DÖNEM:
24 CİLT
: 6 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
30’uncu
Birleşim
7 Aralık 2011 Çarşamba
(TBMM Tutanak Müdürlüğü
tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kastamonu Milletvekili Emin
Çınar’ın, Kastamonu ilinde yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, içinde bulunduğumuz muharrem ayına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Diyarbakır Milletvekili Altan
Tan’ın, dış politikadaki gelişmelerin Türkiye’ye yansımalarına ilişkin gündem
dışı konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, enerji sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/80)
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, ataması yapılmayan
öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/81)
3.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/82)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve
arkadaşları tarafından, 26 Ekim 2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Turgutlu Çal Dağı bölgesinde nikel madeni çıkarılması sırasında
çevreye vereceği zararların araştırılması hakkında verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 7/12/2011 Çarşamba günkü
birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VII.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda
açık bulunan üyeliğe seçim
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Avustralya Hükûmeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/425) (S.
Sayısı: 22)
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Finlandiya
Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin Protokol ve Notaların Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/434) (S.
Sayısı: 24)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin Su İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin Hükûmetlerarası
Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/446) (S. Sayısı: 26)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve
Rusya Federasyonu Hükûmeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/465) (S.
Sayısı: 29)
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Çin Halk Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında İkili Ticari ve Ekonomik İşbirliğinin
Geliştirilmesi ve Derinleştirilmesine İlişkin Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/451) (S. Sayısı: 48)
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Senegal Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/435) (S. Sayısı: 38)
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve
Kazakistan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim
2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak
Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)
8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Irak
Cumhuriyeti Arasında Terörle Mücadele Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/379) (S.
Sayısı: 3)
IX.-
AÇIKLAMALAR
1.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar
Demirel’in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a acil şifalar dilediğine ve
Diyarbakır Araştırma ve Eğitim Hastanesinde yatan hastaların, refakatçilerinin
ve sağlık personelinin sorunlarının giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin,
CHP’ye oy veren vatandaşa “hain” dediği iddia edilen AK PARTİ İlçe Başkanı ile
haberin yayımlandığı gazete hakkında bir işlem yapılıp yapılmayacağına ilişkin
açıklaması
X.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun, partisine sataşması nedeniyle konuşması
XI.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Avustralya Hükûmeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Finlandiya
Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin Protokol ve Notaların Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve
Rusya Federasyonu Hükûmeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Senegal Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
oylaması
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te
açılarak üç oturum yaptı.
Kayseri Milletvekili İsmail Tamer,
Kayseri Kış Sporları ve Turizm Merkezi Projesine,
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlu, Osmaniye ilinde yaşanan sorunlara,
İlişkin gündem dışı birer konuşma
yaptılar.
Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın,
patates üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
24/11/2011
tarihinde kabul edilen 6250 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine
Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un Türkiye Büyük Millet
Meclisince bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın:
Tüketici hakları alanında yaşanan
(10/77),
Güvenlik güçlerince toplumsal
gösterilerde kullanılan plastik mermi, gaz bombası ve biber gazının yol açtığı
(10/78),
Yargı bağımsızlığı ile yargı sistemine
ilişkin (10/79),
Sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın, Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmının 1’inci ve 2’nci sıralarında yer almasına; bütçe görüşmelerine 8/12/2011 Perşembe günü saat 14.00'te başlanmasına ve
bitimine kadar, resmî tatil günleri dâhil her gün saat 11.00'den günlük
programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunmasına ve görüşmelerin on
dört günde tamamlanmasına; bütçe görüşmelerinin son günü olan 21/12/2011
Çarşamba günü görüşmelere saat 14.00'te başlanmasına ve bitimine kadar
çalışmalara devam olunmasına; başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve
Hükûmet adına yapılacak konuşmaların (Hükûmetin sunuş konuşması hariç) 1’er
saat (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir.), kişisel
konuşmaların ise 10'ar dakika ile sınırlandırılmasına; Kamu idarelerinin
bütçeleri üzerindeki görüşmelerin on iki turda tamamlanmasına, turların
bitiminden sonra Bütçe ve Kesin Hesap Kanunu Tasarıları’nın
maddelerinin oylanmasına; İç Tüzük’ün 72’nci maddesi
gereğince yapılacak görüşmelerde, gruplar ve Hükûmet adına yapılacak
konuşmaların 1, 4, 5, 6, 7, 8 ve 11’inci turlarda 50'şer, diğer turlarda 40'ar
dakika (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir.), kişisel
konuşmaların 5'er dakika olmasına, kişisel konuşmalarda her turda İç Tüzük’ün 61’inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte
olmak üzere iki üyeye söz verilmesine ve bir üyenin sadece bütçenin tümü
üzerinde veya sonundaki görüşmelerde ya da bir turda söz kaydı yaptırmasına;
bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulmasına ve her
tur için soru-cevap işleminin 20 dakika ile sınırlandırılmasına; bütçe
görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükûmete 1'er saat süreyle söz verilmesine
(Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir.). İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre yapılacak kişisel
konuşmaların 10'ar dakika olmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi.
İzmir Milletvekili Aytun Çıray ve arkadaşları tarafından, 30 Kasım 2011 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına TRT ile ilgili iddiaların bütün
boyutlarıyla açıklığa kavuşturulması hakkında verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak, 6/12/2011 Salı günkü birleşimde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Yalova Milletvekili Muharrem İnce,
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un Grubuna sataşması nedeniyle bir konuşma
yaptı.
Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın Orman
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
(2/12) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesinin yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmediği açıklandı.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1’inci sırasında
bulunan (6/4),
2’nci ” ” (6/6),
18’inci ” ” (6/29),
27’nci ” ” (6/39),
32’nci ” ” (6/45),
34’üncü ” ” (6/47),
37’nci ” ” (6/50),
38’inci ” ” (6/51),
39’uncu ” ” (6/59),
152’nci ” ” (6/208),
165’inci ” ” (6/221),
181’inci ” ” (6/237),
206’ncı ” ” (6/262),
210’uncu ” ” (6/266),
221’inci ” ” (6/277),
228’inci ” ” (6/284),
236’ncı ” ” (6/292),
238’inci ” ” (6/294),
246’ncı ” ” (6/302),
318’inci ” ” (6/374),
343’üncü ” ” (6/399),
379’uncu ” ” (6/435),
389’uncu ” ” (6/445),
Esas numaralı sözlü sorulara, Sağlık
Bakanı Recep Akdağ cevap verdi; soru sahiplerinden İstanbul Milletvekili
Süleyman Çelebi, İzmir Milletvekili Hülya Güven, Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaş ve Kütahya Milletvekili Alim Işık da cevaplara
karşı görüşlerini açıkladılar.
Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1’inci sırasında
bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yeni
Zelanda Hükümeti Arasında Hava Hizmetlerine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/423)
(S. Sayısı: 21), görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul
edildi ve kanunlaştı.
7 Aralık 2011 Çarşamba günü alınan
karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.45’te son verildi.
Sadık YAKUT |
Başkan
Vekili |
Özlem YEMİŞÇİ Muhammet Rıza YALÇINKAYA Tekirdağ Bartın |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
II.- GELEN KÂĞITLAR
No:
43
7 Aralık
2011 Çarşamba
Teklifler
1.-İstanbul Milletvekili
Celal Dinçer'in; Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/168) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2011)
2.-Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğünde
Çalıştırılan Yüksek Öğretim Mezunu İşçi Personelin Sözleşmeli Pozisyonlara
Atanmaları Hakkında Kanun Teklifi (2/169) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.11.2011)
3.-Manisa Milletvekili
Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2
Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/170) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2011)
4.-Adana Milletvekili Ali Halaman ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 3 Milletvekilinin; Kozan Adıyla Bir İl
Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/171) (Plan ve Bütçe ile İçişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2011)
5.-İstanbul Milletvekili
Ali Özgündüz'ün; 2429 Sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/172) (Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2011)
6.-Antalya Milletvekili
Yusuf Ziya İrbeç'in; 21/06/1927
Tarih ve 1111 Sayılı Askerlik Kanununun 5. Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/173) (Plan ve Bütçe ile Milli Savunma Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2011)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın enerji sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.
(10/80) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2011)
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 Milletvekilinin, ataması yapılmayan
öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.
(10/81) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2011)
3.- İstanbul Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 Milletvekilinin, esnaf
ve sanatkarların sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi. (10/82) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2011)
7 Aralık 2011 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati:14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 30’uncu Birleşimini açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Kastamonu ilinin
sorunları hakkında söz isteyen Kastamonu Milletvekili Emin Çınar’a aittir.
Buyurun Sayın Çınar. (MHP sıralarından
alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Kastamonu Milletvekili Emin Çınar’ın, Kastamonu ilinde yaşanan sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşması
EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Sayın
Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Kastamonu’nun sorunlarıyla alakalı gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Kastamonu
ili Batı Karadeniz Bölgesi’nde yer alan, merkez ilçeyle beraber 20 tane ilçeye
sahip, 1.070 köyü bulunan, 2.620 yerleşime sahip bir ilimizdir.
Kastamonu’nun tarihi çok eskilere
dayanmaktadır. Kastamonu ilinin, bölge itibarıyla yüzde 75’e varan kısmı
ormanlarla ve dağlarla kaplıdır.
Kastamonu ili, beylik düzeyinde olan
bir ilimizdir ama maalesef, geçmişinden bugününe kadar Türk siyasi yaşantısında
hak ettiği yeri hiçbir zaman bulamamıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, Kastamonu
ilinin sorunları beş dakikalık süre içerisinde saymakla bitmeyecektir ama bölge
insanımıza baktığımız zaman bölgemizin büyük çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla
uğraşmaktadır.
20 tane ilçeye sahip ilimiz 1.070
köyüyle devletin hizmetlerine her zaman talip olmuş bir ilimizdir. Millî
Mücadelede üzerine düşeni fazlasıyla yapmış, en fazla şehidi veren iller
arasında yer almıştır. Bu yüzden, İnebolu ilçesine Kurtuluş Savaşı’nın nişanesi
İstiklal Madalyası takdim edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, yaklaşık
dokuz yıldır ülkemizi tek başına yönetmekte olan Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı Kastamonu’dan da gerekli desteği almıştır ama maalesef, bu iktidar
sürecinde yeterince Kastamonu’nun sorunlarına eğilim gösterilmemiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
özelleştirme kapsamı içerisinde, varlık yöntemiyle özelleştirilme yapılmış
yakın bir tarih içerisinde ve buradan da Kastamonu Şeker Fabrikasının
özelleştirilmesi gerçekleştirilmiştir.
Kastamonu Şeker Fabrikası, 12 bin
çiftçinin, ekicinin bulunduğu bir kuruluştur. Bölge insanımıza ciddi manada
destek sağlamaktadır. 100 bin ton küspe üretimi yapılmaktadır. Yine aynı
şekilde, bölgemizin en büyük katma değeri nakliyecilik sisteminin içerisinde de
en fazla katkıyı sağlayan kuruluşlarımızdan bir tanesidir.
Bu fabrikamız varlık sistemiyle
maalesef özelleştirmeye alınmıştır. Fabrikamızın yıllık üretim kapasitesi 340
bin ton civarındadır. Bölgemizde üretilen 40 bin ton civarındaki şeker yine
nakliyecilerimiz vasıtasıyla taşınmaktadır.
Sadece özelleştirme şartnamesinin
içerisinde kotaların işletilmesi süreci vardır. Kastamonu halkının endişesi, bu
kotaların işletilmesinin başka yerlerde değerlendirilip, fabrikanın yakın bir
tarihte, maalesef Kastamonu’nda kapatılma endişesini yaşamaktır. Bölge
üreticimiz, hayvancılıkla uğraşan insanımız bu konuda ciddi manada bir endişe
yaşamaktadır ve Hükûmet sözcülerinin bakanlık kuruluşlarının özellikle
bölgemizdeki yaşanan bu olaydan duyduğu rahatsızlığı rahatlatacak bir şekilde
gündeme getirmesidir.
Kastamonu ilinin yüzde 75’ine varan
kısmı ormanlık bir arazidir. Ülkemiz kişi başına düşen millî gelir itibarıyla
da orman ürünlerinden ciddi manada pay almaktadır. Ama maalesef son zamanlarda
uygulanan dikili kesim vasıtasıyla da bölge ormanlık arazilerinde bulunan orman
köylülerimiz de geçimini temin ettiği bu işletmelerden yeterince desteği
alamamaktadır. Şu anda orman köylümüzün tamamen üretim kapasitesi, geçmişlerde
beslendiği ana kaynağı, maalesef müteahhit firmalara
teslim edilmiş durumdadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, özellikle
dokuz yıldır tek başına iktidar olan bu anlayışın Kastamonu’yu tekrardan
gözetimi altına alması, göçün sebep olduğu 1980’li yıllarda 5 milletvekiliyle
temsil edilen Kastamonu ilinin bugün itibarıyla 3 milletvekiline düşmesinin
hesabını soracak ve yakın tarihte, mutlak surette Kastamonu halkı gereken
cevabı verecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle, iktidarın,
“ustalık dönemi” diye arz ettiği bu dönemde gerekli ehemmiyeti vererek
Kastamonu’nun sorunlarını gündeme alması duygusuyla yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çınar.
Gündem dışı ikinci söz muharrem ayı
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’e
aittir.
Buyurun Sayın Özkes.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.-
İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, içinde
bulunduğumuz muharrem ayına ilişkin gündem dışı konuşması
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; muharrem ayının içindeyiz. Aşure mateminin 1372’nci
yılındayız. Kerbelâ’da Hazreti Hüseyin ya Yezid’e biat edip onun halifeliğini kabul etmek ya da ölmek
arasında bırakılmıştır. Yani Yezid, Hazreti
Hüseyin’den ya biat ya da baş istemiştir. Hazreti Hüseyin, Yezid
gibi melun birine biat etmektense, ölmeyi yeğlemiştir.
Hazreti Hüseyin, haksızlığa karşı dik
duruşun simgesidir. Hakka ayna olmak için şehit olmuştur. Tüm zayıf ve
savunmasızların sembolüdür. En zor anında bile “Üzerinde kul hakkı bulunanlar
benim yanımda çarpışmasın.” demiştir.
Hazreti Hüseyin muharrem ayının 10’uncu
günü hunharca şehit edilmiştir. Cesedinde yüzlerce ok yarasından başka, 33
mızrak, 34 de kılıç darbesi vardı. Kerbelâ’da,
çocuklar bile oklarla ve kılıçlarla öldürülmüştür. Hazreti Hüseyin dâhil, şehit
edilen 72 kişinin başı kesilmiştir. Bu vahşet, organizeli
olarak iktidarın muhalefete hayat hakkı tanımamasıdır. Hazreti Ali evladı
planlı olarak imha edilmiştir. Yezid elindeki
değnekle Hazreti Hüseyin’in dişlerini itmiş ve “Hüseyin kendisinin benden üstün
olduğunu, babası Ali’nin de babam Muaviye’den üstün olduğunu iddia ediyordu,
Allah bizim onlardan daha üstün olduğumuzu gösterdi.” demiştir. İktidar hırsı
için yüce Allah’ı kullanmayı kural hâline getiren Yezid,
Hazreti Zeyneb’e “Allah’ın, senin ehlibeytini ne hâle
getirdiğini görüyor musun? Onları Allah öldürdü.” demiştir.
Emeviler,
halkın idarecilere itaat etmekle dinen yükümlü olduklarını anlatıyorlar,
icraatları nedeniyle yöneticilere günah yazılmayacağını ve ahirette
yargılanmayacağını inanç olarak yayıyorlardı. Böylece Allah, kitap, hilafet
adına adam öldürmeyi meşrulaştırdılar. Emeviler, Kerbelâ hadisesini Allah’ın yaptığını söylüyorlardı,
iktidarı Hak, karşıtlarını ise din dışı ilan ediyorlardı. Din ile bağdaşmayan
icraatlarını Allah’ın takdiri olarak gösterip bunun faturasını da Allah’a kesme
düşüncesi iktidarın belli başlı din politikasıydı.
Dindarlık adına Yezid’in
vahşetlerine sessiz kalanlar, haksızlık karşısında susanlar dilsiz
şeytandırlar. Hazreti Hüseyin ve yanındakileri Kerbelâ’da
hunharca şehit ettiren “Harre olayı” diye bilinen
peygamber şehri Medine’yi yağmalatıp, yüzlerce sahabeyi öldürtüp kadınların
ırzlarına geçirten, Mekke’de Kâbe’yi yıktıran ve yaktıran Yezid,
Müslümanlık şöyle dursun insan bile değildi. Yezid
saltanat düşkünü, servet avcısı ve sultacıdır. Dini,
Allah’ı, peygamberi ve Kur'an’ı iktidar için kullananlar, zulümlerini Allah ve
din adına yasal gösterenler, halkı bin bir çeşit sindirme yöntemleriyle
korkutanlar, muhalifleri her türlü bertaraf etme yolunu bulanlar Yezid zihniyetindendirler. (CHP sıralarından alkışlar)
Muhalif olanları hizaya getirme, terbiye etme, imha etme, karalama, bertaraf
etme yöntemleri günümüzde yok mudur? Kerbelâ faciası,
iktidar hırsının neler yaptırabileceğinin en acı örneğidir. Dileğimiz odur ki,
Sivas katliamı, Kahramanmaraş ve Çorum olayları gibi vahşetler bir daha olmaz,
yeni Kerbelâlar yaşanmaz. İşte bu nedenle,
Sünni-Alevi, Türk-Kürt, Abaza-Çerkez, Laz-Gürcü, Boşnak-Arap, istisnasız her
yurttaşımız zarar görmesin istiyoruz. Sünni’siyle, Alevi’siyle fitne tohumları
eken Yezid özentilerine prim vermemeliyiz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Kerbelâ
vahşeti bin dört yüz yıldır tüm Müslümanların kalbini dağlayan bir acı,
kapanmayan bir yara olmuştur. Kerbelâ, sadece bir
kesimin matemi değil, Müslüman olan, insan olan herkesin matemidir; haksızlık
karşısında susmayanların, hak ve hakkaniyete ayna olanların, dinin saltanata
çevrilmesine karşı duranların matemidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Bu vesileyle,
şehitlerin efendisi İmam Hazreti Hüseyin ve onunla Kerbelâ’da
şehit olanlar başta olmak üzere, tüm şehitlerimizi rahmetle ve minnetle yâd
ediyorum.
Saygılarımla, teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkes.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
İç Tüzük 62’ye göre görüşmeleri sürdürmeniz mümkün değildir, Hükûmet adına
hiçbir temsilci yoktur.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır
efendim, Hükûmetle alakası yok bu işlerin.
BAŞKAN – Hükûmetin meselesi doğru.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ara vermeniz
gerekir.
BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara
veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma
Saati: 14.19
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati:14.39
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, gündem dışı
konuşmalarda, İç Tüzük’ün 62’nci maddesine göre
hükûmetin bulunması zorunlu değildir; ancak, Hükûmet, İç Tüzük’ün
59’uncu maddesine göre konuşmalara cevap verebilir. İç Tüzük’ün
62’nci maddesi hükmü gündeme geçtikten sonra uygulanmaktadır.
Şimdi, gündem dışı üçüncü söz, dış
politikadaki gelişmelerin Türkiye’ye yansımaları hakkında söz isteyen
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’a aittir.
Buyurun Sayın Tan. (BDP sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim,
yani 62’nci maddeye göre “Hükûmetin bulunması zorunluluğu yoktur.” diye de bir
hüküm yok ki!
BAŞKAN – Sayın Tan’a söz verdim
efendim, Sayın Tan’ın konuşması bitsin.
Buyurun Sayın Tan.
3.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, dış politikadaki gelişmelerin Türkiye’ye
yansımalarına ilişkin gündem dışı konuşması
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
sevgili arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum, esselamu
aleyküm.
Sevgili arkadaşlar, bugün dış politika
üzerine konuşacağım. Son dönemlerde Hükûmetimiz bütün bir Orta Doğu’da çok
aktif bir çalışma ve ilgi içerisinde. Tabii ki bu, büyümekte olan, tarihî
geçmişi olan, kültürel bir geçmişi olan, dinamikleri olan bir ülke için
sevindirici bir şey; bu hepimizi memnun eder, Türkiye ne kadar etkili olursa,
ne kadar müdahil olabilirse bunlar sevindirici şeyler. Ancak şunu söylüyorum:
Bugün bütün bir Orta Doğu, bütün bir Kuzey Afrika, bütün bir bölge yeniden dizayn ediliyor; ekonomik olarak, kültürel olarak, siyasi
olarak yeni bir yapılanma söz konusu. Acaba Hükûmetimizin, iktidarımızın ve
topyekûn devletimizin bu konuda bir projesi var mı? Bu sorunların çözümüyle
ilgili bir master plan yapıldı mı? Yapıldıysa bu
konuda neden bizlere bir bilgi verilmiyor, başta Türkiye Büyük Millet Meclis
olmak üzere neden kamuoyu bilgilendirilmiyor? Bugün Orta Doğu’da yüzlerce yıl
geriye, hatta bir kısmı bin, 1400, 2000 yıl geriye kadar dayanan dinî, mezhebî, etnik ve ekonomik problemler var, sorunlar var. Mezhebî sorunlar Irak’ta, Suriye’de ve diğer bölgelerde can
yakıcı, can alıcı bir noktada. Tüm bu konular çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin
yeni Orta Doğu projesi nedir? Sayın Dışişleri Bakanı 62 sefer sadece Suriye’ye
gittiğini söylüyor. Peki, bu proje çerçevesinde siz Hama katliamıyla ilgili, on
binlerce Müslüman’ın havadan bombalanarak öldürülmeleriyle ilgili bir
girişimde, bir mütalaada, bir müzakerede bulundunuz mu? Suriye’de hâlâ kimlik
cüzdanları ve vatandaşlık hakları bile olmayan Kürtlerle ilgili bir girişiminiz
oldu mu? Olduysa neden bu son üç ayda bu işler bu kadar karmakarışık oldu?
Bundan evvel hiçbir açıklama ve beyanatta bulunmadınız. Kısaca şunu söylemek
istiyorum: Kendiniz adına mı Orta Doğu’da varsınız yoksa uluslararası güçler
adına dün “Libya’da NATO’nun ne işi var?” dedikten on gün sonra gemilerinizi
Libya’ya yolladığınız gibi bir başka rol içinde misiniz? Eğer böyle bir durum
varsa bu bizi gerçekten üzer.
İkincisi: Orta Doğu’nun çok karmaşık,
etnik, dinî, mezhebî ve ekonomik sorunlarına müdahale
ederken kendi ülkenizle ilgili, Türkiye’yle ilgili projeniz ne? Ziya Paşa’nın
çok meşhur bir sözü var: “Onlar ki laf ile verir dünyaya nizamat/Bin
türlü teseyyüp bulunur hanelerinde.” Biz kendi hanemizdeki, Türkiye’deki
ayıpları düzeltebildik mi, çözebildik mi?
Bir diğer konu: Orta Doğu’da bu
çalışmaları yaparken Sayın Başbakan laiklik propagandası yaptı. Türkiye
Cumhuriyeti de laik ve demokratik bir hukuk devleti olarak tarif ediliyor.
Bunda yadırganacak bir şey yok. Ama yıllarca “Tekbir, Allahuekber!”
diye siyaset sahnesinde boy göstereceksiniz, siyasete gireceksiniz, ondan sonra
da, Kemalistlerin anlatamadığı, Baas Partisinin
anlatamadığı, Cemal Abdülnasır’ın anlatamadığı laikliği anlatacaksınız! Peki,
Türkiye’de dinin hâlâ devletin kontrolünde olduğunu, cemevlerinin
açık olmadığını, Şafii mezhebiyle ilgili bir çalışmanın Diyanette
yapılmadığını, yapılamadığını ve hâlâ orduevlerinde Sayın Cumhurbaşkanı ve
Başbakan da dâhil örtülü eşleriyle bir çay bile içilemediğini de Orta Doğu’da
söylediniz mi?
Sevgili arkadaşlar, bu projeleri doğru
düzgün, ciddi bir şekilde düşünmek lazım. Fransız jakobenliği
mi, Anglosakson laikliği mi, Müslüman demokratlık mı, bütün bunların dört
dörtlük bir proje içerisinde değerlendirilmesi lazım ve ondan sonra dünyaya
örnek olacak, Türkiye’yi büyütecek, bölgesel bir güç hâline getirecek
projelerin peşinde olmak lazım. Bunun için de önce demokratik bir Türkiye
projesinin dört dörtlük ortaya konulması lazım; cemevlerinin
açılmasından tutun Diyanetin yeniden yapılandırılmasından tutun, Şafii
mezhebinin Diyanet bünyesinde Alevilikle beraber anlatılmasından ve
uygulamalarından tutun, Kürt meselesinin çözümüne kadar bir demokratik
projenizin olması lazım. Bu çerçevedeki bütün gelişmeler olumlu olur ama yoksa
hiçbir anlamı yok.
Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tan.
Gündeme geçiyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli
Başkanım, siz biraz önce dediniz ki: “Gündem dışı konuşmalarla ilgili Hükûmetin
bulunması gerekmez.” Bu yanlış bir düşünce. Neden?
Çünkü 62’nci maddede şunu der, aynen okuyorum: “Her görüşmenin başından sonuna
kadar.” der. Dolayısıyla…
BAŞKAN – Sayın Tanal, işte orada
kastedilen “Her görüşme.” gündeme geçtikten sonra.
Teşekkür ediyorum Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama bakın,
onunla ilgili 59’uncu madde var Değerli Başkanım.
BAŞKAN – Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – 59’uncu
maddede yani burada “İstisnadır.” şeklinde bir olay yok.
BAŞKAN – Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır; ayrı ayrı okutuyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani, sizin
bu şekildeki bir tavrınız yeni bir tüzük ihdasıdır. Bu Tüzük’ün
de ihlalidir. Sizden istirhamım bu tür uygulamanın yerleşmemesi. Hukuka aykırı
olur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, enerji sektöründeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/80)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Enerji alanında yaşanan sorunların
tespiti ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün
104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
Hasip Kaplan
Grup
Başkanvekili
Gerekçe
Coğrafi stratejik konumunun Türkiye'yi
pek çok açıdan önemli kılıyor. Dünyanın merkezinde, oldukça zengin kaynaklara
sahip olması da stratejik konumunu arttırıyor. "Avrupa Enerji Güvenliğinde
Türkiye'nin Rolü" yadsınamaz.
Türkiye'nin bu konumunun Dış Politikası'nda kullanılabilecek bir imkân yarattığı,
Türkiye'nin yararına kullanılmasının olanaklı olduğu biliniyor. AB'nin neden
Türkiye'den vazgeçemediğinin, aslında AB'nin gelecekteki politikalarını
düşündüğünün bir kanıtıdır.
Türkiye, çevre ülkeler açısından da
hayatidir. AB için bu önem, 'güvenilir bir sınır' - 'tehlikeli çanlarının
çaldığı bir kapı'; İran için 'güvenilir bir yol ve dost' - 'kapalı bir dış
politika; Rusya için 'potansiyeli yüksek bir pazar' - 'kaçırılan fırsatlar'
arasında gidip gelirken Arap Dünyası için ise alternatifsiz bir güzergâhtır.
Türkiye, enerji koridorluğunu
nasıl olumlu kullanabilir. Bu öncelikle Türkiye'nin enerji işbirlikleri
konusunda stratejik bir plan geliştirilmesi yeni bir dış politika geliştirmesi
zorunludur
21. yüzyılda Kafkaslar ve Ortadoğu da
enerji koridorunun anahtarı Türkiye'dir. Burada yaşayan halklarla olan tarihi
etnik ve kültürel bağlar nedeniyle istikrar sağlayacak bir ülkedir. Petrol
okyanusları çevrili bir ada olmasına rağmen; enerjide dışa bağımlı, öz kaynaklarını
kullanamayan, “kaynak enerji" yerine hala "geçiş enerjisine"
odaklanmış durumda.
Enerjide dışa bağımlılık oranının % 73,
yerli üretimin ise % 27 olduğu Türkiye'de yerli, yeni ve yenilenebilir enerji
kaynaklarına yönelim kamuoyunda tam da yankı bulmuş ve Sayıştay Raporlarında
bile "nükleer enerji en pahalı yatırım" olarak tanımlanırken,
"nükleer santraller" uluslararası lobilerin etkisiyle dışa bağımlı
nükleer santral yatırımlarına yol açılmak istenmektedir.
Oysa nükleer santrallerin yatırım
maliyetleri, alternatif enerji kaynaklarına göre daha yüksektir. Dünya birincil
enerji tüketiminde nükleer enerjinin payı % 6, dünya elektrik üretimindeki payı
da 2007 itibarıyla % 15'tir ve bu oranın gerilemesi beklenmektedir. Dolayısıyla
bugün başlansa bile en erken 2015 yılından itibaren devreye girebilecek nükleer
santral yatırımları, gerçekte dünyada işsiz kalan nükleer lobilerin kâr
hırslarına dayalı olarak yaratılan baskılanmayla nükleer santrallere, yeni
doğal gaz santrallerine ve özel sektörün elektrik üretimine ilave teşvikler
verilmesine dayanak oluşturulmaya çalışılmaktadır.
1990 yılından başlayarak I. Körfez
Harekâtı ve son yıllardaki Afganistan, Irak işgallerinin enerji için olduğu
genel kanı olarak kabul edildi. Bir ülkenin ayakta kalabilmesi için gereken en
önemli unsurlardan biri enerjidir. Fabrikaların çalışmasından evlerde ocakların
yanmasına, ulaşımın sağlanabilmesinden iletişime, kısacası hayatın sürebilmesi
için gerekli her şey enerjiye bağlıdır.
Enerji sorunu bir ülkenin bütün
fonksiyonlarını olumsuz biçimde etkileyebilir. Bir ülkenin milli güvenliği ve
refahı o ülkenin enerji gücü ile ölçülebilir. Enerji olmadan bir ülkenin
kendini savunabilmesi imkânsızdır. Ülkemiz şu an özellikle petrol ve doğal gaz
gibi temel enerji kaynakları itibarıyla dış kaynaklara bağımlıdır. Ülkelerin
savunma, savunma sanayi ve enerji kaynakları kendi ulusal güçlerince keşif ve
idare edilebildiği nispette, o ülkenin güvence ve konforu gelecek nesilleri
için daha sürdürülebilir ve umut verici olur.
Bilimin bu sorunlarla ilgili önerdiği
çözümleri siyasetin dikkate alması gerekir. Ülkede üretimle, güvenlikle,
sağlıkla, uygarlıkla, çevreyle, ekolojik dengeyle,
kültürel varlıklarla bir bütün olarak bakmak gerekiyor.
Enerji açığı var diye, Hasankeyf’i sular
altında bırakmak, termik ve nükleer santralleri devreye koymak, Munzur
vadisini, Ege'yi, Karadeniz’i, Akdeniz’i, güzellikleri heder etmek kabul
edilemez. Bu nedenlerle;
Bir Meclis Araştırması açılması ve
Araştırma Komisyonu kurulması yararlı olacaktır.
2.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin,
ataması yapılmayan öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/81)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
“Ataması yapılmayan öğretmenlerin
yaşadığı sorunların araştırılarak alınacak ünlemlerin belirlenmesi” amacıyla
Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 104 üncü ve
105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini
saygılarımızla arz ederiz. 06.10.2011
Gerekçe:
Bilindiği gibi, 2011 Genel Seçimleri
öncesinde zamanın Milli Eğitim Bakanı tarafından bu yıl için 55.000 yeni
öğretmen ataması yapılacağı açıklanarak 300.000 dolayında atama bekleyen
öğretmen adayının oylarının büyük ölçüde AKP’ye yönelmesi sağlanmıştır. Ancak,
seçimlerden sonra toplumun diğer kesimlerinde de olduğu gibi verilen bu söz
unutularak ancak 11.000 dolayında öğretmenin ataması yapılabilmiştir. Bu
gerçek, 2011-2012 eğitim öğretim yılı açılışında Sayın Bakan Ömer Dinçer
tarafından dile getirilerek söz verildiği halde Maliye Bakanlığı tarafından
izin verilmediği gerekçesiyle kullanılamayan 44.000 dolayındaki kadro için
öğretmen adaylarından özür dilenmiştir. Sayın Bakanın bu davranışı bir
erdemlilik örneği olmakla birlikte sorunun çözümüne bir katkısı
bulunmamaktadır. Atama bekleyen yüz binlerce öğretmen adayı, T.C. Devletinin
Milli Eğitim Bakanı tarafından seçimler öncesinde kendilerine verilmiş sözün
tutulmasını beklemektedir.
Üniversite mezunu diğer gençlerimizde
de olduğu gibi, öğretmenlik diploması veya formasyon
sertifikası olduğu halde Hükümet tarafından yeterli kadro tahsis edilmediği
için yıllarca atama bekleyen öğretmenlere her geçen gün yenileri eklenmekte ve
sorun daha da büyümektedir. AKP iktidara gelmeden önce Sayın Başbakan
tarafından, iktidara geldikten sonra ise Sayın Bakanlar tarafından verilen
sözlerin hiçbiri yerine getirilmemiştir.
Sayın Başbakan’ın dokuz yıl önce
meydanlarda verdiği sözler, üniversite mezunu yüz binlerce gencimizin oyları
alındıktan sonra iktidara gelir gelmez unutulmuştur. Örneğin, Sayın Başbakan’ın
2002 yılında İzmit mitinginde söylediği; "... Şu sisteme bakın hele ülkede
72.000 öğretmen açığı var. Sen sınavla öğretmen seçiyorsun, hangi akla hizmet
ediyorsunuz. Bırak da öğretmenlerimiz okul seçsin göreve başlasın, önüne neden
engel koyuyorsunuz! İnşallah biz hükûmetimizi kurduğumuzda bütün öğretmenleri
göreve başlatacağız ve öncelikli olarak eğitim sorununu çözeceğiz."; aynı
yıl Samsun mitinginde söylediği "Buradan sözüm tüm genç öğretmen
adaylarına; siz merak etmeyin biz geldiğimizde üniversiteyi bitirdiğinizde 'Ne
yapacağım, sınavı ya kazanamazsam' korkun olmayacak, çünkü sınav
olmayacak."; Gaziantep mitinginde söylediği; "... Ama bakın ki işe
bunlar bir de sınavla öğretmen alıyor. O zaman niye okutuyorsun bu öğrencileri
yazık değil mi?! Öğretmen almıyorum de. Bu evlatlarım
okumasın boşuna. Ama biz iktidar olunca inşallah boşta öğretmen adayı
olmayacak."; İstanbul mitinginde söylediği, "... Birçok gencimiz,
özellikle öğretmen adaylarımız işsiz kaldı. Ülkede eğitim çökmüş, köy okulları
kapanmış, merkezdeki okullar bile öğretmen diye can çekişiyorken sen sınavla
öğretmen seçmeye kalkıyorsun. Bıraksana genç öğretmenlerimiz gitsin çalışsın. O
kadar sene beklet sonra al, adamda artık heves kalır mı, öğretmenlik yapabilir
mi? Ama inşallah biz iktidar olunca öğretmenler okulun bittiği gün
hazırlıklarını yapacak, ertesi gün görev aşkıyla okuluna gidecek, hiç merak
etmeyin." sözlerinden hiçbiri bugüne kadar uygulamaya geçirilememiştir.
Dokuz yıldır ülkeyi tek başına yöneten
AKP iktidarının; bizzat Sayın Başbakan tarafından verilen tüm bu sözlere rağmen
bu sorunu çözemediği gibi, atama bekleyen öğretmen sayısını 60.000'den 300.000
dolayına yükseltmiş olması, uyguladığı politikanın yanlış bir politika
olduğunun en önemli göstergesi olmuştur. Ülkemiz genelinde 200.000 dolayında
öğretmen açığı varken, her yıl bu açığın ve atanamayan öğretmen sayısının
birlikte artıyor olması çok önemli bir çelişkidir. Öğretmen adayları her gün
maddi ve manevi sorunlar yaşarken, verilen sözlere rağmen atamalarının
yapılmaması, AKP'nin üniversite mezunlarını da "kula kul etme"
anlayışının bir sonucudur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, ataması
yapılmayan öğretmenlerin yaşadıkları sorunlarının araştırılarak alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla "Meclis Araştırması açılması"
gerekli görülmektedir.
1)
Alim Işık (Kütahya)
2)
Mehmet Şandır (Mersin)
3)
Oktay Vural (İzmir)
4)
Ali Öz (Mersin)
5)
Sinan Oğan (Iğdır
6)
Oktay Öztürk (Erzurum)
7)
Koray Aydın (Trabzon)
8)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
9)
Bülent Belen (Tekirdağ)
10)
Ali Halaman (Adana)
11)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
12)
Celal Adan (İstanbul)
13)
Enver Erdem (Elazığ)
14)
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
15)
Özcan Yeniçeri (Ankara)
16)
Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
17)
Emin Çınar (Kastamonu)
18)
Durmuşali Torlak (İstanbul)
19)
Zühal Topçu (Ankara)
20)
Murat Başesgioğlu (İstanbul)
21)
Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
22)
Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
23)
Emin Haluk Ayhan (Denizli)
3.-
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21
milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/82)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasamızın 173'üncü maddesinde
"Devlet esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır"
hükmü bulunmasına rağmen, esnaf ve sanatkârlarımızın yeterli destek ve koruyucu
tedbirden yararlandırıldığını söylemek olanaksızdır. Beş yüze yakın meslek
dalında iki milyonu aşkın esnaf ve sanatkâr, özellikle son on yıl içinde büyük
oranda sermaye, gelir ve çalışma alanı kaybetmiştir.
Yaşanan haksız rekabet esnafı vergi
veremez, prim ve borçlarını ödeyemez hale getirmiştir. Zamanında önlem
alınmadığı için bu sorunlar kronikleşmiş, birçok esnaf ve sanatkârımız borç
içinde yaşamak zorunda bırakılmıştır. Pek çok küçük esnaf ve sanatkârımız
karşılıksız çek, protestolu senet ve geri ödenemeyen kredi nedeniyle zor durumda
kalmıştır. Bu konuda şikâyetlerini dile getiren esnaf kuruluşlarının
etkinliğinin azaltılmak istendiği gözlenmektedir.
Bu
nedenlerle esnaf ve sanatkârlarımızın yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunlarının
saptanması ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması saygılarımla arz ederim.
1)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
2)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
3)
Atilla Kart (Konya)
4)
Erdal Aksünger (İzmir)
5)
Kamer Genç (Tunceli)
6)
İhsan Özkes (İstanbul)
7)
Sinan Aydın Aygün (Ankara)
8)
Tufan Köse (Çorum)
9)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
10)
Nurettin Demir (Muğla)
11)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
12)
Kazım Kurt (Eskişehir)
13)
Salih Fırat (Adıyaman)
14)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
15)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
17)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
18)
Celal Dinçer (İstanbul)
19)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
20)
Malik Ecder Özdemir (Sivas)
21)
Turgut Dibek (Kırklareli)
22)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
Manisa Milletvekili Hasan Ören ve arkadaşları tarafından, 26 Ekim 2011
tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Turgutlu Çal Dağı
bölgesinde nikel madeni çıkarılması sırasında çevreye vereceği zararların
araştırılması hakkında verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 7/12/2011 Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu; 07.12.2011 Çarşamba
günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19
uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Manisa
Milletvekili Hasan Ören ve arkadaşları tarafından, 26 Ekim 2011 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “Turgutlu Çal Dağı bölgesinde nikel
madeni çıkarılması sırasında çevreye vereceği zararların araştırılması”
hakkında verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (97 sıra nolu) Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak, 07.12.2011 Çarşamba günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi lehinde söz isteyen Hasan Ören, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Ören. (CHP sıralarından
alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; seçim bölgem Manisa’da önemli bir soruna ve yaşanacak
çevre felaketlerine dikkat çekmek için Meclis araştırması önergem üzerinde söz
almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, Çal Dağı
Manisa’ya 28 kilometre, nüfusu 120 bin olan Turgutlu’ya 5 kilometre ve dünyanın
yedi harikasından biri olarak belirlenen Gediz Nehri’ne de 500 metredir. Burada
nikel madeni çıkarılmasıyla ilgili bir proje geliştirilmiştir. 2005 yılından bu
yana, bu projenin Manisa bölgesine, Gediz havzasına zararlı olacağı
düşüncesiyle kamuoyu aydınlatılmıştır. Birçok bilim adamı bu konuyla ilgili, bu
proje burada uygulanır ise birinci sınıf tarım arazilerinin yok olacağını,
çevrenin büyük bir felaketle karşı karşıya kalacağını ve ekonomik yönden de
Türkiye’ye hiçbir şey kazandırmayacağını defalarca söylemesine rağmen proje
sanki bir siyasi destekli devam etmektedir. Bununla ilgili Çal Dağı’nda nikel
arama yöntemi dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan açık liç
usulüyle yapılmak istenmektedir. Defalarca şirketin
yöneticileriyle görüşmemize rağmen, açık liç usulüyle
dünyanın hiçbir yerinde maden araştırmasının, nikel madeninin çıkarılmasının
mümkün olmadığını, eğer bir örneği var ise bizi de oraya götürmelerini veya biz
kendimiz nerede var ise oraya gidip araştırma yapmamız gerektiğini söylememize
rağmen ne yazık ki dünyanın hiçbir ülkesi açık liç usulüyle
nikel madeni çıkarmaya izin vermemiştir.
Açık liç
usulüyle nikel madeni çıkarmak ne demektir? Kayalar dağdan inecek, kırılacak,
istif hâline getirilecek, üzerine damlama sulamayla sülfürik asit akıtılacak,
sülfürik asidin akımıyla beraber on sekiz ay sürecek olan devridaimle nikel
madeni çıkarılacak.
Değerli arkadaşlarım, üç yönüyle konuyu
ele almak istiyorum. Burada birincisi çevre, ikincisi Türkiye'nin yüzde 7
birinci sınıf toprağa sahip olan bir ülkenin bulunduğu Gediz havzası, üçüncüsü
ise ekonomiyle ilgili bölümü. Eğer ülkenin madenlerinin çıkarılması ülkeye kâr
ve menfaat sağlıyor ise tabii ki bu madenler çıkmalıdır ama buradan çıkacak
maden ülkenin değerlerini alıp götürüyor ise, birinci sınıf topraklarını yok
edecek ise bu maliyetin kâr-zarar hesapları analiz edilmelidir. Bu maden orada
çalışmaya başlar ise 250 bin yirmi ile otuz yaş arası ağaç kesilecektir, bu
maden orada çalışmaya başlar ise on ila on beş yaşında 1,5 milyon ağaç
kesilecektir, bir çevre katliamı yapılacaktır. Bazen şöyle “Evet, çevre
katliamı olur, ağaç yerine dikilir ama ülkenin de madene ihtiyacı olduğu için
bu madenleri de çıkarmak zorunda kalabiliriz.” diye düşünmek de gereklidir ama
bunun ekonomik boyutuna bakmak gerekli. Burada on beş yıl içerisinde 18 milyon
ton sülfürik asit kullanılacak, 800 bin kamyon toprak aşağıya indirilecek ve 18
milyon tonluk sülfürik asit bu topraktan geçirilecek. Bunu da bir kenara
bırakalım, Gediz havzasında bulunan birinci sınıf toprakların hepsi
çoraklaşacak.
Bosphorus
adı altında başlayan bu maden, Sardes Nikel’le devam etmiştir ve birçok ülkeden de bu işlemi
yapmak için talepleri olmuş, başlamışlar ve kovulmuşlardır. Arnavutluk’ta
ruhsat almışlar, Arnavutluk’ta bu işi yapmak ister iken oradan kovulmuşlar.
Sırbistan’da açık liç usulüyle nikel madeni çıkarmak
istemişler, oradan da kovulmuşlar. Papua Yeni Gine’de bir
fırsatını bulmuşlar, bu madeni işletmişler, ama çok kısa bir sürede bütün
köylülerle mahkemelik olmuşlar, nehirlerde yaşayan balıkların hepsi ölmüş ve
orada yine bunlar, şirketi farklı kişilere devrederek bu işten sıyrılmışlar ve
orada o şirketin sahibi gibi görünen ve üzerinde hiçbir mal varlığı bulunmayan
insanlar mahkemelerde devam ediyorlar.
Değerli arkadaşlarım, Sardes Nikel Madeni Şirketinin raporuna göre, on beş yılda
çıkacak madenden elde edilecek gelir 5 milyar dolar ile 6 milyar dolardır.
Raporda yazan 6 milyar ve 5 milyar dolarlık rakamın Türkiye’ye sadece 900
milyon doları kalacaktır. Bu topraklara baktığınızda Gediz havzasındaki
topraklar şu an yılda 3 milyar dolarlık ürün vermektedir. Geçenlerde bütçe
konuşmasında Enerji Bakanı Taner Bey’in bir cümlesi vardı, hoşuma giden bir
cümleydi, demişti ki: “Biz madenleri ve toprakları değerlendirir iken eğer
toprağın üzeri altından daha değerliyse toprağın üzerini düşünürüz; toprağın
altı üzerinden daha değerliyse toprağın altını düşünürüz. “
Rakamları verdim: On beş yılda
milyonlarca ton sülfürik asit, on beş yılda ağaç katliamı; on beş yıl
içerisinde dünyanın birinci sınıf toprakları olan Gediz havzası yok olacak.
Bize kalacak miktar on beş yıl sonunda 900 milyon
dolar ama bu topraklar her yıl 3 milyar dolar bize ürün veriyor; bu 3 milyar
dolar ürünün de yüzde 80’i ihracat yani hepimizin söylediği gibi yüzde yüz
yerli olan, yüzde yüz katma değer koyan bu topraklardan gelirimiz bu. On beş
yıla uyarladığınız zaman -her yıl 3 milyar dolar- 45 milyar dolarlık bir gelir
elde edeceğiz.
Benim istirhamım şu, burada Manisa
milletvekillerime sesleniyorum: Recai Berber bu konuda buraya gidip görmüştür,
araştırma da yapmıştır. İkili konuşmalarımızda açık liç
usulüyle buradan maden çıkarılmasının Ege’ye yapılacak, Manisa’ya yapılacak,
Gediz havzasına yapılacak büyük bir zarar olduğunu söylemektedir. Bunun
tartışması olmaz.
Araştırma komisyonu kurulmasını talep
ediyoruz. Bu söylediklerim doğru değil ise rapor gelir; o
işletme Türkiye’ye fayda sağlayacak ise, çıkacak madenin Türkiye’ye faydası var
ise devam ederler çalışmaya ama gerçekten söylediklerim doğru ise, bu havzaya
yarar getirmeyecek ise, bir avuç birinci sınıf toprağımız yok olacak ise,
insanlarımız kanser tehlikesi ile karşı karşıya kalacak ise bunu dikkatlerinize
sunmak istiyorum.
Benim burada sizlerden bir istediğim
var: Manisa milletvekillerimiz çıksın, bu madenle ilgili yararlı olup
olmadığını söylesin. Bu kürsüden söylesin ki Manisa’daki insanlarımız da bunu
duysun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Recai Bey
söyleyecektir herhâlde!
HASAN ÖREN (Devamla) – Açık liç usulüyle dünyanın hiçbir tarafında, hiçbir ülke maden
çıkarılmasına izin vermemektedir. Bunun siyasi bir polemiği
yok. Bunun siyasetle ilgili bir tarafı yok.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Manisa
milletvekillerine sataştınız Hasan Bey, söz alsınlar!
HASAN ÖREN (Devamla) – Manisa
milletvekilleriyle biz anlaşıyoruz. Hepimiz oturuyoruz, konuşuyoruz. Bu, Manisa’nın önemli bir meselesi. Başka meselelerde farklı
şekilde konuşabiliriz. Eğer biz, 10 milletvekili olarak buraya söz verip
geldiysek, Manisa’nın değerleri, Manisa’nın çıkarı için birlik ve
beraberliğimizi yürüteceğimizi söylediysek bununla ilgili ben AKP Grubunun
Manisa milletvekillerinden araştırma önergemizle ilgili destek istiyorum. Eğer
bizim araştırma önergemiz kabul edilmeyecekse Adalet ve Kalkınma Partisinin
Manisa milletvekilleri Çal Dağı’ndaki nikel madeniyle ilgili bir araştırma
önergesi versin, biz onları destekleyelim.
Değerli arkadaşlarım, konu önemlidir,
konunun siyaseten kullanılacak bir tarafı yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN ÖREN (Devamla) – Eğer uygun görür
iseniz bir araştırma komisyonuyla Çal Dağı’ndaki nikel madeni araştırılabilir
ve sonuçlarını yine Parlamentoya getirir, hep beraber tartışırız.
Hepinize teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ören teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz isteyen Recai Berber, Manisa
Milletvekili.
Buyurun Sayın Berber. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok Değerli Milletvekilimiz Hasan Ören
Bey’in gündeme getirdiği Çal Dağı nikel madeniyle ilgili olarak bu konu bu
Mecliste ilk defa görüşülmüyor. Geçen dönem, 23’üncü Dönem Milletvekili olarak
da biz bunu -bazı milletvekili arkadaşlarımız da hatırlayacaklardır- gündeme
getirdik ve tartışıldı.
Ben, tabii özellikle Turgutlulu olması hasebiyle Hasan Ören Bey’in kendi
yöresindeki hassasiyeti özel bir hassasiyet olarak düşünmüyorum. Biz,
Manisa’nın her köşesinde, sadece Manisa’nın değil, Türkiye'nin her köşesinde
meydana gelebilecek olumsuzluklara karşı tabii ki el birliğiyle iş birliği
yapabileceğimizi o zaman da söyledik.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ben
-kendileri tabii, detaya girmediler- şunu belirtmek istiyorum: Bu maden aşağı
yukarı 2003 yılından beri, hatta benim hasbelkader demir çelik sektöründe de
bir yönetim kurulu başkanlığım olduğu için o dönemde bu maden sahası Ereğli
Demir Çelik Fabrikaları için de bir kaynak olabileceği düşüncesiyle bize
gelmişti. Tabii, henüz Türkiye’de paslanmaz çelik üretimi olmadığı için bizim
gündemimizde Ereğli Demir Çelikte o zaman nikel madenini değerlendirmek gibi
bir husus yoktu. Tabii, bu maden sahası yabancıların elinde ruhsatı olan bir
şirketti, daha doğrusu, yerli bir şirket ama yüzde 100’ü de yabancı sermayeli
olan bir şirketti. Burada şunu belirtmek gerekir, yaklaşık
2004 yılından 2011 yılına kadar altı yedi yıllık bir geçmişi olan ve bu süreç
içinde de burada uygulanacak olan çalışmaların her aşamasıyla ilgili olarak
verilen izinlerin -ÇED raporları dâhil, Orman Bakanlığının vermiş olduğu
izinler dâhil- her aşaması ayrı ayrı idare mahkemesine ya yürütmeyi durdurma
amacıyla dava açılmış ya da iptali amacıyla dava açılmış, ben burada hepsini
tek tek sunabilirim. Bu davaların hepsi hem dava açanlara hem de
temyizde de onanmak suretiyle reddedilmiş. Bunu şunun için belirtiyorum: Yani
Türkiye’de özellikle nikel madeni başta olmak üzere -altında da biliyorsunuz
Bergama’da aynı sorunları yaşamıştık- sülfürik asit kullanılması ya da başka
birtakım malzemelerin kullanılması nedeniyle çevreye zararı olacağı endişesiyle
bunlar gündeme getirildi ve bu gündeme getirenlerin haklı talepleri konusunda
biz de yakından takipçisi olduk. Sadece, biraz önce söylediğim gibi, Hasan Bey
değil, bölge milletvekilleri olarak hepimiz bunun yakın takipçisi olduk ancak
burada özellikle Çevre Bakanlığımızın sadece değil, ÇED raporlarına dava
açılması ve sonrasında Manisa İdare Mahkemesine açılan davada bilirkişi olarak
değişik okullardan, özellikle Ege Üniversitesinden, burada isimlerini tek tek
zikretmeyeceğim, maden yüksek mühendisi olan hocalarımızdan, profesörlerimizden
oluşan bir bilirkişi heyeti tarafından incelenmiş bu proses
ve bu inceleme sonucunda da bilirkişi raporunda, ÇED raporuna ilişkin olarak
herhangi bir sakınca olmadığı belirtilmiş. Zaten yargının da bu konularda çok
fazla detay bilmesi mümkün olmadığı için, özellikle üniversitelerimizden,
hocalarımızdan bilirkişi olarak, teknik bir heyet olarak yararlandığını hep
birlikte biliyoruz. Burada tabii, bu teknolojinin dünyanın başka yerinde
kullanılıp kullanılmadığı konusunda…
HASAN ÖREN (Manisa) – Var bilginiz
canım, “Yok.” dersen…
RECAİ BERBER (Devamla) – …şunu
söylediler: Bu konuda dünyanın başka yerinde kullanıldığını, Çevre
Bakanlığından ve ben tabii şirket yetkilileriyle bu konuları konuşmuyorum,
onlar tabii ki “Var.” diyecekler, tabii ki “Dünyanın başka yerinde var.” diyecekler…
HASAN ÖREN (Manisa) – Recai Bey,
olmadığını siz biliyorsunuz.
RECAİ BERBER (Devamla) – …ancak, Çevre
Bakanlığından aldığımız bilgiyi söylüyorum ve bizzat da Çevre Bakanlığı
uzmanları, yerinde incelemek suretiyle, yığın liçi
yöntemiyle dünyanın başka yerlerinde de üretim yapıldığını bize gösterdiler,
söylediler.
Şimdi, bunu ben şunun için söylüyorum:
Tabii bu şu anlama gelmiyor yani sülfürik asit burada kullanıldığı takdirde,
yığın liçi yöntemiyle kullanıldığı takdirde çevreye
zararı sıfır olacak, hiç olmayacak. Bu konu benim uzmanlık alanım değil ancak
biraz önce çok güzel bir alıntı yaptı Sayın Milletvekilimiz, özellikle
madenlerden ve enerjiden sorumlu Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda
gerçekten bu sözü söyledi. Bu, tamamen teknik ve ekonomik bir olgudur, eğer
yerin üstündeki değerleriniz yerin altındaki değerlerinizden daha kıymetliyse
dünyanın hiçbir gücü, Türkiye’de, ne Hükûmete ne sizlere ne bizlere ne de
idaremize o yerin üstündeki değeri yok etme imkânı da vermez, yetkisi de vermez
ancak yer altındaki zenginlik…
HASAN ÖREN (Manisa) – Sizce Manisa’da
hangisi daha değerli?
RECAİ BERBER (Devamla) – Bakın burada,
Orman Bakanlığından… Şimdi, şunu da göz ardı etmeyelim, madenin çıkarılması
ayrı bir iş, çünkü madenin nerede olduğuna biz karar vermiyoruz. Mesela, şu
anda TTK, biliyorsunuz geçenlerde taş kömürüyle ilgili bir ihale yaptı, özel
sektör maden çıkaracak. Nerede çıkaracak? Zonguldak şehrinin, şu andaki şehrin
altında yani Zonguldak’taki Vilayet Konağı dâhil, şu andaki şehrin altında maden
çıkaracak. Yani siz madeni “Ya burası çok uygun değil, alayım, götüreyim, başka
yerde işleteyim, orada çıkarayım.” diyemiyorsunuz. İki yönü var…
HASAN ÖREN (Manisa) – Recai Bey, nikele
gel, nikele! Manisa’ya gel, bırak Zonguldak’ı!
RECAİ BERBER (Devamla) – Hasan Bey, iki
yönü var: Bir, burada ormandan alınan izinle madenin çıkarılması. Bu konuda,
kesinlikle, başka yerlerde olduğu gibi, özellikle Orman Bakanlığımızın şu anda
Orman ve Su Bakanlığımız olarak yaptığı çalışmaları herhâlde takdirle görüyoruz.
Dünyanın hiçbir yerinde orman varlığı bu dönemdeki kadar artmadı. Bu dönemdeki
kadar ağaçlandırma seferberliği yapılmadı. Burada madenin çıkarılması için feda
edilecek ağacın 10 katından daha fazla bir ağaçlandırmayı hem bu madeni
çıkaracak olan firma tekeffül ediyor, taahhüt ediyor hem de Orman ve Su
Bakanlığımız bu konunun takipçisi.
Diğer konuya gelince, özellikle
çıkarılan madenin… Değerli arkadaşlar, burada nikel oranı çok
düşük olduğu için yani zaten yüzde 1’in üzerinde; 1,5’un üzerindekileri
işlemeden -maalesef, Türkiye’mizin bir realitesi- bu cevherin yüzde 99’u, yüzde
98’i toprak olmasına rağmen ekonomik olduğu için maden toprağıyla beraber
alınıp götürülüyor ve bizim ülkemize katma değer olarak da bunun, işte, ne
kadar tenörü varsa, yüzde 1,5’sa yüzde 1,5 bir katma
değerle siz bunu başka ülkelere verip orada bunun zenginleştirilmesini, orada
sanayi hâline gelmesini ve orada katma değer yaratılmasını sağlamış
oluyorsunuz. Niçin? Burada işletme ve zenginleştirmeye izin vermediğiniz
için. Peki, bu madeni buradan alıp başka ülkelere götürüp orada işletiliyorsa o
zaman o ülkeler kendi ülkelerine… Ki bu ülkelerin başında Yunanistan geliyor,
yanı başımıza, komşumuza gidiyor.
HASAN ÖREN (Manisa) – Kapalı sistem,
söyle, söyle! Yapma gözünü seveyim, bildiğin hâlde söylemiyorsun ya!
RECAİ BERBER (Devamla) – Bu ülkelere
gidiyorsa demek ki bu ülkelerde bu katma değer yaratılması için…
HASAN ÖREN (Manisa) – Oturuyoruz, ikili
konuşmada söylüyorsun, burada söylemiyorsun!
RECAİ BERBER (Devamla) – Şimdi
geliyorum, bir saniye. Hasan Bey, çok heyecanlısın ya.
HASAN ÖREN (Manisa) – Yapma gözünü
seveyim ya!
RECAİ BERBER (Devamla) – Ben de sizin
kadar bu konuda heyecan duyuyorum.
HASAN ÖREN (Manisa) – Manisa’da
diyorsun ki “Zararlıdır bu maden.” Buraya geliyorsun madenin savunuculuğunu
yapıyorsun!
RECAİ BERBER (Devamla) – Madenin
zararlı olduğunu hiçbir yerde söylemedim. Ben Türkiye’deki madenlerin, tam
tersine, yeterince değerlendirilmediği ve işletilmediği kanaatindeyim.
HASAN ÖREN (Manisa) – Açık liç usulü doğru mudur?
RECAİ BERBER (Devamla) – Ancak buradaki
zenginleştirme ve madenin çıkarıldıktan sonraki prosesiyle
ilgili olarak da bize verilen garantiler bu yöntemle de çevreye zarar
verilmeyeceği şeklinde. Hele hele burada “3 milyar dolar üretim yapan bütün
Gediz Ovası yok olacak.” filan gibi bir yaklaşım, aslında, tabii, işin abartı
kısmı ama…
HASAN ÖREN (Manisa) – Kendi
raporlarında yazıyor.
RECAİ BERBER (Devamla) – Burada bende
de var raporlar.
HASAN ÖREN (Manisa) – 5 ila 6 milyar
dolar gelir yazıyor.
RECAİ BERBER (Devamla) – Ancak şunu
belirtmek istiyorum: Eğer gerçekten teknoloji olarak başka yöntemlerle… Ki
burada altını çizerek, siz örnek vermediniz, ben vereyim: Şu anda yine bir
başka şirketimiz Manisa’nın Gördes ilçesinde nikel sahasıyla ilgili yatırım
yapıyor. Burada yapılan yatırım tamamen kapalı sistemle ve…
HASAN ÖREN (Manisa) – Niye açık
yapmıyorlar?
RECAİ BERBER (Devamla) – Yine sülfürik
asit kullanılacak ancak kapalı bir sistemle, “autoclave”
sistemiyle orada üretim yapılacak.
Tabii ki ben istiyorum onlar daha ilave
yatırım yapsınlar da nikeli yüzde 99 saflıkta ve nikel olarak artık üretsinler.
Onlar da zenginleştirecek, onu da biliyorum, o teknoloji de en fazla yüzde
30-35 zenginleştirecek.
Bizim ülke olarak, geldiğimiz aşamada,
madenlerimizin, böyle yüzde 1, yüzde 2 tenörlü
madenlerimizin çarçur edilip -dünyanın başka gelişmemiş, az gelişmiş
ülkelerinde sömürüldüğü gibi- alınıp götürülmesine asla müsaade etmememiz
lazım. Bir kere, bunda ittifak sağlayalım. Bu madenler Türkiye’nin malıdır, bu
toplumun malıdır, bunların en yüksek katma değerle üretilmesi lazım. Onun için
de teknoloji konusunda haklısınız ancak bu konuda bizim, Meclis araştırma
önergesiyle, bilirkişi raporları dışında, yani mühendislerden oluşan… Bu prosesi, burada araştırma komisyonu kurarak prosesi öğrenip…
HASAN ÖREN (Manisa) – Gidip görmekte ne
zarar var?
RECAİ BERBER (Devamla) – Ne zararı var,
ne şeyi var…
HASAN ÖREN (Manisa) – Gidip görmekte ne
zarar var Recai Bey?
RECAİ BERBER (Devamla) – Bakın, ben
size bir örnek daha vereyim: Şu anda Ege Bölgemizde zeytincilik var. Değil mi
Hasan Bey, siz çok iyi biliyorsunuz?
HASAN ÖREN (Manisa) – Biliyorum.
RECAİ BERBER (Devamla) – Manisa dâhil,
bütün çevremizde iki binden fazla zeytinyağı fabrikasının biz beş yıldır atık
sularını, kara sularını nasıl arıtarak çevreye vereceğiz… Onların verdiği zarar
şu anda bundan daha fazla, bunu biliyor musunuz?
HASAN ÖREN (Manisa) – Değil, değil,
değil…
RECAİ
BERBER (Devamla) – Fazla. Bunun toplantılarına gelirseniz
görürsünüz.
HASAN ÖREN (Manisa) – 3 milyon ton su
kullanılacak madende, 3 milyon ton.
RECAİ BERBER (Devamla) – Ha şunu
söyleyeyim: Ben de katılıyorum, burada eğer daha iyi bir teknolojiyle daha
fazla… Burada yapılan yatırım az değil, 300 milyon dolarlık yatırım yapacak
yatırımcı.
HASAN ÖREN (Manisa) – 2005’ten beri
söyleniyor bu.
RECAİ BERBER (Devamla) – İlk etapta 300
milyon dolar yatırım yapacak, 600’den fazla insan çalışacak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Berber.
RECAİ BERBER (Devamla) – Ben açıkçası
şunu söylüyorum Sayın Başkanım, izninizle: Tabii ki bu konuda bir araştırma
önergesine gerek yoktur ama üzerinde takip etmeye bölge milletvekili olarak her
türlü sorumlulukla devam edeceğiz.
Çok teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Geç! Geç!
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Demir Çelik, Muş
Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik.
DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin
Manisa-Turgutlu-Çal Dağı nikel madenlerinin işletilmesine dair verdiği
araştırma önergesine ilişkin lehte söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
nikel, maden olarak sanayi, iletişim, telekomünikasyon ve tıp alanında geniş
kullanılabilme sahasına sahip olan bir madde. Her maden gibi bu maddenin de
insan yaşamında katettiği ve sahip olduğu öneme
binaen günümüz ve gelecekte yaşamımızda önemli yer almaya devam edeceği
kesindir.
Sanayi ve endüstri insan yaşamını
kolaylaştırma, daha sağlıklı, daha verimli ve etkin yaşamı sürdürebilmek
açısından önemlidir. Ancak endüstriyalizm kabul edilebilinir
bir şey değildir. Buradan kastetmek istediğim, maden de olsa, emtia ya da
herhangi bir eşya da olsa esas olan toplum yararına olması, sürdürülebilir
olması, verimli olması, doğayla barışık, doğaya zarar vermeyen bir noktada
olması öncelememiz gereken, hassasiyetle üstünde durmamız gereken bir yaklaşım
olmalıdır.
Bu nedenle 2003 yılından bu yana
Turgutlu ilçemizin Çal Dağı mevkisinde yürütülen
nikel açık liç yöntemiyle yani milyon tonlarca
sülfürik asidin kullanılıyor olması başlı başına bir sorundur. Bu hem yer altı ve yer üstü su kaynaklarının olumsuz etkilenmesi
dolayısıyla günümüz küresel problemlerinden biri olan küresel ısınmanın yol
açtığına benzer sorun ve problemlerle bir kez daha yöre insanını, ülke
halklarını karşı karşıya bırakabileceği bir risktir ama aynı zamanda bu madenin
çıkarılabilmesi için milyonlarca ağacın kullanılıyor olması, tonlarca kayanın
yerinden ediliyor olması, keza toprağın taşınıyor olmasının açığa çıkaracağı
erozyon, toprak kayması ve benzeri felaketler bir yana, ağacın insan yaşamına,
doğaya olan katkısını unutmamak gerekiyor. Bir yanıyla oksijen ve
karbondioksit dengesi üzerindeki etkisi ama aynı zamanda birçok canlıya yaşam
kaynağı teşkil ediyor olması unutulmamalıdır.
Keza, Gediz Ovası, Türkiye'nin,
ülkemizin önemli bir ovası olmasının yanı sıra, uluslararası standartları haiz
bir sulak alandır. Bu sulak alanda kuşların, börtü böceklerin, sürüngenlerin
yaşam buldukları dikkate alındığında da onların doğa dengesindeki önemi
herkesten önce yasama organımızın, Meclisimizin hassasiyetle üstünde ve üzerinde
durması gereken bir durumdur.
Biz, sadece ekonomik, rantabl meselesinden hareketle, işletmenin kârlılığını esas
alacak bir yaklaşımla soruna yaklaştığımızda toplum yararını hiçe saymış
oluruz. Kaldı ki bu işletmenin ömrünün on beş yıl olduğu, on beş yıl sonrasında
yıktığınız, yaktığınız, ortadan kaldırdığınız bu başta ağaç, kaya ve toprak
olmak üzere ama aynı zamanda doğaya saldığınız sülfürik asitle verdiğiniz
zararın geriye dönüşümü mümkün olmayacaktır. Gergiye dönüşümü mümkün olmayan bu
doğayı biz torunlarımızdan emanet aldıysak bugün onu tüketebilme, yok edebilme
hakkına sahip olmadığımız gibi, günümüz problemi olan küresel sermayenin var
olan meteoroloji, coğrafya, flora ve fauna üzerindeki
tasarruf hakkını da kullanabilmesine fırsat verebilecek bir araç değiliz, bir
organ değiliz.
Her şeyden önce toplumun çıkarını esas
alan, ülkenin menfaatlerini ve ülke halklarının geleceğini, tarihî mirası ve
kültürünü korumakla görevli olduğumuzu unutmadan soruna yaklaşmamız gerekiyor.
Yol açacağımız sadece ve tek başına doğa katliamı değil, aynı zamanda tarihî
mirasın da, kültürel mirasın da katliamıdır. Gediz Ovası birçok medeniyete
beşiklik teşkil etmiş, tarihin milattan önce 3000’li yıllarından beri yaşam
alanlarına mekânlık etmiş bir ova olması özelliğiyle
de hassasiyetle üzerinde durmamız, korumamız ve kollamamız gerektiği de
tarafınızdan unutulmaması gerekiyor. Bütün bu gerekçelerden
hareketle biz nikel madeninin var olan öneminin başka ve bilimsel olan noktada
başka yöntemlerle açığa çıkarılıp toplumun yararına, sanayinin yararına
kullanabilme olanağı varken, birileri daha fazla kâr etsin, daha büyük
kazançlar sahibi olsun noktasında doğayı hiçe sayan, toplumu hiçe sayan,
geleceğimizi ve yarınlarımızı riske eden anlayışına dur demek zorundayız. Bu,
herkesten önce de ve her kurumdan önce de Meclisin görevidir. Meclis bu ve benzeri sorunlarını sadece bilirkişinin raporuna
havale ederek, ÇED raporlarının varlığını esas alarak var olan şikâyeti,
rahatsızlığı vatandaşımızdan, seçmenlerimizden bize yansıyan sorunlarını
dikkate almayacaksak, kulak asmayacaksak, gereğini yapmayacaksak zaten sivil
bürokrasiler bize rağmen bu işi şu ya da bu şekilde yürütüyor ama bizim denetim
gibi bir görevimiz, sorumluluğumuz varsa, bunu işletme gibi bir tarihî görevle
biz vatandaştan var olan yetkiyi alabildiysek kullanabilmeliyiz.
Bu açıdan da Barış ve Demokrasi Partisi
olarak biz bu araştırma önergesine hem evet diyeceğiz hem bu yönünü, bir
komisyonun kurulması gerektiğinin zaruretinin altını çiziyor, gerekli desteği
vereceğimizi huzurlarınızda ifade ederek teşekkürlerimi, saygılarımı sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi
aleyhinde söz isteyen Afif Demirkıran, Siirt Milletvekili.
Buyurun Sayın Demirkıran. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Afif Bey, Manisalıların arasına girme! Afif Bey girme, girme Afif Bey!
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; gerçekten Manisalı arkadaşların arasına girme gibi bir
niyetim yok, öyle bir niyetim yok.
Ancak, gerçekten ben Hasan Bey’in de,
Recai Bey’in de “Aman ne kadar güzel. Böyle bir tesisi, böyle bir yatırımı biz
Manisa’ya kazandıralım, bilakis destek verelim.” demelerini beklerken, sanki
kendilerini bilirkişinin yerine koydular, kendilerini Orman Bakanlığının yerine
koydular, kendilerini Maden İşleri Genel Müdürlüğünün yerine koydular,
kendilerini Enerji Bakanlığının yerine koydular. Bu işin uzmanı olarak buradan
her şeyi, bütün ilmî çalışmaları altüst eder bir konuşma yaptılar.
Değerli arkadaşlar, şimdi, tabii öncelikle
konuya, nikele gelmeden önce, bir defa Türkiye madencilikte nerede birkaç
cümleyle müsaade ederseniz ona değineyim; ondan sonra Manisa’ya, Turgutlu’ya ve
nikele geleyim, sülfürik asitle liç meselesine.
Değerli arkadaşlar, Türkiye maden
açısından çeşitlilik, maden çeşitliliği açısından zengin bir ülkedir. 60 çeşit
maden üretmekteyiz, 100 çeşit madenimiz var, 90 çeşit madenimiz var ve Türkiye
maden çeşitliliği itibarıyla dünyanın 10’uncu ülkesi ama üretim değeri
itibarıyla 28’inci ülke. Demek ki biz madenlerimizi yeteri kadar üretemiyoruz.
Gayrisafi millî hasıla içindeki payına baktığımız
zaman yüzde 1,5 civarında madenciliğin bir yeri var. Amerika Birleşik
Devletleri’ne, Almanya’ya bakıyoruz, yüzde 4; Kanada’ya bakıyoruz, yüzde 7,5;
Avustralya’ya bakıyoruz, yüzde 8,7. Demek ki biz, gerçekten var olan
kaynaklarımızı yeterince değerlendiremiyoruz.
Peki, nedir madenciliğin önemi, bu
kadar üzerinde duruyoruz? Çünkü madencilik ekonominin lokomotifidir, sanayinin
lokomotifidir. Nereye bakarsan bak, mutlaka orada madenciliğin bir izi vardır
ve ülkelerin gelişmesi, kalkınması, sürdürülebilir bir ekonomi için
madenciliğin, maden kaynaklarının olması gerektiği şekilde değerlendirilmesi
şarttır. Yeni maden kaynakları bulacaksınız, mevcut maden kaynaklarını da mutlaka
ekonomiye bir an önce kazandıracaksınız. Bunun için ne yapmak lazım? Sondaj
yapmak lazım, arama yapmak lazım. Bakın, 2002 yılında Türkiye’de özel sektör ve
kamunun yapmış olduğu sondaj miktarı sadece 100 bin metredir ama 2010 yılına
geldiğimizde 1 milyon 300 bin metre sondaj yapmışız. Teşekkür ediyorum hem özel
sektöre ve hem kamu kurum, kuruluşlarına, özellikle MTA’ya. Bunun sonucunda
birçok madenimizin rezervinde artış olmuştur.
Eğer dünyanın mermerinin yüzde 40’ı
Türkiye’de ise bunu bizim üretip dünya pazarına satmamız lazım. Eğer dünya borunun yüzde 72’si Türkiye’de ise bunu biz üretip daha
fazla katma değerle uç ürünlere kadar gidip dünyaya pazarlamamız lazım ve
ihracatına baktığımız zaman, 700 milyon olan, 2002 yılında sadece 700 milyon
dolar olan maden ihracatı bugün 3,7 milyar dolara çıkmış ise bu gerek
mevzuattaki çalışmalar gerekse yapılan aramaların ve dünya pazarlarıyla yapılan
irtibatların sonucunda olmuştur.
Metalik madenlerde dünyanın yüzde
0,5’i; endüstriyel ham maddelerde yüzde 1,5’i Türkiye’dedir. Dünya kömürünün
yüzde 1’i Türkiye’dedir. Bu, istatistiklere geçen değer, ama
baktığımız zaman 2002… Benim çocukluğumdan beri, üniversite çağlarımdan beri
sadece -her zaman burada söylüyorum, bir daha söyleyeyim- 8 küsur milyar ton
olarak öngörülen -hep öyle denirdi, eski kitaplara baktığımız zaman öyle
görünüyor- kömür, linyit madeni bugün yüzde 50’nin üzerinde bir artışla 12,5
milyar tona çıkmıştır hem Elbistan’da hem başka sahalarda. Bu neyin
sonucudur? Aramanın sonucudur, sondajın sonucudur, ilginin sonucudur, alakanın
sonucudur. Çünkü gerçekten madencilik hem istihdam yaratıyor hem bölgesel
kalkınmaya katkıda bulunuyor hem sanayinin gelişmesine yardımcı oluyor hem yan
sanayinin, hizmet sektörünün gelişimine yardımcı oluyor ama bir şanssızlığı var
madenciliğin, neredeyse orada yapmak mecburiyetindesiniz. Biraz önce Recai Bey
söyledi, neredeyse maden, orada işletmek mecburiyetindesiniz, alıp
taşıyamıyorsunuz çünkü maliyeti yüksek.
Şimdi, Manisa’ya baktığımız zaman,
geçmişte hepimiz hatırlıyoruz, bakın, yıllarca Bergama’daki altın madeniyle
ilgili Asteriksler, vesaire, birçok eylemler, efendim protestolar, demonstrasyonlar yapıldı. Sonra ne oldu? Birdenbire bıçak
keser gibi kesildi. Bakın, değerli arkadaşlar, Türkiye'nin altın madeni vardır,
aramalar devam edecekse işletme devam etmek mecburiyetindedir çünkü Türkiye,
altın maden...
HASAN ÖREN (Manisa) – Yine Manisa’ya
gelmedin. Kalmadı, süren kalmadı.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Geleceğim,
Manisa’ya da geleceğim. Örnek olarak şey ediyorum.
Evet, altın madenini de katma değer
olarak ülkemize kazandıracağız. Şimdi nikele geldiğimizde. Dünyanın
her yerinde...
HASAN ÖREN (Manisa) – Bir yerinde
göster.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – ...işletme
sistemi aynıdır ancak önemli olan burada nedir? ÇED raporu alabilmiş mi,
alamamış mı?
HASAN ÖREN (Manisa) – ÇED raporu aldığı
profesör danışmanlık yapıyor şirkette.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Davalar
açıldı, malumunuzdur, Danıştaya da gitti, temyize gitti,
orada da yürütmeyi durdurmalar reddedildi ve bunun kararını biz değil,
bilirkişi verecek. Ben değil, Hasan Bey siz değil, Recai Bey siz değil, bunu,
bilirkişi kararını verecek çünkü onlardır işin ustası. Peki, kimdir bu
bilirkişiler? İsmini söylemedi Recai Bey ben söyleyeyim. Efendim, Profesör
Doktor Üner İpekoğlu, Maden Yüksek Mühendisi; Çevre
Yüksek Mühendisi Profesör Doktor Ayşegül Pala, Jeoloji Yüksek Mühendisi
Profesör Doktor Gültekin Tarcan. Bu 3 bilirkişi heyeti aynen
şunu diyor: “Maden işletmesinin her aşaması ve işletme faaliyetinin sona
ermesinden sonra da çevreye zarar vermeden gerçekleşmesi ve olumsuz olabilecek
etkilerin en aza indirilmesi konusunda en son teknolojilerin ve uluslararası
standartların gerektirdiği bütün tedbirlerin alınarak sağlanacağı belirtilerek
hazırlanan ÇED raporu bilirkişi heyeti tarafından olumlu karşılanmıştır.” Burada
önemli olan, ÇED raporu almak ve önemli olan, en ileri teknolojiyi buraya
uygulamak.
Şimdi, çevreyle ilgili hassasiyetler
çok önemlidir, doğrudur ama sizin araştırma önergesinde söylediğiniz gibi, şu
kadar milyon metrekarelik bir alanda liç yapılmıyor,
sadece ve sadece 90 hektarlık bir alanda liç
yapılıyor. 40 metre yüksekliğinde, 90 hektarlık...
HASAN ÖREN (Manisa) – Durmadan
konuşuyorsun, bilmiyorsun, gerçekten bilmiyorsun. Sizi götürmek istiyorum
oraya, görün istiyorum, benim talebim bu. Görseniz siz de bana hak
vereceksiniz.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Gidelim
inşallah gidelim.
...bir alanda liç
yapılıyor ve ondan sonra da bunun ömrü sonunda üstü kapatılarak, gerekli şevler
yapılarak tekrar doğaya kazandırılıyor ve bu süreç içinde, etkilenen orman
sahasının -ne kadar misli size söyleyeyim- etkilenen orman sahasının 30 katı
ağaçlandırma yapılacak ve fakat 100 katı, yani 15 milyon adet fidan dikilecek.
Siz “200 bin” demişsiniz ya araştırma
önergenizde, demek ki doğru, 150 bin tane ağaç kesiliyor on beş yıllık süre
boyunca…
HASAN ÖREN (Manisa) – Kürsüden
gözükmüyor orası, sizi götürmemiz lazım.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – …bunun
yerine 15 milyon adet, yanlış duymadınız, 15 milyon adet ağaç dikiliyor.
HASAN ÖREN (Manisa) – Kim yapacak bunu?
Şirket yine başkasına devredildi. Kim yapacak bunu? Karşılığında Bakanlık ne
almış?
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Müsaade
edin.
Şu anda bir defa;
Bir: Ormana bir bedel ödüyorsunuz,
İki: Ormana bir proje veriyorsunuz. O
proje de verilmiş Orman Genel Müdürlüğüne ve onaylanmış. İşletmenin ikinci
yılından itibaren zarar gören sahaların ağaçlandırılması başlayacak.
HASAN ÖREN (Manisa) – Sekizinci yılı,
bir tane ağaç yok.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Ve bu Maden
Kanunu’nda da böyledir, Çevre Kanunu’nda da bu şekildedir. Yani bunları biz
yazmıyoruz. Amerika’yı yeniden keşfetmenin bir anlamı yok.
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Vekilim,
görelim diyorum. Sekizinci yılı, bir tane ağaç yok, gidip görelim bir.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Şimdi
gelelim şeye. Biraz önce söylediğim o liç sahası… 36
milyon ton bir maden var. Senede 1.850 bin ton maden üretilecek. Demek ki yirmi
yıllık bir işletme ömrü. Zaten ruhsat da bu şekilde verilmiş. Katma değeri nedir?
Bu yirmi yıllık süre içinde…
HASAN ÖREN (Manisa) – On beş yıl.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – …bu
faaliyetten elde edilecek olan gelir 40 milyon TL’dir ve bu 40 milyon TL’den 3
küsur milyon TL’si, 3,5 milyon TL’si devlet hakkı olarak devlete ödeniyor, 18
milyon TL’si de Kurumlar Vergisi olarak ödeniyor. E şimdi bu kadar bir getirisi
varken, 400 tane istihdam oluşturacakken ve işin sosyal ve ekonomik, diğer
boyutlarını, göçü tersine… Keşke bu maden Siirt’te olsaydı da, ben o
arkadaşları bağrıma bassaydım da “Buyurun, bir an önce bu yatırımı yapın.”
deseydim.
HASAN ÖREN (Manisa) – Milletvekiliniz
sizin gibi niye savunmuyor? Orada yaşıyor, biliyor, görüyor o, sizin gibi
savunmuyor bak. Sözünüzde dediniz ki… Her ikimize söylediniz. İkimiz de
savunmayız onu biz. Ama gelin size gösterelim orada bir.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) –
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu önerge… Tabii ki madencilik faaliyetlerini
ülkemizde yapacağız, tabii ki çevreye uyumlu yapacağız. Hiçbir şeyi çevreyle
değiştirmiyoruz bir defa. Çevreyle ilgili her türlü tedbiri almak kaydıyla
Türkiye’de madencilik faaliyetlerini geliştireceğiz. Bu meyanda burada da gerek
Enerji Bakanlığımız gerek Çevre Bakanlığımızın gözü bütün -sadece bunun değil-
işletmelerin üzerinde olmak kaydıyla ben de bu araştırma önergesine şu safhada
ihtiyaç olmadığını ifade eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama…
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisini oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi var, yerine
getireceğim.
Sayın İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın
Ören, Sayın Nazlıaka, Sayın Aksünger,
Sayın Tanal, Sayın Öğüt, Sayın Canalioğlu, Sayın Tayan, Sayın Cihaner, Sayın Moroğlu, Sayın
Değirmendereli, Sayın Öner, Sayın Demiröz, Sayın Çıray,
Sayın Öz, Sayın Serindağ, Sayın Topal, Sayın
Karaahmetoğlu, Sayın Bayraktutan.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
Manisa Milletvekili Hasan Ören ve arkadaşları tarafından, 26 Ekim 2011
tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Turgutlu Çal Dağı
bölgesinde nikel madeni çıkarılması sırasında çevreye vereceği zararların
araştırılması hakkında verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 7/12/2011 Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Grup önerisi
kabul edilmemiştir.
Gündemin seçim kısmına geçiyoruz.
VII.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.-
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Avrupa Birliği Uyum
Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen bir üyelik
için Gaziantep Milletvekili Ali Şahin aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’nci sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avustralya Hükûmeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/425) (S. Sayısı: 22) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 22 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Orhan Düzgün,
Tokat Milletvekili.
Buyurun Sayın Düzgün. (CHP sıralarından
alkışlar)
(x) 22 S.
Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
CHP GRUBU ADINA ORHAN DÜZGÜN (Tokat) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Avustralya Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, son yıllarda Türk
havacılığındaki gelişmeleri olumlu bulduğumuzu belirterek başlamak istiyorum.
Bu anlamda da Avustralya ile yapılan anlaşmanın da olumlu olduğunu belirterek
başlamak istiyorum. Bu çalışmalar daha da ileri bir düzeye ulaştırılır diye
umut ediyorum.
Ancak değerli arkadaşlarım, ben Tokat
Milletvekili olarak, havacılıktan bahsedilince Tokat Havaalanından bahsetmeden
geçemem. Bundan yaklaşık yirmi yıl önce yapılmış olan Tokat Havaalanı hâlen
işlerlik kazanmış durumda değildir.
Değerli arkadaşlarım, bununla ilgili
çok sayıda sıkıntımız oldu. Denildi ki: “Uçaklar caminin minaresi nedeniyle
inemiyor.” Camiyi yıktık. Olmadı, dediler ki: “Köylülerin kavakları inişi
engelliyor.” Kavakları kestik. Bunu da geçtikten sonra denildi ki: “Pistin boyu
kısa.” Pistin boyu uzatıldı. Fakat hâlâ Tokat, hava ulaşımında bir yere
varabilmiş değil. Uçak seferleri Ankara aktarmalı yapıldığı için şu an bomboş
gidip gelmekte; herhâlde yakında, böyle giderse, o da kapanacak.
Değerli arkadaşlarım, tabii ki,
Tokat’ın sadece havaalanı değil, ulaşım alanında çok ciddi sıkıntıları var.
Çünkü Tokat, bildiğiniz üzere, etrafıyla bağlantıları zayıf olan bir il. Bu
nedenledir ki, Tokat’ın ulaşım problemini mutlaka çözmek lazım. Eğer bunu
çözemezsek Tokat’ın ekonomisinin kalkınmasını bekleyemeyiz; bu, mümkün değil.
Bunların başında da arkadaşlar, on
yıldır söz verilip bir türlü yapılmayan Niksar-Ünye duble
yolu var. Son öğrendiğim bilgilere göre bununla ilgili olumlu gelişmeler
olduğunu duymuş bulunuyorum. Umarım bu çalışma tamamlanır, bu yol yapılır ve
Tokat’ın ekonomisi de bu sayede biraz canlanmış olur.
Arkadaşlar, bu yolun önemi sadece Tokat
açısından değil, bu yol, İç Anadolu ile Karadeniz’i birbirine bağlayan bir yol
ve sadece 80 kilometre bir yol. Evet, çetin bir bölgeden geçmesi gereken bir
yol ama bu yolun yapımı, dediğim gibi hem Tokat ekonomisine hem de ülkemiz
ekonomisine ciddi yararlar sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Arkadaşlar, son günlerde bu Meclisin
gündeminde biliyorsunuz hep bir deprem konusu konuşuldu, fakat aldığımız sonuç
da meydanda. Depremin öldüremedikleri soğuktan donarak öldüler; bir kısmı
yanarak öldüler, bir kısmı açlıktan öldüler.
Arkadaşlar, Tokat ili Kuzey Anadolu fay
hattının tam göbeğinde bulunan bir il ve 1939 yılındaki Erzincan depreminden
beri bu fay hattının kırılmadığı da herkes tarafından biliniyor. Yani açıkçası
şu an Tokat, deprem açısından Türkiye'nin en ciddi risk taşıyan alanlarından
birisi fakat -ben mesleğimden dolayı da biliyorum ki- Tokat’ta depremle ilgili
hiçbir tedbir alınmıyor. Arkadaşlar, biliyorsunuz deprem öldürmez. Depreme
hazırlanılmayan, yanlış yapılan, doğru dürüst önlemler almayan tedbirler
öldürür insanı. Şimdi Tokat’ta bir deprem olduğunu varsaysak, emin olun ki en
ufak bir hazırlık yok. Umut ederim ki Hükûmetiniz, bu konuda, en yakın zamanda
ciddi tedbirler alarak burada meydana gelecek bir depremin en azından can
kaybını azaltma anlamında katkı sağlar diye düşünüyorum.
Gene, arkadaşlar -mutlaka sizler de
duymuşsunuzdur- Tokat bölgesinde, aslında sadece Tokat’ta değil, Tokat, Sivas,
Yozgat, Amasya illerinde bir Kırım Kongo Kanamalı Ateşi var. 2002 yılından beri
insanlar, sadece ve sadece, kendilerini bir böcek soktuğu için ölüyorlar. “Bu
kadar kalkındık, bu kadar ileri gittik, bu kadar güçlü bir ekonomiyiz.” diyoruz
ama insanlar da bir böcek sokması nedeniyle Tokat’ta ölüyorlar. Bu konuyla
ilgili bir Meclis araştırma önergesi verdik arkadaşlar. Umarım gündeme
geldiğinde, sizlerin de desteğiyle bu önerge kabul edilir; onun sebepleri,
sonuçları araştırılır, tedbir alınır ve artık, bu bölgedeki insanlar,
kendilerini bir böcek soktu diye ölmezler.
Arkadaşlar, bu Kırım Kongo konusunda
şunu da söylemek isterim ki, Bakanlığın çalışmaları son derece zayıf ve
yetersizdir. Bakınız, Bakanlığın yaptığı uygulama şu: “Eğer sizi kene sokmasın
istiyorsanız, üzerinize beyaz kıyafetler giyin.” diyor. Şimdi, arkadaşlar,
düşünün, Tokat’taki, Yozgat’taki, Sivas’taki, Amasya’daki vatandaşların hepsi
yazın gününde beyaz giymiş, geziyorlar. Böyle bir şeyin mümkün olmayacağını siz
de biliyorsunuz. Bu, bir komedi zaten. Peki, başka ne
yapıyor Bakanlık? Eğer sizi bir kene ısırırsa, sizi bedava muayene ediyor,
bedava tedavi ediyor.
Arkadaşlar, “koruyucu sağlık
hizmetleri” denen bir hizmet var. Bu hastalıklarda, özellikle parazitlerle
bulaşan hastalıklarda hastalığı engellemenin tek yolu hastalığı bulaştırıcı
etkeni ortadan kaldırmaktır. Fakat yaklaşık on yıllık bu süreçte Tokat’taki
kenelerin nasıl eradicate edileceği, nasıl yok
edileceğiyle ilgili en ufak bir çalışma yapılmıyor. Artık vatandaş kendi kedine
çözümler üretme telaşında, güvencinler besleniyor, sülünler besleniyor ve
doğaya salınıyor yani açıkçası Tokatlının sağlığı artık kuşlara emanet
vaziyette. Söylediğim gibi, umarım ki önergemiz geldiğinde sizlerin desteğiyle
bu işle ilgili kararlar alınır ve bu bölgenin insanı kendisini bir böcek
sokması nedeniyle ölmekten kurtarır diye düşünüyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Tokat’ın
çok ciddi ekonomik sorunları da var, bunların en başında gelen nedenlerden
birisi şu: Tokat’ın bir sigara fabrikası vardı. O dönemki iktidar vekili
arkadaşlarım da vatandaşa defalarca söz vermiş olmasına rağmen bu fabrika
satıldı. Özelleştirmeye karşı değiliz değerli arkadaşlarım ancak bu fabrika
satılırken bu fabrikanın kapatılmayacağı sözü verildi. Bakın, daha geçen
haftaki Tokat’taki yerel gazetelerde sayın iktidar vekili arkadaşım şöyle bir
şey söylüyor -bu cesaretini de takdirle karşıladığımı belirtmek isterim- diyor
ki: “Tokatlıyı 2’nci kez kandıramazsınız.” Buradan, tabii, şu anlamda çıkıyor
arkadaşlar: Demek ki Tokatlı 1 kere kandırılmış, “2’nci kez kandıramazsınız.”
diyor çünkü. Tabii, arkadaşlar, bu fabrika kapatılınca burada çalışan insanlar
perişan oldular, her birisinin bir yere tayini çıkarıldı, kimisi emekli edildi,
maaşları düştü, özlük haklarını kaybettiler. Şimdi, bununla ilgili de
arkadaşlar, bu insanlar şunu istiyorlar en azından: “Bizim prim günümüz doldu
ama yaştan dolayı emekli olamıyoruz, hiç olmazsa Hükûmet bize bu kolaylığı
sağlasın.” diyorlar. Ben de bu talebi size buradan iletiyorum, değerlendirip
değerlendirmemek sizlerin vicdanına kalmış bir şey, bir şey söyleyemem o
noktada.
Tokat’ta devletin iki tane yatırımı
vardı. Birini söyledim; sigara fabrikasıydı, satıldı ve kapatıldı. Şu an sigara
fabrikasının yerinde -affınıza sığınarak söylüyorum- inekler otluyorlar, tam
bir harabeye dönmüş vaziyette.
Arkadaşlar, tabii bu yetmedi, Turhal’da
bizim bir şeker fabrikamız var, şimdi o satılığa çıkarıldı. Geçen hafta TÜİK’in verilerinde Tokat, Türkiye'nin en çok göç veren
1’inci ili oldu. Arkadaşlar, bu Tokat’tan ne istiyor Hükûmet? Oy istiyorsunuz,
veriyorlar; yüzde 50’nin üzerinde oy verdiler size. Sigara fabrikasını
sattınız, sıra şeker fabrikasına geldi. Arkadaşlar, zaten çiftçilik ölmek üzere
Tokat’ta. Şeker fabrikası, biliyorsunuz sadece şeker pancarı üreticisine değil,
aynı zamanda besicilere veya bunun yan dallarıyla uğraşan herkese çok ciddi bir
gelir kaynağı. Bakın, söylüyorum başka hiçbir sanayi kuruluşu yok Tokat’ın.
Koskoca vilayette bir tek şeker fabrikası var, şimdi “Onu satacağız.”
diyorsunuz. Ben de diyorum ki: “Tokatlıdan ne istiyorsunuz? İnsanlar Tokat’ı
tamamen mi terk etsin istiyorsunuz?”
Arkadaşlar, hep zaman zaman
söyleniliyor burada, seçim meydanlarında da çok söylediniz; “CHP’nin çakılı
çivisi yok.” diyorsunuz. İşte, bu Turhal Şeker Fabrikası, bu memlekete CHP’nin
çaktığı bir çividir. Siz şimdi “Onu satacağız.” diyorsunuz. Tabii, bu satılıp
borç ödenecek, biz onu da biliyoruz. Ama hiç olmazsa insaf buyurun ki bir
dahaki seçimde “CHP’nin çakılı çivisi yok.” demeyin, “Çakılı çivilerini biz
sattık, borç ödedik.” deyin de hiç olmazsa CHP’nin hakkını da kendisine iade
etmiş olun.
Arkadaşlar, yine HES projeleri var.
Biliyorsunuz Tokat’tan geçen bir Kelkit Çayı var. Bizim üç tane ilçemizin
içinden geçiyor bu Kelkit Çayı. Fakat verilen bu HES projeleriyle bu üç ilçe de
harap edilmiş vaziyette. Eğer görmek isterseniz benim misafirim olarak, davetli
olarak bir gün gideriz Tokat’a, oradaki doğanın nasıl katledildiğini hep
beraber görürüz. Böyle bir doğa katliamı yok, böyle bir facia yok. Bu HES’lerden kimlerin, ne kadar çıkarı var, neden böyle bir
şey yapılıyor? Gerçekten anlayabilmiş değilim. Çünkü,
biliyorsunuz, bir tek çam ağacı bile yüz yıldan evvel yetişmiyor, ama buralarda
orman bırakılmadı, ağaç bırakılmadı, her şey yerle bir edildi.
Daha geçen gün Erbaa’daki vatandaşlar
buraya geldiler, Meclise geldiler, öyle zannediyorum ki sizin vekillerinize de
uğramışlardır. “Umutlu Projesi adı altında yapılan HES projesi Erbaa’nın sonu
olacaktır” diyorlar. Ama inşaat da bir taraftan devam ediyor, kimsenin
vatandaşı ciddiye aldığı yok.
Değerli arkadaşlarım, bugün, aslında
bizim için, Tokatlılar için çok da acı bir gün; çünkü,
Reşadiye ilçemizde 7 askerimizin şehit edildiği günün yıl dönümü bugün. Bu
nedenle, ben, kendilerine tekrar buradan bir kez daha Allah’tan rahmet
diliyorum. Fakat arkadaşlar, bu olayda bir şeyi çok önemsiyorum: Geçenlerde,
biliyorsunuz, o meşhur Oslo görüşmelerinde devleti temsil ettiğini söyleyen
kişi örgüt mensubuna “Ne oldu da birden bire aşka geldiniz Reşadiye’de eylem
yaptınız” diyor.
Arkadaşlar, açıklıkla söylemek isterim
ki, bu olayın canlı şahitlerinden birisiyim. O olay olduğunda hastaneye görevli
olarak gittim. Burada öldürülen 7 asker asker
değildi. Nasıl değildi arkadaşlar? Bu çocuklar izinden dönen askerlerdi,
tamamen sivildiler, tamamen silahsızdılar.
Şimdi arkadaşlar, dünyanın hiçbir
yerinde silahsız ve sivil insanları öldürmek “Aşka gelmek” olarak tanımlanamaz.
Bunun tanımı, ancak kalleşlik, namertlik ve korkaklıktır. Kendinizi bir kere o
şehit olan çocukların anne babalarının yerine koyun lütfen ve şöyle düşünün: Bu
insanlar bu ülkenin vatandaşları, bu devlete vergi ödüyorlar, devlet de bu
vergilerle memurlarına maaş ödüyor. Siz, kendi çocuklarınızı öldüren kişilere
ödemiş olduğunuz vergiyle maaş ödenmesine razı olur musunuz arkadaşlar? O
insanlar razı olmak zorundalar. Çünkü bu konuyla ilgili Sayın Başbakan ne dedi:
“Sayın Fidan bizim iyi arkadaşımızdır, herkese yedirmeyiz.” dedi. Ben mutlaka
ki bu Mecliste bulunan bütün arkadaşlarımın bir vicdan sahibi olduğunu
düşünüyorum ve bu konuyla ilgili gereken girişimin yapılacağına inanıyorum,
hâlâ bu umudumu koruyorum, açıkça söylemek isterim.
Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz çok
yakın bir zamanda Sayın Başbakan bir ameliyat geçirdi. Şunu çok açıklıkla
söylemek isterim bir hekim olarak: Sayın Başbakanın sağlığı için yapılan her
şey doğrudur. Biz, Sayın Başbakanı beğeniriz beğenmeyiz, takdir ederiz etmeyiz
ama Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanıdır ve bu vesileyle de kendisinin sağlığı
konusunda gösterilen her türlü çabayı da takdirle karşılamak gerekir diye
düşünürüm. Fakat arkadaşlar, şöyle bir şey var: Bu sağlık politikaları bu
ülkede çok övüldü, çok methedildi ama bakın ne oldu? Tekrar tekrar söylüyorum,
yapılan işler yanlış değildir, yapılan şey doğrudur fakat Sayın Başbakan
ameliyat edilirken normalde devlet hastanesinde çalışması yasak olan insanlar o
hastaneye getirilip ameliyata girdiler.
Arkadaşlar, bizim karşı olduğumuz şey
Tam Gün Yasası falan değil, biz bunu her yerde söylüyoruz. Bu Tam Gün Yasası’nı
oturalım, konuşalım, anlaşalım, daha doğru, daha dürüst bir şekilde çıkmasını
sağlayalım. Bunun ülkeye bir zararı olmaz, insanlarımıza bir zararı olmaz, size
bir zararı olmaz; konuşalım, bu olayın muhatabı olan herkesle karşılıklı
konuşalım, diyelim ki: “Bu iş nasıl yapılırsa daha iyi olur?” Yani sizler daha
iyi bir hizmet sunmak istemiyor musunuz arkadaşlar? Ben öyle olduğuna
inanıyorum ama bu Tam Gün Yasası tam bir keşmekeşlik, kimseye sorulmadan,
yangıdan mal kaçırır gibi çıkarıldı; biliyorsunuz kanun hükmünde kararnameyle
çıktı. Hâlbuki şuraya gelseydi -burada çok sayıda hekim arkadaşımız var, bu
konuyla ilgili arkadaşlar var, hukukçu arkadaşlarımız var- konuşsaydık, bunun
daha doğru dürüst çıkmasını sağlamaya çalışsaydık…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Geçen dönem
çok konuşuldu.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Geçen
dönem buradan çıktı.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Efendim?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Geçen dönem
çok konuşuldu, çok tartışıldı.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Biz duyduk mu?
Duymadık. Herhâlde siz kendi aranızda konuştunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yok,
hayır, Mecliste tartışıldı Sayın Vekilim.
ORHAN
DÜZGÜN (Devamla) – Peki.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Geçen dönem
siz yoktunuz.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Siz o zaman bu
konuda devam edeceksiniz ama bakın, ben de şunu söylemek istiyorum: Sayın
Başbakana yapılan şeyden vatandaş da yararlansın arkadaşlar. Bunun kimseye bir
zararı yok. Bunlar bizim ülkemizin vatandaşları, başka bir yerden gelmiyorlar.
Söylemek istediğim konu buydu.
Şimdi, gene arkadaşlar, geçenlerde
Vahit Kaynar isimli bir vatandaş Polonya’da yakalandı biliyorsunuz. Vahit
Kaynar’ın kim olduğunu da biliyorsunuz hepiniz. Sivas katliamının bir numaralı
sanığıydı kendisi. Biz olayı basından öğrendik, hemen ilgili bakana da bir soru
önergesi verdik, dedik ki: “Sayın Bakan, bu adamın yakalandığından bilginiz var
mı, bu doğru mudur? Doğru ise bu adamı teslim alacak mısınız Polonya’dan?” diye
sorduk. Aslında bu soruyu sorarken de asıl amacımız, Sayın Bakanın gözünden
böyle bir şey kaçtıysa biz de uyarmış olalım, katkı sağlayalım diye sorduk.
Fakat ne oldu? Polonya Hükûmetinin tanıdığı kırk günlük süre doldu, Vahit
Kaynar elini kolunu sallayarak çıktı gitti. Tabii, arkadaşlar, bu, bu ülkede
yaşayan insanları çok ciddi şekilde rencide etti. Devletin hiçbir görevlisi,
bırakın Bakanlığı, bu ülkede insanların ölümüne sebep olan kişinin elini kolunu
sallayarak gitmesine göz yummamalıdır. Ancak, AKP’nin bu
konudaki sicili maalesef bozuk.
Bakın arkadaşlar, geçen hafta Tokat’tan
bir vatandaşım arıyor beni, diyor ki…
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Çok temiz
bir siciliniz var sizin!
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – “Sen bu işlere
karışma Metinciğim.” demedi mi Başbakan sana!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Konuşma
ikide bir! Sen ne anlarsın!
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Peki!
Şimdi arkadaşlar, vatandaş ne istiyor
bakın, vatandaş “Sayın Vekil, şu anda babamın tabutunu taşıyorum. İstanbul’dan
getirdim, gömmeye gideceğiz, ama araç gitmiyor, yolumuz yok.” diyor.
Şimdi arkadaşlar…
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Geçen hafta
oradaydım.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Sayın Vekilim,
isterseniz beraber gideriz, görürsünüz. Davetlim olarak gelebilirsiniz, bütün
samimiyetimle söylüyorum. O köylere gitmemişsinizdir siz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hangi köy?
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – O köylere
gitmemişsinizdir. Almus’un Kızılelma köyü, gidelim beraber.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Adını söyle,
araştıralım.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Milletvekili.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Şimdi
arkadaşlar, bakın, adam babasının cenazesini köyüne götüremiyor. Bu işleri
böyle yapmayın. Toplumun bir kısmını ötekileştirerek bir yere varamazsınız. Bu
insanları kazanmaya çalışın.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Köyün adını
söyle, adı ne?
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Söyledim ya,
duymadın mı? Almus Kızılelma köyü.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir seferde
anlayamıyor, tekrarla.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Arkadaşlar, bu
insanları ötekileştirmekten vazgeçin, bu yanlış bir politikadır. Bu insanlar bu
devlete vergilerini veriyorlar, bu insanlar vatandaş olarak üzerlerine düşen
her türlü şeyi yapıyorlar fakat bu köylerin hiçbirisine hizmet gitmiyor. Eğer
böyle yaparsanız, böyle yapmaya devam ederseniz, bir zaman sonra bu insanları
kaybedersiniz. Bu insanlar bir yere kadar dayanırlar, bir yerden sonra bu
iddiadan vazgeçerler, kendilerini bu devlete ait hissetmemeye başlarlar. Bu
nedenle, ben, sizin bu konuyu daha ciddi değerlendirip, hizmeti verirken daha
eşit davranmanızın daha doğru bir şey olacağını düşünüyorum. Umarım, sizler de
bu görüşlerime katılırsınız.
Arkadaşlar, bugün Sivas davasının zaman
aşımına girmesi gibi bir tehlikesi oluştu. Şunu açıklıkla söylemek isterim ki
Sivas davası zaman aşımına uğrayabilir, düşebilir; hiçbir şey değişmez bizim
açımızdan. Biz, Sivas’ın katillerini sonuna kadar takip edeceğiz arkadaşlar,
mahkemeleriniz takip etmeyebilir ama biz edeceğiz, bundan hiç kimsenin şüphesi
olmasın.
Biz öldük ve acılarımızı gömdük, biz
yandık ve acılarımızı gömdük. Onların elini kolunu sallayarak bu ülkede
dolaşmalarına izin vermeyeceğiz. İster o dava düşer ister düşmez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Bu duygu ve
düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Düzgün, teşekkür
ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Dora.
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile
Avustralya Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı Hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz ay ardı ardına meydana gelen
ve yüreğimizde derin yaralar açan Van depremlerinde hayatını kaybeden
yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum.
Bütün halkımızın başı sağ olsun.
Sayın milletvekilleri, öncelikle
gündemden düşmüş gibi görünen ancak orada yaşayanlar ve bizler için acısı hâlâ
taze olan Van depremi ile ilgili birkaç şey söylemenin önemli olduğunu
düşünüyorum.
Yeryüzünde doğal afetlerin en korkuncu
olan deprem felaketlerinde insanlık yüzyıllardan beri büyük kayıplar vermiştir.
Türkiye ise oldukça güçlü deprem fay hatları üzerinde bulunan bir ülkedir ve
tarihimiz büyük kayıpların yaşandığı çok sayıda depreme de tanıklık etmiştir.
Bu depremlerden biri olan Gölcük depreminde binlerce insan hayatını kaybetti.
Gölcük depreminde ülke olarak depreme karşı ne kadar hazırlıksız olduğumuzu,
arama kurtarma çalışmalarında yaşanan basiretsizlikten tutun da yapılan
yardımlarda yaşanan koordinasyon eksikliğine kadar ne kadar kötü bir durumda
olduğumuzu görmüştük. Peki, sonra ne oldu? Ders çıkarabildik mi? Aradan on iki
yıl geçmesine rağmen maalesef hâlâ aynı noktada olduğumuzu görüyoruz.
Deprem bölgesindeki koordinasyonsuzluk
sürüyor. Bunun faturası Van halkına çıkarılıyor. Vanlılar hâlâ kar altında
çadırlarda yaşamaya devam ediyor. Sayın Başbakan depremin ilk yirmi dört
saatinde Hükûmet olarak başarısız olduklarını deklare etti. Peki, sonrasında
başarılı oldu mu Hükûmet? İlk depremden sonra “Hasarlı binalara
girebilirsiniz.” denildikten sonra 5,6’lık depremde de 40 vatandaşımız hayatını
kaybetti.
Ne acıdır ki, Van halkı, şu anda hâlâ
yaşanan koordinasyon eksikliğinin sancılarını çekiyor. Van Valiliği, belediye
ile ortak çalışmaya ilişkin eş güdümden uzak bir şekilde hareket etti. Medyada
defalarca gündeme geldi. 1999’da yaşanan Gölcük depreminden sonra geçici olarak
çıkarılan ve AKP Hükûmetinin kalıcı hâle getirdiği “özel iletişim vergisi”
altında toplanan paralara ne oldu? Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek toplanan
paraların duble yollara harcandığını söyledi. Hükûmet
şunu bilmeli ki, duble yollar da önemlidir ancak duble
yollar hayat kurtarmıyor. Özellikle Van’ın köylerinde, insanlar perişan bir
şekilde yazlık çadırlarda sabahlamak zorunda kalıyor. Bu acıların hesabını kim
verecek? Devletin birinci görevi vatandaşların can ve mal güvenliğini sağlamak,
felaket anlarında yurttaşlarının yanında olmak değilse nedir? Unutmayalım ki bu
ülkede yaşayan 74 milyon insanın kaderi birbirine bağlıdır, buna inancımız
tamdır. Temennimiz, Hükûmetin ve ilgili birimlerin bir an önce koordineli bir
şekilde çalışmaya başlayıp insanların acısını azaltması, böyle felaketlerin bir
daha yaşanmamasıdır. Van’da yaşananlar Van’ın bir an önce afet bölgesi ilan
edilmesini gerektirmektedir. Biz Hükûmeti bu konuda bir an önce harekete
geçmeye çağırıyoruz.
Bir İngiliz kolonisi olarak kurulan
Avustralya’nın tarihi belki de her ülkenin tarihi gibi acılarla doludur.
Yüzyılın başlarında adaya yoğun olarak yerleşmeye başlayan Batılılar ilk iş
olarak Aborjinleri katletmeye, onların kültürlerini
yok etmeye çalıştılar. Yerli çocukların ailelerinden alınıp devşirilmesi ve
asimilasyona tabi tutulması bazı tarihçiler ve Avustralya yerlileri tarafından
“çalınmış kayıp bir nesil” oluşturulması olarak adlandırılmaktadır. Huzurlu ve
sorunsuz bir toplum yaratma amacıyla yapılan devşirme yöntemi günümüzde insan
hakları ihlali olarak tanımlanmaktadır. Ancak tarihte yaşanan acılardan ders
çıkarmasını bilen Avustralya Devleti, 1999’da Anayasa’nın değiştirilmesine
karar verdi ve bu Anayasa’nın giriş bölümünde, Avustralya'da İngiliz
yerleşiminden önce yerli Avustralyalıların kıtada yaşadığı kabul edildi. Aborjinlere yapılanlardan dolayı kendilerinden özür
dilemeyi reddeden önceki hükûmetlerin aksine Avustralya Başbakanı Sayın Kevin Rudd'un tüm Avustralyalılar
adına Aborjinlerden özür dilemesini öngören önerge oy
birliğiyle kabul edildi. Rudd'un Parlamentoda okuduğu
bu önergede “Avustralyalı yurttaşlarımıza ağır acı ve kayıplar verdiren bundan
önceki hükûmetlerin politikalarından dolayı özür diliyoruz. Çalınan kuşakların,
geride bıraktıkları aile ve torunlarının kayıpları için, ailelerin ve
cemaatlerin parçalanmasından, anne babalardan, kardeşlerden özür diliyoruz.”
ifadeleri yer almaktadır. Yaklaşık yirmi dakika süren konuşma Aborjinler tarafından ayakta alkışlanmıştır. Bu özür, dünya
kamuoyunca Avustralya’da yaşayan egemen beyazlar ile Aborjinler
arasında gerçekleşen tarihî uzlaşmanın bir sembolü olarak görüldü ve takdir
edildi.
Aynı şekilde hatırlayacak olursanız,
geçmişte yapılan hatalar nedeniyle halkından özür dileyen devlet başkanları
arasında Kanada Başbakanı Stephen Harper
da bulunmaktadır. 1998 yılında Başbakan Harper,
Kanada'da 19’uncu yüzyıldan 1970'lere dek 150 binden fazla yerli çocuğun,
Kanada toplumuna asimile edilmeleri amacıyla uygulanan bir program çerçevesinde
devlet tarafından kurulan Hristiyan okullarına gönderilmesi nedeniyle yerli
Kanadalılardan devlet adına resmen özür diledi. Batı Almanya Şansölyesi Willy Brandt'ın 1971'de başbakan
olarak ziyaret ettiği Varşova'da, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerin katlettiği
Polonyalı Yahudiler anısına yapılmış anıt önünde diz çökmesi, dünya kamuoyunda
bu türden özürlerin en yankı uyandıranıydı. Bilindiği gibi, birçok devlet özür
dileme büyüklüğünü göstermiştir.
Dersim’le ilgili özür dileme
tartışmalarının yaşandığı bugünlerde Sayın Kevin Rudd ve Avustralya Parlamentosunun davranışı bizlere bir
şeyler anlatmalı. Tarihindeki kara lekeyi çıkarmaya çalışan Avustralya gibi
ülkeler örnek alınmalı ve çok daha ağır sorunları ve tarihî acıları bünyesinde
barındıran Türkiye’nin de yakın tarihiyle yüzleşmesi gerekmektedir.
Sayın Başbakanın Dersim’le ilgili
olarak özür dilemesi önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir ancak yeterli
değildir. Hükûmetin siyasi iradesi gerçekten varsa bu konuyla ilgili kanun
çıkarılması gerekmektedir. Çıkarılacak kanunla kurulacak hakikatleri araştırma
komisyonu, sadece Dersim değil, geçmişte ve yakın tarihimizde yaşanan diğer
acılı olaylarla ilgili olarak da geçmişimizi aydınlatmalı; tarihle hakiki
anlamda yüzleşme böyle olmalıdır. Bu yüzleşme, Anadolu’da yaşayan halkların
birbirleriyle onurlu bir barış içinde yaşamalarını sağlayacaktır. Bu türden
tarihsel acılar partiler üstü olarak görülmeli ve bu yüzden siyasetin malzemesi
yapılarak karşılıklı birbirini sıkıştırma yarışına girilmemelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dost ülke olarak tanımlanan Avustralya ve Türkiye arasında 1967’de başlayan
diplomatik ilişkiler görünürde bir sorun olmadan günümüze kadar gelmiştir. Bu
anlaşmayla Avustralya ile Türkiye arasında ulaşım daha da rahatlayacak,
ekonomik ilişkiler güçlenecektir.
Avustralya Hükûmeti ile malumunuz üzere
daha önce de birtakım anlaşmalar imzalanmıştır. Bu tür anlaşmalar,
yurttaşlarımızın menfaati gözetilerek daha da çoğalmalıdır. Birçok uluslararası
platformda birlikte yer aldığımız Avustralya’nın coğrafi olarak ülkemize uzak
olması bu ülke ile olan ilişkilerde bir olumsuzluk yaratmamalıdır. Bilindiği
üzere, globalleşen dünyada fiziksel mesafelerin bir
önemi kalmamıştır. Unutulmamalıdır ki ülkelerle yapılacak olan anlaşmalar
ekonomik temelin güçlendirilmesinin yanı sıra insani ve siyasi ilişkilerin de
gelişmesine vesile olacaktır. İnsani temelde geliştirilen ilişkiler karşılıklı
olarak uzun vadeli dostlukların kurulmasını da beraberinde getirecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu döneminde Türkiye birçok ülke ile yakın
temasa geçerek çeşitli anlaşmalar imzaladı. Birtakım ülkeler ile vize engelleri
kaldırıldı. Bu bağlamda Avustralya ile vizelerin kaldırılması da Hükûmetin
öncelikli hedefleri arasında elbette yer almalıdır.
Türkiye uluslararası yapı içinde kendi
tarihi açısından önemli ve tarihî değişikliklere sahne olmaktadır. Soğuk savaş
sonrası ülkelerin değişen iç ve dış politikalardan Türkiye de nasibini
almaktadır. Önemli olan, değişim politikalarının ne yöne doğru nasıl bir
şekilde ilerlediği ve bu değişimin sonuçlarının ülkemiz açısından neler
getireceğidir.
Avustralya ile imzalanan Hava Ulaştırma
Anlaşması ile birlikte akıllara gelen konu Türkiye’nin dış ilişkileri ve son
süreçte yaşanan gelişmeler olmaktadır. Sayın Davutoğlu’nun ‘Stratejik Derinlik’
adlı kitabında belirttiği gibi, soğuk savaş sonrasında devletler dış
politikalarını belirlerken dönemin dengelerini gözeterek kaygan ve hassas bir
zeminde olduklarının farkında olarak esnek bir çizgide yol almak zorunda
kalmışlardır. Artık gerek bölgesel gerekse de küresel düzlemde bir
Balkanlar-Orta Doğu politikası değil, bir Orta Doğu-Balkanlar politikası
ortadadır. Ancak Orta Doğu’da aktör olmak isteyen ve dış politikasını bu
zeminde sürdüren Türkiye’nin yeni dönemde değişen politik yapının dengelerini
gözeterek hareket etmesi gerekmektedir. Dolayısıyla komşu ülkelerle olan
ilişkilerde o ülkenin iç dengeleri gözetilmeli, o ülkelerde yaşanan
gelişmelerden ders çıkartılmalı ve ona göre hareket edilmelidir.
Yaratıcı dış politika vizyonuyla hareket ederek dış ilişkilerinde atağa kalkan
Türkiye’nin, Sayın Davutoğlu ile beraber gelişen “komşularla sıfır sorun”
politikasının tasarlandığı gibi gitmediği net olarak ortadadır. Suriye ve İran
ile ilişkiler giderek bozulmaktadır. “Komşularla sıfır sorun” politikası
söylemiyle yola çıkan Hükûmet birçok komşusuyla sorunlu hâle gelmiş durumdadır.
İsrail ile gelinen nokta ortadayken, Suriye ile savaş noktasına gelmiş bir
hükûmet ile karşı karşıyayız. Dış politikanın temellerinde tutarlılık ve
saygınlığın olması gerekmektedir. Kısa zaman öncesine kadar kardeş olduğumuz
Suriye ile bir anda savaş söylemlerinin dile getirilmeye başlanması, dış
politikada tutarlı bir siyasetin oluşturulamadığını ortaya koymaktadır.
Türkiye, uluslararası aktör olma iddiasını yürütürken ve dış politikada etkin
söz sahibi olmayı isterken, komşu ülkelerde yaşayan halkları düşünmek
zorundadır. Politikalarını oluştururken kendi çıkarlarını gözetmenin yanı sıra,
demokrasi ve insan haklarına yönelik çalışmalar içerisinde olmalı, buna gereken
önemi vermelidir. Komşu ülkelerde yaşan halkların çıkarları öncelikli kaygımız
olması gerekirken, yani dış politikanın temelinde barışçıl bir politika
izlenmesi gerekirken ülkemiz için böyle bir durumdan maalesef söz edemiyoruz.
Uzun vadeli olarak tasarlanmayan bir dış politika anlayışı hem ülkemizin hem de
diğer ülkelerin halklarına zarar verecek, halkları birbirine düşman etmekten
başka bir işe yaramayacaktır. Komşularla sıfır sorun politikasının bu bağlamda
teoride kalmaması, pratikte de söyleme uygun bir şekilde uygulanması
gerekmektedir ancak maalesef komşularla sıfır sorun politikası komşularla
gerginlik politikasına dönüşmüş durumdadır.
Bir diğer önemli nokta da, Orta Doğu’da
uluslararası aktör olmaya çalışan Türkiye'nin, saygın bir konumda olması için
öncelikle iç barışını tesis etmesi gerekmektedir. “Yurtta barış dünyada barış”
ilkesini hatırlatmak istiyorum. Kendi yurdunda barışı tesis edemeyen bir
hükûmetin komşularıyla barış içinde yaşayamayacağını da artık görmemiz
gerekiyor. İç meselelerini çözememiş bir ülkenin dış politikada başarılı olması
mümkün değildir. Kendi ülkesinde çatışmalı ortamı barışçıl yollarla
halledemeyen bir ülkenin, komşularıyla sorun yaşamadan dış politika
oluşturmasının imkânsız olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bakınız, Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet
Davutoğlu geçtiğimiz hafta Köln’de “Devletimiz etnik, dinî, dilsel farklılık
gözetmez, bu anlamda kördür.” dedi. Yine dış temsilcilik görevlilerine hitap
ederken “Türkiye’den gelmiş herkesle aynı şekilde ilgileneceksiniz. Hangi din
ve etnik kökenden gelirse gelsin hepsi bizim insanımızdır.” diyen Davutoğlu,
Süryani kilisesini ziyaret ederken “Türkiye sizin eskimeyen vatanınızdır. Yani
hâlâ vatanınızdır, hep de vatanınız olarak kalacaktır.” ifadesinde bulundu.
Sayın Dışişleri Bakanının Mor Gabriel Vakfının
arazisi ile ilgili ihtilafların çözüleceğine ilişkin beyanlarını da önemsiyor
ve değerli buluyoruz ancak bu söylenenlerin yalnızca söylemde kalmaması
gerektiğini, tüm bu söylenenlerin pratikte de somut anlamda gerçekleşmesini
bekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
son zamanlarda yapılan operasyonlar akademisyenleri, yazarları ve avukatları da
içine alarak devam ediyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalayan ve şu
anda Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerinin devam ettiği bir süreçte
ülkemizde insanların düşüncelerinden dolayı tutuklanması Türkiye’ye yakışmayan
bir durumdur ve kabul edilmesi mümkün değildir.
Karşılıklı diyalog temelinde barışçıl
bir politikayla çözülemeyecek hiçbir sorun yoktur. Âdeta bir kadere dönüşen
çatışmalı ortam ülkenin birlik ve beraberlik duygularına zarar vermekte,
insanlar arasında kin ve nefret duygularını beslemektedir. Dünya üzerinde bütün
sorunlar ancak ve ancak diyalog zeminin sağlanmasıyla çözüme kavuşmuştur. Aksi
durumun sorunları çözdüğü nerede görülmüştür? Son günlerde giderek tırmanan
şiddet ortamı ülkemizde yaşayan halkların kardeşlik duygusuna zarar
vermektedir. Türkiye’nin dört bir yanından gelen deprem yardımlarında
gördüğümüz kardeş kokusunu Hükûmetin sorunu çözerken uyguladığı yöntemlerde de
görmek istiyoruz. Bu bağlamda Hükûmetin çatışmacı çözümsüzlük yöntemlerini
acilen terk etmesi, eşitlik ve kardeşlik temelinde barışçıl politikaları
devreye sokması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ayrıca, bildiğiniz gibi, Birleşmiş Milletler Medeniyetler Arası İttifak Projesi
Eş Başkanlığını İspanya Başbakanı Zapatero ile Sayın
Başbakan Erdoğan birlikte yürütmektedir. Sayın Başbakan bu görevi çerçevesinde
10 Aralıkta Katar-Doha’da bir konuşma yapacak. Bu görevi üstlenen Sayın
Başbakanın, Türkiye’de yaşayan farklı kimliklere ve inançlara aynı oranda özen
göstermesi gerekmektedir. Farklı kültür ve inançlar bizim zenginliğimizdir.
Bütün farklı grupların kardeşçe, barış içinde yaşamasını sağlamak Hükûmetin
öncelikli görevleri arasında olmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
toparlayacak olursam: Gerek içeride gerek dışarıda barış içinde kardeşçe
yaşamanın yolu diyalog kurmaktan ve karşılıklı olarak empati
kurmaktan geçer. Bunun yerine, silahların konuşmaya devam etmesini son derece
yanlış buluyoruz. Acıların daha fazla yaşanmaması için diyalog kapısının her
zaman açık kalması gerekiyor. Bu bağlamda, Hükûmet gerekli siyasi cesareti
gösterip çatışmalı ortama bir an önce son vermeli, daha çok kan ve gözyaşına
engel olmalıdır. Şiddetin şiddeti doğurduğu gerçeğiyle yüzleşerek, kin ve
intikam duygularıyla bir yere varamayacağımızı, geçmiş deneyimlerimiz bizlere yeterince
göstermektedir. Bütün sorunlarımızı demokratik siyaset çerçevesinde empati ve vicdana dayalı adalet anlayışı ile çözebiliriz.
Evrensel hukuk ve evrensel insan
hakları bizim için yol gösterici olacaktır. Yapacağımız yeni anayasa ile
birlikte, diyalog kapısını açık tutarak iç barışı tesis edebilirsek, dış
politikada da başarılı olabileceğimiz gerçeğini unutmayalım. Türkiye’nin büyük
ülke olma isteği ancak o zaman hayata geçebilir, “Yurtta barış, dünyada barış”
ilkesi ancak o zaman anlam kazanabilir.
Ülkemiz ile Avustralya arasında
imzalanan Hava Ulaştırma Anlaşması’nın ülkemize hayırlı olmasını temenni
ediyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dora.
Şahsı adına söz isteyen Ahmet Arslan,
Kars milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; ben de hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Tabii ki Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Avustralya Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nı görüşüyoruz. Yine görüyoruz ki birçok
arkadaşımız… Aslında bu hava anlaşması bize ne getiriyor, havacılık bize ne
getiriyor; bu anlamda bir ifade yok, onun yerine çok farklı konulara giriliyor,
çok farklı boyutlar burada ifade ediliyor. Bir köyün yolu ifade ediliyor ancak
ben biliyorum ki ambulans helikopter gönderiliyor oraya.
Ben
biraz daha farklı bir boyutuyla; havacılık anlaşmaları bize ne getiriyor, bu
havacılık anlaşmalarıyla biz sadece Avustralya’yla ilişkilerimizi mi
güçlendiriyoruz yoksa dünyanın bütün ülkeleriyle mi ilişkilerimizi
güçlendiriyoruz ve bu güçlenen ilişkiler sadece Türkiye'nin genel sivil
havacılığına mı yoksa dönüp herhangi bir ilin havacılığına da mı etki ediyor;
böyle bir ufuk turu yapacağım.
Malumunuz, özellikle küreselleşen
dünyada hava yolu taşımacılığı, dünyada ekonominin, sanayinin, turizmin olmazsa
olmazı. Zira, siz herhangi bir yere kolay
erişebiliyorsanız, ulaşabiliyorsanız bu dediğim konularda ilişkilerinizi
geliştirmek ve çok daha öne çıkma şansınız var. Belki bu
pencereden bakmak lazım.
Ulu Önder Atatürk’ün “İstikbal
göklerdedir.” sözü çerçevesinde sivil havacılığın gelişmesinin dünya çapında
gelişmemiz anlamına geldiğini görüp bu çerçevede bakmak lazım.
Yine özellikle, havacılığın devlet
politikası hâline dönüştürüldüğü, sektörün rekabete açıldığı ve “Hava yolu
halkın yolu olacaktır.” veya “Uçmak imtiyaz olmaktan çıkıp bir ihtiyaç
olacaktır.” diyen Sayın Başbakanımızın ve onun Hükûmetinin ortaya koyduğu
politikalar, yatırımlar ve stratejileri belki konuşmak lazım.
Yine, hayata geçirilen bu düzenlemeler
bize uluslararası arenada ne tür imkânlar getirmiştir, onlara bakmak lazım.
Biz sivil havacılık sektörünü rekabete
açarak özellikle 81 ülkeyle olan uluslararası anlaşmalarımızı 121’e çıkararak
ne yapmışız?
Değerli arkadaşlar, 2 merkezden 25
noktaya olan uçuş sayısını, 6 hava yolu şirketiyle 7 merkezden 46 noktaya
çıkarmışız. 25 tane açık olan havaalanını 46’ya çıkarmışız. İç hatlarda 8,5
milyon yolcu olan kapasitemizi 52 milyona, dış hatlarda 25 milyon olan yolcu
taşıma kapasitemizi 50 milyona ve toplamda 102 milyona çıkarmışız.
SIRRI SAKIK (Muş) – Keşke özgürlüklerde
de öyle olsaydınız.
AHMET ARSLAN (Devamla) – Onlarda da
attığımız adımları görürseniz geldiğimiz noktayı çok iyi fark edeceksiniz.
Dünyada 60 noktaya uçuyorken bugün 174
noktaya uçuyoruz. Arkadaşlar, bunlar ne getiriyor? Bunlar şunu getiriyor bize:
Geçmişte, biz, birilerinin verdiği kararların arkasından gidiyorduk ve o
kararları son gün öğreniyorduk. Öğrendiğimiz bu kararlara ayak uydurmak için de
çırpınıyorduk, ne yazık ki geri kalıyorduk ancak şimdi, artık böyle değil.
Artık, dünyada sivil havacılık otoritesi anlamında karar alma mekanizmalarının
hepsinde ya yöneticiyiz ya yönetim kurulundayız ya başkanız ya başkan
yardımcısıyız.
Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti
Teşkilatında (EUROCONTROL) Başkan Yardımcısıyız. Avrupa Sivil Havacılık
Konferansında (ECAC) Koordinasyon Kurulu Üyesi ve Eğitim Başkanıyız. D-8
ülkeleri Sivil Havacılık Grup Başkanıyız. Türkiye Orta Doğu Havacılık Grubu Başkanıyız.
Karadeniz-Hazar Denizi Bölgesi Emniyet Gözetim Örgütü Başkanıyız. İşte, bunlar,
bu uluslararası anlaşmaları yaparsanız, bunlarla ilişkilerinizi geliştirirseniz
ve süreçleri çok daha önceden bilirseniz hem bu tip makamlarda görev
alıyorsunuz hem kararları siz veriyorsunuz. Ülkenizin aleyhine olan kararları
karar hâline gelmeden engelliyorsunuz, karar hâline geldikten sonra da zaten
hazırlıklı oluyorsunuz. Bütün bunları bilen Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, onun
için Avustralya’yla yaptığı havacılık anlaşmasına bu gözle bakmaktadır. Zira, bunun için, bugün sadece 26 tane değil 46 tane
havaalanı işletilmekte. Yine, yaklaşık 10 milyar dolarlık
yap-işlet-devret marifetiyle yapılan havaalanlarında Türkiye bugün, imtiyaz
hakkı vererek işletmelerden böyle bir gelir elde etmekte ve yine bugün, Hakkâri
Yüksekova’da, Şırnak’ta, Bingöl’de, Iğdır’da yeni havaalanları yapılmakta ve
yine bugün, Kars Havaalanının terminali büyütülmekte; Sivas’ta, Erzincan’da,
Erzurum’da, Mardin’de, Batman’da, Konya’da, Kayseri’de yeni, modern, büyük
terminaller yapılmakta. Kütahya-Afyon-Uşak bölgesel havaalanı
yapılmakta, Çukurova bölgesel havaalanının şu an ihale süreci devam etmekte.
Bütün bunlar ne için yapılıyor? Bütün bunlar insanımızı havacılıkla tanıştırmak
için, insanımızın daha kolay seyir yapabilmesi için. Bugün,
eğer 30 milyon turistten bahsediyorsanız biliniz ki Hükûmetin sivil havacılıkta
yaptığı atılımların ve açılımların sonucudur bu rakamlar ve yine eğer bugün,
Kars’ta 3 bine 45 metrelik bir pist var ise, Kars’ta 2.600 metrekarelik
terminal bugün, 35 bin metrekareye çıkarılıyorsa ve yılda 2 milyon yolcu
taşıyacak bir kapasiteye bu terminal erişecekse biliniz ki bu sadece sivil
havacılığı değil, Kars’ta, şehitler diyarı Sarıkamış’ta, Sarıkamış’ın kış
turizminin geliştirilmesine katkı koyuyor. Bu, Kars’taki inanç ve kültür
turizmi anlamında sahip olduğumuz çok sayıda değerimiz var, bu değerlerin
sadece ülkemizde değil yurt dışında da insanlar tarafından ziyaret edilmesi
anlamına geliyor. Bu insanların gelip bu tarihî varlıklarımızı gezmesi, inanç
turizmi anlamında Hasan Harakani Hazretleri’nin ne
anlama geldiğini gelip yerinde görmesi anlamına geliyor ve Kars’ın çok önemli
olan balını, kaşarını, gravyer peynirini yerinden almak anlamına geliyor.
Düşünün, Avustralya’yla yaptığınız bir hava ulaştırması anlaşmasını bir ufuk
turuyla getirip Kars ölçeğine indirgerseniz Kars’ın esnafının da kalkınması
anlamına geliyor, Kars’ın insanına istihdam yaratmak anlamına da geliyor. Dolayısıyla, havacılık anlaşmalarını böyle değerlendirmek lazım,
bölgesel iş birliği projelerini böyle değerlendirmek lazım. Yerelden
bölgesele, bölgeselden globale ulaşmak veya tersinden
bakmak lazım. Bölgede ortak bir faaliyet alanı oluşturmak anlamına geliyor,
böyle bakmak lazım.
ICAO’nun Başkanı birkaç gündür burada,
Türkiye’de. Bu çok önemli bir olaydır. Dünyada sivil havacılık otoritesinin en
başı olan insan, Dışişleri Bakanımızla görüşüyor, Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanımızla görüşüyor, bunlarla görüşmeye çalışıyor çünkü geldiğimiz
noktanın bir sonucudur, bu anlamda çok önemlidir.
Sivil havacılık endüstrisi gelişiyor. Uçak sayısı eğer bugün 110’dan 347’ye çıkmışsa, biz 2023 hedefi
olarak 750 uçak hedefi ortaya koymuşsak ve de kendi uçağımızı artık kendimiz
yapma hedefini ortaya koymuşsak ve de dünyanın belli başlı hava yolu
şirketlerinin uçaklarının artık Türkiye’de bakımını, onarımını yapıyorsak,
biliniz ki bu, bütün bu anlaşmaların sadece iki ülke arasındaki anlaşma
boyutuyla değil dünya sivil havacılığının Türkiye’ye yansıması anlamında çok
çok önemlidir.
Ben, dolayısıyla, anlaşmalara bu
boyutuyla bir ufuk turu yaparak, nereden nereye gidiyor Türkiye, nereden nereye
geldi, bu gözle bakılmasını ve böyle görülmesini temenni ediyorum, düşünüyorum
ve bu anlaşmanın ülkemize, Avustralya’ya, sivil havacılığa, dünya sivil
havacılığına hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Arslan.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan,
konuşmacı uluslararası anlaşmadan bala kadar, kaşara kadar geldi. Biz dersek “Tüzük’te yok böyle bir şey.” diyorsunuz.
BAŞKAN – Şahsı adına söz isteyen Ali Ercoşkun, Bolu Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Merak ediyorum,
Bolu hakkında bir şey söyleyecek mi?
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avustralya Hükûmeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bildiğiniz gibi, 5 Haziran 1945 tarihinde onaylanan 4749 sayılı Kanun’la, 7
Aralık 1944 tarihli Chicago Milletlerarası Sivil Havacılık Anlaşması yürürlüğe
girmiştir fakat yürürlüğe giren bu anlaşmada ticari hakların düzenlenmesi
konusunda bir mutabakata varılamamış, dolayısıyla ticari hakların ikili
sözleşmeler yoluyla düzenlenmesi gereği doğmuştur. Hükûmetimiz, bu çerçevede,
11 Şubat 1946’da Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere arasında imzalanan
Bermuda Anlaşması’nı örnek alarak, ülkemizin konumunu ve uluslararası hava
trafiğinin ülkemiz üzerinden gerçekleşmesinin sağlayacağı çıkarları göz önünde
tutarak bugüne kadar birçok ülkeyle hava ulaştırma anlaşması imzalamıştır. Bu
anlaşmalar aynı zamanda millî sivil havacılığımızı teşvik etmekte ve
kalkındırmaktadırlar. Ülkemizin yaptığı bu anlaşmalar Bermuda tipine uygun olup
esas olarak çerçeve anlaşması niteliğindedir ve karşılıklılık esasına
dayanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana ülkemize, milletimize hizmet eden
tüm hükûmetlere siyasi görüşü ne olursa olsun teşekkür ediyoruz. Bu hizmetleri
inkâr etmiyoruz, yok da saymıyoruz fakat AK PARTİ hükûmetlerinin yapmış olduğu
icraatları karşılaştırabilmek için bazı tespitlerde de bulunmamız gerekir. Bu
anlaşmayla ilgili olduğunu düşündüğüm iki konuda rakamlar vererek bu tespitleri
yapmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2002 yılında ülkemizin toplam ihracatı 36 milyar dolar iken, 2010 yılı sonu
toplam 114 milyar dolar olmuştur.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İthalat?
İthalat ne kadar?
ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – 2011 yılı
sonunda ise 136 milyar dolar olarak gerçekleşmesini bekliyoruz yani ihracatımız
yaklaşık 4 kat artmıştır.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İthalat ne
kadar artmış? Cari açığı söyle!
ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Bu noktada
2001 yılı sonunda Avustralya’yla yapılan ihracat sadece 84 milyon dolarken, 2010
yılı sonunda bu rakam 336 milyon dolara çıkmıştır yani bu da 4 kat artmıştır.
2011 yılı sonu itibarıyla ise 400 milyon dolarları geçmeyi hedefliyoruz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – İthalatı da söyler misiniz.
ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Toplamdaki
ihracatımızı on yıl içinde 5 kat fazla artırmayı başarmış durumdayız. Bu
başarıyı daha da önemli kılan mesele ise aynı dönemde Avustralya’yla yaptığımız
ithalat sadece 2 kat artmıştır. 2001 yılında Avustralya’dan yapılan ithalat 211
milyon dolar iken 2010 yılı sonu itibarıyla sadece 445 milyon dolara yani 2
katına çıkmıştır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 2010’da eksi
107.
ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Üstelik bu
artışı Avustralya ile doğrudan bir uçuş yapmadan sağlamaktayız. Yani şu anda
herhangi bir vatandaşımız veya herhangi bir iş adamımız Avustralya’ya gitmek
istediğinde ve ülkemizin gururu olan Türk Hava Yollarını kullanmak istediğinde
ilk önce Güney Kore’ye uçuluyor, Güney Kore’den bir başka ülkenin hava yolu
şirketi kullanılarak Avustralya’ya gidiliyor. Dolayısıyla direkt bir uçuş
sağlayamıyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bolu’daki orman
köylülerinden bahset.
ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Yani 2010 yılı
sonu itibarıyla dünyanın en fazla uçuş noktasına sahip ilk on hava yolu şirketi
arasına giren Türk Hava Yolları, Amerika Birleşik Devletleri’nin birçok
noktasına direkt gidebilirken veya Brezilya’ya direkt uçabilirken, sırf bu
anlaşma yürürlüğe girmediği için, Avustralya’ya direkt veya endirekt bir uçuş
yapamamaktadır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bolu’da sanayi
yok, sanayi.
ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Tabii, söz
Türk Hava Yollarına geldiğinde birkaç noktaya değinmek lazım. Çünkü 2001
yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleşen 11 Eylül saldırılarından
sonra tüm dünyada uluslararası hava yolu şirketleri iflas noktalarına gelmiş ve
birçok kapanmalar yaşanmıştır. Türkiye’de ise AK PARTİ’den
önce sadece toplumun belli bir kısmının faydalandığı bir şirkettir Türk Hava
Yolları. 2002 yılında AK PARTİ'nin milletten aldığı
yetkiyle tek başına iktidara gelmesiyle birlikte ülkemiz, birçok meselede
olduğu gibi, ulusal havacılık sistemimizde de büyük bir değişim yaşamıştır ve
Türk Hava Yolları, tüm dünyanın aksine, devamlı büyüyen bir başarı hikâyesi
hâline gelmiştir. AK PARTİ’den önce hemen hemen yok
hükmünde olan sivil havacılık şirketleri birbiri ardına kurulmuş ve gerek ülke
içinde gerekse uluslararasında ülkemizi başarıyla temsil etmektedirler.
Aslında, Türkiye’nin ve Türk milletinin bölgesinde lider, dünyada parlayan bir
yıldız hâline gelmesinin neticesidir bu durum. Nasıl Türkiye sadece sekiz yılda
dünyanın 26’ncı büyük ekonomisinden 17’nci sıraya yükselmişse Türk Hava Yolları
da 2010 yılı sonu itibarıyla 2005 yılındaki yolcu payını beş yılda 2 katından
fazla artırarak dünyada en fazla yolcu taşıyan 18 hava yolu şirketinden biri
hâline gelmiştir.
Ülkemiz, Türkiye’miz, nasıl Avrupa
Birliği ülkeleri bir bir sıkıntı yaşarken, Yunanistan
yanı başımızda iflas noktasına gelmişken bu ülkelere ders verecek hâle geldiyse
Türk Hava Yolları da 2023 yılında dünyada 1 numarayı hedeflemektedir.
Tabii biz burada, bu kürsüde
Brezilya’yla yapılan ticari anlaşmalarda Bolu’nun sorunlarını, işte Romanya’yla
yapılan anlaşmalarda sağlık meselelerini duymaya alıştık. Ben bugün
Avustralya’yla alakalı konuşurken ister istemez bu noktalara da değinmeden
geçemeyeceğim. Çünkü bu kürsüde “rant, yandaş, peşkeş”
laflarıyla gerçekten farklı noktalara vatandaşı çekmeye çalışmanın kimseye bir
fayda sağlamayacağını düşünüyorum.
Daha dün Bolu Milletvekilimiz Sayın
Tanju Özcan ormanla alakalı bir konuşma yaptı. Ne dedi? “2002 yılında neydi,
şimdi ne oldu?” Ben size söylüyorum: 2002 yılında Bolu ili genelinde orman
emvali üretimi 500 bin metreküp iken bugün 2011 yılı sonu itibarıyla bu rakam
1,5 milyon metreküpe çıkmış durumda.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kim yapıyor?
Köylü mü yapıyor, müteahhitler mi yapıyor?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Tanju
Bey, doğruyu mu söylüyor? Doğru mu?
ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Bunların her
biri resmî rakamlardır kontrol edebilirsiniz.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Arkadan
doğru olmadığının tasdiki geldi.
BAŞKAN – Sayın Ercoşkun,
lütfen gündemle ilgili konuşalım.
ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – 2002 yılında
ortalama metreküp başına, köylümüz, vatandaşımız 20 lira alırken, bu yıl, 2011
yılında 55 lira ile 75 lira arasında rakamları almaktadır ve vatandaşın izni,
rızası olmadan 1 metreküp bile dikili satışına izin verilmemektedir.
Şimdi, patates ekimiyle alakalı,
tarımla ilgili konuşma yapıyor Sayın Milletvekilimiz, diyor ki: “Niye
yasaklıyoruz bunu? Ne olacak, şu…”
BAŞKAN – Sayın Ercoşkun,
lütfen konuyla ilgili görüşelim.
ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Eğer, eğer…
Konuyla ilgili zaten bunlar Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Lütfen… Dün dünde kaldı, o
dündü Sayın Ercoşkun.
ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Evet, yeni
şeyler söylemek lazım şimdi.
Şu anda eğer biz vatandaştan aldığımız
şeyleri, köy köy dolaşarak bunları icraata geçirmezsek işte böyle yalan yanlış
şeyleri burada ifade etmiş oluruz. Çünkü eğer on yıldan beri Dörtdivan’da
patates hastalığından dolayı o bütün ovanın patates ekemediğini ve oradaki
köylünün bu hastalıktan dolayı bu gelirden mahrum kaldığını bilmezsek şu anda
bu köylüyü bu meseleden kurtarmak için alınan tedbirleri de yanlış yorumlarız,
çıkarız, burada herkes bize güler.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne tedbir
aldınız, onu söyle!
ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Aynı şekilde,
AK PARTİ hükûmetlerinin en büyük başarısının sağlık alanında olduğunu
gördüğümüz hâlde, Mengen’de yeni bir hastanenin inşaatının başlayacağını
bildiğimiz hâlde oradaki sağlık hizmetlerini eleştirmeye kalkarsak vatandaş
bize güler ve bu kürsünün de saygınlığı bu anlamda kalmaz diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
havacılık anlamındaki bu gelişmeler Bolu’da da ciddi manada kendisini
göstermekte çünkü Bolu olarak, Ankara-İstanbul arasında, ciddi manada, turizmin
desteklenmesi için bir havaalanına ihtiyacımız var.
Ben, buradan 22’nci ve 23’üncü Dönem
milletvekillerimize ve Sayın Bolu Belediye Başkanına teşekkür ediyorum ve
Bolulu hemşehrilerimize, Bolu’daki tugay
komutanlığına ait pistteki havaalanının her türlü yazışmasının tamamlanmak
üzere olduğunu ve önümüzdeki dönemde hizmete geçmeye başlayacağını da müjdelemek
istiyorum.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – O
yazışmaları vilayet yaptı!
ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu anlaşmamızın, Avustralya’yla gerçekleştirilen bu
anlaşmanın Türk Hava Yollarının ve ülkemize hizmet eden diğer hava yolu
şirketlerinin havacılık faaliyetlerine katkıda bulunacağı ortadadır fakat asıl
katkı ülkemiz ile Avustralya arasında ekonomik, sosyal ve hatta kültürel
ilişkilerde olacaktır.
Türkiye ile Avustralya arasında
gelişmekte olan tüm ilişkilere katkıda bulunmak amacıyla imzalanan bu
anlaşmanın hayırlara vesile olmasını temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ercoşkun.
Görüşmeler tamamlanmıştır.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
III.-
YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talebi vardır, yerine
getireceğim.
Sayın İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın
Özcan, Sayın Özkan, Sayın Tezcan, Sayın Aksünger, Sayın
Gök, Sayın Genç, Sayın Tayan, Sayın Toptaş, Sayın Serindağ,
Sayın Çıray, Sayın Akar, Sayın Acar, Sayın Soydan,
Sayın Güneş, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Altay, Sayın Kaleli, Sayın Demiröz,
Sayın Kaptan, Sayın Atıcı, Sayın Güven, Sayın Ekşi.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avustralya Hükûmeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/425) (S. Sayısı: 22) (Devam)
BAŞKAN – Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Sayın Moroğlu,
bir söz talebiniz vardı.
Yok.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.47
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
22 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AVUSTRALYA HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 28 Nisan 2010 tarihinde
Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşması”nın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?
OKTAY VURAL (İzmir) – Oktay Öztürk.
BAŞKAN – Oktay Öztürk, Erzurum
Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk. (MHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avusturalya Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Elbette ki Türk Hava Yolları ağının
genişlemesi ülkemiz açısından faydalıdır, okyanus ötesine gidemediği yerin kalmaması
bizim temennimizdir. Ülkemizin coğrafi yapısını dikkate aldığımız vakit
uluslararası hava servislerinin ülkemiz üzerinden geçmesiyle elde edeceğimiz
ekonomik ve diğer faydaları dikkate aldığımızda, iki ülke arasındaki mesafenin
kısalmasını dikkate aldığımızda bu anlaşmanın faydalı olacağına inanıyor ve
olumlu baktığımızı ifade etmek istiyoruz.
Şimdi hepinizden özür dileyerek konunun
dışına çıkacağım. Baştan özür diliyorum çünkü biz bir anlaşmanın uygunluğunu
burada tartışırken ülkemizin bir ücra yerinde, aileler içerisinde, aile
fertleri arasındaki anlaşmaların bozulmasına sebebiyet verecek birtakım
gelişmeler cereyan etmektedir. Günlerdir insanlarımız feryat ediyorlar.
Erzurum’un Pasinler ilçesinde -ki buna ilaveten diğer yerlerimizde de aynı şey
söz konusu- erken kar yağması ve don vurması neticesinde patates toprak altında
kaldı, üşüdü, pancar toprak altında kaldı, üşüdü. Bu arada, kurtarabildikleri
de ambarlarda bekliyor.
Sayın milletvekilleri, bu insanlar çok
kıt kanaat geçim şartlarına sahip insanlar. Buradan elde ettikleri ürünleri
satmak suretiyle ekmek parasını temin ediyorlar çünkü tarım destekleme
politikalarıyla buğday ekimi zaten bitirilmiş bir vaziyette. Dolayısıyla
buradan aldıkları ürünleri pazarda satmak suretiyle ekmeklerini temin ediyorlar.
Şu anda bütün bu imkânlardan yoksun, başka bir gelir kaynakları da olmadığından
Hükûmetin tez elden bu meseleye el atmasını ve çare bulmasını istemektedirler.
Biraz önce bir sayın milletvekilimiz yüreğimize su serpecek birtakım gelişmeler
olduğundan bahsetti. Onu da umutla bekliyoruz ki inşallah bu konuda alınan
kararlar varsa bunların vatandaşa bildirilmesinde fayda var.
On yıldır bu İktidarın belki de en
büyük yanlışlarından birisi Türk tarımına bakışındaki yanlışlığı düzeltmemesi,
şaşı bakmasıdır. Şöyle ki meseleye Avrupa Birliğinin direktifleri doğrultusunda
bakmaktadır. Oysaki biz Türk üreticisinin gözüyle ve onun açısından bakıp Türk
üreticisinin ekonomik prensipler doğrultusunda üretimini devamlı kılmak ve
böylece 70 milyon tüketicinin ekonomik alım gücü içerisinde sağlıklı gıda
tüketiminin garanti altına alınmasını istiyoruz.
Bugün Pasinler’de patatesin, pancarın,
lahananın tarlada kalması, başka yerlerde narenciyenin dalında kalması,
besicinin tükenme noktasına gelmesi, süt üreticisinin iflasa sürüklenmesi,
Müslüman Türk milletinin Kurban Bayramı’nda Avrupa’dan devlet eliyle ithal
edilen geçmişi belli olmayan ithal hayvanlara mecbur bırakılması yanlışının
sebebi bu bakış açısıdır bizce.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
geçmişte söylediğimiz gibi iki müessesenin oluşturulmasını önemsiyoruz. Mademki
bütün meselelere Avrupa gözüyle bakıyoruz, Avrupa Birliği ülkelerinde de bunlar
uygulanmakta. Bunlardan birisi, Et ve Balık Kurumunun yetkilerini artırarak
hayvan ürünleri pazarlama regülasyon kurumunun
kurulmasını önemsiyoruz. Toprak Mahsulleri Ofisinin yetkilerini artırarak tüm
bitkisel ürünler pazarlama regülasyon kurumunun
oluşturulmasını önemsiyoruz. Bunlar olunca, bunlar aynı zamanda üretici
birlikleriyle de koordineli çalışarak neyi ne kadar üretecek, üretilenin
pazarlanması garanti altına alınacak, sanayileri desteklenecek, halkımıza
sağlıklı, kendi ürettiği gıdalar sunulduğu gibi ihracatın da önü açılacak,
böylelikle Türkiye hem tarımda gelişecek hem de yabancı ülkelerin tarımsal ve
gıda ürünlerinin açık pazarı olmaktan kurtulacak.
Biliyorum şu anda aklınızdan geçiyor,
biz şu kadar destek veriyoruz, para veriyoruz diyeceksiniz. Bizce
sonuç ortada. Türk milleti ne idüğü belirsiz
ete mahkûm olmuş, et, süt ürünlerini zaten almaktan yoksun ama verdiğiniz
destekler tarıma gitmiyor, bazı malum çevreler tarafından tarım dışı alanlarda
kullanılıyor; bunu siz de biliyorsunuz, bütün Türkiye de biliyor.
Bu nedenle diyoruz ki mağdur olan bölge
üreticisinin zararının giderilmesini önemsiyoruz, süratle bu konuda kararlar
alınmasını istiyoruz. Bu üreticilerin kredi borçlarının bir yıl süreyle
ertelenmesini istiyoruz. Patates üreticilerinin elinde kalan patateslerin Fakir
Fukara Fonu’na ücret karşılığı verilmesini istiyoruz. Bölgede önemli bir
patates üretim merkezi olan Pasinler ilçesinde en az 5 bin ton kapasiteli
modern depolama tesislerinin bir an önce yapılarak işletime açılmasını
istiyoruz.
Bu temennilerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Öztürk.
Sayın Demirel, söz talebiniz var.
Buyurun.
IX.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a acil
şifalar dilediğine ve Diyarbakır Araştırma ve Eğitim Hastanesinde yatan
hastaların, refakatçilerinin ve sağlık personelinin sorunlarının giderilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ben, öncelikle Sayın Başbakana acil
şifalar temennisiyle geçmiş olsun demek istiyorum ama şunu bilmeli ki
kendisinin dikkatini çekmek için bunu söyledim.
Türkiye'nin birçok yerinde sağlık
sorunu olan insanlar Sayın Başbakan kadar şanslı değiller. 11 Milletvekili olan
Diyarbakır ilimizde birkaç gündür sürmekte olan sağlık problemini, biz sabırla
bekledik ki kendi milletvekilleri dile getirsin diye. Bir yıl önce TOKİ
tarafından yapılıp hizmete açılan Diyarbakır Araştırma ve Eğitim Hastanesinde
yatan hastaların, refakatçilerinin ve oradaki sağlık çalışanlarının sorunları,
özellikle ısınma problemleri, fuel oil’le ilgili ödenek yetersizliği, sistem arızaları ve
hastanenin yarısının hâlihazırda şantiye hâlinde olduğunu belirtmek istiyorum.
Bu konuya özellikle milletvekillerimiz,
Sayın Sağlık Bakanı ve Sayın Başbakanımızın, kendi sağlık sorunları da olması
itibarıyla empati göstereceğini ve ilgi göstereceklerini
umuyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avustralya Hükûmeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/425) (S. Sayısı: 22) (Devam)
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen, İlhan Demiröz, Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın Demiröz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Avustralya Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Güney yarım kürede yer alan, karadan
komşusu olmayan Avustralya’da verimli ovaların yer aldığını biliyorum. Bu
ifademden daha sonra tarım konusunda bahsedeceğimi belirtmek isterim.
İkili anlaşmaların, Tarım Komisyonumuza
geldiğinde belirttiğimiz gibi, dilerim, neticeleri faydalı olmuştur.
Değerli milletvekilleri, Avustralya ile
hava ulaşımını hazırlayan yetkililere Bursa Yenişehir Havaalanından bahsetmek
istiyorum. Bursa bir tarım kenti, Bursa sanayi kenti, Bursa turizm kenti.
Bursa, aynı zamanda göç alan bir ilimiz 2,5 milyon nüfusuyla, Artvin’den,
Trabzon’dan, Erzurum’dan, göçmenlerden, Balkanlardan, Bulgaristan’dan göç alan
bir ilimiz. Ancak değerli milletvekilleri, sorarsanız “Bursa Yenişehir
Havaalanından herhangi bir ile direkt olarak kaç tane hava ulaşımı var?”
derseniz, sadece Ankara’ya günde 2 defa ulaşım olduğunu söylemek isterim.
Peki, turizmde, sanayide, tarımda en
önde gelen illerden olan Bursa’ya bunun niçin reva görüldüğünü öğrenmek
istiyorum. Çünkü her iktidar döneminde çok değerli bakanlarımızın olduğunu da
ifade etmek istiyorum. Hemen şunu söyleyebilir arkadaşlar: “Efendim, Ankara
üzeri…” Ama Ankara üzeri… Bugün direkt olarak Bursa’dan Antalya, Trabzon,
Erzurum, hiçbir ile direkt bir uçuşumuz yok. Ankara’ya geleceksiniz, iki saat
bekleyeceksiniz, uçak değiştireceksiniz ve ondan sonra da başka bir uçakla
bulunduğunuz ile gideceksiniz.
Değerli arkadaşlar, ayrıca dış hava
ulaşımında da Bursa’nın sıfır çektiğini söylemek istiyorum. Uluslararası hava
ulaşımına müsait olan Yenişehir Havaalanının bu şekilde kullanılmamasının bir
amacı mı var diye düşünüyorum ve bu amacının da sakın ola, şehrin içerisindeki Yunuseli Havaalanını faaliyete geçirmek için bir anlam
taşıdığının olmamasını diliyorum. Zira Yunuseli
Havaalanı değerli arkadaşlar, şehrin içerisinde ve tamamen birinci sınıf tarım
alanlarının bulunduğu bölgede.
Bu
bakımdan, buradan az önce konuşan AKP’li arkadaşlarımıza şöyle seslenmek
istiyorum: Uçak sayıları, havaalanı sayıları mutlaka artmıştır, zaman
içerisinde de artması gerekir ama şunu da gayet iyi bilmemiz gerekir ki
maalesef Bursa’mızdan hava ulaşımının tamamen Ankara olduğunu da belirtmek
isterim ve buradan, yetkililerinden, bu konunun bir an önce çözülmesini
istediğimizi ifade etmek isterim.
Arkadaşlar, konuya devam ediyorum ve
yukarıda ifade etmiştim, ikili antlaşmalarda tarımla ilgili konuya değineceğimi
söylemiştim. Evet, 18 Ocak 2007 tarihinde Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü ile
Batı Avustralya Tarım ve Gıda Departmanı arasında bir anlaşma imzalanmış. Hangi
noktada olduğunu gerçekten bilmiyorum ama bunu öğrenmek için çaba sarf
edeceğim. Çünkü, değerli arkadaşlar, her gün gündeme
gelen, belli zamanlarda konuşulan Somali, 1980’lere kadar, gıda üretimi
bakımından kendine yeterliliğini koruyan, ihracat yapan ülkelerden birisiydi.
Ancak, IMF ve Dünya Bankası kıskacında, kamuya ait çiftlikler Dünya Bankası
kontrolünde kapatılmış veya özelleştirilmiş, en verimli tarım arazileri çiftçi
olmayanların, çok uluslu şirketlerin eline geçmiştir, su ticaretleştirilmiş,
mera ve otlak koruma hizmetleri ihmal edilmiş, kamuya yatırım yapılması âdeta
yasaklanmış, tarım destekleri kaldırılmış ve tarım yok edilmiştir. Bugün
gelinen nokta, yaşanan süreçte, işte, kıtlık ve açlıktır.
Değerli milletvekilleri, ülkemize
gelirsek, 1980’lere kadar kendi kendine yeten bir ülkeydik ancak Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının en üst düzey yöneticileri, Bakan, Müsteşar ve
diğerlerinin, kendi kendine yeterliliği bir palavra olarak nitelendirmelerini,
ülkemizdeki tarımın gözden çıkarılışının ilk işaretleri olarak tespit
edebiliriz. Üreticiler üretimden çıktıklarını açıkladıkları zaman Tarım Bakanı
“Kârdan zarar ediyorlar.”, “Süt mitingleri ideolojik mitingler.”, bir bakan
“Gözünüzü toprak doyursun.”, “Artistlik yapma lan!”,
“Ananı da al git!” diyen, “Artistlik yapma!”, “Sesini yükseltme!” diyen
bakanlarımızın olduğunu ifade etmek istiyorum. Hâlbuki, değerli milletvekilleri,
ülkemiz coğrafi konumu, toprak ve su varlığı, iklim koşulları ve ekolojik zenginliği nedeniyle oldukça yüksek bir tarım
potansiyeline sahiptir. Sahip olduğu üretim potansiyeli, geniş ürün deseni ve
önemli pazarlara yakınlığı dikkate alındığında Türkiye'nin dünya tarımında
önemli bir konuma sahip olması gerektiği ortaya çıkar. Ancak uygulanan yanlış
politikalarla bir yönden çiftçi tarımdan uzaklaşmış, öte yandan da ihracat
kısıtlanmış, üstelik ithalat yoluyla döviz kaybı yaşanmıştır, ayrıca, sübvansiyonlarla
desteklendiği için dışarıdan ucuza alınan ürünler yerli üreticilere rakip
olmuş, onların ürünleri ucuza satmasına ve yoksullaşmasına neden olmuştur.
Kısacası, Türkiye toprağı aç, insanı aç, hayvanı aç bir ülke hâline gelmiştir.
Bunun baş nedeni ülkemiz tarımının 1980’li yıllardan bu yana IMF ve Dünya
Bankası gibi kuruluşlar tarafından biçimlendirilmesidir. Bu kuruluşların
denetiminde uygulanan tarım politikalarının özü bir yandan çok uluslu tarım
gıda şirketleri için yeni ve geniş pazarlar açmak, öte yandan çiftçileri
topraktan kopartmak, ucuz iş gücü olarak kentlere göçlere zorlamak olmuştur.
Değerli milletvekilleri, tarımı
destekleyen, girdi ve teknoloji sağlayan kurumlar özelleştirilmiş veya tasfiye
edilmiş, tarım birlikleri zayıflamış, işlevsiz hâle getirilmiş ve tasfiye
koşulları yaratılmıştır. Kısacası, çiftçi örgütsüz, desteksiz, çaresiz
kılınmıştır. Bugün gelinen noktada IMF ve Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü
destekli tarım politikaları ile tarım toprakları amaç dışı kullanılmış, girdi
maliyetleri yükseltilmiş, tarımsal destekler kaldırılmış, tarımsal kamu
kuruluşlarının özelleştirilmesi gerçekleşmiştir.
Değerli milletvekilleri, netice olarak
şunları ifade edebiliriz: Tarımda ithalatçı ülkeler içerisinde yer aldık. Tarım
alanlarını amaç dışı kullandık. Tarımsal kamu kuruluşlarını yok pahasına
özelleştirdik. Meraları azalttık, amaç dışı kullandık meraları. Çiftçi girdi
fiyatları yükseldi. 2,5 milyon hektar tarım alanı ekilmiyor. İnsanlar tarımdan,
köylerinden uzaklaştırıldı. Yine 2,5 milyon hektar tarım alanının boş
bırakıldığını ifade etmek istiyorum.
Ve bu Kurban Bayramı’nda gördüğümüz
gibi, ithalatla hayvan açığını kapatmak isteyen Hükûmet döneminde, yani bu
dokuz yıllık dönemde hayvan varlığının 4 milyon azaldığını ifade etmek isterim.
2006 yılında kendi çıkardığı Tarım
Kanunu’nu dikkate almadığını ve bu Kanun’a uymadığını ifade etmek isterim.
Çiftçilerimizin, Ziraat Bankası ve
tarım kredi kooperatifine olan borçlarının katlanarak arttığını ifade etmek
isterim.
Özel bankaların tarım alanlarına sahip
olma yönünde hızla ilerlediğini ifade etmek isterim.
Ve son olarak tarımsal alanların
sulanmasında önemli bir adım atılmadığını söyleyerek, hepinizi saygıyla ve
sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Demiröz.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
Madde 2- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Tufan Köse, Çorum Milletvekili.
Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TUFAN KÖSE (Çorum) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye bilim dünyasının ne mutlu ki
Server Tanilli Hoca gibi bir onur abidesi vardır.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta Server Tanilli
Hocamızı kaybettik. O, salt bir akademisyen değildi. O, içinde yaşadığı çağa ve
topluma karşı bir bilim adamı olarak sorumluluğunu yerine getiren, emekten
yana, haksızlıklara karşı olmanın sorumluluğunu hayatının her alanında ve her
döneminde yerine getiren toplumcu bir aydındı.
Değerli arkadaşlarım, eserleri ve
fikirleri yolumuzu aydınlatan, bundan sonra da hem bizim hem de gelecek
kuşakların yolunu aydınlatacak olan Server Tanilli
Hoca ile aynı topraklarda doğmuş ve yaşamış ve aynı idealleri paylaşmış olmanın
onurunu sizlerle ve yoksul halkımla paylaşmak istedim, ışıklar içinde yatsın.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Avustralya ile yapılan bu anlaşma dolayısıyla, ülkemizin Adalet ve Kalkınma
Partisinin on yıllık iktidarı dönemindeki dış politikasına da kısaca değinmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, dış politikada
ideal olan, olması gereken, barışçı ve bağımsız bir politika yürütmektir. Yani
dış politikamız hem barışçı olacak hem de bağımsız olacak, yani yalnızca ulusal
çıkarlarımız savunulacak. Bugün ülkemizin dış politikası bağımsız mı? Bunun
kadar önemlisi, ülkemizin dış politikası barışçı mı? Dış politikada sınır
komşularımızla, yakın komşularımızla ilişkilerimize özel önem vermek gerekmez
mi? Peki biz bu önemi verebiliyor muyuz? Maalesef veremiyoruz, maalesef
vermiyoruz. Peki niye vermiyoruz, niye veremiyoruz
değerli arkadaşlarım?
Değerli arkadaşlarım, on yıldır siz de
izliyorsunuz, bizim dış politikamızı, silah ve petrol şirketlerinin, gıda
tröstlerinin yönettiği, kartellerin yönettiği Amerika Birleşik Devletleri
şekillendiriyor da ondan veremiyoruz.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ekonomik bağımsızlığı olmayan ulusların siyasi bağımsızlıkları da
olamaz. Osmanlının son dönemlerini hatırlarsanız, kapitülasyonlar nedeniyle dış
politikamızı İngiltere’nin, Fransa’nın, Almanya’nın, Amerika’nın
büyükelçilikleri yönetir hâle gelmişti. Maalesef on yıla yaklaşan Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarı döneminde de ülkemizin, halkımızın elinden üretim
gücü alınmış, yardımla geçinen ve yardım gözleyen bir halk hâline getirmiştir.
Yani ekonomik bağımsızlığımız kalmamıştır. Ekonomik bağımsızlığı kalmayan
ulusların da dış politikada da bağımsızlıklarından söz edilemez.
Değerli arkadaşlarım, üretmeyen
milletler ya ırgat olacaklar ya hizmetli olacaklar ya da emperyalist
devletlerin paralı askerleri olacaklar. Yapılan özelleştirmeler ile Tekelin
özelleştirilmesiyle tütün üreticimiz maalesef üretimden çekilmek zorunda kaldı.
Ne oldu tütün üreticimiz? Bitlis ne oldu, Tatvan ne oldu, güneydoğudaki,
Karadeniz’deki tütün üreticimiz ne oldu?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Malatya,
Adıyaman.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Malatya’daki
tütün üreticimiz ne oldu? İstanbul’da, İzmir’de, büyük metropollerde
maalesef çalışanların karşısına “Bak, bunlar sizi bekliyor, bu fiyatlara, bu
paralara, bu ücretlere razı olmazsanız kapıda sizin yerinizde gözü olan
milyonlar vardır.” denilen işsizler yığını hâline getirildi. Et ve Balık
Kurumunu özelleştirdik hayvan üreticisini bitirdik. Bugün de gündemde olan,
geçtiğimiz haftalarda özelleştirmesi yapılan şeker fabrikaları… Çok önemli, çok
stratejik bir ürün değerli arkadaşlarım, 10 milyona yakın insanı
ilgilendiriyor. 10 tane şeker fabrikası özelleştirildi -lütfen dikkatlice
dinleyin- 922 milyon dolara zannedersem. Sadece bu fabrikaların kotaları ve
arazilerinin değeri bile bunun üzerinde. Bu da önemli değil, ucuza satalım,
ucuza satalım ama yeter ki üretim devam etsin, yeter ki şekerde de dışa bağımlı
hâle gelmeyelim. Önemli olan budur. Dışa bağımlı hâle gelirsek ekonomide,
siyasette de bağımsız tavır almamız, komşularımızla iyi geçinmemiz mümkün
değildir. Komşularımızla iyi geçinmemiz için ulusal çıkarlarımızı savunacak
barışçıl ve bağımsız bir dış politika izlemek zorundayız.
Bu vesileyle ben hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
Madde 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Mevlüt Aslanoğlu,
İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; tabii, biliyorum
gideceksiniz, huzurunuzu bozmak istemiyorum. Ama siyaset bir erdemliliktir,
ilke ister, dürüstlük ister; siyasette ağızdan çıkan her kelime bana göre o
kişinin namusu, şerefi, haysiyetidir. Siyasette erdemli olunmalı, ilkeli
olunmalı. Bu bir namus anlayışıdır, kişinin kişilik anlayışıdır.
Bu ülkede kurulmuş herhangi bir siyasi
partiye oy veren kişilere “vatan haini” demek benim için bir şerefsizlik, bir
namussuzluktur. Bu ülkede yasal olarak kurulmuş herhangi bir siyasi partiye oy
veren kişilere ben “vatan haini” dersem, ben o zaman demokrasiye, ben o zaman
insan haklarına, ben o zaman bu ülkedeki kişilik haklarına karşı suç işlerim.
Benim anlayışım budur, benim bildiğim siyaset budur. Benim bildiğim siyaset, bu
ülkede herhangi bir siyasi partiye mensup herhangi bir kişiyi vatan haini ilan
etmek, hakikaten… Bilemiyorum…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Öyle bir şey
yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bir
dakika, bir dakika! Öyle bir şey var mı yok mu, göstereceğim.
Bir partimizin ilçe başkanı… Benim bir
ilçe başkanım sizin partinize oy veren kişilere “vatan haini” dese ben kıyamet
koparırım. Bu bir ilkesizliktir, bu siyaset değildir, bunun adı gammazlıktır.
Hele o yöredeki insanları, filanca ilçedeki insanları, herhangi, sizin
partinize oy veren kişileri kastetsem o insanlara karşı en büyük saygısızlığı
yapmış olurum.
Çatalca, İstanbul’un hemen yanı
başında, 62 bin nüfusu, 27 köyü, 9 mahallesi olan bir yerimiz. Yıllarca bu
ülkeye canını vermiş orada yaşayan insanlar. Kardeşçe, şereflice, namusluca
birbirlerine sarılmış Türkiye'nin örnek bir ilçesidir. Her
zaman bu ülkenin birlik beraberliği için her zaman Çatalca örnek bir ilçemizdir
ama her ne hikmetse orada 45 bin seçmen olan Çatalca’da birinci parti
Cumhuriyet Halk Partisi, daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi, Milliyetçi
Hareket Partisi ama her ne hikmetse Adalet ve Kalkınma Partisi İlçe Başkanı
çıkıp diyor ki: “CHP’ye oy verenler vatan hainidir.”
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Nerede diyor?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Nerede demiş?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – O gazete
hangisi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –
Buyurun… Buyurun… Dünkü haber. Dün…
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – 20
milyon insan oy vermiş, vatan haini mi?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gazete
haberlerini getirmeyin buraya.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –
Kardeşim, Çatalca’da bölgesel bir gazete. Buyurun… Ben utanıyorum, siyaset
adına utanıyorum.
Eğer Çatalca’da benim partimin bir ilçe
başkanı bunu söylerse, biz anında, dakikasında eylem yaparız. Buyurun, gazeteyi
Sayın Bakana takdim edeceğim. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gazete
haberleri doğru olmayabilir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben
anlamam. Çıksın… dünden beri ben bekledim… Ben
bekledim…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Biraz daha
bekle. Gazete haberi doğru olmayabilir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –
Hayır arkadaş, biraz daha bekleme yok. Birisini vatan haini ilan etmek
beklenmez. Onur, şeref, haysiyettir bu Ahmet Bey.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Doğru
söylüyorsun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –
Evet, birisini vatan haini ne demek biliyor musun?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gazete haberi
doğru olmayabilir.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Bizim ilçe
başkanımız İsmet Öztürk.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –
Vatan hainliği ne demek Ahmet Bey?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gazete haberi
doğru olmayabilir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –
Gazete haberi ben bilmem.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bu
gazete böyle yazıyorsa… Bu gazete dün İstanbul’un her tarafına dağıtıldı. Bu gazete yerel bir gazete.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – İlçe başkanı
kim? Kim ilçe başkanı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –
Buyurun, vereceğim. Vereceğim… Vereceğim…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – İsmi
ne o ilçe başkanının?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – “Güçbilmez” diye bir arkadaş…
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Bizim ilçe
başkanı o değil, İsmet Öztürk bizim ilçe başkanımız.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Öyle bir ilçe
başkanımız yok.
BAŞKAN – Sayın Aydın, lütfen…
Karşılıklı konuşmayalım Sayın Aslanoğlu.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Öyle bir ilçe
başkanı yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben
bilmiyorum, buyurun. Ben bilmem.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Doğru değil o.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Başlangıçta
söylediğin ahlaki vasıflara uymuyor. (AK PARTİ sıralarından “Özür dile” sesi)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Özür
dilemem kardeşim. Burada… Burada… Bak burada, burada.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Bilerek konuşun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –
Buyurun kardeşim… Ne yazıyorsa bakın. Buyurun…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –
Beyler, size bir tek görev düşer…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Size
bir tek görev düşer… Bu ülkede demokrasiye inanmış hiçbir siyasi partiye oy
veren insanlara “Vatan haini” demek bizim için şerefsizliktir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu… Sayın
Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Aynı
şeyi siz de çıkın…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ama
yanlış yapıyorsunuz. Mevlüt Bey, öyle bir ilçe
başkanımız yok bizim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Buyurun
Hanımefendi, buyurun, gazeteyi veriyorum size… Gazeteyi veriyorum, buyurun.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Mevlüt Bey, öyle bir ilçe başkanımız yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben
sizin yerinizde olsam, gelir böyle bir şeyden özür dilerim, özür! O dilemiyorsa
siz dileyin. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Aslanoğlu.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın… Ne
söylüyorsunuz Sayın Aydın, buyurun. Ne için söz istiyorsunuz, bir yerinize
geçin.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan,
basın açıklaması yaptığından… Şimdi görüştüm, ilçe başkanına farklı ifadelerde
bulundu. 69’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Ama sataşmaya mahal vermeden,
lütfen.
İki dakika söz veriyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
“İlçe başkanı değil.” diyorlar ya, ilçe başkanı.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Görüştüm şu
anda.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
İlçe başkanı değil mi? “İlçe başkanı değil.” diyorlar.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Mevlüt Bey, bir dakika… Mevlüt
Bey…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – “Ben öyle bir
şey söylemedim.” diyor.
BAŞKAN – Buyurun.
X.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Evet, değerli
arkadaşlar, Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
“İlçe başkanı değil.” diyorsunuz değil mi?
AHMET AYDIN (Devamla) – Bir saniye… Bir
saniye…
Bakın, değerli arkadaşlar, tabii gazete
haberleriyle biz burada eğer siyaset yapacaksak, yarının nereye varacağı,
sizden de kimin ne söylediğini burada manşetlerle açıklarsak bu çok doğru
olmaz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –
Ahmet Bey...
AHMET AYDIN (Devamla) – Bir defa,
öncelikle şunu söyleyeyim: Senin baştaki bütün ifadelerine katılıyorum Mevlüt Bey. Siyaset bir erdemliktir, siyaset doğrular
üzerine yapılır. Burada, bu kürsüde doğruları konuşmak zorundayız.
Gazetede
çıkan bir haberin nedenini, sonucunu, gerçekten böyle olup olmadığını
araştırmadan kalkıp burada böyleymişcesine gibi ifade
etmek, bence bir milletvekiline de yakışmaz, çok doğru bir ifade de değil çünkü
biz gazete haberleriyle değil, biz işin aslıyla ilgileniyoruz, aslında böyle
bir şey var mı yok mu. Bunun böyle olmadığını İlçe Başkanımız
zaten basın açıklamasıyla duyurmuş. O ikinci basın açıklamasını da eğer almış
olsaydınız, bunun böyle olmadığını bütün kamuoyu gibi sizler de öğrenmiş
olacaktınız.
O yüzden, değerli arkadaşlar, lütfen,
böyle olur olmadık haberlerle ilgili kalkıp burada kimseyi zan altında
bırakmayalım, kimseyi hiçbir şekilde itham etmeyelim, doğru bir şekilde
araştıralım. Doğruluğundan eminseniz, gelin burada konuşun bunu. Bizim de gerçekten
buradaki bu manşete hiçbir zaman katılmamız mümkün değil, katılmıyoruz. Doğru
bir şey değil, Başkanımız da böyle bir ifade kullanmamıştır. Bunun böyle
olmadığına dair yeni bir açıklama da yapmıştır.
Teşekkür ediyorum.
Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avustralya Hükûmeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/425) (S. Sayısı: 22) (Devam)
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir
ancak ondan önce İç Tüzük 86 madde gereğince oyunun rengini belirtmek üzere ve
aleyhte olmak üzere söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Kamer Bey,
dikkat edin Salim Uslu’ya! Saldırıya uğramayasınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri…
Gel, araya gir, gir bakalım.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Kamer Bey,
içeride olabilir!
KAMER GENÇ (Devamla) – AKP’liler söz
atıyorlar, araya girmem.
Şimdi, Sayın Başkan, geçen gün ben
burada Danışma Kurulu raporu üzerinde konuşurken bana “Gündeme gel...” Daha
dördüncü dakikada on dakika konuşma hakkım varken sözümü kesti. Bir AKP’li
milletvekili geldi yanıma -ben tabii geçen sene bir beyin ameliyatı da
geçirdiğim için- şiddetle beni itti, ben fark etmedim buraya çarpıldım.
BAŞKAN – Sayın Genç, dün dünde kaldı.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika, bir
dakika… Konuşma!
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Ne demek o ya!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biraz
nazik ol, nazik!
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Kürsüye
yakışmıyor.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, ondan
sonra arkadaşlar, şunu vurgulamak istiyorum: Bakın, eğer o beyin kanaması
tekrar…
BAŞKAN – Burada kimin konuşup
konuşmayacağını siz belirleyemezsiniz.
KAMER GENÇ (Devamla) – …tekerrür ederse
onun sorumlusu sensin ve Salim Uslu’dur. Bunu da millete ilan ediyorum.
BAŞKAN – Tarzınız zaten ahlakınızı,
edebinizi gösteriyor sizin.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ayrıca da Salim
Uslu’nun beni niye ittiğini sonradan fark ettim. Ben geçen sene KİT
Komisyonunda Halk Bankası hesapları incelenirken -meğer bu Hak-İş’e verilen 400
milyar liralık bir kredi vardı Halk Bankasının, sonradan onun faizini
indirdiler- ondan bahsettiğim için bana bu husumeti beslediğini anladım. Ondan
sonra… Neyse, ben bunu kamuoyuna söyleyeyim.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bu
Mecliste tabii, Sadık Bey yani tam bir Sadık Bey kimliğiyle AKP’ye yaranmak
için şey ediyor ama bakın burada devamlı takip ediyoruz Meclisi, bizim
dışımızda kimseye müdahale etmiyor, benim dışımda kimseye müdahale etmiyor.
Şimdi, arkadaşlar, ben niye bu şeyin
aleyhinde aldım. AKP zamanında Türkiye dış politikası karanlıklara çevrildi.
Şimdi, AKP’nin Türkiye’yi karanlıklara ittiği kesin. Şimdi, Amerika
Cumhurbaşkanı Vekili geldi. Niye geldi bu kişi? Bizim kara gözümüze mi aşıktı? Hayır. Türkiye’ye bir görev vermeye geldi.
Türkiye’ye hangi görevi vermeye geldi? Bir süre sonra yine Amerikan Savunma
Bakanı gelecek. Bize ne görev veriyor? Karanlık bir durum. Siz
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak niçin geldiğini biliyor musunuz?
Bakın, bizim geleneklerde devletin
başbakanları, bakanları yabancı bir devlet adamıyla görüştüğü zaman yanında
Dışişleri mensubu olur. Tayyip Erdoğan’la Amerikan Cumhurbaşkanı konuşurken
yanında kimse var mıydı? Yok.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Sen var mıydın?
KAMER GENÇ (Devamla) – Ne konuştular,
bilmiyoruz. Türkiye’ye hangi görevi verdiler, bilmiyoruz. Böyle karanlık bir
dış politika olur mu değerli arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar)
Bir “Ahmet Davutoğlu” diye bir kişi
var, Dışişleri Bakanı. Yahu, bir bakıyorsunuz, gidiyor, Libya’ya 300 milyon
dolar veriyor o ile Ali Babacan. “Biz paraları uçaklarla göndermedik, iki
uçakla gönderdik.” diyor. Yahu, arkadaşlar, muz cumhuriyetinde dahi devletin
300 milyon doları getirilip de birilerine verilir mi? Verilir mi, söyleyin! Bu,
devlet ciddiyetiyle bağdaşır mı? Bu paralar kimin cebine gitti? Hakikaten, 300
milyon dolar verildi mi, verilmedi mi veya kime verildi veya o verilen
paraların bir kısmı tekrar cebe geldi mi, gelmedi mi? Yahu, arkadaşlar,
devlette bir ciddiyet olması lazım. Bu devletin ciddiyetine bu kadar darbe
vurulur mu? “Ben, efendim, falanca devlete 300 milyon dolar para verdim.” Kimin
parasını verdin? Babanın parasını mı verdin? Fakir fukaranın, aç kalan
insanların, bugün Van’da soğukta donan insanların hayatı pahasına sen o parayı
verdin. Senin hakkın mıdır bu parayı vermek? (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
Şimdi, Suriye’nin rejim muhaliflerini
getiriyorlar, Türkiye’de para veriyorlar, eğitiyorlar. Ondan sonra “Suriye’de
tampon bölge yaratacağız.” diyor. Yahu, şimdi, bizim Suriye’yle… Arkadaş, sen
Tayyip Bey, sen bundan iki ay önce, üç ay önce gidip de Esat’ın koluna girdiğin
zaman yine o Esat, o Esat, o Esat değil miydi? Yine o aynı yönetimi yok muydu?
Peki, niye gittin? Ondan sonra birdenbire Obama’dan size talimat geldi, ondan
sonra tuttun Suriye’ye cephe aldın! Peki, Suriye’ye sen ne kadar para veriyorsun?
Hangi ödenekten veriyorsun?
Arkadaşlar, bakın, dış politika millî
bir politikadır. Eğer Tayyip Erdoğan’la Abdullah Gül Türkiye Büyük Millet
Meclisinin iradesi dışında eğer Suriye’ye harp açarlarsa bunun altında
kalırlar. Onu kendilerine ikaz ediyorum. Devletin dış politikasında Meclisin
söz birliği gerekir. Eğer birilerinin hesabına birilerine gidip de, sırf bunlar
kahraman olmak için, o kahraman da olmazlar, burunları yere sürter ama
milletinin burnunu sürmeye onların hakkı yetmez, gücü de yetmez. Biz burada ona
karşı en sert şekilde mücadelemizi yaparız.
Bizim dış politikamız millî bir
davadır. Hangi devlete karşı savaş açılması gerektiğine Meclisçe karar veririz.
Millî duygularımız o zaman galeyana gelir ama birilerinin emperyalist
uşaklarının uşağı olmak için bu işlere girmeyiz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tasarı’nın tümü açık oylamaya tabidir.
Yalnız Sayın Kaleli’nin söz talebi var.
Buyurun Sayın Kaleli.
IX.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.-
Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin, CHP’ye oy veren vatandaşa “hain” dediği
iddia edilen AK PARTİ İlçe Başkanı ile haberin yayımlandığı gazete hakkında bir
işlem yapılıp yapılmayacağına ilişkin açıklaması
SENA KALELİ (Bursa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; az önce Sayın Milletvekilimiz Mevlüt
Aslanoğlu’nun sözlerine karşılık bir hatırlatma yapmak istiyorum.
Aydınlık gazetesini basıyorsunuz,
AKP’yi eleştiren milletvekili için fezleke düzenliyorsunuz, Oda TV’yi
basıyorsunuz, gazeteci arkadaşlarımızı tutukluyorsunuz ama CHP’ye oy veren
vatandaşa “Hain” diyen gazeteyi veya “hain” diyen ilçe başkanını eleştirmiyor,
koruyorsunuz. Peki, bu gazete için ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Ayrıca, Başbakan, dışarıda
muayenehanesi olan bir profesöre üniversite hastanesinde ameliyat oldu. Üstelik, herhâlde olanaksızlıklar nedeniyle profesör kendi
aletleriyle ameliyat etmek istedi. Üniversite hastanelerinin
durumu malum. Başbakan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kaleli.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avustralya Hükûmeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/425) (S. Sayısı: 22) (Devam)
BAŞKAN – Tasarının tümü açık oylamaya
tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama
sonucu:
“Kullanılan
oy sayısı : 211
Kabul : 209
Ret : 2 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Özlem Yemişçi Tanju Özcan
Tekirdağ Bolu”
Böylece tasarı kanunlaşmıştır.
2’nci sırada yer alan Türkiye
Cumhuriyeti ile Finlandiya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin
Protokol ve Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
2.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Finlandiya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin
Protokol ve Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/434) (S. Sayısı: 24) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 24 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Türkkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Finlandiya
Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin Protokol ve Notaların Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında MHP Grubu adına görüş belirtmek
üzere huzurlarınızda buluyorum.
Biraz evvel Cumhuriyet Halk Partisi
adına konuşan Sayın Mevlüt Aslanoğlu’nun ifadeleri
üzerine, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Ahmet Aydın’ın
cevabı manidardır. Söyledikleri bir ifade: Burada gazete haberlerini konu alıp
Mecliste konuşma yapmanın çok uygun olmadığını söylediler. Kendisi her ne kadar
haklı gibi görünse de, Türkiye’de gazete haberleriyle insanlar cezaevinde
yatarken, Başbakan stadyuma geldiği zaman ayağa kalkmadı diye bir paşa
cezaevinde yatarken…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hiç
öyle bir şey olmadı.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hiç alakası
yok, hiç alakası yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – … Mevlüt Aslanoğlu’nun gazete başlığı üzerine konuşma
yapmasını hoş görmeye çalışacaksınız.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – İyi araştırın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Bu, ileri
sürdüğünüz ileri demokrasi değil ama gerçek bir demokrasinin gereğidir. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) – İyi araştırın,
öyle gelin. İyi okuyun, iyi araştırın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Sayın Engin Alan’ın cezaevinde bulunuş sebebi neydi?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Terörden
yargılanıyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Başbakan
geldiğinde ayağa kalkmadı diye. Doğru mu?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Terör örgütüne
üyelikten yargılanıyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Siz ne
zamandan beri, Türkiye’de, Başbakan geldiğinde ayağa kalkmadı diye generalleri
cezaevine atacaksınız? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ergenekon’dan
yargılanıyor, Ergenekon’dan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Atmadığınız
gün, bu Mecliste “demokrat” olarak isminiz geçecektir.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ergenekon’dan
yargılanıyor. O da yargının işi, bizim problemimiz değil.
BAŞKAN – Sayın Türkkan, lütfen konuya
gelelim.
(x) 24 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yargının işi
o, bizim problemimiz değil. Yargıya müdahale etmeyin!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Bu çifte
vergilendirme anlaşmalarına geleyim Sayın Ahmet Aydın, dinleyin.
Elbette, gayet gerekli ve faydalıdır.
Ayrıca, diğer ülkelerle imzalanan bu anlaşmaların üç aşağı beş yukarı
içerikleri aynıdır. Yani Finlandiya’yla ilgili veya bir başka ülkeyle ilgili
yapılan anlaşmaların detayları arasında hiçbir fark yoktur. 1986’da yani yirmi
beş yıl önce böyle bir anlaşma imzalamışız. Bu sürenin on altı yılında
Finlandiya Avrupa Birliği üyesi bir ülke, Türkiye ise son altı yılında Avrupa
Birliği ile üyelik müzakereleri yürüten bir ülke konumunda ise ve şimdi bu
anlaşmayı revize etmeye ihtiyaç duyuyorsak bazı noktalar üzerinde durmamız
gerekir.
Türkiye son dokuz yıldır büyük
çoğunlukla tek başına iktidar olan bir AKP Hükûmetiyle yönetiliyor. Finlandiya
ile son birkaç yıllık ithalat-ihracat rakamlarımıza bakarsak hangi tarafın bu
anlaşmalardan en fazla fayda elde ettiği rahatlıkla ortaya çıkıyor. 2005
yılında ithalat-ihracat dengesi Finlandiya ile eksi 666 milyon dolar Türkiye
aleyhine iken, 2007’de bu eksi 1 milyar 168 milyon dolara, 2010’da ise eksi 819
milyon dolara çıkıyor. Yani bizim bir birim ihracatımıza karşılık
Finlandiya’dan dört birim ithal etmişiz! Umarım ve dilerim ki Finlandiya ile 6
Ekim 2009’de revize edilerek yeniden imzaladığımız çifte vergilendirmeyi önleme
anlaşması sonrasında Hükûmet bu tabloyu iyi değerlendirerek durumu lehimize
çevirecek yapısal önlemleri alır.
Ancak yalnız Finlandiya değil,
ithalat-ihracat ilişkisi içerisinde bulunduğumuz tüm ülkelerde genel duruma
baktığımızda maalesef geleceğe yönelik iyimser beklentiler içerisinde
olamıyoruz. Zira cari açık ve dış ticaret açığı rakamlarımıza şöyle bir göz
attığımızda bunun nedenleri gayet iyi ortaya çıkıyor. Onar yıllık dönemler
itibarıyla baktığınızda 1980-1990 yılları arasında cari açığımız 13,6 milyar
dolar, 1991-2000 yılları arasında 17,6 milyar dolar, 2001-2011 arasında 300,3 milyar
dolar. Yani Türkiye'nin gayrisafi yurt içi hasılasının 2002’de sadece binde
3’üyken cari açığımız, şu anda yani iktidarı devir aldığınız günden dokuz yıl
sonra yüzde 9,4’e çıkmış, 30 misli artmış cari açık. Siz bu rakamlarla
istediğiniz ülkeyle, istediğiniz anlaşmayı yapın, bu ülkenin bayır aşağı giden
ekonomisini durdurmanız, kötüye gidişi durdurmanız mümkün olmayacak.
Türkiye’de son bir yıldır, iki yıldır
gazeteleri açtığınızda inşaat şirketlerinin reklamlarından geçilmiyor. Hakikaten çok önemli. Türkiye’nin en önemli lokomotif
sektörlerinden birisi inşaat sektörü ama mevcut durumda size bir ikazda
bulunuyorum bu sözlerimle beraber: Bankaların kredi bacağında frene basmasıyla
beraber, talepteki azalmayla beraber o sizin TOKİ’den ihale vererek kolladığınız
inşaat şirketleri dâhil olmak üzere birçoğu batış noktasına geliyor. Yani bir
dönem kolladıklarınızın daha sonra batışını seyretmek sizlere nasip olacak,
bize bile yetişemeyecekler.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Türkiye’de
Kamu İhale Kurumu diye bir kurum var biliyorsunuz Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Bu bir
temenni değil, bu size bir uyarı. İnşaat sektörünün bu duruma gelmesiyle
Türkiye’de çok ciddi katma değer yaratan bu sektörün bu duruma gelmesiyle
beraber Türkiye’de Avrupa’da hep o hava attığımız 16 büyük içerisinde yer alan
ekonomimiz çok ciddi sekteye uğrayacaktır.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Siz de biraz
hava atsanız ya, övünseniz ya!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – İsimlerini
vermek istemiyorum firmaların, aralarında sizin çok ciddi kolladığınız firmalar
da var. Maalesef.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Hazine
arazilerinde müteahhitlik yapıyor!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Şimdi, belki
2/B yasasıyla beraber cari açığı düzeltmek üzere getirdiğiniz, hazırladığımız
bu yasa tasarısıyla beraber bu inşaat şirketlerini tekrar kollamaya
kalkacaksınız ama onlara dahi nefesi yetecek durumda değiller. Yakında kokusu
çıkar, göreceksiniz hep beraber.
AKP’nin iktidarda olduğu son dokuz
yıllık dönemde tahminî değerle, 2011 yılını da işin içerisine katarsak, toplam
cari açığımız 293.6 milyar dolar olmuş. Oysa bir
önceki, 1994-2002 yıllarını kapsayan dokuz yıllık dönemde cari açık 14,3 milyar
dolar. Biraz daha geriye gidersek bu, 1985-1993 yılları arasında 13,7 milyar
dolar. Yani AKP iktidarında kendinden önceki on sekiz yılın toplamının 10
katından fazla cari açık verilmiş. Bakın, her konuda yalan söyleyebilirsiniz,
bu milleti kandırabilirsiniz ama matematik denilen müspet bir ilim var. İlimde
rakamları çarpıtırsınız ama neticelerini değiştirmeniz çok kabil olmaz, bu
rakamlar karşınıza böyle gelebilir.
Türkiye, 2011 yılı Ocak-Eylül döneminde
toplam 99 milyar 502 milyon dolarlık ihracata karşılık 181 milyar 661 milyon
dolarlık ithalat gerçekleştirmiş yani 82 milyar dolar yine dış ticaret açığı
vermişiz. Ben kendi milletvekili olduğum Kocaeli’nden biliyorum, beş yıla yakın
da orada Sanayi Odasında Meclis üyeliği yaptım, yöneticilik yaptım. Daha önce
ziyaret ettiğimiz çok ciddi istihdam sağlayan fabrikaların hepsinin teker teker
lojistik depo hâline geldiğini görüyorum. Son beş yılda bir tek fabrika açılışı
yapılmadı Kocaeli’nde, sanayi kenti Kocaeli’nde. Kocaeli milletvekili
arkadaşlarım da var burada, bir tek fabrika açılışı yapılmadı. Üretmeyen
toplumun geldikleri son nihai merhaleyi -en son Yunanistan’ın- Yunanistan Başbakanının
Merkel önünde geldiği konumla size hatırlatmak istiyorum.
Türkiye’de verilen bu açığın önemli bir
kısmını Çin, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri karşısında vermişiz. Ben,
şimdi, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olmakla övünen Hükûmete şu soruları
soruyorum: Büyüyoruz ama nasıl büyüyoruz? Dış açık makro dengesizliğin nedeni
değildir; dış açık makro dengesizliğin göstergesidir yani dış açığın nedeni
yüksek ithalat ve onu mümkün kılan makro çerçevededir. Hükûmet bunu ya
göremiyor veya görmek istemiyor. Önce, dokuz yıllık iktidarınız dönemindeki
ithalat ihracat rakamlarımızı, cari açık rakamlarımızı, dış ticaret
açıklarımızı hiçbir yalana dolana başvurmadan düzgünce açıklayalım. Cari
işlemler açığı nasıl finanse ediyor, onu açıklayın. Bir tanesi, işte bedelli
askerlik yasasıydı, şimdi bir tane 2/B yasası geliyor, arkasından da
yabancılara mülk satışı yasasıyla beraber bu cari açığı finanse etmeye
çalışıyorsunuz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bedellinin
parası nereye gitti, kanunda açık. Ne alakası var?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Deprem
paralarıyla yol yaptığınız gibi bunu da cari açıkta yapmayacaksınız, o zaman ne
diyeceksiniz bilmiyorum. Deprem paralarında Sayın Unakıtan demişti ya “IMF
taksiti geldi, ödedik; ödemeyip de ne yapacaktık?” diye. Bunda da ne
yapacağınızı bilmiyorum. İnşallah, bunu da tarih dönemi içerisinde öğreneceğiz.
Kısa vadeli yabancı sermaye
hareketlerinin durumu, yabancı sermayenin kompozisyonunu da öğrenmek istiyoruz.
Yabancı sermaye diye gelen paralar var ya, çok övünüyorsunuz, bunlar istihdam
hacmi yaratmayan ve pozitif olmayan, spekülatif
alanlara gidiyor.
MAHİR GÜNAL (Kahramanmaraş) – On dakika
doldu, on dakika.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – On dakika
doldu mu Sayın Başkan? Dolmamış daha. Biraz daha söylemem lazım.
BAŞKAN – Doldu Sayın Türkkan.
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Özel sektörün
ve kamunun ayrı ayrı borçları nedir? 2002 yılından beri ne kadar artış
göstermiştir? Bu açıkların ve borçların İktidarınız dönemindeki yıllar içinde
gayrisafi millî hasılamıza oranı nedir?
Yapılan centilmenlik anlaşması gereği
ben de sözlerimi burada bitiriyorum. Bu vesileyle, hazır kürsüye çıkmışken şu
anda evinde nekahet dönemini geçiren Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep
Tayyip Erdoğan’a Cenabıallah’tan acil şifalar
diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Türkkan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE FİNLANDİYA CUMHURİYETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN
VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME ANLAŞMASI İLE ANLAŞMAYA İLİŞKİN
PROTOKOL VE NOTALARIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 6 Ekim 2009 tarihinde
İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Finlandiya Cumhuriyeti Arasında
Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması” ile
Anlaşmaya ilişkin Protokol ve notaların onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti ile Finlandiya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin Protokol
ve Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık
oylama sonucu:
“Kullanılan
oy sayısı : 208
Kabul : 207
Ret : 1(x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Özlem Yemişçi Tanju Özcan
Tekirdağ Bolu”
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
3’üncü sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Su İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin Hükümetlerarası Çerçeve Andlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Su İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin
Hükûmetlerarası Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/446) (S.
Sayısı: 26)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Rusya Federasyonu Hükûmeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/465) (S. Sayısı: 29) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu, 29 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Demir Çelik, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi şahsım ve Barış ve
Demokrasi Partisi adına saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya
Federasyonu’nun hava yolu anlaşmasına ilişkin grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım.
Günümüz dünyasının giderek ulusal üniter devletlerden ulus devletlere, ulus üstü birliklere
dönüştüğü, ulusal sınırların ortadan kalktığı, küreselleşmenin hat safhada,
ulus üniter devletlerin içine kadar oynamaya
başladığı tarihî ve önemli bir süreçten geçiyoruz. Elbette ki bu sürecin
karakteristiğine bağlı olarak ilişkileri ulusal ve uluslararası çapta ve
çerçevede ele almak, buna dair bir ilişkiyi bugünden yarına ertelemeden,
dönemin görev ve sorumlulukları nezdinde soruna yaklaşmak Türkiye
Cumhuriyeti’nin de, onun Meclisinin de görevi olsa gerek. Ancak gerek Çarlık Rusyası döneminde gerek Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
döneminde gerekse günümüz Rusya Federasyonu açısından soruna yaklaştığımızda,
Türkiye Cumhuriyeti’nin Rusya’yla olan ilişkileri tarihsel geçmişine bağlı
olarak, hem niteliksel noktada hem tarihsel ve kültürel gerekçelerle
irdelenmeli, ele alınmalı, soruna böyle yaklaşılmalıdır diye düşünüyorum.
Tarih boyunca Karadeniz üzerinden
İstanbul, Çanakkale Boğazı ve dolayısıyla Akdeniz’e, okyanuslara inme ihtiyacı
duyan Rusya’yla Osmanlı İmparatorluğu ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti
arasında zaman zaman gerilimler, gerginlikler, savaşı gerekçelendiren
problemler hep yaşanmıştır. Görünen o ki değişen dünya koşullarına bağlı olarak,
sorunu şiddet ve savaş metotlarıyla çözmek yerine uluslararası ilişkilerin
hukuka bağlı, evrensel hukuk çerçevesinde diyalog ve müzakereyi esas alan bir
zihinle soruna yaklaşmak gerektiği açıktır.
(x) 29 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Biz de hem ülkeler arası hem halklar
arası demokrasiyi savunan siyasal parti olarak hem dünya genelinde hem de
ülkemiz halkları arasında da barışın tesis edilmesini her şeyden çok
önemsiyoruz. Dolayısıyla, uluslararası ilişkiler devleti hegemonik
ilişkiye eviren bir noktada olmamalı, devleti güçlendiren, devletin
hükümranlığını ve onun baskıcı bir aygıta dönüşmesini sağlayan olmamalı.
Aksine, az devlet, çok toplumlu ya da devletlerin küçültülüp toplumsal
taleplerin ve gerekçelerin öne çıktığı günümüz dünyasında toplumun çıkarlarını
esas alan bir ilişki önemlidir. Buna dair de Meclisin soruna yaklaşıp
imzaladığı anlaşmalara da bu çerçevede yaklaşmalıdır diye düşünüyorum.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” veciz sözünden de anlaşılması gereken
budur.
O
anlamıyla cari açığımızın 300 milyar dolar olduğu günümüz Türkiye’sinde savaş
ve savaşı çağrıştıran teknolojik aygıt ve araçlara, ülkemiz gelirini,
vergisini, halklarımızın göz nurunu oraya aktarmak ve akıtmak yerine, ruhsal ve
bedensel noktada her birimizin, halklarımızın ve toplumun ihtiyaç duyduğu temel
gereksinim araçlarının satın alınmasına ya da ihracına dönük bir ilişki… Ama
aynı zamanda tarihsel ve kültürel geçmişimizi dikkate aldığımızda da
kültürlerin değişimi ve ilişkisi de önemlidir.
Bakınız sayın milletvekilleri,
“bereketli hilal” olarak bilinen Mezopotamya, çok dilli, çok kültürlü, çok
kimlikli geçmişiyle bugünün dünyasına önemli fırsatlar, olanaklar sunuyor.
Dünyanın yeniden şekillendiği, dünyanın şekillenmesiyle birlikte Orta Doğu
otoriter ve totaliter devletlerinin demokratikleştirilmesi mücadelesinin
günbegün ihtiyaç olmaya başladığı günümüzde Türkiye, hem bölgesel hem
uluslararası önemli bir aktördür, önemli bir devlettir. Aynı zamanda G-20’ler
içerisinde yer alacak kadar ekonomik güce sahip, 16’ncı sıraya oturabilmeyi hak
edebilen bir ekonomik potansiyele sahip. Aynı şekilde, Rusya, çok dinli, çok
kimlikli, çok kültürlü özellikleriyle G-8’lerde Birleşmiş Milletler daimî üyesi
olması noktasında da gelecekte önemli potansiyel güç olmaya aday hinterlandlardan biridir. Amerika Birleşik Devletleri,
Rusya, Çin, Latin Amerika ve Orta Doğu yarının dünyasında önemli değişim
dinamiklerini harekete geçirebilecek potansiyel gücüne sahip önemli hinterlandlardır. Bu açıdan Rusya ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki
ilişki Orta Doğu’nun demokratikleşmesi açısından olduğu kadar Türkiye'nin de
demokratikleştirilmesi, Türkiye halklarının barış içerisinde bir arada,
dillerinin ve kimliklerinin barış içerisinde bir arada yaşamasına fırsat
verebilecek bir zihnî algıyla soruna yaklaşmak ve yürütülecek çalışmaların bu
çerçevede ele alınması gerektiğine inanıyoruz.
Barış ve Demokrasi Partisi olarak
Hükûmetin bu yönlü ilişkilerini esas aldığı ulusal ilişkilerde yanında olacağız
ama hiçbir zaman halklarımıza refahı öngörmeyen, mutsuzluğu getiren, barış
yerine savaş ve şiddeti çağrıştıran uluslararası ilişkiler de tarafımızdan
reddedilecektir.
Yine, saygıdeğer milletvekilleri,
16’ncı ekonomik güce sahip olan ülkemiz insanî yaşam standardı noktasında
92’nci sıradadır. Ne demek? Cari açığı 300 milyar dolar, gayrisafi millî
hasıladan kişi başına düşen pay 10 bin dolarlar civarında olan bir ülke
demektir. Yani, ekonomik potansiyel nüfusumuzun azınlığının kontrolündeyken
zenginliğin adilane bir şekilde dağıtılamadığı bir ülke gerçeğiyle
yüzleştiğimiz anlamında yorumlanmalıdır, böyle okunmalıdır. Bu anlamıyla da
soruna yaklaştığımızda her türlü uluslararası ilişkiler topluma, kesimlere,
kültürlere, bireylere mutluluk huzur getirmelidir, buna hizmet etmelidir. Bunu sağladığımızda bölgesel ve uluslararası önemli aktör olma
rolüne sahip bir ülke yani Kürtleri, Türkleri, Hristiyan, İslam dinini, farklı
kimlik ve kültürleri potansiyel olarak soruna yaklaşıp barış içerisinde bir
arada tutmayı beceren, demokratik ortak vatanda demokratik cumhuriyet algısıyla
soruna yaklaşıp sorunu çözmeyi başardığımızda göreceğiz ki işlerimiz çok daha
kolay, halklarımız ve halkımız çok daha mutlu bir noktaya gelmiş olacaktır. Biz,
Rusya Federasyonu ile havacılık alanında yürütülen bu ve benzeri çalışmaları bu
açıdan önemsiyoruz, soruna bu algıyla yaklaşıyoruz.
Yine Rusya, görünen o ki Amerika
Birleşik Devletlerinin başını çektiği, yanında Avrupa Birliğiyle birlikte Orta
Doğu’ya yeni bir düzen ve dizayn vermeye çalıştığı bir
süreçte çıkarları zedelendiğinden ve zedeleneceğinden dolayı da karşıt bir
argüman ve karşıt bir politik duruşla Türkiye’yle de karşı karşıya gelme
riskine de sahip. Bu yönüyle, devletlerin çıkarı yerine, devletlerin
gelecekteki bir kısım pozitif yaklaşımları yerine halkların çıkarını, toplumun
geleceğini esas alan bir yaklaşım bizim savunmamız gereken, üstesinden gelmemiz
gereken yaklaşımdır diyor, bu çerçevede soruna yaklaştığımızın bir kez daha
altını çizerek hepinize saygılar sunuyorum.
Bu anlaşmanın hayırlara vesile olması
dileklerimle iyi akşamlar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE RUSYA FEDERASYONU HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 12 Mayıs 2010 tarihinde
Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşması”nın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama
sonucu:
“Kullanılan
oy sayısı : 215
Kabul : 215(x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Özlem Yemişçi Muhammet Rıza Yalçınkaya
Tekirdağ Bartın”
Böylece tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
5’inci sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İkili Ticari ve
Ekonomik İşbirliğinin Geliştirilmesi ve Derinleştirilmesine İlişkin Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
5.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında İkili
Ticari ve Ekonomik İşbirliğinin Geliştirilmesi ve Derinleştirilmesine İlişkin
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/451) (S. Sayısı: 48)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Senegal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
6.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Senegal Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/435) (S.
Sayısı: 38) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 38 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?
Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SENEGAL CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA YATIRIMLARIN
KARŞILIKLI TEŞVİKİ VE KORUNMASI ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 15 Haziran 2010 tarihinde
Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Senegal Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bugün
UEFA kupasında karşılaşacak olan Trabzonspor’a başarılar diliyor, yolunun açık
olmasını temenni ediyoruz.
(x) 38 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Galatasaray ve Fenerbahçe’ye de Spor
Toto’nun Süper Lig mücadelesinden başarılar diliyoruz. Oynayan kazansın, futbol
kazansın, dostluk kazansın diyoruz. (Alkışlar)
CEVDET ERDÖL (Ankara) – Sayın Başkan,
“UEFA Ligi”ni “Şampiyonlar Ligi” olarak düzeltelim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
Fenerbahçe’ye ayrıca başarılar dilemeyecek misiniz?
(Elektronik cihazla oylamaya devam
edildi)
BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Senegal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
“Kullanılan
oy sayısı : 233
Kabul : 233 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Özlem Yemişçi Muhammet Rıza Yalçınkaya
Tekirdağ Bartın”
Böylece tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
7’nci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası
Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve
Kazakistan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim
2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak
Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8’inci sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti ile Irak Cumhuriyeti Arasında Terörle Mücadele Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
8.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Irak Cumhuriyeti Arasında Terörle Mücadele Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/379) (S. Sayısı: 3)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Böylece komisyon olmadığı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince 2012 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2010 yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nı görüşmek
için 8 Aralık 2011 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 18.29
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.