DÖNEM:
24 CİLT : 2 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
3’üncü
Birleşim
5 Ekim 2011 Çarşamba
(TBMM Tutanak Müdürlüğü
tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Somali ve diğer Afrika ülkeleriyle ilişkilerimize
ve yapılan yardım seferberliğine ilişkin gündem dışı konuşması ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan
füze kalkanına ilişkin gündem dışı konuşması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı
3.- Bursa Milletvekili Necati
Özensoy’un, doğal gaz ve elektrik zamlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adana Milletvekili Osman Faruk
Loğoğlu’nun, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, Dünya Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması
2.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Genel Kurul görüşmelerinde konuşmalara ilave süre verilip
verilmemesine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinin Devlet Üretme Çiftliğinin içerisinde
bulunan ve elektrik, su ve yolu olmayan göçer köylerine yardım yapılmasına
ilişkin açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğüt’ün, İstanbul’daki Cumhuriyet Halk Partili belediyelere karşı yapılan
itibarsızlaştırma ve şüphe uyandırmaya yönelik uygulamaları protesto ettiğine
ilişkin açıklaması
5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze savunma sistemine ilişkin
açıklaması
6.- Gaziantep Milletvekili Mehmet
Şeker’in, Somali ve benzeri ülkelerin açlık ve yoksullukla karşı karşıya
olmasının nedenleri ile füze savunma sistemine ilişkin açıklaması
7.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı’nın, Somali’ye yapılan yardımlara ilişkin açıklaması
8.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın,
Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze savunma sistemine ilişkin
açıklaması
9.- Malatya Milletvekili Öznur
Çalık’ın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze savunma sistemine
ilişkin açıklaması
10.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan
füze savunma sistemine ilişkin açıklaması
11.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, on beş ildeki merkez yöneticilerine,
belediye başkanlarına ve il genel meclisine yapılan operasyonları kınadıklarına
ilişkin açıklaması
12.- Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin, Genel Kurul elektronik sisteminde meydana gelen hatanın
aydınlatılmasına ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Grup Başkan Vekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova’daki mevcut ve
kurulması planlanan sanayi tesislerinin çevreye etkisinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/5)
2.- Antalya Milletvekili Menderes
Mehmet Tevfik Türel ve 23 milletvekilinin, turizm potansiyelinin daha iyi
değerlendirilmesinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6)
3.- Afyonkarahisar Milletvekili Sait Açba ve 22 milletvekilinin, jeotermal kaynakların enerji ve
turizm yönünden daha verimli kullanılmasının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/7)
B) Tezkereler
1.- Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve
saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekât ve müdahalede
bulunmak üzere Irak’ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile
mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı Kararıyla
Hükümete verilen ve son olarak 12/10/2010 tarihli ve 975 sayılı Kararı ile bir
yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2011 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/539)
VIII.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- TBMM Başkanlığının tutumunun İç Tüzük’ün 49’uncu maddesine uygun olup olmadığı hususunda usul görüşmesi
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00’te açıldı.
Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Mehmet Sağlam, Meclis Başkan Vekilliğine seçilmesi dolayısıyla
karşılıklı saygı ve anlayış beklentisi dileyen bir konuşma yaptı.
Batman Milletvekili Bengi
Yıldız ant içti.
Giresun Milletvekili Adem Tatlı’nın, Doğu Karadeniz Projesi’ne ilişkin gündem
dışı konuşmasına Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz cevap verdi.
Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt, Ardahan ilinin kalkınabilmesi için Çıldır Aktaş Kapısı’nın açılması ve o
bölgeye yatırım yapılmasına,
Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yeni yasama yılına,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
Türkiye-AB Karma Parlamento
Komisyonu’nda,
Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi’nde,
Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi’nde,
Parlamentolararası Birlik’te,
Akdeniz Parlamenter
Asamblesi’nde,
Asya Parlamenter
Asamblesi’nde,
Akdeniz İçin Birlik
Parlamenter Asamblesi’nde,
Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere boş bulunan üyelikler için, Başkanlık
Divanı kararını müteakiben uygun bulunan üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık
tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan hakkında, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 25/8/2011 tarih ve 2011/1-84-555-3 numaralı yazısı ile
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/351 esas sayılı dosya ile kamu
davasının açıldığı ve uygulamasına devam edildiğinin;
Mardin Milletvekili Ahmet
Türk’ün, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/2/2011
tarih ve 2011/141 dosya numaralı yazısı ile 2011/141 esas sayılı dava
dosyasıyla yargılamasına devam edildiğinin;
Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan hakkında, Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/8/2011
tarihli ve 2011/64 dosya numaralı yazısı ile 2011/64 esas sayılı dosyayla kamu
davası açıldığının;
Anayasa’nın 83’üncü
maddesinin ikinci fıkrası gereği bildirildiği hususu Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
İstanbul Milletvekili
Erdoğan Toprak ve 22 milletvekilinin, spor sektöründeki siyasi baskı
iddialarının (10/2),
İzmir Milletvekili Alaattin
Yüksel ve 23 milletvekilinin, Türkiye’de siyanür ve benzeri kimyasal maddeler
kullanılarak yapılan madencilik faaliyetlerinin neden olduğu çevre kirliliğinin
ve olası kirlilik tehditlerinin (10/3),
Konya Milletvekili Atilla
Kart ve 19 milletvekilinin, Konya Ovası Projesi’nin (KOP) revize edilmesi ve
hayata geçirilmesinin (10/4),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, Türkiye - Hindistan Parlamentolararası
Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Genel Kurulun toplantı günlerinden salı gününün denetim konularına
(Anayasa’nın süreye bağladığı konular hariç), çarşamba ve perşembe günlerinin
de kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin
görüşülmesine ayrılmasına; salı ve çarşamba günlerinde birleşimin başında bir
saat süre ile sözlü soruların görüşülmesine; “Sunuşlar” ve işaret oyu ile
yapılacak seçimlerin her gün yapılmasına;
Genel Kurulun 4/10/2011 Salı günkü (bugünkü) birleşiminde “Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları”ndan sonra varsa gündemin
seçim kısmındaki işlerin tamamlanmasını müteakip bu birleşimin sona
erdirilmesine;
Genel Kurulun 6/10/2011 Perşembe günkü birleşiminde “Başkanlığın Genel
Kurula Sunuşları”ndan sonra bir saat süreyle sözlü
soru önergelerinin görüşülmesine ve varsa gündemin seçim kısmındaki işlerin
tamamlanmasını müteakip bu birleşimin sona erdirilmesine;
İlişkin Danışma Kurulu
önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
İstanbul Milletvekili Melda
Onur, Hayvanları Koruma Gününe,
İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal, Meclis TV yayınının kapatılmasına,
İstanbul Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlu, kamu görevlilerinin suçsuz
insanlara yapmış oldukları muameleleri kınadığına,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Başkanlık Divanında açık
bulunan İdare Amirliğine BDP Grubunca aday gösterilen Muş Milletvekili Sırrı Sakık seçildi.
Millî Savunma Komisyonunda
açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyeliğe İstanbul
Milletvekili Şirin Ünal ve Karabük Milletvekili Osman Kahveci seçildiler.
5 Ekim 2011 Çarşamba günü
saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 16.57’de son verildi.
Mehmet
SAĞLAM |
Başkan
Vekili |
Tanju ÖZCAN Mustafa
HAMARAT |
Bolu Ordu |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
II.- GELEN KâĞITLAR
No: 3
5
Ekim 2011 Çarşamba
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova’daki mevcut ve
kurulması planlanan sanayi tesislerinin çevreye etkisinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi. (10/5) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/08/2011)
2.- Antalya Milletvekili Menderes
Mehmet Tevfik Türel ve 23 Milletvekilinin, turizm potansiyelinin daha iyi
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/6) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/09/2011)
3.- Afyonkarahisar Milletvekili Sait Açba ve 22 Milletvekilinin, jeotermal kaynakların enerji ve
turizm yönünden daha verimli kullanılması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.
(10/7) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/09/2011)
5 Ekim 2011 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 3’üncü Birleşimini açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik
sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden
yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beş dakikadır, ek bir
dakikalar yoktur.
Onu hatırlatarak, ilk gündem dışı söz,
Somali ve diğer Afrika ülkelerine yapılan yardımlar hakkında söz isteyen Ankara
Milletvekili Sayın Sayın Cevdet Erdöl’e
aittir.
Buyurun Sayın Erdöl.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Somali ve diğer
Afrika ülkeleriyle ilişkilerimize ve yapılan yardım seferberliğine ilişkin
gündem dışı konuşması ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
CEVDET ERDÖL (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Somali ve diğer Afrika ülkelerine Türkiye’den yapılan
yardımlara ilişkin gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
milletimizi ve sizleri saygıyla selamlarım.
Sözlerimin başında, aziz milletimizi
temsil etme şerefine nail olan siz değerli milletvekillerini kutlar, 24’üncü
Dönemin tüm ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini yüce Allah’tan temenni
ederim.
Gündem dışı konuşmamda, yakın zamanda Somali
ve diğer Afrika ülkeleriyle ilişkilerimiz ve yapılan yardım seferberliğine
ilişkin bilgi ve gelişmeleri sizlerle kısaca paylaşmak isterim. Afrika, hem yüz
ölçümü hem de nüfus bakımından Asya’dan sonra dünyanın en büyük 2’nci
kıtasıdır. Yaklaşık 30 milyon kilometrekarelik alanı ile dünya topraklarının
yüzde 20,4’ünü kapsamakta; 1 milyar kişiyi aşan nüfusuyla dünya nüfusunun yüzde
15’ine yakınını barındırmaktadır.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok
büyük bir uğultu var Genel Kurulda, lütfen sükûneti sağlayalım.
CEVDET ERDÖL (Devamla) – Çok eski
tarihî ve kültürel bağlara sahip olduğumuz Somali ve Doğu Afrika, uzun zamandır
maalesef kuraklık ve kıtlık felaketiyle baş etmeye çalışmaktadır. Dünyanın en
fakir kıtası olan Afrika’da 40 milyonun üzerinde insanın kronik açlık
tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı, her 3 Afrikalı’dan
birinin yetersiz beslendiği, bu yıl Doğu Afrika ülkelerinin son altmış yılın en
büyük kuraklığını yaşadığı ve böylece, özellikle başta çocuklar olmak üzere
binlerce insanın yaşamını tehdit ettiğini hepimiz bilmekteyiz.
Doğu Afrika’da en fazla felaketi
yaşayan ülkelerin başında ise Somali gelmektedir. 90’lı yılların başından bu
zamana kadar hâlâ iç savaşla boğuşmaktadır. Ülkedeki dağınık silahlı gruplar
birbirleriyle çatışmakta; bu gruplar kendi ülkelerini yakmakta, yıkmakta ve bu
yangında kendilerini pişirmektedirler. Daha dün Somali’nin başkenti Mogadişu’da
patlayan bomba yaklaşık 70 kişinin ölümüne, 50 kişinin yaralanmasına sebep
olmuştur. Ölenlerin arasında öğrenci, asker ve siviller bulunmaktadır.
Milletimiz adına, ölenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Sağlık Bakanlığı ekiplerinin aynı anda orada bulunması ve bu menfur olaydan
yara almadan kurtulmalarını da büyük bir sevinçle karşıladığımızı ve sağlık
camiamıza geçmiş olsun dileklerimizi buradan iletmek isterim. Türkiye’ye gelmek
için orada bulunan değerli öğrencilerin ve velilerinin de bu menfur saldırıda
ölmesi üzüntümüzü bir kat daha artırmaktadır.
Ülkede yani Somali’de yiyecek zor
bulunurken, su temin edebilmek için bile insanlar kilometrelerce yürümek
zorunda kalırken, buna mukabil maalesef silah ticareti Somali’ye hız kesmeden
devam etmekte, silah satışları Somali’ye durmadan devam etmektedir. Bu ise
insanlık adına utanç verici bir durumdur.
Son altmış yılın en kurak mevsiminin
yaşanması başta kuraklık ve kıtlığın oluşmasına yol açmış, bu da Somali
içerisinde büyük bir iç ve dış göçün olmasına yol açmıştır. Bu göçler sonucu
oluşan kamplarda, özellikle mültecilerin açlık ve susuzluk problemlerinin
giderilmesine Türkiye başta olmak üzere pek çok ülke katkı vermeye çalışmıştır.
Türk sivil toplum kuruluşlarınca Afrika
ülkelerinde, sadece 2010 yılında yaklaşık 70 bin civarında ücretsiz hasta
muayenesi ve tedavisi yapılmış, sivil toplum kuruluşları ve resmî kurumlarımızca
iki yüzden fazla temiz su kuyusu inşaatı tamamlanmış, temiz içme suyuna
Afrikalıların kavuşturulması sağlanmıştır.
Yine Türk Kızılayı,
Nyala’da kurmuş olduğu, Sudan’da kurmuş olduğu
hastaneyle birlikte, o zamandan bu zamana yaklaşık 330 bin kişiyi muayene etmiş
ücretsiz olarak ve 4 bin kişiden fazla hastayı da ameliyat ettirmiştir.
Sağlık Bakanlığımız ise Somali’ye bir
sahra hastanesini 18 Ağustosta kurmuş, bugüne kadar bölgeye ayrıca 55 ton ilaç,
tıbbi malzeme, bir adet gezici sağlık aracı, altı adet ambulans, iki adet
şişirilebilir sahra hastanesi ve iki adet ağır iklim tipinde olan sahra
hastanesi göndermiştir.
Bilindiği üzere, yine Libya’daki iç
karışıklıkta yaralanan pek çok hasta da ülkemize getirilmiş ve Sağlık
Bakanlığımızca bunların tedavileri yapılmış ve böylece ülkemizin şefkat eli
oradaki kardeşlerimize de ulaştırılmıştır.
Sözlerimi tamamlarken, son olarak, dün
Mardin’de şehit olan 4 emniyet mensubumuzu da Allah’tan rahmetle anıyorum,
yakınlarına, milletimize, sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Tekrar yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdöl.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
efendim, bu bir dakika uygulamanız yanlış. Neden yanlış? Dün burada Meclisi
yöneten Başkan Vekili dedi ki: “37’nci Birleşimde, 20/12/2010
tarihinde burada böyle bir karar alındı.” O zaman Meclisi siz yönetiyordunuz.
BAŞKAN – Yok, ben yönetmiyordum, Sayın
Yakut yönetiyordu.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, hayır siz
yönetiyordunuz, Mecliste bütçe müzakeresi yapılıyordu. Şöyle bir uygulama
vardı: AKP’liler kırk dakikalık süreyi 8 milletvekiline taksim ediyorlardı…
BAŞKAN – Ha, o kişiseldi.
KAMER GENÇ (Tunceli) – …her birine bir
dakika fazla veriyordunuz, AKP’yi sekiz dakika konuşturuyordunuz. Biz buna
itiraz ettik, dedik ki: “Efendim, bu, AKP’ye bir imtiyazdır…”
BAŞKAN – Yok, öyle siz bana itiraz
etmediniz, o benim kendi inisiyatifimle oldu Sayın
Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, Sayın
Başkan, yani doğrusunu anlatalım da…
BAŞKAN – Anladım da ben de yani
hafızamı kaybetmedim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – O zaman siz
böyle bir karar aldınız, “Ben bütçe konuşmalarında ek bir süre vermem.” dediniz
ve Genel Kurul da öyle kabul etti. Ama bu Genel Kurulun gündem dışı
konuşmalarında sayın konuşmacılara bir dakika verme anlamında bir karar
değildi. İsterseniz 37’nci Birleşimde alınan kararı bir okuyalım veyahut da
tutumunuz hakkında bir usul tartışması açmak istiyorum efendim, 63’üncü maddeye
göre.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Karar yok
efendim, hangi usul?
BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ederim.
Şimdi, Sayın Yakut’un yönettiği bir
Meclis oturumunda, birleşiminde kendisinin hakkında usul tartışması açıldı ve
sonuçta Meclis oyladı, bu bir dakikalar kalktı, o ayrı.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, ondan dolayı
kalkmadı.
BAŞKAN – Hayır, hayır, kendiniz
oyladınız Genel Kurul olarak. O geçen dönemden bahsediyorum. Bütçe
görüşmelerinde ise bana bir itiraz olmadı. Ben onu kişisel olarak, haksızlık
olduğu, adaletsizlik olduğu gerekçesiyle, sadece bütçe görüşmelerine has olmak
kaydıyla, bir dakikayı, ben, bana İç Tüzük’ün verdiği
inisiyatifi kullanarak kaldırmıştım. Şimdi, yani
bugünkü uygulama başka bir uygulama…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani Sayın
Başkan, bakın…
BAŞKAN – …37’nci Birleşim ile ilgili
fasıl, o Sayın Yakut’un dönemi, o ayrı.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani Meclisin ta
on senedir, yirmi senedir gelen uygulamasını Başkanlık Divanı kaldırıyor. Bir
dakika milletvekilinin fazla konuşmasının faydası; beş dakika konuştuktan sonra
o bir dakikalık arada en önemli şeyi milletvekili arkaya, en sona saklıyor
dolayısıyla orada daha önemli şeyler söyleniyor. Yani bir dakika…
BAŞKAN – Anladım, peki…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani bence bu
uygulamadan vazgeçerseniz memnun olurum.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
Şimdi, Sayın Erdöl
ile başladı dolayısıyla diğerlerine veremem ama yarın ben yöneteceğim, o zaman
değerlendireceğim.
Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Sayın
Bekir Bozdağ, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Ankara Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl’ün
bu kürsüden dile getirdiği hususlarla alakalı yüce Meclisi bilgilendirmek üzere
söz aldım.
Somali’de büyük bir insanlık dramı
yaşanıyor. 2 Ağustos tarihinde, Sayın Başbakanımız, Somali’de yaşanan insanlık
dramı karşısında Türkiye’nin sessiz kalmaması, hem devletimizin hem de
milletimizin burada yaşanan insanlık dramı karşısında duyarlılığını ortaya
koyması amacıyla bir yardım kampanyası başlattı. Bu kampanyanın başladığı ilk
günlerde Somali’deki olayı Türkiye’de belli oranda bir kısmı farkında, belli
oranda bir kısmı başka türlü değerlendiriyor idi ama farkında olanlar bile
olayı değerlendirirken Somali’de sanki anlatıldığı kadar da durumlar kötü
değilmiş gibi bir hava vardı. Ama daha sonra Sayın Başbakanımızın başkanlığında
bir heyetle, Türkiye’den, bir uçakla Somali’ye, iş adamlarımızın,
sanatçılarımızın, milletvekillerimizin, pek çok kesimin katıldığı bir ziyaret
yapılıp konu yerinde görülünce, yerinde gören herkesin kanaati değişti ve o
dramın Türkiye’de anlatılandan, hissedilenden onlarca kat daha büyük olduğunu
bizzat yaşayarak gördüler. Ben de o heyetteydim. O heyet indikten sonra bir
şehir içerisinde program gereği geziler yapıldı ve bu çerçevede de çadır
kamplara gidildi. Kamplara gittiğinizde büyük çadırlar yok, çuvallardan, hani
Anadolu’da “telis” derler, başka yerde başka şey derler, naylon torbalardan,
torbayı yırtmışlar bir değneğin ucuna ve oradan çadır yapmışlar, altında insanlar.
Tabii, yolda giderken etrafa baktığınız
zaman çöp yığınlarından etraf görülemiyor. Hayvan kemikleri -affedersiniz-
ortada, âdeta tuğlalar yığılmış gibi üst üste, dağlar misali kemikler duruyor.
“Bunlar nedir?” diye sorduğumuzda bunların hayvan kemikleri olduğunu ve bu
kemikleri değerlendirecek veyahut da başka türlü ortadan kaldıracak bir
mekanizmaya sahip olmadıklarını söylüyorlar. “Peki, bu çöpler
nedir -her taraf pislik ve her tarafta çöp var, âdeta sokakta değil de, bir çöp
deryasının içerisinde yürüyor gibisiniz- bunları niye kaldırmıyorsunuz,
belediye yok mu?” diye sorduğunuzda, belediye var ama bunları kaldıracak ve
bunları kaldırdığınız yerde depolayacak veya uygun bir şekilde onları belli bir
yerde toplayacak ne alet var ne personel var ne de bir mekanizma var, hiçbir
şey yok. Bir çadır ziyaretinde çocuklar, doktorların önünde tedavi için
duruyorlar ama çocukların vücuduna yapışan veya konan sineklere baktığınızda
sinekten çocuğun vücudu gözükmüyor. Sizin elinize, bir yerinize bir sinek
konduğunda hemen tepki veriyorsunuz, işin daha da kötüsü, bütün vücudu sinek
kaplamış ama tepki vermiyor, o kadar da alışılmış bir yapı sanki bu.
Sayın Başbakanımız dedi ki: “Bu çocuğun
durumu çok kötü -Cumhurbaşkanı da Sayın Başbakanımıza refakat ediyorlar- bunu
derhâl hastaneye kaldırmamız lazım.” Ülkenin Cumhurbaşkanı dedi ki: “Efendim,
bunu hastaneye kaldıracak ambulansımız yok.” Yani bir ülkenin Cumhurbaşkanı,
düşünün, çocuk ölmek üzere, onu kaldıracak ambulansa sahip olmadığını ifade
ediyorlar ve orada hemen Sayın Başbakanımızın devreye girmesiyle bizim
bindiğimiz araçlardan bir araçla çocuklar hastaneye yetiştirildi ve oradaki
sahra hastanesinde, bizim Sağlık Bakanlığımızın kurduğu yerde tedavi gördüler.
Çocuğun bir tanesi yolda hayatını kaybetti. Ama hayatını kaybediş nedenlerine
baktığınızda, çok ama çok basit nedenlerle, ishal gibi bir nedenle de insanlar
çok kolaylıkla hayatını kaybedebiliyor.
Oraya sağlık malzemesi olarak pek çok
malzeme gönderdik. O malzemeler orada duruyor. Kullanma noktasında sıkıntılar
olduğunu görünce “Neden bu malzemeler kullanılmıyor?” diye sorduğumuzda o
malzemeleri kullanma bilgisine ve görgüsüne sahip yeteri kadar personel
olmadığını da gördük. Büyük sıkıntı. İlaçlar orada, onları kullanamıyorlar.
Yani su noktasında hakeza insanlar su bulamıyorlar, gıda noktasında hakeza
başka sorunları var.
Şehri gezerken şehirde duvarında kurşun
deliği olmayan, bombalarla yara almamış neredeyse sokakta bir tane bina görme
imkânınız maalesef yok. Şehir düzenli mi? Düzenli
baktığınızda. Kargaşanın olmadığı zamanlarda düzenli bir kentin, şehrin
orada olduğunu da görüyorsunuz ama kurşun izi değmedik, bombalanmadık neredeyse
bir binayı görme imkânınız orada yok. Her şey ortada. Âdeta
insanlar orada birtakım imkânsızlıklar nedeniyle değil -benim gördüğüm- büyük
bir bilgisizlik nedeniyle büyük sıkıntı içerisindeler. Yani sömüren veya orada
birtakım planlar yapan ülkeler oradan elini çektiği zaman yapı olduğu gibi
çökmüş. Bu yapıyı ayağa kaldıracak bilgi ve donanıma sahip yetişmiş insan
gücünün de orada olmadığını görüyoruz. Hani Türkiye’de derler ya, Türkiye’de
olur ya, bir tane fakirimiz var, ne deriz biz? “Yahu, buna yardım edecek çok
insan olur.” Kim yapar? Akrabaları yardım yapar. Onlarda da yoksa komşuları
yardım yapar. Onda yoksa mahalleli yardım yapar. Onda yoksa belediye yardım
yapar. Onda yoksa devlet yardım yapar. Yani mağdur olan bir insanın elinden
tutacak birileri, mekanizmalar mutlaka vardır. Şimdi, oraya baktığınızda, sizde
yok, size yardım yapacak akrabalarınız? Onlarda da yok. Komşularınız? Onlarda
da yok. Mahalleli? Onda da yok. Belediye? Onda da yok. Dahası devlette de yok.
Herkes imkânsızlıkta ve çaresizlikte âdeta eşitlenmiş bir durumda. O nedenle, o manzarayı gören herkes buraya karşı daha fazla
hassasiyet gösterilmesi, daha fazla yardım yapılması konusunda hemfikir oldu ve
bunu Türkiye’ye daha iyi anlatmak ve milletimizin desteğini buraya, doğru bir
biçimde yansıtmak için gayreti artırmak gerektiği noktasında birleştik ve
oradan dönenlerin, daha uçakta veya indikten sonra, o manzarayı görenlerin
hepsi yardım ve destek noktasında verdiklerini artırdılar, büyük çabalar ortaya
koydular.
Bugüne kadar baktığımız zaman,
başlatılan yardım kampanyası çerçevesinde 504 milyon 100 bin Türk lirasının
toplandığını görüyoruz. Türkiye, oraya şimdiye kadar tam 9
uçak, 7 gemi ile 49 milyon TL tutarında ve yaklaşık 17 bin ton ağırlığında
insani yardım malzemesi gönderdi ve bütün bu yardımlar, rakamsal olarak ortaya
çıkan yardımlar ile ayni yardımların tamamı milletimizin gönül hazinesinden
ortaya çıkmış yardımlardır, devletin harcadığı içerisinde neredeyse kuruş
denecek kadar para yok desek yanılmayız çünkü bu, milletimizin
hayırseverliğinin, mağdur olan insanlara yardım etme duygusunun ve insanlığının
gereği olarak verdikleri paralardan oluşan büyük bir destek. Ben, bu
nedenle, bu vesileyle sizin huzurunuzda, sizin temsil ettiğiniz aziz Türk
milletinin her bir ferdine, ortaya koydukları bu yardımdan, bu insanlıktan, bu
iyilikten dolayı ayrı ayrı teşekkürlerimi, şükranlarımı sunuyorum. Çok sağ
olsunlar, var olsunlar.
Oraya gittiğimizde Somali Sayın
Cumhurbaşkanı dedi ki: “Sizden önce buraya bir başka ülkenin bakanı gelmişti. O bakan geldiği zaman zırhlı bir araçla şehri gezdi ve hiç yere
inmeden, kimseyle de tokalaşmadan ondan sonra bıraktılar, gittiler ‘Güvenlik
var, falan var, sıkıntı var.’ diye ama siz buraya geldiğiniz zaman eşlerinizle
geldiniz -çünkü heyettekilerin hepsinin eşi vardı ve çocukları olanlar vardı-
çocuklarınızla geldiniz, zırhlı araçlarla değil halkın arasına indiniz, elinden
tuttunuz, başını okşadınız, onların dertlerini yakından gördünüz. Bu
nedenle, Türkiye hiçbir yardım yapmasa bile şu fotoğraf dahi bize dünyanın en
büyük yardımı kadar kıymetlidir, değerlidir, bizim imajımızı düzeltme açısından
çok önemlidir.” Bizim açımızdan bu ziyaret tarihî bir ziyarettir çünkü o tarihe
kadar başbakan düzeyinde oraya hiçbir ziyaretçi 93 yılından beri gelmemiş. 93
yılından beri ilk defa başbakan düzeyinde bir ziyaret yapılıyor, onlar için çok
önemli. “Bizim acımızı bütün dünya duydu, bizim çaresizliğimizi bütün dünya
sizin sayenizde gördü.” diyerek teşekkürde bulundular. Gerçekten, Sayın
Başbakanımızın ziyaretinden sonra Somali’ye dünyanın başka ülkelerinin, başka
yerlerdeki insanların ilgisi, yardım ve desteği de artmıştır.
O ziyaretten sonra oraya giden
yardımların planlı bir biçimde gitmesi, doğru ihtiyaçların karşılanması, doğru
yerlere harcanması için burada da bir koordinasyon kurulu oluşturuldu. TİKA’nın
başkanlığında, organizatörlüğünde, bakanlardan Başbakan Yardımcısı olarak benim
koordine ettiğim bir koordinasyon kurulu sürekli bu çalışmaları takip ediyor,
her hafta toplanıyor ve oralarda ne yapılabilir, neler ortaya konabilir onun
çalışmalarını yapıyoruz.
Bugüne kadar yaptığımız çalışmalar
çerçevesinde orada gıda ve su, diğer alanlardaki çevre, başka ihtiyaçların
giderilmesi yanında, oraya daha da kalıcı yardımların yapılmasının gerekliliği
ortaya çıktı ve oradaki yetkililerin talebi de o doğrultudaydı. Biz, buna göre,
şu anda Somali merkezde iki yüz yataklı bir hastaneyi orada hayata geçiriyoruz,
onunla ilgili adımları attık. Yaklaşık binden fazla toplu konutu orada TOKİ
marifetiyle yapacağız, hayata geçireceğiz ve oradaki mağdur insanların oraya
yerleşmesini temin edeceğiz.
Öte yandan, çadırlarda, o demin
anlattığım kötü yerlerde yaşayan insanları Kızılayımızın
çadırlarına taşımak için seferber olduk. Şu anda iki bin çadırı mahalline
ulaştırdık ve insanlar oluşturulacak çadır kentlere taşınacaklar ve orada
hayatlarını devam ettirecekler konutlara nakledilene kadar.
Mobil bir fırın, mobil bir yemekhane
oraya kuruyoruz. Şu anda kurulum çalışmaları devam ediyor. Bunlarla ilgili
gerekli adımları attık.
Öte yandan, çöpü temizlemek için de Kızılayımızla beraber, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızla
beraber önemli adımlar atıyoruz. O çöplerin hem temizlenmesi konusunda hem de
yeniden bundan sonra etrafta çöp olmaması hem de o kemiklerin ortadan
kaldırılması konusunda önemli adımları beraber attık.
Sağlıkla ilgili, bir yandan hastaneyi
yaparken öte yandan da sağlık meslek liselerine ve sağlık meslek
yüksekokullarına oradan öğrenci getirmek suretiyle sağlık alanında işin ehli
olan insanların müdahalede bulunmasını temin için önemli çalışmalar başlattık.
Sadece sağlıkta değil, üniversite
düzeyinde de 500 tane öğrenciyi Türkiye’de okutacağız. Bunun 230 tanesini vakıf
üniversitelerimiz kabul ediyorlar, 270 tanesinin de devlet üniversiteleri
marifetiyle Türkiye’de karşılıksız eğitimlerini almalarını temin edeceğiz.
Öte yandan, mesleki eğitim konusunda
bizden talepleri oldu. Ortaöğretim düzeyinde meslek okullarımızla iş birliğini
sağlayarak ayrıca bir eğitim almalarını, onu da temin edeceğiz. Bu konuda,
Millî Eğitim Bakanlığımızla, YÖK’le beraber iş birliği çalışmalarımız devam
ediyor ve o çalışmalar netice aldığında önemli katkıları daha büyük bir boyutta
onlar bulundukları yerde elbette sağlayacaklardır.
Bunun dışında, TOKİ’nin yapacağı o
konutların dışarısında müthiş arazi var orada. Bu araziyi kullanmayı bilmeyen
bir yapı da var. Yani tarım arazileri var ama tarım arazilerini kullanma ve
onları kendileri için daha faydalı hâle dönüştürme noktasında yeterli bir
birikim, yeterli bir tecrübe yok. Örneğin, sahile
baktığınızda, 3.337 kilometrekare civarında bir sahil şeridi var, neredeyse
dünyanın en uzun sahil şeridine sahip ama denizden 1,5 milyar dolarlık bir
deniz ürünleri başka ülkeler tarafından kullanılırken denizden istifade etme ve
bunu kendi lehlerine doğru bir biçimde kullanma konusunda da yeterli bir bilgi
ve yeterli bir eğitim sahibi de değiller. Bu nedenle, Tarım Bakanlığımızla iş
birliği yapmak suretiyle buralarda hem balıkçılıkla ilgili hem de tarım
alanında verimli işler yapılmasıyla ilgili ortak bir proje de orada yürütülecek
ve bu proje çerçevesinde, Türkiye’de olan tarım üretme çiftlikleri benzeri bir
çiftlik kurulmak suretiyle oradaki insanlar eğitilerek oraya katkılar
sağlanacaktır ve şimdiden Türkiye’den bir iş adamımız “Buraya elli tane
traktörü ben bağışlayacağım.” dedi ve orayla ilgili gayretleri ortaya koydu ve
pek çok vatandaşımız da bu noktada, projelere destek noktasında büyük gayretleri
ortaya koydular, koymaya devam ediyorlar. İnşallah, önümüzdeki günlerde yapılan
-daha başka pek çok çalışma var- bütün bu çalışmaların orada somuta
dönüştüğünü, bizzat oraya giderek hem milletimizin verdiği paraların nereye
gidip ne gibi hizmete dönüştüğünü milletimize göstermek hem de oradaki
insanların bu hizmetler karşısında sevincini milletimiz ve dünyayla paylaşmak
için sık sık bundan sonra oradaki çalışmaların takipçisi olacağız ve oradaki
çalışmaları bizzat yerinde görüp daha sağlıklı yürümesi konusunda gerekli
desteğimiz olacaktır.
Tabii, bu çalışmalar devam ederken dün
Somali’de meydana gelen intihar saldırısında 70 tane Somalili hayatını
kaybetmiştir. Ben bu vesileyle, hayatını kaybeden bütün Somalili kardeşlerime
Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına, ailelerine, Somali halkına ve Somali
devletine de başsağlığı diliyorum.
Somali’de en büyük sıkıntılardan birisi
de işte bu güvenlik meselesi. Somali’de din aynı, başka bir din yok, tek. Dil
aynı, başka bir dil yok, o da tek. Mezhep de aynı, başka bir şey yok, o da tek.
Bu kadar teklik içerisinde maalesef huzur ve barış yok. Ülke dörde bölünmüş,
dört ayrı grup arasında birtakım nedenlerle çekişmeler, kavgalar var. Umarız ki
orada tez zaman içerisinde bir barış ortamı, bir huzur ortamı olsun.
Dün bu hadiselerin yaşandığı hemen
duyulur duyulmaz Sayın Başbakanımız, Somali Cumhurbaşkanı Şeyh Ahmed’i aradı ve onunla bir görüşmede bulundu, yaşanan
olaylarla alakalı bilgiler aldı. Aynı şekilde biz de Somalili yetkili
makamlarla ve orada görev yapan Türkiye’den gönderdiğimiz görevli
arkadaşlarımızla görüştük ve oradaki durumlar hakkında kendilerinden bilgi
aldık.
Şunu açıklıkla ifade etmek isterim ki
yaşanan saldırı Türklere karşı veya Türkiye’ye karşı yapılmış bir saldırı
kesinlikle değildir ve oradaki saldırı bütün yetkililerin ve bizzat kendi
arkadaşlarımızın, orada olanların ifadesiyle devlet organlarına karşı yapılmış
bir saldırıdır. Yoksa “Türkiye yardım yapıyor, yardım yapmasın. Türkiye şu
hizmetleri yapıyor, bu hizmetleri yapmasın.” şeklinde bir düşünceyle yapılmış
bir saldırı olmadığını bizim kendi arkadaşlarımız söylüyorlar, Somalili
yetkililer söylüyorlar. O nedenle bu saldırı Türkiye’ye karşı değil,
Türkiye'nin oradaki görevlilerine karşı değil, sadece oradaki kendi iç
çatışmaları nedeniyle devlet organlarına karşı yapılmış bir saldırı ama ne
olursa olsun böyle bir saldırıyı lanetlemek bizim vazifemizdir. Masum
insanları, eğitim almak için bir araya gelmiş insanları, kendi ülkesinin
vatandaşlarını suçsuz yere öldürmek, intihar usulüyle veya başka bir usulle
olsun, en büyük vahşettir, en büyük insanlık suçudur. Bu eylemleri yapanları
hem buradan lanetliyor hem de şiddetle kınıyoruz.
Buradan şunu da ifade etmek isterim ki
Türkiye'nin orada atacağı adımları bundan sonra da atması devam edecektir. Yapılması
gerekenler neyse milletimize söylediklerimiz... Milletimizin bize inanarak
verdiği paraların hepsi mahalline harcanacaktır. Bundan sonraki süreçte içeride
yaşanan kargaşayı da dikkate almak suretiyle orada görev yapan bütün Türk
görevlilerin güvenliğini sağlama konusunda da Türkiye olarak ayrıca
tedbirlerimizi de bundan sonraki süreç için alacağımızı da ifade etmek
istiyorum.
Ben, bu vesileyle, yardım yapan bütün
milletimizin her bir ferdine ayrı ayrı teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.
Gündem dışı ikinci söz, füze kalkanı
konusunda söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba’ya
aittir.
Buyurun Sayın Ağbaba.(CHP
sıralarından alkışlar)
2.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya Kürecik
bölgesinde kurulması planlanan füze kalkanına ilişkin gündem dışı konuşması ve
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan İsrail
füze kalkanıyla ilgili görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Halkımızdan gizlenerek kapalı kapılar
ardında temel amacı İsrail’i korumak olan füze kalkanının kurulacağı
Malatya’nın milletvekiliyim.
Değerli arkadaşlar, NATO füze
kalkanının Malatya’nın Kürecik bölgesine kurulacağı gündeme geldiği ilk günden
itibaren demokratik yollardan tepkimizi dile getiriyoruz. Malatya halkı,
günlerdir tedirginlik yaşamakta, Hükûmetin tatmin edici bir açıklama
yapmamasını şaşkınlıkla izlemektedir. Bu projeyle ilgili,
Başbakan Sayın Erdoğan’ın daha önce “NATO’nun üyesi olarak bu kapsamda atılacak
bir adım ve bu işin komutasının kime verileceği hususu ki bunun özellikle
topraklarımızın genelinde böyle bir şey düşünülüyorsa zaten kesinlikle bu bize
verilmeli, aksi takdirde bunun kabulü mümkün değildir.” açıklamasına rağmen
füze kalkanı kontrolünü Avrupa Yüksek Kuvvetler Komutanlığına verileceği ifade
edilmektedir. Yani Sayın Başbakan’ın daha önce “Kesinlikle kabul
etmeyiz.” dediği sistem başka ülkelerin kontrolünde Malatya Kürecik bölgesinde
kurulacaktır. Şimdi Hükûmete sormak gerekiyor: Türkiye’nin geleceğini tehdit
eden böyle bir karar alırken kime sordunuz? Bu anlaşmadan kimin haberi var?
Açıkça söylemek gerekirse milletvekillerinin, ana muhalefet partilerinin,
muhalefet partilerinin, sivil toplum örgütlerinin haberi olmadan kapalı kapılar
ardında Dışişleri yetkilileri tarafından imzalanan anlaşmayı demokrasi adına
kara bir leke olarak değerlendiriyorum. Çağdaş demokrasilerde bu süreç
konuşularak, tartışılarak karara bağlanır ama bizde maalesef “Ben yaptım,
oldu.” mantığıyla hareket ediliyor.
Değerli arkadaşlar, füze kalkanının
Malatya’ya kurulması konusunda endişelerimiz var. Şimdi sizlerle bu
endişelerimizi paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz yıl Lizbon’da füze kalkanı
tartışmaları sırasında kalkanın İran’a karşı kurulduğunu açıkça ilan eden ve
Başbakan Erdoğan’ı üstü kapalı eleştiren Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy “Biz
kediye “kedi” deriz.” demişti. Fransa Cumhurbaşkanının da ifade ettiği gibi
füze kalkanı İran’a karşı İsrail’i korumak için kuruluyor. Füze kalkanı gündeme
geldiğinden beri Türkiye’yi dikkatli bir üslupla uyaran İran, geçtiğimiz
günlerde söylemini sertleştirerek çok ciddi bir iddiada bulundu. İran dinî
lideri Hamaney’in danışmanı Orgeneral Safevi “Türkiye’nin İsrail’e karşı çıkışı bir siyasi
gösteridir. Perde arkasından görüşüyorlar.” demiştir. Yine İran Meclisi Ulusal
Güvenlik Komisyonu üyesi Muhammed Kevseri de füze kalkanı
kararını çifte standart olarak nitelemiş, defalarca siyonist
rejimine karşı olduğunu söyleyen “Gazze filosuna saldıranlara ağır ceza
isteyenler İsrail’i koruyacak radar sistemine izin verdi.” demişti. İşte size
gerçekler. Füze kalkanıyla ilgili sadece İran’la değil, Rusya’yla da ciddi
sorunlar yaşayacağımız bir gerçektir. Zira Rusya, Çin ve İran’ın Türkiye’ye
kurulacak radar sistemine karşı ortak füze kalkanı kurmak amacıyla görüşmeler
yaptığı belirtiliyor. Anlaşılıyor ki karşılıklı füze kalkanı yarışı bölgemizi
olası bir çatışmanın odağı hâline getirecektir.
Artık bu gerçeklerle yüzleşme
zamanıdır. AKP Hükûmetinin sözde dış politikasının en önemli argümanı
olan komşularla sıfır sorun politikasının bir aldatmacadan ibaret olduğu açıkça
ortadadır. Sadece İran cephesinden yapılan bu açıklamalar bile AKP Hükûmetinin
ülkemizi ve halkımızı ateşe attığını göstermektedir.
Değerli arkadaşlar, bir diğer konu da
füze kalkanının insan ve çevre sağlığına olumsuz etkileri. Kürecik’te
daha önce kurulu bulunun ABD radar istasyonu sebebiyle insanların, çoğu başta
kanser olmak üzere çeşitli hastalıklara yakalandıkları bilinmektedir. Şimdi
yine aynı bölgede, bu kez çok daha yüksek düzeyde radyasyon yayacağı bilim
insanları tarafından açıklanan füze kalkanı kurulmak istenmesi, en yalın
ifadeyle AKP Hükûmetinin Kürecik’i ve Malatya’yı
gözden çıkardığı anlamına gelmektedir. Ayrıca, füze kalkanı başta Kürecik olmak
üzere bölgemizde Malatya’nın dünyaca ünlü kayısısını, Kürecik bölgesinin meşhur
armudunu ve arıcılığı da olumsuz yönde etkileyecektir.
Şimdi soruyorum sizlere: Niçin füze
kalkanının Türkiye’ye kurulması kabul edilmiştir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bu anlaşmayla
Türkiye askerî ve siyasi anlamda ne elde etmiştir?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağbaba.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
bir dakika ver ya…
VELİ AĞBABA (Devamla) – Kim için…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Devam… Devam…
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
VELİ AĞBABA (Devamla) – …hangi
ülkelerin güvenliği için Anadolu…
BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Sözümü
tamamlayayım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Sayın Başkan,
biraz önce bir arkadaşa bir dakika verdiniz…
BAŞKAN – Vermedim öyle bir şey, nereden
çıkardınız? Hayır, hiç öyle bir şey yok.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Sayın Başkan,
az önce…
BAŞKAN – Hayır, öyle bir şey yok.
Benimle boş yere tartışmayın.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Toparlayayım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim, hayır.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Arkadaşlar, bu,
Anayasa’nın 90 ve 92’nci maddesine aykırıdır. Bu anlamda bu kararın Türkiye
Büyük Millet Meclisinde konuşulmadan karara bağlanmasını yanlış buluyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Hükûmet adına Dışişleri Bakanı
Sayın Ahmet Davutoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben her şeyden önce Sayın Veli
Ağbaba’ya teşekkür ediyorum. Bu konuyu gündeme
getirmek suretiyle bizim de hem yüce Meclisimizi hem de yüce milletimizi,
özellikle de Malatyalı kardeşlerimizi bilgilendirme imkânımız doğmuş oldu. Bu
bakımdan, bu fırsatı verdikleri için teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan,
soruları soramadı, yazılı versin mi size?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Yazılı olarak verirse de cevap veririz. Tabii, her zaman
verebilirler, her zaman verebilirsiniz. Meclis denetimine her zaman açığız.
Yazılı olarak da verebilirsiniz, ancak bu imkân için teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir dakikaya
karşı yirmi dakika alıyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Zaten yasama döneminin başlaması dolayısıyla vesile ittihaz ederek
Mecliste grubu bulunan muhalefet partilerimizden randevu istemiştim ve bugün de
-kendilerine de teşekkür ediyorum- Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanımız Sayın
Kemal Kılıçdaroğlu randevu verdiler ve Genel Başkan
Yardımcısı Sayın Faruk Loğoğlu’yla birlikte bu konuyu da muhtevi dış politika
konularındaki önemli hassas hususları kendileriyle paylaştık, çünkü bu mesele
her şeyden önce bir ulusal güvenlik meselesidir ve ciddiyetle ele alınması
gereken, polemik konusu yapılmaması gereken bir
uluslararası güvenlik meselesidir.
Şunu açık bir şekilde ifade ediyorum,
bugün Sayın Kılıçdaroğlu’na ifade ettiğim, bu konuda
verdiğim bilgiler, Hükûmetimizin de elinde olan bilgilerdir ve gayet açık
suretle kendisiyle paylaşılmıştır. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da
gerektiğinde kendi içinde istişarelerini yapabilirler.
Ancak bu fırsattan istifade şu hususu
vurgulamak istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin ve bizim Hükûmetimizin
en birinci önceliği ülkemizin, bugünkü vatandaşlarımızın ve gelecekteki
torunlarımızın, gelecekteki vatandaşlarımızın güvenliğini sarsılmaz bir şekilde
garanti altına almaktır. Çünkü, nükleer teknoloji,
balistik füze teknolojisi öylesine hızla gelişiyor ki bırakınız tek tek
ülkeleri, küçük grupların elinde dahi bulunması hâlinde çok büyük risk
potansiyelleri oluşuyor. Önümüzdeki kısa bir dönemde bu tür balistik füze teknolojisinin
en az otuz ülkede, yani komşularımızla ilgisi olmayan en az otuz ülkede
olabileceğine ve belki de çok sayıda devlet dışı aktörlerin elinde
olabileceğine dair bilimsel, stratejik analizler var. Bizim vazifemiz,
ülkemizin bütününü ve gelecek nesillerimizi de koruyacak tedbirler almaktır.
Bunun da iki yolu var. Bir, kendi ulusal füze savunma sistemimizi
geliştireceğiz. Bununla ilgili Başbakanımız gerekli talimatları verdi. Savunma
Sanayi Müsteşarlığı bu konudaki her türlü çalışmayı yapacak.
İkincisi de müttefiki, ortağı
olduğumuz, kurucu üyelerinden olduğumuz, ilk üyelerinden olduğumuz NATO ittifak
sistemi içinde gerekli tedbirlerin alınmasıdır.
NATO ittifakı geçen sene kasım ayında
yeni bir stratejik konsept geliştirdi. Türkiye de bu
stratejik konsepte etkin katkı sağladı ve bu yeni stratejik konsept
öngörülemeyen, ileride öngörülebilir olacak olan bütün tehditlere karşı NATO
ülkelerinin bütününü savunma konusunda yeni bir stratejik çerçeve oluşturdu. Bu
çerçevedeki konulardan birisi de sadece konvansiyonel savunma değil, balistik
füze tehdidine karşı NATO ülkelerinin nasıl savunulacağı konusuydu. Herkesin
elindeki değerleri, katkıları yaparak bütün ülkelerin savunmasını teminat
altına alma konusunda prensip kararı alındı. Biz o toplantıda çok net bazı
ilkeler beyan ettik, bir kısmını Sayın Ağbaba’nın da
okuduğu ilkeler.
Bir: Biz bu yeni savunma konseptinin
herhangi bir komşu ülkeye karşı olmaması gerektiğini söyledik ve böyle bir
tanımlama olmaması için diplomatik olarak yapılabilecek her türlü faaliyeti
yaptık ve hiçbir NATO konsept kâğıdında herhangi bir
komşu ülkenin ismi geçmemektedir. Jenerik olarak ortaya çıkabilecek bütün
tehditlere karşı bir kavram geliştirmiştir.
İkincisi...
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sözleşmeyi
niye bize vermediniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Müsaade edin, eğer tatmin olmazsanız...
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sözleşmenin
içeriğini niye bize vermediniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Peki, anlaşılan tatmin olmayacaksınız. Ben anlatayım, yazılı olarak
sunarsınız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dileriz.
Hukukta...
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Müsaade edin ben bitireyim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın,
hukukta “Söz uçar, yazı kalır.” diye bir ilke var. Yazılı metni bize niye
vermiyorsunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Peki, o zaman Sayın Milletvekili Sayın Loğoğlu’na da
başvurabilirsiniz çünkü Sayın Loğoğlu bu anlaşmanın imza edildiği gün şu
açıklamayı yaptı, Genel Başkan Yardımcınız: “Şahsi görüşüm, füze kalkan kararı
olumlu. Türkiye bakımından yerinde bir karar. Prensip olarak NATO içerisinde bu
kararın alınmasını uygun görüyorum.” Bu, Sayın Loğoğlu’nun açıklamasıdır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan,
anlaşma...
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – O zaman müsaade edin ben anlatayım. Tatmin olmazsanız Sayın
Loğoğlu’na sorarsınız. Kendisi çok kıdemli bir diplomatımızdır -kendisini
takdir ettim bu açıklaması dolayısıyla- detayları ondan öğrenebilirsiniz, niçin
gerekli olduğunu. Ama Sayın Loğoğlu, Genel Başkan Yardımcınız bu açıklamayı
yaparken bir başka milletvekili gelip burada “İsrail kalkanı…” derse bu
saptırmadır; bu, Türkiye'nin ulusal güvenlik meselelerini küçük, dar siyasi
çıkarlara alet etmektir, Malatyalıları kışkırtmaktır, buna izin vermeyiz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Malatyalılar da dâhil
bütün vatandaşlarımızın güvenliğini teminat altına almak bizim vazifemiz. O
zaman gider Sayın Loğoğlu’na sorarsınız niçin gerekli bu diye çünkü çok iyi
biliyorlar gerekli olduğunu.
VELİ AĞBABA (Malatya) – İsrail kalkanı!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Şimdi… Dinleyin! Dinleyin!
VELİ AĞBABA (Malatya) – Hayır, İsrail…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Bakanım, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Bakın ben size sorduğunuz teknik bilgiyi aktarıyorum. Dinleyin,
sonra tatmin olmazsanız yazılı soru sorarsınız, kendi Genel Başkan
Yardımcınızdan da sorarsınız ayrıca.
İkinci ilkemiz: Ülkemizin tümüyle… (CHP
sıralarından gürültüler)
İsrail’e karşı bizim ne politika takip
ettiğimize dünya da şahit ve herkesin de takdirini alan bir politikadır.
Ülkemizin tümüyle nükleer güvenlik şemsiyesi altına alınması, yani dünyanın
hangi köşesinden gelirse gelsin Türkiye'nin bütün topraklarının güvenlik
şemsiyesi altına alınması bizim ilkesel bir pozisyonumuzdu, bunun temin
edilmesini şart koştuk ve bir seneyi aşkın süren teknik çalışmalarla bununla
ilgili gerekli teminatlar alındı. Eğer bu radar sistemi… Füze savunma sistemi
değil, füze kalkanı değil, Türkiye’ye bir tek füze yerleştirilecek değil, bu
bir erken uyarı sistemidir. Eğer bu erken uyarı sistemi Türkiye’de değil de
başka bir ülkede -ismini zikretmek istemiyorum ama Bulgaristan, Romanya,
herhangi bir ülkeyi düşünebilirsiniz- olması hâlinde, Türkiye topraklarının
sadece Marmara Bölgesi bu koruma altına giriyordu. Biz ülkemizin bütünlüğünü,
bütününü koruma altına almak durumundayız. Bu konuda da -herhangi bir- Türkiye’de
mümkün olan en optimum nokta Genelkurmay
Başkanlığımızla, MİT Müsteşarlığımızla, teknik bütün heyetlerle tespit edilerek
bu sonuca ulaşıldı.
Üçüncüsü: Türkiye'nin, bu kurulacak
tesise Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevlendirdiği yetkin subayların bu güvenlik
sistemini denetleyebilmesi ve her yerine (…) (*) olması. Bu da sağlanmıştır.
Yani Türk toprakları içinde bu radar sistemi tümüyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin
denetimine açıktır ve bu konuda gerekli teminatlar alınmıştır.
Dördüncüsü de -gündeme geldiği için-
komuta kademesinde, bir saldırıya karşı cevap mahiyeti taşıyacağı için erken
uyarı sistemi, zaten bir saldırı olmazsa düğmeye basmaya gerek kalmayacak ama
bir saldırı olursa otomatik olarak işleyen devrelerde, her aşamasında
Türkiye'nin diplomatik ve askerî müdahalesi olacak. Nasıl mı olacak? Bir, biz
NATO üyesiyiz, NATO Konseyinde daimî temsilcimiz var.
(*) Bu
bölümde Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
Alınan her kararda yetkilendirmeyi daimî
temsilcimizin de içinde bulunduğu heyet yapacak. Bunu kim uygulayacak? Bunu
SACEUR Komutanlığı uygulayacak yani NATO’nun askerî kanadı uygulayacak. Bu
uygulamada da garanti altına almak için şart koştuğumuz husus Almanya Ramstein’da bulunan Yüksek Komutanlığın bünyesinde en üst
düzeyde bir Türk generalinin daimî olarak bulunmasıdır. Bu da teminat altına
alınmıştır. Yani Türkiye’den habersiz herhangi bir sürecin devreye girmesi veya
Türkiye'nin denetimi dışında bir sürecin devreye girmesi söz konusu değildir,
hiçbir ülkeye bilgi aktarılması da bu anlamda söz konusu değildir.
Ayrıca Eskişehir’deki NATO Merkezi,
Koordinasyon Merkezi bu radar üssüyle daimî temas hâlinde olacak ve
Almanya’daki NATO karargâhındaki komutanımızla da daimî temas hâlinde olacak. Dolayısıyla
bizim için kendi ulusal güvenliğimizi riske edecek herhangi bir adım atılması
durumunda ya da daha önce NATO Konseyinin almış olduğu kararlar dışına
çıkılması durumunda sürecin her aşamasında Türkiye müdahil olabilecektir.
Eğer bütün bunlar, tedbirler alınır,
buna rağmen tespit edilen prensiplerin dışına çıkılması hâlinde ise bütün bu
anlaşma iki yıl süreyle kısıtlanmıştır, iki yılda bir otomatik olarak yenilenir
ama herhangi bir noktada Türkiye tek taraflı olarak feshettirme yetkisine de
sahiptir. Bu konuda Türkiye'nin ulusal çıkarları tümüyle korunmuştur.
Çevresel etki bakımından da bütün
bilimsel kurumlarımızı, askerî yetkililerimizi ve ilgili bütün kurumlarımızı
çalıştırdık. Bu konuda ne Malatya’da ne Kürecik’te
herhangi bir çevresel etkisi olmaması için zaten lokasyon
da ona göre tespit edildi. Bu çevresel etki konusunda da gerekli tedbirler
alındı.
Serpinti konusu da bazen gündeme
geliyor. Bir kere, bu teknolojiyi bilenler gayet iyi bilir ki eğer… Hiçbir
zaman olmasını istemeyiz çünkü bu sistem nihayetinde caydırıcı bir sistemdir,
savunma sistemlerinin tümü caydırıcıdır, kendisi saldırı sistemi değil, ümit
ederiz ki böyle bir sistem caydırıcı bir etki yapar ve hiçbir zaman bu sistemi
kullanma ihtiyacı gerekmez. Ama velev ki böyle bir durum ortaya çıktı, o zaman
herhangi bir füze hareket ettiğinde Türkiye topraklarına veya NATO’nun başka
bölgesine, o füzeyi imha edecek karşılıklı füze ise atmosferin üstünde tahrip
edilecek bu füze. Dolayısıyla atmosfere inmesi, atmosferde herhangi bir serpinti
yapma ihtimali söz konusu değil.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Efendim, füzeyi
kalkış anında vurdukları zaman ne yapacaksınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Eğer Türkiye bu radar sistemine ev sahipliği yapmamış olsaydı,
başka bir ülkede olsaydı -yine isim zikretmeyeceğim- komşu ülkelerde olsaydı, o
ülkelere yönelik herhangi bir saldırıda serpinti riskimiz şu ankinden çok daha
fazla olacaktı.
Bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti
ciddi bir devlettir ve güvenlik meselelerini ciddiye alır, bunun popülist
politikalara da alet edilmesine izin vermeyiz. Bütün güvenlik kurumlarımız,
Dışişleri Bakanlığımız, Genelkurmay Başkanlığımız, MİT Müsteşarlığımız ve
ilgili bütün bilimsel kurumlarımız on aydır bu konuyu çalışıyor ve bütün
vatandaşlarımız müsterih olsunlar, gerekli her türlü koruyucu tedbir ve ileride
Türkiye'ye bir anlamda güvenlik riski oluşturmayacak her türlü tedbir
alınmıştır. Özellikle Malatyalı kardeşlerimizin, hemşehrilerimizin
de bu konuda mutmain olmalarını istirham ediyoruz. Bu konuda bütün vilayetlerimiz
gibi Malatya’mız da hiçbir ayrım gözetmeden tümüyle herhangi bir muhtemel bir
tehdide karşı koruma altındadır.
Dolayısıyla, bizim için -tekrar
söylüyorum- tek ve birinci önceliğimiz, ülkemizin, vatandaşlarımızın ve gelecek
nesillerimizin güvenliğini temin etmektir. Herhangi bir sistemin başka bir
niyetle ülkemizde veya dışarıda oluşturulmasına izin vermeyiz, bu yapılan
çalışma da tamamıyla bu hedefe matuftur.
Eğer bu açıklamalardan sonra hâlâ
sorular varsa yazılı sorulması hâlinde de gerekli cevapları veririz.
Saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Davutoğlu.
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) – Sayın
Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
efendim, tabii Sayın Bakanın gündem dışı konuşmayla ilgili verdiği bilgilere
teşekkür ederiz, ama böylesine önemli bir konuyu “İyi oldu da gündem dışı
gündeme getirdiniz de Parlamentoya bilgi verme fırsatı buldum.” demesini doğru
bulmuyorum. Bu politikalar Parlamentoda tartışılmalıydı. Şimdi Sayın Bakan bu
kadar konuştu. Biz görüşlerimizi hangi platformda dile getireceğiz? Politika
oluşturulmuş, her şey söylenmiş “Yazılı sorun.” deniyor. Gönül ister ki bu
politikaların oluşması sırasında parlamenterlerden ve gruplardan bilgiler
alınsın, ondan sonra takdirlerini kendileri yapsınlar.
Politikalar bu Mecliste, milletin
Meclisinde oluşur. Başka başkentlerdeki politikaları onaylama yeri değildir
Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bunu arz etmek istiyorum. Bundan sonraki şeylerde
Dışişleri Bakanlığının bu tip kritik konulardaki eğilimler konusunda
Parlamentonun muhakkak bilgisini ve değerlendirmesini almasını tavsiye
ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bir de şu
eksikti Değerli Başkanım: Sayın Dışişleri Bakanından yazılı olarak ben
sözleşmenin metnini özellikle istedim ve bugüne kadar bu yazılı metin
tarafımıza verilmemiştir. Bunu Meclisin huzurunda tekrar istirham ediyorum. Ne
olur, sözleşmenin içeriğini görmek istiyoruz. Ya bunu sitede yayımlayın veyahut
da bizlere dağıtın. Bunu görmek, öğrenmek bizim en doğal hakkımızdır. Bizden
bunu gizlemeyin.
Saygılarımı sunuyorum.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan,
ben soru önergesi verdim ama Sayın Bakan cevap vermedi. Benim yazılı soru
önergem var zaten, cevabını alamadım.
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Loğoğlu.
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan lütfettiler, ismimi telaffuz ettiler. İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre…
BAŞKAN – Şimdi, ilk defa milletvekili
seçilmiş arkadaşlarımıza buradan seslenmek isterim:
Önce, Sayın Loğoğlu hangi konuda ne
yapmak istediğini yerinden açıklayacak, grup başkan vekilleriniz bilir, sonra
ben onu dinleyeceğim veya burada oturan bir diğer arkadaşımız dinleyecek, eğer
sataşmadan söz isterse ona göre bir tavır koyacağız. (CHP sıralarından
gürültüler)
Anlatıyorum, dinleyin lütfen.
Başka bir maddeden istiyorsa ona göre,
kendisine söz verilecek veya verilmeyecek ama Sayın Loğoğlu’nun şu anda… (CHP
sıralarından gürültüler)
Sordunuz dinleyin.
…Başkanlık Divanına konuyu aktarması prosedürün birinci ayağı. Öyle mi Sayın İnce?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Tabii efendim.
BAŞKAN – Onun için, beklerseniz sonucu
göreceksiniz. Yeni, ilk defa seçilmiş milletvekili arkadaşlarımıza bu konuda
bilgi vermiş oldum.
OKTAY VURAL (İzmir) – En fazla orada
var yeni seçilen.
BAŞKAN – Hepsi için konuşuyorum.
Buyurun Sayın Loğoğlu.
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) – Sayın
Başkan, Sayın Bakanın füze savunma sistemiyle ilgili olarak söyledikleri, bana
atfen söyledikleri benim sözlerime yanıt …
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Duyamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lâ-havle ve-lâ kuvvete...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Duyamıyoruz…
BAŞKAN – Buraya vereceğiz canım!.. Önce ben duyacağım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Mikrofon var,
mikrofonu kullanırsanız…
BAŞKAN – Sayın Loğoğlu bana anlatıyor.
Kendisi oradan konuşacak, yerinden değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın
Başkanım, Sayın Loğoğlu 69’a göre söz istiyor.
BAŞKAN – Tamam, bitti.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu’nun, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan füze savunma sistemi ve
Malatya’da kurulacak radar tesisi hakkında benim söylediklerimi biraz yanlış
takdim ettiler, o bakımdan söz almış bulunuyorum.
Füze savunma sisteminin mantığı ile
Malatya’da kurulacak radar tesisinin mantığı birbirinden tamamen Türkiye
bakımından ayrı.
Füze savunma sistemi konusu Lizbon’da
alınan bir ilke kararı nedeniyle bütün NATO müttefiklerince kabul edilmiş, bu
konuda Türkiye’nin yetenekleri henüz yeterli olmadığı için ki Sayın Bakan buna
işaret etmiştir “Ulusal savunma sistemimizi, füze savunma sistemimizi
geliştirmek durumundayız.” diye. O yapılıncaya kadar, demek ki NATO
çerçevesinde kabul edilen bu sistem Türkiye’nin ulusal güvenliği bakımından
yararlıdır. Ama bu, Malatya’da kurulacak radar tesisinin amaçları bakımından
çok farklı bir konudur. Malatya’da kurulacak radar sistemi bir NATO tesisi
değildir. Bu, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında imzalanmış ikili
bir mutabakat zaptına göre faaliyet gösterecek bir radar tesisidir. Amerikan
yetkilileri bu tesisten toplanacak istihbaratın İsrail’le paylaşılacağını ismen
söylemişlerdir. Sayın Başbakan “Bu açıklama düzeltilecek.” dedi. Amerika
Birleşik Devletlerinden bugüne kadar gelen bir düzeltme yoktur.
Dolayısıyla buradaki sıkıntı, buradaki
sıkıntı, Hükûmetin bir yandan İsrail ile ilişkileri gererken öbür yandan amacı
Amerikalılara ve diğer NATO müttefiklerine göre İsrail’i korumak olan bir füze
sistemi hakkında Türk kamuoyuna yanlış bilgi vermektedirler. Yanlış bilgi
vermektedirler, doğruları anlatmamaktadırlar. Bizim kavgamız bu. Yoksa, yani “Füze savunma sistemi toptan yanlış, Türkiye'nin
şeylerine aykırı.” diye bir noktada değil Cumhuriyet Halk Partisi. Parti
programımızda, seçim bildirgemizde NATO’ya nasıl baktığımız açıkça ifade
edildi. Biz diyoruz ki: Hükûmet doğruları konuşsun. Hükûmet doğruları konuşsun.
Bu radar sistemi eğer İsrail’in korunmasına yardımcı olacaksa Hükûmet bunu
ikrar etsin. Bunu yapmıyor. Bir yandan İsrail’le ilişkiler alabildiğine
gerilirken öbür yandan sanki bütün dünyanın bildiği bir gerçeği yani bu
sistemin, öncelikle bu noktada, İran’a karşı İsrail’i korumak olduğunu Türk
kamuoyundan gizleme çalışıyor. Mesele budur.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Loğoğlu.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz
elektrik ve doğal gaza yapılan…
MUSA ÇAM (İzmir) – Bakan, Loğoğlu’ndan
özür dilesin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Meclisi
niye o zaman yanlış bilgilendiriyorsunuz?
MUSA ÇAM (İzmir) – Bakan, Loğoğlu’ndan
özür dilesin.
BAŞKAN – Efendim?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Meclisi
niye yanlış bilgilendiriyorsunuz? O zaman niye burada görüşülmüyor bu iş?
BAŞKAN – Necati Bey, bir saniye…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
sisteme girmek istedik, hatta yoklamada da girmek istedik… Yani, İçtüzük 60’a
göre söz istedik.
BAŞKAN – Siz beni…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sistem arızalı
olduğu için söz alamadık.
BAŞKAN – Onu düzelttireceğim şimdi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani, İç Tüzük
60’a göre…
BAŞKAN – Tamam, şimdi siz girerseniz…
Biliyorsunuz ki siz, ben 60’ıncı maddeye göre istenen sözleri üç gündem dışı
sözden sonra veririm. Bu arada girmeye çalışın.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakanın
konusuyla ilgiliydi. Sayın Bakan açıklamalarda bulundu.
BAŞKAN – Hayır, farklı farklı konularda
söz isteyen arkadaşlarımız var. Yani, benim usulüm öyle. Dört yıl öyle
uyguladım, şimdi de öyle uyguluyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Peki.
OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekilimiz…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Sayın Başkan, Sayın Loğoğlu Türkiye’deki radar sistemiyle ilgili
konuştu.
BAŞKAN – Yok şimdi değil... Yok, olmaz
öyle…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Konuyla ilgili…
BAŞKAN – Yani, anladım da şimdi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Genel görüşme
isteyin bu konuda… Sayın Bakan Genel görüşme istesin.
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz
elektrik ve doğal gaza yapılan zamlar hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili
Sayın Necati Özensoy’a aittir.
Buyurun Sayın Özensoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.-
Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, doğal gaz ve elektrik zamlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; yeni dönemin ve yeni yasama yılının
hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Maalesef, her gün şehit haberleri
alıyoruz. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet
diliyorum, milletimize ve şehit yakınlarımıza da başsağlığı ve sabır diliyorum.
Gündem dışı konuşmayı son yapılan doğal
gaz ve elektrik zamlarıyla ilgili aldım. Şöyle kısa bir geçmişe dönüp bakarsak,
Sayın Bakanın yaptığı açıklamalardan başlarsak gazetecilerin sorduğu soruya
cevaben “Bakan müjdeli haberi geldi” diye başlıklar atıldı 28 Temmuz 2011’de.
Sayın Bakan, “Bu rakamlar, sizin dediğiniz tarzda gelişen rakamlar değil. Şu
ana kadar aldığımız doğal gazın ve petrolün fiyatı, kamuoyunun da açıktan takip
ettiği gibi arttı. Ancak bunu kendi içinde balans edecek sistemler
geliştirdiğimiz için şu ana kadar böyle bir zam söz konusu olarak karşımıza
gelmedi.” gibi açıklamalar yaptı. Basını da eleştirerek “’Bu durumda, üç ay,
bir ay gibi sonra zamlar gelecek.’ demek doğru işler değil.” diyerek de basını
da eleştirdi.
Yine, aynı günlerde EÜAŞ Genel Müdürü
Sayın Halil Alış, elektrikle ilgili herhangi bir zammın söz konusu olmadığını,
2010 yılında 5,5 milyar lira EÜAŞ’ın kâr ettiğini,
işte bu önümüzdeki yıl da, yine hazinenin istediği 1 milyarlık kârı elde
edebilecekleri için, bu zammın söz konusu olmadığını ifade etti.
Şimdi, yine 2007 yılına gelirsek, 2007
yılında elektrik ve doğal gaz fiyatlarına baktığımızda, bugünkü fiyatların
yaklaşık yarısına tekabül ediyor; elektrik 15,80 kuruş, bugün elektrik fiyatı
30 kuruşa çıktı, doğal gaz fiyatları da hakeza buna benzer şekilde arttı.
Şimdi, buradan soruyorum: Sayın Bakan
sık sık petrol fiyatlarının arttığından, doların ve dövizin arttığından
bahsediyor. 2007 yılından bugüne kadar petrol fiyatları yüzde 100 arttı mı?
Veya döviz fiyatı 2007 yılından bugüne kadar yüzde 100 arttı mı? Veya başka bir
açıdan değerlendirelim: Memurun, işçinin, emeklinin maaşları 2007 yılından
bugüne kadar yüzde 100 arttı mı? Hayır. Demek ki enerji konusunda bu Hükûmetin
başından bugüne kadar yaptığı politikalarla yanlış politikaları vatandaşa,
sanayiciye fatura eden bir durum söz konusu bugün.
Bakın, sanayinin en büyük sıkıntılarından
bir tanesi, enerji girdi fiyatlarının yüksek olması. Hemen hemen yüzde 40’ına
tekabül eden bir maliyet var enerji fiyatlarında. Bu zamları da üzerine
koyduğunuz zaman sanayici ürettiğinin üzerine de zamları koymak durumunda
kalacak. Dolayısıyla, enerjiye yapılan zamların piyasaya yansımalarını hep
birlikte, geçmiş dönem de dâhil, bugün de görüyoruz.
Şimdi, 2007 yılından sonra, özellikle
enerji politikalarındaki yanlışlıklarla birlikte enerji koridorundaki kamu
iktisadi teşebbüsleri birbirine zincirleme olarak borçlandılar, 30 katrilyonu
aşan bir borç zincirinin içerisine girdiler. Bunu sadeleştirdiğiniz zaman bile,
yani birbirine mahsup ettiğiniz zaman bile eski parayla yaklaşık 13-14
katrilyon liralık bir görev zararı meydana geliyor. Dolayısıyla, BOTAŞ gibi,
EÜAŞ gibi, TETAŞ gibi diğer kurumlar bankalardan kredi kullanarak bu
maliyetlerini de yukarılara çekmek durumunda kalıyorlar. Dolayısıyla, ifade
ettiğim gibi, bu Hükûmetin yaptığı doğal gaz anlaşmalarındaki yanlışlıklar,
sadece Mavi Akım’daki bir formül hatası yüzünden milyar dolarlara mal olan bir
zararın içerisine uğradığımız YDK’nın raporlarında
yazılı. Dolayısıyla, bu Hükûmet, enerji politikalarını bugüne kadar yanlış
uygulamıştır. Enerji politikalarını, daha önce de ifade ettiğim gibi, artık millî
bir politika hâline getirip bu politikaları bu şekilde yürütmek durumundayız.
Ben, zamanın kısa olmasından dolayı
sözümü de daha fazla uzatmamak adına, bu politikaların bir an önce
değiştirilmesi, vatandaşa bu şekilde yansıtılmaması için tedbirler geliştirilmesini
buradan söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özensoy.
60’ıncı maddeye göre pek kısa söz
talepleri vardır, şimdi onları vereceğim.
Birer dakikadır süreler.
Sayın Hamzaçebi…
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Dünya Öğretmenler Günü’ne
ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü
gündeminde önemli konular var. Biraz önce, füze kalkanına ilişkin olarak
görüşler ifade edildi. Biraz sonra, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi
harekât yapabilmesi amacıyla Hükûmete yetki verilmesine ilişkin tezkereyi
görüşeceğiz. Ancak, bugün önemli bir gün, bugün Dünya Öğretmenler Günü. Böyle
bir günde tüm öğretmenlerimizi kutluyorum ve kısa bir süre önce açılmış olan
eğitim ve öğretim yılının tüm öğretmenlerimize tekrar hayırlı olmasını
diliyorum. Ancak bu yıl, öğretmenlerimiz açısından, öğrencilerimiz açısından
buruk başlayan bir yıl oldu. Önceki Millî Eğitim Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu’nun “2011 yılında 55 bin öğretmen ataması
yapılacak” sözü olmasına rağmen bu söz tutulmamış, bugünkü Millî Eğitim
Bakanımız ise bu konuda öğretmenlerden sadece özür dilemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, tam beş saniye önce mikrofon kapandı.
BAŞKAN – Ben kapatmadım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Bakın söylüyorum, tam beş saniye önce kapandı.
BAŞKAN – Ben kapatmadım ama kendiliğinden
kesildi, ona baktırırım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – O
zaman Sayın Başkan sistemde problem var.
BAŞKAN – Ona baktırırım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Saati önüme koydum, saniyesine uygun olarak konuşuyorum.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, baktırırım;
çünkü benim elim değmedi, ben sadece açma düğmesine bastım. Dolayısıyla…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, sizin eliniz değmedi tabii ama o zaman bu sistemi kurgulayan
sayın iktidar, şurada beş saniyeye bile tahammül edemiyor. (AK PARTİ
sıralarından “Ne alakası var” sesleri, CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
2.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Genel Kurul görüşmelerinde konuşmalara
ilave süre verilip verilmemesine ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, Başkanlık Divanına ve
sizden başka diğer Meclis başkan vekillerine de bir açıklama yapmak istiyorum.
Bu, süremiz bittikten sonra ilave
süreyi verip vermeme meselesi. Sayın Başkan, burası bir eşitler Meclisidir;
burada grup başkan vekilinin, bir siyasi partinin genel başkanının, bir bakanın
ya da başbakanın herhangi bir milletvekiline karşı bir üstünlüğü söz konusu
değildir.
BAŞKAN – Doğru.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Herkes
milletvekilidir.
Siz, burada bir parti genel başkanına
ya da Başbakana “Süreniz doldu, sana ilave süre vermiyorum.” diyebilir misiniz?
BAŞKAN – Ben derim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bunu
diyebiliyorsanız bana da diyebilirsiniz, bunu diyemiyorsanız hiç kimseye
diyemezsiniz. Allah’ın kanunu değil bu yani sözleri yarım kalıyor, selamlayacak
“Hayır, ek süre vermem…” Bu uygulama doğru değildir. Bütün Meclis başkan
vekillerini buradan Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili olarak
uyarıyorum, lütfen bu uygulamanızdan vazgeçiniz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Tanal…
3.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinin
Devlet Üretme Çiftliğinin içerisinde bulunan ve elektrik, su ve yolu olmayan
göçer köylerine yardım yapılmasına ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; doğa kuralları ihlal edilmez ancak sosyal
kuralları insanlar koyar ve burada selamlamanın Meclise fazla görülmemesi
gerekir. Bu uygulamadan derhâl vazgeçilmesini talep ediyorum. Bir.
İki: “Önce can, sonra canan.” denilir.
Değerli Bakan ve milletvekili arkadaşımız Somali’den bahsetti. Şanlıurfa’nın
Ceylanpınar ilçesinin Devlet Üretme Çiftliğinin içerisinde yirmi tane göçer
köyü var. Yirmi tane göçer köyünün içerisinde elektrik yok, su yok, yol yok. Ben,
sayın İktidarın Somali’ye yaptığı yardımın Şanlıurfa
ilinin Ceylanpınar ilçesinin Devlet Üretme Çiftliğinin içerisinde bulunan yirmi
tane göçer köyüne yapılmasını arz ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öğüt…
4.-
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul’daki Cumhuriyet Halk
Partili belediyelere karşı yapılan itibarsızlaştırma ve şüphe uyandırmaya
yönelik uygulamaları protesto ettiğine ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Sayın
Başkan, sayın Meclis üyeleri; İstanbul’daki Cumhuriyet
Halk Partili belediyelere karşı yapılan itibarsızlaştırma ve şüphe uyandırmaya
yönelik uygulamaları protesto ediyorum. Normal yollarla yapılan çağrılarla
gidilebilecek savcılık davetlerine daha önceden basına haber verilerek yapılan
polis baskınlarının amacının ne olduğunu yüce Meclisin anlayışına bırakıyorum.
Bizler demokrasilerde sabah altıda
evimize ancak sütçünün veya gazetecinin geleceğine inanıyoruz ama AKP’nin ileri
demokrasisinde her sabah kapı çalındığında hepimizin aklına demokrasi dışı
uygulamalar gelmektedir. Bu uygulamaları protesto ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Vural…
5.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması
planlanan füze savunma sistemine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biraz önce Dışişleri Bakanımızın füze
kalkan sistemi konusunda verdiği bilgilerin yeterince Meclisi tatmin ettiğini
düşünmüyorum. O bakımdan, Sayın Bakanın bir genel görüşme talebiyle bu konunun
daha detaylı bir şekilde Parlamentoda tartışılmasına vesile olmasını da
istirham ediyorum.
Tabii, füze kalkan sistemiyle ilgili
Sayın Başbakanın Obama’yla yaptığı konuşmada bu sistemin İran’a karşı İsrail’i
koruyacağını, bunun da bir politik riski olduğunu, bu bakımdan da NATO gibi bir
kılıf gerektiğine ilişkin ifadelerin de birtakım medyada yer aldığını da
belirtmek istiyorum.
Diğer taraftan, Sayın Bozdağ’ın ifade
ettiği gibi, Somali’ye yardım gönderen bütün milletimize teşekkür ediyorum.
Türk milleti darda olan herkesin yanında olmuştur. Bu bizim medeniyet
anlayışımızın gereğidir. Umarım bu medeniyet anlayışının… Hâkim güçlerin bu
sömürü düzeninden vazgeçerek o yörelere daha fazla ilgi göstermeleri gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu vesileyle,
böyle bir yardımın göbek dansları ve yeşil dolarlarla gündeme getirilmesini de
kınadığımı ifade etmek istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Şeker…
6.-
Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, Somali ve benzeri ülkelerin açlık ve
yoksullukla karşı karşıya olmasının nedenleri ile füze savunma sistemine
ilişkin açıklaması
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Somali ve benzeri ülkelerin açlık ve
yoksullukla karşı karşıya olmasındaki en önemli neden, Sayın Başbakanımızın da
dediği gibi, emperyalist ülkelerin bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve
istekleridir. Bu topraklarda doğmuş, büyümüş insanların genlerinde
antiemperyalist olma vardır. Ancak, Somali’nin yanında olmak aynı zamanda da
antiemperyalist olmayı gerektirir. Her konuda Amerika’yla birlikte hareket
ederek, Irak’ta, Akdeniz’de, füze kalkanı olayında, Arap Yarımadası’ndaki
gelişmelerde Amerika’yla birlikte olmak, onunla beraber hareket etmekle
emperyalizme karşı gelinmez.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Atıcı…
7.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Somali’ye yapılan yardımlara ilişkin
açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Somali’ye yapılan yardımlardan
bahsettiler. Yüce milletimiz büyük teveccüh göstererek çok ciddi bir katkı
sağlamıştır ve her zaman da sağlayacağına bir şüphemiz yoktur ancak yine
hatibin bahsettiği üzere Somali halkı dörde bölünmüş, idare yok, yönetim yok,
hiçbir şey yok…
Ben, sadece iyi niyetle başlanan bu
yardım kampanyasının bir “Somali feneri” yaratmayacağını ümit ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Oğan…
8.-
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması
planlanan füze savunma sistemine ilişkin açıklaması
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce füze kalkanıyla ilgili olarak hem yüce
Meclisimiz hem de Türk kamuoyu yanıltılmıştır.
Füze savunma sistemi aynı zamanda bir
saldırı aracıdır, ifade edeyim hemen: Füze savunmasında, bildiğiniz gibi
füzenin ilk ateşlendiği anda vurulur genelde. Bu demektir ki İran’dan çıkacak
bir füzeyi ancak İran sınırları içerisinde vurursanız etkili olursunuz. İkinci
aşamada, atmosferde vurmanız gerekir, bu risklidir. Üçüncü aşamada, gidilen
ülkede vurmanız gerekir. Dolayısıyla da İran’dan çıkacak bir füzeyi… Ki Fransız
Cumhurbaşkanı da bunun İran olduğunu ifade etmiştir “Biz kediye ‘kedi’ deriz.”
diyerek. Dolayısıyla, burada hedefin İran olduğu ve korunacak ülkenin de İsrail
olduğu çok bellidir.
Hâl böyle iken eğer NATO ülkeleri
korunsaydı İran’ın elindeki füzelerin menziline bakmak gerekirdi. Bu menziller
Amerika’ya ulaşamadığı gibi Avrupa’nın ortalarına kadar da ulaşamıyor. Eğer
öyle olsaydı bunun Doğu Akdeniz’e kurulması gerekirdi ve Doğu Akdeniz’deki bir
üsten kalkacak füzeyle vurulması gerekirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Hâlbuki İsrail’i
koruyacağı için Malatya’ya kurulmuştur ve Doğu Akdeniz’deki Amerikan üslerinden
ve gemilerinden çıkacak füzeyle vurulacaktır. Dolayısıyla da Türkiye bir
savaşın, bir oldubittinin eşiğine getirilebilir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Çalık…
9.-
Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması
planlanan füze savunma sistemine ilişkin açıklaması
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle, ilk günden itibaren Malatya
kamuoyunun İsrail’in kalkanı olarak kurulmasına ya da füze kalkanı olarak
kamuoyunun yanıltılmasına gösterdiğimiz tepkiyi dile getirmek isterim.
Füze
savunma sisteminin kurulacağı söylenildiği ilk günden itibaren Sayın
Başbakanımız ve Sayın Bakanımız bu konuda gereken tüm hassasiyeti biz Malatya
milletvekilleriyle de paylaşmıştır ve öncelikle şunu tüm kamuoyunun ve Meclisin
bilmesini istiyorum: 1952’de NATO’yla yaptığımız anlaşmadan sonra 1960’ta ilk
kez savunma sistemi Malatya’da kuruluyor, sonra 1999-2000 yıllarında yine
Malatya’da Kürecik’te kuruluyor. O
zaman da mı İsrail’e kalkan olmak üzere bu radar sistemi kurulmuştu? Şu anda
uluslararası yapılan bu sözleşmelerin gereği olarak yerine getirilen bu radar
sisteminin gereğini ben inanıyorum ki hem Sayın Başbakanımız hem bakanımız…(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
10.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya Kürecik
bölgesinde kurulması planlanan füze savunma sistemine ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan,
bu, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın dediği gibi
İsrail kalkanıdır. AKP Hükûmeti takiye yapmaktadır.
Bütün dünyanın ismini söylediği gibi, İsrail’e kalkan olmak için yapılan bir
olaydır.
Ben ve milletvekili arkadaşlarım 2 Ekim
Pazar günü geleceğine sahip çıkan binlerce kişiyle Kürecik’e
gittik. Kürecik’te 2100 metre yüksekliğindeki tepede
binlerce kişiyle beraber “Barış istiyoruz.” dedik.
Malatya kamuoyu füze kalkanına karşı;
sağcısı da karşı solcusu da karşı, Kürt’ü de karşı Türk’ü de karşı. Malatya
halkı barış istiyor. Malatya halkı hiç kimsenin güvenliğini sağlamak için,
birilerinin güvenliğini sağlamak için kendini hedef yapmak istemiyor. Ayrıca
Kürecik halkı, Sayın Başkan, yol istiyor, su istiyor, kanalizasyon istiyor.
Kürecik halkı bomba istemiyor, savaş istemiyor. Kürecik halkı, şimdiye kadar
kendilerine ilgi göstermeyen Hükûmetin ilgi göstermesini bekliyor. Malatya
cephe… (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı.
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
11.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, on beş ildeki
merkez yöneticilerine, belediye başkanlarına ve il genel meclisine yapılan
operasyonları kınadıklarına ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Siyasi partiler demokrasilerin
vazgeçilmez unsurudur ve münhasıran Anayasa’ya göre denetimleri de Anayasa
Mahkemesinde olur. Ancak, buraya gelip yemin ettiğimiz günden bu yana üç gündür
on beş ilde merkez yöneticilerimize, belediye başkanlarımıza, il genel
meclislerimize komple bir taarruz, saldırı ve provokasyon
biçiminde operasyon yapılmaktadır, bunu kınıyoruz. Kandil’e değil Ankara’nın
merkezine, Meclisi hedef alan bir operasyon yapılıyor. Bu, siyasetle müzakere
değil; bu, siyasetle muharebedir. Herkesin aklını başına
toplaması lazım. Davetiyeyle gidecek kadın belediye başkanlarımızın özel
timlerce kapılarının kırılıp yalnız yaşadıkları evlerde gözaltına alınması
insanlık adına utanç vericidir. (BDP sıralarından alkışlar) Bunu kınıyoruz,
açıkça kınıyoruz ve ses vermenizi istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Böyle şey olur
mu? “Demokratik siyaset.” diyorsunuz. Hadi, buyurun…
BAŞKAN – Sayın Canikli…
12.-
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Genel Kurul elektronik sisteminde
meydana gelen hatanın aydınlatılmasına ilişkin açıklaması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Biraz önce elektronik sistemdeki bir
hata ihtimali iddiasıyla grubumuza yönelik bir suçlama söz konusu oldu Sayın
Başkan. Ben, Başkanlık olarak bu konuyu aydınlatmanızı istirham ediyorum. Yani
bunun, bizim grubumuzla, iktidarımızla, partimizle ne alakası var Allah aşkına?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sizin polisiniz
saldırıyor. Sizin polisleriniz soruşturma açıyor. Sizin, operasyonları kendi
özel görevli mahkemeleriniz…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yani bu ne
zaman dizayn edildi? Şu sistem, elektronik sistem ne
zaman dizayn edildi, ne zaman yürürlüğe girdi değerli
arkadaşlar? Aklınıza gelen her konuda…
Bakın, buradaki sistem, iktidarıyla
muhalefetiyle bütün konuşmacılara uygulanmaktadır, aynı şekilde
uygulanmaktadır. Gerçekten, yani bu kadar yüzeysel bir değerlendirme olmaması
gerekir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu yaklaşım
tarzını terk edeceksiniz. Seçilmişlere saygı göstermezseniz kimse bu Meclise
saygı göstermez.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ayrıca,
bakın, bu millet ve bu Meclis, milletin iradesi doğrultusunda terörle mücadele
için ne gerekiyorsa yapacaktır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne terörü? Bana
bir tane belediye başkanının üstündeki çakıyı göster, bir tane şiddet eylemi
göster, bir tane olay göster bir belediye başkanıyla ilgili.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Türkiye’de
bir terör vardır, Türkiye’de bir terör problemi vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Terörle de
nasıl mücadele edileceği bellidir. Bu millet çok net olarak iradesini ortaya
koymuştur. Bizim görevimiz de bu iradeyi hayata geçirmektir. Bundan da hiç
kimsenin kuşkusu olmasın.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Saçmalıyorsun!
Binlerce dosyanın içinde bir müşteki yok, bir mağdur yok, bir çakı yok.
Kolaydır düzdekileri böyle kelepçelemek.
BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları var.
Onu okutmadan evvel, 37’nci Birleşimin 20/12/2010
tarihli tutanağını okuyacağım şimdi bu malum bir dakikalarla ilgili sizin
verdiğiniz karara yönelik:
“Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bütçe görüşmelerinin başlangıcından beri yeni bir usul teamül
hâline gelmiştir. Bu teamül ile İç Tüzük’e aykırı
olan eski teamüle de son verilmiştir çünkü İç Tüzük’te
süreler kesin olarak kurala bağlanmış olup konuşma sürelerinin uzatılmasına
yönelik hiçbir hüküm bulunmamaktadır. Konuşma sürelerinin uzatılması keyfîliğe yol açmakta ve eşitsiz uygulamalara neden
olmaktadır. Yeni teamülle keyfîlik ve eşitsizliğe
tümüyle son verilmiştir. Bu nedenle bu yeni uygulamanın bundan sonra da devam
ettirilmesini oylarınıza sunuyorum.” demiş Sayın Yakut.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
usul tartışmasını açmadan nasıl oylama yapıyorsunuz?
BAŞKAN – Ya ben bir şey yapmıyorum, onu
okuyorum size.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yeni bir karar
alabiliriz.
BAŞKAN – Hayır, hayır ben usul
tartışması okumuyorum. Sadece açılmış usul tartışmasının oylamaya sunulma
şeklini Sayın Genç talep ettiği için, beyefendinin isteğini yerine getirip size
okuyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Neyse, peki
Sayın Başkan. Orada bütçe müzakerelerinde 37’nci birleşimi
okursanız.
BAŞKAN – Muhterem, ben size okuyorum.
Ve devam etmiş: “Bundan sonra da devam
ettirilmesini oylarınıza sunuyorum.” demiş Başkan Vekili. “Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…” Meclis kabul etmiş. Yani bilgilendirmek için okudum.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Yalova’daki mevcut ve kurulması planlanan sanayi
tesislerinin çevreye etkisinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/5)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasanın
98, İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri gereği Yalova ilindeki sanayi tesisleri ile
kurulması için girişimlerde bulunulan tesislerin Marmara Denizi’ne ve
Yalova’nın sahip olduğu doğal zenginliklere ve gündelik yaşama etkisinin
araştırılması ve olası olumsuz sonuçlara karşı alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması için gereğinin
yapılmasını arz ederiz.
Muharrem
İnce
Yalova
Gerekçe
Yalova, Türkiye’nin kuzeybatısında ve
Marmara Bölgesi’nin güneydoğu kesiminde yer almaktadır. Kuzeyinde ve batısında
Marmara Denizi, doğusunda Kocaeli, güneyinde Bursa ile Gemlik Körfezi yer
almaktadır. Yüzölçümü 847 km2 olup yüzölçümü bakımından Türkiye’nin en küçük
ilidir. Doğal güzellikleri bakımından ülkemizin en güzel illerinden biridir.
İlimiz yüzölçümünün %58’ini ormanlar kaplamaktadır.
Üç büyük metropol
ile sınır olması nedeniyle tarım, turizm ve eğitim kenti alanında büyük bir
potansiyele sahip olan ilimiz, Marmara Bölgesindeki sanayileşmeden de payını
almıştır.
Son yıllarda bu tesislere yenileri
eklenmektedir. Bu gelişme istihdam, kalkınma kavramları açısından çok olumlu karşılanabilinse de ilimizin doğal zenginlikleri bu
gelişmelerden olumsuz etkilenmektedir, dolayısıyla Yalova çevre açısından çok
büyük bir tehditle karşı karşıyadır. İlimizin birinci derece deprem bölgesinde
bulunması bu tehdit algısını sadece doğal zenginlikle sınırlamamaktadır. Burada
insan yaşamı hatta tüm Marmara bölgesinde yaşam tehdit altındadır.
Yalova halkı uzun zamandır, toprağına,
ormanına, suyuna, havasına yönelmiş bu tehditlere karşı yerel düzeyde tepki
göstermektedir. 2006 yılından bugüne Termik Santrale karşı yürütülen
mücadelenin yanına şimdi de uluslararası kimyasal atık depolama şirketi olan VOPAK’ın ilimizde kurmaya çalıştığı depolama tesislerine
yönelik mücadele eklenmiştir. Yalova’nın tepkisi, gelinen noktada ulusal
düzeyde de destek görmektedir. Ancak bu tepkilerin varlığına rağmen kamu adına
karar alıcı konumda olanlar, bugüne kadar “bu tesisler Yalova’ya
kurulmayacaktır” diyememişlerdir. Yürütmenin bu tavrı, bugün halk ile devleti
karşı karşıya getirme potansiyeli taşımaktadır.
Bu nedenle Meclisimizin kuracağı bir
araştırma komisyonu sorunları yerinde saptayarak, alınması gereken önlemleri
belirleyerek yürütmenin kararlarına yol gösterici olacaktır.
2.-
Antalya Milletvekili Menderes Mehmet Tevfik Türel ve 23 milletvekilinin, turizm
potansiyelinin daha iyi değerlendirilmesinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/6)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Turizm sektörü, dünyada en hızlı
gelişen ve büyüyen sektörlerin başında yer almaktadır. Turizm hareketleri
dünyada hızla gelişme gösterirken, Türkiye de gerek ekonomik politikalar
kapsamında ve gerekse mikro bazda sektörde çok hızlı
bir büyüme göstermiştir.
Yabancı
sermayeyi ülkeye çekmesi ve ödemeler dengesine olumlu katkısı bulunan sektörün
bu önemi nedeniyle; turistik amaçlı yatırımlardaki artışı, milli gelir içinde
turizmin payının yükselişini, turizmin hizmet sektöründe öncelikli istihdam
alanı haline dönüşmesini daha iyi sağlamak amacıyla yapılması gerekenlerin
tespiti amacıyla Anayasa’nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca “Meclis Araştırması” açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1)
Menderes M. Tevfik Türel (Antalya)
2)
Sadık Badak (Antalya)
3)
Ahmet Arslan (Kars)
4)
Tülay Selamoğlu (Ankara)
5)
Mehmet Akyürek (Şanlıurfa)
6)
Mehmet Öntürk (Hatay)
7)
Avni Erdemir (Amasya)
8)
Tülay Bakır (Samsun)
9)
Durdu Mehmet Kastal (Osmaniye)
10)
Özcan Ulupınar (Zonguldak)
11)
Mehmet Kaçar (Şanlıurfa)
12)
Kemalettin Aydın (Gümüşhane)
13)
Zülfü Demirbağ (Elazığ)
14)
Yahya Akman (Şanlıurfa)
15)
Mehmet Ersoy (Sinop)
16)
Yusuf Başer (Yozgat)
17)
Mehmet Süleyman Hamzaoğulları (Diyarbakır)
18)
Fatma Salman Kotan (Ağrı)
19)
Emrullah İşler (Ankara)
20)
Ali Rıza Alaboyun (Aksaray)
21)
İsmail Safi (İstanbul)
22)
Orhan Karasayar (Hatay)
23)
Zeyid Aslan (Tokat)
24)
Mehmet Daniş (Çanakkale)
Gerekçe:
Bilindiği gibi, turizm sektörü 2008-2009
küresel krizine rağmen büyümeye devam etmiş, 2010 yılında dünyada turist
girişleri % 6,6 artarak 940 milyon kişiye, sektörün yarattığı gelir ise 919
milyar dolara yükselmiştir. 2011 yılında da küresel turizmin % 4-5 oranında
büyümekte olduğu tespit edilmektedir.
Turizmin yüksek büyüme potansiyeli,
milli gelir ve istihdam içerisindeki önemli yeri, insan ilişkileri nedeniyle
ekonomik ve siyasi işbirliği için fırsat yaratması bütün devletleri turizm
sektörünü giderek daha fazla teşvik etmeye yöneltmiştir.
Türkiye 1980’lerde kıyı planlamaları ve
yatırım teşvikleriyle başlattığı turizm hamlesi ile bugün 900 bini aşkın
Bakanlık belgeli, 400 binden fazla belediye belgeli yatak kapasitesine sahip
olmuştur. Sektör doğrudan ve dolaylı 1,5 milyon kişilik istihdamı ile işsizlik
sorununun azalmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Yoğun tanıtım gayretleri, uluslararası
ilişkilerin düzelmesi, ulaşım imkânlarının gelişmesi gibi diğer faktörlerin de
sayesinde Türkiye turizmde önemli bir başarıya imza atarak 2010 yılında 27
milyon turistle dünya yedincisi, 20,8 milyar dolar turizm geliriyle dünya
onuncusu olmuştur.
Ancak, bu önemli başarıya rağmen
sektörün potansiyelini tam olarak değerlendirebildiğimiz halen söylenemez.
Sektörün kapasitenin yarısı Akdeniz (temel olarak Antalya), % 23’ü Ege, % 16’sı
Marmara’da bulunurken, Orta Anadolu, Karadeniz, Doğu ve Güney Doğu Anadolu gibi
bölgelerin payı % 10’da kalmaktadır. Ayrıca Akdeniz ve Ege bölgelerinde de
iller arasında önemli yatırım dengesizliği bulunmaktadır.
Diğer taraftan yaklaşık 3500 bakanlık
belgeli tesisler içerisinde kamping sayısı 8, oberj sayısı 1, butik otel sayısı
76, dağ evi sayısı 3, çiftlik evi sayısı 4, yayla evi sayısı 1’dir. Dolayısıyla
yatırımlar çoğunlukla kitle turizmini hedef almış, turizmde ürün çeşitlendirmesi
yetersiz kalmıştır.
Deniz turizminde aşırı yoğunlaşma
Akdeniz ve Ege bölgelerinde yılın yarısının boş kapasiteyle geçmesine,
mevsimlik işsizliğe ve ciddi bir potansiyel gelir kaybına neden olmaktadır.
Dolayısıyla hem bölgesel hem de tür
olarak turizm kapasitemiz dengesiz bir gelişme göstermektedir.
Aynı şekilde yedi bini aşkın belediye
belgeli tesis de altyapı, standart ve çeşitlendirme açısından problemlidir.
Turizm sektörünün gelecekte nasıl bir
kapasite kazanacağını gösteren yatırım teşvik belgelerine bakıldığında
yatırımların yine başta Antalya olmak üzere genel olarak geçmişteki trend yönünde geliştiği görülmektedir.
Oysa gerek turizmin hızla Anadolu’nun
tümüne yayılması, henüz turizme kazandırılmamış zenginliklerin
değerlendirilmesine yönelmesi, gerekse kültür turizmi, dini turizm, dağ turizmi
gibi alternatif alanlarda gelişmesini hızlandırmak için yeni bölgesel
planlamaların ve daha farklı teşvik politikalarının ele alınmasında fayda
mülahaza ediyoruz.
Bu
açıdan turizmin ülkemizin her ili ve ilçesi, hatta köyü için önemli olduğuna,
Meclisimizin bu konuda önemli bir gelişme başlatabileceğine, Meclisimizin
öncülüğüyle özel sektörün altyapı eksikliği nedeniyle girmediği bölgeler için
kamu-özel sektör işbirliği modellerinin hayata geçirilebileceğine, bireysel
turizme dönük butik otelciliğin istihdam desteği ile birlikte
geliştirilebileceğine, böylece turizmin Anadolu’ya yayılması ile birlikte
kırsal kesimde de geçerli bir ekonomik faaliyet haline geleceğine ve işsizliğin
yanında kente göçün de azalmasına katkı sağlayacağına inanıyoruz.
Bu çerçevede, konunun resmi ve özel
muhatapları ile istişare etmek, potansiyeli yüksek yerler için farklı gelişme
modelleri önermek, mevcut teşvik politikalarının nasıl iyileştirilebileceğini
incelemek ve Yüce Meclisimize ve Bakanlığımıza bir öneriler seti hazırlamak
üzere bu araştırma önergesini vermiş bulunuyoruz.
3.-
Afyonkarahisar Milletvekili Sait Açba ve 22
milletvekilinin, jeotermal kaynakların enerji ve turizm yönünden daha verimli
kullanılmasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Jeotermal enerji potansiyelimizin
tamamının harekete geçirilip enerji üretiminde kullanılabilmesi ve termal
tesislerin sayılarının artırılarak altyapı ve hizmet kalitelerinin yükseltilip
iç ve dış turizmin hizmetine sunulabilmesi için alınacak tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması hususunda gereğini arz ederiz.
1)
Sait Açba (Afyonkarahisar)
2)
Ali Rıza Alaboyun (Aksaray)
3)
Mehmet Akyürek (Şanlıurfa)
4)
Mahmut Kaçar (Şanlıurfa)
5)
Avni Erdemir (Amasya)
6)
Durdu Mehmet Kastal (Osmaniye)
7)
Tülay Selamoğlu (Ankara)
8)
Ahmet Arslan (Kars)
9)
Tülay Bakır (Samsun)
10)
Oya Eronat (Diyarbakır)
11)
Özcan Ulupınar (Zonguldak)
12)
Mehmet Öntürk (Hatay)
13)
Kemalettin Aydın (Gümüşhane)
14)
Yahya Akman (Şanlıurfa)
15)
Fatma Salman Kotan (Ağrı)
16)
Mehmet Süleyman Hamzaoğulları (Diyarbakır)
17)
Zeyid Aslan (Tokat)
18)
Orhan Karasayar (Hatay)
19)
Zülfü Demirbağ (Elazığ)
20)
Yusuf Başer (Yozgat)
21)
Emrullah İşler (Ankara)
22)
İsmail Safi (İstanbul)
23)
Mehmet Daniş (Çanakkale)
Gerekçe:
Ülkemiz enerji kaynakları bakımından
dışa bağımlı bir ülkedir. Ancak dünyadaki birincil enerji kaynaklarının da
tükenmekte olduğu bilinen bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında alternatif
enerji kaynaklarının önemi gün geçtikçe daha da artmaktadır. Türkiye’nin de
sahip olduğu jeotermal enerji ise bu alternatif kaynaklar içerisinde önemli bir
yere sahiptir.
İlk çağlardan yakın geçmişe kadar
sadece sağlık amacı ile kullanılan jeotermal kaynaklardan günümüzde; doğrudan
ısıtmada ya da başka enerji türlerine dönüştürülerek yararlanılmaktadır.
20. yüzyıl başına kadar sağlık ve
yiyecekleri pişirme amacı ile yararlanılan jeotermal kaynakların kullanım
alanları gelişen teknolojiye bağlı olarak günümüzde çok yaygınlaşmış ve
çeşitlenmiştir. Bunların başında elektrik üretimi, ısıtmacılık
ve endüstrideki çeşitli kullanımlar gelmektedir.
Jeotermal akışkandan elektrik üretimi
başta ABD ve İtalya’da olmak üzere Japonya, Yeni Zelanda, El Salvador, Meksika,
İrlanda, Filipinler, Endonezya, Türkiye vd. ülkelerde yapılmaktadır.
Dünyada hâlen kurulu gücü yaklaşık 9500
MW(2006 yılı verileri ile) olan jeotermal enerjiden elektrik üretimi gün
geçtikçe artmaktadır. 1995’ten 2000 yılına kadar, jeotermal elektrik üretiminde
% 17, jeotermal elektrik dışı uygulamalarda ise % 87 artış olmuştur.
2000 yılı itibarıyla, dünyadaki
jeotermal elektrik üretimi 7974 MW elektrik kurulu güç olup, 65 Milyar kWh/yıl üretimdir.
Jeotermalin doğrudan kullanımı ise
17174 MW termal olup, 3 Milyon konut ısıtma eşdeğerdir. Dünyada 10 bin dönüm,
Türkiye’de ise 1.250-1.500 dönüm civarında jeotermal sera vardır. Şanlıurfa’daki
yaklaşık 250 dönümlük jeotermal seradan Avrupa’ya ihracat yapılmaktadır.
Ülkemiz 31.500 Mwt’lik
jeotermal potansiyel ile Dünyada ilk 10 ülke arasındadır. Türkiye jeotermal
kullanımında Dünya’da 5. Avrupa’da 1. dir. Enerji
Bakanlığının verilerine göre zengin jeotermal potansiyelimizin tamamının
harekete geçirilmesi hâlinde, entegre kullanımlarla
birlikte; yılda toplam 6.8 milyar $ net gelir sağlanacaktır.
Jeotermal Enerji Kaynakları’nın
elektrik üretiminin yanında termal turizmdeki değeri ise daha da yüksektir.
Dünyada jeotermal ısı ve kaplıca uygulamalarındaki ilk 5 ülke arasında Çin,
Japonya, A.B.D, İzlanda ile birlikte Türkiye de yer almaktadır.
Türkiye’de, sıcaklıkları 20-110 santigrad derece, debileri de 2-500 lt/sn arasında değişebilen 1300 dolayında termal kaynak
bulunmaktadır. Kaynak zenginliği açısından dünyada ilk 7 ülke arasında yer alan
Türkiye'nin termal suları, hem debi ve sıcaklıkları hem de çeşitli fiziksel ve
kimyasal özellikleri ile Avrupa’daki termal sulardan daha üstün nitelikler
taşımaktadır. Türkiye’deki “doğal çıkışlı ve bol” olarak nitelendirilen termal
sular, eriyik maden değeri açısından yüksek, kükürt, radon ve tuz bakımından da
zengin olarak bilinmektedir. Anadolu’da jeotermal merkezlerin bazılarında uygun
iklim koşullarının etkisi ile kür mevsimi 210 güne kadar çıkmaktadır.
Dolayısıyla jeotermal potansiyelimizin
tamamının harekete geçirilerek gerek enerji üretimi ve gerekse termal turizm
alanında kullanımının mümkün olan en üst seviyeye çıkarılabilmesi için
çalışmaların hızlandırılması gerekmektedir. Bu çalışmaların sağlam temellere
oturabilmesi için, termal turizm tesislerinin mevcut altyapı durumları
değerlendirilerek eksiklikler giderilmeli ve daha kaliteli hizmet sunumu için
hedefler belirlenmelidir.
Bu nedenle, jeotermal enerji
potansiyelimizin tamamının harekete geçirilip enerji üretiminde
kullanılabilmesi ve termal tesislerin sayılarının artırılarak altyapı ve hizmet
kalitelerinin yükseltilip iç ve dış turizmin hizmetine sunulabilmesi için
alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla araştırma komisyonu kurulması uygun
görülmektedir.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Anayasa’nın 92’nci maddesine göre
Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
bu konuda usuli bir itirazımız var, 63’e göre.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan, neyi yani neyin usulünü efendim, neyin usulünü?
BAŞKAN – Şimdi söyleyecek.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Usul yok
şu anda, sistem devam ediyor.
BAŞKAN – Neye göre…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Beyefendi,
benim beynimde ne var, ne konuşacağımı biliyor musun ki itiraz ediyorsun?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben sizinle
konuşmuyorum, Sayın Başkanla konuşuyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Grup Başkan
Vekilisin, önce saygılı ol, dinle!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben Sayın
Başkanla konuşuyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Adaba baştan
uyalım.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben seni
muhatap almadım. Ben Sayın Başkanla konuşuyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben konuşmadan
itiraz ediyorsun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Senin ne
kadar konuşma hakkın varsa benim de o kadar konuşma hakkım var.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben konuşmadan itiraz
ediyorsun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben Sayın
Başkanla konuşuyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Otur bakayım!
Saygılı ol! Ben bir Grup Başkan Vekiliyim. (AK PARTİ
sıralarından “Sesini yükseltme! Bağırma!” sesleri)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Otur
oraya! Ben Sayın Başkanla konuşuyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben konuşmadan
itiraz etme.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben Sayın
Başkanla konuşuyorum. Nasıl konuşacağıma sen karar veremezsin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Konuşmadan
itiraz ediyorsun.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
bizim Danışma meclisi toplanamadı bu hafta. İlk, bir önerge getirdi AK PARTİ
Grubu, Danışma meclisi önerisi olarak. Bu önergede Bakanlar Kurulunun
imzaladığı tezkerenin 5 Ekimde görüşülmesi talebi var. Biz buna itiraz ettik.
Bunun itirazı sonucu Danışma Kurulu oluşmayınca -burada, önerge burada- 3’üncü
maddeyi çıkardılar, diğer dört grup burada yeni bir Danışma meclisi üzerinde
uzlaştık ve tezkereyi gündemi belirleyen danışma kararından çıkardık. Yani Danışma meclisi gündemi belirledi.
BAŞKAN – Anladım, Danışma Kurulu…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şimdi, çıkardık
gündemden ancak Bakanlar Kurulunun imzaladığı tezkere Meclis üzerinden Genel
Kurula indirildi. Burada tutanak var, dünkü tutanak. Bu tutanak, dün kapanış
itibarıyla…
BAŞKAN – Okundu.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – …Meclis Genel
Kuruluna sunuş olarak okundu ve kapandı. Şimdi, burada İç Tüzük 49 ve 50’ye
göre, Meclise sunulan ve kanun gibi… Ki savaş ilanı kararı verecek bir konudur
tezkere, öyle sıradan bir konu değil ve Genel Kurulda tüm grupların görüştüğü
bir yasama süreci bütünü olduğu için yine İç Tüzük’e
göre Meclise gelen bir konuda, tasarı, teklif veya tezkere kırk sekiz saat
geçmeden görüşme açılamaz, burada da İç Tüzük hükmü var. Şimdi, İç Tüzük 49’a
göre, Bakanlar Kurulu, Meclis Başkanlığını trafik memuru gibi kullanmak
istiyor. Meclis Başkanlığının da Meclisin iradesine saygı
açısından bu konuda çok dikkatli olması lazım. Bakanlar Kurulu, Meclis
Başkanlığı üzerine, İç Tüzük’e göre, 19’uncu maddede
Meclis Danışma Kurulunu atlayarak buraya tasarı, yarın da teklif getirir çünkü
kanun hükmünde kararnamelerle zaten 3 Kasıma kadar Meclisi baypas eden bir
Hükûmet söz konusu. Bu çok ciddi bir sorundur.
Bu konuda İç Tüzük 63’e göre söz
istiyorum ve tartışma açıyorum. Bu tezkere, bu hâliyle, bu İç Tüzük’e göre bugün görüşülemez.
BAŞKAN – Bir saniye…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan, 51’inci madde çok açık.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım,
Başkanlık sunuşlarıdır. Dolayısıyla, bu konuda Danışma Kurulunun alacağı bir
karar yok yani.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Aynen
öyle.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sunuşu da olsa
kırk sekiz saat geçmeden gündem belirleyemez.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Anayasa’nın 92’nci maddesine göre Başkanlığımıza gelen Başbakanlık tezkereleri
gündemin “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” bölümünde okunmakta, görüşmeleri
yapılarak oylanmaktadır. Bugüne kadarki uygulama bu yöndedir. Tezkerelerin
gündeme alınabileceği başka bir bölüm de bulunmamaktadır. Gündemdeki işlerin
görüşme sırası Başkanlıkça alınış tarihlerine göre tespit edilmektedir.
Anayasa’nın 92’nci maddesine göre
Başkanlığımıza gelen Başbakanlık tezkereleri, Başkanlıkça uygun görülen günkü
gündeme alınabileceği gibi Danışma Kurulu veya grup önerileri üzerine Genel
Kurulun kararıyla da gündeme alınabilmektedir. Bu son tezkere, dünkü birleşim
kapatılırken Başkanlıkça bugün görüşüleceği Genel Kurulun bilgisine sunulmuş
olup bugünkü gündeme alınmıştır. Bu tezkere 1 Ekim 2011 tarihli “Gelen
Kâğıtlar” listesine alındı ve duyurulmuştur. Görüşmelerin bu bölümde yapılması
Anayasa’ya, İç Tüzük’e ve uygulamalara aykırılık
teşkil etmemektedir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım,
şimdi, bize bu usulü 92’nci maddeyi Kanunlar Dairesi okursa, Kanunlar Dairesi
bunu yanlış okursa ve Meclis Başkanlığı da buna uyarak sanki bilirkişiymiş gibi
davranırsa, çok ciddi bir yanlış yaparız.
Bakın, Anayasa 92’de çok açık bir hüküm
var. Buyurun, son fıkrada diyor ki: “Cumhurbaşkanı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
kullanılmasına istediği zaman karar verebilir.” Buyurun, hodri meydan;
Cumhurbaşkanı da sizden, İstediğiniz zaman karar alın, kanun hükmünde kararname
ama bizi kullanmayın! Genel Kurulu, Meclisi, milletin iradesini kullanmamanız
lazım.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, siz şimdi…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
bir şey daha söylüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Tatilde ve ara
vermede tabii Cumhurbaşkanının o yetkisi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir şey daha
söyledim. İç Tüzük’te çok açık bir hüküm var. Ben
bunu, İç Tüzük 63’e göre bu tartışmayı açarken 49’uncu maddeyi Genel Kurulda
-açık açık söyleniyor- okuyorum. Bana densin ki “Meclis Başkanlığının tezkere
sunuş maddesi vardır.” 49’da on tane madde sayıyor. On tane maddenin içinde,
Meclis Başkanlığı, Bakanlar Kurulunun postacılık görevini yapıp buraya tezkere
indiremez. Meclis Başkanlığı, Başkanlık Divanı danışma meclisini bunun için
oluşturmuştur. Danışma meclisi gündemi yoksa, çıkar AK
PARTİ, çoğunluğuna güvenerek, hodri meydan, önergesini getirir, çoğunluğu varsa
geçer gider ama kendi çoğunluğu olduğu hâlde Mecliste kendisi önerge olarak
getirmiyorsa tezkereyi bizi kullanmasın, Meclisi kullanmasın, İç Tüzük’ü ihlal etmesin, Anayasa’yı ihlal etmesin. Burada
imkânları var, 17 Ekime kadar da vakit var, kendileri önergelerini versin ama
bizi kullanmasınlar.
Kanun hükmünde kararnamelerle bu Meclis
3 Kasıma kadar baypas edildi. Füze kalkanını, Dışişleri Bakanı, gelip burada
hikâye anlatır gibi anlatıyor. Savaş tezkeresi, savaş ilanı kararı veriliyor
Sayın Başkanım. Savaş ilanına karar verecek bu Meclisin, Anayasa ve yasalara,
İç Tüzük’e göre hareket etmesi lazım. “Bu savaş
tezkeresini ben getirdim, Meclis Başkanlığından indirdim, siz görüşeceksiniz,
parmaklar kalkacak, kabul edilecek…” Usul hatası, bu Meclisin iradesinde çok
ciddi esas hatalarına yol açar. Eğer biz bu hataya OK verirsek… Bu işi yarın
yapın, pazartesi yapın, salı günü yapın ama usulüne göre yapın diyoruz.
Ben burada şunu söylüyorum: Aynı
şekilde, burada dün Meclis Başkanı -tutanak elimde- oturumu kapatırken,
kapattığı dakikada bu tezkerenin yarın görüşüleceğini -gündemde- söyledi. Ben
Grup Başkan Vekiliyim Sayın Başkanım, ben bir grubun hukukunu savunuyorum, ben
Meclisin hukukunu, milletin iradesini savunuyorum. Eğer Meclis Danışma
Kurulunda Grup Başkan Vekili olarak benim sıfatım, görevim yoksa,
benim görevim değilse, grup başkan vekillerinin görevi değilse, o zaman hiçbir
Danışma Kurulu kararı bu Meclisten çıkmayacak, çıkmayacak, hiçbirine de “Allah
birdir” deseniz de onay vermeyeceğim çok açık söylüyorum. Kimse, kimse… (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan, bugüne kadar…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Çok açık
söylüyorum Başkanım, kimse Anayasa’nın üstünde değil.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Bağırma,
bağırma!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç Tüzük’ün üstünde değil.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sen bu
Anayasa’nın üzerine çıkmaya çalışıyorsun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Eğer kürsüden
63’e göre konuşsaydım bağırmadan da duyardınız, sizler de duyardınız. Her şeyin
bir usulü vardır, nasıl konuşacağımı bilirim. Budur usul Sayın Başkan.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) –
Yeter Başkanım…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkanım, bugüne kadar bu Meclisten onlarca, yüzlerce hükûmet tezkeresi bu
kurallara göre ve bu yöntemle Genel Kurula getirilmiş ve görüşülmüştür ve
karara bağlanmıştır ve ona göre de adımlar atılmış, icraatlar yapılmıştır. Dün
de… Bir hükûmet tezkeresi Danışma Kurulu kararıyla getirilebilir, grup önerisi
olarak getirilebilir ve görüşülecek kâğıtlar listesine alınarak da
görüşülebilir. Bugüne kadar her üç yöntem de uygulanmıştır, en ufak bir problem
çıkmamıştır. Anayasa’nın 92’nci maddesi, İç Tüzük’ün
49, 50, 51’inci maddeleri çok açıktır ve bugüne kadar her şey tartışılmıştır,
her konu gündeme gelmiştir ama bu konu gündeme gelmemiştir, bu şekilde tartışma
konusu yapılmamıştır. Daha önce BDP’nin bu Mecliste
olduğu dönemler de dâhil olmak üzere tezkereler getirilmiştir, görüşülmüştür,
oylanmıştır ama hiçbir itiraz gelmemiştir. Dolayısıyla bu konu çok…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hangi tezkereye
“Evet.” dedik Sayın Canikli? Sayın Başkanım yapmayın!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – “Evet
dediniz.” demiyorum ben, “Evet dediniz.” demiyorum. Bugüne kadar bu görüşme
usulüne hiçbir itiraz olmamıştır.
BAŞKAN – “Usule itiraz olmamıştır.”
diyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Çok
açıktır, bir oy birliği vardır, bir konsensüs söz
konusudur. Bizden önce de, hükûmetlerimizden önceki dönemler için de geçerli.
SIRRI SAKIK (Muş) – Burada konsensüs yok.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Dolayısıyla,
o kadar açık, üzerinde mutabakat olan ve en ufak bir tartışma konusu olmayan
bir yöntemden yola çıkarak buna benzer birtakım iddiada bulunmak gerçekten
sadece Meclisin çalışmasını engellemeye yöneliktir Sayın Başkan. Lütfen
çalışmalarımıza devam edelim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım,
sadece usul itirazıyla kalmıyor, aynı zamanda Başkanlık Divanı dün kapatır
kapatmaz AK PARTİ grup üyeleri hem tezkerenin lehinde hem aleyhindeki sözleri
de kapatıyorlar.
Bakın, bizim grubun ve buradaki,
Meclisteki üyelerin…
BAŞKAN – Sayın Kaplan, 63’üncü maddeye
göre istediğiniz usul tartışmasını açıyorum.
Lehte, aleyhte söyleyin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Herhâlde
aleyhte…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Aleyhte
Sayın Başkan.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Tutumunuzun lehinde.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan,
lehinde.
BAŞKAN – Tamam.
Süreniz üç dakika.
Buyurun.
VIII.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
TBMM Başkanlığının tutumunun İç Tüzük’ün 49’uncu
maddesine uygun olup olmadığı hususunda usul görüşmesi
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şaka değil, savaş kararı alıyoruz. Anadolu’nun yoksul çocuklarını sınırlara,
dağlara süreceğiz. Bu ülkenin Türkiye Cumhuriyeti nüfus kâğıdını taşıyan
Türk’ü, Kürt’ünün, bütün halkların, bütün insanların birbiriyle çatışmasının,
ölümünün, acısının vebali de günahı da sevabı da hepsi bu Meclisin üzerinde. Bu
kadar ciddi bir konudayız. Bu kadar ciddi bir konuda Bakanlar Kurulunun
hazırladığı savaş tezkeresini Meclis Başkanlığı üzerinden Genel Kurula
indirmesi ahlaki değil, yasal değil, Anayasa’ya aykırı, İç Tüzük 49, 50’ye
aykırıdır.
Burada çok açık söylüyorum, Meclis
çoğunluğunuz var, Danışma Kurulunda çıkarsınız savunursunuz. Biz, buna “Hayır.”
deriz, “Savaş tezkerelerine hayır.” diyoruz, “Türk ve Kürt çocukları birbirini
öldürmesin.” diyoruz. Gitmeyin, Amerika’dan, Washington’dan, İsrail’den Heronları, peronları, bilmem neleri isteyip, Ahmedinejatlara yalvarıp, gidip kara operasyonları, hava
operasyonları yapmayın, gelin bu Mecliste konuşalım. Yeter insanlarımızın
öldüğü. Burada konuşalım, burada tartışalım, sabahlayalım ama bu sorunu birinci
derecede çözelim.
Savaş kararını oylarken ciddiyet lazım,
biraz ciddi olmak lazım. Siz eğer Anayasa’yı ihlal ederseniz,
Başkanlık Divanını Meclisin, Bakanlar Kurulunun yani yürütmenin yani yasama
meclisinin başını yürütmenin postacısı yaparsanız, bu da yetmiyormuş gibi
Kanunlar Dairesini partizan kadrolaşmayla memurlarınız gibi kullanmaya
kalkarsanız ve tezkereleri bu şekilde bu Meclise getirirseniz, ondan sonra
parmak hesabıyla savaş kararı alıp gönderdiğiniz zaman gelecek cenazelerin
vebali altından hiçbiriniz kalkamazsınız. Açık söylüyorum, biz buraya
iki üç gündür geldik, yemin ettik. “Her şeye varız.” diyoruz, konuşmaya varız,
uzlaşmaya varız, diyaloga varız, her çözüme varız, meşru çalışmaya varız.
Gücünüz var. Önergenizi önerge hâlinde getirin.
Sayın Başkan bu tezkere bugün
görüşülemez, geri alınması lazım, kırk sekiz saat geçmedi, bu sistemle gelemez,
Meclis gündemi oluşturulamaz, bu tezkere görüşülemez. Bunu oylarsanız kanunsuz
bir iş yapmış olursunuz. Çıkardığınız kanunları çiğnemiş olursunuz. Takdir
sizindir. Tezkerede birleşiyorsunuz bir şey demem ama bunun hatasının vebalini
hiçbiriniz kaldıramayacaksınız, uyarıyorum ve bu yanlışı gelin beraber
düzeltelim diyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Tutumumun lehinde konuşmak üzere,
Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.
Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; BDP Grubu tarafından istenen usul hakkındaki
tartışmada Başkanlığın lehinde söz almış bulunmaktayım, öncelikle saygıyla
selamlıyorum yüce heyetinizi.
Değerli arkadaşlar, biraz sonra bu
tezkerenin lehinde, aleyhinde gruplar olarak uzun uzun konuşacağız, o zaman
değerlendirmeler yapılacak. Bu bir savaş tezkeresi değil. Doğru
tanımlamak lazım. Türkiye yıllardır bölücü terörle boğuşmaktadır, bölücü
terör kan akıtmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kendi vatandaşlarını
korumak üzere birtakım tedbirler almaktadır. Bunun için Genel Kurul olarak,
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Türkiye’yi Türk Milleti adına yönetme
yetkisindeki hükûmete tezkere, karar verme yetkisi, hudutlarımız ötesinde bir
askerî operasyon yetkisi veren bir tezkereyi süresi dolduğu için oylayacağız.
Dolayısıyla, meselenin farklı yönlere çekilip bir tartışmaya destek
yapılmasını, gerekçe yapılmasını doğru bulmuyorum.
Evet, hukukçu kimliğine bir şey
söylemiyorum Sayın Kaplan’ın ama eğer Türkiye hukuk devletiyse, bizde burada
hukuk kuruyorsak, hukukun içinde kalarak meseleyi değerlendirmek gerekir.
Bakınız, 49’uncu maddeyi kendi gerekçesi olarak ifade etti. 49’uncu maddede çok
açık bir hüküm var: “Başkan birleşimi kapatırken, gündemde bulunan hususlardan
hangilerinin gelecek birleşimde veya birleşimlerde görüşüleceğini Genel Kurula
bildirir. Bu husus ayrıca ilan tahtasında ilan edilir.” Bu bir Başkanlık
sunuşudur ve dün kapanırken ilan edilmiştir. Artık, bunun bugün burada
görüşülüp görüşülemeyeceğini tartışmak doğru değil.
Kaldı ki bu konuda bugüne kadar
yaşanmış bir tartışma da bulunmamaktadır. Bugün başka sebeplerle bu
tartışmayla, bugün bu tezkerenin görüşülmesini engellemek niyeti bence doğru
değildir. Bu tezkereyle ilgili görüşlerinizi, buraya gelirsiniz, bütün
detayıyla anlatırsınız, milletimiz de izler, Genel Kurul karar verir. Netice
itibarıyla hukuksa, hukuk devletiyse, hukukun gereği neyse, demokrasiyse
demokrasinin gereği neyse o burada gerçekleşir. Onun için meseleyi, Meclisin
ilk günlerinde, böyle farklı anlamlarda bir tartışmanın içine çekerek Meclisin
suhuletini, huzurunu kaçırmanın da bir anlamı yok. Meclis Başkanlığının tutumu
doğrudur.
Bu usul tartışmasında Başkanlığın
tutumunun lehinde oy kullanacağımızı ifade ediyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Tutumumun aleyhinde söz isteyen
Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın.
Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de 24’üncü Yasama Döneminin bu İkinci Yasama
Yılının ilk müzakerelerinin bu şekilde başlamasını arzu etmezdim. Ülkemizin
yararına, milletimizin beklediği talep ve doğrultular hususundaki birtakım
tezkerelerin, yasaların çıkması adına burada gayret sarf ediyoruz.
Usule aykırı birtakım işlemler
yapılıyor. Meclis Başkanlığının hakikaten tutumunu aslında yerinde buluyorum,
ancak tutumunu yerinde bulmama karşın burada, zaten bu tutuma ilişkin olarak
sözlü olarak birtakım ifadeler kullanıldı, aslında Başkanlık Divanının
görüşünün netleşmesi lazımdı. Başkanlığın tutumu gerçekten yerinde bu manada
ama yerinde olmasına rağmen usul tartışmasının açılmaması gerekirdi diye
düşünüyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Anayasa’nın
92’nci maddesi bu hakkı veriyor. Kaldı ki 49’uncu maddeden çok bahsedildi,
49’uncu madde “Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun gündemi şu
kısımlardan ibarettir:” diye maddeler hâlinde yazmış ve 1’inci maddesi de
“Başkanlığın Genel Kurula sunuşları.”
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Son fıkrayı da
oku.
AHMET AYDIN (Devamla) – Evet, bugünkü
kırmızı gündeme baktığımızda “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” kısmında
zaten bu yazılmış.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Söz alırken de
biraz ahlaki durun, aleyhte alıp lehte konuşmayın. Bu da ahlaki bir duruştur.
AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, kaldı ki
49’uncu maddenin son iki paragrafı çok açık. Başkan birleşimi kapatırken, dünkü
toplantıda, zaten bu tezkerenin görüşüleceğini, tezkerenin geleceğini ifade
etti. Bunu ifade ettikten sonra bugünkü gündemde de yer aldı ve dolayısıyla
usulde hiçbir problem yoktur.
Ben müzakerelerin kaldığı yerden devam
etmesini arzu ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.
Tutumumun lehinde söz isteyen İzmir
Milletvekili Sayın Oktay Vural.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle
şunu ifade etmeliyim ki yani bunun Başkanlık sunuşlarında yer alması ve sizin
de dün kararlaştırılmış bir konuyu bugün müzakereye açmanızın hiç İç Tüzük’e aykırı bir yönü yoktur, tutumunuz doğrudur ve
Türkiye ivedilikle, özellikle doğu ve güneydoğuda yaşayan insanlarımızı,
kadınlarımızı, öğretmenlerimizi katleden, o bölgedeki insanları katleden terör
örgütüne karşı millî egemenliği temsil eden milletvekilleri olarak meşru gücü
bir an önce kullanmalıdır. Bunun için bunun bir an önce burada
görüşülmesi lazım. Ancak, takdir edersiniz ki bu konuda iktidar partisine de
biraz serzenişim var, yani bir beş dakikalık konu için sayın bakanların yirmi
dakika süreyi kullanma filan... Çok konuşmak istiyorlarsa getirseydiler. Yani
bu kadar süreyi getirerek yediye kadar görüşülmemesini temin edecek bir
obstrüksiyona zemin hazırlanmasını doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
Yani önemli bir konuysa gündem dışı konuşmalarla ilgili cevap vermesinler,
gelsinler ama yani bu konuda...
Diğer taraftan, Türkiye’yi yöneten iradenin
böyle bir tezkerenin görüşülmemesi gerektiğine ilişkin bir usul tartışmasında
Sayın Başkanın gündeme almayla ilgili iradesinin aleyhinde konuşması doğru
değil. Keşke benden isteseydiniz, bununla ilgili lehte sözü size devrederdim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Söyledi
lehte olduğunu, doğru olduğunu söyledi Başkanın tutumunun.
OKTAY VURAL (Devamla) – Milliyetçi
Hareket Partisi olarak da biz, bu tezkerenin bugün müzakere edilip, millet
iradesiyle meşru bir gücün kullanılması doğrultusunda karar zemini oluşturulmasını
ivedilikle doğru buluyoruz.
Sayın Başkanım, tutumunuz doğrudur. Bu
bakımdan, bu konuda usulen tartışacak bir konu olmadığını ifade ederek hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Tutumumda herhangi bir değişiklik
yoktur.
Başbakanlık Tezkeresini okutuyorum:
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler
1.-
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör
tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekât ve
müdahalede bulunmak üzere Irak’ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey
bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903
sayılı Kararıyla Hükümete verilen ve son olarak 12/10/2010 tarihli ve 975
sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2011 tarihinden
itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/539)
27/9/2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Irak’ın
kuzey bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk
halkının huzur ve güvenliğiyle ülkesinin millî birliğine, güvenliğine ve toprak
bütünlüğüne yöneltilmiş terörist saldırılar ve açık tehdit devam etmektedir.
Dost
ve kardeş Irak’ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının
korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK teröristlerinin Irak’ın kuzeyindeki
mevcudiyetine ve ülkemize yönelik terörist saldırılarına son verilmesini
sağlamak amacıyla askerî faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve
diplomatik girişimlerini ve uyarılarını sürdürmektedir.
Türkiye’ye
yönelik olarak devam eden terörist saldırılara ve tehdide karşı, terörizmle
mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli
tedbirleri almak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe belirlenecek
şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak’ın kuzeyinden ülkemize
yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, sınır
ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak’ın PKK teröristlerinin
yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve
görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007
tarihli ve 903 sayılı Kararıyla Hükümete verilen ve son olarak 12/10/2010
tarihli ve 975 sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2011
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasanın 92 nci
maddesi uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN – Başbakanlık tezkeresi üzerinde
İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri
gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Gruplar adına ilk söz Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder’e
aittir.
Buyurun Sayın Önder. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler; sınır ötesi tezkere hakkında BDP
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu kürsüyü ilk kullanışım,
bu Meclise de ilk gelişim. Burada ilk karşılaştığım şeyin aleyhte söz alıp
lehte konuşmak gibi bir hukuk zorlaması olması biraz gelecek adına umutlandırdı
beni. Güzel oluyormuş böyle. İşin etiği bu tür küçük detaylarda gizlidir. Bu
konuda gerçekten daha özenli bir Meclis bekliyorduk.
Sözlerime, büyük bilim insanı
Einstein’ın ülkemizin büyük derbederliğine ve savrulmuşluğuna
çok denk düşen bir sözüyle başlamak istiyorum. Diyor ki Einstein: “Ahmaklığın
en büyük kanıtı aynı şeyi defalarca yapıp farklı sonuçlar beklemektir.” Şu an
yeniden uzatılmasını görüştüğümüz savaş tezkeresi tam da böyle bir bilmezliğin
ya da bilip de bilmezden gelmekliğin ürünüdür.
Bilinseydi eğer şu rakamlar üzerinde bir miktar tefekkür edilmeliydi. Sadece
1992 ve 1997 yılları arasında gerçekleştirilen dört sınır ötesi harekâtın
bilançosunu sizlerle paylaşmak istiyorum:
PKK toplam 5.701 kayıp vermiş, 1.697 PKK’li de yaralı olarak ele geçmiş. Bu
dört harekâtın toplam bilançosu. Aynı harekâtlarda 22 subay, 12
astsubay, 176 erbaş ve er, 27 korucu olmak üzere 237 asker hayatını kaybetmiş.
Yine aynı harekâtta 739 asker de yaralanmış. Bu sadece dört
harekâtın raporu. Bunun gibi irili ufaklı onlarca harekât yapıldı ve bu
rakamlar yaklaşık 10’a katlandı. Elimizde bunların sarih raporları yok. Saygı
Öztürk’ün kitabından alınma şeyler bunlar. Genelkurmay sitesine girdiğinizde
bunlarla ilgili bir bilgiye ya da Başbakanlık sitelerine girdiğinizde halkla
paylaşılan, kamuya açık böyle bilgilere ulaşmak mümkün değil.
Yalnız, bizim işimiz toplam rakamlarla
ilgilenmek değildir, bizim işimiz toplam acılara bir ışık tutmak olmalıdır.
Eğer bu rakamların ardındaki acılar bilinmezse kuru bir sayı olarak kalmaya
mahkûm olurlar. İşinizi kolaylaştırayım. Bu Meclis gibi yaklaşık 100 tane
Meclis düşünün. Allah hepinize uzun ve sağlıklı ömür nasip etsin. İşte, 80-100
dönemin tüm vekillerinin toplamı kadar insan hayatını kaybetmiş. Yaralı sayısı bu rakamın katbekat üstünde. Yaralı deyince,
yaralanmış da iyileşmiş, şifa bulmuş saymayın, bunların çoğu gözünü, kolunu,
bacağını, yaşama sevincini kaybetmiş.
İnsandan bahsediyoruz burada, bu
rakamların hepsini bir de 2’yle çarpın. Sizlerin muhterem anne babalarınız gibi
100 binin üzerinde anne ve babanın yüreğine kor ateşler düşmüş, ta haşre kadar hiçbir suyun söndüremeyeceği, hiçbir yelin
serinletemeyeceği kor ateşler.
Peki, bütün bunlar oldu da ne değişti? Kocaman bir hiç. Değişen tek şey hükûmetler ve artan
kayıplar. Aslında değişen birkaç şey daha var, haksızlık etmeyelim ve meselenin
can alıcı yönü de burada. Bu ülke emperyalist güçlerin destursuz cirit attığı
bir bostana dönmüştür, değişen bir şey budur. Bu destursuzluk
ve bu cirit atma hâli artık iyice pervasız bir hâle gelmiştir. Çocuklarımızın
geleceği, savaş sanayisinin ve kan emicilerinin cüzdanlarını şişirmeye, daha
fazla şişirmeye devam etmektedir, değişen ve artan en önemli rakam onların
kârlarıdır.
Bir de değişmeyen şeyler var. Onların
en önemlisi tezkereyi sunan hükûmetlerin ve ona destek verenlerin yaptıkları konuşmalar.
Ben Meclis tutanaklarına baktım, her birinin aynı gerekçeler, her birinin aynı
vaatler, neredeyse “copy paste”
olarak birbirine yapıştırılmış hedefler.
Sayın üyeler, aramızda ilk tezkereden
bu yana Mecliste olan vekiller var. Aynı gerekçeleri dinlemiş, aynı vaatlere
inanmış ve gelen tüm tezkerelere “Evet.” oyu vermiş vekiller var. Ölenlerin
geri gelme şansı yok, ama kolunu bacağını kaptırmış, gözünü kaybetmiş,
yaralanmış, hayata normal olarak devam edemeyecek bir insan…
Her seferinde “Bu sefer son.’, ‘Bu
sefer şöyle oldu.’, ‘BBG evi yaptık.’, ‘Heron
aldık.’, ‘Aktı, koktu.’, ‘Yeniden, daha güçlü.’, ‘Bu sefer artık girince
çıkmayacağız.” gibi vaatlerle aldığınız her tezkereye bu şartla destek veren
insanlar, sizden, bir yıl sonra tekrar aynı vaatleri daha güç koşullarda
dinlemek zorunda kalmışlar.
Şimdi, maazallah yüce Meclisin değerli
vekillerinden birisi ezkaza söylemiş olsa Terörle Mücadele Kanunu’nun suç ve
suçluyu övmekle ilgili gül gibi bir fezlekesi olacak. Bizim grubumuzu her gün
tehdit eden, 400’e yakın, başımızda Demoklesin kılıcı
gibi sallanan, adına ileri demokrasi denilen bir yerde halkın temsilcilerini
bekleyen değil, somut olarak önümüzde olan, Başkanlık arşivlerinde olan bir
tehditten söz ediyorum. Biz bunu söylesek hakkımızda onlarca fezleke gelirdi,
Genelkurmay Başkanı söyledi, birtakım güçler, meçhul güçler dinledi. Anladık ki
kazın ayağı öyle değilmiş, perdeliymiş, öyle, şanlı ordumuz, manlı ordumuz edebiyatıyla açıklanamayacak kadar vahimmiş
mesele. Bu ortaya çıktığında adına “özeleştiri” dediler, herkes başka bir
tarafa baktı. Bunun yarısını biz söylesek dara çekerlerdi. Yani tamamen Allah’a
emanet bir durumda savaşıyormuşuz, unutanlar için yeniden hatırlatayım. Madem
durumumuz Allah’a emanet, bu komutanlara, bu kabineye, bu kararlara ne gerek
var?
Sayın üyeler, başta Einstein’ın bir
lafıyla meseleye girmiştim: “Ahmaklığa delil olarak aynı şeyleri aynı
yöntemlerle defalarca yapıp farklı bir sonuç çıkmasını beklemek.” demiştir.
Şimdi, Einstein’ın canı rahmet istemiş mi bir bakalım. Bunu öğrenmenin yolu
eski Meclis tutanaklarıdır. Bundan önce defalarca Meclisten onay istenen
tezkereleri iktidar nasıl savunmuş, muhalefet partileri ne demişler kısaca bir
hatırlayalım. Muhalefete de kıyağım olsun, geçen sefer
söylediklerini bir de ben burada tekrar edeyim.
Milliyetçi bir muhalefet sözcüsü
“Terörle mücadele ve Irak’ın kuzeyine askerî müdahale konusunun içinde
bulunduğumuz siyasi ortam ve şartlardan soyutlanarak ele alınamayacağı bir
vakıadır.” demiş.
“Bu
açıdan bakıldığında, yetki süresinin ikinci kez uzatılması tezkeresi, Türk
Silahlı Kuvvetleriyle terör örgütünün aynı denklemin içine konularak askerî
operasyonların durdurulması çağrılarının yapıldığı, teröristlere örtülü af
hazırlıklarının sürdürüldüğü, terör örgütü taleplerinin Hükûmet eliyle siyasi
gündeme taşındığı ve Türkiye’nin bölünmesi modellerinin tartışıldığı puslu bir
ortamda, bu tehlikeli görüşmelerin gölgesinde yapılmaktadır.” demiş.
“Meclisten istenen yetkinin amacı
tezkerede açıkça belirlenmiştir.” diye devam etmiş. “Terör saldırılarının
önlenmesi için TSK’nın Kuzey Irak’a gönderilmesi ve görevlendirilmesi olarak.
Amaç budur. İstenen yetki budur.” demiş.
“Bir önceki, 2007-2008 döneminde bu
amaçla 29 hava harekâtı yapılmış, süre, bölge ve kapsam itibarıyla sınırlı bir
kara harekâtı icra edilmiştir.” demiş. Bu yıla, 2009 yılına ilişkin resme
baktığında ise çok farklı bir tablo bulunduğunu söylemiş bu değerli muhalefet
sözcüsü.
O tezkereye, “Yani bakın, bunu,
neredeyse -mealen- son defa veriyoruz ama siz kıymetini bilmiyorsunuz. Bunları
yapmadıkça da bir daha bizim karşımıza gelmeyin.” demiş. Oradaki, neredeyse
“Hafazanallah siz böyle yapıyorsunuz.” dediğinde iktidarın reddettiği şeyler
yine meçhul kişi ya da kurumlar tarafından sızdırılmış ki, bu muhalefet
sözcüsü, tamamen haklı, terör örgütüyle -tırnak içinde- görüşülüyormuş meğerse
ve bundan da kıyamet kopmuyormuş ama bunu, tezkereye “Evet.” oyu vermesinin
önünde bir tereddüt olarak belirtmiş. Bu oturumda ne yapacaklar bilmiyorum.
Şimdi, bu mesele askerî bir mesele
değildir. Böyle olmaktan çıkalı, sayın üyeler, çok uzun yıllar olmuştur. Bunu
böyle söylemek, birinin bunu size böyle söylemesi, sizin zekânıza hakarettir.
İdeolojik bir şeyden bahsetmiyoruz. Bir insanlık hâlinden bahsediyoruz.
Fotoğrafını görüp analizini yapamadıkları şey budur.
Kürtler, uzun bir geçmişi olan ve
bugünkü iktidar tarafından da değişik yöntemlerle sürdürülen inkâr ve imha
politikalarına karşı kendi hak bilinçleri ve statü talepleriyle karşı durmaya
devam etmektedirler. Sizin gibi, Âdem’in güzel çocuklarıdır onlar da, hiçbir
farkı yok sizden, eksikleri, fazlaları yok. Bu statünün, Allah’ın doğuştan
verdiği şeylerin anayasal güvence altına alınmasını istiyorlar, hepsi bu ama
işin çığırından çıktığı, “Kavgada yumruğunuz sayılmaz.” dediği noktaya geldiği
şeyleri ayrıca konuşacağız.
Burada Kürtlerden daha vahim noktaya
itilen bir halk vardır, o da Türklerdir. Türkler -ben de bir Türk'üm- hacir
altındadır. Türk’ün önüne Kürt’e düşmanlık etmekten başka hiçbir alan
bırakılmamıştır. (BDP sıralarından alkışlar) Kredi kartlarıyla, sistemin
yoksullaştırmasıyla, ideolojik pompaların manipülasyonlarıyla
Türk’e düşen tek şey “Sen Kürt’e düşmanlık edeceksin kardeşim.” Sabah akşam
pompalanan budur. Sabah akşam zerk edilen budur. Türkler bunu böyle bilmek
zorundadır çünkü dünyanın hiçbir yerinde halklar birbirine düşman olamaz. Bu
kan emiciler, bu güvercin kasapları, bundan bezirgânlık yapanların ürettikleri
ve her daim ateşini diri tuttukları bir kazandır bu, bu kazanın içinde
kaynamayı reddetmelidir gönlü barıştan yana, insanlıktan, kardeşlikten,
ortaklaşmadan yana olan herkes.
Bu anlamda, muhalefet partileri işgal
ve bağımsızlık tedirginliği yaşarken dönüp ülkenin hâline bakmayı akıl
etmemektirler. Anadolu’da bir söz var: “Değirmen gitmiş, şakşağını aramakla
meşguller.”
Bir başka muhalefet sözcüsü, sosyal
demokrat: “Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı, bu kürsüde birkaç gün önce, Meclisin
açılışında ne dedi?” diyor. Aynen okuyorum: “Bugün gelinen noktada Türkiye daha
fazla şehitler vermeden, daha fazla mali kaynak ve enerji harcamadan, terör
sorununu geride bırakmaya yarayacak yeni yöntemleri devreye sokma kapasitesine
ulaşmıştır.” Diyor ki: “Bunun yolunu bulduk.” Lütfen bize de söyleyin, sizi
tebrik edelim, hep birlikte sevinelim. Evet, gerçekten bir zamanlar
Cumhurbaşkanı böyle konuşuyordu ve Kürtlerin rikkat kalbi bu sözlere yüksek bir
anlam biçiyordu. Bugün o günleri, “Güzel şeyler olacak.” günlerini mumla
arıyoruz.
“Değerli arkadaşlar, biz bu tezkereye
olumlu oy vereceğiz ama uygulamasını da yakından izleyeceğiz. Bu ülke sahipsiz
değildir. Bu ülke yabancıların güdümüyle idare edilecek bir ülke de değildir.
Bu ülke terörle mücadeleyi mutlaka sonuna kadar sürdürecektir ve başarıyla
sonuçlandıracaktır.” diyor. Acaba ana muhalefet bu süreci ne kadar izledi,
izledi mi? Artan asker ölümleri, Kuzey Irak’ta ve sınır içindeki asker
ölümlerinde artış askerî bir başarı mıdır, başarısızlık mıdır? Sonu
başarısızlık gibi gözüken bir tezkereye ana muhalefet ne gibi bir akılla olumlu
yaklaşmaktadır?
Bir sosyal demokrat milletvekili akşam evine
gittiğinde, evladı “Anne, baba, siz bugün Mecliste ne yaptınız?” diye
sorduğunda “Kardeş bir halka savaş kararı çıkarttık evladım.”, “Aferin baba.” Böyle bir şey. Bunu söyleme utancına hiçbir sosyal demokrat
vekil dâhil olmamalıdır. Evladınız tutar size “Peki, o kadar insan, meseleyi
siyaseten çözecek bir zekâ, bir vicdan bulamadınız mı?” diye sorar. Verilecek
onurlu bir cevabınız olsun. Bu anlamda Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun
“akil insanlar” önerisi geliştirilmeli ve hayata geçirilmelidir. Çözümün başlangıç
noktası bu türden çabalarda gizlidir. Sosyal demokrat arkadaşlarımızın içinde
emek hareketinden gelenler vardır, sosyalist mücadele geleneğinden gelenler
vardır, Kürtlerin insan hakları mücadelesinde önemli katkısı ve bilgisi olan
vekiller vardır. Sosyal demokrat vekil olmak, sadece seçilmek ve yemin etmek
değildir, tam da böyle savaş çığırtkanlığında barışın sesini yükseltmekle
anlamlıdır.
SIRRI SAKIK (Muş) – Birazdan göreceğiz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – İktidar
sözcüleri daha vahim şeyler söylemişler: “Çok uzun zamandır biliyoruz ki sorun,
tek başına bir asayiş sorunu değildir; ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve
güvenlik gibi parametreleri olan çok bilinmeyenli bir denklemdir. Otuz yıldır
her şey denendi. Bu sürede görev almış tüm hükûmetler, terörü ortadan kaldırmak
ve ülkenin her köşesinde huzur, güveni sağlayabilmek için emek ve gayret sarf
ettiler. Farklı partilere mensup olarak bu koltuklarda oturan bizden önceki
birçok milletvekili de hükûmetlerin sunduğu mücadele programlarının oylamalarına
katıldı. Oluşturulan çözüm önerilerine terör belasından kurtulmak için ümitle
destek verdi. Bu süre içinde millet olarak birçok şey öğrendik.” diyor.
“Bunlara tecrübemizi de ekleyerek yeni politikalar, yeni stratejiler ürettik.
Belki Türkiye olarak netice alabilirdik fakat şu parametreler AK PARTİ Hükûmeti
dönemine kadar bir bütün olarak alınıp bu denklemin tam anlamıyla çözülmesini
maalesef uygulamaya koyamadığımız için sonuç elde edemedik.” diyor. Gayet
doğru, insanın katılası geliyor. Aynı konuşmanın…
Şimdi AK PARTİ’li
vekillerin düşünmeleri lazım. PKK’nin ortaya çıkışından
sonraki ölüm rakamlarına ve örgütün 2002 sonrası eylemlerine bakıldığında,
tezkere konusunda her daim cömert davranan AK PARTİ Hükûmetinin savaş
politikalarının yetersizliği çok göz önünde değil mi? Buna bağlı olarak, AK PARTİ’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin en uzun süre iktidarda
kalan hükûmetlerinden biri olduğu ve Meclisteki sandalye sayısı göz önüne
alındığında 2009’da söylenen bu sözler 2011’de aynı tabloyu hatta daha büyük bir
askerî başarısızlık çerçevesinde çiziyorsa bir sorun yok mudur sizce?
Hatırlatmak istemiyorum, daha önce de
böyle bir savaş tellalları çıkmıştı, ordumuz planlanandan önce geri dönmüştü,
sadece bu kadarını söylemekle yetiniyorum.
Şimdi, iktidar partisinin sözcüsü devam
ediyor, diyor ki: “Demokratik açılımlardan korkmamalıyız, ürkmemeliyiz ve
uzaklaşmamalıyız. Hiçbir gerekçe bu konuda elzem olan açılımları geçiştirmeyi
meşru kılmaz.” Buna da katılıyorum. Fakat acemi olduğum için süreyi iyi
kullanamadım.
Herkesi, soyadı kadar sahip çıkması
gereken bir şeye davet ediyorum; tutarlı olmaya. Dün söylediğinizi bugün
yadsımayın, hesabını veremezsiniz. Şehitlik meselesi… Ortada dini mübin uğruna gidilen bir şey yoktur...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – …böyle,
cihatla bu iş olacak gibi değildir. İki tarafta aynı şekilde bir vatan
tasavvuru vardır. Askerliğin zorunlu olduğu yerde şehitlikten bahsedilemez.
Vicdani ret hakkının tanınmadığı yerde
şehadet diye bir kurum olamaz; ulema arkadaşlar var, en iyi onlar bilirler.
Vicdani retçi İnan Süver
“İdamımı istiyorum.” diye Başbakana bir mektup yazmış, bunu iletmeniz ricasıyla
buraya bırakıyorum, siz alırsınız. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Önder.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Adana Milletvekili Sayın Faruk Loğoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN FARUK LOĞOĞLU
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerine
Irak’ın kuzeyine sınır ötesi harekât yetkisi veren Başbakanlık tezkeresinin bir
yıl süreyle uzatılması konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
açıklamak amacıyla huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi en içten saygılarla
selamlıyorum.
Bilvesile, yeni yasama yılının
ülkemizin hayati sorunlarını çözmek ve halkımızın demokrasi, hukukun üstünlüğü,
insan hakları, özgürlükler, eşitlik ve refahın adaletli paylaşımı bağlamındaki
beklentilerini karşılaması bakımından etkili ve verimli olmasını diliyorum.
Ayrıca, hak ve hukukun bir gereği
olarak tutuklu 8 milletvekilimizin en kısa sürede aramıza katılmalarını
sağlamanın hepimizin ortak sorumluluğu olduğunu da hatırlatmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
terör ve terörle mücadele ülkemizin gündeminden düşmeyen, düşürülemeyen bir sorun
olmaya devam etmektedir. Tezkerenin bugün tekrar uzatılması için önümüze
gelmesi ise ne yazık ki yine bu acı gerçeğin ürünüdür. Evlatlarımızın, masum
vatandaşlarımızın hayatları pahasına verilen tüm mücadelelere rağmen terör
tırmanarak can almaya devam etmekte ve PKK, saldırılarını hiçbir ölçü ve sınır
tanımaksızın sürdürmektedir.
Tezkere konusu olan sınır ötesi
harekâtlar, bugüne kadar yapılan otuza yakın benzeri operasyon kalıcı sonuç
vermiş olmasalar dahi terörle mücadelenin önemli, gerekli ve zorunlu bir boyutu
olma niteliğini korumaktadır. Hepimiz artık çok iyi biliyoruz ki teröre karşı
silahlı mücadele gerekli ama yeterli bir yöntem değildir. Cumhuriyet Halk
Partisi tezkerenin bir yıl daha uzatılması için evet oyu verecektir ancak evet
oyumuz Hükûmetin terörle mücadele anlayış ve politikalarını tasvip ettiğimiz
anlamına ise hiç gelmemektedir. Nitekim Hükûmete uyarılarımız ve tavsiyelerimiz
olacaktır. Ancak, önce sınır ötesi askerî harekâta ilişkin üç noktaya dikkat
çekmek isterim.
İlki, tezkerenin öngördüğü yetkinin
uluslararası hukuk ve teamül bakımından durumudur. Irak’tan kaynaklanan
saldırılar ulusal güvenliğimize karşı bir tehdit oluşturmaktadır. Öte yandan
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından 2003 ve 2004 yıllarında kabul
edilen 1483, 1511 ve 1546 sayılı kararlar Irak Hükûmetini ülkede konuşlanmış
terör odaklarıyla mücadele etmekle bahusus yükümlü kılmıştır. Bu yükümlülük
Irak Anayasası’nın ilgili maddesiyle de hükme bağlanmıştır. Ayrıca, Türkiye ile
Irak arasında 2009 yılında imzalanan güvenlik anlaşmasıyla Irak terörle
mücadele konusunda ayrıntılı yükümlülükler üstlenmiştir. Bu itibarla, ulusal
güvenliğimize yönelik bu saldırıların bertaraf edilmesi için Türkiye'nin
Irak’ın kuzeyinde PKK unsurlarını hedef alması uluslararası hukuk bakımından
caizdir. Çünkü yükümlü oldukları hâlde Irak merkezî ve yerel makamları bu
saldırıları önlememektedirler.
Sivillere ve sivil tesislere zarar
verilmemesi koşulunun titizlikle gözetilmesi, süresine dikkat edilmesi, olası
bir harekâtın meşruiyetine gölge düşürülmemesi bakımından önemlidir. Zira, dünya kamuoyu Doğu Akdeniz’de hâlen hüküm süren gergin
bir ortamda yapılabilecek bir sınır ötesi operasyonu daha dikkatli ve
eleştirisel bir açıdan izleyecektir.
İkinci nokta ise, olası bir harekâtın
gerekçelerinin Irak makamlarınca benimsenmesinin sağlanmasıyla ilgilidir. Olası
bir operasyonun zamanlaması ve kapsamı bakımından Irak’a önceden bilgi
verilmesi gibi bir durum elbette söz konusu değildir. Dolayısıyla, bir süre
önce ilgili Sayın Bakanın operasyonun her an yapılabileceğini tüm dünyaya
duyurmaya kalkışması hâliyle affedilmez bir gaftır.
Komşu ülkeyle ilişkilerimizin genel
dokusunun yapıcı kalması terörle mücadelenin uzun soluklu olduğu gerçeğinden
hareketle önem taşımaktadır. Suriye, İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve
Yunanistan’la karşı karşıya bulunduğumuz sıkıntılı ve sorunlu ortam dikkate
alındığında Irak’ı özellikle terörle mücadele konusunda yanımızda tutmaya
çalışmamız ülkemizin çıkarları gereğidir. Kandil Irak toprağıdır ve o çıbanın
tamamen kurutulması için günün sonunda Irak’a ihtiyacımız olacaktır.
Bununla beraber, gerek Bağdat
Hükûmetine gerek Kuzey’deki siyasi otoriteye PKK terörüyle mücadelede yetersiz
kaldıklarını da kesin bir dille belirtmek gerekmektedir. AKP iktidarları bu
bağlamda da etkili olamamışlardır. Barzani önce aşağılanmış, sonra ülkemizde
resmî törenle karşılanmıştır. Tutarlı bir yaklaşım izlenememiştir. Oysa
özellikle Kuzey Irak’ta Barzani üzerinde nüfuz ve ağırlığımızı kullanarak
Kandil’deki PKK varlığının can damarlarını yok ettirebilecekken, Hükûmet, Irak
dışındaki alanlarda politika yürütmeyi ve boy göstermeyi tercih etmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin rolüne
de değinmek istiyorum. ABD, PKK’yı terör örgütü olarak ilan eden ilk
ülkelerdendir. Ancak 2003-2007 yılları arasında Türkiye'nin Irak’ta terörle
mücadele bağlamındaki taleplerine hep duyarsız kalmıştır. 2007 Kasımında
varılan anlık istihbarat mutabakatı ise çok geç ve yetersiz bir katkıdır. Zaten
Türkiye'nin bu istihbaratı gereksiz kılacak tedbirleri bir an önce hayata
geçirmesi ulusal güvenliğimiz bakımından zorunluluk teşkil etmektedir.
Öte yandan ABD’nin, Bağdat ve Erbil’in
PKK terörüne karşı net tavır almalarını sağlamak için ağırlığını koyması da
gerekmektedir. ABD, Türk halkının dostluğuna sahip olmak istiyor ise PKK
terörüyle mücadele konusunda daha inandırıcı olmak zorundadır.
İlişkilerimizin geldiği noktada
terörizm bağlamında Suriye’nin tutumu da yeniden önem kazanmış bulunmaktadır.
Hükûmet, komşu ülke rejimini düşman ilan ederek ve yaptırımlar uygulayarak
Suriye’yi karşı önlemler almaya sevk etmiştir.
Bu noktada bir yıl öncesine dönmek
istiyorum. 12 Ekim 2010. Meclis tutanaklarından aynen okuyorum, sınır ötesi
askerî operasyonlardan bahsediliyor: “Son iki yıl içinde bu askerî harekâtlar
esnasında Türkiye’ye yönelik olarak bölgeden tek bir eleştiri gelmemiştir. Bu
eleştirinin gelmemesi bütün bölge ülkeleri, başta Suriye ve Irak olmak üzere
İran, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, bütün bölge ülkelerinin terör tehdidine
karşı ortak bir bilinç etrafında buluşturulmasıdır -son olarak, burayı
özellikle vurguluyorum- Suriye Devlet Başkanı Sayın Beşar
Esad’ın bu konudaki net tutumu da herhâlde her türlü takdirin üzerindedir.” Bu
sözler Dışişleri Bakanımız Sayın Davutoğlu’na aittir. Bir yılda nereden nereye
gelmişiz bunu, herhâlde, Hükûmetin düşünüp birtakım sonuçlar çıkarması uygun
olacaktır.
Üçüncü ve son nokta, sınır ötesi
operasyonların strateji ve hedefinin halkımıza anlatılmasına dairdir. Bugüne
kadar üçü kapsamlı ve uzunca süreli olmak üzere otuza yakın harekât
gerçekleştirilmiş olmasına rağmen halkımız Hükûmetin niçin hâlâ aynı amaçla
yüce Meclisimize geldiğini anlamakta güçlük çekmektedir. Hükûmetin genel
stratejisi nedir? Sınır ötesi operasyonların hedefi ve varsa genel stratejisi
içindeki yeri nedir? Türkiye’ye getirisi ne olacaktır? Terörle mücadeleden
Hükûmet ne anlamaktadır? Bu sorulara Hükûmetin mutlaka yanıtları vardır, ancak
bunları kendilerine saklamaları doğru değildir.Terörle
mücadele topyekûn bir dayanışmanın ürünüdür. Hükûmet bilgi paylaşımından
korkmamalıdır. Bilgi paylaşımı Hükûmeti ancak zenginleştirir ve yanlışlardan
dönmesine yardımcı olur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
terör konusunun ulusal bir sorun olduğu, bu meselenin bitirilmesi için hepimize
görev düştüğü, bu hedef doğrultusunda atılacak her doğru adımın desteklenmesi
gerektiği hususunda toplum olarak görüş birliği içindeyiz. Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu işte
bu noktadan hareketle, terörle mücadelede üzerimize düşeni yapmaya hazır
olduğumuzu ve Hükûmetten bu doğrultuda gelecek bir çağrıya olumlu yanıt
vereceğimizi ısrarla vurgulamaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi teröre ve onun
parçası olduğu sorunlar yumağına siyasi hesaplar yaparak bakmamaktadır.
Partimiz, ulusumuzun varlık, birlik ve bütünlüğe yönelik bu tehdide karşı partilerüstü bir anlayışla yaklaşmaktadır. Dolayısıyla,
terörün sonlandırılması yönünde çok yönlü bütün çabalarına rağmen bir türlü
sonuç alamamasına karşın, Hükûmetin, muhalefet partilerinin katkısını almaktan
hâlâ imtina edebilmesini şaşırtıcı ve üzücü bulmaktayız. Yüce Meclisimizin
çatısı altında bulunan siyasi partileri bir araya getirmek muhalefetin değil
iktidar partisi ve Hükûmetin görevidir. Oysa, uzun
zamandır devletin, hatta Hükûmetin bile PKK terör örgütü unsurlarıyla
görüşmekte olduğu artık kamuoyumuzun da bildiği bir gerçektir. Burada bu
görüşmelere dair bir yorumda bulunmak istemiyorum. Bu konuda söylenecekleri
Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ifade
etmiştir. Sorduğu sorulara ise Hükûmetten ciddi bir yanıt hâlâ alınabilmiş
değildir.
Buradan Hükûmete bir uyarımız vardır:
Terör örgütüyle yapılan görüşmelerden istenilen sonuç alınamadığı artan terör
saldırıları gerçeğinden açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle, devam edeceği ilan
edilen bu temasların tek amacının PKK tarafından silahların bırakılması ve
şiddete son verilmesi olmalıdır. Yöntem, PKK’yla pazarlık değil ikna ve hizaya
getirmek yöntemi olmalıdır. Terör örgütüyle pazarlığın yanlışlığını Hükûmetin
Habur’daki karşılama ve sonraki esef verici olaylardan artık anlamış olması
gerekir.
Cumhuriyet Halk Partisi terörü
durdurmak amacıyla devlet birimleri tarafından yapılan bu görüşmelerin
sürdürülmesine karşı değildir ancak toplumumuz için hayati önem taşıyan böyle
bir konuda Hükûmetin ciddi, tutarlı ve inandırıcı olması lazımdır. “Terör
sorunuyla karşı karşıya kalan ülkelerle de bu tür görüşmeler yapıyoruz, biz de
yapıyoruz.” söylemi yeterli değildir. Aksine güçlü iddialar varken “Protokol
yapmadık.” demek inandırıcı değildir. Her ülkenin koşulları, gelenekleri, kültürel
kalıpları farklıdır. Bizim toplumumuz teröristle masaya oturmayı, özellikle
hissen kabullenemez. Onun için, bu temasların gerekçeleri ve sonuçları hakkında
Hükûmetin açık ve inandırıcı olması gerekir. Oysa,
halkımız, aydınlatılmayı beklediği diğer bütün konularda olduğu gibi, bu hayati
meselede de hâlâ karanlıkta tutulmaktadır.
Öte yandan, Türkiye’deki durumla
benzeri sorunlar yaşayan diğer ülkeler arasında önemli bir fark vardır. Diğer
ülkeler bu tür görüşmelerden sonuç almaktadırlar. İrlanda, İspanya ve bir
anlamda Sri Lanka bu alanda başarı sağlamış ülkelerdir. AKP, dokuz yıldır
iktidardadır. Ne silahlı mücadelede ne de siyasi toplumsal planda denenen
açılımlar, atılan adımlar ve yapılan vaatlerle terör sindirilememiş, kaynakları
kurutulamamıştır. Muhalefetten önce iktidarın kendisini sorgulaması lazımdır.
İktidar neden başarısız kaldığını irdelemek mecburiyetindedir. Son Oslo görüşme
ses kayıtlarının basına sızdırılmasından sonra Hükûmet, PKK’yla görüşmelerin
kesildiğini açıklamış ancak daha o sözler belleklerde tazeliğini korurken bu
sefer anılan temasların devam edeceği duyurulmuştur. Bu kadar köklü bir fikir
değişikliği nasıl oluyor da bu kadar kısa zamanda gerçekleşebiliyor, anlamakta
güçlük çekiyoruz. Oysa, ulusal bir sorun olan terör
konusunda tutarlılığa ve ciddiyete ihtiyaç vardır. Terör örgütü unsurlarıyla
görüşebilen bir Hükûmetin muhalefet partileriyle temas aramamasının, onların
görüşlerine ihtiyaç duymamasının izah edilir ve anlaşılır bir tarafı yoktur. Bu
durumun Hükûmet tarafından bir an önce düzeltilmesi ve iktidar partisi ve
Hükûmetin, muhalefet partilerine çağrı yaparak terörü bitirmenin yollarının
müştereken aranması sürecini başlatması, halkımızın beklenti ve isteklerine en
uygun hareket tarzı olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
halkımız terör saldırılarından bıkmış ve yorulmuştur. Halkımız haklı olarak
tepkilidir. Gencecik insanlarımızı kaybetmemiz, masum insanların, genç
kızlarımızın, hatta bebeklerimizin öldürülmesi tahammül sınırlarımızı
zorlamaktadır. Halk, artık bu sorunun çözülmesini beklemektedir. Hükûmetin en
öncelikli konusu bu olmalıdır. Bu nedenle son dokuz yılın muhasebesi iyi
yapılmalıdır. Önce Kürt açılımı, sonra da demokratik açılım denilen
girişimlerin kapsam ve içeriği bugün bile belli değildir. Açılım adına atılan
adımlar, toplumumuza barış, dayanışma ve huzur getirmemiş, aksine kutuplaşmayı
artırmıştır. Terör örgütüyle uzun süredir yapıldığı anlaşılan görüşmelerin
amacının ne olduğu da belli değildir. Nelerin niçin konuşulduğu halkımız
tarafından bilinmemektedir. Bilinen ve belli olan ise bu süreçten istenilen
sonuçların alınamadığıdır. Hükûmet Programı bile terörle mücadele konusunda
sessizdir. Bugün bütün dünyaya akıl verme ve yön gösterme ehliyetini kendinde
görebilen Hükûmet, her nedense, ulusal sorunumuz olan terör konusunda bir türlü
bütüncül, sürdürülebilir bir strateji ortaya koyamamaktadır. Diyalog ve uzlaşı
yolları arayacağına, giderek daha otoriter ve tek taraflı tavırlar
sergilemektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi artık sözün
bittiği yerde olduğumuz kanaatindedir. Hükûmeti sorumluluk üstlenmeye davet
ediyoruz. Bu konuda partimiz Hükümete yardımcı olacaktır. Halkımızın huzur ve
güvenliği, ulusal birliğimizin korunması için üstümüze düşeni yapmaya biz
hazırız.
Şimdi, bu amaçla izlenmesi gereken yola
ilişkin düşüncelerimizi altı madde hâlinde yüce heyetinizin değerlendirmelerine
sunmak istiyorum.
Bir: Hükûmet terörü sona erdirmek
amacıyla düşence ve önerilerini, bugüne kadar olanların muhasebesini de yaparak
yeniden belirlemelidir.
İki: Hükûmetin yaklaşımı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısı altında siyasi partilerin eşit sayıda oluşturacağı 8
üyeden oluşacak bir çalışma grubunda ele alınmalıdır. Her siyasi parti Hükûmet
planını değiştiren veya tamamlayan kendi katkılarını bu çalışmalar sırasında
gündeme getirme imkânına sahip olmalıdır. Devlet kurum ve kuruluşları
görüşlerini buraya iletmelidir.
Üç: Anılan çalışma grubuna yardımcı
olmak üzere, yine her siyasi partinin belirleyeceği 2’şer kişiden oluşacak bir
akil adamlar grubu oluşturulmalıdır. Grup hem kendi düşüncelerini üretmeli hem
Meclis çalışma grubunun kendisine vereceği görevleri yerine getirmelidir.
Vatandaşlarımız ve sivil toplum kuruluşları da katkılarını buraya yapmalıdır.
Dört: Meclis çalışma grubu
çalışmalarını Ocak 2012 sonuna kadar tamamlamalı ve sonuç, görüşülmek üzere
Genel Kurula sunulmalıdır.
Beş: Yüce Meclisin bu süreç neticesinde
üzerinde mutabık kalacağı ortak aklı oluşturacak öneriler demeti, uygulanması
isteği ve amacıyla Hükûmete iletilmelidir.
Altı: Bu önerilerin hayata geçirilmesi
bakımından bütün siyasi partiler Hükûmete yardımcı olmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu önerimiz yönteme ilişkindir. Cumhuriyet Halk Partisi terörün sona
erdirilmesi için çok boyutlu, kapsamlı ve sürdürülebilir bir strateji gerektiğinin
bilincindedir ve bu yönde ayrıntılı çalışmaları vardır. Dolayısıyla içerik
konusundaki düşüncelerimiz zamanı geldiğinde açıklanacaktır.
Teslim etmemiz gerekir ki terörle
mücadelede bugüne kadar Hükûmet hep kısır döngüler ve açmazlar içinde kalmıştır.
Kan akışını AKP İktidarı durduramamıştır, acılarımız artmıştır. Şimdi halkımız
“yeter” demekte ve bizden çare üretmemizi istemektedir. Halkın vekilleri olarak
bu beklentilere kayıtsız kalamayız. Bu sorumluluğu yüce Meclisin sahiplenmesi
hem hakkı hem görevidir. Ulusal bir uzlaşma sağlamalıyız, ortak akıl
üretmeliyiz. Bu hedefe ulaşmanın yeri ise burası, yüce Meclistir.
Bu düşüncelerle ve yeni bir uzatmaya
gerek kalmayacağı umuduyla Cumhuriyet Halk Partisi tezkereye olumlu oy
verecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Loğoğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.
Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekilleri, 17 Ekim
2007 tarihinde Hükûmete verilmiş olan bir yetkinin bir yıl daha uzatılması için
Başbakanlık tarafından sunulan bir tezkerenin görüşülmesi münasebetiyle
grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle hepinize saygılarımı arz ediyorum.
Bu tezkere hakkında görüş ve
düşüncelerimi ifade etmeden önce açıklıkla şunu ifade etmek istiyorum ki
Milliyetçi Hareket Partisi olarak geçmişte olduğu gibi terörle mücadele
konusunda Türkiye'nin meşru güçlerini kullanması gerektiğini düşünüyoruz ve bu
tezkereyi destekliyoruz. Hükûmete verilecek bu yetkinin uzatımının arkasındayız
ancak bölücülük ve terörle mücadele için getireceğiniz her türlü tedbire “evet”
derken, AKP’nin terörle müzakere ve pazarlığına, PKK açılımlarına “hayır”
demeye devam edeceğiz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir
açılım yok, PKK açılımı yok.
OKTAY VURAL (Devamla) – Milliyetçi
Hareket Partisinin tutumu açık ve net bir şekilde budur, ne yaparsanız yapın.
Sayın milletvekilleri, Sayın Dışişleri
Bakanı, bugün, bu tezkere görüşülmeden önce Sayın Genel Başkanımızdan randevu
talep etmiştir ama Sayın Genel Başkanımız adres olarak millet iradesini,
Türkiye Büyük Millet Meclisini göstermiştir, gerekli bilgilerin Meclise
iletilmesi gerektiğini söylemiştir. Dolayısıyla, bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, çerçevesi oluşturulmamış bir dış politikanın dış merkezlerde
pişirilip önümüze konulmasını, Füze Kalkanı Projesi, Suriye politikaları,
terörle mücadele eş başkanlığı gibi konularda Milliyetçi Hareket Partisinin bir
bilgilendirme sıfatıyla bunlara alet edilmesini doğru bulmuyoruz. Türkiye’nin,
Türk milletinin nabzı burada atıyor, gelin, bu konudaki politikaları Türk
milletinin huzurunda değerlendirelim, hep beraber, birlikte. Söyleyemeyeceğiniz
ne var ki kapalı kapılar ardında bunlarla ilgili randevu isteniyor. O bakımdan,
Sayın Genel Başkanımızın bu tavrı Türkiye Büyük Millet Meclisinin hükmi
şahsiyetini ve millî egemenliği üstün tutan bir tavır olduğu için de, doğrusu
bunun bir tavsiye olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Başbakan da terörle mücadele
konusunda, hatırlarsanız, bayramdan sonra liderlerle görüşeceğini ifade
etmişti. Bu konuda Sayın Genel Başkanımız da kapıların kapalı olmayacağını
ifade etti. Sayın Başbakan bunu da unutmuş gözüküyor, şimdi, “Ya, bu liderler
gelsin, kapımızı çalsın.” diyorlar. Yani İmralı ile özel temsilci aracılığıyla
görüşmeye can atanların bugün “Kapımızı çalsınlar.” demesini de doğrusu
anlayabilmiş değiliz!
Muhalefetin çözüm önerileri göz ardı
ediliyor, “Çözüm önerileri yok.” deniliyor. Yani gidip burada İmralı’nın yol
haritasını çözüm olarak millete sunanların, bunu değerlendirmeye alanların
Milliyetçi Hareket Partisinin Parlamentoda her fırsatta terör ve bölücülükle
mücadele konusunda önerilerini göz ardı etmesini de doğru bulmuyorum. Yani, bu
bakımdan, bu süreçle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin duruşu açık ve net
olmuştur.
Değerli milletvekilleri, şimdi, biz,
burada Türk milletinin egemenliğini temsil ediyoruz. Dolayısıyla, her şeyden
önce egemenliğin kayıtsız şartsız bu millete ait olduğunu düşünüyorsak, bu
egemenliğe yönelik her türlü baskının, şiddetin, terörün hepsinden arındırmamız
gerekiyor. Biz, millet iradesini sokakta kurmadık, millet iradesi sokakta
teslim alınmış değildir. Bu bakımdan, sokağa da teslim edilecek bir millet
iradesi olmadığına göre, millî egemenliğimizi bu tehditten arındırmak, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin başlıca görevidir. O bakımdan, bu tehditlere,
baskılara, ipotek koymak isteyenlere karşı dimdik ayakta durmamız gerekiyor ancak
bu şekilde egemenlik kayıtsız şartsız millete ait olacaktır. Elinde silah
olanları haklı göstermek, hakkı silahı elinde olanların eline teslim etmek,
ciğeri kediye teslim etmek demektir. Bu millet nefes alacaksa, bu milletin
yüreği beraber ve birlikte atacak ise yapmamız gereken, her şeyden önce ona
yönelik tehditleri ortadan kaldırmaktır.
İşte, bugün huzurlarınızda da aslında
milletimizin egemenliğine karşı her türlü aracı kullanan bölücü bir terör
örgütüne karşı yine milletin iradesini kullanmak için buradayız. Hep beraber,
birlikte bölücü terör örgütünün nihai planda yok edilmesini hedefleyen bir
strateji için sınır ötesi operasyon büyük bir öneme sahiptir. Tabii, sayın
milletvekilleri, şunu unutmayalım ki, AKP Hükûmeti Türkiye’yi dokuz yıldan bu yana
yönetmektedir ve ilk yetki 2003 yılında verilmiştir, altı ay süreyle ama
Hükûmet bu yetkiyi kullanmamıştır. 2007 yılında verilmiştir, ondan sonra 2008,
2009, 2010’da 23’üncü Dönemde uzattık, 24’üncü Dönemde, bismillah, ilk
yapıyorsunuz. Dolayısıyla, sonuçta bu kadar sürede nereden nereye geldiğimizin
ve nereye gittiğimizin müzakeresinin de yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla,
PKK’yı bertaraf etmek için bu yetkiyi aldılar, 2007 yılında böyle diyor. E,
bırakın bertaraf etmeyi, PKK tarafla muhatap oldu. Bertaraf edeceğini muhatap
alıyorsun! Dolayısıyla, bugün geldiğimiz bu tezkerede, “bertaraf edeceğim” diye
çıktığın kimselerle taraf hâlinde muhatap ve müzakere ediyorsunuz, bu ciddi bir
çarpıklıktır! Dolayısıyla, Hükûmetin açıkçası bugün sorması gereken husus, PKK
gücünü neden artırmıştır? Bertaraf olacak bir terör örgütünü nasıl bir taraf
hâline dönüştürdük? Şöyle bir aynaya, kendinize bir bakın ya, nereden nereye
geldik.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Tasfiye
etmek için.
OKTAY VURAL (Devamla) – Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz sebep sonuç ilişkilerinin incelenmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Her bir platformda bu düşüncelerimizi ifade ettik, yapılan
yanlışlıkları belirttik ve neler yapılması gerektiğini ifade ettik. Ancak bugün
bir sonuçla karşı karşıyayız. Bu sonuca göre, gelen süreci ve bundaki sonraki
adımları doğru tahlil etmemiz gerekir; aksi takdirde çok bedel ödenir, çok
ciğerler yanar. Dolayısıyla bu bakımdan, bugün Hükûmetin yapması gereken husus,
açıkçası bu süreci iyi değerlendirmesidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti devleti terörle mücadelesini kazanmış bir devlettir. Evet, terörle
mücadeleyi biz kazandık. Bu mücadelenin elbette yüksek bir maliyeti olmuştur.
2002 yılında, o süreç içerisinde, gelen süreç içerisinde Türkiye'nin terörle
mücadelesini kazandığı ampirik çalışmalarla ortaya
konmuştur. İncelenen 30 tane terörle mücadele vakasından terörle mücadelede
kazanılan 6 vaka vardır ve Türkiye'nin PKK’yla mücadelesi de bu 6 vaka
içerisindedir. Bu gerçeği kimse değiştiremez. “Efendim, yok, bitmiyor.” falan
filan, yok öyle bir şey. Bugüne kadar terörle mücadele konusunda bu mücadeleyi
kazanan şehit ve gazilerimizin ruhu incinir. Bu doğru bir şey değildir. Türkiye
kazanmıştır. Elbette bu terörle mücadeleyi etkileyen faktörlerin bir kısmı
farklıdır, farklı değerlendirmeler yapılmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak biz o zamanlar da terörle mücadele konusunda fikirlerimizi ifade ettik.
Milliyetçi Hareket Partisinin tek başına iktidar olabileceği bir siyasal irade
olsaydı bu mücadele daha az maliyetle daha kısa sürede biterdi. Bu iddiayı hep
ortaya koyduk. Evet, maliyeti yüksek olmuştur ama bu terörle mücadele
kazanılmıştır. Bu bakımdan, PKK’nın adam bulma, mali destek, malzeme temini,
istihbarat ve sığınak gibi somut desteklerinin hepsi kesilmiştir. Halkla terör
örgütü ayrılmıştır. Sınır ötesinden desteği kesilmişti, terör örgütünü
yönetenlerin yakalanması için dış politika kullanılmıştı. Bugün, gönül ister ki
Sayın Başbakan Hatay’a gidip Suriye’yle ilgili oradan ültimatom
vereceğine, daha önce yapıldığı gibi, PKK terör örgütü mensubunu barındırmaması
konusunda Türkiye Cumhuriyeti devletinin Suriye’ye verdiği ültimatom gibi
Irak’ın kuzeyindekilere de gidip ültimatomu versin, “Ya bu terör örgütüne karşı
birlikte mücadele ederiz ya da geliriz başına. Yok
ederiz sizi.” desin. Bu niye denmiyor? Bunu niye demiyorsunuz? (MHP
sıralarından alkışlar) Bunu istiyoruz biz. Yani Esad’a karşı oluşturulan tavır
neden Barzani’ye karşı oluşturulmuyor? Hangi, nerelerde bunların pazarlıkları
yapıldı? Ne konuşuluyor değerli kardeşlerim?
O bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada
5’inci defa yetki veriyorsak bu konuda, eğer terörden, can almalarından endişe
duyuyorsak, yöredeki halkın desteğini aldığına ilişkin Başbakan şikâyette
bulunuyorsa değerli arkadaşlarım, bu sonuçları değerlendirmek lazım.
2002 yılında teröristbaşı
İmralı’da hücresinin yolunu bulamayan bir mahkûmdu, bugün Türkiye’ye yol
haritası sunacak hâle geldi. 2002’de gardiyanlara muhatap olan İmralı canisi,
şimdi siyasi iradenin muhatabı oldu, sözde elçiler göndermeye başladı,
Başbakanın özel temsilcileriyle görüşür hâle geldi. 2002 yılında “Devlete
hizmet etmeye hazırım.” diyen İmralı canisi, bugün “Devlet bana nasıl hizmet
eder? Ben devleti nasıl kullanırım?” diyecek duruma düştü.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Tasfiye
etmek için görüşüldü Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) – 2002 yılında
toplumda Kürt-Türk ayrımı yoktu ama bugün, maalesef soy, sop, kan hesabı
yapanlar çıkmaya başladı. Bir sonuç bu.
2002’de yargı Türk milleti adına
egemenliğini kullanarak hesap soruyordu, bugün yargı teröristlere yol gösterir
hâle geliyor. Habur’daki rezalet!
2002’de terörle mücadele eden
polisimiz, askerimiz gururluydu, komutanları gururluydu, bugün Habur’dan giriş
yapan teröristler, terör örgütü yöneticileri gururlu hâle dönüştü.
2002’de “Vatan bölünmez.” diyenler ön
plandaydı, 2010’da bölücüler. 2002’de “Şehitler ölmez, vatan bölünmez.” sözü
söylendiğinde millî vasfı, millî vicdanı olan herkesin gözü yaşarırdı, bugün bu
deyim “Malum slogan.” denilerek horlandı, “Yaygara çıkarıyorlar.” diyerek
eleştirildi.
2002’de “Şehitler ölmez.” derdik,
bağrımıza basardık; şimdi, şehitlerle teröristler aynı kefeye kondu.
2002’de şehitlerimiz için gözyaşı
dökülürdü; bugün, teröristler için devlet gözyaşı döker hâle geldi.
2002’de her yer PKK için güvensizdi;
şimdi, her yer PKK için güvenli yer hâline geldi “Her tarafta dolaşıyoruz biz,
Türkiye'nin her yerinde kamplarımız var.” diyorlar.
Dün “Terör örgütüyle müzakere
alçaklıktır, şerefsizliktir.” diyenler, bugün göğsünü gere gere “Ben
gönderdim.” diyebiliyor. Yani nereden nereye! Nereden nereye geldik. Bedelini
biz ödüyoruz. Bugün sorgulamamız gereken husus, bizim nereden nereye geldiğimiz
ve nereye götürülmek istendiğimiz hususudur. Bu bakımdan, bu millet yetkiyi hep
hükûmete verdi ama bu yetkiyi kullanmayarak, bu arzuları yerine getirmeyerek
sorumluluk alması gerekenler aynı zamanda Türkiye’ye ve Türk milletine hesap
vermesi gerekiyor.
Bakın “Bölücü terör örgütünün yok
edilmesi için önce ona verilen lojistik ve politik desteklerin bitirilmesi
gerekir.” Doğru mu? Doğru. Bunu kim söylüyor? 7 Ekim 1998’de bugünkü
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. Şimdi ne oluyor? Lojistik destek verilen yerler
muhafaza ediliyor, politik destekler “siyasal çözüm” adı altında
meşrulaştırılıyor, açılımlarla politik ve siyasal bir çözüm arayışı
hızlandırılıyor. Nereden nereye geldik ya!
7 Ekim 1998’de “Bölücülüğü destekleyen
ve teşvik eden, onlara politik açılımlar getiren Batılı ülkelerin durumu daha
vahimdir.” diyor. Kim diyor? Abdullah Gül söylüyor. “Bugün güzel şeyler…”
diyerek teröre karşı politik açılımı çözüm olarak getirebiliyor. Burada “Siz
yapmazsanız başkaları gelir, yapar.” diyerek de “Kırk katır mı, kırk satır mı?”
diye tehdit ediliyoruz ya! Türkiye Cumhuriyeti’nin
Cumhurbaşkanı.
“Bugün PKK darmadağınık hâle geldiyse
yapılacak yanlışlarla bunun tekrar toparlanmasına fırsat vermemek gerekir.”
diyen kim? Abdullah Gül. Demek ki darmadağın olmuş. Fırsat verildi o zaman, kim
verdi bunlara?
Yine “Perişan hâle gelmiş terör örgütü
liderinin, onun başının siyasi bir lider hâline gelmesine kesinlikle fırsat
vermemek gerekir.” Bunu kim söylemiş? 18 Aralık 1998’de yine Abdullah Gül
söylemiş. Şimdi soruyorum: Politik lider konumuna dönüştüren kim? Muhatap alan
kim? “Göğsümü gere gere onun yanına gönderdim.” diyen kim? Özel temsilci
sıfatıyla beraber ve birlikte iş birliği yapanlar kimler? Soruyorum sizlere.
“Son zamanlarda ABD’nin Kuzey Irak’a
yönelik gayretleri kaygılarımızı artırmaktadır. Kuzey Irak’ta yaratılmaya
çalışılan fiilî durumun Türkiye’deki bölücülük hareketi için büyük bir
stratejik avantaj olduğunu kimse göz ardı etmemelidir.” diyen kim? Abdullah
Gül. Şimdi, Irak’ın kuzeyindeki burayı yönetenlere kırmızı halı döşeniyor.
“…”(*) mı deniyor, “…”(*) mı deniyor, ne deniyor bilmiyorum artık, bu şekilde hitaplarda
bulunuluyor.
Bu fiilî durumu avantaj olarak
görenler, bu avantajı sağlamakta neden çekince göstermiyorlar? Güvenli bir
bölgeye sahip olmak bir terör örgütü için çok önemli. PKK’nın içeride de
dışarıda da artık güvenli bir bölgesi var. Dün söylediklerini unutanlar,
tersini yapanlar, acaba, iktidara sahip olduklarında gaflet veya dalalet ya da
hıyanet içerisinde mi olmuşlardır? Yani, bu soruları sormamızla içimiz yanıyor.
Ciğeri, bir ülkenin başbakanının ciğeri yanıyorsa, Allah milleti korusun ya! Bu
milletin yüreği yanıyor, nefes alacak duruma gelmedi.
O bakımdan, sayın milletvekilleri, bu
terörle mücadele noktasında ve siyasal müzakere noktasına geldiğimiz bir
süreçte Türkiye bir yere sürüklenmek isteniyor. Bakın, terörü bir araç olarak
kullananlar kadar terörle mücadeleye siyasal çözüm getirmek isteyenlerin
amaçları aynı eksende oluşuyor değerli arkadaşlarım. Bu süreç içerisinde,
terörle mücadele konusunda hep yeni kavramları tartıştık burada. Terörle
Mücadele Yüksek Kurulu, terörle koordinatörlük, ABD-Irak-Türkiye üçlüsü, anında
istihbarat, biri bizi gözetliyor, Kürt sorunu, bir sürü yeni şeyler icat
edildi. Sonuç?
Değerli kardeşlerim, 8 Nisan 2006’da
Sayın Başbakan diyor ki: “Bizim alçaklarla, canilerle, hainlerle oturup
konuşacak meselemiz yoktur.” “Çok net söylüyorum, masaya oturmak söz konusu
değildir.” demişti. Bugün görüyoruz ki terör örgütüyle masaya oturuluyor
değerli kardeşlerim.
16 Ekim 2007 tarihinde “Bunlarla iş
birliği yapanlar aynı derecede sorumludurlar.” diyen Sayın Başbakan. 11 Temmuz
2011 tarihinde Sayın Başbakan bu kürsüden diyor ki: “Bizim dönemimizde bunun
pazarlık olup olmadığını, Sayın Bahçeli, size kim söylüyor? Kim söylüyor size?”
“Biz bugüne kadar hiçbir terör örgütünün yöneticileriyle masaya oturmadık.”
diyor. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bu kürsüde bunu söyledi. Daha sonra
görüyoruz bunun itiraf edildiğini. Biz diyoruz ki “İtiraf ettiniz.”, Başbakan
diyor ki: “Yalan söylüyorsun!” Avukatları aracılığıyla İmralı söylüyor. diyoruz, Sayın Başbakan “Biz bunu her zaman yalanladık,
bunun gereğini söyledik.”
Değerli milletvekilleri, değerli
kardeşlerim; hangi partiden olursak olalım, geldiğimiz noktada, bu sözleri
söyleyenlerle yaptığı uygulamalar arasındaki çelişkileri hazmedebiliyoruz
acaba?
Nedir bu noktaya sevk eden? Hangi karanlık
noktalarda kimler Türkiye’yi bu noktalara kadar sevk etmektedir? Hatta, o zaman, 10 Kasım 2009 günü, AKP Grup Başkan Vekili
Nurettin Canikli, “Kim müzakere etti Sayın Konuşmacı?” diye soruyorsunuz,
“Açıklayın, bilelim. Kim müzakere etmiş, açıklar mısınız?” Muğla Milletvekili
diyor ki: “Biz İmralı’yla pazarlık yapmadık, iftira atmayın.” “Eden bulur!”
diye söylüyor. Görüyor musunuz Sayın Nurettin Bey, kimler müzakere ediyormuş,
görüyor musunuz?
(*) Bu
bölümlerde Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade
edildi.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Devletimizle siyasi en ufak bir müzakere söz konusu mu? Tasfiye etmek amacıyla
görüşmesi var.
OKTAY VURAL (Devamla) – Sizin de
haberiniz yok. Buradaki temiz oylarla gelen milletvekillerinin haberleri yok
ama birtakım sırça köşklerde bunların pazarlıkları yapılıyor, kanımızı
donduruyor ve bu yönüyle bakıldığı zaman, İmralı’yla mektuplaşılıyor,
özel temsilciler gönderiyor. E, bütün bunları dikkate aldığımız zaman, özel
temsilci diyor ki: “Müsteşar Yardımcısıyım ama Sayın Başbakanımızın özel
temsilcisiyim bu görüşmede.” “Muhalefetin bulunduğu şartları biliyorsunuz.
Siyasi riski yüklenmeye hazırdır.” diyor. “Bu noktada Sayın Başbakan beni
görevlendirdi.” diyor. “Yüzde 90-95 bütün konularda birleşen bir genel çizgiye
geldi terörist başıyla.” diyor. “İmralı’daki çözüm iradesini, olaya iyi niyetli
yaklaşımını ifade ettim.” diyor. “Yüzde 95 oranında kendi çizdiği vizyonuna nasıl örtüştüğünü de anlattım diyor.” değerli
kardeşlerim.
Şimdi bir taraftan Sayın Başbakan
“Ciğerim yanıyor.” diyor. Ciğerimizi yakan, ciğeri beş para etmeyen, kundaktaki
bebelere kurşun sıkanlarla beraber, birlikte nasıl oturulabiliyor değerli
kardeşlerim? Ciğeri kediye teslim ediyorsunuz, sonra “nankör kedi” diye “Vay
efendim bunlara güvenilmez.” diyorsunuz değerli kardeşlerim. Geldiğimiz safha
maalesef budur.
Değerli kardeşlerim, PKK terör
örgütüyle müzakere ve pazarlıklar yürütüldüğü açıktır. Müzakere edilen
hususlara bakar mısınız değerli kardeşlerim: Terörist başının serbest
bırakılması, başka dillerde eğitim, Kürtçe eğitim hakkının verilmesi, etnik
kimliklere göre yeni bir anayasa yazılması, ayrıca özerklik talebinin önünü
açacak anayasal değişiklikler. Pazarlık konusu bunlar. Evet, terör örgütünün
bir siyasal amacı var ama terörle mücadelenin de bir siyasal amacı vardır. Bu
siyasal amaç, bu milletin kardeşliğini korumaktır, millî egemenliği korumaktır.
Bunların elbette terörle mücadelede siyasal amaçlar olarak ön plana getirilmesi
lazım. Bu siyasal amaçları yok ederseniz, bu milletin kuruluş felsefesini,
değerlerini, etnik kimliklere göre ayrıştırırsanız değerli kardeşlerim, bununla
terörle mücadele ediyorum diye müzakere sürecini başlatırsanız geleceğimiz
nokta çok kötü olacaktır. O bakımdan bugün Sayın Başbakan bir taraftan
“mücadele” bir taraftan “müzakere” diyor. Duble yol yapılmış, müzakere ve
mücadele! Bizi nereye götürüyorsunuz? Biz bu gidilecek yola “Durmak yok yola
devam.” diyenlerin yolunu kesmeye kararlı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Tezkereye olumlu oy vereceğiz. Bu
terörle mücadele konusunda hayatlarını kaybetmiş şehitlerimize Allah’tan rahmet
diliyorum, gazilerimize şükranlarımızı arz ediyorum ve Hükûmetin terörle
müzakere yerine, terörle mücadele stratejisini yeniden değerlendirmesi
gerektiğini ifade ederek Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu oy
kullanacağımızı ifade ederek hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Volkan Bozkır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve
saldırılarının ortadan kaldırılması amacıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır
ötesi harekât ve müdahalelerde bulunabilmesi için Hükûmet tarafından Türkiye
Büyük Millet Meclisine gönderilen tezkere hakkında AK PARTİ Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, çocuk-yetişkin, kadın-erkek, sivil-asker, polis demeden
vatandaşlarımızın canlarına kasteden, vatanımızın huzur ve refahını,
milletimizin birlik ve bütünlüğünü bozucu faaliyetlerde bulunan PKK terör
örgütünü lanetliyor, terör örgütünün bu hain saldırılarında hayatlarını
kaybeden şehitlerimize ve vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine
ve milletimize sabır ve başsağlığı dileklerimi sunmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
silahlı kuvvetlerimizin hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe belirlenecek
şekilde Irak’ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir
alanlara gönderilmesi ve buralarda görevlendirilmesine ilişkin Hükûmete verilen
yetkinin bir yıl daha uzatılmasını talep eden tezkere, terör saldırılarının
arttığı bir dönemde ele alınmaktadır. Maalesef, bölücü terör, hâlâ ülkemizin en
önemli sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Son saldırılarda yaşanan can
kayıpları kamuoyumuzda derin üzüntüye sebep olmuş, yürekleri yakmıştır. Bu
noktada sorunun ekonomik, sosyal, kültürel ve diplomatik boyutlarına ilişkin
aldığımız önlemleri mutlaka güvenlik boyutuyla da perçinlemek zorundayız.
Terörle mücadelenin güvenlik boyutunda zafiyet göstermemiz ise asla söz konusu
olamaz.
Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi’yle
meselenin kalıcı olarak çözümü, huzur ve emniyet zemininin tesisi, kardeşlik
ikliminin yeniden pekiştirilmesi için eşsiz bir imkân ve fırsat oluşmuştur. Bu
sürecin başarıyla neticelendirilmesi, elbette demokrasimize kazandıracak,
elbette terörle mücadelemize güç katacak ve elbette bir bütün olarak
Türkiye’ye, Türk Milletine kazandıracaktır. Terör sadece iktidarın bir meselesi
değildir, terör iktidarla birlikte muhalefet partilerimizin de bir meselesidir,
öyle olmalıdır. Bu mesele ülkemizin ortak bir meselesidir ve terörün sıktığı
kurşun sadece Hükûmetimize değil bu ülkenin bütün insanlarına, birliğimize,
kardeşliğimize sıkılmaktadır. Terör sadece can güvenliğimize değil, bu ülkenin
kaynaklarına da kurşun sıkmaktadır.
Hükûmetimizin son dokuz yılda attığı
kararlı adımlarla Türkiye gecikmeli de olsa doğru noktayı yakalamıştır.
Demokratik standartlarını ileriye taşıyarak, özgürlük alanlarını her geçen gün
daha da genişleterek ama güvenliğini zedeleyecek unsurlara da taviz vermeyerek
Türkiye bugün bölücü terör örgütünü köşeye sıkıştırmış bulunmaktadır. Şimdi
köşeye sıkışan bu belayı daha da fazla vakit kaybetmeden ama sabır unsurunu da
unutmadan ortadan kaldırmamız gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
terör karşısında demokratik hukuk devletinin sınırları içinde kalarak başarılı
mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Milletimiz, güvenlik güçlerimiz ve
ordumuz bu mücadelede hiçbir zaman zaafa kapılmadan büyük bir kararlılık
göstermiştir, göstermeye de devam edecektir. Milletimizin huzur ve selameti cumhuriyetimizin
bekası için çağın getirdikleri ve yeni şartlar karşısında gereken adımlar
bundan sonra da aynı kararlılıkla atılacaktır. Önümüzdeki dönemde de temel
önceliğimiz birlik ve beraberliğimizi, toplumsal barışımızı her şeyin üstünde
tutmak olacaktır. Bugün içeride ve dışarıda karşı karşıya bulunduğumuz
zorlukları ancak ortak hedef ve değerlerimiz etrafında birbirimize daha çok
kenetlenerek aşabiliriz. Bu bakımdan Hükûmetimizin başlattığı Millî Birlik ve
Kardeşlik Projesi’ne herkesin sahip çıkması, bu hususta atılacak samimi
adımlara destek vermesi bu birliktelik ruhuna yakışacak bir manzarayı da ortaya
çıkaracaktır.
Burada belirtmek istiyorum ki
Hükûmetimiz ile terör örgütü arasında siyasi görüşme anlamına gelecek hiçbir
temas olmamıştır, olması da mümkün değildir. Ancak terör örgütünün tasfiye
edilmesi amacıyla, tekrar ediyorum terör örgütünün tasfiye edilmesi amacıyla
devletin ilgili kurumları her zaman görüşme yapmıştır ve gerekli olduğunda
bundan sonra da yapılacaktır. Buradaki tek amacımız terörün tasfiyesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak’ın kuzeyinde yerleşik terör odaklarını hedef
alan sınır ötesi harekâtlarının sürdürülmesi meselenin güvenlik boyutu
açısından büyük önem taşımaktadır. Tezkerenin tek hedefi vardır, o da sadece ve
sadece bölücü terör örgütüdür, örgütün bölgedeki mevcudiyetidir. Bundan başka
hiçbir arzumuz, hiçbir kapalı veya açık hedefimiz yoktur. Bu bakımdan, bu
tezkerenin bölgesel barış ve istikrar ortamı açısından da büyük bir önem taşıdığı
aşikârdır. Irak’ın kuzeyinde bölücü terör örgütünün varlığı sona ermeden
Türkiye-Irak ilişkileri de arzu edildiği seviyede gerçekleşemeyecektir,
bölgesel barışın ve istikrarın da sağlanamayacağı açıktır.
Anılan bölgede terör odaklarına yönelik
bugüne kadar gerçekleştirilen tüm sınır ötesi harekâtlarda Iraklı sivillere ve
sivil yerleşim birimlerine zarar verilmemeye azami özen gösterilmiş ve bunda da
başarılı olunmuştur.
Sınır ötesi operasyonlar, Türkiye’ye
yönelik terör tehdidini ve saldırıları bertaraf etmek, terör örgütünün hareket
serbestisini ve lojistik teminini engellemek, terör örgütü üzerinde baskı
oluşturmak ve nihai olarak Irak’ın kuzeyini terör örgütünden temizlemek
maksatlarıyla icra edilmektedir. Dolayısıyla yüce Meclise sunulan tezkerenin
tek hedefi, sadece PKK terör örgütünün bölgedeki mevcudiyetidir. Türkiye’nin
Irak’a karşı gizli bir gündemi hiçbir zaman olmamıştır. Terör belasından büyük
zarar gören Irak’ın da Türkiye’nin iyi niyetinden şüphe duymaması
gerekmektedir. Kaldı ki Türkiye bu konuda gerek Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin ilgili kararları gerek uluslararası hukuktan doğan hakları
çerçevesinde hareket etmektedir.
Tercihe şayan durum, PKK’nın Irak’ın
kuzeyinden ülkemize yönelttiği tehdit ve saldırıların durdurulmasına ilişkin
önlemlerin doğrudan Irak makamlarınca alınmasıdır. Ancak bu önlemler alınmadığı
takdirde, ülkemizin söz konusu terör tehlikesine karşı gerekli gördüğü
tedbirlere başvurma hakkının saklı olduğunun da herkes tarafından bilinmesi,
kabul edilmesi zorunludur. Tezkere Türkiye'nin bu tedbirleri resen alabilmesi
bakımından önem taşımaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmetin terörle mücadelede izlediği politika çok boyutlu, bütüncül ve sonuç
odaklıdır. Bu çerçevede, silah kuvvetlerimizin sınır ötesi harekâtlarının yanı
sıra, öncelikle Irak ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, tüm
uluslararası aktörler nezdinde yoğun diplomatik ve siyasi temaslarımız
sürmektedir.
Irak ve ABD ile daha yapısal ve
işlevsel ve düzenli eş güdüme dayalı bir iş birliği geliştirilmesini hedefleyen
üçlü mekanizma süreci 2008 yılı Kasım ayında başlatılmıştır.
Öte yandan, terör örgütünün Irak’ın
kuzeyindeki faaliyetlerine ilişkin olarak üçlü mekanizma çerçevesinde anlık
istihbarat paylaşımını sağlamak amacıyla 2009 yılı Haziran ayında Erbil’de bir
istihbarat irtibat ofisi de faaliyete geçirilmiştir. Keza terör örgütünün bu
bölgedeki faaliyetlerinin engellenmesine ve örgütün tasfiyesine yönelik
uygulama tedbirlerini içeren üçlü eylem planı Türkiye, Irak ve Amerika Birleşik
Devletleri tarafından 11 Nisan 2010 tarihinde imzalanmıştır.
Tüm bu çalışmalarımıza paralel olarak
Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliği çerçevesinde Irak Kürt Bölgesel
Yönetimiyle de temaslarımız geliştirilmiştir. Bu suretle, terörle mücadele ve
güvenlik alanında iş birliğinin güçlendirilmesi, ekonomik ve ticari
faaliyetlerimizin çeşitlenerek geliştirilmesi, sosyal ve kültürel alanda
etkileşimin artırılması hedeflenmiştir.
Irak Merkezî Hükûmeti ve Irak Kürt
Bölgesel Yönetimi PKK’nın Irak’ın kuzeyindeki mevcudiyetinin Irak’a ve Irak
Kürt Bölgesel Yönetimine zarar verdiğinin farkındadırlar, ancak bunun somut
tedbirlere dönüştürülmesi ve bu tedbirlerin de somut sonuçlarının alınması
şarttır. Irak makamlarıyla karşılıklı temas ve istişarelerimiz önümüzdeki
dönemde de sürdürülecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Orta Doğu’daki gelişmeler tüm dünyanın dikkatini bir kez daha bu bölgeye
toplamıştır. Gelişmeler Orta Doğu’nun bir nüvesini oluşturan Irak’ın istikrar
ve barışı açısından da büyük önem taşımaktadır. Orta Doğu ülkelerindeki ve
Irak’taki gelişmeler müspet ya da menfi sonuçlar yaratabilecektir. Bu sebeple,
Irak’ta güvenlik ve istikrarın tesisi ve iç barışın sağlanması Türk dış
politikasında önemli yerini ve öncelikli yerini korumaktadır. Toprak
bütünlüğünü ve siyasi birliğini koruyan, komşularıyla barışık siyasi istikrarı
sağlamış müreffeh bir Irak’ın Orta Doğu coğrafyasında güvenlik ve refah kuşağı
oluşturulmasında kilit role sahip olacağı konusunda şüphe bulunmamaktadır.
Nasıl ki teröre ayıracağımız kaynağı ve
zamanı demokrasimizin standartlarını ilerletmeye, ülkemizin kalkınmasına
ayırmak istiyorsak ve ülkemizde de bu tür tezkerelere artık ihtiyaç
duymayacağımız, sürdürülebilir bir güvenlik ortamının tesisini de aynı ölçüde
arzu ediyoruz. Bu mesele artık tarihe havale edilsin, Türkiye Cumhuriyeti
100’üncü yıl dönümünde dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olsun istiyoruz.
Bir yandan terörü sona erdirecek bir yandan demokrasimizi güçlendirecek ve
Türkiye’yi hızlı bir noktaya, hızlı bir şekilde ileri noktalara taşıyacağız.
Yüce Meclisin önceki yıllarda olduğu
gibi tezkereye destek vereceğine, böylelikle terörle mücadele etme yönündeki
kararlılığımızı, bu konudaki dayanışma ve bütünlüğümüzü bir kere daha
göstereceğine inanıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti, devletiyle, Meclisiyle ve
milletiyle varlığına yönelen her türlü hain girişimi boşa çıkaracak bir güce
sahiptir.
Tezkerenin bir yıl süreyle uzatılması
konusunda yüce Meclisin desteğini esirgemeyeceğini ümit ediyor, saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozkır.
Tezkere üzerinde şahıslar adına ilk söz
Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce’ye aittir.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bizim
söz isteğimiz vardı.
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ne zaman terörle mücadele etmek için
tezkere isteseniz Hükûmete destek olduk, “evet” dedik, yardımcı olmak istedik
çünkü biz, terörle mücadeleyi ulusal ve evrensel bir mücadele olarak gördük.
Hükûmetin istediği bu tezkerelerin tümüne destek olduk ama her seferinde terör
daha da arttı. Siz bu konuyu çünkü hep Meclisten kaçırdınız.
2005’te -o dönem milletvekili olan
arkadaşlarımız çok iyi hatırlayacaktır- genel görüşme istedik, “Şaka mı bu?”
dediniz, kabul etmediniz, çözüm yeri olarak Meclisi görmediniz. Devletin
valisini, müsteşarını, hâkimini, savcısını Habur’a götürdünüz, çözümü Habur’da,
Oslo’da aradınız.
Şimdi ben sizlere Sayın Başbakandan
birkaç konuşma örneği vereceğim. 21 Ağustos 2010 Kayseri
meydanı, günlerden cumartesi. “Bizim, dört kez terör örgütüyle bir araya
oturma şerefsizliğini yapanlar, bu alçakça iftirada bulunanlar bunun hesabını
her yerde vereceklerdir.” Kayseri meydanında o “şerefsizler, alçaklar” sözcüğü
hâlâ asılı duruyor, sahibini arıyor.
Bundan üç gün sonra, 24 Ağustos 2010,
Başbakan Sivas’ta konuşuyor: “AK PARTİ İktidarı hiçbir terör örgütüyle masaya
oturmaz, pazarlık etmez.”
Peki, Sayın Başbakan şimdi ne diyor?
“Özel temsilcimi ben gönderdim.” diyor. PKK’dan talimat alıp valiyi görevden
alıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
İnce, gerçekten çok ayıp oluyor. Lütfen sözünüzü geriye alın.
Sayın Başkan… Sayın Başkan…
MUHARREM İNCE (Devamla) – Danimarka’ya
“Roj TV’yi kapat.” deyip kendiniz televizyon
açtırıyorsunuz, senin özel temsilcin Cumhuriyet Halk Partisini şikâyet ediyor.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Duymuyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan, bu sözü geriye alması gerekiyor. PKK’dan talimat alıp valiyi görevden
almakla suçluyor Sayın Başkan. Böyle bir şey olabilir mi? Lütfen sözünü geriye
alsın.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Terör
örgütüyle kırmızı hat kuruyorsunuz. Başbakan muhalefete küfrediyor, PKK’yla
müzakere ediyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Hükûmetimizi PKK’dan talimat alıp valiyi görevden almakla suçluyor. Lütfen
sözünü geriye alsın Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Canikli takip edemedim,
bir saniye.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Böyle bir
şey olabilir mi ya? Bu kürsüden… Çok ayıp! Şu anda PKK’ya hizmet ediyorsunuz
siz.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Şimdi sizleri
uyarıyorum: Siz kim oluyorsunuz da Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı yönetmiş bu
Meclisi devre dışı bırakıyorsunuz; kurtuluşun ve kuruluşun Meclisini baypas
ederek Oslo’da pazarlık ediyorsunuz? Ciğeri yananlar al bayrağa sarılı köylü
çocuklarını toprağa koyanlardır. Çocukları valinin denetiminde yirmi bir gün
askerlik yapanların ciğeri yanmaz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Bu kürsüden bütün kamu görevlilerine sesleniyorum: Başbakanın kanunsuz
emirlerini uyguladığınız anlaşılıyor. Buna uymayın. Kanunsuz emirlere uymak bir
Yüce Divan suçudur. Bu yaptıklarınızın hesabı er ya da geç sorulacaktır. Ben bu
kürsüden “Silivri’de faşist hukuk, Silopi’de liboş hukuk, Deniz Fenerinde
işlemeyen hukuk düzeni icat ettiniz.” demiştim. Ne kadar haklı olduğum ortaya
çıkıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Oslo’da görüştüklerinizin uzantılarını
gizli tanık olarak kullanıp terörle mücadelede canını veren insanları,
aydınları zindanlara attınız. Memleketi böldünüz, memleketi ayrıştırdınız,
ötekileştirdiniz.
SONER AKSOY (Kütahya) – Bunu yapan CHP!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bankalarını
ayrıştırdınız, marketlerini ayrıştırdınız, hastanelerini ayrıştırdınız,
okullarını ayrıştırdınız, camilerini ayrıştırdınız…
SONER AKSOY (Kütahya) – Yetmiş sene sen
yaptın bunu!
MUHARREM İNCE (Devamla) – …yurtlarını
ayrıştırdınız, bürokratlarını ayrıştırdınız, sendikalarını ayrıştırdınız,
vakıflarını ayrıştırdınız. Dış politika konuşurken bile bu memleketteki Alevi
yurttaşlarımızı incittiniz…
AHMET YENİ (Samsun) – Onun için mi
yüzde 50 oy?
MUHARREM İNCE (Devamla) – …onlara
saldırdınız, onlara hakaret ettiniz. “Müslüman Kürt kardeşlerim” diyerek
Kürtleri de ayrıştırdınız.
AHMET YENİ (Samsun) – Millet yüzde 50
oy verdi, oy!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Sonunda
açılımınızın geldiği nokta itirafçılık, iftiracılık ve ihbarcılık olmuştur.
Size son sözüm şudur: Terörle mücadele
bir bütündür. Çözümün adresi Meclistir. Çözümün yeri,
konuşulacak yer, kuruluşun ve kurtuluşun yeri olan bu yüce Meclistir.
Gittiğiniz yol yol değildir, bu yolun da sonu hayra alamet değildir.
Değerli arkadaşlarım, ben size,
vicdanlarınıza sesleneceğim, şimdi vicdanlarınıza: Silahlı terör örgütü üyesi
olmakla ve silahlı terör örgütünü kurmakla suçlanan bir teğmen, Mehmet Ali
Çelebi. Otuz üç ay tutuklu kaldı, otuz üç ay. Yaşıtları,
sınıf arkadaşları şimdi yüzbaşı. Otuz üç ay tutuklu kaldıktan sonra
serbest bırakılan bu teğmeni şimdi terörle mücadele etsin diye Güneydoğu’ya
gönderdiniz. Bu mu sizin adaletiniz? Bu mu sizin kalkınmanız? Bu mu sizin
vicdanınız? Böyle bir şey olabilir mi? (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, bundan benim
kadar siz de sorumlusunuz. Bir evladımızı düşünün, otuz üç ay terör örgütü
kurmakla suçlanıyor, otuz üç ay zindanlarda tutuluyor, yaşıtları üsteğmen
oluyor, yüzbaşı oluyor, bu teğmen çocuğu şimdi Güneydoğu’ya, otuz üç ay tutuklu
kaldıktan sonra, terörle mücadele etsin diye gönderiyorsunuz. Ben böyle bir
ülkede bunu duyduğum zaman utanıyorum, üzülüyorum, vicdanım sızlıyor, içim
sızlıyor, sizin sızlamıyor mu? (CHP sıralarından alkışlar)
Yine, bugün Sayın Hüseyin Çelik demiş
ki: “Anaların gözyaşı dinecekse şeytanla bile görüşülür.” Siz şeytanla görüşme
değil, iş birliği yapıyorsunuz.
Şimdi, Sayın Bakana da bir şey söylemek
istiyorum. Bizim Genel Başkanımız “Amerika’nın taşeronluğunu yapıyorsunuz.”
dediğinde Sayın Bakan dedi ki: “Bu çok ağır bir söz, artık CHP’ye gitmeyeceğim,
Sayın Kılıçdaroğlu’na bilgi vermeyeceğim.” Bugün
gitti.
Devlet adamı ile siyasetçi arasındaki
farkı anlatacağım şimdi. Ben siyasetçi olsaydım şöyle derdim: “Tükürdüğünü
yaladı.” Ya da derdim ki: “Tıpış tıpış geldi, bilgi
verdi.” Ama ben siyasetçi değilim, ben kendimi devlet adamı gibi görüyorum, bu
milletin kürsüsünde milletvekili olarak görüyorum ve Genel Başkanımızın vekili
olarak Sayın Dışişleri Bakanına “Tıpış tıpış geldi.”
demiyorum, “Tükürdüğünü yaladı.” demiyorum, Sayın Genel Başkanımıza bilgi
verdiği için kendisine teşekkür ediyorum, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
konuşmacı, grubumuza, partimize çok ağır hakaretlerde bulunmuştur Sayın Başkan,
sataşmadan söz istiyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz hakkınızı
devrettiniz, iyi oldu size! Oh olsun!
BAŞKAN – Buyurun, üç dakika süreniz
var, yeni bir sataşmaya mahal vermeyin lütfen.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biz terörle mücadele ediyoruz,
gerçekten terörle mücadele ediyoruz.
Bakın, biraz önce konuşmacımız söyledi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hangi ülkede
görüştünüz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biraz önce
konuşmacımız söyledi. Nereden anlıyoruz bunu biliyor musunuz? Çünkü terör örgütünün kendisi, bütün yandaşları ayakta, Türkiye’de
ayakta, yurt dışında ayakta. Neden? Alınan tedbirlerin ne kadar etkili
olduğunu gösteriyor, onun için. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onlar
bağırıyor, başkaları niye bağırıyor? Siz niye bağırıyorsunuz? Siz niye
bağırıyorsunuz? Sizin teşekkür etmeniz, tebrik etmeniz gerekmez mi?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Neyi tebrik
edeceğiz Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, ben
çok uzatmayacağım değerli arkadaşlar, şu soruyu soracağım…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Canikli,
müzakereyi mücadele olarak görüyoruz de, kabul edelim.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Almanya’da
terör örgütü üyelerini arabasına kim aldı? Şehitlerimiz ile… Birinci
sorum bu. Meclise bir soru soruyorum, bütün arkadaşlara. (CHP
sıralarından gürültüler)
Şehitlerimiz ile terör örgütünün
cesetlerini aynı kefeye koyan kimdir? Kimdir? Lütfen araştırın, kimdir?
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Kelle” diyen
kimdi? Kelle… Onu mu soruyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakanımızın da söylediği gibi…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Kaç adet? Kaç
adet?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
bütün milletvekillerini töhmet altında bırakmasın.
Kim olduğunu söyleyin. Kim? Kim?
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Kelle” diyen
kim? Onları söyle.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – … hiçbir zaman Hükûmetimiz, partimiz terör örgütüyle bir
müzakere içerisinde olmamıştır. Devlet, terör örgütünü tasfiye etmek amacıyla
elbette görüşür, bizden önce de görüşüldü, daha sonra da görüşülecek.
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Kelle” diyen
kim? “Tane” diyen kim? Onları söyle.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ama bakın,
PKK tarafları “Gelenler, temsilciler terör örgütünün tasfiyesinden başka bir
adım ileriye gitmedi.” diyorlar ve eleştiriyorlar; öyle değil mi? Öyle
diyorlar. Amaç nedir? Amaç terör örgütünün tasfiyesidir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sizin kafanız
basmıyor ne yapacağına.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biz
terörle nasıl mücadele edileceğini biliyoruz değerli arkadaşlar. Terör
faaliyetleri 2002’de bitti de her şey gitti, terör örgütü yok oldu da 2003’ün
başından itibaren bir günde mi ortaya çıktı?
OKTAY VURAL (İzmir) – Dokuz yılda.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Böyle bir
şey olabilir mi? Böyle bir mantık yürütülebilir mi? Eşyanın tabiatına aykırı
değil mi değerli arkadaşlar? Biz terörle mücadele… (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler) Bağırsanız da çağırsanız da bu meseleyi sonuçlandıracağız Allah’ın
izniyle ve bu mesele bir daha Türkiye'nin gündemine gelmeyecek şekilde gidecek.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ne derseniz deyin.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Müzakereyle mi
sonuçlandıracaksınız?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım,
Sayın Milletvekili bir soru sordu ama sanki buradaki bütün milletvekilleri
“Kim?” diye soruyor. Bildiği bir şey varsa açıklasın, ismini zikretsin. İsmini
söyleyemediğiniz bir kimseyi anonim olarak suçlamak burada bırakmak demektir.
Kimse yani…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben
kimseyi suçlamadım. Herkes soru soruyor Sayın Başkanım, ben de soru soruyorum.
Herkes sorabilir soru. Ben de soru sordum. Herkes soru soruyor, ben de soru
sordum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Hatip daha
önce de görüşme yapıldığını… Türkiye Cumhuriyeti devleti hiçbir zaman terör
örgütüyle müzakere yapmamıştır, pazarlığa oturmamıştır. Bunlar, müzakere ve
pazarlık yaptığı gibi protokol dahi hazırlanmıştır. Bunlar biliniyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bunların
hiçbiri doğru değil. Hiçbiri doğru değil. Çok açık olarak ortaya çıktı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla bu
bir sataşmadır. Bu konuda “Bundan önce görüşülüyor.” diyerek o dönemde
Hükûmette yer almış bir parti olarak böyle bir gıybeti, böyle bir töhmeti
açıkta bırakmamamız gerekiyor. Sayın milletimizin de bu konudan haberdar
olmasını istirham ediyorum. Bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Bir saniye… Sizi dinledim.
Sayın Hamzaçebi de ayakta, onu da dinleyeyim. Sayın Kaplan kalktı, onu da
dinleyeyim ve ondan sonra bir karar verip…
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, Sayın Canikli Sayın Muharrem İnce’nin yaptığı konuşmadan sonra
sataşma olduğu gerekçesiyle kürsüye çıktı.
Evet, Sayın İnce Sayın Başbakan’la
ilgili, onun söylediği cümleleri hatırlatmak suretiyle bir konuşma yaptı. Ben
Sayın Canikli’den beklerdim ki, “Sayın Başbakan Kayseri meydanında böyle bir
konuşma yapmamıştır.” desin. Bunu demek yerine “Almanya’da, şurada burada
arabasına teröristleri alan kimdir?” diye…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Onlara da cevap
veririz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – … bütün Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini töhmet altında
bırakan bir konuşma yapmıştır.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır,
töhmet falan yok. Hiç kimseye töhmet etmiyorum ben. Hiç kimseyi töhmet altında
bırakmıyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bu
yakışmamaktadır. Sayın Canikli’den ben Meclisin huzurunda rica ediyorum, Sayın
Başkan sizden talep ediyorum. Sayın Canikli’nin böyle konuşmaya hakkı yoktur.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyelerini töhmet altında bırakmaya hakkı
yoktur.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sizin
konuşmacılar öyle konuşursa biz de böyle konuşuruz. Öyle şey olur mu?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – O
kimse çıkıp açıklamak zorundadır.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Her türlü
hakarete yapacaksınız, ondan sonra … Böyle şey olur
mu?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Hakaret değil. Sayın Başbakanın Kayseri konuşmasının arkasında duramıyorsunuz
ama. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
grup sözcüleri konuşurken bir yanlışlık ve yanlış anlamayla bize dönük
konuştular. Ben o dönemin canlı bir tanığı olarak ve avukat olarak o süreçlerde
yer aldım. Ben de çok açık söyleyeceğim. 1993, rahmetli Sayın Cumhurbaşkanı
Özal ve devlet, ANAP görüştü. Erbakan döneminde, rahmetli ve koalisyon hükûmeti
görüştü. Sayın Ecevit döneminde, MHP koalisyonu, Ecevit koalisyonu rahmetli
Ecevit zamanında İmralı’yla görüşme oldu. 1999-2000 yılında da bütün partiler
görüştü.
AHMET YENİ (Samsun) – Ne cevap
vereceksiniz şimdi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bütün partiler
konuştu ne demek?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – 2002’den sonra
da AK PARTİ bu görüşmeyi sürdürdü. Yani burada masum olan birisi çıksın…
Arkadaşlar, görüşmek yanlış değil doğrudur, doğrudur. Bu sorunu çözmek için, bu
kavgayı bitirmek için, bu kardeşliği tesis etmek için, bu ölümleri durdurmak
için 1993’ten beri bütün iktidarlar görüştü. Doğrudur, görüşülmelidir. Biz de
burada görüşmüyorsak bu ayıp bizimdir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yalan…
BAŞKAN – Sayın Kaplan, tutanaklara
geçti.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bunu çözelim,
konuşalım, doğru konuşalım. Birbirimizi suçlayarak bu sorunu çözemeyiz.
BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun.
Size üç dakika süre veriyorum ama
lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben
de söz istiyorum. Çünkü, bir döneme tanıklık etmişim,
bizzat görüşmeler içerisinde…
BAŞKAN – Sayın Sakık,
ben size şimdi tanık olarak söz veremem, kusura bakmayın ama 60’a…
SIRRI SAKIK (Muş) – Ama şimdi neye
dayanarak söz veriyorsunuz? Ben de istiyorum.
BAŞKAN – Hayır, o sataşmadan aldı.
Hayır, hayır, grubuna sataşmadan aldı. Ben size 60’ıncı maddeye göre vereceğim.
Buyurun Sayın Vural.
3.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, 2002
yılına kadar bildiğimiz devlet, hiçbir zaman terör örgütünü muhatap almış ve
müzakere etmiş değildir. Dolayısıyla, burada, Öcalan’ı
sorgulayanların ifadeleri burada. Bu konuda bir müzakere arayışı
içerisinde olanı “Ben burada, bir müzakereye değil, terör örgütünü çökertmek
amacıyla bulundum.” demiştir. Oradaki siyasal irade böyle koymuştur. “Yok,
görüştüler.” filan deyip… Kimle görüşülmüş? İşte bugün geldiğimiz bu noktada…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Biz de onu
yapıyoruz. Biz de onu yapıyoruz işte!
OKTAY VURAL (Devamla) – Bakın, işte bu
Sayın Başbakanın elinde bulunan İmralı’nın yol haritası. Bakın ne diyor İmralı?
“İmralı sorgulama sürecimi, bir diyalog ve müzakere zemini olarak değerlendirme
konusundaki tüm çabalarıma rağmen birileri hep bozdu. Tüm önerilerim cevapsız
kaldı. Açık ki sonuna kadar hareketin tasfiyesi planlanıyordu.” diyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Doğru!
Bizim için de aynı şeyler geçerli.
OKTAY VURAL (Devamla) – Orada PKK’nın
tasfiyesi için, terör örgütünü çökertmek için yapanlar bugün terör örgütünün
yol haritasını alarak Türkiye’ye yol biçmeye, yol haritası çizmeye çalışıyor. Aradaki fark bu işte.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kendileri
öyle söylüyor, bizi suçluyorlar, “Tasfiye etmek istiyorsunuz.” diyorlar.
OKTAY VURAL (Devamla) – Dolayısıyla bu
konuda bu zilleti kimse kabul etmez. Evet, Milliyetçi Hareket Partisi döneminde
siyasal iradeyle böyle bir görüşmenin yapıldığını iddia edenler iddialarını
ispatlamadıkları takdirde şerefsizliktir, alçaklıktır diyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Siyasi bir
müzakereden bahsetmiyoruz zaten, “Devlet görüştü.” diyoruz. “Siyasi müzakere”
demedik hiçbir zaman biz. “Devlet görüştü.” diyoruz. Böyle anlıyorsunuz ki, biz
öyle demedik. Siyasi bir görüşme dedik mi biz hiç? Yapmayın Allah aşkına!
BAŞKAN – Hükûmet adına Dışişleri Bakanı
Sayın Ahmet Davutoğlu.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler
(Devam)
1.-
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör
tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekât ve
müdahalede bulunmak üzere Irak’ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey
bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903
sayılı Kararıyla Hükümete verilen ve son olarak 12/10/2010 tarihli ve 975
sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2011 tarihinden
itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/539)
(Devam)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni yasama yılının hayırlı
olmasını dileyerek hepinizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan,
bir şey sorabilir miyim? Konuşmayı devlet adına mı, Hükûmet adına mı
yapıyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakanım
devam edin siz, Genel Kurula hitap edin.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Ben inanıyorum ki bu yasama döneminde hangi partiye mensup olursak
olalım, bu yüce Meclisin çatısı altında toplanan hepimizin ideali Türkiye’yi
her alanda ileri taşımak ve millet adına alınan vekâleti milletimizin adına en
iyi şekilde ifa etmektir. Nitekim 12 Haziran seçimleri yüksek katılım oranıyla
milletimizin iradesine sahip çıktığını göstermiş ve bu iradenin yüksek oranda
temsil edildiği bir Meclis tablosu ortaya çıkmıştır. Bu tablo, milletimizin ve
millet adına hizmete talip olarak bu çatı altında temsil edilen tüm siyasi
partilerin başarısıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekât ve müdahalelerde bulunabilmesi
için Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen tezkere hakkında Hükûmetimizin
görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum. Bu tezkerenin amacı,
Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının ortadan
kaldırılması için yapılacak harekâtlara imkân sağlamaktır.
Öncelikle vurgulamak istiyorum, terör,
her şeyden önce insanın en temel hakkı olan yaşam hakkına saldırıdır ve bu
hakkın en ağır ihlalidir. Terör örgütü, neredeyse otuz yıldır güvenlik
güçlerimizi, kadın, erkek, çocuk ayrımı yapmaksızın masum sivilleri en acımasız
ve gözü dönmüş şekliyle hedef almayı sürdürmektedir. Bu itibarla, hedef,
topyekûn milletimizdir; hedef, milletimizin huzurunu, birliğimizi ve
kardeşliğimizi hançerlemektir; hedef, Türkiye'nin demokratik olgunluğa erişmiş,
ekonomik refahını artıran bir ülke olmasının önünü kesmektir. Ama her şeyden
önce asıl hedef, asırlardır birlikte ağlayıp gülmesini bilmiş, varlığına
yönelik her türlü tehdide karşı birlikte baş kaldırmış
bu milletin aziz fertleridir. Tarih boyunca büyük acılar çekmiş milletimizi
bezdiremeyecek, hangi kökenden olursa olsun bu onurlu halka asla ve asla dik
çöktüremeyecektir bu terör faaliyetleri.
Siirt’te kızını kaybetmiş bir babanın
ıstırabı, Hakkâri’de şehit düşen evladına Kürtçe ağıt yakan bir annenin
feryadı; İzmir’de, Kayseri’de, Urfa’da, İstanbul’da, Konya’da, yurdun her
köşesinde yavrularını ebediyete uğurlayan ailelerin gözyaşları hepimizin ortak
acısı, ortak feryadı ve ortak ağıtıdır. Bu itibarla, hayatlarını kaybeden
şehitlerimize ve bütün vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine sabır ve
metanet diliyorum. Dünya Öğretmenler Günü’nden bahsedildi, öğretmenlerimiz de
terör saldırılarına maruz kalmaktadır. Onlara da ulvi görevlerinde
gösterdikleri metanet dolayısıyla takdirlerimi sunuyorum. Şehitlerimizin aziz
hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, gazilerimize en derin şükranlarımı
sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, devlet yönetiminde
sorumluluk, günümüz dünyasında hiçbir olayın tesadüf olmadığını bilmeyi
gerektirmektedir. Bu nedenle, her hadiseyi, bu hadisenin çerçevesini belirleyen
uluslararası sistem ve düzendeki gelişmeler ve zamanlamasıyla ele almak
elzemdir. Bugün uluslararası sistemde, çok yönlü, Türkiye'nin ve hepimizin
geleceğini etkileyecek büyük bir değişim yaşanmaktadır. Türkiye'nin batısında
neredeyse bütün bir Avrupa kıtası, özellikle de Akdeniz sahili büyük
sarsıntılara ve sosyal çalkantılara gebe olduğunu gördüğümüz ciddi bir ekonomik
bunalım döneminden geçmektedir. Bu krizin nasıl sona ereceğini hiç kimse
kestirememektedir.
Türkiye’nin güneyindeyse, bütün bir
Orta Doğu ve kuzey Afrika coğrafyasını etkisine alan büyük bir siyasi kriz ve
bu krizle kol kola ilerleyen büyük bir sosyal değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır.
Geniş halk kitleleri başlarındaki baskıcı rejimlere başkaldırmakta, demokrasi,
insan hakları ve hukukun üstünlüğü ve iyi yönetişim konusundaki taleplerini
gerektiğinde canları pahasına ortaya koymaktadır. Milyonlarca insanın geleceği
bu sancılı sürecin ne şekilde evrileceğiyle
bağlantılıdır.
Yakın havzalarında bu denli büyük
siyasi ve ekonomik çalkantıların yaşandığı bir dönemde Türkiye demokratik
olgunluğunu taçlandıracak yeni bir anayasa hazırlığı içindedir.
Yine bu dönemde, Türkiye, güçlü ve
istikrarla büyüyen ekonomisi ve bütün bunların doğal sonucu olarak etkin dış
politikasıyla bütün dünyada parlayan bir yıldız konumundadır. Bu başarı, dokuz
yıldır devam eden Sayın Başbakanımızın liderliğindeki AK PARTİ hükûmetlerinin
başarısıdır, ama bu başarı, herkesten çok, son üç genel seçimde de egemenliğini
ve iradesini AK PARTİ hükûmetleri aracılığıyla tecelli ettirme kararı veren
yüce milletimize aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yüce milletimizin basiretine
inancımız tamdır. Eğer bu millet, daha bundan birkaç ay önce yüzde 50 oyla AK
PARTİ İktidarına bu emaneti tekrar tevdi etmişse, Sayın Başbakanımızın
söylemiyle, eylemiyle yaptığı her işin arkasında kalan bir kitle var demektir,
bu kitleyi kimse göz ardı edemeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Yanlışlarınıza
milleti alet etmeyin.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Ama bu başarı, ancak bu başarı bizim için yeterli değildir.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bu da mı dış
politika Sayın Bakanım?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Amacımız en üst düzeyde demokrasiyi hâkim kılmaktır. Amacımız
herkesin refahının arttığı ve ortak refahtan pay aldığı ileri düzeyde bir
ekonomik düzeni kurmaktır. Amacımız uluslararası sistemde sözü geçen ve hemen
her uluslararası meselede özgün bir vizyon ortaya
koyan aktif dış politikayı sürekli kılmaktır. İnanıyoruz ki çizdiğimiz bu
Türkiye vizyonu hepimizin paylaştığı bir idealdir ve
bu ideal herkesten önce milletimiz tarafından kucaklanmaktadır ve her seçimde
tekrar tekrar test edilmektedir.
Değerli Başkan ve sayın
milletvekilleri; bu ideale ulaşmamızın önündeki tek engel ve ayağımıza pranga
vurmak isteyenlerin kullandığı en sakil yöntem terördür. Bu ülkenin yükselişini
engellemek için ellerinde başka hiçbir araç kalmayanlar terörü
kullanmaktadırlar. Ancak terör belasıyla mücadelede irademiz güçlü, ayağımız
sabit, azmimiz sarsılmazdır. Bu belayı bertaraf edeceğimize inancımız da
tamdır. Yalnızca PKK terör örgütü değil, bu örgütü besleyenler ve kullananlar,
melce sağlayanlar hak ettiği karşılığı muhakkak alacaklardır çünkü artık gücünü
ve iradesini gösterebilen bir Türkiye vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, terör
eylemlerinde yaşanan artışı zamanlama itibarıyla da dikkatli
değerlendirmeliyiz. Niçin bu terör eylemleri 12 Haziran seçimlerinden sonra
süratle artmaya başladı?
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Anlaşma, müzakere
yapmıştınız önceden.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Daha önce benzer bir tecrübe yaşadık, 2007 seçimlerinden sonra da
yine daha fazla özgürlük için yeni bir anayasa hazırlanması gündemdeyken terör
eylemleri tırmanmıştı. 2007 sonbaharını hatırlayın, yine bu Meclisimizin, yüce
Meclisimizin gündemi anayasa hazırlıklarıyla meşgul iken 21 Ekim 2007’de
Dağlıca terör saldırısı gerçekleşti ve anayasa çalışmalarımızın, daha çok
özgürlük talep eden çalışmalarımızın önüne sekte vurulmaya çalışıldı. Burada
maksat Türkiye’yi bir kısır döngüye mahkûm etmek, Türkiye’yi bölgede sonu
belirsiz bir çatışma ortamına çekmekti 2007’de ancak biz bu oyuna gelmedik,
basiretle 2007’den bugüne kadar Türkiye'nin ekonomisini de güçlendirdik, siyasi
istikrarını da tahkim ettik, demokrasisini de hiç sarsılmayacak düzeylere
getirdik. Bundan sonra da hiçbir dış tehdit, hiçbir terör faaliyeti bu kararlı
yürüyüşümüzden bizi alıkoyamayacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
12 Haziran seçimlerinin temel gündem
maddesi de anayasa hazırlıklarıydı. Unutmayalım ki bugün Meclis gündemimizde de
teröre karşı bu tezkere dışında anayasa hazırlıkları da aynı tempoyla
sürmektedir. Bu şunu gösteriyor: Biz demokrasi yolunda da kararlıyız, teröre
karşı mücadele yolunda da kararlıyız. Bu konudaki kararlılığımızı kimse test
etmemelidir. Masum insanlara, güvenlik güçlerine karşı sıkılan her kurşun,
atılan her bomba aslında milletimizin bu iradesine karşı bir saldırıdır. Daha
fazla özgürlük, daha fazla hak, daha fazla demokrasi iddiasıyla yola
çıktıklarını iddia edenlerin, bu yolda yürüme iradesinin her zamankinden daha
fazla olduğu, Türkiye'nin 12 Eylül döneminin prangalarından tam olarak
kurtulmak istediği bir dönemde saldırılarını artırması ise dikkat çekicidir.
Sadece bu tespit dahi terör örgütünün ve yandaşlarının gerçekte neyi
istediklerinin ve neyi temsil ettiklerinin anlaşılmasına ışık tutmaktadır.
Gerçek amaç daha fazla hak, daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi ise,
bunun gerçekleştirileceği yegâne çatı milletimizin iradesinin tecelligâhı olan bu çatıdır, yani Türkiye Büyük Millet
Meclisidir. Bunun yöntemi ise askere ve polise kurşun sıkmak, masum sivilleri,
genç yaşlarında Nergis, Zeynep, Nurcan ve Kevser kardeşlerimizi, anne
karnındaki bebeği, Dilay Öğretmeni, Mühendis Engin Bey’i öldürmek değildir.
Artık devran değişmiştir, artık Türkiye başka bir Türkiye’dir. Değişime ayak
uyduramayan ve sivilleşemeyen bütün eski aktörler sahneden çekilmiştir. Yeni
Türkiye’de terör silahıyla herhangi bir hedefe ulaşmak mümkün değildir ve
mümkün olmayacaktır. Aksine, daha fazla demokrasinin tek yolu silahı, şiddeti
bırakmak ve seçilmiş insanların iradesine ipotek koymaktan vazgeçmektir.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Demagojiyle…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, terörle mücadeleye bakış açımız bütüncül
ve çok boyutludur. Terörün kol gezmediği, masum insanların bombalı saldırılara
maruz kalmadığı, şiddetin ve zorbalığın sona erdiği bir Türkiye istiyoruz.
Vatandaşlarımızın huzur içinde yaşadığı güvenli bir ortam kurmayı hedefliyoruz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Bugün yüzlerce
arkadaşımız senin gibi siyaset yaptığı için gözaltında!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Oluşan yeni şartlar kapsamında yeni stratejileri hayata geçirmeye
kararlıyız. Bu stratejinin temel hedefi herkes için güvenlik ve herkes için
özgürlüktür. Biz özgürlük ile güvenlik arasında bir çelişki görmüyoruz. Her
ikisi de insanoğlunun ikame edilemez doğal hakkıdır.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sen ve senin gibiler
bu ülkeyi…
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Biz bu milletin hangi etnik kökene veya mezhebe mensup olursa
olsun, Türk’ü, Kürt’ü, Alevi’si ve Sünni’siyle daha fazla özgürlüğü, daha fazla
insan haklarını, daha fazla refahı ve daha fazla demokrasiyi hak ettiğini
biliyoruz ve bu yönde çalışıyoruz. Bu nedenledir ki, teröre rağmen daha fazla
özgürlük, teröre rağmen daha fazla insan hakları, teröre rağmen daha fazla
demokrasi yolunda ilerlemekte kararlıyız. Ancak, bir yandan da herkes için
güvenlikten taviz vermemek konusunda da irademiz nettir. Bu nedenle terörle
mücadelede en ufak bir gevşeklik içinde olmayacağız. Türk Silahlı Kuvvetlerinin
sınır ötesi harekât ve müdahalelerde bulunabilmesi için Hükûmete yetki
verilmesi talebi de terörle mücadelede bu yaklaşımın temel araçlarından birini
oluşturmaktadır. Zira, terör örgütünün saldırıları bu
kanlı örgütün komşumuz Irak’ın kuzeyinde yuvalanmasından ve sınırın öbür
tarafında hiçbir engellemeye maruz kalmadan hareket edebilmesinden
kaynaklanmaktadır. Muhtemel bir sınır ötesi harekâtın hedefi tek ve açık, amacı
bellidir. Hedef, Irak’ın kuzeyindeki cinayet odaklarıdır; bebekleri, kadınları
öldüren cinayet odaklarıdır. Amaç, bu bölgeden Türkiye’ye yönelik terör tehdidi
ve saldırılarının bertaraf edilmesi, terör örgütünün buradaki hareket
serbestisi ve lojistik temininin engellenmesidir.
Teröre bulaşmamış kimseyle derdimiz
yoktur ve olamaz. Bu vesileyle vurgulamak isterim ki Türkiye'nin hiçbir ülkenin
toprağında gözü yoktur. Komşumuz Irak’la da herhangi bir sınır sorunumuz
bulunmamaktadır ancak Hükûmetimiz, vatandaşlarının güvenliğinin sağlanması
konusunda da gereken her türlü tedbiri alma konusunda kararlıdır.
Vatandaşlarımız da diğer tüm ülke vatandaşları gibi terör tehlikesini
hissetmeden yaşama hakkına sahiptir. Milletimizin güvenliğini sağlamak için ne
gerekiyorsa yapmaktayız ve yapmaya devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, Irak’a yönelik
tutumumuz gayet sarih ve bellidir. Irak’ın toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve
siyasi birliğinin korunması Türkiye için esastır. Biz, bölgesinde komşularıyla
barışık, uluslararası toplumla bütünleşmiş, tam egemenliğine kavuşmuş, güvenlik
üreten, demokratik, ekonomik bakımdan güçlü, halkı müreffeh bir Irak görmek
istemekteyiz. Bugüne kadar Irak’a yönelik tüm çabalarımız da bu amaca matuf
olmuştur. Bu çabalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.
Yüce Meclisin takdirine sunulan
tezkere, Irak’a ve Irak halkının hiçbir unsuruna yönelik değildir. Irak’ın
kuzeyinden kaynaklanan terörün sona erdirilmesi, Irak’la ilişkilerimizin her
alanda daha da güçlendirilmesi ve derinleştirilmesine katkıda bulunacaktır.
Değerli milletvekilleri, Irak,
bağlayıcı nitelikteki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve
uluslararası hukuk ve kendi Anayasa’sı uyarınca topraklarının teröristler için
barınak hâline dönüşmesini engellemekle ve topraklarından Türkiye’ye yönelik
terör tehdidinin devamına izin vermemekle sorumludur. Bu yapılamadığı sürece,
ülkemizin meşru ulusal güvenlik endişelerinden ve uluslararası hukuktan
kaynaklanan haklarını kullanmaya devam etmesi doğaldır. Türkiye bugüne kadar
her zaman uluslararası meşruiyet çerçevesinde hareket etmiştir. Nitekim, Irak dâhil hiçbir ülke Türkiye'nin sınır ötesi
harekâtlarının uluslararası hukuk açısından meşruiyetini tartışma konusu
yapamamıştır. Hükûmetimiz bundan sonra da aynı doğrultuda hareket etmekte
kararlıdır.
Bu çerçevede, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin terör örgütünün yerleşmiş bulunduğu bölgelere yönelik sınır ötesi
operasyonlar düzenlemesi hususunda Hükûmete verilen yetkinin bir yıl daha
uzatılması konusunda yüce Meclisin desteğini esirgemeyeceğinden emin olduğumu
vurgulamak isterim.
Burada Sayın İnce’nin, Sayın Kılıçdaroğlu’yla da randevumuz konusunda söylediği
hususları da bir cümlede değerlendirmek istiyorum. Ben o konuşmada o misyonla ilgili bu “taşeron” ifadesinin yanlış olduğunu
söyledim. Bugünkü ziyaretim ise yasama döneminin başlaması dolayısıyla mutat
olarak her sene yaptığım ziyaretler bağlamındadır. Ve Sayın Genel Başkanınıza
da konuşmamıza başlar başlamaz “taşeron” kelimesini Türkiye Cumhuriyeti
Dışişleri Bakanı misyonunu yürütürken kullanmanın
devlet adabımıza yakışmadığını kendisine de ifade ettim. Bunu söylemek
istemezdim çünkü o konuşma belli bir mahremiyet içinde yürümüştü ama siz bunu
bana mecbur ettiniz. Ayrıca sizin Genel Başkanınızla yürüttüğünüz diyalogları,
“aramızdaki İrlandalıları temizlemeden başlayın…”, “29 Ekim Resepsiyonu’na
gidip gitmeme konusundaki…” hususları da dikkatinize getiririm.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sizin
söylemenize gerek yok, Amerika Dışişleri Bakanı sözcüsü söyledi.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Lütfen devlet adamı ciddiyeti içinde hepimiz birbirimize saygıda bulunalım.
Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın
Başkanım…
Ben eleştirmedim, ben teşekkür ettim.
Devlet adamı böyle düşünür dedim, siyasetçi başka türlü düşünür dedim. Onları,
Sayın Bakan hepsini anladı. Ben de Sayın Bakana şunu derim: “Kim o 6 bakan
söyleyin de kulağından tutup kapının önüne koyarım.” dedi ama siz hâlâ o
bakanlıkta oturdunuz.
Teşekkür ederim başka sorum yok. (CHP
sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Ne kastediyorsunuz? Ne kastediyorsunuz açıkça söyleyin?
BAŞKAN – 60’ıncı maddeye göre pek kısa
söz talepleri vardır hızlıca onları vereceğim.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sayın AK PARTİ
milletvekili Ahmet Aydın bu genelgenin aleyhine konuşmalar olurken lehine
konuşmada bulundu. Benim sayın vekillerden istirhamım şu: Dürüstlük ilkelerine
azami ölçünün gösterilmesini istirham ediyorum, bu bir.
İkincisi değerli arkadaşlar, Sayın
Canikli der ki: “Efendim, devlet adına konuşuldu.” Anayasa’mız 6’ncı madde
“Yetkili organlar, Anayasa’da yetkisini almayan hiç kimse yetkisini
kullanamaz.” der. Anayasa’nın 8’inci maddesi “Devlet adına yürütme organı bu
yetkisini kullanır.” der. Yani devlet bir tüzel kişidir, tüzel kişinin ayağı,
dili, kolu her şeyi hükûmettir yani bu anlamda kavram kargaşası yaratıp
dürüstlükten ayrılmak hakikaten hakkın kötüye kullanılmasıdır. Bu anlamda,
lütfen, takiye yapmasınlar eğer hangi konuda söz
alıyorlarsa o konuda görüşlerini beyan etmelerini istirham ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Çirkin, buyurun.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Biraz evvel iktidar partisine mensup
bir sayın konuşmacı terör örgütünün köşeye sıkıştığını ifade etmiştir. Şimdi,
askeri ve polisi artık sadece dağlarda değil sokak ortalarında vurulan, şehir
merkezindeki karakolları saatlerce baskın yiyen, öğretmenleri ve diğer
memurları gündüz gözüyle kaçırılan ve daha sayamayacağım birçok olay ortadayken
Hükûmeti de müzakereden bahseden bir ülkede köşeye sıkışan kimdir? Sayın
konuşmacı söylediğine kendisi de inanmakta mıdır?
Ayrıca, Hükûmete sormak amacıyla ifade
ediyorum, 2002 3 Kasım seçimlerinden evvel görevdeki herhangi bir hükûmet ya da
başbakan tarafından atanan özel bir temsilci, terör örgütü veya terör örgütünün
başı ile ucu ana dilde eğitime kadar giden bir müzakere yapmış mıdır? Yapmışsa
hangi hükûmet yapmıştır? Ellerinde bütün…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sakık,
buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Birazdan yeni bir karar vereceğiz.
Ülkemize, çocuklarımıza karşı sorumluluklarımız var. Epeyce hamasi nutuklar
dinledik ama bu savaşta burada bulunan hiçbir şahsiyetin çocukları gidip
ölmüyor. Yoksul Anadolu çocukları adına bu kararı verirken herkesin elini
vicdanına koyması gerekir ve halka karşı sorumluluklarımız var. Yalan yanlış
bilgilerle halkı aldatmamalıyız, kandırmamalıyız.
Yıl 1999, 2004… Öcalan’la yapılan
görüşmeler sonrası silahlı güçler ülkenin dışına çıktı. Hiçbir dönem bu ülkede
terör -tırnak içinde söylüyorum- efendim, silahlı güçlerin ülke sınırı dışına
çıktığı dönemde saha, böyle güllük gülistanlık bir alan yaratılmadı. Şimdi,
1999’da da görüşmeler oldu, 1993’te de oldu, 2006’da da, 2007’de de… Olması
gereken de budur. Her hükûmet döneminde görüşmeler olmuştur…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Muş) – …ve olması gerekeni
söylüyoruz. Eğer görüşmeler yoksa bu ülkede kana, şiddete davetiye çıkarır bu
kararlar. Bu kararların seferleri vardır ama zaferi yoktur Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Daha önce de
yapıldı, Zap’a gidildi, ne oldu? Büyükanıt aynen şunu
dedi: “Tüm güçlerimizle Kandil’e gitsek sorunu bitiremeyiz. Oturup konuşmalıyız.”
Yani zaferi olmayan bir sefere yeniden onay vermemeliyiz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak,
buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Aslında
tezkere çok önemli bir konuyu görüşmenin bir vesilesi bugün. Sayın
Başbakan diyor ki: “Ciğerim yanıyor.” Sayın Başbakanın ciğeri yanmıyor, devlet
yanıyor, ülke yanıyor. Dolayısıyla bu ülke bizim, hepimizin.
Hepimiz mesulüz değerli arkadaşlar.
Burada hamasi nutuklar çekişmesiyle kaybedilecek bir vaktin olmadığı kanaatini
taşıyorum. Öncelikle bir problemi çözebilmek için anlamaya çalışmak lazım ve
ders çıkarmak lazım, doğru olanı yapmak lazım. Bu,
iktidarıyla, muhalefetiyle herkese düşen görev. Mücadele eğer bugün
tartıştığımız konuda… Hükûmet, müzakereyi bir mücadele metodu olarak
algılıyorsa ve yürütmeye çalışıyorsa bunu açıkça beyan etmelidir. Demelidir ki
ben müzakereyi terörle mücadelenin bir metodu olarak görüyorum. İşte Hüseyin
Çelik Bey’in “Şeytanla da olsa görüşürüz.” dediğindeki şuuraltı budur değerli
arkadaşlar. Yani müzakereyi bir mücadele metodu olarak görmektedir Hükûmet.
Oysaki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – …müzakerenin
mücadele metodu olabilmesinin şartları çok farklıdır. AKP bunu oluşturmaktan
mahrumdur ve yeterli değildir mantığı. İtirazımız budur.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 60’ıncı
maddeye göre söz talepleri hızla çoğaldığı için, şimdi şahıslar adına son sözü
vereceğim. Ondan sonra Meclisin -bu iş bitinceye kadar- uzatılmasına ilişkin
sizden karar isteyeceğim. Ondan sonra da 60’ıncı madde taleplerini yerine
getireceğim.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sizin de var, vereceğim
hepinize ama bu inanılmaz çoğaldı. Onun için hep beraber bitireceğiz ama o
kararı almadan olmaz.
Şimdi şahıslar adına son söz, Aksaray
Milletvekili Sayın Ali Rıza Alaboyun’da.
Buyurun Sayın Alaboyun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de tezkere üzerinde şahsım adına
söz almıştım ama görüşmelerin bu kadar uzamasından dolayı zaman tasarrufu
açısından yüce Meclise teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Şimdi, bu birer dakika, 60’ıncı maddeye
göre pek kısa söz taleplerinin yerine getirilebilmesi için ortaya konan
talepleri hesapladığım zaman epeyce bir süre oluyor.
Onun için, şu anda, Başbakanlık
tezkeresinin oylanmasına kadar olan süre içerisinde Meclisin çalışmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın Buldan, buyurun.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Birazdan sınır ötesi harekât amaçlı
tezkere oylanacak. Dikkat edersek, bugün burada konuşmalar hep erkekler
tarafından yapıldı. Bir kez daha gördük ki dünyanın her yerinde savaş
kararlarını erkekler alıyor ama bir kadın olarak ve bir anne olarak,
çocuklarımızın ölmesini ya da öldürerek katil olmasını istemediğimi ifade etmek
istiyorum ve Genel Kuruldaki bütün kadınların birer anne olarak oy kullanmasını
istiyorum.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Bakan, Sayın Canikli’nin attığı iftiranın cevabını verecek misiniz,
vermeyecek misiniz bir Dışişleri Bakanı olarak? Kimdir bu kişiler? Bir
Dışişleri Bakanı olarak bu kişileri açıklar mısınız? Beni töhmet altında
koymaya kimsenin hakkı yoktur Sayın Bakan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Fırat…
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlar; bugün sayısını unuttuğum Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yurt dışına çıkış tezkeresi iznini tekrar görüşüyoruz.
Hepimiz gördük ki yıllardır, yaklaşık
yirmi yedi yıldır, yirmi sekiz yıldır Türkiye’de bir iç çatışma, iç savaş,
terör olayı var. Bunun çözüm yerinin de Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu
hepimiz, her zaman, her oturumda açıklayıp söylüyoruz. Ama buna rağmen, hâlâ,
Türkiye’de kan dökerek barışın sağlanacağı söyleniyor. Ben Hükûmetten şunu
beklerdim: “Evet, biz Türkiye’de barışı sağlamak için herkesle her zeminde
gerekirse müzakere yaparız, gerekirse tartışırız, gerekirse mücadele ederiz.”
Hükûmetin bundan korkmaması gerekir. Türkiye’de kardeş
kanının dökülmemesi için bu cesareti göstermesi gerekir. Hükûmetten bu
cesareti istiyorum.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN – Sayın Önder…
Sayın Oğan…
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu şimdi oylayacağımız tezkereyle elbette ki Hükûmetin
kara harekâtını da bir an önce başlatması lazım. Daha önce de tezkere verildi
ama Hükûmet hâlâ kara harekâtını yapabilmiş değil. Ayrıca bugün Suriye
sınırında bir tatbikat başlamış durumdadır. Ümit ediyorum ki bu tezkereyle
veyahut da herhangi bir provokasyonla Türkiye
Suriye’ye girmez. Çünkü batıda böyle bir algı vardır, batıda Türkiye'nin
Suriye’ye gireceği şeklinde bir algı vardır ve Türkiye'nin hiçbir şekilde
Suriye’deki iç olaylara müdahil olmaması lazım. Bizim Suriye’de bir işimiz yok,
bizim işimiz Irak’ta. Hükûmet bu tezkereyi alıp Irak’ta gereğini mutlaka yerine
getirmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, döneminizde başlattığınız
“komşularla sıfır sorun” politikası maalesef “sorunsuz sıfır komşu”
politikasına dönüşmüştür. Böyle bir dönemde beşinci kez bizzat milletvekili
olarak benim de oy vereceğim bu tezkerenin gereğini yapabilecek misiniz? Anlık
istihbarat paylaşımı yaptığınız stratejik ortağınızla bu konuyu öncesinden
görüştünüz ve izin aldınız mı? (MHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Aygün…
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Sayın
Başkanım, bugüne kadar 32 harekât yapıldı sınır ötesine. Bunun 26’sının Kuzey
Irak topraklarına yapıldığı biliniyor. Sayın Başbakan da geçtiğimiz haftalarda
müzakerelerinin devam edeceğini, gerekirse buna devam edileceğini açıkça beyan
etti. Hükûmetiniz gerçekten 27’nci sınır ötesi harekâtla terör meselesinin
çözüleceğine inanıyor mu? Burada atılan nutukların ötesinde insanların canı ve
kanı üzerinden binlerce gencin Kuzey Irak’a gönderilmesinin bu meseleyi
çözeceğine samimiyetle inanıyor mu?
Türkiye’nin içinde ve dışında bu sınır
ötesi harekât tezkeresinin Suriye’ye dönük bir hazırlığın ön adımı olduğu
yönündeki endişeleri gidermeyi düşünüyor musunuz?
Televizyon programlarına, kamu
hayatına, ticaret hayatına yansıyan Türkiye’nin farklı inanç gruplarına dönük
ön yargıları, kuşkuları, düşmanlıkları geliştiren politikalara Hükûmet son
vermeyi düşünüyor mu?
Sayın Başbakan, Suriye ile ilgili eylül
ayı boyunca, Millî Eğitim Bakanıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu
tezkere soru-cevap yöntemiyle müzakere edilen bir tezkere değil, önce onu
hatırlatmak isterim.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık
tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, tezkereyi tekrar okutup
oylarınıza sunacağım:
27/9/2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Irak’ın
kuzey bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk
halkının huzur ve güvenliğiyle ülkesinin millî birliğine, güvenliğine ve toprak
bütünlüğüne yöneltilmiş terörist saldırılar ve açık tehdit devam etmektedir.
Dost
ve kardeş Irak’ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının
korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK teröristlerinin Irak’ın kuzeyindeki
mevcudiyetine ve ülkemize yönelik terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak
amacıyla askerî faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve diplomatik
girişimlerini ve uyarılarını sürdürmektedir.
Türkiye’ye
yönelik olarak devam eden terörist saldırılara ve tehdide karşı terörizmle
mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli
tedbirleri almak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe belirlenecek
şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak’ın kuzeyinden ülkemize
yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, sınır ötesi
harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak’ın PKK teröristlerinin
yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve
görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007
tarihli ve 903 sayılı Kararıyla Hükümete verilen ve son olarak 12/10/2010
tarihli ve 975 sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2011
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasanın 92 nci
maddesi uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sayın Önder, buyurun…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Biraz
geç oldu, ama…
BAŞKAN – Olabilir, siz yerinizde
yoktunuz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bizim
acemiliğimize mi geldi bilmiyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –Sayın
Başkan, görüşme bitti.
OKTAY VURAL (İzmir) – Oyladınız Sayın
Başkan.
BAŞKAN – “Kabul edilmiştir” dedim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul ) – Resulullah aleyhissalatu vesselama sormuşlar: “Mümin cinayet işler mi?” “İşler.”
demiş, “Mümin hırsızlık yapar mı?” “Yapar.” demiş, “Mümin zina eder mi?”
“Eder.” demiş, “Mümin yalan söyler mi?” “Müminken asla.” demiş. Burada aleyhte
ve lehte işine tenezzül etmek, yalan söylemektir, teessüf ediyoruz. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Alınan karar gereğince sözlü
soru önergeleri ile gündemdeki konuları görüşmek için 6 Ekim 2011 Perşembe günü
saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.