DÖNEM: 24 CİLT: 3 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
15’inci Birleşim
2 Kasım 2011 Çarşamba
(TBMM Tutanak Müdürlüğü
tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Bingöl Milletvekili Eşref Taş’ın, Bingöl ilinde meydana gelen terör eylemine ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmaz’ın, atanamayan öğretmenlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
3.- İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel’in, kadına yönelik şiddete ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 24 milletvekilinin faili meçhul siyasi cinayetlerin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/41)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve
20 milletvekilinin, şehit aileleri, gaziler ile harp ve vazife malullerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/42)
3.- Kırklareli Milletvekili Turgut
Dibek ve 24 milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/43)
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın, 25 Ekim 2011 tarihli 11’inci Birleşimde
Van depremiyle ilgili yaptığı gündem dışı konuşmasında, Van’da Mevlânâ
evlerinin kullanılmayacağını söyleyerek Meclise yanlış bilgi verdiğine ilişkin
açıklaması
2.- Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan’ın, AK PARTİ Grubu önerisinin denetim konularının görüşülmemesi hususunu
içermesi nedeniyle Meclisin denetim yetkisini kısıtlayarak Anayasa’ya aykırılık
teşkil ettiğine ilişkin açıklaması
3.- Adıyaman Milletvekili Mehmet
Metiner’in, 1/11/2011 tarihli 14’üncü Birleşimde yapmış olduğu konuşmayla ilgili açıklaması
4.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in “Geçmişte tek adam yönetimi vardır.”
sözlerine ilişkin açıklaması
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Şeker Fabrikalarının
özelleştirilmesi hakkında (10/37) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 2/11/2011 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi
2.- Genel Kurulun çalışma saatleri ile
gündemin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Çok Taraflı Yatırım Garanti
Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/467) (S.
Sayısı: 40)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan’ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal’ın, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in,
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in,
Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
X.-
GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Mehmet
Metiner’in, 1/11/2011 tarihli 14’üncü Birleşim Tutanak
Dergisi’nde yer alan, “Ebedî Şef, Millî Şef faşizmi vardır” şeklindeki
ifadesine ilişkin konuşması
XI.-
OYLAMALAR
1.- Çok Taraflı Yatırım Garanti
Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesine dair oylaması
XII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın,
Konya Ovası Projeleri İdaresi Başkanlığına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/13)
2.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan’ın, yürürlüğe giren 650 sayılı KHK’ye ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/90)
3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, Balıkesir’in bölgelere göre teşvik uygulamasındaki yerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/111)
4.- Tekirdağ Milletvekili Candan
Yüceer’in, Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Projesi’nin Tekirdağ’daki
uygulamalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik’in cevabı (7/186)
5.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürk’ün, sendikalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik’in cevabı (7/193)
6.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, yürütülen toplu pazarlık görüşmelerine ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/198)
7.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlu’nun, Osmaniye’ye yapılan kamu yatırımlarına,
- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akova’nın, yatırım desteklerinin uygulanmasına,
- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya-Simav depreminden etkilenen bölgenin
ekonomik yönden desteklenmesine,
- Denizli Milletvekili Emin Haluk
Ayhan’ın, TÜİK’in basında çıkan istihdam
hesaplamalarına,
İlişkin soruları ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın
cevabı (7/306), (7/307), (7/308),
(7/309)
8.- Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın,
Bursa Tophane Çocuk Kütüphanesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/310)
9.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün,
Tokat’ın tarihî, doğal güzellikleri ve turizm potansiyelinin tanıtımına ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/311)
10.- İstanbul Milletvekili Erdoğan
Toprak’ın, İstanbul’daki turizm faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/315)
11.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
özel tiyatroların desteklenmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/317)
12.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Bursa Mudanya’daki Tahir Paşa Konağı’nın Kent Müzesi
yapılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/318)
13.- Tokat Milletvekili Orhan
Düzgün’ün, Türkiye’nin tanıtım faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/319)
14.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, kamu ve özel sektördeki özürlü istihdamına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/479)
15.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali
Ediboğlu’nun, Akdeniz ve Ege bölgelerinde mevcut turizm tesislerinin yıl
boyunca açık kalmasının teşvikine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/521)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı.
Ordu Milletvekili Harun Çakır’ın vefatı nedeniyle bir dakikalık
saygı duruşunda bulunuldu.
26 Ekim 2011 tarihli 12’nci Birleşimde yapılan kapalı oturuma ait
tutanak özeti İç Tüzük’ün 71’inci maddesine göre
okunmak üzere, kapalı oturuma geçildi.
Birleşime saat 15.08’de ara verildi.
İkinci Oturum
(Kapalıdır)
Üçüncü Oturum
Üçüncü Oturuma saat 15.19’da başlandı.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan,
Vefat eden Adalet ve Kalkınma Partisi Ordu Milletvekili Harun
Çakır’a Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı dilediklerine;
Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan, Cumhuriyetin 88’inci yıl dönümü kutlamalarının iptal edilmesini
kınadığına,
Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının deprem felaketi nedeniyle
yapılmadığına,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Kars Milletvekili Ahmet
Arslan, Kars ilinin düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
bir konuşma yaptı.
Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bursa ilinde çalışan mevsimlik
tarım işçilerinin,
Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Kerkük’te yaşayan
Türkmenlerin,
Sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmalarına, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik cevap verdi.
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, deprem
bölgesinde edindikleri izlenimler konusunda Parlamentoyu bilgilendirmek
istediklerine,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, 1 Kasım 1922’de
saltanatın kaldırılışının yıl dönümüne,
Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Türkiye’deki ifade
özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasına,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Türkmenistan’ın bağımsızlığının
20’nci yıl dönümüne, Kars ilinin 91’inci kurtuluş yıl dönümüne ve Cumhuriyet
Bayramı törenlerinin iptal edilmesini kınadığına,
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek, Cumhuriyet Bayramı ile
Kırklareli ilinin kurtuluş törenlerinin Başbakanlık genelgesi uyarınca
yapılamadığına,
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz, Kars ilinin düşman işgalinden
kurtuluşuna,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, son günlerde KCK
soruşturması kapsamında yapılan operasyon ve yargılamalara,
Bursa Milletvekili Necati Özensoy, Doğu ve Güneydoğu’dan Bursa’ya
gelen tarım işçilerinin sorunlarına,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Deniz Feneri’yle ilgili yapmış
olduğu basın toplantısına,
Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü,
Terörle Mücadele Kanunu’na dayandırılarak yapılan tutuklamalara,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Cumhuriyet Bayramı
kutlamalarının deprem gerekçe gösterilerek yapılmamasını kınadığına,
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, ülkemizdeki mevsimlik
işçilerin yüzde 97’sinin Kürt olduğuna ve sorunlarının çözülmesi gerektiğine,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, Simav’da
27 dönümlük arazide yaptırılmış olan Şehitler Ormanı ve Anıtı’nın Bakanın
talimatıyla bozularak TOKİ’ye arsa olarak tahsis edildiği iddialarının
kamuoyuna yansıdığına ve bu konuda bir açıklama yapılması gerektiğine,
Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu, soru önergelerine
zamanında cevap verilmediğine, İç Tüzük’ün bu
husustaki hükümlerinin uygulanmasında hassasiyet gösterilmesi gerektiğine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, ormanların korunması konusunda (10/38),
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 26 milletvekilinin, zihinsel özürlü çocukların eğitiminde yaşanan
sorunların araştırılarak (10/39),
İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 20 milletvekilinin, basın
özgürlüğünün kısıtlanması ve Oda TV ile ilgili iddiaların araştırılarak
(10/40),
Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Diyarbakır 7’nci Ağır Ceza Mahkemesinin 20/10/2011
tarihli ve 2011/180 dosya numaralı yazısı ile Van Milletvekili Aysel Tuğluk
hakkında kamu davasının açıldığının Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci
fıkrası gereği bildirildiği hususu Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye – Afganistan, Almanya,
Angola, Arjantin, Arnavutluk, Avustralya, Avusturya, B.A.E.,
Bahreyn, Bangladeş, Belarus, Belçika, Bolivya, Bosna
Hersek, Brezilya, Bulgaristan, Burkina Faso, Cezayir, Cibuti, Çek Cumhuriyeti,
Çin, Danimarka, Ekvador, Endonezya, Estonya, Etyopya, Fas, Fildişi Sahili, Filipinler, Filistin,
Finlandiya, Fransa, Gabon, Gambiya, Gana, Gine, Güney Afrika Cumhuriyeti, Güney
Kore, Gürcistan, Hırvatistan, Hollanda, Irak, İngiltere, İran, İrlanda, İspanya,
İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Jamaika, Japonya, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti, Kamerun, Kanada, Karadağ, Katar, Kazakistan, Kenya, Kırgızistan,
Kolombiya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Kosova, Kostarika,
Kuveyt, Küba, Letonya, Litvanya, Lübnan, Lüksemburg, Macaristan, Makedonya,
Malezya, Mali, Malta, Meksika, Mısır, Moğolistan, Moldova, Moritanya, Mozambik,
Namibya, Nijer, Nijerya, Norveç, Oman, Pakistan, Panama, Paraguay, Peru,
Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya, Senegal, Sırbistan, Singapur, Slovakya,
Slovenya, Somali, Sri Lanka, Sudan, Suudi Arabistan, Şili, Tacikistan,
Tanzanya, Tayland, Tunus, Türkmenistan, Uganda, Ukrayna, Uruguay, Ürdün,
Venezuela, Vietnam, Yemen, Yeni Zelanda, Zambiya ülkeleri arasında parlamentolararası dostluk gruplarının kurulmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
27 Ekim 2011 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve
arkadaşları tarafından (123 sıra no.lu), Toplu Konut İdaresi (TOKİ)'nin bütün boyutlarıyla araştırılması ve alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 1/11/2011 Salı günkü
birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin BDP,
1 Kasım 2011 tarihli ve 625
sayılı “ülkemizde hayvancılıkta sağlıklı, istikrarlı ve uzun vadeli
politikaların izlenmesi, canlı hayvan yetiştiricilerin problemlerinin çözüme
kavuşturulması, sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla” verilen Meclis araştırması önergesinin 1/11/2011 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin MHP,
Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve arkadaşları tarafından, 6 Ekim 2011 tarihinde, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına “millî eğitim sistemindeki eksikliklerin
araştırılması” hakkında verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, (38 sıra
no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 1/11/2011 Salı günkü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi üzerinde bir süre görüşüldü.
İzmir Milletvekili Oktay Vural, İstanbul Milletvekili İsmet Uçma’nın, MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’e yönelik
kullanmış olduğu ifadeyi geri alması gerektiğine,
İstanbul Milletvekili İsmet Uçma, MHP Genel Başkanı Alparslan
Türkeş hakkında kullanmış olduğu ifadeyi geri aldığına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
2 Kasım 2011 Çarşamba günü alınan karar gereğince saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşime 18.58’de son verildi.
Sadık YAKUT |
Başkan
Vekili |
Tanju ÖZCAN Mustafa
HAMARAT |
Bolu Ordu |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
|
II.- GELEN KâĞITLAR
No:
22
2
Kasım 2011 Çarşamba
Tasarılar
1.-Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma
Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği
Mutabakat Muhtırasının Süresinin Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/497) (Milli Savunma ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2011)
2.-Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel
Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/498) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24.10.2011)
3.-Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Gana Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş
Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/499) (Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24.10.2011)
4.-Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Çevre Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/500) (Çevre ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.10.2011)
5.-Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Polonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilimsel ve Teknolojik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/501)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.10.2011)
6.-Hükümlülerin Nakline Dair Sözleşmeye
Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/502)
(Adalet ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.10.2011)
Teklifler
1.-İstanbul Milletvekili Erdoğan
Toprak'ın; Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/114) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.10.2011)
2.-Ankara Milletvekili İzzet Çetin ve
13 Milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/115) (Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.10.2011)
3.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün;
3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/116) (İçişleri ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05.10.2011)
4.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun; Hadımköy
Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/117) (Plan ve Bütçe ile
İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2011)
5.-İstanbul Milletvekili Süleyman
Çelebi’nin; Hadımköy Adıyla Bir İlçe Kurulması
Hakkında Kanun Teklifi (2/118) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2011)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 24 Milletvekilinin faili meçhul siyasi cinayetlerin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi. (10/41) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2011)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve
20 Milletvekilinin, şehit aileleri, gaziler ile harp ve vazife malullerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/42) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/10/2011)
3.- Kırklareli Milletvekili Turgut
Dibek ve 24 Milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi. (10/43) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2011)
2
Kasım 2011 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 15’inci Birleşimini açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.06
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.33
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu),Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, on dakika ara
verilmişti, ancak sayın grup başkan vekilleriyle toplantı yaptığımız için süre
uzatıldı. Bilgilerinize sunulur.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN – Yapılan ilk yoklamada toplantı
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, yeniden elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Bingöl ilinde
meydana gelen terör eylemi hakkında söz isteyen Bingöl Milletvekili Eşref Taş’a aittir.
Buyurun Sayın Taş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Bingöl Milletvekili Eşref Taş’ın, Bingöl ilinde
meydana gelen terör eylemine ilişkin gündem dışı konuşması
EŞREF TAŞ (Bingöl) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 29 Ekim 2011 tarihinde Bingöl ilimizde meydana gelen canlı bomba
eyleminde ve Van ilimizde meydana gelen deprem felaketi sonucu hayatını
kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Onları başta kederli
aileleri olmak üzere bütün milletimize başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar
diliyorum. Allah başka acı, keder göstermesin temennisinde bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yüce Meclisin çatısı altında Bingöl’ü temsil eden bir
milletvekili arkadaşınız sıfatıyla burada bugün söz almamın sebebi, son
zamanlarda ülkemizde huzuru bozmaya yönelik yapılan eylem ve saldırıların bir
devamı olarak Bingöl ilimizde yapılan 1’i kadın, 2 vatandaşımızın yaşamını
yitirdiği ve 21 vatandaşımızın da yaralandığı canlı bomba eylemi hakkında
konuşmaktır.
Bildiğiniz gibi, Bingöl, yoğun olarak
Zazaların, Kürtlerin ve Türklerin kardeşçe, huzur içinde yaşadığı bir kent
olup, buradaki masum halka karşı yapılan bu kanlı eylem, terör örgütünün
çirkin, gayriinsani yüzünü bir kez daha ortaya koymuştur.
Yüce Meclisin değerli üyeleri, 2 kadın
örneğinizi dikkatlerinize sunmak istiyorum. Biri, canlı bombanın üzerine
atlayarak evlatlarının ve başka masum insanların ölümüne engel olmak isteyen
kahraman Bingöllü anne Nesibe Belgin’dir ki bu kadın merhametin, sevginin ve
şefkatin güneşidir. Bu mübarek anne de çocukları yaşasın, okusun, büyüyüp adam
olsun isterdi; başka derdi de yoktu.
Peki, ya diğeri? Diğeri ise tanımadığı,
bilmediği, hayatında hiç karşılaşmadığı insanların, çocukların, kadınların
ölmesi için üzerindeki bombanın pimini çeken canavarlaştırılmış bir kadındır.
Maalesef o da kadındır; üzerinde taşıdığı bombayı patlatarak kendisi dâhil 3
hayata son vermiştir. Bir tarafta anne sevgisi, merhameti,
diğer tarafta öfke ve nefret. Türk olsun, Kürt olsun insan olan herkesin
bu olayda safı bellidir, sevgi ve merhamettir safı.
Değerli milletvekilleri, yıllarca
bölgede iki arada kalan ve korkuyla hükmedilen bu halk AK PARTİ döneminden önce
elle tutulur bir yatırım ve hizmet görmemiştir. AK PARTİ Hükûmeti dönemiyle bu
korkular bir nebze olsun dinmiş ve bölgede umut hâkim olmuşken, yine bölgede
heyecan verici birtakım yatırımlar başlamışken ilimize ve bütün bölgeye
yapılabilecek hizmetleri engelliyorlar. Bunun en somut örnekleri de Bingöl
Havaalanı inşaatı şantiyesinin ve Bingöl-Diyarbakır yolundaki şantiyenin
yakılması, Bingöl-Erzurum yolunda şantiyenin şirket elemanlarının
kaçırılmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, bölgede yaşayan Zaza ya da Kürt olan masum halkı hedef alan bu
eylemler ve saldırılar bir kez daha gösteriyor ki, terör örgütünün amacı Kürt
halkının huzuru, özgürlüğü, refahı, güvenliği ya da mutluluğu değildir;
bilakis, bölge halkının kanını, canını, huzurunu ve bugüne kadar sömürülmüş
haklarını kullanarak kendi amaçlarına ulaşmaktır ama halkımız bu oyuna hiçbir
zaman gelmemiştir, gelmeyecektir de.
Biz 780 bin kilometrekarede yaşayan
Türk’üyle, Zaza’sıyla, Kürt’üyle, Çerkez’iyle, Laz’ıyla, Arap’ıyla, Acem’iyle,
hepimiz 74 milyon insan olarak aynı ruh ve mana ikliminin insanlarıyız.
Ötekileştirmeye çalışanlara rağmen, ırkçılara, bölücülere, ayrımcılara rağmen,
bu ülke, bu millet kardeşliğini lafla ve hamasetle değil, gerçekten özde
yaşanan, yaşatılan kardeşliğiyle ortaya koymuştur.
Sayın milletvekilleri, bölgemizde
halkın üzerinde baskı rejimi anlayışını uygulamak, halkın iradesini ipotek
altına almak isteyenler olabilir. Bu insanlar dünyanın nereye gittiğini
göremiyorlar. Burada açık söylüyorum: Böyle bir demokrasi anlayışını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taş.
EŞREF TAŞ (Devamla) – Bir dakika rica
edeyim.
BAŞKAN – Uzatmıyoruz; uygulamamız bu
şekilde Sayın Taş.
Teşekkür ediyorum.
EŞREF TAŞ (Devamla) – Peki, hepinizi
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündem dışı ikinci söz,
atanamayan öğretmenler hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Süleyman
Nevzat Korkmaz’a aittir.
Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
2.-
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, atanamayan öğretmenlere ilişkin
gündem dışı konuşması ve
Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, Van Erciş
depreminde hayatını kaybeden tüm öğretmenlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara
da acil şifalar diliyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
depremde kaybettiğimiz 45 stajyer öğretmenin geride kalanlarına maaş bağlanması
hakkında da mevzuat değişikliği için Hükûmeti göreve davet ettiğimi belirtmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkeler için
genç nüfus önemli bir avantajdır. Ancak bu nüfusa bütçenizden kaynaklar ayırır, hizmet götürür,
istihdam alanları yaratırsanız; evet, avantajdır. Aksi takdirde, sosyal
huzursuzluk ve karmaşa sizi bekliyor demektir. Geleceğe ümitle bakan bu kesimin
ülkesine ve milletine karşı besleyeceği öfke ve kırgınlık da cabası. Üniversite
giriş imtihanlarını aşmış, gecesini gündüzüne katarak derslerini geçmiş, KPSS
ve öğretmenlik sınavlarında da başarılı sayılacak puanları almış genç
öğretmenlerin işsizliğe, çaresizliğe terk edilmesi, hizmetten alıkonulması işte
böyle bir şey.
İşsiz öğretmen sayısını iktidarları
döneminde 60 binlerden 300 binlere çıkaran AKP, aziz milletimize de şu
icraatını nereden nereye geldikle bir açıklayıversin
lütfen. “Çağ atladık, atlıyoruz. Biraz daha dişinizi sıkın.” diyen AKP’nin
hedefi, galiba 1 milyon işsiz öğretmen yaratmak. Sayın Başbakanın övündüğü
Türkiye bu. Diplomalı işsizlerin tavan yaptığı, eğitim fakültesi mezunlarının
bile ucuz iş gücü olmayı kabul ettiği hâlde iş bulamadıkları bir Türkiye.
Hâlbuki ne diyordu Sayın Başbakan 2002 İzmir Mitinginde, milletten oy isterken:
“Ülkede 72 bin öğretmen açığı var. Sen sınavla öğretmen seçiyorsun. Bırak da
öğretmenler okul seçsin. Önüne neden engel koyuyorsunuz? Biz gelince hepsini
işe başlatacağız.” Yahut, 2002 Gaziantep Mitingi:
“Yahu, bir sürü bölüm öğretmenleriniz boşta geziyor, resim öğretmeni
matematiğe, müzik öğretmeni beden eğitimi dersine giriyor. Niye? Öğretmen
ihtiyacı var. Bir de sınavla öğretmen alıyorlar. Yazık değil mi bu öğrencilere?
Almayacaksan okumasınlar boşuna. Biz iktidar olunca inşallah boşta öğretmen
adayı kalmayacak.” diyordu. Doğru Sayın Başbakan, biz de farklı bir şey
söylemiyoruz, tut o zaman sözünü. Tutmayacaksan da dilinden düşürmediğin
“Özümüz sözümüz bir, sözümüz senettir.” derken “Şaka yapıyordum, o, meydanlarda
oy isterken öyleydi.” diyeceksin. “Efendim, her eğitim fakültesi mezununu
öğretmen yapmak zorunda değiliz.” demeyeceksin oyları aldıktan sonra.
Kabinedeki arkadaşlar da kendisine ayak
uydurmuş olmalı ki, eski Bakan Sayın Çubukçu seçimlerden önce 55 bin öğretmen
kadrosu vaat ediyor, seçimlerden sonra 11 bin öğretmen ataması yapıldığı için,
bugünkü Sayın Bakan mahcup oluyor kamuoyunda, özür dilemekte buluyor çareyi.
Ancak, devletin güvenilirliğinde yaratılan tahribatı ortadan kaldırmak, hele
hele intihar eden 22 öğretmen adayını geri getirmek, işsiz kalan öğretmenlerin
derdine derman olmak mümkün olmuyor tabii ki.
Değerli milletvekilleri, Bakanlığın
ifadesiyle 200 bin öğretmene ihtiyaç var. Bu ihtiyaç sadece köylerde ya da
ülkemizin az gelişmiş bölgelerinde değil, başkentte bile öğretmen açığı var.
Sınıflar 50-60 kişilik. “En önemli görevimiz eğitimdir.” diyebilen her
hükûmetin başlıca görevi, vakit kaybetmeksizin bu ihtiyacı karşılamaktır.
Öğretmensiz eğitim olur mu değerli arkadaşlar? Ayrıca, mevcut
görevlendirmelerde de hakkaniyete uymak mecburiyetindesiniz. Adaletsizlikle
abat olunamayacağını içerisinde birazcık Allah korkusu olan herkes bilir.
Binlerce eğitim fakültesi mezunu dururken sırf, partinize, AKP İktidarına yakın
diye görevlendirilmiş binlerce öğretmen var. Bitirdikleri okulun eğitim
sektörüyle uzaktan yakından alakası yok, sadece referanslarını AKP teşkilatları
vermiş. Zaten kadrolu öğretmen alınmamasının sebebi de bu, istediği adamları işe
almak.
Saygıdeğer milletvekilleri,
gençlerimizi devletlerine küstüren, âdeta kangren olmuş bu yaranın
iyileştirilmesi ve atamaların bir an önce yapılması lazım. Bu meselenin
Milliyetçi Hareket Partisi olarak sonuna kadar takipçisiyiz, çözüm konusunda da
her türlü desteğe hazırız. Genç öğretmen adayları çok şey istemiyorlar;
emekleriyle, bilgi ve alın terleriyle çalışmak, üretmek ve ülkelerine hizmet
etmek amaçları. Meydanlarda “Aynı bağın gülüyüz.” diye gençlerden AKP için oy
istediğiniz günleri ne çabuk unuttunuz. “Bu ülkenin çiçeklerine kulak verin.”
diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Korkmaz.
Gündem dışı konuşmaya Millî Eğitim
Bakanı Ömer Dinçer cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; sözlerime başlarken hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Çok değerli arkadaşlar, gündem dışı söz
alan arkadaşımızın az önce dile getirdiği meselelerle ilgili kısaca size bilgi
sunmak istiyorum. Önce, konuyla ilgili düşüncelerimi paylaşmadan sizlere içinde
bulunduğumuz fotoğrafı ortaya koymak istiyorum.
2003 yılından bugüne kadar Türkiye’de
hükûmetlerimiz bu zamana kadar alınmış -yıllık ortalama itibarıyla
bakıldığında- en fazla öğretmeni almıştır. 2003 yılından bu zamana kadar alınan
öğretmen sayısı aşağı yukarı 300 bin kişidir. Geçtiğimiz yıllarla
kıyaslandığında bu alınan öğretmen sayısının orayla kıyaslanamayacak kadar iyi
olduğunu söylememiz gerekir. Bunun karşılığında yine derslik sayısında öğrenci
itibarıyla mukayese yapıldığında da inanılmaz derecede iyileşmeler
sağlanmıştır. Gerçekten, daha önceki yıllarda, 2002’den önceki yıllarda
ortalama 60 kişinin, 65 kişinin olduğu sınıflarımızda bugün yaklaşık ortalama
31 kişiye düşürülmesi sağlanmıştır. Bütün bunlar yapılırken ayrıca okullaşma
oranlarında da artış sağlanmıştır. Yani diyelim ki 2002 yılında Türkiye’de
ilköğretimde okullaşma oranı yüzde 92, yüzde 93’ler civarındayken ve ayrıca
derslik başına öğrenci sayısı 60-65 civarındayken şimdi okullaşma oranı
ilköğretimde yüzde 98,5’e çıkmış, buna karşın da öğrenci sayısı ortalama
dersliklerde 31’e düşmüştür. Ortaöğretimde ise yüzde 58-60’lar civarında olan
okullaşma oranı şu anda yüzde 69’a çıkmıştır. Yüzde 69’a çıkmasına karşın da
derslik başına öğrenci sayısı 29’lara düşmüştür. 1 puanlık okullaşma oranındaki
artışın ilköğretimde 120 bin öğrenciye tekabül ettiği, ortaöğretimde de 50 bin
öğrenciye tekabül ettiği varsayılırsa sağlanan başarının büyüklüğü açığa
çıkacaktır.
İçinde bulunduğumuz öğretmen
meselesiyle ilgili olarak da birkaç rakam vermek ve fotoğraf çizmek istiyorum
size. Bir kere her şeyden önce, bugün itibarıyla Bakanlığımızda yaklaşık olarak
660 bin civarında kadrolu öğretmenimiz bulunmaktadır. Buna ek olarak, yaklaşık
60 bin civarında yine bu sene ücretli öğretmen istihdam ediyoruz. Şayet bu sene
biz bütün kadrolarımızı doldurmuş olsaydık ve kadrolu öğretmenlerimizle
derslerimizi vermeye teşebbüs etseydik, bu 60 bin öğretmenin tamamı zorunlu
ders saatine göre hesaplanarak indirgendiğinde yaklaşık 40 bin civarında ek
öğretmen almamız gerekecekti. Yani, bugün Millî Eğitim Bakanlığı mevcut
okullaşma oranlarına bakarak öğretmen almaya teşebbüs edecek olursa 40 bin
civarında öğretmen alması hâlinde öğretmen ihtiyacını karşılamış olacak. Ama buna karşın, biz Hükûmet olarak, ilköğretimde okullaşma
oranlarını yüzde 100’e, ek olarak daha önceki yıllarda belki dâhil etmediğimiz
hesaplarımıza okul öncesinde okullaşma oranlarını yüzde 100’e ve nihayet
ortaöğretimde de okullaşma oranını yüzde 90’ın üzerine çıkarmayı hedef olarak
ortaya koyduğumuz için, bu hedeflerimizi gerçekleştirmemiz hâlinde ise yaklaşık
topu topu 150 bin öğretmene ihtiyacımız bulunuyor,
200 bin değil. O da bir varsayımdan sonra 150 bin öğretmen olacak.
Hâlbuki şu anda dışarıda iki tür
sorunla karşı karşıyayız: Mevcut öğretmenlik bekleyen öğretmen sayısı kesin
olarak bilinmemekle birlikte yaklaşık olarak 220 bin civarındadır. Bu sebeple,
220 bin öğretmenlik bekleyen kişinin karşılığında, eğer sizin ihtiyaç
duyduğunuz öğretmeniniz o kadar değilse, söz verilmiş olsa bile bütün öğretmen
kadroları doldurulsaydı, yine hâlâ, üniversiteden mezun olduğu hâlde
öğretmenlik bekleyen insanlarla karşı karşıya olacaktık. Ben, asla, öğretmenlik
bekleyen genç arkadaşlarımızı suçlayan yahut da onların bu konuda bir eksikliği
olduğunu gören insan olmadım, olmayacağım da bugüne kadar. Onlar taleplerinde
yüzde 100 haklılar. Öğretmenlerimizin meseleye bakışlarıyla alakalı bizim de
onları anlayışla karşılayacak bir potada duruyoruz. Bunun bir sistemik sorun
olduğunun farkındayım. Bu sistemik bir sorunsa şayet, bu sorun sadece bizim
iktidarlarımız döneminde ortaya çıkan bir sorun değil. Türkiye’nin, bu zamana
kadar, 1960’lı yıllardan beri aslında yapamadığı insan kaynakları planlamasının
bir neticesi olarak görmek gerekir kanaatindeyim, şimdi bunu yapmaya
çalışıyoruz. Özellikle öğretmenlerimiz için, biz, öğretmen kaynaklarının
planlanmasıyla ilgili bir hazırlık da yapıyoruz, Bakanlığımızda konuyla ilgili
birim de kuracağız. Bu açıdan bakıldığında, yapacağımız hazırlıklardan sonra,
önümüzdeki yıllarda, kısa, orta ve uzun vadeli dönemde hangi alanda ne kadar
öğretmene ihtiyacımız olduğunu tespit edecek bir strateji üzerinde çalışma
yapıyoruz. Daha da önemlisi, bununla ilgili olarak biz zaten kamuoyuyla
özellikle ben bakan olduktan hemen sonra birtakım bilgileri paylaşmaya
başladık. Mesela, en azından öğrencilerimize ve topluma karşı daha açık ve
saydam bir tavırla hangi alanlardaki öğretmenlere ihtiyacımız olduğunu duyurduk
ve öğrencilerimizden, üniversite adaylarımızdan, ihtiyacımız olmayan alanlarda
öğretmenlik için tercih yapmamaları gerektiğini ikaz ettik. Bundan sonra bunu
daha sistematik ve daha kalıcı bir şekilde yapmaya devam edeceğiz.
Yine dışarıda öğretmenlik kadrosu
bekleyen arkadaşlarımız için ikinci bir sorun var:
Bakınız, ağustos ayında biz yaklaşık
11.500 öğretmeni kadromuza aldık. Bu öğretmenlerden 11.500 kadroyu ilan etmiş
olmamıza rağmen yaklaşık olarak 45 civarında kadroda boşluk kaldı. Sebebi şu
idi: İhtiyaç duyduğumuz alanlarda öğretmen yoktu. Bugün dışarıda çok sayıda
kimya öğretmeni, fizik öğretmeni, matematik öğretmeni belki varken Millî Eğitim
Bakanlığı olarak biz daha çok sınıf öğretmeni, rehberlik ve danışmanlıkla
ilgili öğretmenler, belirli sanat dersleriyle ilgili öğretmenlere daha fazla
ihtiyaç duyuyoruz. Bu ihtiyaçlarımızı kamuoyuyla paylaştık. Bu açıdan
bakıldığında bugün kadro açsak, ihtiyaç duyduğumuz öğretmenlerin ilanını yapsak
yine o kadroları doldurmakta sıkıntı çekeceğimiz çok açık bir şekilde görünüyor.
Hem alan uyuşmazlıkları hem de ihtiyaçtan daha fazla talebin olduğu bir ortamla
karşı karşıyaysanız o zaman öğretmenlerle ilgili meseleye bizim farklı bir
bakış açısı getirmek istediğimiz, getirmemiz gerektiği açıkça anlaşılacaktır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Bakanım,
sizden kaynaklanmıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) – Arkadaşlarımızdan özellikle istirham ediyorum… Öğretmen meselesi
aslında eğer Hükûmeti bir köşeye sıkıştırmak için kullanılan bir taktik
olaraksa bu taktik işe yaramayacak çünkü bu fotoğrafı toplum biliyor ama bu
mesele eğer öğretmenlerin meselesi olarak gündeme getiriliyorsa bu kez de
gençlerimizin duygularını istismar etme anlamı taşıyor. O yüzden onları tahrik
etmenin, duygularını istismar etmenin yerine, tam tersi onları sahip oldukları
kabiliyetler doğrultusunda yeni mesleklere yönlendirecek daha stratejik
tedbirler almak gerektiği kanaatini taşıyorum. Bunu açıklıkla söyledim,
söylemeye devam edeceğim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kim yapacak
bunları?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) – Tabii ki biz yapacağız, siz de destek vereceksiniz arkadaşlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Son on yılda
üniversitelerin eğitim fakültesinden mezun olan çocuk sayısı kaç Sayın Bakanım,
bunu söylemek lazım. Son on yıldır eğitim fakültesinden mezun olan çocuk sayısı
kaç?
BAŞKAN – Sayın Milletvekilim, lütfen
karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap
eder misiniz lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) – Arkadaşlar, bu, bir bütün olarak bizim çözebileceğimiz bir
meseledir. Sadece tabii ki biz bunun önderliğini yapacağız, bunun sağlam ve
geçerli stratejilerini oluşturacağız ama bunun hep birlikte çözülmesi gereken
ulusal bir sorun ve sistemik bir sorun olduğunu da fark edeceğiz.
Üzerinde duracağım ikinci konu, dün
yine burada gündem dışı konuşmalarda tartışılan bir mevzuyla ilgili, öğrenci
velilerinin bilgilendirilmesiyle ilgili bir mesele, zannediyorum, yanlışla ve
yanlış bilgilerle burada gündeme getirilmiş. “ADEY” diye belirlenen bir sistem
üzerinden yapılacak çalışmaya dair dile getirilen hususlar, zannediyorum, çok
iyi araştırılmadan konuşulmuş gibi görünüyor.
Bizim, öğrencilerimizin içinde
bulunduğu duruma dair velilerin bilgilendirilmesiyle ilgili bir hazırlığımız
var. Bununla ilgili bir bilişim altyapısı oluşturduk. Ama bu bilgi sadece ve
sadece öğrencinin velisinin kendisine verilmiş olan şifreyle girebileceği bir
bilgidir. O açıdan bir veli kendi çocuğunun devamını takip etmek, notlarını
görmek yahut da onun hakkında Millî Eğitim Bakanlığının verebileceği diğer
bilgilere ulaşmak istiyorsa, o sadece velinin kendi şifresiyle girebileceği bir
portalden alabileceği bir bilgidir, sadece öğrenci ve velisine ait bir
bilgidir. Onun dışında, “ADEY” diye bahsedilen ve öğrenci velisini
bilgilendirmeyle ilgili husus, zannediyorum, Millî Eğitim Bakanlığıyla
irtibatlandırılarak tartışıldı. Bu daha önceden bir web sitesinin yalan haberi
üzerine inşa edilmiş bir konuşma oldu. Çünkü biz bununla ilgili olarak o hem
web sitesini tekzip eden hem de bütün Bakanlığımızın mensuplarını ikaz eden
yazıları yazdık ve gönderdik. Bizimle hiç alakası olmayan bir programdır. Özel
bir şirket velilere kendisinin hazırladığı bir program üzerinden yine abone
olmaları karşılığında birtakım bilgileri vereceğini iddia etmektedir ve bunun Millî
Eğitim Bakanlığıyla alakası yoktur. Bunu çok açık, net bir şekilde söylediğim
gibi… Arkadaşlar, ayrıca yine bugün lütfen e-maillerinizi ve SMS’lerinizi kontrol ediniz. Her birinizin bize verdiğiniz
e-mail adreslerine konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgileri ulaştırdık ve bundan
sonra da yine Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili meselelerde sizlere bunları
sistematik olarak ulaştırmaya çalışacağız.
Çok değerli arkadaşlar, yine bu
vesileyle, Van’da deprem sebebiyle bugüne kadar yaptığımız uygulamalar hakkında
da kısaca bilgi vermek istiyorum sizlere. Biliyorsunuz, Van depremiyle ilgili
belki en çok yara alan ve gerçekten de bizim içimizde çok derin bir acı bırakan
hadise, eğitim camiasının bundan çok mağdur ve mahzur olmasıdır.
Bugüne kadar maalesef 74 civarında
öğretmenimizi kaybettik, 16 civarında da yaralı öğretmenimiz var, birkaç tane
de hâlâ kendisinden haber alamadığımız öğretmenimiz bulunuyor. Kendi illerine
mi gittiler yoksa nerede olduklarına dair herhangi bir bilgiye ulaşamadık.
Tabii, bu bizim için gerçekten çok
büyük bir acı oldu. Biz öğretmenlerimizin, orada, gencecik, fedakârca çalışan
öğretmenlerimizin hiçbir zaman unutulmayacağını ve hatıralarını yaşatacağımızı
buradan ifade ediyorum size. Tabii ama…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan,
bütün öğretmenler aynı yerde öldü, aynı binada öldü.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) – Evet.
Öğretmenlerimizin
kaybının çok olmasının sebebi iki faktöre bağlı. Onlardan
bir tanesi, bir kafede öğretmenlerimiz hep birlikte bulunuyorlardı, o kafenin
olduğu binanın çökmesiyle ilgilidir.
Belki biliyorsunuz, o gün biz Erciş’te
bir eğitim semineri düzenlemiştik ve eğitim seminerine civar illerden ve civar
köylerden öğretmenlerimiz de gelmişti. O öğretmenlerimiz seminer bittikten
sonra topluca o kafeye gitmişler, orada sohbet ediyorlardı, deprem o esnada
onları yakaladı.
İkinci sebepse yine öğretmenlerimizin
yoğunlukla kaldığı bir apartmanın çökmesinden kaynaklandı. Apartman bir lojman
değildi yahut da öğretmenlerin müstakilen kaldığı bir
yer değildi, bir özel apartman. Özel apartmana çoğunlukla öğretmenlerimiz
yerleşmişlerdi, kiracı olarak çoğunlukla. Dolayısıyla o binanın çökmesinden
kaynaklanan bir etki oldu. Tabii bu etkiler bizi hakikaten derinden etkiledi.
Çok değerli arkadaşlar, ben o gün gece,
depremden hemen sonra Başbakanımızla beraber Van’a gittim ve biz orada, o gün
sabaha kadar genel bir fotoğrafı görmeye çalıştık, olup biten hadiseleri
izledik, tek tek bütün yıkılan binalara vardık. Ben o gün öğretmenlerimizden
bir grup insanla görüştüm. O gece -ben Başbakanımızdan da ayrıldım o gece-
öğretmenlerimizin yaptığı rehberlikle o öğretmenlerin bulunduğu yerlere dair
tespitlerimizi yaptık, genel fotoğrafı çıkardıktan sonra o gece döndüm. Ondan
hemen sonra ise yaklaşık olarak 37 kişilik bir uzman ekibiyle birlikte biz
Van’da bütün okullarımızı tek tek üç günlük süre içerisinde gezdik ve okulların
her birisinin hasar tespitlerini yaptık ve raporladık. Bu raporlardan sonra, 1
okulumuzun bütünüyle yıkıldığını, yaklaşık 14 okulumuzunsa artık eğitim
yapılamayacak hâle geldiğini, ağır hasarlı olduğunu gördük. Bunlara dair
gerekli tedbirler ve hazırlıklar da yapıldı. Geri kalan -ki bizim o bölgede
toplam 446 tane okulumuz var- 446 okulun 429’unda neredeyse eğitim yapacak
durumdayız yani orada büyük bir sorun gözükmüyor. Bu yüzden, o okulların
eğitime hazır hâle getirilmesiyle ilgili bütün çalışmalarımız tamamlandı ve
inanın ihalelerini bile yaptık. 26 Ekim itibarıyla bu okulların çatlaklarının
ve benzeri problemlerinin giderilmesi, elektrik, suyla ilgili işlemlerin tamamlanmasıyla
ilgili, boya-badanalarının yapılmasıyla alakalı işlemler tamamlandı ve
ihaleleri yapıldı. Biz bütün gücümüzle, 14 Kasıma, eğitime bütün okullarımızı
hazırlayacak şekilde çaba sarf ediyoruz, gece gündüz uğraşıyoruz. O yüzden de,
belki, o kadar yoğun çalıştık ki medyaya yahut da sizlere bilgi vermeyle ilgili
çok fazla vakit ve fırsat bulma imkânımız olmadı. Ama tarihinde en hızlı
çalışan, en sonuç alıcı çalışan bir ekip olarak bu görevimizi yerine getirdik.
Beş, altı günlük sürede ihale işini başarabilen başka bir, henüz, kurum dahi
olamadı.
Daha da önemlisi, şu anda ister
doğrudan doğruya depremden mağdur olsun isterse olmasın, evine giremeyen
öğretmenlerimizin hepsi için yerler hazırlandı. Konteynerler olarak pek çoğunun
siparişi verildi. Yine 14 Kasıma kadar, biz, öğretmenlerimizin yerleşeceği
yerleri de hazırlamaya çalışıyoruz. Mümkün olduğu kadar çok, mümkün olduğu
kadar hepsi için bir mekân hazırlamaya çalışıyoruz. Gücümüz yettiğince, onlar
14 Kasıma geldiklerinde -çoğu kendi memleketlerinde şu anda- onlara birer de
kalabilecekleri konteyner verebilmek için çaba sarf ediyoruz.
Ayrıca, Van’da tamamlanmış, Toplu Konut
İdaresinin yaptığı kırka yakın daireyi de yine öğretmenlerimiz için tahsis
ettik, onu kullanabilecekler.
Onun ötesinde, yine 14 Kasımdan
itibaren çok yoğun bir şekilde psikolojik destek ve rehabilitasyon
için hazırlıklarımızı yaptık, zamanın gelmesini bekliyoruz.
Ayrıca, belki -bunu bazı yerlerde
tazminat gibi yorumladılar ama asla öyle değil- Millî Eğitim Vakfımızın
çabalarıyla her bir öğretmenimize, hayatını kaybeden öğretmenlerimizin
ailelerine, yaralı olan öğretmenlerimize de, hepsine değil, sadece hayatını
kaybedenlere ve yaralı olanlara bayram öncesi destek olmak üzere…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu Vakıfla
Millî Eğitim Bakanlığının bir organik bağı var mı Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) – Efendim?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu Vakıfla bir
organik bağınız var mı sizin? Yani öğretmenlerin veya millî eğitim camiasının…
BAŞKAN – Sayın Milletvekilim, lütfen…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) - Arkadaşlar, Millî Eğitim Vakfı kendi iradesiyle bu kararı aldı,
bizimle paylaştı. Biz de onlar adına kamuoyuna duyurduk bu meseleyi.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Siz vermeyi
düşünüyor musunuz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) – Dolayısıyla 10 bin Türk lirası civarında bu öğretmenlerimize bayram
öncesi destek verecekler. Bütün altyapılarını hazırladık. Muhtemelen, bugün,
yarın da hesaplarına bu vadettiğimiz rakamlar kaydedilecekler.
Onun ötesinde, Bakanlık olarak da
bizler öğretmenlerimizin pek çoğunun, çok yeni işe başlamış olması sebebiyle,
sosyal güvenlik sisteminden yararlanma şansları görünmüyor. Dolayısıyla, acaba
başka bir hukuki düzenlemeyle onlara bir destek ve yardım sağlanabilir mi,
bunun arayışı içerisindeyiz. Şayet böyle bir fırsat doğarsa, onu da
öğretmenlerimiz için desteklemeyi ve kullanmayı ümit ediyoruz.
Çok değerli arkadaşlar, onun dışında,
ayrıca, şu anda
çocuklarımızın eğitimlerinin aksamaması için, artık kendisinde
eğitim yapamayacağımız okullardaki öğrencilerimizi üç gruba ayırdık. Bir, en
yakın okullarda eğitim görebilecekleri şekilde dağıtım mümkün mü, değil mi,
buna baktık. Bu mümkünse en yakın okullarda, ya eğitimi ikili eğitime
dönüştürerek yahut da sınıftaki öğrenci sayısını artırarak telafi etmeye
çalışacağız. Yakınlarda okul yoksa taşımalı sistemle yine en yakın okullara o
öğrencilerimizi götürmeye çalışacağız. Eğer bunu da çözemiyorsak -ki kısmen
çözülemiyor- onun için de en az sekizer derslik prefabrik üç veya dört okul
inşasıyla ilgili çalışmaları, hazırlıkları yaptık. Onları da yakında uygulamaya
koyacak noktaya geldik.
Biz, bütün gücümüzle, hem
öğretmenlerimiz için hem öğrencilerimiz için hem de fiziki altyapı için
çalışmalarımızı üç ayrı koldan yürütüyor ve 14 Kasıma hazırlanmaya çalışıyoruz.
Bu, tabii ki bu kadar yoğun zaman içerisinde bazı operasyonel
hatalar oluşabilir, bazen eksiklik veya gecikme olabilir ama inanın biz bütün
gücümüzle bu sorunları çözmek için uğraşıyoruz. Sadece sizin gönülden
desteğiniz bile bize çok büyük bir güç verecektir. Bu yoğun ve sıkışık dönem
içerisinde ufak tefek hataların mazur görülmesi yahut da eksikliklerin bize
hatırlatılması bizim en büyük dileğimiz olacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündem dışı üçüncü söz, kadına yönelik
şiddet hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’e aittir.
Buyurun Sayın Tuncel. (BDP sıralarından
alkışlar)
3.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, kadına yönelik şiddete ilişkin gündem
dışı konuşması
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; kadına yönelik şiddet konusunda söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten hem dünyada hem Türkiye’de
kadınlara yönelik şiddet artık bir katliama dönüşmüş durumda ama en çok da
Türkiye’de bu yaşanıyor. Gün geçmiyor ki bir kadın katliamına tanık olmayalım,
öldürülen, tacize uğrayan, tecavüze uğrayan kadın haberinden bahsedilmesin. Bu, Türkiye'nin gerçeği ve buranın da sorumluluğu. Bugün
aslında ortaya çıkan durum, bu tablo Türkiye'nin hangi düzeyde olduğunu
gösteriyor. Gelişmiş toplumlarda, özellikle kadın erkek eşitliğinin sağlandığı
toplumlarda şiddet olayına bakıyorsunuz, çok düşük. Örneğin Avrupa
ülkelerindeki ortalama yüzde 3, Türkiye’deki ortalama yüzde 38’lerde. Bu tablo
bile bunu gösteriyor. Tabii, buradaki eşitlik politikası
önemli bir konu. Bu ülkede Başbakan, Hükûmeti temsil eden, yürütmenin
temel güçlerinden birisi kadın erkek eşitliğine inanmadığını her fırsatta
söylüyor ve her fırsatta kadınların kaç çocuk yapması gerektiğini… Üstelik
kadın arkadaşlar da bunu bilimsel bir temele oturtmaya çalışıyor. Bu bile kadın
üzerindeki şiddeti çok net ortaya koyuyor. Yine, kadınların nasıl giyinip
giyinmeyeceğini, bunun üzerinden, kadınların nasıl düşünüp düşünmeyeceği
üzerinden de bir vurgu yapıyor. Bu, Türkiye'nin resmidir. Böyle bir Türkiye'nin
demokratikleşmesi, insan hakları ve özgürlükleri konusunda ileri bir düzeye
çıkması mümkün değildir. Özellikle burada, Parlamentoda hangi siyasetten olursa
olsun, sadece kadınların değil, erkeklerin de kadına yönelik şiddet konusunda partiler
üstü davranması gerekiyor.
Bugün Türkiye’de alınan bir karara,
Yargıtay 14. Dairenin aldığı karara herkes isyan ettiğini söylüyor, N.Ç.
davası. N.Ç. büyüdü. 2003 yılında bu dava açıldı, Mardin yerel mahkemesi N.Ç.’nin kendi rızasıyla 26 erkekle birlikte olduğuna karar
verdi ve cezayı en alt sınırdan verdi. Şimdi de Yargıtay bunu onayladı.
Yargıtayın
bir cümlesi bence önemli: “Biz eski kanuna göre yaptık.” Türkiye’de sorun bu
zaten, hâlâ eski zihniyet var. Erkek egemen zihniyet bu toplumun temel dayanağı
yani Parlamento da buna göre işliyor, toplumsal yapı da buna göre işliyor, ne
yazık ki devlet kurumları da buna göre işliyor. Daha önce bu kürsüde
söylemiştim, geçen dönem, yurdumuz Anadolu ama Meclis baba dolu. Toplumda da
böyle, hep, her yerde erkek siyaseti geçerli oluyor, buna göre da kararlar
veriliyor.
Şimdi, Sayın Bakan Fatma Şahin keşke
burada olsaydı, diyor ki: “Biz buna itiraz ediyoruz. Vicdanım kabul etmiyor.
Hemen TCK’nın 102 ve 103’üncü maddesini değiştireceğiz.”
Sayın Bakan, geçen dönem biz bu konuda
kanun teklifi verdik ama siz gündeme dahi almadınız. 2002’den beri
iktidardasınız, 2003’ten beri bu dava görülüyor ve siz biliyordunuz ki böylesi
bir durum var, niye gereğini yapmadınız? Şimdi gelince, böyle, “İtiraz
ediyorum, vicdanım kabul etmiyor.” meselesi çok da kabul edilebilir bir şey
değil.
Yine, Siirt meselesi: Madem vicdanınız
kabul etmiyor, gelin bu Siirt meselesini çözelim. YİBO’larda
yaşanan cinsel tacize ilişkin sonuç nerede? Hâlâ okul Müdür Yardımcısı
Fahrettin Kuzu geziyor.
Mesele Kürtler olunca, demokrasi
güçleri olunca o kadar hızlı çalışılıyor ki herkes gözaltında. Büşra Ersanlı’yı bile Datça’da gidip gözaltına alan, Ragıp Zarakolu’yu gözaltına alanlar bu Fahrettin Kuzu’yu bir
türlü bulamıyor. Nasıl oluyor? Bulmak istemiyor. Bu, aynı zamanda himaye altına
almaktır. Şimdi bu konuda yapılması gereken şeyler var.
Diğer bir konu… Tabii ki beş dakikada
bütün bunları anlatabilecek değiliz sayın milletvekilleri ama burası herkesin
sorumluluğundadır. Şimdi, Hükûmet kadına yönelik şiddet konusunda bir tasarı
hazırlıyor. Tebrik ediyoruz, iyidir ama öyle, yangından mal kaçırır gibi, kadın
örgütleriyle tartışmadan, siyasi partilerle bunu ortaklaştırmadan bir şey
yapılıyor. Bu çıkarılmalıdır; evet, ama bu yapılırken özellikle kadın örgütleriyle
ortaklaşılarak bu şey geliştirilmelidir. Aksi
takdirde, bu bir sonuç almaya yetmiyor.
Diğer bir konu, sadece 4320 sayılı
Kanun’da değişiklik yapmak yetmiyor. Mesela, bu kanun teklifinde öngörülen
diğer bakanlıklara yönelik de bazı düzenlemeler var, ama bakanlıklar bunu
dikkate almadığında bir anlam ifade etmiyor. Dolayısıyla bununla birlikte, 4320
sayılı Kanun düzenlenirken bakanlıkların durumunun da buna uydurulması
gerektiği üzerinden de bir düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Kadına yönelik şiddet Türkiye’nin temel
sorunu, katliama dönüşmüş durumda, bu katliama buradaki en azından
milletvekillerinin ortak olmamamsı gerekiyor.
Çocuklara yönelik cinsel tacize, tecavüze ortak olmaması gerekiyor. Bunun için
de sadece bu işi kadınlara atmak değil, tüm Parlamentonun bu konuda acil
çalışması gerekiyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Sayın
Başkan, bitiriyorum…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Tuncel.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Peki. (BDP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, biraz önce kürsüde konuşma yapan Hatip, Sayın Grup Başkanımızla ilgili
bazı yerlerde konuştuğu konuları çarpıtıcı nitelikte ifadeler kullanmıştır.
Sayın Başbakanımıza atfen, onun ağzından şöyle söylemiştir, “kadın-erkek eşit
değildir” diye ifade etmiştir…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Söylüyor
zaten.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Söyledim dediği
şeyleri de mi söylemeyeceğiz Sayın Elitaş, öyle şey
mi olur ya?
BAŞKAN – Bir saniye… Ne söyledi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - …üç çocukla
ilgili konuları çarpıtıcı bir şekilde söylemiştir. İzin verirseniz, Grubumuz
adına Öznur Çalık Hanım konuyla ilgili bilgi verecektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Başbakan
bunu her fırsatta söylüyor!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Usule aykırı
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Elitaş,
zaten söyledikleriniz tutanaklara geçti. Tabii ki, burada sayın milletvekilleri
kürsüye çıktığı zaman tenkidini yapacaktır. Her söylenen söz veya tenkit
sataşma da değildir…
SIRRI SAKIK (Muş) – Başkan, teşekkür
ediyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkanım, Konuşmacı, Sayın Başbakanımızın söylediğini…
BAŞKAN - Zaten konuyu izah ettiniz
Sayın Elitaş, lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan
Hükümetle ilgili bir konu, AKP Grubuyla ilgili değildir, bakanlar cevap
veriyorsa versin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama Sayın
Başkanım, Grup Başkanımızın söylediği ifadeleri çarpıtarak kamuoyunu yanıltmaya
hakkı yok. Yanıltmayı düzeltmek adına, Grubumuz adına Sayın Öznur Çalık, iki
dakika…
BAŞKAN
– Lütfen, oturur musunuz…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Öyle bir
yanıltma yok, Başbakan her yerde söylüyor!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
kendileri açıkladı, yeterlidir.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – O zaman Sayın
Başkan, 60’a göre kısa bir söz talebim vardır.
BAŞKAN – Onu izah edeceğim, gündem dışı
konuşmalarda 60’a göre söz verilir mi verilmez mi; şimdi o konuya gireceğiz
Sayın Vekilim, lütfen oturun.
Sayın milletvekilleri, Sayın Önal,
Sayın Balüken, Sayın Sakık,
Sayın Aygün, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Yeniçeri, Sayın Türkkan, Sayın Serindağ, Sayın Sayın Korkmaz,
Sayın Şandır, Sayın Oğan, Sayın Eryılmaz, Sayın Özel, Sayın Atıcı, Sayın
Türkoğlu, Sayın Kaplan, Sayın Bayraktutan, Sayın
Demiröz, Sayın Erdemir söz talebinde bulunmuşlardır.
Sayın milletvekilleri, gündem dışı
görüşüyoruz. 15 Ekim 2009 tarihli birleşimde, yine, gündem dışı konuşmalar
yapıldıktan sonra söz talebinde bulunulmuş, “BAŞKAN – Sayın Doğru, Sayın Akkuş, Sayın Yüksel ve
Sayın Erdoğan, gündem dışı konuşmalarla ilgili söz talebiniz var ancak Tüzük’ün 59’uncu maddesi açık, ‘En çok 3 kişiye gündem dışı
ile ilgili söz verilebilir.’ diyor…” ve daha sonra “Gündem dışı konuşmalarla
ilgili söz isteyen sayın milletvekillerine söz verilmeyeceği 59’uncu maddede
açıkça belirtilmiştir. Bunu bundan sonra bu şekilde uygulayacağımızı ilk günkü
oturumumuzda belirtmiştik.” diyor Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesinin dördüncü fıkrası pek kısa bir
sözü olduğunu belirten üyeye Başkanın yerinden konuşma izni verebileceği
hükmünü taşımaktadır. Bu konuda Başkanın takdir yetkisi olduğu İç Tüzük’ün açık hükmüdür.
İç Tüzük’te
gündemdeki konularla ilgili ve gündem dışında kimlerin konuşacağı tadadi olarak sayılmıştır. İç Tüzük’ün
59’uncu maddesine göre Meclis Genel Kuruluna duyurulmasında zaruret görülen
olağanüstü ve acele hâllerde Başkanın beşer dakikayı geçmemek üzere en çok üç
kişiye söz verebileceği ve Hükûmetin bu konuşmalara cevap verebileceği
öngörülmüştür. Dolayısıyla bu maddeye göre verilen sözler zaten olağanüstü
acele hâl olarak takdir edilen konulara ilişkin olarak ve en üst sınırda
verilmektedir. Genel Kuruldaki görüşmeler sırasında gündem dışı konuşmalar
üzerine yeniden söz vermek hem 59’uncu madde hükmünü içeriğine aykırı olarak
genişletmekte hem de 60’ıncı maddenin amacı dışında kullanılmasına neden
olmaktadır. Dolayısıyla bu fıkranın son derece istisnai biçimde kullanılması zorunludur.
Böylece gündemde bulunan konuların görüşülmesine daha fazla süre ayrılması
mümkün olabilecektir.
Bu nedenlerle, gündem dışı
konuşmalardan sonra İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine
göre kısa söz taleplerini karşılayamayacağımı bilgilerinize sunarım.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan,
ne zaman konuşacak üyeler?
BAŞKAN – Tüzük’te
belirtilmiş Sayın Vekilim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin faili meçhul siyasi
cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/41)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'nin tarihi, çok sayıda faili
meçhul siyasi cinayetlerle doludur. Devlet, hiçbir siyasi cinayetin sırrını
çözmemiş, sonunda Türkiye, adeta faili meçhul siyasi cinayetler mezarlığı
haline gelmiştir. 1948 yılında, sürekli izlendiği nedeniyle tüm işlerini
bırakarak kamyonculuk yapmaya başlayan Yazar Sabahattin Ali'nin, Kırklareli
üzerinden Bulgaristan'a geçmek isterken öldürülmesi olayı hala aydınlatılmadığı
gibi mezarının nerede olduğu dahi bilinmemektedir.
1970'li yılların ortasından itibaren
toplum tam ortasından sağ ve sol diye ikiye bölünmüştü. Ülkenin tümünde kan
gövdeyi götürüyordu. Her gün sokak ortasında insanlar kurşunlanarak
öldürülüyordu. İşte böylesine karanlık, sisli, kaotik bir ortamda hayatını işçi
sınıfına adamış DİSK'in kurucusu ve ilk Genel Başkanı Kemal Türkler 22 Temmuz
1980 sabahı evinden çıktıktan sonra, arabasının içinde, 3 caninin silahlarından
çıkan kurşunlarla öldürüldü.
Kemal Türkler’in
katledilmesine ilişkin 14 Nisan 2003 tarihli celsede mahkeme Ünal Osmanoğlu'nun
delil yetersizliğinden beraatına karar vermiş, Yargıtay 9. Dairesi de beraat
kararını bozmuştu. 30 Temmuz 2009 tarihli celsede Ali Asker Kazak
başkanlığındaki mahkeme beraat kararında ısrar etti. Yargıtay 9. Dairesi kararı
yine bozdu. Mahkeme direnince dosya Yargıtay Genel Kurulu'na gitti. Genel Kurul
asli failin Ünal Osmanoğlu olduğuna kesin olarak karar verdi ve mahkûmiyet için
dosyayı mahkemeye gönderdi. Davanın zaman aşımı sınırı olduğu öne sürülen
tarihten bir gün önce, 21 Temmuz 2010 günkü duruşmada, Mahkeme Başkanı sanık
Osmanoğlu'nun rahatsız olduğunu bildiren raporun mahkemeye ulaştığını gerekçe
göstererek duruşmayı 23 Eylül 2010 tarihine erteledi. 23 Eylül günü Mahkeme
Başkanı Ali Asker Kazak'ın davadan çekilme isteği, Bakırköy 3. Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından reddedildi. Başkan Ali Asker Kazak "Bozma Kararına
katılmam mümkün değildir." diyerek, duruşmaya katılmadı. Duruşmaya giren
nöbetçi yargıç, duruşmayı 21 Ekim 2010'a erteledi. 21 Ekim'de, Ali Asker Kazak
izine çıktığı için duruşmaya katılmadı ve dava 1 Aralık 2010 tarihine
ertelendi. Sanık Ünal Osmanağaoğlu hakkındaki dava, 1 Aralık 2010 tarihinde
zaman aşımı nedeniyle ortadan kaldırıldı.
Kemal Türkler'in
katledilme davasının ilginç nedenlerle zamanaşımı ile sonuçlanması, Kemal Türkler'in kızı Nilgün Soydan'ın mahkeme çıkışında ne
acıdır ki; "Bugün Ülkemden Nefret ettim" söylemine neden olmuştur.
Toplumda Siyasi Cinayetlere ilişkin
kuşkular giderilmediği sürece Kemal Türkler cinayeti, diğer tüm faili meçhul
siyasi cinayetler gibi Türkiye'nin toplumsal vicdanında açık bir yara olarak
kalacaktır.
Gelinen aşamada Devletin faili meçhul
siyasi cinayetlere seyirci olmaktan çıkması yeni bir anlayışla olayları
araştırması gerekir. Bugün Türkiye'nin geçmişindeki karanlık bölgelerine ışık
tutulmasına, karanlıkların aydınlatılmasına ihtiyaç vardır. Karanlık bölgelere
ışık tutarak aydınlatacak ışık kaynağı da, hiç şüphe yok ki millî iradenin
temsilcisi olan TBMM'dir. Faili meçhul cinayetlerle ilgili soruların ısrarla
yanıtını bulmak, Demokratik Hukuk devletinin tarihsel görevidir. Bu nedenle TBMM'de araştırma komisyonu kurularak başta Yazar
Sabahattin Ali, Savcı Doğan Öz, Gazeteci Abdi ipekçi, Yazar Ümit Kaftancıoğlu,
Sendikacı Kemal Türkler, Gazeteci-yazar Uğur Mumcu, Prof. Dr. Muammer Aksoy,
Doç. Dr. Bahriye Üçok, müzisyen Nesimi Çimen, şair Metin Altıok, gazeteci Metin
Göktepe, gazeteci Cihan Hayırsevener, Cevat Yurdakul,
Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu,
Behçet Aysan, Hasret Gültekin, Turan Dursun, Sevinç Özgüner ve Cavit Orhan Tütengil, Hrant Dink olmak üzere
tüm faili meçhul siyasi cinayetlerin teker teker masaya yatırılarak A'dan Z'ye
mercek altına alınması, demokrasimizin gelişmesinin ön koşuludur. Çünkü
TBMM'de kurulacak bir araştırma komisyonu, faili meçhul olaylara ilişkin bilgi
ve belgelere daha kolaylıkla ulaşabilecektir. Komisyon, bugün devletin farklı
birimlerinin arşivlerine dağılmış olan dosyaları, belgeleri tek bir havuzda
toplayarak, bunların ışığında o dönemin yetkililerine sorular yönelterek,
konuya bütünlük içinde bir bakış geliştirebilme imkânına sahip olduğundan yakın
tarihimizin aydınlatılmayı bekleyen ve çoğu hâlâ faili meçhul olarak kalan
siyasi cinayetlerinin aydınlatılmasını da tetikleyebilir
Çocuklarımıza tarihinde aydınlanmamış
faili meçhul siyasi cinayeti olmayan Demokratik bir Türkiye bırakmak için
siyasi cinayetlerin öncesindeki ve sonrasındaki tüm olayların araştırılması,
öldürenlerin arkasındaki örgütlenmeyi ortaya çıkarmak, karanlıkları aydınlatmak
için Anayasanın 98. maddesi ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
Araştırma komisyonu kurulmasını saygıyla arz ve talep ederiz.
1)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
2)
Atilla Kart (Konya)
3)
Özgür Özel (Manisa)
4)
Kamer Genç (Tunceli)
5)
Kazım Kurt (Eskişehir)
6)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
7)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
8)
Salih Fırat (Adıyaman)
9)
İhsan Özkes (İstanbul)
10)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
11)
Mevlüt Dudu (Hatay)
12)
Aykut Erdoğdu (İstanbul)
13)
Metin Lütfi Baydar (Aydın)
14)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
15)
Nurettin Demir (Muğla)
16)
Sinan Aydın Aygün (Ankara)
17)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
18)
Ali Özgündüz (İstanbul)
19)
Rıza Mahmut Türmen
(İzmir)
20)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
21)
Sena Kaleli (Bursa)
22)
Celal Dinçer (İstanbul)
23)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
24)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
25)
Malik Ecder Özdemir
(Sivas)
2.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 20 milletvekilinin, şehit aileleri, gaziler
ile harp ve vazife malullerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/42)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasamızın 61. maddesinin ilk cümlesi
"Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malul ve
gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar"
şeklinde düzenlenmiştir.
Harp ve vazife şehitlerinin dul ve
yetimleriyle, malul ve gazilerin hayat şartlarını düzeltmek, sosyal, ekonomik
ve sağlık sorunlarını çözmek, sahipsizlik duygularını gidermek, onurlu bir
yaşam sürmelerini sağlamak devlet ve millet olarak öncelikli görevimizdir.
Onların vatanımıza sahip çıktığı gibi, vatanın da onlara sahip çıkması gerekir.
Ülkemizde şehit-gazi-harp ve vazife
malullerinin kurumlarına göre dağılımını belirleyen sağlıklı bir veri tabanı
bile yoktur. Tam olarak sayılarını dahi bilmiyoruz. Zaten bu insanlarımızı
birer "sayı" olarak değerlendirmek de yanlıştır. Her birinin farklı,
kahramanlık dolu ama bir o kadar da trajik öyküleri vardır. Yaşadıkları,
hissettikleri ve sorunları hassas konulardır.
Hem Osmanlı Devletini hem de Türkiye
Cumhuriyetini kuranların Gazi unvanını taşıması tesadüf değildir. O gaziler
binlerce şehit vererek bu Türk devletlerini kurmuşlardır ve on binlerce şehit
ve gazi vererek bekasını sağlamışlardır. Günümüzde de ne yazık ki kutsal vatan
topraklarının korunması, bağımsızlığımız, terörle mücadele, milletimizin güven
ve huzurunu temin için hâlâ her gün şehit ve gazi vermeye devam ediyoruz.
Sadece son bir ay içerisinde 50 şehit verdik.
Ülkemizde İstiklal Savaşı, Kore Savaşı,
Kıbrıs Barış Harekâtı ve son olarak da terörle mücadele şehit ve gazileri
bulunmaktadır. Kolluk kuvvetlerinin yanında çok sayıda öğretmen, hâkim, savcı,
doktor, hemşire gibi kamu görevlilerimiz de terör mağduru olarak hayatlarını
kaybettiler veya yaralanıp sakat kaldılar. Onlara sadece "vazife
malulü" unvanı verilebildi.
Ülkemizin ulusumuzun bölünmez
bütünlüğü, bağımsızlığı ve bekası uğruna, uzun yıllar süren bölücü terörle
mücadelede on binlerce asker, polis ve kamu görevlimiz şehit, gazi ve vazife
malulü olmuştur. Aileler en değerli varlıklarını, evladını, eşini, babasını,
kardeşini vatan uğruna şehit vermiş, gazilerimiz sağlıklarını, vücut
bütünlüklerini kaybetmişlerdir. Bu kahraman ve aziz vatandaşlarımıza millet
olarak hak ettikleri saygıyı göstermek, onurlandırmak, sosyal güvencelerini
sağlamak, hak ettikleri saygın ve iyi yaşam standartlarını sağlamak
borcumuzdur, görevimizdir.
Devlet, şehitlerimizin ailelerine ve
gazilerimize nakdi tazminat ve maaş verilmesi ile sağlık yardımı imkânları
sağlamaktadır. Sosyal güvenlik sistemi kapsamındaki bu çözümlerin yanında şehit
ailelerine gazi ve vazife malullerine iş temini, konut kredisi, kamu
taşıtlarından ücretsiz yararlanma ve eğitim öncelikleri gibi imkânlar sağlamaya
çalışılmaktadır. Ancak bu konularda pek çok sorunun yaşandığı da herkesin
malumudur. Şehit, gazi, harp ve vazife malulleriyle ilgili mevzuatın çok
dağınık olması, bürokratik hatalar, maaşların yetersizliği, yeterli hukuksal
desteğin olmayışı, sağlık hizmetlerindeki yetersizlikler gibi nedenlerle bu
kahraman ve aziz insanlarımız ve aileleri toplumda hak ettikleri yaşam
standartlarına ulaşamamakta, büyük sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Ortaya çıkan tablo yapılanların yeterli düzeyde olmadığıdır. Gelişmiş ülkelerde
gazi işlerini yürüten bir Gazi Bakanlığı varken, böylesi sıcak bir coğrafyada
yer alan ülkemizde değil bir gazi bakanlığı devlet kademesinde kurumsallaşmış
bir mekanizma, bir merci dahi yoktur.
Son zamanlarda artan terör olayları
nedeniyle medyaya sıklıkla yansıyan görüntülerden de net bir biçimde görüldüğü
gibi şehit aileleri ve gaziler pek çok sorunla karşı karşıyadır ve millet
olarak hepimizin yüreği burkulmakta, bu aziz insanlarımıza borcumuzu tam
anlamıyla yerine getiremediğimiz duygusuna kapılmaktayız. Yaşadığımız kritik
coğrafyadaki terör gerçeğinden hareketle geniş bir nüfusu ilgilendiren bu sorunların
yıllar geçtikçe de çığ gibi büyüyeceği görülmektedir.
Bu gerçeklerle şehit aileleri, gaziler,
harp ve vazife malullerinin yaşadıkları sorunların tespiti ve çözüm
önerilerinin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105.
maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.
12.07.2011
1)
Ensar Öğüt (Ardahan)
2)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
3)
Atilla Kart (Konya)
4)
Erdal Aksünger
(İzmir)
5)
İhsan Özkes (İstanbul)
6)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
7)
Tufan Köse (Çorum)
8)
Kazım Kurt (Eskişehir)
9)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
10)
Salih Fırat (Adıyaman)
11)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
12)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
13)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
14)
Özgür Özel (Manisa)
15)
Nurettin Demir (Muğla)
16)
Sinan Aydın Aygün (Ankara)
17)
Ali Özgündüz (İstanbul)
18)
Sena Kaleli (Bursa)
19)
Celal Dinçer (İstanbul)
20)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
21)
Malik Ecder Özdemir
(Sivas)
3.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 24 milletvekilinin, emeklilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/43)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye’de yıllarca prim ödeyerek
emekli olan yurttaşlarımız geçim sıkıntısı içerisinde yaşamlarını sürdürmeye
çalışmaktadır.
Yapı Kredi Emeklilik tarafından yapılan
"Yaşlılık Geçim Endeksi Araştırması 2011" raporuna göre, emeklilerin
yüzde 41'i geçinmek için çalışmaya ihtiyaç duymaktadır. Emeklilerin yüzde 16'sı
ise iş aramaktadır.
2009 yılında yapılan "Yaşlılık
Geçim Endeksi Araştırması 2009”a oranla 2011 yılında hâlen aktif çalışma
hayatını sürdüren emeklilerin sayısı artış göstermiştir. Artış 55-59 yaş grubundan
ve özellikle kadınlardan kaynaklanmaktadır. 55 yaş üzerindeki nüfusun çalışma
ve sosyal güvenlik durumlarını, harcama ve tasarruf davranışlarını belirlemek
amacıyla tekrarlanan rapora göre emeklilerin yaklaşık olarak yüzde 33'ü emekli
olduktan sonra bir süre çalışmış ya da hâlâ çalışmaya devam etmektedir.
Emekliler ortalama 6 yıl emekli olduktan sonra çalışmaktadırlar.
Rapora göre emeklilerin yüzde 44'ü
hayatlarından memnun değildir. Bunun en büyük nedeni ise maddi sıkıntılardır.
İktidar geçim sıkıntısı içinde olan
emeklileri göreve geldikleri günden beri ihmal etmektedir. AKP iktidarı
emekliye yalnızca TÜFE oranında zam yapmaktadır. Emeklinin milli gelirden
aldığı payı yasa değişikliği ile iptal eden AKP, çalışanlar ile emekliler
arasındaki gelir uçurumunu daha da artırmıştır.
AKP iktidarı İntibak yasasını söz
verdikleri halde çıkarmamaktadır. Türkiye'de az prim ödediği halde çok maaş
alan emekliler olduğu gibi, çok prim ödedikleri halde çok az maaş alan
emekliler de bulunmaktadır. SGK çatısı altında birleştirilen SSK, Emekli
Sandığı ve Bağ-Kur emeklileri arasında da maaş
farkları vardır.
AKP iktidarı ayrıca emeklinin 18 yaşını
aşan evlenmemiş kızının sağlık yardımını kesmiştir.
Emeklilerin sorunlarının tespiti,
ortaya çıkarılması ve çözümlenmesi amacı ile Anayasamızın 98. maddesi,
İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu
kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1)
Turgut Dibek (Kırklareli)
2)
İhsan Özkes (İstanbul)
3)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
4)
Kamer Genç (Tunceli)
5)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
6)
Mevlüt Dudu (Hatay)
7)
Aykut Erdoğdu (İstanbul)
8)
Metin Lütfi Baydar (Aydın)
9)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
10)
Kazım Kurt (Eskişehir)
11)
Salih Fırat (Adıyaman)
12)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
13)
Özgür Özel (Manisa)
14)
Nurettin Demir (Muğla)
15)
Atilla Kart (Konya)
16)
Sinan Aydın Aygün (Ankara)
17)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
18)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
19)
Ali Özgündüz (İstanbul)
20)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
21)
Sena Kaleli (Bursa)
22)
Celal Dinçer (İstanbul)
23)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
24)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
25)
Malik Ecder Özdemir (Sivas)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın, 25 Ekim
2011 tarihli 11’inci Birleşimde Van depremiyle ilgili yaptığı gündem dışı
konuşmasında, Van’da Mevlânâ evlerinin kullanılmayacağını söyleyerek Meclise
yanlış bilgi verdiğine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir
konuyu burada ifade etmek istiyorum.
Biraz önce gündem dışı konuşmalarla
ilgili değerlendirmeyi yaptınız, ancak bir konuda sayın milletvekillerinin de
bilgi sahibi olmalarını istiyorum.
Depremle ilgili Sayın Bakanın konuşması
üzerine gruplar da bizler de söz sahibi olduk, geçen 25 Ekim 2011 Salı günü.
Burada benim konuşmamda Bir, Mevlânâ evleri… “Pakistan’a Mevlânâ evleri
yapılıyor.” derken burada, “Nerede bu Mevlânâ evleri, doğrusu bilmiyoruz.” diye
ifadede bulunuyorum. Sayın Başbakan Yardımcısı da Meclise hitaben “Burada, bir
arkadaşımız Mevlânâ evlerinden söz etti. Şu anda, Mevlânâ evleri, orası daha
soğuk olduğu için elverişli görülmedi, yoksa 3 bin tane hazır var ama kışa
dayanıklı çadırın daha elverişli olacağı yönünde uzman görüşü var, benim
bilebileceğim bir konu değil ama Şehircilik Bakanımız bunun üzerinde çalışıyor.
Yani Mevlânâ evi burada kullanılmayacak.” diyor. Afetlerden sorumlu Başbakan
Yardımcısı Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunu söylüyor.
Sayın Başbakan 30 Ekim 2011 tarihli
Ulusa Sesleniş konuşmasında diyor ki: “Yine söylüyorum, bütün vatandaşlarımız
müsterih olsunlar. Devletimizin tüm imkânları insanımızın hizmetindedir. Geçici
çadır kent, Mevlânâ evleri, konteynır kentlerden
kalıcı konutlara taşınacağız.”
Şimdi, bir Başbakan Yardımcısı diyor
ki: “Mevlânâ evleri olmayacak, uygun değil teknik olarak, kesinlikle
kullanmayacağız.” Sayın Başbakan “Kullanacağız.” diyor. Televizyonlarda da
birtakım Mevlânâ evlerinin kullanıldığını görüyoruz. Yani bir Başbakan
Yardımcısı Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir yanlış bilgi veriyorsa
kime itibar edeceğiz veya milletvekilleri kimin sözüne itibar etmeli?
BAŞKAN – Sayın Vural, konu anlaşıldı,
açıklama yapılır ilgililer tarafından.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu çelişkiyi
ifade etmek istedim.
O bakımdan, sayın bakanların bilgi
verirken doğru bilgi vermelerini istirham ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi hakkında (10/37) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel
Kurulun 2/11/2011 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
02.11.2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 02.11.2011 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (Şeker Fabrikalarının
özelleştirilmesi hakkında); 10/37 Esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin
görüşmesinin, Genel Kurul’un 02.11.2011 Çarşamba günlü (Bugün) birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grubu
önerisi lehinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya
Milletvekili.
Buyurun Sayın Işık.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, önerge sahibinin konuşması gerekiyor. Bildirmiştik ismini.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Kendi önerileri.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Önce önerge
sahibi konuşsun Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Peki, Sayın Tarhan.
Veli Ağbaba,
Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Ağbaba.
(CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından on şeker
fabrikasının satışıyla ilgili görüşlerimi paylaşmak üzere huzurlarınızda
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, AKP Hükûmeti
tarafından, aralarında Malatya’nın da bulunduğu on şeker fabrikası 11 Kasımda
pazarlık usulüyle satılacaktır. Özelleştirme bu iller için tam anlamıyla bir
yıkım projesidir. Bu özelleştirmeden kesinlikle vazgeçilmelidir.
Danıştay daha önce bu fabrikaların
özelleştirme işlemlerini iptal etmişti. Şeker fabrikalarını tekrar satışa
çıkarmak hukuku yok saymaktır. Bu süreçte ne değişti AKP tekrar satış kararı
aldı? Niçin Danıştayın iptal ettiği, bütün kamuoyunun
karşı çıktığı şekeri satmak istiyor? Çünkü,
sözlerinden çıkamadıkları güçler böyle emrediyor.
Her geçen gün tarım ve hayvancılıktan
uzaklaşan Türkiye, bu özelleştirmeyle ekonomiye katkısı tartışılmayacak
büyüklükte olan şeker üretiminden de elini iyice çekecektir. Türkiye tarım
sektörü her geçen gün daha fazla dışa bağımlı hâle geliyor. Tarımla ilgili
alınan hiçbir karar köylünün, üreticinin, Türkiye'nin yararına değildir,
uluslararası sermayenin ve egemen güçlerin yararınadır. AKP Hükûmeti şeker
özelleştirmesiyle bir kez daha uluslararası güçlerin isteklerine koşulsuz boyun
eğdiğini göstermektedir.
AKP, üreticilerimizi sahipsiz, kimsesiz
bırakmış; tarıma tamamen sırtını çevirmiştir, çiftçimizi perişan etmiştir. AKP
sadece bu özelleştirmede değil, daha önce de halkını bir kenara bırakıp
emperyalist güçlerin isteklerini hayata geçirmiştir. Sadece Tekelin içki
bölümünün özelleştirilmesi bile AKP’nin zihniyetini ortaya koyabilir.
Hükûmet, Tekelin alkollü içecekler
bölümünü 2003 yılında 292 milyon dolara sattı, aynı şirket bu yıl 2,1 milyar
dolara satıldı. Yani ülkemiz, halkımız tam 10 kat zarar etti, 2 milyar dolar
zarar etti. Kim kâr etti değerli arkadaşlar? Kimin kâr ettiğini de hepiniz çok
yakından biliyorsunuz.
Tekelin sadece alkollü bölümü değil,
sigara bölümü de aynı şekilde çok komik rakamlara satıldı, birilerine peşkeş
çekildi. Tekeli “Babalar gibi satarım.” diyen o dönemin Maliye Bakanı hem
babalar gibi Tekeli sattı hem de oğluna babalık yapıp bir firmaya daha çok
mısır satılmasını sağladı.
Çağdaş ülkelerde özelleştirmenin amacı,
istihdamı, ekonomik verimliliği artırmak ve fiyatları düşürmektir. Oysa AKP
dönemindeki hiçbir özelleştirme bu şartları yerine getirmemiştir. Binlerce kişi
özelleştirme nedeniyle ekmeğinden olmuş, işsiz kalmıştır. Bunun en güzel
örneği, yine AKP’nin ballandıra ballandıra anlattığı,
cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmesi olarak reklam ettiği Telekom
özelleştirmesidir. AKP iktidara geldiğinde Türk Telekomda
61 bin kişi çalışırken, Telekomda çalışan sayısı 2010
itibarıyla 25 bine düşmüştür. Hükûmet yeni yatırım için değil, dış ülkelere
borç ödemek için insanları işsiz, aç ve sefil bırakmıştır. Özelleştirme
sonucunda yüzlerce yuva yıkılmıştır.
Peki, bu özelleştirmelerin sonucunda ne
oldu? Piyasada rekabet mi oluştu? Fiyatlar mı düştü? İstihdam mı arttı? Hayır,
sadece halka ait olan kârlar Hariri’ye gitti, Teksas’a
gitti, İngiltere’ye gitti. Daha önce özelleştirme yapılırken değerlendirme
raporları açıklanıyordu, siz iktidara geldiniz, yasa değiştirildi, artık
değerlendirme raporları açıklanmıyor, halkın kendi varlığının değerini
öğrenmesi engelleniyor. Örneklerde görüldüğü gibi özelleştirmeler istidamı ve
verimliliği artırmak için yapılmıyor, yapılan özelleştirmeler mafya tipi, Rus
tipi özelleştirmelerdir, yani yeni oligarklar
oluşturuluyor. Biliniz ki yapılan özelleştirmeler Hükûmetin vicdanına sığsa da
halkın vicdanına sığmıyor, ama unutulmamalıdır ki mülkiyetin meşruiyet problemi
vardır, elbette ki bir gün halkın olan halka dönecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şeker pancarı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de en fazla istihdam ve katma
değeri yaratan üründür. Sadece şeker pancarı üreticileri ve fabrika çalışanları
için değil, hayvancılık, tarım, nakliyecilik ve gıda gibi yan sektörlere en
fazla katkı sağlayan sektördür. Türkiye'de 200 bini aşkın çiftçiyi, 20 bini
aşkın çalışanı direkt ilgilendiren şeker fabrikalarını özelleştirmek, tarım
sektörünü yok etmek demektir. Doğu ve güneydoğuda çalışan fabrikaları kapatmak,
bölgeye ve bölge insanına vurulan en büyük darbedir.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Özelleştirme
süreci ne zaman başladı Sayın Ağbaba?
VELİ AĞBABA (Devamla) – Malatya’nın
şeker fabrikasını savunmak da bir Malatya milletvekili için acı bir durumdur
Sayın Çalık.
Doğu ve güneydoğuda çalışan…
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Ben
özelleştirmeye değil kapatılmasına karşıyım, bunu siz de biliyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın Çalık… Lütfen müdahale
etmeyiniz Sayın Çalık.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Siz, hem Doğu
ve güneydoğuda istihdam paketleri açacaksınız hem de özelleştirmeyi
savunacaksınız. Bu özelleştirmeyi savunmak Malatya’ya ihanettir, Türkiye'ye
ihanettir. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, insanların
gözlerinin içine baka baka yalan söylemekten vazgeçin. Bir taraftan istihdam
paketleri açıklayacaksınız, bir taraftan özelleştirme yapacaksınız, böyle tezat
olmaz. Malatya Şeker Fabrikası sadece çalışanlarıyla, üreticileriyle değil, yan
kollarıyla da yaklaşık 80 bin kişiye iş imkânı sağlayan bir kurumdur.
Değerli arkadaşlar, Malatya Şeker
Fabrikasını satarsanız, zaten ekonomisi can çekişen, her gün küçülen Malatya ve
Malatyalı ne yapacak? Şeker Fabrikasını satarsanız kim kazanacak? Kaybedecek
belli. Geçmişte Tekelin Sümerbankın
özelleştirilmesinden kim kazanmışsa yine onlar kazanacak.
AKP tarafından 10 şeker fabrikasının
blok olarak satılmak istenmesi de anlamlıdır. Bunun amacı birilerine adres
teslimi satış yapıp peşkeş çekmektir. Kuruldukları illerin en değerli
arazilerindeki bu fabrikaları satarsanız, kentin kalbine hançer sokarsınız,
ciğerini yok edersiniz.
Özelleştirilmek istenen fabrikaların
birçoğu çalışır durumda, makineleri yenilenmiş, arıtma tesisleri yapılmış,
çevreye hiçbir zararı olmayan örnek fabrikalardır. Fabrikaların yenilenip
satılması da AKP’nin özelleştirme mantığını göstermektedir çünkü bunlar halkı
değil satacakları 3-5 kişiyi düşünüyorlar çünkü adaletle de kalkınmayla da
alakaları yok. Bunlar sadece kendilerini ve yandaşlarını kalkındırıyorlar,
gerisi boş.
Malatyalılar AKP özelleştirmelerini çok
iyi biliyorlar. AKP peşkeşlerini Malatyalılar bizzat yaşadılar. Malatya’da
özelleştirilen fabrikalar yok pahasına satıldı. Malatyalılar Sümerbankı, Tekeli gerçek değerinin altında satanları,
peşkeş çekenleri asla unutmayacaklar, asla da affetmeyecekler.
Değerli arkadaşlar, AKP’nin Malatya’da
unutulmaz bir satışı daha var. AKP’li belediye şehrin merkezinde bir hal
binasını içindeki camiyle birlikte Hollandalılara sattı, Hollandalıların da
yapmış olduğu ilk şey camiyi yıkmak oldu.
Peki, Tekelin, Sümerbankın,
halin özelleştirilmesinden elde edilen paralara ne oldu? Kocaman bir hiç;
Malatya’ya bir çivi bile çakılmadı, yeni üretim tesisleri açılmadı, bunların
hesabını da kimse veremedi, paralar çarçur edildi arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, Malatya’da hangi kapıyı
çalarsanız Tekelden, Şekerden, Sümerbanktan emekli
insanlarla karşılaşırsınız. Artık Malatyalıların emekli olacağı bir fabrika
bile yok.
Bu fabrikaların içinde emeğiniz
olmadığı için, alın teriniz olmadığı için kolay kolay satıyorsunuz, babasından
mülk devralan hayırsız mirasyediler gibisiniz. Bu satış projelerinizden işçiler
rahatsız, esnaf rahatsız, demokratik kitle örgütleri rahatsız, Malatyalı,
Elbistanlı, Muşlu, Erzincanlı rahatsız. Siz çıkarınız için sadece gözünüzü
açmışsınız. Milleti yok sayan, dışlayan bir anlayışla politika yapılamaz. Sizin
yaptığınız yandaş kayırmadır, peşkeş çekmedir. Yapmayın, millete zulmetmeyin!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bizi
kim seçti acaba?
VELİ AĞBABA (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Malatya’da sadece fabrikalar mı satılıyor? Hayır. Halkın malı olan
Akçadağ’daki, Doğanşehir’deki büyük meralar birilerine peşkeş çekiliyor. Bütün
insanlığın ortak malı olan akarsuların “HES” adı altında mülkiyeti el
değiştiriliyor.
Değerli arkadaşlar, dağlar satılıyor
dağlar. Malatya’da içme suyu kaynaklarının üzerindeki dağlar birileri zengin
olsun diye taş ocaklarına, maden ocaklarına işgal ettiriliyor. Ne uğruna? İstihdam mı, üretim mi? Hayır, birilerini zengin etmek uğruna.
Değerli arkadaşlar, Muş’taki,
Erciş’teki, Malatya’daki bu fabrikaları satmak o bölgeye ihanet etmektir.
Satılan bu fabrikalar o bölgenin kalbidir.
Bu ihanete ortak olmamanızı diliyor,
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ağbaba.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın
Başkanım, görüşmelere ara vermeniz gerekiyor; bir Sayın Bakan gelsin.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.43
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.50
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
üzerine, şimdi, aleyhinde söz isteyen Yaşar Karayel, Kayseri Milletvekili.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan,
biraz evvel konuşan -oturuma ara verdiniz ama- Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekili…
BAŞKAN – Sayın Karayel’e söz verdim
Sayın Çalık.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Ama Sayın
Başkanım “Sayın Çalık” diyerek sataşma yaptı, oturuma ara verdiniz.
BAŞKAN – Oturum değişti Sayın Çalık,
mümkün değil, söz veremem.
Buyurun.
YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Şeker Fabrikalarının
özelleştirilmesiyle ilgili vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Türkiye’deki şeker üretimine baktığımızda, Türkiye’de otuz üç tane pancar
üretiminden hasıl şeker üreten fabrikamız
bulunmaktadır, altı tane de nişasta bazlı fabrikamız bulunmaktadır. Bunlar
vasıtasıyla Türkiye’deki şeker ihtiyacımız karşılanmaktadır. Pancar, ülkemiz
için gerçekten vazgeçilmez bir tarım ürünüdür. Hem çiftçimiz açısından hem de
Anadolu’nun kalkınması açısından pancar üretimi, hem geçmişte hem de şimdi
olmak üzere Türkiye'nin ekonomisine çok büyük katkılar sağlamıştır.
Ülkemizin ekonomisine katkı sağlayan
tüm pancar ekicilerine, onların şahsında tüm ailelerine gerçekten teşekkür
ediyoruz. Ülkemizde yıllara sâri olarak pancar üretimiyle uğraşan çiftçi
sayısı, 1997 yılına baktığımızda 450.215 civarında iken, 2009 yılına baktığımızda
188 bin civarına inmiş durumdadır ama bu ölçüler içerisinde elde edilen pancar
üretimine ve hasılaya baktığımızda miktarın aynı olduğu görülmektedir. Ekilen
alanlara baktığımızda da toplam ekili alanlarımız 328 bin hektar civarındadır.
Dünyada her yıl 140-150 milyon ton
civarında şeker üretilmekte olup bunun hâlihazırda beşte 1’i pancardan, kalan
kısmı da kamıştan elde edilmektedir. Uluslararası piyasalarda dış ticarete konu
olan şeker miktarı 50 milyon ton civarlarındadır. Kamış tropikal bölgelerde yetişmiş
olması nedeniyle sulama gerektirmemesi, pancardaki gibi her yıl ekim
gerektirmeyip dört beş yılda bir ekili hâle gelmiş olması gerçekten bu üründe
bir üstünlük sağlamaktadır. Bu üründen elde edilen şeker miktarı da gerçekten
ucuz olmakta, bu yüzden de pancar ekicileriyle ve pancardan elde ettiğimiz
şekerle çok büyük bir rekabet doğurmaktadır. Bu ölçülere baktığımızda gerçekten
pancardan elde edilen şekerle kamıştan elde edilen şeker arasındaki rekabeti
sağlamak mümkün değildir. Şeker, dünya borsa fiyatlarında en değişken
ürünlerinden biri olup günlük, haftalık gibi kısa zaman dilimlerinde önemli
değişiklikler göstermektedir, hatta gün içinde yüzde 10’lara varan inme
çıkmalar da bu üründe gözlenmektedir. Henüz geride bıraktığımız 2010-2011
döneminde dünya şeker üretimi toparlanmış olsa da stokların tarihî düşüş
seviyesinde olması sebebiyle ton başına 650-700 dolar civarındadır.
Ülkemiz, dünya pancar şekeri üretiminde
yüzde 8 civarında bir paya sahiptir, 2010-2011 pazarlama yılında da bu oranı
korumuş; AB, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya’nın arkasından 4’üncü sırada
şeker üretimi sağlayan ülkeler arasındadır.
Gıda güvenliğinin dünya genelinde
giderek kritik bir konu hâline geldiği son yıllarda şeker pancarından üretilen
başta şeker olmak üzere, tüm üreticiler, şeker gibi temel gıda maddeleri
bakımından ithalat iç fiyatlardan da ucuz olsa bile iç taleplerini ithalat
yerine kendilerine yeterli politikalarla iç üretimden sağlama yoluna
gitmektedirler. 2001 yılında yürürlüğe giren 4634 sayılı Şeker Kanunu’nun da
temel amacı kendine yeterliktir. Aynı Kanun ile kurulan ve on yıllık bir
geçmişe sahip olan Şeker Kurumu, Şeker Kanunu’nun uygulanmasının sorumlusu
tutulmuştur. Bu çerçevede Şeker Kurumu, Türkiye’deki şeker üretimiyle ilgili
düzenlemeleri yapmaktadır. Bu Kurum yapmış olduğu düzenlemelerle, yurt içi
şeker talebinin yurt içinde yetiştirilen maddelerden yurt içi üretimiyle
karşılanması, üreticilere düzenli gelir sağlayacak şekilde pancar, pancar
şekeri ve nişasta bazlı şeker üretiminin bir denge
içerisinde sürdürülebilmesini sağlamış, şeker üretim-arz fiyatlarında
istikrarın sağlanması, koruması politikası gütmüştür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye’de uygulanan pancar kotaları da bazı kesimlere göre şekerpancarı
üretiminin düşürülmesi yoluna gidildiği şeklinde dedikodulara sebep olmuştur.
Bu eleştirilerin başında gelen kota sisteminin ülkemizde pancar şekeri
üretimini kısıtladığı, pancar üretiminin azalmasına yol açtığı iddiası
gerçekten doğru değildir.
Ülkemizde kurulu şeker üretim kapasitesi
3,1 milyon ton, pancar şekeri 1 milyon tonun üzerinde, nişasta bazlı şekerler de aşağı yukarı 400 milyon ton civarındadır.
Dünyada 2010-2011 pazarlama yılında kişi başına 21 kilogram şeker düşerken
ülkemizde kişi başına 25 kilogram şeker tüketilmektedir. Türkiye’de şeker
tüketim ortalamamız 1 milyon 800 bin ton civarındadır. Ülkemizin kurulu şeker
üretim kapasitesinin ihtiyacımızın üzerinde olduğu, düşük maliyetli kamış
şekeri ile rekabet şansı bulunmayan pancar şekerinin ihracat olanaklarının kısıtlı
olduğu, şekerle ilgili olumsuz yayınların kamuoyunda şeker tüketimini azaltmaya
yönelttiği dikkate alındığında, kurulu kapasite düzeyinde ya da iç talebin
üzerinde bir şeker üretiminin sürdürülebilir olmadığı gayet açıktır. Nitekim, Şeker Kanunu öncesinde, özellikle 90’lı yıllarda
yaşanan istikrarsız üretim döneminde Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen
pancar fiyatlarının üreticilere cazip geldiği yıllarda ortaya çıkan üretim
patlaması sonucunda şeker stoku sorunlarıyla karşı karşıya kalmışız; üreticinin
tatmin edilmediği yıllarda üretimin iç talebi karşılamaya yetmemesi nedeniyle
büyük miktarda ithalat patlamalarına sebep olunmuştur.
Bir başka önemli husus da kota sistemi
sayesinde aynı hedef piyasaya mal üreten pancar şekeri ve nişasta bazlı şeker sektörünün birbirlerine zarar vermeksizin
ülkemizin ihtiyacına yetecek miktarda şekeri yurt içinde sürdürülebilir bir
şekilde üretmesinin sağlanmasıdır. Aksi hâlde, nişasta bazlı
şekerler, pancar şekerine göre hem fiyatlarının düşük olması hem de sıvı hâlde bulunmalarından
kullanım kolaylığı sağlamaktadır.
Şeker Kanunu’nun 2001 yılında yürürlüğe
girmesiyle ilk kota tahsisi uygulaması 2002-2003 pazarlama yılında başlamış,
günümüz itibarıyla dokuz pazarlama yılı tamamlanmıştır. Ülkemizde 2010-2011
pazarlama yılında yaklaşık 5 bin yerleşim biriminde 200 bin pancar çiftçisi
tarafından 330 bin hektar alanda 18 milyon ton pancar üretimi
gerçekleştirilerek son on yılın en yüksek pancar üretim miktarına ulaşılmıştır.
Ayrıca, şekerpancarı üretiminde,
şirketlerimizin rehberliğinde, üreticilere, hayata geçirilen modern tarım
uygulamaları olumlu iklim koşullarıyla birleştiğinde ülkemiz tarihinin en
yüksek pancar verimi sağlanmış, dekar başına ton olarak 5.460 kilogram verim
elde edilmiştir.
Pancar şekeri üreticisi şirketler ile
pancar üreticilerinin mutabakatına bağlı olarak belirlenen pancar fiyatlarında
geçtiğimiz 2010-2011 pazarlama yılında bir önceki yıla göre yüzde 2,59 artış
sağlanmış, şeker fiyatlarında önemli bir değişiklik olmamıştır. Kanun’un
yürürlüğe girmesi sonrasında, 2003 yılı fiyatları baz
alındığında ülkemizde şeker fiyatlarının reel olarak düştüğü görülmektedir.
Sonuç olarak: Bugün ülkemizin
ihtiyacına yetecek miktarda pancar şekeri ve nişasta bazlı
şeker ile şekerin hammaddeleri olan pancar ve mısırın yurt içinde üretilmesi
hedeflenmiş ve bu hedeflere de ulaşılmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, sektörel istikrarın ve yerli üretimin korunması amacıyla
Şeker Kurumu tarafından yerine getirilen burada sizlerle paylaşmayı uygun
gördüğüm diğer bazı faaliyetleri de şöyle özetlemek mümkündür:
Kaçak şekerin bilimsel analiz yoluyla
saptanmasını sağlayacak bir uygulama gerçekleştirilmiş, 2007 yılından
başlayarak, valilikler, cumhuriyet savcılıkları, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıyla müştereken bunların önüne geçilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
özelleştirme, bütün partilerimizin programlarında ve siyasi beyannamelerinde
mevcuttur. Özelleştirme, gerçekten devletimizin prensip olarak benimsediği ana
unsurlardan birisidir. Şu ana kadar özelleştirilen kurumlarımız içerisinde
yanlış olanlar olduğu gibi gerçekten çok büyük verimli olan özelleştirmeler de
yapılmıştır. Arkadaşlarımızın söyledikleri gibi, özelleştirilen şirketlerde,
fabrikalarda, şeker şirketlerinde, gerçekten Kütahya ve Konya şeker fabrikaları
örnek alındığında bunların faydalı olduğu hepiniz tarafından da malumunuzdur.
Onun için, şu anda Cumhuriyet Halk Partisinin bu şeker fabrikalarının
özelleştirilmesiyle alakalı olarak vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde
olduğumuzu arz eder, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Karayel.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna mensup toplam 25 değerli milletvekilinin imzasıyla 21 Ekim 2011
tarihinde Meclis Başkanlığına sunulan şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle
ilgili konu hakkında önerge lehine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu konu
23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışma takvimi içerisinde de
değişik vesilelerle bu Meclisin gündemine geldi. O zaman söyledik. Yapılacak en
son özelleştirmenin şeker fabrikaları olması gerektiğini ve yanlış bir adımı
Hükûmetin atmaktan geri durmasının yararlı olacağını defalarca söylememize
rağmen maalesef Hükûmet, anlaşılan o ki bu yanlış adımı atmaya devam
etmektedir. Her şeye rağmen siyasallaşan hukuk da olsa bugün söz konusu
Erzincan, Elâzığ, Elbistan ve Malatya şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle
ilgili Özelleştirme İdaresi Başkanlığının kararını Danıştay 13. Dairesi 15/12/2009 tarihinde iptal etmiştir. Bu iptal kararına
rağmen yeniden bu konunun Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca hukukun arkasından
dolanarak Türkiye'nin gündemine getirilmiş olması çok büyük bir talihsizliktir.
Çünkü şeker fabrikaları sadece birer fabrika değildir. Şeker fabrikaları 100
binlerce insanın ekmek kapısıdır, insanın evine giden ekmeğinin üretimine aracı
olan çok önemli fabrikalardır. Bu fabrikalar üretilen şeker pancarıyla
üreticilerin, melasla hayvancılık sektörünün, yaş küspeyle yine hayvancılık
sektörünün, ayrıca şekerle tatlandırıcı sektörünün çok önemli birer fabrikası
hâlindedir ve bu konuda özellikle şu anda sözü edilen fabrikaların bulunduğu
illerde önemli birer istihdam kaynağıdır. Şimdi siz bu yararlarını bırakıp,
yıllar önce, 60’lı yıllarda devletin sosyal devlet anlayışından yola çıkarak
kurduğu bu fabrikaları sadece “Kâr etmiyor.” veya “Faaliyet dönemini zararla
kapatıyor.” düşüncesinden yola çıkarak özelleştirmeye kalkarsanız yüz binlerce
doğrudan, dolaylı olarak da milyonlarca insanın ekmeğiyle oynamaktan geri
durmamış olursunuz. O nedenle bu önerge yerinde verilmiş bir önergedir. Mutlaka
değerli milletvekillerinin bunu doğru değerlendireceğini düşünüyoruz.
Çoğu doğu ve güneydoğu bölgelerimizde
bulunan ve biraz önce de ifade ettiğim gibi birçok insanımızın evine ekmek
götürmesine vesile olan bu fabrikalarla ilgili tekrar düşünmemiz ve mutlaka
geniş kapsamlı bir araştırmanın sonucunda varsa sorunlarının giderilmesi, yasal
düzenleme gerekiyorsa bunun yapılması konusunda Meclisimizin bilgilendirilip
gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
fabrikaların kesinlikle özelleştirilmemesinden yana olduğumuzu bir kez daha
sizlerin huzurunda tekrarlamak istiyorum. Bu fabrikalar Özelleştirme Yüksek
Kurulunun 12/8/2008 tarihli ve 2008/50 sayılı
Kararı’yla özelleştirme kapsamına alınmış, biraz önce de belirttiğim gibi
15/12/2009 tarihinde Danıştay 13. Dairesinin verdiği kararla özelleştirilmesi
durdurulmuş olanlardır.
Şimdi, bu sadece Portföy B’de olanlar.
Bir de Portföy C’de olanları da dikkate aldığımız zaman bu fabrikaların ne
kadar ülkemiz için önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, neden iktidar
partisi bu fabrikaların özelleştirilmesinde ısrar etmektedir? Kimseyi
suçlamıyorum ama ne olur, bir kez daha şu konuyu düşünmenizi ve kendi içinizde
muhasebe etmenizi istirham ediyorum. Bu ülkede tatlandırıcı sektörünü ve
nişasta bazlı şeker sanayisini yöneten kartellerin
kimler üzerinde etkili olduğunu bir kez daha düşününüz. Bu fabrikalardan elde
edilecek gelirin öyle düşünüldüğü gibi çok fazla olmayacağını da yaşanan
örneklerden yola çıkarak -biraz sonra anlatacağım bir yaşanmış örnekle-
sizlerle paylaşacağım.
Bu fabrikaların birçoğu arazisi artık
şehir merkezlerinde kalmış, âdeta birer arsa sahibi fabrikalardır. Bu
fabrikaların özelleştirilmesinin altında rant
yatmaktadır, biraz önce bahsettiğim nişasta bazlı şeker sektörünün Türkiye’deki
iki büyük temsilcisinin baskısı yatmaktadır. İsimlerini vermeyeceğim ama
bunların kim olduğunu sizler çok iyi biliyorsunuz. Bu nedenle, bu fabrikalarla
ilgili özelleştirme kararını Hükûmet yetkililerimiz başta olmak üzere siz
değerli milletvekillerinin, yakın bulduğumuz tüm çevremizde yeniden
değerlendirmemizde yarar olduğunu düşünmekteyim.
Şimdi, Elâzığ Şeker Fabrikası, Değerli
Milletvekilimiz Sayın Enver Erdem’den de aldığım bilgiler doğrultusunda, bugün
60 bin kişinin doğrudan geçimini sağladığı bir fabrikadır. Resmî kayıtlara göre
yıllar itibarıyla alanlar ve üretimler düşmekle beraber 2010-2011 sezonunda
pancar ekim alanı yaklaşık 2 bin hektar, ekim yapan çiftçi sayısı yaklaşık
1.900 civarında ve işlenen pancar da 90 bin ton.
Yine, Elbistan Şeker Fabrikası,
2010-2011 sezonunda 5.600 hektar alana şeker pancarının ekildiği, yaklaşık 4
bin dolayında çiftçimizin buradan geçindiği, işlenen pancarın da yıllık 360 bin
ton dolayında olduğu ve 50 bin tona yakın şekerin üretildiği bir fabrikamızdır.
Yine, Sayın Kahramanmaraş Milletvekilimiz Mesut Dedeoğlu’nun verdiği son
bilgilere göre, bu fabrikada 647 kişi çalışıyor, 379 geçici işçi var, 55 bin
ton şeker üretiliyor ve 4.200’e yakın çiftçimiz 2011-2012 sezonunda bu
fabrikanın ekim alanında üretim yapacak.
Erzincan Şeker Fabrikasına
baktığımızda, yine aynı sezonda 4.507 hektarlık alanda 3.500’den fazla
çiftçimizin ekim yaptığı ve işlenen pancarın da 212 bin ton dolayında olduğu
önemli bir fabrika. Melas ve yaş küspeyi rakamlara boğmamak için söylemiyorum
çünkü çok önemli miktarda. Bu bahsettiğim hayvansal üretimde önemli yere sahip
ürünler bunun yan ürünleri.
Malatya Şeker Fabrikası, çok ilginç,
2000-2001 sezonunda yaklaşık 5.987 hektarda üretim yapılırken 2010-2011
sezonunda 6.700 hektarlık alanda üretim yapılmış. Dolayısıyla, son dönemde ekim
alanının arttığı bir fabrikanın yeniden özelleştirilmek istenmesi gerçekten
manidardır.
Değerli milletvekilleri, ben bu
fabrikaların bir tanesinin özelleştirildiği ilin milletvekiliyim. Kütahya Şeker
Fabrikası 2004 yılında AKP iktidara gelir gelmez ilk özelleştirilen
fabrikalardan birisidir. Burada, yargıya taşınmış çok ciddi usulsüzlüklerin
yaşandığını geçen dönem birkaç kez bu kürsüden sizlerle paylaştım. Sadece
gelinen noktayı ifade etmek istiyorum: Cumhuriyet savcılığına başvurduğum suç
duyurusunun ardından açılan dava sonucunda bu fabrikanın yaklaşık 113 dekarlık alanı yani arsası usulsüzlükle
milletin elinden alınmış, yeni sahiplerinin cebine konmuştur. Yerel mahkeme 29/3/2011 tarihli kararıyla yapılan işlemin usulsüz olduğuna
karar vermiştir. O günden bugüne ilgili bakanlık ve TÜRKŞEKER Anonim Şirketi
Genel Müdürlüğü ”Bu arsa benimdir, tapu iptal davası açacağım.” diyemiyor
değerli milletvekilleri. Sizler de bunları yaşayacaksınız. Şu
anda yargı süreci devam ettiği için bu konuda daha fazla konuşma yapmak
istemiyorum ama şunu bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum: Kim olursa olsun,
hakkıyla üretim yapan herkesin yolu açık olsun ama milletin malını özelleştirme
furyasında fırsat bilerek kendi üzerine geçirenler varsa bunun da mücadelesini
hep beraber yapmamız gerekiyor.
Umarım, bu özelleştirme kararından
vazgeçilir ve bu araştırma önergesi Meclisimizde kabul edilerek yeniden
bunların değerlendirme fırsatı yaratılmış olur diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Öznur Çalık, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Çalık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; ülkemizde tarım ve sanayi entegrasyonunun
en güzel örneklerinden bir tanesi pancar tarımı ve şeker sanayisi. Geçmişten
günümüze baktığımız zaman özellikle Türk şeker sektörü yalnız şeker üretmek
için ham madde kullanmakla kalmayıp yarattığı istihdamla ve yan sektörlerle
sağladığı önemli katkılarla da tarıma ve sektöre, çiftçilerimize çok önemli
katkı sunmuştur.
Bunları söylerken, biraz evvel konuşan
arkadaşlarımızın, özellikle özelleştirme sürecini paylaşırken atladıkları bir
konunun var olduğunu iki gruba da hatırlatmak isterim.
1956 yılında Menderes döneminde
özellikle sosyal amaçlı kurulan bu şeker fabrikalarımız, bölgelerimizdeki
fabrikalarımız daha sonra da yaşanılan süreci göz önüne aldığımızda, özellikle
57’nci Hükûmet döneminde, yani üçlü koalisyon döneminde şeker fabrikalarının
özelleştirme sürecinin başladığını çok net hatırlatmak isterim.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Yalnız
1950’den sonra değil, 1950’den önce de…
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Özellikle
“Kemal Derviş Yasaları” diye bilinen…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Öyle değil ama sizin yaptığınız gibi de değil.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Siz
durdurun!
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Özellikle Şeker
Kanunu’nun çıktığı dönemi sizlere hatırlatmak isterim…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Özelleştirme
yanlış mı doğru mu Sayın Çalık?
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – …ve o dönemde
özelleştirme sürecinin başlamasının ana sebebi tatlandırıcıların Türkiye’ye
girdiği ilk dönemdir.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Malatya’daki
şeker fabrikasının satılması yanlış mı doğru mu, ona cevap verin!
ALİM
IŞIK (Kütahya) – 2008 yılında programa alındı Sayın Milletvekilim, 2008!
OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru bilgi
vermiyor ki!
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Bunları size
hatırlatmak isterim. Türkiye'ye tatlandırıcıların girdiği dönem 57’nci dönemdir
ve o dönemdeki kotayı…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Doğru mu yanlış
mı?
BAŞKAN – Sayın Ağbaba,
lütfen… On dakika süreyle konuştunuz.
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – …koyan 57’nci
Hükûmetin daha sonrasında…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Malatya Şeker
Fabrikasının satılmasını savunuyor musunuz savunmuyor musunuz, ona cevap
verin!
BAŞKAN – Sayın Ağbaba,
dinler misiniz lütfen.
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – …on fabrikanın
kapatılmasına dair IMF’ye vermiş olduğu iyi niyet mektubunu da sizlere
hatırlatmak isterim.
Şeker fabrikalarının özelleştirme
sürecini yaşarken oradaki çalışan insanlarımızı düşünen yine bizim iktidarımız
olmuştur.
VELİ AĞBABA (Malatya) – 2009’da iptal
edildi, Danıştay iptal etti, niye ısrarla savunuyorsunuz!
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Hepinize
hatırlatırım ki 2006 yılında özelleştirme sürecini öteleyen yine Sayın
Başbakanımızdır ve 2006 yılında yüz seksen günün üzerinde çalışan işçilerimize
kadro veren yine bu iktidardır.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Şimdi ne
değişti?
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – O dönemde
özelleştirmeye tabi olan fabrikalarımızın işçileri, Türkiye genelinde TÜRKŞEKER’deki 4.700 tane işçimiz kadroya geçmiştir. Geçici
işçilerimizin o dönemdeki ruh hâlini hepiniz hatırlayın ve kadroya geçen
işçilerimizle birlikte şimdi yine çalışmalar memnuniyetle devam etmektedir.
Dün itibarıyla Türkiye genelinden gelen
10 tane sendika başkanımızın hem Grup Başkan Vekilimiz hem Sayın Başbakanımızla
konuları paylaşmak üzere görüşmelerini sağladık ve yaptık.
Özelleştirme sürecini çok iyi okumak
lazım ve bu okumayı yaparken de hem Milliyetçi Hareket Partisinin hem de
Cumhuriyet Halk Partisinin önce dönüp kendilerine bakması gerektiğini
düşünüyorum ve ülkemizdeki…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Şu Malatya’daki
özelleştirmeyi savunuyor musun savunmuyor musun Sayın Çalık? Cevap verin! Şeker
fabrikası satılsın mı satılmasın mı?
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – …tarım
sektöründeki şeker pancarı tüm dünyada olduğu gibi…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Sayın Milletvekili, kapsamla program farklı şeyler, program
2008’de açıklandı.
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Sizin yapmış
olduğunuz geçmiş dönemlerde, bugüne kadar yapılan özelleştirmeleri,
başlattığınız dönemi tekrar sizlere hatırlatmak isterim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Malatya Şeker Fabrikası kâr eden bir fabrika, kâr, kâr.
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Tarım ve şeker
sanayi geçmişten bugüne kadar kalkınmaya devam ediyor ve pancar üretimi tarımın
ana itici gücü olarak, biz bunu biliyoruz ve Türkiye’deki özelleştirme sürecini
başlatan…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Malatya Şeker
Fabrikasının satılmasını savunuyor musunuz Sayın Çalık?
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) - …iktidarların
bugün sözcüleri olarak özelleştirmeye karşı olduğunu ifade eden zihniyete
sesleniyorum…
VELİ AĞBABA (Malatya) – “Hayaldi gerçek
oldu!” ya, bunlar “Gerçekti hayal oldu!”, Sümerbank, Tekel, Et-Balık…
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Bu konuda
sendikadaki arkadaşlarımızla yapmış olduğumuz görüşmede de özelleştirmeye
değil, bizim yapmış olduğumuz kapatılmasıyla ilgili süreçtir. Bununla alakalı
da tüm gereken konuşmaları sayın bakanlarla… (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Siz
yabancılaştırıyorsunuz, özelleştirmiyorsunuz. Özelleştirmeyle yabancılaştırmayı
karıştırıyorsunuz.
BAŞKAN
– Lütfen sayın milletvekilleri, Hatibi dinler misiniz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Canım, doğru
söylemiyor ki Başkan, neyi dinleyelim ya!
BAŞKAN – Hatipler cevap verdi,
konuşuyorlar. Lütfen…
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Biz bu konuda…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Doğruyu
söylemiyor ki, orada yazıyor, ezberlemiş, okuyor, ne olacak!
BAŞKAN – Siz Sayın Hatibin kontrolcüsü
değilsiniz ki!
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Bu konuda
herkes doğru bildiği konuları değil, gerçekleri hepimiz bilmek zorundayız.
Şeker fabrikalarının özelleştirilme süreci, pancarla alakalı yaşanılan…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Gerçekleri
söyleyin. Tekel satıldı, Sümerbank peşkeş çekildi, sizin döneminizde. “Gerçekti
hayal oldu!”
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – …çekilen
süreçleri, özelleştirme sürecini hepiniz çok iyi takip ediyorsunuz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – “Gerçekti hayal
oldu!” Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Bugün ülkenin
gelmiş olduğu ekonomik düzey ortadadır ve dünyanın yıldızı olan bir Türkiye
vardır. Bu fotoğrafı görmek istemeyen muhalefete bizim söyleyecek hiçbir
sözümüz de yoktur.
Şimdiye kadar, yapılan ekonomik
göstergeler dünyanın en büyük 10’uncu ekonomisi olmak üzere adım atan
Türkiye’de muhalefetin sadece kuru gürültü kopardığını görüyor ve biliyoruz.
Mal bulmuş Mağribî gibi her defasında spesifik…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Malı
götürürken kimse ses çıkarmamalı, haklısınız!
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Herkesin bu
konuda öncelikle şapkasını çıkarıp önüne koyması gerektiğini düşünüyoruz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
Balıkesir SEKA’yı unuttunuz herhâlde?
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Türkiye’deki
ekonomik göstergelerin tüm dünyaya örnek olduğunu ifade etmek istiyorum. Bugün
dünyanın en büyük 16’ncı ekonomisi olan Türkiye’den bahsediyoruz, Avrupa’nın en
büyük 6’ncı ekonomisinden bahsediyoruz. 2023 hedeflerimiz çerçevesinde de
ekonomide bu kadar ciddi iyileşmeyi sağlayan bir Türkiye fotoğrafı varken, muhalefet
partisinin özelleştirmeyi…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Malatya’da bir
tek fabrika bırakmadınız, Sümerbank’ı sattınız, peşkeş çektiniz!
BAŞKAN - Sayın Ağbaba
yaptığınız doğru değil, lütfen…
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Biz bu konuda
Malatya’nın değerli arkadaşlar…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Yazık ki
Malatyalı bir milletvekili şeker fabrikasının satılmasını savunuyor! Yazık,
üzüldüm!
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Malatya
bölgenin cazibe merkezidir ve şu anda da Malatya’da sanayileşen, eğitim şehri
olan, sağlık şehri olan bir Malatya var. Seksen yıldan bu yana Malatya’ya
yapılmayan, çakılmayan çiviler bizim iktidarımız döneminde yapılmış ve
çakılmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şu anda…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Hay hay, bravo! Bakın bakın, gerçekti
hayal oldu. Sümerbank gerçekti hayal oldu, şeker gerçekti hayal oldu,
Et-Balık gerçekti hayal oldu! (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) - Evet, gerçekti
hayal oldu. Malatya şu anda ulaşımda, tarımda, eğitimde, sağlıkta, Sayın Veli Ağbaba’nın iktidar olduğu dönem de dâhil olmak üzere,
hepsinin üstünde hizmet aldı ve hizmet almaya da devam ediyor.
Bugün, gerçekti hayal oldu. Beyler
Deresi Viyadüğü hatırlarsanız, siz üstünden geçerken, binlerce insanın can
kaybına sebebiyet verdiniz…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Şekere gel,
şekere!
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Malatya
bölgenin cazibe merkezi. Ekonomik göstergeleriyle, istihdam sağladığı
sanayisiyle, şu an kurmak üzere olduğumuz beşinci sanayi sitesiyle Malatya,
bölgenin parlayan yıldızıdır. Sizin söylediğiniz “Tekel özelleşti, Sümerbank
özelleşti”, onların çok daha fazlası, şu an Organize Sanayide 16 bin tane
işçimiz çalışıyor.
Dolayısıyla, bu sanayileşen, eğitimde,
sağlıkta büyüyen Malatya’nın fotoğrafını, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi
Türkiye fotoğrafını siz göremiyorsanız, söyleyecek hiçbir sözümüz yok. Allah
size göz vermiş, göremiyorsunuz, kulak vermiş duyamıyorsunuz, dil vermiş
söyleyemiyorsunuz. Bizim yapacak hiçbir şeyimiz yok! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Hepinize saygılarımı sunuyorum. Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çalık.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan,
adımı vererek sataşmada bulundu, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Ağbaba
lütfen bir oturun, Sayın Vural’ı bir dinleyelim bir önce.
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, biraz
önce Hatip, bu özelleştirmeyle ilgili daha önceki dönemde alındı deniyor ama…
(Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen,
Sayın Hatibin sesini duyamıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Özelleştirme
Yüksek Kurulunun 12 Ağustos 2008 tarihli ve 2008/50 sayılı Kararı’yla Elâzığ,
Malatya, Erzincan ve Elbistan şeker fabrikalarının bir bütün hâlinde
satılmasına karar verildi. 2008’de zannederim…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – AKP iktidar…
OKTAY VURAL (İzmir) – AKP mi BDP mi
iktidardaydı?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yani siz
olamayacağınıza göre AK PARTİ iktidardadır.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – “AKP” iktidarda
değil “AK PARTİ” iktidarda.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ağbaba.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Çalık,
ismimi vererek sataşmada bulundu, bir dakika cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – İsminizi vererek ne söyledi de
sataştı size Sayın Ağbaba?
VELİ AĞBABA (Malatya) – İsmimi vererek
benim söylediklerime iddiada bulundu Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır, zaten yerinizden cevap
verdiniz gereği kadar Sayın Ağbaba. Ne söyledi size
ki sataştı, onu söyleyin lütfen.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – İsim
kullanılmadı Sayın Başkan.
VELİ AĞBABA (Malatya) – İsmimi kullandı
efendim, tutanağa bakın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, ismini kullandıysa lütfetmiş ama her durumda… (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Yaptığı konuşmayı dinledim,
eleştiri sınırları içerisindeydi.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan,
ısrar ediyorum bu konuda.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yeter Başkan!
Haydi Başkan!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ben
değil, lütfen, kâtip üye arkadaşlarımız sayıyor…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan,
görüyorsunuz değil mi?
BAŞKAN - …ve birisi de muhalefetten
burada. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Arkadaşları
mı bekliyoruz Sayın Başkan?
OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul edildi Sayın
Başkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Haydi Başkan!
OKTAY VURAL (İzmir) - Efendim, salonda
bulunanların tespiti gerekiyor oylama sırasında…
BAŞKAN – Kabul etmeyenler…
OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul edilmiştir.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Şekeri
satanlar!
BAŞKAN – Lütfen acele etmeyin sayın
milletvekilleri. (Gürültüler)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Çağıralım mı
biraz daha Sayın Başkan!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kabul
edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yaylacıları
mı bekledik Sayın Başkan!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan,
oy kaça kaç?
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın
Başkanım, oy miktarını lütfen söyleyin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Saydınız da ne
kadara ne kadar oldu?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Evet, ne kadara
ne kadar oldu hakikaten?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, işari oylamada “Kabul edilmiştir.” veya “Edilmemiştir.”
şeklindeki açıklama yeterli.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Tutanaklara
geçti Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) - Ama saydınız
efendim burada “Kabul edenler… Etmeyenler… “ diye. Hemen şey yapacaktınız. Siz
bunun üzerine.
BAŞKAN – Bir saniye…
Ama buradaki sayıları sayın kâtip
üyeler kendi aralarında kabul edenleri de, kabul etmeyenleri de…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama Sayın
Başkan, olmaz…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
yine İç Tüzük’ün 141’inci maddesinin dördüncü fıkrası
gereğince…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan,
bu metot olmadı. Burada o sayıyı bekleyip orada girmeyi temin edip ondan sonra
da sayının ortada olmaması dürüst bir davranış değil. Yakışmıyor Meclise!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Saydırmamış
olsanız… Takdir sizin ama rakamları söyleyeceksiniz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yakışmıyor
Meclise!
BAŞKAN – Evet, İç Tüzük’ün
141’inci maddesinin üçüncü fıkrasını okuyorum:
“ Oylama sonucu, Başkan tarafından
Genel Kurula ‘kabul edilmiştir’ veya ‘edilmemiştir’ denmek suretiyle ilan
olunur.”
OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam, doğru
diyorsunuz Sayın Başkan. Okuyun… Peki, siz beyan etmediniz çünkü sizin bu
konuda kanaatiniz olmadı, kâtip üyelere saydırdınız.
BAŞKAN – Evet…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kâtip üyeler
de söyledi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Onun sonucunu
söyleyin. Sayın Başkanın bildirimi değil bu.
BAŞKAN – Tamam, kabul olunmamıştır
sayısının fazla olduğunu söyleyerek kâtip üyeler… Ben buna dayanarak “Kabul
edilmemiştir.” diye söyledim.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Sayın Başkan, rakam verebiliyor musunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, uygulamanız doğrudur.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan,
Divana güvensizlik önemli bir hadisedir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yarın öbür
gün, bir başkası 50 kişiye rağmen “Kabul edilmiştir.” derse ne yapacağız?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hayır, Sayın Şandır, neyi
tartışıyoruz ben onu anlamış değilim. Lütfen…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Başkanım, eğer
iktidar grubunun dışarıdan gelmesini beklerseniz, bu itirazlarla
karşılaşırsınız.
BAŞKAN – Burada dışarıdan gelmesini
bekleyen olmadı efendim. Kâtip üyelerin kabul edenleri saymasına kadar
bekledim, ondan sonra… Lütfen…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan,
oylamada… Yanlış Sayın Başkan.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan,
bir dakika… Neyi tartıştığımızı ben söyleyeyim. Eğer, gerçekten muhalefetin
sayısını öğrenerek oradaki sayıyı da birbirleriyle kıyaslamak için burayı
saydınızsa orayı da saymanız gerekir ve sayım sonucunu açıklamanız gerekir.
BAŞKAN – Hayır, Sayın Uzunırmak, ben saymadım, kâtip üye arkadaşlarım saydı.
Onların saymasına dayanarak söyledim. Ben sayı açıklamak zorunda değilim, İç Tüzük’ün hükmünü okudum efendim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir dakika… Bir
dakika… Bir dakika…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan,
eğer, çoğunluğa göre oradan takdir buyuracaksınız…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, neye göre konuşuyor Sayın Milletvekili?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Elitaş, bir dakika…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, Grup
Başkan Vekili gerekli izahatı
yaptı.
BAŞKAN
– Sayın Uzunırmak, lütfen oturur musunuz. Bak,
Sayın Grup Başkan Vekili zaten söz istedi, ona vereceğim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – O zaman,
beklemeyeceksiniz orayı!
BAŞKAN – Lütfen, oturun siz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Orayı
beklemeyeceksiniz, sıraların dolmasını.
BAŞKAN – Ne demek orayı beklemeyeceğim!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İdare
Amirinin burada konuşma hakkı yok ki! İdare amiri idareyi tesis eder.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Elitaş, bu adalet bir gün size de lazım olur.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Olmaz! Hiç
yakışmıyor!
BAŞKAN - Oturun lütfen. Sayın Vural
izah edecek.
Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
bakın, eğer bu konuda bir tereddüt olmasaydı siz burada “ Kabul edenler…
Etmeyenler…” diye hemen şey yapacaktınız. Siz bunun üzerine yine İç Tüzük’ün 141’inci maddesinin 4’üncü fıkrası gereğince
“İşaretle oylama sırasında oya sunulan hususun lehinde ve aleyhinde el
kaldıranları, Başkan ile kâtip üyeler beraberce sayarak tespit ederler.”
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tamam.
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz de diyoruz
ki: Bu saydığınıza göre tespitinizi bize bildirin. Deyin ki: “60 tane burada,
140 tane burada.” Başka bir şey istemiyoruz. Saydığınıza göre ya da
saymamışsanız o zaman İç Tüzük 141’e göre işlem yapmamışsınız demektir.
“Sayarak” diyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Milletvekilleri başka iş kovalıyorsa bilmeyiz ama burada yoklardı.
BAŞKAN – Evet, Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Açıkça saymaktan
bahsediyor Sayın Başkanım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkanım, İç Tüzük’ün 141’inci maddesini bir daha
okurlarsa ne olduğunu anlayabilirler.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yoksa burada
açıkça bir çoğunluk olsaydı sizin iradenizin aleyhinde bir şey söyleyecek
durumda değildik.
BAŞKAN – Sayın Vural, teşekkür
ediyorum, hepsi tutanaklara geçti.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kayıtlara geçti
de bir daha olmasın.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim, Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bu
önergeyle ilgili, Adalet ve Kalkınma Partisinin…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkanım, önergenin görüşmeleri bitti, oylamaları yapıldı, konu geçti efendim.
BAŞKAN – Önergeyi bir okutturayım,
ondan sonra Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim,
önergeyle ilgili değil.
BAŞKAN – Bir okutturayım önergeyi,
ondan sonra.
OKTAY VURAL (İzmir) – AK PARTİ Grubunun
önergesiyle ilgili…
BAŞKAN – Tamam, onu bir okutturayım.
OKTAY VURAL (İzmir) – …işleme
alamayacağınızı ifade etmek için şey yapıyorum. İşleme başlamadan önce…
BAŞKAN – Evet, neden?
OKTAY VURAL (İzmir) – İşleme
alamazsınız bunu. O bakımdan, bu konuyla ilgili, Anayasa’mızın 98’inci maddesi
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgi edinme ve denetim yollarını
belirlemiştir. Bu çerçevede, özellikle soru, Meclis araştırması, genel görüşme,
gensoru ve Meclis soruşturması gibi hususları düzenlemiş ve bunların
kullanılacağını ifade etmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim
yetkisini ortadan kaldıran Meclis araştırmaları için ya da diğer konular için
daha önce belirlenmiş, İç Tüzük gereğince belirlenmiş bir günü bile ortadan
kaldıran bir husus Anayasa gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş denetim hakkının ortadan kaldırılmasıdır. Denetim hakkını fiilen
ortadan kaldıran ve gündemde de Meclis araştırmalarıyla ilgili konular olduğuna
göre fiilen ortadan kaldıran bir önergenin kabul edilmesi mümkün değildir.
Yarın çoğunluk iradesiyle bizim burada söz hakkımızı ortadan kaldırırsanız bu
da kabul edilemez. O bakımdan, bu önerge…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Daha çok
konuşun diye süreleri uzatıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – …Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yetkisini, Anayasa gereğince olan yetkisini, denetim
yetkisini, fiilen çoğunluk iradesiyle, otoriter bir anlayışla yok etmektir. Bu,
doğrudan doğruya Anayasa’yı ihlaldir. Bu bakımdan, bu önergenin ele alınması,
görüşülmesi, Anayasa gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş bir
görevin yapılmamasını istemek, çoğunluk iradesiyle bile mümkün değildir. O
bakımdan, bu önerge gündeme alınamaz.
Bir başka husus daha:
Sayın Başkanım, süreli olarak görüşülmesi
gereken hususlar vardır. Meclis bu konuda özel gündem hazırlar. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bütçe yapma hakkı vardır. Bütçenin ne zaman görüşülmesi
gerektiği Anayasa ve İç Tüzük’te belirlenmiştir. Bu
yapılan düzenleme, böyle bir bütçe yapma hakkına bile riayet etmeyen bir
düzenleme olduğu için, doğrudan doğruya bu konuda açıkçası oluşmuş geleneklere
uygun da değildir. O bakımdan, bu önergeyi verenlerin önergeyi düzelterek daha
sonra yenilemeleri hâlinde ancak mümkündür. Aksi takdirde, Parlamentoda bizim
sözlü sorumuzu engellersiniz, yazılı sorulara Meclis Başkanı veto koyar, Meclis
araştırması görüşülmez, biz neyi denetleyeceğiz? Neyi denetleyeceğiz bu millet
adına? O bakımdan, istirham ediyorum, diğer denetim konularının görüşülmemesi
gibi bir konu Anayasa’yı fiilen ilga etmek demektir, İç Tüzük’ü
yok saymak demektir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tarhan.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – İç Tüzük’ün 141’inci maddesi Sayın Başkan şöyle der: “…Başkan
oylama yapılacağını bildirerek önce oya sunulan hususu kabul edenlerin, sonra
kabul etmeyenlerin el kaldırmasını ister.” der Sayın Başkan “bekler” demez.
Siz, birilerinin el kaldırmasını beklediniz ve tarafsızlığınızı zedelediğinizi
düşünüyorum. Sizi tarafsız olmaya davet ediyorum Sayın Başkan. (CHP, MHP ve BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Tarhan, ben tarafsızım, merak etmeyin. Eğer…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Parlamentonun güven zeminiyle ilgili sorunlar yaşatmayınız bize lütfen.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, İç Tüzük 141’in fıkralarını okursa Sayın Grup Başkan Vekili, sizin
yaptığınız uygulamanın çok doğru olduğunu anlar ama tecrübeyle anlayacaktır
inşallah.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Başkan
mı cevap verecek, siz mi cevap vereceksiniz?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Başkan
yetersiz mi cevap verme konusunda Sayın Elitaş?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Onun
yerine geçmeyin lütfen, herhâlde tecrübesi vardır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım,
bu, efendim, İç Tüzük’e
ve Anayasa’ya aykırılık hususunun müzakere edilmesi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Meclis
Başkanlığının bu konuda tavır oluşturması gerekiyor. Meclis Başkanlığı
Anayasa’dan ve İç Tüzük’ten taraf olmalıdır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Usul tartışması
açılması…
OKTAY VURAL (İzmir) – Usule bile gerek
yok, esastır.
BAŞKAN – Evet, Sayın Vural, bugüne
kadarki yapılan uygulama 49’uncu maddenin sekizinci fıkrası gereğince, İç Tüzük’ün.
“Kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işler.
Danışma Kurulunun teklifi ve Genel
Kurulun onayı ile 6 ncı ve 7 nci
kısımların her biri için haftanın belli bir gününde belli bir süre
ayrılabilir.”
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, demek ki
ayrılmasına ilişkindir bu, yok sayılmasına ilişkin değildir. Dolayısıyla,
mefhumu muhaliften hareketle, ayrılması bir zorunluluktur. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Bunun hangi tarihlerde yapılacağını İç Tüzük gereğince
Danışma Kurulu da belirlemiştir. Denetim yetkisini yok saymak Anayasa’yı
ihlaldir Sayın Başkan.
BAŞKAN – Öneriyle zaten sözlü sorularla
ilgili düzenleme de getirilmiş, henüz şeyi de okumadık.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Okuyun efendim
yani okuyunca görürsünüz.
BAŞKAN – Öneriyi de okumadık yani Genel
Kurulun bilgisi de yok öneriden.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, denetim
konuları görüşülmeyecek. Ben Meclis
araştırmasıyla ilgili önergelerimi ne zaman görüşeceğim, ne zaman görüşeceğim?
Niye veriyoruz o zaman?
BAŞKAN – Anladım da burada, bak, Sayın
Vural…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın
Başkanım, bu ilk defa…
BAŞKAN - “…ayrılabilir” kelimesi var,
ayrılabilir; “ayrılır” demiyor.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Öyle şey olur mu! Denetim yetkisi esastır efendim.
BAŞKAN – “…ayrılabilir.”
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkanım, usul tartışması açın efendim. Ona göre… Yani burada karşılıklı
konuşmayla değil…
OKTAY VURAL (İzmir) – Denetim yetkisi… Öyle bir şey olur mu! Yani burada çoğunluk iradesiyle
Meclisin denetim yetkisini yok sayabilir misiniz Sayın Başkan, istirham
ediyorum!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, ikişer dakika, usul tartışması açın, değerlendirelim.
BAŞKAN – Peki, usul tartışması
açıyorum.
Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bu
usulle ilgili değildir, esas konusudur. Böyle bir şey olur
mu!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, olur mu! 60’ıncı maddeye göre usul tartışması
gerekir. Anayasa’ya aykırı görüşmeye uygun olup olmadığıyla ilgili…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani şimdi… Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Vural, şimdi, bu 49’uncu
maddenin sekizinci fıkra hükmü karşısında…
OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi, şöyle bir
şey düşünelim Sayın Başkan: Bir öneri geldi, grup önerisi; bundan sonra
araştırma önergesi verilmesin. Verilmesin diye oylandı, kabul edildi. Ne
yapacaksınız?
BAŞKAN – Hayır, öyle bir şey olmaz, söz
konusu değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, işte, bu da
böyle bir şey olmaz.
BAŞKAN – Evet, değil.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gördünüz mü?
BAŞKAN – O yasaklayıcı hüküm, burada
yasaklayıcı hüküm söz konusu değil yani.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bakın, Sayın
Başkan, biraz önce, gündem dışı konularla ilgili “3 kişiyle sınırlı olduğu
için, sayın milletvekillerine bir dakikalık söz vermem İç Tüzük ihlalidir.”
dediniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, usul tartışması açın konuşalım efendim. Sayın Vural’ın bu konuyu böyle
anlatmasının bir manası yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi, bu konuda
denetim yetkisini ortadan kaldıran bir önergeyi gündeme almanız da İç Tüzük ve
Anayasa ihlalidir. Dolayısıyla başlangıçtaki doğru tutumunuzu devam
ettirmenizi, denetim yetkisini fiilen yok sayan, bu yetkiyi kullanmasını
engelleyen çoğunluk diktasının bu dayatmasına karşı “Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir.” diyen bir kürsüde Başkanlık yapan zatıalinizin bu
dayatmaya “Hayır.” demesini istirham ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
Sayın Vural, şimdiye kadar gündem Genel
Kurulun kararıyla belirlendi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Başkanım,
gerekçesini de söyleyin, Anayasa deyin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yapamaz efendim.
BAŞKAN – Danışma Kurulunun önerisiyle
Genel Kurul tarafından verilen kararlar tarafından belirlenmiştir, bundan sonra
da…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım,
mümkün değil. Benim denetim yetkim var ya, Anayasa’da bana verilen yetki var,
siz bu yetkiyi alamazsınız.
BAŞKAN – Denetim yetkiniz kısıtlanmıyor
Sayın Vural, kısıtlanması söz konusu değil.
Evet, buyurun Sayın Kaplan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bakın…
BAŞKAN – Lütfen… Konu anlaşıldı Sayın
Vural.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım,
bugün, on dört dakika önce, Grup Başkan Vekili olarak arandım Genel
Sekreterlikten ve saat 13.30’da Danışma Kurulu olduğu söylendi.
BAŞKAN – Evet, içeride konuşuldu,
doğru.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani AK PARTİ’nin son dakika önergesinin.
Şimdi, bu önergede, Anayasa’nın 98 ve
99’uncu maddesindeki denetim mekanizması olan soru, araştırma, soruşturma,
genel görüşmeyi kaldıran bir önerge var. Şimdi, bu önerge İç Tüzük 84’te eğer
kanun teklifi veya tasarı gibi bir durum olsaydı, vereceğimiz bir önergeyle
görüşülmemesini ve reddini isteyecektik. İlk görüşülecek konu olurdu Anayasa
84’e göre. Şimdi, bu önerge olduğu için ve Anayasa’yı ihlal ettiği için, burada
bir çoğunluk oyuyla sunularak geçiştirilecek bir durum değil. Yani salı veya
diğer günlerdeki denetim, gensoru önergeleri var. Bütün bunlar komple, bir
bütün olarak Anayasa ihlali durumu doğuruyor. Böyle bir durum
karşısında bu önergeyi geri alıp düzeltmeleri lazım. Bu kadar basit yani.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani tartışma
bir usul meselesi değil, hukuka uygunluğa davet meselesi.
Şimdi, bakın, 15, 22, 29 Kasım; 6, 13,
20, 27 Aralık ve 3 Ocak. Bu arada bir gensoru verilse ne yapacaksanız Anayasa ve
İç Tüzük’e göre?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Onunla ne
alakası var Sayın Şandır bu işin?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, diğer
denetim konuları değil mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Şandır, o işle ne alakası var? Bu, çalışma saatleriyle alakalı bir durum.
Muhalefet daha çok konuşsun diye…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani bir
gensoru önergesi verilse, siz, buna göre, kabul edeceğiniz bu Danışma Kurulu
kararıyla o gensoruyu nasıl görüşeceksiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu değiştirmek
için yine getireceksiniz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nasıl
görüşeceğiz bunu Sayın Başkanım?
OKTAY VURAL (İzmir) – Hodri meydan
“Getirmeyeceğiz.” deyin!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani süreye
bağlı olan konuları…
BAŞKAN – Sayın Şandır, bak, İç Tüzük’ün 50’nci maddesine baktığımızda “Danışma Kurulu,
Anayasa ve İçtüzüğün emredici hükümleri gereğince, belli bir sürede
sonuçlanması gereken, muayyen…”
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Konuları…
BAŞKAN – “…bir veya birkaç konunun yer
alacağı özel gündemler…”
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Toplanır…
BAŞKAN - “…ve görüşme günleri tespit edebilir. Bu
konular, özel gündemde Başkanlık sunuşundan sonra yer alır.”
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne
yapacaksınız o zaman…
BAŞKAN – “…Özel gündem maddelerinden
sonra, genel hükümler gereğince tespit olunmuş gündem maddelerine yer verilir.”
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın
Başkanım, Danışma Kurulu tespit etmezse ne yapacaksınız?
BAŞKAN – Zaten özel gündemle tespit
edilir bu konular, sizin söylediğiniz konular.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim,
Danışma Kurulu birlikte tespit etmezse o “Özel gündem” dediğiniz hadiseyi nasıl
sağlayacaksınız bu kararınız ortada dururken?
BAŞKAN – Danışma Kurulunun önerisi
üzerine tespit edilecek Genel Kurul tarafından.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bizim
uzlaşacağımızı nereden biliyorsunuz? Böyle bir şey olur mu Sayın Başkan?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Danışma
Kurulunda uzlaşmamız şart değil.
BAŞKAN – Hayır, Danışma Kurulunda kabul
edilmezse grup önerileri getirilecektir. Burada Genel Kurul o şekilde karar
verir, ya Danışma Kurulu kararıyla veya Genel Kurul kararıyla…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, grup başkan vekillerinin İç Tüzük’ü…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
egemenlik yetkisi mutlaktır, denetim yetkisi de mutlaktır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu düzeltin…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Birlikte
imzaladığımız örnekler var elimde.
OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla
Anayasa şunu söylüyor bakın, 98’in son fıkrası: “Meclis araştırması ve genel
görüşme ile ilgili önergelerin verilme şekli, içeriği ve kapsamı ile cevaplandırılma,
görüşme ve araştırma yöntemleri Meclis İçtüzüğü ile düzenlenir.”
Dolayısıyla bu konuda bunların
cevaplandırılmasını engelleyen bir husus Anayasa’ya aykırıdır. Onu ifade
ediyoruz. Bu yetkimizi yok sayıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Vural, konu anlaşıldı.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.57
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu),Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun
gündemi İç Tüzük’ün 49’uncu maddesinde
düzenlenmiştir. Bugüne kadar uygulamalarda Genel Kurul gündemleri ve
sıralamaları, Danışma Kurulunun önerisi veya grup önerileri üzerine Genel Kurul
kararıyla belirlenmektedir. Bugünkü grup önerisinde uygulamaya aykırı bir durum
bulunmamaktadır. Genel Kurulda kabul edilen, geçmiş dönemde çok sayıda benzer
grup önerisi vardır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Benzer yok Sayın
Başkanım. 8 tane üst üste salı günlerini denetimden çıkartan bir tane örnek
gösteriniz.
BAŞKAN – Örneklerini veriyorum Sayın
Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gösteriniz…
BAŞKAN – 23 Dönem, 30 Mart 2011 tarihli
84’üncü Birleşim; 24’üncü Dönem, 18 Ekim 2011 tarihli 8’inci Birleşim. Bunlar
grup önerileriyle gelmiş.
24’üncü Dönem, 11 Ekim Salı günü 5’inci
Birleşim, Danışma Kurulu önerisiyle gelmiş.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tamam ama kaç
hafta?
BAŞKAN - Kaç hafta olduğu ayrı ayrı
belli ama burada…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kaçar hafta?
Bir hafta için çıkartırsınız, tamam ama yani on hafta çıkartırsanız…
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz imzaladık
onları ya…
BAŞKAN – Şimdi, AK PARTİ Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önergeyi
okutuyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım,
şunu ifade etmek istiyorum: Tabii, bu konuda bütün milletimiz de bunu duyuyor.
Çoğunluk iradesiyle bu milletin, emeklinin, işsizin, tarım kesiminin,
atanamayan öğretmenlerin, sıkıntıda ve darda bulunan insanların meselelerini
araştırmak, çözüm yollarının bulmak için, şu İç Tüzük ve Anayasa gereğince
Meclis araştırma önergelerinin bu Mecliste görüşülmesi lazım. Bugün çoğunluk
iradesi çiftçinin, memurun, işsizin, garibin gurebanın,
depremzedenin sorunlarını bu Mecliste dile getirmemizi engellemektedir.
BAŞKAN – Engellemeyecek Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu bilfiil
Anayasa gereğince egemenlik hakkını bizatihi çoğunluk diktasıyla yok saymaktır.
Bu konuda esastan olan bir konuyu usul
tartışmasına da indirgemiyorum ama, esastan bu
egemenliği, milletin egemenliğini yok ediyorsunuz, yok sayıyorsunuz.
Dolayısıyla bu konuda Meclis Başkanlığının inisiyatif
kullanması gerektiği açıkken Meclis Başkanlığının bu inisiyatifi kullanmaması
da gerçekten çoğunluk iradesini temsil ettiğini ortaya koymaktadır.
Bu bakımdan böyle bir önergenin ele
alınması bizatihi Anayasa gereğince bizlere verilen, bütün milletvekillerine
verilen denetim yetkisini kısıtlamak amacıyladır. Bu bakımdan, Meclis
Başkanlığının benim Meclis araştırma önergelerimin hangi gün görüşüleceği konusunda
bir gündem belirlemesi gerektiği açıkken böyle bir gündem oluşturulmadan bir
Meclis çalışması yapılmasını mümkün görmediğimizi ifade ediyorum.
Bütün millet şahit olsun, nasıl
çoğunluk iradesiyle, diktasıyla bu milletin sesinin kısılmak istendiğini bütün
millet görmektedir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Öneriyi okutturuyorum:
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Okutturayım öneriyi, ondan
sonra Sayın Tarhan.
2.-
Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK
PARTİ Grubu önerisi
2/11/2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 02.11.2011 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, İçtüzüğün 19
uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Mahir
Ünal
Kahramanmaraş
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun;
15, 22, 29 Kasım, 06, 13, 20, 27 Aralık
2011 ve 03 Ocak 2012 Salı günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmesini
müteakip diğer denetim konularının görüşülmeyerek, gündemin kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi,
07, 14, 21, 28 Aralık 2011 ile 4 Ocak
2012 Çarşamba günkü birleşimlerinde ise Sözlü Soruların görüşülmemesi,
15, 22, 29 Kasım, 06, 13, 20, 27 Aralık
2011 ve 03 Ocak 2012 Salı günkü birleşimlerinde 15:00
- 20:00 saatleri arasında çalışması,
02, 03, 16, 17, 23, 24, 30 Kasım, 01,
07, 08, 14, 15, 21, 22, 28, 29 Aralık 2011 ile 04, 05 Ocak 2012 Çarşamba ve
Perşembe günkü birleşimlerinde saat 14:00 - 23:00
saatleri arasında çalışması,
Önerilmiştir.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Sayın Tarhan, buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.-
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, AK PARTİ Grubu önerisinin denetim
konularının görüşülmemesi hususunu içermesi nedeniyle Meclisin denetim
yetkisini kısıtlayarak Anayasa’ya aykırılık teşkil ettiğine ilişkin açıklaması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, AKP Grubunun getirdiği, dayattığı daha doğrusu, öneriyle Anayasa’nın
87’nci maddesinde Yüce Meclise...
BAŞKAN – Sayın Tarhan, sesiniz
duyulmuyor.
Lütfen sisteme girer misiniz?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Başkanım,
vakit kaybetmek istemiyorum, duyanlar duysun, rica ediyorum.
...Anayasa’nın 87’nci maddesiyle yüce
Meclise verilen denetim görevi, Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetleme
görevi, Sayın Başkan, ilga edilmeye çalışılıyor.
BAŞKAN – Sayın Tarhan, mikrofonunuz
açık, oturursanız, mikrofondan izah ederseniz...
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Daha önce
Danışma Kurulunun oy birliğiyle alınan kararlar bize örnek gösterilerek bu
öneri dayatılmıştır, bugün karşımıza çıkan durum budur. Anayasa’nın 87’nci
maddesinin açık ihlali söz konusudur burada. Meclisin denetim görevi bugünkü bu
öneriyle ilga edilmektedir diyorum. Meclis araştırması yapmamıza, Meclis
araştırması konularının görüşülmesine bu öneriyle engel olunmaya çalışılmaktadır.
Çoğunluk sultasının, çoğunluk uygulamasının çok tipik bir örneği, bizi
şaşırtmadı ancak buradan proteste ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK
PARTİ Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Öneri lehinde söz isteyen
Mustafa Elitaş.
Buyurun Sayın Elitaş.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 2 kere Sayın Başkanımız iki
konuda grup başkan vekillerinin içerde ittifak sağlaması için beş dakika ara
verdi ama yirmi dakika ara vermek mecburiyetinde kaldı. Biraz önce Sayın Meclis
Başkanımızın yine, verdiği ara süreç içerisinde Anayasa’ya, İç Tüzük’e aykırı olup olmadığıyla ilgili ta 1970’lerde,
1980’lerden, 1990’lardan baktığımız uygulamaların karşısında bir durumu ifade
ederek açıkçası bu noktaya geldi.
Bakınız değerli arkadaşlar, dün sözlü
soruların cevaplanması günüydü. 2 tane Sayın Bakan burada saat 19.00’a kadar
bekledi. Saygıdeğer milletvekillerimizin Enerji Bakanı ile Orman ve Su İşleri
Bakanımıza sordukları soru önergelerini Sayın Bakanlar çalıştılar, ekipleriyle
beraber geldiler, burada sözlü sorulara cevap vermek üzere saat 19.00’a kadar
beklediler. Üç siyasi partinin grup önerisi vardı. Üç siyasi partinin grup
önerisini de -BDP’nin, MHP’nin, CHP’nin grup
önerisini- görüştük, oyladık. Bizim bu görüşüp oylamamız
sırasında, dün Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerinde 2
milletvekilinin konuşması bittikten sonra Meclis Genel Kurulunun çalışma saati
yetmediğinden dolayı, çalışma süremiz sona ereceğinden dolayı “Yarın saat
14.00’te kanun tasarı ve teklifleri ile diğer işleri görüşmek üzere Genel
Kurulu kapatıyorum.” demek zorunda kaldı Sayın Meclis Başkan Vekilimiz.
Şimdi, sözlü sorularla ilgili 2 Sayın
Bakan buraya gelmiş, milletvekillerinin sorduğu çok değerli olduğuna
inandığımız soruları cevaplamak üzere burada bulunmuş ama siyasi parti grupları
gündemi farklı bir noktaya getirmek üzere grup önerileri vermiştir.
Değerli
arkadaşlar, bugüne kadarki yaptığımız işlerde hep şunu söylüyoruz: Biz çoğunlumuzla değil, Anayasa Uzlaşma Komisyonunda ifade
ettiğimiz gibi, diğer konularda da çok örneklerini bildiğimiz gibi, 23’üncü
Dönemde, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili arkadaşlarımızla,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili arkadaşlarla, Barış ve Demokrasi
Partisi Grup Başkan Vekili arkadaşlarla Danışma Kurulu önerilerine ortak imza
attığımız, belki grup önerilerinden daha fazla uzlaştığımız konular vardır. Şimdi,
biz buradan hem Cumhuriyet Halk Partisinden hem diğer siyasi partilerden
milletvekili arkadaşlarımız hem de AK PARTİ Grubundan gelen milletvekili arkadaşlarımız
“Türkiye Büyük Millet Meclisinin hâli bu olmamalı.” diyorlar, “Türkiye Büyük
Millet Meclisi bizim dışarıdan gördüğümüz ile şu andaki yaşadığımız olmamalı.”
diyorlar. Ne diyorlar? Türkiye Büyük Millet Meclisi denetim yapar. Nasıl
denetim yapar? Milletvekili arkadaşlarımızın sorduğu sözlü sorulara bakanlar
cevap vererek denetimlerini yapar.
Öte yandan, siyasi partilerin verdiği
araştırma önergeleriyle ilgili ittifak sağlanır, gruplar bir araya gelir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye ittifak
sağlayalım ya?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Nitekim, yaptığımız ittifak çerçevesinde, bizim geçen
dönemde kurduğumuz 40’ın üzerinde araştırma komisyonu, araştırma önergeleriyle
komisyon kurulmuş ve çalışmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye ittifak
sağlayalım; ön görüşmeleri…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bunların büyük bir kısmı 23’üncü Dönemin son
gününde, hemen hemen 10 küsur tane araştırma komisyonu, araştırma önergesi
milletvekili arkadaşlarımız vasıtasıyla burada gündeme getirilmiştir.
Değerli arkadaşlar, söylenen konunun,
ifade edilen itirazların İç Tüzük’le, Anayasa’yla hiç
alakası olmayan bir durumdur.
Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekili,
değerli arkadaşım Sayın Vural diyor ki: “Bizim araştırma önergelerimizin
konuşulmasını engelleyeceksiniz.” Efendim, sizin araştırma önergenizi vermeye
engel bir durum söz konusu mu? Araştırma önergeleriniz okunduğu, gündeme alındığı
andan itibaren olur. Siz yarın yine -salı günü- yine bir grup önerisi
verirsiniz; verdiğiniz grup önerisinde dersiniz ki: “120 sıra sayılı araştırma
önergemizin bugün gündeme alınıp, diğer konuların görüşülmeden…” veya “Bu konu
görüşüldükten sonra diğer konulara geçilmesiyle ilgili” diye bir grup önerisi
verebilirsiniz. Bununla ilgili hiçbir engel yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük’te verilmiş hakkı grup önerisine indirgeyemezsiniz.
Öyle bir şey mi olur?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Öte yandan,
İktidar partisi muhalefetin sesini kısıyor. “İktidar partisi muhalefetin sesini
kısıyor.” diye bir eleştiri var. Yapmayın!.. Sayın
Vural, iktidar partisi muhalefete daha çok konuşma imkânı vermek için,
14.00-23.00 arası konuşma hakkı veriyoruz. Daha ne istiyorsunuz?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Lütfettiniz!..
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Televizyon yayınlarını da akşam saat 11.00’e çekin o zaman.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Siz
diyorsunuz ki: “Hayır, öyle olmasın;15.00-19.00’da konuşalım.” Biz de diyoruz
ki: “Muhalefetin değerli fikirlerinden faydalanmak istiyoruz. Muhalefet burada
gelsin konuşsun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz ne
yaptığınızı bilmiyorsunuz ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yalan
söylemesin. İftira atmasın. Başka başka konulara
girip milletin tansiyonunu yükseltmesin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz ne
yaptığınızı bilmiyorsunuz ya? Bütçenin görüşüleceği zamanı bile planlamışsınız!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama şurada
Türkiye’nin, Türk milletinin istedikleri meseleleri biz burada tartışalım,
değerlendirelim.” diyoruz.
Bakın, dün bir hadise yaşandı.
Milletvekili arkadaşlarımızın yaptığı bir konuşmaya buradan bir milletvekili
arkadaşımız amacını aşan bir şekilde itiraz etti. Bizim de saygı duyduğumuz,
tarihe mal olmuş, çok değer verdiğimiz rahmetli Türkeş’in, Başbuğ’la ilgili bir
söylemini itiraz ettiniz, düzelttirdik. Ama değerli arkadaşlar, bizim şu anda
siyasi partimizin Genel Başkanı, ülkemizin Başbakanı olan birisine, burada ağza
alınmayacak hakaretleri, diniyle, imanıyla, inancıyla olduğu davaları kalkıp da
burada ifade etmeye çalışmak, kimin… O şahsın da kim olduğunu bilmiyorum, kimi
“müftü” diyor, kimi “hoca” diyor; eğer müftüyse müftülere haksızlık, hoca,
ilkokul hocasıysa öğretmenlere haksızlık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ben
burada üzülüyorum. Kalkıp bir şeyi ifade etmeye çalışırken
burada birinin, bu ülkenin Başbakanını, bir siyasi partinin genel başkanını, bu
ülkeden daha dört ay önce yüzde 50 oyla ibra edilmiş, sekiz yıllık icraatları
ibra edilmiş bir siyasi parti genel başkanını, peşkeş çekmekle, şunu böyle
yapmakla veya başka şekilde ifade etmekle ve bizim buradaki söylediğimiz
tepkimizi de haksız görmekle haksızlık yapıyorsunuz. Bakın, rahmetli
Başbuğ’la ilgili söylenen konuya biz de aynı tepkiyi gösterdik ve arkadaşımızı
uyardık…
OKTAY VURAL (İzmir) – Fitneyi başlatan
sensin! Kendisi fitnenin başı!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama, lütfen, siyasi partilerimizin grup başkan vekilleri,
burada, bir partinin, bu milletten, 22 milyon seçmeninden oy almış bir siyasi
partinin, 74 milyon insanın yarısının gönlüne girmiş bir siyasi parti genel
başkanının, dokuz yıl da bu ülkeyi idare eden ve Türkiye’yi dünya devletleri
arasında onurlu bir seviyeye getiren, sadece edilgen değil…
OKTAY VURAL (İzmir) – Tabu mu yani?
Tabunuz mu?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …bölgesinde etkin bir politika konumuna
getirmiş bu ülkenin Başbakanının eleştirilmesine, haksız yere rencide
edilmesine hepimiz karşı durmamız gerekir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Eleştirmeye niye
karşı çıkıyorsunuz? Senin tabun mu?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bugüne kadar
gelen süre içerisinde altmış bir tane hükûmet kurulmuş. Altmış bir hükûmetin
başbakanlarının, o partinin genel başkanlarının bu ülkenin menfaatine çalıştığı
konusunda inancımız tamdır ama hata yapmış olabilirler, yanlış yapmış da
olabiliriz…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim gözümüz var
görüyor, sizin yoksa ne yapalım!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …fakat bu hataları, bu yanlışları veya sizin
doğru olarak kabul etmediğiniz şeyleri, bizim doğru olarak gördüğümüz şeyleri
“ihanet” diye tanımlamanız, açıkçası, bu ülkenin demokratik sistemine yapılmış
en büyük ihanettir diye düşünüyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Başkanım, bunun
önergeyle ne alakası var?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, eleştiri haktır, eleştiri doğaldır ama bu eleştirinin de ölçüsünü,
üslubunu iyi ayarlamamız gerekir, dozunu iyi görmemiz gerekir. Biz hiçbir
siyasi partinin genel başkanını rencide edici, onun şahsıyla ilgili konuları
gündeme getirmemek için gayret gösteriyoruz ve getirmiyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu,
“şerefsizlik”, “alçaklık” kelimelerini kullanan kimdi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Milletvekili
arkadaşlarımızı da uyarıyoruz ama birisinin, hiç olmayan bir şekilde iddia
ortaya attığı takdirde…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir taraftan
hakaret ediyorsunuz, sonra da “yok” diyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …bu iddia da
milletin gönlünde bir kırgınlık ortaya çıkardığı takdirde, şerefimizi,
haysiyetimizi ortaya koyarak “Haysiyetli olun, şerefli olun.” dediği anda biz
de diyoruz ki: “Bu konuları gündeme getirmeyenler şerefsiz ve haysiyetsizdir,
ispatlamayanlar böyledir.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz konuyla,
şerefle, haysiyetle değil, şahsiyetle uğraşmıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – İşte
kullandığınız üslup bu sizin, aynen iade ediyorum sana!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Önergeyle
alakası yok.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şahsiyetle
uğraşmıyoruz, ailelerle uğraşmıyoruz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Muhalefete
sataşıyor. Geçmiş konuları…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bizim
konumuzdaki insanlarla bizim sorumluluğumuzu alan insanların şahsiyetiyle
uğraşmadan bu konuları bu süreç içerisinde Türkiye'nin birlik ve beraberliğe…
BAŞKAN – Sayın Elitaş,
önergeyle ilgili konuşur musunuz lütfen biraz da.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın
Başkan, zaten hep önergeyle ilgili konuşuyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne alakası var
önergeyle.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Türkiye'nin
birlik ve beraberliğe çok muhtaç olduğu bu süre içerisinde bizim Türkiye Büyük
Millet Meclisini çalıştırma mecburiyetimiz vardır.
Bakınız, değerli milletvekilleri,
çalışma şartlarımız ne? Bugün 14.00-23.00, perşembe günü 14.00-23.00, salı
günleri 15.00-20.00, sözlü soruları da görüşmek üzere. Muhalefet grup başkan
vekilleri diyor ki: “Siz bizim söz hakkımızı kesiyorsunuz, milletvekillerimizin
Anayasa’nın 87’nci maddesinden aldığı yetkiyi engelliyorsunuz.” Sayın Grup
Başkan Vekili okudu, Anayasa’nın 87’nci maddesinde diyor ki: Milletvekilleri
sorular sorarak, araştırma önergeleri vererek, gensoru vererek… İşte 102,
103’üncü maddelerinde de gensoru, genel görüşmeyle ilgili konuların olduğunu
ifade ediyor ama siz dün yaptığınız icraatta kendi milletvekillerinizin sorduğu
sorulara verilmesi gereken cevapların verilmesini bakanları konuşturmayarak
engellemeye çalışıyorsunuz. Herhâlde tarihte ilk defa böyle bir şeyle karşı
karşıyayız. İktidar diyor ki: “Muhalefet konuşsun, gelsin şurada dertlerini
anlatsın. O bizim dört saatlik zamanda bu iş yetmiyor.” Ama muhalefet diyor ki:
“Biz konuşmak istemiyoruz.” Konuşun kardeşim, gelin buraya konuşun. Muhalefet
bize fikirlerini ifade etsin, o fikirlerden de biz faydalanalım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama siz de
konuşun. Haksızlıklar karşısında dilsiz şeytan olmayın. Sizi de konuşmaya davet
ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 5 Ocak
tarihine kadar bu gündemi belirledik. Bunun, grup önergesinin lehinde olduğumu
ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan.
Buyurun Sayın Kaplan.
SIRRI SAKIK (Muş) – Tamam,
söylediklerinize katılıyoruz ama siz de karşı tarafa saygılı olacaksınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Doğru,
karşılıklı saygı olacak.
OKTAY VURAL (İzmir) – Saygınız yok
millete!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ önergesi aleyhinde söz aldım.
Geçen dönem, 2007 seçimleri sonrasıydı
yine benzer önergelerle tanışmıştık gelir gelmez. Bugün 13.30’a on dört dakika
kala Genel Sekreterlik grup müdüriyetimizi arayarak Danışma Kurulu olduğunu
bildirdi; bakın, 13.30’a on dört dakika kala. On dört dakikada niye bu bildirim
yapıldı diye merak ettim. Çünkü CHP’nin bir çağrısı vardı, MHP’nin yoktu, bizim
yoktu. Ve gittiğimde 13.30’u beş dakika geçiyordu. Tabii bir parti grup başkan
vekili gelmeyince, 19’uncu maddeye göre, Danışma Kurulu oluşmuyor ve tabii ki
oluşmadı. Bunun sebebini işte şimdi öğrendik, böyle bir önerge…
Arkadaşlar, son on dört dakikada gelen
bir korsan önerge var. Bakın, bu korsan önerge demokratik sistemi esastan
etkileyen, Meclisin saygınlığına gölge düşüren, birlikte çalışma ortamını
zedeleyen, zehirleyen, yok eden ve üstelik ocak ayına kadar çalışma saatlerini
belirleyen ve en önemlisi de Anayasa’nın 98’inci maddesindeki denetim
mekanizmalarının hepsini yok sayan bir önerge. Şimdi, bu tartışmaları yaşıyoruz.
Bu önergeyi kabul ettiğinizi varsayalım, oyunuz çok; Mecliste araştırma
önergesi görüşülmeyecek, gensoru görüşülmeyecek, genel görüşme açılamayacak,
Meclis soruşturması açılamayacak. Anayasa 98 hükmü var, Meclisin denetim görevi
var. Muhalefetin Anayasa’dan kaynaklı kullanacağı başka bir yetki var mı? Yok.
Anayasa’ya aykırılık varsa bir önergede, bu, öncelikle görüşülür. Hatta kanun
teklif ve tasarılarında da İç Tüzük 84 diyor ki: Anayasa’ya aykırılık
önergeleri öncelikle görüşülür. Bu, bir teklif, tasarı olmadığı için, bu
partinin, ocak ayına kadar, 5’ine kadar bütün çalışmasını Meclisin tek taraflı
düzenleme önergesi. Bu önerge, muhalefeti susturma önergesi değil sadece.
Bakın, 8 milletvekili tutuklu olan bu Mecliste gündemi tek taraflı belirleme,
Türkiye’nin gerçek gündemini konuşma yerine AK PARTİ’nin
kendi gündemini koyma… Mecliste nasılsa çoğunluğum, yasama bende komisyonlar,
Hükûmet bende yürütme, yasama bende, yürütme bende, son Anayasa değişikliğiyle
yargıyı da denetimime aldım, yargı da bende… Güçler birliği bir ülkede en
tehlikeli totaliter yönetim biçimidir, şu anki durumun bundan farkı yok. Bu
önerge de bu anlayışın tezahürüdür. Sizi, demokratik inancınız ve
samimiyetinizle baş başa bırakan bir önergedir. Bu önergenizin olabilirliği
konusunda anlatacağım çok güzel bir fıkra var ama Meclisin muhabbetine uymuyor.
Yalnız şunu söyleyeyim: Geçen yıl da
benzer bir şey yapmıştınız. Bir önerge vermiştiniz ve buradan şunu söylemiştim:
Bu önerge olmaz arkadaşlar. “Olur” dediler. “Çoğunluğuz, biz yaparız” dediler.
Kardeşim olmaz dedim. “Niye olmaz?” dediler. Vallahi, şubat ayı dört yılda bir
yirmi dokuz çekiyor, ama bin yıl da geçse otuz şubatı yok bu ülkenin!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bir
maddi hata olmuş yani.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Maddi hata… Ha
bu da maddi hatadır, bu beyin hatasıdır, daha kötü!
LEVENT GÖK (Ankara) – Manevi hata!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Beyin
hatasıdır!
Bakın, beyin, demokratik refleks ve
Anayasal Parlamenter rejime endeksli değilse, totaliter ve diktatöryal
bir anlayışla tek taraflı, ben yönetirim siz de konu mankeni olacaksınız
burada. Muhalefet grupları burada, biz diyeceğiz, karar alacağız… Kanunlar
dairesi sizin tekliflerinizi komisyona indirecek, Meclisin Genel Sekreterliği
size çalışacak, Meclisin komisyonları size çalışacak, Meclisin bütün dostluk
gruplarını, İsrail dâhil, hepsini kapatacaksınız bu ülkede, ondan sonra da
demokrasiden, yeni bir demokrasiden, yeni bir Anayasa’dan bahsedeceksiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
İsrail’in grubu yok, İsrail dostluk grubu yok.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, sizin
bu anlayışınızla ocak ayının 5’ini değil, iddia ediyorum siz bu ayın 15’ini
öngöremiyorsunuz parti olarak Türkiye'nin geleceğinde, 15’ini.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – O
yüzden yüzde 50 oy aldık değil mi?
HASİP KAPLAN (Devamla) – 15’inde
Türkiye'nin de başına ne gelecek, önünde ne var, ne olacağını öngöremiyorsunuz.
Siz üç ay sonrasının neyini öngörüyorsunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz
2023’deyiz, 2023’te.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, aralık ayının
her yıl 15 ile 25’i arası bütçe görüşmeleri yapılır. Bütçe görüşmeleri
aralıksız yapılır arkadaşlar ve bütçe görüşmeleri Meclisin en önemli görüşme
zamanlarıdır. Şimdi, bu saatlere baktığınız zaman sizin Meclis takviminiz,
bütçe görüşmeleri takviminiz, ben eskiden bir Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi
olarak söylüyorum size, uymuyor.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Maddi hata, maddi hata.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu da maddi
hatadır yoksa bu maddi hata, hadi diyelim maddi hata, bu biraz kafadan da hata
durumu yaratıyor arkadaşlar, kafadan bakış açısı. Siz bilmiyor musunuz her
aralık ayı bütçe görüşmesi yapıldığını ve her aralık ayında yapılan bütçe
görüşmelerinde liderlerin konuştuğunu, bakanlık bütçelerinin görüşüldüğünü,
bilmem kaç saat aldığını bilmiyor musunuz? Biliyorsunuz. E, şimdi onu bile bile
şimdi bu önergenizle bunu belirleyeceksiniz, sonra “Yanlış yaptık, hata oldu,
bunu değiştireceğiz, bir önerge daha vereceğiz…” Bu korsan önergelerle Meclisi
meşgul etmenin bir anlamı yok. Eğer Mecliste dört grup uzlaşma sağlamasaydık
temel kanunlar on iki senede çıkardı.
Bakın, açık söylüyorum size, Türk
Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu benim de içinde
olduğum bir Danışma Kurulunda uzlaşıyla çıktı ve bir ayda çıktı arkadaşlar.
Şimdi, on iki senede çıkacak işler var bu Meclisten, bir ayda çıkacak işler
var. Siz diyalog, birlikte çalışma, birlikte hareket etme anlayışını
geliştirirseniz muhalefet buna hazır.
Peki, şunu soracağım: Samimi olarak
bütün gruplara sormak istiyorum ve bunun gözden geçirilmesini istiyorum. Meclis
Başkanlığı geçen dönem üç konuda grupları uzlaşmaya çağırdı. Biri İç Tüzük’tü, diğeri Anayasa’ydı, bir diğeri de diğer güncel
konuları içeriyordu. Sadece İç Tüzük’te anlaşma
sağladı gruplar. Her gruptan birer arkadaşımız gitti çalıştı. Bu çalışma
sonrası da bir taslak hazırlandı. Bu taslak şu an duruyor. Yani Meclisin İç Tüzük’ü eskidi, biliyoruz ama daha verimli çalışması için
bu taslak da duruyor. Bu İç Tüzük Komisyonu üyesiyim ben partimin ve
bekletiliyor dondurucuda. Şimdi biz o İç Tüzük’te
uzlaştığımız, burada “çoğulculuk, katılımcılık, demokrasi” dediğimiz bir
çalışma tarzında mutabık kalırken bu tek yanlı çoğunluk anlayışıyla, diktasıyla
bir araya varmak mümkün değil arkadaşlar.
Bakın,
önümüzde tutuklu milletvekillerinin sorunu var, düşünce özgürlüğü sorunu var,
örgütlenme özgürlüğü sorunu var; önümüzde depremle ilgili temel konular var;
önümüzde çatışmaların giderilmesi, bir arayış, çözüm süreci, Kürt sorununa
çözümün en çok konuşulacağı günler var; öğretmenlerin durumu var, kıdem
tazminatının durumu var, adil gelir dağılımı sorunu var, vergi adaleti sorunu
var, bağımsız yargı sorunu var, gizli dinleme, gizli fişleme, gizli soruşturma,
gizli tanık, bağımsız yargı sorunumuz var. Bunca
sorunumuzu yok sayarsanız, bütün bunlar yokmuş gibi davranırsanız ve
Türkiye'nin gerçek gündemi olan bu konuları biz konuşamazsak vallahi, billahi, tellahi…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tillahi!
HASİP KAPLAN (Devamla) - Burada üç grup
var muhalefet. Eğer bu Parlamentoyu size böyle çalıştırtırsa da ben de bir şey
diyorum, oturup halktan özür dilememiz gerekecek. Sizi böyle
çalıştırtmayacağız, açık söylüyorum. Gelin, uzlaşalım, diyalogla bu işleri bitirelim.
Hepinizi de saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kaplan.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; bu grup önerisi birazdan kabul edilecek olsa bile yarın
Cumhuriyet Halk Partisi, Barış ve Demokrasi Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi
yeni bir grup önerisiyle bu grup önerisini değiştirebilir. Keza biz de yarın
farklı bir grup önerisiyle bu grup önerisini değiştirip gündemi farklı bir hâle
getirebiliriz.
Dolayısıyla burada Anayasa’nın 87’nci
maddesine atıf yapmak hiç uygun olmamıştır. Anayasa’nın 87’nci maddesine
bakıyoruz “Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak,
değiştirmek ve kaldırmak…” diye devam ediyor.
OKTAY VURAL (İzmir) - Başka? Denetim…
RAMAZAN CAN (Devamla) – Dolayısıyla
bunları kaldıran bir şey mi var, anlamak mümkün değil.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Denetim
görevi yok mu Sayın Milletvekili?
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye okumuyorsun
tamamını, unuttun galiba!
RAMAZAN CAN (Devamla) - Diğer taraftan,
Meclisin denetim fonksiyonlarından biri de sözlü soruların görüşülmesidir. Salı
günleri de sözlü soruları bu grup önerisinde görüşeceğimizi belirtiyoruz.
Bu grup önerisinde 15 Kasım 2011 ila 30
Ocak 2012 arasında salı günleri sözlü soruları görüşeceğiz. Sözlü sorular
Meclisin denetim fonksiyonlarından biri.
Diğer taraftan, komisyonlardan gelen
tasarı ve tekliflerin görüşülmesiyle birlikte diğer konuları da görüşmeye devam
edeceğiz. Dolayısıyla “Meclisin denetim yetkisi elinden alınıyor.” gerekçesi
yerinde değildir.
Yine 7 Aralık 2011 ila 4 Ocak 2012
arasındaki çarşamba günlerine denk gelen birleşimlerde sözlü soruları
görüşmeyeceğiz.
15 Kasım 2011 ila 30 Ocak 2012
arasındaki salı günleri Meclisin 15.00 ila 20.00 saatleri arasında çalışmasını
teklif ediyoruz.
Yine bugünden itibaren ocak ayının ilk
haftasına kadar çarşamba ve perşembe günleri Meclisin 14.00 ila 23.00 saatleri
arasında çalıştırılmasını öneriyoruz.
Dolayısıyla Meclisin çok yoğun bir
süreç içerisinde çalıştırılması muhalefet partilerinin lehinde olacaktır, daha
çok konuşma imkânı sağlayacaklardır. Dolayısıyla Meclisin anayasal yetkilerinin
elinden alması diye bir şey söz konusu değildir.
Meclise sunduğumuz AK PARTİ grup
önerisinin kabul edilmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla tekrar
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Can.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, özellikle bu
dönem Meclisimize katılan değerli milletvekillerimize hitaben söylüyorum: Bir
sonuç olarak, Meclisin bu çalışma metodundan, şeklinden memnun musunuz? Değerli
arkadaşlar, Allah indinde ve millet huzurunda sorumluluğumuzun idrakinde… Yani
çelik çomak oyunu oynamıyoruz, birbirimizle akıl yarışı da yapmak gibi bir
hakkımız yok. Milletin sorunlarına çözüm üretecek hukuk kurmakla görevimiz var.
İktidarıyla muhalefetiyle burada biz, toplumun bizden beklediği, bizim topluma
taahhüt ettiğimiz konularda hukuk oluşturmak gibi bir mecburiyetimiz var.
Bir ayı tamamladık, dört hafta oldu.
Henüz daha millete ait bir konuyu kanunlaştırmadık. Burada görüştüğümüz
uluslararası sözleşmeler devletin yaptığı sözleşmeler. Bu sözleşmeleri
kanunlaştırarak, birbirimizle tartışarak vakit geçirdik. Millete ait, hatta
Meclise ait İç Tüzük değişikliğini amaçlayan bir kanun tasarısı geldi. Komisyonda
uzlaşarak buraya getirmiştik. Kıyafet kanunu… Orada da, ne yazık ki, Meclis
Başkanlığının da katıldığı bir hukuksuzlukla İç Tüzük’e
aykırı bir şekilde, henüz daha müzakeresine başlanılmayan o kanun tasarısı geri
çekildi ve burada birlikte kararlaştırdığımız Danışma Kurulu kararı ortadan
kalktı, uzlaşma ortadan kalktı. Sayın Elitaş, ben bu
konuşmayı geçen dönemde de birçok defalar yaptım.
Değerli arkadaşlar, Meclisi çalıştırmak
mecburiyetindeyiz. Sayın Elitaş’ın biraz önce ifade
ettiği husus. Evet, bu Meclis çalışmalı, milletin beklentilerini karşılayacak
hukuku kurmalı, hukukun içinde kalarak kurmalı. Kendi kurduğu hukuka aykırı
hukuk çıkartarak, hukuksuzluk yaparak, Sayın İyimaya’nın
ifadesiyle hukuk bozuculuğu yaparak, birbirimizle akıl yarışı yaparak millete
karşı sorumluluğumuzu yerine getirmiş olmayız.
Bakın değerli milletvekilleri, ilk
Danışma Kurulu kararımız ayın 4’ünde, Ekimin 4’ünde; birlikte imzalamışız, dört
grup. Meclisin gündemini belirlemişiz, demişiz ki: “Şu şu
şu kanunları şu takvime bağlı kalarak şu çalışma
sürelerinde görüşelim.” Eyvallah… Sonra bunu değiştirmişiz. Yine, iktidar
grubunun talebi doğrultusunda sıraları değiştirmişiz. İtiraz etmemiş muhalefet
partileri, yine imza koymuş çünkü biz ısrarla söylüyoruz. Türkiye’yi yönetmek sorumluluğu
milletimiz tarafından size verilmiştir. Dolayısıyla bu ülkenin ihtiyacı olan
kanunların öncelik sıralamasını belirlemek sizin takdirinizdir, siz
belirleyeceksiniz. Biz buna itiraz etmiyoruz. Buraya getirirsiniz, dersiniz ki
veya Hükûmet talep eder “Şu kanunu görüşelim.” Getirirsiniz, o kanunu
görüşürüz. Buna itiraz etmiyoruz ama itiraz ettiğimiz hadise şu:
Değerli milletvekilleri, biz, burada,
iktidarı ve muhalefetiyle, hatta tüm toplum dinamikleriyle, sivil toplumuyla
uzlaşarak, ortak aklı oluşturarak çözüm üretmek mecburiyetindeyiz. Yoksa “Ben
yaptım oldu, ben yüzde 50 oy aldım, benim yaptığım doğrudur, benim dediğim
haktır.” inancıyla ortak aklı oluşturamazsınız. Böyle bir yaklaşım demokratik
de olmaz, akıllıca da olmaz. Uzlaşmak bir zorunluluk, demokrasinin gereği, bu
Meclisin mecburiyeti ama uzlaşmayı temin etmek, uzlaşmayı temin etmek için
ısrar etmek sorumluluğu siyasi iktidarda, iktidar grubunda. Ama her defa
vardığımız, sizin getirdiğiniz şartlarda vardığımız uzlaşmayı yine iktidar
partisi bozuyor, her defasında. Bunu sonuna kadar göreceksiniz ve sonuna kadar
gelip bu konuşmayı buradan tekrarlayacağız değerli arkadaşlar.
Şimdi ben buradan, çok, nezaketiyle
söylüyorum: Eğer bugün getirdiğiniz, bana göre Sayın Meclis Başkanının da
kendini zorlayarak destek verdiği, bize göre Anayasa’ya ve İç Tüzük’e aykırı olan bu grup önerisini kabul ederseniz… Bu
grup önerisiyle, değerli arkadaşlar, sekiz haftayı planlıyoruz, sekiz haftayı.
Sayın Kaplan’ın söylediği gibi, Sayın Oktay Vural’ın söylediği gibi, yani bütçe
görüşmelerini yok sayarak bir planlama yapıyorsunuz. Aralık ayında anayasal bir
zorunluluk olarak bütçeyi görüşeceğiz ve turlar bitinceye kadar çalışacağız,
sabahın geç saatlerine kadar, erken saatlerine kadar çalışacağız. E, şimdi siz
burada belirleme yapmışsınız, yani turlar bitinceye kadar çalışacaksınız, saat
23.00’e kadar değil. Mecbursunuz bu Danışma Kurulu kararını değiştirmeye. Yarın
Hükûmet bir başka teklif getirdi, yine değiştirmek mecburiyetinde kalacaksınız.
Şimdi, ben buradan size söylüyorum,
Sayın Elitaş, size söylüyorum: Eğer bu Danışma
Kurulunun arkasında duracaksan, bunu değiştirmeyeceksen, “Vazgeçtim, caydım.”
demeyeceksen biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak “evet” diyelim buna.
Var mısınız böyle bir şeye? (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Varız, varız
efendim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sakın haftaya
başka bir önerge getirme Sayın Elitaş!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, milletin aklıyla alay etmeyin. Burnunuzun ucunu görmüyorsunuz. Ben
Sayın Mahir Ünal’ı, yani bu Arkadaşımızı ilzam edecek laf söylemem, Sayın Elitaş’a -dostum, arkadaşım- ona söylüyorum. Bu yanlışın
yapılmasına nasıl göz yumabiliyorsunuz, böyle bir şey olur mu? Bu milletin, bu
Meclisin, sizin kendi grubunuzun ortaya koyduğu desteğe, iradeye nasıl… Bana
göre bu saygısızlık. Siz grup yönetimi olarak, Meclisin gündemini belirleyen
irade olarak doğruyu yapmak mecburiyetinde değil misiniz? Temin edilen
uzlaşmayı korumak gibi bir mecburiyetiniz yok mu?
Değerli milletvekilleri, suçlama
anlamında söylemiyorum ama sorumluluğunuzu size hatırlatıyorum. Eğer Meclisi
yok saymak gibi bir kararınız varsa, Meclisin çalışmasına ihtiyacınız yoksa… Ki
bir tartışmayla başladık, “Sayın Başbakan buraya gelmiyor, Meclisi yok mu
sayıyor?” diye çok talihsiz, bana göre çok üzüntülü bir tartışmayla başladık.
İncir çekirdeğini doldurmaz bir aydır tartıştığımız konular.
Bakın, toplumun hemen her kesiminin
sorunu var. Zeytin hasadı başladı -Akdeniz milletvekillerine, Ege
milletvekillerine söylüyorum- zeytin üreticileri tir tir titriyor. Kaça
satacak? 500 liraya, 50 kuruşa satıyor yeşil zeytini bugün. Değerli arkadaşlar,
bizden çözüm bekliyorlar. Ee, süt üreticileri de
öyle. Toplumun tüm kesimleri gözünü dikmiş bizi izliyor ve buradan çözüm
bekliyor, emekliler bekliyor, çalışanlar bekliyor…
Şimdi Millî Eğitim Bakanı burada, söz
verse söyleyecektim, altmıştan fazla öğretmenimizi kaybettik. Yani bu
öğretmenlerle ilgili Millî Eğitim Bakanının program dâhilinde bir tören yapması
gerekmiyor muydu? Toplum burayı bekliyor ama,
gerçekten, burada birbirimizle akıl yarışı, kavga yapmakla meşgulüz.
Şimdi bir sonuç olarak söylüyorum: Bir
uzlaşmamız vardı, araya bu grup önerileri… Grup önerilerinin amacı şudur
arkadaşlar: Uluslararası sözleşmenin toplumsal karşılığı yoktur yani
hiçbirinizin seçmenini ilgilendirmiyor uluslararası sözleşmelerin
kanunlaştırılması. Biz de diyoruz ki muhalefet milletvekilleri olarak: Gelin,
şu hayvancılığın sorunlarını konuşalım çünkü hayvan üreticileri zordadır. Grup önerilerinin anlamı bu. Bu sizin de meseleniz, yalnız
bizim değil, siz de gelip konuşuyorsunuz.
Şimdi, bir sonuç olarak söylüyorum: Bu
uzlaşmayı koruyamadığınız için kendinizi kârda mı zannediyorsunuz? Bakın,
burada kırk beş tane uluslararası sözleşme var. Ben iki gündür teklif ediyorum,
gelin, bu uluslararası sözleşmelerde üzerinde konuşmayacaklarımızdan bir paket
yapalım, bir uzlaşmanın örneği olarak birlikte burada -geçmişte yaşadığımız
gibi- bir günde yirmi otuz tanesini çıkaralım diye Sayın Mahir Ünal’a, Sayın
Meclis Başkanına ifade ettim. Gelin bunu yapalım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Reddettiler ama…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Reddettiler,
değerli arkadaşlar.
Şimdi, bir sonuç bekliyor sizleri.
Bakın şunu görüyorsunuz, kıpkırmızı. Bu ne? Bu uluslararası sözleşmelerin
hepsinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak hem grup adına hem maddelerde
milletvekilleri olarak konuşacağız. Burada günde bir tane uluslararası sözleşme
çıkaramaz duruma düşeceksiniz. Bu, doğru mu oldu şimdi? Değerli arkadaşlar,
yani uzlaşarak, birlikte… Gündemi değiştiriyorsunuz, niye bize sormuyorsunuz?
Gelin beraber değiştirelim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gündemi
değiştirmiyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu, yanlış;
kötü yönetiyorsunuz Sayın Elitaş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Şandır, gündemi değiştirmiyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bu Meclisi kötü yönetiyorsunuz, kendi
Grubunuza haksızlık yapıyorsunuz. Sizi millete ve Grubunuza şikâyet ediyorum.
Hepinize saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Grup önerisini oylarınıza
sunuyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter
sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
III.-
YOKLAMA
(MHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
BAŞKAN – Yoklama talebi vardır,
öncelikle yerine getireceğim: Sayın Vural, Sayın Uzunırmak,
Sayın Şandır, Sayın Öztürk, Sayın Işık, Sayın Varlı, Sayın Korkmaz, Sayın
Ayhan, Sayın Çirkin, Sayın Oğan, Sayın Öz, Sayın Yılmaz, Sayın Erdem, Sayın
Bulut, Sayın Torlak, Sayın Yılmaz, Sayın Türkoğlu, Sayın Dedeoğlu, Sayın Aydın,
Sayın Doğru.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK
PARTİ Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - AK PARTİ grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.49
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.01
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu),Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan
Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/467) (S. Sayısı: 40) (x)
BAŞKAN - 1’inci sırada yer alan Çok
Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan
Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Komisyon burada,
Hükûmet yok.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Burada
efendim, geliyor.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Burada
efendim, Hükûmet burada.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım,
lütfen… Yani, Sayın Başkanım, böyle bir şey olur mu ya! Komisyon burada, siz
Hükûmeti arıyorsunuz ya. Burada mı değil mi bir bakın lütfen yani.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hayır, burada zaten, burada, burada.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, kulis
bakanı mı? Sayın Başkan, yani…
BAŞKAN - Genel Kurula bakmak
zorundayım. Hem Komisyon Başkanını hem de Hükûmeti aramak durumundayım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sormuyorsunuz
bile.
BAŞKAN - Biraz önce Sayın Bakan burada
oturuyordu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bakmıyorsunuz,
sormadınız bile. Deseniz ki…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Sordu.
BAŞKAN – E tamam sormadım, bakıyorum
Sayın Bakana.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gördükten sonra
sorulmaz, sorduktan sonra görülür Sayın Başkan yani…
BAŞKAN – Yani, anında mı yapmam lazım
bunu Sayın Vural?
(x) 40 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Hükûmet nerede?”
sorusu…
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 40 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından
alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – Oktay Bey bir gözlük al sen kendine, yararlı olacaktır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Size de tarak
vermek lazım!
OKTAY VURAL (İzmir) – İsterseniz size
de başka bir şey verelim ha, ister misin?
BAŞKAN – Lütfen Sayın Bakan… Lütfen
Sayın Bakan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Tam bir
intihalcisin sen be! Senden Bakan filan olmaz be! Oraya oturamadın bir be!
Oturan adam ol be!(AK PARTİ sıralarından “Ayıp! Ayıp!”
sesleri, gürültüler)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – Önce herkes kendine gelsin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Daha söz almasını
bile bilmiyorsun! Korsan bakansın sen!
BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen… Lütfen
Sayın Vural…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın
Başkan, böyle bir şeye ilk kez şahit oluyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey
olur mu ya!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bir bakan
nasıl böyle muhabbet eder!
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kim oluyorsun
ya!
BAŞKAN – Sayın Vural…
Sayın milletvekilleri…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu nasıl
bir şeydir böyle?
BAŞKAN – Sayın Korkmaz…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan… Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kim
oluyorsun!
BAŞKAN – Lütfen Sayın Vural…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan, şu tarz konuşmayı…
BAŞKAN – Sayın Ayhan, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Önce burada
oturmasını öğren, Meclise hakaret ediyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen
ediyorsun! Sayın Başkan… Sayın Başkan…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul)
– Ben Meclise değil sana bir şey söylüyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Böyle bir
şey var mı?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – Böyle bir şeye öyle bir şey!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan, bir bakana böyle müdahale edilmemeli. Lütfen ikaz eder misiniz
kendisini. Bir bakanla konuşuyorlar, bunu hatırlasınlar.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bakan olsa ne
yazar be! Bakanla konuşuyormuş… Konuşamaz mı yani!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Gözüne
gözlük ne demek!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Dikkat edin sözlerinize. Burada dikkat edeceksin sözlerinize.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hiç dikkat etmem.
Ben millet adına konuşuyorum. Sen memuruysan memurusun, ben memuru değilim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – Siz kendinizi ne zannediyorsunuz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Öyle bir
laf olabilir mi ya!
BAŞKAN - Sayın Korkmaz…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne kadar
nezaketsiz birisisiniz ya!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – Sizin yaptığınız hangi nezakete sığıyor? Nezaketi sizden öğrenecek
değilim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ben Sayın Başkana
söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen…
Hatibe söz vereceğim Sayın Vural.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – Ben buradayken yok diyorsan böyle bir şey olur mu?! Böyle bir densizlik olur mu?!
BAŞKAN – Sayın Bakan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkana
söylüyorum.
BAŞKAN - Lütfen…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
“Senden bakan olur mu!”, ”Ne biçim bakan” diyor. Ayıp ya, ayıp!
OKTAY VURAL (İzmir) – Tasarı
görüşülürken burada olmanız gerekir. Yoksa ne yapacağız? Sizi mi arayacağız?
Kayıp ilanı mı vereceğiz?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.05
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 18.08
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
40 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 40 sıra sayılı Kanun Tasarısı
hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarı 27/4/2011
tarihinde Başbakanlık tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderiliyor.
Hangi tasarı? Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde
Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı.
Gereğini de arz ediyor yüce Meclise Sayın Başbakan. Gerekçesi ne bu olayın?
Dünya Bankası Grubu içerisinde yer alan Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu.
Adı ne? MIGA. Ne yapıyormuş bu kuruluş? Yatırımcıların politik risklerine karşı
garanti sağlamak suretiyle gelişmekte olan ülke ekonomilerinin özel yatırımları
çekmesine destek sağlamayı ve bu ülkelerde gerçekleştirilecek doğrudan yabancı
yatırımların artırılmasını amaçlıyormuş. Payımız yok denecek kadar az, hissemiz
8,8 milyon ABD Doları, toplam hisse sayımız 814, oy gücümüz binde 48.
Bu kuruluş, 1991 yılından bu yana
ülkemizdeki yabancı sermaye yatırımlarına garanti sağlıyormuş. 30 Kasım 2010
tarihi itibarıyla ülkemizde yapılan yabancı sermaye yatırımlarına MIGA
tarafından sağlanan garantilerin toplam tutarı 1,2 milyar dolar. Yabancıların
buradaki yatırımlarına garanti veriyor dikkatinizi çekerim. Öte yandan, 30
Kasım 2010 tarihi itibarıyla, Türk yatırımcıların diğer ülkelerde
gerçekleştirdiği yatırımlarına aynı kuruluş tarafından sadece 177,5 milyon ABD
Dolarlık garanti sağlanıyor. Bizim dışarıda yaptığımız yatırımlara sağladığı
garanti, ifade ettiğimiz gibi, çok küçük.
Sözleşmenin yapısı kalkınma hedefine
engel teşkil ediyormuş. Bu nedenle değiştirilmesi gündeme gelmiş, 2009 yılı
içinde gündeme gelmiş. Söz konusu değişiklikler ile MIGA'nın
sunduğu garantilerin kapsamının ve çeşitliliğinin genişletilmesi, gelişmekte
olan ülkelerde garanti sağlanabilecek projelerin artırılması, politik risk
garantisi alanındaki piyasa uygulamalarına uyumlu hâle getirilmesi ve MIGA'nın misyonunu gerçekleştirme
kapasitesinin artırılması amaçlanıyormuş. Bu kapsamda oluşturulan değişiklik
önerilerinin üye ülkelerce onaylanmasına ilişkin oy pusulası 30 Temmuz 2010
tarihinde görüş bildirmek üzere üye ülke guvernörlerine iletilmiş, ülkemiz
tarafından 14 Temmuz 2010 tarihinde onaylanmış. Bu itibarla, değişiklik
önerileri üye ülkelerce uygun bulunarak 14 Kasım 2010 tarihinde MIGA nezdinde
yürürlüğe girmiş, zaten iş bitmiş.
Peki, tasarının amacı neymiş? Ülkemizde
yapılacak yatırımlar için MIGA tarafından sağlanabilecek garantilerde kapsam
genişlemesi ve garanti aracı çeşitlenmesi sonucunda artış olması, dolayısıyla
doğrudan yabancı yatırım çekme imkânının artmasının beklenmesiymiş.
Şimdi, Dışişleri Komisyonu raporuna
baktım. Tali komisyonlar: Plan ve Bütçe Komisyonu; Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu. Teşbihte hata olmaz, koca koca
komisyonlar. Ben birinin geçen dönem mensubuydum, üyesiydim, bir diğerinin de
şimdi. Ben sıra sayısını aldığımda, bu görüşmeye benim katılacağım, benim
konuşacağım anlaşıldığında ben aradım Komisyon Başkanımı: “Böyle bir şey size
intikal etti mi?” Madem bu kadar önemli… Bana dedi ki Komisyon Başkanımız: “Yok
böyle bir şey.” Şimdi, tali komisyonlara gönderilme amacı görüşülmemesi mi? En
azından, burada, Sayın Komisyon Başkanının, Dışişleri Komisyonu Başkanının iki
satır “Bu komisyonlar buna ilgi göstermedi.” diye bir şey yazması lazım,
bilmemiz lazım. Emin olun, bu dış yatırımlar konusunda, Plan ve Bütçenin gerek
iktidara gerek muhalefete mensup üyeleri çok hassas davranırlar, ilgilenirler,
görüş beyan ederler. Ama siz bir işi yasak savma kabilinden yaparsanız, bu, bu
hâle geliyor maalesef.
Şimdi bu ekonomik bir olay, yatırım
demek sanayi demek. İktidar sanayiden vazgeçti zaten, strateji falan da hikâye,
iş olsun kabilinden bir şeyler yapılıyor. Emeğe de yazık. İmalat sanayinin AKP
döneminde yurt içi hasıla içindeki payı 22’lerden
nereye doğru geldi? 15’lere doğru geldi. Şimdi, bu konuya önem vermek
istediğimi belirtmek için bunu söylüyorum, emeğe de yazık.
Dışişleri Komisyonu raporunda tasarının
gerekçesine atıf yorumlar yapılıyor. İkincisi de Komisyonda müzakerelerde MIGA misyonu gerçekleştirme kapasitesinin güçlendirilmesi… Bize
ne bundan? Bize ne yararı var? Rakamsal boyutu nerede? Türkiye’ye ne kadar
yatırım gelecek? Türkiye’de ne kadar risk var da yabancıların riskini burada garanti
edecekler? Türkiye'nin iyi göründüğü için değil bu. Bakın, yabancının buradaki
problemleri için 1,2 milyar dolar ne yapıyorsa buna garanti veriyor,
sigortalıyor. Sizin dışarıdaki yatırımlarınız için 177 milyon dolar… Bunun bir
ülkeye getirisi var mı, yok mu?
Özellikle ifade ettim, diğer
komisyonların, tali komisyonların görüşleri var mı? Ne düşünüyorlar, ne
ediyorlar diye özellikle sordum. Getiriyorsunuz, imzalanmış. Yapılsın, ne
olursa olsun! İyi mi, kötü mü?
Şimdi, garantilerden yararlanma
bakımından, yatırımcıların, üye ülke başvurusuna gerek kalmadan doğrudan
başvuru yapabilmesi, bürokratik engellerin azaltılması ve sadece ilk yatırım,
uluslararası yatırımcıların bir ülkede şirket satın alması, büyümesi veya
modernizasyonu gibi durumlarda MIGA garantisinden faydalanılabilmesine imkân
sağlayacak değişikliklerin onaylanması bununla uygun bulunuyor.
Bunlar çok büyük sözler.
Değerlendirmelerde hesap yok, biraz önce söyledim. Madde gerekçeleri -siz sağ
olun- zaten yok. Değişikliklerin mukayesesi yok. “Böyle değiştirilmiştir.” Kim
ne biliyor, hangi komisyonda, kim ne imza attı, neyin farkında, bu belli değil.
Şimdi, yarın bu konularda çalışma
yapanlar, üniversitelerde bunu yazanlar, yarın çıkacak Komisyonlarda, çıkacak
kanunlarda çalışma yapanlar, değişikliklere ilgi duyanlar bizim buradaki
konuşmalarımıza atıf yapacaklar. Bu atıf yapma hadisesinde ne söyleyecekler?
Önümüze doğru dürüst bir şey gelse bunu yapmış oluruz ama gelen de bir şey yok.
Şimdi, aslında bunları buraya
getirmeyip yeni bir düzenleme yapılsaydı da bunları, diğerlerinde yaptığınız
gibi, son dakika hesabı kanun hükmünde kararnameyle hepsini geçiriverseydiniz.
Madem işin ciddiyeti yoktu, madem iş gelişigüzel devam ediyordu. Nitekim kanun
hükmünde...
O yetki kanunuyla, kanun hükmünde
kararnamelerle yaptığınız işler sistemi allak bullak etmiştir. Yeniden onun
raya sokulması, düzenlenmesi için en az bir on sene ihtiyaç var. Adamına göre,
şahsına göre, oradaki memuruna göre mevzuat düzenliyorsunuz. Dünyanın neresinde
görülmüş bu?
Şimdi, bakın, MIGA’nın
2012-2014 mali yıl stratejisinden falan hiç kimse bahsetmiyor. Böyle
stratejiler var. Bakın, orada öncelik özellikle krizin ilk darbesini yemiş
Avrupa ve Orta Asya bölgesi finans sektörüne destek sağlamak olmuş, öyle
yatırımlar falan değil.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
gelin şu meseleyi bir inceleyelim. Bilindiği üzere, yabancı yatırımların hem
hukuki hem ekonomik hem de siyasi boyutları bulunur. Özellikle yabancı
yatırımlarda risk faktörünün fazla olması, az gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerin ekonomik ve siyasi istikrarın bulunmaması sebebiyle bu ülkelerde
yatırım yapacak olan yabancı yatırımcı ve yabancı yatırımlara ilişkin birtakım
hukuki ve siyasi korumalar ve garantiler getirilmek istenmiştir. Nitekim, yabancı yatırımlar alanında bir uluslararası kod
oluşturmak için birçok girişimde bulunulmuştur. Hukuk literatüründe
yabancı yatırımların ve yabancı yatırımların tabi olacakları hukuki
düzenlemeler açısından üçlü bir ayrıma gidilmektedir. Yabancı yatırımcıların
ve/veya yabancı yatırımın tabi olacağı hukuki düzenlemeler, yatırım yapılan
ülkenin millî mevzuatı, yatırımcıyla yatırım yapılan ülke arasında imzalanan
yatırım mukavelesi ve uluslararası anlaşmalar olarak da sınıflandırılmaktadır.
Uluslararası anlaşmalar açısından da
ikili bir ayrıma gidilmektedir. Bu uluslararası anlaşmalar ve çok taraflı
uluslararası anlaşmalar ve iki taraflı uluslararası anlaşmalar olarak
sınıflandırılıyor.
Yatırımların karşılıklı korunması ve
teşvikine ilişkin iki taraflı anlaşmalar ağının dışında bugün Türkiye'nin de
taraf olduğu yatırımların uluslararası hukuk alanında belirli boyutlarıyla da
olsa korunmasını sağlamaya çalışan iki uluslararası sözleşme vardır. Bunlardan
birisi ICSID Sözleşmesi diye bilinen devletler, diğer devletlerin yatırımcıları
arasındaki yatırım uyuşmazlıklarına ilişkin Washington Sözleşmesi’dir. İkincisi
ise, yatırımları ticari olmayan risklere karşı korumak amacıyla yapılmış olan
ve görüşmekte olduğumuz MIGA kısaltmasıyla anılan Çok Taraflı Yatırım Garanti
Kuruluşu Sözleşmesi’dir. Bu sözleşmeler Dünya Bankası nezdinde gerçekleştirilen
çalışmaların sonucunda ortaya çıkmıştır. Türkiye tarafından onaylanarak Türk iç
hukukuna intikal ettirilmiştir. Yani, her iki sözleşme de Türk hukukunun bir
parçası hâline gelmiştir. Yabancı yatırımların korunması açısından çok taraflı
olarak nitelendirilebilecek kayda değer ilk gelişmelerden birisi de OECD
bünyesinde gerçekleşmiş ve çok taraflı bir yatırım anlaşması olarak MAI
üzerinde müzakerelere başlanmış ve ancak bu çalışma daha sonra tüm dünya
kamuoyunda yer alan tepkilerin de etkisiyle başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
MIGA ve ICSID daha önce de belirttiğim
üzere yabancı yatırımların korunmasına ilişkin olarak gerçekleştirilen çok
taraflı uluslararası düzenlemelerin başında gelmektedir. Çok Taraflı Yatırım
Garanti Kurumu MIGA, Dünya Bankası grubunun bir üyesi. Amacı yatırımlara ve
kredi verenlere siyasi -dikkatinizi çekiyorum- risk sigortası sağlayarak ve
gelişmekte olan ekonomilerin özel yatırımları çekmesine yardımcı olarak
doğrudan yabancı yatırımları teşvik etmektir.
Diğer bir ifadeyle bir
çok taraflı yatırım garanti kuruluşu olan MIGA, Dünya Bankası grubu
içerisinde yapılandırılan bir kuruluş olarak karşımıza çıkmakta ve yatırımlara
kamulaştırma, döviz transferinin kısıtlanması, savaş veya ayaklanma benzeri
siyasi riskleri de kapsayan bir koruma sunmaktadır.
Şimdi, Hükûmet bunu getirdi. Libya olayı meydanda. Bizim orada birçok yatırımımız var.
Şimdi, bu yatırımların karşılığında bizim oradaki iş adamlarımızın
yatırımlarından MIGA’ya hiç tabi olan var mı? Ne
kadardı? Bunları biliyor muyuz? Bunlar bize söyleniyor mu? Komisyonda ifade
ettiniz. Hiç buralara yazıldı mı, çizildi mi? Bundan Meclisin haberi yok.
Komisyon Başkanı önünde istediği kadar evrak çevirsin. Sizlerin haberi
olmadıktan sonra, biz söylemedikten sonra, size ifade edilmedikten sonra
kimsenin haberi yok, geçip gidecek.
Şimdi, MIGA kural olarak bir üye devlet
yatırımcısının gelişmekte olan ülke statüsündeki bir diğer ülkedeki
yatırımlarına yönelik siyasal sigorta garantisi sağlamaktadır. Diğer bir
ifadeyle MIGA siyasi riskleri garanti etmek suretiyle bir tür sigorta kuruluşu
şeklinde bir işlev göstermektedir. MIGA’nın özel
sigorta şirketlerinin yanı sıra neden ortaya çıktığı sorusunun cevabı, burada
üstlenilen riskin bir ticari riskten öte bir siyasi risk olduğu ve özel sigorta
şirketlerinin böyle bir riski sigortalamaktan kaçınmaları ve/veya çok yüksek
prim talep etmeleridir.
Şimdi, Eximbankçılar
yalvarıyor. Ne sağladınız onlara risk primi olarak? Bakanım, konuşun, anlatın
burada. MIGA’ya uygun yatırım projelerinin
sigortalanması için ortak sigorta ve reasürans
düzenlemeleri yoluyla, kamu ve özel siyasi risk sigortacılarıyla aktif iş
birliği yapmaktadır. Bu iş birliği çabaları, gelişmekte olan ülkelerde işlerini
genişletmek isteyen başvuru sahipleri için mevcut sigorta kapasitesini önemli
ölçüde artırmaktadır. MIGA on beş yıla kadar -bildiğim kadarıyla- sigorta
garantisi sağlıyor. Garanti sahibi MIGA’ya karşı akdi
yükümlülüklerinde temerrüde düşmedikçe MIGA garantiyi feshedemiyor ama garanti
sahibi sözleşmenin üçüncü yıl dönümünden sonra sigortayı azaltabiliyor veya
artırabiliyor.
Biraz önce de ifade ettim, bu kuruluşun
2012-2014 mali yıl stratejilerinden ve benzeri şeylerden hiç yüce Meclis
bilgilendirilmiyor. Hadi burada ifade edilmiyor da şu sıra sayısının bir
tarafına bir ilave edilse, görüşülse ne olur, ne konulur, biraz yazılsa
çizilse, bütün kamuoyu bununla aydınlansa.
Şimdi âlây-ı vâlâyla bir şeyler söylüyoruz, ama netice olarak biz bundan
ne elde edeceğiz? Bunu imzaladık, bu sizden önce imzalanmış, değişiklikleri
getiriyoruz, değişiklikleri burada görüşüyoruz. Zaten kabul edilmiş,
yürürlükte. Şimdi, bunu memleketin en acil meselesiymiş gibi burada getirip
tartışıyorsunuz ama bir de ilave olarak ne yapıyorsunuz? Bilgi vermiyorsunuz
yüce Meclise. Bilgi vermiyorsunuz. Bunların iktidar tarafından falan ciddi
şekilde incelendiği kanaatinde de değilim. Bürokrasi gereğini yapıyor, önünüze
getiriyor, imzalamak zorunda kalıyorsunuz.
Burada ifade etmek istediğim bir şey
var: Şimdi, bu tür işlere niye girer Türkiye? Türkiye'nin yabancı kaynağa
ihtiyacı var. Bunu bugünkü olarak değerlendiririz, dünkü olarak
değerlendiririz, tasarrufların yetersizliğiyle değerlendiririz. Buradaki temel problem bu. Bu hadise, bu yapacağımız
değişiklik buna cevaz veriyor mu, buna katkı sağlıyor mu, buna yardımcı oluyor
mu? Bir buna bakmamız lazım. Yaptığımız işin memlekete katkısının ne olduğunu
kamuoyuna, yüce Meclise arz etmemiz lazım. Bunlar gelebiliyor, bunları
konuşabiliyorsunuz ama bunları kamuoyuyla ne yapmamız lazım, tartışmamız lazım.
Şimdi, Yüce Meclis burada, bu işle
ilgili mesai sarf ediyor, komisyonlar aynı şekilde, tali komisyonları attınız,
onlarla ilgisi kalmamış zaten de ama bu çekilen emeğin, şurada yapılanın bir
karşılığı, bir getirisi, memlekete bir faydası var mı yok mu? Gerçekten buna
bakmak lazım. Biz haddizatında, bu işlere AKP’nin önem vermediğini biliyoruz.
Kanun tasarısı geliyor, kanun tasarısının üzerindeki “Tasarı” kelimesi daksilleniyor, el yazısıyla “Teklif” yazılıyor. İşe bu
kadar ciddi bakılabiliyor ancak. Biz bunu biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - Ama
gerçekten bu işleri düzgün bir şekilde inceleyip memleket açısından
değerlendirmemiz lazım.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Yüce heyete saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 40 sıra sayılı Çok Taraflı Yatırım
Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu üzerinde söz aldım. Barış ve Demokrasi Partisi adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, epey sözleşme var. “Teknik”
deniliyor. “Matbu” deniliyor. “Bunları zaten bürokratlar yapıyor.” deniliyor ve
bu şekilde de konuşmayalım üstünde ve tartışmayalım Mecliste. Ee bunlar, teknik işler zaten. Elimizi kaldıralım,
indirelim; tulumba gibi hareketler yapalım. Bitsin; işte, Meclis kanun yaptı,
sözleşme yaptı olsun.
Böyle
bir anlayışla bakıldığı zaman, böyle bir anlayış tarzıyla yasama Meclisini
çalıştırmaya kalktığınız zaman; işte o zaman, Türkiye’nin üzerinde dönen
dolapları, Türkiye’nin içine çekildiği girdapları, ekonomik alanda sermaye
hareketliliğini, Orta Doğu’da yeniden, dünyanın nasıl yeni düzeninin
şekillendirildiğini, Orta Doğu’daki çatışma süreçlerini, onun Türkiye’ye
yansımasını, ulusal alanda özgürlüklerin, demokratik hak ve özgürlüklerin,
taleplerin nasıl baskıyla, gazla, tomalarla,
panzerlerle bastırıldığını da anlamanız mümkün değil.
Şimdi, bu sözleşmeye bakıyorsunuz,
Dünya Bankası grubu içerisinde Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu, MIGA kısa
adı. 1988 12 Nisan’da kurulmuş. Türkiye ne yapmış? Hemen 27 Nisan’da, hemen 12
Nisan-27 Nisan; on beş gün sonra bunu onaylamış.
Peki, MIGA’ya
üye olmuş Türkiye. 88 ve şimdi 2011 yılındayız. Türkiye’deki bunun potansiyeli
ne? Potansiyeli ne bu MIGA’nın? Ne yapmışız bunca
sene? Bunun bir muhasebesini insan yapar herhâlde. Oy gücümüz yüzde 0,48 olan
bir kuruluştan bahsediyorum. Oy gücümüz, bakın, yüzde 0,48 yani binde 48
oranında olan bir kuruluştan bahsediyorum. Hangi kuruluş bu? Böylesi, MIGA. Ee, Türkiye ne? Dünyanın 16’ncı büyük
ekonomisi. Sayın Başbakan Paris’te yarın G-20 zirvesine katılacak. Dünyanın bu krizde en iyi direnen kalesi, finans sektörü ayakta,
likidite akıyor, sıcak para akıyor Türkiye’ye, borsalar şaha kalkmış ve
mükemmel refah düzeyi, yoksulluk sınırının altında kimse yok, açlık sınırının
altında kimse yok, müreffeh bir Türkiye’de kişi başına düşen millî gelir de
-döviz kurlarını bir kenara bırakın- 12 bin doları aşmış, bütçe görüşmeleri
başlamış. Arkadaşlar, halkı, 74 milyonu kandırma hakkımız var mı? Bir
kere bu, şu “MIGA” denen şey şuradan vuruyor. Şu ayıp yetmez mi bize?
“Gelişmekte olan ülkelerde garanti sağlayabilecek projelerin artırılması.” Bu
ayıp, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisine yakışıyor mu? Yakışıyor mu şimdi
Türkiye’ye bu?
Yani Dışişleri bürokratlarımıza yasa
yapmayı, Meclis adına hareket etmeyi teslim edeceksek, o zaman gelip burada
oturmaya gerek yok. Saat 23.00’e kadar da böyle gündemi uzatmanın, boşuna
oturmanın da bir anlamı yok; onlar kısaltırlar. Hepsini bir torba kanun
yaparsınız, sırtlarsınız çuval gibi sırtınıza, getirirsiniz, bir defa da
hepsini çıkarırsınız.
Şimdi bu sözleşmenin,
çeşitlendiriliyor, renklendiriliyor, zenginleştiriliyor ve yine yeniden
değişikliklerini onaylıyoruz yani. Nerede görüşülmüş bu? Plan
Bütçe Komisyonunda. Ee, kardeşim ben oradayım.
Ben dört sene bu Plan ve Bütçe Komisyonunda görev yaptım. Tali komisyon olarak
gelmedi bu, gelmedi, görüşülmedi, konuşulmadı. Komisyonda görüşülmeyen,
konuşulmayan şeye bir de burada bunu yazmak, Dışişleri Komisyonu Raporu’na bunu
yazmak ahlaki midir? Yani etik olarak sorgulanması gereken, yasal olarak,
hukuki olarak sorgulanması gereken bir durum değil midir? Görüşülmeyen tali
komisyonda görüşülmüş, Enerji Bakanlığının, Enerji, Tabii Kaynaklar Teknoloji
Komisyonunda görüşülmüş... Nerede görüşülmüş? Yok. Hadi görüşüldüyse bunun
raporu nerede? Komisyon, Dışişleri Komisyonu Raporu var.
Arkadaşlar, komisyonları yazarsınız,
tali komisyon diye “görüşüldü” derisiniz, sonra atlarsınız, sonra da buraya
getirirsiniz, burada da “Üstünde konuşmayalım valla, öyle geçsin işte, teknik
şeyler bunlar...” Bu teknik şeyler var ya ülkelerin özgürlüklerini elinden
alır. Bu teknik şeyler var ya ülkelerin bağımsızlığını elinden alır. Bu teknik
sözleşmeler var ya ülkelerde eşitlik, adalet, özgürlük diye bir şey bırakmaz.
Bu, ülkelerde güvensizlik yaratır, huzursuzluk yaratır.
Şimdi, burada enerji alanında kimin ne
yaptığını biliyoruz. Serbest piyasada, nükleer santrallerde ne pazarlıklar
yapıldığını biliyoruz. Termik santrallerde hangi ülkelerin kuyruğa girip ihale
peşinde dolaştığını biliyoruz. HES’lerde kimin
dolaştığını biliyoruz. 48 bin tane maden ruhsatı dağıtılmış ülkemde. Doğusuyla
batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle, Ege’siyle Trakya’sıyla, ülkenin her tarafı… Bu
iktidar döneminde 48 bin ruhsat verilmiş ve ruhsat pazarı kurulmuş olan bu
ülkede, bir de elin oğlu sermaye şirketleriyle gelecek, biz de garanti
vereceğiz, imza atacağız. Ne güzel değil mi, ne güzel? Ne güzel ülke
yönetiliyor. Ne kadar güllük gülistanlık, ne kadar huzur, ne kadar refah, ne
kadar barış… Şu sözleşmeye biraz dokunun, şöyle tırnak arasında bazı yerlere
bir bakın, ne yazıyor? Diyor ki: “TL’nin değer kaybı dahi olsa benim projemin
garantisi var.” Buyurun… Siz TL’nin garantisini, ulusal paranın garantisini
verebiliyor musunuz? Yunanistan’ın durumunu görüyor musunuz? Papandreu kendini 100 milyon euroluk
yardım paketini referanduma götürmek zorunda hissediyorsa ve “Gelin, euroyu Yunanistan’da kullanıp kullanmamayı tartışma konusu
yapalım.” diyorsa ve bu, bir günde Türkiye’deki borsayı dahi sallıyorsa, bütün
Avrupa borsaları, Amerika, Uzak Doğu borsaları Singapur’dan Sidney’e
kadar sallanıyorsa şu küçük, teknik, bürokratların yaptığı sözleşmeleri
okumamız gerekiyor arkadaşlar. O kadar da basit değil. Neyin garantisini
istiyorlar bizden, söyler misiniz neyin garantisini bizden istiyorlar? Irak’ı
işgal ettiler, Irak petrollerine otuz yıllığına el koydular, Birleşmiş
Milletlerin kararını çıkardılar. Birleşmiş Milletlerin kararıyla Irak’ı
harabeye çevirenler Irak petrolünün yüzde 25’ine garanti fonu diye el koydular,
25’ine garanti fonu olarak el konuldu. Hâlâ orada Birleşmiş Milletler… Bu, orada öyle.
Burada MIGA’ya
bakıyoruz. MIGA, sigorta şirketlerini, daha farklı yatırım şirketlerini garanti
altına almak istiyor. Peki, şimdi karşılıklı bir değerlendirme yapalım. Arap
Baharı yaşanıyor. Tunus’ta Bin Ali’nin imzaladığı MIGA’lar
ne olacak? Soruyorum. Kaddafi’nin imzaladığı MIGA’lar
ne olacak? Mübarek’in imzaladığı MIGA’lar ne olacak?
Soruyorum. Yemen’deki Ali Salih çokça MIGA imzaladı, ne olacak? Ne olacak söyler
misiniz? Neyin garantisini arıyorsunuz? Kim kime garanti veriyor? Mesela
Türkiye’de enerjinin garantisi var mı?
Arkadaşlar, bazı garantiler ille aramak
istiyorsanız, bunu cesurca, samimiyetle burada konuşmamız lazım. Öyle, MIGA’dan, Dünya Bankasından, Avrupa Yatırım Bankasından
verilen garantilerden geçmez. Enerji hatlarını, geçiş hatlarını, birçok olayı,
Türkiye’deki birçok ekonomik kalkınmayı eğer garantilemek ve çabuk bitirmek
istiyorsa, bu Hükûmetin yapacağı en büyük garantili Türkiye Cumhuriyeti devleti
için barışı tesis edecek müzakere ve diyalog süreçlerini açmaktır, Oslo
görüşmelerini sürdürmektir. Böyle, MIGA’da falan,
binde 38 oy hisse sahibi olup orada boy göstermekle olmaz, kendi içindeki
sorunları çözmekten garantin geçer. Yoksa, bu ülke, güvenlik
mi özgürlük mü olsun denklemin içinde boğulduğu zaman, daima güvenliği, her on
yılda bir yaşanan darbelerin arkasından özgürlükleri budayarak bu ülke bu
noktaya kadar geldi, şu anda yapılan budur.
Şimdi Türkiye’de yeni bir Anayasa
sürecini biz konuşurken, bu tür projeleri, Türkiye’nin Dünya Bankasının kefili
olması… Kefillik sözleşmesi gibi bir şey bu, kim kimin adına yapıyor ben
soruyorum. İşin yoksa kefil ol demişler. Biliyorsunuz, ben hukukçuyum, icra
dosyalarında, şeyde…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İşin yoksa
şahit, paran çoksa kefil ol.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Paran çoksa
kefil ol. On altıncı büyük ekonomi olunca demek ki kefalet istiyorlar artık
değil mi. Para çok herhâlde, para… Para çok da vatandaşta niye yok Sayın Elitaş? Vatandaşın cebinde para yok, emeklinin cebinde para
yok, esnafın cebinde para yok, kredi kartları icralarda, iflas edenlerin
cebinde para yok, tarımın, çiftçinin, köylünün cebinde para kalmadı. Ege’de
üzüm, incir, tütün üreticisinin, Karadeniz’de fındık üreticisinin, Trakya’da tahılın,
hepsinin dibe vurduğu, çöktüğü bu ülkede kim kime garanti veriyor. Şimdi, bu
garanti sözleşmeleri ışığında isterseniz bunların hiçbirini konuşmadan
götürelim istiyorsunuz. Bu gitmiyor. Türkiye, bu teknik sözleşmelerin hepsini
eğer tek tek mercek altına almazsa bir büyük fotoğrafı kaçırır, o fotoğraf da
şudur: Wall Street’te ne oluyor bakacaksınız. Ne oluyor? Küresel krizin
getirdiği, küresel kapitalizmin, finansal sermayenin emekçileri, halkları
doğradığı alanlarda orada yanan ateş, 68’lerin ateşi gibi yanan ateş Londra’da,
Paris’te, Roma’da, Yunanistan’da, Atina’da, Portekiz’de, Porto’da, Lizbon’da,
Madrid’de, her yerde gelişirken bu MIGA güvenceleri, sözleşmeleri kimi
koruyacak söyler misiniz, neyi koruyacak? Bir tek şeyi,
sermaye şirketleri bunun sayesinde anladılar ki dünyanın düzeni değişiyor, 2008
küresel krizinden sonra artık kendi sermayelerinin garantisi kalmadı, bir yanda
Arap baharı, bir yanda Orta Doğu’da halkların eşitlik ve özgürlük mücadelesi,
bir yanda bütün dünyada haklı, adaletli bir ekonomik bölüşüm mücadelesi
gelişince şimdi hazinemizi tıpkı batık bankalar gibi kefil yapmak istiyorlar bu
tür sözleşmelerle.
Şunu bir noktada daha ifade etmekte
büyük fayda görüyorum: Bugün önce İnternet’ten baktım, Sayın İçişleri Bakanımız
çıkmış diyor ki: “Vallahi Türkiye’de binlerce profesör var, bir tanesi de
tutuklanmış canım ne olmuş, o da devlete eğitim verirken halkı savaşa eğitme
dersi vermeseydi.” Hadi buyurun! Hadi buyurun Allah’ınızı severseniz! Böyle bir
İçişleri Bakanına sahip olduğunuz için vallahi iftihar edebilirsiniz! İftihar
edebilirsiniz! Daha savcılıktan yeni çıkmış, daha gözaltı ifadesine avukat
ulaşmamış, daha neyle suçlandığı bilinmeyen birisi hakkında çıkıyor İçişleri
Bakanı, yargısı süren bir davada, üstelik de AK PARTİ heyetinin, Sayın
Kuzu’nun, İyimaya’nın, Adalet Bakanının, Beşir
Atalay’ın görüştüğü bizim anayasa komisyonu üyemize bu şekilde yakışıksız
konuşuyor; böyle vicdansızca, adaletsizce, yargıya müdahale ediyor. Ya
susturun, susturun! Konuşmasın bu adam, konuşmasın! Birisi diyor “gözlük”,
birisi de böyle konuşuyor, “ceset parçası” diyor, bilmem ne diyor. Arkadaşlar,
böyle ortamlarda, güvenlik riskinin olduğu ülkelerde adaletin DNA’sıyla
oynarsanız, yargının DNA’sıyla oynarsanız, aydınlarını, profesörlerini,
sanatçılarını, siyasetçilerini ve seçilmişlerini bu ülkede kelepçelerseniz,
demokrasiyi öyle çok fazla konuşmanıza, yeni anayasa yapmanıza gerek yok.
BURHAN KUZU (İstanbul) – Beraber
yapacağız.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Vallahi
billahi sizin çıkaracağınız anayasa bu kafayla Hammurabi’nin
de, Şuppiluliuma’nın da kanunlarından geri olur.
Hepsinden geri olur. Niye? Çünkü insan unsuru yok, çünkü eşitlik yok, çünkü
özgürlük yok, çünkü adalet yok, çünkü ana dile tahammülü yok, çünkü farklı
kültürlere tahammül yok, farklı kimliklere tahammül yok, eşit vatandaşlığa
tahammül yok, düşünene tahammül yok, insan olana tahammül yok, muhalif olana
tahammül yok.
Şimdi, bu sözleşmelerle bu Hükûmet
gidip benim vatandaşımın üç kuruş vergisini de kefil olarak sermayeye çekecek.
Bunu yapacağınıza, gelin, Türkiye'nin gündemine dönelim.
Bu gündem sizi perişan eder, bu
kelepçeler sizin perişan eder. Kenan Evren iflah olmadı, darbecilerin hiçbiri
iflah olmadı, düşünenleri içeri tıkanların hiçbiri iflah olmadı, Kürt sorununu
çözemeyenlerin hiçbiri iflah olmadı. Geçmişinizdeki hükûmetlere bakın,
geçmişinizdeki liderlere bakın, her birisi çözümsüzlüğün mimarı olarak tarih
sahnesinden silindiler ve şu an gelinen nokta da bu.
Öyle “Binlerce kişiyi aldık,
kelepçeledik, içeri attık.” deyip, bu halkın susacağını, kuzu olacağını
sanıyorsanız, “Bu yanlışlarla bir taraftan sermayeyi kotarırım, bir taraftan
özgürlükleri baskı altına alırım, bir taraftan muhalefeti sustururum,
istediğimi yaparım, çaldığım çaldık, öttürdüğüm düdük.” diye giderseniz
tehlikeli bir yere gidersiniz, çok tehlikeli bir yere gidersiniz. Kendinize zarar vermeniz olabilir ama bu ülkeye, 74 milyona, vatana
zarar vermeye başladığınız anda, siyaseten ve iktidar olarak demokraside geriye
düştüğünüz anda, darbecilerin yanına düştüğünüz anda, 12 Eylülün yapmadığı
zulmü yaptığınız anda, 12 Eylül sıkıyönetim mahkemelerinin, DGM’lerin
yapmadığını yapan özel güvenlik mahkemelerini kurduğunuz anda, 8 tana
milletvekili tutuklu olan bir Mecliste bunları sürdürdüğünüz anda siz Anayasa
değil cacık bile yapamazsınız; cacık bile yapamazsınız, açık söylüyorum.
Bu kafa, bu zihniyetle ancak tarih sizi
sorgular, halk sizi sorgular, yargılar. Öyle zannetmeyin, halkın sinerjik gücünün nerede, ne zaman patlak vereceğine… Öyle
12 Eylül yasalarının, barajlarının, seçim sisteminin arkasına gizlenerek gelip
yüzde 49’larda oy almak kolaydır. Bir gün özgür olarak bu halk seçime gittiği
zaman, özgür adayını seçtiği zaman hepinizin de siyasetinin son bulacağı gündür
arkadaşlar.
Bunlar bizim uyarımız. Dostça, kardeşçe
birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Şu MIGA’yı, mişayı falan filan bırakın artık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) – Doğru dürüst
şeylerle uğraşın.
Hepinize saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kaplan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen Ali Haydar Öner, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın Öner. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ HAYDAR ÖNER
(Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; otuz sekiz yıl
kamu görevinde bulunduktan sonra, hizmeti yeni bir boyuta taşımak amacıyla
girdiğim siyaset sürecinde ilk kez sizlere hitap etme onurunu yaşamaktayım. Bu
onuru bana yaşatan Ispartalı hemşehrilerime
şükranlarımı ve görev yaptığım yerlerde teveccühlerini esirgemeyen kadirşinas
yurttaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum.
Sayın Başkanım, buraya gelişimizin
temel nedenlerinden birisi sağduyunun sesi olmak, gerçekleri hiç kimseden
korkmadan, çekinmeden dile getirmek. Bu amaçla huzurunuzdayım.
Sayın Başkanım, geçtiğimiz gün
oturumlar açılırken Değerli Başkan Vekilimiz Güldal Mumcu Hanımefendi’nin
sunuşuna hemen peşinden Sayın Adalet Bakanı itiraz etti. “O kürsü tarafsızlık
yeridir.” diye. İnternet’e girdim, tarafsızlık yeri uyarısı yapan Sayın Bakan
“Ali Dibo” başlığı altında adı ortaya çıkan birisi.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Konuya gel
konuya.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Evet, bu
kürsüde gerçekleri konuşmak üzere çıktım, farkına var. Farkına varmayanlar
farkına varacaklar.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Isparta
kızacak bak, konuya gel konuya.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Konuyla
ilgiliyiz.
Çok taraflı sözleşmelerin garantiye
alınması bağımsız ve özgür bir ülkenin yapabileceği bir çalışma. Ben de
bağımsız ve özgür bir ülkenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuştuğumun
farkındayım, lütfen siz de farkına varın.
Ayrıca, dünkü zabıtlar elime biraz önce
geçti, dehşete kapıldım. Bir değerli milletvekilimiz saltanatın kalkmasından
övgüyle söz ederken bu Meclisi kuranlara dil uzatmış.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Kime dil
uzatmış acaba?
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - “Evet,
saltanat kalktı ama tek adam rejimi kuruldu, faşizme yol açıldı.” diyor.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Millî şef
faşizmine diyorum.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Dinle,
dinle!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Başkanım, oraya
müdahale edin önce.
BAŞKAN – Aynı şeyler her taraftan
yapılıyor. Lütfen, biz burada müdahale ederiz.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Bu Meclis
Büyük Atatürk’ün kurduğu bir Meclis. Siz de orada mısınız, burada mısınız belli
olmayan bir arkadaşımızsınız.
BAŞKAN – Sayın Öner, lütfen Genel
Kurula hitap edin. Sayın Öner, karşılıklı konuşmayalım.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Benim yerim
burası, siz yerinizi belirleyin.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Oku,
oku! Karşıdakini oku!
BAŞKAN
– Sayın milletvekili, lütfen oturur musunuz… (CHP
sıralarından gürültüler)
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Altındaki
imza kimin, oku! Oturduğun yerdeki imza kimin oku!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Haddini bil!
Terbiyesiz!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Dün Sayın
Başbakana paranoya içinde “İcazet alarak konuşuyor.” diyordunuz. Özür dilemek
için doksan derece açı teşkil eden resimleriniz gazetelere yansıdı.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Doğru konuş
Metiner! Sen “Faşist” diyemezsin o insanlara!
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Oku
orayı!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Terbiyesiz!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Haddini bil!
“Terbiyesiz!” diyorsun.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen oturur musunuz…
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Sen Büyük
Atatürk’ten niye rahatsız oluyorsun?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Haddini bil!
“Faşist” diyemezsin Mustafa Kemal’e. Terbiyesiz!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Millî şefe
diyorum…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – İnönü’den
niye rahatsız oluyorsun? Ne yapmış Büyük Atatürk? Ne yapmış Büyük Atatürk,
dinle!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Terbiyeni
bil! Terbiyeni bil!
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) –
“Faşist” diyemezsin. Onlar, cepheden cepheye koşmuşlar.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Sayın
Başkanım, sayın milletvekillerimiz…
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Saygısız!
BAŞKAN – Sayın Metiner, lütfen…
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - …ne yapmış Büyük Atatürk, dile getirelim.
Büyük Atatürk Kuvayımilliyecilerle emperyalistleri
yurttan kovmuş, özgür ve bağımsız…
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Burası
sizin ülkeniz değil. (CHP sıralarından gürültüler)
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Özür
dileyeceksin sen, özür!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Özür
dileyeceksin!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen
oturun.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) -…bir ülkeyi
kurarak uluslararası sözleşmelere taraf olmuş bir lider.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) –
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyor. Altında Mustafa Kemal Atatürk
var. Özür dileyecek!
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Özür
dileyecek!
BAŞKAN – Hatibin konuşmasını dinleyelim
lütfen.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Sayın
vekillerim, sayın vekillerim, sayın vekillerim… (CHP sıralarından gürültüler)
Böyle sıcak koltuklarda oturup bu ülkeyi kuranlara, bu milleti özgürlük ve
bağımsızlığa kavuşturanlara, din ve vicdan özgürlüğüne kavuşturanlara hiç kimse
dil uzatamaz, onlara bunu yaptırmayız.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Mustafa
Kemal hakkında konuşuyorsun!
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
Hatibi dinleyemiyoruz.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – İstediğini
diyemezsin. Geçmişine saygı duymayanlar geleceklerini inşa edemezler.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
yani bir uyarı yapın.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Büyük Atatürk ne yapmış? (Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen
yerlerinize oturunuz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Bütün Türk
büyüklerine hakaret ediyorsun!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) –
Alparslan’ın…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
hatibi dinleyemiyoruz. Siz de “Ben ne yapayım?”diyorsunuz.
Kimi çağıralım peki? Kime söyleyelim?
BAŞKAN – Anladım Sayın Vural.
Hayır
kimseyi çağırmayacaksınız. Sayın milletvekilleri yerlerine oturacak. Hepsi bu kadar basit. Ama her konuşmacıya müdahale etmeyecek
kimse. Saygı duyacaklar hatibe.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Süre
çalışıyor mu efendim?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – O lafı
kürsüden geri alacak! Bu kürsüden Atatürk’e faşist diyemez!
BAŞKAN
- Lütfen oturur musunuz. El hareketinizi bırakın. Lütfen oturun.
(Gürültüler)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Geri alacak!
BAŞKAN – Oturun lütfen…
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri…
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Atatürk
olmadığını öğreneceksin!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Sen buradan
özür dileyeceksin! Sen buradan özür dileyeceksin! Burası yandaş televizyon
ekranı değil.
BAŞKAN – Bir partinin tahakkümüne mi
girecek burası!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Millî şef
İsmet İnönü’dür, öğreneceksiniz! Bilmiyorsanız öğreneceksiniz!
BAŞKAN - Sayın Metiner! Sayın Metiner!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Burası
Türkiye Büyük Millet Meclisi. Farkına varacaksın bunun. Sana bunu öğreteceğiz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Atatürk’le
bir sorunumuz yok. Demagoji yapmayın.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Bak sen,
dinle!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hiçbir
lafımı geri almam.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Ne yapmış
Büyük Atatürk? Alparslan’ın fethettiği Anadolu’yu düşman çizmesinden
temizlemiş. Hem Türk milletine hem İslam âlemine en büyük hizmeti vermiş lider.
Sen bugün buradaysan Büyük Atatürk’e borçlusun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Geç onu,
geç onu sen…
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Evet…
Büyük Atatürk ne yapmış? Bir yandan
Alparslan’ın Türklere kazandırdığı, İslam âlemine kazandırdığı Anadolu’yu
düşmandan temizlerken…
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Atatürk’ün
sırtından inin artık.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – …bir yandan
Yüce Peygamberimizin müjdelediği kutlu komutan Fatih’in fethettiği İstanbul’u
“Geldikleri gibi giderler.” diye düşmanlardan arındıran lider Atatürk. (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Atatürk olmasaydı sen burada olur
muydun? Adın Mehmet Metiner olur muydu?
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Atatürk’le
bir sorunumuz yok!
BAŞKAN – Sayın Metiner…
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Mustafa
Kemal olmasaydı ay yıldızlı al bayrağımız şanla, şehit kanından aldığı renkle,
hilaliyle ve yıldızıyla göklerde dalgalanabilir miydi?
Atatürk olmasaydı beş vakit kutsal
çağrı minarelerden yankılanabilir miydi? Atatürk olmasaydı din ve vicdan
özgürlüğünü elde edebilir miydik? (Gürültüler)
Sallama elini hemşehrim,
farkına var. Ey yurttaş, farkına var.
BAŞKAN – Sayın Öner, lütfen Genel
Kurula hitap eder misiniz, karşılıklı konuşmayın.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Atatürk
olmasaydı cuma namazı kılma özgürlüğü bile yoktu.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Burası
inkılap tarihi dersinin yeri değil!
BAŞKAN – Gündemle ilgili konuşalım
Sayın Öner, lütfen.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Atatürk
olmasaydı Büyük Şair Mehmet Akif Ersoy’un büyük şiiri İstiklal Marşı coşkuyla
söylenebilir miydi?
BÜLENT TURAN (İstanbul) – İstismar
ediyorsunuz! İstismar ediyorsunuz!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Büyük Atatürk
bugün kendisine şükran borçlu olduğumuz kimseler.
Benim iki büyük önderim var: Birisi
Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu bir yurttaşı olarak Millî Önderimiz Mustafa
Kemal’in söylediği “Hakikati söylemekten korkmayınız.” düsturu…
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) –
Sayın Başkan, şu arkadaşı bir uyarsanıza Sayın Başkan, şu arkadaş devamlı laf
atıyor, tahrik ediyor.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – …bir diğeri
elhamdülillah bir Müslüman olarak Yüce Peygamberimizin “Hakikat karşısında
susan dilsiz şeytandır.” uyarısı doğrultusunda gerçekleri dile getirmek. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkanım, değerli
milletvekillerimiz; Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin
Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı Ve Dışişleri Komisyonu Raporu hakkında bu gerçekleri söyledikten
sonra bazı gerçekleri daha dile getirmeliyiz.
Daha geçtiğimiz hafta Sayın Başbakan
Yardımcımız, önceki Meclis Başkanımız Bülent Arınç Beyefendi Makedonya’da
“Atatürk büyük bir devrimciydi, öncüydü, liderdi.” dedi. Büyük Atatürk Türk
milletine olduğu kadar İslam âlemine de büyük hizmetler veren biridir ve son
nefesinde söylediği söz çok manidardır. Bilmiyorsan öğren, müstehzi edalarla
hareket etme! Büyük Atatürk son nefesinde, son cümlesinde “Aleykümselam.”
demiştir. Ona iftira edenler gıybet içindedirler. Ona iftira edenlerin bir
kısmı gulül içindedirler. Ne demek gulül? Gulül ne demek? Ey
mütedeyyin ve mümin kardeşlerim, gulül “beytülmale el
uzatmak” demek. Peygamber Efendimiz “Haram iki türlüdür.” diyor, “Bir yemek,
bir de yenilmesine müsaade etmek.” Deniz Feneri sanıklarını üç yıl hâkim önüne
çıkartmadınız. (CHP sıralarından alkışlar) Çıkarttıktan sonra savcıları
değiştirttiniz.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Konuya gel,
konuya!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Konunun
içindeyiz, sen de burada ol.
BAŞKAN – Sayın Öner, lütfen tasarıyla
ilgili konuşalım.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Evet
efendim.
Sayın Başbakan “Yargıya bir şey
diyemeyiz.” diyor. İki buçuk maddelik bir referandum oyunundan sonra bunu söylüyor
ama o sürece kadar yargıya demedik bırakmadı. Hâkimlere, savcılara “Çıkarın
cüppenizi, çıkın karşıma.” dedi.
Bana da benzeri şeyler yapmıştı,
kravatı çıkardım geldim, muhterem Ispartalıların teveccühleriyle
huzurlarınızdayım.
Yargıya bir şey diyemeyen Sayın
Başbakan, hududa, Habur’a, hâkim, savcıları nasıl gönderdi? “Yargıya bir şey
diyemeyiz.” diyen Sayın Başbakan ve “Ali Dibo” adıyla
İnternette yer alan Sayın Bakan hududa nasıl hâkim, savcıları gönderdi?
“Pişman değiliz, Öcalan’ın talimatıyla
geldik.” diyenleri nasıl salıverdiler? Nasıl otobüslerin üstüne kendi
giysileriyle çıkıp şehir şehir dolaştırıldılar? Millet vicdanı galeyana gelince
nasıl çark ettiler?
Sayın Bülent Arınç mahkemenin kararında
vurgulanan “Üç ay dolmuştur, tutukluluk infaza dönüşemez. Bu, diğer davalara da
emsal olmalı” diyen, doğruları, gerçekleri ifade eden bir Başbakan Yardımcımız.
Beni dinlemiyorsanız onu dinleyin, vicdanı olanlar gerçekleri kabul ederler ve
ona göre davranırlar.
Deliller toplanmadı, o bakımdan…
BAŞKAN – Sayın Öner… Lütfen konuya
gelir misiniz Sayın Öner.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Hemen
topluyorum efendim.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Söyleyecek
lafı yok.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) –
“Tutukluluğun devamına” diyorlar. “İleri demokrasi” ve “Hukukun üstünlüğü” ilkesinde
bu böyle mi?
Bakınız, “Tarih, temel hak ve
özgürlükleri genişleten, hesap verebilir yönetimlere sahip olan ve hukukun
üstünlüğünü tesis eden devletlerin ve rejimlerin daima güçlendiğini
göstermiştir. Demokrasinin en temel ve vazgeçilmez ilkelerinden biri de hiç
şüphesiz hukukun üstünlüğüdür. Ancak hukuk siyasi üstünlük mücadelesinin bir
aracı da değildir. Hukukun insan hayatını ve onurunu el üstünde tutan bir
özelliği olmalıdır. Haksızlık ve adaletsizlik hukuk kılıfına sarılmamalıdır.
Hukuk, adalet ilkesini gözetmelidir.” Kim diyor bunu? Sayın Cumhurbaşkanımız
söylüyor, bu kürsüden söyledi, unutmuş olanlara hatırlatıyorum. Çünkü biz
doğrulara doğru, yanlışlara yanlış demek üzere buradayız. Benim literatürümde “iktidar partisi-muhalefet partisi” yok,
yönetim partisi var, denetim partisi var. Yönetimin her dediği doğru değildir,
yönetimin her yaptığına da muhalefet etmek doğru değildir. Doğruya doğru,
yanlışa yanlış demek üzere buradayız.
“Yargı mercileri haksızlığa uğradığını
düşünenlerin son umut kapısıdır. Hukuka sığınanların umutlarının yıkılması
devlete duyulan güveni de sarsar. Yargının adaletli davranmadığı yönünde yaygın
bir kanaat oluşursa toplum vicdanında kapanması zor yaralar açılır ve güven
duygusu kaybolur. Bu sebeple, yargı mercilerinin de fonksiyonlarını yerine
getirirken azami özen göstermesi beklenmektedir. Şahsi duygular ve tercihler,
siyasi ve felsefi görüşler yargı kararlarını etkilememeli ve adaletsiz
sonuçlara yol açmamalıdır.” Kim diyor bunu? Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül.
Tutukluların tutukluluklarının fiilî
cezaya dönüşmesine ve adaletin tecelli etmesinin gecikmesine sebep olan durum
yargının etkinliğine gölge düşürmektedir. Hukukun üstünlüğü hâkimleri de
bağlar; Cumhurbaşkanını da, Başbakanı da, yurttaşları da. O bakımdan, çifte
standart uygulanması, hukuka, adalete olan güveni zedelediği gibi ileri
demokrasiyle de bağdaşmaz.
Değerli milletvekillerimiz, Çok Taraflı
Yatırım Anlaşmalarının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ayrıntılı
çalışmadan biraz yoksun gibi geldi çünkü aleyhimize olan birtakım maddeleri
içerdiği değerlendirilebilir ama bu sakıncalar ciddi nitelikli uygulamalarla
ortadan kaldırılabilir. Çok taraflı sözleşmeler kimlerle yapılıyor? Dost
bildiğimiz ülkelerle, komşularımızla, Birleşmiş Milletlerin ülkeleriyle.
“Komşularımızla sıfır sorun politikası” dedik, sorun yumağına dönüştürdük. Dost
bildiğimiz ülkeler bize ne ölçüde dostlar bilemiyoruz. Sayın Başbakan göreve
gelirken “Kahrolsun Amerika!” diyenlerle beraberdi, sonra her gün duyuluyor,
“Başbakan, Bush’la görüştü. Bush’un oğlu Bush’la görüştü. Şimdilerde de
Obama’yla görüştü.” Sayın Metiner’in ifadesiyle söyleyelim: İcazet mi alıyor,
başka talimat mı veriyor?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Uluslararası ilişkilerde görüşmeden olabilir mi? Böyle bir şey olabilir mi?
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – “BOP” diye
bir proje uygulanıyor, kanal projesi. Seçim sürecinde müjdesini verdim. Bu
kimin projesi?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ne
yapacağız? İçe mi kapanacağız?
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Kanal 25
metre derinlikte olacakmış, 150 metre genişlikte. Niye? Denizaltılar
geçebilsin, efendim…
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hiçbir güç
odağından icazet almayız.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Bırak
yağcılığı…
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Biz sadece
milletten icazet alırız.
BAŞKAN – Sayın Metiner…
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – …uçak
gemileri geçebilsin.
BAŞKAN
– Sayın Öner, lütfen konuyla ilgili konuşur musunuz.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Montrö’yle
elde ettiğimiz imtiyazlar ne olacak? O bölgedeki arazileri kimler kapattı? Çok
taraflı sözleşmeleri özgür ve bağımsız ülkenin insanları imzalayabilir,
kimsenin icazetini almadan bunlar imzalanmalı.
Daha son günlerde büyük acılar yaşadık.
5 polisimiz şehit edildi, 24 askerimizin şehadeti hepimizi derinden sarstı.
Peşinden, Van depremiyle bütün ülkece derin acılara boğulduk ama yönetimin
zafiyetini milletimiz ortadan kaldırdı.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Konuyla
ilgili bir cümle istiyoruz.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Doğusu
batısı, güneyi kuzeyi, bütün ülkemizin seçkin yurttaşları Vanlı kardeşlerimizin,
Ercişli kardeşlerimizin, Erciş’in köylerinde evleri başına yıkılanların
imdadına koştu. Orada da bir yönetim beceriksizliği ilk günlerde göze çarptı.
Bu “Benden olsun, çamurdan olsun.” zihniyetinin bir sonucu. Deprem vergileri
deprem için harcanmıyor, politik yatırım için harcanıyor, göz boyamada
kullanılıyor. Orada hayatını kaybedenlerin hizmetinde kullanılmış olsaydı…
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Senin
valiliğinde var o politikalar.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Ben,
valiliğimi şanla, şerefle yaptım. Ne ödün verdim ne taviz verdim ve bugün
karşınızda alnı ak, başı dik biri olarak huzurunuzdayım. Kimsenin önünde 90
derece eğilmedim ben. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkanım, değerli
milletvekillerimiz; Sayın Başbakanımız meydanlarda başka konuşuyor, balkonlarda
başka konuşuyor. Süleymaniye Camiinin kapısına otobüsü dayadı, daha sonra Simav
depremzedelerinin…
BAŞKAN – Sayın Öner, lütfen, seçim
dönemi kapandı. Seçimler yapıldı, konuya geliniz lütfen.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Efendim,
Simav depremzedelerine geçmiş olsun ziyaretinde bulundu.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Seçim mitingi
yapmıyoruz! Konuya gel, konuya.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Oradaki
söylemlerini şu anda zaman yetersizliğinden dile getirmeyeceğim ama müteakip
konuşmalarda dile getiririm.
Önümüzde Kurban Bayramı var. Bu Kurban
Bayramı’na ulusça, İslam âlemi olarak gönül huzuruyla ulaşmak istiyoruz.
Kimseyi ötekileştirmeden, kimseyi birbirine hasım hâle getirmeden…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Kendinize söyleyin, kendinize. Kendinize söyleyin, bize değil.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) -
…şehitlerimizin aziz hatıralarını yaşatarak, yaralılarımızın acil şifa
bulmalarını dileyerek ulaşıyoruz.
Bu duygularla bu yasanın ülkemize,
ulusumuza dikkatli bir uygulamayla…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hangi
yasa?
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hangi yasa?
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - …hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öner.
Sayın Metiner bir tashih talebini…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye, sayın
milletvekilleri...
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Efendim…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, bir konuda açıklama getirmek istiyorum.
BAŞKAN – Neyi açıklayacaksınız Sayın
Tarhan?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, tutanaklarda, dünkü tutanaklardan…
BAŞKAN – Sayın Tarhan, okudum. Sayın
Metiner’in tashih talebi var. Şimdi ara vereceğim…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir dakika, Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Saat 20.00’de tashih talebini
yerine…
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) –
Efendim, izin verin, dinleyin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz de duyalım.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, dinleyin lütfen.
BAŞKAN – Hepiniz birlikte
konuşabilirsiniz, hiçbir şey anlaşılmıyor.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Ben
konuşmak istiyorum.
BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz
konuşuyor, dinliyoruz.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, lütfen dinleyiniz. Sayın Meclis, dinleyiniz.
Dünkü tutanaklarda “Ebedî şef, millî
şef faşizmi vardır bu ülkede.” denmiş geçmiş kastedilerek. Bakın, tek yeteneği
bulunduğumuz şu gazi Meclisi borçlu olduğumuz Mustafa Kemal’e, devrimlere,
cumhuriyete ve kurucu değerlere saldırmak ve saygısızlık olan bir zat burada,
bu Meclis çatısı altında…
MEHMET METİNER (Adıyaman) – “Bir zat”
değil.
BAŞKAN – Bir saniye, Sayın
Milletvekili…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – …Mustafa
Kemal’e dil uzatmıştır Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Tarhan, o konuşmaya dün
Sayın İnce cevap verdiler.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Bu zatın özür
dilemesini talep ediyorum. Kendisi zaten özür dilemeyi alışkanlık hâline
getirmiş bir zattır, bizden özür dilemesini talep ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Özür
dilesin.
BAŞKAN – Bir saniye…
Sayın Metiner’in tashih talebi var
zaten, kendisine söz vereceğim.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Özür
istiyoruz, tashih değil.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Özür
talep ediyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yerinden efendim,
yerinden…
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) –
Yerinden efendim…
BAŞKAN – Bir saniye, Sayın Metiner…
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, yerinden hakaret etti, yerinden cevap versin.
BAŞKAN – Lütfen, ne demek... Size mi
soracağım ben?
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) –
Yerinden cevap versin.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Metiner.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) –
Yerinden…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Metiner.
Lütfen…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Eşit
davranın…
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, eşit davranın…
BAŞKAN - Eşit davranıyorum ben. Biraz
önce…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne için
çıktığının tutanağa geçmesi lazım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, ne
için çıkıyor?
BAŞKAN - Bir saniye… Söz verdim Sayın
Vural, lütfen…
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bu adam kim
oluyor Atatürk’e dile uzatıyor ya! Bu adam kim?
BAŞKAN – Sayın Metiner, bir saniye…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Atatürk’e
dil uzatan bu adam kim?
BAŞKAN - Sayın Metiner…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Atatürk’e
nasıl dil uzatıyor? Özür dileyecek.
MEHMET METİNER (Devamla) – Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Dün burada…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Metiner.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
neye göre söz verdiniz?
BAŞKAN - Sayın Vural, dünkü
konuşmasıyla ilgili tashih talebi var. O tashihi yerine getiriyor, düzeltecek
konuşmayı.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, 60’ıncı maddeye göre yerinden tashih etsin, özür dilesin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Özür
dileyecek!
BAŞKAN - Açıklamayı yaptım ben.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın
Başkan, hakaret etti, özür dilemesi gerekiyor, tashih etmemesi gerekiyor.
MEHMET METİNER (Devamla) – Sizin bu
faşizminize asla teslim olmayacağız. (CHP sıralarından ayağa kalkmalar,
gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Faşist
sensin!
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Faşist
sensin! Aynaya bak, aynaya!
MEHMET METİNER (Devamla) – Asla teslim
olmayacağız. (CHP sıralarından “Terbiyesiz!” sesleri)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Özür dile,
faşist sensin!
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Aynaya
bak!
MEHMET METİNER (Devamla) – Sizin
iradenizin karşısında diz çökmeyeceğiz ve faşizmine de teslim olmayacağız.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Özür
dileyeceksin!
MEHMET METİNER (Devamla) –
Dinleyeceksiniz!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
birleşime saat 20.00’ye kadar…
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Aynaya
bak, aynaya!
MEHMET METİNER (Devamla) –
Dinleyeceksiniz, dinleyeceksiniz!
BAŞKAN - …ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 19.14
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
40 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, izninizle efendim, az önce...
BAŞKAN – Sayın Başkan, bir saniye, ben
başlatayım, ondan sonra... Lütfen...
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Başkanım,
görüşmelere başlamadan önce, sataşma var, söz almak istiyoruz.
BAŞKAN – Ama ne yapacağımı biliyor
musunuz?
Ben görüşmeleri başlatmıyorum ki.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Siz
görüşmelere başlamadan sataşmaya işaret edip söz almak istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır, değil Hanımefendi.
Sayın Başkan, önce Sayın Metiner’e söz
vereceğim düzeltmesi için, talebin yerine getirilmesi için, ondan sonra yine
söylersiniz.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Ondan
önce konuşacağımız şey var.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkanım, sataşma vardır, söz istiyorum. Sataşma söz konusu, grubumuza
sataşılmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bu konuda sataşma nedeniyle
söz istiyorum.
BAŞKAN – Tashihi yapsın, düzeltmeyi
yapsın, ondan sonra
söz vereceğim size.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Düzeltme
yapmak üzere çıkan hatip sataşmıştır.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tarhan, oturun,
sisteme girin, dinleyelim sizi.
Buyurun.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Bu
sisteme girilmiyor Sayın Başkan.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan, önce arkadaşımıza sataşma var, o konuşsun, ondan sonraki konuları...
(CHP sıralarından gürültüler)
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Sayın Tarhan, ne dedi de
sataştı, önce onu soralım size?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – “Faşist”
dedi ya daha ne diyecek! Duymadınız mı? Bakın, tutanaklara Sayın Başkanım.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, bakın, özür dilemek için kürsüye çıkan Sayın Metiner grubumuza, bakın
tutanaklara bakın, “Sizin bu faşizminize asla teslim olmayacağız.” diyerek
hakaret etmiştir, sataşmada bulunmuştur. Buna ilişkin olarak söz hakkı
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tarhan, üç
dakika söz veriyorum ama yeni bir sataşmaya mahal vermeden.
Buyurun kürsüye.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet
Metiner’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Değerli
milletvekilleri, bu kürsüyü, bu kutsal Meclisi borçlu olduğumuz Mustafa Kemal
ve silah arkadaşlarına her fırsatta, her fırsatta hakaret etmeyi, kurucu
değerlere saldırmayı alışkanlık hâline getirmiş o zatı muhteremin burada özür
dilemesini beklerken grubumuzu hedef alarak “Faşizminize asla teslim
olmayacağız.” şeklinde bir ifade kullanmıştır. Kendisi ikinci kez bizden özür
dilemelidir. Bu toplumda bitaraf olanların bertaraf olacağı tehdidini yapan o
çağ dışı zihniyetin ahvadı olan bir zatı muhteremin…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)
YILDIRIM MEHMET RAMAZANOĞLU
(Kahramanmaraş) – Ne alakası var ya!
BAŞKAN – Sayın Tarhan, lütfen! Bakın,
söz verirken, yeni bir sataşmaya mahal vermeden diye söyledim. Sayın Tarhan,
lütfen!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – …bize
demokrasi dersi vermeye kesinlikle hakkı yoktur. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Lütfen Sayın Tarhan, siz
sataşmaya cevap vermek üzere çıktınız kürsüye.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Eğer
faşizmi öğrenmek istiyorsanız aynaya dönüp bakmanız gerekir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
YILDIRIM MEHMET RAMAZANOĞLU
(Kahramanmaraş) – Geri kafalı işte!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Bu
ülkede korku imparatorluğunu kimin yarattığına dönüp kendinize bakmanız
gerekir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Onun için Cumhuriyet Halk
Partisinin adını ağzınıza alırken, faşizmle yan yana getirirken iki kez
düşünmeniz gerekir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sizi bu hakaretinizden
ötürü ikinci kez özür dilemeye davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tarhan.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Eğer
müsaade ederseniz, Sayın Grup Başkan Vekilinin kullandığı ifade özür talep
ederken hakaret içermektedir.
BAŞKAN – Ne kullandı, Sayın Ünal? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri, lütfen, ben
sormak zorundayım, tutanaklara geçmek durumunda.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – “Çağ dışı”
ifadesi ve “çağ dışı zihniyet” ifadesini kullandı Sayın Başkan. Ben iki dakika
söz istiyorum.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – “Çağ
dışı” demek bir eleştiridir, yoksa hakaret değil. Zaten çağ dışı…
BAŞKAN – Sayın Ünal, lütfen yeni bir
sataşmaya mahal vermeden, iki dakika süre veriyorum.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef Meclis
açıldığı günden itibaren Meclisin çalışması için çok büyük bir çaba sarf
ediyoruz ama hâlâ anakronik, arkaik tartışmaların içerisinde ve geçmişte kalmış
ve bugün artık geçen gün konuşmamızda ifade ettiğimiz, cumhuriyetin
kazanımlarına sahip çıkmış, kendisini bu cumhuriyetin çocukları olarak gören ve
bu cumhuriyeti bugün geleceğe taşımak için gecesini gündüzüne katan insanlara
karşı bu tür bir ifadenin buraya taşınması ve burada bunun tartışma konusu
olması öncelikle doğru bir şey değil.
Bakın, dünkü tartışmayla ilgili çok net
bir ifade var tutanaklarda. Sayın Muharrem İnce diyor ki: “1930’da dünyada
demokrasi vardı da Türkiye’de mi yoktu? Bakın, İspanya’da Franco
vardı, Almanya’da Hitler vardı, Salazar vardı, Mussolini vardı. Dünyada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mi
vardı?” Şimdi, burada faşist diyen kim? Mussolini
kimdi?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ya,
açıkça “faşist” dedi. Çarpıtmayın.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ne alakası
var ya?
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bakın, bakın,
ben grubumla ilgili bir şey söylüyorum. Mussolini
kimdi? Hitler kimdi? Salazar kimdi? Atatürk, Mustafa
Kemal Atatürk’ün demokrasi iradesi son derece açıktır.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Onu
Metiner’e söyle.
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Mustafa Kemal
Atatürk’ün 1924’te, 1929’da çok partili hayata geçiş için verdiği mücadele
açıktır ama 1935’te yirmi yedi sayfalık rapor getirip ve 1936’da…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Tamam işte,
Metiner’e söyle.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Arkadaşınızı bilgilendirin Sayın Milletvekili.
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bakın, birazcık
demokrasi tarihi okursanız, birazcık siyaset tarihi okursanız burada AK PARTİ’ye karşı…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ya,
Metiner’e söyle sen.
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Ben şunun için
söz aldım. AK PARTİ’nin yaptıklarını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHİR ÜNAL (Devamla) – …AK PARTİ’nin cumhuriyete sahip çıkmasını, AK PARTİ’nin Atatürk’ün kazanımlarına sahip çıkmasını kimse
tartışamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Söyle,
söyle.
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Sayın
Milletvekilimiz kendisi adına söz alıp tavzihte bulunacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Ünal çok teşekkür
ederim.
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
Sayın milletvekilleri, lütfen oturun.
Sayın Metiner, dünkü konuşmanızı tashih
etmek üzere İç Tüzük’ün 58’inci maddesi gereğince.
Buyurun Sayın Metiner.
X.-
GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.-
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, 1/11/2011
tarihli 14’üncü Birleşim Tutanak Dergisi’nde yer alan, “Ebedî Şef, Millî Şef
faşizmi vardır” şeklindeki ifadesine ilişkin konuşması (x)
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; demin ben sözüme açıklık getirmek isterken CHP
Grubundan milletvekili arkadaşlarımız “kutsal” diye tanımladıkları Meclisin
kürsüsüne doğru hareketlendiler. Şahsıma hakaretlerde bulundular, “düşman”
dediler, “hain” dediler. Faşizm budur işte, ben bu faşizmden bahsettim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Faşist
sensin!
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Özür
dileyeceksin!
MEHMET METİNER (Devamla) – Hem düşünce,
ifade özgürlüğünden bahsedeceksiniz hem de bir milletvekilinin…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen ne
anlarsın ifade özgürlüğünden!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Sayın Metiner, lütfen tashih edin dünkü konuşmanızı.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Özür
dileyeceksin!
MEHMET METİNER (Devamla) – Ben özür
dilemek için kürsüye çıkmış değilim, sözüme açıklık getirmek için kürsüdeyim,
beklerseniz, dinlersiniz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın
Başkan, özür dilesin, tutanaklar orada!
MEHMET METİNER (Devamla) – Burada benim
kastettiğim, Sayın Grup Başkan Vekilimizin de ifade ettiği gibi, tam da Grup
Başkan Vekiliniz…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bırak
kardeşim Grup Başkan Vekilini, özür dile!
BAŞKAN – Sayın Öztürk…
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Bırak bunları!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen burada
hakaret ettin bize! Saygısız adam!
BAŞKAN – Bir müsaade edin beyler!
MEHMET METİNER (Devamla) – Şimdi, benim
kastettiğim Millî Şef dönemidir, tek parti dönemidir ve bunun da faşizm
olduğunu…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Faşizmi sen
bilirsin!
MEHMET METİNER (Devamla) – …içlerinde
sosyal demokrat bilim adamlarının olduğu pek çok siyaset bilimci kabul
etmektedir. Zaten Sayın Grup Başkan Vekilimiz de açıkladılar, Muharrem İnce Bey
de dünyanın gidişatına uygun olarak Türkiye'de de tek parti döneminin olduğunu
söylemişlerdir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Özür dile!
MEHMET METİNER (Devamla) – Ben Ebedî
Şef yerine Millî Şef’i kastettim, Atatürk’le bir sorunum yok…
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Özür
dileyeceksin!
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Özür
dilemesi için söz verdiniz, Sayın Başkan! Özür dilesin!
(x) Bu
açıklamaya ilişkin ifade 1/11/2011 tarihli 14’üncü
Birleşim Tutanak Dergisi’nin 369’uncu sayfasında yer almıştır.
MEHMET METİNER (Devamla) –
…cumhuriyetle bir sorunum yok, ben hür ve eşit vatandaşları olan demokratik bir
cumhuriyetten yanayım, her türlü faşizme de karşıyım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hadi oradan
be!
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Özür dilemeden
gidemez o kürsüden!
MUHAMMET YALÇINKAYA (Bartın) – Özür
dileyecek!
MEHMET METİNER (Devamla) – Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen
oturun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın
Başkan, özür dileyecek!
BAŞKAN – Tashihini yaptı canım, daha ne
yapacak! Dünkü konuşmasındaki…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Özür dilesin
Sayın Başkan!
BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına söz
isteyen Nureddin Nebati, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Nebati. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Lütfen oturun sayın milletvekilleri…
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan,
konuşmacı bizzat İsmet İnönü’yü kastederek o dönemi kastettiğini ifade ediyor.
Daha o konu kapanmadı. Yani “Ben Atatürk’ü kastetmiyorum, İsmet İnönü’yü
kastediyorum.” diyor. Biz bunu kabul edemeyiz! Biz bunu kabul edemeyiz!
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, Sayın
Metiner’e dünkü konuşmasını, Atatürk’le ilgili konuşmasını tashih etmesi için
söz verdim.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) –
Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!
LEVENT GÖK (Ankara)– Tashih ederken,
özrü kabahatinden büyük “Ben Ebedî Şef’i kastetmedim, Millî Şef’i kastettim.”
diyor.
BAŞKAN – Tenkit yapıyor, onda şey değil
ki…
Buyurun, lütfen oturun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Tenkit
yapmıyor Başkanım, hakaret ediyor.
BAŞKAN – Kişisel görüşlerini
belirtiyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Başkan, o
zaman biz de söyleyelim.
BAŞKAN - Eğer hakaret varsa ayrıca dava
açılır yani bu tazminatı gerektiren bir konu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Biz de
söyleyelim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Başkanım,
biz de sürekli hakaret ederiz. Çıksın, özür dilesin.
BAŞKAN – Lütfen oturun sayın
milletvekilleri. (CHP sıralarından kürsü önünde toplanmalar) Grup başkan
vekilleriniz var. Bu kürsüye yürümekle bir şey olmaz ki.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan,
İsmet İnönü’ye karşı olan bu hakarete bütün Meclisin tepki vermesi gerekiyor.
BAŞKAN – Tamam, dava açarsınız. (AK
PARTİ ve CHP sıralarından bir grup milletvekili birbirlerinin üzerine
yürüdüler)
LEVENT GÖK (Ankara) - Yazıklar olsun!
Yazıklar olsun!
BAŞKAN – Birleşime on dakika ara
veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma
Saati: 20.16
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 15’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
40 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının üzerinde şimdi söz vermeden
Sayın Metiner’e dünkü konuşmasıyla ilgili oturduğu yerden söz vereceğim.
Buyurun Sayın Metiner.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
3.-
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, 1/11/2011 tarihli 14’üncü Birleşimde
yapmış olduğu
konuşmayla ilgili açıklaması
MEHMET METİNER (Adıyaman) – İnsan kısa
konuşunca meramını ifade edemiyor anlaşılan. Maksadını aşan ifadelerim olmuşsa,
bunu tashih etmek için kürsüye çıktım. Bu Meclis çatısı altında hiçbirimizin
bir diğerine hakaret etmeye, birbirini faşistlikle suçlamaya hakkının olmaması
lazım ama bu Meclis çatısı altında da her türlü fikrin özgürce konuşulması,
tartışılması lazım. Bu medeni davranışı da göstermemiz gerekiyor. Maksadını
aşan ifadelerimden dolayı eğer CHP grubunu rahatsız ettiysem, bu konuya açıklık
getirmek için söz istedim.
Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından
“Özür dile” sesleri)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Metiner.
VELİ AĞBABA (Malatya) – İnönü’den,
İnönü’den…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
VELİ AĞBABA (Malatya) – İnönü’den özür
dile.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen,
konu anlaşılmıştır
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) –
Konuşmacı “Sözümün arkasındayım.” diyor. (CHP sıralarından gürültüler)
VELİ AĞBABA (Malatya) – İnönü’den özür
dile.
BAŞKAN – Bir saniye sayın
milletvekilleri…
Evet, Sayın Metiner…
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Evet,
“faşizm” lafı besbelli ağır kaçmış. O sözümü geri alıyorum ama bana yapılan
hakaretlerin hepsini de lütfen, misliyle iade etmek yerine özür bekliyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan…
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hayır, grup başkan
vekilleriniz var sayın milletvekillerim, lütfen.
Buyurun Sayın Vural.
4.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in
“Geçmişte tek adam yönetimi vardır.” sözlerine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gazi bir meclis. Bu cumhuriyeti kurmuş, bu devleti
kurmuş bir meclis. 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldıran da bu Türkiye Büyük
Millet Meclisidir, egemenliği de millete vermiştir. Dolayısıyla, kişilerin
kulluğu olmak yerine vatandaş olmayı esas getirmiştir. Ancak, Sayın Metiner’in
bu konuşmayı yaparken “Saltanat kaldırıldı ama ondan sonraki dönem
sürdürülmüştür.” demek suretiyle, 1923’te kurulan cumhuriyeti bile inkâr eden…
Ama onun dışında, geri almanız gereken başka sözler de var ve bugün diyor ki:
“Bugünkü anlayışımla tek adam yönetimi yoktur. Seçimle iş başına gelip seçimle
iş başından giden idarecilerimiz var ama geçmişinde tek adam yönetimi vardır.”
diyor. Sayın Başkan, ne rahmetli Menderes ne Süleyman Demirel ne Ecevit ne
Turgut Özal ne de diğerleri burada tek adam yönetimi yapmamıştır. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar) Bu milletin
tarihine hakaret etmek, milletvekilinin görevi değildir. Dolayısıyla, kendi
döneminizi alıp “Demokrasiyle
geliyoruz.” derken sizden öncekileri tek adam yönetimiyle itham etmenizden de
özür dilemenizi, Rahmetli Adnan Menderes’ten, Turgut Özal’dan, hepsinden özür
dilemeye davet ediyorum sizi. (MHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Başta Atatürk’ten
özür dileyeceksiniz.
Sayın Başkan, faşizm meselesi bir
partiyle ilgili husustur. Ama bu konuda bu cumhuriyeti kuran, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin egemenliğini kuran iradeye yönelik bir anlayış itham
olmuştur. Asıl, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetinden özür
dilemesi lazım, asıl önemlisi budur, bence yani yapılması gereken bu.
Partilerle ilgili sözünüzü geri alabilirsiniz ama saltanat yıkıldıktan sonraki
dönemin hepsini bu şekilde itham etmeniz bu milletten ve milletvekillerinden
özür dilemenizi gerektiriyor.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
Sayın Metiner, Sayın Vural’ın
konuşmasıyla ilgili kastınız o muydu? Bir cümleyle ifade eder misiniz lütfen.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın
Metiner ayıp ettin, ayıp ettin; çık özür dile.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Zinhar
kastımın o olmadığını beni tanıyan herkes bilir. Ne Atatürk’le ilgili -geçmiş
dönemlerde de yazdıklarımı okuyanlar bilirler- laf etmişimdir…
VELİ AĞBABA (Malatya) – İnönü’yle
ilgili…
MEHMET METİNER (Adıyaman) – İnönü’yü de
eleştirebilirim o sorun değil, burası bilimsel bir mekân değil, siyasi bir
mekân.
VELİ AĞBABA (Malatya) – “Faşist”
diyemezsin ama.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – “Faşizm”i geri aldım. Tahrike gerek yok. Bir başka partinin
de tekrar tahrik siyaseti izlemesine gerek yok. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Metiner.
Şimdi AK PARTİ Grubu adına söz isteyen
İstanbul Milletvekili Nurettin Nebati.
Buyurun, Sayın Nebati. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın
Metiner, ben sana insanlık dersi vereyim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ben özür diliyorum! (CHP ve AK PARTİ milletvekillerinin kürsü önünde
toplanması)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ben senden
özür diliyorum! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Senin insanlığında eksiklik var, 550
tane adamı kilitledin. Sen kendi Başbakanından özür dile. Terbiyesiz herif! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Sensin terbiyesiz! (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Sayın Bahçekapılı…
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan
Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/467) (S. Sayısı: 40) (Devam)
BAŞKAN – Sayın Nebati, siz buyurun
lütfen.
AK PARTİ GRUBU ADINA NUREDDİN NEBATİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çok Taraflı Yatırım Garanti
Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı gerekçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Görüşlerimizi bildirmek istiyorum.
Ben, bugün konuşmasını yapan Mehmet
Şandır Bey’e özellikle teşekkür etmek istiyorum. O cümle hakikaten çok hoş bir
cümleydi. Konuşmacılar konularıyla ilişkin konuşacakları yere bir incir kabuğunu
doldurmayacak şeylerle dolanıp, dolanıp, dolanıp sözlerini bitiriyorlar.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – “O
incir çekirdeği”dir. Neyin üstünde konuştuğumuzu biz
biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, bizim burada işimiz var ya… Bizim burada eğitim kurumu mu açmamız
gerekiyor?
BAŞKAN – Sayın Nebati, lütfen…
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Şimdi,
dolayısıyla, bu kutsal çatı altında Meclis kürsüsünde yapılacak konuşmaların
özellikle konuya ilişkin olarak yapılması hem Türkiye’yi oluşturan bu yüce
milletin ihtiyaçlarını gidermekte hem de yapacağımız çalışmaları yerine
getirmek hususunda çok daha önemli katkılar sağlayacaktır. Eğer
bizler de incir kabuğunu doldurmayacak ya da kanun tasarısı üzerinde konuşmayacak
olsak mesela yapılan konuşmalar üzerinde herhangi birisinin kalkıp on yıl önce 200
milyon dolarlık bir firmayı 200 milyon dolara satıp, sonra 2 milyar dolarla
devredilmesinden dolayı bir rahatsızlığını dile getirirken şunu derdik, derdik
ki: Bir ülke gelişiyorsa, ekonomi güçlüyse on yıl önce 200 milyon liraya
satılan bir şeyin katbekat değeriyle satılması gayet doğaldır.
VELİ AĞBABA (Malatya) – “Peşkeş
çekildi.” niye demiyorsun?
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) - Her işletme
“Katma değer” diye bir şey üretir ve bu, ekonominin gereklerinden biridir. Aynı
mantık içerisinde biz, babalarımıza “On yıl önce 20 bin liraya sattığın bir şey
şimdi 200 bin lira değer ediyor, sen büyüklerimin evini peşkeş çekmişsin.”
demeyeceksek bu şekilde de katma değer oluşmasından dolayı bu tür konuşmaların
yapılmasının bir incir çekirdeğini doldurmayacak nitelikte olduğunu ifade etmek
lazımdı.
Ya da yine Sayın Şandır’ın
ötesinde, incir kabuğunu doldurmayacak sözleri yaparken…
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – İncir
çekirdeği…
NUREDDİN
NEBATİ (Devamla) - MIGA’yla ilgili konuşacağıma
özelleştirilen iş yerlerindeki personelin aslında işsiz kalmadığını, bir şirket
değiştirildiği zaman ya da satıldığı zaman, bu ister özel şirket olsun ister
KİT olsun ister kamu şirketi olsun, orada çalışacak insanların belki
isimlerinin değişeceği fakat personel sayısının değişmeyeceği, bu ülkeye katma
değeri katacağını da ifade etmek üzere konuşmuş olurdum.
Ya da burada hocalık kisvesi altında
“İşçiler kurban kesemiyor bu ülkede.” sözünü ortaya atan kişiye karşı da şunu
derdik: “Zaten kurban işçilere vacip kılınmış bir ibadet değildir.”, “Nisap”
diye bir şey vardır, bu dersleri verirdik MIGA yerine konuşmak üzere.
Dolayısıyla ben… (MHP sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hoca Efendi,
bayram namazını da tarif eder misin?
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Dolayısıyla
ben Sayın Mehmet Şandır Bey’in, bir büyüğüm olarak kabul ettiğim Beyefendi’nin
sözlerine katkı sağlamak amacıyla, müsaade ederseniz MIGA’yla
ilgili konuşayım.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hocam, bayram
namazını da bir tarif eder misin?
OKTAY VURAL (İzmir) – Memurlar için ne düşünüyorsun?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen
müsaade edin Sayın Hatip konuşsun.
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Şimdi,
dünya grubu içerisinde beş tane grup var ve bu gruplardan bir tanesi de Çok
Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu, MIGA yani “Multilateral
Investment Guarantee Agency” 12 Nisan 1998...
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hocam,
camcılar kurban kesebilir mi, kunduracılar?
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – …tarihinde
kurulmuş olup yatırımcıların politik risklerine karşı garanti sağlamak
suretiyle gelişmekte olan ülke ekonomilerinin özel yatırımları çekmesine destek
sağlamayı ve bu ülkelerde gerçekleştirilecek doğrudan yabancı yatırımların
artırılmasını amaçlamaktadır.
Ülkemiz, 27 Mayıs 1988 tarihinde MIGA’ya üye olmuştur. MIGA’daki toplam sermaye payımız 8,8 milyon ABD doları ve toplam hisse
sayımız 814, oy gücümüz de yüzde 0,48’dir ve şurada şu hakkı vermek lazım: 1988
yılında dünyanın 16’ncı büyük ekonomisine sahip bir Türkiye altına imza
atmamıştır; adeta, gelişmekte olan ve “50 sente ihtiyacı olan bir ülke” olarak
imza atmış bir ülkedir. Dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olmuş bir
ülkenin attığı bir imza değildir ve o günden bu güne baktığımız zaman, 1991
yılından bu yana ülkemizdeki yabancı sermaye yatırımlarına garanti
sağlamaktadır. 30 Kasım 2010 tarihi itibarıyla ülkemizde
yapılan yabancı sermaye yatırımlarına MIGA tarafından sağlanan garantilerin
toplam tutarı 1,2 milyar dolardır ve MIGA’nın
internet sitesine girdiniz zaman 1988’den 2010 tarihine kadar garantisi
verilmiş olan yatırımların toplam tutarı 24 milyar dolardır ve bunun yüzde
5’ine tekabül eden 1,2 milyar doları da Türkiye’de sağlanmış ve
gerçekleştirilmiştir, bir sermaye akışı sağlanmıştır, doğrudan yatırım şeklinde
gelmiştir. Türkiye’den yurt dışına yapılan 177,5 milyon ABD Dolarlık bir
kısma da MIGA aynı şekilde garanti vermiştir.
MIGA’nın
kuruluş sözleşmesinin kalkınma hedefine ulaşılmasına engel teşkil ettiği
gerekçesiyle değiştirilmesi, 2009 yılı içinde gündeme gelmiştir. Söz konusu
değişiklikler ile MIGA’nın sunduğu garantilerin
kapsamının çeşitliliğinin genişletilmesi, gelişmekte olan ülkelerde garanti
sağlanabilecek projelerin artırılması, politik risk garantisi alanındaki piyasa
uygulamalarına uygun hâle getirilmesi ve MIGA’nın misyonunu gerçekleştirme kapasitesinin artırılması amaçlanmaktadır.
Bu kapsamda oluşturulan değişiklik
önerilerinin üye ülkelerce oylanmasına ilişkin oy pusulası, 30 Temmuz 2010
tarihine kadar görüş bildirilmek üzere üye ülke guvernörlerine iletilmiş ve
ülkemiz tarafından 14 Temmuz 2010 tarihinde onaylanmıştır ve MIGA’ya üye ülkelerin toplam sayısı da yüz ellidir. Bu yüz
elli ülke, Avrupa’dan Afrika’ya, Orta Doğu’dan Amerika’ya dünyanın muhtelif
yerlerinden gelen ülkelerdir. Gerçekleştirilen değişiklikler ile gerek Türk
yatırımcılarının diğer ülkelerde gerçekleştireceği yatırımlar için
sağlanabilecek MIGA garantilerinde gerekse ülkemize yapılacak yatırımlar için
MIGA tarafından sağlanabilecek garantilerde kapsam genişlemesi ve garanti aracı
çeşitlenmesi sonucunda artış olması, dolayısıyla doğrudan yabancı yatırım çekme
imkânının artması beklenmektedir. 2002 tarihine kadar Türkiye’ye 3,7 milyar
dolar doğrudan yatırım gelmiş, 2002’den günümüze kadar, 2010 sonuna kadar ise
gelen doğrudan yatırım miktarının da 20 milyar dolar olduğunu ifade etmek
istiyorum.
Dünya Bankası grubu arasında yer alan MIGA’nın kuruluş sözleşmesinde; gelişmekte olan ülkelerde
garanti sağlanabilecek projelerin artırılmasına, garantilerin politik risk
garantisi alanındaki piyasa uygulamalarına uyumlu hâle getirilmesine ve genel
olarak MIGA'nın misyonunu
gerçekleştirme kapasitesinin güçlendirilmesine, garantilerden yararlanma
bakımından yatırımcıların üye ülke başvurusuna gerek kalmadan doğrudan başvuru
yapabilmesine, bürokratik engellerin azaltılmasına ve sadece ilk yatırım değil
uluslararası yatırımcıların bir ülkede şirket satın alması, büyümesi ve
modernizasyonu gibi durumlarda da MIGA garantisinden faydalanabilmesine olanak
sağlayacak değişikliklerin onaylanması uygun bulunacaktır.
Değerli milletvekilleri, madde 11’de
(b) fıkrasında, karşılanan risklerle ilgili aynen şöyle ifade edilmektedir:
“Buna ilaveten, Kurul, özel çoğunlukla, yukarıda (a) bölümünde anılanlar
dışındaki birtakım gayri ticari riskleri de kapsayacak şekilde fakat hiçbir
durumda paranın değer kaybetmesi riskini üstlenmeksizin…” Herhangi bir, TL
değeriyle ilgili böyle bir madde yoktu. Sayın CHP Grubu adına konuşan
konuşmacı. Aynen, çok açık bir şekilde ifade ediyor “Paranın değer kaybetmesi
riskini üstlenmeksizin bu maddenin kapsamının genişletilmesini onaylayabilir.”
“Uygun yatırımlar bu tür bir yatırımda
sermaye sahipleri tarafından açılan veya garanti edilen orta veya uzun vadeli
krediler de dahil olmak üzere sermaye yatırımını ve
Kurul tarafından belirlenecek doğrudan yatırım biçimlerini kapsayacaktır.”
Politik risk olarak daha önce transfer
kısıtlamaları, kamulaştırma, sözleşmelerin ihlali, savaş, iç karışıklık olarak
11’inci maddede tanımlanan risklere karşı MIGA garanti veriyordu. Bunun yanı
sıra, eğer bunun dışında bir politik risk var ise üye ülkeyle beraber müracaat
hâlinde de bu madde kapsamında MIGA garanti verebiliyordu. Yapılan
değişiklikle, üye ülkeyle beraber başvurma şartı ortadan kaldırılmaktadır
dolayısıyla yatırımcı doğrudan kendisi de başvurarak bu garantiden
faydalanabilmektedir. Bu madde zaten -üye ülkeyle birlikte başvuru maddesi-
çalışmayan bir madde olarak duruyordu.
Bir diğer değişiklik: Başvuru süresiyle
ilgili bir bürokratik süreç vardı. Bu süreçte projenin başlangıcı tarihinden
itibaren başvurulması gerekiyordu. Bu şart ortadan kaldırıldı çünkü uzun bir
bürokratik süreci gerektiriyordu, burası da yumuşatıldı.
Bir başka değişiklik: Görüldüğü üzere,
hepsi açık bir şekilde ortaya konmuştur, gizli saklı yapılan ya da sadece
bürokratların öne sürdüğü bir değişiklik değil, komisyonlardan da geçen bir
değişiklik. Bu kapsamda, daha önce sadece ilk yatırıma garanti veriliyordu. Bu
yapılan değişiklikle, bir uluslararası yatırımcının bir yabancı ülkede şirket
alması, revizyona gitmesi, genişleme, modernizasyon
yatırımlarına da MIGA garanti verebilecek.
Bu değişiklikler, özellikle bizim gibi
yabancı sermayeyi cezbetmek için önemli değişiklikler. Ayrıca, bizim
yatırımcılarımızın da özellikle Türki cumhuriyetlerde, Kuzey Afrika
cumhuriyetlerinde de önemli bir imkân sağlayacaktır. 2011 yılında önemli Türk
yatırımcıları buraya müracaat etti ama hâlâ yeterli değil. Bunun tanıtılmasında
da fayda olduğu kanaati hasıldır. Yüz yetmiş beş ülke
içinde, ülkemize sağlanan krediler arasında 14’üncü sıradayız. Dolayısıyla MIGA
kuruluşu içerisinde her ne kadar 8,8 milyon dolarlık bir sermaye ve yüzde
0,48’lik bir pay olmasına rağmen, kullanılan krediler açısından, faydalanan
ülkeler sıralamasında 14’üncü sıradayız ve ülkeye verdiği katkılar da önemli
derecede kendisini göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, tabii, bu tür
değişikliklerin yapılması sadece ve sadece kanunların onaylanması anlamında
değildir. Dünya ve Türkiye çok hızlı bir şekilde değişmektedir. Dolayısıyla, bu
tür değişikliklerin güncellenmesi ve konjonktüre uygun
bir hâle getirilmesi de elzemdir. Tabii, burada biz milletvekillerinin yapması
gereken şey sadece kanun tasarıları hakkında “el kaldır, indir” şeklinde
olmaması gerekir. Konu başlığına bağlı kalmak şartıyla burada tartışılacak
bütün konular üzerinde gerekli görüşmelerin yapılması önemli bir konudur.
Şimdi,
tabii, MIGA’yla ilgili burada konuşmanın, çok uzun
süreli bir konuşmanın anlamlı olacağını zannetmiyorum çünkü değerli
konuşmacılarımız grupları adına yaptıkları konuşmalarında maalesef MIGA’nın açılımının bile ne olduğuna bakmaksızın sadece ve
sadece süreyi doldurmak amacıyla yaptıkları konuşmalarda MIGA’nın
gerçekten 1,2 milyar dolarlık katkısının ne derece önemli ya da önemsiz olduğu
ile ilgili düşüncelerini ben almak isterdim. Bu
işlerde…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Siz söyleyin.
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Ben
söyledim, dinlemiyorsunuz işte.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yüzde 48’i
okuyamıyorsun daha ya! Binde 48’e, yüzde 48 diyorsun.
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Neyse,
herkes okuryazar, şimdi konulara bakarsınız, oradan bakarsınız.
BAŞKAN – Lütfen, Genel Kurula hitap
edin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Peki, esnaf
kesebilir mi Hocam?
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Tabii, bu
işler teknik söylemle ve tekniği anlamakla ve en önemlisi kanun maddesinin,
tasarısının…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hocam, şu
kurban işine gel, kurban.
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – …üzerinde
birtakım çalışmalar yapmakla gerçekleştirilebilecektir.
Tabii, önemli olan burada biz
milletvekillerinin ve bu ülkenin özgürlükler yitirilmeden güvenliğin, özellikle
can ve mal güvenliğinin de sağlanmasının gerekliliğidir. İnsanların kuzu
olmasını değil, hak ve hukukun herkese ve birinci sınıf vatandaş olarak sahiplenildiği
bir ülkenin hedeflendiği bir Parlamentoda konuşmak büyük bir keyif vermektedir.
Önemli olan, buradaki bu tasarı kefalet
sözleşmesi değil -iyi okunmadığı anlaşmadığı anlaşılıyor- herhangi bir kefalet
değil, MIGA’nın verdiği bir kefalettir.
Burada söze getirilenlerden birkaç şey
söylemek istiyorum. Özellikle…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Düzeltir misiniz, TIGA mı, MIGA mı?
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – MIGA, MIGA.
Ya o kadar çok şey yapıyoruz ki, o
kadar çok şeyler konuyor ki, o kadar çok kuruluşlar yapılıyor ki biz
milletvekilleri, iktidar milletvekilleri bile sayın bakanlarımızın yaptıkları,
Hükûmetimizin yaptıkları çalışmaları takip etmekte zorlanıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) – Ya yağ
kalmadı, vallahi yağ kalmadı. Yapma bu kadar, yağ kalmadı ya!
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Sizin gibi
okumayı, yazmayı takip etmeyen ya da bu Hükûmetin son dokuz yıl içerisinde bu
ülkeye katmış olduğu katma değeri…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Kafanız fena
hâlde karışık sizin.
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – …bu ülkenin
söz konusu dünya içerisinde…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hocam, şu
kurbanı anlat, kurbanı!
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – …ve kendi
hinterlandında geldiği konumu göremeyecekseniz ben ne yapayım.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hocam, bir de
bayram namazını tarif et gitmeden evvel.
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – İyi takip
edeceksiniz, yarın da okuyun, biraz sonra konuklara bakarsınız.
“Parası olmayan esnaf.” deniyor. “İnsanların
cebinde parası yok.” deniyor. Ben size söyleyeyim, yeni Şırnak’tan geldim,
Mardin’den geldim. Mardin’de bin metrekarelik bir arsanın fiyatı 1,5 milyon
lira. Midyat’ta bin metrekarelik bir arsanın fiyatı 2 milyon lira. Şırnak’ta
beş yıldızlı bir otel yapılıyor o muhteşem dağların içerisinde…
TUFAN KÖSE (Çorum) – Acıklı şeyler
söylüyorsun, niye sırıtıyorsun? Sırıtma!
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – …ve yapılan
bu çalışmalar, bu ülkenin büyümesini, bu ülkenin zenginleşmesini ve
zenginleşirken de alttaki gruplarla üstteki gruplar arasındaki farkın
kapatılmasını ve Türkiye’deki herkesin “Evet, ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olmaktan dolayı büyük bir gurur duyuyorum.” dedikleri bir ülkenin mensupları
oldukları için de bu fiyatlar geliyor. Katma değeri anlayamayan, ekonominin
büyümesini kavrayamayan, bu ülkede gelişmeyi göremeyen insanların Türkiye’deki
bu farklılığı anlayabilmesi, algılayabilmesi de çok zor olacaktır.
12 Eylül tarihine kadar… 12 Eylül, bu
ülkede iki şeyi yansıtıyor. Bir 12 Eylül vardır malum darbecilerin 12 Eylülü…
TUFAN KÖSE (Çorum) – Niye yargılamadınız?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne yaptınız,
ne?
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – …ama bir 12
Eylül vardır 2010 tarihinde bu ülke çok güzel bir cacığı yedi.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Niye
yargılamadınız 12 Eylülcüleri?
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Yapılmış
olan cacığı… Bu ülkenin vatandaşları, bu ülkenin Parlamentosu çok güzel Anayasa
değişikliği yapıyor. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılmış olan kısmi Anayasa
değişikliği referandumla bu ülke âdeta bir vesayetçi ipotekten kurtarılıp
ülkenin geleceğini garanti altına almış, 11 Haziran 2011’de de yüzde 50
mesajıyla bu cacığın nasıl yapıldığını ve cacığın içeriğinin ne olduğunu,
cacığı nasıl yediğini de çok iyi bir şekilde göstermiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ama cacığın nasıl olduğunu, cacığın nasıl yendiğini
bilmiyorsanız ben söyleyeyim: Cacığın temel üç tane maddesi vardır…
MUHARREM VARLI (Adana) – Ne cacığı ya!
Ne cacığından bahsediyorsun?
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Yoğurttur,
salatalıktır, nanedir.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Konuya gel,
konuya; bırak cacığı!
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Bir de garnitürü vardır. Bu millet üçlü cacığı çok rahat bir
şekilde…
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Anayasa
değişikliğini cacıkla mı eşleştiriyorsunuz?
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Mutfak mı burası?
Aşçıbaşı mısın?
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – … 42 tane kaseyle rahat bir şekilde yedi, üzerine de yüzde 50’lik bir
pastayı da afiyetle midesine indirdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Tıkının,
tıkının!
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – 2010 Eylül
de “Cumhuriyet denildiği zaman benim. Ben ne düşünürsem bu toplum da benim gibi
düşünecek, benim gibi yaşayacak ve tüm kimlikler bir pota altında eritilecek.”
anlayışının da ortadan kaldırıldığı…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Ayıptır ya!
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – … ve o zihniyetin tarihin geçmişine atıldığı bir dönem
olmuştur. Cumhuriyeti cumhura bağlayan bir oylama olmuştur. Bu oylamanın
neticesi inşallah 2012 sonbaharına kadar gerçekleştirilecek ve sivil toplumun
gerçekleştireceği bir anayasanın da ön kapısını açmış olmuştur.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Hangi
sivil toplum ya? Korku imparatorluğu yarattınız. Hangi sivil toplum?
NUREDDİN
NEBATİ (Devamla) – Anakronik yani tarihi şaşırmış olan insanların, hangi
tarihte bulunduğunu bilmeyenlerin yani 2011 yılındayken hâlâ 20’nci yüzyılın
karanlıklarında dolaşanların Türkiye’deki o büyük değişimi anlayabilmeleri,
algılayabilmeleri ve o değişimle birlikte yaşabilmeleri,
o değişimi içselleştirebilmeleri ve içselleştirirken de cumhuriyet değil,
demokratik bir cumhuriyetle, halkın iradesinin konulduğu bir ülkeyi de
öğreneceklerdir.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Bu
ülkenin nasıl kurulduğunu bir düşünün.
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) –
Öğrenemeyeceklerse bekleyecekler, 2014 seçimlerinde yeni bir sandık hezimeti
inşallah bu tür çalışmaları göstermiş olacaktır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu şimdi MIGA’yla mı alakalı? MIGA mı bu, MIGA mı?
NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Ben bu
vesileyle MIGA’yla ilgili yapılmış olan bu tasarının
inşallah önümüzdeki dönemde Türkiye’ye çok önemli katkılar sağlayacağını, küçük
de olsa… 1,2 milyar dolar küçük rakamdır, 20 milyar dolar bütün dünyada
kullanılan rakamdır. 2002 yılı öncesinde bankalara peşkeş
çekilen 50 milyar doların yanında 20 milyar doların dünya çapında ne kadar ufak
olduğunu, hele hele 2011 Türkiye’sinde 1,5 milyon liralık bir bütçeye kavuşan,
millî gelire kavuşan Türkiye’de 1,2 milyar doların da artık çok basit, küçük
bir rakam olduğunu da ifade etmek istiyorum.
Değerli Kurula saygılarımı arz
ediyorum. Hayırlı akşamlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Paçalarından
cehalet akıyor.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Nebati.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın
Başkanım, müsaade eder misiniz?
Sayın Hocam kimlere kurbanın caiz
olduğuna dair çok güzel bilgilendirdiler, Allah razı olsun. Senede 2 defa
kıldığımız namaz var, bayram namazı.
BAŞKAN – Böyle bir usulümüz yok Sayın
Vekilim, ne soracaksınız? Lütfen…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Onun da
tarifini bir rica edeceğiz buradan, MIGA’yla
alakalıysa.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Tasarı üzerinde şahsı adına
söz isteyen Ahmet Toptaş, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurun Sayın Toptaş. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlamadan önce,
egemenliği halka veren, cumhuriyeti kuran, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel
Başkanı Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve Türkiye'nin ikinci Cumhurbaşkanı
İsmet İnönü’yle birlikte cumhuriyeti kuran kahramanlarımızın önünde saygıyla
eğilmek istiyorum (CHP sıralarından alkışlar) ve yüce Meclise saygılarımı
sunuyorum.
Ancak, yüce Mecliste bulunan üç
muhalefet partisini, benden biraz önce konuşan konuşmacı, “cacık” tarifiyle
tarif edip AKP’yi pasta olarak tarif etmesini de Meclisin ciddiyeti,
cumhuriyetin ciddiyetiyle bağdaştıramadığımı, herkesin burada konuşurken
buranın Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunun farkında olarak konuşmasını
istirham ediyorum.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Tamam da
cacığı zaten mevzu ettiler. Cacığı da söyledi, ben de tarif ettim, ne yaptım
yani?
AHMET TOPTAŞ (Devamla) - Sayın
milletvekilleri, yüce Mecliste bir itirafı da dinledik, kimin kurban
kesebileceğini öğrendik. İşçiler kurban kesemezler, işçilere kurban caiz
değilmiş.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) - Yanlış
söyledi, ben ne yapayım, düzelttim, doğrusunu söylemeye gayret ettim.
AHMET TOPTAŞ (Devamla) - Görüştüğümüz
sözleşmeyle ilgili arkadaşlarım konuştular.
Dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi
olduğumuzu söylüyor Sayın Başbakan ve AKP. Dünyanın 16’ncı büyük ekonomisindeki
ülkede artık işçiler kurban kesemeyecek, onlara caiz değil, ekonomik koşulları
müsait değil. Köylüler de anlaşıldığı kadarıyla kesemeyecek, esnaflar da
kesemeyecek, memurlar da kesemeyecek, herhâlde pastayı yiyen AKP’lilerden başka
bu ülkede kurban kesebilecek kimse kalmamış olduğunu gördük. (CHP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 12
Haziran seçimlerinden sonra oluşan 24’üncü dönem Meclisinde bugüne kadar geçen
süre içerisinde, şöyle bir göz attığımızda bir tek yasa maddesi görüştük yasa
olarak. O da Meclisin kapandığı gün alelacele Danışma Kurulundan getirilip
“Süresi geçiyor.” diye mecburiyetten bir yasa, tek maddelik bir yasa görüştük.
Onun dışında, yüce Meclisin önüne bir yasa tasarısı gelmedi ama yüzlerce yasada
değişiklik yapan kanun hükmünde kararnameler geldi.
Artık Meclis Hükûmet tarafından devre
dışı bırakılmıştır. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Kanun hükmünde
kararnameler acil durumlar için ve Meclisin toplanmadığı zamanlar için
çıkarılır. Bu kanun hükmünde kararnamelere dayanılarak çıkarılan yasaları belki
konuyla ilgili bakanlar bile bilmiyor.
Değerli arkadaşlar, Meclis açık,
görüşmelere devam ediyoruz. İki gün içerisinde, yine onlarca maddeyi taşıyan
kanun hükmünde kararname ile yeni yasalar çıkarılmış. İnanıyorum ki bir
tekinizin herhangi bir değişiklikten haberi yok.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Haberimiz
var.
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Meclis devre
dışı bırakılmıştır. Mecliste denetim yolları tıkanmaktadır. Bugün kabul
ettiğimiz önergeyle, eğer bu alışkanlık hâline getirilirse, bizim, artık,
denetim yetkimiz de elimizden alınmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Mecliste bir
tek yasa maddesi çıkardıktan sonra ne yaptık? Evet, Türkiye'nin en önemli
sorunu olan terörü görüştük. Daha çok kısa süre önce bir günde 24 şehit
verdiğimiz terörü görüştük. Türkiye'nin en acı, en ciddi sorunu görüşülürken
Sayın Başbakan taziye ziyaretindeydi, İçişleri Bakanı da yoktu. Muhalefet
“İçişleri Bakanı nerede?” diye sormaya başlayınca, İçişleri Bakanına haber
ettiler, bulup geldiler, oturttular. Türkiye'nin en can alıcı sorununda,
Türkiye'nin en can alıcı sorununun görüşüldüğü bu Mecliste Başbakan yok,
İçişleri Bakanı bulunup gelindi ve katılan 5 bakan vardı. Anlaşılıyor ki AKP
İktidarının Meclise ihtiyacı yok. AKP Grubunun da buna göz yumduğu için Meclise
ihtiyacının olmadığı görülüyor.
Değerli arkadaşlar, ne yapmak istiyor
AKP? Meclisi devre dışı bıraktı, yargıyı da halletti. Nasıl halletti biliyor
musunuz yargıyı? Referandum sırasında referandumun kabulü için elinden gelen
her şeyi yapan Demokrat Yargı Derneği yargıçlarının referandumda hangi
destekleri verdiğini biliyorsunuz. Desteğiyle yargıyı, referandumu geçirdi. Ama
referandumda kendilerine çok büyük destek veren Demokratik Yargı Derneğinin Eş
Başkanı ne dedi biliyor musunuz uygulamalarınızı gördükten sonra? “Yargı Hallolundu, Yargıçların Eşekli Demokrasi ile İmtihanı” diye
kitap yazdı. Ne yazık ki yargı eşekli demokrasiyle halledildi. Yargı da
halledildi.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – O nasıl laf öyle?
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Hemen ne
yaptılar arkasından biliyor musunuz? Anayasa Mahkemesindeki, Yargıtaydaki, Danıştaydaki
memurları bile değiştirdiler. Yirmi yıldır, yirmi beş yıldır orada deneyim
kazanmış memurlar tümü devre dışı bırakıldı. Aynen Mecliste memur kadrosunda
kadrolaştıkları gibi Yargıtayda, Danıştayda,
Anayasa Mahkemesindeki memurlara bile tahammül edemediler. Yani yargı
halledildi. Neler yaptılar?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – O lafı değiştir. O ne öyle?
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, Yargıtayda olanları görüyoruz.
YUNUS KILIÇ (Kars) – Konu neydi? Sayın
Başkanım, konu neydi?
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Konu bu. Konu
Türkiye’yi halletme konusu.
Yargıtaydaki
seçimleri görüyoruz. Yargıtayda yılbaşından bu yana
görevini bırakan, ağır baskılar gördüğü için görevini bırakan 130 tane yargıç
var, haberiniz var mı? Türkiye'nin…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Çalışmak
istemediği için bıraktı.
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Evet, çalışma
koşullarını koymadınız yargıçlara. Biat etmeyen yargıç istifa etmek zorunda
kaldı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, uluslararası sözleşmelere geleyim. Söyleyecek çok şey var da…
Evet, Libya’da kardeşi Kaddafi’den
İnsan Hakları Ödülü alırken, çadırda sarmaş dolaş poz verirken üç ay sonra ne
oldu da Kaddafi’nin teslimine göz yumdu?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – MIGA
ne MIGA?
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Ne vadedilmişti? Ne vadedilmişti? İşte, Libya’da şeriat. Şeriat mı vadedilmişti?
Şeriat için mi vazgeçmişti kardeşlikten?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bir
dakika kaldı.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – MIGA
neydi?
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Uluslararası
anlaşmaları anlatıyorum size. Getirin görüşelim onları, MIGA’yı
değil.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) –
Konuştuğumuz konu neydi?
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Esad’la neyin
pazarlığını yaptığınızı, sonra kimlerle yaptığınız pazarlık sonucu Esad’ı devre
dışı bıraktığınız anlaşmaları getirin karşımıza.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) –
Konuştuğumuz konunun adını söyler misin?
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Dört ay önce
Esad kardeşinizdi…
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Konuştuğumuz
konunun adını söyle!
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – “Onların Schengen’i varsa bizim de Şamgenimiz
var.” diyordunuz, ne oldu? Kimler hangi sözü verdi de şimdi kardeşlikten
vazgeçtiniz, Suriye’ye saldırma planları yapıyorsunuz, Suriye sınırına asker
yığıyorsunuz?
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Adı ne
adı?
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – O gün
Suriye’yle hangi anlaşmayı imzaladıysanız onu getirin uluslararası anlaşma
olarak!
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Tasarının
adını ne? Tasarının adını söyle!
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Amerika’nın
hangi projesine Suriye’yi terk ettiyseniz, Amerika’yla yaptığınız anlaşmayı
getirin, onları tartışalım burada.
Değerli arkadaşlar…
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Tasarının
adını söyle!
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sen kurbanın
adını biliyorsun, ben tasarının adını biliyorum, sen kurbanına devam et!
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Hadi
bakalım, tasarının adını söyle, kayıtlara geç!
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Değerli
arkadaşlar…
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Hadi
bakalım!
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Değerli
arkadaşlar…
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Tasarının
adını söyle, ayakta alkışlayacağım!
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, dün kardeşi Kaddafi’yi teslim edenler, yarın kardeşi Esad’ı teslim
edecekler, sonra…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Toptaş, teşekkür
ediyorum.
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – …Amerika’nın
politikalarına teslim olacaklar. Böyle büyük Türkiye olmaz, Türkiye büyüktür!
BAŞKAN – Sayın Toptaş…
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Türkiye
büyüktür!
BAŞKAN – Sayın Toptaş…
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Türk ulusu
büyüktür! Kimsenin Türk insanını büyütmeye hakkı yoktur…
BAŞKAN – Sayın Toptaş, lütfen…
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – …Türk insanı
zaten büyüktür!
BAŞKAN – Sayın Toptaş, lütfen, ama…
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sayın Başbakan
bu ülkenin insanlarını, Türkiye'yi büyütmek istiyorsa dönsün tarihe baksın!
BAŞKAN
– Sayın Toptaş, lütfen kürsüyü terk eder misiniz.
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Dönsün tarihe
baksın!
BAŞKAN – Lütfen Sayın Toptaş…
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Türk ulusu zaten
büyüktür, ihtiyacı da yoktur Amerika’ya.
BAŞKAN – Sayın Toptaş, lütfen kürsüyü
terk edin.
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Vural.
Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, tabii,
biraz önce birtakım tartışmalar yaşadık ama gerçekten tarihî şahsiyetlerimizi,
Milli Kurtuluş Savaşı’mızın önderini, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusunu
bu konularda anarken bir partinin genel başkanı sıfatına indirgeyerek burada,
bugünkü tartışmaların şeyine getirmek doğru değil. O hepimizin Kurtuluş
Savaşı’nın önderidir. Dolayısıyla, bu konuda siyasi çekişmeleri o günlere
götürerek sadece o yönüyle bir ifadede bulunmayı doğru bulmadığımı ifade etmek
istiyorum.
Bugün, bu açıklama bence bu bakımdan
doğrudur.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir önceki
konuşmacı 2002 yılında bankalara 50 milyar dolar civarında bir peşkeş
çekildiğini söyledi. Ben o dönem milletvekiliyim ve aynı zamanda mensubu
olduğum partim hükûmet ortağı. Burada bir yanlış bilgi vardır, sataşma vardır.
Aydınlatmak ve doğru bilgilendirmek için, lütfen, söz istiyorum.
BAŞKAN – Sözleriniz tutanaklara geçti
Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından gürültüler)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Hiçbir şey
geçmedi. Ne geçti?
BAŞKAN – Hayır, canım.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Hiçbir şey
geçmedi Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tenkit ediyor. Her şeyde
sataşma söz konusu değil yani.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Öyle bir şey
yok. Herkes sözünün arkasında olmalı. Öyle bir şey yok. Öyle bir 50 milyar
dolar falan yok. Ben bilgilendireyim Meclisi.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak,
konuşmacı, hatip sözünü söylemiş, siz de yanlış olduğunu söylediniz, bunlar da
tutanaklara geçti.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Böyle bir şey
var mı?
O zaman, burada herkes aklına geleni
söylesin.
BAŞKAN – Var tabii. Böyle bir usulümüz
de yok yani.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Ben sataşmadan
söz istiyorum.
BAŞKAN – Yok, söz veremeyeceğim çünkü
tutanaklara geçti.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Nasıl bir usul
bu Sayın Başkan?
BAŞKAN – Veremeyeceğim Sayın Uzunırmak. Veremeyeceğim diyorum çünkü burada her gruptan
sayın milletvekilleri çıkıyorlar, karşı partiyi veya partileri tenkit
ediyorlar. Bu, geçmişteki bir uygulamayı tenkit etti.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yalan söylüyor,
partiyi tenkit etmiyor. Parti tenkidi değil bu.
BAŞKAN – Tamam, tutanaklara geçti Sayın
Uzunırmak.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başbakanın
lafı geçtiği zaman söz veriyorsun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Benim partimi
tenkit etmiyor, yalan söylüyor. Partiyi tenkit etmiyor.
BAŞKAN – Tamam, tutanaklara geçti Sayın
Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Parti tenkiti
değil bu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi peşkeş
çekilenleri ve alanları burada konuşmazsan aynen sana iade ediyorum. Ben sana
söyleyeyim, o kurulan bankalarda sizin geçmişinizin izleri var.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Uzunırmak, oturun, ben…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan,
burada tarihe kayıt düşüyor…
BAŞKAN – Bu kadar konuşmadan sonra zaten daha başka ne
söylenecek Sayın Uzunırmak? Tutanaklara geçti.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Böyle bir şeyin
altından kalkamazsınız. Çok ayıp bir şey. Bir
milletvekili yalan söylüyor.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak. Anlaşıldı konu efendim. Lütfen,
oturur musunuz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Siz anladınız
mı bunu?
BAŞKAN – Hayır, anlaşıldı konu zaten,
tutanaklara geçti. Lütfen, Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Size hiç
yakışmıyor bu.
BAŞKAN – Bu şekilde konuşmak size de
yakışmıyor yani.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ama size bu
idare şekli yakışmıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Uzunırmak, oturur musunuz yerinize.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Burada yanlış
belgeler, yanlış beyanlar geçiyor, bir hükûmet itham ediliyor.
BAŞKAN – Ben burada İç Tüzük’ü uyguluyorum Sayın Uzunırmak.
Sözlerinizi iade ediyorum. Size yakışmıyor.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İade
edebilirsin. Sen istediğini iade edebilirsin. Her zaman hakkın var ona.
BAŞKAN - Size yakışmıyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
çok önemli bir tasarıda sayın konuşmacıların da çok ciddi katkı verdiği bir
görüşme yapıyoruz. Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan
arkadaşımızın MIGA konusunda “cacıklı, kurbanlı” açıklamasından sonra esas bu
işin ciddiyetine davet ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Bu konuda
Sayın Hükûmetin temsilcisi Sayın Bakanın MIGA konusunda bizi aydınlatmasını
rica ediyorum. Sayın Bakan bizi aydınlatırsa seviniriz efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Milletvekilim, böyle bir
usulümüz yok.
Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, parti grup başkan vekilleri parti gruplarının meselelerini dile
getirir. Ama bakıyoruz, milletvekili arkadaşlar istediği gibi konuşuyor. Grup
başkan vekillerini göreve davet ediyorum.
BAŞKAN
– Tasarı üzerinde şahsı adına söz isteyen Abdullah Çalışkan, Kırşehir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Çalışkan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakanı
dinlemek isterdik efendim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sen mi karar
vereceksin Elitaş kimin konuşacağına?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen idare
amirisin bir kere!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ne alakası var?
Milletvekiliyim aynı zamanda. İdare amiri olmakla ne oluyor yani? Ayıp ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grup başkan
vekilleri var!
BAŞKAN – Sayın Elitaş,
Sayın Uzunırmak, lütfen oturun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekili o
ya!
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalışkan, siz
devam edin.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın
Başkan…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grup Başkan
Vekili var orada.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Milletvekiliyim
ben.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grup Başkan
Vekili var orada.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Grup Başkan
vekillerinin görevleri var. Benim de milletvekili olarak sorumluluğum var.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Biz tebaa
değiliz, milletvekiliyiz. Bak, tebaa ile milletvekilini ayır.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak,
lütfen oturun!
Sayın Elitaş…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – 27 milyar
doların 24 milyar doları geri döndü özelleştirmelerden.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 50 değil,
yanlış söyledi. Ben de katılıyorum sana; 50 değil, 70 milyar dolardı.
BAŞKAN – Sayın Elitaş…
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Ayıp! Kürsüye
saygılı olalım.
BAŞKAN – Sayın Çalışkan, siz lütfen
devam edin, buyurun.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu
Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerinin Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, tabii burada
konuştuğumuz kanun tasarısı Çok Taraflı Yatırım Garanti Kurumu, kısaca MIGA.
Değerli muhalefet milletvekillerimiz buraya çıktılar... Maalesef ben bu
muhalefet tarzını gördüğüm zaman şahsım adına üzülüyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sana göre yapalım
muhalefeti!
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Siz
söyleyin de ona göre yapalım!
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) –
Metiner’in söylediklerine üzülmüyor musun?
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Burada
yeni bir Parlamento oluştu, yeni arkadaşlarımız, milletvekillerimiz seçildi.
Eminim onlar da dört yıl önce benim yaşadığım şaşkınlığı, hayal kırıklığını ve
üzüntüyü yeni seçilen arkadaşlarımız da mutlaka yaşıyorlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ben isterim ki… Bu Parlamentoya seçildiğimde en genç
milletvekillerinden biriydim, şu anda yirmi yedi yaşında milletvekili olan
arkadaşlarımız var, bayan milletvekillerimiz aramıza katıldı. Burada yaşanan
tartışmalar, buradaki üsluplar, buradaki seviyeler, gerçekten, inanıyorum ki
Parlamentomuzun en azından yüzde 90’ını rahatsız etmekte.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Doğru
söylüyorsun, kalite düştü, doğru söylüyorsun, haklısın!
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Bu
Parlamento Türkiye'nin yüzde 95’ini temsil etme kapasitesine sahip bir
parlamento ve halkımız bizi seçerken bizden çok şeyler bekliyorlar. Bu ülkeyi
dünyanın ilk on ekonomisi, ilk on ülkesi arasına sokmanızı bekliyorlar ama biz
burada neleri tartışıyoruz. Bunları görünce ben gerçekten muhalefet
partilerimiz adına üzülüyorum. Bunu çok samimi söylüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kendi adına
üzül, kendi adına!
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Burada,
bir uluslararası sözleşme…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Cacığa da
üzülüyor musun?
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Cacığa da üzülüyor musun, cacığa? Cacıkçı
kimse ona söylesene, ona bir cevap ver!
OKTAY VURAL (İzmir) – Kendi adına üzül
sen!
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Burada,
uluslararası bir sözleşme tartışılıyor ve saatlerdir bunu konuşuyoruz, hâlâ bir
tane kanun tasarısını onaylamış değiliz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Milletin tarihine
küfrediyorsunuz! Bir de kalkmış burada…
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Ben
şahsen evime gittiğim zaman, bu Meclisten çıkıp evime gittiğim zaman gergin
olmak istemiyorum, stresli olmak istemiyorum.
MUHARREM VARLI (Adana) – Olma kardeşim,
olma!
ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Devamla) - Çocuklarımın
karşısına çıktığım zaman “Yavrularım, ben bugün bu ülke adına üç tane, dört
tane -neyse- kanun tasarısına imza attım, kabul ettim.” demek istiyorum ama
hâlâ şu anda on tane -yanlış bilmiyorsam- gündemimizde uluslararası sözleşme
var, bunlar ilgili taraflarca onaylanmış ve arkada da yüzlerce uluslararası
sözleşme var, biz burada hâlâ bir tanesini geçirebilmiş değiliz. Ne
tartışıyoruz? Kanun tasarısını mı tartışıyoruz? Hayır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hani “konuşun”
diye uzatmıştınız. Biraz önce Elitaş dedi ki:
“Konuşun diye uzatıyoruz.” Siz de “konuşmayın” diye söylüyorsunuz.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Sayın
vekillerimiz çıktılar, ben dikkatle dinledim… Ben muhalefetimden şunu beklerim:
Bizi zorlayın. Nasıl zorlayın? Dersinize iyi çalışın. Bu kanun tasarısını bir
okuyun. (Gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Cacık var mı
tasarıda?
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Neler
değişmiş, neler gelmiş, okuyun ve buraya gelin.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Tasarıda
cacık var mı, yok mu onu söyle.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Komisyonlara gelmeyen bir kanun tasarısı olabilir mi?
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Buraya
gelin, deyin ki: “Ey Hükûmet, sen bu kanun tasarısını imzalamışsın, şu maddede
şu yanlışlık var, şu maddede ülkemize böyle bir yanlış oluyor, böyle bir hata
var.” Bizi, iktidarı zorlayın ama buraya çıkan hatipler ne yapıyorlar?
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) –
Tasarıyı bir komisyona götürün, bize değil.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Tasarının
adını bile doğru bilmeden, hiçbir şekilde değinmeden veya usulen öyle bir
bahsedip ondan sonra veryansın ederek bizi suçlamaya başlıyorlar veya işte “Sen
bunu dedin, ben bunu dedim.” Ben bunlardan rahatsızım. Geçmişi tartışmaktan
rahatsızım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu
tartışmayı kim açtı?
OKTAY VURAL (İzmir) – Grup başkan
vekillerine söyle.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Geçmişten
ders alalım. Dün merhum Alparslan Türkeş tartışıldı, bugün merhum İnönü
tartışıldı, Ulu Önderimiz Atatürk tartışılıyor. Bunlar tartışılacak konular
değil.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Bu tartışmayı kim açtı güzel kardeşim?
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Bu
şahsiyetler tarihte yerlerini aldılar ve hepsine saygımız vardır. Hiçbir
şekilde tartışılmasını istemiyoruz. Geçmişten ders alalım.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Doğru söylüyor.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Atatürk
kimsenin tekelinde değil. Hepimiz Atatürk’ün sevgisiyle, saygısıyla büyüdük,
Ulu Önderimizdir bizim. (CHP sıralarından alkışlar) Sizin de tekelinizde değil,
sizin de sizin de. Geçmişi tartışarak bir yere varamayız. Gelin, bu Mecliste
–yeni kuruldu Meclis, hepimize hayırlı olsun- Türkiye’yi ilk on ülke arasına
nasıl sokarız, kendi otomobilimizi nasıl yaparız, kendi tankımızı, kendi
uçağımızı, kendi helikopterimizi, kendi uzay uydumuzu nasıl yaparız, bunları
tartışalım.
Geçmiş geçti, geleceği tartışalım.
Lütfen, yeni bir Parlamentoyuz, bütün muhalefet vekillerimize, hepinize
saygımız, sevgimiz sonsuz, gelin, bu ülkenin geleceği bu Parlamentoda
tartışılsın. Ne diyoruz? “Meclisin itibarı düşük, milletvekillerinin itibarı yok.”
Bu sahneleri gören milletimiz bize itibar eder mi Allah aşkına?
OKTAY VURAL (İzmir) – Etmiyor size
zaten.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Burada,
gerçekten, bizi seçen insanlar buradaki milletvekillerinin ciddi ciddi bu ülke
meselelerini tartıştıklarını görseler bu Parlamentonun itibarı da o nispette
artacaktır. Ama maalesef, ben burada arkadaşlarımın arasında otururken de şöyle
bir kulak kabarttım, maalesef, dört yıl önce ben ne hissediyorsam aynı hayal
kırıklığını onlar da yaşıyorlar. Burada bir şeyler üretmemiz lazım.
Hepimizin değerleri var, hepimizin
kutsalları var, hepimizin sevdiği var, saydığı var. Bunlara saldırmakla,
bunlara kötü söylemekle, birbirimizi rencide etmekle varacağımız hiçbir şey
yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bu sözlerin AKP
için de geçerli mi? Oraya bak biraz.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Onun
için, değerli muhalefet partileri, sizden teknik muhalefet bekliyoruz, sağlam
muhalefet bekliyoruz, dersinizi çalışmanızı bekliyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kendine bak
yahu!
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) –
Tribünlere konuşarak, tribünlere, halkımıza… Şu anda gerçi yayın yok, bizi
görmüyorlar. Ama yayın da olmaması nedeniyle biraz daha samimi konuşuyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Önce hakaret
ediyor, sonra muhalefete laf yetiştiriyor yahu!
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Biz,
gerçekten bunun kendi içimizde kararını vererek, gerçekten bu ülkenin
geleceğini birlikte inşa etmemiz lazım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Çok utanıyorsan
istifa et, git!
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) –
Milletimiz bizden Anayasa bekliyor, elbirliğiyle bu Anayasa’yı çıkarmamız
lazım. Toplum bizden, gençlerimiz, kadınlarımız, bütün halkımız bizden bu ülke
adına bir şeyler yapmamızı bekliyor.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – MIGA’yı konuş, MIGA’yı!
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Bizlerin
tartışmasını istemiyorlar. Size telefon edip de hiçbir seçmeniniz “Sayın
vekilim, tartış orada, kavga et, birbirinize girin.” diyor mu? Hayır,
hiçbirimizden bunu istemiyorlar.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “Yalan
söyleme.” de diyor ama.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Bizden
bir şeyler üretmemizi ve Türkiye'nin geleceğini çok daha iyi bir noktaya
taşımamızı istiyorlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Mehmet
Metiner’e öyle söylemiş seçmeni, öyle gelmiş o da!
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Gelin,
bunları tartışalım. Bizi bu noktada zorlayın, dersinizi iyi çalışın.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz iyi çalışın,
iyi çalışın!
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Buraya
gelen kanun tekliflerini iyi okuyun, içeriğini iyi okuyun ve bizi zorlayın.
Belki bunu söylemek iktidar adına doğru değil ama bütün samimiyetimle
söylüyorum benim gönlümden geçen muhalefet bu. Bırakın böyle…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sen gönlündeki
iktidarı anlat!
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kendine bak
yahu!
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Az önce
Vekilimin söylediği gibi, incir kabuğunu doldurmayacak şeyleri tartışmayalım.
(MHP sıralarından “incir çekirdeği” sesleri)
OKTAY VURAL (İzmir) – İncir çekirdeği
senin konuşmaların!
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Maalesef,
ben üzülüyorum, yani burada geçen zamana üzülüyorum, burada yanan ışıklara üzülüyorum,
bu çalışan personele üzülüyorum. Bu kanun zaten 14 Kasım 2010’da yürürlüğe
girmiş, Parlamentomuza gelmiş. Daha yüzlerce uluslararası kanun var, biz burada
bir kanun tasarısını bile geçiremedik. Ben buradan evime gideceğim çocuklarıma
ne diyeceğim?
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Kanun
hükmünde kararnameleri söyle çocuklarına.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – “Baba
bugün Mecliste ne yaptın?” “Tartıştık yavrum, konuştuk, tartıştık.” “Bir
ilerleme kaydettiniz mi?” “Hiçbir şey yapamadık, tartıştık.”
Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyun,
birbirimizi suçlayarak, birbirimizi rencide ederek, birbirimizi üzerek
varacağımız hiçbir yer yok. Bu ülke hepimizin, hepimiz aynı geminin içindeyiz,
el ele vererek, yapıcı muhalefet yaparak, teknik muhalefet yaparak, bu ülkeyi
hep beraber inşallah, hepimizin içinde yaşadığı bu gemiyi inşallah dünyanın ilk
on ülkesi arasına sokacağız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz yıkıcı
iktidar, biz yapıcı muhalefetiz.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Bunu siz
de istiyorsunuz, bunu biz de istiyoruz. Siz de iktidara bu anlamda yapıcı ve
teknik muhalefet yaparsanız biz sizden istifade etmek istiyoruz, sizin
fikirlerinizden, sizin projelerinizden istifade etmek istiyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Vekilim, söyle de
kanun hükmünde kararnameleri çıkarmasın Hükûmet?
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) –
Geçtiğimiz günlerde terörü konuştuk.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Niye altı tane
kanun hükmünde kararname çıktı?
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Saatlerce
terörü konuştuk, ortaya çıkan somut ne var deseniz inanın hiçbir şey yok.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Niye müdahale
etmiyorsunuz Sayın Başkan?
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Buna
hakkınız var mı Sayın Başkan?
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Gelin,
sizler de somut projelerinizle konuşun, sloganları bırakalım. Somut projelerle
“Ey iktidar, şunu yapman lazım…”
BAŞKAN – Sayın Çalışkan, konuyu konuşun
lütfen.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – “…bunu
yapman lazım, bizim çözüm önerimiz bu.” diyerek bize de yol göstermeniz lazım.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, niye
konuya çağırmıyorsunuz?
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Bizim
sizlerden beklediğimiz bu ve inşallah yeni Parlamento bu anlamda hepimiz için
doyurucu olur, tatmin edici olur…
MUHARREM VARLI (Adana) – Cacıktan
bahset, nasıl yapılır, nasıl yenilir!
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – …inşallah
çoluk çocuğumuzun karşısına çıktığımız zaman görevimizi yerine getirmiş,
maaşımızı hak etmiş ve vicdanımız rahat bir şekilde çıkarız diyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çalışkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan yani
burada milletvekilleri olarak biz görevimizin ne olduğunu biliyoruz ve burada
milletvekillerine ders vermeye kalkanların önce kendi derslerine iyi
çalışmaları lazım. Biz burada sözümüzü söyleriz. Bizim gözlerimiz var görüyor,
kulaklarımız var duyuyor, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan da değiliz.
Burada konuşuyoruz ama her şeyden önce bu parmaklar kalkarken hiç olmazsa önce
bir vicdana, sonra bir de akla değindikten sonra kalkarsa iktidar olarak daha
hayırlı bir iş yaparsınız. Parmaklarınızı başkalarının vicdanına teslim
etmeyin, aklına teslim etmeyin. (MHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan, usulün hangi maddesine göre yapılıyor bu konuşma? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Aynen şu
an tabi olduğumuz usule göre.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşmelerin devam etmesine
ilişkin önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İç Tüzük 72’nci madde uyarınca
görüşmelerin devam etmesini arz ederiz.
Lütfü
Türkkan Ahmet Duran
Bulut Alim Işık |
Kocaeli Balıkesir Kütahya |
Enver
Erdem Seyfettin
Yılmaz Mesut
Dedeoğlu |
Elâzığ Adana Kahramanmaraş |
Hasan Hüseyin
Türkoğlu |
Osmaniye |
Gerekçe:
Milletvekillerimizin tasarı hakkında
daha ayrıntılı bilgi sahibi olmasını temin etmek için verilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter
sayısı…
BAŞKAN - Karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır,
önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
demin konuşmacıyı dinlerken, tabii, gruplarımıza yönelik söylemler oldu. Biz
sabahki önergede görüşlerimizi açıkladık, Türkiye’nin gündemini tartışmak
istiyoruz. Gerçekten, saat 23.00’e kadar uzatılan bir Meclis
gündemine eğer doğru dürüst Türkiye gerçeğini, gündemini koymazsanız,
milletvekillerine yirmi dört saat, kırk sekiz saat önceden neyi konuşacağını,
tartışacağını bilmiyorsa, milletvekilleri önceden bir hazırlık yaparak gelme
imkânı bulamıyorsa kürsünün önüne, 300-400 kadar milletvekilini buraya
koyarsanız boş boş birbirleriyle kavga ederler, başka bir şey olmaz. Bu
bir tarz değil, bir üretim, bir verimlilik tarzı değil bu. Biz arkadaşlara bunu
gerçekten aklıselim söylüyoruz. Gelin, Meclis gündemi bir hafta, on beş gün
önceden belli olsun. Kim neyi konuşacak, kim neyin görevini alacak, bir
araştırsın, hazırlıklı gelsin, bilimsel gelsin, doğru dürüst konuşsun. Birbirimizden
yararlanalım. Biz bunu istiyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım,
gerçekten bu ruh hâli iyi değil Meclisin. Bu gidişat iyi değil. Bu saat bu
sözleşmeler için on biri mi istiyorsunuz? Yani sizi kurtaracak mı bu çalışma?
Hayır.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, konu anlaşıldı
ve tutanaklara geçti sözleriniz.
Teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama mutabakat
olur, diyalog olur, uzlaşma olursa saat on birlere gerek kalmaz. Doğru dürüst,
yerinde de bu işler halledilir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
İç Tüzük’ün
81’inci maddesine göre yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. On
dakika soru sorma, on dakika cevap verme süresidir.
Sayın Işık, Sayın Oğan, Sayın Varlı,
Sayın Bulut, Sayın Korkmaz, Sayın Türkkan, Sayın Türkoğlu, Sayın Yeniçeri,
Sayın Özel, Sayın Demiröz, Sayın Yılmaz, Sayın Ayhan, Sayın Köse, Sayın Kaplan,
Sayın Susam, Sayın Vural, Sayın Çirkin, Sayın Öztürk, Sayın Bayraktutan
ve Sayın Uzunırmak soru sormak için sisteme
girmişlerdir. Birer dakika süre vereceğim.
Sayın Işık, buyurun.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tasarı, tali komisyon
olarak Plan ve Bütçe Komisyonuyla Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna havale edilmiş olmasına rağmen bu komisyonlarda
görüşülmemiş ve komisyon başkanlığının görüşü de alınmamıştır. Bu yaklaşımı
Hükûmet temsilcisi olarak doğru buluyor musunuz?
İkinci sorum: Çok Taraflı Yatırım
Garanti Kuruluşu tarafından ülkemizdeki yabancı yatırımlara ilişkin toplam 1,2
milyar ABD doları bir garanti sağlandığı ifade edilmektedir gerekçede. Bu 1,2
milyar dolarlık garanti kapsamında hangi ülkelerin hangi şirketlerinin
yatırımları yer almaktadır? Bu şirketler içerisinde ABD ve İsrail şirketleri
var mıdır?
Üçüncüsü: Türkiye'nin başka ülkelerdeki
177,5 milyon ABD dolarlık garanti kapsamındaki hangi şirketlerinin yatırımları
söz konusudur?
Bilgi verirseniz teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Oğan…
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkanım
teşekkür ederim.
Çok Taraflı Yatırım Kuruluşu (MIGA)
sağladığı yatırım garantisini bir sigorta şirketi gibi dönüp ilgili devletten
tahsil etmekte midir? Eğer tahsil ediyorsa daha önce Bergama’da siyanürle altın
arayan Eurogold şirketi bu anlamda Türkiye’ye
müracaat etmiş midir ve bunun karşılığında Türkiye’den herhangi bir ücret,
herhangi bir miktar para alınmış mıdır?
Bir diğer sorum: Millî Eğitim Bakanımız
da buradayken, şehit öğretmenlerle ilgili Millî Eğitim Bakanlığımızın bir
çalışması var mıdır? Bu kadar işsiz öğretmenimiz varken hâlen
…
BAŞKAN – Sayın Oğan, yalnız Tüzük
gereği konuyla ilgili soru sorma hakkınız var.
SİNAN OĞAN (Iğdır) - …vekil ve ücretli
öğretmen kullanılmasının gerekçesi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: Geçmiş yıllarda
zenginliğiyle Türk filmlerine konu olan Adana ilimiz, devri iktidarınızda ne
yazık ki şu anda işsizlikte ve fakirlikte birinci sırada, yatırımlardan da en
az pay alan ikinci ilimiz. Adana’da sanayi tesisleri bir bir
kapanır hâle geldi, işsizlik had safhada, açlık ve yoksulluk had safhada. Bu
konuda Adana’ya yeni yatırımlarınız var mıdır? Adana’daki işsizliği önlemek
adına ne gibi projeleriniz vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bulut…
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın
Bakan, Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketinin yeterli miktarda pancar
üretimi olmaması gerekçe gösterilerek 2011-2012 yılında Balıkesir Susurluk
Şeker Fabrikasında üretime ara verilmiştir. İlçede faaliyet gösteren yirmiye
yakın iş kolu da bu durumdan olumsuz etkilenmiştir. Fabrikada çalışan toplamda
355 kişi başka yerlerde çalışmak üzere gönderilmiştir. Şeker pancarı alımında
fiyat, bölgelerde üretilen pancarın polar değerinin fiyatlandırmasında esas
standart değer olan yüzde 16’nın altında kalması sebebiyle bölgede üreticiler
şeker pancarı üretememektedir. Balıkesir Susurluk Şeker Fabrikasında bilerek,
planlı olarak şekerlerin, pancarın polarının
düşürülmesi için kömür yerine siyah taş gönderildi, on gün fabrika çalışmadı,
orada yatan pancarların polar değeri düştü ve fabrikanın zarar etmesine sebep
olundu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) - Bu
bilinerek satışa sunulan bir fabrika mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Korkmaz, buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın
Bakan, dış ticaret açığının gittikçe büyüdüğünü, bu açığın ülke ekonomisi
açısından büyük bir olumsuzluk arz ettiğini, ekonomiyi yöneten, sizin
atadığınız ekonomi bürokratları da içinizdeki ekonomist siyasetçiler de ifade
ederken, bu açığın giderilmesi yönünde, dış borcun borçla finansmanı
politikasından başka nasıl bir çözüm ürettiniz? Bundan sonraki düşünceniz
nedir?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkkan…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli üyeler; biraz evvel arkadaşlarımızın yoğun bir şekilde tartıştığı Çok
Taraflı Yatırım Garanti Fonu’yla alakalı bir sorum olacak Sayın Bakana.
Türkiye’de, bu 1,2 milyar dolar garanti
kapsamında olan, politik risklere karşı garanti kapsamında olan yatırımlar
doğrudan yatırımlar mıdır yoksa portföy yatırımları
mıdır, bunları öğrenmek istiyorum.
Bir de daha önce Türkiye'nin can damarı
sayılan önemli kuruluşlardan özellikle Telekom’un sayın
İktidarla yakın ilişkide olan bir şirkete satılmasından sonra bu şirketin
aldığı Telekom şirketi de bu kapsamda Garanti Fonu tarafından riskleri
üstlenilmiş midir? Zira, bu fonun içerisinde
Türkiye'nin de binde 48 oranında, 8,1 milyon dolar civarında bir ortaklığı var.
Türkiye hem satıp hem de politik risklere…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – …karşı
bunları garanti altına almış mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ben de özellikle dış borçlar açısından
cumhuriyet döneminin en yüksek faizini ödeyen bu hükûmetlerin bu fonla daha da
büyük bir risk aldıklarını düşünüyorum, bu konuda açıklama bekliyorum.
Diğer taraftan da hepimizce malum
olduğu üzere Anayasa’nın 41’inci maddesinin ikinci fıkrası “Devlet, ailenin
huzur ve refahı için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.” hükmünü
amirdir. Devlet Anayasa ile ailenin korunmasını, bütünlüğünü esas almış,
kanunlarımız da buna göre dizayn edilmiştir. Bugün
Hükûmet sıralarında Hükûmeti temsilen bulunan Sayın Millî Eğitim Bakanı, 2011
yaz döneminde eş durumundan tayinleri kapatmak suretiyle öncelikle kendi
mensubu olan Millî Eğitim müfettişlerinin ve Ramazan Bayramı arifesinde
kararnamesi çıkan mülki idare amirlerinin eşlerinden ayrı vazife yapmalarına
sebep olmuştur. Millî Eğitim Bakanlığımızın nur topu gibi sorunları vardı, bir
de yönetim sorunu eklenmiştir. Bu hususta da Sayın Bakanın açıklama yapmasını
bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yeniçeri…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üretimden daha fazla tüketim, gelirden daha fazla
gider, ihracattan daha fazla ithalat, icattan daha fazla taklidi esas alan bir
sistem açık verir. Böyle bir ekonomi, ticaret ve tüketim toplumu yaratır. Bu
açık, sıcak para ve dış yatırımlarla dengelenmeye çalışılır. Dış yatırımları
garanti etmek ve borçları bu yolla finanse etmek kalıcı çözüm değildir. Cari
açıkları finanse etmek için dış yatırımları garanti etmek de çıkış yolu
değildir. Yıllık 70 milyar dolar dışarıya açık veren bir ekonomi, hiç
sürdürülebilir değildir. Türkiye'nin dış yatırımlarını bu denli cömert biçimde
garanti etmek, serbest piyasa ekonomisinin gereği olabilir ama Türkiye’de
hayvancılık, tarım, ticaret, turizm, sanayi üretimini nasıl, hangi yolla
garanti etmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Bakan Ömer Dinçer’i, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı sırasında bir meslek örgütünün yöneticisi olarak yakından tanıdım. Bu
yüzden kendisinin kamuoyunda çok tartışma yaratan açıklamalarını şaşırtıcı
bulmuyorum çünkü kendisinin devletçe verilen sözleri hiç önemsemeyen, devlette
devamlılık ilkesini dikkate almayan, diyaloğa kapalı, partisinin
milletvekillerinin dahi iletişim kuramamaktan şikâyet ettiği bir yapısı vardır.
Kendisi ortak aklı aramaktan son derece uzak, sosyal kesimleri, özellikle
meslek örgütlerini birer paydaş değil, birer düşman, yok edilmesi gereken
yapılar olarak gören antidemokratik bir kişiliktir. Kendisi her öneriye “Ben
üniversite hocasıyım, ben bilirim.” diyen ancak hem bilmeyen, daha kötüsü,
bilmediğini de bilmeyen; kişisel web sayfasında maymunların öğrenilmiş
çaresizlik hikâyelerini anlatan bir hak arama düşmanıdır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın
Başkan, böyle soru olmaz! Sayın Başkan…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Geçmiş bakanlık
dönemi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Soru-cevap
işlemi Sayın Başkan, eleştiri değil.
BAŞKAN – Sayın Demiröz, buyurun.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Başkanım,
çok teşekkür ediyorum.
Bursa ili Mustafakemalpaşa Hamzabey İlköğretim Okuluyla ilgili, Sayın Millî Eğitim
Bakanını burada bulmuşken, soru sormak istiyordum ancak…
BAŞKAN – Sayın Demiröz, lütfen,
tasarıyla ilgili soru soracaksınız efendim.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – …Sayın Bakanın,
Sayın Bakan Ömer Dinçer’in Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve Sayın ikinci
Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü için yanlış ifadelerde bulunan Hatibi bir Devlet
Bakanı olarak alkışlaması beni çok üzmüştür. Sayın Bakana yakıştıramadığımı
ifade etmek istiyor ve bu nedenle de soru sormuyorum.
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın
Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu
Sözleşmesi gibi ayrıntıyla uğraşırken kendi yatırım potansiyellerimizi harekete
geçiremiyoruz. 2006 yılında Ceyhan Enerji İhtisas Bölgesi ilan edildi. Sayın
Cumhurbaşkanı ve Başbakan petrollerin akmaya başlamasıyla beraber burada
törenler düzenleyip “Burası ikinci Rotterdam olacak. Rafineri tesisleriyle,
petrokimya tesisleriyle 10 milyar dolarlık yatırımlar yapılacak, binlerce
kişilik istihdam sağlanacak.” denildi. Ancak bu söylenen 2006 yılından beri ne
yazık ki bu bölgeye tek çivi çakılmadı. Yatırımcının önünü açacak düzenlemeler
yapılmadı, daha müteşebbis heyet bile oluşturulamadı. Arazilerin tasnifi
yapılıp hangi alanlar orman, hangisi hazine, hangisi şahıs arazisi
belirlenmedi, kamulaştırmalar yapılamadı, altyapılar oluşturulamadı. Bu Ceyhan
bölgesiyle ilgili, Sayın Bakanımdan soruyorum, bu yatırımların, yabancı
yatırımcıların ve yerli yatırımcıların önünü açmayı düşünüyorlar mı?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Tabii, tasarıyla direkt ilgili olmayan
çok sayıda soru var.
BAŞKAN – Cevap vermezsiniz onlara Sayın
Bakanım.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Vakit yettiğince ve bilebildiğim konulara cevap vermeye çalışacağım.
Bir defa, “Tali komisyonda
görüşülmedi.” dedi Sayın Milletvekilimiz Işık. Tali komisyonlarda görüşülmesi
için yeterli süre tanınmış ana komisyon tarafından ancak o süre içinde tali
komisyonlarımız görüşmemeyi takdir etmişler. O, Meclisin, komisyonlarımızın
takdiri. Hükûmet olarak buna herhangi bir şey söylememiz söz konusu değil.
Meclisimizin komisyonlarının takdiri, Hükûmetimizin yetkisinde olan bir husus
değil. Tabii ki bütün komisyonlarda görüşülürse daha iyi olur, daha etraflıca
tartışılabilir ama ana komisyonda görüşülmesi de, uzmanlık komisyonunda
görüşülmesi de herhâlde yeterli bir değerlendirme imkânı sağlamıştır diye
düşünüyorum.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın
Bakanım, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü mü?
BAŞKAN – Sayın Milletvekilim, lütfen…
Sayın Bakan cevap veriyor.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Vakit çok dar, müsaade ederseniz cevap vermeye çalışayım. Çok sayıda soru
var.
BAŞKAN – Sayın Bakan, siz sorulara
cevap verin lütfen.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– “1,2 milyar dolar garanti sağlandı, kimler var?” dediniz. Burada gizli
kapaklı hiç bir şey yok. Listeler burada, tek tek okumaya çalışırsam çok vakit
alır, size fotokopilerini verebiliriz. Hangi şirketlerin
bundan faydalandığı çok açık, net, burada belli. Bunlar böyle gizli
kapaklı işler değil. Bunların listelerini arkadaşlarımız size verebilirler.
Ayrıca bir rakamı da düzeltmek isterim.
Bana bürokrat arkadaşlarımızdan gelen not da sağlanan garanti tutarının, yani
ülkemizde yapılan yabancı sermaye yatırımlarına sağlanan garanti tutarının 1,6
milyar dolar olduğu ifade ediliyor.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Gerekçede öyle yazılmış ama.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Değişik tarihler itibarıyla verilmiş olabilir, bunu da bu vesileyle -evet,
gerekçeden bu yana değişen bir rakam- düzeltmiş olalım.
Diğer spesifik
şirketlerle ilgili konuları da, yine dediğim gibi listeler belli, oralardan
size bilgi olarak verebiliriz.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Devletten rücu
hakkı var mı bir sigorta şirketi gibi?
BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen siz
soruları cevaplamaya devam edin.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– “Devletten rücu hakkı var mı?” diyorsunuz. Bunu şöyle söyleyelim: Bu ülkeye
herhangi bir mükellefiyet getirmiyor. Ülkemizde yapılan yabancı sermaye
yatırımları itibarıyla ve Türk yatırımcıların diğer ülkelerde gerçekleştirdiği
yatırımlarda MIGA tarafından sağlanan garantiler kapsamında ortaya çıkan
yükümlülükler ülkemize bir yükümlülük getirmiyor.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Efendim, diyelim
ki MIGA Bergama Şirketi’ne 100 milyar dolar...
BAŞKAN – Sayın Bakan, siz devam edin cevap vermeye.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Şimdi, karşılıklı konuşmayalım...
OKTAY VURAL (İzmir) – Aslında
konuşsaydınız daha iyi olurdu Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– ...sonra isterseniz daha detay bilgiyi arkadaşlarımız iletirler.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Soruma cevap
vermiyorsunuz ki Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Ülkeye bir mükellefiyet getirmiyor, çok açık ve net söylüyorum.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Türkiye’den bunun
parasını alıyor MIGA.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Ülkemize bir mükellefiyet getirmiyor.
Sayın Millî Eğitim Bakanımıza ilişkin
çok sayıda sorular oldu. Tabii, kendisi, herhâlde cevap vermek istediğinde
verir fakat hakaret içeren ifadeler de oldu. Bu da Millî Eğitim Bakanımıza ne
kadar çok görev düştüğünü gösteriyor. Bu ülkede gerçekten millî eğitimde sadece
teknik anlamda değil çok daha farklı anlamda bir eğitime ihtiyacımız olduğunu
da bazı ifadeler gösteriyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Adana’yla ilgili, işsizlikle ilgili bir
sorusu oldu Sayın Milletvekilimizin. Yatırımlarla ilgili şu an detay bir bilgi
yok elimde, onu temin edip verebiliriz zaten il bazında dökümünü yayınlıyoruz.
İşsizlikte Adana ilimiz, doğru, ön sıralarda fakat “istihdam oranı” dediğimiz
bir şey de var. Orada Adana ilimiz aslında daha yukarı sıralarda. Yani iş
gücüne katılma oranının yüksek olduğu illerde işsizlik oranı yüksek olsa da
çalışan sayısı da yüksek olabiliyor. Adana ilimiz aslında çalışan sayısı
itibarıyla, istihdam oranı itibarıyla çok kötü durumda olan illerimizden değil
ama göç aldığı için muhtemelen işsizlik oranı yüksek ama onda da son dönemlerde
ciddi bir düşüş olduğunu ben biliyorum. Daha net bilgileri isterseniz daha
sonra size aktarabiliriz.
Şeker fabrikasıyla ilgili konu, tabii spesifik bir konu, bir yönetim hatasından bahsediyorsunuz.
Onunla ilişkin çok şahsi bir bilgim yok. Bu, Özelleştirme İdaresine bağlı
biliyorsunuz, Maliye Bakanlığımız da bu anlamda irtibatlı, teknik olarak da
belki diğer bazı bakanlarımız da. Yani o konuyla ilgili doğrusu net bir şey
söylemem mümkün değil.
Bir yönetim kusurundan bahsediyorsunuz.
Doğru mudur, değil midir, tabii ki bakılmasında fayda var.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Satmak
için mi acaba göz yumuluyor?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Öyle bir şey olamaz tabii. Satmaya karar verirseniz satarsınız, satıncaya
kadar da iyi işletmek bütün yöneticilerin yükümlülüğüdür. Böyle bir şey düşünülemez.
Ama yönetimde kusurlar olabilir, hatalar olabilir. Satılacak olanlarda da
olabilir, olmayanlarda da olabilir. Bunlar ayrıca tartışılması gereken
hususlardır.
Dış ticaret açığıyla ilgili değişik
milletvekillerimizin soruları oldu, cari açık meselesi üzerinde durdular. Gerçekten ülkemizde bu meselenin tartışılması lazım. Biz
mali dengeler itibarıyla, bütçe dengeleri itibarıyla, çok şükür, birçok ülkeyi
kıskandıracak durumdayız. Avrupa Maastricht Kriterleri’ne uymuyorken bizim mali
dengelerimiz buna uygun hâlde. Borç oranlarımızın,
borçlarımızın millî gelire oranı da yine çok çok düşük, Avrupa’yla mukayese
ettiğinizde.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan,
“millî gelir” değil, “yurt içi hasıla.”
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Bu sene itibarıyla yüzde 40’ın altına inmiş durumdayız. Bankacılık sistemimiz
son derece sağlam. Bu anlamda da dünyadaki bu küresel krizin yaşandığı ortamda
pozitif bir şekilde ayrışan ülkeler arasındayız. Ancak cari açık, dediğiniz
gibi, mutlaka izlememiz gereken bir konu. Biz de zaten bunun farkında olduğumuz
için son hazırladığımız orta vadeli programda işin en temel hususlarından biri
olarak cari açığı önümüze koyduk. Buna dönük çok çeşitli tedbirler ve
politikalar hem kısa vadeli olarak hem orta ve uzun vadeli olarak bu
dokümanımızda yer alıyor. Meclisimizde bütçe sürecinde de eminim
tartışılacaktır. Burada her türlü fikre de açık olduğumuzu çok net bir şekilde
belirtmek isterim.
Ülkemiz enerjisi olmayan bir ülke,
dışarıdan enerjiye bağımlı bir ülke.
OKTAY VURAL (İzmir) – Enerjik bir
ülkeyiz ama.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Diğer taraftan, ara mallarında özellikle yerli üretimi daha çok artırmamız
gerekiyor. Bir taraftan da doğrudan yabancı sermayeyi artırıp cari açığın
finansmanının kalitesini artırmamız gerekiyor. MIGA da bu anlamda önemli enstrümanlardan bir tanesi. Yani cari açığı sıfırlamak diye
bir şey Türkiye için bu aşamada söz konusu değil. Gelişmekte olan bir ülkeyiz,
dünyanın tasarruflarını da kullanmalıyız. Bu kötü bir şey de değil. Dünyanın
tasarruflarını alıp daha hızlı bir şekilde büyüyebiliyorsanız mesele yok. Ama
bunun elbette ki düzeyi ve şekli önemli, bunu nasıl finanse ettiğiniz önemli.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani yurt içi
tasarruf önemli değil mi?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Bunu da Türkiye olarak bugüne kadar finanse ettik ama sürdürülebilir bir
şeklide götürmek için çeşitli tedbirler de alıyoruz, almaya devam edeceğiz.
“Portföy yatırımlarını mı kapsıyor, doğrudan
yatırımları mı?” diye bir soru oldu. Bu, doğrudan yatırımları kapsıyor. MIGA,
Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu, portföy
yatırımlarını değil doğrudan yatırımları kapsayan bir husus. Onu da belirtmek
isterim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Telekom’la
ilgili bir soru…
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Yine Ceyhan enerji bölgesi, enerjiyle ilgili hususlar, tabii ki bunlar çok
önem verdiğimiz hususlar. Son Teşvik Kanunumuzda da biz “büyük ölçekli yatırım”
dediğimiz konuları teşvik ediyoruz. Onlar arasında bu büyük ölçekli projeler de
yer alıyor. Türkiye bir taraftan bir transit ülke, bir taraftan da gerçekten
burada enerji olarak, doğal gaz olarak, petrol olarak ithal ettiğimiz ürünlerin
katma değerini artırıp pazarlama anlamında da bu bölgemiz önemli fırsatlar
sunuyor. Burada mutlaka bu potansiyel değerlendirilecektir. Bunun altyapısı
oluşturulmuş durumda. İnşallah dünyadaki, ülkemizdeki yatırım ortamı içinde bu
bölgemiz hızlı bir şekilde bu yatırımları almaya devam eder diye ümit ediyorum.
Tabii, baktığınız zaman sorulan sorular
çok değişik alanlardan. Olabildiğince, dilimiz döndüğünce cevap vermeye
çalıştık. Ben bütün milletvekillerimize yorumlarından dolayı, katkılarından
dolayı teşekkür ediyorum. Bu kanunun da hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Sayın Dinçer, bir söz talebiniz var,
buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – Evet, Sayın Başkan çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ne için söz istiyorsunuz Sayın
Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – Az önce benim ismimi zikrederek bir arkadaş bazı ifadeler
kullandı. Ona dair…
BAŞKAN – Ne ifadesi kullandı Sayın
Bakanım?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – Benim şahsıma yönelik birtakım hatta hakarete varan ifadeler
kullandı. Ben ona karşı çok kısa bir açıklama yapacağım -merak etmeyin- söz
hakkı tekrar doğurmayacak şekilde.
BAŞKAN – İç Tüzük’ün
69’uncu maddesine göre iki dakika süre veriyorum Sayın Bakan.
Buyurun.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – Evet, teşekkür ediyorum.
Az önce milletvekillerinden birisi,
ismini bilemiyorum, tahmin ediyorum yeni arkadaşlardan birisi, zannediyorum
kendisini fark ettirmek istiyor. Dolayısıyla da bana taş atarak veya bir bakana
sataşarak bu farkındalığı sağlayacak bir tavır içerisinde oldu ve daha çok
benim ismimi zikrederek benimle ilgili birtakım şeyler söyledi. Bunların
hepsinin ben cevabını verdim, bunların kendisinin ulaştığı web sitesinde de
ayrıntısıyla bilgileri var. Kendisini tebrik ediyorum, bir kere benim web
siteme ulaşmayı başarmış, bu kabiliyeti var, ama orada az önce anlattığı
hikâyelerden başlık olarak “Yönetim Dersleri” başlığı vardı o hikâyelerin
bulunduğu yerde ve onlardan ders çıkarılsın diye konuldu, zannediyorum onu
çıkarmayı henüz başaramamış, diğer hikâyeleri de okusun lütfen. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan
Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/467) (S. Sayısı: 40) (Devam)
BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunacağım, ancak oylamanın…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
Sayın Bakan beni kastederek benim…
BAŞKAN – Bir saniye, şu işlemi
tamamlayım ondan sonra. Daha önce söylemeniz gerekirdi, bir saniye.
Oylamanın açık oylama şeklinde
yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini
arayacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Açık oylama yapılmasını arz ederiz.
Oktay Vural, İzmir? Burada.
Ali Uzunırmak,
Aydın? Burada.
Emin Haluk Ayhan, Denizli? Burada.
Alim
Işık, Kütahya? Burada.
Nevzat Korkmaz, Isparta? Burada.
Mehmet Erdoğan, Muğla? Burada.
Lütfü Türkkan, Kocaeli? Burada.
Muharrem Varlı, Adana? Burada.
Ahmet Duran Bulut, Balıkesir? Burada.
Ali Torlak, İstanbul? Burada.
Oktay Öztürk, Erzurum? Burada.
Özcan Yeniçeri, Ankara? Burada.
Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar?
Burada.
Sinan Oğan, Iğdır? Burada.
Enver Erdem, Elâzığ? Burada.
Celal Adan, İstanbul? Burada.
Ali Öz, Mersin? Burada.
Şefik Çirkin, Hatay? Burada.
Seyfettin Yılmaz, Adana? Burada.
Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye?
Burada.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel
Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 40 sıra
sayılı Kanun Tasarısının maddelerine geçilmesinin açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı: 206
Kabul: 206
(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mustafa Hamarat Tanju
Özcan
Ordu Bolu”
Böylece, tasarının maddelerine
geçilmesi kabul edilmiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun sayın milletvekilim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
Sayın Bakanın biraz önce hakkımda söylediği konuya yönelik olarak cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN – Yerinize oturun; sistemi
açacağım.
69’uncu madde gereğince iki dakika süre
veriyorum.
Buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakan,
size cevap veriliyor!..
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan
burada olsun efendim.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
biraz önce Sayın Bakan, benden bahsederek “İsmini bilmediğim bir arkadaş.”
diyerek, her zaman gerçek konuları saptırma noktasındaki maharetini bir kez
daha göstermiş; oysa, yıllar boyunca, karşılıklı müzakere
ettiğimiz, ismimle, soy ismimle, çalıştığım yerle kendisi beni tanımaktadır.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
Ben, Türk Eczacıları Birliğinin Genel
Sekreterliğini yaptığım dönemde şahit olduğum meselelerden dolayı, kendisinin
devletçe verilen sözleri önemsemediğini ifade ettim. Bunda bir hakaret yoktur.
Sayın Başbakanı ziyaret eden Türk Diş Hekimleri Birliğine, Başbakan, serbest
muayenehanelerden hizmet alma sözü verdiği hâlde, bakan değişmiş, Sayın Bakan
“O sözü tutmam mümkün değil.” demiştir. Aynen, şimdi,
atanamayan öğretmenlerden özür dilemesi gibi. Bir önceki Bakan Sayın
Faruk Çelik eczacıların sorunlarıyla ilgili meseleyle ilgili çözüm önerilerini
bir paket hâlinde gündeme getirip çözmeyi vaat etmişken, Sayın Bakan geldiğinde
“Bizim bunlara çözüm üretmemiz mümkün değildir. O söz eski bakanı bağlar,
hatalı bir sözdür, tutmamız mümkün değildir.” demiştir. Kendisinin devletçe
verilen sözlere ve devletin devamlılığı ilkesine yönelik olarak hassasiyeti
olmadığını söyleyişimle ilgili konu budur.
Diğer
bir konu ise, kişisel web sitesinde yayınladığı öğrenilmiş çaresizlik örneğini,
tam da pek çok meslek örgütü hak ararken ve sosyal taraflar kendisine karşı hak
arama mücadelesini kırmayla kendisini suçlarken, kendisi, yukarıya asılan bir
muza uzanmak isteyen maymunların, sadece isteyen değil, geri kalan hepsine
dayak atılması ve ıslatılması ve sırayla da kafesteki maymunların
değiştirilmesi suretiyle artık hiç dayak yememiş maymun olmasına rağmen, hiçbir
maymunun yukarıdaki muza ulaşmaması meselesini bir öğrenilmiş çaresizlik örneği
olarak, tam da bütün meslek örgütleri meydanlarda hak ararken herkese gözdağı
vermek için web sitesinden yayınlanmış, bu konu, konuyla ilgili olan tüm meslek
örgütlerinin çalışanları tarafından esefle kınanmıştır. Sözlerimde
hakaret yoktur.
Kendisinin ismimi hatırlamamasından da
memnuniyet duyuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Keşke Sayın Bakan
buna cevap verseydi. Bu da önemli bir itham.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan
Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/467) (S. Sayısı: 40) (Devam)
BAŞKAN – 1’inci maddeyi okuturuyorum:
ÇOK
TARAFLI YATIRIM GARANTİ KURULUŞU SÖZLEŞMESİNİN MADDELERİNDE
YAPILAN
DEĞİŞİKLİKLERİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) “Çok Taraflı Yatırım
Garanti Kuruluşu (MIGA) Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişiklikler”in
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.
Buyurun, Sayın Ayhan. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 40 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek için söz aldım, yüce heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tasarının geneli üzerinde görüşürken MIGA’nın ne
olduğunu, tasarının ne olduğunu, MIGA olayının ne olduğunu anlatmaya çalıştım.
Şimdi, bu konuyu iki yönlü ele almak lazım. Burada ifade edilmek istenen şey:
Türkiye’ye bu hadiseyle yatırımın akacağı ifade edilmek isteniyor, bu his
verilmek isteniyor, aslında hadise bu değil. Niçin bunu söylüyorum? Siz yabancı
kaynağı Türkiye’ye çekmek istersiniz. Hangi nedenle çekmek istersiniz? Bir
tanesi ve en önemlisi, tasarruflarınız yetersizdir, yabancı kaynak arayışına
girersiniz ama bu anlaşma bununla ilgili bir hadise değil. Türkiye’de
yatırımlar, geçen yıl hedef olarak kamu yatırımları artışı reel olarak
negatifte, bu yıl da programa baktığınızda kamu yatırımları artışının negatif
olduğunu görüyorsunuz 2012 yılı için. Şimdi, ülkenize yabancı yatırımcıyı
tasarruflarınız yetersiz olduğu için ne yapıyorsunuz? İstiyorsunuz.
Bir tanesi, bir diğeri, kaynağa
ihtiyacınız var. Nasıl bir kaynağa ihtiyacınız var? Dış ticaret açığınız büyük,
cari işlemler dengesi açığınız büyük. Biraz önce, Sayın Bakan, bazı ekonomik
göstergelerden bahsederken onları, Türkiye'nin bu cari işlemler açığından da
sanki Patagonya’nın açığıymış gibi bahsediyor.
İktidarda olduğunuz süre içinde bununla ilgili müspet bir gelişme sağlamadınız;
problemin özü orada, bununla ilgili bir çalışma yapmadınız. Şimdi, Dış Ticaret
Müsteşarlığında dahilde işleme rejiminde neyi azaltan…
Dahilde işleme rejimi kanalıyla gelen mallarını
üretimini içerde daha ucuza üretmek amacıyla birtakım çalışmaları
başlattığınızı ifade ediyorsunuz Hükûmet olarak. Doğru bir yaklaşım, ama uzun
süredir bunu yapmamıştınız. Şimdi bunu yapıyorsunuz, cari işlemler dengesi, dış
ticaret açığı, ithalat artışının ihracat artışından çok daha fazla olmasını
önlemiş olmuyorsunuz ki.
Ben, bugün orta vadeli programa falan
girmeyecektim ama Sayın Bakanı burada gördüm, bizzat söylemek istiyorum, mesai
arkadaşım. Şimdi, mayıs ayında yayınlanması gereken orta vadeli program ancak
ekim ayında yayınlanabiliyor. Niçin böyle yapıyorsunuz? Koyduğunuz hedefler
tutmayacağından, kendinize güveniniz olmadığından bunu yapıyorsunuz. Şimdi,
orta vadeli programı, orta vadeli mali planı, yatırım genelgesini, bütçe
çağrısını, hepsini aynı günde yapıyorsunuz. Bir hafta içinde de bütçe
hazırlanıyor. Bu doğru mu Sayın Bakan? Bunların hepsini aynı gün açıklıyorsunuz
ve bütçe Meclise teslim edilmeden hemen önce yapıyorsunuz. Şimdi, bunun ne
zaman yapılması lazım? Mayıs ayının sonunda orta vadeli planın, 15 Haziranda da
mali planın yapılması lazım. Siz kendinizden emin değilsiniz, önünüzü
görmüyorsunuz. Siz geçen sene çıkardığınız torba kanunda öngördüğünüz,
düşündüğünüz, gerçekleştirmeyi istediğiniz şeyleri şu çıkardığınız orta vadeli
planlara, yıllık programlara enjekte edebilmiş değilsiniz ki. Hesabınız yok,
kitabınız gerçekten yok, hudayinabit gelişiyor her şey.
Şimdi, böyle baktığınız zaman
-gerçekten öyle- dahilde işleme rejimini
kullanıyorsunuz. 100 birimlik ihracat yapıyorsunuz, 80’ini ithal ediyorsunuz,
ihraç ettiğiniz malın içine koyuyorsunuz. Bu, aynen Mısır’a laiklik ihraç
ettiğinize benziyor.
Anayasa Mahkemesinden sıkıntılı
olduğunuz bir hadiseyi, siz de sıkıntılı olan bir hadiseyi ne yapıyorsunuz? 1
birimlik veya 100 birimlik ne ihracatının, laiklik ihracatının içine 80
birimlik ne koyuyorsunuz? Dışarıdan ithal ettiğiniz, size enjekte edilen, size
emredilen şeyi koyarak sizde olmayan bir şeyi ihraç etmeye çalışıyorsunuz.
Şimdi, burada sıkıntı var. Gerçekten, bunu örnek olarak özellikle vermek
istedim.
Bu hadise, biraz önce ifade ettim,
bizim Türkiye’nin 177 milyon dolarlık yatırımının garanti edilmesi hadisesi
var. Peki, nerede? Libya’da var mı? Var. Ne kadar? 1,6 milyar dolar bizim
buraya yapılan… Aslında bunun şu anlamı var: Bizde risk daha fazla çünkü bizim
yatırım şayet dışarıda daha geçerli bir yatırım olmuş olsaydı ne olurdu? Biz
oraya gittiğimizde bize ne yapmaları lazımdı? Bizim yatırımların daha fazla
riske edilmiş olması lazımdı. Daha fazla yatırım Türkiye’ye geliyor ve daha
fazla risk hadisesi ortaya çıkıyor. Bunu da ne yapmak lazım? İyi
değerlendirmek lazım.
Şimdi
buraya getiriyorsunuz, bunlar görüşülüyor, biraz önce söyledim, orta vadeli
plan, orta vadeli program, mali disiplin, yatırım genelgesi, bütçe çağrısı ama
Sayın Bakanım Allah’tan korkmak lazım, ben biliyorum, benim ilimin
üniversitesinin veya bütün illerdeki üniversitelerin yetkilileri, buraya gelip,
yani Ankara’da bunu gizleyebilirsiniz ama yetkilileri gelip Maliye Bakanlığında,
Hükûmetin verdiği hedeflere göre bütçelerini getiriyorlar mı, getirmiyorlar mı?
Getirmiyorlar derseniz, doğruyu söylememiş olursunuz, yalan
söylüyorsunuz diyemem, Allah’tan korkarım, ama doğruyu söylemediğiniz kesin,
çünkü herkes gidiyor orada o bütçeyi görüşüyor. Yatırımlarında problem olduğu
bizim kulağımıza geliyor, diğer arkadaşların, iktidara mensup arkadaşların da
kulaklarına geliyor, onlar da illerinin problemlerini takip eder hâle
geliyorlar. Burada bizim söylediğimizde ne var? Bir eksiklik yok.
Şimdi, baktığınız zaman, bu orta vadeli
program konusunda özellikle size söylemek istiyorum Sayın Bakanım: Ben o Devlet
Planlama Teşkilatında çalıştım, siz de çalıştınız. Bu orta vadeli plan beş ay
gecikmeyle açıklanırken o işten sorumlu bakan olarak sizin orada
bulunmayışınız, beni gerçekten rahatsız etti, üzüldüm. O teşkilatın düştüğü
hâl, oradaki temsil gücünde, ekonomik anlayışta, ekonomik yönetimde planlamanın
adını Kalkınma Bakanlığı koysanız ne olacak? DPT’nin -milletin bildiği adıyla-
temsil edilememesi gerçekten beni üzdü.
Sayın Başbakan Yardımcısı bütün
uluslararası kuruluşlarda “orta vadeli programımız var” dediğinde, Türkiye’de
orta vadeli program maalesef açıklanmamıştı. Sadece bize doğruyu söylemiyor
değilsiniz, dışarıyı da yanıltıyorsunuz.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Vekilim
mikrofon açık, çok bağırmanıza gerek yok, duyuyoruz sizi.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Sizden
ders alacak değilim, lütfen, herkes haddini bilsin.
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Rahatsız
oluyoruz!
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Sayın
Başkan, ne için görevli?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayhan.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Ben biliyorum, gayet açık ve net
konuşuyorum, söylediklerime “yalan” desin, bakın ben onlara doğruyu
söylemiyorsunuz diyorum. Bu millete doğruyu, gerçekleri anlatmamız lazım,
eksiğiniz neyse onu da bileceksiniz. Buraya gelip “canım, bizi zorlayın, biz
bundan memnuniyet duyarız” diyorsunuz ya, alın, söylediklerimiz doğru mu, yalan
mı? Söylemek istediğim bu.
Şimdi, bakın, bir şeyi daha ifade etmek
istiyorum: Burada takla da atsanız olmaz. Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanı
neler geçirdi. Sadece yardımcısı atanmak için parmağını kırdı. Daha neler var
biliyor musunuz? Öyle kolayca laf atarak bir şey olunmaz.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Ahmet Toptaş, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurun Sayın Toptaş. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, Ali Demirçalı konuşacak. Yanlışlık var.
BAŞKAN – Ali Demirçalı,
Adana Milletvekili.
Buyur Sayın Demirçalı.
CHP GRUBU ADINA ALİ DEMİRÇALI (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu
Sözleşmesi’nin maddelerinde yapılacak değişikliklerle ilgili söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, siyaseti ona
buna laf atarak düzeysiz hâle getiren, parti yönetimine yaranmak, kendi siyasi
geleceğini kurtarmaya çalışan birisi, bu ülkede bir tek adam yönetimi
yaşandığından ve millî şef faşizminden söz etmiştir. Bu büyük bir cehalettir.
Tarihi bilerek çarpıtanlar dönüp aynaya baksınlar. Öncelikle cahiliye
döneminden çıksınlar.
BAŞKAN – Sayın Demirçalı,
bu konu konuşuldu, tartışıldı ve karara bağlandı. Lütfen tekrar geriye
dönmeyelim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Temcit pilavı
gibi ikide bir…
BAŞKAN – Maddeyle ilgili konuşun
lütfen.
ALİ DEMİRÇALI (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, gündemde olan tasarı ve gerekçesi incelendiğinde,
yatırımcıların politik risklere karşı garanti sağlamak suretiyle gelişmekte
olan ülke ekonomilerinin özel yatırımları çekmesini, yabancı yatırımların
artırılmasını amaçlamaktadır. Bu bağlamda, ülkemizin en önemli yatırım
alanlarından biri olan Adana ilimizi seçim bölgem olması sebebiyle çok iyi
biliyorum. Bırakın yabancı yatırımcıyı çekmeyi, yerli yatırımcıyı bile
bulamıyoruz. İlimiz Adana sanayileşmenin ilk başkenti durumunda olan bir büyük metropolken son on yılda pamuğa dayalı sanayileşmenin
çökmesi üzerine büyük bir krize sürüklenmiş, ÇUKOBİRLİK, Güney Sanayi, Aksantaş, Sümerbank, Bossa gibi ellinin üzerinde dev
fabrikalar ve kuruluşlar kapanmıştır. Bu fabrikalar kapanıp kent büyük bir
krizin içine sürüklenirken mevcut iktidar bu duruma seyirci kalmıştır. Kriz
giderek derinleşmektedir. Bu iktidar, bırakın çözüm üretmeyi Adana’nın farkında
bile değil.
Sayın milletvekilleri, kent
yönetimleri, devlet kurumları, ilimizde toplumcu ve halkçı yönetim anlayışı
sergilemeleri gerekirken sadece küresel kapitalizmin ve rant
ekonomisinin önünü açmışlardır. Kentin değişik bölgelerinde sosyal dokuyu
ortadan kaldıran ve kamu yararına uygun olmayan kentsel dönüşüm projeleri
uygulanmaktadır. Sadece parasal getiri ve özel ranta
dayalı hazırlanan bu projelerin daha iyi mekânlar sunmadığını hepimiz
biliyoruz. Kentin mimari, sosyal ve kültürel değerlerine, doğal kaynaklarına
önem veren bir anlayış hâkim olması gerekirken sadece idarelere ve belli
sermaye gruplarına kaynak yaratmaya çalışan bir anlayış hâkimdir.
Adana, bilindiği gibi Türkiye
coğrafyası içerisinde en geniş, en büyük, verimli ve sulak toprakları bulunan,
Akdeniz iklimi nedeniyle de insan yaşamına en uygun ortama sahip, bu nedenle de
göçe en uygun kent görünümündedir. Bu nedenlerle de ülkemizde yaşanan hızlı
kentleşme sürecinde Adana, doğu ve güneydoğu bölgelerinden çok yoğun göç alarak
büyümüş, nüfusu hızla 2,5 milyona ulaşmış ancak tüm bu hızlı büyüme ve göç
dalgaları karşısında iktidarların görmezden geldiği “Duymadım, görmedim.”
taktiğiyle sırtını döndüğü bir kent olmuştur. Geçmişte zenginliği ve iştihamı
ile Türk filmlerine konu olmuş, Vahi Öz ile simgeleşmiş bir Adana artık yok.
Bugün, Adana sahip olduğu kültürü, bereketli toprakları, sanayisi, ekonomisi
ile değil adliyedeki olayları ile basında yer bulmaktadır.
Sayın milletvekilleri, kentimizdeki tüm
bu gerilemenin arkasında Adana’ya oy hesabıyla yaklaşan ve yatırımın oya
dönüşmeyeceği hesabını yapan AKP İktidarının sorumlulukları yatmaktadır. Bugün,
Adana ne tam bir tarım kenti ne de tam bir sanayi kenti olması doğrultusunda
teşvik almamış. 3 bin yıllık kentleşme tarihinde oluşmuş kültürel kimliğe sahip
çıkılmamış, sadece arsa rantını yöneten Büyükşehir
Belediye başkanlarının elinde betonlaşmış bir il olmuştur. Bugün, Adana’da ana
kent oldukça etkisiz durumdadır. Ana kentte çözüm üretmek yerine çözümsüzlük
üretilmektedir. Adana Hükûmetin de ilgisizliği nedeniyle sahipsiz bir kent
durumundadır. “Sahipsiz Adana” slogan hâline gelmiştir. İşsizlik, yoksulluk ve
yolsuzlukta birinci sıraya yükselen ya da yükseltilen Adana bu durumu hak
etmiyor.
Adana’ya Türkiye'nin en eski
havaalanlarından biri olan Şakirpaşa Havaalanı bile
çok görülmüş, iktidarın popülist politikaları çerçevesinde bu havalimanının
taşınmasına karar verilmişti.
Uzun yıllar önce açılmış, kentin tek
üniversitesi olan Çukurova Üniversitesinden başka üniversite açılmamıştır.
Gerçi bugün iktidarın hınç politikaları çerçevesinde Adana Büyükşehir
Belediyesi bile vekâleten yürütülmekte.
MUHARREM VARLI (Adana) – Siyasi gasp
Ali Bey, siyasi gasp.
ALİ DEMİRÇALI (Devamla) - Kısaca
söylemek gerekirse benim yalnız ve kimsesiz kentim Adana artık hatırlanmak,
hakkı olan itibarı görmek ve yeniden katma değer üreten bir kent olmak istiyor.
Bunun için de iktidarın benden, senden ayrımına girmeden Adana’ya yaklaşması
gerekmektedir. Biz kendi ülkemizde en verimli topraklara sahip, gelişmeye açık
olan bu kente sahip çıkmazsak yabancı yatırımcılar nasıl sahip çıkabilir?
Bu noktada acil olarak Hükûmetin
yapması gereken şeyler: Öncelikle yenilmesi gereken şey işsizliktir. İstihdama
yönelik adımlar atılmalıdır. Adana özel teşvik kapsamına alınmalı, yerli ve
yabancı yatırımcılar için tercih noktasına taşınmalıdır. Başbakan seçim
meydanlarında önemli sözler verdi. Vermiş olduğu bu sözlerin arkasında
durabilmelidir. Bu sözler hızla yerine getirilmelidir. Öncelikle,
Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı nedeniyle enerji havzası olarak işlem
gören Yumurtalık-Ceyhan havzasına yerli ve yabancı yatırımlar hızla
yönlendirilmelidir. Adana her açıdan bir yatırım cenneti hâline getirilebilir.
Bu yatırımlar olmadan Adana’nın temel sorunlarını çözemezsiniz. Kentleşme
açısından ise çok hızlı biçimde kentsel dönüşüm projelerine yönlendirilmelidir.
Bu çarpıklığı gidermenin başka yolu yok ama öncelikle Adana’nın üzerinde kâbus
gibi çöken metro, diğer illerde olduğu gibi Ulaştırma
Bakanlığı tarafından alınmalıdır.
Değerli milletvekilleri, sorarım size,
bir kentte katılımcı ve demokratik yerel yönetim anlayışı yoksa, plansız ve
denetimsiz bir şehirse, kaçak yapılaşma ve devamlı imar affı uygulaması varsa,
ulaşımı düzenleyecek bir master planı yoksa, tarım
arazileri amaç dışı kullanılıyor ve rant için peşkeş
çekiliyorsa, çevre ve atık sorunları yaşıyorsa, sağlıklı bir altyapısı yoksa ve
en önemlisi kent kimliğini yitirmek üzere ise, reel işsizlik yüzde 25’i
aşmışsa, kentin nüfusunun büyük bir kısmı yeşil kartlı, yaşama zor tutunabilen,
dar gelirli vatandaşlardan oluşmuşsa, Türkiye’de işsizlik oranlarında birinci,
yaşanabilir kent sıralamasında ise sonuncu ise, bu kente hangi yatırımcı gelir
Allah aşkına?
Adana’nın bu makus
talihi artık değişmelidir. İktidar Adana’ya yan bakmaktan vazgeçmeli ve gerekli
yatırımları artık geç kalmadan yapmalıdır. Adana için zaman daha geç olmadan
gerekli ilgi ve alaka gösterilmelidir. Bunu, Adanalı, mevcut İktidardan
beklemektedir. Ben Adana Milletvekili olarak da Adana’nın bu haklı talebinin
takipçisi olacağım.
Gündemimizi oluşturan Çok Taraflı
Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesi’nin hem Adana’mıza hem Türkiye’ye yararlı
olmasını temenni ediyorum. Siz Sayın Başkan ve değerli arkadaşlarıma
saygılarımı sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Demirçalı.
Madde üzerinde Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, gördüğünüz randımanı Meclisin!
Saat on bire geliyor ve on bire kadar daha bir tane sözleşme çıkmadı. Bakın,
bunu iyi düşünün!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Kaplan, bunu Danışma Kurulunda konuşuruz, siz gündem üzerinde konuşun.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Eğer grupları
yok sayarsanız ve grupları yok sayıp
muhalefetin üç grubu yokmuş gibi
davranırsanız, saat on birde - gelirsiniz- bir adet sözleşmeyle yetinirsiniz.
Bence yirmi dört saate çıkarmak gibi bir durumla da karşı karşıya kalırsınız
ama bu tempoyu ne kadar sürdürürsünüz, ayrı bir konu. Çünkü şu bir gerçek: İç
Tüzük öyle bir imkân veriyor ki iktidar çoğunluk gücüne dayanarak bu
Parlamentoyu ”Ben istediğim gibi yönetirim.” noktasına getirebilir. İşte, gördük,
önerge verdiniz. Acil bir durum yok, acil yasalar yok, çok gündem maddeleri
yok, komisyonlar daha çalışmadı, daha 24’üncü Dönemin tasarı, teklifleri
gelmedi. Zaten Hükûmet, maşallah, bugün de beş tane kanun hükmünde kararname
çıkarmış. Şimdi, bakın, yani kanun hükmünde kararname çıkarıyorsunuz, Meclise
de ihtiyacınız yok, niye on bire kadar çalışıyorsun? Kardeşim, angarya, zorla
çalıştırma yasağı var. Rıza Türmen burada olsaydı…
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesinin başlığı “Angarya yasaktır.”
Siz de Meclise angarya yaptırmayın. Arkadaşlarınıza da angarya yapmayın. Bakın,
hepsi oturuyor, yani hiç olmazsa bir kitap getirirlerdi yanlarında veya bir
roman okurlardı. Yani, şimdi gerçekten Parlamentoyu planlı çalıştırırsanız, o
konu üzerindeki konuşmalarını hazırlarlardı. Bu yanlıştan dönün. Bakın,
gerçekten söylüyorum, bunun bir faydası yok.
Yoksa,
ekonomi politika konusunda söylenecek çok şey var. Şimdi, buradaki MIGA
tartışmasını yaparsanız derler ki: “Kardeşim, sizin MIGA’daki
ortaklığınız nedir? Ne kadar paranız var orada?” Bakarlar, 8,8 milyon Amerikan
Doları paranız var Dünya Bankasında. 8,8 milyon dolar paranız var Dünya
Bankasında, yani MIGA’ya…
Allah için bu Meclisin emek, ekonomi ve
zaman hesabını bilimsel olarak yapsalar, MIGA’dan alacağımız
kârdan daha fazla bir zararla karşı karşıya. Meclisin şu çalışmasını alalım, şu
kameraları, şu ışıkları, sekreterler, danışmanlar, araçlar, şoförler,
arkadaşlar, sağlığı yerinde olanlar, olmayanlar hepsini alın, 8,8 milyon
dolarınızı da alın MIGA’daki, Dünya Bankasındaki,
onun getirisini ve götürüsünü alın, sonra şöyle bir hesap yapın, deyin ki:
“Burada Meclis ülkeye ne kazandırdı?”
Arkadaşlar, dünya üç buhran yaşadı ve
bu üç buhranın, üç ekonomik krizin hepsi temelinde ekonomiydi. Birinci Dünya Savaşı’na
getiren uzun bunalım dönemi, ekonomik krizlerin en büyüğüydü. Birinci Dünya
Savaşı’nın felaketinden sonra dünya paylaşımı içine girdi güçlü emperyalist
güçlerle mağlup ülkeler arasında.
1929 bunalımı “Büyük bunalım” diye
geçer. İkinci Dünya Savaşı’na getirdi ırkçılığı, faşizmi, neonazizmi,
Mussolini’yi, Hitler’i, işte biliyoruz, o dönem her
ne kadar savaşa girmedikse Türkiye de ondan büyük derecede etkilendi. 2008
küresel krizi de onlardan aşağı kalan bir şey değil.
Biz bunu çok anlattık Mecliste, dedik
ki: Bu “küresel kriz” denen olay öyle bir şey ki ABD’de başladı, Avrupa’yı
etkiliyor ve dünyayı da etkileyecek. Bu kaçınılmazdır, domino taşı misali.
“Yok, teğet geçilecek.” dendi.
Sayın Maliye Bakanımız bu sene bütçe
konuşmasında yavaş yavaş gerçeklere doğru geliyor ve orada çok açık ifadelerle
şunu anlatıyor, diyor ki: Biz enerjiden önce Avrupa Birliğiyle yüzde 60
ithalat, ihracatımız var. 100 milyar doların üstünde dikkat edin, 100 milyar
doların üstünde. Yüzde 60 oranında ABD ve Avrupa’yla ithalat, ihracatımız var.
Bu, yüzde 44’lere gerilemiş durumda arkadaşlar. Yüzde 44’lere gerileme ne
demek? O kriz sonrası istihdam gerilemesi var, işsizlik var, tenkisat var,
işten atılmalar var Avrupa’da ve işsizlik oranları artıyor. Buradan bizi
etkiliyor. Niye? Yüzde 60’dan yüzde 44’e düşüyor ithalat, ihracatımız. 100
milyara vurduğunuz zaman 20 milyar lira buradan yekten, cepten kaybetmişiz.
Gelmişiz 8,8 milyon doların üzerinde konuşuyoruz.
Bakın, ikinci bir nokta, enerji
konusunda... Enerji konusunda, yine ki geliyor biraz Dünya
Bankasından bu maden ruhsatları, HES ruhsatları, termik ruhsatları, kömür
ruhsatları, taş kömürü ruhsatları, Sinop’un, Mersin’in nükleer santralleri, İğneada’ya yapılacak nükleer santral, Şırnak’taki termik
santral yetmedi oraya yapılan sekiz tane yeni kömüre dayalı termik santral
müracaatları, işte bu, yani böyle çerez ihalelerin garantisi için bunlar. Kimin
için? Küçük küçük ihaleler, şirketler için. Niçin? Bir yerlerde asgari bir
hukuk düzeni yok, asgari bir demokrasi yok, o hükûmetlerin istikrarı yok.
Asgari hukuk olmayınca, asgari bağımsız yargı olmayınca, asgari bir devlet
düzeni olmayınca yatırımların bir güvencesi olmuyor. Sermaye de akıllıdır.
Sermaye onun için asgari bir demokrasi istiyor. TÜSİAD’ın
raporlarına bakın, biliyorum, 1980 askeri darbesi sonrası, 1985’lerde ilk
Anayasa çalışmalarını TÜSİAD yapmıştır. İnsan hakları, özgürlüklerin gelişmesi,
Avrupa Birliği üyeliği konusunda en çok çabayı iş adamları, dikkat edin,
TÜSİAD, İktisadi Kalkınma Vakfı, diğerleri yapıyor. Niye yapıyor? O paranın, o
sermayenin bir güvenceye kavuşması asgari bir hukuk devletinin gereğidir. Yani hukuk düzeni, insan hakları, hukuk ve
bağımsız yargı olduğu zaman ancak kendi sermayesini güvence altında
hissedebiliyor. Sizin güvenlik devleti anlayışını öne koyduğunuz zaman bu yılın
bütçesine de yine yüzde 40’lar oranında emniyetin, jandarmanın, sahil
güvenliğin; yine, askeri harcamalara ayırdığınız paranın ve alınacak sözleşmeli
er, özel tim vesaireye, yani toplam 2 milyona varan silahlı unsurun… 2 milyon
nüfusa varan silahlı unsuru istihdam eden bir ülkede yaşıyorsanız, 2 milyonu da
74 milyon nüfusa vurduğunuz zaman, 34 kişinin başına bir silahlı adam
dikiliyor. Bakın, 34 kişiye bir silahlı düşüyor. Şimdi, siz, bu ülkede, asgari
bir hukuk düzenini, adalet mekanizmasını, insan haklarını silahla mı
koruyacaksınız, demokrasiyle, yasayla, hukukla, Meclisle, parlamenter rejimle
mi kuracaksınız? Bunu kuramadığınız zaman güvenlik devleti öne çıkıyor ve
güvenlik devletinin karşısında özgürlükler geriliyor, demokrasi geriliyor,
bağımsız yargı diye bir şey kalmıyor, uzun tutukluluklar alıyor götürüyor
başını. Şu an cezaevlerinde cumhuriyet tarihinin en fazla tutuklu ve
hükümlüsünün olduğu, 135 bin kişinin cezaevinde olduğu, hatta cezaevlerinde 1
yatakta 4 tane tutuklunun yattığı bir döneme geçiyoruz.
Şimdi, burada, tabii ki Dünya Bankası
buraya geldiği zaman 3 kuruşunu sağlama bağlamadan vermez. O 3 kuruşunu da kim…
Hükûmetimiz garanti edecek. Kim? Hükûmetimiz, Maliye Bakanlığı yani hazine
edecek. Yani nereden edecek? Vatandaş vergi verecek, hazineye girecek.
Vatandaşın vergisiyle siz o şirketlere garanti vereceksiniz. Ya o şirketler
batarsa? Ya o şirketler toz olursa? Ya o şirketler giderse? Ya o şirketlerin
garantisi karşısında tıpkı 2001 yılında batan bankalar gibi paralar gittiği
zaman vatandaşın vergisini oraya verip ne alacaksınız karşısında? Bu garanti
sözleşmelerinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) – …garanti
belgesi verdiğiniz zaman ne alıyorsunuz karşısında? Hiçbir şey. Bütün mesele
burada arkadaşlar. Bütün mesele burada ve hepimiz yanlış yapıyoruz. Allah
hepimize toptan selamet versin, sağlık versin. İyi akşamlar diliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kaplan.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Ahmet Toptaş, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurun.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce yaptığım konuşmada yargının
hallolduğunu söylemiştim. Arkadaşlar uluslararası anlaşmaları bana
hatırlatmışlardı. “Libya ve Suriye’yle ilgili yaptığı anlaşmaları getirsinler buraya,
onlar üzerinde konuşalım.” demiştim. Sözüm yarım kalmıştı, tamamlamak
istiyorum.
Sayın milletvekilleri, yargı hallolunmuştu.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başka ne
halloldu!
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sadece yargı hallolunmadı AKP’nin yeni döneminde.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başka kelime
kullan!
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – İzin verin ne
konuşacağıma ben karar vereyim. Siz tayin edecekseniz, lütfen bir liste çıkarın
neleri konuşup konuşmayacağımızı…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – …ona göre, o
listeye göre davranalım.
BAŞKAN – Sayın Toptaş, hiçbir sayın
milletvekili sizin ne konuşacağınıza karar vermez, ancak İç Tüzük’e
de uymak gerekir Sayın Toptaş.
Buyurun.
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sadece yargı hallolunmadı, Türk ulusunun temel hakları hallolundu. İnsan hakları hallolundu.
Özel yaşamın dokunulmazlığı hallolundu. Hak, hukuk
güvencesi hallolundu. Yargı bağımsızlığı hallolundu. Yani demokratik yaşamımız, yani insanımızın
geleceği hallolundu. Çocuklarımızın, torunlarımızın
geleceği hallolundu yargı halledilirken. Ne oldu?
Halkınız bunun hesabını uygulamaları gördükten sonra soracak sizden. Yolsuzluk
yapanların önü açıldı.
BAŞKAN – Sayın Toptaş, lütfen maddeyle
ilgili konuşun.
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – İhaleye fesat
karıştıranların, kalpazanların, sahte belgeyle yetim hakkı yiyenlerin, “Ben
ettim, oldu.” diyenlerin, Kayseri Belediyesindeki yolsuzluk ve rüşvet defterine
“Kâğıt parçasıdır.” diyenlerin önü açıldı.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Maddeye gel,
maddeye!
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sayın
milletvekilleri, bu yol, yol değildir. İyi öğrenmeniz gerekir. Bu yol ülkeyi
demokrasiye değil, istibdada götürür.
BAŞKAN
– Sayın Toptaş, lütfen maddeyle ilgili konuşur musunuz. Lütfen…
AHMET
TOPTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, izin verir misiniz… Sayın Başkan, izin verir
misiniz…
BAŞKAN – Vermiyorum Sayın Toptaş,
lütfen ama…
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Bu yol ülkeyi engizisyona götürür. Bu yol
ülkeyi Ortaçağ karanlığına götürür. Bu yol Abdülhamit dönemine götürür.
BAŞKAN – Sayın Toptaş, lütfen… Lütfen
Sayın Toptaş, maddeyle ilgili konuşun.
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Konudan ayrılmamaya davet
ediyorum sizi Sayın…
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Uluslararası
anlaşmaları izliyoruz, görüşüyoruz, fakat yargıyı halledenler Anayasa’nın
92’nci maddesinde belirtilen uluslararası anlaşmaları, iç hukuk kuralı olan
anlaşmaları uygulamamakta direniyorlar, bu da, bu konu da anlaşmalarla ilgili
bir konudur, lütfen izin verin.
“Abdülhamit” deyince, bu yol sizi
Abdülhamit dönemine götürür. “Abdülhamit” deyince “Ulu hakana laf söylüyorsun.”
filan diyebilirler. Ben söylemiyorum, büyük şair Mehmet Akif söylüyor, diyor
ki: “Gölgesinden bile korkarak bağıran bir ödlek/ İnletti bizi otuz üç yıl
şeriat diyerek.”
Şimdi bakın, eğer bu döneme girerseniz,
eğer bu sürece girerseniz yargıyı hallederek, varacağınız sonuç bu olacaktır.
Değerli milletvekilleri, ısrarla
maddelere gelmemi söylüyor arkadaşlar, Sayın Başkan da uyarıyor. Biraz önce söylemiştim.
Suriye’yle yaptığınız “Şamgen”i getirin konuşalım
üzerinde. Libya’yla yaptığınız anlaşmaları getirin, vazgeçtiğiniz konuları
getirin görüşelim üzerinde. Amerika’yla yaptığınız füze kalkanı radar
anlaşmasını getirin, konuşalım üzerinde. Diyelim ki, radarı Malatya-Kürecik’e kurduracaksınız yaptığınız anlaşmalarla,
Türkiye'nin topraklarından Türkiye'nin komşularını izleyeceksiniz, Orta Doğu’yu
izleyeceksiniz, İran’ı izleyeceksiniz, İsrail’e irtibat vereceksiniz. Getirin o
anlaşmayı, konuşalım üzerinde.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – MIGA’yı hallet.
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Evet.. Bu CHP’den çok çekeceğiniz var.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Sayın Hatibe müdahale etmeyin.
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Bu Mecliste
istediğiniz gibi at oynatamayacaksınız.
Getirmeniz gereken anlaşmaları
söylüyorum, getirin konuşalım üzerinde.
Bu ülkeyi Amerika projeleriyle,
Amerika’yla yaptığınız gizli anlaşmalarla, Oslo’da yaptığınız gizli
görüşmelerle idare etmeye devam edemeyeceksiniz. Cumhuriyet Halk Partisi elbette
çektirecek size.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Maddeye
gel.
AHMET TOPTAŞ (Devamla) - Sayın Hoca,
sen fetvalarını vermeye devam et.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Toptaş.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Mehmet Öntürk, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Öntürk.
MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; Bakanlar Kurulunca 4 Nisan 2011 tarihinde
kararlaştırılan ve 40 sıra sayısıyla gündemimize sunulan Çok Taraflı Yatırım
Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım olarak
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bilindiği üzere, gelişmekte olan ülkeler için dış ticaret, uzun vadede iktisadi
büyüme ve kalkınma üzerinde olumlu etkilere sahiptir. İhracat, yatırım ve
üretim artışının büyük ölçüde ithal mallara ve teknolojiye dayanması nedeniyle
doğrudan yabancı sermaye yatırımları ekonomi için büyük önem taşımaktadır.
Sermaye ve tasarruf birikimi arzulanan yatırım ve büyüme için yetersiz olan
gelişmekte olan ülkelerin uzun vadede büyüme ve kalkınmalarını sürdürmeleri
için gerekli olan ihracat artışının, ihracat çeşitlendirmesinin ve dolayısıyla
döviz ihtiyacının karşılanmasında doğrudan yabancı sermaye yatırımları önemli
bir iktisadi kaynak konumundadır.
Doğrudan yabancı sermaye yatırımları,
ev sahibi ülke ekonomisine canlılık kazandırır ve yurt içi rekabeti artırır.
Yerli sanayinin tekelci bir yapıya sahip olması hâlinde tekelci yapının ortadan
kaldırılmasında, yurt içi üretimin artmasında ve fiyatların düşmesinde etkili
olur.
Öte
yandan, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını çok uluslu büyük şirketlerin
yapması ileri teknolojiye ve yeryüzüne yayılmış pazarlama, satış ve dağıtım
örgütlerine ve bu piyasaların gerektirdiği büyüklükte bir sermayeyi tedarik etme
imkânına sahip olmaları gibi nedenlerle diğer ülkelerdeki talebi de dikkate
alarak üretim yapmaları, istihdamda, üretimde, ihracatta ve toplamda büyümede
olumlu etki yapacaktır. Yerli firmalarımız da bu firmalarla
rekabetten çok şey öğrenecek ve teknolojik birikim kapasitemiz de artacaktır.
Çok
uluslu şirketlerin gerçekleştirdiği yabancı yatırımların yerinin
belirlenmesinde genel olarak önem arz eden etkenler birkaç ana başlık altında
toplanabilir: Ekonomik ve siyasi istikrar, elverişli bir iş ortamı ve uygun bir
hukuki ve fiziki altyapının varlığı, bürokratik engellerin asgari düzeyde
olması, vasıflı iş gücü, elde edilen kârı serbest yurt dışına aktarabilme
olanağı ve ev sahibi ülkede ortaya çıkacak uyuşmazlıkların uygun bir çözüm
mekanizmasına bağlanması.
Küreselleşme sürecinde üretim
faktörlerinin çok hızla ülke değiştirebilir hâle gelmesi, yabancı sermaye
rekabetinin de artmasına neden olmuştur. Ülkeler, yabancı yatırımları
çekebilmek için yabancı yatırımları teşvik edecek ve yabancı yatırımları koruyacak
şekilde ulusal mevzuatlarında düzenlemelere gitmektedirler. İşte, tam bu
noktada, uluslararası yatırımcıların yatırımlarının doğrudan ve dolaylı
kamulaştırmalara ve diğer ticari olmayan risklere karşı korunması,
sigortalanması amacıyla kurulmuş olan MIGA (Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı)
sadece bölgesinde değil, tüm dünyada yatırım yapan şirketlerimizin de yurt
dışında yapacakları yatırımların desteklenmesinde büyük önem taşımaktadır.
Dünya Bankası grubu içerisinde yer alan
Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu MIGA 12 Nisan 1988 tarihinde kurulmuş
olup, yatırımcıların politik risklerine karşı garanti sağlamak suretiyle
gelişmekte olan ülke ekonomilerinin özel yatırımları çekmesine destek sağlamayı
ve bu ülkelerde gerçekleştirilecek doğrudan yabancı yatırımların arttırılmasını
amaçlamaktadır. Ülkemiz, 27 Nisan 1988 tarihli ve 3453 sayılı Çok Taraflı
Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun ve 88/13325 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle MIGA Kuruluş Sözleşmesini
onaylamış ve MIGA’ya üye olmuştur. MIGA’da yeni sınır ötesi yatırımlar ve mevcut projelerin
geliştirilmesi, teknik yardım, yönetim sözleşmeleri, kiralama ve lisans
anlaşmaları da yer almaktadır. MIGA’nın bu kapsamda
oluşturulan üye ülkelerce onaylanmasına ilişkin oy pusulası 14 Temmuz 2010
tarihinde onaylanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz için hayırlı olacağına ve ülkelerin gelişmesinde önemli yeri olduğu
açık olan doğrudan sermaye yatırımlarından aldığımız payın yükselmesine katkı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ÖNTÜRK (Devamla) - Teşekkür
ediyor, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öntürk.
Madde üzerinde İç Tüzük’ün
72’nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
İçtüzük 72. madde uyarınca görüşmelerin
devam etmesini arz ederiz.
Lütfü Türkkan Ahmet Duran Bulut Mesut Dedeoğlu |
Kocaeli Balıkesir Kahramanmaraş |
Enver Erdem Seyfettin Yılmaz Hasan H. Türkoğlu |
Elâzığ Adana Osmaniye |
Gerekçe: Milletvekillerinin tasarı
hakkında daha ayrıntılı bilgi sahibi olmasını temin etmek için verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
III.-YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) –
Toplantı yeter sayısı…
BAŞKAN – Arayacağım Sayın Köktürk.
Sayın Tarhan, Sayın Susam, Sayın Ögüt, Sayın Toptaş, Sayın Aydın, Sayın Erdoğdu, Sayın Köse,
Sayın Öztürk, Sayın Yalçınkaya, Sayın Ekşi, Sayın Aydoğan, Sayın Atıcı, Sayın
Akar, Sayın Erdoğdu.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Çok Taraflı Yatırım Garanti Kuruluşu Sözleşmesinin Maddelerinde Yapılan
Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/467) (S. Sayısı: 40) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
İç Tüzük 72’nci maddeye göre verilmiş
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, çalışma
süremizin tamamlanmış olması sebebiyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş
bulunan bir üyelik için seçim yapmak ve kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 3 Kasım 2011
Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.