DÖNEM: 24 CİLT: 4 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
22’nci Birleşim
23 Kasım 2011 Çarşamba
(TBMM Tutanak Müdürlüğü
tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Niğde Milletvekili Alpaslan
Kavaklıoğlu’nun, Niğde ilinde meydana gelen don afetinden zarar gören patates
üreticilerinin mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Diyarbakır Milletvekili Nursel
Aydoğan’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası
Dayanışma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Niğde Milletvekili Doğan Şafak’ın,
Niğde ilinde meydana gelen don afetinden zarar gören patates üreticilerinin
mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer
ve 24 milletvekilinin toplumsal olaylarda kullanılan gaz bombasının insan
sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/62)
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 24 milletvekilinin, yerel basın ve
yayın kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/63)
3.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, futbol kulüplerinin
yönetimini düzenleyen mevzuattan kaynaklanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/64)
B) Duyurular
1.- Avrupa Parlamentosu Başkanı Jerzy Buzek’in, 24 Kasım 2011
Perşembe günkü birleşimde Genel Kurula hitaben bir konuşma yapma isteğine
ilişkin duyuru
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve
arkadaşları tarafından cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlallerinin tespiti
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 23/11/2011
Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerin aynı birleşimde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- Hayvansal üretimimizdeki düşüşün
asıl sebeplerinin ve uygulamaların toplumun bütününün çıkarına olup olmadığının
ortaya konması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, 23/11/2011 Çarşamba günü Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
3.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu ve arkadaşları tarafından kadına yönelik şiddetin
nedenlerinin araştırılması hakkında verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak, 23/11/2011 Çarşamba günkü birleşimde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi
4.- Gündemdeki sıralama ile Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ
Grubu önerisi
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Genel Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
6.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
7.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya
Önder’in, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Yeni Zelanda Hükümeti Arasında Hava Hizmetlerine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/423) (S.
Sayısı: 21)
2.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan'ın; Sporda Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/138) (S. Sayısı: 80)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Birinci,
İkinci ve Üçüncü Oturum
Kahramanmaraş Milletvekili
Sıtkı Güvenç,
İstanbul Milletvekili Kadir
Gökmen Öğüt,
22 Kasım Dünya Diş
Hekimliği Günü’ne;
Elâzığ Milletvekili Enver
Erdem, Elâzığ ilinin sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
İran İslam Cumhuriyeti
İslami Danışma Meclisi Dış Siyaset ve Ulusal Güvenlik Komisyonu heyetinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak 16 -19 Kasım 2011
tarihleri arasında ülkemize,
TBMM Dışişleri Komisyonu
Başkanı Volkan Bozkır'ın, beraberinde bir heyetle, İtalya Senatosu Dışişleri ve
Göç Komisyonunun vaki davetine icabetle İtalya'ya,
Resmî ziyarette
bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Diyarbakır 7. Ağır Ceza
Mahkemesinin 31/10/2011 tarih ve 2011/249 dosya
numaralı yazısıyla Diyarbakır Milletvekili Şerafettin Elçi hakkında kamu davası
açıldığının Anayasa’nın 83’üncü maddesinin 2’nci fıkrası gereği TBMM’ye
bildirildiği hususu Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Başkanın tutumu hakkında
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün “gündem dışı konuşma” başlıklı
59’uncu ve “söz alma, konuşmalar ve yazılı konuşmalar” başlıklı 60’ıncı
maddelerini amacına uygun yorumlamadığı gerekçesiyle usul görüşmesi yapıldı.
Başkanlık tutumunda bir değişiklik olmadığını açıkladı.
Manisa Milletvekili Sakine
Öz ve 21 milletvekilinin ÖSYM tarafından düzenlenen sınavlara giren
öğrencilerin kişisel bilgilerinin gizliliğinin sağlanması için (10/59),
İstanbul Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, İstanbul’un
trafik sorununun araştırılarak (10/60),
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 21 milletvekilinin, Tuz Gölü ile ilgili çevre
sorunlarının araştırılarak (10/61),
Alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön
görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Van ilimizde meydana gelen
yıkıcı depremler sonrasında kamunun imkân ve kabiliyetlerinin, milletimizin
yardımlarının vatandaşlara ulaştırılmasında yeterli etkinliğin ve
koordinasyonun sağlanamamasında, depremle ilgili kamu yöneticilerinin sevk ve
idaresinde, deprem ve sonuçları konusunda kamu görevlilerinin çelişen
yorum ve ifadeleriyle karmaşıklığın oluşmasında, deprem yöresinde
vatandaşlarımızın güveninin azalmasında, özellikle ikinci depremde yıkılarak
can kaybına yol açan binalarla ilgili hasar tespitinin sağlıklı yapılmamasında
ve yanlış yönlendirme sonucunda oluşan kayıplarda idari ve yasal süreç dışında
siyasi sorumluluğu bakımından Van depreminde koordinasyondan sorumlu ve Afet ve
Acil Yönetim Başkanlığının bağlı olduğu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay
hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin MHP Grubu önergesi (11/5) Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergenin görüşme gününün Danışma Kurulunca daha sonra
belirleneceği ve Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.
TBMM Dışişleri Komisyonu
üyelerinden oluşan bir parlamenter heyetin, Almanya Federal Meclisi Dışişleri
Komitesi Başkanı Ruprecht Polenz'in
vaki davetine icabetle Almanya'ya, resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin
Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
17 Ekim 2011 tarihinde,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşları
tarafından (87 sıra no.lu), Bingöl ilimizin Karlıova ilçesinde meydana gelen
olayların tespiti amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 22/11/2011 Salı günkü
birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi.
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Bingöl Milletvekili Eşref Taş’ın
şahsına,
İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin Genel
Başkanına,
Batman Milletvekili Ayla
Akat Ata, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın Grubuna,
Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
19 Ekim 2011 tarih ve 441
sayı ile kadına yönelik şiddete karşı mücadele, kalıcı çözüm yollarının
araştırılması amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin 22/11/2011 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin şahsına ve grubuna,
İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin Genel
Başkanına,
Sataşmaları nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
KİT Komisyonu Başkanı
Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin KİT Komisyonunda raporların görüşülmesinin engellendiği
iddialarına,
Kocaeli Milletvekili Haydar
Akar, oturum Başkanının Genel Kurula hitap şekline ve KİT Komisyonu
çalışmalarında yaşanan sıkıntılara,
İstanbul Milletvekili Aykut
Erdoğdu, KİT Komisyonu üyesi olarak, yapılan denetim çalışmalarında yaşanan
sorunlara,
KİT Komisyonu Başkanı
Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun
KİT Komisyonu çalışmalarına ilişkin konuşmasında belirtilen raporların
Parlamento adına denetim yapan Sayıştay tarafından hazırlandığına,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
TBMM Başkan Vekili Oturum
Başkanı Mehmet Sağlam, Genel Kurul çalışmaları sırasında istemeyerek sarf
ettiği bir söz için Genel Kuruldan özür dilediğine,
Yalova Milletvekili
Muharrem İnce, Genel Kurulu yöneten Oturum Başkanının sarf etmiş olduğu söze,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Birleşime saat 19.14’te ara
verildi.
Mehmet
SAĞLAM
Başkan
Vekili
Bayram ÖZÇELİK
Mine
LÖK BEYAZ
Burdur
Diyarbakır
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Dördüncü Oturum
Başkanlık Divanı teşekkül etmediğinden, 23 Kasım 2011 Çarşamba
günü alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.26’da
son verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Bayram
ÖZÇELİK
Burdur
Kâtip
Üye
II.- GELEN KâĞITLAR
No:
34
23
Kasım 2011 Çarşamba
Rapor
1.-Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine
Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/138) (S. Sayısı: 80) (Dağıtma tarihi: 23.11.2011) (GÜNDEME)
Sözlü
Soru Önergeleri
1.- Aydın Milletvekili Osman Aydın’ın,
Söke ve diğer ilçelerde meydana gelen afetten dolayı üreticilerin yaşadığı
mağduriyete ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/460) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/10/2011)
2.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, kamu çalışanları arasındaki ücret farklılıklarının
giderilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/461) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, Anayasayla
ilgili bir açıklamasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/1152) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2011)
2.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, İstanbul-Bursa-İzmir Otoyol Projesinin güzergâhına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1153) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2011)
3.- Ankara Milletvekili Zühal
Topçu’nun, uzman yardımcılığı mülakat sınavlarına ve bu sınavlara yapılan
itirazlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1154) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/11/2011)
4.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in,
AOÇ arazisinin tarihî misyonuna aykırı amaçlar için kullanımına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1155) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
5.- İzmir Milletvekili Birgül Ayman
Güler’in, Simav depremi mağdurlarının sorunlarının çözümüne ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1156) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
6.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, terörle mücadeleye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1157)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
7.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, Van’daki depremzedelerin ihtiyaç ve sorunlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1158) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
8.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın,
Van depremi sonrasında yapılan açıklamalar ve yaşanan sorunlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1159) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
9.- Kırklareli Milletvekili Mehmet
Siyam Kesimoğlu’nun, Savunma Sanayii Destekleme Fonunun kullanımına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1160) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2011)
10.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın,
ABD ile yapıldığı iddia edilen anlık istihbarat paylaşımı konusundaki anlaşmaya
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1161) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2011)
11.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Ankara’nın bazı ilçelerine doğal gaz
verilmemesinin nedenlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1162)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2011)
12.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, Giresun Üniversitesine rektör atanmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1163) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2011)
13.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, terör örgütü ile Devlet görevlilerinin yaptığı görüşmelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1164) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2011)
14.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, Suriye ve Libya konusunda izlenen dış politikaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1165) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2011)
15.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesinin sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1166) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2011)
16.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, Ortadoğu konusunda izlenen dış politikaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1167) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2011)
17.- İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel’in, cezaevlerindeki hükümlü ve tutuklularla ilgili istatistiki verilere
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1168) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/11/2011)
18.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’un,
Maltepe Çocuk Cezaevindeki tutuklu çocukların kötü muameleye maruz kaldığı
iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1169) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/11/2011)
19.- İzmir Milletvekili Alaattin
Yüksel’in, Sayıştay denetçileri tarafından büyükşehir belediyeleri ile bunlara
bağlı kuruluş ve şirketlerde yapılan denetimlere ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1170) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2011)
20.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, kurumlardan ve bakanlıklardan TRT’ye geçen
personele ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi
(7/1171) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
21.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, Irak’ın kuzeyine yapılan kara operasyonlarına ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1172) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
22.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, Türkiye’nin Kıbrıs politikasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1173) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
23.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, İstanbul Rum Ortodoks Patriğine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1174) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
24.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, terörle mücadeleye ve Irak’ın kuzeyine yapılan kara harekâtına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1175) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/11/2011)
25.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün,
İncirlik Hava Üssüne ABD tarafından konuşlandırılan dört predatorun
kullanımına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1176)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2011)
26.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük’ün, yoksul kadınlara verilen kredilere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1177) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2011)
27.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Yayladere ilçesinin sorunlarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1178) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2011)
28.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Adaklı ilçesine bağlı Karer
bölgesinin sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1179) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2011)
29.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’ne kurulması planlanan HES’lere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1180) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
30.- Kırklareli Milletvekili Mehmet
Siyam Kesimoğlu’nun, 111 tesisin açılış töreni ile ilgili bazı iddialara
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1181) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/11/2011)
31.- Kırklareli Milletvekili Mehmet
Siyam Kesimoğlu’nun, Ergene Nehrinin temizlenmesi çalışmalarına ilişkin Orman
ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1182) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/11/2011)
32.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Ardahan’a havaalanı yapılmasına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/1183) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
33.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün,
Atatürk’ün hatırasına hakaretten hüküm giyen bir ilköğretim müfettişine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1184) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/11/2011)
34.- İstanbul Milletvekili Umut
Oran’ın, Van depremi sonrasında yaptığı bir açıklamasına ve yaşanan sorunlara
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1185)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
35.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, petrol ve doğal gaz arama çalışmalarına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1186) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/11/2011)
36.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, özelleştirilen kamu iş yerlerinde çalışan eski hükümlülerin
mağduriyetine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1187) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2011)
37.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, kamuda çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesiyle ilgili bir açıklamasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1188) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2011)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer
ve 24 Milletvekilinin toplumsal olaylarda kullanılan gaz bombasının insan
sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/62)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2011)
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 24 Milletvekilinin, yerel basın ve
yayın kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.
(10/63) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2011)
3.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 Milletvekilinin, futbol kulüplerinin
yönetimini düzenleyen mevzuattan kaynaklanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi. (10/64) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2011)
No: 34’e Ek
23
Kasım 2011 Çarşamba
Tasarılar
1.-Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam
Cumhuriyeti Arasında Kamu Yönetimi ve Kamu Personel Sisteminin Geliştirilmesi
ve Desteklenmesi Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/525) (Plan ve Bütçe ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.11.2011)
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal
Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi ve
Vergi Kaçakçılığını Önleme Anlaşması ile Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/526) (Plan ve
Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.11.2011)
Teklifler
1.-İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun; Bahçeşehir
Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/143) (Plan ve Bütçe ile
İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2011)
2.-Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam
Kesimoğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi ile 40 Milletvekilinin; 2809 Sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/144) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.10.2011)
3.-İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel’in; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ve 4320 Sayılı Ailenin Korunması
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/145) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24.10.2011)
4.-Hatay Milletvekili Refik
Eryılmaz'ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/146) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2011)
5.-Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün;
2933 Sayılı Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/147) (Milli Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.10.2011)
6.-Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar ve 12 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/148) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2011)
7.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar'ın; Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/149) (Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.10.2011)
8.-Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural
ile 1 Milletvekilinin; 31/5/2006 Tarihli ve 5510
Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/150) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.11.2011)
9.-İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın;
03.05.1985 Tarihli İmar Yasası ile Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/151) (İçişleri;
Adalet ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.11.2011)
10.-Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ve
Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/152) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2011)
23
Kasım 2011 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 22’nci Birleşimini açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.07
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.18
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN – Yapılan ilk yoklamada toplantı
yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz Niğde ilinde
meydana gelen don afetinin patates ürününe verdiği zararlar hakkında söz
isteyen Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Kavaklıoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu’nun, Niğde ilinde meydana gelen don
afetinden zarar gören patates üreticilerinin mağduriyetlerinin giderilmesine
ilişkin gündem dışı konuşması
ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde) – Yüce
Meclisin değerli üyeleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Niğde ilinde 8 Kasımdan itibaren hava
sıcaklığının toprak altında sıfırın altına düşmesi neticesinde meydana gelen
don afetinden zarar gören patates üreticisi çiftçilerimizin sorunları hakkında
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, köylerini ziyaret
ederek dertlerini dinlediğimiz patates üreticisi çiftçilerimize bir kez daha
buradan geçmiş olsun dileklerimi sunmak istiyorum.
Niğde ülkemizde hem patates üretiminde
hem de dikim alanlarında ilk sırada yer almaktadır, Türkiye'nin yıllık patates
ihtiyacının yüzde 16’sını tek başına karşılamaktadır. İlimizde patates 70’e
yakın köy ve beldede 5 binin üzerinde aile tarafından yetiştirilmektedir.
Patates, bölgemizde, nisan ve mayıs aylarında dikilmekte, eylül ve ekim
aylarında sökülmektedir. Ancak bu yıl bahar aylarında yağışın fazla olması
nedeniyle patates dikimi geç yapıldığından söküm dönemi de kasım ayına
uzamıştır. Ayrıca, uzayan hasat zamanının elma hasadına denk gelmesi işçi
temininde de zorluklar yaşanmasına neden olmuştur. Kasım ayında hava
sıcaklığının toprak altında sıfırın altına düşmesi nedeniyle sökümü yapılmamış
patateslerde don zararı oluşmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından 10-11 Kasım tarihlerinde
mahallî temsilcilerin de katılımıyla bizzat patates tarlalarına gidilerek zarar
tespiti çalışmaları yapılmıştır. Buna göre, başta Orhanlı, Gölcük, Konaklı, Edikli, Elmalı, Yıldıztepe, Kiledere,
Alay ve Çavdarlı beldeleri olmak üzere il merkezine bağlı 29 köy ve beldedeki
patates üretim alanlarının dondan zarar gördüğü tespit edilmiştir. 1.453
patates üreticisine ait toplam 48.485 dekar alanda hasat işlemleri
bitirilemediği için zarar oranının yüzde 40 ila 70 arasında olduğu
belirlenmiştir. Tahminen 90 bin ton patates zarar görmüş, karşılığı da 30
milyon liradır. Hasat sonrası kazanacakları parayla ödemeyi planladıkları
borçla patateslerini eken çiftçilerimiz pazarlama sorunlarıyla birlikte maruz
kaldıkları don olayıyla büyük sıkıntıya düşmüşlerdir.
Sayın milletvekilleri, tarımsal üretim
tabiat şartlarına bağlı olduğundan risk oranı yüksek bir sektördür. AK PARTİ
İktidarı döneminde çiftçilerimize olan desteklerin yanı sıra risk yönetim
araçları açısından da önemli gelişmeler olmuştur. 2005 yılında uygulamaya
konulan Tarım Sigortaları Kanunu bunlardan biridir. Don afetinden zarar gören
çiftçiler de gerek Tarım Sigortaları Kanunu gerekse de 2090 sayılı Kanun
kapsamında destek görebilmektedirler.
Patates üreticilerimiz don afeti
zararlarının karşılanması noktasında devletimizden destek beklemektedirler
ancak afetzede patates üreticilerinin sigorta ve zararlarının karşılanması gibi
resmî işlemlerde sıkıntı olabilecek bazı hususlar bulunmaktadır. Bunların
başında da miras sisteminden kaynaklanan sorunlar ve Çiftçi Kayıt Sistemi’ne
dâhil olan üretici sayısının düşüklüğü gelmektedir. Gerek arazilerin toplu
kayıtlarının murisler üzerinde kalarak varislere intikalinin yaptırılmaması
gerekse de çiftçilerimizin ÇKS’ye kayıt
yaptırmamasının en büyük nedeni miras sistemimizdir. Çiftçilerimizin
arazilerinin miras yoluyla paylaşılması neticesinde çok küçük parçalara
bölünmesi üreticilerin ÇKS kaydı yaptırmalarını güçleştirmiştir. Ayrıca don
zararı tespit edilen alanların bir kısmı hazine arazisi, bir kısmı da kiralama yoluyla
kullanılan arazilerdir. Kiracılık sistemi ise büyük oranda karşılıklı iş
birliği ve güvene dayalı olarak gerçekleştirilmektedir. Bu şekilde resmî
sözleşme yapılmadan kullanılan arazilerin oldukça fazla olması da sorunun
çözümünü zorlaştırmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ziyaretlerine gittiğimiz çiftçilerimiz emeklerinin zayi olmaması ve
mağduriyetlerinin giderilmesi için devletimizin kendine uzatacağı yardım eline
ihtiyaç duyduklarını ifade etmektedirler. Son ödeme tarihi kasım ayının sonu
olan banka kredisi, kooperatif ve özellikle de elektrik borçlanmasının
ertelenmesini acil olarak istemektedirler.
Değerli milletvekilleri, tarım
sigortası ve 2090 sayılı Kanun’la olabilecek ihtilafların ve diğer resmî prosedürlerin aşılarak patates üreticilerimizin
mağduriyetinin giderilmesi elzemdir. Afetzede çiftçilerimize telafi edici
destekler verilmesi, banka kredisi, kooperatif ve elektrik borçlarının
ertelenerek, patates üreticilerinin bir nebze olsun rahat bir nefes alması en
büyük isteğimizdir.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığımızın öncülüğünde afete maruz kalan çiftçilerimizin mağduriyetini
önleyecek tüm çalışmaların yapıldığına inanıyor, yüce heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kavaklıoğlu.
Gündem dışı ikinci söz, 25 Kasım Kadına
Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü münasebetiyle söz
isteyen Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’a aittir.
Buyurun Sayın Aydoğan. (BDP
sıralarından alkışlar)
2.-
Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Sayın
Başkan, değerli üyeler; 25 Kasım kadına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik
Barış ve Demokrasi Partisi adına gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, dün,
Türkiye'de 16 ilde eş zamanlı olarak, başta Asrın Hukuk Bürosu avukatları olmak
üzere, partimizin il ve ilçe yöneticileri, belediye başkan yardımcıları ve
meclis üyelerimize yönelik, parti çalışanlarımıza yönelik “KCK” adı altında bir
operasyon daha yapıldı. Bu operasyonu şiddetle kınıyorum.
Yine operasyon sırasında Diyarbakır’da
bir eve yapılan baskında, Gülşen Çelik adlı bir kadın arkadaşımız, kadına
yönelik şiddeti protesto ettiğimiz bu hafta içerisinde, yine bir kadın polis
tarafından dövülerek gözaltına alınmıştır. Devlet şiddetinin kadına yönelik
şiddet bağlamında geldiği noktayı göstermesi açısından önemli olduğunu ifade
etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 25 Kasım
1960’da, Mirabel kız kardeşler, Dominik
Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele ederken tecavüze uğrayıp,
katledildiler. Aradan otuz dokuz yıl geçtikten sonra Birleşmiş Milletler 25
Kasımı Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü olarak ilan etti.
Ben, bugün vesilesiyle, başta Mirabel kız kardeşler olmak üzere, özgürlük mücadelesinde,
insan hakları ve demokrasi mücadelesinde devlet şiddeti nedeniyle yaşamlarını
yitiren bütün kadın arkadaşlarımızı saygı ve minnetle anıyorum.
Değerli arkadaşlar, biz kadınlar
tarihteki ilk sömürge ulusun kadınlar olduğunu, tarihimizin henüz kadınlar
tarafından yazılmadığını, uygarlık tarihinin zorla yazılan sayfalarında kadına
dayalı toplum, yaşam, sevgi ve adalet olgusunun kaybettirilmek istendiğini
biliyoruz. Yine namus, mülkiyet, ayıp, günah, soy sürdürme kavramlarının
arkasına gizlettirilen kadın gerçekliğinin bin yıllardır cinsiyetçi bir
tercihle karşı karşıya bırakıldığını, her anlamda kırıma uğradığını da
biliyoruz. Bu nedenle, beş bin yıldan beri erkek egemen sistemle biz kadınlar
arasında süren bu savaşın adına bizler “Kadın cins kırımı” diyoruz. Bugün de
tarihin bu en uzun süren ve tüm acımasızlığıyla arkasına kadın cinayetlerini,
kırılmış kadın kişiliklerini ve uruğlarını bırakarak
devam ettiğini görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, kadın sorunu
gibi evrensel bir sorununun çözümünün zor olduğunun elbette ki bilincindeyiz
fakat Türkiye siyasal tarihine baktığımızda AKP’nin iktidara geldiği 2002’den
bu yana yani on yıldır kadına karşı kırım politikalarının genişleyerek ve
derinleşerek gelişim gösterdiğini söylemek mümkündür. Son yıllarda kadın
cinayetlerinde yüzde 1.400, kadına yönelik cinsel saldırılarda yüzde 30’luk
artışın olması bunu göstermektedir.
Dünyada kadına yönelik şiddete karşı
ciddi tedbirlerin alındığı bir dönemde elbette ki, ülkemizde de birtakım yasal
değişiklikler yapıldıysa da zihniyette bir değişimin olmadığını da özellikle
ifade etmek istiyorum. Zihniyette de yaşanmayan bu değişim nedeniyle kadın
cinayetlerine, töre, namus, gelenek söylemleriyle meşruiyet kazandırılmaya
çalışılmaktadır.
AKP iktidarı döneminde artan namus
gerekçeli kadın katliamlarında AKP’nin topluma yayıp egemen kılmaya çalıştığı
muhafazakârlaşma paradigmasının etkisi büyüktür. Bu paradigmayla aile kurumu cinsiyetçi bir yaklaşımla ele
alınmakta, kadın aile kurumuyla özdeşleşen bir nesne olarak değerlendirilmekte,
kadının yeri evidir algısı güçlendirilmekte ve en önemlisi de kadını özgür
iradesi olan bir birey olarak görmeme yaklaşımı geliştirilmektedir. Bu yaklaşım
nedeniyle kadınla ilgili bakanlığa da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ismi
verilmiştir.
İşte, kadın erkek eşitliğine inanmayan
ve kadınlara “En az üç çocuk doğurun.” talimatı verecek kadar kadın iradesine
saygı duymayan Başbakan bu paradigmanın sürdürücüsüdür
değerli arkadaşlar.
Bu zihniyete karşı kadın özgürlük
mücadelesini sürdürenler kendileriyle birlikte erkeği de dönüştürmekte, erkeği
evde egemen, devlete karşı köle olan gerçekliğiyle yüzleştirmektedir. Mücadele
alanında bilinçleşen ve iradeleşen
kadınla, erkeği demokratik bir çizgiye çekmektedir.
Bu nedenledir ki, özellikle Kürt
kadınlarındaki gelişme düzeyi devletin ve Başbakanın son dönemde korkulu rüyası
hâline gelmiştir. Onun içindir ki, Başbakan, başta milletvekillerimiz olmak
üzere BDP’li kadınlara fütursuzca saldırmakta, âdeta
psikolojik bir şiddet uygulamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bizler erkek egemen anlayışın tipik örneği olan ama kadın hakları
edebiyatı yapmaya devam eden Başbakanı Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele
Günü’nde bizlere uyguladığı psikolojik şiddet nedeniyle bir kez daha
kınadığımızı buradan ifade etmek istiyor, kadın özgür olmadan toplumun özgür olmayacağını bir kez
daha sizinle paylaşmak istiyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Aydoğan, teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz, Niğde ilinde
meydana gelen don afeti ve patates üreticilerinin sorunları hakkında söz
isteyen Niğde Milletvekili Doğan Şafak’a aittir.
Buyurun Sayın Şafak. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.-
Niğde Milletvekili Doğan Şafak’ın, Niğde ilinde meydana gelen don afetinden
zarar gören patates üreticilerinin mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin
gündem dışı konuşması
DOĞAN ŞAFAK (Niğde) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Niğde ilimizde yaşanan don felaketi ve patates
üreticilerinin yaşadığı sorunlar hakkında şahsım adına gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’nin toplam patates üretiminde
yüzde 19 ile birinci sırada yer alan Niğde ilimizde yaşanan don felaketinden
dolayı çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum.
Kurban Bayramı’nın üçüncü günü,
Niğde’nin merkez köyleri, Hasaköy, Konaklı, Edikli, Orhanlı, Ağcaşar,
Bağlama, İnli, Gölcük, Elmalı ve Çiftlik ilçesi, Divarlı,
Bozköy ve Çardak köylerinde, patates üreticilerinin,
mevsim koşullarından kaynaklanan nedenlerden dolayı ürünleri donmuştur. Niğde
dışında, Nevşehir, Aksaray, Bitlis’in Ahlat ilçesinde
de durum aynıdır. Muş’un Bulanık, Malazgirt ilçelerinde de pancar üreticileri
dondan nasibini almıştır. Acaba, bu yaşananlardan Hükûmetin haberi var mı?
Sayın milletvekilleri, Tarım İl
Müdürlüğünün ön tespitine göre, 1.400 üretici mağdur olup, yaklaşık 50 bin
dekar ekili alanda patates ürünleri donmuştur. Bu da demek oluyor ki, çiftçinin
dekar başı 4 ton ürün aldığı hesaplanırsa, 200 bin ton patates ürününü
kaybetmiştir. Şu anda, patatesin kilo fiyatı 300 kuruştur. Bu rakam, öldüm ve
yandım fiyatıdır. Bu öldüm ve yandım fiyatından hesaplandığında, yaklaşık
olarak 60 trilyon ekonomik kayıp ve çiftçimizin zararı vardır. Patatesin üretim
maliyeti kilo başına 600 kuruştur. Sadece üretim maliyetleriyle
hesaplandığında, yalnızca Niğde’de, don olayından çiftçi 120 trilyon zarara
uğramıştır. 2090 sayılı Yasa’ya göre, yüzde 40 mal varlığını ve gelirini kaybeden
çiftçinin mağduriyetinin giderilmesi gerekmektedir.
Hükûmet, sömürücü güçlerle birlikte
olup Suriye, Libya ve Mısır’da iç savaş çıkarmayı bırakıp Anadolu çiftçisinin
sorunlarına bir an önce dönmelidir. Bu hususta bizim önerilerimiz vardır. Tarım
Bakanı Sayın Eker çiftçiye gazel okumayı bırakacak ve önerilerimize kulak
verecek.
1) Çiftçinin MEDAŞ’a
olan enerji borçlarının,
2) Tarım kredi borçlarının,
3) Ziraat Bankası borçlarının bir yıl
süreyle ertelenmesi gerekir. Bu erteleme sadece çiftçinin yirmi dört saat nefes
almasını sağlar. Bunun dışında, çiftçilere, ön tespitleri yapılan don olayından
dolayı ürün bedellerinin tamamının ödenmesi gerekmektedir. Don olayıyla
karşılaşan bazı çiftçiler, Çiftçi Kayıt Sistemi, ÇKS’ye
kayıtlı değildir, icar yoluyla başkalarının tarlalarına ekim dikim yapmaktadır.
Ayrıca, ÇKS’ye kayıtlı olmayan çiftçilerin de
mağduriyetlerinin giderilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, patates uzun
yıllardır çiftçiye para kazandırmamıştır. Bu sebepten dolayı, çiftçinin MEDAŞ’a olan borçları sürüncemede kalmıştır. Bu kapsamda,
patates, lahana ve pancar üreticisine teşvik verilmelidir. Türkiye genelinde
AKP döneminde tarımda kullanılan enerji maliyetleri tahammül boyutlarını
aşmıştır. Hâlen çiftçinin tarımda kullandığı elektrik nedeniyle TEDAŞ’a 2
milyar 200 milyon, özel sektöre 500 milyon lira borcu bulunmaktadır. Toplam
çiftçinin elektrik borcu 2 milyar 700 milyon liradır. 161 bin tarımsal sulama
abonesinin borcu vardır, bunların yüzde 30’unun elektriği kesik durumdadır.
Sayın Tarım Bakanını ve Sayın Enerji Bakanını bu sorunları çözmeye davet
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, AKP döneminde
Türkiye'nin, yüz ölçümü bakımından 2’nci büyük ili olan Ankara’nın yüz ölçümü
kadar toprağı işlemekten vazgeçilmiştir. AKP’nin yanlış politikaları nedeniyle
boş bırakılan tarım alanının büyüklüğü ise Yalova, Kilis, Bartın, Düzce,
Osmaniye, Zonguldak, Iğdır ve Kocaeli olmak üzere sekiz ilimizin yüz
ölçümlerinin toplamını geçmiştir. Siz bu rakamların gerçekliğine rağmen her
fırsatta çiftçiyi desteklediğinizi söylüyorsunuz, bırakın çiftçiye destek
olmayı, mazotu ve elektriği pahalandırarak köstek olmayın Hükûmetinizden başka
ihsan istemezler.
Sözlerimi burada noktalıyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şafak.
Sayın Sakık
ve Sayın Zeybekçi’nin söz talepleri var, ancak daha önce bu konuda açıklama
yapmıştık. İç Tüzük’ün 59’uncu maddesi çok net,
dolayısıyla söz veremiyorum.
Şimdi gündeme geçiyoruz…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, netse
biz de sorunumuzu size iletelim ondan sonra “net” deyin. Bakın, Sayın Hatip, bu
konuyla ilgili Parlamentoyu bilgilendirdi. Benim seçim bölgemle ilgili de don
olayı olduğunu söyledi, doğrudur. Ben bu konuda bilgi sunmak istiyorum
Parlamentoya.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sakık. Sözleriniz tutanaklara geçti. Daha önce bu konuda
açıklamamız var ve dün de usul tartışması…
SIRRI SAKIK (Muş) – İki kalemde don
olayı var; bir taraftan patates bir taraftan pancar üreticileri mağdur. Yani bu
konuda iki kelime etsek ne olur?
BAŞKAN – Önümüzdeki hafta gündem dışı
istersiniz veririz efendim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Peki.
BAŞKAN – Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 24 milletvekilinin toplumsal olaylarda
kullanılan gaz bombasının insan sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/62)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Toplumsal olaylarda gaz bombası
kullanımı gündelik bir uygulama hâline dönüşmüştür. Günümüzde "Gösteri
Kontrol Ajanları" olarak tanımlanan ve içerisinde insan sağlığını ciddi
biçimde tehdit eden kimyasalların bulunduğu gaz bombaları, birer silah hâline
gelmiştir. Yaygın olarak biber gazı ya da gaz bombası olarak bilinen gösteri
kontrol ajanlarının 15'in üzerinde çeşidi bulunmaktadır. Gaz bombaları kanister adı verilen bir kap içerisinde bulunmaktadır. Bu
kabın fırlatılmasıyla kullanılan gaz bombalarının patlaması sırasında ise ciddi
travmatik yaralanmalar meydana gelmektedir. Son
dönemde çok sayıda yurttaşımız, polisin hemen hemen her olayda yoğunca
kullandığı ve özensiz bir şekilde kitlenin içerisine fırlattığı gaz bombaları kanisterleri nedeniyle ağır yaralanmış veya hayatlarını
kaybetmişlerdir.
İçerisinde bulunan kimyasallar
özellikle solunum ve dolaşım sistemine, cilde ve göze zarar vermektedir.
Gözlerde ağrı, yanma hissi, aşırı göz yaşarması, gözkapaklarının kapanması,
görme problemleri, deride kızarıklık, dermatit, baş ağrısı, baş dönmesi, kusma,
akut solunum yetmezliği, hipotansiyon, göğüs ağrısı gaza maruz kalan insanlarda
ortaya çıkan ve bilinen etkileridir. Bir de bu tür gazlar nedeniyle daha sonra
ortaya çıkan hastalıklar vardır. Gaza maruz kalan kişilerin astım, akciğer
hastalığı veya kardiyovasküler hastalığı varsa bu semptomlar çok daha belirginleşmektedir. Bu maddelerin, uzun
dönemde kansere ve doğum defektlerine yol açabilecek kromozomal bozukluklara neden olabileceği de araştırmalar
sonucu ortaya konmuştur. Gösteri Kontrol Ajanları; astım, amfizem, pnömoni gibi solunum sistemi hastalıkları olanlar, çocuk ve
yaşlılar gibi vücut savunma sistemi zayıf olanlar, vücudun savunma
mekanizmalarını zayıflatan kronik hastalıkları olan kişilerde de daha ağır etki
gösterebilmektedir. Bu nedenle bu tür gazların daha kontrollü kullanılması
hatta hiç kullanılmaması daha yerinde olacaktır.
Belirtilen tüm olumsuzluklarına rağmen
hemen her gösteride gaz bombaları kullanılmakta ve kullanım alanı da giderek
genişlemektedir. Ne yazık ki ölüme davetiye çıkaran bu silahların kullanımına
herhangi bir kısıtlama getirilmemektedir. Güvenlik güçlerinin en küçük kitlesel
gösteride bile kullanmayı alışkanlık haline getirdiği gösteri kontrol
ajanlarının zararları yıllardır başta sağlık örgütleri ve hekimler olmak üzere
pek çok çevre tarafından dile getirilmiş fakat konuyla ilgili kalıcı bir
uygulamaya geçilmemiştir. Kolluk kuvvetlerinin toplumsal gösterilerde
başvurduğu biber gazı kullanımı, hukuki olarak dünyada imzalanan çok sayıda
sözleşmeye aykırı olduğu gibi bu gazların kullanımı ile Türk Ceza Kanunu'nda
düzenlenen pek çok suç tipi de ihlal edilmektedir.
Yukarıda
belirtilen hususlar göz önünde bulundurularak, "Gösteri Kontrol
Ajanları" olarak bilinen gaz bombalarının insan sağlığı üzerindeki
zararlarının tespit edilmesi, bu gazların kontrolsüz kullanımının önüne
geçilmesi ve daha fazla yurttaşımızın zarar görmemesi için gerekli çalışmaların
başlatılması amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
2)
Veli Ağbaba (Malatya)
3)
Erdal Aksünger (İzmir)
4)
İhsan Özkes (İstanbul)
5)
Tufan Köse (Çorum)
6)
Atilla Kart (Konya)
7)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
8)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
9)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
10)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
11)
Sinan Aydın Aygün (Ankara)
12)
Kazım Kurt (Eskişehir)
13)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
14)
Metin Lütfi Baydar (Aydın)
15)
Salih Fırat (Adıyaman)
16)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
17)
Özgür Özel (Manisa)
18)
Nurettin Demir (Muğla)
19)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
20)
Ali Özgündüz (İstanbul)
21)
Rıza Türmen (İzmir)
22)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
23)
Celal Dinçer (İstanbul)
24)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
25)
Malik Ecder Özdemir (Sivas)
2.-
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 24
milletvekilinin, yerel basın ve yayın kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/63)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Dünyada medya; yasama, yürütme ve
yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak görülmektedir. Özellikle iletişim
teknolojilerinin artmasıyla birlikte; medyanın, demokrasinin yaşaması ve
gelişmesi için ne derece önemli rol oynadığı daha iyi anlaşılmaktadır. Medyanın
bu derece önemli bir konumda olması, bütün gözlerin de üzerine çevrilmesine
neden olmaktadır. Siyasi iktidarların, medyaya hâkim olma ya da eleştirel
görüşte yer alan medyayı sindirmeye dönük çabaları siyasi tarih içinde sık sık
tanık olunan manzaralardır.
Medya denilince konunun çok farklı
boyutları akla gelmektedir. Gazete, televizyon, radyo, internet gibi çok
çeşitli araçların yanında; uluslararası, ulusal ve yerel düzeyde yaşamını
sürdüren yazılı, görsel ve işitsel basın yayın organları tüm dünya hakkında
bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır. Medyanın görevi, yalnızca bilgi almanın
ötesine geçmiştir. Bunun bilincinde olmak, medyaya gereken önemi vermekle
sonuçlanacaktır.
Küreselleşmenin ve uluslararası
tekelleşmenin yoğunlaştığı günümüzde, uluslararası ve ulusal medyanın yanında
yerel basın çok daha özel bir anlam taşımaktadır. Yerel basın, sosyal devletin
gereği ve özgürlüğün, demokrasinin savunulması amacıyla özel bir öneme
sahiptir. Yerel basın ayakta kalmazsa ne özgürlükten ne de demokrasiden
bahsetme olanağı vardır. Yerel basın, bütün basın ve yayın yaşamının kılcal
damarları gibidir. Yerel basın olmadığı, susturulduğu ya da engellendiği
takdirde demokrasi, özgürlük sekteye uğrar ve toplumun sesi kesilir.
Yerel basın yayın organları, bu denli
büyük bir öneme sahip olmasına rağmen, çok çeşitli sorunlarla uğraşmaktadır.
Çeşitli sorunlarla uğraşma nedeniyle bu kurumlar, asıl işlerine
yoğunlaşamamakla karşı karşıya kalmaktadır. Bu sorunların en başında ekonomik
koşulların zorluğu gelmektedir. Siyasi iktidar tarafından resmî ilanlarını da
kaybetmenin eşiğinden dönen yerel medya organları, ekonomik olarak ayakta
kalabilmek için mücadele etmektedir. Kimi zaman ve kimi yerlerde yerelde baskı
gören basın yayın organları, yaşadıkları güçlükleri aşabilmek için devlet
desteğine ihtiyaç duymaktadır.
Devletin ekonomik desteğine özellikle
ihtiyacı olan yerel basın yayın organları, bağımsızlıklarını korumak için
çeşitli yasal düzenlemelere de ihtiyaç duymaktadır. Örneğin; KÖYDES ilanları
gibi, doğrudan yereli ilgilendiren ilanların, bu basın yayın organlarında yer
bulması yerel basın yayın organlarını güçlendirecektir. Bunun gibi çeşitli
yöntemlerle yerel basın yayın organlarının desteklenmesi, yerel basının
yaşaması için gereklidir.
Yerelde yaşamını sürdüren; yazılı,
görsel ve işitsel basın yayın organlarının sorunlarının ve bu sorunların çözüm
yollarının araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün
104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımla arz
ederim.
1)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
2)
Atilla Kart (Konya)
3)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
4)
Erdal Aksünger (İzmir)
5)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
6)
Tufan Köse (Çorum)
7)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
8)
Kazım Kurt (Eskişehir)
9)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
10)
İhsan Özkes (İstanbul)
11)
Salih Fırat (Adıyaman)
12)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
13)
Sinan Aydın Aygün (Ankara)
14)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
15)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
16)Metin
Lütfi Baydar (Aydın)
17)
Özgür Özel (Manisa)
18)
Nurettin Demir (Muğla)
19)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
20)
Ali Özgündüz (İstanbul)
21)
Rıza Türmen (İzmir)
22)
Sena Kaleli (Bursa)
23)
Celal Dinçer (İstanbul)
24)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
25)
Malik Ecder Özdemir (Sivas)
3.-
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22
milletvekilinin, futbol kulüplerinin yönetimini düzenleyen mevzuattan
kaynaklanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/64)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye futbol liglerinde mücadele
veren 134 kulübümüz Dernekler Kanunu hükümleri uyarınca kurulmuştur. Özellikle
Süper Lig'de yarışan kulüpler, Futbol Federasyonu tarafından yapılan maç yayın
ihalesi sonucu elde edilen hasılat ve seyirci hasılatının yanında reklam ve sponsorluk anlaşmalarıyla elde edilen gelirlerle yaşamlarını
devam ettirmektedir Ancak, Bank Asya Birinci Ligi, İkinci ve Üçüncü liglerde
mücadele eden kulüplerimiz, yeterince gelire sahip olmadığından yaşamlarını zor
koşullar altında devam ettirmeye çalışmaktadır.
134 futbol kulübümüz, Dernekler
Kanunu'nun hükümleri uyarınca yönetilmektedir. Bir taraftan Süper Lig'de yer
alan, çok önemli boyutta hasılat elde eden kulüplerle, diğer taraftan seyirci dahil, reklam ve sponsorluk geliri olmayan, Üçüncü Lig'deki
bir kulübümüz, aynı kanun hükümleri uyarınca yönetilmektedir. Özellikle Süper
Lig dışındaki kulüplerimiz, illerindeki birkaç iş adamının desteğini almaya
çalışmaktadır. Son dönemlerde ise artık bu kulüplerimize yönetici bulmak
olanaksız hale gelmiştir.
Dernekler Kanunu hükümleri uyarınca
yönetilen kulüpler, mali açıdan 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu'na tabi
tutulmaktadır. Özellikle kulüplerin vergi ve sigorta borçları nedeniyle görev
yapan tüm yöneticiler haciz işlemleriyle karşı karşıya kalmaktadır. Kulübü
yöneten bir veya birkaç yöneticinin yaptığı hatalı işlemlerden haberdar olmayan
diğer yöneticiler de yine aynı şekilde cezalandırılmaktadır.
Futbol kulüplerimize uygulanan vergi ve
sigorta primi tahakkuk ve tahsilatlarının mevcut uygulama ile çok büyük
sorunlar yarattığı açıkça bilinmesine karşın, bu konuda hiçbir önlem
alınmamaktadır Kamunun, mevcut uygulama ile tahsilat yapamadığı kulüpler
üzerinde biriken vergi ve sigorta prim borçları ödenemez boyuta ulaşmıştır.
Sonuçta, biriken sigorta ve vergi
alacakları, değişik dönemlerde görev yapan yöneticilerden 6183 sayılı yasa
uyarınca tahsil edilmeye çalışılmaktadır. Süper lig dışındaki liglerde mücadele
eden kulüplerimize yönetici bulunamaz duruma gelinmiştir.
Kulüplerimiz, genelde 15- 30 kişilik
yönetime sahip olmasına karşın 3 veya 5 kişi tarafından yönetilmekte ve
kulüplerimiz bu imzalarla temsil ve ilzam edilmektedir. Tüm sorumluluklar imza
atan kişilere ait olmasına karşın, alınan kararda imzası olmayan ve hiçbir
tasarrufta bulunmayan diğer yöneticilerin de 6183 sayılı Amme Alacakları
Kanununa karşı aynı derecede sorumlu tutulmaları hak ve adalet açısından
irdelenmelidir.
Türkiye futbol liglerinde, özellikle
Süper Lig'deki mevcut 18 takım ile 3’üncü Lig'deki 53 takımı yönetenlerin aynı
derece sorumluluk taşımasına karşın, tüm kulüpler Dernekler Kanunu hükümleri
uyarınca yönetilmektedir.
Özellikle
profesyonel futbol kulüplerinin yönetimlerinin oluşturulması açısından
Dernekler Kanunu dışında yeni bir yapının oluşturulması ve kulüplerde görev
yapan, sadece ilindeki kulübe maddi yardımda bulunan tüm yöneticilerin,
yasalara karşı suç işleyen yöneticilerle birlikte 6183 sayılı Amme Alacakları
Kanununa tabi olmasının ne derece adil olduğunun irdelenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98’inci maddesi ile İç Tüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca
bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.
1)Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
(İstanbul)
2)
İhsan Özkes (İstanbul)
3)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
4)
Erdal Aksünger (İzmir)
5)
Atilla Kart (Konya)
6)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
7)
Tufan Köse (Çorum)
8)
Celal Dinçer (İstanbul)
9)
Salih Fırat (Adıyaman)
10)
Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
11) Bedii Süheyl Batum (Eskişehir)
12) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
13) Kazım Kurt (Eskişehir)
14) Özgür Özel (Manisa)
15) Nurettin Demir (Muğla)
16) Aytuğ Atıcı (Mersin)
17) Sinan Aydın Aygün (Ankara)
18) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
20) Rıza Türmen (İzmir)
21) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
22) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
23) Malik Ecder
Özdemir (Sivas)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
B) Duyurular
1.-
Avrupa Parlamentosu Başkanı Jerzy Buzek’in,
24 Kasım 2011 Perşembe günkü birleşimde Genel Kurula hitaben bir konuşma yapma
isteğine ilişkin duyuru
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte
olan Avrupa Parlamentosu Başkanı Sayın Jerzy Buzek, 24 Kasım 2011 Perşembe günkü birleşimde Genel Kurula
hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir. Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Avrupa
Parlamentosu Başkanı Sayın Jerzy Buzek,
24 Kasım 2011 tarihli Perşembe günkü birleşimde Genel Kurula hitap
edeceklerdir.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve arkadaşları tarafından cezaevlerinde yaşanan
insan hakları ihlallerinin tespiti amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak, 23/11/2011 Çarşamba günkü birleşimde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin BDP
Grubu önerisi
23.11.2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 23.11.2011 Çarşamba
günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
BULDAN
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
20
Ekim 2011 tarihinde, Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve arkadaşları tarafından
(100 sıra nolu), Cezaevlerinde yaşanan insan hakları
ihlallerinin tespiti amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan
Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak, 23.11.2011 Çarşamba günlü birleşiminde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisi lehinde söz isteyen Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili.
Buyurun Sayın Aksoy. (BDP sıralarından
alkışlar)
HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz aldım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Cezaevinde yaşanan sorunlara değinmeden
önce, dün on altı ilde gerçekleştirilen operasyonlar neticesinde büyük
çoğunluğunu avukatların oluşturduğu yaklaşık 120 kişiyi gözaltına alan
zihniyeti ve bu zihniyetin temsilcisi durumundaki Hükûmeti kınayarak sözlerime
başlamak istiyorum.
Gerçekten Hükûmet ne yapmak istiyor,
Başbakan Erdoğan neyin peşinde? Gerçekten bunu anlamakta zorluk çekiyoruz.
Bilim insanlarını, akademisyenleri, gazetecileri, seçilmişleri, sendikacıları,
yayıncıları, insan hakları savunucularını ve hukukçuları gözaltına alarak,
onları tutuklayıp cezaevine doldurarak demokrasinin, barışın ve muhalif kesimin
sesinin kısıtlanacağı mı sanılıyor? Eğer öyle düşünen varsa şimdiden söyleyeyim
boşuna hayal kurmasınlar.
Van’da yaşanan felaketin yaralarını
sarmak bir yana, açlıktan, soğuktan ve de çadırlarda yanarak can veren küçük
yaştaki çocuklara seyirci kalan Hükûmet, tüm mesaisini ve ekonomik olanaklarını
Kürt sorununu ve bu sorunun muhataplarını bastırmakta kullanıyor.
Bakınız, sadece işlerini yapmak için
yani müvekkilleriyle görüştükleri için yaklaşık 72 avukat gözaltına
alınabiliyor ve bu avukatlar ne ile suçlandıklarını dahi bilmiyorlar. Büroları
yapılan baskınlarla saatlerce aranıyor ve birçok dokümana el konuluyor. Dosyalarına,
gizlilik kararı artı kısıtlama kararı verilmiş. Bu ülkede eğer hukukçuların,
avukatların temel hak ve özgürlükleri bu şekilde ihlal ediliyorsa gerisini siz
değerli üyelerin düşünmesini rica ediyorum.
Açıkçası, Sayın İçişleri Bakanından
yeni inciler bekliyoruz, ne de olsa alıştık buna. Şu an gözaltındaki tüm
avukatların tek tek şecereleri herhâlde çıkarılıp önümüze serilecek.
Değerli milletvekilleri, avukatlar
gözaltına alınırken ve bir halk savunmasız bırakılmaya çalışılırken bu
operasyonlar…
BAŞKAN – Sayın Aksoy, lütfen gündeme
gelelim. Söz aldığınız konuyla ilgili konuşalım lütfen.
HALİL AKSOY (Devamla) – Gündeme
geliyorum efendim.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan,
lütfen müdahale etmeyin. Kürsüye çıkan hiçbir hatip gündemle ilgili konuşmamıştır.
Bizim hatibimize de lütfen müdahale etmeyiniz.
BAŞKAN – Sayın Buldan, benim müdahale
hakkım var efendim. Müdahale ederim İç Tüzük gereği. Burada kimse kendine göre
hareket etmiyor.
Buyurun.
HALİL AKSOY (Devamla) – Zaten bir
cümlem kaldı Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Lütfen, konuşmanızın yarısına
yakın kısmını gündem dışı konuştunuz.
HALİL AKSOY (Devamla) – Kürt halkına
yönelik bir saldırı, demokrasi güçlerine yönelik bir saldırı olarak kabul ediyorum.
Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin savunmasını üstlenen, onların hak ve
özgürlüklerini korumaya çalışan avukatlara yönelik bir saldırıdır diye
düşünüyorum.
Avukatlara yönelik gerçekleştirilen bu
operasyonların talimatlarını kimin verdiği de artık çok somut olarak bellidir. Zira, Başbakan adres de göstermiştir. Ne söylemiştir?
"Asrın Hukuk Bürosu diye bir yer var. İmralı'nın avukatları buradadırlar
ve bunlar sürekli yer değiştiriyorlar." Ve hemen bundan sonra yapılan bir
toplantıdan –bir kriz toplantısıydı galiba- bir gün sonra da bu tutuklamalar
gerçekleşmiştir.
Sayın milletvekilleri, cezaevleri bu
ülkenin kanayan yarası olmaya devam ediyor. İnsanların hak ihlallerinin en çok
yaşanan yerlerden birisi cezaevleridir. Cezaevleri bir ülkenin insan hak ve
hukuku alanında yaşanan gelişmelerin aynası gibidir. Ne yazık ki, Türkiye
geçmişten bugüne hak ihlalleri bakımından kötü bir karneye sahip olmuştur.
Özellikle cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, uluslararası alanlara da
taşınmış ve son yıllarda ise ciddi bir artış göstermiştir.
AKP İktidarı ile birlikte ciddi bir
artış bu cezaevlerinde kalanların sayısında da olmuştur. Cezaevleri artık dolup
taşıyor. Mahkûmlar, yemekhanelerde, hatta bazı yataklarda çifter kişi olarak
yatırılıyor. İstatistikler cumhuriyet tarihinin en yüksek sayısına ulaştığını
gösteriyor tutuklu sayısının. 1980 darbesinde dahi bu doluluk oranı olmamıştır.
Şu an 130 binin üzerinde tutuklu ve hükümlü cezaevlerinin olumsuz koşullarında
yaşamaya çalışıyor. Ancak yaşanan bu olumsuz tabloya rağmen Hükûmet çareyi
sadece yeni cezaevlerinin açılması ve inşa etmesi için tedbirler almakta
görüyor.
Birçok cezaevinde on saat olması
gereken sosyal faaliyet hakkı ayda altı yedi saate indirgenmiş. Yine, bu sosyal
faaliyetlerin 9-10 kişilik gruplar hâlinde yapılması gerekirken, tutuklular bu
haktan da yararlandırılmamaktadır.
Cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler
keyfî uygulamalar neticesinde haklarında toplatma ve yasaklama kararı olmayan
gazete, dergi, kitap gibi kültür, sanat ve iletişim araçlarından dahi
yararlanamıyor.
Yine, birçok cezaevinde -ki, benim
kaldığım cezaevinde de öyleydi- Meclis TV yayınını yapan TRT 3 kanalı
başvurulara rağmen tutuklu ve hükümlülere keyfî olarak izletilmemektedir.
Ayrıca, hâlâ yakınlarıyla telefonda
Kürtçe konuşmaları engellenmektedir. Keza ana dilin yasaklanması en büyük insan
hakları ihlallerinden biridir, bu sistemin de en büyük ayıplarındandır.
Değerli milletvekilleri,
cezaevlerindeki koşullar, tutuklu ve hükümlülerin yaşam hakkını âdeta ortadan
kaldırmıştır. İdarenin keyfî olarak verdiği disiplin cezaları, tutukluların
hapis içinde hapis yaşamalarına neden olmaktadır.
Sürekli verilen hücre cezaları,
iletişim cezası, sosyal faaliyetlere katılmama cezası, televizyon izlememe
cezası gibi insanın en doğal hakları “disiplin cezası” adı altında geri
alınmaktadır. Verilen disiplin cezaları cezaevlerinde kalanların yaşamsal tüm
haklarını da ortadan kaldırmaktadır.
Ayrıca, sürekli verilen telefonla
görüşmeme cezası neticede aileleri de cezalandırma anlamına gelmektedir.
Tutuklu ve hükümlülerin hekime erişimi
de oldukça güçtür.
Tutuklular, mahkemeye veya hastaneye
götürüldüklerinde ya da nakillerde keyfî olarak çorap çıkarma, ayakkabı
çıkarma, kemer çıkarma gibi uygulamalara maruz bırakılmaktadır.
Ölüm noktasında bulunanların tedavileri
ve hastalıkları uygun hastanelerde de yapılmamaktadır. Hasta tutuklular ring
araçlarıyla hastaneye götürülürken, bu yolculuk onlar için ikinci bir işkenceye
dönüşmektedir.
Tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin
bulunduğu kentteki cezaevlerine sevklerini istemleri de âdeta gerekçesiz bir
şekilde reddedilmektedir. Bu da ailelere reva görülen bir ceza olsa gerek. Sırf
bu nedenlerden dolayı yıllardır ailesini hiç görmeyen çok sayıda tutuklu ve
hükümlü söz konusudur. Sürgün sevkleri ise keyfî bir şekilde devam etmektedir.
Cezaevi ring araçları da aslında başlı
başına üzerlerinde durulması gereken bir konudur. Gerçekten de 21’inci yüzyılda
nakillerin bu araçlarla yapılması insanlığa yakışmamaktadır. Özellikle yirmi
saati aşkın süren yollarda yapılan nakiller, tutuklular için tam bir işkenceye
dönüşmektedir. Herkes gibi tutuklular da genel ulaşım araçlarından yararlanma
hakkına elbette ki sahip olmalıdırlar. 5 tutuklunun ring aracında yanarak can
vermesinin hesabını kim verecek acaba?
Değerli milletvekilleri, halkın iradesi
ile seçilen 9 milletvekili, ne yazık ki ve ne ayıp ki bugün hâlâ cezaevinde
tutuklu bulunmaktadırlar. Bu ayıp, Hükûmetin ve ele geçirdiği yargının ayıbı
olsa gerektir. Urfa Milletvekilimiz Sayın İbrahim Ayhan, tutuklu bulunduğu
cezaevinden duruşmalara götürülürken, elleri kelepçelenerek onur kırıcı
muamelelere maruz kalıyor. Bu kelepçe, halkın iradesine vurulmuş bir
kelepçedir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Milletvekili arkadaşlarımıza her
türlü onur kırıcı ve hukuk dışı uygulamayı yapan zihniyeti kınıyor, Adalet
Bakanını ve Meclis Başkanını gereği için göreve davet ediyorum.
Değerli arkadaşlar, anayasal güvence
altına da alınan "sağlık ve yaşama hakkı" da keza bu anlamıyla yaşam
boyutunda sağlanmamaktadır. Oysaki soysal devlet gereği olarak, tutuklu ve
hükümlülerin tıbbi bakım alma hakları vardır ve bu uluslararası anlaşmaların da
garantisi altındadır. Ne yazık ki Türkiye’de cezaevlerinde sağlanan tıbbi bakım
hizmeti yok denecek kadar az, hatta bazı hastalar bilinçli olarak ölüme dahi
terk edilmektedir.
İnfazlarının durdurulmasına ilişkin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aksoy.
HALİL AKSOY (Devamla) – …talepler,
aylar geçmesine rağmen Adli Tıp Kurumuna sevkleri yapılmamakta, açıkça
cezaevlerinde ölümü beklemektedir.
İnsan hakları kuruluşlarının edindiği
bilgiye göre, başta kanser olmak üzere ağır hastalıklarla mücadele eden 50'nin
üzerinde tutuklu vardır.
BAŞKAN – Sayın Aksoy, teşekkür
ediyorum.
HALİL AKSOY (Devamla) – Bu tutuklu ve
hükümlülerin derhâl tahliye edilerek tedavilerinin ailelerinin yanında
yapılması sağlanmalıdır.
BAŞKAN – Sayın Aksoy, lütfen…
HALİL AKSOY (Devamla) – İnsana insan
değeri verilmesi dileğiyle araştırma önergemize destek vermenizi umuyor ve
saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili.
Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.
BDP grup önerisiyle cezaevlerinde
yaşanan insan hakları ihlallerinin araştırılması amacıyla verilen önergenin
bugünkü gündeme alınması talep edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, araştırma
önergesinde iddia edilen, cezaevlerindeki şartların hükümlü ve tutuklular
aleyhine giderek ağırlaştığı yönündeki eleştirilere katılmak mümkün değildir.
Son yıllarda cezaevlerindeki fiziki yapıların iyileştirilmesi hususunda önemli
çalışmalar yapılmıştır ve yapılmaktadır.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Rapor
göndeririz size Sayın Hatip, raporumuzu göndeririz!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – 2003 yılından
bugüne kadar uluslararası standartlara uygun, güvenlikli, mekanik, elektronik
donanımlı ve rehabilitasyon işlemlerine uygun kırk
adet ceza infaz kurumu inşa edilmiştir. Cezaevlerinde hükümlü ve tutukluların
meslek sahibi olabilmeleri için iş yurtları kurulmuş, iş yurtları sayısı iki
yüz sekize yükseltilmiştir. Hâlen 3.500 civarında hükümlü ve tutuklu iş
yurtlarında sigortalı olarak çalışmaktadır. Hükümlülerin sosyalleşmesini
sağlamak ve yeniden suç işlemelerini önlemek amacıyla Hükümlülerin Topluma
Kazandırılması Projesi yürütülmeye başlanmıştır. Hükümlü ve tutukluların ana
diliyle aileleriyle görüşebilmesi imkânı bu dönemde getirilmiş önemli bir
düzenlemedir.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzük’ün
94’üncü maddesinde hükümlü ve tutukluların sağlık hizmetlerinden nasıl
faydalandırılacağı hususları ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu yasal
düzenlemeler çerçevesinde hükümlü ve tutukluların sağlık hizmetlerinden
yararlanması sağlanmaktadır. Hükümlü ve tutukluların sağlık
sorunlarıyla ilgili gerekli tüm tetkik ve tedavilerin özenle yerine
getirilmesi, özgürlüğünden yoksun olmayan her vatandaşın yararlanabildiği
sağlık haklarından ve hizmetlerinden hükümlü ve tutukluların da yararlanması
hususunda Adalet Bakanlığımız oldukça hassas davranmakta ve bu yönde gerekli
tedbirleri alarak bu konuda tıbbi gereklilik ve mevzuata uygun hareket
edilmesini özenle takip etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
insan hakları ihlallerine ve işkenceye karşı her türlü yasal tedbir dokuz
yıllık AK PARTİ İktidarında kararlılıkla ele alınmıştır. İnsan haklarının
korunması ve geliştirilmesi, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi amacıyla
“işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans” politikası bu dönemde uygulamaya
konulmuştur. Yaşanan bu olumlu gelişmeler uluslararası bağımsız kuruluşların
raporlarına da yansımıştır. Araştırma önergesinde bahsedilen olaylarla ilgili
olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
tarafından alt komisyonlar oluşturularak, cezaevlerimiz insan hakları açısından
millet adına denetlenmektedir. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun bu
konuda geniş yetkileri bulunmaktadır. Bu yetki herhangi bir süreyle de sınırlı
değildir.
BDP
grup önerisiyle bu konuda araştırma komisyonu kurulmasını istemenin, daha geniş
yetkilere sahip, uzmanlık alanı insan haklarını inceleme olan, ayrıca araştırma
komisyonları gibi üç aylık kısa bir süreye tabi bulunmayan Meclis İnsan Hakları
Komisyonunca zaten alt komisyonların kurulmuş bulunması nedeniyle gerekli
olmadığını ve verilen önerinin Meclis çalışmalarını aksatmaya yönelik bir öneri
olduğunu belirtiyor, önergenin aleyhinde olduğumu belirtiyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
önerisi lehinde söz isteyen Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cezaevinde olmak, cezaevinde ölme
anlamına gelmemeli. Bu anlamda cezaevindeki sorunları ben detayına girmeden
başlıklar şeklinde sayarsam, sorunlar:
Bir: Silivri Cezaevi yapıldı ancak
yapılan şartnameye uygun bir vaziyette yapılmadığı için eksik bir vaziyette
teslim alınmıştır. Bu anlamda yetkililer Kamu İhale Kanunu’nu ihlal
etmişlerdir, bu anlamda suç işlemişlerdir. Neden? Çünkü -Silivri Cezaeviyle
ilgili- şu anda bazı odalara kırk sefer tamirci gelmesine rağmen yağmur
yağdığında odalar su almakta, pencerelerden sürekli rüzgâr gelmekte ve bu
anlamda hakikaten devletin buradaki alacakları peşkeş çekilmiş olmakta. Yani bu anlamda gerçekten bir mağduriyet söz konusu.
İkinci bir hadise, sıcak su yeteri
kadar kullanılmamakta tüm cezaevlerinde, bireysel anlamda bir cezaevine ait
olan bir husus değil.
Cezaevlerinde demirbaş olarak sayılan
bazı malzemeler var. Bu demirbaş olarak sayılan malzemelerden tutuklu ve
mahkûmlar ücretli olarak yararlandırılmakta. Yani cezaevleri idaresi
ticarethaneye dönüşmüş durumda.
Nedir? Cezaevlerinde
aynı zamanda su parası, elektrik parası tahsil edilmekte. Devlet
dışarıda elektrik parasını, su parasını tahsil edemez iken cezaevinde bulunan mahkûm
ve tutuklularla ilgili böyle, hukuka aykırı işlemler yapmakta.
Burada sağlık sorunları var. Değerli
bir önceki Hatip arkadaşımız sağlık sorunlarına değindi, yeteri kadar olduğunu
söyledi.
Değerli arkadaşlar, aile hekimliği
uygulamasında her 2.500 ve 3 bin kişiye bir doktor düşmesi gerekirken ve o
doktordan da yirmi dört saat vatandaşın yararlanması gerekirken cezaevlerinde
bulunan tutuklu ve mahkûm sayısıyla orantısız bir vaziyette doktor bulunmakta.
Bu bir insan hakkı ihlalidir.
Tutukluların sevkiyle ilgili, sevk
sırasında gidiş ve gelişlerle ilgili kötü muameleler, haberleşme hakkının
kısıtlanması, disiplin cezaları var, daha önemlisi, zararlı yayın yapması
nedeniyle radyolar cezaevine alınmamakta. Bu hakikaten temel
bir insan hakkı ihlali. Bir kişinin tutuklu olması veya mahkûm olması,
diğer haklarından mahrum edilmesinin gerekçesi ve dayanağı olmaması gerekir. Bu
aynı zamanda bizim imzalamış olduğumuz Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin
10’uncu maddesine de aykırılık teşkil etmekte.
Burada, Türkiye’deki genel tabloya
baktığımız zaman değerli arkadaşlar, Türkiye bir yarı açık cezaevine dönüşmüş
durumda. Nisan 2001 verilerine göre tutuklu sayısı 124.077, bu kişilerden
bazıları hasta oldukları ve gerekli sağlık hizmetini alamadıkları için hapiste
ölüyor.
Son yıllarda şöyle bir moda oldu:
Cezaevi sayısının artmasıyla siyasal iktidar övünmekte. Arkadaşlar, cezaevi
sayısının artması bir ayıptır. Neden ayıptır? Türkiye’de ülkenin iyi idare
edilmediğinin bir göstergesidir. Eğer bir ülkede fabrika sayısı azalıyor ise,
bunun tersine sürekli cezaevi sayısı artıyor ise, tutuklu sayısı artıyor ise,
fabrikalarda çalışan insanların sayısı azalıyor ise burada bir hastalık söz
konusu, yani kötü bir yönetim, kötü bir idare söz konusu. Eğer bir ülkede
sürekli cezaevi sayısı artıyorsa, adaletli bir yönetim yok demektir, düzenli
bir yönetim yok demektir. Bu anlamda bu hastalığı iyi teşhis etmek lazım
değerli arkadaşlar. 2005 ile 2011 arasında altı yılda cezaevi nüfusu 2 katından
fazla artmış ama çalışanların sayısı tam tersine azalmış durumda. Adalet
Bakanlığının 2011 verilerine göre 2005’te 55 bin olan tutuklu nüfusu 2011’de
124.074e çıkmış, ancak bu 12 Eylül döneminde dahi görülmemiş olan bir artıştır
değerli arkadaşlar. Bugünkü verilere göre toplam cezaevi sayısı 384 ancak Türkiye’de
her cezaevinde bulunan kişi kadar, o kadar fabrika sayısı yok arkadaşlar.
Fabrikalar kapanıyor, cezaevi sayıları artıyor; burada bir ters orantı söz
konusu. Son açıklamalara göre, Adalet Bakanlığının kapasitede 2014 hedefi,
cezaevi kapasitesini 114 binden 140 bin kişiye çıkarmak yani demek ki Adalet
Bakanlığının hesaplamaları, şu anda hâlen 114 binken, 2014’e kadar 30 bin
kişinin cezaevine konulması hedefleniyor. Korkunç ve kötü bir
örnek. Yani Adalet Bakanlığının hedefinde, suç ve suçluyla mücadele
edip, suç ve suçluyla mücadele kapsamında cezaevine girebilecek olanların
sayısını azaltmakla mücadele etmek olması gerekir iken, tam tersine, ne kadar
daha fazla insanı cezaevine gönderibiliriz, tutuklayabilirizin hesapları yapılmakta; bu, utanç verici
bir hadise. Önümüzdeki üç yıl içinde binlerce insanı tutuklamayı
hedefledikleri, resmen, Adalet Bakanlığının kendi İnternet sitesinde
yayınlanmış durumda değerli arkadaşlar.
En son, tabii, bu, cezaevindeki insan
haklarının ihlaliyle ilgili Silivri Cezaevindeki ölüm, Kaşif
Kozinoğlu’nun ölümüyle ilgili. Değerli arkadaşlar, burada açıkça bir insan
hakkı ihlali söz konusu. Neden? Kişi rahatsız olduktan sonra… Orada yeteri
kadar ekipman yok, doktor yok. Eğer cezaevinde doktor
olmuş olsaydı belki o insan kurtarılabilir idi ve daha ötesi var. Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 87’nci maddesinde deniliyor ki: Bu şekildeki şüpheli
ölümlerde en azından ileride tartışılmaya mahal vermeyecek bir şekilde bağımsız
hekimler tarafından veya ailenin temin edebileceği bağımsız hekimlerin de
otopside bulunması gerekir. Aileye bu imkân verilmedi. Apar topar otopsi
yapıldı. En azından İstanbul Adli Tıp Enstitüsünde veya Adana, Eskişehir adli
tıp enstitülerinde de bağımsız adli tıp enstitülerinde de bu otopsi
yapılabilirdi, hiç olmazsa bu otopsiden çıkan rapor tartışılmamış olurdu
kamuoyu önünde. Neden diyeceksiniz, İstanbul’daki Adli Tıp’taki morgda bu
tartışılsın? Çünkü İstanbul Adli Tıp’la ilgili bugüne kadar siyasi nedenlerden
dolayı atanan, ismi şaibeli olan insanlar var. Yani bu anlamda, bu şaibeyi
gerçekten örtmeye yetmez değerli arkadaşlar.
Tutuklu
kişi özgür bir insanın tüm sağlık haklarına sahip yani tutuklanan kişinin
diğer, tutuklu olmayan kişilerin sahip olduğu haklardan vazgeçmesi anlamını
taşımamak lazım. Bu anlamda, insanlar hasta oldukları ve
gerekli sağlık hizmetini alamadıkları için hapishanelerde ölüyor. Yetkili
birimlere cezanın cezaevinde olmak olduğunun, cezaevinde ölmenin ise kabul
edilemez bir insan hakkı ihlali olduğunun hatırlatılması gerekiyor. Bu anlamda,
gerçekten, cezaevindeki koşullar kabul edilemez bir durumda. Bununla ilgili,
2010’da cezaevinde 413 kişi öldü, 162 hastalık sonucu ölüm, intihar iddiası 38,
normal ölüm ise 213 kişi. Şimdi, burada cezaevinde bulunanlarla ilgili üçlü bir
protokol var, yapılmış durumda. Bu üçlü protokol hukuka
aykırı. Neden hukuka aykırı? Çünkü tutuklu ve hükümlünün muayene olduğu
sırada mutlak surette orada bir jandarmanın bulunması gerekiyor, bu da
mahremiyet ilkesine aykırı ve ayrıca, cezaevinde bulunan tutuklu ve mahkûmların
en doğal hakkı olan hasta hakkı uyarınca doktorunu seçebilmesi ve sağlık
hizmetini alabilmesi için doktora her an için ulaşabilmesi lazım. Saat beşten
sonra, değerli arkadaşlar, cezaevlerinde doktor bulamazsınız. Yani bu anlamda,
kişi “Ben saat beşten sonra hasta olmayacağım, rahatsız olmayacağım.” diye
bunun hiçbir garantisini veremez, hiç kimse veremez.
Sorunlardan bir tanesi de değerli
arkadaşlar, cezaevlerinde kalorifer tamiratlarının çoğu kış aylarında yapılır.
Yani yaz aylarında bu tamiratlar niçin yapılmaz? Kış aylarında cezaevlerinde
tamirat yapıldığı zaman da kaloriferler yanmaz ve bu anlamda cezaevlerinde
bulunan tutuklu ve mahkûmlar, gerçekten büyük rahatsızlıklar kendilerinde
meydana gelmiş durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT
TANAL (Devamla) - Bu aynı zamanda bir insanlık hakkı.
Hepinize teşekkürler, saygılar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tanal.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
önerisi aleyhinde söz isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın Özel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi üzerine söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Barış ve Demokrasi Partisinin grup
önerisinde, cezaevlerindeki insan hakları ihlallerinin, hasta ve tedaviye
muhtaç tutuklu ve hükümlülerin tahliye edilmemesi ve tedavisinde yaşanan
sıkıntıların araştırılmasına dair Meclis araştırmasının bugünkü gündeme
alınmasına dair grup önerisine katılmadığımı sözlerimin başında sizlerle
paylaşmak istiyorum. Zira, cezaevlerindeki insan
hakları ihlalleriyle ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisindeki İnsan
Hakları Komisyonu hem geçen dönemde hem de bu dönemde aktif bir şekilde çok
güzel çalışmalara imza atmış bulunmaktadırlar.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ölüm döşeğinde
olan onlarca mahkûm var, ölüm döşeğinde yatan. Bunların
başında Mehmet Aras, kanser hastası.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Geçen
dönemlerdeki hazırlamış oldukları raporlara istinaden ana dilde konuşmaları
sağlanmış, askerî cezaevlerindeki hükümlü ve tutukluların tek tip elbiselerine
yönelik uygulamalara son verilmiş bulunmaktadır. Bu dönemde de cezaevlerindeki
bu insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak bir alt komisyon kurulmuş, bu alt
komisyon çalışmalarına sayısal orantıda Barış ve Demokrasi Partisinden üye
verilmesi amacıyla 5 olan alt komisyon üye sayısı 7’ye yükseltilmiş, 7 kişilik
bir alt komisyon burada çalışmaya başlamıştır. Geçenlerde bir Sincan Cezaevi
ziyaretleri olmuş fakat her ne kadarsa bu araştırma komisyonunu Meclis
gündemine getirmeye çalışan Barış ve Demokrasi Partisi, insan hakları
ihlallerinin olup olmadığına dair bu alt komisyon çalışmalarına
katılmamaktadır. Eğer, bir itirazınız, bir görüşünüz, cezaevlerindeki insan
hakları ihlalleriyle ilgili bir talebiniz, müşahhas bir olayı belirterek bir
talebiniz varsa sıfır tolerans gösterilerek bunların üzerine gidilmekte ve
bunların sorumluları kimse onlar hakkında en geniş manada işlemler
yapılmaktadır. Hem İnsan Hakları Komisyonu bu çalışmayı yaparken buna paralel
olarak bir araştırma komisyonunun çalışma yapmasının da pek uygun olmadığı
kanaatindeyiz.
Araştırma komisyonu kurulmasını
istediğiniz bir diğer konu da cezaevlerindeki hasta ve tedaviye muhtaç hükümlü
ve tutukluların tahliye edilmediği ve bunlara gerekli tedavi imkânının
sağlanmadığı yönünde. Biliyorsunuz, tahliye işlemlerini yapacak olan mekanizma,
yargı sistemi içerisindeki, eğer, bir raporu, Ceza Kanunu, Ceza İnfaz Kanunu,
bunlarla ilgili yönetmelikler, Adalet Bakanlığı tebliğleriyle ilgili,
mahkemeler, tahliye edilmesi gerekiyorsa eder, eğer tedaviye muhtaç bir durumu varsa
da gerekli sağlık kurumlarına intikalleri sağlanarak tedavileri yapılmaktadır.
Ceza infaz kurumuna ilk defa giren bir hükümlü veya tutuklunun, kabul
odasındaki geçen sürede tıbbi gizliliğe uygun olarak kendisinin ve
çevresindekinin ruhsal ve bedensel iyiliği için ilk kabul muayenesi yapılarak
sağlık bilgileri kaydedilmektedir.
30/4/2009
tarihinde yürürlüğe giren Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı arasındaki Ceza
İnfaz Kurumlarındaki Sağlık Hizmetlerinin Düzenlenmesi Hakkında Protokol
hükümleri doğrultusunda aile hekimliği ve diş hekimliği hizmeti verilmektedir.
Protokol kapsamında, Ankara Sincan, İstanbul Silivri, İstanbul Maltepe ve
Kocaeli ceza infaz kurumları kampüsleri bünyesindeki sağlık birimleri, Sağlık
Bakanlığınca durumu en uygun görülen devlet hastanelerine bağlanarak ceza infaz
kurumu semt polikliniği şeklinde hizmet vermeye başlamış olup bu semt
polikliniklerinde uzman hekimler vasıtasıyla sağlık hizmeti verilmektedir.
Ankara ceza infaz kurumları kampüsü semt polikliniğinin yatak kapasitesi 16,
Maltepe ceza infaz kurumları kampüsü semt polikliniğinin yatak kapasitesi 3,
Silivri ceza infaz kurumları kampüsü semt polikliniğinin yatak kapasitesi ise
30’dur. Kocaeli ceza infaz kurumları kampüsü semt polikliniklerinde yatarak
tedavi hizmeti verilmemektedir. Kurum hekimi, aile hekimi ve diş hekiminin
uygun gördüğü durumlarda hastaneye sevkler yapılarak hükümlü ve tutuklulara
gerekli sağlık hizmeti verilmektedir. Ayrıca, acil durumlarda derhâl 112 acil
servisine haber verilerek gerekli tıbbi müdahalede bulunulmakta ve gerek
görülmesi hâlinde ambulansla hastaneye sevkleri sağlanmaktadır.
19/8/2011
tarihinde yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetim, Dış Koruma, Hükümlü
ve Tutukluların Sevk ve Nakilleriyle İlgili Sağlık Hizmetlerinin Yürütülmesi
Hakkındaki Protokol’de hükümlü ve tutukluların muayene ve tedavileri için
hastanelerde yapılması gereken fiziki düzenlemeler, tutuklu ve hükümlü
koğuşları gibi hususlarda ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiş olup, Sağlık
Bakanlığı 5/10/2011 tarihinde il valiliklerine, il sağlık müdürlüklerine
göndermiş olduğu genel yazıda protokol hükümlerine göre hareket edilmesi,
fiziki düzenlemelerin buna göre yapılması, tutuklu ve hükümlü koğuşlarının
protokole göre düzenlenmesi konularında gerekli çalışmalara da başlanılmıştır.
Zaman zaman ceza infaz kurumlarında
aile hekimliği uygulamalarında kapasiteye göre görevlendirilen doktor
sayılarının ve çalışma sürelerinin az olması, görevlendirilen doktorun çeşitli
nedenlerle izinli veya raporlu olması hâlinde yerine doktor görevlendirilmemesi
nedeniyle muayene ve tedavilerde aksaklıklar yaşanmakta olup…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Cezaevinde
dayak serbest mi?
RECEP ÖZEL (Devamla) –…söz konusu
protokolün genel uygulamasında ortaya çıkan aksaklıkların ve sorunların Adalet
Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığına, il sağlık müdürlükleriyle ilçe sağlık grup
başkanlıklarına yazılı olarak bildirilmesi yönünde tüm cumhuriyet
başsavcılıklarına bu protokol gereğince de talimatlar verilmiştir.
Kurumun sağlık koşullarının
düzenlenmesi hekim tarafından yapılmaktadır. Hükümlü ve tutukluların beden ve
ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için ilk muayene ve tedavi
hizmetleri kurumda verilmekte, ileri tetkik, tedavi ve rehabilitasyon
gerekenler devlet hastanelerine, daha ileri sağlık hizmeti gerekenler ise
üniversite hastanelerine sevk edilmekte, tüm muayene ve tedavi sonuçları
kişinin sağlık dosyasına da kaydedilmektedir.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Nerede oluyor
bunlar?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Yasa gereği,
gerekli olan her türlü muayene ve tedavi devletin teminatı altında ve
ücretsizdir. Hastaneye sevkler, tıbbi gerekliliklerine uygun olarak doktorun
takdirinde yapılmaktadır. Doktora ulaşılamadığı acil sağlık durumlarında o an
kurumda bulunan en üst amir sevk işlemini yapabilmektedir. Hastaneye sevk
edilen hükümlü ve tutuklulardan hastanede yatarak tedavi görmesi uzman hekim
tarafından gerekli görülenler hastanelerin mahkûm koğuşuna alınarak tedavi ve
takibi burada sürdürülmektedir.
Ceza infaz kurumlarında hastanelerdeki
mahkûm koğuşu sayısının yetersizliği veya olumsuz fiziki şartlar nedeniyle
yaşanan sıkıntıların ve hasta mağduriyetlerinin önlenebilmesi açısından ağır
ceza merkezlerine göre illerde bulunan hastanelerde hasta mahkûm sayılarının
düzenlenmesi gerektiği yönünde Sağlık Bakanlığımız da ayrıca çalışma
yapmaktadır.
Ceza infaz sisteminin etkinliği kadar
insancıllığı da önemli bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Hangi ülke bu
anlattığınız?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Ceza infaz
sistemine ilişkin yeni yaklaşımlarda, suçluların ıslahı, topluma kazandırılması
ve tekrar suç işlemenin önlenmesi ön planda bulunmaktadır.
Ceza infaz sistemimizdeki dönüşümün
önemli bir parçasını da modern, güvenli ceza infaz kurumlarının oluşturulması
ve yetersiz, uluslararası standartlara uymayan kurumların kapatılması
oluşturmaktadır. Bu kapsamda, 2002 yılından bu yana 59 kurum açılmış ve
uluslararası standartlara uymayan 205 kurum ile birlikte kamuoyunda yakından
bilinen Bayrampaşa ve Ulucanlar gibi ceza infaz kurumları kapatılmıştır.
Kapatılan infaz kurumları yerine yüksek kapasiteli, modern kurumlar yapılması
suretiyle cezaevlerindeki yoğunluğun büyük oranda azaltılması da
sağlanmaktadır. Yapılan bu çalışmalar doğrultusunda cezaevlerimizde eğer insan
haklarıyla ilgili gerçekten müşahhas, belirli bir insan hakkı ihlali varsa
-yer, olay belirtin- onların üzerine sıfır toleransla gidileceği herkes
tarafından ifade edilmektedir.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Diyarbakır F
Tipi Cezaevi.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Bu Meclis
araştırma komisyonunun kurulmasıyla ilgili, şu anda Meclisimizde çalışmakta
olan bir alt komisyon bulunduğundan, BDP’nin görüşüne
katılmadığımızı belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Barış ve Demokrasi Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.28
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.35
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar
yeter sayısı vardır ve kabul edilmemiştir.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
2.-
Hayvansal üretimimizdeki düşüşün asıl sebeplerinin ve uygulamaların toplumun
bütününün çıkarına olup olmadığının ortaya konması amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, 23/11/2011 Çarşamba
günü Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun 23.11.2011 Çarşamba
günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu Maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
20 Ekim 2011 tarih ve 475 sayı ile
“Hayvansal üretimimizdeki düşüşün asıl sebeplerinin ve uygulamaların toplumun
bütününün çıkarına olup olmadığının ortaya konması” amacıyla verdiğimiz Meclis
Araştırma önergemizin 23.11.2011 Çarşamba (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü Birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi lehinde söz isteyen Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar
Milletvekili.
Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından
alkışlar)
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Takdir
edersiniz ki gelişmiş ülkeler hayvancılık sektörünün stratejik önemini kavramış
ve bu öneme uygun politikaları ile hayvancılığın tarım sektörü içindeki payını
artırmışlardır çünkü hayvancılık, insanın yeterli ve dengeli beslenmesi,
istihdama olan katkısı, hayvanların insan gıdası olarak tüketilmeyen bitki ve
bitkisel artıkları yararlı besinlere dönüştürebilme yetenekleri ve çiftçiye
günlük gelir sağlaması nedeniyle çok yönlü ve vazgeçilmez bir sektör olarak
insan hayatı ve ülke ekonomisinde önemli bir konuma sahiptir.
AKP hükûmetlerinin yanlış tarım
politikaları sonucu geniş yüzölçümü, farklı ekolojileri,
değişik tür ve ırktan hayvan varlığıyla avantajlı bir konuma sahip olmasına
rağmen ülkemiz, çalışkan insanlara ve verimli topraklarına, güneşine, suyuna
sahip olmasına rağmen, ülkemiz ve ülke hayvancılığı ve hayvansal ürünler
üretimi maalesef tehlikeye girmiştir.
Türkiye nüfusu 1980’den bu yana yüzde
38 artış gösterirken, hayvan varlığı ise maalesef yüzde 53 azalmıştır.
Tarımdaki nüfusu hâlâ yüzde 26, yüzde 27’lerde olan Türkiye’de siyasi iktidarın
canlı hayvan sayısındaki düşüşe acil çözüm üretmesi gerekmektedir. Türkiye’de
1980’deki 45 milyon nüfusa karşılık 80 milyon hayvan varlığı vardı ama bugün
AKP hükûmetlerinin dokuz yıllık yanlış icraatları neticesinde, maalesef 74
milyon nüfusumuza karşılık 38 milyon hayvan varlığımız mevcuttur.
Bütün bu sorunlara karşı Hükûmet,
Türkiye’de hayvan üretimini artırma seçeneğini bir kenara koyarak doğrudan
canlı hayvan ithal etmeye yönelmiştir. Bugün her hayvancılık işletmesini bir
fabrika olarak kabul edecek olursak, her gün birçok fabrika kapanmaktadır ve
böyle gidecek olursa kapanmaya da devam edeceği ortadadır. Dolayısıyla pek çok
insanımızın da işsiz kalması kaçınılmaz olacaktır. Doğdukları yerde karınları
doymayan insanlarımız topraklarını terk edecekler ve pek çok ekonomik, sosyal
ve kültürel sorunları da beraberinde getireceklerdir.
AKP İktidarı döneminde özellikle koyun
ve keçi türü olmak üzere hayvan varlığımız azalmıştır. Et ve süt ürünleri spekülatörlerin insafına terk edilerek, suni fiyat
dalgalanmalarıyla fiyatlar bazen yükselmiş, bazen düşmüş ama her iki durumda da
maalesef üreticimiz kaybetmiştir.
Hayvancılık kayıt sistemi maalesef
etkin çalıştırılamamıştır. Süt ve yem fiyatları regüle
edilememiş, birçok damızlık hayvan kesime sevk edilmiştir. Özellikle son bir
yıldır et fiyatları anormal olarak artmış, fakir fukara kurbandan kurbana eti
görür hâle gelmiştir. Geçmiş yılların tersine, batı illerinden hayvancılığın en
yoğun yapıldığı doğu illerine et sevkiyatı başlamıştır. Koyunculuk gözden
çıkarılmış, siyasi amaçlarla bazı bölge illerine farklı hayvancılık destekleri
uygulamaya konulmuştur. İllegal hayvan hareketleri ve kaçakçılık ile etkin
mücadele edilememiştir. 2002 yılında bir tek kaçak hayvan ülkemize girmezken artık
bugün, kulak küpeleri takılmış vaziyette hayvan kaçakçılığı başlamıştır. Bu
kaçakçılık büyük oranda PKK’nın kontrolünde olduğundan, Türk çiftçisi ile
birlikte devlet de büyük zarar görmüştür. PKK’nın bu sektörden kazandığı
paralar maalesef Mehmetçiğe kurşun olarak geri dönmektedir. Canlı hayvan ve et
kaçakçılığı ülke hayvancılığına ağır darbe vurmaktadır. Damızlık düve ve koyun
ihtiyacına yurt içi kaynaklardan temin için hiçbir adım maalesef atılmamıştır.
Dış ülkelerle özel görüşmeler yürütülerek, ulusal BSE (deli dana) Komisyonu
kararları dahi göz ardı edilmiş, hayvan ithalatının önünde engel görüldüğü için
bu Komisyonun çalışmalarına son verilerek on beş yıldır -dikkatinizi çekiyorum,
on beş yıldır- 1 gram et ithal edilmeyen ülkemize et ithalatının yolu
açılmıştır.
Değerli milletvekilleri, takdir
edersiniz ki gerek et gerek süt gerekse tavuk eti ve yumurta üretiminde
maliyetlerin en büyük girdisi yemdir. Süt sığırcılığının sürdürülebilmesi için
1 litre ham süt sattığımızda 2,5 kilo kesif yem alabilmeliyiz. Bugün, 1 litre
süt 65 kuruş, 1 kilogram yem 80 kuruş, 1 çuval yem 40 liradır. 1 litre ham süt
ile bugün, maalesef 2,5 kilo yerine sadece 810 gram kesif yem alınabiliyor. Bu
sektör, sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır.
Üretimin diğer girdilerinden bir tanesi
de mazottur. 2002 yılında yani AKP iktidarlarının başladığı dönemde, 1 litre
mazot almak için çiftçimizin, süt üreticimizin 1,5 litre ham süt satması
yeterliydi ama bugün gelinen noktada maalesef 1 litre mazot alabilmek için 5-6
litre ham süt satmak mecburiyetindedir.
Hayvancılığımızın geliştirilmesinde
pancar ekiminin, pancar üretiminin de çok önemli bir payı vardır gerek melas
gerekse küspe noktasında. Çiftçimizin 2002 yılında 1 litre mazot alabilmek için
10 kilogram pancar teslim etmesi yeterliyken bugün gelinen noktada 1 litre
mazot alabilmek için 30 ila 35 kilogram pancar teslim etmesi gerekmektedir.
Hani nereden nereye hikâyeleri var ya, bunlardan bir tanesi de hayvancılık
sektöründe dram olarak yaşanmaktadır. Türkiye’de 2002 ve 2011 yılları arasında
hayvansal üretimde ve hayvan ürünleri piyasasında genel durum asla üretici
lehine olmayıp mağduriyeti yanında istikrarsızlık olarak da ortaya çıkmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hayvancılıkta yaşanan son durum ise AKP hükûmetlerinin yanlış politikaları sonucu
tarım sektöründe patlayan bu krizlerle Türk tarımının nerelerden nerelere
gelindiğinin en önemli göstergesidir. Dünyada ve Avrupa Birliğinde çok önemli
üreticisi olduğumuz daha düne kadar canlı hayvan ve ürünlerini ihraç eden
Türkiye'nin durumu, maalesef artık hayvan ihraç eden değil, hayvan ithal eden
bir ülke olduğudur. Bütün dünyada ülkeler bazında hayvan sayısı artarken son
yedi yılda ülkemizde özellikle büyükbaş hayvan sayısı düşmüştür. Son yedi yıl
içerisinde küçükbaş hayvan sayısında da 5 milyon düşüş vardır. Bunun sonucu,
2009 yılı ikinci yarısından itibaren et fiyatları aşırı derecede artmıştır. Bu
artışın nedenlerini iyi analiz edemeyen AKP İktidarı çareyi bir başka yanlış
yaparak et ithal etmekte bulmuştur. Hâlbuki bu noktaya gelineceği takdir
edersiniz ki daha 2006 yılında belliydi.
Evet, değerli milletvekilleri, bilim
adamları ve sivil toplum örgütleri bunu, bu ülkemizin hayvancılıkla ilgili
sıkıntılarını daha 2006 yılında söylemişlerdi. Bunlardan bir örnek vermek
gerekirse Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği tarafından
Kasım 2006’da yayınlanan “Cumhuriyetimizin 100. Yılında Türkiye'nin Hayvansal
Üretimi” adlı kitabın yüz on birinci sayfasında “Türkiye için özellikle kırmızı
et üretimi kritik görülmektedir. Hayvan popülasyonlarından
sağlanacak süt üretimi ile et üretimi uygun bir noktada dengelenmelidir. Aksi
takdirde, özellikle kırmızı et açığı oluşacak ve Türkiye et ithalatına
zorlanacaktır. Eğer Türkiye, kırmızı et açığını ithalatla karşılamaya kalkışır
ve bunu uzun süre devam ettirirse süt ithalatının da yolu açılmış olacaktır.”
denilmektedir.
Yani AKP İktidarı, bu ülkede et
meselesinin süt meselesi, süt meselesinin et meselesi olduğunu anlayamamış,
yıllarca sütün sudan ucuza satılmasına göz yummuş ve süt üreticisinin feryatlarına
kulaklarını tıkamıştır. 2007 yılında yem fiyatlarında yaşanan anormal artış,
süt tozu ithalatının artması, süt fiyatlarının maliyetin altında kalması ve
bunun sonucu damızlık ineklerin kesime gönderilmesi, sonraki yıllarda da et
arzında açığa yol açmış ve et fiyatlarının artmasına neden olmuştur. Daha
sonradan üreticiler muhtelif zamanlarda ve ortamlarda, muhtelif platformlarda
Hükûmeti uyarmaya devam etmiştir. Ancak AKP İktidarı bu feryatları, çiftçimizin
feryatlarını, sivil toplum örgütlerinin feryatlarını duymamış ve hiçbir tedbir
almamıştır.
AKP
İktidarının bu yanlış politika tercihi ve kötü yönetimi sonucu büyükbaş hayvan
sayısı 2008 yılında yüzde 2, 2009 yılında ise yüzde 1 azalmış, 2007 yılında
damızlık hayvanların kesimi nedeniyle artan kırmızı et üretimi ise 2008 yılında
yüzde 16, 2009 yılında yüzde 14 oranında düşmüş ve ortaya çıkan kırmızı et
açığından dolayı et fiyatları artmaya başlamıştır. Sonucunda
Avrupa Birliğine verilen sözler nedeniyle ithalat senaryosu gerçekleşmiş ve et
ithalatı için ortam oluşturulmuş ve ithalata izin verilmiştir. Et ithalat izni,
et fiyatlarını düşürmek için geçici bir çözüm olabilir. Taşıma suyla değirmen
dönmez. Ancak bu yanlış politik tercihin bundan böyle ülkemizi ithal ete mahkûm
edeceği maalesef açıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KEMALETTİN YILMAZ (Devamla) – AKP
İktidarı ülkemiz insanını, ülkemiz çiftçisini desteklemek yerine AB çiftçisini
desteklemeyi yeğlemiştir.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Yılmaz.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Bedrettin Yıldırım, Bursa
Milletvekili.
Buyurun Sayın Yıldırım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hayvancılık konusuyla ilgili olarak
2000’li yıllara döndüğümüzde, oraya baktığımızda, AK PARTİ döneminde tarım
sektöründe ve hayvancılıkta nelerin başarılı olduğunu, nereye gelindiğini
açıkça görmek mümkün.
Hükûmetimiz döneminde, sektörün
gelişmesi ve güçlenmesi için uygulanan kararlı politikalar, sağlanan destekler,
iç ve dış gıda taleplerini karşılayabilecek nitelikte bir yapıyı kazandırmaya
yönelik çalışmalar neticesinde tarım, son on yıllık dönemde büyük bir çıkış
yapan ve ülke ekonomisini dinç tutan bir sektör konumuna gelmiştir.
Tabiat şartlarına, iklim ve çevre
koşullarına bağlı değişmeler ve dalgalanmalara rağmen pazarlama alanındaki
taşıdığı riskler ortadayken, hızlı nüfus artışı, turizmdeki gelişmeler, bu
sektörün bütün bunları karşılamasında önemli bir payı olmuştur.
Kalıcı ve etken politikalar ve
sektördeki temel sorunlara yönelik başlatılan önemli projelerle, küresel finans
krizi süresince 2008 ve 2009 yıllarında büyüme göstermiş, sektör 2010 yılını da
yüzde 2,4 büyümeyle tamamlamıştır. 2011 yılının ilk altı aylık döneminde yüzde
6,8 büyüme göstermiştir.
Sayın milletvekilleri, yakalanan bu
büyüme, ivme ile tarım sektörü, 2004-2011 yılları arasında sekiz yılın
yedisinde büyüyerek son elli yılın en istikrarlı dönemini yaşamaktadır.
Tarımsal gayrisafi millî hasıla 2002 yılında 23 milyar dolar iken, 2010 yılına
gelindiğinde yüzde 21 büyümeyle yüzde 161 artarak 62 milyar dolara
yaklaşmıştır. Tarım sektörü, tüm bu olumlu gelişmeler ile ülkemiz ekonomisinin
yüz akı olurken, aynı zamanda önemli uluslararası kuruluşların açıkladığı
raporlarda da her geçen yıl yükselen bir değer olmuştur. Dünyanın en önemli
uluslararası ekonomik organizasyonlarından birisi olan İktisadi İşbirliği ve
Kalkınma Teşkilatı tarafından 1994 yılından sonra ilk defa 2011 yılında, Türk
tarımıyla ilgili “Tarımsal Politika Reformlarının Değerlendirilmesi Türkiye
Raporu” yayınlanmıştır. Raporda Türkiye'nin son sekiz yılda tarımsal ekonomik
büyüklük açısından Fransa, İspanya ve İtalya gibi tarıma ciddi destekler
sağlayan ülkeleri geride bırakarak Avrupa’da 1’inci sıraya, dünyada ise 4 sıra
atlayarak 11’inci sıradan 7’nci sıraya yükseldiği belirtilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tarımsal
destekler, Hükûmetimiz döneminde özellikle kalite, sağlık, verimlilik ve kırsal
kalkınmayı esas alacak şekilde yeniden düzenlenmiştir. Bu çerçevede 61 kalemde
destekleme yapılmakta olup, bunun 52’si Hükûmetimiz döneminde başlatılmıştır.
Hatırlayınız, daha önceleri doğrudan gelir desteği varken bugün üretime destek
ön sıraya çıkmıştır. Desteklemelerin üretim sezonundan önce açıklanması ve bu
kapsamda üreticilerimizin üretim planlaması yapması da AK PARTİ hükûmetleri
döneminde başlatılmıştır. Bunun yanında, 2009 yılından bugüne kadar 2011
yılında da destek ödemelerinin büyük bir bölümü yılın ilk yarısında ödenmeye
başlanmıştır, 2011 yılının desteklerinin de tümü ödenmiştir. Bu kapsamda 2011
yılı Ekim ayı sonu itibarıyla 5 milyar 958 milyon TL, 2011 yılının destekleri,
çiftçilerimize ulaştırılmıştır. Yıl sonuna kadar bu
rakam 6 milyar 590 milyona ulaşacaktır.
2011 yılı sonu ödemeleri dikkate
alındığında 2003 yılı ile 2011 yılı döneminde tarım sektörüne Bakanlığımız cari
transfer bütçesinden aktarılan nakit tarımsal destek miktarı -fiyat desteği,
faiz sübvansiyonu, ihracat desteği gibi kaynaklar hariç olmak üzere- 43 milyar
TL’yi aşmış olacaktır. 2012 yılında ise tarımsal destekleme bütçemiz geçen
yılın aynı dönemine göre yüzde 20 artmış olacaktır ve takriben 7,2 milyar TL’ye
çıkacaktır.
Sayın milletvekillerimiz, et ithalatı
konusunda da Türkiye’de esasen 2000’li yıllara gelindiğinde başta terör olmak
üzere ciddi şekilde hayvancılığın zarar gördüğünü bilmekteyiz. Buna, et
kombinalarının ve Süt Endüstrisi Kurumunun da özelleştirilmesi eklenince,
özellikle hayvancılık ciddi bir yara almıştır.
Hükûmetimiz döneminde, ilk kez et
kombinalarıyla ilgili bir çalışma başlatılmış, elde kalan et kombinaları tekrar
kamuya kazandırılmış ve bugün hayvancılık sektörüne hizmet vermeye başlamıştır.
Bunların sayıları her gün artmak durumundadır.
Sayın milletvekillerimiz, ithalattaki
vergi indiriminden sonra, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından
günlük olarak fiyat takibi yapılmakta olup, buna göre 26 Nisan 2010’da ortalama
16,13 TL olan dana karkas fiyatı, 22/11/2011’e geldiğinde
yani geçtiğimiz günlere geldiğinde 15,4 TL. Vergi indiriminden sonra daha da
aşağı ineceği muhakkaktır. Elbette, et konusunda üreticimizle tüketicimizin
dengesini de iyi korumak durumundayız.
Değerli milletvekillerimiz,
hayvancılığın geliştirilmesine yönelik de AK PARTİ döneminde önemli destekler
yapılmaktadır. Özellikle, tarım sektöründe önemli bir yere sahip olan
hayvancılık sektörünün geliştirilmesi amacıyla Hükûmetimizce verilen
hayvancılık destekleri önemli oranda artmıştır. Şimdi rakamları vereceğim.
Bu kapsamda, hayvansal üretimin
artırılması, hayvan hastalıklarıyla mücadele ve hayvansal üretimin kayıt altına
alınması amacıyla anaç sığır ve manda, anaç koyun ve keçi, koruyucu aşılama,
büyükbaş ve küçükbaş, süt, suni tohumlamadan doğan buzağı, çiğ süt regülasyonu, yem bitkileri, tiftik keçisi gibi konularda
üreticilerimiz desteklenmektedir.
Ayrıca, GAP ve DAP projeleri de bu
anlamda önemli bir destek vermektedir.
Et üretimini artırmak için ilk defa
2011 yılında etçi ırklardan çevirme melezden doğan buzağılara da buzağı başı
150 TL destek verilecektir.
Hayvancılık destekleri 2011 yılında
2002 yılına oranla rekor artış göstermiştir, yüzde 18 artmıştır. Özellikle 2002
yılında sadece 83 milyon TL hayvancılığa destek verilirken 2010 yılında bu 1
milyar 193 milyon TL’ye çıkmıştır. 2011 yılında hayvancılığa verilen destek
ekim ayı itibarıyla 1 milyar 498 milyona ulaşmıştır. Bu da 2000’li yıllara göre
ne kadar bir desteğin verildiğinin açık bir göstergesidir.
Yine, 2000’li yıllara göre yem
bitkilerine verilen destek 2010 yılında 232 milyonken 2011 yılında bu 257
milyona çıkmış, Hükûmetimiz döneminde toplam yem bitkilerine verilen destek 2,4
milyara ulaşmıştır.
Buzağı desteği 2000’li yıllarda, 2010
yılında 42 milyon, 2011 yılında bu 46 milyona çıkmış.
Yine, aşı desteği 8,8 milyonken bugün
8,9 milyona çıkmış, toplamda 24 milyonluk bir buzağı desteği ve aşı desteği
verilmiştir.
Sayın milletvekillerimiz, hayvancılık,
Hükûmetimizce öncelikli sektör olarak ele alınmış olup bu kapsamda hayvancılık
destekleri, sektörün gelişmesi ve verimliliğinin artmasına yönelik olarak
etkinleştirilmiştir.
Biraz önce ifade ettiğim gibi, et balık
kurumları etkin hâle getirilmiş, bugün özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki et
balık kombinaları üreticilerimizin, hayvan yetiştiricilerimizin önemli ölçüde
ihtiyacını karşılama konusunda gayret göstermektedir.
Hayvancılık desteklemelerinin tarımsal
destekler içerisindeki payı önemli seviyede artmıştır. 2002 yılında tarımsal
destek bütçesi içerisinde hayvancılığa verilen pay 4,4 iken, 2011 yılında bu
yüzde 26’ya çıkarılmıştır.
Aynı şekilde, hayvancılıkta destek
kalemi sayısı da 2002 yılında sadece 4 kalemde destek verilirken bugün 27
kaleme çıkarılmıştır.
Hayvancılıkta yine asıl önemli bir
destek de sıfır faizli kredi uygulaması, yine AK PARTİ hükûmetleri döneminde
başlamıştır. Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinin öncülüğünde tarım
kesimine…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldırım, teşekkür
ediyorum.
BEDRETTİN YILDIRIM (Devamla) -
…kullandırılan kredilerle faizler, hayvancılık sektörü için yüzde 100 sübvanse
edilerek ciddi şekilde artırılmıştır.
Ben sözlerimi bitirirken hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi lehinde söz isteyen Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili.
Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından
alkışlar)
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; Milliyetçi Hareket Partisi önergesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN – Öneri Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Öneri üzerine.
Önergesi değil öneri, düzeltiyorum.
Değerli arkadaşlar, 3 Kasım 2002’de
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldi ve dokuz yıldır iktidardasınız.
Maşallah, kimsenin beceremediğini siz becerdiniz. İlk defa, cumhuriyet
tarihinde, kurbanlıklar dışarıdan ithal edildi ve bu ithal edilen kurbanlıkları
insanlara yedirdiniz. Siz de kestiniz mi bilemiyorum ama içinizde hoca vardır
veya ilahiyatçı arkadaşlarınız da vardır, soracağım: Şimdi, Anadolu ismiyle
buruk hayvan veya kısırlaştırılmış hayvan kurban olur mu, olmaz mı? Onu bana
bir söyleyin bakayım.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Sizde hoca
var ya bir tane, ona sorun.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Olmaz değil mi?
Bizim hocalarımız var, bunu da araştırdık. Olmaz değil mi?
Evet, şimdi değerli arkadaşlar… Bakın,
sırayla konuşalım.
BAŞKAN – Sayın Öğüt, lütfen, karşılıklı
konuşmayalım. Genel Kurula hitap edin.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – İlk defa
cumhuriyet tarihinde kısırlaştırılmış hayvan kurban kestirdiniz.
Kısırlaştırılmış hayvan kusurlu hayvandır. Kusurlu hayvan kurbana caiz
değildir. Bütün din aydınları, fetva, herkes böyle veriyor ama ne yazık ki…
Bunu, maazallah, başka bir parti yaptırsaydı yemin ediyorum kıyameti
kopartacaktınız. İşte, Lüleburgaz’da hayvanlar orada. Hepsi buruk, hepsi
kısırlaştırılmış ve o hayvanları satabilmek için, köprüden, Anadolu’dan gelen
insanların hayvanlarını ortalıkta götürüp sattırmamak için, o hayvanlar
satılsın diye orada kardeşim bir baraka koydunuz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Kredi
kartıyla da caiz değil, kredi kartıyla da!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi değerli
arkadaşlar, Anadolu’nun çeşitli illerinde, köylerinde, ahırlarda insanlar binbir güçlükle hayvan besliyor ve bu hayvanlarını yılda
bir defa kurbana getirip kesmek için gayret gösteriyor ama Anadolu yakasından
Avrupa yakasından geçirip adam hayvanını kurban edemedi. Niye?
Kısırlaştırılmış, dışarıdan gelen hayvanları kessinler diye bunu yaptırmadı bu
Hükûmet.
Bakın, şunu söyledim değerli
arkadaşlar: Ben oraya gittim. Arabayla da geçirdim ve buna müdahale ettiler.
Diyorum ki: “Kardeşim, niye göndermiyorsun Trakya’ya?” Diyor ki: “Trakya’ya
göndermeyiz. Trakya’da şap yok, Anadolu’da şap var.” Peki, Anadolu yakasında
şap varsa hastalıklı hayvanları niçin kurban ettiriyorsunuz? Anadolu’dan gelmiş
hayvan, veteriner kontrolünden geçmişse bunun belgesi var, sağlık belgesi; pasaportu
var, nüfus kaydı var. Bırakın, gitsin. “Olmaz…” Yahu, nasıl olmaz? Peki, bu
vatandaşa niye zulüm ediyorsunuz?
Niye olmaz biliyor musunuz arkadaşlar?
Ürdünlü –bakın, bunu not alın- Hicazi firması var.
Ürdünlü Hicazi firması şu anda Et ve Balık Kurumunun
et ve karkas et ve hayvanlarının ithalatını yapan tek firmadır. Et ve Balık
Kurumunun yüzde 90’ını bu firma yapmış. Bu firma Ürdünlü
firma. Ben gözlemci olarak gittim. Nasıl yapıyorlar biliyor musunuz?
Diyelim ki 8 tane firma katıldı. “Efendim, o yok, bu yok.” Çekiliyorlar, 3 tane
kalıyorlar. 3 tanesi de “Efendim, bir müsaade verelim.” diyorlar, dışarıda
anlaşıyor, geliyorlar, tek firma! Bütün ihaleleri Ürdünlü Hicazi
firması aldı.
Şimdi, bakın, daha önemlisini
söylüyorum arkadaşlar…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – O
zaman caiz!
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Başkası alamaz
zaten!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Zaten başkası
alamaz dediğin gibi de. Bunlar aldılar.
Şimdi, Ürdünlü Hicazi
firması getirdiği hayvanları kaç paraya getirdi, Türk köylüsü kaç paraya
satıyor? Bakın, bu çok önemli, bunu not alın. Ürdünlü Hicazi
firmasına ihale yaptılar, kurbanlık hayvanları 18.250 liraya Türkiye’ye karkası
satıyorlar, 18.250 liraya. Peki, tamam, kurbanda bu kadar hayvan kaldı bizim
kendi köylümüzün. Bu hayvanları da normalde bu fiyattan almaları lazım değil mi
Et Balık Kurumunun?Adalet bu
değil mi, kalkınma bu değil mi, hak bu değil mi, yetim hakkı yememek bu değil
mi kardeşim? Ama almadılar. Kaç paraya aldılar? 14 lira! İnternetinde var Et
Balık Kurumunun.
Değerli arkadaşlar, bizim kendi
köylümüze yazık değil mi? Yani siz Ürdün’lü Hicazi firmasını zengin etmek için 18.250’den alıyorsunuz,
kendi köylümüze gelince 14 lira. Yazıktır, günahtır, haramdır. Bu tamamen kul
hakkı yemektir. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Başbakana buradan
sesleniyorum. Böyle bir zulüm olabilir mi!
Değerli arkadaşlar, yani biz
parlamenteriz, milletvekiliyiz. Bunları biz dile getirmeyeceğiz de kim dile
getirecek?
Siz kusurlu hayvanı getiriyorsunuz,
kısırlaştırılmış hayvanı kurban yapmak, o hayvanı Ürdünlü Hicazi
firmasının malını satmak için kendi vatandaşının malını almamak için formül
üretiyorsunuz ve ben bunu yakaladım. Eğer bu hayvanlarda hastalık varsa…
Buradan söylüyorum şimdi. Bunu da belgeli söyleyeceğim. Adapazarı’nda,
Sakarya’da, -milletvekilimiz buradaydı biraz önce- Sakarya Pamukova’da bir
firma –firmanın ismini söylemeyeceğim- hayvan aldı Sayın Başkanım, ithal hayvan
aldı. Hayvanların hepsi mavi dil hastalığı çıktı, mavi dil hastalığı. Bunu kim
tespit etti? Yine bizim İstanbul Pendik’teki veteriner kliniğimiz tespit etti
arkadaşlar. Bu hayvanlarda mavi dil hastalığı var. Bu hayvanlar üzerine ben
gittim. “Bu hayvanların eğer bulaşıcı hastalığı varsa -sinekten geçiyor- diğer
hayvanlara geçerse Türkiye’de hayvan hastalığı başlayacak, lütfen, derhâl
bunların itlaf edilmesi lazım.” dedim ama “tamam” dediler, bilmem ne dediler.
Firmanın sahibi, Pamukova’daki firmanın sahibi dava açtı bunlara, protesto
çekti noterden, “Benim zararımı ödeyin.” dedi Tarım Bakanlığına. Tarım Bakanı
dedi ki: “Aman sen sesini çıkartma, al sana paranı kardeşim bize hayvanları
ver, biz itlaf edeceğiz.” Yani hayvanlar imha edilecekti.
Ne oldu biliyor musunuz? O hayvanlar
itlaf edilmedi, hastalıklı hayvanlar, duyumuma göre, Gaziantep’e götürülüp
orada kestirildi kardeşim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Duyum mu,
gerçek mi?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Evet, ben Büyük
Millet Meclisinin kürsüsünden konuşuyorum. Bunlar da doğrudur ve ispatlıdır.
Kimse inkâr edemez, edemediler de.
Değerli arkadaşlar, hastalıklıysa bize
mavi dil hastalıklı hayvanı niye yedirdiniz? Bizim kendi öz Türk köylüsünün
malını niye sattırmıyorsunuz? Müslümanlığı kimse bırakmıyorsunuz, gâvurun malını daha pahalıya alıyorsunuz, Müslüman’ın malını
daha ucuza alıyorsunuz. Böyle bir zulüm olabilir mi?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ensar Bey,
bu işlere de mi başladın, fetva işlerine?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, bakın -sürem bitiyor- ben bir milletvekili olarak bundan utanç
duyuyorum. Mavi dil hastalıklı olan hayvanları itlaf edilmişse, buradan
sesleniyorum Tarım Bakanına, nerede itlaf edilmiş, nerede gömülmüşse bize
kemikleri göstersinler kardeşim. Kemiklerini göstersinler. Gösteremiyorlarsa bu
Tarım Bakanı derhâl istifa etsin, derhâl. Ayıptır, yazıktır! Türk köylüsüne beş
kuruş para vermiyorsun, öteki adama gelince her türlü şey serbest diyorsun. Bu
ne hikmeti âlemdir ki bu Ürdünlü Hicazi firmasında ne
var arkadaşlar? Hele bunu bir araştırsanıza.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O da
ihaleyle almıştır.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – İhaleyle! Bütün
ihalelerin yüzde 90’ını bu adam nasıl alıyor arkadaş?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İhalesiz
olmaz.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Değerli
Başkanım, yapmayın! Peki, aldı, o da olabilir, diyelim ki o da doğru. 18,5
liraya ondan alıyorsun da bizim kendi köylümüzden niye almıyorsun? Onu bir
sorun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Onu
demiyorum, ben ihaleyi diyorum, ihaleyi.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Tamam, ihale
öyle de ben de diyorum ki Türk köylüsünün elinde mal kaldı, zarar etti, millet
perişan oldu, araba parası yok, kamyon parası yok, geri gidecek parası yok,
satamamış, perişan durumda, Et Balık Kurumuna verecek, Et Balık Kurumu diyor
ki: “14 liradan alırım.” Hem de nasıl? “12, 13, 14 lira” diyor. Birinci, ikinci, üçüncü kalite. Yani 14 lira da değil, senin
hayvanın biraz zayıfsa diyor ki ikinci kalitedir, hemen 13’e istiyor. Bu
nedenle, değerli arkadaşlar, hayvancılığı öyle bir duruma getirdiniz ki perişan
ettiniz. Bakın, kaçak hayvan nereden geldi, biliyor musunuz? Geçen dönem
-resimler vardı, keşke o resimleri getirseydim- Hindistan’dan ve Afganistan’dan
kaçak hayvan geldi, hörgüçlü, deve hörgücü var ya. Hindistan’ın ineklerini
biliyorsunuz. Nereye geldi? Kars’a gelmiş, bizim memleketimize ya. Hayvancılık
bölgesi Kars’a gelmiş.
Şimdi, değerli arkadaşlar, biraz önce
Bursa Milletvekili dedi ki, ya biz şunu yaptık, bunu yaptık. Bursa Milletvekili
Tarım Kredi Genel Müdürüyken kendi döneminde Bursa’da Büyükorhan
ve Harmancık ilçelerinin Tarım Kredi Kooperatifini kapattı. Hiç konuşmaya
hakkın yok kardeşim! Bak, Büyükorhan ve Harmancık.
Yalan mı? Şimdi, bunu sen kapatıyorsun, geliyorsun, burada diyorsun ki:
Hayvancılık böyle, tarım böyle.
Değerli arkadaşlar, her neyse, ne
olursa olsun bizim köylümüze lütfen kredide kolaylık tanıyın, teşvikte kolaylık
tanıyın ve bizim köylümüz kalkınsın, Türkiye kalkınsın. Niye biz dışarı
veriyoruz? Şu anda dışarıdan et aldığınız ülkelerin yüzde 30, yüzde 40 kırmızı
et açığı var. O kırmızı et açığını da domuzla kapatıyorlar. Şimdi, bu
hayvanlara domuz artıklarını yedirip yedirmediğini ben nereden bileyim?
“Müslüman mahallesinde salyangoz satmayın.” diyorum ve Türk köylüsüne sahip
çıkın.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Erdoğan, Adıyaman
Milletvekili.
Buyurun Sayın Erdoğan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; MHP’nin verdiği araştırma önergesinin
aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri, hayvancılık
ülke ekonomisini geliştiren, birim yatırıma en yüksek katma değeri oluşturan ve
en düşük maliyetle istihdam imkânı sağlayan bir sektördür. Gerek dünyada
gerekse ülkemizde nüfusun ve refahın artması, hayvansal ürünlere olan talebi de
artırmaktadır. Dolayısıyla Tarım Bakanlığımız da bu noktada tedbirler almış,
hayvancılığa gereken önem nasıl verilirmiş bunu göstermeye başlamış.
Hayvancılıkta yapılan çalışmalarımız ne noktaya gelmiş onları da sizlerle
paylaşmak isterim.
Değerli milletvekilleri, hayvancılık
üvey evlat olmaktan ilk defa AK PARTİ döneminde çıkarılmıştır. Hak ettiği
seviyeye bu sektör AK PARTİ İktidarıyla gelmiştir. Ne yapılmış? Tabii, bizler
fırsat buldukça AK PARTİ İktidarında yapılan çalışmalardan, bunlardan bahsetmek
istiyoruz ama bir hakkı da teslim edelim, sizin yaptığınız dönemde verilen
desteklemelerden de bahsetmek isteriz.
2002, AK PARTİ İktidarından önce
hayvancılığa verdiğiniz destek 83 milyon TL sadece.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sonucu konuş.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – 1,5 milyar
TL 2011 yılında hayvancılık sektörüne yapılan destek. Tarımsal desteklemelerde
hayvancılığın payı 2002 yılında yüzde 4’ten, İktidarımız döneminde artan bir
seviyeyle, yüzde 27’ye çıkartılmıştır.
Şimdi, MHP’nin verdiği bir grup önerisi
var. Birazdan söyleyeceğim, ona nasıl bir gerekçe yazmışlar, nerelerde
kalmışlar, çağın ne kadar gerisinde kalmışlar, oturup düşünmeleri lazımdı
diyeceğim ama biraz meraklansınlar. Hayvancılıkta yapılan çalışmalardan biraz
daha bahsedeyim.
Öyle
50 baş, 10 baş değil, damızlık birlikleri veya tarım müdürlüklerinde kaydı olan
besicilerimize 5 hayvanı olmak üzere hayvan başına 225 lira, soy kütüğü olursa
50 lira, buzağı doğduğunda 25 lira, sütün litresine büyükbaşta 80 kuruş,
küçükbaşta tam 2,5 katına varan bir artış, 150 kuruş; yem bitkisi ekerse dekara
80 lira, aşı yaptırırsa 25 lira destekleme veriyoruz. İlk
defa 2011 yılında etçi ırklarda çevirme melezi buzağılara 150 TL destek
verilmekte.
Tarımsal kalkınma kooperatiflerine tam
destek veriliyor. 1999-2002 arası 287 kooperatif sadece 87 milyon TL ile
desteklenir iken, AK PARTİ İktidarında tam 1.800 kooperatif 1,5 milyar TL’lik
bir destekleme almıştır. Kooperatif ortaklarına 179 bin baş damızlık düve, 338
bin baş damızlık koyun ve keçi dağıtılmıştır. 2010 yılında başlatılan faizsiz
hayvancılık kredileri 5,7 milyar TL’ye ulaştırılmıştır. Talep eden üretici
sayısı 105 bindir. Bunun 85 bini, sadece 50 başın altındaki işletme
kapasitesine sahip olan çiftlik sahiplerine yapılan ödemedir. 2002 yılında 50
başın üzerinde çiftlik sayımız 4 bin iken AK PARTİ İktidarında yapılan bu
desteklemelerle 24 bine çıkartılmıştır. GAP kapsamında ve DAP kapsamındaki
illerde damızlık süt işletmesi ya da kombine ve etçi ırklarla damızlık
işletmeleri kuranlara inşaata yüzde 30, makine ekipmana
ve düve alımına yüzde 40 destek vermişiz.
Ülkemiz hayvancılığının kaliteli kaba
yeme ihtiyacı var. Meraları ıslah etmişiz. 6.800 hektarlık mera ıslahı
yapılırken AK PARTİ İktidarından önce, bizim dönemimizde 400 bin hektar alanda
mera ıslahı yapmışız. Yem bitkileri üretim alanını 1,2 milyon hektardan 2,2
milyon hektara çıkarmışız. Kaba yem üretimimiz 25 milyon tondan 37 milyon tona
çıkartılmış, ihtiyacımızın yüzde 75’ini karşılar seviyeye gelmişiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
eğer biz bu çalışmaları yapmış olmasaydık, bu başarıları milletimizin hanesine
kazandırmamış olsaydık bugün bunları konuşabilir miydik? Eğer biz muhalefetin
bu vizyonsuzluğuna takılıp kalsaydık tarımsal
gayrisafi yurt içi hasılamız 23,7 milyar dolardan 62,4 milyar dolara çıkar
mıydı? Eğer biz muhalefetin çapsızlığına takılıp kalsaydık ülkemizi tarımsal
üretim değeri açısından dünyada 11’inci sıradan 7’nci sıraya yükseltebilir
miydik?
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) – Doğru
konuş, doğru! “Vizyonsuz, çapsız” ne demek?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Eğer biz
muhalefetin çıkardığı krizlere, kavgalara aldırış etseydik dünyanın takdir
ettiği ekonomik başarılara imza atamazdık.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bugünkü
rapordan haberin var mı, bugünkü rapordan?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Tarım
ürünleri ihracatımızı 4 milyar dolardan 12 milyar dolara çıkartabilir miydik?
Eğer biz muhalefetin bu üslubuna karşılık verseydik 74 milyonu kucaklayan bir
siyaset tarzını tabii ki ortaya koyamazdık ama AK PARTİ milletimizin gönül dünyasını
okuyor, milletimizin nabzını dinliyor ve adımlarını ona göre atıyor.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
Telefonlarını da dinliyor, telefonlarını da!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Hangi dille
konuşursanız konuşun biz Yunus’un diliyle, Mevlânâ’nın diliyle, Hacı Bektaş
Veli’nin gönül zenginliğiyle, halkın, milletin diliyle konuşmaya devam
edeceğiz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Angus diliyle, angus dili! Yeni
bir dil var artık, angus dili!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, işte bu yaptığımız çalışmalarla Türkiye'nin itibarı arttı,
Türkiye'nin refahı, mutluluğu, umudu, heyecanı arttı. Türkiye’nin Avrupa’daki,
dünyadaki konumunu güçlendirdik. Mutluluğun resmini yapamayacağımız gibi,
harita üzerinde de gösteremeyiz ama biz, bu ülkenin gönül haritası üzerinde
kardeşliğin resmini çizmenin, dayanışmanın, paylaşmanın resmini çizmenin
mücadelesini veriyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Korumalarla
dolaşıyorsunuz.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Türkiye
için, millet için hizmet üretmeye, eser üretmeye gayret ediyoruz.
Değerli MHP yetkilileri, şimdi
soracağım, şu gerekçe elimde, bakın gerekçede, yeni dönemde milletvekili olan
arkadaşlar imzalarını atmışlar araştırma önergesine, çeviriyorum gerekçeyi
okuyorum, ne kadar gerilerde kalmışsınız, herhâlde şaşırmışsınız, geçen dönemde
verilen önergeleri koyup gündeme getirmişsiniz. İnşallah, bu bir dalgınlık
alameti olsa gerekir diye düşünüyorum, bu yeni dönemde daha fazla dikkat
edileceği ümidi içerisindeyim.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sorun devam
ediyor.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Bunları
tekrar araştırırsanız, daha doğru, daha güzel imza atılmış olur.
MHP’nin araştırma önerisi aleyhinde
olduğumu ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Konuşmacı, konuşmasında “muhalefetin çapsızlığı” diyerek partiler
arasında da herhangi bir ayrım yapmayarak Cumhuriyet Halk Partisini kastetmek
suretiyle sataşmada bulunmuştur, 69’uncu maddeye göre söz istiyorum efendim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın
Metiner’in görev sahasına girmiştir, çap konusuna girmiştir!
BAŞKAN - Sayın Şandır, sizin talebiniz
yine aynı şekilde…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet, aynı
konuda efendim, bizim ismimizi de kastetti.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan, Sayın Öğüt’ün konuşmasıyla…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın
Metiner’in iştigal sahasına girdi!
Çapı kaptırdın,haberin olsun Sayın Metiner!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Metiner
kadar taş düşsün… Senin Metiner korkun…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bir çap vardı
elinde, o da gitti!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP
sıralarından alkışlar)
İki dakika süre veriyorum Sayın
Hamzaçebi.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğan’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Sayın Konuşmacı,
bütçe rakamlarından habersiz! Sayın Konuşmacıya benim tavsiyem, gitsin
Hükûmetin 2012 Bütçe Tasarısı’nı incelesin, önceki yılların bütçe kanunlarını,
bütçe uygulamalarını incelesin, bir de o beğenmedikleri 2002 yılının bütçesini
incelesin. Hayvancılığı değerlendirebilmek için bu rakamlara ihtiyaç var. 2002
yılı bütçesinin, o beğenilmeyen 2002 yılının, o kötü yılın… Öyle takdim
ediliyor. Evet, kriz sonrası bir yıldır, Türkiye'nin iyi yıllarının örneği
değildir ama o beğenilmeyen yılda tarım sektörüne bütçeden yapılan desteklerin
millî gelire oranı binde 53’tür. Siz dört yıldır bu oranın altındasınız. Siz
2007 yılından itibaren 2002 yılının gerisinde tarıma destek veriyorsunuz.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Gelirimiz arttı
da ondan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Siz
tarım sektörüne, çiftçiye destek vermek yerine, iki kamu bankasından Başbakanın
hatırlı kişilerine destek veriyorsunuz. Önce oralara gelin, o destekleri
değerlendirin; ondan sonra gelin, burada laf edin.
Hayvancılıkta tablo farklı değildir,
tarım sektöründe farklı değildir, ekonomide farklı değildir, işsizlikte farklı
değildir. Ekonominin tasarruf oranına bakın. Tasarruf etmeyen ekonomi yatırım
yapamaz. Tarihin en düşük seviyesindedir tasarruf oranı Türkiye’de şu anda.
Bunları yükseltemeyen bir ekonomi yatırım yapamaz, yatırım yapamayan ekonomide
işsizlik azalmaz. İşsizlikte daha sizden önceki dönemleri yakalayabilmiş
değilsiniz. Önce bunları öğrenin, ondan sonra bu kürsüye çıkıp konuşun.
Tavsiyem budur.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Hamzaçebi.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan, Sayın Hamzaçebi, Başbakanımızın da ismini zikrederek…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Canikli, önce Sayın Şandır’a iki dakika söz vereceğim İç Tüzük’ün
69’uncu maddesi gereğince sataşmadan dolayı, sonra size soracağım.
Buyurun Sayın Şandır.
2.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Adıyaman
Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür
ederim.
Çok talihsiz bir konuşma oldu. Ne
ismine ne iline ne tecrübesine yakışmaz bir konuşma. Sayın Erdoğan, siz
muhalefetin ne çapını ne vizyonunu ölçmek durumunda
değilsiniz, böyle bir hak yok. Meseleniz kavga etmekse… Bir de çatışmacı
üslupla suçladınız muhalefeti, e siz çatışma istiyorsunuz.
Aziz dostum, ayinesi
iştir kişinin, lafa bakılmaz. Bir sonuç olarak, Türkiye’yi on yıldır
yönetiyorsunuz. Bugün hayvancılığa iyi diyebilmek mümkün mü? İyi olsaydı
dışarıdan canlı hayvan ithal etmek gibi bir mecburiyete düşer miydi bu ülke?
Canlı hayvandan vazgeçtik, karkas et ithal eder hâle geldiniz. Yani utanmak
gerekir diyeceğim ama üzerinize almayın lütfen. Gerçekten, çiftçimiz çok zor
durumda. Yani her dört çiftçiden biri tarımdan çıkmış, karnını doyurabilse,
doğduğu toprakta çocuklarının karnını doyurabilse çiftçilikten vazgeçebilir mi?
Hepiniz Anadolu’dan geliyorsunuz. Birçoğunuz tarımın içinden geliyorsunuz.
Hangi alanda çiftçimiz dünden daha iyi diyebiliyorsunuz? Mersin milletvekilleri,
limonu kaça satıyor bugün çiftçimiz?
Yani şimdi bir başka şey daha
söyleyeceğim: İktidar, özellikle siyaset konuşmalı ama iktidar konuşmamalı,
iktidar yapmalı. Yaptığıyla övünen bir siyaseti alkışlamak mümkün mü?
Yapamadığını konuşmak, toplumdan helallik dilemek mecburiyetinde değil mi? Ben
tabii bir şey söylemiyorum, Sayın Hamzaçebi söyledi: Bir ekonominin iyiliğini
belirleyen temel faktörlerden biri tasarruf miktarıdır. Açın, kayıtlarınıza
bakın, bugün ülke 2002’nin yarısı oranında tasarruf etmektedir. Bu demektir ki
ne kadar iyi olursanız olunuz, bir kenara para koyamıyorsunuz. İyi durumda
değilsiniz, iyiyiz diye övünmeniz hak değil, doğru değil, yakışık değil.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Şandır.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan…
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – IMF borçları
azaldı…
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – Merkez
Bankası…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan, biraz önce Sayın Hamzaçebi konuşmasında ithamda bulundu.
BAŞKAN – Efendim?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Hamzaçebi biraz önceki konuşmasında Sayın Başbakanımızın da ismini zikrederek
banka ve kredi, usulsüz alındığı şeklinde bir ithamda bulundu. Sataşmadan söz
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
İki dakika süre veriyorum, Yine 69’uncu
maddesine gereğince. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.-
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Hamzaçebi’nin bahsettiği olayla
ilgili geçen dönem bir gensoru önergesi verildi ve bu konuşuldu. Yani muhtemelen
kastedilen o.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Siz
hangisini kastediyorsunuz? Ben öyle bir şey söylemedim ki!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Vakıflar
Bankası ve Halk Bankasından geçen yıllarda bir medya grubunun kullandığı
kredilerle ilgili.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ne
malum konuşulduğu?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Gensorunun
aleyhinde grup adına ben yapmıştım konuşmayı. Bakın, o zaman da belgeleriyle,
rakamlarıyla -Meclis kayıtlarından rahatlıkla bulunabilir- çok net bir şekilde
ortaya koymuştuk. Faiz oranı benzerlerinden yüksek, alınan teminat benzer proje
kredilerinden kat kat daha fazla. İnanılmaz bir şekilde her açıdan, esasında
krediyi alanın tamamen aleyhine bir şekilde işlemiş. Yani tabi, tartışma açmak
istemiyorum ama bu konuşulmuş o zaman, belgeleriyle ortaya konulmuş, en ufak
bir sıkıntı, en ufak bir bankacılık kuralları dışında uygulamanın olmadığı
bütün belgeleriyle ortaya konulmuş. Dolayısıyla, onun dışında var ise bir
bildiğiniz açık olarak gelin, konuşalım, gelin, söyleyin konuşalım.
Değerli arkadaşlar, bakın, ölçü nasıl
olmalı tarımda? Yani işte herkes bir şeyler söylüyor “Şöyle öldü, şöyle bitti.”
Bakın, biraz önce rakamlar da verildi 2002’de, bizden önce olduğu için
söylüyorum…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya, geç
2002’yi kardeşim, bugüne bak, bugüne.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …tarım
sektöründe yaratılan millî gelir 23 milyar dolar, şimdi 60 milyar dolar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye ithalat
yapıyorsunuz, niye?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Allah
aşkına, bu nasıl küçülme, bu nasıl yok olma? Ayrıca, tarımdan geçinen
insanların da sayısında azalma olmasına rağmen, bakın, çalışanların sayısı
yüzde 36’dan yüzde 24’e düştü, buna rağmen, millî geliri ikiye katlanmış döviz
bazında, reel olarak. Allah aşkına, bundan daha bir ölçü var mı?
Değerli arkadaşlarım, biraz önce Sayın
Öğüt çok yanıltıcı ve yanlış bilgi verdi. Bakın, 60 kişi o et ihalelerine
çağrıldı -kendisi de ihaleler yapılırken oradaydı- 8 firma girdi ve ne kadar
rakam biliyor musunuz, ihale rakamı, onun söylediği gibi değil, 12,4; karkas
etin Türkiye’ye, Et Balık Kurumuna maliyeti 12,4 lira. Sayın Ensar Öğüt’ün
söylediği kurbanlık koyun, kurbanlık hayvan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …onun da
ihale rakamı yine aynı şekilde –kendisi oradaydı- 5 dolar…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Canikli.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hep aynı
adamlar ihaleleri alıyor, bunları söyleyin.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …en düşük
fiyatlar ve bunun bir başka fiyatı da 14,4 lira.
BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, bütün bunların hepsi gerçek dışıdır. Hiçbir şekilde çiftçilerimize,
hayvancılıktan geçinen vatandaşlarımıza en ufak aykırı, olumsuz uygulama söz
konusu değildir…
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) –
Sayın Canikli, fındıkta fon paraları ne oldu?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …buna
rağmen, bu rakamların düzeltilmesi gerekiyor.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Canikli, teşekkür
ediyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İğdiş edilmiş
hayvanları niye sattınız?
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler…
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz, yerine
getireceğim.
Önce 20 kişiyi tespit edelim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Tarhan, Sayın
Tezcan, Sayın Altay, Sayın Canalioğlu, Sayın Tayan, Sayın Öğüt, Sayın Gök,
Sayın Toptaş, Sayın Aygün, Sayın Tanal, Sayın Özcan, Sayın Yüceer, Sayın Eyidoğan, Sayın Aksünger, Sayın
Baydar, Sayın Bilgehan, Sayın Özbolat, Sayın Çetin,
Sayın Özgündüz.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
Hayvansal üretimimizdeki düşüşün asıl sebeplerinin ve uygulamaların toplumun
bütününün çıkarına olup olmadığının ortaya konması amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, 23/11/2011 Çarşamba
günü Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri
kabul edilmemiştir.
Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun…
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkanım,
özür dilerim, ben demin konuşurken… Sayın Başkan farklı konuştu, sözlerim
çarpıtıldı, onunla ilgili bir dakikalık açıklama yapmak istiyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Çarpıtmadım, aynen rakamları kullandım.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Bir dakika…
BAŞKAN – Eleştiri sınırları içerisinde
Sayın Öğüt. Zaten konuyu oyladık, konu kapanmıştır.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Hayır, hayır…
“Kurbanlıkları -Et Balık Kurumunun İnternet sitesinde- 5 dolar 7 sente almış.”
diyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben de onu
söyledim zaten.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Bunu da
çarptığın zaman 1.800’le 9 bin küsur yapıyor, onu da çarptığın zaman 18.252
yapıyor.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt,
sözleriniz tutanaklara geçti.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – 18.252 lira
yapar, 12 bin lira değil.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – 14,4.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) –12 bin lira daha
önce alınan şeydir.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır,
kurbanlık 14,4.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Nebati ve Sayın Önder, söz
talebiniz var.
İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilen önerileri, getirilen önerileri, İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre usul hakkındaki konuşma
çerçevesi içerisinde değerlendiriyoruz. Söz hakkınız söz konusu değil efendim.
Onun için, eğer herhangi bir sataşma veya başka bir konu olduğunda
değerlendiririz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) –
Başkanım, sadece küçük bir açıklama yapacaktım.
BAŞKAN - Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın
Başkanım, sadece küçük bir şey, bütün Genel Kurulun dikkatine sunacağım küçük
bir şey.
BAŞKAN – Efendim?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Önemli
bir şey, basit bir açıklama sadece. Önergeyle ilgili değil, üslupla ilgili
buradan bir dakikalık bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Anladım Sayın Önder de bir
usulü olması lazım, yani İç Tüzük’te bir yeri olması
lazım ki size söz verebilelim veya Sayın Nebati’ye
söz verebilelim.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Sayın
Başkanım, Grubumuza yönelik bir soru sormuştu, onun için ben…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) –
Efendim, madem 2 tane var, verebilirsiniz. Ne olacak ki, bir dakika yani?
BAŞKAN – Lütfen Sayın Önder… Teşekkür
ediyorum.
3.-
İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu ve arkadaşları
tarafından kadına yönelik şiddetin nedenlerinin araştırılması hakkında verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 23/11/2011
Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı
birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Sayı:
95 23.11.2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun, 23.11.2011 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Milletvekili
Grup
Başkanvekili
Öneri:
İzmir
Milletvekili Mustafa MOROĞLU ve arkadaşları tarafından, 27 Ekim 2011 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "Kadına yönelik şiddetin
nedenlerinin araştırılması" hakkında verilmiş olan Meclis Araştırma
Önergesinin, (95 sıra nolu) Genel Kurul'un bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 23.11.2011 Çarşamba
günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi lehinde
söz isteyen Ayşe Gülsün Bilgehan, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Bilgehan. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) – Sayın
Başkan teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, değerli
arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, eminim kürsüye
çıktığım şu anda Türkiye’nin pek çok yerinde birçok kadın şiddete uğruyor.
Bunlardan 5 tanesi büyük ihtimalle öldürülecektir ve biz de haberlerini yarın
gazetelerden okuyacağız. Dünyanın her yerinde kadına yönelik şiddet, en yaygın,
en sıradan insan hakları ihlali olarak görülüyor. Bu yüzden 25 Kasım Birleşmiş
Milletler tarafından Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü olarak
belirlenmiş. O gün, sadece kadınlara
değil hepimize, kadınların şiddet nedeniyle ölmemesi, şiddete uğramadan
yaşayabilmesi için ciddi bir mücadele vermemiz gerektiğini, şiddetten uzak bir
dünya yaratmanın görevimiz olduğunu hatırlatıyor.
Sayın milletvekilleri, Adalet Bakanının
yaptığı açıklamaya göre Türkiye’de son yıllarda kadına karşı şiddet -hepinizin
bildiği gibi- yüzde 1.400 arttı. Bu, sadece sorunun görünür olmasından
kaynaklanmıyor çünkü bu veriler adalete yansıyan olaylara dayanıyor. Traktörlü trafik kazalarında ölen gencecik kadınların,
intihara mahkûm edilerek hayatına son veren kızların gerçekte cinayet kurbanı
olup olmadıklarını çoğu kez bilmiyoruz.
Türkiye’nin milletvekilleri olarak
kadın cinayetlerine her gün bir anlamda tanıklık ediyoruz. Bu cinayetleri daha
ne kadar seyredeceğiz? Bu cinayetleri durdurmak mümkün değil mi? Elbette
mümkün. Başka ülkeler, yıllardır gündemde olan bu sorunu çözmek için etkileyici
önlemler aldılar ve başarılı oluyorlar.
Dünyada her 5 kadından biri hayatı
boyunca bir kere fiziki şiddete maruz kalırken, bu sayı ne yazık ki ülkemizde 3
kadından biri. Demek ki biz bu konuda başarılı olamadık. Zaten Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin bu konuda mahkûm ettiği tek ülkeyiz, hatta şöyle çelişkili
bir gerçekle de karşı karşıyayız. Kadın haklarından konuştukça, eşitliği
gündeme getirdikçe, hatta her yasal iyileştirmeden sonra, adeta bunların acısı
kadınlardan çıkarılıyor.
Profesör Doktor Yılmaz Esmer’in
araştırmasına göre “Bazı kadınlar kocalarından dayak yemeyi hak ediyor.“
diyenlerin oranı 1996’da yüzde 19 iken, 2011’de bu oran yüzde 30 olmuştur.
Aynı araştırma çerçevesinde, bir
erkeğin birden fazla eşi olmasının kabul edilebilirliğine dair oranlar 1996’da
yüzde 10, 2011 yılında yüzde 23. Üstelik bu rakamın yüzde 19’unu da kadınlar
oluşturmaktadır. Yani burada çok açık bir şekilde şunu görüyoruz: Yasalarda
ilerlemeler oluyor, bunu kabul ediyoruz, ama zihniyette çok ciddi bir geriye
gidiş var. Zaten Dünya Ekonomik Forumu eşitsizlik listesinde 135 ülke arasında
122’nciyiz. Evet, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisiyiz, ama gelişmişlik
endeksinde de 92’nci sıradayız.
Erken ve zorla evliliklerin oranı yüzde
24. Her 4 kadından biri erken ya da zorla evlendirilmiş. Bu oran birçok bölgede
yüzde 45, yani neredeyse evliliklerin yarısı. İnsan istemediği bir eşle,
karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı bir aile düzeni kurabilir mi? Tabii ki
kurulamıyor ve sonuçları da gördüğümüz gibi çok vahim oluyor.
Sonuçları 2009’da açıklanan Kadına
Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’nda, kadınların yüzde 7’sinin aile içinde
cinsel taciz ve tecavüze maruz kalmış oldukları anlaşılmıştır. Gerçek, çok daha
derin bir yaranın varlığına işaret etmektedir.
Bu şartlardaki hanelerde, sokaklarda
biz kimin güvenliğinden söz ediyoruz? Hangi suçluların suçlarının cezasını
çektiğinden söz ediyoruz? Toplumun yarısını oluşturan kadınların yüzde 40’ının
korkuyla yaşadığı bir toplum ileri demokrasi örneği olabilir mi?
2004-2005 yıllarında bu çatının altında
bir araştırma yapıldı. Töre ve Namus Cinayetleri, Kadına ve Çocuğa Karşı Şiddet
Meclis Araştırması Raporu hazırlandı. Bu araştırmanın ulaştığı sonuçlar bir
Başbakanlık Genelgesiyle uygulamaya kondu. İzleme görevi de bir kamu
kuruluşuna, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüne verildi. İzleme Raporları
sonuçları ne yazık ki, yetersizliğini gösteriyor. Ben, daha önce de bu kurulda
birçok kereler, ayrıca dün de zaten gündeme geldi, bu konunun bu Mecliste
görüşüldüğünü biliyorum. Hatta, bir 8 Martta yine bir
özel oturum düzenlenmişti, ben yine kürsüde konuşurken arka sıralarda o zamanın
Bakanı Nimet Çubukçu’nun tek başına oturduğunu
hatırlıyorum.
Daha sonra, 23’üncü Dönemde Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu kuruldu. Bu da olumlu bir gelişmeydi ama yine onların
da uygulamada yetersiz kaldığını gösteren raporları var.
Bugün, artık Meclis araştırmasını
yenilemenin, yeni bir komisyon oluşturarak yeniden durumu görmenin ve
uygulamayı araştırmanın günüdür. Biz Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri
olarak bir komisyon kurulmasına, hemen yeni bir komisyon kurulmasına imza
vermeye hazırız.
Değerli milletvekilleri, Şiddetle
mücadele tesadüfen iyi şeyler yapmakla olmuyor. Elimize geçen her fırsatı
değerlendirmek bu anlamda önemlidir. Ama kadına yönelik şiddetle mücadele,
mutlaka sistematik olmalıdır.
Bugün 4320 sayılı Ailenin Korunmasına
Dair Kanun’un yenilenmesi gündemde, baştan düzenlenecek. Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Sayın Fatma Şahin’in yürüttüğü çalışmayı dikkatle izliyoruz
ve destekliyoruz. Ancak şunları da unutmamak gerekiyor: Kadına yönelik şiddetle
ve aile içi şiddetle mücadele tek bir kanunla gerçekleştirilemeyecek kadar
önemlidir. “Bir kanun yaparım, meseleyi
bitiririm” diyebilecek durumda değiliz. Ayrıca, 1.Aile içi Şiddetle Mücadele
Ulusal Eylem Planı 2010’da sona erdi. Zaten hiçbir bütçesi, bir programı, doğru
dürüst bir programı, projesi yoktu. Ama yeni bir mücadele eylem planının,
ulusal eylem planının da olmadığını görüyoruz.
Ayrıca, 4320 sayılı Kanun yürürlüğe
girdikten yedi yıl sonra yapılan bütün araştırmalar, aradan geçen yedi yılda bu
konudan hiç haberi olmayan birçok avukatın, hukukçuların, polislerin olduğunu
gösteriyor. Yani meselenin özü her zaman uygulamadır. Siz hiç şiddete uğrayan
bir kadına vermesi gereken hizmeti vermediği için soruşturma geçiren bir kamu
görevlisi haberi okudunuz mu? Yoktur.
Kadınların korunmasını,
öldürülmemesini, bedenlerinin ve ruhlarının sağlıklı olmasını istiyorsak,
çocuklarımızın temiz aile düzenleri içinde büyümesini istiyorsak bir kanun
çıkarmakla yetinemeyiz. Politik mesajlarımız da birbiriyle tutarlı olmalı.
Örneğin, kadının adını devletin
bakanlığından silmemek gerekirdi. Kadın, aile ve sosyal hizmetlerden sorumlu
Devlet Bakanlığını Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı hâline getirirken
kadının adı yok edilmemeliydi. Sayın Başbakanın ustalık dönemi icraatı kadını
sadece aile üyesi saymakla yetinmemeliydi; insan, birey olarak da kadına olan
saygıyı yansıtmalıydı.
Şimdi, buna rağmen ben ümidimi korumaya
devam ediyorum. Biraz önce Dışişleri Komisyonunda Avrupa Konseyinin çok önemli
bir uluslararası sözleşmesi oy birliğiyle geçti. Daha önce, Eşitlik
Komisyonunda da oy birliğiyle kabul edildiğini biliyorum. Bunun çok olumlu bir
gelişme olduğunu görüyorum.
Ayrıca, samimiyetle söyleyeyim: Ders
kitaplarına baktım. O kitaplarda da bir iyileştirme var. Birtakım eleştirileri
vardı sivil toplum kuruluşlarının. Oralara baktım.
Ayrıca Sayın Bakana da bir soru
önergesi verdim; cevabını da aldım. O cevaptan da ben açıkça söyleyeyim, memnun
olduğumu söyleyebilirim.
Şimdi, sonuç olarak; hiç olmazsa bir
konuda bu Mecliste bulunan bütün grupların birleşmesini gönülden diliyorum ve
bütün kadın derneklerinin de bunu dilediğine eminim. Hiç olmazsa bir konuda
Meclis olarak birlikte hareket edebileceğimizi gösteren bir iyi niyet mesajı
olarak yurttaşlarımıza, en azından bu konuda, kadına şiddetle ilgili mücadelede
bir olduğumuzu ve bir konuda da anlaşabileceğimizi göstermenin çok yararlı
olacağına inanıyorum.
Hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum
ve hepinize başarılar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bilgehan.
Cumhuriyet Halk Partisi grubu önerisi
aleyhinde söz isteyen Kemalettin Aydın, Gümüşhane Milletvekili.
Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum ve bu süre içerisinde,
partimizin iktidarda olduğu süre içerisinde kadın erkek fırsat eşitliği
konusunda yapılanlar hakkında bir miktar bilgi vererek görüşlerimi de bildirmek
istiyorum.
İki yıl önce kurulan Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu Başkan Vekili olarak -geçtiğimiz 23’üncü Dönemde çalıştım-
23’üncü Dönemde çalışmış olduğumuz süre içerisinde fırsat eşitliğinin kurulmuş
olması, ülkemiz adına oldukça olumlu ve anlamlı bir Meclis hareketiydi. Bunu da
Başbakanımızın tavsiyesiyle kurmuş olmaktan dolayı da özellikle Avrupa Birliği
görüşmelerinde Türkiye'nin bir eksikliği tamamlanmıştı. Tamamlanan bu
Komisyonun da birçok çalışması oldu.
Benden önceki konuşmacı arkadaşımızın
belirtmiş olduğu, şiddete yönelik bir araştırma yapılmıştır ve araştırma bugün,
Meclis araştırma hadiselerinde… Bütün, kütüphanede vardır, Fırsat Eşitliği Komisyonunda da herkese
dağıtıldı. Burada, birçok veriler elde edildi ve elde edilen veriler
doğrultusunda da yeni çalışmalar sürdürüldü. Bu çalışmalar doğrultusunda da ilk
imzayı Sayın Dışişleri Bakanımızın atmış olduğu Avrupa Konseyi Sözleşmesi -ilk
imzayı da Türkiye attı- bu da önceki gün Fırsat Eşitliği Komisyonundan geçti,
bugün de bildiğim kadarıyla Dışişleri Komisyonundan geçti, Meclisin Genel
Kuruluna geliyor.
Burada, incelediğimiz zaman ve Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığımızın hazırlamakta olduğu kanun taslağını da
incelediğimiz zaman, 23’üncü Dönemde tespit etmiş olduğumuz bütün eksikliklerin
giderildiğini görüyoruz. Yani kısacası, 23’üncü Dönemdeki yapılan çalışmada,
hukuki alana yönelik 21 maddelik öneri vardı, sığınma evlerinde kalan kadınların
durumlarına ve sığınma evlerine ilişkin 18 maddelik öneri vardı, medyayla
ilgili 12 maddelik öneri ve kamu kurumlarının görevleri ve koordinasyonuyla
ilgili, genel politikalarla ilgili 31 öneri vardı. Bu önerilerden topluca şöyle
bir sonuç çıkıyor: Ülkemizde ana problemlerimizden birisi bu. Meclisten
sizlerin iyi niyet duygularıyla çıkarmış olduğunuz kanunların sahada uygulanma
problemleri olduğunu biliyoruz. Özellikle kadına karşı şiddeti hiç kimsenin
onaylamayacağı bir dünyada, hiçbirimizin bunun tartışmasını dahi yapmayacağımız
bir dünyada burada bütün yasal altyapı sağlanmasına rağmen sahada bu yasal
altyapının gereklerinin yerine getirilmemiş olduğunu görüyoruz. Bunun için de
bir kültürel dönüşüme ihtiyaç olduğunu biliyoruz ve bugün burada belki Mecliste
bir zaman kaybı gibi de düşünülebiliyor birçok insan tarafından, birkaç
zamandır tartışılıyor “Ne gerek varmış?” gibi ama bugünkü tartışmanın dahi
toplumsal dönüşümde bir etkisi olacağına inandığım için anlamlı buldum bu
Meclis araştırma önergesini. Ama Meclis araştırma önergesinden elde edilecek
sonuçlar yüce Meclisin bugüne kadarki çalışmalarında zaten elde edilmiş ve
bununla ilgili yönetmelikler yapılmış, 4320’deki eksiklikler de hem Avrupa
Konseyi sözleşmesi doğrultusunda hem de Hükûmetimizin kurmuş olduğu Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı aracılığıyla da hazırlanan kanun teklifleriyle
gideriliyor.
Kısacası, bunlardan şunu söylemek
istiyoruz: Bir sorun var, bu sorun cahiliye dönemlerinden kalma bir sorun,
maalesef son yıllarda da devam etmekte olan bir sorun. Bu sorunun bilincinde
olan bir siyasi hareketiz ve bu siyasi hareket kurulduğundan ve hükûmet
ettiğinden beri de kadın erkek fırsat eşitliği konusunda, kadının toplumdaki
yeri konusunda ve kadının istihdamdaki oranını artırma konusunda birçok çalışmalar
ve Başbakanlık genelgeleri yayınlamıştır ve genelgeler doğrultusunda da
çalışmalar hızla sürmektedir. Özellikle bu ayın 25’inde yani yarın 25 Kasım
Dünya Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Günü var, o gün doğrultusunda
da Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonumuz ve Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının ortak çalışması oldu. Bu çalışmada kanuni boyutların
tamamlanmasının yanında, zaten üzerine düşen görevi yerine getiren bir Hükûmet
ve çalışma arkadaşlarımız erkekler olarak, erkek milletvekilleri olarak şunu
söylemek istiyoruz topluma ve toplumda bu dönüşümün oluşmasını istiyoruz,
diyoruz ki: “Biz de varız erkek milletvekilleri olarak.” Ve “Biz de varız.”
dediğimiz bugün başlatmış olduğumuz bildirgede ve kampanyada ilk imzayı Sayın
Başbakanımız kendisi imzaladı ve onun arkasından da grubumuzdaki tüm erkek
milletvekillerimiz bunu şu anda imzalıyor. Diyoruz ki biz:
“Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde, biz
erkekler olarak kadına yönelik her türlü şiddetin, acı ve ıstırap veren, yaşam
hakkını tehdit eden temel insan hakkı ihlali olduğuna, toplumu derinden
yaralayıp zayıflattığına, aile birliğini zedeleyip anne ve çocuk sağlığını
bozan son derece önemli bir halk sağlığı sorunu olduğuna, kadına yönelik
şiddetin katı töre, gelenek gibi hiçbir gerekçeyle asla
meşrulaştırılamayacağına inanıyoruz. Hayat arkadaşlarımız,
kardeşlerimiz, annemiz, geleceğimizi emanet ettiğimiz evlatlarımız kadınlar, bu
toplumun yarısını oluşturan erkeklerle aynı haklara sahip bireylerdir. Bu
nedenle, kadına yönelik şiddete ortak olmayacağız, seyirci kalmayacağız. Kadına
yönelik şiddete son vermek için el ele verelim, kadına karşı şiddetle
mücadelede erkekler olarak üzerimize düşen görevi yapmak üzere kararlıyız, biz
de varız.”
VELİ AĞBABA (Malatya) – Kurun komisyonu
o zaman.
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Ve bu
bildirgenin ilk imzasını Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan attı ve inanın
ki tüm AK PARTİ Grubuna mensup erkek milletvekilleri buna imza atacak ve bunun
sahibi olacaktır. Buna inandığımız için de bu yoldayız.
Ve kısacası, zaten eksik olanların daha
önceki çalışmalarda tespit edildiğini -23’üncü Dönemden olmayan arkadalar belki
onları takip edemediler- ve bununla ilgili çalışmaların başlatıldığını, bütün
eksiklikleri yakinen takip ettiğim kanun çalışmalarının da tamamlanmış olduğunu
görüyoruz. Ama sözün özünde, kanunlarda her şey var olmasına rağmen, yaşam
dünyamızda bunları uygulamakta zorluk çekilen bir toplumdayız. Bu toplumsal
dönüşüm içerisinde, biz erkeklerin de bunun fikirsel dönüşümü içerisinde var
olacağımızı ve kadına şiddetin kabullenilemez bir hadise olduğunu biliyor ve
kabul ediyoruz. Meclisin yoğun çalışma gündemi içerisinde,
zaten çalışılmakta olan ve yürütülmekte olan çalışmaların yeteri düzeyde kadına
karşı şiddeti kınadığını düşünüyoruz ve yeni bir kanuni çalışmanın altyapısını
oluşturacak Meclis araştırmasının gerekli olmadığını düşünüyor, o nedenle de
Meclis çalışmalarının acil ihtiyaçlar doğrultusunda sürdürülmesine taraf
olduğumu bildiriyor; bir erkek olarak, bir baba olarak kadına karşı şiddetin
karşısında olduğumuzu, bununla ilgili çalışmaların yerinde olduğunu ve bu
doğrultuda da Mecliste yeni bir çalışma başlatılmasının gerekli olmadığını
söyleyip; sahada hepimizin bulunduğumuz her ortamda sosyal sorumluluğumuz
gereği bu çalışmamızı yürütmemiz gerekli olduğunu söylüyorum ve bu yüce
Mecliste grubu bulunan tüm siyasi partilerdeki erkek milletvekilleri
arkadaşların, kendilerine verilecek bu bildirgeye imza atmasını da yürekten
temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Pervin Buldan, Iğdır
Milletvekili.
Buyurun Sayın Buldan. (BDP sıralarından
alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlamadan önce, dün on altı ilde eşzamanlı olarak gerçekleştirilen
operasyonlarda gözaltına alınan başta Asrın Hukuk Bürosu avukatları olmak
üzere, il başkanlarımız ve belediye meclis üyelerimizin derhal serbest
bırakılmalarını istiyor ve bu konuda yapılan operasyonu şiddetle kınadığımı
ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kadına yönelik şiddet, toplum içinde ya da özel hayatta, cinsiyete dayalı
olarak kadının fiziksel, cinsel ve psikolojik zarar görmesi ve acı çekmesiyle
sonuçlanan ya da bu tür sonuçlara yol açabilecek olan tehdit, baskı ve
özgürlüğün keyfî olarak engellenmesini kapsamaktadır. Şiddet hareketleri ve
tehditleri, ister ev içinde ister toplumda meydana gelsin veya devlet
tarafından uygulanmış, yapılmış ya da göz yumulmuş olsun, kadınların hayatına
korku ve güvensizliği sokmaktadır. Taciz dâhil, şiddet korkusu, kadının
hareketliliğine sürekli baskı yapmakta ve haklarına erişimini kısıtlamaktadır.
Gelişen kadın hareketine ve insan hakları savunucularına rağmen dünya
devletleri ve toplumları kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması konusunda
başarısız kalmaktadırlar. Dünya ölçeğinde her 3 kadından 1’i bugün şiddetin
değişik biçimlerine hâlen maruz kalmaktadır. Kadınlar, yaşamın her alanında,
evlerinde, iş yerlerinde, kamusal alanlarda mücadelelerinde şiddetin çeşitli
biçimlerine maruz kalmaya devam etmektedir. Dünyanın çeşitli yerlerinde
sürmekte olan savaşlarda ve iç çatışmalarda kadınlar ve kız çocukları tecavüze
uğruyor, öldürülüyor ya da insan ticaretinin öznesi hâline getiriliyor. Avrupa
ölçeğinde her yıl 200 bin kadının insan ticareti ağlarında cinsel sömürüye
uğradığını bildiriyor araştırmacılar.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de her
gün dizinden vurulan, taşlanarak öldürülen, namus cinayetine kurban giden,
tecavüze uğrayan, nedeni belirsiz bir biçimde intihar eden kadınlara ilişkin
haberleri izlemeye devam ediyoruz. Bu haberler kadın örgütlerinin yaptığı
araştırmalarda ortaya çıkan sayılarda kadına yönelik şiddet, buz dağının
görünen kısmının yalnızca bir kısmını oluşturuyor. Aile içi şiddet konusunda
izlenebilen istatistiksel rakamların düşüklüğüne rağmen, Türkiye, sıralamanın
en üstlerinde yer alıyor. Kamusal alanda yaşanan şiddeti ortaya çıkarmaya yönelik
çalışmalar ve bu çalışmaları yapanlar da şiddete maruz kalıyorlar bizim
ülkemizde. Gözaltında taciz ve tecavüz vakalarının üstü örtülmeye çalışılıyor.
Değerli milletvekilleri, namus adına
işlenen cinayetler bu şiddet türünün en önemlilerindendir. Kadına yönelik
şiddet Türkiye’de yaşayan milyonlarca kadının bedensel ve ruhsal bütünlüğünü
tehdit etmektedir. Yapılan araştırmalarda Türkiye’de her 3 kadından 1’i şiddet
görmektedir. Kadına yönelik şiddetin en görünür olanı aile içi şiddet ve erkek
şiddetidir. Aile içi şiddet, özellikle koca şiddeti kadınların yaşamlarının
belirleyici bir boyutunu oluşturmaktadır.
İstatistiksel veriler, aile içinde
yaşanan şiddetin ağırlıklı olarak erkek şiddeti olduğunu; erkeklerin,
egemenliklerini ve kadınlar üzerindeki denetimlerini hayata geçirmenin bir yolu
olarak şiddete yöneldiklerini; fiziksel şiddetin ancak bu iktidar çelişkisi ve
ilişkisi çerçevesinde anlaşılabileceğini ortaya koymaktadır.
Erkek şiddetinin sebeplerinden en
önemli olanı, kadınlar ile erkekler arasındaki iktidar ilişkisidir. Kadın
üzerinde güç kurma eğilimindeki erkek, kadına karşı şiddeti bir araç olarak
kullanmaktadır.
“Ataerkil” veya “Erkek egemenliği”
olarak ifade edilen bu iktidar ilişkisini ciddiye almadan, aile içinde yaşanan
şiddetin özelliklerini, sebeplerini ve sonuçlarını tespit etmenin mümkün
olmayacağını düşünmekteyiz.
Kadınların aileye eşlerinden daha çok
gelir getirmesi, dayak riskini en az 2 misli artırmaktadır. Bu durumda olan her
3 kadından 2’si fiziksel şiddete maruz kalmaktadır.
Ekonomik gücünü kaybeden erkeklerin
ataerkil otoritelerini fiziksel güce başvurarak perçinlemeye çalışmaları, bu
şiddetin altında yatan nedendir.
Kadının üretimde yer alarak aile
bütçesine kazanç sağlaması bile erkek egemen kültür açısından “Gücün
sarsılması” olarak kabul edilmekte ve sonucunda, destekleneceği yerde kadın
yine şiddete maruz kalmaktadır.
Değerli milletvekilleri, öğrenim durumu
arttıkça fiziksel şiddet gören kadınların sayısı azalmaktadır. Eğitime erişim
konusunda, Türkiye’nin doğusu ile orta ve batısı arasındaki derin uçurum ve
devletin doğudaki başlıca illere yaptığı kişi başına düşen eğitim
yatırımlarının Türkiye ortalamasının yarısı düzeyince olması, acilen el
alınması gereken bir sorun olmaktadır.
Bugün, ülkemizin orta ve batısında
okuryazar olmayan kadınların oranı yüzde 16 iken, bu oran doğuda, neredeyse 3
misline çıkarak, yüzde 42’ye ulaşmaktadır. Doğuda ortaokul, lise ve üniversite
okumuş kadınların toplam oranı da Türkiye’nin kalanının üçte 1’i kadardır.
Zira,
eğitimsiz kadın, şiddeti kaderi olarak görmekte ve şiddetle mücadelede pasif
rol almaktadır.
Yasaların kendisine tanıdığı koruma
imkânlarından bihaber, yaşadığı şiddete sessiz kalmaktadır. Şu an ülkemizde
kadınların yarıya yakını Medeni Kanun’da yapılan olumlu düzenlemelerden,
Ailenin Korunması Hakkındaki Kanun’dan ve Türk Ceza Kanunu’ndaki gelişmelerden
habersizdir. Bu nedenle de şiddete uğradığında buna sebep olanlar hakkında bir
yaptırım olmayacağını, karakola gidip şikâyetçi olması hâlinde barıştırılıp eve
gönderileceğini, ardından tekrar şiddete maruz kalacağını düşünmektedir.
Değerli milletvekilleri, Temmuz 2006’da
bir Başbakanlık genelgesi yayınlanmıştır. Bu genelgeye göre, töre ve namus
cinayetleri ile kadınlar ve çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması komisyonu kurulmuştur. Komisyonun hazırladığı rapor doğrultusunda
da Başbakanlık genelgesi yayınlanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinden
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüne, çeşitli hizmet kurumlarına görev veren,
eğitim, sağlık ve hukuk alanında yapılması gerekenleri detaylı bir biçimde
açıklayan bu genelge acilen etkili bir biçimde işleme konulmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama son verirken, şu anda KCK’den tutuklu bulunan
400 kadın siyasetçinin ve bunların başında, Milletvekilimiz Sayın Selma
Irmak’ın derhâl serbest bırakılmasını buradan bir kez daha ifade etmek
istiyorum.
Ayrıca, kadına yönelik şiddetle
mücadelede hem devlet hem sivil toplum kuruluşları tarafından birlikte mücadele
verilmeli, bağımsız kadın örgütlenmelerinin çabaları desteklenmeli ve Temmuz
2006 tarihli Başbakanlık genelgesi uygulamaya konmalıdır.
Eğitime daha fazla bütçe ayrılarak,
kadınların eğitimine daha çok önem verilerek haklarını bilmeleri için projeler
üretilmelidir.
Bekâret kontrolü, istem dışı
kısırlaştırma gibi uygulamaların sona erdirilmesine yönelik olarak bir an önce
etkin tedbirler alınmalıdır.
Namus cinayetleri ve buna bağlı olarak
son zamanlarda geliştirilen intihara zorla teşvik etmeyi ortadan kaldırmak
üzere feodal uygulamalara karşı eylem planları geliştirilmeli, toplumsal ve
kültürel tutum değişikliği yaratacak toplum temelli yaygın eğitsel ve hukuksal
faaliyetler geliştirilmelidir. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik danışma
merkezleri ve sığınmaevlerinin sayıları
artırılmalıdır. Kadın örgütlerinin bu yöndeki girişimleri desteklenmelidir.
Henüz onaylanmamış olan Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar
Sözleşmesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmeleri bir an önce onaylanmalıdır
diyorum.
CHP’nin vermiş olduğu araştırma
önergesine olumlu yönde oy kullanacağımızı ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Buldan.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Azize Sibel Gönül, Kocaeli
Milletvekili.
Buyurun Sayın Gönül. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin kadına yönelik
şiddetin nedenleriyle bu nedenlerin ortadan kaldırılması için yapılacakların
tespiti amacıyla vermiş olduğu grup önerisinin üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, kadına yönelik
şiddet dünyanın her bölgesinde olduğu gibi Türkiye’de de bir sorun olarak
varlığını devam ettirmektedir. Kadına yönelik şiddet, kadınları en temel insan
haklarından mahrum etmektedir, kadınlarla erkekler arasında eşit olmayan güç
ilişkilerinin sonucu ortaya çıkan toplumsal bir sorun ve önemli bir halk
sağlığı problemidir. Uluslararası kamuoyunda kadına yönelik şiddetin bir insan
hakları ihlali olarak ele alınmasının en önemli sonucu bu konuda devletin
sorumlu kılınmasıdır. Kadına yönelik şiddet artık sadece kadın meselesi değil,
kadın ya da erkek tüm insan hakları savunucularının üzerinde çalıştıkları bir
konudur. Bu nedenle kadına yönelik şiddet konusu bütüncül bir yaklaşımla ve tüm
sektörlerin iş birliğiyle ele alınması gerekmektedir. Bu konu özellikle 1980’li
yıllardan itibaren kamuoyunun ve devletin gündeminde olmuştur. Ancak son
yıllarda özellikle yasal anlamda birçok çalışma yürütülmüş ve olumlu gelişmeler
izlenmeye başlanmıştır.
Kısaca bahsedersek, aile içinde şiddete
maruz kalan kadınların korunması amacıyla 1998 yılında yürürlüğe giren ve 2007
yılında yeniden düzenlenen 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun önemli
bir dönüm noktasıdır. Söz konusu Kanun ile aile içinde şiddete maruz kalan
bireylerin korunmasına yönelik olarak aile mahkemesi hâkimleri tarafından
alınabilecek tedbirler düzenlenmiştir ve dört maddeden oluşmaktaydı.
Geçen dönem, öncelikle bu dönem
başkanlığını yaptığım Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun alt komisyon
olarak çalıştığı ve kadına
yönelik şiddetin
önlenmesinde mevzuattaki ve uygulamadaki noksanların tespitine ilişkin rapor
bulunmaktadır. Bu rapor ile Komisyonumuz alanında uzman, başta aile mahkemesi
hâkimleri olmak üzere sivil toplum kuruluşları temsilcileri, öğretim üyeleri,
bakanlık temsilcileri dinlenmiş, sorunu yerinde görmek üzere kadın sığınma evlerine çalışma ve
inceleme ziyaretleri gerçekleştirilmiştir. Çok ses getiren bu çalışmamızın
sonuçlarını değerlendirmek üzere Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı başta olmak üzere ilgili tüm
kurum ve kuruluşlara dağıtmış bulunmaktayız.
Yine, bu dönem, İnsan Hakları
Komisyonumuz kadına yönelik şiddet ile ilgili alt komisyon kurmuş ve söz konusu
komisyona da Komisyonumuz üyelerimizden bir milletvekili arkadaşımızı
görevlendirmiş bulunmaktayız ve bu komisyon şu anda çalışmalarına devam etmektedir.
Bu çalışmalar neticesinde Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığımızın hazırlamış olduğu tasarı artık ihtiyaçlara cevap vermediği
görülen 4320 sayılı Ailenin Korunmasına
Dair Kanun’un yerine geçecek önemli bir
tasarıdır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın bu ihtiyaca cevaben çok
geniş bir konsensüs sonucu hazırlamış olduğu ve tüm tarafların takdirini
kazanan kanun tasarısı
yirmi altı maddeden oluşmuş olup 4320 sayılı Kanun’dan oldukça
farklı ve önemli düzenlemeler getirmektedir.
Kısaca bahsedersek, tasarıyla korunan
bireylerin kapsamı bir kere genişletilmiştir. Cumhuriyet başsavcılıkları ve
kolluk bünyesinde şiddetten korunma birimleri kurulmuştur.
Tasarı kapsamında denetimli serbestlik
ve yardım merkezi şube müdürlükleri oluşturulmuş ve bu müdürlüklere, korunan
bireylerin hakları, destek alabilecekleri kurumlar, iş bulma, psikososyal ve ekonomik sorunların çözümü hakkında
danışmanlık ve yardımcı olma görevleri yüklenmiştir.
Bununla birlikte tasarının getirdiği en
önemli yeniliklerden iki tanesi de erteleme ve seçenek yaptırımlara
hükmedilemeyeceği ve davaların acele işlerden sayılarak adli tatilde de
görüşülebileceği hususlarıdır. Koruyucu tedbir kararlarının daha etkin
uygulanması amacıyla elektronik izleme yöntemiyle takip sistemi geliştirilmiştir.
Bununla beraber komisyonumuzun dün
yapmış olduğu toplantıda tali komisyon olarak görüştüğümüz kadına yönelik
şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa
Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nı
uygun görüşle esas komisyon olan Dışişleri Komisyonuna göndermiştir.
İstanbul’da imzalanmış olması sebebiyle “İstanbul Sözleşmesi” olarak anılan bu
sözleşme, kadına yönelik şiddetle ilgili ilk uluslararası sözleşmedir.
81 maddeden oluşan, ayrıntılı bir
uluslararası anlaşma olan bu anlaşma kanun hâline gelecek ve kadına yönelik
aile içi şiddet konusunda onaylayan ülkeler çok detaylı ve ağır yükümlülükler
altına girecektir. İşte bu denli ayrıntılı bir sözleşmeyi ilk onaylayan ülke
olmak için olağanüstü bir çalışma yürüten değerli milletvekili arkadaşlarımı
kutluyorum. Bugün, esas komisyon, Dışişleri Komisyonunda görüşülüp ivedi bir
şekilde Genel Kurula gelecek olan bu uluslararası anlaşmanın hayırlı olmasını
diliyorum.
Yapılan yasal düzenlemenin dışında,
demin konuşmacı arkadaşımın da bahsettiği gibi 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü münasebetiyle başlattığımız,
Sayın Başbakanımızın da imzaladığı “Biz de varız.” imza kampanyasını buradan
sizlere duyuruyor ve hepinizin desteğini bekliyoruz.
Her nerede olursa olsun sporda,
trafikte, Mecliste, ailede kadına, çocuğa şiddete her zaman hayır diyoruz.
Ve şöyle söylemek istiyorum: Kavgayı
ağacın yaprağına yazmak isterdim, sonbahar gelsin, yaprak dökülsün diye. Nefreti
bulutların üstüne yazmak isterdim, yağmur yağsın, bulutlar yok olsun diye.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İnsanların
üstüne yağıyor yağmur, tabiata yağıyor, aman üstüne yağmasın.
AZİZE SİBEL GÖNÜL (Devamla) – Öfkeyi
karların üstüne yazmak isterdim, güneş açsın, karlar erisin diye. Sevgiyi ve
dostluğu yeni doğmuş tüm bebeklerin kalbine yazmak isterdim, onlar büyüsün, tüm
dünyayı sarsın diye.
Sevgiyle, dostlukla hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Bir de Başbakana
söyleseniz, Başbakana.
SIRRI SAKIK (Muş) – Kendi kalbinize
bunu yazsanız.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum ancak karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.09
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.26
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
4.-
Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
23/11/2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 23.11.2011 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan ve Gelen
Kâğıtlar listesinde yayımlanan 80 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
Kısmının 2 nci sırasına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun; haftalık çalışma
günlerinin dışında 25 Kasım 2011 Cuma günü saat 14.00'te 11/4 ve 11/5 esas
numaralı gensoru önergelerini görüşmek üzere toplanması ve bu birleşimde 11/4
ve 11/5 esas numaralı gensoru önergelerinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi,
17.11.2011
tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun 17.11.2011 tarihli 20 nci
Birleşiminde okunan (11/4) ve 22.11.2011 tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun
22.11.2011 tarihli 21 inci Birleşiminde okunan (11/5) esas numaralı gensoru
önergelerinin Genel Kurulun 25.11.2011 Cuma günkü gündeminin “Özel Gündemde Yer
Alacak İşler" kısmına alınması, Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin aynı günkü Birleşimde
yapılması,
Genel Kurulun; 24 Kasım 2011 Perşembe
günkü birleşiminde 22 Sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi
grup önerisi lehinde söz isteyen Nurettin Canikli, Giresun Milletvekili.
Buyurun Sayın Canikli (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimizin lehinde söz aldım.
Grup önerimiz ile Meclis gündeminin
çalışma takvimine ilişkin önerilerimiz ve taleplerimiz var. Bunlardan bir
tanesi şu: Eğer grup önerimiz yüce Meclis tarafından kabul edildiği takdirde 80
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat
geçmeden gündemin 2’nci sırasına alınmasını öneriyoruz, talep ediyoruz. Bu 80
sıra sayılı Kanun Teklifi, bildiğiniz gibi, sporda şiddet ve düzensizliğin
önlenmesine dair kanun teklifi.
Ayrıca
haftalık çalışma günleri dışında cuma gününün de çalışma kapsamına alınmasını,
yani bu önümüzdeki cuma gününün -bu hafta için söylüyoruz- çalışma kapsamına
alınmasını ve o gün yani cuma günü daha önce verilmiş olan 11/4 ve 11/5 esas
numaralı gensoru önergelerinin bu günde yani cuma günü görüşülmesini, ön
görüşmelerinin bugün yapılmasını öneriyoruz ve önergemizde son olarak perşembe
günü Meclis çalışma saatlerinin 22 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar sürmesini ve bu Kanun Tasarısı’nın
görüşmeleri tamamlandıktan sonra Meclisin o günkü çalışma sürecini nihayete erdirmesini
öneriyoruz. Getirdiğimiz Danışma Kurulu önerisi bu
değişiklikleri ve talepleri içeriyor.
Değerli arkadaşlar, biraz önce gündeme
gelen birkaç konuya da izniniz olursa kısaca değinmek istiyorum bir düzeltme
çerçevesinde, başka bir amaç söz konusu değil.
Bunlardan bir tanesi, tarım kesimine
aktarılan kaynakların oranı. Tamamen teknik çerçevede bu tartışma. Gayrisafi
yurt içi hasılaya oranı itibarıyla bakıldığında yani Hükûmetimizin devraldığı
dönemle bugünü kıyasladığınızda tarım kesimine aktarılan kaynakların gayrisafi hasıla yurt içi oranının düştüğü şeklinde bir ifade
kullanıldı ve rakamlar verildi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, önce şunun
çok açık olarak ortaya konulması gerekiyor: Kamunun ekonomideki payı hızla
azalıyor. 2002 yılında toplam kamu harcamalarının konsolide
bütçe büyüklüğünün gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 34,1 iken
2011 bütçesinde bu oran yüzde 24’e düşmüştür yani bunun anlamı şudur: Kamu yani
devlet ekonomiden daha az kaynak çekiyor, daha az müdahale ediyor, dolayısıyla
ekonomide üretilen tüm toplam mal ve hizmetlerin içinde kamunun payı azalıyor.
Bunun anlamı bu. Dolayısıyla, yaklaşık 10 puan bir düşüş söz konusu; bu
gerçekten çok ciddi bir düşüş.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – O kadar
özelleştirmeden sonra, normal. 35 milyar dolarlık özelleştirmede öyle olur.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İzin
verin…
Bu sadece kamunun ekonomideki payının
azalmasını net, kesin rakamlarla ifade ediyorum. Yüzde 34’ten yüzde 24’e
düşüyor. Bu ne için önemli? Şunun için önemli: Eğer, tarımın gayrisafi yurt içi
hasıla içerisindeki payını bu oranda 2002 ve 2011’le
karşılaştırdığımız zaman bu elma ile armudun karşılaştırılması olur. Neden? Çünkü, kamunun yani bütçenin, bütçe büyüklüğünün ekonomi
içindeki payı azalıyor. Gayrisafi yurt içi hasıla
içindeki payı azalıyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – O argüman yanlış.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Rakam yanlış.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
Dolayısıyla, böyle bir karşılaştırma çok anlamlı değil. Anlamlı olan şu: Tarıma
ayrılan kaynakların bütçe içerisindeki payı 2002’de neymiş, şimdi ne olmuş?
Doğrusu bu. Çünkü millî gelir içerisindeki payı azalıyor. Ayrıca orada da
azalma yok, yani gayrisafi yurt içi hasıla içinde de
azalma yok. Bakın söylüyorum: Hükûmet neyi kontrol ediyor? Hükûmet bütçeyi
kontrol ediyor, yani bütçe yoluyla hayata geçiriyor politikalarını;
dolayısıyla, Hükûmetin herhangi bir kesime verdiği önemi anlamak için bütçedeki
uygulamasına bakmak lazım. Bütçede nasıl davranmış, nasıl tavır almış, ne kadar
pay ayırmış, ne kadar kaynak ayırmış o kesime? Şimdi, bakın, tabii iki tane
tanım var yani bir, dar tanım dediğimiz, tarıma ayrılan kaynakların bütçe
içerisine doğrudan aktarılan rakamlar var, bir de dolaylı aktarılan rakamlar
var, ikisini de vereceğim. 2002 yılında, dar tanımda, bütçe içerisindeki payı yüzde
1,9 yani bütçenin yüzde 1,9’u tarıma aktarılmış, tarım kesimine aktarılmış,
rakamlar bunlar. Mutlak rakam olarak da vereyim: 1 milyar 867 milyon lira.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Çiftçi memnun
mu değil mi? Ölçü o. Üretici hakkını alıyor mu, almıyor mu?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - İzin
verin.
Yani, bu tamamen rakamlar, hiçbir spekülasyon yapmıyorum. Bakın, çok net olarak, hiçbir spekülasyon yapmıyorum, sadece kesin rakamları veriyorum.
Konuşulduğu için, bunlar önemli, düzeltilmesi gerekiyor yani kamuoyunun doğru
bilgilendirilmesi çerçevesinde.
2011 bütçesinde tarım için ayrılan
ödenek bütçenin ne kadarı? Yüzde 2,25’i, dar tanım…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Hangi yıl?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - 2002 1,9;
2011 2,25; rakam da 2 milyar 987 milyon lira ayrılan rakam.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Faiz
dâhil bütçe büyüklüğü, değil mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Tamamı,
bütçe harcamalarının toplamı, toplam bütçe büyüklüğü olarak.
Dolayısıyla tarıma ayrılan oranın bütçe
içerisindeki payı yüzde 1,9’dan yüzde 2,25’e çıkmış. Kesin, net rakam. İster
mutlak rakam olarak bakın, ister oran olarak bakın. Doğru tespit için, doğru
rakamı ortaya koymak için orana bakmak lazım, orana baktığınız zaman da bu.
Demek ki AK PARTİ hükûmetlerinin… Çünkü hükûmetler bütçeleriyle konuşulur,
rakamlarla konuşulur yani sözlerin falan belli bir noktaya kadar önemi, anlamı
var; rakamlarla teyit edilmiyorsa anlamı yok. Dolayısıyla AK PARTİ hükûmetleri
şunu söylüyor: 2002, bizden önce diyelim, tarıma bütçeden yüzde 1,9’luk önem
veriliyordu, biz yüzde 2,25’lik önem veriyoruz; daha fazla yani, olay bu kadar
net. Biraz önce, tarım kesiminde üretilen millî gelir rakamlarını da
söylemiştim, 23 milyar dolar 60 milyar dolara çıktı diye. Geniş tanıma
baktığınız zaman orada da geçerli.
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Tarım Kanunu
21’inci madde sizi doğrulamıyor.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Aynı
şekilde, 2002 yılında yüzde 3,04 kaynak aktarılırken… Yani doğrudan ve dolaylı
olarak, sübvanse edilen rakamlar dâhil, düşük faizle verilen kredilerin
hazineden karşılığı dâhil olmak üzere toplam tarım kesimine aktarılan kaynağın
bütçeye oranı yüzde 3,4 2002 yılında, 2011 yılında yüzde 3,33 değerli
arkadaşlar. Rakamlar çok açık ve net tartışmasız.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Ne olmuş yani?
Konuş, ne olmuş?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Tekrar
söylüyorum, bir tartışma açmak için söylemiyorum ama doğru değerlendirme budur;
biz tarıma önem veriyoruz, biz çiftçilerimize önem veriyoruz…
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Tarımsal destek
rakamları.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
…önemsiyoruz ama lafla değil.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Adamların
anası ağlıyor ya, anası!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Aramızdaki
tek fark şu: Biz hayata geçiriyoruz, rakamlara yansıtıyoruz ve bu rakamları da
aktarıyoruz.
Bakın, 2011 yılı içerisinde geniş
tanımlı olarak bütün çiftçilerimize aktaracağımız rakam bütçeden 10 milyar 437
milyon lira; bu rakam 2002 bütçesinde 2 milyar 987 milyon liraydı.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Canikli.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Levent Gök, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisinin
aleyhinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, bugün
Kocatepe Camisi’nden son yolculuğuna uğurladığımız Mardin Nusaybin’de şehit
olan Ankara Haymana ilçesi Yukarı Sebili Bala köyünden Oktay Aydoğan’a
Allah’tan rahmet, ailesine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum. Şehidimiz Kürt
kökenli bir yurttaşımız idi ve acılı babası yanına gelen, acısını paylaşan
herkese “Vatan sağ olsun.” dedi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisinde bir çalışma düzeni öneriliyor ve
Cumhuriyet Halk Partisinin bir önerisiyle gündeme gelen Başbakan hakkındaki
gensorunun da cuma günü görüşülmesi öngörülüyor. Niçin cuma günü seçilmiştir?
Nedir bu telaş? Neler saklanmak isteniyor? Meclisimizin salı, çarşamba ve
perşembe günkü olağan düzenlerinde ve özellikle Meclis Televizyonunun yayında
olduğu bir dönemde bunları niçin görüşmekten kaçınıyorsunuz değerli
arkadaşlarım?
Geçtiğimiz hafta, bir başka partimizin
İçişleri Bakanı hakkında verdiği gensoru önergesini Meclis Televizyonunun
çalışma saatinin sonuna getirdiniz ve Türk halkından o günkü görüşmeleri
sakladınız. Şimdi aynısını, söylediği her cümle yalan olan ve arkasında
duramayan, bu konudaki sözleri yalan olan Başbakanın Cumhuriyet Halk Partisinin
hakkında verdiği önergesi görüşülecek ve Cumhuriyet Halk Partisi hakkında,
belediyeler hakkında söylediği o çirkin sözler burada tartışılacak ama cuma
gününü seçiyorsunuz! Nedir bu telaş?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Doğru konuş.
LEVENT GÖK (Devamla) – Nedir bu korku?
Neyi gizlemek istiyorsunuz?
NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Başbakan
hakkında en son konuşacak olan parti sizsiniz.
LEVENT GÖK (Devamla) – Bakın, Başbakan
diyor ki Güney Afrika ziyaretinden önce, belediyelerimiz hakkında: “Şu anda
muhalefet partisi kendi belediyelerini bir araştırsın, hangi Alman
vakıflarından neler alınıyor ve nerelere gidiliyor?” Bunları söylüyor. Genel
Başkanımız “Açıkla, hodri meydan! Arkasındayım. Ben yapışacağım o belediye
başkanlarının yakasına.” dedi. Ses yok. Şimdi, cuma günü bunu konuşacağız,
parti sözcülerimiz bunu anlatacak, Başbakan acaba, bilmiyoruz, ne diyecek ve
cuma gününe alıyorsunuz bunu Türk halkı görmesin diye, sansür yapıyorsunuz.
Sansürlüyorsunuz, sansürlüyorsunuz ama bunlardan kaçış yok. Çok kötü bir
noktaya doğru gidiyorsunuz.
Bakın, kanun hükmündeki kararnamelerle
Meclisi baypas ettiniz, yasama yetkisini yürütme eline aldı. Öyle oldu mu?
Oldu. Çıkarttığınız kararnamelerle Meclisi devre dışı bıraktınız, AKP’li
milletvekilleri de devre dışı. Şu anda bir çadır tiyatrosu oynuyoruz ve
Hükûmetin aldığı yetkiyle çıkarttığı kanun hükmündeki kararnameler daha Meclise
gelmedi, bunları görüşmedik; pek çok yanlış var, bunları konuşamıyoruz. Denetim
yapacağız, denetimi engelliyorsunuz; muhalefet sözcülerini Meclisten
itiyorsunuz, şiddet uyguluyorsunuz. Denetim yapacağız, konuşmalar yapıyoruz;
Meclis kürsüsünden yine ittiğiniz gibi seslerimizi kesiyorsunuz, bir dakikalık
konuşmaları çok görüyorsunuz. Yazıklar olsun size!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ne biçim
konuşuyorsun!
LEVENT GÖK (Devamla) - Yine son olarak,
Meclisin tüzel kişiliğini temsil eden bir Meclis Başkan Vekili bir muhalefet
partisi sözcüsüne ağza alınmayacak küfürler ediyor. Yakışıyor mu değerli
arkadaşlarım bunlar size? Nasıl bir yönetimdir bu? Tam bir diktaya doğru
gidiyorsunuz sizleri uyarıyorum, diktaya doğru gidiyorsunuz.
Bu arada bunlar yetmiyor, Meclisi
çalıştırmıyorsunuz, denetim mekanizmalarını engelliyorsunuz, bunlar da yetmiyor
size, doymuyorsunuz ve muhalefetteki belediyeleri sindirmek istiyorsunuz, bütün
belediyeler üzerinde baskı uyguluyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer
başka partilerdeki belediyeler üzerine. İzmir Belediye Başkanı Paris’te ta 2020
tarihindeki EXPO için mücadele ediyor, 2020; daha 2011’deyiz, 2020 tarihi için
mücadele ediyor ama bir anda bütün bürokratları görevden alınıyor. Nedir bu
korku? Şu anda İzmir Belediyesinde tam 52 vergi denetmeni, 5 Sayıştay
denetçisi, 2 mülkiye müfettişi ve tam da 20 tane bilirkişi heyeti var değerli
arkadaşlarım. Bu baskı nedir böyle? Başbakan bıraksın Orta Doğu’daki başka
ülkelerdeki diktatörleri eleştirmeyi, bizler kendi içimize bakalım, kendi
hâlimize bakalım. Diktatör içimizde, Türkiye’de diktatör. O
Türkiye'nin adını koyalım. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Niye
korkuyorsunuz?
LEVENT GÖK (Devamla) - Siz,
belediyelerimize saldırırken kendi belediyelerinize ne yapıyorsunuz? Hiçbir şey
yapmıyorsunuz.
Bakın Ankara Büyükşehir Belediyesi… Bir
şey yapıyor musunuz? Yok. İstanbul’a yapıyor musunuz? Yok. Var mı orada öyle
belediyelere yönelik saldırılar, müfettişler? Hiçbirine yok. Peki, nasıl
kolluyorsunuz belediyelerinizi? Örnekleriyle gösteriyorum: İki yıl önce, Ankara
Büyükşehir Belediyesini, değerli milletvekilleri, şikâyet ettim Cumhuriyet
Başsavcılığına, görevini kötüye kullanıyor diye. Ben, partimin il başkanlığını
yapmış bir arkadaşınızım. “Metroyu yapamadı, Ankara’nın kaynaklarını kötü
kullanıyor.” diye şikâyet ettim. Cumhuriyet Başsavcılığı, benim verdiğim
dilekçeyi İçişleri Bakanlığına gönderdi, hakkında soruşturma izni istedi.
İçişleri Bakanı aldı benim dilekçemi, Ankara Valiliğine gönderdi. Ankara
Valiliği de aldı dilekçemi, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanına gönderdi.
Şimdi, Ankara Büyükşehir Belediyesinin
Teftiş Kurulu Başkanının Ankara Büyükşehir Belediye Başkanından aldığı “Olur.”
Şikâyet ettiğim kişiyi yani Ankara Büyükşehir Belediye Başkanını kim denetledi
biliyor musunuz, Büyükşehir Belediye Başkanının memuru olan müfettişi. Teftiş
Kurulu Başkanı diyor ki “Sayın Başkanım, Levent Gök hakkınızda şikâyette
bulundu, sizi şu müfettişimiz denetleyebilir mi?” Büyükşehir Belediye Başkanı
da buna “Olur.” diyor. Melih Gökçek’in imzası, Teftiş Kurulu
Başkanının imzası, şikâyet eden ben, denetleyen Büyükşehir Belediyesinin Teftiş
Kurulu, denetleyen Büyükşehir Belediyesindeki bir müfettiş.
Değerli arkadaşlarım, sonuçta ne çıktı?
Sonuçta ne çıktığını söylemeye gerek yok. Sonuçta, bu müfettişin verdiği
raporla Melih Gökçek hakkında Ankara Valiliği dedi ki “Soruşturmaya gerek
yok.”, İçişleri Bakanlığı dedi ki “Soruşturmaya gerek yok.”, İşte sizin
belediyecilere yaptığınız koruma ve kollama burada yatıyor. Peki, niçin böyle
oluyor? Onu da göstereceğim.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Çankaya
Belediyesini de söyle.
LEVENT
GÖK (Devamla) - Şimdi, sayın milletvekilleri, siz AKP’li belediyeleri bir
araştırsanız altından kim bilir neler çıkar biliyor musunuz. Bakın,
önceki dönemde bir sayın milletvekilimiz, Ankara Büyükşehir Belediyesinin kötü
yönetildiğini ve belediye şirketlerinin de halkın kanını emdiğini söyledi.
Gerçekten de öyledir, belediye şirketleri halkın kanını emmektedir. İhale Yasası’na
göre ihaleleri şirketler almakta, emanet usulüne göre dağıtmaktadırlar. Bu
sözler basında çıkınca Ankara Büyükşehir Belediyesinin Belko
isimli şirketi o sayın milletvekili hakkında dava açtı. “Bizim ticari
itibarımızı zarara uğrattınız. Bizi zor durumda bıraktınız, ekonomik
faaliyetlerimizi zarara uğrattınız.” diye dava açtı. Ben de orada sayın
milletvekilinin avukatıydım. Dedim ki sayın mahkemeye deliller toplanma
aşamasında: “Efendim, bu konuları incelemek için Belko’nun
yaptığı ihale dosyalarını bir getirtelim ve tarafsız ve objektif bilirkişilere
verelim.” Haksız mıyım değerli arkadaşlar, konunun böyle aydınlanması gerekmez
mi? Mahkeme talebimi kabul etti ve Belko şirketinden
yapmış olduğu ihale dosyalarını istedi değerli milletvekillerim. Duruşma günü
geldiğinde duruşmaya gittik, mahkemeye girdik. Mahkeme hâkimi bana dedi ki:
“Levent Bey, dün Belko’nun avukatı geldi,
davalarından feragat etti.” İyi mi? Neden feragat ediyor? Çünkü ihale dosyaları
gelecek, o ihale dosyaları mahkemenin saptayacağı bilirkişilere gidecek. Ne
çıkacak o dosyalardan dersiniz ve sizce niçin vazgeçmiştir acaba Belko kendi açtığı davasından değerli arkadaşlarım? Bana
gerekçeli bir şekilde açıklayabilir misiniz bunu? Bence AKP’li sözcüler,
AKP’nin elinde bulunan Ankara Büyükşehir Belediyesinin açtığı bir davadan niçin
ihale dosyaları istenildiğinde feragat ettiğini bana şuradan açıklamak zorunda.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Siz devam
etseydiniz davaya, kabul etmeseydiniz feragati.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Siz devam
edebilirdiniz.
LEVENT GÖK (Devamla) – Sayın İşler,
biliyorsunuz ki feragat tek taraflı bir beyandır, maalesef mahkemeye devam
edemiyoruz.
BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen karşılıklı
konuşmayın. Genel Kurula hitap edin Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Devamla) – Feragatle dava
sonuçlanıyor yani öyle bir şansımız yok. Keşke o olanağı bulsaydık biz o davaya
devam ederdik, tüm gerçekleri ortaya çıkarırdık.
Değerli arkadaşlarım, yanlış
yoldasınız. Keşke başka ülkelerdeki diktatörleri örnek göstereceğinize kendi
içimizdeki diktatörlere bir çekidüzen verebilseydik ülkemizin demokrasisi daha
gelişirdi, daha güzelleşirdi ama o niyetin sizde olmadığını görüyorum. Cuma
günü, her şeye rağmen, gerçekleri Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri sizlere
haykıracaklardır.
Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Konuşmacı
biraz önce yaptığı konuşmada “Yazıklar olsun!” buna benzer ifadelerle doğrudan
grubumuza yönelerek hakaret amaçlı ifadede bulunmuştur. Sataşmadan söz
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Canikli, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince iki dakika söz veriyorum
sataşma nedeniyle. Yalnız, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, lütfen. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.-
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün,
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, son günlerde çok sert
tartışmalar yaşanıyor ve bu görüntülerin de hiç kimse tarafından benimsendiğini
düşünmüyoruz. Milletimizin de hoşuna gitmiyor, kimsenin hoşuna gitmiyor. Biz AK
PARTİ Grubu olarak
yapılan eleştirileri sonuna kadar dinliyoruz ve ağır da olsa
eleştiriler, müdahale etmemek için gereken her türlü çabayı sarf ediyoruz ama
maalesef, bazı arkadaşlarımız, ısrarlı bir şekilde, hakaretin dışında bir
yaklaşım tarzı göstermiyorlar.
Yani elbette bir insan, söyleyeceği
şeyler varsa; düşüncesi, dağarcığı doluysa; sevgi var ise kalbinde o zaman
konuşur ve paylaşır bunları ama bunlar yoksa,
söyleyeceği bir şey yoksa, paylaşabileceği herhangi bir şey yoksa, dağarcığı
boş ise o zaman hakaret başlıyor.
Yani şu kelime uygun mu? Dönüyorsunuz,
Meclise yönelik olarak “Yazıklar olsun!” diyorsunuz.
LEVENT GÖK (Ankara) – Ben size
söylüyorum onu Canikli, belge de gösteriyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Uygun mu,
doğru mu bu?
LEVENT
GÖK (Ankara) – Son derece uygun. Siz bana onun cevabını verin, niçin
davadan vazgeçildi, bana bir anlatın bunu.
BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen… Sayın Gök…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani, bir
insan…
LEVENT GÖK (Ankara) – Ben belgeyi
gösteriyorum size.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Elinizde
belge varsa -onların dokunulmazlığı filan yok, belediyenin, oradaki memurların
dokunulmazlığı yok- gidersiniz cumhuriyet savcısına, talepte bulunursunuz.
Burası yeri değil ki onun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – 4483 sayılı
Yasa’ya göre dokunulmazlığı vardır.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Varsa öyle
bir şey…
LEVENT GÖK (Ankara) – Bak, belgeyi
gösteriyorum size.
BAŞKAN – Sayın Gök… Sayın Gök, lütfen…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Böyle olsa
bile, ispat edilmemiş bir iddiadan yola çıkarak böyle bir ifade
kullanamazsınız.
LEVENT GÖK (Ankara) – 80 tane
müfettişle İzmir’i sindirmeye çalışıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bu ifadeyi
katıyla size iade ediyoruz, misliyle iade ediyoruz!
LEVENT GÖK (Ankara) – 80 tane
müfettişle İzmir’i sindirmeye çalışıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ayıptır!
Ayıptır! Gerçekten çok ayıptır! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Yazıklar olsun
size, tekrar söylüyorum!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi,
bakın, bilmiyorum “diktatör”le neyi kastettiniz, kimi
kastettiniz?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın,
bilmediğiniz konuyu konuşuyorsunuz. Belediye Başkanının 4483 sayılı Yasa’ya
göre dokunulmazlığı vardır.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Herkes
kendi tarihine baksın. Herkes kendi siyasi partisinin tarihine baksın, ondan
sonra konuşsun, ondan sonra konuşun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Baksın, baksın.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Herkes
kendi siyasi…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Bizde kin yok,
bizde kin yok.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ben
kimseye bir şey söylemiyorum, ortaya konuşuyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Bizde kin yok,
kan da yok. Kan da yok, kin de yok bizde.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Herkes
önce kendi siyasi partisinin geçmişine…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …baksın bu
tanıma uygun bir kişi var mı, ondan sonra karar versin.
LEVENT GÖK (Ankara) – Gösterdiğim
belgeleri söyle, belgeleri söyle, belgeleri konuş. Böyle konuşma var mı ya?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Canikli, teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, ben kürsüye çıkıp tarım sektörüne ilişkin çeşitli rakamlar
verdim. Bana bir arkadaşımızın sataşması nedeniyle kürsüye çıktığımda tarım
sektörünün desteklenmesine ilişkin olarak bütçeden yapılan transferlerin AKP
Hükûmeti döneminde 2002 yılına kıyasla azaldığını söyledim. Sayın Canikli -bu
konuşmasında değil- bundan önceki konuşmasında kürsüye çıkarak benim
rakamlarımın doğru olmadığını kastedecek şekilde farklı rakamlar verdi. Benim
rakamlarım doğrudur devletin rakamlarına dayalı olarak.
Sataşma nedeniyle kürsüden söz istiyorum
efendim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Netleşene kadar konuşalım yani önemli bir konu, sorun yok.
BAŞKAN – İç Tüzük’ün 69’uncu
maddesi gereğince buyurun Sayın Hamzaçebi.
İki dakika süre veriyorum.
5.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabii ki herkes kendi
geçmişine bakmalı. Eğer herkes kendi geçmişine bakarsa o “çıkardık” dediğiniz
gömleğin öncesindeki dönemdeki tutumunuzun ne kadar vahim bir tutum olduğunu
siz kendiniz görürsünüz. Öyle gördünüz ki “Gömleği çıkardık.” diyerek oradan
kurtulmaya çalışıyorsunuz ama kurtulamıyorsunuz. (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar.)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Bizim tarihimiz belli, herkes kendi tarihine baksın.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Şimdi
ben şunu söyledim, kürsüye çıktım şunu söyledim: Bu Hükûmet döneminde tarım
sektörüne bütçeden yapılan yardımlar düşmüştür. Evet, iddia ediyorum düşmüştür.
Sayın Canikli rakamları aldı, çevirdi;
doğrudan, direkt, dolaylı bir şeyler söyledi. Rakamlar burada arkadaşlar,
devletin rakamları, Devlet Planlama Teşkilatının rakamı yıllık program olarak
yayınlandı, Bakanlar Kurulunun bunun altında imzası var.
2012 yılı için öngörülen toplam bütçe
desteğinin tutarı 7,1 milyar TL’dir. Bunun millî gelire oranı, millî gelire…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Hangi yıl? Hangi yıl?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – 2012.
Yani şimdi bütçe getirdi, bir süre sonra görüşeceğiz, tarım sektörüne
olağanüstü destek verdiklerini söyleyecekler. Bunun millî gelire yani gayrisafi
yurt içi hasılaya oranı -söylüyorum- binde 50’dir, yüzde yarım yani yüzde 0,50.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yüzde 1 olması
lazım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Yüzde
0,50…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Bütçe içindeki payı ne kadar?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – 2002
yılı desteklerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 0,53’tür. Bu 0,50
ile 0,53 arasındaki fark yüzlerce milyon TL ediyor tabii. Rakam düşmüştür.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bütçe
payına bak.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın
Canikli diyor ki: “Bütçe payına bak.” Bütçe payına bakarsak 2002 yüzde 2,8’dir,
faiz dışı harcamalar 2012 yüzde 2,5’tir. Siz fındık üreticisinin 2004 yılındaki
169 milyon TL alacağını daha ödemediniz, önce onun hesabını verin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) –
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Hamzaçebi.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım,
Sayın Canikli az önce…
BAŞKAN – Lütfen Sayın Gök, tamam.
LEVENT GÖK (Ankara) – Ama bir cümle…
BAŞKAN – Hayır, Grup Başkan Vekiliniz
cevap verdi. Lütfen… Lütfen Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) – Bir dakika rica
edeceğim sizden.
BAŞKAN – Hayır, hayır...
LEVENT GÖK (Ankara) – Bir dakika…
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.-
Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi
grup önerisi lehinde söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Lütfen Sayın Gök.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi üzerine söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Benden önce Grup Başkan Vekilimiz
çıktı, ondan önce çıkan Cumhuriyet Halk Partili Hatip burada AK PARTİ’nin yanlış yolda olduğunu… Bizleri uyardı, teşekkür
ediyorum ama aziz Türk milleti onları devamlı uyarıyor. 3 Kasım yüzde 34,5;
yetmemiş, 22 Temmuz yüzde 46,7; yetmemiş, 12 Haziran yüzde 50…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hep bunun
arkasına sığınıyorsunuz, yeter kardeşim ya!
RAMAZAN CAN (Devamla) – Aziz Türk
milleti sizi devamlı uyarıyor ama uyarıdan anlamıyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
cuma günü -Grup Başkan Vekilimiz de söyledi- Meclisi çalıştırmayı düşünüyoruz.
Grup önerimizle 80 sıra sayılı Kanun Teklifi’ni… Bu
Kanun Teklifi’ni Mecliste grubu bulunan başkan
vekilleri birlikte hazırladılar, bu teklifi verdiler ve bu teklif Adalet
Komisyonunda tartışıldı, ceza hukuku açısından teknik düzeltmeler yapıldı ve
Meclis Genel Kuruluna indirildi. Burada, tabii ki oylarınızla, tartışılacak,
görüşülecek, inşallah kanunlaşacak.
Malum olduğu üzere, bu kanun teklifi…
Biliyorsunuz 6222 sayılı bir Yasa vardı sporda şiddet ve düzensizliğin
önlenmesine dair. Bu Yasa’da maalesef zamanı itibarıyla sporda şiddetin
gündemde olduğu bir ortamda hazırlandığından bahisle ceza hukuku açısından suça
verilecek cezada ceza lehine kantarın topuzu kaçırılmıştır. Kanun koyucu ceza
tayin ederken fiil ile ceza arasında orantılı bir eşitlik, adalet ve
hakkaniyeti gözetir. Emsal kararlar, emsal kanun metinlerine bakıldığında
cezalarda adalet olması gerekmektedir. 6222 sayılı Yasa’yı incelediğimizde maalesef
bu ölçü ceza lehine aşılmıştır. Grup Başkan Vekillerimiz ittifakla bu teklifi
verdiler.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) –
İttifak yok!
PERVİN BULDAN (Iğdır) – İttifak yok!
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ayıp, ayıp!
SIRRI SAKIK (Muş) – Şikeye özgürlük,
düşünceye idam; nasıl ittifak veririz!
RAMAZAN CAN (Devamla) – BDP Grup Başkan
Vekili Komisyonda teklifini geri aldı.
Bu Grup Başkan Vekillerimizin ittifakla
hazırlamış olduğu metni inşallah ikinci önerimiz olarak gündemin 2’nci
maddesine getireceğiz.
Diğer taraftan, 22 sıra sayılı
Avusturya Hükûmeti ile Türkiye Hükûmeti arasında daha önceden imzalanmış
uluslararası sözleşmenin de burada uygun bulunduğuna dair tasarıyı görüşeceğiz.
Bu tasarı kanunlaştığında, Avusturya Hükûmeti ile Türkiye Hükûmeti arasında uçuş
güvenliğinin sağlanması ve doğrudan uçuşun ya da dolaylı yönden uçuşun
sağlanması iki ülke arasında mümkün olacaktır.
Diğer taraftan, cuma günü 11/4 ve 11/5
esas numaralı gensoru önergelerini görüşeceğiz. Bu gensoru önergelerini
muhalefet partileri verdi, bizler de Meclisi çalıştırarak burada ön görüşmeleri
inşallah yapacağız.
Haftalık çalışma günlerinin dışında
Genel Kurulun 25/11/2011 Cuma günü gündemin bitimiyle
kapatılmasını öneriyoruz. Teklifimizin, grup önerimizin kabul olacağını umuyor,
hepinizi saygıyla tekrar selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bu
aradaki boş süreyi kullanabilir miyiz? Bizim Grubumuzla ilgili hile yaptılar.
BAŞKAN – Düzeltti ama.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Meclisin çalışma günleri ve saatleri
yeniden belirleniyor. İktidar Partisi Grubunun yeniden kendi kararını
değiştirdiği bir oturumdayız, bir birleşimdeyiz. Daha önce biliyorsunuz on
birinci ayın 2’sinde Genel Kurulun kararıyla Meclisin çalışma saatleri ve
gündemi belirlenmişti. Bu karar Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi
üzerine alınmıştı, bugün bunu değiştiriyorsunuz.
Daha
önce de ifade ettiğim gibi Meclisin gündemini belirlemek siyasi iktidarın
tasarrufundadır, takdirindedir çünkü ülkenin yönetim sorumluluğu milletimiz
tarafından iktidara verilmiştir, buna hiç itirazımız yok ancak sizler de takdir
edersiniz ki birkaç gündür Meclisimizde, hatta birkaç haftadır Meclisimizde
hiçbirinize yakışmaz, bu Meclise yakışmaz, siyasi partilere yakışmaz, siyaset
kurumuna yakışmaz olaylar yaşanıyor. Bunları kabul edebilmemiz, bunları
tasvip edebilmemiz mümkün
değil.
Değerli arkadaşlar, el birliğiyle
siyaseti itibarsızlaştırmak, siyaset kurumunun millet nezdinde güvenilirliğini
bitirmek ve Türkiye Büyük Millet Meclisine olan saygıyı sıfırlamak gibi bir
gayretin içinde olduğumuzu -kendimizi ayrı tutmadan söylüyorum- maalesef
üzülerek seyrediyoruz ve ifade etmek durumundayız; kendi adıma, sizler adına
milletten özür dilemek durumundayız.
Değerli arkadaşlar, bir sonraki kanunda
arkadaşım uzun anlatacak ama müsaade ederse ben de söyleyeyim. Seçimler
yapılalı yüz altmış bir gün oldu, 1 Ekimden bu yana da elli günü geçtik, elli
günden fazla oldu. Henüz bu Genel Kurulda toplumsal karşılığı olan; milletin,
halkın beklentisi olan, sorunlarına çözüm olan bir tek yasa tasarısı geçmedi.
Buna hakkımız yok.
Ben buradan tekrar ifade ediyorum.
Meclisi çalıştırmak, komisyonları ve Genel Kurulu çalıştırmak siyasi iktidarın
sorumluluğundadır. Nasıl gündemi belirlemek onun takdirindeyse, burada
uzlaşmayı da temin ederek, ısrar ederek, sabrederek, belki de yutkunarak… Ben
Sayın Canikli’nin dediğine katılıyorum: “Eyvallah, ama hakaret olmasın.” Tabii
ki hakaret olmasın.
Bu kürsüden hakaret yapan, hakaret
cümleleri kuran insanlar bana göre yanlış yapıyorlardır. Hakaret etmek zayıf
insanların işi, hakaretle hiçbir şekilde rakibinizi ortadan kaldıramazsınız,
alt edemezsiniz, ama İktidar Partisi Grubunun -ben üç dönemdir grup başkan
vekilliği yapıyorum- inanınız ki bu dönemdeki hoşgörüsüzlüğü, bu dönemdeki
sabırsızlığı beni endişelere sevk ediyor ve diyorum ki acaba iktidar…
İki sebebi olabilir: Biri bu Meclisin
çalışmamasında fayda mı görüyor? İki, bu Meclisin itibarsızlaşması, işlevinin
dışında millet nezdindeki itibarını kaybetmesi işine mi geliyor? Ya da çok
endişe ettiğim -dostça da bir hatırlatmada bulunuyorum, lütfen kendinizi bu
teraziye çekin- öz güveniniz yani milletin size verdiği oy kibre mi dönüştü
arkadaşlar? Yani bu sabırsızlığınız…
Değerli milletvekilleri, önde olanı
taşlarlar. Bu böyledir. Eğer önde olan kendisine atılan taşlara dönüp kendisi
de taş atmaya kalkarsa kavga çıkar. Ee, siz kavga
çıkartmak mı istiyorsunuz, yoksa milletin size yüklediği görevi yerine getirmek
mi istiyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bir tek
hakaret istemiyoruz. Başka bir şey istemiyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Gözünüzü
severim. Yani şu Mecliste, şu Genel Kurulda yaşananları kabul edebilmek mümkün
değil değerli arkadaşlar.
Bir başka şey daha: Evet, siyaset
konuşma sanatıdır, ama iktidar değil. İktidar konuşmak makamı değil, yapmak
makamı. Yaptıklarınızı konuşarak, geçmişe atıfta bulunup geçmişi suçlayarak,
nutuk atarak olmaz bu iş değerli arkadaşlar. Bu doğru değil. Milletin aklıyla
alay mı ediyoruz? Bu doğru değil. Böyle yaparak bu Meclisi çalıştıramazsınız.
Bakın, geçen dönem daha iyi çalışıyorduk. Bu dönem çok kötü bir başlangıç
yaptık. Dostça uyarıyorum. Daha önümüze devasa kanunlar gelecek. Bu Mecliste
geçen dönemde bulunan milletvekili arkadaşlarımız var. Ben inanıyorum ki, onlar
da aynı endişeyi duyuyorlar. Tekrar ediyorum: Uzlaşmayı temin etmek siyasi
iktidarın görevidir, önde olanın, büyük olanın sorumluluğundadır. Biri yanlış
yapıyor diye aynı yanlışa aynı yanlışla cevap vermek hakkı yok. Bakın, şimdi şu
tartışmalar -Allah’tan devam etmedi, belki de devam edecek- iktidar partisinin
bir üyesinin tarımla ilgili konuşurken muhalefeti çapsızlıkla, vizyonsuzlukla ve gerginliklerden beslenmekle suçlayan
üslubuyla başladı. Şimdi ne yapacağız? Yani kavga yapmak
zayıf insanların işi. Millet bizi kavga yapmak için değil burada
sorunlara çözüm üretmek için seçti, gönderdi, seçimler bunun için yapıldı.
Millet takdiri, sorunları çözmek için iktidar ve muhalefeti belirledi.
Muhalefet olarak bizim görevimiz sizi denetlemek. Tabii denetlerken canınızı
acıtacak, belki de rakamları ters yönden gösterip, takla attırarak konuşacak
bir sunum ortaya koyabilir muhalefet ama iktidar kendisine taş atana kendisi de
taş atmaya kalkarsa yanlış olur.
Değerli milletvekilleri, İktidar
Partisi Grubunun getirdiği öneride iki hususu dikkatinize sunmak istiyorum:
Biri, gensoru önergelerinin görüşmesini cumaya almak doğru olmamıştır yani
bunun halk dilindeki ifadesi kurnazlıktır. Nedir yani? Basının gözünden
saklayarak, milletin gözünden saklayarak Sayın Başbakan hakkında verilen
gensoruyu cumaya almanın ne anlamı var?
Bir diğer husus…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Meclis
çalışmıyor ki, çalıştıramıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Gece
çalışalım, saat onda başlayalım, pazar günü çalışalım. Hiçbir muhalefet partisi
çalışmaktan kaçmıyor. Sabahlara kadar çalışalım ama gelin, şu görüşmeleri
toplumun gözünün önünden saklamayın. Niye cuma?
İki, Milliyetçi Hareket Partisinin
verdiği gensoruyu da cumaya aldınız. Bu doğru değil. Şimdi, biz bu gensoruyu
çekeriz. Niye? Çünkü, biz deprem olayını toplumun
nezdinde canlı tutmak istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, deprem, oldu bitti değil; deprem yaşanıyor, hâlâ o deprem yaşanıyor,
acılar yaşanıyor, çadırların altı su, insanlar soğuktan ölüyor. Yani bu acıyı
yaşamak, bu acıyı gündemde tutmak bir sorumluluk değil mi? Bu amaçla biz, bu
önergeyi verdik ve bunun milletin gözü önünde tartışılması… Darağacı asıp da
kimseyi asmayacağız ama deprem gerçeğini tartışalım; arzumuz bu. Bunun için
önerge veriyoruz ve diyoruz ki: “Bugünkü acıyı doğru tartışmazsak muhtemel
acıyı öngöremeyiz.” İşte “İstanbul depremi geliyor, Hatay depremi geliyor”
deniliyor. Ama getiriyorsunuz, bir böyle hesap içinde cumaya getiriyorsunuz
“İki önergeyi aynı günde tartışalım.” diyorsunuz. Yapmayın! Buna tenezzül
etmeyin. Buna muhtaç değilsiniz. Eğer birtakım açmazlarınız, sıkıntılarınız
varsa, gelin muhalefetle birlikte çözüm üretelim. Bu tavır doğru değil değerli
milletvekilleri. Grup yöneticileriniz böyle karar veriyor, eyvallah ama bu Meclisin
huzuru çok önemli, bu Meclisin itibarı çok önemli.
Bir diğer hadise: Yeniden, bitime kadar
usulünü getirdiniz. Sayın Canikli, angarya yasaktır.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ama bakın
Sayın Şandır, sorumluluk bizde, Meclisin çalıştırılması sorumluluğu bizde.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Angarya
yasaktır. Bitime kadar çalışma usulü bu Meclise hakarettir değerli arkadaşlar.
Bitime kadar... Siz angarya mı yüklüyorsunuz Meclise?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Biraz önce
“Bu Meclis sabaha kadar çalışır.” dediniz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sabaha kadar
çalışalım saat koyun. Ama yani bu angarya. Kabala
derler Anadolu’da, kabala; şu işi bitir de git. Siz de bize diyorsunuz ki, şu
sıra sayılı kanunu bitirinceye kadar çalışacaksınız. Ya bu,
Meclise hakaret ya bu. Gözünüzü severim, böyle bir şey yok. Siz bize
deyin ki, gelin şu kırk tane uluslararası sözleşmeyi çıkartalım. Çıkartalım;
geçmişte örneğini koyduk bunun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bir günde
bir tane çıkarabiliyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Ama gözünüzü
seveyim, yani böyle kavga yaparak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bizimle
paylaştığınız, birlikte imza attığımız şeyleri bize sormadan değiştirerek
gündem belirlemeye kalkarsanız olmaz. Yolun başındayız. Bu usul usul değil. Bundan vazgeçiniz değerli arkadaşlar.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Şandır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ – Karar yeter
sayısı…
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar
yeter sayısı vardır ve kabul edilmiştir.
Sayın Tanal, söz talebiniz var ama İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre işlem yapıyoruz. Bir
saniye…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Tanal, bir saniye dinler misiniz.
Size söz vermem usulsüz olur çünkü
Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup önerisi üzerinde iki lehte, iki aleyhte söz
talebi vardı. Onları verdik, işlem tamamlandı.
Teşekkür ediyorum.
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Yeni Zelanda Hükümeti Arasında Hava Hizmetlerine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yeni Zelanda Hükümeti Arasında Hava
Hizmetlerine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 21)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.09
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.18
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2’nci
sıraya alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan
Vekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve Barış ve Demokrasi Partisi Grup
Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın;
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan'ın; Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/138) (S. Sayısı:
80) (x)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bizim
Grup Başkan Vekilimiz imzasını geri çekti.
BAŞKAN – İfade edersiniz efendim.
Görüşmeye başladım. İfade edersiniz, edeceksiniz zaten.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 80 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Adana Milletvekili Murat Bozlak.
Sayın Bozlak şimdi ifade eder efendim
sizin geri çektiğinizi.
Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır Sayın Bozlak.
BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6222 sayılı Sporda Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi’nin geneli üzerinde konuşmak üzere Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, siz de belirttiniz, her
ne kadar daha önce Grup Başkan Vekili Arkadaşımız bu yasa teklifine imza vermiş
ise de daha sonra yasa teklifinden grubumuz adına imzasını geri çekmiştir.
(x) 80 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli milletvekilleri, konuşmama
başlamadan önce bugün yine hepimizin izlediği, özellikle de BDP’yi
hedef alan, AKP’nin de arkasında durduğu yeni bir operasyon yaşandı. Bu sefer
operasyonun hedefi BDP’liler değil, avukatlar. Sayın
Başbakan bundan kısa bir süre önce Asrın Hukuk Bürosunu işaret ederek,
operasyonların avukatlara yönelik işleyeceğini söylemişti. Geçmiş dönemlerde,
daha önceki başbakanlar da benzer operasyonların yapılacağını işaret
etmişlerdi, “Kürt iş adamlarının listesi cebimde.” diyebilmişlerdi. Ama şimdi o
başbakanlar yok burada, koca partilerini de yok ettiler beraber. Bu durumu
özellikle AKP’li arkadaşlarımızın dikkatine sunmak istiyorum. AKP’nin
demokratik açılımdan geldiği nokta siyasette baskıyla, şiddetle sonuç alma
yöntemidir ki bundan sonuç almak asla mümkün olmayacaktır. Kürt demokratik
siyasetini hedefleyip “Dağdakini imha edelim, ovadakini de bulduğumuz yerde
alalım, cezaevine atalım.” mantığıyla bu ülkeyi biz bir yere götüremeyiz. Bu
mantık, bu ülkeye sadece zarar vermektedir.
Değerli arkadaşlar, bundan derhâl
AKP’lilerin vazgeçmesi gerektiği düşüncesindeyim. Kürt halkına demokratik
siyaseti yasakladığınız zaman, o halka siz dağın yolunu göstermiş olursunuz.
Eğer Kürt halkını dağa yönlendirirseniz dönüşü biraz zor olur. Oysa Kürt halkı,
barış içerisinde Türkiye’deki Kürt kardeşleriyle, Türk kardeşleriyle,
Çerkezlerle, Araplarla hep birlikte eşit ve özgür koşullarda yaşamak istiyor.
Bunu belirttikten sonra yapılan operasyonu bir kez daha kınadığımı belirtmek
istiyorum.
AKP’li bir milletvekili arkadaşımız,
dün, yasa tasarısı değişikliği komisyonda görüşülürken “Ben köydeyken kahvede
oturduğum sırada bir seçmenimiz, köylümüz geldi “Siz Aziz Yıldırım’ı kurtaracak
mısınız? Bu yasayı çıkaracak mısınız” dedi. “Ben, ondan dolayı reddedeceğim”
demişti. Son derece doğru bir karar almıştı, ben kendisini kutluyorum ama ne
yazık ki, şimdi bu arkadaşımız köyüne gittiği zaman şunu söyleyecek: Ey
arkadaşlarım, ey seçmenlerim, ben Aziz Yıldırım’ın tutukluluğunun kalkmasına
engel olmadım ama, onun yerine 70 avukatı içeri soktuk
arkadaşlarımızın sayesinde diyecektir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, Parlamentoya yeni
gelmişiz. Ben, geldiğim gün itibarıyla özellikle gündem dışı sözlerin dışında
bir de lehte, aleyhte söz alındığını gördüm. Lehte söz alan arkadaşlarımız,
bakıyorum aleyhe konuşuyor, aleyhte söz alanlar lehte konuşuyor; gerçekten bu
bana son derece sıkıcı gelmeye başlamıştı, ama gördüm ki, Parlamentoya AKP
Hükûmeti yasama görevini yapma şansı tanımamış. Yasama görevini AKP bizzat Hükûmete
devretmiş ve çıkarılan kanun kuvvetindeki kararnamelerle de yasama görevi
Hükûmet tarafından yürütülüyor. Demin bir arkadaşımız da bahsetti,
Parlamentonun açıldığı 1 Ekimden bu yana elli gün geçmiş durumda, ilk defa bir
kanun teklifi geliyor. Bir de, bundan önce bir savaş tezkeresi çıkardı bu
Meclis, bu ikincisi olacak. Şimdi, eğer bunlar başka türlü olsaydı
getirilmeyecekti diye düşünüyorum.
Savaş tezkeresi ile yine bu şike
zanlılarının örtülü affını öngören bu yasayı getirerek aslında AKP, muhalefet
partilerini de bu yanlışına ortak etmeye çalışıyor. Bunu görmemiz lazım
arkadaşlar.
Bunu belirttikten sonra şunu da
söyleyeyim: Ben, yine bu Mecliste ilk defa tanık olduğum iki olaya şahit oldum:
Birisi, zannediyordum ki gruplar hiç anlaşmaz ama baktım ki bir noktada
anlaşabiliyorlar. İşte, dün görüşülen yasa teklifi üzerinde konuşurken grup
başkan vekili arkadaşlarımız çok rahatlıkla anlaştılar. Ha, ben bunun devam
etmesini dilerim, bunun Türkiye'nin gerçek ihtiyacı olan sorunların
giderilmesinde de devam etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Dün yine başka bir şeye şahit oldum,
son derece olumsuz bir şey, bu da: Zanlıların gözetiminde bir yasa teklifinin
Adalet Komisyonunda görüşülmesine tanık oldum. Zanlılar Adalet Komisyonunun
bulunduğu odada ve bizler onların gözetiminde, Sayın Başkanımız da burada, o
zanlıları esasen dışarı çıkarması gerekirdi, zannedersem Başkanın izniyle böyle
bir çalışmayı yürüttük.
Değerli arkadaşlar, spor dallarında
Türkiye’de, dünyada öne çıkan spor dalı futboldur. Milyonlarca taraftarı olan
bir spor dalı, kulüplerimizin milyonları bulan üyeleri var ve özellikle futbol
maçları bütün dünyada olduğu gibi bizde, ülkemizde de keyifle izleniyor iken bu
arada futbolda gelişen fanatizm nedeniyle birçok olumsuz harekete de spor
sahalarında tanık olduk. Kavgalar, bariz küfürler, ırkçı söylemler, hepsi
kulağımızın duymak istemeyip de kulaklarımızla duyduğumuz şeylerdi. Bunun yanı
başında şiddet de başını aldı yürüdü. Bıçaklara, satırlara hep birlikte tanık
olduk. Bu da yetmiyor gibi, kimi maçlarda da maalesef maçı izleyen insanlar
bıçaklanarak öldürüldü.
Bu şiddetin yükseldiği dönemde diğer
taraftan spor kulüplerinin yöneticilerinin kimileri ne yazık ki hak etmedikleri
şeyleri maddi güçleriyle elde etmeye çalıştılar ve şike ve teşvik primi söylentileri
ayyuka çıktı. Bunun üzerine spor kulüplerinin yöneticileri Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelip parti grup başkan vekilleriyle görüşüyorlar, sorunlarını,
dertlerini anlatıyorlar ve onların sorunlarını, dertlerini dinleyen Meclisimiz 31/3/2011 tarihli, 6222 sayılı sporda şiddeti ve
düzensizliği engelleyen yasayı, yani şu an için değiştirmek istediğimiz yasayı
çıkarıyor. Bu istemde bulunan ve yasa teklifi hazırlanmasına da katkı sunan
yöneticiler aleyhine yasa dönüşünce, yani kimi kulüplerin değerli yöneticileri
bu yasadan dolayı soruşturmaya uğrayıp gözaltına alınınca dün gene aynı
yöneticilerin dışarıda kalanlarını burada Mecliste çalışırken gördük, gezerken
gördük. Onlar da gene gelmişler. Diyorlar ki açıkçası: “Yasa, sağ olun,
çıkardınız. Ama bu yasada öngörülen cezaları biz fark etmedik.” Daha doğrusu,
aslında kendilerine uygulanacağını düşünmemişler. Herhâlde gene o maça gelen
gariban, bıçaklanan, dövülenlere uygulanır zannetmişler. Yasa dönüp kendilerine
yönelik uygulamaya kalkışılınca, bu sefer gelmişler cezaların indirilmesini
istiyorlar.
Yasa teklifinde yasanın özüne ilişkin
bir değişiklik istenilmiyor; istenilen, cezaların indirilmesidir.
Şimdi, önümüze gelen yasa teklifinde de
belirtiliyor, 11’inci maddede beş yıl olan cezanın alt sınırı bir yıla
indiriliyor. Kaç aydır tutuklular? Altı ay filan oldu herhâlde tutuklanalı,
temmuz başında tutuklanmışlar.
Şimdi, cezayı bir yıla indirdiğimizde,
bir de iyi hâlinden dolayı indirim uygularsa mahkeme -ki mahkemelerde genelde
alt sınırdan ceza veriliyor- büyük ihtimalle burada da bir yıl olarak kabul
edilecek. Alt sınırdan verildi, bir de iyi hâlinden dolayı 59’a göre indirime
tabi tuttuğunuz zaman yattığı süre yeterli kalıyor.
Onun için, teklifi getirenler diyorlar
ki Komisyon üyesi arkadaşlarımıza: “Şey yapmayın ertelemeye gerek yok.” Niye
yok? Ceza genel hükümleri dâhilinde ertelenebilir bir miktardaysa suç
ertelenir. Hayır, istediğimiz sonuç tutuklamaya son verilmesidir.
Bu sonuç ceza bir yıla indiği için elde
edildiğinden herhangi bir itirazları da olmuyor.
Neticede, bu yasada öngörülen beş
yıllık cezayı, biz, bir yıla Meclisimiz indirdiği noktada, tutuklu olan teşvik
zanlılarının hepsini mahkemeler bırakmak zorundadır. Niye? Ceza infaz edildi
onun için bırakmak zorundadır. Bu nedir? Bu, örtülü bir aftır.
Şimdi, bu teklif kabul edildiği zaman
örtülü af yapıyoruz. Gerek yok ki genel bir af çıkaralım. Bu, yargıya
müdahaledir. Hani yargıya müdahale edilmiyordu? Soruşturma başladı, Sayın
Adalet Bakanı diyor ki: “KCK davasıyla ilgili soruşturma başlamıştır, ben bir
şey diyemem.” Burada, soruşturma devam ediyor, yasayı değiştiriyorsun. Bu,
yargıya da müdahaledir artı “Kişiye özel ceza yasası yapılamaz.” ilkesine de
açık, bariz müdahaledir.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin temel sorunu bu değil. Biz cezadan yana değiliz. Hatta ben,
cezalardan, bir yıllık süre ceza verilirken alt sınırı bir yıl, üst sınırı üç
yıl olan bir ceza düzenlemesine de karşıyım. “Bir yıldan üç yıla kadar.”
dediğin zaman iki yıllık bir makas farkı çok bariz, hâkimlere, mahkemelere
tanınan takdir hakkıdır, bir yerde, yasama görevinin de onlara devredilmesidir.
Bu, kimi suistimallere de sebebiyet verecek bir
düzenlemedir.
Biz cezadan yana değiliz ama geneli
ilgilendiren, gerçekten kamuoyunun vicdanını rahatsız etmeyen düzenlemeler
yapalım. Bu Parlamentonun şu an için 8 sayın üyesi cezaevinde değiller mi? Üç
muhalefet partisinin milletvekilleri değil mi bunlar? Muhalefet partileri, niye
biz bir araya gelip bu arkadaşlarımızın tutukluluğunun kaldırılması için bir
çalışma yapmıyoruz da şike zanlılarının tutuklanması için bir araya
gelebiliyoruz?
Gene, Anayasa çalışması yapılıyor,
yürütülüyor. Partimiz tarafından “Yol temizliği” adı altında, gerçekten
herkesin şu an için rahatsız olduğu kimi düzenlemelerin öncelikle Parlamento tarafından
yapılması istenilmiş iken onlara değinmiyoruz da özel, kişiye mahsus yasa
çıkarabiliyoruz.
Onun için diyorum değerli
milletvekilleri, yapmamız gereken, şahıslara özel, örtülü affı öngören bir
düzenleme yerine -kamuoyunun da vicdanen rahatsız olduğu- toplumsal barışımıza
da ön ayak olabilecek yasal düzenlemeleri yapmalıyız, önümüze koymalıyız. Bunu
muhakkak Meclisin gündemine getirmeliyiz, özellikle muhalefet partilerine bu
görev düşüyor çünkü gördüğüm kadarıyla AKP’nin böyle bir niyeti gözükmüyor. AKP
“Dediğim dedik.” diyor. Yasama görevinden, yasamada çoğunluğu var, sayısal
çoğunluğuyla yürütme zaten AKP’de. Şimdi de yargı konusuna da bu denli
müdahaleler olursa kuvvetler ayrılığı ilkesini biz kendi elimizle ortadan
kaldırmış olacağız. Üç erkin, üç devlet erkinin tek elde birleşmesi demek
faşizm demektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bozlak.
Tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Turgut Dibek,
Kırklareli Milletvekili.
Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, evet, çok hızlı bir
şekilde gelmiş olan 80 sıra sayılı yasanın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu yasa teklifi
Meclisteki dört siyasi partinin grup başkan vekillerinin imzasıyla Meclise
sunulmuştu, biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde. Az önce BDP’li
arkadaşımız Sayın Bozlak’ın belirttiği gibi onlar imzalarını geri çektiler, dün
Komisyonda görüşüldü yasa ama uzlaşmayla gelen bir yasa teklifiydi. Tabii,
bizim gönlümüzden şu geçiyordu aslında arkadaşlar: Yani Meclis olarak 24’üncü
Dönemin başında, daha ilk kanunu çıkarıyoruz yani gerçek anlamda böyle bir
kanun çıkarıyoruz, bütün siyasi partilerin uzlaşarak çıkaracağı yasa bu
olmamalıydı aslında. Yani bir yasa, bir düzenleme yapılacaksa, buna bir ihtiyaç
varsa, gerçekten böyle bir düzenlemeyi çıkaracaksak değerli arkadaşlar, bu
Parlamentonun 8 milletvekili şu anda tutuklu, cezaevinde. Onlarla ilgili bir
düzenleme yapılması gerekiyorsa bu mutabakatla yapılmalıydı. Yani bu mutabakatı
niye orada gösteremedik? Aslında onunla ilgili biraz sonra konuşacağım. Yani
bir mutabakat yaptık aslında iktidar partisiyle, niye o sözler tutulmadı?
Sadece Cumhuriyet Halk Partisinin değil, bizim 2 milletvekili arkadaşımız
tutuklu ama Milliyetçi Hareket Partisinden de 1 milletvekili arkadaş tutuklu ve
BDP üyesi olan 5 milletvekili de, halkın oylarıyla seçilmiş olan milletvekili
de tutuklu arkadaşlar, cezaevinde.
Şimdi, bu yasa, doğru, toplumda
konuşuluyor, Türkiye’nin gündeminde konuşuluyor yani bahsetmiş olduğum şu
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun. Yapılan bir operasyon
vardı temmuz ayında. Sporu çok seviyoruz, her birimiz seviyoruz. Az önce arkadaşımız
da belirtti, futbol kulüplerinin birlik başkanı, Kulüpler Birliği Başkanı
buradaydı, Sayın Yıldırım Demirören, Futbol Federasyonundan yöneticiler
buradaydı, Fenerbahçenin başkan vekili buradaydı
dünkü Komisyondaki görüşmelerde.
Değerli arkadaşlar, Türkiye bunu
konuşuyor ama Türkiye’nin halkımızın duyarlılığını taşıyan çok önemli konular
da vardı, çok önemli davalar da var yani konunun dışına çıkmak istemiyorum,
hukuksal zeminde yargılamalardan bahsederek biraz düşüncelerimizi sizlerle
paylaşalım. Bu kanuna geleceğim, yani bu kanunla ilgili olarak hangi noktaya
geldiğini de belirteceğim ama değerli arkadaşlar, kolaycılığa da bizim
kaçmamamız gerekir.
Dün ben komisyonda da söyledim, bugün
ülke gündeminde vicdanları yaralayan öyle önemli hukuksal -hukuksal da
demeyelim de- siyasal davalar var ki. Şimdi, onları görmezden gelirsek
tribünlere oynamış oluruz, futbol terimiyle, dün bunu söyledim.
Değerli arkadaşlar, dün değil evvelsi
gün yani pazartesi günü Meclisin basın toplantı odasında, salonunda tutuklu
milletvekili arkadaşlarımızın yakınları ve yine Sayın Tuncay Özkan, onun da
kızı bir basın toplantısı düzenlediler, sizler de izlemişsinizdir basından,
televizyonlardan. Sayın Haberal’ın kardeşi Ali Bey, Ali Haberal orada söz aldı,
Sayın Balbay’ın kardeşi Suat Bey söz aldı ve düşüncelerini, duygularını,
hissettiklerini anlattılar, hangi noktaya geldiklerini anlattılar. Bin gün
geçmiş arkadaşlar, bin gün… Yani dile kolay. Tek tek sayarsak dahi çok,
gerçekten vahim bir süreç yaşanmış.
Bakın,
ülke gündeminde öyle davalar var ki artık hukuksal zeminini kaybetmiş yani
siyasal içerikte olduğu herkes tarafından kabul edilen yani oraya düşen insanı
“Allah kurtarsın, yani buraya düştünüz artık, üç yıl mı, beş yıl mı içeride
kalırsınız.” diyerek insanların düşüncelerinde yer eden davalar var ama
insanlar o davalarda şu anda hayat mücadelesi, yaşam mücadelesi veriyorlar. Bugün
biz onları erteliyoruz, öteliyoruz, iteliyoruz bir tarafa o davaları; bu
davayı, bu olayı, ülkenin gündeminde gerçekten yer tutan bu olayı, hep
birlikte, tüm siyasi partiler olarak konuşuyoruz. Konuşmayalım mı
diyebilirsiniz, konuşalım ama bilmiyorum, yani bizim de duygularımızı anlıyor
musunuz ya da o tutuklu milletvekili arkadaşlarımızın veya diğer tutukluların?
Sayın Hurşit Tolon bir şey söyledi arkadaşlar, hep beraber, burada hukukçu
arkadaşlarımız da var, “Üç yıl iki ay sonra ifadem alındı.” dedi, yani o
sürelerde olabilir. “İfadem alındı.” dedi. Kendisi tutuklu değildi. Bir de
tutuklananlara bakalım. Yani iki yıl, bir buçuk yıl önce, bir yıl evvel
ifadesini vermiş. Mahkeme heyeti ifadesini almış, dinlemiş ama hâlâ “Sen burada
kalacaksın.” diyor değerli arkadaşlar. Böyle bir yargılama var Türkiye’de,
böyle vicdanları sızlatan bir süreç var.
Şimdi, umudumuz o ki veya düşüncemiz o
ki, isteğimiz o ki, değerli arkadaşlar, siyasal partiler olarak en kısa süre
içerisinde bu güzel tabloyu, bu kanunda gösterilen bu tabloyu bu davalar için
de gösterelim.
Bu arada, değerli arkadaşlar, başka bir
hukuksal, yine gündemi meşgul eden bir dava daha var -dı,
yani “dı” da diyebiliriz ama devam ediyor şu anda. O
da sürekli gündemi meşgul ediyordu, o da konuşuluyordu, basın takip ediyordu,
bizler takip ediyorduk. Onu ben söyleyince rahatsız oluyorsunuz, dün komisyonda
da arkadaşlar “Ne yeri var, falan?” dediler, Deniz Feneri davası. O da ülke
gündeminde olan bir dava, orada da arkadaşlar, insanlar tutuklandı, orada da
hâkimler var, orada da savcılar var, insanlar şüpheli olarak işte gözaltına
alındı, sorguya davet edildi, savcılar tutuklamaya sevk etti, hâkimler
tutukladı. Orada da bir süreç devam ediyor. Yani iki tane yan yana koyun, yani
bu olaya gelmeden evvel. Arkadaşlar, üç ay, doksan gün Deniz Feneri’ndeki
şüpheli olan kişiler, sanıklar tutuklu kaldılar; doksan gün sonra tahliye
edildiler Türkiye’de. Benim önümde -şu anda sizlere okuyacağım, tutanaklara
geçmesini istiyorum çünkü- o davada tahliye kararını veren hâkimin gerekçesi
var. Artı bir de sizin içinizden, AKP’nin kurmuş olduğu Bakanlar Kurulunun
içerisindeki çok önemli bir isim, şahsiyet Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın o karar üzerine yaptığı bir değerlendirme var.
Sizler de okumuşsunuzdur o değerlendirmeyi.
Şimdi, orada nelere oluyor? Silivri’de
neler oluyor? Balyoz’da neler oluyor? Sporla ilgili
olan bu yargılamada neler oluyor? Hep beraber, bunları birlikte değerlendirelim
çünkü hepsi bir bütün bence.
Bakın
arkadaşlar, üç ay sonra, davaya bakan hâkim, 13. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi
Hasan Akçam uzun süredir devam eden ve daha da sürebilecek bir soruşturma
olduğunu belirtiyor ve bu soruşturmada bütün delillerin toplandığını ve
şüphelilerin ifadesinin alındığını belirtiyor kararında ve devam ediyor,
şüphelilerin kontrollerinin sadece tutuklama yoluyla değil, adli denetimle de
yerine getirilebileceğini, üç ay on gündür tutuklu olduklarını ve daha uzun
süreli bir tutuklamanın cezaya dönüşebileceğini vurguluyor.
Ne diyor biliyor musunuz? “Ben
delilleri topladım.” diyor, “Bu insanların ifadelerini aldım.” diyor, “Yani
bunları daha fazla tutmak artık onlara ceza vermek anlamına gelir.” diyor,
“Tutuklamanın amacını, mahiyetini, niteliğini aşar.” diyor. Aynen katılıyorum
ben bu hâkim arkadaşımıza yani bu hâkim arkadaşımız doğruyu yapmıştır bana göre
de, eğer öyleyse yani o dosyayı o biliyor, ben dosyayı bilmiyorum ama
gerekçesine baktığımızda gerekçesi bana göre doğru hâkimin.
Değerli arkadaşlar, “Tutuklama elzem
değil, başka tedbirler var.” diyor, “Bu insanlar kaçmaz bir yere.” diyor,
“Onların hepsi saygın insanlar.” diyor, öyle değerlendiriyor kararında ama bir
tarafta da Silivri’deki davaya bakan hâkimler var. Halkın oyuyla seçilmiş, yüz
binlerce oy almış, milletvekili olmuş, daha önce uygulaması olan… Burada BDP
sıralarında hâlâ da ikinci dönem, yine bu dönem milletvekilliği yapan Sebahat
Hanım var arkadaşlar. Kendisi cezaevinde tutukluyken seçilmişti geçen dönem.
Ona bir uygulama yapıldı. O uygulamanın da dışında “Hayır, biz şimdi salarsak
kaçarsınız. Üç buçuk yıl geçti ama delilleri toplamadık.” denen bir de bir
yargılama var. Yani, lütfen bunları bir tarafa koyun, ondan sonra da bu dosyaya
da, daha doğrusu bu davaya da bakalım değerli arkadaşlar.
Tabii, bu yaşanan süreçten sonra, Sayın
Arınç’ın da, her hukukçunun olduğu gibi, hepimizin
olduğu gibi, vicdanı daha fazla susmaya el vermemiş değerli arkadaşlar. Bakın,
Sayın Arınç ne demiş: “Tahliye edilmiş olmaları, kim olursa olsun, bizim için
sevinç doğurur. Bir insanın hürriyetinin bağlayıcı hâle gelmesi, tutukluluk ya
da hükümlülük hoş değildir.” demiş. Ama devamı çok önemli, diyor ki: “Bunları
tahliye eden hâkimin verdiği kararın başka davalardaki hâkimlere örnek olmasını
diliyorum. Kalben inanıyorum ki yakın zamanda diğer mahkemeler, heyetler veya
hâkimler tahliye kararlarını vermeye herhâlde başlayacaklardır.” Böyle bir
beklentisi var kendisinin. Devam ediyor “Başlamaları gerekir diye söylemek
istiyorum. Yoksa bunun izahı olamaz. Buradaki mahkeme hâkimi, oradaki de
mahkeme hâkimi. Buradaki de tutuklu, oradaki de tutuklu.” diyor. Devam ediyor
“Sebahat Tuncel isimli bir bayan parlamentere tanınan bir imkânın, bugün,
milletvekili seçilmiş Mustafa Balbay, Haberal ve Engin Alan’a
uygulanmamasını benim vicdanım kabul etmiyor. Bunu doğru bulmuyorum.” diyor ve
son olarak da “Deniz Feneri sanıklarıyla ilgili tahliye kararının bütün
davalarda yargılananlar için emsal teşkil ettiğine inanıyorum.” diyor.
Arkadaşlar, bence çok önemli bir
açıklama bu. Yani baktığımızda, bir hukukçunun yapması gereken açıklama, sonuna
kadar ben de bu açıklamaya katılıyorum ama değerli arkadaşlar, şu ana kadar bir
şey değişmedi. Yani yargıçlar tabii ki görevlerini yapıyor. İşte onlarla ilgili
bir şey konuşmaya kalktığımızda burada hemen şu söyleniyor sizler tarafından
da: “Anayasa’mızın 138’inci maddesi var, ikinci fıkrası var. Yargılamaya kimse
müdahale edemez, hâkimlere talimat verilemez, hâkimlere telkin ve tavsiyede
bulunamaz. Hâkimler bağımsızdır.” Acaba öyle mi? Dün de söyledim, bunu söylemek
zorundayım, öyle olmadığını bizzat gördük. Yani bu davayla ilgili konuşmuyorum.
Bakın değerli arkadaşlar, PKK’yla
yapılan görüşmede, devletin yetkililerinin yaptığı görüşmede çok açık bir
itiraf vardı Habur’daki yaşanan olayla ilgili olarak. Ne dedi biliyor musunuz
Afet Güneş basına da sızan ve hiçbir şekilde de yalanlanmayan bu açıklamalarda:
“Habur’da hukuk yerle bir edildi, hiçe sayıldı.” dedi. “Hukuku yok ettik. Bir
söz vermiştik, tutuklamayacağız.” dedi yani onu derken bu ülkede Başbakana
“Parasız eğitim istiyoruz.” diye pankart açan öğrenciler -10’larca- içerdeydiler, onları tutuklayan
hâkimler de vardı.
Şimdi ben şunu sormak istiyorum: O
hâkim ve savcılar Habur’a giden… Biri Diyarbakır’dan sanıyorum, Silopi’den
gittiler, öyle alındılar, helikopterle götürüldüler, yani teröristler Habur’da
bekledi, biz hâkim ve savcıyı aldık, helikoptere koyduk Habur’a götürdük.
Onlara kim ne dedi? 138/2 var, unutmayın yani “138/2’ye göre kimse müdahale
edemez.” diyoruz ama o hâkim ve savcılar çıksın konuşsun istiyorum ben.
Birileri onlara dedi ki: “Arkadaşlar, bir söz verdik, bir anlaşma yaptık,
bunları tutuklamayacaksınız, salacaksınız, bunlar ne derse desin ‘Pişman
değiliz.’ de deseler ‘Pişmanız.’ yazacaksınız, bunlara gereğini yapacaksınız.”
Demek ki bu yapılıyormuş, yapılmış zamanında. Şimdi ben şu
açıklamaları, bu olayları gördükten sonra üzülerek belirtmek istiyorum yani
Deniz Fenerinde yaşanan gerçek, doğru bir süreç varsa eğer -öyledir, deliller
toplanmışsa tutuklamanın, tutuklu kalmalarının bir mantığı yok ama- diğer
tarafta, değerli arkadaşlar, bin günleri aşan ve milletvekili sıfatını taşıyan
insanlar tutukluysa ben açıkça tüm içtenliğimle söylüyorum -belki birileri
telefon açmamıştır, söylememiştir çünkü “Telefon açmadık.” da diyemezsiniz. Adalet
bakanları, zamanında, burada milletvekilimiz şu anda, telefon açtığını da
biliyoruz ama- o hâkim ve savcılar durumdan vazife çıkararak gereğini
yapıyorlar şu anda. Bunu da, değerli arkadaşlar, burada belirtmeyi bir görev
biliyorum.
Bakın, elimde benim de imzamın olduğu
şu mutabakat metni var. 11 Temmuz’da biz AKP Grubundaki grup başkan vekilleri
ile -Sayın Aydın burada, onun da imzası var; Sayın Canikli de var, onun da
imzası var ve Genel Başkan Yardımcıları Sayın Haluk İpek var; bizden de Sayın
Akif Hamzaçebi, ben ve Aydın Ayaydın vardı- şu protokolü yaptık... Bu protokol
hangi amaçla yapılmıştı? Tutuklu milletvekillerimizin
Mecliste, Parlamentoda bulunmaları gerekir, bunun için düşüncelerimizi
açıkladık, aynı noktada olduğumuzu kamuoyuyla paylaştık ve bir şey daha söyledik,
Türkiye’de yargılamayı yapan hâkim ve savcılara da aslında buradan
Parlamentonun iki grubu olarak bir şey söyledik: Bu ülkede bir Anayasa var,
Anayasa’nın 90’ıncı maddesi var, uluslararası unlaşmalar
var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı var, bizim bu mahkeme kararlarına
uymamızı gerektiren imzamız var, o kararları açıp baktığınızda değerli
arkadaşlar, hiç kimse milletvekillerinin tutuklu kalmasını öngörmüyor. Şimdi,
bir de bizim mevzuatımız var: Türk Ceza Kanunu var, Ceza Muhakemeleri Kanunu var
ama şunu diyoruz orada da: Bütün milletvekilleri, seçilmiş milletvekilleri
burada bulunsun ama mevcut devam eden yargılamalar ki önemlidir, beşinci
paragrafta… Hukukun üstünlüğü çerçevesinde bütün bu mevzuatı dikkate alın
arkadaşlar ve en önemlisi de şunu belirttik: Özgürlükleri genişletici bir
şekilde yorumlayın. Bakın Anayasa’ya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarına, sözleşmelere bakın, sonra deyin ki: “Bu kadar süre tutuklu
kalmaları doğru mudur? Dünya ne yapıyor, Avrupa ne yapıyor, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi tutukluluk süreleriyle ilgili ne demiş?” E bağlayıcı, bunlar bizi de
bağlıyor, “Bunları da dikkate alın.” dedik. Burada da diyoruz. Şu ana kadar
dikkate alan yok. Bir de imza atmıştık “Bunlar alınsın.” diye. Alınmıyorsa o zaman değerli arkadaşlar, burası, yasa koyucu,
Parlamento bakın şu an kanunu burada getirdik, çıkaracağız biraz sonra, belki
yarın, öbür gün, bilemiyorum Cumhurbaşkanımız hangi gün imzalayacak, Resmî Gazete’de yayımlanacak ve belki de duruşma gününü
beklemeden ilgili hâkimler, sanıkların, bu davada şu anki bu şike
soruşturmasında yargılanması beklenen sanıkların tutuklu kaldıkları süreleri
dikkate alarak tahliye edecekler, yani Şubat, Mart ayındaki duruşmayı
beklemeden bunu yapacaklar ama arkadaşlar bu protokolün gereği şu ana kadar
yapılmamıştır. Bazen söylediğiniz çok güzel söz var, sıkıştıkça
söylüyorsunuz: Gözler kör oluyor, işte ağızlar kilitleniyor, kulaklar duymuyor
diye. Değerli arkadaşlar, burada imzanız var, bak burada arkadaşlar bakmıyorlar
da, yani buna imza atan arkadaşlarımız. Ben tüm siyasi partilere bu ayıbı
temizlememiz gerektiğini, değerli arkadaşlar, buradan bir kez daha dile
getirmek istiyorum. Bu ayıp, Türkiye’nin tarihsel bir ayıbı olarak sayfalarına
geçer. Bu kadar daha sessiz kalmamız mümkün değildir. Gelin, hep beraber, bak
burada yapıyoruz, bu işe mutlaka çözüm getirelim diye düşünüyorum.
Şimdi, yasayla ilgili de şunu
söyleyeyim değerli arkadaşlar: Yasa, Meclise geldiğinde uzlaşılmış hâlde
gelmişti ama gördüğümüz şuydu: Kulüpler Birliği böyle bir yasa hazırlığı yapmış
yani böyle bir taslak hazırlamış. Biliyorsunuz, bununla ilgili Levent Bıçakçı
da bir çalışma yapmış. Buraya getirmişler, getirdikten sonra tüm grup başkan
vekilleri de “Madem siz uzlaşmışsınız, uzlaştıysanız biz de bu yasa üzerinde…”
Mutabakata da varılmış, doğrudur. Türkiye’de konuşulan bir konu, şu anda
gerçekten sorun hâline gelmiştir ve açıkça şunu da söyleyeyim: Ben geçen dönem
de Parlamentoda milletvekiliydim. 23’üncü Dönemde biz Adalet Komisyonundan bu
yasa geçerken… Mart ayında geçti değerli arkadaşlar, martın sonunda geçti yani
nisan ayının başlarında geçti. Birçoğumuz seçim çalışmalarına başlamıştık;
bizim ön seçimlerimiz vardı, burada yoktuk. Bu, Komisyondan geçerken inanın çok
incelenmedi, 6222 sayılı Kanun için bahsediyorum. Ben bir hukukçu olarak
cezaların çok ağır olduğunu görüyorum yani böyle bir şey olmaz. Biz geçen yılın
sonunda, yani 2010’un Aralık ayında, yine AKP’nin getirdiği görevi kötüye
kullanma suçunun cezasını indirdik, Komisyonda da indirdik. Sipariş bir kanundu.
Bir yıldan üç yıla kadardı biliyorsunuz. Görevi kötüye kim kullanıyor? Memurlar
kullanıyor, kamu görevlileri kullanıyor, yolsuzluk yaparken, yani elindeki
yetkiyi kullanıyorlar. Onu altı aydan iki yıla kadar indirdik, tecil sınırının
içerisine çektik onu. Onu Komisyonda da görüştük, burada da geldi, getirdik ama
karşılaştırmanız için söylüyorum: Burada beş yıldan on iki yıla kadar olan çok
yüksek bir ceza, nasıl gözden kaçmış? Kaçmış. Ben öyle görüyorum, vur deyince
öldürmüş yasa koyucu bana göre ama uygulamaya geldiğinde bunun yanlış olduğu
ortaya çıktı. Bu yanlışı düzeltmek adına da bu teklif veriliyor.
Tabii, ilk geldiği şeklinde bizim
sakıncalı gördüğümüz, diğer siyasi partilerin de, AKP’nin de, MHP’nin de
sakıncalı gördüğü, BDP’nin de aslında sakıncalı
gördüğü bir iki nokta vardı, onları Komisyonda düzelttik arkadaşlar. En
önemlisi şuydu: Bir maddesi var zaten bunun; 11’inci madde. Yani 1’inci madde
olarak gelen, mevcut kanundaki 11’inci maddede yapılan değişiklik, kamuoyunda
da tartışılan. Yöneticiler, Federasyon yöneticileri, kulüp başkanları, kulüp
yöneticileri, teknik heyettekiler, futbolcular, oradaki bu kişiler, bu suçla
ilgili herhangi bir soruşturma kapsamında soruşturuluyorsa veya yargılanıyorsa
savcıya, hâkimden bu kişilerin yaptığı görevlerle ilgili olarak yasaklama
kararı… Yani bunlar görevlerini yapamaz, başkanlık ellerinden alınsın, yönetim
kurulu üyeliği ellerinden alınsın, yönetim kurulu üyeliği ellerinden alınsın,
teknik direktörlük ellerinden alınsın. Hangi aşamada? Daha savcılık artı
yargılama aşamasında bunların ellerinden alınsın, buna mahkeme karar versin
şeklinde bir düzenleme vardı, çok yanlış bir şeydi. Bunlar dernek arkadaşlar. İdari bir olay. Bunlar kamu yararına dernekler. Mahkemenin
gelip de… Daha masumiyet karinesi dediğimiz, insanlar ancak mahkûmiyet
kararıyla mahkûm olurlar, ondan evvel herkes masumdur biliyorsunuz. “Böyle bir
şey nasıl olur?” dedik. Arkadaşlar, her birimiz, AKP de, MHP de “Evet böyle bir
şey olmaz.” dedi, önergeyle onu kaldırdık ancak mahkûm olduktan sonra, kişiyle
ilgili, zaten Türk Ceza Kanunu’nun 53’üncü maddesi var, o madde uygulanacak ve
gereği yapılacak.
Bir diğer önergeyle düzelttiğimiz konu
şuydu: Bu verilen cezalar herhâlde biraz yüksekti, aşağıya indirildi gibi
düşünülüyor. Bunlar zincirleme, birden çok işlenirse nasıl bir artırım
uygulanacak hükmü vardı. O da…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Dibek, teşekkür
ediyorum.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Bir dakika
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen…
TURGUT DİBEK (Devamla) – Daha önceki
uygulamalarda veriliyordu Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır. Başka uygulamamız yok
efendim.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Teşekkür
ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.
Sayın milletvekilleri, birleşime bir
saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.56
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 19.57
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
80 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin tümü üzerinde şimdi söz
sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Oktay
Öztürk’e aittir.
Buyurun Sayın Öztürk.
MHP GRUBU ADINA OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Komisyon Raporu’nun tümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
12 Haziran seçimlerinden bugüne yaklaşık beş ay geçti, 1 Ekimden itibaren de
elli üç gündür Meclis açık. Tabii, biz bu arada 550 milletvekili, 27.500 lira
maaşımızı da aldık. Ancak ne hikmettir ki henüz daha toplumsal karşılığı olan
bir kanunu bugün görüşme imkânı bulduk. Hâlbuki bu Meclis milletin sorunlarının
çözümü için, hukuk kurmak için seçildi, seçimler onun için yapıldı ve iktidarın
görevi de Meclisi çalıştırmaktır. Şu ana kadar 35 tane kanun hükmünde kararname
çıktı. Endişe ediyoruz ki bu, Meclisi devre dışı bırakmanın bir yolu mudur?
İnşallah, bu endişelerimizde haklı çıkmayız.
Değerli milletvekilleri, gerek
ülkemizde ve gerekse dünyada spor, çok büyük bütçeleri ve elbette ki doğal
uzantısı olarak da rant ve rantiyeyi beraberinde
getirmiştir. Rantın olduğu yerde ciddi çekişmeler, ciddi kavgalar olduğu da
tarihsel bir gerçektir. Yasama organı olarak da ülkemizde açık olan bu alanda
yeni düzenlemeler kaçınılmazdı. Ne var ki kantarın topuzu fazla kaçmış ve şimdi
huzurlarınıza getirilen bu değişiklik çalışmasıyla suç-ceza karşılaştırmasında
denge sağlanmaya çalışılmaktadır. Özellikle bu alanda işlenecek suçlarda
verilecek cezalarda paraya çevirme, hükmün açıklanmasının ertelenmesi, tecil
gibi uygulamaların önüne geçilerek bu konunun ne kadar önemli olduğu
vurgulanmıştır.
Ülkemizde spor kaynaklı suçlarda -ki bu
ister şiddet olsun ister şike olsun- bu konuda taviz vermeme kararlılığımız
bilinmelidir ancak yasama olarak bizim bu görevi tamamlamış olmamız olayın
halli için yeterli olmamaktadır. Olay yargı aşamasında ciddi, kararlı ve
ısrarlı uygulanmalı ve ülkemiz spor suçları için bir cehennem olmalıdır. Ne var
ki günümüz yargı camiası bize bu noktada tam bir güven vermemektedir. Bu konuyu
Meclis Genel Kurulu huzurunda tarihe not düşmesi anlamında arz etmek istiyorum.
İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet
Savcılığı 2010 yılında TCK 220 anlamında bir örgütlü suç soruşturması
başlatıyor. Yasama Meclisi ise 2011 Nisan ayında, “Sporda Şiddet Yasası” olarak
bilinen düzenlemeleri yapıyor. Birden, ne hikmetse soruşturma şike soruşturmasına
dönüyor. Elbette ki nisan ayı sonrası bu yasaya muhalefet varsa o soruşturma
konusu olacaktır ama o zaman ilgili savcılık fizik ve teknik takip izinlerini
bu suç soruşturmasından kaynaklanan sebeplerle talep edecektir. O zaman
“demokratik açılım” dersiniz ve fakat bir savcının görevini yaparkenki
niyetiyle kapanır kalırsınız. Bu metotla herkes her şekilde soruşturulur.
Bakın, İstanbul Özel Yetkili Savcısı,
bu gündemdeki soruşturmasında gizlilik kararı da almıştır ve ne yazık ki bu
gizlilik talebi kabul edilmiş olan Özel Yetkili Savcı bu gizliliği dilediği
yerlerde kullanmıştır. Futbol Federasyonuna dosyalardan örnek vermekte sakınca
görmemiştir. Avrupa’dan gelen UEFA görevlisine bilgi vermekte sakınca
görmemiştir ama dosya sanıkları, sanık avukatları ve kamuoyu gizliliğe
takılmışlardır. Futbol Federasyonu maalesef bu noktada doğru bir duruş
sergileyememiştir. UEFA görevlilerine karşı sorumluluğunun abartılı teslimcisi olurken ülkesinin sporcu ve kulüplerine karşı
peşin hükümlü olmuştur, merhametsiz davranmıştır. Federasyon Başkanı,
soruşturma konusunun baskısından bunalan bir teknik direktörümüzün feryadına
karşı gayet lakayıt bir şekilde ülke futbolunda bir
sorun olmadığını ifade edebilmektedir. Bu olayların binde biri acaba Federasyon
Başkanının şirketlerinde gerçekleşseydi bu kadar vurdumduymaz davranır mıydı,
merak etmiyor değilim.
UEFA görevlileri, özel yetkili savcıyı
ziyaretlerinde, yanında Federasyon görevlileri de olduğu hâlde savcı beyle
doksan dakika görüştüler. Görüşmede bir yabancı olduğuna göre konuşmalar
tercüme edildi. O zaman, bu süre net kırk beş dakikadır. Bu sürede her iki
taraf da konuştuğuna göre, UEFA görevlisine anlatımın süresi yirmi dakikaya
düşmektedir. Bu yirmi dakikalık dinleme ilgiliye o kadar yetmiştir ki UEFA
Başkanı Platini toplantılarda ahkâm kesebilmiş ve tüm planlamalarını
Şampiyonlar Ligi’ne göre yapan kulübümüzü yarış dışına atabilmiştir. Ne yirmi
dakikaymış, ne bilgilendirmeymiş ki bırakın ülkemize gelen görevliye, Başkanına
bile bu bilgiler yetmiş.
Ben şimdi bu bilgileri soruşturma
penceresinden irdelemek istiyorum. Kolluk kuvvetleri özel yetkili savcıdan
talimatını aldı ve CMK’ya göre fiziki ve teknik
takibi başlattı, şike konuşmalarını da duydu, alışverişleri de resimledi ve
kayda aldı. Anlamakta zorlanıyorum, kardeşim, eliniz pancar mı topluyor, neden
alışverişi suçüstü yapmazsınız? Maksadınız suçu önlemek mi, suçun işlenmesini
temin edip birilerine baskı uygulamak mı? Eğer bunu yapmazsanız, netice
itibarıyla kamuoyunda “Acaba suçlu hazırdı, suçluyu suçlayabilmek için
deliller, belgeler mi hazırlanıyordu?” diye bir kanının, algının oluşmasına
sebebiyet verirsiniz. Futbolcunun avukatı haykırıyor: “Resimdeki kutu saat
kutusu ama özel yetkili savcıya göre para kutusu. Bu durum hiçbir şüpheye yer
vermeyecek kesinlikte kabul mü görecek? Hangi nokta kadar şüphe varsa bundan
sanık yararlanacaktı?”
Kamuoyunda bir kısım eleştiriler
yapılıyor “Meclis cezaları azaltıp birilerini kurtaracak.” diye. Biz de şu
cevabı veriyoruz: “Ceza ve suç arasında adil bir kıyas olmalıdır. Bir yandan
milletin paralarını dolandıranların tahliyesine en yetkili ağızlar ‘Adalet
budur, fazla tutukluluk adaletsizliktir.’ diye demeçler verecek ve diğer yandan
benden olmayandan bana ne diyen bir tavır sergileyeceksiniz.” Bu olmaz, bu
adalet değil zulümdür, mazlum oluşturur, mazlumun ahı da yerde kalmaz. Adalet
zulüm yapmaz, devlet zulüm yapmaz.
Takımına
sahip çıkmayan, gizli soruşturma dosyası ile etik kurulu kurup raporları
hazırlayan federasyon, soruşturmada suçu önleme değil işlettirme üzerine
strateji kuran kolluk, gizliliği istediğine göre uygulayıp 2010 yılında iken
2011 Nisanda çıkacak yasaya göre soruşturma başlatan özel yetkili savcı ile
oluşturulmuş bu cephe -kusura bakmayın- bana çok iyi niyetli de
gelmemektedir. Hatta
bırakın iyi niyeti kasıt aramak mecburiyetinde kalıyoruz. Bugünlerde bir emekli
paşa “Dokunulmazlara dokunuldu.” diye demeçler vermektedir. Hedef buysa başarılı
olunmuştur. “Dokunulmaza dokunacağız.” diye Avrupa’nın ilk 10’una giren bütçeyi
yapan ve üstelik bunu yaparken hiçbir devlet kurumundan yardım almayan kulübü
mağdur etmeyi başardık. Başkanları ve üst düzey yöneticileri kaçma şüphesiyle
tutuklu, takımı dağıtmak zorunda kaldık, oyuncularını kaybettiler ve -bravo
bize- başardık bunu!
Gizlilik kararlı soruşturma dosyası
gizli değil gizli kapaklı olmuştur ve hangi neticeyi açıklarsa açıklasın, hangi
delili ibraz ederse etsin daha açıklanmadan şaibe bulaşmış bir iddianame
oluşmuştur.
Bakın, Futbol Federasyonu Etik Kurulu
Talimatından madde 6. “İnceleme, Araştırma ve İtiraz” başlıklı kısmın 4’üncü
maddesi diyor ki: “İnceleme sırasında yargı yoluna gidildiği veya Disiplin
Kurulları ile Tahkim Kurulu’nca işleme alındığı anlaşılan başvuruların inceleme
işlemleri durdurulur.” Ama bu olayda durduramıyorlar. Fren sistemi mi bozuk,
yoksa başka bir talimat bu talimatı geçti mi, anlayamıyoruz.
FIFA Başkanı açık ve seçik bir şekilde
ülkesinin hem millî takımına -hatırlayacaksınız- Türkiye’yle yapılan maç ile
alakalı olarak hem de kulüp takımına -yine hatırlayacaksınız- Sion kulübü-UEFA çekişmesinde sahip çıkarken az önce
bahsettiğim cephe, ülkenin iftiharı kulübünü mağdur etmeyi başarmıştır.
Bu konuşmamdan elbette ki şikecilerin avukatlığına soyunduğum sonucu çıkarılmamalı.
Eğer bu düşüncede olanlar var ise peşinen söylemek isterim bir hukukçu olarak
ve hele de milletimden yetki almış bir millet evladı olarak elbette ki
feryatları duyacağız. Eski Adalet Bakanlarımızdan birisinin dediği gibi:
“Cumhuriyet savcıları, Meriç kıyısında çalışan Türk köylüsünün kaybolan
sabanından tutunuz da bu vatanda yaşayanların uğrayacağı en ufak bir
haksızlıktan, hatta Bingöl dağlarının ıssız kuytularında nafakasını bekleyen
öksüzlerin gözyaşlarından siz mesulsünüz.” Ne oldu bu söze, hükmünü mü yitirdi,
boşlukta mı kaldı, yoksa savcıların görevleri mi değişti?
Suç soruşturması linçe dönüşmüştür. Bu
linç artık durmalıdır. Bu yasa vesiledir, suçlu takibi suç işleme gerekçesi
yaptırılmamalıdır.
Bu vesileyle bir husustaki görüşlerimi
daha Genel Kurula arz etmek istiyorum. Futbol Federasyonu özerkleştirilme
çalışmaları belli bir yasa ile şekil bulmuştur. Ne var ki bu yasa Futbol
Federasyonunu baskı gruplarına karşı özerkleştirememiştir. Futbol Federasyonu
seçimlerinde seksen bir il beden terbiyesi il müdürü delege olarak oy
kullanmakta iken siyasal iktidarın Futbol Federasyonu üzerinde baskısının
olmadığından bahsedebilmek mümkün değildir. Yine çalışma dönemlerinde ücret
karşılığı futbola hizmet etmiş olan ya da hâlâ hizmet etmekte olan profesyonel
hakem, eski hakem, futbolcu veya eski futbolcu gibi kişilerin Futbol Genel
Kurulunda oy kullanması ne kadar doğrudur? Üstelik bu işi ücret karşılığı değil
gönül işi gören, cebinden para harcayan amatör küme üçüncü lig yöneticilerinin
çoğu Genel Kurulu seyirci olarak dahi izleyebilme imkânına sahip değildir.
Gerçek anlamda özerk futbol için yasa yeniden ele alınmalı, tıpkı bugün olduğu
gibi iş birliğiyle birlikte yeniden hazırlanmalı. Hatta kulüp yöneticileri
futbolu da yönetmeli çünkü futbolun amatör sorunlarını da, profesyonel
getirilerini de en iyi onlar bilmektedir. Devlet gerçek özerk futbolun üzerinde
bir Demokles’in kılıcı olmaktan kaçınmalıdır.
Bir gün, temennim odur ki, bu kutsal
çatı altında inşallah “Organize suç soruşturuyoruz.” diye komplo kuran organize
suçluları da konuşma imkânı buluruz. Devlet çatısı altında legal pozisyonda
illegal yapılanmalar, eylemler, faaliyetler, soruşturmalar inşallah burada konuşulur,
konuşma imkânını buluruz. Bu konuda umutlarımızı muhafaza ediyoruz. Şimdi güzel
bir iş birliğiyle yüce Meclisimiz olayı yasama yetkisi kapsamında ele almış ve
düzenlemiştir. Dilerim uygulama da adalet duygusuyla, adalet teşkilatının güzel
bir iş birliğiyle olur ve bundan ülkemiz, milletimiz ve adalet kazanır.
Bu duygularla hepinizi saygıyla
selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Öztürk.
Şimdi, AK PARTİ Grubu adına söz isteyen
Hakkı Köylü, Kastamonu Milletvekili.
Buyurun Sayın Köylü. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 80 sıra sayılı Kanun
Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun teklifinin
esasına geçmeden önce bu kanun teklifinin verilmesine sebep olan, daha doğrusu
hâlen yürürlükte bulunan 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine
Dair Kanun hakkında birkaç bilgi sunmak istiyorum.
Gene, bu Mecliste 2004 yılında çıkarmış
olduğumuz 5149 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanun’umuz vardı. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra tekrar yeni bir kanun
çıkarılması gerçeği ortaya çıktı. Neydi bunun gerekçesi? O zaman Gençlik Spor
Genel Müdürlüğü ile gene Futbol Federasyonu ve diğer federasyonlar tarafından
hazırlanan ve çıkarılması istenen kanunda idari para cezaları vardı. Bu idari
para cezaları ya uygulanamıyordu ya da para cezası verilse dahi tahsil
edilemiyordu. Müsabaka yasağı genellikle konulamıyor ama müsabaka yasağı
konulmuş olan kişilerin stadyumlara alınmasına engel olunamıyordu.
Taraftarların stadyum dışındaki eylemlerine hiçbir çare bulunamadı ve o
eylemler devam etti.
Dolayısıyla kanun istenen amaca
ulaşamadı, gereği gibi uygulanamadı ve yeni bir kanuna ihtiyaç doğdu. İşte, bu
sebepten dolayı 6222 sayılı Kanun gündeme geldi. Bu Kanun’da neler yapılmıştı,
kısaca onlardan bahsetmek istiyorum.
Taraftarların
bulundukları ilden başka bir ile spor müsabakası için gitmeye başladıkları
zaman, ta kendi illerinden çıktıkları andan itibaren diğer ile varıncaya kadar
yolda, diğer ile vardıkları şehir içinde, stadyumun çevresinde ve bütün
taraftarların gidiş-geliş güzergâhlarında birtakım tedbirler alınmasını, orada
yapmış oldukları şiddet eylemlerinden dolayı bir müeyyideye tabi tutulmasını,
bunun akabinde de spor müsabakalarına girmekten belirli bir süre yasaklanmasını
öngörüyor.
Bunun dışında, stadyumlar tamamen
güvenliği sağlamak için kameralarla donatılıyor. Daha önce de vardı ama
uygulanamadı. Bu kameraların izlendiği iki tane bölüm var, bu
bölümlerde güvenlik güçleri kamera başında bulunuyor, ayrıca spor kulübünün
temsilcisi de bu kameranın bulunduğu yerde, stadyumdaki bütün olaylar
kameralara kaydediliyor, bu kamera kayıtları da eğer bir olay çıkmış ise, bir
suç işlenmiş ise, bu Kanun’da sayılan eylemlerden birisi gerçekleşmiş ise, bu
kayıtlar hem spor kulübüne hem cumhuriyet savcılığına tevdi ediliyor.
Bir
başka özelliği, müsabaka esnasında özellikle tribünlerde bulunan kişilerden
herhangi birisinin spor düzenini, müsabaka düzenini bozması söz konusu olursa,
bu takdirde bu kişiler veya bozmaya yönelik eylemlerde bulunan kişiler,
güvenlik güçleri tarafından alınarak stadyumda hazırlanmış olan iki tane, iki
kulüp için ayrı ayrı hazırlanmış olan ve 20’şer kişilik kapasiteli iki tane
bölüme getiriliyor ve burada güvenlik altında tutuluyor.
Bunun dışında, stadyuma girebilmek için
artık bundan sonra futbolda en üst lig ve bir alt lig ile basketbol ve
voleyboldaki en üst liglerde elektronik bilet uygulaması getiriliyor. Bu bilet
uygulamasıyla, maça gitmek isteyenler, spor müsabakasına gitmek isteyenler
kulüplerin bulunduğu yerde, stadyumlarda veya önceden gösterilen yerlerde
kurulan sisteme gitmek suretiyle çok kısa bir süre içerisinde bir kart
alıyorlar, aynı banka kartı gibi, bu karta gidecekleri maçlarla ilgili konu
işleniyor, bu kişi elindeki kartla beraber maça gidebiliyor. Eğer kendisinin
bir yasağı varsa, yasaklanmış ise kapıya geldiği zaman kart sinyal veriyor ve
içeri geçişi yasaklanıyor. Şöyle veya böyle geçmiş ise tekrar tespit ediliyor
ve dışarı çıkarılıyor. Ayrıca herkesin yeri önceden belli ediliyor, bir
başkasının yerine kesinlikle oturmak yasak, biletsiz olarak gene spor
müsabakasına girmek yasak. Bunlar şu anda da yasak fakat bu yeni düzenlemeyle
bu yasaklar uygulanmaya başlanacak.
Bunun dışında, müsabaka alanına
getirilmesi, taşınması, stadyumun etrafında bulundurulması ve stadyuma
sokulması yasak olan bazı maddeler var. Zaten bizatihi taşınması,
bulundurulması suç teşkil eden ateşli silah veya patlayıcı maddelerle ilgili
hüküm 6136 sayılı Kanun’da ve Ceza Kanunu’nda var. Buradaki suçlar artırılarak
hükmediliyor ama bunun dışında, en çok şikâyet ettiğimiz kesici aletler, hatta
özellikle döner bıçağı diye tabir edilen bıçak da dâhil olmak üzere çeşitli
kesici, delici, bereleyici, ezici aletler ile patlayıcı maddelerin de
stadyumlara girmesi yasaklanıyor ve bu yasağa uymayanlara önemli cezalar
getiriliyor. Ayrıca, bu saydığımız maddeleri spor alanına sokup da başkalarına
temin edenler için daha da ağır bir ceza getiriliyor.
Bunun dışında, en çok rastladığımız,
stadyumlarda, karşı taraftarlara, hakemlere, futbolculara veya diğer kişilere
çok ağır hakaretler yapılıyordu. Bu hakaretlere elbette ki Ceza Kanunu’muzda
suç öngörülmüş ama bir de uluorta hakaret edenler var yani dinleyenler,
görenler, duyanlar tarafından bunun bir hakaret olduğu net bir şekilde
anlaşılan bazı fiiller var ama karşısında bunun bir muhatabı yok, o zaman kimse
bir şey yapmıyordu. İşte bu kanunda buna da önemli bir ceza getirildi ve bu
saydığımız cezaların hepsinin sonunda spor müsabakalarına gitmekten yasaklama
cezası verildi.
Ayrıca, spor müsabakalarında özel
güvenlik görevlilerinin ve resmî görevlilerin hangi şartlarda, nasıl
bulundurulacağına dair hükümler getirildi.
Bunun dışında, işte bugün görüşmekte
olduğumuz şike ve teşvik primine ilişkin bir düzenleme de yapıldı. Hepinizin
bildiği gibi, bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla bir başkasına
kazanç veya sair menfaat temin eden bir kişi şike suçundan dolayı
cezalandırılıyor. Bundan dolayı bir menfaat alan kişi de aynı şekilde bu suçun
ortağı olarak cezalandırılıyor.
Bu suçun oluşması için iki tarafın
birbirine para vermesi şart değil, müsabakanın bu şekilde oynanması da şart
değil. Eğer taraflar şike konusunda anlaşmışlarsa, belirtilen menfaat, kazanç
yerine getirilmiş olsun olmasın, müsabaka yapılmış olsun olmasın ve müsabaka
istenilen anlaşmaya uygun olarak isterse yapılmasın, sadece şike anlaşmasının
yapılması hâlinde dahi suç teşekkül ediyor ve tamamlanmış sayılıyor.
Dolayısıyla tamamlanmış olarak cezaya hükmediliyor.
Ancak bir taraf şike teklifinde
bulunur, karşı taraf kabul etmezse; bu takdirde suç teşebbüs derecesinde kalmış
sayılıyor ve teşebbüsten ceza kuruluyor.
Peki, buraya nereden geldik, bu
teklife? Şimdi, herkesin düşündüğü ve karşımıza çıkan mevcut Kanundaki şikeye
verilen cezanın alt ve üst sınırlarının yüksek olduğu; yani beş yıldan on iki
yıla kadar bir ceza bu fiilden dolayı yüksek bir ceza, adil olmayan bir ceza
olarak kabul edildi. Dolayısıyla…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sadece şike
değil, öteki cezaları da düşürün.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Teşvik primi de
var.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Seyircilerle
ilgili cezalar da yüksek.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Onları da
söyleyeceğim tabii ki. Onlar için ne yaptığımızı, onu da izah edeceğim.
Şimdi, teşvik primi ve şikeyle ilgili
ceza, zaten teşvik primi şikenin yarısı olarak değerlendirilmiş ceza açısından.
Bu kanun düzenlenirken rüşvet suçuyla
mukayese edildi. Esasında Futbol Federasyonu ile Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü yetkililerinin birlikte hazırlamış olduğu, özellikle Federasyonun
ağırlıklı olarak içinde olduğu kanun taslağında bu cezalar çok daha yüksekti.
Yani o günlerde belki bazı maçlarda meydana gelen olayların, yani kamuoyunu
bayağı rencide edecek tarzda, rahatsız edecek tarzda meydana gelen olayların da
belki etkisiyle çok daha yüksek hazırlanmıştı. Ama biz, sonradan bu kanun
görüşmeleri sırasında hatta tasarının son şekli verilirken buna müdahil olduk
ve cezayı buraya kadar getirdik ama buna rağmen, bu ceza yüksek görüldü.
Cezanın bu şekilde olmasının asıl
sebebi, bu suçun rüşvet suçuna benzer bir suç olmasıydı. Rüşvetin Ceza
Kanunu’muzdaki karşılığının alt sınırı dört yıldan başlamaktadır. Rüşvet
suçunda 2 kişi vardır, bazen 3 kişi olur, bazen bundan mağdur olan birisi de
olmayabilir ama 2 kişi arasında kanunsuz bir iş yapılmıştır. Burada ne vardır?
Buradaki taraflar, bu şike anlaşmasından zarar gören taraflar kimlerdir? Şike
anlaşmasından, bu şike ile maçın şikeye uygun olarak sonuçlanmasından dolayı
zarar gören karşıda başka bir futbol kulübü vardır, bu kulübün yöneticileri,
futbolcuları vardır, bu kulübün binlerce, on binlerce taraftarı vardır, Toto
oynayanlar vardır, İddaa, bahis oynayanlar vardır.
Bunların hepsi bundan mağdur olmuştur, zarar görmüştür. İşte bundan dolayıdır
ki, bu suçun mağdurlarının, zarar görenlerinin çok daha fazla olmasından dolayı
şike suçunun cezası daha yüksek tutulmuştur.
Ama görünen o ki kamuoyunda veya siyasi
parti gruplarının nezdinde ve futbol camiasında, bunun cezasının bu kadar da
çok olması anormal olarak kabul edilmiştir; olabilir, ona bir şey demiyorum. Bu
ceza düzenlemesi belki bizim tarafımızdan yapıldığı sırada fazla olmuş olabilir,
bunu tabii ki takdirle karşılıyorum. Dolayısıyla, ceza “beş yıldan on iki yıla
kadar” olan ceza, “bir yıldan üç yıla kadar” olarak değiştirilmiştir. Başka ne
yapılmıştır?
Tabii ki kamuoyunda şöyle bir algı var
şu anda, onun da olmamasını istiyoruz: Beş yıllık ceza bir yıla inince, bu
sanki bir afmış gibi değerlendirmeler olabilir. “Hemen
hapisten çıkar, ceza da paraya çevrilir, tecil eder.” diye düşünenler olabilir
ama şunu da gözden uzak tutmamak lazım: Ceza miktarı aşağıya inmiştir, bir
yıllık ceza paraya da çevrilebilir, seçenek yaptırımlara da çevrilebilir,
hükmün açıklanması da geri bırakılabilir ama işte bu algıyı ortadan kaldırmak
için de burada bir denge kurulmaya çalışılmış. Dolayısıyla hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına, seçenek yaptırımlara çevrilmesine ve paraya
çevrilmesine, ertelenmesine imkân tanınmamıştır. Dolayısıyla bu suçtan ceza
alan kişiler hapis cezasını fiilen cezaevinde üçte 2’sini yatmak suretiyle
çekecekler, ondan sonra tahliye olacaklardır yani mahkûm olanlar.
Ayrıca, bu suçlar art arda işlendiğinde
Ceza Kanunu’nun 43’üncü maddesindeki zincirleme suça bağlanmıştır, birden fazla
ise bu takdirde tek suç olarak kabul edilecek ancak cezası dörtte 1’den dörtte
3’e kadar artırılacaktır. Bunun yanında, başka bir artırma hükmü vardır, zaten
Kanun’da da vardı fakat o genişletilmiştir, sadece spor kulübünün yöneticileri
özellikle buna tabi iken burada kulüplerin teknik heyeti, menajerler
veya temsilciler de buna dâhil edilmek suretiyle bu kişiler tarafından eğer bu
suç işlenirse ceza buna ilaveten ayrıca yarı oranında daha artırılacaktır.
Dolayısıyla bu şekilde dengeli bir yere gelecektir. Bir suç örgütü tarafından,
eğer çıkar amaçlı suç işlemeye yönelik kurulmuş bir örgüt tarafından işlenmiş
ise ceza yine yarı oranında artırılacaktır, iddia ve bahis olaylarını etkilemek
amacıyla yapılmış ise yine ceza yarı oranında artırılacaktır.
ALTAN TAN (Diyarbakır) - Bunu nasıl
tespit edeceksiniz?
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Dolayısıyla
yani biraz işin içine girdiğimiz zaman o kadar da çok basite indirgenmemiş ve
yine de önemli bir ceza bu suçu işleyenler için kalmıştır.
Şimdi, bir şey daha burada söylemek
istiyorum. Bu Kanun yani şu anda yürürlükte olan Kanun bugün Avrupa’da bu
konuda düzenlenmiş en iyi kanunlardan birisidir ama henüz biz bunun uygulamasını
görmedik. Eğer bunun uygulamasını görürsek özellikle ağırlıklı olarak sporda
şiddetin önlenmesiyle ilgili.
Demin Sayın Uzunırmak
bir şey söyledi, ona cevap vermek istiyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Cevap değil,
ben sana yardımcı olmak için söyledim.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Diğer cezalar
da şikenin cezasına paralel olarak düzenlenmişti bu Kanun’da. Beş yıldan on iki
yıla kadar olan ceza esas alınarak, diğer şiddete ve önceden saydığım yasaklara
uymayanlarla ilgili cezalar da buna uygun düzenlenmişti. Ama bunun cezası
aşağıya indiğine göre, diğer maddelerde de ister istemez buna paralel olarak
bir ceza indirimi sağlanmıştır. Yani o ceza indirimi de ister istemez şu anda
dengeye gelmiş denilebilir. Daha önce bu yüksek olduğuna göre o da ona paralel
olarak yapıldığı için…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Eleştirmek için
söylemedim, hatırlatmak için söyledim.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – …o cezalar da
yüksek olarak ister istemez kabul edilmiştir buna paralel düzenlendiği için.
Şimdi bunun cezasını aşağıya indirdiğimize göre diğerleri de bir miktar aşağıya
çekilmiş ve hapis cezalarından bazıları adli para cezasına çevrilmekle
birlikte, önemli bir kısmı da yine hapis cezası olarak muhafaza edilmiştir.
Mahkemelerin yetkisinde bir değişiklik
olmuş, ağır ceza mahkemesinin görevinden çıkmış, asliye ceza mahkemesinin
görevine girmiştir. Şu hâlde bu suçları soruşturmakla görevli olan savcılar ve
mahkemeler, Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu tarafından özel olarak belirlenen ihtisas mahkemeleri olarak çalışmaya
da başlamıştır. Bundan maksat, bu suçların çok çabuk soruşturulması ve
kovuşturulması ve uzamaya, gecikmeye sebebiyet verilmemesi olarak
düşünülmüştür.
Avrupa Konseyi, şu anda Avrupa
Konseyine üye ülkelerin bir kısmında sporda şiddetin önlenmesine dair yeterli
kanun bulunmadığını, bir kısmındakilerin de eksik olduğunu tespit etmiş ve
Türkiye’deki bu kanunun mart ayında Avrupa Konseyinin yapacağı bir toplantıda
diğer ülkelere emsal kanun olarak gösterilmesine karar vermiştir. Bu hususu da
gözden uzak tutmamak gerektiğini düşünüyorum.
Bu düşüncelerle de yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar )
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köylü.
Şahsı adına söz isteyen Muammer Güler,
Mardin Milletvekili.
Buyurun Sayın Güler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 80 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sporda şiddet ve düzensizliğin
önlenmesi konusu son yıllarda en çok tartışılan ve kamuoyunun, özellikle de
spor kamuoyunun gündemini meşgul eden bir konu olmuştur. Bu spor
faaliyetlerindeki şiddet olaylarının giderek artması o dönemdeki yönetimi
alelacele bir kanunla bunu düzenleme zorunda bırakmış ve hepiniz biliyorsunuz,
28 Nisan 2004 tarihinde 5149 sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun yürürlüğe girmiştir. Ben bu Kanun’un
uygulandığı, en çok uygulama alanı bulduğu bir dönemde İstanbul Valiliği
görevinde bulundum ve şunu da ifade etmek istiyorum: Göreve ilk başladığım
hafta İstanbul’un en önemli konusu iki büyük kulübümüzün karşılaşmasında saha
dışına çıkarılan seyirciler nedeniyle bir sonraki maçta hangi tedbirlerin
alınacağına yönelik düzenlemeydi. Büyük bir ilgi gördü ve orada alınan
tedbirlerle de görüldü ki bir kanun ihtiyacı var.
Şimdi, raporda da belirtildiği üzere,
bu kanun düzenlenirken kapsamlı incelemeler ve mukayeseli hukuk verileri
yeterince incelenemedi. Ayrıca bu tedbirlerle ilgili uygulamalarda çok
eksiklikler görüldü. Tabii, bir uygulama yapılmadan da bir kanunun nasıl
verimli sonuçlar, nasıl sonuçlar getireceğini anlamak mümkün değildir. Burada
idareci arkadaşlarım var, spor yöneticileri de var. Özellikle,
hemen ifade ediyorum, o zaman da biz bunu dile getirdik, hatta spor
yöneticileriyle, üst yöneticileriyle de aramızda bazı ihtilaflar da oldu yani
“İl spor güvenlik kurulları niçin yeterince çalışmıyor, cesaretli davranmıyor?”
şeklinde bazı tarizlere de maruz kaldık ama bakın, o 5149 sayılı Kanun’da
taraftar temsilciliği konusu, müsabakalardan men, para cezaları, para
cezalarının tahsili, özellikle de basına bilgi ve demeç veren gerek spor
muhabirleri, basın ve televizyon mensupları ve spor yöneticileri, yöneticiler
dâhil, teknik direktörler dâhil, hatta sporcular dâhil, bunlarla ilgili
cezaların biz il spor güvenlik kurullarınca verilmesinin mümkün bulunmadığını,
esasen bunların özel bir hukuka tabi olduğunu, bunlarla ilgili disiplin
hükümlerinin, idari hükümlerin ilgili ihtisas kurullarında, özerk kurumlarında
olması gerektiğini söyledik. RTÜK varken, Türkiye Futbol Federasyonu
varken, bunların ayrı hukuk kurulları, ayrı ihtisas elemanları varken, sadece
bir spor güvenlik kurulunun vereceği kararla böyle bir uygulamanın yapılmasının
mümkün olmadığını söyledik, kimseyi inandıramadık ama sonuçta, bırakın bu tip
kararların verilmesini, taraftarlara dahi bunu uygulayamadık. Taraftarlarla
ilgili bir ceza veriyorsunuz “Müsabakaya girme.” diyorsunuz, kim kontrol edecek
bunu? Göz kamerası var mı? Yok. Daha hâlâ Sayın Bakanım, konuşmamda süre
kalırsa ifade edeceğim, bundan sonrası için de hem Futbol Federasyonunun hem de
Gençlik ve Spor Bakanlığının müsabakalarda zoom’lu
kamera sisteminin, girişlerde kontrolü sıklaştıracak, ciddi hâle getirecek
düzenlemelerin yapılması elzemdir, yoksa bunu yapamazsınız. Ayrıca, İnternet
ortamında bilet alınması zorunludur. Kimin nereye oturduğunu bir anda tespit
etmek zorunludur. Ayakta bulunmamaları zorunludur. Bunun gibi daha değişik
şeyler vardır.
Bakın enteresandır…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Valim, mesela
bize bunları uyguluyorsunuz yürüyüş yaparken, basın açıklaması yaparken.
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Onları da
müsaade ederseniz ayrıca konuşalım Sayın Sakık ama
müsaade ederseniz çok vaktimiz olacak.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bizim
kameraların yarısını maçlara gönderin Sayın Valim.
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Peki, hayhay
efendim.
Şimdi,
bu tedbirlerin mutlaka etkin biçimde alınması lazım. Bakın,
biz o zaman, taraftarların maçlara gelip gelmemesi konusunu gündeme
getirdiğimiz zaman çok oldu. Bugün gelinen noktayı üzülerek görüyoruz ki dört
büyük spor kulübü, Futbol Federasyonuyla bu taraftarlarının maça gelmemesi
noktasında birleşmek zorunda kalmışlar. Bunun haklı olan yönleri var, tabii
etik olmayan yönleri de var. Esasen insanları maçlara getirmektir önemli olan
ama taraftarlar da bu konuda gerekli duyarlılığı gösterememişlerdir maalesef. Bunu da bir tarafa koymak lazım.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başkanım; şimdi burada, cezaların ertelenemeyeceğine
ilişkin hükümlerin bulunması, bana göre bu tasarının en önemli yönlerinden bir
tanesidir çünkü burada hem ertelenemeyeceğine hem de alternatif seçenekli
cezaların verilemeyeceğine ilişkin düzenleme, şike ve teşvik priminin en
azından teşvik edilmemesi anlamında önemli bir düzenlemedir, bu tasarının en
iyi taraflarından birisi budur. Ayrıca, suçtan mahkûmiyet hâlinde
yöneticilikten alınması konusu da çok önemli bir düzenlemedir değerli
arkadaşlarım. Bana göre bu kanunun da en önemli yönlerinden bir tanesi bu
düzenlemedir.
Bir de tabii ki, değerli arkadaşlarım,
bana göre en önemli konu, Türkiye Futbol Federasyonunun yani spor ihtisas
kurullarının, özerk kurulların bu konudaki yetkilerini kullanmaları cezaların
verilmesinden çok daha önemlidir çünkü müsabakalardan veya ligden düşürülme,
mali yönden verilecek hükümler, bunun saklı kalması da burada önemlidir.
Şimdi, kamuoyunda tabii bu teklif
değerlendirilirken yürütülmekte olan bir davayla ilişkili olarak hep gündeme
getirildi. Bunun baskısı altında belki hepimiz, bu rahatsızlığı belki de
hisseden arkadaşlarımız var. Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben şahsen bunu bu
davayla ilgili olarak görmüyorum. Ben de bir kulübün taraftarıyım. Açık
söyleyeyim, ben Fenerbahçe Kulübünün kongre üyesiyim. Hepinizin belirli
mensubiyetleri de vardır. Ben bunu bir davayla ilgili olarak görmüyorum.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Allah
başka keder vermesin.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Valim,
delikanlı adam renkli takım tutmaz.
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Sizin pek
sporla ilginiz olmadığını bana biraz önce söylediniz Sayın Önder, onu ayrıca
görüşelim ama sizi ben isterseniz Fenerbahçeli yapmaya çalışayım bundan sonra.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, son operasyon
gerçekten de spor kamuoyu için bir milat niteliğini taşıdı. Yani bu
operasyondan öncesiyle bu operasyondan sonrası gerçekten kamuoyunun
duyarlılıkları, hassasiyetleri bakımından çok önemli bir hâle geldi.
Şimdi, biz, hepiniz illerinizde,
ilçelerinizde spor kulüpleriyle ister istemez ilgilenmek durumunda
kalıyorsunuz. Spor yöneticilerinin nitelikleri de çok önemli. Spor kulüplerine
nitelikli insanların gelmesi de çok önemli. Onları böylesine, böyle çok ağır
cezalarla korkutacak, sindirecek, onları görev yapmaktan alıkoyacak bir ceza
düzenlemesi bana göre zaten uygun değildi. İfratla tefrit arasında bir yerdeyiz
şu anda. İfrat çok ağır cezaların gelmiş olmasıdır. Tefrit de böyle sanki hiç
uygulanamayacak bir kanun uygulaması ortamıdır. Bu ikisinin arasındaki şeyin
ben bundan sonra sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesinde daha yararlı olacağına
inanıyorum.
Şimdi, düşünüyorum ki esasen bu,
cezadan da öte değerli arkadaşlarım. Spor yöneticileri için, spor kulüpleri
için uğranılan bu disiplin veya ligden düşürülme gibi sonuçlar prestij bakımından gerçekten çok insanları etkileyecek
konulardır. Kulüpler için onların spor geçmişlerine, onların misyonlarına
hiç yakışmayan hareketlerdir ve özellikle mali yönden de çok önemli sonuçlar
doğurur. Yani bence bu konudaki etkiler cezalardan da daha etkili olabiliyor.
Şimdi, bilinen bir söz vardır. Biliyorsunuz,
bir musibet bin nasihatten evladır. Şimdi, bu operasyondan
sonra da kamuoyunda öyle bir duyarlılık oluştu ki ben bundan sonra -yani bir
söz daha var, hani “Bu abdestle epey namaz kılınır.” diye bir söz var- bu
operasyondan sonra, bu olaylardan sonra kamuoyunda öyle bir dikkat, öyle bir
takip var ki bundan sonra spor yöneticileri için de, herkes için de esasen bir
caydırıcılık ortamı kendiliğinden gelmiştir diye düşünüyorum ve bu operasyonla
da ilgili görmüyorum.
Tabii, bundan sonraki uygulamalarda… Bu
kanunun, 6222 sayılı Kanun’un da nasıl uygulanacağını göreceğiz. Bakalım, 5149
sayılı Kanun’dan belki biraz daha etkin, daha sonuç alıcı uygulamalar da
gelebilecektir gündeme ama hem Türkiye Futbol Federasyonunun hem de Gençlik ve
Spor Bakanlığımızın bu statlardaki şiddet ve düzensizliğin önlenmesine ilişkin
tedbirlerde daha takipçi, bu yaptırımları gerçekten sonuç olabilecek bir
şekilde… Yani en çok kararları, yaptırım kararlarını biz verdik İstanbul olarak
ama bunların uygulama sonuçlarına baktığımız zaman, hiçbir sonucun, hiçbir
caydırıcılığın, hiçbir ıslah amacının sağlanmadığını da bu şekilde görmüş
olduk. İnşallah, bundan sonra alınacak tedbirlerle de hem sporda şiddet ve
düzensizliğin önlenmesi mümkün olacaktır hem de bunun doğal sonucu olarak şike
gibi, teşvik primi gibi olayların da önüne geçilmiş olacaktır.
Ben teklifin kanunlaşması hâlinde bu
amaca hizmet edeceğini düşünüyorum ve sporda şiddet ve düzensizliğin bizim
diğer alanlardaki düzensizliklere de çok önemli ölçüde etki yaptığını da
söylemek istiyorum çünkü eğitim seviyemizle spordaki seviye birbirleriyle tabii
tutarlı. Bu anlamda, inşallah bu teklif şiddet ve düzensizliğin daha olumlu
şekilde, giderilecek biçimde oluşmasına fırsat verir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Bu teklif
yasalaşırsa hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın
Başkan, “Beşiktaşlı” diyerek sataştı bana.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) –
“Beşiktaşlı” demek
sataşma sayılmaz.
BAŞKAN – Sözünüz tutanaklara geçti
Sayın Önder, teşekkür ediyorum.
Şahsı
adına söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.
Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 80 sıra sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; bu teklif, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Emine Ülker Tarhan, Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır ve Barış ve Demokrasi
Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Hasip Kaplan
tarafından verilmiştir. Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkan Vekili, Adalet
Komisyonuna gelerek teklifini geri çekmiştir.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – İmzasını…
RAMAZAN CAN (Devamla) – İmzasını geri
çekmiştir. Adalet Komisyonunda dün görüşülerek bu teklif, ceza
hukukunun genel ilkeleri açısından yeniden düzenlenerek bugün Genel Kurula indirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesi elzem bir konudur, evleviyetle ele
alınması gerekli bir konudur. 5149 sayılı Yasa’yla sporda şiddet ve
düzensizliğin önlenmesine dair bir yasa mevcut iken bu Yasa’nın uluslararası
mevzuat açısından yetersiz olduğu, sporda şiddeti önlemenin bu Yasa’yla mümkün
olmadığı anlaşılmış ve 6222 sayılı Yasa düzenlenmiştir.
6222 sayılı Yasa, 3 Mart 2011 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Şöyle bir soru sorulacaktır muhakkak ki: Bu Yasa’nın
yürürlükte sıkıntıları nedir, uygulamada problemleri nedir, bu sıkıntıları
çözer mi çözmez mi, araştırılmadı. “Uygulamadaki sıkıntılar olmadan bu Yasa
niçin değiştiriliyor?” diye bir soru sorulacaktır tabii ki. Bu
soruya verilecek cevap ise: Yasa koyucu -biliyorsunuz- Anayasa’nın 2’nci, 7’nci
ve 38’inci maddesine göre, herhangi bir zamanda herhangi bir eylemin, herhangi
bir fiilin suç teşkil edip etmeyeceğini, suç teşkil edecekse ne tür bir ceza
verileceği, ne miktarda bir ceza verileceğini tayin etme yetkisine sahiptir ve
bu yetki mutlak bir yetkidir, devredilemeyecek bir yetkidir. Yani suç
konusu kanun hükmünde kararnameyle de düzenlenemeyecek Meclisin mutlak
yetkilerinden biridir. Buna rağmen eğer uygulamada problem varsa, yasa koyucu
bunu öngörmeye çalışarak yasayı buna göre hazırlayacaktır fakat uygulamaya
geçmeden önce de sıkıntılar olabilecektir.
Bu yasanın hazırlandığı gündeki
atmosfer, şiddetin, sporda şiddetin aktüel olması, milletvekillerimizi de
etkilemiştir ve ceza hukuku açısından suçta ve verilecek cezada orantı olması,
cezada adalet ilkesinin aşılması, ceza yönüne, ceza lehine kantarın topuzunun
kaçırıldığını görmekteyiz.
Verilecek cezalar ağır olmuştur, fahiş
olmuştur. Bunların yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bu manada, kanun koyucu,
bunu yeniden düzenlemelidir. Bu noktada kanun teklifi değerlendirilmiş ancak
sporda şiddeti önleme açısından da gerekli tedbirler korunmuştur. Şöyle ki:
6222 sayılı Yasa’da şikeyle ilgili hükümlerde verilecek ceza indirilmiş olsa
bile burada bu cezanın ertelenemeyeceği, para cezasına çevrilemeyeceği ve
hükmün açıklanmasının geriye bırakılmayacağına dair kurum muhafaza edilmiştir.
Bu muhafaza edildiğinde bu maddeden bir gün dahi ceza alan kişinin cezası infaz
edilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ceza hukukunun genel prensiplerinden biri de ceza adaletinin sağlanmasıdır.
Ceza adaletinin sağlanmasında öncelik ise uygulamadır. Tabii ki kanun koyucu
yasa metnini hazırlayacaktır ama uygulayıcılar bunu adaletli bir şekilde
uygulamak durumundadır. Her şeyi yasa koyucunun düzenine bırakmak, yasa
koyucunun bu kanun maddelerini düzenlemesi uygulamadaki problemleri
gidermeyecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Adalet Komisyonu, grup başkan vekillerinin ortaklaşa verdiği bu teklifte
verilen önergeyle de düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerden biri de
Adalet Komisyonunda Sayın Milletvekilimizin vermiş olduğu önergeyle zincirleme
suçta verilecek ceza mevcut metinde yarısından 2 katına kadar artırma şeklinde
idi. Verilen önergeyle bu, ceza hukukunun genel prensiplerinden 43’üncü maddeye
atıf yapılarak 43’üncü madde düzenlemesinde zincirleme suçta ¼’ünden ¾’üne kadar artırma
şeklinde düzenlenmiştir.
Yine, verilen bir önergeyle de Adalet
Komisyonunda bu tartışıldı da Adalet Komisyonunda dendi ki: Yasama, yürütme,
yargı alanında yasamanın idari bir işlem olan tedbir kararı vermesi
öngörülemez. Her ne kadar bunun istisnaları da olmuş olsa da
burada bir denge unsuruna dikkat edilerek burada verilen önergeyle ilgili de
soruşturma evresinde Cumhuriyet Savcısı tarafından talep üzerine, kovuşturma
evresinde de savcının talebi resen hâkim tarafından mahkemece tedbir kararı
verilebilecek idi. Ceza hukukunun genel prensipleri açısından
değerlendirdiğimizde mahkûmiyet kararının kesinleşmesi gerekmektedir. Verilen
önergeyle buradaki genel kuraldan özele geçişin de önüne geçilerek ceza
hukukunun 53’üncü maddesiyle de uyum sağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kanun koyucu herhangi bir zamanda herhangi bir eylemin suç teşkil edip
etmemesini değerlendirirken tamamen takdir keyfiyeti kendisinde değildir.
İlgili Anayasa ve ceza hukukunun genel prensipleri ve evrensel hukuk kuralları
yasa koyucuyu bağlamaktadır. Yasa koyucunun yasayı çıkarırken suçta ve cezada
adalet prensibine dikkat etmesi gerekmektedir. Öncelikle sporda şiddet ve
düzensizliğin önlenmesine dair çıkarmış olduğumuz ve çıkaracağımız ilerideki
kuralların gerek düzenlenmesi açısından gerek uygulaması açısından tabii ki
önem arz etmekte ancak kanaatimce en önemli unsur ise önleyici tedbirlerin
alınması. Sayın Valim de burada konuşurken bu konu üzerinde durdu. Eğer
önleyici tedbirleri biz artırırsak önleyici tedbirler anlamında kişilerin suç
işleme eğilimini azaltırsak bu kanunlara da bir nebze olsun gerek kalmayacaktır
diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesi önemlidir ve bu kanun caydırıcı
olmak durumundadır. Fakat öyle bir madde var ki görüyoruz, sporda seyir ve
güvenliğin sağlanması noktasında, sporun izlenmesi anlamında ve güvenliğin
sağlanması anlamında yapılan bir fiil ile karşılaşacak cezayı, ceza hukukunu ve
ceza genel prensiplerini diğer maddelerinde karşılaştırdığımızda adaletsizliğin
olduğu açıktır.
Tabii ki biz burada kimseye herhangi
bir özel ayrıcalık ve iltimas tanımak istemiyoruz. Bunlar tabii ki
konuşulacaktır ancak şu da bir gerçektir ki birilerine imtiyaz sağlanması ne
kadar yersiz ise, sporda şiddet ve düzensizliği önlemek adına bazı ceza hukuku
değerlerinin de ihlal edilmesi o derece yersizdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
teklifin yasalaşacağını umuyorum. İnşallah, toplumumuzda spor ve şiddette
düzensizliği önleyecek bir yasa olur. İnşallah, bir daha kısa bir zamanda böyle
bir yasa metniyle karşılaşmayız diyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Can.
Şimdi, İç Tüzük’ün
81 ve 60’ıncı maddelerine göre yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Işık, Sayın Türkoğlu, Sayın Sakık, Sayın Önder, Sayın Şandır, Sayın Erdoğan, Sayın
Halaçoğlu ve Sayın Özensoy sisteme girmişlerdir.
Birer dakikalık süre veriyorum.
Sayın Işık, buyurun.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sporda şiddet, şike,
rüşvet ve haksız rekabet iddiaları üzerine kurulan Meclis araştırma
komisyonunun 10 Haziran 2005 tarihli raporunda birçok şike ve rüşvet iddiaları
olmasına rağmen ve bu dönemde ülkeyi tek başına yöneten Adalet ve Kalkınma
Partisi işbaşındayken, aradan geçen tam altı yıl sonra, 31/3/2011’de
çıkartılan 6222 sayılı Yasa’da şimdi değişiklik yapma ihtiyacı doğmuştur. Bu
değişikliğe neden ihtiyaç duyuldu?
İkincisi: Bu kadar iddiaya rağmen 12
Haziran seçimlerinden önce niçin böyle bir şike soruşturması veya tutuklaması
altı yıl boyunca gerçekleşmedi de son iki-üç ayda bu hızlı olaylar yaşandı.
Bundan yana vicdanınız rahat mıdır?
İkincisi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bizim kanun yapmayla ilgili herhâlde
bir sıkıntımız var. Bugün değişikliğini düşündüğümüz kanun henüz sekiz ay olmuş
yürürlüğe gireli ve ilk uygulamasından dolayı önemli, köklü değişiklikler
yapmak durumundayız. Bugün de bir hata yaptığımızı düşünüyorum ben. Mesela, Sayın
Bakana soruyorum: Şu anda şike iddiası sebebiyle oynatılmayan futbolculardan
dolayı şike yaptığı düşünülen bazı spor adamları cezaevinde tutuklu olarak
devam ediyorlar. Futbol Federasyonu da bir yandan statüyü değiştirmek suretiyle
play-off sistemini getiriyor. Play-off sistemine kalması garanti olan bir takım son birkaç
haftada yedek oyuncularıyla sahaya çıksa ve bazı kulüpler bundan faydalansa,
puan alsa ya da şans oyunlarında birileri sürpriz paralar kazansa bu da şike
kapsamında değerlendirilmeyecek mi? Yani hâlâ hata yapmaya devam ediyoruz diye
düşünüyorum. Sayın Bakan da bu konuda bilgi verirse memnun olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Bu
yasa sahibi olanların yasası, yani sırtı kalın olanların yasasıdır. Bakın,
dünyada, yani iki yüz yirmi iki ülkede 645 tutuklu gazeteci, yazar var,
bunların 70 tanesi bizim ülkemizde. Ülkemiz böyle bir ayıpla karşı karşıya iken
ve bunlar Terörle Mücadele Yasası’ndan mahkûm olmuşlar, dünyada birinciyiz.
Sayın Bakan da hukukçudur. Şimdi insanlar düşüncelerini ifade etti diye içeride
ve biz bugün burada şike yapanları aklamaya çalışıyoruz. Bu vicdani midir,
değil midir? Onu sormak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Önder…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Şimdi
size bir alıntı yapacağım, kimden olduğunu sonra söyleyeceğim. “Bundan önceki
yasa tasarısını kendileri getirdiler, yalvar yakar. Yine de kendilerine nedir, görelim
ama bizim kanun yapma anlayışımıza yakışmıyor dedik. Böyle yaz
boz olmaz, kişiye dönük yasa düzenleme mantığına döner ki olmaz.” Bunu
Sayın Başbakan söyledi.
Yine bir alıntı: “Şike olaylarının
soruşturulduğu zamanda bu kanunu değiştirin taleplerini -altını çizerek
söylüyorum- şahsen olumlu bulmam. Biz bu kanunun altından kalkamayız düşüncesi
kulüp yöneticilerinin acziyetini gösterir.” Bu da
Sayın Bülent Arınç’ın bu konudaki beyanı.
Sayın Bakanınki biraz daha mahcup: “Bu,
Hükûmetin yaptığı bir teklif değildir, kanun tasarısıdır.”
Şimdi soruyorum Sayın Bakana: Ne
değişti? Kısaca, iki kelime. Ne değişti? Daha bunların
mürekkebi kurumadı, bu beyanatların.
Teşekkür ederim.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Kapalı kapılar
arkasında neler konuşuluyor?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür
ederim.
Sayın Başkanım, ben havayı
değiştireyim.
BAŞKAN – Devam edin, devam edin lütfen.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan
kırk yıldan sonra Akdeniz Oyunları’nı bu sene, 2013 yılında ülkemiz organize
edecek ve benim ilim Mersin’de organize edilecek. Tabii, bunun onurunu
duyuyorum, sevincini duyuyorum. Ancak bir endişem var, tesisleri yetiştirmekte
geç kaldığımız gibi bir endişe konuşulmaktadır. Bu konuda hangi tedbirleri
aldınız? Bu konuda bilgi verir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğan.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Şimdi, AKP İktidarı döneminde sporda
şiddetin, şikenin önlenmesiyle ilgili üçüncü kanun tasarısını şu anda
görüşmekteyiz. Şimdi, bu tasarıları yeterince tartışmadan, taraflarla yeterince
görüşmeden alelacele Meclis gündemine getirip ondan sonra altı ayda bir defa
değiştiriyoruz. Şu anda görüştüğümüz kanun tasarısı spor camiasının sorunlarını
çözebilecek mi? Yoksa birkaç ay sonra başka işlerimizi bırakıp yeniden bu
tasarıyı görüşecek miyiz? Sayın Bakana sormak istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Kamuoyunda bu kanunun Başkan Aziz Yıldırım’ı
kurtarma yasası olduğu konusunda bir kanaat oluşmuş durumda. Gerçekten tam da
tutukluluk hâlinin devam ettiği bir zamanda bu yasanın çıkarılması hukuka
müdahale şeklinde değerlendirilemez mi, değerlendirilmesi gerekmez mi? Sayın
Bakandan bunu cevaplamasını talep ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Özensoy…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür
ederim.
Sayın Bakan, Bursa’da ikinci stadyum
projesi başladı. Mevcut stadyumu ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Sayın Başbakan Bursa’ya geldiğinde
sanki bir müjde gibi 350 milyonluk bir projeye merkezî Hükûmetten 50 milyon
katkı sağlanacağını söyledi. Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı ve Sayın Arınç
da konuşmalarında Bursa’da kazananların Bursa’ya hizmet etmeleri gerektiğini,
âdeta bazen de tehdide dönüşen ifadelerde bulundular. Bursa bu yıllarda 7,5-8
milyar merkezî Hükûmete katkı sağlayan bir il ve bütçe fazlası veren bir il,
merkezî Hükûmetten de yatırımlarına ciddi anlamda en az seviyede katkı alan bir
il.
Dolayısıyla stadyumun yapılmasında bu
haksızlığı gidermek için herhangi bir tedbir veya katkı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Özensoy, Bursa Milletvekilimiz, stadyumla ilgili görüşlerini açıkladığı için
ben sorumu şu şekilde Sayın Bakana sormak istiyorum: Sporda Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun
Teklifi yasalaştığında yıllardan beri aralarında husumet olan Bursaspor’umuzla
Beşiktaş arasındaki -ki daha çok stat dışındaki olayların Bursaspor’umuza mal
edilmesiyle ilgili- bu husumetin kalkmasında bu yasanın ne gibi bir faydası
olacağı konusunda görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Havutça…
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz bırakınız bugün hukuk devleti olmayı
kanun devleti seviyesinin de altına giderek polis devletine dönüşmektedir.
Bugün ülkede tüm kurumların yöneticileri, akademi dünyası, basın, şirketler,
sivil toplum kurulları, politikacılar, yargıçlar ve vatandaşlar, telefon ve
İnternet haberleşmenin dinlenmesi ve kasıtlı vergi denetimleri nedeniyle
fevkalade huzursuz ve şikâyetçidir. Kamuoyunu yakından ilgilendiren ve sıklıkla
tartışılan Ergenekon, Balyoz, KCK, futbolda şike cezai soruşturma ve
kovuşturmaları sırasında, malumları olduğu üzere bir taraftan dosyada gizlilik
kararları alınarak savunma hakkı kısıtlanırken, diğer tarafta yandaş medyada bu
bilgiler çarşaf çarşaf sergilenmektedir. Acaba
Hükûmetiniz, bugün bu kanunla ilgili almış olduğu tutuklama kararlarının gözden
geçirilmesiyle ilgili, bu davalarla ilgili de tutuklu sürelerini gözden
geçirmeyi düşünüyor mu?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Son soru Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Görüşmüş olduğumuz teklifte, biraz önce
de arkadaşlarımızın açıkladıkları gibi verilen cezanın seçenekli yaptırımlara
dönüştürülmemesi, ayrıca 231’inci maddeyle belirlendiği şekilde hükmün
açıklanmasının ertelenmesine başvurulamayacağı şeklinde düzenlemeler
bulunmaktadır. Bu Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı tasarrufta bulunan bir
maddedir. Bu konuda Anayasa Mahkemesine başvurulduğu takdirde oradan geri
dönebilir.
Şimdi, eşitlik ilkesine aykırı böyle
bir düzenlemeyi yaparken nasıl bir düşünceleri oldu? Ve cezaların da çok fazla
indirildiği kanaatindeyim ben. Cezaların normal bir düzeyde bırakılması, ancak
diğer konularda eşitlik ilkesine aykırı davranılmaması gerektiğini düşünüyorum.
Bakandan bu konuda görüş istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdemir…
AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın Bakan,
futbolu yakından takip eden tüm izleyicilerin, tüm seyircilerin malumu olduğu
üzere, Türkiye'de sporda, ama özellikle futbolda bir kast sistemi var, yani
eşitler ve daha eşitler arasında bir ayrım var. Bir Bursa milletvekili olarak
bunu yakından izleme şansına sahip olduk. Örneğin polisin futbolda şiddete
müdahalesi söz konusu olduğunda, bu müdahaleden en ağır bir şekilde etkilenenin
hep Bursaspor taraftarları olduğunu gördük.
Yine aynı şekilde Avrupa liglerindeki
maçlarımızın naklen yayınları söz konusu olduğunda, Bursaspor’un UEFA Avrupa
ligindeki maçının TRT tarafından naklen yayınlanmadığına tanık olduk. Bugün,
Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç, kendisine daha önce yönelttiğim bir
yazılı soru önergesini yanıtlama lütfunda bulundular. Burada, TRT’nin
uygulamasını eleştiriyor ve gerekçesini soruyordum. Ne yazık ki şöyle bir yanıt
geldi: “Bursaspor’un maçının naklen yayını ile…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun mikrofon sizin.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Işık’ın sorusu bu kanun değişikliğine neden
ihtiyaç duyulduğu noktasındadır. Doğrusunu isterseniz, burada bir Hükûmet
tasarısını görüşmüyoruz; bu, esasında konu da edildi sorular arasında.
Görüşülmekte olan bir kanun teklifidir ve bu kanun teklifinin altında Türkiye
Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan dört siyasi partimizin dördünden de birer
grup başkan vekilinin imzası vardır. Her ne kadar Sayın Kaplan Komisyonda bu
imzasını geri çekmiş olsa bile, eğer ki, o imzayı başta bu metin altına atmış
olmasaydı muhtemeldir ki, bu kanun teklifi Adalet Komisyonunda gündem
yapılmayacak, diğer partiler de tereddüde düşecek ve bu kanun teklifi Adalet
Komisyonunda görüşülmeyecek, Genel Kurula da indirilmeyecekti.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Vakit
geçmiş değil.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Dolayısıyla, kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesiyle şekillenen bir husustur. Burada, Hükûmet olarak bizim bu değişikliğe
neden ihtiyaç duyulduğu noktasında söyleyebilecek çok fazla bir beyanımız söz
konusu değil.
Seçimden aylar önce bu çerçevede bir
soruşturmanın niye yürütülmediği noktasında yine Sayın Işık’ın bir sorusu var.
Sayın Işık, bu soruşturma zaten 6222
sayılı Kanun çerçevesinde, bu kanunla ihdas edilen yeni hükümler mukabilinde
başlatılmış olan bir soruşturmadır. Takdir edersiniz ki, burada çıkan bir kanun
Resmî Gazetede yayımlanacak, yürürlüğe girecek, savcılar, hâkimler tarafından
fark edilecek, idrakine varıldıktan sonra uygulama safahatı başlatılacak. Pek
tabiidir ki, seçimlerden sonraya kalması son derece doğal ve hukuki bir
süreçtir.
Sayın Türkoğlu’nun play-off
sistemiyle alakalı bir sorusu var. “Play-off sistemi
çerçevesinde soruşturmaya konu olan oyuncuların akıbeti netice üzerinde müessir
olur mu?” Doğrudur, müessir olması kuvvetle muhtemeldir ama bu, takdir edersiniz
ki, tamamen yargı makamlarının meselesidir; bir. İki, play-off
arkasında siyasi inisiyatif olan bir konu değil. Play-off, bugün, Federasyon içinde de Kulüpler Birliğinde de
tartışılması devam eden bir konu, uygulayan ülkeler var, uygulamaktan sonra vazgeçen
ülkeler var. Türkiye’de uygulama sonuçları ne şekilde alınır? Ne zamana kadar
devam eder veya kalıcı bir sistem hâline gelir mi? Şu aşamada bunu bilebilmek
mümkün değildir.
Sayın Sakık’ın
“Sırtı kalın olanlar için bu kanun değişikliği yapılıyor.” şeklinde bir
eleştirisi oldu. Eğer ki, öyle bir irade varsa, yine bu Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunun müşterek iradesidir. Kabulü Genel Kurulun himayesinde
olan bir konudur. Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi gündemine hâkimdir. Bu
gündem üzerinde bizim yürütme organı olarak herhangi bir inisiyatif
kullanabilmemiz söz konusu değil. Ama Türkiye’de tutukluluk süreleriyle alakalı
sadece muhalefetten değil, zaman zaman bizim tarafımızdan da seslendirilen
eleştiriler söz konusudur. Bu konular ne şekilde değerlendirilir, hangi çerçeve
içerisinde metne dönüştürülebilir? Bu, elbette ki, zamanın takdirine
bırakılması gereken bir konudur.
Sayın Önder’in belli alıntıları oldu;
iktibas yoluyla bir soru sormuş oldu esasında. Benden, Sayın Başbakanımızdan ve
Sayın Arınç’tan alıntılarına cevaben, müştereken söyleyecek olduğumuz şey
şudur: Biz bir kanun değişikliğini Hükûmet tasarısı olarak buraya sevk etmiş
değiliz.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, sizin haberiniz yok mu bundan hiç?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) - Yine aynı cümleyi söylemek durumundayım. Yüce Parlamentonun müşterek
iradesiyle bir kanun teklifi gündeme gelmiştir. Birazdan oylamaları yapılacak.
Takdir, tamamen Genel Kurulun takdiri olarak gelişecektir. Ama burada şunu da
görmek lazım: Bu Kanunun ilk çıktığı hâliyle -Komisyon Başkan Vekili Hakkı Bey
burada; Hakkı Bey bilir.- Adalet Bakanımız değişmedi, Sayın Sadullah Ergin bu
Kanunun ilk geliş biçimine itirazı olanlardan biridir. Grup başkan vekilleri
olarak, o dönemki Grup Başkan Vekili olarak şahsım, yine grup başkan
vekillerimizden, şimdiki Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ bu Kanun’un
getirdiği hükümlerin uluslararası normlara ve AB çerçevesine uygun olmadığını
bizler o dönem Federasyon yetkililerine ısrarla ifade etmemize rağmen, maalesef
bu noktadaki iradelerini farklılaştırma imkânını bulamadık. Şu an bir normale
dönüş imkânı var ise şayet, iradi olarak bunun arkasında durmakta fayda olduğu
kanaatindeyim.
Sayın Mehmet Şandır’ın
Mersin ile alakalı sorusu var.
Sayın Şandır, Akdeniz Oyunları,
bildiğiniz gibi Mersin’in de adaylığına rağmen evvelen
Yunanistan’ın Başkenti Atina’ya verildi 2007 senesinde. Yunanistan, yaşadığı
ekonomik kriz ve Avrupa bankalarına olan borçlarından dolayı Akdeniz Oyunlarını
gerçekleştiremeyeceğini Akdeniz Oyunları Komitesine bildirdikten sonra, dört
yıl gecikmeyle, 2011 yılının Şubat ayında, Akdeniz Oyunları Türkiye’ye tevdi
edildi. Seçim kararı alındı, seçime gittik. Hükûmet kuruldu, güvenoyunu aldı,
hemen projeler dizayn edildi.
Ben size, Mersin konusundaki
yaklaşımınızı bildiğim için, hemen müjdeli haberi vereyim. En önemli ve en çok
zaman alacak olan proje, Mersin’e yapılacak olan stadyum projesidir, dün
itibarıyla ihalesi gerçekleştirildi. Yine, Bakanlığımıza bağlı Kredi ve Yurtlar
Kurumu bünyesinde inşa edilecek olan 3.500 öğrenci kapasiteli olimpiyat köyü
ihale sürecindedir, devam etmektedir. Bununla birlikte, 6.500 koltuk kapasiteli
Mersin kapalı spor salonu, 3 bin kişi kapasiteli açık tenis kortu, yine 3 bin
kapasiteli merkezî tenis kortu, ayrıca 8 açık kort, 2 kapalı kort, bin kişi
oturma kapasiteli olimpik yüzme havuzu, yine bin kişi oturma kapasiteli
antrenman spor salonu, atıcılık ve trap-skit
tesisleri, bununla birlikte, atletizm sahası ve stadyumu ve ayrıca, restore
edilecek 12 parça eski spor tesisisin restorasyonuyla
ilgili ihale süreçleri tamamlanma aşamasına gelmiş bulunmaktadır. Bunları ben
sizinle paylaşıyorum. Gerçekten burada, gerek Bakanlığımız gerek sermaye
birikimimiz gerekse müteahhitlik sektörümüz ciddi bir
sınavdan geçmektedir çünkü Mersin’de Akdeniz Oyunları’yla ilgili yapıların
yetiştirilmesine yönelik performansımız, aynı zamanda, milletimizin 2020
İstanbul Olimpiyatları adaylığı noktasında yüz akı ve en önemli kozlarından
biri olacaktır. Bir gecikme tereddüdü bizde yok, inşallah nihayetinde de mahcup
olmayız.
Sayın Erdoğan’ın “Bu kanun alelacele
Meclis gündemine getirildi. Bu doğru bir tavır mıdır?” sorusu oldu. Değişikliği
kastederek zannediyorum bu soru tarafımıza tevcih edilmiş oldu. “Alelacele”
denilebilir belki ama öncesinde Süper Toto, Süper Lig’deki on sekiz kulübün
bizzat başkanları veya başkanları tarafından görevlendirilmiş olan,
yetkilendirilmiş olan başkan vekilleri tarafından ıslak imzalı olarak
tarafımıza intikal eden bir metin var, “6222’nin değiştirilmesini istiyoruz.”
şeklinde. Bu metin benim çantamda. Bunun dışında, hazırlanan kanun teklifini,
dört grubu dolaşarak geldiler, sizlerle paylaştılar, konuştular, tartıştılar.
Dolayısıyla çok aceleci davranıldığı kanaati bende hasıl
olmadı.
Sayın Halaçoğlu’nun, “Bu kanun, Aziz
Yıldırım’ı kurtarma kanunu olarak değerlendirilebilir mi?” sorusu var. Sayın
Halaçoğlu’nun iyi niyetinden zerrece tereddüt edecek değilim, kesinlikle iyi
niyetli sorduğuna kaniyim, lakin gerek şahsımı gerek Adalet Komisyonu üyelerini
gerekse Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok saygıdeğer üyelerini herhangi bir
şahsı kurtarmaya mahsus bir kanun yapma fikrinden ve düşüncesinden tenzih etmek
isterim. Aziz Yıldırım, şahsen benim hayatım boyunca gördüğüm, karşılaştığım,
yan yana geldiğim biri hiç olmadı. Dolayısıyla şahsa yönelik bir düzenleme
kanaati bizde olmadı.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kamuoyunda
zaten.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Evet, kamuoyunda böyle bir algılama söz konusu olabilir, lakin eksik
bilgilendirmeden kaynaklanıyor, az evvel söyledim. Galatasaray, Beşiktaş,
Trabzonspor, Bursaspor, Gaziantep, Kayserispor, Samsunspor dâhil Süper Toto Süper Lig’deki, Spor Toto Süper
Lig’deki on sekiz kulübün başkan veya başkan vekilleri, bu kanunun değişmesiyle
ilgili ıslak imzalı talebi bize intikal ettirdiler, bunu ben bilgilerinize
sunmak isterim.
Sayın Özensoy’un Bursa stadyumunun
akıbetinin ne olacağı konusunda ve Bursa’nın merkezî Hükûmetin yatırım
performansından yeterince istifade edip edemediği hususuna yönelik soruları var.
Sayın Özensoy, duble
yollardan hastane projelerine, toplu konut ve kentsel dönüşümlerden spor
yatırımlarına kadar Bursa kenti çok özel hizmetleri almıştır.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Biliyorsunuz
Sayın Bakan, öyle bir şey yok.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Bursa’nın ve Bursalıların Türk ekonomisine genel katkılarından
dolayı daha fazlasını hak ettikleri düşüncesini hep birlikte seslendirebiliriz,
inşallah daha fazlasını da yapmaya el birliği içerisinde muvaffak oluruz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Stadyumu ne
yapacağız, stadyumu?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Ama AK PARTİ hükûmetleri döneminde Bursa’nın ihmale uğradığını iddia
etmek bize karşı en hafif ifadesiyle haksızlık olur diye düşünüyorum.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Rakamları
vereyim Sayın Bakan, yüzde 2’ye geliyor, verdiğimizin yüzde 2’sini alıyoruz.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Demiröz’ün sorusu var. “Beşiktaş-Bursa husumetinin kalkmasına
bu yasanın katkısı olur mu?” diye. Bu yasanın genel olarak sporda şiddet ve
düzensizliğin ortadan kaldırılmasına katkısı olacağından dolayı Beşiktaş ve
Bursaspor arasındaki husumetin telafisine de, başka kulüpler arasında ortaya
çıkabilecek ihtilafların giderilmesine de ciddi katkıları olabileceği kanaatindeyim.
Ben her zaman şunu ifade etmişimdir: Millî meselelerde, milletimizin tamamını
ilgilendiren konularda Fenerbahçelinin, Trabzonsporludan, Galatasaraylının
Beşiktaşlıdan veya -husumete vurgu yaptığınız için- Beşiktaşlının Bursaspor’dan
ayrılması, ayrışması, farklı düşünmesi, farklı hareket edebilmesi mümkün
olmadığına göre futbolda düzenin sağlanması da esas itibarıyla bir millî
meseledir, bir imaj meselesidir. Dışarıdan bakıldığında ülkemizin toplam kalite
idaresine dair bir görüntü meselesidir. Burada aynı yaklaşımın taraftarlarda da
söz konusu olabileceği kanaatindeyim. Yönetimler daha özenli davranacak,
Federasyon daha dikkatli davranacak, taraftar gruplarının liderleri daha özenli
ve dikkatli bir performansla inşallah bu disiplinin, intizamın sağlanmasına
katkı sunacaklar.
Bursa’yla alakalı stadyum konusunu
atlamış oldum, tek cümleyle ifade edeyim. Bursa kamuoyunda da, Bursa
siyasetinde de stadyumun akıbetiyle ilgili tartışmalar devam etmekte
olduğundan, mülkiyeti uhdemizde olmakla birlikte Gençlik ve Spor Bakanlığı
olarak biz de doğrusu bir siyasi kararın önce Bursa nezdinde ortaya çıkmasını,
şekillenmesini arzu ediyoruz. Buna ve Bursa’nın gereksinimlerine göre en doğru
adımı atabileceğimiz kanaatindeyim.
Sayın Başkanım, toleransınıza sığınarak
bir iki dakika içinde hızla bitirmeye gayret ediyorum, sağ olun.
Sayın Havutça’nın
sorusu var, “Tutukluluk sürelerini düzenleyen bir tasarı Hükûmetin gündemine
gelebilir mi?” noktasında. Gençlik ve Spor Bakanı olarak burada bulunuyorum, bu
konunun içeriğine girecek olursam Adalet Bakanının sahasını işgal etmiş olurum.
Bir başka kanun vesilesiyle bu soru Sayın Sadullah Ergin’e tevcih edilebilir
diye düşünüyorum.
Sayın Yılmaz’ın “Cezalar çok indirildi
kanaatindeyim.” şeklinde bir eleştirisi oldu. Burada esasında Sayın Hakkı Köylü’ye, Adalet Komisyonu Başkan Vekili olarak hususen teşekkür etmek istiyorum. Çünkü ceza pratiği sağlam
bir isim olarak bu kanunun şekillendirilmesinde gerçekten özel ve önemli
katkıları oldu. Ama biz sadece milletvekilleri olarak kendi hukuk bilgimize de itimaden, kendi hukuk bilgimizle mahdut bir değişiklik
çalışması içerisinde olmadık. Adalet Komisyonunun her dört partiden çalışmalara
katılan üyeleri dün çok iyi fark etmişlerdir, bu kanunun ilk düzenlenme
sürecine de katkısı bulunan ceza hukukçularını da biz Komisyona davet ettik,
onların da görüşlerine müracaat ettik. Aman Anayasa’ya bir aykırılık söz konusu
olmasın, Türk Ceza Kanunu ve ceza muhakemesi usul sistemine bir aykırılık
olmasın, uluslararası normlara bir aykırılık olmasın özeniyle bu düzenlemeyi bu
şekle dönüştürdük. Kanaatimce normal bir hâle gelmiş oldu, ama yine Meclisin ve
kamuoyunun takdirindedir cezaların çok indirilip indirilmediği konusu.
Son soru Sayın Erdemir’in sorusu,
“Polis Bursaspor taraftarlarına farklı mı davranıyor? TRT Bursaspor’un
maçlarının yayınlarına diğer takımlardan farklı mı yaklaşıyor?” şeklinde. Ben
doğrusu gerek Bursa’yı gerekse Bursaspor camiasını hem polisin hem de TRT
kurumunun davranışları açısından diğer kulüplere görece eşitsiz bir muameleye
tabi tutulabilecek bir camia olarak görmüyorum, değerlendirmiyorum. Türkiye'nin
neresinde olursa olsun illerin büyüklüğüne ya da nüfusunun fazlalığına göre
değil, takımların, kulüplerin bulunduğu kategorilere göre yayın süreleri ve
yayıncı kuruluşlar belirlenmektedir. Bursaspor Türkiye’de Trabzonspor’dan sonra
şampiyonluk kupasını İstanbul dışına taşıyan ikinci takım olarak aslında özel
ve önemli bir başarıya imza atmıştır. Bursaspor’un ve Bursa camiasının böyle
bir haksızlığa maruz kaldığı kanısında hiç olmadım. Polise bakan yönüyle ise
polisin, değerli arkadaşlar, Türkiye'nin herhangi bir yerinde herhangi bir
şekilde kanunları ya da yetkileri farklı uygulamak ya da kullanmak gibi bir
düşünce ya da tavır içerisinde olabileceğini hiç zannetmiyorum. Hele ki
Bursaspor taraftarına sırf Bursasporlu olmalarından dolayı ayrıca ve özel ve de
kötü muamelede bulunabilecekleri kanaatinde hiç değilim. Böyle bir şeyin
yaşanmasını da arzu etmem.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Geçtiğimiz
dönem Beşiktaş maçı var Sayın Bakan.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Sayın Muammer Güler 2002’de ilk milletvekili olduğumda tanıdığım
ilk valiydi, Samsun Valisiydi çünkü o dönemde. O da işaret etti, burada
idarenin uygulamalarında belli güçlükler var. O nedenle valiler ve emniyet
müdürleri idari cezaları bu tür kanunlarda hiç görmek istemezler çünkü
uygulanmasında pek çok güçlüklerle karşılaşılır.
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen
sözlerinizi toparlayınız.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Devamla) – Son cümlem Sayın Başkanım.
Uygulayıcıların da zorlukları var ama
hepimizin gerek taraftar camialarını gerekse taraftar gruplarının liderlerini
kanaat önderi kişiler olarak siyasette bulunmamız hasebiyle doğru istikamette
yönlendirmemize de ihtiyaç vardır.
Sorular için ve yasa çalışmasına
sağlanan her türlü katkılar için hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Böylece teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
SPORDA
ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUNDA
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 31/3/2011
tarihli ve 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunun
11 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “beş yıldan oniki
yıla kadar” ibaresi “bir yıldan üç yıla kadar” şeklinde, dördüncü fıkrasının
(b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, maddeye aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
“b) Federasyon veya spor kulüpleri ile
spor alanında faaliyet gösteren tüzel kişilerin, genel kurul ve yönetim kurulu
başkan veya üyeleri, teknik veya idari yöneticiler ile kulüplerin ve
sporcuların menajerleri veya temsilciliğini yapan
kişiler tarafından,”
“(9) Bu madde kapsamına giren suçlarla
ilgili olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesine göre hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı verilemez; verilen hapis cezası seçenek yaptırımlara
çevrilemez ve ertelenemez.
(10) Bu maddede tanımlanan suçların bir
suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla
işlenmesi halinde, bunlardan en ağır cezayı gerektiren fiilden dolayı verilecek
ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılarak tek cezaya hükmolunur.
(11) Bu maddede tanımlanan suçlardan
dolayı cezaya mahkûmiyet halinde, kişi hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 53
üncü maddesi hükümlerine göre, spor kulüplerinin, federasyonların, bünyesinde
sportif faaliyetler icra edilen tüzel kişilerin yönetim ve denetim organlarında
görev yapmaktan yasaklanmasına hükmolunur.”
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Ömer Süha Aldan, Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın Aldan. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
6222 sayılı Yasa’ya yönelik olarak yapılacak değişikliğin 1’inci maddesine
ilişkin görüşlerimi sunacağım.
Şimdi aslında, bu yasa değişikliği
tümüyle bir ceza indiriminden ibarettir. 6122 sayılı Yasa pek çok değişikliği
de gerektirecek hükümler taşımaktadır. Öncelikle, bahse ilişkin özel bir
düzenleme yapılmamıştır. Teşebbüse ilişkin düzenlemede muğlaklık vardır. Bu
açıdan pek çok unsurda bundan sonra bu yasayla ilgili de değişiklikler gündeme
gelirse hiç şaşırmam.
Değerli arkadaşlarım, neden bu yasaya
ilişkin olarak ortak bir teklife gerek görüldü? İktidar çoğu zaman tasarı
yoluyla yüce Meclisi aracı kılarak ya da kanun hükmünde kararnameler yoluyla
yüce Meclisi baypas ederek düzenleme yapmakta alışkanlık hâline getirdiği bir
usul vardı ama bu bir teklif olarak bugün karşımızdadır ve Meclisteki dört
parti de imzalarıyla bu teklifi gündeme getirmişlerdir.
1’inci maddedeki temel düzenleme üç
fıkrayı içeriyor aslında. Biraz önce arkadaşlarımız üzerinde durdular,
cezaların ertelenmemesi, seçenek yaptırımlara çevrilmemesi ve de hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmemesi birinci unsur. İkinci
unsur, Komisyonda düzeltilen ve Türk Ceza Kanunu’nun 43’üncü maddesinde yer
alan zincirleme suçla uyumlaştırılan bir düzenleme ve son, on birinci fıkradaki
düzenleme ise tümüyle mahkûmiyet hâlinde yargılanan kişilerin, mahkûm olan
kişilerin sportif faaliyetlerde yönetici olarak yer almamasına ilişkin
düzenlemedir.
Peki, bu noktaya geldik, bunun üzerinde
uzun uzadıya durmayacağım, bir noktaya değineceğim. Bazı sorulara yanıt
vermemiz gerekiyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu düzenlemeye neden
imza attık? Bunun yanıtını vermemiz lazım. Keza, neden ceza indirimine gidilme
gereği duyuldu? Bunun yanında, şike operasyonu olarak bilinen operasyon neden
yapıldı? Keza, neden 12 Hazirandaki seçim ve hemen akabindeki Federasyon seçimi
beklendi? Aslında çok ayrıntısına girmeyeceğim süren bir yargılama söz konusu
olduğu için ama ilginç şeyler var.
Bir: Bununla ilgili, mart ayında 6222
sayılı Yasa yürürlüğe giriyor. Yürürlüğe giren yasada “135’inci madde -Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 135’inci maddesi- uygulanabilir.” dendiğine göre
iletişimin tespiti işlemlerine başlanıyor ve lig bitiyor, şampiyonlar
belirleniyor ve tescilleniyor. Dolayısıyla basına yansıdığı kadarıyla,
Cumhuriyet Savcısının söylediği gibi, son beş maçın da sonucu biliniyor, o
zaman bu soruşturma tamamlanmış. Takımlar transfere başlıyorlar, futbolcu
transfer ediyorlar, milyonlarca dolar harcıyorlar, futbolcu satıyorlar belki
fakat bu operasyonun gözaltı aşamasına geçilmiyor. 12 Haziranda seçim oluyor,
seçimden sonra da bir soruşturma yok ama bir Federasyon Başkanlığı seçimi var.
Federasyonun yönetimi değişiyor, kim geliyor? Mehmet Ali Aydınlar. Mehmet Ali
Aydınlar daha çok hangi kimlikle bilinir? Fenerbahçeli olmakla. Onun göreve
gelmesinden üç gün sonra da operasyon düğmesine basılıyor ve insanlar gözaltına
alınıyorlar.
Şimdi, birine bir zehir içirmek
istiyorsanız içinde zehir bulunan bardağı güvendiği bir kişiyle ikram
edersiniz. Yani bir Fenerbahçelinin Federasyonun başında olduğu bir ortamda bu
operasyon yapılıyor. Sonuçta gelinen noktada, bu, gerçekten sırtı kalınların
buraya getirdiği bir değişikliktir değerli arkadaşlarım. Futbol lobisi yoğun
bir şekilde baskı yapmıştır. Ama şunu da inkâr etmeyelim: Özellikle
Fenerbahçeli taraftarlar takımına sahip çıkmışlardır ve iktidar kanadı önce
“Ben bu değişiklikten yana değilim.” dese de sonuçta ortak bir teklife razı
olmuştur. Ortak teklifle buraya gelinmesinin sebebi de budur. Aslında şuna da
değinmek lazım: Poliganizmi önlemenin yolu cezaları
artırmak değildir. Eğitim, toplumsal
hoşgörü, empati ve sağduyulu bir toplum yaratmak
aslında olayların önlenmesinde en önemli etkendir. Bu noktada peki Cumhuriyet
Halk Partisi olarak biz bu yasal düzenlemeye “Evet” diyoruz. Hangi nedenlerle?
Onu da hemen açıklayayım: Bir kez gerçekten ceza çok ağırdır. Suç ile ceza
oranı arasında bir orantısızlık söz konusudur bu açıdan.
İkinci olarak: Bu Meclisteki partilerin
gerektiğinde nasıl anlaşabildiklerinin bir örneğini ortaya koymaktır. Tutuklu
olan insanlar var, özgürlükleri kısıtlananlar var, antidemokratik pek çok yasa
var. Bu yasalarla da, bu yasalar gündeme geldiğinde de uzlaşmanın, anlaşmanın
bir yol olduğunu kanıtlamak için bu düzenlemeye “Evet” diyoruz. Bunun yanında,
baskı gruplarının Parlamentoyu gerektiğinde nasıl etkileyebildiğinin bir örneği
göstermek amacıyla bu yasal düzenlemeye “Evet” diyoruz. Keşke Türkiye’deki
insanlarımız, spor kulüplerine duydukları hayranlık ve arkalarında durmak kadar
Türkiye’de özgürlükler konusunda, demokrasi konusunda, muhalefete yeterince yer
ve anlayış verme konusunda da duyarlı olabilseler. Umarım bu düzenleme, bu
ortak düzenleme bu açıdan da toplumumuza bir örnek olur ve sporun ticari bir
meta hâline getirilmemesi amacıyla da bu yasaya “Evet” diyoruz. Tek tip insan
yaratma niyetine de karşı olarak bu yasaya “Evet” diyoruz.
Değerli arkadaşlarım, aslında bu tip
soruşturmalarda işin bu noktaya gelmesinin başka bir nedeni var. Yıllarca
benzer soruşturmaları yapmış bir arkadaşınız olarak söyleyeyim: Toplumda etki
yaratan soruşturmaların bir arka yüzü vardır yani bir halının altı vardır.
Biraz sonra söyleyeceğim sözler, bu soruşturmada görev yapan cumhuriyet
savcıları, kolluk güçleri, hatta iktidar kanadıyla ilgili değildir. Onları
tenzih ederek söylemek istiyorum. Toplumsal yapıda belli alanlarda değişiklik
yaratılmak isteniyorsa bir tetikleme gerçekleştirilir. Bunun küresel bir boyutu
vardır yani bu şike operasyonunun uluslararası bir boyutu vardır. Onu kısaca
özetleyerek sözlerimi tamamlayacağım.
Türkiye’de işlenecek suç mu
arıyorsunuz? Her yerde bulursunuz. Hemen hemen her ihaleye fesat karıştırılır,
çoğu futbol ya da spor karşılaştırmasında şike vardır, çoğu zaman mafyalaşma
girişimleri Türkiye’de alışılmış bir olaydır, görevi kötüye kullanma sıradan
bir olaydır. Böyle bir olgu vardır ve bir şey o kolluk güçlerini ya da savcıyı
tetikler. O savcı ya da kolluk güçleri, Türkiye’yi kurtardıklarını, ülkenin
belli bir sektörünün, belli bir bölümünün pislikten temizlendiğini düşünerek cansiparane bu soruşturmaya atlarlar.
Aslında bu spordaki şike olayının
temelinde şu vardır: Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de taraftarı son derece
fazla olan, basında çok önemli ilgi çeken, en önemli ilgiyi çeken, hatta adına
“Fenerbahçe cumhuriyeti” denilen bir Fenerbahçe Spor Kulübü vardır. Eğer siz bu
Spor Kulübü hakkında şikeden dolayı soruşturma yapar ve onu küme düşürürseniz
Birinci Lig’i mahvedersiniz ve diğer takımlar da artık nefes alacak yer
bulamazlar, parasal güçleri biter, naklen yayından aldıkları ücretler azalır,
düşen takım tekrar çıkabilmek için çok büyük çaba içine girer. İşte burada
uluslararası fonlar devreye girer, bizim bu renk aşkıyla bağlı olduğumuz
takımları fonlar sağlayarak satın alır. Mesele budur.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aldan.
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Uzunırmak, Aydın
Milletvekili.
Buyurun Sayın Uzunırmak.
(MHP sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 622 sayılı Kanun’daki değişiklik teklifiyle ilgili söz
aldım, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, eleştiri bir
kültürdür. Eğer eleştiriye çamur atmak, iftira atmak, haksız ithamda bulunmak
olarak ne kadar karşı isem haklı eleştiriden ders çıkarmamanın da ülkeyi doğru
zemine götürmediğini sizlerle öncelikle paylaşmak istiyorum. Bu açıdan burada
yapacağım eleştirileri de mutlaka bir mantık inşası açısından değerlendirmemiz
gerektiği kanaatini taşıyorum. Bu bir AKP klasiği hâline geldi. Sakın bu
eleştirilerim bu teklifteki oylarınızı menfi yönde etkileme mensubiyeti
taassuba dönüştürmeye doğru da gitmemesi gerektiğini de başta ifade etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, AKP klasiği nedir?
Geçmişte eğer biz tarihi doğru okursak, doğru dersler çıkarırsak ülkeyi faydalı
bir zemine götürürüz. Tarih de bunun için bir bilimdir. Ve AKP klasiğini ben
bir İttihat Terakki klasiği olarak tanımlıyorum. İttihat Terakki de belki
düşünce sistematiği niyet olarak çok iyi niyetlerle ülkeyi yönetmek istedi ama
yaptığı icraatların neticesinde getirdiği nokta hele
hele yasamada yaptığı “yok kanun, yap kanun” mantığı, güçlü bir kanun tekniği,
ülke gerçekleri ve dünyanın geldiği noktadan uzak anlayışı içerisinde ülkeyi kaosa sürüklemiş ve bugün AKP’nin gittiği yol
uygulamalarından kanun yapma tekniğine varıncaya kadar, dış politikadan
ekonomiye varıncaya kadar “yok kanun, yap kanun”dan
dış politikadaki uygulamalara varıncaya kadar aynı bir İttihat Terakki klasiği
içerisinde gitmektedir. Ne olur bu sözlerimi mensubiyeti taassuba dönüştürerek
değerlendirmeyin.
Değerli milletvekilleri, işte bu teklif
nasıl ortaya çıkmıştır? 2001 yılında sporda şiddeti önleme düzensizliği önleme
kulüplerin problemlerini araştırma komisyonu kurmuş olmasına rağmen Meclis. Bu komisyon raporu beklenmeden, 2005 yılında gene Meclisin aynı
konuyla ilgili kurduğu komisyon raporundan dersler çıkarmadan, alelacele, 2011
yılında, Nisan ayında bir tasarı hazırlamış Hükûmet ve Meclise bir noter gibi
onaylatarak bu tasarıyı, bizim o gün, bizzat benim de karşı çıkmalarıma rağmen,
uyarılarıma rağmen ders çıkarmadan yasa geçmiş gitmiş, tasarı geçmiş gitmiş ve
bugün, bunun, gerçekten, bir milletvekili ve sektörün içinden gelen birisi
olarak inanarak söylüyorum ki düzeltilmesi gerektiği kanaatiyle, vaktimizi
bununla ilgili olarak harcıyoruz.
Değerli milletvekilleri, tasarı sadece
şike konusuyla ilgili değildir, teşvik konusuyla ilgili değildir, sporda
düzensizliğin de önlenmesiyle ilgili bir tasarıdır, tekliftir veya tasarının,
teklifin tasarıyı düzeltmesi yönünde bir oluşumdur.
Değerli milletvekilleri, sporda şiddet
ve düzensizlik, spor kulüplerimizin içinde bulunduğu şartlar mutlaka ki dünyada
direkt ve dolaylı olarak ekonomik büyüklüğü dördüncü, beşinci büyük sektör
olarak tanımlanan bu sektörde rekabet gücümüzün artırılabilmesi için, mutlaka
sektördeki bütün aktörlerin, antrenöründen,
hakeminden, hocasına, seyircisine varıncaya kadar, kulüp yöneticisine varıncaya
kadar hak ve ödevlerinin kanunlarla, yönetmeliklerle ve bütün aktörlerin hak ve
ödevlerinin teminat altına alındığı kuralların yönettiği bir sektör hâline
getirilmesi gerekmektedir. Eğer böyle olmazsa, sistemi kurallar yönetmezse, o
zaman bizim rekabet gücümüzü artırarak dünyada direkt ve dolaylı dördüncü,
beşinci büyük sektör durumuna gelmiş bu sektörden Türkiye olarak pay almamız ve
rekabet edebilmemiz mümkün olmayacaktır.
Şike ve teşvik sadece belli bir kişiyi
ilgilendirmiyor yani sadece şampiyonluklarda olmuyor değerli arkadaşlar, lider
yarışmalarda olmuyor, düşmemek için de yapılıyor. Başka alanlarda da yapılıyor
ve ben bütün bunları konuşurken sizlerle şunu paylaşmak istiyorum: Değerli
milletvekilleri, bir defa bu yasa nisan ayında gelmiş, çıkmış ve mayıs ayında
bitecek olan ligde hemen takipler başlamış ve soruşturmanın safahatı içerisinde
inanın ki vicdanları kanatan ve iktidarı töhmet altında bırakacak gelişmeler
vardır. Bu gelişmeler nelerdir?
Değerli milletvekilleri, burada
zincirleme suçtan bahsediliyor ve emniyetin açıklamalarında o safahat
içerisinde birtakım suçun oluştuğu ve delillerin yakalandığı o günkü basına da
yansıdı. Şimdi Sayın Bakana sormak istiyorum: Eğer deliller yakalandı ise, o
soruşturma açılmadı ve bu suçlular suç işlemeye devam etti ise acaba savcılar
yeni suçların oluşmasında suçun bir noktada oluşmasına yardımcı olan durumuna
düşmemiş midir? Niçin ilk başta bunlar tutuklanmamıştır? Suç oluşmaya devam
ettiyse yeni mağdurlar meydana gelmemiş midir? Bu yeni mağdurların haklarını kim
koruyacaktır?
Şimdi, bütün bunları düşündüğümüzde
“zincirleme suç” tabirinde acaba savcılar da -Geçmişte bunu, geçen dönemde,
Adalet Bakanımıza sordum- bu konuda bir denetimden geçirilmiyor mudur?
Geçirilmesi gerekmez mi? Suç oluştuğunda eğer savcı zamanında bu suça müdahale
etmiyorsa, zamanında bu suçu soruşturmuyor, kovuşturmuyorsa yeni oluşan
suçlardan acaba savcı yardımcı durumuna düşmüyor mu? Suça sebep olan durumuna
düşmüyor mu? Kolluk güçleri suçun sebebi durumuna düşmüyor mu?
Dolayısıyla biz burada birtakım
tanımları getirirken inanıyorum ki yeniden düzenlenmesi gerektiği mutlaka hasıl olacaktır. Düşünün ki şikeyi yapmış, o şike
yapıldığında siz o yöneticiyi, o futbolcuyu, o menajeri
gözaltına alıp, sorgulayıp kovuşturmaya başlamadığınızda, yeni suç oluştuğunda,
yeni mağdurlar ve onun suç dosyasının kabarmasında kim sorumlu? Dolayısıyla,
bütün bunların yeniden gözden geçirilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum.
Değerli milletvekilleri, biz sporla
ilgili veya başka alanlarla ilgili birtakım yasama çalışmalarını yaparken,
kuralları koyarken öncelikli olarak koyduğumuz kuralları altyapı olarak;
Bir: Zihinsel altyapı olarak, kültür
olarak, düşünce olarak o altyapıyı oluşturmuş muyuz?
İki: Tesis altyapısını oluşturmuş
muyuz?
Güvenlik
tedbirleri olarak birçok güvenlik tedbirlerinden bahsedebiliriz ama siz eğer
statları elektronik bilet okumayı, vatandaşın oturduğu adresi bilmeden,
vatandaşlık numarasından insan hareketlerini kontrol edebilecek emniyet ağını
kurmaktan, tesise geldiğinde seyircinin ilk kapıdaki girdiği alanda, oturduğu
alanda, hatta ve hatta düzenleme olarak yurt dışına gittiğimizde gördüğümüz
statlarda güvenlik güçlerinin gözden optik okumaya varıncaya kadar seyirciyi
tespit edebildiği ama sadece o delilin o alanda kullanıldığı bir hukuki düzenlemeye
varıncaya kadar yapmadan ve bu mantık ilişkisini, bu mantık inşasını kurmadan
bu tedbirleri geliştirebilmeniz mümkün müdür? Dolayısıyla,
bir, mantık inşası, iki, tesislerimizin de bu mantık ve yasalara uygun inşası
çok önemlidir. Dolayısıyla, uluslararası rekabetin de her alanda, mantık
inşasından tesis inşasına varıncaya kadar ancak mükemmelleştirildiğinde bizim
doğru görevi yerine getirebildiğimiz kanaatinin hasıl
olacağını ifade etmek istiyorum.
Düzenlemenin mutlaka lehinde olduğumuzu
ifade ediyorum. Bu haksızlıkların giderilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum.
Suçlu olanlar bugün sadece içeride olanlar değildir. Hazreti İsa bir suç için
bir kadının recmedilmesi cezasına çarptırılacağında diyor ki: “İçinizde bu
günahı işlememiş olan ilk taşı atsın.” ve bütün o insanlar elindeki taşı yere
atıyor, hiç kimse o kadına taş atamıyor.
Bugün, spor dünyasının içinde bulunduğu
durum aynen budur. Bunun bir milat olması gerektiğini ve bu milatta alt
liglerden üst lige varıncaya kadar bütün aktörlerin bu milattan faydalanması
gerektiği kanaatini taşıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak.
Madde üzerinde Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz isteyen Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Önder.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Devri Osmani’den
günümüze gelen bir deyimle başlamak istiyorum. Bu deyimin adı
“hamamın namusunu kurtarmak.” Bu deyim şuradan inkişaf ediyor: Bir
hamamın şöhreti kötüye çıkıyor, orada temizlenmenin dışında birtakım cürümler
işlendiği ayyuka çıkıyor, tutuyorlar rastgele o cürümü
işleyenlerin birini yakalayıp iyice bir dövüyorlar -biraz cinsiyetçi bir söylem
olsa da- hamamın namusunu kurtarmak deniyor. Bu yasayla yapılmak istenen
tamamen hamamın namusunu kurtarmaktır. Peki, bakalım hamamın namusu ne durumda?
Şimdi, şike bu ülkede bir devlet
politikasıdır arkadaşlar. 12 Eylülde Kenan Evren’in bir Ankara takımını Birinci
Lig’e çıkarmasıyla başlamıştır. Çünkü şike büyük ahlaksızlıktır. Niye? Bir
başkasının emeğine, bir başkasının hakkına tenezzül edersiniz de o sebepten.
Büyük ayıptır ve siz müsabaka başladığı zaman -bir futbol terimiyle söyleyeyim-
olmayan bir kuralı müsabaka devam ederken ihdas edemezsiniz. Böyle olduğu zaman
birilerinin hakkı mutlaka ketmolunur, bu ayıptır,
haksızlıktır.
Şimdi, bununla başladı. Ben sizden
biraz önce sataşma gerekçesiyle söz istedim. Aslında bir Sayın Validen bir
doğruya tekabül ediyordu. Ben ömrümde bir yeşil sahanın içini görmemişim, bir
maçı başından sonuna kadar seyretmemişim. Herhangi bir takımla, millî takım
dâhil bir aidiyet ilişkisi yoktur, sadece Beşiktaş Çarşı grubunu ve Lucescu’yu çok severim. Benim şeyim budur. Birisi çok kitap
okur, futbolculara kitap okumasını telkin ederdi, Schopenhauer’ı
hatırlattı futbolcularına, ondan dolayı severim, Çarşı grubunu da haysiyeti önde
tuttuğu için, yoksa onun dışında bir takım mensubiyetim yoktur.
Şimdi, devam edelim. Sırf daha sonra bu
şike devlet eliyle işlenmeye devam etti. Anlatıyorum. Buna şike değildir
diyecek olan var mı? Oylarınızı değiştirmenizi rica ediyorum, neredeyse yakarıyorum,
lütfen bu rikkatle, bu dikkatle dinleyin.
Sırf siyasal, kültürel taleplerde
bulundular diye dillerine, ellerine kelepçe vurulan bir kentin, bir halkın
takımı Diyarbakırspor’a, devlet nedense belli bir zaman diliminde büyük bir
hamilik görevini üstlendi. Bir taraf tutmuyorum, ama asgari bir evrensel hukuk
bağlılığım var, bir ahlaki normla bağlı sayıyorum kendimi, onun için takip
ediyorum, onun için yüreğimizi incitiyor. Hırsızlık var çünkü. Diyarbakırspor
küme düşmesin diye, üst liglere çıksın diye, Altay Sporlu oyuncuların odasına
ziraat ilacı sıktırttı bu devlet. Yani bakın, devlet eliyle şike nasıl olur!
Burada da bitmiyor.
Türkiye-İsveç millî maçına… Allah
aşkına, iki dakika bir tefekkür edin, bu kadar insan dile getirdi, televizyon
programlarında söylendi, devlet eliyle, örtülü fonlarla Türkiye-İsveç maçında
hırsızlık yapılmıştır, ahlaksızlık yapılmıştır, bu da devletin bu konuyla
ilgili bütün makamları tarafından bilinmektedir ve dahilleri
vardır.
Şimdi, sorun ne? Önceden biliyorduk
fakat bildiğimizi bilmiyorduk, bilmiyor gibi yapıyorduk. Artık bildiğimizi
biliyorsak eski ağza yeni taamla bu iş geçiştirilemez.
Peki, çözüm ne? Burada çıkıp, yine
gerçekten hiçbir politik mülahazayla söylemiyorum, kendi grubumda bütün açık
yürekliliğimle bu yasa tasarısından imzamızı çekmemiz gerektiğini dile getiren
benim. Bunu hepinizi tenzih ederek söylüyorum, böyle bir işte dahlimiz olmasını
kendi adımıza ahlaksızlık sayarım. Niye? Yine maç sürerken
kural değiştirmek. Ee, şimdi, elinizi
vicdanınıza koyun. Burada, tabii ki alelusul cevaplar verilebilir: Hayır, bu
falancayı kurtarma yasası değildir, filancayı kurtarma yasası değildir. Bence
de değildir. Bu nedir biliyor musunuz? Aziz Yıldırım dedi ki: “Ben yanarsam bu
yangın nerede durur hiç belli olmaz.” Bunu dikkatlerinize sunuyorum. Eğer bu
bir gerçekse bırakalım bu yangın nereye gidecekse gitsin. Arınmak iyidir
arkadaşlar, yanarak arınmak daha da iyidir. Bu yalansa bırakalım söyleyeni
mahkûm etsin. Vicdanlarınıza sorun. Biz, yarın öbür gün halkın içine çıkacağız.
X bir takımın taraftarı “Ya, bu falancayı kurtarma yasası.” dediğinde kaçımız hulusi kalple “Yok kardeşim, bunu biz evrensel hukuk
ilkelerini gözetmek için yaptık.” diyeceğiz?
Şimdi, çözüm ne? Burada,
işi tetikleyen süreç bu. Biraz önce Sayın Bakanı okudum. Başbakan
gerçekten dirayetli duruyordu “Ya, böyle şey mi olur?” dedi. Sayın Bülent Arınç
bu konuda itiraz etti. Ne oldu da… Kamuoyuna bunun cevabını vermeden bu
kanunun, bu değişikliğin objektifliği konusunda kendi vicdanlarınızı bile ikna
edemezsiniz bırakın başkalarını ikna etmeyi. Bu da…
Arkadaşlar, bu kadar rutine
bağlamayalım. Kendi vicdanımız da çok kıymetli bir şeydir.
Sayın Vali’ye sataşma yapmadan bir
göndermede bulunmak istiyorum. Eğer sataşma olarak söz isterse bana da
sataşmasını diliyorum. 2004 yılında çıkan yasada, yasanın 17’nci maddesinde
aynen bir diğer kulübün taraftarını ırk, din, dil söylemiyle, mezhep
söylemiyle, cinsiyet söylemiyle tahrik edici şeylerin önlenmesine dair bir
17’nci madde hükmü vardı.
Ee,
şimdi yine devlete dönelim. Evet, dedim “Taraftar değilim” ama gazete okuyoruz.
Arşivleri karıştıran herkes bunu bulur. Ben ismini buradan beyan etmeyeceğim.
Niyetim kimseyi zem etmek ya da kimsenin vebalini almak değil. İl yöneticileri,
mülki erkan özellikle taşrada bulundukları takımın
fahri banisiler; bunu bilmeyen var mı? Bakın, okuyun gazeteyi. Hakem, yan hakem
ofsayt bayrağını kaldırıyor -İnşallah doğru söylüyorumdur- Emniyet Müdürü
“İndir lan o bayrağı” diye başlıyor ve o bayrağı neresine ithal edeceğinin
ayrıntılı tarifini yapıyor; haya ederim, buradan
söyleyemem. Bunlar vardı.
Peki
“Ayağı kalkmayan Ermeni olsun.” “Yunan dölü.” Bu
sloganlar koro hâlinde tribünlerden atılmadı mı? Hangi kolluk 2004’te çıkan
yasanın 17’nci maddesini uyguladı? Ayıptır, günahtır, yazıktır diye buna bir
engel oldu? Onu bırakın. Gerçekten hicap duydum. Ben Sayın Başkandan söz
istedim. Burada “Gavurlara şunu yapıyorsunuz,
Müslüman’dan bunu esirgiyorsunuz.” diyorlar.
Şimdi “gavur”
dediğinden, ondan sonraki konuşmacı onun Peygamberinden alıntı yapıyor.
“Günahsız olan ilk taşı atsın.”
Şimdi, böyle gelişigüzel, ırkçı, tefrik
edici, tekfir edici söylemleri biz burada yapıyoruz. Bu, yüz binlere dağılıyor;
tribünlerde de aldığı hâli görüyorsunuz.
Bir geyik vardır; bugün bu geyiğe de
değinmek istiyorum: “Camiye, kışlaya, spora siyaset sokulmaz.” denir. Üçünde de
siyasetin dik âlâsı yapılır. Burada kastedilen, garip gurebanın
orada siyaset yapmamasıdır. Emeğin, mazlumun, mağdurun orada siyaset
yapmamasıdır.
“Sırtı kalınlar” dedik. 1 milyar dolara
çıkmış sektörün büyüklüğü. Burada, halka düşen, seyirciye
düşen, sadece bunu finanse etmek. Hacir altındadır. Burada üç beş tane
zenginin ve -sadece yayın haklarına bir bakın, büyüklüğünü takdir edersiniz-
onların yediği herzelerin vebalini biz temizlemek zorunda değiliz.
Bakın, hiç, KCK davasına girmedim; hiç,
diğer tutuklamalardan bahsetmedim. İzzetinize sesleniyorum: Bu çok ayıp bir
şeydir. Gerçekten bu konuda partiler de bağlayıcı karar almasın. Kim, izzetine
bunun, nefsine bunun hesabına verebiliyorsa buna “evet” desin, gitsin çocuğunun
gözüne bakarak “Ben bu konuda objektif davrandım evladım.” desin. Allah’a
emanet olun. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Önder.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın Özel.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teklifin 1’inci maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Teklifin 1’inci maddesiyle, beş yıldan on iki
yıla kadar olan hapis cezaları bir yıldan üç yıla kadar değiştirilmekte.
Gerçekten, mart ayında yapılan değişiklikte, bu kanun çıkarken, o günkü şartlar
içerisinde, çok afaki cezalar tayin edilmiş ve buraya dercedilmiş.
O günkü stadyumlardaki şiddet, bunu bir baskı aracı olarak getirtilmiş ve
buraya gerçekten de “suç ve ceza adaleti” anlamında, gerçekten yüksek miktarda
cezalar buraya yazılmış. Şimdi makul düzeye, “suç ve ceza adaleti” anlamında
bir seviyeye çekilmekte. Ne bu bir aftır, ne herhangi bir düzenleme burada
yapılırken... Tabii ki de bundan birtakım kişiler faydalanacaktır. Düzenleme
yapılırken, devam eden davalarla ilgili, mahkûm olanlarla ilgili de bundan
istifade edecek olanlar olabilir. Burada “Hiç kimse istifade etmeyecek.” olacak
bir düzenlemenin de herhâlde Meclisin gündeminde olmasının da bir anlamı yoktur
diyorum. İnşallah, burada bir başka getirilen hükümle de, ilave edilen
fıkralarla, bir yandan bu ceza indirimi getirilirken, diğer yandan bunların
ertelenemeyeceği, bunların paraya çevrilemeyeceği gibi dengeleyici hükümler de
ihdas edilerek kamu vicdanı bir adalet anlayışı içerisinde dengelenmeye
çalışılmıştır.
Bu teklifin spor camiamıza, ülkemize
hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özel.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç.
Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
1’inci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Sporda şiddet ve düzensizlik konusu
uzun yıllardır kamuoyunu rahatsız etmiş, sporcularımız, taraftarlar, spor
alanında faaliyet gösteren kişiler, sporda şiddetin önlenmesi ve bu konuda
gerekli yasal düzenlemelerin yapılması için taleplerde bulunmuşlar, bu önemli
sorun da her konuda olduğu gibi yine AK PARTİ iktidarları döneminde ele
alınmıştır. Spor alanında ortaya çıkan düzensizlik ve şiddet
olaylarının önlenmesi basit bir asayiş sorununun ötesinde bir sorun olduğundan
genel ceza hükümleriyle sporda şiddet ve düzensizlikler önlenememiş, bu alanın
özel olarak ele alınmasına gerek duyularak 5149 sayılı Spor Müsabakalarında
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun kabul edilerek yürürlüğe
konulmuş, ancak bu Kanun’da muhtelif tarihlerde yapılan değişikliklere rağmen,
spor müsabakalarında şiddet ve düzensizliğin önlenmesinde istenilen sonuç elde
edilememiştir. 5149 sayılı Kanun’un uygulanması döneminde ortaya çıkan
eksikliklerin giderilmesi için 23’üncü Dönem Parlamentosunda 6222 sayılı Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun yürürlüğe konulmuştur. Suç
işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığı ile orantılı ceza veya güvenlik
tedbirine hükmolunması ceza hukukunun genel ilkelerindendir. Ceza Kanunu’nun
3’üncü maddesinde de suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığı ile
orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunacağı belirtilmiştir. Bu ilke
gereğince işlenen suça verilecek cezanın fiilin ağırlığıyla orantılı olmasının
yanı sıra, diğer kanunlarda öngörülen suçlara verilen cezalar dikkate alınmak
suretiyle adil ve hakkaniyete uygun olarak belirlenmesi gerekmektedir.
Teklifin 1’inci maddesiyle 6222 sayılı
Kanun’un 11’inci maddesinin 1’inci fıkrasında geçen “beş yıldan on iki yıla
kadar” olan ibaresi “bir yıldan üç yıla kadar” şeklinde değiştirilerek suç ve
cezada orantılılık ilkesinin gereği yerine getirilmektedir.
Yine
11’inci maddenin 4’üncü fıkrasında yapılan değişikliğe göre de federasyon veya
spor kulüpleri ile spor alanında faaliyet gösteren tüzelkişilerin genel kurul
ve yönetim kurulu başkan ve üyeleri, teknik veya idari yöneticiler, kulüplerin
ve sporcuların temsilciliğini yapan kişiler tarafından işlenmesi hâlinde,
1’inci fıkrada ceza bir yıldan üç yıla kadar hapis şeklinde değiştirildiği için
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231’inci maddesine göre hükmün açıklanmasının geri
bırakılmayacağı, verilen hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilemeyeceği
ve ertelenemeyeceği yönünde değişiklik yapılmaktadır. Bu
düzenleme, şike ve teşvik primi suçu bakımından netice ceza ne olursa olsun
fail hakkında verilen hapis cezasının infaz edileceği anlamına gelmektedir.
Netice ceza iki yıla kadar olan suçlarda hükmün açıklanmasının geri bırakılması
veya erteleme müessesesinin uygulanabildiği dikkate alındığında, yapılan yeni
düzenlemenin şike ve teşvik primi suçuyla mücadele bakımından önemli olduğu
ortaya çıkmaktadır.
Bu maddede tanımlanan suçların bir suç
işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda işlenmesi hâlinde,
bunlardan en ağır cezayı gerektiren fiilden dolayı verilecek ceza dörtte 1’den
dörtte 3’üne kadar artırılarak tek cezaya hükmolunacağı yönünde değişiklik
yapılmaktadır.
Bu maddede tanımlanan suçlardan dolayı
cezaya mahkûmiyet hâlinde, kişi hakkında ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 53’üncü
maddesi hükümlerine göre güvenlik tedbirlerinin uygulanacağı, spor
kulüplerinin, federasyonların bünyesinde sportif faaliyetler icra eden
tüzelkişilerin yönetim ve denetim organlarında görev yapmaktan yasaklanmasına
hükmolunacağı yönünde değişiklikler yapılmaktadır.
Teklif ile yapılması öngörülen değişiklikleri,
örtülü bir af olarak nitelendirmemek gerekir. Soruşturması devam eden bazı
suçlar bakımından böyle bir algı oluşmaktadır ancak 6222 sayılı Kanun’da
belirtilen cezanın suçla orantılı olmadığı yönünde gerek kamuoyunda gerek
hukukçular arasında gerekse siyasi partilerimiz arasında bir mutabakatın olduğu
görülmektedir. Bu nedenle söz konusu suçlar hakkında belirlenmiş orantısız
cezaların indirilmesi ve böylece kamu vicdanının rahatlatılması gerekmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle kanun
teklifinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde on dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Işık ve Sayın Demiröz’ün söz
talepleri var.
Sayın Işık, buyurun.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce kanunun
gerekçesiyle ilgili soruma gayet siyasi ve esnek bir cevapla cevap verdiniz,
saygı duyuyorum; ama şimdi benzer bir sorum daha olacak.
Bu teklif dün itibarıyla Komisyonda
görüşülmüş, dün rapor hazırlanmış, bugün Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun
önerisiyle Genel Kurula indiriliyor. Şimdi benzer soruyu soruyorum: Acaba bu
kadar hızla kanun teklifinin görüşülmesinin gerekçesi nedir? Açıklarsanız
sevinirim.
İkincisi, bu olaylardan sonra
Fenerbahçe futbol takımının Şampiyonlar Ligi’ne gitmesinin engellenmesini
kamuoyu vicdanı açısından değerlendirdiğinizde doğru buluyor musunuz? O zaman
takımın ne suçu vardı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Bursa Atatürk Stadı
Bursa’da herkesin hatırası olan, bayram törenleriyle Bursalılara duygularını
yaşatan bir stat. Bursalıların Bursa Atatürk Stadyumunun yerinde kalması
yönünde karar almasına karşın Sayın Başbakanımız helikopterle geçerken yeni
stadyum yerini işaret etmiş ve Bursa Atatürk Stadyumunun Bursa Kültürpark’la birleştirileceği ifade edilmiştir. Yanlış
anladıysam düzeltiniz, Sayın Özensoy’a cevap verirken stadyumla ilgili
Bursalıların kararını beklediğinizi söylediniz. Sorumu şöyle tekrar sormak
istiyorum:
Bursa Atatürk Stadyumu yıkılacak mı?
Yıkılacaksa Kültürpark’la mı birleşecek, yoksa son
zamanlarda konuşulan yeni bir çarşı yapılması söz konusu mudur?
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Ben Sayın Bakanıma sormak istiyorum:
“Gençlik politikası” diye bir politikalarının olduğunu ve bu politikada
toplantı düzenleyeceklerini, Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Kolları, Adalet ve
Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi… Acaba, 4’üncü partiyi yok mu
sayıyor? Neden böyle bir uygulama içerisinde olduğunu öğrenmek istiyorum; bir.
İkincisi de bir sitemdir bu da: Biz,
İstanbul Gençlik İl Müdürlüğüne müracaat ettik, İstanbul İl Kongresi için
anlaştık yer konusunda da ama sonradan bazı gözükmeyen ellerin devreye girerek
o kongrenin tarihini iptal eden anlayışı gerçekten kınıyorum ve büyük
üzüntülerimi Sayın Bakanımla da paylaşmak istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sakık.
Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan,
Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum. Malatya’da hem seçimden önce Malatya’da
yapılan bir propaganda vardı, Malatya’ya yeni bir şehir stadyumu yapılacağını,
İnönü Üniversitesinin karşısına. 25 bin veya 35 bin kişi olacağı tartışıldı,
bir türlü de karar verilemedi. Bu stadın, sizin açıklamanıza göre bu yıl
yapılmayacağı söyleniyor. Bu doğru mu? Doğru ise bu Malatya’ya haksızlık değil
mi? Malatya bölgenin en önemli kentlerinden birisi, en büyük kentlerinden
birisi.
Bir diğer sorum ise, bu daha önce var
olan İnönü Stadyumunun yıkılacağı söyleniyor. Bunun yıkılmamasını Malatyalılar
istemektedir. Farklı bir inşaatın yapılmasını da istemiyoruz. Buranın ya eski
hâliyle ya da farklı bir yeşil alan olarak değerlendirilmesini, Malatya’daki
yoğunluğu düşünerek yeşil alan olarak değerlendirilmesini talep ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdemir…
AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın Bakan,
sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesinin temeli sporda tüm takımlara adil ve
eşit davranılmasından geçer. Türkiye’de elektrik faturalarından ödediği payla
TRT’ye en büyük katkılardan birini sağlayan Bursa ilinin, Bursaspor’un UEFA
Avrupa Ligi maçının naklen yayınlanmamasından büyük bir üzüntü duyduğunu
belirtmek zorundayım. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekten Avrupa kupa
maçlarının naklen yayını söz konusu olduğunda bu şekilde mağdur edilen bir
başka şehrimiz olduğunu zannetmiyorum. Bugüne kadar Türkiye’deki tüm futbol
izleyicileri Avrupa liglerindeki maçlarımızı naklen seyredebilirken, söz konusu
olan Bursaspor olduğunda nedense bu haktan mahrum bırakılmış durumdayız ve bana
verilen yanıtta da, Sayın Başbakan Yardımcısının verdiği yanıtta da çok yüksek
bir naklen yayın bedeli arzu edildiği belirtilmiştir. Bu naklen bedelinin ne
kadar olduğunu merak ediyorum ve “Elektrik payından aktardığımız bedelin kaçta
kaçına tekabül etmektedir acaba?” diye merak ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Işık’ın sorusu tümü üzerindeki
sorusuyla aynı. “Bu teklifin bu kadar hızla görüşülmesinin nedeni nedir?” Aynı
soruyu…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Benzer, benzer…
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Benzer soruyu diyelim, sizin dediğiniz istikamette olsun.
Değerli milletvekilleri, dört grubun
aynı kanun teklifi üzerinde ittifak ettiklerine her zaman tanık olamıyoruz.
Mademki dört grup aynı kanun teklifi üzerinde ittifak etmiştir, Komisyonda da
bu birliktelik oy birliğiyle karara bağlanmıştır -Sayın Kaplan’ın imzasını geri
çekmesi dışında- bu ahvalde kanunun burada ivedilikle görüşülmesine mâni bir
hâl olmamalı diye düşünüyorum.
Sayın Demiröz’ün sorusu: Bursa
stadyumunun meydan düzenlemesine dâhil edilmesiyle ilgili kanaatimi sormuşlar.
Sayın Demiröz, bu konuda bir kanaat var ama henüz bu yönde hukuken
bağlayıcılığı olan bir adım karar altına alınmış değil. Bildiğiniz gibi,
Türkiye’de maalesef kentleşme süreçleri iyi işletilemediği için -Ankara’da buna
dâhildir- maalesef pek çok Avrupa ülkesinde hatta Doğu bloku ülkelerinde
gördüğümüz meydan düzenlemelerinden Türkiye büyük kentler bağlamında mahrum
kalmaktadır. Kentlerin yeni gelişim alanlarında meydan düzenlemeleri yapılmakta
belki ama eski kent merkezleri bu düzenlemelerden mahrum kalmaktadır. Bu
anlamda Bursa’daki kültürparkla stadyum arazisinin
birleştirilmesi ve Bursa halkının daha geniş bir, ilin büyüklüğüne paralel bir
meydana kavuşması yönünde yaygın bir kanaat söz konusudur. Bu da elbette ki
değerlendirilecek hususlar arasında yerini bulacaktır.
Sayın Sakık’ın
iki sorusu oldu. Bunlardan bir tanesi Bağcılar Spor Salonu’nun kendilerine
tahsis edilmemesiyle alakalı BDP kongre sürecine yönelik. O süreçte ben
kendisini hem burada şifahi olarak yüz yüze hem de ayrıca telefonla
bilgilendirdim. Bir sportif organizasyon nedeniyle anılan tarihte, kendilerinin
talepte bulundukları tarihte Bağcılar Spor Salonu dolu olduğu için bu tahsis
kendilerine yapılamadı.
SIRRI SAKIK (Muş) – Biz anlaştık bitti,
ondan sonra gözükmeyen el iptal etti.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Gözükmeyen el yok ortada, el varsa mutlaka gözükür Sayın Sakık, el varsa gözükmemesi mümkün değil. Orada İstanbul İl
Müdürlüğündeki değişimden dolayı vekâlet eden müdür arkadaşlarımızdan bir
tanesi salonun müsait olduğunu ifade etmekle birlikte, konudan eksik bilgisi
olduğundan dolayı bilahare salonun tahsise uygun olmadığı, rezerve edilmiş
olduğu bilgisi bize intikal etti.
Gençlik politikaları üzerinde
çalışıyoruz, bu doğru. Türkiye gençliğini her yönüyle ve bütün unsurlarıyla,
bütün sorunlarıyla ele alacak bir kapsamlı gençlik araştırmasını da
yürütüyoruz. Bu bağlamda siyasi partilerimizin Anayasa ve yasalara göre
faaliyetlerini sürdürmekte olan nizami gençlik kolu unsurlarıyla, birimleriyle
görüş alışverişinde bulunmayı da önemli buluyoruz. AK PARTİ Gençlik Kolları
kadar CHP, MHP Gençlik Kollarıyla da görüşmeyi bu anlamda önemli ve değerli
buluruz. Eğer ki BDP’nin aynı çerçevede gençlik
kolları organizasyonu, faaliyeti var ise elbette ki BDP’nin
Anayasa ve yasalar çerçevesinde faaliyetlerini sürdüren unsurlarıyla
görüşmekten de imtina etmeyiz. Ama cezaevinde olduklarını söylediniz.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – İçeride, cezaevinde.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Eğer cezaevinde olanlar benim anladığım çerçeve içerisindeyse o ne
kadar “gençlik kolu” olarak tanımlanabilecektir, onu kamuoyunun takdirlerine
terk ediyorum.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Onu
biz de anlamıyoruz, iddianame açıklanmadı çünkü.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Ağbaba’nın Malatya’ya ilgili bir
sorusu var.
Ben Plan ve Bütçe Komisyonunda yeni
dönemde stadyum yapacağımız illerin tam listesini saymadım, sadece, örnek
verirken belli illerin isimlerini zikrettim. Mersin bunlardan en ivedi, en acil
olanıdır çünkü Akdeniz Oyunları Mersin’de icra edilecek. Ankara da stadyum
yapılacak iller arasındadır, Samsun da stadyum yapılacak iller arasındadır,
Gaziantep de, Antalya da. Yine tamamını sayacak durumda değilim şu an için.
Malatya da aynı şekilde stadyum yapılacak iller arasında yerini almaktadır, bu
noktada ben ufak bir tereddüt söz konusu değildir. Konunun kamuoyunda farklı
yönlere çekilmesinin de gereğini ben doğru görmüyorum.
Seçimler öncesinden itibaren stadyum
sözü verilen illerimizin
tamamında bu stadyumları gerçekleştirme arzusundayız fakat
milletvekillerimizin de sorularında ifade ettikleri gibi mevcut stadyumların
mevcut hâliyle muhafaza edilmesi, bunlar ilde mevcut hâlleriyle muhafaza
edilirken aynı zamanda illerin yeni stadyumlara kavuşturulması arzu
edilmektedir. Avrupa ekonomilerinin memur maaşlarını bile ödeyemediği dönemde
-hamdolsun- Türk ekonomisi on dört stadyumu aynı yıl yatırım programına alacak
ve ihalesini yapacak kadar kuvvetli ve sağlamdır. Ancak bunlar yapılırken
gayrimenkul dönüşümleri, gayrimenkullerin değerlendirilmesi de kaçınılmaz
zarurettir eğer ki bu tesislere, modern tesislere kavuşmayı gerçekten arzu
ediyorsak.
Sayın Erdemir’in TRT ve Bursaspor
konusundaki sorusu alanıma girmediğinden dolayı bu soruya yazılı cevap vermeyi
tercih ediyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.06
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 22.17
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
80 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 6222 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin
ikinci fıkrasında geçen “üç aydan bir yıla kadar” ibaresi “bir yıla kadar”
şeklinde, üçüncü fıkrasında geçen “iki yıldan beş yıla kadar” ibaresi “altı
aydan iki yıla kadar” şeklinde ve dördüncü fıkrasında geçen “bir yıldan üç yıla
kadar” ibaresi “üç aydan bir yıla kadar” şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili.
Buyurun Sayın Tezcan. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz sporda şiddetin önlenmesine dair 6222 sayılı Yasa’da
değişiklik yapılmasına ilişkin 80 sıra sayılı kanun teklifini görüşüyoruz.
Teklifin 2’nci maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce de ifade edildi, bu teklifin görüşüldüğü değişiklik
yapılma ihtiyacı ortaya çıkan 6222 sayılı Yasa, 2011 yılı Mart ayında kabul
edilerek, daha sonra yürürlüğe girmiş ancak, dün Adalet Komisyonunda yapılan
görüşmelerde de ortaya çıktığı üzere, yasanın uygulama sürecinde ortaya çıkan
bazı problemler, öncelikle kamu vicdanını rahatsız etme konusunda ciddi
problemler yaratacağı görülmüş, ardından ceza adaleti noktasında ciddi
sıkıntılar olduğu, ceza adaletini sağlamak fiille, suçla yaptırım arasındaki
dengeyi koruma açısından beklenen ölçüde titizlikle hazırlanmadığı düşüncesi
hâkim olmuş ve başlangıçta dört grubun ortak önerisiyle yasa teklifi olarak
gelmiş, daha sonra gruplardan birisi komisyon aşamasında imzasını çektiğini
söylemiş ve bu şekliyle Genel Kurulumuza gelmiş.
Değerli arkadaşlar, bu şekliyle, 6222
sayılı Yasa’da mutabakatla, kamu vicdanını rahatsız eden ve ceza adaleti
konusunda sıkıntı yarattığı görülen bir konuda mutabakatla hareket ediliyor
olması gerçekten önemli. Bu, sadece yapılacak bu değişiklik açısından önemli
değil, aynı zamanda önümüzdeki Parlamento çalışması sürecinde genel olarak
Türkiye’de karşımıza çıkan hukuksuzluklar ve adaletsizliklere karşı alacağımız tavır açısından da
önemli.
Değerli arkadaşlar, kamu vicdanını
bunun gibi rahatsız edecek başka şeyler de var. Bakın, Meclis açıldığı günden
bu yana, 24’üncü Yasama Döneminde, Türkiye Büyük Millet Meclisi, maalesef, bu
yüce Meclis eksik temsil hâlindedir, eksik temsil hâlinde çalışıyoruz. 8
milletvekili tutuklu, henüz yemin etme imkânı bulamadılar ve o günden bu yana,
görüştüğümüz kanunlarda milletin verdiği iradeyi kullanmaktan yoksunlar.
Burada bir mutabakat zaptı
imzalanmıştı. Meclisin eksik temsilini, bu özrü giderme konusunda, o dönemde
Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekili ile Adalet ve Kalkınma Partisi grup
başkan vekillerinin ve yine heyette başka milletvekillerimizin imzası bulunan
bir mutabakat metni. Burada aynen şu söyleniyordu değerli milletvekilleri: “Tüm
siyasi partilerin ve milletvekillerinin, milletimizin kendilerine verdiği bu
onurlu görevi yerine getirmeleri için Türkiye Büyük Millet Meclisinde olmaları
gerektiğine inanıyoruz. Anayasa dâhil tüm mevzuatın, hukukun üstünlüğü
çerçevesinde ve kuvvetler ayrılığı ilkeleri dikkate alınarak özgürlükleri
genişletici bir anlayışla yorumlanması ve uygulanması gerektiğine inanıyoruz.”
Değerli arkadaşlar, bu mutabakat metni
imzalandıktan sonra, ne yazık ki bugüne kadar gereğinin yapılması konusunda
herhangi bir adım atılmadı. Şimdi sormak lazım: Eğer bu metin hiçbir şey ifade
etmiyorsa niye imzalandı? Neden böyle bir metni imzalama ihtiyacı duyuldu? Ne
oldu? Vahiy mi geldi?
Değerli arkadaşlar, şunu isterdik: 6222
sayılı Yasa’daki bu değişikliği görüşürken, bu 8 tutuklu milletvekilimizin de
iradelerinin bu Mecliste ifade edilebilmesini isterdik, sadece bunu söylüyorum,
bunun için bu konuya girme gereği duydum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Türkiye’de maalesef
uzun tutukluluk süreleri çok ciddi bir problem hâline geldi. Bakın, Türkiye
öyle bir noktaya geldi ki bir evrensel hukuk var, o evrensel hukuk bütün
dünyada çağdaş hukuk sistemlerinin uygulanması gereken hukuk anlayışı ve maalesef
bir de Silivri hukuku var. Eğer Deniz Feneri davasından tutukluysanız evrensel
hukukla muamele edilirsiniz ama iktidara muhalifseniz, karşınızda Silivri
hukuku uygulanır, Silivri hukukuyla muamele görürsünüz.
İşte, bu yüce Meclisin, tıpkı 6222 sayılı
Yasa’nın değişikliğine ilişkin kamu vicdanını ve ceza adaletini rahatsız eden
bu hükümlerde uzlaştığı ve uyuştuğu gibi, uzun tutukluluklar, haksız
tutuklamalarla ilgili de aynı mutabakatı sağlaması Türkiye’de hem demokrasinin
hem de hukuk devletinin yerleşmesi açısından önemlidir diyoruz arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, bugün yasanın 2’nci
maddesinde ceza adaletinden kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle daha önce çok
yüksek bulunan maddelerde indirime gidildi. Dün komisyonda görüştük ve
mutabakata vardık. Bu mutabakatla, evet, ceza adaletini sağlama konusunda bu
indirimlerin yapılması gerekir. İşte, iki yıldan beş yıla kadar olan cezaların
altı aydan bir yıla, iki yıla kadar diye indirimler sağladık.
Şimdi, bu gerçekten de suç ve ceza
arasındaki dengeyi sağlama açısından önemli. Böyle bir mutabakat sağlanmış ama
Türkiye’de bütün eylemler konusunda, bütün faaliyetler konusunda neden böyle
bir evrensel hukuk ölçütlerinde mutabakat sağlayamıyoruz?
Bakın, değerli arkadaşlar, öyle bir
süreç yaşıyoruz ki Türkiye’de, şimdi önümüze gelecek -yine Adalet Komisyonunun
gündeminde- terörizmin finansmanının önlenmesine dair bir kanun tasarısı
görüşeceğiz, Hükûmet tasarısı; bu teklif, o tasarı.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’de son
yıllarda ilginç bir terör tarifi var,dikkat
edin. HES’lere karşı mücadele ederseniz terör
suçundan yargılanırsınız, parasız eğitim isterseniz terör suçundan
yargılanırsınız, Başbakanı üniversitede protesto ederseniz terör suçundan
yargılanırsınız, kitap yazarsanız terör suçundan yargılanırsınız. Bakın, daha
dün bir gazetede çıkan haber: “Mahir Çayan, Hüseyin Cevahir ve Ulaş Bardakçı’yı
andıkları için on iki yıla mahkûm edildi.” terör suçundan gençler on iki yıla
mahkûm edildi.
Bakın arkadaşlar, suç delili kavramı
değişti Türkiye’de. Suç delilleri neymiş? Tiyatro oyunu
sahnelemek, müzik dinletisi sunmak, pankart açmak, Dev Genç marşı söylemek. Suç
nasıl işlenmiş? “Kurtuluşa kadar savaş. Emperyalizme ve oligarşiye karşı
mücadelede şehit düşenleri anıyor ve umudu selamlıyoruz.” dedikleri için,
emperyalizme ve oligarşiye karşı çıktıkları için terör suçundan on iki yıl
hapis cezasına çarptırılmışlar. İktidarın terör suçunu böylesine uygulamada
yerleştirmeye çalıştığı bir süreçte, emperyalizme ve oligarşiye karşı
mücadelenin hem de tam da bu zamanda en onurlu mücadele olarak kabul edilmesi
gereken bir dönemde terör suçundan gençlerimiz yargılanmaya başlıyor. (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Kararın gerekçesini
oku, gazete haberi değil!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, gerekçeleri biliyoruz, Oda Davası iddianamesinde bu dokunulmaz
kürsüde söylenenlerin dahi iddianameye nasıl girdiğini biliyoruz, suç delili
olarak nasıl sokulduğunu biliyoruz. Biliyoruz o gerekçeleri, nasıl
hazırlandığını biliyoruz. O dosyaların nerede hazırlandığını ve
hazırlatıldığını, o tezgâhların nasıl kurulduğunu biliyoruz ve hiç şüpheniz
olmasın, onun nasıl boşa çıkarılacağını da biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen,
lütfen Sayın Hatibe müdahale etmeyelim.
Buyurun.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Konuya
dönüyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi şunu talep
ediyorum, bütün milletin vekillerinden, sizlerden şunu talep ediyorum:
Geldiğiniz yeri değil yetki aldığınız milleti düşünün, millete karşı
sorumluluğunuzu düşünün.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Bu ülkenin
geleceğiyle ilgili sizi bir yere taşıyanlarla değil bu ülkeyi nasıl nereye
taşıdığınızın hesabını millete verecek iktidarın…
Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Tezcan.
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Türkkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Orada öyle
hareket yapma, yanlış anlaşılır, yasak, yasak arkadaş.
MHP GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
– O hareketin sahibi orada.
Efendim, hepinize hayırlı akşamlar
diliyorum.
Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri;
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili olarak söz almış
bulunuyorum.
Futbolla ilgili bu yasanın daha
üzerinden bir yıl bile geçmeden yeniden düzenlenmiş olmasına dair konuşmaları
izledim. Gerçekten öyle. Ben o dönemde Bursaspor Kulübü’nün Kulüpler
Birliği’ndeki temsilcisiydim. O dönemde Kulüpler Birliği bu tasarıyı hazırladı.
Hazırlayanların başında da Sayın Aziz Yıldırım geliyordu. Cenabıallah’ın
takdiri ilahisi Aziz Yıldırım’ın hazırladığı bu yasaya ilk toslayan da Aziz
Yıldırım oldu. Böyle bir takdiri ilahi.
Şimdi, Aziz Yıldırım’ı Mecliste nasıl
kurtarırız diye bir hummalı çalışmaya başladık hep beraber.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Niye?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Ben de
soruyorum niye?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Grubuna sor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Grubuma da
soruyorum, ben grubuma da soruyorum.
Bakın, ben size bir şey söyleyeyim mi
niye? Türkiye'de hukuksuzluğun diz boyu devam ettiği günümüzde sanki
Türkiye'nin bütün problemlerini çözmüşüz, aşmışız, gele gele gelmiş, Fenerbahçe
Kulübünün Başkanını içeriden nasıl kurtarırız diye düşünmeye başlamışız. Eğer
hakikaten bu Meclisin böyle bir iradesi varsa, çözümler konusunda bu kadar
ciddiyetle çalışıyorsa, benim bir önerim var. Bakın, bu Mecliste seçilmiş olan,
görev yapamayan milletvekilleri var. Bu milletvekillerinin hangisi Aziz
Yıldırım’dan daha az değerli? (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
Gelin, bu yasadan sonra, eğer hukuki
bir problemse, bu milletvekillerinin tutukluluğunun devam etmesi hukuki bir
değişikliği gerektiriyorsa onlarla ilgili de kanun teklifini hazırlayalım,
Engin Alan Paşa’yı da aramıza alalım, tabii ki diğer arkadaşlarımızı da.
Bakın, ben size bir şey söyleyeyim.
Süper Lig’de görev yaptım, Bursaspor’un şampiyon olduğu dönem dâhil olmak
üzere, futboldan sorumlu as başkanlık yaptım.
Ben futbolun spor olduğunu düşünen
herkesin aklına şaşarım. Profesyonel futbolun spor olduğunu düşünen herkesin
aklına şaşarım. Futbol bir endüstri, ciddi bir endüstri. Sadece
Türkiye'de değil, dünyada da bir endüstri.
Bakın, Bursaspor şampiyon oldu,
şampiyon takım ertesi yıl forma reklamı dahi bulamadı. Yani forma reklamı
almadan sahaya çıktı. Digitürk aboneleri düştü, reklam gelirleri azaldı, Süper
Lig’in marka değeri düştü.
Buradan ortaya çıkan sonuç ne biliyor
musunuz? Türkiye'de Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray’ın dışında kim şampiyon
olursa olsun bu endüstri para kazanmıyor, zarar ediyor. Dolayısıyla, bütün bu
düzenlemeler sadece bu üç kulübün şampiyon olmasına dair düzenlemeler. Onun dışındaki
kulüpler kazara şampiyon olursa, Bursaspor gibi, reklam almadan sahaya çıkar.
Sayın Başbakanın tenakuza düştüğü
maddelerle ilgili konuşmak istemiyorum, birkaç defa dile getirildi. Yani bu
Sayın Başbakanın ilk tenakuza düşüşü olmadığı için çok da üzerinde durmuyorum.
Yani yakın bir zamanda umuyorum, öyle zannediyorum ki Başbakan, şu anda çok
kritik ettiği Demirel gibi olacaktır, “Dün dündür, bugün bugündür.” dediği
gibi, aynı, Başbakan da öyle olacaktır. “Dün öyle dedik, şartlar öyleydi; bugün
şartlar farklı gelişti, bu içeriye attırdığımız adamların dışarı çıkması
gerekiyor.” dedi, böyle bir yasa getirdi, bizden de destek bekleniyor.
Bakın, bir şey daha söyleyeceğim size:
Kulüp başkanlarının nasıl gözaltına alındığını hep beraber televizyonlarda
izledik. Bunların sağlık muayenelerine giderken elleri kelepçeli gittiğini de
izledik. Bir de geçen hafta gözaltına alınan, İstanbul Büyükşehir Kulübünde
Başkanlık yapan, şu anda da Futbol Federasyonunda Başkan Vekilliği yapan, Sayın
Başbakanın Eşi Hanımefendinin Ağabeyinin Damadı bir arkadaşımızın hastaneye
şoförüyle beraber rapor almaya gittiğini izledik. Böyle bir adalet var mı ya?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Polis nezaretinde.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Eğer
hakikaten böyle bir şey mümkünse, hukuken mümkünse bundan öncekileri niye öyle
millete teşhir ede ede yaka paça arabalara bindirdiniz? Kafasından bastırıp
arabalara bindirdiniz? Nedir bu çifte standart? (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) Niye Göksel Gümüşdağ’ı kafasına
basıp arabaya bindirmediniz? Ben, doğru olanın Göksel Gümüşdağ’a
yapılan olduğunu iddia ediyorum, doğru olan odur ama diğerleri sizden olmayana
yapılan bir hukuk uygulamasıdır yani her şeyde olduğu gibi sporda da bizden
olan ve bizden olmayanlar şeklinde bir ayrışıma gidiyorsunuz. Bunu hatırlatmak
istiyorum size.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – CHP’liler
gayet memnun şu anda.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Ben AKP’yi
veya CHP’yi memnun etmek üzere buraya çıkmış bulunmuyorum. Eğer memnun etmek
isteyen arkadaşlar varsa onları nasıl memnun edeceklerini bilmem; gitsinler
konuşsunlar, onlar nasıl arzu ediyorsa o şekilde memnun etsinler. Ben, burada
grubum adına konuşuyorum. Dikkat edeceksiniz.
Size yanlış gelen çok doğru olan şeyler
var. Bu memlekette, biraz evvel bahsettiğim hukuksuzluklara hâlâ siz doğru
diyebiliyorsanız, size doğrularınızı bir kez daha gözden geçirmenizi tavsiye
ediyorum.
Biraz evvel Sayın Celal Adan bana bir
hikâye anlattı, Gümüşhane-Bayburt hikâyesi. Size çok benziyor yani bu
memlekette o kadar çok adaletsizlik yapıyorsunuz ki, buradan farklı bir ses
çıktığı zaman da asla ve kata kabul etmiyorsunuz, asla ve kata.
SIRRI SAKIK (Muş) – Anlat o hikâyeyi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Gümüşhane’yle
Bayburtlular maç ediyor. Gümüşhane Bayburtlulara 4 gol atıyor. Bayburtlular da
1 tane gol atıyorlar. Memlekete gidince soruyorlar. ” 4 tane yedik ama 1 tane bastuk” diyor. Yani sizinki de aynen o hâl.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Sayın
Vekilim, bu size yakışmadı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Arkadaşlar,
ben bunun mahrecini bilmem. Ben Sayın Celal Adan’dan
duyduğum şekliyle naklediyorum.
Efendime söyleyeyim…
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Bir
milletvekilinin kürsüden bu şekilde konuşması hiç yakışmadı. Hiç yakışmadı…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bakın, ben
daha iddia ediyorum size: Bu laf atma meselesini biraz evvel arz ettim, daha
önce de arz ettim. Bitireceğim sözümü. Daha sonra beğenmediğiniz, itiraz
ettiğiniz maddeler varsa buraya gelip konuşacaksınız.
Ben bu yasanın Türkiye Büyük Millet
Meclisine çok önemli bir katkı sağlayacağına inanıyorum. Sayın Aziz Yıldırım
Türkiye Cumhuriyeti’nde kendisi hakkında yasa çıkartılan bir Kulüp Başkanı
olarak tarihe geçecektir. Bu Meclis de Aziz Yıldırım’ı cezaevinden çıkaran bir
Meclis olarak tarihe geçecektir.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sizin de imzanız
yok mu?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türkkan.
Madde üzerinde Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz isteyen Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun Sayın Tan. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır)
– Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; hepinize hayırlı çalışmalar diliyorum,
hayırlı akşamlar.
Sevgili arkadaşlar, gönül isterdi ki,
çok böyle derli toplu, dört başı mamur hazırlanıp geleyim ama inanın bu kadar
ciddiyetsizlik karşısında şöyle hasbihâl etmek istedim. Allah’ınızı severseniz,
bu yasayı niye çıkarıyorsunuz?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya sizin de
imzanız var!
ALTAN TAN (Devamla) – Yani samimi bir
şekilde çıkıp da birisi itiraf etse; dese ki, şundan, şundan, şundan dolayı ben
bu yasayı çıkarmak istiyorum.
Birinci soru şu: Sekiz ay evvel bu yasa
yürürlüğe girmiş; yani mevcut, değiştirmek istediğiniz yasa ve şu anda bu
yasadan dolayı içeride olan arkadaşlar da bu yasanın hazırlanmasında aktif
olarak rol almışlar. Yani önerilerini, tavsiyelerini Meclise iletmişler; bu
doğrultuda, bu çerçevede bir yasa hazırlanmış gelmiş.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hasip Bey de imza atarken görüşmüş mü o arkadaşlarla? Hasip Bey’in de imzası var.
Kendi arkadaşınıza hakaret ediyorsunuz ya!
ALTAN TAN (Devamla) – Peki, ne oldu da
şu an, ne oldu da şu an…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kendi Grup
Başkan Vekilinize hakaret ediyorsunuz.
ALTAN TAN (Devamla) – Şimdi, cevap
vereyim size. Cevap vereyim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Siz de
yanlıştan dönün!
ALTAN TAN (Devamla) - Biz yanlıştan
dönmeyi bir erdem olarak görüyoruz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yani Sayın
Hasip Kaplan orada içerdekilerle gitti, konuştu…
ALTAN TAN (Devamla) - Sayın Canikli,
benle polemik yapmayın, altında kalırsınız.
BAŞKAN – Sayın Canikli, niye müdahale
ediyorsunuz? Lütfen dinleyin.
ALTAN TAN (Devamla) - Bakın, akıllı
uslu, efendi konuşuyorum.
BAŞKAN – Sayın Canikli, niye müdahale
ediyorsunuz? Lütfen…
ALTAN TAN (Devamla) – İstiyorsanız polemik yapayım. Çok açık yani tahrik etmek istiyorsanız
hemen tahrik olurum yani, söyleyeyim ben, anında.
Şimdi, sekiz ay önce ne oldu? Yahu,
çıkın anlatın.
İki: Çankırıspor
ile Çorumspor şike yapsaydı yine bu kadar üzerine
düşecek miydiniz? Kastamonuspor ile Sinopspor arasında bir şike tespit edilseydi bu Meclisi
meşgul edecek miydi? Ayıptır. Yani, bu Meclisin ciddiyetine
layık bir davranış içerisinde olması lazım bu Meclis.
Şahıslara göre, takımlara göre,
kurumlara göre kanun çıkarılır mı? Ben size Hazreti Peygamber, Sallallahu ve Sellem’in bir
hadisini okuyayım, diyor ki: “Siz kanunları yani cezaları daha doğrusu, kanun
değil de cezaları zenginlere uygulayıp da fakirlere uygulamazsanız helak
olursunuz. Yahudiler ve Hristiyanlar böyle helak oldu.” Yahudi hahamlar da o
dönemde faizcilik yapıyorlardı, bankerlik yapıyorlardı, her türlü günahı
işliyorlardı. Fakirlere cezaları, Tevrat’ın cezasını uyguluyorlardı ama
zenginlere uygulamıyorlardı. İzah edin, niye bu kadar sizi meşgul etti bu? Ve
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk olarak belgeleriyle, evraklarıyla,
delilleriyle bir şike olayı ortaya çıkarıldı. Güzel bir şey, helal olsun çıkaranlara.
Bir diğer iki soru daha: Bugüne kadar
hiç şike olmadı mı Türkiye Cumhuriyeti’nde? Kimin ayağına bastı Aziz Yıldırım?
Kimin ayağına bastı da, bu iş, böyle, bizim memleketin tabiriyle, faş oldu yani
ortalığa döküldü.
İki, tekrar baştaki soruyu soruyorum:
Ne oldu da tekrar tanrılar insafa geldi? Lütfen bunu izah edin, bu kadar basit,
yani başka bir şey yok.
Bir diğer fasıl, şimdi ikinci fasıl,
diyebilirsiniz ki: “Biz, vicdanlı, merhametli insanlarız. Bu kanun, şike
mağduru bugüne kadar memlekette doğru düzgün kimse yokken hazırlandı, ondan
sonra bu iş patladı. Baktık ki biz kantarın topunu kaçırmışız. Yani, bu
verdiğimiz cezalar, hazırladığımız kanun tasarısı, kanunlar, kanunlaşan
hazırlıklarımız bir haksızlığa sebebiyet veriyor. Ondan dolayı da biz oturduk,
dedik ki: ‘Yanlış yaptık, biz bu yanlışı düzeltelim.’” Keşke böyle olsaydı.
Yani böyle bir durum varsa ben şahsen bütün söylediklerimi geri alıyorum ve
sizlerden özür diliyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen geri al,
geri.
ALTAN TAN (Devamla) - Hayır, eğer
böyleyse, bu kadar vicdanlıysanız, bu kadar yüreğiniz sızlıyorsa 8 tane
milletvekili cezaevinde hiç aklınıza gelmiyor mu? Ceza versin mahkemeler üç
sene, beş sene mi sürecek. On yıl içeride kalıp da ceza almadan çıkanlar var,
Ahmet Kara var, geldi bu Mecliste milletvekili oldu 12 Eylülden sonra, on yıl
sonra. Böyle bir yanlışlık olur mu? Hayır. Refah Partisinden oldu, benim
arkadaşım.
Sevgili arkadaşlar, milletvekilleri
cezaevinde, binlerce genç cezaevinde –biraz evvel anlatıldı- gelin bu
memlekette yanlış olan, şu an haksızlığa sebebiyet veren ne kadar kanun varsa,
vicdanımızın kaldırmadığı ne varsa beraber ittifak kuralım, kaldıralım. Yani
bir tek şu an bu Meclis beş aydır açılmış, böyle alelacele… Memleketin en
önemli meselesi şike meselesi mi?
Sevgili arkadaşlar, maalesef burada bir
ciddiyet gözükmüyor, maalesef, keşke olsaydı -dediğim gibi- bizler de var
kuvvetimizle destek verseydik. “Yanılıyorsun. Bizim vicdanımız bunu
kaldırmıyor. Ne varsa düzelteceğiz.” diyorsanız, işte yarın sabahtan itibaren buyurun
yine grup başkan vekilleri toplansınlar, aralarında anlaşsınlar, bu yol
temizliği dâhil, yeni anayasa sürecinde bütün bu maddelerle ilgili acil olan
düzenlemeleri hep birlikte yapalım. Aylardır avazımız çıktığı kadar
bağırıyoruz, diyoruz ki: Bakın, en ufak fikrini beyan edenler bir şekilde KCK’yle, PKK’yle ilinti kurularak içeri alınıyor. Pankart
asan gençler tutuklanıyor, ceza yiyor. Eline bir pankart aldı diye Midyat İlçe
Başkanımızın annesi, okuma yazma bilmeyen kadın beş yıl ceza aldı, beş yıl, sadece
bir pankart taşıdığından dolayı. “Ya bunları abartıyorsun, nerede
çıkarıyorsun?” diyorsanız, ben karşınızdayım. Bir PKK’linin
cenazesinde kitleyi teskin ettiğim, Fatiha okuduğum ve dağıttığımdan dolayı
-aynen savunma dosyamda var- yirmi üç buçuk yılla yargılanıyorum şu an ve
savcıya, Diyarbakır Savcısı Ahmet Karaca’ya şunu söyledim: “Sen savcı değilsin,
ben de milletvekili değilim. Gel, otur sohbet edelim.” Bir buçuk saat konuştuk.
“Devlet bana teşekkür etmesi gerekirken, hakkımda dava açıyor.” dedim. Dava
dosyamda var, benim bu ifadem dava dosyasında var aynen; diyor ki: “Olayları
engelledi, kitleyi teskin etti ama o cenazeye katıldı ve Fatiha okudu.”
Şimdi, arkadaşlar, çok önemli
rahatsızlıklar var. Tekrar tekrar söylüyorum bütün bunlarda gelin ittifak
kuralım; yeni Anayasa’yı daha rahat yapalım, yol temizliğinde bulunalım,
tansiyonu düşürelim, ülkeyi rahatlatalım, yeni Anayasa’yı yapabilmeyi de daha
kolay bir hâle getirelim. Ama bütün bunları bir yana bırakalım, ondan sonra
Meclisteki partiler toplansın, desin ki: “Bizim en önemli mevzumuz şike
meselesi. Bunlar mağdur oluyorlar, bunlara fazla ceza talep ediliyor,
cezaevinde fazla kaldılar, biz bunları dışarı çıkaralım.” Hiçbir şekilde
inandırıcı değil bu, hiçbir şekilde.
MEHMET GELDİ (Giresun) – Sizin
vazgeçmeniz inandırıcı mı?
ALTAN TAN (Devamla) – Hangisi? Evet,
buyurun.
BAŞKAN – Sayın milletvekilim, lütfen…
ALTAN TAN (Devamla) – Siz de vazgeçin,
buyurun erdemli davranın.
BAŞKAN – Sayın Tan, Genel Kurula hitap
edin lütfen.
ALTAN TAN (Devamla) – Yani hatasız olan
peygamberler. Siz de gelin deyin ki: “Vallahi bu işi yaptık ama içimize
sinmedi.” Aynen bizim gibi deyin ki: “Kardeşim, biz bundan geri çekiliyoruz ve
biz bu işi içimize sindiremiyoruz ve kabul etmiyoruz.”
Bütün arkadaşlara, AK PARTİ’li, MHP’li ve CHP’li arkadaşlara benim bir ricam var;
ne olduysa oldu, bu çerçevede bu işe “Evet” derse Meclis bence zan altında
kalacak diye düşünüyorum. Vicdanınız elveriyorsa “Evet” deyin. Biz grup olarak
“Hayır” diyeceğiz, benim oyum da “Hayır” olacak. Tekrar tekrar söylüyorum,
bütün olumlu işlerde ittifaka açığız; insani, İslami, vicdani, ahlaki ne varsa
getirin “Evet” diyelim ama bu maddeye “Hayır” diyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tan.
CELAL ADAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
Lütfü Bey benden bahsetti, bir dakikalık bir söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Adan.
CELAL ADAN (İstanbul) – Lütfü Bey benim
ismimden bahsederek Gümüşhane Bayburt ekseninde esprili bir şey anlattı. Onunla
ilgili bir söz istiyorum.
BAŞKAN – Yerinizden lütfen ama ne diye
açıklama yapacaksınız ki?
CELAL ADAN (İstanbul) – Bir dakika,
sadece bir dakika.
BAŞKAN – Hayır, ne diye yapacaksınız?
Sataşma mı oldu?
CELAL ADAN (İstanbul) – Konuyla ilgili.
BAŞKAN – Kendi arkadaşınız…
CELAL ADAN (İstanbul) – Hayır, hayır,
bir şey söyleyeceğim, bir dakika.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Düzeltme,
düzeltme.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Kendisine ait olmayan bir görüş açıkladığı için.
BAŞKAN – İç Tüzük’ün
69’uncu maddesi gereğince buyurun o zaman Sayın Adan.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.-
İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
CELAL ADAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara
geliş şartlarını yakinen takip eden bir arkadaşınızım. Fakirin, fukaranın,
garibanın hakkının aranacağı noktasında gerçekten çok ciddi bir toplumsal
sözleşmenin altına imza koydunuz.
Lütfü Bey benden bahsetti, bu vesileyle
huzurunuzdayım.
Sizinle paylaşmak istediğim konu şu: Bu
parayı veremeyeceklerin bedelliden istifade etmesini karar altına alalım.
Gittiğiniz, gezdiğiniz, katıldığınız toplantılarınızı biliyorum, sistemi
sorgulayarak iktidara geldiniz. Bu sistemde zaten bu parayı verenlerin çok
rahat askerlik yaptığını biliyoruz hep birlikte. Ben bugünkü Meclisin bu parayı
veremeyeceklerin de bedelliden istifade etmelerine vesile olmasını diliyorum.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sizden bahsettiği konu o değildi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Biz hiçbir şey
anlamadık.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adan ama
konu anlaşılamadı.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan'ın; Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/138) (S. Sayısı:
80) (Devam)
BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına söz
isteyen Harun Tüfekci, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Tüfekci.
HARUN TÜFEKCİ (Konya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
2’nci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Günümüzde artık sporla ilgili ortaya
çıkabilecek olan olaylar ya da hak kayıpları basit asayiş olayları olmaktan
çıkarak bu alanın özel olarak düzenlenmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Spor
karşılaşmalarının ülke sınırları dışında da etkin bir şekilde gerçekleştirildiği
göz önüne alındığında, bütün ülkelerde spor mevzuatının benzer bir biçimde
düzenlenmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Bilindiği üzere, suç işleyen kişi
hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza veya güvenlik tedbirlerine
hükmolunması ceza hukukunun genel ilkelerindendir. Ceza yargılaması alanında
temel kanun olan Türk Ceza Kanunu’nda da bu ilkeye yer verilmiştir. Bu ilke
gereğince, işlenen suça verilecek cezanın fiilin ağırlığıyla orantılı olmasının
yanı sıra diğer kanunlarda öngörülen suçlara verilen cezalar dikkate alınmak
suretiyle adil ve hakkaniyete uygun olan bir ceza belirlemesi yapılması
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu kanunun ülkemiz
ve milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyor, siz değerli heyeti
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Nurettin Canikli, Giresun Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu teklifin Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine gelmesine ilişkin sürece yönelik olarak bir açıklama
yapılması gerekiyor, netleştirilmesi gerekiyor. Gerçekten bazen şaşırıyoruz
yani arkadaşlarımız bizi ve kamuoyunu birazcık yanıltıyorlar. Olay şu bakın:
Önce bu teklif, üç grup başkan vekilinin altında imzalanmış hâliyle bize geldi
yani Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve BDP’li
grup başkan vekillerinin imzaladığı metin bize geldi. Sonra biz inceleme
yaptık, arkadaşlarımızla istişare ettik, görüştük yani yetkili cezacı
arkadaşlarla…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bak,
öyle dersen olmaz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İzin verin
bakın…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Öyle
dersen olmaz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hayır
bakın, bir şey demiyorum. Bak izin verin…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
“Diğer üç grup imzaladı, bize geldi, biz inceledik.”
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sizinle
alakalı bir şey değil zaten Sayın Hamzaçebi, izin verin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bak,
bir saniye…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İzin verin
lütfen… İzin verin…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Lütfen, hayır hayır… Ama olmuyor, olmuyor hayır.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, ama
yanlış bilgi veriliyor buradan, yanlış bilgi veriliyor ve hiç kimse de böyle
olmadığını söylemiyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Olmuyor, hayır.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın,
arkadaşlar, eğer orada bir imza eksik olsaydı, mutabakat olmasaydı, çok net
olarak ifade ediyorum, -sizin için de geçerli bizim için de geçerli- mutabakat
olmasaydı…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama sizin de
mutabakatınız olmasaydı biz de imzalamazdık.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …herhangi
bir grup imzalamamış olsaydı, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelmezdi
bu teklif. Bu çok önemli. Yani dolayısıyla, Sayın
Kaplan’ın imzası olmamış olsaydı bugün burada bu kanun teklifi görüşülüyor
olmayacaktı.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sizin de
imzanız olmasaydı gene gelmezdi yani hep beraber oldu bu iş.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Aynen
öyle. Herhangi bir grup diye özellikle söylüyorum, bakın, altını çizerek
söylüyorum ama Sayın Kaplan’ın da BDP grup adına…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yani üçü
geldikten sonra siz attınız değil.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ali Bey
söylüyorum, diyorum ki herhangi bir grubun imzası olmamış olsaydı, biz de
imzalamamış olsaydık siz de getirmezdiniz. Aynısı söylüyorum, bakın, altını
çizerek söylüyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İmzalamadan
sözlü anlaşıldı, ondan sonra imzalandı.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Elbette
mutabakat sağlandı ama Sayın Hasip Kaplan’ın ya da
BDP Grubunun yetkilisinin imzası olmamış olsaydı yine gelmeyecekti.
Dolayısıyla, bugün görüşülüyor ise bu teklif burada, BDP Grubunun da katkısıyla
görüşülüyor. Doğru mu? Doğru.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Değil,
öyle değil.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Elbette
bizim hepimizin katkısı var. Mutabakata vardık, mutabakatla gelen bir metin,
aynen öyle. O imza olmasaydı ne MHP imzalardı ne CHP ne de biz imzalardık.
Dolayısıyla, şu anda görüşülüyorsa bu teklif burada, bütün gruplar kadar sizin
grubun da katkısı vardır, desteği vardır, imzası vardır. Yani bunu görmezden
gelerek çıkıp buraya başka şeyler söylemek doğru değil değerli arkadaşlar. Yani
kamuoyunu yanlış bilgilendirmek olur.
Şimdi, burada bu teklif hazırlanmadan
önce, biraz önce ifade edildiği gibi, iddia edildiği gibi daha doğrusu, gizli
kapaklı işte birilerinin temsilcileriyle görüşülerek hazırlanmış bir teklif ise
hazırlayanlar arasında sizin BDP Grubunun da Grup Başkan Vekili olduğu için bu
töhmetle karşı karşıya olan da BDP Grubudur, onlardan bir tanesidir. Lütfen,
yani mutabakatla getirilmiş olan bir tasarı var. Biz altındayız, diğer gruplar
da imzasına sahip çıkıyor ama ondan sonra bütün süreci tamamlama aşamasına
gelene kadar destek veriyorsunuz, onaylıyorsunuz, herhangi bir problem
olmadığını söylüyorsunuz ve mutabakatın oluşmasına katkı sağlıyorsunuz. En
önemlisi de bu, mutabakatın oluşmasına katkı sağlıyorsunuz, ondan sonra da
diyorsunuz ki çıkıp işte “Şöyledir, böyledir, biz muhalifiz, biz buna ‘hayır’
diyoruz.” ya da çok sert eleştiriler getiriyorsunuz. Bu doğru değil, bu doğru
değil. Yani imza attınız, sahip çıkacaksınız; iradeyi ortaya koydunuz,
iradenize sahip çıkacaksınız, iradenizin peşinde olacaksınız. Sadece imza atan
değil, gruptaki tüm arkadaşlar da. Bütün gruplar için söylüyorum, bizim için de
söylüyorum. Yani olması gereken, yakışan davranış budur. Bu davranışı da doğal
olarak bekliyoruz, herkesten bekliyoruz. Yani insanların kafasını karıştırmaya
gerek yok.
Tabii, teknik konuya girmek istemiyorum
ama şunu söyleyeyim: Bakın, çok net olarak ifade ediyorum, bizim yaklaşımımız…
Daha önce verilen cezaların yüksekliği konusunda aşağı yukarı herkes hemfikir
ve dünyadaki uygulamalara baktığımızda da beş, on iki yıl gibi bu fiillere
uygulanan ceza yok, dünyanın hiçbir ülkesinde yok. O yanlıştı, kesinlikle
yanlıştı, düzeltiliyor.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ
(Samsun) – Savunmaya gerek yok ki.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
Tartışılabilir, tartışılabilir yani şu kadardır, bu kadardır, tartışılabilir,
daha az olabilirdi, daha çok olabilirdi ama makul, normal bir hâle getiriliyor.
Fakat söylenildiği, iddia edildiği gibi, birilerini çıkarmaya yönelik olarak
algılanabilecek bir düzenleme olmasın diye de çok güçlü güvenlik mekanizmaları
konulmuştur teknik olarak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Son derece
önemlidir. Oyladığımız 1’inci maddede de vardır bu. Dolayısıyla herkesin attığı
imzanın sorumluluğu çerçevesinde konuşması gerekir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Canikli.
Buyurun Sayın Önder.
Hayır, ne için söz istiyorsunuz?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Gruba
bir sürü laf söyledi.
BAŞKAN – Ne söyledi Sayın Önder, ne
dedi yani?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ne
söylediğini oradan söyleyeceğim.
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Önder…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sataşma nedeniyle söz istiyor.
BAŞKAN – Anladım da ben sormak
zorundayım.
Grubunuza ne söyledi Sayın Canikli ki…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Gruba
sataştı.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sataştı, biz de duyduk.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) –
Sataşma var, söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Önder, söylediklerinizi
hiç anlamadım. Sayın Canikli Grubunuza ne söyledi ki sataştı?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – BDP
Grubu…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sataşma…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Ağbaba… Lütfen!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın
Başkanım, izin verirseniz, oradan siz de duyarsınız.
BAŞKAN – Ne diye söz istiyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben
sataşmadım Sayın Başkan.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) –
Getirin tutanakları beraber bakalım.
BAŞKAN – Hayır Sayın Önder, lütfen
yerinize geçiniz… (Gülüşmeler)
Şimdi Sayın Canikli grubunuza ne söylediyse
ifade edin, ona göre takdir edeceğim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) –
Mutabakat öyle değil, bunu anlatacağım.
BAŞKAN – Buyurun, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince iki dakika söz
veriyorum.
Buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, sataşmalarda niye…
BAŞKAN – İki dakika efendim, iki dakika, lütfen… Bugün
iki dakika verdim.
Buyurun.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.-
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın
Canikli, doğruları söylemediniz, şöyle: Siz bu BDP Grubunu haşa kendi grubunuz
mu zannediyorsunuz? Burada herkesin bağımsız, kendine özgü düşüncesi var; bir.
Bir sataşmada size yapayım ben. (Gülüşmeler)
İki, AK PARTİ içinde ismini verip size
ihbar etmeyeceğim bir sürü arkadaşıma baktım o konuşmadan sonra ellerini
kaldırmadılar, hassaten teşekkür ediyorum.
Üç, biz bunu -merak ediyorsanız
görüntüleri alır
bakarsınız- dün siz daha buraya getirmeden bundan geri çektiğimizi size ve bütün
kamuoyuna açıkladık. Siz de çekerdiniz eğer samimiyseniz. Biz bunu bugün ilan
etmedik. İki gün önce bunu geri çektiğimizi beyan ettik. Niye? Çünkü bunda
samimiyseniz Etik Kurul var, bu futbol suçları genel ceza hukuku ilkeleriyle
yargılanmaz. Biraz önce yanlış bir bilgi de verdi Komisyon Başkanı “Avrupa
Birliği bizi örnek alıyor” diye. Öyle değil, Avrupa Birliğinde Etik Kurul var,
o karar verir, bunun sistemi farklıdır, zihniyeti farklıdır. Biz bunu iki gün
önce size de, kamuoyuna da beyan ettik. Eğer ihlas sahibiyseniz iki gün önce
siz de çekerdiniz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Bakın kamuoyu hazırlanmış, kamuoyu bekliyor.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Diyelim
ki böyle değil, diyelim ki böyle değil, o zaman tutuklu vekiller için de bu
hamiyetinizi gösterin de görelim ne kadar riyakârsınız, ne kadar samimisiniz.
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Önder.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan,
yani anlıyorum ki tutuklu vekillerle ilgili de bir şey gelse bu uygun olacak
Sayın BDP’liler için.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin
tamamlanmış olması sebebiyle kanun tasarı ve teklifler ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 24 Kasım 2011 Perşembe günü saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 22.58