DÖNEM:
24 CİLT
: 3 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
16’ncı
Birleşim
3 Kasım 2011 Perşembe
(TBMM Tutanak Müdürlüğü
tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Adıyaman Milletvekili
Muhammed Murtaza Yetiş’in, Dünya Hasta Hakları
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
2.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Osmaniye ilindeki yaylacılıkla ilgili sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Samsun Milletvekili
Ahmet İhsan Kalkavan’ın, Devlet Hava Meydanları İşletmesi alan vergilerine
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünün 50’nci yılı münasebetiyle
Almanya’da düzenlenen sempozyuma Almanya-Türk
Federasyonunun davet edilmediğine ilişkin açıklaması
2.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, Türkiye Cumhuriyeti devletinin terörle mücadelesini hukuk ve
siyasi meşruiyet içerisinde yürütmeye kararlı olduğuna ilişkin açıklaması
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, faili meçhul cinayetlerin araştırılmasına
ilişkin açıklaması
4.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, İnsan Hakları Komisyonunda bütün
siyasi partilerin temsil edildiği bir alt komisyonun kurulmasına ve faili
meçhul cinayetlerin bu komisyonca araştırılmasına ilişkin açıklaması
5.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Kurban Bayramı’nı kutladığına, ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
6.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Kurban Bayramı’nı kutladığına,
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
7.- Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan’ın, Kurban Bayramı’nı kutladığına, ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
8.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, Kurban Bayramı’nı kutladığına,
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Ulaştırma Bakanı İzmir
Milletvekili Binali Yıldırım’ın, anılan Bakanlığın adında ve teşkilat yapısında
değişiklik yapılması nedeniyle; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına
atandığına ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/551)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 25 milletvekilinin taksici
esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/44)
2.- İstanbul Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, özel
güvenlik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/45)
3.- İstanbul Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 25 milletvekilinin, yerel
basın ve yayın kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/46)
C) Duyurular
1.- Diyarbakır 7. Ağır Ceza
Mahkemesince, Van Milletvekili Aysel Tuğluk, Mardin Milletvekili Ahmet Türk,
Diyarbakır Milletvekilleri Nursel Aydoğan ve Leyla Zana
haklarındaki kamu davasının açıldığına dair dosyaların Anayasa’nın 83’üncü maddesinin
2’nci fıkrası gereğince Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru (3/552, 553, 554)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve arkadaşları tarafından (67 sıra no.lu),
JİTEM ve Doğu/Güneydoğu bölgesinde yaşanan faili meçhul cinayetler ve kayıpların
araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 3/11/2011 Perşembe günkü
birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerin aynı birleşimde yapılmasına
ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- Ülkemizden yurt dışına
göç eden işçilerin ve ailelerinin yaşadıkları sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması
önergesinin 3/11/2011 Perşembe günü Genel Kurulda
okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına; Gündemdeki sıralama ile
Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin MHP Grubu
önerisi
3.- Faili meçhul cinayetler
hakkında (10/41) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin,
Genel Kurulun 3/11/2011 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VII.-
SEÇİMLER
1.- Radyo ve Televizyon Üst
Kurulunda Açık Bulunan Üyeliğe Seçim
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Çok Taraflı Yatırım
Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/467) (S. Sayısı: 40)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Romanya Hükûmeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/330) (S.
Sayısı: 41)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Denizli Milletvekili
Emin Haluk Ayhan’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili
Nureddin Nebati’nin, Erzurum Milletvekili Oktay
Öztürk’ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
X.-
OYLAMALAR
1.- Çok Taraflı Yatırım
Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili
Osman Oktay Ekşi’nin, TRT’nin kamu kaynakları ile reklam gelirleri ve hizmet
alımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/82)
2.- Aydın Milletvekili
Bülent Tezcan’ın, 2002’den bugüne görev yeri değiştirilen TRT personeline
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/135)
3.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka’nın, TRT’de yayınlanan bir filme
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/139)
4.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek’in, Cumhurbaşkanlığı basın danışmanıyla
ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/140)
5.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek’in, TRT’ye yapılan personel atamalarına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/142)
6.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, Çamlıca TRT Verici Kulesinde çıkan yangına ilişkin sorusu
ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/143)
7.- Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer’in, Tekirdağ’daki işsizlikle ilgili veriler ve işsizliğin
çözümüne ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in
cevabı (7/185)
8.- İzmir Milletvekili Musa
Çam’ın, işsizlik sigortasının kapsamının genişletilmesine ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/195)
9.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Uludağ-Alaçam’da kış sporları için yapılan çalışmalara,
Bursa’da yapılması
planlanan bazı projelere,
- Konya Milletvekili Atilla
Kart’ın, Konya’ya yeni stadyum yapılmasına ve mevcut stadyumunun akıbetine,
- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, futbol kulüplerinin harcamaları, denetim ve
vergilendirilmelerine,
- Antalya Milletvekili
Yıldıray Sapan’ın, Antalya’nın yeni stadyum ihtiyacına,
- Tokat Milletvekili Orhan
Düzgün’ün, Fenerbahçe Spor Kulübünün Şampiyonlar Ligine katılmama kararına,
- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, 2011 Avrupa Gençlik Olimpik Oyunlarına,
- İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz’ün, TFF Başkanı ve yönetimiyle ilgili bazı iddialara,
- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek’in, Ankaraspor’un
gelirine,
- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı yurt sayısına
ve yeni yurt yapım çalışmalarına,
- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt’un, Eskişehir’e yeni bir stadyum yapılıp yapılmayacağına
İlişkin soruları ve Gençlik
ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/239), (7/240), (7/241), (7/242),
(7/243), (7/244), (7/245), (7/246), (7/461), (7/611), (7/680)
10.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa-Ceylanpınar’ın askerlik şubesi ihtiyacına ilişkin
sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/372)
11.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Manavgat Barış Suyu Projesi’ne ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/384)
12.- İzmir Milletvekili
Aytun Çıray’ın, eski bakan ve müsteşarların isimlerinin
bazı sağlık kuruluşlarına verilmesi iddialarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı (7/389)
13.- İstanbul Milletvekili
Erdoğan Toprak’ın, TRT’nin terör konusunda halkı bilinçlendirme projelerine
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/437)
14.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, TRT kanallarında klasik müzik yayınlarının
azaldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/438)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te
açılarak sekiz oturum yaptı.
Bingöl Milletvekili Eşref
Taş, Bingöl ilinde meydana gelen terör eylemine,
İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel, kadına yönelik şiddete,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
Isparta Milletvekili
Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, atanamayan öğretmenlere ilişkin gündem dışı
konuşmasına Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer cevap verdi.
Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin faili meçhul siyasi cinayetlerin (10/41),
Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt ve 20 milletvekilinin, şehit aileleri, gaziler ile harp ve vazife
malullerinin sorunlarının (10/42),
Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek ve 24 milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının (10/43),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
İzmir Milletvekili Oktay
Vural, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın, 25 Ekim 2011 tarihli 11’inci
Birleşimde Van depremiyle ilgili gündem dışı konuşmasında, Van’da Mevlânâ
evlerinin kullanılmayacağını söyleyerek Meclise yanlış bilgi verdiğine ilişkin
bir açıklamada bulundu.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündeminin, “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (Şeker Fabrikalarının
özelleştirilmesi hakkında) 10/37 esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
görüşmesinin, Genel Kurulun 2/11/2011 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra
kabul edilmedi.
Genel Kurulun; 15, 22, 29
Kasım, 6, 13, 20, 27 Aralık 2011 ve 3 Ocak 2012 Salı günkü birleşimlerinde
sözlü soruların görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının
görüşülmeyerek, gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 7, 14, 21, 28 Aralık 2011
ile 4 Ocak 2012 Çarşamba günkü birleşimlerinde ise sözlü soruların
görüşülmemesine; 15, 22, 29 Kasım, 6, 13, 20, 27 Aralık 2011 ve 3 Ocak 2012
Salı günkü birleşimlerinde 15:00 - 20:00 saatleri
arasında çalışmasına; 2, 3, 16, 17, 23, 24, 30 Kasım, 1, 7, 8, 14, 15, 21, 22,
28, 29 Aralık 2011 ile 4, 5 Ocak 2012 Çarşamba ve Perşembe günkü
birleşimlerinde saat 14:00 - 23:00 saatleri arasında çalışmasına ilişkin AK
PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.
İzmir Milletvekili Oktay
Vural,
Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan,
AK PARTİ Grubu önerisinin
denetim konularının görüşülmemesi hususunu içermesi nedeniyle Meclisin denetim
yetkisini kısıtlayarak Anayasa’ya aykırılık teşkil ettiğine ilişkin birer
açıklamada bulundular.
Adıyaman Milletvekili
Mehmet Metiner, 1/11/2011 tarihli 14’üncü Birleşim
Tutanak Dergisi’nde yer alan, “Ebedî Şef, Millî Şef faşizmi vardır” şeklindeki ifadesine,
İzmir Milletvekili Oktay
Vural, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in “geçmişte tek adam yönetimi
vardır” sözlerine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in,
Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın,
Grubuna;
Millî Eğitim Bakanı Ömer
Dinçer, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in,
Manisa Milletvekili Özgür
Özel, Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in,
Şahsına;
Sataşmaları nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
Gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının: 1’inci
sırasında bulunan, Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin
Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/467) (S. Sayısı: 40) 1’inci
maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
3 Kasım 2011 Perşembe günü
alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 23.00’te son
verildi.
Sadık
YAKUT |
Başkan
Vekili |
|
Mustafa HAMARAT Tanju
ÖZCAN |
Ordu Bolu |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 23
3 Kasım 2011 Perşembe
Sözlü Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, Cuma namazına giden Devlet erkânına yönelik bir
uygulamaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/327) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/10/2011)
2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, Şile’de Cuma namazındaki bir uygulamaya ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/328) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
3.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, dövizdeki ve altındaki fiyat artışlarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/329) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
4.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, özel bir hastanenin tanıtım ürününde TBMM
amblemi kullanmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü
soru önergesi (6/330) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
5.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, doğal gazdaki fiyat artışına ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/331) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/10/2011)
6.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Bingöl-Sancak’ın lise ihtiyacına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/332) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
7.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’un,
cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısına ilişkin Adalet Bakanından sözlü
soru önergesi (6/333) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
8.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Bingöl’deki şehirler arası yol yapım
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/334)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin,
Cumhurbaşkanı seçimi takvimi ve Anayasa değişikliğinin amacına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/762) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/10/2011)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, belediyeler ve mahalli idarelerde çalışan
sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/763) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/10/2011)
3.- İstanbul Milletvekili İhsan
Barutçu’nun, terör ve terörle mücadele kapsamında pişmanlık yasalarına ve
uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/764) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/10/2011)
4.- Bursa Milletvekili Necati
Özensoy’un, bazı bürokratlar hakkındaki çeşitli iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/765) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
5.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Bursa Teknik Üniversitesi kampüsünün yapımına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/766) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
6.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın,
SHÇEK Manisa İl Müdürlüğü binası inşaatına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/767) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
7.- Erzincan Milletvekili Muharrem
Işık’ın, medya temsilcileriyle yapılan bir toplantıya ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/768) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
8.- Tekirdağ Milletvekili Candan
Yüceer’in, medya temsilcileriyle yapılan bir toplantıya ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/769) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
9.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, Susurluk Şeker Fabrikasının üretime ara vermesine ve sonuçlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/770) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
10.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik
Çirkin’in, olağanüstü hal şartlarının oluşup oluşmadığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/771) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
11.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, terör olaylarındaki istihbarata ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/772) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
12.- Bursa Milletvekili Necati
Özensoy’un, terör örgütüyle ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/773) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
13.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, demokratik açılım projesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/774) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
14.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın, 2009 mahalli idareler seçimlerinden sonra
yargılanan belediye başkanlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/775) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
15.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’un,
bir cezaevi ring aracında çıkan yangına ve bu yangında hayatını kaybeden
hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/776) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20/10/2011)
16.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’un,
Gümüşhane E Tipi Kapalı cezaevinde yaşamını yitiren bir hükümlüyle ilgili bazı
iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/777) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20/10/2011)
17.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, bazı soruşturma ve davalara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/778) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
18.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, 633 sayılı KHK’ye ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/779) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
19.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, sosyal yardımların ve hizmetlerin tek çatı altında toplanmasına
ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/780)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
20.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, özürlülerin istihdam oranına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/781) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
21.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, özürlülerin sorunlarına ve alınacak önlemlere ilişkin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/782) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
22.- Tekirdağ Milletvekili Candan
Yüceer’in, özürlü kadınlara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/783) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
23.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, kredi kartı kullanımına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/784) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
24.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, otomobil ve ev kredisi kullanan vatandaşlara
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/785)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
25.- Ankara Milletvekili Zühal
Topçu’nun, kurum yurtlarında barınma imkanı bulamayan gençlere ilişkin Gençlik
ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/786) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
26.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya-Hisarcık’taki futbol sahasına ilişkin
Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/787) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/10/2011)
27.- İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel’in, GDO’lu ürünler ve olumsuz etkilerine
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/788) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20/10/2011)
28.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik
Çirkin’in, tohum üreticileri ve ithalatına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/789) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
29.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, tarım ve kırsal kalkınma yatırımlarına ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/790) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
30.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, enerji kaynaklarına ve yatırımlarına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/791) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
31.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, kaçak elektrik kullanımına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/792) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
32.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, TEDAŞ’da görevde
yükselme sınavı açılıp açılmayacağına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/793) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
33.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Eti Maden İşletmelerinde işçi statüsünde
çalışan teknikerlerin özlük ve sosyal haklarına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/794) (Başkanlığa geliş tarihi:
21/10/2011)
34.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, kaçakçılık yapan bir kişinin İran askerleri
tarafından öldürülmesi iddialarına karşı yapılan işlemlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/795) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/10/2011)
35.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim
Binici’nin, taziye ziyaretinin emniyet güçlerince engellendiği iddialarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/796) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/10/2011)
36.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın, 4483 sayılı Kanun gereğince incelemeye
alınan belediyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/797)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
37.- Gaziantep Milletvekili Edip Semih
Yalçın’ın, bir kaymakamın sendika temsilcisi olan bir eğitimciye hakaret ettiği
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/798)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
38.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, özel harekât polislerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/799) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
39.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Bingöl’de uyuşturucu kullanma oranına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/800) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
40.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in,
Mardin-Nusaybin’de barikat kurdukları iddiasıyla gözaltına alınan çocuklara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/801) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/10/2011)
41.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, yerel yöneticiler hakkında açılan
soruşturmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/802)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
42.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Yozgat İl Özel İdaresi personelinin
mağduriyetine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/803)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
43.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Diyarbakır-Kocaköy Sağlık Merkezinde nöbetçi
doktorun darp edildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/804) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
44.- İstanbul Milletvekili Ercan
Cengiz’in, Sultangazi’nin bazı mahallelerinde iptal
edilen tapu tahsis belgelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/805) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/10/2011)
45.- Kastamonu Milletvekili Emin
Çınar’ın, Kastamonu Şeker Fabrikasının özelleştirme sonrası kapatılacağı
iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/806) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20/10/2011)
46.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, TEDAŞ ve bağlı şirketlerde çalışan kapsam dışı
personelin mağduriyetlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/807) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
47.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, müdür yardımcılığı ve başyardımcılığı sınavına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/808) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/10/2011)
48.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, öğretmen açığına ve ikili öğretim yapan okul sayılarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/809) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/10/2011)
49.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, kayıt döneminde veliden para talep eden okullara açılan
soruşturma ve verilen cezalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/810) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
50.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, il milli eğitim müdürü, ilçe milli eğitim müdürü, okul ve kurum
müdürü olarak görev yapanlara yönelik rotasyon uygulamasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/811) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
51.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, yurt dışında sürekli görevlendirilecek personele ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/812) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
52.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’un,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sağlık hizmetlerinin yetersizliğine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/813) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/10/2011)
53.- Samsun Milletvekili Cemalettin
Şimşek’in, Bafra Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/814) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
54.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın,
Tam Gün Yasasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/815)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
55.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Yozgat-Sorgun’a yeni bir Devlet hastanesi
yapılıp yapılmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/816)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
56.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Simav’da depremde zarar gören Devlet
Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/817) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/10/2011)
57.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, kamu kurum ve kuruluşlarındaki taşeron firma
çalışanlarının sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/818) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
58.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, Manyas Gölü’ndeki kirliliğe ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/819) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
59.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, terör örgütünün arkasındaki uluslararası güçlerle ilgili bir
açıklamasına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru
önergesi (7/820) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
60.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Simav’da bazı konutların tarihî eser olarak
tescil edilmesi sebebiyle yaşanan mağduriyete ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/821) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
61.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Simav depreminde zarar gören esnafa ilişkin
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/822) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/10/2011)
62.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, THY uçaklarında 13 numaralı koltuk
bulunmamasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/823)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
63.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın, bazı hızlı tren projelerine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/824) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
64.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, tren teşkil memurlarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/825) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/10/2011)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 25 Milletvekilinin taksici esnafının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/44) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/10/2011)
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 Milletvekilinin, özel güvenlik
sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/45)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2011)
3.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 25 Milletvekilinin, yerel basın ve
yayın kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.
(10/46) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2011)
3 Kasım 2011 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa
HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz 26 Ekim Dünya Hasta Hakları Günü münasebetiyle söz isteyen
Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetiş’e
aittir.
Buyurun
Sayın Yetiş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Adıyaman Milletvekili Muhammed
Murtaza Yetiş’in, Dünya Hasta Hakları Günü’ne ilişkin
gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
MUHAMMED
MURTAZA YETİŞ (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hasta Hakları
Günü münasebetiyle söz almış bulunmaktayım.
Hasta
hakları konusunda üst düzeyde hassasiyet gösteren bir gelenekten geliyoruz.
Tarihimizde bimarhane ve şifahane denilen
hastanelerde çiçek bahçeleri oluşturulur, müzik dinletisi yapılır, özel
beslenme programları uygulanırdı. Hastanelerde hastalara ücretsiz hizmet
verilmekle kalmaz, aynı zamanda cep harçlığı ve yol parası da verilirdi. Bu
anlamda, hasta hakları bize yabancı bir konu değil.
Anayasa’mızda
yer alan “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.”
ilkesi doğrultusunda hasta hakları yönetmeliği yayımlanmış ve yönetmeliğin
işlerlik kazanması amacıyla 2003 yılında aktif çalışmalar başlatılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, hastanın yararını, zarar görmemesini, özerkliğini ve hakça bir
sağlık hizmeti alabilmesini hedefleyen hasta hakları sağlık hizmetlerinden
yararlanma hakkı, bilgilendirme ve bilgi alma hakkı, sağlık kurumunu ve
personelini seçme hakkı, mahremiyet hakkı, tıptaki yeniliklerden yararlanma,
dinî vecibelerini yerine getirme, şikâyet ve tazminat hakkı gibi haklar içermektedir.
Bu hakların azami derecede karşılanması amacıyla birçok çalışma yapılmıştır.
Öncelikle hasta hakları uygulamalarının kurumsallaşmasına yönelik olarak Sağlık
Bakanlığımız bünyesinde hasta hakları şubesi kurulmuş ve bütün hastanelerde
hasta hakları birimleri ihdas edilmiştir. Yine mevzuat düzenlemeleriyle
birlikte hastaların ve sağlık çalışanlarının hasta hakları konusunda eğitimi ve
bilinçlendirilmesi için çalışmalar yürütülmüştür. Şunu ifade etmek gerekir ki
bu çalışmalar semeresini vermektedir. Nitekim 2004 yılında hasta hakları
birimlerine başvuru sayısı 35 bin civarındayken 2010 yılında bu sayı 140 bine
yükselmiştir. Toplamda 2004-2010 yılı arasında 433 bin başvuru yerinde, 86 bin
başvuru da hasta hakları kurullarında değerlendirilerek sonuçlandırılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; en son Van depreminde de gördüğümüz gibi
sağlık çalışanları görevlerini fedakârca, özveriyle ve her türlü olumsuz
koşullarda dahi sürdürmektedirler. Bu nedenle, sağlık çalışanlarının haklarının
korunması, çalışma güvenliğinin sağlanması ve koşulların iyileştirilmesi bir
hakkı teslim olarak görülmelidir. Hasta haklarıyla birlikte sağlık
çalışanlarının da hakları ve güvenliği konusu üzerinde önemle durulması gereken
bir alan olarak değerlendirilmelidir. Hastane enfeksiyonları,
iş kazalarına bağlı yaralanmalar, fiziksel şiddete maruz kalma gibi
olumsuzluklar zaman zaman yaşanan hadiselerdendir. Etkin bir sağlık hizmeti
sunumu için sağlık çalışanlarının kendilerini güven ortamında hissetmeleri çok
önemlidir.
Değerli
milletvekilleri, güçlü bir toplum öncelikle sağlıklı bir toplumla
oluşturulabilir hedefiyle AK PARTİ sağlık alanında kaliteli ve herkesin
erişebildiği hizmetleri sağlayarak büyük ve tarihî bir dönüşüm
gerçekleştirmiştir. Bir dönem, parası olmayanların hastanelerde rehin
tutulduğu, poliklinik kuyruğundan ilaç kuyruklarına envaiçeşit kuyrukların
yaşandığı çile hâline gelmiş sağlık sektöründe sağlıkta dönüşüm politikasıyla
insan odaklı hizmet anlayışı temel alınarak hayal dahi edilemeyenler bugün gerçekleştirilmiştir.
Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla vatandaş memnuniyet oranı yüzde 39’lardan yüzde
73’lere ulaşmıştır. Fert ve toplum sağlının en üst düzeyde korunduğu, sağlık
sorunlarına en hızlı ve etkili çözüm sunulan bir Türkiye oluşmuştur. Modern
anlamdaki hasta hakları standartlarının ilerisine gidilerek beş yıldızlı otel
konforunda hastaneler yapılmış, sağlık kuruluşlarımız en son teknoloji
ürünleriyle donatılmış, doktor yüzü görmeyen en ücra köşelere kadar uzman
doktorlar ulaştırılmıştır. Ustalık döneminde “sıfır sorunlu sağlık hizmeti”
anlayışıyla gerek sağlık hizmetini alan hastalarımız gerekse bu hizmeti sunan
sağlık çalışanları açısından yeni hizmetlerle tanışacağımızı umuyor, hepinize
sağlıklı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Yetiş.
Gündem
dışı ikinci söz, Osmaniye ilindeki yaylacılıkla ilgili sorunlar hakkında söz
isteyen Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’na aittir.
Buyurun
Sayın Türkoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlu’nun, Osmaniye ilindeki yaylacılıkla ilgili sorunlara ilişkin gündem
dışı konuşması
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
önümüzdeki hafta sonu idrak edeceğimiz Kurban Bayramı’nın güzelliklerinin
kalıcı olmasını yüce Yaradan’dan diliyorum.
Bugün
sizleri ülkenin gündemi dışında ancak birçok ilimizin ve vatandaşlarımızın
önemli bir sorunu olarak yıllardır süregelen bir konu hakkında bilgilendirmek
ve dikkatlerinizi çekmek için huzurlarınızdayım.
Türk
kültürünün göçebe hayatından yerleşik hayata geçişten sonra muhafaza ettiği
unsurlardan biri, yayla kültürü ya da yaylacılık diye isimlendirdiğimiz
olgudur. Yaylacılık, geçmişten beri süregelen ve zaman içinde nitelik
değiştirerek sıcak, nem ve sivrisinekten uzaklaşmak için Türk insanının
başvurduğu geleneksel bir olgudur. Son dönemlerde ise küresel ısınmanın da
etkisiyle bilhassa Akdeniz iklim kuşağında geleneksel olmanın da dışında zaruret
niteliği kazanmıştır yaylacılık. Yaz aylarında karşılaşılan bunaltıcı sıcaklar,
insanımızı daha serin ve daha kuru bir havaya sahip olan yaylalara
yöneltmektedir. Bu ihtiyacın önemli sebeplerinden biri de sağlıklı yaşama
arzusudur.
Bütün
bu faktörler, zaten dar ve orman arazileri üzerine kurulmuş olan yaylalara
talebi artırmakta, doğal olarak orman alanları üzerindeki baskıyı da
artırmaktadır. Nitekim sağlıklı bir mevzuatı olmayan yaylacılık, plansız,
sağlıksız, hatta hukuksuz bir yerleşime konu olmaktadır. Osmaniye, Adana,
Mersin, Antalya, Muğla gibi illerimizde ve Karadeniz Bölgesi’nde, yüzlerce
yaylada, on binlerce yayla evi bulunmaktadır. Sıcak yaz aylarında yüz binlerce
insanın yaşadığı bu yaylalar ve konutların çoğu mülkiyet hukukuna aykırı, imar
mevzuatı dışında ve çevre sağlığı açısından namüsait durumdadır. Osmaniye’de
ise insanlarımız tarafından kullanılan çoğu orman arazisi üzerindeki Zorkun, Fenk, Olukbaşı,
Ürün, Haraz; Kadirli ilçesinde Bağdaş, Çokak, Almacık, Maksutoğlu; Düziçi ilçesinde Dumanlı, Hoğdu,
Mezla; Hasanbeyli ilçesinde
Almanpınarı gibi birçok yaylada 20 binden fazla yayla
evi bulunmaktadır.
Bu
yaylalarda, mevzuat müsaade etmese de yoğun nüfusun ihtiyacı karşılanmak üzere
kamu kuruluşları tarafından asfalt yollar yapılmış, sağlık ocağı, cami,
jandarma karakolu gibi hizmetler getirilmiş ve personel istihdam edilmiştir.
Mevzuata
aykırı olarak yüz elli, yüz altmış yılda ortaya çıkan bu yapılaşma günümüzde
Orman Kanunu ve zabıta ile vatandaşlar arasında ciddi sorunlara sebep
olmaktadır. Orman zabıtası ve jandarma, mevzuata aykırı bu yapılaşmayı Orman
Kanunu’nun 17’nci maddesi çerçevesinde adli makamlara bildirmekte, adli
makamlar da bin lira ila 36 bin lira arasında cezalar verip, vatandaşın bu
işgalini evini de müsadere etmek suretiyle cezalandırmaktadır.
Mevzuata
aykırı bu yapıları ortadan kaldırmak, yıkmak istesek dahi bu ekonomik olarak
mümkün değildir. Bu iş için ne ödenek ne yeteri kadar iş makinesi ne de ortaya
çıkacak molozu dökebilecek bir alan mevcuttur.
Kaldı
ki orman arazisi üzerinde yayla olarak ormanı kullanan vatandaşlarımızdan orman
teşkilatı da şikâyetçi değildir. Orman içine evini yapmış olan vatandaşların
ormanı çok iyi muhafaza ettikleri bizzat orman teşkilatı çalışanlarınca ifade
edilmektedir.
O
zaman yapılması gereken şey, kanaatimce, plansız ve hukuksuz olarak kullanılan
bu yerleri kayıt altına alarak hem yayla kültürünün yaşamasına katkıda bulunmak
hem de ormancılığımıza maddi destek sağlayacak bir yasal çözümün yüce Meclis
tarafından ortaya çıkarılmasıdır.
Osmaniye’de
bu sorunun çözümü için TÜMSİAD isimli bir sivil toplum örgütü önderliğinde
basın kuruluşları ve baronun da dâhil olduğu bir kampanya başlatılmış ve on
binlerce imza toplanmıştır. Bu imzalar içinde bulunduğumuz kasım ayında yüce
Meclisimize sunulacaktır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi ve milletin vekilleri olarak bize düşen, yayla kültürü
gibi geçmişten bugüne taşınmış bir mirası, orman varlığımızı muhafaza ederek,
bir zarar vermeden nasıl turistik tesislere açmışsak, millete ait bu arazileri
milletin yararlanmasına, hukuki bir zemin çerçevesinde kullanımına açmaktır.
Böylece hem plansız, imarsız yerleşimlerden hem de halkımızı önemli bir
sorundan kurtarmış olacağız.
Bu
duygu ve düşüncelerle, yüce Türk milletinin mübarek Kurban Bayramı’nı tebrik
eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Türkoğlu.
Gündem
dışı üçüncü söz, Devlet Hava Meydanları İşletmesi alan vergileriyle ilgili söz
isteyen Samsun Milletvekili Ahmet İhsan Kalkavan’a aittir.
Buyurun
Sayın Kalkavan. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Samsun Milletvekili Ahmet İhsan
Kalkavan’ın, Devlet Hava Meydanları İşletmesi alan vergilerine ilişkin gündem
dışı konuşması
AHMET
İHSAN KALKAVAN (Samsun) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce yüce Meclisi ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla
selamlıyorum.
Vatandaşlarımızın
kendi bulundukları illerden yurt dışına hava yoluyla çıktıkları zaman alınan
alan vergilerinin devlet kasasına yatırılırken nasıl özel sektöre kaydırıldığının
ve bu sorumsuzluğun detaylarını gündem dışı söz alarak sizlere duyurmak
istiyorum.
2005
yılı Mart ayı öncesinde, hava yoluyla bulunduğumuz illerin havaalanlarından
yurt dışına çıkmak isteyen vatandaşlarımız direkt veya İstanbul aktarmalı uçuşlarda
bütün çıkış işlemlerini kendi illerinden yaptırıyor ve yurt dışına
çıkıyorlardı. 27 Mart 2005 tarihinde Millî Sivil Havacılık Güvenlik Kurulunun
13, 14 ve 15’inci toplantılarında aldığı kararlar sonunda ise vatandaşlarımız
uçuş kartlarını bulundukları illerden alarak bagajlarını da gideceği ülkeye
kadar teslim edebilmelerine rağmen gümrük ve polis işlemlerini İstanbul’da
yapmaya zorlanmışlardır. 2005 yılı Mart ayı öncesi, yolcu bulunduğu ilde free shop mağazalarında rahatça
alışveriş yapabiliyor, bütün kontrol ve bagaj işlemlerini de herhangi bir
beklemeye maruz kalmadan kendi alanında hallediyor ve rahat bir yolculuğa
başlıyordu. Şimdi ise İstanbul’da yaklaşık günde 10-15 bin kişinin giriş-çıkış
yaptığı polis gümrük kuyruklarında çile çekiyor, alışveriş yaptığı free shop mağazalarının vezneleri
önünde dakikalarca beklemeye maruz kalıyor.
Değerli
milletvekilleri, diyeceksiniz ki: “Ülkede bu kadar sorun varken, bu ekonomik
bunalımda bunlar konuşulur mu?” Bizi buradan dinleyen vatandaşlarımız da böyle
düşünebilir. Şimdi sizlere konunun önemini izah edeyim: Eskiden kendi ilinizin
havaalanından yurt dışına çıkarken hava yolu şirketinin bizden aldığı bilet
ücretinin içinde 5 euro alan vergisi vardı. Daha
sonra hava yolu şirketi bu alan vergisini Devlet Hava Meydanlarına veriyor,
dolayısıyla da devletin hazinesine giriyordu bu para. Şimdi ise bu isminin
başında “millî” kelimesi olan bu devlet kurumu, bizi çıkış işlemlerimizi eften
püften sebeplerle -ki, zamanımız az olduğu için bunları burada sizlere sıralayamıyorum-
İstanbul’da yapmaya mecbur kılarak bu alan vergisini İstanbul havaalanını
işleten özel sektöre kaydırmıştır, hem de kişi başına 11 avro olarak.
Ülkemizde
uluslararası giriş-çıkışlara fiilen açık on dokuz tane havaalanı var. Bunlardan
İstanbul Atatürk, İstanbul Sabiha Gökçen, Ankara Esenboğa, İzmir Adnan Menderes
dış hatlar, Dalaman dış hatlar ve Antalya’daki iki havaalanımız
özelleştirilerek işletmeleri özel sektöre devredilmiştir. Millî Sivil Havacılık
Güvenlik Kurulu da bu özel sektöre, 9 zatı muhteremin imzasıyla bu kıyağı yapmıştır. Devletin aldığı alan vergilerini personel
ve altyapı olarak on iki havalimanımızda imkânlar varken yolcu çıkışları,
işletmeleri özelleştirilen bu havalimanlarına kaydırılmıştır. Günde 10-15 bin
yerli ve yabancı yolcunun çıkış yaptığı İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve
Dalaman havalimanlarındaki rantın bu peşkeşinin
muhasebesini yapmayı sizlere ve halkımıza, vicdan muhasebesini ise bu karara
imza atan 9 zatı muhtereme bırakıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu arada sizlere şunu da belirteyim ki, başta Samsun Çarşamba
olmak üzere diğer 12 ilde havalimanlarında yapılan işlemler, özelleştirilen 7
havalimanlarındaki işlemlerden farklı değildir. Bugünlerde yapılan hac mevsimi
yolculukları da bunun en güzel bir örneğidir. Geçmişte ilimizden yapılan bu
kutsal yolculuk da yer yer İstanbul ve Ankara havalimanlarına kaydırılmak
istenmektedir.
Özel
sektör bu kaymaklı havalimanlarını almış fakat bugün hâlâ elleri halkımızın,
dolayısıyla da devletimizin cebindedir. Onlara burada şunu sormak istiyorum:
Niçin Van Ferit Melen Havalimanı’nı da istemiyorsunuz? Tekirdağ Çorlu
Havalimanı’na talip değilsiniz? Niçin Isparta Havalimanı’nı işletme talebiniz
yok? Bugünlerde özelleştirilmesi gündemde olan Samsun Havalimanı’na, Kapadokya
Havalimanı’na da bu uygulamanın olacağı endişesinde hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kalkavan.
Gündem
dışı konuşmalara Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap vereceklerdir.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.
Hasta
Hakları Günü münasebetiyle bütün değerli Meclis üyelerine saygılarımı
sunuyorum.
Hasta
Hakları Günü münasebetiyle Değerli Milletvekilimiz Sayın Murtaza Yetiş’in yaptığı konuşmaya cevaben huzurlarınızdayım.
Gerçekten
silik geçmesine asla gönlümüzün razı olmayacağı bir gün bu. Hasta
haklarından bahsettiğimiz zaman, bir insanın birey olarak en yüksek hukukunu
konuşmuş oluyoruz, en önemli haklarından birini konuşmuş oluyoruz çünkü sağlık
hizmetleri ertelenemez hizmetler, ihtiyaçlar olması hasebiyle her bireyin,
herkesin erişmesi gereken, hakkaniyet içinde alması gereken ve aliteli biçimde alması gereken hizmetlerdir. Dolayısıyla
sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesinde hasta hakları konusu nirengi
noktalarından, önemli dayanak noktalarından birisidir. Hepinizin bildiği gibi,
dokuz senedir AK PARTİ hükûmetleri olarak sağlıkta önemli bir dönüşüme imza
attık, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı uygulamaya koyduk. Bu program çerçevesinde
bir temel ahlaki anlayışımız var. Bu ahlaki anlayış, her bireyin, ülkede
yaşayan her insanın sağlık hakkının kutsal olduğu ve bu hakka erişmesi için
sistemin ona uygun biçimde düzenlenmesi gerektiği anlayışıdır. Her birey, ister
fakir olsun ister zengin olsun, kırsalda yaşasın, kentte yaşasın sağlık hakkına
erişmelidir ve bu eriştiği sağlık hakkını da finansal açıdan, cebinden ödeme
açısından riske girmeden elde edebilmelidir. Bu hak bize göre hasta haklarının
içinde en önemli olanıdır. Bunu büyük ölçüde ülkemizde gerçekleştirdiğimize
inanıyoruz. Dolayısıyla, Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla sunulan hizmetlerdeki
iyileştirmeler bir taraftan da beklentilerin arttığı bir noktaya bizi getirdi.
Beklentiler üst seviyeye taşındı ve yön değiştirdi. Sağlıkta Dönüşüm
Programı’ndan önce, değerli milletvekilleri, hasta kuyrukları tartışılırken,
bugün doktora erişen hastanın randevuyla nasıl erişeceği ve bu husustaki
memnuniyetini tartışıyoruz. Sağlık hizmetine erişim yerine, hasta ve çalışanın
güvenliğini tartışıyoruz. İlaç kuyruğunda bekleyen hastaların sıkıntıları
yerine, ilaç harcamalarının miktarını ve katkı paylarını gündemimize almış
durumdayız. Parasızlıktan rehin kalan hastalar yerine, sosyal güvenliğin
kapsamı genel sağlık sigortasını konuşuyoruz. Aşılanamayan bebeklerin yerine,
aşılama takvimimize hangi yeni aşıları katacağız, bunu konuşuyoruz. Kırsala hiç
ulaştırılmayan ambulans hizmetleri yerine, hava ambulanslarımızdaki uçakların
sayısını konuşuyoruz. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nda kurumsal kaygıları bir
kenara bırakarak, odağına vatandaşı koyduğumuz için hasta odaklı, katılımcı bir
sağlık hizmeti veriyoruz bugün ve bunun vatandaş için bir lütuf değil hak
teslimi olduğuna inanıyoruz. Bu kapsamda özellikle hasta hakları
uygulamalarının çok önemli yer tuttuğunu biliyoruz. Aslında hasta hakları
-biraz önce de ifade etmeye çalıştım- insan haklarının sağlıktaki bir
yansımasıdır. Dolayısıyla sağlık hizmeti sunulurken haklarını bilen hasta ve
yakınlarının katılımcı rollerinin son derece önemli olduğuna inanıyoruz. Göreve
başladığımızda, bu hususta hazırlanmış bir yönetmelik vardı 98 tarihinde. Bu
yönetmeliği o tarihlerde hazırlayan Bakanlık yetkililerine huzurlarınızda
teşekkür ediyorum. Ancak bu yönetmelik hükümlerinin uygulanması için gereken
diğer altyapı hazırlanmamıştı, ayrıntılı bir çalışma yoktu. Biz bu yönetmelik
hükümleri için uygun yönergeler hazırladık, uygulamalara başladık ve ilk defa
hasta hakları birimleri ile hasta hakları kurullarını oluşturduk.
Bugün
-şükürler olsun- Sağlık Bakanlığına bağlı bütün hastanelerde ve ağız diş
sağlığı merkezinde, bine yakın sağlık kuruluşunda hasta hakları birimleri var.
Bu hasta hakları birimleri çok aktif bir biçimde çalışıyor ve hasta hakları
birimlerine il genel meclisinden de katılım var, sadece hastanenin kendi birimi
olarak da bunlar kullanılmıyor. Ve bazılarının iddia ettiği gibi bu birimlere
yapılan başvurular, zaman zaman da şikâyetler aslında çoğunlukla sağlık
hizmetinin iyileştirilmesine yönelik önerileri de bize ulaştırmış oluyor. Her
zaman ifade ettiğim bir noktayı hatırlatmakta fayda görüyorum. Bu birimler daha
ziyade sorun çözme birimleridir. Şikâyet için müracaatlar 2’nci sırada yer
almaktadır ve bunu bize sonuçlar söylüyor. 2010 yılında hasta hakları
birimlerinde yerinde çözülen sorunlar 121 bin vakaya işaret ederken değerli
milletvekilleri, şikâyetten dolayı kurula giden dosya sayısı 20 bin civarında
kalmıştır. Yani yerinde çözülen vakalara kıyasla bir şikâyet dolayısıyla bir
dosya açılan ve kurula giden vaka sayısı diğerinin altıda 1’i kadardır. Görüldüğü
gibi başvuruların yüzde 85’i, 90’ı yerinde çözülmektedir. Burada birinci amaç
vatandaşın sorununun çözülmesidir.
Hasta
haklarının diğer önemli bir fonksiyonu da vatandaşların önerilerini Hasta
Hakları Kurulu vasıtasıyla idareye iletmeleridir. Bu önerilere, müsaade
ederseniz birkaç örnek vermek istiyorum. Aslında makro seviyede bir sistemin
değiştirilmesi anlamına gelen Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın daha mikro ölçekte
vatandaşa temas eden noktalarda da meseleyi nasıl kavradığını göstermek
açısından önemli örnekler.
Mesela
bir vatandaşımız yıpranmış ameliyat önlüklerinin değiştirilmesi için Hasta
Hakları Birimine başvurmaktadır. Bir başka vatandaşımız tuvaletlere serum
askıları takılması, tuvaletlerde serum askıları bulundurulması için buraya
müracaat etmektedir. Bir başka vatandaşımız, otoparkta, bulunduğu hastanedeki
otoparkta bir görevlinin bulunmasını önermektedir. Bir diğeri hastane
bahçesinin peyzaj düzenlemesinin yapılmasını, bir başkası diyet hastalarına ara
öğünler çıkarılmasını önermektedir. Bir hastamız merdivenlere tırabzan
yapılmasını önerirken, bir diğer hasta röntgen çekimi sırasında mahremiyete
uygun soyunma kabinlerinin düzenlenmesini önermektedir. Dolayısıyla, bu geri
bildirimler bize sistemi iyileştirme konusunda bugüne kadar çok büyük ipuçları
vermiştir. Elbette hizmeti alanların geri bildirimlerinin ve sistemi
değerlendirmesinin çok ciddi yararları var, biz de kendi sistemimizde bunu
fazlasıyla değerlendirebilmekteyiz.
Bu
birimlerde hasta hakları eğitimleri de uyguluyoruz. Hastalar bilgilendirilme,
rıza gösterme, mahremiyet, saygınlık görme gibi haklarının olduğunu, bu
birimlerle, okullar ve halk eğitim merkezlerindeki eğitimlerle öğrenmişlerdir.
Hastanelerde çalışan sağlık çalışanlarına da periyodik olarak eğitimler
vermekteyiz. Bu kapsamda yılda yaklaşık 2 milyon kişiye hasta hakları eğitimi
verirken, sağlık çalışanlarından da 300 bin kişiye hasta hakları eğitimi
veriyoruz. En temel hasta haklarından olan hekim seçme hakkı, Sağlık
Bakanlığına ait bütün hastanelerimizde uygulanmaktadır.
Saygıdeğer
Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün Türkiye'de Sağlık Bakanlığı
hastanelerindeki 31 binin üzerindeki uzman, herhangi bir muayenehanesi olmadan,
dışarıda bir özel hastaneyle bağlantısı olmadan vatandaşa hizmet vermektedir ve
bizler vatandaş olarak bu uzmanları seçme hakkına sahibiz. Geçtiğimiz yıl
başlattığımız bir uygulamayla hastanelerden telefonla gerçek kişilerden randevu
alma imkânına da sahip olmaya başladık. Özellikle istediğimiz hekimi,
istediğimiz hastaneyi seçer biçimde, şu anda ortalama olarak günde 80 bin kişi
merkezî randevu sisteminden randevu almaktadır. Yanlış işitmediniz, Türkiye’de
günde 80 bin kişi bu hizmeti alıyor. Önümüzdeki altı ay içerisinde Sağlık
Bakanlığı hastanelerine başvuran, aciller dışında, polikliniklere başvuran
yaklaşık günlük 600 bin kişinin 400 bininin bu şekilde randevu alabileceğini
tahmin ediyoruz. Bu sistemde yaklaşık olarak 4 bin kişi çalışacak ve sistem
vatandaşımızın hekimini seçmesini daha da kolaylaştıracaktır.
Özellikle
güvenlik görevlilerine yönelik olarak eğitimler yaptık. Böyle bir ihtiyaç
hissettik süreç içerisinde. Bu eğitimlerde 12 bine yakın güvenlik görevlisine
“Güvenlik görevlisi, hasta ve yakınıyla iletişim”, “Özel güvenlik görevlisi ve
hasta ilişkisini düzenleyen temel kurallar” konularında eğitim verdik.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; müsaade ederseniz, hasta haklarından
bahsettiğimiz bir günde hasta ve çalışan güvenliği ile çalışan haklarından da
bahsetmek istiyorum çünkü bu ikisini birbirinden ayırt edemeyiz. Bizim için hastalarımız
ne kadar önemliyse, ne kadar başımızın tacıysa bu hastalarımıza hizmet veren
sağlık çalışanları da o kadar önemlidir, o kadar başımızın tacıdır.
Değerli
Milletvekilimiz de ifade etti, en son Van depreminde sağlık çalışanlarının
görevlerini yürütme şekilleri her türlü takdirin üzerinde olmuştur. Ulusal
Medikal Kurtarma ekiplerindeki kardeşlerimiz, değerli meslektaşlarım, 112
ambulans servislerinde çalışan meslektaşlar, hastanelerde çalışan değerli
meslektaşlarımız, yoğun bakımlarda, ameliyathanelerde çalışan, sahada çalışan,
halk sağlığı için gayret gösteren sağlık çalışanları ve onların destek
elemanları gerçekten bütün dünyanın takdirle izlediği bir operasyonu başarıyla
gerçekleştirmişlerdir. Bunun için huzurunuzda bütün sağlık çalışanlarına, özellikle
Van’da bu görevi ifa eden değerli kardeşlerime bir kere daha teşekkür ediyorum.
Bu teşekkürü çeşitli vesilelerle birçok kere yaptım. Onlar, alınları öpülesi,
elleri öpülesi insanlar. Bu ülkenin isimsiz kahramanları. 2.500’ün
üstünde değerli sağlık çalışanı Van depreminde, Van ilinin dışından Van’a
ulaşarak hizmet verdiler ve gerçekten mükemmel bir iş başardılar. Biz onlarla
iftihar ediyoruz.
Sadece
Türkiye’de değil değerli milletvekilleri, dünyanın birçok yerindeki
operasyonlarda Sağlık Bakanlığımızın medikal kurtarma ekipleri bütün dünya
tarafından takdir edilen ekipler hâline geldi. Dünya Sağlık Örgütünün bu yıl
yayınladığı bir raporda, afetlere Sağlık Bakanlığının ve ekiplerinin gerek
siyasi kararlılık açısından gerek teknik açıdan gerek altyapı açısından gerekse
motivasyon açısından ne kadar hazır olduğu bir kere
daha ifade edildi ve Türkiye’nin bu özelliğinin diğer ülkeler için yol
gösterici karakterine de işaret edildi. Bunun için huzurunuzda bir kere daha bu
değerli sağlık çalışanlarına takdirlerimi arz ediyorum.
Tabii
ki, çalışanların haklarının korunması, çalışma güvenliğinin sağlanması ve
şartlarının iyileştirilmesi son derece önem verdiğimiz bir husustur. Hastane enfeksiyonları, iş kazalarına bağlı yaralanmalar,
psikolojik, sözel ya da fiziksel şiddete maruz kalma gibi olumsuzluklar zaman
zaman yaşadığımız hadiselerdir. Bunlara sıfır tolerans göstereceğimizi, asla
müsamaha etmeyeceğimizi bir kere de yüce Meclisimizin huzurunda milletimize ve
sağlık çalışanlarımıza ifade etmek istiyorum. Konunun önemine binaen Sağlık
Bakanlığımızda, tüm sağlık kuruluşlarında “Çalışan güvenliği komiteleri”
oluşturmaktayız.
Ayrıca,
çalışanlara yönelik şiddeti kontrol altına almak için ve böyle bir duruma maruz
kalındığında olaya zamanında ve doğru müdahale edilmesini sağlamak amacıyla
“Beyaz kod” sistemi dediğimiz bir sistem geliştirdik. Sağlık çalışanlarının
beyaz önlüklerinden ilham alarak hazırladığımız bu sistemde, herhangi bir
şiddet faaliyeti bir sağlık kuruluşunda ya da bir sağlık çalışanına karşı meydana
geldiğinde, her türlü tedbirin yerine getirilmesini amaçlıyoruz.
Değerli
Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; nihayet, Sağlık Bakanlığının teşkilat
kanununu oluşturmak üzere hazırladığımız, düzenlediğimiz kanun hükmünde
kararnamede çok yeni bir uygulamayı da kamu yönetimine getirmiş durumdayız.
Sağlık çalışanlarının maruz kaldığı şiddet ya da benzeri durumlardaki
davalarını takip etmek üzere -normalde bunlar biliyorsunuz kişinin kendi takip
ettiği davalardır- kamu çalışanı olan sağlık çalışanlarının bu davalarını
Sağlık Bakanlığı avukatlarının davaları takip etmesinin önünü açacak bir madde
koyduk kanun hükmünde kararnamemize. Dolayısıyla artık sağlık çalışanlarının,
herhangi bir biçimde kendilerine yöneltilen bir şiddet ya da benzeri bir
olumsuzluk durumunda mahkemelerle ilişkili işleri olduğunda, onların davalarını
doğrudan Sağlık Bakanlığı avukatları takip edebilecekler. Bunu da hasta
haklarıyla ilgili bir günde ifade edebildiğim için mutluluğumu belirtmek
isterim.
Son
sözler olarak şunları ifade edeyim. Biz AK PARTİ hükûmetleri olarak, AK PARTİ
olarak şuna inanıyoruz: Sistem içerisinde, bundan sonraki adımlar olarak, süreç
olarak hasta ve çalışan güvenliğinin geliştirilmesi önemli bir hedef olmalıdır
ve biz bunu kendimize bir hedef olarak tespit etmiş durumdayız. Evet,
hizmetlere erişim arttı, kalite arttı, vatandaşın hastalandığı zaman para
ödediği için yıkıma uğradığı, katastrofik sağlık
harcamaları yaparak fakirleştiği bir ülke olmaktan çıktık ama hasta ve çalışan
güvenliği açısından ve kalite açısından daha yapılacak çok işler var.
Önümüzdeki dönemde, inşallah, sizlerle birlikte, yüce Meclisimizle birlikte
bunları gerçekleştirmeye çalışacağız.
Ben
bu vesileyle bütün hastalarımıza Allah’tan acil şifalar diliyorum, bütün sağlık
çalışanlarına da bu ülkede Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla birlikte vatandaşımıza
sundukları yüksek seviyeli sağlık hizmeti, özverili sağlık hizmeti için tekrar
teşekkürlerimi arz ediyorum.
Sağ
olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
7
sayın milletvekilimiz söz istemişler. Ancak, bu konuyu dün kararlaştırdık.
Gündem dışı konuşma sırasında söz vermeyeceğimizi belirtmiştik.
Sayın
Vural, sizin bir söz talebiniz var, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünün 50’nci yılı münasebetiyle Almanya’da
düzenlenen sempozyuma Almanya-Türk Federasyonunun
davet edilmediğine ilişkin açıklaması
OKTAY
VURAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii,
Almanya’ya göçün 50’nci yılı. Gerçekten Almanya’ya iş için göç edip orada
nafakasını temin edenler, ayrıca, yatırımlarını ve tasarruflarını Türkiye’ye
getirenler, orada Türk milletinin millî ve manevi değerlerine sahip çıkan
herkese şükranlarımızı arz ediyorum. Gerçekten Almanya’da elli yıl boyunca hem
Alman ekonomisine hem de Türkiye ekonomisini büyük katkı sağladılar.
Kendilerine şükranlarımı arz ediyorum.
Bu
vesileyle Almanya’da 50’nci Yıl münasebetiyle düzenlenen sempozyumda
1978 yılından bu yana orada faaliyet gösteren Almanya-Türk Federasyonunu maalesef
toplantıya davet etmemişlerdir. 2004 yılında kurulmuş olan federasyonlar davet
edilirken Almanya-Türk Federasyonunu davet etmeyerek dışlayıcı ve ayrımcı
tavrından dolayı da Bakanlığı uyarıyorum. Bu çerçevede oraya gönderilmesi
istenen 2 sayın milletvekilimiz de Almanya’ya bu ayrımcı yaklaşımlarından
dolayı gitmemeyi kendileri kararlaştırmışlardır. Yurt dışı Türklere böyle
ayrımcı bakılamaz. Bu bakımdan Sayın Bekir Bozdağ’ı da uyarıyorum. Bu
ayrımcı-dışlayıcı düşüncelerden vazgeçilmesini istirham ediyorum.
Ayrıca,
bu sempozyumda maalesef sempozyum oturum
başkanlıklarına AKP’nin grup başkan vekili başkanlık ediyor, bir başka
milletvekili başkanlık ediyor ama burada temsil edilen başka partilere bu tip
konularda orada yer verilmemesini de yine ayrımcı ve dışlayıcı, antidemokratik
bir davranış olduğu için kınıyorum.
Bu
mesele hepimizin meselesidir. Bunu böyle siyasileştirerek bu insanlar arasına
ayrımcılığı ve fitneyi sokmayı yakıştırmadığımı da bu vesileyle belirtmek
istiyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, iki bölüm…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, özür dilerim, söz istemiştik.
BAŞKAN
– Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bir sorum vardı.
BAŞKAN
– Açıklama yaptım Sayın Sakık.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bizim de sorularımız var Sayın Bakana.
BAŞKAN
– Hayır, açıklama yaptım.
SIRRI
SAKIK (Muş) – İlimizle ilgili sorunlarımız var…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Soru-cevap var, soru sorar Sayın Başkanım.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Yani şimdi grup başkan vekillerine ayrıcalık tanıyıp bize
tanımaman adil değil…
BAŞKAN
– Ayrıcalığı ben tanımıyorum grup başkan vekillerine, Anayasa ve İç Tüzük
tanıyor efendim.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Ama ilimizin sorunları var. Sayın Bakanımız burada. Acı
çekiyoruz, iletmek istiyoruz. “Adil olun.” diyoruz, diyorsunuz ki: “İade
ediyoruz.” Yani kimden ürküyorsanız onlara söz veriyorsunuz.
BAŞKAN
– Buyurun.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Ulaştırma Bakanı İzmir Milletvekili
Binali Yıldırım’ın, anılan Bakanlığın adında ve teşkilat yapısında değişiklik
yapılması nedeniyle; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına atandığına
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/551)
2
Kasım 2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi:
06/07/2011 tarihli ve B.01.0.KKB.01-08-3-503 sayılı
yazımız.
Ulaştırma
Bakanlığına atanması ilgi yazımız ile uygun görülen İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım, anılan Bakanlığın adında ve teşkilat yapısında değişiklik yapılması
nedeniyle; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 109 uncu maddesi gereğince atanmıştır.
Bilgilerinize
sunarım.
Abdullah
Gül
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 25 milletvekilinin taksici esnafının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/44)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin
içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar, enflasyonun yüksek çıkacağı
beklentileri, benzin, mazot fiyatlarının her geçen gün artması ve sektörün
çözüm bekleyen kendi sorunları nedeniyle, sayıları yaklaşık 95 bin olan taksici
esnafımız zor şartlar altında kamu hizmeti vermeye çalışmaktadır.
Sayıları
95 bin civarında olan taksicilerin aileleri ile birlikte sayıları yaklaşık 500
bin kişiyi bulmaktadır. 500 bin insanımız geçimini bu meslekten elde edilen
gelirle sağlamaktadır.
Her
geçen gün zorlaşan meslek basit gibi gözükse de şoförlerimizin içerisinde
bulunduğu ve meslekte yaşadıkları sıkıntılar tüm vatandaşlarımıza yansımakta,
bu durum şoför, vatandaş ve emniyet üçgeninde huzursuzluklara neden olmaktadır.
Taksici
esnafı, meslekte yaşadıkları sorunlarını devamlı gündeme getirmiş, fakat çözüm
önerilerine yönelik gelişmeler bir türlü sağlanamamıştır.
Hükümet
tarafından taksici esnafımızın sorunlarına biraz kulak verilmesi sayesinde
meslek çalışanları, vatandaşlar ve emniyet teşkilatı, maddi ve manevi büyük
kazanımlar elde edeceklerdir.
Ülkemizde
uygulanmakta olan, arkadan plakaya ceza yazılması uygulaması beraberinde birçok
sorunu oluşturmakta, uygulama ile tüm sürücüler mağdur edilmekte, hiç
beklenmedik anda trafik cezası aldığınız ortaya çıkmakta ve ne zaman ceza
kesildiğinin bilinmemesi nedeniyle de, cezalar katlamalı olarak ödenmektedir.
Fahri trafik müfettişlerinin istedikleri yerde istediği anda sürücülere ceza
kesme yetkilerine kati surette daraltılma getirilmesi için mevzuat
düzenlemelerinin acilen yapılması gerekmektedir.
-
Taksicilerin ödemekte oldukları zorunlu mali mesuliyet sigorta primlerinin çok
yüksek olması nedeniyle makul bir seviyeye çekilmesi gerekmektedir.
Taksici
esnafı BAĞ-KUR'dan emekli olabilmek için yıllarca prim yatırmakta fakat
emekliliğinin sonunda kesilen % 10 sosyal destek primi, zaten çok az maaş alan
emekliyi mağdur etmektedir. Bu durum tüm BAĞ-KUR emeklilerini ilgilendirmesi
nedeniyle oldukça önemli bir husustur.
-
Taksilerde can ve mal güvenliğinin sağlanabilmesi için uydu araç takip
sisteminin ticari taksilerde zorunlu hale getirilmesi sağlanmalı ve bu konuda
esnafa gereken destekler sağlanmalıdır.
-
Özel araçların gaz sızdırmazlık muayeneleri ve egzoz emisyon
muayeneleri iki yılda bir yapılırken, bu muayeneler ticari taksilerde her yıl
yapılmaktadır. Bu nedenle taksici esnafından muayenelerden alınan ücretlerin
yarısının alınması esnafı biraz da olsa rahatlatacak ve kamu hizmeti sunan
esnaf haksızlığa uğramamış olacaktır.
-
Taksici esnafı akaryakıtın pahalı olması nedeniyle, aracıyla dolaşarak müşteri
bulma yolunu tercih etmemekte ve park taksi durak sistemini tercih etmektedir.
Bu konu Büyükşehir Belediyelerine devredilmiş olduğundan, park taksi durak
talepleri Büyükşehir Belediyeleri tarafından değerlendirilmektedir. Bu konu ile
ilgili meslek kuruluşundan bir temsilcinin bulunması, taksici esnafının
taleplerini komisyona sunması açısından iyi olacağı düşünülmektedir.
-
Kamu hizmeti sunan taksicilerin hizmetlerini daha sağlıklı yürütebilmesi için
kısa süreler içerisinde aracını yenilemek istemektedir. Bu esnada geçimini zor
sağlayan fakat iyi bir hizmet sunmak arzusu içerisinde olan esnafa, araçlarının
yenilenmesi için veya özel güvenlik bölmeli taksi alımlarında ÖTV ve KDV
alınmaması ile daha düşük faizli ve daha uzun vadeli kredi imkanları
sunulması büyük önem arz etmektedir.
-
Esnaf tarafından vatandaşlarımıza sunulan hizmetin daha aktif hale gelmesi,
vatandaşların hizmetten daha iyi yararlanabilmesi, hizmetin daha uygun fiyatla
yerine getirilebilmesi için, ticari taksilerden akaryakıt alımlarında ÖTV ve
KDV vergisinin alınmaması çok uygun olacaktır.
-
Korsan çalışan ticari araçların tespit edilmesi,
-
Turizm yörelerinde faaliyette bulunan taksici esnafının eğitimine ilişkin
önlemlerin alınması vs. konular,
Taksici
esnafının önemli sorunları arasında yer almaktadır.
Sonuç
olarak; Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu taksici esnafının
sorunlarını masaya yatırmış, önemli ve acil alınması gereken önlemleri
belirlemiştir.
Bu
çözüm önerilerinin hayata geçirilebilmesi ile vatandaşlarımız daha iyi hizmet
alacak, esnafımız ise daha sağlıklı, güvenli ve ucuz hizmet sunacaktır.
Bu
nedenle; taksici esnafımızın daha iyi koşullarda hizmet sunabilmesine yönelik
koşulların araştırılması ve çözüm önerilerinin tespit edilmesi amacıyla,
Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105.
maddeleri gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla
arz ederiz.
1)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
2)
İhsan Özkes (İstanbul)
3)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
4)
Erdal Aksünger
(İzmir)
5)
Veli Ağbaba (Malatya)
6)
Kamer Genç (Tunceli)
7)
Atilla Kart (Konya)
8)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
9)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
10)
Mevlüt Dudu (Hatay)
11)
Aykut Erdoğdu (İstanbul)
12)
Metin Lütfi Baydar (Aydın)
13)
Kazım Kurt (Eskişehir)
14)
Salih Fırat (Adıyaman)
15)
Özgür Özel (Manisa)
16)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
17)
Nurettin Demir (Muğla)
18)
Sinan Aydın Aygün (Ankara)
19)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
20)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
21)
Ali Özgündüz (İstanbul)
22)
Rıza Türmen (İzmir)
23)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
24)
Celal Dinçer (İstanbul)
25)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
26)
Malik Ecder Özdemir
(Sivas)
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, özel güvenlik
sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/45)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Güvenlik
hizmetlerinin özelleştirilmesi konusu, dünyada yoğun tartışmalara konu
olmuştur. Bu tartışmaların bir kısmı günümüzde de devam etmektedir. Ülkemiz, bu
tartışmaların sıkça yaşandığı yerlerden biri olmuştur. Özel güvenlik ile ilgili
yakın zamanda açıklanan rakamlar, bu konunun tekrar tartışılmaya açılacağını
göstermektedir.
Özel
güvenlik sektörünün sorunlarının çözülmemesi hem ekonomik açıdan hem de güvenlik
açısından farklı sorunların doğmasına neden olmaktadır. Bundan dolayı özel
güvenlik sektörünün sorunlarını araştıran, tarafları ve uzmanları bir araya
getiren bir araştırma komisyonuna ihtiyaç bulunmaktadır.
Bu
bağlamda özel güvenlik sektöründe yaşanan sorunların tespiti ve bu sorunların
çözüm yollarının araştırılması amacıyla Anayasamızın 98. ve TBMM İçtüzüğü‘nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
2)
İhsan Özkes (İstanbul)
3)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
4)
Erdal Aksünger (İzmir)
5)
Kamer Genç (Tunceli)
6)
Tufan Köse (Çorum)
7)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
8)
Sinan Aydın Aygün (Ankara)
9)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
10)
Kazım Kurt (Eskişehir)
11)
Metin Lütfi Baydar (Aydın)
12)
Salih Fırat (Adıyaman)
13)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
14)
Özgür Özel (Manisa)
15)
Nurettin Demir (Muğla)
16)
Atilla Kart (Konya)
17)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
18)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
19)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
20)
Celal Dinçer (İstanbul)
21)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
22)
Malik Ecder Özdemir (Sivas)
3.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 25 milletvekilinin, yerel basın ve
yayın kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/46)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Basın
Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre ülkemizde 2.361 gazete,
215 televizyon kanalı ve 951 radyo, yerel bazda yayın yapmaktadır,
ülkemizdeki yerel gazete ve televizyonların sayısının bu resmî rakamlardan daha
azla olduğu ileri sürülmektedir.
Yerel
basın-yayın kuruluşları, kamuoyunda farklı seslerin duyulması ve toplumun yerel
taleplerinin dile getirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Etkinliği
artırılmış ve güçlendirilmiş yerel medya, demokrasimizin güçlendirilmesi ve
devamlılığının sağlanmasında ulusal düzeydeki medya kuruluşları kadar
potansiyele sahiptir. Ulusal çaplı basın-yayın organları ülkemizdeki iletişimin
ana damarları ise, yerel medyamız da iletişimimizin kılcal damarlarıdır.
Taşıdıkları
bu öneme ve potansiyele karşın, yerel gazetelerin ve televizyonların büyük
çoğunluğu maddi zorluklar içinde yayınını devam ettirmeye çalışmakta, var olma
savaşı vermektedirler.
Bu
olgular dikkate alınarak, yerel basın-yayın kuruluşlarımızın yaşadığı,
sorunların araştırılması ve mevcut sorunların çözümünün sağlanması amacıyla,
Anayasa’nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü‘nün 104 ve 105.
maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
2)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
3)
Atilla Kart (Konya)
4)
Erdal Aksünger (İzmir)
5)
Veli Ağbaba (Malatya)
6)
Kamer Genç (Tunceli)
7)
İhsan Özkes (İstanbul)
8)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
9)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
10)
Mevlüt Dudu (Hatay)
11)
Aykut Erdoğdu (İstanbul)
12)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
13)
Kazım Kurt (Eskişehir)
14)
Salih Fırat (Adıyaman)
15)
Özgür Özel (Manisa)
16)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
17)
Nurettin Demir (Muğla)
18)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
20)
Ali Özgündüz (İstanbul)
21)
Rıza Türmen (İzmir)
22)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
23)
Sena Kaleli (Bursa)
24)
Celal Dinçer (İstanbul)
25)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
26)
Malik Ecder Özdemir (Sivas)
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
C) Duyurular
1.- Diyarbakır 7. Ağır Ceza
Mahkemesince, Van Milletvekili Aysel Tuğluk, Mardin Milletvekili Ahmet Türk,
Diyarbakır Milletvekilleri Nursel Aydoğan ve Leyla Zana
haklarındaki kamu davasının açıldığına dair dosyaların Anayasa’nın 83’üncü
maddesinin 2’nci fıkrası gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine
sunulmasına ilişkin duyuru (3/552, 553, 554)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/10/2011 tarihli ve 2011/196 dosya numaralı yazısıyla Van
Milletvekili Aysel Tuğluk ve Mardin Milletvekili Ahmet Türk hakkında 21/10/2011
tarihli ve 2011/198 dosya numaralı yazısıyla Diyarbakır Milletvekili Nursel
Aydoğan hakkında ve 21/10/2011 tarihli ve 2011/198 dosya numaralı yazısıyla
Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana hakkında kamu
davasının açıldığı Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası gereği
bildirilmiştir.
Bilgilerinize
sunulur.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Ne yapmışlar bunlar Sayın Başkan?
BAŞKAN
– Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve arkadaşları tarafından (67 sıra no.lu),
JİTEM ve Doğu/Güneydoğu bölgesinde yaşanan faili meçhul cinayetler ve
kayıpların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak, 3/11/2011 Perşembe
günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerin aynı birleşimde yapılmasına
ilişkin BDP Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 3 Kasım 2011 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Hasip Kaplan
Şırnak
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
13
Ekim 2011 tarihinde, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan
ve arkadaşları tarafından (67 sıra nolu), JİTEM ve
Doğu/Güneydoğu bölgesinde yaşanan faili meçhul cinayetler, kayıpların
araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurul’un bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 03.11. 2011 Perşembe
günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
– Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun
Sayın Sakık.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu
konuya başlamadan önce -Sayın Sağlık Bakanımız burada- ben 60’a göre söz
istedim ama ne hikmetse Başkan bu konuda biraz, böyle, ketum davranıyor. Oysaki
hepimizin burada varlık nedenimiz ülkemizin temel sorunlarını taşımak, ilimizin
sorunlarını taşımak. Ama lütfen bu konuda sesimizi kısmayınız, düşüncelerimiz
ne ise Hükûmete iletelim, yetkili kurumlara iletelim.
Sayın
Bakanım, Adli Tıp Kurumuyla ilgili ciddi bir şikâyetimiz var, daha önce Adalet
Bakanıyla da konuştuk. Şimdi, Muş Malatya’ya uzak bir yer. Hemen hemen her gün
bu olaylar oluyor: Oradan insanlar yani cenazeler alınıp Malatya’ya kadar
getiriliyor, iki gün yolda kalıyorlar. Üç yıldır, dört yıldır sürekli bunu
gündeme getiriyoruz. Adalet Bakanlığının sürekli bize söylediği: “Biz orada
Adli Tıp Kurumunu kuracağız.” Ama bugüne kadar kurulmadı ve orada doktorların
bulunmadığı söyleniyor. Her gece bir cenaze muhakkak Malatya’ya geliyor. Bu
konuda eğer duyarlı davranırsanız çok çok mutlu oluruz. Eminim ki gereğini de
yaparsınız.
Sayın
arkadaşlar, sevgili milletvekilleri; daha önce de burada bu araştırma
önergeleriyle ilgili sürekli Parlamentoyu göreve davet ettik. Ha, biz ve bazen
de birkaç kez de Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda Meclis araştırma önergeleri
verdi. Yani 1990’larda, hatta cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar hayatını
kaybedenlerle ilgili ciddi ithamlar var. Yani bu devletin sicili özellikle
sosyalistlere, Kürtlere karşı kapkara, katran karası kadar kara. “Bunları
birlikte araştıralım.” diyoruz ama birkaç kez bu önergeyi vermemize rağmen, bu
önergelerimiz AKP’nin sayısal çoğunluğuyla reddedildi. Hatta size seslendik,
dedik ki: “Ya sizin döneminizde çok fazla yok. Sizin döneminizde de var ama
geçmişte bunlar yaşandı, bunları hep birlikte ortaya çıkaralım.” Ama siz hep
reddettiniz.
Açık
ve net olarak söylüyorum, o dönemde, evet, ciddi şekilde faili meçhul
cinayetler işlendi ve hayat bizi teyit etti. Son dönemlerde özel tim
sanıklarının, Ayhan Çarkın’ın açıklamalarını hep
birlikte izledik. O dönemde Millî Güvenlik Kurulundan nasıl kararlar
alındığını, nasıl insanların katledildiğini birebir hayat bizi teyit etti.
Şimdi hâlen niye duruyoruz? Yani üzerinde üniforması olanlar, apoletleri
olanlar geldiler bölgeye, devlet adına cinayet işlediler. Yani bunların elinde
kan var. Bunlar 1993 yılında benim seçim bölgeme, Muş’a geldiler.
Muş-Diyarbakır arasındaki üçgende cinayet işlediler. Altınova beldesine
geldiler, 7 çocuk, anne, baba, Nasır Öğün… Onu daha önce de bu kürsüye
getirmiştik. Anne hamileydi. 10 canı diri diri yaktılar. Yakanlar güvenlik
güçleriydi, başlarında üniformalılar vardı ve askerdiler. Arkasından hemen
geldiler, benim doğduğum köyde aynı gece operasyonlar yaptılar ve geçmişte
Millî Selamet Partisiyle bağları olan 5 kişiyi diri diri aynı gece yaktılar.
Biz bunu daha önce, yani 1993’te burada, Parlamentoda kürsüye getirdiğimizde
MSP sıraları… Refah Partisi, pardon. O sırada oturan
milletvekilleri onları biliyordu ve göz yaşlarıyla
bizi izliyorlardı. “Biz de bu olayı biliyoruz ama bize Hocamızın talimatı var,
bu konuları gündeme getirmeyin.” Gelip boynumuza sarılıyorlardı. Böyle eli
kanlı bir dönem yaşandı. Şimdi bunları hepimiz araştırmalıyız.
Şimdi,
son dönemlerde -bizim, hepimizin tanıklık ettiği- bu özel timcilerin, özel
timlerin nasıl cinayet işlediklerine tanıklık etmedik mi? Ettik. Ne diyorlar?
“Efendim, bize talimatlar verildi.” Bu talimatlar nasıl oldu? Bu talimatlar
Millî Güvenlik Kurulunda karara bağlandı. O dönemin Başbakanı olan Çiller
“Elimizde listeler var.” diyordu ve bu listeler her gün hayata geçiyordu ve
bunlardan biri o dönemin bakanlarından Mehmet Ağar’dı ve diyorlardı ki… Mehmet
Ağar’ın talimatı üzerine İstanbul’da Topal’ı öldüren özel tim birimlerinin
nasıl serbest kaldığını da biliyoruz ve Mehmet Ağar’ın şu an elini kolunu
sallayarak dışarıda dolaştığını da hepimiz biliyoruz. Sadece Mehmet Ağar değil,
o dönemin siyasal aktörleri kim? Demirel. Kim? Çiller. Bunların hepsi, evet, o
süreçten sorumludurlar. Bunlar o dönemde Kürtlere karşı zalimane bir politika
uyguladılar ve bu insanları katlettiler.
O
gün öldürülüyordu ama bugün sizin iktidarınız döneminde ne yapılıyor? Topluca
tutuklamalar yapılıyor. Hatta bir bakanınız da çıkıp dedi ki: “Ya, ne
istiyorsunuz?” Yani asit kuyularına atılmıyorsunuz ama tutuklanıyorsunuz, yani
mantık aynı mantık. Onun için bunları araştırmadan, yüzleşmeden iç barışımızı
sağlama olanağı yoktur. Hep birlikte bunların üzerine gitmeliyiz,
gidebilmeliyiz.
Bakın,
Diyarbakır’da o döneme tanıklık eden CHP’den Milletvekili Arkadaşımız Sezgin
olayı biliyor, birebir avukatlarındandı, 11 tane vatandaşın nasıl alınıp
götürülüp elleri kolları bağlanarak… Bunların başında Mehmet Salih Akdeniz
vardı. 11’inin kemikleri yıllar sonra Diyarbakır’ın bir köyünde topluca
bulundu. Bunu yapan kimdi? Bolu’dan gelen tugay komutanıydı, açıkça da
söylüyordu ve şu anda yanılmıyorsam zaman zaman Zaman gazetesinde de yazarlık
yapıyor. Şimdi, böyle bir katili siz sorgulamadan yargılamadan bu ülkenin iç
barışını nasıl sağlayacaksınız? Peki, bunlar neye güvenerek bunu yaptılar?
Üzerindeki üniformaya güvenerek yaptılar. Devletin gücünü arkasına alarak bu
halkı katlettiler ve bunların elinde kan var ve bunların geçmişi zifiri
karanlık gibi karanlık.
Onun
için, eğer gerçekten siz bu sorunun çözümünü istiyorsanız, bu olayın üzerine
gitmeliyiz. Yani hiçbir parti bu konuda ben buna seyirci kalırım deme hakkına
sahip değildir. Eğer bunu diyorsa, gerçekten insanlığa karşı da suç işlemiş
olur. Onun için açıkça söylüyoruz, isim veriyoruz ve diyoruz ki, bunlar için
derhal bir komisyon oluşturulması gerekir ve siz ta 2007 yılından 2011 yılına
kadar sürekli bizim ve Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki Meclis
araştırması önergelerini reddettiniz. Gelin bugün yeni bir sayfa açalım,
birlikte bu süreci gerçekten yüzleşerek sorunlarımızı çözebileceğimize
inanıyoruz.
Yani,
benim anlattıklarım sadece bölgede, benim seçim bölgemde değil, bu ülkenin dört
bir tarafında yaşandı. Yani hoş bir söz var diyor ki: Atı kaybolanın,
kulağından at sesi eksik olmaz, Bu, Çerkezlere ait bir atasözüdür ve bizim de
kulaklarımızda kayıp olan yakınlarımızın sesi ve feryadı hâlâ durmaktadır. Eğer
ben insanım diyorsak ve kendimizi insan olarak görüyorsak, bu acılı ailelerin
feryatları hepimizin kulağındadır.
Bakın,
İstanbul’da her cumartesi günü “Cumartesi Anneleri” orada çocuklarını
arıyorlar, yıllardır orada arıyorlar. Aramızda kadın arkadaşlarımız var.Yani, o annelerin feryadı
acaba sizin kulaklarınızı hiç mi rahatsız etmiyor? Sayın Başbakanın kulağını
hiç mi rahatsız etmiyor? Yani, hep birlikte bu feryatlara karşı, biz artık
vicdanımızın sesini duyarak buna uygun adımlar atmalıyız. Eğer, bunu
atabilirsek emin olunuz ki, sorunun çözümüyle ilgili ciddi bir şekilde yol
alırız. Yani yüzleşmeden çözümü bulma şansımız yoktur. Onun için herkesi bu
konuda sorumlu olmaya davet ediyorum.
Bizim,
grup olarak verdiğimiz bu Meclis araştırma önergesinde dört grubun da olumlu oy
kullanmasını diliyorum çünkü sorun sadece BDP’lilerin
sorunu değil, sorun sadece Kürtlerin sorunu değil; sorun bu ülkede sisteme
karşı duran herkesin mağdur olduğu bir sorundur. Yani cumhuriyetin kuruluşundan
bugüne kadar kim ki bu süreçte mağdur olmuşsa, katledilmişse ve hâlen bu
failler bulunmuyorsa bunları da araştırmak Parlamentonun görevidir.
Bu
önergemize olumlu oy kullanacağınızı umut ediyorum. Herkesin elini vicdanına
koyarak bir miktar düşünmesini diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Sakık.
Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Doğan Kubat, İstanbul
Milletvekili.
Sayın
Kubat…
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Sayın BDP
Grubunun faili meçhul cinayetlerle ilgili Meclis araştırması açılması istemiyle
verdiği öneri üzerine söz almış bulunuyorum.
Evvelemirde
faili meçhul, karanlıkta kalmış bütün olayların hangi kesimden olursa olsun,
kime yönelirse yönelsin, bunların muhakkak üzerine gidilmesi, kamuoyunu tatmin
edici biçimde aydınlatılması gerekliliğine biz de inanıyoruz. Esasen bu konuda
hemfikiriz ama bu olayların üzerine nasıl gidilmesi gerektiği konusunda yöntem
noktasında farklı düşündüğümüzü belirtmek isterim.
Geçmişte,
1990 yılında o zaman Vedat Aydın’ın katledilmesiyle başlayan siyasi cinayetler
zinciri 97 yılına kadar gerçekten ülke insanının vicdanını kanatan boyutlara
varmış ve toplumda bir kaos ve anarşi ortamı
oluşturmanın zemini olarak kullanılmıştır. Bu konuda geçmiş dönemlerde de yine
değerli milletvekillerimizin talepleri olmuş, bunlarla ilgili olarak Meclisimiz
bir kısım komisyonlar kurmuş ve bu konuların gerçekten kararlılıkla üzerine
gidilmesi gerektiği noktasında çalışmalar yapmıştır.
Geçmişte
durumdan vazife çıkartan, kamu gücünü kullanan ve esasen devletin ve yargının
yapması gereken görevi bir kenara koyarak kendince tasavvur ettiği bir adalet
anlayışıyla bu cinayetlere yönelen şebekeler olduğu yüce Meclisin de malumudur.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Buna nasıl “Adalet” diyorsun sen!
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Bu cinayetlerle ilgili, şu anda Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bütün siyasi partilerimizin de temsilcisinin bulunduğu İnsan Hakları
Komisyonumuz var ve bu alanlarda derinlemesine, gerçekten tatmin edici bir
araştırma yapılması bu komisyonun temel görev alanına da girmektedir.
Meclis
araştırma komisyonu, bilindiği üzere dört ay süreyle kurulacak bir komisyon.
Bir rakama göre 17 bin, bir bilim adamının yaptığı araştırmada, evvelsi
günlerde yayınlanmış, 1984-2004 arası toplam faili meçhul 2.781 olarak ifade
edilmiş. Tabii, bunlar tartışmalı ama bu, şu gerçeği değiştirmiyor: Bir tane
bile faili meçhul olsa yaşama hakkının kutsallığını anayasasında güvence altına
almış olan bir devletin sorumluların üzerine giderek bunların hesabını sorması
hukuk devleti olmanın bir gereğidir.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Niye karşı çıkıyorsunuz?
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Sayın milletvekilleri, faili meçhul cinayetler özünde
siyasi cinayetlerdir, amacı da anarşi ve kaos ortamı
oluşturmaktır ve çoğu zaman siyasi boşluğun olduğu zamanlarda bunlar neşvünema
bulmuştur, hareket kabiliyetini o dönemlerde kazanmışlardır. Bununla
mücadelenin esasen temel unsuru, işleyen ama hızlı işleyen, adil bir yargı
mekanizması, istikrarlı ve kararlı bir siyasi otorite, bu konuların üzerine
gitmesi noktasında temel iki unsuru oluşturuyor. Devletin içinde ya da dışında,
biraz önce söyledim, durumdan vazife çıkartan ve bu cinayetleri işleyen
şebekeler buna gerekçe olarak terörle mücadele…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – O dönemde görev yapan herkes yargılanmalı.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – …ya da mevcut siyasi iktidarı etkisizleştirmek,
yıpratmak, hatta yıkmak…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Milletvekili olsalar dahi.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – …ya da iç hesaplaşmalar sonucunda bu cinayetlerin
işlendiği yani temel saiklerin bu olduğu da anlaşılmaktadır.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Mehmet Bey, insanlığa karşı suç.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Doğrudur, insanlığa karşı bir suçtur, çok haklısınız
Sayın Vekilim, biz de aynen öyle görüyoruz.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Niye karşı çıkıyorsunuz?
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Bu konuda 2002 yılından itibaren kararlı ve istikrarlı
bir siyasi otoritenin varlığı, görev başında olması, gerçekten Türkiye'nin
hukuk devleti olma noktasında demokratikleşme yolunda aldığı mesafe ve yine
etkin ve hızlı işleyen yargı mekanizması artık bugün bu olayların üzerine
kararlılıkla gitmektedir.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Gerçekten inanıyor musunuz?
SIRRI
SAKIK (Muş) – Şimdi birazdan oylama olacak, bakalım oy verecek misiniz.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Şimdiye kadar hangisinin üzerine gittiniz?
Hangisini çözdünüz?
BAŞKAN
– Sayın Sakık, yeteri kadar konuştunuz, lütfen,
müdahil olmayın yani yapmayın, Sayın Kaplan da konuşacak.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bugün, hepimizin malumu,
güneydoğuda bir kısım, geçmişte görev yapmış emekli kamu görevlilerinin çeşitli
itirafları var.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Bir kısmı hâlâ milletvekili.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – O dönemde bunun bir devlet politikası olduğunu ifade
edenler var. Yargı mekanizması bunlar üzerinde ciddiyetle durmaktadır. Hatta, şâkilerin yani
şikâyetçilerin talebi üzerine kazılan, savcıların nezaretinde kazılan kazılar
yapılmıştır sırf bu cinayetler aydınlatılsın diye. Bunları
küçümsememek lazım. Bu konuda esasen geçmişte de önerge sahiplerinin temel
olarak istemi şu olmuştur, Sayın Pervin Buldan’ın geçmişte Mecliste yapmış
olduğu konuşmanın zabıtlarına da baktım ki çok haklı olarak ileri sürüyor bunu:
Bu konuda bu cinayetlerin üzerine gitmeyen, olayı aydınlatmayan devlet
görevlilerinin yani sorumluların, sorumlularla birlikte görevini ihmal eden
kamu görevlilerinin de bulunması ve yargıya teslim edilmesi gerektiğini ifade
etmişler. Çok doğru, olması gereken de bu çünkü Meclisin temel görevi,
bu konularla ilgili araştırma yapar, eğer suç unsuru tespit etmişse ilgili
savcılığa ihbarda bulunmak yani bir nevi ön inceleme gibi.
Bu
konuda bize yararlı olabilecek bir yöntemi, İnsan Hakları Komisyonu çatısı
altında bu çalışmaların yapılması gerekliliğini ifade ederek esasen belirttim.
Bunların araştırılmasına kesinlikle taraftarız ama İnsan Hakları Komisyonu…
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Taraftarsanız kabul edeceksiniz. Aynı laflar ya! Beş
senedir bu lafları duya duya usandım artık.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – …mesela geçen dönem yüz üç yaşındaki Berfu ananın 12 Eylülden sonra katledilen oğlunun cinayeti
üzerine gitmiş ve konuyu aydınlatmıştır.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Ya biraz samimi olun, samimi!
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Gene, Kırklareli’de bir
vatandaşımızın kaybolmasıyla ilgili İnsan Hakları Komisyonu somut olarak bu tür
olayların üzerine alt komisyonlar marifetiyle gitmiştir. Dolayısıyla, biz…
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – 17 bin tane faili meçhulden bahsediliyor.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu konu hiç polemik
konusu olacak bir konu değil gerçekten.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ya dört senedir, ya dört senedir! Sen yeni geldin buraya
beyefendi.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Samimi biçimde bugün bu konularla ilgili Silivri
yargılamalarındaki bazı sanıkların ifadelerini de…
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Dört senedir konuşursunuz ya!
BAŞKAN
– Sayın Öztürk, lütfen…
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – …basından okuduğunuz zaman, yargının…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bu kadar samimiyetsizlik olmaz ki ya Başkan. Laf başka, iş başka. Dışarı çıktıkları zaman ahkâm
kesiyorlar, Mecliste geldiği zaman “hayır” oyu.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Yargının bu konular üzerinde kararlılıkla durduğunu ve
bu süreci devam ettirdiğini belirtiyor…
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kubat.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – …saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yüreğiniz varsa “evet” diyeceksiniz. Dışarıda
konuşmayacaksınız, burada konuşacaksınız.
BAŞKAN
– Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisi olarak faili meçhul cinayetlerde defalarca araştırma önergeleri verdik
ve bugün de bu araştırma önergesinin görüşülmesini talep ederek Türkiye’de JİTEM’in, itirafçıların, çetelerin, darbecilerin, hukuk
dışına çıkanların, terörle mücadele ediyorum bahanesi adı altında cinayet işleyen
organize şebekelerin tamamının açıklığa, aydınlığa kavuşturulması, darbecilerin
12 Eylülden 12 Marta kadar hepsinden hesap sorulması, Sabahattin Ali’den
günümüze kadar, Ape Musa’dan Milletvekili Mehmet Sincar’ın öldürülmesine kadar binlerce faali meçhul
cinayetin işlendiği ülkemizde Meclisin, gerçek gündemini artık hatırlaması
gerektiğini düşünüyorum.
Şu
olaya iyi bakın, bellekleriniz, hafızalarınız bilgisayar CD’leri gibi
silinmesin. Çok uzak değil, bundan on beş sene önce, 96’da bir Susurluk kazası
yaşandı. Bunun altından çete, darbe, siyasetçi, bürokrat, yargı iş
birlikleriyle işlenen cinayetlerin tamamı çıktı ortaya.
Bu
bir rapor. Bu rapor, dehşet şeyleri ifade ediyor.
O dönemin başbakanları, müfettişlerine böyle bir rapor hazırlatabilmişler. Daha sonraki koalisyon dönemlerinde, Erbakan döneminde Faili Meçhul
Cinayetler Komisyonu kurulmuştur Mecliste ve cinayetlerin uzatmalı çavuşlar
düzeyine kadar nasıl düştüğünü, beyaz Renaultların nasıl cinayet işlediğini, 17
bin faili meçhul cinayetin nasıl işlendiğini, Hizbullah gibi örgütlerin nasıl
kullanıldığını, kayıp silahların neler olduğunu, Batman Valisinin kendi başına
o silahları nereye götürdüğünün hâlâ tespit edilemediğini, hukuksuzluğu, OHAL’i, sansür, sürgün kararnamelerini, bütün dönemin bütün
rezaletlerini bu raporun içinde görebilirsiniz.
Peki,
1996’da bu kaza yaşanmamış olsaydı ve ezkaza bu raporla bu cinayet ilişkileri
belgelenmemiş olsaydı çıkmayacaktı ortaya ki bunun temelinde Millî Güvenlik
Kurulunda kararlaştırılmış cinayetlerin, Kürt iş adamları listelerinin
yayınlandığı ve enselerinden birer kurşunla Diyarbakır’da, Batman’da
öldürüldükleri günlerde hukuk yoktu, hukuk rafa kaldırılmıştı ve olağanüstü
hâlde yaşanan bu süreci, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 93-97 arasını
“Türkiye’de hukuk yoktur.” diyerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine iç hukuk
yollarının tüketilmesine gerek görmeden başvuruların kabul edildiği dönemdir. O
dönem, bu cinayet zanlıları “Terörle mücadele ediyorum. Vatan, millet, Sakarya”
edebiyatının arkasına sığınıp bu cinayetleri işliyorlardı.
Bugün
Hükûmet bu konuda kararlılığını ortaya koyuyorsa niye faili meçhul cinayetlerin
araştırılmasına karşı çıkıyor, anlamakta güçlük çekiyoruz. Bugün, o dönemin
faili meçhul cinayetlerini, suç organize şebekelerini, kumarhanelerin ilişkilerini,
kaçakçılık yapanları, şehit cenazeleriyle uyuşturucu taşıyan görevlileri,
bürokratları… Bakın, Almanya’nın istihbarat raporlarında devletin çok üst
düzeyinde olan kişilerin isimleri kırmızı bültenlerin içinde geçiyor. Şimdi,
bir dönemin, bu karanlık dönemin hiçbirini aydınlatamayan Türkiye,
hesaplaşamayan bir Türkiye, kendi demokrasisini de kuramaz, yeni bir anayasayı
da bu temel üzerinde şekillendiremez arkadaşlar.
Dikkat
edin İspanya’ya, GAL çeteleriyle nasıl hesaplaşıldı? Orada Baltasar
Garzon gibi yargıçlar vardı, hükûmetin, iktidarın
içişleri bakanından emniyet genel müdürüne kadar cinayet işleyen şebekelerinin
memurlarını örtülü ödenekten nasıl beslendiklerini teker teker ortaya
çıkarırken benim İçişleri Bakanım “Profesör Büşra Ersanlı
bölücülük dersi verdi, halkı isyana teşvik için eğitim verdi.” diyor.
Bu
kürsüden davet ediyorum İçişleri Bakanını, eğer yirmi dört saat içinde bunun
belgelerini çıkarıp ortaya koymazsan ve bunu koymadığın takdirde müfteriliğini
kaldırmazsan, istifa etmezsen sen insan değilsin diyorum. Senin Susurluk
çetelerinden, onu koruyan ve kollayanlardan hiçbir farkın yok. Sen TCK savcısı
mısın? Elinde belge mi var? Dinledin mi?
BAŞKAN
– Sayın Kaplan, lütfen...
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Evraklar mı var elinde? Hangi belgeye dayanarak çıkıyorsun?
Avukatının bile ulaşamadığı bir suçlama karşısında 21’inci yüzyılda Susurluk’a
rahmet okuturcasına profesörleri, öğretim üyelerini, üstelik de bütün
profesörlere hakaret edercesine “Binlercesinden birini aldık, ne olmuş?” diye
söylerseniz...
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Başkanım, Hükûmet yok. Böyle bir Meclis olur mu? Hükûmet yok
orada. Nerede Hükûmet? Hükûmet gitsin yerinde otursun, orada ne işi var?
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, faili meçhul cinayetlerle hesaplaşmak hukukla
olur, insan haklarıyla olur, demokrasiyle olur, bağımsız yargıyla olur. Siz
bağımsız yargıyı, özel güvenlik mahkemelerini, DGM’lerin yerine koyarak,
sıkıyönetim mahkemelerinin yerine koyarak, örfi idarelerin yerine koyarak
atadığınız savcılarla, atadığınız hâkimlerle senelerce süren uzun
tutukluluklarla, milletvekillerini, aydınları, yazarları tıpkı Susurluk
döneminde olduğu gibi içeri atarsanız sizin Susurlukçulardan ne farkınız var,
ne farkınız kalır, nedir ayrımınız söyler misiniz? Susurluk’ta da hukuk yoktu,
şimdi de hukuk yok. Susurluk’ta da yargı yoktu, şimdi de yargı yok. Susurluk’ta
da gizli dinleme vardı, şimdi dinleme var. Susurluk’ta da gizli soruşturmacı
vardı, şimdi de var. Susurluk’ta işkenceci vardı, şimdi de var. Ne değişti
arkadaşlar, ne değişti?
Üç
yıl yargılamadan insanları içeride tutmanın vicdanı nedir, insanlığı nedir,
adaleti nedir, hukuku nedir? Siz bu ülkeyi korku imparatorluğuna çevirdiniz. Bu
ülkeyi korku imparatorluğuna çevirmekle kalmadınız, bu ülkenin insanlarının
başına, herkesin başına bir Susurlukçu gibi bir tane görevli, bir silahlı
diktiniz. Burada neden korkuyorsunuz? Çünkü araştıramazsınız. Bunu
araştırırsanız şu fotoğrafa bakacaksınız: Bu fotoğraftan birkaç tanesini kendi
içinizde çok önemli görevlerde görürsünüz. Araştırırsanız failleri AK PARTİ’nin içinde görürsünüz. Araştırırsanız failleri
Hükûmetinizin içinde görürsünüz. Araştırırsanız bürokratlarınızın içinde
görürsünüz.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) – Aynaya bak, aynaya.
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Bunun için yüreğiniz el vermiyor. Bunun için cesaretiniz
yok. Bunun için tutturmuşsunuz bir KCK, Kürt aydınlarını içeri, siyasetçilerini
içeri, seçilmişlerini içeri alırsınız. Tutturmuşsunuz bir Balyoz, Ergenekon;
orada da adil yargılamayı beceremeyip yüzünüze gözünüze bulaştırıyorsunuz. Bu
Meclisin 8 tane milletvekili üç senedir içeride, 8 tane milletvekiliyle ilgili
burada bir irade tezahür edemiyorsunuz. Yargı yoksa,
hukuk yoksa, adalet yoksa, vicdan yoksa en temel hakların ve hürriyetlerin
başında gelen yaşam hakkı da yoktur, temel hak ve özgürlükler de yoktur,
demokrasi de yoktur; insanlık da ölür orada, vicdan da ölür orada ve öylesine
bir kara tehlike musallat olur ki bu ülkeye sizin getireceğiniz yönetim tarzı,
Başkanlık tarzı padişahlıktan da daha otokratik,
ondan da öte insanlarını vatandaş değil tebaa olarak gören, ondan da öte
“Benden başka kimsenin bu ülkede yaşama hakkı yoktur.” diyen bir anlayışa
sığınır.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Sen de Ergenekoncusun.
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Ape Musa’nın eli yakalarınızdadır,
Ape Musa gibi bir aydının, bilgenin eli yakanızdadır.
Onun katillerini araştırmaya karşı çıkıyorsunuz. Bu Meclisin bir üyesini
öldürdü Susurlukçular… Bakın, Mehmet Sincar’ı
öldürdüler. Bu Meclisin üyesini öldürenlerin araştırılmasına karşı
çıkıyorsunuz. Gelin, bu hukuksuzluklar karşısında gelin hep beraber cinayetlere
karşı, hep beraber karanlığa karşı “Vatan, millet, Sakarya” edebiyatını
bırakın. Terörle mücadele adı altında insan haklarına saldırıyı bırakın.
Hukuka, hukuksuzluğa karşı gelin birlikte hareket edelim. Burada yürek ister,
cesaret ister, inanç ister, kararlılık ister. Eğer siz bunu araştıramıyorsanız
sizin her şeyiniz beraber hikâyedir. Hikâyeyle uyutmaya devam edersiniz ama
size faturası da an gelir öyle ağır olur…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Devamla) – …sizi yargıladığı zaman Uluslararası Ceza Mahkemesinden
kurtaracak bir kişi bulamayacaksınız ve ve suçunuz
insanlık suçu olacak…
BAŞKAN
– Sayın Kaplan, lütfen… Lütfen kürsüyü terk ediniz.
HASİP
KAPLAN (Devamla) – …soykırım suçu olacak, insanlar karşınızda olacak.
Hepinizi
vicdana davet ediyorum.
Saygılarımla.
(BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili.
Buyurun
Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün
siyasi partilerimizin üç grup önerileri var. Grup önerilerinin amacı, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündeminde olan konuları dizayn
etmektir. Her gün Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı masalarımızın
üzerinde duran, milletvekillerinin tabiriyle “kırmızı gündem” diye ifade edilen
konuları görüşmek üzere burada toplanırız.
Nitekim,
dün de ifade etmeye çalıştığım gibi, siyasi parti grup başkan vekilleri
pazartesi günleri telefon istişaresiyle o hafta içerisinde konuşulacak konuları
gündeme getirirler. Salı günkü yaptığımız görüşme çerçevesinde, bizim dün ve
bugün, gündemimizde bulunan uluslararası sözleşmeleri çıkarmakla ilgili grup
başkan vekillerimizin yaptığı anlaşma vardı, ama,
maalesef dün bir siyasi partimizin verdiği grup önerisi münasebetiyle ve salı
günkü yaşadığımız olumsuzluklar dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmasını engellemek amaçlı, İç Tüzük’ten
kaynaklanan hakların istismarı sonucunda, biz de çalışma saatlerini 14.00-23.00
arasına alarak, bekleyen uluslararası sözleşmeleri çıkarmak amaçlı bunu yaptık.
Bakınız,
biraz sonra Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği, yurt dışında yaşayan
Türklerle ilgili sorunların araştırılması konusunda araştırma komisyonu
kurulmasıyla ilgili grup önerisini görüşeceğiz, ondan sonra da veya daha önce,
hangisi, Cumhuriyet Halk Partisinin aynı konuyla ilgili, faili meçhullerle
ilgili araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili önergeleri görüşeceğiz, kabul
edilip edilmemesini.
Değerli
arkadaşlar, buradaki asıl konu gündemi değiştirmek. Eğer
siyasi parti grupları haftalık olağan konuşmalarında, grup başkan vekilleriyle
yaptıkları istişare sonucunda, şu konuyu gündeme getirelim derlerse, burada
milletvekili arkadaşlarımız dikkat ediyordur, muhalefetten grup başkan
vekilleri iktidar grup başkan vekilleriyle Meclis çatısı altındayken, iktidar
grup başkan vekilleri yine muhalefetten grup başkan vekilleriyle Meclis çatısı
altındayken, o günün gündemini de değiştirme imkânlarına sahip olduğuna sizler
de şahit oluyorsunuz. Bu meseleler, konuşularak, istişare edilerek
yapılacak meseleler.
Dün,
Türkiye Büyük Millet Meclisi değerli milletvekilleri AK PARTİ Grubunun çalışma
saatleri ve programıyla ilgili grup önerisini oylarıyla kabul ettiler. 5 Ocak
tarihine kadar yapacağımız program belli, olağanüstü bir iş olmadığı takdirde,
salı günleri 15.00-20.00, diğer günlerde 14.00-23.00 şeklinde çalışacağız.
Bakın,
faili meçhullerle ilgili gocunacak hiçbir şeyi olmayan tek parti, iktidar varsa
o da Adalet ve Kalkınma Partisidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – O zaman “Evet” oyu kullanacaksınız. Öyle kaçmak yok.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bugüne kadar çeşitli rakamlar var, çeşitli ifadeler var.
Kimi 17 bin diyor, kimi 3 bin diyor.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Bir tek kişi, bırak 3 bini, bir tek kişi…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Cumhuriyetin kuruluşundan bu tarafa olan faili meçhullerin
olduğunu ifade edenler var.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Erbakan döneminde araştırıldı. Siz niye korkuyorsunuz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Ama özellikle 1970 yılından itibaren bilim adamları,
gazeteciler, toplumun kanaat önderleriyle ilgili faili meçhul cinayetlerini
devlet adına yaptığını iddia eden canilerin de var olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bugün,
Balyoz Davası’yla, Türkiye'nin seçilmiş Parlamentosunun idare etmesine engel
olmaya çalışan kişilerin yargılandığını ve bu iddianamedeki tutanakların da ne
olduğunu incelediğiniz takdirde tüylerinizin diken diken
olduğunu görürsünüz.
Faili
meçhullerle ilgili araştırma komisyonunun kurulması… İç Tüzük’ü
açtığınızda görürsünüz, çalışma süreleri belli, İç Tüzük 105’inci maddede
çalışma süresinde deniyor ki, araştırma komisyonlarının çalışma süresi üç
aydır. Eğer süre yetmediği takdirde bir ay daha Meclis Başkanlığından talepte
bulunur, Meclis Başkanlığı uygun görürse bir ay ilave süre verir. Geçen dönemde
yine bu konular tartışıldı. Dedik ki: “Bu üç aylık süre içerisinde bunu
yapamayız.” Bir de taa eskilerden alarak bu konuyu
tavsatırsanız, bu konuyu içinden çıkılmaz hâle getirirseniz, sonuca
ulaşılamayacak bir noktaya getirirseniz faili meçhul cinayetlerle ilgili
yapılacak araştırma komisyonunu amacına ulaşmak yerine, o insanların
vicdanlarını rahatsız edecek, huzursuz edecek, sonuç almayacak bir noktaya
getirirsiniz.
Bizim
iktidarımız döneminde… AK PARTİ iktidarından önceki dönemlerde faili
meçhullerle ilgili komisyonlar kurulmuş ama hiçbir netice alınmamış.
Değerli
arkadaşlar, geçen dönemde 1970 yılından bu tarafa faili meçhul cinayetlere
kurban gitmiş insanların yakınları, aileleri, siyasi parti gruplarını ziyaret
ettiler. Bizim grup başkan vekillerimizden Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı, şimdi Başbakan
Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ’ın da olduğu grup başkan vekili arkadaşlarımız
heyetleri dinlediler. “Onlarla ilgili yaptıkları konularda belirli bir zamanı
seçelim, belirli bir olayı seçelim; olayın üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi
kısıtlı zaman içerisinde ne yapabilirse onu yapsın.” dedik. Baktık, bu konuyla
ilgili olmuyor ve geçen dönemde İnsan Hakları Komisyonunda sürekli olarak
çalışabilecek faili meçhul cinayetlerle ilgili alt komisyon kurulmasına siyasi
partilerimizin mutabakatıyla karar verdik.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, faili meçhul cinayetler bu ülkenin kötü bir anısıydı ve
Türkiye Cumhuriyeti devleti 2002 yılına kadar faili meçhul cinayetlerle,
işkencelerle anılan ülke olur, yurt dışına giden milletvekillerimiz bu konuyu
savunmakta güçlük çekerlerdi. Başı öne eğik giderlerdi, çünkü söyleyecekleri
bir cevap, araştıracakları bir imkân ve fırsat da bulunmuyordu, fırsat da
verilmiyordu. Ama 2002 yılından itibaren bir tek Profesör Doktor Nihat Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili kısım…
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – 116 tane var, 116…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bir tek Profesör Doktor Nihat…
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – 116 tane var!..
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – O PKK’nın öldürdükleri olabilir. PKK’nın, KCK’nın desteğiyle öldürülmüşler olabilir.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Listesi burada!
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – İnsan hakları raporlarına bak!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, şu anda biraz önce konuşan milletvekili bizi vicdan
muhasebesine tabi tutarken…
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Aydın Erdem sizin döneminizde faili meçhul…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – 1984 yılından bu tarafa 40 bin insanımızın hayatını
kaybettiği, daha bundan on gün önce karnında bebeğiyle birlikte -cinayet
işleyerek katlettiği- şehit ettiği annenin ve onların ailelerinin
huzursuzluğunu vicdan muhasebesi yaptığında nereye sığdıracak acaba?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Gelin, bütün hakikatleri araştırmaya var mısınız? Bütün
hakikatleri araştıralım; var mısınız?.. O yürek var
mı?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, bu memlekette 11 bin civarında polis, güvenlik
güçleri şehit verilmişse, katledilmişse bunun hesabını, vicdan muhasebesini
vermek mecburiyetindesiniz.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Hakikatler komisyonu kuralım, buyurun, herkesi yargılayalım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Şunu ifade ediyorum: Şu anda sizin getirdiğiniz, bütün
siyasi partilerin getirdiği önergeler, bizim yaptığımız gündemi değiştirmek,
gündemden sonra bir şey konuşmamak...
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Sizin gündeminiz mi var?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Eğer okursanız, Barış Demokrasi Partisinin, Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisini okursanız, konuşursanız, araştırma komisyonu
kurulmasıyla ilgili önergelerin konuşulması ve gündemin bu şekilde devam etmesi
şeklinde ifadedir. Bu, açıkçası, milleti aldatmaktır.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Ayıp, ayıp!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Konuşuruz, siyasi parti gruplarıyla bir araya geliriz…
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Ayıptır! Yani yüreğiniz el vermiyor!
GÜLAY
DALYAN (İstanbul) – Sus! Biz seni dinledik, sus sen de!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – …o çerçevede deriz ki: “Faili meçhul cinayetlerle ilgili
konularda sınırları çizelim ve İnsan Hakları Komisyonunda…”
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Yani, ayıp oluyor, yakışmıyor!
GÜLAY
DALYAN (İstanbul) – Sus! Biz seni dinledik.
BAŞKAN
– Lütfen müsaade edin sayın milletvekilleri…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – “…İnsan Hakları Komisyonunda da biz alt komisyonu kurup bu
konuyu görüşelim.” deriz.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Yaşam hakkını araştıralım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Ama, şu anda, tamamen bir popülizm
yaparak…
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Hangi popülizm?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – …fırsatçılık yaparak milletin yüreğindeki yara olan bu
konuyu…
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – 18 bin cinayet popülizm midir?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – …Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini değiştirmek
amaçlı yapılan konuşmanın, biraz önce söylediği vicdan muhasebesiyle
karşılaştırdığında, yüreği yanan ailelerin yürek acılarını depreştirmenin hangi
vicdana sığdığını…
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Gelin, hepsini araştıralım. Hepsini araştırmaya var mısınız?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – …konuşmacıların, bizi bu vicdansızlıkla itham eden kişilerin
vicdanına, o ailelerin vicdanına, gönüllerine havale ediyorum.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Hakikatler Komisyonunu kurmaya var mısınız?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri…
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – İnsanlar kemik arıyor, kemik…
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Gelin, hakikatler komisyonu kuralım.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın Kaplan… Konuştunuz on dakika… Lütfen
müsaade edin hatip konuşsun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, faili meçhullerle ilgili…
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – İlk önce onları bulun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Faili meçhullerle ilgili, tekrar ediyorum, altını çizerek
ifade ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Tanrıkulu…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – AK PARTİ iktidara geldiği günden bu tarafa…
BAŞKAN
– Sabırlı olun…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – …ne bir işkence olayına şahit olunmuştur ne de -bir olay
hariç olmak üzere- faili meçhulle karşı karşıya kalınmıştır.
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Sizin döneminizde…
BAŞKAN
– Sayın Tuncel…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Yarası olmayan, gocunmayan tek siyasi parti Adalet ve
Kalkınma Partisidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – O zaman niye açmıyorsunuz?
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Hesap verin!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Faili meçhul cinayetlerle ilgili bizim yaptığımız icraatı
takdir etmek gerekirken, bizim yaptığımız faaliyetleri alkışlamak gerekirken…
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Siz getirin önergeyi araştıralım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – …burada vicdan muhasebesine davet etmek hiç yakışık almayan
bir davranıştır.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Ayıptır, ayıp!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Siz, öncelikle, 19 Ekim tarihinde KCK’ın,
PKK’nın katlettiği anaların, ailelerin gözyaşlarının hesabını verin.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – “Gelin, cinayetlerin hepsini araştıralım.” diyoruz. Gelin,
hakikatler komisyonu kuralım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bir milletvekiliniz kalktı dedi ki: “PKK neyse KCK odur.”
dedi. Bir milletvekiliniz kalktı dedi ki: “Kandil ta bizim merkezimizdir.”
dedi. Siz Kandil’in işlediği cinayetleri lanetleyemiyorsunuz, kınayamıyorsunuz…
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI
SAKIK (Muş) – Ayıp, ayıp!
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Ne çarpıtıyorsun! Susurluk var, Susurluk! Çarpıtma! Elitaş, şu fotoğraflara iyi bak, aranızda görürsünüz
bazılarını!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – …2002 yılından bu tarafa AK PARTİ iktidarının faili
meçhullerle ilgili yaptığı mücadeleyi, işkenceyi durdurup başı dik bir ülke
hâlinde uluslararası camiada temsil edilmesini ruhunuza, içinize
sindiremiyorsunuz.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Bunları gör, o raporları oku!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bir Türk vatandaşı olarak gurur duymanız gereken durumdan
maalesef rahatsızlık hissediyorsunuz. Niye?
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Bir Kürt vatandaşı olarak sizin bu politikalarınızı
eleştiriyoruz.
BAŞKAN
– Sayın Tuncel, lütfen…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Siz bugün “Kürtlerin savunucusuyuz.” diye ifade edip onlara
işkence eden bir konumdasınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapması gereken en önemli iş
PKK’nın zulmünden bu milleti kurtarmaktır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
Sayın
Vural, sizin bir söz talebiniz var, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin terörle mücadelesini hukuk ve siyasi meşruiyet
içerisinde yürütmeye kararlı olduğuna ilişkin açıklaması
OKTAY
VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında
zannederim 15 Temmuz 2011 tarihinde sizin başkanlığınızda o zaman
askerlerimizin şahadetiyle ilgili olarak siz bir konuşma yapmıştınız. Daha
sonra üç parti olarak bir deklarasyon yayımlamıştık;
Türkiye'nin bölücü terörle mücadelesinin demokratik ve siyasi meşruiyeti
olduğunu ifade etmiştik. Türkiye'nin terörle mücadelesini demokrasi dışı ya da
hukuki meşruiyet dışına taşıyarak mahkûm etmek isteyenlere karşı dimdik ayakta
durmamız lazım. Bu çerçevede, hukukun dışına taşarak, bu konularla ilgili,
terörle mücadelenin bu şekilde karartılmasına yol açanlarla ilgili olarak da
Hükûmetin bunun arkasındakilerin hepsinin açığa çıkartılması konusunda her
türlü girişimin yapılmasını biz de istiyoruz. Ama şunu ifade etmeliyiz ki,
Türkiye Cumhuriyeti devleti terörle mücadelesini hukukun içerisinde, siyasi
meşruiyet içerisinde yürütmeye kararlıdır. Bu çerçevede yürütülmesi için her
türlü girişimin de yanında olacağımızı ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım, Sayın Elitaş
grubumuzu hedef alarak, verdiğimiz araştırma önergesi faili meçhul cinayetlerle
ilgili olmasına rağmen bunun dışına çıkıp grubumuzun bazı söylemlerde
bulunduğunu tarif ederek, olayları çarpıtarak sataşmada bulundu. Bu konuda
grubumuz adına söz almak istiyorum.
BAŞKAN
– Grubu hedef alarak konuştunuz...
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Evet efendim…
BAŞKAN
– Hayır, siz de diyorum Sayın Elitaş’ın grubunu hedef
alarak konuştunuz.
Yerinizden
açacağım.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Hayır, almadım. Ben konuyla ilgili, faili meçhullerle ilgili
konuştum. Kendisi faili meçhullerden dışarı çıkararak…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, failleri tekrar ettim. Kendileri inkâr
ediyorlarsa çıksın söylesin.
BAŞKAN
– Ne söyledi?
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan..
BAŞKAN
– Bir dakika Sayın Ünal… Ne söyledi yani?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım, on dakika konuşmasının tamamını faili
meçhullerle ilgili konunun dışında kullanarak…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklara bakın Sayın Başkanım, tutanaklarda hep faili
meçhullerle ilgili konuştum…
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – …kendi zamanlarında, kendi dönemlerinde faili meçhul
cinayetlerin olmadığını söyleyerek, “Kendi dönemimizde bu tür suçlar
işlenmemiş.” diyerek, “Bir tek kişi, Hablemitoğlu’nun
dışında yoktur.” diyerek gerçeğe aykırı beyanlarda bulundu ve bizim
partililerimizin de söylemlerine atıfta bulundu.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, komisyon dışı…
BAŞKAN
– Tamam, bunun sataşma neresinde?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Daha ne olsun efendim? Daha ne olsun?
BAŞKAN
– Hayır, kendi dönemlerinde faili meçhul olmadığını söylemenin, sataşma
neresinde, onu soruyorum.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Şimdi, biz bu dönemde, bu iktidar döneminde de faili meçhul
cinayetlerin sürdüğünü söylüyoruz, hukuksuzluğun şimdi de sürdüğünü söylüyoruz
ve tamamının araştırılmasını istiyoruz.
BAŞKAN
– Anladım da yani Sayın Elitaş’ın size sataşması
neresinde?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Daha sataşmak için ne gerekiyor Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Lütfen yani Sayın Kaplan… Sataşma olarak…
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Yani sataşmak için ve cevaplamak için AKP’li mi olmamız
lazım? Başkan, yapmayın, biraz adil olun. Bir grup başkan vekili olarak şurada
çıkıyorum bizi ilgimiz olmayan olaylarla…
BAŞKAN
– Şimdi, Sayın Kaplan, bir saniye… Sayın Kaplan, söz istemek için el
kaldırdınız, ne söylemek istediğinizi sormak için söz verdim ben size. Önce bir
sataşmanın olması gerekir ki arkasından söz alın. Kaldı ki bakın, mikrofonu da
açtırdım. Yani Grup Başkan Vekilisiniz, söyleyeceğiniz başka şeyler varsa bunu
söyleyebilirsiniz ama ben sataşma olarak değerlendirmiyorum.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım, grubumuzun milletvekillerinin böyle
konuşmalar yaptıklarını söyledi, ben de böyle bir konuşmanın…
BAŞKAN
– İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesi gereğince söz
veriyorum, oradan, yerinizden konuşabilirsiniz fakat sataşma söz konusu değil
yani onu özellikle açıklamak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Lütfen,
sayın milletvekilleri, lütfen…
Buyurun.
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, faili meçhul cinayetlerin araştırılmasına
ilişkin açıklaması
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş kendi
hükûmetleri döneminde bir tek Hablemitoğlu faili
meçhul cinayeti olduğunu söyledi. Önünüzde İnternet var, “Google”a
girin İnsan Hakları Derneği ve MAZLUMDER’in 190 tane
faili meçhul cinayet var. Aydın Erdem, Şerzan Kurt…
Bunların hepsi sizin iktidarınız döneminde işlenen faili meçhul cinayetlerdir.
Şimdi, bu raporların hepsinde bu var. Biz burada faili meçhul cinayetler
araştırılsın diyoruz. Biz şunu söylüyoruz iktidar partisine: Gelin, hakikatleri
araştırma komisyonuna çevirelim, bunu kuralım. Örgüt, devlet, karanlık, çete,
organizasyon, kim ne suç işlemişse gelin hepsini beraber araştıralım. Var
mısınız?
DURDU
MEHMET KASTAL (Osmaniye) – KCK dâhil.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Bunu koyalım yüreklice. Yoksa bunun arkasından kalkıp… Bizim
parti grubumuzdan birinin Kandil’de böyle dediğini, son olaylarda bu
yaşandığını… Ben size Susurluk’un yıl döneminde işlenen faili meçhul
cinayetleri, JİTEM’i, itirafçıları, tetikçileri,
işlenen cinayetleri anlatıyorum, gelin, bunu araştırın diyoruz. Ya bunu
araştırırsınız ya da karşısında durursunuz. Karşısında duruyorsunuz ama eğer
başka argümanınız varsa gelin hakikatler komisyonu
koyalım. Türkiye’deki bütün gerçekleri araştıralım. Birlikte, Meclis olarak
buna karar verelim, birlikte çalışalım. Benim davetimdir. Mecliste hakikatler
komisyonu kurulma davetini AK PARTİ’ye yapıyoruz.
Buyurun.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, izin verirseniz bir cümle söyleyeceğim.
Sayın Milletvekili beni dinlememiş. Bazı konulara takılmış. İzin verirseniz bu
konuyu bir cümlede açıklayacağım.
BAŞKAN
– Bir cümle ama. İç Tüzük’ün
60’ıncı maddesi gereğince.
4.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İnsan Hakları Komisyonunda bütün siyasi
partilerin temsil edildiği bir alt komisyonun kurulmasına ve faili meçhul
cinayetlerin bu komisyonca araştırılmasına ilişkin açıklaması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, araştırma komisyonlarıyla ilgili,
kurulmasıyla ilgili verilen grup önerilerinin içeriğinin ne olduğunu biliyoruz
ve rahat olduğumuzu da ifade ediyoruz. Bu komisyonların da kurulması
gerektiğini söylüyoruz. Geçen dönem bir adım attık. İnsan Hakları Komisyonunda
bu konuyla ilgili bir alt komisyon kurulsun, bütün siyasi partilerin temsil
edildiği, BDP’si, MHP’si, CHP’si ve AK PARTİ’nin temsil edildiği milletvekillerinden oluşan bu
komisyon bunu araştırsın…
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – …ama İç Tüzük 105’inci maddesine göre üç aylık süre var.
BAŞKAN
– Açıkladınız Sayın Elitaş.
Teşekkür
ediyorum.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Tamam, getirin kabul ediyoruz. Diğer gruplar da kabul ediyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Fakat bu konu çok kapsamlı değil, sadece gündem değiştirmek
amacıyla verilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – O anlamda biz bu önergeyi reddediyoruz. Gündem değiştirme
amacıyla verilmiştir.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Getirin, kabul ediyoruz kardeşim. Laf etme… Getirin, getirin,
sözünüzün arkasında durun.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım…
BAŞKAN
– Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, sizi göreve davet ediyorum. Hükûmet yok,
neyi oyluyorsunuz siz?
BAŞKAN
– Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.40
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu),
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Öneriyi
okutuyorum:
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- Ülkemizden yurt dışına göç eden
işçilerin ve ailelerinin yaşadıkları sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin
3/11/2011 Perşembe günü Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına; Gündemdeki sıralama ile Genel
Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin MHP Grubu önerisi
Tarih:
03.11.2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun 03.11.2011 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti
Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini
İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
02
Kasım 2011 tarih ve 676 sayı ile “Ülkemizden Yurt Dışına Göç Eden İşçilerin ve
Ailelerinin Yaşadıkları, Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Amacıyla” verdiğimiz Meclis Araştırma önergemizin 03.11.2011
Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü
Birleşiminde, yapılmasını Meclis Araştırmasının kabulü halinde ayrıca Gündemin
20 inci sırasında yer alan Suç Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El
Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının gündemin
1 inci sırasına alınarak, bu kanun tasarısının bitimine kadar Genel Kurulun
çalışması önerilmiştir.
BAŞKAN
– Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun ikinci önerisi olan ve elimizdeki
Meclis gündeminde “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının 20’nci sırasında yer alan 15 sıra sayılı Suç Gelirlerinin
Aklanması, Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına
İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun öncelikle görüşülmesini talep
ediyoruz. Çünkü son dönemde artan terör olaylarıyla ilgili ve buna
destek olan finansman kaynaklarının kontrol altına alınarak terörün önlenmesine
yönelik ciddi bir kanun tasarısı olduğunu düşünüyoruz. İnşallah, Meclisin siz
değerli üyeleri de aynı düşünceyle bunu kabul eder, bunu da ülkemiz adına
hayırlı bir hizmet olarak bugün gerçekleştirmiş oluruz.
Şimdi,
grubumuzun önerisi olan ve elli yıl önce 30 Ekim 1961 yılında Türkiye ile
Federal Almanya hükûmetleri arasında imzalanan, âdeta toplumda “Umuda yolculuk”
olarak bilinen yurt dışı göç anlaşmasının yıl dönümü nedeniyle Türkiye’nin
gündemine tekrar gelen yurt dışına göç eden işçilerimizin ve ailelerinin
yaşadıkların sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırmasının açılmasını talep ettiğimiz önergemizle ilgili
konuşmak istiyorum.
Öncelikle,
sözlerimin başında, 26 Ekim ve 30 Ekim tarihleri arasında söz konusu anlaşmanın
50’nci yıl dönümü sebebiyle TRT ve Devlet Demiryolları Genel Müdürlüklerinin iş
birliğiyle organize edilen ve Türkiye’den medya mensupları başta olmak üzere,
elli yıl önce İstanbul Sirkeci Garı’ndan trene binip Almanya-Münih Garı’na tren
yolculuğu yaparak göç etmiş işçilerimizin de içinde yer aldığı tren seferinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına birlikte olmaktan onur duyduğum başta Sayın
Meclis Başkanı Cemil Çiçek, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan Konya
Milletvekili Sayın Mustafa Kabakçı, Trabzon Milletvekili Sayın Safiye Seymenoğlu, Elazığ Milletvekili Sayın Sermin Balık, Manisa
Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ, Düzce Milletvekili Sayın Fevai
Arslan; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görevli Sayın Ömer Süha Aldan ve
şahsımla birlikte, sonradan Sayın Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın da
katıldığı güzel yolculuk için birlikte olduğumuz arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum. Gerçekten, hem Meclisimiz adına bir kaynaşma örneğini
yaşadık hem de elli yıl öncesi bu yolculuğa çıkmış birçok vatandaşımızla gerek
birlikte gerekse ayrı ayrı dertleşme imkânını bularak onların sorunlarını
birinci ağızdan dinleme fırsatı bulduk. Bu yolculukta edindiğim birkaç intibanın dışında bu konuyla ilgili olarak, özellikle de
50’nci yıl dönümü nedeniyle medyaya da yansımış, konu üzerinde emek vermiş,
akıl yormuş bazı yazarların da görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Her
şeyden önce, bu yolculuğa elli yıl öncesi “umuda yolculuk” olarak çıkmış
insanlarımızın bugün bazılarının gelmiş olduğu iyi noktadan memnuniyet
duyduğumu ifade etmek istiyorum. Sanatçılarımızdan tutun, Fatih Akın, Mesut
Özil gibi sporcularımıza kadar ikinci kuşakta, üçüncü kuşakta Türk genci olarak
göğsümüzü kabartacak örnekler var, iş adamları örnekleri var. Bunlar birçok
basında ve medyada yer aldığı için onlarla çok fazla vakit harcamamaya özen
göstereceğim ancak birçok insanın üzerine gitmeye cesaret edemediği ama o
yolculukta bunları yaşayan insanların “Fazla duyulmasın, kimseyi de rahatsız
etmeyeyim.” düşüncesiyle zorlanarak dile getirdikleri birkaç konuyu sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Her
şeyden önce en çok rahatsızlık duydukları konu 80’li yıllardan itibaren
birikmiş sermayelerinin hem Almanya tarafı hem de Türkiye tarafından
-kendilerinin ifadesiyle, tırnak içinde söylüyorum- vurguna dönüştürüldüğü
rahatsızlığıdır. Yani adına kamuoyunda “İslami holding” denen, halka arz
yöntemiyle yabancı ülkelerde tasarruf sahibi olmuş vatandaşlarımızın
tasarruflarının değerlendirilmesi amacıyla, Türkiye’de bu sermayelerin nerede
kullanıldığının sonradan anlaşılamadığı bir gerçekle karşı karşıya olmuş
olmaları, bunları en çok yaralayan ve üzen konuların başında gelmektedir.
Bu
konuyla ilgili Meclisin 22’nci Döneminde bir Meclis araştırması raporu
hazırlanmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmüştür. Cumhuriyet Halk
Partisinin önerisiyle bu konuda komisyon kurulmuş, çalışmış, rapor açıklanmış
ama maalesef, 22’nci Dönem, geçen 23’üncü Dönem ve bu dönemin bugününe kadar
burada geliştirilen öneriler, alınması gereken tedbirlerle ilgili Hükûmetin,
üzülerek ifade ediyorum, kılını dahi kıpırdatmamış olması bu insanları
yaralayan en önemli konuların başında gelmektedir.
Geçen
dönem şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna mensup bazı arkadaşlarımla
birlikte hiç veremediysek bu konuyla ilgili en az yirmi tane soru önergesi verdik.
Üzülerek ifade ediyorum ki hiçbir ilgili bakandan doğru dürüst bir cevap
alamadık.
Şimdi,
bu sorunun çözülmesi lazım. Yani o raporda bu Meclisin, yüce
Meclisin siz değerli üyelerinin de içinde bulunduğu bir grup arkadaşımızın
hazırlayarak geliştirdiği önerileri yeniden gündeme taşıyıp mutlaka uygulamaya
koymamız lazım. SPK’nın bu konuda yasal düzenlemesinin acilen
gerçekleştirilmesi lazım.
“Peki,
başka ne var?” derseniz, bu konuyla ilgili sadece bir iki cümleyi aynen aktarma
olarak euraktiv.com.tr Yayın Yönetmeni Sayın Kerem Çalışkan’ın ifadesiyle, 21/9/2011 tarihli medyada da “Başarısız Göç Öyküsü”
başlığıyla çıkmış yazıdan birkaç cümleyi paylaşmak istiyorum: “Bu paraların çok
ciddi bir kısmı da daha sonra, 80’li yıllardan başlayan İslami holdingler
vurgununda heba olup gitti. Camilerde toplanan paralar sefil ve sahtekâr
insanların elinde buhar olup uçtu. Kurulan onlarca holding birer sahtekârlık
makinesi gibi Almanyalı Türklerin parasını eritti.”
Devamı
var, fazla üzerine gitmeyeceğim.
Bu
furyada Türk işçilerinin kaybolan parasının miktarı kimilerine göre 40 milyar euro civarındadır. Geçen dönemki raporlarda zikredilen
rakam 30 milyar euro civarındaydı. 30 ya da 40, 3
bile olsa çok önemli ama bu insanlar yılların -otuz yıllık, kırk yıllık-
birikimini, inanmışlar, “Müslüman” demişler, insanlara teslim etmişler,
aldatılmışlar ve vurguna çevrilmişler. Bu en büyük rahatsızlık konularından
birisiydi.
“Başka
ne var rahatsızlık duydukları konular arasında?” derseniz, özellikle Almanya’da
2007 yılında çıkartılan ırkçı, yabancılara karşı ırkçı yasaların getirdiği
uygulama sıkıntıları var. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir kızımızla evlenen
Almanya’daki bir Türk genci eşini Almanya’ya götüremiyor, değerli
milletvekilleri, çocuğunu Almanya’ya götüremiyor. Şimdi, iyi taraflarından
bahsedelim, güzel ama bu insanların bu gerçek problemlerini de unutmayalım.
Özellikle bugün Almanya’da yaşayan 3 milyona yakın vatandaşımızın 1 milyona
yakını Alman nüfusuna kayıtlı. Özellikle Türklerin yüzde 40’ı fakirlik
sınırının altında bir gelir düzeyine sahip ve Alman sosyal yardım kasalarından
ayda 600-700 euro civarında verilen yardımlarla
geçiniyor. 1 milyona yakın yirmi beş yaşın altındaki gencin yüzde 60’ı iyi bir
eğitimden ve meslekten yoksun durumdadır.
Dolayısıyla
bu sorunlara çözüm bulacak bir araştırmanın yapılmasında çok ciddi yarar
olduğuna inanıyoruz ve bu konuyla ilgili desteklerinizi bekliyor, hepinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Tülin Erkal Kara, Bursa
Milletvekili…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Çığlık konuşacak efendim.
BAŞKAN
– Düzeltiyorum: Fazilet Dağcı Çığlık, Erzurum Milletvekili…
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FAZİLET
DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizden yurt
dışına göç eden işçilerin ve ailelerinin yaşadıkları sorunların araştırılarak
alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen MHP’nin grup önerisinin
aleyhinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Milletimizin
büyük teveccühüyle üst üste 3’üncü kez ve her seferinde oylarını artırarak tek
başına iktidar olan AK PARTİ Hükûmetimiz…
SİNAN
OĞAN (Iğdır) – Yeter ya, hep aynı şeyler!
FAZİLET
DAĞCI ÇIĞLIK (Devamla) – …sadece Türkiye’de yaşayan 74 milyon vatandaşımız için
değil, ülkemiz sınırları dışında yaşayan 5 milyondan fazla vatandaşımız için de
önemli hizmetlerde bulunmuştur.
Ülkemizin
ilk olarak 1961’de Almanya ve sonraki yıllarda da diğer ülkelerle imzaladığı
işçi göçü anlaşmalarıyla ana yurtlarından ayrılan Anadolu insanı bugün
yaşadıkları ülkelerde kalıcı olmuşlardır.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Son on yılda kaybettikleri haklarını da sıralar mısınız?
FAZİLET
DAĞCI ÇIĞLIK (Devamla) – İnsanlarımız farklı diyarlarda olmalarına rağmen
Türkiye’mizle olan bağlarını koparmamış ve kültürlerini korumuşlardır. Bu
vatandaşlarımız yurt dışında kazandıkları dövizlerini ülkemize göndererek
Türkiye’nin de kalkınmasında büyük katkı sağlamıştır.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Onun için mi Alman vatandaşı olmayı öneriyorsunuz?
FAZİLET
DAĞCI ÇIĞLIK (Devamla) – Gurbet ellerde yaşayan bu insanlarımızın ülkemize olan
bağlılığı ne yazık ki geçmiş iktidarlardan aynı derecede karşılık bulamamıştır.
Maalesef, devletimiz bu insanlarımızı bir döviz getirisi olarak düşünmekten
başka herhangi bir şey yapmamıştır. Oysa bu insanlarımızın ekonomik, sosyal,
kültürel olarak güçlü olmaları Türkiye’nin yararınadır. Nitekim,
bugün dünya haritası üzerinde gördüğümüz birçok küçük devleti ayakta tutan,
güçlü kılan şey bu devletin, devletlerin yurt dışında yaşayan vatandaşladır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz olarak, geçmiş iktidarların ihmal
ettiği yurt dışındaki vatandaşlarımızla bugün çok yakından ilgilenmekteyiz.
22’nci
Dönemde Meclisimiz, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının tespiti
için dönemin Devlet Bakanı Sayın Said Yazıcıoğlu’nun başkanlığında bir
araştırma Komisyonu kurmuş ve bu Komisyonun sonuçlarından sonra da Parlamento
çatısı altında grubu bulunan tüm partilerin desteğiyle geçtiğimiz yıl Yurt Dışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı kurulmuştur. Bu Komisyondan biraz önce
MHP’li arkadaşım da bahsetti. Bu kurumumuz, Yurt Dışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığımız yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarıyla
bire bir ilgilenmektedir. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız arasında büyük
bir heyecana yol açan söz konusu Başkanlığımız kuruluşunun daha ilk yılından
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarıyla hemen ilgilenmeye başlamış
ve özellikle, kangren hâline gelen çifte vatandaşlık konusunda mavi kart
uygulamasında ve yurt dışında vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde oyk kullanması konusunda iki yeni kanun tasarısı hazırlamış
ve sayın Başbakanımızın önceki gün Almanya’da
belirttiği üzere Bakanlar Kurulunda imzaya açılmıştır.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Niye Mavi Kart, bir tek Türklere uyguluyorlar, çifte hakkı
tanımıyorlar?
BAŞKAN
– Sayın Milletvekili, lütfen dinleyiniz.
FAZİLET
DAĞCI ÇIĞLIK (Devamla) – Çok kısa bir süre içerisinde de Genel Kurulumuzun
gündemine gelmiştir.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Doğruları söyleyin, doğruları, bir tek Türklere Mavi Kart var
deyin.
FAZİLET
DAĞCI ÇIĞLIK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hatırlayacağınız üzere yurt dışında yaşayan Türk vatandaşların bulundukları
ülkelerin vatandaşlıklarını kazanmasını destekleyen Türkiye 1995 yılında bu
amaçla mavi kart, yani eski rengiyle, adıyla pembe kart uygulamasını
başlatmıştır. Söz konusu uygulamayla çifte vatandaşlığa izin vermeyen ülkeler
de -bunlar Almanya, Avusturya, Danimarka, Hollanda- vatandaşlarımıza
bulundukları ülkelerin vatandaşlığına geçmeleri ve Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlığından çıkıp mavi karta başvurmaları istenmiştir. Böylece mavi karta
sahip olan vatandaşlarımız Türkiye’de normal bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
gibi kabul edilecek ve işlerini görebilecekti.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı mı, değil mi? Onu söyleyin.
FAZİLET
DAĞCI ÇIĞLIK (Devamla) – Tabii ki, vatandaşı.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Değil, oy kullanamayacak.
FAZİLET
DAĞCI ÇIĞLIK (Devamla) – Ancak mavi kart sahibi vatandaş larımız
öncelikle TC kimlik numara sistemine geçilmesiyle…
BAŞKAN
– Sayın Akar, müsaade eder misiniz? Sayın Akar, lütfen ama müsaade edin...
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Ama doğru söylemiyor Başkanım.
BAŞKAN
– Sizi ilgilendirmez!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Kimi ilgilendiriyor?
BAŞKAN
– Grup Başkan Vekiliniz cevap verir.
FAZİLET
DAĞCI ÇIĞLIK (Devamla) – Biraz dinlerseniz efendim... Biraz dinlerseniz
nedenlerini de dile getireceğim efendim.
Mavi
kart sahibi vatandaşlarımız özellikle TC kimlik numara sistemine geçilmesiyle
birlikte nüfus kütüklerinin kapalı olması sonucu Türkiye’de hiçbir işlemi
göremez hâle geldiler; ne bir bankada hesap açabiliyor, ne bir cep telefonu
için sim kart alabiliyor ne de aldıkları trafik cezalarını ödeyebiliyorlardı.
Bu sebeple Mavi Kart Türkiye’de etkin olmuyor ve yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımız arasında tercih edilmiyordu. Mavi Kart’ta yaşanan bu sorun
üzerine Hükûmetimizin isteğiyle yurt dışı Türkler ve akraba Topluluklar
Başkanlığı hemen faaliyete geçmiş ve Mavi Kart’a değişiklik getiren söz konusu
yeni tasarıyı hazırlamıştır.
Yeni
tasarıya göre Mavi Kartlı vatandaşlarımız için yeni bir Mavi Kart kütüğü
çıkarılmış olacak ve vatandaşlarımıza TC kimlik numarasına benzer…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Niye nüfus kâğıdı vermiyorsunuz? Niye? Bunu söyleyin.
Almanya’da yaşayan Türkler için… Herkes çifte vatandaşlık hakkına sahip, sadece
Türkler sahip değil.
FAZİLET
DAĞCI ÇIĞLIK (Devamla) – …bir şekilde bir kütük oluşturarak mavi kart numarası
verilecektir. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne TC kimlik numarası
dışında bir de mavi kart numara sistemi oluşturulacaktır. Böylelikle mavi kart
sahibi vatandaşlarımız hesap açmak için bankaya gittikleri zaman mavi kart
numaralarını göstererek kolayca hesap açılabilecek, tapu, gayrimenkul alma
satma, telefon hattı ve benzeri işlemlerini kolayca yapabileceklerdir. Bununla
birlikte, yeni tasarıyla, değişiklikle eskisinin aksine mavi kart sahiplerinin
yeni doğan çocukları da otomatikman mavi kart sahibi olmuş olacak ve ayrı bir
başvuruya gerek kalmayacaktır.
Son
olarak da yeni düzenlemeyle birlikte mavi kart sahipleri, artık, kamu kurum ve
kuruluşlarımızda işçi, geçici veya sözleşmeli personel olarak çalışabileceklerdir.
Mavi kart sahipleri 657 sayılı Kanun’a tabi devlet memuru olamayacaklardır
ancak kamu kurum ve kuruluşlarında işçi, geçici işçi veya İş Kanunu’na tabi
sözleşmeli personel olarak çalışabileceklerdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu itibarla, başta Başbakanımız olmak üzere
Hükûmetimizin değerli bakanlarına ve tüm Yurt Dışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı çalışanlarına yurt dışındaki vatandaşlarımızın
sorunlarıyla yakından ilgilendikleri için şükranlarımızı arz ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa’da doğmuş, büyümüş ikinci nesilden biri
olarak aranızda bulunuyorum. Avrupa’da bütün evreleri yaşamış birisi olarak
vatandaşlarımızın on yıl öncesindeki sorunlarına çözüm bulma noktasında
Hükûmetimiz büyük adımlar atmıştır. Bütün bu gelişmeler bariz bir şekilde
görülürken şu an Sayın Başbakanımızın Almanya’daki vatandaşlarımızın arasında
olması bile bu Meclisin araştırma önergesinin gündeme gelmesinin gereksiz
olduğunun bir göstergesidir.
Bu
sebeple, Meclis araştırma önergesinin açılmamasının gerektiğini bildirir,
ileriki zamanlarda belki başka konularla beraber bunun yapılabileceğini
düşünüyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Çığlık.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurt dışında yaşayan
Türk vatandaşlarının sorunlarının araştırılmasıyla ilgili verdiğimiz araştırma
önergesinin lehinde konuşmak üzere söz aldım.
Bildiğiniz
gibi, yaklaşık 1960 yılında başlayan Avrupa’ya Türk vatandaşlarının göçü
sonrası şu anda 4 milyon Türk vatandaşı Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşamakta.
Bunlar bulundukları ülkelerde uyum sorunları yaşamakla beraber, geçen süre
içerisinde bulundukları ülkelere çok ciddi katkı sağlayan birer birey
olmuşlardır. Aslında, bunu biraz daha geriye götürürsek 4 milyon insanın
Türkiye’den ayrı bir yerde, yabancı bir ülkeye gitmesi, orada yaşamaya karar
vermesi çok ciddi, başlı başına bir sorun. Bulunduğunuz topraklardan ayrı
kalmak insanların psikolojisini çok ciddi bir şekilde rahatsız eden bir sorun
ama ekmeğin bulunduğu yere, doyduğu yere göç eden Türk toplumları geçmişte,
tarihte olduğu gibi hâlâ göçe devam ediyorlar.
İkinci
Dünya Savaşı’nın 1945’te bitmesiyle ve soğuk savaş döneminin başlamasıyla
birlikte, özellikle yüz binlerce, hatta milyonlarca insanını kaybetmiş Batı
Avrupa ülkeleri çok acil biçimde yabancı işçiye ihtiyaç duydular o dönem. Büyük
bir sanayileşme atağına geçip savaş yıllarında kaybettikleri ekonomik güçlerine
tekrar dönmeyi amaçlayan Almanya olmak üzere en başta, Fransa, Belçika,
Hollanda, Avusturya, İsviçre, Danimarka gibi ülkeler Orta Doğu, Afrika ve Doğu
Avrupa ülkelerinden işçi almaya başladılar. Başta Türkiye, Yunanistan, Fas,
Tunus, Cezayir, Yugoslavya gibi ülkelerden 1960’lı yıllardan itibaren 100
binlerce insan Batı Avrupa ülkelerine çalışmaya gittiler. Bu ülkelerin ortak
yanı sanayileşememiş olmaları ve işsizlik girdabında çırpınıp durmalarıydı. İlk
başta geçici olarak çalışmaya gelen ve belirli bir gelir elde ettikten sonra
ülkelerine dönmeyi düşünen bu insanlar, zamanla bu ülkelerin sosyal ve ekonomik
imkânlarını terk etmemek için ve de ülkelerinde bu imkânların o dönem
olmamasından dolayı geri dönmek yerine buralarda kalıcı olmayı tercih ettiler.
Batı Avrupa ülkelerinin de bu yabancı işçilere ihtiyaç duyması, vatandaşlık
hakkı vermesi gibi nedenler bu durumu daha da pekiştirmiş oldu.
Yurt
dışında, özellikle Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın sayısız sorunu
bulunuyor; bunların bir kısmı ekonomik, bir kısmı toplumsal, bir kısmı da
eğitim sorunlarından oluşuyor. Bu sorunları ortaya koymak ve çözüm
alternatifleri üretmek amacıyla yapılan birçok araştırma ve rapor var. Bu
raporları incelediğinizde bugün yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın bugünkü
durumu, yaşadıkları genel sorunlar ve bunlara ilişkin çözüm önerileri yer
alıyor. Bugün yurt dışında, çoğu Avrupa’da olmak üzere Rusya, Orta Asya ve Türk
cumhuriyetlerinde, Suudi Arabistan’da, Libya’da, Kuveyt’te, İsrail’de ve diğer
ülkelerde 4 milyona yakın soydaşımız yaşıyor. Bunların en önemli sorunları:
Özellikle AB ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın AB hukukunun uygulanmaması
sorunu var. AB’de yaşayan Türk işçilere ücret ve diğer çalışma koşulları
yönünden ayrımcı muameleler yapılarak AB hukuku yerine getirilememekte.
İşsizlik ve mesleki eğitim sorunları var, aile birleşmesi sorunları var. Eşleri
ve çocukları Türkiye’de olan işçilerin ailelerini çalıştıkları ülkelere getirip
aile birleşmesi sağlamalarının önünde ülkelere göre çok ciddi farklılıklar var.
Vatandaşlarımızın hukuki sorunları var, özellikle çifte vatandaşlık sorunları
var, vize uygulamasında sorunlar var, vergi yükümlülüğünde eşitsizlikler var,
vatandaşlarımızın, özellikle yetişkinlerin uyum sorunları var, aileden
kaynaklanan sorunlar var.
Tabii,
bütün bunları çözmek için Hükûmetimiz de çok ciddi çalışmalar yapıyor. En son
geçenlerde Sayın Başbakanın da katıldığı “50’nci Yılında Almanya’da Yaşayan
Türkler” konulu bu sempozyuma katılan kuruluşlara
bakıyoruz, 2004 yılından bu yana faaliyet gösteren birtakım dernek ve
kuruluşlar olmasına rağmen, 1978 yılından bu yana Avrupa’da yaşayan Türklerin
sorunlarını her merhalede dile getiren Türk Federasyonuna bu sempozyumda yer
verilmiyor. Bunun sebebi, bu Türk Federasyonunun milliyetçi
ve muhafazakâr bir görüş sahibi olması mı, orada yabancı düşmanlığı karşısında
göğsünü siper ederek bu konuda mücadele etmesi mi; ASALA gibi örgütlerin o
dönemde, Türk diplomatlarını öldürdüğü dönemde sokaklarda bunu telin eden,
mitingler, yürüyüşler düzenlemesi mi yoksa sadece AKP’nin yurt dışında yaşayan
işçilerin sorunlarını bir partiye indirgeyerek memlekette yine ayrımcı
politikalar uygulaması isteği mi, bunu öğrenmek istiyorum.
Yurt
dışında yaşayan vatandaşlar çalışırken çok ciddi zorluklarla paralar
kazanıyorlar. Bu insanlar Türkiye insanının ortalama değerlerini taşıyan
insanlar, milliyetçi ve muhafazakâr duyguları ciddi gelişmiş insanlar, zekât,
sadaka, fitre gibi duyguları, alışkanlıkları, hassasiyetleri olan insanlar. Bu
hassasiyetlerin sömürülmesi konusunda Türkiye maalesef hiç geç kalmamış.
1980’lerden bu yana bu insanların zekâtını almışlar, yemişler; fitresini
almışlar, yemişler; sadakalarını almışlar, yemişler. Deniz Feneri diye bir
dernek kurmuşlar, paraları indirmişler, buraya getirip Kanal 7 televizyonunu
kurmuşlar. Bu insanların tek günahı dinî hassasiyetlerine önem vermeleri mi,
Türkiye’den gelenleri adam bilip, güvenilir insan bilip, boylarına boslarına, ağızlarındaki Allah lafına inanarak yardım
etmeleri mi, zekâtlarını vermeleri mi, sadakalarını vermeleri mi? Bu insanlar
daha ne kadar sömürülmeye devam edilecek, bunu ben şahsen merak ediyorum.
Zannediyorum, Almanya’daki vatandaşlarımız hâlâ bu konunun Türkiye’deki çözümü
konusunda neler yaşanıyor merak ediyorlar.
Almanya’da
devam eden dava sonuçlanmış. Deniz Feneri davasından sanıklar yargılanmış,
cezalandırılmış; Türkiye’de ödüllendirilir gibi 170 tane söyleniliyor
-bilemiyorum, ben saymadım- milletvekili “İyi yaptınız, iyi çaldınız.” der gibi
bu konuda yargılananları cezaevinde ziyarete gidiyorlar. Bu, Almanya’da yaşayan
vatandaşlarımızın dinî duygularını istismar eden insanlara yapılan bir hakaret
midir, değil midir, onu öğrenmek istiyorum. Yani bizim adamlar sizi soydular,
biz de bunları orada kolluyoruz. Böyle bir anlayışı terk
etmek lazım. Oradaki Türklerin sorunlarına gerçekten eğilmek
istiyorsanız, onların sömürülmesinin önüne geçmek istiyorsanız bu tip
davranışlardan uzak duracaksınız. Benim hırsızım, senin hırsızın diye
ayırmayacaksınız, benim katilim senin katilin diye ayırmayacaksanız. Hırsız,
inançlı da olsa hırsızdır, ateist de olsa hırsızdır. Bunları ayırdığınız zaman
inançlı hırsız bizim hırsızımız, inançsız hırsızın binin tepesine şekline
geldiğiniz zaman milletin inançlarıyla çok ciddi bir şekilde istismar konusu
yapmış olursunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ben,
işçi şirketleriyle alakalı olarak “Vay, vay” diyen arkadaşımıza da özellikle
söylüyorum, zannediyorum bilgisi var, o konuda bizi aydınlatırsa sevinirim. Bu
İslami holdinglerle ilgili şu ana kadar yurt dışında zarar gören
vatandaşlarımızın hangisinin hakları iade edildi veya bu konuda Hükûmetimizin
yaptığı bir çalışma mı var? Hükûmetin yaptığı çalışma var ise bu
vatandaşlarımızın mağduriyetini ne kadar giderdiler, onu merak ediyorum.
Bugün
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşen arkadaşlarımızın yaptığı bir çalışmayla
ilgili bir soru sormak istiyorum. Türkiye’de özellikle yabancı devletlerden
gelen personel istihdamı konusunda ciddi açılımlar yapıyoruz. Sayın Sağlık
Bakanımız da burada. Başta doktorlar olmak üzere diğer meslekler grubunda da
Türkiye’de yabancı personel çalıştırma, istihdam etme konusunda ciddi bir
çalışma var ama bazı konular var ki bu konu Meclisin gündemine geldiği zaman
mutlaka tartışırız da bazı konular var, çok özel konular. Bunlarda yabancı
personel istihdam edilmesinin gerekçesini anlayabilmiş değilim. Bunlardan bir tanesi Kamu Güvenliği Müsteşarlığı. Kamu
Güvenliği Müsteşarlığıyla ilgili kuruluş aşamasında geldiği zaman tasarı, orada
yabancı personel çalıştırma müsaadesi istenmiş.
Bakın,
Kamu Güvenliği Müsteşarlığı, Türkiye'nin, bir ülkenin güvenliğini ilgilendiren
çok önemli bir müsteşarlık. Orada çalıştırılacak olan personel, CIA ajanı mıdır,
MOSSAD ajanı mıdır, yabancı bir ülkenin güvenlik mensubu mudur? Neden Kamu
Güvenliği Müsteşarlığında yabancı bir personel çalıştırma gereği hissedilir.
Bunu ben şahsen anlayabilmiş değilim. Bu, Türkiye'nin güvenliğini ilgilendiren
çok önemli bir konudur. Gerçekten Türkiye'nin güvenliğini, Türkiye’deki
insanların meselesini bir başka ülkenin inisiyatifine
terk etmek gibi bir davranış biçimidir bu konuda alınan karar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Umuyorum bunlar tekrar gözden geçirilir.
Saygılar
sunuyorum dinlediğiniz için.
Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Türkkan.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Tülin Erkal Kara, Bursa
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kara.
TÜLİN
ERKAL KARA (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclis çatısı
altında hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
2003
yılında 22’nci Yasama Döneminde yurt dışında yaşayan vatandaşların sorunlarıyla
ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma komisyonu
kurulmuştur. Komisyon raporunda ilgili idari bir birimin kurulması talep
edilmiştir. Hatta, ben konuyla ilgili size bu raporu
göstermek istiyorum. Burada anılan raporla ilgili size bu maddeyi okumak
istiyorum: “Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın gerek yaşadığı ülke gerekse
ülkemiz mevzuat ve uygulamalarından kaynaklanan sorunlarının çözümü için,
öncelikle bu sorunların tek elde toplanarak koordineli bir şekilde çözümünün
zaruret arz ettiği düşünülmektedir. Bu bağlamda, ilgili kurum ve kuruluşların
çalışmalarını koordine edecek Başbakanlığa bağlı bir birimin kurulması, anılan
birimin çalışmalarını yönlendirmek, değerlendirmek, denetlemek ve takibini
yapmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinde daimî bir komisyonun oluşturulması
gerektiği sonuç ve kanaatine oy birliği ile varılmıştır.”
Buna
istinaden dönenim Devlet Bakanı Sayın Said Yazıcıoğlu tarafından konu hakkında
yurt dışında yaşayan vatandaşların strateji belgesi oluşturulmuştur. Bu belgeye
istinaden Devlet Bakanı Faruk Çelik Bey’in döneminde 24 Mart 2010 tarihinde
Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5978
sayılı Yasa ile Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı kurulmuştur.
Bu Yasa’da yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, soydaş akraba toplulukları,
burslu yabancı öğrenciler, sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışacak
müsteşarlık düzeyinde bir birim tesis edilmiştir ve önerge sahibi Milliyetçi
Hareket Partisinin dile getirdiği konular bu Başkanlıkta ele alınmıştır.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bitti yani, çözüldü!
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Çözüldü sorunlar, hiçbir sorun kalmadı!
TÜLİN
ERKAL KARA (Devamla) – Bunlarla ilgili Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları
Başkanlığı bünyesinde yurt dışında yaşayan daire başkanlığına bağlı olarak
uzmanlardan oluşan ülke ve bölge masaları oluşturulmuştur. Almanya masası,
Fransa masası, İngilizce konuşan ülkeler masası gibi.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Bunların maaşlarını kim ödüyor? Nasıl atadınız onları? Peki,
şu anda ödemeleri kim yaptı, maaşlarını kim ödüyor, onları söyler misiniz
Değerli Arkadaşım?
TÜLİN
ERKAL KARA (Devamla) – Sayın milletvekillerine ben bu konuda bir şey söylemek
istiyorum. Bakın, değerli milletvekilleri, ben de yurt dışında doğmuş ve
büyümüş bir kardeşiniz olarak, bu noktada gerçekten babamın bir sözü
kulaklarımda hep yankı bulur. Küçükken şunu söylemişti: “Acaba Türkiye’den bir
yetkili gelip de bize sahip çıkmayacak mı?” Ve gerçekten biz o günlerden
bugünlere kadar... Çünkü bizim bu noktada, iktidar dönemimiz boyunca, dokuz
yıldır, her ay istisnasız olarak, en az bir bakanımızın mevcut ülkelere giderek
kendi vatandaşlarımızın sorunlarıyla yakından ilgilendiklerine ben şahidim. (AK
PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
Dolayısıyla,
sayın milletvekilleri, öncelikle Sayın Başbakanımızın başkanlığında bütün
bakanlarımıza, milletvekillerimize ben yürekten teşekkür ediyorum. Ben o
günleri yaşamış bir kardeşinizim.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Eğitim ataşesini niye dün aldınız görevden? Niye aldınız?
TÜLİN
ERKAL KARA (Devamla) – Bakın, ben o günleri yaşamış bir kardeşiniz olarak o
dönem ile bu dönemi bizler görebiliyoruz, değerlendirebiliyoruz, objektif
olarak o dönem ile bu dönem hakkında ben bu noktada ayrıştırma yapabiliyorum.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Sizin işiniz ayrıştırmak zaten ayrıştırmak. Başka bir şey
yok. Marjinaller!
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Ayrıştırma ve karıştırma politikası.
TÜLİN
ERKAL KARA (Devamla) – Dolayısıyla, ben yine söylüyorum AK PARTİ Hükûmeti
döneminde verilen haklar hiçbir dönemde verilmemiştir.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Birleştirmeye çalışın, bırakın ayrıştırmayı artık.
TÜLİN
ERKAL KARA (Devamla) – O dönemde Türk vatandaşlarımız tanınmıyorlardı bile.
Şimdi, ne oldu da birdenbire bizler bu kadar yol kat etmişken sizler bu işin
derdine düşüyorsunuz? İşin doğrusu bunu anlamak güç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Siz de Deniz Fenerinin ortağı mısınız?
TÜLİN
ERKAL KARA (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu konuyla ilgili bizim
söyleyecek çok şeylerimiz var. Her şey çözümleniyor merak etmeyin; yeter ki,
dün Sayın Milletvekilimiz Öznur Hanım’ın da dediği gibi görebilesiniz,
duyabilesiniz. Siz gördükten sonra o kadar çok şey değişiyor ki dünyada ve
oradaki vatandaşlarımız sahipsiz değil, oradaki işçilerimiz sahipsiz değil,
oradaki ailelerimiz de sahipsiz değil. Allah’a çok şükürler olsun ki Türkiye
Cumhuriyeti başta Sayın Başbakanımızın başkanlığında onların yanındadır,
onların sorunlarıyla bire bir, tek tek ilgileniyoruz. Hiç merak etmeyin.
Ben
hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – On yıldır yapılan bir şeyi söyle.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN
– Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, söz vermeyecek misiniz? Değerli Başkanım,
bakın, biz…
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
3.- Faili meçhul cinayetler hakkında
(10/41) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin, Genel
Kurulun 3/11/2011 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
“Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun, 03.11.2011 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan
(Faili Meçhul Cinayetler hakkında); 10/41 Esas Numaralı Meclis Araştırma
Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un 03.11.2011 Perşembe günlü (Bugün)
birleşiminde yapılması önerilmiştir.”
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bize söz vermeyecek misiniz, bu mikrofon ne
işe yarar? Ayağa kalkıyoruz, yine söz vermiyorsunuz. Böyle olur mu?
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Sezgin Tanrıkulu,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun
faili meçhul cinayetlerin araştırılmasına ilişkin önerisi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; gerçekten Türkiye'nin yirmi beş yıldır
kanayan bir yarasıyla ilgili olarak on dakika konuşmak zorunda kalacağız,
aslında on dakika değil belki saatlerce burada konuşmamız lazım. O nedenle
Meclis araştırma komisyonu kurulsun, bu araştırma komisyonu da bizim adımıza
çalışsın ve sonuçlarını burada günlerce tartışalım diye bu önergeyi verdik
fakat maalesef biraz sonra sizlerin oylarıyla reddedilecek. Öncelikle en sonda
söyleyeceğimi şimdi baştan söyleyeyim.
Şimdi,
Sayın Elitaş, biraz önce kendi dönemlerinde bir faili
meçhul cinayet olmadığını ifade etti, 2002 yılında hiçbir şey olmadığını ifade
etti ve 2002’den önceki dönemlerde faili meçhul cinayetler olduğunu ifade etti.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Evet, bu şekilde ifade etti. Şimdi, ben de bu soruya karşılık şunu söylerim, bir yurttaş olarak
söylerim, bir milletvekili olarak söylerim: Eğer 2002’den önce varsa ve şimdi,
siz bunları araştırmaktan kaçınıyorsanız, bu işi sadece Meclis İnsan Hakları
Komisyonuna havale ediyorsanız, insanların aklına acaba şu gelmez mi: Acaba bu
cinayeti işleyenlerle, bu şebekeyle bir mutabakata mı vardınız bu zihin
dünyasını devralarak? Aklımıza bu gelir bizim.
Eğer
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun 2002’den önce işlenen… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – … cinayetlerle ilgili bir
sorunu yoksa yapması gereken tek iş vardır.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Tanrıkulu, siz neyin ne olduğunu çok iyi
biliyorsunuz. Kimin kiminle mutabakatı olduğunu da çok iyi biliyorsunuz.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Burada bu araştırma komisyonu önerisine “Evet.”
demektir.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bu araştırma komisyonunun amacının ne olduğunu
biliyoruz.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bu sizden beklenir. Üstelik,
bakın, dün Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşma yaptım…
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Biz bunun esasına karşı değiliz, buradaki usule
karşıyız.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bu Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşma yaptım ve
Sayın Arınç’ın cevaplamasını istedim.
Bakın,
23 Şubat 2002 tarihinde Sayın Başbakan Dolmabahçe’de konuştuktan sonra
Ankara’da Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinde açıklama yaptım ve sizin
döneminizde işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili sayı verdim. Bu sayıları
da Türkiye İnsan Hakları Vakfının verilerine dayandırdım. O veriler ki,
2002’den beri yayımlanıyor, hatta 1990’dan bu yana yayımlanıyor ve sizin
döneminizde de bunlar tekzip edilmemiş. Raporlar burada. Her yıl, teker teker
isimleri var.
Sizin
dönemizdeki faili meçhul cinayet sayısı 116, sizlere verebilirim, 1 değil 116;
yargısız infaz sayısı 367, yargısız infaz sayısı yani orantısız güç kullanma,
“Dur” ihtarına uymama gibi nedenlerle; gözaltında ve cezaevlerinde ölenlerin
sayısı 370 kişi. Dolayısıyla, hiç kimsenin ama hiç kimsenin burada, bu Meclisin
çatısı altında başını kuma gömmesine gerek yok. Sorumluluk hepimizin. Bakın,
bunun üzerinde siyaset yapmayalım. Biz, bu cumhuriyetin milletvekilleri olarak
eğer insanların kemik aramasına ve dua edecek mezar bulmasına yardımcı
olamıyorsak burada olmamızın hiçbir anlamı yoktur.
Ben
Sezgin Tanrıkulu olarak, yetmiş yaşındaki kocasının kemiklerini arayan Dılşa Özgen için burada konuşuyorum. Siz kimin için
konuşuyorsunuz? Ben…
BÜLENT
TURAN (İstanbul) – Hangi dönemde oldu?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Siz hangi dönem….
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Kimin hesabını kime soruyorsunuz siz?
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen, müsaade edin.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Siz hangi cumhuriyetin hükûmetisiniz? Hangi
cumhuriyetin hükûmetisiniz, hangi cumhuriyetin? Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetlerinin ve Türkiye Cumhuriyeti parlamentolarının görevi sadece kendi
dönemleriyle sorumlu olmak değildir. Kendi dönemlerinden önce de bir sorumluluk
varsa bunun üstünü örtemezsiniz.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bizim nelerin üstünü açtığımızı siz çok iyi
biliyorsunuz.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bize düşen görev ve sizlere düşen görev,
Parlamento olarak düşen görev bütün bunları beraberce araştırmaktır. Eğer
bunları yapamıyorsak, eğer bunları yapamıyorsak, biz parlamenterlik görevimizi
yapamıyoruz demektir. O yüzden bundan kaçmayın.
Ben
Meclis İnsan Hakları Komisyonunun Başkan Vekiliyim, orada da sorumluluklarım
var. Ama ben biliyorum ki, bunları inceleyen ve araştıran bir insan olarak
biliyorum ki, o Komisyon bunları göremez, bu işleri yerine getiremez. İnsanlara
dua edecek mezar taşı bulamaz. Bunu bilin! O yüzden sorumluluklarınıza sahip
olun. Bunları beraber yapalım. Böyle bir muhalefet bulmuşsunuz, böyle bir
muhalefet, yapıcı bir muhalefet bulmuşsunuz...
BÜLENT
TURAN (İstanbul) – Nerede o muhalefet?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) –…“Bunları gelin beraber araştıralım. Beraber
araştıralım.” diyor ve siz kaçıyorsunuz. Dünyada olacak bir iş midir?
Bakın,
gerçekten, gerçekten şaşırdım. Bakın, Meclise geldiğim zaman şaşırdım. Gördüm
ve şaşırdım. Meclis Araştırma Merkezi, hakikat ve barış komisyonuyla ilgili bir
araştırma yapmış. Yapmış, bu Meclis yapmış. Ne zaman yapmış? Ocak 2011’de
yapmış. Niçin yapmış? Bu Meclis için bunu yapmış? Niye kaçıyoruz? Neden
kaçıyoruz? Oraya bunu süs için koymamışlar. İki sayfası var, ben tümünü okudum.
Rica ediyorum, hepsini okuyun.
Gelin
beraber, gelin beraber Türkiye’ye özgü bir model yaratalım. Adalet üzerinden
yeniden vatandaşlık bağını güçlendirelim. İnsanların aidiyet bağını
güçlendirelim. Gelin bunu yapalım. Ertelemeyelim. Eğer bunu, geçmişi kaşımak,
yaraları deşmek gibi algılarsanız yanlış yaparsınız, yanlış yaparız. Kendimi de
katarak söylüyorum. Ben bu konularda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine onlarca
dosya götürdüm. Onlarca dosya ve Türkiye, en ağır mahkûmiyetlerini aldı 13’üncü
maddeden de bu nedenle doktora tezi yazdım. O yüzden, bu Meclis bunu yapmak
zorundadır. Bugün karşı çıkıyorsunuz yarın karşımıza gelecek, beraber “evet”
diyeceğiz.
O
nedenle, eğer bu Meclis anayasa gibi büyük bir mutabakata imza atacaksa, kararlılığınız
varsa niye bundan başlamıyoruz? İnsanların yaşam hakkından başlamıyoruz? Neden
başlamıyoruz? Biz geçmişimizi iki tane savcının yazacağı iddianameyle mi
temizleyeceğiz? Bunları hepiniz biliyorsunuz ama hepiniz biliyorsunuz.
Diyarbakır’da
açılan o dava -ki duruşması yarın yapılacak- oradaki insan hakları
savunucularının, oradaki baroların, oradaki hak örgütlerinin mücadelesi sonucu
açılmıştır. Arkasında Adalet ve Kalkınma Partisinin tek bir iradesi yoktur.
Eğer iradesi varsa bana yargılanan bir tane vali söyleyin. Eğer varsa ben 2004
yılının Mart ayında Diyarbakır Barosu Başkanı olarak, yani sizin iktidarınız
döneminde listesini verdim, bir tanesine izin vermediniz. 2005’te bir daha
verdim, bir tanesine izin vermediniz. Eğer, o dava açılmışsa, yarın görülecek
dava açılmışsa -ki hepsi sonuna kadar masumdur, bir mahkûmiyet kararı olmadan-
o da insan hakları savunucularının ve tek tek avukatların, baroların emeği
sonucu açılmıştır. Peki, ondan sonra niçin bir dava yoktur? Söyleyin bana.
Orada bekleyen…
YUNUS
KILIÇ (Kars) – Sorumlu olanlar…
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Hayır, bakın, orada bekleyen yüzlerce faili meçhul
dosya var, atanan bir savcı var, bir savcı. İkinci savcıyı atayamadınız oraya.
Aynı savcıya KCK görevi verdiniz, faili meçhulleri araştıramadı. Bunu, gidin
Diyarbakır’da sizin il başkanınıza sorun, Halit il başkanınıza sorun, Halit Advan’a sorun. Aynı şeyleri söylemezse bir daha bu kürsüden
konuşmayacağım. Beraber gittik, benim yönetim kurulu üyemdi. Dolayısıyla
gerçekleri örtmeyelim. Beraber, burada, neyse ama neyse, beraber araştıralım
arkadaşlar. Bundan korkmayın, çekinmeyin. Onlarca önerge vermişiz.
Buradan
insanlara mesaj verelim. “Bu Meclis, bu cumhuriyetin Meclisi olarak, 74
milyonun Meclisi olarak hak arayanların da adresidir.” diyelim, beraber bunları
diyelim ama ne diyorsunuz bize burada: “Efendim, olmamış, bizim dönemimizde
olmamış.” O zaman, kaçıncı cumhuriyeti kurdunuz? Hangi cumhuriyetin
hükümetisiniz? Olur mu böyle bir şey? Siz bu
cumhuriyetin hem artılarının hem eksilerinin hükûmetisiniz. Bu cumhuriyetin
Parlamentosu da hem eksilerin hem artıların Parlamentosudur.
Eğer geçmişte olmuşsa, 90’da olmuşsa, 80’de olmuşsa, burada beraber
araştıracağız, çekinmeyeceğiz, korkmayacağız. “Meclis araştırma komisyonu
yetmiyor.” mu diyorsunuz? Gelin, beraber, dünya örneklerini inceleyelim, âdeta
Türkiye’ye özgü olan bir komisyon kuralım, beraber bunları araştıralım. Kim
yapmışsa, hangi örgüt yapmışsa, devlet yapmışsa, çete yapmışsa, beraber üstüne
gidelim, beraber araştıralım. Yapıcı muhalefet budur.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Samimiyet budur, dürüstlük budur.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Yapıcı muhalefet budur. Bunları beraber yapalım
arkadaşlar. Kaçmayalım, bakın kaçmayalım.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Meclisi kilitlemek için zamansız grup önerisi getirmek
mi samimiyet?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Kilitlemek değil. O zaman, bakın, yarın…
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Biz bunun esasına karşı değiliz.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Yarın önerge getirin, biz kabul edelim.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sizin uygulamanıza ve usulünüze karşıyız.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Yarın bu konuda siz önerge getirin, biz kabul
edelim.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ve bizi bu konuda hiç kimse yargılayamaz, sorgulayamaz.
BAŞKAN
– Sayın Ünal, lütfen…
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Kaçmak yok arkadaşlar…
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Yaptıklarımız ortada.
BAŞKAN
– Sayın Ünal, karşılıklı konuşmayalım.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bu gerçeklerden kaçmayacaksınız. Büşra teyzenin
de, Sabiha teyzenin de eli hepinizin yakasında olacak, bizim yakamızda olacak.
Ben, İnsan Hakları Mahkemesine tanıklık yaptım. Necati Aydın’ın öldürülmesi
konusunda tanıklık yaptım. Sizin oğlunuz için de ben yürüdüm. Ben yürüdüm, ben
yürüdüm, en başta ben yürüdüm. Ne söyledim ben? Ne söyledim ben? En başta,
Diyarbakır’da, kimsenin olmadığı yerde ben yürüdüm, “Kınıyoruz.” dedim, “Bir
daha istemiyoruz.” dedim, “Anlıyoruz.” dedim. Siyah, siyah, siyah… Siyah
pankartın üzerinde ben yürüdüm. Dolayısıyla kaçmayalım. Cesaretle, onurla,
vicdanla bütün bu cinayetlerin üzerine gidelim. Kaçamazsınız. O nedenle
söylüyorum.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Kimsenin bir yere kaçtığı yok. Sadece dürüst olalım,
samimi olalım. Grup önerisini bir şeyi kilitlemek için getirmeyelim.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – O nedenle söylüyorum. Acaba Dolmabahçe
mutabakatının arkasında bunların araştırılmaması da var mıydı? Dolmabahçe
mutabakatında bu da var mıydı, Dolmabahçe mutabakatında? Siz, o mutabakatın
arkasına sığınarak çok değerli çalışma yapan Şemdinli komisyon üyelerinin bir
tanesini milletvekili yapmadınız, birisini. Hani nerede onlar? O kadar değerli
bir çalışma yapmışlardı, niye olamadılar? Dolmabahçe mutabakatını araştırın,
siz araştırın. Kendi aranızda konuşmalarınızı bırakın, gelin burada cesaretle
konuşalım.
O
yüzden, değerli arkadaşlar, bu Meclisin sorunu büyüktür, bu Meclis adalet
üzerinden Türkiye’ye barışı, özgürlüğü getirmek zorundadır, insan haklarını
herkese tesis etmek zorundadır, bunları yapmak zorundayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Bartın Milletvekili Yılmaz
Tunç.
Buyurun
Sayın Tunç.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz grup önerisiyle faili meçhul cinayetlerin araştırılması amacıyla
verilen Meclis araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önergenin Genel Kurulun
bugünkü gündeminde görüşülmesi talep edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ İktidarından önce ülkemizde faili meçhul cinayetlerin
çok sık yaşandığı bir gerçektir. Çok değerli aydınlarımız, gazetecilerimiz,
bilim adamlarımız faili meçhul cinayetler neticesinde maalesef hayatlarını
kaybetmişlerdir. Özellikle 90’lı yıllarda ülkemiz faili meçhullerle, yargısız
infazlarla ve işkencelerle anılan bir ülke hâline gelmişti. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin verdiği yüzlerce ihlal kararıyla ülkemizin uluslararası
camiada ne kadar zor duruma düştüğü herkes tarafından bilinmektedir.
AK
PARTİ’nin iktidara gelmesiyle birlikte son dokuz yıla
baktığımızda Türkiye’de faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmaya çalışıldığını,
çetelerin, mafyanın, karanlık odakların üzerine kararlılıkla gidildiğini,
hiçbir şeyin üzerinin örtülmediğini, şüphelilerin bağımsız ve tarafsız yargı
önünde hesap vermelerinin sağlandığını görmekteyiz.
AK
PARTİ hükûmetleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci ve 23’üncü
dönemlerinde hukuk ve adalet alanında ve demokratikleşme konusunda öncelikle
mevzuatımızda önemli değişikliklerin yapılması sağlanmıştır. Ceza adalet
sistemimiz daha çağdaş bir yapıya kavuşturulmuş, çok önemli yasa değişiklikleri
gerçekleştirilmiştir. Son olarak da temel hak ve özgürlükleri genişleten, yargı
bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlayan, hukukun üstünlüğünü ve hukuk devleti
ilkelerini güçlendiren, kısmi de olsa çok önemli Anayasa değişikliği 12 Eylülde
milletimizin onayıyla yürürlüğe girmiştir. Demokratikleşme alanında son dokuz
yılda elde ettiğimiz kazanımları kalıcı hâle getirmenin ve daha da
geliştirmenin gayreti içerisindeyiz. Ülkemizin geçmişte yaşadığı acı
tecrübelerin bir daha yaşanmaması için çalışıyoruz. Türkiye’yi demokratik,
laik, sosyal bir hukuk devleti nitelikleriyle güçlendirerek geleceğe
hazırlıyoruz. Demokrasiye yönelik her türlü girişime kararlılıkla karşı
çıkıyor, çetelerle, mafyayla, suç örgütleriyle, hukuk dışı oluşumlarla
mücadeleden taviz vermiyoruz. Bizim amacımız gelecek nesillere bugünkünden çok
farklı, daha demokratik, daha kalkınmış, daha yaşanılabilir, çok daha güçlü bir
Türkiye bırakabilmektir. Dokuz yılda her alanda gerçekleştirdiğimiz bu icraatlarımızı milletimiz görmekte ve yaşamakta ve onun
için de yapılan iki referandumda değişime ve demokratikleşmeye “evet” demiş,
son beş seçimde de AK PARTİ’yi tartışmasız, açık ara
birinci parti yapmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; faili meçhullerin aydınlatılması, karanlık
odakların ortaya çıkarılması konusunda hepimiz hemfikiriz. Türkiye çok önemli
bir süreçten geçmektedir. Ülkemizin son otuz yılına damgasını vuran karanlık
olayların bir bir ele alındığını hepimiz görmekteyiz.
Şemdinli davasının yeniden ele alınması, Danıştay saldırısı davası, Ergenekon
soruşturmaları ve davaları, Balyoz Darbe Planı davası ve faili meçhullerle
ilgili başlatılan soruşturma ve devam eden davalarla karanlıkta kalmış onlarca
olay sorgulanıyor.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – “Deniz Feneri”ni de söyle, “Deniz Feneri”ni de! Onu da ekle! Niye eklemiyorsun “Deniz Feneri”ni?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Gelecek için daha temiz ve şeffaf bir ülke umudu gittikçe
pekişiyor. Ancak, bir taraftan “Siyasi cinayetlerin öncesinde ve sonrasındaki
tüm olayların araştırılması için Mecliste komisyon kurulsun.” diyeceksiniz,
diğer taraftan faili meçhul cinayetlere neden olanlardan hesap sorulmasına,
geçmişte darbeye zemin hazırlayanların yargı önüne çıkarılmasına karşı
çıkacaksınız. Bu çelişkili davranışlar milletimizin gözünden kaçmamaktadır.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Kim karşı çıkıyor ya, kim karşı çıkıyor?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, siyasi cinayetlerin en yoğun olarak
yaşandığı 90’lı yıllar, SHP’nin iktidarda olduğu o yıllarda meydana gelen Eşref
Bitlis suikastı, Başbağlar katliamı, Sivas olayları,
Turgut Özal’ın ölümü, Uğur Mumcu suikastı gibi onlarca faili meçhul olayı neden
aydınlatamadınız, o zaman niye aydınlatamadınız, bugünlere devrettiniz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Kaç tane faili meçhulü çözdünüz, kaç tane?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Faili meçhuller konusunda en hassas parti AK PARTİ’dir. (CHP sıralarından gürültüler)
VELİ
AĞBABA (Malatya) – O gün doğuda görev yapanlar şimdi senin yanında! O gün
doğuda görev yapanlar şimdi senin milletvekilin!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – On senedir iktidarsın…
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
Sayın
Akar…
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – AK PARTİ’den önce olan olayların
sorumlusu biz değiliz. Ama o olayların araştırılması için yargı sürecine sonuna
kadar destek olan tek parti vardır, o da AK PARTİ’dir.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Hrant Dink’i
katledenler nerede? Hrant Dink’i
öldürenler nerede? Nerede Hrant Dink’i
öldürenler? Yargıladın mı? Nerede Hrant Dink, nerede?
BAŞKAN
– Lütfen Sayın Milletvekili…
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dokuz yılda elde
ettiğimiz kazanımlar sayesinde artık Türkiye faili meçhuller ülkesi olmaktan
çıkmıştır. Faili meçhul olaylar ve cinayetlerin aydınlatılması ve faillerinin
bulunup yakalanması çalışmalarıyla ilgili olarak Adalet Bakanlığının muhtelif
zamanlarda yayımladığı genelgeler de Hükûmetimizin bu konudaki hassasiyetinin
önemli göstergeleridir.
Araştırma
önergesinde ifade edilen olayların aydınlatılması için geçmişte Türkiye Büyük
Millet Meclisinde çok sayıda araştırma komisyonu kurulmuştur.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Hrant Dink’i
ne yapacaksınız?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – 2002 yılından önce kurulan bu komisyonlar neticesinde İç Tüzük’ten de kaynaklanan sebeplerle başarıya
ulaşılamamıştır.
İç
Tüzük’te ve yeni Anayasa’da yapılacak düzenlemelerle
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda çok daha aktif bir rol üstlenmesinin
önü açılarak, geçmişteki karanlık noktaların aydınlatılması son derece
önemlidir. Araştırma önergesinde bahsedilen olayların bir kısmı yargının
gündemine gelmiş, bağımsız yargı tarafından soruşturulmuş, bir kısmının
soruşturması da hâlen devam etmektedir.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Savcıları onun için görevden aldınız değil mi?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Artık Türkiye’de karanlıkları aydınlatmak isteyen savcılar ve
yargıçlar vardır.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Nerede, nerede?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Darbeci anlayışların karşısında selam durmayan, hukuk dışına
çıkanlardan hesap sormak isteyen bir yargı vardır.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Hrant Dink’in
katillerini koruyorsunuz siz, katilleri koruyorsunuz.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonunun faili
meçhul cinayetlerle ilgili alt komisyon kurmuş olması da bu konudaki
kararlılığımızın bir göstergesidir. (CHP sıralarından gürültüler)
VELİ
AĞBABA (Malatya) – İstanbul Valisi nerede?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Meclis İnsan Hakları Komisyonunun, yaşam hakkını ihlal eden
olayların araştırılmasıyla ilgili alt komisyon kurduğunu hepimiz biliyoruz.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Hrant Dink cinayetinin işlendiği
günkü İstanbul Valisi nerede?
BAŞKAN
– Sayın Ağbaba, lütfen…
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Bugün “Karanlıklar aydınlansın.” şeklinde bir önergenin hemen…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Diyarbakır’da cinayetler işlenirken Diyarbakır Valisi
nerede?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – …acilen bugünkü Genel Kurulun gündemine alınmasını istemenin,
bu önemli konunun Meclis çalışmalarını aksatma vesilesi olarak kullanılmasının
doğru olmadığını söylemek istiyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Peki, kanun hükmünde kararnameleri niçin yapıyorsunuz
kardeşim?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle grup önerisinin aleyhinde olduğumu
belirtiyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sabahattin
Ali’den Hrant Dink’e kadar
uzanan süreçte faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin aydınlatılması,
arkasındaki karanlık yapıların açığa çıkarılması adına 23’üncü Dönemde
çıktığımız yolculuğa devam ediyoruz. Üzülerek, burada Adalet ve Kalkınma
Partisi milletvekili arkadaşlarımızın konuşmasını üzülerek dinledim. Sanki, biz, bu Sabahattin Ali’den Hrant
Dink’e kadar uzanan süreçteki siyasi cinayetlerin
aydınlatılmasına ilişkin Meclis araştırma önergesini ilk defa Meclis Genel
Kuruluna getiriyormuşuz gibi davranmışlardır, her seferinde böyle olmuştur.
Şimdi, ben, arkadaşlarımızın geçmiş dönemde ne konuştuklarını, Sayın Tunç’un ne
konuştuğunu, Sayın Elitaş’ın ne konuştuğunu
tutanaklarla söyleyeceğim.
Değerli
arkadaşlarımız, bizim önergemizin gündemi şudur: Önergemiz, Sabahattin Ali’den
itibaren Hrant Dink’e kadar
siyasi cinayetlerde katledilen bu kişilerin neden öldürüldüğünün arkasındaki
yapıların açığa çıkarılmasıdır. Şimdi, dışarıda konuşuyoruz. Adalet ve Kalkınma
Partisi Genel Başkanı Sayın Başbakan konuşuyor, yetkililer konuşuyor, Adalet ve
Kalkınma Partisine destek veren bilim adamları, yazar ve çizerler konuşuyor.
Her vesileyle kendilerinin, faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin
aydınlatılması gerektiğindeki düşüncelerini açıklıyorlar. Daha iki gün önce
Kanal Türk televizyonunda Adalet ve Kalkınma Partisi yandaşı düşüncelerini
savunan bir gazeteci arkadaşımız “Faili meçhul cinayetlerin neden olduğunu
biliyor musunuz?” dedi. “Abdi İpekçi’nin, Kemal Türkler’in,
Cevat Yurdakul’un, Gün Sazak’ın neden öldürüldüğünü biliyor musunuz?” dedi.
Ertuğrul Özkök de dedi ki: “Ben bilmiyorum. Sen biliyorsan açıkla.” dedi.
Şimdi,
arkadaşlar, bakın, biz bu önergeyi verdik. Bu önergeyi veriş nedenimiz de
şuydu: 11 Şubat 2010 günü bu faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin
yakınları “Toplumsal Bellek Platformu” adı altında bir platform oluşturmuşlar,
Meclise geldiler. Mecliste tüm grubu bulunan partilerle görüştüler, Meclis
Başkanıyla görüştüler. Meclis Başkanı bunların taleplerini bir yazı ekinde tüm
grup başkan vekillerine gönderdiler. Ve o dönem Sayın Bahçekapılı, Sayın Bekir
Bozdağ da bunların taleplerinin haklı ve yerinde olduğunu, Meclisin bunu
araştırması gerektiği konusunda görüş beyan ettiler. Bütün gruplar bunu kabul
etti, sadece -haksızlık yapmayacağım- MHP Grubu sanıyorum bu görüşmede olmadı.
Şimdi,
arkadaşlar, ondan sonra bizim önergemiz, bu önergemiz 6 Nisan 2010 günü buraya
geldi. Yani o olaydan tam iki ay sonra geldi. Biz, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun o insanlara verdiği sözü tutacağını düşünerek iki ay ortak bir
önerge vermenin arayışını da bekledik ve 6 Nisan günü önergemizin aleyhine
konuşan Ayşe Türkmenoğlu, Konya Milletvekili arkadaşımız “Faili meçhul
cinayetlerin nihai amacı devleti çalışamaz hâle getirmek, toplumda yılgınlık ve
bezginlik yaratmak ve kargaşa ortamından yararlanmaktır. Demokratik bir
Türkiye'ye kavuşmak için söz konusu bu cinayetlerin aydınlatılması
gerekmektedir. Bu faili meçhul cinayetlerin üzerindeki sır perdesinin
kaldırılması ve somut adımlar atılması gerekmektedir.” diyor ama yapılan
oylamada faili meçhul cinayetlerin araştırılmasıyla ilgili komisyonun kurulması
reddediliyor.
22/6/2010
günü biz bu önergemizi tekrar getirdik arkadaşlar buraya ve önergenin aleyhine
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına bugün İnsan Hakları Komisyonu Başkanı
olan arkadaşımız Sayın Ayhan Sefer Üstün konuştu. Dedi ki Ayhan Bey: “Biz,
aslında öneriyi önemsiyoruz. Gerçekten, bu memlekette faili
meçhul kalmaması lazım, her şeyin aydınlığa çıkması lazım. Meclisimizin
tatile girmesine az bir zaman kaldı. İnşallah, ümit ediyorum ki ben, tatilden
sonra, bütün grupların mutabakatıyla, bu grup önerisinde olan veya olmayan ne
kadar faili meçhul cinayet varsa bunlarla ilgili bir araştırma komisyonu
kurulur ve bu cinayetler aydınlatılır. Değerli arkadaşlar, bizler inşallah,
tatilden sonra geleceğiz ve bu faili meçhullerle ilgili komisyonu kuracağız. O
bakımdan, o önerge geldiğinde sizlerden destek istiyoruz.” diyor.
Ne
zaman? 22 Haziran 2010. Biz o desteği peşinen zaten vereceğimizi söylüyoruz ve
Meclis tatile giriyor. “Tatile giriyor.” diyor ya Ayhan Sefer Üstün “Tatilden
sonra önerge vereceğiz.” diyor ya. Tatilden dönüyoruz arkadaşlar, 22/10/2010’a kadar bekliyoruz, AKP’den tık, bir ses yok ve
yine önerge veriyoruz. O önergede de Ahmet Aydın arkadaşımız, şimdiki Grup
Başkan Vekili arkadaşımız konuşuyor, aynı şekilde, “CHP’nin grup önerisini
aslında bizler de önemsiyoruz. Bu konunun araştırılması gerekir.” diyor. Devam
ediyor: “Eğer samimi iseniz -yani bizi söylüyor- bekleyin, bugün değil haftaya
salı günü, çarşamba günü bu konuyu getiriyoruz.” diyor, 20/10/2010.
Bugün ayın kaçı arkadaşlar?
Devam
ediyoruz Ahmet Aydın arkadaşımızla. “Bugün gündemde denetim yok. Gündem belli.
Denetimi salıya aldık. Denetimi de kaçırtmadık. ‘Bugün denetim günü değil. Bunu
bekletin.’ dedik. ‘Madem çok önemsiyorsunuz iktidar olarak bizler de varız.’
dedik. Bekleyin, önümüzdeki hafta hep birlikte değerlendirelim.”
Arkadaşlar,
çok haftalar geçti ve sevgili milletvekili arkadaşlarım, 1 Kasım günü Sayın AKP
Grup Başkan Vekili Elitaş bir demeç veriyor. Bugün
söylediklerinin tam tersi şeyler. Zaman gazetesine veriyor. Diyor ki: “Geçen
hafta CHP grup başkan vekillerini ziyaret ettik. Baş örtüsü
komisyonuna şartsız üye verin, faili meçhullerle ilgili Danışma Kurulu
toplantısını geri çekin ve salı günü birlikte getirelim. O gün Danışma Kurulu
toplanamadığından CHP’nin grup önerisi olarak geldi. Biz de böyle bir
komisyonun kurulmasından yanayız ama CHP bu konuda diğer konulardaki gibi
samimiyetsiz davrandığından dolayı acele bir hareketle bu öneriyi gündeme alıp
AK PARTİ reddediyormuş gibi bir havanın oluşmasını istedi. Bu önerge Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemini değiştirmek, çalışmasını akamete ulaştırmak
için verilmiştir.”
Arkadaşlar,
el insaf, vicdanınıza elinizi koyun. Bunu 1 Kasım günü söylüyor. 1 Kasım günü,
aynı bugünkü gibi. Sanki 1 Kasım günü ilk defa getirmişiz biz bu önergeyi,
çıkmış arkadaşımız… Eğer biz o gün ilk defa getirseydik arkadaşımız haklı olabilirdi.
Yani 6 Nisan 2010 günü ilk defa getirdiğimizdeki konuşmaya bu açıdan
baktığımızda belki haklı olabilir ama aradan çok zaman geçmiş.
Değerli
arkadaşlarım, bu önerge 3 Kasım günü tekrar gelmiş. Yani 1 Kasım günü Sayın Elitaş’ın bu konuşmasından sonra demek ki samimiler dedik,
herhâlde kabul edecekler, 3 Kasım günü bu öneriyi tekrar getirdik. Sayın Yılmaz
Tunç konuşmuş orada da. Diyor ki: “Görüşmekte olduğumuz araştırma önergesiyle
aynı konuda başka siyasi partilerimizin de verdiği araştırma önergeleri vardır.
Bu önemli konunun tüm siyasi partilerimizin grupları tarafından görüşülüp bir
uzlaşma dâhilinde getirilmesinde fayda vardır.”
Değerli
arkadaşlarım, her konuda uzlaşıyor da Adalet ve Kalkınma Partisi, bu konudaki
önergeye ısrarla niye karşı çıkıyor? Şimdi, ben şunu söylemek istiyorum: Faili
meçhul bırakılan siyasi cinayetler… Eğer siz gerçekten özgürlükçü, demokrat ve
çağdaş bir anayasa istiyorsanız, özgürlükçü, çağdaş bir anayasayı, geçmişinde
karanlıklar olan, faili meçhul siyasi cinayetlerle dolu olan bir Türkiye ve
onları aydınlatamamış bir Parlamentonun yapabileceği konusunda toplumda derin
kuşkular oluşur. Yani bu faili meçhul cinayetler, SHP döneminde olmuş, yok
efendim CHP döneminde olmuş, yok Adalet Partisi döneminde olmuş, yok falan... Ben
diyorum ki kimin döneminde, ne zaman, nerede olmuşsa olmuş, hepsinin üzerine
gitmek bu Parlamentonun görevidir. Demokratik hukuk devletinin geçmişinde
karanlıklar olamaz. Geçmişi aydınlatılmak durumundadır. Tüm halkın bizden
beklediği tarihsel görev budur.
Bakın,
bu faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerde ölenlerin, katledilenlerin
yakınları hâlâ bu Parlamentodan, AKP’siyle, MHP’siyle, CHP’siyle, Demokrat
Partisi’yle, Barış ve Demokrasi Partisi’yle hepsinden bir beklenti
içindedirler. Bizim görevimiz bu beklentiye yanıt vermektir.
Ve
Türkiye işçi sınıfının yiğit önderi Kemal Türkler katledildi. Biliyorsunuz, 12
Eylül 1980’den sonra katledildi. Sayın Yılmaz Tunç söyledi: “Efendim,
Türkiye’de yargı var. Yargı açığa çıkarıyor.” dedi. Zaten yargı açığa çıkarmış
olsaydı bu faili meçhul bırakılan siyasi cinayetler olmazdı. Biz, yargının,
hele hele o günün koşullarında nasıl tıkandığını biliyoruz arkadaşlar ve o
olayda, biliyorsunuz, en son Kemal Türkler davası, zaman aşımı nedeniyle,
aradan otuz yıl geçtikten sonra kapatılmak durumunda kaldı. Şimdi, Sayın Kemal Türkler’in kızı bana bir mektup yazdı. O mektubu okuyorum:
“Hükûmetten verdiği sözü tutmasını istiyorum.” diyor. “Yani bu kürsüde
yapacağım konuşmayı lütfen iletin.” diyor. “Kendime yaşayacak ülke arıyorum
ancak memleketimi çok sevdiğim için terk edemiyorum. Sonuçta ölüm bana hiç
yabancı değil. Uğradığımız bu haksızlıklar nedeniyle ölüm benim için çözümdür.”
diyor.
Değerli
arkadaşlarım, faili meçhul bırakılan siyasi cinayetleri araştırmak için
komisyon kurulmasına karşı çıkmanın hiçbir bahanesi olamaz, hiçbir makul
gerekçesi olamaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bu bizim tarihsel görevimizdir. Burada herhangi bir siyasi
partiyi suçlama veya onu aşağılama veya onu, karşıymış gibi görüntüye sokmak
adına da bu önergenin getirilmediğini hepimiz biliyoruz.
BAŞKAN
– Sayın Öztürk…
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şimdi, Meclis gündeminin tıkanmasından bahsediyoruz.
Ya, bu öneri bir seferde kabul edilseydi bugüne kadar bu gündeme gelmezdi.
BAŞKAN
– Sayın Öztürk, lütfen…
Teşekkür
ediyorum.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – O zaman ben şunu söylüyorum: Bu önergeye gelin kabul
oyu verelim. Eğer, vermediğimiz takdirde 23’üncü Dönem bunun mücadelesini
verdik, 24’üncü Dönemde de vereceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Dışarıda
bunun sömürüsünü yapmayacağız, istismarını yapmayacağız, bu Meclis kürsüsünde
araştırma komisyonu kurulana kadar bu mücadelemiz devam edecektir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Doğan Kubat,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kubat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanlığı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan faili meçhul cinayetler
hakkında 10/41 esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin Genel
Kurulun bugünkü birleşiminde yapılmasına dair teklifi hakkında söz aldım.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce de konuya ilişkin BDP önergesi hakkında
görüşlerimizi ana hatlarıyla ifade ettik. Sayın Grup Başkan Vekilimiz ve Yılmaz
Tunç arkadaşımız da biraz önce partimizin bu konudaki temel yaklaşımını ortaya
koydu.
Yani
özetle, biz bu tür cinayetlerin kime karşı işlenirse işlensin ve kimden gelirse
gelsin, bu tetiği sıkan el her kim ise bulunup yargıya teslim edilmesi noktasında
mutabıkız. Fakat eğer gerçek amaç bu ise, yani suçluların yakalanıp adalete
teslim edilmesi ise bizi bu sonuca götürecek etkili yöntemlerin kullanılması
lazım. 1993 yılından itibaren…
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Suç işleyen kamu görevlisine af çıkarmak gibi mi?
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – 1993 yılında işlenen bu faili meçhul cinayetlerden bir
son, şubat ayında, mart ayında işlenen cinayetler oldukça ilgi çekici. 5 Şubat
93’te Adnan Kahveci, yine rahmetli Eşref Bitlis, Uğur Mumcu 24 Ocak 1993’te ve
rahmetli Turgut Özal, bir kısmı bunlardan. Sabahattin Ali’den beri bu
cinayetleri sıralayabiliriz.
Bu
insanların çalışmalarına şöyle bir göz attığımız zaman aslında bu faili
meçhullerle ilgili bir kısım ipuçlarını da yakalamış oluruz düşüncesindeyim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Faili malum olanları yakalamıyorlar.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Doğru, bir kısmı bunların aslında toplum vicdanında
faili malum ama hukuken ispatlanamadığı veya sanığa ulaşılamadığı için “faili
meçhul” olarak adlandırılmış.
Örneğin,
rahmetli Uğur Mumcu 8 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Ültimatom”
başlıklı bir yazı yazıyor ve burada yakında yayımlayacağı bir kitaptan
bahsediyor. Bu kitabın içeriğinin de, o dönemdeki terör olaylarının nasıl
cereyan ettiğini, aslında buradaki iş birliğinin ne şekilde olduğunu ortaya
koyacağını ifade ediyor. Çok enteresan, bu yazıdan hemen sonra, on altı gün
sonra, evinin önünde, bir bomba, arabasına yerleştirilmek suretiyle, karanlık
güçlerce öldürülüyor.
Yine
rahmetli Turgut Özal. Gerçi bu konu şu an itibarıyla bir
soruşturma konusu. Ama toplum vicdanında “Acaba burada da bir suikast var mı”? denilerek her zaman bizim vicdanımızı acıtan bir hadise
olmuştur. Eşref Bitlis rahmetlinin özellikle, şehit edildiği o gün bölgeye
giderek terörün sonlandırılması noktasında çok ciddi çalışmalar yaptığı -bunlar
hep basında yer aldı- yani bu problemin kökten çözülmesi için gayret sarf eden
insanlar olduğu -Turgut Özal’ın, Eşref Bitlis’in- ortaya çıktı.
Öbür
taraftan, Binbaşı Cem Ersever, eski JİTEM mensubu, emekli olduktan sonra bir
kitap yazarak bildiği gerçekleri açıklayacağını, hatta bir yayınevi kuracağını
ifade ettikten kısa bir süre sonra “şeytan üçgeni” olarak adlandırılan bir
yerde kendisi ve 2 kişi öldürülmüştür.
Bütün
bu olaylara baktığımız zaman, terörün devamından nemalanan güçlerin aslında bu
tetiği sıktırdığı çok net görülmektedir.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Kim onlar?
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – AKP iktidara gelmek için mi yapıyor diyorsun?
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – On senedir bulamadınız mı onları? Neyi anlatıyorsunuz! Sen şikayet mercisi değilsin.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – AKP terörden nemalanıyor!
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Allah Allah… Sen iktidar mısın,
muhalefet misin, nesin?
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Şu anda, 1948 yılında Sabahattin Ali’nin bir kayıkçı
tarafından öldürülmesi olayının araştırılması yani altmış üç yıl önce
gerçekleşmiş bir olayı bugün Meclis araştırmasına konu etmek istenmesi aslında…
(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Ne anlatıyorsunuz ya! On senedir iktidar biz miyiz ya! Yargıyı
ele geçirdiniz, Anayasa Mahkemesini ele geçirdiniz…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Faili meçhullerin avukatı sizsiniz, faili meçhullerin!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Değiştirin yasaları, bulun!
BAŞKAN
– Sayın Akar…
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – …bu konunun gerçekten faillerinin mi bulunmak
istendiğinin, yoksa siyasi polemik yapılmasının mı
amaçlandığının da bir göstergesi.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya, yakaladığınızı bıraktınız, Hizbullahçılar dışarı çıktı.
Nasıl olacak o iş? Yurt dışına kaçtılar adamlar!
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) –Sabahattin Ali ve diğer hadiseler…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Hrant Dink, arkasındaki güçler
kim, onun ortaya çıkarılmasını sağlayın.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – …Hrant Dink, Danıştay
cinayeti, bunlar toplumu derinden…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – O dönem Hrant Dink’i
valiliğe çağıran valiyi ortaya çıkartın. Kim çağırdı, kim tehdit etti? Onu
ortaya çıkarın.
BAŞKAN
– Sayın Ağbaba, lütfen…
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu konuda mesafe almak istiyorsak
yani yüksek ses tonuyla konuşmanın ne faydası var?
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Hâlâ TİB kayıtları vermiyor, TİB, TİB. Hrant
Dink’in katillerinin gerçek görüşmeleri ortaya çıkar.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Yani biz de buradan bağırıp çağırıp bu Meclisin
gündemini işgal edebiliriz, buna hiç gerek yok.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – TİB kayıtları vermiyor. Siz iktidarsınız, on senedir niye
çözmüyorsunuz?
BAŞKAN
– Sayın Ağbaba, lütfen müdahil olmayınız.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Bizim amacımız üzüm mü yemek, bağcıyı mı dövmek? Size
şunu söyleyeyim…
BAŞKAN
– Sayın Kubat, lütfen Genel Kurula hitap edin, konuşmanızı yapın.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Bir suçun faillerini yakalamak, soruşturmak, kovuşturma
konusu yapmak yargı mercilerinin temel görevidir.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Sizin göreviniz ne biliyor musunuz; siz affediyorsunuz, af,
o katilleri affediyorsunuz.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – 2002 yılından bugüne kadar yargı, yapılan yasal ve
anayasal değişikliklerle etkin bir güç hâline getirilmiştir.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Ne yaptınız? Ne yaptınız?
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Demokrasi güçlenmiştir, insan hakları güçlenmiştir
Türkiye’de ve kararlı bir siyasi otorite vardır.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Nerede?
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Ama bu istikrar ortamından hoşnut olmayan, terörden
beslenenler…
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Yargı sizin bindirilmiş kıtalarınız hâline
getirilmiştir.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – …bu siyasi istikrarı ortadan kaldırmak için bilinen
klasik yöntemlerine başvurmuş ama amaçlarına ulaşamamıştır.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Yargı talimat alıyor, polis talimat alıyor, asker talimat
alıyor, hâlâ konuşuyorsunuz.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Çünkü Danıştay cinayetinde, Hrant
Dink olayında devletin kolluk güçleri etkin bir biçimde çalışarak faillerini
yargı mercilerine teslim etmişlerdir. Zaten yapılması gereken de budur. Meclis
suçluları bulup, yargılayıp hakkında ceza verecek bir merci değil.
Meclis
araştırmasının konusu Anayasa’da çok açık, bir konu hakkında bilgi edinmekten
ibaret ve bu araştırma komisyonu dört ay çalışacak.
İnsan
Hakları Komisyonu… Bakın, demin, Sayın Sezgin Tanrıkulu bu işleri çok iyi
bilir…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Bakın, Malatya’da bir Zirve Yayınevi var, onlar sizin
döneminizde işlendi.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – …Diyarbakır’daki insan hakları mücadelesinde önde gelen
isimlerden birisidir.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Nefret suçlarının tamamı sizin döneminizde işlendi. Zirve
Yayınevinde kim iktidardaydı? Hrant Dink’te kim iktidardaydı?
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Eğer bu faili meçhuller temel yaşam hakkı, bir insan
hakkı ihlali ise bunun için Meclis İçtüzüğü’nde bu
konuda kurulmuş olan ihtisas komisyonunun görev alanında esasen çalışma yapması
lazım ve bu komisyon, alt komisyonlarla daha da derinleştirebilir bu işi. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar) Eğer,
gerçekten bu olayların üzerine gidilmek isteniyorsa, sorumlusu kim olursa
olsun, ister devletin içinde ister devletin dışında her kim olursa, hangi
makama kadar giderse gitsin gerçekten bunun araştırılması isteniyorsa, bunun
temel zemini İnsan Hakları Komisyonudur ve bu komisyonda bütün siyasi
partilerin -biraz önce söyledim- temsilcileri var. Neden orada somut
hadiseleri gündeme getirip de derinlemesine incelemeyelim, daha geniş bir zaman
diliminde çalışalım, gerekli desteği alalım, çalışma süresi yeterli olsun,
bulalım suçluları, failleri yargıya teslim edelim. Eğer istenen buysa, İnsan
Hakları Komisyonu çatısı altında bu faaliyetin yapılması gerekir diye düşünüyorum.
Bu
düşüncelerle, Meclis araştırması açılmasına gerek olmadığını düşünerek,
saygılarımla hepinizi selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Gerek olmadığını düşünüyorsunuz, bravo!
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kubat.
Sayın
Vural, söz talebiniz var, buyurun yerinizden.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Faili
bulunmamış bazı cinayetlerin, siyasal görüş itibarıyla sağ-sol ayrımı
gözetmeksizin her siyasi görüşe mensup insanları hedef almış olduğu açık.
Tabii, failleri meçhul kalmak ya da faili malum olanların serbest bırakılması
ya da aklanmaya ya da affa tabi tutulması, adaletin tecellisi bakımından son
derece önemlidir. Ancak bu arayışın sadece belli bir siyasal görüşe
yöneltilmesi, bununla sınırlı tutulması, böyle bir dar çerçeve içerisine
alınması, sayısız arkadaşını ve ailelerini bu cinayetlere kurban vermiş
Milliyetçi Hareket Partisi tarafından kabul edilmesi mümkün değildir. Kaldı ki
faili meçhulleri çözeceğini ifade eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan
Yardımcısının faili meçhul kalmadığını ifade etmesi, biri dışında faili meçhul
cinayetin kalmadığını söyleyen İçişleri Bakanlığının bulunduğu bir dönem
içerisinde, eğer böyle başarılı bir netice elde edilmişse, karanlıkta kalan
diğer olayları da aydınlatmak Hükûmetin görevidir.
Bu
bakımdan, Hükûmet bunu aydınlatamıyorsa Türkiye Büyük Millet Meclisinin devreye
girerek bu konuda bir çalışma yapması söz konusu olabilir. Kaldı
ki ailelerini faili meçhul cinayetlerde kurban vermiş insanlara karşı
konuşurken Adalet ve Kalkınma Partisinin verdiği sözler, bu konuda bir komisyon
kurulmasına ilişkin verdiği sözler ortadayken bu durumda yapılacak iki davranış
vardır: Ya Adalet ve Kalkınma Partisi verdiği sözü tutarak böyle bir araştırma
komisyonunun önünü açacaktır ya da Hükûmet aydınlatamıyorsa Türkiye Büyük
Millet Meclisi bu konuda yasal çalışmalar yapmak üzere görevi devralmalıdır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu),
Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin
“Seçim” kısmına geçiyoruz.
VII.- SEÇİMLER
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda
Açık Bulunan Üyeliğe Seçim
BAŞKAN
– Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş bulunan 1 üyelik için 6112
sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş, Yayın ve Hizmetleri Hakkında Kanun’un
35’inci maddesi gereğince seçim yapacağız.
Kanun’un
35’inci maddesi gereğince Üst Kurulda boş bulunan ve Barış ve Demokrasi Partisi
Grubuna düşen 1 üyelik için 2 aday gösterilmiştir. Adayların adları oy pusulası
şeklinde düzenlenmek suretiyle bastırılmıştır. Toplantı ve karar yeter sayısı
mevcut olmak şartıyla seçimde aday listesinden en çok oyu alan aday seçilmiş
olacaktır.
Şimdi
adayların adlarını okuyorum:
Doçent
Doktor Ahmet Yıldırım
Abdullah
Karahan
Oylamanın
ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Herhangi bir tereddüde mahal vermemek
için, komisyon ve hükûmet sıralarında yer alan kâtip üyelerden komisyon
sırasındaki kâtip üyeler, Adana’dan başlayarak İstanbul’a kadar -İstanbul
dâhil- hükûmet sırasındaki kâtip üyeler ise İzmir’den başlayarak Zonguldak’a
kadar -Zonguldak dâhil- adı okunan milletvekilinin adını defterden
işaretleyecek ve kendisine birer mühürlü oy pusulasıyla zarf verecektir. Oy
pusulası ve zarfı alan sayın üye, aday listesinden bir adayın isminin
karşısındaki kareyi çarpı işaretiyle işaretleyecek ve oy pusulasını zarfa
koyarak zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulmuş olan oy kutusuna
atacaktır.
Aday
listesinden birden fazla adayın işaretlendiği oy pusulaları geçersiz
sayılacaktır. Bu hususlar oy pusulalarında da dipnot olarak açıkça
belirtilmiştir.
Sayın
kâtip üyelerin yerlerini almalarını rica ediyorum.
Şimdi,
oylamanın sayımı ve dökümü için ad çekmek suretiyle 5 kişilik bir tasnif
komisyonu tespit edeceğim:
Çorum
Milletvekili Tufan Köse... Burada.
Hasan
Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye… Burada.
İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel… Burada.
Bolu
Milletvekili Ali Ercoşkun… Burada.
Ankara
Milletvekili Ahmet İyimaya… Burada.
Tasnif
Komisyonuna seçilen üyeler oylama işlemi bittikten sonra komisyon sıralarında
yerlerini alacaklardır.
Oylamaya
Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların
toplanmasına başlandı)
BAŞKAN
– Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı?
Sayın
milletvekilleri, oy verme işlemi tamamlanmıştır.
Kupalar
kaldırılsın.
Tasnif
Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini alsınlar; Çorum Milletvekili Sayın Tufan
Köse, Osmaniye Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Türkoğlu, İstanbul Milletvekili
Sayın Sebahat Tuncel, Bolu Milletvekili Sayın Ali Ercoşkun
ve Ankara Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya.
(Oyların
ayrımı yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda Barış ve Demokrasi
Partisine düşen (1) üyelik için yapılan seçime 256 üye katılmış, kullanılan
oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir.
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Tufan Köse |
Hasan Hüseyin Türkoğlu |
Sebahat Tuncel |
|
Çorum |
Osmaniye |
İstanbul |
|
Üye |
|
Üye |
|
Ali Ercoşkun |
|
Ahmet İyimaya |
Bolu Ankara
Doçent
Doktor Ahmet Yıldırım : 126 oy
Abdullah
Karahan : 86 oy
Boş :
1
Geçersiz : 43
Toplam : 256
Bu
sonuca göre seçim için gerekli karar yeter sayısı sağlanamamıştır. Şimdi seçimi
yeniden tekrar edeceğiz.
Tasnif
komisyonunu belirliyoruz.
Vahit
Kiler, Bitlis…Yok.
Birgül
Ayman Güler, İzmir Milletvekili… Yok.
Hüseyin
Aygün, Tunceli Milletvekili… Yok.
Kemal
Ekinci, Bursa Milletvekili… Burada.
Akif
Çağatay Kılıç, Samsun Milletvekili… Yok
Zelkif
Kazdal, Ankara Milletvekili… Yok.
Sebahattin
Karakelle, Erzincan Milletvekili… Yok.
Fehmi
Küpçü, Bolu Milletvekili… Burada.
Bedrettin
Yıldırım, Bursa Milletvekili… Yok.
Semiha
Öyüş, Aydın Milletvekili… Yok.
Fevai
Arslan, Düzce Milletvekili…Yok.
Münir
Kutluata, Sakarya Milletvekili… Yok.
Ruhi
Açıkgöz, Aksaray Milletvekili…Yok.
Mahmut
Mücahit Fındıklı, Malatya Milletvekili… Burada.
Ruhsar
Demirel, Eskişehir Milletvekili…
Sayın
Fevai Arslan… Burada.
Gönül
Bekin Şahkulubey, Mardin Milletvekili… Yok.
Mehmet
Şevki Kulkuloğlu, Kayseri Milletvekili… Yok.
Mehmet
Volkan Canalioğlu, Trabzon Milletvekili… Yok.
Mihrimah
Belma Satır, İstanbul Milletvekili… Burada.
Sayın
Satır, buyurun.
Tasnif
Komisyonuna seçilen üyeler oylama işlemi bittikten sonra komisyon sıralarında
yerlerini alacaklar.
Oylama
işlemine Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların
toplanmasına başlandı)
BAŞKAN
– Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı?
Oy
verme işlemi tamamlanmıştır.
Lütfen,
kupaları kaldıralım.
Tasnif
Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini alsınlar: Bursa Milletvekili Sayın Kemal
Ekinci, Bolu Milletvekili Sayın Fehmi Küpçü, Malatya Milletvekili Sayın Mahmut
Mücahit Fındıklı, Düzce Milletvekili Sayın Fevai
Arslan ve İstanbul Milletvekili Sayın Mihrimah Belma
Satır.
(Oyların
ayrımı yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş bulunan (1)
üyelik için yapılan seçime ilişkin Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir,
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Radyo
ve Televizyon Üst Kurulunda Barış ve Demokrasi Partisi Grubuna düşen (1) üyelik
için yapılan ikinci seçime 245 üye katılmış, kullanılan oyların dağılımı
aşağıda gösterilmiştir.
Saygıyla
arz olunur.
Üye Üye Üye |
Kemal Ekinci Fehmi Küpçü Mahmut Mücahit Fındıklı |
Bursa Bolu Malatya |
Üye Üye |
Fevai
Arslan Mihrimah Belma Satır |
Düzce İstanbul |
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu aday listesi:
Doçent
Doktor Ahmet Yıldırım : 191 oy
Abdullah
Karahan : 20 oy
Geçersiz : 34
Toplam : 245
BAŞKAN
– Buna göre, Doçent Doktor Ahmet Yıldırım, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
üyeliğine seçilmiştir. Hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu),
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan, Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin
Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Çok Taraflı Yatırım Garanti
Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/467) (S.
Sayısı: 40) (x)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Dünkü
birleşimde 1’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi
on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Dün
sisteme giren, söz talep eden sayın milletvekilleri: Sayın Çalık, Sayın
Özgündüz, Sayın Baydar, Sayın Köse -tekrar sisteme girmelerini rica ediyorum-
Sayın Bayraktutan, Sayın Özel, Sayın İşler, Sayın
Can, Sayın Turan, Sayın Işık, Sayın Selamoğlu, Sayın Türkkan, Sayın Oğan, Sayın
Bulut, Sayın Öztürk, Sayın K. Yılmaz, Sayın S. Yılmaz, Sayın Susam, Sayın
Erdoğan, Sayın Erdem, Sayın Ayhan ve Sayın Çirkin.
Sayın
Çalık… Yok.
Sayın
Özgündüz…
Sayın
Baydar…
Sayın
Köse…
Sayın
Bayraktutan…
Sayın
Özel…
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, aracılığınızla Hükûmete soruyu sormak istiyorum:
MIGA ülkemizde yatırımlara garanti vermeden önce Hükûmetimizden onay almakta
mıdır?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
İşler…
Sayın
Can…
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanımıza soru sormak istiyorum.
MIGA
ile Kalkınma Ajansını karşılaştırabilir miyiz? Özellikle Türk yatırımcıları
açısından Kalkınma Ajansı MIGA’nın yerini
doldurabilir mi?
Teşekkür
ediyorum.
(x) 40 S. Sayılı Basmayazı
2/11/2011 tarihli 15’inci Birleşim tutanağına eklidir.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Turan…
Sayın
Işık…
Sayın
Selamoğlu…
Sayın
Türkkan…
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, MIGA’nın garanti
kapsamında olan Türkiye’deki yatırımlar arasında İsrail yatırımlarının tutarı
ne kadardır?
Bunun
dışında, daha önce Türkiye ile Suriye arasında yapılan anlaşmalarda karşılıklı
yatırım programı içinde yer alan, MIGA’nın da
kapsamında olan herhangi bir anlaşma olmuş mudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Oğan…
Sayın
Bulut…
Sayın
Öztürk…
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkanım, dün akşam konuşan bir sayın milletvekili,
Meclisin adabına, edebine uygun olmayacak tavır içerisinde âdeta burada bir
cacık yapmaya kalkıştı. Kendi tavrının buraya yakışmayacağını ifade etmek için
söz istemiştim ama ilerleyen zaman içerisinde kendisinden bir cacık
olmayacağını görünce sözümden vazgeçmiştim.
BAŞKAN
– Sayın Öztürk, lütfen, konuyla ilgili soru soralım.
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) – Saygılarımla bildiririm.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
K. Yılmaz...
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın
Bakan, MIGA garantisi kapsamında ülkemize getirilecek olan yatırımların sektörel dağılımı konusunda bilgi verebilir misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
S. Yılmaz...
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Adana
ilimizin Pozantı, Karaisalı, Feke, Saimbeyli, Tufanbeyli gibi ilçeleri, 890
ilçe içerisinde geri kalmışlık açısından 600’üncü ve 700’üncü sıralardadır. Bu
bölgelerimiz de özellikle tıbbi ve aromatik bitkiler
açısından çok zengindir. Kekik, biberiye, defne, keçiboynuzu, sedir mantarı
gibi tıbbi ve aromatik bitkilerin günümüzde yükselen
değer olduğu düşünülürse buradaki yatırımcının önünü açmayı düşünüyor musunuz
veya desteklemeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Susam...
Son
konuşmacı, buyurun.
MEHMET
ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum:
MIGA, uluslararası finans çevrelerinin gelişmekte olan ülkelerdeki yaptıkları
yatırımların bir sigorta şirketi. Bu sigorta şirketi, o ülkelerde finans
yatırımları karşısında düştükleri sıkıntıyı karşılamaya yönelik. Bizim de
çeşitli yatırımlarımız var. Son Arap baharıyla bizim yatırımlarımız olan Kuzey
Afrika ve Orta Doğu ülkelerinde bizim yatırımcımızın kaybı ne olmuştur? MIGA’dan bu noktada bir değerlendirme, bir katkı aldık mı?
Aldıysak ne kadardır? Bunlarla ilgili bilgileri rica ediyorum.
Saygılar.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Susam.
Sayın
Bakan, buyurun.
Beş
dakika süreniz var Sayın Bakan.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.
MIGA’nın
yatırımlara garanti vermeden önce onay alıp almamakta olduğuyla ilişkili bir soru
var. Evet, MIGA bu yatırımlara garanti verirken onay almaktadır. Kuruluş
sözleşmesinin 15’inci maddesinde, garanti sözleşmesini sonuçlandırmadan önce ev
sahibi ülkenin garanti verilmesini onaylaması hususu hükme bağlanmıştır. Bahse
konu madde uyarınca, ülkemizdeki proje onaylarına ilişkin olarak takip edilecek
mekanizma 4 Ekim 1990 tarihli mektup ile belirlenmiştir. Ancak değişen mevzuat,
bugünkü ihtiyaçlar çerçevesinde söz konusu mektubun yenilenmesi çalışmaları da
hâlihazırda yürütülmektedir.
Kalkınma
ajanslarından farkı nedir? Karşılaştırma açısından bir soru sorulmuştu. MIGA’nın kalkınma ajanslarından farkı, bir sigorta kurumu
gibi çalışması ana farkıdır. Bunu fark olarak ifade edebilirim.
Bir
diğer soruda sektörel dağılım açısından bilgi
verilmesi istendi. Özellikle altyapı projeleri, enerji projeleri ve ulaştırma
projeleri sektörel dağılım açısından önde gelen
projelerdir.
Bu,
Kuzey Afrika, Orta Doğu’daki yatırımcılarla ilgili MIGA’nın
şu ana kadar herhangi bir garantisi olmuş mudur? Bu ülkelerle ilgili verilmiş
bir garanti yok. 2011 mali yılında Irak’taki Türk yatırımlarına garanti
verilmiş durumda. Ancak bu Arap baharından sonra, biraz önce ifade ettiğim
gibi, henüz gerçekleşmiş bir garanti sözleşmesi de bulunmamaktadır.
Bu,
Adana ilimizin ilçeleriyle ilgili olarak, kalkınma sıralamasında nispeten geri
kalmış ilçelerle ilgili olarak tıbbi ve aromatik
bitkilerle ilgili bir soru soruldu. Diğer sorular biraz teknik destek aldığım
sorulardı ama bu tabii, benim konum. Onun için bu soruya özellikle teşekkür
ediyorum. Bu konuda hangi yatırımcının bir düşüncesi varsa lütfen doğrudan
Bakanlığımızla, benimle ilişki kurmasını sağlayalım. Şöyle bir şey yapıyoruz:
Aslında ilaç geliştirme hakikaten oldukça zor bir süreçtir. Hani bitkiniz
vardır ama ilacı yine siz geliştiremeyebilirsiniz. Bunun bilimsel altyapısının
oluşması lazım, üniversitelerin ve endüstrinin sürecin içine girmesi lazım. Son
yaptığımız kanun hükmünde kararnameyle özellikle yüksek teknoloji ya da yüksek
teknik bilgi gerektiren hususlarda ofset anlaşmalarla Türkiye’de üretimi
kolaylaştıracak birtakım düzenlemeler getirdik. Dolayısıyla Adana ilimizin bu
ilçelerinin kalkınması açısından destek olabilirsek büyük mutluluk duyarız.
Değerli milletvekilimiz, lütfen bizimle daha detaylı görüşme için irtibat
kursun, başımız üstüne, meseleyi çalışalım.
MIGA
kapsamında -bir diğer soruya cevap veriyorum- İsrail’le herhangi bir iş
birliğimiz yoktur. “Ne kadardır İsrail’le ilgili yatırımlar?” diye bir soru
sorulmuştu. Herhangi bir iş birliğimiz yoktur.
Zannediyorum,
soruların hepsine cevap vermiş olduk.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Suriye vardı.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Suriye’yle de herhangi bir iş birliğimiz yok.
Çok
teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
2’nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ayşe Nedret
Akova, Balıkesir Milletvekili.
Sayın
Akova, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; dünyanın birçok ülkesinden önce seçme ve seçilme hakkını,
uygarca yaşama bilincini veren, çağ dışılıktan kurtaran, cumhuriyetimizi kuran
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk sayesinde bu Mecliste yer alan bir kadın
olmanın onurunu yaşayarak Atatürk ve İsmet İnönü’yü saygıyla ve minnetle
anıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
İsmet
Paşa Ulusal Kurtuluş Savaşı kahramanlarından olup, savaşın zor şartlarında da
olsa bu ülkenin çocuklarını babasız bırakmamıştır. İnönü, çok partili hayata
geçmemizi sağlayarak demokrasinin önünü açmıştır. Türkiye'nin geçmişinde “Millî
Şef faşizmi” hiç olmamıştır, ancak dün iktidar çoğunluğuna dayanarak,
uygulamalarda görüldüğü gibi denetim yetkisi askıya alınarak, elimizden
alınarak darbe yapılmıştır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Yine
kanun hükmünde kararnamelerle…
BAŞKAN
– Sayın Akova, bu konu dünde kaldı, yani lütfen maddeye gelelim.
Buyurun.
AYŞE
NEDRET AKOVA (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
…Türkiye
Büyük Millet Meclisi baypas edilmektedir, hukuk çiğnenmektedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, uluslararası yabancı sermaye yatırımları, ülkemiz ekonomisinin
büyümesi ve kalkınması açısından çok önemlidir. Yabancı sermaye yatırımlarını
çekebilmek için, birçok teşvikin yanı sıra ülkemizin politik riskinin az olması
gereklidir.
Geçmişe
baktığımızda, ülkemize gelen yabancı sermaye yatırımları yeni baştan bir sanayi
sektörüne yatırım yapmak için değil, var olan bir kuruluşu almak için olmuştur.
Ya bir bankamız satılmıştır ya bir önemli kamu kuruluşumuz satılmıştır ya da
Türk Telekom gibi önemli bir kamu kuruluşumuz altı yıllık toplam ciro değerine
satılmıştır. Önemli olan, yabancı yatırımın ülkemize yeni bir teknoloji
getirmesi, yeni bir fabrika kurması, sıfırdan ülkemizde katma değer
yaratmasıdır. Şimdi ülkemizde yabancı sermaye yatırımlarına garanti sağlamak
için Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesi’nin maddelerinde
değişiklik yapılması için kanun tasarısı gündemimizde.
Çok
Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu ülkemizdeki yabancı sermaye yatırımlarına
garanti sağlamaktadır ancak baktığımızda, 1991 yılından bu yana, yirmi yılda
toplam 1 milyar 200 milyon dolar garanti sağlanmıştır yani yıl
başına ortalama düşen garanti miktarı 60 milyon dolardır. Yılda 60
milyon dolarlık garantinin ülkemiz kalkınmasına faydası ne olabilir? Bir de siz
düşünün. Bu sözleşmede yapılacak değişme acaba garanti sağlanacak yabancı
sermaye miktarını yüzde 100 artırır mı? Diyelim ki, yüzde 100 artırdı yani
yılda 120 milyon dolarlık garanti sağlanmasının ülkemiz ekonomisine katkısı çok
mu büyük olacaktır? Bunları düşünmekte fayda vardır. Demek ki, ülkemize yabancı
sermaye yatırımı çekebilmek için daha ciddi düzenlemelere gerek vardır.
Değerli
milletvekilleri, yabancı sermaye çekmede en önemli faktör ise politik riski
azaltmaktır. Politik riski azaltmak için komşularımızla sürekli çatışmacı bir
unsurla, iç politikaya yönelik söylemlerle politika izlemeyi bırakmamız
lazımdır, dünyanın terörist olarak kabul ettiği kişilerle görüşülmemesi
lazımdır, uluslararası politikada şov yapmayı bırakmak lazımdır. Politik risk
unsurunu sıfırlamak için daha uzlaşmacı bir politika izlemek zorunludur.
Çok
değerli milletvekilleri, hangi partiden olursa olsun biz siyasetçiler temel
prensiplerde anlaşıp politik icra için ortak bir paydaya rahatlıkla
ulaşabiliriz. Her türlü teröre ve şiddete karşı çıkmak,
eşitsizlik ve adaletsizliklere “Dur” demek, her adımda demokrasi, insan hakları
ve hukukun üstünlüğüne göre hareket etmek, bireysel özgürlükleri artırıcı bir
şekilde herkesi kapsayan bir anayasayı vücuda getirmek, demokratik kurum ve
kuralları yozlaştırmaktan kaçınmak, demokratik hak ve özgürlüklerin demokrasiyi
yok etmek için kullanılmayacağında anlaşmak, tutukluluk sürelerinin cezaya
dönüşmemesi için belirli kişilere gösterilen adaletin herkese gösterilmesi
ortak paydamız olduktan sonra ülkemizi olması gereken çağdaş, gelişmiş medeniyetler
seviyesine rahatlıkla getirebiliriz.
İnsan
hakları ihlalinde, cinsiyet temelinde en önemli haksızlık kadına yönelik
uygulanmaktadır. Kadının en temel hakkı olan yaşam hakkının elinden alınmak
istenmesi ve insanca yaşamasının önüne engeller çıkartılması acilen çözüm
üretilmesi gereken bir alandır.
Kadına
yönelik aile içi şiddetin yanı sıra, çalışma hayatında işe alınma, terfi ve
ücretlerde uygulanan eşitsizlikler, gelir ve eğitim düzeyi fark etmeksizin
farklı toplumlarda ve kültürlerde yaşayan kadınların ortak sorunudur.
Kadın-Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunda kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi,
kadın erkek eşitliğinin sağlanılmasına yönelik
gerekli düzenlemeler, çalışmalar devam etmektedir.
Kadın
ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Tasarı üzerinde
çalışılmaktadır. Öncelikle, en temel insan hakkı olan yaşam hakkının korunması,
ülkemizde kadın cinayetlerinin son bulması ve devletin şiddeti önleme, şiddete
uğrayanı çok yönlü koruması amaçlanmıştır. Ortak akıl ve irademiz bu kanunun
hızlı bir şekilde yasalaşmasını sağlayacak bir uzlaşma zemini yaratmak
zorundadır. En kısa zamanda kadın ve aile bireylerine yönelik şiddetin
engellenmesi için gerekli yasal düzenlemenin yapılması ortak temennimizdir.
Çok
değerli milletvekilleri, Balıkesir ilimizde ve körfezimizde zeytin hasat dönemi
başlamıştır. Ülkemizdeki zeytin ağaçlarının yüzde 10,5’i Balıkesir ilimiz
sınırları içerisindedir. Yağlık zeytin üretiminde de ilimiz birinci sıradadır.
Bu yüzden, zeytinyağı tanıtımı, tüketiminin artırılması, iç ve dış pazarının
genişletilmesine devlet desteği bizim için çok önemlidir. Zirai ilaçların,
gübrenin ve mazot fiyatlarının çok sık ve yüksek oranlı artışları zeytin
üreticisini zor durumda bırakmaktadır. Ürün destek prim sisteminin telafi edici
değil, planlayıcı ve üretim kalitesini artırıcı bir işlev yerine getirmesi
gerekir. Ürünün kilogram başına ödenen destek primi, üretim maliyetlerinde ve
enflasyondaki artış dikkate alınarak artırılmalıdır. 1998 yılında zeytinyağına
verilen 40 sent prim, artan enflasyona rağmen, 2009 yılında 15 sent, 2010
yılında 30 sent olan zeytinyağı primi nedeniyle üreticiler, çocuklarını
zeytinliklerini satarak evlendirmekte, iş yerlerini yine zeytinlik satarak
açabilmektedir. Destekleme primi enflasyon oranında artırılmadığından zeytin
üreticisi çok mağdur durumdadır. Bu destek yıllar içerisinde inişli çıkışlı bir
seyir izlemiştir. 2011 ve 2012 dönemi için verilecek 50 sentlik destekleme
primi de yetersizdir. Avrupa ülkelerinde verilen devlet desteği 2 Türk lirası civarındadır.
Balıkesir’de
kırsal kesimde yaşayan nüfus Türkiye ortalamasının üzerindedir. Dolayısıyla
Çiftçi Mallarını Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılarak çiftçi malları koruma
başkanına aylık ücret ile koruma ve ihtiyar heyeti azalarının görevlerini daha
iyi yapmaları için huzur hakkı ödenmesinin sağlanmasına katkıda bulunmanızı
istiyorum. 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun 1941
tarihinde çıkarılmıştır. Bu Kanun, günümüz sosyoekonomik şartlarında
çiftçilerimizin ihtiyaçlarının karşılanması hususunda yetersiz kalmaktadır.
4081 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesine göre murakabe heyeti ile koruma ihtiyar
meclisleri azalarına bu kanuna tevfikan yapılacak hizmet ve muamelelerden
dolayı koruma sandığından hiçbir ücret ve masraf verilmez. Günümüz
sosyoekonomik şartlarında herhangi bir işte çalışana emeğinin karşılığında
ücret vermeksizin çalıştırmak mümkün olmamaktadır. Kişinin emeği karşılığında
ücret alması da Anayasa’mız tarafından koruma altına alınmıştır. Murakabe
heyetinin bir kısmı devlet memurlarından seçilirken diğer 5 üye hiçbir ücret
almayan koruma ve ihtiyar meclisleri azalarından oluşmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE
NEDRET AKOVA (Devamla) – Bu nedenle, çok teşekkür ediyorum efendim, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Akova.
Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan.
Buyurun
Sayın Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
MIGA kapsamında garanti altına alınan Türkiye’de ve Türkiye dışındaki yabancı
yatırımlarla alakalı olarak söz almış bulunuyorum.
Türkiye’de
yatırım yapmanın cezalandırıldığı bir düzende yabancıların Türkiye’de yatırım
yapmasını beklemek kadar akılsız bir iş yok.
(AK
PARTİ sıralarından “Sanayici misiniz?” sesi)
Evet.
Ben sanayiciyim.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) – Tabloya bakarsanız görürsünüz.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Ben sanayiciyim, size bir şeyler anlatacağım. Türkiye’de
dünyanın kullandığı enerji fiyatının 3 katı maliyette enerji kullanıyoruz;
petrol de böyle, elektrik de böyle, doğal gaz da böyle.
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) – Hâlen sanayici misiniz?
BAŞKAN
– Sayın Milletvekili, lütfen müdahale etmeyin.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Bakın, ben bir şey söyleyeyim mi, buradan bir laf söylerim
yerinizden kalkamazsınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ciddi söylüyorum.
İşin o kısmı da var.
BAŞKAN
– Sayın Türkkan, siz de istirham ediyorum söylemeyin lütfen.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Terkimde tutuyorum söylemiyorum. İşin o kısmı da var,
haberiniz olsun.
Türkiye’de
yatırım yapmak için Türk sanayicisinin dahi cesaret edemediği bir dönemde
yabancıların yatırım yapmasını beklemek çok akıllı bir iş değil. Sebebi şu,
bakın: Türkiye, en son geçen gün size okuduğum gibi, sürdürülebilir ekonomideki
istikrar meselesinde sıkıntılı. Wall Street’de
yayınlanan bir makalede Türkiye bu konuda en riskli ülkeler arasında
gösteriliyor. Bu durumda, yabancı ülkelerle, komşu ülkelerimizle sıfır sorun
politikası üreteceğiz diye başlayıp sırf sorun politikalarının hüküm sürdüğü bu
bölgede, politik risklerin bu kadar çok olduğu bir bölgede kalkıp Türkiye’de
yatırım yapacak yabancı bulamazsınız. Kimi bulursunuz bilir misiniz? Ancak
Telekom'u verdiğiniz Hariri ailesi gibi bir dost aileyi bulursunuz, bir
devletin değerini peşkeş çekersiniz. Onun ismi yatırım olmaz, o başka bir şey.
Yatırım, doğrudan yatırımla ifade edilebilir. Türkiye’de hiç duydunuz mu siz;
gelmiş arazi almış, efendime söyleyeyim, makinelerini getirmiş, istihdam
yaratacak? Hayır. Ancak Şeker Kanunu’nda olduğu gibi, Cargill’i
Türkiye’deki bir yabancı şirketle ortak yapıp nişasta bazlı
şeker konusunda Türk insanını zehirleyen, Türk insanının ömrünü kısaltan,
dünyada kullanılmayan bu maddenin Türkiye’de daha çok kullanılmasını temin eden
yatırımların önünü açarsınız. Başka türlü Türkiye yatırımın olduğu bir ülke
olmaktan çıkar.
Ben
biraz evvel Suriye ve İsrail’le ilgili sormuştum, Libya ile ilgili de sormak
istiyorum. Libya’da Türk yatırımları yaklaşık 25 milyar dolar. Bu politik
riskleri garanti altına alan bu MIGA’daki kapsam var
mıdır Libya’daki yatırımlarımızda? 25 milyar dolarımız heba mı oldu? Yani,
Libya’da farklı bir sistem geldi, demokrasi getireceğiz diye Kaddafi’nin
aşağıya indirilmesine katkıda bulunduk, demokrasinin hiç konuşulmayacağı bir
sistem geldi. Komşularımızın ciddi düşmanı hâline geldik: Bakın, Suriye yavaş
yavaş dikiliyor. Rusya’yı ikna etmiş, Çin’i ikna etmiş, İngiltere üzerinden
Avrupa Birliği ülkelerini de ikna ediyor. Suriye’ye karşı yaptırım gücümüz
bizim sadece Suriye’yle kötü ilişkileri sürdürebilen bir ülke hâline geldik;
düne kadar kardeş, bugün kalleş bir ülke konumuna geldik. Bu sistemde, siz,
yabancılar karşısında, yabancı ülkelerdeki yatırımlarımızın yoğun olduğu
Libya’da dahi bu konuda garanti kapsamında olmaması, bu sözleşmenin, bu garanti
fonunun Türkiye’nin çok lehine olmadığına dair de bir gösterge. Almanya’daki,
İngiltere’deki bir yatırımın -Türk yatırımı ne kadar bilmiyorum ama- çok böyle
bir politik risklere karşı garanti ihtiyacı yok, ama Libya’dakinin var. Eğer
bundan faydalanamıyorsak, bu sözleşmede, bu tasarıyla önümüze gelen bu garanti
fonunun bize çok bir katkısı olmadığını düşünüyorum.
Biraz
evvel “Sanayici misiniz?” diye soran arkadaşıma söylüyorum; evet, ben
sanayiciyim, sanayicilik yapmaya çalışıyorum, devri iktidarınızda çok zor bir
iş yapıyorum.
Türk
köylüsüne diyorsunuz ki siz; yahu dünyada buğdayın fiyatı bu kadar, sen hâlâ bu
kadara bize buğday satmak istiyorsun. Siz adama mazotu dünyanın üç katı
fiyatına veriyorsunuz, tohumu dünyanın üç katı fiyatına veriyorsunuz, gübreyi
hakeza, sonra diyorsunuz ki; ya dünyada buğdayın fiyatı bu kadar, sen niye bu
kadara satıyorsun? Ayçiçeği hakeza, Türkiye’de yeni yeni ekilmeye başlanılan kanola, soya hakeza. Bu durumda, o şartlar altında
sanayicilik yapmaya çalışan bir kardeşinizim. 2007 yılında da aday oldum,
seçilemedim. 2007’ye on iki gün kala vergi müfettişlerinin gadrine uğrayıp, çok
ciddi rakamlarda, benim boyumu aşan rakamlarda da vergi cezalarına gark olmuş
bir sanayiciyim. Bir tek faturasız malım yakalandı, o da Kemal Unakıtan’ın oğlu
Abdullah Unakıtan’ın aldığı 4 milyar liralık eski parayla bir mal alışverişi
vardı, sadece o kadar. Yani, Kemal Unakıtan’ın oğlunun aldığı, onların
kaybettiği bir fatura çıktı karşıma; ben de, bu faturanın sahibi Sayın Kemal
Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan dedim. Şu anda aranızda yok, tu kaka
yaptınız biliyorum, ittiniz, attınız, tanımıyorsunuz.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) – Lütfü Bey, usulsüzlük cezası mı yediniz? Az önce söylediniz.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Efendime söyleyeyim, usulsüzlük değil, vergi cezası, vergi
tarh cezası.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) – Vergi kaçakçılığı mı?
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Hayır efendim, hayır!
BAŞKAN
– Sayın Türkkan lütfen karşılıklı konuşmayalım. Genel Kurula hitap eder misiniz
Sayın Türkkan.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) – Siz kendiniz söylediniz.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Sizin öyle bir incelemeden haberiniz var mıydı, siz Kocaeli
milletvekilisiniz.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) – Mahkeme sonucu…
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri…
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Yok efendim, ben onlardan beraat ettim. Hepsini mahkemede
affettirdim, yanlış yapmam ben.
NİHAT
ZEYBEKCİ (Denizli) – Cezaları mahkemeye niye götürmediniz?
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Mahkemeye götürdüm ama böyle bir zulüm yapan iktidarsınız,
onu anlatmaya çalışıyorum.
Sanayiciye
zulüm yapıyorsunuz, yatırımcıya zulüm yapıyorsunuz, arkasından gelip
“Türkiye’de niye yatırım yapamayacaksınız?..” Var mı
öyle bir şey ya! Hemşire olacak kıza “Git, AKP’ye üye ol, ondan sonra gel seni
işe başlatalım.” diyorsun. Adam benzin istasyonunda pompacı olacak, “Yahu bunun
sahibi AKP’li, git, oradan bir AKP’ye üye ol.” denilen, böyle bir devirde
yaşıyoruz arkadaşlar. Hani tek parti iktidarı var ya “Faşist iktidar” dediğiniz,
o dönemi geçtiniz, faşizm sizin karşınızda çok masum kalıyor, haberiniz olsun.
Hepinize
saygılar sunuyorum. Hayırlı akşamlar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Türkkan.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Levent Gök, Ankara Milletvekili.
Buyurun
Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün yaptığım bir basın
toplantısıyla kamuoyuna duyurduğum bir konuyla ilgili sizleri bilgilendirmek
için söz almış bulunuyorum. Hepimiz açısından önemli olduğunu düşündüğüm bir
konudur.
Bundan
bir müddet önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiğim bir soru
önergesinde milletvekillerinin ve bağlı personelinin kullandığı bilgisayarların
denetimlerinin nasıl olduğunu, log kayıtlarının
tutulup tutulmadığı ve bunların denetleme işlemlerinin nasıl yöntemle yapıldığı
konusunda bir soru önergesi vermiştim, yapılan ihalenin yöntemi ve kime
yapıldığı konusunda da bilgiler istemiştim. Bir müddet önce Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığından sorduğum soru önergesine verilen cevabı
bilgilerinize sunuyorum ve sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, gerçekten gelen cevap kullandığımız bilgisayarların güvenliği
ve milletvekillerinin çalışma faaliyetlerini ilgilendiren konularda gizliliğin
kalmadığı konusundaki kuşkumuzu ne yazık ki teyit eden bir cevap tarafımıza
sunulmuştur. Şu görmüş olduğunuz yazılı cevapta belirtildiği üzere
Meclisimizdeki tüm bilgisayarlara, hepinizin, şahıslarınızın, personelinizin
kullandığı tüm bilgisayar kayıtlarına, loglara, yani
hangi siteye girerseniz girin, hangi konuda araştırma yaparsanız yapın Bilgi
İşlem Müdürlüğü görevlisinin erişebildiği konusunda bana cevap verilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, takdir edersiniz ki, hepimiz değişik konularda araştırmalar
yapıyoruz, soru önergeleri veriyoruz, kanun teklifleri hazırlıyoruz. Doğaldır
ki, her milletvekilinin yaptığı çalışmanın da bir gizliliği olmalıdır ve bu
gizliliğin de özellikle milletvekillerinin yasama faaliyetlerine ilişkin olanlarında
çok özel bir durumu olduğu tartışmasızdır. Meclis personelindeki bir görevlinin
buna erişebilmesini kabul etmek olanaklı değildir. Bu ben olabilirim, siz
olabilirsiniz ama şu andaki uygulamada kullanılan bütün bilgisayarlara
Meclisimizin Bilgi İşlem Müdürlüğünde görevli bir arkadaşımız erişebilmektedir.
Böyle bir konu bence çok hassastır ve hepimizin ortak tavır almasını gerektiren
bir konudur. Hepimizin çalışmalarının gizliliğinin sağlanması, örneğin,
yaptığınız çalışmaların akıbetinin sorgulanmaması, bu çalışmalara… Biz şimdi
bilmiyoruz, Bilgi İşlem Müdürlüğündeki görevli ne yapıyor bu erişimi yaparak?
Bu çalışmaları kime bildiriyor? Nerede depoluyor, nerede kullanacak? Bir kere
bunu bilme hakkımız vardır.
Bu
önemli bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum. Milletvekillerimiz çalışma yaparken
şu anda kendilerine tahsis edilen bilgisayarları bence bu uygulama durdurulana
kadar kullanmamalıdır.
Diğer
sorduğum sorulara yine Meclis Başkanlığımız aynen şu cevabı bana vermiştir:
“Siyasi parti gruplarını ve milletvekillerini sistem dışında bırakacak bir
çalışma yapılmaktadır. Çalışmaların bitiminde -dikkat edin değerli
arkadaşlarım- siyasi parti grupları ve milletvekilleri ayrı hak ve özgürlüklere
sahip olacaktır.”
Şimdi
bu cümleyi tersten okuduğumuz takdirde, tüm milletvekillerimizin şu anda
haklarının ve özgürlüklerinin sınırlandırıldığı kabul edilmektedir. Bu, Meclis
Başkanlığımızın yazılı cevabıdır değerli arkadaşlarım.
Değerli
milletvekilleri, burada bence derhâl Meclis Başkanımız soruna el koymalıdır. Bilgisayarla
yapılacak çalışma çok uzun sürecek bir çalışma olamaz. Bu sistem derhâl
kaldırılmalıdır ve milletvekillerinin özgürce kendilerini ifade edebilecekleri,
çalışabilecekleri ortam sağlanmalıdır, aksi takdirde bu şekildeki yapılan bir
denetim tüm çalışmalarımızın gizliliğini ortadan kaldırmaktadır.
Bu
nedenle söz almış bulunuyorum ve Meclis Başkanımızı da bu konuda acilen göreve
davet ediyorum, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Ali Rıza Alaboyun,
Aksaray Milletvekili.
Buyurun
Sayın Alaboyun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 40 sıra sayılı
Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan
Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci
maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz kalkınma hamlesini gerçekleştirebilmek için gerek yurt
içi sermayesini gerekse yabancı sermayeyi harekete geçirmek yönünde uzun yıllar
çaba sarf etmektedir. Yabancı sermayeyi ülkemize çekme bağlamında Türkiye 1988
yılında kısa adı “MIGA” olan Dünya Bankası grubu içerisinde kurulan Çok Taraflı
Yatırım Garanti Kuruluşuna üye olmuştur.
Bu
kuruluşun amacı, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yatırım yapacak yabancı
yatırımcıları politik risklere karşı korumayı amaçlamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde yaşanan krizler sonrası 2002 yılında tek başına
iktidara gelen AK PARTİ ve Sayın Başbakanımızın kararlı ve vizyoner
liderliği ile yerli ve yabancı yatırımcılara yeniden güven gelmiştir. Ülkemizin
politik riskleri büyük ölçüde ortadan kalkmıştır.
Türkiye,
genç ve dinamik nüfusu, güçlü ekonomisi, siyasi istikrarı nedeniyle
yatırımcıların önünü görebildiği bir ülke hâline gelmiştir. 2008 yılı sonunda
patlak veren Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki global finansal krize rağmen Türkiye, güçlü finansal yapısı
nedeniyle bankacılıkla Avrupa’da en sağlam yapıya sahip ülke konumundadır.
Böylesine bir kriz ortamında bile Türkiye yabancı sermayeyi çekmeye devam
etmiştir. Yabancı yatırımcıların ağırlıklı olarak Avrupa’dan gelmesi bu açıdan
ayrıca bir önem arz etmektedir.
2002
yılında ülkemizde faaliyet gösteren yabancı sermayeli şirketlerin sayısı
5.600’ler civarında iken bu rakam 2010 yılı sonunda 25.800’lere ulaşmıştır.
Yabancı sermayenin ağırlıklı olarak, enerji, finansman, imalat başta olmak
üzere her alanda yatırım yaptığını, bilgi birikimini ve teknolojisini ülkemize
getirdiğini görmekteyiz. İktidarımız döneminde, yatırım ortamının
iyileştirilmesi, Avrupa Birliğinde müzakere sürecinin alınması, demokratikleşme
yolunda atılan olumlu adımlar, kurumsallaşma ve hukukun üstünlüğünün ön plana
çıkması kendi yatırımcılarımıza olduğu kadar yabancı yatırımcılar için de bir
güvence sağlamıştır.
Ülkeler,
kalkınmaları için kendi iç kaynaklarını harekete geçirmenin yanında yabancı
sermayenin yatırım yapması büyük önem arz etmektedir. Globalleşme ile ticari
sınırların kalktığı, ülkelerin sermaye, teknoloji, bilgi birikimi ve iş gücü
açısından birbirine bağımlı hâle geldiği bir dünyada yaşamaktayız. Yabancı
yatırımcıları politik risklere karşı korumak amacı ile Dünya Bankası bünyesinde
1988 yılında kurulan MIGA 1988 yılında üye olmamızın hemen ardından 1991
yılından beri ülkemizdeki yabancı sermaye yatırımcılarına garanti
sağlamaktadır.
Kısa
adı “MIGA” olan Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesi’nin
maddelerinde yapılan değişikliğin onaylanmasını umuyor, yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Alaboyun.
Şimdi,
madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Beş
dakika soru sorma, beş dakika cevap verme süresidir.
Sayın
Turan, Sayın Uzunırmak, Sayın Selamoğlu, Sayın
Erdoğan, Sayın Tanal, Sayın Yılmaz, Sayın Işık, Sayın Susam ve Sayın Ayhan
sisteme girmişlerdir.
Sayın
Turan, buyurun.
Birer
dakika süre veriyorum.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Bakana gündemdeki
anlaşmayla ilgili sormak istiyorum.
MIGA’nın
hangi yatırımlara garanti sağladığını ve MIGA’nın
garantilerinin koşullarının neler olduğunu sormak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Uzunırmak…
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bir ülkedeki halkın refah seviyesi tasarruflarıyla da doğru orantılıdır.
Acaba, Türkiye’de kullanılan kredilerdeki - ki gayrisafi yurt içi hasıla bir hayli yükselmiştir, ayrıca bu terim üzerinde de
durmak istiyorum sorumun diğer bölümünde- bu kullanılan yüksek oranlı
kredilerde yerli tasarruf oranı nedir? Bir kıyas olması açısından ve
milletvekillerinin aydınlanması açısından 30’dan 2010 yılına kadar bütün
kullanılan kredilerde yerli tasarruf oranının ne olduğunun tarafıma
bildirilmesini rica ediyorum ki kıyaslayabilelim, Türkiye’de halk hakikaten
refahı artmış mı, tasarrufu artmış mı, artmamış mı?
İki:
Birtakım arkadaşlarımız tabii ki terimleri burada kullanırken doğru tahlil
etmeleri açısından ekonomide Çin, Türkiye, birtakım büyümelerden bahsediliyor
ama ben merak ediyorum. Bu gayrisafi yurt içi hasıla
tanımlamasından sonra buralarda büyüyen yabancılar başka ülkeler mi? Mesela,
örneğin, Çin’de büyüyen Amerika mı, Almanya mı? Yoksa Çin hakikaten de halkıyla
mı büyüyor?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Selamoğlu…
TÜLAY
SELAMOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Bakanım; MIGA’nın sunduğu garantiler kapsamında Türk yatırımcılar bu
garantiden ne kadar yararlanıyorlar?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Erdoğan…
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkanım, MIGA kapsamında Muğla iline bugüne kadar ne
kadar yatırım yapıldığını öğrenmek istiyorum.
İkincisi
de, Hükûmet bu MIGA Anlaşması çerçevesinde önümüzdeki beş yılda ülkemize ne
kadar yatırım yapılmasını beklemektedir? Bunu da öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tanal…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yurtdışı
Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı Dışişleri Bakanlığına alternatif
olarak mı acaba kuruldu; bu bir.
İkincisi,
Almanya’da bulunan eğitim ataşelerimiz neden geri çağrıldı, sebebi neydi?
Üç,
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluğuyla ilgili temsilcikler neye göre açıldı?
Bu temsilcikleri nasıl veriyorsunuz, maaşlı mıdır; yoksa,
parası nereden temin ediliyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanıma sormak istiyorum. Bu yabancıların yatırımlarını garanti altına alırken
2009 yılında çıkardığınız teşvik yasasıyla Adana’yı dezavantajlı duruma
getirdiniz. Bu Adana’mızda kırka yakın fabrika kapandı. Şu anda da
yatırımcılarımız kapılarına kilit vurarak işlerini bırakmaktadır. Bu haksızlığı
gidermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, hâlen MIGA’ya üye ülke sayısı kaçtır? En fazla
oy gücüne sahip olan ülkeler ve oy gücü oranları nedir? Ülkemizin binde 4,8
olarak belirtilen oy gücünün artırılmasına yönelik olarak Hükûmetin bir
çalışması var mıdır? Açıklama yaparsanız memnun olurum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Susam…
MEHMET
ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum. Daha önce
sorumu sordum ama Sağlık Bakanının uzmanlık alanı olmadığı için ve teknik
destekte eksiklik olduğu için… Evet, Fatma Hanım daha bilgi verebilir, kendisi
bu anlamıyla ilgilidir.
Bizim
MIGA’yla ilgili yabancı yatırımcıların MIGA’da toplam yatırımlarının sigorta miktarı 1,2 milyar
ABD doları. Bizim yatırımcıların yurt dışındaki yatırımı ise 175 milyon ABD
doları. Bu yatırımlar sigortalanıyor ve sigortalandıklarında eğer ülkede
ticaret dışındaki çeşitli riskler nedeniyle yatırımlarına zarar geliyorsa bu,
MIGA tarafından tazmin ediliyor ama devletlerden geriye tahsil ediliyor. Bu
anlamıyla bizim ülkemize yapılan 1,2 milyar yatırımdan ne kadar ülkemiz geriye
ödeme yapmıştır? Arap baharıyla ilgili sorduğum soruda da… 177,5 milyar liraya
ne kadar geri vermiştir?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Ayhan…
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkanım, MIGA riskli bölgelerdeki yatırımlar
için uygulanan bir sistem. Oslo görüşmeleri esnasında bu konu dikkate alınmış
mıdır? Şimdi MIGA Sözleşmesi tasarısı esnasında da düşünülmüş müdür?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, buyurun, süreniz beş dakika.
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu MIGA’ya ilişkin sorulan sorulara cevap vermek üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
“MIGA
hangi yatırımlara garanti sağlamaktadır?” şeklinde soran milletvekilimizin
cevabı olarak: MIGA garantileri, sermaye yatırımlarını bir yıldan uzun süreli
olmak kaydıyla sermaye sahipleri tarafından verilen kredi ve garantileri bir
çeşit doğrudan yatırımı bulunduran belirli bir yatırım veya projenin finansmanı
için sağlanan kredileri kapsamaktadır.
İkinci
sorulan soruda, “MIGA garantilerinin koşulları nelerdir?” şeklinde olan sorunun
cevabını veriyorum: Prim oranları proje bazında belirlenmekte olup, ülke,
sektör ve garanti edilen risk türüne göre farklılık göstermektedir. MIGA en az
üç yıl, krediler için bir yıldan fazla, en fazla on beş yıl, projenin doğası
gereği yirmi yıl olabilmesi için garanti sağlamaktadır. MIGA sermaye
yatırımları için yatırım tutarının yüzde 90’ına kadar dağıtılmayıp, projeye
yatırılmış kârların karşılanması için yatırım katkılarının yüzde 500’üne kadar
ilave bir tutarı garanti etmektedir. Kredi ve kredi garantilerinin anaparasının
yüzde 95’i ve faizleri karşılanmak için anaparanın yüzde 150’sine kadar ilave
bir tutarı garanti etmektedir.
Üçüncü
soru, “MIGA’nın verdiği garantiler Türkiye
Cumhuriyeti’ne bir yük getirmekte midir?” şeklinde sorulan sorunun cevabını
veriyorum: Gerek ülkemizde yapılan yabancı sermaye yatırımlarına gerekse Türk
yatırımcılarının diğer ülkelerde gerçekleştirdiği yatırımlara MIGA tarafından
sağlanan garantiler kapsamında ortaya çıkan yükümlülükler ülkemize bir
mükellefiyet getirmemektedir.
“MIGA,
ülkemizdeki yatırımlara garanti vermeden önce Hükûmetimizden onay almakta
mıdır?” şeklinde olan sorunun cevabını veriyorum, Sayın Milletvekilimin sorduğu
sorunun cevabıdır: MIGA kuruluş sözleşmesinin 15’inci maddesinde, MIGA’nın garanti sözleşmesini sonuçlandırmadan önce ev
sahibi ülkenin garanti verilmesini onaylaması hususu hükme bağlanmıştır. Bahse
konu madde uyarınca, ülkemizdeki proje onaylarına ilişkin olarak takip edilecek
mekanizma 4 Ekim 1990 tarihli mektup ile belirlenmiştir. Ancak, değişen mevzuat
ve bugünkü ihtiyaçlar çerçevesinde söz konusu mektubun yenilenmesi çalışmaları
hâlihazırda yürütülmektedir.
“Türk
yatırımcıları bu garantilerden ne kadar faydalanmaktadır?” şeklindeki sorunun
cevabını veriyorum: 30 Haziran 2011 tarihi itibarıyla Türk yatırımcıların diğer
ülkelerde gerçekleştirdiği yatırımlar için sağlanan MIGA garantisi tutarı 177,5
milyon dolardır.
“Türkiye’deki
yatırımlar için MIGA bugüne kadar ne kadar garanti sağlamıştır?” sorusunun
cevabını veriyorum: 30 Haziran 2011 tarihi itibarıyla ülkemizde yapılan yabancı
sermaye yatırımlarına MIGA tarafından sağlanan garantilerin toplam tutarı 1,6
milyar dolardır.
Önümüzdeki
beş yıl içerisinde ülkemizdeki yatırımlara ne kadar garanti sağlanacağı
yatırımcıların talebine bağlı olarak şekillenecektir. Şu noktada beş yıllık
tutarın bilinmesi mümkün olmamaktadır.
MIGA’nın
yüz yetmiş beş üyesi bulunmaktadır ve en büyük oy gücüne sahip ülke Amerika
Birleşik Devletleri’dir.
Diğer
sorularınıza yazılı şekilde cevap vereceğiz.
Teşekkür
ediyorum, yeniden yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın
grup başkan vekillerinin bayram kutlamasıyla ilgili talepleri vardır.
Sayın
Kaplan, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Kurban Bayramı’nı kutladığına, ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu
dönemin son günü, grup başkan vekilleri olarak da birazdan bitireceğiz. Kurban
Bayramı başlayacak.
Kurban
Bayramı’nın bu dönem barışa vesile olmasını, çok acıların üst üste geldiği bir
dönemde kutladığımız bugünümüzün tüm İslam dünyasına, ülkemize, halkımıza
hayırlar vesile etmesini diliyoruz ve bayramları bir barış, kardeşlik günü
vesilesi olarak görüyoruz. Sanıyorum birçok arkadaşımız, partililer yine Van’da
buluşacağız, Van’da olacağız bayramın birinci günü.
Bu
vesileyle söz aldım, umarım ki Meclisimiz bayramdan sonraki dönemi de daha
rahat bir ortama, daha rahat bir gündeme vesile eder.
Şimdiden
hepimizin bayramı kutlu olsun diyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Şandır, buyurun.
6.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kurban Bayramı’nı kutladığına, ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
mübarek Kurban Bayramı’nın ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini, huzur
getirmesini, sağlık, mutluluk getirmesini diliyoruz. Bayramın Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısı altında görev yapan herkese, tüm çalışanlara, tüm
mensuplarımıza, siyasi partilerimize ve tüm milletvekillerimize hayırlar
getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tarhan, buyurun.
7.- Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan’ın, Kurban Bayramı’nı kutladığına, ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Tüm ulusumuzun ve özellikle Van depremzedelerinin
önümüzdeki Kurban Bayramı’nı kutluyor, tüm ulusumuza mutluluk diliyorum grubum
adına Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Elitaş, buyurun.
8.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kurban Bayramı’nı kutladığına, ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Pazar
günü mübarek Kurban Bayramı’nı idrak edeceğiz. 19 Ekim tarihinde şehitlerimizle
karşı karşıya kaldık, onların acısı içimizde. 23 Ekim tarihinde Van depremi,
Erciş depremiyle karşı karşıya kaldık, aynı acıyı devam ettiriyoruz ama ümit
ediyorum, diliyorum ki mübarek Kurban Bayramı, hayırlara vesile olacak, tüm
İslam dünyasının güzelliklerine vesile olacak; aynı zamanda ülkemizdeki birlik
ve beraberliğe, kardeşliğe Türk milletinin yaptığı dualarla katkı sağlayacaktır
diye düşünüyorum. Tüm milletvekillerimizin, milletimizin mübarek Kurban
Bayramlarını tebrik ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Çok Taraflı Yatırım Garanti
Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/467) (S.
Sayısı: 40) (Devam)
BAŞKAN
– 3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
– Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Ali
Susam, İzmir Milletvekili.
Sayın
Susam...
CHP
GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
MIGA hakkında bugün 3’üncü maddede grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu
tartışmalardan da ortaya çıkan bir gerçek var ki, MIGA’yla
ilgili bu Meclisin daha net ve doğru bilgilenme ihtiyacı olduğunu hem sorularda
hem bu konuyla ilgili görevlendirildiğim zaman yaptığım çalışmalarda gördüm. MIGA, muhakkak ki yabancı yatırımcıların yatırım yaptıkları
ülkelerde yatırımlarını riske en az ederek, riskleri ortadan kaldırarak sigorta
yaptıkları bir organizasyon, onları sigorta yapan bir kuruluş ve bu kuruluşta
bizim binde 48 bir oy hakkımız var ve büyük oranda da oy hakkı ABD, Fransa,
Almanya, İtalya ve Çin olmak üzere, bunların oy hakkı yüzde 48’e yakın bir
noktada. Yani bu kuruluş küresel sermayenin gelişmekte olan ülkelere
yapmış olduğu yatırımlarda riskini sıfırlamak için kurduğu bir kuruluş ve bu
kuruluş Dünya Bankasının nezdinde kurulmuş, başkanlığını da Dünya Bankası
Başkanının yaptığı bir kuruluş.
Şimdi,
bu kuruluşu doğru anladıktan sonra, bu konularda konuşmamız gereken en önemli
olaylardan bir tanesi… Tabii ki ülkemizin yabancı sermayeye ihtiyacı var,
yatırımcıya ihtiyacı var, bizim de başka ülkelerde daha yatırımlarımız var.
Bütün bunları anlayışla karşılıyoruz ama dünyada öyle bir şekilde küresel sermaye
olayı bir noktaya getirdi ki sıfır riskle yaptığı yatırımlar karşısında dünyada
ciddi bir şekilde adaletsizliklerin de sebebi hâline geldi. Bugün dünyadaki
kriz karşısında Wall Street’te, Özgürlük Parkı’nda eylem yapan insanların
sloganını bu Meclise hatırlatmak istiyoruz: “Yüzde 99 biziz, yüzde 1 sizsiniz.
Yüzde 1’in yapmış olduğu hataların cezasını yüzde 99 olarak biz çekmek
istemiyoruz.” Küresel sermaye dünya üzerinde ciddi bir şekilde gelir
adaletsizliği, haksız rekabet, gelişmekte olan ülkelerdeki yerli sermayeyi yok
eden, küçük işletmelerin önünde engel olan bir konuma gelmiştir. Bunu doğru
tahlil etmek zorundayız. Bu doğru tahlili yapmadığımız zaman burada MIGA’ya övgüler düzeriz, işin arka boyutunu görmeden
ülkemizdeki bir sürü ekonomik sıkıntının gerçek nedenini anlayamayız.
Bugün,
gerçekten, küresel sermayeyle ilgili dünyanın bu ekonomik politikalarda küresel
sermayenin fonksiyonunu masaya yatırma ihtiyacı vardır ve bu yatırılacak
küresel sermaye boyutunda, öncelikle gelişmekte olan ülkelerin önündeki küresel
sermayenin haksız rekabetiyle o ülkeler üzerinde kurduğu hegemonyanın ortadan
kaldırılmasına ihtiyaç vardır. Bugün küresel sermaye ülkelerin gayrisafi millî
hasılalarından daha büyük noktaya gelebilmiş sermaye yapılarına sahiptir ve
dünyada ve ülkemizde çok sınırlı sayıdaki küresel sermaye piyasaların çoğuna
hâkimdir.
Bakın,
bir örnek vereyim: Bizim ülkemizde perakende piyasasında 10 tane büyük şirket,
içinde küresel sermaye de bulunan perakende piyasanın yüzde 56’sına sahiptir.
Geriye kalan 1 milyon küçük işletme bunlar karşısında toplam yüzde 44’e
sahiptir ve onların kârlılıkları yüzde 44 karşısında oranlarının çok üstünde
bir noktadadır ve onların kâr transferleri ciddi bir şekilde de bu ülkenin
ekonomisinde döviz açığını, cari açığı ve ekonomik problemleri ortaya
getirmektedir.
Değerli
arkadaşlar, onun için Adalet ve Kalkınma Partisinin dokuz yıllık iktidar
süresince uyguladığı ekonomik politikada en büyük hatalarının birincisi, sıcak
parayı bu ülkeye getirebilmek, yabancı yatırımcı gelsin de nasıl gelirse gelsin
anlayışı içerisinde, bu ülkede üretimin önüne engel olan, ithalatı teşvik eden
ve lojistikçi bir sanayi yaratan politikasının çok büyük olumsuz yansıması
vardır.
Hükûmet
bugün bunu anlamıştır ve son önemli bir şekilde yapılan ekonomik kararlarda
cari açığı azaltma noktasındaki tedbirler bunun çok açık göstergesidir.
Ne
diyor Sayın Başbakan: “Biz bu zamları, bu tedbirleri almayalım da Yunanistan’a
mı dönelim? Biz elektriğe zam yapmayalım da Yunanistan’a mı dönelim?”
Bu
demektir ki Türkiye'de uygulanan ekonomik politika sürekli cari açık
yaratmakta, ithalat ile ihracat arasındaki denge açılmaktadır ve bugün
itibarıyla ithalattaki artış ile ihracattaki artışın, ne kadar tedbir alırsanız
alın farkı devam etmektedir. İhracattaki artış yüzde 24, ithalattaki artış
yüzde 42. Yani bu anlamıyla aldığınız tedbirler bile bu nokta itibarıyla ciddi
bir şekilde ithalat ile ihracat arasındaki dengeyi karşılamamaktadır. Bizim
yapmamız gereken, bu ülkede küçük, orta boy işletmeleri, ülkenin yerli sanayisini
teşviklerle dünya standartlarının üzerine getirmektir.
Küresel
sermaye çok kolay para kazanıyor. Bir örnek vereyim. Ipod’lar
moda. Ipod’ların piyasa satış fiyatı 270 dolar.
Küresel sermayenin kuruluşları ipod’u Çin’de
yaptırıyor. Kaç paraya yaptırıyor biliyor musunuz? 3 dolar 50 sente yaptırıyor.
Çin ne kadar para kazanıyor? 50 sent para kazanıyor. Maliyeti, reklamı, piyasa,
başka organizasyonlarıyla 8,5 sent; piyasada 270 dolara satılıyor. Şu
kârlılığa, şu verimliliğe bakın. Bu gücün karşısında dayanmak mümkün müdür?
Yani zeytin üreticisi çıkardığı yağı, 5 liraya mal ettiği yağı dünya pazarında
270 liraya satsa onun keyfine diyecek olur mu? İşte, küresel sermaye, dünyada o
birikimiyle ciddi bir şekilde ucuz iş gücünü, dünyanın kaynaklarını ve dünyanın
parasını, finansını hızla kendinde toplamakta, yeni kanallarla da yeni finans
oyunlarıyla da kaynak sağlamaya çalışmakta ve kârlılığını yüksek derecede
artırmaktadır.
Bakınız,
MIGA’yla ilgili DPT’den uzman arkadaşlarla az önce
konuşuyordum “Bu ödedikleri garanti karşısındaki parayı kim karşılıyor?” diye
sordum onlara. Bu sigorta ettikleri portföylerini
piyasada satıyorlar, oradan da bir kez daha kârlılık sağlayarak burada oluşan
riskler karşısında ödedikleri parayı da oradan karşılıyorlar.
Bütün
bu finans oyunlarını ve döngüsünü sağlayabilme noktasında olan bu küresel
sermaye karşısında, dünya Wall Strett’ten başlayarak
bir tepki gösteriyor. Küresel sermaye gelir adaletini, bölüşümü tekrar masaya
yatırmalıdır. Afrika, Orta Doğu açlıkla boğuşurken küresel sermayenin bu
konudaki duyarsızlığı ortadadır. Sayın Başbakan da söylüyor “Duble paçalarına
dökülenleri verseniz, Somali’deki insanlar doyar.” diyor. O zaman, bu duble paçadakileri vermesi gerekenlerin, bu ülkedeki küresel
sermayenin de bir hesabını doğru şekilde yapmak gerekir. Onun için, bu konuyla
ilgili konuşurken bu gerçekleri doğru bir şekilde masaya yatırıp, görmek
zorundayız. Türkiye, ekonomik gelişmesini ve ekonomik politikasını yeniden
gözden geçirmelidir. Uluslararası sermayeyi bu ülkeye çekerken, kendi
sanayisini yok etmeden, küçük işletmelerini yok etmeden hipermarket yasasını
çıkarmak için lobilerin gücünden korkarak, sessiz kalarak değil, onlara destek
vererek yapmalıdır.
Hepinize
saygılar sunuyorum. Bayramınızı kutluyorum. Tüm ulusumuza sağlık, esenlik,
huzur içerisinde bayramlar diliyor, şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Susam.
Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan,
Denizli Milletvekili.
Buyurun.
MHP
GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri,
görüşülmekte olan 40 sıra sayılı Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu
Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının 3’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İki
gündür bu tasarıyla uğraşıyoruz. Şimdi, yürürlük maddesi üzerinde konuşuyoruz.
Şimdiye kadar olduğu gibi iyi bir şekilde Bakanlar Kurulunun yürüteceğine
eminim. Hakikaten Bakanlar Kurulu iyi yürütüyor bu sözleşmeleri.
Bazı
şeyler gerçekten önemli. Bir işten kaç tane post çıkıyor.
Şimdi,
dün geneli üzerinde konuşurken teknik muhtevayı detayıyla izah ettim. 1’inci
madde üzerinde konuşurken de neden yatırıma ihtiyaç duyulacağını söyledim.
MIGA’da
temel kasıt, yatırım yapılan ülkedeki kaybolan, risk edilen yatırımların
karşılığının siyasi risklerde oluşan kayıplarının telafisidir. Yani ne? Riskli
bir alanda yapılan yatırımın olur da kaybolursa karşılanması lazım. Kimin
parası? Küresel sermaye gelecek gerçekten, yatırım yapacak -“yapmasın” da
demiyoruz- ama burada bir problem var ise, risk hadisesi var ise onu da biri
karşılayacak. Bu işin haddizatında önemi budur. Bunun makro anlamda garanti
ettiği miktarı ve diğer ülkelere, bizim gibi ülkelere düşen kısmını görürseniz
bu söylediğimin doğru olduğunu görürsünüz.
Şimdi,
şu hususu üzülerek belirtmeliyim ki, bu Hükûmette şu ana kadar bir iç
tutarlılık yoktur. Bakın, dün burada Hükûmeti temsil eden bakanlardan birisi,
enflasyondan kamu finansmanına kadar, her şeyin güllük gülistanlık olduğunu
izah etti. Şimdi -tövbe, söylemez isek hata olur- bugün TÜFE kaç çıktı
arkadaşlar? 3,27, yüzde 3,27. Bir yıllık hedefiniz yüzde 5, sadece geçtiğimiz
ay… Ne ayıydı arkadaşlar? Ekim ayı, öyle değil mi. Ekim ayında 3,27. Yıllık
hedefiniz 5 civarında, değil mi? Şimdi, bunun neresi iyi arkadaşlar? Bunu bir konuşmak lazım. Bunun iyi olduğunu söyleyebilmek
mümkün mü? Burada, geliyor Sayın Bakan, gerçekten bunun iyi olduğunu izah
edebiliyor.
Şimdi,
dış ticaret ve cari açıktan da bahsetti, hakikaten samimi olarak söyledi;
söylemezsem hakkını yemiş olurum, rahatsız olurum ama dış ticaret ve cari
işlemler açıkları on senedir var, daha önce de var, olmaya da devam edebilir,
bunda da bir problem yok ama “İyileştirdim.” demek için, “Millî gelirin -bu
ortamda- yüzde 9’undan, yüzde 8’ine indiriyorum.” diye hedef koyduğunuz zaman
bunun düzelmesi mümkün değil ki. Siz yüzde 9’ları bulmuşsunuz, en
tehlikeli oranlar, dünyada en tehlikeli oranlar.
Para
politikalarında aynı şey devam ediyor. Merkez Bankasını piyasalar yokluyor.
Dikkat ederseniz, eski Merkez Bankası Başkanı da aynı şeyi söyledi, “Beni de
yokladılar.” dedi. Şimdi, yoklanmamanız için sizin sağlam durmanız lazım,
sağlam olmanız lazım. Sağlam olmayan bir şey yoklanır. Gerçekten orada da
sıkıntının olduğunu çok rahat ifade edebiliyoruz.
Şimdi,
istihdamdan falan hiç bahsetmeye gerek yok: “Şu kadar azaldı, şu kadar arttı
vesaire...” Daha geldiğiniz noktalarda anca geziniyorsunuz, o da TÜİK’in hesaplarına göre. Daha oralarda geziniyorsunuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Siz hesaplayın Sayın Ayhan.
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – Dün, ben, hele Adana’yla ilgili işsizlik verisini Sayın
Bakanın böyle bir izahını, o rakamı izahını öyle gördüm ki sanki mutluluktan
uçuyor yani. Ya bunun sevinilecek bir tarafı falan yok, rezalet orada duruyor
diz boyu.
Şimdi,
sanayinin hâli -biraz önce Sanayi Bakanımız buradaydı- her sene hem bütçede,
Komisyonda hem burada söylerim… Bakanlar Kurulu kararı eki, 2012 yılı Programı,
bakın ne diyor? Sanayinin kredi maliyetlerinin yüksekliği, kayıt dışı ekonomi
ve düşük fiyatlı ithalattan kaynaklanan haksız rekabet, bürokrasinin fazlalığı,
kamunun sağladığı bazı girdilerin fiyatlarının uluslararası fiyatlara göre
yüksekliği, -elektrik, doğal gaz… Başka bir şey var mı Sayın Bakanım?- vergi
oranlarındaki yükseklik gibi temel sorunlar devam ediyor. Üç dört sene zam
yapmadınız elektriğe, şimdi Allah versin gidiyor, son hızla gidiyor; en iyi de
sanayiciler yaşıyor.
Şimdi,
ayrıca, bakın devam ediyor: Teknoloji üretimindeki yetersizlik, ileri değerli
ürünlerde sınırlı üretim kabiliyeti, tesislerin üretim ve yönetim yapılarındaki
modernizasyon ihtiyacı, sanayinin kapasitesi ve potansiyeli konusunda
yatırımcıların bilgiye erişimindeki zorluklar gibi genel şeyler devam ediyor.
Başbakanlığa
-Allah’tan korkun- özel bir ofis kurdunuz, birebir başbakan takip ediyor. Hâlâ
bunu Bakanlar Kurulu kararı ekine yazmaktan çekinmiyorsunuz. Onun için, şimdi,
milletin bunu seyretmesini engellemeye çalışıyorsunuz. Sıkıntının
özü orada.
“Cari
açık 50 milyar dolar.” diyorsunuz, cari açık 70 milyar doları aşıyor. Şimdi,
ihracat yüzde 20 artıyor; çok iyi, âlâyıvala ile her
ay bir yerlerde açıklıyorsunuz. İthalat yüzde 40 artıyor, dış ticaret açığı
yüzde 70 artıyor. Bunun neresi iyi? Birçok sanayici ürününü Çin’de ürettirmeye
başladı. Ekonominin bir gereği, doğru da o ekonominin bir gereği ise yine bu
tarafta yaptığınız bir uygulamada bir yanlışlık olduğu gayet açık ve net.
Kaynak
için de… Sayın Bakanım, ben sizin hakikaten mensubu olduğunuz ilinizin işlerini
çok iyi takip ettiğinizi biliyorum, onun için söylüyorum. Kaynak bulmak için ha
bire elektrik, doğal gaz, ÖTV’ninki zam değil o güncelleme ve varsa Allah
versin ithalattan alınan vergiler. Zaten ithalattan alınan vergileri, ithalatı
azaltsanız, dış ticaret açığını azaltsanız bütçe açık verecek. “On ayda bütçe
açık vermedi.” diyorsunuz ama on iki aylık bütçede 20 milyar TL açık var -sizin
hesabınıza koydunuz- 20’de hileyle öbür tarafa aktarırsınız gelecek seneye
-bunu burada bilenler bilir- etti mi 40. Ya bunun doğrusunu söyleyin. Yani bunu
ilgilenenler bilmiyor mu? İlgilenenler elbette biliyorlar.
Dün
burada AKP’ye mensup bir vekil arkadaş, hakikaten de takdir ederim
davranışlarını, muhalefetle ilgili birtakım şeyler söyledi. “Ya hiç olmasın bir
şeyler önerin de çocuğuma gidince söyleyeyim.” dedi. Beş aydır orta vadeli
planı çıkaramadınız. Utandığımdan kanun teklifi getirdim Bakanlar Kurulu canı
istediği zaman çıkarsın diye. Daha ne önerisi getireceğiz? O arkadaş gitse
çocuğuna dese ki: “Ya bizim Bakanlar Kurulu beceriksiz, beş aydır bir orta
vadeli programı getiremedi. Haluk amcan, muhalefette, iyilik olsun diye kanun
teklifi verdi, kolaylık olsun diye.” (MHP sıralarından alkışlar) Ya Sayın
Bakanım, daha nasıl iyilik yapacağız biz? Ama bunu anlamazsanız, anlamak
istemezseniz biz ne yapalım?
Şimdi
biz tespiti yapmışız, beş ay önce demişiz ki şu. Bakın, kamu yatırımları reel
olarak, geçen sene hedefiniz düşüktü, bugün de önümüzdeki sene için düşük.
Dün
ben grup başkan vekilinize akşam gittim, Sayın “Ulaştırma Bakanını tebrik
ettiniz mi?” dedim. “Ne oldu?” Yeniden atandı. Öyle değil mi? Yeniden atandı.
Ne grup başkan vekilinin haberi var, belki Bakanlar Kurulunun da haberi yok,
sizlerin zaten yok. Arada belki mecburen iş takibine giden olursa onların
haberi var. Böyle bir şey olabilir mi canım! Böyle bir şey
olabilir mi!
O
arkadaşa hakikaten söylemek istiyorum, buralarda görmüyorum, çok da takdir
ettiğim biridir davranışları. Lütfen çocuğuna desin “Ben dün yanıldım, Haluk
amcan geldi kürsüde bunları söyledi; biz, bu yatırım anlaşmalarıyla ancak
geldik kürsüde cacığı söyleyebildik.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – Yani, üzülecek şeyler bunlar, üzülecek şeyler!
Saygılar
sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, 3’üncü madde üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN
– Madde üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Mustafa Elitaş,
Kayseri Milletvekili; buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün
Abdullah kardeşimiz burada bir konuşma yaptı. Kırşehir Milletvekilimiz Abdullah
Çalışkan “Muhalefet partilerine mensup milletvekillerinin şu kürsüde
söyledikleri şeylerden faydalanmak istiyorum.” dedi. Haluk amcası da şimdi
söylemeye çalıştı. Allah’tan televizyonlar kapalı ki, Abdullah’ın oğlu,
kardeşimizin oğlu izlemedi, Haluk amcasının rakamları nasıl çarpıttığını görüp
“yahu görüyor musun, bu milletvekillerinin hâli ne” diye üzülürdü. Onun için
iyi ki izlememiş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – On beş televizyon kanalında yirmi dört saat siz
çarpıtıyorsunuz!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, bakın, MIGA’yla
ilgili konuyu görüşüyoruz. Sayın Susam, MIGA’yla
ilgili -milletvekili arkadaşlarımız da söyledi- teknik bir konuşma yaptılar,
kendilerine teşekkür ediyorum. Bazı bilgilerde çatıştığımız,
anlaşamadığımız, farklı fikirleri olduğumuz ki, kendileri de buradaki teknokrat
arkadaşlardan sordular, ben de teknokrat arkadaşlardan sordum, Sayın Bakana yaptığı
soruda, Sağlık Bakanına verdiği soruda ki aramızdaki istişarede de “Sigorta
şirketinin rücu hakkı var mı?” diye ifade etmiştik ama yaptığı konuşmada -rücu
hakkının olmadığını- rücu hakkıyla ilgili bu konuyu gündeme getirmedi.
Bakın
değerli arkadaşlar, bu anlaşma, uluslararası sözleşmenin yapılış zamanı 1988.
Rahmetli Özal’ın en hızlı zamanları, Türkiye'nin kabuk değiştirmeye çalış…
MEHMET
ALİ SUSAM (İzmir) – Başlangıcı o.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Başlangıç zamanı.
MEHMET
ALİ SUSAM (İzmir) – Şimdi, 2010’da yenileniyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – 1988 diyorum zaten, onu diyorum.
Türkiye'nin
yabancı sermayeye dönük ihracat ağırlıklı bir yapılanmanın büyüme modelini
kendisine seçmesiyle, 1980 öncesi dönemdeki karma ekonomik modelin bitip artık
Türkiye'nin üretim eksenli, yabancı sermaye eksenli, ihracat eksenli bir büyüme
modelini kabul etmesiyle ortaya çıkan bir durum. O dönem içerisinde eğer biz
yılda 1 milyar dolarlık yabancı sermayeyi çekebildiğimiz takdirde yani
1990’ları konuşuyoruz, 1 milyar dolarlık yabancı sermayeyi Türkiye’ye
çekebildiğimiz takdirde hükûmetler müthiş bir övünç vesilesi yaparlardı. AK
PARTİ İktidarı döneminde, 2008 yılında Türkiye 21 milyar dolar civarında
yabancı sermayeyi Türkiye’ye çekmiştir. Bu sigorta fonunun, “MIGA” dediğimiz
Uluslararası Yatırımları Garanti Fonu’nun en büyük özelliklerinden birisi, 1988
yılında ortaya çıkmasının, yapılmasının özelliklerinden birisi… Türkiye riskli
bir ülkeydi. Niye riskli bir ülkeydi? Türkiye, 1950 yılında 27 Mayıs darbesini
yaşamış, 1971 yılında 12 Mart muhtırasını yaşamış, 12 Eylül 1980’de de darbe
yaşamış. İktidara gelmiş bir partinin genel başkanı, başbakan olmuş birisi
Türkiye'nin sadece ekonomik meselelerini ortaya koyabilir ama Türkiye'nin
savunmasıyla ilgili, Türkiye'nin eğitim modeliyle ilgili, Türkiye'nin büyümesi
ve Türkiye'nin dünya milletler topluluğunda yer alması konusuyla ilgili
konuları gündeme getiremezdi. Daha geçmiş zamanda, Mart 2008
tarihinde milletin yüzde 47’sinden oy almış bir siyasi partiye 14 Mart 2008
tarihinde, seçimlerden yedi ay sonra İnternette yayımlanan, ne idüğü belirsiz, kimler tarafından kurdurulduğu ortaya
çıkarılmış “İnternet Andıcı” diye ifade edilen
yerdeki hiç alakasız olan konulardan bu partiyle ilgili kapatma davası açılmış,
demokrasinin önü kesilmeye çalışılmıştır. Niye? Yabancı sermaye,
siyasetinin, demokrasisinin düzgün olmadığı, tank sesiyle, dipçik darbesiyle,
namlu gölgesinde üretim yapan, siyaset yapan bir ülkeye hiç kimse gelip de o
cesaretli yatırımı gösteremezdi. İşte bundan dolayı 1,2 milyar dolarlık
Türkiye’de yapılan yatırımların sigorta bedeli. Bizim yurt dışında yaptığımız
yatırımların sigorta bedeli de 177,5 milyon dolarlık. Türkiye’de son
yıllardaki…
Bakın
değerli arkadaşlar, 2007 yılında başlayıp bütün dünyayı kasıp kavuran, önce Amerika
Birleşik Devletleri’nde yetmiş tane bankanın batmasına sebebiyet veren,
arkasından Avrupa’ya sıçrayan büyük bir yangının, depremin tsunami
etkisiyle geldiği süreci, o günkü bütçe konuşmalarını biliyorum. 2008 yılının
bütçe konuşmalarını şu anda gözümün önüne getiriyorum: “Türkiye battı, yandı
gitti!” Sayın Başbakanımızın söylediği, “Bakın bu dünyadaki ekonomik kriz
Türkiye’yi teğet geçecek, teğet dahi geçmeyecek.” şeklindeki meselelerini alay
konusu yaptılar.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Yüzde 5 küçüldük, yüzde 5!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Ama bugün Yunanistan, 2002 yılında örnek gösterdiğimiz, daha
önceki dönemlerde “Yunanistan şöyle gelişti, Türkiye niye böyle gelişemedi.”
dediğimiz Yunanistan iflasın eşiğine gelmiş. 2011 yılında Yunanistan Avrupa
Birliğinden fon alabilmek için acı reçete uyguluyor. Aynı, ne zamanki bir durum
biliyor musunuz, 2001 yılındaki durum gibi. 2001 yılında Türkiye acı reçete
uygulayabilmek için dışarıdan bir bakan ithal etti. IMF’nin Türkiye Masası şefi
başbakanlarımıza randevu vermezdi. Bakın, IMF’nin Türkiye Masası şefi özel bir
ofis tutmuştu, Bakanlar Kurulunu ziyaret etmek yerine Bakanlar Kurulu üyelerini
getirip kendi ofisinde kabul ederdi. Böyle bir Türkiye yaşadı.
2002
yılına kadar Türkiye -Kaptan burada mı bilmiyorum ama- Galatasarayın
büyük başarıları sonucunda şiş kebapla tanınırdı, Hakan Şükür’le tanınırdı ama
şimdi Türkiye, dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin, yüz doksan ülkesinde
sorduğunuz zaman “Türkiye” dediğinde “Recep Tayyip Erdoğan” diyor (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) “Türkiye” dediğinde “Demokrasinin kaynağıdır.” diyor,
“Demokrasinin beşiğidir, demokrasinin örneğidir.” diyor. Bundan
hep beraber gurur duymamız lazım. Belki bunları sizler söyleyemeyebiliriz,
üzülürsünüz ama marifet de iltifata tabidir değerli arkadaşlar. (MHP
sıralarından gürültüler)
Lütfen,
rencide etmeyin, incitmeden konuşalım. İnciterek konuştuğumuz takdirde ne bize
fayda sağlar ne başkasına fayda sağlar.
İş
adamı olduğunu söyleyen bir milletvekili arkadaşım buradan iş adamlarının çektiği
sıkıntıları ifade etmeye çalışsaydı memnuniyet duyardım çünkü Türkiye'nin en
önemli meselelerinden birisi, artık zihniyet devrimi yapmamız gerekir. Türkiye
eğer sanayileşmesini sağlayacaksa, işverenin durumuyla “Onlar böyle götürücü,
şöyle peşkeşçi” edebiyatını bir tarafa bırakıp iş yerinin güvencesini, iş
yerinin hangi konumlarda olması gerektiğini tartışabilmemiz lazım, onu ileriye
doğru götürebilmemiz lazım.
Ama
saygıdeğer milletvekili arkadaşım buradan bir milletvekiline “Eğer sen buradan
laf atarsan, bir laf söylersem yerinden kalkamazsın...” Baktım, kim bunu
söyleyen, gözümün önüne geldi, Sayın Türkkan. Sayın Türkkan’ı, iki gün,
kendisini tanıdık. Nasıl tanıdık Sayın Türkkan’ı? Herkese laf yetiştirmekle
tanıdık. Yani burada… Sayın Türkkan, teşekkür ediyorum, şimdi bir şey
söylemiyorsunuz. Burada bir konuşmacı da sizin attığınız lafa karşılık sizin
sözlerinizle cevap vermeye kalksa “Sayın Türkkan, ben de size öyle bir laf
söylerim ki oturup kalkamazsınız.” dediğiniz zaman yakışık almaz.
O
anlamda, değerli arkadaşlarımı rencide etmeyecek, kırmayacak şekilde
konuşmalarımıza devam edelim.
İki
gün sonra mübarek Kurban Bayramı’nı kutlayacağız hep birlikte. Birlikte acılar
yaşadık, birlikte kardeşliğimizin ne olduğunu anlamaya çalıştık, birlikte bu
memleketin bekası için, selameti için, geleceği için neler yapılması
gerektiğini tartışmaya çalıştık. Belki anladık belki anlayamadık. Belki yeterli
oldu belki yetersiz oldu ama mübarek Kurban Bayramı’na giderken sayın grup
başkan vekillerinin Kurban Bayramı’nı tebrik etmek adına yaptıkları o kısa
sözler bile çok önemliydi. Ama şu Kurban Bayramı sürecine gideren kalp kırıcı
olarak gitmeyelim.
Şimdi,
az önce soru soran bir milletvekili arkadaşımız, Sayın Ayhan’dı, son hâlini de
söyledi “Ya bir cacık edebiyatı…” diye devam etti.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Cacık yaptınız orada onun için diyor, ne desin?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Yeniçeri mi, Özçeri mi? Özçeri mi, Yeniçeri mi? Özçeri
misin, Yeniçeri misin?
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Bilmiyorsan öğren.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya bu ayıp ama şimdi, bu da ayıp, bu daha ayıp.
BAŞKAN
– Lütfen sayın milletvekilleri, lütfen.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Öğreneyim Özçeri mi, Yeniçeri mi? Özçeri misin, Yeniçeri misin?
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Sen öğren ondan sonra…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Peki, öğrenmeye ihtiyacım yok, söylersen öğrenirim.
BAŞKAN
– Sayın Elitaş, lütfen.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Söylersen öğrenirim, öğrenmeye ihtiyacım yok.
BAŞKAN
– Sayın Elitaş, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, bakın, ne diyor… Okay Öztürk… Okay Öztürk…
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – El mi kattı ne kattı diye sorarlar adama o zaman? Nereni
kattı diye sorarlar. Ayıp. Millete akıl vereceğine daha ayıbını sen yapıyorsun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bir laf söylerim yerinden kalkamazsın.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Ayıp yapıyorsun!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bir laf söylerim yerinden kalkamazsın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Ayıp Yapıyorsun. Nerelerin kalktığını bir söylerim sen de
oturamazsın. Dikkat edeceksin.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bir laf söylerim yerinden kalkamazsın.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Nerenin kalktığını ben söylerim sen de oturamazsın.
Nerelerin kalktığının bir söylerim sen de oturamazsın. Dikkat edeceksin. Ayıp!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bir milletvekili diyor ki: “Sayın Başkanım, dün akşam
konuşan bir sayın milletvekili Meclisin adabına, edebine uygun olmayacak tavır
içerisinde âdeta burada bir cacık yapmaya kalkıştı. Kendi tavrının buraya
yakışmadığını ifade etmek için söylemiştim ama ilerleyen zaman içinde
kendisinden bir cacık olmayacağını görünce sözümden vazgeçtim.” Bu hangi edebe,
adaba sığar Allah aşkına?
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sizinki hangi edebe sığar? “Özçeri
mi, Yeniçeri mi?” hangi edebe sığar?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sizin tekrarladığınız bu edebe yakışır mı? Siz niye
tekrarlıyorsunuz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bir şeyi konuşurken cacıklıyorsun.
Bir şeyi kalkıyorsun söylüyorsun “Cacık yaptı.” diyorsun, cacıklamaya
kalkıyorsun.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, milletimizin mübarek Kurban
Bayramı’nı tebrik ediyorum, hayırlara vesile olmasını temenni diliyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Elitaş, teşekkür ediyorum.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, sataşma var söz almak istiyorum.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, lütfen söz istiyorum.
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkan, ismimden bahsettiği için söz istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Öztürk.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Yeniçeri de söz istiyor.
BAŞKAN
– Bir saniye, bir Öztürk…
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) – Çok fazla bir şey söylemeyeceğim. Sayın Grup Başkan
Vekilinin edebine, adabına uygun cevap verdim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yeniçeri…
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, 69’a göre söz istiyor arkadaşlar, kürsüden
söz vermenizi istiyor.
BAŞKAN
– Bir saniye Sayın…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sadece ismini bilmediğimi ifade ettim. 69’la
ne alakası var bu işin?
BAŞKAN
– Sıraya bir şey yapın.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Arkadaşlarımıza kürsüden hakaret edilmiştir, arkadaşlarımız
cevabını kürsüden vermelidir.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ismini bilmemek hakaret değilse… Olmaz öyle
şey, olur mu?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Müsaade edin ben cevap vereyim veya arkadaşlarımıza söz hakkı
verin.
BAŞKAN
– Ama Sayın Şandır, Sayın Milletvekili kendisini ifade eder yani.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Müsaade edin, ben cevap vereyim.
BAŞKAN
– Kendisi ifade eder ne isteyeceğini. Önce bir soracağız ne için istiyor, ona
göre. Lütfen…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Hayhay, buyurun.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkanım, bana da sataştı.
BAŞKAN
– Güzel, bu güzel oldu Sayın Ayhan.
Buyurun
Sayın Yeniçeri.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, ismimden bahsederken istihzaya dayalı… İsmimi
biliyor, çok iyi biliyor, karşı karşıya geldik fakat…
BAŞKAN
– Buyurun iki dakika süre veriyorum İç Tüzük’ün
69’uncu maddesi gereğince.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, soyadını bilmemek suç mu efendim?
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Doğru söylüyorsunuz, doğru söylüyorsunuz!
Bakın,
bir şey söyleyeyim: Önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben ilk kez burada
konuşuyorum. Konuşmamın dibacesini yapacağım, devamını iki dakikalık konuşmanın
sonucunda uygun bir şekilde söyleyeceğim.
Şimdi,
çok değerli milletvekili arkadaşlar, burası milletin kürsüsü. Bu kürsüye
çıkışın inanılmaz derecede zor olduğunu biz bir milletvekili olarak, yeni bir
milletvekili olarak gördük ve burada son derece, gerçekten üzücü, kırıcı
konuşmalar yapılıyor ve bu konuşmaların arkasından konuşmaları yapanlar dönüyor
karşı tarafa…
AHMET
YENİ (Samsun) – Öbür tarafa…
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) – Size ben hitap ediyorum daha ziyade. Öbür tarafa da
dönerim, merak etmeyin.
Bu
çerçeve içerisinde konuşmalar yapılırken, hem kel hem fodul modeli içerisinde
bir tavır ortaya konuluyor. Hâlbuki, konuşmaların,
edep, adap, etik ve estetik içerik ihtiva etmesi hâlinde anlamlı ve kalıcı bir
noktaya gelmesi söz konusu olur. Ancak, bunun dışında beni buraya çıkarmazsanız
ben oradan sürekli laf atacağım. Bunu böyle bilin, bilmeye de devam
edeceksiniz.
BAŞKAN
– Sayın Yeniçeri, lütfen Genel Kurula hitap edin.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) – Yani sözümüzü eğer söyleyecek makam bulursak, yer bulursak
gerilime gerek yok, bunun için bir problem yok. Ama buradan sürekli bir
biçimde, gerçeğe uygun olmayacak şekilde ithamlar, itirazlar, iftiralar,
isnatlar yapacaksınız, biz de oturacağız, kurşun askeriz, sizin attıklarınızı
dinleyeceğiz.
O
bakımdan… (AK PARTİ sıralarından “Söz alıp konuşacaksınız.” sesleri)
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) – Söz vermiyorsunuz ki. Elli defa gündem dışı konuşma için
söz istedim, başkasına söz veriliyor bize verilmiyor. Dolayısıyla da, sözü de
söke söke alacağım, gelip burada da söyleyeceklerimi söyleyeceğim. Hiç de merak
etmeyin.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
– Sayın Yeniçeri, lütfen…
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) – Yeri geldiği zaman konuşmamın devamını dinleyeceksiniz.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – Sayın Başkanım, söz almak istiyorum.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz söz almak istiyorum.
BAŞKAN
– Sayın Nebati, oturur musunuz. Sırasıyla…
Buyurun
Sayın Türkkan.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, şahsıma yapılan sataşmadan dolayı…
BAŞKAN
– Ne diye sataştı? Ne söyledi de sataştı Sayın Türkkan?
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Efendim, daha ne söyleyecek? Ne yapması gerekiyor Sayın
Başkanım?
BAŞKAN
– Sayın Türkan, ben İç Tüzük gereği sormak zorundayım. Lütfen, İç Tüzük’ü açıp okuyun. Size ne söyledi de sataştı?
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – 69’a göre bana söz vermeniz gerekiyor.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, birlikte dinledik…
BAŞKAN
– Sayın Şandır, lütfen oturun. Lütfen oturun, izah ediyor kendisi efendim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Yani birlikte izliyoruz. Yani Sayın Hatibe sataşılmadıysa…
Siz burada değil misiniz?
BAŞKAN
– Anladım da sormak durumundayım.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – “Bana sataştı.” diyor.
BAŞKAN
– Ne söylediğini söylesin. Tutanaklara geçme anlamında söylüyorum.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Efendim, şahsıma isim vererek yapılan sataşmadan dolayı
69’uncu maddeye göre…
BAŞKAN
– Anladım. Sayın Elitaş size ne söyleyerek sataştı? Onu izah eder misiniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, “Sanayinin sorunlarını anlattı Sayın Türkkan.”
dedim. Bu sataşma mıdır?
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayır efendim. “Ben de sana bir laf söylerim oturursun.”
şeklinde benim hatalı gördüğüm davranışı bana iade ederek, kendisi de aklı sıra
espri yaparak bana sataştı.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Türkkan, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi
gereğince iki dakika süre veriyorum.
2.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli üyeler; öncelikle Sayın AKP Grup
Başkan Vekilinin yaptığı o konuşma, hakikaten beni, o konuda sarf ettiğim
ifadenin maksadını aşan bir ifade olduğu konusunda ikna etti. Gerçekten,
samimiyetle söylüyorum, bitiminde kalkıp kardeşime gelip özür dilemeye
hazırlanıyordum. Yemin ediyorum. Ama arkasından “Yeniçeri mi, Eskiçeri mi, Özçeri mi?” lafı…
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – Eski demedi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Eski demedim, “Özçeri” dedim.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Bakın, bu güzel bir şekilde nihayete erdirilmesi gereken
bir konuşmanın sonunda provokatif bir söyleme
başvurmak İktidar Partisinin Grup Başkan Vekiline yakışmadı. Gerçekten. Yani o
söylediğiniz ifade beni nedamet duygusuna sevk etti, arkasından o sözün sahibi
gerçekten Elkatmış’mıştır.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Elkatmış değil bak, bilmiyorsun.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Nereye katmış? Nereye katmış? Özür diliyorum. Neydi?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Yani sen Yeniçeri’den şimdi benden
özür dile diyorsun…
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Neydi? Pardon.
BAŞKAN
– Sayın Türkkan, karşılıklı konuşmayalım, lütfen…
Sayın
Elitaş…
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Pardon efendim, Elkatmış mı? Elkatmış…
BAŞKAN
– Sayın Türkkan, sataşmaya cevap verin.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Sayın Katmış… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bir
de bu işin bir adabı var Sayın Milletvekili, sen benim bölgemin milletvekilisin,
biz beraber konuşuyoruz.
BAŞKAN
– Sayın Türkkan, lütfen karşılıklı konuşmayın.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Lütfen bu konuda bu işi kendi içindeki dinamiklerine,
edeplerine saygılı olmaya davet ediyorum.
Sayın
Fikri Işık dün buraya çıktı, hiç katılmadığım görüşlerine rağmen ses
çıkartmadım. Bu işin kendi içinde edebi var, sizi de bu konuda edepli olmaya
davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından “Edebi senden mi öğreneceğiz?” sesleri,
gürültüler)
NİHAT
ZEYBEKCİ (Denizli) – Edepsiz!
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum, hayırlı günler diliyorum, bayramınız
mübarek olsun.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – Sayın Başkanım, az önce Sayın Elitaş’ın
ifade ettiği kişi benim, bana sataşma vardır, lütfen söz istiyorum.
BAŞKAN
– Sayın Nebati, bir saniye…
Buyurun
Sayın Ayhan, size ne söyledi de sataştı efendim?
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkanım, hiç sataşma falan yapmayacağım bu
vakitte. Yalnız benim rakamları çarpıttığımı söyledi. Ben bu konuda
ciddiyimdir. Bir cümleyle ifade edip ayrılacağım.
BAŞKAN
– Buyurun, bir dakika süre veriyorum yine İç Tüzük’ün
69’uncu maddesi gereğince.
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – 69’u bize işletmiyorsunuz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Sabredin biraz Sayın Nebati.
3.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gerçekten
böyle zamanlarda bu tür hadiseler olabiliyor ama şunu özellikle ifade etmek
istiyorum: Benim rakamları çarpıttığım ifade edildi ama neyi çarpıttığımı
söylemedi. Burada en iyi bilenlerden birisi Sayın Elitaş’tır,
rakamlar konusundaki hassasiyetimi, konuşurken ciddiyetimi bilir. Bunu ifade
etmek istedim.
Bu
vesileyle yüce heyetin Kurban Bayramı’nı tebrik ediyorum. Allah herkese çoluğu
çocuğuyla iyi bir Kurban Bayramı yaşamayı nasip etsin.
Saygılar
sunuyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.
Evet,
Sayın Nebati, ne söyledi de sataştı size?
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – Sayın Başkanım, akşam oturum açılırken bir konuşmacı
benimle ilgili olarak “Kendisinden bir cacık olmayacağını görünce sözümden
vazgeçmiştim.” ifadesini kullanmış. Bir sataşma var, söz istiyorum.
BAŞKAN
– Sayın Nebati, iki dakika süre veriyorum, buyurun.
4.- İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati’nin, Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk’ün, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – Değerli Başkanım, sayın milletvekillerim; dün bu kürsüde bu
heyete dönüp “Bu Parlamento cacık yapamaz.” ifadesini kullanan bir konuşmacıya
karşı yaptığım ince göndermede kullandığım cacık tarifinden yola çıkarak,
benden cacık olmayacağını söyleyen konuşmacıya aynen şunu söylemek istiyorum:
Benden tabii ki cacık olmaz. Çünkü ben aklı, zekası,
yüreği, ruhu, bedeni olan ve bu milletin değerlerini hücrelerine kadar hisseden
bir eşrefi mahlûkatım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
Şimdi,
o arkadaşa bir ince göndermeyle kırk çeşniden oluşan bostananın
tarifini versem hiç anlamayacak, oturacak. Onun için, ben tekrar cacığa
dönüyorum ve cacıkla ilgili bir de kullanılan yoğurt, salatalık ve nanenin
yanında bir sarımsağın da olduğunu ifade etmek istiyorum. Sarımsak öyle bir
sebze ki o cacığa koyduğunuz zaman o cacığı yiyen kişiye doğru yaklaşmanız
mümkün değildir, müthiş bir şekilde kokar ve şu anda, bu Mecliste kesif bir
sarımsak kokusu var. (MHP sıralarından gürültüler)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Meclisin bir seviyesi var.
NUREDDİN
NEBATİ (Devamla) – Bu arada, sayın sanayici arkadaşıma şunu ifade etmek
istiyorum…
BAŞKAN
– Sayın Nebati…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, Meclise hakaret ediyor, böyle şey olmaz!
NUREDDİN
NEBATİ (Devamla) – Sanayici arkadaşlarım zenginleşiyorlar AK PARTİ İktidarında,
güçleniyorlar.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Ayıp! Ayıp! Meclise hakaret ediyor.
BAŞKAN
– Sayın Nebati…
NUREDDİN
NEBATİ (Devamla) – AK PARTİ İktidarının getirdiği olanaklardan faydalanıyorlar,
değerlerine değer katıyorlar. Ondan sonra da diyorlar, biz sanayicilerin
dertleri…
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Otur! Otur!
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – “Beş sene önce, on
sene önceki iş yerini satmak ister misin eski fiyata?” sormak isterim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, özür dilesin, bu Meclis kokmaz!
NUREDDİN
NEBATİ (Devamla) – Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Alkışlamak daha bir ayıp, biliyor musunuz… Hakikaten
ayıp!
BAŞKAN
– Sayın Nebati, biraz önce söylediğiniz sarımsakla ilgili konuyu lütfen
düzeltir misiniz. Buyurun mikrofona.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Alkışlamak daha bir ayıp, yazıklar olsun!
BAŞKAN
– Lütfen açıklama getirin, lütfen.
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – Sayın Başkanım…(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Açıklık getirin lütfen Sayın Nebati.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu kadar mı seviye düştü. Bu artık seviyeden de çıktı,
çukur çukur oldu!
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Bu millet kokmaz! Böyle bir terbiyesizlik yok!
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – Sayın Başkanım, sarımsak cacıkta kullanılan bir sebzedir. Ben
neyini düzelteyim?
BAŞKAN
– Sayın Nebati, lütfen açıklama yapın. (MHP sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Yazıklar olsun! Böyle bir şey mi var ya! Bu terbiyesizliği
alkışlayanlara da yazıklar olsun!
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, özür dilemesi lazım.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Terbiyesiz!
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – Aynen iade ediyorum.(CHP ve MHP sıralarından “Ayıp, ayıp!”
sesleri, gürültüler)
(CHP
milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk etti)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Tiyatro mu yapıyoruz Sayın Başkan?
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) – Ayıp, ayıp… Bu Meclisin kalitesine yakışmıyorsun.
AHMET
YENİ (Samsun) – Cacığı siz çıkardınız be!
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Alkışlayanlara da yazıklar olsun, gülenlere de! Yazıklar
olsun! Bu Meclisin ekmeğini yiyorsunuz üstelik,
nemasını da siz yiyorsunuz. Terbiyesizlik yapıyorsunuz! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Oktay, yerinizden…
İki
dakika süre veriyorum, buyurun.
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu Sayın Milletvekili
kürsüye çıkıncaya kadar belki sarımsak kokusu vardı ama ağzını açtığı andan
itibaren tahammül edilemeyecek bir kokuyu saldı bıraktı.
BAŞKAN
– Lütfen Sayın Oktay…
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) – Kınıyorum kendisini!
BAŞKAN
– Lütfen Sayın Oktay…
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) – Dün burada milletvekillerine hitap ederken sarf ettiği
kelimeleri hatırlayabiliyor musun?
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu Meclisin saygınlığını korumanız önce sizin vazifeniz.
(AK PARTİ ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.21
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu),
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
40
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Çok Taraflı Yatırım Garanti
Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/467) (S.
Sayısı: 40) (Devam)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının
3’üncü maddesi üzerinde şahsı adına söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale
Milletvekili.
Sayın
Can, buyurun.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; tasarının hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, Kurban Bayramı’nızı tebrik ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Haydar
Akar, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; biraz evvel yaşamış
olduğumuz Meclisteki olayın gerçekten hoş karşılanmayacak, Meclisin yapısına
uymayacak bir davranış tarzı olduğunu düşünüyorum. Evet, laf atma Meclisin
kültüründe var, bunu zaman zaman bizler de yapıyoruz ama haddini aşan, Meclisin
kimliğiyle ters düşen değil, konularla ilgili laf atmaya çalışıyoruz. Bunun
dışında yapılan şeylerin çok doğru olmadığını düşünüyorum. Bu Meclis kürsüsünde
söz alan arkadaşların da üsluplarına dikkat etmeleri gerektiğine inanıyorum.
Ben
sözümü, biraz evvel 2 tane arkadaşımız Mecliste yurt dışında yaşayan Türkler
hakkında yaptıkları konuşmalarda, onlarla ilgili birtakım hakların son yıllarda
geliştirildiği, onların yaşamlarının yurt dışında kolaylaştırıldığı, birtakım
imkânlar sağlandığı söylendi. Bunlardan en başlıcası
da Mavi Kart’tı. Mavi Kart uygulamasını belki de Meclisteki arkadaşlarımın
birçoğu bilmiyordur. Arkadaşlarımız da bu Mavi Kart’ı tarif etmedi. Mavi Kart
niçin kullanılıyor, önce ona bakmak lazım. Son yıllarda Almanya Hükûmetinin
Türk vatandaşlarına baskı yaparak, sadece Türk vatandaşlarına baskı yaparak tek
ülke vatandaşı olmaya zorlamasından kaynaklanan, bu ihtiyaçtan kaynaklanan bir
kart. Bu kartın özelliğini ben size şöyle bir anlatayım: Alman vatandaşlığına
geçmek üzere Türk vatandaşlığından çıkma izni almak isteyen vatandaşlara
veriliyor. “Türk vatandaşlığından izinle çıkan personelin pasaportları ve nüfus
cüzdanları iptal edilerek kendilerine 5200 sayılı Kanun’la Mavi Kart verilir.”
deniyor. “Bu belge, Türkiye’de ikamet, seyahat, çalışma, yatırım, ticari
faaliyet, miras, taşınır mal satın alma, kiralama gibi konularda kullanılır.”
diyor. Şimdi Mavi Kartın anlamı bu. Yani ne yapmışız?
Almanya, başka bir ülke insanına uygulamadığı, başka bir ülkenin vatandaşına
uygulamadığı bir sistemi Türkler için koymuş. Ne zaman koymuş bunu? Ne zaman
yapmış? Son beş yılda yapmış bunu yani sizin iktidarınız döneminde yapmış. Siz
neyi kabul etmişsiniz? “Tamam, sizi Almanya böyle zorluyor ama ben size başka
bir uygulama yaparak yani Mavi Kart vererek, bir kart vererek Türk vatandaşı
olarak kabul edeceğim.” demişsiniz.
Arkadaşlar,
buraya, her kürsüye gelişinizde bir şeyden bahsediyorsunuz, “dünya lideri”
diyorsunuz. Dünya liderinden beklenen o değildir, dünya liderinden beklenen
diğer ülke vatandaşlarının Almanya’da sahip olduğu hakları Türk vatandaşlarına
da sağlamasıdır, onların haklarını daha geri götürmesi değildir. Şu anda,
iktidarınız döneminde Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarının hakları geri
gitmiştir arkadaşlar.
Bununla
da kalmamış, daha önce, biliyorsunuz, bizim kültürümüzde vardır, Almanya’da
yaşar ama gelir Anadolu’dan kız alır, Almanya’da yaşar ama Anadolu’da bir
delikanlıyla evlenir, bunlar da nikâhlarını yaptıktan sonra eşlerinin yanına
Almanya’ya giderlerdi. Almanya artık bunu da kabul etmiyor. Bakın, ne diyor:
“Yabancı dil yani Almanca sınavından geçeceksiniz.” Bu Almanca sınavı da böyle
basit sınav değil, Alman kültüründe yapılan, “A1 sınavı” diye adlandırılan, en
az 300 tane Almanca kelimeyi
bilmenizi gerektiren bir sınav.
Yani
neye geldik arkadaşlar? Bu kürsüye çıkan bütün Hükûmet mensubu arkadaşlarımız,
bakanlar, milletvekilleri, her şeyi tozpembe gösteriyor. Tarımdan sorumlu bakan
çıkıyor, tarım dünyada birinci olmuş, Türkiye gelişmiş, Türkiye'nin tarımı
almış başını gidiyor. Kurban’da limuzin kesiyoruz, motorunu bilmiyorum, 2 bin
motor mu, 1.600 motor mu? Peki, yine bir başka bakanımız çıkıyor, bu yolda çok
mesafe katettiğimizi, dünyanın önder ülkelerinden
olduğumuzu söylüyor. Yine konuşmacı arkadaşlarımız çıkıyor, uluslararası
ilişkilerde, özellikle yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın bu ülkelerde
sorunlarının çözüldüğünden, kendi iktidarları döneminde daha ileri seviyelere
taşındığından bahsediyor ama gerçeğe sıra gelince gerçeğin hiç böyle olmadığını
hep beraber görüyoruz. Eğer gerçekleri söylemezsek çözüm yollarını da
bulamayız. Bunu bir söylersiniz, iki söylersiniz, üç söylersiniz, artık
üçüncüsünde “hadi oradan” derler.
Yine
Almanya’daki vatandaşların en büyük problemlerinden bir tanesi neydi? Orada din
adı altında, din tandanslı veya dernekler diyelim,
vakıflar diyelim, o insanların emeklerini sömürdüler, dünyaca marklar,
dolarlar, eurolar topladılar. O dönemde mark vardı,
şimdi euro var. İşte, bunlar nedir? YİMPAŞ, KOMBASSAN
gibi dernekler vakıflardı.
Sonra
Başbakanımız gitti Almanya’ya…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Akar.
HAYDAR
AKAR (Devamla) – Evet, arkadaşlar, herkesin bayramını kutluyorum, ailelerin
mutlu, esenlik içinde bir bayram geçirmesini diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Haydar Akar…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Elitaş.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sataşma yok.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sataşma değil, bir düzeltme yapacağım.
Sayın
Haydar Akar herhâlde biliyordur veya elindeki notlarda yanlış yazıyordur. Mavi
Kart uygulaması 1995 yılında başlamıştır.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Haydar Akar bir
konuşmasında ifade ederken “Almanya’da yaşayan vatandaşlarımız Mavi Kart
zulmüyle AK PARTİ İktidarı döneminde veya Mavi Kart, geriye gidişi AK PARTİ
İktidarı döneminde karşılaştı.” dediler.
Mavi
Kart uygulaması 1995 yılında başlamıştır.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – O pembe kart!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, Avrupa Birliği ülkeleri haricindeki ülkelerin
hiçbirisine Almanya çifte vatandaşlık vermemektedir. Avrupa Birliği üyesi
olmayan ülkeler haricindeki hiçbir ülkeye çifte vatandaşlık vermemiştir. Yanlış
bilmiyorsam 1997, 1998 yıllarında biz…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Mustafa Bey, pembe kart, ben doğru söyledim. Bir daha bakın,
pembe kart!
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Aynı kart!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Akar, müsaade ederseniz, orada, biz, pembe, mavi, yurt
dışında yaşayan iki tane arkadaşlarımız var, yurt dışı doğumlu, onlarla
bakarız, konuşuruz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Hayır, bilmiyorlar, öğrenememişler!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – 1997, 1998 yıllarında Türkiye ekonomisinde, o yıllarda -tam
olarak bilmiyorum ama- Türkiye ekonomisinin krize girdiği dönemlerde yurt
dışında yaşayan işçilerimizin mevduatlarını çekebilmek için dövize çevrilebilir
mevduat hesabı açtırdık. Maalesef, yine o yıllar içerisinde Alman Dışişleri
Bakanlığının Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığından sorduğu bir soru
üzerine, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası kendi bünyesinde bulunan, Alman
vatandaşı olup da Türkiye'de mevduatı bulunan kişilerin çifte vergilenmesiyle
karşı karşıya kalmasına sebebiyet verdi. Şimdi, biz diyoruz ki, Sayın
Başbakanımız dün 1961 yılında, elli yıl önce Almanya’ya giden, işçi
anlaşmasının yapıldığı… Bundan elli yıl önce Türkiye istihdam için yurt dışına
işçi göndermiş. Şu anda, 70 bin iş adamımız 350 bin kişiyi, Almanya’da kurduğu
işletmelerde yanında Türk ve Alman istihdam edebilir hâle gelmiş. Rakamın
büyüklüğü 80-100 milyar eurolara ulaşmış, öylesine
büyük bir sistem içerisinde ortaya çıkmış.
Bakın
değerli arkadaşlar, bundan önceki süreçte, Almanya’ya 2000 yılında gitseydiniz,
Köln’de, Münih’te, Berlin’de bir köşeden dönerken bıkkın, kendinden geçmiş bir
vatandaşa “selamünaleyküm” dediğinizde size “aleykümselam” derdi. Oradaki
vatandaşlarımız ikinci sınıf, üçüncü sınıf olarak tanımlanıyordu. Ama şimdi
gittiğinizde görürseniz artık “Ben Türk'üm, Türk vatandaşıyım.” dediği anda
gurur duyar bir hâle gelmiş.
1993
yılında Köln’de bir faşing gününde, Köln Balluff’unun
orada gençler eğleniyorlar. Bir çocuk, alnında Türk yazıyor, bizim gibi.
“Yavrum, sen Türk müsün?” dedim, bana “Hayır” dedi. Türk olmaktan utanan bir
nesil vardı orada ama şu anda Türk olmaktan, Türk tabiiyetinde bulunmaktan
gurur duyan bir nesil var. Bunu hep beraber yaptık değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Hâlen var daha. Dün de vardı yarın da olacak. Bunlar
bireysel şeyler. Sayın Elitaş, Türk olmaktan
utananlar hâlâ var.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum.
Hepinizin
mübarek kurban bayramınızı kutluyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, Mustafa Bey’in düzelttiği, “düzelteceğim” dediği
şey mavi kart değil pembe kart. Pembe kart uygulaması hâlen
devam etmekte. İki kart türü var, mavi ve pembe kart.
FAZİLET
DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) – İçeriği aynı.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Soru
sorma süresi beş dakika.
Sayın
Dedeoğlu, buyurun.
MESUT
DEDEOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanımıza bir sorum vardı, ama o da ayrılıyor galiba.
BAŞKAN
– Hükûmete yönelteceksiniz efendim.
Buyurun.
MESUT
DEDEOĞLU (Gaziantep) – “MIGA anlaşmalarıyla ülkemizde yapılan yabancı sermaye
yatırımlarına MIGA tarafından sağlanan garantilerin toplam tutarı 1,2 milyar dolar,
ABD dolarıdır.” diyor.
Bu
yatırımların ağırlığı nelerdir acaba? Varsa üretimi nedir? İş istihdamı ve
katma değeri nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yılmaz? Yok.
Sayın
Ayhan, buyurun.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
MIGA,
riskli bölgelerdeki yatırımlar için uygulanan bir sistemdir. Oslo
gelişmelerinde bu nedenle konu dikkate alınmış mıdır?
Şimdi,
MIGA sözleşmesi tasarısı esnasında, hazırlanmasında düşünülmüş müdür?
Bu
tasarı yasalaştığında müzakerelerde devlet dikkate alacak mıdır?
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, buyurun.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Zannedersem birinci soruya
arkadaşlarımız, Sağlık Bakanımız cevap vermişti. Daha çok altyapı yatırımlarıyla
ilgili, enerji ve ulaştırma yatırımlarıyla ilgili bu kredilerin kullanılacağına
dair cevabı vermişti.
Diğer
konuya da yazılı olarak arkadaşımıza cevap veririz.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama
için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin
Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
“Kullanılan
oy sayısı : 214
Kabul : 209
Ret : 5 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Muhammet Rıza Yalçınkaya Mustafa
Hamarat
Bartın Ordu”
Böylece
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
2’nci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Romanya Hükûmeti Arasında
Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Romanya Hükûmeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/330) (S.
Sayısı: 41)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet yok.
Bundan
sonra da komisyonun olmayacağı anlaşıldığından kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 10 Kasım 2011 Perşembe
günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.47
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını
gösteren tablo tutanağa eklidir.