk için de
acıdı. Benim aklımdan “Nereye gidiyoruz?” sorusu geçti. Bu soru, bu ülkede çağdaş
uygarlığa inanan tüm yurttaşların aklından da geçti.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak doğru yapılan her şeyin arkasında dururuz, ama yanlış
yapılan, bu ülkeye zarar veren her şeyin de karşısında oluruz. İktidar tiyatro
sayısını çoğaltırsa, sanatı halkımıza ulaştırırsa, kültürel etkinlikleri
yaygınlaştırırsa ve bunu çok düşük bütçelerle başarırsa biz buna destek
veririz, çünkü biliriz ki bunlar ülkemizin kazancıdır, ama sanatı ve sanatçıyı
sindiren, demokrasi kültürünü zedeleyen her girişimin karşısında oluruz, çünkü
bizim için sanat ve sanatçı bir sonraki kuşakla bağımızı kuran
vazgeçilmezlerimizdir, çünkü bizim için demokrasi kültürü bu ülkenin olmazsa
olmazıdır.
Bu nedenle, farklı düşüncelere, farklı
yaklaşımlara, farklı anlayışlara tahammül gösterebildiğimiz sürece gelecek
kuşaklara kalıcı bir kültürü miras bırakabileceğimizin altını bir kez daha
çizmek ihtiyacı hissediyorum.
2012 yılı bütçesinin hepimize hayırlı
olmasını diliyor ve yüce heyetinize bir kez daha saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Küçük.
Sayın milletvekilleri, birleşime saat
20.00’ye kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.16
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 20.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
dokuzuncu tur görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Şimdi söz sırası, Barış ve Demokrasi
Partisi Van Milletvekili Sayın Özdal Üçer’de.
Sayın Üçer, buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
BDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik Spor Genel Müdürlüğü ve Kredi
Yurtlar Kurumunun bütçesi üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Spor ve yurt deyince ilk akla gelen
gençlik oluyor tabii. Genç nüfusu çok büyük bir yoğunlukta olan ülkemizde
gençlerin genel anlamda yaşamış olduğu sorunları bütünlüklü olarak
değerlendirdiğimizde hem bir ebeveyn olarak hem bir yurttaş olarak hem bir vekil
olarak herkes kendi üzerine düşen eşit sorumluluğu almak durumundadır.
Ülkemiz, dünya ülkeleri arasında genç
nüfusu itibarıyla en büyük genç nüfuslardan birine sahip olmasına rağmen
gençliğe ve gençlere yönelik politikaları noktasında en geri ülkelerden
biridir. Gençlerin katılmış olduğu sportif etkinlikler, gençler için
hazırlanmış sosyal ortamlar veya bunlara ait istatistikler göz önünde
bulundurulduğunda ülkemizin ne kadar geride olduğu açıkça görülen bir durumdur.
3,5 milyona varan üniversite öğrenci sayısı ama buna karşılık yurtların
yetmezlik durumu. Tabii, Kredi Yurtlar Kurumunun yurt yapma işinin yanında,
özel yurtların sayısının artışı.
Spor politikalarına baktığımızda da
sporla ilgili etkinliklere, bireylerin çocukluk döneminden, ilk gençlik dönemlerinden,
gençlik dönemlerinden itibaren katılım düzeylerine baktığımızda, aslında ülke
olarak hem eğitim kurumları içerisinde hem de sosyal yaşam içerisinde gençliğin
en iyi şekilde muhafaza edilebileceği, kötü alışkanlıklardan uzak
tutulabileceği, sosyal kimliğini kazanabileceği ortam olarak
tanımlayabileceğimiz sportif faaliyetler ortamını ne kadar ihmal ettiğimizi,
bilinçli ya da bilinçsiz, politik ya da apolitik bir şekilde ne kadar ihmal
ettiğimizi göreceğiz.
Spor bütçesi değerlendirildiğinde, yine
bütün bütçede olduğu gibi, bölgesel ayrımların çok açık, net bir şekilde göze
çarptığını belirtmek gerekiyor. Neden bölgeler arası sportif yatırımların
hesaplanması yapılırken geçmişten bugüne olmayan yatırımların telafisi
düşünülmemektedir? İllere göre yüzme havuzları tesislerini ya da kayak
tesislerini ya da koşu pistlerini veyahut da sportif herhangi bir faaliyetin
altyapı olanaklarının istatistiklerini değerlendirdiğimizde, tabii, bütün ülke
istatistiklerinde olduğu gibi, Kürdistan bölgesindeki tüm illerin geri sırada
yer aldığını görmekteyiz. Şimdi, bunun yüz yıllık bir politikanın sonucu
olduğunu, bu istatistiklerin yüz yıllık politika sonucu bu hâlde olduğunu
herkes biliyor. Peki, bunun çözümü için ne yapılmalıdır? Ortak düşüncesini
geliştirmek için hangi politika izlenmelidir ki hem eğitimde fırsat eşitliği
sağlanmış olsun hem ülkenin bütün genç nüfusu göz önünde bulundurularak,
yaşamış olduğu çevrenin sosyal olanakları, yaşamış olduğu çevrenin kültürel
pozisyonları da göz önünde bulundurularak sportif yatırımlar yapılsın?
Kış mevsiminin çok yoğun geçtiği ve kar
yağışının çok büyük bir oranda gerçekleştiği bölgemizde kayak tesislerinin
durumu gerçekten sıkıntılı. Tabii, spor ve gençler ya da yükseköğrenim gören
gençlerin kredi ve yurt sorunu; bunlar, inanın üzerinde günlerce tartışsak ya
da günlerce konuşsak bitiremeyeceğimiz sorunlardır.
Üniversite yurtlarında öğrenciler baskı
altında tutuluyor, öğrenciler katı askerî disiplin altında tutuluyor. Kredi
yurtlardaki yemeklerde öğrenciler sorun yaşıyor, hem ücretlerinde sorunlar
yaşıyorlar hem de Kredi Yurtların kendilerine sağlamış olduğu imkânların
yetersizliğinden. Kaldı ki bu ülkede üniversite sayısında yüzde 100’lük bir
artış söz konusu ama üniversitelerde okuyan öğrencilerin barınacağı Kredi Yurtlar
Kurumunun yapmakla yükümlü olduğu yurtların sayısında yüzde yarımlık bir artış
bile söz konusu değil. Bu ne anlama geliyor? Tabela düzeyinde üniversiteyi
açacaksın, taban puanıyla bile gelen insanların üniversite ortamına girmesini
sağlayacaksın ama yurtta kalmayacaklar, özel yurtlara gidecekler, özel
yurtlarda cemaatlerin ağına düşecekler, kredi yurtların böyle bir imkânı
sağlama durumu olmayacak, metropollerde okuyan gençler kiralık ev bulma sorunu
yaşayacaklar. Bu sorunlar içerisinde de üniversite öğrencilerinin bilimsel,
özgür eğitim almasını sağlayacağız gibi bir iddia birbiriyle örtüşmeyen
durumlardır.
Sayın Bakanımıza, Van’la ilgili… Van
depreminden sonra biliyorsunuz binlerce artçı deprem yaşandı. 52’nci günündeyiz
depremin ama Van depreminin yaraların henüz sarılabilmiş değil, binde 1’i bile
sarılabilmiş değil. Bunu abartı olarak görenler, bunu yanlış bir söylem olarak
görenler buyursunlar, Van’da üç gün misafirimiz olsunlar. Biz hiç
konuşmayacağız, tek tek Van’da insanların yaşamış olduğu sokaklara,
mahallelere, çadırlara gidip bakacağız.
Konteynerler kimlere verildi, kaç
konteyner geldi? Neden federal Kürdistan bölgesinden gelen konteynerler şehrin
uzağında bir yerde boş bir şekilde bekletiliyor? Çadırlar kime verildi, neden
isim listesi açıklanmıyor? Karayollarının deposu neden yandı? O depoda hangi
envanterler vardı? Acaba o depoda envanterleri kaybetme gibi bir sabotaj durumu
mu söz konusuydu? Gelen yardımların miktarı nedir, kime, hangi yardım verilmiş?
Bunlar halkın bilmesi gereken konular.
Ama öyle bir vali var ki, öyle bir vali
var ki tek derdi bir şeylerden ekonomik çıkar sağlayabilmek, siyasi rant
sağlayabilmek. Muhtarları dinlemez, sivil toplum örgütlerini dinlemez. Kim bir
talepte bulunursa onu derhâl emniyet güçleriyle sıkıştırmaya çalışır, darp
eder, cebir kullanır ama bu vali, her ne hikmetse, hâlâ görevinin başında. Bu
vali sadece muhtarları darp ettirmedi, bizleri de darp ettirdi. Milletvekili
olarak biz de Van’da güvenlik güçlerinin darbına uğradık ama sağ olsun medyanın
öyle bir marifeti var ki, sanki bizi darp eden emniyet güçleri haklı da, oraya,
“Siz bizi niye darp ediyorsunuz? Darp edemezsiniz, kadınları dövemezsiniz,
çocukları dövemezsiniz.” diyen bizler haksızmışız gibi gösteriyorlar.
Söylenecek o kadar çok şey var ki.
Sporla ilgili, depremin açmış olduğu
yaraları… Üniversitelerin hiçbir spor tesisi çalışmıyor, hatta üniversitenin
kendisi eğitim veremiyor. Hiçbir okul eğitim verebilir bir durumda değilken
“Aman oranın ekonomisini canlandıralım, öğretmenler gelsin” diye bir an önce
eğitim başlatılmaya çalışılıyor. Evet, eğitim başlasın istiyoruz, biz, ticaret
başlasın istiyoruz, yaşam sürsün istiyoruz; çünkü orası bizim yaşadığımız yer.
Biz orada yaşam dursun istemiyoruz. Hastanelerde neden hizmet verilmiyor,
hastaneler neden hizmet veremez boyutta, bunun sorgusunu ilkin biz yapıyoruz.
Bugün, başı ağrıyan bir insan bile, depremle ilgisi olmadığı hâlde
Diyarbakır’a, Bitlis’e, farklı illere sevk edilmek zorunda. Neden? Orada sağlık
hizmeti yürütülemiyor. Peki, hani sosyal devlet? Oradaki doktorun barınma
ihtiyacını giderebilmiş mi? Hayır. Hemşirenin? Hayır. Sağlık personelinin?
Hayır. Öğretmenin? Hayır. Öğrencinin? Hayır. Öğrencinin velisinin? Hayır. Ama,
“Biz ticareti canlandıracağız, orada hayatı canlandırmak için okulu açacağız…”
Okullar açılsa bile, ben bir veliyim aynı zamanda, bu koşullarda açılacak
hiçbir okula kendi çocuğumu göndermem ve bu halka da açıkça sesleniyorum, hiç
kimse de çocuğunu okula göndermesin. Bizim dediğimizi de harfiyen uygulayacak
on binlerce, yüz binlerce de insan var.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Normal
şartlarda gönderiyor muydunuz?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Normal şartlarda
gönderiyorum ama ana dilde eğitim almayan bir okula da göndermek istemiyorum.
Bunlar daha farklı, teferruatlı konuşulacak şeyler. Çocuğumuzu okula gönderip göndermeyeceğimizi size mi
soracağız? Sizin lütfunuzla mı çocuklar okulda okuyacak? Sizin lütfunuzla mı
insanlar hastanelerde tedavi görecekler?
Bir vali var ki o vali Edremit’in en
görkemli, en manzaralı yerinde trilyonlar harcamış, depreme dayanıklı bir
binası var, AKP’li temsilcilerden başka kimseyle görüşmez; görüşmezse
görüşmesin, bundan sonra da halkın tepkisinin de olmamasını beklemeyin. Bir
çadır için havaalanına giden insanları coplayan vali görevde tutuluyorsa bu şu
demektir: “Bu halkı kır, bu halkı kırımdan geçir, Allah vurmuş, deprem vurmuş,
yıkmış, evlerini yıkmış, sen de başına vur, kafasını kır.” talimatıdır. Eğer bu
konuyla ilgili Hükûmetin zerre kadar samimiyeti olmuş olsaydı, o vali ve Erciş
Kaymakamı derhâl görevden alınırdı. (AK PARTİ sıralarından “Nereye bakıyorsun?”
sesi)
Nereye bakacağımızı da mı size
soracağız? Ben buraya bakıyorum, istediğim yere bakarım. Eğer bakışlarımdan çok
rahatsız oluyorsan diğer tarafta ara salonu var, dinlenirsin.
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sana mı soracak?
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Sataşan odur,
sen oturduğun yerde otur.
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sana mı
soracağız?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Sorma zaten. Ben
mi sana soracağım. El, kol hareketi yapma; zaten öyle şey yapmışsınız, artık
kimsenin şey yapmıyorsunuz…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Başkanım,
şunları ben susturmak zorunda kalmayayım, lütfen…
NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Hadi gel!
BAŞKAN – Siz de Meclise hitap edin lütfen.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – İsterseniz
deneyelim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Konuşmanızı
tamamlayın Özdal Bey.
BAŞKAN – Tamam arkadaşlar, lütfen.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Biz, zulümler
gördük ve ben otuz beş yaşındayım, ben ömrümü hatırladığım her zaman bu zulümle
büyüdüm, benim çocuklarım da bu zulümle büyüyor, benden sonraki nesiller de bu
zulümle büyüyorsa direnişler de olacak. Bu zulmü yapan kim olursa olsun
direnişler olacak. Nasıl ki Erdal Eren yaşı büyütülerek katledildi idam
edilerek -ama o idam sehpasına giderken dimdikti, onurluydu- bugün de idam
sehpasına bile gitsek dimdik olacağız, onurlu olacağız ve Erdal Eren’leri
unutmayacağız. (BDP sıralarından alkışlar) Üniversite yurtlarında bizzat devlet
güçleri tarafından katledilen Şerzan Kurt’ları unutmayacağız.
Burada oturduğu yerden halka, halkın
temsilcilerine ahkâm kesmek, el kol hareketi yapıp ahkâm kesmek kolay ama… (AKP
sıralarından “Bardağı kır.” sesleri)
Aslında sürahiyi hak ediyorsunuz ama
gerek yok.
MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Ayıp
ediyorsun, yakışmıyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Özdal Bey,
tamam.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Ama yapılan şeyi
görüyorsunuz değil mi? (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Üçer.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
ikinci konuşmacı, Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora.
Buyurun Sayın Dora. (BDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünyada Rönesans ile başlayan çok
seslilik ve daha sonra opera ve bale, feodal düzen çözüldükçe gelişmesini
sürdürmüş ve demokrasinin yerleşmesi oranında ve onun gelişmesi doğrultusunda
varlığını daha işlevsel kılmıştır. Opera, bale, bugün dünyada çağdaşlığın
ölçüsünü de vurgulayan önemli sanat dallarıdır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Avrupa
ülkelerine gönderilen elçilerin, ülkemize döndüklerinde padişaha hazırlayıp
sundukları raporlarda, opera sanatından bahsettikleri görülüyor. Uzun uzun, bu
seyrettikleri operaları anlatan elçiler, sarayda operalara karşı bir ilginin
oluşmasına neden oldular.
Türkiye’de de cumhuriyet ile birlikte
çağdaşlaşma hızla gelişmesini sürdürmüş, müzik alanında da Atatürk devrimlerine
paralel atılımlar yapılmıştır.
“Sanatsız kalan bir milletin hayat
damarlarından biri kopmuştur.” sözüyle, sanata ve sanatçıya verdiği önemi dile
getiren Atatürk, bütün devrimleri içinde en önemlisini “müzik devrimi” olarak
nitelendirmiştir. Yeni kurulan cumhuriyette müzik kurumlarının işlerlik
kazanmasıyla ilgili çalışmalarda bizzat ilgilenmiş, bütün sanatların bileşkesi
olan opera ve bale sanatına ise çok ayrı bir önem vermiştir.
Bu nedenle, opera, çok sesli müzikle
başlayan çağdaşlaşma çabalarının öncüsü olmuştur, 1934 yılında Ankara
Halkevinde ilk Türk operası sergilenmiştir.
Devlet Opera ve Balesi, 1309 sayılı
Kanun ile kurulmuş, ulusal opera ve bale topluluklarını bünyesinde barındıran
Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı bir genel müdürlüktür, altı taşra
müdürlüğünde faaliyetlerini sürdürmektedir.
Asıl amacı, opera, bale ve müzik
sanatlarını halka tanıtmak ve yaymak gayesiyle opera, operet, bale
temsilleriyle konserler vermek, yurt içi ve yurt dışı turneler ile millî ve
milletlerarası festivaller düzenlemek olan bu kurum, sıkıntılarla da olsa
çalışmalarına devam etmektedir.
Devlet Opera ve Balesi altmış yıldır
gerek Türkiye’de gerekse tüm dünyada Türk kültürünün ve sanatçısının
yaratılarını sergilemek amacıyla faaliyetlerini sürdürmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kültür, bir ülkenin çağdaş anlamda uluslararası değişimdeki saygınlığına
kavuşabilmesi için kültürlü bir toplum olmanın anlamı demektir. Sanat ve
kültür, toplumsal gelişim açısından büyük önem taşımaktadır. Bu anlamda
toplumsal dayanakları demokratik bir açılımla ideolojik ve politik olarak
etkilemek ve ilerici değerlerle besleyerek eğitmek ve dönüştürerek
sosyalleştirmek gerekir.
Sanat, yaşamdan ayrı ve soyut bir olgu
olmamasına karşın, ne yazık ki ülkemizde dar bir kesimin özel ilgisi ve çabası
gibi görünmektedir. Bu görüntü, temel fizyolojik ihtiyaçlarını yeterince
karşılayamayan ülkemiz insanı için sanatın lüks ihtiyaçlar arasında kendine yer
bulması nedeniyledir. Oysa sanat, insanın var oluşuyla birlikte başlayan
kültürel geçmişini, bugününü ve geleceğini birleştirici ve bütünleyici bağları
sağlayan işlevlere ve etkinliklere sahiptir. Bu anlamda da bireysel olduğu
kadar toplumsal bir ihtiyaçtır da. İnsan sanat aracılığıyla kültürüne ulaşır,
onu benimser ve saklar. Sanat ile ilgili olmak çevreyi zenginleştirmenin,
kendine güveni sağlamanın, estetik beğeni sahibi olmanın, empati yeteneğine
kavuşmanın, ruhsal dinginliği bulabilmenin, sağlıklı kişiler olarak yetişmenin,
bu anlamda da duyarlı olmanın, insanca davranma ve insanca yaşama için çaba
gösterme becerisi oluşturmanın da en etkin yoludur.
Kültür ve sanat, toplumları birbirine
yaklaştıran, kaynaştıran bir niteliğe sahip olması hasebiyle son derece önemli
bir yerde durmaktadır. Bir toplumu tanımanın en iyi yolu o toplumun kültür ve
sanat faaliyetlerinde hangi noktada olduğunu görmekten geçer. Aynı şekilde,
kendi ülkesinde yaşayan vatandaşların farklılığını göremeyen bir ülke sanatsal
açıdan yoksul olmayı kabullenmiş demektir. Ülkemizin içinde bulunduğu durum tam
da bu değil midir? Kültür ve Turizm Bakanlığınca basılan, meşhur bir Kürt
destanı olan “Mem-u Zin” adlı eser hepimizi sevindirdi, mutlu etti. Ülkesinde
yaşayan vatandaşlarının dillerinde kitap basmak Bakanlığın yapacağı işlerin
başında gelmelidir. Bakanlık, sadece Türk kültürünü değil bu ülkede yaşayan ve
ülkemizin zenginliğini temsil eden bütün kültürlerin korunması ve gelişimi için
hareket etmelidir. Sadece “Kürtçe türkü söylemek istiyorum.” dediği için Ahmet
Kaya’nın linç edilmeye çalışılması veya son olarak Hasankeyf kültür katliamına
karşı görüş belirten ve karşı çıkan Tarkan’ın başına gelenler maalesef Türkiye’de
sanata ve sanatçıya verilen değeri göstermektedir. Bunları unutmak mümkün
değil.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sahne sanatları kültürel dokuyu en iyi ifade edebilen araçlardan birisidir. Bu
bakımdan, tüm ülkelerin kendi değerlerinden yola çıkarak yarattıkları evrensel
dil ve mesajlar içeren eserleri, onların uygarlık tarihindeki yerlerini
belirleyen yapı taşlarıdır.
Gerek Devlet Tiyatrolarının gerekse de
Devlet Opera ve Balesinin sahne eksiği olduğu sıkça gündeme gelmektedir. Bu
eksiklik çalışanların oyun çıkartmalarını olumsuz bir yönde etkilemekte, halkın
bu türden sanat dallarıyla buluşmasını engellemektedir.
Devlet Tiyatrolarında yoğun iş yükü
mevcuttur ve çalışanlar bu yüzden yeterince performans sergileyemedikleri için
bundan şikayetçidir.
Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve
Balesi mensupları meslek tanımları yapılmadığı için 5846 sayılı Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu’nun komşu haklarla ilgili telif haklarından
yararlanamamaktadırlar. Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Balesi kendi kuruluş
kanunları, özerk bir yapıları olduğu hâlde hükûmetler, 657 sayılı Kanunu bu
kurumlara müdahale edebilmek için benimsemektedir. Hem sözleşmeli personel hem
de memur statüsünde olan kurum çalışanlarının özlük haklarıyla ilgili yasal
düzenlemelerinin yapılması gerekmektedir.
Bu senenin bütçe paylarında da Kültür
ve Turizm Bakanlığı bütçesinin oldukça az olduğunu, bu durumun âdeta bir
gelenek hâline geldiğini görüyoruz. Gelişmiş ülkelerde sanata yatırım bu
ülkelerin genel bütçelerinin yüzde 1’idir. Bizde ise bu oran çok daha azdır.
Hem kültür hem turizm konularında çalışma yapması beklenen bir bakanlığın
bütçesinin daha çok olması gerektiğini düşünüyoruz. Hükûmet sanata, eğitime,
kültüre yatırım yapmalı, insan kalitesinin gelişmesine önem vererek demokratik
ve hoşgörülü bir ülke yaratmak için çabalamalıdır.
Ülkemizdeki bütün kültürlerin
kendilerini özgürce ifade edebileceği temennisiyle 2012 yılı bütçesinin
hayırlara vesile olmasını diliyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
üçüncü konuşmacı Hakkâri Milletvekili Sayın Esat Canan.
Buyurun Sayın Canan. (BDP sıralarından
alkışlar)
ADİL KURT (Hakkâri) – Sayın Başkan, bir
dakikamız kalmıştı.
BAŞKAN – İlave ederiz efendim.
Süreniz on altı dakika.
BDP GRUBU ADINA ESAT CANAN (Hakkâri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 yılı
bütçesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına görüş ve
değerlendirmelerimi sizinle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bütçesini
görüştüğümüz Bakanlık, aslında ülkemizin hem kültür hem de turizm gibi çok
geniş alanında hizmet vermesi gereken bir bakanlıktır ancak bu kadar geniş bir
alanda hizmet veren bu Bakanlığa genel bütçeden çok cüzi bir payın aktarılması,
bu Bakanlığın bu bütçeyle beklentilere cevap vermeyeceğini açıkça
göstermektedir.
Bu durum, Hükûmetin kültüre, sanata ve
turizme verdiği önemin açık bir göstergesidir. Bu durum, aslında Hükûmetin bu
yaklaşımı, sadece mevcut Hükûmete mahsus olmayıp geçmiş bütün hükûmetlerin
bütçelerinde de aynı durum görülmektedir. Medeniyetin beşiği sayılan
Anadolu’nun zengin kültürlerine yönelik bu yaklaşımın bir sorun olarak hâlen
devam ettiğini üzülerek belirtmeliyim.
Değerli milletvekilleri, kültür bir
toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü
maddi ve manevi özelliklerin bir bütünüdür. Ancak her toplum kendi kültür ve
sanatını icra ederken kendi kültürel gerçekliği üzerinden yola çıkar. Ülkemizde
ise üzülerek belirtmeliyim ki mevcut durum bu anlamda hiç de iç açıcı değildir.
Tek ırk, tek dil, tek din, tek mezhep anlayışına dayanan devletin kültür
politikası ülkenin farklı kültürlerini inkâr ettiği için ne yazık ki yanlış
olmuştur. Bu kanalla topluma hep yanlış, gerçeğin dışında farklı şeyler
anlatılmıştır. Victor Hugo’nun çok güzel bir sözü var: “Hakikatler
zincirlenemez. Zincirlenip denize atılsa bile zincirler paslanır, bir gün
hakikatler yeryüzüne ve su yüzüne çıkar.” der. Onun için, çoğulcu kültür
ülkemizin bir sosyal olgusudur, bir gerçeğidir. Bu yüzden, tek dile, tek renge
mahkûm edilmiş bir kültür anlayışının artık zamanı geçmiştir. Bu nedenle,
yapılacak yasal değişimlerle çoğulcu kültür anlayışının hızla hayata
geçirilmesi ülkenin bütünlüğünün güçlendirilmesi için önem arz etmektedir.
Değerli milletvekilleri, dilin
yasaklandığı bir ortamda kültürün gelişmesi beklenemez çünkü kültürün temel
taşıyıcılarından biri dildir. Dil, kültüre muhtaç olduğu ortamı hazırlar ve
besler.
1949 yılında, özel bir kanunla, kültür
ve sanatı en geniş toplum kesimlerine yayma amacıyla kurulmuş olan Devlet
Tiyatroları da, kendi özgünlüğü içinde dünyada yer edinme çabası güderken,
maalesef, ülkemizin gerçekliğinden uzak bir tutumun göstergesi olarak, kültürel
çeşitliliğimizi yansıtmamaktadır. Farklı kültürlerin gelişmesi ve yaşayabilmesi
için devlet sinemaya ve tiyatroya önem vererek, güzel sanatların bu dallarında
farklı kültürlerin gelişmesine imkân sağlamalıdır.
Kültürel çeşitliliğiyle Türkiye
coğrafyasında “Türk tiyatrosu” veya “devlet tiyatrosu” gibi tanımların çok
kültürcü, çoğulcu bir toplum gerçekliğine gönderme yapmadığı aşikârdır. Zira,
toplumsal ve hukuki belirlenimleriyle Türklük vurgusunun dışlayıcı nitelikleri
bu alanda da kendisini açıkça göstermektedir. Bu anlamda, tiyatro sahneleri
maalesef ülkemizin farklılıkları için perde açmamaktadır. Başta Kürtçe olmak
üzere tüm dil, aksan ve lehçeleri yok sayan bu oyunculuk anlayışı artık
günümüzde çağ dışı hâle gelmiştir. Gerçek bir kültür taşıyıcıları olan
tiyatroyu, baleyi, müziği ve sinemayı yurt düzeyine yaymak, bunlardan herkesin
yararlanmasını sağlamak devletin görevidir.
Sayın Başbakan Dünya Tiyatrolar Günü
nedeniyle yayınladığı mesajında “Bir toplumun medeniyet tasavvurunu, kültürel
kimliğine bakarak, özgürlüğünü ve farklılıklarını yansıttığı sanatla anlamak
mümkündür.” demişti. Evrensel anlamda tiyatroya dair doğru bir tespit yapan
Sayın Başbakana 2008’de yaptığı bu konuşmanın aradan geçen açılım sürecine
rağmen pratikte bir karşılığının olmadığını bir kez daha hatırlatmak isterim.
Sanat dalları gerçek bir kültür
taşıyıcılarıdır. Tiyatroyu, baleyi, müziği, folkloru yurt düzeyine yaymak,
bunlardan herkesin yararlanmasını sağlamak devletin görevidir.
Değerli milletvekilleri, 1940 yılından
itibaren asimilasyon politikası gereği olarak on iki binden fazla köyün ismi
değiştirilmiştir. Köy isimleriyle yetinilmemiş aynı zamanda şehir, dağ ve nehir
gibi coğrafi yerlerin de isimleri Türkçeye çevrilerek değiştirilmiştir. Bu
değişikliklerin büyük bir çoğunluğu başta Kürt’ler olmak üzere diğer farklı
ırkların yaşadığı bölgelerde yapılmıştır. Aynı şekilde, sürgüne gönderilen
halklardan kalan tarihî eserler de ne yazık ki sistemli bir şekilde yıkımların
hedefi hâline getirilmiştir. Öte yandan halkların kimlikleri, tarihsel gelişim
süreçleri ve kültür, sanat değerleri Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu
tarafından bilimsel dayanaktan yoksun bir şeklide çarpıtılarak, ait olduğu
etnik yapıyı yok sayarak Türkçe icra edilmiş gibi gösterme yoluna gidilmiştir.
Bununla amaçlanan tamamen kültürel asimilasyon politikalarıdır. Devletin bu
tekçi politikaları nedeniyle şimdiye kadar hapsedilen tüm farklı kültürler
ortaya çıkarılmalı ve gelişimleri de sağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, diğer bir konu
ise turizmdir. Doğu ve Güneydoğu Bölgemizin zengin bir kültür ve turizm
potansiyeline sahip olduğu ve bunun değerlendirilmesi durumunda halkımıza ve
ülkemizin ekonomisine ciddi katkılar sağlayacağı unutulmamalıdır. Ne yazık ki
uzun bir süreden beri bu potansiyelin halktan ve ekonomiden esirgendiği
görülmektedir. Bu potansiyelin değerlen-dirilememesinin gerekçesi olarak da
güvenli bir ortamın bulunmadığı ileri sürülmektedir, ancak bu gerekçe mazur
görülemez. Zira, devletin öncelikli görevi bölgede barışı tesis etmektir.
Barışı tesis etmek için hiç adım atmayan bir devletin bu gerekçeye sığınması
haklı ve gerçekçi görülemez.
Bu bağlamda, Hakkâri ili zengin bir
tarihî varlığı ve turizm potansiyeline sahip bir ilimizdir. Ancak devletin
yanlış politikaları ve ihmalleri sonucu birçok tarihî yapı ve alan kendi
kaderine terk edilmiş, ilgisizlik ve bakımsızlık nedeniyle her geçen gün daha
büyük bir hızla tahrip olmaktadır. Tarihî varlıklarımız, güvenlik
politikalarının, iklim koşullarının ve bilinçsiz kullanım sonucunda kendi
kaderine terk edilmiştir. Bölgede uygulanan güvenlik politikaları nedeniyle,
ilimizin bu zengin kültür alanları ne yazık ki halktan kopartılarak birer
güvenlik alanı hâline getirilmiştir. Bunlardan biri olan tarihî Hakkâri Kalesi
Millî Savunma Bakanlığına tahsis edilerek hâlen askerlerin kullanımı altında
bulunmaktadır.
Yine dört mevsimi bir arada yaşayan Sat
Gölü, Berçelan Yaylası ve buna benzer tarihî ve turistik yaylalar da yasak
bölge kapsamında bulunduğundan turizme kapatılmıştır.
Bunun yanında Hakkâri’nin tarihî Meydan
Medresesi, Şemdinli’nin tarihî Nehri Köyü Sarayı ilgisizlik nedeniyle yine
kaderlerine terk edilmiştir. Yüksekova ilçesinde ise 1993 yılında temeli atılan
kültür merkezi, aradan on sekiz yıl geçmesine rağmen yapımı hâlen tamamlanmamış
ve atıl durumda bırakılmıştır.
Askerler tarafından kullanılan Hakkâri
Kalesi bugün sadece çıplak bir kayadan ibaret bırakılmış olsa bile etrafında
yaşayan halkın en büyük kültürel miraslarından biridir. O mirası sahiplerinin
kullanımına yeniden açmak bir insanlık ve bir uygarlık gereğidir. Hiçbir çağdaş
ve demokratik bir hukuk devleti 21’inci yüzyılda bu doğal hakkı
vatandaşlarından esirgemez, esirgememelidir.
Bir halkın kültürel ve tarihsel
değerlerine el koymak var olan toplumsal gerilimi daha da artırır ve açılan
yaraların sürekli kanamasına zemin hazırlar. Yöre halkını geçmişinden, tarihî,
kültürel değerlerinden uzaklaştırmakta ısrarlı olmak, birlikte yaşama arzusunu
zedeler, devlete olan güveni de sarsar.
Yine, Hakkâri’nin Meydan Medresesi
18’inci ve 19’uncu yüzyılda bölgenin en önemli eğitim kurumu olarak hizmet
verirken 1925-1950 yılları arasında cezaevi olarak kullanılmış, 1950 yılından
sonra da bina tamamen yıkıma terk edilmiştir.
Sayın Bakandan öncelikle Hakkâri
Kalesi’nin restore edilerek yeniden halkın hizmetine sunulmasını bekliyoruz.
Meydan Medresesi'nin de Hakkâri kültürel binasını yeni kuşaklara tanıtacak bir
müzeye dönüştürülmesini ve Yüksekova ilçemizdeki atıl durumda bulunan kültür
merkezi binasının da Yüksekova Belediyesine devredilerek bir an evvel hizmete
açılmasının sağlanmasını özellikle Sayın Bakandan rica ediyoruz.
Buna benzer bir diğer konuysa ülkemizde
hiç gündemden düşmeyen, ülkemizde ve dünyada bir tabiat harikası olarak görülen
Hasankeyf’in bu tarihî varlığının kaybolmaması ve bir tarihî kesintiye
uğramaması için Bakanlığın üstüne düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmesini
beklemekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
burada sözlerime son verirken, sosyal devlet gereği, ülkemizin gerçekliğine
uygun, demokratik bir kültür sanat politikasına ihtiyaç olduğu inancındayız.
Bütün kesimlerin kültürel değerlerinin korunup kollanması gerekliliğinin esas
alınarak sanatın herkes için üretilmesi ve yurt genelinde toplumun bütün
kesimlerinin faydalanabildiği alanlar hâline getirilmesi, farklılıklarımızla
övünmemize gerçekçi bir boyut kazandıracaktır.
Bütçenin hayırlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canan.
Süreniz tamam efendim.
Sayın milletvekilleri, AK PARTİ Grubu
adına birinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Mehmet Muş.
Buyurun Sayın Muş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor
Bakanlığının 2012 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Her toplumun ömrünü sürdürebilmesi,
yarınlarda kendi varlığının mücadelesini verebilmesi ve idealinde kurmuş olduğu
bir dünyayı gerçekleştirebilmesi için bazı dinamiklere ihtiyaç duyar. Bu
ihtiyaçlar temin edilmeden hayat ve gelecek adına bir düzenlemeye girişilemez.
Bu dinamiklerden en önemlisi hiç şüphesiz ki gençliktir. Ülkenin idaresinde,
sanatında, siyasetinde, ekonomisinde, çalışma hayatında söz sahibi olacak
gençlerin önünü açmak, onlara güçlü bir demokrasi, güçlü bir ülke bırakmak için
hayallerine ufuk katacak olanakları sağlamak durumundayız.
Bugün, tarihi doğru okuyan, bilgiyi
günübirlik hesapların esaretinden kurtaran, memleketine hizmet etme sevdasını,
aşkını, heyecanını bilgiyle harmanlayan gençlere ihtiyacımız var. Her on yılda
bir yapılan darbeler ve muhtıralarla budanan gençlerimiz fikri hür, vicdanı
hür, irfanı hür olmak yerine, susturulan, konuşturulmayan bir nesil ortaya
çıkartılmaya çalışıldı. Ülke gençlerinin yaşantısına, düşüncesine müdahaleler
yapılarak tek tipleştirilmek istendi. Bu perspektifte bu ülke gençleri kışlaya
girer gibi okullara alınmaya çalışıldı. Geçmişte gençlerimiz büyük acılar
yaşadı. Ülkenin en iddialı gençleri birbirine kırdırılıp hapishanelerin
hücrelerinde ruhsal ve fiziksel açıdan sakatlanıp pasif, edilgen duruma
getirildi. Memleketimizin geleceği “ordu, gençlik el ele” diyerek 27 Mayıslar,
12 Martlar ve 12 Eylüllerle gençler talihsiz, fikirsiz ve ideallerinin tümünü
kaybetmiş, köksüz bırakılıp susturulmuştur.
Bu ülkede katsayı zulmü yaşanmıştır.
Daha da acısı, bu uygulama, üzülerek söylüyorum ki siyasi destek de bulmuştur
kendisine. Bu ülkenin gençleri arasında ayrım yapılarak âdeta kendi evlatları
mağdur edilmiştir. Bunun gibi, mantıksız, temelsiz, adaletsiz, Anayasa’nın
eşitlik ilkesine aykırı bir yaklaşımla gençlerin Türkiye’ye dair hayalleri,
idealleri ellerinden alındı. Sırf meslek lisesi mezunu olmaktan dolayı bu
uygulamanın adaletsizliğini yaşamış birisi olarak söylüyorum. Benim gibi
binlerce genç kendi ülkelerinde okuma fırsatı bulamadı, eğitimlerine devam
edebilmek için yurt dışında okullar aradılar, yabancı ülkelerde okuma
mücadelesi verdiler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
herkesin, hatta bitkilerin bile canını yakan 28 Şubat sürecinin bir ürünü olan
bu adaletsizlik, Allah’a hamdolsun yine AK PARTİ döneminde son bulmuştur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Katsayı uygulamalarının arkasına
saklanarak gençler üzerinde kurgulanan senaryolar iflas etmiştir ve tarihin
karanlık sayfalarında yerlerini almışlardır. Gençlerin önüne konulan vesayet
ideolojileri yüzünden geçmişte yaşanmış çatışmaların yerini sivil ve demokratik
tartışmaların, kavga etmeden, kırıp dökmeden yapılmasının yolunu açtık.
“Gençlere güvenilmez.” denildi,
“Siyaset emanet edilmez.” denildi, artık AK PARTİ İktidarıyla bunların tümü
tarihe karıştı. Seçilme yaşının yirmi beşe indirilmesinde gençlerimize güvenin
mantığı yatmaktadır. Gençlerin birikimini, dinamizmini, ülke yönetimine taşıma
anlayışı vardır.
Otuz yaşın altındaki nüfusumuz, değerli
milletvekilleri, 40 milyona yaklaşmış durumda. Genç nüfus demek, üretim
kapasitemiz, iş gücü enerjimiz değildir sadece, genç beynimiz, dinamik ruhumuz
ve ufkumuz demektir aynı zamanda.
Başbakanımızın ifadesiyle, manevi ve
ahlaki değerleri edinmemiş, temel millî değerlerinden arındırılmış bir gençlik,
ne ülkenin geleceğini ne cumhuriyetimizin geleceğini ne de kendi geleceğini
koruyabilir.
Bu anlamda Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Bakanlığına dönüştürülerek, ülke gençlerine yönelik
daha fazla imkân sağlanmasına çalışılmıştır.
Üreten, fikrine güvenen, şiddetten yana
olmayan, dinamik, risk alan, inandıklarını açıkça söyleyen, millî ve manevi
değerlerine sahip bir gençlik; statükodan yana olmayan, edilgen değil etken bir
gençlik için çalışmalarına, yeni kurulmasına rağmen büyük bir hızla Gençlik ve
Spor Bakanlığımız devam ediyor.
Ülke gençleri, insan haklarının, hukuk
ve demokrasinin ilkelerinden taviz vermeden, ülkemizi tırnaklarıyla geldiği bu
noktadan daha da ileri taşıyacak Türkiye’nin 2023 vizyonunu
gerçekleştirecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MUŞ (Devamla) – Hepinizi sevgi
ve saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.
AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı
Bursa Milletvekili Sayın Hüseyin Şahin.
Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ŞAHİN
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Bakanlığının
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Şahsım ve grubum
adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gençlik ve Spor Bakanlığı, 3 Haziran
2011 tarihli ve 638 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle yeniden dizayn
edilmiştir. Buna göre, gençliğin ihtiyaçları ile gençliğe sunulan hizmet ve
imkânlar konusunda inceleme ve araştırmalar yapmak, geliştirmek, rehberlik ve
danışmanlık sunmak, spor faaliyetlerinin gelişmesini ve yaygınlaşmasını teşvik
edici tedbirler almak, bu konuda uygulanacak politikaları tespit etmek üzere
kurulmuştur.
Ülkemizin en büyük değerlerinden biri,
belki de en büyüğü olan gençlerimize hak ettiği önemi vermek üzere gençliğe
yönelik hizmetlerin tek çatı altında toplanması ve koordinasyonunun sağlanması
amaçlanmıştır.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine
göre toplam nüfusumuzun yüzde 42’si yirmi dört yaşın altındadır ve ülkemiz
açısından genç nüfusumuzun yüksek oluşu, sahip olunabilecek çok değerli bir
kaynaktır.
On beş-yirmi dört yaş arası genç
nüfusumuza bakıldığında ise 2010 yılı sonu itibarıyla, 12 milyon 545 bine
ulaşmış olup toplam nüfusun yüzde 17’sini oluşturmaktadır. Ancak ülkemizde on
beş-yirmi dört yaş aralığındaki gençler yetişkinliğe geçiş aşamasında iş
bulmak, eğitimini tamamlamak, bir kimlik oluşturmak, kendi ailesini kurmak gibi
güçlüklerle karşı karşıya görülmektedir. Atalarımızın da söylediği gibi “Ağaç
yaşken eğilir.” atasözünde açıkça belirtildiği üzere, bizler gençlerimiz için
gençlik politikalarımızı sağlıklı olarak belirlemeliyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığın faaliyet alanlarından spor günümüzde sosyal ve ekonomik olarak çok
önemli bir noktada bulunmaktadır. Spor alanındaki başarılı ülkelerin ekonomik
ve sosyal alanda da diğerlerinden daha gelişmiş oldukları bilinen bir
gerçektir. Gelişmiş ülkelerde spor yapan insanların oranı toplam nüfusun
yarısına ulaşırken, Türkiye’de bu oran ancak yüzde 2’ler seviyesindedir.
Araştırmalar ülkemizde spor kulübü başına düşen kişi sayısının çok düşük
olduğunu göstermektedir.
Genç nüfusumuzun doğru politikalar
belirlenerek yapılacak yatırımlarla ülkemizi siyasi ve ekonomik alanda olduğu
gibi spor alanında da hak ettiği noktaya taşıyacağı kaçınılmazdır. Bu amaçla,
gençlik merkezlerimizin önemi ortaya çıkmaktadır. Bu merkezlerin sayısını
artırmak, faaliyet ve türlerini çoğaltmak, müstakil binalar kazandırarak
ailelerin çocuklarını bu merkezlere güvenle gönderecekleri ve topluma faydalı
birer fert olarak yetiştirilecekleri ortamları hazır hâle getirmeliyiz.
Bu kapsamda, gençlik merkezlerinde her
yıl deniz ve yayla kampları düzenlenmekte, gençlere serbest zamanlarını sosyal,
kültürel ve sportif faaliyetlerle değerlendirme imkânı sunulmaktadır.
Gençlik kampları 2003 yılına kadar
ücretli olarak gerçekleştirilmekte iken, 2004 yılından itibaren kısıtlı imkâna
sahip gençlerimize ücretsiz olarak hizmet vermeye başlamıştır. Gençlerin bilim,
sanat ve kültürel alanlara ilgisini artırmaya yönelik eğitici ve yönlendirici
faaliyetler yürütülecek, bu kapsamda yürütülen faaliyetler desteklenecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığın 2011 yılında gerçekleştirilen gençlik hizmetlerinden bazılarından
bahsetmek istiyorum: 3 bin 700 gencimiz Çanakkale-Bilecik tarih ve kültür
gezisine katılarak geçmişimizi ve tarihimizi öğrenmekle ilgili faaliyette
bulunmuşlardır. Yaklaşık 2 bin gencimiz “Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’da
İstanbul Kültür Başkenti” buluşmasına katılmıştır. 2 bin 520 gencimiz gençlik
merkezleri arası değişiklik programına katılmıştır. 8 bin 500 gencimiz
kültürümüzü tanıtmak amacıyla Türk halk müziği yarışmaları ve Türk halk
oyunları etkinliklerine katılmışlardır; bu kabil birçok faaliyet vardır.
Zamanım çok kısalıyor. Ülke olarak bu
dönemde, AK PARTİ hükûmetleri döneminde çok başarılı faaliyetlere imza
attığımızı da belirtmek istiyorum. Bunlardan 2011 Erzurum Universiade Kış Spor
Oyunları, 2011 Trabzon Avrupa Gençlik Oyunları ve 2013 yılında yapılması
düşünülen, Mersin ilimizde Akdeniz Oyunları ki Akdeniz Oyunları kapsamında
Mersin’e spor salonu, olimpik kapalı yüzme havuzu, atış poligonu, tenis
kompleksi, iki adet antrenman spor salonu, jimnastik spor salonu, tesislerin
modernizasyonu 2011 yılında yapılarak gerçekleştirilecek ve ülkemize
kazandırılacaktır.
Ben -zamanım daraldı- 2012 mali yılı
bütçesinin Spor Bakanlığımıza hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.
AK PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı
Sayın Osman Aşkın Bak, İstanbul Milletvekilimiz.
Buyurun Sayın Bak. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Bakanlığına
bağlı Spor Genel Müdürlüğünün 2012 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
6 Haziran 2011 tarihli ve 27986 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanan 638 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca Gençlik
ve Spor Bakanlığına bağlanan Spor Genel Müdürlüğü, merkez ve taşrada toplam
5.690 personeliyle hizmet vermektedir.
Değerli milletvekilleri, hepinizin
bildiği gibi ülkemiz, 2005 yılında İzmir’de Universiade Oyunlarını, yine aynı
yıl İstanbul’da UEFA Şampiyonlar Ligi finalini, yine 2010 yılında Dünya
Basketbol Şampiyonası finallerini, 2011 yılında İstanbul’da Dünya Güreş
Şampiyonasını, yine 2011 yılında Trabzon’da Avrupa Gençlik Olimpik Oyunlarını,
yine 2011 yılında Erzurum’da 25’inci Dünya Üniversitelerarası Kış Oyunlarını ve
İstanbul’da Formula 1 yarışlarını ve MotoGP gibi son derece önemli ve büyük
spor organizasyonlarını başarıyla gerçekleştirmiştir.
2012 yılında, İstanbul’da yapılacak
olan Dünya Salon Atletizm Şampiyonası ve Antalya’da yapılacak olan Büyükler
Avrupa Halter Şampiyonası başta olmak üzere, yirmi bir tane, Avrupa ve dünya
şampiyonası düzeyinde uluslararası organizasyonlar yine ülkemizde yapılacaktır.
Ayrıca, 2013 yılında Mersin’de Akdeniz Oyunlarının organizasyonu
gerçekleştirilecektir.
Değerli milletvekilleri, tüm bu
organizasyonların yanı sıra İstanbul “2012 Avrupa Spor Başkenti” unvanını
almıştır. Avrupa Birliği Bakanımız Sayın Egemen Bağış, İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş ve AK PARTİ İstanbul Milletvekilimiz Sayın
Hakan Şükür 30 Kasım 2011 tarihinde, Brüksel’de, İspanya’nın Valensiya
şehrinden bayrağı devralmıştır. İstanbul’un Avrupa Spor Başkenti olması
nedeniyle 2012 yılı boyunca ülkemizde birçok uluslararası spor organizasyonları
düzenlenecektir. Bugün ülkemiz birbirinden görkemli spor tesislerine sahiptir.
Şu anda spora bu kadar büyük yatırımlar yapan, sportif portföyünü bu kadar
dinamik bir şekilde geliştiren bir ülke yoktur. Ülkemiz bugün her alanda olduğu
gibi artık sporda da uluslararası arenada söz sahibidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2012 yılı tüm ülkeler için olimpiyat yılı. Gençlik ve Spor Bakanlığımız bir
yandan yeniden yapılanırken, diğer yandan 2012 yılında büyük bir sınavla karşı
karşıya kalacaktır. Ben, Gençlik ve Spor Bakanımızın genç ve dinamik yapısıyla
başarılı olacağına inanıyorum, kendisine ve ekibine başarılar diliyorum.
Londra’da yapılacak olan olimpiyat
oyunlarına bugün itibarıyla iki yüz yirmi yedi gün kalmıştır. 2012 yılı Londra
Olimpiyat Oyunları’na büyük bir sporcu kafilesiyle katılarak 1948 yılında
Londra olimpiyatlarında elde ettiğimiz tarihî başarımızı tekrarlayacağımıza
yürekten inanıyorum. Bu vesileyle 2012 Londra Yaz Olimpiyat Oyunları’nda
mücadele edecek tüm sporcularımıza şimdiden başarılar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, dünyanın en
büyük sportif organizasyonu olan olimpiyat oyunları dünyanın bütün renklerini
ve kültürlerini buluşturan bir medeniyetler buluşmasıdır. Olimpiyat adaylığımız
resmî olarak 13 Ağustos 2011 tarihinde Sayın Başbakanımız tarafından ilan edilmiştir.
Sayın Başbakanımız Olimpiyatevi’nde düzenlenen toplantıda Türkiye'nin
adaylığını şu sözlerle açıklamıştır: “Bugün ülkemiz ve insanımız için son
derece önemli gördüğümüz 2020 Olimpiyat Oyunları adaylığımızı buradan bütün
dünyaya ilan etmek üzere bir araya geldik. Heyecanlıyız, çünkü bu defa
ulaşacağımıza samimiyetle inanıyoruz. Türkiye özünde bir olimpiyat ülkesidir.
Meşale bu ülkeye çok yakışacaktır.”
Değerli milletvekilleri, bu noktada
olimpiyatların İstanbul’a kazandırılması için başta Hükûmetimize, Türkiye Millî
Olimpiyat Komitesine, tüm siyasi partilere, milletvekillerimize, sivil toplum
kuruluşlarımıza, iş adamlarımıza, yazılı ve görsel basınımıza büyük görevler
düşmektedir.
Değerli milletvekilleri, bir hayalim
var, onu sizlerle paylaşmak istiyorum: 2023 yılında dünyanın 10 büyük ekonomisi
arasına girmiş ve 2020 Olimpiyat Oyunları’nı İstanbul’da başarıyla organize
etmiş bir Türkiye arzuluyorum. İstanbul hazır, Türkiye hazır.
Bu vesileyle, Gençlik ve Spor
Bakanlığının 2012 yılı bütçesinin milletimize, özellikle de gençlerimize
hayırlı olmasını temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bak.
AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı
Konya Milletvekili Mustafa Akış.
Buyurun Sayın Akış. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA AKIŞ
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Her an her kesimin dile getirdiği gibi
Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli gücü, genç nüfusudur. Türkiye'nin umudu
olarak ifade edilen bu genç nüfus, aynı zamanda ciddi toplumsal sorunların
kaynağı hâline dönüşme riskini de her zaman taşımıştır. Zira, yakın siyasi
tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Bu potansiyel genç nüfus, kalkınmanın ve
gelişmenin taşıyıcısı olacakken hep sorunlarla boğuşmuş ve ne kendini özgürce
ifade edebilme olanağı bulmuş ne de ülkemize kendinden beklenen faydayı
sunabilmiştir. Ancak AK PARTİ İktidarı, gençliğe yapılan her yatırımın
geleceğimizin rotasını çizmekle eş değer olduğu bilinciyle hareket etmiş ve
gençliğimizin fizyolojik, kişisel ve ruhsal gelişimine ciddi destekler
sağlamıştır.
Bu destekleri sağlayan kurumların en
başında da Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü gelmektedir.
AK PARTİ 2002’den bugüne kadar bu kurum çatısı altında üniversite öğrencilerine
destek noktasında da bir çığır açmıştır. 2002 yılında 45 TL olan öğrenim
kredisi burs miktarı, AK PARTİ’yle yüzde 433 artmış ve bugün 240 TL’ye
ulaşmıştır. Yüksek lisans öğrencilerimize bunun 2 katı, doktora öğrencilerine
ise bu bedelin 3 katı ödenmektedir. Peki, verilen bu bedel yüzde 433 artırılmış
da faydalananların sayısı düşmüş müdür? Elbette ki hayır. Yaşamın her alanında
olduğu gibi, AK PARTİ İktidarı, bu hususla ilgili de gereğini yapmış, 2002’de
öğrenim kredisi alan öğrenci sayısı 450 bin iken bugün bu rakam 1 milyon 100
bine ulaşmıştır.
Ayrıca, 22’nci ve 23’üncü dönemlerde
görev yapan vekillerimizin de bildiği gibi, çıkarılan çeşitli yasalarla, bu
kredinin alınması ve geri ödenmesi aşamalarında, burada zaman kifayet
etmeyeceği için sayamayacağımız türlü kolaylıklar ve istisnalar getirilmiştir.
AK PARTİ iktidarları döneminde yurt
hizmetlerinde de çok büyük gelişmeler sağlanmıştır. 2002 yılında 77 il, 59
ilçede 193 yurtla hizmet verilmekteyken bugün 81 il, 127 ilçede 304 yurtla
üniversite öğrencilerine hizmete devam edilmektedir.
Bununla beraber, 2002’de yurtlarımızın
yatak kapasitesi 190 bin iken bugün bu sayı 267 bindir. Bu kapasite artışı, AK
PARTİ’den önce uygulanan ranza sisteminden vazgeçilmesine rağmen
gerçekleşmiştir. Yani, yurtlarda bir yandan barınan öğrenci sayısı bakımından
kapasite düşürülmüş, bir yandan da tüm Türkiye’de yeni modern yurt binalarıyla
yatak kapasitesi artırılmıştır.
Beslenme yardımında da AK PARTİ’yle
birlikte yüzde 900’lük bir artış gerçekleşmiştir.
Bütün bu anlattıklarımla, AK PARTİ
iktidarları gençlere en büyük değeri atfetmiş ve gençliğin en önemli
kesimlerinden olan üniversite öğrencilerimizin daha insanî şartlarda
barınmasını sağlamıştır. Gençlik, AK PARTİ’den önce bir risk unsuru, bir
tehlike olarak görülmüş, ancak bugün en büyük yatırım gençlere ve gençlerin
eğitimine yapılmıştır. Bugün, gençleri ülkenin gelişiminde bir risk, bir engel
olarak görmeyip en büyük avantaj olarak gören de yine partimiz olmuştur. Bugün,
yine, benden önceki konuşmacı arkadaşlarımın da bahsettiği gibi, seçilme yaşı
AK PARTİ’yle beraber yirmi beşe düşürülmüş ve gençlere siyasetin karar alma
mekanizmalarında yer verilmiştir. Bizler AK PARTİ’nin gençleri olarak,
partimizin kurulduğu günden bu yana zaten partimizin karar alma süreçlerinde
yer alan gençler olarak seçilme yaşının yirmi beşe düşürülmesi en çok bizleri
memnun etmiştir. Bu değişiklikle sadece AK PARTİ’ye gönül veren gençler değil,
tüm Türk gençliğinin siyaseti en ulvi yerde milletin bağrından kopmuş bu çatı
altında yapabilmesinin önü açılmıştır.
Değerli milletvekilleri, artık, edilgen
değil, özgüveni yüksek, etken bir gençlik var; artık, eli silahlı, silahla
donanmış değil, bilgiyle donanmış bir gençlik var. Bilgiyle donanmış gençliğe
yapılan yatırımın, bu gençliğin eğitimine, barınmasına dönük yapılan yatırımın
2012 bütçesiyle ve bu bütçeye özellikle biz genç vekillerin vereceği kabul
oylarıyla artarak devam edeceğini ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akış.
AK PARTİ Grubu adına Şanlıurfa
Milletvekili Zeynep Armağan Uslu.
Sayın Uslu, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ZEYNEP ARMAĞAN
USLU (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Mali Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın dokuzuncu turunda Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesi
üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Kültür politikalarını yönetmek topluma,
tarihe, geleceğe yönelik bir hizmet ve mesuliyet alanı olup tarih mirasımızı,
ülkemizin sosyal yapısını ön yargısız bir şekilde değerlendirme sorumluluğudur.
AK PARTİ Hükûmeti bu değerlendirmeyi yapmış, normalleşmeyi hızlandıran yeni bir
kültür politikası benimsemiştir. Türkiye’de normalleşme toplumsal uzlaşı
tablosunu ortaya koymaktan, kültürel çeşitliliği tanımaktan, devlet politikası
düzeyinde taraf olmayı terk ederek kucaklayıcı ve destekleyici olmaktan
geçmektedir.
Devletin işi, toplumsal kimlikler
arasında taraf tutmak veya bizzat kendisi bir taraf olarak toplumun karşısına
çıkmak değildir. Kimliklerinden ötürü toplum kesimlerinin neredeyse tamamının
tehdit olarak görüldüğü dönemler çok şükür geride kalmıştır. Halkının
değerlerini ve yaşam tarzını beğenmeyip toplumu devlet eliyle çağdaşlaştırma
anlayışı da AK PARTİ politikaları sayesinde tarihte kalmıştır.
Bakanlığımızın Necip Fazıl kitabıyla
Mem-u Zin kitabı, Ziya Gökalp’le Nazım Hikmet, Necip Fazıl kitapları yan yanadır.
Olması gereken de budur, normalleşme de budur.
Kültür ve Turizm Bakanlığımız,
ülkemizin çok kültürlü ve çok etnisiteli toplum yapısını ve kültür mirasını
koruma sorumluluğuyla tutum almakta ve yetkin kültür ve turizm politikalarıyla
büyük hamlelere imza atmaktadır. Bakanlığımız, bu bakışı somutlayan
hizmetlerini çoklu alanlarda gerçekleştirmektedir.
2002 yılı bazında Bakanlığı
değerlendirdiğimizde, 42 kültür merkezi olan bir Türkiye’den bugün 85 kültür
merkezi olan bir Türkiye’ye ulaştık. Son beş yılda -sadece bir örnek olarak-
tiyatro alanında 22 yeni tiyatro sahnesi açtık ve görevlerinden biri de halka
tiyatro götürmek olan devlet tiyatroları aracılığıyla 370 yurt içi turne
düzenleyerek 1 milyon 722 bin 294 seyirciye ulaştık.
Yenileme çalışmalarının tamamlanması
neticesinde, ziyarete kapalı olan 16 müze ve bağlı birim halkımızın ve turizmin
hizmetine açıldı.
Dünyanın dört bir yanında, yıllarca,
başka ülkelerin benzeri çalışmalarını gördükçe hayıflandığımız, kültürümüzü,
dilimizi tanıtan ve kamu diplomasisi anlamında ülke politikalarını destekleyen
yapılarımız yakın zamana kadar yoktu ama bugün, Yunus Emre araştırma
enstitülerinin sayısı 18’e ulaşmıştır.
Bakanlığımız, turizmi, bölgesel
gelişmede, istihdamın arttırılmasında, döviz gelirlerimizin çoğalmasında ve
ülkemizin sosyokültürel yapısına katkıda öncü bir sektör olarak görmektedir ve
artık ülkemiz zengin potansiyeli, ürün çeşitliliği, dinamik turizm sektörüyle
rakip ülkeler karşısında üstünlüklere sahip önemli bir turizm ülkesidir.
2011 yılı Ocak-Eylül döneminde ülkemizi
ziyaret eden yabancı sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 10,7’lik
bir artış göstermiş, 25 milyon 625 bin 298 kişi ülkemizi ziyaret etmiştir.
2011 yılının Ocak-Eylül dönemi
verilerine göre ise yabancı ve vatandaş ziyaretçilerden elde edilen turizm
geliri de yine bir önceki yılın aynı dönemine göre 14,6’lık bir artışla 17,8
milyar dolara çıkmıştır.
Bir diğer veriyle de
değerlendirdiğimizde turizmi, turist sayısı açısından bugün dünyada 7’nci,
turizm geliri açısından da dünyada 10’uncu olan bir ülkeyiz.
2012 yılı bütçe ödenekleri toplamı 1
milyar 705 bin 76 lira olan Bakanlığımız bir önceki yıla göre de gelirlerini
yüzde 13 oranında arttırmıştır. Turizm altyapısını geliştirmek amacıyla illere
gönderilen ödenekler 2002 yılında 24,5 milyar iken 2010 yılında 203,7 milyon
TL’ye ulaşmıştır. Bu bağlamda kültür turizmi açısından büyük potansiyele sahip
olan Şanlıurfa’da kurulacak Edessa Arkeoloji Müzesi, Haleplibahçe Mozaik Müzesi
ve arkeopark ile kültür merkezinin yapımlarının bir an önce tamamlanarak bu
kadim ve zengin tarih mirasına sahip kentimizin potansiyelinin
güçlendirilmesinin önemini de vurgulamak isterim.
Yine Bakanlığımızın aktif tutumuyla,
Şanlıurfa’mızda bulunan ve dünya tarihinin akışını değiştiren Göbeklitepe’nin
UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dâhil olması yönündeki gelişmelere de hız
verilecektir.
Bakanlığımızın kültür ve turizm
politikasını sonuçlarıyla değerlendirdiğimizde Türkiye'nin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Uslu, teşekkür ediyoruz,
süreniz tamam.
ZEYNEP ARMAĞAN USLU (Devamla) –
Hepinize teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına Sakarya
Milletvekili Ayşenur İslam.
Buyurun Sayın İslam. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AYŞENUR İSLAM
(Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi, aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Modernleşme hareketleri sırasında
tanıştığımız çok sesli müzik ve bu temele dayanan sanat dallarının ülkemizde
kurumlaşması bir hayli eskiye dayanır. Ülkemizde opera ve balenin ilk nüvesi
1924’te kurulan Musiki Muallim Mektebidir. İlk opera temsilleri ise 1941-42
sezonunda, sonradan konservatuvar olan bu okulun öğrencileri tarafından
verilmiştir. Çok sesli müziğin insan ruhunu, vicdanını, zihnini ve düşüncesini
etkileyen bir gücü vardır. Bu bakımdan çok sesli müziğin kullanıldığı sanat
dallarını bir eğitim aracı olarak da son derece de önemsemek gerekir. Böyle bir
bilinçle çalışmalarına devam eden Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
toplumun üst kültür göstergeleri olan bu sanat dallarını hayatın geneline
yaymak amacıyla toplumun her kesimine müzikli, danslı ve dramalı eserler götürmeye
gayret göstermektedir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü,
bugün, altı ildeki müdürlükleri ile yerleşik sahne faaliyetlerini
sürdürmektedir. 2008 yılında yapılan bazı düzenlemelerle Genel Müdürlük
yapılanması daha işlevsel bir hâle getirilmiş, kurumun genel hedefleri
güçlendirilmiş, büyük ve önemli projeler uygulanmaya koyulmuştur. Son on yılda
bu konuda katedilen mesafeyi görmek için birkaç istatistiki veri vermek isterim
size: Mesela sahnelenen temsil sayısı 2002 yılında 584’tür, 2010-2011 sanat
sezonunda 752’ye çıkmıştır, artış oranı yüzde 30’dur yaklaşık olarak. Seyirci
sayısı, keza, 232.760’tan 305 bine yükselmiştir, yine yükselme oranı yüzde
31’dir. Yurt içi turne sayısı 98’den 380’e yükselmiştir, oran yüzde 288’dir.
Yurt dışı turne sayısı 11’den 31’e yükselmiştir, yine yükseliş oranı yüzde
182’dir. Yerli eser temsil sayısı -ki bunun altını önemle çizmek isterim-
169’dan 568’e yükselmiştir, bunun da yükselme oranı yüzde 236’dır. Uluslararası
opera, bale festivalleri ise 2002 yılında 1 olan bu festivallerin sayısı
günümüzde 6’ya yükselmiştir. Bu festival ve yarışmalar bir yandan sanat
hayatını canlandırmakta, bir yandan da ülkemizin uluslararası alanda tanıtımına
katkı sağlamaktadır.
Yine, geçtiğimiz yıllarda Ankara Leyla
Gencer Sahnesi ülkemizde ilk defa çocuk opera ve balesi olarak düzenlenmiştir.
Bu tür düzenlemeler ve etkinlikler bütün diğer il müdürlüklerinde de artarak
devam etmektedir.
Anadolu turnelerine çok büyük önem
veren Genel Müdürlük halka dönük temsil ve etkinlikleri çoğaltmaya devam
etmektedir. Bu amaç doğrultusunda bu yıl uygulamaya koydukları bir yenilik var.
6 olan il müdürlük sayısını âdeta 12’ye çıkarmak üzereler çünkü 6 il, her biri
kendisine bir pilot il seçerek yerleşik etkinliklerini 12 ilde devam ettirecek
bu yıl. Dolayısıyla şunu söylemek istiyorum: Ankara Devlet Opera Balesi
Müdürlüğü Sivas’ta, İstanbul Bursa’da, İzmir Denizli’de, Mersin Gaziantep’te,
Antalya Konya’da, Samsun da Trabzon’da sürekli temsiller verecek.
Samsun Devlet Opera ve Balesi
Müdürlüğünün açılması çok önemli bir yenilik, Karadeniz Bölgesi için de çok
önemli bir kazanım. Biraz önce sözünü ettiğim bu pilot uygulamalarının
sonuçları değerlendirildikten sonra önümüzdeki dönemde Sivas’ta, Van’da ve
Gaziantep’te de birer küçük sahnenin açılması söz konusu olabilecektir.
Son olarak, sanat kurumlarının daha iyi
işleyebilmesi için sanatçıların özlük haklarına, özellikle de emekliliklerine
yönelik düzenlemelerin yapılabilmesini dilediğimi belirtmek isterim.
Ayrıca, estetik ve kültürel ihtiyaçlara
cevap vermek üzere modern tiyatro, konser ve opera binalarının da çoğaltılması
gerekmektedir. Bunlar da inşallah önümüzdeki süreçte birer birer yapılacaktır.
Bu temennilerle bütçenin bütün
kurumlarımıza hayırlı olmasını diler, yüce Meclisinize saygılarımı sunarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın İslam, teşekkür
ediyoruz.
Şimdi sıra İstanbul Milletvekili Sayın
Halide İncekara’da.
Buyurun Sayın İncekara. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kültür ve Turizm
Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine söz almış
bulunuyorum.
Büyüyen ülkemin işi, eş, aş kadar
kültür, sanat faaliyetlerini de önemsiyor, diğer hizmetlerle yarışır olmasının
ülkem ve gençliğimiz için önemine dikkat çekmek istiyorum.
Cumhuriyetimizin köklü kurumlarından
biri olan Devlet Tiyatroları 47 yılında, Ankara’da, Küçük Sahne’de “Köşebaşı”
adlı oyunla sanat misyonunu üstlenmiş, 49 yılında 5441 sayılı Yasa’yla
kurulmuştur. Kurulurken birçok misyon üzerine yüklenmiş: Kültürel gelişmemize
katkıda bulunmak, millî repertuarı oluşturmak, tiyatro sanatını geliştirmek
vesaire vesaire. Bu kadar misyonla yüklenen Devlet Tiyatroları gelin görün ki
milletle ve halkla çok barışık yaşamamış. Neredeyse ilk elli yılını çok ağır
eleştirilerle muhatap olmuş. Ben yapmayacağım o eleştirileri. Çok yapmış idim
araştırma komisyonları sırasında gördüğüm eksiklikle. Yine çok saygın birisinin
ağzından yapacağım, Profesör Ayşegül Yüksel’in ağzından.
Diyor ki Ayşegül Hanım: “Kendi tiyatro
kurumunu yeterli biçimde çalıştıramayan devlet, halka yaklaşmaya, tiyatroyu
halkla birlikte oluşturmaya yönelik, denemeye açık, hevesli genç amatör
topluluklara destek olmamış ve tiyatromuz, birkaç büyük kentin soylu eğlencesi
olarak belirli değer ölçüleri ve sınırlı bir sanat anlayışı içinde gelişmiş,
yazarını, oyuncusunu, eleştiricisini hep kentsoylu aydınlardan çıkarmış, sonuç
olarak devlet eliyle sunulan tiyatro ülkemizde yalnızca bir azınlığa seslenen
bir sanat tapınağı olmaktan öteye gidememiş.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Üzülerek söyleyeyim ki ben burada bazı
arkadaşları dinlerken kültür faaliyetlerinde, o azınlık ve soylu kesimin
uzantılarını görüyorum. Azınlık, kendine ait, halkla bütünleşmeyen ve bize her
baktığında “çanak”, “çömlek”, “ucube” gibi sözlerle güya bizim kültür ve
sanattan anlamadığımızı söyleyen.
Aha sizin elli yılda yaptıklarınızla,
aha bizim on yılda yaptıklarımızı şöyle bir karşılaştırıverelim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Yok, yok, öyle gülme! Ayıp!
HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Bakın, bir
dakika…
23 ile bırakmışsınız, 58 yapmışız; 8
bin koltukla bırakmışsınız, 20 bin yapmışız. Yani üzülerek söylüyorum, hep biz
yapmışız, hep iyisini yapmışız, hep çoğunu yapmışız. Öyle bir hızdayız ki artık
durduramıyoruz arkadaşlar. Siz de üzmeyin kendinizi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bakın, o dalga geçtiğiniz iktidar neler
yapmış: 2010-2011’de üç yüz yetmiş turne düzenleyip sekiz yüz yetmiş temsil
vermiş.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kime
söylüyorsun? Mustafa Elitaş’a mı söylüyorsun, kime söylüyorsun? Anavatan
iktidardaydı, onlara mı söylüyorsun? Adalet Partisi iktidardaydı, onlara mı
söylüyorsun? Hadi cevap ver, kime söylüyorsun?
HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Yurt
dışında 13 turne, 18 temsil vermiş. Başka bir şey daha söyleyeyim: Altmış
yaşını kutladığı 2009-2010 sezonunda bir şeyin altına imza atmış, 60 yeni oyunu
repertuarına almıştır.
Değerli Başkan, sayın milletvekilleri;
“Bütün çocuklar tiyatroya!”, “Her okul bir tiyatro!”, “Tiyatro seyretmeyen
çocuk kalmasın!”, “Hiç tiyatro seyretmemiş kadınlar tiyatroya!” gibi projelerle
sadece kadın ve çocuğu hedef alan değil, aynı zamanda katılımcı yaparak halkla
bütünleşen bir on yıl geçirmişiz. Bunun yanında SHÇEK’le birlikte, suça itilen
çocuklarımızla birlikte de sahneler paylaşmışız. (CHP sıralarından gürültüler)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Gereği
var mı gecenin bu saatinde? Sayın Elitaş’a söylüyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Millete
konuşuyor, millete! Millete konuşuyor alınmayın.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Ya,
kıskançlık kötü bir şey, değmeyin, gözünüzü seveyim ya, bir konuşalım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Tahammül
edemiyorlar Sayın Başkan.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Bakın,
edemeyecek ama siz de biraz hoş görün arkadaşlar, bu kadar çok şey yapıp bu
kadar çok şey konuşmayın bak, bırakın rakamlar konuşsun. Ben anlatacağım şimdi.
Bak, 23 sahne alıp 58’e çıkarmışsınız,
12 ilden alıp 25’e çıkarmışsınız, 8 bin koltuktan alıp 20 bine çıkarmışsınız, 4
festivalle alıp 7’ye çıkarmışsınız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hanımefendi,
beceremediğiniz için transfer etmişsiniz bizden arkadaşı.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Şimdi,
doğal olarak hoş göreceksiniz. Zor bir şeydir kıskançlık.
Şimdi, başka bir güzel daha var yine bu
hor gördükleri iktidar döneminde yapılan. Gidip görmenizi tavsiye ederim, çok
güzel bir ihtisas kütüphanesi yapılmış. Bütün, bugüne kadar sahneye konulan
eserler dijital ortama alınmış. Gidiyorsunuz, istediğiniz gibi izliyorsunuz.
Afişler orada, broşürler orada.
Yalnız şunu söyleyeyim: Sayın Bakanım,
şimdi dönüp size söylüyorum. Ben tiyatroların okullarla yarışmasını istiyorum.
[CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar(!)]
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Ben bir
sanatçının bir öğretmenle yarışmasını istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın İncekara, teşekkür
ederiz efendim, süreniz doldu.
AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı,
Konya Milletvekili Cem Zorlu.
Sayın Zorlu, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CEM ZORLU (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür Bakanlığı Türkiye Yazma Eserler
Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, bir Konyalı olarak hoşgörü
timsali, yaşamını “Hamdım, piştim, yandım.” sözleriyle özetleyen Mevlânâ
Hazretlerini hayırla yâd ederek konuşmama başlamak istiyorum.
Pir, her zaman insanlığı hakka ve
hakikate çağırmış, muhabbet yolundan uzaklaşmadan yaptığı bu çağrı, dünyanın
dört bir tarafından karşılık bulmuştur. 10-17 Aralık tarihleri arası Konya'da
düzenlenen etkinlikler, Pir’in yaktığı aşk ve sevgi ateşini tekrar
alevlendirmektedir. Yüce Meclisimizin çatısı altında Hazreti Mevlânâ
hoşgörüsünün hâkim olmasını temenni ediyor ve siz değerli çalışma arkadaşlarımı
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, 30/12/2010 tarihli ve 27801 sayılı
Resmî Gazete'de yayınlanan 6093 sayılı Kanun’a göre kurulmuş, Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı tüzel kişiliği haiz, özel bütçeli bir kuruluştur.
Yazma eserlerle ilgili görevlerin
yerine getirilmesi, nitelikli personel yetiştirilmesine ve istihdamına, uygun
mekânların ve fiziki şartların hazırlanmasına, yönetim sorununun çözümlenmesine
ve gerekli kaynakların sağlanmasına bağlıdır. Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı,
yazma eser açısından merkez niteliğindeki Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
esas alındığı için İstanbul'da kurulmuştur.
Büyük çoğunluğu Selçuklu ve Osmanlı
dönemine ait olan yazma eserler tarih, sanat, edebiyat, din, uygulamalı
bilimler ve diğer pek çok alanda kaleme alınmış taşınır kültür varlıklarıdır.
Bu eserlerin korunması ve gün yüzüne
çıkarılması kültürümüzün dünyaya
tanıtılması, gelecek kuşaklara aktarılması ve bilimsel çalışmalara kaynak
teşkil etmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Yazma eserlerin bu özellikleri
ve taşıdıkları değer, nitelikli personel istihdamını, farklı kütüphanecilik
işlemlerine tabi tutulmalarını ve özellikle hizmete sunmada farklı yöntemlerin
kullanılmasını gerektirmektedir.
Eserlerin orijinal hâliyle gelecek
kuşaklara ulaştırılması için gerekli fiziki ortam ve güvenlik şartlarının
sağlanması, konservasyon ve restorasyonlarının yapılması, bilimsel çalışmalara
kaynak oluşturulabilmesi, kültürümüzün tanıtılması, yaygınlaştırılması adına
gün yüzüne çıkarılmaları için gerekli kütüphanecilik işlemleriyle birlikte
çeviri, sadeleştirme ve tahkik çalışmalarının da yapılması gerekmektedir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler
ve Yayımlar Genel Müdürlüğüne bağlı 28 kütüphanede 166,210 cilt yazma eser
bulunmaktadır. Bu kütüphanelerden 14'ü yazma eser kütüphanesi olup 14'ü de halk
kütüphanesidir.
Yazma eserler 106,174 adet eserle başta
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi olmak üzere büyük oranda İstanbul'daki
kütüphanelerde yer almaktadır. Osmanlı padişahları ve diğer saray erkânı için
meydana getirilmiş eserler, paha biçilmez minyatür, ebru ve tezhip sanatlarını
içermektedir. Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Koleksiyonu kendisine bağlı 5
yazma eser kütüphanesi ile birlikte 90 bin cilt el yazma eser ve bir o kadar da
nadir basma eserden oluşmaktadır.
Koleksiyonu ve yerine getirdiği
görevleri nedeniyle ülkemizde ve dünyada haklı bir üne sahip olan Süleymaniye
Yazma Eser Kütüphanesi eserlerin kataloglanması, sınıflandırılması, korunması,
restorasyonları gibi görevleri yerine getirirken bu alanda bir okul hâline
gelmiş olup kamu kurumlarından ve yurt dışından gelen teknik bilgi ile teorik
ve pratik eğitim programları taleplerini de karşılamaya çalışmaktadır.
Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı
uygulamada kolaylık sağlanması, yazma eserlerle ilgili hizmetin ülke geneline
yaygınlaştırılması ve bürokrasinin azaltılması amacıyla Marmara Bölgesi’ndeki
kütüphaneleri merkeze bağlı olarak teşkilatlandırmış, Anadolu'daki yazma eser
kütüphanelerini ise kurulacak olan Ankara ve Konya bölge müdürlüklerine bağlı
birimler olarak kendi yönetimi altında birleştirmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime son verirken Kültür Bakanlığı Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı
bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, AK PARTİ Grubu ve
şahsım adına hepinizi saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zorlu.
Sayın milletvekilleri, grupları adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, şahsı adına, lehinde olmak üzere
Sayın Ebu Bekir Gizligider, Nevşehir Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesi içerisinde
yer alan Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2012 mali yılı
bütçesi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından 2002
yılında 77 il ve 59 ilçede, sadece 193 yurtta, 188 bin öğrenciye hizmet
verilirken 2011 yılı itibarıyla 81 il ve 127 ilçede, 304 yurtta, 267.080 yatak
kapasitesiyle hizmet verilmektedir.
AK PARTİ’yle birlikte koğuş sisteminden
karyola sistemine geçilmesine rağmen, dokuz yılda yatak kapasitesini yüzde 42
artırmış bulunuyoruz. Yapılan yeniliklerle geçmişteki uygulamalara son
verilmiş, koğuş sistemi yurtlar terk edilerek duşlarda hamam sistemi tamamen
ortadan kaldırılmıştır. Hükûmetimiz öncesinde inşa edilen yurt binalarında da
değişikliğe gidilerek en kalabalık öğrenci odaları 4 ila 6 öğrencinin barınabileceği
hâle getirilmiştir. Hâlihazır yurtlarımızdaki öğrencilerimizin yüzde 60’ı kız,
yüzde 40’ı erkek öğrencilerden oluşmaktadır. 2012 yılı Mart ayı sonuna kadar
açılacak olan öğrenci yurtlarıyla birlikte kapasitenin 300 bini geçmesi
hedeflenmektedir.
1 Ocak 2006 tarihinden itibaren
Hükûmetimiz öğrencilerimize ilk defa sabah kahvaltısı uygulamasını
başlatmıştır. Öğrencilerimize kahvaltı için 1 lira 75 kuruş, akşam yemeği için
3 lira 25 kuruş yardım yapılmaktadır. Beslenme yardımı yüzde 900’lük bir artışla
5 liraya yükseltilmiştir.
2004 yılından itibaren Kredi ve Yurtlar
Kurumuna müracaat eden başarılı ve ihtiyaç sahibi öğrencilere burs, talep eden
tüm -tekrarlıyorum- tüm öğrencilere de öğrenim kredisi ve katkı kredisi
verilmektedir. Oysa benim öğrenciliğimde yani 1997 ila 2001 yıllarında burs
kazanan öğrenci sanki cennetle müjdelenmiş gibiydi.
2002 yılında öğrencilere ödenen aylık
kredi miktarı 45 lirayken 2011 yılında bu rakam yüzde 433 oranında artırılarak
240 liraya yükseltilmiştir. Ayrıca bizden önce başarısızlığı nedeniyle bursu
kesilen öğrencilerimizi göz ardı etmeden, öğrenimine devam edebilsin diye
öğrenim kredisi vererek destekte bulunuyoruz. 2002 yılında 451.550 öğrenciye
öğrenim kredisi verilirken 2011 yılında burs ve öğrenim kredisi alan öğrenci
sayısı 1 milyon 24 bin 991’e ulaşmıştır.
6 Mart 2004 tarih ve 5102 sayılı
Kanun’la öğrenci bursları haczedilmekten kurtarılmıştır. Yine, 10/12/2010 tarih
ve 6082 sayılı Kanun’la öğrencinin öğrenim ve katkı kredisi borçlarına dönük
geri ödeme süresi 2 katına çıkarılmıştır. Yine, en son 6111 sayılı Kanun’la
kredi borçları ertelenmiş, 5917 sayılı Kanun’la takipteki kredi borçlarının
yeniden yapılandırılması, uzun vadeye yayılması ve bu vesileyle
öğrencilerimizle devletin barıştırılması sağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesindeki Kredi ve Yurtlar Kurumunun 2011 yılı
yatırım programında 192 adet 111.230 kapasiteli toplamda yurt projesi yer
almaktadır. Aslında burada devam eden ve bitmiş projelerin dökümü var ancak sizleri
sayılarla sıkmak istemiyorum.
Bu vesileyle seçim bölgem Nevşehir
ilimizde yapılan hizmetlerden de çok kısa bahsedeceğim. Nevşehir ilimiz, 2002
yılına kadar sadece 150 kapasiteli erkek öğrenci yurduna sahipken bugün 726
öğrenci kapasiteli kız yurdu eklenerek toplamda 876 sayısına ulaşmıştır.
Yine, devam eden 500 öğrenci kapasiteli
bir yurt inşaatımız ve ikinci 500 öğrenci kapasiteli yurt inşaatımız ise Sayın
Bakanımızın ve Sayın Genel Müdürümüzün takdirleriyle 750’ye yükseltilmiştir.
Burada, Nevşehir adına, Sayın
Bakanımıza, emeği geçen bürokratlara ve Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürü
şahsında tüm Kurum çalışanlarına teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bir tarafta öğrencilere hizmetlerini saymakla bitiremediğimiz İktidarımız, bir
tarafta ise muhalefet etme alışkanlığını öğrencilere de devam ettirerek
belediyelerin verdiği bursları içgüdüsel bir refleksle Anayasa Mahkemesine
iptal ettiren bir muhalefet.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
Gizligider, süreniz bitti.
Sayın milletvekilleri şimdi sıra
Hükûmette.
Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Suat
Kılıç.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Gençlik ve Spor
Bakanlığı 2012 mali yılı bütçe sunumunu gerçekleştirmek üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle çok değerli heyetinizi en kalbî saygılarımla sevgilerimle
selamlıyorum.
Çok saygıdeğer milletvekilleri,
gerçekten saatlerdir devam eden müzakerelere tanıklık ediyoruz. Çok önemli
katkı sağlayan milletvekillerimiz oldu. Gerek iktidar gerekse muhalefet
partilerinden görüşmelere katkı sağlayan milletvekili arkadaşlarımın tamamına
teşekkür ediyorum. Zira bu bütçe, Gençlik ve Spor Bakanlığı olarak 638 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname’yle kurulduktan sonra Bakanlığımızın ilk kendine özgü
bütçesi. Daha önce devlet bakanlığına bağlı kurumlar hâlinde bütçelerin sunumu
gerçekleştirilirken, ilk defa olarak Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirilmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu
bütçenin öncesinde, bütçenin hazırlanma safahatı sırasında gerek Kalkınma
Bakanlığında gerekse Maliye Bakanlığında bütçemize mali olanakların
kaydırılması noktasında emek ve katkı sağlayan başta ilgili Bakan arkadaşlarım
olmak üzere tüm bürokratlarıma ben de sizler adına ve sizlerin temsilcisi olduğunuz çok değerli Türk milleti
adına teşekkürlerimi sözlerimin en başında ifade ediyorum. Çünkü Gençlik ve
Spor Bakanlığının bu sene ortaya koyacağı bütçe performansı, yatırım
performansı, yatırım programındaki inşaat süreçlerinin tamamlanmasına yönelik
performansımız, aynı zamanda takip eden yılın bütçe rakamlarına, performansına,
yatırım rakamlarına da aynı şekilde sirayet edecektir. Bu nedenle burada
konuşan milletvekili arkadaşlarımızın da çok önemli ve değerli katkıları oldu,
onlara da emeği geçen diğer kamu görevlisi arkadaşlarıma da tekraren teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bir kıyaslama
ortaya koymak durumundayım. Bundan dolayı bizden önceki koalisyon Hükûmetinin
ortakları kesinlikle bir alınganlık göstermesinler çünkü elbette ki Türkiye’de
artan bir millî gelir potansiyeli var, Türkiye'nin artan dış ticareti var,
Türkiye'nin toplam millî gelirinde ciddi yükselmeler var, Türkiye borçlarını
önemli ölçüde kapatan bir ülke görünümünde. 2002’den değil 2001 yılından örnek
vereceğim. 2001 yılında Spor Genel Müdürlüğünün toplam yatırım başlangıç ödeneği
25,3 milyon TL, eski rakamla 25,3 trilyon, yıllara sari olarak önemli artışlar
gösterdi. En son 2010 yılında 196 trilyon eski rakamla, 196 milyon TL, 2011
yılında 201 milyon TL başlangıç ödeneğiyle Spor Genel Müdürlüğü yatırım
performansını Türkiye’de hayata geçirmeye gayret gösterdi. 2012 yılı yani şu an
görüşmekte olduğumuz yatırım bütçesinin ilk başlangıç ödeneğinde yüzde 70’lik
bir artış sağlamaya muvaffak olduk, bundan dolayı idi baştaki teşekkürüm. 2001
yılı başlangıç ödeneği 201 milyon TL iken 2012 yılına ilk başlangıç ödeneği
noktasında 332 milyon TL, eski rakamla 332 trilyon Türk lirasıyla bir başlangıç
yapma imkânını buluyoruz.
Değerli milletvekilleri, gerek benden
önceki Bakan Sayın Faruk Nafiz Özak, gerekse dokuz yıllık süreç içerisinde AK PARTİ
adına gençlik ve spordan sorumlu Devlet Bakanlığı görevini deruhte eden sayın
bakanlarımız döneminde başlanmış olan ve hâlihazır inşaatına devam etmekte
olduğumuz proje stokumuz 154’ten ibarettir. 154 tane şu an Türkiye'nin muhtelif
yerlerinde yapımına devam eden projelerimiz var.
Bütün bunlara ilaveten, artan rakamlar
paralelinde 2012 yılı yatırım bütçesine dâhil ettiğimiz projelerin toplam adedi
130 olarak şekillenmiştir. Bunlardan 24 tanesi spor salonu, 14 tanesi yüzme
havuzu, 14 tanesi atletizm pisti ve tribünleri, 4 tanesi Türkiye'nin muhtelif
bölgelerinde kayak merkezleri, 68 tanesi de özellikle bu yıldan itibaren ciddi
bir ivmelendirme kazandırmayı hedeflediğimiz gençlik ve kültür merkezleri.
Bütün bunların proje yekûnu 130 adet. Bunların bir kısmı proje aşamasında yeni
yatırım programı olmasından dolayı, önemli bir kısmına yönelik arsa ve yer
temini çalışmalarına hızlı bir şekilde devam ediyoruz.
2012 yılı yatırım programıyla birlikte
hedefimiz, AK PARTİ Hükûmeti olarak, 2011 yılında başlanmış olanları da dâhil
etmek suretiyle, 2011, 2012, 2013 ve 2014 yılının sonuna kadar, Türkiye
genelinde kapalı yüzme havuzu olmayan bir tek il bırakmamaktır.
Bu çerçevede yeni yüzme havuzu
yapılacak illeri sizlerle isimler bağlamında paylaşmak istiyorum: Aksaray,
Aydın, Bayburt, Bingöl, Erzincan, Gümüşhane, Hakkâri, Karabük, Kars, Samsun,
Mardin, Mersin, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Van, Malatya.
Bunların bir kısmı kaba inşaat
aşamasında yapımına devam edilen projeler, bir kısmı tamamen 2012 yılı yatırım
programıyla birlikte başlayacağımız projeler. Buraya Gaziantep’i de şimdi ilave
ediyoruz, özel idarenin valilik himayesinde başlamış olduğu bir proje orada
mevzubahis, onu da inşallah Gençlik ve Spor Bakanlığı olarak devralıp bizler
tamamlayacağız.
Çok değerli milletvekilleri, yatırım
programına teklif edilen, yatırım programında yer alan hususları sizlerle iller
bazında paylaşmıyorum, çünkü biliyorsunuz bütçe görüşmelerinde vakit nakittir,
zaman bir hayli çabuk geçiyor, kürsüdekiler de geçen zamanı çok kolay fark
edemeyebiliyor.
Gençlik merkezlerinin yapılacağı illeri
sizlerle tek tek paylaşmıyorum. Spor salonlarını, aynı şekilde sizlerle tek tek
paylaşmıyorum.
Ancak burada, bir Mersin vurgusu yapma
gereği var. Mersin’de, bildiğiniz gibi, Akdeniz Oyunları’nı gerçekleştireceğiz.
Bu sene Temmuz ayında Trabzon’da 11’inci Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları’nı
gerçekleştirdik ve bu oyunlar sayesinde, aynı zamanda, Trabzon ilimiz büyük
ölçüde spor altyapısını tamamlayan iller arasında yerine aldı.
Yine 2011 yılının Şubat ayında
Erzurum’da Universiade Kış Oyunları’nı gerçekleştirdik. Erzurum ilimiz de
doğuda spor altyapısını tamamen tamamlayan, eksikliklerini büyük ölçüde gideren
illerimiz arasında yerini aldı.
Şimdi, Akdeniz’de, Mersin’de yeni bir
vizyonla hareket ediyoruz. Birkaç konuyu burada sizlerle paylaşmak istiyorum.
Mersin’e bir yeni stadyum kazandırıyoruz. Bunun ihalesi yapıldı. Mersin’e 6 bin
kişilik bir yeni spor salonu kazandıracağız. 1 adet yüzme havuzu, 1 atış
poligonu, 2 adet kapalı küçük ölçekli spor salonu, 1 adet atletizm pisti ve
atletizm salonunu yine Mersin’e kazandırıyoruz. Toplam 12 parça yeni eser, 40
civarında da eski eserin onarımı yoluyla Mersin ilimizde de spor yatırımları
tamamen günün gereklerine paralel bir şekilde tamamlanmış olacak.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Antalya
Stadyumu ne oldu?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Antalya’ya da geleceğim. Orada biraz sabır göstermenizi bekliyorum.
Çok değerli milletvekilleri, şu anda
Türkiye genelinde…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Tarsus dâhil mi Sayın Bakan, Tarsus?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Tarsus ilçemize bir stadyum var. O stadyumu Gençlik ve Spor
Bakanlığı olarak restorasyon kapsamına alıyoruz. Burada tahminî bir maliyetten
size söz edebilirim. Mersin İdmanyurdu’nun Bank Asya’dan Süper Lig’e çıkması
nedeniyle Mersin Stadyumu’nu restore etme maliyeti 7,5 trilyona ulaştı; 7,5
milyon TL. Tahminen, Tarsus ilçemizdeki stadyumun restorasyonu ve yeniden
yapılandırılması da yaklaşık 6-7 milyon TL’ye mal olacaktır.
Değerli milletvekilleri, yine iller ve
ilçeler bazında rakamların detayına girmiyorum. Türkiye genelinde şu an 176
ayrı yerleşim yerinde sentetik çim yüzeyli futbol sahalarının yapımını
planlamış bulunuyoruz. Bunları yalnız bir rakamdan ayırt ederek ifade ediyorum,
hâlen ihalesi yapılan, ödeneği konulan ya da ihale aşamasında olan veyahut yer
teminine çalışılan ayrıca 121 tane sentetik çim yüzeyli futbol sahasının yapım
ve projelendirme safahatı devam etmektedir. Buna ilaveten “175” rakamını
sizlerle paylaşıyorum.
Şimdi, iller bazında
-milletvekillerimizin en çok beklediği konulardan bir tanesi- hangi illerde
stadyum yapılacak? Bunların yapım süreci ve safahatı ne olacak?
Değerli milletvekilleri, hemen,
peşinen, en son söylenmesi gereken cümleyi belki en başta ifade edeyim: Sayın
Başbakanımızın 12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde açılışlar sürecinde, temel
atmalar sürecinde gittiği illerdeki tespitleri paralelinde stadyum yapılacağına
yönelik söz verdiği bütün illerimize stadyum projeleri şu an devam
ettirilmektedir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sivas’a 5
defa söz verdi, 5 defa!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Afyon’la, Afyon’la başlıyorum. Afyon ilimizde stadyumun temelini
attık. Şu an Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Afyon’da stadyumun inşaatını devam
ettiriyor.
Protokolü imzalanan diğer iller, hemen
ifade ediyorum: Batman; protokolünü TOKİ’yle, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi
ile imzaladık. Batman’da da yakında ihale yapılacak ve temel atma aşamasına
geleceğiz.
Gaziantep’te yer tespitini Gaziantep
milletvekillerimiz, belediye başkanımız, Valimizle birlikte yaptık. Gaziantep
ilimizde de yeni ve Spor Toto Süper Lig’deki bir takımın oynaması için gereken
bir stadyumu Gaziantep’e kazandıracağız.
Yine protokolü imzalanan illerimizden
bir diğeri Hatay, bunu da burada ifade ediyorum.
İstanbul var listemde ama İstanbul’daki
stadyum Türk Telekom Arena Stadyumu. 52 bin 600 oturma kapasiteli stadyumu
zaten tamamladık ve hizmet vermeye devam ediyor.
Malatya ilimizin stadyumu biliyorum ki,
Malatya’da da çok konuşuldu. Doğrusu, konuşulmasından dolayı da fevkalade
memnunum. Malatya’da stadyum ihale sürecine girmiş bulunmaktadır. Çok yakında
ihalesi gerçekleştirilecek.
Mersin’i az evvel ifade ettim ama
listeden devam ederek, tekraren söylüyorum. Mersin ilimize yapılacak stadyumun
ihalesi yine Başbakanlık Toplu Konut İdaresiyle yaptığımız protokol
çerçevesinde gerçekleştirildi. Bunu da buradan ifade edeyim.
Sivas ilimiz Malatya’dan hemen sonra
stadyumu ihale edilecek olan ilimiz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın
Bakan, 5 defa söyledi Sayın Başbakan.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Ben ilk defa söylüyorum. Sayın Başbakanımızın sözü yeni yılın ilk
ayları itibarıyla tahakkuk edecek. Şu an Sivas… Mersin ihale edildi, Malatya
ihale sürecinde, akabinde ihale edilecek olan stadyum Sivas ilimizdeki stadyum
olacaktır.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İnşallah.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Listemde Trabzon var. Trabzon ilindeki -Sayın Özak da çok iyi
bilecektir, görevi kendisinden devraldığım Değerli Bakanımız olarak-
Trabzon’daki sorun, Hükûmetten kaynaklanan bir sorun kesinlikle değil.
Trabzon’da, Akyazı dolgu sahasındaki projenin tamamlanmasını bekliyoruz. Akyazı
projesi tamamlanır ve yer teslimine uygun hâle getirilebilirse, Trabzon için de
-protokolü imzalanmış durumda Trabzon’un- Trabzon’da da hemen ilk adımı
atacağız.
Protokol hazırlıkları tamamlanan,
benim, Maliye Bakanının ve TOKİ Başkanının bir araya gelmesi dışında hiçbir
eksiği kalmayan yedi ilimiz var. Onları da sizlerle paylaşıyorum: Adana, Antalya,
Diyarbakır, Eskişehir, Kocaeli, Sakarya ve Samsun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Samsun’u niye
sonunda söyledin Sayın Bakan?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Esas vurguyu üzerinde yoğunlaştırmak için Samsun’u en son okudum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama İzmir’i
unuttunuz!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin geldiği yer noktasında,
iktidarıyla muhalefetiyle, polemiğe girmeye hiç gerek yok, emin olun, Gençlik
ve Spor Bakanı olarak 2012 yılında 16 ayrı stadyum projesine başlayacağımızı bu
kadar rahat bir şekilde ifade edebiliyorsam, siz şuna inanın, bu stadyumların
ihale sonrası yaklaşık maliyeti en az 1,2 veya 1,3 katrilyon TL civarında
olacaktır, 1,2 veya 1,3 katrilyon.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Olsun,
alırsınız, borç alırsınız, borç!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Bir Yunanistan’ın emekli maaşlarını ödeyemediği, bir İtalya’da
Hükûmetin ekonomiyi yönetemediğinden dolayı istifa ettiği bir küresel ekonomik
kriz döneminde 16 tane stadyumun ihalesini bir takvim yılı içerisinde
yapabilecek kadar sağlam bir ülkenin yurttaşları, bu kadar dik duran bir
milletin vekilleri olduğumuz için kendimizle gurur duymalıyız, iftihar
etmeliyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - O borçları
çocuklarımız ödeyecek.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu eserler bizim, buna inanın, bu eserler
bizim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru, doğru
ama çocuklarımıza borç bırakmayalım.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Bu işleri yaparkenki kaynağı hiçbirimiz babamızın evinden
getirmedik.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Torunlarımıza
borç bırakmayalım. Bizim, doğru…
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Çok çalıştık, bu toprakların kaynağını, bu toprakların kaynağını
paraya dönüştürdük, imkâna dönüştürdük, fırsata dönüştürdük.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bütün eserleri
sattınız, o da doğru!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Bu projeleri yapabilecek bir
dirayeti, istikrarı ortaya koyabildik, bundan dolayı kendimizle, “kendimizle”
derken kendimi ya da AK PARTİ Hükûmetini kastetmiyorum sadece, Türk milleti
olarak topyekûn, hepimiz kendimizle ne kadar gurur duysak azdır diye
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz Spor Toto’dan
size söz edecektim ama zaman dediğim gibi hızla akıp gidiyor. Kredi Yurtlar
Kurumundan biraz sizlere söz etmek istiyorum.
Çok saygıdeğer milletvekilleri…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Spor Toto, Spor Toto… Sayın Bakan, Spor Toto… Kulüplerin hakkını ver.
Kulüplerin hakkını ver Sayın Bakan.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Çok saygıdeğer milletvekilleri, madem kulüplerin hakkında o kadar
ısrarcısınız Mevlüt Bey, hemen ifade edeyim.
Spor Toto Teşkilat Başkanlığı üzerinden
Bakanlığımıza bağlı futbola aktardığımız kaynak 1 katrilyon 17 trilyon Türk
lirası.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Kaç
para aldın İddaa’dan? İddaa’dan kaç para aldın Sayın Bakan?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Futbola 1 katrilyon 17 trilyon. Toplam kulüplere -Türkiye Futbol
Federasyonu dâhil, Basketbol Federasyonu dâhil- aktardığımız kaynak 1,27
katrilyon.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – 15
trilyon para aldı, 15 trilyon.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Yani 1 katrilyon 270 trilyon Türk lirası. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bununla beraber sadece altmış bir federasyona ve sadece 2011 yılında
aktardığımız kaynak 137 trilyon.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Yetmez.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Federasyonlara 2010 yılında aktardığımız kaynak 195 trilyon, Bank
Asya kulüplerine, Birinci Lig, İkinci Lig, Üçüncü Lig kulüplerine aynı şekilde
Bakanlığımız imkânlarından, Spor Toto üzerinden çok önemli kaynaklar
aktarıyoruz, bunu bilmenizi isterim. O paranın kalanı da yatırımlara takviye
bütçesi olarak geliyor, rahatsız olmayın.
Çok değerli milletvekilleri, gerçekten
iktidarıyla muhalefetiyle gurur duyacağınız, duymamız gereken bir rakamı daha
sizlerle paylaşmak istiyorum. Cumhuriyet Türkiye'si hepimizin ortak değeri, bir
milletvekilimiz konuşurken ben oturduğum yerde gerçekten çok üzüldüm “’Atatürk’
diyenlerin ‘Atatürk’ derkenki samimiyetine inanmıyorum.” dedi, “’cumhuriyet’
diyenlerin ‘cumhuriyet’ derkenki samimiyetine inanmıyorum dedi. Sayın
milletvekilim, art niyetli olduğunuzu düşünmek istemiyorum, iyi niyetli olunuz,
müsterih olunuz. Eğer “Atatürk” diyen, “cumhuriyet” diyen, “hukuk” diyen,
“insan hakları ve özgürlükler” diyen benim arkadaşlarım ise benim zerre kadar
tereddüdüm yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Muhalefetteki arkadaşlarımın
bu konudaki yaklaşımlarından da benim zerre kadar bir tereddüt duymam asla söz
konusu değildir. Kullandığımız imkânlar Cumhuriyet Türkiye'sinin imkânlarıdır,
bunu böyle bilmeliyiz. Her birimiz geldiğimiz yeri çok iyi bilmeliyiz. Bulunduğumuz
yerde, cumhuriyet idaresinin ve demokratik rejimin bize sunduğu imkânlar ve
fırsatlar sayesinde bulunuyoruz. Dolayısıyla, herkes bulunduğu yerin kıymetini
bilmeli, çok iyi anlamalı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dedelerimizin
eserlerini sattınız, torunlarımıza borç bıraktınız.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, bizim yakın dönem tarihimizde bir takvim
yılı içerisinde 192 adet yurt projesinin
aynı takvim yılına tarihlenebildiği başka bir dönem yaşanmış değildir. 2011
yılında yapımına başladığımız, 2012 yılında yeni yatırım programına dâhil
edeceğimiz Kredi ve Yurtlar Kurumu bünyesindeki yurtlarımızın adedi 192. Bu 192
yurt üzerinden ortaya çıkaracağımız yeni yatak kapasitesi tam 110 bin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) 110 bin yeni yatak kapasitesini, iki yıl gibi bir
zaman içerisinde, 192 proje kapsamında ortaya çıkaracağız. Bu çok önemli bir
rakam. Bu rakamı hafife alamazsınız, bu rakamı çok önemsemelisiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Özak’a teşekkür ederiz.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Burada sabrınıza, tahammülünüze sığınıp sizlerle bu rakamları
paylaşacağım. Yeni 192 yurt projesi:
Adana bin, Adana-Kozan 500,
Adıyaman-Besni 300, Afyon-Bolvadin 500, Afyon-Sultandağı 300, Amasya 500,
Ardahan 750, Aydın-Nazilli 500, Balıkesir-Ayvalık 300, Balıkesir-Bandırma 500,
Bursa-Karacabey 300, Denizli bin, Denizli-Honaz 300, Düzce 500; Edirne-Havsa,
Edirne-İpsala 300’er; Erzincan 500, Eskişehir 1.500, Giresun bin, Hatay bin,
Hatay-Antakya bin, Hatay-Dörtyol 500, Hatay-Kırıkhan 400, Hatay-Reyhanlı 400,
Hakkâri 500, Isparta bin, Isparta-Keçiborlu 400, Isparta-Uluborlu 400, İstanbul
bin, İzmir-Bergama 500, Karabük-Safranbolu 400, Kars-Sarıkamış 300,
Kayseri-Pınarbaşı 250, Bünyan 250, Kırıkkale 750, Kırklareli-Babaeski 300,
Kırşehir-Mucur 300, Kocaeli bin, Kocaeli-Derbent 300, Kocaeli-Gölcük 300,
Konya-Akören 300, Konya-Kulu 300, Mersin-Anamur 300, Mersin-Erdemli 400,
Nevşehir 500, Niğde-Ulukışla 300, Ordu-Perşembe 400, Osmaniye-Kadirli 300,
Rize-Ardeşen 250, Pazar 250, Güneysu 300, Rize-Çayeli 500, Sakarya-Akyazı 400,
Sakarya-Karasu 300, Sakarya-Pamukova 350, Sapanca 500, Samsun 2.000, Sivas 500,
Şanlıurfa-Birecik 300, Şırnak 500, Tekirdağ 750, Trabzon-Akçaabat 650,
Tokat-Erbaa, Tokat-Zile 300’er, Trabzon-Vakfıkebir 400, Zonguldak-Ereğli 300 ve
devam ediyorum bu rakamları sizlerle paylaşmaya çok değerli milletvekilleri.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Samsun 2 bin dediniz değil mi Sayın Bakanım?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Samsun’daki rakamı toplayarak söyledim ilçelere bölmeden, ondan
dolayı ama dikkatinizi çekebildiğim için minnettarım, teşekkür ediyorum.
Antalya 1.500, Çankırı bin, İstanbul
500, Manisa-Gördes 300, Ordu-Ünye 500, Trabzon-Sürmene 300,
Kahramanmaraş-Göksun 300, Malatya-Arapkir 300, Burdur-Gölhisar 500,
Kütahya-Gediz 500, Mardin 750, Tekirdağ 500, Antalya 300, Tunceli 500,
Çanakkale 300, Mersin 3.500 Akdeniz Oyunları Olimpiyat Köyü kapsamında.
Devam ediyorum değerli milletvekilleri.
Van 750, Manisa 500, Gümüşhane 750, Zonguldak ve Aydın 500’er…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan,
Kocaeli’nde 60 bin öğrenci var, 5 bin yurt kapasitesi var.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Niğde 500, İzmir bin, Erciş 600, Afyon 300, İstanbul 500, Bayburt
750. Daha bitmedi, Allah bereket versin daha ne diyeyim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Devamı gelecek, daha devamı var.
Burada az evvel üzüldüğüm bir konuşma
oldu. Bir arkadaşımız, belki sehven, “Kürdistan bölgesi yatırımlardan mahrum
bırakılıyor” dedi; üzüntüyle izledim.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin
yedi tane coğrafi bölgesi vardır; Akdeniz, Karadeniz, Marmara, Ege, İç Anadolu,
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi. Türkiye’de “Kürdistan” diye bir
bölge yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama Kürt kardeşlerimizi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Türk kardeşlerimizi, Arap kardeşlerimizi tek vatan, tek devlet, tek
bayrak, tek millet…
Sayın Başkanım bitiriyorum.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, hepimizin
coğrafyamızın her parçasında birlikte hayat sürdüğümüz bir ülkemiz var. Bu
ülkeyle gurur duymamız lazım. Bu ülkede yeni bölgeler inşa etmenin, ihdas
etmenin hiç kimseye sağlayacağı en ufak bir katkı, en ufak bir rütbe, en ufak
bir paye söz konusu değildir. Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, Arnavut’uyla
etle tırnak olmuş bir tek milletiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu
tartışmanın, tartışmanın artık bir gereği yoktur ama eğer illa belgeyle,
bilgiyle konuşmamız isteniyorsa, değerli milletvekilleri…
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Sayın
Bakan, mahkemeler bile, yargıçlar bile kabul etti “Kürdistan” diye bir coğrafya
olduğunu.
BAŞKAN – Sayın Milletvekili…
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – …zaman olsa emin olun,
saymakla bitiremeyeceğim.
Diyarbakır Spor Salonu, 5 bin oturma
kapasiteli; Diyarbakır Bismil Spor Salonu; Diyarbakır Çınar; Batman Beşirli
Spor Salonu; Bitlis Adilcevaz, Bitlis Güroymak spor salonları; Bingöl Spor Salonu, Bingöl Kayak Merkezi;
Adıyaman Spor Salonu, Adıyaman Gençlik Merkezi; Kâhta Gençlik Merkezi; Gerger
Spor Salonu; Ağrı Tutak Spor Salonu; Muş Gençlik Merkezi; Muş Atletizm
Stadyumu, Muş Bulanık Spor Salonu; Şanlıurfa Spor Salonu, Şanlıurfa Gençlik
Merkezi; Siverek Gençlik Merkezi; Van… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, on
yılda bunlar marifet değil ya!
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan,
verin, beş dakika daha verin, dinleyelim, bilelim nerede ne oluyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakan,
çok teşekkür ediyoruz verdiğiniz bilgiler için. Seksen yılda yapılmayanları
dokuz yılda yapmışız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, konuşsun
Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sağ olun efendim, çok teşekkür
ediyorum, sağ olun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim,
konuşsun, daha var. Kırk dakika değil mi efendim?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, bütçemizin hayırlı olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Hükûmet adına
konuşuyor.
BAŞKAN – Efendim, müsaade edin, lütfen,
tamam.
OKTAY VURAL (İzmir) - Ama Hükûmet adına
konuşuyor efendim.
BAŞKAN – Evet, Hükûmet adına konuştu,
öbür Bakandan keseceğiz, merak etmeyin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ertuğrul Bey
verir süresinden. Veriyor efendim, veriyor. Ertuğrul Bey veriyor, konuşsun Suat
Bey.
BAŞKAN – Müsaade edin.
Çok teşekkür ederim Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim… Allah,
Allah!
BAŞKAN – Teşekkür ederiz efendim, sağ
olun.
Müsaade edin, ben yöneteyim Sayın
Başkan.
Evet, Sayın Günay, buyurun efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, siz
taksimatı yapmayın, Hükûmet yapar kendisi.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bir dakika, bir
dakika.
BAŞKAN – Böyle bir usul yok ama müsaade
edin Bakan konuşsun, soruya sonra gelin.
Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Sayın Başkan,
Sayın Bakan konuşması esnasında sataşmıştır.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sataşma yok.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, Sayın Özkoç, 69’uncu maddeye göre sataşma nedeniyle söz istiyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, neyle
sataştı, isim vermedi, bir şey söylemedi.
BAŞKAN – Kim sataştı efendim?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Özkoç’un söylediği sözleri Sayın Başkan bir başka anlama çevirmek
suretiyle…
BAŞKAN – Affedersiniz, tutanakları
getirelim, kim sataştıysa ona göre söz verelim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne diye
sataştı, kimi söyledi? Hiç isim zikretmedi, niye alınganlık gösteriyor?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Hayır, Sayın Bakan, Sayın Özkoç’un sözlerini bir başka anlama gelecek şekilde
değerlendirdi.
BAŞKAN – İsim vermedi, kusura bakmayın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, isim
falan vermedi.
OKTAY VURAL (İzmir) – İsim vermedi ama
kimi konuştuğu biliyoruz biz efendim. İsmini versin o zaman.
BAŞKAN – Getirtelim, ben de bakayım,
ben de bilmiyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Efendim, kimin konuştuğunu biliyoruz.
Sayın Başkan, lütfen, İç Tüzük gayet
açık efendim.
BAŞKAN – Efendim, tutanakları
getirelim, ben isim zikrini hatırlamıyorum.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Bir şey demedim ki.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, isim
falan vermedi.
BAŞKAN – Sayın Bakan da öyle diyor.
Varsa, vereyim söz.
OKTAY VURAL (İzmir) – İsim vermedi ama
kimin konuştuğunu biliyoruz biz efendim. İsmini versin o zaman.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Efendim, kimin konuştuğunu biliyoruz.
BAŞKAN – Getirtelim efendim, sataşma
varsa vereceğim. Ben duymadım, isim zikretmedi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, bir saniye…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama neye sataştığını
söylesin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, tutanakları mı alıyorsunuz efendim?
BAŞKAN – Beyefendi, müsaade eder
misiniz birimiz konuşsak.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, hayır, konuşmanız sona ermedi. Ben en son ne söylediğinizi
anlayamadım. Tutanakları mı getirtiyorsunuz efendim?
BAŞKAN – Evet efendim, getirtip
bakalım; varsa, vereceğiz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Peki
efendim.
BAŞKAN – Kültür ve Turizm Bakanı Sayın
Ertuğrul Günay, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on sekiz dakikaya indi efendim.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugünün son bütçe görüşmesinde
ben de hepinizi sevgiyle saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Bizim Bakanlığımızın bütçesi üzerinde,
iktidardan ve muhalefetten 10 arkadaşım söz almış benim notlarıma göre, çok
teşekkür ederim hepsine. Birkaç sınırlı örneğin ya da cümlenin dışında,
arkadaşlarımız herhangi bir polemikle ya da hamasetle zamanı ziyan etmemeye
özen gösterdiler. Şahsen ben ve arkadaşlarım, Bakanlıktan arkadaşlarım,
konuşmacı arkadaşlarımızı dinlerken yararlandık, notlar aldık, eksiklerimizi de
görmeye çalıştık.
Değerli arkadaşlarım, önce hepinize çok
teşekkür ederim. İktidar ve muhalefet, çalıştığımız alanın önemli olduğuna
işaret etti ve bütçemizin de yetersiz olduğuna işaret etti. Bunun biz de
farkındayız ama -galiba bir arkadaşım işaret etti- geçmiş yıllardan beri, ne
yazık ki, çalıştığımız önemli alanın önemine uygun bir bütçe ayrımını Türkiye
yaşamadı.
Ben göreve başladığımda, 2008 bütçesi,
2007 sonunda 800 küsur milyon idi bütçemiz, bu yıl 1.700’lere çıktı. Bu,
aslında kendi içinde baktığınız zaman önemli bir artış ama bütçenin ana
büyüklüğü içinde oranımız binde 38’den binde 50’ye gelebildi. Elbette,
Türkiye’nin imkânları arttıkça biz de bu bütçeyi arttıracağız.
Bunun yanı sıra, 2005 yılında çıkmış
bulunan emlak vergisine yüzde 10 ilaveler de bizim, kültür varlıklarının
iyileşmesi için kullandığımız bir kaynaktır ve son yıllarda hızla artan kendi
döner sermaye imkânlarımızda yine bizim çalışma alanımızı oldukça
rahatlatmaktadır.
Şunu herkes bilsin ki milletin hakkı
olan, kamunun bir tek kuruşunu amacın dışında kullanmamaya, her kuruşun
milletin yararı için kullanılmasına bütün gücümüzle özen göstermeye
çalışıyoruz. O yüzden de son yıllarda hem turizm alanında hem de kültür
alanında performansımız yüzümüzü ağartacak düzeye gelmiştir. Bunu
arkadaşlarımız, muhalefet mensubu arkadaşlarımız da belli ölçülerde ifade
ettiler çünkü açıkça bu yükseliş, hem turizmdeki hem kültürdeki yükseliş
gözüküyor.
İki alanda çalışıyoruz, bunlardan
birisi araçsal. Turizm araçsal bir alan ama kültür bence, bizim “kültür”
deyince algıladığımızdan daha geniş bir alan. “Kültür” deyince, daha çok biz
kitap, edebiyat, şiir, güzel sanatlar, bunları algılıyoruz ama hayatın bütünü
aslında kültür. O yüzden kültür, toplam yaşam kalitemizin ne olduğuyla ilgili
ve kültür alanında çalışmalar da toplam yaşam kalitemizi yükseltmekle ilgili.
Turizm de bunların araçlarından birisi. Bizim ülkemizi dünyadan insanlar
gelsinler, görsünler; evet, bundan gelir edelim ama bizim insanımız da dünyanın
başka yerlerini görebilsin, ülkemizin güzelliklerini görebilsin, farkına
varabilsin ve bütünüyle yaşam kalitesi, bizden sonra gelenlerin yaşam kalitesi,
bizim ülkemizin genç kuşaklarının yaşam kalitesi her alanda, sadece edebiyatta,
şiirde, güzel sanatlarda değil, demokraside, insan haklarında, birbirimizle
ilişki alanlarının hepsinde bizim yaşadıklarımızdan daha iyi olsun, Türkiye iyi
bir yere, iyi bir yöne gidebilsin. Böyle bir alanda çalışıyoruz.
Turizmde biz 13 milyonlarla -2003
rakamları ortada, bunlar resmî rakamlar, sizlere küçük bir kitapçık dağıttım-
almışız Türkiye’yi. Geçen yıl 28,6’ydı ki 2008, 2009, 2010’da dünya krizi
artıyor ve dünya 2009’da geriye gitti, buna rağmen Türkiye artışını sürdürdü.
Bu yıl 30 milyonun üzerinde bir rakamı göreceğiz. Bu, Türkiye için şimdiye
kadar yaşanmamış bir rekor.
Gelirimiz de -TÜİK hesapları son
yıllarda bir miktar revize ediliyor- buraya yansıyan, bu resmî rakamlara
yansıyanların daha üzerinde bir yerde. Turizm alanında çalışan herkes kabul
ediyor ki bu yansıyan resmî rakamlarda kuyumcu alışverişleri, halıcı
alışverişleri buraya intikal etmediği için Türkiye turizmden daha yüksek bir
gelir elde ediyor ama biz istiyoruz ki daha da fazlasını elde etsin. 30 milyon
insan gelirken gelirimiz gelen sayısından çok daha yukarılara çıksın. Onun için
ne yapıyoruz? Geçmiş yıllardaki kolaycılıktan bir ölçüde daha kendimizi başka
alanlarda çalışmaya zorluyoruz. Sıcak iklim ülkesi olmanın bize getirdiği
imkânların ötesinde, kış sporları imkânlarımızı, kongre turizmi imkânlarımızı,
termal turizmi imkânlarımızı, yayla turizmi imkânlarımızı, arkeoloji
imkânlarımızı, tarih, yemek, geleneksel sanatlar imkânlarımızı da turizmin
sunumu içine katmaya çalışıyoruz.
Türkiye’nin bütün varlığına
-Türkiye’nin bütün tarihsel ve toplam yaşam kalitesi çerçevesinde söz ediyorum-
bütün kültür varlığına ayrımsız sahip çıkmaya çalışıyoruz. Biz, dünyada
uygarlıkların beşiği olmuş olan bir alanda yaşıyoruz gerçekten. “Beşikler
vermişim Nuh’a, salıncaklar, hamaklar. Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır,
Anadolu’yum ben tanıyor musun?” diyor şair. “Hava Ana’n dünkü çocuk sayılır,
Anadolu’yum ben tanıyor musun?” Dünyada böyle bir toprak yok, dünyada bu kadar
engin, bu kadar zengin, bu kadar derin bir toprak yok ve bu toprağın
zenginlikleri arasında bizim ayrım yapma hakkımız yok. Onun için, hangi
dönemden, hangi çağdan, hangi uygarlıktan, hangi kültürden, hangi etnik
kökenden, hangi inançtan kalmış olursa olsun Anadolu’da bir tek çiçeği, bir tek
rengi soldurmamaya çalışıyoruz. Bu yeni bir bakış açısı. Burada bizim zihin
altı ipoteklerimiz var. Biz geçen yıl bir kitap bastık Anadolu’nun yaygın yerli
dillerinden birisiyle. Benim Bakanlığımda o kitabın basılamayacağına ilişkin şu
kadar, kocaman bir dosya var. Biz engelleri aşarak geliyoruz. Yani birbirimizi
anlamaya çalışalım burada. Biraz önceki tartışmaya dönmek istemiyorum,
birimizin söylediği sözden yargılamaya, niyet okumaya çalışmayalım. Türkiye
darboğazlardan geldi. Türkiye 27 Mayıslardan, 12 Martlardan, 12 Eylüllerden, 28
Şubatlardan geldi.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - AKP diktasına
geldi.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) - Bunlardan geldi ve şimdi bütün bu zihin altı tortularımızı bir
tarafa bırakarak kardeşçe, barış içinde, bir arada yaşayan, gönüllü yurttaşlık
temelinde birbirini seven, sayan, birbirinin hakkına, hukukuna, zenginliğine,
derinliğine, inancına, felsefesine saygı duyan bir yurttaşlık anlayışı nasıl
yaratabiliriz, nasıl oluşturabiliriz?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Yok işte, yok,
olsa Sayın Bakan, yok…
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) - Kültürün çalıştığı alanlardan bir tanesi bu. Bunu yapmaya
çalışıyoruz. O yüzden, hiç ayrım yapmıyoruz Anadolu toprağında.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Çok ayrım
yapılıyor Sayın Bakan, çok ayrım yapılıyor.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) - Bir pagan tapınağı mıdır, bir Hristiyan eseri midir, bir Musevi
eseri midir? Selçukludan, Osmanlıdan, İslam’ın bir anıtından mı geliyor?
Mademki bu topraklarda var “hepsi bizim” anlayışıyla bakıyoruz. Ama bu konuda
bir ön yargı var. Onun için, birkaç küçük örnek vermek istiyorum. Genellikle,
tabii, önemli arkeoloji çalışmaları yapıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bizans
medeniyetini ihya mı ediyorsunuz?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) – 50’lerden almışız arkeoloji kazıları biz, 2003’lerde, şu anda 120
kadar Türk kazısı yapıyoruz, 40’dan fazla yabancı kazı yapıyoruz. Türkiye’de en
fazla kazı yapılan, dünyada en fazla kazı yapılan ülkelerden birisi Türkiye.
Tabii, kazınca Hitit çıkıyor, Likya
çıkıyor, Lidya çıkıyor, Roma çıkıyor…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – İnsan cesetleri
de çıkıyor Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) – Efendim?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – İnsan cesetleri
de çıkıyor toprağın altından Sayın Bakan, o da var.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) – İsterseniz, benim söylediğimi anlamaya çalışın, olur mu? Yani
polemik yapmayın.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Polemik değil,
gerçek Sayın Bakanım. Bitlis’te toprağın altından insan cesetleri çıkıyor.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) - Beni de herhangi bir cevaba zorlamayın. Şurada çok medeni bir
görüşme yaptık. Konuştuğumuz alanla ilgili çalışalım. O söylediğiniz
alanlardaki benim duyarlılığımı herkes biliyor. Birbirimizi lütfen gereksiz
cevaplara yönlendirmeye çalışmayalım.
Daha çok tabii antik çağların eserleri
çıkıyor. “Hep buna mı çalışıyorsunuz?” diyorlar. Arkadaşlarım, bizim kendi
kültürümüz, bizim öz kültürümüz, Anadolu’nun şu andaki kültürü ya da Selçuklu, Osmanlı,
İslam kültürü üzerinde de sayısız çalışmalar yapıyoruz. Bir tek hatırlatma
yapmak istiyorum: Ayasofya’nın haziresi içindeki türbeler belki elli yıldan
fazla kapalıydı. Bu geçen dönemde, son birkaç yıllık dönemde ortaya çıkardık.
Yetmiş yıl kadar önce girişe yapılmış bir beton estetikle bağdaşmaz, tarihle
bağdaşmaz, oradaki dokuyla bağdaşmaz bir beton, müdüriyet yapısı vardı;
kaldırdık, arkasından bir tarih olduğu, bir zenginlik ve bir derinlik olduğu
ortaya çıktı.
Nevşehir Hacı Bektaş Külliyesi’ni pırıl
pırıl yaptık, tıpkı Mevlânâ da çalıştığımız gibi, tıpkı Hacı Bayram çevresinde
çalıştığımız gibi. Ayırmıyoruz. Ayrım, Hacı Bayram ile Hacı Bektaş’ı, Mevlânâ
ile Yunus’u karşı karşıya koymuyoruz. Bunların hepsini Anadolu’nun zenginliği
sayıyoruz ve çalışıyoruz. Galata Mevlevihanesi’ni, Edirne Türk İslam Eserleri
Müzesi’ni, Erzurum Türk İslam Eserleri Müzesi’ni, Yakutiye Medresesi’ni,
Bitlis-Ahlat Selçuklu Mezarlığını, Edirne Selimiye Camii…. Edirne Selimiye
Camii UNESCO Dünya Mirası Listesine girdi. On beş yıldan beri Türkiye’den
herhangi bir eser Dünya Mirası Listesine girmemişti, Edirne Selimiye Camii bir
Türk İslam eseri olarak 2011 yılının Haziran ayında, Temmuz ayında Dünya Mirası
Listesine girdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Dünya Mirası Listesinde 2007 sonunda
biz devraldığımız zaman 18 eserimiz vardı, şu anda Türkiye’den 26 eserimiz
oldu, 9 yeni alan. Bunun içinde Beyşehir’deki Eşrefoğlu Camii de var, bunun
içinde Afrodisias’taki Roma Mermer Atölyesi de var ama hepsi, bunlar, yeni
olarak Dünya Mirası Listesine Türkiye’nin eserleri olarak kaydedildi.
Divriği Ulu Camii’ni, Konya Beyşehir
Eşrefoğlu Camii’ni, Edirne Hıdırlı Tabyalarını… Hasankeyf’te şu anda ne
olacağını benim de gerçekten büyük bir kaygıyla, yüreğimde her zaman yaşattığım
eserleri, su altında kalmasın, mümkün olduğu kadar koruyalım, geleceğe
taşıyalım diye özenle sahiplenmeye çalışıyoruz ve onlarla ilgili rölöve,
restitüsyon, taşıma önlemlerini almaya çalışıyoruz. Edirne Hıdırlık
Tabyalarını, Erzurum Tabyalarını, Topkapı Sarayı’nda sayısız mekânı, Yıldız
Sarayı’nda sayısız mekânı çalışıyoruz. İstanbul Beyazıt Kütüphanesi’ni
çalışıyoruz, Koca Ragıp Paşa Kütüphanesi’ni çalışıyoruz, Çanakkale, Gelibolu,
Namazgah, Mecidiye ve Ertuğrul Tabyalarını çalışıyoruz, Ağrı İshak Paşa Sarayı’nı
bitiriyoruz ama şimdi Ahmedi Hani Türbesini çalışıyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Şimdi, yeni bir alanı çalışıyoruz.
Safranbolu’yu, Göynük’ü, Kula’yı,
Zile’yi, Van Erciş Çelebibağ Selçuklu Mezarlığı’nı, Ayasofya Türbelerini -demin
söyledim- İstanbul Nuruosmaniye Türbesi’ni, Sultan Reşat Türbesi’ni, Alanya
Kalesi’ni çalışıyoruz ve şimdi Selimiye Camii’nden sonra Alanya’yı, Efes’i,
Bergama’yı, Diyarbakır Surlarını dünya mirası asıl listesine aldırmak için
uğraşıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bunlar bir
bakanlığın, kültür ve turizm alanında çalışan bakanlığın doğal olarak yapması
gerekenler ama yeni, ilk defa Türkiye’nin gündemine soktuğumuz yeni alanlar var
bu geçen dönem içinde. Bakın, bizim çok önemli bir hazinemiz vardı elimizde.
Şimdiye kadar çok farkında değildik, yazma eserler. Türkiye’nin çeşitli
kütüphanelerine dağıtılmıştı. Geçen dönem, hatırlayacaksınız, 2010 yılında bir
yeni yasa çıkardık. İstanbul’da bir merkez kurduk ve Türkiye'deki bütün yazma eserleri on beş kütüphanede
topluyoruz ve bunlarla ilgili iki tane rehabilitasyon merkezi kuruyoruz. Yazma
eserleri dünya çapından toplayacak olan yeni birimler oluşturduk ve yazma
eserlere bu yıl bütçeden ilk defa kaynak ayırıyoruz ve bu teşkilatı ilk defa
Türkiye'de gündeme getirdik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bundan daha önemli, 2007’de Yunus Emre
enstitülerinin kurulması konusunda bir yasa çıkmıştı. Bakınız, hep söylüyorum,
Türkiye'de Cervantes Enstitüsü vardı, Goethe vardı, İngiliz Kültür vardı,
Amerikan Kültür vardı, Fransız Kültür vardı. Ne zamandan beri? Şu Mecliste
bulunan herkes kendisini bildiğinden beri neredeyse. Ama bizim elli yıldan beri
Avrupa’da yurttaşlarımız vardı, Avrupa’da bir Türk kültür merkezi yoktu. Türk
kültürünü öğretecek, dilini öğretecek, oradaki, Türkiye'deki gelişmeleri anlatacak, hem oradaki Türk’e hem
Türkiye'yi öğrenmek isteyenlere, yoktu. Şimdi, şu anda, ben en son geçen ay
Bükreş ve Köstence Yunus Emre Kültür Merkezlerini açtım, on sekiz oldu.
Dünyada, Avrupa toprağında, Afrika toprağında, Asya toprağında on sekiz tane
Yunus Emre Kültür Merkezi açtık ve 2012 yılı sonuna kadar Berlin dâhil olmak
üzere, Paris dâhil olmak üzere, Moskova dâhil olmak üzere inşallah bu sayıyı
yirmi beşe çıkaracağız. Dünyada yirmi beş tane en az, bu yılın sonuna kadar
Yunus Emre Kültür Merkezi olacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tiyatro açmak kolay. Yani açılmamış
tabii, demin Arkadaşımız söyledi, biraz arkadaşlarım nedense alınganlık
gösterdi. 1948 yılında Devlet Tiyatroları kurulmuş fakat Devlet Tiyatroları
elli yıl içinde İstanbul’da Anadolu yakasına geçmemiş; bırakın Kocaeli’yi,
Sakarya’yı, bırakın Eskişehir’i, bırakın Malatya’yı, Çorum’u, Anadolu yakasına
geçmemişti. 2003’ten bu yana 25’le aldığımız devlet tiyatrosu sayısı üzerine 35
ilave ettik. Şu anda 33 ilave ettik, bu yıl içinde, yıl sonuna kadar Manisa,
Kayseri ve Ordu’yu açmaya çalışıyoruz, 35 ilave ediyoruz on yıl içinde. Bakın,
elli yıl içinde 25 tane. Sanata, kültüre daha fazla önem ve değer verdiğini
söyleyen arkadaşlarımızın açtığı sahne sayısı 25’ti, on yılda 35 tane yeni
devlet tiyatrosu sahnesi açıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz kültürü, sanatı, tarihi, barışı,
kardeşliği, güzel sanatları Anadolu’nun her tarafına yaymaya çalışıyoruz,
Anadolu’nun her tarafının bu hizmetlerden yararlanmasını sağlamaya çalışıyoruz.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – İnşallah,
inşallah. Barış gelsin, kardeşlik gelsin.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) – 2012 yılı içinde Hakkâri Yüksekova Kültür Merkezini bitirmeye
çalışıyorum Allah izin verirse, yapacağız.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de bizim
barışa ihtiyacımız var ve birbirimizi dinlemeye ve anlamaya ihtiyacımız var.
İnanın bana, yurtta barış ve dünyada barış olursa başaramayacağımız hiçbir şey
yoktur, ama bu şart. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Temel şartımız yurtta
barış ve dünyada barıştır gerçekten. Ben Türkiye'nin güneydoğusunun, doğusunun
barış ortamında, herhangi bir başka yatırıma ihtiyacı olmadan, sadece şehir
turizmi, sadece kültür turizmi potansiyeliyle ayağı kalkacağını size taahhüt
ederim, gerçekten. Diyarbakır’da, Hatay’da, Gaziantep’te, Urfa’da, Mardin’de,
Van’da, Bitlis’te, Ahlat’ta, Doğu Beyazıt’ta inanılmaz tarihî eserler var,
inanılmaz kültür merkezleri var. Dünyanın en büyük mozaik müzelerinden birini
Gaziantep’te açtık. Şimdi Urfa’da benzerini yapmaya çalışıyoruz, şimdi Hatay’da
benzerini yapmaya çalışıyoruz. Diyarbakır Surlarını -bunu daha önce söyledim-
Diyarbakır İçkale’yi, 12 Eylül döneminde benim biraz da ayaklarım titreyerek
dosya okumaya gittiğim ama oradaki ürküntüyü, hukukçu olmama rağmen ve avukat
olmama rağmen, hissettiğim Diyarbakır İçkale’yi şu anda bölgenin en büyük
arkeoloji müzesi yapmaya çalışıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, 1880’lerin
sonunda ilk defa Türkçeden 1 kitap İngilizceye çevrilmiş ve aradan geçen yüz
küsur yılda galiba 200 küsur kitabımız İngilizceye çevrilmiş bizim, 225 falan
sanıyorum. 2005’te Türk Edebiyatını Dışa Açma Projesi başladı. Şu ana kadar biz
bine yakın kitaba destek verdik ve şu anda 700 kadar kitap dünyanın kırka yakın
diline çevrildi. Edebiyatımızı dışa açmaya çalışıyoruz. Edebiyatımızı dışarıya
açarken ayrım yapmıyoruz, Akif’le Nazım’ı karşı karşıya, Nazım’la Necip Fazıl’ı
karşı karşıya, Fikret’le Akif’i karşı karşıya getirmeye çalışmıyoruz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Onlar karşı
karşıya olmalıdır zaten. Karşı karşıya
olmasalardı gelişmezlerdi o kadar.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) – Geçmiş dönemlerde bunlar, o günkü konjonktür içinde, o günkü dünya
koşulları içinde karşıt fikirler ileri sürmüş olabilirler birbirlerine ama
derinde bir yerde baktığınız zaman hepsi
vatanın iyiliğini ve daha ileri gitmesini belki farklı yöntemlerle arzu
etmişler.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Karşıt
olmasalardı o kadar büyümezlerdi.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) – Şimdi barıştırmaya çalışıyoruz. Şimdi bütün bu tarih zenginliğinden
bir barış ortamı ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Onun Türkiye’nin raflarını,
kitapçı raflarını, Türkiye’nin kütüphanelerini onların isimleriyle, resimleriyle
donatmaya, Türkiye’nin nasıl bir edebiyat, tarih, kültür, köken zenginliği
içinde olduğunu dünyaya anlatmaya çalışıyoruz. Şu anda kırka yakın ülkede bizim
Bakanlık olarak desteklediğimiz bine yakın projeyle -değerli arkadaşlarım-
basılmış kitap yer alıyor.
Yeni bir şey geliştirdik, yeni bir
konu, alan. Kütüphanelerimiz bizim birkaç sınırlı örnek dışında tematik
değildi. Şimdi bir edebiyat müze kütüphanesi konsepti geliştiriyoruz. Bu geçen
yıldan bu yana sürdürdüğümüz bir çalışma. Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal
Marşı’nın kabul yıldönümünde adıyla Ankara’da bir edebiyat müze kütüphanesi
açtık önce. Sonra Erzurumlu Emrah ismiyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) – …şimdi Erzurum’da açıyoruz.
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan, lütfen
toparlayın.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) – Adana’da Karacaoğlan ismiyle, İstanbul’da Ahmet Hamdi Tanpınar
ismiyle, Diyarbakır’da…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan,
Salim Uslu Bey bekliyor.
BAŞKAN – Tamam efendim, tamam.
Sayın Bakanım, süreniz doldu. Teşekkür
ederim.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) – Hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, aleyhte olmak
üzere Sayın Ali Uzunırmak, buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan,
ben bütün toplamdaki saliselerin bana eklenmesini istiyorum konuşulmayan,
saliselerin bile.
BAŞKAN – Anlayamadım…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bütün
konuşulmayan saliselerin bile eklenmesini istiyorum.
BAŞKAN – Ekleyelim, buyurun. Buyurun
efendim, buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesi hakkında söz aldım,
hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Hemen konuşmamın başında ifade etmek
istiyorum ki iktidarıyla muhalefetiyle bu ülke bizim ve hepimiz sorumluyuz.
Dolayısıyla, eleştirdiğim zihniyette olmayan arkadaşlarımın bu eleştirilerden
müstesna olduğunu hemen ifade etmek istiyorum.
Sayın Gençlik ve Spor Bakanımız kürsüye
çıktı. Ben, tabii ki her şeyden önce sporda tesisin çok önemli olduğunu bilen
birisiyim ama sporda tesisten önce, spor mantığı, spor kültürü, spor bilinci ve
spor felsefesi önemlidir. Çok değerli arkadaşlar, eğer biz onu inşa etmezsek o
tesisler fare yuvasına döner. Eğer spor bilincini, spor kültürünü
geliştirmezsek ve buna bir vizyon, bir misyon ve bir projeksiyon olarak
bakmazsak o tesislerin hiçbir anlamı kalmaz. Tabii ki AKP’nin çekirdeği olan
arkadaşlarımız mücahitlik iddiasıyla, felsefi bir derinlikle işe başladılar,
daha sonra müteahhit oldular ve bunun bir adım sonrası da her şeye müsait
olmaya doğru gidiyorlar Türkiye’de. Dolayısıyla bu müsaitlik fazla düşündürücü.
Ben, zannediyorum ki Sayın Gençlik ve Spor Bakanımız bir dahaki kabinede
Bayındırlık Bakanı falan olmaya aday, o kadar tesisten bahsedince burada.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Yapmayalım mı tesis?
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Spor
kültüründen, spor felsefesinden hiçbir şey bahsedilmeyince burada tabii ki çok
bir sıkıntı oldu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Değerli milletvekilleri,
laf atmanıza hiç gerek yok, yani söylediklerimi biraz anlamaya çalışırsanız
daha akıllıca bir iş yaparsınız.
Değerli milletvekilleri, sporun temeli,
sporların, bütün dalların anası jimnastiktir. Dolayısıyla Sayın Bakanıma şunu
ifade etmek istiyorum: Jimnastiğin de belli yaşta mutlaka başlaması gerekir.
Bütün dallarda bugün başarılı olan sporcuların altyapısına baktığınızda, çok
çocuk yaşta jimnastikle uğraşanların daha başarılı olduğunu görürsünüz.
Dolayısıyla, insan kaynakları olarak öncelikle anaokullarından başlayan bir
jimnastik eğitimiyle -Millî Eğitimle- daha fazla ders ve daha doğru
programlarla çocuklarımızın yönlendirilmesini temin etmeliyiz insan kaynakları
olarak. Daha sonra okullarımız ve okullarımızla bir iletişim içerisinde,
organizasyon içerisinde kulüplerimize iş düşmektedir. Spor dallarına
baktığımızda, yapılış amacı olarak, amatör spor ve profesyonel olarak spor
yapan insanlar vardır ve yapılan oyunlara dikkat ettiğimizde takım oyunları ve
bireysel sporlar vardır. Bütün bunları, amatörleri profesyonele, yarışmacı
zirve sporlarına zemin hazırlayacak şekilde bir alan olarak görürsek, buna göre
imkân ve kabiliyetlerimizi organize edersek sağlıklı olur.
Burada, şu ile bu yatırım, bu ile bu
yatırım, bu ile bu yatırım mantığı içerisinde tesisleşme, doğru bir tesisleşme
değildir Sayın Bakan. Doğru tesisleşme şudur: İklimin, kültürün, geleneklerin
çevre insanının üzerinde fiziki olarak ve genetik olarak tesirleri olur.
Düşünün ki yüksek rakımlı yerlerde yaşayan insanların damar yapısı ve
yapabilecekleri spor dalları ile deniz seviyesinde yaşayan insanların damar
yapıları, adale yapıları ve hele hele bunların içerisine folklorik özellikleri,
kültürü, birtakım şeyleri kattığınızda bu insanların spor dallarında daha
organize olabilmesi için Türkiye'nin bu coğrafyasının mutlaka çıkarılması lazım
ve bu coğrafya doğrultusunda o spor dallarının tesislerinin oralara öncelik
verilerek yapılması gerekir. Hatta ve hatta bunun daha ilerisinde bir adım
olarak Millî Eğitimle temas içerisinde -örneğin Erzurum tarafında, Ağrı’da uzun
koşucularımız vardır bizim, maratoncularımız- o dallardaki öğretmenlerimizi
Millî Eğitimin beden eğitimi öğretmeni olarak oralara göndermesi, Gençlik Spor
Bakanlığımızın o dallardaki uzmanlarımızı o illerde görevlendirmesi ve o illere
uygun tesislerin oralarda öncelikli yapılması mantığı içerisinde eğer spora
vizyon kazandırırsak, biz o zaman Türk sporunu -dünyada ekonomik olarak, direkt
ve dolaylı, beşinci büyük sektör durumuna gelmiş sporu- dünyada daha vizyon
sahibi ve daha güçlü rekabet gücüne ulaştırırız ve mutlaka Türkiye o sektörden
daha büyük pay alır.
İşte, bir müteahhit zihniyeti
içerisinde değil, böyle bir spor mantığı ve kültürü, bilinci içerisinde Türk
sporunu organize etmeyi diliyorum, bütçenin yetersiz olduğunu bu mantıktan
dolayı söylüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum, hayırlı
olsun diyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Uzunırmak.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, Sayın Konuşması konuşmasında “Şimdi her şeye müsait oldunuz.” ifadesini
kullandı. Bu ifadeden maksadının ne olduğunu açıklamasını istiyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkanım,
muradım şu: Her şeye müsait... Yok ben, böyle terbiye... Burası Türkiye Büyük
Millet Meclisidir, mehabeti sadece ezbere söyleyen bir milletvekili değilim.
Bunu bir ahlaki manada söylemiş değilim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – O zaman
lütfen maksadını aşan bir ifade kullandığını ifade et.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Her şeye müsait
demek, iktidarda kalabilmek için her türlü yola başvurma anlamındadır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Zabıtlara geçti efendim, iki
tarafın sözü de.
Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ne
demek? Özrü kabahatinden büyük.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim,
sataşmadan dolayı Mahir Bey’e söz verin o zaman.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, on
dakika ara veriyorum efendim.
Kapanma
Saati: 22.23
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 22.34
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
dokuzuncu tur görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Birinci söz Mersin Milletvekili Sayın
Öz’ün.
Buyurun Sayın Öz.
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Birinci sorum Gençlik ve Spor
Bakanımıza olacak. Ana spor dallarımız olan atletizm, jimnastik ve yüzme
dallarına 2012 yılı için ne kadar ödenek ayrılmıştır?
İkinci sorum: Artistik jimnastik
dalında Mersin il 1’incisi ve Türkiye 45’incisi olan sekiz yaşındaki Ezgi Yeşil
isimli yavrumuzun Millî Takım alt kadrosuna davet edildiğini biliyoruz ancak
Gençlik Spor İl Müdürlüğünde antrenör olmasına rağmen, jimnastik aletleri
olmadığından çalışma yapamamaktadır. Bu sorunu çözebilir misiniz?
Bir diğer sorum, malumunuz 2013’te
Mersin’de yapılacak olan Akdeniz Olimpiyatları için sportif sahaların
yoğunlukla Yenişehir ilçemizde yapılması yerine, Tarsus’tan Silifke’ye kadar
geniş bir alana kaydırılması sağlanabilir mi? Bu konudaki düşünceniz nedir?
Bir diğer sorum da Kültür ve Turizm
Bakanımıza olacak. Akdeniz’in incisi durumundaki Mersin iline Bakanlığınız
döneminde hangi turizm yatırımları yapılmıştır? Akyazı nükleer santralini
turizme bir engel olarak görüyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul
Milletvekilimiz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Bakan, Spor Bakanım, Türkiye'deki profesyonel kulüpler Dernekler
Kanunu’na tabi yönetiliyor. İki üç kişi kulübü yönetiyor ama, tüm yöneticiler
müşterek borçlara müteselsil kefil.
Bir bu nedenle kulüplerin vergi ve
sigorta borçlarını stopaj yaparak payları ödenirken keserek yaparsanız devlete
karşı borç doğmaz artı yöneticiler bir icrayla, hacizle karşı karşıya gelmez.
İki: Kulüplere Dernekler Kanunu yerine
başka bir farklı düzenleme yapacak mısınız?
Üç: Sayın Bakan, 15 katrilyon para
aldınız, “1,1 katrilyon verdik.” diyorsunuz. 15 katrilyon para topluyorsunuz,
kulüplerin üzerinden, kulüplerin hakkını yiyorsunuz. Kulüplerin payını yüzde
7’den yüzde 15’e çıkaracak mısınız? Yüzde 15’e çıkarın, kulüpler özgür olsun.
Dört…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Aslanoğlu.
Sayın Vural, İzmir Milletvekilimiz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Kültür ve Turizm Bakanına
sorularım. Doğrusu Sayın Bakan, Salim Uslu’nun namı yürümüş galiba, hemen
ismini söyleyince terk ettiniz kürsüyü.
Sorum şu: Geçen sene 28 Aralık 2010
tarihinde Mehmet Âkif Ersoy’un öldüğü yerin müze yapılmasına ilişkin bir sual
tevcih etmiştim, sizin de gerekli girişiminiz, kamulaştırılmasıyla ilgili başlatılmış
girişiminiz var. 2011 yılı -ki Mehmet Âkif Ersoy yılı- inşallah bu girişimi
sonuçlandıracağız ve hatırasına hürmeten bir müze düzenleyeceğiz.
Bugün gazetelerin birinde “Mehmet Âkif
müzesi bu yıl değilse ne zaman?” diye soruyor ve Bakanlığınız hâlen hangi
dairede kaldığını araştırıyorsunuz. Bir yıldan beri bulamadınız ama bir yıl
önce söylediğiniz de “Kamulaştırılmasıyla ilgili işlem başlattık.” diyorsunuz.
Dolayısıyla, bu yıla bunu yetiştirebilecek misiniz?
Suallerimden bir diğeri de bu
dağıttığınız kitapçıkta, 13’üncü sayfada 2009 yılında illere aktarılan
ödeneklerde 74,9’dan 209,6’ya bir fırlama var. Bu neden olmuş acaba? Böyle
birdenbire pik yapıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) - Bu konuda bilgi
verir misiniz.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Kırklareli Milletvekilimiz Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Birinci sorum Gençlik ve Spor Bakanı
Sayın Kılıç’a.
Sayın Bakan, kürsüde gerçekten çok
hızlı bir şekilde yatırımları, spor yatırımlarını, statları belirttiniz. Benim
ilim, seçim bölgem olan Kırklareli’ni belki o arada yoğunluktan atlamış
olabilirsiniz. Kırklareli için ayrılmış olan önümüzdeki yıl spor yatırımları
için ne kadar bir kaynak vardır? Bu, yurt için de geçerli. Babaeski’yi
söylediniz gerçi, diğer ilçelerimizde yurt projesi var mı?
Sayın Kültür Bakanımıza da bir sorum
var. Ben iki tane soru önergesi verdim Sayın Bakanım size, ikisine de yanıt
vermediniz.
Bir tanesi, Topkapı Müzesi’ndeki III.
Selim’in tahtının taşınması olayından sonraki süreçti. Müdür Sayın Yusuf
Bey’in, ben yine basından oradan başka yere gönderildiğini öğrendim ama siz
yanıt vermediniz. Sorduğum bir soru vardı orada. O emri yerine getiren 2 tane
bayan personelin de cezalandırıldığı ve başka yerlerde görevlendirildiği ya da
haklarında soruşturma açıldığıydı. Ne oldu onlara? Yusuf Bey’e ne oldu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Muğla Milletvekili Sayın
Demir.
NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür
ederim.
Sayın Bakanım, yurt dışından gelen
yabancılar Fethiye, Didim gibi Ege, Akdeniz sahillerinde, turistik bölgelerde
evler, konutlar alıyorlar. Kendi ülkelerinden getirdikleri, gerçekte turist
olan insanlara “Yakınım, arkadaşım.” deyip, vergisiz haksız kazanç sağlıyorlar.
Sayıları artan bu yabancı butik evlere ve yalan akrabalara bir önlem almayı
düşünüyor musunuz?
İkinci sorum, kültürel varlıklarımızı,
özellikle ören yerlerimizi gerçekçi koruma politikalarını ne zaman
getireceksiniz? Dedektörleri ne zaman yasaklayacaksınız?
Üçüncüsü, Ölüdeniz gibi turistik
yerlerde charter yat gruplarının oluşturduğu kirlilikleri engellemek için ne
gibi politikalarınız var?
Dördüncüsü; Yatağan’daki Stratonikeia
kazı alanını Yatağan-Milas kara yolundan ne zaman kurtaracaksınız?
Beş; Harran’ın gözyaşları ne zaman
dinecek?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı.)
BAŞKAN – Ankara Milletvekilimiz Sayın
Topcu.
ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
İlk sorum Gençlik ve Spor Bakanına.
İllerde yurt olarak aldığınız binaların
herhangi bir kriteri var mı? Kimlerden alınıyor?
İkinci soru: Sporcu yetenek modeli var
mı; varsa nasıl çalıştırılıyor?
Üçüncü sorum: İlköğretim, ortaöğretim
okullarında spora yönelik yetenekler nasıl değerlendiriliyor?
Bu sorum Kültür Bakanımıza: Türkiye’de
yapılan araştırmaya göre, okuma alışkanlığı araştırmasına göre kitap, temel
ihtiyaç maddeleri arasında 235’inci sırada ve yılda kişi başına harcanan para
45 sent olarak veriliyor ve okuma alışkanlığı da binde 1 olarak veriliyor.
2023’te ilk 10’u hedefleyen Türkiye’yi
yakalamak için nasıl bir proje düşünüyorsunuz?
Son soru da: Atatürk’ün babası Ali Rıza
Efendi’nin Makedonya Kocacık’taki evini yaptırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkürler.
BAŞKAN – Kütahya Milletvekili Sayın
Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
İlk sorularım Sayın Kültür ve Turizm
Bakanına.
Yörük ve Türkmen kültürünü araştıran
YÖRTÜRK Vakfı Dergisi’nin Bakanlığınız döneminde kütüphanelere giden sayısının
azaltılmasının gerekçeleri nelerdir?
Bakanlığınızdan hangi vakıf ve
derneklere ne miktarda ödenek ayrılmaktadır?
İkinci sorum: Tarihî Kütahya evlerinin
ve Kütahya Kalesi’nin restorasyonu ve kültür turizmine kazandırılması konusunda
Bakanlığınızın bir çalışması olacak mıdır?
Sayın Gençlik ve Spor Bakanına: Kredi
Yurtlar Kurumuna ait devlet yurtlarından seçim bölgelerine göre
milletvekillerine belirli kontenjanlar ayırmayı sağlayabilir misiniz? Aksi
takdirde bu, bu Mecliste kavgaya sebep olacak bir konu hâline gelmiştir.
İki: Öğrenci kredilerinin geri
ödemelerinin öğrenciler bir iş sahibi olduktan sonra başlatılması sağlanabilir
mi?
Bir diğer sorum: Kütahya ili Hisarcık
ilçesi sentetik çim futbol sahası 2012 yılında yapılabilecek mi?
Kütahya, Tavşanlı stadyumları ne zaman
yapılacak?
BAŞKAN – Elâzığ Milletvekili Sayın
Erdem.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Birinci sorum Gençlik ve Spor
Bakanımıza: Sayın Bakanım, stadyum yapılacak illeri saydınız. Komşumuz Malatya,
Diyarbakır, Sivas illerini de saydınız. Elâzığ’ı neden yine unuttunuz?
Elâzığlıları üzdünüz. Elâzığ’a stadyumu ne zaman yapacaksınız, bir tarih verebilir
misiniz?
Diğer sorularım Sayın Kültür ve Turizm
Bakanımıza.
Birinci sorum: Harput İçkale Müze
Başkanlığınca beş yıldır sürdürülen kazılarda önemli tarihî eserler
bulunmuştur. Bu kazıların devam ettirilebilmesi için Müze Başkanlığına tekrar
yetki verecek misiniz?
İkinci sorum: Harput Kalesi’nin güney
surlarının restorasyonuna bu yıl başlanacak mı?
Üçüncü sorum: Elâzığ’a koruma kurulu
müdürlüğü kuracak mısınız?
Ayrıca, rölöve müdürlüğü kurduğunuz
için de teşekkür ederim.
BAŞKAN – Eskişehir Milletvekili Sayın
Kurt.
KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın
Başkanım, Gençlik ve Spor Bakanına sormak istiyorum: Stadyumlarda ve spor
salonlarında gazetecilerin basın tribünlerine girişleriyle ilgili akreditasyon
kullanma yetkisi kimindir? Danıştay kararlarına rağmen, hâlâ Türkiye Futbol
Federasyonu ve Spor Yazarları Derneği hangi yasa ve yönetmeliğe göre yetki
kullanmaktadır? Anadolu Spor Gazetecileri Derneğinin taleplerinin
Bakanlığınızca dikkate alınmamakta ısrar edilmesinin nedeni nedir?
Sayın Kültür Bakanıma da İzmir Millî
Kütüphanesi Derleme Kanunu kapsamından çıkarılacak mı? İzmirlilerin çok merak
ettiği soru.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Tekirdağ Milletvekili Sayın Belen.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) –
Soruyorum:Tekirdağ ili Çorlu ilçesindeki tarihî Fatih Camii’nin restorasyonunun
ihalesini ne zaman yapacaksınız?
Ayrıca, Çorlu’daki kültür merkezi
inşaatı 93 yılından beri bitirilememektedir. Ne zaman bitirmeyi
hedefliyorsunuz?
Demirköy ilçesindeki Fatih’in
dökümhanesine ödenek ayırıp bir an evvel toprak altından çıkartacak mısınız?
Edirne ilindeki tarihî Saat Kulesi’nin
restorasyonunu programa almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –Teşekkürler.
Şimdi Sayın Bakanlar cevap verecekler.
Sayın Kılıç…
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Öz’ün soruları: Atletizm ve
jimnastik branşlarına 2012 yılında ne kadar kaynak aktaracağımızı henüz
belirlemedik, federasyonlar için öngörülecek rakamlar 1 Ocak 2012 tarihinden
sonra belirlenecek, bu rakamları ayrıca gerek olduğunda sizlerle paylaşabilirim.
“Akdeniz Oyunları kapsamında yapılacak
olan Mersin’deki tesisler Tarsus’tan Silifke’ye kadar geniş bir coğrafyaya
yayılamaz mıydı?” sorusu: Doğrusu, Mersin’e 4 defa gittim Bakan olduktan sonra,
bu soruyla ben de orada çokça karşılaştım. Bunu biz de arzu ederdik ama oyular
bir olimpiyat mantığı içerisinde dizayn ediliyor. Dolayısıyla olimpiyat köyüyle
oyunların yapılacağı salonlar arasındaki mesafenin hem süre olarak hem
kilometre olarak kısıtlı bir alanda yapılması zaruret arz ediyor, bundan dolayı
coğrafi olarak Mersin’in merkezi Akdeniz Oyunları Komitesi tarafından rica
edildi, biz de o rica doğrultusunda hareket ettik.
Sayın Aslanoğlu’nun soruları var,
hepsini cevaplayabilme imkânım olmayacak ama ben toplam olarak ifade edeyim.
Spor Toto Süper Lig kulüplerine 319 trilyon, Bank Asya 1. Lig kulüplerine 196
trilyon, Spor Toto 2. Lig kulüplerine 203 trilyon, Spor Toto 3. Lig kulüplerine
175 trilyon, amatör spor kulüplerine 123 trilyon olmak üzere toplamda
Bakanlığımız Spor Toto Teşkilat Başkanlığı kaynaklarından Türk futboluna
aktardığımız rakam 1 katrilyon 17 trilyon Türk lirasıdır eski parayla.
Bunu da ifade ettikten sonra, Sayın
Dibek’in “Kırklareli için ne yatırımlar var?” sorusu geldi, onu hemen ifade
edeyim. Kırklareli merkezde bir gençlik merkezi, Babaeski’de bir stadyum
modernizasyonu, Lüleburgaz’da bir futbol sahası sentetik çim yüzeyli,
Babaeski’de aynı şekilde, Pehlivanköy’de birer sentetik futbol sahasının yapımı
mevzuubahis, Kırklareli Keşan’da yüzme havuzunun kapatılması, Kırklareli
Pınarhisar’da sentetik çim yüzeyli futbol sahası, ayrıca Lüleburgaz ilçemizde
400 yataklı, Babaeski ilçemizde 300 yataklı birer yeni yurdun yapımı yeni
yatırım programında, az evvel zikrettim programda söz konusu, bunları
yapacağız.
Ayrıca, size bir istatistik vermek isterim.
2003 yılı itibarıyla Kırklareli ilimizdeki toplam Kredi ve Yurtlar Kurumu yatak
kapasitesi 464 iken bugün itibarıyla bu rakam 1.758’e çıkmış bulunmaktadır,
buna Lüleburgaz ve Babaeski yurtları da ilave edildiğinde toplam rakam 2.458
olacaktır. Yani, yüzde 500’lük bir artış Kırklareli ilinde söz konusu
olacaktır.
Sayın Topçu’nun sorusu: “Yurt olarak
kiralanan binalar için bir kriter var mı?” Evet, esasında belli kriterler var,
fakat biz bütün bu kriterleri devre dışına çıkaracak yeni bir kriter belirledik.
Az evvel de zikrettiğim gibi, tamamen kendi projelerimizi ya Çevre ve
Şehircilik Bakanlığına ya Toplu Konut İdaresine ihale ettirmek suretiyle
doğrudan 1-3 kişilik oda standardında, tuvaleti ve banyosu içinde olan modern
yurtlar inşa etmeyi planlıyoruz. Bunun dışında, özel sektörden bize yurt binası
kiralamak isteyenler olursa onlara da Kredi ve Yurtlar Kurumunun yurt
projelerini vereceğiz. İnşa ettikten sonra da uzun vadeli kiralamaları onlardan
yapacağız.
“Kayırma var mı?” Kayırma bizim
açımızdan kesinlikle söz konusu değil. Aranan şartlar ve arzu edilen yerlerde
binalar inşa edildikten sonra biz bu binaları rahatlıkla kiralayabiliriz.
Sayın Işık’ın sorusu: Kütahya Hisarcık
ilçesinde 2010 yılında Genel Müdürlüğümüz katkılarıyla özel idare eliyle bir
spor salonu inşa edildi. Burada kaynağın büyük bölümü, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü tarafından Kütahya İl Özel İdaresine aktarıldı.
Hisarcık sentetik çim yüzeyli futbol
sahası konusu ise az evvel zaten zikrettim, yüzlercesini yapacağız. İnşallah, Hisarcık’ta
da bu imkânı yakalama imkânını buluruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Orada maçlar
ertelendi, şu anda futbol oynanamıyor.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Onunla ilgili gereken çalışmayı yapacağız ifade ettim.
Sayın Erdem’in sorusu: “Elâzığ’a ne
zaman stadyum yapılacak?” Elâzığ Bank Asya Ligi’nde bildiğim kadarıyla hâlen
liderliğini devam ettiren bir takımımız. Eğer ki taraftar, tribün ihtiyacı,
kentin ihtiyacı, kulübün ihtiyacı noktasında bir kati kanaat oluşursa, elbette
ki memleket kaynaklarını bu noktada kullanmaktan da imtina etmeyiz.
Sayın Kurt’un sorusu, stadyumlara
gazetecilerin girişiyle alakalı konular. Değerli milletvekilimizin sorusuna şu
şekilde cevap vermek isterim: Yaşanan birtakım problemler var, biz de bunun
farkındayız. İlgili tüm birimlerle koordinasyon sağlamak üzere Genel Müdürümüzü
talimatlandırdık. Bu problemin kısa sürede çözüme kavuşması hedeflerimiz
arasındadır.
Teşekkür ediyorum.
Öğrencilerin kredi geri ödemeleriyle
alakalı hemen şunu ifade edeyim: Burada tabii bizim yapmış olduğumuz bir
düzenleme var. Bunu hemen sizlere metinden, mevzuattan okumak istiyorum:
“Öğrenci borcunu öğrenim gördüğü öğretim kurumunun normal öğrenim süresinin
bitiminden itibaren iki yıl, öğrencinin lisansüstü eğitim yapması hâlinde dört
yıl sonra başlamak üzere kredi aldığı kadar sürede ve aylık dönemler hâlinde
kuruma öder. Dolayısıyla, lisans için…
ALİM IŞIK (Kütahya) – İşsiz olunca
sıkıntı, işe girdikten sonra ödesin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın
Bakanım, süreniz bitti.
Sayın Günay…
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Öz’ün sorusu var. Mersin’de hangi turizm
yatırımları… Tarsus’ta 7.600 yatak kapasiteli 12 tahsisimiz var ve altyapı
çalışmaları sürüyor, arazide fiilî olarak çalışılıyor şu anda. Bunun dışında,
Tarsus’ta sokak sağlıklaştırmalarımız var ve Taşucu Kültür Merkezini de bu yıl
içinde bitirmeye çalışıyoruz.
Sayın Vural “2009’dan 2010’a ciddi bir
artış var” dedi. 90 milyon ek ödenek aldık o yıl. 90 milyon ek ödenek aldığımız
için rakam aşağı yukarı ikiye katlanmış oldu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Seçimle filan
alakalı değil değil mi?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İzmir) – Hayır, 2010’da seçim yoktu, 2011’de.
OKTAY VURAL (İzmir) – 2009-2010 diyor
da…
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İzmir) – 2010 yılında 90 milyon ek ödenek aldık bütçe imkânları elverdi ve biz
de bunu olduğu gibi yatırıma dönüştürdük.
Âkif eviyle ilgili, haklısınız, bir
gecikme oldu; çünkü evin tespiti konusunda, hisseler hâline gelmiş, yurt dışına
gitmişler, tespiti konusunda sorun çıktı. Binayı biliyoruz ama hangi dairede
kaldığını bilmiyoruz. Sağlık Bakanlığıyla, belediyeyle, ilgili bütün kurumlarla
ve Âkif üzerine kitap yazmış olan çok arkadaşımızla çalıştık, şimdi daireyi
tespit ettik, onun kamulaştırmasıyla ilgili çalışmalar sürüyor, ama biz, Mısır
Apartmanında bir gecikme olduğu için başka bir işlem yaptık. Ankara’da, biraz
önce söylediğim gibi, Mehmet Âkif Ersoy adıyla bir edebiyat müze kütüphanesi
açtık ve ayrıca 27 Aralıkta, Mehmet Âkif Ersoy’un vefat gününde de kamuoyuna
takdim edeceğim çok özel bir kitap çalışmamız var. Biz, Âkif’le ilgili çok
sayıda çalışma yaptık ama Mısır Apartmanıyla ilgili işlemlerimiz bu yıla
yetişmedi ne yazık ki.
Sayın Dibek’in, Topkapı’daki bir
yapıdan restorasyon nedeniyle, aynı avlu içindeki başka bir yapıya tahtın
taşınması ya da o kanepenin taşınması konusundaki sorusu: Oradaki müdür
arkadaşımız yönetim sorunları nedeniyle geldiği göreve kendi dilekçesiyle
döndü, öteki arkadaşlar da yerlerinde şu anda çalışmaya devam ediyorlar.
Sayın Demir, yabancıların ev
pansiyonculuğu meselesi sadece bizim Bakanlığımızla ilgili değil. Maliye
Bakanlığı, başka bakanlıkların da ilgilendiği bir konu ve gerçekten bu konuda
Türkiye’de baş etmemiz gereken bir sorun olduğunu ben de çok yakından biliyorum
çünkü bir kesim yabancı geliyor, Türkiye’den ev alıyor ve evini sürekli olarak
birilerine vergisiz, gayriresmi pansiyon gibi kullandırıyor. Bu, Türkiye
turizminin aleyhine bir durum. Bu, bizim de irdelediğimiz ve yakından takip
ettiğimiz konulardan birisi.
Stratonikeia ve Harran’ı çok yakından
takip ediyorum. Stratonikeia, bizim, üzerinde hem Selçuklu kasabası hem Roma
kasabası aynı zeminde hemzemin olarak bulunan çok ender ören yerlerimizden
birisi ve orada çok verimli bir çalışma yapılıyor ve şu anda da hâlâ çalışma
yapılıyor. Yol konusu oldukça basit, Stratonikeia’yı ziyarete açma vadesiyle
birlikte yol sorununu halledeceğiz.
Harran konusunda… Bu yıl Harran’da biz,
hem çevre düzenleme hem Ulu Camii’nin restorasyonu konusunu acil olarak
programımıza aldık. Harran, bizim kültürümüz için çok özel bir yer, geçmiş
yıllarda Urfa’ya ciddi kaynak ayırmamamıza rağmen, ne yazık ki Harran, biraz
yerel idareler tarafından ihmal edilmiş, Harran’ı bu yıl arkadaşlarımla
birlikte gezdim, yapılacak işleri tespit ettik, oradaki yönetimi de
değiştirerek Harran’ı önümüzdeki yaz gezerken gördüğümüz çirkin manzaradan
rahatsız olmayacak bir hâle dönüştürmeye çalışacağız.
Arkadaşlarımızdan birisi Kocacık’taki
Atatürk’ün babasına ait olan evle ilgili… TİKA’yla çalışıyoruz, ihale aşamasında
yani ev tespit edildi, yeri tespit edildi, Makedonya Hükûmetiyle bu konuda
mutabakatımız var, bir yandan Üsküp’teki Kurşunlu Han’ı Yunus Emre Kültür
Merkezi yapmak için çalışıyoruz, bir yandan da Kocacık’taki evin bu yıl içinde
sanıyorum ki oradaki restorasyon çalışması başlamış olacak ama bizim dışımızda
TİKA’nın da uğraştığı bir alan.
Kitap konusunda Türkiye, geçmiş
yıllarda bildiğimiz kadar kötü değil, çok sayıda ISBN numarası alınıyor,
bandrol alınıyor, kitap yayını çok artmış vaziyette ama tabii dünya ölçeğine
vurduğumuz zaman hâlâ aşmamız gereken bir mesafe var. Bu konuda yayıncılık
kongresi galiba on bir yıldır toplanmamıştı, bu yıl yayıncılık kongresini
topladık ve her beş yılda bir başlangıçta öngörüldüğü gibi tekrar toplayıp,
konuyu yakından takip etmek üzere çalışıyoruz.
Bir dergiden söz etmişti arkadaşımız,
biz genellikle dergileri her il kütüphanesine ulaşabilsin ve ayrımsız her
siyasi kanaatin, her çevrenin, düşünce çevresinin dergisi alabilelim diye makul
sayılarda alıyoruz yani 81 il kütüphanesine sokuyoruz. Eğer edebiyatla, eğer
arkeolojiyle, sanatla özel biçimde ilgiliyse onu biraz daha yaygın tutmaya
çalışıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İzmir) – Kütahya’yla ilgili çok güzel çalışmalar olacak.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.
Süreniz doldu, diğerlerini…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
lütfen kusura bakmayın, müsamahanıza sığınarak… Zannederim bütün
milletvekilleri de merak ediyordur.
Mukaddes emanetlerin olduğu yerde bir
dizi çekildiğine ilişkin haberler yer aldı. Siz de “araştıracağım” dediniz.
Mukaddes emanetlerin bu tip dizilere bir mekân olarak kullanılmasını kabul
etmemiz mümkün değildir. Bu konuda yaptığınız bir tespit varsa onu iletirseniz
çok memnun olurum. Buna kim izin vermiştir? Nasıl izin vermiştir? Lütfen, bu
konuda Meclisimizi bilgilendirirseniz çok memnun oluruz Sayın Başkanın
müsamahasıyla.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şu
Kars’taki heykel ucube olduğu için mi yıkıldı? Onu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Bunu soranlar oldu daha önce.
Sağ olun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir de, Suat Bey
giderken yolda bir vatandaş öldürmüştü bu sene, trafik kazasında, arabası
çarptı. O vatandaşın akıbetini öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İzmir) – Sayın Başkanım, Topkapı Sarayı bütünüyle, kutsal emanetler de özel
olarak benim çok önem verdiğim bir alan. Böyle bir başvuru olunca,
arkadaşlarımız, ilgili birimler, biz, son yıllarda bu tarihî eser kaçakçılığına
önem veriyoruz ve bu konuda biliyorsunuz doksan beş yıl sonra bir eserimizi
Almanya’dan, kırk yıl sonra bir eserimizi Amerika’dan aldık. Bu çekim sınırlı
bir çekim ve o çekim içinde tarihî eser kaçakçılığıyla ilgili bir repliğin
olması kaydıyla ve işin biraz daha -bu dizilerimiz dünyada çok dolaşma imkânı
bulduğu için- tanıtımı düşüncesiyle izin ve imkân vermişler. Ben, bu şartlar
altında bile olsa, kutsal emanetlerin böyle bir çekim mekânı olarak
kullanılmasının doğru olmadığı şahsi kanaatindeyim. O yüzden, bu konuyu, izin
verirseniz araştırıyorum ve tekrar etmemesi konusunda gerekli önlemi,
arkadaşlarımı gerekli biçimde uyararak alacağım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Lütfen.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İzmir) – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, dokuzuncu turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Gençlik ve Spor Bakanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
29
– GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI
1.–
Gençlik ve Spor Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 4.404.029.300
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 1.105.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 63.984.700
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.469.119.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Bakanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Spor Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.14– SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.–
Spor Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 26.913.900
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 102.600
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 495.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 1.436.100
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 702.393.400
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 731.341.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Spor Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 1.375.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 708.341.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 21.625.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 731.341.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Spor Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.–
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
-
Toplam Ödenek : 1.048.694.374,16
-
Bütçe Gideri : 1.033.336.238,72
-
İptal Edilen Ödenek : 15.358.135,44
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B
– C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Geliri tahmini : 480.840.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 1.005.232.234,13
BAŞKAN–
(B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.13–
YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.–
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 42.640.250
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 450.200
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 45.840.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
09 Eğitim Hizmetleri 4.360.947.550
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 4.449.878.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 300.000.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile
Özel Gelirler 3.674.878.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 166.000.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan Tahsilat 309.000.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.449.878.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.–
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
-
Toplam Ödenek : 3.048.661.026,00
-
Bütçe Gideri : 3.009.926.741,44
-
İptal Edilen Ödenek : 38.734.284,56
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe GeliriTahmini : 2.711.851.000.00
- Yılı Net Tahsilatı : 2.865.221.334,16
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
21
– KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.–
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 379.244.100
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 1.103.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 9.800.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetleri 535.113.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 55.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 779.760.900
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.705.076.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
-
Toplam Ödenek : 1.550.253.974,10
-
Bütçe Gideri : 1.327.194.558,41
-Ödenek
Üstü Gider : 168.735,74
-
İptal Edilen Ödenek : 223.228.151,43
-Ertesi
Yıla Devreden Ödenek : 189.438.457,78
BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2010 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.16
– DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.–
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 19.035.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 988.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 698.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 157.461.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 178.182.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 3.867.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 173.932.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 383.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 178.182.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
-
Toplam Ödenek : 157.744.740,00
-
Bütçe Gideri : 156.472.325,00
-
İptal Edilen Ödenek : 1.272.415,00
BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Geliri Tahmini : 139.985.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 147.393.554,75
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.15
– DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.–
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 19.720.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.140.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 125.854.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 147.714.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 7.570.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile
Özel Gelirler 140.079.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 65.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 147.714.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.-
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
A
– C E T V E L İ
(TL)
-
Toplam Ödenek : 132.307.344,96
-
Bütçe Gideri : 126.857.409,34
-
İptal Edilen Ödenek : 5.449.935,62
BAŞKAN– (A) cetvelini Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Geliri Tahmini : 115.595.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 130.103.284,29
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2010
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.53
– TÜRKİYE YAZMA ESERLER KURUMU BAŞKANLIĞI
1.–
Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 3.463.300
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 907.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 20.833.700
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 25.204.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı
2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 19.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile
Özel Gelirler 25.181.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 4.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 25.204.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece, Gençlik ve Spor Bakanlığı,
Spor Genel Müdürlüğü ve Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığının 2012 yılı
merkezî yönetim bütçeleri ile Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü,
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2012 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesapları ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
2010 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını
temenni ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, programa göre
kuruluşların bütçe ve hesaplarının sırasıyla görüşülmesi için 14 Aralık 2011
Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.