Yasemin KARADENİZ Normal 25669 2 19 2011-12-08T15:34:00Z 2011-12-08T15:34:00Z 70 39147 223141 1859 523 261765 14.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

YASAMA DÖNEMİ                 CİLT                YASAMA YILI

              24                                 3                             2

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

13’üncü Birleşim

27 Ekim 2011 Perşembe

 

 

 

(TBMM Tutanak Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 I.-  GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Gaziantep Milletvekili Hüseyin Çelik’in, Van ilinde meydana gelen depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı ve yaralılarımıza acil şifalar dilediğine ilişkin gündem dışı konuşması ve  Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

2.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Aydın ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve  Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

3.- Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in, Denizli ilinin Çameli ilçesinde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması ve  Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Cumhuriyetin 88’inci kuruluş yıl dönümüne ve Kızılay Haftası’na ilişkin açıklaması

2.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Cumhuriyetin 88’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması

3.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Cumhuriyetin 88’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, 24-31 Ekim Dünya Silahsızlanma Haftası’na ilişkin açıklaması

5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Cumhuriyetin 88’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması

6.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un, Hakkâri ilinde meydana gelen 5,4 şiddetindeki depreme ilişkin açıklaması

7.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, AK PARTİ grup başkan vekilinin bir eleştiriye cevap verirken “Bu Mecliste, Başbakanın çapını sorgulayacak bir kişinin olduğunu sanmıyorum.” şeklindeki ifadesinin Meclisi ve milletvekillerini küçümser ifadeler olduğuna ve reddedilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, Van depreminde ölümlere yol açtığı görülen binaların çoğunun kolon ve kirişlerinin iş yerlerinin genişletilmesi için kesilmiş olduğuna ilişkin açıklaması

9.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Van ilinde meydana gelen depremin ilk yirmi dört saati içinde Cizre Belediyesince yapılan yardımlara ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Cumhuriyetin 88’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması

11.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, gündem dışı konuşmalardan sonra “bakanın hangi gündem dışı konuşmaya cevap vereceğinin” oturum Başkanınca milletvekillerine bildirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in, Denizli ilinin Çameli ilçesinde meydana gelen sel felaketiyle ilgili gündem dışı konuşmasına, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun verdiği cevapların tatmin edici olmadığına ilişkin açıklaması

13.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Aydın ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun verdiği cevapların tatmin edici olmadığına ilişkin açıklaması

14.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un, Van Valisi’nin basında yer alan beyanına, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun verdiği cevapların tatmin edici olmadığına ilişkin açıklaması

15.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Sanayi Komisyonunun üyesi olduğuna, grup konuşmacısı olduğu bir sözleşmenin tali komisyona havale edildiğine ancak konu hakkında komisyon başkanının bilgisi olmadığına ilişkin açıklaması

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, İstanbul’daki içme ve kullanma suyuna karışan kimyasal atıklar nedeniyle oluşan çevre sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/35)

2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 24 milletvekilinin, sulama birliklerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/36)

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 24 milletvekilinin, şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/37)

 

VI.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- KİT Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2.- Adalet Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

 

1.- Türkiye-Azerbaycan Uzun Vadeli Ekonomik ve Ticari İşbirliği Programı ve İcra Planının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 33)

 

 

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Planlama Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/408) (S. Sayısı: 37)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gençlik Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/448) (S. Sayısı: 39)

 

 

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in, Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci’nin, Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in, Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- OYLAMALAR

1.- Türkiye-Azerbaycan Uzun Vadeli Ekonomik ve Ticari İşbirliği Programı ve İcra Planının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Planlama Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gençlik Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, yurt dışındaki bir hükümlünün hayatını kaybetmesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı  (7/216)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Simav depremi sonrası yapılan yatırım ve yardımlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı (7/295)

3.- Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, kaçak olarak üretilen alkollü içeceklerin denetimine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/320)

4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Kazdağı’nın korunmasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/383)

5.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Ergene Nehri’nin temizleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/385)

I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak üç oturum yaptı.

 

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, özel yetkili mahkemeler ve haksız tutuklamalara,

İstanbul Milletvekili Metin Külünk, 24 Ekim Birleşmiş Milletler Günü’ne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Van ilinde meydana gelen depreme ve Kocaeli’de sanayileşmenin yoğunlaşması nedeniyle oluşan çevre kirliliği ve artan kanser vakaları ile Gölcük’teki Azar Deresi’nin ıslah edilmesine ilişkin gündem dışı konuşmasına Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz cevap verdi.

 

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, gündem dışı konuşma yapan Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Mecliste devam eden yeni anayasa çalışmaları sürecini darbe anayasası olarak değerlendirmesine,

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, gündem dışı konuşmasında 12 Eylül 2010’da referandumu yapılan Anayasa’yı kastettiğine, şu anda siyasi parti gruplarının verdikleri temsilcilerle oluşan anayasa çalışmalarını kastetmediğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Van ilinde meydana gelen deprem nedeniyle, diğer ülkelerin yardım ve kurtarma ekipleri gönderme tekliflerinin Hükûmet tarafından geri çevrildiğine,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Başbakanın “Yirmi dört saat geç kaldık, başarısız olduk” ve “Gösterilerde hemen organize olan BDP’liler afet günü yardımlarında nerede?” şeklindeki ifadelerine,

Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, yapı denetim kurumlarının çalışmalarının denetlenmesine,

Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Van ve Erciş’te meydana gelen depremde ölenlere başsağlığı ve yaralananlara acil şifalar dilediğine ve depreme dayanıklı yapılmayan yapıların can kayıplarına yol açtığına,

Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, depremin doğal afet olduğuna ve depremde sıkıntı yaşanmaması için yasalara uygun yapılar yapılmasına,

İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, bazı yorumcuların Van depremi konusunda sosyal medyada yapılan yorumlarına,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın, deprem bölgesine giden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ismini zikretmekten kaçınarak, “Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri de deprem bölgesindeydi” şeklindeki ifadesinin Hükûmet etme anlayışına yakışmadığına,

İlişkin açıklamalarına Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz cevap verdi.

 

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın hasta haklarını ihlal ettiğine,

Kocaeli Milletvekili Fikri Işık, Kocaeli’de kanser vakalarının çok olduğuna yönelik Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın gündem dışı konuşmasının gerçekleri yansıtmadığına, bu hususta bilimsel verilerin bulunmadığına,

Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın Kocaeli’de kanser vakalarının çok olduğuna yönelik hiçbir bilimsel veri olmadığına dair ifadelerinin gerçekleri yansıtmadığına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, kamudaki taşeron şirket uygulamasının işçilerin hak ve özgürlüklerine etkisinin (10/32),

İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, kayıt dışı içki üretimi ve satışının (10/33),

İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin ilköğretim çağındaki çocuklarının eğitime devam sorununun (10/34),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,

İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,

Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın,

Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin

Kürt sorunu, terör olaylarında yaşanan artış ve terörle mücadele konusundaki (8/1, 2, 3, 4) esas numaralı genel görüşme açılmasına ilişkin önergelerin görüşmelerinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bulunması gerektiğine ilişkin açıklamalarına Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ cevap verdi.

 

Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Mehmet Akif Hamzaçebi’nin Başbakanla ilgili sözlerini kabul etmediğine,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Kürt sorunu, terör olaylarında yaşanan artış ve terörle mücadele konusundaki (8/1, 2, 3, 4) esas numaralı genel görüşme açılmasına ilişkin önergelerin görüşmelerinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bulunması gerektiğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,

İzmir Milletvekili Oktay Vural,

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın partilerine sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, İç Tüzük’ün uygulanmasında hata yapıldığına ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Genel Kurulun 26/10/2011 tarihli (bugünkü) birleşiminde terör olaylarında yaşanan artış ve terörle mücadele konularında gerçekleştirilecek olan genel görüşme önergelerinin İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre kapalı oturumda yapılmasına ilişkin önergesi üzerine kapalı oturuma geçildi.

 

Birleşime saat 15.28’de ara verildi.

İkinci Oturum

 

(Kapalıdır)

 

Üçüncü Oturum

 

 

Üçüncü Oturuma saat 19.21’de başlandı.

 

27 Ekim 2011 Perşembe günü alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.22’de son verildi.

 

 

 

Mehmet SAĞLAM

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

 

 

Mine LÖK BEYAZ

 

Bayram ÖZÇELİK

 

 

Diyarbakır

 

Burdur

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

No: 19

27 Ekim 2011 Perşembe

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 Milletvekilinin, İstanbul’daki içme ve kullanma suyuna karışan kimyasal atıklar nedeniyle oluşan çevre sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/35) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2011)

2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 24 Milletvekilinin, sulama birliklerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/36) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2011)

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 24 Milletvekilinin, şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/37) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2011)

27 Ekim 2011 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap verme süresi de yirmi dakikadır.

Gündem dışı ilk söz, Van ilinde meydana gelen deprem hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik’e aittir.

Buyurun Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Gaziantep Milletvekili Hüseyin Çelik’in, Van ilinde meydana gelen depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı ve yaralılarımıza acil şifalar dilediğine ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

HÜSEYİN ÇELİK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; geçen pazar günü Van ilinde meydana gelen depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Onların başta kederli aileleri olmak üzere bütün milletimize başsağlığı diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum, Allah başka acı, keder göstermesin temennisinde bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir Vanlı olarak, üç dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında, bu yüce çatı altında Van’ı bir milletvekili olarak temsil etmiş bir arkadaşınız sıfatıyla burada bugün söz almamın sebebi devletime, milletime, Hükûmetime, Meclisime teşekkür etmek içindir. Bildiğiniz gibi, depremin hemen ardından devlet, Hükûmet, millet topyekûn bir refleks gösterdi. Çok kısa bir süre içerisinde vatandaşımıza ulaşmaya çalıştık. Yaralar sarılmaya çalışıldı, acılar paylaşılarak hafifletilmeye çalışıldı.

Değerli milletvekilleri, bu deprem, Van depremi bir gerçeği daha ortaya koydu. Biz 780 bin kilometrekare olarak, 74 milyon insan olarak aynı ruh ve mana ikliminin insanlarıyız. Ötekileştirmeye çalışanlara rağmen, bölücülere, ayrımcılara rağmen, mezar soyguncularına, leş kargalarına rağmen, ırkçılara rağmen bu ülke, bu millet kardeşliğini sözde değil, lafla ve hamasetle değil ama gerçekten özde ve yaşanan, yaşatılan kardeşliği de ortaya koymuştur. Böyle bir millete mensup olduğum için, böyle bir milletin bir ferdi olduğum için iftihar ettiğimi huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Her buna benzer musibet ve felaketlerde yüreğini ortaya koyan Türkiye bu sınavdan da başarıyla çıkmıştır. Elbette problemler vardır, vatandaşımızın sıkıntıları vardır ama ortaya konulan bu tavır çok asil bir tavırdır.

Değerli Adana Milletvekilimiz Sayın Necdet Ünüvar’ın bana gönderdiği bir mesaj var. Sayın Ünüvar diyor ki: “Sayın Bakanım, kardeşlik varda değil, darda belli olur.” Dar zamanda, sıkıntıların olduğu anda, dediğim gibi, bir hamaset unsuru olarak değil, bir laf olsun diye değil ama gerçek anlamda bir kardeşlik bizim için çok önemlidir, bu memleketin ihtiyacı olan şeydir değerli arkadaşlarım.

Bakın, bir akşam evvel, dün akşam değil bir önceki akşam, Samanyolu Televizyonu ve bir grup mahalli televizyonla birlikte, bazı yerel basın yayın organlarıyla birlikte bir kampanya düzenlendi, 65 trilyon, bugünkü ifadeyle 65 milyon Türk lirası halkımız buraya destekte bulundu. Dün, başını Kanal D ve ATV’nin çektiği, yine 10 büyük televizyon, 9 küçük televizyonun katıldığı bir kampanyada yine 61 milyon, 62 milyona yakın -62 trilyon- para toplandı. Bu ne demektir biliyor musunuz? Bu, Van şartlarında, mütevazı 2 bin kalıcı konut demektir.

Bu ülke bu maddi yaraları sarar, vatandaşımızın zararları telafi edilir, edildi bugüne kadar, edilecektir. Tıpkı Elâzığ Karakoçan’da olduğu gibi, tıpkı Tunceli Pülümür’de olduğu gibi, İzmir’de, Uşak’ta olduğu gibi, Dinar’da olduğu gibi, Türkiye’nin her tarafında olduğu gibi, elbette bu yaralar sarıldı ve sarılacaktır ama bilmemiz gereken ve bizim yaşatmamız gereken şey şudur: Biz sadece kader birliği olan insanlar değiliz, aynı zamanda keder birliği yapabilen, sevinçte birlikte olabilen bir milletiz. Sadece kendi halkımıza karşı değil ama Hristiyan Haiti’ye karşı da bu duyarlılığı gösteriyoruz, Müslüman Somali’ye, Pakistan’a da bu duyarlılığı gösteriyoruz, Budist olan Sri Lanka’ya da bu duyarlılığı gösterebiliyoruz. Bu, iftihar edeceğimiz bir meziyettir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bütün siyasi partilerin bu meselede katkısı olmuştur. Halkımızın yaralarının hafifletilmesi için gayret gösteren tüm Meclis mensuplarımıza da, siyasi partilerimize de, sivil toplum örgütlerimize bu vesileyle huzurlarınızda teşekkürü bir borç biliyorum. Altını çiziyorum bir kez daha, biz eğer bardağın hep boş tarafına bakarsak, bu güzellikleri görmezsek, biz olması gerekeni yapmış olmayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika istirham ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çelik, kimseye vermiyoruz. Toparlayın lütfen.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bir dakika sadece.

BAŞKAN – Açtım, toparlayın.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yakışmadı Başkan, yakışmadı!

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın, sosyal medyada kendisine belki “sosyopat” diyebileceğimiz bazı insanlar aykırı şeyler söyleseler bile şunun belirtilmesi gerekiyor: Tabii, Türkiye bu değil. Değerli arkadaşlar, esas Türkiye, bütün yardımlarıyla seferberlik ilan eden, gerçek kardeşlik duygularını ortaya koyan Türkiye’dir. Biz o marjinal grupları, o yakışıksız lafları ve bir akıl ve ruh hastalığı olan ırkçılık hastalığını bir tarafa bırakalım, Türkiye’de yaşanan bu güzelliği, bu güzel iklimi muhafaza edelim. İhtiyacımız olan budur.

Ben bu teşekkür vazifemi Vanlı hemşerilerim adına burada ifade etmek üzere bugün huzurunuza çıktım.

Değerli Başkanım, müsamahanız için çok teşekkür ediyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün değerli mensuplarını en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı ikinci söz, Aydın ilinin sorunları hakkında söz isteyen Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak’a aittir.

Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Aydın ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve  Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce hem 24 vatan evladımıza, ardından gelen diğer şehitlerimize ve Van’daki deprem şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum, milletimize başsağlığı diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii ki bu felaketler milletimizi derinden yaralıyor ve ekonomik olarak, sosyal olarak bizleri bazı derin acılara sevk ediyor. Ama bugün de olsa Aydın Milletvekili olarak yüce Meclise bir konuyu dikkat çekmek isteyerek Aydın’la ilgili sizleri bilgilendirmek istedim.

Türkiye’de deprem oluyor, iller ve insanlar acı içerisinde gömülüyor ama bir zamanlar Türkiye'nin gelişmişlik sıralamasında ilk 7’nci sırayı alan Aydın, bugün 47’nci sıraya inmiştir, âdeta emekliler şehri olmaya doğru gitmektedir. Eskiden beylik olan ve İstiklal Harbi’nde ilk düzenli işgal ordularına baskın düzenleyen buradaki vatansever yiğit insanların yaşadığı Aydın, ekonomik yönden de bilhassa AKP İktidarında dokuz yılda devletten almadığı yatırımlar dolayısıyla âdeta emekliler şehri olmaya doğru gitmektedir.

Değerli milletvekilleri, siyaset amaçlı, Sayın Başkan, Aydın’a bir büyükşehir olma vaadinde bulunmuştur ama bu büyükşehir olma vaadi içerisinde hiçbir şey planlanmamıştır ve Aydın’da hiçbir şey de tartışılmamaktadır. Yarınlarda bir oldubittiyle oradaki insanların hangi ekonomik, sosyal ve güvenlik alanındaki hangi ilçenin, hangi beldenin, hangi mahallenin hangi şartlarda yönetilebilir olmasının mümkün olup olmadığını tartışmadan Aydın bir maceraya doğru sürüklenmektedir.

Çok değerli milletvekilleri, hiçbir altyapı hazırlanmamıştır dedim. Bakın, Aydın’da yüzde 48 oranında nüfusumuz köylerde yaşamakta, yüzde 52 oranında nüfusumuz şehirlerde yaşamaktadır ve bugün Aydın’daki şehirleşmeye baktığımızda, merkez belediye nüfusumuzun mücavir alan sınırları içerisinde küçük belde belediyelerini dışarı bıraktığımızda merkez nüfusumuz 160 bin civarındadır ve çok yakın, birleşmiş durumda olan Ovaeymir, Çeştepe ve Tefecik gibi beldelerimizle beraber bu nüfus 200 bin falan civarındadır ve Umurlu beldemiz vardır 10 kilometre civarında. Buranın nüfusu 20 bine yaklaşmış bir belde nüfusudur. Bunların hiçbirisi planlanmadan… Bu beldeler, bugün ilçe büyüklüğü kazanmış beldelerdir. Ortaklar beldemiz vardır Germencik ilçesinin. Burası 15 bin nüfusun üstüne çıkmış, hem güvenlik açısından hem ekonomik açıdan organize sanayi bölgesinin olduğu ve çok yönlü yönetilebilir olmasının düşünülmesi gereken bir yerdir. Söke’mizin Bağarası beldesi vardır. Burası da 15 bin nüfusun üstünde bir belde konumundadır ve bütün buralar, benim mensup olduğum, doğduğum Atça beldemiz vardır. Sultanhisar ilçemiz 5.500 nüfusludur, Atça beldesi 8.500-9.000 nüfusludur.

Ee, şimdi, siz, bu beldeleri bir mahalle durumuna getirerek acaba buraların ekonomik büyüklükleri, nüfus, güvenlik, sosyal alandaki yönetilebilirliği açısından bu planlamaları yapmadan, 750 bin nüfusun üstünde olan bütün il nüfuslarını kapsayan yerleri “Büyükşehir belediyesi yaptım.” anlayışı içerisinde bu insanlara hizmet götürmek mümkün müdür? İşte bunun için Aydın’daki problemlerimiz…

Aydın’da tarım sektörümüz, insanlarımızın zenginleştiği alan tarım sektörüydü. Son zamanlardaki felaketler ve tarım politikasındaki yanlışlıklar ve sahip çıkılamayan çiftçi Aydın’da zor duruma düşmüştür. Bunların da giderilmesi gerekmektedir. Aydın Ticaret Borsamızın ve Nazilli Ticaret Odamızın son hafta bizlere olan ziyaretlerinde de hep bu konular gündeme gelmiştir, Hükûmetin de bunları gündeme alması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bütün bunların ötesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin son zamanlarda tartışmaya çalıştığı bir konuya dikkat çekmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, söylenenle yapılanlar farklı olduğunda insanların ve siyasetin doğru mantık inşa etmesi mümkün değildir. Arkadaşlarımız çıkıyorlar kürsülere ve basına diyorlar ki: “Bu, millî bir konu, bundan siyaset yapmayalım.”

Değerli arkadaşlar, millî olması için bir konunun millete mâl olması lazım. Dolayısıyla muhalefet de burada milletin temsilcisidir aynı zamanda. Muhalefetin bilmediği yangından mal kaçırırcasına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, bir dakika da size veriyorum.

Buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

…Sayın Başbakanın “Yaptım oldu.” anlayışı içerisinde söylemleriyle eylemlerinin ters düştüğü anlayış ve yaptırımlar içerisinde demokrasinin yaşaması mümkün değildir. Hele hele ileri demokrasi diyerek demokrasiyi katleden birtakım davranışlar maalesef Türkiye’de doğru mantık inşasını getirmemektedir.

Değerli arkadaşlar, Kıbrıs bizim millî meselemiz olarak adlandırdığımız konularımızdan birisidir. Peki şimdi burada sizlerin vicdanlarına soruyorum milletvekilleri olarak: Acaba Kıbrıs’ta Annan Planı’na “Yes be annem” derken Sayın Başbakan bunun millî olduğunu hangi tezahürle ortaya attı ve bugün, Temmuz 2011 konuşmasında Annan Planı’na “Yes be annem” deyişinin tam karşısına dönüşünü acaba biz hangi millîlik anlayışı içerisinde destek olacaktık? Yani bunlardan hangisine destek olacağız? Sayın Başbakan ileri demokrasi derken muhalefeti bilgilendirmeden Meclisten kaçarak istihbarat örgütleriyle politika inşasını devlet görüşüyor gizliliği altına sokarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – …milletvekillerinin bile haberinin olmadığı konularda acaba hangi ileri demokrasiyi yaşatacağız? İstihbarat örgütleriyle inşa edilen politikalar acaba demokrasi rejiminin adını mı alır yoksa istibdat rejiminin adını mı alır?

Bu duygu ve düşüncelerle -inşallah daha sağlıklı tartışmalarla- hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak, çok teşekkürler.

Gündem dışı üçüncü söz, Denizli ilinin Çameli ilçesinde meydana gelen sel felaketi hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Adnan Keskin’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, Hükûmet cevap verecekti ama…

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Hepsine beraber cevap verelim.

BAŞKAN – Hepsine birden olsun.

Buyurun Sayın Keskin.

3.- Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in, Denizli ilinin Çameli ilçesinde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması ve  Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce kurulu saygıyla selamlıyorum.

Son haftalarda, ülkenin değişik yerleşim alanlarında ve Denizli’nin Çameli ilçesinde meydana gelen doğal afetlerin Türkiye’nin gündemine aktardığı sorunlarla ilgili düşüncelerimi yansıtmak için söz aldım. Bana konuşma olanağı sağlayan Sayın Başkana teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Anadolu’da bir özdeyiş vardır: “Kaynakta bulanık çıkan suyu arkta durultamazsınız.” Bu özdeyiş, doğal afetlerle karşılaştığımız bugünlerde hepimizin kendimize kılavuz seçmesi gereken bir özdeyiştir. Siz, doğal afetlerle ilgili alınması gereken önlemleri, tedbirleri zamanında devreye sokmazsanız, doğal afetler meydana geldikten sonra yaratacağı tahribatlara katlanmak zorunda kalırsınız. İnsanınızın yaşamını yitirmesini, mal ve can kaybına neden olmasını engelleyemezsiniz. O zaman hamaset nutuklarına sığınırsınız. Sorumlu olarak hesap vermekten kaçınarak, yurttaşların yardım etme duygularının arkasına sığınarak doğal afeti meşru göstermeye gayret edersiniz.

Biraz önce konuşan Sayın Çelik’in olaya yaklaşımı, maalesef, sorumlu bir iktidar mensubunun hesap vermesi, bu konudaki yanlışlıkları dile getirerek önümüzdeki yıllarda doğal afetlerin ulusumuza getireceği tahribatların önlenmesi konusunda devreye sokulması gereken tedbirleri dile getirmeden öte, yanlışlıkları örtmeye yönelik, hâlâ var olan sıkıntıları kapatmaya yönelik bir yaklaşımdır.

Doğal afetlerde başarının kantarı, doğal afet gündeme geldikten sonra yaratacağı tahribatları engelleyici önlemleri almaktır. Başarının okkası ise doğal afeti yaşadıktan sonra insanınızın can kaybını azaltmak, doğacak zararları engelleme yolundaki gösterdiğiniz gayrettir. İşe bu odaktan baktığımızda siyasal iktidar sınıfta kalmıştır, beceriksizliği uygulamanın mihenk taşında bir kez daha tescil edilmiştir.

Hangi hakla, hangi yüzle kalkıyoruz Parlamentoda, yüzlerce insanın ölümüne neden olan bu doğal afette yaşadığımız olumsuzlukların üzerine şal çekiyoruz? Dokuz yıldır iktidarda olan bir siyasi partinin lideri, mensupları kalkıp da kendi dönemlerinde alınmayan önlemleri görmezlikten gelme hakkına sahip olabilir mi?

Siz doğal afetleri önlemek için yıllarca toplanan paraların hesabını vermekten acizsiniz. Toplanan yardımları dağıtabilecek organizasyonu kurmayı beceremiyorsunuz. Yirmi beş kamyon Kızılay’ın doğal afetlere uğrayan insanlara dağıtılmak için gönderilen eşyalarının yağmalanmasını engellemiyorsunuz. Sonra kürsüye de geliyorsunuz, burada, hiçbir şey olmamış gibi, her şeyi güllük gülistanlık gösterme çabasının içine giriyorsunuz.

Çıkan olumsuzlukların hesabını veremediğiniz için, dün Sayın Başbakan çıkıyor “İlk yirmi dört saatte başarılı olamadık. Medya, doğal afette talepleri karşılanmayan insanların yüksünmelerini ekranlarına yansıtarak tahrikçilik yapıyor.” diyor. Bu bir anlamda Sayın Başbakan açısından başarısızlığının ikrarıdır. Siz dokuz yıl önce tedbirleri almayacaksınız, doğal afetin Türkiye insanına eza kulu olmasına neden olacaksınız, sonra da kalkacaksınız “İlk yirmi dört saatte başarılı olamadık.” diyeceksiniz.

Peki, daha önceki olumsuzluklardan kim sorumlu? Yani, dokuz yıldır hep, bir türlü soru önergelerinde bile cevap vermediğiniz, topladığınız paraları nere harcadığının hesabını vermeyeceksiniz. Sonra...

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hepsinin hesabını veriyoruz.

ADNAN KESKİN (Devamla) – Sayın Başkan...

Terbiyenin okulu yoktur, otur yerine.

Kalkacaksınız burada, bazen iktidarı da suçlayarak...

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Tecrübeniz var, yaşınızı başınızı almış... Lütfen edepli konuşun.

ADNAN KESKİN (Devamla) – Ben de size diyorum ki: Bu terbiyenin okulu yoktur, oturduğunuz yerden laf etmeyin, dinlemesini öğrenin (AK PARTİ sıralarından gürültüler) ama ihtiyaç duyuyorsanız sizi okula da gönderirim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Siz de edebince konuşun.

ADNAN KESKİN (Devamla) – Nasırınıza basılmış gibi kalgıma, onu da sorarlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Evet, lütfen...

ADNAN KESKİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, 9/10/2011 günü Denizli’nin Çam ilçesinde de bir sel felaketi yaşanmıştır. Adı geçen ilçenin kırsal kesimdeki yerleşim alanları genellikle orman içi köylerdir, buralarda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Keskin, süreniz bitti toparlayın.

Bir dakika daha veriyorum efendim.

ADNAN KESKİN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bu köylerden bir tanesinde sağanak yağmur nedeniyle yükselen sel suları 2 yurttaşımızın konutunu ve ahırlarını basmıştır. Sıdıka Gümüş isimli bir yurttaşımız yaşamını yitirmiştir.

Sarıkavak, Akdere ve Kirazlıyayla köylerinde ise insanlar genellikle alabalık beslemekle meşguldürler. Bu köylerde otuz tane alabalık işletmesi mevcuttur. Bu işletme sahibi olan insanlar dört yüze yakın havuz sahibidirler. Maalesef 9/10/2011 tarihinde meydana gelen sağanak yağmur bu köylerdeki alabalık tesislerinin hepsinin tahribine neden olmuştur, havuzlar tahrip olmuştur, balıklar ölmüştür ama bugüne kadar devlet bu konuda gerekli hassasiyeti ve duyarlılığı göstermemiştir. Orada yaşayan insanlarımız devletin el uzatmasını beklemektedir. Umuyorum başka ülkelere uçaklarla 400 milyon lira para göndererek oradaki harekâtlara katkı yapan siyasal İktidarımız, kendi ülkemizde yaşanan bu olumsuzluklara gerekli duyarlılığı gösterir.

Yüce kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Keskin.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan, konuşmalara cevap vermek istemektedir ama daha önce yerlerinden birer dakika söz isteyen arkadaşlarımız var. İlk 10’una söz vermek istiyorum.

Birinci konuşmacı Sayın Öğüt, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Cumhuriyetin 88’inci kuruluş yıl dönümüne ve Kızılay Haftası’na ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle cumhuriyetimizin 88’inci yılında yüce Meclisi kutluyorum.

Gelecek hafta Kızılayımızın da haftası. Kızılayımızın ve ona güç veren halkımızın değerini geçen hafta başımıza gelen felaketten sonra sanırım daha iyi kavradık.

Kızılay siyasi müdahalelerle karşılaşmadığı sürece halkımızın hâlâ çok güvendiği bir kurum olacaktır. Bildiğiniz gibi Somali yardımı sırasında Kızılay Başkanı istifa etmek zorunda kalmış ve Kızılay o dönemde kan kaybına uğramıştı. Kızılayın kan kaybına uğramasını sağlayarak yerine başka siyasi yardım kurumları ikame etme çabalarına engel olacağımızı buradan belirtiyoruz. Tarihten bu yana halkın güvenini sağlayan Kızılayın yardım ve daha da önemlisi kan toplama görevine daha iyi bir organizasyonla devam edeceğine inanıyoruz. Kızılay haftamızı da kutluyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Giresun Milletvekili Karaahmetoğlu.

Buyurun Sayın Karaahmetoğlu.

2.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Cumhuriyetin 88’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması

SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin kuruluşunun 88’inci yıl dönümüyle ilgili söz aldım.

Ulusumuz, işgal altında tutulan Anadolu topraklarını emperyalizme karşı savaşarak bağımsız bir devlet kurmuştur. Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu cumhuriyet rejimini Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tercih etmişlerdir. Bağımsızlık savaşımız aynı zamanda mazlum milletlere örnek olmuş. Ne yazık ki bugün demokrasi, özgürlükler, insan hakları gibi insanlığın vazgeçilmez değerleri arkasına sığınarak, gerekçelerle karşı devrim ihraç eden duruma gelmemiz düşündürücüdür. Bu, ülkemizin soylu geçmişiyle karşı karşıya bir durumdur. Özgür akıl, çağdaş yurttaş yaratma projesinde cumhuriyet rejimimiz önemli mesafeler almış, bu yoldaki engelleri de aşmaya kararlıdır.

Bu anlamda cumhuriyetimizin 88’inci yıl dönümünü kutluyorum. Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına minnet ve şükran duygularımı ifade ediyorum, yaşasın Türkiye Cumhuriyeti diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karaahmetoğlu.

Bir sonraki konuşmacımız Milliyetçi Hareket Partisi Iğdır Milletvekili Sayın Oğan.

3.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Cumhuriyetin 88’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, ben de diğer arkadaşlarımız gibi cumhuriyetimizin kuruluşunu tebrik ediyorum, kutluyorum. Aynı şekilde Mustafa Kemal Atatürk’ün “Fikirlerimin babası” dediği Ziya Gökalp’i de, burada, ölüm yıl dönümünde, 87’nci yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyorum.

Sayın Başkan, elbette ki söyleyecek çok şey var, ama bir cümleyle şunu ifade etmek istiyorum. Dün, televizyonlarda çok güzel bir dayanışma örneği yaşadık. Buradan milletimize sesleniyorum: Gelin, aynı dayanışmayı şehit ailelerimiz için, gazilerimiz için de yapalım, çünkü elektrik borcunu ödeyemeyen şehit ailelerimiz var, maddi sıkıntı içerisinde olan gazilerimiz var. Elbette ki bunlara bakmak öncelikle devletin, Hükûmetin sorumluluğudur, ama gördüğüm kadarıyla bu sorumluluk yerine getirilememektedir. Aynı şekilde dün güzel bir birlik, beraberlik örneği sergiledik, ama 25 milyar dolarlık bir vergi kesintisi var. Biz neden hâlâ âdeta çadır dilenir durumdayız. Bu 25 milyarın hesabını, bu yüce Mecliste bu Hükûmet vermek durumundadır. Böylesi bir günde bunları konuşmak istemezdim, ama Hükûmetin de bunu nereye harcadığını bu millete bildirmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, Van’da yaşanan deprem aynı zamanda biraz önce Sayın Bakanımızın dediği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Oğan, çok teşekkür ediyorum.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, bir dakika…

BAŞKAN – Sayın Oğan, süreniz tamam.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Dünden de bir dakika borcunuz vardı zaten Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, zaten bir dakika sizin süreniz. Dolayısıyla özür diliyorum.

Sayın Çelik, Muş Milletvekili.

4.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, 24-31 Ekim Dünya Silahsızlanma Haftası’na ilişkin açıklaması

DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 24-31 Ekim Dünya Silahsızlanma Günü. Silahsızlanma Günü’ne rağmen, başta Birleşmiş Milletler daimî üyesi ülkeler olmak üzere, dünya devletlerinin ve insanlığın hızla silahlandığı günümüz dünyasında, silahsız, savaşsız bir dünyada barış içerisinde bir yaşam dileklerimi iletmek adına söz aldım.

Teşekkürlerimi sunuyorum.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim.

Bir sonraki konuşmacı arkadaşımız Sayın Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekilimiz.

Buyurun Sayın Aydın.

5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Cumhuriyetin 88’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Biz de AK PARTİ Grubu olarak, cumhuriyetimizin 88’inci kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz. Tabii, kazanımlarıyla birlikte ve bu kazanımların AK PARTİ iktidarıyla birlikte güçlendiğini de görmekteyiz.

Yine, Van’daki deprem nedeniyle hepimiz üzüntülüyüz. Ancak şunu söylemek istiyorum: Bu felaket üzerinde, bu elim felaket üzerinde ne olursunuz siyaset devşirmeyelim. Bakın, yaşanan bu deprem sonucunda ülkemiz bir kez daha birlik ve beraberliğini en iyi şekilde ortaya koymuştur. Aziz milletimiz bu ortak acımızı hafifletmek adına her zamanki gibi duyarlılığını yine göstermiş, maddi ve manevi tüm imkânlarını seferber etmiştir. Hükûmetimizin azami gayretleriyle birlikte gönüllü tüm kuruluşlar, dernekler, STK’lar, siyasi partiler, yazılı ve görsel basın aktif bir şekilde katkı sunmaya çalışmaktadırlar. Biz de bu katkıdan dolayı teşekkür ediyoruz. Meclis olarak, hiç olmazsa bu birlikteliği ortaya koyup, oradaki depremzedelere moral verelim diyoruz.

Yine AK PARTİ Grubu olarak, cılız da olsa kardeşliğimize gölge düşürmeye yönelik “Ağlama sırası onlarda.” gibi faşist tüm söylemleri lanetliyoruz, kınıyoruz. Bu acı hepimizin, 74 milyon insanımızın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Hakkâri Milletvekili Sayın Kurt.

6.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un, Hakkâri ilinde meydana gelen 5,4 şiddetindeki depreme ilişkin açıklaması

ADİL KURT (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün gündüz saatlerinde Hakkâri’de de bir deprem, 5,4 şiddetinde bir deprem meydana geldi. Çok şükür ki, can ve mal kaybı yok. 3 öğrencimizin yaralandığını öğrendik; bunlara da geçmiş olsun diyorum.

İki gün önce burada, Genel Kurulda, Genel Kurulu bilgilendiren Sayın Bakan Atalay bizim sorduğumuz sorulara cevaben “Köylerde hiçbir eksikliğin kalmadığı, her köye yardımın ulaştığını.” ifade etmişti Van depremi dolayısıyla. Ancak bugün Van Valisi Sayın Münir Karaloğlu’nun köylere hiçbir yardımın daha ulaştırılmadığına ilişkin beyanları var basında. Bakana mı inanacağız, Valiye mi inanacağız? Eğer Valinin bu beyanı doğruysa -ki doğrudur, teyit ettik- bu Vali aynı zamanda Hükûmetin değerli üyelerini de yanılttı ve Bakanın Meclise yanlış bilgi aktarmasını sağladığı için derhâl görevden alınması gerekir. Saygı duruşu olan bir Hükûmet…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim, süreniz tamam.

Bir sonraki konuşmacı arkadaşımız Sayın Yeniçeri, Ankara Milletvekili.

Buyursunlar.

7.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, AK PARTİ grup başkan vekilinin bir eleştiriye cevap verirken “Bu Mecliste, Başbakanın çapını sorgulayacak bir kişinin olduğunu sanmıyorum.” şeklindeki ifadesinin Meclisi ve milletvekillerini küçümser ifadeler olduğuna ve reddedilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünkü tartışmalar sırasında AKP’li grup başkan vekili bir eleştiriye cevap verirken “Bu Mecliste, Başbakanın çapını sorgulayacak bir kişinin olduğunu sanmıyorum.” cümlesini kullanmıştır. Bu ifadeler yüce Meclisi ve milletvekillerini küçümser ifadelerdir, reddedilmelidir.

Sayın Başkan, siz  dün bu ifadeleri reddetmediniz. Bu ifadeleri, ben, millet adına burada reddediyorum. Hatırlatmalıyım ki kendi çapını yüce Meclisteki milletvekillerinin çapıyla karıştıranlar fena hâlde yanılmaktadır. (CHP sıralarından alkışlar) Ölümlüleri kutsamak, kutsayanları öldürür. Yine, unutmamak gerekir ki, krallara kral olduğu için kral muamelesi yapılmaz. İnsanlara kral muamelesi yapıldığı için birtakım insanlar da kendilerini kral sanırlar. Doğrudur, köleler efendiler yüzünden var değildir. Köleler, köleliğe razı oldukları için efendileri vardır. Demokrasilerin en büyük düşmanı, çapların tartışılmaz olduğu düşüncesidir. Milletvekillerinin tartışamayacağı, sorgulamayacakları tabu yoktur. Kaldı ki…(CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim. Teşekkür ederim, süreniz tamam.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, özür diliyorum ama değerli hatip maalesef buradaki bütün milletvekillerine, âdeta, efendi köle muamelesi yapmaya çalışıyor. Bu Parlamentoda, evet, Sayın Başbakanımızın çapını ölçecek nitelikte, ben de görmüyorum. Yalnız bu Parlamentodaki hiçbir milletvekili de köle değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kendi adına konuş!

OKTAY VURAL (İzmir) – Kendi adına konuş!

BAŞKAN – Tamam, kayıtlara geçti efendim, kayıtlara geçti. Teşekkür ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilesin!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili sözünü geri alsın. Türkiye Büyük Millet Meclisinin egemenliği kullandığı her yer bu iradeye hâkimdir. Kimse üstünde değildir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Olacak şey mi bu!

BAŞKAN – İki kişi birden konuşuyor. Siz oturur musunuz lütfen! Rica edeyim yani. Bakınız, grup başkan vekiliniz konuşuyor.

OKTAY VURAL (İzmir) -  Herkesin çapını ölçecek kapasitededir.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sen kimsin çap ölçüyorsun!

BAŞKAN – Efendim, lütfen, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Millet adına konuşuyorum ben, adam adına değil!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Biz de millet adına konuşuyoruz.

BAŞKAN – Efendim, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) - Millet adına konuşuyoruz biz.

BAŞKAN – Beyler, tamam. Zapta geçmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) - Hiç kimse Türk milletinin üzerinde değildir. Özür dilemeli.

BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Vural…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Biz de adam adına konuşuyoruz.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, özür dilesin!

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olur mu Sayın Başkan ya!

BAŞKAN – Sayın Vural, sizin de bildiğiniz gibi doğrudan doğruya bir mukayese yapılmış ama direkt bir hakaret kabul etmeyin.

OKTAY VURAL (İzmir) - Şu çapa bakın ya!

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım…

BAŞKAN –  Sayın Tanal, yerinize lütfen, lütfen yerinize.

OKTAY VURAL (İzmir) –Şu çapa bakın ya! Sen kendi çapını kolla!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, bu bir hakaret anlamına geliyor. Lütfen müdahale edin.

BAŞKAN – Efendim, böyle bir şey yok lütfen… Açıkladılar.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, burada bir milletvekili bir başbakana çapsız deniyorsa…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, bu bir hakaret anlamına gelir. Lütfen özür dilesin.

BAŞKAN – Efendim, çok rica ediyorum. Beyler, çok rica ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kendi çapında konuş!

BAŞKAN – Zabıtlara geçti söylenenler. Grup Başkan Vekili söyledi.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Benim çapım yok.” de.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, milletvekillerine “çapsız” diyemez.

BAŞKAN – Siz lütfen yerinize oturun. Grup Başkan Vekiliniz var, lütfen… Lütfen…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Kimse Başbakana “Çapsız” diyemez.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, bakın, lütfen, sizden istirham ediyorum. Milletvekillerine “çapsız” diyemez.

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Milletvekillerinden özür dilemeli.

BAŞKAN – Efendim, milletvekillerine “çapsız” denmediği söylendi, açıklandı ve zabıtlara geçti lütfen… Lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – “Yoktur” dediler ya.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim “yoktur” diyor. Ne anlama geliyor? Bu hukuken ne anlama gelir Değerli Başkanım? Bakın, biz deriz ki: Bunun mefhumu muhalifinden çıkan mana şudur, bu milletvekilleri çapsızdır anlamına geliyor.

BAŞKAN – Efendim, tutanaklara baktıralım, eğer gerekiyorsa tekrar açıklama isteriz. Lütfen yerinize oturun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Çapın yoksa ne yapalım.

BAŞKAN – Hatay Milletvekilimiz Sayın Ediboğlu…

8.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, Van depreminde ölümlere yol açtığı görülen binaların çoğunun kolon ve kirişlerinin iş yerlerinin genişletilmesi için kesilmiş olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deprem uzmanları ülkemizin tüm bölgelerinin deprem kuşağında olduğunu ifade etmektedirler. En son Van depreminde de depremin değil, binaların ölümlere yol açtığı gerçeği bir kez daha kanıtlanmıştır. Çöken binaların çoğunun kolon ve kirişlerinin iş yerinin görüntüsünü genişletmek için kesilmiş olduğu görülmüştür. Hükûmet yetkililerinin bu konuda halkımızı uyaran açıklamaları basında sık sık yer almakta, kolon ve kirişleri kesenlere ağır yaptırımlar uygulanacağı ifade edilmektedir. Bu açıklamalar ortadayken başkentin göbeğinde bir kamu binası olan yirmi katlı eski Devlet Planlama Teşkilatı, yeni Kalkınma Bakanlığının beşinci katında bir iki ay önce çok sayıda kiriş ve kolon kesilerek Sayın Bakana daha rahat ve geniş bir makam odası yapılmasını da yetkililerin izah etmeleri gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyor, Cumhuriyetin 88’inci yıl dönümünü de kutluyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kaplan…

9.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Van ilinde meydana gelen depremin ilk yirmi dört saati içinde Cizre Belediyesince yapılan yardımlara ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, dün 32’nci Gün programında canlı yayında Van Belediye Başkanı, Valisi ve Kızılay Başkanı konuşurken iki tane kepçe çalışıyordu. Kepçenin üzerinde “Cizre Belediyesi” yazıyordu, dikkatinizi çekiyorum: “Cizre Belediyesi.” Ve ilk yirmi dört saat içinde ilk yardım, on tır kamyonuyla Şırnak’tan çıktı. Başbakan da aynı saatte açıklama yapıyordu: “BDP’liler nerede?” Benim BDP’li Şırnak belediye başkanlarının hepsi Diyarbakır D tipi cezaevinde. Ama cezaevinde olmalarına rağmen 43 tır, 258 kamyon, 23 kamyonet, 16 iş makinesi, 2 su tankeri, 4 pikap, binlerce kurtarma ekibi gönderenleri gözler görmüyorsa gerçekten susmasını bilmesi lazım.

Şu an aldığım bilgiyi söylüyorum Başkanım, 62 köy yerle bir olmuş ama 25 köye daha hiç kimse girmemiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Depremin üzerinden üç gün geçti, 25 köye girilmemiş ve kar yağıyor, çadıra ihtiyaç var. Biraz da Hükûmetin kendini sorgulaması lazım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Değerli arkadaşlarım, son konuşmacı İstanbul Milletvekilimiz Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından “Biz de söz istedik.” sesleri)

Buyurun.

10.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Cumhuriyetin 88’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Acılarla dolu bir haftanın sonunda cumartesi günü Cumhuriyet Bayramı’nı kutlayacağız. Seksen sekiz yıl önceki 29 Ekim’de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihî bir olayı gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti’ni ilan etti. Yakın tarihimizin en önemli sayfası olan bugünde Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları bize cumhuriyeti armağan etti. Cumhuriyet, Türkiye'nin modernleşme projesinin diğer adıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ve onun temelinde yer alan Atatürk ilke ve devrimlerinin sonsuza kadar yaşayacağı inancıyla Cumhuriyet Halk Partisi olarak milletimizin bayramını kutluyoruz, Atatürk’ü ve O’nun arkadaşlarını şükranla anıyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Değerli milletvekilleri, gündem dışı konuşmalara Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu cevap vermek istemişlerdir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hangi gündem dışı konuşmaya cevap verecekler?

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Sayın Başkanım, milli iradeye saygı! Dün de söz istedik, bugün de istedik alamadık. Ne zaman konuşacağız biz?

BAŞKAN – İç Tüzük’e göre istediğiniz zaman, her zaman konuşabilirsiniz.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

1.- Gaziantep Milletvekili Hüseyin Çelik’in, Van ilinde meydana gelen depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı ve yaralılarımıza acil şifalar dilediğine ilişkin gündem dışı konuşması ve  Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (Devam)

2.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Aydın ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve  Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (Devam)

3.- Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in, Denizli ilinin Çameli ilçesinde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması ve  Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (Devam)

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. Özellikle gündem dışı konuşmalara cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum. Ben de, cumartesi günü cumhuriyetimizin 88’inci yılını kutlayacağız, bu kutlamanın hayırlı olmasını ve bütün bu cumhuriyetimizin bu kutlamalarının birlik, beraberlik, kardeşliğimizin daha da pekişmesine vesile olmasını da canıgönülden temenni ediyorum.

Evvela efendim, ben, Van depremiyle alakalı kısa bir bilgi arz etmek istiyorum. Evvela Van depreminde hayatını kaybeden bütün kardeşlerimize Allah’tan rahmet niyaz ediyorum, ayrıca yaralılara acil şifalar temenni ediyorum, milletimizin de başı sağ olsun efendim.

Şimdi, özellikle şunu vurgulamamda fayda var: Konuşmacılardan bazıları Hükûmetin bu konuda geç kaldığı konusunda tenkitlerde bulundular.

Değerli dostlar, bakın sayın milletvekilleri; bendeniz 17 Ağustos 1999 depremini yaşamış ve İstanbul’da İSKİ gibi büyük bir kurumun başında ve bütün altyapıdan, elektriğinden kanalizasyonuna kadar, suyuna kadar sorumlu olan bir grup başkanıydım. Daha sonra Bolvadin Eber depreminde bulundum, oraya da katkılarımız oldu. Dinar depreminde, en son 19 Mayısta Kütahya Simav’da olan depremde durumu, aradaki mukayeseyi bizzat müşahede etmiş ve bildiğiniz üzere pazar günü vuku bulan Van depremini de bizzat takip etmiş bir kişi olarak şunu arz etmek istiyorum: Simav depreminde -en son depremden bahsediyorum- bakın, 19 Mayıs depreminde bütün ekipler, arama kurtarma ekipleri ve sağlık birimleri ve Bakan olarak ben gece yarısı oradaydık, hakikaten çok kısa sürede müdahale edildi. 7,2 büyüklüğündeki Van depremi 13’ü 41 geçe vuku bulduğunda bendeniz de tabii ki hemen ilgili en yakındaki Devlet Su İşleri ve orman bölge müdürlüklerini aradım, genel müdürleri aradım ve kendilerine derhâl bütün iş makineleri ve ekiplerin Van’a sevk edilmesi, Van içindekilerin hemen ve civardaki bütün bölge müdürlüklerindeki araç ve gereçlerin hemen sevki talimatını verdim ve Başbakanımız da, bakın saat 18.00’de yetkili makamlarla, bu işte sorumlu bakanlarla birlikte oradaydı.

Yani elimizi vicdanımıza koyalım lütfen. Bakın, bu konuda yirmi otuz yıldır çalışan profesörleri dinleyin, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bu depremde gerçekten çok hızlı bir şekilde davranmıştır ve yaraları sarmak için elimizden ne geliyorsa yapıyoruz, yapmaya devam ediyoruz. Şu anda bakanlarımızın bir kısmı orada.

Ve şunu da ifade edeyim: Bakın bu konuda 74 milyon vatandaşımız birlik beraberlik, kardeşlik havasında. Bunu daha da pekiştirmek için, yaraları sarmak için seferber olmuşlardır. Başbakanlığın hesabındaki paralar… Ayrıca iki televizyon grubunun dün ve evvelki gün yaptıkları yardım çağrılarına vatandaşlarımız gerçekten çok güzel cevap vermişlerdir. Hatırladığım kadarıyla şu ana kadar Başbakanlık da dâhil olmak üzere 140 milyon TL çok kısa zamanda birikmiştir ve şu anda bakın bölgede 3.374 tane kamu personeli, arama köpekleri 18 tane, kamu iş makinesi ve araç gereçleri 594 adet, UMKE sağlık ekibi, 904 tane hekimimiz, doktorumuz, hemşiremiz orada. Ambulans; 146 tane ambulans, 7’si hava ambulansı; ayrıca Genelkurmay Başkanlığımızın 29 tane uçağı, Türk Hava Yollarının 29 uçağı, özel kargo uçağı 13 tane, bunlar tahsis edilmiştir. Yani bunlar gerçekten çok önemlidir.

Çadır meselesine gelince. Çadırların dağıtımında ufak bir problem oldu ama o da çözüldü şu anda. Şu ana kadar bakın 25.185 adet çadır dağıtılmıştır. Ayrıca, toplu barınma çadırları da, büyük çadırlar da kurulmuş; 10 tane büyük çadır, 60 tane prefabrik ev hemen kuruldu. Mevlânâ evi 90 adet… Battaniye… Bakın, sayısını söylüyorum: Battaniye, 109.986 adet; yorgan, 1.150 adet; katalitik soba, 6.359 adet; seyyar mutfak, 37 adet; mutfak seti, 3.051 adet; uyku tulumu, 5.209 adet ve netice itibarıyla jeneratöründen seyyar tuvaletine kadar her şey gönderildi ama daha da gönderilmeye devam ediyor.

Ben, milletimizin bu konuda gösterdiği duyarlılıktan dolayı teşekkür ediyorum. Hükûmetimiz de konuyu takip ediyor. Bakın, geçmişte, hatırlayın, Kocaeli’de, Marmara depreminde veya da Gölcük’te, Yalova’da geçici konutlar daha iki senede yapılamamışken şu anda Hükûmetimiz Bingöl’de ve Simav’da… Bakın, 19 Mayısta olan deprem neticesinde ben Kütahya’ya son denetlemeye gittiğimde, neredeyse kış gelmeden kalıcı konutların, bütün okulların ve kamu kurum ve kuruluşlarının binalarının bitmekte olduğunu görmenin mutluluğunu yaşıyoruz.

Şu anda da Başbakanımız kesin talimat verdi ve arazi tespit çalışmaları yapılıyor, jeolojik etütler yapılıyor, Van’la Erciş’e ve köylerine en güzel şekilde konutlar inşa edilecektir ve bu bir sene zarfında da yapılacaktır. Bunu şu ana kadar da hiçbir Hükûmet başaramamıştır. Bunu biz başarırız, başaracağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bir de şunu özetle vurgulamak istiyorum. Tabii burada konuşmacılar depremle ilgili güzel noktalara temas ettiler. Hakikaten, bu kolonların, kirişlerin kesilmesi son derece vahim bir hata. Nitekim bazı iddialar var; Van’daki büyük, yedi veya sekiz katlı -kaç katlı olduğu da belli değil- binanın “Oto galerisi açmak için zemin kattaki kolonlarının kesildiği” şeklinde iddia var. Esasen, ben Avcılar’da 99 depreminde bizzat gördüm, dev bir bina yıkıldı fakat sebebini araştırdığımız zaman, tamamen galeri açmak için kolonların kesildiğini ve hafif bir depremde de netice itibarıyla bu binanın tamamen yıkıldığını gördük.

Değerli dostlar, bu deprem meselesi ülkemizin bir gerçeği. Dolayısıyla bu gerçeğe uygun olarak bu Meclis, yüce Meclis ve de görüldüğü gibi İstiklal Harbi’ni kazanan bir Meclis, birlikte bu depreme karşı mücadele etmek gerekiyorsa, ne gerekiyorsa hep birlikte, birlik beraberlik içinde bu meseleyi kökünden çözelim. Yani bu, ülkemizin bir gerçeği. Sağlam yere, sağlam zemine sağlam bina yapılması ve bunun da çok iyi şekilde denetlenmesi gerekir. Bu konuda da Hükûmetimiz irade koymuştur. İnşallah sizlerin de katkılarıyla, tavsiyeleriyle, tenkitleriyle, birlikte, bunu gelin başaralım. Yani burada herkesin hatası var. Yani şehircilik bakımından baktığımız zaman, ta 1950’lerden bu yana gerçekten vahim hatalar işlendiğini hepimiz kabul edelim. Dolayısıyla, suçlu aramak yerine, hata aramak yerine…

Bir de değerli dostlar, sevgili milletvekillerim; oradaki çalışan insanlar var, ben biliyorum, gece gündüz, uykusuz şekilde. Marifet iltifata tabi. Ya onları da rahatsız etmeyelim. Hakikaten onlar ne büyük fedakârlıkla… Hatta geçen gün benim gözlerim yaşardı. Bir yakını ölen bir arkadaşımız, orada bir kamu kurumu elemanı; “Hayır” dedi, “Benim birinci vazifem buradaki insanlara yardımcı olmaktır.” diye kendi acısını yüreğine gömdü ve gerçekten örnek bir davranış sergiledi. Birlikte bu meseleyi, isterseniz, masaya yatıralım, onun çözümünü gerçekleştirelim.

Bir diğer husus da bildiğiniz üzere Aydın’la alakalı. Sayın Ali Uzunparmak Beyefendi, Sayın Milletvekilimiz, özellikle Aydın’la ilgili konulara temas etti. Aydın’daki tarımdan bahsetti. Sayın Vekilim, özellikle şunu belirteyim: Aydın’a Hükûmetimiz döneminde, ben bizzat şahidim, gerek de benim DSİ Genel Müdürlüğüm ve Çevre Orman Bakanlığım ve şimdi Orman Su İşleri Bakanlığı açısından oradaki yatırımların pek çoğu tamamlanmıştır. Şu anda eksik yok mu? Var tabii, onu da tamamlıyoruz. Ama şu anda, bakın, ben rakamı aldım; Aydın’a, gerçekten, biz şu ana kadar, bu yıl dâhil olmak üzere 2 katrilyonluk sırf -Devlet Su İşleri ve Çevre Orman Bakanlığı eski ve şu anda Orman ve Su İşleri Bakanlığı- yatırım yapmış. Bakın, Aydın Ovası sulamasını bitirdik. Bunun dışında, Sultanhisar sulaması, Bozdoğan Ovası sulaması… Bunlar da tarımda çok büyük katkı sağladı ve gelirin 4 katıyla 13 kat arasında –bu, vatandaşın cebine giriyor- arttığını görmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Söke Ovası’nda…

MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Sayın Bakanım, Çanakkale Orman Bölge Baş Müdürlüğünü niye kapatıyorsunuz?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – İkizdere Barajı, Karacaören Barajı, Büyük Menderes Nehri’ndeki yatak ıslahı… Bakın, altmış yıldır el atılmamış. Büyük Menderes Nehri tamamen dolmuştu. Biz orada muazzam bir seferberlikle aşağı yukarı Büyük Menderes Nehri’ni tamamen ıslah ettik.

Bunun dışında, Aydın ilindeki taşkın koruma çalışmalarından bahsetmemde fayda var. Çine Adnan Menderes Barajı… Yüz kırk bir yıldır özlemle beklenen bu baraj gerçekten bu kısa zamanda tamamlandı ve sadece bu yıl tam 171 trilyon taşkın koruma zararını önledi. Bunlar gerçekten çok önemli.

Bunun dışında, Karacasu Dandalas Barajı’nı 11/11/2011 tarihinde, söz verdiğimiz üzere, bitiriyoruz. Aydın’ın içme suyu problemi vardı, onu kökünden çözdük. Onun için özel baraj yaptık biliyorsunuz. Yani bunlar gerçekten, ağaçlandırma çalışmaları, Aydın’a yaptığımız hususlar… Tabii ki bu sulamalar bilhassa tarıma hizmet ediyor, hayvancılığa hizmet ediyor, bunu da bilmemiz lazım. Tamam, tenkit edin ama bazen de takdir ve taltif kelimelerini de lütfen unutmayın diye özellikle sizlerden istirham ediyorum.

Şimdi, efendim, bir diğer husus da Denizli’de… Sayın Denizli Milletvekilimiz, CHP Milletvekilimiz ifade etti. Efendim, bir kere şunu ifade edeyim: Orada bir derede taşkın oldu, onu biliyoruz ama tabii ki bu taşkın gerçekten büyük bir feyezan neticesinde bir vatandaşımızın da hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Bundan tabii üzüntü duyuyoruz, Allah rahmet eylesin, yakınlarının başı sağ olsun. Biliyorsunuz, ayın 9’unda olan bir hadiseydi ancak bu konuda biz… Bir kere iki şey var: Buradaki menfezler ve köprülerdeki birtakım eksikler varsa Bölge Müdürlüğümüz hemen Karayolları ile temasa geçti, bir daha böyle bir sıkıntı olmaması için kara yolunun menfezleri ve köprüleri düzeltiliyor.

Sizin belirttiğiniz balık üretim tesisleriyle ilgili konuya gelince, hakikaten Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız bu balık üretim tesislerine gerekli desteği veriyor. Hatta biz de DSİ olarak yavru balık ihtiyacını karşılamak için Türkiye’de yedi noktada yavru balık üretip ayrıca onların ihtiyacını, aynı zamanda birtakım gölet ve barajlardaki balıklandırma işlerini tamamlıyoruz.

Ancak selden zarar görmüşse -biliyorsunuz tarım sigortası var- tarım sigortası yaptırırsa çiftçimiz -yüzde 50’sini Hükûmetimiz ödüyor bunun- yarısını ödemek durumunda. Bu konuda vatandaşlarımızı ben buradan ikaz ediyorum: Devlet şu anda yüzde 50’sini ödüyor, geri kalanını ödeyeceksiniz. Yani kuraklık olsun, sel baskını ve diğer tabii afetlerde mutlak surette tarım sigortası yaptırmalarında fayda var.

Kıbrıs meselesinden bahsettiniz. Efendim, Kıbrıs’ın özellikle tanınmasında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gerçekten bütün dünyada başı dik bir devlet olarak hayatiyetini devam ettirmesinde Hükûmetimizin büyük gayreti var. Özellikle son zamanlarda Güney Kıbrıs’ın yaptığı harekete karşı Hükûmetimiz gerçekten başı dik bir karar almıştır, orada bu oldubittiye boyun eğmemiştir. Hatta şunu ifade ediyoruz: Güney Kıbrıs’ın bu arama bölgesinde petrol çıktığı zaman bunların tamamının Güney Kıbrıs için kullanılmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Bu, bütün Kıbrıs’ın ortak çıkarı için, menfaatleri için kullanılacak, bunu sağlayacağız. Bunu sağlayacak da gücümüz var, onu özellikle belirtmek istiyorum.

Tabii, Denizli’yle ilgili söz açılmışken Denizli’de de büyük yatırımlar yaptık, hemen hemen Aydın’a yakın. Aydın’da 2 milyar TL, Denizli’de 1,8 milyar TL yatırım yaptık bakın. Gerçekten, Denizli’deki Baklan Ovası sulaması, Kelekçi sulaması, Gökpınar Barajı, Çardak-Beylerli Göleti gibi pek çok gölet ve sulamaları tamamladık. Cindere Barajı’nı bitirdik, HES bitti, Yenidere Barajı’nı bitirdik. Bunlar gerçekten çok önemli. Denizli’nin içme suyunu tamamen çözmek için Akbaş Barajı’nın temelini atmıştık, bu da çok hızlı ilerliyor. Hatta, ben Denizlili milletvekillerimize söz verdim. Kurban Bayramı’nın dördüncü günü bizzat Denizli’ye giderek… Orada Denizli için özel müjdelerimiz var, ben burada onlardan bahsetmek istemiyorum. Denizli hakikaten bölgemizin en çalışkan, fedakâr ve müteşebbis insanlarının bulunduğu bir ilimizdir, oraya ne yapılsa azdır. Biz de Hükûmet olarak yapmamız gereken çalışmaları yapacağız.

Evet, son olarak şunu belirteyim: Kızılay -diğer milletvekillerimizin söylediklerine de sürem kısaldığı için çok hızlı bir geçeyim- bizim gururumuz. Bütün dünyada hakikaten Kızılay’dan gururla bahsediliyor. Yani, şu anda da -hem Simav’da bizzat yaşadım hem Van’da- gerekli bütün çalışmaları yapıyor ama eksik olabilir, yani hiçbir şey yapmazsanız tenkit edilmezsiniz, ama çok iş yapan çok tenkit edilir, bunu unutmayalım. Bizim burada bardağın dolu tarafını görmemiz lazım. Bardağın Kızılay açısından baktığımız zaman yüzde 95’i doludur; onu da özetle belirteyim.

Şehit aileleri için, Sayın Oğan, Iğdır milletvekilimiz… O şehitler bu vatan, bu millet için canlarını feda ettiler. Onlara sahip çıkmak hepimizin, ama bütün devletin, Hükûmetin ve bütün yüce Meclisin birinci görevidir. Zaten malumunuz olduğu üzere onların hakları var. Hatta en son gittiğimiz Yalvaç’taki şehit ailesinin devletin onlara sağladığı birtakım imkânları bilmediğinin farkına vardık. Bakanlar Kurulunda da bunun bir kitapçık olarak, ne gibi imkânlar sağlıyoruz… Mesela, o aileden kardeşi olsun, çocuğu, kızı veya eşi, onlardan bir kişi devlet memuru veya nerede isterse kadrolu devlet işçisi olarak işe alınıyor. Her türlü destek var, başka yardımlar var ama sizin de ifade ettiğiniz gibi şu anda… Bu konuda gerek Millî Savunma Bakanlığımız -geçen Bakanlar Kurulunda Sayın Başbakanımız talimat verdi- gerekse aileden sorumlu Bakanlığımız birlikte yeni bir düzenleme yapacaklar, şehitlerimize daha çok sahip olmak için –şu anda sahip oluyoruz- ne gerekirse yapılacak.

Hakkâri’deki…

MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Sayın Bakanım, yüzde 54’ü ormanlık olan Çanakkale’de orman bölge başkanlığını niye kapatıyorsunuz?

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… Lütfen, Sayın Milletvekili…

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Onu da sorarsanız, size cevap veririz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sordu işte!

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Peki, şöyle, sorduysa…

MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Sayın Bakanım, Kayseri’de yapmayı düşünüyorsunuz, Kayseri’de ormanlık alan yüzde 8...

BAŞKAN - Sayın Milletvekili, lütfen…

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir dakika, öyle soru olmaz kusura bakma, öyle… Sayın Vekilim müsaade et ben onu izah edeyim: Sayın Vekilim ben Çanakkale’ye bizzat giderek Çanakkale’deki durumu anlattım. Orada asıl olan, hatta oradaki 5 tane işletme müdürlüğüne âdeta buradaki, Çanakkale’deki Orman İşletme Müdürlüğüne buradaki Genel Müdürlüğün bütün yetkilerini verdiğimizi ifade ettik. Ayrıca, Çanakkale’ye Doğa Koruma ve Millî Parklar Bölge Müdürlüğümüzü kurduğumuzu ifade ettim. Bunu kamuoyu biliyor. Ona gerek yok, kamuoyu biliyor.

MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Efendim, yangına hassas bölgeler kapatılır mı?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bunun dışında, Hakkâri’de deprem oldu. Büyük bir deprem değil ama orada yaralı olan kardeşlerimize -ben de biliyorsunuz bundan bir ay önce Hakkâri’deydim- bütün yaralanan kardeşlerimize acil şifalar diliyoruz. Ayrıca, gerekli çalışmalar yapılacaksa o konuda da biz ne gerekiyorsa yapmaya hazırız.

Köylere ulaşılıp ulaşılmadığına gelince: Bakın, şu anda değerli dostlar, köylerin bazılarında, mesela Tabanlı’da, Van’da, Erciş’te büyük bir sıkıntı yaşanırken merkez üssü olan Tabanlı Köyü’nde hiçbir hadise yok yani bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Bazı köylerde tek katlı evler olduğu için, yamaçlarda olduğu için büyük bir zayiat yok. Esas büyük sıkıntı Erciş’te yaşandı ve Van’da da birkaç tane binada. O da çürük bina; ruhsatı olmayan, fen ve sanat kaidelerine aykırı yapılmış veyahut da kolonları kesilmiş binalarda oldu. Dolayısıyla esas itibarıyla burada depremin ağırlık merkezi Erciş’tir. Orada da şu anda…

ADİL KURT (Hakkâri) – Sayın Bakan, yanlış bilgiyi sorduk biz, onu sormadık.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hatta Erciş’te Sayın Başbakanımız -oraya- Ağrı Valisini görevlendirdi. Şu anda ikinci bir Vali Erciş’te ve Van Valisi de Van’da bizzat bu işi yönetiyor. Ayrıca, bakanlarımız; İçişleri Bakanlığımız, Başbakan Yardımcımız ve Çevre ve Şehircilik Bakanımız -şimdi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız gitti- pek çok bakanımız -Ulaştırma Bakanımız- orada bütün çalışmaları tamamladı.

Özetle şunu ifade edeyim: Onlar bizim vatandaşımız. 74 milyon vatandaşımızı gönülden seviyoruz. Onlar için ne gerekiyorsa Hükûmet olarak yapmaya hazırız.

Ben geçmiş olsun diyorum. Tekrar, canlarını bu toprak altında kaybeden, depremde kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Ölenlerin yakınlarına ve milletimize başsağlığı ve aynı zamanda yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Değerli milletvekilleri, gündeme geçiyoruz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir konuyu sizin bilginize arz etmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

11.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, gündem dışı konuşmalardan sonra “bakanın hangi gündem dışı konuşmaya cevap vereceğinin” oturum Başkanınca milletvekillerine bildirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Biraz önce, Sayın Bakan gündem dışı konuşmada da cevap verdi, teşekkür ediyorum.

Dün, biliyorsunuz, burada bir tartışma oldu, gündem dışı konuşmalar oldu. Ondan sonra da “Gündem dışı konuşmalara…” diye, bir bakanın cevap vereceğini ifade ettiniz. Ben de burada tutanaklardan okuyorum:

“Sayın Başkan, bir sayın bakanın hangi gündem dışı konuşmaya cevap verdiğini öğrenmek milletvekillerimizin hakkıdır. Lütfen, milletvekillerine nezaket gösteriniz.” Bu taleplere karşılık.

Oradan Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz “Efendim, Lütfü Türkkan Bey’in…” diye söylüyor. “Lütfü Türkkan Bey’in…”

Bakın, siz bana “Başkan - Bir saniye… Efendim, çok haklısınız, yalnız gündem dışı konuşmalarda on çeşit konu gündeme getiriliyorsa o da ona göre cevap verecektir. Bu kadar basit.” diyorsunuz.

Aslında, basit olan şey, sadece Sayın Bakanın hangi gündem dışı konuşmaya cevap vereceğini milletvekillerine iletmenizdi ama siz, Sayın Bakanın o ifadesini bile duymadınız, dinlemediniz, birdenbire geçtiniz, burada “Bu kadar basit.” diyerek bu talebimizi şey yaptınız. Dolayısıyla öncelikle burada bir sayın bakanın ya da bir milletvekilinin bir talebi var ise o talep doğrultusunda işlem yapmanız daha uygun olur.

O Meclis Başkanlığını yürütürken sizin, Sayın Bakan hangi konuda cevap vereceğini ifade ettiyse burada milletvekillerine iletmeniz daha doğru olurdu. Bundan sonrakilerde de buna özen göstermenizi istirham ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Estağfurullah efendim.

Size katılıyorum. Benim söylediğim şuydu: Gündem dışı konuşmalarda bir konu, normal olarak, Tüzük’ün gerektirdiği talimat ama arkadaşlarımız birden fazla konuya da değiniyorlar, siz de bunun şahidisiniz yıllardır, biz de buna müsamaha gösteriyoruz ama gündem dışı konuşmaya cevap vermek üzere kalktığı zaman bakan, arkadaşlarımızın kendisini ilgilendiren kısmına  belki cevap veriyordur, belki diğerlerine de veremiyordur. Yani bir konu konuşulsa Tüzük’ün emrettiği gibi, gündem dışına çıkılmasa yüzde yüz size katılıyorum ama çıkıldığı zaman bunu söylemek mümkün değil.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Alakasız çok konuşuyorlar Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Muhtevayla ilgili ne diyor Sayın Bakan?  “Sayın Lütfü Türkkan’ın konuşmasına cevap veriyorum.” derse “Sayın Lütfü Türkkan’ın konuşmasına cevap vermek üzere…” dersiniz, Sayın Bakan da kendi takdiri içerisinde diğerlerine cevap verir, ona diyeceğim yok çünkü konuşmacılar da söz aldığı konunun dışına taşabiliyorlar, diyeceğim yok ama talebin ne olduğunu iletirseniz biz de ona göre değerlendiririz.

BAŞKAN – İşte, ben, talebin ne olduğunu bilirsem, gündem dışına çıkılmazsa daha kolay iletebilirim. Size katılıyorum.

Sayın Keskin, buyurun.

12.- Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in, Denizli ilinin Çameli ilçesinde meydana gelen sel felaketiyle ilgili gündem dışı konuşmasına, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun verdiği cevapların tatmin edici olmadığına ilişkin açıklaması

ADNAN KESKİN (Denizli) – Efendim, milletvekili olarak Meclisteki denetim işlerimizi yapabileceğimiz kurumlardan birisi gündem dışı söz almak, o da beş dakikayla sınırlı. Sayın Bakanı özenle dinledim. O denetim mekanizmasının bize verdiği hakkın maalesef yanıtlarını bulamadım. Ben, Çameli ilçesindeki doğal afet nedeniyle tahrip olan balık havuzları ve ölen balıklarla ilgili, Hükûmetin yapması gereken yardımların ulaşmadığını söyledim ve Sayın Bakandan cevap bekledim. Sayın Bakan benim konuşmamı bir tarafa bıraktı, ta benim bakanlığım döneminde temeli atılmış, tamamlanmış olan Batman Ovası’nın sulamasının tapusunu aldı, Cindere’ye gitti, Aktaş Barajı’na gitti. Dolayısıyla, benim konuşmamın yanıtlarını vermedi.

ORMAN VE SU İŞLERİ  BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Cevap verdim efendim, zabıtları okuyun.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Bakan “Ben bu konuların yabancısıyım, benim alanım dışında.” diyebilirdi, bana ilgili olan bakan cevap verirdi ama konuşmama cevap vermeyip de bu şekilde davranması maalesef işin özünü saptırmaya yönelik bir Şark kurnazlığı, bu bir.

İki: Sayın Bakan, sürekli siyasal iktidarın Van depremiyle ilgili çok önemli görevler yaptığını söylüyor. Sayın Başbakan kendisi dün verdiği demeçlerde yirmi dört saatte işin iyi götürülmediğini ikrar ediyor. Bugün gazetelerde Van Valisinin şöyle bir açıklaması var: “İki bin dört yüz konutun kullanılmaz olduğu köylerde henüz bir çalışma yok.” Bugün Hürriyet gazetesinin birinci sayfasında yer alıyor bu haber.

ORMAN VE SU İŞLERİ  BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Hasar tespit çalışmasını kastediyor, siz neyi kastettiğini bilmiyorsunuz.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Acaba, Sayın Bakanın bu demeçten haberi var mı? Bu demeçten haberi varsa bu Valiyle Sayın Bakan kendi değerlendirmesi arasındaki çelişkiyi nasıl izah ediyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Zabıtlara geçti.

ADİL KURT (Hakkâri) -  Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar…

ADİL KURT (Hakkâri) - Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum, bakınız…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Burada soru-cevap yapmıyoruz arkadaşlar, bir dakika, lütfen…

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Lütfen, arkadaşlar, bir dakika… Soru-cevap yapmıyoruz. Şöyle bir şey var, konuşan arkadaşlarımızın Sayın Bakandan kısa bir açıklama isteme hakkı var, bunu yapabiliriz. Bunun için lütfen… Lütfen… Bir saniye…

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkan, bir Denizli Milletvekili olarak Çameli’yle ilgili söz istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, ben de size de…

Buyurun Sayın Uzunırmak, yerinizden.

13.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Aydın ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun verdiği cevapların tatmin edici olmadığına ilişkin açıklaması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Hükûmet bir ezberci zihniyeti sürdürmenin gayreti içerisinde. Gündem dışı konuşma yapan bir milletvekilinin soyadını bile doğru telaffuz etmeye hazır olmayan bir Bakan, hazırlıksız bir şekilde, çok farklı, bizim konuştuğumuz konuların dışında cevaplar vererek burada bir siyasi propaganda yapmaya çalışıyor. Benim Aydın’ın problemleriyle ilgili anlattığım meselelerde hangi barajın ne olduğundan ne bittiğinden acaba ben bahsettim mi? Aydın’ın büyükşehir olmasıyla ilgili, şehirleşmesiyle ilgili, altyapısıyla ilgili problemlerden bahsettim.

Sayın Bakanın bahsettiği barajlar da ta çok öncelerden temeli atılmış ve yüzde 30, 40’lar seviyesinde bitirilmiş barajlardır. Tabii ki devlette bir devamlılık vardır, Allah onlara nasip etmiştir, o dönemde bitmiştir. Bitirdikleri için teşekkür ediyoruz. Yapılan iyi hizmetlere teşekkür ediyoruz ama böyle bir kurnazlıkla bir siyasi propaganda malzemesi yapmanın da bir gereği olmadığı kanaatini taşıyorum.

Aydın en gelişmiş illerde 7’nci sıradan 47’nci sıraya düşmüştür. Sayın Bakan mesuliyet içerisinde bunu araştırsın, ona cevap versin.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Buyurun, yerinizden, açıklama istediğiniz konuyu lütfen.

14.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un, Van Valisi’nin basında yer alan beyanına, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun verdiği cevapların tatmin edici olmadığına ilişkin açıklaması

ADİL KURT (Hakkâri) – Sayın Başkan, Sayın Bakanı, Sayın Atalay’ın salı günü Meclis Genel Kuruluna Meclis Genel Kurulunu yanıltıcı beyanlar verdiğini, bu yanıltıcı beyanların bugün Van Valisinin basında yer alan demecinden de sabit olduğu… Van Valisi eğer Sayın Bakanı ve Hükûmet yetkililerini yanıltmış ve yanlış bilgiler vermişse kendisine -ki Meclis tutanaklarında bu bilgiler, bu konuşmalar sabit, duruyor- kendileri Van Valisi hakkında ne düşünüyorlar? Van Valisinin böyle bir yanıltmaya ya da böylesi bir beyan vermeye hakkı var mıdır? Kendisinden bu sorunun cevabını istemiştik fakat Sayın Bakan hiç buraya girmedi, bilinen konularda genel temennilerde bulundu. Esas önemli olan budur çünkü Sayın Başbakan da ifade etmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, bir de şu tarafa bakarsanız size zahmet. Denizli Vekilimiz Nihat Bey de epeydir söz istiyor.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkan, Denizli’yle ilgili söz alan milletvekilimiz Çameli afetiyle ilgili tek bir kelime etmedi. Çameli’yle ilgili bilgi vermek istiyorum. Diğer arkadaşlarımıza söz verdiniz, yerimden bari, hiç olmazsa söz verin.

BAŞKAN – Şimdi geçtik o konuyu. Bir dahaki sefere size söz vereyim. Kusura bakmayın.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Denizli’yle ilgili, Çameli’yle ilgili bir kelime dahi etmediler.

BAŞKAN – Özür dilerim, burada söz verme yok.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Verdiniz efendim, diğer vekillerimize de verdiniz.

BAŞKAN - İkinci maddeye geçtik, lütfen anlayış gösteriniz.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sisteme girmemize rağmen söz vermediniz Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, İstanbul’daki içme ve kullanma suyuna karışan kimyasal atıklar nedeniyle oluşan çevre sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/35)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği gibi büyük şehirlerde su ile ilgili olarak pek çok tartışma basında yer almaktadır. Artan sıcaklıklarla birlikte geçen yıllarda yaşanan su sıkıntısının bazı şehirlerde tekrar baş göstereceği ifade edilmektedir. Bu nedenle susuzluk için çözüm yolları geliştirilmekte ancak bu çözüm yollarında da sağlıklı içme ve kullanma suyu dağıtılması ile ilgili sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Vatandaşların sağlığını doğrudan ilgilendiren bu konu, siyasi tartışmaların malzemesi olarak kullanılmaktadır. Oysa insan sağlığı hiçbir siyasete malzeme edilemeyecek kadar önemli bir konudur.

Şehirlerdeki içme ve kullanma sularının sağlıklı ve kaliteli olması gerekir. Bu gerekliliği yerine getirmek de önce yerel yönetimlerin sonra da Sağlık Bakanlığı'nın sorumluluğundadır.

Bu hassas konu ile ilgili olarak yeterli bilimsel araştırma ve inceleme yapıldıktan sonra konusunda uzman kişiler tarafından gerekli görülen açıklamalar yapılmalıdır. Oysa son dönemde bilimsel araştırmalardan uzak tamamen siyaset malzemesi olarak açıklamalar yapılmaktadır.

Tüm bu açıklamaların yanında, konusunda uzman kişiler de çeşitli açıklamalar yapmıştır. Bu açıklamalarda çarpıcı tespitler ortaya koyulmuştur. İçme suyunda meydana gelen ufak bir değişiklik bile bedenin kimyasını doğrudan etkilemektedir. Gelişmekte olan ülkelerde meydana gelen ve ölümle sonuçlanan enfeksiyon hastalıklarının % 45'inin sebebi kirli sulardır. Suyu kirleten birçok kimyasal madde insanoğlu tarafından üretilmektedir ve sorumsuzca suya karışmasına izin verilmektedir. İçme ve kullanma suyuna karışan kimyasal atıkların etkisi yıllar sonra başta kanser olmak üzere çeşitli kronik hastalıkların artmasıyla ortaya çıkmaktadır. Düzgün arıtılmayan atık su içerdiği ağır metaller nedeniyle vücudu yavaş yavaş tahrip etmektedir. Bu nedenle sonuçları yıllar sonra ortaya çıkacaktır.

Türkiye'de 250 organize sanayi bölgesinden sadece 37'sinde arıtma tesisi vardır. Bu da aslında Türkiye’de ne kadar ciddiyetle ele alınması gereken bir konu olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü 1 litre atık su, 8 litre tatlı suyu kirletmektedir. Bu da arıtma tesisi olmayan sanayi bölgelerinin çokluğu göz önüne alındığında Türkiye genelinde içme ve kullanma suyunun sağlıklı olmadığı konusunda bir fikir vermektedir. Ağır metallerin olduğu suların sadece içilmesi ile değil el, yüz gibi kişisel temizlik için de kullanmanın son derece sakıncalı olduğu uzmanlar tarafından ifade edilmektedir.

Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı İstanbul'un içme ve kullanma sularının incelenmesi, bu konuda mevcut eksiklik ve yanlışların tespiti ile çözümlerinin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü‘nün104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1)   Ferit Mevlüt Aslanoğlu                        (İstanbul)

2)   Candan Yüceer                                     (Tekirdağ)

3)   Erdal Aksünger                                    (İzmir)

4)   Atilla Kart                                            (Konya)

5)   Veli Ağbaba                                         (Malatya)

6)   İhsan Özkes                                         (İstanbul)

7)   Kamer Genç                                         (Tunceli)

8)   Mehmet Şeker                                      (Gaziantep)

9)   Sinan  Aydın Aygün                            (Ankara)

10) Mehmet Ali Ediboğlu                           (Hatay)

11) Mevlüt Dudu                                        (Hatay)

12) Salih Fırat                                             (Adıyaman)

13) Özgür Özel                                           (Manisa)

14) Metin Lütfi Baydar                               (Aydın)

15) Kazım Kurt                                          (Eskişehir)

16) Aytuğ Atıcı                                          (Mersin)

17) Nurettin Demir                                     (Muğla)

18) Ramazan Kerim Özkan                        (Burdur)

19) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                    (İstanbul)

20) Ali Rıza Öztürk                                    (Mersin)

21) Celal Dinçer                                         (İstanbul)

22) Mehmet Şevki Kulkuloğlu                   (Kayseri)

23) Malik Ecder Özdemir                           (Sivas)

2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 24 milletvekilinin, sulama birliklerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/36)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sulama Birlikleri, Türk çiftçisi ve tarımı için en önemli unsurlardan birisidir. DSİ tarafından yıllar önce inşa edilen sulama kanalları birliklere devir edilmiş ve bu birlikler de İçişleri Bakanlığı denetimi ve gözetimine verilmiştir. DSİ tarafından inşa edilen kanalların yeterli bakımı yapılmamakta, önemli ölçüde su kayıplarına neden olunmaktadır. DSİ'nin teknik desteğinden yoksun olan birlikler kendi kaderlerine terk edilmiştir. İçişleri Bakanlığınca birliklere hiçbir destek ve katkı yapılmadığı gibi birliklerin bu bakanlığa bağlı olmasının nedenini hiç kimse bilmemektedir.

Sulama Birlikleri, hiçbir teknik desteğe sahip olmadığından, işlevlerinde yeterince rantabl olmadığından çok önemli kayıplara neden olunmaktadır. Sulama Birliklerinin önemli bir bölümünde elektrik enerjisi kullanılmakta, ancak enerji fiyatlarının yüksekliği nedeniyle birliklerin TEDAŞ'a çok önemli borçları oluşmuş ve ödenemez duruma gelmiştir. Tarım kesimine yönelik olarak enerji fiyatlarında hiçbir indirim yapılmamakta ve köylümüz icra takipleri ile karşı karşıya kalmaktadır.

Sulama Birliklerinin yeniden DSİ çatısı altında örgütlenmesi, Birliklerin teknik ve ekonomik açıdan yeniden yapılandırılması amacıyla Anayasanın 98. Maddesi ile İç Tüzüğün 104. ve 105. Maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1)   Ferit Mevlüt Aslanoğlu             (İstanbul)

2)   Candan Yüceer                          (Tekirdağ)

3)   Atilla Kart                                 (Konya)

4)   Erdal Aksünger                         (İzmir)

5)   Veli Ağbaba                              (Malatya)

6)   Kamer Genç                              (Tunceli)

7)   Celal Dinçer                              (İstanbul)

8)   İhsan Özkes                              (İstanbul)

9)   Mehmet Şeker                           (Gaziantep)

10) Salih Fırat                                  (Adıyaman)

11) Mevlüt Dudu                             (Hatay)

12) Aykut Erdoğdu                         (İstanbul)

13) Metin Lütfi Baydar                    (Aydın)

14) Mehmet Ali Ediboğlu                (Hatay)

15) Kazım Kurt                               (Eskişehir)

16) Özgür Özel                                (Manisa)

17) Nurettin Demir                          (Muğla)

18) Aytuğ Atıcı                               (Mersin)

19) Ramazan Kerim Özkan             (Burdur)

20) Mustafa Sezgin Tanrıkulu         (İstanbul)

21) Rıza Mahmut Türmen               (İzmir)

22) Ali Rıza Öztürk                         (Mersin)

23) Sena Kaleli                                (Bursa)

24) Mehmet Şevki Kulkuloğlu        (Kayseri)

25) Malik Ecder Özdemir                (Sivas)

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 24 milletvekilinin, şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/37)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından şimdiye kadar Türkiye ölçeğinde yapılan şeker fabrikası özelleştirmelerinin sonuçlarının ve bu bağlamda Hükümet tarafından yeniden gündeme getirilen ve özelleştirilmeleri planlanan Erzincan, Elazığ, Elbistan ve Malatya Şeker  fabrikalarının özelleştirilme kararlarının incelenmesi ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 104 üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz. 13.10.2011

1)   Veli Ağbaba                                        (Malatya)

2)   Aylin Nazlıaka                                    (Ankara)

3)   Süleyman Çelebi                                 (İstanbul)

4)   Mehmet Şevki Kulkuloğlu                  (Kayseri)

5)   Tolga Çandar                                      (Muğla)

6)   Malik Ecder Özdemir                          (Sivas)

7)   Ayşe Nedret Akova                            (Balıkesir)

8)   Ahmet Toptaş                                     (Afyonkarahisar)

9)   Metin Lütfi Baydar                             (Aydın)

10) Aykut Erdoğdu                                   (İstanbul)

11) Hasan Akgöl                                       (Hatay)

12) Ramazan Kerim Özkan                       (Burdur)

13) Atilla Kart                                           (Konya)

14) Bedii Süheyl Batum                            (Eskişehir)

15) Osman Aydın                                     (Aydın)

16) Durdu Özbolat                                    (Kahramanmaraş)

17) Tanju Özcan                                        (Bolu)

18) Ali Serindağ                                        (Gaziantep)

19) Mahmut Tanal                                     (İstanbul)

20) Mehmet Hilal Kaplan                          (Kocaeli)

21) Mehmet Ali Ediboğlu                         (Hatay)

22) Hüseyin Aygün                                  (Tunceli)

23) Osman Kaptan                                    (Antalya)

24) İhsan Özkes                                        (İstanbul)

25) Arif Bulut                                           (Antalya)

Gerekçe:

Şeker pancarı, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de en fazla istihdam ve katma değer yaratan üründür. Şeker pancarı, istihdam sorununa çözüm olabilecek yegane bitkidir.

Pancar üretimi tarımın ana itici gücünü oluşturmakta, hayvancılığın gelişmesini sağlamaktadır. Ayrıca gübre, tarımsal ilaç gibi tarımsal girdiler ve taşımacılık gibi yan sektörlere en fazla katkı sağlayan sektördür. Şeker pancarı, eşdeğer büyüklükteki bir orman arazisine göre 3 kat daha fazla oksijen üretmekte, dolayısıyla çevre açısından son derece büyük bir önem arz etmektedir. Aile içi işgücünün tamamının kullanılmasını sağlamakta ve en yüksek oranda çiftçi geliri yaratan ürün olma özelliğini taşımaktadır.

Danıştay 13. Dairesi 15.12.2009 tarihinde Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesini iptal etmiştir. Buna rağmen Başbakanlık ÖİB tarafından Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'ye ait Portföy-B grubundaki Malatya, Erzincan, Elazığ ve Elbistan Şeker Fabrikaları bir bütün halinde özelleştirmek üzere tekrar ilana çıkmıştır. Bu fabrikaların satılması bulundukları yerlerdeki ekonomiye büyük darbe vuracaktır.

Oysa özelleştirilmesi planlanan fabrikaların büyük çoğunluğu doğu bölgelerimizde bölgesel kalkınmayı sağlamak ve istihdam yaratmak gibi sosyal amaçlarla kurulmuş fabrikalardır. Bu fabrikalar genellikle kurulu bulundukları yörelerdeki istihdam yaratan tek yatırımdır. Fabrikaların kapanması bu yörelerde çok büyük kayıplar yaratacak, pancar çiftçileri, şeker işçileri, yöre esnafı ve halk en büyük geçim kaynağından mahrum bırakılacak ve yöre  ekonomisi çökecektir. Dolayısıyla kalkınmada öncelikli yöreler olarak kabul edilen yerlere yönelik olarak izlenen teşvik politikalarına aykırı düşecek ve bölgesel kalkınma stratejisi sekteye uğrayacaktır.

1956 da çalışmaya başlayan Malatya Şeker Fabrikası yılda yaklaşık 320 bin ton pancar işlemekte, 51 bin ton kristal şeker satışı yapmaktadır. Ayrıca yan ürün olarak 763 bin 380 ton küspe ve 12 bin 317 ton melas bölge hayvancılığı ve yem fabrikalarının önemli hammaddelerini oluşturmaktadır. Malatya Pankobirlik'e üye toplam kayıtlı çiftçi sayısı 4 bin 800'dür. Fabrikada 800 kişi çalışmakta olup yan sanayi kolları ile birlikte 80 bin insan geçimini Malatya Şeker Fabrikasından karşılamaktadır.

Geçmiş uygulamalara bakıldığında Malatya'da yapılan özelleştirmelerin tamamı halkın ve kamunun zararına olmuştur. Tekel, Sümerbank, Et Balık Kurumu özelleştirmeleri bir kaç kişinin yararına yapılmıştır. Adı geçen özelleştirmeler istihdamı yok ettiği gibi fabrikalar ve fabrikaya bağlı araziler yok pahasına satılmıştır. Malatya Şeker Fabrikasının özelleştirmesi de aynı şekilde yapılacağından dolayı bu fabrika da peşkeş çekilecek dolayısıyla Malatya ve Malatyalılar zarar görecektir. Malatya Şeker Fabrikası özelleştirilir ise fabrika işçileri, çiftçiler, nakliyeciler, lokantacılar vb. gibi binlerce kişi işsiz kalacaktır.

Malatya Şeker Fabrikasına kısa süre önce binlerce lira harcanarak doğalgaz tesisatı ve biyolojik arıtma tesisi yapılmıştır. Şeker Fabrikaları da özelleştirilmeden önce tıpkı diğer özelleştirmelerde olduğu gibi modernleştirilmiştir.

Avrupa Birliği Şeker Rejimi Reformu 2014 yılına kadar devam edecektir. Türkiye bu süreci dikkatle takip edip, Şeker fabrikalarının satışını kesinlikle durdurmalıdır. AB şeker rejimi reformu gündeme geldiğinden bu yana diğer şeker üreticisi ülkeler sürekli olarak şeker üretimlerini arttırmaktadır. Brezilya, Meksika, Çin, İran, ABD ve Rusya gibi ülkeler pancar ve şeker kamışı üretim alanları ile şeker üretim miktarlarını arttırarak bu süreci kendi lehlerine çevirmeye çalışmaktadırlar.

AB şeker reformuyla birlikte, Türkiye'nin önünde çok büyük bir fırsat oluşacaktır. Birliğe üye ülkelerin şeker pazarından çıkışı ile doğabilecek boşluk coğrafi konumumuz itibarı ile ülkemizin şeker ticaretindeki şansını arttırmaktadır.

Yukarıda sıralanan nedenlerle Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'ye ait 10 fabrikanın özelleştirme süreçlerinin değerlendirilmesi, Özelleştirmenin başta fabrikaların bulunduğu iller olmak üzere Türkiye tarım ve ekonomisinde yol açacağı kayıpların araştırılarak gerekli önlemlerin alınması amacıyla "Meclis Araştırması" açılması gerekli görülmektedir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VI.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- KİT Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – KİT Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Adalet Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Adalet Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Nevşehir Milletvekili Murat Göktürk aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye-Azerbaycan Uzun Vadeli Ekonomik ve Ticari İşbirliği Programı ve İcra Planının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye-Azerbaycan Uzun Vadeli Ekonomik ve Ticari İşbirliği Programı ve İcra Planının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 33) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 33 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Sinan Oğan.

Buyurun Sayın Oğan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

MHP GRUBU ADINA SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Van ve ilçelerinde meydana gelen deprem felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Cenabı Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa diliyorum.

Yine, bu süreçte maalesef şehit haberleri de gelmeye devam etmektedir. Şehitlerimize de Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Terör belasını bu ülkenin başından defetmeye yemin etmiş ve şu anda operasyonlarda olan bütün güvenlik güçlerimizin yüce Rabbim yardımcısı olsun. Biz millet olarak bir bütün hâlinde, bütün siyasi partiler olarak terörle mücadele eden askerimizin, polisimizin sonuna kadar yanındayız. Bunu bir kez daha buradan ifade etme gereği duydum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye-Azerbaycan Uzun Vadeli Ekonomik ve Ticari İşbirliği Programı ve İcra Planının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, elbette ki dost ve kardeş Azerbaycan ile, aynı şekilde bütün Türk dünyasıyla yapılan anlaşmaların imzalanması ve bir an önce onaylanarak Meclisimizden geçmesi için biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak her iyi, her olumlu adımın yanındayız. Bu çerçevede elbette ki Azerbaycan’la imzalanan bu anlaşmanın da yanında olacağız.

Bu arada Azerbaycan’la ilgili bir sevindirici haberi yüce Meclisinizle paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz dönem Türkiye'nin yapmış olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliği bu defa Azerbaycan tarafından icra edilecektir. Bu çerçevede bunun bütün Türk dünyasına hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. İnşallah başta Dağlık Karabağ sorunu olmak üzere birçok meselede Azerbaycan’ın olumlu katkıları olacaktır.

Mustafa Kemal Atatürk Azerbaycan için “Azerbaycan’ın sevinci sevincimiz, kederi kederimizdir.” demişti. Azerbaycan’ın merhum lideri Haydar Aliyev ise “Bir millet, iki devlet” olarak tarif etmişti iki devleti ve bu bir kardeş milleti. Bugün hakikaten de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle beraber Türkiye’ye en yakın ülke Azerbaycan’dır. Van depreminde ilk, yardımımıza koşan ülke de aynı şekilde Azerbaycan oldu. Deprem sonrasında Azerbaycan Parlamentosundan milletvekilleri aradı ve “Bu kayıpların karşısında Azerbaycan Parlamentosunda bir dakikalık saygı duruşunda bulunduk.” dediler. Her terör felaketinde, Türkiye'nin yüzleştiği her sıkıntılı durumda aynı tepkileri alıyoruz. Her sevincimizi de Azerbaycan’ın birebir paylaştığının şahidiyiz.

Değerli milletvekilleri, Azerbaycan’ı ve bütün Türk dünyasını Türkiye'nin sevgisinin, Türkiye'nin bu cumhuriyetlere olan sevgisinin en güzel numunesi de bu ülkeleri Türkiye'nin ilk tanıyan ülke olmasıdır. Bu çerçevede 9 Kasımda da yüce Parlamento Azerbaycan’ı tanıma kararını onaylamıştır. Daha yakın bir tarihe bakacak olursak bu hafta Azerbaycan’ın Türkiye’de büyük bir yatırıma imza attığını görmekteyiz. Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı Aliyev’in beraber açtığı 5 milyar dolarlık bu yatırımın ilk aşamasında 10 bin kişi istihdam edilecektir ve Türkiye'ye önemli katkılar sunacaktır bu anlaşma. Elbette bu yatırım, Türkiye'ye tek noktaya yapılan en büyük özel sektör yatırımı olarak da kayıtlara geçmiştir.

Bunların sadece bir başlangıç olduğunu ve imkân yaratıldığı takdirde, başta Azerbaycan olmak üzere Türk dünyasında biriken ciddi sermayenin Türkiye'de yatırıma dönüşebileceğini, bunun için ise Hükûmetin bunun önünü açması gerektiğini ifade etmek isterim. Azerbaycan başta olmak üzere diğer Türk cumhuriyetleri, Arap sıcak parasından farklı olarak Türkiye'de yatırım yapmaya, istihdam imkânı sunmaya hazırdır.

Bizim bugün Azerbaycan’la ilişkilerimiz bu kadar iyiyken, kardeşlik bağlarımız bu kadar kuvvetliyken, ticaret hacmimize baktığımızda bunun potansiyelin çok gerisinde kaldığını görmekteyiz. Örneğin, 2010 yılı için yaklaşık 800 milyon dolar bir ihracatımız, 200 milyon dolar ise ithalatımız var. Bu son derece düşük bir rakam. Bizim potansiyelimiz bunun çok daha üzerindedir.

Peki, o zaman, madem bizim büyük bir potansiyelimiz var, bir milletin iki devletiyiz, bu kadar yakınız, ekonomik ve ticari ilişkilerimiz niye bu kadar geri? Buna bakmakta fayda vardır sayın milletvekilleri. Aslında, bugün burada sizin oylarınıza sunulacak olan kanun tasarısında tam da bu sorunun cevabı saklıdır.

Değerli milletvekilleri, Azerbaycan’la biz bu kadar yakınız, ama biz bu anlaşmayı ne zaman imzaladık biliyor musunuz? Dört sene önce. Dört sene önce imzalanan bir anlaşma, daha yüce Meclisin huzuruna getirilememiştir.

Şimdi soruyorum sizlere: Azerbaycan’la ekonomik ve ticari ilişkilerimizi geliştirecek bir anlaşma dört senede bu Meclise nasıl getirilemez? Bunun burada izah edilmesi lazım. Azerbaycan’a bakışınızda bir sıkıntı mı var sizin? Dört senede niye getirememişsiniz? Bir anlaşma dört senede bu Meclisin huzuruna eğer getirilememişse değerli milletvekilleri, burada bir sıkıntı var demektir.

Aynı şekilde -sırası geldiğinde orada da ifade edeceğiz- Irak’la terör anlaşması yapmışız 2009 senesinde. Terör, bizim bir numaralı gündem maddemiz ama hâlâ yüce Meclisin huzuruna getirilememiş. Hükûmet, Parlamentoyu bu anlamda çalıştıramamaktadır. Elbette ki, kanun hükmünde kararnameyle bu ülkeyi yönetme sevdasına düşerseniz, Meclisi böyle devre dışına çıkarırsınız.

Bu sebeple, başta Azerbaycan olmak üzere Türk cumhuriyetleriyle yapılan anlaşmaların bir an önce Meclis huzuruna getirilmesi lazım. Bir taraftan “kardeşiz” diyeceğiz; öte taraftan, 2008 yılında Azerbaycan’ın, Parlamentosunda onayladığı bir anlaşmayı dört senede bu Parlamentonun gündemine getiremeyeceğiz. Protokolleri getirmesini biliyoruz Meclis gündemine ama Azerbaycan’la ekonomik ve ticari ilişkilerimizi geliştirecek bir anlaşmayı getiremiyoruz.

Protokol demişken; değerli milletvekilleri, Ermenistan’la ilişkilerimizin mevcut durumunu dikkate aldığımızda, Ermenistan’la “Futbol diplomasisi” diye başladığımız, “açılımlar” diye devam ettiğimiz, ancak Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan’ın “Karabağ’ı biz aldık, Ağrı Dağı’nı da siz alın Ermenistan gençleri.” dediği bir noktada hâlâ Ermenistan’la bir umut içerisindesiniz ve hâlâ Ermenistan’la anlaşmaları, protokolleri bu sene Meclis gündemine yeniden getirdiniz. Bunun da bu cevabını burada, yüce Meclise ve milletimize vermek lazım.

Bir taraftan, protokolleri Meclis gündemine getireceksiniz öte taraftan, aynı değerlere sahip olduğumuz, aynı kökenden geldiğimiz “kardeşiz” dediğimiz, aynı aileden olduğumuz bir cumhuriyetle yapmış olduğumuz ekonomik ve ticari anlaşmaları daha da geliştirmek için imzaladığımız anlaşma dört senede yürürlüğe giremeyecek. Burada, bu bakışta bir sıkıntı var ve bu sıkıntının giderilmesi lazım.

Değerli milletvekilleri, elbette ki bununla ilgili söylenecek çok şey var ancak bölgeyi ilgilendiren bir başka önemli konuda yüce Meclisimize bilgi vermek istiyorum. Biliyorsunuz Van’da acı bir deprem yaşadık ama buna da şükrediyoruz. Niye şükrediyoruz? Çünkü burada hiç olmazsa binaların yıkılması sebebiyle insan kayıpları oldu. Allah korusun, aynı şiddetteki deprem Iğdır’da olsaydı ne olacaktı biliyor musunuz? Sadece binalar yıkılmayacaktı, Türkiye'nin 16 kilometre ötesinde olan Metsamor Nükleer Santrali de bu anlamda yıkılacaktı ve o santralin sızıntısıyla artık, yıkıntıların arasında birilerini arama durumu olmayacaktı maalesef.

Değerli milletvekilleri, 1973 senesinde yapılan bir santralden bahsediyorum. Sınırımızın sadece 16 kilometre ötesindeki bir santralden bahsediyorum. Defalarca, bununla ilgili defalarca müracaatlar ettik Türkiye Atom Enerjisi Kurumuna. Aldığımız cevap sadece şudur: “Efendim, biz gerekli erken uyarı sistemini kurduk.” İyi, kurdunuz. Şunu mu söyleyeceksiniz: “Ey Iğdır halkı, ey Doğu Anadolu halkı, bir sızıntı var, on dakika sonra bu sızıntıdan hepiniz etkileneceksiniz.” Bunu mu söyleyeceksiniz? Ciddi devletler bunun tedbirini alır. Bununla ilgili, neredeyse bütün devletlerin açıklaması var, bu santralin kapatılmasıyla ilgili çalışmaları var. Bir tek bizim Hükûmetimizin yok. Bununla ilgili, herkes konuşmuş, bir tek bizim Hükûmetimizden “çıt” yok.

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Siz iktidardayken niye yapmadınız?

SİNAN OĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri -dokuz senedir iktidardasınız, dokuz senedir iktidardasınız- bununla ilgili olarak binlerce imza toplandı. 1988 yılında Ermenistan’ın Spitak şehrinde deprem oldu, 25 bin kişi hayatını kaybetti. Bu santral altı sene kapalı kaldı, üç ay santralin sızıntısı durdurulamadı. Bugün Iğdır’da, maalesef, her ailede bir kanser vakası var. Veterinerlere giden iki başlı buzağı, altı ayaklı kedi artık sıradan vaka hâline gelmiş durumdadır. Bununla ilgili Iğdır halkının feryadına, figanına hiç kimse maalesef bugüne kadar ses vermiş değil ve bugün buradan yüce heyetinize sesleniyorum: Bölge büyük bir felakete doğru gitmektedir. Bu felakete bir “dur” deyin.

Van depremiyle insanlarımızı kaybettik ama hiç olmazsa bölgedeki insanlarımızın önemli bir kısmı çok şükür ki bu depremden zarar görmeden kurtuldu. Ama emin olun ki aynı deprem Iğdır şehrinde olsa, Kars vilayetimizde olsa, Ardahan vilayetimizde olsa veya sınırımızın hemen öte tarafında olsa bölgede bir tek kişinin kurtulma ihtimalî yoktur. Metsamor Nükleer Santrali 40 bin kişinin ölümüne sebep olan Çernobil’den bile daha eski bir teknolojiye sahiptir. Daha yeni, bir İngiliz gazetesi bir rapor yayınladı ve bu rapora göre dünyadaki 442 santral içerisinde bir deprem sonrasında zarar görecek, sızıntı yapacak santraller içerisinde ilk 10’u tespit etti ve Metsamor Nükleer Santrali ilk 10 içerisindedir. Burada, tabii, Türkiye’de nükleer santralleri tartışırken -yeni nesil nükleer santralleri- elbette çevrecilerimiz Greenpeace olsun, diğerleri olsun buna karşı çıkıyor ama her ne hikmetse başta Hükûmet olmak üzere, çevreciler olmak üzere, Çevre Bakanlığımız olmak üzere, Enerji Bakanlığımız, Atom Enerjisi Kurumumuz hiçbirisi ve hiçbirisi bu tehlikenin geldiğini görmüyor, görmek istemiyor. Binlerce imza kampanyası yapıldı, imza toplandı ama o vatandaşların, Iğdır halkının imzası kale alınmadı.

Değerli milletvekilleri, buradan size Avrupa Birliğinin bu konudaki görüşlerini de kısaca okumak istiyorum. Avrupa Birliğinin dönemin Ermenistan Temsilcisi, İngiltere’nin Erivan Büyükelçisi Timothy Marschall Jones’un yaptığı açıklamada şunları görmekteyiz: “Olası büyük bir depremde Metsamor Nükleer Santrali paramparça olacak ve meydana gelecek nükleer kıyamette tüm canlılar yok olacak. Ermenistan verdiği sözleri tutmalı ve santrali kapatmalıdır.” Yine Ermenistan’da görev yapan İtalyan Büyükelçisinin aynı çerçevede bir açıklaması var, olası bir depremde bölgeden kimsenin kurtulamayacağını ifade ediyor. Bu santrali bugün Ruslar işletiyor. Rusların Greenpeace Başkanı İvan Blokov da Metsamor Nükleer Santralinde küçük kazaların sayısında ciddi artışların yaşanmaya başlandığını ve bunun da santralin güvenli olmadığının göstergesi olduğunu ifade ediyor.

Değerli milletvekilleri, santralde bugüne kadar 150 kaza yaşandı. Bunların 5 tanesi büyük kazadır, geri kalanı küçük ve orta ölçekli kazadır. Bu santral dünyanın en tehlikeli santralidir.

Biz bugün depremin acılarını konuşuyoruz, yarın büyük bir felaketi konuşmamak için bir an önce bu konuda tedbir almak durumundayız. Bunu muhalefet olduğum için söylemiyorum. Siz de lütfen, iktidar olduğunuz için muhalefetten gelen her olumlu, her iyi teklife otomatik olarak karşı çıkma alışkanlığınızı bir tarafa bırakın. Bu konuda, gelin, iktidarıyla muhalefetiyle bir bütün olarak, bölgenin kaderini tayin edecek bu santralin kapatılması için beraber çalışalım. Ermenistan’la ilişkilerimiz yok ama bu santralin kapatılması için bizim yapabileceğimiz çok şey var. Azerbaycan’ın da bu konuda benzer çabaları var, Gürcistan’ın da var, İran’ın da var. Çünkü, bu, bölge için büyük bir tehdit, bölge için büyük bir tehlikedir. Ancak bu konuyla ilgili Türkiye'nin maalesef herhangi bir çalışması, çabası yoktur. Türkiye'nin bu konudaki bütün çabası, gayreti “Biz sınıra gerekli erken uyarı sistemlerini kurduk ve bir hadise olduğunda milletimizi uyaracağız.” diyor. Oysa, Iğdır halkının beklentisi, Kars, Ardahan’daki insanlarımızın beklentisi çok daha farklıdır; kanser vakalarıyla ilgili ciddi artış var, orada kanser erken tanı teşhis merkezinin bir an önce kurulması lazım, bakanlıklarımızın bir an önce Metsamor’un etkileri konusunda çalışma yapması lazım. Bununla ilgili olarak biz bir site dahi kurduk, bütün çalışmaları yaptık ve bunu isteyenle paylaşmaya da hazırız.

Değerli milletvekilleri, Azerbaycan’la olan ekonomik ve ticari ilişkilerimiz bu anlaşmayla ben inanıyorum ki daha da gelişecektir ama bu konularda Hükûmeti biraz ciddiyete davet ediyorum, bir anlaşma dört sene bekletilmez. O anlaşmada yazılan birçok husus artık geçmişte bile kalmıştır. Bu sebeple bu tür önemli konularda Meclisimizin daha iyi çalıştırılması lazım. Meclisimizin bu anlamda iş birliği yapması lazım. Beş dakika konuşulan bir konuda gelip burada yirmi dakika… İç Tüzük gereği hakkınızdır ama her konuda da konuşulmaz. Bu tür önemli anlaşmaların önceliğe alınması lazım değerli milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Siyaset yapmayın. Çok samimi bir konuşma yapıyorum burada ve samimi olarak sizi iş birliğine çağırıyorum. Ortadadır bu, samimiyetiniz ortadadır, dört senede Azerbaycan’la yapılan anlaşmayı Meclis huzuruna getirememişsiniz, daha neyi konuşuyorsunuz? Getirememişsiniz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – İşte getirdik, çıkarıyoruz.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Yetki sizde değil mi, çoğunluk sizde değil mi? Azerbaycan’a bakışınızda bir sıkıntı mı var, onu söyleyin. Eğer Azerbaycan’a bakışınızda bir sıkıntı yoksa o zaman sizin çalışma anlayışınızda bir sıkıntı var. Dört senede bir anlaşma nasıl getirilemez Meclis huzuruna? Hadi Azerbaycan’ı bir tarafa bırakalım, Irak’la anlaşma yapmışız, terörün her gün can aldığı ve gidip Irak’ta yuvalandığı Irak’la anlaşma yapmışız. Ne zaman? 2009’da. Hâlâ getirememişsiniz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – O da gündemde. Getirmişiz, getirmişiz.

SİNAN OĞAN (Devamla) - Terör sizin önceliğiniz değil mi? Türk dünyası sizin önceliğiniz değil, bunu biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından “Geç onu” sesleri) Önceliğiniz değil Türk dünyası. Bunu da buradan görüyoruz. Peki, terörde mi önceliğiniz değil sayın milletvekilleri?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bırak Allah aşkına, lafla peynir gemisi yürümez.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bakın, samimi konuşuyorsanız ajite etmeyin, lütfen.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

SİNAN OĞAN (Devamla) - Dolayısıyla, gelin burada samimi olarak memleketimizi, milletimizi ilgilendiren bu çok önemli konularda beraber çalışalım. Biz her türlü desteği vermeye hazırız. Sizden sadece samimiyet bekliyoruz.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oğan.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz.

Buyurun Sayın Özgündüz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 33 sıra sayılı Tasarı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Sözlerime başlarken Van’da meydana gelen deprem nedeniyle hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Yine, geçen hafta terör saldırısı nedeniyle 24 şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum. Az önce yine gelen bir haber: Hakkâri Yüksekova’da bir deprem olmuş. Umarım can kaybı olmaz. Bugün yine aldığımız habere göre yerle bir olan birçok köyde hâlen bir taziye çadırı ne yazık ki bulunmamaktadır. Bu konuda Hükûmeti de buradan göreve davet ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle Cumhuriyet Bayramı’nı da kutluyorum.

Geçtiğimiz hafta dost ve kardeş Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının 20’nci yılını kutladık. Güzel bir tesadüf, 20’nci bağımsızlık yılında Azerbaycan aynı zamanda Güvenlik Konseyine geçici üye olarak seçildi. Bu vesileyle can Azerbaycan’ın bağımsızlık yılını Cumhuriyet Halk Partisi adına kutluyor, Türkiye ve Azerbaycan’ın dost ve kardeşlik ilişkilerinin daha da gelişip güçlenmesi, bunun ilelebet sürmesini dilerim.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ile Azerbaycan ilişkileri tarihsel, köklü, sağlam temeller üzerinde gelişmektedir. Bildiğiniz gibi Çanakkale Savaşı’nda yaklaşık 3 bine yakın Azerbaycan yurttaşı şehit olmuş ve şu anda bizim şehitlerimizle birlikte Çanakkale’de koyun koyuna yatmaktadırlar.

Yine Bakü’nün işgalden kurtarılması için Nuri Paşa komutasındaki Türk ordusundan şehitlerimiz de bugün Bakü’de şehitler hıyabanında, Türkiye ve Azerbaycan bayrakları altında huzur içinde yatmaktadırlar. Hepsini rahmetle anıyorum.

Dost ve kardeş Azerbaycan devleti Kurtuluş Savaşı’nda da ülkemize önemli katkılarda bulunmuştur. Kurtuluş Savaşı sırasında ülkemiz hiç petrol sıkıntısı çekmemiştir. Azerbaycan âdeta Türkiye’ye katarlarla petrol pompalamıştır.

Yine Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk o zamanki Azerbaycan Devlet Başkanı Neriman Nerimanov’dan borç para istediğinde, NerimanovGardaş gardaşa borç vermez, elinden tutar.” diyerek 1 milyon altın lirayı Atatürk’ün emrine göndermiştir.

Türkiye ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında hiçbir siyasi nitelikte hiçbir sorun bulunmamaktadır. Esasen, Atatürk’ün söylemiyle, Azerbaycan’ın sevinci bizim sevincimiz, kederi de bizim kederimiz olmuştur.

Yine, Azerbaycan’ın büyük devlet adamı merhum Haydar Aliyev’in dediği gibi “Biz tek bir millet fakat iki devletiz.”

Bu kadar yakın ilişki içinde olduğumuz Azerbaycan’la son zamanlarda ilişkilerimiz soğuma sürecine girmiştir. Ne yazık ki AKP Hükûmetinin yanlış bir dış politikası sonucunda, Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi amacıyla 2009’da Zürih’te imzalanan protokol sonucu yine 14 Ekim 2009 tarihinde Bursa’da oynanan Türkiye-Ermenistan millî futbol takımları karşılaşmasında Azerbaycan bayraklarının sahaya alınmayarak bir ülkenin millî onuru, sembolü olan bayrağa saygısızlık yapılarak bayrakların yerlere atılması ve kutulara doldurulması ciddi anlamda sorunlara neden olmuştur. Biz Azerbaycan’ı bu şekilde inciterek, yaralayarak Ermenistan’la ilişkilerimizi geliştirmek isterken ne yazık ki bu protokolde Türkiye’nin doğu sınırlarını garanti altına alan Kars Anlaşması’na ve Moskova Anlaşması’na da atıfta bulunulmamıştır. Kars Anlaşması aynı zamanda, dikkatinizi çekmek istiyorum, Türkiye’nin Nahçivan üzerindeki hak ve sorumluluklarını da güvence altına alan bir anlaşmadır.

Dolayısıyla, Ermenistan Cumhurbaşkanı bunu vesile ederek hemen protokolün imzalandığı 10 Ekim 2009 tarihinde “Türkiye’yle ilişkilerimiz soykırım gerçeğini değiştirmez. Bunun insanlık tarafından tanınması gerekir. Hükûmetler arasında kurulacak komite tarihçiler komisyonu değildir.” diyerek aslında Türkiye’nin bu protokolle Ermenistan’ın haksız iddialarından vazgeçeceği düşüncesinin de hatalı bir bakış açısı olduğu ortaya çıkmıştır. Yine Ermenistan Dışişleri Bakanı “Bu protokol Kars Anlaşması’nı tanıdığımız anlamına gelmez.” diyerek niyetini ortaya koymuştur. Ermenistan Anayasa Mahkemesi de protokolle ilgili kararında, protokolle kurulması öngörülen komisyonun 1915’te yaşanan olayları ele alamayacağı, bu komisyonun 1915 olaylarının soykırım olduğunun uluslararası arenada tanınmasını desteklemek amacıyla kurulacağı şeklinde bir yorum yapmıştır.

Değerli arkadaşlar, Azerbaycan’la ilişkilerimizi bozma pahasına “sıfır sorun” adıyla yola çıkılan politika, ne  yazık ki Azerbaycan’ı küstürdüğü gibi, Ermenistan’la da ilişkilerimizi normalleştirmemiştir. Geldiğimiz nokta ne yazık ki sıfırdır. Sıfır sorun, sonuç sıfır.

Eğer Hükûmet Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi protokolüyle Ermenistan’ın Türkiye aleyhine yürüttüğü politikalardan vazgeçeceğini düşünüyorsa ciddi anlamda yanılgı içindedir. Esasen, biz ne yaparsak yapalım Ermenistan Birinci Dünya Savaşı’nda emperyalistlerle iş birliği içinde olarak kendi ülkesine karşı silahlı ayaklanmaya girişen unsurlara karşı devletin meşru müdafaa hakkını kullanarak uyguladığı politikaların soykırım olduğu iddiasından vazgeçmeyecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ermenistan Türkiye’ye karşı haksız ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde bu iddiasından vazgeçmedikçe, ülkemiz üzerinde emelleri olduğu yolundaki söylemlerini terk etmedikçe, işgal altında bulunan Azerbaycan’ın yüzde 20’lik toprağı -ki Dağlık Karabağ, Ağdan, Laçin, Kelbecer, Füzuli, Zengilan, Kubatlı, Zengezor bölgeleri, reyonları bu işgal altındaki yerlerdir- buralardan çekilmedikçe sınır kapısının açılması yönündeki girişim sadece Ermenistan’ı şımartır ve Azerbaycan’ı üzer, ciddi anlamda onarılmayacak yaralar açar.

Ermenistan bugün ülkemizin doğusunda birçok ili içine alan bölgeyi “Batı Ermenistan” olarak adlandırmaktadır. Yine, askerî doktrin ve ulusal güvenlik belgesinde Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinin gelişmesini öncelikli tehdit olarak görmektedir. Diaspora kanalıyla üçüncü üçüncü ülke parlamentolarına, haksız yere, soykırım iddialarını taşımaktadır.

Bütün bunlar ortadayken bizim Ermenistan’la sınır kapısını açmada ne gibi bir menfaatimiz var, biz bunu anlamış değiliz. Eğer Hükûmet bu konudaki ülkemizin menfaatini açıklarsa kamuoyuyla birlikte biz de öğrenmiş oluruz.

Türkiye’nin rasyonel çıkarları açısından da Azerbaycan’la ilişkiler geliştirilmeli ve korunmalıdır. Türkiye ile Azerbaycan ilişkileri dostluk, kardeşlik, bir millet iki devlet şeklindeki söylemler soyut olmaktan çıkarılıp içi doldurulmalıdır.

Her iki ülkenin uluslararası alanda ortak çıkarları doğrultusunda politika üretmesi için mutlaka ortak bir karar mekanizması oluşturmaları gerekmektedir çünkü Kafkasya’da Türkiye ile Azerbaycan’ın ortak çıkarları bu iki ülkeyi zorunlu olarak stratejik ortak yapmaktadır.

Türkiye ile Azerbaycan arasında ekonomik ilişkiler ne yazık ki istenilen düzeyde değildir. Türkiye ile Azerbaycan arasında Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı, Bakü-Tiflis-Kars Demir Yolu Projesi ve iki gün önce imzalanan Şahdeniz 1 Projesi enerji ve ulaşım alanında çok önemli stratejik projelerdir. Bu doğrultuda ekonomik ilişkilerimizin daha da geliştirilmesi iki ülkenin yararına olacağı gibi Kafkasya bölgesinin güvenlik ve istikrarına da katkıda bulunacaktır.

Bunun bilinmesi gerekir ki Azerbaycan’ın çıkarlarını savunmak aslında Türkiye’nin çıkarlarını savunmaktır. Türkiye ile Azerbaycan’ın stratejik çıkarları hiçbir zaman çatışmaz. Azerbaycan’ın güçlenmesi ülkemizin Kafkasya’da daha etkin olmasının yolunu açacağı gibi, ülkemizin bölgede ve dünyada güçlenmesi de Azerbaycan’ın sorunlarının çözülmesinde önemli katkılar sağlayacaktır. Bu nedenle her iki ülkenin çıkarları aynı doğrultudadır. Böyle baktığımız anda meseleye, biz başkalarının keyfi ve çıkarı için can Azerbaycan’ı, yani kendimizi, kendi çıkarlarımızı incitmemeliyiz, rahatsız etmemeliyiz.

Bir başka konu da Azerbaycan’ın demografik yapısı ve laik rejiminin korunması gereğidir. Azerbaycan’ın başka ülkelerden din ve mezhep öğrenmeye ihtiyacı yoktur. Gerek güneyden gerek kuzeyden gerek doğudan gerek batıdan kimse Azerbaycan’a din ve mezhep ihraç etmeye kalkmamalıdır. Azerbaycan’ın dini, imanı kendisine yeteceği gibi bugün diğer ülkelere de örnektir. Orada Şii, Sünni, Hristiyan, Yahudi özgürce kendi inancını yaşar, başkalarına saygı içerisinde ancak bu inancını kimse devlette egemen kılmak istememektedir.

Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmetinin iş başına geldiği 2002 yılından sonra ne yazık ki dış politikadaki ağırlık Orta Doğu’ya kaymıştır. Bu durum, Türkiye’nin, hem Azerbaycan’da hem Orta Asya’da çıkarlarına aykırı olduğu gibi Türkiye’den oluşan boşluğu da başka ülkeler doldurmaya başlamıştır.

Yine Orta Doğu’da uyguladığı politikalar sonucunda da ciddi anlamda sorunlar yumağının içine düşmüştür Hükûmet ne yazık ki. Daha geçen sene, birkaç ay öncesine kadar Suriye’yle ortak Bakanlar Kurulu toplantısı düzenleyen Hükûmet, bugün geldiğimiz noktada neredeyse Suriye’ye savaş ilan eder duruma gelmiştir. Sayın Dışişleri Bakanımız, 9 Ağustos 2011 tarihinde yaptığı bir açıklamada “Sözün bittiği yerdeyiz.” demektedir. Yine 6 Ekim 2011 tarihinde, Sayın Dışişleri Bakanı, katıldığı bir televizyon programında “Bizim için güvenlik sorunu olduğunda Suriye ile savaş dâhil her türlü senaryoya hazırız.” şeklinde bir konuşma yapmıştır. Bir Dışişleri Bakanının, bana göre “savaş” sözcüğünü en son kullanması gerekir. “Sıfır sorun” diye yola çıkan Sayın Dışişleri Bakanı, bugün ne yazık ki, şahin bir politika izlemektedir. Türkiye, Suriye’deki muhaliflere açıktan destek vermektedir. Muhaliflerin İstanbul’da ofis açmaları için 3 Ekim 2011 tarihinde izin vermiştir. Bunun bilinmesi gerekir ki, Suriye’deki taşlar oynarsa, bölgede bütün taşlar yerinden oynar, sınırlar yeniden çizilir ve bundan en fazla Türkiye zarar görür, makro düzeyde en fazla Türkiye zarar görür.

Bugün Suriye’deki, Suriye ile sınır ilimizdeki insanlarımız, yurttaşlarımız endişe içindedir. Suriye ile ticaret durma noktasına gelmiştir. Türkiye çok aceleci bir kararla Birleşmiş Milletlerden önce Suriye’ye ambargo uygulamaya başlamıştır. Bu politika sonucunda Türkiye’nin ihracatı Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da ne yazık ki yüzde 20 gerilemiştir.

Bu vesileyle bir şeyi daha bilgilerinize sunmak isterim ki, Suriye Hükûmeti, Hükûmetin dediği gibi Alevi bir hükûmet değildir değerli arkadaşlar. Suriye’de 30 bakandan sadece 3 tanesi Alevidir. Suriye’deki devlet Sünnidir, bütün dinî törenler Hanefi fıkhına göre yapılır. Rahmetli baba Esad’ın defin töreni Hanefi fıkhına göre icra edilmiştir. Bugün Suriye Devlet Başkanı bayramlarda yine Şam’da Hanefi fıkhına göre bayram kutlamasına katılır, ona göre namaz kılar. Suriye’de bizdeki Diyanet İşleri Başkanlığının karşılığı olan Suriye’nin Başmüftüsü, Sünnidir. Hem 60’a yakın İslam ülkesi içinde 3 tane de Şii-Alevi hükûmet olmuşsa, ne olmuş yani, bu bizi niye rahatsız ediyor?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sakıncası yok.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Sakıncası yok Sayın Metiner, ancak…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hüseynî bir rejim, Baas tipi bir cumhuriyet.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Geçen sene de bu rejim aynı rejimdi, Sayın Başbakan kardeşlik fotoğrafı verirken de aynı rejimdi. Yani ne rejim değişti…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Cumhuriyetçilik anlayışınız çakışıyor, Baasçı rejimi savunmaya devam edin!

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Peki, sizin derdiniz insan haklarıysa, lütfen, Bahreyn’de neden sesiniz çıkmıyor? Suudi Arabistan’da neden sesiniz çıkmıyor? (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bizim her yerde sesimiz çıkıyor.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – İnsan hakları ve demokrasi söyleminiz varsa Bahreyn’de neden sesiniz çıkmıyor?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bizim, zalimlere karşı, diktatörlere karşı her yerde sesimiz çıkıyor.

BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Bir saniye… Bir saniye… Rahatsız olmayın, konuşalım o zaman, bir dinleyin.

Bugün Bahreyn’de Suud tankları girmiştir, Şii camilerini yerle bir etmiştir, Kur'an-ı Kerim’i paletleri altında ezip geçmiştir. Bunda niye sesiniz çıkmıyor? Suudi Arabistan’da insan hakları mı var? Kadın sokağa çıkamıyor tek başına. Orada niye sesiniz çıkmıyor? Bunu söyleyin, deyin ki: “Egemen güç bunu istiyor, Türkiye'nin Suriye’ye müdahalesini istiyor.”

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Bizim her yerde sesimiz çıkıyor.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Siz de ona hizmet ediyorsunuz. Bunu kabul edin, onu konuşalım ama lütfen… (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Baasçı anlayışınız çakışıyor.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Sizin faşizan, totaliter anlayışınızı önce biz bu ülkede yıkacağız ki ondan sonra Baas anlayışını konuşalım.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Yeryüzünün bütün Baasçıları birleşin.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, ne yazık ki son zamanlarda emperyalistler yöntem değiştirerek kendileri müdahil olacağı yerde, başka, içerideki muhalif unsurları ve bölge ülkelerini kullanmaktadırlar. Ben, bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak, Parlamentonun bir üyesi olarak buradan uyarıyorum: Türkiye Suriye’ye müdahil olursa sadece Suriye’yle savaşmaz; Türkiye orada İran’la savaşır, Irak’la savaşır, Lübnan’la savaşır ve bundan en fazla biz zarar görürüz. Demokrasiyi, insan haklarını sonuna kadar destekleyelim. Türkiye iyi niyetliyse, Suriye’ye, Suriye yönetiminin daha çok demokratik olması için iyi niyetle o yönde çaba sarf etsin. Türkiye'nin, bana göre Hükûmetin, geçen sene, özellikle terör konusunda, PKK konusunda Suriye’yle ve İran’la yürüttüğü politika doğru bir politikaydı yani bu sorun, terör meselesi, PKK meselesi sadece ülkemizin değil İran’ın, Suriye’nin ve Irak’ın da sorunudur. Biz bu sorunu komşu ülkelerle, o ülkeleri ilgilendiren ülkelerle birlikte çözmek isterken tam aksine emperyalist güçlerle iş birliği içinde çözmeye kalkarsak bu sorunun altından kalkamayız. Dolayısıyla, Türkiye öncelikle “sıfır sorun” diyorsa komşularıyla sıfır sorun politikasını, Müslüman ülkelerle sıfır sorunu gerçekleştirmelidir. Biz “Sıfır sorun.” diyoruz, “Yunanistan’la sıfır sorun.” diyorsunuz, Akdeniz’de Yunanistan, Rum kesimi tek taraflı petrol aramasına girişiyor. “İsrail’le sıfır sorun.” diyorsunuz, 9 vatandaşımızı katlediyor, özür dilemiyor, tazminat ödemiyor. “Ermenistan’la sıfır sorun.” diyorsunuz, Ermenistan Devlet Başkanı Ağrı Dağı’nı hedef gösteriyor. (CHP sıralarından alkışlar) “Sıfır sorun.” dediğiniz ülkeler size sorun yaratıyor ama İran seninle sıfır sorun istiyor, Suriye seninle sıfır sorun istiyor, Irak seninle sıfır sorun istiyor, sen başkalarının çıkarı doğrultusunda sorun yaratıyorsun. Lütfen, Hükûmet bu politikasından…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Ülkenin çıkarları doğrultusunda hareket ediyoruz.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Türkiye…

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Vatandaşına zulmediyor.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – “Zulmediyor…” Lütfen, Suudi Arabistan’ı, Bahreyn’i bir hatırlayın. “Vatandaşına zulmediyor!” Onları hatırlayın. Onları hatırlayın.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – O İran sevginizi alkışlıyoruz!

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu vesileyle, yine Türkiye'nin dış politikası İran’la da önümüzdeki günlerde ciddi sorunlara yol açacak niteliktedir. Bugün, Kürecik’te kurulması planlanan füze kalkanı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özgündüz, özür dilerim, süreniz bitti.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Sayın Başkan …

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Selamlamak için…

BAŞKAN – Vermiyorum, bu defa vermiyorum biliyorsunuz. Lütfen…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. 33 sıra sayılı Azerbaycan’la yapılacak sözleşme üzerinde konuşacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum ki: Van depremi nedeniyle en çabuk yardıma koşan dost ve kardeş Azerbaycan halkını burada saygıyla selamlamak istiyorum. Kurtarma ekipleriyle, yardımlarıyla en kısa sürede gelen ülkelerin başında yer alıyorlar.

Bu uzun vadeli ekonomik ve ticari iş birliği programı çok basit, teknik, Dışişleri Komisyonunda görüşülen bir sözleşme veya çok basit bir anlaşma olarak algılayıp “Üzerinde de konuşmayalım, geçsin, teknik sözleşmedir.” dersek ülkemizin gerçek sorunlarından da bihaber olduğumuz, Meclisin bu konuda, gerçekten bu çok önemli konularda kendi iradesi dışında sözleşmeler Komisyona, tekniktir, buraya iner, imzalanır, geçer. Bunu şu anlamda söylemiyoruz, yani biz böyle bir sözleşmeye karşı olduğumuzu ifade etmiyoruz. Bilakis dış politika Türkiye'nin geleceğini belirler ve iç politikaya yansımaları vardır, son derece bu önemlidir. Onun için, birkaç gün önce de -24 Ekimdi sanıyorum- Sayın Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in de gelip katıldığı İzmit’teki PETKİM’de IPT fabrikasının açılışı vardı, PETKİM’e yapılacak yatırımlarla ilgiliydi. O PETKİM’e yapılacak yatırımlarla ilgili, işte, ithal edilen, körfezden gemilerle gelen ham maddenin yerini dolduracak bir üretim hedefleniyordu ama AK PARTİ İktidarı en çok kâr getiren ekonomik şirketlerin içinde yer alan TÜPRAŞ’ı da PETKİM’i de özelleştirme sonucu, bu kâr eden kuruluşları çok az bir ücret karşılığında özel şirketlere devretti ve arkasından da orada çalışan işçilerin çoğu da maalesef işsiz kaldı.

Şimdi, burada yapılan yatırım tabii ki bizim enerji politikamızla çok yakından ilgilidir. Eğer Türkiye'nin stratejik konumu gereği Kafkasların, Kafkas halklarının ki bu çok değişken bir konumu olabilen, sorunları olabilen, işte, Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri, çok yakında Gürcistan’da çıkan iç savaş, Abhazya olayları, Osetya olayları, eğer bunları bir bütün olarak, Azerbaycan, doğal gaz, petrol, enerji olarak değerlendiremezsek ve yine Balkanlarda yaşanan kaynaşma ve aynı zamanda kaynamayı da göremezsek doğru dürüst, Balkanlarda özellikle küresel kriz sonrası Yunanistan’da yaşanan ekonomik depresyonun getireceği istikrarsızlığı göremezsek, Yugoslavya cumhuriyetlerinin bölünüp parçalanmasının ardından koskoca Yugoslavya Cumhuriyeti’nin bölündüğü cumhuriyetlerin içindeki sorunların aşılamamasından kaynaklanan, başta Kosova olmak üzere Bosna-Hersek’te, Sırbistan’da yaşanan birçok sorunu çok iyi değerlendiremezsek ve yine Türkiye'nin diğer üçgeni tamamlayan Orta Doğu’da yaşanan Arap baharıyla beraber gelen rejim değişikliklerini, oradaki enerji akışını, oradaki Katar’dan başlayacak doğal gazın Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı çerçevesindeki paralel bir boru hattıyla taşınmasını, Mısır’dan gelecek olan yeni enerji boru hattının durumunu ve tüm bunların üzerinden Nabucco Projesi’ni ve Türkiye'nin bir köprü olarak enerjide bir geçiş koridoru oluşunu dikkate almazsak ve bütün bunları iyi hesaplayan bir Türkiye olmazsa ve kendi iç sorunları ve doğal afetleri içinde kıvranan ve korkunç bir gerilim yaşayan bir toplum ve sıkıntı girdabında bütün bu çok enteresan bir coğrafyada çok doğru tahliller, tespitler yapmazsak, ülkemizin barışını çok yakından ilgilendirecek bu değişimleri iyi görmezsek çok doğru, sağlıklı sonuçlara da varamayız.

Görülüyor ki ülkemizin en acil sorunu olan silahların susmasını, barışı dahi soğukkanlı, makul, projeli, bilimsel, bütün dünya ve bölge çevreleriyle çerçeveli olarak hâlâ konuşamıyoruz. Hâlâ kendi aramızda kapalı oturumlara geçiyoruz -tabii, giremiyorum oraya ama onun açık oturum biçimlerinin benzerlerini de çok gördük- ve sorunların en büyüğünde çözümsüzlük hep sonuç oluyor. Bu bir kader midir? Yani şöyle düşüneceğiz: Bu durumda, Azerbaycan’la dost ve kardeş bir halk olarak ilişkilerimizi güçlendirirken İngiltere’nin veya Amerika’nın veya Avrupalıların orada kurduğu ekonomik yatırım ve o sözleşmelerin ve o ortaklıkların kaçta kaçını Türkiye yapıyor? Önce bunun hesabını görmek lazım. Eğer İskoç petrol şirketleri Azerbaycan’ın hukuk müşavirliğini dahi alıyorsa, Türkiye’de BOTAŞ’ın da hukuk müşavirliğini alacak noktaya kadar geliyorsa bu, enerji politikasındaki çok ciddi bir zaaftır, yanlıştır. Hükûmetten önceki dönemde de vardı, bu Hükûmet döneminde de aynı yanlış devam ediyor.

Bizim Ermenistan’la açılım ilişkilerimizin Azerbaycan’a yansımaları oldu. Bir Nabucco Projesi hayata geçirilecekti, birdenbire Gürcistan’da bir şeyler oldu. Rusya devreye girdi ve diğer ülkeler devreye girmeye başladı. Bu ilişkiler ağı içinde Türkiye, mevcut durumunu kurtarmak için âdeta kıvranmaya başladı. İşte, bir satranç oyunu gibi bütün bunlar. Bir taraftan Rusya bir hamle yapıyor, diğer taraftan Amerika bir hamle yapıyor ve bu bütün o gelişmelerin odağında “büyük abi”  pozisyonunda ve konumunda olan Türkiye ise aslında hep kaybeden oluyor. Yani ekonomik ilişkileri Amerika kotarıyor, Ruslar kotarıyor, İngilizler kotarıyor. Eğer Azerbaycan ekonomisiyle ilişkilerini aldığınız zaman Türkiye'nin bunlardan sonra geldiğini görürsünüz.  O zaman dostluk ve kardeşlikte bir sorun olması lazım yani bir eksiklik olması lazım. Bunun daha iyi giderilmesi konusunda çok ciddi bir çalışmanın olması gerekir, yeni bir dış politikanın geliştirilmesi gerekiyor.

Eğer biz dost ve kardeş halklarımızı Kafkaslar’da, Azerbaycan Türklerini, Türki cumhuriyetlerini -ki bu konuda bir tereddüt yok- kucaklayabiliyorsak ve sekiz Türki cumhuriyeti de bir araya geldiği zaman her ne kadar zor da olsa Azerbaycan, Türkiye dışındakiler kendi aralarında Rusça iletişim kurmak zorundalarsa, Rusça anlaşabiliyorlarsa -ki bu Rusya’nın dağılmasıyla, Sovyetlerin dağılmasıyla direkt bağlantılı bir olaydır- ki doğaldır da ben bunu yadırgamıyorum ama Türkiye'nin bu ekonomik yatırım ilişkilerindeki, politikalarındaki iniş çıkışlara bu açıdan dikkat çekmek istiyorum çünkü buradan başlayan yanlışlar Gürcistan iç savaşında komşu bir devletle Türkiye'nin enerji koridoru nedeniyle taraf olma sürecini getirdi bir dönem. Çünkü Avrupa da Türkiye’den gelecek enerji koridoruna mahkûm ve dünyanın doğal gaz ve petrolü -petrolün yüzde 15’i, doğal gazın yüzde 10’u- Türkiye üzerinden geçecek arkadaşlar dünya rezervlerinin ki bu Azerbaycan, İran, Irak ve şimdi de -düşünülen güzergâhları söylüyorum- Katar, Mısır. O zaman bizim Türkiye'nin barışı, Türkiye'nin demokrasisi, Türkiye'nin ekonomik yatırımlarını düşünürken demokrasinin üçlü sacayağını mutlaka beraber düşünmemiz gerekiyor. Birincisi siyasal demokrasi, ikincisi kültürel, çoğulcu demokrasi, üçüncüsü ekonomik ayağı olan ekonomik demokrasi unsurudur. Ekonomik demokrasi unsurunda eğer komşularınızla ve kardeşlerinizle doğru dürüst ilişki kurmazsanız çok kardeşin aile içinde bile çıkar ilişkileri nedeniyle birbirinin boğazına sarıldığı görülmüştür.

Orta Doğu’nun da bu şekilde tahlil edilmesi gerekiyor. Eğer Orta Doğu’daki gelişmeleri, Arap baharını, Suriye’yi, Lübnan’da yaşananları, İsrail-Filistin sorununu, Irak’ta hâlâ bitmeyen çatışmaları, Sünni-Şii kardeş kavgasının hâlâ devam etmesini, 1 Ocak 2012’de Amerika’nın Irak’tan çekilmesi durumunda doğacak boşluğu, bütün bunları birlikte değerlendiremezsek sanırım ki Türkiye’deki tıpkı Kafkas, Türki cumhuriyetlerle kurduğumuz ilişkiler –ki biraz daha ileridir- Irak’ta Kürt ve Türkmen olan kardeşlerimizle beraber Osmanlıdan tarihsel bağları olan Arap kardeşlerimize kadar sağlıklı ekonomi politikaları geliştiremezsek bu küresel krizin Orta Doğu ve dünyayı yeniden dizayn ettiği bir süreçte tıpkı Birinci Dünya Savaşı’nın büyük krizinin ardından nasıl ki Musul ve Kerkük’ü o dönemlerde kaybetmişsek ve nasıl ki 1929 yine ABD kaynaklı bütün dünyayı etkileyen büyük kriz İkinci Dünya Savaşı’nı getirdiyse bu üçüncü küresel kriz aşamasında da doğru dürüst Türkiye’deki iç barışı konuşamayız. O kadar basit değildir. Kardeş kavgası, eşitlik hukuku, özgürlük hukuku, çoğulcu kültürlülük, bunların hepsini bu Parlamentoda konuşabilir duruma, olgunluğa gelmiş bir Türkiye manzarasını bu Meclisin vermesi lazım. Yani kardeşleriyle sorununu bu Mecliste konuşabilmenin gerçekten tahammülünü göstermesi lazım. Yani şurada Meclis olarak Van’da yaşanan afet karşısında nasıl ki hepimiz birden ayağa kalktık, nasıl ki 74 milyon Türkiye ayağa kalktı ve nasıl ki mümkün olduğunca acıların ve afetlerin üzerinde siyaset yapmaya çalışmadıksa herkesin buna uyması gerekir. Eğer bir taraftan bunları konuşurken diğer taraftan da çatışmalar sürüyorsa… Evet bu ülkede insanlarımız ölüyor ve askerimiz ölüyor, polisimiz ölüyor, Türkiye Cumhuriyeti nüfusu vatandaşlığını taşıyan gençlerimiz ölüyor, aileleri burada, anaları babaları burada ve son bir haftada 100 kişi öldü. Bakın Adalet Bakanını aradım. Malatya morgunda 24 kişi var ve hiçbir aile oradaki insanları teşhis edemiyor, 55 kişi var nerden geldiği bilinmiyor, vatandaş mı, örgüt üyesi mi, arada mı kalmış, kim, bilinmiyor. Eğer bu Meclis hakkaniyetli bir görev yapacaksa, eğer DNA’larından tutun da o vatandaşların da anası, babası Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, bu ailenin efradı, büyük Türkiye’nin ailesinin efradı olduğunu düşünüyorsak adaleti işletmek zorundayız. Madalyonun iki yüzü vardır ve bu madalyonun iki yüzünü görecek, bunun kararını verecek olan bu Meclistir. Kendinizi o ailelerin yerine koyun. Demin Millî Güvenlik Kurulu toplantısı vardı. Kazan vadisinde ne olduğunu bilmiyoruz. Üç aylık hava bombardımanı sonucunu bilmiyoruz. Ne kullanıldı, ne yapıldı, ne silah atıldı, neye gelindi onu dahi bilmiyoruz çünkü bir bilgilendirme yapmadı Hükûmet. Bütün bu acıların üzerine Van depremini yaşadık ve şu an hepimizin birinci gündemi bu. Demin telefonla tekrar irtibat kurmaya çalıştım. Çok açık söylüyorum. Eğer Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlar’da doğru bir politikayı Meclis olarak hayata geçirirsek ayaklarımız sağlam yere basar. Yok, Hükûmet “Ben her şeyi biliyorum”, Başbakan “Ben her şeyi çok iyi biliyorum, ben karar veriyorum. Meclise gerek yok, emek ve meslek örgütlerine gerek yok, sivil topluma gerek yok, üniversitelere gerek yok.” deyip çıkıp televizyon başına, kendi yandaşı durumuna gelmiş ve üstelik bütün ajanslar da resmî politikanın ve Hükûmetin inisiyatifine girmiş, diyor ki: “Ben Van’ı yıkacağım, yeniden yapacağım.” Böyle diyor, yıkacağım yapacağım… Kimin evini yıkıyorsun, malını mülkünü alıyorsun ve kime sormadan yapıyorsun? Hangi mimara, hangi mühendise, hangi aileye, hangi plana, hangi imara, hangi yerel yönetime, hangi şehirciliğe, hani, nereye soracaksın?

Ağrı Valisini alıyorsun -Van Valisi yetersiz belli ki- Erciş’e yedek vali olarak gönderiyorsun. Ama bugün soruyorum: Bugün dahi hâlâ belediye, yerel yönetimler ve Valilik, merkezî idare arasında merkezî otorite, merkezî kriz çalışması yapılmamış. Hâlâ 25 tane köye hiç gidilmemiş şu an.

Şimdi, ben bunu söylerken şu duyarlılığı, komşu kardeş halkların gösterdiği duyarlılığı herkesin göstermesi gerektiğini söylerken şunu söylemek istiyorum: Biraz teraziyi vicdan, insaf, izan noktasından almak istiyorum.

Sayın Başbakanım çıkıyor, diyor ki acılar üzerinden: “BDP’li belediyeler ne yapıyor? Çok iyi yürüyüş yapıyorlar.” Vallahi, BDP’li belediyeleri bilmeyen yok; hepsini tutukladınız, cezaevine koydunuz arkadaşlar. Cizre Belediye Başkanını tutukladınız, yetmedi; vekilini tutukladınız, yetmedi; vekilin vekilini tutukladınız, yetmedi; o vekilin 2 vekilini tutukladınız, cezaevine koydunuz ama Cizre halkı, Silopi halkı, Şırnak halkı, bütün belediye başkanları ve belediye meclisleri içeride olmasına rağmen, ilk on tır kamyonunu getirecek onurlu ve kardeşçe duyguyu hayata geçirdiler.

Şimdi, benim belediyelerim içeride, cezaevinde. Buna rağmen “32. Gün” programının arkasında Cizre Belediyesinin kepçesi çalışıyordu. Bu -birilerinin- görmezlikten gelen medyaya da bir tokattır, yandaş medyaya da bir tokattır, candaş medyaya da ama gerçekleri saptıranlara da.

Oraya yardıma koşan bütün kardeşlerime, ülkücülerden devrimcilere, İslamcılardan herkese, sivil toplumdan bireylere, bu konuda, hani Nemrut’un ateşini söndürmek için gagasında bir damla su taşıyan kırlangıcın hareketiyle ayağa kalkmış Türkiye'nin bu onurlu birlik ve dayanışması karşısında, gagalarındaki bir damla suyla o ateşi söndürmeye çalışan bir halkın yüce duruşu karşısında Meclisin bu kadar çaresiz ve atıl kalmasını, bu kadar dışlanmasını, bu kadar ötelenmesini ben kabul edemiyorum. Komisyonlarımız var, üç tane muhalefet partisi var.

Sayın Başbakan, afet Van’ı yıktı, sen de yıkmak mı istiyorsun? Bir yılda nasıl şehir kuracaksın? Bu Meclis bunu konuşmak için değil mi? Mühendislerine soracaksın, komisyonlarına getireceksin, istediğin gibi konuşacaksın, katkılarını alacaksın ve ondan sonra Van’la ilgili yeni bir şehir kuracaksan 74 milyonun gücü on tane Van kurmaya yeter de artar bile onların o azim ve birliği. Bu birliğin karşısında bu kadar çaresiz ve zavallı bir siyasetin içine düşüp küçük hesaplarla, kapris ve heveslerle böylesine zamanlarda bile, meydanlarda olduğumuz, halkla beraber olduğumuz bir anda bile, yani bize alışkanlık hâline gelmiş eleştiriler ve saldırılar karşısında Van halkının vicdanına, Van halkının mağduriyetine, şu an yağan kara, kışa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Hepimiz elimizi vicdanımıza koyup ona göre çalışırsak daha faydalı oluruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi İç Tüzük’ümüze göre şahısları adına söz isteyen milletvekillerimiz var.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Madde üzerinde konuşmamız da vardı.

BAŞKAN – Efendim, tümü üzerinde konuşuyoruz şu anda.

Sayın Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili.

Buyurun.

Süreniz on dakika.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ekonomik ve ticari ilişkileri güçlendirecek, geliştirecek olan bu anlaşmayı son derece olumlu bulduğumu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Bu anlaşmanın ekonomiye getireceği katkıları değerlendirirken bizim ekonomimizle ilgili, mali sistemimizle ilgili gelişmeleri değerlendirmeyi de zorunlu görüyorum.

Sayın Maliye Bakanı, bugün yapmış olduğu bir açıklamada son günlerde Van depremi nedeniyle çokça tartışılan deprem vergileriyle ilgili olarak kamuoyuna bir bilgi verdi. Sayın Bakan şöyle bir açıklamada bulunuyor, diyor ki: “Deprem vergileri bizden önce kalıcı hâle getirildi.” “Deprem vergileri” olarak isimlendirilen vergiler -Genel Kurulun hafızasını bir an için eskiye götürmek bakımından tekrar etmek istiyorum- 1999 yılı sonunda yürürlüğe konuldu. O dönemin hükûmeti, ek gelir vergisi, ek kurumlar vergisi, ek emlak vergisi ve ek motorlu taşıtlar vergisi gibi bir defalık vergiler yanında, geçici bir dönem için birtakım vergileri de uygulamaya koydu. Bunlardan birisi cep telefonuyla yapılan konuşmalar üzerinden alınan özel iletişim vergisi, diğeri de bazı kâğıt ve işlemler üzerinden alınan özel işlem vergisiydi. Bu vergiler 99 yılı sonunda yürürlüğe konuldu.

Hepinizin hatırladığı gibi, 17 Ağustos’ta Sakarya, Kocaeli, Yalova gibi illeri sarsan ve büyük kayıplara yol açan bir deprem meydana geldi ve aynı yılın kasım ayında Bolu ve çevresini sarsan olağanüstü bir deprem yaşandı.

Yine aynı dönem, Türkiye bir istikrar programı uygulamaya koydu. Her ikisinin etkisiyle o dönemin hükûmeti böyle bir mali paketi uygulamaya koydu. Bir defalık vergiler alındı, bitti.

“Geçici vergiler” olarak isimlendirdiğimiz özel iletişim ve özel işlem vergilerinin uygulama süresi 31 Aralık 2002 tarihinde sona eriyordu. O dönemin hükûmetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkardığı kanun bunu öngörüyordu. Ancak 3 Kasım 2002 seçimleriyle iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi, gelir gelmez ilk iş olarak 2002 seçimleri öncesinde halka başka bir şey taahhüt etmiş olmasına rağmen, “Geçici vergileri, ek vergileri kaldıracağım.” demiş olmasına rağmen hemen ilk çıkardığı kanunla özel iletişim ve özel işlem vergisinin yürürlüğünü 2003 yılı sonuna kadar uzattı. Olabilir, belki ilk anda Hükûmete gelen bir siyasi parti “Mali durum nasıldır?” şeklinde bir envanteri yapmadan bu vergilerin yürürlüğüne son vermek istememiş olabilir. Bu da anlayışla karşılanabilir belki ama 2003 yılı sona ermeden çıkardığı bir kanunla Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti özel iletişim vergisini kalıcı hâle getirdi. Yani Sayın Maliye Bakanının dediği gibi AKP öncesinde bu vergi kalıcı hâle gelmedi. Bunu kalıcı hâle getirdi. Bir şey daha yaptı. Sadece cep telefonlarıyla yapılan konuşmalar üzerinden alınan özel iletişim vergisinin kapsamına sabit telefonlarla yapılan konuşmalar üzerinden vergi alınacak şekilde bir düzenlemeyi de dâhil etti. Kapsam genişledi ve kalıcı hâle geldi. Yine bazı kâğıt ve işlemlerden alınan özel işlem vergisini de Harçlar Kanunu, Damga Vergisi Kanunu içine yerleştirerek, maddeler arasına serpiştirerek kalıcı hâle getirdi.

Bir kere kamuoyunu doğru bilgilendirmek gerekir. Kamuoyunu doğru bilgilendirmeyi görev sayıyorum. Sanıyorum Sayın Maliye Bakanı o dönem siyasette olmadığı için o tarihleri iyi hatırlamamış olabilir. Ben bir hatırlatmada bulunuyorum. Doğruyu Parlamentonun ve milletimizin bilgisine sunuyorum.

İkinci olarak değineceğim konu şudur: 13 Ekim 2011 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanan bir Bakanlar Kurulu kararıyla Hükûmet sigaradan alınan özel tüketim vergisinin oranını yüzde 63’ten 69’a çıkardı. Yine o günlerde ilgili bakanlar bunun bir cari açık önlemi olduğunu ifade ettiler. Sayın Başbakan doğal olarak bu verginin arkasında durdu, kamuoyuna karşı savundu, “Vatandaş sigara içmesin.” dedi. Olabilir, özel tüketim vergilerinin bir şey amacı vardır, yani tüketimi etkilemek, vatandaşın harcamasına müdahale etmek, onu şekillendirmek gibi bir amacı vardır. Hem bütçeye gelir sağlarsınız hem de bir sağlık politikasını, ulaşım politikasını, eğer bu akaryakıt üzerinden alınan vergiyse örneğin, ulaşım politikasını etkilemek istersiniz, sigara ve alkolden alınan vergiyle sağlık politikasının aracı olarak kullanabilirsiniz bu vergileri. Peki, geçtik o günleri.

Şimdi, dünkü Resmî Gazete’de yayımlanan bir Bakanlar Kurulu kararıyla bu yüzde 69 oranındaki vergi yüzde 65’e indirildi. Şimdi, Sayın Başbakan, acaba “Sigara içmesin.” dediği vatandaşa, “Ya, sigara iç.” mi artık demek istiyor? Bunu hakikaten merak ediyorum ben.

İkincisi, yani keşke bu indirim şöyle bir kaygıdan kaynaklansaydı: Biz bu vergide galiba biraz ölçüyü kaçırdık, insafsızlık ettik, bu nedenle bunu indirelim. Olabilir, insan… Asla hata yapmaz Maliye Bakanlığı bürokrasisi, bu vergileri ayrıntısına kadar hesap eder, etkisinin ne olacağını Hükûmetin önüne koyar. Maliye bürokrasisi böyle çalışır. Böyle bir hesap Maliye Bakanının ve Hükûmetin önüne gitmiştir. Sigaranın fiyatı kaç liradan kaç liraya çıkıyor? 7 liralık sigaranın fiyatının muhtemelen 9 liraya çıkacağı Hükûmetin önüne konmuştur, buna rağmen bu karar alınmıştır.

Şimdi, keşke vatandaştan gelen şikâyet üzerine bu indirim yapılmış olsa, keşke Hükûmet biraz insafsızlık ettik galiba düşüncesiyle bu vergideki artırımı biraz geriye çekmiş olsa ama ben hiç öyle olduğunu sanmıyorum. Nedenleri nedir, bunu Hükûmet yetkilileri açıklarlarsa mutlu olacağım.

Bu bilgileri sizlerle paylaşmak üzere huzurunuza çıktım, sözlerimi bitiriyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralardan alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Şimdi, Hükûmet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye-Azerbaycan Uzun Vadeli Ekonomik ve Ticari İşbirliği Programı ve İcra Planının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nı görüşüyoruz. Bunun son derece önemli olduğunu bütün gruplar burada ifade ettiler, iki dost ve kardeş ülke arasında bu Anlaşma’nın gecikmeli olarak Parlamentoya geldiğini ifade ettiler. Biz de dikkatle dinledik. İnanıyorum ki sizler de dikkatle izlediniz ama burada sigaranın ÖTV’sinden, diğer mamullerin vergilerinden veya ilgili ilgisiz, Azerbaycan-Türkiye ilişkilerini çok da ilgilendirmeyen birçok konuyu da dile getirdik. Efendim, böyle bir konu gündeme gelebilir mi yüce Meclisin kürsüsünden? Tabii ki gelebilir. Her şey de burada konuşulabilir, her şey de ifade edilebilir ama bunun akabinde şunu söylememek gerekiyor: “Neden böyle bir önemli anlaşma bugüne kadar Parlamentodan geçmedi? Niye geç kaldık?” Çünkü bizim çalışma sistemimizi dikkate aldığınız zaman, bu çalışma sistemimizde zamanın nasıl kullanıldığını, dünyada anların bile çok anlam ifade ettiği bir süreçte yüce Parlamentonun zamanı nasıl kullandığını dikkate almamız gerekiyor.

Onun için, İç Tüzük’ün bir kez daha gündeme getirilmesi zaruretiyle karşı karşıyayız. 180 uluslararası anlaşma kadük olmuş bu dönem. Azerbaycan’la ilgili hiçbir sorun yok, bu anlaşmayla ilgili. Hepimiz de dört gözle istiyoruz, bir an önce bu anlaşma gerçekleşsin ama unutmayalım ki bu anlaşma üzerinde iki saattir tartışıyoruz. Benzer birçok anlaşma kadük olma durumuyla karşı karşıya kalacak. Hak etmediği bir tartışmayla karşı karşıya, bir ihtilaf varmış gibi… Bunu tekrar söylüyorum: Bunun…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İktidarın suçu; beş sene bekletiyorsunuz. İktidar beş sene bekletmesin, getirsin o zaman.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakın, bakış açısı; ben bir yöntemden bahsediyorum. Olayı ele alışımıza bakıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hem torba kanunla getirsin. Sık sık torba kanun tasarıları getiriyorsunuz; bunları da torbada getirin!..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Azerbaycan’la yapacağımız bu anlaşmada, bu sözleşmede herhangi bir sorun yoksa, o hâlde yapılması gerekeni yapmak gerekiyor. İhtilaf konusu değil yani bu konu.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Beş sene niye bekletiyorsunuz o zaman?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ama ihtilaf konusu olmayan bir meseleyi, burada ihtilaf varmış gibi takdim etmeyi de doğru bulmadığımı ifade ediyorum.

Şimdi, neler var? İlişkilerimizin düzeyini hepiniz biliyorsunuz. İşte, ortak rafineri, Star Rafinerisi ile ilgili anlaşma dün imzalandı. Şahdeniz’le ilgili anlaşma imzalandı. Ee, ulaştırmada, yük taşımacılıkla ilgili ilişkilerimiz devam ediyor. Enerji iş birliği çerçevesinde Azerbaycan’la ilişkilerimiz fevkalade güzel bir şekilde seyrediyor.

Kars-Tiflis-Bakû demir yoluyla ilgili 75 kilometrenin yapımı konusunda 300 milyon TL’lik bir harcamayı gerçekleştirdik. Önümüzdeki dönem içerisinde 300 milyon daha harcayacağız ve bu demir yolunun inşasını gerçekleştirmiş olacağız.

Yüksek düzeyli stratejik iş birliği gerçekleştirildi. Daha iki gün önce bu, iki ülke arasında gerçekleştirildi.

Bunun yanında, bildiğiniz gibi, Türk cumhuriyetleriyle ilgili yaptığımız çok önemli çalışmalar var. Türkçe Konuşan Devlet Başkanları Zirvesi ve parlamenterler zirveleri ve bunların toplamı olarak Türk Konseyinin yapmış olduğu, bu dönem içerisinde, çok önemli çalışmalar var. TİKA bünyesinde yaptığımız çok ciddi yatırımlar var.

Başka önemli bir şey söyleyeyim: Bu Parlamentodan birlikte geçirdik ve ben de sorumlu Bakandım. Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı bu dönem içerisinde kuruldu. Niçin kuruldu? Azerbaycan için kuruldu. Niçin kuruldu? Irak için kuruldu, Suriye için kuruldu, Kazakistan için kuruldu, Moğolistan için kuruldu, Kırgızistan için kuruldu, Kırım için kuruldu. Batı Trakya için kuruldu, Bulgaristan’daki soydaşlarımız için kuruldu, dünyada yaşayan 5 milyon vatandaşımız için kuruldu. Bugüne kadar bunlar konuşuldu, söylendi ama icraata dökülemedi ama nasıl olduysa AK PARTİ döneminde bunlar geliverdi, bir başkanlık birimi şeklinde kuruldu ve…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kazakistan istedi Kazakistan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –  …şu anda da bütün dünyaya, akraba topluluklarına, Türk dünyasına hizmet veren bir birim ortaya çıktı. Bunları görmemezlikten gelmeyelim.

Bakınız, Kırgızistan’ın başına çok olaylar geldi. İçinde olan bir bakan arkadaşınız olarak söylüyorum, Kırgızistan’ın karşı karşıya kalmış olduğu iç çatışmalar karşısında Türkiye'nin üstlenmiş olduğu rol ve Türkiye'nin oraya sağladığı maddi, manevi katkılar… Gidiniz, o ülkenin yani Kırgızistan’ın Başbakanına sorunuz. Kırgızistan’ın Başbakanı dönüp size “Ağabeyim ne yapıyor.” der. “Ağabey” dediği de Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunlar yaşadığımız olaylardır.

Onun için, şundan rahatsız olmayalım: Yani, Türkiye istikrar elde etti, Türkiye'nin siyasi istikrarı bölgede, ülkede ve dünyada itibara dönüştü. Ne Türkiye'nin istikrarından rahatsız olalım ne de Türkiye'nin itibarından rahatsız olalım. Rahatsız olan bu Mecliste yoktur zaten.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) –Yok. Bunu burada söylemeye gerek yok.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ama bu rahatsızlığı hisseden birileri varsa onlar da bu mesajı alsın diye ifade ediyorum. Türkiye, istikrarlı ve itibarlı yürüyüşünü sürdürmeye devam edecektir.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Zaman kaybetmeyelim!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bir diğer konu, Ermenistan ve AK PARTİ hükûmetlerinin Ermenistan’a bakışıyla ilgili yapılan değerlendirmeler. Arkadaşlar, bu mesele bu Parlamentoda çok konuşuldu, medyada çok konuşuldu, herkes eteğinde ne varsa, bu konuyla ilgili, döktü ama ben bu konuda şunu söylüyorum: Azerbaycan’ı ihmal edecek…

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Azerbaycan…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –  …ve onları üzecek, onların gönlünü kıracak en ufak bir davranışın, değerlendirmenin içinde Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti olmamıştır, hiçbir AK PARTİ’li de olmamıştır. Bunu açıkça ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SİNAN OĞAN (Iğdır) – O zaman neden yeniden gündeme aldınız? Protokolleri neden gündeme aldınız Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bunu net olarak ifade ediyorum ama bu Türkiye'nin büyük bir devlet olarak dünyaya bakışı, bölgeye bakışı konusundaki vizyonunu anlama sıkıntısıyla, sorunuyla karşı karşıya olanlara söyleyecek bir şeyim yok. Bizim bu olaya bakışımız ne? Gittik, Azerbaycan’da, Parlamentoda Sayın Başbakanımız bunu net bir şekilde ifade etti, Türkiye’de defalarca bunları ifade ettik ve ne yapmak isteğimizi de söyledik. Atılan adımların amacı “komşu, dost, kardeş, ‘İki devlet, tek millet.’ anlayışındaki kardeşlerimize dönük ne yapabiliriz?” anlayışının ürünü olan adımlardır, yoksa bunu başka taraflara çekmek, doğrusu yakışıksız olur diye buradan ifade ediyorum.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Sayın Bakan, kendi ilinizde bayrağını çöpe attınız.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Suriye’yle ilgili de burada değerlendirme yapıldı. Çok şey söylenebilir ama ben bir cümleyle ifade edeyim. Arkadaşlar, kardeşimiz de olsa biz zalimin karşısındayız, kim zulmediyorsa onun karşısındayız ve karşısında olmaya devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu Metsamor Santrali’yle ilgili konu: Bildiğiniz gibi Avrupa Konseyinde bu konu orada gündemde. “Türkiye bu konuyu gündeme getirmedi.” diye bir haksızlık yapmayalım. Türkiye Atom Enerjisi bu konuyla ilgili gerekli girişimlerde bulunmuştur.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Hangi, hangi girişim?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Ama karşımıza çıkan, Çevresel Etki Değerlendirme Sözleşmesi’nin tarafı değiliz, başka nedenlerden dolayı, bunu da gözden kaçırmamamız gerektiğini bu vesileyle ifade ediyorum.

Iğdır’da ve o bölgede kanser tanı merkezi kurulsun yani kurma konusunda girişimde bulunalım, bu konuda gerekli desteği verelim, bu ayrı bir şey ama kanser vakalarının artışına dair bir tıbbi veri söz konusu değil, böyle bir şey yok.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Bakanım, sizi Iğdır’a davet ediyorum. Sayın Bakanım, gelin Iğdır’a beraber gidelim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Bu aslında komisyonunuzda da enine boyuna değerlendirilen bir konu. Bakınız nerede bir sağlık sorunu varsa…

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Gelin beraber gidelim, aileleri ziyaret edelim. Kanser vakası olmayan bir tek aile kalmamıştır.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Nerede bir sağlık sorunu varsa Türkiye en üst düzeyde fedakârlığını yapıyor. Vatandaşımızın sağlıkla ilgili mağduriyetini gidermek için gerçekten büyük harcamalar gerçekleştiriyoruz. Bunun yanında, muhtemel bir tehlikeyi önleme konusunda mevcut, ülkeler ve uluslararası bölgesel hukuk çerçevesinde atmamız gereken adımları da atıyoruz ama böyle bir tehlike ve şu anda bir veri elimizde yokken burada bir sorgulama yapılmasını ben doğru bulmuyorum.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Bizim elimizde yeterince veri var.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Daha fazla sözümü de uzatmak istemiyorum çünkü iki ülke arasındaki bu anlaşmanın önemli olduğunu biliyorum, zaman kaybetmeden bu anlaşma bir an önce yerini alsın, diyorum. Tüm konuşmacılara da katkılarından dolayı teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tümü üzerindeki son konuşmacı Sayın Necdet Ünüvar, Adana Milletvekili.

Sayın Ünüvar, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Anlaşma’nın Türkiye ve Azerbaycan’a hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Konuşmamın başında, bir hafta içerisinde çok acı olaylar yaşadık, Bitlis’te, Adana’da, Hakkâri’de güvenlik güçlerimize yönelik çok menfur saldırılar oldu; orada şehit olan askerlerimize, polislerimize Cenabıhak’tan rahmet diliyorum, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet diliyorum. Van’daki deprem afetinde yine hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, yaralılara da acil şifalar dileyerek sözlerime başlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği bir gerçek ama Türkiye ve Azerbaycan etle tırnak gibidir. Bunu hiç kimse birbirinden ayıramaz. Bu pek çok kez dile getirildi, pek çok kez ortaya konuldu. Daha iki gün önce İzmir’de Sayın Başbakanımız ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev arasında bu, birçok anlaşmayla teyit edildi, ifade edildi. Aramızda pek çok, milyar dolarlık anlaşmalar var, dünyanın gözünün üzerinde olduğu ve âdeta gözümüz gibi gördüğümüz birçok anlaşma var. Ama bizi birbirimize bağlayan şeyler bu anlaşmalar değil, bizi birbirimize bağlayan şeyler aslında gönülden gönle olan yollardır ve bunun hiçbir imzaya filan da gerek olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. En zor günlerimizde biz Azerbaycan’ın, Azerbaycan bizim yardımımıza koşmuştur. 1918’de Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılma sürecinde, Nuri Paşa idaresinde tam 8 bin, eğitimli askerden oluşan ordusunu Azerbaycan’a göndermekten imtina etmemiştir. Ama daha birkaç gün önce, deprem olduktan birkaç saat sonra Azerbaycan’ın yardım uçağı da Van’a inmiştir ve üç tane yardım uçağıyla, yaklaşık 300 tane arama kurtarma ekibiyle bizim yardımımıza koşmuştur; dostluk ve kardeşlik bunu gerektirir. Bunu aslında cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Azerbaycan için “Kederiniz kederimizdir.” veciz ifadesiyle, Azerbaycan’ın büyük lideri Haydar Aliyev de “Tek millet, iki devlet.” veciz ifadesiyle ortaya koymuştur ve hep bir gelenekten yine yüce Meclisin huzurunda bahsetmek isterim. Başbakanımız birçok kez hükûmeti kurduktan sonra ilk ziyaretini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yapar ama ikinci ziyaretler de hep Azerbaycan’a yapılır ve 28 Temmuzda da Sayın Başbakanımız ilk ziyaretini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ve ikinci ziyaretini Azerbaycan’a yaptı ve orada bir ifadesi son derece manidar: “Yukarı Karabağ Azerbaycan için kanayan bir yaraysa Türkiye için de kanayan bir yaradır.” şeklinde ifade etmiştir.

Aliyev’in iki gün önce yaklaşık 5 milyar dolarlık rafineri temel atma töreninde Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçildikten sonra aynen ifadesi şudur: “Biz bu makama geliyoruz ama bilin ki bu makam Türkiye'nin de makamıdır çünkü Türkiye de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine geçici üye olduğu zaman da biz kendimizi hep orada hissettik.” diye ifade etti.

Tabii, birçok konu konuşuldu, Güney Kafkasya’da istikrar ve barışın sağlanmasını Türkiye arzu etmektedir ve asıl bu arzusunun altında da Yukarı Karabağ başta olmak üzere bizi ve Azerbaycan’ı sıkıntıya sokan ekonomik, sosyal, ticari açıdan dev projeleri yürütmemizi engelleyen bir sorunun çözülmesini arzu etmektedir ama bu, Türkiye ile Azerbaycan arasında herhangi bir soruna da yol açmamıştır, açmayacaktır ve nitekim bu konularla ilgili de gerek Türkiye gerek Azerbaycan’ın yetkilileri birçok açıklama yapmaktadır.

Gerçekten aramızda çok önemli anlaşmalar var. Bakû-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ki, Adana Milletvekili ve Ceyhan doğumlu bir kişi olarak bu anlaşmanın, bu projenin son derece önemli olduğunu, iki ülke arasında, ifade etmeliyim. Bakû-Tiflis-Erzurum doğal gaz hattı, Bakû-Tiflis-Kars demir yolu hattı -Sayın Bakanımız biraz önce detaylı olarak bahsetti, o yüzden çok detaya girmeyeceğim- Kars-Iğdır-Nahcıvan demir yolunun uygunluk projelerinin hazırlandığını hepimiz biliyoruz. Ve bu projeler hayata geçtiği zaman, özellikle Bakû-Tiflis-Kars demir yolu projesi bittiği zaman Londra’dan Pekin’e bir trenle bir kişi ulaşacaksa bu proje sayesinde ulaşacaktır ve Türkiye ile Azerbaycan arasında herhangi bir engel olmaksızın direkt ulaşma söz konusu olacaktır.

Bir konuşmacı Ermenistan’la ilgili santrallerin risk oluşturacağından bahsetti bir Van depreminden hareketle. Ama ben o konuşmacıya şunu hatırlatmak isterim çok detaya girmeden: Daha bu hafta Dışişleri Komisyonunda Dışişleri Bakanlığından Müsteşar Yardımcısı bir arkadaş bir enerji brifingi verdi. Aslında burada o konular da gündeme geldi. Yani bu konu niye orada sorulmadı? Sorulduysa, bu cevap niçin paylaşılmıyor? Esasında Türkiye Atom Enerjisi Kurumuyla ilgili de bilgiler ortada. Yani bir yandan “Ermenistan’la bütün ilişkileri keseceksiniz.” diyeceksiniz, bir yandan da…

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Soru soruyor. Cevap vermek durumundayız.

BAŞKAN – Lütfen…

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – Usul böyle değil Sayın Oğan.

…bir yandan da o santrallerle ilgili rol almayı ifade edeceksiniz. Aslında bu enteresan bir çelişki.

Onun için, o enerji brifinginde bu konuların gündeme geldiğini biliyorum. Değerli konuşmacı da mutlaka biliyor ama nihayetinde burada ifade ediyor.

Bir de bu anlaşmanın niçin dört yıl boyunca bekletildiği gibi bir eleştiri getirildi. Esasında Meclisin gündemi çok yoğun ve Mecliste anlaşmalar da sırası geldikçe yerine getirilmektedir ama şunu hatırlatmak isterim: Anayasa’mızın 90’ıncı maddesinin ikinci fıkrasına göre, esasında, ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen anlaşmaların yürürlüğe girmesi için Meclisin kararına da gerek olmayabilir yani uygulamaya girebilir. Onun için, çok fazla da geciktiğimizi ifade edemeyiz.

Bir şeyi hatırlatarak konuşmamı bitirmek istiyorum. Türk Dünyası Belediyeler Birliği var biliyorsunuz ve bu sürekli toplanıyor, bir araya geliyor. Türk Dünyası Belediyeler Birliği 2003 yılında yani AK PARTİ iktidara geldikten kısa bir zaman sonra, bir yıl bile geçmeden kurulmuştur ve çok etkin, verimli toplantılar da yapılmıştır. Çok şükür, bu da AK PARTİ dönemine denk gelmiştir. Türk dünyasıyla ilgili pek çok şeyin yapıldığını esasında kamuoyu çok net olarak da bilmektedir, Meclisimiz de Meclisteki parlamenterlerimiz de bunu çok net olarak bilmektedir ve son Birlik Başkanı da Denizli Belediye Başkanıydı o zaman, şimdi Denizli Milletvekilimiz Sayın Nihat Zeybekci, bunu da arkadaşlarımız biliyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın sonunda şunu ifade etmek isterim: Aramızda milyar dolarlık projeler var, dünyanın gözünün üzerinde olduğu büyük anlaşmalar var ama hiçbir anlaşma Azerbaycan’la aramızdaki dostluk ve kardeşlik kadar değerli değildir. Dostluk ve kardeşliğimiz her şeyin üstündedir. İnşallah, dostluğumuz ezelî, kardeşliğimiz de ebedî olacaktır.

Bu vesileyle, Azerbaycan 20’nci Bağımsızlık Yılını 18 Ekimde kutladı, Azerbaycan’ı ve oradaki soydaşlarımızı gönülden kutluyorum. Biz de 29 Ekimde 88’inci yılımızı kutlayacağız. İnşallah, bu da Türkiye’ye, Türk halkına hayırlı uğurlu olur.

Cumhuriyetimizin nice 88 yıllara daha büyüyerek, daha gelişerek ulaşmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünüvar.

Şimdi, konuşmalar tamamlanmıştır.

İç Tüzük’ün 81’inci maddesine göre yirmi dakikalık, tümü üzerinde soru cevap işlemi yapacağım.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Müsaade buyurun. Bunu bitirdikten sonra…

Şimdi, değerli milletvekilleri, sorular için onar dakika, bakanlık veya Hükûmet adına onar dakika olmak suretiyle söz vereceğim.

Birinci sırada sisteme girmiş olan Sayın Özkes var.

Arkadaşlarımız… Birer dakika da olursa, 10 arkadaşımız sisteme girmiş, hepsine soru sorma şansı vermiş oluruz.

Buyurun Sayın Özkes.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Van Erciş depreminde şehit olanlara Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Depremde ölenler yüce dinimize göre şehittirler. Bu nedenle “şehitler” ifadesini kullandım. Van Erciş depreminin beşinci günündeyiz. Hâlâ çadır ihtiyacını gideremeyen AKP İktidarına, Allah korusun, olası daha büyük ve kapsamlı depremler için şimdiden önlem almasını öneriyorum. Depremin ilk üç gününde İsrail’in yardımını kabul etmeyen AKP, dördüncü gününde ne değişti de İsrail’in yardımını kabul etti. Madem kabul edecekti niçin efelendi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkes.

Sayın Metiner… Yok.

Sayın Eryılmaz… Yok.

Sayın Sait, buyurun.

RIFAT SAİT (İzmir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Türkiye ile Azerbaycan arasında sanki birtakım problemler ve sıkıntılar olduğu imajı verilmeye çalışıldı. Tabii, öncelikle samimi olmamız gerekiyor. Azerbaycan Türkiye’nin dost ve kardeş bir ülkesidir. İki gün önce İzmir’de Azerbaycan’ın yüzde 45 ortak olduğu 10 milyar dolarlık bir tesis açıldı. İlk planda İzmir’de  10 bin kişiye istihdam sağlanacak. İzmir’de yapılan bu anlaşmayla birlikte basın yayın, orman bölge müdürlüğü, meteoroloji olmak üzere onlarca anlaşmaya da imza atılmıştır. Bu tesisin açılışını Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan Devlet Başkanı Sayın İlhan Aliyev birlikte yapmışlardır. İki ülkenin liderinin birbirlerine olan sevgi ve dostluğuna bizzat şahit olduk. Bu tesisin açılışında tüm AK PARTİ İzmir milletvekilleri hazır bulunmuşlardır. Konuyu çarpıtmaya gerek yoktur. Azerbaycan bizim dost ve kardeş ülkemizdir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, Sayın Oğan…

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle dost ve kardeş dediğimiz ülkenin ismini doğru kullanmak lazım. Sabahtan beri sayın birçok konuşmacı “Azerbaycan, Azerbaycan” deyip duruyor.  Bu ülkenin bir adı var, o da Azerbaycan’dır. Lütfen, saygıya buradan başlayalım.

İkinci olarak, burada, ne Sayın Bakan ne diğer, kürsüden bir konuşmacı AKP adına, bir cevap veremedi. Efendim, çok net bir soru sorduk: Dört senede, dost ve kardeş Azerbaycan’la imzaladığımız bu anlaşma yüce Meclisin huzuruna niye getirilemedi? Bunu soruyoruz. Kaldı ki, bir konuşmacı beni kastederek de şunu ifade etti Sayın Başkan: “Efendim, neden Meclis dış ilişkiler komitesinde bunu…” Biz bunu konuştuk. Peki, bunu buradan milletin Meclisinden, kürsüsünden milletle paylaşmamızdan siz niye rahatsız oluyorsunuz? Bir tehdit var, bir tehlike var ve buradan uyarıyorum, diyorum ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Efendim, bana söz verecektiniz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Öztürk…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Bakan, bu sene Meclis gündemine geçmişten yüz seksen civarında uluslararası anlaşma geliyor. Bunlardan biri de Ermenistan protokolleridir. Bu protokolleri Ermenistan Anayasa Mahkemesi reddettiğine göre ve Türk milletinin vicdanında da reddedildiğine göre siz de geri çekmeyi düşünüyor musunuz? Yoksa, hiçbir şekilde anlaşmanın mümkün görülmediği Ermenistan ile oluşturulacak anlaşma masalarında bu milletin menfaatlerinin gereksiz yere tartışılmasına fırsat tanıyacak mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Sayın Aygün…

HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) - Sayın Başkanım, çok teşekkürler.

Yıllar evvel verilen, depremdeki toplanan paraların ne olduğuna dair soru önergelerine nihayet, sıfırın altında derecede yardım bekleyen, yardım kuyrukları oluşturan ve ağır bir acının tesiriyle öfke yürüyüşleri yapan ve ne yazık ki polisin gaz bombalı saldırılarına maruz kalan Van halkının görüntüleri, bir yandan ulusal dayanışmanın gerçekten çok önemli örneklerini ortaya çıkarsa da öbür taraftan bu soru önergesi nihayet bugün yanıtlandı ve verilen, toplanan vergilerin duble yollara gittiği açıklandı.

Hükûmet bir an evvel Türkiye’yi kanun hükmünde kararnamelerle yönetmeye son vermeli, cumhuriyetin yeni kuruluş yıl dönümünde de ülkenin gerçekten demokratik bir cumhuriyet olması için Parlamento görevini yapmalıdır. Bu konuda Hükûmet üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim efendim.

Sayın Türkoğlu…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, ben de Van’daki acıları paylaştığımı ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Sayın Başkanım, büyük devletlerin ve ciddi hükûmetlerin dış politikaları sürekli, stabil, düz bir doğru şeklindedir ancak son zamanlarda bizim Türk dış politikamızda çok önemli alanlarda zikzaklar çizilmektedir. Örneğin, Kıbrıs meselesinde “Çözümsüzlük çözüm değildir.” diyerek Sayın Denktaş’ı dışlayan hamleler, Kaddafi’yi dost sayıp koltuğundan eden güçlere verilen destekler, “Irak’ın toprak bütünlüğü” deyip Irak’ın kuzeyindeki oluşumu devlet gibi tanıyan hareketler, dost ve kardeş İran’a karşı kurulan füze sistemine yataklık, kardeş iken kalleş olan Beşar Esad ve nihayet kardeş Azerbaycan’ın ve bizim namus meselemiz olan Dağlık Karabağ’ı işgal eden Ermenistan’la tavizkâr tutumlar, küstürülmüş Azerbaycan. Bu yanlış ve zikzaklı dış politikaların ne kadar güvenilir olduğu ve ne zaman stabil, Türk millî menfaatine uygun politikalar üretileceğini merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ağbaba

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, Malatya’da Özel İdarede tam bir hukuksuzluk yaşanmaktadır. Malatya Özel İdare işçileri torba yasa bahane edilerek, bunca emekleri yok sayılarak işlerinden edilmek isteniyor. 81 ilde örneği bulunmayan uygulama Malatya’da hayata geçiriliyor. Yıllarca Malatya’daki 495 köy, 1.102 mezraya yaz kış demeden hizmet eden işçiler başka illere ve başka kurumlara gönderilmeye çalışılıyor. Bir yandan ihtiyaç yok diye işçiler gönderiliyor, bir taraftan da hizmet alımı için ihale yapılıyor. Tam bir tezat. Karayolları 25 işçi isterken 243 işçi Karayollarına gönderilmek isteniyor. 496 işçiden 101’i bu hukuksuzluktan dolayı emekli oldu. Malatya’da köy yolları “Personel yok.” denilerek yapılamıyor; köylerde, mezralarda kışa girilirken hizmet götürülemiyor. Nerede köprü var, nerede çeşme var bilen, yıllarca Malatya’nın her köyünü, mezrasını adım adım gezen bu işçilerin gönderilmesi adaletsizliktir. Bu haksızlığın acilen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; depremle ilgili, Hükûmete üç tane önerim var:

Öneri 1) Nüfus cüzdanını kaybeden vatandaştan nüfus cüzdanının değişikliği için 67 TL para tahsil ediliyor. Öncelikle Hükûmetin, deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın nüfus cüzdanını çıkartmaları nedeniyle 67 TL’den vazgeçmelerini, ücretsiz olarak nüfus cüzdanı vermelerini öneriyorum; bir.

2) Deprem nedeniyle kusuru olan idarecilerin aleyhine vatandaşın tazminat davası açmadan bu ücretlerinin vatandaşa ödenmesini ve kusuru olanlara rücu edilmesini talep ediyorum.

3) Yeni yürürlüğe giren Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu nedeniyle, harçların peşin alınması ve yüksek olması nedeniyle, deprem bölgesindeki insanlar için harçtan muaf tutulmasını talep ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler ediyorum.

Sayın Halaçoğlu…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Ermenistan açılımıyla Azerbaycan’ı küstüren ve “güvenilmez” damgası yiyen bir Türkiye, enerji merkezlerinin yer aldığı Türk cumhuriyetleriyle nasıl inandırıcı bir politika izleyebilecektir?

“Ermeni açılımı” şeklinde yürütülen politika Azerbaycan’ı kaybetmeye değdi mi? Azerbaycan’ın, Türkiye’nin menfaatlerini kaybetmeye değdi mi?

Bugün Azerbaycan’da kuzey rüzgârları esmektedir. Geçen hafta Azerbaycan’daydım ve Türk Büyükelçisine, maalesef protokolde bile yer verilmediğini gördüm. Diplomatik olarak Türkiye sahip olduğu konumunu kaybetmiştir. Ama sanırım, yeni Orta Doğu politikası, Hükûmet programında yer verilmeyen Türk dünyası politikasının yerini almıştır. Azerbaycan, Gürcistan’la birlikte bizim Türkistan’daki Türk cumhuriyetlerine açılan kapımızdır. Bu yanlış politikayla bir millet, iki devlet yerine iki millet ve iki devlet anlayışı getirilmiştir. Rafineri anlaşması iki devlet arasında her zaman…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.

Son olarak Sayın Özcan…

Sayın Özcan? Yok.

Şimdi, sorulara cevap vermek üzere Çalışma ve Güvenlik Bakanımız Sayın Faruk Çelik.

Buyurunuz Sayın Çelik.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Evet, Van ve Erciş’te meydana gelen deprem bütün milletimizin hüznüne vesile oldu. Bu konuda gerçekten insanımız enkaz altında kaldı ama insanlık enkaz altında kalmadı. İnsanlık dimdik ayakta ve bütün vatandaşlarımız üzerine düşen görevleri yerine getirmeye çalışıyorlar. Hükûmet olarak da deprem anından itibaren seferber olmuş durumdayız, bütün imkânlarımızı Van ve Erciş’e teksif etmiş durumdayız.

Ülkelerin yardımı konusuna gelince, ülke ayrımı yapmaksızın bu yardım etme talebinde bulunan otuz ülkeye aynı anda yardım etme imkânını sağlayıcı gerekli duyuruyu, tebliği yapmış bulunuyoruz. Burada herhangi A, B ülkesi diye bir ayrım söz konusu değil. Çünkü olay ne içeride ne dışarıda ayrımı gerektirecek bir olay değildir, bir insanlık olayıdır. Bu olayı anlamayanlar insanlık ayıbıyla karşı karşıyadırlar.

Dolayısıyla, ihtiyaçların giderilmesi konusunda yoğun bir çaba var ama takdir edersiniz ki hava şartları çok soğuk, artçı depremlerin devam etmesi bir panik ortamını oluşturuyor. Çok daha az sayıda ihtiyaç olan çadır ihtiyacını bu psikoloji içerisinde çok daha üst seviyelere çıkarıyor. Bu çerçevede yaşanan bir sıkıntıyla karşı karşıyayız ama gerek kamu gerekse özel, el birliği içerisinde bu yaraların sarılması konusunda çabalarımızı gösteriyoruz.

 “Efendim, dört yıl sonra neden geliyor?”… Şimdi, Meclis çalışmalarını izliyorsunuz. Meclis çalışmaları… Ben bununla ilgili “Yüz seksen anlaşma kadük oldu.” dedim. Bu ne anlama geliyor? Yani “Yüz seksen anlaşma geliyor.” anlamında değil, “Geçen dönem bu ve benzeri anlaşmalar kadük oldu.” dedim. Eğer Meclisin çalışmasını daha da hızlandırabilirsek iktidar-muhalefet, bu yasaların kadük olmasını gerektirmeyecek bir ortamı yakalamış oluruz. İnanıyorum ki önümüzdeki dönem, bu dönem, 24’üncü Dönem iktidar-muhalefet uzlaşması, diyaloğunun çok verimli sonuçlara dönüşeceği bir dönem olur.

Bir diğer konu… Depremle ilgili tavsiyelere de teşekkür ediyoruz. Tabii ki bu konularla ilgili geçmiş dönemlerde 1999 depreminden sonra çıkarılan yasal düzenlemeler var, daha sonra bizim dönemimizde deprem yönetmeliği var. Bunlar bu acıların sonunda ortaya çıkmış olan önemli düzenlemelerdir. Allah bir daha göstermesin temennisinde bulunuyorum ama bu Van ve Erciş depreminden de çıkaracağımız dersler var. O çerçevede yapılacak olan düzenlemelerde umuyorum ki bu tavsiyeler de yerini bulur diyorum.

Çok farklı bağlamlarda, Sayın Başkanım, sorular soruldu. Eğer kalan sorular varsa onları da yazılı olarak cevaplandıracağımızı belirtiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkanım, ben bir soru değil, bir öneri…

BAŞKAN – Buyurun, oturun, bir dakika söz vereceğim.

Buyurun Sayın Özkes.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkanım, ben “Depremin ilk üç gününde İsrail’in yardımını kabul etmeyen AKP dördüncü günde ne oldu da İsrail’in yardımını kabul etti?” dedim. Bu sözümle insanlık suçu mu işledim Allah aşkına? Bu ne densizliktir! Sayın Bakanı özür dilemeye davet ediyorum. Ben insanlık ayıbı işlemedim. AKP’nin ayıbı orada, AKP’dir ayıp işleyen. (AK PARTİ sıralarından “Yalan söyleme” sesi)

Yalanı sen söylüyorsun, yalanı senin Başbakanın söylüyor, AKP söylüyor. (AKP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen, lütfen…

Bir soru sormak üzere…

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Ben insanlık ayıbı işlemedim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, böyle sorular sorulmaz.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) –Ben insanlık ayıbı işlemedim.

İlk üç gün İsrail’in yardımını kabul etmeyip dördüncü günde kabul edendir ayıp işleyen. Ayıp AKP’dir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hakaret için söz alıyor Sayın Başkanım, böyle soru mu sorulur?

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkanım, ben insanlık ayıbı işlemedim, özür dilesin.

BAŞKAN – Süreniz tamam efendim.

Teşekkür ediyorum.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Ben insanlık ayıbı işlemiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyursunlar efendim.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Bakan, Bakan olabilirsiniz ama kimseye böyle muamele yapamazsınız.

BAŞKAN – Lütfen susar mısınız, Sayın Bakana söz verdim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, tutanaklar çok önemlidir Meclisin tutanakları, alıp bakmanız gerekiyor.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Evet, siz iyi bilirsiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI  FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Buradan ne söylediğimizi de dikkatli -soruyu sorduğunuza göre- dinlemeniz gerekiyor.

Ben şunu ifade ettim, dedim ki: “Otuzun üzerinde ülke Türkiye’ye bu deprem sürecinde yardım etme konusunda beyanları oldu.” Bizim, Türkiye Cumhuriyeti olarak ilk günlerde bu taleplerle ilgili bir beyanımız söz konusu olmadı ama belli bir süre sonra yardım talebinde ısrarcı olan ülkelere karşı da toptan -birine ikisine değil, A, B ayırarak değil- bütün ülkelere dedik ki: “Yardımlarınızı yapabilirsiniz. Ayni ve nakdî yardımlar şu anda yapılmaktadır, şu ülke, bu ülke diye bir şey söz konusu değildir.” dedim, arkasında da dedim ki: Bu vahim bir durum yani bir afetle karşı karşıyayız. Burada ne içeride ne dışarıda bir ayrım, ülkelerin ve insanların ayrımının doğru olmayacağını ifade ettim. Zaten böyle bir düşünce söz konusuysa en büyük insanlık ayıbıdır dedim bu. Benim söylediğim olay bu.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Demek ki o ayıbı siz işlemişsiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sizin sorunuzla ilgili verdiğim cevap: Gayet net bir şekilde, ülke ayrımı yapmadan bütün ülkelerin yardımına Türkiye'nin bu fırsatı verdiğini ifade ettim. Sorunuzun cevabı budur.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Demek ki o ayıbı siz işlemişsiniz, bana niye yıkıyorsunuz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – O cümleyi tutanaklardan okursunuz ve ona göre bir değerlendirme yaparsınız. Konuyu yanlış anlayıp yanlış takdim etme gibi bir durum söz konusu olmamalı bir milletvekili için.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – O zaman laflarınızı seçerek konuşun. Ben insanlık ayıbı işlemedim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, süre var, bir soru sorabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun efendim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Bildiğiniz üzere, merkezî yönetimin belediyeler üzerinde birtakım denetim yetkileri var. Bugün büyük bir felaket yaşadığımız Erciş Belediyesiyle ilgili olarak birçok imarla ilgili şikâyetler İçişleri Bakanlığına ulaştığı hâlde bugüne kadar İçişleri Bakanlığı kendi belediyesi olan, AKP belediyesi, Erciş Belediyesiyle ilgili, imarla ilgili ne gibi denetim faaliyetlerinde bulunmuş, nasıl tedbirler almıştır?

Burada, tabii, vatandaşlarımız da şunu özellikle merak ediyorlar: Bu Adalet ve Kalkınma Partisi dışındaki muhalefet belediyeleriyle uğraşmak acaba kendileri açısından daha siyasi birtakım getiriler mi sağlıyor?

Erciş Belediyesi gibi belediyelere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olunuz.

Sisteme girmiş son bir milletvekili, Sayın Çirkin var.

Bir dakikamız var.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Başkanım, ben de girmiştim.

BAŞKAN – Bir dakika, sizinki sonra.

Sayın Çirkin… Yok.

Pekâlâ…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın Bakan soruya cevap verecek herhâlde.

BAŞKAN – Sayın Aksünger var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Soruya cevap verecek herhâlde, zaman kalmadı.

BAŞKAN - Sayın Bakan, cevap verecekseniz bir dakikamız var.

Buyurun efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Şimdi, değerli arkadaşlar, Erciş’te ve Van’da olup bitenleri gören arkadaşlarımız var, bir de medya yoluyla izleme imkânı olan arkadaşlarımız var. Oradaki deprem sonrası durum gayet net ve açık, milletimiz tarafından bilinmekte. Onun için, milletimiz büyük bir birlik, bütünlük içerisinde, yekvücut bir anlayış içerisinde bu yarayı sarmaya çalışırken burada kalkıp bu acı günde, bu zor günde insanların sorgulaması gibi hiç ilgisi, şu anda gündeme alınmaması gereken ve o atmosferin hiç olmadığı bir ortamda bu konuyu gündeme getirmenin doğru olmadığı inancındayım.

Yalnız, Türkiye bir hukuk devletidir, kim hesap verecekse, hukuk devletinde, günü, saati, vakti gelir, bu hesabı verir, bu hesap da ondan sorulur.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yuvarlak cümlelere gerek yok.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Yuvarlak filan değil. Bundan, hesaptan kimse…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Erciş Belediyesiyle ilgili şikâyetler hakkında ne yaptınız? Bunu soruyorum.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bakınız, bundan, bu hesap vermeden kimse kaçamaz, bu bir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, bu cümlelere hiç gerek yok. Bakın, ne söylediğim çok net.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Ama siz Erciş’te şu anda yaşanan bu afet karşısında eğer “Öncelik olarak, Ercişlilere hesap sorulması gerekenleri önceliğe alalım, Ercişlinin sorunları ikinci derece ele alınsın.” gibi yaklaşımınız varsa bu partinizi veya sizi bağlar.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hayır, hayır… Yanlış.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bir müsaade eder misiniz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – 2009’dan beri ne yaptınız?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Müsaade edin… Müsaade edin…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süre doldu efendim, çok teşekkür ediyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – 2009’dan beri ne yaptınız?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Yapılması gereken öncelik sırasına göre şu anda Erciş’te ve Van’da yapılıyor ama hiç kimse de endişe duymasın, kimin yanlışı varsa bu hesap da sorulur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Öncelik, felaketten önce bu tedbirleri almaktır. Bu tedbirleri almadınız, siz bunu yapmadınız. 

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, sözünüz vardı efendim.

BAŞKAN - Sayın Oğan, bir saniye efendim, bir saniye…

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Bir saniye değil efendim, görüşmeler tamamlanıyor.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Bir konuşmacı beni ilzam ederek, ismimi vererek yanlış anlaşılmalara sebebiyet verecek…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Tutanakları getirtin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Getirteceğim…

Benim dinlediğim kadarıyla isminizi vermedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, herkes istediği an böyle söz alamaz ki.

SİNAN OĞAN (Iğdır) –  İsmimi vermedi ama beni tarif etti.

BAŞKAN –  Bakarız, bakarız, bir saniye efendim bakarız. Eğer sizi ilzam edecek, sizin söylediğinizi yanlış anlaştıracak bir şey varsa size söz vereceğim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Tutanaklara bakın efendim, tutanaklarda varsa söz verirsiniz.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Efendim var… Benden başka Metsamor’u gündeme getiren var mı Sayın Başkan?

BAŞKAN –  Efendim göreyim, zabıtları getirtip göreceğim efendim.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır ve oylanmıştır.

Şimdi 1’inci maddesine geçiyoruz.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE-AZERBAYCAN UZUN VADELİ EKONOMİK VE TİCARİ İŞBİRLİĞİ PROGRAMI VE İCRA PLANININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 6 Kasım 2007 tarihinde Bakü’de imzalanan “Türkiye-Azerbaycan Uzun Vadeli Ekonomik ve Ticari İşbirliği Programı ve İcra Planı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde MHP Grubu adına Sayın Mehmet Şandır.

Buyurun Sayın Şandır.

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Değerli arkadaşlar, söz konusu Azerbaycan olunca konuşmak gerekir.

Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum Sayın Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım; ben tabii bizim grup  sözcümüz tarafından dile getirilen konuyu Sayın Bakanımızın da dikkatine tekrar sunarak dile getirmek istiyorum çünkü Sayın Faruk Çelik bu Mecliste grup başkan vekilliği de yapmıştır. Dolayısıyla hangi kanunun burada gündeme alınması gerektiğini, onun prosedürünü içimizde en iyi bilenlerden biridir.

Şimdi değerli arkadaşlar, tabii Sayın Bakan daha kestirmeden “Haklısınız” diyebilirdi ve mesele biterdi ama işte “Kadük oldu, bu İç Tüzük’ü değiştirmek gerekir.” mazeretine sığınması doğru olmamıştır değerli arkadaşlar. Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun veya komisyonların gündemini siyasi iktidarın grup yöneticileri belirler. Burada bizim sözcümüzün, Sayın Sinan Oğan’ın dile getirdiği, dört yıl beklemişsiniz, hatta dört yıl değil yedi yıl beklenilmiş. Okuyacağım tarihleri. Bizim sözcümüzün dile getirdiği husus, bu konudaki hassasiyetinizi tenkit ediyor yani söz konusu Azerbaycan olunca niye gereken hassasiyet gösterilmedi de bu konu, bu kanun, bu anlaşma bir an önce gündeme getirilerek Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirilmedi tenkidini ortaya koyuyor. Bunun karşısında işte gündemin dolu olduğunu söylemek, İç Tüzük’ün işleyişinden şikâyetçi olmak hak olmamıştır Sayın Bakanım çünkü gerçekten söz konusu Türk cumhuriyetleri olunca, Orta Asya Türk cumhuriyetleri olunca bu Meclis her konunun önüne onları koymak mecburiyetinde. (MHP sıralarından alkışlar) Böyle başladık hadiseye.

Şimdi, bakınız, bu anlaşma Hükûmetimiz tarafından yani sizin Hükûmetiniz tarafından 13 Nisan 2004 tarihinde imzalanmıştır.

Sayın Bakanım, 13 Nisan 2004 neresi -bugün ayın 27’si- 27 Ekim 2011 neresi? Bu konuda hassasiyetinizi, önceliklerinizin tespitindeki duyarsızlığınızı tenkit ediyoruz. Hiç İç Tüzük’ü önümüze koymayınız, hiç Meclisin çalışma gündeminin çok yoğun olduğunu önümüze koymayınız.

Sayın Elitaş da biliyor ki –parmak sallama, Sayın Başkan kızar, bak sana söyleyeyim- gruplar arasında uzlaşarak biz burada bir günde kırk tane uluslararası anlaşmayı geçirdiğimiz gün olmuştur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Rekorumuz yirmi beş.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yirmi beş mi oldu?

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Bak, iki haftadır çalışamıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – O da sizin becerinizi gösteriyor aziz dostum.

Değerli arkadaşlar, ben de tenkit ediyorum. Söz konusu Türk cumhuriyetleri olunca bu Meclis hemen her konunun önünde o konuyla ilgili kanun, tasarı ve tekliflerini gündeme almalı ve görüşmelidir. Evet, bu Hükûmetin Türk cumhuriyetleriyle ilgili çok önemli hizmetleri olmuştur, teşekkür ederiz, hiç itiraz etmiyoruz. (MHP sıralarından alkışlar) Ama her defasında söylediğim gibi iktidarlar yaptıklarıyla övünmek durumunda değil, siyaset adamı, devlet adamı yapamadıklarının üzüntüsünü ifade etmek durumunda. (MHP sıralarından alkışlar) Tabii ki yapacaksınız, göreviniz.

Şimdi ben Sayın Bakanımın dikkatine bir husus sunmak istiyorum. Sayın Bakanım, bir üzüntümü söylemek istiyorum ve sizi millete şikâyet ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığına kavuştuğundan bu yana yirmi yıl geçti. Bir devletin tarihinde onarlı yıldönümleri önemlidir. Beş tane Türk cumhuriyetinin yirminci yıldönümlerine zannediyorum hiçbir bakan katılmadı, Başbakanımız da katılmadı, Sayın Cumhurbaşkanı da katılmadı. Nerede duyarlılığınız?

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Cumhurbaşkanı katıldı.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Efendim, nereye?

Ben televizyonlardan izliyorum, basından izliyorum cumhuriyetimizin yirminci yıldönümü, bağımsızlığa kavuşmasının yirminci yıldönümüne Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Hükûmeti temsilen bir bakan, başbakan, cumhurbaşkanı katılmadı, görmedik, duymadık.

ÇALIŞMA VE  SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bugün ekonomiden sorumlu Bakanımız Türkmenistan’da.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yirminci yıldönümü dolayısıyla mı?

Kırgızistan geçti, diğerleri geçti, onlara katılmadınız, haberiniz olsun. Dolayısıyla biz bu konudaki duyarlılık, hassasiyet noksanlığını dile getiriyoruz, millet nezdinde de şikâyet ediyoruz. Bu, bugüne kadar yaptığınız hizmetlere emsal yakışmamıştır. Bence bu duyarlılık en üst düzeyde gösterilmeli çünkü değerli milletvekilleri, Türk cumhuriyetleri yeni bir yüzyılın ilk çeyreğinde, küresel güçlerin dünyayı yeniden paylaşma kavgasında eski güç odaklarıyla yeni küresel güç adayları arasında çok önemli, stratejik değerde bir coğrafyada bulunuyor. Rusya, Çin ve Hindistan’la Avrupa ve Amerika’nın bu coğrafyadaki küresel güç kavgasında Türk coğrafyası, Avrasya coğrafyası ve bu coğrafyanın sahipleri Türk cumhuriyetleri, Azerbaycan’ıyla, Kırgızistan’ı, Özbekistan’ı, Kazakistan’ı, Türkmenistan’ı ve Türkiye’siyle çok stratejik değerde. Bu savaş bizim coğrafyamızda yapılıyor ve biz, maalesef, sahip olduğumuz bu zenginliğin idrakinde buna sahiplenerek bir küresel güç olmak iddiasını güçlendirmekte maalesef zayıf kalıyoruz. Dolayısıyla, ben bunu tekrar dikkatinize sunuyorum.

Ayrıca, uluslararası sözleşmelerin yürürlüğe girebilmesi için Anayasa’mızın 90’ıncı maddesine göre burada onaylanması lazım. 2004 tarihinden bu yana hükûmetler arasında imzalanan bu çok önemli anlaşmanın, uzun vadeli bu anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için burada onaylanması gerekiyor. Uluslararası sözleşmeden kaynaklanan ticari, ekonomik anlaşmaların onaylanmasına ihtiyaç yok ama bu öyle değil. İki ülke arasında irade beyanına dayalı olan bu anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için mutlaka burada onaylanması lazım ve bu önemli anlaşma yedi yıldan bu yana burada onay beklemektedir. Bu, Hükûmetin bu coğrafyaya olan ilgisinin çelişkisidir.

Onun için ısrarla söylüyorum, tekrar teklif ediyorum grup başkan vekillerine: Türk cumhuriyetleriyle ilgili ne kadar anlaşma bekliyorsa bir yerlerde, getirin, burada gerçekleştirin.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Onaylayalım.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Onaylayalım, hızlı bir şekilde onaylayayım. Hiçbir mazeretiniz yok veya hiçbir mazeretinizin haklı bir tarafı olmaz.

Onun için, biz bu sözleşmeyi… Bu kanun tasarısına yürekten destek veriyoruz ve tekrar sizi bu konuda duyarlı olmaya davet ediyoruz.

Tekrar teşekkür ederim efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.

1’inci madde üzerinde şahısları adına söz isteyen, Sayın Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, grup adına olması gerekiyor.

BAŞKAN – Burada şahıs adına gözüküyor efendim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Grup adına…

BAŞKAN – Şahıs adına bildirilmiş efendim, grup adına mı?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – CHP Grubu adına…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Uzun Vadeli Ekonomik ve Ticari İşbirliği Programı ve İcra Planının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde 1’inci maddede Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biliyoruz ki en son seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 50’ye yakın oy aldı. Başarılı olmasanız zaten size halk yüzde 50 oy vermezdi. Eğer başarının ölçüsü halkın verdiği oylarla ölçülecekse demek ki yaptığınız uygulamalar başarılı bulunmuş, yüzde 50 oy vermiş. Ben bu nedenle bir şey demiyorum, ancak her vesileyle, bu sizin yüzde 50 oy almanız, bu kürsüde yapılan konuşmalara tahammülsüzlük göstermeniz anlamına gelmiyor. Yani, neredeyse şöyle bir hava estirmeye başladınız: Türkiye’yi susturdunuz, herkesi susturdunuz, yani muhalefetin eleştiri hakkını da elinden alacaksınız. Sayın Bakanı dinlerken gerçekten üzüldüm -Sayın Bakan çok sevdiğim birisidir kendisi- “Yahu, bu çok önemli bir anlaşma, konuşmadan da geçiverse olmaz mı?” gibi bir tavır içerisinde. Bu tavrın demokratik anlayışla bağdaşmadığını ben düşünüyorum.

Seçimlerde halkımız oy kullandı, sizlere devleti yönetme yetkisini, hakkını ve görevini verdi. Siz devleti yönetmek hakkına ve yetkisine sahipsiniz ama aynı zamanda da göreviniz var, sorumluluğunuz var. Yönetememekten dolayı sorumluluklarınızın da hesabını verme gibi bir göreviniz var ama iktidar öteden beri, hem geçen dönemde hem bu dönemde yaptığı başarıları kendi üzerine alıyor, maşallah, çok güzel ama nerede bir başarısızlık varsa orada başarısızlığı başkalarına yıkma alışkanlığından bir türlü vazgeçemedi.

Şimdi, arkadaşlar, Anayasa’mızın 8’inci maddesi yürütme yetkisi ve görevini tanımlamış, yani bunu Hükûmete veriyor. Yürütme bir bütündür.

Şimdi, tutturmuşsunuz “Devlet, hükûmet ayrıdır.” diye. Ben gerçekten bu hukuksal tanımı bir türlü anlayamadım. Yani devlet, örneğin -teşbihte hata olmaz- attır, devleti yöneten hükûmettir. Zaten siyasi partiler, seçimlerde o atın binicisi olmak için yarışırlar, yani arabanın şoförü olmak için yarışırlar. Devlet soyut bir kavram değil ki.

Şimdi, Sayın Başbakan ikide bir bazı vesilelerle hep şunu söylüyor: “Canım ben devleti yönetme yetkimi muhalefetle mi paylaşacağım?” diyor. Çok doğru ama o zaman devleti yönetememe sorumluluğunu da Parlamentonun ve muhalefetin üstüne yıkma anlayışından vazgeçmelidir diye düşünüyorum ben.

Ben bir milletvekili olarak ülkedeki yönetimin başarısının da başarısızlığının da siyasi iktidarda olduğuna inanan birisiyim, Parlamenter demokrasinin gereği budur. Halk bize muhalefet etme görevi vermiş. Ben bir muhalefet partisinin milletvekili olarak devleti, devlet gücünü, kamu gücünü kullanma yetkim olmadığına göre, sizin yaptıklarınızı denetlemekle yükümlüyüm. E, Parlamentodaki denetleme yetkim zaten kısıtlanmış.

Şimdi, deprem oluyor, depremle ilgili... Elbette ki deprem bir doğa olayıdır. Depremin meydana gelmesini insanoğlunun bugünkü koşullarda önlemesi mümkün değil ama depremin verdiği zararları en aza indirmek, mümkünse zararları yok etmek, deprem olmadan önce koruyucu önlemleri alabilme, insanoğlunun yetkisindedir, gücündedir.

99 depremi olmuş bu ülkede. 99’dan sonra 2000 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelmiş, o günden bugüne kadar hiçbir önlem alınmamış ve şimdi Van sokaklarında halkın seçtiği belediye başkanını da devre dışında bırakıyorsunuz. Bir yandan “millî irade” diyorsunuz ama sizin millî iradeniz, sanıyorum ki Mecliste AKP’li milletvekillerinden ibaret, Türkiye’de ise AKP’li seçilmiş belediye başkanlarından ibaret. Oysa millî irade, siyasi görüşü, düşüncesi, inancı, mezhebi, etnik kökeni ne olursa olsun halkın seçtiği kişiler tarafından kullanılır. Siz Van’da Belediye Başkanını dışarı çıkartmışsınız sırf kendi partinizden olmadığından dolayı, 3 tane battaniyeyi de dağıtamıyorsunuz. Ondan sonra Sayın Başbakan muhalefeti suçlarken bize diyor ki: “Canım siz 3 koyunu güdemiyorsunuz.” Siz de 3 tane battaniye dağıtamadınız ya. Şimdi de Sayın Vali hem bir yandan Belediye Başkanını dışlıyor hem bir yandan battaniye dağıtamıyor. Gece saat on ikide Van’dan benim dostlarım aradı. “Van Cumhuriyet Mahallesi’nde oturuyoruz Sayın Vekilim. Hâlen daha biz battaniyelerimizi alamadık.” dediler.

Şimdi, arkadaşlar, bu ülkede referandum öncesi kış kıyamet gününde, karda fırtınada kamyonların şoför mahalline binerek buzdolabı, çamaşır makinesi dağıtan valiler nedense bir depremde 3 tane battaniye dağıtamıyorlar. Sayın Başbakan diyordu ki: “Ben o valilere talimat veriyorum kaymakamlara. Kamyonların şoför mahalline binsinler, kömür dağıtsınlar.” Şimdi o valiye lütfen talimat verilsin, oradaki insanların dertlerine çözüm bulunsun değerli arkadaşlarım.

Şimdi, saygıdeğer milletvekillerim, bu elimde…

RIFAT  SAİT (İzmir) – Azerbaycan konuşuyoruz burada.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Maddeyle ilgili konuş.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Ben ne konuşacağımı çok iyi bilirim.

Bu elimdeki gazete bugünkü gazete. Burada değerli milletvekilleri, Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın benim de altını kırmızıyla çizdiğim sözleri var. “Hüküm verilinceye kadar tutukluluk süresinin uzamasının doğru olmadığını belirten Arınç Deniz Feneri e.V davası bağlantılı soruşturma kapsamında 3 kişinin çok doğru, haklı ve yerinde bir kararla tutukluluk cezaya dönüşmesin diye tahliye edildiğini dile getirdi. ‘Bunları tahliye eden hâkimin verdiği kararın başka davalardaki hâkimlere örnek olmasını diliyorum.’ dedi.” Devam ediyor Sayın Arınç: “Sebahat Tuncel isimli bir bayan parlamentere tanınan bir imkânın bugün milletvekili seçilmiş Mustafa Balbay, Haberal, Engin Alan’a uygulanmamasını benim vicdanım kabul etmiyor.” diyor. Ben ilave ediyorum. KCK davasından tutuklu diğer milletvekillerine uygulanmamasını da benim vicdanım kabul etmiyor.

Değerli arkadaşlarım, bunları şu nedenle söylüyorum: Biz bu Parlamentoda ne kadar yasa yaparsak yapalım, 23’üncü Dönemin sonunda, son 1 Ekim açılışında Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül bu kürsüden konuşma yaptı. Tutukluluğun fiilî mahkûmiyete dönüştüğünü, bunun önlenmesi gerektiğini, eğer yasal düzenlemeler eksikse bunun yapılması gerektiğini, uygulamadan kaynaklanan hatalar varsa bunun giderilmesi gerektiğini söyledi.

Şimdi, “Tutukluluk” denilince iki tane temel ilke var: Birincisi tutuksuz yargılanmak esas, ikincisi ise tutuklama kararlarına yönelik itirazlar ve buna ilişkin verilen kararlar ana davadan bağımsız bir süreçte ele alınıyor ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'de suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanığın kaçma şüphesi gibi nedenlerle bir kişinin tutuklanamayacağını ısrarla belirtiyor, “Bu tutuklama nedeni olamaz.” diyor. Suçun vasfı ve mahiyetini zaten tanımlayan iddia makamıdır.

Buradaki üstünde durulması gereken mesele, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'yi bağlayan bir yasa mıdır, değil midir? Yani biz Parlamentoda yasa çıkartsak ne olacak? Eğer bizim çıkarttığımız yasalar pratikte uygulanamıyor ise bir anlamı yok.

Şimdi, diyor ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “Sen, kardeşim, suçun vasıf ve mahiyeti ne kadar ağır olursa olsun buna bakamazsın.” diyor, “Ancak koşulları varsa kaçma şüphesi ve delilleri karartma nedeniyle buna bakabilirsin.” diyor, bizim mahkemelerimiz tutuklamaya devam ediyor Anayasa’nın 90’ıncı maddesine aykırı olarak.

Şimdi, ben Bülent Arınç’ın şu sorusunu sorarak sözlerimi bitirmek istiyorum. Deniz Feneri’ndeki davada uygulanan kanun da Ceza Muhakemesi Kanunu, onu uygulayan da hâkimler, Silivri davasında, Ergenekon davasında ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki KCK davasındaki mahkemelerin uyguladığı kanun da aynı kanun, aynı Anayasa ve aynı hükümler uygulanıyor, orada da hâkimler var, diğer mahkemelerde de hâkimler var ama diğer mahkemelerdeki hâkimler Anayasa’ya aykırı davranışlarını devam ettirmektedirler. Bu konuda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun aslında anayasal görevini yerine getirmesi gerekmektedir çünkü, burada mevcut yasa hükmüne hatta Anayasa hükmüne uymama durumu vardır.

Ben Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın dileğinin gerçekleşeceği umuduyla hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Şahsı adına…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, AK PARTİ Grubu adına 1’inci madde üzerinde söz istiyorum izin verirseniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş.

İki dakika içinde lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, madde üzerinde söz aldım, sataşmadan değil.

BAŞKAN – Peki, efendim.

Grup adına Sayın Elitaş, buyurun.(AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

On dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında bu tasarı üzerinde grupların yaptığı anlaşma çerçevesinde sadece 1’inci maddede Sayın Grup Başkan Vekilinin yapacağı konuşma ve Cumhuriyet Halk Partisinin şahsı adına bir konuşması vardı ama biraz önce, dört yıldır birlikte çalıştığımız, tecrübesine inandığım Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır’ın Bakanımıza bu tasarıyla ilgili ifade ettiği konuyu, açıkçası eğer sıra sayısı 33 olan tasarıyı incelemiş olsalardı Sayın Bakan hakkında haksız bir eleştiriyle karşı karşıya kalmayacağını, yapmayacağını düşünüyorum çünkü Sayın Şandır teferruatıyla inceleyen bir grup başkan vekilidir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İnceledim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Faruk Çelik gibi uzun zaman grup başkan vekilliği yapmış bir arkadaşımız, Sayın Şandır da uzun zaman grup başkan vekilliği yapmış.

Eğer bu metni iyi şekilde incelemiş olsaydık iki unsurun var olduğunu görürdük. Birincisi, 2004 yılında yapılmış bir anlaşmanın varlığını; ikincisi de 2008 yılında bu anlaşmaya bağlı olarak ortaya çıkarılan hareket planının varlığını ortaya koyardık.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – O 2007’de.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - 2004 yılındaki anlaşma Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 2005 yılında onaylanmış yani yedi yıllık geçmişi olan bir süreç söz konusu değil. Sonradan yapılan anlaşma da bunun gerekçesinin içerisinde bulunan anlaşmada 26 Şubat 2008 tarihinde Dışişleri Komisyonu bu konuyla ilgili raporunu vermiş.

Bakın değerli arkadaşlar, 21’inci Dönem, 22’inci Dönem ve 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı uluslararası sözleşmeyle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu bilgilendirmek istiyorum:

21’inci Dönemde, yani 18 Nisan 1999’tan 3 Kasım 2002 yılına kadar olan, geçen süre içerisinde toplam çıkarılan kanun sayısı 386, çıkarılan sözleşme miktarı 145.

22’nci Dönemde, yani 3 Kasım 2002’den 22 Temmuz 2007 tarihine kadar geçen süre içerisinde çıkarılan toplam kanun sayısı 914, sözleşme sayısı 344.

23’üncü Dönemde toplam çıkarılan kanun sayısı 548, uluslararası sözleşme sayısı da 343.

Şimdi, bu konuyla ilgili Sayın Şandır doğru ifade kullandı. Biz, bir günde 25 veya 26 tane uluslararası sözleşmeyi imzalayarak rekor kırdık son yasama yılında. Önceki yasama yılında 38’le rekorumuzu yapmıştık. Son yasama yılında, yani seçime giderkenki süre içerisinde 25 veya 26 taneyi yapmıştık.

O zaman, şimdi yaptığımız gibi, siyasi parti gruplarıyla istişare ederek, ittifak ederek “Hangi yasa tasarılarını, uluslararası sözleşmeleri görüşelim?” diye her hafta pazartesi günü yaptığımız haftalık olağan toplantılarda bunlar yapılırdı. Hatta kendilerine teşekkür ediyorum, tüm siyasi parti gruplarına teşekkür ediyorum. O zaman kendileri Suriye Dostluk Grubu Başkanıydı. Suriye’ye birlikte yaptığımız ziyaret çerçevesinde, bir günde yanılmıyorsam 15 tane Suriye’yle ilgili uluslararası sözleşmeyi buradan onayladık.

Türk dünyasıyla ilgili ülkelerle yaptığımız sözleşmeleri de buradan onayladık.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu süreci, 26 Şubat 2008 tarihinde yapılmış, Dışişleri Komisyonundan geçip bizim birlikte yapmaya çalıştığımız uluslararası sözleşmeleri “Niye bunu yapmadınız? Yoksa Azerbaycan’la ilgili aranızda bir problem mi var?” diye Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünden dile getirmenin ben biraz anlamsız olduğunu ifade etmeye çalışıyorum. Çünkü -Teşekkür ediyorum siyasi parti gruplarına- biz 22’nci Dönemde iki siyasi parti olarak çalıştık; 344 uluslararası sözleşmeyi imzaladık. 914 yasa çıkardık. 23’üncü Dönemde dört siyasi parti olarak çalıştık ve tarihe imza atacak şekilde, üç günde, siyasi parti gruplarının alt komisyon kurarak hazırladıkları ticaret yasalarını onayladık, Borçlar Kanunu’nu onayladık. Yaklaşık 2.700 maddelik kanun metinlerini üç günde çıkardık. Siyasi parti grup başkan vekilleriyle, Sayın Hamzaçebi’yle, Sayın Şandır’la, Sayın Yıldız’la ve ben, birlikte yaptığımız anlaşmada, 11 Ocak tarihinden 20 Ocak tarihine kadar bu yasaların çıkması gerektiği ve toplam önerge sayısının da 300 olması konusunda mutabık kaldık ve siyasi partilerin verdiği bir tarihî uzlaşma sonucunda 2.700 maddeyi çıkardık. Eğer siyasi partiler, bu konuyla ilgili çok uyumlu bir fikir alışverişi yapmaları varken… Ki Sayın Şandır bize “Şu sıradaki yasa tasarısını, uluslararası sözleşmeyi öne çekelim.” dediğinde “Yok.” demedik; Sayın Hamzaçebi veya Cumhuriyet Halk Partisi Grubu “Şu teklifi biz daha önce görüşelim veya görüşmek istemiyoruz.” dediklerinde “Hayır.” demedik.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Tali komisyonlar  ciddiye alınmıyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Nitekim bazı konularla ilgili…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Tali komisyonlara gelince ciddiye alınmıyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Hocam, esas olan esas komisyonlardır biliyorsunuz. Siz de beş yıldır burada, Plan Bütçe Komisyonunda görev yaptınız.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Oradaki milletvekillerine saygısızlık oluyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Esas olan esas komisyonlardır. Tali komisyon görevini verir, siz de muhalefet milletvekili olarak, komisyon üyesi olarak, Plan Bütçe Komisyonu üyesi olarak dersiniz ki: “Biz de tali komisyon olarak bunu görüşüyoruz.” diye, Plan Bütçe Komisyonu Başkanına, ilgili Komisyon Başkanlığına önermenizi sunarsınız.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sabah komisyon başkanını da aradım, haberi yok. Haberi yok komisyondan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Biz sizinle özel olarak dışarıda konuşalım onu hocam.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Burada konuşuruz.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Burası karşılıklı konuşma yeri değil. Biz sizinle dışarıda konuşuruz.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Haberi yok.

BAŞKAN - Lütfen dinleyelim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Biz sizinle dışarıda konuşuruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 23'üncü Dönem Parlamentosunda, bazı konular hariç olmak üzere, geneliyle ittifak hâlinde buradan biz yasaları çıkardık. Özellikle uluslararası sözleşmeleri uyum içerisinde çıkardık. Her pazartesi siyasi parti grup başkan vekilleriyle yaptığımız telefon görüşmesi çerçevesinde, “Bu hafta şunu çıkarıyoruz.” diye... Nitekim bu hafta da bununla ilgili karar alınmış. Salı günü -teşekkür ediyorum- beş tane uluslararası sözleşme çıktı. Bugün dokuz tane uluslararası sözleşme çıkması için kararlaştırdık. O anlamda diyorum ki: Eğer bununla ilgili, gecikmesiyle ilgili bir sorumluluk varsa tüm siyasi partilerin sorumluluğudur ama şunu diyebilirsiniz: “Hükûmet bize bunu teklif ederdi, teklifte de görüşebilirdik.” Bir cümleyle de şunu ifade etmeye çalışıyorum: Bakın, ilk defa, Parlamento tarihinde “kırmızı gündem” diye tabir ettiğimiz gündemde görüşülecek kanun, tasarı ve tekliflerinin sayısı minimum seviyeye gelmiştir. Zaman geçtiğinde göreceksiniz ki önünüze gelen kırmızı gündem bir kitap hâline gelip her hafta salı günleri basılacak ama ilk defa 23’üncü Dönem Parlamentosunda 18 veya 20 tane uluslararası sözleşme gündemde kalmış, 18 veya 20 tane kanun, tasarı ve teklifi görüşülmeden kadük kalmıştır. Şimdi, Hükûmet, bu kadük kalan tasarı ve teklifleri yine bizim birlikte değiştirdiğimiz İç Tüzük’ün 77’nci maddesinde geneli üzerindeki yapılan görüşmelerden sonra Hükûmetin benimsediği, komisyonun kabul ettiği sadece geneli üzerindeki yapılan görüşmelerle Genel Kurula indirilir hükmü çerçevesinde bu da hızlı bir şekilde indirilmiştir.

Dışişleri Komisyonunda emeği geçen arkadaşlarımıza, bu tasarıların ki uluslararası sözleşmelerin imzalanmasında uyum içerisinde ittifak sağlayan değerli grup başkan vekillerimize, ziyadesiyle grup başkanlarımıza teşekkürlerimi ifade ediyorum.

Tasarının hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Lütfen, buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, tutanaklara geçmesi için Sayın Elitaş’ın sözlerinin üzerine birkaç cümle söylemek istiyorum.

Sayın Elitaş, bizim iddiamızı güçlendiren bir beyanda bulundu. 23’üncü Dönem, 22’nci Dönem yani kendilerinin iktidar grubu olduğu bu dönemlerde uzlaşarak çok sayıda kanun çıkardığımızı, hatta üç günde, bir haftada 2700 maddelik kanun çıkardığımızı ifade etti. Bizim de itirazımız bu, tenkidimiz bu. Yani bu kadar çalışkan bir Meclisin Azerbaycan’la ilgili bir konuda hassasiyet göstermemesini tenkit.

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Zabıtlara geçti.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Şandır, bu hassasiyeti niye siz göstermediniz, niye teklif etmediniz?

SİNAN OĞAN (Iğdır) – İktidarda sizsiniz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Benim itiraz ettiğim, dikkate sunmak isteğim hadise şu: Hükûmetin son zamanlarda başka hassasiyetlerle başka yönlere yöneliminden dolayı Türk cumhuriyetlerine olan ilgisi soğumuştur ve bu, Türk cumhuriyetlerinde -Sayın Yusuf Halaçoğlu’nun da dikkate sunduğu gibi- çok ciddi tepkilere yol açmaktadır. Bunu dikkatinize sunuyorum. Bu konuda hassas olalım, daha çok dikkat edelim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Önümüzdeki hafta anlaşalım, uzlaşalım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Söylediklerimizi teyit ettiği için kendisine teşekkür ederim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Şandır’ın konuşmasını, beyanını söz olarak kabul ediyoruz.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Söz istedim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Neyle ilgili efendim?

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Efendim, bu konuşulan mevzuyla ilgili, tali komisyonlarla ilgili.

BAŞKAN – 60’a göre size bir dakika süre vereyim.

Buyurun efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, ben kürsüden dışarıda konuşulacağı sözünü verdim, ben Sayın Ayhan’ı alıp dışarı çıkıyorum efendim.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, en azından bir dakika…

BAŞKAN – Bir dakika vereceğim, konuşsun.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

15.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Sanayi Komisyonunun üyesi olduğuna, grup konuşmacısı olduğu bir sözleşmenin tali komisyona havale edildiğine ancak konu hakkında komisyon başkanının bilgisi olmadığına ilişkin açıklaması

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, ben sözleşmenin biriyle ilgili grup konuşmacısıydım, tali komisyona havale edildiğini sıra sayısında gördüm. Plan Bütçe ve Sanayi komisyonlarına havale edilmiş. Ben Plan Bütçe Komisyonunun eski, Sanayi Komisyonunun yeni üyesiyim. İkisinden de test ettiğimde bunların gelmediğini öğrendim. Bizzat Sanayi Komisyonu Başkanını aradım bu sabah. Bunlar milletvekillerine saygısızlıktır, bunların bilinmesi gerekir. Sayın Grup Başkan Vekilinin “Bu hususu biz sizle dışarıda görüşelim.” demesini esefle karşılıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim efendim.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye-Azerbaycan Uzun Vadeli Ekonomik ve Ticari İşbirliği Programı ve İcra Planının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/324)   (S. Sayısı: 33) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, son söz şahsı adına söz alan Sayın Nihat Zeybekci’nin, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Zeybekci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ticari bir anlaşma sebebiyle Meclis gündemimizde olan kanun tasarısıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yemin töreni hariç ilk defa almış olduğumuz söz sebebiyle de sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken… Değerli Milletvekilimiz Sayın Şandır’ın Türk cumhuriyetleriyle, Türk dünyasıyla ilgili hassasiyetlerini biliyorum yalnız ıskaladığı bir şey oldu, 5 Ekimde Türk cumhuriyetlerimizin bağımsızlıklarına kavuşmasının 20’inci yılı sebebiyle Sayın Cumhurbaşkanımızın onurlandırdıkları, Sayın Dışişleri Bakanımızın da çok kapsamlı bilgiler verdikleri iki gün süren bir kongre, bir konferans düzenlendi, hemen şuradaydı, Rixos Hotel’deydi, ben iki gün boyunca oradaydım, birçok milletvekilimiz de oradaydı ve bağımsızlığını kazanan bütün Türk cumhuriyetlerinin de orada her birinin etkinlikleri, sergileri de vardı, ülkelerini tanıtma etkinlikleri de vardı, sanırım ıskaladılar, 21’inci yılında inşallah orada olurlar.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Efendim, biz de oradaydık ve maalesef kimse yoktu.

NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, saygıdeğer milletvekilleri, diğer bir konu da… Ben, biraz önce Sayın Ünüvar’ın söz alıp da bahsetmiş olduğu Türk Dünyası Belediyeler Birliği Başkanı olarak hâlâ görevdeyim. 2003 yılında dönemin Pendik Belediye Başkanı tarafından kurulan Türk Dünyası Belediyeler Birliği bundan iki yıl önce Sayın Başbakanımızın destekleriyle başkanlık görevini devraldım, hâlâ o görevim devam ediyor. 18 ülkenin üyesi olarak yer aldığı, 18 ülkeden 1.106 tane belediyenin üye olduğu çok güçlü bir örgüt olarak Türk Dünyası Belediyeler Birliği görevine devam ediyor. 96 tanesi ülkemizden, 436 tanesi de Azerbaycan’dan... Azerbaycan’dan… (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Bravo!

NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) - Ben, özellikle Sayın Şandır’ın “Azerbaycan” dediğine dikkat edin diye… Ona hiç müdahale etmediniz, ben gelince müdahale edince dikkatinize ben sunmak için bunu söyledim.

Saygıdeğer milletvekilleri, değerli milletvekilleri, Türk Dünyası Belediyeler Birliği olarak bu 18 ülkeden her ay, her iki hafta da bir, bir ülkemizden yaklaşık olarak 40-50 tane belediye başkanını, belediye görevlisini İstanbul’da eğitime getiriyoruz, eğitime çağırıyoruz, onlara Türk belediyeciliği hakkında bilgiler veriyoruz, Türkiye’deki yerel yönetimler hakkında onlara bilgiler veriyoruz, onları ağırlıyoruz, Türk misafirperverliğine yakışır şekilde onları misafir ediyoruz ve hakikaten çok mutlu bir şekilde, memnun bir şekilde de ülkelerine uğurluyoruz.

Ayrıca, Türk Dünyası Belediyeler Birliğine Türkiye’de illerimizin ve ilçelerimizin üyesi olduğu o 96 tane kahraman belediyemizle o ülkelerde etkinlikler düzenliyoruz. O ülkelerde ramazan etkinlikleri düzenliyoruz, bütün Balkan ülkelerini tek tek dolaşarak etkinlikler düzenliyoruz. Moldova’da Gagavuz Yeri’nde okul yapıyoruz, Kırgızistan’da bütün belediyelere iş elbiseleri dağıtıyoruz, birçok Türk cumhuriyeti, Türk dünyası veyahut da bizim “kültür coğrafyası” dediğimiz ülkelerde su kaynaklarını hayata geçiriyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, burada söz alan Denizli Milletvekilimiz Denizli’deki bir felaketle ilgili, bir afetle ilgili konuyu gündeme getirmek için söz aldı. Beş artı bir dakika kendisine söz verildi. Beş buçuk dakika başka konulardan, son yirmi üç saniye kala Denizli’ye gündeme geldi. Ben o afetle ilgili sizlere kısa bir bilgi arz etmek istiyorum. İki ilçemizde, Çameli ve Kale’de beş köyümüzü etkileyen bir afet oldu. 9 büyükbaş, 20 küsur tane de küçükbaş hayvan telef oldu. Bir vatandaşımız -Sadıka Hanım- eşinin ve çocuklarının uyarısına rağmen maalesef bir kaza gibi de olsa hayatını kaybetti selde. Ve hemen anında Valiliğimiz bütün müdürlükleri harekete geçirerek zarar tespitleri yaptırdı. Denizli Belediyesi Sevgi Eli o ailenin ev eşyalarını baştan aşağı yeniledi, yeni bir eve taşıdı. O aileye yıkılan evi için 21 bin lira verildi. On dört tane balık çiftliği zarar gördü. On dört balık çiftliğinin her birine havuzlarını temizlemesi için 5’er bin lira yardımda bulunuldu ve zarar gören bütün diğer vatandaşlarımıza da 5’er bin lira olmak üzere 100 bin liranın üzerinde acilen yardımda bulunuldu. Ve 1 milyon 400 bin liralık toplam zarar da Valiliğimiz tarafından yapılan çalışmayla ilgililere bildirildi. Ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Zeybekci, çok teşekkür ediyorum, vaktiniz doldu.

NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ben sözlerimin sonunda Van depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, şimdi madde üzerinde on dakika soru-cevap işlemi yapacağız.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Benim konuşma yapmamdan yirmi beş dakika veya bir buçuk saat sonra bir başka uluslararası sözleşmeyle ilgili yapılan görüşmede arkadaşımız söz alarak benim konuşmamı çarpıtıp kamuoyunun yanlış bilgilenmesine neden olmuştur.

Sataşma nedeniyle, sözlerimi çarpıttığı için söz istiyorum.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sataşma yok.

BAŞKAN – Sizden bahsetmedi Sayın Keskin, sizden bahsetmedi ama “Denizli Milletvekilimiz” dedi. İsterseniz bir dakika bir tashih edin.

Buyurun.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Altı dakika…

BAŞKAN – O sizin hakkınızdı, o ayrı konu altı dakika konuşmanız. Beş dakikalık şeyi var.

Buyursunlar.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in, Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ilin milletvekilinin, kendi ilindeki bir başka milletvekilinin kendi ilindeki sorunları dile getirmesinden dolayı söz alarak onu yalanlamaya kalkması herhâlde…

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Hayır…

ADNAN KESKİN (Devamla) – Otur, yerine otur, belediye değil burası, otur.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Ben oturuyorum da…

ADNAN KESKİN (Devamla) – İmar planı tadilatına benzemez bu işler, otur bakayım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Böylesine yalanlamaya kalkması herhâlde Parlamentoda ilk defa görülen bir hilkat garibesidir. Bu arkadaşım benim konuşmamı bir dakikayla sınırladı, kendisi altı dakikada baktım, yirmi dört saniyesi Denizli’ye ayrılmıştı. Gerisi Belediyeler Birliği, başka konular, hatta Azerbaycan’la ilgili…

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – “Azerbaycan”…

ADNAN KESKİN (Devamla) – …sözleşmeyle ilgili de bir şey söylemedi.

Ben şunu getirdim: Elbette 3 bin lira, 5 bin lira yardım edilmiştir.

İki: Ben Denizli Belediyesinin, valiliğin, herhangi bir tasarrufunu eleştirmedim. Ben şunu söyledim.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Siz hiçbir şey söylemediniz ki.

ADNAN KESKİN (Devamla) – Arap baharının estiği ülkelere 400 milyon…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Denizli’yle ilgili bir şey söylemediniz ki.

BAŞKAN – Lütfen…

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Denizli’yle ilgili hâlâ bir şey söylemediniz ki.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

Buyurun.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Denizli’yle ilgili bir kelime söyleyin, afetle ilgili bir şey söyleyin.

ADNAN KESKİN (Devamla) – Seni bir kez daha ikaz ediyorum

BAŞKAN - Şimdi, beyler, bir saniye…

ADNAN KESKİN (Devamla) – Seni bir kez daha ikaz ediyorum.

BAŞKAN – Bir saniye… Lütfen bir saniye…

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Bakın, bütün Denizlililer…

BAŞKAN - Sayın Zeybekci bir saniye, bitirsin lütfen.

ADNAN KESKİN (Devamla) – Belediyedeki tasarruflarından korkarak buraya sığındın.

Lütfen saygılı ol. Haddini bil ve terbiyeli ol. Saygısız adam.

BAŞKAN – Sayın Keskin…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, konuyu, lütfen, başka bir yere taşıyoruz şu an.

ADNAN KESKİN (Devamla) – Ama bu kadar da olmaz.(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Keskin, lütfen.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

ADNAN KESKİN (Devamla) – Otursun yerine. Saygılı ol.

BAŞKAN – Sayın Keskin…

ADNAN KESKİN (Devamla) – Sayın Başkan, uzatın lütfen. Lütfen uzatın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, kürsüyü işgal ediyor.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkan...

ADNAN KESKİN (Devamla) – Saygılı ol biraz. Sayın Başkan, otursun lütfen. Kimdir yani, böyle müdahale etme hakkı var mı?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Siz de kürsüyü o şekilde işgal edemezsiniz.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Oturun lütfen.

ADNAN KESKİN (Devamla) – Böyle bir şey var mı?

BAŞKAN - Sözleriniz zabta geçmiştir. Oturun lütfen.

ADNAN KESKİN (Devamla) – Açın efendim lütfen.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Keskin, lütfen bağlayınız.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Ses yok, ses.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – O zaman hepimiz çıkıp bu şekilde konuşalım Sayın Başkan. Nezaket diye bir şey var.

ADNAN  KESKİN (Devamla) – Sayın Metiner…

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Bir dakika efendim, lütfen, müsaade edin bitirsin, ona göre söyleyeceğim.

ADNAN  KESKİN (Devamla) – Ben şunu söyledim: “Sel felaketi nedeniyle tahribat büyüktür. Bütün havuzlar zarar görmüştür. Havuzlardaki balıkların tümü tahrip olmuştur. Devlet sıcak elini buraya uzatması gerekmektedir.” dedim ve sonunda şunu söyledim: “Arap baharının estiği ülkelere 400 milyon lira gönderebilen siyasi iktidarımız inşallah Denizli’yi de unutmaz.” dedim.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Yapılanları niye söylemediniz? Hayır, yapılan şeyi niye söylemediniz?

ADNAN KESKİN (Devamla) - Talebim budur, bunu tekrar ediyorum. Kimsenin bunu saptırmaya hakkı yoktur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADNAN KESKİN (Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Keskin. Zapta geçti sözleriniz.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkan, şahsıma sataşma var. Başka bir konuyla, belediye başkanlığı görevimle ilgili şahsıma sataşma var.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Yani ben sataşma filan yapmadım ama öyle algılıyorsa, yarası varsa diyeceğim bir şey yok.

BAŞKAN – Şimdi, değerli arkadaşlar. Tamam.

Buyurun Sayın Aydın..

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, Sayın Nihat Bey’in şahsına sataşma olmuştur.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Benim şahsıma sataşma var. Yeterli süre istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Zeybekci, doğru da karşılıklı sataşmanın bir sınırı olmalı.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Doğruysa hakkımı verin.

BAŞKAN - Buyurun size iki dakika süre veriyorum, siz de sataşmaya cevap verin ama başka sataşmaya meydan vermeden, lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ü çiğniyorsunuz, isim telaffuz edilmedi ki.  

BAŞKAN - Lütfen… Beyefendi, siz lütfen oturun. Adnan Bey bir şey söyleyecekse söyler, siz oturun lütfen.

2.- Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci’nin, Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Denizli’ye yedi yıl belediye başkanı olarak hizmet ettim, tam yedi yıl. Yedi yılın sonunda 12 Haziran seçimleri sebebiyle tam bir kara propagandayla, yalanla, dolanla, iftirayla hazırlamış oldukları bir belgeyi Denizli’de dağıttılar, “Başkan kaçıyor” diye.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Kim dağıttı?

NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, şunu söyledim…

ADNAN KESKİN (Denizli) – Böyle bir konuşma olabilir mi? Utanmıyor mu bu lafları söylemeye?

NİHAT ZEYBEKCİ ( Devamla) –  Yedi yıl boyunca belediye başkanlığı görevi yaptım.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Utanmıyor mu Sayın Başkan? Niye müdahale etmiyorsunuz yahu?

NİHAT ZEYBEKCİ ( Devamla) – Hakkımda açılmış olan bir tek dava, hakkımda yapılmış olan bir tek suç duyurusu yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve şunu söyledim, sadece şunu söyledim: 2004 yılı ve 2009 yılı arasında Cumhuriyet Halk Partili bütün belediye meclis üyeleri bir araya gelsinler ve oy birliğiyle desinler ki 2009 seçimlerinde “Biz bu başkanın uygulamalarından dolayı herhangi bir suç unsuru veyahut da herhangi bir şekilde bir kirlilik göremiyoruz ama içimiz rahat değil. Bir teki söylesin aday da olmayacağım, adaylıktan da çekileceğim.” dedim. Bunu dahi söyletemediler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Zeybekci. Teşekkürler.

NİHAT ZEYBEKCİ ( Devamla) – Sadece ve sadece karaladılar, sadece ve sadece yalan ve iftira ettiler aynen burada olduğu gibi.

VELİ AĞBABA  (Malatya) – Niye cevap veriyorsun Sayın Başkan?

NİHAT ZEYBEKCİ ( Devamla) – Hiçbir imar uygulamamla ilgili hakkımda açılmış olan hiçbir dava, hiçbir suç duyurusu, hiçbir şey yoktur.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bağımsız yargı mı bıraktınız?

NİHAT ZEYBEKCİ ( Devamla) – Ama kendilerinin Denizli’deki bizim yol, köprü, park, bina, pazar yeri, sağlık ocağı, her şey, garaj, çevre yolu, hepsiyle ilgili açtıkları onlarca yürütmeyi durdurma davası vardı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Otopark paralarını ne yaptınız, otopark paralarını?

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Otur ulan, otur!

NİHAT ZEYBEKCİ ( Devamla) – Hepsinden de çıktık. Hamdolsun hepsini de yerine getirdik.

Saygıdeğer milletvekilleri, yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Otopark paralarını ne yaptınız?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Otur!

NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Hayırlı çalışmalar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun Sayın Zeybekci, sağ olun.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Asıl sataşma şimdi var.

BAŞKAN – Sayın Keskin, siz çok tecrübeli bir parlamenter arkadaşımızsınız.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Başkan, bir dakika, bir dakika…

BAŞKAN - Bu şekilde devam etmeyelim lütfen.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Ben kimsenin isminden bahsetmedim, kimseyi de kötülemedim ama asıl sataşma şimdi var. Yani bir belge dağıtılmış…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…

ADNAN KESKİN (Denizli) – …o belgedeki suçlamalar, sanki bunu biz yapmışız gibi açıklama yaptı. Ben sataşmadan tekrar söz istiyorum.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım, sayın konuşmacı hiçbir…

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Aydın, niye müdahale ediyorsunuz?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bir dakika… Bir dakika…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sen önce Grup Başkan Vekilimizden bir özür dile. “Terbiyesiz!” dediniz.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Kime?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Özür dileyeceksin!

ADNAN KESKİN (Denizli) – O atarsa ben de cevap veririm.

Sen bir kere sabıkalısın.Sen otur bir kere!

BAŞKAN - Sayın Metiner, bir saniye efendim.

Beyefendi… Evet, lütfen…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sana yakışıyor mu?

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sana yakışıyor mu?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sen özür dile!

ADNAN KESKİN (Denizli) - Sen yaranamazsın! Yaptığın suçlamaları…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Özür dile! Özür dile!

ADNAN KESKİN (Denizli) – Böyle yaparak yaranamazsın! Kendini affettiremezsin!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sen istediğin zaman laf atacaksın hem de terbiye dersi vereceksin!

BAŞKAN – Lütfen… Bir saniye efendim… Bir saniye…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Dinleyelim.

Buyurun.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Az önce Sayın Konuşmacı tabii sataşmadan dolayı söz aldı, konuştu ve hakkında birtakım karalamaların, iftiraların olduğunu, mahkeme nezdinde de aklandığını ve bu manada da zaten ne isim vererek ne bir grubu hiçbir şekilde sataşmaya meydan verecek şekilde konuşmadı, hiçbir isim zikretmedi. Dolayısıyla burada boşuna bir sataşmadan dolayı söz talep ediliyor.

Efendim, biz böyle bir sataşmanın olmadığı kanaatindeyiz. Gündem kaldığı yerden devam etsin.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, izninizle…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, biraz önce konuşan Denizli Milletvekili Arkadaşımız…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sataşmada bulundu. Biz de söz istiyoruz.

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - …söz isterken Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Arkadaşımız Sayın Aydın, Denizli Milletvekili Arkadaşımızın hukukunu korumak düşüncesiyle ayağa kalktı, kendisine sataşma olduğunu ifade ederek söz istedi.

Şimdi, İç Tüzük’ümüzde böyle bir usul yok. Kime sataşılmışsa sataşılan kişi kendisi söz ister. Grup başkan vekilinin kendisine…

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sözü ben istedim Sayın Başkan.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Kendisi istedi zaten sözü.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir saniye… Ama ben başka bir şey söylüyorum. İzninizle…

Grup başkan vekilinin onun gücü yetmiyor ben ona destek vereyim düşüncesiyle ayağa kalkıp onun adına söz istemesi gibi bir uygulama yoktur.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – 2 tane vekiliniz var. Siz de…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir saniye efendim… Bitmedi cümlem, bitmedi…

Şimdi, daha sonra, sataşma gerekçesiyle Sayın Keskin söz aldı, çıktı konuştu. Keskin konuştu, arkadaşımız konuştu. Konuşmasında dedi ki: “Benim hakkımda Denizli’de gerçeğe aykırı bir belge dağıttılar.”

Evet, şimdi, Sayın Keskin’in konuşması üzerine bu ifade edildiği için Sayın Keskin doğal olarak sataşma gerekçesiyle söz istiyor. Şimdi, Sayın Keskin’in söz talebi üzerine Sayın Ahmet Aydın’ın tekrar ayağa kalkıp burada sataşma yoktur…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Niye üzerine alınıyorsun?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - …gerekçesini ileri sürmesi doğru değildir.

Sayın Keskin hakkını savunuyor.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, şöyle yapalım…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Şimdi, ben…

BAŞKAN – Bir saniye… Haklısınız, haklısınız… Bir şey söylemiyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - …mademki Sayın Aydın Denizli Milletvekilimiz adına bir sözde bulunmuştur, ben de Sayın Keskin adına ifade ediyorum. Cümleyi söyledim ki sataşma vardır efendim.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Ben o evrakları dağıtanlarla ilgili hiçbir isim vermedim. “Dağıtıldı” dedim.

BAŞKAN – Her iki Başkan Vekilinin sözleri de zapta geçti.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Keskin, sadece bulunduğunuz yerden, en son söylediği…

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye efendim…

En son söylediği böyle “Birtakım dergiler, karalamalar, dağıtıldı.” dedi. Sizin dağıtmadığınızı oradan söylerseniz, zapta geçersek bu işi burada bitirelim lütfen. Lütfen, oradan zapta geçelim.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyursunlar.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Parlamento kurallarla yönetilir.

BAŞKAN – Tabii.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Ben sataşmadan söz istiyorum. Vermeyecekseniz saygı duyarım.

BAŞKAN – Estağfurullah.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Ama verecekseniz kurallara uygun bir şekilde mikrofonda konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, oradan da zapta geçiyor Sayın Keskin.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Hayır efendim. Vermeyecekseniz saygı duyarım.

BAŞKAN – Şimdi, eğer tekrar sataşmaya meydan verecekse sonu yok. O bakımdan söylüyorum.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Ama bana sataşmayı kabul ediyorsanız, Başkanlık olarak bana sataşmayı kabul ediyorsanız, ben, İç Tüzük hükümlerine göre…

BAŞKAN – Hayır, şöyle diyelim efendim: Bir dakika, o “dağıtılan” dediği malzemenin dağıtılmadığını söyleyecekseniz buyurun. Sadece bu var sataşma, benim görüşüme göre. Lütfen, lütfen…

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen…

Bir dakika açın.

3.- Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in, Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir gerilimin yaşanmasını istemezdim, arzu etmezdim. Benim konuşmamdan iki saat sonra, üç saat sonra bu tartışmaların açılması üzüntü verici, Parlamento açısından da hiç olumlu bir not değil. Milletvekili seçimleri döneminde bir belge dağıtıldığına ilişkin benim bir bilgim yoktur. Ben, Sayın Zeybekci de bilir, kırk bir yıldır siyasetin içerisindeyim. Hayatım boyunca ahlak dışı, hukuk dışı hiçbir iş yapmadım. Beni bununla suçlamaya kalkanlara, bu iddialarını kendilerine iade ediyorum. Hepinize saygı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen… Şimdi, bir dakika…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Soru-cevaba geçeceğiz, lütfen rica edeyim Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tekriri müzakere efendim, yeter artık.

BAŞKAN – Yeter, teşekkür ediyorum.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye-Azerbaycan Uzun Vadeli Ekonomik ve Ticari İşbirliği Programı ve İcra Planının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/324)         (S. Sayısı: 33) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, değerli arkadaşlar, madde üzerinde on dakika soru-cevap işlemi yapacağız.

Sisteme girmiş olan arkadaşlar var.

Sayın Ağbaba, buyurun.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, Malatya hepimizin bildiği gibi dünyada kayısı ile marka olmuştur. Hiçbir kent yoktur ki dünyada bir ürünün yüzde 90’ına hâkim olsun. Ancak buna rağmen Malatya’da önemli ölçüde kayısıyla ilgili sulama problemleri vardır. Sayın Bakana arz etmek istiyorum: Malatya’da merkezde insanlar Çat Barajı’ndan yeteri kadar su alamadığı için kanalizasyonu kırarak sulama yapmaktadır. Hatunsuyu’nda, Dilek’te, eski Battalgazi’de insanlar kanalizasyon borularını kırarak kayısılarını sulamaktadır. Bu konuda tedbir almayı düşünüyor musunuz? Malatya’ya, Malatyalı kayısıcıya bu yakışıyor mu?

BAŞKAN – Sayın Özkes

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Depremin ilk üç gününde İsrail’in yardımını kabul etmeyen AKP, dördüncü günde ne değişti de İsrail’in yardımını kabul etti? Madem kabul edecekti niçin efelendi?” diye sordum. Depremin ilk üç gününde İsrail’den gelecek kurtarma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Metiner…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, süre dolmadı ki!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Bir dakika olmadı Sayın Başkan.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Benim sesimi kesiyorsunuz!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Bir dakika olmadı Sayın Başkan, üç kelime konuştu.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Neden konuşturmuyorsunuz?

BAŞKAN – Affedersiniz, bir teknik arıza olmuş, dolmamış.

Buyurun, devam edin.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Geçen defa da bir dakikanın yarısında siz konuştunuz yarısında ben!

BAŞKAN – Hayır, ben, efendim…

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Rica ediyorum, bana bir dakika verin.

BAŞKAN – Bir teknik arıza olmuş Beyefendi, bağırmanız için bir sebep yok. Teknik arıza, benimle ilgisi yok.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Bir dakika verin.

BAŞKAN – Bir dakika verdim.

Buyurun.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Yine gelmiyor ses.

BAŞKAN – Siz, lütfen susun siz.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

BAŞKAN – Bir saniye, bir saniye…

Başka bir yerden konuşun, acaba…

Bir yan koltuktan konuşursanız, belki seste bir şey var.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkanım, Hocama gareziniz mi var ya?

BAŞKAN – Ya, Allah rızası için, yangına körükle gitmeyin! Teknik arızaya da öyle mi diyorsunuz yani?

Bitişiğe geçin lütfen, bitişiğe.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Lütfen konuşmaya başladığımda dakika başlasın. Rica ediyorum…

BAŞKAN – Tabii, öyle olacak, merak etmeyin, tamam.

Buyurun.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; depremin ilk üç gününde İsrail’in yardımını kabul etmeyen AKP, dördüncü günde ne değişti de İsrail’in yardımını kabul etti? Madem kabul edecekti niçin efelendi?” diye sordum. Depremin ilk üç gününde İsrail’den gelecek kurtarma ekipleri belki birkaç canın kurtulmasına vesile olacaktı. Buna engel olmak insanlık ayıbıdır. Beş gündür enkaz altındakileri çıkaramayıp ölümlerine sebep olmak insanlık ayıbıdır. Çürük binaya göz yumup insanların ölümüne sebep olmak insanlık ayıbıdır. Çürük binaya izin verenleri milletvekili yapıp dokunulmazlık vermek insanlık ayıbıdır.

Teşekkür ediyorum, saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Metiner…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin 88’inci yıl dönümünü yürekten kutluyorum. Cumhuriyetimizin demokrasiyle taçlandırılmak istendiği bir dönemde hâlâ CHP’li bir vekil arkadaşımızın “karşı devrim” argümanını kullanıyor olmasını esefle kınıyorum.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – “Azerbaycan’la ilgili konuşun.” diye sabahtan beri itiraz ediyorsun, kendin konuşmuyorsun ya!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Baas tipi bir cumhuriyet anlayışı miadını doldurmuştur. “Karşı devrim” argümanı bile bildiğim kadarıyla eski CHP’ye ait bir argümandır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – “CHP” mi diyor, “MHP” mi diyor?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – CHP’nin yenisiyle eskisi arasında bir farkın ortadan kalkmış olmasını diliyorduk ama CHP belli ki… (CHP sıralarından gürültüler)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Beyefendi, soru soracaksınız, soru!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – …kendi ideolojik genlerine geri dönüyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yağcılık yapma, yağcılık yapma!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Suriye’nin diktatoryal Baas’çı rejimini savunuyor olmaları da bir kez daha gösterdi ki hâlâ Cumhuriyet Halk Partisi zihniyeti demokrasiyle taçlandırmak istediğimiz cumhuriyetimizin…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Ne zihniyeti ya! Cumhuriyet zihniyeti, cumhuriyet! İkide bir “zihniyet” diyor ya! …

MEHMET METİNER (Adıyaman) - …Baas tipi bir cumhuriyet olmasında ısrar ediyor. Bir milletvekili olarak bu anlayışı kınıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Metiner.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Metiner konuşmasında grubumuza açıkça sataşmada bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Şunu tamamlayalım mı, şimdi mi söz istiyorsunuz?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Tamamladıktan sonra da olabilir.

BAŞKAN – Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, 88’inci yılını kutlayacağımız cumhuriyet, siyasal anlamda tam bağımsızlık ilkesi olduğu gibi ekonomik anlamda da tam bağımsızlık ilkesi üzerine kurulmuştur. Bu cumhuriyeti kutlayacağımız bugünde ne yazık ki KİT Komisyonunda ülkemizin cumhuriyetle yaşıt şeker fabrikalarının geleceğini tartışıyoruz ve öğreniyoruz ki Kütahya’da, Kütahya Şeker Fabrikasının özelleştirilmesinde Özelleştirme İdaresinin üzerinde olmadığı hâlde başka bir kişiye ait bulunan tapunun da AKP’li bir sayın milletvekilinin, Vahit Kiler Beyefendi’nin Kiler Grubu’nca satın alındığını öğrenmiş bulunuyoruz.

Sayıştay yukarıda bağırıyor “Bu durumu düzeltin.” diye. Acaba Hükûmetimiz, sayın bakanlarımız ve AKP’li milletvekillerimiz vicdanlarında bu sorunu nasıl çözecekler?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Soru süresi doldu, şimdi cevap vermek üzere Sayın Veysel Eroğlu, Orman ve Su İşleri Bakanı.

Buyurun Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Soru sormak suretiyle katkıda bulunan milletvekillerimize çok teşekkür ediyorum.

Sayın Ağbaba, Malatya Milletvekili, Malatya’daki sulamalardan bahsetti.

Esasen, tabii ki, Malatya’da ne kadar sulama varsa onları yapmak bizim boynumuzun borcu. Esasen, biliyorsunuz, Derme ve Çerkez Yazısı sulamaları bitti -O büyük bir sulama alanı.- şimdi Kapıkaya Barajı’nı da bitiriyoruz.

Bu sizin söylediğiniz kayısı sulamasıyla ilgili de bir planlamamız var. Hatta, eski sulama sistemlerinin yenilenmesi konusunda da bir karar aldık, inşallah sulama birlikleriyle birlikte sulamalardan eksik kalanlarını tamamlayacağız, onu özetle vurgulamak istiyorum.

Şimdi, Sayın Özkes “İsrail’den gelecek olan yardımlar niye engellendi?” veya “Kabul edilmedi?” diyor.

Şu an Hükûmetimiz, Başbakanımız ve başbakan yardımcılarımız çok net bir şekilde açıkladı, biz hiçbir ülkeden gelecek yardımları reddetme durumunda olmadık yani. Zaten şu anda onların da listesi İnternette var. Pek çok ülkeden şu anda yardım geliyor, kimisi çadır gönderiyor, kimisi prefabrik konut vesaire. Bunları kabul ettik.

Ama biliyorsunuz arama kurtarmada süre çok önemli. Zaten biz Türkiye olarak arama kurtarmada çok büyük bir mesafe kat ettik. Kaldı ki komşu Azerbaycan’dan da hemen arama kurtarma ekipleri geldi. Yani arama kurtarmada bir aksaklık yaşanmadı, bir.

İkincisi, biz ister İsrail olsun ister başka ülke olsun gelecek yardımları kabul ediyoruz.

Esasen, biliyorsunuz, İsrail’de yangın olduğu zaman Sayın Başbakanımız talimat verdi ve biz, İsrail’deki yangına yangın uçaklarımızla koştuk ve o yangını söndürdük. Yani, yardımı engelleme veya kabul etmeme diye bir durum söz konusu değildir, onu da özellikle belirtiyorum.

Ayrıca, müsaadenizle, öğleden önce de Van Valisi hakkında bazı iddialarda bulunuldu. Ben de hemen konuşmadan sonra Sayın Valiyle telefon görüşmesi yaptım. “Köylere ulaşamadık.” diye hiçbir beyanının olmadığını çok açık bir şekilde ifade etti. Yani, şu anda ulaşılmayan köy yok ama belki yanlış anlaşılma olabilir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, yirmi iki tane köy ismi vereyim şimdi!

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –  Tamam, hasar tespiti ile alakalı belki olabilir ama arama kurtarma, battaniye, çadır, yiyecek, birtakım diğer ihtiyaçlar için ulaşılmadık köyün olmadığını ve bu konuda bir beyanının olmadığını burada ifade etmek istiyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben size hiç gidilmemiş yirmi iki tane sayayım.

ADİL KURT (Hakkâri) – Valiyi kurtarmaz Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Tabii, varsa onları bildirin, hemen yardıma koşalım.

Esasen şunu da özetle belirteyim: Bu konuda hakikaten çok büyük bir faaliyet, bütün ülkenin her tarafından, yani bütün belediyelerden, bütün kamu kurum ve kuruluşlarından büyük bir yardım seferberliği olmuştur, bundan dolayı herkese, bütün  belediyelere, ayrım gözetmeden hepsine, bütün kamu  kurum ve kuruluşlarına ve orada emeği geçen herkese gönülden teşekkür ediyorum.

Tabii, Sayın Gök, özellikle, Kütahya Şeker Fabrikasıyla alakalı… Biliyorsunuz Özelleştirme İdaresi sadece Kütahya’da değil, sırasıyla bütün şeker fabrikalarını özelleştiriyor. Özelleştirmenin usul ve esasları var, yoksa herhangi bir kişiye bunu vermek şeklinde değil, belirli ihale esaslarına göre, belli şartlara göre veriliyor. Bunu siz de biliyorsunuz, o konuyu da bilgilerinize sunuyorum efendim.

Hepinize çok teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Bu şekilde görüşmelerimiz tamamlanmıştır.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi Sayın Hamzaçebi, bir açıklamada bulunacak.

Buyurun efendim.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oturduğu yerden konuşan Sayın Metiner, Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili bir değerlendirmede bulundu. Sayın Metiner’in demokrasiyle ilgili çok kitabı var. Bir tanesi de “Cennet Düşü” başlığını taşıyan bir kitaptır. Orada demokrasi anlayışını değerlendirir, eski ve yeni demokrasi anlayışlarını irdeler ve demokrasinin, demokrasiyi hazmetmemiş olan kişiler elinde, demokrat olmayan kişiler elinde nasıl Talibancı bir demokrasiye dönüştüğünü gayet iyi anlatır. Sayın Metiner’e, dönüp o yazdığı kitabını yeniden okumasını…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Ezbere biliyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - …ve buradaki konuşmalarını demokrasiye uygun bir şekilde yapmasını tavsiye ederim. Sayın Metiner, o kitabında özgürlükleri savunurken, burada özgürlük karşıtı bir söylemi söylemekten çekinmiyor.

Sayın Metiner, siyasete girdiğinizde bazı hataları yapmış olabilirsiniz, liderinizle ters düşmüş olabilirsiniz. Siz, gelin, onu telafi etmek uğruna başka şeyler yapmayın, Ahmet Hakan’a yazdığınız o mektuptaki gibi olmaya devam edin. Ben size bunu öneririm, size bu yakışır. (CHP sıralarından alkışlar) Başka bir rol, inanın, şurada geçen dönem oturup laf atan arkadaşlar vardı, bu rol size yakışmıyor ama “Ben bu rolü oynayacağım.” diyorsanız, söyleyeceğim bir şey yok.

Bir şey daha ilave etmek istiyorum. Suriye’deki Baas rejimi ile Cumhuriyet Halk Partisi arasında Sayın Metiner bağ kurmaya çalıştı. Biz Suriye’ye bir heyet gönderdik “Suriye’de ne oluyor, ne bitiyor?” diye. Birçok ülkeye heyet gönderiyoruz -Bulgaristan’a gönderdik, Avrupa ülkelerine gönderdik, komşu ülkelerimize gönderiyoruz- bundan sonra da göndermeye devam edeceğiz. O günlerde Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Çelik bir değerlendirme yaptı, “Sayın Kılıçdaroğlu mezhep yakınlığı nedeniyle mi Suriye’ye heyet gönderiyor?” dedi. Ben şimdi size bu vesileyle sormak istiyorum: Siz Suriye’deki rejimin mezhebinize uygun olmaması nedeniyle mi oraya giden heyeti eleştiriyorsunuz? Siz mezhep ayırımı mı yapıyorsunuz? Bunu da Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna sormak istiyorum. Özgürlükçü demokrasi anlayışında Adalet ve Kalkınma Partisi bizim ufkumuzun gerisinde kalır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, Sayın Başkan lütfen… Benim rolümle ilgili…

BAŞKAN –  Sayın Metin’er isminizi zikrettiği için vereceğim ama bir başka sataşmaya meydan vermeden lütfen.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hayır, asla.

BAŞKAN –  Buyurun, iki dakika içinde… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sataşana sataştırıyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN –  Siz gelirseniz buraya sataştırmazsınız.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Geleceğim…

5.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET METİNER (Adıyaman) –  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Hamzaçebi’ye kitaplarımı okuduğu için teşekkür ediyorum. Hepsi ezberimde: “Cennet Düşü, İdeolojik Devletten Demokratik Devlete.” Mehmet Metiner olarak devletin ideolojiden arındırılması gerektiğini ve herkesin etnik kökenine, dinsel kökenine, yaşam tarzına bakılmaksızın özgür olabileceği demokratik bir cumhuriyeti savunduğumu o kitabımı okumuşsanız görürsünüz. Dolayısıyla rolümde de, duruşumda da hiçbir farklılık söz konusu değildir. Baas tipi bir cumhuriyeti orada nasıl eleştirdiğimi de pekâlâ hatırlarsınız kitabımı okumuşsanız.

Ben ideolojik bir akrabalık bağından söz ediyorum. Cumhuriyet elbette çok anlamlıdır, çok değerlidir ama demokrasiden yoksun bir cumhuriyet de, demokrasiden yoksun bir din anlayışı da, demokrasiden yoksun  bir laiklik anlayışı da sorunludur diyenlerdenim.

Sayın Liderimizle herhangi bir sorunumuz yok, her seferinde bunu dilinize dolamanıza gerek yok. Biz birbirimizi yeni tanıyan insanlar değiliz. 80 öncesinden birbirimizi tanırız. Sayın Liderimin söylediklerinin arkasındayım. Partimin ilkelerini sonuna kadar benimseyen bir insanım. Herkes için demokrasi, herkes için özgürlük isteyen katıksız bir demokratım.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ederim Sayın Metiner.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye-Azerbaycan Uzun Vadeli Ekonomik ve Ticari İşbirliği Programı ve İcra Planının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 33) (Devam)

BAŞKAN –  Sayın milletvekilleri, tasarının 2’nci maddesini okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN –  Madde üzerinde söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul Milletvekilimiz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekillerim; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, eski bir arkadaşınız olarak bir tavsiyede bulunayım: Aynı ilin milletvekilleri, bağrınıza taş basın, kızılcık şerbeti için, ne olursunuz bu kürsüde birbirinize sataşmayın. Aynı ilin milletvekilleri… Ben, herkes için konuşuyorum. Ben, iki dönemdir -üçüncü dönemim- burada bir kez gördüm, bir kez, aynı ilin milletvekillerinin şu yaşadığımız olayı yaşadığını bir kere gördüm. Parlamento etiğinde, il etiğinde, ilde birlik beraberlik olması açısından o ile zarar verir. Benim dostça tavsiyem, dışarı çıkın, daha sonra oturun konuşun…

RIFAT SAİT (İzmir) – Bu tarafa bakarak konuşma!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Her tarafa bakıyorum ben.

RIFAT SAİT (İzmir) – Hep buraya bakıyorsun, o tarafa bak!

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Nereye bakacağımı siz tayin edemezsiniz. Nereye bakacağımı…

BAŞKAN – Lütfen…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben, tüm Parlamentoya hitap ediyorum, yeni gelenlere söylüyorum, bir dostça tavsiye ediyorum. Orada oturmuş laf atıyorsunuz. Nereye bakacağımı ben tayin ederim, siz tayin edemezsiniz. Yani almayacaksanız almayın. Ben, dostça, bu Parlamentoda yaşamış deneyimli bir milletvekili olarak, aynı ilin milletvekilleri sakın ola ki… Burada geçen dönemden, evvelki dönemden kalan bir sürü arkadaşım var. Ben, ikinci görüyorum bunu ve üzülüyorum, il açısından üzülüyorum, o ilde birlik beraberlik açısından üzülüyorum. Hep birlikte olmalısınız. Amacımız, hepimiz, seçildiğimiz ile hizmet etmek zorundayız. Ben, bu tavsiyeyi yapmayı bir görev bildim. Hakikaten o il açısından üzülüyorum. Ben, herkese söylüyorum bunu, kimseye söylemiyorum.

Teşekkür ederim.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, tabii, Dışişleri Komisyon Başkanım burada olduğu için, bu konuşmayı, kısa, beş dakikalık bir konuşmayı görev bildim. Vize konusu… Biz, Azerbaycan’a vize uygulamıyoruz ama Sayın Başkan, hâlâ Azerbaycan bize kapıda vize uyguluyor ve bunu da kaldırmıyor. Türk vatandaşları Azerbaycan girişinde bazen çevriliyorlar. Bir kere bunu ileteyim.

İkincisi, hâlâ Özbekistan ve Türkmenistan, Türk vatandaşlarına vize uyguluyor ve bazen iki ay, bazen üç ayda vize alınamıyor. Şimdi Avrupa Birliği ülkelerine de geleceğim, Amerika’ya da geleceğim. Amerika’ya giden çok arkadaşım var. Ayakkabılarınızı çıkarıyorsunuz, kemerlerinizi çıkarıyorsunuz.   -aynı şeyi uygulamadığınız takdirde- bizler ise kırmızı halı seriyoruz. Onlar bize ne yapıyorsa biz aynısını yapmıyorsak olmaz arkadaşlar. Türk iş adamlarından -bırakın vatandaştan- hangi belgeleri istediklerini biliyor musunuz bazı ülkelerin? Tapularından tut, bankadaki hesaplarından tut, hatta ELISA testi isteyen ülkeler var. Onun için eğer bu konuda aynı mütekabiliyet esasında hareket etmezsek Türk vatandaşları zor durumda kalıyor.

Avrupa Birliğine geleceğim. Avrupa Birliğinde her ülke bize vize uyguluyor. Oğlunun düğününe, torununun sünnetine veya kızının doğumuna gitmek bir anne babanın her şeyidir ama maalesef üç aya, dört aya vize günü veren ülkeler var. “Bazı ülkelerde vizeyi kaldırdık.” dediniz ama Türkiye’nin bu ülkelerle hiçbir ilişkisi yoktur. Örneğin Türkmenistan’la, örneğin Özbekistan’la Türkiye’nin tarihî bir ilişkisi vardır. Bu ülkeler niye vize uyguluyor Türk vatandaşına? Bunları ortadan kaldırmalıyız. Biz Azerbaycan’a vizeyi kaldırdıysak hâlâ Azerbaycan bize vize uyguluyorsa bunu düşünmemiz lazım. Niçin uyguluyorlar? Bir Almanya’ya veya Schengen vizesi dediğimiz ülkelere artık o ülkeler de… Eskiden Fransa’ya gitmek için Schengen vizesi yetiyordu ama artık şimdi onlar da tavır değiştirdi hangi ülkeye giderseniz o ülkenin konsolosluğundan vize isteyeceksiniz. Artık bir ülkeye Schengen vizesi alıp diğer ülkeye girme serbestisi ortadan kalktı.

Yani Türk vatandaşına uygulanan vize uygulamasını… Eğer Türkiye’nin en çok ilişkide olduğu Avrupa Birliği ülkeleri veya Türk iş adamlarının en çok iş yaptığı ülkeler hâlâ bize vize uyguluyorsa bizim bunu düşünmemiz lazım. Biz aynı tavrı göstermiyoruz, kapıda kırmızı halılar seriyoruz. Yine söylüyorum: Kırmızı pasaportu olan bir milletvekili olarak ben Amerika’ya gidişimde her tarafımı çıkarıyorum, bir çorapla kalıyorum. Eğer bunu yapıyorlarsa, biz de… Amerika’dan gelen bir Amerikalı parlamentere aynı şeyi yapın bakayım, aynı tavrı gösterecekler mi? Ama biz bunu yapmıyoruz, kolaya kaçıyoruz, kırmızı halılar seriyoruz, yazık oluyor. Ben bunu söylemek zorundayım. Bu konuda hepimizin görevi, Parlamentonun onuru için… Türkiye’nin seçilmiş bir milletvekili eğer çoraplarını çıkarıp, ayakkabısını, kemerini, her şeyini çıkarıp, Amerika’ya giriyorsa bizim de aynı şeyi uygulamamız gerektiğine inanıyorum.

Bir başka  konu, artık dünyada küresel bir turizm oluştu, belli ülkeler bunun kaymağını yiyor. Soruyorum… Avrupa Birliği ülkelerine vizesi olan, herhangi bir Avrupa Birliği ülkesine vize almış, Türkiye’nin vize uyguladığı herhangi bir ülke vatandaşının, Avrupa Birliği ülkelerinden birinin vizesi varsa veya Amerika vizesi varsa, İngiltere vizesi varsa Türkiye vize istemesin bu vatandaşlardan. Hangi ülkenin vatandaşı olursa olsun, hiçbir Avrupa Birliği ülkesinin konsolosluğu vize vermez boş yere, vize veriyorsa… Örneğin, Hindistan ve Çin vatandaşları Türkiye’de bir destinasyon merkezi… İstanbul’a gelip diğer ülkelere gitmek istiyor ama bizim o ülkelere uyguladığımız vize nedeniyle burayı bir destinasyon merkezi yapamıyorlar. Bırakın, ilan edin Hindistan’da: “Biz, Avrupa Birliği ülkesi vizesi olan hiçbir Hindistan vatandaşına vize istemiyoruz.” deyin bakalım. Ama bunu söylemiyoruz ve bazı ülkelerde konsolosluğumuz yok, başka ülkelere gitmek zorunda kalıyorlar. Bunun için, bunun yolu şudur: Herhangi bir Avrupa Birliği ülkesinin vizesi varsa, Amerika vizesi varsa veya İngiltere vizesi varsa bu ülke, Türkiye'nin bu insanlara, “Bu vizesi olan insanlardan vize istemiyoruz.” demesi lazım.

Evet, yani dünyayı biz yeniden keşfetmeyelim. Yani, bu işlere, Sayın Büyükelçi, bu işlere bir büyükelçi mantığıyla bakmayın, bu işlere bu ülkenin bir ticari kazancı olarak bakın ama hemen itiraz ettiniz orada, itiraz etmeyin. Yani, herhangi bir Avrupa Birliği ülkesi vize veriyorsa biz niye vize vermiyoruz? “Ama, bu zorluğu çıkarmayın.” diyorum ama hemen oradan itiraz ediyorsunuz “olmaz” diyorsunuz. Olaya bir başka pencereden bakın. Olaya bu pencereden bakın.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Eskidendi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, ben eskisi, bugünü, dünü demiyorum, yarına bakalım diyorum.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Ülke bağımsızlığı…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hangi ülke bağımsızlığı? Ülke bağımsızlığıyla falan bunun ilgisi yok efendim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, Meclise…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Eğer, bizim bir konsolosluğuma gidip bir ayda, iki ayda vize alacaksa, Avrupa Birliğine gidecek bir insanın vizesi varsa -Hindistan vatandaşının- biz vize istemezsek ne olur? Bağımsızlığa bir halel mi gelecek? Bağımsızlığa bir halel gelecek! Takdir sizin.

Bu benim önerim ama yine söylüyorum mütekabiliyet esası yoktur. Sadece Avrupa Birliği vize vermiyorsa o zaman siz de uygulayın. Siz de uygulamıyorsunuz.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – On sene önce nasıldı?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – On sene önce, yirmi sene önce… Beyefendi, yarına bakın, yarına! Biz artık burada… Yarına bakın, yarına… Bu ülke hepimizin, yarına bakalım.

Önemli olan bu ülkenin kazancı. Artık dünyada her şey bitti, sadece ticari bir savaş başladı. Ülkenin bağımsızlık savaşı artık… Bir ülkenin bağımsız olması, o ülkenin ekonomik bağımsızlığına bağlıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

2’nci madde üzerinde gruplar adına söz isteyen yok.

Soru-cevap için söz isteyen yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen yok.

Soru-cevap için söz isteyen yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Bu şekilde, kanunun tümünün açık oylamaya tabi olması dolayısıyla tümü üzerinde açık oylama yapacağız.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Açık oylama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye-Azerbaycan Uzun Vadeli Ekonomik ve Ticari İşbirliği Programı ve İcra Planının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu açıklıyorum:

“Kullanılan oy sayısı         :      262

Kabul                                 :      260

Ret                                     :          1                                                                    

Çekimser                           :           1 (x)

                             Kâtip Üye                                                     Kâtip Üye

                       Mustafa Hamarat                                           Mine Lök Beyaz

                                 Ordu                                                        Diyarbakır”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz.

Sayın milletvekilleri 2’nci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Planlama Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Planlama Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/408) (S. Sayısı: 37) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 37 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili.

Süreniz yirmi dakika.

BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 37 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Malumunuz Pakistan’a Türkiye'nin en yakın noktası Van, ben de Van üzerinden Pakistan’a ve Pakistan’la ilişkili bu anlaşmaya bakmaya çalışacağım.

Van depreminin üzerinden beş gün geçmiş olmasına rağmen, bugün hâlâ ne yazık ki enkaz altında kaç cesedin olduğu, kaç vatandaşın hâlâ enkaz altında olduğu bilinmemektedir, yaralılara ilişkin olarak da bugün, bu saat itibarıyla da devletin net bir rakamı yoktur.

En son ulaşan bilgiler itibarıyla Van’da yaşamını yitiren vatandaşların sayısı 534, yaralı 2.300 ve bugün, bu saat itibarıyla Van’da ne yazık ki hâlâ kar yağıyor ve birçok köye hâlâ devlet yardım ulaştıramamıştır.

Bu vahim tabloda, deminki, öğleden sonraki görüşmelerde de Sayın Bakana ısrarla sorduk. Sayın Başbakan, Van’a ilişkin, Van depremine ilişkin ilk yirmi dört saatte ihmallerin olduğunu ifade etmiş olmasına rağmen, hâlâ burada konuşan Hükûmet yetkilileri bir aksaklığın olmadığına, her şeyin muntazam yapıldığına ilişkin beyanlarda bulundular.

Biz buradan tekrar ifade ediyoruz: Sayın Hükûmet yetkilileri, Van Valisinin bugün birçok gazetede yayımlanan demeci, Milliyet gazetesinden aynen aktarıyorum: Van Valisi Münir Karaloğlu 2.200 konutun kullanılamaz hâlde olduğunu belirterek, köylerde henüz bir çalışmanın olmadığını belirtmiş. Bu, Van Valisi Münir Karaloğlu’nun açıklaması.

İki gün önce, Salı günü, Van depreminden kırk sekiz saat sonra, koordinasyondan sorumlu Bakanımız Sayın Beşir Atalay’ın buradaki sorularımıza cevaben Van’da ulaşılamayan hiçbir köyün olmadığına ilişkin beyanları oldu, her köye çadır ve yardımın ulaştırıldığına ilişkin açıklamaları oldu.

Şimdi, tekrar buradan soruyoruz: Ya Bakan doğru söylüyor ya Van Valisi doğru söylüyor.

Sayın Eroğlu’nun demin söylediği beyan kendilerini kurtarmıyor. Van Valisi açıkça ifade etmiş, doğru bir beyanda bulunmuş. Van’da hâlâ ulaşılamayan köyler var. Hâlâ, enkaz altında kaç vatandaşın olduğunu devlet bilmiyor.

Bu tablonun sorumlusu birinci dereceden Hükûmet, Hükûmeti temsilen, Van’da devleti temsilen de Validir. Eğer vali Hükûmeti burada açıktan yanıltıyorsa, yanlış beyanda bulunmalarını sağlıyorsa Hükûmete düşen bir şey vardır… Sayın Çelik deminki konuşmasında bizim depremlerden ders çıkarmamız gerektiğini ifade etti. Doğrudur, depremlerden ders çıkarmamız gerekiyor, doğal afetlerden ders çıkarmamız gerekiyor. Hükûmetin de öncelikli çıkarması gereken ders, hiç şüphesiz ki, ilk önce Van Valisini açığa almaktır, Van Valisini görevden almaktır çünkü Van Valisi Münir Karaloğlu, Van’da bu kar kış günü, karın yağdığı bugün de hâlâ vatandaşların mağduriyetine sebebiyet vermektedir, hâlâ bakanları yanıltmaktadır. Sayın Hükûmetin bu tabloya el koyması gerekiyor. Böyle bir sorumsuzluğa daha fazla izin vermemesi gerekiyor.

İkinci önemli ders, eğer ders çıkarılacaksa; açıkça beyan ediyoruz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak ifade ediyoruz, Van’ın tamamında -bize ait belediyeler de var, Hükûmete ait belediyeler de var- son on yıl içerisindeki bütün imar uygulamaları soruşturmaya tabi tutulsun. Kimin ihmali varsa, kimin ihmali varsa bu tabloda cezasını bulsun, hesabı sorulsun. Daha fazla insanlarımızın mağduriyetine mahal vermeyelim, izin vermeyelim.

İç siyasette doğru işler yapmazsanız dış siyasette de dış politikanızı da doğru belirleme şansına sahip olamazsınız.

Pakistan’la yapılan anlaşmalarda… Malumunuz Pakistan, tarihi boyunca hiçbir zaman olağan koşullarda bir yönetime sahip olmamıştır. Tarihi boyunca sürekli darbelerle boğuşmak durumunda kalmıştır. Sonuncusu da üç yıl önce gerçekleşti.

Bu ülkeyle yapılacak ortaklık anlaşmaları elbette ki, önemlidir, önemsiyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun halklar arası, devletler arası gelişmeye ve   birliğine dayalı, demokratik normları geliştirici her türlü anlaşmanın arkasında olduğumuzu defalarca ifade ediyoruz. Bu anlaşmada da öyledir; tutumumuz bu şekildedir. Ancak, Pakistan’a gitmişken, size zahmet, Pakistan’ın lütfen künyesine de bakın. Lütfen künyesine de bakın. Çünkü darbeler ülkesi Pakistan’dan bizim öğreneceğimiz bazı şeyler var. Künyesine bakın Pakistan’ın  Üç dil, Pakistan’ın üç resmî dili vardır. Urduca, İngilizce ve Hintçe’yi resmî dil olarak kendi okullarında, devlet hizmetinde uygulayan bir ülkedir. Anlaşma yaptığımız ülkelerin gerisinde bir tablo içerisinde olduğumuzu lütfen görün. Pakistan, bizler açısından, Türkiye’de yaşayan herkes açısından, 1947 Hindistan ayrışmasıyla önemli bir ülkedir, ders çıkarmamız gereken bir ülkedir. Muhammed Ali Cinnah’ın yaşamını, Mahatma Gandhi’yle diyaloglarını mutlaka ama mutlaka gözden geçirmemiz gerekiyor, dinlememiz gerekiyor, tekrar tekrar okumamız gerekiyor. Biliyorsunuz, eğer kitap okuma zahmetinde bulunmuyorsanız, filmi vardır, filmi izlemek daha rahattır, filmini izleyin; oradan çıkaracağımız ders vardır.

Biz demokratik normlarımızı Orta Doğu’ya, Uzak Asya’ya taşıma gayreti içerisinde ve iddiası içerisinde iken gittiğimiz ülkelerde, onlardan, yani kendi insanlarımıza ilişkin uygulamalarda onlardan geride olduğumuzu görmek ve tespit etmek çok zor olmasa gerek. Tarihte ilk defa Pakistan’la sözleşme, anlaşma yapılmıyor, iş birliği geliştirilmiyor. 1957’ye gidin, CENTO Paktı’nı göreceksiniz. Daha öncesine giderseniz, Afganistan’la bugün sürtüşmeli olan Pakistan’ın Sadabat Paktı’nı göreceksiniz. Bu paktların hepsini insan hakları karşıtı bir zeminde imzaladığımızı, böylesi bir zeminde sorunlara ve uluslararası iş birliğine yaklaştığımızı görme şansına sahip olacaksınız. Tarihi iyi irdelemeden, görmeden, geleceğe görmeden geleceğe ışık tutmak, geleceğe ilişkin demokratik ilişkiler, medeni ilişkiler yakalamak çok kolay olmayacaktır.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; bu tarih itibarıyla, bugün itibarıyla Türkiye'nin Orta Doğu politikası, komşu ilişkileri deminki Azerbaycan’la yapılan Azerbaycan’la ilişkili anlaşmada sıkça gündeme geldi, üzerinde duruldu, tekrar altını çizmekte fayda var. Ama siz Van üzerinden Pakistan’a giderken, İran’ı, İran’la ilişkilerinizi hangi zemin üzerine oturttuğunuzu, hangi zemin üzerinde şekillendirdiğinizi mutlaka görmek zorundasınız, irdelemek durumundasınız. Uluslararası güçlerin Uzak Doğu’ya, Yakın Asya’ya ulaşımını kolaylaştırmak için yaptığınız bu anlaşmalar, yapma gayreti içerisinde olduğunuz bu anlaşmalar sizleri Orta Doğu’da lider ülke pozisyonuna getirmeyecektir, çünkü soruna doğru zeminden yaklaşmıyorsunuz, çünkü sorunu doğru zeminde değerlendirmiyorsunuz. Bu anlaşmaların Türkiye’de Türkiye halklarının geleceğine ışık tutması açısından önemli olması gerekirken ne yazık ki siz bu anlaşmaları uluslararası güçlerin, uluslararası çıkar odaklarının dengelerini gözeterek bu anlaşmaları yaptığınız için çok da verimli anlaşmalar olmayacaktır. Keşke bu zeminde anlaşmalar yapılmış olsaydı. Bu insanların ülkeler arası, halklar arası, toplumlar arası demokratik ilişkilerini geliştirici, iş birliğini artırıcı anlaşmalar yapmış olsaydınız biz de “Başımız gözümüz üstüne.” diyecektik ama bu yapılan anlaşmalar buna hizmet etmiyor, bu yapılan anlaşmalar kesinlikle ve kesinlikle uluslararası çıkar odaklarının, güç dengelerinin, vahşi kapitalizmin çıkarına hizmet ettiği için bu anlaşmalar bu şekilde yapılıyor. Yapılan tasarının içeriği burada daha açık şekilde konuşulmak durumundaydı. “Bölgesel stratejik planlama” diyor bölgesel stratejik planlamadan neyi kast ediyorlar? Bunun açıklanması gerekiyor. Bunların hiçbiri açık ve net değil, bunların hiçbiri Parlamento zemininde yeterince tartışılıp olgunlaştırılmış anlaşmalar değil. Amerika, Orta Doğu’daki, Uzak Asya’daki enerji kaynaklarına rahat ulaşsın diye, Batı Avrupa enerji kaynaklarına daha rahat ulaşsın diye yapma gayreti içerisinde olduğunuz anlaşmalar bu anlaşmalar. Amacı çok açık ve nettir. Türkiye halklarının çıkarına hizmet eden anlaşmalar değil bu anlaşmalar. Bu anlaşmalar üzerine Türkiye'nin gelecekte kazanacağı çok şey yoktur. Ama umut ederim ki, gittiğimiz yerde anlaşma imzaladığımız ülkelerin en azından kendi insanlarına nasıl yaklaştıklarını, kendi içlerindeki farklılıklar konusunda, darbeler ülkesi oldukları hâlde, nasıl bir tutum içerisinde olduklarını görmüş olursunuz. Suriye de böyleydi, Suriye’yle ilişkileriniz bu şekildeydi, o yüzden çıkmaza girdi. Libya’yla ilişkileriniz böyleydi, o yüzden çıkmaza girdi. Kuzey Afrika’yla ilişkili yaklaşımlar bu zemindeydi, o yüzden yirmi dört saat içerisinde kendi politikalarınızı ters yüz etmek durumunda kaldınız. Asya ülkeleriyle ilgili de ileride, yakın gelecekte aynı tekerrürün içerisine düşme ihtimaliniz vardır, bu ihtimal bugünden görülüyor. Hükûmetin uluslararası ilişkileri, devletler arası ilişkileri, dış politikayı belirlerken kendi halklarının çıkarlarını, ülkesinin çıkarlarını öncelikle esas alması gerektiğini bir kez daha vurguluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kurt.

Tasarının tümü üzerinde başka söz isteği yoktur.

Soru-cevap yoktur.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE PAKİSTAN İSLAM CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA PLANLAMA ALANINDA İŞBİRLİĞİNE İLİŞKİN MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

Madde 1 - (1) 31 Mart 2010 tarihinde İslamabad’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Planlama Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

Madde 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

Madde 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Planlama Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan oy sayısı     :        222                                                                       

Kabul                            :        218                                                                       

Ret                                 :             4 (x)

                                  Kâtip Üye                                           Kâtip Üye

                            Mustafa Hamarat                                 Mine Lök Beyaz

                                      Ordu                                              Diyarbakır”

BAŞKAN – Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı, uğurlu olsun.

Şimdi, 3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gençlik Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gençlik Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/448) (S. Sayısı: 39) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 39 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Soru-cevap için söz isteyen? Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddesini okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE PAKİSTAN İSLAM CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA GENÇLİK ALANINDA İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 7 Aralık 2010 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gençlik Alanında İşbirliği Protokolü”nün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - 1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

Soru-cevap için söz isteyen? Yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen? Yok.

Soru-cevap için söz isteyen? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen? Yok.

Soru-cevap için söz isteyen? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..: Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı için iki dakika süre veriyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gençlik Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan oy sayısı   :    216                                                                             

Kabul                          :    214                                                                             

Ret                               :        2 (x)

                             Kâtip Üye                                               Kâtip Üye

                        Mustafa Hamarat                                     Mine Lök Beyaz

                                 Ordu                                                  Diyarbakır”

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldik. Sözlü soru önergeleri, diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek üzere, 1 Kasım 2011 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 18.59