Dilek AKARSU Normal 26011 2 3 2012-02-01T10:26:00Z 2012-02-01T10:26:00Z 95 52230 297712 2480 698 349244 14.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

DÖNEM: 24                           CİLT: 3                         YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

15’inci Birleşim

2 Kasım 2011 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

I.  - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III.  - YOKLAMALAR

IV.   - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Bingöl Milletvekili Eşref Taş’ın, Bingöl ilinde meydana gelen terör eylemine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, atanamayan öğretmenlere ilişkin gündem dışı konuşması ve  Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, kadına yönelik şiddete ilişkin gündem dışı konuşması

 

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin faili meçhul siyasi cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/41)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 20 milletvekilinin, şehit aileleri, gaziler ile harp ve vazife malullerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/42)

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 24 milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/43)

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın, 25 Ekim 2011 tarihli 11’inci Birleşimde Van depremiyle ilgili yaptığı gündem dışı konuşmasında, Van’da Mevlânâ evlerinin kullanılmayacağını söyleyerek Meclise yanlış bilgi verdiğine ilişkin açıklaması

2.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, AK PARTİ Grubu önerisinin denetim konularının görüşülmemesi hususunu içermesi nedeniyle Meclisin denetim yetkisini kısıtlayarak Anayasa’ya aykırılık teşkil ettiğine ilişkin açıklaması

3.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, 1/11/2011 tarihli 14’üncü Birleşimde yapmış olduğu  konuşmayla ilgili açıklaması

4.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in “Geçmişte tek adam yönetimi vardır.” sözlerine ilişkin açıklaması

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi hakkında (10/37) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 2/11/2011 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

2.- Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/467) (S. Sayısı: 40)

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, 1/11/2011 tarihli 14’üncü Birleşim Tutanak Dergisi’nde yer alan, “Ebedî Şef, Millî Şef faşizmi vardır” şeklindeki ifadesine ilişkin konuşması

 

XI.- OYLAMALAR

1.- Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesine dair oylaması

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya Ovası Projeleri İdaresi Başkanlığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/13)

2.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, yürürlüğe giren 650 sayılı KHK’ye  ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/90)

3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir’in bölgelere göre teşvik uygulamasındaki yerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı  (7/111)

4.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Projesi’nin Tekirdağ’daki uygulamalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/186)

5.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, sendikalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/193)

6.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, yürütülen toplu pazarlık görüşmelerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/198)

7.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Osmaniye’ye yapılan kamu yatırımlarına,

- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, yatırım desteklerinin uygulanmasına,

- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya-Simav depreminden etkilenen bölgenin ekonomik yönden desteklenmesine,

- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, TÜİK’in basında çıkan istihdam hesaplamalarına,

İlişkin soruları  ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/306), (7/307), (7/308),  (7/309)

8.- Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, Bursa Tophane Çocuk Kütüphanesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/310)

9.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün, Tokat’ın tarihî, doğal güzellikleri ve turizm potansiyelinin tanıtımına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/311)

10.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, İstanbul’daki turizm faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/315)

11.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, özel tiyatroların desteklenmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/317)

12.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa Mudanya’daki Tahir Paşa Konağı’nın Kent Müzesi yapılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı  (7/318)

13.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün, Türkiye’nin tanıtım faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm  Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/319)

14.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, kamu ve özel sektördeki özürlü istihdamına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/479)

15.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, Akdeniz ve Ege bölgelerinde mevcut turizm tesislerinin yıl boyunca açık kalmasının teşvikine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/521)

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı.

 

Ordu Milletvekili Harun Çakır’ın vefatı nedeniyle bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

 

26 Ekim 2011 tarihli 12’nci Birleşimde yapılan kapalı oturuma ait tutanak özeti İç Tüzük’ün 71’inci maddesine göre okunmak üzere, kapalı oturuma geçildi.

 

Birleşime saat 15.08’de ara verildi.

 

İkinci Oturum

(Kapalıdır)

 

Üçüncü Oturum

 

Üçüncü Oturuma saat 15.19’da başlandı.

 

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan,

Vefat eden Adalet ve Kalkınma Partisi Ordu Milletvekili Harun Çakır’a Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı dilediklerine;

Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Cumhuriyetin 88’inci yıl dönümü kutlamalarının iptal edilmesini kınadığına,

Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının deprem felaketi nedeniyle yapılmadığına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Kars Milletvekili Ahmet Arslan, Kars ilinin düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

 

Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bursa ilinde çalışan mevsimlik tarım işçilerinin,

Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Kerkük’te yaşayan Türkmenlerin,

Sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmalarına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik cevap verdi.

 

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, deprem bölgesinde edindikleri izlenimler konusunda Parlamentoyu bilgilendirmek istediklerine,

İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılışının yıl dönümüne,

Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Türkiye’deki ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasına,

Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Türkmenistan’ın bağımsızlığının 20’nci yıl dönümüne, Kars ilinin 91’inci kurtuluş yıl dönümüne ve Cumhuriyet Bayramı törenlerinin iptal edilmesini kınadığına,

Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek, Cumhuriyet Bayramı ile Kırklareli ilinin kurtuluş törenlerinin Başbakanlık genelgesi uyarınca yapılamadığına,

İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz, Kars ilinin düşman işgalinden kurtuluşuna,

İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, son günlerde KCK soruşturması kapsamında yapılan operasyon ve yargılamalara,

Bursa Milletvekili Necati Özensoy, Doğu ve Güneydoğu’dan Bursa’ya gelen tarım işçilerinin sorunlarına,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Deniz Feneri’yle ilgili yapmış olduğu basın toplantısına,

Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü, Terörle Mücadele Kanunu’na dayandırılarak yapılan tutuklamalara,

Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının deprem gerekçe gösterilerek yapılmamasını kınadığına,

İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, ülkemizdeki mevsimlik işçilerin yüzde 97’sinin Kürt olduğuna ve sorunlarının çözülmesi gerektiğine,

Kütahya Milletvekili Alim Işık, Simav’da 27 dönümlük arazide yaptırılmış olan Şehitler Ormanı ve Anıtı’nın Bakanın talimatıyla bozularak TOKİ’ye arsa olarak tahsis edildiği iddialarının kamuoyuna yansıdığına ve bu konuda bir açıklama yapılması gerektiğine,

Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu, soru önergelerine zamanında cevap verilmediğine, İç Tüzük’ün bu husustaki hükümlerinin uygulanmasında hassasiyet gösterilmesi gerektiğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, ormanların korunması konusunda (10/38),

İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 26 milletvekilinin, zihinsel özürlü çocukların eğitiminde yaşanan sorunların araştırılarak (10/39),

İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 20 milletvekilinin, basın özgürlüğünün kısıtlanması ve Oda TV ile ilgili iddiaların araştırılarak (10/40),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Diyarbakır 7’nci Ağır Ceza Mahkemesinin 20/10/2011 tarihli ve 2011/180 dosya numaralı yazısı ile Van Milletvekili Aysel Tuğluk hakkında kamu davasının açıldığının Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası gereği bildirildiği hususu Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye – Afganistan, Almanya, Angola, Arjantin, Arnavutluk, Avustralya, Avusturya, B.A.E., Bahreyn, Bangladeş, Belarus, Belçika, Bolivya, Bosna Hersek, Brezilya, Bulgaristan, Burkina Faso, Cezayir, Cibuti, Çek Cumhuriyeti, Çin, Danimarka, Ekvador, Endonezya, Estonya, Etyopya, Fas, Fildişi Sahili, Filipinler, Filistin, Finlandiya, Fransa, Gabon, Gambiya, Gana, Gine, Güney Afrika Cumhuriyeti, Güney Kore, Gürcistan, Hırvatistan, Hollanda, Irak, İngiltere, İran, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Jamaika, Japonya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kamerun, Kanada, Karadağ, Katar, Kazakistan, Kenya, Kırgızistan, Kolombiya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Kosova, Kostarika, Kuveyt, Küba, Letonya, Litvanya, Lübnan, Lüksemburg, Macaristan, Makedonya, Malezya, Mali, Malta, Meksika, Mısır, Moğolistan, Moldova, Moritanya, Mozambik, Namibya, Nijer, Nijerya, Norveç, Oman, Pakistan, Panama, Paraguay, Peru, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya, Senegal, Sırbistan, Singapur, Slovakya, Slovenya, Somali, Sri Lanka, Sudan, Suudi Arabistan, Şili, Tacikistan, Tanzanya, Tayland, Tunus, Türkmenistan, Uganda, Ukrayna, Uruguay, Ürdün, Venezuela, Vietnam, Yemen, Yeni Zelanda, Zambiya ülkeleri arasında parlamentolararası dostluk gruplarının kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

 

27 Ekim 2011 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve arkadaşları tarafından (123 sıra no.lu), Toplu Konut İdaresi (TOKİ)'nin bütün boyutlarıyla araştırılması ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 1/11/2011 Salı günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin BDP,

1 Kasım 2011 tarihli ve 625 sayılı “ülkemizde hayvancılıkta sağlıklı, istikrarlı ve uzun vadeli politikaların izlenmesi, canlı hayvan yetiştiricilerin problemlerinin çözüme kavuşturulması, sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” verilen Meclis araştırması önergesinin 1/11/2011 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin MHP,

Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşları tarafından, 6 Ekim 2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “millî eğitim sistemindeki eksikliklerin araştırılması” hakkında verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, (38 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 1/11/2011 Salı günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi üzerinde bir süre görüşüldü.

İzmir Milletvekili Oktay Vural, İstanbul Milletvekili İsmet Uçma’nın, MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’e yönelik kullanmış olduğu ifadeyi geri alması gerektiğine,

İstanbul Milletvekili İsmet Uçma, MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş hakkında kullanmış olduğu ifadeyi geri aldığına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

2 Kasım 2011 Çarşamba günü alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 18.58’de son verildi.

 

 

 

                                                                     Sadık YAKUT

                                                                     Başkan Vekili

                   Tanju ÖZCAN                                                                          Mustafa HAMARAT

                           Bolu                                                                                             Ordu

                       Kâtip Üye                                                                                     Kâtip Üye

 

 

 

II.- GELEN KâĞITLAR

                                                                                                                                     No: 22

2 Kasım 2011 Çarşamba

Tasarılar

1.-Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/497) (Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2011)

2.-Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/498) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.10.2011)

3.-Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gana Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/499) (Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.10.2011)

4.-Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Çevre Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/500) (Çevre ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.10.2011)

5.-Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilimsel ve Teknolojik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/501) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.10.2011)

6.-Hükümlülerin Nakline Dair Sözleşmeye Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/502) (Adalet ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.10.2011)

Teklifler

1.-İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'ın; Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/114) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2011)

2.-Ankara Milletvekili İzzet Çetin ve 13 Milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/115) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2011)

3.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün; 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/116) (İçişleri ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.10.2011)

4.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun; Hadımköy Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/117) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2011)

5.-İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin; Hadımköy Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/118) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2011)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin faili meçhul siyasi cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/41) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2011)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 20 Milletvekilinin, şehit aileleri, gaziler ile harp ve vazife malullerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/42) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2011)

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 24 Milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/43) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2011)

 

 

 

 

2 Kasım 2011 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Beş dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.06

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu),Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara verilmişti, ancak sayın grup başkan vekilleriyle toplantı yaptığımız için süre uzatıldı. Bilgilerinize sunulur.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için beş dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Bingöl ilinde meydana gelen terör eylemi hakkında söz isteyen Bingöl Milletvekili Eşref Taş’a aittir.

Buyurun Sayın Taş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bingöl Milletvekili Eşref Taş’ın, Bingöl ilinde meydana gelen terör eylemine ilişkin gündem dışı konuşması

EŞREF TAŞ (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 29 Ekim 2011 tarihinde Bingöl ilimizde meydana gelen canlı bomba eyleminde ve Van ilimizde meydana gelen deprem felaketi sonucu hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Onları başta kederli aileleri olmak üzere bütün milletimize başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Allah başka acı, keder göstermesin temennisinde bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, yüce Meclisin çatısı altında Bingöl’ü temsil eden bir milletvekili arkadaşınız sıfatıyla burada bugün söz almamın sebebi, son zamanlarda ülkemizde huzuru bozmaya yönelik yapılan eylem ve saldırıların bir devamı olarak Bingöl ilimizde yapılan 1’i kadın, 2 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği ve 21 vatandaşımızın da yaralandığı canlı bomba eylemi hakkında konuşmaktır.

Bildiğiniz gibi, Bingöl, yoğun olarak Zazaların, Kürtlerin ve Türklerin kardeşçe, huzur içinde yaşadığı bir kent olup, buradaki masum halka karşı yapılan bu kanlı eylem, terör örgütünün çirkin, gayriinsani yüzünü bir kez daha ortaya koymuştur.

Yüce Meclisin değerli üyeleri, 2 kadın örneğinizi dikkatlerinize sunmak istiyorum. Biri, canlı bombanın üzerine atlayarak evlatlarının ve başka masum insanların ölümüne engel olmak isteyen kahraman Bingöllü anne Nesibe Belgin’dir ki bu kadın merhametin, sevginin ve şefkatin güneşidir. Bu mübarek anne de çocukları yaşasın, okusun, büyüyüp adam olsun isterdi; başka derdi de yoktu.

Peki, ya diğeri? Diğeri ise tanımadığı, bilmediği, hayatında hiç karşılaşmadığı insanların, çocukların, kadınların ölmesi için üzerindeki bombanın pimini çeken canavarlaştırılmış bir kadındır. Maalesef o da kadındır; üzerinde taşıdığı bombayı patlatarak kendisi dâhil 3 hayata son vermiştir. Bir tarafta anne sevgisi, merhameti, diğer tarafta öfke ve nefret. Türk olsun, Kürt olsun insan olan herkesin bu olayda safı bellidir, sevgi ve merhamettir safı.

Değerli milletvekilleri, yıllarca bölgede iki arada kalan ve korkuyla hükmedilen bu halk AK PARTİ döneminden önce elle tutulur bir yatırım ve hizmet görmemiştir. AK PARTİ Hükûmeti dönemiyle bu korkular bir nebze olsun dinmiş ve bölgede umut hâkim olmuşken, yine bölgede heyecan verici birtakım yatırımlar başlamışken ilimize ve bütün bölgeye yapılabilecek hizmetleri engelliyorlar. Bunun en somut örnekleri de Bingöl Havaalanı inşaatı şantiyesinin ve Bingöl-Diyarbakır yolundaki şantiyenin yakılması, Bingöl-Erzurum yolunda şantiyenin şirket elemanlarının kaçırılmasıdır.

Değerli milletvekilleri, bölgede yaşayan Zaza ya da Kürt olan masum halkı hedef alan bu eylemler ve saldırılar bir kez daha gösteriyor ki, terör örgütünün amacı Kürt halkının huzuru, özgürlüğü, refahı, güvenliği ya da mutluluğu değildir; bilakis, bölge halkının kanını, canını, huzurunu ve bugüne kadar sömürülmüş haklarını kullanarak kendi amaçlarına ulaşmaktır ama halkımız bu oyuna hiçbir zaman gelmemiştir, gelmeyecektir de.

Biz 780 bin kilometrekarede yaşayan Türk’üyle, Zaza’sıyla, Kürt’üyle, Çerkez’iyle, Laz’ıyla, Arap’ıyla, Acem’iyle, hepimiz 74 milyon insan olarak aynı ruh ve mana ikliminin insanlarıyız. Ötekileştirmeye çalışanlara rağmen, ırkçılara, bölücülere, ayrımcılara rağmen, bu ülke, bu millet kardeşliğini lafla ve hamasetle değil, gerçekten özde yaşanan, yaşatılan kardeşliğiyle ortaya koymuştur.

Sayın milletvekilleri, bölgemizde halkın üzerinde baskı rejimi anlayışını uygulamak, halkın iradesini ipotek altına almak isteyenler olabilir. Bu insanlar dünyanın nereye gittiğini göremiyorlar. Burada açık söylüyorum: Böyle bir demokrasi anlayışını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taş.

EŞREF TAŞ (Devamla) – Bir dakika rica edeyim.

BAŞKAN – Uzatmıyoruz; uygulamamız bu şekilde Sayın Taş.

Teşekkür ediyorum.

EŞREF TAŞ (Devamla) – Peki, hepinizi sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ  ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündem dışı ikinci söz, atanamayan öğretmenler hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, atanamayan öğretmenlere ilişkin gündem dışı konuşması ve  Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, Van Erciş depreminde hayatını kaybeden tüm öğretmenlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, depremde kaybettiğimiz 45 stajyer öğretmenin geride kalanlarına maaş bağlanması hakkında da mevzuat değişikliği için Hükûmeti göreve davet ettiğimi belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkeler için genç nüfus önemli bir avantajdır. Ancak bu nüfusa bütçenizden  kaynaklar ayırır, hizmet götürür, istihdam alanları yaratırsanız; evet, avantajdır. Aksi takdirde, sosyal huzursuzluk ve karmaşa sizi bekliyor demektir. Geleceğe ümitle bakan bu kesimin ülkesine ve milletine karşı besleyeceği öfke ve kırgınlık da cabası. Üniversite giriş imtihanlarını aşmış, gecesini gündüzüne katarak derslerini geçmiş, KPSS ve öğretmenlik sınavlarında da başarılı sayılacak puanları almış genç öğretmenlerin işsizliğe, çaresizliğe terk edilmesi, hizmetten alıkonulması işte böyle bir şey.

İşsiz öğretmen sayısını iktidarları döneminde 60 binlerden 300 binlere çıkaran AKP, aziz milletimize de şu icraatını nereden nereye geldikle bir açıklayıversin lütfen. “Çağ atladık, atlıyoruz. Biraz daha dişinizi sıkın.” diyen AKP’nin hedefi, galiba 1 milyon işsiz öğretmen yaratmak. Sayın Başbakanın övündüğü Türkiye bu. Diplomalı işsizlerin tavan yaptığı, eğitim fakültesi mezunlarının bile ucuz iş gücü olmayı kabul ettiği hâlde iş bulamadıkları bir Türkiye. Hâlbuki ne diyordu Sayın Başbakan 2002 İzmir Mitinginde, milletten oy isterken: “Ülkede 72 bin öğretmen açığı var. Sen sınavla öğretmen seçiyorsun. Bırak da öğretmenler okul seçsin. Önüne neden engel koyuyorsunuz? Biz gelince hepsini işe başlatacağız.” Yahut, 2002 Gaziantep Mitingi: “Yahu, bir sürü bölüm öğretmenleriniz boşta geziyor, resim öğretmeni matematiğe, müzik öğretmeni beden eğitimi dersine giriyor. Niye? Öğretmen ihtiyacı var. Bir de sınavla öğretmen alıyorlar. Yazık değil mi bu öğrencilere? Almayacaksan okumasınlar boşuna. Biz iktidar olunca inşallah boşta öğretmen adayı kalmayacak.” diyordu. Doğru Sayın Başbakan, biz de farklı bir şey söylemiyoruz, tut o zaman sözünü. Tutmayacaksan da dilinden düşürmediğin “Özümüz sözümüz bir, sözümüz senettir.” derken “Şaka yapıyordum, o, meydanlarda oy isterken öyleydi.” diyeceksin. “Efendim, her eğitim fakültesi mezununu öğretmen yapmak zorunda değiliz.” demeyeceksin oyları aldıktan sonra.

Kabinedeki arkadaşlar da kendisine ayak uydurmuş olmalı ki, eski Bakan Sayın Çubukçu seçimlerden önce 55 bin öğretmen kadrosu vaat ediyor, seçimlerden sonra 11 bin öğretmen ataması yapıldığı için, bugünkü Sayın Bakan mahcup oluyor kamuoyunda, özür dilemekte buluyor çareyi. Ancak, devletin güvenilirliğinde yaratılan tahribatı ortadan kaldırmak, hele hele intihar eden 22 öğretmen adayını geri getirmek, işsiz kalan öğretmenlerin derdine derman olmak mümkün olmuyor tabii ki.

Değerli milletvekilleri, Bakanlığın ifadesiyle 200 bin öğretmene ihtiyaç var. Bu ihtiyaç sadece köylerde ya da ülkemizin az gelişmiş bölgelerinde değil, başkentte bile öğretmen açığı var. Sınıflar 50-60 kişilik. “En önemli görevimiz eğitimdir.” diyebilen her hükûmetin başlıca görevi, vakit kaybetmeksizin bu ihtiyacı karşılamaktır. Öğretmensiz eğitim olur mu değerli arkadaşlar? Ayrıca, mevcut görevlendirmelerde de hakkaniyete uymak mecburiyetindesiniz. Adaletsizlikle abat olunamayacağını içerisinde birazcık Allah korkusu olan herkes bilir. Binlerce eğitim fakültesi mezunu dururken sırf, partinize, AKP İktidarına yakın diye görevlendirilmiş binlerce öğretmen var. Bitirdikleri okulun eğitim sektörüyle uzaktan yakından alakası yok, sadece referanslarını AKP teşkilatları vermiş. Zaten kadrolu öğretmen alınmamasının sebebi de bu, istediği adamları işe almak.

Saygıdeğer milletvekilleri, gençlerimizi devletlerine küstüren, âdeta kangren olmuş bu yaranın iyileştirilmesi ve atamaların bir an önce yapılması lazım. Bu meselenin Milliyetçi Hareket Partisi olarak sonuna kadar takipçisiyiz, çözüm konusunda da her türlü desteğe hazırız. Genç öğretmen adayları çok şey istemiyorlar; emekleriyle, bilgi ve alın terleriyle çalışmak, üretmek ve ülkelerine hizmet etmek amaçları. Meydanlarda “Aynı bağın gülüyüz.” diye gençlerden AKP için oy istediğiniz günleri ne çabuk unuttunuz. “Bu ülkenin çiçeklerine kulak verin.” diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Gündem dışı konuşmaya Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; sözlerime başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Çok değerli arkadaşlar, gündem dışı söz alan arkadaşımızın az önce dile getirdiği meselelerle ilgili kısaca size bilgi sunmak istiyorum. Önce, konuyla ilgili düşüncelerimi paylaşmadan sizlere içinde bulunduğumuz fotoğrafı ortaya koymak istiyorum.

2003 yılından bugüne kadar Türkiye’de hükûmetlerimiz bu zamana kadar alınmış -yıllık ortalama itibarıyla bakıldığında- en fazla öğretmeni almıştır. 2003 yılından bu zamana kadar alınan öğretmen sayısı aşağı yukarı 300 bin kişidir. Geçtiğimiz yıllarla kıyaslandığında bu alınan öğretmen sayısının orayla kıyaslanamayacak kadar iyi olduğunu söylememiz gerekir. Bunun karşılığında yine derslik sayısında öğrenci itibarıyla mukayese yapıldığında da inanılmaz derecede iyileşmeler sağlanmıştır. Gerçekten, daha önceki yıllarda, 2002’den önceki yıllarda ortalama 60 kişinin, 65 kişinin olduğu sınıflarımızda bugün yaklaşık ortalama 31 kişiye düşürülmesi sağlanmıştır. Bütün bunlar yapılırken ayrıca okullaşma oranlarında da artış sağlanmıştır. Yani diyelim ki 2002 yılında Türkiye’de ilköğretimde okullaşma oranı yüzde 92, yüzde 93’ler civarındayken ve ayrıca derslik başına öğrenci sayısı 60-65 civarındayken şimdi okullaşma oranı ilköğretimde yüzde 98,5’e çıkmış, buna karşın da öğrenci sayısı ortalama dersliklerde 31’e düşmüştür. Ortaöğretimde ise yüzde 58-60’lar civarında olan okullaşma oranı şu anda yüzde 69’a çıkmıştır. Yüzde 69’a çıkmasına karşın da derslik başına öğrenci sayısı 29’lara düşmüştür. 1 puanlık okullaşma oranındaki artışın ilköğretimde 120 bin öğrenciye tekabül ettiği, ortaöğretimde de 50 bin öğrenciye tekabül ettiği varsayılırsa sağlanan başarının büyüklüğü açığa çıkacaktır.

İçinde bulunduğumuz öğretmen meselesiyle ilgili olarak da birkaç rakam vermek ve fotoğraf çizmek istiyorum size. Bir kere her şeyden önce, bugün itibarıyla Bakanlığımızda yaklaşık olarak 660 bin civarında kadrolu öğretmenimiz bulunmaktadır. Buna ek olarak, yaklaşık 60 bin civarında yine bu sene ücretli öğretmen istihdam ediyoruz. Şayet bu sene biz bütün kadrolarımızı doldurmuş olsaydık ve kadrolu öğretmenlerimizle derslerimizi vermeye teşebbüs etseydik, bu 60 bin öğretmenin tamamı zorunlu ders saatine göre hesaplanarak indirgendiğinde yaklaşık 40 bin civarında ek öğretmen almamız gerekecekti. Yani, bugün Millî Eğitim Bakanlığı mevcut okullaşma oranlarına bakarak öğretmen almaya teşebbüs edecek olursa 40 bin civarında öğretmen alması hâlinde öğretmen ihtiyacını karşılamış olacak. Ama buna karşın, biz Hükûmet olarak, ilköğretimde okullaşma oranlarını yüzde 100’e, ek olarak daha önceki yıllarda belki dâhil etmediğimiz hesaplarımıza okul öncesinde okullaşma oranlarını yüzde 100’e ve nihayet ortaöğretimde de okullaşma oranını yüzde 90’ın üzerine çıkarmayı hedef olarak ortaya koyduğumuz için, bu hedeflerimizi gerçekleştirmemiz hâlinde ise yaklaşık topu topu 150 bin öğretmene ihtiyacımız bulunuyor, 200 bin değil. O da bir varsayımdan sonra 150 bin öğretmen olacak.

Hâlbuki şu anda dışarıda iki tür sorunla karşı karşıyayız: Mevcut öğretmenlik bekleyen öğretmen sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte yaklaşık olarak 220 bin civarındadır. Bu sebeple, 220 bin öğretmenlik bekleyen kişinin karşılığında, eğer sizin ihtiyaç duyduğunuz öğretmeniniz o kadar değilse, söz verilmiş olsa bile bütün öğretmen kadroları doldurulsaydı, yine hâlâ, üniversiteden mezun olduğu hâlde öğretmenlik bekleyen insanlarla karşı karşıya olacaktık. Ben, asla, öğretmenlik bekleyen genç arkadaşlarımızı suçlayan yahut da onların bu konuda bir eksikliği olduğunu gören insan olmadım, olmayacağım da bugüne kadar. Onlar taleplerinde yüzde 100 haklılar. Öğretmenlerimizin meseleye bakışlarıyla alakalı bizim de onları anlayışla karşılayacak bir potada duruyoruz. Bunun bir sistemik sorun olduğunun farkındayım. Bu sistemik bir sorunsa şayet, bu sorun sadece bizim iktidarlarımız döneminde ortaya çıkan bir sorun değil. Türkiye’nin, bu zamana kadar, 1960’lı yıllardan beri aslında yapamadığı insan kaynakları planlamasının bir neticesi olarak görmek gerekir kanaatindeyim, şimdi bunu yapmaya çalışıyoruz. Özellikle öğretmenlerimiz için, biz, öğretmen kaynaklarının planlanmasıyla ilgili bir hazırlık da yapıyoruz, Bakanlığımızda konuyla ilgili birim de kuracağız. Bu açıdan bakıldığında, yapacağımız hazırlıklardan sonra, önümüzdeki yıllarda, kısa, orta ve uzun vadeli dönemde hangi alanda ne kadar öğretmene ihtiyacımız olduğunu tespit edecek bir strateji üzerinde çalışma yapıyoruz. Daha da önemlisi, bununla ilgili olarak biz zaten kamuoyuyla özellikle ben bakan olduktan hemen sonra birtakım bilgileri paylaşmaya başladık. Mesela, en azından öğrencilerimize ve topluma karşı daha açık ve saydam bir tavırla hangi alanlardaki öğretmenlere ihtiyacımız olduğunu duyurduk ve öğrencilerimizden, üniversite adaylarımızdan, ihtiyacımız olmayan alanlarda öğretmenlik için tercih yapmamaları gerektiğini ikaz ettik. Bundan sonra bunu daha sistematik ve daha kalıcı bir şekilde yapmaya devam edeceğiz.

Yine dışarıda öğretmenlik kadrosu bekleyen arkadaşlarımız için ikinci bir sorun var:

Bakınız, ağustos ayında biz yaklaşık 11.500 öğretmeni kadromuza aldık. Bu öğretmenlerden 11.500 kadroyu ilan etmiş olmamıza rağmen yaklaşık olarak 45 civarında kadroda boşluk kaldı. Sebebi şu idi: İhtiyaç duyduğumuz alanlarda öğretmen yoktu. Bugün dışarıda çok sayıda kimya öğretmeni, fizik öğretmeni, matematik öğretmeni belki varken Millî Eğitim Bakanlığı olarak biz daha çok sınıf öğretmeni, rehberlik ve danışmanlıkla ilgili öğretmenler, belirli sanat dersleriyle ilgili öğretmenlere daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Bu ihtiyaçlarımızı kamuoyuyla paylaştık. Bu açıdan bakıldığında bugün kadro açsak, ihtiyaç duyduğumuz öğretmenlerin ilanını yapsak yine o kadroları doldurmakta sıkıntı çekeceğimiz çok açık bir şekilde görünüyor. Hem alan uyuşmazlıkları hem de ihtiyaçtan daha fazla talebin olduğu bir ortamla karşı karşıyaysanız o zaman öğretmenlerle ilgili meseleye bizim farklı bir bakış açısı getirmek istediğimiz, getirmemiz gerektiği açıkça anlaşılacaktır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Bakanım, sizden kaynaklanmıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Arkadaşlarımızdan özellikle istirham ediyorum… Öğretmen meselesi aslında eğer Hükûmeti bir köşeye sıkıştırmak için kullanılan bir taktik olaraksa bu taktik işe yaramayacak çünkü bu fotoğrafı toplum biliyor ama bu mesele eğer öğretmenlerin meselesi olarak gündeme getiriliyorsa bu kez de gençlerimizin duygularını istismar etme anlamı taşıyor. O yüzden onları tahrik etmenin, duygularını istismar etmenin yerine, tam tersi onları sahip oldukları kabiliyetler doğrultusunda yeni mesleklere yönlendirecek daha stratejik tedbirler almak gerektiği kanaatini taşıyorum. Bunu açıklıkla söyledim, söylemeye devam edeceğim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kim yapacak bunları?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Tabii ki biz yapacağız, siz de destek vereceksiniz arkadaşlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Son on yılda üniversitelerin eğitim fakültesinden mezun olan çocuk sayısı kaç Sayın Bakanım, bunu söylemek lazım. Son on yıldır eğitim fakültesinden mezun olan çocuk sayısı kaç?

BAŞKAN – Sayın Milletvekilim, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap eder misiniz lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Arkadaşlar, bu, bir bütün olarak bizim çözebileceğimiz bir meseledir. Sadece tabii ki biz bunun önderliğini yapacağız, bunun sağlam ve geçerli stratejilerini oluşturacağız ama bunun hep birlikte çözülmesi gereken ulusal bir sorun ve sistemik bir sorun olduğunu da fark edeceğiz.

Üzerinde duracağım ikinci konu, dün yine burada gündem dışı konuşmalarda tartışılan bir mevzuyla ilgili, öğrenci velilerinin bilgilendirilmesiyle ilgili bir mesele, zannediyorum, yanlışla ve yanlış bilgilerle burada gündeme getirilmiş. “ADEY” diye belirlenen bir sistem üzerinden yapılacak çalışmaya dair dile getirilen hususlar, zannediyorum, çok iyi araştırılmadan konuşulmuş gibi görünüyor.

Bizim, öğrencilerimizin içinde bulunduğu duruma dair velilerin bilgilendirilmesiyle ilgili bir hazırlığımız var. Bununla ilgili bir bilişim altyapısı oluşturduk. Ama bu bilgi sadece ve sadece öğrencinin velisinin kendisine verilmiş olan şifreyle girebileceği bir bilgidir. O açıdan bir veli kendi çocuğunun devamını takip etmek, notlarını görmek yahut da onun hakkında Millî Eğitim Bakanlığının verebileceği diğer bilgilere ulaşmak istiyorsa, o sadece velinin kendi şifresiyle girebileceği bir portalden alabileceği bir bilgidir, sadece öğrenci ve velisine ait bir bilgidir. Onun dışında, “ADEY” diye bahsedilen ve öğrenci velisini bilgilendirmeyle ilgili husus, zannediyorum, Millî Eğitim Bakanlığıyla irtibatlandırılarak tartışıldı. Bu daha önceden bir web sitesinin yalan haberi üzerine inşa edilmiş bir konuşma oldu. Çünkü biz bununla ilgili olarak o hem web sitesini tekzip eden hem de bütün Bakanlığımızın mensuplarını ikaz eden yazıları yazdık ve gönderdik. Bizimle hiç alakası olmayan bir programdır. Özel bir şirket velilere kendisinin hazırladığı bir program üzerinden yine abone olmaları karşılığında birtakım bilgileri vereceğini iddia etmektedir ve bunun Millî Eğitim Bakanlığıyla alakası yoktur. Bunu çok açık, net bir şekilde söylediğim gibi… Arkadaşlar, ayrıca yine bugün lütfen e-maillerinizi ve SMS’lerinizi kontrol ediniz. Her birinizin bize verdiğiniz e-mail adreslerine konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgileri ulaştırdık ve bundan sonra da yine Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili meselelerde sizlere bunları sistematik olarak ulaştırmaya çalışacağız.

Çok değerli arkadaşlar, yine bu vesileyle, Van’da deprem sebebiyle bugüne kadar yaptığımız uygulamalar hakkında da kısaca bilgi vermek istiyorum sizlere. Biliyorsunuz, Van depremiyle ilgili belki en çok yara alan ve gerçekten de bizim içimizde çok derin bir acı bırakan hadise, eğitim camiasının bundan çok mağdur ve mahzur olmasıdır.

Bugüne kadar maalesef 74 civarında öğretmenimizi kaybettik, 16 civarında da yaralı öğretmenimiz var, birkaç tane de hâlâ kendisinden haber alamadığımız öğretmenimiz bulunuyor. Kendi illerine mi gittiler yoksa nerede olduklarına dair herhangi bir bilgiye ulaşamadık.

Tabii, bu bizim için gerçekten çok büyük bir acı oldu. Biz öğretmenlerimizin, orada, gencecik, fedakârca çalışan öğretmenlerimizin hiçbir zaman unutulmayacağını ve hatıralarını yaşatacağımızı buradan ifade ediyorum size. Tabii ama…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, bütün öğretmenler aynı yerde öldü, aynı binada öldü.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Evet.

Öğretmenlerimizin kaybının çok olmasının sebebi iki faktöre bağlı. Onlardan bir tanesi, bir kafede öğretmenlerimiz hep birlikte bulunuyorlardı, o kafenin olduğu binanın çökmesiyle ilgilidir.

Belki biliyorsunuz, o gün biz Erciş’te bir eğitim semineri düzenlemiştik ve eğitim seminerine civar illerden ve civar köylerden öğretmenlerimiz de gelmişti. O öğretmenlerimiz seminer bittikten sonra topluca o kafeye gitmişler, orada sohbet ediyorlardı, deprem o esnada onları yakaladı.

İkinci sebepse yine öğretmenlerimizin yoğunlukla kaldığı bir apartmanın çökmesinden kaynaklandı. Apartman bir lojman değildi yahut da öğretmenlerin müstakilen kaldığı bir yer değildi, bir özel apartman. Özel apartmana çoğunlukla öğretmenlerimiz yerleşmişlerdi, kiracı olarak çoğunlukla. Dolayısıyla o binanın çökmesinden kaynaklanan bir etki oldu. Tabii bu etkiler bizi hakikaten derinden etkiledi.

Çok değerli arkadaşlar, ben o gün gece, depremden hemen sonra Başbakanımızla beraber Van’a gittim ve biz orada, o gün sabaha kadar genel bir fotoğrafı görmeye çalıştık, olup biten hadiseleri izledik, tek tek bütün yıkılan binalara vardık. Ben o gün öğretmenlerimizden bir grup insanla görüştüm. O gece -ben Başbakanımızdan da ayrıldım o gece- öğretmenlerimizin yaptığı rehberlikle o öğretmenlerin bulunduğu yerlere dair tespitlerimizi yaptık, genel fotoğrafı çıkardıktan sonra o gece döndüm. Ondan hemen sonra ise yaklaşık olarak 37 kişilik bir uzman ekibiyle birlikte biz Van’da bütün okullarımızı tek tek üç günlük süre içerisinde gezdik ve okulların her birisinin hasar tespitlerini yaptık ve raporladık. Bu raporlardan sonra, 1 okulumuzun bütünüyle yıkıldığını, yaklaşık 14 okulumuzunsa artık eğitim yapılamayacak hâle geldiğini, ağır hasarlı olduğunu gördük. Bunlara dair gerekli tedbirler ve hazırlıklar da yapıldı. Geri kalan -ki bizim o bölgede toplam 446 tane okulumuz var- 446 okulun 429’unda neredeyse eğitim yapacak durumdayız yani orada büyük bir sorun gözükmüyor. Bu yüzden, o okulların eğitime hazır hâle getirilmesiyle ilgili bütün çalışmalarımız tamamlandı ve inanın ihalelerini bile yaptık. 26 Ekim itibarıyla bu okulların çatlaklarının ve benzeri problemlerinin giderilmesi, elektrik, suyla ilgili işlemlerin tamamlanmasıyla ilgili, boya-badanalarının yapılmasıyla alakalı işlemler tamamlandı ve ihaleleri yapıldı. Biz bütün gücümüzle, 14 Kasıma, eğitime bütün okullarımızı hazırlayacak şekilde çaba sarf ediyoruz, gece gündüz uğraşıyoruz. O yüzden de, belki, o kadar yoğun çalıştık ki medyaya yahut da sizlere bilgi vermeyle ilgili çok fazla vakit ve fırsat bulma imkânımız olmadı. Ama tarihinde en hızlı çalışan, en sonuç alıcı çalışan bir ekip olarak bu görevimizi yerine getirdik. Beş, altı günlük sürede ihale işini başarabilen başka bir, henüz, kurum dahi olamadı.

Daha da önemlisi, şu anda ister doğrudan doğruya depremden mağdur olsun isterse olmasın, evine giremeyen öğretmenlerimizin hepsi için yerler hazırlandı. Konteynerler olarak pek çoğunun siparişi verildi. Yine 14 Kasıma kadar, biz, öğretmenlerimizin yerleşeceği yerleri de hazırlamaya çalışıyoruz. Mümkün olduğu kadar çok, mümkün olduğu kadar hepsi için bir mekân hazırlamaya çalışıyoruz. Gücümüz yettiğince, onlar 14 Kasıma geldiklerinde -çoğu kendi memleketlerinde şu anda- onlara birer de kalabilecekleri konteyner verebilmek için çaba sarf ediyoruz.

Ayrıca, Van’da tamamlanmış, Toplu Konut İdaresinin yaptığı kırka yakın daireyi de yine öğretmenlerimiz için tahsis ettik, onu kullanabilecekler.

Onun ötesinde, yine 14 Kasımdan itibaren çok yoğun bir şekilde psikolojik destek ve rehabilitasyon için hazırlıklarımızı yaptık, zamanın gelmesini bekliyoruz.

Ayrıca, belki -bunu bazı yerlerde tazminat gibi yorumladılar ama asla öyle değil- Millî Eğitim Vakfımızın çabalarıyla her bir öğretmenimize, hayatını kaybeden öğretmenlerimizin ailelerine, yaralı olan öğretmenlerimize de, hepsine değil, sadece hayatını kaybedenlere ve yaralı olanlara bayram öncesi destek olmak üzere…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu Vakıfla Millî Eğitim Bakanlığının bir organik bağı var mı Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Efendim?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu Vakıfla bir organik bağınız var mı sizin? Yani öğretmenlerin veya millî eğitim camiasının…

BAŞKAN – Sayın Milletvekilim, lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Arkadaşlar, Millî Eğitim Vakfı kendi iradesiyle bu kararı aldı, bizimle paylaştı. Biz de onlar adına kamuoyuna duyurduk bu meseleyi.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Siz vermeyi düşünüyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Dolayısıyla 10 bin Türk lirası civarında bu öğretmenlerimize bayram öncesi destek verecekler. Bütün altyapılarını hazırladık. Muhtemelen, bugün, yarın da hesaplarına bu vadettiğimiz rakamlar kaydedilecekler.

Onun ötesinde, Bakanlık olarak da bizler öğretmenlerimizin pek çoğunun, çok yeni işe başlamış olması sebebiyle, sosyal güvenlik sisteminden yararlanma şansları görünmüyor. Dolayısıyla, acaba başka bir hukuki düzenlemeyle onlara bir destek ve yardım sağlanabilir mi, bunun arayışı içerisindeyiz. Şayet böyle bir fırsat doğarsa, onu da öğretmenlerimiz için desteklemeyi ve kullanmayı ümit ediyoruz.

Çok değerli arkadaşlar, onun dışında, ayrıca, şu anda  çocuklarımızın eğitimlerinin aksamaması için, artık kendisinde eğitim yapamayacağımız okullardaki öğrencilerimizi üç gruba ayırdık. Bir, en yakın okullarda eğitim görebilecekleri şekilde dağıtım mümkün mü, değil mi, buna baktık. Bu mümkünse en yakın okullarda, ya eğitimi ikili eğitime dönüştürerek yahut da sınıftaki öğrenci sayısını artırarak telafi etmeye çalışacağız. Yakınlarda okul yoksa taşımalı sistemle yine en yakın okullara o öğrencilerimizi götürmeye çalışacağız. Eğer bunu da çözemiyorsak -ki kısmen çözülemiyor- onun için de en az sekizer derslik prefabrik üç veya dört okul inşasıyla ilgili çalışmaları, hazırlıkları yaptık. Onları da yakında uygulamaya koyacak noktaya geldik.

Biz, bütün gücümüzle, hem öğretmenlerimiz için hem öğrencilerimiz için hem de fiziki altyapı için çalışmalarımızı üç ayrı koldan yürütüyor ve 14 Kasıma hazırlanmaya çalışıyoruz. Bu, tabii ki bu kadar yoğun zaman içerisinde bazı operasyonel hatalar oluşabilir, bazen eksiklik veya gecikme olabilir ama inanın biz bütün gücümüzle bu sorunları çözmek için uğraşıyoruz. Sadece sizin gönülden desteğiniz bile bize çok büyük bir güç verecektir. Bu yoğun ve sıkışık dönem içerisinde ufak tefek hataların mazur görülmesi yahut da eksikliklerin bize hatırlatılması bizim en büyük dileğimiz olacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündem dışı üçüncü söz, kadına yönelik şiddet hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’e aittir.

Buyurun Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, kadına yönelik şiddete ilişkin gündem dışı konuşması

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kadına yönelik şiddet konusunda söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten hem dünyada hem Türkiye’de kadınlara yönelik şiddet artık bir katliama dönüşmüş durumda ama en çok da Türkiye’de bu yaşanıyor. Gün geçmiyor ki bir kadın katliamına tanık olmayalım, öldürülen, tacize uğrayan, tecavüze uğrayan kadın haberinden bahsedilmesin. Bu, Türkiye'nin gerçeği ve buranın da sorumluluğu. Bugün aslında ortaya çıkan durum, bu tablo Türkiye'nin hangi düzeyde olduğunu gösteriyor. Gelişmiş toplumlarda, özellikle kadın erkek eşitliğinin sağlandığı toplumlarda şiddet olayına bakıyorsunuz, çok düşük. Örneğin Avrupa ülkelerindeki ortalama yüzde 3, Türkiye’deki ortalama yüzde 38’lerde. Bu tablo bile bunu gösteriyor. Tabii, buradaki eşitlik politikası önemli bir konu. Bu ülkede Başbakan, Hükûmeti temsil eden, yürütmenin temel güçlerinden birisi kadın erkek eşitliğine inanmadığını her fırsatta söylüyor ve her fırsatta kadınların kaç çocuk yapması gerektiğini… Üstelik kadın arkadaşlar da bunu bilimsel bir temele oturtmaya çalışıyor. Bu bile kadın üzerindeki şiddeti çok net ortaya koyuyor. Yine, kadınların nasıl giyinip giyinmeyeceğini, bunun üzerinden, kadınların nasıl düşünüp düşünmeyeceği üzerinden de bir vurgu yapıyor. Bu, Türkiye'nin resmidir. Böyle bir Türkiye'nin demokratikleşmesi, insan hakları ve özgürlükleri konusunda ileri bir düzeye çıkması mümkün değildir. Özellikle burada, Parlamentoda hangi siyasetten olursa olsun, sadece kadınların değil, erkeklerin de kadına yönelik şiddet konusunda partiler üstü davranması gerekiyor.

Bugün Türkiye’de alınan bir karara, Yargıtay 14. Dairenin aldığı karara herkes isyan ettiğini söylüyor, N.Ç. davası. N.Ç. büyüdü. 2003 yılında bu dava açıldı, Mardin yerel mahkemesi N.Ç.’nin kendi rızasıyla 26 erkekle birlikte olduğuna karar verdi ve cezayı en alt sınırdan verdi. Şimdi de Yargıtay bunu onayladı.

Yargıtayın bir cümlesi bence önemli: “Biz eski kanuna göre yaptık.” Türkiye’de sorun bu zaten, hâlâ eski zihniyet var. Erkek egemen zihniyet bu toplumun temel dayanağı yani Parlamento da buna göre işliyor, toplumsal yapı da buna göre işliyor, ne yazık ki devlet kurumları da buna göre işliyor. Daha önce bu kürsüde söylemiştim, geçen dönem, yurdumuz Anadolu ama Meclis baba dolu. Toplumda da böyle, hep, her yerde erkek siyaseti geçerli oluyor, buna göre da kararlar veriliyor.

Şimdi, Sayın Bakan Fatma Şahin keşke burada olsaydı, diyor ki: “Biz buna itiraz ediyoruz. Vicdanım kabul etmiyor. Hemen TCK’nın 102 ve 103’üncü maddesini değiştireceğiz.”

Sayın Bakan, geçen dönem biz bu konuda kanun teklifi verdik ama siz gündeme dahi almadınız. 2002’den beri iktidardasınız, 2003’ten beri bu dava görülüyor ve siz biliyordunuz ki böylesi bir durum var, niye gereğini yapmadınız? Şimdi gelince, böyle, “İtiraz ediyorum, vicdanım kabul etmiyor.” meselesi çok da kabul edilebilir bir şey değil.

Yine, Siirt meselesi: Madem vicdanınız kabul etmiyor, gelin bu Siirt meselesini çözelim. YİBO’larda yaşanan cinsel tacize ilişkin sonuç nerede? Hâlâ okul Müdür Yardımcısı Fahrettin Kuzu geziyor.

Mesele Kürtler olunca, demokrasi güçleri olunca o kadar hızlı çalışılıyor ki herkes gözaltında. Büşra Ersanlı’yı bile Datça’da gidip gözaltına alan, Ragıp Zarakolu’yu gözaltına alanlar bu Fahrettin Kuzu’yu bir türlü bulamıyor. Nasıl oluyor? Bulmak istemiyor. Bu, aynı zamanda himaye altına almaktır. Şimdi bu konuda yapılması gereken şeyler var.

Diğer bir konu… Tabii ki beş dakikada bütün bunları anlatabilecek değiliz sayın milletvekilleri ama burası herkesin sorumluluğundadır. Şimdi, Hükûmet kadına yönelik şiddet konusunda bir tasarı hazırlıyor. Tebrik ediyoruz, iyidir ama öyle, yangından mal kaçırır gibi, kadın örgütleriyle tartışmadan, siyasi partilerle bunu ortaklaştırmadan bir şey yapılıyor. Bu çıkarılmalıdır; evet, ama bu yapılırken özellikle kadın örgütleriyle ortaklaşılarak bu şey geliştirilmelidir. Aksi takdirde, bu bir sonuç almaya yetmiyor.

Diğer bir konu, sadece 4320 sayılı Kanun’da değişiklik yapmak yetmiyor. Mesela, bu kanun teklifinde öngörülen diğer bakanlıklara yönelik de bazı düzenlemeler var, ama bakanlıklar bunu dikkate almadığında bir anlam ifade etmiyor. Dolayısıyla bununla birlikte, 4320 sayılı Kanun düzenlenirken bakanlıkların durumunun da buna uydurulması gerektiği üzerinden de bir düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Kadına yönelik şiddet Türkiye’nin temel sorunu, katliama dönüşmüş durumda, bu katliama buradaki en azından milletvekillerinin ortak olmamamsı gerekiyor. Çocuklara yönelik cinsel tacize, tecavüze ortak olmaması gerekiyor. Bunun için de sadece bu işi kadınlara atmak değil, tüm Parlamentonun bu konuda acil çalışması gerekiyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tuncel.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Peki. (BDP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, biraz önce kürsüde konuşma yapan Hatip, Sayın Grup Başkanımızla ilgili bazı yerlerde konuştuğu konuları çarpıtıcı nitelikte ifadeler kullanmıştır. Sayın Başbakanımıza atfen, onun ağzından şöyle söylemiştir, “kadın-erkek eşit değildir” diye ifade etmiştir…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Söylüyor zaten.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Söyledim dediği şeyleri de mi söylemeyeceğiz Sayın Elitaş, öyle şey mi olur ya?

BAŞKAN – Bir saniye… Ne söyledi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - …üç çocukla ilgili konuları çarpıtıcı bir şekilde söylemiştir. İzin verirseniz, Grubumuz adına Öznur Çalık Hanım konuyla ilgili bilgi verecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Başbakan bunu her fırsatta söylüyor!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Usule aykırı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, zaten söyledikleriniz tutanaklara geçti. Tabii ki, burada sayın milletvekilleri kürsüye çıktığı zaman tenkidini yapacaktır. Her söylenen söz veya tenkit sataşma da değildir…

SIRRI SAKIK (Muş) – Başkan, teşekkür ediyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, Konuşmacı, Sayın Başbakanımızın söylediğini…

BAŞKAN - Zaten konuyu izah ettiniz Sayın Elitaş, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan Hükümetle ilgili bir konu, AKP Grubuyla ilgili değildir, bakanlar cevap veriyorsa versin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama Sayın Başkanım, Grup Başkanımızın söylediği ifadeleri çarpıtarak kamuoyunu yanıltmaya hakkı yok. Yanıltmayı düzeltmek adına, Grubumuz adına Sayın Öznur Çalık, iki dakika…

BAŞKAN – Lütfen, oturur musunuz…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Öyle bir yanıltma yok, Başbakan her yerde söylüyor!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, kendileri açıkladı, yeterlidir.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – O zaman Sayın Başkan, 60’a göre kısa bir söz talebim vardır.

BAŞKAN – Onu izah edeceğim, gündem dışı konuşmalarda 60’a göre söz verilir mi verilmez mi; şimdi o konuya gireceğiz Sayın Vekilim, lütfen oturun.

Sayın milletvekilleri, Sayın Önal, Sayın Balüken, Sayın Sakık, Sayın Aygün, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Yeniçeri, Sayın Türkkan, Sayın Serindağ, Sayın Sayın Korkmaz, Sayın Şandır, Sayın Oğan, Sayın Eryılmaz, Sayın Özel, Sayın Atıcı, Sayın Türkoğlu, Sayın Kaplan, Sayın Bayraktutan, Sayın Demiröz, Sayın Erdemir söz talebinde bulunmuşlardır.

Sayın milletvekilleri, gündem dışı görüşüyoruz. 15 Ekim 2009 tarihli birleşimde, yine, gündem dışı konuşmalar yapıldıktan sonra söz talebinde bulunulmuş, “BAŞKAN – Sayın  Doğru, Sayın Akkuş, Sayın Yüksel ve Sayın Erdoğan, gündem dışı konuşmalarla ilgili söz talebiniz var ancak Tüzük’ün 59’uncu maddesi açık, ‘En çok 3 kişiye gündem dışı ile ilgili söz verilebilir.’ diyor…” ve daha sonra “Gündem dışı konuşmalarla ilgili söz isteyen sayın milletvekillerine söz verilmeyeceği 59’uncu maddede açıkça belirtilmiştir. Bunu bundan sonra bu şekilde uygulayacağımızı ilk günkü oturumumuzda belirtmiştik.” diyor Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesinin dördüncü fıkrası pek kısa bir sözü olduğunu belirten üyeye Başkanın yerinden konuşma izni verebileceği hükmünü taşımaktadır. Bu konuda Başkanın takdir yetkisi olduğu İç Tüzük’ün açık hükmüdür.

İç Tüzük’te gündemdeki konularla ilgili ve gündem dışında kimlerin konuşacağı tadadi olarak sayılmıştır. İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre Meclis Genel Kuruluna duyurulmasında zaruret görülen olağanüstü ve acele hâllerde Başkanın beşer dakikayı geçmemek üzere en çok üç kişiye söz verebileceği ve Hükûmetin bu konuşmalara cevap verebileceği öngörülmüştür. Dolayısıyla bu maddeye göre verilen sözler zaten olağanüstü acele hâl olarak takdir edilen konulara ilişkin olarak ve en üst sınırda verilmektedir. Genel Kuruldaki görüşmeler sırasında gündem dışı konuşmalar üzerine yeniden söz vermek hem 59’uncu madde hükmünü içeriğine aykırı olarak genişletmekte hem de 60’ıncı maddenin amacı dışında kullanılmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bu fıkranın son derece istisnai biçimde kullanılması zorunludur. Böylece gündemde bulunan konuların görüşülmesine daha fazla süre ayrılması mümkün olabilecektir.

Bu nedenlerle, gündem dışı konuşmalardan sonra İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre kısa söz taleplerini karşılayamayacağımı bilgilerinize sunarım.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, ne zaman konuşacak üyeler?

BAŞKAN – Tüzük’te belirtilmiş Sayın Vekilim.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin faili meçhul siyasi cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/41)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'nin tarihi, çok sayıda faili meçhul siyasi cinayetlerle doludur. Devlet, hiçbir siyasi cinayetin sırrını çözmemiş, sonunda Türkiye, adeta faili meçhul siyasi cinayetler mezarlığı haline gelmiştir. 1948 yılında, sürekli izlendiği nedeniyle tüm işlerini bırakarak kamyonculuk yapmaya başlayan Yazar Sabahattin Ali'nin, Kırklareli üzerinden Bulgaristan'a geçmek isterken öldürülmesi olayı hala aydınlatılmadığı gibi mezarının nerede olduğu dahi bilinmemektedir.

1970'li yılların ortasından itibaren toplum tam ortasından sağ ve sol diye ikiye bölünmüştü. Ülkenin tümünde kan gövdeyi götürüyordu. Her gün sokak ortasında insanlar kurşunlanarak öldürülüyordu. İşte böylesine karanlık, sisli, kaotik bir ortamda hayatını işçi sınıfına adamış DİSK'in kurucusu ve ilk Genel Başkanı Kemal Türkler 22 Temmuz 1980 sabahı evinden çıktıktan sonra, arabasının içinde, 3 caninin silahlarından çıkan kurşunlarla öldürüldü.

Kemal Türkler’in katledilmesine ilişkin 14 Nisan 2003 tarihli celsede mahkeme Ünal Osmanoğlu'nun delil yetersizliğinden beraatına karar vermiş, Yargıtay 9. Dairesi de beraat kararını bozmuştu. 30 Temmuz 2009 tarihli celsede Ali Asker Kazak başkanlığındaki mahkeme beraat kararında ısrar etti. Yargıtay 9. Dairesi kararı yine bozdu. Mahkeme direnince dosya Yargıtay Genel Kurulu'na gitti. Genel Kurul asli failin Ünal Osmanoğlu olduğuna kesin olarak karar verdi ve mahkûmiyet için dosyayı mahkemeye gönderdi. Davanın zaman aşımı sınırı olduğu öne sürülen tarihten bir gün önce, 21 Temmuz 2010 günkü duruşmada, Mahkeme Başkanı sanık Osmanoğlu'nun rahatsız olduğunu bildiren raporun mahkemeye ulaştığını gerekçe göstererek duruşmayı 23 Eylül 2010 tarihine erteledi. 23 Eylül günü Mahkeme Başkanı Ali Asker Kazak'ın davadan çekilme isteği, Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. Başkan Ali Asker Kazak "Bozma Kararına katılmam mümkün değildir." diyerek, duruşmaya katılmadı. Duruşmaya giren nöbetçi yargıç, duruşmayı 21 Ekim 2010'a erteledi. 21 Ekim'de, Ali Asker Kazak izine çıktığı için duruşmaya katılmadı ve dava 1 Aralık 2010 tarihine ertelendi. Sanık Ünal Osmanağaoğlu hakkındaki dava, 1 Aralık 2010 tarihinde zaman aşımı nedeniyle ortadan kaldırıldı.

Kemal Türkler'in katledilme davasının ilginç nedenlerle zamanaşımı ile sonuçlanması, Kemal Türkler'in kızı Nilgün Soydan'ın mahkeme çıkışında ne acıdır ki; "Bugün Ülkemden Nefret ettim" söylemine neden olmuştur.

Toplumda Siyasi Cinayetlere ilişkin kuşkular giderilmediği sürece Kemal Türkler cinayeti, diğer tüm faili meçhul siyasi cinayetler gibi Türkiye'nin toplumsal vicdanında açık bir yara olarak kalacaktır.

Gelinen aşamada Devletin faili meçhul siyasi cinayetlere seyirci olmaktan çıkması yeni bir anlayışla olayları araştırması gerekir. Bugün Türkiye'nin geçmişindeki karanlık bölgelerine ışık tutulmasına, karanlıkların aydınlatılmasına ihtiyaç vardır. Karanlık bölgelere ışık tutarak aydınlatacak ışık kaynağı da, hiç şüphe yok ki millî iradenin temsilcisi olan TBMM'dir. Faili meçhul cinayetlerle ilgili soruların ısrarla yanıtını bulmak, Demokratik Hukuk devletinin tarihsel görevidir. Bu nedenle TBMM'de araştırma komisyonu kurularak başta Yazar Sabahattin Ali, Savcı Doğan Öz, Gazeteci Abdi ipekçi, Yazar Ümit Kaftancıoğlu, Sendikacı Kemal Türkler, Gazeteci-yazar Uğur Mumcu, Prof. Dr. Muammer Aksoy, Doç. Dr. Bahriye Üçok, müzisyen Nesimi Çimen, şair Metin Altıok, gazeteci Metin Göktepe, gazeteci Cihan Hayırsevener, Cevat Yurdakul, Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Behçet Aysan, Hasret Gültekin, Turan Dursun, Sevinç Özgüner ve Cavit Orhan Tütengil, Hrant Dink olmak üzere tüm faili meçhul siyasi cinayetlerin teker teker masaya yatırılarak A'dan Z'ye mercek altına alınması, demokrasimizin gelişmesinin ön koşuludur. Çünkü TBMM'de kurulacak bir araştırma komisyonu, faili meçhul olaylara ilişkin bilgi ve belgelere daha kolaylıkla ulaşabilecektir. Komisyon, bugün devletin farklı birimlerinin arşivlerine dağılmış olan dosyaları, belgeleri tek bir havuzda toplayarak, bunların ışığında o dönemin yetkililerine sorular yönelterek, konuya bütünlük içinde bir bakış geliştirebilme imkânına sahip olduğundan yakın tarihimizin aydınlatılmayı bekleyen ve çoğu hâlâ faili meçhul olarak kalan siyasi cinayetlerinin aydınlatılmasını da tetikleyebilir

Çocuklarımıza tarihinde aydınlanmamış faili meçhul siyasi cinayeti olmayan Demokratik bir Türkiye bırakmak için siyasi cinayetlerin öncesindeki ve sonrasındaki tüm olayların araştırılması, öldürenlerin arkasındaki örgütlenmeyi ortaya çıkarmak, karanlıkları aydınlatmak için Anayasanın 98. maddesi ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırma komisyonu kurulmasını saygıyla arz ve talep ederiz.

1) Ali Rıza Öztürk                             (Mersin)

2) Atilla Kart                                     (Konya)

3) Özgür Özel                                   (Manisa)

4) Kamer Genç                                  (Tunceli)

5) Kazım Kurt                                   (Eskişehir)

6) Ramazan Kerim Özkan                 (Burdur)

7) Mehmet Ali Ediboğlu                   (Hatay)

8) Salih Fırat                                     (Adıyaman)

9) İhsan Özkes                                  (İstanbul)

10) Mehmet Şeker                             (Gaziantep)

11) Mevlüt Dudu                              (Hatay)

12) Aykut Erdoğdu                           (İstanbul)

13) Metin Lütfi Baydar                     (Aydın)

14) Aytuğ Atıcı                                 (Mersin)

15) Nurettin Demir                            (Muğla)

16) Sinan Aydın Aygün                    (Ankara)

17) Mustafa Sezgin Tanrıkulu           (İstanbul)

18) Ali Özgündüz                             (İstanbul)

19) Rıza Mahmut Türmen                 (İzmir)

20) Ferit Mevlüt Aslanoğlu               (İstanbul)

21) Sena Kaleli                                  (Bursa)

22) Celal Dinçer                                (İstanbul)

23) Mehmet Şevki Kulkuloğlu          (Kayseri)

24) Candan Yüceer                           (Tekirdağ)

25) Malik Ecder Özdemir                  (Sivas)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 20 milletvekilinin, şehit aileleri, gaziler ile harp ve vazife malullerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/42)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasamızın 61. maddesinin ilk cümlesi "Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malul ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar" şeklinde düzenlenmiştir.

Harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malul ve gazilerin hayat şartlarını düzeltmek, sosyal, ekonomik ve sağlık sorunlarını çözmek, sahipsizlik duygularını gidermek, onurlu bir yaşam sürmelerini sağlamak devlet ve millet olarak öncelikli görevimizdir. Onların vatanımıza sahip çıktığı gibi, vatanın da onlara sahip çıkması gerekir.

Ülkemizde şehit-gazi-harp ve vazife malullerinin kurumlarına göre dağılımını belirleyen sağlıklı bir veri tabanı bile yoktur. Tam olarak sayılarını dahi bilmiyoruz. Zaten bu insanlarımızı birer "sayı" olarak değerlendirmek de yanlıştır. Her birinin farklı, kahramanlık dolu ama bir o kadar da trajik öyküleri vardır. Yaşadıkları, hissettikleri ve sorunları hassas konulardır.

Hem Osmanlı Devletini hem de Türkiye Cumhuriyetini kuranların Gazi unvanını taşıması tesadüf değildir. O gaziler binlerce şehit vererek bu Türk devletlerini kurmuşlardır ve on binlerce şehit ve gazi vererek bekasını sağlamışlardır. Günümüzde de ne yazık ki kutsal vatan topraklarının korunması, bağımsızlığımız, terörle mücadele, milletimizin güven ve huzurunu temin için hâlâ her gün şehit ve gazi vermeye devam ediyoruz. Sadece son bir ay içerisinde 50 şehit verdik.

Ülkemizde İstiklal Savaşı, Kore Savaşı, Kıbrıs Barış Harekâtı ve son olarak da terörle mücadele şehit ve gazileri bulunmaktadır. Kolluk kuvvetlerinin yanında çok sayıda öğretmen, hâkim, savcı, doktor, hemşire gibi kamu görevlilerimiz de terör mağduru olarak hayatlarını kaybettiler veya yaralanıp sakat kaldılar. Onlara sadece "vazife malulü" unvanı verilebildi.

Ülkemizin ulusumuzun bölünmez bütünlüğü, bağımsızlığı ve bekası uğruna, uzun yıllar süren bölücü terörle mücadelede on binlerce asker, polis ve kamu görevlimiz şehit, gazi ve vazife malulü olmuştur. Aileler en değerli varlıklarını, evladını, eşini, babasını, kardeşini vatan uğruna şehit vermiş, gazilerimiz sağlıklarını, vücut bütünlüklerini kaybetmişlerdir. Bu kahraman ve aziz vatandaşlarımıza millet olarak hak ettikleri saygıyı göstermek, onurlandırmak, sosyal güvencelerini sağlamak, hak ettikleri saygın ve iyi yaşam standartlarını sağlamak borcumuzdur, görevimizdir.

Devlet, şehitlerimizin ailelerine ve gazilerimize nakdi tazminat ve maaş verilmesi ile sağlık yardımı imkânları sağlamaktadır. Sosyal güvenlik sistemi kapsamındaki bu çözümlerin yanında şehit ailelerine gazi ve vazife malullerine iş temini, konut kredisi, kamu taşıtlarından ücretsiz yararlanma ve eğitim öncelikleri gibi imkânlar sağlamaya çalışılmaktadır. Ancak bu konularda pek çok sorunun yaşandığı da herkesin malumudur. Şehit, gazi, harp ve vazife malulleriyle ilgili mevzuatın çok dağınık olması, bürokratik hatalar, maaşların yetersizliği, yeterli hukuksal desteğin olmayışı, sağlık hizmetlerindeki yetersizlikler gibi nedenlerle bu kahraman ve aziz insanlarımız ve aileleri toplumda hak ettikleri yaşam standartlarına ulaşamamakta, büyük sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Ortaya çıkan tablo yapılanların yeterli düzeyde olmadığıdır. Gelişmiş ülkelerde gazi işlerini yürüten bir Gazi Bakanlığı varken, böylesi sıcak bir coğrafyada yer alan ülkemizde değil bir gazi bakanlığı devlet kademesinde kurumsallaşmış bir mekanizma, bir merci dahi yoktur.

Son zamanlarda artan terör olayları nedeniyle medyaya sıklıkla yansıyan görüntülerden de net bir biçimde görüldüğü gibi şehit aileleri ve gaziler pek çok sorunla karşı karşıyadır ve millet olarak hepimizin yüreği burkulmakta, bu aziz insanlarımıza borcumuzu tam anlamıyla yerine getiremediğimiz duygusuna kapılmaktayız. Yaşadığımız kritik coğrafyadaki terör gerçeğinden hareketle geniş bir nüfusu ilgilendiren bu sorunların yıllar geçtikçe de çığ gibi büyüyeceği görülmektedir.

Bu gerçeklerle şehit aileleri, gaziler, harp ve vazife malullerinin yaşadıkları sorunların tespiti ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim. 12.07.2011

1) Ensar Öğüt                                    (Ardahan)

2) Candan Yüceer                             (Tekirdağ)

3) Atilla Kart                                     (Konya)

4) Erdal Aksünger                             (İzmir)

5) İhsan Özkes                                  (İstanbul)

6) Mehmet Şeker                               (Gaziantep)

7) Tufan Köse                                   (Çorum)

8) Kazım Kurt                                   (Eskişehir)

9) Mehmet Ali Ediboğlu                   (Hatay)

10) Salih Fırat                                   (Adıyaman)

11) Aytuğ Atıcı                                 (Mersin)

12) Ramazan Kerim Özkan               (Burdur)

13) Ali Rıza Öztürk                           (Mersin)

14) Özgür Özel                                 (Manisa)

15) Nurettin Demir                            (Muğla)

16) Sinan Aydın Aygün                    (Ankara)

17) Ali Özgündüz                             (İstanbul)

18) Sena Kaleli                                  (Bursa)

19) Celal Dinçer                                (İstanbul)

20) Mehmet Şevki Kulkuloğlu          (Kayseri)

21) Malik Ecder Özdemir                  (Sivas)

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 24 milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/43)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye’de yıllarca prim ödeyerek emekli olan yurttaşlarımız geçim sıkıntısı içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır.

Yapı Kredi Emeklilik tarafından yapılan "Yaşlılık Geçim Endeksi Araştırması 2011" raporuna göre, emeklilerin yüzde 41'i geçinmek için çalışmaya ihtiyaç duymaktadır. Emeklilerin yüzde 16'sı ise iş aramaktadır.

2009 yılında yapılan "Yaşlılık Geçim Endeksi Araştırması 2009”a oranla 2011 yılında hâlen aktif çalışma hayatını sürdüren emeklilerin sayısı artış göstermiştir. Artış 55-59 yaş grubundan ve özellikle kadınlardan kaynaklanmaktadır. 55 yaş üzerindeki nüfusun çalışma ve sosyal güvenlik durumlarını, harcama ve tasarruf davranışlarını belirlemek amacıyla tekrarlanan rapora göre emeklilerin yaklaşık olarak yüzde 33'ü emekli olduktan sonra bir süre çalışmış ya da hâlâ çalışmaya devam etmektedir. Emekliler ortalama 6 yıl emekli olduktan sonra çalışmaktadırlar.

Rapora göre emeklilerin yüzde 44'ü hayatlarından memnun değildir. Bunun en büyük nedeni ise maddi sıkıntılardır.

İktidar geçim sıkıntısı içinde olan emeklileri göreve geldikleri günden beri ihmal etmektedir. AKP iktidarı emekliye yalnızca TÜFE oranında zam yapmaktadır. Emeklinin milli gelirden aldığı payı yasa değişikliği ile iptal eden AKP, çalışanlar ile emekliler arasındaki gelir uçurumunu daha da artırmıştır.

AKP iktidarı İntibak yasasını söz verdikleri halde çıkarmamaktadır. Türkiye'de az prim ödediği halde çok maaş alan emekliler olduğu gibi, çok prim ödedikleri halde çok az maaş alan emekliler de bulunmaktadır. SGK çatısı altında birleştirilen SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur emeklileri arasında da maaş farkları vardır.

AKP iktidarı ayrıca emeklinin 18 yaşını aşan evlenmemiş kızının sağlık yardımını kesmiştir.

Emeklilerin sorunlarının tespiti, ortaya çıkarılması ve çözümlenmesi amacı ile Anayasamızın 98. maddesi, İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Turgut Dibek                                (Kırklareli)

2) İhsan Özkes                                  (İstanbul)

3) Ali Rıza Öztürk                             (Mersin)

4) Kamer Genç                                  (Tunceli)

5) Mehmet Şeker                               (Gaziantep)

6) Mevlüt Dudu                                (Hatay)

7) Aykut Erdoğdu                             (İstanbul)

8) Metin Lütfi Baydar                       (Aydın)

9) Mehmet Ali Ediboğlu                   (Hatay)

10) Kazım Kurt                                 (Eskişehir)

11) Salih Fırat                                   (Adıyaman)

12) Aytuğ Atıcı                                 (Mersin)

13) Özgür Özel                                 (Manisa)

14) Nurettin Demir                            (Muğla)

15) Atilla Kart                                   (Konya)

16) Sinan Aydın Aygün                    (Ankara)

17) Ramazan Kerim Özkan               (Burdur)

18) Mustafa Sezgin Tanrıkulu           (İstanbul)

19) Ali Özgündüz                             (İstanbul)

20) Ferit Mevlüt Aslanoğlu               (İstanbul)

21) Sena Kaleli                                  (Bursa)

22) Celal Dinçer                                (İstanbul)

23) Mehmet Şevki Kulkuloğlu          (Kayseri)

24) Candan Yüceer                           (Tekirdağ)

25) Malik Ecder Özdemir                  (Sivas)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın, 25 Ekim 2011 tarihli 11’inci Birleşimde Van depremiyle ilgili yaptığı gündem dışı konuşmasında, Van’da Mevlânâ evlerinin kullanılmayacağını söyleyerek Meclise yanlış bilgi verdiğine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir konuyu burada ifade etmek istiyorum.

Biraz önce gündem dışı konuşmalarla ilgili değerlendirmeyi yaptınız, ancak bir konuda sayın milletvekillerinin de bilgi sahibi olmalarını istiyorum.

Depremle ilgili Sayın Bakanın konuşması üzerine gruplar da bizler de söz sahibi olduk, geçen 25 Ekim 2011 Salı günü. Burada benim konuşmamda Bir, Mevlânâ evleri… “Pakistan’a Mevlânâ evleri yapılıyor.” derken burada, “Nerede bu Mevlânâ evleri, doğrusu bilmiyoruz.” diye ifadede bulunuyorum. Sayın Başbakan Yardımcısı da Meclise hitaben “Burada, bir arkadaşımız Mevlânâ evlerinden söz etti. Şu anda, Mevlânâ evleri, orası daha soğuk olduğu için elverişli görülmedi, yoksa 3 bin tane hazır var ama kışa dayanıklı çadırın daha elverişli olacağı yönünde uzman görüşü var, benim bilebileceğim bir konu değil ama Şehircilik Bakanımız bunun üzerinde çalışıyor. Yani Mevlânâ evi burada kullanılmayacak.” diyor. Afetlerden sorumlu Başbakan Yardımcısı Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunu söylüyor.

Sayın Başbakan 30 Ekim 2011 tarihli Ulusa Sesleniş konuşmasında diyor ki: “Yine söylüyorum, bütün vatandaşlarımız müsterih olsunlar. Devletimizin tüm imkânları insanımızın hizmetindedir. Geçici çadır kent, Mevlânâ evleri, konteynır kentlerden kalıcı konutlara taşınacağız.”

Şimdi, bir Başbakan Yardımcısı diyor ki: “Mevlânâ evleri olmayacak, uygun değil teknik olarak, kesinlikle kullanmayacağız.” Sayın Başbakan “Kullanacağız.” diyor. Televizyonlarda da birtakım Mevlânâ evlerinin kullanıldığını görüyoruz. Yani bir Başbakan Yardımcısı Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir yanlış bilgi veriyorsa kime itibar edeceğiz veya milletvekilleri kimin sözüne itibar etmeli?

BAŞKAN – Sayın Vural, konu anlaşıldı, açıklama yapılır ilgililer tarafından.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu çelişkiyi ifade etmek istedim.

O bakımdan, sayın bakanların bilgi verirken doğru bilgi vermelerini istirham ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi hakkında (10/37) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 2/11/2011 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

                                                                                                                         02.11.2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 02.11.2011 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                  Emine Ülker Tarhan

                                                                                                                            Ankara

                                                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi hakkında); 10/37 Esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un 02.11.2011 Çarşamba günlü (Bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grubu önerisi lehinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.

Buyurun Sayın Işık.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, önerge sahibinin konuşması gerekiyor. Bildirmiştik ismini.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kendi önerileri.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Önce önerge sahibi konuşsun Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Peki, Sayın Tarhan.

Veli Ağbaba, Malatya Milletvekili.

Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından on şeker fabrikasının satışıyla ilgili görüşlerimi paylaşmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, AKP Hükûmeti tarafından, aralarında Malatya’nın da bulunduğu on şeker fabrikası 11 Kasımda pazarlık usulüyle satılacaktır. Özelleştirme bu iller için tam anlamıyla bir yıkım projesidir. Bu özelleştirmeden kesinlikle vazgeçilmelidir.

Danıştay daha önce bu fabrikaların özelleştirme işlemlerini iptal etmişti. Şeker fabrikalarını tekrar satışa çıkarmak hukuku yok saymaktır. Bu süreçte ne değişti AKP tekrar satış kararı aldı? Niçin Danıştayın iptal ettiği, bütün kamuoyunun karşı çıktığı şekeri satmak istiyor? Çünkü, sözlerinden çıkamadıkları güçler böyle emrediyor.

Her geçen gün tarım ve hayvancılıktan uzaklaşan Türkiye, bu özelleştirmeyle ekonomiye katkısı tartışılmayacak büyüklükte olan şeker üretiminden de elini iyice çekecektir. Türkiye tarım sektörü her geçen gün daha fazla dışa bağımlı hâle geliyor. Tarımla ilgili alınan hiçbir karar köylünün, üreticinin, Türkiye'nin yararına değildir, uluslararası sermayenin ve egemen güçlerin yararınadır. AKP Hükûmeti şeker özelleştirmesiyle bir kez daha uluslararası güçlerin isteklerine koşulsuz boyun eğdiğini göstermektedir.

AKP, üreticilerimizi sahipsiz, kimsesiz bırakmış; tarıma tamamen sırtını çevirmiştir, çiftçimizi perişan etmiştir. AKP sadece bu özelleştirmede değil, daha önce de halkını bir kenara bırakıp emperyalist güçlerin isteklerini hayata geçirmiştir. Sadece Tekelin içki bölümünün özelleştirilmesi bile AKP’nin zihniyetini ortaya koyabilir.

Hükûmet, Tekelin alkollü içecekler bölümünü 2003 yılında 292 milyon dolara sattı, aynı şirket bu yıl 2,1 milyar dolara satıldı. Yani ülkemiz, halkımız tam 10 kat zarar etti, 2 milyar dolar zarar etti. Kim kâr etti değerli arkadaşlar? Kimin kâr ettiğini de hepiniz çok yakından biliyorsunuz.

Tekelin sadece alkollü bölümü değil, sigara bölümü de aynı şekilde çok komik rakamlara satıldı, birilerine peşkeş çekildi. Tekeli “Babalar gibi satarım.” diyen o dönemin Maliye Bakanı hem babalar gibi Tekeli sattı hem de oğluna babalık yapıp bir firmaya daha çok mısır satılmasını sağladı.

Çağdaş ülkelerde özelleştirmenin amacı, istihdamı, ekonomik verimliliği artırmak ve fiyatları düşürmektir. Oysa AKP dönemindeki hiçbir özelleştirme bu şartları yerine getirmemiştir. Binlerce kişi özelleştirme nedeniyle ekmeğinden olmuş, işsiz kalmıştır. Bunun en güzel örneği, yine AKP’nin ballandıra ballandıra anlattığı, cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmesi olarak reklam ettiği Telekom özelleştirmesidir. AKP iktidara geldiğinde Türk Telekomda 61 bin kişi çalışırken, Telekomda çalışan sayısı 2010 itibarıyla 25 bine düşmüştür. Hükûmet yeni yatırım için değil, dış ülkelere borç ödemek için insanları işsiz, aç ve sefil bırakmıştır. Özelleştirme sonucunda yüzlerce yuva yıkılmıştır.

Peki, bu özelleştirmelerin sonucunda ne oldu? Piyasada rekabet mi oluştu? Fiyatlar mı düştü? İstihdam mı arttı? Hayır, sadece halka ait olan kârlar Hariri’ye gitti, Teksas’a gitti, İngiltere’ye gitti. Daha önce özelleştirme yapılırken değerlendirme raporları açıklanıyordu, siz iktidara geldiniz, yasa değiştirildi, artık değerlendirme raporları açıklanmıyor, halkın kendi varlığının değerini öğrenmesi engelleniyor. Örneklerde görüldüğü gibi özelleştirmeler istidamı ve verimliliği artırmak için yapılmıyor, yapılan özelleştirmeler mafya tipi, Rus tipi özelleştirmelerdir, yani yeni oligarklar oluşturuluyor. Biliniz ki yapılan özelleştirmeler Hükûmetin vicdanına sığsa da halkın vicdanına sığmıyor, ama unutulmamalıdır ki mülkiyetin meşruiyet problemi vardır, elbette ki bir gün halkın olan halka dönecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şeker pancarı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de en fazla istihdam ve katma değeri yaratan üründür. Sadece şeker pancarı üreticileri ve fabrika çalışanları için değil, hayvancılık, tarım, nakliyecilik ve gıda gibi yan sektörlere en fazla katkı sağlayan sektördür. Türkiye'de 200 bini aşkın çiftçiyi, 20 bini aşkın çalışanı direkt ilgilendiren şeker fabrikalarını özelleştirmek, tarım sektörünü yok etmek demektir. Doğu ve güneydoğuda çalışan fabrikaları kapatmak, bölgeye ve bölge insanına vurulan en büyük darbedir.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Özelleştirme süreci ne zaman başladı Sayın Ağbaba?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Malatya’nın şeker fabrikasını savunmak da bir Malatya milletvekili için acı bir durumdur Sayın Çalık.

Doğu ve güneydoğuda çalışan…

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Ben özelleştirmeye değil kapatılmasına karşıyım, bunu siz de biliyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın Çalık… Lütfen müdahale etmeyiniz Sayın Çalık.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Siz, hem Doğu ve güneydoğuda istihdam paketleri açacaksınız hem de özelleştirmeyi savunacaksınız. Bu özelleştirmeyi savunmak Malatya’ya ihanettir, Türkiye'ye ihanettir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, insanların gözlerinin içine baka baka yalan söylemekten vazgeçin. Bir taraftan istihdam paketleri açıklayacaksınız, bir taraftan özelleştirme yapacaksınız, böyle tezat olmaz. Malatya Şeker Fabrikası sadece çalışanlarıyla, üreticileriyle değil, yan kollarıyla da yaklaşık 80 bin kişiye iş imkânı sağlayan bir kurumdur.

Değerli arkadaşlar, Malatya Şeker Fabrikasını satarsanız, zaten ekonomisi can çekişen, her gün küçülen Malatya ve Malatyalı ne yapacak? Şeker Fabrikasını satarsanız kim kazanacak? Kaybedecek belli. Geçmişte Tekelin Sümerbankın özelleştirilmesinden kim kazanmışsa yine onlar kazanacak.

AKP tarafından 10 şeker fabrikasının blok olarak satılmak istenmesi de anlamlıdır. Bunun amacı birilerine adres teslimi satış yapıp peşkeş çekmektir. Kuruldukları illerin en değerli arazilerindeki bu fabrikaları satarsanız, kentin kalbine hançer sokarsınız, ciğerini yok edersiniz.

Özelleştirilmek istenen fabrikaların birçoğu çalışır durumda, makineleri yenilenmiş, arıtma tesisleri yapılmış, çevreye hiçbir zararı olmayan örnek fabrikalardır. Fabrikaların yenilenip satılması da AKP’nin özelleştirme mantığını göstermektedir çünkü bunlar halkı değil satacakları 3-5 kişiyi düşünüyorlar çünkü adaletle de kalkınmayla da alakaları yok. Bunlar sadece kendilerini ve yandaşlarını kalkındırıyorlar, gerisi boş.

Malatyalılar AKP özelleştirmelerini çok iyi biliyorlar. AKP peşkeşlerini Malatyalılar bizzat yaşadılar. Malatya’da özelleştirilen fabrikalar yok pahasına satıldı. Malatyalılar Sümerbankı, Tekeli gerçek değerinin altında satanları, peşkeş çekenleri asla unutmayacaklar, asla da affetmeyecekler.

Değerli arkadaşlar, AKP’nin Malatya’da unutulmaz bir satışı daha var. AKP’li belediye şehrin merkezinde bir hal binasını içindeki camiyle birlikte Hollandalılara sattı, Hollandalıların da yapmış olduğu ilk şey camiyi yıkmak oldu.

Peki, Tekelin, Sümerbankın, halin özelleştirilmesinden elde edilen paralara ne oldu? Kocaman bir hiç; Malatya’ya bir çivi bile çakılmadı, yeni üretim tesisleri açılmadı, bunların hesabını da kimse veremedi, paralar çarçur edildi arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, Malatya’da hangi kapıyı çalarsanız Tekelden, Şekerden, Sümerbanktan emekli insanlarla karşılaşırsınız. Artık Malatyalıların emekli olacağı bir fabrika bile yok.

Bu fabrikaların içinde emeğiniz olmadığı için, alın teriniz olmadığı için kolay kolay satıyorsunuz, babasından mülk devralan hayırsız mirasyediler gibisiniz. Bu satış projelerinizden işçiler rahatsız, esnaf rahatsız, demokratik kitle örgütleri rahatsız, Malatyalı, Elbistanlı, Muşlu, Erzincanlı rahatsız. Siz çıkarınız için sadece gözünüzü açmışsınız. Milleti yok sayan, dışlayan bir anlayışla politika yapılamaz. Sizin yaptığınız yandaş kayırmadır, peşkeş çekmedir. Yapmayın, millete zulmetmeyin!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bizi kim seçti acaba?

VELİ AĞBABA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Malatya’da sadece fabrikalar mı satılıyor? Hayır. Halkın malı olan Akçadağ’daki, Doğanşehir’deki büyük meralar birilerine peşkeş çekiliyor. Bütün insanlığın ortak malı olan akarsuların “HES” adı altında mülkiyeti el değiştiriliyor.

Değerli arkadaşlar, dağlar satılıyor dağlar. Malatya’da içme suyu kaynaklarının üzerindeki dağlar birileri zengin olsun diye taş ocaklarına, maden ocaklarına işgal ettiriliyor. Ne uğruna? İstihdam mı, üretim mi? Hayır, birilerini zengin etmek uğruna.

Değerli arkadaşlar, Muş’taki, Erciş’teki, Malatya’daki bu fabrikaları satmak o bölgeye ihanet etmektir. Satılan bu fabrikalar o bölgenin kalbidir.

Bu ihanete ortak olmamanızı diliyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ağbaba.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, görüşmelere ara vermeniz gerekiyor; bir Sayın Bakan gelsin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.43

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerine, şimdi, aleyhinde söz isteyen Yaşar Karayel, Kayseri Milletvekili.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, biraz evvel konuşan -oturuma ara verdiniz ama- Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili…

BAŞKAN – Sayın Karayel’e söz verdim Sayın Çalık.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Ama Sayın Başkanım “Sayın Çalık” diyerek sataşma yaptı, oturuma ara verdiniz.

BAŞKAN – Oturum değişti Sayın Çalık, mümkün değil, söz veremem.

Buyurun.

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesiyle ilgili vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye’deki şeker üretimine baktığımızda, Türkiye’de otuz üç tane pancar üretiminden hasıl şeker üreten fabrikamız bulunmaktadır, altı tane de nişasta bazlı fabrikamız bulunmaktadır. Bunlar vasıtasıyla Türkiye’deki şeker ihtiyacımız karşılanmaktadır. Pancar, ülkemiz için gerçekten vazgeçilmez bir tarım ürünüdür. Hem çiftçimiz açısından hem de Anadolu’nun kalkınması açısından pancar üretimi, hem geçmişte hem de şimdi olmak üzere Türkiye'nin ekonomisine çok büyük katkılar sağlamıştır.

Ülkemizin ekonomisine katkı sağlayan tüm pancar ekicilerine, onların şahsında tüm ailelerine gerçekten teşekkür ediyoruz. Ülkemizde yıllara sâri olarak pancar üretimiyle uğraşan çiftçi sayısı, 1997 yılına baktığımızda 450.215 civarında iken, 2009 yılına baktığımızda 188 bin civarına inmiş durumdadır ama bu ölçüler içerisinde elde edilen pancar üretimine ve hasılaya baktığımızda miktarın aynı olduğu görülmektedir. Ekilen alanlara baktığımızda da toplam ekili alanlarımız 328 bin hektar civarındadır.

Dünyada her yıl 140-150 milyon ton civarında şeker üretilmekte olup bunun hâlihazırda beşte 1’i pancardan, kalan kısmı da kamıştan elde edilmektedir. Uluslararası piyasalarda dış ticarete konu olan şeker miktarı 50 milyon ton civarlarındadır. Kamış tropikal bölgelerde yetişmiş olması nedeniyle sulama gerektirmemesi, pancardaki gibi her yıl ekim gerektirmeyip dört beş yılda bir ekili hâle gelmiş olması gerçekten bu üründe bir üstünlük sağlamaktadır. Bu üründen elde edilen şeker miktarı da gerçekten ucuz olmakta, bu yüzden de pancar ekicileriyle ve pancardan elde ettiğimiz şekerle çok büyük bir rekabet doğurmaktadır. Bu ölçülere baktığımızda gerçekten pancardan elde edilen şekerle kamıştan elde edilen şeker arasındaki rekabeti sağlamak mümkün değildir. Şeker, dünya borsa fiyatlarında en değişken ürünlerinden biri olup günlük, haftalık gibi kısa zaman dilimlerinde önemli değişiklikler göstermektedir, hatta gün içinde yüzde 10’lara varan inme çıkmalar da bu üründe gözlenmektedir. Henüz geride bıraktığımız 2010-2011 döneminde dünya şeker üretimi toparlanmış olsa da stokların tarihî düşüş seviyesinde olması sebebiyle ton başına 650-700 dolar civarındadır.

Ülkemiz, dünya pancar şekeri üretiminde yüzde 8 civarında bir paya sahiptir, 2010-2011 pazarlama yılında da bu oranı korumuş; AB, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya’nın arkasından 4’üncü sırada şeker üretimi sağlayan ülkeler arasındadır.

Gıda güvenliğinin dünya genelinde giderek kritik bir konu hâline geldiği son yıllarda şeker pancarından üretilen başta şeker olmak üzere, tüm üreticiler, şeker gibi temel gıda maddeleri bakımından ithalat iç fiyatlardan da ucuz olsa bile iç taleplerini ithalat yerine kendilerine yeterli politikalarla iç üretimden sağlama yoluna gitmektedirler. 2001 yılında yürürlüğe giren 4634 sayılı Şeker Kanunu’nun da temel amacı kendine yeterliktir. Aynı Kanun ile kurulan ve on yıllık bir geçmişe sahip olan Şeker Kurumu, Şeker Kanunu’nun uygulanmasının sorumlusu tutulmuştur. Bu çerçevede Şeker Kurumu, Türkiye’deki şeker üretimiyle ilgili düzenlemeleri yapmaktadır. Bu Kurum yapmış olduğu düzenlemelerle, yurt içi şeker talebinin yurt içinde yetiştirilen maddelerden yurt içi üretimiyle karşılanması, üreticilere düzenli gelir sağlayacak şekilde pancar, pancar şekeri ve nişasta bazlı şeker üretiminin bir denge içerisinde sürdürülebilmesini sağlamış, şeker üretim-arz fiyatlarında istikrarın sağlanması, koruması politikası gütmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de uygulanan pancar kotaları da bazı kesimlere göre şekerpancarı üretiminin düşürülmesi yoluna gidildiği şeklinde dedikodulara sebep olmuştur. Bu eleştirilerin başında gelen kota sisteminin ülkemizde pancar şekeri üretimini kısıtladığı, pancar üretiminin azalmasına yol açtığı iddiası gerçekten doğru değildir.

Ülkemizde kurulu şeker üretim kapasitesi 3,1 milyon ton, pancar şekeri 1 milyon tonun üzerinde, nişasta bazlı şekerler de aşağı yukarı 400 milyon ton civarındadır. Dünyada 2010-2011 pazarlama yılında kişi başına 21 kilogram şeker düşerken ülkemizde kişi başına 25 kilogram şeker tüketilmektedir. Türkiye’de şeker tüketim ortalamamız 1 milyon 800 bin ton civarındadır. Ülkemizin kurulu şeker üretim kapasitesinin ihtiyacımızın üzerinde olduğu, düşük maliyetli kamış şekeri ile rekabet şansı bulunmayan pancar şekerinin ihracat olanaklarının kısıtlı olduğu, şekerle ilgili olumsuz yayınların kamuoyunda şeker tüketimini azaltmaya yönelttiği dikkate alındığında, kurulu kapasite düzeyinde ya da iç talebin üzerinde bir şeker üretiminin sürdürülebilir olmadığı gayet açıktır. Nitekim, Şeker Kanunu öncesinde, özellikle 90’lı yıllarda yaşanan istikrarsız üretim döneminde Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen pancar fiyatlarının üreticilere cazip geldiği yıllarda ortaya çıkan üretim patlaması sonucunda şeker stoku sorunlarıyla karşı karşıya kalmışız; üreticinin tatmin edilmediği yıllarda üretimin iç talebi karşılamaya yetmemesi nedeniyle büyük miktarda ithalat patlamalarına sebep olunmuştur.

Bir başka önemli husus da kota sistemi sayesinde aynı hedef piyasaya mal üreten pancar şekeri ve nişasta bazlı şeker sektörünün birbirlerine zarar vermeksizin ülkemizin ihtiyacına yetecek miktarda şekeri yurt içinde sürdürülebilir bir şekilde üretmesinin sağlanmasıdır. Aksi hâlde, nişasta bazlı şekerler, pancar şekerine göre hem fiyatlarının düşük olması hem de sıvı hâlde bulunmalarından kullanım kolaylığı sağlamaktadır.

Şeker Kanunu’nun 2001 yılında yürürlüğe girmesiyle ilk kota tahsisi uygulaması 2002-2003 pazarlama yılında başlamış, günümüz itibarıyla dokuz pazarlama yılı tamamlanmıştır. Ülkemizde 2010-2011 pazarlama yılında yaklaşık 5 bin yerleşim biriminde 200 bin pancar çiftçisi tarafından 330 bin hektar alanda 18 milyon ton pancar üretimi gerçekleştirilerek son on yılın en yüksek pancar üretim miktarına ulaşılmıştır.

Ayrıca, şekerpancarı üretiminde, şirketlerimizin rehberliğinde, üreticilere, hayata geçirilen modern tarım uygulamaları olumlu iklim koşullarıyla birleştiğinde ülkemiz tarihinin en yüksek pancar verimi sağlanmış, dekar başına ton olarak 5.460 kilogram verim elde edilmiştir.

Pancar şekeri üreticisi şirketler ile pancar üreticilerinin mutabakatına bağlı olarak belirlenen pancar fiyatlarında geçtiğimiz 2010-2011 pazarlama yılında bir önceki yıla göre yüzde 2,59 artış sağlanmış, şeker fiyatlarında önemli bir değişiklik olmamıştır. Kanun’un yürürlüğe girmesi sonrasında, 2003 yılı fiyatları baz alındığında ülkemizde şeker fiyatlarının reel olarak düştüğü görülmektedir.

Sonuç olarak: Bugün ülkemizin ihtiyacına yetecek miktarda pancar şekeri ve nişasta bazlı şeker ile şekerin hammaddeleri olan pancar ve mısırın yurt içinde üretilmesi hedeflenmiş ve bu hedeflere de ulaşılmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, sektörel istikrarın ve yerli üretimin korunması amacıyla Şeker Kurumu tarafından yerine getirilen burada sizlerle paylaşmayı uygun gördüğüm diğer bazı faaliyetleri de şöyle özetlemek mümkündür:

Kaçak şekerin bilimsel analiz yoluyla saptanmasını sağlayacak bir uygulama gerçekleştirilmiş, 2007 yılından başlayarak, valilikler, cumhuriyet savcılıkları, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıyla müştereken bunların önüne geçilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, özelleştirme, bütün partilerimizin programlarında ve siyasi beyannamelerinde mevcuttur. Özelleştirme, gerçekten devletimizin prensip olarak benimsediği ana unsurlardan birisidir. Şu ana kadar özelleştirilen kurumlarımız içerisinde yanlış olanlar olduğu gibi gerçekten çok büyük verimli olan özelleştirmeler de yapılmıştır. Arkadaşlarımızın söyledikleri gibi, özelleştirilen şirketlerde, fabrikalarda, şeker şirketlerinde, gerçekten Kütahya ve Konya şeker fabrikaları örnek alındığında bunların faydalı olduğu hepiniz tarafından da malumunuzdur. Onun için, şu anda Cumhuriyet Halk Partisinin bu şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle alakalı olarak vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde olduğumuzu arz eder, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karayel.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup toplam 25 değerli milletvekilinin imzasıyla 21 Ekim 2011 tarihinde Meclis Başkanlığına sunulan şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle ilgili konu hakkında önerge lehine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu konu 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışma takvimi içerisinde de değişik vesilelerle bu Meclisin gündemine geldi. O zaman söyledik. Yapılacak en son özelleştirmenin şeker fabrikaları olması gerektiğini ve yanlış bir adımı Hükûmetin atmaktan geri durmasının yararlı olacağını defalarca söylememize rağmen maalesef Hükûmet, anlaşılan o ki bu yanlış adımı atmaya devam etmektedir. Her şeye rağmen siyasallaşan hukuk da olsa bugün söz konusu Erzincan, Elâzığ, Elbistan ve Malatya şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle ilgili Özelleştirme İdaresi Başkanlığının kararını Danıştay 13. Dairesi 15/12/2009 tarihinde iptal etmiştir. Bu iptal kararına rağmen yeniden bu konunun Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca hukukun arkasından dolanarak Türkiye'nin gündemine getirilmiş olması çok büyük bir talihsizliktir. Çünkü şeker fabrikaları sadece birer fabrika değildir. Şeker fabrikaları 100 binlerce insanın ekmek kapısıdır, insanın evine giden ekmeğinin üretimine aracı olan çok önemli fabrikalardır. Bu fabrikalar üretilen şeker pancarıyla üreticilerin, melasla hayvancılık sektörünün, yaş küspeyle yine hayvancılık sektörünün, ayrıca şekerle tatlandırıcı sektörünün çok önemli birer fabrikası hâlindedir ve bu konuda özellikle şu anda sözü edilen fabrikaların bulunduğu illerde önemli birer istihdam kaynağıdır. Şimdi siz bu yararlarını bırakıp, yıllar önce, 60’lı yıllarda devletin sosyal devlet anlayışından yola çıkarak kurduğu bu fabrikaları sadece “Kâr etmiyor.” veya “Faaliyet dönemini zararla kapatıyor.” düşüncesinden yola çıkarak özelleştirmeye kalkarsanız yüz binlerce doğrudan, dolaylı olarak da milyonlarca insanın ekmeğiyle oynamaktan geri durmamış olursunuz. O nedenle bu önerge yerinde verilmiş bir önergedir. Mutlaka değerli milletvekillerinin bunu doğru değerlendireceğini düşünüyoruz.

Çoğu doğu ve güneydoğu bölgelerimizde bulunan ve biraz önce de ifade ettiğim gibi birçok insanımızın evine ekmek götürmesine vesile olan bu fabrikalarla ilgili tekrar düşünmemiz ve mutlaka geniş kapsamlı bir araştırmanın sonucunda varsa sorunlarının giderilmesi, yasal düzenleme gerekiyorsa bunun yapılması konusunda Meclisimizin bilgilendirilip gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu fabrikaların kesinlikle özelleştirilmemesinden yana olduğumuzu bir kez daha sizlerin huzurunda tekrarlamak istiyorum. Bu fabrikalar Özelleştirme Yüksek Kurulunun 12/8/2008 tarihli ve 2008/50 sayılı Kararı’yla özelleştirme kapsamına alınmış, biraz önce de belirttiğim gibi 15/12/2009 tarihinde Danıştay 13. Dairesinin verdiği kararla özelleştirilmesi durdurulmuş olanlardır.

Şimdi, bu sadece Portföy B’de olanlar. Bir de Portföy C’de olanları da dikkate aldığımız zaman bu fabrikaların ne kadar ülkemiz için önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, neden iktidar partisi bu fabrikaların özelleştirilmesinde ısrar etmektedir? Kimseyi suçlamıyorum ama ne olur, bir kez daha şu konuyu düşünmenizi ve kendi içinizde muhasebe etmenizi istirham ediyorum. Bu ülkede tatlandırıcı sektörünü ve nişasta bazlı şeker sanayisini yöneten kartellerin kimler üzerinde etkili olduğunu bir kez daha düşününüz. Bu fabrikalardan elde edilecek gelirin öyle düşünüldüğü gibi çok fazla olmayacağını da yaşanan örneklerden yola çıkarak -biraz sonra anlatacağım bir yaşanmış örnekle- sizlerle paylaşacağım.

Bu fabrikaların birçoğu arazisi artık şehir merkezlerinde kalmış, âdeta birer arsa sahibi fabrikalardır. Bu fabrikaların özelleştirilmesinin altında rant yatmaktadır, biraz önce bahsettiğim nişasta bazlı şeker sektörünün Türkiye’deki iki büyük temsilcisinin baskısı yatmaktadır. İsimlerini vermeyeceğim ama bunların kim olduğunu sizler çok iyi biliyorsunuz. Bu nedenle, bu fabrikalarla ilgili özelleştirme kararını Hükûmet yetkililerimiz başta olmak üzere siz değerli milletvekillerinin, yakın bulduğumuz tüm çevremizde yeniden değerlendirmemizde yarar olduğunu düşünmekteyim.

Şimdi, Elâzığ Şeker Fabrikası, Değerli Milletvekilimiz Sayın Enver Erdem’den de aldığım bilgiler doğrultusunda, bugün 60 bin kişinin doğrudan geçimini sağladığı bir fabrikadır. Resmî kayıtlara göre yıllar itibarıyla alanlar ve üretimler düşmekle beraber 2010-2011 sezonunda pancar ekim alanı yaklaşık 2 bin hektar, ekim yapan çiftçi sayısı yaklaşık 1.900 civarında ve işlenen pancar da 90 bin ton.

Yine, Elbistan Şeker Fabrikası, 2010-2011 sezonunda 5.600 hektar alana şeker pancarının ekildiği, yaklaşık 4 bin dolayında çiftçimizin buradan geçindiği, işlenen pancarın da yıllık 360 bin ton dolayında olduğu ve 50 bin tona yakın şekerin üretildiği bir fabrikamızdır. Yine, Sayın Kahramanmaraş Milletvekilimiz Mesut Dedeoğlu’nun verdiği son bilgilere göre, bu fabrikada 647 kişi çalışıyor, 379 geçici işçi var, 55 bin ton şeker üretiliyor ve 4.200’e yakın çiftçimiz 2011-2012 sezonunda bu fabrikanın ekim alanında üretim yapacak.

Erzincan Şeker Fabrikasına baktığımızda, yine aynı sezonda 4.507 hektarlık alanda 3.500’den fazla çiftçimizin ekim yaptığı ve işlenen pancarın da 212 bin ton dolayında olduğu önemli bir fabrika. Melas ve yaş küspeyi rakamlara boğmamak için söylemiyorum çünkü çok önemli miktarda. Bu bahsettiğim hayvansal üretimde önemli yere sahip ürünler bunun yan ürünleri.

Malatya Şeker Fabrikası, çok ilginç, 2000-2001 sezonunda yaklaşık 5.987 hektarda üretim yapılırken 2010-2011 sezonunda 6.700 hektarlık alanda üretim yapılmış. Dolayısıyla, son dönemde ekim alanının arttığı bir fabrikanın yeniden özelleştirilmek istenmesi gerçekten manidardır.

Değerli milletvekilleri, ben bu fabrikaların bir tanesinin özelleştirildiği ilin milletvekiliyim. Kütahya Şeker Fabrikası 2004 yılında AKP iktidara gelir gelmez ilk özelleştirilen fabrikalardan birisidir. Burada, yargıya taşınmış çok ciddi usulsüzlüklerin yaşandığını geçen dönem birkaç kez bu kürsüden sizlerle paylaştım. Sadece gelinen noktayı ifade etmek istiyorum: Cumhuriyet savcılığına başvurduğum suç duyurusunun ardından açılan dava sonucunda bu fabrikanın yaklaşık  113 dekarlık alanı yani arsası usulsüzlükle milletin elinden alınmış, yeni sahiplerinin cebine konmuştur. Yerel mahkeme 29/3/2011 tarihli kararıyla yapılan işlemin usulsüz olduğuna karar vermiştir. O günden bugüne ilgili bakanlık ve TÜRKŞEKER Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü ”Bu arsa benimdir, tapu iptal davası açacağım.” diyemiyor değerli milletvekilleri. Sizler de bunları yaşayacaksınız. Şu anda yargı süreci devam ettiği için bu konuda daha fazla konuşma yapmak istemiyorum ama şunu bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum: Kim olursa olsun, hakkıyla üretim yapan herkesin yolu açık olsun ama milletin malını özelleştirme furyasında fırsat bilerek kendi üzerine geçirenler varsa bunun da mücadelesini hep beraber yapmamız gerekiyor.

Umarım, bu özelleştirme kararından vazgeçilir ve bu araştırma önergesi Meclisimizde kabul edilerek yeniden bunların değerlendirme fırsatı yaratılmış olur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Öznur Çalık, Malatya Milletvekili.

Buyurun Sayın Çalık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ülkemizde tarım ve sanayi entegrasyonunun en güzel örneklerinden bir tanesi pancar tarımı ve şeker sanayisi. Geçmişten günümüze baktığımız zaman özellikle Türk şeker sektörü yalnız şeker üretmek için ham madde kullanmakla kalmayıp yarattığı istihdamla ve yan sektörlerle sağladığı önemli katkılarla da tarıma ve sektöre, çiftçilerimize çok önemli katkı sunmuştur.

Bunları söylerken, biraz evvel konuşan arkadaşlarımızın, özellikle özelleştirme sürecini paylaşırken atladıkları bir konunun var olduğunu iki gruba da hatırlatmak isterim.

1956 yılında Menderes döneminde özellikle sosyal amaçlı kurulan bu şeker fabrikalarımız, bölgelerimizdeki fabrikalarımız daha sonra da yaşanılan süreci göz önüne aldığımızda, özellikle 57’nci Hükûmet döneminde, yani üçlü koalisyon döneminde şeker fabrikalarının özelleştirme sürecinin başladığını çok net hatırlatmak isterim.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Yalnız 1950’den sonra değil, 1950’den önce de…

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Özellikle “Kemal Derviş Yasaları” diye bilinen…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Öyle değil ama sizin yaptığınız gibi de değil.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Siz durdurun!

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Özellikle Şeker Kanunu’nun çıktığı dönemi sizlere hatırlatmak isterim…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Özelleştirme yanlış mı doğru mu Sayın Çalık?

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – …ve o dönemde özelleştirme sürecinin başlamasının ana sebebi tatlandırıcıların Türkiye’ye girdiği ilk dönemdir.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Malatya’daki şeker fabrikasının satılması yanlış mı doğru mu, ona cevap verin!

ALİM IŞIK (Kütahya) – 2008 yılında programa alındı Sayın Milletvekilim, 2008!

OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru bilgi vermiyor ki!

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Bunları size hatırlatmak isterim. Türkiye'ye tatlandırıcıların girdiği dönem 57’nci dönemdir ve o dönemdeki kotayı…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Doğru mu yanlış mı?

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, lütfen… On dakika süreyle konuştunuz.

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – …koyan 57’nci Hükûmetin daha sonrasında…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Malatya Şeker Fabrikasının satılmasını savunuyor musunuz savunmuyor musunuz, ona cevap verin! 

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, dinler misiniz lütfen.

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – …on fabrikanın kapatılmasına dair IMF’ye vermiş olduğu iyi niyet mektubunu da sizlere hatırlatmak isterim.

Şeker fabrikalarının özelleştirme sürecini yaşarken oradaki çalışan insanlarımızı düşünen yine bizim iktidarımız olmuştur.

VELİ AĞBABA (Malatya) – 2009’da iptal edildi, Danıştay iptal etti, niye ısrarla savunuyorsunuz!

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Hepinize hatırlatırım ki 2006 yılında özelleştirme sürecini öteleyen yine Sayın Başbakanımızdır ve 2006 yılında yüz seksen günün üzerinde çalışan işçilerimize kadro veren yine bu iktidardır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Şimdi ne değişti?

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – O dönemde özelleştirmeye tabi olan fabrikalarımızın işçileri, Türkiye genelinde TÜRKŞEKER’deki 4.700 tane işçimiz kadroya geçmiştir. Geçici işçilerimizin o dönemdeki ruh hâlini hepiniz hatırlayın ve kadroya geçen işçilerimizle birlikte şimdi yine çalışmalar memnuniyetle devam etmektedir.

Dün itibarıyla Türkiye genelinden gelen 10 tane sendika başkanımızın hem Grup Başkan Vekilimiz hem Sayın Başbakanımızla konuları paylaşmak üzere görüşmelerini sağladık ve yaptık.

Özelleştirme sürecini çok iyi okumak lazım ve bu okumayı yaparken de hem Milliyetçi Hareket Partisinin hem de Cumhuriyet Halk Partisinin önce dönüp kendilerine bakması gerektiğini düşünüyorum ve ülkemizdeki…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Şu Malatya’daki özelleştirmeyi savunuyor musun savunmuyor musun Sayın Çalık? Cevap verin! Şeker fabrikası satılsın mı satılmasın mı?

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – …tarım sektöründeki şeker pancarı tüm dünyada olduğu gibi…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Milletvekili, kapsamla program farklı şeyler, program 2008’de açıklandı.

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Sizin yapmış olduğunuz geçmiş dönemlerde, bugüne kadar yapılan özelleştirmeleri, başlattığınız dönemi tekrar sizlere hatırlatmak isterim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Malatya Şeker Fabrikası kâr eden bir fabrika, kâr, kâr.

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Tarım ve şeker sanayi geçmişten bugüne kadar kalkınmaya devam ediyor ve pancar üretimi tarımın ana itici gücü olarak, biz bunu biliyoruz ve Türkiye’deki özelleştirme sürecini başlatan…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Malatya Şeker Fabrikasının satılmasını savunuyor musunuz Sayın Çalık?

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) - …iktidarların bugün sözcüleri olarak özelleştirmeye karşı olduğunu ifade eden zihniyete sesleniyorum…

VELİ AĞBABA (Malatya) – “Hayaldi gerçek oldu!” ya, bunlar “Gerçekti hayal oldu!”, Sümerbank, Tekel, Et-Balık…

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Bu konuda sendikadaki arkadaşlarımızla yapmış olduğumuz görüşmede de özelleştirmeye değil, bizim yapmış olduğumuz kapatılmasıyla ilgili süreçtir. Bununla alakalı da tüm gereken konuşmaları sayın bakanlarla… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Siz yabancılaştırıyorsunuz, özelleştirmiyorsunuz. Özelleştirmeyle yabancılaştırmayı karıştırıyorsunuz.

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, Hatibi dinler misiniz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Canım, doğru söylemiyor ki Başkan, neyi dinleyelim ya!

BAŞKAN – Hatipler cevap verdi, konuşuyorlar. Lütfen…

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Biz bu konuda…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Doğruyu söylemiyor ki, orada yazıyor, ezberlemiş, okuyor, ne olacak!

BAŞKAN – Siz Sayın Hatibin kontrolcüsü değilsiniz ki!

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Bu konuda herkes doğru bildiği konuları değil, gerçekleri hepimiz bilmek zorundayız. Şeker fabrikalarının özelleştirilme süreci, pancarla alakalı yaşanılan…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Gerçekleri söyleyin. Tekel satıldı, Sümerbank peşkeş çekildi, sizin döneminizde. “Gerçekti hayal oldu!”

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – …çekilen süreçleri, özelleştirme sürecini hepiniz çok iyi takip ediyorsunuz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – “Gerçekti hayal oldu!” Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Bugün ülkenin gelmiş olduğu ekonomik düzey ortadadır ve dünyanın yıldızı olan bir Türkiye vardır. Bu fotoğrafı görmek istemeyen muhalefete bizim söyleyecek hiçbir sözümüz de yoktur.

Şimdiye kadar, yapılan ekonomik göstergeler dünyanın en büyük 10’uncu ekonomisi olmak üzere adım atan Türkiye’de muhalefetin sadece kuru gürültü kopardığını görüyor ve biliyoruz. Mal bulmuş Mağribî gibi her defasında spesifik

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Malı götürürken kimse ses çıkarmamalı, haklısınız!

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Herkesin bu konuda öncelikle şapkasını çıkarıp önüne koyması gerektiğini düşünüyoruz.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Balıkesir SEKA’yı unuttunuz herhâlde?

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Türkiye’deki ekonomik göstergelerin tüm dünyaya örnek olduğunu ifade etmek istiyorum. Bugün dünyanın en büyük 16’ncı ekonomisi olan Türkiye’den bahsediyoruz, Avrupa’nın en büyük 6’ncı ekonomisinden bahsediyoruz. 2023 hedeflerimiz çerçevesinde de ekonomide bu kadar ciddi iyileşmeyi sağlayan bir Türkiye fotoğrafı varken, muhalefet partisinin özelleştirmeyi…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Malatya’da bir tek fabrika bırakmadınız, Sümerbank’ı sattınız, peşkeş çektiniz!

BAŞKAN -  Sayın Ağbaba yaptığınız doğru değil, lütfen…

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Biz bu konuda Malatya’nın değerli arkadaşlar…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Yazık ki Malatyalı bir milletvekili şeker fabrikasının satılmasını savunuyor! Yazık, üzüldüm!

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Malatya bölgenin cazibe merkezidir ve şu anda da Malatya’da sanayileşen, eğitim şehri olan, sağlık şehri olan bir Malatya var. Seksen yıldan bu yana Malatya’ya yapılmayan, çakılmayan çiviler bizim iktidarımız döneminde yapılmış ve çakılmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şu anda…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hay hay, bravo! Bakın bakın, gerçekti hayal oldu. Sümerbank gerçekti  hayal oldu, şeker gerçekti hayal oldu, Et-Balık gerçekti hayal oldu! (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) - Evet, gerçekti hayal oldu. Malatya şu anda ulaşımda, tarımda, eğitimde, sağlıkta, Sayın Veli Ağbaba’nın iktidar  olduğu dönem de dâhil olmak üzere, hepsinin üstünde hizmet aldı ve hizmet almaya da devam ediyor.

Bugün, gerçekti hayal oldu. Beyler Deresi Viyadüğü hatırlarsanız, siz üstünden geçerken, binlerce insanın can kaybına sebebiyet verdiniz…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Şekere gel, şekere!

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Malatya bölgenin cazibe merkezi. Ekonomik göstergeleriyle, istihdam sağladığı sanayisiyle, şu an kurmak üzere olduğumuz beşinci sanayi sitesiyle Malatya, bölgenin parlayan yıldızıdır. Sizin söylediğiniz “Tekel özelleşti, Sümerbank özelleşti”, onların çok daha fazlası, şu an Organize Sanayide 16 bin tane işçimiz çalışıyor.

Dolayısıyla, bu sanayileşen, eğitimde, sağlıkta büyüyen Malatya’nın fotoğrafını, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi Türkiye fotoğrafını siz göremiyorsanız, söyleyecek hiçbir sözümüz yok. Allah size göz vermiş, göremiyorsunuz, kulak vermiş duyamıyorsunuz, dil vermiş söyleyemiyorsunuz. Bizim yapacak hiçbir şeyimiz yok! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Hepinize saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çalık.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, adımı vererek sataşmada bulundu, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Ağbaba lütfen bir oturun, Sayın Vural’ı bir dinleyelim bir önce.

Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, biraz önce Hatip, bu özelleştirmeyle ilgili daha önceki dönemde alındı deniyor ama… (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Hatibin sesini duyamıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Özelleştirme Yüksek Kurulunun 12 Ağustos 2008 tarihli ve 2008/50 sayılı Kararı’yla Elâzığ, Malatya, Erzincan ve Elbistan şeker fabrikalarının bir bütün hâlinde satılmasına karar verildi. 2008’de zannederim…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – AKP iktidar…

OKTAY VURAL (İzmir) – AKP mi BDP mi iktidardaydı?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yani siz olamayacağınıza göre AK PARTİ iktidardadır.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – “AKP” iktidarda değil “AK PARTİ” iktidarda.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ağbaba.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Çalık, ismimi vererek sataşmada bulundu, bir dakika cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – İsminizi vererek ne söyledi de sataştı size Sayın Ağbaba?

VELİ AĞBABA (Malatya) – İsmimi vererek benim söylediklerime iddiada bulundu Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, zaten yerinizden cevap verdiniz gereği kadar Sayın Ağbaba. Ne söyledi size ki sataştı, onu söyleyin lütfen.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – İsim kullanılmadı Sayın Başkan.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İsmimi kullandı efendim, tutanağa bakın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ismini kullandıysa lütfetmiş ama her durumda… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Yaptığı konuşmayı dinledim, eleştiri sınırları içerisindeydi.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, ısrar ediyorum bu konuda.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yeter Başkan! Haydi Başkan!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ben değil, lütfen, kâtip üye arkadaşlarımız sayıyor…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, görüyorsunuz değil mi?

BAŞKAN - …ve birisi de muhalefetten burada. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Arkadaşları mı bekliyoruz Sayın Başkan?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul edildi Sayın Başkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Haydi Başkan!

OKTAY VURAL (İzmir) - Efendim, salonda bulunanların tespiti gerekiyor oylama sırasında…

BAŞKAN – Kabul etmeyenler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul edilmiştir.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Şekeri satanlar!

BAŞKAN – Lütfen acele etmeyin sayın milletvekilleri. (Gürültüler)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Çağıralım mı biraz daha Sayın Başkan!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yaylacıları mı bekledik Sayın Başkan!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, oy kaça kaç?

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, oy miktarını lütfen söyleyin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Saydınız da ne kadara ne kadar oldu?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Evet, ne kadara ne kadar oldu hakikaten?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, işari oylamada “Kabul edilmiştir.” veya “Edilmemiştir.” şeklindeki açıklama yeterli.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Tutanaklara geçti Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) - Ama saydınız efendim burada “Kabul edenler… Etmeyenler… “ diye. Hemen şey yapacaktınız. Siz bunun üzerine.

BAŞKAN – Bir saniye…

Ama buradaki sayıları sayın kâtip üyeler kendi aralarında kabul edenleri de, kabul etmeyenleri de…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama Sayın Başkan, olmaz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yine İç Tüzük’ün 141’inci maddesinin dördüncü fıkrası gereğince…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, bu metot olmadı. Burada o sayıyı bekleyip orada girmeyi temin edip ondan sonra da sayının ortada olmaması dürüst bir davranış değil. Yakışmıyor Meclise!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Saydırmamış olsanız… Takdir sizin ama rakamları söyleyeceksiniz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yakışmıyor Meclise!

BAŞKAN – Evet, İç Tüzük’ün 141’inci maddesinin üçüncü fıkrasını okuyorum:

“ Oylama sonucu, Başkan tarafından Genel Kurula ‘kabul edilmiştir’ veya ‘edilmemiştir’ denmek suretiyle ilan olunur.”

OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam, doğru diyorsunuz Sayın Başkan. Okuyun… Peki, siz beyan etmediniz çünkü sizin bu konuda kanaatiniz olmadı, kâtip üyelere saydırdınız.

BAŞKAN – Evet…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kâtip üyeler de söyledi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Onun sonucunu söyleyin. Sayın Başkanın bildirimi değil bu.

BAŞKAN – Tamam, kabul olunmamıştır sayısının fazla olduğunu söyleyerek kâtip üyeler… Ben buna dayanarak “Kabul edilmemiştir.” diye söyledim.

OKTAY VURAL (İzmir)    Sayın Başkan, rakam verebiliyor musunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, uygulamanız doğrudur.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Divana güvensizlik önemli bir hadisedir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yarın öbür gün, bir başkası 50 kişiye rağmen “Kabul edilmiştir.” derse ne yapacağız?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır, Sayın Şandır, neyi tartışıyoruz ben onu anlamış değilim. Lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Başkanım, eğer iktidar grubunun dışarıdan gelmesini beklerseniz, bu itirazlarla karşılaşırsınız.

BAŞKAN – Burada dışarıdan gelmesini bekleyen olmadı efendim. Kâtip üyelerin kabul edenleri saymasına kadar bekledim, ondan sonra… Lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, oylamada… Yanlış Sayın Başkan.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, bir dakika… Neyi tartıştığımızı ben söyleyeyim. Eğer, gerçekten muhalefetin sayısını öğrenerek oradaki sayıyı da birbirleriyle kıyaslamak için burayı saydınızsa orayı da saymanız gerekir ve sayım sonucunu açıklamanız gerekir.

BAŞKAN – Hayır, Sayın Uzunırmak, ben saymadım, kâtip üye arkadaşlarım saydı. Onların saymasına dayanarak söyledim. Ben sayı açıklamak zorunda değilim, İç Tüzük’ün hükmünü okudum efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir dakika… Bir dakika… Bir dakika…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, eğer, çoğunluğa göre oradan takdir buyuracaksınız…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, neye göre konuşuyor Sayın Milletvekili?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Elitaş, bir dakika…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, Grup Başkan Vekili gerekli izahatı  yaptı.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen oturur musunuz. Bak, Sayın Grup Başkan Vekili zaten söz istedi, ona vereceğim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – O zaman, beklemeyeceksiniz orayı!

BAŞKAN – Lütfen, oturun siz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Orayı beklemeyeceksiniz, sıraların dolmasını. 

BAŞKAN – Ne demek orayı beklemeyeceğim!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İdare Amirinin burada konuşma hakkı yok ki! İdare amiri idareyi tesis eder.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Elitaş, bu adalet bir gün size de lazım olur.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Olmaz! Hiç yakışmıyor!

BAŞKAN - Oturun lütfen. Sayın Vural izah edecek.

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bakın, eğer bu konuda bir tereddüt olmasaydı siz burada “ Kabul edenler… Etmeyenler…” diye hemen şey yapacaktınız. Siz bunun üzerine yine İç Tüzük’ün 141’inci maddesinin 4’üncü fıkrası gereğince “İşaretle oylama sırasında oya sunulan hususun lehinde ve aleyhinde el kaldıranları, Başkan ile kâtip üyeler beraberce sayarak tespit ederler.”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tamam.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz de diyoruz ki: Bu saydığınıza göre tespitinizi bize bildirin. Deyin ki: “60 tane burada, 140 tane burada.” Başka bir şey istemiyoruz. Saydığınıza göre ya da saymamışsanız o zaman İç Tüzük 141’e göre işlem yapmamışsınız demektir. “Sayarak” diyor.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Milletvekilleri başka iş kovalıyorsa bilmeyiz ama burada yoklardı.

BAŞKAN – Evet, Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Açıkça saymaktan bahsediyor Sayın Başkanım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’ün 141’inci maddesini bir daha okurlarsa ne olduğunu anlayabilirler.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yoksa burada açıkça bir çoğunluk olsaydı sizin iradenizin aleyhinde bir şey söyleyecek durumda değildik.

BAŞKAN – Sayın Vural, teşekkür ediyorum, hepsi tutanaklara geçti.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kayıtlara geçti de bir daha olmasın.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim, Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bu önergeyle ilgili, Adalet ve Kalkınma Partisinin…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, önergenin görüşmeleri bitti, oylamaları yapıldı, konu geçti efendim.

BAŞKAN – Önergeyi bir okutturayım, ondan sonra Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, önergeyle ilgili değil.

BAŞKAN – Bir okutturayım önergeyi, ondan sonra.

OKTAY VURAL (İzmir) – AK PARTİ Grubunun önergesiyle ilgili…

BAŞKAN – Tamam, onu bir okutturayım.

OKTAY VURAL (İzmir) – …işleme alamayacağınızı ifade etmek için şey yapıyorum. İşleme başlamadan önce…

BAŞKAN – Evet, neden?

OKTAY VURAL (İzmir) – İşleme alamazsınız bunu. O bakımdan, bu konuyla ilgili, Anayasa’mızın 98’inci maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgi edinme ve denetim yollarını belirlemiştir. Bu çerçevede, özellikle soru, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması gibi hususları düzenlemiş ve bunların kullanılacağını ifade etmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim yetkisini ortadan kaldıran Meclis araştırmaları için ya da diğer konular için daha önce belirlenmiş, İç Tüzük gereğince belirlenmiş bir günü bile ortadan kaldıran bir husus Anayasa gereğince  Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş denetim hakkının ortadan kaldırılmasıdır. Denetim hakkını fiilen ortadan kaldıran ve gündemde de Meclis araştırmalarıyla ilgili konular olduğuna göre fiilen ortadan kaldıran bir önergenin kabul edilmesi mümkün değildir. Yarın çoğunluk iradesiyle bizim burada söz hakkımızı ortadan kaldırırsanız bu da kabul edilemez. O bakımdan, bu önerge…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Daha çok konuşun diye süreleri uzatıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – …Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisini, Anayasa gereğince olan yetkisini, denetim yetkisini, fiilen çoğunluk iradesiyle, otoriter bir anlayışla yok etmektir. Bu, doğrudan doğruya Anayasa’yı ihlaldir. Bu bakımdan, bu önergenin ele alınması, görüşülmesi, Anayasa gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş bir görevin yapılmamasını istemek, çoğunluk iradesiyle bile mümkün değildir. O bakımdan, bu önerge gündeme alınamaz.

Bir başka husus daha:

Sayın Başkanım, süreli olarak görüşülmesi gereken hususlar vardır. Meclis bu konuda özel gündem hazırlar. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe yapma hakkı vardır. Bütçenin ne zaman görüşülmesi gerektiği Anayasa ve İç Tüzük’te belirlenmiştir. Bu yapılan düzenleme, böyle bir bütçe yapma hakkına bile riayet etmeyen bir düzenleme olduğu için, doğrudan doğruya bu konuda açıkçası oluşmuş geleneklere uygun da değildir. O bakımdan, bu önergeyi verenlerin önergeyi düzelterek daha sonra yenilemeleri hâlinde ancak mümkündür. Aksi takdirde, Parlamentoda bizim sözlü sorumuzu engellersiniz, yazılı sorulara Meclis Başkanı veto koyar, Meclis araştırması görüşülmez, biz neyi denetleyeceğiz? Neyi denetleyeceğiz bu millet adına? O bakımdan, istirham ediyorum, diğer denetim konularının görüşülmemesi gibi bir konu Anayasa’yı fiilen ilga etmek demektir, İç Tüzük’ü yok saymak demektir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tarhan.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – İç Tüzük’ün 141’inci maddesi Sayın Başkan şöyle der: “…Başkan oylama yapılacağını bildirerek önce oya sunulan hususu kabul edenlerin, sonra kabul etmeyenlerin el kaldırmasını ister.” der Sayın Başkan “bekler” demez. Siz, birilerinin el kaldırmasını beklediniz ve tarafsızlığınızı zedelediğinizi düşünüyorum. Sizi tarafsız olmaya davet ediyorum Sayın Başkan. (CHP, MHP ve BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tarhan, ben tarafsızım, merak etmeyin. Eğer…

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Parlamentonun güven zeminiyle ilgili sorunlar yaşatmayınız bize lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük 141’in fıkralarını okursa Sayın Grup Başkan Vekili, sizin yaptığınız uygulamanın çok doğru olduğunu anlar ama tecrübeyle anlayacaktır inşallah.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Başkan mı cevap verecek, siz mi cevap vereceksiniz?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Başkan yetersiz mi cevap verme konusunda Sayın Elitaş?

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Onun yerine geçmeyin lütfen, herhâlde tecrübesi vardır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bu, efendim,  İç Tüzük’e ve Anayasa’ya aykırılık hususunun müzakere edilmesi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Meclis Başkanlığının bu konuda tavır oluşturması gerekiyor. Meclis Başkanlığı Anayasa’dan ve İç Tüzük’ten taraf olmalıdır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Usul tartışması açılması…

OKTAY VURAL (İzmir) – Usule bile gerek yok, esastır.

BAŞKAN – Evet, Sayın Vural, bugüne kadarki yapılan uygulama 49’uncu maddenin sekizinci fıkrası gereğince, İç Tüzük’ün.

“Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler.

Danışma Kurulunun teklifi ve Genel Kurulun onayı ile 6 ncı ve 7 nci kısımların her biri için haftanın belli bir gününde belli bir süre ayrılabilir.”

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, demek ki ayrılmasına ilişkindir bu, yok sayılmasına ilişkin değildir. Dolayısıyla, mefhumu muhaliften hareketle, ayrılması bir zorunluluktur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bunun hangi tarihlerde yapılacağını İç Tüzük gereğince Danışma Kurulu da belirlemiştir. Denetim yetkisini yok saymak Anayasa’yı ihlaldir Sayın Başkan.

BAŞKAN – Öneriyle zaten sözlü sorularla ilgili düzenleme de getirilmiş, henüz şeyi de okumadık.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Okuyun efendim yani okuyunca görürsünüz.

BAŞKAN – Öneriyi de okumadık yani Genel Kurulun bilgisi de yok öneriden.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, denetim konuları görüşülmeyecek.  Ben Meclis araştırmasıyla ilgili önergelerimi ne zaman görüşeceğim, ne zaman görüşeceğim? Niye veriyoruz o zaman?

BAŞKAN – Anladım da burada, bak, Sayın Vural…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bu ilk defa…

BAŞKAN - “…ayrılabilir” kelimesi var, ayrılabilir; “ayrılır” demiyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle şey olur mu! Denetim yetkisi esastır efendim.

BAŞKAN – “…ayrılabilir.”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, usul tartışması açın efendim. Ona göre… Yani burada karşılıklı konuşmayla değil…

OKTAY VURAL (İzmir) – Denetim yetkisi… Öyle bir şey olur mu! Yani burada çoğunluk iradesiyle Meclisin denetim yetkisini yok sayabilir misiniz Sayın Başkan, istirham ediyorum!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ikişer dakika, usul tartışması açın, değerlendirelim.

BAŞKAN – Peki, usul tartışması açıyorum.

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bu usulle ilgili değildir, esas konusudur. Böyle bir şey olur mu!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, olur mu! 60’ıncı maddeye göre usul tartışması gerekir. Anayasa’ya aykırı görüşmeye uygun olup olmadığıyla ilgili…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani şimdi… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Vural, şimdi, bu 49’uncu maddenin sekizinci fıkra hükmü karşısında…

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi, şöyle bir şey düşünelim Sayın Başkan: Bir öneri geldi, grup önerisi; bundan sonra araştırma önergesi verilmesin. Verilmesin diye oylandı, kabul edildi. Ne yapacaksınız?

BAŞKAN – Hayır, öyle bir şey olmaz, söz konusu değildir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, işte, bu da böyle bir şey olmaz.

BAŞKAN – Evet, değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gördünüz mü?

BAŞKAN – O yasaklayıcı hüküm, burada yasaklayıcı hüküm söz konusu değil yani.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bakın, Sayın Başkan, biraz önce, gündem dışı konularla ilgili “3 kişiyle sınırlı olduğu için, sayın milletvekillerine bir dakikalık söz vermem İç Tüzük ihlalidir.” dediniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, usul tartışması açın konuşalım efendim. Sayın Vural’ın bu konuyu böyle anlatmasının bir manası yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi, bu konuda denetim yetkisini ortadan kaldıran bir önergeyi gündeme almanız da İç Tüzük ve Anayasa ihlalidir. Dolayısıyla başlangıçtaki doğru tutumunuzu devam ettirmenizi, denetim yetkisini fiilen yok sayan, bu yetkiyi kullanmasını engelleyen çoğunluk diktasının bu dayatmasına karşı “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyen bir kürsüde  Başkanlık yapan zatıalinizin bu dayatmaya “Hayır.” demesini istirham ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

Sayın Vural, şimdiye kadar gündem Genel Kurulun kararıyla belirlendi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Başkanım, gerekçesini de söyleyin, Anayasa deyin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yapamaz efendim.

BAŞKAN – Danışma Kurulunun önerisiyle Genel Kurul tarafından verilen kararlar tarafından belirlenmiştir, bundan sonra da…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, mümkün değil. Benim denetim yetkim var ya, Anayasa’da bana verilen yetki var, siz bu yetkiyi alamazsınız.

BAŞKAN – Denetim yetkiniz kısıtlanmıyor Sayın Vural, kısıtlanması söz konusu değil.

Evet, buyurun Sayın Kaplan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bakın…

BAŞKAN – Lütfen… Konu anlaşıldı Sayın Vural.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım, bugün, on dört dakika önce, Grup Başkan Vekili olarak arandım Genel Sekreterlikten ve saat 13.30’da Danışma Kurulu olduğu söylendi.

BAŞKAN – Evet, içeride konuşuldu, doğru.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani AK PARTİ’nin son dakika önergesinin.

Şimdi, bu önergede, Anayasa’nın 98 ve 99’uncu maddesindeki denetim mekanizması olan soru, araştırma, soruşturma, genel görüşmeyi kaldıran bir önerge var. Şimdi, bu önerge İç Tüzük 84’te eğer kanun teklifi veya tasarı gibi bir durum olsaydı, vereceğimiz bir önergeyle görüşülmemesini ve reddini isteyecektik. İlk görüşülecek konu olurdu Anayasa 84’e göre. Şimdi, bu önerge olduğu için ve Anayasa’yı ihlal ettiği için, burada bir çoğunluk oyuyla sunularak geçiştirilecek bir durum değil. Yani salı veya diğer günlerdeki denetim, gensoru önergeleri var. Bütün bunlar komple, bir bütün olarak Anayasa ihlali durumu doğuruyor. Böyle bir durum karşısında bu önergeyi geri alıp düzeltmeleri lazım. Bu kadar basit yani.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani tartışma bir usul meselesi değil, hukuka uygunluğa davet meselesi.

Şimdi, bakın, 15, 22, 29 Kasım; 6, 13, 20, 27 Aralık ve 3 Ocak. Bu arada bir gensoru verilse ne yapacaksanız Anayasa ve İç Tüzük’e göre?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Onunla ne alakası var Sayın Şandır bu işin?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, diğer denetim konuları değil mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Şandır, o işle ne alakası var? Bu, çalışma saatleriyle alakalı bir durum. Muhalefet daha çok konuşsun diye…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani bir gensoru önergesi verilse, siz, buna göre, kabul edeceğiniz bu Danışma Kurulu kararıyla o gensoruyu nasıl görüşeceksiniz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu değiştirmek için yine getireceksiniz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nasıl görüşeceğiz bunu Sayın Başkanım?

OKTAY VURAL (İzmir) – Hodri meydan “Getirmeyeceğiz.” deyin!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani süreye bağlı olan konuları…

BAŞKAN – Sayın Şandır, bak, İç Tüzük’ün 50’nci maddesine baktığımızda “Danışma Kurulu, Anayasa ve İçtüzüğün emredici hükümleri gereğince, belli bir sürede sonuçlanması gereken, muayyen…”

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Konuları…

BAŞKAN – “…bir veya birkaç konunun yer alacağı özel gündemler…”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Toplanır…

BAŞKAN -  “…ve görüşme günleri tespit edebilir. Bu konular, özel gündemde Başkanlık sunuşundan sonra yer alır.”

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne yapacaksınız o zaman…

BAŞKAN – “…Özel gündem maddelerinden sonra, genel hükümler gereğince tespit olunmuş gündem maddelerine yer verilir.”

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, Danışma Kurulu tespit etmezse ne yapacaksınız? 

BAŞKAN – Zaten özel gündemle tespit edilir bu konular, sizin söylediğiniz konular.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, Danışma Kurulu birlikte tespit etmezse o “Özel gündem” dediğiniz hadiseyi nasıl sağlayacaksınız bu kararınız ortada dururken?

BAŞKAN – Danışma Kurulunun önerisi üzerine tespit edilecek Genel Kurul tarafından.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bizim uzlaşacağımızı nereden biliyorsunuz? Böyle bir şey olur mu Sayın Başkan?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Danışma Kurulunda uzlaşmamız şart değil.

BAŞKAN – Hayır, Danışma Kurulunda kabul edilmezse grup önerileri getirilecektir. Burada Genel Kurul o şekilde karar verir, ya Danışma Kurulu kararıyla veya Genel Kurul kararıyla…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, grup başkan vekillerinin İç Tüzük’ü

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, egemenlik yetkisi mutlaktır, denetim yetkisi de mutlaktır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu düzeltin…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Birlikte imzaladığımız örnekler var elimde.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla Anayasa şunu söylüyor bakın, 98’in son fıkrası: “Meclis araştırması ve genel görüşme ile ilgili önergelerin verilme şekli, içeriği ve kapsamı ile cevaplandırılma, görüşme ve araştırma yöntemleri Meclis İçtüzüğü ile düzenlenir.”

Dolayısıyla bu konuda bunların cevaplandırılmasını engelleyen bir husus Anayasa’ya aykırıdır. Onu ifade ediyoruz. Bu yetkimizi yok sayıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Vural, konu anlaşıldı.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.57

 

 

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu),Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun gündemi İç Tüzük’ün 49’uncu maddesinde düzenlenmiştir. Bugüne kadar uygulamalarda Genel Kurul gündemleri ve sıralamaları, Danışma Kurulunun önerisi veya grup önerileri üzerine Genel Kurul kararıyla belirlenmektedir. Bugünkü grup önerisinde uygulamaya aykırı bir durum bulunmamaktadır. Genel Kurulda kabul edilen, geçmiş dönemde çok sayıda benzer grup önerisi vardır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Benzer yok Sayın Başkanım. 8 tane üst üste salı günlerini denetimden çıkartan bir tane örnek gösteriniz.

BAŞKAN – Örneklerini veriyorum Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gösteriniz…

BAŞKAN – 23 Dönem, 30 Mart 2011 tarihli 84’üncü Birleşim; 24’üncü Dönem, 18 Ekim 2011 tarihli 8’inci Birleşim. Bunlar grup önerileriyle gelmiş.

24’üncü Dönem, 11 Ekim Salı günü 5’inci Birleşim, Danışma Kurulu önerisiyle gelmiş.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tamam ama kaç hafta?

BAŞKAN - Kaç hafta olduğu ayrı ayrı belli ama burada…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kaçar hafta? Bir hafta için çıkartırsınız, tamam ama yani on hafta çıkartırsanız…

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz imzaladık onları ya…

BAŞKAN – Şimdi, AK PARTİ Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önergeyi okutuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, şunu ifade etmek istiyorum: Tabii, bu konuda bütün milletimiz de bunu duyuyor. Çoğunluk iradesiyle bu milletin, emeklinin, işsizin, tarım kesiminin, atanamayan öğretmenlerin, sıkıntıda ve darda bulunan insanların meselelerini araştırmak, çözüm yollarının bulmak için, şu İç Tüzük ve Anayasa gereğince Meclis araştırma önergelerinin bu Mecliste görüşülmesi lazım. Bugün çoğunluk iradesi çiftçinin, memurun, işsizin, garibin gurebanın, depremzedenin sorunlarını bu Mecliste dile getirmemizi engellemektedir.

BAŞKAN – Engellemeyecek Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu bilfiil Anayasa gereğince egemenlik hakkını bizatihi çoğunluk diktasıyla yok saymaktır.

Bu konuda esastan olan bir konuyu usul tartışmasına da indirgemiyorum ama, esastan bu egemenliği, milletin egemenliğini yok ediyorsunuz, yok sayıyorsunuz. Dolayısıyla bu konuda Meclis Başkanlığının inisiyatif kullanması gerektiği açıkken Meclis Başkanlığının bu inisiyatifi kullanmaması da gerçekten çoğunluk iradesini temsil ettiğini ortaya koymaktadır.

Bu bakımdan böyle bir önergenin ele alınması bizatihi Anayasa gereğince bizlere verilen, bütün milletvekillerine verilen denetim yetkisini kısıtlamak amacıyladır. Bu bakımdan, Meclis Başkanlığının benim Meclis araştırma önergelerimin hangi gün görüşüleceği konusunda bir gündem belirlemesi gerektiği açıkken böyle bir gündem oluşturulmadan bir Meclis çalışması yapılmasını mümkün görmediğimizi ifade ediyorum.

Bütün millet şahit olsun, nasıl çoğunluk iradesiyle, diktasıyla bu milletin sesinin kısılmak istendiğini bütün millet görmektedir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneriyi okutturuyorum:

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Okutturayım öneriyi, ondan sonra Sayın Tarhan.

2.- Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

                                                                                                                     2/11/2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 02.11.2011 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                                    Mahir Ünal

                                                                                                                Kahramanmaraş

                                                                                                   AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Genel Kurulun;

15, 22, 29 Kasım, 06, 13, 20, 27 Aralık 2011 ve 03 Ocak 2012 Salı günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının görüşülmeyerek, gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

07, 14, 21, 28 Aralık 2011 ile 4 Ocak 2012 Çarşamba günkü birleşimlerinde ise Sözlü Soruların görüşülmemesi,

15, 22, 29 Kasım, 06, 13, 20, 27 Aralık 2011 ve 03 Ocak 2012 Salı günkü birleşimlerinde 15:00 - 20:00 saatleri arasında çalışması,

02, 03, 16, 17, 23, 24, 30 Kasım, 01, 07, 08, 14, 15, 21, 22, 28, 29 Aralık 2011 ile 04, 05 Ocak 2012 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde saat 14:00 - 23:00 saatleri arasında çalışması,

Önerilmiştir.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Tarhan, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, AK PARTİ Grubu önerisinin denetim konularının görüşülmemesi hususunu içermesi nedeniyle Meclisin denetim yetkisini kısıtlayarak Anayasa’ya aykırılık teşkil ettiğine ilişkin açıklaması

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, AKP Grubunun getirdiği, dayattığı daha doğrusu, öneriyle Anayasa’nın 87’nci maddesinde Yüce Meclise...

BAŞKAN – Sayın Tarhan, sesiniz duyulmuyor.

Lütfen sisteme girer misiniz?

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Başkanım, vakit kaybetmek istemiyorum, duyanlar duysun, rica ediyorum.

...Anayasa’nın 87’nci maddesiyle yüce Meclise verilen denetim görevi, Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetleme görevi, Sayın Başkan, ilga edilmeye çalışılıyor.

BAŞKAN – Sayın Tarhan, mikrofonunuz açık, oturursanız, mikrofondan izah ederseniz...

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Daha önce Danışma Kurulunun oy birliğiyle alınan kararlar bize örnek gösterilerek bu öneri dayatılmıştır, bugün karşımıza çıkan durum budur. Anayasa’nın 87’nci maddesinin açık ihlali söz konusudur burada. Meclisin denetim görevi bugünkü bu öneriyle ilga edilmektedir diyorum. Meclis araştırması yapmamıza, Meclis araştırması konularının görüşülmesine bu öneriyle engel olunmaya çalışılmaktadır. Çoğunluk sultasının, çoğunluk uygulamasının çok tipik bir örneği, bizi şaşırtmadı ancak buradan proteste ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneri lehinde söz isteyen Mustafa Elitaş.

Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 2 kere Sayın Başkanımız iki konuda grup başkan vekillerinin içerde ittifak sağlaması için beş dakika ara verdi ama yirmi dakika ara vermek mecburiyetinde kaldı. Biraz önce Sayın Meclis Başkanımızın yine, verdiği ara süreç içerisinde Anayasa’ya, İç Tüzük’e aykırı olup olmadığıyla ilgili ta 1970’lerde, 1980’lerden, 1990’lardan baktığımız uygulamaların karşısında bir durumu ifade ederek açıkçası bu noktaya geldi.

Bakınız değerli arkadaşlar, dün sözlü soruların cevaplanması günüydü. 2 tane Sayın Bakan burada saat 19.00’a kadar bekledi. Saygıdeğer milletvekillerimizin Enerji Bakanı ile Orman ve Su İşleri Bakanımıza sordukları soru önergelerini Sayın Bakanlar çalıştılar, ekipleriyle beraber geldiler, burada sözlü sorulara cevap vermek üzere saat 19.00’a kadar beklediler. Üç siyasi partinin grup önerisi vardı. Üç siyasi partinin grup önerisini de -BDP’nin, MHP’nin, CHP’nin grup önerisini- görüştük, oyladık. Bizim bu görüşüp oylamamız sırasında, dün Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerinde 2 milletvekilinin konuşması bittikten sonra Meclis Genel Kurulunun çalışma saati yetmediğinden dolayı, çalışma süremiz sona ereceğinden dolayı “Yarın saat 14.00’te kanun tasarı ve teklifleri ile diğer işleri görüşmek üzere Genel Kurulu kapatıyorum.” demek zorunda kaldı Sayın Meclis Başkan Vekilimiz.

Şimdi, sözlü sorularla ilgili 2 Sayın Bakan buraya gelmiş, milletvekillerinin sorduğu çok değerli olduğuna inandığımız soruları cevaplamak üzere burada bulunmuş ama siyasi parti grupları gündemi farklı bir noktaya getirmek üzere grup önerileri vermiştir.

Değerli arkadaşlar, bugüne kadarki yaptığımız işlerde hep şunu söylüyoruz: Biz çoğunlumuzla değil, Anayasa Uzlaşma Komisyonunda ifade ettiğimiz gibi, diğer konularda da çok örneklerini bildiğimiz gibi, 23’üncü Dönemde, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili arkadaşlarımızla, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili arkadaşlarla, Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkan Vekili arkadaşlarla Danışma Kurulu önerilerine ortak imza attığımız, belki grup önerilerinden daha fazla uzlaştığımız konular vardır. Şimdi, biz buradan hem Cumhuriyet Halk Partisinden hem diğer siyasi partilerden milletvekili arkadaşlarımız hem de AK PARTİ Grubundan gelen milletvekili arkadaşlarımız “Türkiye Büyük Millet Meclisinin hâli bu olmamalı.” diyorlar, “Türkiye Büyük Millet Meclisi bizim dışarıdan gördüğümüz ile şu andaki yaşadığımız olmamalı.” diyorlar. Ne diyorlar? Türkiye Büyük Millet Meclisi denetim yapar. Nasıl denetim yapar? Milletvekili arkadaşlarımızın sorduğu sözlü sorulara bakanlar cevap vererek denetimlerini yapar.

Öte yandan, siyasi partilerin verdiği araştırma önergeleriyle ilgili ittifak sağlanır, gruplar bir araya gelir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye ittifak sağlayalım ya?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Nitekim, yaptığımız ittifak çerçevesinde, bizim geçen dönemde kurduğumuz 40’ın üzerinde araştırma komisyonu, araştırma önergeleriyle komisyon kurulmuş ve çalışmıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye ittifak sağlayalım; ön görüşmeleri…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –  Bunların büyük bir kısmı 23’üncü Dönemin son gününde, hemen hemen 10 küsur tane araştırma komisyonu, araştırma önergesi milletvekili arkadaşlarımız vasıtasıyla burada gündeme getirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, söylenen konunun, ifade edilen itirazların İç Tüzük’le, Anayasa’yla hiç alakası olmayan bir durumdur.

Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekili, değerli arkadaşım Sayın Vural diyor ki: “Bizim araştırma önergelerimizin konuşulmasını engelleyeceksiniz.” Efendim, sizin araştırma önergenizi vermeye engel bir durum söz konusu mu? Araştırma önergeleriniz okunduğu, gündeme alındığı andan itibaren olur. Siz yarın yine -salı günü- yine bir grup önerisi verirsiniz; verdiğiniz grup önerisinde dersiniz ki: “120 sıra sayılı araştırma önergemizin bugün gündeme alınıp, diğer konuların görüşülmeden…” veya “Bu konu görüşüldükten sonra diğer konulara geçilmesiyle ilgili” diye bir grup önerisi verebilirsiniz. Bununla ilgili hiçbir engel yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük’te verilmiş hakkı grup önerisine indirgeyemezsiniz. Öyle bir şey mi olur?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Öte yandan, İktidar partisi muhalefetin sesini kısıyor. “İktidar partisi muhalefetin sesini kısıyor.” diye bir eleştiri var. Yapmayın!.. Sayın Vural, iktidar partisi muhalefete daha çok konuşma imkânı vermek için, 14.00-23.00 arası konuşma hakkı veriyoruz. Daha ne istiyorsunuz?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Lütfettiniz!..

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Televizyon yayınlarını da akşam saat 11.00’e çekin o zaman.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Siz diyorsunuz ki: “Hayır, öyle olmasın;15.00-19.00’da konuşalım.” Biz de diyoruz ki: “Muhalefetin değerli fikirlerinden faydalanmak istiyoruz. Muhalefet burada gelsin konuşsun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz ne yaptığınızı bilmiyorsunuz ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yalan söylemesin. İftira atmasın. Başka başka konulara girip milletin tansiyonunu yükseltmesin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz ne yaptığınızı bilmiyorsunuz ya? Bütçenin görüşüleceği zamanı bile planlamışsınız!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama şurada Türkiye’nin, Türk milletinin istedikleri meseleleri biz burada tartışalım, değerlendirelim.” diyoruz.

Bakın, dün bir hadise yaşandı. Milletvekili arkadaşlarımızın yaptığı bir konuşmaya buradan bir milletvekili arkadaşımız amacını aşan bir şekilde itiraz etti. Bizim de saygı duyduğumuz, tarihe mal olmuş, çok değer verdiğimiz rahmetli Türkeş’in, Başbuğ’la ilgili bir söylemini itiraz ettiniz, düzelttirdik. Ama değerli arkadaşlar, bizim şu anda siyasi partimizin Genel Başkanı, ülkemizin Başbakanı olan birisine, burada ağza alınmayacak hakaretleri, diniyle, imanıyla, inancıyla olduğu davaları kalkıp da burada ifade etmeye çalışmak, kimin… O şahsın da kim olduğunu bilmiyorum, kimi “müftü” diyor, kimi “hoca” diyor; eğer müftüyse müftülere haksızlık, hoca, ilkokul hocasıysa öğretmenlere haksızlık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ben burada üzülüyorum. Kalkıp bir şeyi ifade etmeye çalışırken burada birinin, bu ülkenin Başbakanını, bir siyasi partinin genel başkanını, bu ülkeden daha dört ay önce yüzde 50 oyla ibra edilmiş, sekiz yıllık icraatları ibra edilmiş bir siyasi parti genel başkanını, peşkeş çekmekle, şunu böyle yapmakla veya başka şekilde ifade etmekle ve bizim buradaki söylediğimiz tepkimizi de haksız görmekle haksızlık yapıyorsunuz. Bakın, rahmetli Başbuğ’la ilgili söylenen konuya biz de aynı tepkiyi gösterdik ve arkadaşımızı uyardık…

OKTAY VURAL (İzmir) – Fitneyi başlatan sensin! Kendisi fitnenin başı!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama, lütfen, siyasi partilerimizin grup başkan vekilleri, burada, bir partinin, bu milletten, 22 milyon seçmeninden oy almış bir siyasi partinin, 74 milyon insanın yarısının gönlüne girmiş bir siyasi parti genel başkanının, dokuz yıl da bu ülkeyi idare eden ve Türkiye’yi dünya devletleri arasında onurlu bir seviyeye getiren, sadece edilgen değil…

OKTAY VURAL (İzmir) – Tabu mu yani? Tabunuz mu?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -  …bölgesinde etkin bir politika konumuna getirmiş bu ülkenin Başbakanının eleştirilmesine, haksız yere rencide edilmesine hepimiz karşı durmamız gerekir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Eleştirmeye niye karşı çıkıyorsunuz? Senin tabun mu?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bugüne kadar gelen süre içerisinde altmış bir tane hükûmet kurulmuş. Altmış bir hükûmetin başbakanlarının, o partinin genel başkanlarının bu ülkenin menfaatine çalıştığı konusunda inancımız tamdır ama hata yapmış olabilirler, yanlış yapmış da olabiliriz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim gözümüz var görüyor, sizin yoksa ne yapalım!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -  …fakat bu hataları, bu yanlışları veya sizin doğru olarak kabul etmediğiniz şeyleri, bizim doğru olarak gördüğümüz şeyleri “ihanet” diye tanımlamanız, açıkçası, bu ülkenin demokratik sistemine yapılmış en büyük ihanettir diye düşünüyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Başkanım, bunun önergeyle ne alakası var?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, eleştiri haktır, eleştiri doğaldır ama bu eleştirinin de ölçüsünü, üslubunu iyi ayarlamamız gerekir, dozunu iyi görmemiz gerekir. Biz hiçbir siyasi partinin genel başkanını rencide edici, onun şahsıyla ilgili konuları gündeme getirmemek için gayret gösteriyoruz ve getirmiyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu, “şerefsizlik”, “alçaklık” kelimelerini kullanan kimdi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Milletvekili arkadaşlarımızı da uyarıyoruz ama birisinin, hiç olmayan bir şekilde iddia ortaya attığı takdirde…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir taraftan hakaret ediyorsunuz, sonra da “yok” diyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …bu iddia da milletin gönlünde bir kırgınlık ortaya çıkardığı takdirde, şerefimizi, haysiyetimizi ortaya koyarak “Haysiyetli olun, şerefli olun.” dediği anda biz de diyoruz ki: “Bu konuları gündeme getirmeyenler şerefsiz ve haysiyetsizdir, ispatlamayanlar böyledir.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz konuyla, şerefle, haysiyetle değil, şahsiyetle uğraşmıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – İşte kullandığınız üslup bu sizin, aynen iade ediyorum sana!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Önergeyle alakası yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şahsiyetle uğraşmıyoruz, ailelerle uğraşmıyoruz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Muhalefete sataşıyor. Geçmiş konuları…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bizim konumuzdaki insanlarla bizim sorumluluğumuzu alan insanların şahsiyetiyle uğraşmadan bu konuları bu süreç içerisinde Türkiye'nin birlik ve beraberliğe…

BAŞKAN – Sayın Elitaş, önergeyle ilgili konuşur musunuz lütfen biraz da.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, zaten hep önergeyle ilgili konuşuyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne alakası var önergeyle.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Türkiye'nin birlik ve beraberliğe çok muhtaç olduğu bu süre içerisinde bizim Türkiye Büyük Millet Meclisini çalıştırma mecburiyetimiz vardır.

Bakınız, değerli milletvekilleri, çalışma şartlarımız ne? Bugün 14.00-23.00, perşembe günü 14.00-23.00, salı günleri 15.00-20.00, sözlü soruları da görüşmek üzere. Muhalefet grup başkan vekilleri diyor ki: “Siz bizim söz hakkımızı kesiyorsunuz, milletvekillerimizin Anayasa’nın 87’nci maddesinden aldığı yetkiyi engelliyorsunuz.” Sayın Grup Başkan Vekili okudu, Anayasa’nın 87’nci maddesinde diyor ki: Milletvekilleri sorular sorarak, araştırma önergeleri vererek, gensoru vererek… İşte 102, 103’üncü maddelerinde de gensoru, genel görüşmeyle ilgili konuların olduğunu ifade ediyor ama siz dün yaptığınız icraatta kendi milletvekillerinizin sorduğu sorulara verilmesi gereken cevapların verilmesini bakanları konuşturmayarak engellemeye çalışıyorsunuz. Herhâlde tarihte ilk defa böyle bir şeyle karşı karşıyayız. İktidar diyor ki: “Muhalefet konuşsun, gelsin şurada dertlerini anlatsın. O bizim dört saatlik zamanda bu iş yetmiyor.” Ama muhalefet diyor ki: “Biz konuşmak istemiyoruz.” Konuşun kardeşim, gelin buraya konuşun. Muhalefet bize fikirlerini ifade etsin, o fikirlerden de biz faydalanalım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ama siz de konuşun. Haksızlıklar karşısında dilsiz şeytan olmayın. Sizi de konuşmaya davet ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 5 Ocak tarihine kadar bu gündemi belirledik. Bunun, grup önergesinin lehinde olduğumu ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurun Sayın Kaplan.

SIRRI SAKIK (Muş) – Tamam, söylediklerinize katılıyoruz ama siz de karşı tarafa saygılı olacaksınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Doğru, karşılıklı saygı olacak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Saygınız yok millete!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ önergesi aleyhinde söz aldım.

Geçen dönem, 2007 seçimleri sonrasıydı yine benzer önergelerle tanışmıştık gelir gelmez. Bugün 13.30’a on dört dakika kala Genel Sekreterlik grup müdüriyetimizi arayarak Danışma Kurulu olduğunu bildirdi; bakın, 13.30’a on dört dakika kala. On dört dakikada niye bu bildirim yapıldı diye merak ettim. Çünkü CHP’nin bir çağrısı vardı, MHP’nin yoktu, bizim yoktu. Ve gittiğimde 13.30’u beş dakika geçiyordu. Tabii bir parti grup başkan vekili gelmeyince, 19’uncu maddeye göre, Danışma Kurulu oluşmuyor ve tabii ki oluşmadı. Bunun sebebini işte şimdi öğrendik, böyle bir önerge…

Arkadaşlar, son on dört dakikada gelen bir korsan önerge var. Bakın, bu korsan önerge demokratik sistemi esastan etkileyen, Meclisin saygınlığına gölge düşüren, birlikte çalışma ortamını zedeleyen, zehirleyen, yok eden ve üstelik ocak ayına kadar çalışma saatlerini belirleyen ve en önemlisi de Anayasa’nın 98’inci maddesindeki denetim mekanizmalarının hepsini yok sayan bir önerge. Şimdi, bu tartışmaları yaşıyoruz. Bu önergeyi kabul ettiğinizi varsayalım, oyunuz çok; Mecliste araştırma önergesi görüşülmeyecek, gensoru görüşülmeyecek, genel görüşme açılamayacak, Meclis soruşturması açılamayacak. Anayasa 98 hükmü var, Meclisin denetim görevi var. Muhalefetin Anayasa’dan kaynaklı kullanacağı başka bir yetki var mı? Yok. Anayasa’ya aykırılık varsa bir önergede, bu, öncelikle görüşülür. Hatta kanun teklif ve tasarılarında da İç Tüzük 84 diyor ki: Anayasa’ya aykırılık önergeleri öncelikle görüşülür. Bu, bir teklif, tasarı olmadığı için, bu partinin, ocak ayına kadar, 5’ine kadar bütün çalışmasını Meclisin tek taraflı düzenleme önergesi. Bu önerge, muhalefeti susturma önergesi değil sadece. Bakın, 8 milletvekili tutuklu olan bu Mecliste gündemi tek taraflı belirleme, Türkiye’nin gerçek gündemini konuşma yerine AK PARTİ’nin kendi gündemini koyma… Mecliste nasılsa çoğunluğum, yasama bende komisyonlar, Hükûmet bende yürütme, yasama bende, yürütme bende, son Anayasa değişikliğiyle yargıyı da denetimime aldım, yargı da bende… Güçler birliği bir ülkede en tehlikeli totaliter yönetim biçimidir, şu anki durumun bundan farkı yok. Bu önerge de bu anlayışın tezahürüdür. Sizi, demokratik inancınız ve samimiyetinizle baş başa bırakan bir önergedir. Bu önergenizin olabilirliği konusunda anlatacağım çok güzel bir fıkra var ama Meclisin muhabbetine uymuyor.

Yalnız şunu söyleyeyim: Geçen yıl da benzer bir şey yapmıştınız. Bir önerge vermiştiniz ve buradan şunu söylemiştim: Bu önerge olmaz arkadaşlar. “Olur” dediler. “Çoğunluğuz, biz yaparız” dediler. Kardeşim olmaz dedim. “Niye olmaz?” dediler. Vallahi, şubat ayı dört yılda bir yirmi dokuz çekiyor, ama bin yıl da geçse otuz şubatı yok bu ülkenin!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bir maddi hata olmuş yani.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Maddi hata… Ha bu da maddi hatadır, bu beyin hatasıdır, daha kötü!

LEVENT GÖK (Ankara) – Manevi hata!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Beyin hatasıdır!

Bakın, beyin, demokratik refleks ve Anayasal Parlamenter rejime endeksli değilse, totaliter ve diktatöryal bir anlayışla tek taraflı, ben yönetirim siz de konu mankeni olacaksınız burada. Muhalefet grupları burada, biz diyeceğiz, karar alacağız… Kanunlar dairesi sizin tekliflerinizi komisyona indirecek, Meclisin Genel Sekreterliği size çalışacak, Meclisin komisyonları size çalışacak, Meclisin bütün dostluk gruplarını, İsrail dâhil, hepsini kapatacaksınız bu ülkede, ondan sonra da demokrasiden, yeni bir demokrasiden, yeni bir Anayasa’dan bahsedeceksiniz. 

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – İsrail’in grubu yok, İsrail dostluk grubu yok.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, sizin bu anlayışınızla ocak ayının 5’ini değil, iddia ediyorum siz bu ayın 15’ini öngöremiyorsunuz parti olarak Türkiye'nin geleceğinde, 15’ini.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – O yüzden yüzde 50 oy aldık değil mi?

HASİP KAPLAN (Devamla) – 15’inde Türkiye'nin de başına ne gelecek, önünde ne var, ne olacağını öngöremiyorsunuz. Siz üç ay sonrasının neyini öngörüyorsunuz?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz 2023’deyiz, 2023’te.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, aralık ayının her yıl 15 ile 25’i arası bütçe görüşmeleri yapılır. Bütçe görüşmeleri aralıksız yapılır arkadaşlar ve bütçe görüşmeleri Meclisin en önemli görüşme zamanlarıdır. Şimdi, bu saatlere baktığınız zaman sizin Meclis takviminiz, bütçe görüşmeleri takviminiz, ben eskiden bir Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak söylüyorum size, uymuyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Maddi hata, maddi hata.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu da maddi hatadır yoksa bu maddi hata, hadi diyelim maddi hata, bu biraz kafadan da hata durumu yaratıyor arkadaşlar, kafadan bakış açısı. Siz bilmiyor musunuz her aralık ayı bütçe görüşmesi yapıldığını ve her aralık ayında yapılan bütçe görüşmelerinde liderlerin konuştuğunu, bakanlık bütçelerinin görüşüldüğünü, bilmem kaç saat aldığını bilmiyor musunuz? Biliyorsunuz. E, şimdi onu bile bile şimdi bu önergenizle bunu belirleyeceksiniz, sonra “Yanlış yaptık, hata oldu, bunu değiştireceğiz, bir önerge daha vereceğiz…” Bu korsan önergelerle Meclisi meşgul etmenin bir anlamı yok. Eğer Mecliste dört grup uzlaşma sağlamasaydık temel kanunlar on iki senede çıkardı.

Bakın, açık söylüyorum size, Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu benim de içinde olduğum bir Danışma Kurulunda uzlaşıyla çıktı ve bir ayda çıktı arkadaşlar. Şimdi, on iki senede çıkacak işler var bu Meclisten, bir ayda çıkacak işler var. Siz diyalog, birlikte çalışma, birlikte hareket etme anlayışını geliştirirseniz muhalefet buna hazır.

Peki, şunu soracağım: Samimi olarak bütün gruplara sormak istiyorum ve bunun gözden geçirilmesini istiyorum. Meclis Başkanlığı geçen dönem üç konuda grupları uzlaşmaya çağırdı. Biri İç Tüzük’tü, diğeri Anayasa’ydı, bir diğeri de diğer güncel konuları içeriyordu. Sadece İç Tüzük’te anlaşma sağladı gruplar. Her gruptan birer arkadaşımız gitti çalıştı. Bu çalışma sonrası da bir taslak hazırlandı. Bu taslak şu an duruyor. Yani Meclisin İç Tüzük’ü eskidi, biliyoruz ama daha verimli çalışması için bu taslak da duruyor. Bu İç Tüzük Komisyonu üyesiyim ben partimin ve bekletiliyor dondurucuda. Şimdi biz o İç Tüzük’te uzlaştığımız, burada “çoğulculuk, katılımcılık, demokrasi” dediğimiz bir çalışma tarzında mutabık kalırken bu tek yanlı çoğunluk anlayışıyla, diktasıyla bir araya varmak mümkün değil arkadaşlar.

Bakın, önümüzde tutuklu milletvekillerinin sorunu var, düşünce özgürlüğü sorunu var, örgütlenme özgürlüğü sorunu var; önümüzde depremle ilgili temel konular var; önümüzde çatışmaların giderilmesi, bir arayış, çözüm süreci, Kürt sorununa çözümün en çok konuşulacağı günler var; öğretmenlerin durumu var, kıdem tazminatının durumu var, adil gelir dağılımı sorunu var, vergi adaleti sorunu var, bağımsız yargı sorunu var, gizli dinleme, gizli fişleme, gizli soruşturma, gizli tanık, bağımsız yargı sorunumuz var. Bunca sorunumuzu yok sayarsanız, bütün bunlar yokmuş gibi davranırsanız ve Türkiye'nin gerçek gündemi olan bu konuları biz konuşamazsak vallahi, billahi, tellahi

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tillahi!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Burada üç grup var muhalefet. Eğer bu Parlamentoyu size böyle çalıştırtırsa da ben de bir şey diyorum, oturup halktan özür dilememiz gerekecek. Sizi böyle çalıştırtmayacağız, açık söylüyorum. Gelin, uzlaşalım, diyalogla bu işleri bitirelim.

Hepinizi de saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bu grup önerisi birazdan kabul edilecek olsa bile yarın Cumhuriyet Halk Partisi, Barış ve Demokrasi Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi yeni bir grup önerisiyle bu grup önerisini değiştirebilir. Keza biz de yarın farklı bir grup önerisiyle bu grup önerisini değiştirip gündemi farklı bir hâle getirebiliriz.

Dolayısıyla burada Anayasa’nın 87’nci maddesine atıf yapmak hiç uygun olmamıştır. Anayasa’nın 87’nci maddesine bakıyoruz “Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak…” diye devam ediyor.

OKTAY VURAL (İzmir) - Başka? Denetim…

RAMAZAN CAN (Devamla) – Dolayısıyla bunları kaldıran bir şey mi var, anlamak mümkün değil.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Denetim görevi yok mu Sayın Milletvekili?

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye okumuyorsun tamamını, unuttun galiba!

RAMAZAN CAN (Devamla) - Diğer taraftan, Meclisin denetim fonksiyonlarından biri de sözlü soruların görüşülmesidir. Salı günleri de sözlü soruları bu grup önerisinde görüşeceğimizi belirtiyoruz.

Bu grup önerisinde 15 Kasım 2011 ila 30 Ocak 2012 arasında salı günleri sözlü soruları görüşeceğiz. Sözlü sorular Meclisin denetim fonksiyonlarından biri.

Diğer taraftan, komisyonlardan gelen tasarı ve tekliflerin görüşülmesiyle birlikte diğer konuları da görüşmeye devam edeceğiz. Dolayısıyla “Meclisin denetim yetkisi elinden alınıyor.” gerekçesi yerinde değildir.

Yine 7 Aralık 2011 ila 4 Ocak 2012 arasındaki çarşamba günlerine denk gelen birleşimlerde sözlü soruları görüşmeyeceğiz.

15 Kasım 2011 ila 30 Ocak 2012 arasındaki salı günleri Meclisin 15.00 ila 20.00 saatleri arasında çalışmasını teklif ediyoruz.

Yine bugünden itibaren ocak ayının ilk haftasına kadar çarşamba ve perşembe günleri Meclisin 14.00 ila 23.00 saatleri arasında çalıştırılmasını öneriyoruz.

Dolayısıyla Meclisin çok yoğun bir süreç içerisinde çalıştırılması muhalefet partilerinin lehinde olacaktır, daha çok konuşma imkânı sağlayacaklardır. Dolayısıyla Meclisin anayasal yetkilerinin elinden alması diye bir şey söz konusu değildir.

Meclise sunduğumuz AK PARTİ grup önerisinin kabul edilmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla tekrar selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Can.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle bu dönem Meclisimize katılan değerli milletvekillerimize hitaben söylüyorum: Bir sonuç olarak, Meclisin bu çalışma metodundan, şeklinden memnun musunuz? Değerli arkadaşlar, Allah indinde ve millet huzurunda sorumluluğumuzun idrakinde… Yani çelik çomak oyunu oynamıyoruz, birbirimizle akıl yarışı da yapmak gibi bir hakkımız yok. Milletin sorunlarına çözüm üretecek hukuk kurmakla görevimiz var. İktidarıyla muhalefetiyle burada biz, toplumun bizden beklediği, bizim topluma taahhüt ettiğimiz konularda hukuk oluşturmak gibi bir mecburiyetimiz var.

Bir ayı tamamladık, dört hafta oldu. Henüz daha millete ait bir konuyu kanunlaştırmadık. Burada görüştüğümüz uluslararası sözleşmeler devletin yaptığı sözleşmeler. Bu sözleşmeleri kanunlaştırarak, birbirimizle tartışarak vakit geçirdik. Millete ait, hatta Meclise ait İç Tüzük değişikliğini amaçlayan bir kanun tasarısı geldi. Komisyonda uzlaşarak buraya getirmiştik. Kıyafet kanunu… Orada da, ne yazık ki, Meclis Başkanlığının da katıldığı bir hukuksuzlukla İç Tüzük’e aykırı bir şekilde, henüz daha müzakeresine başlanılmayan o kanun tasarısı geri çekildi ve burada birlikte kararlaştırdığımız Danışma Kurulu kararı ortadan kalktı, uzlaşma ortadan kalktı. Sayın Elitaş, ben bu konuşmayı geçen dönemde de birçok defalar yaptım.

Değerli arkadaşlar, Meclisi çalıştırmak mecburiyetindeyiz. Sayın Elitaş’ın biraz önce ifade ettiği husus. Evet, bu Meclis çalışmalı, milletin beklentilerini karşılayacak hukuku kurmalı, hukukun içinde kalarak kurmalı. Kendi kurduğu hukuka aykırı hukuk çıkartarak, hukuksuzluk yaparak, Sayın İyimaya’nın ifadesiyle hukuk bozuculuğu yaparak, birbirimizle akıl yarışı yaparak millete karşı sorumluluğumuzu yerine getirmiş olmayız.

Bakın değerli milletvekilleri, ilk Danışma Kurulu kararımız ayın 4’ünde, Ekimin 4’ünde; birlikte imzalamışız, dört grup. Meclisin gündemini belirlemişiz, demişiz ki: “Şu şu şu kanunları şu takvime bağlı kalarak şu çalışma sürelerinde görüşelim.” Eyvallah… Sonra bunu değiştirmişiz. Yine, iktidar grubunun talebi doğrultusunda sıraları değiştirmişiz. İtiraz etmemiş muhalefet partileri, yine imza koymuş çünkü biz ısrarla söylüyoruz. Türkiye’yi yönetmek sorumluluğu milletimiz tarafından size verilmiştir. Dolayısıyla bu ülkenin ihtiyacı olan kanunların öncelik sıralamasını belirlemek sizin takdirinizdir, siz belirleyeceksiniz. Biz buna itiraz etmiyoruz. Buraya getirirsiniz, dersiniz ki veya Hükûmet talep eder “Şu kanunu görüşelim.” Getirirsiniz, o kanunu görüşürüz. Buna itiraz etmiyoruz ama itiraz ettiğimiz hadise şu:

Değerli milletvekilleri, biz, burada, iktidarı ve muhalefetiyle, hatta tüm toplum dinamikleriyle, sivil toplumuyla uzlaşarak, ortak aklı oluşturarak çözüm üretmek mecburiyetindeyiz. Yoksa “Ben yaptım oldu, ben yüzde 50 oy aldım, benim yaptığım doğrudur, benim dediğim haktır.” inancıyla ortak aklı oluşturamazsınız. Böyle bir yaklaşım demokratik de olmaz, akıllıca da olmaz. Uzlaşmak bir zorunluluk, demokrasinin gereği, bu Meclisin mecburiyeti ama uzlaşmayı temin etmek, uzlaşmayı temin etmek için ısrar etmek sorumluluğu siyasi iktidarda, iktidar grubunda. Ama her defa vardığımız, sizin getirdiğiniz şartlarda vardığımız uzlaşmayı yine iktidar partisi bozuyor, her defasında. Bunu sonuna kadar göreceksiniz ve sonuna kadar gelip bu konuşmayı buradan tekrarlayacağız değerli arkadaşlar.

Şimdi ben buradan, çok, nezaketiyle söylüyorum: Eğer bugün getirdiğiniz, bana göre Sayın Meclis Başkanının da kendini zorlayarak destek verdiği, bize göre Anayasa’ya ve İç Tüzük’e aykırı olan bu grup önerisini kabul ederseniz… Bu grup önerisiyle, değerli arkadaşlar, sekiz haftayı planlıyoruz, sekiz haftayı. Sayın Kaplan’ın söylediği gibi, Sayın Oktay Vural’ın söylediği gibi, yani bütçe görüşmelerini yok sayarak bir planlama yapıyorsunuz. Aralık ayında anayasal bir zorunluluk olarak bütçeyi görüşeceğiz ve turlar bitinceye kadar çalışacağız, sabahın geç saatlerine kadar, erken saatlerine kadar çalışacağız. E, şimdi siz burada belirleme yapmışsınız, yani turlar bitinceye kadar çalışacaksınız, saat 23.00’e kadar değil. Mecbursunuz bu Danışma Kurulu kararını değiştirmeye. Yarın Hükûmet bir başka teklif getirdi, yine değiştirmek mecburiyetinde kalacaksınız.

Şimdi, ben buradan size söylüyorum, Sayın Elitaş, size söylüyorum: Eğer bu Danışma Kurulunun arkasında duracaksan, bunu değiştirmeyeceksen, “Vazgeçtim, caydım.” demeyeceksen biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak “evet” diyelim buna. Var mısınız böyle bir şeye? (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Varız, varız efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sakın haftaya başka bir önerge getirme Sayın Elitaş!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, milletin aklıyla alay etmeyin. Burnunuzun ucunu görmüyorsunuz. Ben Sayın Mahir Ünal’ı, yani bu Arkadaşımızı ilzam edecek laf söylemem, Sayın Elitaş’a -dostum, arkadaşım- ona söylüyorum. Bu yanlışın yapılmasına nasıl göz yumabiliyorsunuz, böyle bir şey olur mu? Bu milletin, bu Meclisin, sizin kendi grubunuzun ortaya koyduğu desteğe, iradeye nasıl… Bana göre bu saygısızlık. Siz grup yönetimi olarak, Meclisin gündemini belirleyen irade olarak doğruyu yapmak mecburiyetinde değil misiniz? Temin edilen uzlaşmayı korumak gibi bir mecburiyetiniz yok mu?

Değerli milletvekilleri, suçlama anlamında söylemiyorum ama sorumluluğunuzu size hatırlatıyorum. Eğer Meclisi yok saymak gibi bir kararınız varsa, Meclisin çalışmasına ihtiyacınız yoksa… Ki bir tartışmayla başladık, “Sayın Başbakan buraya gelmiyor, Meclisi yok mu sayıyor?” diye çok talihsiz, bana göre çok üzüntülü bir tartışmayla başladık. İncir çekirdeğini doldurmaz bir aydır tartıştığımız konular.

Bakın, toplumun hemen her kesiminin sorunu var. Zeytin hasadı başladı -Akdeniz milletvekillerine, Ege milletvekillerine söylüyorum- zeytin üreticileri tir tir titriyor. Kaça satacak? 500 liraya, 50 kuruşa satıyor yeşil zeytini bugün. Değerli arkadaşlar, bizden çözüm bekliyorlar. Ee, süt üreticileri de öyle. Toplumun tüm kesimleri gözünü dikmiş bizi izliyor ve buradan çözüm bekliyor, emekliler bekliyor, çalışanlar bekliyor…

Şimdi Millî Eğitim Bakanı burada, söz verse söyleyecektim, altmıştan fazla öğretmenimizi kaybettik. Yani bu öğretmenlerle ilgili Millî Eğitim Bakanının program dâhilinde bir tören yapması gerekmiyor muydu? Toplum burayı bekliyor ama, gerçekten, burada birbirimizle akıl yarışı, kavga yapmakla meşgulüz.

Şimdi bir sonuç olarak söylüyorum: Bir uzlaşmamız vardı, araya bu grup önerileri… Grup önerilerinin amacı şudur arkadaşlar: Uluslararası sözleşmenin toplumsal karşılığı yoktur yani hiçbirinizin seçmenini ilgilendirmiyor uluslararası sözleşmelerin kanunlaştırılması. Biz de diyoruz ki muhalefet milletvekilleri olarak: Gelin, şu hayvancılığın sorunlarını konuşalım çünkü hayvan üreticileri zordadır. Grup önerilerinin anlamı bu. Bu sizin de meseleniz, yalnız bizim değil, siz de gelip konuşuyorsunuz.

Şimdi, bir sonuç olarak söylüyorum: Bu uzlaşmayı koruyamadığınız için kendinizi kârda mı zannediyorsunuz? Bakın, burada kırk beş tane uluslararası sözleşme var. Ben iki gündür teklif ediyorum, gelin, bu uluslararası sözleşmelerde üzerinde konuşmayacaklarımızdan bir paket yapalım, bir uzlaşmanın örneği olarak birlikte burada -geçmişte yaşadığımız gibi- bir günde yirmi otuz tanesini çıkaralım diye Sayın Mahir Ünal’a, Sayın Meclis Başkanına ifade ettim. Gelin bunu yapalım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Reddettiler ama…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Reddettiler, değerli arkadaşlar.

Şimdi, bir sonuç bekliyor sizleri. Bakın şunu görüyorsunuz, kıpkırmızı. Bu ne? Bu uluslararası sözleşmelerin hepsinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak hem grup adına hem maddelerde milletvekilleri olarak konuşacağız. Burada günde bir tane uluslararası sözleşme çıkaramaz duruma düşeceksiniz. Bu, doğru mu oldu şimdi? Değerli arkadaşlar, yani uzlaşarak, birlikte… Gündemi değiştiriyorsunuz, niye bize sormuyorsunuz? Gelin beraber değiştirelim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gündemi değiştirmiyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu, yanlış; kötü yönetiyorsunuz Sayın Elitaş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Şandır, gündemi değiştirmiyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) -  Bu Meclisi kötü yönetiyorsunuz, kendi Grubunuza haksızlık yapıyorsunuz. Sizi millete ve Grubunuza şikâyet ediyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Grup önerisini oylarınıza sunuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır, öncelikle yerine getireceğim: Sayın Vural, Sayın Uzunırmak, Sayın Şandır, Sayın Öztürk, Sayın Işık, Sayın Varlı, Sayın Korkmaz, Sayın Ayhan, Sayın Çirkin, Sayın Oğan, Sayın Öz, Sayın Yılmaz, Sayın Erdem, Sayın Bulut, Sayın Torlak, Sayın Yılmaz, Sayın Türkoğlu, Sayın Dedeoğlu, Sayın Aydın, Sayın Doğru.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - AK PARTİ grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.49

 

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu),Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/467) (S. Sayısı: 40) (x)

BAŞKAN - 1’inci sırada yer alan Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Komisyon burada, Hükûmet yok.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Burada efendim, geliyor.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Burada efendim, Hükûmet burada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, lütfen… Yani, Sayın Başkanım, böyle bir şey olur mu ya! Komisyon burada, siz Hükûmeti arıyorsunuz ya. Burada mı değil mi bir bakın lütfen yani.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hayır, burada zaten, burada, burada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, kulis bakanı mı? Sayın Başkan, yani…

BAŞKAN - Genel Kurula bakmak zorundayım. Hem Komisyon Başkanını hem de Hükûmeti aramak durumundayım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sormuyorsunuz bile.

BAŞKAN - Biraz önce Sayın Bakan burada oturuyordu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bakmıyorsunuz, sormadınız bile. Deseniz ki…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sordu.

BAŞKAN – E tamam sormadım, bakıyorum Sayın Bakana.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gördükten sonra sorulmaz, sorduktan sonra görülür Sayın Başkan yani…

BAŞKAN – Yani, anında mı yapmam lazım bunu Sayın Vural?

                         

(x) 40 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Hükûmet nerede?” sorusu…

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 40 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Oktay Bey bir gözlük al sen kendine, yararlı olacaktır.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Size de tarak vermek lazım!

OKTAY VURAL (İzmir) – İsterseniz size de başka bir şey verelim ha, ister misin?

BAŞKAN – Lütfen Sayın Bakan… Lütfen Sayın Bakan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Tam bir intihalcisin sen be! Senden Bakan filan olmaz be! Oraya oturamadın bir be! Oturan adam ol be!(AK PARTİ sıralarından “Ayıp! Ayıp!” sesleri, gürültüler)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Önce herkes kendine gelsin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Daha söz almasını bile bilmiyorsun! Korsan bakansın sen!

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen… Lütfen Sayın Vural…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, böyle bir şeye ilk kez şahit oluyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olur mu ya!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bir bakan nasıl böyle muhabbet eder!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kim oluyorsun ya!

BAŞKAN – Sayın Vural…

Sayın milletvekilleri…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu nasıl bir şeydir böyle?

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kim oluyorsun!

BAŞKAN – Lütfen Sayın Vural…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, şu tarz konuşmayı…

BAŞKAN – Sayın Ayhan, buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Önce burada oturmasını öğren, Meclise hakaret ediyor.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen ediyorsun! Sayın Başkan… Sayın Başkan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Ben Meclise değil sana bir şey söylüyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Böyle bir şey var mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Böyle bir şeye öyle bir şey!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, bir bakana böyle müdahale edilmemeli. Lütfen ikaz eder misiniz kendisini. Bir bakanla konuşuyorlar, bunu hatırlasınlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bakan olsa ne yazar be! Bakanla konuşuyormuş… Konuşamaz mı yani!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Gözüne gözlük ne demek!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Dikkat edin sözlerinize. Burada dikkat edeceksin sözlerinize.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hiç dikkat etmem. Ben millet adına konuşuyorum. Sen memuruysan memurusun, ben memuru değilim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Siz kendinizi ne zannediyorsunuz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Öyle bir laf olabilir mi ya!

BAŞKAN - Sayın Korkmaz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne kadar nezaketsiz birisisiniz ya!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sizin yaptığınız hangi nezakete sığıyor? Nezaketi sizden öğrenecek değilim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ben Sayın Başkana söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen…

Hatibe söz vereceğim Sayın Vural.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Ben buradayken yok diyorsan böyle bir şey olur mu?! Böyle bir densizlik olur mu?!

BAŞKAN – Sayın Bakan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkana söylüyorum.

BAŞKAN - Lütfen…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – “Senden bakan olur mu!”, ”Ne biçim bakan” diyor. Ayıp ya, ayıp!

OKTAY VURAL (İzmir) – Tasarı görüşülürken burada olmanız gerekir. Yoksa ne yapacağız? Sizi mi arayacağız? Kayıp ilanı mı vereceğiz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.05

 

 

 

 

 

 

 

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

40 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 40 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 

Tasarı 27/4/2011 tarihinde Başbakanlık tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderiliyor. Hangi tasarı? Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı. Gereğini de arz ediyor yüce Meclise Sayın Başbakan. Gerekçesi ne bu olayın? Dünya Bankası Grubu içerisinde yer alan Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu. Adı ne? MIGA. Ne yapıyormuş bu kuruluş? Yatırımcıların politik risklerine karşı garanti sağlamak suretiyle gelişmekte olan ülke ekonomilerinin özel yatırımları çekmesine destek sağlamayı ve bu ülkelerde gerçekleştirilecek doğrudan yabancı yatırımların artırılmasını amaçlıyormuş. Payımız yok denecek kadar az, hissemiz 8,8 milyon ABD Doları, toplam hisse sayımız 814, oy gücümüz binde 48.

Bu kuruluş, 1991 yılından bu yana ülkemizdeki yabancı sermaye yatırımlarına garanti sağlıyormuş. 30 Kasım 2010 tarihi itibarıyla ülkemizde yapılan yabancı sermaye yatırımlarına MIGA tarafından sağlanan garantilerin toplam tutarı 1,2 milyar dolar. Yabancıların buradaki yatırımlarına garanti veriyor dikkatinizi çekerim. Öte yandan, 30 Kasım 2010 tarihi itibarıyla, Türk yatırımcıların diğer ülkelerde gerçekleştirdiği yatırımlarına aynı kuruluş tarafından sadece 177,5 milyon ABD Dolarlık garanti sağlanıyor. Bizim dışarıda yaptığımız yatırımlara sağladığı garanti, ifade ettiğimiz gibi, çok küçük.

Sözleşmenin yapısı kalkınma hedefine engel teşkil ediyormuş. Bu nedenle değiştirilmesi gündeme gelmiş, 2009 yılı içinde gündeme gelmiş. Söz konusu değişiklikler ile MIGA'nın sunduğu garantilerin kapsamının ve çeşitliliğinin genişletilmesi, gelişmekte olan ülkelerde garanti sağlanabilecek projelerin artırılması, politik risk garantisi alanındaki piyasa uygulamalarına uyumlu hâle getirilmesi ve MIGA'nın misyonunu gerçekleştirme kapasitesinin artırılması amaçlanıyormuş. Bu kapsamda oluşturulan değişiklik önerilerinin üye ülkelerce onaylanmasına ilişkin oy pusulası 30 Temmuz 2010 tarihinde görüş bildirmek üzere üye ülke guvernörlerine iletilmiş, ülkemiz tarafından 14 Temmuz 2010 tarihinde onaylanmış. Bu itibarla, değişiklik önerileri üye ülkelerce uygun bulunarak 14 Kasım 2010 tarihinde MIGA nezdinde yürürlüğe girmiş, zaten iş bitmiş.

Peki, tasarının amacı neymiş? Ülkemizde yapılacak yatırımlar için MIGA tarafından sağlanabilecek garantilerde kapsam genişlemesi ve garanti aracı çeşitlenmesi sonucunda artış olması, dolayısıyla doğrudan yabancı yatırım çekme imkânının artmasının beklenmesiymiş.

Şimdi, Dışişleri Komisyonu raporuna baktım. Tali komisyonlar: Plan ve Bütçe Komisyonu; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu. Teşbihte hata olmaz, koca koca komisyonlar. Ben birinin geçen dönem mensubuydum, üyesiydim, bir diğerinin de şimdi. Ben sıra sayısını aldığımda, bu görüşmeye benim katılacağım, benim konuşacağım anlaşıldığında ben aradım Komisyon Başkanımı: “Böyle bir şey size intikal etti mi?” Madem bu kadar önemli… Bana dedi ki Komisyon Başkanımız: “Yok böyle bir şey.” Şimdi, tali komisyonlara gönderilme amacı görüşülmemesi mi? En azından, burada, Sayın Komisyon Başkanının, Dışişleri Komisyonu Başkanının iki satır “Bu komisyonlar buna ilgi göstermedi.” diye bir şey yazması lazım, bilmemiz lazım. Emin olun, bu dış yatırımlar konusunda, Plan ve Bütçenin gerek iktidara gerek muhalefete mensup üyeleri çok hassas davranırlar, ilgilenirler, görüş beyan ederler. Ama siz bir işi yasak savma kabilinden yaparsanız, bu, bu hâle geliyor maalesef.

Şimdi bu ekonomik bir olay, yatırım demek sanayi demek. İktidar sanayiden vazgeçti zaten, strateji falan da hikâye, iş olsun kabilinden bir şeyler yapılıyor. Emeğe de yazık. İmalat sanayinin AKP döneminde yurt içi hasıla içindeki payı 22’lerden nereye doğru geldi? 15’lere doğru geldi. Şimdi, bu konuya önem vermek istediğimi belirtmek için bunu söylüyorum, emeğe de yazık.

Dışişleri Komisyonu raporunda tasarının gerekçesine atıf yorumlar yapılıyor. İkincisi de Komisyonda müzakerelerde MIGA misyonu gerçekleştirme kapasitesinin güçlendirilmesi… Bize ne bundan? Bize ne yararı var? Rakamsal boyutu nerede? Türkiye’ye ne kadar yatırım gelecek? Türkiye’de ne kadar risk var da yabancıların riskini burada garanti edecekler? Türkiye'nin iyi göründüğü için değil bu. Bakın, yabancının buradaki problemleri için 1,2 milyar dolar ne yapıyorsa buna garanti veriyor, sigortalıyor. Sizin dışarıdaki yatırımlarınız için 177 milyon dolar… Bunun bir ülkeye getirisi var mı, yok mu?

Özellikle ifade ettim, diğer komisyonların, tali komisyonların görüşleri var mı? Ne düşünüyorlar, ne ediyorlar diye özellikle sordum. Getiriyorsunuz, imzalanmış. Yapılsın, ne olursa olsun! İyi mi, kötü mü?

Şimdi, garantilerden yararlanma bakımından, yatırımcıların, üye ülke başvurusuna gerek kalmadan doğrudan başvuru yapabilmesi, bürokratik engellerin azaltılması ve sadece ilk yatırım, uluslararası yatırımcıların bir ülkede şirket satın alması, büyümesi veya modernizasyonu gibi durumlarda MIGA garantisinden faydalanılabilmesine imkân sağlayacak değişikliklerin onaylanması bununla uygun bulunuyor.

Bunlar çok büyük sözler. Değerlendirmelerde hesap yok, biraz önce söyledim. Madde gerekçeleri -siz sağ olun- zaten yok. Değişikliklerin mukayesesi yok. “Böyle değiştirilmiştir.” Kim ne biliyor, hangi komisyonda, kim ne imza attı, neyin farkında, bu belli değil.

Şimdi, yarın bu konularda çalışma yapanlar, üniversitelerde bunu yazanlar, yarın çıkacak Komisyonlarda, çıkacak kanunlarda çalışma yapanlar, değişikliklere ilgi duyanlar bizim buradaki konuşmalarımıza atıf yapacaklar. Bu atıf yapma hadisesinde ne söyleyecekler? Önümüze doğru dürüst bir şey gelse bunu yapmış oluruz ama gelen de bir şey yok.

Şimdi, aslında bunları buraya getirmeyip yeni bir düzenleme yapılsaydı da bunları, diğerlerinde yaptığınız gibi, son dakika hesabı kanun hükmünde kararnameyle hepsini geçiriverseydiniz. Madem işin ciddiyeti yoktu, madem iş gelişigüzel devam ediyordu. Nitekim kanun hükmünde...

O yetki kanunuyla, kanun hükmünde kararnamelerle yaptığınız işler sistemi allak bullak etmiştir. Yeniden onun raya sokulması, düzenlenmesi için en az bir on sene ihtiyaç var. Adamına göre, şahsına göre, oradaki memuruna göre mevzuat düzenliyorsunuz. Dünyanın neresinde görülmüş bu?

Şimdi, bakın, MIGA’nın 2012-2014 mali yıl stratejisinden falan hiç kimse bahsetmiyor. Böyle stratejiler var. Bakın, orada öncelik özellikle krizin ilk darbesini yemiş Avrupa ve Orta Asya bölgesi finans sektörüne destek sağlamak olmuş, öyle yatırımlar falan değil.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gelin şu meseleyi bir inceleyelim. Bilindiği üzere, yabancı yatırımların hem hukuki hem ekonomik hem de siyasi boyutları bulunur. Özellikle yabancı yatırımlarda risk faktörünün fazla olması, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik ve siyasi istikrarın bulunmaması sebebiyle bu ülkelerde yatırım yapacak olan yabancı yatırımcı ve yabancı yatırımlara ilişkin birtakım hukuki ve siyasi korumalar ve garantiler getirilmek istenmiştir. Nitekim, yabancı yatırımlar alanında bir uluslararası kod oluşturmak için birçok girişimde bulunulmuştur. Hukuk literatüründe yabancı yatırımların ve yabancı yatırımların tabi olacakları hukuki düzenlemeler açısından üçlü bir ayrıma gidilmektedir. Yabancı yatırımcıların ve/veya yabancı yatırımın tabi olacağı hukuki düzenlemeler, yatırım yapılan ülkenin millî mevzuatı, yatırımcıyla yatırım yapılan ülke arasında imzalanan yatırım mukavelesi ve uluslararası anlaşmalar olarak da sınıflandırılmaktadır.

Uluslararası anlaşmalar açısından da ikili bir ayrıma gidilmektedir. Bu uluslararası anlaşmalar ve çok taraflı uluslararası anlaşmalar ve iki taraflı uluslararası anlaşmalar olarak sınıflandırılıyor.

Yatırımların karşılıklı korunması ve teşvikine ilişkin iki taraflı anlaşmalar ağının dışında bugün Türkiye'nin de taraf olduğu yatırımların uluslararası hukuk alanında belirli boyutlarıyla da olsa korunmasını sağlamaya çalışan iki uluslararası sözleşme vardır. Bunlardan birisi ICSID Sözleşmesi diye bilinen devletler, diğer devletlerin yatırımcıları arasındaki yatırım uyuşmazlıklarına ilişkin Washington Sözleşmesi’dir. İkincisi ise, yatırımları ticari olmayan risklere karşı korumak amacıyla yapılmış olan ve görüşmekte olduğumuz MIGA kısaltmasıyla anılan Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesi’dir. Bu sözleşmeler Dünya Bankası nezdinde gerçekleştirilen çalışmaların sonucunda ortaya çıkmıştır. Türkiye tarafından onaylanarak Türk iç hukukuna intikal ettirilmiştir. Yani, her iki sözleşme de Türk hukukunun bir parçası hâline gelmiştir. Yabancı yatırımların korunması açısından çok taraflı olarak nitelendirilebilecek kayda değer ilk gelişmelerden birisi de OECD bünyesinde gerçekleşmiş ve çok taraflı bir yatırım anlaşması olarak MAI üzerinde müzakerelere başlanmış ve ancak bu çalışma daha sonra tüm dünya kamuoyunda yer alan tepkilerin de etkisiyle başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

MIGA ve ICSID daha önce de belirttiğim üzere yabancı yatırımların korunmasına ilişkin olarak gerçekleştirilen çok taraflı uluslararası düzenlemelerin başında gelmektedir. Çok Taraflı Yatırım Garanti Kurumu MIGA, Dünya Bankası grubunun bir üyesi. Amacı yatırımlara ve kredi verenlere siyasi -dikkatinizi çekiyorum- risk sigortası sağlayarak ve gelişmekte olan ekonomilerin özel yatırımları çekmesine yardımcı olarak doğrudan yabancı yatırımları teşvik etmektir.

Diğer bir ifadeyle bir çok taraflı yatırım garanti kuruluşu olan MIGA, Dünya Bankası grubu içerisinde yapılandırılan bir kuruluş olarak karşımıza çıkmakta ve yatırımlara kamulaştırma, döviz transferinin kısıtlanması, savaş veya ayaklanma benzeri siyasi riskleri de kapsayan bir koruma sunmaktadır.

Şimdi, Hükûmet bunu getirdi. Libya olayı meydanda. Bizim orada birçok yatırımımız var. Şimdi, bu yatırımların karşılığında bizim oradaki iş adamlarımızın yatırımlarından MIGA’ya hiç tabi olan var mı? Ne kadardı? Bunları biliyor muyuz? Bunlar bize söyleniyor mu? Komisyonda ifade ettiniz. Hiç buralara yazıldı mı, çizildi mi? Bundan Meclisin haberi yok. Komisyon Başkanı önünde istediği kadar evrak çevirsin. Sizlerin haberi olmadıktan sonra, biz söylemedikten sonra, size ifade edilmedikten sonra kimsenin haberi yok, geçip gidecek.

Şimdi, MIGA kural olarak bir üye devlet yatırımcısının gelişmekte olan ülke statüsündeki bir diğer ülkedeki yatırımlarına yönelik siyasal sigorta garantisi sağlamaktadır. Diğer bir ifadeyle MIGA siyasi riskleri garanti etmek suretiyle bir tür sigorta kuruluşu şeklinde bir işlev göstermektedir. MIGA’nın özel sigorta şirketlerinin yanı sıra neden ortaya çıktığı sorusunun cevabı, burada üstlenilen riskin bir ticari riskten öte bir siyasi risk olduğu ve özel sigorta şirketlerinin böyle bir riski sigortalamaktan kaçınmaları ve/veya çok yüksek prim talep etmeleridir.

Şimdi, Eximbankçılar yalvarıyor. Ne sağladınız onlara risk primi olarak? Bakanım, konuşun, anlatın burada. MIGA’ya uygun yatırım projelerinin sigortalanması için ortak sigorta ve reasürans düzenlemeleri yoluyla, kamu ve özel siyasi risk sigortacılarıyla aktif iş birliği yapmaktadır. Bu iş birliği çabaları, gelişmekte olan ülkelerde işlerini genişletmek isteyen başvuru sahipleri için mevcut sigorta kapasitesini önemli ölçüde artırmaktadır. MIGA on beş yıla kadar -bildiğim kadarıyla- sigorta garantisi sağlıyor. Garanti sahibi MIGA’ya karşı akdi yükümlülüklerinde temerrüde düşmedikçe MIGA garantiyi feshedemiyor ama garanti sahibi sözleşmenin üçüncü yıl dönümünden sonra sigortayı azaltabiliyor veya artırabiliyor.

Biraz önce de ifade ettim, bu kuruluşun 2012-2014 mali yıl stratejilerinden ve benzeri şeylerden hiç yüce Meclis bilgilendirilmiyor. Hadi burada ifade edilmiyor da şu sıra sayısının bir tarafına bir ilave edilse, görüşülse ne olur, ne konulur, biraz yazılsa çizilse, bütün kamuoyu bununla aydınlansa.

Şimdi âlâyvâlâyla bir şeyler söylüyoruz, ama netice olarak biz bundan ne elde edeceğiz? Bunu imzaladık, bu sizden önce imzalanmış, değişiklikleri getiriyoruz, değişiklikleri burada görüşüyoruz. Zaten kabul edilmiş, yürürlükte. Şimdi, bunu memleketin en acil meselesiymiş gibi burada getirip tartışıyorsunuz ama bir de ilave olarak ne yapıyorsunuz? Bilgi vermiyorsunuz yüce Meclise. Bilgi vermiyorsunuz. Bunların iktidar tarafından falan ciddi şekilde incelendiği kanaatinde de değilim. Bürokrasi gereğini yapıyor, önünüze getiriyor, imzalamak zorunda kalıyorsunuz.

Burada ifade etmek istediğim bir şey var: Şimdi, bu tür işlere niye girer Türkiye? Türkiye'nin yabancı kaynağa ihtiyacı var. Bunu bugünkü olarak değerlendiririz, dünkü olarak değerlendiririz, tasarrufların yetersizliğiyle değerlendiririz. Buradaki temel problem bu. Bu hadise, bu yapacağımız değişiklik buna cevaz veriyor mu, buna katkı sağlıyor mu, buna yardımcı oluyor mu? Bir buna bakmamız lazım. Yaptığımız işin memlekete katkısının ne olduğunu kamuoyuna, yüce Meclise arz etmemiz lazım. Bunlar gelebiliyor, bunları konuşabiliyorsunuz ama bunları kamuoyuyla ne yapmamız lazım, tartışmamız lazım.

Şimdi, Yüce Meclis burada, bu işle ilgili mesai sarf ediyor, komisyonlar aynı şekilde, tali komisyonları attınız, onlarla ilgisi kalmamış zaten de ama bu çekilen emeğin, şurada yapılanın bir karşılığı, bir getirisi, memlekete bir faydası var mı yok mu? Gerçekten buna bakmak lazım. Biz haddizatında, bu işlere AKP’nin önem vermediğini biliyoruz. Kanun tasarısı geliyor, kanun tasarısının üzerindeki “Tasarı” kelimesi daksilleniyor, el yazısıyla “Teklif” yazılıyor. İşe bu kadar ciddi bakılabiliyor ancak. Biz bunu biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - Ama gerçekten bu işleri düzgün bir şekilde inceleyip memleket açısından değerlendirmemiz lazım.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Yüce heyete saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 40 sıra sayılı Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerinde söz aldım. Barış ve Demokrasi Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, epey sözleşme var. “Teknik” deniliyor. “Matbu” deniliyor. “Bunları zaten bürokratlar yapıyor.” deniliyor ve bu şekilde de konuşmayalım üstünde ve tartışmayalım Mecliste. Ee bunlar, teknik işler zaten. Elimizi kaldıralım, indirelim; tulumba gibi hareketler yapalım. Bitsin; işte, Meclis kanun yaptı, sözleşme yaptı olsun.

Böyle bir anlayışla bakıldığı zaman, böyle bir anlayış tarzıyla yasama Meclisini çalıştırmaya kalktığınız zaman; işte o zaman, Türkiye’nin üzerinde dönen dolapları, Türkiye’nin içine çekildiği girdapları, ekonomik alanda sermaye hareketliliğini, Orta Doğu’da yeniden, dünyanın nasıl yeni düzeninin şekillendirildiğini, Orta Doğu’daki çatışma süreçlerini, onun Türkiye’ye yansımasını, ulusal alanda özgürlüklerin, demokratik hak ve özgürlüklerin, taleplerin nasıl baskıyla, gazla, tomalarla, panzerlerle bastırıldığını da anlamanız mümkün değil.

Şimdi, bu sözleşmeye bakıyorsunuz, Dünya Bankası grubu içerisinde Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu, MIGA kısa adı. 1988 12 Nisan’da kurulmuş. Türkiye ne yapmış? Hemen 27 Nisan’da, hemen 12 Nisan-27 Nisan; on beş gün sonra bunu onaylamış.

Peki, MIGA’ya üye olmuş Türkiye. 88 ve şimdi 2011 yılındayız. Türkiye’deki bunun potansiyeli ne? Potansiyeli ne bu MIGA’nın? Ne yapmışız bunca sene? Bunun bir muhasebesini insan yapar herhâlde. Oy gücümüz yüzde 0,48 olan bir kuruluştan bahsediyorum. Oy gücümüz, bakın, yüzde 0,48 yani binde 48 oranında olan bir kuruluştan bahsediyorum. Hangi kuruluş bu? Böylesi, MIGA. Ee, Türkiye ne? Dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi. Sayın Başbakan Paris’te yarın G-20 zirvesine katılacak. Dünyanın bu krizde en iyi direnen kalesi, finans sektörü ayakta, likidite akıyor, sıcak para akıyor Türkiye’ye, borsalar şaha kalkmış ve mükemmel refah düzeyi, yoksulluk sınırının altında kimse yok, açlık sınırının altında kimse yok, müreffeh bir Türkiye’de kişi başına düşen millî gelir de -döviz kurlarını bir kenara bırakın- 12 bin doları aşmış, bütçe görüşmeleri başlamış. Arkadaşlar, halkı, 74 milyonu kandırma hakkımız var mı? Bir kere bu, şu “MIGA” denen şey şuradan vuruyor. Şu ayıp yetmez mi bize? “Gelişmekte olan ülkelerde garanti sağlayabilecek projelerin artırılması.” Bu ayıp, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisine yakışıyor mu? Yakışıyor mu şimdi Türkiye’ye bu?

Yani Dışişleri bürokratlarımıza yasa yapmayı, Meclis adına hareket etmeyi teslim edeceksek, o zaman gelip burada oturmaya gerek yok. Saat 23.00’e kadar da böyle gündemi uzatmanın, boşuna oturmanın da bir anlamı yok; onlar kısaltırlar. Hepsini bir torba kanun yaparsınız, sırtlarsınız çuval gibi sırtınıza, getirirsiniz, bir defa da hepsini çıkarırsınız.

Şimdi bu sözleşmenin, çeşitlendiriliyor, renklendiriliyor, zenginleştiriliyor ve yine yeniden değişikliklerini onaylıyoruz yani. Nerede görüşülmüş bu? Plan Bütçe Komisyonunda. Ee, kardeşim ben oradayım. Ben dört sene bu Plan ve Bütçe Komisyonunda görev yaptım. Tali komisyon olarak gelmedi bu, gelmedi, görüşülmedi, konuşulmadı. Komisyonda görüşülmeyen, konuşulmayan şeye bir de burada bunu yazmak, Dışişleri Komisyonu Raporu’na bunu yazmak ahlaki midir? Yani etik olarak sorgulanması gereken, yasal olarak, hukuki olarak sorgulanması gereken bir durum değil midir? Görüşülmeyen tali komisyonda görüşülmüş, Enerji Bakanlığının, Enerji, Tabii Kaynaklar Teknoloji Komisyonunda görüşülmüş... Nerede görüşülmüş? Yok. Hadi görüşüldüyse bunun raporu nerede? Komisyon, Dışişleri Komisyonu Raporu var.

Arkadaşlar, komisyonları yazarsınız, tali komisyon diye “görüşüldü” derisiniz, sonra atlarsınız, sonra da buraya getirirsiniz, burada da “Üstünde konuşmayalım valla, öyle geçsin işte, teknik şeyler bunlar...” Bu teknik şeyler var ya ülkelerin özgürlüklerini elinden alır. Bu teknik şeyler var ya ülkelerin bağımsızlığını elinden alır. Bu teknik sözleşmeler var ya ülkelerde eşitlik, adalet, özgürlük diye bir şey bırakmaz. Bu, ülkelerde güvensizlik yaratır, huzursuzluk yaratır.

Şimdi, burada enerji alanında kimin ne yaptığını biliyoruz. Serbest piyasada, nükleer santrallerde ne pazarlıklar yapıldığını biliyoruz. Termik santrallerde hangi ülkelerin kuyruğa girip ihale peşinde dolaştığını biliyoruz. HES’lerde kimin dolaştığını biliyoruz. 48 bin tane maden ruhsatı dağıtılmış ülkemde. Doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle, Ege’siyle Trakya’sıyla, ülkenin her tarafı… Bu iktidar döneminde 48 bin ruhsat verilmiş ve ruhsat pazarı kurulmuş olan bu ülkede, bir de elin oğlu sermaye şirketleriyle gelecek, biz de garanti vereceğiz, imza atacağız. Ne güzel değil mi, ne güzel? Ne güzel ülke yönetiliyor. Ne kadar güllük gülistanlık, ne kadar huzur, ne kadar refah, ne kadar barış… Şu sözleşmeye biraz dokunun, şöyle tırnak arasında bazı yerlere bir bakın, ne yazıyor? Diyor ki: “TL’nin değer kaybı dahi olsa benim projemin garantisi var.” Buyurun… Siz TL’nin garantisini, ulusal paranın garantisini verebiliyor musunuz? Yunanistan’ın durumunu görüyor musunuz? Papandreu kendini 100 milyon euroluk yardım paketini referanduma götürmek zorunda hissediyorsa ve “Gelin, euroyu Yunanistan’da kullanıp kullanmamayı tartışma konusu yapalım.” diyorsa ve bu, bir günde Türkiye’deki borsayı dahi sallıyorsa, bütün Avrupa borsaları, Amerika, Uzak Doğu borsaları Singapur’dan Sidney’e kadar sallanıyorsa şu küçük, teknik, bürokratların yaptığı sözleşmeleri okumamız gerekiyor arkadaşlar. O kadar da basit değil. Neyin garantisini istiyorlar bizden, söyler misiniz neyin garantisini bizden istiyorlar? Irak’ı işgal ettiler, Irak petrollerine otuz yıllığına el koydular, Birleşmiş Milletlerin kararını çıkardılar. Birleşmiş Milletlerin kararıyla Irak’ı harabeye çevirenler Irak petrolünün yüzde 25’ine garanti fonu diye el koydular, 25’ine garanti fonu olarak el konuldu. Hâlâ orada Birleşmiş Milletler… Bu, orada öyle.

Burada MIGA’ya bakıyoruz. MIGA, sigorta şirketlerini, daha farklı yatırım şirketlerini garanti altına almak istiyor. Peki, şimdi karşılıklı bir değerlendirme yapalım. Arap Baharı yaşanıyor. Tunus’ta Bin Ali’nin imzaladığı MIGA’lar ne olacak? Soruyorum. Kaddafi’nin imzaladığı MIGA’lar ne olacak? Mübarek’in imzaladığı MIGA’lar ne olacak? Soruyorum. Yemen’deki Ali Salih çokça MIGA imzaladı, ne olacak? Ne olacak söyler misiniz? Neyin garantisini arıyorsunuz? Kim kime garanti veriyor? Mesela Türkiye’de enerjinin garantisi var mı?

Arkadaşlar, bazı garantiler ille aramak istiyorsanız, bunu cesurca, samimiyetle burada konuşmamız lazım. Öyle, MIGA’dan, Dünya Bankasından, Avrupa Yatırım Bankasından verilen garantilerden geçmez. Enerji hatlarını, geçiş hatlarını, birçok olayı, Türkiye’deki birçok ekonomik kalkınmayı eğer garantilemek ve çabuk bitirmek istiyorsa, bu Hükûmetin yapacağı en büyük garantili Türkiye Cumhuriyeti devleti için barışı tesis edecek müzakere ve diyalog süreçlerini açmaktır, Oslo görüşmelerini sürdürmektir. Böyle, MIGA’da falan, binde 38 oy hisse sahibi olup orada boy göstermekle olmaz, kendi içindeki sorunları çözmekten garantin geçer. Yoksa, bu ülke, güvenlik mi özgürlük mü olsun denklemin içinde boğulduğu zaman, daima güvenliği, her on yılda bir yaşanan darbelerin arkasından özgürlükleri budayarak bu ülke bu noktaya kadar geldi, şu anda yapılan budur.

Şimdi Türkiye’de yeni bir Anayasa sürecini biz konuşurken, bu tür projeleri, Türkiye’nin Dünya Bankasının kefili olması… Kefillik sözleşmesi gibi bir şey bu, kim kimin adına yapıyor ben soruyorum. İşin yoksa kefil ol demişler. Biliyorsunuz, ben hukukçuyum, icra dosyalarında, şeyde…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İşin yoksa şahit, paran çoksa kefil ol.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Paran çoksa kefil ol. On altıncı büyük ekonomi olunca demek ki kefalet istiyorlar artık değil mi. Para çok herhâlde, para… Para çok da vatandaşta niye yok Sayın Elitaş? Vatandaşın cebinde para yok, emeklinin cebinde para yok, esnafın cebinde para yok, kredi kartları icralarda, iflas edenlerin cebinde para yok, tarımın, çiftçinin, köylünün cebinde para kalmadı. Ege’de üzüm, incir, tütün üreticisinin, Karadeniz’de fındık üreticisinin, Trakya’da tahılın, hepsinin dibe vurduğu, çöktüğü bu ülkede kim kime garanti veriyor. Şimdi, bu garanti sözleşmeleri ışığında isterseniz bunların hiçbirini konuşmadan götürelim istiyorsunuz. Bu gitmiyor. Türkiye, bu teknik sözleşmelerin hepsini eğer tek tek mercek altına almazsa bir büyük fotoğrafı kaçırır, o fotoğraf da şudur: Wall Street’te ne oluyor bakacaksınız. Ne oluyor? Küresel krizin getirdiği, küresel kapitalizmin, finansal sermayenin emekçileri, halkları doğradığı alanlarda orada yanan ateş, 68’lerin ateşi gibi yanan ateş Londra’da, Paris’te, Roma’da, Yunanistan’da, Atina’da, Portekiz’de, Porto’da, Lizbon’da, Madrid’de, her yerde gelişirken bu MIGA güvenceleri, sözleşmeleri kimi koruyacak söyler misiniz, neyi koruyacak? Bir tek şeyi, sermaye şirketleri bunun sayesinde anladılar ki dünyanın düzeni değişiyor, 2008 küresel krizinden sonra artık kendi sermayelerinin garantisi kalmadı, bir yanda Arap baharı, bir yanda Orta Doğu’da halkların eşitlik ve özgürlük mücadelesi, bir yanda bütün dünyada haklı, adaletli bir ekonomik bölüşüm mücadelesi gelişince şimdi hazinemizi tıpkı batık bankalar gibi kefil yapmak istiyorlar bu tür sözleşmelerle.

Şunu bir noktada daha ifade etmekte büyük fayda görüyorum: Bugün önce İnternet’ten baktım, Sayın İçişleri Bakanımız çıkmış diyor ki: “Vallahi Türkiye’de binlerce profesör var, bir tanesi de tutuklanmış canım ne olmuş, o da devlete eğitim verirken halkı savaşa eğitme dersi vermeseydi.” Hadi buyurun! Hadi buyurun Allah’ınızı severseniz! Böyle bir İçişleri Bakanına sahip olduğunuz için vallahi iftihar edebilirsiniz! İftihar edebilirsiniz! Daha savcılıktan yeni çıkmış, daha gözaltı ifadesine avukat ulaşmamış, daha neyle suçlandığı bilinmeyen birisi hakkında çıkıyor İçişleri Bakanı, yargısı süren bir davada, üstelik de AK PARTİ heyetinin, Sayın Kuzu’nun, İyimaya’nın, Adalet Bakanının, Beşir Atalay’ın görüştüğü bizim anayasa komisyonu üyemize bu şekilde yakışıksız konuşuyor; böyle vicdansızca, adaletsizce, yargıya müdahale ediyor. Ya susturun, susturun! Konuşmasın bu adam, konuşmasın! Birisi diyor “gözlük”, birisi de böyle konuşuyor, “ceset parçası” diyor, bilmem ne diyor. Arkadaşlar, böyle ortamlarda, güvenlik riskinin olduğu ülkelerde adaletin DNA’sıyla oynarsanız, yargının DNA’sıyla oynarsanız, aydınlarını, profesörlerini, sanatçılarını, siyasetçilerini ve seçilmişlerini bu ülkede kelepçelerseniz, demokrasiyi öyle çok fazla konuşmanıza, yeni anayasa yapmanıza gerek yok.

BURHAN KUZU (İstanbul) – Beraber yapacağız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Vallahi billahi sizin çıkaracağınız anayasa bu kafayla Hammurabi’nin de, Şuppiluliuma’nın da kanunlarından geri olur. Hepsinden geri olur. Niye? Çünkü insan unsuru yok, çünkü eşitlik yok, çünkü özgürlük yok, çünkü adalet yok, çünkü ana dile tahammülü yok, çünkü farklı kültürlere tahammül yok, farklı kimliklere tahammül yok, eşit vatandaşlığa tahammül yok, düşünene tahammül yok, insan olana tahammül yok, muhalif olana tahammül yok.

Şimdi, bu sözleşmelerle bu Hükûmet gidip benim vatandaşımın üç kuruş vergisini de kefil olarak sermayeye çekecek. Bunu yapacağınıza, gelin, Türkiye'nin gündemine dönelim.

Bu gündem sizi perişan eder, bu kelepçeler sizin perişan eder. Kenan Evren iflah olmadı, darbecilerin hiçbiri iflah olmadı, düşünenleri içeri tıkanların hiçbiri iflah olmadı, Kürt sorununu çözemeyenlerin hiçbiri iflah olmadı. Geçmişinizdeki hükûmetlere bakın, geçmişinizdeki liderlere bakın, her birisi çözümsüzlüğün mimarı olarak tarih sahnesinden silindiler ve şu an gelinen nokta da bu.

Öyle “Binlerce kişiyi aldık, kelepçeledik, içeri attık.” deyip, bu halkın susacağını, kuzu olacağını sanıyorsanız, “Bu yanlışlarla bir taraftan sermayeyi kotarırım, bir taraftan özgürlükleri baskı altına alırım, bir taraftan muhalefeti sustururum, istediğimi yaparım, çaldığım çaldık, öttürdüğüm düdük.” diye giderseniz tehlikeli bir yere gidersiniz, çok tehlikeli bir yere gidersiniz. Kendinize zarar vermeniz olabilir ama bu ülkeye, 74 milyona, vatana zarar vermeye başladığınız anda, siyaseten ve iktidar olarak demokraside geriye düştüğünüz anda, darbecilerin yanına düştüğünüz anda, 12 Eylülün yapmadığı zulmü yaptığınız anda, 12 Eylül sıkıyönetim mahkemelerinin, DGM’lerin yapmadığını yapan özel güvenlik mahkemelerini kurduğunuz anda, 8 tana milletvekili tutuklu olan bir Mecliste bunları sürdürdüğünüz anda siz Anayasa değil cacık bile yapamazsınız; cacık bile yapamazsınız, açık söylüyorum.

Bu kafa, bu zihniyetle ancak tarih sizi sorgular, halk sizi sorgular, yargılar. Öyle zannetmeyin, halkın sinerjik gücünün nerede, ne zaman patlak vereceğine… Öyle 12 Eylül yasalarının, barajlarının, seçim sisteminin arkasına gizlenerek gelip yüzde 49’larda oy almak kolaydır. Bir gün özgür olarak bu halk seçime gittiği zaman, özgür adayını seçtiği zaman hepinizin de siyasetinin son bulacağı gündür arkadaşlar.

Bunlar bizim uyarımız. Dostça, kardeşçe birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Şu MIGA’yı, mişayı falan filan bırakın artık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Doğru dürüst şeylerle uğraşın.

Hepinize saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Haydar Öner, Isparta Milletvekili.

Buyurun Sayın Öner. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; otuz sekiz yıl kamu görevinde bulunduktan sonra, hizmeti yeni bir boyuta taşımak amacıyla girdiğim siyaset sürecinde ilk kez sizlere hitap etme onurunu yaşamaktayım. Bu onuru bana yaşatan Ispartalı hemşehrilerime şükranlarımı ve görev yaptığım yerlerde teveccühlerini esirgemeyen kadirşinas yurttaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum.

Sayın Başkanım, buraya gelişimizin temel nedenlerinden birisi sağduyunun sesi olmak, gerçekleri hiç kimseden korkmadan, çekinmeden dile getirmek. Bu amaçla huzurunuzdayım.

Sayın Başkanım, geçtiğimiz gün oturumlar açılırken Değerli Başkan Vekilimiz Güldal Mumcu Hanımefendi’nin sunuşuna hemen peşinden Sayın Adalet Bakanı itiraz etti. “O kürsü tarafsızlık yeridir.” diye. İnternet’e girdim, tarafsızlık yeri uyarısı yapan Sayın Bakan “Ali Dibo” başlığı altında adı ortaya çıkan birisi.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Konuya gel konuya.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Evet, bu kürsüde gerçekleri konuşmak üzere çıktım, farkına var. Farkına varmayanlar farkına varacaklar.

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Isparta kızacak bak, konuya gel konuya.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Konuyla ilgiliyiz.

Çok taraflı sözleşmelerin garantiye alınması bağımsız ve özgür bir ülkenin yapabileceği bir çalışma. Ben de bağımsız ve özgür bir ülkenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuştuğumun farkındayım, lütfen siz de farkına varın.

Ayrıca, dünkü zabıtlar elime biraz önce geçti, dehşete kapıldım. Bir değerli milletvekilimiz saltanatın kalkmasından övgüyle söz ederken bu Meclisi kuranlara dil uzatmış.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Kime dil uzatmış acaba?

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - “Evet, saltanat kalktı ama tek adam rejimi kuruldu, faşizme yol açıldı.” diyor.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Millî şef faşizmine diyorum.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Dinle, dinle!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Başkanım, oraya müdahale edin önce.

BAŞKAN – Aynı şeyler her taraftan yapılıyor. Lütfen, biz burada müdahale ederiz.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Bu Meclis Büyük Atatürk’ün kurduğu bir Meclis. Siz  de orada mısınız, burada mısınız belli olmayan bir arkadaşımızsınız.

BAŞKAN – Sayın Öner, lütfen Genel Kurula hitap edin. Sayın Öner, karşılıklı konuşmayalım.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Benim yerim burası, siz yerinizi belirleyin.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Oku, oku! Karşıdakini oku!

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen oturur musunuz… (CHP sıralarından gürültüler)

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Altındaki imza kimin, oku! Oturduğun yerdeki imza kimin oku!

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Haddini bil! Terbiyesiz!

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Dün Sayın Başbakana paranoya içinde “İcazet alarak konuşuyor.” diyordunuz. Özür dilemek için doksan derece açı teşkil eden resimleriniz gazetelere yansıdı.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Doğru konuş Metiner! Sen “Faşist” diyemezsin o insanlara!

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Oku orayı!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Terbiyesiz!

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Haddini bil! “Terbiyesiz!”  diyorsun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen oturur musunuz…

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Sen Büyük Atatürk’ten niye rahatsız oluyorsun?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Haddini bil! “Faşist” diyemezsin Mustafa Kemal’e. Terbiyesiz!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Millî şefe diyorum…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – İnönü’den niye rahatsız oluyorsun? Ne yapmış Büyük Atatürk? Ne yapmış Büyük Atatürk, dinle!

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Terbiyeni bil! Terbiyeni bil!

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – “Faşist” diyemezsin. Onlar, cepheden cepheye koşmuşlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Sayın Başkanım, sayın milletvekillerimiz…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Saygısız!

BAŞKAN – Sayın Metiner, lütfen…

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) -  …ne yapmış Büyük Atatürk, dile getirelim. Büyük Atatürk Kuvayımilliyecilerle emperyalistleri yurttan kovmuş, özgür ve bağımsız…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Burası sizin ülkeniz değil. (CHP sıralarından gürültüler)

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Özür dileyeceksin sen, özür!

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Özür dileyeceksin!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen oturun.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) -…bir ülkeyi kurarak uluslararası sözleşmelere taraf olmuş bir lider.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyor. Altında Mustafa Kemal Atatürk var. Özür dileyecek!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Özür dileyecek!

BAŞKAN – Hatibin konuşmasını dinleyelim lütfen.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Sayın vekillerim, sayın vekillerim, sayın vekillerim… (CHP sıralarından gürültüler) Böyle sıcak koltuklarda oturup bu ülkeyi kuranlara, bu milleti özgürlük ve bağımsızlığa kavuşturanlara, din ve vicdan özgürlüğüne kavuşturanlara hiç kimse dil uzatamaz, onlara bunu yaptırmayız.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Mustafa Kemal hakkında konuşuyorsun!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Hatibi dinleyemiyoruz.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – İstediğini diyemezsin. Geçmişine saygı duymayanlar geleceklerini inşa edemezler.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yani bir uyarı yapın.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Büyük Atatürk ne yapmış? (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen yerlerinize oturunuz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Bütün Türk büyüklerine hakaret ediyorsun!

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Alparslan’ın…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, hatibi dinleyemiyoruz. Siz de “Ben ne yapayım?”diyorsunuz. Kimi çağıralım peki? Kime söyleyelim?

BAŞKAN – Anladım Sayın Vural.

Hayır kimseyi çağırmayacaksınız. Sayın milletvekilleri yerlerine oturacak. Hepsi bu kadar basit. Ama her konuşmacıya müdahale etmeyecek kimse. Saygı duyacaklar hatibe.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Süre çalışıyor mu efendim?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – O lafı kürsüden geri alacak! Bu kürsüden Atatürk’e faşist diyemez!

BAŞKAN - Lütfen oturur musunuz. El hareketinizi bırakın. Lütfen oturun. (Gürültüler)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Geri alacak!

BAŞKAN – Oturun lütfen…

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Atatürk olmadığını öğreneceksin!

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Sen buradan özür dileyeceksin! Sen buradan özür dileyeceksin! Burası yandaş televizyon ekranı değil.

BAŞKAN – Bir partinin tahakkümüne mi girecek burası!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Millî şef İsmet İnönü’dür, öğreneceksiniz! Bilmiyorsanız öğreneceksiniz!

BAŞKAN - Sayın Metiner! Sayın Metiner!

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Farkına varacaksın bunun. Sana bunu öğreteceğiz.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Atatürk’le bir sorunumuz yok. Demagoji yapmayın.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Bak sen, dinle!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hiçbir lafımı geri almam.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Ne yapmış Büyük Atatürk? Alparslan’ın fethettiği Anadolu’yu düşman çizmesinden temizlemiş. Hem Türk milletine hem İslam âlemine en büyük hizmeti vermiş lider. Sen bugün buradaysan Büyük Atatürk’e borçlusun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Geç onu, geç onu sen…

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Evet…

Büyük Atatürk ne yapmış? Bir yandan Alparslan’ın Türklere kazandırdığı, İslam âlemine kazandırdığı Anadolu’yu düşmandan temizlerken…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Atatürk’ün sırtından inin artık.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – …bir yandan Yüce Peygamberimizin müjdelediği kutlu komutan Fatih’in fethettiği İstanbul’u “Geldikleri gibi giderler.” diye düşmanlardan arındıran lider Atatürk. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Atatürk olmasaydı sen burada olur muydun? Adın Mehmet Metiner olur muydu?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Atatürk’le bir sorunumuz yok!

BAŞKAN – Sayın Metiner…

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Mustafa Kemal olmasaydı ay yıldızlı al bayrağımız şanla, şehit kanından aldığı renkle, hilaliyle ve yıldızıyla göklerde dalgalanabilir miydi?

Atatürk olmasaydı beş vakit kutsal çağrı minarelerden yankılanabilir miydi? Atatürk olmasaydı din ve vicdan özgürlüğünü elde edebilir miydik? (Gürültüler)

Sallama elini hemşehrim, farkına var. Ey yurttaş, farkına var.

BAŞKAN – Sayın Öner, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz, karşılıklı konuşmayın.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Atatürk olmasaydı cuma namazı kılma özgürlüğü bile yoktu.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Burası inkılap tarihi dersinin yeri değil!

BAŞKAN – Gündemle ilgili konuşalım Sayın Öner, lütfen.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Atatürk olmasaydı Büyük Şair Mehmet Akif Ersoy’un büyük şiiri İstiklal Marşı coşkuyla söylenebilir miydi?

BÜLENT TURAN (İstanbul) – İstismar ediyorsunuz! İstismar ediyorsunuz!

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Büyük Atatürk bugün kendisine şükran borçlu olduğumuz kimseler.

Benim iki büyük önderim var: Birisi Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu bir yurttaşı olarak Millî Önderimiz Mustafa Kemal’in söylediği “Hakikati söylemekten korkmayınız.” düsturu…

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, şu arkadaşı bir uyarsanıza Sayın Başkan, şu arkadaş devamlı laf atıyor, tahrik ediyor.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – …bir diğeri elhamdülillah bir Müslüman olarak Yüce Peygamberimizin “Hakikat karşısında susan dilsiz şeytandır.” uyarısı doğrultusunda gerçekleri dile getirmek. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı Ve Dışişleri Komisyonu Raporu hakkında bu gerçekleri söyledikten sonra bazı gerçekleri daha dile getirmeliyiz.

Daha geçtiğimiz hafta Sayın Başbakan Yardımcımız, önceki Meclis Başkanımız Bülent Arınç Beyefendi Makedonya’da “Atatürk büyük bir devrimciydi, öncüydü, liderdi.” dedi. Büyük Atatürk Türk milletine olduğu kadar İslam âlemine de büyük hizmetler veren biridir ve son nefesinde söylediği söz çok manidardır. Bilmiyorsan öğren, müstehzi edalarla hareket etme! Büyük Atatürk son nefesinde, son cümlesinde “Aleykümselam.” demiştir. Ona iftira edenler gıybet içindedirler. Ona iftira edenlerin bir kısmı gulül içindedirler. Ne demek gulül? Gulül ne demek? Ey mütedeyyin ve mümin kardeşlerim, gulül “beytülmale el uzatmak” demek. Peygamber Efendimiz “Haram iki türlüdür.” diyor, “Bir yemek, bir de yenilmesine müsaade etmek.” Deniz Feneri sanıklarını üç yıl hâkim önüne çıkartmadınız. (CHP sıralarından alkışlar) Çıkarttıktan sonra savcıları değiştirttiniz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Konuya gel, konuya!

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Konunun içindeyiz, sen de burada ol.

BAŞKAN – Sayın Öner, lütfen tasarıyla ilgili konuşalım.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Evet efendim.

Sayın Başbakan “Yargıya bir şey diyemeyiz.” diyor. İki buçuk maddelik bir referandum oyunundan sonra bunu söylüyor ama o sürece kadar yargıya demedik bırakmadı. Hâkimlere, savcılara “Çıkarın cüppenizi, çıkın karşıma.” dedi.

Bana da benzeri şeyler yapmıştı, kravatı çıkardım geldim, muhterem Ispartalıların teveccühleriyle huzurlarınızdayım.

Yargıya bir şey diyemeyen Sayın Başbakan, hududa, Habur’a, hâkim, savcıları nasıl gönderdi? “Yargıya bir şey diyemeyiz.” diyen Sayın Başbakan ve “Ali Dibo” adıyla İnternette yer alan Sayın Bakan hududa nasıl hâkim, savcıları gönderdi?

“Pişman değiliz, Öcalan’ın talimatıyla geldik.” diyenleri nasıl salıverdiler? Nasıl otobüslerin üstüne kendi giysileriyle çıkıp şehir şehir dolaştırıldılar? Millet vicdanı galeyana gelince nasıl çark ettiler?

Sayın Bülent Arınç mahkemenin kararında vurgulanan “Üç ay dolmuştur, tutukluluk infaza dönüşemez. Bu, diğer davalara da emsal olmalı” diyen, doğruları, gerçekleri ifade eden bir Başbakan Yardımcımız. Beni dinlemiyorsanız onu dinleyin, vicdanı olanlar gerçekleri kabul ederler ve ona göre davranırlar.

Deliller toplanmadı, o bakımdan…

BAŞKAN – Sayın Öner… Lütfen konuya gelir misiniz Sayın Öner.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Hemen topluyorum efendim.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Söyleyecek lafı yok.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – “Tutukluluğun devamına” diyorlar. “İleri demokrasi” ve “Hukukun üstünlüğü” ilkesinde bu böyle mi?

Bakınız, “Tarih, temel hak ve özgürlükleri genişleten, hesap verebilir yönetimlere sahip olan ve hukukun üstünlüğünü tesis eden devletlerin ve rejimlerin daima güçlendiğini göstermiştir. Demokrasinin en temel ve vazgeçilmez ilkelerinden biri de hiç şüphesiz hukukun üstünlüğüdür. Ancak hukuk siyasi üstünlük mücadelesinin bir aracı da değildir. Hukukun insan hayatını ve onurunu el üstünde tutan bir özelliği olmalıdır. Haksızlık ve adaletsizlik hukuk kılıfına sarılmamalıdır. Hukuk, adalet ilkesini gözetmelidir.” Kim diyor bunu? Sayın Cumhurbaşkanımız söylüyor, bu kürsüden söyledi, unutmuş olanlara hatırlatıyorum. Çünkü biz doğrulara doğru, yanlışlara yanlış demek üzere buradayız. Benim literatürümde “iktidar partisi-muhalefet partisi” yok, yönetim partisi var, denetim partisi var. Yönetimin her dediği doğru değildir, yönetimin her yaptığına da muhalefet etmek doğru değildir. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demek üzere buradayız.

“Yargı mercileri haksızlığa uğradığını düşünenlerin son umut kapısıdır. Hukuka sığınanların umutlarının yıkılması devlete duyulan güveni de sarsar. Yargının adaletli davranmadığı yönünde yaygın bir kanaat oluşursa toplum vicdanında kapanması zor yaralar açılır ve güven duygusu kaybolur. Bu sebeple, yargı mercilerinin de fonksiyonlarını yerine getirirken azami özen göstermesi beklenmektedir. Şahsi duygular ve tercihler, siyasi ve felsefi görüşler yargı kararlarını etkilememeli ve adaletsiz sonuçlara yol açmamalıdır.” Kim diyor bunu? Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül.

Tutukluların tutukluluklarının fiilî cezaya dönüşmesine ve adaletin tecelli etmesinin gecikmesine sebep olan durum yargının etkinliğine gölge düşürmektedir. Hukukun üstünlüğü hâkimleri de bağlar; Cumhurbaşkanını da, Başbakanı da, yurttaşları da. O bakımdan, çifte standart uygulanması, hukuka, adalete olan güveni zedelediği gibi ileri demokrasiyle de bağdaşmaz.

Değerli milletvekillerimiz, Çok Taraflı Yatırım Anlaşmalarının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ayrıntılı çalışmadan biraz yoksun gibi geldi çünkü aleyhimize olan birtakım maddeleri içerdiği değerlendirilebilir ama bu sakıncalar ciddi nitelikli uygulamalarla ortadan kaldırılabilir. Çok taraflı sözleşmeler kimlerle yapılıyor? Dost bildiğimiz ülkelerle, komşularımızla, Birleşmiş Milletlerin ülkeleriyle. “Komşularımızla sıfır sorun politikası” dedik, sorun yumağına dönüştürdük. Dost bildiğimiz ülkeler bize ne ölçüde dostlar bilemiyoruz. Sayın Başbakan göreve gelirken “Kahrolsun Amerika!” diyenlerle beraberdi, sonra her gün duyuluyor, “Başbakan, Bush’la görüştü. Bush’un oğlu Bush’la görüştü. Şimdilerde de Obama’yla görüştü.” Sayın Metiner’in ifadesiyle söyleyelim: İcazet mi alıyor, başka talimat mı veriyor?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Uluslararası ilişkilerde görüşmeden olabilir mi? Böyle bir şey olabilir mi?

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – “BOP” diye bir proje uygulanıyor, kanal projesi. Seçim sürecinde müjdesini verdim. Bu kimin projesi?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ne yapacağız? İçe mi kapanacağız?

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Kanal 25 metre derinlikte olacakmış, 150 metre genişlikte. Niye? Denizaltılar geçebilsin, efendim…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hiçbir güç odağından icazet almayız.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Bırak yağcılığı…

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Biz sadece milletten icazet alırız.

BAŞKAN – Sayın Metiner…

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – …uçak gemileri geçebilsin.

BAŞKAN – Sayın Öner, lütfen konuyla ilgili konuşur musunuz.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Montrö’yle elde ettiğimiz imtiyazlar ne olacak? O bölgedeki arazileri kimler kapattı? Çok taraflı sözleşmeleri özgür ve bağımsız ülkenin insanları imzalayabilir, kimsenin icazetini almadan bunlar imzalanmalı.

Daha son günlerde büyük acılar yaşadık. 5 polisimiz şehit edildi, 24 askerimizin şehadeti hepimizi derinden sarstı. Peşinden, Van depremiyle bütün ülkece derin acılara boğulduk ama yönetimin zafiyetini milletimiz ortadan kaldırdı.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Konuyla ilgili bir cümle istiyoruz.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Doğusu batısı, güneyi kuzeyi, bütün ülkemizin seçkin yurttaşları Vanlı kardeşlerimizin, Ercişli kardeşlerimizin, Erciş’in köylerinde evleri başına yıkılanların imdadına koştu. Orada da bir yönetim beceriksizliği ilk günlerde göze çarptı. Bu “Benden olsun, çamurdan olsun.” zihniyetinin bir sonucu. Deprem vergileri deprem için harcanmıyor, politik yatırım için harcanıyor, göz boyamada kullanılıyor. Orada hayatını kaybedenlerin hizmetinde kullanılmış olsaydı…

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Senin valiliğinde var o politikalar.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Ben, valiliğimi şanla, şerefle yaptım. Ne ödün verdim ne taviz verdim ve bugün karşınızda alnı ak, başı dik biri olarak huzurunuzdayım. Kimsenin önünde 90 derece eğilmedim ben. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; Sayın Başbakanımız meydanlarda başka konuşuyor, balkonlarda başka konuşuyor. Süleymaniye Camiinin kapısına otobüsü dayadı, daha sonra Simav depremzedelerinin…

BAŞKAN – Sayın Öner, lütfen, seçim dönemi kapandı. Seçimler yapıldı, konuya geliniz lütfen.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Efendim, Simav depremzedelerine geçmiş olsun ziyaretinde bulundu.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Seçim mitingi yapmıyoruz! Konuya gel, konuya.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Oradaki söylemlerini şu anda zaman yetersizliğinden dile getirmeyeceğim ama müteakip konuşmalarda dile getiririm.

Önümüzde Kurban Bayramı var. Bu Kurban Bayramı’na ulusça, İslam âlemi olarak gönül huzuruyla ulaşmak istiyoruz. Kimseyi ötekileştirmeden, kimseyi birbirine hasım hâle getirmeden…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Kendinize söyleyin, kendinize. Kendinize söyleyin, bize değil.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - …şehitlerimizin aziz hatıralarını yaşatarak, yaralılarımızın acil şifa bulmalarını dileyerek ulaşıyoruz.

Bu duygularla bu yasanın ülkemize, ulusumuza dikkatli bir uygulamayla…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hangi yasa?

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hangi yasa?

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - …hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öner.

Sayın Metiner bir tashih talebini…

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye, sayın milletvekilleri...

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim…

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, bir konuda açıklama getirmek istiyorum.

BAŞKAN – Neyi açıklayacaksınız Sayın Tarhan?

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, tutanaklarda, dünkü tutanaklardan…

BAŞKAN – Sayın Tarhan, okudum. Sayın Metiner’in tashih talebi var. Şimdi ara vereceğim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir dakika, Sayın Başkan…

BAŞKAN - Saat 20.00’de tashih talebini yerine…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Efendim, izin verin, dinleyin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz de duyalım.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, dinleyin lütfen.

BAŞKAN – Hepiniz birlikte konuşabilirsiniz, hiçbir şey anlaşılmıyor.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Ben konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor, dinliyoruz.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, lütfen dinleyiniz. Sayın Meclis, dinleyiniz.

Dünkü tutanaklarda “Ebedî şef, millî şef faşizmi vardır bu ülkede.” denmiş geçmiş kastedilerek. Bakın, tek yeteneği bulunduğumuz şu gazi Meclisi borçlu olduğumuz Mustafa Kemal’e, devrimlere, cumhuriyete ve kurucu değerlere saldırmak ve saygısızlık olan bir zat burada, bu Meclis çatısı altında…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – “Bir zat” değil.

BAŞKAN – Bir saniye, Sayın Milletvekili…

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – …Mustafa Kemal’e dil uzatmıştır Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tarhan, o konuşmaya dün Sayın İnce cevap verdiler.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Bu zatın özür dilemesini talep ediyorum. Kendisi zaten özür dilemeyi alışkanlık hâline getirmiş bir zattır, bizden özür dilemesini talep ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Özür dilesin.

BAŞKAN – Bir saniye…

Sayın Metiner’in tashih talebi var zaten, kendisine söz vereceğim.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Özür istiyoruz, tashih değil.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Özür talep ediyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yerinden efendim, yerinden…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Yerinden efendim…

BAŞKAN – Bir saniye, Sayın Metiner…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, yerinden hakaret etti, yerinden cevap versin.

BAŞKAN – Lütfen, ne demek... Size mi soracağım ben?

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Yerinden cevap versin.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Metiner.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Yerinden…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Metiner.

Lütfen…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Eşit davranın…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, eşit davranın…

BAŞKAN - Eşit davranıyorum ben. Biraz önce…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne için çıktığının tutanağa geçmesi lazım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, ne için çıkıyor?

BAŞKAN - Bir saniye… Söz verdim Sayın Vural, lütfen…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bu adam kim oluyor Atatürk’e dile uzatıyor ya! Bu adam kim?

BAŞKAN – Sayın Metiner, bir saniye…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Atatürk’e dil uzatan bu adam kim?

BAŞKAN - Sayın Metiner…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Atatürk’e nasıl dil uzatıyor? Özür dileyecek.

MEHMET METİNER (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün burada…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Metiner.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, neye göre söz verdiniz?

BAŞKAN - Sayın Vural, dünkü konuşmasıyla ilgili tashih talebi var. O tashihi yerine getiriyor, düzeltecek konuşmayı.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, 60’ıncı maddeye göre yerinden tashih etsin, özür dilesin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Özür dileyecek!

BAŞKAN - Açıklamayı yaptım ben.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, hakaret etti, özür dilemesi gerekiyor, tashih etmemesi gerekiyor.

MEHMET METİNER (Devamla) – Sizin bu faşizminize asla teslim olmayacağız. (CHP sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Faşist sensin!

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Faşist sensin! Aynaya bak, aynaya!

MEHMET METİNER (Devamla) – Asla teslim olmayacağız. (CHP sıralarından “Terbiyesiz!” sesleri)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Özür dile, faşist sensin!

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Aynaya bak!

MEHMET METİNER (Devamla) – Sizin iradenizin karşısında diz çökmeyeceğiz ve faşizmine de teslim olmayacağız.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Özür dileyeceksin!

MEHMET METİNER (Devamla) – Dinleyeceksiniz!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime saat 20.00’ye kadar…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Aynaya bak, aynaya!

MEHMET METİNER (Devamla) – Dinleyeceksiniz, dinleyeceksiniz!

BAŞKAN - …ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 19.14

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

40 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, izninizle efendim, az önce...

BAŞKAN – Sayın Başkan, bir saniye, ben başlatayım, ondan sonra... Lütfen...

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Başkanım, görüşmelere başlamadan önce, sataşma var, söz almak istiyoruz.

BAŞKAN – Ama ne yapacağımı biliyor musunuz?

Ben görüşmeleri başlatmıyorum ki.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Siz görüşmelere başlamadan sataşmaya işaret edip söz almak istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, değil Hanımefendi.

Sayın Başkan, önce Sayın Metiner’e söz vereceğim düzeltmesi için, talebin yerine getirilmesi için, ondan sonra yine söylersiniz.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Ondan önce konuşacağımız şey var.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkanım, sataşma vardır, söz istiyorum. Sataşma söz konusu, grubumuza sataşılmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bu konuda sataşma nedeniyle söz istiyorum.

BAŞKAN – Tashihi yapsın, düzeltmeyi yapsın, ondan sonra  söz vereceğim size.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Düzeltme yapmak üzere çıkan hatip sataşmıştır.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tarhan, oturun, sisteme girin, dinleyelim sizi.

Buyurun.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Bu sisteme girilmiyor Sayın Başkan.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, önce arkadaşımıza sataşma var, o konuşsun, ondan sonraki konuları... (CHP sıralarından gürültüler)

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Tarhan, ne dedi de sataştı, önce onu soralım size?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – “Faşist” dedi ya daha ne diyecek! Duymadınız mı? Bakın, tutanaklara Sayın Başkanım.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, bakın, özür dilemek için kürsüye çıkan Sayın Metiner grubumuza, bakın tutanaklara bakın, “Sizin bu faşizminize asla teslim olmayacağız.” diyerek hakaret etmiştir, sataşmada bulunmuştur. Buna ilişkin olarak söz hakkı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tarhan, üç dakika söz veriyorum ama yeni bir sataşmaya mahal vermeden.

Buyurun kürsüye.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Değerli milletvekilleri, bu kürsüyü, bu kutsal Meclisi borçlu olduğumuz Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına her fırsatta, her fırsatta hakaret etmeyi, kurucu değerlere saldırmayı alışkanlık hâline getirmiş o zatı muhteremin burada özür dilemesini beklerken grubumuzu hedef alarak “Faşizminize asla teslim olmayacağız.” şeklinde bir ifade kullanmıştır. Kendisi ikinci kez bizden özür dilemelidir. Bu toplumda bitaraf olanların bertaraf olacağı tehdidini yapan o çağ dışı zihniyetin ahvadı olan bir zatı muhteremin… (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)

YILDIRIM MEHMET RAMAZANOĞLU (Kahramanmaraş) – Ne alakası var ya!

BAŞKAN – Sayın Tarhan, lütfen! Bakın, söz verirken, yeni bir sataşmaya mahal vermeden diye söyledim. Sayın Tarhan, lütfen!

EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – …bize demokrasi dersi vermeye kesinlikle hakkı yoktur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Lütfen Sayın Tarhan, siz sataşmaya cevap vermek üzere çıktınız kürsüye.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Eğer faşizmi öğrenmek istiyorsanız aynaya dönüp bakmanız gerekir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YILDIRIM MEHMET RAMAZANOĞLU (Kahramanmaraş) – Geri kafalı işte!

EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Bu ülkede korku imparatorluğunu kimin yarattığına dönüp kendinize bakmanız gerekir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Onun için Cumhuriyet Halk Partisinin adını ağzınıza alırken, faşizmle yan yana getirirken iki kez düşünmeniz gerekir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sizi bu hakaretinizden ötürü ikinci kez özür dilemeye davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tarhan.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Eğer müsaade ederseniz, Sayın Grup Başkan Vekilinin kullandığı ifade özür talep ederken hakaret içermektedir.

BAŞKAN – Ne kullandı, Sayın Ünal? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, lütfen, ben sormak zorundayım, tutanaklara geçmek durumunda.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – “Çağ dışı” ifadesi ve “çağ dışı zihniyet” ifadesini kullandı Sayın Başkan. Ben iki dakika söz istiyorum.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – “Çağ dışı” demek bir eleştiridir, yoksa hakaret değil. Zaten çağ dışı…

BAŞKAN – Sayın Ünal, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeden, iki dakika süre veriyorum.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef Meclis açıldığı günden itibaren Meclisin çalışması için çok büyük bir çaba sarf ediyoruz ama hâlâ anakronik, arkaik tartışmaların içerisinde ve geçmişte kalmış ve bugün artık geçen gün konuşmamızda ifade ettiğimiz, cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmış, kendisini bu cumhuriyetin çocukları olarak gören ve bu cumhuriyeti bugün geleceğe taşımak için gecesini gündüzüne katan insanlara karşı bu tür bir ifadenin buraya taşınması ve burada bunun tartışma konusu olması öncelikle doğru bir şey değil.

Bakın, dünkü tartışmayla ilgili çok net bir ifade var tutanaklarda. Sayın Muharrem İnce diyor ki: “1930’da dünyada demokrasi vardı da Türkiye’de mi yoktu? Bakın, İspanya’da Franco vardı, Almanya’da Hitler vardı, Salazar vardı, Mussolini vardı. Dünyada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mi vardı?” Şimdi, burada faşist diyen kim? Mussolini kimdi?

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ya, açıkça “faşist” dedi. Çarpıtmayın.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ne alakası var ya?

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bakın, bakın, ben grubumla ilgili bir şey söylüyorum. Mussolini kimdi? Hitler kimdi? Salazar kimdi? Atatürk, Mustafa Kemal Atatürk’ün demokrasi iradesi son derece açıktır.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Onu Metiner’e söyle.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Mustafa Kemal Atatürk’ün 1924’te, 1929’da çok partili hayata geçiş için verdiği mücadele açıktır ama 1935’te yirmi yedi sayfalık rapor getirip ve 1936’da…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Tamam işte, Metiner’e söyle.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Arkadaşınızı bilgilendirin Sayın Milletvekili.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bakın, birazcık demokrasi tarihi okursanız, birazcık siyaset tarihi okursanız burada AK PARTİ’ye karşı…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ya, Metiner’e söyle sen.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Ben şunun için söz aldım. AK PARTİ’nin yaptıklarını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHİR ÜNAL (Devamla) – …AK PARTİ’nin cumhuriyete sahip çıkmasını, AK PARTİ’nin Atatürk’ün kazanımlarına sahip çıkmasını kimse tartışamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Söyle, söyle.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Sayın Milletvekilimiz kendisi adına söz alıp tavzihte bulunacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ünal çok teşekkür ederim.

(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, lütfen oturun.

Sayın Metiner, dünkü konuşmanızı tashih etmek üzere İç Tüzük’ün 58’inci maddesi gereğince.

Buyurun Sayın Metiner.

X.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, 1/11/2011 tarihli 14’üncü Birleşim Tutanak Dergisi’nde yer alan, “Ebedî Şef, Millî Şef faşizmi vardır” şeklindeki ifadesine ilişkin konuşması (x)

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin ben sözüme açıklık getirmek isterken CHP Grubundan milletvekili arkadaşlarımız “kutsal” diye tanımladıkları Meclisin kürsüsüne doğru hareketlendiler. Şahsıma hakaretlerde bulundular, “düşman” dediler, “hain” dediler. Faşizm budur işte, ben bu faşizmden bahsettim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Faşist sensin!

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Özür dileyeceksin!

MEHMET METİNER (Devamla) – Hem düşünce, ifade özgürlüğünden bahsedeceksiniz hem de bir milletvekilinin…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen ne anlarsın ifade özgürlüğünden!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın Metiner, lütfen tashih edin dünkü konuşmanızı.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Özür dileyeceksin!

MEHMET METİNER (Devamla) – Ben özür dilemek için kürsüye çıkmış değilim, sözüme açıklık getirmek için kürsüdeyim, beklerseniz, dinlersiniz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, özür dilesin, tutanaklar orada!

MEHMET METİNER (Devamla) – Burada benim kastettiğim, Sayın Grup Başkan Vekilimizin de ifade ettiği gibi, tam da Grup Başkan Vekiliniz…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bırak kardeşim Grup Başkan Vekilini, özür dile!

BAŞKAN – Sayın Öztürk…

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Bırak bunları!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen burada hakaret ettin bize! Saygısız adam!

BAŞKAN – Bir müsaade edin beyler!

MEHMET METİNER (Devamla) – Şimdi, benim kastettiğim Millî Şef dönemidir, tek parti dönemidir ve bunun da faşizm olduğunu…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Faşizmi sen bilirsin!

MEHMET METİNER (Devamla) – …içlerinde sosyal demokrat bilim adamlarının olduğu pek çok siyaset bilimci kabul etmektedir. Zaten Sayın Grup Başkan Vekilimiz de açıkladılar, Muharrem İnce Bey de dünyanın gidişatına uygun olarak Türkiye'de de tek parti döneminin olduğunu söylemişlerdir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Özür dile!

MEHMET METİNER (Devamla) – Ben Ebedî Şef yerine Millî Şef’i kastettim, Atatürk’le bir sorunum yok…

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Özür dileyeceksin!

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Özür dilemesi için söz verdiniz, Sayın Başkan! Özür dilesin!

                          

(x) Bu açıklamaya ilişkin ifade 1/11/2011 tarihli 14’üncü Birleşim Tutanak Dergisi’nin 369’uncu sayfasında yer almıştır.

MEHMET METİNER (Devamla) – …cumhuriyetle bir sorunum yok, ben hür ve eşit vatandaşları olan demokratik bir cumhuriyetten yanayım, her türlü faşizme de karşıyım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hadi oradan be!

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Özür dilemeden gidemez o kürsüden!

MUHAMMET YALÇINKAYA (Bartın) – Özür dileyecek!

MEHMET METİNER (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen oturun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, özür dileyecek!

BAŞKAN – Tashihini yaptı canım, daha ne yapacak! Dünkü konuşmasındaki…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Özür dilesin Sayın Başkan!

BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Nureddin Nebati, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Nebati. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

Lütfen oturun sayın milletvekilleri…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, konuşmacı bizzat İsmet İnönü’yü kastederek o dönemi kastettiğini ifade ediyor. Daha o konu kapanmadı. Yani “Ben Atatürk’ü kastetmiyorum, İsmet İnönü’yü kastediyorum.” diyor. Biz bunu kabul edemeyiz! Biz bunu kabul edemeyiz!

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, Sayın Metiner’e dünkü konuşmasını, Atatürk’le ilgili konuşmasını tashih etmesi için söz verdim.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!

LEVENT GÖK (Ankara)– Tashih ederken, özrü kabahatinden büyük “Ben Ebedî Şef’i kastetmedim, Millî Şef’i kastettim.” diyor.

BAŞKAN – Tenkit yapıyor, onda şey değil ki…

Buyurun, lütfen oturun.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Tenkit yapmıyor Başkanım, hakaret ediyor.

BAŞKAN – Kişisel görüşlerini belirtiyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Başkan, o zaman biz de söyleyelim.

BAŞKAN - Eğer hakaret varsa ayrıca dava açılır yani bu tazminatı gerektiren bir konu.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Biz de söyleyelim.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Başkanım, biz de sürekli hakaret ederiz. Çıksın, özür dilesin.

BAŞKAN – Lütfen oturun sayın milletvekilleri. (CHP sıralarından kürsü önünde toplanmalar) Grup başkan vekilleriniz var. Bu kürsüye yürümekle bir şey olmaz ki.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, İsmet İnönü’ye karşı olan bu hakarete bütün Meclisin tepki vermesi gerekiyor.

BAŞKAN – Tamam, dava açarsınız. (AK PARTİ ve CHP sıralarından bir grup milletvekili birbirlerinin üzerine yürüdüler)

LEVENT GÖK (Ankara) - Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.

Kapanma Saati: 20.16

 

 

 

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

40 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının üzerinde şimdi söz vermeden Sayın Metiner’e dünkü konuşmasıyla ilgili oturduğu yerden söz vereceğim.

Buyurun Sayın Metiner.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, 1/11/2011 tarihli 14’üncü Birleşimde yapmış olduğu  konuşmayla ilgili açıklaması

MEHMET METİNER (Adıyaman) – İnsan kısa konuşunca meramını ifade edemiyor anlaşılan. Maksadını aşan ifadelerim olmuşsa, bunu tashih etmek için kürsüye çıktım. Bu Meclis çatısı altında hiçbirimizin bir diğerine hakaret etmeye, birbirini faşistlikle suçlamaya hakkının olmaması lazım ama bu Meclis çatısı altında da her türlü fikrin özgürce konuşulması, tartışılması lazım. Bu medeni davranışı da göstermemiz gerekiyor. Maksadını aşan ifadelerimden dolayı eğer CHP grubunu rahatsız ettiysem, bu konuya açıklık getirmek için söz istedim.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından “Özür dile” sesleri)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Metiner.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İnönü’den, İnönü’den…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İnönü’den özür dile.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, konu anlaşılmıştır

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Konuşmacı “Sözümün arkasındayım.” diyor. (CHP sıralarından gürültüler)

VELİ AĞBABA (Malatya) – İnönü’den özür dile.

BAŞKAN – Bir saniye sayın milletvekilleri…

Evet, Sayın Metiner…

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Evet, “faşizm” lafı besbelli ağır kaçmış. O sözümü geri alıyorum ama bana yapılan hakaretlerin hepsini de lütfen, misliyle iade etmek yerine özür bekliyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır, grup başkan vekilleriniz var sayın milletvekillerim, lütfen.

Buyurun Sayın Vural.

4.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in “Geçmişte tek adam yönetimi vardır.” sözlerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi gazi bir meclis. Bu cumhuriyeti kurmuş, bu devleti kurmuş bir meclis. 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldıran da bu Türkiye Büyük Millet Meclisidir, egemenliği de millete vermiştir. Dolayısıyla, kişilerin kulluğu olmak yerine vatandaş olmayı esas getirmiştir. Ancak, Sayın Metiner’in bu konuşmayı yaparken “Saltanat kaldırıldı ama ondan sonraki dönem sürdürülmüştür.” demek suretiyle, 1923’te kurulan cumhuriyeti bile inkâr eden… Ama onun dışında, geri almanız gereken başka sözler de var ve bugün diyor ki: “Bugünkü anlayışımla tek adam yönetimi yoktur. Seçimle iş başına gelip seçimle iş başından giden idarecilerimiz var ama geçmişinde tek adam yönetimi vardır.” diyor. Sayın Başkan, ne rahmetli Menderes ne Süleyman Demirel ne Ecevit ne Turgut Özal ne de diğerleri burada tek adam yönetimi yapmamıştır. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)  Bu milletin tarihine hakaret etmek, milletvekilinin görevi değildir. Dolayısıyla, kendi döneminizi alıp  “Demokrasiyle geliyoruz.” derken sizden öncekileri tek adam yönetimiyle itham etmenizden de özür dilemenizi, Rahmetli Adnan Menderes’ten, Turgut Özal’dan, hepsinden özür dilemeye davet ediyorum sizi. (MHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Başta Atatürk’ten özür dileyeceksiniz.

Sayın Başkan, faşizm meselesi bir partiyle ilgili husustur. Ama bu konuda bu cumhuriyeti kuran, Türkiye Büyük Millet Meclisinin egemenliğini kuran iradeye yönelik bir anlayış itham olmuştur. Asıl, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetinden özür dilemesi lazım, asıl önemlisi budur, bence yani yapılması gereken bu. Partilerle ilgili sözünüzü geri alabilirsiniz ama saltanat yıkıldıktan sonraki dönemin hepsini bu şekilde itham etmeniz bu milletten ve milletvekillerinden özür dilemenizi gerektiriyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

Sayın Metiner, Sayın Vural’ın konuşmasıyla ilgili kastınız o muydu? Bir cümleyle ifade eder misiniz lütfen.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Metiner ayıp ettin, ayıp ettin; çık özür dile.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Zinhar kastımın o olmadığını beni tanıyan herkes bilir. Ne Atatürk’le ilgili -geçmiş dönemlerde de yazdıklarımı okuyanlar bilirler- laf etmişimdir… 

VELİ AĞBABA (Malatya) – İnönü’yle ilgili…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – İnönü’yü de eleştirebilirim o sorun değil, burası bilimsel bir mekân değil, siyasi bir mekân.

VELİ AĞBABA (Malatya) – “Faşist” diyemezsin ama.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – “Faşizm”i geri aldım. Tahrike gerek yok. Bir başka partinin de tekrar tahrik siyaseti izlemesine gerek yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Metiner.

Şimdi AK PARTİ Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Nurettin Nebati.

Buyurun, Sayın Nebati. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Metiner, ben sana insanlık dersi vereyim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ben özür diliyorum! (CHP ve AK PARTİ milletvekillerinin kürsü önünde toplanması)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ben senden özür diliyorum! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Senin insanlığında eksiklik var, 550 tane adamı kilitledin. Sen kendi Başbakanından özür dile. Terbiyesiz herif! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sensin terbiyesiz! (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Bahçekapılı…

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/467) (S. Sayısı: 40) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Nebati, siz buyurun lütfen.

AK PARTİ GRUBU ADINA NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı gerekçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Görüşlerimizi bildirmek istiyorum.

Ben, bugün konuşmasını yapan Mehmet Şandır Bey’e özellikle teşekkür etmek istiyorum. O cümle hakikaten çok hoş bir cümleydi. Konuşmacılar konularıyla ilişkin konuşacakları yere bir incir kabuğunu doldurmayacak şeylerle dolanıp, dolanıp, dolanıp sözlerini bitiriyorlar.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – “O incir çekirdeği”dir. Neyin üstünde konuştuğumuzu biz biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bizim burada işimiz var ya… Bizim burada eğitim kurumu mu açmamız gerekiyor?

BAŞKAN – Sayın Nebati, lütfen…

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Şimdi, dolayısıyla, bu kutsal çatı altında Meclis kürsüsünde yapılacak konuşmaların özellikle konuya ilişkin olarak yapılması hem Türkiye’yi oluşturan bu yüce milletin ihtiyaçlarını gidermekte hem de yapacağımız çalışmaları yerine getirmek hususunda çok daha önemli katkılar sağlayacaktır. Eğer bizler de incir kabuğunu doldurmayacak ya da kanun tasarısı üzerinde konuşmayacak olsak mesela yapılan konuşmalar üzerinde herhangi birisinin kalkıp on yıl önce 200 milyon dolarlık bir firmayı 200 milyon dolara satıp, sonra 2 milyar dolarla devredilmesinden dolayı bir rahatsızlığını dile getirirken şunu derdik, derdik ki: Bir ülke gelişiyorsa, ekonomi güçlüyse on yıl önce 200 milyon liraya satılan bir şeyin katbekat değeriyle satılması gayet doğaldır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – “Peşkeş çekildi.” niye demiyorsun?

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) - Her işletme “Katma değer” diye bir şey üretir ve bu, ekonominin gereklerinden biridir. Aynı mantık içerisinde biz, babalarımıza “On yıl önce 20 bin liraya sattığın bir şey şimdi 200 bin lira değer ediyor, sen büyüklerimin evini peşkeş çekmişsin.” demeyeceksek bu şekilde de katma değer oluşmasından dolayı bu tür konuşmaların yapılmasının bir incir çekirdeğini doldurmayacak nitelikte olduğunu ifade etmek lazımdı.

Ya da yine Sayın Şandır’ın ötesinde, incir kabuğunu doldurmayacak sözleri yaparken…

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – İncir çekirdeği…

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) - MIGA’yla ilgili konuşacağıma özelleştirilen iş yerlerindeki personelin aslında işsiz kalmadığını, bir şirket değiştirildiği zaman ya da satıldığı zaman, bu ister özel şirket olsun ister KİT olsun ister kamu şirketi olsun, orada çalışacak insanların belki isimlerinin değişeceği fakat personel sayısının değişmeyeceği, bu ülkeye katma değeri katacağını da ifade etmek üzere konuşmuş olurdum.

Ya da burada hocalık kisvesi altında “İşçiler kurban kesemiyor bu ülkede.” sözünü ortaya atan kişiye karşı da şunu derdik: “Zaten kurban işçilere vacip kılınmış bir ibadet değildir.”, “Nisap” diye bir şey vardır, bu dersleri verirdik MIGA yerine konuşmak üzere. Dolayısıyla ben… (MHP sıralarından gürültüler)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hoca Efendi, bayram namazını da tarif eder misin?

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Dolayısıyla ben Sayın Mehmet Şandır Bey’in, bir büyüğüm olarak kabul ettiğim Beyefendi’nin sözlerine katkı sağlamak amacıyla, müsaade ederseniz MIGA’yla ilgili konuşayım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hocam, bayram namazını da bir tarif eder misin?

OKTAY VURAL (İzmir) – Memurlar için ne düşünüyorsun?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müsaade edin Sayın Hatip konuşsun.

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Şimdi, dünya grubu içerisinde beş tane grup var ve bu gruplardan bir tanesi de Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu, MIGA yani “Multilateral Investment Guarantee Agency” 12 Nisan 1998...

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hocam, camcılar kurban kesebilir mi, kunduracılar?

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – …tarihinde kurulmuş olup yatırımcıların politik risklerine karşı garanti sağlamak suretiyle gelişmekte olan ülke ekonomilerinin özel yatırımları çekmesine destek sağlamayı ve bu ülkelerde gerçekleştirilecek doğrudan yabancı yatırımların artırılmasını amaçlamaktadır.

Ülkemiz, 27 Mayıs 1988 tarihinde MIGA’ya üye olmuştur. MIGA’daki toplam sermaye payımız 8,8 milyon ABD doları ve toplam hisse sayımız 814, oy gücümüz de yüzde 0,48’dir ve şurada şu hakkı vermek lazım: 1988 yılında dünyanın 16’ncı büyük ekonomisine sahip bir Türkiye altına imza atmamıştır; adeta, gelişmekte olan ve “50 sente ihtiyacı olan bir ülke” olarak imza atmış bir ülkedir. Dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olmuş bir ülkenin attığı bir imza değildir ve o günden bu güne baktığımız zaman, 1991 yılından bu yana ülkemizdeki yabancı sermaye yatırımlarına garanti sağlamaktadır. 30 Kasım 2010 tarihi itibarıyla ülkemizde yapılan yabancı sermaye yatırımlarına MIGA tarafından sağlanan garantilerin toplam tutarı 1,2 milyar dolardır ve MIGA’nın internet sitesine girdiniz zaman 1988’den 2010 tarihine kadar garantisi verilmiş olan yatırımların toplam tutarı 24 milyar dolardır ve bunun yüzde 5’ine tekabül eden 1,2 milyar doları da Türkiye’de sağlanmış ve gerçekleştirilmiştir, bir sermaye akışı sağlanmıştır, doğrudan yatırım şeklinde gelmiştir. Türkiye’den yurt dışına yapılan 177,5 milyon ABD Dolarlık bir kısma da MIGA aynı şekilde garanti vermiştir.

MIGA’nın kuruluş sözleşmesinin kalkınma hedefine ulaşılmasına engel teşkil ettiği gerekçesiyle değiştirilmesi, 2009 yılı içinde gündeme gelmiştir. Söz konusu değişiklikler ile MIGA’nın sunduğu garantilerin kapsamının çeşitliliğinin genişletilmesi, gelişmekte olan ülkelerde garanti sağlanabilecek projelerin artırılması, politik risk garantisi alanındaki piyasa uygulamalarına uygun hâle getirilmesi ve MIGA’nın misyonunu gerçekleştirme kapasitesinin artırılması amaçlanmaktadır.

Bu kapsamda oluşturulan değişiklik önerilerinin üye ülkelerce oylanmasına ilişkin oy pusulası, 30 Temmuz 2010 tarihine kadar görüş bildirilmek üzere üye ülke guvernörlerine iletilmiş ve ülkemiz tarafından 14 Temmuz 2010 tarihinde onaylanmıştır ve MIGA’ya üye ülkelerin toplam sayısı da yüz ellidir. Bu yüz elli ülke, Avrupa’dan Afrika’ya, Orta Doğu’dan Amerika’ya dünyanın muhtelif yerlerinden gelen ülkelerdir. Gerçekleştirilen değişiklikler ile gerek Türk yatırımcılarının diğer ülkelerde gerçekleştireceği yatırımlar için sağlanabilecek MIGA garantilerinde gerekse ülkemize yapılacak yatırımlar için MIGA tarafından sağlanabilecek garantilerde kapsam genişlemesi ve garanti aracı çeşitlenmesi sonucunda artış olması, dolayısıyla doğrudan yabancı yatırım çekme imkânının artması beklenmektedir. 2002 tarihine kadar Türkiye’ye 3,7 milyar dolar doğrudan yatırım gelmiş, 2002’den günümüze kadar, 2010 sonuna kadar ise gelen doğrudan yatırım miktarının da 20 milyar dolar olduğunu ifade etmek istiyorum.

Dünya Bankası grubu arasında yer alan MIGA’nın kuruluş sözleşmesinde; gelişmekte olan ülkelerde garanti sağlanabilecek projelerin artırılmasına, garantilerin politik risk garantisi alanındaki piyasa uygulamalarına uyumlu hâle getirilmesine ve genel olarak MIGA'nın misyonunu gerçekleştirme kapasitesinin güçlendirilmesine, garantilerden yararlanma bakımından yatırımcıların üye ülke başvurusuna gerek kalmadan doğrudan başvuru yapabilmesine, bürokratik engellerin azaltılmasına ve sadece ilk yatırım değil uluslararası yatırımcıların bir ülkede şirket satın alması, büyümesi ve modernizasyonu gibi durumlarda da MIGA garantisinden faydalanabilmesine olanak sağlayacak değişikliklerin onaylanması uygun bulunacaktır.

Değerli milletvekilleri, madde 11’de (b) fıkrasında, karşılanan risklerle ilgili aynen şöyle ifade edilmektedir: “Buna ilaveten, Kurul, özel çoğunlukla, yukarıda (a) bölümünde anılanlar dışındaki birtakım gayri ticari riskleri de kapsayacak şekilde fakat hiçbir durumda paranın değer kaybetmesi riskini üstlenmeksizin…” Herhangi bir, TL değeriyle ilgili böyle bir madde yoktu. Sayın CHP Grubu adına konuşan konuşmacı. Aynen, çok açık bir şekilde ifade ediyor “Paranın değer kaybetmesi riskini üstlenmeksizin bu maddenin kapsamının genişletilmesini onaylayabilir.”

“Uygun yatırımlar bu tür bir yatırımda sermaye sahipleri tarafından açılan veya garanti edilen orta veya uzun vadeli krediler de dahil olmak üzere sermaye yatırımını ve Kurul tarafından belirlenecek doğrudan yatırım biçimlerini kapsayacaktır.”

Politik risk olarak daha önce transfer kısıtlamaları, kamulaştırma, sözleşmelerin ihlali, savaş, iç karışıklık olarak 11’inci maddede tanımlanan risklere karşı MIGA garanti veriyordu. Bunun yanı sıra, eğer bunun dışında bir politik risk var ise üye ülkeyle beraber müracaat hâlinde de bu madde kapsamında MIGA garanti verebiliyordu. Yapılan değişiklikle, üye ülkeyle beraber başvurma şartı ortadan kaldırılmaktadır dolayısıyla yatırımcı doğrudan kendisi de başvurarak bu garantiden faydalanabilmektedir. Bu madde zaten -üye ülkeyle birlikte başvuru maddesi- çalışmayan bir madde olarak duruyordu.

Bir diğer değişiklik: Başvuru süresiyle ilgili bir bürokratik süreç vardı. Bu süreçte projenin başlangıcı tarihinden itibaren başvurulması gerekiyordu. Bu şart ortadan kaldırıldı çünkü uzun bir bürokratik süreci gerektiriyordu, burası da yumuşatıldı.

Bir başka değişiklik: Görüldüğü üzere, hepsi açık bir şekilde ortaya konmuştur, gizli saklı yapılan ya da sadece bürokratların öne sürdüğü bir değişiklik değil, komisyonlardan da geçen bir değişiklik. Bu kapsamda, daha önce sadece ilk yatırıma garanti veriliyordu. Bu yapılan değişiklikle, bir uluslararası yatırımcının bir yabancı ülkede şirket alması, revizyona gitmesi, genişleme, modernizasyon yatırımlarına da MIGA garanti verebilecek.

Bu değişiklikler, özellikle bizim gibi yabancı sermayeyi cezbetmek için önemli değişiklikler. Ayrıca, bizim yatırımcılarımızın da özellikle Türki cumhuriyetlerde, Kuzey Afrika cumhuriyetlerinde de önemli bir imkân sağlayacaktır. 2011 yılında önemli Türk yatırımcıları buraya müracaat etti ama hâlâ yeterli değil. Bunun tanıtılmasında da fayda olduğu kanaati hasıldır. Yüz yetmiş beş ülke içinde, ülkemize sağlanan krediler arasında 14’üncü sıradayız. Dolayısıyla MIGA kuruluşu içerisinde her ne kadar 8,8 milyon dolarlık bir sermaye ve yüzde 0,48’lik bir pay olmasına rağmen, kullanılan krediler açısından, faydalanan ülkeler sıralamasında 14’üncü sıradayız ve ülkeye verdiği katkılar da önemli derecede kendisini göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, tabii, bu tür değişikliklerin yapılması sadece ve sadece kanunların onaylanması anlamında değildir. Dünya ve Türkiye çok hızlı bir şekilde değişmektedir. Dolayısıyla, bu tür değişikliklerin güncellenmesi ve konjonktüre uygun bir hâle getirilmesi de elzemdir. Tabii, burada biz milletvekillerinin yapması gereken şey sadece kanun tasarıları hakkında “el kaldır, indir” şeklinde olmaması gerekir. Konu başlığına bağlı kalmak şartıyla burada tartışılacak bütün konular üzerinde gerekli görüşmelerin yapılması önemli bir konudur.

Şimdi, tabii, MIGA’yla ilgili burada konuşmanın, çok uzun süreli bir konuşmanın anlamlı olacağını zannetmiyorum çünkü değerli konuşmacılarımız grupları adına yaptıkları konuşmalarında maalesef MIGA’nın açılımının bile ne olduğuna bakmaksızın sadece ve sadece süreyi doldurmak amacıyla yaptıkları konuşmalarda MIGA’nın gerçekten 1,2 milyar dolarlık katkısının ne derece önemli ya da önemsiz olduğu ile ilgili düşüncelerini ben almak isterdim. Bu işlerde…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Siz söyleyin.

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Ben söyledim, dinlemiyorsunuz işte.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yüzde 48’i okuyamıyorsun daha ya! Binde 48’e, yüzde 48 diyorsun.

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Neyse, herkes okuryazar, şimdi konulara bakarsınız, oradan bakarsınız.

BAŞKAN – Lütfen, Genel Kurula hitap edin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Peki, esnaf kesebilir mi Hocam?

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Tabii, bu işler teknik söylemle ve tekniği anlamakla ve en önemlisi kanun maddesinin, tasarısının…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hocam, şu kurban işine gel, kurban.

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – …üzerinde birtakım çalışmalar yapmakla gerçekleştirilebilecektir.

Tabii, önemli olan burada biz milletvekillerinin ve bu ülkenin özgürlükler yitirilmeden güvenliğin, özellikle can ve mal güvenliğinin de sağlanmasının gerekliliğidir. İnsanların kuzu olmasını değil, hak ve hukukun herkese ve birinci sınıf vatandaş olarak sahiplenildiği bir ülkenin hedeflendiği bir Parlamentoda konuşmak büyük bir keyif vermektedir.

Önemli olan, buradaki bu tasarı kefalet sözleşmesi değil -iyi okunmadığı anlaşmadığı anlaşılıyor- herhangi bir kefalet değil, MIGA’nın verdiği bir kefalettir.

Burada söze getirilenlerden birkaç şey söylemek istiyorum. Özellikle…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Düzeltir misiniz, TIGA mı, MIGA mı?

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – MIGA, MIGA.

Ya o kadar çok şey yapıyoruz ki, o kadar çok şeyler konuyor ki, o kadar çok kuruluşlar yapılıyor ki biz milletvekilleri, iktidar milletvekilleri bile sayın bakanlarımızın yaptıkları, Hükûmetimizin yaptıkları çalışmaları takip etmekte zorlanıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Ya yağ kalmadı, vallahi yağ kalmadı. Yapma bu kadar, yağ kalmadı ya!

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Sizin gibi okumayı, yazmayı takip etmeyen ya da bu Hükûmetin son dokuz yıl içerisinde bu ülkeye katmış olduğu katma değeri…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Kafanız fena hâlde karışık sizin.

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – …bu ülkenin söz konusu dünya içerisinde…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hocam, şu kurbanı anlat, kurbanı!

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – …ve kendi hinterlandında geldiği konumu göremeyecekseniz ben ne yapayım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hocam, bir de bayram namazını tarif et gitmeden evvel.

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – İyi takip edeceksiniz, yarın da okuyun, biraz sonra konuklara bakarsınız.

 “Parası olmayan esnaf.” deniyor. “İnsanların cebinde parası yok.” deniyor. Ben size söyleyeyim, yeni Şırnak’tan geldim, Mardin’den geldim. Mardin’de bin metrekarelik bir arsanın fiyatı 1,5 milyon lira. Midyat’ta bin metrekarelik bir arsanın fiyatı 2 milyon lira. Şırnak’ta beş yıldızlı bir otel yapılıyor o muhteşem dağların içerisinde…

TUFAN KÖSE (Çorum) – Acıklı şeyler söylüyorsun, niye sırıtıyorsun? Sırıtma!

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – …ve yapılan bu çalışmalar, bu ülkenin büyümesini, bu ülkenin zenginleşmesini ve zenginleşirken de alttaki gruplarla üstteki gruplar arasındaki farkın kapatılmasını ve Türkiye’deki herkesin “Evet, ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan dolayı büyük bir gurur duyuyorum.” dedikleri bir ülkenin mensupları oldukları için de bu fiyatlar geliyor. Katma değeri anlayamayan, ekonominin büyümesini kavrayamayan, bu ülkede gelişmeyi göremeyen insanların Türkiye’deki bu farklılığı anlayabilmesi, algılayabilmesi de çok zor olacaktır.

12 Eylül tarihine kadar… 12 Eylül, bu ülkede iki şeyi yansıtıyor. Bir 12 Eylül vardır malum darbecilerin 12 Eylülü…

TUFAN KÖSE (Çorum) –  Niye yargılamadınız?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne yaptınız, ne?

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – …ama bir 12 Eylül vardır 2010 tarihinde bu ülke çok güzel bir cacığı yedi.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Niye yargılamadınız 12 Eylülcüleri?

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Yapılmış olan cacığı… Bu ülkenin vatandaşları, bu ülkenin Parlamentosu çok güzel Anayasa değişikliği yapıyor. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılmış olan kısmi Anayasa değişikliği referandumla bu ülke âdeta bir vesayetçi ipotekten kurtarılıp ülkenin geleceğini garanti altına almış, 11 Haziran 2011’de de yüzde 50 mesajıyla bu cacığın nasıl yapıldığını ve cacığın içeriğinin ne olduğunu, cacığı nasıl yediğini de çok iyi bir şekilde göstermiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama cacığın nasıl olduğunu, cacığın nasıl yendiğini bilmiyorsanız ben söyleyeyim: Cacığın temel üç tane maddesi vardır…

MUHARREM VARLI (Adana) – Ne cacığı ya! Ne cacığından bahsediyorsun?

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Yoğurttur, salatalıktır, nanedir.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Konuya gel, konuya; bırak cacığı!

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Bir de garnitürü vardır. Bu millet üçlü cacığı çok rahat bir şekilde…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Anayasa değişikliğini cacıkla mı eşleştiriyorsunuz?

 ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Mutfak mı burası? Aşçıbaşı mısın?

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – … 42 tane kaseyle rahat bir şekilde yedi, üzerine de yüzde 50’lik bir pastayı da afiyetle midesine indirdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Tıkının, tıkının!

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – 2010 Eylül de “Cumhuriyet denildiği zaman benim. Ben ne düşünürsem bu toplum da benim gibi düşünecek, benim gibi yaşayacak ve tüm kimlikler bir pota altında eritilecek.” anlayışının da ortadan kaldırıldığı…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Ayıptır ya!

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – … ve o zihniyetin tarihin geçmişine atıldığı bir dönem olmuştur. Cumhuriyeti cumhura bağlayan bir oylama olmuştur. Bu oylamanın neticesi inşallah 2012 sonbaharına kadar gerçekleştirilecek ve sivil toplumun gerçekleştireceği bir anayasanın da ön kapısını açmış olmuştur.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Hangi sivil toplum ya? Korku imparatorluğu yarattınız. Hangi sivil toplum?

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Anakronik yani tarihi şaşırmış olan insanların, hangi tarihte bulunduğunu bilmeyenlerin yani 2011 yılındayken hâlâ 20’nci yüzyılın karanlıklarında dolaşanların Türkiye’deki o büyük değişimi anlayabilmeleri, algılayabilmeleri ve o değişimle birlikte yaşabilmeleri, o değişimi içselleştirebilmeleri ve içselleştirirken de cumhuriyet değil, demokratik bir cumhuriyetle, halkın iradesinin konulduğu bir ülkeyi de öğreneceklerdir.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Bu ülkenin nasıl kurulduğunu bir düşünün.

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Öğrenemeyeceklerse bekleyecekler, 2014 seçimlerinde yeni bir sandık hezimeti inşallah bu tür çalışmaları göstermiş olacaktır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu şimdi MIGA’yla mı alakalı? MIGA mı bu, MIGA mı?

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Ben bu vesileyle MIGA’yla ilgili yapılmış olan bu tasarının inşallah önümüzdeki dönemde Türkiye’ye çok önemli katkılar sağlayacağını, küçük de olsa… 1,2 milyar dolar küçük rakamdır, 20 milyar dolar bütün dünyada kullanılan rakamdır. 2002 yılı öncesinde bankalara peşkeş çekilen 50 milyar doların yanında 20 milyar doların dünya çapında ne kadar ufak olduğunu, hele hele 2011 Türkiye’sinde 1,5 milyon liralık bir bütçeye kavuşan, millî gelire kavuşan Türkiye’de 1,2 milyar doların da artık çok basit, küçük bir rakam olduğunu da ifade etmek istiyorum.

Değerli Kurula saygılarımı arz ediyorum. Hayırlı akşamlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Paçalarından cehalet akıyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Nebati.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz?

Sayın Hocam kimlere kurbanın caiz olduğuna dair çok güzel bilgilendirdiler, Allah razı olsun. Senede 2 defa kıldığımız namaz var, bayram namazı.

BAŞKAN – Böyle bir usulümüz yok Sayın Vekilim, ne soracaksınız? Lütfen…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Onun da tarifini bir rica edeceğiz buradan, MIGA’yla alakalıysa.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Tasarı üzerinde şahsı adına söz isteyen Ahmet Toptaş, Afyonkarahisar Milletvekili.

Buyurun Sayın Toptaş. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlamadan önce, egemenliği halka veren, cumhuriyeti kuran, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve Türkiye'nin ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yle birlikte cumhuriyeti kuran kahramanlarımızın önünde saygıyla eğilmek istiyorum (CHP sıralarından alkışlar) ve yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.

Ancak, yüce Mecliste bulunan üç muhalefet partisini, benden biraz önce konuşan konuşmacı, “cacık” tarifiyle tarif edip AKP’yi pasta olarak tarif etmesini de Meclisin ciddiyeti, cumhuriyetin ciddiyetiyle bağdaştıramadığımı, herkesin burada konuşurken buranın Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunun farkında olarak konuşmasını istirham ediyorum.

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Tamam da cacığı zaten mevzu ettiler. Cacığı da söyledi, ben de tarif ettim, ne yaptım yani?

AHMET TOPTAŞ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, yüce Mecliste bir itirafı da dinledik, kimin kurban kesebileceğini öğrendik. İşçiler kurban kesemezler, işçilere kurban caiz değilmiş.

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) - Yanlış söyledi, ben ne yapayım, düzelttim, doğrusunu söylemeye gayret ettim.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) - Görüştüğümüz sözleşmeyle ilgili arkadaşlarım konuştular.

Dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olduğumuzu söylüyor Sayın Başbakan ve AKP. Dünyanın 16’ncı büyük ekonomisindeki ülkede artık işçiler kurban kesemeyecek, onlara caiz değil, ekonomik koşulları müsait değil. Köylüler de anlaşıldığı kadarıyla kesemeyecek, esnaflar da kesemeyecek, memurlar da kesemeyecek, herhâlde pastayı yiyen AKP’lilerden başka bu ülkede kurban kesebilecek kimse kalmamış olduğunu gördük. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 12 Haziran seçimlerinden sonra oluşan 24’üncü dönem Meclisinde bugüne kadar geçen süre içerisinde, şöyle bir göz attığımızda bir tek yasa maddesi görüştük yasa olarak. O da Meclisin kapandığı gün alelacele Danışma Kurulundan getirilip “Süresi geçiyor.” diye mecburiyetten bir yasa, tek maddelik bir yasa görüştük. Onun dışında, yüce Meclisin önüne bir yasa tasarısı gelmedi ama yüzlerce yasada değişiklik yapan kanun hükmünde kararnameler geldi.

Artık Meclis Hükûmet tarafından devre dışı bırakılmıştır. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Kanun hükmünde kararnameler acil durumlar için ve Meclisin toplanmadığı zamanlar için çıkarılır. Bu kanun hükmünde kararnamelere dayanılarak çıkarılan yasaları belki konuyla ilgili bakanlar bile bilmiyor.

Değerli arkadaşlar, Meclis açık, görüşmelere devam ediyoruz. İki gün içerisinde, yine onlarca maddeyi taşıyan kanun hükmünde kararname ile yeni yasalar çıkarılmış. İnanıyorum ki bir tekinizin herhangi bir değişiklikten haberi yok.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Haberimiz var.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Meclis devre dışı bırakılmıştır. Mecliste denetim yolları tıkanmaktadır. Bugün kabul ettiğimiz önergeyle, eğer bu alışkanlık hâline getirilirse, bizim, artık, denetim yetkimiz de elimizden alınmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Mecliste bir tek yasa maddesi çıkardıktan sonra ne yaptık? Evet, Türkiye'nin en önemli sorunu olan terörü görüştük. Daha çok kısa süre önce bir günde 24 şehit verdiğimiz terörü görüştük. Türkiye'nin en acı, en ciddi sorunu görüşülürken Sayın Başbakan taziye ziyaretindeydi, İçişleri Bakanı da yoktu. Muhalefet “İçişleri Bakanı nerede?” diye sormaya başlayınca, İçişleri Bakanına haber ettiler, bulup geldiler, oturttular. Türkiye'nin en can alıcı sorununda, Türkiye'nin en can alıcı sorununun görüşüldüğü bu Mecliste Başbakan yok, İçişleri Bakanı bulunup gelindi ve katılan 5 bakan vardı. Anlaşılıyor ki AKP İktidarının Meclise ihtiyacı yok. AKP Grubunun da buna göz yumduğu için Meclise ihtiyacının olmadığı görülüyor.

Değerli arkadaşlar, ne yapmak istiyor AKP? Meclisi devre dışı bıraktı, yargıyı da halletti. Nasıl halletti biliyor musunuz yargıyı? Referandum sırasında referandumun kabulü için elinden gelen her şeyi yapan Demokrat Yargı Derneği yargıçlarının referandumda hangi destekleri verdiğini biliyorsunuz. Desteğiyle yargıyı, referandumu geçirdi. Ama referandumda kendilerine çok büyük destek veren Demokratik Yargı Derneğinin Eş Başkanı ne dedi biliyor musunuz uygulamalarınızı gördükten sonra? “Yargı Hallolundu, Yargıçların Eşekli Demokrasi ile İmtihanı” diye kitap yazdı. Ne yazık ki yargı eşekli demokrasiyle halledildi. Yargı da halledildi.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –  O nasıl laf öyle?

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Hemen ne yaptılar arkasından biliyor musunuz? Anayasa Mahkemesindeki, Yargıtaydaki, Danıştaydaki memurları bile değiştirdiler. Yirmi yıldır, yirmi beş yıldır orada deneyim kazanmış memurlar tümü devre dışı bırakıldı. Aynen Mecliste memur kadrosunda kadrolaştıkları gibi Yargıtayda, Danıştayda, Anayasa Mahkemesindeki memurlara bile tahammül edemediler. Yani yargı halledildi. Neler yaptılar?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –  O lafı değiştir. O ne öyle?

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Yargıtayda olanları görüyoruz.

YUNUS KILIÇ (Kars) – Konu neydi? Sayın Başkanım, konu neydi?

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Konu bu. Konu Türkiye’yi halletme konusu.

Yargıtaydaki seçimleri görüyoruz. Yargıtayda yılbaşından bu yana görevini bırakan, ağır baskılar gördüğü için görevini bırakan 130 tane yargıç var, haberiniz var mı? Türkiye'nin…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Çalışmak istemediği için bıraktı.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Evet, çalışma koşullarını koymadınız yargıçlara. Biat etmeyen yargıç istifa etmek zorunda kaldı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, uluslararası sözleşmelere geleyim. Söyleyecek çok şey var da…

Evet, Libya’da kardeşi Kaddafi’den İnsan Hakları Ödülü alırken, çadırda sarmaş dolaş poz verirken üç ay sonra ne oldu da Kaddafi’nin teslimine göz yumdu?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – MIGA ne MIGA?

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Ne vadedilmişti? Ne vadedilmişti? İşte, Libya’da şeriat. Şeriat mı vadedilmişti? Şeriat için mi vazgeçmişti kardeşlikten?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bir dakika kaldı.

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – MIGA neydi?

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Uluslararası anlaşmaları anlatıyorum size. Getirin görüşelim onları, MIGA’yı değil.

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Konuştuğumuz konu neydi?

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Esad’la neyin pazarlığını yaptığınızı, sonra kimlerle yaptığınız pazarlık sonucu Esad’ı devre dışı bıraktığınız anlaşmaları getirin karşımıza.

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Konuştuğumuz konunun adını söyler misin?

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Dört ay önce Esad kardeşinizdi…

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Konuştuğumuz konunun adını söyle!

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – “Onların Schengen’i varsa bizim de Şamgenimiz var.” diyordunuz, ne oldu? Kimler hangi sözü verdi de şimdi kardeşlikten vazgeçtiniz, Suriye’ye saldırma planları yapıyorsunuz, Suriye sınırına asker yığıyorsunuz?

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Adı ne adı?

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – O gün Suriye’yle hangi anlaşmayı imzaladıysanız onu getirin uluslararası anlaşma olarak!

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Tasarının adını ne? Tasarının adını söyle!

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Amerika’nın hangi projesine Suriye’yi terk ettiyseniz, Amerika’yla yaptığınız anlaşmayı getirin, onları tartışalım burada.

Değerli arkadaşlar…

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Tasarının adını söyle!

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sen kurbanın adını biliyorsun, ben tasarının adını biliyorum, sen kurbanına devam et!

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Hadi bakalım, tasarının adını söyle, kayıtlara geç!

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Hadi bakalım!

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Tasarının adını söyle, ayakta alkışlayacağım!

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, dün kardeşi Kaddafi’yi teslim edenler, yarın kardeşi Esad’ı teslim edecekler, sonra…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Toptaş, teşekkür ediyorum.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – …Amerika’nın politikalarına teslim olacaklar. Böyle büyük Türkiye olmaz, Türkiye büyüktür!

BAŞKAN – Sayın Toptaş…

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Türkiye büyüktür!

BAŞKAN – Sayın Toptaş…

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Türk ulusu büyüktür! Kimsenin Türk insanını büyütmeye hakkı yoktur…

BAŞKAN – Sayın Toptaş, lütfen…

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – …Türk insanı zaten büyüktür!

BAŞKAN – Sayın Toptaş, lütfen, ama…

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sayın Başbakan bu ülkenin insanlarını, Türkiye'yi büyütmek istiyorsa dönsün tarihe baksın!

BAŞKAN – Sayın Toptaş, lütfen kürsüyü terk eder misiniz.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Dönsün tarihe baksın!

BAŞKAN – Lütfen Sayın Toptaş…

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Türk ulusu zaten büyüktür, ihtiyacı da yoktur Amerika’ya.

BAŞKAN – Sayın Toptaş, lütfen kürsüyü terk edin.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Vural.

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, tabii, biraz önce birtakım tartışmalar yaşadık ama gerçekten tarihî şahsiyetlerimizi, Milli Kurtuluş Savaşı’mızın önderini, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusunu bu konularda anarken bir partinin genel başkanı sıfatına indirgeyerek burada, bugünkü tartışmaların şeyine getirmek doğru değil. O hepimizin Kurtuluş Savaşı’nın önderidir. Dolayısıyla, bu konuda siyasi çekişmeleri o günlere götürerek sadece o yönüyle bir ifadede bulunmayı doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.

Bugün, bu açıklama bence bu bakımdan doğrudur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir önceki konuşmacı 2002 yılında bankalara 50 milyar dolar civarında bir peşkeş çekildiğini söyledi. Ben o dönem milletvekiliyim ve aynı zamanda mensubu olduğum partim hükûmet ortağı. Burada bir yanlış bilgi vardır, sataşma vardır. Aydınlatmak ve doğru bilgilendirmek için, lütfen, söz istiyorum.

BAŞKAN – Sözleriniz tutanaklara geçti Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından gürültüler)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Hiçbir şey geçmedi. Ne geçti?

BAŞKAN – Hayır, canım.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Hiçbir şey geçmedi Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tenkit ediyor. Her şeyde sataşma söz konusu değil yani.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Öyle bir şey yok. Herkes sözünün arkasında olmalı. Öyle bir şey yok. Öyle bir 50 milyar dolar falan yok. Ben bilgilendireyim Meclisi.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, konuşmacı, hatip sözünü söylemiş, siz de yanlış olduğunu söylediniz, bunlar da tutanaklara geçti.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Böyle bir şey var mı?

O zaman, burada herkes aklına geleni söylesin.

BAŞKAN – Var tabii. Böyle bir usulümüz de yok yani.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Ben sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Yok, söz veremeyeceğim çünkü tutanaklara geçti.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Nasıl bir usul bu Sayın Başkan?

BAŞKAN – Veremeyeceğim Sayın Uzunırmak. Veremeyeceğim diyorum çünkü burada her gruptan sayın milletvekilleri çıkıyorlar, karşı partiyi veya partileri tenkit ediyorlar. Bu, geçmişteki bir uygulamayı tenkit etti.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yalan söylüyor, partiyi tenkit etmiyor. Parti tenkidi değil bu.

BAŞKAN – Tamam, tutanaklara geçti Sayın Uzunırmak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başbakanın lafı geçtiği zaman söz veriyorsun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Benim partimi tenkit etmiyor, yalan söylüyor. Partiyi tenkit etmiyor.

BAŞKAN – Tamam, tutanaklara geçti Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Parti tenkiti değil bu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi peşkeş çekilenleri ve alanları burada konuşmazsan aynen sana iade ediyorum. Ben sana söyleyeyim, o kurulan bankalarda sizin geçmişinizin izleri var.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Uzunırmak, oturun, ben…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, burada tarihe kayıt düşüyor…

BAŞKAN – Bu kadar konuşmadan sonra zaten  daha başka ne söylenecek Sayın Uzunırmak? Tutanaklara geçti.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Böyle bir şeyin altından kalkamazsınız. Çok ayıp bir şey. Bir milletvekili yalan söylüyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak. Anlaşıldı konu efendim. Lütfen, oturur musunuz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Siz anladınız mı bunu?

BAŞKAN – Hayır, anlaşıldı konu zaten, tutanaklara geçti. Lütfen, Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Size hiç yakışmıyor bu.

BAŞKAN – Bu şekilde konuşmak size de yakışmıyor yani.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ama size bu idare şekli yakışmıyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Uzunırmak, oturur musunuz yerinize. 

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Burada yanlış belgeler, yanlış beyanlar geçiyor, bir hükûmet itham ediliyor.

BAŞKAN – Ben burada İç Tüzük’ü uyguluyorum Sayın Uzunırmak. Sözlerinizi iade ediyorum. Size yakışmıyor.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İade edebilirsin. Sen istediğini iade edebilirsin. Her zaman hakkın var ona.

BAŞKAN - Size yakışmıyor.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, çok önemli bir tasarıda sayın konuşmacıların da çok ciddi katkı verdiği bir görüşme yapıyoruz. Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımızın MIGA konusunda “cacıklı, kurbanlı” açıklamasından sonra esas bu işin ciddiyetine davet ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Bu konuda Sayın Hükûmetin temsilcisi Sayın Bakanın MIGA konusunda bizi aydınlatmasını rica ediyorum. Sayın Bakan bizi aydınlatırsa seviniriz efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Milletvekilim, böyle bir usulümüz yok.

Teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, parti grup başkan vekilleri parti gruplarının meselelerini dile getirir. Ama bakıyoruz, milletvekili arkadaşlar istediği gibi konuşuyor. Grup başkan vekillerini göreve davet ediyorum.

BAŞKAN – Tasarı üzerinde şahsı adına söz isteyen Abdullah Çalışkan, Kırşehir Milletvekili.

Buyurun Sayın Çalışkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakanı dinlemek isterdik efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sen mi karar vereceksin Elitaş kimin konuşacağına?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen idare amirisin bir kere!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ne alakası var? Milletvekiliyim aynı zamanda. İdare amiri olmakla ne oluyor yani? Ayıp ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grup başkan vekilleri var!

BAŞKAN – Sayın Elitaş, Sayın Uzunırmak, lütfen oturun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekili o ya!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalışkan, siz devam edin.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grup Başkan Vekili var orada.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Milletvekiliyim ben.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grup Başkan Vekili var orada.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Grup Başkan vekillerinin görevleri var. Benim de milletvekili olarak sorumluluğum var.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Biz tebaa değiliz, milletvekiliyiz. Bak, tebaa ile milletvekilini ayır.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen oturun!

Sayın Elitaş

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – 27 milyar doların 24 milyar doları geri döndü özelleştirmelerden.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 50 değil, yanlış söyledi. Ben de katılıyorum sana; 50 değil, 70 milyar dolardı.

BAŞKAN – Sayın Elitaş

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Ayıp! Kürsüye saygılı olalım.

BAŞKAN – Sayın Çalışkan, siz lütfen devam edin, buyurun.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerinin Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, tabii burada konuştuğumuz kanun tasarısı Çok Taraflı Yatırım Garanti Kurumu, kısaca MIGA. Değerli muhalefet milletvekillerimiz buraya çıktılar... Maalesef ben bu muhalefet tarzını gördüğüm zaman şahsım adına üzülüyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sana göre yapalım muhalefeti!

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Siz söyleyin de ona göre yapalım!

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Metiner’in söylediklerine üzülmüyor musun?

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Burada yeni bir Parlamento oluştu, yeni arkadaşlarımız, milletvekillerimiz seçildi. Eminim onlar da dört yıl önce benim yaşadığım şaşkınlığı, hayal kırıklığını ve üzüntüyü yeni seçilen arkadaşlarımız da mutlaka yaşıyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ben isterim ki… Bu Parlamentoya seçildiğimde en genç milletvekillerinden biriydim, şu anda yirmi yedi yaşında milletvekili olan arkadaşlarımız var, bayan milletvekillerimiz aramıza katıldı. Burada yaşanan tartışmalar, buradaki üsluplar, buradaki seviyeler, gerçekten, inanıyorum ki Parlamentomuzun en azından yüzde 90’ını rahatsız etmekte.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Doğru söylüyorsun, kalite düştü, doğru söylüyorsun, haklısın!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Bu Parlamento Türkiye'nin yüzde 95’ini temsil etme kapasitesine sahip bir parlamento ve halkımız bizi seçerken bizden çok şeyler bekliyorlar. Bu ülkeyi dünyanın ilk on ekonomisi, ilk on ülkesi arasına sokmanızı bekliyorlar ama biz burada neleri tartışıyoruz. Bunları görünce ben gerçekten muhalefet partilerimiz adına üzülüyorum. Bunu çok samimi söylüyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kendi adına üzül, kendi adına!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Burada, bir uluslararası sözleşme…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Cacığa da üzülüyor musun?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Cacığa da üzülüyor musun, cacığa? Cacıkçı kimse ona söylesene, ona bir cevap ver!

OKTAY VURAL (İzmir) – Kendi adına üzül sen!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Burada, uluslararası bir sözleşme tartışılıyor ve saatlerdir bunu konuşuyoruz, hâlâ bir tane kanun tasarısını onaylamış değiliz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletin tarihine küfrediyorsunuz! Bir de kalkmış burada…

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Ben şahsen evime gittiğim zaman, bu Meclisten çıkıp evime gittiğim zaman gergin olmak istemiyorum, stresli olmak istemiyorum.

MUHARREM VARLI (Adana) – Olma kardeşim, olma!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) -  Çocuklarımın karşısına çıktığım zaman “Yavrularım, ben bugün bu ülke adına üç tane, dört tane -neyse- kanun tasarısına imza attım, kabul ettim.” demek istiyorum ama hâlâ şu anda on tane -yanlış bilmiyorsam- gündemimizde uluslararası sözleşme var, bunlar ilgili taraflarca onaylanmış ve arkada da yüzlerce uluslararası sözleşme var, biz burada hâlâ bir tanesini geçirebilmiş değiliz. Ne tartışıyoruz? Kanun tasarısını mı tartışıyoruz? Hayır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hani “konuşun” diye uzatmıştınız. Biraz önce Elitaş dedi ki: “Konuşun diye uzatıyoruz.” Siz de “konuşmayın” diye söylüyorsunuz.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Sayın vekillerimiz çıktılar, ben dikkatle dinledim… Ben muhalefetimden şunu beklerim: Bizi zorlayın. Nasıl zorlayın? Dersinize iyi çalışın. Bu kanun tasarısını bir okuyun. (Gürültüler)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Cacık var mı tasarıda?

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Neler değişmiş, neler gelmiş, okuyun ve buraya gelin.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Tasarıda cacık var mı, yok mu onu söyle.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Komisyonlara gelmeyen bir kanun tasarısı olabilir mi?

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Buraya gelin, deyin ki: “Ey Hükûmet, sen bu kanun tasarısını imzalamışsın, şu maddede şu yanlışlık var, şu maddede ülkemize böyle bir yanlış oluyor, böyle bir hata var.” Bizi, iktidarı zorlayın ama buraya çıkan hatipler ne yapıyorlar?

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Tasarıyı bir komisyona götürün, bize değil.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Tasarının adını bile doğru bilmeden, hiçbir şekilde değinmeden veya usulen öyle bir bahsedip ondan sonra veryansın ederek bizi suçlamaya başlıyorlar veya işte “Sen bunu dedin, ben bunu dedim.” Ben bunlardan rahatsızım. Geçmişi tartışmaktan rahatsızım.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu tartışmayı kim açtı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Grup başkan vekillerine söyle.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Geçmişten ders alalım. Dün merhum Alparslan Türkeş tartışıldı, bugün merhum İnönü tartışıldı, Ulu Önderimiz Atatürk tartışılıyor. Bunlar tartışılacak konular değil.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bu tartışmayı kim açtı güzel kardeşim?

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Bu şahsiyetler tarihte yerlerini aldılar ve hepsine saygımız vardır. Hiçbir şekilde tartışılmasını istemiyoruz. Geçmişten ders alalım.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Doğru söylüyor.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Atatürk kimsenin tekelinde değil. Hepimiz Atatürk’ün sevgisiyle, saygısıyla büyüdük, Ulu Önderimizdir bizim. (CHP sıralarından alkışlar) Sizin de tekelinizde değil, sizin de sizin de. Geçmişi tartışarak bir yere varamayız. Gelin, bu Mecliste –yeni kuruldu Meclis, hepimize hayırlı olsun- Türkiye’yi ilk on ülke arasına nasıl sokarız, kendi otomobilimizi nasıl yaparız, kendi tankımızı, kendi uçağımızı, kendi helikopterimizi, kendi uzay uydumuzu nasıl yaparız, bunları tartışalım.

Geçmiş geçti, geleceği tartışalım. Lütfen, yeni bir Parlamentoyuz, bütün muhalefet vekillerimize, hepinize saygımız, sevgimiz sonsuz, gelin, bu ülkenin geleceği bu Parlamentoda tartışılsın. Ne diyoruz? “Meclisin itibarı düşük, milletvekillerinin itibarı yok.” Bu sahneleri gören milletimiz bize itibar eder mi Allah aşkına?

OKTAY VURAL (İzmir) – Etmiyor size zaten.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Burada, gerçekten, bizi seçen insanlar buradaki milletvekillerinin ciddi ciddi bu ülke meselelerini tartıştıklarını görseler bu Parlamentonun itibarı da o nispette artacaktır. Ama maalesef, ben burada arkadaşlarımın arasında otururken de şöyle bir kulak kabarttım, maalesef, dört yıl önce ben ne hissediyorsam aynı hayal kırıklığını onlar da yaşıyorlar. Burada bir şeyler üretmemiz lazım.

Hepimizin değerleri var, hepimizin kutsalları var, hepimizin sevdiği var, saydığı var. Bunlara saldırmakla, bunlara kötü söylemekle, birbirimizi rencide etmekle varacağımız hiçbir şey yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bu sözlerin AKP için de geçerli mi? Oraya bak biraz.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Onun için, değerli muhalefet partileri, sizden teknik muhalefet bekliyoruz, sağlam muhalefet bekliyoruz, dersinizi çalışmanızı bekliyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kendine bak yahu!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Tribünlere konuşarak, tribünlere, halkımıza… Şu anda gerçi yayın yok, bizi görmüyorlar. Ama yayın da olmaması nedeniyle biraz daha samimi konuşuyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Önce hakaret ediyor, sonra muhalefete laf yetiştiriyor yahu!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Biz, gerçekten bunun kendi içimizde kararını vererek, gerçekten bu ülkenin geleceğini birlikte inşa etmemiz lazım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Çok utanıyorsan istifa et, git!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Milletimiz bizden Anayasa bekliyor, elbirliğiyle bu Anayasa’yı çıkarmamız lazım. Toplum bizden, gençlerimiz, kadınlarımız, bütün halkımız bizden bu ülke adına bir şeyler yapmamızı bekliyor.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – MIGA’yı konuş, MIGA’yı!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Bizlerin tartışmasını istemiyorlar. Size telefon edip de hiçbir seçmeniniz “Sayın vekilim, tartış orada, kavga et, birbirinize girin.” diyor mu? Hayır, hiçbirimizden bunu istemiyorlar.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “Yalan söyleme.” de diyor ama.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Bizden bir şeyler üretmemizi ve Türkiye'nin geleceğini çok daha iyi bir noktaya taşımamızı istiyorlar.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Mehmet Metiner’e öyle söylemiş seçmeni, öyle gelmiş o da!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Gelin, bunları tartışalım. Bizi bu noktada zorlayın, dersinizi iyi çalışın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz iyi çalışın, iyi çalışın!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Buraya gelen kanun tekliflerini iyi okuyun, içeriğini iyi okuyun ve bizi zorlayın. Belki bunu söylemek iktidar adına doğru değil ama bütün samimiyetimle söylüyorum benim gönlümden geçen muhalefet bu. Bırakın böyle…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sen gönlündeki iktidarı anlat!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kendine bak yahu!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Az önce Vekilimin söylediği gibi, incir kabuğunu doldurmayacak şeyleri tartışmayalım. (MHP sıralarından “incir çekirdeği” sesleri)

OKTAY VURAL (İzmir) – İncir çekirdeği senin konuşmaların!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Maalesef, ben üzülüyorum, yani burada geçen zamana üzülüyorum, burada yanan ışıklara üzülüyorum, bu çalışan personele üzülüyorum. Bu kanun zaten 14 Kasım 2010’da yürürlüğe girmiş, Parlamentomuza gelmiş. Daha yüzlerce uluslararası kanun var, biz burada bir kanun tasarısını bile geçiremedik. Ben buradan evime gideceğim çocuklarıma ne diyeceğim?

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Kanun hükmünde kararnameleri söyle çocuklarına.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – “Baba bugün Mecliste ne yaptın?” “Tartıştık yavrum, konuştuk, tartıştık.” “Bir ilerleme kaydettiniz mi?” “Hiçbir şey yapamadık, tartıştık.”

Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyun, birbirimizi suçlayarak, birbirimizi rencide ederek, birbirimizi üzerek varacağımız hiçbir yer yok. Bu ülke hepimizin, hepimiz aynı geminin içindeyiz, el ele vererek, yapıcı muhalefet yaparak, teknik muhalefet yaparak, bu ülkeyi hep beraber inşallah, hepimizin içinde yaşadığı bu gemiyi inşallah dünyanın ilk on ülkesi arasına sokacağız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz yıkıcı iktidar, biz yapıcı muhalefetiz.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Bunu siz de istiyorsunuz, bunu biz de istiyoruz. Siz de iktidara bu anlamda yapıcı ve teknik muhalefet yaparsanız biz sizden istifade etmek istiyoruz, sizin fikirlerinizden, sizin projelerinizden istifade etmek istiyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Vekilim, söyle de kanun hükmünde kararnameleri çıkarmasın Hükûmet?

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Geçtiğimiz günlerde terörü konuştuk.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Niye altı tane kanun hükmünde kararname çıktı?

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Saatlerce terörü konuştuk, ortaya çıkan somut ne var deseniz inanın hiçbir şey yok.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Niye müdahale etmiyorsunuz Sayın Başkan?

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Buna hakkınız var mı Sayın Başkan?

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Gelin, sizler de somut projelerinizle konuşun, sloganları bırakalım. Somut projelerle “Ey iktidar, şunu yapman lazım…”

BAŞKAN – Sayın Çalışkan, konuyu konuşun lütfen.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – “…bunu yapman lazım, bizim çözüm önerimiz bu.” diyerek bize de yol göstermeniz lazım.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, niye konuya çağırmıyorsunuz?

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Bizim sizlerden beklediğimiz bu ve inşallah yeni Parlamento bu anlamda hepimiz için doyurucu olur, tatmin edici olur…

MUHARREM VARLI (Adana) – Cacıktan bahset, nasıl yapılır, nasıl yenilir!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – …inşallah çoluk çocuğumuzun karşısına çıktığımız zaman görevimizi yerine getirmiş, maaşımızı hak etmiş ve vicdanımız rahat bir şekilde çıkarız diyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çalışkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan yani burada milletvekilleri olarak biz görevimizin ne olduğunu biliyoruz ve burada milletvekillerine ders vermeye kalkanların önce kendi derslerine iyi çalışmaları lazım. Biz burada sözümüzü söyleriz. Bizim gözlerimiz var görüyor, kulaklarımız var duyuyor, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan da değiliz. Burada konuşuyoruz ama her şeyden önce bu parmaklar kalkarken hiç olmazsa önce bir vicdana, sonra bir de akla değindikten sonra kalkarsa iktidar olarak daha hayırlı bir iş yaparsınız. Parmaklarınızı başkalarının vicdanına teslim etmeyin, aklına teslim etmeyin. (MHP sıralarından alkışlar)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, usulün hangi maddesine göre yapılıyor bu konuşma? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Aynen şu an tabi olduğumuz usule göre.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşmelerin devam etmesine ilişkin önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İç Tüzük 72’nci madde uyarınca görüşmelerin devam etmesini arz ederiz.

                    Lütfü Türkkan                     Ahmet Duran Bulut                              Alim Işık

                         Kocaeli                                   Balıkesir                                       Kütahya

                     Enver Erdem                         Seyfettin Yılmaz                           Mesut Dedeoğlu

                           Elâzığ                                      Adana                                   Kahramanmaraş

                                                           Hasan Hüseyin Türkoğlu

                                                                       Osmaniye

Gerekçe:

Milletvekillerimizin tasarı hakkında daha ayrıntılı bilgi sahibi olmasını temin etmek için verilmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, demin konuşmacıyı dinlerken, tabii, gruplarımıza yönelik söylemler oldu. Biz sabahki önergede görüşlerimizi açıkladık, Türkiye’nin gündemini tartışmak istiyoruz. Gerçekten, saat 23.00’e kadar uzatılan bir Meclis gündemine eğer doğru dürüst Türkiye gerçeğini, gündemini koymazsanız, milletvekillerine yirmi dört saat, kırk sekiz saat önceden neyi konuşacağını, tartışacağını bilmiyorsa, milletvekilleri önceden bir hazırlık yaparak gelme imkânı bulamıyorsa kürsünün önüne, 300-400 kadar milletvekilini buraya koyarsanız boş boş birbirleriyle kavga ederler, başka bir şey olmaz. Bu bir tarz değil, bir üretim, bir verimlilik tarzı değil bu. Biz arkadaşlara bunu gerçekten aklıselim söylüyoruz. Gelin, Meclis gündemi bir hafta, on beş gün önceden belli olsun. Kim neyi konuşacak, kim neyin görevini alacak, bir araştırsın, hazırlıklı gelsin, bilimsel gelsin, doğru dürüst konuşsun. Birbirimizden yararlanalım. Biz bunu istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım, gerçekten bu ruh hâli iyi değil Meclisin. Bu gidişat iyi değil. Bu saat bu sözleşmeler için on biri mi istiyorsunuz? Yani sizi kurtaracak mı bu çalışma? Hayır.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konu anlaşıldı ve tutanaklara geçti sözleriniz.

Teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama mutabakat olur, diyalog olur, uzlaşma olursa saat on birlere gerek kalmaz. Doğru dürüst, yerinde de bu işler halledilir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İç Tüzük’ün 81’inci maddesine göre yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru sorma, on dakika cevap verme süresidir.

Sayın Işık, Sayın Oğan, Sayın Varlı, Sayın Bulut, Sayın Korkmaz, Sayın Türkkan, Sayın Türkoğlu, Sayın Yeniçeri, Sayın Özel, Sayın Demiröz, Sayın Yılmaz, Sayın Ayhan, Sayın Köse, Sayın Kaplan, Sayın Susam, Sayın Vural, Sayın Çirkin, Sayın Öztürk, Sayın Bayraktutan ve Sayın Uzunırmak soru sormak için sisteme girmişlerdir. Birer dakika süre vereceğim.

Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tasarı, tali komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuyla Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna havale edilmiş olmasına rağmen bu komisyonlarda görüşülmemiş ve komisyon başkanlığının görüşü de alınmamıştır. Bu yaklaşımı Hükûmet temsilcisi olarak doğru buluyor musunuz?

İkinci sorum: Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu tarafından ülkemizdeki yabancı yatırımlara ilişkin toplam 1,2 milyar ABD doları bir garanti sağlandığı ifade edilmektedir gerekçede. Bu 1,2 milyar dolarlık garanti kapsamında hangi ülkelerin hangi şirketlerinin yatırımları yer almaktadır? Bu şirketler içerisinde ABD ve İsrail şirketleri var mıdır?

Üçüncüsü: Türkiye'nin başka ülkelerdeki 177,5 milyon ABD dolarlık garanti kapsamındaki hangi şirketlerinin yatırımları söz konusudur?

Bilgi verirseniz teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Oğan…

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkanım teşekkür ederim.

Çok Taraflı Yatırım Kuruluşu (MIGA) sağladığı yatırım garantisini bir sigorta şirketi gibi dönüp ilgili devletten tahsil etmekte midir? Eğer tahsil ediyorsa daha önce Bergama’da siyanürle altın arayan Eurogold şirketi bu anlamda Türkiye’ye müracaat etmiş midir ve bunun karşılığında Türkiye’den herhangi bir ücret, herhangi bir miktar para alınmış mıdır?

Bir diğer sorum: Millî Eğitim Bakanımız da buradayken, şehit öğretmenlerle ilgili Millî Eğitim Bakanlığımızın bir çalışması var mıdır? Bu kadar işsiz öğretmenimiz varken hâlen …

BAŞKAN – Sayın Oğan, yalnız Tüzük gereği konuyla ilgili soru sorma hakkınız var.

SİNAN OĞAN (Iğdır) - …vekil ve ücretli öğretmen kullanılmasının gerekçesi nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Geçmiş yıllarda zenginliğiyle Türk filmlerine konu olan Adana ilimiz, devri iktidarınızda ne yazık ki şu anda işsizlikte ve fakirlikte birinci sırada, yatırımlardan da en az pay alan ikinci ilimiz. Adana’da sanayi tesisleri bir bir kapanır hâle geldi, işsizlik had safhada, açlık ve yoksulluk had safhada. Bu konuda Adana’ya yeni yatırımlarınız var mıdır? Adana’daki işsizliği önlemek adına ne gibi projeleriniz vardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketinin yeterli miktarda pancar üretimi olmaması gerekçe gösterilerek 2011-2012 yılında Balıkesir Susurluk Şeker Fabrikasında üretime ara verilmiştir. İlçede faaliyet gösteren yirmiye yakın iş kolu da bu durumdan olumsuz etkilenmiştir. Fabrikada çalışan toplamda 355 kişi başka yerlerde çalışmak üzere gönderilmiştir. Şeker pancarı alımında fiyat, bölgelerde üretilen pancarın polar değerinin fiyatlandırmasında esas standart değer olan yüzde 16’nın altında kalması sebebiyle bölgede üreticiler şeker pancarı üretememektedir. Balıkesir Susurluk Şeker Fabrikasında bilerek, planlı olarak şekerlerin, pancarın polarının düşürülmesi için kömür yerine siyah taş gönderildi, on gün fabrika çalışmadı, orada yatan pancarların polar değeri düştü ve fabrikanın zarar etmesine sebep olundu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) - Bu bilinerek satışa sunulan bir fabrika mıdır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Korkmaz, buyurun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, dış ticaret açığının gittikçe büyüdüğünü, bu açığın ülke ekonomisi açısından büyük bir olumsuzluk arz ettiğini, ekonomiyi yöneten, sizin atadığınız ekonomi bürokratları da içinizdeki ekonomist siyasetçiler de ifade ederken, bu açığın giderilmesi yönünde, dış borcun borçla finansmanı politikasından başka nasıl bir çözüm ürettiniz? Bundan sonraki düşünceniz nedir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Türkkan…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli üyeler; biraz evvel arkadaşlarımızın yoğun bir şekilde tartıştığı Çok Taraflı Yatırım Garanti Fonu’yla alakalı bir sorum olacak Sayın Bakana.

Türkiye’de, bu 1,2 milyar dolar garanti kapsamında olan, politik risklere karşı garanti kapsamında olan yatırımlar doğrudan yatırımlar mıdır yoksa portföy yatırımları mıdır, bunları öğrenmek istiyorum.

Bir de daha önce Türkiye'nin can damarı sayılan önemli kuruluşlardan özellikle Telekom’un sayın İktidarla yakın ilişkide olan bir şirkete satılmasından sonra bu şirketin aldığı Telekom şirketi de bu kapsamda Garanti Fonu tarafından riskleri üstlenilmiş midir? Zira, bu fonun içerisinde Türkiye'nin de binde 48 oranında, 8,1 milyon dolar civarında bir ortaklığı var. Türkiye hem satıp hem de politik risklere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – …karşı bunları garanti altına almış mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Türkoğlu…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de özellikle dış borçlar açısından cumhuriyet döneminin en yüksek faizini ödeyen bu hükûmetlerin bu fonla daha da büyük bir risk aldıklarını düşünüyorum, bu konuda açıklama bekliyorum.

Diğer taraftan da hepimizce malum olduğu üzere Anayasa’nın 41’inci maddesinin ikinci fıkrası “Devlet, ailenin huzur ve refahı için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.” hükmünü amirdir. Devlet Anayasa ile ailenin korunmasını, bütünlüğünü esas almış, kanunlarımız da buna göre dizayn edilmiştir. Bugün Hükûmet sıralarında Hükûmeti temsilen bulunan Sayın Millî Eğitim Bakanı, 2011 yaz döneminde eş durumundan tayinleri kapatmak suretiyle öncelikle kendi mensubu olan Millî Eğitim müfettişlerinin ve Ramazan Bayramı arifesinde kararnamesi çıkan mülki idare amirlerinin eşlerinden ayrı vazife yapmalarına sebep olmuştur. Millî Eğitim Bakanlığımızın nur topu gibi sorunları vardı, bir de yönetim sorunu eklenmiştir. Bu hususta da Sayın Bakanın açıklama yapmasını bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yeniçeri…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üretimden daha fazla tüketim, gelirden daha fazla gider, ihracattan daha fazla ithalat, icattan daha fazla taklidi esas alan bir sistem açık verir. Böyle bir ekonomi, ticaret ve tüketim toplumu yaratır. Bu açık, sıcak para ve dış yatırımlarla dengelenmeye çalışılır. Dış yatırımları garanti etmek ve borçları bu yolla finanse etmek kalıcı çözüm değildir. Cari açıkları finanse etmek için dış yatırımları garanti etmek de çıkış yolu değildir. Yıllık 70 milyar dolar dışarıya açık veren bir ekonomi, hiç sürdürülebilir değildir. Türkiye'nin dış yatırımlarını bu denli cömert biçimde garanti etmek, serbest piyasa ekonomisinin gereği olabilir ama Türkiye’de hayvancılık, tarım, ticaret, turizm, sanayi üretimini nasıl, hangi yolla garanti etmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan Ömer Dinçer’i, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı sırasında bir meslek örgütünün yöneticisi olarak yakından tanıdım. Bu yüzden kendisinin kamuoyunda çok tartışma yaratan açıklamalarını şaşırtıcı bulmuyorum çünkü kendisinin devletçe verilen sözleri hiç önemsemeyen, devlette devamlılık ilkesini dikkate almayan, diyaloğa kapalı, partisinin milletvekillerinin dahi iletişim kuramamaktan şikâyet ettiği bir yapısı vardır. Kendisi ortak aklı aramaktan son derece uzak, sosyal kesimleri, özellikle meslek örgütlerini birer paydaş değil, birer düşman, yok edilmesi gereken yapılar olarak gören antidemokratik bir kişiliktir. Kendisi her öneriye “Ben üniversite hocasıyım, ben bilirim.” diyen ancak hem bilmeyen, daha kötüsü, bilmediğini de bilmeyen; kişisel web sayfasında maymunların öğrenilmiş çaresizlik hikâyelerini anlatan bir hak arama düşmanıdır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, böyle soru olmaz! Sayın Başkan…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen, Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Geçmiş bakanlık dönemi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Soru-cevap işlemi Sayın Başkan, eleştiri değil.

BAŞKAN – Sayın Demiröz, buyurun.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Bursa ili Mustafakemalpaşa Hamzabey İlköğretim Okuluyla ilgili, Sayın Millî Eğitim Bakanını burada bulmuşken, soru sormak istiyordum ancak…

BAŞKAN – Sayın Demiröz, lütfen, tasarıyla ilgili soru soracaksınız efendim.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – …Sayın Bakanın, Sayın Bakan Ömer Dinçer’in Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve Sayın ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü için yanlış ifadelerde bulunan Hatibi bir Devlet Bakanı olarak alkışlaması beni çok üzmüştür. Sayın Bakana yakıştıramadığımı ifade etmek istiyor ve bu nedenle de soru sormuyorum.

Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yılmaz…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesi gibi ayrıntıyla uğraşırken kendi yatırım potansiyellerimizi harekete geçiremiyoruz. 2006 yılında Ceyhan Enerji İhtisas Bölgesi ilan edildi. Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan petrollerin akmaya başlamasıyla beraber burada törenler düzenleyip “Burası ikinci Rotterdam olacak. Rafineri tesisleriyle, petrokimya tesisleriyle 10 milyar dolarlık yatırımlar yapılacak, binlerce kişilik istihdam sağlanacak.” denildi. Ancak bu söylenen 2006 yılından beri ne yazık ki bu bölgeye tek çivi çakılmadı. Yatırımcının önünü açacak düzenlemeler yapılmadı, daha müteşebbis heyet bile oluşturulamadı. Arazilerin tasnifi yapılıp hangi alanlar orman, hangisi hazine, hangisi şahıs arazisi belirlenmedi, kamulaştırmalar yapılamadı, altyapılar oluşturulamadı. Bu Ceyhan bölgesiyle ilgili, Sayın Bakanımdan soruyorum, bu yatırımların, yabancı yatırımcıların ve yerli yatırımcıların önünü açmayı düşünüyorlar mı?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Tabii, tasarıyla direkt ilgili olmayan çok sayıda soru var.

BAŞKAN – Cevap vermezsiniz onlara Sayın Bakanım.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Vakit yettiğince ve bilebildiğim konulara cevap vermeye çalışacağım.

Bir defa, “Tali komisyonda görüşülmedi.” dedi Sayın Milletvekilimiz Işık. Tali komisyonlarda görüşülmesi için yeterli süre tanınmış ana komisyon tarafından ancak o süre içinde tali komisyonlarımız görüşmemeyi takdir etmişler. O, Meclisin, komisyonlarımızın takdiri. Hükûmet olarak buna herhangi bir şey söylememiz söz konusu değil. Meclisimizin komisyonlarının takdiri, Hükûmetimizin yetkisinde olan bir husus değil. Tabii ki bütün komisyonlarda görüşülürse daha iyi olur, daha etraflıca tartışılabilir ama ana komisyonda görüşülmesi de, uzmanlık komisyonunda görüşülmesi de herhâlde yeterli bir değerlendirme imkânı sağlamıştır diye düşünüyorum.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Bakanım, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü mü?

BAŞKAN – Sayın Milletvekilim, lütfen… Sayın Bakan cevap veriyor.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Vakit çok dar, müsaade ederseniz cevap vermeye çalışayım. Çok sayıda soru var.

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz sorulara cevap verin lütfen.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – “1,2 milyar dolar garanti sağlandı, kimler var?” dediniz. Burada gizli kapaklı hiç bir şey yok. Listeler burada, tek tek okumaya çalışırsam çok vakit alır, size fotokopilerini verebiliriz. Hangi şirketlerin bundan faydalandığı çok açık, net, burada belli. Bunlar böyle gizli kapaklı işler değil. Bunların listelerini arkadaşlarımız size verebilirler.

Ayrıca bir rakamı da düzeltmek isterim. Bana bürokrat arkadaşlarımızdan gelen not da sağlanan garanti tutarının, yani ülkemizde yapılan yabancı sermaye yatırımlarına sağlanan garanti tutarının 1,6 milyar dolar olduğu ifade ediliyor.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Gerekçede öyle yazılmış ama.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Değişik tarihler itibarıyla verilmiş olabilir, bunu da bu vesileyle -evet, gerekçeden bu yana değişen bir rakam- düzeltmiş olalım.

Diğer spesifik şirketlerle ilgili konuları da, yine dediğim gibi listeler belli, oralardan size bilgi olarak verebiliriz.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Devletten rücu hakkı var mı bir sigorta şirketi gibi?

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen siz soruları cevaplamaya devam edin.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – “Devletten rücu hakkı var mı?” diyorsunuz. Bunu şöyle söyleyelim: Bu ülkeye herhangi bir mükellefiyet getirmiyor. Ülkemizde yapılan yabancı sermaye yatırımları itibarıyla ve Türk yatırımcıların diğer ülkelerde gerçekleştirdiği yatırımlarda MIGA tarafından sağlanan garantiler kapsamında ortaya çıkan yükümlülükler ülkemize bir yükümlülük getirmiyor.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Efendim, diyelim ki MIGA Bergama Şirketi’ne 100 milyar dolar...

BAŞKAN – Sayın  Bakan, siz devam edin cevap vermeye.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Şimdi, karşılıklı konuşmayalım...

OKTAY VURAL (İzmir) – Aslında konuşsaydınız daha iyi olurdu Sayın Bakan.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – ...sonra isterseniz daha detay bilgiyi arkadaşlarımız iletirler.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Soruma cevap vermiyorsunuz ki Sayın Bakan.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Ülkeye bir mükellefiyet getirmiyor, çok açık ve net söylüyorum.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Türkiye’den bunun parasını alıyor MIGA.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Ülkemize bir mükellefiyet getirmiyor.

Sayın Millî Eğitim Bakanımıza ilişkin çok sayıda sorular oldu. Tabii, kendisi, herhâlde cevap vermek istediğinde verir fakat hakaret içeren ifadeler de oldu. Bu da Millî Eğitim Bakanımıza ne kadar çok görev düştüğünü gösteriyor. Bu ülkede gerçekten millî eğitimde sadece teknik anlamda değil çok daha farklı anlamda bir eğitime ihtiyacımız olduğunu da bazı ifadeler gösteriyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Adana’yla ilgili, işsizlikle ilgili bir sorusu oldu Sayın Milletvekilimizin. Yatırımlarla ilgili şu an detay bir bilgi yok elimde, onu temin edip verebiliriz zaten il bazında dökümünü yayınlıyoruz. İşsizlikte Adana ilimiz, doğru, ön sıralarda fakat “istihdam oranı” dediğimiz bir şey de var. Orada Adana ilimiz aslında daha yukarı sıralarda. Yani iş gücüne katılma oranının yüksek olduğu illerde işsizlik oranı yüksek olsa da çalışan sayısı da yüksek olabiliyor. Adana ilimiz aslında çalışan sayısı itibarıyla, istihdam oranı itibarıyla çok kötü durumda olan illerimizden değil ama göç aldığı için muhtemelen işsizlik oranı yüksek ama onda da son dönemlerde ciddi bir düşüş olduğunu ben biliyorum. Daha net bilgileri isterseniz daha sonra size aktarabiliriz.

Şeker fabrikasıyla ilgili konu, tabii spesifik bir konu, bir yönetim hatasından bahsediyorsunuz. Onunla ilişkin çok şahsi bir bilgim yok. Bu, Özelleştirme İdaresine bağlı biliyorsunuz, Maliye Bakanlığımız da bu anlamda irtibatlı, teknik olarak da belki diğer bazı bakanlarımız da. Yani o konuyla ilgili doğrusu net bir şey söylemem mümkün değil.

Bir yönetim kusurundan bahsediyorsunuz. Doğru mudur, değil midir, tabii ki bakılmasında fayda var.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Satmak için mi acaba göz yumuluyor?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Öyle bir şey olamaz tabii. Satmaya karar verirseniz satarsınız, satıncaya kadar da iyi işletmek bütün yöneticilerin yükümlülüğüdür. Böyle bir şey düşünülemez. Ama yönetimde kusurlar olabilir, hatalar olabilir. Satılacak olanlarda da olabilir, olmayanlarda da olabilir. Bunlar ayrıca tartışılması gereken hususlardır.

Dış ticaret açığıyla ilgili değişik milletvekillerimizin soruları oldu, cari açık meselesi üzerinde durdular. Gerçekten ülkemizde bu meselenin tartışılması lazım. Biz mali dengeler itibarıyla, bütçe dengeleri itibarıyla, çok şükür, birçok ülkeyi kıskandıracak durumdayız. Avrupa Maastricht Kriterleri’ne uymuyorken bizim mali dengelerimiz buna uygun hâlde. Borç oranlarımızın, borçlarımızın millî gelire oranı da yine çok çok düşük, Avrupa’yla mukayese ettiğinizde.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, “millî gelir” değil, “yurt içi hasıla.”

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Bu sene itibarıyla yüzde 40’ın altına inmiş durumdayız. Bankacılık sistemimiz son derece sağlam. Bu anlamda da dünyadaki bu küresel krizin yaşandığı ortamda pozitif bir şekilde ayrışan ülkeler arasındayız. Ancak cari açık, dediğiniz gibi, mutlaka izlememiz gereken bir konu. Biz de zaten bunun farkında olduğumuz için son hazırladığımız orta vadeli programda işin en temel hususlarından biri olarak cari açığı önümüze koyduk. Buna dönük çok çeşitli tedbirler ve politikalar hem kısa vadeli olarak hem orta ve uzun vadeli olarak bu dokümanımızda yer alıyor. Meclisimizde bütçe sürecinde de eminim tartışılacaktır. Burada her türlü fikre de açık olduğumuzu çok net bir şekilde belirtmek isterim.

Ülkemiz enerjisi olmayan bir ülke, dışarıdan enerjiye bağımlı bir ülke.

OKTAY VURAL (İzmir) – Enerjik bir ülkeyiz ama.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Diğer taraftan, ara mallarında özellikle yerli üretimi daha çok artırmamız gerekiyor. Bir taraftan da doğrudan yabancı sermayeyi artırıp cari açığın finansmanının kalitesini artırmamız gerekiyor. MIGA da bu anlamda önemli enstrümanlardan bir tanesi. Yani cari açığı sıfırlamak diye bir şey Türkiye için bu aşamada söz konusu değil. Gelişmekte olan bir ülkeyiz, dünyanın tasarruflarını da kullanmalıyız. Bu kötü bir şey de değil. Dünyanın tasarruflarını alıp daha hızlı bir şekilde büyüyebiliyorsanız mesele yok. Ama bunun elbette ki düzeyi ve şekli önemli, bunu nasıl finanse ettiğiniz önemli.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani yurt içi tasarruf önemli değil mi?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Bunu da Türkiye olarak bugüne kadar finanse ettik ama sürdürülebilir bir şeklide götürmek için çeşitli tedbirler de alıyoruz, almaya devam edeceğiz.

 “Portföy yatırımlarını mı kapsıyor, doğrudan yatırımları mı?” diye bir soru oldu. Bu, doğrudan yatırımları kapsıyor. MIGA, Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu, portföy yatırımlarını değil doğrudan yatırımları kapsayan bir husus. Onu da belirtmek isterim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Telekom’la ilgili bir soru…

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Yine Ceyhan enerji bölgesi, enerjiyle ilgili hususlar, tabii ki bunlar çok önem verdiğimiz hususlar. Son Teşvik Kanunumuzda da biz “büyük ölçekli yatırım” dediğimiz konuları teşvik ediyoruz. Onlar arasında bu büyük ölçekli projeler de yer alıyor. Türkiye bir taraftan bir transit ülke, bir taraftan da gerçekten burada enerji olarak, doğal gaz olarak, petrol olarak ithal ettiğimiz ürünlerin katma değerini artırıp pazarlama anlamında da bu bölgemiz önemli fırsatlar sunuyor. Burada mutlaka bu potansiyel değerlendirilecektir. Bunun altyapısı oluşturulmuş durumda. İnşallah dünyadaki, ülkemizdeki yatırım ortamı içinde bu bölgemiz hızlı bir şekilde bu yatırımları almaya devam eder diye ümit ediyorum.

Tabii, baktığınız zaman sorulan sorular çok değişik alanlardan. Olabildiğince, dilimiz döndüğünce cevap vermeye çalıştık. Ben bütün milletvekillerimize yorumlarından dolayı, katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. Bu kanunun da hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Sayın Dinçer, bir söz talebiniz var, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Evet, Sayın Başkan çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ne için söz istiyorsunuz Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Az önce benim ismimi zikrederek bir arkadaş bazı ifadeler kullandı. Ona dair…

BAŞKAN – Ne ifadesi kullandı Sayın Bakanım?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Benim şahsıma yönelik birtakım hatta hakarete varan ifadeler kullandı. Ben ona karşı çok kısa bir açıklama yapacağım -merak etmeyin- söz hakkı tekrar doğurmayacak şekilde.

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre iki dakika süre veriyorum Sayın Bakan.

Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Evet, teşekkür ediyorum.

Az önce milletvekillerinden birisi, ismini bilemiyorum, tahmin ediyorum yeni arkadaşlardan birisi, zannediyorum kendisini fark ettirmek istiyor. Dolayısıyla da bana taş atarak veya bir bakana sataşarak bu farkındalığı sağlayacak bir tavır içerisinde oldu ve daha çok benim ismimi zikrederek benimle ilgili birtakım şeyler söyledi. Bunların hepsinin ben cevabını verdim, bunların kendisinin ulaştığı web sitesinde de ayrıntısıyla bilgileri var. Kendisini tebrik ediyorum, bir kere benim web siteme ulaşmayı başarmış, bu kabiliyeti var, ama orada az önce anlattığı hikâyelerden başlık olarak “Yönetim Dersleri” başlığı vardı o hikâyelerin bulunduğu yerde ve onlardan ders çıkarılsın diye konuldu, zannediyorum onu çıkarmayı henüz başaramamış, diğer hikâyeleri de okusun lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/467) (S. Sayısı: 40) (Devam)

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım, ancak oylamanın…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Bakan beni kastederek benim…

BAŞKAN – Bir saniye, şu işlemi tamamlayım ondan sonra. Daha önce söylemeniz gerekirdi, bir saniye.

Oylamanın açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Açık oylama yapılmasını arz ederiz.

Oktay Vural, İzmir? Burada.

Ali Uzunırmak, Aydın? Burada.

Emin Haluk Ayhan, Denizli? Burada.

Alim Işık, Kütahya? Burada.

Nevzat Korkmaz, Isparta? Burada.

Mehmet Erdoğan, Muğla? Burada.

Lütfü Türkkan, Kocaeli? Burada.

Muharrem Varlı, Adana? Burada.

Ahmet Duran Bulut, Balıkesir? Burada.

Ali Torlak, İstanbul? Burada.

Oktay Öztürk, Erzurum? Burada.

Özcan Yeniçeri, Ankara? Burada.

Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar? Burada.

Sinan Oğan, Iğdır? Burada.

Enver Erdem, Elâzığ? Burada.

Celal Adan, İstanbul? Burada.

Ali Öz, Mersin? Burada.

Şefik Çirkin, Hatay? Burada.

Seyfettin Yılmaz, Adana? Burada.

Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 40 sıra sayılı Kanun Tasarısının maddelerine geçilmesinin açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı:  206

Kabul:                          206 (x)

                                 Kâtip Üye                                                     Kâtip Üye

                           Mustafa Hamarat                                             Tanju Özcan

                                     Ordu                                                            Bolu”

Böylece, tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun sayın milletvekilim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın biraz önce hakkımda söylediği konuya yönelik olarak cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Yerinize oturun; sistemi açacağım.

69’uncu madde gereğince iki dakika süre veriyorum.

Buyurun.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakan, size cevap veriliyor!..

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan burada olsun efendim.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, biraz önce Sayın Bakan, benden bahsederek “İsmini bilmediğim bir arkadaş.” diyerek, her zaman gerçek konuları saptırma noktasındaki maharetini bir kez daha göstermiş; oysa, yıllar boyunca, karşılıklı müzakere ettiğimiz, ismimle, soy ismimle, çalıştığım yerle kendisi beni tanımaktadır.

                           

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

Ben, Türk Eczacıları Birliğinin Genel Sekreterliğini yaptığım dönemde şahit olduğum meselelerden dolayı, kendisinin devletçe verilen sözleri önemsemediğini ifade ettim. Bunda bir hakaret yoktur. Sayın Başbakanı ziyaret eden Türk Diş Hekimleri Birliğine, Başbakan, serbest muayenehanelerden hizmet alma sözü verdiği hâlde, bakan değişmiş, Sayın Bakan “O sözü tutmam mümkün değil.” demiştir. Aynen, şimdi, atanamayan öğretmenlerden özür dilemesi gibi. Bir önceki Bakan Sayın Faruk Çelik eczacıların sorunlarıyla ilgili meseleyle ilgili çözüm önerilerini bir paket hâlinde gündeme getirip çözmeyi vaat etmişken, Sayın Bakan geldiğinde “Bizim bunlara çözüm üretmemiz mümkün değildir. O söz eski bakanı bağlar, hatalı bir sözdür, tutmamız mümkün değildir.” demiştir. Kendisinin devletçe verilen sözlere ve devletin devamlılığı ilkesine yönelik olarak hassasiyeti olmadığını söyleyişimle ilgili konu budur.

Diğer bir konu ise, kişisel web sitesinde yayınladığı öğrenilmiş çaresizlik örneğini, tam da pek çok meslek örgütü hak ararken ve sosyal taraflar kendisine karşı hak arama mücadelesini kırmayla kendisini suçlarken, kendisi, yukarıya asılan bir muza uzanmak isteyen maymunların, sadece isteyen değil, geri kalan hepsine dayak atılması ve ıslatılması ve sırayla da kafesteki maymunların değiştirilmesi suretiyle artık hiç dayak yememiş maymun olmasına rağmen, hiçbir maymunun yukarıdaki muza ulaşmaması meselesini bir öğrenilmiş çaresizlik örneği olarak, tam da bütün meslek örgütleri meydanlarda hak ararken herkese gözdağı vermek için web sitesinden yayınlanmış, bu konu, konuyla ilgili olan tüm meslek örgütlerinin çalışanları tarafından esefle kınanmıştır. Sözlerimde hakaret yoktur.

Kendisinin ismimi hatırlamamasından da memnuniyet duyuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Keşke Sayın Bakan buna cevap verseydi. Bu da önemli bir itham.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/467) (S. Sayısı: 40) (Devam)

BAŞKAN – 1’inci maddeyi okuturuyorum:

ÇOK TARAFLI YATIRIM GARANTİ KURULUŞU SÖZLEŞMESİNİN MADDELERİNDE

YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) “Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu (MIGA) Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişiklikler”in onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.

Buyurun, Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 40 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek için söz aldım, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının geneli üzerinde görüşürken MIGA’nın ne olduğunu, tasarının ne olduğunu, MIGA olayının ne olduğunu anlatmaya çalıştım. Şimdi, bu konuyu iki yönlü ele almak lazım. Burada ifade edilmek istenen şey: Türkiye’ye bu hadiseyle yatırımın akacağı ifade edilmek isteniyor, bu his verilmek isteniyor, aslında hadise bu değil. Niçin bunu söylüyorum? Siz yabancı kaynağı Türkiye’ye çekmek istersiniz. Hangi nedenle çekmek istersiniz? Bir tanesi ve en önemlisi, tasarruflarınız yetersizdir, yabancı kaynak arayışına girersiniz ama bu anlaşma bununla ilgili bir hadise değil. Türkiye’de yatırımlar, geçen yıl hedef olarak kamu yatırımları artışı reel olarak negatifte, bu yıl da programa baktığınızda kamu yatırımları artışının negatif olduğunu görüyorsunuz 2012 yılı için. Şimdi, ülkenize yabancı yatırımcıyı tasarruflarınız yetersiz olduğu için ne yapıyorsunuz? İstiyorsunuz.

Bir tanesi, bir diğeri, kaynağa ihtiyacınız var. Nasıl bir kaynağa ihtiyacınız var? Dış ticaret açığınız büyük, cari işlemler dengesi açığınız büyük. Biraz önce, Sayın Bakan, bazı ekonomik göstergelerden bahsederken onları, Türkiye'nin bu cari işlemler açığından da sanki Patagonya’nın açığıymış gibi bahsediyor. İktidarda olduğunuz süre içinde bununla ilgili müspet bir gelişme sağlamadınız; problemin özü orada, bununla ilgili bir çalışma yapmadınız. Şimdi, Dış Ticaret Müsteşarlığında dahilde işleme rejiminde neyi azaltan… Dahilde işleme rejimi kanalıyla gelen mallarını üretimini içerde daha ucuza üretmek amacıyla birtakım çalışmaları başlattığınızı ifade ediyorsunuz Hükûmet olarak. Doğru bir yaklaşım, ama uzun süredir bunu yapmamıştınız. Şimdi bunu yapıyorsunuz, cari işlemler dengesi, dış ticaret açığı, ithalat artışının ihracat artışından çok daha fazla olmasını önlemiş olmuyorsunuz ki.

Ben, bugün orta vadeli programa falan girmeyecektim ama Sayın Bakanı burada gördüm, bizzat söylemek istiyorum, mesai arkadaşım. Şimdi, mayıs ayında yayınlanması gereken orta vadeli program ancak ekim ayında yayınlanabiliyor. Niçin böyle yapıyorsunuz? Koyduğunuz hedefler tutmayacağından, kendinize güveniniz olmadığından bunu yapıyorsunuz. Şimdi, orta vadeli programı, orta vadeli mali planı, yatırım genelgesini, bütçe çağrısını, hepsini aynı günde yapıyorsunuz. Bir hafta içinde de bütçe hazırlanıyor. Bu doğru mu Sayın Bakan? Bunların hepsini aynı gün açıklıyorsunuz ve bütçe Meclise teslim edilmeden hemen önce yapıyorsunuz. Şimdi, bunun ne zaman yapılması lazım? Mayıs ayının sonunda orta vadeli planın, 15 Haziranda da mali planın yapılması lazım. Siz kendinizden emin değilsiniz, önünüzü görmüyorsunuz. Siz geçen sene çıkardığınız torba kanunda öngördüğünüz, düşündüğünüz, gerçekleştirmeyi istediğiniz şeyleri şu çıkardığınız orta vadeli planlara, yıllık programlara enjekte edebilmiş değilsiniz ki. Hesabınız yok, kitabınız gerçekten yok, hudayinabit gelişiyor her şey.

Şimdi, böyle baktığınız zaman -gerçekten öyle- dahilde işleme rejimini kullanıyorsunuz. 100 birimlik ihracat yapıyorsunuz, 80’ini ithal ediyorsunuz, ihraç ettiğiniz malın içine koyuyorsunuz. Bu, aynen Mısır’a laiklik ihraç ettiğinize benziyor.

Anayasa Mahkemesinden sıkıntılı olduğunuz bir hadiseyi, siz de sıkıntılı olan bir hadiseyi ne yapıyorsunuz? 1 birimlik veya 100 birimlik ne ihracatının, laiklik ihracatının içine 80 birimlik ne koyuyorsunuz? Dışarıdan ithal ettiğiniz, size enjekte edilen, size emredilen şeyi koyarak sizde olmayan bir şeyi ihraç etmeye çalışıyorsunuz. Şimdi, burada sıkıntı var. Gerçekten, bunu örnek olarak özellikle vermek istedim.

Bu hadise, biraz önce ifade ettim, bizim Türkiye’nin 177 milyon dolarlık yatırımının garanti edilmesi hadisesi var. Peki, nerede? Libya’da var mı? Var. Ne kadar? 1,6 milyar dolar bizim buraya yapılan… Aslında bunun şu anlamı var: Bizde risk daha fazla çünkü bizim yatırım şayet dışarıda daha geçerli bir yatırım olmuş olsaydı ne olurdu? Biz oraya gittiğimizde bize ne yapmaları lazımdı? Bizim yatırımların daha fazla riske edilmiş olması lazımdı. Daha fazla yatırım Türkiye’ye geliyor ve daha fazla risk hadisesi ortaya çıkıyor. Bunu da ne yapmak lazım? İyi değerlendirmek lazım.

Şimdi buraya getiriyorsunuz, bunlar görüşülüyor, biraz önce söyledim, orta vadeli plan, orta vadeli program, mali disiplin, yatırım genelgesi, bütçe çağrısı ama Sayın Bakanım Allah’tan korkmak lazım, ben biliyorum, benim ilimin üniversitesinin veya bütün illerdeki üniversitelerin yetkilileri, buraya gelip, yani Ankara’da bunu gizleyebilirsiniz ama yetkilileri gelip Maliye Bakanlığında, Hükûmetin verdiği hedeflere göre bütçelerini getiriyorlar mı, getirmiyorlar mı? Getirmiyorlar derseniz, doğruyu söylememiş olursunuz, yalan söylüyorsunuz diyemem, Allah’tan korkarım, ama doğruyu söylemediğiniz kesin, çünkü herkes gidiyor orada o bütçeyi görüşüyor. Yatırımlarında problem olduğu bizim kulağımıza geliyor, diğer arkadaşların, iktidara mensup arkadaşların da kulaklarına geliyor, onlar da illerinin problemlerini takip eder hâle geliyorlar. Burada bizim söylediğimizde ne var? Bir eksiklik yok.

Şimdi, baktığınız zaman, bu orta vadeli program konusunda özellikle size söylemek istiyorum Sayın Bakanım: Ben o Devlet Planlama Teşkilatında çalıştım, siz de çalıştınız. Bu orta vadeli plan beş ay gecikmeyle açıklanırken o işten sorumlu bakan olarak sizin orada bulunmayışınız, beni gerçekten rahatsız etti, üzüldüm. O teşkilatın düştüğü hâl, oradaki temsil gücünde, ekonomik anlayışta, ekonomik yönetimde planlamanın adını Kalkınma Bakanlığı koysanız ne olacak? DPT’nin -milletin bildiği adıyla- temsil edilememesi gerçekten beni üzdü.

Sayın Başbakan Yardımcısı bütün uluslararası kuruluşlarda “orta vadeli programımız var” dediğinde, Türkiye’de orta vadeli program maalesef açıklanmamıştı. Sadece bize doğruyu söylemiyor değilsiniz, dışarıyı da yanıltıyorsunuz.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Vekilim mikrofon açık, çok bağırmanıza gerek yok, duyuyoruz sizi.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Sizden ders alacak değilim, lütfen, herkes haddini bilsin.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Rahatsız oluyoruz!

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Sayın Başkan, ne için görevli?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayhan.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben biliyorum, gayet açık ve net konuşuyorum, söylediklerime “yalan” desin, bakın ben onlara doğruyu söylemiyorsunuz diyorum. Bu millete doğruyu, gerçekleri anlatmamız lazım, eksiğiniz neyse onu da bileceksiniz. Buraya gelip “canım, bizi zorlayın, biz bundan memnuniyet duyarız” diyorsunuz ya, alın, söylediklerimiz doğru mu, yalan mı? Söylemek istediğim bu.

Şimdi, bakın, bir şeyi daha ifade etmek istiyorum: Burada takla da atsanız olmaz. Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanı neler geçirdi. Sadece yardımcısı atanmak için parmağını kırdı. Daha neler var biliyor musunuz? Öyle kolayca laf atarak bir şey olunmaz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ahmet Toptaş, Afyonkarahisar Milletvekili.

Buyurun Sayın Toptaş. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, Ali Demirçalı konuşacak. Yanlışlık var.

BAŞKAN – Ali Demirçalı, Adana Milletvekili.

Buyur Sayın Demirçalı.

CHP GRUBU ADINA ALİ DEMİRÇALI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesi’nin maddelerinde yapılacak değişikliklerle ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, siyaseti ona buna laf atarak düzeysiz hâle getiren, parti yönetimine yaranmak, kendi siyasi geleceğini kurtarmaya çalışan birisi, bu ülkede bir tek adam yönetimi yaşandığından ve millî şef faşizminden söz etmiştir. Bu büyük bir cehalettir. Tarihi bilerek çarpıtanlar dönüp aynaya baksınlar. Öncelikle cahiliye döneminden çıksınlar.

BAŞKAN – Sayın Demirçalı, bu konu konuşuldu, tartışıldı ve karara bağlandı. Lütfen tekrar geriye dönmeyelim.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Temcit pilavı gibi ikide bir…

BAŞKAN – Maddeyle ilgili konuşun lütfen.

ALİ DEMİRÇALI (Devamla) – Değerli milletvekilleri, gündemde olan tasarı ve gerekçesi incelendiğinde, yatırımcıların politik risklere karşı garanti sağlamak suretiyle gelişmekte olan ülke ekonomilerinin özel yatırımları çekmesini, yabancı yatırımların artırılmasını amaçlamaktadır. Bu bağlamda, ülkemizin en önemli yatırım alanlarından biri olan Adana ilimizi seçim bölgem olması sebebiyle çok iyi biliyorum. Bırakın yabancı yatırımcıyı çekmeyi, yerli yatırımcıyı bile bulamıyoruz. İlimiz Adana sanayileşmenin ilk başkenti durumunda olan bir büyük metropolken son on yılda pamuğa dayalı sanayileşmenin çökmesi üzerine büyük bir krize sürüklenmiş, ÇUKOBİRLİK, Güney Sanayi, Aksantaş, Sümerbank, Bossa gibi ellinin üzerinde dev fabrikalar ve kuruluşlar kapanmıştır. Bu fabrikalar kapanıp kent büyük bir krizin içine sürüklenirken mevcut iktidar bu duruma seyirci kalmıştır. Kriz giderek derinleşmektedir. Bu iktidar, bırakın çözüm üretmeyi Adana’nın farkında bile değil.

Sayın milletvekilleri, kent yönetimleri, devlet kurumları, ilimizde toplumcu ve halkçı yönetim anlayışı sergilemeleri gerekirken sadece küresel kapitalizmin ve rant ekonomisinin önünü açmışlardır. Kentin değişik bölgelerinde sosyal dokuyu ortadan kaldıran ve kamu yararına uygun olmayan kentsel dönüşüm projeleri uygulanmaktadır. Sadece parasal getiri ve özel ranta dayalı hazırlanan bu projelerin daha iyi mekânlar sunmadığını hepimiz biliyoruz. Kentin mimari, sosyal ve kültürel değerlerine, doğal kaynaklarına önem veren bir anlayış hâkim olması gerekirken sadece idarelere ve belli sermaye gruplarına kaynak yaratmaya çalışan bir anlayış hâkimdir.

Adana, bilindiği gibi Türkiye coğrafyası içerisinde en geniş, en büyük, verimli ve sulak toprakları bulunan, Akdeniz iklimi nedeniyle de insan yaşamına en uygun ortama sahip, bu nedenle de göçe en uygun kent görünümündedir. Bu nedenlerle de ülkemizde yaşanan hızlı kentleşme sürecinde Adana, doğu ve güneydoğu bölgelerinden çok yoğun göç alarak büyümüş, nüfusu hızla 2,5 milyona ulaşmış ancak tüm bu hızlı büyüme ve göç dalgaları karşısında iktidarların görmezden geldiği “Duymadım, görmedim.” taktiğiyle sırtını döndüğü bir kent olmuştur. Geçmişte zenginliği ve iştihamı ile Türk filmlerine konu olmuş, Vahi Öz ile simgeleşmiş bir Adana artık yok. Bugün, Adana sahip olduğu kültürü, bereketli toprakları, sanayisi, ekonomisi ile değil adliyedeki olayları ile basında yer bulmaktadır.

Sayın milletvekilleri, kentimizdeki tüm bu gerilemenin arkasında Adana’ya oy hesabıyla yaklaşan ve yatırımın oya dönüşmeyeceği hesabını yapan AKP İktidarının sorumlulukları yatmaktadır. Bugün, Adana ne tam bir tarım kenti ne de tam bir sanayi kenti olması doğrultusunda teşvik almamış. 3 bin yıllık kentleşme tarihinde oluşmuş kültürel kimliğe sahip çıkılmamış, sadece arsa rantını yöneten Büyükşehir Belediye başkanlarının elinde betonlaşmış bir il olmuştur. Bugün, Adana’da ana kent oldukça etkisiz durumdadır. Ana kentte çözüm üretmek yerine çözümsüzlük üretilmektedir. Adana Hükûmetin de ilgisizliği nedeniyle sahipsiz bir kent durumundadır. “Sahipsiz Adana” slogan hâline gelmiştir. İşsizlik, yoksulluk ve yolsuzlukta birinci sıraya yükselen ya da yükseltilen Adana bu durumu hak etmiyor.

Adana’ya Türkiye'nin en eski havaalanlarından biri olan Şakirpaşa Havaalanı bile çok görülmüş, iktidarın popülist politikaları çerçevesinde bu havalimanının taşınmasına karar verilmişti.

Uzun yıllar önce açılmış, kentin tek üniversitesi olan Çukurova Üniversitesinden başka üniversite açılmamıştır. Gerçi bugün iktidarın hınç politikaları çerçevesinde Adana Büyükşehir Belediyesi bile vekâleten yürütülmekte.

MUHARREM VARLI (Adana) – Siyasi gasp Ali Bey, siyasi gasp.

ALİ DEMİRÇALI (Devamla) - Kısaca söylemek gerekirse benim yalnız ve kimsesiz kentim Adana artık hatırlanmak, hakkı olan itibarı görmek ve yeniden katma değer üreten bir kent olmak istiyor. Bunun için de iktidarın benden, senden ayrımına girmeden Adana’ya yaklaşması gerekmektedir. Biz kendi ülkemizde en verimli topraklara sahip, gelişmeye açık olan bu kente sahip çıkmazsak yabancı yatırımcılar nasıl sahip çıkabilir?

Bu noktada acil olarak Hükûmetin yapması gereken şeyler: Öncelikle yenilmesi gereken şey işsizliktir. İstihdama yönelik adımlar atılmalıdır. Adana özel teşvik kapsamına alınmalı, yerli ve yabancı yatırımcılar için tercih noktasına taşınmalıdır. Başbakan seçim meydanlarında önemli sözler verdi. Vermiş olduğu bu sözlerin arkasında durabilmelidir. Bu sözler hızla yerine getirilmelidir. Öncelikle, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı nedeniyle enerji havzası olarak işlem gören Yumurtalık-Ceyhan havzasına yerli ve yabancı yatırımlar hızla yönlendirilmelidir. Adana her açıdan bir yatırım cenneti hâline getirilebilir. Bu yatırımlar olmadan Adana’nın temel sorunlarını çözemezsiniz. Kentleşme açısından ise çok hızlı biçimde kentsel dönüşüm projelerine yönlendirilmelidir. Bu çarpıklığı gidermenin başka yolu yok ama öncelikle Adana’nın üzerinde kâbus gibi çöken metro, diğer illerde olduğu gibi Ulaştırma Bakanlığı tarafından alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, sorarım size, bir kentte katılımcı ve demokratik yerel yönetim anlayışı yoksa, plansız ve denetimsiz bir şehirse, kaçak yapılaşma ve devamlı imar affı uygulaması varsa, ulaşımı düzenleyecek bir master planı yoksa, tarım arazileri amaç dışı kullanılıyor ve rant için peşkeş çekiliyorsa, çevre ve atık sorunları yaşıyorsa, sağlıklı bir altyapısı yoksa ve en önemlisi kent kimliğini yitirmek üzere ise, reel işsizlik yüzde 25’i aşmışsa, kentin nüfusunun büyük bir kısmı yeşil kartlı, yaşama zor tutunabilen, dar gelirli vatandaşlardan oluşmuşsa, Türkiye’de işsizlik oranlarında birinci, yaşanabilir kent sıralamasında ise sonuncu ise, bu kente hangi yatırımcı gelir Allah aşkına?

Adana’nın bu makus talihi artık değişmelidir. İktidar Adana’ya yan bakmaktan vazgeçmeli ve gerekli yatırımları artık geç kalmadan yapmalıdır. Adana için zaman daha geç olmadan gerekli ilgi ve alaka gösterilmelidir. Bunu, Adanalı, mevcut İktidardan beklemektedir. Ben Adana Milletvekili olarak da Adana’nın bu haklı talebinin takipçisi olacağım.

Gündemimizi oluşturan Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesi’nin hem Adana’mıza hem Türkiye’ye yararlı olmasını temenni ediyorum. Siz Sayın Başkan ve değerli arkadaşlarıma saygılarımı sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Demirçalı.

Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, gördüğünüz randımanı Meclisin! Saat on bire geliyor ve on bire kadar daha bir tane sözleşme çıkmadı. Bakın, bunu iyi düşünün!

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Kaplan, bunu Danışma Kurulunda konuşuruz, siz gündem üzerinde konuşun.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Eğer grupları yok sayarsanız ve grupları yok  sayıp  muhalefetin  üç grubu yokmuş gibi davranırsanız, saat on birde - gelirsiniz- bir adet sözleşmeyle yetinirsiniz. Bence yirmi dört saate çıkarmak gibi bir durumla da karşı karşıya kalırsınız ama bu tempoyu ne kadar sürdürürsünüz, ayrı bir konu. Çünkü şu bir gerçek: İç Tüzük öyle bir imkân veriyor ki iktidar çoğunluk gücüne dayanarak bu Parlamentoyu ”Ben istediğim gibi yönetirim.” noktasına getirebilir. İşte, gördük, önerge verdiniz. Acil bir durum yok, acil yasalar yok, çok gündem maddeleri yok, komisyonlar daha çalışmadı, daha 24’üncü Dönemin tasarı, teklifleri gelmedi. Zaten Hükûmet, maşallah, bugün de beş tane kanun hükmünde kararname çıkarmış. Şimdi, bakın, yani kanun hükmünde kararname çıkarıyorsunuz, Meclise de ihtiyacınız yok, niye on bire kadar çalışıyorsun? Kardeşim, angarya, zorla çalıştırma yasağı var. Rıza Türmen burada olsaydı… Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesinin başlığı “Angarya yasaktır.” Siz de Meclise angarya yaptırmayın. Arkadaşlarınıza da angarya yapmayın. Bakın, hepsi oturuyor, yani hiç olmazsa bir kitap getirirlerdi yanlarında veya bir roman okurlardı. Yani, şimdi gerçekten Parlamentoyu planlı çalıştırırsanız, o konu üzerindeki konuşmalarını hazırlarlardı. Bu yanlıştan dönün. Bakın, gerçekten söylüyorum, bunun bir faydası yok.

Yoksa, ekonomi politika konusunda söylenecek çok şey var. Şimdi, buradaki MIGA tartışmasını yaparsanız derler ki: “Kardeşim, sizin MIGA’daki ortaklığınız nedir? Ne kadar paranız var orada?” Bakarlar, 8,8 milyon Amerikan Doları paranız var Dünya Bankasında. 8,8 milyon dolar paranız var Dünya Bankasında, yani MIGA’ya

Allah için bu Meclisin emek, ekonomi ve zaman hesabını bilimsel olarak yapsalar, MIGA’dan alacağımız kârdan daha fazla bir zararla karşı karşıya. Meclisin şu çalışmasını alalım, şu kameraları, şu ışıkları, sekreterler, danışmanlar, araçlar, şoförler, arkadaşlar, sağlığı yerinde olanlar, olmayanlar hepsini alın, 8,8 milyon dolarınızı da alın MIGA’daki, Dünya Bankasındaki, onun getirisini ve götürüsünü alın, sonra şöyle bir hesap yapın, deyin ki: “Burada Meclis ülkeye ne kazandırdı?”

Arkadaşlar, dünya üç buhran yaşadı ve bu üç buhranın, üç ekonomik krizin hepsi temelinde ekonomiydi. Birinci Dünya Savaşı’na getiren uzun bunalım dönemi, ekonomik krizlerin en büyüğüydü. Birinci Dünya Savaşı’nın felaketinden sonra dünya paylaşımı içine girdi güçlü emperyalist güçlerle mağlup ülkeler arasında.

1929 bunalımı “Büyük bunalım” diye geçer. İkinci Dünya Savaşı’na getirdi ırkçılığı, faşizmi, neonazizmi, Mussolini’yi, Hitler’i, işte biliyoruz, o dönem her ne kadar savaşa girmedikse Türkiye de ondan büyük derecede etkilendi. 2008 küresel krizi de onlardan aşağı kalan bir şey değil.

Biz bunu çok anlattık Mecliste, dedik ki: Bu “küresel kriz” denen olay öyle bir şey ki ABD’de başladı, Avrupa’yı etkiliyor ve dünyayı da etkileyecek. Bu kaçınılmazdır, domino taşı misali. “Yok, teğet geçilecek.” dendi.

Sayın Maliye Bakanımız bu sene bütçe konuşmasında yavaş yavaş gerçeklere doğru geliyor ve orada çok açık ifadelerle şunu anlatıyor, diyor ki: Biz enerjiden önce Avrupa Birliğiyle yüzde 60 ithalat, ihracatımız var. 100 milyar doların üstünde dikkat edin, 100 milyar doların üstünde. Yüzde 60 oranında ABD ve Avrupa’yla ithalat, ihracatımız var. Bu, yüzde 44’lere gerilemiş durumda arkadaşlar. Yüzde 44’lere gerileme ne demek? O kriz sonrası istihdam gerilemesi var, işsizlik var, tenkisat var, işten atılmalar var Avrupa’da ve işsizlik oranları artıyor. Buradan bizi etkiliyor. Niye? Yüzde 60’dan yüzde 44’e düşüyor ithalat, ihracatımız. 100 milyara vurduğunuz zaman 20 milyar lira buradan yekten, cepten kaybetmişiz. Gelmişiz 8,8 milyon doların üzerinde konuşuyoruz.

Bakın, ikinci bir nokta, enerji konusunda... Enerji konusunda, yine ki geliyor biraz Dünya Bankasından bu maden ruhsatları, HES ruhsatları, termik ruhsatları, kömür ruhsatları, taş kömürü ruhsatları, Sinop’un, Mersin’in nükleer santralleri, İğneada’ya yapılacak nükleer santral, Şırnak’taki termik santral yetmedi oraya yapılan sekiz tane yeni kömüre dayalı termik santral müracaatları, işte bu, yani böyle çerez ihalelerin garantisi için bunlar. Kimin için? Küçük küçük ihaleler, şirketler için. Niçin? Bir yerlerde asgari bir hukuk düzeni yok, asgari bir demokrasi yok, o hükûmetlerin istikrarı yok. Asgari hukuk olmayınca, asgari bağımsız yargı olmayınca, asgari bir devlet düzeni olmayınca yatırımların bir güvencesi olmuyor. Sermaye de akıllıdır. Sermaye onun için asgari bir demokrasi istiyor. TÜSİAD’ın raporlarına bakın, biliyorum, 1980 askeri darbesi sonrası, 1985’lerde ilk Anayasa çalışmalarını TÜSİAD yapmıştır. İnsan hakları, özgürlüklerin gelişmesi, Avrupa Birliği üyeliği konusunda en çok çabayı iş adamları, dikkat edin, TÜSİAD, İktisadi Kalkınma Vakfı, diğerleri yapıyor. Niye yapıyor? O paranın, o sermayenin bir güvenceye kavuşması asgari bir hukuk devletinin gereğidir.  Yani hukuk düzeni, insan hakları, hukuk ve bağımsız yargı olduğu zaman ancak kendi sermayesini güvence altında hissedebiliyor. Sizin güvenlik devleti anlayışını öne koyduğunuz zaman bu yılın bütçesine de yine yüzde 40’lar oranında emniyetin, jandarmanın, sahil güvenliğin; yine, askeri harcamalara ayırdığınız paranın ve alınacak sözleşmeli er, özel tim vesaireye, yani toplam 2 milyona varan silahlı unsurun… 2 milyon nüfusa varan silahlı unsuru istihdam eden bir ülkede yaşıyorsanız, 2 milyonu da 74 milyon nüfusa vurduğunuz zaman, 34 kişinin başına bir silahlı adam dikiliyor. Bakın, 34 kişiye bir silahlı düşüyor. Şimdi, siz, bu ülkede, asgari bir hukuk düzenini, adalet mekanizmasını, insan haklarını silahla mı koruyacaksınız, demokrasiyle, yasayla, hukukla, Meclisle, parlamenter rejimle mi kuracaksınız? Bunu kuramadığınız zaman güvenlik devleti öne çıkıyor ve güvenlik devletinin karşısında özgürlükler geriliyor, demokrasi geriliyor, bağımsız yargı diye bir şey kalmıyor, uzun tutukluluklar alıyor götürüyor başını. Şu an cezaevlerinde cumhuriyet tarihinin en fazla tutuklu ve hükümlüsünün olduğu, 135 bin kişinin cezaevinde olduğu, hatta cezaevlerinde 1 yatakta 4 tane tutuklunun yattığı bir döneme geçiyoruz.

Şimdi, burada, tabii ki Dünya Bankası buraya geldiği zaman 3 kuruşunu sağlama bağlamadan vermez. O 3 kuruşunu da kim… Hükûmetimiz garanti edecek. Kim? Hükûmetimiz, Maliye Bakanlığı yani hazine edecek. Yani nereden edecek? Vatandaş vergi verecek, hazineye girecek. Vatandaşın vergisiyle siz o şirketlere garanti vereceksiniz. Ya o şirketler batarsa? Ya o şirketler toz olursa? Ya o şirketler giderse? Ya o şirketlerin garantisi karşısında tıpkı 2001 yılında batan bankalar gibi paralar gittiği zaman vatandaşın vergisini oraya verip ne alacaksınız karşısında? Bu garanti sözleşmelerinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – …garanti belgesi verdiğiniz zaman ne alıyorsunuz karşısında? Hiçbir şey. Bütün mesele burada arkadaşlar. Bütün mesele burada ve hepimiz yanlış yapıyoruz. Allah hepimize toptan selamet versin, sağlık versin. İyi akşamlar diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Ahmet Toptaş, Afyonkarahisar Milletvekili.

Buyurun.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce yaptığım konuşmada yargının hallolduğunu söylemiştim. Arkadaşlar uluslararası anlaşmaları bana hatırlatmışlardı. “Libya ve Suriye’yle ilgili yaptığı anlaşmaları getirsinler buraya, onlar üzerinde konuşalım.” demiştim. Sözüm yarım kalmıştı, tamamlamak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, yargı hallolunmuştu.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başka ne halloldu!

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sadece yargı hallolunmadı AKP’nin yeni döneminde.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başka kelime kullan!

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – İzin verin ne konuşacağıma ben karar vereyim. Siz tayin edecekseniz, lütfen bir liste çıkarın neleri konuşup konuşmayacağımızı…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – …ona göre, o listeye göre davranalım.

BAŞKAN – Sayın Toptaş, hiçbir sayın milletvekili sizin ne konuşacağınıza karar vermez, ancak İç Tüzük’e de uymak gerekir Sayın Toptaş.

Buyurun.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sadece yargı hallolunmadı, Türk ulusunun temel hakları hallolundu. İnsan hakları hallolundu. Özel yaşamın dokunulmazlığı hallolundu. Hak, hukuk güvencesi hallolundu. Yargı bağımsızlığı hallolundu. Yani demokratik yaşamımız, yani insanımızın geleceği hallolundu. Çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği hallolundu yargı halledilirken. Ne oldu? Halkınız bunun hesabını uygulamaları gördükten sonra soracak sizden. Yolsuzluk yapanların önü açıldı.

BAŞKAN – Sayın Toptaş, lütfen maddeyle ilgili konuşun.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – İhaleye fesat karıştıranların, kalpazanların, sahte belgeyle yetim hakkı yiyenlerin, “Ben ettim, oldu.” diyenlerin, Kayseri Belediyesindeki yolsuzluk ve rüşvet defterine “Kâğıt parçasıdır.” diyenlerin önü açıldı.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Maddeye gel, maddeye!

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bu yol, yol değildir. İyi öğrenmeniz gerekir. Bu yol ülkeyi demokrasiye değil, istibdada götürür.

BAŞKAN – Sayın Toptaş, lütfen maddeyle ilgili konuşur musunuz. Lütfen…

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, izin verir misiniz… Sayın Başkan, izin verir misiniz…

BAŞKAN – Vermiyorum Sayın Toptaş, lütfen ama…

AHMET TOPTAŞ (Devamla) –  Bu yol ülkeyi engizisyona götürür. Bu yol ülkeyi Ortaçağ karanlığına götürür. Bu yol Abdülhamit dönemine götürür.

BAŞKAN – Sayın Toptaş, lütfen… Lütfen Sayın Toptaş, maddeyle ilgili konuşun.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Konudan ayrılmamaya davet ediyorum sizi Sayın…

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Uluslararası anlaşmaları izliyoruz, görüşüyoruz, fakat yargıyı halledenler Anayasa’nın 92’nci maddesinde belirtilen uluslararası anlaşmaları, iç hukuk kuralı olan anlaşmaları uygulamamakta direniyorlar, bu da, bu konu da anlaşmalarla ilgili bir konudur, lütfen izin verin.

“Abdülhamit” deyince, bu yol sizi Abdülhamit dönemine götürür. “Abdülhamit” deyince “Ulu hakana laf söylüyorsun.” filan diyebilirler. Ben söylemiyorum, büyük şair Mehmet Akif söylüyor, diyor ki: “Gölgesinden bile korkarak bağıran bir ödlek/ İnletti bizi otuz üç yıl şeriat diyerek.”

Şimdi bakın, eğer bu döneme girerseniz, eğer bu sürece girerseniz yargıyı hallederek, varacağınız sonuç bu olacaktır.

Değerli milletvekilleri, ısrarla maddelere gelmemi söylüyor arkadaşlar, Sayın Başkan da uyarıyor. Biraz önce söylemiştim. Suriye’yle yaptığınız “Şamgen”i getirin konuşalım üzerinde. Libya’yla yaptığınız anlaşmaları getirin, vazgeçtiğiniz konuları getirin görüşelim üzerinde. Amerika’yla yaptığınız füze kalkanı radar anlaşmasını getirin, konuşalım üzerinde. Diyelim ki, radarı Malatya-Kürecik’e kurduracaksınız yaptığınız anlaşmalarla, Türkiye'nin topraklarından Türkiye'nin komşularını izleyeceksiniz, Orta Doğu’yu izleyeceksiniz, İran’ı izleyeceksiniz, İsrail’e irtibat vereceksiniz. Getirin o anlaşmayı, konuşalım üzerinde.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – MIGA’yı hallet.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Evet.. Bu CHP’den çok çekeceğiniz var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın Hatibe müdahale etmeyin.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Bu Mecliste istediğiniz gibi at oynatamayacaksınız.

Getirmeniz gereken anlaşmaları söylüyorum, getirin konuşalım üzerinde.

Bu ülkeyi Amerika projeleriyle, Amerika’yla yaptığınız gizli anlaşmalarla, Oslo’da yaptığınız gizli görüşmelerle idare etmeye devam edemeyeceksiniz. Cumhuriyet Halk Partisi elbette çektirecek size.

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Maddeye gel.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) - Sayın Hoca, sen fetvalarını vermeye devam et.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Toptaş.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Mehmet Öntürk, Hatay Milletvekili.

Buyurun Sayın Öntürk.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Bakanlar Kurulunca 4 Nisan 2011 tarihinde kararlaştırılan ve 40 sıra sayısıyla gündemimize sunulan Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım olarak görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği üzere, gelişmekte olan ülkeler için dış ticaret, uzun vadede iktisadi büyüme ve kalkınma üzerinde olumlu etkilere sahiptir. İhracat, yatırım ve üretim artışının büyük ölçüde ithal mallara ve teknolojiye dayanması nedeniyle doğrudan yabancı sermaye yatırımları ekonomi için büyük önem taşımaktadır. Sermaye ve tasarruf birikimi arzulanan yatırım ve büyüme için yetersiz olan gelişmekte olan ülkelerin uzun vadede büyüme ve kalkınmalarını sürdürmeleri için gerekli olan ihracat artışının, ihracat çeşitlendirmesinin ve dolayısıyla döviz ihtiyacının karşılanmasında doğrudan yabancı sermaye yatırımları önemli bir iktisadi kaynak konumundadır.

Doğrudan yabancı sermaye yatırımları, ev sahibi ülke ekonomisine canlılık kazandırır ve yurt içi rekabeti artırır. Yerli sanayinin tekelci bir yapıya sahip olması hâlinde tekelci yapının ortadan kaldırılmasında, yurt içi üretimin artmasında ve fiyatların düşmesinde etkili olur.

Öte yandan, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını çok uluslu büyük şirketlerin yapması ileri teknolojiye ve yeryüzüne yayılmış pazarlama, satış ve dağıtım örgütlerine ve bu piyasaların gerektirdiği büyüklükte bir sermayeyi tedarik etme imkânına sahip olmaları gibi nedenlerle diğer ülkelerdeki talebi de dikkate alarak üretim yapmaları, istihdamda, üretimde, ihracatta ve toplamda büyümede olumlu etki yapacaktır. Yerli firmalarımız da bu firmalarla rekabetten çok şey öğrenecek ve teknolojik birikim kapasitemiz de artacaktır.

Çok uluslu şirketlerin gerçekleştirdiği yabancı yatırımların yerinin belirlenmesinde genel olarak önem arz eden etkenler birkaç ana başlık altında toplanabilir: Ekonomik ve siyasi istikrar, elverişli bir iş ortamı ve uygun bir hukuki ve fiziki altyapının varlığı, bürokratik engellerin asgari düzeyde olması, vasıflı iş gücü, elde edilen kârı serbest yurt dışına aktarabilme olanağı ve ev sahibi ülkede ortaya çıkacak uyuşmazlıkların uygun bir çözüm mekanizmasına bağlanması.

Küreselleşme sürecinde üretim faktörlerinin çok hızla ülke değiştirebilir hâle gelmesi, yabancı sermaye rekabetinin de artmasına neden olmuştur. Ülkeler, yabancı yatırımları çekebilmek için yabancı yatırımları teşvik edecek ve yabancı yatırımları koruyacak şekilde ulusal mevzuatlarında düzenlemelere gitmektedirler. İşte, tam bu noktada, uluslararası yatırımcıların yatırımlarının doğrudan ve dolaylı kamulaştırmalara ve diğer ticari olmayan risklere karşı korunması, sigortalanması amacıyla kurulmuş olan MIGA (Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı) sadece bölgesinde değil, tüm dünyada yatırım yapan şirketlerimizin de yurt dışında yapacakları yatırımların desteklenmesinde büyük önem taşımaktadır.

Dünya Bankası grubu içerisinde yer alan Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu MIGA 12 Nisan 1988 tarihinde kurulmuş olup, yatırımcıların politik risklerine karşı garanti sağlamak suretiyle gelişmekte olan ülke ekonomilerinin özel yatırımları çekmesine destek sağlamayı ve bu ülkelerde gerçekleştirilecek doğrudan yabancı yatırımların arttırılmasını amaçlamaktadır. Ülkemiz, 27 Nisan 1988 tarihli ve 3453 sayılı Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ve 88/13325 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle MIGA Kuruluş Sözleşmesini onaylamış ve MIGA’ya üye olmuştur. MIGA’da yeni sınır ötesi yatırımlar ve mevcut projelerin geliştirilmesi, teknik yardım, yönetim sözleşmeleri, kiralama ve lisans anlaşmaları da yer almaktadır. MIGA’nın bu kapsamda oluşturulan üye ülkelerce onaylanmasına ilişkin oy pusulası 14 Temmuz 2010 tarihinde onaylanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz için hayırlı olacağına ve ülkelerin gelişmesinde önemli yeri olduğu açık olan doğrudan sermaye yatırımlarından aldığımız payın yükselmesine katkı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ÖNTÜRK (Devamla) - Teşekkür ediyor, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öntürk.

Madde üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

İçtüzük 72. madde uyarınca görüşmelerin devam etmesini arz ederiz.

                    Lütfü Türkkan                     Ahmet Duran Bulut                        Mesut Dedeoğlu

                         Kocaeli                                   Balıkesir                                 Kahramanmaraş

                     Enver Erdem                         Seyfettin Yılmaz                        Hasan H. Türkoğlu

                           Elâzığ                                      Adana                                        Osmaniye

Gerekçe: Milletvekillerinin tasarı hakkında daha ayrıntılı bilgi sahibi olmasını temin etmek için verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

III.-YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Toplantı yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım Sayın Köktürk.

Sayın Tarhan, Sayın Susam, Sayın Ögüt, Sayın Toptaş, Sayın Aydın, Sayın Erdoğdu, Sayın Köse, Sayın Öztürk, Sayın Yalçınkaya, Sayın Ekşi, Sayın Aydoğan, Sayın Atıcı, Sayın Akar, Sayın Erdoğdu.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/467) (S. Sayısı: 40) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

İç Tüzük 72’nci maddeye göre verilmiş önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin tamamlanmış olması sebebiyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş bulunan bir üyelik için seçim yapmak ve kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 3 Kasım 2011 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 23.00