DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 99
88’inci Birleşim
7 Nisan 2011 Perşembe
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - BU BİRLEŞİM
TUTANAK ÖZETİ
III. - GELEN
KÂĞITLAR
IV. - GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Düzce
Milletvekili Celal Erbay’ın, Düzce iline yapılan yatırımlara ve hizmetlere
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral’in, çalışma hayatında yaşanan sorunlara ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, esnaf ve sanatkârların sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebine ilişkin tezkeresi
(3/1450)
2.- Bazı
milletvekillerinin, belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1458)
3.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’a ödenek ve yolluğunun
verilmesine ilişkin Başkanlık tezkereleri (3/1459)
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, taşeron firmalar
aracılığıyla çalıştırılan işçilere ilişkin açıklaması
4.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, kadına yönelik şiddet,
kadın ve çocuklara yönelik cinsel saldırı, taciz ve tecavüz suçlarına ilişkin
açıklaması
5.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan’ın, süt ve et üreticilerinin sorunlarına Hükûmetin çözüm
bulmasına ilişkin açıklaması
6.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da hizmet veren 1.
Jandarma Er Eğitim Tabur Komutanlığının başka bir ile taşınacağı iddialarına
ilişkin açıklaması
7.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Hükûmetin son aldığı kanun hükmünde kararname
yetkisiyle bir esnaf bakanlığı kurulmasının düşünülüp düşünülmediğine ilişkin
açıklaması
8.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
9.- Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un, Türk polis teşkilatının kuruluşunun
166’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
10.- Malatya
Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
11.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, Başkanlık Divanı olarak, Türk
polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümünü kutladıklarına, şehit
polislere Allah’tan rahmet, gazilere hayırlı ve uzun ömür dilediklerine ilişkin
konuşması
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekili Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup
Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin
Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma
çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/333, 334, 335-3/1090) (S. Sayısı: 700)
2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin, Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve 26 milletvekilinin, Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman ve 31 milletvekilinin, Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20
milletvekilinin, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 24 milletvekilinin,
İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 20 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mithat
Melen ve 22 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21
milletvekilinin, Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu
ve 30 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256) (S. Sayısı:
549)
3.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 20 milletvekilinin,
Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 34
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 39 milletvekilinin, Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 25 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel
ve 21 milletvekilinin, Mardin Milletvekili Emine Ayna ve 19 milletvekilinin,
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 19 milletvekilinin, Bursa Milletvekili
Kemal Demirel ve 24 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 28
milletvekilinin, Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 22 milletvekilinin,
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Adana Milletvekili Hulusi
Güvel ve 26 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 29 milletvekilinin, Muş Milletvekili M. Nuri
Yaman ve 19 milletvekilinin, İzmir Milletvekili
Canan Arıtman ve 21 milletvekilinin, Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür
ve 25 milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Akif Ekici ve 27 milletvekilinin,
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve 28 milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 27 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 21 milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 24 milletvekilinin, Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan ve 23 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Alev Dedegil ve 21 milletvekilinin, kayıp çocuklar başta olmak
üzere çocukların mağdur olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün
104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/90, 190,
210, 235, 312, 433, 438, 466, 474, 496, 531, 539, 558, 563, 564, 565, 566, 567,
568, 569, 570, 571, 572, 573, 574) (S.
Sayısı: 589)
4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19
milletvekilinin, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin,
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ve 21 milletvekilinin,
Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 23 milletvekilinin, kanser hastalığı
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine
kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/348, 551, 666, 667, 668) (S.
Sayısı: 648)
5.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat
ve 20 milletvekilinin, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 38
milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin,
Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23
milletvekilinin, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22
milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 22 milletvekilinin,
Konya Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin,
Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili
Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve
21 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 milletvekilinin,
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin,
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Bülent
Baratalı ve 26 milletvekilinin, Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu
ve 23 Milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21
milletvekilinin, Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin,
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25 milletvekilinin,
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet
Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19
milletvekilinin, Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin,
ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre
politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın
98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56,
59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) (S. Sayısı: 352)
6.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak
ve 25 milletvekilinin, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan ve 20 milletvekilinin, Edirne Milletvekili Cemaleddin
Uslu ve 19 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen
ve 27 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup
Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Bengi Yıldız’ın, Antalya
Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 21 milletvekilinin, Sivas Milletvekili Hamza
Yerlikaya ve 19 milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 22
milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 24
milletvekilinin, spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın
98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876,
877, 878, 879, 880) (S. Sayısı: 733)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nun görüşmeleri esnasında
İstanbul Milletvekili İdris Güllüce’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, üremeye yardımcı
tedaviler ile aile ve çocuk yardımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18221)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Kuzey Afrika ülkelerinde çalışan Türk
firmalarının siyasi ve toplumsal olaylar sebebiyle maruz kaldığı
mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/18586)
3.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, çocuk hasta bezinin sosyal güvenlik kapsamına
alınmasının kolaylaştırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18748)
4.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, kaçakçılığa ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/18825)
5.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, SSK ve BAĞ-KUR emeklilerine ödenmesi gereken zam
farklarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/18837)
6.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, SSK ve BAĞ-KUR emeklisine ödenecek zamlara ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18843)
7.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, SSK ve BAĞ-KUR emeklilerine 2003 ve 2006
yıllarında verilmesi gereken zamlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18894)
8.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’ya yapılan
yatırımlara ve verilen dış ticaret desteklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/18990)
9.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, TBMM Üstün Hizmet Ödülü verilen bir kişiyle
ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Nevzat Pakdil’in cevabı (7/19045)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl, Kanser Haftası’na,
Malatya
Milletvekili Ömer Faruk Öz, Malatya iline yapılan yatırımlara,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, yükseköğretime geçiş
sınavına ilişkin gündem dışı konuşmasına Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu
cevap verdi.
Antalya
Milletvekili Mehmet Günal, Polis ve Kanser Haftası’na,
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, çiftçilerimizin, köylülerimizin tarlasında,
bahçesinde kullanacakları alt gübresinin bir an önce taksitle satışının önünün
açılmasına,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, yükseköğretime geçiş sınavıyla ilgili
soruşturmanın idari açıdan da tamamlanıp neticeye bağlanmasına,
Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, yükseköğretime geçiş sınavıyla ilgili idari
soruşturma yürütülmekteyken Cumhurbaşkanının, Millî Eğitim Bakanının telkin ve
tavsiyede bulunamayacağına,
Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, son zamanlarda ÖSYM’de özellikle, tüm sınavlarda
kopya ve şifreleme olmasının sorumlusunun Hükûmet olduğuna,
İstanbul
Milletvekili Ünal Kacır’ın yükseköğretime geçiş
sınavına ait basına verilen kitapçığın şifreli olarak hazırlanmasının yönetime
yönelik bir komplo olabileceğine ve bu yönde araştırma yapılmasına,
Çorum
Milletvekili Agâh Kafkas’ın, yükseköğretime geçiş sınavını tartışarak çocuklar
üzerinden siyaset yapmanın etik olmadığına,
İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, yükseköğretime geçiş sınavına dair Cumhurbaşkanının,
sayın bakanların ve sayın başbakan yardımcısının “Orada bir şey olmamıştır.”
demelerinin yargıya açıkça müdahale olduğuna,
İlişkin
açıklamalarına Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu cevap verdi.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 31 milletvekilinin, rüşvet sorununun bütün
yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1101) Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve 1
Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı’nın; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/889, 894) (S. Sayısı: 744) görüşmeleri
tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.
Bastırılarak
dağıtılan 751, 749, 750 ve 748 sıra sayılı kanun tasarılarının 48 saat geçmeden
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
Kısmının” 1, 4, 6 ve 7’nci sıralarına; 737, 742 ve 736 sıra sayılı kanun
tasarılarının ise bu kısmın 2, 3 ve 5’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12
Haziran 2011 Pazar günü yapılması kararlaştırılan 24’üncü Dönem milletvekili
genel seçimine ilişkin kesin sonuçlarının 2839 sayılı Milletvekili Seçimi
Kanunu’nun 37’nci ve Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 3’üncü maddesine göre Yüksek
Seçim Kurulunca, Türkiye radyo ve televizyonlarından ilanını takip eden 5’inci
gün saat 15.00’te toplanmak üzere, 12/4/2011 Salı
gününden itibaren tatile girmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükûmeti
Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1018)
(S. Sayısı: 751),
2’nci sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ve Almanya Federal
Cumhuriyeti Federal Savunma Bakanlığı Arasında Yapılan Mühimmat Dahil Leopard 2 Ana Muharebe Tankı Silah Sisteminin Müşterek
Konfigürasyon Kontrol Yönetimi (JCCM) Konulu Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/982) (S. Sayısı: 737),
3’üncü sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/895)
(S. Sayısı: 742),
4’üncü sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Mısır Arap Cumhuriyeti
Savunma Bakanlığı Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/966) (S. Sayısı: 749),
5’inci sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
Askerî Eğitim İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/770) (S.
Sayısı: 736),
6’ncı sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Maldivler Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/999) (S.Sayısı: 750),
7’nci sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Federal Demokratik Etiyopya
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askeri Alanda İşbirliğine İlişkin Çerçeve
Anlaşması ve Bu Anlaşmada Yapılan 1 Numaralı Değişikliğin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/737) (S.
Sayısı: 748),
8’inci sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1009) (S. Sayısı: 713),
Görüşmeleri
tamamlanarak yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.
752 sıra sayılı Afgan Ulusal
Polisinin Eğitilmesi ve Kapasitesinin Geliştirilmesi Hususunda Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
İşbirliği Yapılmasına Dair Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun kırk sekiz
saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının 9’uncu sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
kabul edildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
9’uncu sırasına
alınan, Afgan Ulusal Polisinin Eğitilmesi ve Kapasitesinin Geliştirilmesi
Hususunda Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti
Hükûmeti Arasında İşbirliği Yapılmasına Dair Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1019) (S. Sayısı: 752),
10’uncu sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/957) (S. Sayısı: 682),
Görüşmeleri
tamamlanarak yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.
7 Nisan 2011
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 12.00’de toplanmak üzere birleşime
21.31’de son verildi.
Nevzat
PAKDİL |
Başkan
Vekili |
|
Harun
TÜFEKCİ Yusuf
COŞKUN |
Konya Bingöl |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
II.- BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 12.00’de açılarak beş oturum yaptı.
Düzce
Milletvekili Celal Erbay, Düzce iline yapılan yatırımlara ve hizmetlere,
İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral, çalışma hayatında yaşanan sorunlara,
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, esnaf ve sanatkârların sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebine ilişkin tezkeresi
kabul edildi.
Bazı
milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin ve Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeleri kabul edildi.
Mersin
Milletvekili Behiç Çelik,
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse,
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş,
Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut,
Malatya
Milletvekili Ömer Faruk Öz,
İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş,
Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne;
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel, taşeron firmalar
aracılığıyla çalıştırılan işçilere,
İzmir
Milletvekili Canan Arıtman, kadına yönelik şiddet, kadın ve çocuklara yönelik
cinsel saldırı, taciz ve tecavüz suçlarına,
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, süt ve et üreticilerinin sorunlarına
Hükûmetin çözüm bulmasına,
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Kütahya’da hizmet veren 1.
Jandarma Er Eğitim Tabur Komutanlığının başka bir ile taşınacağı iddialarına,
Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan, Hükûmetin son aldığı kanun hükmünde kararname
yetkisiyle bir esnaf bakanlığı kurulmasının düşünülüp düşünülmediğine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil, Başkanlık Divanı olarak, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümünü kutladıklarına, şehit polislere
Allah’tan rahmet, gazilere hayırlı ve uzun ömür dilediklerine ilişkin bir
konuşma yaptı.
Gündemin “Özel
Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup
Başkan Vekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Kocaeli
Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına
Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin
Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma
çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/333, 334, 335-3/1090) (S. Sayısı: 700),
2’nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 23
milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 26 milletvekilinin, Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31 milletvekilinin, Yalova Milletvekili İlhan
Evcin ve 20 milletvekilinin, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 24
milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin,
Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 20 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili
Mithat Melen ve 22 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21
milletvekilinin, Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu
ve 30 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256) (S. Sayısı:
549),
3’üncü sırasında
bulunan, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 20
milletvekilinin, Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve
34 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 39 milletvekilinin,
Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 25 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal
Demirel ve 21 milletvekilinin, Mardin Milletvekili Emine Ayna ve 19
milletvekilinin, Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 19 milletvekilinin,
Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 24 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 28 milletvekilinin, Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 22 milletvekilinin,
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Adana Milletvekili Hulusi
Güvel ve 26 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 29 milletvekilinin, Muş Milletvekili M. Nuri
Yaman ve 19 milletvekilinin, İzmir Milletvekili
Canan Arıtman ve 21 milletvekilinin, Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür
ve 25 milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Akif Ekici ve 27 milletvekilinin,
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve 28 milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 27 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 21 milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 24 milletvekilinin, Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan ve 23 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Alev Dedegil ve 21 milletvekilinin, kayıp çocuklar başta olmak
üzere çocukların mağdur olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün
104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10 / 90, 190,
210, 235, 312, 433, 438, 466, 474, 496, 531, 539, 558, 563, 564, 565, 566, 567,
568, 569, 570, 571, 572, 573, 574) (S.
Sayısı: 589),
4’üncü sırasında bulunan, Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu
ve 19 milletvekilinin, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin,
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ve 21 milletvekilinin,
Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 23 milletvekilinin, kanser hastalığı
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine
kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/348, 551, 666, 667, 668) (S.
Sayısı: 648),
5’inci sırasında bulunan, Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23
milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur
ve 23 milletvekilinin, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22
milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 22 milletvekilinin,
Konya Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin,
Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili
Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve
21 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 milletvekilinin,
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin,
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin,
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 23 Milletvekilinin, Afyonkarahisar
Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Van Milletvekili Kayhan
Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif
Paksoy ve 23 milletvekilinin, Isparta Milletvekili Mevlüt
Coşkuner ve 25 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39
milletvekilinin, Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Isparta
Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, ülkemizde yaşanan çevre
sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68,
71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) (S. Sayısı: 352),
6’ncı sırasında bulunan, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, Aydın Milletvekili
Ali Uzunırmak ve 25 milletvekilinin, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin,
Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 19
milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen
ve 27 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup
Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Bengi Yıldız’ın, Antalya
Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 21 milletvekilinin, Sivas Milletvekili Hamza
Yerlikaya ve 19 milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 22
milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 24
milletvekilinin, spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın
98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876,
877, 878, 879, 880) (S. Sayısı: 733),
Üzerindeki genel
görüşmeler tamamlandı.
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, deprem riskinin araştırılarak
deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu’nun görüşmeleri esnasında İstanbul Milletvekili
İdris Güllüce’nin, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 Haziran 2011 Pazar günü
yapılması kararlaştırılan 24’üncü Dönem Milletvekilliği Genel Seçimi’ne ilişkin kesin sonuçlarının 2839 sayılı
Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 37’nci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğü’nün 3’üncü maddelerine göre Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye radyo ve
televizyonlarından ilanını takip eden beşinci gün saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşime 22.20’de son verildi.
Nevzat
PAKDİL |
Başkan
Vekili |
|
Harun
TÜFEKCİ Yusuf
COŞKUN |
Konya
Bingöl |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
|
Fatih
METİN |
Bolu |
Kâtip
Üye |
No.: 120
III.- GELEN KÂĞITLAR
7 Nisan 2011 Perşembe
Tasarılar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/1021) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.4.2011)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret ve Kalkınma
Bankası Arasında Merkez Anlaşmasını Tadil Eden Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1022) (Plan ve Bütçe; Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.4.2011)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Su İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin Hükümetlerarası Çerçeve Andlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1023) (Çevre ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.4.2011)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, TBMM Üstün Hizmet Ödülü verilen bir kişiyle
ilgili iddialara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/19045) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/03/2011)
2.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, kamu binalarının faizsiz borçlanma yöntemiyle
satılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19046)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
3.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Taşınır Mal Yönetmeliği Genel Tebliğinin 6.
maddesinde yer alan “seçim dönemleri” ibaresine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/19047) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
4.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, bazı doçentlerin
profesör kadrosuna atandığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19048) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki bazı projelere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/19049) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
6.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, öğrenim ve harç kredilerinin geri
ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19050) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2011)
7.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İstanbul-Sarıyer-Derbent mahallesi kentsel
dönüşüm projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19051)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
8.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, 2010 yılında yenilenen KPSS Eğitim Bilimleri
Sınavına ve bazı sonuçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19052)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
9.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, 4/C statüsünde çalışan personelin hizmet
sözleşmelerinin 2010 yılında geç yenilenmesine ve meydana gelen mağduriyete
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19053) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
10.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, basın özgürlüğüne,
tutuklu ve hükümlü gazeteci sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19054) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)
11.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş-Türkoğlu’nda
bulunan yarı açık cezaevine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19055) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
12.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan
yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/19056)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
13.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırımlara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19057) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
14.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan
yatırımlara ve personel atamalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19058) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
15.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, henüz basılmayan bir kitabın toplattırılmasına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/19059) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2011)
16.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da 2002-2011
yıllarındaki karşılıksız çek davalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19060) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)
17.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan
yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19061) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
18.- Adana Milletvekili
Yılmaz Tankut’un, Adana’da 1998 yılında meydana gelen depremde vatandaşlara
verilen maddi yardımın geri istendiği iddiasına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19062) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
19.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırım ve projeler ile
kadastro çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19063) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
20.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan
yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19064) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
21.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, Afyonkarahisar’da Akarçay ıslah çalışmasının ödenek kaynağına ve Akdeğirmen Barajında su kaçağı olup olmadığına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19065) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
22.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan
yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19066)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
23.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Osmangazi Aksungur Çınardere
Göletine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19067) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
24.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırım ve projelere ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19068) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2011)
25.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’da verilen maden arama ve işletme
ruhsatlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19069)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
26.- Edirne Milletvekili
Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan yatırımlara ve
ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19070) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
27.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, eğlence mekanlarındaki müzik ve eğlence
saatiyle ilgili kısıtlamalara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19071) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)
28.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Vakıflar Bankası ve Halk Bankasının gazetelere
verdikleri ilanlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/19072) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
29.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, IMF’nin Personel Raporuna ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/19073)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)
30.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi
(7/19074) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
31.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırımlara ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/19075) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2011)
32.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi
(7/19076) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
33.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Yunanistan’la bazı gizli anlaşmalar
yapıldığı iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19077)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
34.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Libya’ya yapılan askeri müdahaleye ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19078) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
35.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, madencilik sektörüyle ilgili basında çıkan bir
habere ve sektörün gelişimine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19079) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
36.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’de verilen
maden arama ve işletme ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19080) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
37.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan
yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19081) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
38.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırım ve projelere ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19082) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2011)
39.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’da verilen maden arama ve işletme
ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19083) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
40.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Akkuyu Nükleer
Santrali Projesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19084) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
41.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan
yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19085) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
42.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’de verilen
maden arama ve işletme ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19086) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
43.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Bakanlığın bazı terör olaylarına
yaklaşımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19087)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
44.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan
yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/19088)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
45.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan
yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19089)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
46.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, muhtarların
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19090)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
47.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan
yatırımlara, SYDF kaynakları ile yapılan projelere ve personel atamalarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19091) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2011)
48.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırım ve projelere ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/19092) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2011)
49.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan
yatırımlara ve istihdama yönelik açılan tesislere ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19093) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
50.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, İstanbul DMO Basım İşletmesi Müdürlüğüne ait
arsaların özelleştirme kapsamına alındığı iddiasına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19094) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
51.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e ayrılan
yatırım bütçesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/19095)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
52.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya ayrılan yatırım bütçesine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/19096) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
53.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan
yatırımlara, Hazineye ait taşınmazların satışına ve ek ödenek tahsisine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/19097) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
54.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş Bağlarbaşı mahallesinde
ilköğretim okulunun bulunmamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19098) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
55.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki eğitim
kurumlarına depreme dayanıklılık analizi yapılmasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19099) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
56.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, YGS’de bir
ilköğretim okulunda sınava girenlerin hepsinin kız öğrenci olduğu iddiasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19100) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/03/2011)
57.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme
Hareketi (Fatih) Projesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19101) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
58.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan
yatırımlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19102)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
59.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Mudanya Çağrışan köyüne okul yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19103)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
60.- Bursa Milletvekili
Kemal Demirel’in, Bursa’daki taşımalı eğitim sistemine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19104) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
61.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki okulların
depreme dayanıklılık analizlerine ve güçlendirme çalışmalarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19105) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
62.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, YGS’de
bazı okullarda yalnızca kız öğrencilerin bulunduğu iddiasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19106) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
63.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırım ve projelere, eğitim
kurumlarına ve görevlendirilen öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19107) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
64.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yurt Dışı Teşkilatı Yönetmeliğinin
hazırlanmamasına ve boş kalan kadrolara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19108) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
65.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’de mesleki
teknik öğretim kurumlarındaki bir uygulamaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19109) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
66.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan
yatırımlara, eğitim kurumu yapımına ve personel atamalarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19110) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
67.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, yabancı öğretmen istihdamına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19111) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2011)
68.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2002-2011 yıllarında
okullarda yapılan depreme karşı güçlendirme çalışmalarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19112) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)
69.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş Bağlarbaşı
mahallesine sağlık ocağı aile sağlığı merkezi açılmasına ve aile hekimliği
uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19113)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
70.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Siirt-Kurtalan-Bölüktepe
Köyü Sağlık Ocağının personel ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19114) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
71.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2007-2011 yıllarında
Adana’daki hastanelere atanan başhekimler ile il ve ilçe sağlık müdürü
atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19115)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
72.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan
yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19116)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
73.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de 2007-2011
yıllarında yapılan başhekim atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19117) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
74.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırımlara ve sağlık personeli
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19118) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2011)
75.- Edirne Milletvekili
Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan yatırım,
açılan hastane ve sağlık merkezlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19119) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
76.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, yeni kurulan üniversitelerde usulsüz profesörlük
unvanı verildiği iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19120) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)
77.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne-Keşan
Paşayiğit Beldesindeki mera alanına çöp toplama alanı kurulacağı iddialarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19121) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
78.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan
yatırımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19122) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
79.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’dan yapılan yaş
sebze ve meyve ihracatının denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19123) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
80.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırım ve projeler ile
tarımsal destek ve üretime ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19124) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
81.- Edirne Milletvekili
Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan yatırımlara
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19125) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
82.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, ihalesi yapılan işlere Bakan
oluruyla keşif artışı verildiği iddialarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19126) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
83.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan
yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/19127)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
84.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bandırma-Bursa-Ayazma-Osmaneli arası hızlı tren
projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/19128)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
85.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan
yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/19129)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
86.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Kastamonu-Ankara karayolunun Ilgaz İnköy mevkisinde meydana gelen
göçüğe ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/19130) (Başkanlığa
geliş tarihi: 31/03/2011)
87.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Yeni Fındık
Stratejisine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19131) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
88.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş Bağlarbaşı
mahallesindeki vatandaşların sosyal yardımlardan yeterince yararlanamadığı
iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi
(7/19132) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
89.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Türk Telekom Arena Stadının Galatasaray Spor
Kulübüne devredilmesine ve bazı stadyum gelirlerinin GSGM’ye
devrine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak)
yazılı soru önergesi (7/19133) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)
90.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Genel Maksat Helikopter Projesi ihalesiyle
ilgili iddialara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19134) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
91.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TRT’nin Anadolu Ajansının abonelik
sözleşmesini iptal etmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/19135) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
7 Nisan 2011 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 12.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekili arkadaşıma gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Düzce iline yapılan yatırımlar ve hizmetler hakkında söz isteyen Düzce
Milletvekili Celal Erbay’a aittir.
Sayın Erbay,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Düzce Milletvekili Celal Erbay’ın, Düzce iline yapılan
yatırımlara ve hizmetlere ilişkin gündem dışı konuşması
CELAL ERBAY
(Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Düzceli hemşehrilerim adına heyetinize selam ve saygılarımı
sunuyorum ve girerken bu gülü, muhabbet nişanı bu karanfili bize hediye eden
Türk polisine “Bayramınız kutlu olsun.” diyorum.
1999
depremlerinde ağır yara alan Düzce, Hükûmetimizin gösterdiği yakın ilgi sonucu,
kamu yatırımlarının bir an önce hizmete girmesi ve bilhassa 2006’da kurulan
Düzce Üniversitesinin günden güne fiziki yapılanmasını tamamlamasıyla, modern
kent mimarisinin örneklerini yansıtırken mahallî ve tarihî değerlerini de
korumayı sürdürmüştür.
İlimiz, 5084
sayılı Teşvik Kanunu kapsamına alınmasıyla, sanayi alanında göstermiş olduğu
hızlı gelişmeyi sürdürmektedir. Bu doğrultuda, iki organize sanayi bölgesi
kurulmuş, üçüncü organize sanayi bölgesinin çalışmalarına da başlanmıştır. 2010
yılı sonu itibarıyla 1’inci Organize Sanayi Bölgesi’nde toplam yatırım tutarı
800 milyon TL olup şu an faaliyette bulunan on sekiz firmanın ihracat rakamı
ise 243 milyon dolara ulaşmıştır. Hasılı, 2004 yılı
öncesi ilimizdeki sigortalı işçi sayısı 25 bin civarındayken bugün bu sayı 55
bine ulaşmıştır.
Düzce’de,
sanayinin gelişmesine paralel olarak tarımda da önemli gelişmeler meydana
gelmiş, 2002 yılında 19.863 üreticiye tarımsal destek yapılmışken, 2010 yılında
bu destek 23.692 çiftçimize yansımıştır. 2002 yılında 94 üreticiye hayvancılık
desteği verilmişken, bu miktar 2010 yılında 1.991 rakamına ulaşmıştır. Ayrıca,
mera ıslah çalışmaları hızlı bir şekilde devam etmektedir. Bu doğrultuda, şu
ana kadar 3.205 dekar meranın ıslah çalışmaları tamamlanmış ve köylümüzün
hizmetine sunulmuştur. 2011 yılı için 16 ayrı köye ait 870 dekar meranın proje
ve ıslah çalışmaları da devam etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; elbette ki Düzce’ye yapılan yatırımlar bunlarla
sınırlı değildir. Adalet Bakanlığınca yürütülen yatırımlar açısından
bakıldığında Düzce’ye yakışır adalet sarayı tamamlanmış, 2009 yılında hizmete
girmiştir. Yine, Çilimli ilçesinde cezaevi yapımı için yer tahsisi yapılmış, ihale
çalışmaları devam etmektedir.
İçişleri
Bakanlığımızca emniyet sarayı ve vilayet konağının yapımı tamamlanmış ve
hizmete arz edilmiştir.
Millî eğitim
hizmetleri açısından 2003 yılına kadar Düzce’de 1.981 olan derslik sayısı bugün
2.940’a ulaşmıştır. Yine, 2003 yılına kadar okullarımızda 1.439 olan bilgisayar
sayısı bugün 11.096 sayısına ulaşmıştır.
Yine, Devlet Su
İşleri Düzce’de yatırımlarına ara vermeden devam etmektedir. Cumayeri,
Mısırlık; Kaynaşlı, Darıyeri,
Yörükler; merkez Gölormanı köyü taşkın ve rüsubat projeleri ile Melen Çayı, Efteni
Gölü, Aksu Deresi, Küçük Melen Çayı, Uğur Deresi ıslahı projeleri 2011 yılı
yatırım programına alınmıştır.
Tescil aşamasında
bulunan Yığılca arısının geliştirilmesi amacıyla Orman Genel Müdürlüğü ile
Düzce Üniversitesinin ortaklaşa hazırlamış olduğu Bal Ormanı Projesi ülkemizde
KOSGEB’in düzenlediği projeler arasında 1’incilik almış ve uluslararası düzeyde
de 399 proje arasından 12’nci sırayı almıştır.
Ulaştırma da ise
Düzce-Akçakoca bölünmüş yolu dâhil 58 kilometre bölünmüş yol yapılmış, Gölyaka
Köprülü Kavşağı, Cumayeri Köprülü Kavşağı, Gümüşova dalçıkı,
Gölyaka çevre yolu tamamlanmış, Düzce-Yığılca kara yolu onarımı, Düzce çevre
yolu yapımı devam etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu süreç içerisinde Hükûmetimiz sosyal içerikli
hizmetlerini de sunmuştur. Yine, Toplu Konut İdaresince 5.028 konut
tamamlanarak orta ve dar gelirli vatandaşlarımıza teslim edilmiştir. Bununla
birlikte, TOKİ’nin yapmakta olduğu 300 yataklı Düzce Devlet Hastanesinin
inşaatı devam ediyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet,
Sayın Erbay, teşekkür ediyorum.
CELAL ERBAY
(Devamla) – Bütün arkadaşlarıma umduklarınızdan mahir olasınız, yaptıklarınızdan
emin olasınız diyorum.
Saygı sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gündem dışı
ikinci söz, çalışma hayatında yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral’e aittir.
Sayın Meral,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, çalışma
hayatında yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Bu kadar
kalabalığa sivri laf söylemek içimden gelmiyor ama ne yapayım, kusura bakmayın
bazı konuları bilginize sunmak zorundayım.
Bu 4/C’yi çıkardınız,
el kaldırdınız, şimdi yarıdan fazlanız 4/C’li
olacaksınız haziranın 12’sinde, ondan dolayı bazı
konuları bilginize sunayım ki bir yerde oturduğunuz zaman niye bu yanlışlıkları
yaptım diyebilesiniz değerli arkadaşlarım.
Bakınız, 5510
sayılı Yasa’yı çıkardınız, birçok işçinin elinden emekliliğini aldığınız,
kamuda çalışan birçok işçi dahi kısa süreli çalıştığı için emeklilik hakkı
elinden alındı. Ücretleri dondurdunuz, yatırımlara yönelik herhangi bir yatırım
yapmadınız, üreten değil tüketen bir topluma doğru insanları, halkımızı
yönlendirdiniz.
Ayrıca, değerli
arkadaşlarım, yine 4/C’yle birçok hüküm getirdiniz İş Yasası’nda, esnek
çalışma, çağrı üzerine çalışma, uzaktan çalışma, eve iş verme, geçici iş
ilişkisi gibi aklın mantığın almayacağı bazı kuralları İş Kanunu’na koydunuz.
Ne yaptı bu biliyor musunuz değerli arkadaşlarım, 4/C de dâhil, işçiden ne
götürdü? Sendikal haklarını elinden aldı işçilerin, ücretleri düşürüldü,
ikramiye hakları ellerinden alındı, fazla çalışma hakları ellerinden alındı,
yıllık izinleri ellerinden alındı, kıdem tazminatı ihbar öneli ellerinden
alındı ve süresi bittiği zaman iş süresi uzatılır mı uzatılmaz mı muammaya
bırakıldı.
Muhterem
arkadaşlarım, biraz önce arkadaşımın söylediği gibi, keşke iyi şeyler olsaydı
benim sahamda da bunu çıkıp güzel güzel anlatsaydım.
Muhterem
arkadaşlarım, yine yıldırım hızıyla baba baba
sattınız, birçok işyerini belli çevrelere yok pahasına peşkeş çektiniz.
Emeklilere 60
lira ayda ücret verdiniz, övünüyorsunuz -bu, günde bir buçuk simit parasıdır-
iki aylık ücret alacakları var, fark alacakları var, bunu da ödemediniz.
Bahane: “Cumhurbaşkanı yurt dışındaydı, imzalayamadı, gecikti.” Yerine bakan
imzalasın, zor bir şey mi? Bu bahaneleri bırakın.
Muhterem
arkadaşlarım, yine üzülerek ifade etmek istiyorum, özelleştirmeyle Manisa’da,
Malatya’da, İstanbul’da, Şişli’de,
Zeytinburnu’nda, Şişli Bomonti Bira
Fabrikasında, Balıkesir SEKA’da, Telekom’da, TÜPRAŞ’ta, Tekelde, saymakla bile
bitmez, birçok arsayı birilerine peşkeş çektiniz.
Ben, bu arada, Anayasa
Mahkemesine de bir sitemde bulunmak istiyorum. Bu yüce Meclis milletvekillerin
sosyal haklarını onlara tanırken, Tekel işçilerinin hakları kayboldu, bunun
iadesini talep etmemize rağmen, yüce mahkeme bunu reddetti değerli
arkadaşlarım. Bir işçinin ücreti düşürülmüş, sendikal hakkı elinden alınmış,
kıdem tazminatı hakkı elinden alınmış, birçok hakkı elinden alınmış, Anayasa
Mahkemesine müracaat etmiş, Anayasa Mahkemesi bunu reddetmiş.
İşte, bu nedir
biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Yaptığınız bazı işlemlerle yargının
içerisine kurt düşürdünüz. Yargıya güveni sarstırdınız. Üniversitelerin sesini
kestiniz. Yani yaptığınız birçok işlem var. Bunlar, kısmet olur eğer bir
bölümünüz terhis olursanız, oturduğunuz bir yerde elinizi şakağınıza dayayın,
ne kadar yanlış şeyler yaptığınızı hatırlayın bahanesiyle konuşuyorum.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Çok konuştunuz!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Yoksa, bir dönem, dört senedir burada
davul zurna çaldık size duyuramadık. Bundan sonra bir şey duymayacağınızı da
biliyorum ama sizi gelecekte vicdanınızla baş başa bırakmak için bunları
sizlere arz ettim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Diliyorum ki, bütün milletvekili arkadaşlarım 4/C’nin durumuna
düşmesin, tekrar bu yüce Mecliste görev alsın.
Hepinize sağlık
diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –Teşekkür
ediyorum Sayın Meral.
Gündem dışı
üçüncü söz, esnaf ve sanatkârların sorunları hakkında söz isteyen Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’na aittir.
Sayın Serdaroğlu,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, esnaf ve
sanatkârların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Değerli Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; esnafın sorunları
hakkında gündem dışı söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, esnafın durumu, köylünün, işçinin, memurun ve emeklinin
durumuyla doğrudan ilgilidir. Çünkü bu kesimlerin durumu iyiyse esnafın da
durumu iyi olur. Siyasi iktidar her fırsatta “Esnafın durumu çok iyi.” dese de
binlerce esnaf dükkânını kapatıyorsa, bilinsin ki, ortada büyük bir sorun var
demektir ve esnafımızın içinde bulunduğu duruma bakarak, toplum kesimlerinin,
dolayısıyla vatandaşın ekonomisinin iyi olmadığını anlarsınız.
Değerli
milletvekilleri, aslında günümüzde her kesimden tüketici geçim derdi içinde bir
yaşam mücadelesi vermektedir. Tarımdan büyük bir kaçışın yaşanması, işçinin,
memurun, dolayısıyla tüketicinin alım gücünün düşmesi esnafımızı olumsuz
etkilemektedir. Piyasada para dolaşımının kısıtlı olması, kredi kartlarının
limitlerinin dolması sonucu esnaf, siftahsız kepenk kapatmaktadır. Geliri
olmayan esnaf, SSK ve BAĞ-KUR primlerini ödeyemez duruma gelmiştir. En önemli
sorunlarından biri olan ve iktidarın hiç ama hiç umursamadığı büyük marketler
yüzünden esnaf can çekişmektedir. İfade ettiğim gibi, her gün, ekmek
teknelerinin kepenkleri açılmamak üzere bir bir
kapanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, şehir merkezlerindeki büyük mağaza ve marketler esnafımızı
gerçekten bitirmiştir. Market ve mağazalara karşı değiliz ancak biz bunların
sokak aralarından çıkarılarak şehrin dokusuna, mimarisine, trafiğine zarar
vermeyecek noktalara taşınıp küçük esnafımıza yaşama şansı tanımasını
istiyoruz. Ama iktidar, 2002’de Milliyetçi Hareket Partisinin, sonra ise
kendisinin yaptığı yasal düzenlemeyi bir türlü Meclis gündemine getirmedi ve
getiremediniz ve muhalefetin önerilerini de şiddetle reddettiniz. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bizim istediğimiz, toplumu ayakta tutan temel değer ve
dinamiklerimizin başında gelen orta direğimizin bir parçası esnaf ve
sanatkârlarımızı haksız rekabetten kurtarmaktır.
Düşük faizli
kredi vererek esnafı desteklediğini sanan iktidar, büyük ama büyük bir yanılgı
içindedir. Ne tür faizli kredi verirseniz verin, esnafın ödeme gücü
kalmamıştır. Esnaf, dükkânından kazanamadığı için, aldığı krediyle geçimini
sağlamaktadır. Bu da esnafın borç kamburunun her geçen gün katlanarak
büyümesine ve geri dönüşü olmayan bir borcun girdabının içine sürüklenmesine
neden olmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, esnafın gözden kaçan önemli bir sorunu ise Gelir Vergisi
Kanunu gereğince gerçek usulde vergilendirilirken kazanç ve gelir durumu
düşmesine rağmen tekrar basit usule geçememesidir. Bu büyük bir haksızlığın
yanı sıra ticari faaliyetin tamamen son bulmasına neden olmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, artık sona yaklaşan AKP İktidarı dokuz yıldır esnaf ve
sanatkârların, KOBİ’lerin, tüketicilerin yanında olmamış, hep büyük sermayenin
yanında saf tutmayı tercih etmiştir. Milletin kürsüsünden köylümüze, işçimize,
işsizimize, memurumuza, emeklimize, esnafımıza ve tüm milletimize sesleniyorum:
12 Hazirandan sonra milletimizin teveccühüyle Milliyetçi Hareket Partisi
iktidarı milletimizin tüm sorunlarını bir bir
çözecektir.
Bu duygularla,
dönemin son gündem dışı konuşmasını yaparken seçimlerin ülkemiz ve milletimiz
için hayırlı olmasını Cenabıallah’tan niyaz eder,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve şahsım adına sizleri ve büyük Türk
milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Serdaroğlu.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanlığının,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine
dair talebine ilişkin tezkeresi (3/1450)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair bir talebi
olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İçtüzüğün 25 inci maddesi
gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın
milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
2.- Bazı milletvekillerinin,
belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1458)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında
gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 06.04.2011
tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
“Konya Milletvekili Ahmet Büyükakkaşlar,
hastalığı nedeniyle 28/01/2011 tarihinden itibaren 21
gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“Çorum Milletvekili Agâh Kafkas, hastalığı nedeniyle 20/01/2011 tarihinden itibaren 16 gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır,
hastalığı nedeniyle 24/01/2011 tarihinden itibaren 60
gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“Ankara Milletvekili Faruk Koca, hastalığı nedeniyle 02/02/2011 tarihinden itibaren 15 gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“Bursa Milletvekili Ali Kul, hastalığı nedeniyle 10/03/2011 tarihinden itibaren 30 gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“Bayburt Milletvekili Fetani Battal,
hastalığı nedeniyle 29/03/2011 tarihinden itibaren 12
gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“Siirt Milletvekili Osman Özçelik, mazereti nedeniyle 01/02/2011 tarihinden itibaren 16 gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz,
mazereti nedeniyle 07/02/2011 tarihinden itibaren 12 gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, milletvekillerine
ödenek ve yolluğunun verilebilmesi için bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
3.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkereleri (3/1459)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Hastalığı nedeniyle bir yasama yılında aralıksız
2 ay izin alan Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır'a
İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi,
Başkanlık Divanının 06.04.2011 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sisteme girip söz talebinde bulunan milletvekili arkadaşlarıma söz
vereceğim.
Sayın Çelik, buyurun efendim.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Behiç
Çelik’in, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 166’ncı yıl dönümünü kutluyorum. Teşkilatın tüm çalışanlarına
aydınlık ve mutlu yarınlar diliyorum. Keşke bugün 1’inci dereceden emeklilik
müjdesini de verebilseydik.
Bu vesileyle şehitlerimize Allah’tan rahmet niyaz eder,
gazilerimize, hastalarımıza acil şifalar dilerim.
Nice yıllara diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çelik.
Sayın Köse…
2.- Adıyaman Milletvekili Şevket
Köse’nin, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de her zaman ve her şart altında malımızın ve canımızın
koruyucusu olan Türk polis teşkilatının kuruluş yıl dönümünde, bu anlamda
fedakârca görev yapan polis teşkilatımızın bu gününü kutluyorum.
Çok zor şartlar altında görev yapan Türk polisi geçmişte birçok
şehit vermiştir. Bunlara Allah’tan rahmet diliyor ve önlerinde saygıyla
eğiliyorum.
Sayın Başkanım, dört yıllık süreçte Mecliste birlikte çalıştığımız
bütün milletvekili arkadaşlarıma bundan sonraki yaşamlarında sağlık ve
mutluluklar diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Köse.
Sayın Güvel…
3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, taşeron firmalar aracılığıyla çalıştırılan
işçilere ilişkin açıklaması
HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli arkadaşlar, çalışma hayatımızın temel sorunlarının en
önemlilerinden birisi de yoğun bir güvensizliği beraberinde getiren taşeronluk
sistemidir. Taşeron firmalar aracılığıyla çalıştırılan işçiler yoksul, sosyal
ve sendikal haklardan yoksun çalıştırılmakta, düşük ücretlerle olumsuz çalışma
koşullarında istihdam edilmektedirler. Giderleri kısmak veya maliyetleri
düşürmek gerekçesiyle, çalıştırılan işçiler fazla mesai, bayram izni, ikramiye
ve yıllık izin gibi haklarından yoksun bırakılmakta, özellikle temizlik
işlerinde çalıştırılan personel çağa yakışmayacak uygulamalara maruz
kalmaktadır. İşçi haklarını hiçe sayan, sendikasızlaşmayı teşvik eden Hükûmet
taşeronlaşmayı yaygınlaştırmaktadır. Bu sistem ucuz iş gücü anlamına
gelmektedir. Taşeronluk sistemi, güvencesiz çalışma ve acımasız bir sömürü
anlamına gelmektedir. Taşeron işçilik, emeğe ve emekçiye yapılan en büyük
adaletsizliktir.
Teşekkür ediyorum Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güvel.
Sayın Arıtman, buyurun.
4.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, kadına yönelik şiddet, kadın ve çocuklara
yönelik cinsel saldırı, taciz ve tecavüz suçlarına ilişkin açıklaması
CANAN ARITMAN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, kadına yönelik şiddet, kadın ve çocuklara yönelik
cinsel saldırı, taciz ve tecavüz suçları ne yazık ki son yıllarda ülkemizde
artık kadın ve çocukların birincil insan hakkı olan yaşam haklarını da elinden
alacak ölçüde çok ağır ve çok yaygındır. Dokuz yıllık AKP iktidarında 5 bin
kadın öldürüldü, on binlerce çocuk cinsel taciz ve tecavüz suçlularının kurbanı
oldu, hayatını kaybetti. Bu suçlara yönelik, bunların azaltılmasına yönelik yasa
teklifleri Meclise verilmiş olmasına rağmen, alt komisyonlarda gerekli
tasarıların hazırlanmış olmasına rağmen, dokuz yıllık süreç içerisinde son gün,
bugün dahi bekledik bu yasa tasarılarının gündeme alınmasını ama gündeme
alınmamasını, bu kadın ve çocukların hayatını koruyacak yasal tedbirlerin
alınmamasını ben burada şiddetle kınıyorum. Bir kadın ve bir anne olarak
kınıyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arıtman.
Sayın Özkan, buyurun.
5.- Burdur Milletvekili Ramazan
Kerim Özkan’ın, süt ve et üreticilerinin sorunlarına Hükûmetin çözüm bulmasına
ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Türkiye şu anda genel seçimlere endekslenmiştir, ülkemiz için
hayırlı olmasını diliyorum.
Bu süreçte süt üreticileri ve et üreticileri perişan durumdadır.
Süt parası yemi karşılayamamaktadır, bundan dolayı yine damızlık hayvanlar
kesime gitmektedir. Süt fiyatları çok düşmüştür. Acilen, Hükûmet, süt
üreticilerinin ve besicilerin sorunlarına çözüm bulmalıdır. Çözüm ise yurt dışı
alımlarına son vermekten geçer. Hükûmeti uyarma gereği duydum.
Teşekkür ediyorum. Bu vesileyle de Türk polis teşkilatının
haftasını da canıyürekten kutluyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Sayın Işık, buyurun.
6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da hizmet veren 1. Jandarma Er Eğitim
Tabur Komutanlığının başka bir ile taşınacağı iddialarına ilişkin açıklaması
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Kütahya ilini infiale sokan bir konuyla ilgili söz aldım.
Kütahya’da uzun yıllardır hizmet veren 1’inci Jandarma Er Eğitim Tabur
Komutanlığının Kütahya ili dışında başka bir ile taşınacağı iddialarıyla ilgili
olarak iki yıldır vermiş olduğum soru önergelerine maalesef en sonunda bir
cevap aldık. İlgili Bakanlık kısa vadede böyle bir taşımanın söz konusu
olmadığını ifade etmişti ama şimdi söz konusu taburun 9-15 Mayıs tarihleri
arasında Kastamonu iline taşınacağı iddiasıyla Kütahya’da çok ciddi bir
rahatsızlık yaratılmıştır. Buradan iktidarı göreve davet ediyorum. Bu TOKİ
sevdasından vazgeçiniz. Kütahya’ya yaptığınız haksızlıkların karşılığını
mutlaka bulacaksınız.
Acaba bu karar doğru mudur? İçişleri Bakanlığının bir an önce
Kütahya kamuoyunu -ya da kamuoyunu- rahatlatacak bir açıklamada bulunmasını
talep ediyorum. Eğer doğruysa bu karar, bundan vazgeçilmesi talebiyle size
tekrar teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Aydoğan…
7.- Balıkesir Milletvekili Ergün
Aydoğan’ın, Hükûmetin son aldığı kanun hükmünde kararname yetkisiyle bir esnaf
bakanlığı kurulmasının düşünülüp düşünülmediğine ilişkin açıklaması
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AKP sözcüleri, Türkiye'nin 16’ncı büyük ekonomi olduğunu ve satın
alma paritesinin değiştirilerek kişi başına millî
gelirin de arttığını ifade ediyor ama aynı zamanda da esnaf sorunları artarak
devam ediyor. Büyük alışveriş merkezi yasası yıllardan beri Meclisin tozlu
raflarında beklemesine rağmen bu konuda Hükûmet tarafından herhangi bir çalışma
yapılmadığını biliyoruz. En son alınan kanun hükmünde kararname öncelikli hâle
geliyor, esnafın sorunları unutulmaya devam ediliyor.
Sayın Başbakan esnafın sorunlarının çözümü yolunda esnafın bir
araya gelmesini öneriyor, yani esnafların bir araya gelerek büyük alışveriş
merkezlerine karşı rekabet edebileceğini söylüyor. Hükûmetin son aldığı kanun
hükmünde kararname yetkisiyle bir esnaf bakanlığı kurulmasının düşünülüp
düşünülmediği buradan yetkililere soruyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Elitaş, buyurun efendim.
8.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Polis teşkilatımızın kuruluşunun 166’ncı yıl dönümü münasebetiyle
AK PARTİ Grubu adına söz aldım. 166 yıldır ülkemizde insanların rahat, huzurlu
yaşamını temin etmek, adaletin sağlanmasına yardımcı olmak gayretiyle hizmet
veren polis teşkilatına teşekkürlerimizi, şükranlarımızı sunuyoruz. Bu süreç
içerisinde görev başında şehit olan, hayatını kaybeden tüm teşkilat
mensuplarına Allah’tan rahmet temenni ediyoruz. Gazilerine şifalar dilerken
şükranlarımızı iletiyor, polis teşkilatımızın 166’ncı kuruluş yıl dönümünü
tekrar AK PARTİ Grubu adına kutluyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.
Sayın Akbulut…
9.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik
Ziyaeddin Akbulut’un, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Ben de Türkiye Büyük Millet Meclisi İçişleri Komisyonu olarak Türk
polis teşkilatımızın 166’ncı yılını kutluyorum.
Polis teşkilatımız, asırlardan beri bu ülkede Türk milletinin
güvenliği yolunda çok önemli hizmetler yapmış ve bu uğurda yüzlerce şehit
vermiştir. Şehitlerini rahmetle anıyorum, gazilerine saygılar sunuyorum ve
polis teşkilatımızın 166’ncı yılını, 10 Nisanını tekrar kutluyorum.
Bu vesileyle son mesai günümüzde bütün milletvekili arkadaşlarıma
yeni yaşamlarında başarılar diliyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akbulut.
Sayın Öz…
10.- Malatya Milletvekili Ömer
Faruk Öz’ün, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Sayın Başkanım, Türkiye Büyük Millet
Meclisi güvenlikten sorumlu İdare Amiri olarak başta Türkiye Büyük Millet
Meclisi kampüsü ve girişlerinde her türlü özveriyle Meclisimizin çalışmasına
katkı sağlayan polis teşkilatımıza, polis mensuplarımıza teşekkür ediyorum.
Ülkemizin her yerinde canla başla ülkemizin huzuru için çalışan tüm
polislerimizin polis gününü kutluyor, şehit olan polislerimize de Allah’tan
rahmet diliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.
Sayın Ağırbaş…
11.- İstanbul Milletvekili Ayşe
Jale Ağırbaş’ın, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Türk polis teşkilatının 166’ncı kuruluş yıl dönümünün vatanımıza,
milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Ülkesi uğruna gerektiğinde hayatını tehlikeye atan, görevini
yerine getirmek için mücadele veren polisimizin hakkı ödenemez. Ağır koşullar
altında çalışan polisimizin özlük haklarının iyileştirilmesi ve emeğinin
hakkının verilmesi için yüce Meclisi öncelikle göreve davet etmek istiyorum.
Aynı zamanda, polis teşkilatımızdaki gazilerimize acil şifalar,
hayatını kaybeden, canını yitirenlere de Allah’tan rahmet diliyor, ailelerine
tekrar başsağlığı diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim arkadaşlar.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Nevzat Pakdil’in, Başkanlık Divanı olarak, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 166’ncı yıl dönümünü kutladıklarına, şehit polislere Allah’tan
rahmet, gazilere hayırlı ve uzun ömür dilediklerine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Biz de Başkanlık Divanı olarak polislerimizin polis
gününü kutluyor, şehit kardeşlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize hayırlı
uzun ömür diliyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak
İşler” kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince, bu kısmın 1’inci sırasında yer alan
Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı rahmetli Muhsin
Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma
çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması
Komisyonunun 700 sıra sayılı Raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup
Başkan Vekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sivas
Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5
kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm
yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci İç Tüzük’ün
104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/333, 334,
335-3/1090) (S. Sayısı: 700) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ümüze
göre Meclis Araştırması Komisyonunun Raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz
hakkı önerge sahibine aittir. Daha sonra, İç Tüzük’ümüzün
72’nci maddesine göre siyasi parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına
iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri hâlinde Komisyon ve Hükûmete de
söz verilecek. Bu suretle, Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel
görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri, Komisyon, Hükûmet ve siyasi parti grupları için
yirmişer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar için onar dakikadır.
Komisyon Raporu 700 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Önerge sahipleri adına söz talebi var mı? Yok.
(x) 700 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan’a aittir.
Sayın Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Sayın Muhsin
Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazasının kurtarma
çalışmaları ve bu çalışmaların tüm yönleriyle araştırılması yönünde kurulan
komisyon raporu üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle Büyük Birlik Partisinin çok değerli Genel Başkanı Sayın
Muhsin Yazıcoğlu’na ve hayatını kaybeden diğer
arkadaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz, ailelerine sabır diliyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak her konuda olduğu gibi bu konuya da
çok önemle baktık değerli arkadaşlarım ancak gördüğümüz genel kanaat, maalesef
Türkiye’de arama kurtarma çalışmaları konusunda çok ciddi bir zafiyetin
olduğudur, kurumsal zafiyetin olduğudur, bu sorumluluğun taraflarının belli
olmamasıdır, buradaki yetkilerin doğru belirlenmemiş olmasıdır. Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğünün bu konuda kurtarmanın başını çekmesi gereken kurum olmasına
rağmen, maalesef kriz masası içerisinde herhangi bir temsilci gibi
görülmesidir. Bu nedenle Türkiye, her kazada bu krizi yaşıyor ve yaşamaya devam
ediyor. Maalesef bölgeye gidenler arama kurtarma çalışmasında etkili olacak
şahıslar olmuyor. Bütün kazalı olaylarda bu böyle değerli arkadaşlar. Tabii ki
çok önemli siyasetçinin, bürokratın görev ve moral açısından o bölgede olması
ancak eğer o bölgeye siyasetçi ve bürokrat hizmet verecek kişiden önce
gidiyorsa hizmet vermesi gerekenler, arama kurtarmayı organize etmesi
gerekenler siyasetçinin arkasında, gerisinde görev alıyorsa hepimizin oturup
düşünmesi lazım.
Bakın, incelediğimiz şeylerde “Ne yaptınız?” dediğimizde bize
gelen raporların hepsi bakanların geldiği saati, bakanların nereye
gittiklerini, bürokratların, sivil kuruluşların geldikleri saati ve nereye
gittiklerini söylüyor. Oysa, gelişmiş ülkelerde bu raporlar
ilgili ekiplerin ve uzmanların ne yaptıklarıyla doludur, siyasetçinin ne
yaptığıyla değil. Bu ciddi bir zafiyet. Ve hatta benim
kanaatim şu ki bölgeye giden siyasetçiler oradaki çalışma yapacak insanlara da
engel oluyorlar. Oradaki vali, belediye başkanı, bakanın, başbakanın, hatta
diğer kurum yetkililerinin peşinde koşturmaktan, saygılarıyla direktif
beklemekten meselenin çözümüne katkı koyamıyorlar. Bir bakıyorsunuz, bu kazada
da aynı olmuş. Geliş gidiş saatlerinde kazanın olduğu yerde binlerce kişi
bekliyor, kazaya müdahil olan yok… İlk anda kazaya müdahil olan, dağa çıkan
ekipte kaç kişi var biliyor musunuz arkadaşlar? Bir ekipte 17 kişi.
Televizyonlardan ne duyuyoruz biz? “Binlerce kişi aramalara katıldı.”
Arkadaşlar, sokakta bekleyeni, dağ yolunda bekleyeni, o acı yaşanmasın diye
çırpınanı arama kurtarmaya katılan, canla başla bu işi götüren insanlar olarak
görürsek biz bu feryatları daha çok işitiriz. Bunu kimin yapması lazım? Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü. Bu yetkiyle gelecek, o bölgede yetkilerini
kullanacak ve uzman kuruluşları arayıp bölgeye çekecek, kurumlar arasında entegrasyonu sağlayacak. Şimdi çıkıp birileri “Entegrasyon
sağlandı.” diyebilir ama ben nasıl sağlanamadığını madde madde size
anlatacağım.
Kaza oluyor değerli arkadaşlar. Kaza olduktan sonra yirmi beş
dakika içerisinde televizyonlardan hepimiz duyuyoruz bu kazanın olduğunu ve
televizyonlarda maalesef kazada yaralı olan ve şimdi rahmete kavuşan bir
arkadaşımızın sesini duyuyoruz, 112 Acille yaptığı telefon konuşmasını duyuyoruz.
Bir kere bu insanların ailelerini ciddi bir paniğe sürüklüyor, oradaki
insanları paniğe sürüklüyor. Dikkat edin, Avrupa’da bir kaza oldu, uçak iki yüz
metreden yere çakıldı, hemen yayın yasağı koydular. Hiç birimiz “İçinde Türk
yolcu var mı yok mu” onun için bile haber alamadık. Ne zaman ki kaza yerine
ulaşıldı, kaza sonuçlarına ulaşıldı, kamuoyuna kazayla ilgili haber
verebildiler. Bizim Türkiye’de bir şey olduğu anda teknik yorumlar bile
televizyonda konuyla alakası olmayan insanlar tarafından gündeme getiriliyor,
bilgi kirliliğiyle vatandaş bir heyecan içerisinde tepki koymaya başlıyor ve
biz de maalesef eğilimlerimizi insanların beklentilerine göre
şekillendiriyoruz.
Bakın, olaydan iki saat sonra ne oluyor: Çıkıyor, Kayseri Valisi
bir açıklama yapıyor, diyor ki: ”Kaza yerine ulaşıldı, Sayın Yazıcıoğlu’nun
ayağı kırık, bütün arkadaşlarımız yaralı, hastaneye götürülüyorlar.” Olaydan
yarım saat sonra bir açıklama daha geliyor, deniliyor ki: “Bu açıklama doğru
değildir. Arama kurtarma çalışmaları devam ediyor. Olay yerinde binlerce kişi
var.”
Bakın, değerli arkadaşlarım, bu olaydan sonra benim kanaatim,
arama kurtarma çalışmalarının en az on beş dakika yavaşladığıdır.
İkinci hayret verici olay: Bunu bir istihbarat emniyet amiri dokuz
ile sanıyorduk, on iki ile bildirmiş, bulunduğunu istihbarat geçmiş. Neresi
geçiyor? Kahramanmaraş istihbarat geçiyor. Sonra -hepsini kamuoyunun dikkatine
sunuyorum söylediklerimin- biz Kahramanmaraş Valisini dinledik, dedik ki:
“Böyle bir istihbarat geçmiş. Emin olmadan neden valiliklere bu istihbarat
geçiyor?” Kahramanmaraş Valisi bize “Benim bu istihbarat bilgisinden haberim
yok.” dedi. Böyle bir ironi olabilir mi? Emniyet Müdürüne soruyorsunuz “Benim
de yoktu, benim de bu olaydan yeni haberim oldu.” diyor. Haberi
olduğu tarih doksan gün sonra.
Sonra Emniyet Amirini çağırıyorsunuz “Siz bu duyumu nereden
aldınız, istihbaratı nereden geçtiniz?” diyorsunuz, diyor ki: “Bizim bilgi
kaynaklarımız var. İstihbaratımı açıklayamam ama ben bu istihbaratı telefonla
aldım.”
Değerli arkadaşlar, bir istihbarat teşkilatı eğer aldığı telefonla
arama kurtarma faaliyetini yönlendiriyorsa vay gele bu ülkenin hâline, vay gele
bu istihbaratın hâline! Ve bir uyarıda daha bulunmak istiyorum: “İlgili
istihbarat teşkilatı bu sohbeti yasa dışı bir dinlemeyle elde etmiş.” iddiaları
var. Biz Komisyon olarak bu iddiaların üzerine gidemedik, belki vaktimiz olmadı
belki gündemimize almadık ama önemli olan şudur, buradan suç duyurusunda da
bulunuyorum: Bu istihbarat teşkilatının bu bilgiyi nereden, nasıl aldığı kamuoyuna
açıklanmalıdır değerli arkadaşlar. Orada açıklama yapan Valiye yöneldi herkes.
“Neden bu açıklamayı yaptınız…” Elbette, buradan o uyarımı da yapayım: Bu tip
durumlarda, sorumluluk makamındaki insanların son derece duyarlı davranması
lazım. Bir infial yaratabilirler, gereksiz makam ve yer yargısına
gidilmemelidir değerli arkadaşlar.
İkinci önemli husus şu: Kazada denildi ki “ELT cihazı yok.”
Birinci yayın yapıldı televizyonlardan “ELT cihazı yok.” Sonra -iki gün sonra-
Bakan açıkladı “var.” Kamuoyu bir ay tartıştı “ELT var mı, yok mu?” Arkadaşlar, o kazada
Komisyonumuzun tespiti ELT cihazının olduğudur. Yine bunu düşünmek lazım ve
yapılan testler sonucunda o ELT cihazının çalışıyor olduğu, hatta anteni kırık
olsa dahi çalışabilecek durumda olduğu söylenmiştir. Peki, biz bu sinyali niye
alamadık? Niye yerini bulamadık? Niye “yok” denildi? Niye şimdi “var”
deniliyor? Sivil Havacılığın elinde o ELT cihazının olup olmadığına dair bir
kayıt yok muydu? Neden anında bilgi alamadık? Bu, arama kurtarmadaki acizliğimizi
gösteriyor. Buradan bir suç çıkarmaya çalışmıyorum, özellikle bir eksiklik
çıkarmaya çalışıyorum değerli arkadaşlar. Suç çıkarmak bizim işimiz değil. Biz
eksikliği söyleriz, ilgili savcılıklar bu işi yapar. Ama böyle bir şey olabilir
mi?
Değerli arkadaşlar, ikinci iddia GPS’in
olmaması. Bakın, hepiniz bir hafta “GPS’i yok.”
dediniz. Helikopterde öyle bir GPS var ki o GPS geçtiği noktadaki haritayı,
yerin konumunu, yüksekliğini, mera mı, tarım alanı mı olduğunu, avlak mı
olduğunu bile gösteriyor, o derece ciddi planlanmış, bu yükseklikteki yer
durumunu gösteriyor ve hafızaya kaydediyor. Böyle gelişmiş bir GPS cihazı var.
“Yok” denildi. Sonra fotoğraflar çekildi. Komisyonumuzda var. GPS cihazı var.
Hatta oradaki kayıtların izlenimini, izlenen kayıtları içinde tutan bir başka
cihaz daha var. İkisi de GPS görevini görüyor. Bu iki cihaz tespit ediliyor.
Sonra komisyon raporumuza lütfeder bakarsanız bu iki cihazın kayıp olduğu
yazıyor. Alın size bir skandal daha! Nerede bu cihazlar arkadaşlar? Kaybedildiyse
bir skandal; o cihazlar pahalı, eğer satılmak amacıyla çalındıysa başka bir
skandal. Böyle ciddi bir kazada böyle bir ihmal nasıl olabilir arkadaşlar? Siz
bu saatten sonra bu konuda tereddüdü olan kamuoyunu nasıl ikna edeceksiniz?
Böyle bir şey olabilir mi?
Bir üzüntüm şudur ki bunlarla ilgili kaygılarımı dile getirdiğimde
İçişleri Bakanı bana komisyonda dedi ki: “Ben burada ifade vermeye gelmedim,
görüşlerimi söyler ve giderim.” dedi. Yani böyle bir şey olur mu? Bir komisyon
üyesi olarak beni tatmin etmeyecekse Bakanlık, bürokratlar, kimi tatmin edecek?
En önemli şeylerden biri de şudur değerli arkadaşlar: Niye
bulunamadı iki buçuk yıl? Bakın, GSM’in şöyle bir faktörü vardır: Eğer uygun
çeken bir konumdaysanız bir GSM operatörü tarafından yeriniz bundan önce 1
metreye kadar tespit edilebiliyordu ama şimdi bu mesafe 10 santime kadar düştü
arkadaşlar. Bulunduğunuz yeri, telefonunuz açık olduğu sürece, sizi 10 santime
kadar tespit etmek mümkün.
Peki, bu alan çekim alanında mı? İletişim Daire Başkanlığından bir
jandarma yetkilisi Turkcell’in kendine gönderdiği
haritayı hem buradaki, Bakanlıktaki kriz masasına yolluyor hem de bölgedeki
ilgili Jandarma Komutanlığına yolluyor. Şimdi, Jandarma Komutanlığını dinledik.
Ne zaman gelmiş bu harita biliyor musunuz ellerine? Olaydan 1 saat 50 dakika
sonra. Peki, bu haritada ne var? Haritada Turkcell’in
çizdiği bir yay var. Sayın Başbakan açıklamıştı “1 kilometreye 20 kilometre.”
diye. Öyle değil. Doğru, bir yay var, 1 kilometreye 20 kilometre ama o yayın
içerisinde bir tek çekim alanı var gönderilen haritada, onun da toplam uzunluğu
800 metre arkadaşlar. Kör olan biri o haritayı okur ve gider, o 800 metrede
yaralıları oradan alır. Ve bu insanların çoğu, arama kurtarmadakilerin çoğu
harita okuma eğitimi alıyorlar. Nasıl olur da böyle bir harita okunamaz?
Bakın, diğer bir eksikliğimiz şu: Şimdi, bu harita nereye gitmiş
biliyor musunuz? İlgili Jandarma Bölge Komutanlığına. Valiliğin
bu haritadan haberi olmuyor o gün. “Yok.” diyor “Yok.” ifadesinde. Kriz masası
bu haritanın kendilerine ulaşmadığını söylüyor. Böyle bir yönetim anlayışı olur
mu? Yazık değil mi kaybettiğimiz insanlara? Ankara’da hani bir kriz masamız
vardı. Bu kriz masası o haritadan sorumlu değil mi? Oraya gönderilmiş. Olaydan
altı saat sonra Avea da bir harita yolluyor. Avea’nın yolladığı haritada ve
raporda ikinci bir telefonun da çekiyor olduğunu gösteriyor, sinyal alındığını
gösteriyor. Çakışma noktaları yine 800 metre değerli arkadaşlar. Diğerlerini
atıyorum: Bölgeye seyyar baz istasyonu geç gitmiş,
sadece konuşmaları kaydetmek için gitmiş, arama kurtarmada köylülerin
“Zamanımız az kaldı.” beyanları dikkate alınmamış, hatta köylülerin beyan
ettiği yerde bulunmuş.
İşin bir tuhaf yanı da şu: Yine dikkatinizi çekiyorum, burada ne
olduğunu siz düşünün. Ben onu bulamadım. Komisyonumuz da nereye kadar gitti,
hayret etti. Hani şu şeyden bahsetmiştim, bir emniyet istihbarat raporu
geliyor. O emniyet istihbarat raporunda bulunduğu ve o bulunduğu yerden yaralı
olarak hastaneye götürüldüğü söyleniyor. Orada yer de belirtiliyor. Sonra
yalanlanıyor. Ne büyük tesadüftür ki enkaz bulunduğunda, enkazın bulunduğu
yerle o yalanlanan istihbarat raporunda tanımlanan yer aynı. Bunu da kamuoyunun
dikkatlerine sunuyorum. Bu da ayrı, aydınlanmayan, hayret
verici nokta.
Burada bir şey aramak bizim görevimiz değil, ilgili kurumların
görevi. Savcılık bunu arayacak ve görecek ama şunu söyleyeyim: GSM haritasını
görememek, okuyamamak, kriz masasında bulundurmamak, orada görememiş olmak beni
son derece üzmüştür. Buna erişememiş olmak duyarsızlıktır, sorumsuzluktur,
devlet yönetim prensibiyle -ahlakıyla demiyorum, bu bir ihmal olduğu için çok
ağır suçlamak istemiyorum- bağdaşmaz. Böyle bir yönetim anlayışı olmaz. Bu
ihmalin sorumluları mutlaka hesap vermelidir değerli arkadaşlar. Savcılıklar
harekete geçmeli, bu ihmali mutlaka soruşturmalıdır. “Jandarmaya gitmiş, o bu
olayı çözememiş.” diyerek bir kurumun üzerine sorumluluğu yüklemek de ayrı bir
sorumsuzluktur. Asıl sorumluları dışarıda tutmak son derece yanlıştır ve benim
kanaatim odur ki eğer biz siyasetçiysek, siyaset kurumunun temsilcisiysek, eğer
bizim yönettiğimiz kurumda bu denli ciddi bir eksiklik varsa “Bunun sorumluluğu
bizdedir.” de diyebilmeliyiz. Türkiye’de o zaman siyaset gelmesi gereken
seviyeyi bulmuştur.
Değerli arkadaşlar, Sivil
Havacılık Genel Müdürünün de, İçişleri Bakanının da, Ulaştırma Bakanının da bu
olayda ciddi sorumluluğu vardır. Eğer bunlar açıklanamazsa, eğer bunlar yeterince
sorgulanamazsa siyaset kurumunu kamuoyu gözünde küçük düşürmeye devam ederiz.
Değerli arkadaşlar, bunların dışında da tabii ciddi şeyler var.
Helikopterin bakım onarım defterinde tahrifat yapıldığı görülüyor. Yani hangi
birini araştıracaksınız? Bu da Sivil Havacılık Kurumunun
ciddi zafiyetlerinden biri.
Bakın, bunun dışında, mülkiye müfettişlerinin hazırladığı rapor
var. Bir rapor hazırlanıyor, yeterince değiştirilmiyor, ondan sonra da bu rapor
konusunda, ihmali olanlar konusunda idari soruşturma açılmasına izin
verilmiyor. Siz bir rapor hazırlıyorsunuz, veriyorsunuz -hazırlayanlar o
bakanlığın yetkilileri- soruşturma açılmıyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, olayın üzerinden ne kadar geçti? Bir yıldan fazla, bir yıldan fazla. Soruşturmalara ne olur
bakın. Daha ifadesine başvurulan, ifadesi savcılığa gelmeyen sorumlular var.
Hani adalet sistemini eleştiriyoruz ya, en çok kendimizi eleştirelim. Bu olayda
gerçekten zafiyet içerisinde olan önce siyaset kurumudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Tamamlamama izin verin lütfen.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Seyhan.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Eğer biz olayı tespit edip sorumluları
meydana çıkarmak, eksiklikleri meydana çıkarmak için gerekeni yapamıyorsak biz
bu sorumluluktan pay almalıyız değerli arkadaşlar. Benim gördüğüm, biz bu
olayda gereğini yapamadık. Arama kurtarma çalışması tam bir fiyaskodur. Bu
soruların aydınlanması için ve -burada dile getiremediğim on altı şık daha var,
hepsini biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak belirledik- bunu ortaya çıkarmak
siyaset kurumunun ve adli kurumların görevidir. Biz üzerimizdeki sorumluluğu
biliyoruz. Herkes sorumluluğunun sahibi olsun. Bu sorumluluğa sahip olmak
yeniden kaybolacak canların hayatını kurtarmak amacı taşır.
Ben, bütün arkadaşlarımı, bir tek can da olsa hayat kurtarmak için
arama kurtarma zafiyetlerini ortadan kaldıracak çalışmalar konusunda katkı
koymaya davet ediyorum. Yeniden, kaybettiğimiz arkadaşlarımıza Allah’tan rahmet
diliyorum.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seyhan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın
Kürşat Atılgan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili
merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişiyi taşıyan helikopter kazası
sonrası yüce Meclisin bütün partilerinin mutabakatıyla kurulan araştırma
komisyonunun sonuçları hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle
polisimizin 166’ncı kuruluş yıl dönümünü de kutluyorum.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle şunu belirtmek isterim ki gerek
birinci komisyon esnasında gerekse ikinci komisyon esnasında, kazanın bütün
yönleriyle ortaya çıkarılması için, Komisyonumuzun bütün çalışmalarına katılmak
için azami özen gösterdim. Bu hassasiyetimin birinci sebebi, konunun biraz da
benim mesleğimle ilgili olması nedeniyledir. Çünkü, bu
kazadaki birçok hadisenin asıl nedenlerini en kolay anlayabilecek ve bu konuda
yorum getirebilecek Komisyon üyelerinden birisi bendim. Millet adına görev
veren yüce Meclisimizin bu görevini hakkıyla yerine getirme isteği, birinci
sebep olarak, Komisyonun bütün çalışmalarına yakından katılma isteğimdi.
İkincisi ise, merhum Genel Başkan Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını vakfettiği
Türk milletine karşı olan hislerinin beslendiği manevi pınarlarla benim de
duygularımın, düşüncelerimin beslendiği manevi pınarların aynı olmasıydı. Bu
büyük kaynak, Türk milletinin geleceğinin teminatı olan Ülkü Ocaklarının vermiş
olduğu manevi değerlerdi.
Bizim müşterek ülkümüz, büyük Türk milletinin ona anlam, farklılık
ve değer kazandıran, tarihin derinlerinden süzülerek getirdiği dil, gönül,
ahlak, inanç, akıl ve vicdanda taşınan muhteşem değerler manzumesinde bir kutlu
emanet olarak, köklerinden kopartmadan anlayıp, kavrayıp, koruyup geliştirerek,
insanlık var oldukça milletimizi sonsuza kadar yaşatmaktır. Bu yüksek değerleri
temsil etmesini hedeflediğimiz millî devletimizin Türklük, İslamlık ve
insanlığın barış, huzur, adalet ve esenliği için yeryüzünün en güçlü devleti
olması için çalışmaktır. Müşterek ülkümüz, bu değerlere baş koymuş, yüreğini ve
gönlünü bu hedeflere kilitlemiş, bu değerlerle şuurlanmış
millet evladının unvanıdır, şeref payesidir, en büyük rütbedir. Müşterek
ülkümüz, değişimi hiç gelmeyecek olan sonsuz vatan nöbetidir. Müşterek ülkümüz,
dalgalı denizlerde milletimizi kurtaracakların Kutup Yıldız’dır. Müşterek
ülkümüz, şerefin, haysiyetin, dik duruşun, eğilmez başın zirvesidir. Merhum
Muhsin Yazıcıoğlu Kardeşim bu sonsuz vatan nöbetinde son nefesini millet
hizmetinde verdi. İşte bu nedenle bu kazanın gerçek nedenlerine ve sonuçlarına
ulaşılması benim için bir vatan hizmetiydi, şeref payesiydi, millet yolunda
hayatını verenlere karşı manevi bir görevdi. O nedenle gerek birinci Komisyonda
gerekse ikinci Komisyonda, Komisyon üyelerinin tamamının olduğu gibi, bütün
çalışmalara sonuna kadar katıldım.
Değerli arkadaşlarım, benden önceki konuşmacı Adana Milletvekili Tacidar Seyhan bu kazayla ilgili kendisinde oluşan,
grubumuzda oluşan, Komisyonun grubunda oluşan birtakım kaygıları dile getirdi.
Ben de rapor hakkında önemli açıklamalarda bulunarak fikirlerimi sizlerle
paylaşacağım. Bu kazanın oluşumundaki dolaylı etkilerden bahsedeceğim. Kaza
sonrası özellikle arama kurtarma yetersizliklerini ve Türkiye'nin arama
kurtarma konusunda içine düştüğü vahim durumu sizlere anlatmaya çalışacağım.
Belki de bu kazanın Türkiye’ye sağlayacağı en büyük fayda şu anda arama
kurtarma konusunda içine düştüğümüz zafiyeti gidermeye dönük birtakım önlemler
alabilirsek bu Türkiye için kazanç olacaktır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin arama kurtarma faaliyetlerinin
nasıl yapılması gerektiği konusu mevzuatta “Türk Arama ve Kurtarma Yönetmeliği”
şeklinde bütün kurumlara gönderilmiştir. Bu Yönetmelik 2920 sayılı Türk Sivil
Havacılık Kanunu hükümleri gereğince 20 Eylül 2001 tarihinde çıkarılmıştır.
Bakın, 20 Eylül 2001 tarihinde. Yönetmelik’in uygulanmasından Bakanlar Kurulu
sorumludur. Bu Yönetmelik’te arama kurtarmayla ilgili görevlendirilen bütün
kurumların sorumlulukları, yetkileri ve görevleri, neyi nasıl yapacakları açık
bir şekilde yazılıdır. Türk hava sahası, iç suları, kara suları ve açık
denizlerde tehlike içinde bulunan hava ve deniz vasıtalarına ait arama kurtarma
hizmetleri Yönetmelik’in 8’inci maddesine göre yapılır. Bu konuda en tepedeki
merkez Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezidir. Bu merkez de Denizcilik
Müsteşarlığında kurulur. Bu merkez vasıtasıyla Türkiye’nin dünyadaki bütün
gemileri, bu merkezin bir alt merkezi olan, kara üzerindeki faaliyetleri
kontrol etmekle sorumlu olan Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi de, -ki Sivil Havacılık bünyesinde kurulur- bütün hava
faaliyetlerini kontrol, koordine eder ve yönlendirir yani Türkiye’deki arama
kurtarma faaliyetlerinden sorumlu olan Ulaştırma Bakanlığının en önemli iki
kurumudur.
“Buradaki zafiyet neden?” derseniz, “Neden bu arama kurtarma
faaliyetleri iyi yürümedi?” derseniz bunun sırrı bu merkezlerin imkân ve
kabiliyetlerinde gizlidir çünkü 2001 yılında çıkan bu Yönetmelik gereği
devletin birçok kurumuna verilen, nasıl olması, neyi nasıl yapması gerektiği
noktasındaki sorumluluklar maalesef ve maalesef yerine getirilmemiştir.
Bu konuda devletin kurumları içinde kendisini bu Yönetmelik’e göre
yeniden dizayn eden, teşkilatını, personelini ve teçhizatını
büyük paralarla modernize edebilen bir tek kurum vardır. Her fırsatta yıpratmak
için ve fonksiyonlarını azaltmak için, Türk devletinin bütünlüğü ve geleceğinin
garantisi olan Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratan bu iktidar bilsin ki bu
konuda kendini yenileyebilen tek kurum Türk Silahlı Kuvvetleridir.
Yönetmelik’in kendisine verdiği görevi hakkıyla yapabilecek tek kurumdur.
Dolayısıyla, gerek Denizcilik Müsteşarlığındaki Ana Arama Kurtarma Koordinasyon
Merkezi gerekse Sivil Havacılık Genel Müdürlüğündeki Arama Kurtarma
Koordinasyon Merkezi -ki bu olayda direkt olarak sorumlu olan genel
müdürlüktür- görevlerini ve Yönetmelik’in kendilerine vermiş olduğu
sorumlulukları yerine getirmemişlerdir.
Peki, onlar getirmemişler de değerli arkadaşlarım, bakanlıklar
getirmiş midir? Hatırlayın o günleri, olay olduktan sonra bölgeye giden
koordinatör bakan kimdir? Sayın İçişleri Bakanı Beşir Atalay’dır.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Açılımın mimarı!
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Hâlbuki koordinatör bakanın kim olması
gerekir? Sayın Ulaştırma Bakanı -eski- Binali Yıldırım’ın olması gerekir çünkü
kanun ve yönetmelik bu görevi ona vermiştir. Görevin kimde olduğunu bilmeyen
bakanlarla karşı karşıyayız. O nedenle bunun sırrı buradadır yani “Arama
kurtarma faaliyetleri neden iyi yürümedi?” derseniz bunun sebebi buradadır.
Herhâlde Sayın Beşir Atalay, Türk milletinin parçalanmasının mimarı olan açılım
koordinatörlüğündeki görevleriyle arama kurtarma faaliyetlerindeki görevini
birbirine karıştırmış gibi geliyor. O, Türk milletine ihanetin ve parçalanmanın
mimarı olan açılım projesindeki koordinatörlüğüne devam etsin. Nedendir bu
konuya bu kadar fazla sarılmıştır, o da benim açımdan çok hayrete mucip bir
olaydır çünkü Türkiye'de Sayın Beşir Atalay gibi bu açılım projesindeki
mimarlığına ve koordinatörlüğüne yürekten destekleyerek sarılan ikinci bir
bakan yoktur. Onun da herhâlde tarih ileride neden olduğunu açıklayacaktır diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün bu
kazadaki ihmalleri, eksiklikleri anlatmakla bitmez. Dolayısıyla bu işin sırrını
söyledim, yani Yönetmelik’teki sorumlulukların kimde olduğunu bile bilemeyecek
kadar bu işlerden bigâne bir iktidar arama kurtarma faaliyetlerini doğru dürüst
yürütebilir mi? Yürütemez. Yürütemediği için de bu arama kurtarma
faaliyetlerindeki gariplikleri hep beraber seyrettik.
Bakın, Yönetmelik, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne bu konuda
nasıl görev veriyor: “Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü kara ve adalar üzerinde
olabilecek kazalara dönük olarak…” -ki bu kaza kara üzerinde olmuştur-
“…uluslararası standartlara uygun, yeterli malzeme, teçhizat ve personel ile
donatır. Yirmi dört saat etkinlikle hava arama kurtarma faaliyetlerini üst
düzeyde koordine eder. Hava arama kurtarma faaliyetlerine katılması planlanan
kuruluşların hava arama kurtarma koordinasyonuna bildirdikleri birimlerin
güncelliğini sağlar. Hava arama kurtarma faaliyetlerine ilişkin görevlendirme,
koordinasyon, teşkilat, muhabere ve eğitim konularını içeren Hava Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezi Yönergesi’ni ilgili
bakanlık ile kurum ve kuruluşlarla hazırlar ve yayınlar.” demektedir. Yani
arama kurtarma planına dönük devamlı bir faaliyet içinde bulunması gerekir
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün. Yönetmelik böyle demesine rağmen acaba
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün teşkilat, personel yapısını incelerseniz bu
konuya dönük arama kurtarma konusunda bir tek bağlı birlik, kurum var mıdır?
Yoktur. Acaba Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün personeli içinde bir tek arama
kurtarma konusunda kurs almış uzman bir personel var mıdır? Yoktur. “Var” diyen
gelsin buraya. Yani bir yönetmelik size görev verecek, diyecek ki “Arama
kurtarma faaliyetinin merkezini yirmi dört saat esasına göre kuracaksınız,
devamlı yenileyeceksiniz, bütün kurumların koordinesini sağlayacaksınız.” ve bu
konuyu takip edecek ne teşkilat yapınız içinde bir birim olacak ne de
teşkilatınız içinde bir tek personel olacak! Böyle bir şey olabilir mi değerli
arkadaşlarım? Yönetmelik çıkalı on yıl olmuş. On yılda bir kurum kendisine bir
yönetmelikten bir görev çıkarmaz mı? Ondan sonra neden böyle oldu diye ah vah
ederiz. Ondan sonra neden Ulaştırma Bakanı gitmedi de, açılımın mimarı,
koordinatörü, Türk milletinin yıkım projesinin koordinatörü Sayın Beşir Atalay
oraya gitti diye kafamızdan soru işaretleri geçiririz.
Ben şundan eminin ki, her iki bakan da bu konuda sorumluluğun
kimde olduğunu bilmiyordu. Ne Ulaştırma Bakanı kendinin sorumlu olduğunu
biliyordu ne de İçişleri Bakanı bu sorumluluğun kendinde olmadığını biliyordu.
Birtakım arama kurtarma birliklerinin İçişleri Bakanına bağlı olması nedeniyle
en büyük sorumluluğun kendinde olduğunu zannederek Maraş’a gitmişti.
Değerli arkadaşlarım, devlet idare etmek ciddi bir iştir. Devlet
idare ederken, devlet, hukuk içinde ve kanunlar çerçevesinde idare edilir;
kanunların alt unsurları da yönetmeliklerdir, yönetmeliklerde size verilen
görevleri yerine getirecek şekilde devleti idare etmezseniz bu tür gariplikler
oluşur maalesef.
Dolayısıyla, bu genel değerlendirmeyi yaptıktan sonra,
Türkiye’deki arama kurtarma sorumluluğundan asli sorumlu olan, Denizcilik
Müsteşarlığında kurulu olan Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezidir. Yani
kaza olduğunda, uyduya sinyal gittiğinde, anında merkeze gelen sinyal,
Denizcilik Müsteşarlığında kurulan bu merkeze gelir. Dünyadaki bütün gemilerimiz
bu merkezden takip edilir. “Haberimiz yok.” dediğiniz Mavi Marmara baskınını
saniye saniye takip eden yine bu merkezdir. Yani o
Mavi Marmara İsrail’e doğru giderken, bu merkezdeki sorumlular saniye saniye o gemileri takip ediyorlardı. İnsanlarımızın
öldürüldüğü, 10 tane insanımızın öldürüldüğü, Akdeniz’in ortasındaki o geminin
her saniyesini gene bu merkez takip ediyordu. Dünyanın neresinde emergency bir durumda olan bir gemimiz olsa yine bu merkez
takip eder. Dolayısıyla, Ana Arama Kurtarma Koordinasyon
Merkezi belli oranda -belli oranda söylüyorum- teşkilatını ve personelini
tamamlamış ama burada büyük zafiyet Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünde, onun
üzerine mutlaka gitmek gerekir çünkü gitmezseniz, yarın, Türk hava sahasını
güvenilmez bir saha olarak ilan ederler çünkü bu, aynı zamanda, bir
uluslararası standartlar konusudur, uluslararası anlaşmalar gereği yapmamız
gereken bir konudur. Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu (ICAO)
veyahut da Federation Aviation
Organization dediğimiz Amerika’daki organizasyonlar
falan, yani Türkiye’ye her uçuş yapan bu konudaki büyük kuruluşlar Türkiye’nin
bu konudaki yeteneklerini yakından takip ediyorlar. Dolayısıyla, bundan sonraki
kazalarda ah vah etmemek için bu kazadan çok büyük dersler çıkarmamız gerektiğini
söylemek istiyorum.
Bu kadar bahsettikten sonra, raporda bahsedilen bazı öneriler
üzerindeki yorumlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir öneriler zinciri yapıldı. Eğer raporu dikkatli okursanız,
benim, konuşmamın başlangıcında, girişte söylemiş olduğum hususların ne kadar
doğru olduğunu, ne kadar hayati olduğunu zaten anlayacaksınız.
Bakın, rapordaki birinci öneri diyor ki… Bu birinci öneri
yönetmeliğe aittir. Yönetmelik çıkalı on yıl olmuştur. Bu zaman zarfında
dünyada birtakım yeni teknolojik gelişmeler olmuştur. Türkiye’de yönetmeliğin
kapsamadığı birtakım kurumlar oluşmuştur. Dolayısıyla yönetmeliğin mutlaka bu
on yıllık süreçte yenilenip çağımızın ihtiyaçlarına göre yeniden dizayn edilip kurumlara da o yönetmeliği mutlaka öğretmek
gerekir yani yönetmelikler, alınıp valilikler tarafından yönetmelik odasında
saklanmak için değildir. Yönetmelikler zaman zaman devlet kurumları içinde sempozyumlarla, seminerlerle, birtakım kriz yönetimleriyle,
tatbikatlarla nasıl icra ediliyor diye denenmezse o yönetmelik gereği yapılacak
işleri kimse bilmez. İşte, arama kurtarma konusundaki büyük zafiyetlerden biri
bu. Yönetmelik çıkmış, 2001; kaza olmuş, 2009; kimse yönetmelikten haberdar
değil. Kriz yönetimi diye bir şeyler tutturmuşlar, kriz merkezi… Hayır, kriz
merkezi değil, illerde açılacak merkezlerin de adı var, başka yerlerde
açılacak, arazide açılacak merkezlerin de o yönetmeliğe göre adı var.
Valilikler öğrenmiş, “Kriz merkezi açtık.” Hayır, onun adı “kriz merkezi”
değil, “Yerinden Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi”. Dolayısıyla önerilerle
ilgili 1’inci madde doğrudur.
İkinci öneri, yer tespit çalışmalarındaki cep telefonları
sinyallerinin değerlendirilmesine dönük öneridir. Şimdi, genelde buradaki
eksikliklerden biri, 1 kilometreye 21 kilometrelik bir alan, bir yay üzerinde
bir operatörün tespit ettiği bir hat vardır, diğer operatörünki de başka bir
hattır. İkisini kesiştirdiğiniz zaman 1 kilometreye 4 kilometrelik bir alana
küçültmek mümkündü ama bu işin koordine edilmesi için kimse kendisine görev
edinmemiştir dolayısıyla yönetmeliklere bu tür yenilikleri ve teknik gelişmeleri
ithal edecek şekilde bu ikinci öneri de yerindedir.
Üçüncü öneri ise ELT cihazıdır değerli arkadaşlar. Hava kazaları
çok kırıcı kazalardır. Yani, kaza olduğu zaman bazen en büyük parça yumruk
kadar olur. Yani çok şiddetli yere çarpar. Özellikle jet uçaklarında, av
bombardıman uçaklarında falan kaza olur, 3-5 kilometre alana dağılır, en büyük
parça yumruk kadardır, içinde uçanların da en büyük parçası kıyma kadardır.
Bazen, biz şehitlerimizi defnederiz, tabutun içine o kıymalardan
topladıklarımızla ağırlık olsun diye başka şeyler koyarız. O nedenle, hava
şehitlerinin falan tabutları açılmaz. Dolayısıyla, ELT cihazı, kaza olduğu anda
Türkiye'nin de üye olduğu uyduya sinyal gönderir. O sinyal aynı anda Ana Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezi dediğimiz, Denizcilik Müsteşarlığında kurulan
merkeze sinyal gönderir, metrelerle ölçülebilecek bir hassasiyette yerini gider
bulursunuz ve kaza yapanları alırsınız. Dolayısıyla, benim şahsi kanaatim,
raporda öyle dememesine rağmen, ya cihaz helikopterin üzerinde yoktu veyahut da
ehil veya uygun kişiler tarafından o helikoptere monte edilmemişti. Bu konuda
tereddütlerim devam etmektedir. ELT cihazının çalışmaması antenin kırılması
nedeniyle değildir bana göre. Bu konu gizlenmiştir.
Diğer bir konu, cep telefonunun lokasyon
bilgilerine ancak mahkeme kararıyla ulaşması gerekir TİB’teki
arkadaşların. Hâlbuki bu zamanla yarışılan bir husustur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Atılgan.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Yani üç civarında kaza olmuştur, hava
dört buçuk veya beş civarında karartmaktadır, zaman çok önemli bir husustur.
Dolayısıyla, kaza anında mahkeme kararı gerekmeden cep telefonlarının lokasyon bilgilerine ulaşılacak şekilde mevzuatın
yenilenmesi gerekir, aksi takdirde yapılan işler hukuki olmaz. Operatörlere
veyahut da o işle ilgili arkadaşlara geldiklerinde “Hangi mevzuata göre lokasyon bilgilerine ulaşmaya çalıştınız?” diye sordum,
dediler ki “Yaptığımız suçtur aslında.” Dolayısıyla bu tür şeyleri de gidermek
gerekir.
Diğer bir öneri, muharebeye dönük birtakım frekansların tahsis
edilmesidir, doğrudur.
Bu konulara değindikten sonra, zaman azaldığı için, tabii, zaman
çok azaldığı için kaza kırım inceleme kuruluyla ilgili bir-iki dakikalık konuyu
açıklamak zorunda kalacağım.
Sayın Başkanım, sürem ne kadar?
BAŞKAN – Buyurun efendim.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Şimdi, bir kaza oluştuğu zaman, değerli
arkadaşlarım, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, daha doğrusu Ulaştırma Bakanlığı
bir kaza kırım inceleme kurulu oluşturur. İki tür kurul oluşturur: Bir, küçük
kazalar için 3-5 kişiden oluşan; iki, büyük kazalar için 5 veya 10 kişiden
oluşan kurullar oluşturur. Bütün dünyada bu kurullar bağımsızdır. Bakın, bütün
dünyada bu kurullar bağımsızdır ama Türkiye’de Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne
bağlıdır. Bu son derece yanlıştır çünkü Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün de
kabahatleri olmaktadır kazalarda. Dolayısıyla, size bağlı olan bir kurul sizin
kabahatlerinizi ortaya çıkaramaz. Dolayısıyla, bunu üç senedir dile getirmeme
rağmen, bir türlü bu kurulun bağımsız olmasını sağlayacak bir girişim bu
Bakanlık tarafından, yani Ulaştırma Bakanlığı tarafından yapılmamıştır.
Diğer bir husus ise bu kazayla ilgili oluşturulan kurul, küçük
kaza değerlendirmesine sokularak 3 kişiden oluşturulmuştur. Bu kurulun asli
özelliği, uzman olması gerekir. Bakın, ben şimdi bu kuruldaki arkadaşların
niteliklerini size söylüyorum. Bir: Feridun Seren, Başkan.
Mesleği, kimya mühendisi. İki: Üye Mehmet Sevdim, Kara Kuvvetlerinden
emekli pilot. Üç: Kerem Mumcuoğlu, mühendis. Yani havacılıkla ilgili bir tek
şahıs var, o da Kara Kuvvetlerinden emekli olan pilot arkadaşımız. Yanlıştır.
Bir, konunun ehemmiyeti nedeniyle bunu bir büyük kaza sayıp 5-10 kişilik bir
kurul oluşturulmalıydı. İkincisi, kurulda daha uzman kişiler bulunmalıydı.
Dolayısıyla, kurulun ulaştığı netice de çok enteresandır değerli
arkadaşlarım. Kurul, kesin bir kanaate varamamış, kazanın tahminî nedenleri
üzerinde bir kanaat belirtmiştir. Bakın, tahminî nedenleri üzerinde kanaat
belirtmiştir. Hâlbuki bütün dünyada, maliyeti ne olursa olsun, süresi ne olursa
olsun, yani Avrupa, Amerika gibi havacılık faaliyetlerinde gelişmiş ülkelerdeki
kazaların nedenleri mutlaka ve mutlaka çıkarılır çünkü o kazalardan, bir daha
kaza olmaması için dersler çıkarılır, prensipler çıkarılır, mevzuatlar ona göre
düzenlenir. Hâlbuki bizde bu Kurul, muhtemel kanaat üzerine bir rapor yazmıştır
ve kazanın asli sebebini vertigo denen bir olaya
bağlamıştır.
Komisyon Başkanı çok dikkatli dinliyor beni, ne dediğimi, gördüğüm
kadarıyla.
Vertigo denen bir olaya
bağlamıştır. Vertigo demek şudur değerli arkadaşlar:
His yanılmasıdır. İnsanlar tırmanış, dönüş, her türlü
aktiviteyi, orta kulağındaki ince kılcal birtakım tüyler vasıtasıyla
hissederler yani sağa yatırırsanız orta kulağın içindeki sıvılar dönüş
itibarıyla o kılcal tüyler bir tarafa yatar, siz dersiniz ben şimdi sağa
yatıyorum, tırmanırken de ben şimdi tırmanıyorum ama bu durum bulut içinde
uçarken değişebilir, insanların o orta kulağındaki hisleri yanılabilir, siz,
tırmanırken alçalıyorum, alçalırken tırmanıyorum zannedersiniz, sağa yatarken
sola yatıyorum zannedersiniz ve uçağa, helikoptere düzeltici işlem verirken
aslında uçağı anormal duruma sokarsınız ve uçak anormal bir şekilde yere
çarpar. Büyük oranda da eğer görüş müsait değilse 80-90 derecelik dik
vuruşlarla veya tersine vuruşlarla uçak yere çarpar. Hâlbuki buradaki
helikopterin düz uçuşa yakın bir şekilde, bakın, düz uçuşa yakın bir şekilde
kanadı yere çarpmıştır ve kaza kırımı olmuştur çünkü biz kaza yerine gittik.
Dolayısıyla, kaza kırımla ilgili en önemli hususlardan biri olan bu kaza kırım
raporu doğru değildir bana göre, yeniden incelenmesi gerekirdi. Her ne kadar bu
konuda ısrar ettiysek de yeniden inceleme yapmamışlardır.
Kazanın asli nedeni, muhtemel asli nedeni vertigo
değildir çünkü rahmetli İsmail’in fotoğraf makinesinde sürekli, beş on saniye
aralıklarla çekilmiştir, kazadan üç beş saniye önce de bir sise, buluta
girdikleri görülmektedir. Dolayısıyla, orada muhtemeldir ki pilot buluta girdi,
sise girdi, geri dönüş esnasında bulutların altından, dağların tepesinden
geçeceğini anlayamayınca dönüş esnasında yere vurdu. Bakın, dönüş esnasında
yere vurdu, vuruş açısındaki o düz uçuşa yakın vurmuş olması nedeniyledir ki
Adli Tıp raporlarına göre o helikopterdeki, en azından, İsmail yaşıyordu.
Dolayısıyla, kaza kırım inceleme heyetinin ulaşmış olduğu sonuçlar benim
açımdan çok ilmî değildir, kazanın gerçek nedeni değildir.
Kazanın diğer bir gerçek nedeni şudur değerli arkadaşlarım: Pilot
uçmaması gereken bir havada uçmuştur. En büyük sebeplerinden biri budur. “Peki,
neden uçmuştur?” diye kimse soruyor mu? Neden pilotlar hayatını tehlikeye
atıyor da uçmaması gereken bir havada uçuyor biliyor musunuz? Bakın, bunun asli
sebeplerinden biri, pilotların iş güvenceleri patronların iki dudağının
arasındadır. Attım, attım; bitti. İş sözleşmeleri öyle.
Pilotların iş kanunu bu Mecliste dört senedir bekliyor. Ben kaç
sefer -Komisyon Başkanı arkadaşımın
adını vermeyeyim, ayıp olur şimdi- çıkarmak için uğraştım çünkü bu hepimizi
ilgilendiren bir konudur. Hepimiz hayatımızı uçaklara birer saat, ikişer saat,
beşer saat olsa da teslim ediyoruz. Onların iş güvenceleri iki dudak arasında
olmamalı. En azından kanunları çıkana kadar -pilotlarla ilgili değil ama- İş
Kanunu’nun yani 4857 sayılı Kanun’un güvencesi altında olacak şekilde bir
genelge yayınlamak gerekir ve bu genelge yayınlandıktan sonra bir ay içinde
bütün firmaların pilotlarla olan sözleşmelerinin yenilenmesini istemek gerekir.
Dolayısıyla, pilotun uçmaması gereken bir havada uçmasının sebebi kendi
şirketinden gelebilecek tenkitler, belki de işinden olma kaygısıdır. Bunlara da
mahal vermemek için mutlaka pilotların düzenini değiştirecek, iş güvencesini
sağlayacak yasal düzenlemeler gerekir.
Vakit çok geçtiği için, değerli arkadaşlarım, ülküdaşım, aynı
kaynaktan beslendiğim, Büyük Birlik Partisinin aynı manevi kaynaktan
beslendiğim ülküdaşım rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’na ve beraberindeki 5 kişiye
tekrar Allah’tan rahmet diliyorum. Bu kazanın mutlaka örnek alınarak,
Türkiye’de bir daha böyle kazalardan sonra gerek arama kurtarma faaliyetlerinin
daha düzgün yürümesi için gerekse kazaların olmaması için, bu kürsüden
söylediğim konulara, Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nda da detaylı olarak
verilen önerilere dikkat edilmesini rica ediyorum. Bir de bir konuyu
dikkatlerinize getirerek sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Şimdi, bize bu görevi Türk milletinin adına sizler verdiniz. Bütün
grupların mutabakatıyla bu Komisyon kuruldu. Biz, 9 Haziran 2009’da, bu işlerde
uzman, arama kurtarma faaliyetleri yürütmüş, bir firmada çalışan kaptan pilot
bir arkadaşımızı Komisyona çağırdık, dinledik. Kendisi de Sivaslı, merhum
Muhsin Yazıcıoğlu’nun hemşehrisi.
Değerli arkadaşlarım, millet adına görev yapıyoruz, sizler adına
görev yapıyoruz. Bu arkadaşımızın işine bir gün sonra son verdiler. Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğünü suçladım ben burada, “Hayır, biz yapmadık.”
dediler. Ne tesadüftür ki o arkadaşımızın işine son veren firmanın -“operasyon
kartı” dediğimiz, yani ticari faaliyetlerine devam edebilmesi için her yıl
yenilenen, Türk Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün imzaladığı bir kart var-
operasyon kartı da 12 Haziran 2009 tarihinde imzalandı ve çıktı. Bunu da
dikkatlerinize sunuyorum. Bu İktidarın bir memuru, bu Meclisin büyük
çoğunluğunun iradesiyle bize verilen görevde dinlediğimiz bir şahsın işine son
verme cüretini ve cesaretini gösteriyorsa, bu Meclisteki arkadaşlarımın bize
verdiği görevdeki samimiyeti, bize verdiği görevdeki bu vatandaki bütün
insanların dinlenmesine dönük faaliyetlerimiz esnasındaki bir Genel Müdürün
cüretini de dikkatlerinize getiriyorum. “Yapmadık.” diyorlar. İnanmak istiyorum
ama daha sonraki olan olayları anlattım size yani çok tesadüflerin, milyonda
bir olması gereken tesadüflerin böyle arka arkaya sıralanması da enteresan bir
neticedir.
Ben bu Komisyonun hazırlamış olduğu rapordan çıkan sonuçların
havacılığımız açısından çok önemli neticeler olduğunu dikkatinize sunuyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atılgan.
AK PARTİ Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi
Kaynak.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan,
çok saygıdeğer milletvekilleri; Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi
Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği
helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarına ilişkin Meclisimizce kurulan
araştırma komisyonu raporu üzerinde AK PARTİ grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine bu konuda sözlerime başlamadan önce bugün Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümü münasebetiyle Türk polis
teşkilatına, bütün güvenlik güçlerimize minnet duygularımı ifade ediyorum.
Aileleriyle evlatlarıyla huzur içerisinde, refah içerisinde bir hayat temenni
ediyorum.
Sayın Başkan, yine sözlerimin girişinde şunu da ifade edeyim ki
benden önce komisyon raporu üzerinde konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Adana
Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan ve Milliyetçi
Hareket Partisi Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan komisyon çalışmalarımızda
önemli katkılarda bulundular. Hassaten bir önceki konuşmacı Kürşat Atılgan
Bey’in -kendisinin de ifade ettiği gibi- emekli bir pilot olması münasebetiyle
gerçekten büyük yardımlarını gördük. Teknik konuşmalarının büyük kısmına, hemen
hemen tamamına katılmakla beraber, böyle bir günde, 23’üncü Dönemin son çalışma
gününde yapmış olduğu konuşmada girmiş olduğu siyasi polemikten
dolayı gerçekten üzüntülerimi ifade ediyorum.
AK PARTİ’nin Genel Başkanı, kurucu
iradesi, bütün bakanları -eskisi, yenisi- bütün milletvekilleri, sandık
müşahitleri ve üyeleri, bütün AK PARTİ camiası defalarca ifade etmiştir ki “Bizim ilkemiz, bizim ülkümüz tek vatandır,
tek devlettir, tek bayraktır, tek millettir.”
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – 301’i değiştirdin ama Veysi Bey!
VEYSİ KAYNAK (Devamla) - “Yıkım projesi” gibi,
insanlarımızın birliğini beraberliğini, kardeşliğini amaçlayan, insanlarımızın
sistem içerisinde aksayan yönlerin düzeltilmesini amaçlayan bir projeye “yıkım
projesi” gibi, “ihanet projesi” gibi, “O projenin koordinatörünün arazide,
arama-kurtarma çalışmalarında ne işi vardı?” gibi bir yaklaşımı, söylediğim
gibi, Meclisin 23’üncü Döneminin son gününde çok yakıştıramadığımı ifade
ediyorum ancak tekrar ediyorum, teknik kısımdaki konuşmaların tamamına
katılıyorum.
Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; 25 Mart 2009 tarihinde
Kahramanmaraş ili Keş Dağı Karayakup
sırtlarında meydana gelen helikopter kazasında Sivas Milletvekilimiz ve Büyük
Birlik Partisinin Muhterem Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5
kişi maalesef hayatını kaybetti. Bu kaza üzerine, Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın
Başbakanımız başta olmak üzere devletimizin bütün birimleri, o gün âdeta
seferber oldular. Muhsin Bey’in, merhumun bir milletvekili ve bir siyasi
partinin Genel Başkanı olmasının yanı sıra toplumun hemen hemen her kesiminde
sevilen ve saygı duyulan bir sima olması, milletimizin bu husustaki üzüntüsünün
de büyük olmasına sebep olmuştur.
Muhsin Yazıcıoğlu, Türk siyasi hayatının uzun yıllarına damga
vurmuş bir siyasetçiydi ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun bizde bıraktığı en önemli iz,
Türkiye'nin buhranlı zamanlarında hep demokrasiden yana, yiğitçe, mertçe tavır
almasıydı. Muhsin Yazıcıoğlu, bütün krizlerden çıkış yolu olarak hep
milletimizi işaret etmiştir ve dik duruşuyla her zaman milletimizin takdirini
kazanmıştır. Mekânı cennet olsun.
Bu kazayla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan
üç siyasi partinin grup başkan vekilleri, bu kazanın bütün yönleriyle
araştırılması, gerek kazayla ilgili gerek arama-kurtarmayla ilgili, varsa
eksiklerin, varsa hataların, varsa ihmallerin bütün yönleriyle araştırılması
için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına araştırma önergeleri verdiler.
Konuyla ilgili ilk defa kurulan araştırma komisyonu, kaza kırım raporunun
-demin Kürşat Bey’in bahsettiği raporun- bu süre içerisinde tamamlanamaması
sebebiyle çalışmalarını tamamlayamadı. Ancak, bu komisyon bu süre zarfında
önemli bilgi, belge ve bulgulara da ulaştı.
İkinci komisyon, hemen hemen aynı milletvekillerinden müteşekkildi
ve birinci komisyonun yapmış olduğu bu çalışmalardan da gerçekten önemli ölçüde
istifade etti. Dolayısıyla bu komisyon raporu sadece ikinci komisyon raporu
değil, sadece onların emeğinin mahsulü değil; birinci komisyondaki çalışmaların
da önemli katkısı vardır ve onlara da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; meydana gelen elim kazayla
ilgili olarak, Komisyonumuz kazayla ilgili tüm şüphe ve tereddütleri gidermek
ve gerçeğin ortaya çıkarılması konusunda büyük gayretler sarf ettiler. Bu bağlamda,
konu hakkında bilgi edinmek üzere ilgili kamu ve özel kuruluşlardan yetkililer,
sivil toplum kuruluşlarından temsilciler, olayın görgü tanıklarıyla ilgili
uzman kişiler davet edilerek görüşleri alındı ve olayın meydana geldiği yerde
teknik incelemelerde bulunuldu. Özellikle yine belirtmek gerekirse, bu Komisyon
çalışmaları sırasında konuyla ilgili gerek müteveffa merhumların yakınlarının
ve gerekse kamuoyu
tarafından dile getirilen her türlü iddia ciddiye alındı ve
üzerine kararlılıkla gidildi. Ayrıca Büyük Birlik Partisi Genel Merkezinin ve
rahmetli Yazıcıoğlu’nun ailesinin araştırılmasını istediği konular da
Komisyonumuz tarafından kendilerinden talep edildi ve kendilerinden ayrıca hem
Büyük Birlik Partisinden hem rahmetli Genel Başkan Yazıcıoğlu’nun ailesinden
Komisyon çalışmalarına katkı vermeleri istendi.
Birinci ve ikinci komisyon çalışmaları süresince toplam yirmi iki
resmî toplantı gerçekleştirildi ve 135 kişinin bilgisine başvuruldu. Ayrıca
Komisyonumuz kazanın meydana gelmiş olduğu Kahramanmaraş’a milletvekillerinin
ve uzmanların katıldığı bir inceleme ziyareti, bir de helikopterin uçuş
güzergâhının belirlenmesi amacıyla teknik personellerin katıldığı keşif
incelemesi yaptı.
Yapılan inceleme gezisi sırasında helikopter enkazının bulunduğu kaza
mahalline gidilerek coğrafi şartlar yerinde görüldü, yetkililer ile görgü
tanıklarının arama-kurtarma faaliyetlerinin yürütüldüğü tarihlerdeki durum
hakkında bilgileri alındı. Ayrıca hazırlık soruşturması yürüten Kahramanmaraş
Cumhuriyet Başsavcılığı da ziyaret edilerek görüş alışverişinde bulunuldu.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Komisyon
çalışmalarımız iki başlık altında toplandı: Bunlardan birincisi helikopter
kazasının oluşumu, ikincisi ise kaza sonrası yürütülen arama-kurtarma faaliyetleridir.
Kazanın oluşumuyla ilgili olarak kaza yapan helikopterin
teknik özellikleri, uçuşa elverişlilik sertifikası, teknik bakımı ve teknik
bakımı yapan teknisyenlerin yeterlilik durumları, kazada pilotaj hatası olup
olmadığı, bu bağlamda helikopter pilotunun sağlık sorunları olup olmadığı ve
sağlık kurulu raporları, pilotun uçuş yapmasına bir mâni durumunun olup
olmadığı, pilotun uçmadan önce hava durumuyla ilgili bilgiyi Kahramanmaraş
Havaalanı Meteoroloji İstasyonundan alıp almadığı, helikopter pilotunun kuleyle
yaptığı görüşmeler, kaza öncesi helikopterin uçuş güzergâhı, helikopterin
radarda izlenip izlenemediği, helikopterin bir başka hava aracı tarafından veya
herhangi bir dış etkiye maruz kalıp kalmadığı, kısaca sabotaja uğrayıp
uğramadığı, kazanın meydana geldiği alandaki coğrafi ve meteorolojik şartlar,
helikopterde yer alan seyrüsefer yardımcılarının uçuş sırasında var olup
olmadığı gibi tüm unsurlar incelemeye alınmıştır. Kısaca, helikopter kazasının nasıl meydana geldiği konusunda
etraflıca bir değerlendirme yapılmıştır.
Yine, Komisyonumuzca, kaza sonrası yürütülen arama-kurtarma
faaliyetleriyle ilgili olarak kaza yerinin tespit edilmesi çalışmaları, cep
telefonu sinyallerinden faydalanılarak yürütülen tespit çalışmaları, uydu
yoluyla yürütülen yer tespit çalışmaları, havadan ve karadan yürütülen arama ve
kurtarma faaliyetleri, yürütülen arama ve kurtarma faaliyetlerinde bir kasıt
veya ihmalin olup olmadığı, yürütülen arama ve kurtarma faaliyetlerinde
personel ve ekipman yeterliliği, helikopter cihazında
bulunan ELT cihazının çalışmaması, kriz merkezinin oluşumu, arama-kurtarma
faaliyeti yürütülürken Türk Arama ve Kurtarma Yönetmeliği’ne ne kadar uyulduğu,
kazanın öğrenilmesiyle başlayan ve arama-kurtarma faaliyeti boyunca kamuoyuna
yansıyan bilgi kirliliği, kaza yerinin coğrafi ve meteorolojik şartları gibi
konular tüm yönleriyle incelemeye tabi tutulmuştur.
Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
yapılan çalışmalar neticesinde, Komisyonumuz, Kahramanmaraş Kızılöz köyü dağlık
alanında kaza günü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünden edindiğimiz
haritaya göre, diyagram ve uydu görüntülerinin analizi neticesinde özellikle
öğle saatlerinden sonra çok bulutlu ve kar yağışlı bir hava olduğu ve hava
sıcaklığının eksi 5 ila eksi 7 derece civarında ölçüldüğü, kaza günü rahmetli
İsmail Güneş’in çektiği fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere bulutlanmanın yol
boyunca arttığı ve buna mukabil görüş mesafesinin gittikçe azaldığı
gözlemlenmiştir.
Meteorolojik şartlarla ilgili olarak Komisyonumuzca elde edilen
bilgi, doküman, fotoğraf ve raporlar ile bilgisine başvurulan kişi ve
uzmanların beyanlarından, hava aracının Kahramanmaraş ili Merkez Kızılöz köyü
dağlık alanından geçişi süresince buzlanma, rüzgâr kayması, türbülans,
kar yağışı ve bulut içi kısıtlı görüş nedenlerinden dolayı atmosferik
koşulların görerek uçuş için elverişli olmadığı görüşüne varılmıştır.
Pilotun kuleden havaalanı çevresiyle sınırlı meteorolojik bilgiler
edindiği, ancak hava aracının muhtemel uçuş güzergâhı üzerindeki genel hava
durumu ile ilgili bilgiyi Kahramanmaraş Meteoroloji İstasyonundan almadığı
tespit edilmiştir.
Helikopterin yakıt ikmali için Çağlayancerit’ten Kahramanmaraş
Havaalanı’na intikali ve tekrar Kahramanmaraş’tan Çağlayancerit’e kalkışı
arasında geçen süre içerisinde helikoptere sadece yakıt ikmalini yapmakla
görevli kişilerin yaklaştığı, bunun haricinde şüphe doğurabilecek herhangi bir
durumun meydana gelmediği, incelediğimiz Kahramanmaraş Havaalanı kamera
kayıtları ve tanık ifadelerinden anlaşılmıştır.
Olayın meydana geldiği yer dik ve sarp kayalıklardan oluşan, yer
yer bölgemize ait ormanlarla kaplı dağlık bir alandır. Kaza yapan helikopterin
radar kayıtlarını Komisyonumuz incelemiş, incelemek üzere radar kayıtlarının
tutulduğu Esenboğa Havalimanı’na bir ziyaret gerçekleştirilmiştir. Bu inceleme
ziyareti çerçevesinde, yetkililer tarafından Komisyonumuza kaza yapan
helikopterin kaza günü tespit edilen radar görüntüleri, helikopterin uçuş
tipiyle, Kahramanmaraş çevresindeki mevcut radarların yükseltiye bağlı olarak
belirlenen kapsama alanları hakkında bilgiler verilmiştir. Bu kapsamda,
Komisyonumuzca, kazaya konu helikopterin yakıt ikmali için geldiği
Kahramanmaraş Havaalanı’ndan kalkarak, Çağlayancerit ilçesine varıncaya kadar
zaman zaman radarların kapsama alanına girdiği, çıktığı yerler görülmüştür.
Çağlayancerit kalkışından kaza anına kadar başkaca bir radar görüntüsü
alınamamıştır. Her ne kadar hava aracının transponder’ı
açık olsa da görerek uçuş şartlarına göre seyreden helikopterin bu sırada bulunduğu
irtifa, yolculuğu süresince radarlar tarafından sürekli takibine imkân
vermemiştir. Bu durum, görerek uçuş kuralları ve uçuşun niteliğinden
kaynaklanmaktadır.
Öte yandan, Devlet Hava Meydanları İşletmesi ve Türk Hava
Kuvvetleri Komutanlığı arasındaki yazışmalardan elde ettiğimiz bilgiler
ışığında, kaza mahalli ve çevresinde AWACS türü herhangi bir hava aracının
uçuşunun mevcut olmadığı, ayrıca mevcut olsa bile AWACS tip uçakların da sinyal
göndererek başka bir hava aracının rotasını saptırmak gibi bir kabiliyetinin
bulunmadığı Komisyonumuzca tespit edilmiştir.
Komisyonumuza ulaşan belgeler, fotoğraflar ve beyanlardan kazaya
konu hava aracında seyrüsefer yardımcısı iki adet elektronik aletin kaybolduğu
ilk kez Komisyonumuzca tespit edilmiştir.
Meclis Araştırma Komisyonuna gelen 4/12/2009
tarihli kaza raporunun incelenmesi sonucunda, kaza sonrasında enkazda bulunan
bir adet ARGUS kayar harita göstergesi ve bir adet sky
map 3 GPS olduğu tespit edilmiştir.
Söz konusu cihazların marka ve modellerine ilişkin tespit, kazada
hayatını kaybeden merhum gazeteci İsmail Güneş’in çektiği fotoğraflar ve
enkazdan alınan görüntüler üzerinden yapılmıştır. Bu görüntülerde, yani o
fotoğraflarda bu cihazlar vardır ama maalesef helikopter enkazı üzerinde ve
kaza mahallinde daha sonra bu cihazlar bulunamamıştır. Bu cihazlar bulunmuş
olsalardı, açık ve kayıtta olmaları durumunda, kaza ile sonuçlanan son uçuşta
helikopterin izlediği gerçek rota ve zaman bilgilerine ulaşmak, çarpma
istikametini tespit etmek ve kazayla ilgili daha sağlıklı değerlendirmeler
yapmak mümkün olabilecekti. Kayıp cihazların akıbetiyle ilgili, Komisyonumuz
tarafından yapılan çalışmalar neticesinde, herhangi bir sonuç elde edilememiş
olup konuyla ilgili adli süreç devam etmektedir.
Helikopter pilotunun Kahramanmaraş kuleyle yaptığı konuşma
dökümlerinin incelenmesi neticesinde, uçuş emniyetini tehlikeye sokacak
herhangi bir bulguya rastlanmamış ve elde edilen bilgi ve belgeler bilgisine
başvurulan kişilerin ifadeleri ile birlikte değerlendirildiğinde, helikopterin
düşmesine sebebiyet verecek, helikopter gövdesi, elektronik cihazlar ve
transmisyon ekipmanı üzerinde dışarıdan herhangi bir
şekilde müdahale yapıldığı izlenimini verecek bulguya ulaşılamamıştır.
Helikopter pilotu merhum Mustafa Kaya İstektepe’nin
mevzuatta belirtilen periyodik sağlık kontrollerini süresinde yaptırdığı
anlaşılmıştır.
Helikopterin teknik bakımında uluslararası havacılık
kuralları ve hava aracının bakım kitabında belirtilen birtakım kurallara
aykırılık tespit edilmekle birlikte -ki Komisyonumuz önemli bulgulara
ulaşmıştır; firmanın bu hususta çok özensiz olduğu anlaşılmıştır, birçok
uçuşunun kontroller yapılmadan, yapmaları gereken teknik kontroller yapılmadan
yaptırıldığı anlaşılmıştır- ancak, bu ihmal ve eksiklerin tek başına
helikopterin düşmesine sebebiyet verir nitelikte olmadığı tespit edilmiştir. Ancak, dediğim gibi, bu hususta firmanın çok özensiz olduğu da
Komisyonumuz tarafından tespit edilmiştir.
Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu Raporu’nun
yayınlanmasından sonra, kamuoyunda oluşan birtakım soru işaretlerinin
giderilmesi ile dile getirilen bazı iddiaların açıklığa kavuşması amacıyla söz
konusu rapor, olayı soruşturan Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığıyla
koordineli olarak konunun uzmanı ve ülkemizde havacılık konusunda önemli
otorite olarak kabul edilen İstanbul Teknik Üniversitesine, Orta Doğu Teknik
Üniversitesine ve Anadolu Üniversitesine incelenmek üzere gönderilmiştir.
Ayrıca kurul raporunda belirtilen muhtemel kaza sebebiyle ilgili
olarak Gülhane Askerî Tıp Akademisi ve Adli Tıp Kurumundan uzmanların görüşü
istenmiş, helikopterin muhtemel rotasının tespiti amacıyla Emniyet Genel
Müdürlüğü uzmanlarıyla keşif uçuşu yapılmıştır. Konuyla ilgili edinilen bilgi,
belge ve uzmanların görüşleri Komisyon raporumuza ayrıca yansıtılmıştır.
Nihayetinde, kazanın meydana gelişiyle ilgili…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaynak.
VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Sağ olun efendim.
… Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu Raporu’nu da değerlendirerek
son kararı verecek olan merci ilgili cumhuriyet başsavcılığı ve mahkemeler
olduğundan, hâlen devam eden adli soruşturma da dikkate alınarak bu aşamada
Komisyonumuzca başka bir görüş ifade edilmemiştir.
Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; kaza sonrası
yürütülen arama-kurtarma çalışmalarıyla ilgili olarak da Komisyonumuz özetle
aşağıdaki bulgulara ulaşmıştır:
Kazazede merhum İsmail Güneş’in 25/3/2009
günü saat 15.32’de 112 Acil Servisini araması sonucunda kazanın resmî makamlar
tarafından öğrenilmesiyle birlikte arama-kurtarma çalışmalarının hemen
başladığı resmî belgeler ile tanık ifadelerinden anlaşılmaktadır.
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığınca aynı tarihte bu kazayla
ilgili olarak saat 16.20’den itibaren tespit edilen telefon numaralarından yer
tespit sorgulamaları yapılmış ve elde edilen baz
istasyonu ve hedef numaralarının bulunduğu aralıkla ilgili olarak başlangıç ve
bitiş açıları, baz istasyonuna olan uzaklıkları ile koordinatları Emniyet Genel
Müdürlüğüne, Jandarma Genel Komutanlığına ve Başbakanlığa saat 16.25’ten
itibaren belirli periyotlarla iletilmiştir. TİB tarafından yapılan çalışmalar
sonucunda, helikopterde bulunan ve sinyali alınan bütün GSM hatlarının Çardak
kasabasının 4 kilometre kuzeyinde bulunan Tüllüce mevkisinde kulede bulunan baz
istasyonundan hizmet aldıkları belirlenmiş ve elde edilen koordinat verileri
yukarıda isimleri sayılan birimlere anlık olarak iletilmiştir. TİB tarafından
elde edilen haritalar incelendiğinde, kaza alanının çok daraltıldığı açıkça
görülmektedir. Söz konusu açıklamalar raporumuzda genişçe yer almaktadır.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından kendilerine
iletilen telefon numaralarından sinyal bilgileri elde edilerek, saat 16.25
itibarıyla, demin söylediğim gibi Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel
Müdürlüğü ve Başbakanlığa koordinatlar ulaştırılmıştır. Jandarma Genel
Komutanlığının Komisyonumuza yazdığı yazıda, TİB’deki
temsilcisi aracılığıyla temin ettiği koordinat ve haritalar ile kurumdaki
teknik personel aracılığıyla ürettiği haritaları görüş analizleriyle birlikte
aynı gün saat 17.30’da ve ayrıca daha daraltılmış bir haritayı saat 22.30’da
Kahramanmaraş İl Jandarma Komutanlığına FTP üzerinden elektronik ortamda
gönderdiği belirtilmiştir. Ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğünün Komisyonumuza
yazdığı yazıda, TİB’deki temsilcileri vasıtasıyla
temin ettikleri üç adet haritayı Kahramanmaraş İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat
Şube Müdürlüğüne 25/3 günü, yani kaza günü saat 22.39 sularında bilgisayar
ortamında, kurumun kullandığı elektronik ağ vasıtasıyla gönderdikleri ifade
edilmiştir.
Ancak şu söylediğim önemlidir arkadaşlar, TİB tarafından
elde edilen haritaların Kahramanmaraş Jandarma Komutanlığına ve İl Emniyet
Müdürlüğüne gönderildiği, neredeyse nokta şeklindeki konum bilgisinin, gerek
Ankara gerekse Kahramanmaraş’taki jandarma ve emniyet görevlileri tarafından
üstlerine aktarıldığı, fakat her nasılsa bu bilginin değerlendirme dışı
tutulduğu gibi, yönetmelik gereği Ana Arama-Kurtarma Koordinasyon Merkezine de
gönderilmediği Komisyonumuzca tespit edilmiştir ve bu, vahim bir durumdur.
Kahramanmaraş Valiliğince Komisyonumuza ulaştırılan belgelerin
incelenmesi sonucunda TİB ve Jandarma Genel Komutanlığınca kaza günü ve
sonrasında üretilen harita ve krokilerin Göksun’da kurulan kriz merkezine ve
dolayısıyla arama ve kurtarma ekiplerine ulaştırılmadığı da anlaşılmıştır.
Arama-kurtarma çalışmaları sırasında telefon sinyallerinin
alındığı baz istasyonunun kurulu bulunduğu bölge olan
Göksun Hacıömer köyü ve Merkez Kurucaova
köyü çevresinde çalışmalar yoğunlaştırılmıştır. Arama ve kurtarma faaliyetleri
icra edilirken her bilgi, belge, doküman ve ihbar sağlıklı olarak
değerlendirilememiş, eldeki tek teknik veri olan telefon sinyalleri ciddi bir
analize tabi tutulmadan, maalesef, sahada çalışma yapan ekiplere aktarılmıştır.
Sayın Başkanım, vaktimi çok aştım, o yüzden “öneriler” kısmına
geçiyorum. Sayın Kürşat Atılgan da bahsetti, gerçekten önemli önerilerimiz
oluşmuştur. Ancak kaza günündeki olumsuz hava koşulları da coğrafi şartlar da
hiçbir zaman unutulmamalıdır. Ayrıca, helikopterde bulunan, yine Kürşat Bey’in
söylediği gibi, ELT cihazının sinyal vermemesiyle ilgili konu, verilen
cevaplar, ulaşılan neticeler Komisyonu, bizleri tatmin etmemiştir.
O gün, o günden bu yana da büyük sansasyon
yapan, kaynağının Kahramanmaraş il Emniyet Müdürlüğü olduğu Komisyonumuzca
tespit edilen, helikopterin enkazına ulaşıldığı, gruptan Genel Başkan Muhsin
Yazıcıoğlu ile değer kazazedelerin yaralı olduğu ve Göksun Devlet Hastanesine
intikal ettirilmekte oldukları şeklindeki istihbari
bilgi, Kayseri Valisi Mevlüt Bilici kaynak
gösterilmek suretiyle kamuoyuyla paylaşılmış, teyide muhtaç olan bu istihbari bilginin ne şekilde elde edildiği konusunda
yetkililerin Komisyonumuza vermiş olduğu bilgiler arasında belirsizlikler ve
tutarsızlıklar olmuştur. Konuyla ilgili adli ve idari soruşturma yürümektedir.
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, sonuç olarak şunu
söyleyebilirim ki -zamanımın kısalığından toparlıyorum- özellikle belirtmek
gerekir ki, Komisyonumuzca her iddia ayrıntısına kadar, en ince ayrıntısına
kadar araştırılmakla birlikte, belgelenemeyen veya ispat edilmeyen, üçüncü
kişileri zan altında bırakacak hiçbir iddia Komisyon Raporu’muza alınmamıştır.
Helikopterin düştüğünün öğrenilmesiyle başlayan arama ve kurtarma
çalışmaları, bilgilerin belli bir merkezde toplanması ve bu bilgilerin arama ve
kurtarma çalışmalarında yer alan birimlere iletilmesinde birtakım sıkıntılar
yaşanmış olması, arama-kurtarma çalışmalarının sağlıklı bir şekilde yürümesine
de engel olmuştur.
Kazanın meydana gelmesiyle ve arama-kurtarma faaliyetleri
konusunda hâlen Malatya özel yetkili Cumhuriyet Başsavcılığında adli,
Başbakanlık Teftiş Kurulunca da idari soruşturmalar yürütülmektedir.
Kanaatimizce, yürütülen bu soruşturmalar çerçevesinde Komisyonumuzun
çalışmalarından ve Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu çalışmalarından da
yararlanılacaktır. Ancak önemine binaen bir kez daha ifade ediyorum ki,
Komisyon çalışmalarımızın gerek arama-kurtarma çalışmalarının tek elde
koordinasyonu gerek 112 çağrı merkezlerinin yeniden organizasyonu gerek Kürşat
Bey’in bahsettiği hava iş yasasının çıkartılması gibi çok önemli tespitleri ve
önerileri olmuştur. İlgili makamların bu önerileri sağlıklı bir şekilde
değerlendirmesini de faydalı görüyoruz.
Sözlerime son verirken, bize çalışmalarımızda gerçekten önemli
destekler veren Meclis başkanlarımıza hem Köksal Toptan Bey’e hem Mehmet Ali
Şahin Bey’e, Sayın Başbakanımıza, bakanlarımıza, şu anda oturumumuzu yönetmekte
olan ve merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun kayınbiraderi olan Değerli Meclis Başkan
Vekilimiz Kahramanmaraş Milletvekilimiz Nevzat Pakdil Bey’e gerçekten, bütün
milletvekili arkadaşlarımıza, kurumlarımızdan gelen uzman personellere,
gerçekten önemli katkılar veren Emniyet Genel Müdürlüğümüze ve Jandarma Genel
Komutanlığına, bizlerden hiçbir bilgiyi, belgeyi ve personeli esirgemeyen bu
kuruluşlara, Büyük Birlik Partisinin Saygıdeğer Genel Başkanı Yalçın Topçu
Beyefendi’ye, Genel Sekreteri Mustafa Destici
Beyefendi’ye ve isimlerini şu anda zikredemeyeceğim Başkanlık Divanı üyeleri
ile Büyük Birlik Partisi yöneticilerine, ailenin ve partinin avukatı Kemal
Yavuz Beyefendi’ye ve Kahramanmaraş’ın o tarihteki valisi Mehmet Niyazi Tanılır Beyefendi’ye teşekkür ediyorum.
Son olarak, kazada hayatını kaybeden merhum Muhsin Yazıcıoğlu,
Erhan Üstündağ, Yüksel Yancı, Murat Çetinkaya, İsmail Güneş ve Kaya İstektepe’ye Allah’tan rahmet, sevenlerine, ailelerine
başsağlığı diliyorum.
Sözlerimi tamamlarken 12 Haziran seçimlerinin milletimize,
bizlere, sizlere hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynak.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Sivas Milletvekili ve Büyük
Birlik Partisi Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını
kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle
araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki
genel görüşme tamamlanmıştır.
Muhsin Başkana ve kendisiyle beraber hayatını kaybeden 5
kardeşimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine, yakınlarına, sevenlerine
başsağlığı diliyorum. Yargıya intikal eden bu konunun, Devlet Denetleme
Kurulunca, Başbakanlıkça ve Meclisçe elde edilen bilgiler çerçevesinde bir an
önce neticelenerek, milletimize bir nebze de olsa ferahlık vermesi için
çalışmaların, yargı sürecinin hızlandırılması temennisiyle rahmete intikal
edenleri tekrar rahmetle anarak bu konuyu şimdilik Meclis aşaması içerisinde
kapatıyorum.
Milletimizin de tekrar başı sağ olsun. Sabır diliyorum. (Alkışlar)
Komisyonda görev alan, çalışan ve bize bu bilgileri intikal
ettiren Komisyon Başkanı Veysi Kaynak ve Kürşat Atılgan, Tacidar
Seyhan ve diğer arkadaşlarımıza da bu açıklamaları bizlere sundukları için
teşekkürlerimi de ifade ediyorum.
Bu aşamada emeklerini esirgemeyen biraz önce Sayın Kaynak’ın da
belirttiği gibi Büyük Birlik Partisi yetkililerine de şükranlarımı ifade etmek
isterim.
Sayın milletvekilleri, 2’nci sırada yer alan deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun 549 sıra sayılı Raporu
üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur
Süner ve 26 milletvekilinin, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31
milletvekilinin, Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 24 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili
Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 20
milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22 milletvekilinin,
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, Kocaeli Milletvekili
Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün
104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/60, 63, 99,
242, 243, 244, 245, 246, 254, 256) (S. Sayısı: 549) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Sayın
Ahmet Küçük.
Sayın Küçük, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli yurttaşlarım; öncelikle hepinizi en
derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Bugün Polis Günü. Ülkemizin iç
güvenliğinin sağlanmasında çok önemli bir rol oynayan polislerin bu önemli
gününü ve haftasını kutluyor, onların mesleklerinin toplum gözünde daha saygın
bir yerde değerlendirileceği günlerin bir an önce gelmesini ve polislerimizin
özlük haklarının iyileştiği günleri görmeyi bir an önce dileyerek sevgiler
saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi hepimizin
içinde çalışmaktan, içinde bulunmaktan, katkı vermekten onur duyduğumuz
demokrasimizin en üst yapı kurumudur. Hepimizin bildiği gibi Türkiye Büyük
Millet Meclisi yasama ve denetim yapar, yürütmeyi de içinden çıkarır.
Türkiye'nin yönetim makinesinin motoru, kalbi burasıdır. Dolayısıyla, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yaptığı çalışmalarla ve uygulamalarla ilgili olarak
hepimizin ciddi görevleri var ve buranın saygınlığını artırmak, demokrasiye
karşı gerçekten borcumuzu ödemenin yegâne yoludur.
Değerli arkadaşlarım, yürütme içimizden çıkar. Meclis, yürütmenin
çalışma alanlarını sağlayacak yasaları çıkarır ama en önemlisi, yürütmeyi
saygın kılacak denetim görevi yapar. Denetimin en önemli araçlarından bir
tanesi de araştırma önergeleridir. Özellikle muhalefet milletvekilleri, ya
araştırma önergeleriyle ya da soru önergeleriyle yürütme üzerinde denetim
sağlamaya, kontrol etmeye, yönlendirmeye, baskı oluşturmaya çalışırlar ve
halkına da bu yolla hizmet etmenin çarelerini ararlar değerli arkadaşlarım. Bu,
doğal bir yoldur, olması gereken yoldur. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu
denetim mekanizmasının saygınlığını, güvenirliğini artıracak bir yöntemi hayata
geçirmezse inanın, gerçekten o zaman biz, araştırmanın, soru önergelerinin
etkisinin azaldığı bir ortamda burasının saygınlığını yükseltemeyiz.
(x) 549 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmeleri 22/7/2008 tarihli 133’üncü, 5/1/2010 tarihli 43’üncü ve
12/1/2010 tarihli 46’ncı birleşimlerde yapılmıştır.
Bakın, bugün son gün. Bir sürü araştırma komisyonu kurulmuş,
çalışmışlar ve Meclisin son gününe getirmişiz, yasak savar, baştan savar bir
anlayış içinde kalkmışız şimdi bu araştırma önergesi raporlarını görüşüyoruz.
Bundan sonra bunları kim değerlendirecek değerli arkadaşlarım? Ben, on iki
yıldır bu Parlamentoda görev yaparım, araştırma komisyonlarında görev yaptım,
araştırma komisyonlarının çalışmalarını izledim, içinde bulundum. İnanın,
hiçbir araştırma komisyonu raporunun içeriğinin, tespitlerinin ele alınarak
Parlamentonun bir yasa çalışması yaptığını veyahut da pratik olarak yürütmenin
üzerinde bir otorite kurmak suretiyle bir yönlendirme içine girdiğini görmedim.
Değerli arkadaşlarım, bu bir yasak savmadır, bu baştan savmadır. Bu işten bu
Parlamentonun ne olursa olsun kurtulması lazım.
Değerli arkadaşlarım, tabii, depremle ilgili yapılan araştırma
raporunu inceleme olanağı buldum, şöyle baktım -mesleğim inşaat mühendisliği-
ve yapılan çalışmanın esas olarak amacına uygun bir çalışma olmadığı en temel
tespitimdir. Bir defa, burada yapılan çalışmada Komisyona bilgi veren kurumlar
kendini tanıtmaktan ve konuyla ilgili yaptıkları çalışmaları abartmaktan ve
yaptıkları çalışmalarının miktarını açıklamaktan öte hiçbir şey yapmamışlardır.
Değerli arkadaşlarım, kurumları tanımaya ihtiyacı yok bu
Parlamentonun. Bu Parlamento, bu Araştırma Komisyonu sorunları tespit etme,
sorunlara parmak basma, o kurumlar da sorunlardaki tıkanıklıkları bu Komisyona
anlatarak onlara yardım etmek suretiyle Parlamentonun ve yürütmenin önlerini
açması ve sorunun minimize edilmesi anlamında çeşitli çarelerin üretildiği
araç, bir kurum olmalıdır. Hâlbuki, baktım, herkes
yaptığı işi anlatmış yani bu çalışmalara ne kadar katkı verdiğini. Ben inşaat
mühendisiyim, biliyorum, bu konunun içindeyim, depremle ilgili çalışmalar,
yapılanlar, yüzde 20’si bile değil, depremsellik açısından Türkiye'de alınan
tedbirler yüzde 20’si bile değil olması gerekenlerin. Kimse yüzde 80’den
bahsetmiyor. Herkes yüzde 20’de ne kadar büyük bir payı olduğunu, kendisinin ne
kadar büyük çalışma yaptığını anlatmaya çalışmış. Böyle rapor olur mu, böyle
çalışma olur mu, Meclisin önü böyle açılır mı, sorunlar böyle çözülür mü
değerli arkadaşlarım? Bu gidiş iyi gidiş değil. Bu konuya parmak basıyorum ve
Parlamentonun, artık, girdiği bu yanlış yoldan mutlaka çıkması ve bu Araştırma
Komisyonu ve özellikle denetim komisyonlarının raporlarına dikkat etmesi ve
uygulamasını bu şekilde yönlendirmek gibi bir arayış içine derhâl girmesi
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu güzel dünyada, bu güzel coğrafyada,
ülkemizde yaşamaktan keyif almak ve yaşamı yaşanabilir hâle, kaliteli hâle
getirmek bizim görevimiz, siyasetçilerin görevi. Doğal afetler de bizim
tepemizde Demokles’in kılıcı, problemlerimizin en büyüğü. Birbirimizle ortaya çıkardığımız
problemler dışında, doğanın bizim üzerimize yüklediği sorumluluklar ve
problemler, bizim, ortak, beraberce aşmamız gereken sorunlar. Doğal afetlerin
türlüsü var, çeşitlisi var, bir tanesi yok ki, birbirini çağırıyor; ama en
büyüğü, hepimizin bildiği gibi, en çok kitlesel ölümlere yol açan ve ülkelerin
ekonomisini, siyasetini, sosyal yaşamını en çok etkileyen doğal afetlerin
başında deprem geliyor. Tarih boyunca yüz binlerce insanın ölümüne yol açan
depremler özellikle deprem kuşağı içindeki ülkelerin en büyük problemi. Biz de,
dünyanın en önemli deprem pay hatlarının, depremsellik hatlarının üstünde olan
bir ülke olarak en büyük doğal afet problemi olan depremle beraber yaşamak ve
kendimizi ona göre tarif etmek ve yaşamımızı, ondan korunacak ve onunla beraber
yaşarken mutlu olacak şekilde şekillendirmek zorundayız. En büyük problemimiz
budur.
Değerli arkadaşlarım, ben, öncelikle en son 17 Ağustos depremi ve
devamında kaybettiğimiz tüm yurttaşları bir kez de saygıyla anıyor, yakınlarına
Allah’tan rahmet diliyor ve başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım bu coğrafya pahalı. Güzel bir coğrafyadayız.
Tarih boyunca dünyanın bütün emperyal güçlerinin ve
bütün insanlarının dikkatini çekmiş, savaş alanı olmuş, paylaşıma alet olmuş,
hesap yeri olmuş bir coğrafyanın içinde yaşıyoruz. Güzelliklerin bedeli var
arkadaşlar. Bu güzel coğrafyada yaşamak pahalı. Bu
pahalılığın en büyük araçlarından bir tanesi de doğal afetler ve deprem; bunu
bileceğiz, tedbirimizi ona göre alacağız. Bu coğrafyanın yüzde 92’si ağır depremsellik
içeriyor ve bu coğrafyada yaşayan insanların yüzde 98’i de, maalesef ve
maalesef, bu deprem alanları içinde yaşamaktadır ve maalesef doğaya karşı
mücadele etmek için en büyük aracımız olan konutlarımızın yüzde 67’si kaçak bu
ülkede. Tedbirsiz yapılmış, göz yumulmuş veyahut da imkânlar dahilinde
emniyetli olmayan konutların içinde yaşıyor insanlarımız.
Değerli arkadaşlarım, bakın, laf yapıyoruz iş yapmıyoruz, bir şey
üretmiyoruz. Dünyanın bir yerinde deprem olunca bir hafta depremi tartışıyoruz ama
hâlâ bu ülkenin ciddi bir deprem senaryosu yok, deprem projesi yok, millî bir
politikası yok. Herkes ucundan biraz, azıcık… Böyle bir şey
olur mu! Bu konuda bir birliktelik oluşturup bir politikayı uygulama
aracı hâline getiremiyorsak nereye varacağız değerli arkadaşlarım?
Yapılacak iş şudur değerli arkadaşlarım: Bir defa
altyapılarımızın, hastaneler başta olmak üzere, kamu binalarını dayanıklı hâle
getirerek güçlendirilmesini süratle tamamlamalıyız. Ne kadarı daha kamu
binalarımızın depremin tehdidi altındadır bilmiyoruz. Gene köprü, yol, viyadük, tünel gibi kullandığımız ulaşım araçlarının depreme
karşı dayanıklılığını tespit ederek, büyük enerji yatırımlarımızı
-hidroelektrik santrallerimiz, termik santrallerimiz- ve diğer önemli altyapı
yatırımlarımızı depremsellikle beraber yaşayabilir hâle getirmeliyiz.
Kentlerimizin hâlâ dışında geniş gecekondu alanları var ve
nüfusumuzun büyük çoğunluğu buralarda yaşıyor. Bunlarla ilgili kentsel dönüşüm
yasası çıkardık ama bu yasadan insanlara mutluluk değil rant
çıkarmak için uğraşan belediyelerle karşı karşıyayız, zenginlik çıkarmak için
uğraşan belediyelerle uğraşıyoruz değerli arkadaşlarım. Buralardan güvenlik
çıkarmalıyız, buralardan insanlara mutluluk çıkarmalıyız. İnsanları
bulundukları coğrafyanın, yaşadıkları coğrafyanın içerisinde mutlu edecek
çalışmaları bir an önce yapmalı, devlet olarak yönlendirici, teşvik edici
tedbirleri artırarak almalıyız.
Kırsal kesimde güvenli sayılabilecek bina yok denecek kadar az.
Hâlâ bu ülkenin nüfusunun yüzde 35’i kırsal kesimde yaşıyor ve ev denemeyecek
ahırdan bozma yerlerde yaşıyor bu insanlarımız. Derhâl kırsal
kesimin imar çalışmalarını bitirip -ilgili kanunun gereği olarak- ilave olarak
kırsal kesimde ve kentsel dönüşüm alanlarında kullanılacak malzemeleri KDV’den
yoksun kılarak, denetimi KDV’siz yaparak ve kırsal kesimde, özellikle denetimi,
devletin desteğiyle, faturaları -denetim bürolarının desteğini- devlete
ödeterek, derhâl bu konulardaki değişimi, gelişimi sağlamak ve insanları
güvenli konutlara sahip kılmak zorundayız değerli arkadaşlarım. Güçlendirmeleri
derhâl bitirmeliyiz.
Değerli arkadaşlarım, bu ülkede bir TOKİ faciası yaşanıyor. TOKİ,
biliyorsunuz, devletin, konut problemini çözmesiyle ilgili oluşturduğu dev bir
organizasyon. Ben bu AKP İktidarına şaşıyorum, çok özelleştirmeci, devletin
neyini bulduysa satıyor, kime sattığı belli değil, kaça sattığı belli değil,
kimin malı götürdüğü belli değil ama TOKİ devasa bir duruma geldi.
TOKİ ne yapar? Konut yapar. Türkiye’de kime sorarsanız sorun,
dünya çapında rekabet edebilir, en rekabet edebilir sektörümüz inşaat sektörü.
Bu konuda yetişmiş eleman, edinilmiş deneyim, yapılmış sermaye birikimleri en
büyük. Özel sektörü doğru yönlendirerek Türkiye'nin konut ihtiyacını bu şekilde
değerlendirmek yerine neden devlet rant alanlarının
tepesinde?
Değerli arkadaşlarım, çünkü bir şey var, halk dilinde bir laf var:
Bu ülkede iki yoldan zengin olunur. Bir kaçakçılık, iki
inşaatçılık. Hâlâ TOKİ, sermaye birikimi aracı yapmanın, zengin
yetiştirmenin, yeni zenginler yaratmanın aracı. Onun için devasa bir hâle
geldi. Türkiye’de en iyi yaptığımız iş inşaatçılık zaten. İki tane inşaat yapan
zaten müteahhit olup çıkıyor. Gerçekten bu konuda
ciddi birikim var, ciddi bir enerji var. Ne işiniz var inşaatçılıkta? Siz,
organize eden, denetleyen, yönlendiren, teşvik eden bir kurum olmanız lazımken
maalesef inşaatçının kontrolsüz yapılaşması içerisinde köşe dönmenin, malı
götürmenin, sermaye birikimi yapmanın aracı hâline gelmişsiniz. Böyle bir şey
olur mu, olmalı mı? TOKİ binalarını denetim büroları denetleyemiyor. Kim? Kendi
anlayışları çerçevesinde denetliyor.
Değerli arkadaşlarım, kamu bu kadar iyi denetliyorsa neden deprem
olduğunda önce kamu binaları yıkılıyor? Kamunun bu konuda, denetim konusunda
yaptığı belli, sınıfta kalmıştır kamu. Hâlâ bu konuda ısrar etmenin, TOKİ’nin
yatırımlarını denetim dışında bırakmanın hangi mantığa sığar tarafı var değerli
arkadaşlarım? Bunun kabul edilebilir bir yönü var mı? Hangi mantığa sığar bu?
Bu, inşaatçılıktan zengin yaratmanın yoludur değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, sadece deprem değil bu ülkenin başının
belası. Bir Ayamama faciası yaşadık İstanbul’da. “Çok hazırlıklıyım,
milyarlarca dolar yatırım yaptım, ben depremle ilgili İstanbul’da tedbirleri
aldım.” diyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir kaşık suda boğulmuştur. Bu
İstanbul’un büyük depremiyle nasıl baş edecek bu yönetim? Ne çalışma yapmıştır?
Bunların hepsi boştur.
Değerli arkadaşlarım, elbette depremle ilgili söylenebilecek çok
teknik şeyler var ama ben siyasetçiyim. Depremlerin çaresi bulunur. Bu
coğrafya, bu dünya milyonlarca yıldır hareketli; her gün evriliyor,
kıvrılıyor, bükülüyor, bir yerlerde her gün deprem oluyor, olacak, daha
milyonlarca yıl olacak değerli arkadaşlar. Bu depremle, insanlar, en kötü
şartlarda yaşadı, gene yaşayacaklar; yaraları saracaklar, canlar gidecek, yeni
canlar gelecek, yürüyecek. Önemli olan canların gidişini azaltmak, yeni canlara
mutlu bir hayat yaratmak; bizim görevimiz de bu. Ama esas bir deprem var. Biz
siyasetçiyiz. Dünyada bir de siyasal depremler var arkadaşlar. Bakın, dünya,
elbette ki, siyasal, sosyal, ekonomik açıdan her gün değişiyor, değişmesi
normal. Bu değişim ve dönüşümün içinde bazen ülkelerin kendi iç dinamikleri,
dengeleri, çatışmaları rol oynuyor; bu doğaldır, olması gerekir bazen içinden
bunlar ateşlenip, hızlanıyor bazen yatışıyor bazen bütün dünyada, 68’de, 78’de
olduğu gibi, hareketlenmeler sirayet ediyor sosyal olarak bazen de değerli
arkadaşlarım, dışarıdan yönlendiriliyor, müdahale ediliyor, biçimlenmeye
çalışılıyor, tarif ediliyor.
Değerli arkadaşlar, biz, Türk milletiyiz. dört
bin yıldır bu dünyada ülkesi olan, bayrağı olan ciddi bir topluluğuz. Biz,
Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle Türk milletiyiz, bir ırkın adı
olarak değil. Birileri yönlendirir, birileri de yönlendirilendir. Biz,
“yönlendirelim” demiyoruz ama biz yönlendirilmemeliyiz, biz tahrif
edilmemeliyiz; bize yakışmaz. Bu coğrafya, içinde yaşadığımız coğrafya tarih
boyunca hep kanlı savaşlarla ele geçirilmek için uğraşılan önemli bir
coğrafyadır. Burası Kuzey Avrupa’da Norveç, İsveç değil; burada kimin elinin
kimin cebinde olduğunun belli olmadığı, hesapların üst üste yapıldığı, bayrak
dalgalandırmanın bedelinin olduğu bir coğrafya bu coğrafya; aklımızı başımıza
alalım, oyunları bozmamız gerekiyor.
Bakın, arkadaşlar, çok özensiz bir dokuz yıl geçirdik AKP
İktidarında. Kurumlar teker teker arızalandırıldı, revize edilmedi, bozuldu,
bozuşturuldu, yok edildi, etkisizleştirildi. Bu kurumlar elbette revizyona tabi tutulmalıydı, elden geçirilmeliydi, yapıları
demokratikleştirilmeliydi, elbette asker yerinde durmalıydı; daha demokratik
bir ülkede yaşamak herkesin hakkıdır, bizim en çok hakkımızdır. Hâkim kültür
dayatmacı olmamalı, diğer kültürler de şımarmamalıdır; oturup konuşmalıyız,
anlaşmalıyız, beraberce sorunlara çözüm bulmalıyız, oyunların aracı
olmamalıyız.
Değerli arkadaşlarım, her ülkenin bir kuruluş manifestosu var,
amentüsü var, rabbiyesiri var, besmelesi var. Bu
ülkeyi kuranlar, babalar, atalarımız, Atatürk ve silah arkadaşları bu ülkeyi
kurarken tıpkı Amerika, Fransa ve diğer birçok ülkede olduğu gibi bir kuruluş
felsefesi ortaya koydular ve Anayasa’ya ilk üç maddeyi yerleştirdiler: Türkiye
bir cumhuriyettir. Başkenti Ankara’dır.
Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bu amentüyü bozan ve bu amentüyü
bozma arayışına giren ya da bu oyunlara alet olanlar Türkiye’de yapılmak
istenen, meydana getirilmek istenen ama doğal yolla değil, bir atom bombası
patlamasıyla meydana getirilmek istenen büyük depremin, yıkıcı sonuçlara yol
açabilecek büyük depremin sebebi olabilirler. Herkes aklını başına alsın,
herkes. Yolda bulmadık bu ülkeyi biz. Biz Kürt kardeşlerimizle de, diğerleriyle
de oturur konuşur anlaşırız. Lütfen bu ülkenin kurumlarını, bu ülkenin
kurallarını, bu ülkenin değerlerini, başta din olmak üzere, kültürünü oyuncak
hâline getirmeyin. Biriniz bir taraftan oynarken bu değerlerle, diğeriniz diğer
taraftan kurcalamayın. Biriniz camilerde siyaset yaparken, diğeri de camileri
yeni sıçrama tahtası yapmasın.
Değerli arkadaşlarım, sanki Türkçe ibadet etme hakkı var da,
Kürtçeyi mi arıyoruz? Değerli arkadaşlarım, bunlar yanlış. Gidiş iyi gidiş
değildir. Bir yol bulduk yürüyoruz. O yolu bozmayalım, o yolu yürünebilir ve
sürdürülebilir kılalım. Ülkemize sahip çıkalım.
Değerli arkadaşlarım, on iki yıldır bu Parlamentoda görev
yapıyorum. Öncelikle, bu Parlamentoda görev yapmamın sebebi
olan ülkemin tüm yurttaşlarına, Cumhuriyet Halk Partisinin üyelerine ve başta
eski genel başkanım Deniz Baykal ve genel sekreterim Önder Sav olmak üzere
partimin yöneticilerine ve bu Parlamentoda dokuz yıldır beni Başkanlık Divanı
üyesi olarak onurlandıran 22’nci ve 23’üncü dönemlerdeki milletvekili
arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Ben görev yaptığım süre içerisinde
ülkeme, partime ve memleketime yararlı olmaya çalıştım. Umarım herkes bu onuru
yaşar ve onurlu bir şekilde bu görevi tamamlar, geleceğe umutla bakar.
Değerli arkadaşlarım, bu görevi yapmam esnasında, on iki yıldır
personelim olan başta Danışmanım Türker Apaydın ve on iki yıllık sekreterim
Zerrin Akkaya başta olmak üzere tüm personelime ve tüm Meclis personeline ve
benim üzerimde emeği olan tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
Bu görevleri yaptığım esnada, sorumluluğu paylaştığım zamanda
bilerek ve bilmeyerek kimi üzmüşsem, kime bir zarar vermişsem ben hepinizden bu
anlamda, kırdığım kalplerden özür diliyorum değerli arkadaşlarım.
Elbette ki siyaset birilerinin gelip birilerinin gittiği,
birilerinin gelmek için tekrar uğraştığı ve saygı duyulan bir uğraş olmalıdır,
öyle devam etmelidir. Saygı duyulan bir yapı olarak o değeri korumak hepimizin
görevidir.
Değerli arkadaşlarım, burada çok güzel dostlukların ve
arkadaşlıkların paylaşıldığı, yaratıldığı bir dokuz yılı beraber yaşadık.
Umarım, hayatın çeşitli alanlarında tekrar görüşürüz ve bu dostlukları
eksiltmez, çoğaltırız.
Değerli arkadaşlarım, pazartesi günü hepimiz için, hepiniz için,
bu Parlamentonun yüzde 90’ı için heyecan verici bir gün. Bugünün herkes için
gönlüne göre olmasını diliyorum ama hiçbir şey son değil, yeni bir
başlangıçtır. Yeni başlangıcın heyecanını yaratmanın ben arayışı içinde
olmanızı diliyorum.
Sevgili milletvekili arkadaşlarım, bu vesileyle ben gene bu 12
Haziran seçimlerinin bu işaret ettiğim çerçevede bu ülkeye yararlı sonuçlar
getirmesini ve ülkemizin değerlerinin yok edilmeyip arttırılmasını, barışın,
huzurun, kardeşliğin çoğaltılmasını ve bu ülkede yaşamanın onur hâline
getirdiği bir ülkeyi tekrar yaratan bir dönem olmasını diliyor, hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, sayın grup başkan vekilleri;
şu ana kadar başka bir talep intikal etmemiştir Başkanlığımıza.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Ben, Alim Işık…
BAŞKAN – Evet, doğrusunuz da Sayın Işık, Başkanlığa böyle bir
talebiniz gelmiyor efendim. Taleplerinizi iletirseniz çünkü biz olmayan
talepleri okuyamayız; gönül okuyamıyoruz, niyet okuyamıyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
O zaman talebimizi iletelim.
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Alim Işık.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkanım, yoğun çalışmadan dolayı unutulmuş olmalı.
BAŞKAN – Efendim, yoğunsunuz da, işte konuşmayı unutmayacaksınız
yani, son anda hatırladığınız şeyi önceden hatırlayacaksınız.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi 23’üncü Dönem
Türkiye Büyük Millet Meclisinin son mesai gününde saygıyla selamlıyorum. Bu
vesileyle, polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümü nedeniyle bu
meslek grubunda şimdiye kadar görev almış, bundan sonra da görev alacak tüm
polis teşkilatına bu ülke için yaptığı her türlü katkı ve hizmetten dolayı
teşekkür ediyor, bundan sonraki günlerinin daha mutlu ve daha sağlıklı
geçmesini diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
mensup milletvekilleri tarafından verilmiş 4, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna
mensup milletvekilleri tarafından verilmiş 3, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubuna Mensup milletvekilleri tarafından verilmiş 3 âdet olmak üzere toplam 10
adet Meclis araştırma önergesinin birlikte değerlendirilmesi amacıyla, “deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu”nun
görüşülmesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu raporla ilgili görüşlerimizi belirtmek istiyorum.
Öncelikle, gerek bugün görüşülecek altı Meclis araştırma komisyonu
raporunda gerekse 23’üncü Dönem boyunca geçmiş yıllarda, yasama yıllarında
görüşülmüş tüm araştırma komisyonu raporlarında olmayan, ilk kez bu Rapor’da yer alan bir konuyu sizlere aktarmak istiyorum.
Eğer okuduysanız, dikkatle incelediyseniz bu Meclis Araştırma Komisyonu
Raporu’nda muhalefet şerhleri ve İktidar Partisi Grubuna mensup Değerli bir
Milletvekilinin de sonradan ilave önerisi yer almaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu göstermektedir ki bu amaçla kurulmuş
olan Meclis araştırması komisyonu gereği gibi çalışmamış ya da çalıştırılmamış,
sadece dört aylık bir süre sonunda yasak savma anlamında bir komisyon raporunu
bu yüce Meclise sevk ederek görüşülmesine aracılık etmiştir. Eğer bu muhalefet
şerhleri incelenirse çok değerli önerilerin ve çok ciddi eleştirilerin bu
şerhlerde yer aldığını görmekteyiz.
İktidar partisine mensup Şanlıurfa Milletvekili Sayın Çağla Aktemur Özyavuz Hanımefendi de demek ki çalışmalar
sırasında görüşlerini rapora intikal ettirememiş olsa ki ilave bir raporla
sonradan burada mutlaka yer almasını istediği önerilerde bulunmuştur. Bakınız,
yaptığı önerilerde maddenin birisinde aşağıdaki şekilde maddenin
değiştirilmesini öneriyor. Bir diğerinde yine maddenin değiştirilmesini
öneriyor. Teknik detaya girmeyeceğim, vaktinizi almak istemiyorum. Bir
diğerinde aşağıdaki paragrafın bu öneriler kısmına eklenmesini istiyor. Yine
bir başkasında “Maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini talep ediyorum.”
diyor. Yine bir maddede değiştirme talebi var. Yine bir başka maddede ilave bir
maddenin eklenmesini ve görüşlerinin yer almasını talep ediyor.
Değerli milletvekilleri, şimdi kimi kandırıyoruz? Bu Meclisin son
gününe gelmişiz. Bu Meclis raporlarını keşke önceki günlerde görüşseydik de
şunlara bir çözüm bulabilseydik. Bu değerli arkadaşımın, iktidar partisine
mensup olan bir milletvekilinin görüşleri dahi bu rapora intikal etmemiş ve yer
almamışsa o zaman neyi kandırıyoruz, neyi görüşüyoruz? Hem de Türkiye
Cumhuriyeti devletinin çok önemli bir konusunu yani deprem riskinin
önlenmesiyle ilgili bir kurulmuş komisyonun raporunu görüşürken bakıyoruz ki iktidara
mensup milletvekilinin görüşü alınmamış, muhalefet partilerinin görüşleri
dikkate alınmamış! Ne olmuş? Gezilmiş, yerinde tespitler yapılmış, bu konuda
daha önce yapılmış araştırmalar, hazırlanmış raporlar ve bunları yapan
arkadaşların görüşleri dinlenmiş, bir tespit raporu çıkartılmış. Yani bu
komisyon raporu, bir tespit raporundan öteye geçemeyen ve dört ayını, değerli
milletvekillerinin mesaisini harcayarak hazırlanmış bir komisyon raporu
olmaktan daha ileride olmasını beklerdik. Dolayısıyla, bu rapor bu Meclise
yakışmamıştır. Evet, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum, mesaisini harcayan
tüm arkadaşlarıma ayrı ayrı teşekkür ediyorum, Komisyon Başkanı Başta olmak
üzere, bilgi veren tüm bürokratlara da teşekkür ediyorum ama bu olmamalı. Dört
ay boyunca emek harcanmış bir raporun içeriği maalesef bu olmamalıydı. Ben
bundan üzüntü duyduğumu, konuşmamın başında ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, dört aylık bir çalışma süreci
sonunda, başta kamu kurumları, belediyeler, üniversiteler ve meslek odaları
olmak üzere, ilgili 53 birim ve 100’den fazla kişinin bilgilerine başvurulmak
suretiyle İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bolu, Düzce, Sakarya, Eskişehir ve Bursa
illeri de ziyaret edilerek hazırlanmış ve kamuoyuna “korkutan deprem raporu”
olarak yansıyan bir raporu görüşüyoruz. Neden korkutan bir deprem raporu? Tespitler ve raporun içerisinde
yer verilen konular gerçekten, Türkiye gerçeğinin çok ciddi risklerle dolu
olduğunu gösteriyor. Topraklarının yüzde 96’sı deprem kuşağında olan ve bunun
yüzde 66’lık bölümünün birinci ve ikinci derecede deprem bölgesi olduğu
ülkemizde, birçok zayıf noktalara ve eksikliğe vurgu yapılan böyle bir deprem
raporu tabii ki korkutucu olacak ve insanlarımızın morallerini de
bozabilecektir. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi bu korkuları tekrarlama ve
kamuoyuna yeniden aktarma mercii değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sınırları içerisinde yaşayan, hatta bu sınırları
aşmış, tüm dünyada yaşayan yüce milletimizin dertlerine çözüm bulma merciidir.
Bu anlamda, Sayın Komisyon Başkanı İdris Güllüce’nin de kısa süre önce
kamuoyuyla paylaştığı, bu sürecin sonunda depremle ilgili bir yol haritası
oluşturulacağı düşüncesine ben de katılıyorum ama sürecin sonuna geldik değerli
milletvekilleri. İnşallah 24’üncü Dönem Meclisi, bu dönemin sonunda
tartıştığımız bu rapordaki önerileri ve bu Komisyon görüşleriyle ilgili
düşünceleri dikkate alır, hiç olmazsa bundan sonraki süreci daha iyi
değerlendirebiliriz diyorum.
Özellikle 1999 yılında iktidar ortağı olur olmaz ülkemiz tarihinin
en büyük iki depremiyle mücadele etmek zorunda kalan bir partinin mensubu
olarak bu görüşe en fazla bizlerin katılmak zorunda olduğunu da ifade etmek
istiyorum. Ancak iş işten geçmeden bu tedbirler mutlaka alınmalı, maalesef, sekiz
buçuk yıldır tek başına Türkiye’yi yöneten AKP İktidarının bu dönemde unuttuğu
konular hiç olmazsa bundan sonraki dönemde öncelikle ele alınmalıdır diyerek bu
temennimi iletmekten başka bir şey söyleyemiyorum.
Değerli milletvekilleri, son elli beş yıl içerisinde meydana gelen
depremlerde yaklaşık 55 bin vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 90 binden fazla
vatandaşımız yaralanmış ve 435 binden fazla da binamız yıkılmıştır. Sadece 17
Ağustos 1999 depreminde, resmî rakamlara göre, 17.840 vatandaşımız hayatını kaybetmiş,
43.953 vatandaşımız yaralanmış ve 505 vatandaşımız da sakat kalmıştır. Bu
depremde 285.211 konut, yine resmî rakamlara göre, hasar görmüş, 42.902 iş yeri
de hasar görmüştür. Resmî olmayan rakamlara göre ise depremin faturası çok daha
ağır, rakamlar çok daha ürkütücüdür. Resmî olmayan rakamlara göre ölü sayısının
50 bini, yaralı sayısının da 100 bini aştığı ifade edilmektedir. Nitekim, deprem bilimciler İstanbul’da çok yakın bir tarihte
bir deprem olabileceğine dikkat çekmektedirler ve bu açıklamalar medyada geniş
yankı bulmaktadır.
Elbette ki teknolojik imkânlara rağmen önceden tahmin edilemeyen
ve hazırlıksız yakalanılan deprem konusunda hâlâ kesin çözümler bulunabilmiş
değildir. Ancak bu konuda bilgi kirliliğinin önüne geçmek ve insanların
kaliteli bilgiye ulaşmasını sağlamak hepimizin boynunun borcudur. Depremle yaşamayı öğrenmiş
ve dünya teknoloji devlerinden birisi olan Japonya’da son yaşanan yıkıcı deprem
ve onun tetiklediği tsunami felaketi tüm dünyanın
dikkatlerini bir kez daha deprem araştırmalarına çekmiştir. Deprem riskinin en
büyük etkenlerinden olan kaçak yapılaşma ve çarpık kentleşmenin olmadığı
Japonya’da, Japonların, hatırlanırsa, İstanbul’daki deprem riskiyle ilgili
olarak geçen yıl hazırladığı ve TGRT Haber’in 6 Şubat 2010 tarihinde yayına
soktuğu rapor, Sayın Komisyon Başkanının olduğu gibi, hepimizin uykularını
kaçırmıştır.
Sayın milletvekilleri, her konuda olduğu gibi, deprem risklerinin
önüne geçilmesinde de başta eğitim ve bilimsel araştırmalar öne çıkmaktadır.
Dolayısıyla, depremle yaşamaya alışkın olma eğitimini daha ilköğretim
aşamasından başlayıp hayatımızın her kademesinde vatandaşlarımıza aktarmak
zorunluluğumuz vardır. Nitekim, Japonya’da geçtiğimiz
günlerde meydana gelen “9” şiddetindeki depremde balkondan atlayan tek kişinin
bir Türk vatandaşımız olması bu tezi kanıtlayan en somut örnektir. Dolayısıyla,
bu kadar insan depremden zarar görmüş iken sadece bir vatandaşın, onun da Türk
vatandaşımız olması ve bunun balkondan atlaması düşündürücüdür. Buna karşın,
Japon vatandaşlarının ve depremzedelerinin bilinçli bir şekilde hareket
etmeleri ve soğukkanlılıklarını bozmamış olmaları orada verilen deprem
eğitiminin ne kadar önemli olduğunun bir göstergesi olsa gerek.
“Bir diğer husus bilimsel araştırmalardır” dedim. Özellikle
ülkemiz gibi deprem kuşağında yer alan ve doğal afet potansiyeli yüksek olan
ülkelerde, başta üniversiteler olmak üzere bilimsel kuruluşların bu konudaki
ARGE çalışmalarının desteklenmesi ve özel sektörün de bu çalışmalara katkı
yapması kaçınılmaz olmuştur. Özellikle YÖK ve TÜBİTAK gibi resmî kuruluşların
bu konuya ağırlık vermelerinin yanında siyasi mülahazalardan ve kadrolaşmanın
gölgesinden kurtarılması kaçınılmaz hâle gelmiştir. Maalesef bu iki güzide
kurumumuz, son sekiz buçuk yıllık AKP İktidarı döneminde her gün tartışılmış,
her açıklaması gündem olmuş ve birçok insanımızı üzmüştür. Dolayısıyla,
özellikle TÜBİTAK ve YÖK’ün bu konumdan acilen çıkartılması ve tarafsızlığının
yeniden kazandırılması hepimizin boynunun borcudur.
Değerli milletvekilleri, raporda çok teknik bilgiler yer almakta.
Ben bunlarla sizin vaktinizi almak istemiyorum ancak sorunların temelini
oluşturan ve çözümün büyük bir bölümünü içinde barındıran bir konuya burada
dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Ülkemizin yıllardan beri kanayan yarası olan,
kırsal alandan kentlere göç ile tetiklenen ve kronikleşen çarpık kentleşme ve
kaçak yapılaşma sorunu mutlaka çözülmeli ve bununla ilgili yasal tedbirler
artık daha fazla zaman kaybedilmeden acilen alınmalıdır. Toplumun sosyokültürel
yapısını önemli oranda etkileyen ve kentleri merkez ve çevre olarak ayrı iki
kutup hâline getiren bu sorun, deprem risklerinin de en önemli sorunlarından
birisi hâlindedir. Özellikle nüfusu 1 milyonun üzerinde olan ve göç alan büyük
illerde konu güncelliğini hâlâ korumaya devam etmektedir. En son İstanbul’da
yaşanan sel felaketinde kendini gösteren çarpık yapılaşma, deprem konusunda da
en başta gelen korkulu rüyalarımızdan birisidir.
Değerli milletvekilleri, dünyanın incisi ve ortasından deniz geçen
İstanbul’umuz başta olmak üzere birçok şehrimizde imar kirliliğine neden olan
yüzde 70’e yakın kaçak yapı statüsünde yapı bulunmaktadır. Yasal olan yapıların
birçoğunda da yasal yönden eksiklikler maalesef bulunmaktadır. Ne yazık ki bu
konuda komisyon raporunda, yasal yaptırımlar ve caydırıcı tedbirler konusunda
atılacak somut adımlara ilişkin hiçbir konu yer almamaktadır. Şimdi, dört ay
çalışacaksınız, bir rapor ortaya koyacaksınız, çarpık yapılaşmayı ve kaçak
yapılaşmayı bu konuda hazırlanmış bir raporun içine dercetmeyeceksiniz.
Bu, olsa olsa iyi niyete unutulmuş bir eksiklik olarak değerlendirilmesi
gereken bir konudur, aksini düşünmek istemiyorum.
Zaten herkesin bildiği ve şehir efsanesi olarak konuşulan bazı
konular sadece bu raporda resmiyete dökülmüş, yeniden tekrarlanmıştır. İmar
planlaması ve yapı üretimine dair yaptırımların ağırlaştırılmalı. Yapılacak
sıkı denetimlerle bu sorunun üzerine gidilmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir ve bunun
mutlaka yasal bazda çözümü sağlanmalıdır.
Şehircilik ve kentleşme “oy kaybı” kaygısıyla hareket eden ve rant kaynaklarının paylaşım merkezi durumuna gelen yerel
yönetimlerin üzerine bırakılacak kadar küçük bir konu değildir. Dolayısıyla,
merkezî yönetim de bu konuya mutlaka el atmalı ve bununla ilgili yasal
eksikliği acilen gidermelidir.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti döneminde TOKİ tarafından
yapılan binaların depreme dayanıklı olduğu iddialarının dışında hiçbir konu
derinlemesine araştırılamamıştır. İnanıyorum ve öyle olmasını da arzu ediyorum,
bu binalar depreme dayanıklı olsun. Ama bunun dışında, deprem yönetiminde ve
risklerin önlenmesinde alınması gereken hiçbir idari tedbir maalesef
alınamamıştır. TOKİ, âdeta Sayın Başbakanın miting alanlarının hazırlanmasına
zemin teşkil eden ve bu toplantıların düzenlenerek kaynağının devlet
bütçesinden aktarıldığı bir gösteri alanı hâline dönüştürülmüş ve bundan, Türk
milletinin bir vatandaşı olarak hepimizin, ben de içinde olmak üzere,
rahatsızlık duyduğumuzu elbette ki sizler de biliyorsunuz. Bundan
çıkarılması lazım.
17 Ağustos 1999 depreminde acı bir şekilde tecrübe ettiğimiz
standart altı inşaat malzemelerinin kullanımı konusunun mutlaka engellenmesi
gerekiyor. Özellikle İstanbul, Kocaeli, Adapazarı, Bursa ve Ankara gibi büyük
şehirlerde siyasi ve ekonomik rant uğruna olumsuz
jeolojik zemin üzerine yerleşim izni verilmesi yönündeki uygulamalara son
verilmesi gerekir. Bunlarla ilgili maalesef raporda bir bilgi yer almamaktadır.
Ancak bu konudaki yasal boşlukların doldurulması yönünde şimdiye kadar AKP
hükûmetleri tarafından somut bir adım atılmamış, ne yazık ki komisyon raporu da
Hükûmeti bu yönde yönlendirici olmaktan uzak kalmıştır. Zaten bundan dolayı
olmalıdır ki Komisyon üyesi olarak görev yapan, bu Komisyon çalışmalarında
bulunduğu hâlde düşüncelerini rapora intikal ettiremediği gerekçesiyle
muhalefet şerhi yazan milletvekilleri bundan dolayı da bu raporda ilk kez,
belki de Meclis tarihinde ilk kez bu görüşlerini bu yolla aktarabilmek zorunda
kalmışlardır.
Değerli milletvekilleri, yıllarca cefalar çekmiş, yoksulluklar
içinde yedi düvelle mücadele etmiş, gelecek nesillerine iyi bir vatan emanet
etmek için hayatlarından vazgeçmiş necip milletimizi Cenabıhakk’ın bir daha
deprem ve benzeri doğal afetlerle imtihan etmemesini temenni ediyor, bu raporun
hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ederken, yasama döneminin son
mesai gününde şimdiye kadar beraber çalışma fırsatı bulduğumuz tüm 23’üncü
Dönem milletvekili arkadaşlarıma, bu Mecliste çaycısından lokantacısına,
stenografından Genel Sekreterine kadar bizlerle beraber acı tatlı anıları
paylaşmış olan tüm Meclis çalışanlarına ve özellikle de sıra dışı olayları
görüntülemek için sabahlara kadar burada bizimle beraber mesai harcayan basın
mensupları başta olmak üzere tüm basın mensuplarına ve bizleri zaman zaman
uyararak, zaman zaman da hoşgörüsüne sığınıp çekmek zorunda kalan sayın Meclis başkanvekillerimize ve Divan üyelerimize, kavas
arkadaşlarımıza, hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum, bundan sonraki hayatlarının
bugünden daha iyi olmasını diliyorum.
12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak milletvekilliği genel
seçimlerinin, başta ülkemize, bu seçime girecek siyasi partilerimize ve bu
siyasi partilerimizden aday adayı ya da aday olan tüm vatandaşlarımıza,
arkadaşlarımıza hayırlara vesile olmasını diliyor, tekrar hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Başka bir söz talebi var mı arkadaşlar? Yok.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Deprem Riskinin
Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme
tamamlanmıştır.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.46
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 88’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz önce Deprem Araştırma
Komisyonu Raporu üzerindeki görüşmelere devam ederken görüşmelerin tamamlandığını
ifade etmiştim ama o arada Komisyon Başkanı Sayın İdris Güllüce Bey beni ikaz
etmişti fakat ara vereceğimi de ifade etmiştim. Bu nedenle görüşmeleri
Komisyonun görüşünü de alarak tamamlamak istiyorum.
Şimdi, Komisyon adına Komisyon Başkanı İstanbul Milletvekili Sayın
İdris Güllüce’yi davet ediyorum.
Buyurun Sayın Güllüce. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Polis teşkilatımızın kuruluş yıl dönümü dolayısıyla, emektar olan,
çilekeş olan, vatanperver olan, gayretli olan polis teşkilatımızın bütün
mensuplarını “Nice yıllara.” diye kutluyor, tebrik ediyorum.
Efendim, bu araştırma raporunda emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum, herkesin emeğine minnet borcumuz olduğunu ifade etmek istiyorum,
başta bürokratlarımız olmak üzere çeşitli kurumlardan, üniversitelerden, meslek
odalarından gelen değerli konuşmacılara, bilgilerini verenlere, bize faks ve
diğer iletişim araçlarıyla bilgi gönderenlere Komisyon Başkanı olarak teşekkür
ediyorum. Bu araştırmayı bir kitap hâline getiren Meclis Başkanımız Sayın
Mehmet Ali Şahin Bey’e de teşekkür ediyorum. Bu araştırma kitap hâline
geldikten sonra akademik bir başvuru kitabı hâline gelmiştir. Bunun da emeği
geçenlerin iftihar edecekleri bir konu olduğunu belirtmek istiyorum.
Komisyonumuz, 28 Ocak 2010’da ilk toplantısını yaptı ve 25/5/2010 tarihinde de, bir aylık uzatmayla çalışmalarını
tamamladı.
Şimdi, en son konuşmacı, MHP’li milletvekili arkadaşımız Sayın
Hocamız öyle bir tablo çizdi ki, sanki bu Komisyon hiçbir çalışma yapmadı ve
birçok şey eksik. Ben Değerli Hocamız, keşke bu raporu daha bir okusaydı,
baksaydı, inceleseydi, öyle bu eleştirileri yapsaydı. O zaman böyle
düşünmeyeceğini ve farklı düşüneceğini ben biliyorum çünkü bahsettiği konular
var.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Nereden biliyorsun okumadığını? Ayıp ayıp, sabahtan beri saçma sapan konuşuyorsun, kitap bastı
diye Meclis Başkanına teşekkür ediyorsun!
10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256 ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – Dinler
misiniz.
Bahsettiği konular var, yani o yok dediği konuların hepsi Komisyon
raporunda var.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Nereden biliyorsun okumadığını? Şimdi,
gelir size cevabını verir, ayıp!
10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256 ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – Okusa bunları
söylemez, okusa onu söylemez. Okumadığı için, iyi incelemediği için söylediği
gibi iyi niyet ortaya koyuyorum ben, ama okumuş da söylemiş diyorsanız, o onun
meselesidir, ben çok iyi niyetle okumadığı kanaatimi belirtiyorum ama okumuşsa
da söylemişse o zaman farklı bir şey.
Şimdi, “Çarpık yapılaşma ve kaçak yapıyla ilgili bir şey yok.”
diyor. E kitabın birçok yerinde, bu kelimeler geçmez, kelimesi kelimesine olmaz
ama bina yapım tekniğiyle ilgili, binaların rehabilitesiyle
ilgili, Türkiye’deki yapılaşmanın şartlarıyla ilgili o kadar çok yerde bu bahis
var ki, iyi incelenmesi lazım diye düşünüyorum.
Bir başka konu: Bizim iktidar partisinin muhalefet şerhiyle ilgili
bir açıklaması var. Tabii, haklı da olabilir bu noktada ama işin aslı şudur: Bu
konuda şerh yazan AK PARTİ’li milletvekili kardeşimiz
de, aslında o da tekrar etmiş bir konuyu, çünkü öneriler bölümünün 13’üncü alt
başlığında bu konu var. O şerh yazdığı konu alt başlıkta var ve meslekler arası
bu jeofizik mühendisleri ile jeoloji mühendisleri arasındaki “Meslek, nerede
bitiyor? Hangi mesleğin alanı nerede başlıyor?” şeklinde Türkiye'de bir sıkıntı
var. Bununla ilgili, biz, bizatihi, onun bahsettiği “Jeofizik mühendisleri
çalışsın.” falan gibi, böyle bir şey yazamazdık ama problemin ne olduğunu
yazdık. “Meslekler arası yetki ve görev anlaşmazlıklarının çözümü için gündem
oluşturulmalıdır.” demişiz. “İlgili kurumların tekil yaklaşımlarıyla değil, bir
iş birliği anlayışı içerisinde çözümler getirilmeli.” demişiz. “Mesleki
sorumluluk sigortası ve yetkin mühendislik konusuyla ilgili olarak akademik,
mesleki ve yargısal olarak farklı görüşler bulunmaktadır.” demişiz. “Bu konunun
dünya ülkeleriyle olan mesleki bağlantıları da incelenerek yeniden bir model
oluşturulmalıdır.” demişiz. Bu var. “Yerel yönetimlerdeki mühendis, mimar ve
şehir plancıları kadrolarının yeteri düzeye çıkarılması gerekmektedir.”
demişiz. Burada mühendis kavramıyla biz bütün mühendisleri kastediyoruz yani
jeofiziği de kastediyoruz, jeolojiyi de kastediyoruz, inşaat mühendisini de
kastediyoruz ama “Sadece jeofizik mühendislerinden bahsedilsin…” Meslek
ilgisinden kaynaklanarak, o değerli vekilimizin yazdığı bir nottur, onu
belirtmek istiyorum. Yoksa, bu Komisyon raporuna, biz,
çoğunlukla bilim adamlarının ve meslek odalarının görüşlerini yazdık, burada
bizim görüşlerimiz yok, bizim şahsi görüşlerimizin hemen hemen hiçbirisi yok,
hatta siyasi filan da yok çünkü 1999 depremi… Mesela, şerhlerden bir tanesi şu:
“Niçin tekrarlanmış?” Önergenin talebi bu zaten. “Ne
olmuş?” diye soruluyor. O zaman ne olduğunu anlatmamız lazım. 99 depreminden
sonra neler yapıldığına sayfalarca yer vermişiz. Hiçbir siyasi… Çünkü depremin
siyaseti olmaz. Deprem bir devlet politikası olmalıdır diye düşünenlerdenim
ben. Her konuşmacı gecenin geç saatlerine kadar konuşmuştur, hepsi dinlenmiştir,
hepsinin fikirlerinden de istifade edilmiştir ve 99 dönemindeki Hükûmetin
yaptıklarıyla ilgili de sayfalarca yer ayrılmıştır. Çoğunluğunu bilim
adamlarının yaptığı görüşlere, düşüncelere, farklı düşünceler de olsa onlara da
yer verilmiştir.
Tabii, çalışmalarımızda Türkiye'nin depremselliğini iki ana
konuyla, biri Türkiye'nin depremselliği, biri de zarar azaltma şeklinde ele
aldık ve bunu deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrası şeklinde de
kategorize ettik.
Değerli arkadaşlar, on iki toplantı yaptık. Bildiğiniz gibi, o
zamanlarda, o günlerde Meclis gece gündüz çalışıyor, Anayasa oylaması var ve
bir ay uzatma da yetmedi buna çünkü deprem çok ciddi, çok büyük, çok detaylı
araştırmalar isteyen, çok uzun zaman alan bir konu. Hatta,
raporumuzun bir bölümünde de Deprem Komisyonunun sürekli komisyon hâline
dönüştürülmesini de önerdik.
Önümüzdeki seçim de milletimiz için hayırlı olsun, kim olacak
bilmem ama bir deprem komisyonu olmalı ve bu deprem komisyonu sürekliliği olan
bir komisyon hâline gelmeli, diğer komisyonlarımız gibi bir komisyon olmalı
diye de bir teklifimiz oldu. Çok uzun zaman isteyen, çok fazla sayıda araştırma
yapılması istenen bir alan.
Biz burada yaptığımız on iki toplantının dışında on üç ayrı ile
gittik ve bu illerin her birisi zaman aldı ama gönlümüz isterdi ki Güneydoğu’da
deprem riskinin çok daha fazla olduğunu bildiğimiz Elâzığ’a, Bingöl’e,
vesaireye de gidelim, buralardaki konuları da inceleyelim ama süre çok kısa,
yapacağınız iş çok fazla uzun.
Uzmanların bütün görüşleri oldukça dikkatimizi çekmiştir ve
görüşlerimiz -tekrarlıyorum- uzmanların görüşleridir. Bu uzmanlar nereden
geldi? Kamu kurumlarından geldi, belediyelerden geldi, üniversitelerden geldi,
meslek odalarından geldi. Elli üç birim davet edildi. Bu elli üç birimden 100
konuşmacı, 100 düşünür, 100 düşünce insanı geldi. Bunlar, bunları anlattılar ve
biz bunların anlattıkları bilgileri rapor hâline getirdik. Konu budur.
Ayrıca, valiliğin nezdinde yerinde incelemeler yaptığımızda o
şehrin belediye başkanlığı, yerel yöneticileri, o şehrin üniversite bilim
adamları da düşüncelerini anlattılar ve bu düşünceler de bizim Komisyon
raporunu yazmamızda çok önemli bir etken oldu. Daha ilerisi, Komisyonumuza
gelemeyip, vakit bulamayıp ama bilgi ilave edebilecek olan insanların veya kurumların
düşünceleri de Komisyonumuzca ciddiye alındı ve bunlar da Komisyonumuzun
raporunda ortaya konuldu.
Bu Komisyon raporu ne baz alarak yazıldı?
Önergelerde talep edilen şeyler esas alındı, yoksa deprem konusunda bu raporun
10 katı şeyler yazmak mümkün ama niçin bu şekilde yazıldı? Önergelerde neler
isteniyorsa, ne olması lazımsa, ne soruluyorsa, ne yapılması talep ediliyorsa
bizim miyarımız, ölçümüz, çıkış noktamız önergeler olmuştur ve o önergeler
dikkate alınarak bu çalışma yapılmıştır. Önergelerde talep edildiği için
Marmara depremi uzun uzun anlatılmıştır, talep budur. Deniliyor ki: “Marmara
depreminde ne oldu? Ne yapıldı bundan sonra?” Biz de raporumuzda “O günkü
hükûmet, daha sonraki hükûmetler şunları şunları
yaptı ve şu çalışmaları yaptı, şöyle gayretler gösterdi.” diyerek o önergedeki
sorunun cevabı hâline getirmişizdir.
Şimdi, 99 depreminden sonra neler olmuş, birkaç cümleyle bunu
ifade etmek istiyorum. 99 depreminden sonra kurumlarca yapılan bazı
çalışmaların başlığı şunlar:
Ne çalışmalar yapılmış? Acil yardım konusunda çalışmalar yapılmış
ve acil yardımda da dersler alınmış, neleri eksik yaptık, neleri yapmadık
öğrenilmiş. Enkaz kaldırma başlı başına bir problemdi ama 99 depremi bu
milletin bir nevi okulu oldu. Allah bir daha göstermesin ama
99 depremi hem devletin hem kurumların hem insanların “dank” ettiği bir an
vardır ya, o anı oluşturdu, ondan sonra sanki bu işin miladı oldu, her kurum bu
işi daha ciddiye almaya başladı, üniversiteler bu işi daha ciddiye almaya
başladı, bilim adamlarımız bu işi daha fazla ciddiye almaya başladılar ve bir
devlet politikası hâline dönüştü, eksikleri elbette var ama 99 depreminde bilim
adamlarımız bile birçok şeyi yeni fark ettiler. Yani “enkaz kaldırma”
deyince iki kelime söylüyorsunuz ama ben depremi yaşamış bir insanım, bölgede
çok emeğim vardır, Marmara Bölgesi’nde. “Enkaz kaldırma” dediğiniz şey başlı
başına bir tez konusudur. Milyonlarca metreküpü nereye kaldıracaksınız, ne
zaman kaldıracaksınız, nasıl kaldıracaksınız, nereye götüreceksiniz hepsi bir sorundur.
Bu konuda çok ciddi bir bilgi birikimi olmuştur, tecrübe olmuştur.
Hasar tespitleri üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Evet, bu da iki
kelime ama onlarca hukuki sorun oluşturan, onlarca problem oluşturan bir iştir
bu iş. Hasar tespitini doğru yapamazsanız, tam böyle gerekli şartlarda
yapmazsanız insanların mağduriyetine, devletle insanların karşı karşıya
gelmesini, bazı mağduriyetlerin oluşmasını sağlarsınız. Hasar tespitleri
noktasında aslında -gene Komisyonumuzun raporunda var- yanlış bir bilgi var,
çok deneyimli, çok tecrübeli olduğumuz sanılıyor. Hayır, bunu da gene Komisyon
çalışmalarımızda gördük. Baktık ki hasar tespiti noktasında biz çok iyi bir
noktada değiliz, her kurumun bu konuda çalışmalar yapması gerekiyor.
Hukuki düzenlemeler gerekti 99 depreminden sonra.
Ulaşım ve haberleşme meselesi nasıl olacak deprem anında ve deprem
sonrasında, onu da o günlerde yaşadık. O günkü Türkiye ile bugünkü Türkiye
elbette aynı değil. Türkiye, nüfusuyla aynı değil, ekonomisiyle aynı değil,
hayat standardıyla aynı değil. Birçok şeyler değişiyor, on bir-on iki senelik
zaman uzun bir zaman. Dolayısıyla, bugünkü ulaşım ve haberleşme şartlarının çok
daha iyiye geldiğini gördük. Telefon operatörlerinin buna hazırlıklı olup
olmadıklarını inceledik. Baktık ki var ama o zamanlar, 99 depreminde bu
operatörlerin buna hazır olmadığını hep birlikte yaşamıştık. Bugün, Türkiye'nin
bu noktada iyi bir noktaya geldiğini görüyoruz.
Barınma ile ilgili çalışmalar yapıldı.
Altyapı, mühendislik, proje ve planlama konusunda Türkiye’de
reformlar yapıldı, değişiklikler oldu. Yani o günkü mühendislik anlayışıyla
bugünkü mühendislik anlayışı artık aynı değil. Yani bir yapı denetiminin o
zaman nasıl yapıldığını meslekten olan insanlar bilirler, doğru dürüst yapı
denetimi yapılamıyordu. Türkiye'nin çok önemli bir problemidir. 1999
depreminden hemen sonra çıkarılan Yapı Denetim Yasası’ndan önce Türkiye’de
yapılan birçok bina doğru dürüst denetlenememiştir.
Başka bir hatası, problemi de şudur o günkü şartların: İstanbul
gibi, Marmara Bölgesi gibi bölgeler 1’inci derece deprem bölgesi iken o günkü
teknik şartlar orayı 2’nci derece deprem bölgesi gibi kabul etmiş.
Mühendislerimiz hep 1’inci derece deprem bölgesi yerine 2’nci derece deprem
bölgesi olarak projelendirmişler. Mühendisin bir kabahati yok, inşaatı yapanın
bir kabahati yok. Peki, kimin kabahati var? İşte, böyle kimseyi de suçlamanın
gereği yok, böyle bir şekilde binalar yapılmış. Hangi binalar yapılmış? 99’dan
önceki bütün binalar böyle yapılmış. Devlet demiş ki: “Bu bölge 2’nci derece
deprem bölgesidir.” Sonra? Sonra bilim adamları demiş ki “Hayır efendim, 2’nci
derece değil 1’inci derece deprem bölgesidir.” ve o günkü hükûmet Yapı Denetimi
Yasası’nı çıkarmış. Gayet güzel bir şey yapmış, bir çığır açmış. Şimdi de
seksen bir ilimizde Yapı Denetimi Yasası uygulanıyor ve bundan böyle de yapı
denetimiyle ilgili, Türkiye’de hukuksuz ve gayrimeşru olan işler dışında
-normali söylüyorum, gayrikanuni işler yapan her yerde her zaman bulunabilir
ama- normal prosedür, şu anda yapı denetimi oldukça
iyi düzeyde gidiyor, mevzuatı gayet güzeldir ve yapı denetimiyle ilgili de
Komisyonumuzda, Bayındırlık Komisyonunda, parantez içinde söylüyorum, bir yeni
yasa gelecekti, yetişemedi ama hazırlıklar yapıldı. Nasıl bir yapı denetimi,
eksikleri neydi, onlar tamamlandı. İnşallah, önümüzdeki gelecek dönemde gelen
milletvekili arkadaşlarımız, bu Parlamento, onları düzeltir.
Eğitimle ilgili çok ciddi değişimler oldu. Daha önce bu eğitim
deyince sadece “Deprem olduğu zaman masanın altına gir, başını önüne al.”
şeklinde değil, üniversiteden başlayan, üniversitede mühendisliğin anlayışını
değiştiren, üniversitede deprem mühendisliği diye birimlerin oluşturulmasını
gerektiren ve deprem ekonomisi, deprem tıbbı, deprem mühendisliği gibi alanlar
açıldı, açılması daha da gerekiyor, böylesi değişimler oluşturdu.
Tabii, yardımların dağıtımı, bu bile başlı başına bir olaydır. O
ara bir kaos olur, kim ne alır, kim ne verir, nereye
toplanır, gelen mallar çürür, kimisi on tane alır, birisi hiç alamaz. Bu konuda
da birikim oldu, bilgi oldu, şimdi yeni sistemler oluşturuluyor. Mesela
Kızılay, tespit ettiğimiz şey şu, ben ikisini de biliyorum: 99 dönemindeki Kızılayımızla bugünkü Kızılayımız
aynı düzeyde değil, depolarıyla aynı değil, yönetimiyle aynı değil,
organizasyonuyla aynı değil, durumuyla aynı değil. Bu, sevindirici ve oldukça
hoş bir şeydir. O günkü Kızılayı kınamak için
söylemiyorum, o gün öyleydi. Bütün bunlar suçlama maksadıyla değildir ama
Türkiye gelişiyor ve güzelleşiyor. İşte Kızılay, 2011’in Kızılayı
1999’un Kızılayından çok daha iyi.
Milli Savunmanın çok güzel şeyleri olduğunu bu Komisyonda fark
ettik. Bu konuda bir tabur komutanlığı var ve bu tabur komutanlığında “Deprem
olan bölgeye biz bir buçuk saat içerisinde uçabiliriz, ulaşabiliriz ve orada
kurtarma faaliyetinde bulunabiliriz.” şeklinde bir organizasyon yapılmış.
Ülkemiz adına bizi keyiflendiren, zevk aldığımız, hoşumuza giden, mutlu eden
bir hadisedir.
Bir şey fark edildi, ulusal sismik ağımızın yetersizliği fark
edildi. Hâlâ yeterli mi bilmiyorum ama ulusal sismik ağımızın geliştirilmesiyle
ilgili ciddi bir çaba olduğunu biliyoruz.
Bütünleşik afet haritalarının yapılması anlayışına dönüldü. Yani
bir plan yapılırken o bütünleşik afet haritalarına bakılarak o plan
bölgesindeki yerleşim yerlerinin, plana açılacak yerlerin nasıl bir tavır
alacağının, hangi afetlerle muhatap olacağının ortaya konulması gerektiği
anlayışı ortaya çıktı.
Deprem davranışı kayıt şebekesi oluşturuldu.
Ulusal Arşiv Sistemi oluştu. Yani daha önce bu depremler oluyordu,
kaç kişi öldüğünden başka bir şey olmuyordu ama bugün Türkiye bu Ulusal Arşiv
Sistemi’ni oluşturan bir Türkiye hâline döndü.
Raporun “Üçüncü Bölüm”ünde “sorunlar”
var. Bu sorunlar da nelerdir? Oldukça uzun, sürem yetmiyor diye kısa geçiyorum.
Bu raporda daha önceki raporlarda olan şeyler de var, doğru ama
başlık aynı olsa da güncellendi konu. 1999’un, 2000’in, 2005’in, 2009’un,
2010’un, 2011’in Türkiyesi’nin farklılıkları var.
Dolayısıyla, daha önce de “Yapı stokunun çıkarılması gerekiyor.” deniliyordu,
şimdi başka cümlelerle nerede olduğumuz da bu rapora konuldu. Ayrıca, bugüne
kadar depremle ilgili olan raporlarda sadece deprem ele alınmıştı. Biz bu
raporda özellikle plancıların dikkat etmesi gerektiğini, çevre planı, nazım
planı yapanların özellikle dikkat etmesi gerektiğini, depremi ve diğer afetleri
de nazarıitibara alan planlar yapılması gerektiğini ortaya koyduk, bunu teşvik
ettik, tavsiye ettik. Nedir o? Yani bir bölgede deprem riski var ama aynı
zamanda heyelan tehlikesi var, aynı zamanda kayma tehlikesi var, başka riskler
var, taşkın tehlikesi var. Planların bunun da göz önüne alınarak yapılması
gerektiğini burada tavsiye ettik.
Ayrıca, iklim değişikliğinin de -bugüne kadar hiç olmayan bir
konudur- bir afet olarak kabul edilmesi ve iklim değişikliğiyle dünyanın
ısınmaya doğru gittiğinden dolayı, Türkiye'nin hangi şartlarla karşılaşacağının
tespitlerinin yapılıp, haritalar ve planlar yapılırken bu iklim değişikliğinin
de göz önüne alınması üzerinde yarım sayfadan fazla yer verdik. Direkt Deprem
Araştırma Komisyonunun alanı olmamasına rağmen buna da yer verdik.
Raporumuzun “Beşinci Bölüm”ünde de
depremle beraber diğer afetleri nasıl anlattıksa, bir vizyon
geliştirmenin gerekli olduğunu ortaya koyduk. Eğitimle ilgili sayfalarca… Bu
eğitimde -süre yetmediği için söylüyorum- özellikle akademinin önemini
vurguladık ve öneriler temenni değil… Yani efendim, “Bütün binalar yıkılmalı ve
yeniden yapılmalı.” Bu bir temennidir arkadaşlar, mühendislik sözü değildir.
Bütün binaları yık ve hemen yap! Bu dediğinizi bir çarpıp böleceksiniz, kaç
milyon konut var, bir tanesi kaça çıkıyor, kaç tane köprü var, kaç tane… Yani
mühendisçe konuşmak gerekir diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güllüce, konuşmanızı tamamlayınız, son cümlenizi
alayım.
10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256 ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – Tamamlıyorum
Sayın Başkanım.
Temenni değil, kesin önerilerdir ve teknik çözümlerdir; yapısal,
yönetsel, teknik ve finansal birçok hususa da yer verilmiştir.
Muhalefet şerhlerinde yer alan konuların hemen hemen tamamı
vardır. Değerli Hocam, bakınız, bana hak vereceksiniz, hemen hemen, muhalefet
eden arkadaşlarımızın bahsettiği, eksik gördüğü şeyler, aynı cümlelerle belki
değil, aynı kelimelerle belki değil ama vardır. O yüzden, o şekilde bakılırsa
ben inanıyorum ki bana hak vereceksiniz.
Ben tekrar bu Komisyona emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Önümüzdeki 12 Haziran seçimlerinin milletimize, memleketimize hayırlı olmasını
diliyor, hepinize önümüzdeki hayatta başarılar diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güllüce.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı şahsımı kastederek sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN – Evet Sayın Işık, hatırlıyorum, “İyi niyetle okumamış olabilir Sayın
Milletvekilimiz, okusaydı daha iyi olurdu.” diye bir niyet beyan etti.
Buyurun açıklayın efendim, siz de okuduğunuzu söyleyeceksiniz
herhâlde, diğer hususları…
İki dakika süre veriyorum.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu’nun görüşmeleri esnasında İstanbul Milletvekili
İdris Güllüce’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, tabii bu Meclisin son mesai gününde bir değerli milletvekili
arkadaşımla böyle bir konudan dolayı bu kürsüde konuşmayı gerçekten kendim için
bir şanssızlık addediyorum. Ama Milliyetçi Hareket Partisi Grubu içerisinde yer
alan hiçbir arkadaşım kendisine verilen görevle ilgili hiçbir dokümanı okumadan
buraya çıkmaz.
Sayın Başkan, bu 154 sayfanın 154 sayfasını okudum ben. Ben sadece
şunu söyledim, dedim ki: Bu Meclis tarihinde belki bir ilki görüyoruz, iktidar
partisine mensup bir komisyon üyesi dahi buraya şerh bildiriyor. O zaman bu
Komisyon doğru çalışmadı. Bu Komisyonu doğru yönetemediniz. Dolayısıyla, bunu
şahsınıza yapılmış bir eleştiri olarak algılamayınız. Dolayısıyla, burada
çalışan arkadaşlarım dertlerini size doğru anlatamamış olabilirler veya siz
bunları duymak istememiş olabilirsiniz. Bu Komisyon raporu bu kadar, adı geçen,
milletvekilimizin birlikte hazırlamış olduğu bir rapor olarak bu Meclise
yakışmamıştır. Çünkü bu Komisyon raporunda çok daha farklı konulara değinilmeliydi.
Özellikle de Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna mensup milletvekillerinden şerh
düşülmüş olması bu Meclis için bir tarihî noktadır. Bunu dikkatinize sundum.
Teşekkür ediyorum söz verdiğiniz için. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Evet, saygıdeğer arkadaşlarım, komisyon çalışmalarında böyle
hususlar olur. Şerh konulması arkadaşlarımızın demokratik haklarıdır,
komisyonda çalışmıştır, yüzde 100 mutabakat da olmayabilir ama bu konuyu bugün
hoşlukla bitireceğiz, seçimden önceki son gün çünkü bugün.
Bütün emeği geçenlere bizler de canıgönülden
teşekkür ediyoruz, bu konuda, Başkan ve üyelerine, Sayın Alim
Işık Hocama, İdris Güllüce Bey’e, diğer arkadaşlara.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur
Süner ve 26 milletvekilinin, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31
milletvekilinin, Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 24 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili
Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 20
milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22 milletvekilinin,
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, Kocaeli Milletvekili
Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün
104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/60, 63, 99,
242, 243, 244, 245, 246, 254, 256) (S. Sayısı: 549) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, deprem riskinin araştırılarak
deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, kayıp çocuklar
başta olmak üzere çocukların mağdur olduğu sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması
Komisyonunun 589 sıra sayılı Raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
3.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 20 milletvekilinin, Adana Milletvekili
Hulusi Güvel ve 34 milletvekilinin, İzmir
Milletvekili Canan Arıtman ve 39 milletvekilinin, Niğde Milletvekili Mümin İnan
ve 25 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin,
Mardin Milletvekili Emine Ayna ve 19 milletvekilinin, Tekirdağ Milletvekili
Kemalettin Nalcı ve 19 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 24
milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 28 milletvekilinin,
Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 22 milletvekilinin, Kütahya Milletvekili
Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Adana Milletvekili Hulusi Güvel
ve 26 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl
ve 29 milletvekilinin, Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin,
İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 21
milletvekilinin, Denizli Milletvekili
Ali Rıza Ertemür ve 25 milletvekilinin, Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici ve 27 milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemir ve 20 milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve
19 milletvekilinin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş
ve 28 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 27
milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen
ve 21 milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye
Erbatur ve 24 milletvekilinin, Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 23
milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Alev Dedegil
ve 21 milletvekilinin, kayıp çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur
olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve
105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/90, 190,
210, 235, 312, 433, 438, 466, 474, 496, 531, 539, 558, 563, 564, 565, 566, 567,
568, 569, 570, 571, 572, 573, 574) (S.
Sayısı: 589) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 589 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
(x) 589 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmeleri 16/2/2010 tarihli 61’inci Birleşimde yapılmıştır.
Bu çalışmalar üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’e aittir.
Sayın Sevigen, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Meclisin bu son günü, dönemin de son günü. Meclisin
son günü değil tabii, bundan sonra yeni arkadaşlarımız gelecek inşallah. Allah
herkese nasip etsin namuslu, şerefli çalışmayı. Buralardan millete dönerken
namuslu, şerefli dönmeyi de nasip etsin, boynu bükük döndürmesin.
Bu bakımdan, şimdiye kadar emek veren bütün arkadaşlara teşekkür
ediyorum bir vatandaş olarak, bir millet olarak. O bakımdan, çok hizmet eden,
gece gündüz çalışan bütün arkadaşlarımı da yürekten kutluyorum. Buralar, Hakk’a
hizmet etmek gibi bir şeydir, halka hizmet etme kapılarıdır. Bu bakımdan
hepsine teşekkür ediyorum.
Bugün polis teşkilatının 166’ncı kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz
galiba. Bazı zaman kızıyoruz, bazı zaman öfkeleniyoruz, bazı zaman itişiyoruz,
tartışıyoruz, onlar bizi itiyorlar, biz onları itiyoruz. Bizim yaptığımız hep
millet adına oluyor. İstiyoruz ki daha rahat olsunlar, daha düzgün
davransınlar, çocuklarımızı dövmesinler, sövmesinler, onlara hoşgörüyle
davransınlar. Devlet kapısını açınca insan hemen polisi görüyor kapıda, devlet
olarak onu görüyor. İşte “Kahrolsun devlet” diye bağırıyor veyahut da
alkışlarken, devleti alkışlarken hep polisin yaptıklarından dolayı ya
alkışlıyor ya kötülüyor.
Bu bakımdan, oralarda görev yapan memur arkadaşlarım, eğer siyasi
güç de… Tabii “At sahibine göre kişner.” derler ya, yani bakanlıktan aldığı
talimatlar doğrultusunda, onlar ne kadar kötü talimat da verse… Zannetmiyorum
ki -onlar da analar, babalar- o kadar ağır talimatlar vermezler ama devletle
barışık olmamız için polisin de insanlara hoşgörüyle davranması gerekir diye
düşünüyorum. Buradan, sitem etmeden, onların da bu güzel gününü kutluyorum.
Nice yüz altmış altı yıllara ulaşsınlar, erişsinler
diye düşünüyorum.
Bugün komisyonlar üzerinde konuşuyoruz. Hep sona kalıyor
çocuklarımız. Önemli konular böyle son gün… Bakın, Meclisin son günü,
Parlamentonun son günü ve çocuklarımız gündemde. Hep arkaya bırakmışız onları,
kaderleriyle baş başa bırakmışız. Terk etmişiz, başlarına ne gelirse gelsin,
çok önemsememişiz. Çok sahip çıkmamışız devlet olarak, Parlamento olarak
çocuklarımıza. Onları koruyamamışız, kollayamamışız. Onları böyle, bağrımıza
basarak sıcak bir yuva –çoğuna- temin edememişiz. Sokakta yaşayanları, hor görülenleri,
taş atanları mahkûm etmişiz, hapislere atmışız. Karnı doysun diye baklava
çaldığı için çocukları yıllarca mahkemelerde bırakmışız. Parlamento kalkıp
onları koruyamamış, kollayamamış.
İzin verirseniz, ben bugün bir özür olarak onlara şöyle, Yavuz Bülent
Bakiler’in yazdığı şiirden kısa bir iki dörtlük
okumak istiyorum:
“Sivas’ta Ulu Camii avlusunda çocuklar
Yalvaran gözlerle etrafa baka baka
Açıyorlar küçücük esmer avuçlarını:
– Emmilerim sadaka!
Emmilerim sadaka!
Hükûmet konağının yanında biri
Bir kemik kalmış bir deri
‘Boya cila yimbeş, boya cila yimbeş’ diye ağlıyor
Ve daha fırça bile tutamıyor elleri.
Garipler Pazarı’nda körpe çocuklar
Yorgunluktan güzelim yüzleri al al
Öldüren bir çığlık dudaklarında:
– Boş hamal! Boş hamal! Boş hamal!
…
Ve günahkâr çocuklar, suçlu çocuklar
Mahkeme salonunda, bakarım, dizi dizi
Bu suç bizim suçumuz, bu günah bizim
Affedin bizi.
…
Alın bu gözleri benden, alın bu yüreği artık
Utanıyorum yaşamaktan.”
diye çok güzel bir
şiir yazmış.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Güzel bir şiir, devamını getir
istersen, varsa oku.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Çabuk çabuk geçtim ki… Sona atladım
ben, aradaki boşlukları bıraktım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Sevigen,
okuyun isterseniz.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – “Nane satan, su satan yetim çocuklar
Şarkı söylemediler güneşe, aya…
Biliyorum ne masal dinlemeye doydular
Ne oyun oynamaya…”
Yani böylesine, şairlerimizin, sanatçılarımızın, babaların,
annelerin yüreğine böylesine büyük kor koyan işte bu çocuklarımıza biz
Parlamento olarak, sevgili arkadaşlarım, yeteri kadar sahip çıkamadığımızı
ifade etmek istiyorum ve
son güne bıraktık. Son yasama yılının son günü ve çocukları
hatırlıyoruz, buna da şükür.
Kayıp çocuklarımız, sokak çocuklarımız, anneleri babaları
şehit olan, onlara sahip çıkamadığımız çocuklarımız, Güneydoğu’da ölen
babaların garip, yetim kalan çocukları, hapishanedeki çocuklarımız, işsiz
çocuklarımız, taş atan çocuklarımız, pankart asan, astırılan çocuklarımız,
üniversitede imtihandan dolayı mağdur olacak ama bunun yanında sırf
bildirilerini vermek için dayak yiyen, ifadelerini, düşüncelerini dile getirmek
için hor görülen çocuklarımız, karnını doyurmak için baklava çalıp hapishanede
yatan çocuklarımız, tacize, tecavüze, işkenceye uğrayan çocuklarımız, küçük
kadınlarımız. Benim annem on üç yaşında evlenmiş köyde ama
şimdi, daha ileri gideceğimize, moda oldu, okullarımızda küçük anneler var
çocuklarımız, küçük çocuklarımız, küçük annelerimiz. 20’nci yüzyılda, Avrupa’ya
girdiğimiz yüzyılda çocuklarımız okullarda, hamile, çocukları kucaklarında
gidiyorlar Ankara’nın göbeğinde. Sahip çıkamadığımız
çocuklarımız, üvey anne ellerinde perişan olan çocuklarımız, Gazi Mahallesi’nde
katledilen ailelerden sonra kalan çocuklarımız, yıllardır hep perişan, çoğu
sahipsiz, kimsesiz, annesi babası hakkını aradıkları için yıllarca
hapishanelerde sürünen, onların günahlarını kat kat daha ağır çeken dışarıda
kalmış çocuklarımız, taşeronların elinde yurtlarda perişan olan, dövülen,
sövülen, hor görülen, yıkanmayan, bitlerin pirenin içerisinde kalan, yurtlarda,
Çocuk Esirgeme Kurumunda kalan çocuklarımız.
Öyle değil mi Sayın Başkanım? Biz bunları çok yaşadık.
10/90, 190, 210, 235, 312, 433, 438, 466, 474, 496, 531, 539, 558,
563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571, 572, 573, 574 ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Siz daha iyi
bilirsiniz efendim.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sen de biliyorsun Başkanım. Sen de
isyan ettin, sen de anasın, senin de ağladığını gördüm Mecliste.
Tabii, bunlar hepimizin başında böyle büyük bir dertti.
Parlamentoda komisyonlar kuruldu. Ama bir şeyi itiraf etmek istiyorum: Son
dönemde burada çalışan arkadaşlarım Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir
komisyon kurduk. Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneği, biliyorsunuz. O dernek
sahipsizdi İstanbul’da, kimsesi yoktu; böyle fakir fukara, bir iş hanının
katında. Bunları böyle süt şişelerine yapıştırmışlar -kayıp çocukların
resimlerini- kibritlere yapıştırmışlar, kibrit kutularına. Bunlara yardımcı
olmaya çalışıyoruz, her duyarlı insan gibi. Milletvekillerimizin çoğu bunu
yapıyorlardır muhakkak, inanıyorum.
Bunlar bana geldiler ilk olarak. Ben bunları aldım, önce Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna gittim, sonra Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna
gittim, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna gittim. Hem Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu grup başkan vekili, Genel Başkanı, yöneticileri hem Adalet ve Kalkınma
Partisinin grup başkan vekili, grubu, yöneticileri hem Milliyetçi Hareket
Partisinin grubu, grup yöneticileri o kadar çok duyarlı davrandılar ki
arkadaşlar, hatırlarsınız, bir gözyaşıydı, televizyonlarda bir seldi böyle.
Bütün milletvekillerimizin hepsi ana baba olduğu için çok duyarlı davrandık, o
Komisyonu kurdurduk. O gelenlerle, o baskıyla Komisyon kuruldu, öncelikle o
Komisyon kuruldu. Burada Komisyon
Başkanımızla, arkadaşlarımızla beraber görev yaptık. Bu görevi yaparken mesela
Komisyon Başkanımız Halide İncekara vardı, Necdet
Ünüvar arkadaşımız, Gönül Bekin Şahkulubey, Mehmet
Emin Ekmen, İlknur İnceöz, Aşkın Asan, Ali Koyuncu,
Ahmet Bukan, Akif Ekici, Süleyman Turan Çirkin, ben
Mehmet Sevigen, Canan Arıtman, Ahmet Öksüzkaya, Çağla Aktemur Özyavuz,
Sevahir Bayındır, Kerem Altun.
Bu arkadaşlarımız, inanın, böyle değişik gruplardan olmalarına rağmen Sayın
Bakanım, çok ciddi bir çalışma yaptılar.
Biz bu çalışmayı yaparken aklınıza hayalinize gelmeyen olaylar
yaşadık Türkiye’nin her tarafında. Bir vali kendisine son model bir araba
alıyor. Yurdun penceresi yok, kapısı yok, ranzası yok, çerçevesi yok ama
kendine son model bir Mercedes satın alabiliyor, makam arabası alabiliyor.
MOBESE kameraları yok yurtlarda. Ölen çocuklar… Gidiyor, ölüyor
çocuklarımız, o okulun müdürlerine o vali yaptırım yapmıyor ama Başkanımız
başta olmak üzere Komisyondaki bütün yönetici arkadaşlarımız büyük tepki
gösterdiler o valiye. Biz o okulun yurdundan aldık, işte Eşme’den aldık, onu
götürdük, Karadeniz’de özel bir tatil yapar gibi başka bir sayfiye yerine
gönderdik. Yani, onu cezalandırma yerine, sistemin dışına bırakma yerine onu
başka bir okulda mükafatlandırdık.
Yine bir başka… Siirt’e gittik Komisyon olarak. Siirt’te
Türkiye'nin bir gerçeğini gördük. Giderseniz görebiliyorsunuz, oradaki
çocuklarımıza yapılan, öğretmenlerin yaptıkları tacizleri… Devlet eliyle…
Devletin görevlilerinin nasıl onları koruduğunu, nasıl bir şehirde, küçük bir
şehirde iş birliği yaptıklarını bazı insanların, 3-5 insanın, 10 insanın ve o
çocukları nasıl sömürdüklerini, birbirlerini nasıl koruduklarını, nasıl o
aşağılık çemberi kurduklarını gözlerimizle gördük Komisyon üyeleri olarak.
Onlara önlem aldık, yaptırım yaptırdık ve bu olayları bütün Türkiye’ye duyurdu
bu Komisyon.
Dedik ya, Türkiye’de, buralarda, YİBO’larda,
okullarda çocuklarımıza karşı cinsel istismar var, baskı var, zulüm var. Bu
çocuklara lütfen sahip çıkın. Bu Komisyon gerçekten bunu yaptı. Ve ondan sonra,
bir yurt müdürüyle, yönetici arkadaşların bir tanesiyle konuşuyorum “Gerçekten
biz bu Komisyon raporunu yaparken rafta mı kalacak diye yaptık bunu, yani bunu
ciddi izleyenler, gözleyenler var mı, bundan bir ders alıyor musunuz, bir şey
çıkardınız mı diyoruz.” dedim. Bir tanesi dedi ki: “Sayın Bakanım, en azından
korkuyoruz her an gelip denetleyeceksiniz diye. Her an bir milletvekili
gelecek, kapıyı çalacak…” İşte, Parlamentonun gücü burada ortaya çıkıyor.
“Çocukları şimdi daha çok evlerine, annelerinin babalarının yanlarına
gönderiyoruz, gece bırakmıyoruz yatılıya.” dedi. “15-20 çocuğa 1 görevli
dururken gece, 3-4 tane görevli birden alıyoruz, personel sayısını çoğalttık.”
dedi.
Bazı yerlerde gerçekten -biliyorsunuz o taşeronu- taşerona
veriyorsunuz hizmeti, Ne olduğu belli değil, odacısı da giriyor, çaycısı da
giriyor, başka hizmetlerde giriyor, iş bulamayan insanlar da giriyor. Bunun
içinde sapıklar da var. İnceleme yaptık okullarımızda, okulların servislerini
çekenlerin GBT’lerine baktık, onların 15 tanesinin
çocuklara taciz suçlarından arananlar olduğu çıktı ortaya, biliyorsunuz,
elimizde bilgiler var. İşte, bu Komisyon bunları da dengeledi. Yani gitti...
Diyeceksiniz ki: Komisyon, tabii, bizim elimiz kolumuz, polisimiz,
bekçimiz ama Parlamentonun gücü, yani milletin gücü, milletvekillerinin böyle
yaptırım gücü... “Biz bu işe sahip çıkıyoruz arkadaşlar, biz Komisyon olarak
Türkiye’de yapılan bütün bu zulme, bütün bu ezilenlere, çocuklarımıza
yapılanlara meydan okuyoruz, başkaldırıyoruz.” dedik, diyebildik en azından, en
azından bu konuda anlaştık, ortak noktalarımız oldu bu konularda. Ve
Türkiye'de, belki de önümüzdeki günlerde çocuklarımızın bir kısmının da olsa, 1
tanesinin bile olsa kaderini değiştirdik. Ben, o bakımdan, biraz önce, bu
Komisyonda görev yapan arkadaşlarımın hepsini yürekten kutladım, hepsine teker
teker teşekkür ettim.
Biliyorsunuz, Kayseri’de 3 tane çocuğumuz kaçırıldı, yıllardır
bulamadık. Cumhurbaşkanımız devreye girdi, arkadaşlarımız devreye girdi. Bütün
Türkiye'nin gözü oradaydı, kulakları oradaydı, ağzı oradaydı, bütün herkes
oraya bakıyordu ki bir haber gelsin. “Yeter ki ölüsü olsun, yeter ki duyalım.”
diyor analar. Diyorlar ki: “Mehmet Bey – Komisyondakilere- acaba bugün yağmur
yağdığı zaman çocuğum nerede? Acaba ben ekmek yerken ekmek yiyor mu, ağlıyor
mu, elini tutanı var mı? Bugün dövüyorlar mı? Bugün bir tarafını mı kırdılar?
Bugün dilendiriyorlar mı? Bugün organ mafyasının eline mi düştü? Bugün
böbreklerini mi söküyorlar?” Bütün kaybolan çocukların aileleri böyle feryat
ediyorlardı.
Emniyet Müdürlüğünü –bugün de kendi günleri- kutluyorum, ciddi bir
araştırma yaptılar. Ciddi bir uzman ekiple çocuklarımızı bulduk. Şimdi, o kayıp
annelere gittik pazar günü. Bütün bunlara şimdi diyorlar ki: “Elimizde böyle
bir imkân varsa, eğer buradaki çocukları bulan devlet, burada böyle bir imkân
varsa, teknolojiyi böyle kullanabiliyorsa kaybolan çocuklarımızı da bulma
umudumuz doğdu.” Ve bu bakımdan “güncelleştirme” diye...
Türkiye’de on yıl evvel kaybolmuş beş yaşındaki çocuk, on yıl
geçmiş, bugün yirmi yaşında, on beş yaşında ama birbirine benzemiyor. İşte,
burada bir tanesinde vardı. Mesela çocuk 5 yaşında kaybolmuş, bugün 20 yaşında,
on beş yıl geçmiş aradan, e şimdi nasıl benzeyecek? Bunu bulamıyorsun. Para
yok. Adli Tıp yapıyor bunu tek. Ama bizim bu Komisyon
raporuyla -biraz sonra Başkan geniş geniş açıklayacak diye düşünüyorum- şimdi,
biz -bunu devletten- inanıyorum ki, önümüzdeki günlerde bakanlıklar da,
İçişleri Bakanlığı da bunu ücretsiz olarak, annesine bakarak, DNA testiyle, saç
testiyle, yüz testiyle, ağabeyine bakarak, ailesine bakarak, onların
şekillerini görerek, kemik yapılarını inceleyerek, o 5 yaşında kaybolan
çocuğumuzun bugünkü hâliyle arama şansını elde edeceğiz. Yani, boşuna
böyle, kürek çekmeyeceğiz, onu demeye çalışıyorum. Hani, “Ölüsü gelsin.” diye
bekleyenler vardı ya, bu sefer de diyecek ki: “Çocuğum 15 yaşında, dirisini de
bulabileceğim.” umuduyla yaşayacak insanlar. Bu Komisyonun bunun için büyük
faydası oldu sevgili arkadaşlar. Yani, onun bir parçası olmaktan da büyük
mutluluk duyuyorum. İnanın, çok komisyonlarda görev aldık, çaba sarf ettik,
mücadele ettik ama bana göre en büyük zevk aldığım, severek çalıştığım
komisyonların bir tanesi de budur, Kayıp Çocuklar Komisyonu. Allah kimseyi
düşürmesin, Allah kimsenin çocuğunu… Bir gün bile okuldan geç geldiği zaman
içimiz yanıyor, ağlıyoruz diye düşünüyorum, onlar neler yapmaz.
Arkasından, İstanbul’da, Fırat’ı biliyorsunuz, üvey annesi tarafından,
sahipsiz kalınca katledildi. Burada da -Millî Eğitim Bakanına söylemiştim-
Fırat’ın nüfus kâğıdı var. Eğer o nüfus kâğıdı -annesi izin vermediği için tam
nüfus kâğıdı çıkmıyor, tanıtım nüfus kâğıdı olarak isimlendiriliyor- eğer o
tanıtım nüfus kâğıdıyla çocuk okula gidebilseydi belki de çocuk
katledilmeyecekti, böyle parça parça hâline getirilmeyecekti. O bölgedeki bütün
millî eğitim müdürleri -polisler gelmişler, yine bir şey yapmamışlar- o çocuğu
oraya yazmayan arkadaşlarım, İlçe Millî Eğitim Müdürü, okul müdürü, ona yol
göstermeyen, oraya gelen emniyetteki arkadaşlarım da, bu konuda, bana göre,
akşam başını yastığa koydukları zaman rahat uyuyamayacaklar diye düşünüyorum.
Ağrı Tutak’ta kaybolan, Çeşme’de kaybolan, Malatya’da yurtlarda
dövülen, Polatlı YİBO’larda işkence gören, dövülen,
sövülen, okuldan atılan çocuklarımız, Şırnak’ta tacize uğrayan çocuklarımız,
Siirt’teki çocuklarımız, bütün çocuklarımız… Ve bütün bu çocuklarım için Meclis
Araştırma Komisyonu, sevgili arkadaşlarım, şöyle kocaman -sizin gözünüzü
korkutmasın- 742 sayfalık bir komisyon raporu hazırladık. Bu Komisyon raporu da
umarım Mecliste bugün arkadaşlar teşekkür edip raflarda kalmaz. Bakanlıklar
bunları incelediği zaman, 14-15 tane, çocuklarla ilgili, İçişleri Bakanlığı,
Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik, Spor Bakanlığı, bakanlıklar bunları
inceledikleri zaman… Bu çocukların başlarına bu olaylar gelmesin diye,
Türkiye'deki çeşitli uzmanlardan görüş alarak, günlerce bütün bu
milletvekilleri hem şehir şehir gezerek, Türkiye’yi dolaşarak çok ciddi
bilgiler, belgeler elde ettiler. Annelere babalara söylenecek tavsiyeler, Kayıp
Çocuklar Derneğinden tutun da eğitimcilere, üniversiteye kadar gelen bütün
uzmanların hazırladığı ve Meclis komisyonunda görev yapan bizim uzmanların
hazırladığı ciddi bir rapor elde ettik.
Umut ediyorum bu raporu ciddiye alırlar, dikkate alırlar ve bundan
faydalanırlar diye düşünüyorum çünkü bu çocuklar gündeme geldikten sonra biz
kanun teklifleri vermeye başladık, -9 tane milletvekili arkadaşım, burada bulunan
arkadaşlarım, bu çocukların başına gelen olaylarla ilgili, tacizle ilgili,
içinde, bir tanesinde ben de varım, İsa Gök, Canan Arıtman, Aşkın Asan, Alev Dedegil, Ali Rıza Öztürk, Sebahat Tuncel, bütün bu
milletvekili arkadaşlarım da burada- bunlarla ilgili kanun teklifleri verdik
Meclisten. İşte, komisyonda oylanıyor, Anayasa Komisyonundan geçti galiba, alt
komisyon kuruldu değil mi? Geçti Anayasa Komisyonundan, şimdi komisyona gelecek
ama günümüz yetmedi, yine arkaya kaldı çocuklarımız, yine unutuldu.
Sevgili Başkanım, inşallah, önümüzdeki dönem, bütün bu
yaptıklarımızdan dolayı… Ben buradan, size sahip çıkamadığımız için -bütün çocuklara
sesleniyorum bir baba olarak- size layık olamadığımız için, hepinizin o kara
gözlerinden, mavi gözlerinizden, yanaklarınızdan öpüyor, yeşil gözlerinizden
öpüyorum, şansınız, kaderiniz açık olsun diyorum ve hepinizden size sahip
çıkamadığımız için özür diliyorum sevgili çocuklarım.
Hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sevigen.
Halide Hanım, konuşurken ağlamak falan yok ha.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Behiç Çelik.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; böyle duygusal bir Genel Kurul toplantısında ben de
hissiyatımı benden önceki hatiplerin konuşmaları doğrultusunda ifade etmek
istiyorum.
Özellikle, konuşmama başlamadan önce dört yıla yakın süredir
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasama ve denetim faaliyetlerini hakkıyla
yürütmeye çalışan çok değerli milletvekillerimizin etkin ve verimli çalışmasına
vesile olan Türkiye Büyük Millet Meclisimizin bütün personeline yürekten
teşekkür ediyorum.
10 Nisan Polis Günü münasebetiyle düşüncelerimi arz etmiştim.
Polis teşkilatımız her türlü takdirin üzerindedir ve onlar için de sağlık ve
başarı dolu nice yıllar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, kısaca “Kayıp Çocuklar” başlığıyla ifade
edilen Meclis Araştırma Komisyonunun yapmış olduğu çalışmayı ben de dikkatlice
inceledim ve 589 sıra sayısıyla bastırılan bu kitabın, bu konuda çalışma
yapacak olan çevrelere, kişilere ve akademik organlara da büyük bir yol
gösterici olacağına inanıyorum.
Aslında kayıp çocuk deyince biz kaybolan çocuk şeklinde anlıyoruz,
ama kaçırılan çocuklar veya mağdur ya da mahrum duruma sokulan çocuklar da bu
kapsam içerisinde mütalaa edilmelidir.
Şimdi, çocuk nasıl kaybolur, onu araştırmak lazım. Çocuktan haber
alamayan veli, vasi veya ilgili herhangi bir şahıs önce polise ya da jandarmaya
başvurur. Eğer kaybolan çocuğun durumu ceza ve suç kapsamı içerisinde
görülüyorsa yani adli vaka kapsamındaysa o zaman adli işlemler otomatikman
yürütülmeye başlıyor ve cumhuriyet savcılığı marifetiyle adli kolluk devreye
giriyor ve bir süreç başlıyor. Bu, şunu göstermiyor, hiç kimse bu konuda farklı
düşünceye sahip olmasın: Çocuk kayboluyor ya da kaçırılıyor, ortada, cumhuriyet
savcısına durum intikal ediyor, intikal ettikten sonra çocuk anında bulunuyor
diye bir şey yok. Bu uzun ve netameli bir süreç. Çocuk
yine bulunamıyor ve kayıp.
Diğer yönden, suç ihbarında bulunulmadan kayıp durumu
bildirilebiliyor. O zaman mülki kolluğun devreye girdiğini görüyoruz. Mülki
kolluk, tabiatıyla, biliyorsunuz, polis ve jandarmanın yürüttüğü idari zabıta
hizmetlerini ifade eder.
2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet
Yasası’nda “Polis, asayişi amme -yani kamunun asayişini- şahıs, tasarruf
emniyetini ve mesken masuniyetini -konut dokunulmazlığını- korur. Halkın ırz,
can ve malını muhafaza ve ammenin istirahatini temin eder.” dedikten sonra
şöyle devam ediyor: “Yardım isteyenlerle yardıma muhtaç olan çocuk, alil ve
acizlere muavenet –yani yardım- eder.”
hükmünü içeriyor ve bu konuda “Kanun ve nizamnamelerinin kendisine verdiği
vazifeleri yapar.” Polis bunu yapıyor yani çocuklarla, alil ve acizlerle
ilgili, polis bu görevi yapıyor.
2803 sayılı ve 1983 tarihli Jandarma Teşkilat Kanunu var, ona
istinaden çıkarılan yönetmelik, Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri
Yönetmeliği de, bu özellikle çocuklarla ilgili, korunmaya muhtaç çocuklarla
ilgili bir düzenleme getiriyor. Diyor ki: “Korunmaya muhtaç çocuklarla, yardım
gereken küçüklere yapılacak yardım jandarmanın mülki görevlerinin
esaslarındandır.” Demek ki jandarma, yönetmelikle bu görevi mülki görev olarak
tanımlamış ve 63’üncü maddede devam ediyor: Çocukların kanuni temsilcilerini
araştırıp, bulmak ve kendilerine teslim etmekle yine jandarma görevli ve kanuni
temsilcileri olmayanları ise ilgili sosyal yardım kuruluşlarına ya da
belediyelere teslim etme görevi yine jandarmanın. Gerek sokaklarda serseri gibi
dolaşan çocukların gerekse düşkün durumda bulunanların kanuni temsilcileri, bu
gibileri teslim almaktan kaçındıklarında, durum jandarmaca bir tutanakla
saptanır ve kanuni işleme girişilir.
Ayrıca, Türk Ceza Kanunu ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Kanunu’na göre beden, ruh ve ahlaki gelişmeleri tehlikede bulunan ve
korunmaya muhtaç çocukları saptamak, ilgili makamların gerekli önlemlerini
almalarını sağlamak da jandarmanın görevidir.
Jandarma, bir küçüğün yani çocuğun gözetim altında ıslahı ya da
yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararı yerine getirmek
amacıyla gerekli tedbirleri alır.
Böylece, mülki ve adli yönden gerek polisin gerekse jandarmanın
nasıl görev ifa edeceği hususunu burada bu şekilde arz etmiş oluyorum. Demek ki
kayıp çocuklarla ilgili, kaçırılan, mağdur ve mahrum bırakılan çocuklarla
ilgili idarede bir boşluk var. Yani özellikle bir mevzuat boşluğunun olduğunu
burada hatırlatmak istiyorum. Bir usul mevzuatına ihtiyaç var bu konuda.
Çocuklarımızı, biz, kolluğa kayıp başvurusu yapacak olan veli, vasi veya ilgili
şahısların müracaatından sonra çocukların bulunabileceği yönünde iyimser bir
bakış açısıyla bu hususa eğilemeyiz. Burada özellikle kayıp çocuklar konusunda
bir usul mevzuatının bugüne kadar yapılamaması, iktidar partisinin bu konudaki
basiretsizliğinin en önemli göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunda
kalan çocukların kendi iradeleriyle yurdu terk etmesi… Şimdi, yurtları terk
ettikleri zaman ne yapıyor idare? Hemen bir kayıp işlemi yapıyor ve kayıp
ihbarında bulunuyor kolluğa. Burada, kolluk güçleri yani polis ve jandarma
kendi rolünü oynuyor ve ondan sonra, belli bir mevkide veya yerde bu çocukları
bulduğu zaman yurda getiriyor, yurttan bu çocuklar tekrar kaçıyor. Buna ilişkin
herhangi bir düzenleme de söz konusu değil, idarenin bu konuda
yetkilendirilmesi yönünde en ufak bir çalışma da söz konusu değil.
Kayseri’de meydana gelen kayıp çocuk olayı, 3 çocuğun feci bir
şekilde öldürülmesi gerçekten içler acısı bir durum ama bakınız, burada
dikkatinizi çekiyorum: Bu çocukları öldüren katil, önce kaçıran ve sonra
öldüren katil, çocukların evine 70 metre mesafedeydi. Bir buçuk yılı aşkın bir
süre… Sayın Cumhurbaşkanının özel talimatıyla Kayseri’ye bir ekip gidiyor ve 70
metre ötedeki katili bir buçuk yıl sonra yakalıyor ve “kolluğun başarısı” diye
bunu basına veriyorlar ve bu şekilde buradan prim yapmaya çalışılıyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yüz karası!
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - Peki, Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş
Dairesinin İnternet sitesine girdiğiniz zaman ne görürsünüz? Derler ki: “2.900
tane kayıp çocuk var.” Peki, bu çocukların akıbeti nedir? O belli değil. Hangi
kolluk kuvveti bu çocukların bulunması yönünde faaliyet gösteriyor ve nasıl
gösteriyor? Bunu bizler biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Bu çocuklar öldürüldü mü,
sakat mı bırakıldı, organları mı alındı, satıldı mı veya başka kötü istismar
vasıtası olarak kullanıldı mı? Bunlar da belli değil. O hâlde burada
Kayseri’deki bir tane örnek ele alınarak bunun üzerinden siyasal rant devşirmek siyasal iktidar için ve hatta
Cumhurbaşkanlığı makamı için hiç de uygun olmamıştır. Eğer gücünüz yetiyorsa
kayıp çocukların tümünü bulmaya matuf ekipler kurun ve bunları bulun.
Değerli arkadaşlar, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna
Türk Medeni Kanunu’ndaki velayet müessesesini düzenleyen kısımla ilgili yetki
vermek gerekiyor. Çünkü bu yetkiyi verirsek o zaman yurdu kendi iradesiyle terk
eden çocukları rahatlıkla bulma konusunda Kurum daha etkin olur diye
düşünüyorum ve kayıp çocuk bulma olayını bizim mutlaka ve mutlaka mülki kolluk
görevi içerisinde tanımlayarak o alana monte etmemiz gerekiyor. Çünkü Ceza
Muhakemeleri Kanunu’nu çıkardınız. Burada idarenin kamu üzerindeki, toplum kesimi
üzerindeki etkinliğini azalttınız. Bu azaltmadan ötürü mülki
kolluk aramalarının kısıtlanması söz konusu. Şimdi, sulh ceza hâkimine
gidiyorsunuz ve arama yetkisi talebinde bulunuyorsunuz. Evet, şimdi, burada
mülki kolluğun ceza hukukuyla ilgili olmayıp bir idare hukuku alanı olduğunu
unutmamamız gerekir. Adli kolluk ise ceza hukukuyla ilgilidir. Burada sulh ceza
hâkimi herhangi bir aramada neyi arar? Makul şüphe kıstasına göre hareket eder
hâkim ama mülki kolluk makul sebebe göre hareket eder. Makul şüphe. Şimdi kayıp
çocuk olayını siz… Mülki makam olarak eskiden, bizim görev yaptığımız zamanda
arama yaptırıyorduk, kayıp çocuğu buluyorduk. Şimdi, yeni CMK’dan
dolayı bunu yapmamız mümkün değil. Hâkim bu aramaya da izin vermez. İzin
vermeyince bu çocukları bulmak da mümkün olmuyor. O zaman, bunu makul sebebe
dönüştürmemiz sanırım en uygunu olacaktır. Mülki kolluk aramalarına işlevsellik
kazandırmak ve yasalarda buna dönük düzenlemeler yapmak gerekiyor. İşte geldi
geçti sekiz buçuk yıl, yine bu konuda en ufak bir çalışma söz konusu değil. O
yüzden, bu zorlukların aşılması, çocuklarımızın, kaybolan çocukların anında
bulunabilmesini sağlayıcı bu arzlarımı burada ifade ediyorum. Mülki makamların
idari tedbir olarak kolluk üzerinde bu konuda emir yetkilerini geliştirmemiz
gerekir.
Başka bir yasadan bahsetmek isterim. O da 1774 sayılı Kimlik
Bildirme Kanunu. Şimdi, bir çocuk kaybolduğu ya da kaçırıldığı zaman bu çocuk
eğer umuma mahsus bir yerde barınıyorsa derhâl zabıtaya bildirilme zorunluluğu
var, başka yerlerde ise örneğin bir meskende ise bir ay içinde bildirilme
zorunluluğu var ve bu Yasa’nın da güncellenmesi -eski bir yasa bu- ve
işlevselliğinin artırılması gerekiyor.
Yine İçişleri Bakanlığına bağlı Kaçakçılık, İstihbarat, Harekât ve
Bilgi Toplama Dairesi var. Burada adli işlemlerle ilgili kayıtlar tutulur ama
kayıp çocuklarla ilgili kayıtların tutulmasına yasal bir zemin hazırlamamız
gerekir. Yani KİHBİ’ye bu konuda yetki vermemiz
lazım. Belki KİHBİ Dairesinde fiilen böyle bir kayıt vardır ama bunun yasal
yönünün tamamlanması gerekir.
Bir de 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu var ve bir de 2828 sayılı
Kanun var. Bu iki kanunun birbiriyle çelişen hükümleri var. Tabii, hâkim koruma
tedbiri alıyor herhangi bir çocuk hakkında, danışmanlık tedbiri, eğitim, bakım,
sağlık, barınma gibi tedbirleri alıyor ama bu kararlar… 2828 sayılı Yasa’da
“Mülki idare amirinin onayı alınmak suretiyle bakım altına alınır.” diyor.
Hâkimin verdiği koruma kararı ile mülki idare amirinin vermiş olduğu bakım
kararı arasında uyum yok. Bunun da düzeltilmesi gerekir. Bu
da büyük bir eksiklik. Onun için, 5395 sayılı Kanun hâkim kararı
getirdiği için hâkim süratli karar veremediğinden dolayı uzun zaman geçmekte,
çocuklar ortada kalmakta ve çocukların mağduriyeti katbekat artmaktadır. O
sebeple, Çocuk Koruma Kanunu’na bir yazar -ismini de vereyim Nihat Tarımeri- “çocuk korumama kanunu” diyor. O zaman, koruma
kararını derhâl vali versin, böyle bir düzenleme yapılsın, karar çocuk
mahkemesine sunulsun. En uygun düzenleme, en pratik olanı budur.
Eğitim tedbiri konusunda, çocukların iyi eğitilmesi yönünde
mutlaka düzenlemeler yapılması gerekiyor. Sürem de oldukça kısıtlı. O sebeple,
eğitim tedbirinin süratle alınması, çocuklarımızın korunması gerekir ve yine
5395 sayılı Kanun’a uygun çıkarılan yönetmelikte yeni düzenleme yapılması
lazım. Şöyle: Bir komisyon kuruluyor biliyorsunuz, bu konuda tedbir alınması
için. Komisyonda -sayıyor- il müdürü, millî eğitim müdürü, sosyal hizmetler
müdürü gibi müdürleri sayarken, vali veya vali yardımcısı başkanlığında komisyonu
sayarken “veya vekili” dediği zaman, her müdürlüğün memuru bu komisyona
geliyor. Yani, aslında asaleten müdür gelmiyorsa o toplantıya, onun mutlaka
vekilinin, müdür vekilinin gelmesi gerekiyor. Memur geliyor, bu sefer
memurların aldığı kararı müdürler veya emniyet, jandarma, uygulamıyorum diyor.
Onun için, bu statünün yükseltilmesi gerekiyor. Bu konuda bir genelge
çıkarılabilir, genelgeyle çözülebilir.
Üstün zekâlı çocuklarla ilgili… Bu çocuklarımız bizim
devletimizin, milletimizin millî gücüdür. Onun için, yukarıda da ifade ettiğim
gibi, binlerce öğrencimizi, özellikle kız öğrencimizi biz ilköğretimden mahrum
bırakıyorsak, onlara çözüm bulamıyorsak, üstün zekâlı çocuklarımıza da el
atamıyor, onları değerlendiremiyorsak biz, büyük bir millî kayıp içerisindeyiz
demektir. O yüzden, kadına pozitif ayrımcılık Anayasa değişikliğinde yapıldı
ama bunu, üstün zekâlı çocuklarımız için de bir pozitif ayrımcılık şeklinde
değerlendirerek bunlardan yararlanmayı sağlamamız gerekiyor.
Diğer yönden, iç göç itibarıyla özellikle büyük kentlere kırsaldan
gelen insanlarımızın çocuklarının ne büyük zorluklar ve büyük kültür erozyonu
içerisinde, büyük kent anaforu içerisinde kaybolup gittiklerini hep birlikte
basından, medyadan öğreniyoruz ama özellikle tarımda geçici olarak çalıştırılan
çocuk işçilerin durumunu da dikkatlerinize sunuyorum. Bu itibarla, özellikle bu
çocuklarımızın geleceğini karartmadan bunlara sahip çıkarak onurlu Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı yapmanın yolunu açmamız ve bu konuda her türlü tedbiri
almamız hem devletimizin hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli
görevidir diye düşünüyorum.
İç göç olgusu, aynı zamanda ailenin parçalanmasını da beraber
getiriyor ve bunun sonucunda da çocuklarımızın çok büyük yoksunluklar içerisine
düşmesine sebep oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, birkaç dakika daha devam
edebilir miyim izin verirseniz?
BAŞKAN – Buyurun.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Dünya Sağlık Örgütü, özellikle
çocuklara dönük şiddet olaylarını ifade ederken “Şiddet, sahip olunan güç ve
kudretin yaralanma veya kayıpla sonlanan veya sonlanma olasılığı yüksek bir
biçimde bir başka insana, kendine, bir gruba veya bir topluma tehdit yoluyla ya
da bizzat uygulanmasıdır.” diye tarif ediyor ve çocuklara dönük şiddette
özellikle cinsel taciz, fiziksel şiddet ve temel ihtiyaçları karşılanmayarak
açlık ve benzeri yollarla şiddeti de çocuklar üzerinde görüyoruz. Çocuk aç kalıyor, ısınamıyor, hasta oluyor, doktora gidemiyor,
eğitimini yarım bırakıyor ve Dünya Sağlık Örgütü bunu da şiddet tanımı
içerisinde mütalaa ediyor.
Türkiye’de fertlerin yüzde 18,08’i, yani 12 milyonu aşkın insan
yoksulluk sınırının altında ve tarımda bu oran yüzde 38,69’a çıkıyor 2009 yılı
itibarıyla. Bu, çocuklara yönelik iktidar şiddetinin de göstergesidir, bu
ekonomik tablo.
İstismar edilen çocuklar, alkol, uyuşturucu ve cinsel suçlar
şeklinde istismar ediliyor ve tamamen çocuk dışa kapanıyor ve daha sonra tavır
olarak şiddeti deniyor ya da fuhuş batağına batıyor. Burada devletin yine
istismar edilen çocuklarla ilgili sıkı, güçlü tedbir alması ve bu konuda özel
birimler oluşturması gerekiyor.
Boşanmalara baktığımız zaman, Türkiye’de 2010 yılında 116.369
boşanma olayı meydana gelmiş, yani 232 bini aşkın insan boşanmış. Aile
mahkemelerinde 130 bin dava devam ediyor ve boşanma olmadan parçalanmış aileler
var. Bir de resmî nikâhı olmayan ve bu nedenle istatistiklere yansımayan
boşanmalar var. Şimdi, 2006’dan itibaren Devlet İstatistiğin rakamlarına
bakarsak, boşanmaların bugüne kadar çok süratli bir şekilde arttığını
görüyoruz.
Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü sayısı ise 119 bin, son rakam,
119.082 ve çocuk tutuklu ve hükümlü sayısı 2.629.
Adli sicil verilerine göre, Türkiye’de on sekiz yaş altında
yargılanan çocuk sayısı 110 bine varıyor. Bu şunu gösteriyor: Çocuklarımızla
biz, Hükûmet olarak, devlet olarak ve yasama organı olarak -özellikle iktidar
partisinin sorumluluğunda da bunu söylüyorum- hiç ilgilenmemişiz diyebilirim. O
sebeple Komisyonun bu çalışmasını çok anlamlı görüyorum.
Dileğim odur ki 24’üncü Dönemde belki de en önemli ilk iş olarak
çocuklarımızın geleceğine, çocuklarımızın yaşamına, fiziksel bütünlüğüne, ruh
bütünlüğüne sahip çıkacak her türlü düzenlemeyi yapmamız gerektiğini sizlere
hatırlatıyorum.
Ben de 23’üncü Dönemin bu son konuşmamda, burada yine kalbini
kırmışsam bütün değerli milletvekillerimden özür dilerim kalbini
kırdıklarımdan.
Bizim sinirimizi yatıştırmak suretiyle dört yıl idare eden Değerli
Başkana, Başkanlık Heyetine, grup başkan vekillerimize ve Parlamentonun değerli
mensuplarına, herkese çok teşekkür ediyor, en derin saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.
AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Halide İncekara, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Sayın Başkanım,
başlatmayın vakti de ben bir yerleşeyim şöyle.
BAŞKAN – Merak etmeyin efendim, istediğiniz kadar
konuşabilirsiniz, zaman sınırlaması yok. Halide isimli hanımefendiler zaten çok
konuşuyor biliyorsunuz tarihten bu yana.
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım -bu cümleyi de herhâlde bir dönemde kaç bin
kere kullanıp, duyuyoruz bilmiyorum- hepinizi saygı, sevgiyle selamlıyorum.
Hafif mahzun, hafif tedirgin, hafif kızgın bir duruş esnasında
aslında bu kadar derin, felsefesi, fiziği, kimyası olan bir konuyu konuşmak
gerçekten çok zor. Lakin her iki konuşmacı arkadaşım da
raporun içinden alıntılar yaparak hem çalışmaya ait notlar verdiler hem de
detaylara vakıf olmamızı sağladılar ama ben Milliyetçi Hareket Partisi
Grubundan –tabii ki grup adına
konuştuğu için herhangi bir arkadaş olabilir ama- keşke komisyon içinde çalışan
arkadaşlardan birisi burada konuşsaydı çünkü onlarla birlikte yaşadık, onlarla
birlikte seyahatlere gittik, onlarla birlikte kayıp çocukların ailelerini
dinledik. O zaman, bize, rapor içinde alıntılardan ziyade, komisyon
sürecinde yaşadıklarımızı ve şahit olduklarımızı paylaşmak daha doğru olurdu
diye gönlümden geçiyor.
Öncelikle, tabii ki herkesin andığı 2009’da kaybolan, hunharca
öldürülen Kayseri’deki 3 çocuğumuzu ve İstanbul’da üvey annesi tarafından
öldürülen Fırat çocuğumuzu rahmetle anmak istiyorum ve çocuklarımıza zarar
veren, her türlü zarar veren kişi ve olayları da -affınıza sığınarak- bu
kürsüden lanetliyorum.
Çocuk, geçen dönem de… Yine Behiç Bey’in alıntılar verdiği -sağ
olsun- Şiddet Araştırma Komisyonu bu dönemde gerçekten şanslıdır. Geçen dönemin
komisyonu da son gün görüşülmüştü, bu dönemin komisyonu da son gün görüşüldü
ama hayırlara vesile olsun istiyorum.
Biz “çocuk” dediğimiz zaman neyi çalıştık? 0-18 yaş grubunu
çalıştık. Bir ara kayıp çocuklar en hızlı, en çok konuşulan konu hâline geldi
ve bu Kayserili çocuklarımızla da daha çok konuşulur oldu. Akabinde daha başka
olaylar üst üste gelince dört parti grubundan arkadaşlar “çalışan çocuklar”,
“çalıştırılan çocuklar”, “kaçırılan çocuklar”, “kayıp çocuklar” başlığı altında
bir sürü önerge vermiş. Daha sonra, aslında bu gruplar altında on tane kitap
yazabileceğiniz ama üç ayda çalışmak zorunda bırakılan, başta kayıp çocuklar
olmak üzere “Çocukların mağduriyetine yol açan nedenler” diye biz de 10 Mart
2010’da komisyon çalışmasına başladık. Başladıktan sonra bir başka şansımız da
-komisyon için şanssızlığımız, millet için şansımız olan-Anayasa oylamaları
geldi ve biz komisyon çalışmasının ancak yarısını yapabildik, yarısını gece
veya sabahlara karşı bütün komisyon üyesi arkadaşlarımızla çalışarak yaptık.
Peki, bu kadar kısa sürede ne yaptık? Hatırlarsınız -aslında
hatırlamasak daha iyi ama- yaşadığımız olaylar Eşme’de çocuğumuzun lağım
çukuruna ölü ya da diri düştüğünü aradık ve bulduk.
Yine aynı süreçte, hatırlarsınız, sanki olaylar üst üste birbirini
takip etti, Siirt’te öğrenci olan ve aynı zamanda okulundan mezun olan
çocuklarımıza, iddia edilen, öğretmenleri tarafından yapılan tacizdi.
Yine aynı komisyon çalışmaları sırasında Manisa Alaşehir vakaları
yaşadık, hatırlarsınız. Neydi oradaki başlığımız da? 2 tane küçük kız
çocuğumuzla 1 erkek çocuğumuzun fuhuş maksatlı satılıyor olmasıydı.
İşte, bütün bunları yerinde incelemek üzere kurulan ekipler ve
milletvekili arkadaşlarımız, uzman arkadaşlarımızla birlikte şehirlere
gittiler, yerlerinde inceleme yaptılar. Bu Komisyonu övünerek söyleyeyim ki…
Tabii ben bütün bu övünmelerde bütün partilerden katılan Komisyon üyesi
arkadaşlarım adına övüneceğim. Çünkü öyle bir araştırma komisyonu ki kitabın
sonunda “tespitler, sorunlar ve öneriler” diye yazdığımız kısmın neredeyse
yüzde 90’ı hayata geçmiş durumda. Önermişiz kayıp çocuk için: “Çocuklar beş
yaşında kayboluyorlar, on yaşında çocuk arıyoruz beş yaşındaki resmiyle.
Değiştirilmeli” demişiz. Bakmışız ki kriminal, bir
eğitimci eğitimi almak üzere yurt dışına kıdemli bir çalışanını göndermiş,
teçhizatını almış, hayata geçirmiş. “Polis teşkilatı ve yargı arasında tanımlar
ve hareket birlikteliği standardınız yok.” demişiz. Hemen akabinde bir rehber
hazırlanmış ve bütün polis teşkilatına dağıtılmış, eğitim birimleri ve sayıları
daha da artar hâle gelmiştir. Buna benzer ne demişiz? “SHÇEK, sen ‘kayıp’
diyorsun çocuğa, polis ‘kayıp’ demiyor ya da polis ‘kayıp’ demiyor, sen ‘kayıp’
diyorsun.” demişiz. Hemen SHÇEK ile emniyet ve jandarma bir araya gelmişler,
kayıp sayılarını tek kalemde göreceğimiz bir protokol hazırlamışlar. Yine tam
Komisyon çalışırken şunu demişiz bütün arkadaşlar: “Hey bakanlıklar, illerde ve
ilçelerde bürokratlarınız yerelleştikçe disiplini kaybediyorsunuz. Aranızda çok
konuşup, görüşüp ve bir iş birliği yapmadığınız için çocukların bulunması
gecikiyor, eziyeti gecikiyor.” demişiz ve haziran ayında Ulaştırma Bakanlığı,
iki devlet bakanlığı, sosyal hizmetlerden, kadın ve aileden sorumlu Bakanımız
bir araya gelmişler ve beş yıllık bir protokol imzalamışlar. Bu protokol de
kayıp çocukların bulunması, kaybolduktan sonraki aşamalar, daha önce
engellenmesini sağlamak için bir protokol. Bu da gösteriyor ki bu Komisyon
gerçekten iyi çalıştı.
Bu arada komisyon çalışmaları sürerken 25 Mayıs -yanlış
hatırlamıyorsam, evet 25 Mayıs- “Dünya Kayıp Çocuklar Günü”ydü,
bizim araştırma komisyonu çalışmaları sürecine denk geliyordu ve o gün Türkiye
Büyük Millet Meclisi çatısı altında tiyatro, şiir, afiş çalışmaları yapıldı.
Bu Komisyon farklı bir şey daha yaptı, çok da etkili oldu. Üç beş
dakikalık fragmanlar hazırlattı sokağın hassasiyetini,
duyarlılığını, farkındalığını artırmak için. Bunu TRT iş birliğiyle yaptı çünkü
biliyorsunuz, araştırma komisyonlarının herhangi bir bütçesi yok ancak
yapacaklarınızı iş birlikleriyle yapabiliyorsunuz. TRT’yle bir iş birliği yaptı
ve bütün ulusal kanallarda komisyonumuz çalıştığı süre içinde bu fragman dönmeye devam etti.
Diğer yandan, yine iki araştırma komisyonunda -övünerek
söyleyeceğimiz- Türkiye’de ilk defa, kaybolan çocuklarımızla ilgili saha
araştırması yapıldı. Önümüzdeki günlerde sanırım onlar da matbaadan basılarak
sizlere teslim edilecek.
Biraz rapordan bahsetmek istiyorum “Raporu nasıl hazırladık, ne
demek istedik?” Raporumuzu hazırlarken önce… Türkiye’deki, biliyorsunuz her 10
çocuğumuzdan 3 tanesi 0-14 yaş grubu, 18 yaş altı da neredeyse nüfusumuzun
yarısı. Yani konuştuğumuz konu çoluk çocuk meselesi değil, çok ciddi bir mesele
ve “Çocuklarımız geleceğimizdir.” ifadesini şahsen ben reddediyorum. Aklımızı
başımıza toplayalım, çocukları geleceğe ertelemeden, çocukların iyi bir sosyal
sermaye olduğunu bilip ve çocuklarımızı bu yaşlarda yakalamamız gerektiğine
inanmalıyız.
Ne yapmışız? Türkiye’deki çocuklarımızın sosyodemografik
yapılarını, dağılımlarını, yaş gruplarını, eğitim gruplarını, ailelerini
incelemişiz. Akabinde devam etmişiz, “Türkiye’de çocuk politikası var mı yok
mu?” bunu irdelemişiz.
Şunu paylaşmak isterim ki evet, bakanlıklar, illerde yürütülen
projeler, bir sürü birbirinden bağımsız, parça parça yapılan çalışmalar… Lakin, ne kadar iyi niyetli olursa olsun makro planı
olmayan, temel felsefesi olmayan hiçbir çalışmanın sonuca ulaşması ya da
verimli olması mümkün değil. Bir bakıyorsunuz SHÇEK’te ayrı bir proje, bir
bakıyorsunuz emniyette ayrı bir proje, bir bakıyorsunuz valilikte ayrı bir
proje, birbirine benzeyen, ayrı kaynak -ayrı insan kaynağı, ayrı mali kaynak-
kullandırılan, aslında bir arada olsa daha iyi sonuç alabileceğimiz projelerin
çok dağınık, dağınık olduğunu… Bu da neden kaynaklanıyor? Çünkü,
Türkiye'nin, ısrarla söylediğimiz gibi, makro bir çocuk politikası, genç
politikası maalesef yok.
Efendim, Çocuk Koruma Kanunu’muz var, doğru. Efendim, biz
Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne imza attık, bu da doğru. Lakin, bu kanunların olmuş olması tabii ki bir sürü eksiği
tamamlar ama bunların hiçbirisi bir çocuk politikası anlamına gelmez çünkü
politikalarınızın her bir şeyi kanunla düzenlenecek anlamına gelmiyor.
Daha sonra, geçmişiz, kayıp çocuklarımızı ayrı bir başlık altında
incelemişiz, durum analizi yapmışız, kaybolma nedenlerini irdelemişiz, kaybolma
durumunda yaşanan aksaklıkları irdelemişiz ki o konuların Behiç Bey detaylarına
girdi, söyledikleri de doğruydu, raporun içinde de bütün detayıyla
bulabilirsiniz. Kayıp çocuğun aranması sırasında yaşanan sorunları gördük ve
daha sonra önerilerimiz…
Arkadan, bir de Komisyonumuzun “mağdur çocuklar” diye bir ifadesi
var, “mağdur.” Bakın, ihmal edip ihtiyacını karşılamadığınız her çocuğu da
mağdur etmiş olursunuz. Bunlar için örnek vereyim: Üstün yetenekli çocuklar
bunlardan birisidir. Kulaklarımızı açalım ve şu rakama dikkat edelim:
Türkiye'nin üstün yetenekli çocuklarının nüfusu kadar en az Avrupa’da beş tane
ülke vardır. Biz bu ülkelerden silah satın alırız, biz bu ülkelerden kimyasal
madde satın alırız. Bu ülkelerin nüfusuyla bizim üstün yetenekli çocuklarımızın
nüfusu aynıdır. Ne demek istiyorum buradan? Biz, artık, üstün zekâlarımızın ve
yeteneklerimizin farkına varalım. Her ihmal ettiğimiz üstün yetenekli çocuk
kendi için bir mağduriyet yaşamakta, ülke için de bir kayıp söz konusudur.
Sokakta yaşayan, çalışan çocuklarımız var ve biz hâlâ onlardan
mendiller almaya devam ediyoruz. “Almayın.” dediğimiz zaman da “Ama aç!”
deniliyor. Hayır, böyle bir şey yok. Sokakta hiçbir çocuktan bir şey satın
almamayı öğrenmeliyiz. Her merhamet gösterdiğimiz, avucuna her para koyduğumuz
çocuğun arkasında bir çetenin olduğunu unutmayalım ve her mendil aldığımız
çocuğun aslında evinden kaçmış, anası ağlayan çocuklardan birisi olabileceğini
de düşünelim.
Bir de çalıştırılan çocuklarımız var yani doğurulurken dahi bir
sermaye olarak... Bu sermayeden kastım şudur: Zaman zaman küçük yaşta fuhşa sürüklenen,
annesi babası tarafından dahi fuhşa sürüklenen ya da dilendirilen ya da sokakta
mendil sattırılan çocuklar. Biz eğer “Ama anası var ne yapalım! Ama babası var
ne yapalım!” derseniz kapalı kapıların arkasında babasından hamile kalan genç
kızlarımız olduğunu; dayısından, amcasından hamile kalan genç kızlarımız
olduğunu ve bunun için katil olan çocuklarımız olduğunu hepimiz bilmemiz
gerekiyor. Birtakım şeyleri “Ayıp olur!”, birtakım şeyleri “Aaa
söylenir mi!” diye kapatarak o yaşanan ızdırapları örtmemiz
mümkün değildir.
Bir de tabii ki bunların içinde suça sürüklenen çocuklarımız var.
Eline silah verilip kan davasının peşinde koşturulan çocuklarımız var, eline
silah verilip terör için kullanılan çocuklarımız var; bunları çoğaltabiliriz.
Ama hiç kimse çocuğu dünyaya getirdi diye, anne ve baba sıfatı olmasıyla,
ağabey ve dayı olması sıfatıyla çocuğun üzerinde sınırsız haklara sahip
değildir. Çocuğun yaradılıştan gelen kendi hakları vardır; yaşam hakkı, sağlık
hakkı, eğitim hakkı ve devlet bütün bunları karşılamakla yükümlüdür. Kime
rağmen? Buna direnen ailesi dahi olsa ailesine rağmen.
Evet, devam etmişiz ve sonuçta, “Sonuç, öneriler” kısmına
gelmişiz, kayıp çocuklarımızı irdelemişiz, cinsel istismara gelmişiz. Cinsel istismar konusu, son günlerde Alev Hanım ile Aşkın Hanım’ın
verdiği kanun teklifiyle, gündemi hepimizin farkındalığını artıran, “Ne
oluyoruz, ne bitiyor, neler yapılmaya çalışılıyor?” dedikçe yeni şeyler
öğrendiğimiz ama inşallah, zaman içinde olgunlaşıp, en kısa sürede Meclise
geleceğine inandığımız yasayla birlikte, cinsel taciz suçlarının özellikle vaka
meydana gelmeden engellenmesini sağlayacak, hastalıklı ve zararlı tiplerin
tedavisini ya da engellenmesini sağlayacak düzenlemelerin bu yasalarla
olacağına inanıyorum.
Diğer yandan, çocuklarımız suça itildikten sonra -yine Behiç Bey
detaylarına girdiği için onlara girmeyeceğim- mahkeme sırasında, karakol
sırasında çocuklarımızın yaşadıkları vardı.
Şunu söyleyeyim: Uzun yıllar siyasetçilerin konusu altına gelmemiş
çocuklar çünkü çocuklar oy kullanmıyorlar. Eğitimi konuşurken, eğitimi sadece
öğretmenler üzerinden konuşuyoruz çünkü öğretmenler oy veriyorlar. Hâlbuki
öğretmen olmanın tek nedeni vardır, 17,5 milyon talebeye hizmet etmek. 17,5
milyon öğrencinin eğer hukukunu, hakkını, üstün menfaatini ve önceliğini
düşünmediğiniz zaman, biraz sonra sayacağım yaş grubunda çocukların
mağduriyetleri artmakta.
Biz nasıl bakmışız meseleye? Konu başlıklı bakmayalım demişiz.
Çocuk ana rahmine düştü. Ana rahmine düştüğü andan itibaren, devlet, çocuğun
sağlıklı doğum yapma imkânını sağlamak zorunda demişiz. Yapıyor muyuz?
Yapıyoruz. Doğdu çocuk. Sağlıklı beslenme, aşılarının takibi, evde şiddet görüp
görmediği… Yapıyor mu şu anda? Devlet yapıyor. Ha, birileri yapmıyorsa, aynı
İstanbul’daki gibi -demin milletvekili arkadaşlarımdan biri de söyledi- seçilen
muhtar görevini yapmıyor, oraya atanan millî eğitim müdürü görevini yapmıyor,
orada görev yapan kaymakam, sokaklarını gezmiyor ve sokaklarda aç yatan o
çocuğu görmüyor ama nihayetinde yasaları ve kanunları onların eliyle sokağa
ulaştıracaksınız. Ayakkabısını eskitmeyen, koltuklarını eskiten kaymakamların
olduğu yerlerde bu çocuklarımızın ölüm sayısının artmasından ben çok endişe
ediyorum.
0-6 yaş -0-3 yaş grubu özellikle- arası, çocuklarımızın zekâsının,
kişiliğinin, erdemlerinin oluştuğu bir yaş. Eğer 0-3 yaş ya da 0-6 yaşlarda
–yanılıyorsam Canan Hocam düzelt oradan- çocuklara ulaşamıyorsanız daha sonra
karşımıza gelip de şöyle demeyin: “Her şeyin başı eğitim kardeşim.” Yok ya! Her
şeyin başı eğitim. Çocuğun yüzde 80’i tamamını aldı altı yaşına kadar. Peki altı yaşına kadar çocuk neredeydi? Evde,
anne yanında. Aile kimlerden oluşur çocuğum, say bakayım? Fatoş Hanım,
say bakayım aile kimlerden oluşur? “Anne, baba, çocuklar...” -yok ya- derler
yine. Artık aileler sadece anne, baba, çocuklardan oluşmuyorlar. Evimizin
köşelerinde, bizi kocaman aile yapan, dünyayla buluşturan 37 ekran, 42 ekran,
60 ekran bir görüntü alanları var. Bunlar aile bireyidir. Artık onun girdiği
yerde sizin anne ve baba olarak rol model olma şansınız bitmiştir. Çünkü çocuk
hareketlerle öğrenir, gördüğünü taklit eder. Bakın, evvelsi gün ikiz
kardeşlerden biri diğerini öldürdü. Kimin silahıyla öldürdü? Gafil babanın
silahıyla öldürdü. Niye öldürdü? Çünkü o baba aynı zamanda o çocuğa televizyonda
birbirini öldüren adamların sahnelerini izletti. Çünkü kardeşine diyor ki:
“Şimdi ben seni vuracağım.” Çocuk, vuracağım kısmını anlar ama kardeşinin
öleceği kısmını anlamaz. Adam da ağlıyor arkasından evladının. Şunu demek
istiyorum: Hiçbir yayıncı kötü yayın yaparak çocuklarımızı zehirleme hakkına
sahip değildir. Bu konuda verdiğim mücadeleyi biliyorsunuz. Hiç kimsenin,
hiçbir senaristin ya da hiçbir dizinin adını anmadan -ama çok ciddi söylüyorum-
çocuklarımızı zehirleyen her yayın organına gövdemi koyarak mücadele etmeye
devam edeceğim, onlar da bana durmadan dava açmaya devam edebilirler.
Yine, buralardan sesleniyorum: Ailemizin bir bireyi olan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Otuz altı dakika istiyorum Başkan.
BAŞKAN – Halide Hanım, dava filan açılınca bir yardım talebinde
falan bulunmuyorsunuz değil mi?
HALİDE İNCEKARA (Devamla) – ...çocukların yüzde 74’ü vaktini çocuk
filmlerinin dışında o dizileri izleyerek geçiriyorlar. Tabii ki anne-baba
çocuklarını vaktinde yatıracak ama reklam izliyorsunuz. Reklamda çocuk şöyle
diyor: “Çok yakışıklı. Ben büyüyünce onunla evleneceğim.” Burada bunu
izliyorsunuz, burada böyle bir cinsel objede çocuğu kullanıyorsunuz, böyle bir
yerde dillendiriyorsunuz; sonra da geçip haber programlarınızı zenginleştirmek,
tartışma programlarını zenginleştirmek için bir sürü insanlar çağırıp timsah
gözyaşları döküyorsunuz. Bunları art niyetli yapmadığımıza eminim ama kabul
edelim ki bir sürü konuda cahiliz, özellikle çocuk konusunda cahiliz. Annem
diyor ki: “Bu keratalar neredeyse dişleriyle birlikte gelecekler, sakallarıyla
birlikte gelecekler.” Evet, çocuklar erken gelişiyorlar, zekâları, duyguları...
Bizim bilgi ve kapasitemizin onların zekâsına gerçekten ulaşma şansı yok.
Durmadan, biz de onlarla nasıl yaşamamız gerektiğini öğrenmek zorundayız.
Farkındaysanız sizi çok rakamlara boğmak istemedim ama tabanda
yapılan alan çalışmasıyla ilgili birkaç başlığı sizlerle paylaşmayı uygun
görüyorum. Kim bu kayıp çocuklar? Her gün bir çocuk mu kayboluyor? O kaybolan
çocuklarımızın sayısı artıyor mu? Hadi, bilmeyeni anlarım ama yıllarını
devletin içinde, kamuda görevli geçirmiş insanların her gördüğü rakam üzerinden
bir yorum yapmasını benim anlamam mümkün değil. Çünkü “yorum” dediğiniz şey
mukayese edilen bir şeydir. Ben bir şey artıyor diyorsam kasımda, demek ki
eylül, ekimde de benim bir şeyi ölçüyor olmam gerekiyor. Eylülde, ekimde
ölçmediğin bir şeyi kasımda ölçmeye başlarsan kasımda aldığın sonuç size “Uu, arttı.” dedirtmez, “Yeni saymaya başladık.” dedirtir.
Şimdi, kayıp çocuklarla, biz daha araştırma komisyonunda
çalışırken -bütün arkadaşlarımız şahit- kayıp çocuk sayısı istiyorduk, yargıdan
ayrı geliyordu, savcıdan ayrı geliyor, emniyetten ayrı geliyor, jandarmadan
ayrı geliyor. Böyle bir komedi olabilir mi? Sonra bakıyoruz, koşa koşa insanlar
ekranlara çıkıp “Biliyor musunuz, vallahi kaybolan sayısı bu kadarmış.” diyor. Hayır kardeşim, o kadar değil. Üstelik dün de saymamışsın.
Dün karakolunda kayıtların “kayıp” diye geçmemiş, “kız kaçırma” diye geçmiş,
bugün “kayıp” diye geçiyor. Dünkü tanımlarla bugünkü tanımların değişmiş. Dün
saymadıklarını bugün sayar duruma gelmişsin. Üstüne üstlük de bu dördü
birbirini tanımayan kurumlarını da tek kalemde birleştirmişsin.
Daha biz komisyon çalışmaları yaparken sadece polisten aldığımız
kayıtlar 1.700-1.800 rakamlarını verirken -daha net rakam vermek istemiyorum,
çünkü kayıp rakamları anında değiştiği için çok sağlıklı bir şey değil fakat-
son on yılların, dört kurumun bilgisi biriktiği hâlde kayıp oranlarında büyük
bir düşüş yaşıyoruz. Bir, kaybolan çocukların ya da kaçan çocukların bulunma
oranları çok hızlanmış durumda. İkincisi, kayıp mı, komşuya mı gitti, artık
polis daha ciddi soruyor karşıdaki ek soruyu. Karakollara gittim. Şunu söylemek
isterim: “Çocuğum kayıp” diye geliyor baba koşa koşa. “Kayıp!” diyor, “Kayıp,
kızım kayıp, Naciye kayıp!” Resim yok, profil yok,
tarif yok, tanım yok. “Amca, git resim getir.” diyorsun, iki saat geçiyor. Hâlbuki çocuğun bulunmasında ilk iki saat çok önemli. Eğer
ilk iki saatte polis sağlıklı ihbarını alır, tanımını alırsa yüzde 99 bulur,
ondan sonra yirmi dört saat. Ama bizim amca hâlâ evde çocuğun maalesef resmini aramaya
devam ediyor. Demek ki bizim bunu hızlandırmamız için diğer taraftan da
aileleri bilinçlendirmemiz gerekiyor.
Kayıpların bulunma oranları genelde yüzde 95. Yalnız acı olanı
şudur ki yedi yaşının altındaki gruplarda kaybolmalarda bulunma oranları hem
düşük hem de bulunduklarında maalesef Kayseri’de yaşadığımız gibi sonuçlar
alıyoruz.
Büyükler iz bırakıyorlar yani ya sevdiğine kaçıyor ya hayal
ettiğine kaçıyor ya evdeki dayaktan kaçıyor. Fakat bu yapılan ankette çok
ilginç bir sonuç var ki, aynı evde erkek kardeşiyle ya da kız kardeşiyle yatan
çocukların kaybolduktan sonra bulunma oranları, tek yatan çocuklardan daha
düşük biliyor musunuz? Bizi nereye götürüyor bu? Biz “kardeştir nasıl olsa”
diye odaya atıp yatırdığımız çocuklardan kız çocuğu kaçıyor evden, çünkü
kardeşinin kendisine cinsel tacizde bulunduğunu kimseyle paylaşamıyor ya da
dayısının. “Dayıdır ne olacak, amcadır ne olacak?” diye… Çünkü bize anket
veriyor bunu. Dönmüyor. Evde eğer çocuk cinsel taciz, şiddet, dayak görmüşse,
özellikle aile bireylerinden, kaçtıktan sonra, ölümü pahasına kendini
buldurmamaya gayret gösteriyor.
Kayıptan önceki bir yıl içinde aile terör ya da eğitim sebebiyle
göç ettiğinde, göçtüğü şehirlerde çocuklar kayboluyor ya da kaçırılıyorlar ama
bulunma oranları çok düşük. Yine herkes şunu söylüyor: “Bu organ mı?” Ya ben bu
“organ” diyenlerin elinde bir tek veri var mı, bilmiyorum. Bizim Araştırma
Komisyonu boyunca önümüze hiçbir şey çıkmadı. Çocuk fuhşu gördük, çocukların
satılması, kaçırılması bunların hepsi olabilir ama organ görmedik. Bir organ
ticaretidir, aldı başını gidiyor. Bu konuyla ilgili ihbarlar aldık. Bazısını
arkadaşlarımızla bile paylaşmadan, ben Komisyondan uzman arkadaşlarımı alarak,
emniyetten arkadaşlar alarak “Ben organ mafyası tarafından kaçırıldım.”
diyenlerin evine ziyarete gittim, araştırmalar yaptım. Sonuç hiç. Kız çocuğu
“Sevdiğime kaçtım.” diyemediği için “Beni organ mafyası kaçırdı.” diyor ya da
diğeri niye kaçtığını anlatamadığı için daha popüler olan bir söylem… Ama
nihayetinde bizim elimize geçen böyle bir bulgu yok, eğer varsa da bunu ben
şahsen bilmeyi ve kamuoyuyla paylaşmayı arzu ederim.
Nihayetinde çok iyi bir çalışmaydı, hem CHP Grubundaki arkadaşlara
hem MHP Grubundaki arkadaşlara hem -şimdi herhâlde yatıyor- Sevahir
Hanım’a hem de kendi ekip arkadaşlarıma… Bu arada şunu söyleyeyim: Bu
Komisyonda biz sadece Komisyon üyeleriyle çalışmadık. O sıralarda bir Anayasa
değişikliği vardı ve o Anayasa değişikliğindeki en güzel maddelerden birisi de
benim için çocuğun üstün menfaatiydi, herkese ve her şeye rağmen çocuğun üstün
menfaati. Çocuğun menfaati kiminle çelişirse çelişsin, anneyle babayla
çelişiyorsa önce çocuk, çocuğun menfaati öğretmeniyle çelişiyorsa önce çocuk,
çocuğun menfaati devletle çelişiyorsa önce çocuk. Bu çalışmayı biz bütün
parlamenter arkadaşlarımızla yaptık, basın mensuplarıyla yaptık, kamuoyuyla
yaptık ve çalışmamızın bir sloganı vardı: “Neşemiz kaçmasın, umudumuz
kaybolmasın.”
Vakit ayırıp bu son günde beni dinlediğiniz için, hatta dikkatli
dinlediğiniz için, burayı kalabalıklaştırdığınız için hepinize çok çok teşekkür
ediyorum efendim. (Alkışlar)
Hayırlı dönemler; gitmek var, dönmek olmayabilir, dönüp görmek
olmayabilir, hakkımızı birbirimize helal edelim. Kırdıksa, üzdükse benden yana
helal olsun, bir hakkım yoktur ama sizler de bana helal ediniz lütfen. Allah’a
emanet olunuz. (Alkışlar)
BAŞKAN – Halide Hanım’a çok teşekkür ederiz.
Komisyon üyelerine, emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.
İnşallah Komisyonumuzun hazırladığı rapor doğrultusunda gereken işler ilgililer
tarafından yerine getirilir.
Sayın Şandır, buyurun efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Aslında her raporun sonunda bu konuşmayı yapmayı arzu ederdim ama
imkân olmadı. Sonunda tekrar bu imkânı yakalamaya çalışacağız, Grup Başkan
Vekili olarak teşekkür edeceğim ama fırsat olmayabilir endişesiyle teşekkür
etmek istiyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Meclisimizin kurduğu bu
araştırma komisyonlarına ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Özellikle şimdi
görüştüğümüz kayıp çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur olduğu
sorunları araştıran bu Komisyona, bu Komisyonun değerli üyeleri ve başta Sayın
Başkanı Halide İncekara Hanımefendi’ye, emeği geçen
tüm bürokratlara Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak çok teşekkür ediyorum.
Çok önemli bir çalışma yapmışlar, çok da değerli bir çalışma yapmışlar; ümit
ediyorum ki devletimizi yöneten siyasetçiler, bürokratlar bu çalışmadan azami
ölçüde faydalanırlar ve göz bebeğimiz olan, en değerli varlığımız olan,
geleceğimiz olan çocuklarımıza her türlü ihtimamı göstermek konusunda bu kitap,
bu rapor, bu çalışma yol gösterici olur.
Tekrar, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bizim de 2
değerli üyemizin üyesi bulunduğu bu Komisyona bu çalışmadan dolayı, yine başta
Halide İncekara Hanımefendi olmak üzere, tüm yönetim
kuruluna, tüm kurul üyelerine teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır nezaketinize.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, kayıp çocuklar başta olmak
üzere çocukların mağdur olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.
Emeği geçen bütün arkadaşlarımıza, emeği geçenlere özellikle
teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, 4’üncü sırada yer alan, kanser
hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun 648 sıra sayılı Raporu
üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
4.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve 20 milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve
21 milletvekilinin, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 23 milletvekilinin,
kanser hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün
104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/348, 551,
666, 667, 668) (S. Sayısı: 648) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 648 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Önerge sahipleri adına bir arkadaşımızın söz talebi var bu
komisyon raporu için, Sayın Mehmet Serdaroğlu, Kastamonu Milletvekili.
Buyurun Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Kanser Araştırma Komisyonunun Raporu hakkında önerge sahibi
olarak söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.
Bu arada, Türk polis teşkilatının 166’ncı kuruluş yılını ve 10
Nisan Polis Bayramı’nı tebrik ediyorum. Emniyet teşkilatımız sadece adi
suçlularla değil, vatan hainleriyle de canları pahasına mücadele etmektedir. Bu
vesileyle, ülkemizin birliği, vatandaşımızın dirliği için görev yaparken şehit
olan polislerimizi rahmet ve şükranla anıyor, tüm teşkilat mensuplarının ve
polislerimizin 10 Nisan Polis Bayramı’nı tekrar tebrik ediyorum, kutsal
görevlerinde başarılar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu ifade etmeliyim ki:
Milliyetçi Hareket Partisi, kanser hastalığının araştırılması için ilk önergeyi
vermiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulumuz da diğer önergeleri de
bununla birleştirerek komisyon kurulmasına karar vermiştir. Şu an görüştüğümüz
bu raporun oluşturulmasında öncelikle ve özellikle, komisyon kurulması kararını
veren değerli milletvekillerimize huzurlarınızda ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Ayrıca, emeği geçen herkese, tüm grupların başkanlarına, Komisyon üyelerine ve
çalışanlarına, Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına ayrı ayrı
teşekkürlerimi ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, kanser konusunu araştırmak ve çözüm
yollarını önermek amacıyla kurulan Komisyonun hazırlamış olduğu bu raporun,
başta kanser hastalarına, hasta yakınlarına, doktorlara, araştırma kurumlarına,
üniversitelere ve tüm halkımıza bu konudaki sorunların çözümü için bir katkı
sağlayacağını ummaktayız.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde ve dünyada en önemli sağlık
problemlerinin başında gelen kanser hastalığı her yıl artarak yayılmaktadır. Ülkemizde
her yıl kansere yakalanan hasta sayısı artarken, hastaneler de dolup
taşmaktadır. İlim Kastamonu’dan her gün 10-15 kişi Demetevler’deki
Onkoloji Hastanesine hasta ziyaretine gelmektedir. Bu bile bu hastalığın ne
kadar ileri seviyede olduğunun en basit göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde kanser tedavi hizmetlerinin
organizasyonunda en çarpıcı ve önemli nokta, ülkemizdeki tıbbi onkolog ve hematologların sayısal yetersizliğidir. Şu an
sayıları milyonlara yaklaşan kanserli hastaların tedavi ve takibinin yetersiz
sayıdaki tıbbi onkolog ve hematologlarla
götürülemediği ve sıkıntıların varlığı açıkça ortadadır.
(x) 648 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
[Meclis araştırması önergesinin ön görüşmeleri 13/04/2010 tarihli 85’inci Birleşimde yapılmıştır.]
Raporda da tespit edildiği gibi ülkemizde en sık görülen iki
kanser türü akciğer ve meme kanseridir. Akciğer kanserine yılda 50 bin kişi,
meme kanserine ise 16 bin kişi yakalanırken, yine ülkemizde 50 bini aşkın
lösemi hastası takip edilmektedir. Yılda 15 bini aşkın lenfoma
ve 10 bini aşkın yeni lösemi olgusu saptanmaktadır.
Bu durumda gerekli uzman ihtiyacının karşılanması için
üniversiteler ve tıp fakülteleriyle birlikte ortak çalışmaların bir an önce
yapılarak çözümlerin belirlenmesi gerekmektedir. Erken teşhis ile kanserle
savaş politikasına yön verilmesi ve nüfus tabanlı kanser kayıt sistemlerinin
kurulması ve daha sağlıklı veri toplanması bir an önce hayata geçirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, medikal onkolog
konusunda uzmanın yetişmesi seneleri almaktadır. 11 milyon nüfuslu
Yunanistan’da bile medikal onkolog sayısı bizden
fazladır. Bu konudaki uzman sayımız gerçekten ama gerçekten yetersizdir.
Üstelik sadece onkolog yetiştirmek de yeterli
olmamaktadır. Patolojide uzmanımız yok ise yeterli onkolog
olması da bir mana ifade etmemektedir. O nedenle, radyolog, sitolog
ve patologların yetiştirilmesine önem verilmeli ve insan kaynakları
yetersizliğini öncelikle gidermeliyiz. Bir medikal onkolog
ve hematolog, tıp fakültesini bitirdikten sonra on dört, on beş yıl daha eğitim
alarak ancak kırk yaşında göreve başlayabilmektedir, bu durum ise bu
uzmanlıkların tercih edilmemesine neden olmaktadır. Bu yüzden, bu uzmanların
yetiştirilmesi konusunda yeni idari ve yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu da
aşikârdır.
Değerli milletvekilleri, iktidarın, muhalefete bakış açısına ve
haksız eleştirilerine de değinmeden geçemeyeceğim.
Üzülerek ifade etmeliyim ki Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı,
muhalefetin, her şeye muhalefet ettiğini ve çözüm üretmediğini iddia ederek,
Türk siyasetine, muhalefete muhalefet anlayışını yerleştirmiştir; muhalefetin
önerileri, kanun teklifleri, araştırma önergeleri hep bu anlayışla
değerlendirildi. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu kürsüden gündeme
getirdiğimiz hemen hemen her konu, bu ülkenin ve insanlarının gerçek
sorunlarıdır, bu sorunlara çözüm önerileridir, yaratılan sanal gündemlerle
değil, vatandaşımızın bizden beklediği gerçek ama gerçek gündemlerdir. Bu
konudaki en güzel ve en son örnek de önümüzdeki bu kanser raporudur.
Değerli milletvekilleri, milyonlarca insanımızın bugününü ve
geleceğini yakından ilgilendiren kanser konusundaki verdiğimiz araştırma
önergemizin kabul edilmesi ve raporlaştırılması
nedeniyle emeği geçen herkese Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına bir
kez daha teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Serdaroğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın
Tekin Bingöl.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Duygusal konuşmaların yapıldığı duygu yüklü bir atmosferde
maalesef çok sevimsiz bir konu üzerine konuşmak durumundayız. Parlamentomuzun
almış olduğu kararla kurulan Kanser Hastalığını Araştırma Komisyonu, son derece
sağlıklı ve bir o kadar da bilimsel bir çalışma sergileyerek önemli bir ürün
ortaya çıkardı. Umut ediyorum ki Kanser Hastalığını Araştırma Komisyonunun
hazırlamış olduğu bu rapor, kanserle ilgili bundan sonraki çalışmalara ışık
tutacaktır, yön verecektir ve katkı koyacaktır.
Konuşmamda bu hastalığın sevimsiz bir hastalık olduğunu söyledim
çünkü bu hastalık çağın hastalığı. Ülkemiz dâhil dünyanın hemen tamamında hızla
artan bir hastalık. Örneğin, ülkemizde bundan on-on beş yıl öncesine kadar
hastalıklar sıralamasında kanser 4’üncü sırada iken bugün kalp ve damar
hastalıklarından sonra 2’nci sırada. Kalp ve damar hastalıklarındaki
gelişmeler, vatandaşların bu konuda daha bilinçli davranmaları neticesinde, bu
hızlı artış trendiyle… Maalesef, bir süre sonra
ülkemizde de -birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi- kanser, hastalıklar
sıralamasında 1’inci sıraya yükselecek gibi duruyor. Yapılan
araştırmalara göre, Sağlık Bakanlığının yapmış olduğu yeni düzenlemeyle -kanser
kayıt sisteminin henüz tüm Türkiye’ye yayılmamış olmasına rağmen- yıllık
ortalama artışın 150 bin civarında olduğu dikkate alındığında, az önce
bahsettiğim bu yükseliş eğrisiyle, maalesef kanser her geçen gün daha da
artarak ülkemizde de hastalık sıralamasında 1’inci sırayı alacak gibi duruyor.
Tabii kanserin bilinen nedenleri var; genetik faktörler var ve hiç
kuşkusuz herkesin kabul ettiği tütün ve tütün mamullerinin bu hastalıkta
öncelikli nedenlerden biri olduğu da bir vakıa ama onun ötesinde, teknolojik
gelişmelerin getirdiği sonuçlar var. Bunlara baktığımızda: Evimizde, iş
yerimizde, tarımda, kozmetikte kullanılan kimyasallar, yine gıda ürünlerinin
üretimindeki çeşitlilikler ve teknolojik gelişmelerin hayatımızın her alanına
sokmuş olduğu cihazların yarattığı olumsuzluklar, her geçen gün kanser
hastalığını tetikleyen, altlık oluşturan yeni nedenler olarak önümüzde duruyor.
Hatırlayınız, son dönemlerde çok yoğun bir şekilde GDO’lu
ürünler konuşuluyordu. Bu ürünlerin, bu gıda maddelerinin çevreye, bitkilere ve
insan sağlığına olumsuz etkilerinin olduğu sıklıkla vurgulanmaya başlandı.
Elbette çok kesin sonuçlar henüz elimizde yok ama bu ürünler, ihtiyatla
yaklaşılması gereken ürünler olarak karşımızda duruyor ve bunlarla ilgili
yapılacak olan çalışmalar, bilimsel araştırma ve sonuçlar, umut ediyorum ki
kısa süre içerisinde sonuçlanır ve GDO’lu ürünlerle
ilgili düşünce netliğiyle yaklaşımlarımız daha da berraklaşır.
Değerli milletvekilleri, ben ve arkadaşlarım 2008 yılında
Parlamentoya bir kanun teklifi sunmuştuk. O kanun teklifini maalesef 23’üncü
Dönemde görüşme fırsatını bulamadık. O kanun teklifini gerçekten önemsediğimi
ama çok önemsediğimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Konuşmamda belirttiğim gibi,
teknolojideki hızlı gelişmeler hayatımıza yeni alışkanlıklar ve yeni ürünler
kattı. Biz bu ürünlerle birlikte yaşıyoruz ve komplike
bir hayat sürüyoruz. Elimizde cep telefonları, evimizde çeşit çeşit küçük ev
aletleri, keza, cep telefonlarının ve televizyonların kullanımını sağlayan baz istasyonları ve vericiler, kısacası bütün bunlar yaymış
oldukları elektromanyetik dalgalarla hayatımızı, çevremizi âdeta tehdit eder
bir boyuta ulaşmıştır. Artık hiç kimseye “Bu cihazları kullanmayın.” deme
şansımız yok. Elbette, bunlar hayatımızın bir parçası, hayatımızın renkleri.
Bunları kullanacağız ama bunları kullanırken bilinçli kullanmanın, bu
cihazların neler getirip neler götürdüğünün mutlaka farkında olma
zorunluluğumuz var. İşte bundan hareketle biz o kanun teklifini vermiştik.
Bildiğiniz gibi, ülkemizde -kısaca bu konuda birkaç tespit yapmak
istiyorum- 1995 yılında cep telefonları kullanılmaya başlandı ve 2000 yılından
itibaren çok yaygınlaşmaya başladı. Tabii, cep telefonuyla birlikte onu
kullanmamızı sağlayan baz istasyonları da ülkenin her
tarafında âdeta mantar gibi bitti. Bu baz istasyonları
ve vericiler, maalesef 2000 yılına kadar, kuralsız, denetimsiz bir şekilde, GSM
operatörlerinin istedikleri bölgelere, istedikleri binalara rahatlıkla
kurulabilen bir anlayışla kurulmuştu. Nihayet 2000 yılında yayınlanan
genelgeyle bir miktar kontrollü hâle getirildi ama bugün bile hâlâ istediğimiz
düzeyde değil. Hepinizin bildiği gibi, bu cihazlar elektromanyetik dalgalar
yayıyorlar. Kullandığımız bu cep telefonları, bir baz
istasyonu kadar, yakın, âdeta bir baz istasyonunu cebimizde, evimizde,
masamızda bulunduruyoruz. Onun için, bu kanun teklifini çok önemsiyorduk ve
bunun mutlaka bu Genel Kurulda değerlendirilmesi zorunluluğunu ifade etmiştik.
Avrupa’nın birçok ülkesinde, Amerika’da, radyasyondan korunma
kurulları vardır ve bunların tamamının bağlı olduğu uluslararası iyonize
olmayan radyasyondan korunma kurulları, birçok konuda araştırmalar yapar, bu
cihazların kullanımlarını denetler, ölçümlerini yapar ve değerler çıkarırlar.
Ülkemizde maalesef böyle bir kurul yok. Biz, bugün bu ülkede kurulan baz istasyonlarının, radyo-televizyon vericilerinin ve
birçok cihazı, o kurulların ortaya koyduğu değerlerden faydalanarak
kullanabiliyoruz ama ülkemizde acilen böyle bir kurulun kurulma zorunluluğu
var, çünkü son yıllarda yapılan araştırmaların sonuçları gösteriyor ki bu
elektromanyetik dalga yayan baz istasyonları ve cep telefonları artık o kadar
da masum değil. Elbette çok kesin bir şekilde, tütün mamulleri gibi net bir
şekilde kanser yapıcı özelliğinin olduğunu şu aşamada ifade etmemiz güç ama son
yıllarda yayınlanan araştırma sonuçları gösteriyor ki artık, bu cihazların
yaydıkları elektromanyetik dalgalar, maruziyet
süresine bağlı olmak üzere, yani kullanım süresine bağlı olmak üzere olumsuzluklar
çıkarmaya başladı.
Bir örnek vermek istiyorum: En son 2007 yılında İsveç’te yapılan
bir araştırma sonucuna göre, on yıldan fazla cep telefonu kullananlarda “glioma” diye nitelendirilen beyin tümörü ile “akustik nörinom” denilen işitme siniri tümörlerinin ciddi artış
gösterdiği çok net bir şekilde ifade edilmeye başlandı.
Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, bizim de ülkemizde böyle bir
kurulun kurulması son derece önemli. Bu kurul birçok fonksiyonu bir arada
götürmek durumunda.
Bugün ülkemizde kurulan baz
istasyonlarını Bilgi Teknolojileri Kurulu denetliyor, müsaade ediyor ama o
Kurul sadece teknik boyutuna bakıyor. Oysa, bu konuyla
ilgili bilimsel araştırmaların, vatandaşların bilgilendirilmesinin,
denetlemelerin yapılması gibi birçok konunun tek elden, tıpkı RTÜK gibi, tıpkı
Enerji Piyasası Kurulu gibi, SPK’lar gibi, tek elden tüm bunları denetleyen,
kontrolünü yapan bir kurulun olmasında son derece yarar olduğunu düşünmekteyiz.
Bakınız, Avrupa’nın birçok ülkesinde artık bu kurullar kesin
kararlar almaya başladılar. Örneğin İngiltere’de ilköğretim okullarına sadece
öğrenciler değil, veliler, öğretmenler ve çalışanlar da cep telefonu sokamıyor.
Avrupa’nın birçok ülkesinde sağlık tesislerine ve hastanelere cep telefonuyla
girmek kesinlikle yasaklandı. Bütün bunlar önceden tedbir almanın gerekliliği
sonunda ortaya çıkan koşullar. O açıdan, bizim de ülkemizde tez elden, çok daha
geç kalmadan bu kurulu kurarak önlemlerimizi almamızı, vatandaşları
bilgilendirmemizi… En azından, vatandaşlarımızın bilgilenme adına
başvurabilecekleri bir kurulun mutlaka kurulma zorunluluğu var.
Değerli milletvekilleri, bu kurul ülkemizde sadece bu işlevleri
yürütmeyecek. Bunun yanı sıra, maalesef, hâlen ülkemizde bu konuda çok ciddi
bilimsel araştırmaların yapılmadığı da bir gerçek. İşte bu kurul bir de böyle
bir fonksiyon üstlenecek ve bu tür bilimsel araştırmaların yapılmasında öncülük
edecektir. Bu kurulun, bahsettiğimiz uluslararası kurullarla olan dayanışması,
bilgi paylaşımı ve benzerleriyle de ülkemize çok ciddi zenginlikler katacağı
aşikâr.
Hepiniz çocukluğunuzda yaşadınız değerli milletvekilleri. Bizim
çocukluğumuzda, çocuklar ödüllendirilirken bisiklet alınırdı çocuklara, futbol
topuyla ödüllendirilirdik, kitaplarla ödüllendirilirdik ama şimdi, daha ilkokul
çağındaki çocuklarımıza bile, ödül olarak, ne getirdiğini çok fazla
bilmediğimiz cep telefonları hediye ediyoruz. Biz o telefonları hediye ederken
çocuklarımız bize markalarla, modellerle taleplerini bildiriyorlar ama onun,
çocuk yaşta onlara çok daha fazla zarar vereceğini düşünmüyoruz. Sırf çocuklarımız
mutlu olsun diye, onlara zarar verdiğimizi dahi düşünemiyoruz.
Evimizde, artık, oturma odamızda, salonlarımızda akşam bir araya
geldiğimizde birden fazla cep telefonunu bir arada bulunduruyoruz. Çocuklardan
bir tanesinin ya da ebeveynlerden bir tanesinin önünde laptop, kablosuz İnternet erişimi aynı
ortamda; o ortamda yaşıyoruz, o ortamda ailemizle hoşça vakit geçiriyoruz ama
orada bir elektromanyetik kirlenmeyi kendi elimizle yaratıyoruz. Bütün bu
nedenlerle bizim bu konuda duyarlı davranma zorunluluğumuz var.
Biz bu kanun teklifini vermeden önce, yaklaşık 700 civarında
insanla görüşürken birkaç soru yöneltiyordum. Siz değerli arkadaşlarımla da
bunu paylaşmış olabilirim. Çok basit bir soru soruyordum “Cep
telefonu alırken hangi özelliklerine bakarsınız?” diye, konuştuğum
arkadaşlarımın tamamına yakını bana cep telefonunun inceliğinden, Mp3’ünün olup
olmamasından, kamerasından ve benzerlerinden bahsettiler ama hiç kimse, hatta
cep telefonu satan birkaç bayiye dahi gittiğimde, oradaki satış elemanlarıyla
konuştuğumda onlar bile, bana asıl önemli olan, asıl bakmamız gereken
özelliklerinden bahsetmedi. Oysa, örneğin, cep telefonu alırken bakmamız
gereken en önemli husus, cep telefonunun “SAR değeri” diye nitelendirilen
“özgül soğurma hızı” diye telaffuz edebileceğimiz değeri. Buna hiç kimse
bakmadan, irdelemeden ya da farkında olmadan rahatlıkla o cep telefonunun başka
özelliklerine bakarak cep telefonu alma yoluna gidiyor. İşte bu kurulun yapması
gereken çalışmalardan bir tanesi de vatandaşlarımızı doğru bilgilendirmek.
Ülkemizde maalesef bu konularda sadece cep telefonu değil diğer tüm cihazlarda,
televizyonlarda ve benzerlerinde çok ciddi bilgi kirlilikleri var.
Vatandaşlar kendi yaşadıkları alanlarda baz
istasyonu kurulduğunda hemen tepki göstermek durumunda hissediyorlar
kendilerini ya da davalar açıyorlar ama inanınız ki değerli milletvekilleri, o
açılan davalarda bilirkişi raporları bile farklılıklar gösteriyor. Oysa konu
çok net, tek elden açılan bir dava ama farklı bilirkişi sonuçları çıkabiliyor.
Bunlar ülkemizde çok ciddi sorunların olduğunu, özellikle kanser gibi, çağın
hastalığı diye nitelendirdiğimiz hastalıklar için önemli sorunlar yaratabilecek
hususlar. O açıdan
mutlaka bunların dikkate alınması ve evvelemirde bizim Komisyonumuzun raporuna
da sirayet eden bu kurulun kurulmasının tez elden sağlanması ülkemiz açısından,
vatandaşlarımız açısından büyük önem taşıyacaktır diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün 23’üncü Dönemin son günü, birkaç
saat sonra çalışmalarımız sonlanacak. Dört yıllık süre içerisinde yoğun
çalışmalar sergiledik. Zaman zaman gece yarılarına kadar, sabahlara kadar
çalışmalar sergilendi. O ortamda gerginlikler yaşandı, birtakım kırgınlıklar
oluşabildi ama ben bütün onların o an anlık olduğunu ve orada kaldığını umut
ediyorum. Hiçbir milletvekili arkadaşımın o tartışmaları, o gerginlikleri
içselleştirmediğini düşünüyorum. Zira tüm milletvekili arkadaşlarımız,
Parlamento çatısı altında, büyük yurtseverlik duyguları içerisinde, ülkemize ve
insanlarımıza yararlı olmak, ülkemiz sorunlarını gidermek adına büyük bir
gayret sarf ettiler. Bu çalışmalar sırasında Başkanlık Divanı gerçekten çok
ciddi katkılar koydu. Divandaki bürokrat arkadaşlarımıza, sabırla bizi izleyen
stenograflara, koşturarak bize katkı koyan görevli arkadaşlarımıza,
Parlamentodaki bütün çalışanlara, siz değerli milletvekili arkadaşlarıma şahsım
ve milletvekili arkadaşlarım adına huzurlu, mutlu, sağlıklı ve kanserden uzak
bir yaşam diliyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bingöl, çok teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili
Sayın Osman Durmuş… (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 24’üncü Döneme gitmeden evvel, Kanser Araştırma Komisyonu, çok
ciddi bir mesai gösterdi, çok ciddi uluslararası araştırmalar da yaptı, böyle
bir raporu hazırladı. Kanser konusuyla ilgili yükü 24’üncü Döneme bırakıyoruz.
Biz gidiyoruz, hep birlikte gidiyoruz. 24’üncü Dönemde gelecekler var,
gelemeyecekler var.
Şimdi, ciddi bir envanter çalışmasının
yapılması lazım sayın milletvekilleri. Birinci Körfez Savaşı sırasında
Bağdat’ta müşahede ettiğim şey, Bağdat hastanelerinde birçok lösemili çocuk
vardı. Özellikle tanksavar ve uçaksavar mermilerinin içerdiği uranyum-235
nedeniyle o çöller uranyumla kirlenmişti. Uranyumun yarılanma ömrünü
düşünürseniz -geçenlerde bir televizyon programında, zannediyorum Urfa’ydı,
Güneydoğu’da, toz bulutları bütünüyle şehrin üzerine yerleşmişti- uranyum
içeren o toz bulutları sadece Irak’a zarar vermeyecek, Anadolu toprağına düşen
o bulutlar eğer uranyum partikülleri içeriyorsa aynı
şekilde bizim ülkemize de verecektir.
Hatırlayın, geçenlerde tsunami nedeniyle
Japonya’da yıkılan santrallerin oluşturduğu bulutlar Kuzey Amerika üzerinden,
Atlas Okyanusu üzerinden İspanya ve Avrupa Kıtası’na geldi, ülkemize kadar
geldi. E, dünyada bu radyasyonlar bu tür kazalarla yayılıyor, Çernobil de
yakında yayıldı. Ancak oradaki radyoaktif madde stronsiyum ve sezyumun beş yüz
senelik bir yarılanma ömrünü düşünürsek, Allah’tan yağmurlar var, Allah’tan gökyüzüne
yayılırken dilüsyonel olarak miktarı azalıyor da “musâbiyyet” dediğimiz maruz kalış süremiz daha az olacak.
Şimdi, Karadeniz Bölgesi’nin muhatap olduğu bu radyoaktivite
yağmurlarla denize taşınabilir, toprağın derinliklerine gidebilir ama çölde
yağmur da yok, pek yağmur da düşmüyor. O yüzeyde kalan radyasyon orada doğan
bebekleri lösemi yapacak, yapıyor, yapmaya devam ediyor ve bizim ülkemize de
zarar verecek. Bunun envanterinin tutulması lazım.
Karadeniz Bölgesi’nin, Çernobil’den etkilenen bölgenin otuz yıllık, elli yıllık
patoloji takiplerinin yapılması lazım. Hastanelerimizde yapılan tiroit
cerrahileri sonrası, ne kadar tiroit kanseri var, bunlar bir artış gösteriyor
mu, göstermiyor mu, yoksa dilüsyonel olarak azalmış
da hastalık ilerlemiyor mu, bunu görmemiz lazım.
Kırıkkale’nin Karakeçili ilçesinin içme suyu boruları asbesttir.
Türkiye’de birçok vilayette hâlâ asbestli borularla halkımız su içiyor. O hâlde
İller Bankamızın bir master program hazırlaması
lazım. Türkiye’de asbestli borudan su içen kaç ilçemiz, kaç beldemiz, kaç
vilayetimiz var, bunların hepsinin gözden geçirilip o su şebekelerinin hepsinin
yenilenmesi lazım.
Değerli arkadaşlarım, sizin elinizde olmayan nedenlerle
kanserojenlerle muhatap olabiliyorsunuz, biraz evvel söyledim, Çernobil ya da
Japonya’daki örnek ama bizim elimizde olan şeyler var. Eğitim düzeyimizi
artıramazsak… Bugün hastaneleri bir nevi hipermarketlere çevirdik. İnsanlar
koşarak gidiyor her gelene check-up yapılıyor,
herkese tomografi çekiliyor, herkese MR çekiliyor.
Benim oradaki görevli arkadaşım, MR’daki dokuz tonluk
manyetik alanın üç ay evvel stent takılan vatandaşın
kalp damarındaki stendi söküp alacağını düşünemiyor. “Hayır
kardeşim, ben sana yapamam, bir üç ay geçsin.” demesi gerekirken işe para
açısından bakıyor. Benim hastam hastaneye gidiyor beyin tomografisi
çekilmiş “Bir de akciğer çekilsin.” deniyor, o da çekiliyor. Altı ay geçmemiş,
altı aylık radyasyon yükünü almış, hadi, altı ayın içinde ikinci bir tomografi yapılıyor. “Hayır
kardeşim, dur.” diyen yok.
Röntgen muayenehanelerine izin veriyoruz. Apartman katlarında izin
veriyoruz. Alt katta oturan vatandaşın tepesinden röntgeni şutluyoruz. Orada
Atom Enerjisinin kontrol yaptığından emin değilim, o ruhsatların
denetlendiğinden emin değilim, benim zamanımda da o durumda binalar vardı,
ısrarla söylüyordum, ne kadarını denetleyebildiğimi de bilmiyorum, açık
söyleyeyim.
Meclise geliyoruz, “Üzerinizde herhangi bir şey var mı?”
Hipermarkete giriyoruz, “Bir şey var mı?” Bir röntgen türbininden geçiyoruz,
hepimizin röntgenleri çekiliyor, silah var mı yok mu diye. Orada da radyasyon
alıyoruz.
Benim evimde bir küçük odam var, oturma odası. Sabaha kadar
televizyon açık, uyuyoruz açık, havalandırma iyi değil. O röntgen şuasıyla
kirlenen alanın bir aspiratörünün olması lazım. Pencereyi açtığınız zaman…
Nasıl doğal gaz kirliliği olduğunda pencereyi açıp süpürgeyle süpürüyorsanız
aynı şekilde süpürmemiz lazım. Penceremizi açmıyoruz, havalandırmıyoruz. Sabaha
kadar o radyasyonu alıyoruz. Sabah kalktığımızda her yerimiz kırılıyor, yorgun,
isteksiz kalkıyoruz. Bu bizden doğan, kendi davranış
biçimimizden doğan bir hadise.
Değerli parlamenterler, gıda ambalajlarında birçok kanserojen var.
Gıda boyalarının çoğu anilin türevleri, maalesef kanser içeriyorlar. Bir önceki
Cumhurbaşkanından rica ettim, yazı yazdım. Bu Gıda Kanunu’nu, Sağlık
Bakanlığının içinden söküp attınız, bu yanlış. Gıdanın fabrika üretimini,
tarla, bağ, bahçe üretimini Tarım Bakanlığı kontrol eder. Restoranda,
sunumda Sağlık Bakanlığının çevre ve sağlık elemanları, gıda mühendislerinin
kontrol etmesi lazım. Hâlâ bizim gıda mühendislerinin kadrosu yoktur,
kadrolarını vermiyor Maliye Bakanlığı.
Dolayısıyla, hepinizi karamsarlığa sevk etmek istemiyorum, bizi
izleyen vatandaşları da uyarmak istiyorum, bu yolla tedbir almamız için
söylüyorum.
Bakın, bir arkadaşım vardı, hatırlayacaksınız; kaçıncı dönem
milletvekili oldu, bilemiyorum. Zannediyorum, Anavatan Partisinden “Mehmet Ali
Altın” diye, Gazi Üniversitesinin Başhekimliğini yapan bir arkadaşım.
Milletvekili olmak onun için büyük bir tutkuydu. Epey uğraştı, sonunda oldu,
nasip oldu ama tutkusu o kadar yüksekti ki bir de illa bakan olacak. Ya,
olmuyor işte bu işler. Allah sizi inandırsın, altı ay sonra pankreas
kanserinden öldü. Ben hâlâ ona üzülürüm.
Arkadaşlar, milletvekili olduk, millet seçti geldik. Şimdi bir çoğunuz gideceksiniz, iktidar grubundan daha fazlası,
bizden daha azı… Bu her şey demek değildir. Sağlığımız her şeyin üstündedir.
Bizim bu kitapçığa, arkadaşlarımız Hükûmete zarar gelir diye stresi
koymamışlar. Stres kanserojenler içinde çok büyük bir etkendir. İstirham
ediyorum, yaşanacak ömrünüz var, önünüzde güzel günler var, torunlar var,
geleceğiniz var. Biraz da burada seçmen baskısı, lider baskısı, itiraz
edemediniz… Hükûmet tarafı hiç edemedi. Maşallah, iyi ki bizim bir…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şikâyetin mi var Osman?
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Şikâyet de kabul edebilirsin Başkanım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kayda geçiyor.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Şimdi, iyi ki sizde görme özürlü kardeşim
vardı da o itiraz hakkını kullandı da, oh, rahatça gidecek o ama birçoğunuz
burada her şeye parmak kaldırdınız. Biz burada çırpındık, didindik ama
parmağımız yetmedi. Biz orada stresli, siz burada sakin… Ama bu stresleri atma
fırsatı doğdu önünüze. Gittiğiniz yerde, Allah’ınızı severseniz, seçilirseniz
ne âlâ, seçilemezseniz gülün, oynayın, yaşayın. Hayat, milletvekili olmak demek
değildir. İlla vekil olmak zorunda değilsiniz, asil olun, hayatınızı yaşayın
ve…
AHMET TAN (İstanbul) – Genel başkanlara vekâleten konuşuyorsun.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Genel başkanlar da kendilerini bir odaya
hapsetmesinler, sakin olsunlar; bunlar da insanlar, bunlara da hak tanısınlar
canım, bu kadar da olmaz yani.
Şimdi, bu hafta Giresun’daydım değerli arkadaşlar. Kalkandere,
İkizdere ve Doğankent, HES’lerin kurulduğu yer.
Doğankent en eski HES’in kurulduğu yer, çok güzel bir
vadi, harika. Yenileri de kuruluyor. Vadiler dik. Şimdi, elektriği elde ediyor,
vadinin üzerinden o gerilim hatları gidiyor. Arkadaşlar, orada rüzgâr yok,
orada kanser olayları, o güzelim Doğankent Vadisi’nde kanser olayları yüksek.
Niçin? Bir hava trafiği yok, radyasyon tepelerinde duruyor. Ne yapıp yapıp…
Erdöl bana bakıyor, o
da görevini yapmadı Sağlık Komisyonu Başkanı olarak. Ben de onun üyesiyim,
demek ki ben de yapmamışım.
Şimdi, HES’i veriyorsunuz, doğayı
kirletiyor, şu ediyor, bu ediyor, vazgeçtim. Ya, hiç değilse o vadiden çıkana
kadar yer altından gitsin, yüksek gerilim hattı havadan gitmesin, bu insanlar
kanser olmasın, bırakalım biraz daha yaşasınlar.
Kendim için bir şey istiyorsam namerdim, ben hepimiz için
istiyorum.
MURAT YILDIRIM (Çorum) – Süleyman Demirel de öyle diyor.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – O artık ayrıldı, elini eteğini çekti.
Hâlâ onunla mı uğraşıyorsun? Bırak ya, stres etme.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kim elini eteğini çekti!
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Süleyman Bey çekti.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yok canım, neyi çekti ya!
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Yapmayın ya!
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kimin vekil olacağını o kararlaştırıyor.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Ya, geri dönmesi yakın, yapmayın ya,
dokunmayın.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bir şey demedik, dokunmadık canım.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, gerçekten, son
zamanlarda sosyal çevremde, özellikle beyin sapında, beyinle beyincik arasında,
beyin zarları tümörleri portakal büyüklüğünde, yakınlarımda, milletvekili
arkadaşlarımda olanlar oldu. Neden? Kulağımızı seçmene kaptırmışız, telefon
burada. Abdülkadir Akcan burada mı? Aman, takip ettirsin kendisini, o hiç
ayırmıyor.
Arkadaşlar, gerçekten, ilk defa basın beni sıkıştırmıştı bu cep
telefonları konusunda, Bakanlığım süresinde, “Cep telefonu İngiltere’de zararlı
diyorlar, ne diyorsunuz?” diye. Dedim ki: “Çok faydalı.” Demek ki benim de
zamana ihtiyacım var. Dedim ki: “Çok faydalı.” “Niye?” dediler. “Ya, 112’ye basarsın,
Kızılay’da kalp krizi geçirdiğinde, ambulans ve doktor sana yetişir.” dedim.
“İkinci şık -sabit telefonu bulamazsın orada- doktorunu tanıyorsan
onu çevirirsin, hemen sana telefonla bilgi verir, bu avantajı var.” dedim.
Israr ettiler, illa da başlık arıyorlar, o kadar da tembeller ki, bir de
haberin başlığını arıyorlar. “Ne yani, Kızılderililer gibi dumanla mı
anlaşacağız?” dedim. Başlık o oldu. Keşke dumanla anlaşsak, kanseri artırıyor,
kulaklığı takalım, onu bir yere sarkıtalım. Kalbin üzerine koyup, ameliyata
girerse cerrah kalbin ritmini bozuyor. Ben yaşadığım için hiç şu cebimde
taşımadım, taşımamanızı tavsiye ederim.
Değerli arkadaşlarım, işte geldik gidiyoruz, bari doğru şeyler
söyleyelim de aklınızda kalsın istiyorum, bizi dinleyenler de takip etsin
istiyorum.
Burada, bir bitki reklamı propagandası yasası RTÜK Yasası’yla
çıktı. Değerli arkadaşlarım, dedim ki: “Akşam iki bardak nar suyu içerseniz
sabaha kadar tuvalete taşınırsınız, diüretik etkisi
var.” Bizim insanımız bilmez. Gider kazanla kaynatır, kepçeyle içer.
Dolayısıyla ciddi sıkıntılar olur. Değerli arkadaşlarım, birçok ARGE çalışması
yapılarak yapılmış ilaçlar varken televizyonlarımızda “şu ilaç kansere iyi
geliyor, bu ilaç, şu bitki kansere iyi geliyor” reklamları yapılıyor. Zakkumcu
Ziyalar arttı. Yapmayın, dünya bu kadar parayı boşuna vermiyor.
Dolayısıyla kanseri önlemek için İller Bankası yer altı
şebekesindeki asbest boruları çıkarmalı. Kanseri önlemek için… Karadeniz’de çöp
dökecek yer yok arkadaşlar. Giresun “Çöpümü nereye dökeceğim?” diyor, Ordu
diyor ki: “Sen dök de ben de oraya dökeyim.” Of’ta mı, bir yerde bir yer
yapılmış, herkes oraya biniyor ama çöp dağları oluşuyor. O çöplerin içinde
birçok kanserojen var. Gelin, katı atıkları bir yerde halledecek mekanizmaları,
teknolojileri kuralım, ülkemizi koruyalım.
HES’lerin örneğini
söyledim. Nükleer enerjiyi ben savundum arkadaşlar, geçen dönem “Temiz enerji,
Fransa’da plajlarda bile var.” diye savundum. Bu kömür santralleriyle elde
edilen, o hava kirliliğini yapan santrallere göre daha iyi dedim ama yani
Japonlara da Allah herhâlde dedi ki: “Sen Hiroşima’dan, Nagazaki’den daha akıl
almadın mı?” O çelik bariyerleri yıktı geçti ve çok zor durumdalar. O hâlde fay
hattının üzerine yapmayalım. Ankara Tıp Fakültesinin nükleer atıkları çöp
tenekesinde bulundu. Küçükçekmece’nin nükleer atığı hurdacıda bulundu.
Arkadaşlar, çok vurdumduymaz bir toplumuz ve sorumlu olan kişiler gerekli
tedbirleri almıyorlar.
Mehmet Şandır da şimdi, “Bahçeli’ye söyleyeyim, Osman Durmuş’u
çizdireyim, liderlere çattı.” diyor, gözüme bakıp duruyor. Valla, Devlet
Bahçeli’ye ben kendim de gider söylerim!
Değerli arkadaşlarım, kanseri önlemek birinci görevimiz. Kanser
olduktan sonra, erken teşhis konulduğu zaman birçok şey yapılabilir. Adam
doktor olmuş, otuz yaşındaki kadına mamografi çekiyor. Yanlış. Kırkını
doldurmadan çekmeyecek. Normal röntgenle mamografi çekiyor. Suç, günah. Ee, cezası yok. Hani Malpraktis
Kanunu?
Bu ülkede -Sayın Erdöl, Danıştay Tam
Gün’ü durdurdu, Performans’ı durdurmadı- “performans”
diye her geleni kesiyorlar! Meslektaşlarımızın ahlakı bozuluyor, paragöz olmaya
başladılar. İğne batıracak… Kuaföre gittim, dedi ki: “Benim hanıma ‘tiroit
ameliyatı ol’ dediler.” “Yahu, şu tetkiki bir getir, neymiş” dedim. Dedi ki: “3
santim, 5 santim nodül varmış.” Ben bir baktım, 3
milim, 4 milim!
Arkadaşlar, 3 milim, 4 milim nodülde
ameliyat olmaz. Tiroit kalmayacak. Bir zaman Kırşehir Devlet Hastanesinde
apandis ve safra kesesi kalmamıştı, önüne geleni ameliyat ediyorlardı, ben
kavga ettim de sonra beni kovdular oradan!
Değerli arkadaşlarım doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar,
onuncu köyde de dövüyorlar. Valla, ben bu Parlamentoya geldiğim günden beri
doğruları söylüyorum. Başka yerde de doğruları söylüyorum. Niye, ben ölmeyecek
miyim? Öte dünya kavramına inanmıyor muyuz?
O hâlde değerli arkadaşlarım…
SONER AKSOY (Kütahya) – İnanıyor musun!
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Yahu, sen çatma şimdi, günaha giriyorsun,
bak! Benim gibi bir masuma çatıyorsun, ayıp oluyor!
Değerli arkadaşım, senden öte dünyada davacı olmayacağım, ben
benim yükümün bana yettiğini düşünüyorum. Gelin, siyasal olarak bu toplumu
germeyin. Liderler Anayasa dayatmasın. Toplumu bölmeyelim, birliğimizi,
beraberliğimizi, kardeşliğimizi savunalım, aile bütünlüğünü savunalım.
Geleceğimiz olan çocuklar için bu ülkeyi kirletmeyelim. Radyasyonla
kirletmeyelim, kanserojenlerle kirletmeyelim ve temiz sularımızı koruyalım.
Küresel gücün gözü içme sularımızda, içme sularımıza sahip çıkalım.
Nükleer santral yapacak isek de güvenli alana yapalım ama Rus
teknolojisi, Çin teknolojisi olmamalı.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hiç yapmayalım Sayın Bakan, hiç yapmayalım.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – O da doğru. Ama alternatif enerjiye de
ihtiyaç var, kalkınmamız lazım.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Var, alternatif enerji kaynakları çok.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Olabilir.
Efendim, bizim zamanımızda 10 milyar dolardı, siz şimdi 20’ye
çıkardınız. O niye çıktı, bilmiyorum. Bizim zamanımızda da sıkıntılar vardı o
ihalede. Biz itiraz etmiştik, siz de edin artık diyorum ama gidiyorsunuz,
zamanınız kalmadı!
Sayın Başkan, çok kahrımı çektin. Ben, burada, zaman zaman ses
tonumu artırdım kulaklarımın zarı patlak olduğu için, özür dilerim. Hucurat Suresi görgü kurallarında ses tonunun
yükseltilmesinin doğru olmadığını söylüyor. Ama benim kulaklarımın iki zarı da
patlak olduğu için, duyamayınca size duyurmak için, orada sohbet eden, laf atan
arkadaşım da duysun diye sesimi yükselttim. Hepinizden, sesimi yükselttiğim
için af diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Başkanım, tamamlayabilir miyim?
BAŞKAN – Sayın Durmuş, buyurun efendim.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Bu dünya geçici, kalıcı olan yaptığımız
iyiliklerdir, onlar bizimle gidecek.
Bu dünyada benim Müslüman olup olmadığımı sorguladı basın yayın
organlarınız, benim ateist ya da Şaman olduğumu sorguladı. Vallahi, billahi
televizyonlarda da söyledim, Kelimei Şahadet
getirince meseleyi çözüyorsunuz imanla, ihlasla. Onun için, bir defa Kelimei Şahadet getirip aranızdan ayrılacağım. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah –Bu kürsüde suç mu- ve eşhedü enne Muhammeden
Abdûhu ve resûluhu” dediğim
zaman siz de buna itiraz ederseniz en büyük günahkârlar olursunuz.
Hakkınızı helal edin, hakkımı helal ediyorum. Allah’a emanet olun.
Bu millet var olsun, sağ olsun, ebediyen yaşasın, tüm hastalıklardan, musibetler
uzak dursun diyor, saygılar sunuyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Durmuş, çok teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer arkadaşlar, hocalarımızın böylece ilminden istifade
ediyoruz yani böyle güzel ortamlarda; bu da güzel.
Cevdet Bey, sizi görmeyecek miyiz kürsüde? Siz kürsüde bizi
bilgilendirmeyecek misiniz?
CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Kemalettin Bey konuşacak.
BAŞKAN – Kemalettin Bey konuşacak o ayrı; onunki saklı, baki.
Evet, AK PARTİ Grubu adına Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin
Aydın.
Evet, bir akademisyen, öğretim üyesi hocamız daha geldi.
İlimlerinin zekâtlarından istifade edeceğiz yani.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bu dört yılın sonundaki bugünde ve bu
saatlerde burada durmanızın üzerimde büyük bir sorumluluğu oldu. Konuşmamı daha
dikkatli, daha itinalı ve sizlere katkı sağlayacak bir biçimde yapma
yükümlülüğü geldi üzerime.
Bir de Sayın Durmuş’tan sonraki, o güzel, sizleri mutlu eden ve
herkesten alkış aldığı konuşmadan sonra kürsüye gelmek ayrı bir zorluk oldu.
Tabii ki, bizim grup biraz daha fazla, biraz daha alkışı sonunda bekliyorum
açıkçası. Sayın Durmuş’u geçmek istiyorum.
Bugün, aynı zamanda bu hafta Ulusal Kanser Haftası. Böyle bir haftaya da Kanser Araştırma Komisyonu raporunun
tartışılmasının denk gelmesi de iyi bir tesadüf oldu. 1970’den beri her yıl
kutlanan, kutlanırken de toplumsal bilgilendirmeyi artırma amaçlı birçok
çalışmalar yapılan hafta.
Aynı zamanda da polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı
haftası. Hem yaşadığımız alanlarda ve her noktada
güvenliğimize katkı sağlayan tüm polis teşkilatının da bu güzel haftasını
tebrik ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve 19 arkadaşının, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekili
arkadaşının, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekili
arkadaşının, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 21
milletvekili arkadaşıyla beraber, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 23
milletvekili arkadaşıyla beraber vermiş oldukları Meclis araştırma önergeleri
doğrultusunda, sizlerin onaylarıyla beraber, 26 Mayıs 2010 tarihinde, kanser
hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve
105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerle,
(10/348, 551, 666, 667, 668) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu kuruldu ve bizlerin yaptığı çalışmalar
sonucunda da, dört aylık bir çalışma sonucunda ellerinizdeki araştırma
sonuçlarına ulaştık. Bunları sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Araştırma önergesi veren arkadaşlarımız:
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun önergesi, ana
hatlarıyla, ülkemizde onkolog ve hematolog
yetersizliğini, kayıt sistemlerini ve Ulusal Kanser Kurumunu ele aldı.
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve arkadaşlarının verdiğinde de
yüksek gerilim hatlarının olduğu 250 kilometrelik bölgede kanser vakalarının
arttığına dair bir makale vardı -Tahsin Yomralıoğlu
ve arkadaşlarının- o makale doğrultusunda bir araştırma arzu etmişti.
Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının verdiği araştırma
önergesinde de Doğu ve Güneydoğu’yu özellikle belirterek -ülkemizin güzel
bölgesinde- kanser vakalarının artıp artmadığını sordu. “Teşhis ediliyorlar
mı?” diye sordu. Mide kanserinin fazlalığı sordu.
Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve
arkadaşları, kanser vakalarının arttığını, çevresel faktörlerin etken olduğunu,
yine, yüksek gerilim hatlarının etken olduğunu, elektromanyetik dalgaların
etken olup olmadığını, yanlış beslenme ve obezitenin
kanserde rol alıp almadığını, alkol tüketimini ve fiziksel aktivitenin kanserle
bağının araştırılmasını istediler.
Tekin Bingöl ve arkadaşları da “Uzman doktor sayısının azlığı
araştırılmalı, merkez sayısı incelenmeli, sosyal sorunlar ve önleyici
çalışmalar nasıl yapılmalı.” diye araştırma önergesi verdiler.
Bu araştırma önergesinde, ben, öncelikle Komisyonumuzun tüm
çalışmalarına katkı sağlayan, Komisyon kurulduğu andan itibaren belki de en
fazla katılımla sürdürülen Komisyonun üyesi arkadaşlarıma bir teşekkür etmek
istiyorum.
AK PARTİ İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç Başkan Vekili
olarak, AK PARTİ Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey
Sözcü olarak, CHP Kırklareli Milletvekili Tansel Barış Kâtip olarak, AK PARTİ’den Adana Milletvekili Fatoş Gürkan, AK PARTİ’den Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı, yine AK PARTİ’den Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak,
AK PARTİ’den Kahramanmaraş Milletvekili Cafer Tatlıbal, AK PARTİ’den Kilis
Milletvekili Hüseyin Devecioğlu, AK PARTİ’den Rize
Milletvekili Lütfi Çırakoğlu, AK PARTİ’den Yozgat
Milletvekili Osman Coşkun, CHP’den Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, CHP’den
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız, MHP’den Karaman
Milletvekili Hasan Çalış, MHP’den Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, BDP’den Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’den oluşan
Komisyonumuz mayıs ayından itibaren 16 toplantı yapıp, yaklaşık 40’a yakın
akademisyen arkadaşı dinleyip 50 saate yakın çalışmış, 670 sayfalık tutanakla
belki de Meclis tarihindeki en geniş 752 sayfalık Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu’nu oluşturmuştur.
Bu arada da bu Komisyonumuz da gelip bizi bilgilendiren bilim
adamlarına, kamu yöneticilerine, sivil toplum örgütlerine tek tek teşekkür
etmek istiyoruz.
Komisyonumuz bu dinlemelerin aşamasının bir noktasında Ankara’da
iki onkoloji hastanesini ziyaret etmiş, yerinde incelemede bulunmuştur. Ankara
Üniversitesi Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalını ve yine Demetevler’deki
Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesini yerinde ziyaret etmiştir.
Ayrıca, yine Komisyonumuz Nevşehir ilinde, Doğu Karadeniz’de,
Rize, Trabzon ve Gümüşhane illerinde incelemelerde bulunmuş, bir de Amerika
Birleşik Devletleri’nde incelemelerde bulunarak uluslararası durumda ne olduğu
konusunda bir değerlendirme yapmıştır ve bunların sonuçlarını da raporunda
belirtmiştir. Özellikle burada Amerika Birleşik Devletleri’nde, Washington’da,
Amerikan Ulusal Sağlık Merkezinde Ulusal Kanser Araştırma Merkezini ziyaretimiz
sonrasında –arkadaşlarımız da burada başka cümleleri de söyleyebilirler tabii
ki- muhalefet milletvekilleri ve iktidar milletvekilleri olarak oradaydık.
Orada Ulusal Sağlık Merkezindeki Kanser Enstitüsünde, ayrıca Georgetown
Üniversitesi Palyatif Bakım Merkezinde yaptığımız incelemelerden çıktığımızda,
akşam bulunduğumuz otel lobisinde oturduğumuzda herkes şu cümleyi gururla
söylüyordu: Bunun tarihsel tanımlamasını yapmak istemiyorum ama “Türkiye,
sağlık altyapısında ve sağlık hizmetlerinde Amerika’nın çok çok önünde.” Kayıt
sistemlerinde dahi, eksiklerimiz olmasına rağmen, Amerikan Ulusal Sağlık
Merkezindeki kayıt sistemlerinden daha önde olduğunu; hastane fiziksel
altyapısının, hekim-hasta ilişkisinin ve hastanın hastaneden almış olduğu
sosyal güvenlik eksikliğine bağlı olarak eksik sağlık hizmetlerinden dolayı
Türkiye'nin Amerika Birleşik Devletleri’nin çok çok önünde olduğu tespitlerini
de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ayrıca, Araştırma Komisyonu Başkanı olarak da Dünya Kanser
Kongresi’nde Dünya Kanser Liderleri Konferansı’na katıldık Sağlık Bakanlığından
arkadaşlarla ve ülkemizi orada da temsil ettik. Ayrıca, otuz dokuz kurumdan da
yazılı bilgi aldık.
Kanser konusuna gelecek olursak; gelecek yıllar içerisinde,
özellikle 2030’lu yıllarda birinci ölüm nedeni olacağını bugün artık bilimsel
verilerin analizleriyle tahmin etmek çok zor değil. Ülkemizde de bugün ikinci
ölüm sırası içerisinde kanser hastalığı söz konusu. Hepimizin ailesinde artık
bir kanser vakasına rastlamak, hepimizin çevresinde, apartmanında bir kanser
vakasına rastlamak mümkün duruma geldi. Araştırma Komisyonunun kurulmasına
neden önergelerde de zaten kanser vakalarındaki artışın irdelenmesi diye bu
zikredildi. Bu pencereden bakmak gerekiyor. Acaba ülkemizde ve dünyada kanser
vakalarının artış insidansı tehlike arz edici bir
durumda mı, bunun için ne yapmalıyız? Evet, ülkemizde de, dünyada da kanser
vakaları artıyor. Artmasının temel nedenlerinin de irdelendiği bu çalışmanın
sonucunda onları da konuşacağız, ama öncelikle şunu söylemek lazım: Ülkemizdeki
ortalama yaşam süresi uzuyor. 70’li yıllarda ortalama yaşam süremiz 50 iken
bugün erkeklerde 70, kadınlarda 74 yaşına kadar ortalama yaşam süresi var.
Doğal olarak da 50’yle 70 yaş arasında kanser vakalarının ortaya çıkması doğal
bir süreç.
Ayrıca da, daha eski yıllarda enfeksiyon
hastalıklarından ölümler ana nedendi ve son yıllarda, aşılamalar, sosyal ve
diğer alt yapıların yapılması, belediye ve yaşam alanlarının daha kaliteli hâle
gelmesi, birçok enfeksiyon hastalığından ölümleri azaltmakla beraber, ilerleyen
yaşta da kanser vakalarındaki artış dikkat çekici oluyor. Bir enfeksiyon hastalıkları uzmanı olarak da, gittikçe azalan
enfeksiyon vakalarından dolayı acaba biz meslekte açlık ya da işsizlik çeker
miyiz diye düşünüyoruz, ama kanser vakalarının da yüzde 20’si enfeksiyon
hastalıkları etkenlerine bağlı, onu da söyleyeyim.
Ayrıca da, kanseri biz hep yıllarca, genetik ve ailesel nedenler
ön planda diyerek biraz uzak tuttuk veya çok ilgilenmedik, bilgilenmedik. Oysa, bütün kanser kitaplarına el attığımız zaman görüyoruz
ki, kanserin yüzde 5 ve 10’u ancak genetik faktörler, yüzde 90-95’i de harici
faktörler ve engellenebilir faktörler. Yüzde 5-10 genetik faktörlerin dışında,
üçte 1 oranında kanserin nedeni diyetteki uygunsuz diyet ya da beslenmedeki
problemlerimiz, üçte 1 oranında da sigara ve kanser ilişkisi ve kanser
vakalarını -hemen hemen bütün organlarda sigara kansere neden olduğu için-
topladığınız zaman yüzde 70’e yakın sigarayla ilişkili. Enfeksiyon hastalıkları
etkenleri var ki, onlar, hepimizin bildiği hepatit B, hepatit C ya da mide
mikrobu gibi mikroplar ya da rahim mikrobu gibi mikroplar, bunlar da yüzde 20
oranında, kilo yüzde 20 oranında, alkol yüzde 6, yüzde 10 civarında ulaşan
oranda kanser nedeni, bir de yüzde 10 nedeni diğerleridir.
Kısaca bunlara baktığımız zaman, hem beslenme alışkanlığı hem
fiziksel aktivite eksikliklerimiz hem aşırı kilo hem enfeksiyon
hastalıkları hem alkol, bunları biz yaşam kalitemizi düzenleyerek
engelleyebileceğiz ve kanseri, sigara başta olmak üzere kontrol ettiğimiz zaman
üçte 2 oranında engelleyebileceğimiz gerçeğiyle karşı karşıya kaldık ve
ülkemizde yılda yaklaşık 150 bin yeni kanser vakası oluşuyor. O zaman, biz bu
yüzde 70-80 oranında engelleyebileceğimiz faktörlerle kanseri engellersek,
yaklaşık 100 binini engellemiş oluruz anlamına geliyor ve yıllık maliyet olarak
da 2,5 milyar euro maliyeti var ortalama ülkemize. Bu
anlamda da yüzde 70 oranında engellersek, yaklaşık 1,5 milyar euro kansere harcadığımız ekonomik yükü de engellemiş
oluruz diye düşünüyoruz.
Tabii ki, ağırlıklı olarak, erkeklerdeki kanserlerin yüzde
70-75’inin sigarayla ilişkili olduğunun, kadınlardaki kanserlerin de yüzde
40-45’inin sigarayla ilişkili olduğunun altını çizmemiz gerekiyor ve bu konuda
-biraz sonra “son öneriler” kısmımızda da geleceğiz- sigara konusunda ve diğer
konulardaki önerilerimizi de getireceğiz.
Ülkemizde her yıl 100 bin kişinin yaklaşık 250’si kansere
yakalanmaktadır ve bu gittikçe de artacaktır. 2030’lu yıllarda 100 bin kişinin
400’ü ve bugünkü 150 bin kanser vakası, ileriki yıllarda -2030’lu yıllarda- her
yıl 400 bin yeni kanser vakası olarak karşımıza çıkacaktır. Eğer önceki
paragraflarda söylediğim önleyici tedbirleri yerine getirmezsek bu sorunla
karşı karşıya kalacağız.
Yine ülkemizin Batı toplumlarından bir farkı var. Bunun da altını
çizmemiz gerekiyor. Maalesef ülkemizde kanser vakalarında ileri dönemde doktora
gidiyoruz ve tanı konuluyor, Batı toplumlarında da erken dönemlerinde “Evre 1”
dediğimiz dönemde. Bunun farkı ne? Evre 1 döneminde erken
bulgularla eğer hekime gidip tanı koydurursak, o zaman yüzde 70, yüzde 80 yani
5 vakanın 4’ünü tam tedavi edebiliyoruz ama bizim ülkemizdeki gibi geç dönemde,
diğer organlara atlamış ya da başka sağlık problemleri ortaya çıkmış kişi
olarak hekime gittiğimiz zaman da, o zaman, yüzde 50’lere kadar iniyor tam
tedavi. Bu nedenle de erken tanı bizim için çok önemli ve erken tanı
açısından da çocukluk dönemimizden beri okullarımızda “sekiz bulgu” diye
tanımladığımız bu bulguyu benliğimize işlemek ve benliğimize işletmiş olduğumuz
bu erken bulguları üzerimizde rastladığımız veya hissettiğimiz zaman da bir an
önce kanser tarama merkezlerine gitmemiz gerekiyor.
Kanser kayıt sistemi içerisinde bugün on aktif kayıt merkezi var
ama bütün illerde de pasif kayıt sistemimiz söz konusu ve bu açıdan da bir
problem söz konusu değil. Bütün illerde aktif kayıt sistemi olması da zaten
dünyanın beklediği bir hadise değil.
Yine, kanser raporumuzda ortaya çıkan hadiselerden birisi de
özellikle uzman hekim sayısındaki azlık. Bunun bir an önce giderilmesi
gerekiyor.
Ülkemizde de 1947’de sivil inisiyatif
olarak kurulan Kanser Yönetimi, 1955’te hastanesine başlayıp, 1962’de
hastanesini Bakanlığa teslim etmiş ve Kanser Savaş Müdürlüğü 1970 ile 1983
yılları arasında çalışmış. Kanserle Savaş Daire Başkanlığı da 1983’ten bugüne
kadar çalışıyor. Bu kurumlarda hizmet etmiş, rahmete ulaşmış herkese rahmet
diliyor, sağ olanlara da uzun ömürler diliyorum. 2001’den itibaren de bu Daire
Başkanlığını yürüten ve son verilerin, bilimsel verilerin güzelce derlenmesine,
toparlanmasına çok büyük katkı sağlayan Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer
Beyefendi hocamıza ve arkadaşlarına da teşekkür etmek istiyoruz.
Diğer taraftan, kanser raporumuzun sonlarına doğru gelmeden,
özellikle toplumsal bilgilendirmeyi artırmak ve kamuoyunda birçok sorunu
ortadan kaldırmak adına Komisyon raporumuzun önerilerini sizlerle sırayla
paylaşmak istiyorum.
Öneriler kısmımızda, bütün arkadaşlarımın, bu kitapla vedalaşmadan
ya da kütüphanelerine kaldırmadan önce son on bir sayfasını tekrar okumasını
hassaten temenni ediyorum.
Önerilerimizde de kanser kayıtçılığı,
önleme çalışmaları, kanser erken teşhis ve tarama çalışmaları, tedaviye yönelik
hizmetler, destekleyici bakım hizmetleri, hasta ve hasta yakınları
savunucularının sorunları ve Türkiye’de hastalığın kamusal yönetimi konusunda
önerilerimiz var. Özellikle kanser kayıtçılığı
konusunda aktif kayıt merkezlerimizin hedeflenen noktaya ulaşmasını arzu
ediyoruz. Bugün dokuz aktif, üç de hızlıca o noktaya gelmek konusu var.
Ayrıca pasif kayıtçılık sistemlerinin
personel desteğiyle desteklenmesini arzu ediyoruz.
Aile hekimliğine geçiş sistemindeki, özellikle, aile hekimlerinin
bu konuda eğitilerek, ölüm raporlarının düzgün tutulması ve aileler ile
yaptıkları birlikteliklerinde kanserin mutlaka ön planda tutulması, belirli
yaştan sonraki tarama gruplarında mutlaka onlarla iyi iletişim kurulmasını arzu
ediyoruz.
Önleme çalışmaları olarak; sigara ve tütün ile mücadelenin
kesintisiz ve kuralların daha sıklaştırılarak devam edilmesini istiyoruz.
Yasanın daha başarılı yönetilmesini istiyoruz ve bu konuda da, geçtiğimiz
günlerde, torba kanunu aşamasında, belediyelerin bu konuyu, çok, belki de
istediğimiz düzeyde yönetememesinden dolayı, mülki idareye devredilmesinin de
iyi olduğunu düşünüyoruz.
Yasanın tüm toplumca sahiplenilmesini arzu ediyoruz çünkü kanserin
hemen hemen yüzde 70 nedenini sigarayla ilişkili buluyoruz ve Türk erkeklerinin
en önemli kanser nedeni de akciğer kanseri. Akciğer kanserinin en önemli nedeni
de sigara.
Ek tedbirler, gerektiği anda, mutlaka, bu yüce Meclis tarafından
alınmalı ve desteklenmeli.
Ayrıca, nargile gibi ortamlarda, tütün değil de başka mamul diye
tanımlanan mamullerin tanımları yeniden gözden geçirilmeli ve bunun içerisine
alınmalı.
Temel eğitim içerisinde kanser konusu ve sigara ilişkisi mutlaka
kullandırılmalı.
Obezitenin… Ülkemiz
nüfusunun yüzde 35’inin ileri kilolu olduğunu, yüzde 35’inin de normal kilonun
üzerinde olduğunu kabul edecek olursak, ülkemiz nüfusunun yüzde 70’i sağlıksız
kiloda. Bunun da kanserle üçte 1 oranında ilişkisi olduğunu düşünürsek, Sağlık
Bakanlığımızın başlatmış olduğu obezite kontrol
programlarına mutlaka uyulmalı.
Okul çocuklarımızın aşırı kalorili fast food beslenmelerinden mutlaka uzaklaştırma yöntemleri
denenmeli.
Sebze ve meyve ile beslenmenin ve kantinlerdeki besinlerin kontrol
edilmesinin altını özellikle çiziyoruz.
Ama bir şeyin de altını çiziyoruz ki, geleneksel ürün saklama
metotlarımız içerisinde aşırı tuzlama yöntemlerini kullanıyoruz ve tuzun da
kanserle direkt ilişkisinin altını bütün birimler çizdiğine göre, o zaman bu
geleneksel saklama yöntemlerimizden buzdolabı, dipfriz
gibi saklama yöntemlerine geçişin kanseri önlemede önemli olduğunu düşünüyoruz.
Alkolle mücadelede toplum duyarlı kılınmalı ve alkolün bilinen
kanserojenlerden biri olduğu konusunda toplum bilgilendirilmeli.
Başta çocuk ve gençler olmak üzere insanların alkole özenmesinin
önüne geçilmesi için gerekli tedbirler alınmalı.
Fiziksel aktivite, günde otuz dakika bile, kanserle mücadelede çok
önemli.
Enfeksiyonlarla mücadelede aşılamalar son derece iyi gidiyor.
Uygun şartlar oluştuğunda rahim ağzı kanserlilerin aşılanmasına da ülkemizde
geçilmeli bütün ulusun.
Güneş ışınlarıyla çalışanlar ve elektromanyetik dalgalar konusunda
da söylenecekler var. Bugün için ihtiyati tedbirler doğrultusunda net
kanserojen olduğunu söyleyemiyoruz ama ileride kanserojen olduğu ortaya çıkarsa
kalabalık bir topluluğun etkilenmesinden dolayı aşırı yük getireceği mantığıyla
mutlaka tedbirli…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) - Özellikle cep telefonlarının kablolu
kullanılmasını ısrarla tavsiye ediyoruz. Çocukların en ileri yaşta, 16-17’den
sonra cep telefonları kullanmasını tavsiye ediyoruz rapor olarak.
Bir başka şey daha: Evdeki kablolu telefonlarımızın “cordless” dediğimiz kablosuz hâli yerine, kablolu hâlinin
kullanılmasını öneriyoruz çünkü o telefonların çok daha fazla radyasyon
yaydığını bu rapor çalışması aşamasında öğrendik.
Sayın Bingöl’ün ısrarla üzerinde durduğu ulusal non-iyonize radyasyondan korunma kurulu kurulması için yasa
çıkarılmasını 24’üncü Döneme öneriyoruz ve bu konuda Bilgi Teknoloji
Başkanlığının yaptığı çalışmalara ek olarak bu çalışmanın da yapılmasını istiyoruz.
Bölgesel önlemeler konusunda komisyon olarak Nevşehir’deki Tuzköy,
Karain ve Sarıhıdır bölgelerine gittik. O bölgelerde
“erionit” dediğimiz akciğer ve karın zarı kanserine
neden olan bir maddenin olduğunu biliyoruz ve Karain bölgesinin taşınması
çalışmaları tamamlandı, TOKİ il merkezine yakın bir yerde bunlara ev yapacak. Sarıhıdır bölgesi, daha önce sel olmuş, derenin karşısına
geçmişler, zaten onlar doğal bir çözüm olmuş.
Tuzköy beldesinde de devletin 70’ten beri bilinen bu gerçeği
-bazen maalesef burada da onu görüyoruz- yöresel baskının siyasetçiyi istemeyen
bir noktaya sevk etmesi sonucunda, afet alanı ilan edilen bölgenin daha sonra
afet alanından çıkarılmış olması… Sonra 2004 yılında yeniden afet alanı ilan
edilerek orada 250 civarında konut yapıldı. Şimdi de 190 konut daha yapılarak
bütün belde taşınıyor. Buna bağlı olarak da Komisyon olarak “Sağlığı
etkileyecek afet alanı ilan edilen bölgeler bir an önce özel afet statüsü
doğrultusunda yapılmalı ve taşınmalı.” dedik.
Tedaviye yönelik hizmetlerle ilgili bir yanlış bilgilenmeyi de
burada düzeltmek istiyorum. Çok söylenen bir ezber var, maalesef onu
çalışmalarımızda da gördük; “Kanser ilaçlarına ulaşmakta problem var.” gibi bir
söylem var. Ama biz şu anda biliyoruz ki dünyada var olan ruhsatlanmış kanser
ilaçlarının yüzde 96’sı ülkemizde ruhsatlı ve var, ulaşmakta bir problem söz
konusu değil. Ulaşılamayan yüzde 4 de Sağlık Bakanlığı İlaç Eczacılıkta
ruhsatlandırmadaki onay ve arkasından Türk Eczacıları Birliği aracılığıyla
getiriliyor. Hiçbir hastanın kanser ilacına ulaşma problemi söz konusu değil.
Ama önerilerimiz içerisinde, hasta ve hasta yakınlarına yönelik
bunların hastanelerde VIP statüsü görmesini istiyoruz. Özellikle il dışından
gelen hastaların randevu beklemeden kontrolleri ve rutinlerinin yapılmasını
arzu ediyoruz.
KETEM merkezlerinin bütçesinin global
bütçeden çıkarılmasını ve KETEM merkezlerindeki taramaların ısrarla devam
etmesini, oradaki taramalar konusunda toplumsal algılamanın ve toplumun oraya
ulaşmasının -bugün yüzde 20’lerde- daha da yükseğe ulaşması açısından da
tanıtım çalışmalarının sürdürülmesini istiyoruz. Bu anlamda da Sağlık
Bakanlığımızın Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı aracılığıyla yürüttüğü
“Farkındayız, Kanseri Yeneceğiz” bilgilendirme çalışmalarının, televizyon spot
bilgilendirme çalışmalarının da devam etmesini istiyoruz.
Hep söylendiği gibi, biz de raporumuzda onu gördük. Özellikle
uzman hekim sayısı konusunda problemlerimiz var. Bunun temeline gittiğimiz
zaman, 12 Eylülden sonra azaltılmaya başlanan tıp hekimleri kontenjanlarının
daha sonra da son birkaç yıla kadar hep savunulmuş olması, şimdi artan
kontenjanlarla beraber on beş-on altı yıl gibi bir süre içerisinde bu anlamda
kanser uzmanları açısından bir artış olacaktır.
Palyatif bakım merkezlerinin artırılması: Evde bakım merkezleri
başlatıldı, evde bakım hizmetleri başlatıldı, bunun yaygınlaştırılması ve
ulaşılmayacak hiç kimsenin kalmamasını arzu ediyoruz. Ayrıca
da yeni başlatılmış olan, bu kanser hastalarının evden hastaneye
geliş-gidişlerinin de yine devlet tarafından karşılanmasını, ambulans ya da
başka bir servis hizmetiyle kontrole gelen hastanın devlet tarafından
getirilmesini, hasta sahiplerinin sevkle giden hastanın yanında gidişlerinin
yine sosyal güvenlik kurumları tarafından karşılanmasını arzu ediyoruz, bu
konuda da yine Sosyal Güvenlik Kurumuna da bazı sorumluluklar yüklüyoruz.
Türkiye’de kanser hastalığı konusunun kamusal yönetimine gelecek
olursak: Tüm ülkeyi bölge bölge, hatta kanser temelli
takip edecek, gerekli bilimsel araştırmaları yapıp kamuoyunu bilgilendirecek ve
ortadaki bilgi kirliliklerini ortadan kaldıracak ulusal kanser kurumu
kurulmasını son derece önemli buluyoruz ve öneriyoruz. Bununla ilgili de bir
kanun teklifi hazırlayıp Sağlık Bakanlığıyla görüştüğümüzde, Sağlık
Bakanlığının yeni teşkilat yapılanması içerisinde bu kurumun kurulma arzusu
olduğunu öğrendik, bundan da memnun olduk.
Ulusal politikaların oluşturulması, kanser kontrol programlarının
düzenlenmesi, koordinasyonu, kansere yol açan bireysel ve çevresel risk
faktörlerinin belirlenmesi, bu konuda kamuoyunun bilgilendirilmesi gibi
çalışmalar da ulusal kanser kurumunun kurulması ve çalışması, kadrosunun ve
ekonomik olarak hamlesinin, hareketlerinin güçlendirilmesini arzu ediyoruz.
Yine, kanser çalışmaları konusunda da bir miktar özerkliği olması,
ARGE çalışmaları yapabilmesi, öğretim üyeleri ile ilaç endüstrisi arasında bir
bağ kurması açısından da ulusal kanser enstitüsünü önemsiyoruz.
Avrupa Birliği kanser önleme önergeleri ve ulusal kanser tarama
standartları konusunda da birkaç cümleyle sizleri bilgilendirmek istiyorum,
sabrınızı da fazla zorlamak istemiyorum. Kısacası, kanserin yüzde 70 en az
nedeninin sigarayla ilişkili olduğunu -akciğer kanserlerinin- kanserin yüzde
90-95 nedeninin genetik nedenler dışında olduğunu düşündüğümüzde ve bunu
bildiğimizde:
O zaman sigara içmeyin, içiyorsanız bırakın, diyoruz.
Yine, aşırı kilodan ve obeziteden
kaçının, diyoruz.
Her gün orta düzeyde fiziksel egzersiz yapın, diyoruz.
Günlük değişik türlerden sebze ve meyve tüketiminizi artırın,
diyoruz.
Alkol içmekten sakının, diyoruz.
Aşırı güneşe maruziyetten kaçının,
diyoruz ve otuz beş yaşına kadar her kadın en az bir kez simir
aldırmalı, ilk simirden sonra da altmış beş yaşına
kadar her beş yılda bir bunu tekrarlamalı, özellikle rahim ağzı kanserleri
açısından.
Elli yaşından sonra her kadın, yetmiş yaşına kadar iki yılda bir
“meme radyolojisi” dediğimiz mamografi çektirmeli. Elli yaşından sonra her
kadın ve erkek yetmiş yaşına değin iki yılda bir dışkıda gizli kan testiyle
bağırsak kanseri taraması yaptırmalı. Tüm sonuçlar negatif de olsa her on yılda
bir de “kolonoskopi” dediğimiz tetkiki yaptırmalı.
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Prostat muayenesi de yaptırmalı.
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Geliyoruz, geliyoruz.
Hepatit B virüsüne karşı herkes aşılanmalı. Elli yaşını geçen her
erkeğin prostat muayenesi ve prostat kanseri tarama testini yaptırmasının gerekli
olduğunu söylüyoruz. Bunu söylüyoruz ama “Kamu yönetimi bu konuda ne yapıyor?”
diye bakacak olursak: Her ilde olmak kaydıyla bugün ülkemizde 23 tane kanser
erken tarama merkezi söz konusu. Bu kanser erken tarama merkezlerinde bunların
hepsi ücretsiz yapılmaktadır ve ileri tetkikler de ücretsiz yapılmaktadır.
Ayrıca, bir bilgiyi daha burada sizlerle paylaşarak kamuoyunun
bilmesini istiyorum: Kanser hastaları, özel hastanelerde, özel polikliniklerde
veya her nerede olursa olsun her müracaatlarında birinci hasta grubu olarak
kabul edilmek zorundadırlar ve üzerine ek ücret almamak durumundadır bu
hastaneler. Eğer kanser hastasından ek bir ücret talep eden hastane varsa
Sosyal Güvenlik Kurumuna şikâyet edilmeli ve bunun sözleşmesi
sonlandırılmalıdır diye düşünüyoruz.
Biz bu çalışmaları yaparken Sağlık Bakanlığımız bize paralel
olarak -özellikle sigara bıraktırma açısından- 2011 yılında -Bakanlığımız
aracılığıyla- 250 bin kişiye sigara, nikotin ve replasman
tedavisi verecek ve bu başladı.
Yine, ücretsiz tedavi alma kararı aldı. Obezite
mücadelesi başlattı. Elektromanyetik dalgalarla ilgili bir danışma kurulu
oluşturuldu. Nevşehir yöresindeki Mezotelyoma’nın
incelenmesi açısından Amerika Birleşik Devletleriyle beraber ortak genetik
çalışma başlattı. Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu bölgelerindeki yüksek mide
kanserlerinin araştırılması için TÜBİTAK’a bir proje verdi. Dilovası’ndaki
sorunları incelemek için de 130 kişilik bir bilimsel kurul kurduğunu biliyoruz
ve KETEM sayılarını da her gün artırdığını biliyoruz.
Sonuç olarak, değerli arkadaşlar, Sayın Başkan -sabrınız için de
teşekkür ediyorum- Komisyon çalışmalarımızda bize çok büyük katkıları sağlayan
Doktor Murat Bey’e, Doktor Bedia Hanım’a ve Doktor Mümine Hanım’a da teşekkür
etmekten ve komisyon uzmanımız olan Korkut Bey’e de teşekkür etmeden sözlerimi
bitirmekten kaçındım. Onlara da teşekkür etmek istiyorum. Çünkü uzun yıllar
akademik hayatta çalışan bir kişi olarak da hayatımın en yoğun zamanının
geçtiği ve içinde emeğim olan en anlamlı kitabı olduğunu da sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Sonuç olarak da bu güzel görevin, bu yüce çatının altındaki bu
güzel görevi
tamamlamamıza birkaç saat kala, bu görevin burada dört yıl
boyunca özellikle Gümüşhane ilinin vermiş olduğu vekâleti onların namusu ve
şerefi olarak taşımış olmanın gururuyla, tekrar onların huzuruna ak bir alınla
gideceğim mutluluğuyla, bana bu görevi, hem onların vekâletini hem de bu
görevin bana verilmesinde yüreğinden ve sevgisinden esirgemeyerek bizi bu
göreve tevdi eden herkese saygı ve şükranlarımı sunuyor, hepinizi Allah’a
emanet ediyorum.
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.
Sayın Coşkun, buyurun efendim.
OSMAN COŞKUN (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; ben
kanser komisyonu üyesi ve elektrik-elektronik mühendisi öğretim üyesi olarak
bir bilgiyi paylaşmak istiyorum bu vesileyle.
Genel Kurul salonumuzun ses düzeninin ve akustiğinin sağlık
açısından pek uygun olmadığı kanaatindeyim. Özellikle hoparlörlerin çoğunun
tavanda olması sebebiyle enerji yüklü ses dalgaları başımıza tavandan gelmekte,
bu da insan sağlığını önemli ölçüde rahatsız etmektedir.
Umarım bir sonraki döneme bu olumsuzluk düzeltilir diye
düşünüyorum. Çünkü insanın kulağı yandadır; yandan sesin gelmesi ve
hoparlörlerin tavanda değil, yanlarda olması daha sağlıklıdır.
Bu vesileyle de, bize vekâlet veren, bizi izleyen tüm milletimize
saygılar sunup, haklarını helal etmelerini ve arkadaşlarımdan da helallik
diliyorum. Benden yana da helali hoş olsun diyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Coşkun.
Demek ki, mühendis arkadaşlarımız -sizin tezleriniz doğruysa-
mühendislik hizmetini yeterince yapamamışlar demektir o. Mühendislere
duyurulur, bir daha görevlerini iyi yapsınlar.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Kanser Hastalığı Konusunun
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşmeler tamamlanmıştır.
Ümit ediyoruz ki bu, hakikaten elem verici, amansız hastalık
memleketimize, milletimize, hatta bütün bir insanlığa uğramasın; insanlarımız,
bütün dünya insanlığı sağlıklı bir şekilde yaşasın diyor ve emeği geçen bütün
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.11
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
88’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
5’inci sırada yer alan, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının
araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun 352 sıra sayılı
Raporu üzerindeki görüşmeye başlıyoruz.
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin,
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Ahmet
Küçük ve 22 milletvekilinin, Konya Milletvekili Hasan Angı
ve 19 milletvekilinin, Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin,
Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Aydın
Milletvekili Ahmet Ertürk ve 21 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Selçuk
Ayhan ve 25 milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mehmet
Ali Susam ve 29 milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mehmet
Ali Susam ve 29 milletvekilinin, Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 23 Milletvekilinin,
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25 milletvekilinin, İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve
39 milletvekilinin, Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin,
Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, ülkemizde yaşanan
çevre sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84,
87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) (S. Sayısı: 352) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 352 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır.
İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili
Rasim Çakır’a aittir.
Sayın Çakır, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 23’üncü Dönem
Parlamentosu çalışma döneminde kurulmuş olan Türkiye’deki çevre sorunlarının
araştırılmasına yönelik, benim de görev yaptığım Komisyonun raporu ile ilgili
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
(x) 352 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmeleri 11/3/2008 tarihli 75’inci, 18/3/2008 tarihli 78’inci,
25/3/2008 tarihli 81’inci, 8/4/2008 tarihli 87’nci, 22/4/2008 tarihli 93’üncü,
6/5/2008 tarihli 99’uncu Birleşimlerde yapılmıştır.
Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki az önce görüştüğümüz
kanserle ilgili komisyon raporu burada konuşulurken Türkiye’de kanser
vakalarının artması ile ilgili, işte, sigara sayıldı, alkol sayıldı, başka
etkenler sayıldı, tavsiyelerde bulunuldu ama çevresel etkilerden kaynaklanan
kanser vakalarının artması maalesef söylenmedi ama bütün dünya biliyor, bizler
de biliyoruz ki dünyada suların, yer altı ve yer üstü su kaynaklarının
kirlenmesi, havanın kirlenmesi, toprağın kirlenmesi yani insanoğlunun yaşadığı
çevrenin kirlenmesi insanlarda kanser vakalarının artmasında en önemli
sebeplerden birini teşkil ediyor.
Değerli arkadaşlarım, Komisyonumuz, gerçekten, 24 milletvekili arkadaşımızın ve ona
bağlı arkadaşların bölgelerindeki çevre sorunları ile ilgili araştırma yapılmak
üzere Meclis Başkanlığına vermiş oldukları önergelerin neticesinde bir komisyon
oluşturuldu. Bu Komisyon, gerek Komisyonda görev alan
milletvekili arkadaşlarımız gerekse bürokrat ve akademisyen arkadaşlarımız
gerçekten yoğun bir çalışma ile bütün Türkiye’deki çevresel sorunları bizzat
yerine giderek, oradaki ilgililerle görüşerek, halkla görüşerek, bilim
adamlarının görüşlerini de alarak bu sorunları yerinde izledi, gördü ve
sorunların çözümüne yönelik de şöyle çok güzel bir kitap yani bir rapor yayınladı.
Bu raporun hazırlanmasında emeği geçen bürokrat arkadaşlarımıza,
akademisyenlere sonsuz şükranlarımı sunuyorum öncelikle.
Ama bugün bu mesele görüşülmeseydi ne olacaktı? Yani bu Komisyon
raporunu bugün görüşmeseydik ne olacaktı? Bu Komisyon raporu kadük
hâle gelecekti. Peki, görüştük de ne oldu? Yani kadük olmadı
da ne oldu? Ona bakıp en azından önümüzdeki dönem parlamentosuna bir görev veya
bir ışık olması anlamında birkaç bir şey söylemek istiyorum.
Şimdi, arkadaşlarımız demişler ki... Kahramanmaraş Milletvekilimiz
Durdu Özbolat, Kahramanmaraş’taki termik santralin
baca gazlarıyla ilgili şikâyette bulunmuş. Gittik, inceledik ve gördük;
sıkıntıyı, çevredeki değişikliği, tavuğun, horozun yetişmesi, fasulyenin artık
o bölgede yetişmemiş olduğunu gördük. Bunun önerilerini de çalışmamızın
içerisine koyduk. Sonuç? Sonuç, bugün için sorduğunda, bu santralin baca
gazlarıyla ilgili ciddi anlamda herhangi bir değişikliğin olmadığı yönünde.
Tekirdağ Milletvekilimiz Enis Tütüncü, TRAKAP çalışmaları ile
ilgili önerge vermiş. TRAKAP’la ilgili çalışmaları
hepiniz yakinen takip ediyorsunuz. Zaman zaman kürsüden bizler de dile
getirdik.
Adana Milletvekilimiz Nevingaye Erbatur,
lagün göllerinin durumu ile ilgili sorunu gündeme getirmiş. Gittik, lagün
göllerini gördük, sorunun ne olduğunu tespit ettik, çözüm önerilerimizi ortaya
koyduk ama bugüne kadar o günkü durumdan farklı bir şeyin olmadığını da
biliyoruz.
Rıza Yalçınkaya, Bartın Milletvekilimiz, Amasra’daki termik
santralle ilgili bir önerge vermiş ama bu termik santralle ilgili, olmaması
yönünde herhangi bir ciddi adım atılmadığını da biliyoruz.
Ahmet Küçük, Kaz Dağlarında altın aramadan şikâyetçi olmuş ama
hızla Kaz Dağlarındaki altın arama ve Kaz Dağlarının ormanlarının yok edilmesi,
doğal hayatın tahrip edilmesi devam ediyor, Ahmet Küçük de orada izliyor.
Hasan Angı, Konya’da yer altı su
kaynaklarının gittikçe yok olmakta olduğundan söz etmiş ve büyük çukurlar
oluştuğundan bahsetmiş ve hakikaten de Konya Ovası’nda yer altı su
kaynaklarının hızla daha derine inmekte olduğunu, yok olmakta olduğunu ve
binlerce su kuyusunun ruhsatsız olduğunu tespit ettik. Çözüme yönelik
önerilerimizi söyledik ama Konya Ovası’nda binlerce su kuyusu hâlâ ruhsatsız ve
siyaset adına Hükûmet bu konuda bir çözüm üretme, bir baskı unsuru olma gücü
ortaya koyamıyor.
Orhan Erdem, yine Konya Milletvekilimiz, Eber ve Akşehir, Beyşehir
göllerinin sularının kirlendiğinden ve su potansiyelinin azaldığından şikâyetle
bir araştırma istemiş. Gittik, Beyşehir, Akşehir ve Eber göllerinin durumunu
gördük, kirlenmenin ve sularının azalmasının sebeplerini ortaya koyduk,
havzalar arası su kavgalarının, su savaşlarının artık başlayacağını ifade
ettik. Ama o günden bugüne şu kitapçıkta önerdiğimiz çözümler noktasında ilgili
bakanlıkların herhangi bir şey yapmadığını, yapamadığını hep birlikte
yaşıyoruz.
Aynı şekilde, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk’ün Büyük
Menderes kirliliği, İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın balık çiftlikleri, Afyon
Milletvekili Halil Ünlütepe’nin Eber Gölü, Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin Van Gölü ve Atatürk Barajı’nın kirliliği, Arifağoğlu’nun Cerattepe, Kafkasör altın madeni ile ilgili şikâyetlerini, Isparta
Milletvekilinin Eğirdir Gölü’yle ilgili şikâyetlerini ve İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam’ın siyanürlü altın aramayla ilgili şikâyetlerini Komisyon
olarak gittik, yerinde gördük. Öyle değil mi
Haydar Ağabey?
HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Evet, öyle.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Hep beraber çalıştık, Başkanımızla beraber
çok güzel bir raporla getirdik sizin önünüze.
Şimdi, akılda kalan ne biliyor musunuz sevgili arkadaşlarım? Bu
güzel çalışmanın ötesinde kamuoyunda akılda kalan bir tek şey var: O balık
çiftliklerinden Meclisin arabasının bagajına yüklenen balıklar. Yani kamuoyunun
aklında bir tek, değeri 3-5 lirayı bile geçmeyen, bizim de yemeye kısmetimiz
olmayan, apar topar da kaçırılan o balıklar kaldı. Onun dışında, şu güzel
çalışmanın hiçbir somut faydası olmadı.
Peki, ne öneriyorsun? Şunu öneriyorum, bugün
değil önümüzdeki dönem Parlamentosuna: Eğer bu Meclis bir Meclis araştırması
komisyonu kuruyorsa, bir sorunu ele alıyorsa, bu komisyon görev yapıyorsa, o
komisyonun konusuyla ilgili olan bakan hangi bakansa, hiç olmazsa ayda bir veya
üç ayda bir veya altı ayda bir şu kürsüye gelip, o komisyona ve Meclise o konu
ile ilgili, komisyonun önermiş olduğu konular noktasında neler yapamadığını
veya neler yapabildiğini gelip şu Meclise, şu Parlamentoya bir hesap vermeli. Yani
Meclis İçtüzüğü’nde yapılacak bir değişiklikle
Parlamento adına yürütme görevi alan Bakanlar Kurulu, Parlamentonun bu
denetleme görevini yapması noktasında neleri yapabildiğini veya neleri
yapamadığını hiç olmazsa belirli periyotlarla şu
kürsüye gelip şu yüce Meclise hesap verebilmeli. Eğer öyle olursa o zaman
kurduğumuz komisyonların bir anlamı olur, eğer öyle olursa o komisyonların
yapmış olduğu çalışmaların, emeğin, alın terinin ve masrafın bir karşılığı
olur, bir anlamı olur. Bunun ötesinde, yapılmış olan çalışmaların maalesef
milletimize ve memleketimize çok ciddi bir katkı sağladığını söyleyebilmek
mümkün değil.
Aynı şekilde Ergene Nehri’yle ilgili dokuz yıldır burada indik
çıktık kürsüye, “Ergene” dedik. Komisyonlar kuruldu, her türlü çalışmalar, her
türlü baskılar… Ergene’nin suyunda ağır metal var. Ağır metal ne yapar Sayın
Sağlık Bakanım? İnsanı kanser yapar, değil mi? Ergene Nehri’nin suyunda ağır
metal var ama Ergene Nehri’yle ilgili Meclisin bu kadar cansiparane
bir şekilde gayret etmesine rağmen, istemesine rağmen en küçük bir yol
alabildik mi? Sayın Necdet Budak, alabildik mi? Alamadık değil mi Arkadaşım? Sen
de elinden geleni yapmaya çalıştın, ben de yapmaya çalıştım ama maalesef
alamadık. Neden alamadık? Çünkü Meclis İçtüzüğü, Meclis araştırma
komisyonlarının getirmiş oldukları raporların sonucunda gelip de bu Meclise
hesap verme gibi bir sorumlulukları, yükümlülükleri yok.
Şimdi, sevgili arkadaşlarım, Türkiye’de benim az önce ifade etmeye
çalıştığım çevresel sorunların ötesinde bence çok daha önemli olan bir başka
çevresel konu var, o da nükleer santral. Japonya’da önemli bir felaket
yaşanıyor. Bu işi en iyi bilen Japonlar ciddi bir tabiat felaketiyle, bir tsunamiyle karşı karşıya, her şeyi düşünmüşler, 9
şiddetindeki bir depremi düşünmüşler ama tsunamiyi
hesaba katamamışlar ve şu anda nükleer santraldeki içinde nükleer atık
barındıran suyu okyanusa boşaltmak zorundalar. Bütün dünya bu konuyla ilgili,
ciddi bir dikkat içerisinde olayı izliyor ve bu kötü neticenin ne zaman gelip
kendisini vuracağını da endişeyle bekliyor.
Daha önce olan Sovyetlerdeki nükleer kazanın neticelerini bizler,
Trakyalılar, Karadenizliler hızla hissetmeye ve görmeye başladık. O günlerde
bir Bakan çıktı çay içti, dedi ki: “Bakın, çay içilebilinir.”
Ama bilim adamları, bu işi bilen insanlar “Zaman gelecek Trakya’dan,
Karadeniz’den kamyonlarla ölüleri götürmek durumunda kalacaksınız.” dedi ve
bölgemizdeki kanser vakalarındaki artışlar o günlerde bize söylenenlerin ne
kadar doğru olduğunu ve haklı olduğunu göstermeye başladı ne yazık ki.
Şimdi, ben Türkiye’me bakıyorum, Türkiye’min siyaset
adamına bakıyorum, Türkiye’min televizyoncusuna bakıyorum, gazetecisine
bakıyorum, köşe yazarına bakıyorum, sivil toplum örgütlerine bakıyorum ve halka
bakıyorum, dünyada büyük bir nükleer tehlike var ve insanoğlunun hâlâ bilimsel
anlamda baş edemediği ve baş etmesinin de mümkün olmadığı bir tehlike var ama
şu Parlamentoda “Ben nükleer santrale karşıyım.” diyen bir tane parti yok. Bakıyorum, “Ben nükleer santrale kesinlikle karşıyım.” diyen
milletvekili sayısı belki çok az, bir elin parmakları kadar. Gazetelere
bakıyorum, “Ben nükleer enerjiye, nükleer santrale her koşulda karşıyım.” diyen
köşe yazarı bulmak neredeyse imkânsız hâle geldi. E, televizyonları izliyorum,
yorumculara bakıyorum, nükleer enerjiye ve santrale böyle dimdik karşı duran
bir televizyon yayıncısına, yapımcısına hiç rastlamıyorum. Sadece ve sadece bu
ülkede çok küçük bir azınlık nükleer santrallerin ve nükleer enerjinin hâlâ
tehlikeli olduğu, hâlâ yanlış olduğunu iddia etmeye çalışıyorlar, onun
karşılığında Başbakan “Evinizdeki tüp gaz da tehlikeli, evinizdeki televizyon
ve elektrikli aletlerin de radyoaktif sonucu var sizlere karşı…” Hatta Bakan
çıkıyor, diyor ki: “Bir evlenmeyen erkek nükleer tehlikeden çok daha fazla
tehlike altında.” Çünkü evlenmeyen bir erkeğin, bekâr bir erkeğin altı yıl ömrü
kısalıyormuş, nükleer tehlikeye maruz kalan bir erkeğin altı yıldan çok daha az
ömrü kısalıyormuş.
Bakınız arkadaşlar, bu korkunç bir tablodur dünyada insanoğlunun
karşı karşıya kaldığı. Hepimizin vazgeçemeyeceğimiz en önemli hakkımız yaşam
hakkıdır. Yaşam hakkımızdan ödün vermemiz, yaşam hakkımızı riske sokmamız,
yaşam hakkımızı tehlike içerisine sokmamız mümkün değildir; çünkü niçin varız,
niçin çalışıyoruz, niçin mücadele ediyoruz? İnsan gibi yaşamak için.
ŞEVKET GÜRSOY (Adıyaman) – Sigarayı bıraktın mı?
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bıraktım, sigarayı da bıraktım, hepsini
bıraktım Şevket. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İnsan gibi yaşamak için, sağlıklı yaşamak için, kendimizin,
çocuklarımızın ve torunlarımızın sağlıklı bir insan gibi yaşayabilmesi için
mücadele ediyoruz. Mum ışığında yaşamımızı devam ettirebiliriz ama nükleer bir
tehdit altında yaşamımızı devam ettirebilmemiz mümkün değil. Diyorlar ki:
“Herkes ‘Nükleere karşıyız.’ diyor ama hiç kimse 2 ampulden 1’ini kapatmayı
kabul etmiyor.” Hayır arkadaşlar, öyle değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ampulü toptan kapatacağız, fişini
çekeceğiz.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Evet, ampulü.
Şimdi, bakınız, Almanya’da bizden çok uzun yıllar önce nükleer
santraller kurmuş, nükleer enerjiden yararlanmış Almanya’da Yeşiller Partisi
sadece ve sadece nükleer santrallere karşı olduğu için, sadece ve sadece
nükleer enerjiye karşı olduğu için, Angela Merker’e
kök söktürüyor ve onun yanından sollayıp ileriye doğru gidiyor. Neden? Çünkü
Almanlar, Alman halkı nükleer santralin ve nükleer enerjinin kendi yaşamını ne
kadar tehdit ettiğini görmüş ve bu konuda dik duran siyasal organizasyonlara da
sahip çıkıyor. İşte, şimdi benim biraz da şikâyetim yüce Türk milletine.
Siyasetçilere, gazetecilere, televizyonculara, yazarlara, köşe yazarlarına ama
benim biraz da şikâyetim yüce Türk milletine. Neden? Çünkü bu millet “Ben
çevresel değerlere hassasiyet gösteriyorum.” diyen siyaset adamına iltifat
etmiyor. “Aferin bak, yürü ben de arkandayım.” demiyor. “Ben nükleer enerjiye,
nükleer santrale karşıyım.” diyen sivil toplum örgütlerine gidip sahiplenip
kucak açıp arkasında yürümüyor. “Ben nükleer enerjiye karşıyım.” diyen siyaset
adamlarına gidip “Helal olsun sana ben de arkandayım, doğru yoldasın, doğru iş
yapıyorsun.” demiyor. Eğer bir siyaset adamı, siyasetle uğraşan bir insan da
arkasında milletin böyle bir desteğini görmüyorsa, göremiyorsa onun da o yolda
yürümedeki azmi kırılıyor ama bu millet “Ey arkadaş, bana geliyorsun, etnik
kimliğinle benden oy isteme, milliyetçi-maneviyatçı duruşunla benden oy isteme,
benden oy isterken söyle bakayım bana, nükleer santralin yanında mısın,
karşısında mısın?” derse işte o zaman siyasi partiler ve siyaset adamları
kendilerine çekidüzen verecekler ve siyasetlerini söylemlerini ona göre dizayn edeceklerdir.
Biz çok iyi biliyoruz ki, bu memlekette nükleer santrali bu
millete kabul ettirmek için, kasıtlı bir biçimde elektrik kesintisinin
yapıldığını, bu milletin karanlığa boğulduğunu, bunu da siyasetçilerin
yaptıklarını çok iyi biliyoruz. Türkiye'de nükleer enerjinin dışında,
Türkiye’ye yetecek, yenilenebilir ve temiz enerji kaynakları çok yüksek.
Zannetmeyin ki Kuzey Afrika’da ve Orta Doğu’daki gelişmelerin sebebi petroldür,
kesinlikle petrol değildir. Kuzey Afrika’daki ve Orta Doğu’daki gelişmelerin
sebebi, o bölgedeki, o çöllerdeki güneş enerji kaynağı potansiyelidir. Kuzey
Afrika’daki güneş enerji kaynağı potansiyeli, Avrupa Birliği ülkelerinin yılda
tükettiği elektriğin 3 katı, 4 katı fazlası elektrik üretme kapasitesine sahip
çöllerdir o çöller ve bugünkü iç karışıklığın sebebi de oradaki petrol rezervi
değil, oranın geleceğe yönelik, güneş enerji kaynağı üretebilme potansiyelidir,
gücüdür.
Değerli arkadaşlarım sözlerimi tamamlarken, dokuz yıldır beraber
görev yapıyoruz. Bugüne kadar siyasi yaşamımda bana yürek veren, bana mutluluk
veren, bana destek veren “Rasim yürü, arkandayız.” diyen, elimden tutan parti
büyüklerime ve Edirneli dostlarıma, hemşehrilerime ve
örgüt elemanlarıma sonsuz şükranlarımı sunuyorum, minnetlerimi sunuyorum. Ben
almış olduğum bayrağı bir toz zerreciği getirmeden, lekesiz ve tertemiz, Edirne
örgütü…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çakır.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Ben, dokuz yıl önce, Cumhuriyet Halk
Partisi Edirne örgütünün bana teslim etmiş olduğu bayrağı alıp, en küçük bir
toz zerreciği getirmeden, hiçbir leke getirmeden Cumhuriyet Halk Partisi
örgütüne teslim ettim ve onların iradesiyle de aktif siyasi yaşamıma
Parlamentoda değil de Parlamento dışında görev alarak devam edeceğim.
Bana siyasette emeği geçen, başta, çok sevgili, önceki Genel
Başkanım Deniz Baykal olmak üzere, partimde bugüne kadar görev yapan ve bana
emek veren çok değerli parti büyüklerime, siyasette benimle beraber yürüyen
sevgili yol arkadaşlarıma ve otuz yıldır emek verdiğim Cumhuriyet Halk Partisi
camiasına sonsuz minnet ve şükranlarımı sunuyorum. Ben, vermiş olduğum bütün
emeklerin doğru, yerinde ve haklı olduğuna inanıyorum, bana verilen emeklerin
de helal edilmesini diliyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
Başkanım, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır, sağ olun efendim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın
Rıdvan Yalçın.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının araştırılarak
sürdürebilir çevre politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmamın başında yüce
Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ben de konuşmama birçok önceki konuşmacı
gibi 166’ncı kuruluş yıl dönümünü kutladığımız Türk polis teşkilatının Polis
Haftası’nı kutlayarak başlamak istiyorum. Yüz altmış altı
yıldır milletimizin can ve mal güvenliğini temin eden polis camiasına -içinde
benim de çok sayıda akrabam ve arkadaşım olan polis camiasına- nice mutlu
yıllar temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün 23’üncü Dönemin son günü. Gerçekten, bu kürsüde bugün çok anlamlı, duygulu, bilgi dolu
konuşmalar yapıldı ve hatta Meclisin her günü acaba son günü gibi mi olsa
diyesi geliyor insanın buradaki konuşmaların güzelliğini dinleyince. Tabii, bu dönem içerisinde milletvekili olmuş, farklı sebeplerle
aramızdan ayrılmış arkadaşlarımız var, Sayın Hamza Yanılmaz, Sayın Osman
Yağmurdereli, Sayın Mustafa Kuş, maalesef yemin bile edemeden hayatını
kaybetmiş Sayın Cihat Özönder, rahmetli Muhsin
Yazıcıoğlu ve Gündüz Suphi Aktan Bey’e ben Allah’tan rahmet diliyorum,
ailelerine ve aziz milletimize bir kez daha başsağlığı dileklerimi iletmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, ben bu Komisyonun üyesi değilim. Bizim
grubumuzdan 3 değerli arkadaşımızın, maalesef hâlen tedavisi devam eden
Çanakkale Milletvekilimiz, Afyon Milletvekilimiz ve Maraş Milletvekilimizin
riyasetinde bu Komisyon çalışmalarını tamamladı. Hemen şunu ifade edeyim:
Tamamını inceleme fırsatı bulamadıysam da önemli bir kısmını iki gündür
inceliyorum. Gerçekten, bilimsel yönüyle, pratik önerileriyle Parlamentoya yol
gösterecek, ışık tutacak önemde bir rapor hazırlanmış. Ben, emeği geçen bütün
arkadaşlarımı ve Meclis dışında katkı sağlayan bütün arkadaşlarımı yürekten
kutluyorum, dilerim işe yarar.
Değerli arkadaşlar, 23’üncü Dönem içerisinde, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak önemli bir misyonu yerine getirdiğimiz
kanaatindeyim. Bugün istatistikler de göstermektedir ki Meclisin en aktif grubu
Milliyetçi Hareket Partisi olmuştur. Biz, bu dönem içerisinde “İktidar ne
diyorsa ben tersini söylemeliyim.” koşullanmışlığı yerine, hem komisyonlarda
hem Genel Kurul faaliyetleri içerisinde milletimizin hayatını kolaylaştıracak,
refah ortamını artıracak öneriler geliştirmeye gayret ettik ve iktidardan
geliyor kompleksi taşımadan, milletimizin hayrına
olan, milletimizin yararına olan kanunlarda iktidara yol gösterici olduk,
destek olduk ve çıkan kanunlara katkı sağlayarak daha iyi çıkması, daha
mükemmel çıkması için de katkı sağlayan bir anlayış içerisinde olduk. Ben,
gerçekten, ayrıca en genç üyesi olarak da içinde olmaktan gurur duyduğum
Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna da bu anlamda teşekkürlerimi, şükranlarımı
arz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bu dönem içerisinde, bugünlerde bir
başkanlık tartışmasını tekrar yaşıyoruz. Hatta,
aslında Türkiye’deki işleyişe baktığımızda hayretler içerisinde de kaldığımı
ifade etmeliyim. Eğer Sayın Başbakan başkanlık sistemini bir yetki azlığı
sebebiyle talep ediyorsa burada bir bilgi eksikliği olması gerekir. Bugün,
Sayın Başbakan Kabinenin Başkanıdır ve maalesef “İstediğim bakanı kapının önüne
koyarım.” diyecek kadar da orada bir hâkim güç taşımaktadır. Meclise geliyoruz,
Mecliste de bir ezici parmak çoğunluğunuz, sayısal çoğunluğunuz var. Bir
şekilde, Meclis çoğunluğunu da Sayın Başbakan yönetiyor, yönlendiriyor ve
şimdi, Sayın Başbakan, bir de -dikkat eder misiniz- son günlerde “Biz, yargının
işine karışmıyoruz, yargı da bizim işimize karışmasın.” diye ifade ediyor.
Değerli milletvekilleri, yargının işi aslında iktidarın işine
karışmaktır, yani yargı bununla görevlendirilmiştir, yargının anayasal görevi
bunu öngörmektedir. Bu doğru bir cümle değildir fakat öyle anlaşılıyor ki
yapılan değişikliklerle artık yargı da iktidarın işine karışmaz, karışamaz hâle
getirilmiştir. Şimdi, bu çerçevedeki bir yönetim anlayışı içerisinde
değerlendirdiğimizde, başkanlık sistemi özlemlerinin bir yetki azlığına
dayanmayıp belki bir federatif yapı arzusuna dayandığını söylemek hiç de abartılı
bir yorum olmaz.
Değerli milletvekilleri, üzülerek ifade ediyorum ki iktidar grubu
bu dönem içerisinde Meclisin yönetilmesi hususunda da bana göre demokratik
teamüllerin çok gerisinde kalmıştır. Elbette, Meclis Başkanlık Divanımızı
tenzih ediyorum ama zaman zaman bu Meclis baskıcı anlayışlarla yönetilmiştir.
Arkadaşlar, biz, millî iradeyi birlikte temsil ediyoruz. Siz,
millî iradeye çok vurgu yapan bir partisiniz ama bu parti, bu Meclis bütün
unsurlarıyla, buradaki bütün gruplarıyla, bağımsız üyeleriyle millî iradeyi
birlikte temsil etmektedir. Millî iradeyi birlikte temsil ediyoruz ama millî
iradeden aldığımız yetkileri hep siz kullandınız. Bunun çok somut örneği var:
Bir soru önergeme –daha önce de bu kürsüde ifade ettim- Meclis Başkanlığımızın
verdiği cevaba göre muhalefetin yedi yüz civarı kanun teklifi olmuş ve bu yedi
yüz kanun teklifinden bir teki, bir tanesi, arkadaşlar, görüşülmeye, müzakere
edilmeye değer bulunmamış. Şimdi, yedi yüz tane kanun teklifini muhalefet
milletvekilleri “iş olsun”, “laf olsun” diye mi vermiştir, hiçbiri mi
müzakereye değer bulunmamıştır? Böyle bir anlayışı ben, kusura bakmayın, hiç
demokratik bulmuyorum, hiç millet iradesinin yansıması olarak kabul edemiyorum.
Değerli milletvekilleri, maalesef, soru önergelerimize ya cevap
verilmiyor ya da anlamsız, uydurma, geçiştirme şeklinde cevaplar veriliyor. Bu
Mecliste, on-on beş maddelik kanunların temel kanun olarak görüşüldüğüne çok
şahit olduk. Her defasında itiraz ettim, gene itiraz ediyorum. İç Tüzük’teki tanımına aykırı olarak temel kanun vasfı
taşımayan kanunların, özellikle onlarca kanunda değişiklik yapan kanunların
burada temel kanun olarak görüşülmesini dayatmayı yine demokratik ilkelere
uygun bulmadığı tekrar ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, belki iktidar grubunun hoşuna giden bir
tablodur ama dört yüzden fazla kanun geçti bu Meclisten Sayın Abdullah Gül’ün
Cumhurbaşkanlığı döneminde ve Sayın Cumhurbaşkanımız, bunun sadece üç adedini
Meclise tekrar görüşülmek üzere iade etti. Bu belki iktidarla Cumhurbaşkanı
arasındaki uyumun ifadesi olabilir ama aynı zamanda, parlamenter sistemin,
parlamenter demokratik sistemin bir fren organizasyonunun çalışmadığına da
delalet eder diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, elbette bu Meclis doğru işler de yaptı,
güzel işler de yaptı fakat iktidarın buradan Meclisteki çalışmaları gibi toplum
üzerinde toplumu ötekileştiren politikalarına bu dönemde çok sayıda şahit
olduk. Muhalefeti de ötekileştirme çalışmalarına çok sayıda şahit olduk.
Değerli milletvekilleri, bütün milletvekillerine olduğu gibi bana
da hemşehri derneklerimizden ya da
belediyelerimizden, faaliyetlerine davetiyeler gelmiştir. Üzülerek
müşahede ettim, her gittiğim şenlik gibi ya da bir özel gece gibi
organizasyonların, bir iktidar partisinin şovuna dönüştürülme arzusuna şahit
oldum ve Sayın Başbakanın, en son İstanbul’da Ordulular şöleninde, çok yakın
izlediğim Sinoplular gecesinde de sanki orası partisinin bir ilçe kongresiymiş
gibi, il kongresiymiş gibi, muhalefeti, hatta kendi partisiyle aynı frekansta
düşünmeyen bütün insanları dışlayıcı bir anlayış içerisinde hitap ettiğini,
klasik bir parti kongresindeki taraftarları gaza getirmek için yapılan tarzda
konuşmalarına şahit olmak açıkçası beni çok üzmüştür, milletimizi de üzdüğü
kanaatindeyim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ama oradaki herkes Başbakanın geleceğini
bilerek geldi.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Değerli milletvekilleri…
Olabilir Beyefendi, aynı yere bir partinin milletvekili de
gidebilir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Güzel bir organizasyon…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Gelmesinler mi?
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Biz aynı anda bütün milletvekilleri
olarak bir ortamda bulunamayacak mıyız?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Güzel bir organizasyon, dinlemeye
gelmişler.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Buralar milletimizin varlığının,
birliğinin, güzelliğinin ifade edilmesi gereken makamlar. Üstelik Sayın
Başbakan milletimizin birliğini temsil ediyor, oraya sadece “AKP’nin Genel
Başkanı” sıfatıyla gitmiyor. Rica ediyorum, istirham ediyorum, sözlerime lütfen
farklı anlamlar yüklemeyiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Birliğe aykırı hiçbir şey yoktur.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu dönemde…
Geçmişte sizin hareketinize karşı da medyadan uygunsuz yaklaşımlar olabilir.
Yine, daha önce ifade ettim, her siyasi ekol Türkiye’de ciddi sıkıntılar
yaşamıştır, en ağırını belki Milliyetçi Hareket Partisi yaşamıştır. Ama bunları
bir intikam vesilesinin motivasyonuna dönüştürmemek
gerekirken, maalesef, bugün sahip olduğunuz iktidar gücüyle çok yanlış işler yaptınız.
Medyanın toplumu sağlıklı bilgilendirme imkânı dün aleyhinize yürürken, bugün
imkân bulduğunuzda bunun etik kurallarını koymak yerine “Nasılsa güç bizde.”
deyip bunu kendi lehinize âdeta bir silaha çevirdiniz.
Türkiye’deki insanların iş hürriyetini, iş imkânlarına eşit ulaşma
fırsatlarını sağlamak yerine, iktidar olmanın gücüyle kendi yandaş grubunuza
avantajlar sağlayan bir anlayış içerisinde oldunuz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, en son üniversite sınavı üzerinden
yaşanan polemiğe de bir cümleyle işaret etmek
istiyorum. Bazı şeylerin şüyuu vukuundan beterdir. Bugün siz ne kadar aksini
söylerseniz söyleyin, gerçekten de ÖSYM Başkanının dediği gibi bile olsa, bu
sınavda hiçbir usulsüzlük yapılmamış bile olsa bugün Türk toplumunun vicdanında
ÖSYM mahkûm olmuştur, o sınav mahkûm olmuştur değerli milletvekilleri. Bugün 1
milyon 700 bin gencimizin kafasında o sınava ilişkin çok derin bir şaibe
kuşkusu vardır ve maalesef, bu kuşku, bu tedirginlik giderilememiştir.
Değerli milletvekilleri, bu dönemde, maalesef, Türk milletinin göz
bebeği olan, Türk milletinin varlığının, birliğinin, devamının teminatı olan
Türk Silahlı Kuvvetlerimiz de bu süreçten yara alarak çıkmıştır. Sayın Genel
Başkanımızın da birçok fırsatta ifade ettiği gibi, her kurum içerisinde yanlış
yapan, suç işleyen insanlar olacaktır. Böyle çok büyük bir camianın içerisinde
elbette bu durumda insanlar vardır ama bu durumdaki insanları o kurumlara zarar
vermeden ayıklamak yerine, bir toptancı anlayış içerisinde, Türk Silahlı
Kuvvetlerimizin milletimizin gözündeki saygınlığı gölgelenmiştir. Bundan sizin
partinizin siyasi çıkarı olması hadisenin daha kötü bir boyutunu gösteriyor.
İsterdim ki biz bu süreci o kurumlar zarar görmeden, milletimizin gözündeki saygınlıkları
zedelenmeden tamamlamış olabilseydik; öyle ümit ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bir diğer husus: Ta il başkanlığı
döneminden bu yana TOKİ açılışlarında ya da diğer kurumların açılış
törenlerinde bize davetiye gelir şehir protokolü olarak. Ta o zamanlar da bunu
şikâyet ettim. Şimdi, bakıyorsunuz toplu açılış törenlerine, bir devlet
merasimi yapılıyor orada. O davetiyeler bize ya valilikten gelir ya ilgili
genel müdürlükten gelir ama o törene gittiğinizde yapılan işin bir parti
mitingi olduğuna şahit oluyorsunuz, yani devletin kesesinden bir parti mitingi
yapıldığına şahit oluyorsunuz.
Arkadaşlar, belki bunları yapmaya imkânınız var ama bunlar asla
toplum vicdanında olumlu bulunmayan şeyler. Siz, bu devletin kesesinden,
devletin parasıyla, devletin araçlarıyla, devletin imkânlarıyla, bütün
masrafların devlet kesesinden ödendiği bir töreni, bir devlet törenini bir
parti mitingine dönüştüremezsiniz. Bu suçtur sayın milletvekilleri ve üstelik, Sayın Başbakan ve kendisine nezaret eden bütün
ekip, bütün milletvekilleri ve bürokrasi, bir de resmî göreve gitmiş olmaları
sebebiyle devlet kesesinden harcırah almaktadır. O paralarda 73 milyonun
hakkının olduğunu sizlere bir kez daha hatırlatıyorum.
Değerli milletvekilleri, döneminiz, toplumsal şiddet bakımından da
iyi örneklerin yaşanmadığı bir dönem oldu. Bakıyorum, 57’nci Hükûmet döneminde
krizin simgesi olarak Başbakanın önüne atılan bir yazar kasa hafızalarda
kalmıştı. Sizin döneminizde yaşanan infialleri, intiharları, cinnetleri görünce
“Ne kadar masum bir eylemmiş.” diyesim geliyor. Maalesef, döneminizde hunharca
cinayetlerin, hunharca tecavüzlerin işlendiği, hunharca kapkaç olaylarının
yaşandığı bir Türkiye’ye döndük. Oturup bu meseleyi sadece “Bunları yapanları
hadım edelim mi etmeyelim mi? İdam edelim mi etmeyelim mi?” şeklinde
tartışmanın neticede bize kazandıracağı çok bir şey yok. Ama acaba bu atmosfer neden
oluşmaktadır; neden insanlar eşini boğazlamaktadır, çocuğunu boğmaktadır ya da
kendi evine bayram şekeri almak kadar masum bir taleple gelen 1 çocuğun ırzına
geçip 3 tanesini boğabilmektedir; bu nasıl bir toplumsal psikolojidir diye
sizleri sorgulamaya davet ediyorum ve acaba bu toplumsal cinnet hâlinde her gün
tırmandırdığınız politik gerilimin de insanlar üzerinde bir etkisi var mıdır
diye bir, vicdanınızı sorgulamanızı talep ediyorum.
Değerli milletvekilleri, millî gelirin 10 bin dolar olduğunu, 10
bin doları aştığını ifade ediyorsunuz ve gazete reklamlarıyla bir önceki
hükûmet döneminde bunun 3.500 dolar olduğunu ifade ediyorsunuz. Siz de biliyorsunuz
ki, bütün rakamları doğru okumayı bilen insanlar bilir ki bu işin dürüst cevabı
57’nci Hükûmet döneminde bırakılan millî gelirin de 8 bin dolarlara yakın
olduğudur bugünkü hesaplanan yöntemlerle ve üzülerek söylüyorum, üzülerek
söylüyorum…
AHMET YENİ (Samsun) – Millî gelirin artışı çevreyi rahatsız mı
ediyor?
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Türkiye elbette büyüyecektir, inşallah
daha çok büyür fakat gelir dağılımında yaşattığınız adaletsizlikleri
sorgulamayacak mıyız arkadaşlar? Artık, toplumdan tecrit olmuş bir zengin
mahalle kültürünün başladığına, yaşandığına şahit olmuyor musunuz? İnsanların,
güvenli olmayan bir sitede, dairede oturmak istemediğine şahit olmuyor musunuz?
Bir bakıyorsunuz, yıllık geliri milyon dolarlarla ifade edilenlerin mahallesi; bir
bakıyorsunuz, sadece yoksulluğunu bir fileyle geçiştirmeye çalıştırdığınız
yoksul insanların oluşturduğu mahallelerden ibaret bir Türkiye’ye maalesef bizi
getirdiniz.
Değerli milletvekilleri, açılım safsatasıyla da bin yıllık
kardeşliğin içerisine nifak soktunuz bu dönem içerisinde. Maalesef, bugün,
milletimiz, tıraş olduğu berberi, yemek yediği lokantayı, çocuğunun okul
arkadaşının ailesini merak eder oldu, memleketini, etnik kökenini. Bu milletin içerisine öyle bir nifak düşürdünüz ki belki on
yıllarca tamiri zor olacak bir nifak soktunuz ve bugün, değerli
milletvekilleri, 166’ncı yılını kutladığımız polis teşkilatımızın Polis
Akademisinde bu açılım, yıkım projesini başlattınız ve o proje bugün bir
emniyet görevlimizin yüzüne bir tokat olarak patladı, bizim de yüzümüzü acıtan
bir tokat olarak patladı.
Maalesef Sayın Genel Başkanımızı çok ağır sözlerle itham eden
Sayın Başbakanın dolaylı yollarla terör örgütü lideriyle müzakere ettiğine
şahit olduk bu dönemde ve en çok ağırıma giden, en çok üzüldüğüm şey, Türkiye’de
belli odaklara, terörle de sonuç alınıyormuş duygusunu yaşattınız ve bugün
maalesef bu gruplar kendi bayramlarını kutluyorlar.
Değerli milletvekilleri, Meclis, güzel örnekler de gösterdi Türk
milletine, doğru yöntemler kullanıldığında, iletişim kanalları doğru
işletildiğinde güzel örnekler de gösterdi. Nerede gösterdi? Borçlar Kanunu’nda
gösterdi, Ticaret Kanunu’nda gösterdi, Hukuk Usulü Kanunu’nda gösterdi.
Muhalefet milletvekilleri arzu etmeseydi belki yıllarca sürecek bu kanunların
müzakereleri asla yapılamayacaktı ama milletimizin beklentilerine uygun olarak
biz bu kanunlarda destek verdik. Ama biliyorum ki bir
Vakıflar Kanunu görüşülürken, bir Mayınlı Araziler Kanunu görüşülürken,
milletimizin yüreğini kanatan 301’inci maddenin değişikliği görüşülürken,
Anayasa değişiklikleri görüşülürken, en son yetki yasası görüşülürken, hatta
bir önce, görevi kötüye kullananların cezalarını indiren kanun teklifleri,
tasarıları görüşülürken, özel sohbetlerimizde bizimle aynı kanaati paylaşan
birçok arkadaşınız olduğunu, içinizden birçok arkadaşımız olduğunu bilmenin
mutluluğunu yaşıyorum ama maalesef bu sohbetleri yapıp, gelip burada, Meclis
kürsüsünde yine inanmadığınız, reddettiğiniz bu kanunlara oy vermekten de geri
kalmadınız.
Ümit ediyorum, inanıyorum, Türkiye’deki demokratik iklim sizlerin
de inanmadığı yasalara oy verme mecburiyetinin olmadığı bir Meclise bizi
ulaştırır.
Değerli milletvekilleri, tabii, çevre konusuna zamanım kalmadı.
Dediğim gibi çok uzmanı olduğum bir alan da değil. Sadece şunu ifade etmek
isterim ki Karadeniz’de, benim de Ordu Milletvekili olarak sevdiğim, canımdan
çok sevdiğim Karadeniz’de çok ciddi bir çöp meselesi yaşanıyor. Bugün
memleketimizin en güzel yaylaları maalesef birer çöplük hâline dönüştü ve hâlâ
bütün Karadeniz’de kimi çöpünü denize döküyor, kimi şehrin en güzel yerlerine
vahşi depolama yöntemleriyle bu işi geçiştiriyor. Mutlaka merkezî yönetimin bu
konuda belirleyici olması, kaynak ayırıcı olması gerektiğine inanıyorum, ifade
ediyorum ve son olarak şunu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
AHMET YENİ (Samsun) – Son, bir çevreden bahsetseniz de şu çevreyi
temizlesek Sayın Vekilim.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Şimdi, Ahmet Bey, çevre meselesi her
şeyden evvel bir duyarlılık meselesidir.
AHMET YENİ (Samsun) – Yani 10 bin dolar çevreyi rahatsız mı etti?
RIDVAN YALÇIN (Devamla) - Şöyle söyleyeyim: Bugün, biraz önce,
Rasim Bey doğru bir tespit yaptı. Evet, çevre konusunda duyarlı olan
milletvekillerine halkımız itibar etmiyor. Bunun sebebi, halkımızın öncelikleri
meselesinde, bana göre, gizli. Siz, karnını doyuramayan, çocuğunu okula
gönderemeyen, gıdasını karşılayamayan, ısınmasını sağlayamayan bir insandan
evinin sıva yapması hassasiyetini bekleyemezsiniz ya da çevrenin temiz olması
hassasiyetini bekleyemezsiniz. Maalesef sizin, Türkiye’yi getirdiğiniz bu tablo
insanlarımızın çevreye olan duyarlılığını da azaltmıştır.
Sayın milletvekilleri, biraz önce ifade ettim. Allahım
bana Milliyetçi Hareket Partisinin en genç milletvekili olmayı nasip etti. Ben
de kendi yeteneklerim çerçevesinde partimi ve temsil ettiğim yörenin haklarını
bu kürsüde ifade etmeye çalıştım; umarım yapabilmişizdir.
Şunu ifade etmek istiyorum özellikle: Değerli arkadaşlar, herkesin
oyunu alamazsınız. Bu, hiçbir parti için söylenebilecek bir iddia değildir ama
oy alamadıklarınızın da saygısını kazanmayı başarabilirsiniz. İşte, o zaman
Türkiye’de demokrasi daha iyi işliyor demektir.
Ben bu düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Seçimlerin
hayırlara vesile olmasını diliyorum.
İyi akşamlar diliyorum. (MHP, CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.13
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
88’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
352 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, AK PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili ve Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş.
Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
23’üncü Dönem Parlamentosunun son çalışma gününde son
konuşmalarımızı yapıyoruz. Bu hafta sonu itibarıyla, bu haftanın başından
itibaren, siyasi parti gruplarıyla anlaştığımız üzere programımızı belirledik.
Bugün de -en son gün, perşembe günü- değerli milletvekili arkadaşlarımızın,
siyasi parti gruplarının birlikte verdiği, Türkiye'nin önemli bulduğu
meseleleri, tüm siyasi partilerin belirli konularda, bu görüştüğümüz konularda
milletvekillerinin çeşitli, bir değil, birden fazla önergelerinin var olduğu
araştırma komisyonu raporlarını görüşüyoruz.
Yedi araştırma komisyonu raporlarını tamamladı. Bugün altı
araştırma komisyonunun raporunu kamuoyuyla paylaşmak adına, değerli
arkadaşlarımızın, tüm siyasi parti gruplarının verdikleri temsilci çerçevesinde
paylaşmak adına, kamuoyuna mal olması adına güzel bir çalışmanın yapıldığını ve
bu çalışma içerisinde muhakkak ki neticenin tam olarak alınamadığı ama almak
için büyük bir samimiyetle gayret gösterildiği bir süreci yaşıyoruz.
Siyasi parti gruplarıyla yaptığımız anlaşma çerçevesinde, her bir
araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili önergede milletvekili arkadaşlarımızın
görüşme, konuşma hakları varken, siyasi parti gruplarımızla anlaştık, dedik ki
her siyasi parti, grubu adına yirmişer dakika konuşsun, şahsı adına da hiç
kimse konuşma almasın ve bugün 23’üncü Dönemi bu şekilde kapatalım diye
arzuladık.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan arkadaşlarımız çıktılar, tamamen
araştırma komisyonu raporu içeriğinde, duygularını da paylaşarak, olması
gerekeni, nelerde eksik yapıldı, nerelerde hata yapıldı, o konuyla ilgili
konuşmalarını yaptılar ve genelde de alkışladık. Özellikle kayıp çocuklarla
ilgili İstanbul Milletvekili Sayın Sevigen’in yaptığı
konuşmaları ve yaptığı katkıları, gerçekten hepimizin duygularına hitap eden
konuşması, araştırarak bulduğu şiirler ve paylaştığı o duygusal anları büyük
bir sevgiyle izledik, takdir ettik. Arkasından, en son, Sayın Rasim Çakır’ın
yaptığı konuşmayı, çevreyle ilgili yaptığı konuşmayı izledik. AK PARTİ Grubunu
eleştirdi, şunları şunları yaptınız, hatalar yaptınız
diye eleştiri yaptı ama genel anlamıyla baktığımızda, yirmi dakikalık
konuşmasının en az on dokuz dakikalık kısmı tamamen konuyla ilgili ve yaptığı
çalışmalarla alakalı bir konuşma izledik. Ama,
üzülerek ifade ediyorum ki, biraz önce konuşan değerli arkadaşımız, on dokuz
buçuk dakika, AK PARTİ icraatlarıyla ilgili, hiç aslı astarı olmayan, hiç
doğruyu ifade etmeyen konuları gündeme getirdi. Son otuz saniye kala “Vaktim
kalmadı ama biraz da çevre konusuyla ilgili bir şeyler söyleyeyim.” dedi. Otuz
saniyesi bitmek üzereyken cümlesini tamamlayacaktı. “Çevre konusunu da pek
anlamam ama biraz da bu konuyla ilgili değineyim.” dedi son otuz saniyede.
Değerli arkadaşlar, bakınız, milletvekili arkadaşlarımızın -ki
özellikle çevre konusuyla ilgili- en yoğun şekilde verdikleri önergeler burada.
Her birinde otuzar milletvekilinin imzası var. Nasıl bir
duyarsızlık ki, nasıl bir ilgisizlik ki çevreye karşı hiç de alakası olmayan
bir milletvekili arkadaşımızın, böylesine önemli bir konuda -büyük de bir rapor
hazırlamışlar, çok önemli olduğunu bildiğim, inandığım bir rapor konusunda- hiç
konuya değinmeden “Benim de pek ilgi alanım değil ama otuz saniye içerisinde de
şunları ifade edeyim.” demek, bana göre, kusura bakmayın, tamamen bir çevre
kirliliğidir.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sizin yaptığınız kirliliğin yanında benimki
hiçbir şey.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, söylenilen
rakamlar…
Ben bugün son konuşmayı yapmayı arzu ediyordum ki grup başkan
vekili arkadaşlarımızla yaptığımız konuşma da, yaptığımız anlaşma da oydu. Biz
Değerli Başkanımızdan rica edelim, kapanış konuşmasını yapalım. Kapanış
konuşmasında iyi dileklerimizi birbirimize sunalım diye istemiştik. Hatta, Sayın Şandır, az önce, 60’ıncı maddeye göre yerinden
kısa bir açıklama yapmak için tuşa bastığında, bunu bu anda konuşmak
istemiyordum ama Başkanım herhâlde bir formül bulup bize de son konuşmaları
yaptıracak diye bir iyi niyet beyanında bulunmuştu, tahmin ediyorum Başkan da
bizi toplayacak, bununla ilgili İç Tüzük’te hangi
hüküm var veya yerimizden mi ya da buradan mı bir konuşma verecek diye
düşünüyorduk, onu ayarlamıştık, onu planlamıştık.
Biz, dört yıl boyunca, tam dört yıldan bir ay eksik süreyle
veya kırk gün eksik süreyle iyi günümüz geçti, kötü günümüz geçti, birbirimizi
kırmamak için gayret gösterdik, birbirimizi üzmemek için AK PARTİ Grubu adına
gayret gösterdik, hiçbir tahrike kapılmadık, biz arkadaşlarımızı teskin etmeye,
sakinleştirmeye gayret gösterdik ama şimdi, olmayan bir şeyi, rüyasında bile göremeyeceği
bir konuyla ilgili, “Sayın Başbakan teröristbaşıyla
müzakere yapıyor.” diye bir ifadeyi kullanmasını ben bir talihsizlik olarak
görüyorum.
Bakınız, Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığı dönemde, teröristbaşının avukatlığını yapmış bir kişinin elini
sıkarak, bir grup başkan vekilini yanından kaldırıp “Sayın Kaplan, buraya
getirin.” diyen bir siyasi parti genel başkanının temsil ettiği bir partinin
mensubu bir arkadaşımızın…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Çevreyi kirletmekten de öte geçti Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …bu konuyla ilgili yaptığı hayal ürünü
olan ama tamamen gerçek tokalaşması, İmralı’daki caninin avukatlığını yapan
birinin tokalaşmasını yapan bir kişiyle Sayın Milletvekili Arkadaşımız bu
konuyu ifade etmeye çalışıyor.
Değerli arkadaşlar, artık bugünlerde, 11 Nisan tarihinde listede
kimin olup olmayacağıyla ilgili, listede yer kapabilmek adına 333 kişilik
siyasi parti grubunu son gün kırmanın, incitmenin bir manası, anlamı var mı?
Bizim hatalarımız olabilir, yanlışlarımız olabilir, belki burada oturduğumuz
zaman bilmeden, istemeden kalp kırmış da olabiliriz ama biraz sonra hepimiz
helalleşeceğiz. Ben, yarın Ordu’ya gittiğim zaman, Rıdvan
Yalçın listede var veya yok ya da Rıdvan Yalçın, ben listede yoksam, Kayseri’ye
geldiği zaman “Ya, burada bizim bir milletvekili arkadaşımız vardı, onun iş
yerine uğrasam, merhaba desem, birlikte pastırma yesek, birlikte mantı yesek,
çayını, kahvesini içsem.” desek daha uygun, daha şık olmaz mı? Ben
Mersin’e gittiğimde Sayın Şandır’a uğrasam şık olmaz
mı? Antalya’ya gittiğimde Sayın Günal’a gitsem, varsam, şık olmaz mı? Ne olur,
şu 333 kişilik grubun kalbini kırmak size ne kazandırabilir?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Helallik mi istiyorsun Sayın Elitaş, helallik mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sadece kazandırabilecek tek şey
olabilir, 11 Nisan tarihinde açıklanacak listede belki yer bulmak için bir
fırsat yaratabilir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Elitaş,
helallik mi istiyorsun? Ben helal etmiyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Meseleyi büyütmeyin, meseleyi kapatalım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Ama değerli arkadaşlar, bakınız, bu
koltukların tamamı gelip geçici.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Elitaş,
çayımızı rahat içelim, kapat bu konuyu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bugüne kadar 23 seçim yapılmış, 24’üncü
seçim de 12 Haziran tarihinde yapılıyor; 12 Haziran tarihinde 24’üncü seçim
yapılacak. Bu süreç içerisinde çok insanlar gelmiş geçmiş, çok kişi, belki 10
bin kişi burada milletvekili olmuş olabilir ama kalp kırmadan, incitmeden ve
incinmeden ayrılmayı başarabilmek herhâlde 23’üncü Dönem Parlamentosunun en
önemli unsurlarından olacak diye bir düşünce içerisindeyim ama maalesef…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ben incindim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Aslanoğlu, seni incitmeyi hiç
arzu etmem, hiçbir arkadaşımı incitmeyi arzu etmem ve şu anda da cümlelerimi,
kelimelerimi seçerek kullanmaya çalışıyorum ki kimseyi incitmemek adına yapmaya
çalışıyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yeter, söylediklerin anlaşılmıştır…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Acaba, söylediğim bir şey içerisinde
alınganlık gösterir mi arkadaşlarım diye de şurada otururken, dinlerken “Sayın
Yalçın ne zaman konuya gelecek acaba” diye konuşmasının son on iki saniyesine
kadar sabırla bekledik ve pürdikkat dinlemeye çalıştık. Hatta bazı kısımlarını
dinlememe ihtiyacını hissettim ki son günde Sayın Yalçın’a acaba cevap verir
miyim diye. Vermeyi de arzu etmedim. Şahsım adına konuşma alacaktım ama
“Grubumu itham eden, grubumu hakikaten yaralayan bir şekilde yapılan bir
konuşma şahsı adına olmaz, grup adına konuşma alınır.” diye Sayın Başkana rica
ettim.
Bakınız, bütün rakamlar çarpıtılıyor. Değerli Milletvekilim,
23’üncü Dönemde 491 birleşim yapmışız. Bunun 2.081’ini oturum olarak
gerçekleştirmişiz. 23’üncü Dönemde 2.355 soru önergesi verilmiş -sözlü soru
önergesi- bunlardan 1.705’ine cevap verilmiş. Yani yüzde 73, yüzde 72,5 cevap
verilmiş.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ben size cevapları göndereyim, verdiğim
önergelere verilen cevapları.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, 21’inci Dönemde bakın ne olmuş?
1.980 tane sözlü soru verilmiş, bunun ancak 467’si cevaplanmış. Cevaplanma
oranı yüzde 23,6.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – İki yıldır cevaplandırılmayan sorularım var
Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın değerli arkadaşlar, 21’inci
Dönemde yüzde 23.6, sorulara, cevap verilmiş ama
23’üncü Dönemde 2.355 sorudan 1.705’ine cevap verilmiş, yüzde 72.4, sözlü
sorulara, cevap verilmiş. Parlamentoda milleti temsil eden
milletvekillerine ne kadar büyük ehemmiyet verildiği, sorulan sorulara ne kadar
büyük bir ciddiyetle yaklaşıldığı ortada. Ha, bu, sizi tatmin etmiyor
olabilir, sizin istediğiniz cevabı da vermemiş olabilir. Siz gönlünüzden geçen
her cevabı almak mecburiyetinde değilsiniz, alamazsınız da. Ama gerçekleri,
cevap olarak aldığınızda da, kabullenmek mecburiyetindesiniz.
Bakınız değerli milletvekilleri, “TÜİK’in
verdiği rakamlar çerçevesinde, bizim dönemimizdeki…” dedi… 57’nci Hükûmet
dönemindeki kişi başına millî gelirin 3.529 dolar olduğunu söyledi, “Şimdi de
10 bin dolarları geçiyor. Bu rakamların nereden çıktığını anlamıyorum.” dedi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hesap sisteminizi mi değiştirdiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakınız, değerli arkadaşlar, 2002 yılı
sonu itibarıyla Devlet İstatistik Enstitüsünün… (MHP sıralarından gürültüler)
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Aynı yöntemle hesaplandı.
TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Müdahale etmeyin lan!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …gayrisafi millî hasıla
rakamı 181 milyar dolardır, kişi başına millî gelir de 2.500 dolardır. Ama son
rakamlara göre, Türkiye, bütün dünyada olduğu gibi, gayrisafi yurt içi hasıla sistemine döndüğü andan itibaren TÜİK’in
rakamları revize edilmiş ve 2002 yılı sonu itibarıyla gayrisafi yurt içi hasıla
181’den 231 milyar dolara çıkmıştır ve aynı şekilde kişi başına gelir de 2.500
dolarlardan 3.529 dolara revize edilmiştir. 2002 yılındaki gayrisafi yurt içi hasıla rakamlarıyla 2010 yılındaki gayrisafi yurt içi hasıla
rakamları aynı sistem içerisinde, aynı ölçü içerisinde değerlendirilmiştir.
Bakın, sizinle, Türkiye'nin, 1998 yılından 2010 yılına kadar
gayrisafi yurt içi hasıla rakamlarını paylaşmak
istiyorum: 1998 yılı gayrisafi yurt içi hasıla 271 milyar dolar, yani 56’ncı
Hükûmetten 57’nci Hükûmete devredilen rakam. 1999 yılında -57’nci Hükûmetin
iktidara geldiği ilk yıl- 271; 247,5 milyar dolara düşmüş. Arkasından 2000 yılı
265,5 milyar dolar olmuş. 2001 yılı, çıkmış. Müthiş bir zikzak… İstikrar hiç
yok. Millet niye kasa atıyor biliyor musun? Yarınını bilmediği için. “Bugün
büyüyeceğim, yarın ne olacağım, soğan ve ekmek de bulamaz mıyım?” kaygısıyla
gidiyor, “Sayın Başbakan, benim hâlim ne olacak?” diyor, “Bu dengesizliğin sonu
nereye varacak?” diyor.
İşte burada, rakamlar gösteriyor. 98: 270,947. 99: 247,544. 2000:
265,384. 2001: 196,736. Zikzak… Yüzde 5-yüzde 10 dolar cinsinden artış eksiliş
var. 2002’de nasıl devretmişler? 230 milyar 494 milyon dolarla devretmişler.
Hiç sürekli büyümenin olmadığı bir yılı yaşamışız. Biz 2002 yılında almışız,
230 milyar 494 milyon dolarla almışız. 304’e, 390’a, 481, 526, 468, 742, 616 ve
730. En son TÜİK’in açıkladığı rakama göre 735 milyar
dolar. Dünyanın en büyük küresel krizinin olduğu bir dönemde, ilkinin 1929
yılındaki yapılan küresel krizde, tüm dünyanın iflas ettiği bir dönemdeki krize
yakın bir krizin olduğu süreçte gayrisafi millî hasıla
2008 yılındaki krizin en çok hissedildiği sürece yakın olarak geçmiş. Bizim
dönemimizde küresel krizin yaşandığı, tüm dünyanın kırılıp geçirdiği, tsunami etkisiyle bütün ülkelerin bu etkiden zarar gördüğü
bir süreçte ancak krizle bir yıl yaşamışız. Ama siz 1998 yılındaki Uzak Doğu
krizinin Rusya’ya yansıması ve arkasından Türkiye’ye gelen süreci sürekli
zikzaklar hâline getirmişsiniz ve 2001 yılındaki krizin telafisini iki yılda
bile gerçekleştirememişsiniz ve millet o zamanki Parlamentoda iktidarı
oluşturan ve yüzde 55 çoğunluğu oluşturan siyasi grubu, üç grubu…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Üç yıldır 2008 seviyesine gelemedi vatandaşın durumu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Demiş ki yüzde 55 iktidarın çoğunluğunu
oluşturan gruba, aynen o Başbakanlığın önüne kasa atan vatandaş gibi “Bizim
hâlimiz ne olacak? Siz bizi bu hâle getirdiniz.” demiş ve Sayın Bahçeli’nin
söylediği gibi, müthiş bir Osmanlı tokadı vurarak sandığın içine gömmüştür.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sıra sizde.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, bakın değerli arkadaşlar,
rakamlarla ilgili konuları çarpıtmanın, milleti yanıltmanın bir manası yok.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Kasa atan yok, intihar eden var şimdi bol
miktarda.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – İnsanlar kendini yakıyor, Elitaş.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – 500 milyar borç yok yani.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın milletvekilim, şu anda, en son
açıklanan, özel sektör de dâhil olmak üzere 500 milyar dolar borcumuz var.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ee, daha ne
olacak?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Doğru söylüyorsunuz ama Türkiye’nin
gayri safî millî hâsılası 2010 yılı itibarıyla…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İşsizlik ne âlemde?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 11,3 işsizlik oranı. Sizin aldığınız
dönemde 6,6’ydı, 10,3’te devrettiniz Sayın Durmuş. Siz de o dönemde Bakandınız. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı içerisinde
2011 yılına kadar Türkiye’deki işsizlik oranının ortalama 10,5 olacağıyla
ilgili karar aldınız ve altında muhtemelen de sizin imzanız var.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sizin 28 Şubatın yükünü biz düzelttik.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, ne diyorum: Sizin de
57’nci Hükûmet döneminde içinde bulunduğunuz Parlamentoda, o Hükûmetin
hazırladığı kalkınma planlarında, 2010 yılında, 2011 yılındaki işsizlik
oranlarının yüzde 10,5 olacağıyla ilgili kararda, altında imzanız var ama biz,
2008 yılında Türkiye ekonomisini istikrar içerisinde, gelecekle ilgili baktığı
ve temsil ettiği, seçtiği hükûmetine duyduğu güven çerçevesinde 9,8’e düşürdük
ama küresel krizin etkileriyle birlikte, bakın, 29 Mart seçimlerinde işsizlik
oranının yüzde 17’ye ulaştığı, genç işsiz oranının yüzde 29’a ulaştığı bir
süreçte dahi, Adalet ve Kalkınma Partisi yerel idarelerde yüzde 39 civarında
bir oy almayı başarmıştır. Niye? Çünkü
millet bu partiye güveniyor, millet bu partinin kadrolarına güveniyor, millet
bu partinin Genel Başkanına güveniyor. Diyor ki: “Durmak yok, yola devam.”
diyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yolmaya devam.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İnşallah, 12 Haziran tarihinde yine,
“Durmak yok, yola devam.” diyecek.
Şimdi, Sayın Milletvekili “Kanun tasarı ve teklifleri görüşülürken
muhalefetin hiçbir önerisini ciddiye almadınız.” dedi.
Değerli arkadaşlar, muhalefetin o kadar çok önergelerini dikkate
aldık ki… Bakın, en son verdiğiniz, konuşulan kanun tasarı ve tekliflerinde
hiçbir önermeniz yok. Önerme bilmeyen insan “Vazgeçelim bu işten.” der. Bütün
önergelerinize bakın, çıkarma önergesi.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kanun tekliflerimizden bahset.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - “744 sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü
maddesinin madde metninden çıkarılması.” Bütün önergeleriniz bu.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yalan söylüyorsun. Hepsi o olur mu,
binlerce önerge var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Türk Ticaret Kanunu’yla ilgili
yaptığımız işlerde Sayın Şandır’a teşekkür ediyorum,
Sayın Hamzaçebi’ye teşekkür ediyorum. O süreç içerisinde Sayın Şandır’ın konuyla ilgili yaklaşımı, Sayın Hamzaçebi’nin
konuyla ilgili yaklaşımı ve AK PARTİ Grubunun da bu konuya ehemmiyet vermesi,
ciddiyetle üzerinde durması ve bizden önceki dönemde de hazırlanıp altyapısı
oluşturulan bir kanun tasarısının, 3 bin maddelik kanun tasarısının üç günde
çıkarılması başarısını, basiretini gösterdik. İşte, biz bugünleri bunlarla
kapatmalıydık, bugünleri bunlarla yapabilmeliydik. Millet bizi alkışlayıp…
Birbirimizi eleştirerek değil, hatalarımızı görüp en azından öz eleştiri
yaparak bugünü kapatıp 24’üncü Döneme bir örnek teşkil etmeliydik ama yaptığımız
meselelerin, iyi noktadaki olan şeylerin… Değişiklik önergelerinin tamamı
çıkarma önergesi, “İktidar grubu bu konuyla ilgili bizim önerilerimizi dikkate
almıyor.”
Sayın Yalçın, eğer siz geçen haftaki yaptığımız kanun tasarısında,
incelemiş olsaydınız, en az on tane önergeyi kabul ettiğimizi görürdünüz. O
önergeyi kabul ettiğimizi görürdünüz.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Bir tane müstakil kanun var mı yasalaşmış?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Yalçın, 57’nci Hükûmet döneminde,
Allah aşkına bir örnek verebilir misiniz, muhalefet milletvekillerinin kanun
teklifleriyle ilgili hangisinde olduğunu gösterebilir misiniz?
Bakın, Sayın Yalçın siz bu konulara çevre konusundaki uzak
olduğunuz kadar uzaksınız. Bazı konularda, mesela görüştüğümüz kanun tasarıları
içerisinde komisyonlarda birleştirilerek getirilmiş kanun tekliflerinin…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Bir tane müstakil, muhalefetin, kanun
teklifi var mı yasalaşmış? Yedi yüz tane kanun teklifi verdik.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Yalçın, biraz çevre konusunda,
herhâlde, çalışırsanız çünkü konuştuğunuz konu oydu. Siz komisyonlardaki
yapılan işlerle alakalı milletvekili…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sen ne söyledin çevreyle ilgili Elitaş?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bizim Sayın Şandır’la
beraber, Sayın Vural’la beraber verdiğimiz kanun teklifleri var, birleştirildi.
Bakın, bizim “Torba Yasa” diye ifade ettiğimiz iki yüz kırk yedi maddelik kanun
teklifinde, kanun tasarısında Sayın Şandır’ın da
imzası vardı. Sayın Şandır’ın imzasının olduğu...
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yedi yüz tane kanun teklifi var. Müstakilen yasalaşmış bir tane kanun teklifi söyleyebilir
misiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yani kusura bakmayın, bizim
düşündüğümüz bir şeyi sizin düşünmek de hakkınız tabii. Ama biz sizin
düşündüğünüz şeylerin uygun olanlarını zaten kabul ediyoruz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Çevreye gel. Biraz çevreden bahset.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – 40 milyar doları ne yaptınız
özelleştirdiğiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, her şeye rağmen
23’üncü Dönem içerisinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...belki günün anlamına, son
günün özelliğine uygun konuşma yapmayan arkadaşlarımız olabilir ama şunu ifade
etmek istiyorum ki bu kürsüye bugün 7 Nisan Perşembe günü çıkan bütün
arkadaşlarımızın 550 kişiyle temsil edilen Parlamento içerisinde incitmeden,
kırmadan ama hepsinin yüreğini mest ederek, içine su dökerek, yüreğine su
dökerek alkış alabilecek konuşmayı yapmasını arzu ederdim, dilerdim.
Öncelikle, ben, Sayın Sevigen’e teşekkür
ediyorum yaptığı çok güzel konuşmadan dolayı. Raşim Çakır Bey kardeşimiz
eleştirdi, öz eleştiri yaptı ve konuşmasında da alkış aldı.
Ben, bu duygularla, 23’üncü Dönem Parlamentosunun yaptığı
çalışmalardan dolayı, özellikle grup başkan vekili arkadaşlarıma...
ERKAN AKÇAY (Manisa) – MHP acıttı mı sizi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...Sayın Oktay Vural’a, Sayın Şandır’a, daha önceki çalıştığımız, şimdi Sayın Genel
Başkan olan Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’na,
Sayın Akif Hamzaçebi’ye, Sayın Muharrem İnce’ye, Sayın Hakkı Suha Okay’a, Sayın Kemal Anadol’a
ve Plan ve Bütçe Komisyonunda beraber çalıştığımız değerli arkadaşlarımıza,
incitmeden, üzmeden, üzmemeye gayret göstererek, birbirimize karşı yapıcı
olmaya çalışarak ki kırmadan, incitmeden yaptığımız konuşmaları ve milletvekili
arkadaşlarımızı da incitmemek üzere buraya gönderen grup başkan vekili
arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum.
Ama şu anda son bir sitemimi Sayın Şandır’a
yapacağım: Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili olarak arkadaşımızı en
azından bugünün anlamına binaen Sayın Yalçın’ı bir notla uyarıp “Ne olur konuya
gel.” demesini arzu ederdim, beklerdim.
Hepinizi, bu son günde, saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Komisyon adına Sayın Nuri Uslu, Uşak Milletvekili.
Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Polis Günü ve haftası dolayısıyla Polis Günü’nü ve haftasını
kutluyorum. Ayrıca polis kardeşlerimize de sağlıklı, başarılı bir yaşam diliyorum.
Şimdi, bizim komisyonumuz, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının
araştırılması, sürdürülebilir bir çevre politikasının oluşturulabilmesi için
alınması gereken önlemlerdir.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, çevre sorunları o kadar çok, o kadar
değişik ki Çevre Sorunları Araştırma Komisyonu Başkanı olarak bir tespiti de
ben yapmak istiyorum müsaade ederseniz. O da şu: Şimdi, bizim komisyonumuzda
üye olmayan değerli arkadaşımız, Çevre Komisyonunda üye olmayan değerli
arkadaşımız, üzülerek söyleyeyim ki… Şimdi, bir türküyü, şarkıyı dinlersiniz,
uygun seste, uygun yerde dinlersiniz, çok hoşunuza gider, zevk alırsınız,
eğlenirsiniz; aynı şarkıyı, aynı türküyü farklı bir ortamda yüksek sesle, daha
yüksek sesle söylerseniz, dinlerseniz o zaman oradan rahatsız olursunuz. İşte o
gürültü kirliliği, yani çevresel sorunlardan birini oluşturur, gürültü
kirliliğini oluşturur. Şimdi, bu değerli arkadaşımız...
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hâlâ daha ne diyor!
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65,
68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – ...çevreyle ilgili şeyler söylememesine
rağmen, bu Parlamento, bu dört yılda, burada yüzlerce kanun çıkardı,
yayınlanmasına sebep oldu, vesile oldu.
BAŞKAN – Nuri Bey, şunu hoşlukla tamamlayalım. O konuya Sayın Elitaş değindi, siz çevreden bahsedin lütfen Nuri Bey.
Sayın Uslu...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Nuri Bey, çevreyi konuşun
lütfen. Grup Başkan Vekiliniz cevap verdi ama siz çevreyi konuşun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Grup
Başkan Vekili yirmi dakika cevap verdi, yeter.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Nuri Bey, siz çevreyi konuşun artık.
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Şimdi, müsaade buyurun...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Siz çevreyi konuşun lütfen.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen...
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Bir çevre sorununu...
BAŞKAN – Sayın Uslu... Sayın Uslu...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Çevreyi konuşun.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen sakin olun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yeter artık, Grup Başkan Vekili cevap
vermiş.
BAŞKAN – Sayın Uslu... Sayın Uslu...
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Arkadaşlar, bak, arkadaşımızı...
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Yirmi dakika Grup Başkan Vekili konuştu. Çevreyi konuşun artık.
BAŞKAN – Sayın Uslu... Nuri Bey...
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Arkadaşımızı rencide etmek istemiyorum.
BAŞKAN – Sayın Uslu... Nuri Bey...
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Sadece söylemek istediğim şu...
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Söyledin ama,
yeter artık. İşine bak. Kalkıp ben de konuşayım o zaman.
BAŞKAN – Nuri Bey, bir şey söyleyeyim ya. Sayın Uslu…
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Söylemek istediğim şu: Şimdi, olmayan bir
şeyleri...
BAŞKAN – Sayın Uslu…Sayın Uslu, sesimi
duymuyor musunuz?
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Raporu konuşacaksan konuş.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Raporu konuşacaksan konuş. Grup Başkan
Vekiliniz cevap verdi, tamam.
BAŞKAN – Nuri Bey…Sayın Uslu…
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Pardon.
BAŞKAN – Mikrofonu kesmek zorunda kalacağım.
Arkadaşlar, bakınız, bu konu talihliydi, talihsizdi, neyse, bir
konuşuldu. Grup Başkan Vekili yirmi dakika devam etti. Yani Meclis oturumunu
yöneten arkadaşınızı zorla “Gündeme gelin, sadede gelin.” demek mecburiyetinde
bırakmayın. O konu kapandı arkadaş. Siz de çevreden bahsedin, bitirelim şu işi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yeter artık ya! Grup Başkan Vekili cevabı
verdi. Konuya gel Hatip!
BAŞKAN – Hoşlukla bitirelim Sayın Uslu, lütfen, istirham ediyorum.
O konuyu kapattık arkadaşlar, o konu kapandı. Sen çevreden bahset Nuri Bey.
Buyurun.
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şunu söylemek istiyorum: İşte bu da bir siyasi çevre sorunudur.
Onu tespit etmek istiyorum, onun için söyledim.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Aynen senin yaptığın gibi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hâlâ ısrar ediyorsun.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Yaran var da gocunuyorsun, başka
bir şey yapmıyorsun!
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65,
68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, bizim
Komisyonumuz, yirmi dört tane ayrı konuda verilmiş olan önergelerden oluşmuş ve
21 tane milletvekilimizin katılımıyla oluşmuş ve ciddi bir çalışma meydana
getirmiştir.
Sayın Rasim Çakır Bey kardeşim, arkadaşımız, önergelerin
isimlerini ve önerge verenleri saydı. Ben de bir vefa olarak Komisyonumuzdaki
üye arkadaşlarımızın ismini saymak istiyorum:
Başkanı olarak Nuri Uslu, AK PARTİ Uşak Milletvekili;
Başkan Vekili, Recep Yıldırım, AK PARTİ Sakarya Milletvekili; Sözcü, Kayhan
Türkmenoğlu, AK PARTİ Van Milletvekili; Kâtip, Binnur Şahinoğlu, AK PARTİ
Samsun Milletvekili; Mehmet Erdoğan, AK PARTİ Adıyaman Milletvekili; Şevket
Köse, Cumhuriyet Halk Partisi Adıyaman Milletvekili; Abdülkadir Akcan,
Milliyetçi Hareket Partisi Afyonkarahisar Milletvekili; Zekeriya Aslan, AK
PARTİ Afyonkarahisar Milletvekili; Mehmet Hanifi
Alır, AK PARTİ Ağrı Milletvekili; İlknur İnceöz, AK
PARTİ Aksaray Milletvekili; Muhammet Rıza Yalçınkaya, Cumhuriyet Halk Partisi
Bartın Milletvekili; Mehmet Nezir Karabaş, BDP Bitlis Milletvekili; Mustafa
Kemal Cengiz, Milliyetçi Hareket Partisi Çanakkale Milletvekili -buradan
değerli arkadaşıma şifa da diliyorum, Cenabı Allah şifa versin- Mithat Ekici,
AK PARTİ Denizli Milletvekili; Rasim Çakır, Cumhuriyet Halk Partisi Edirne
Milletvekili; Özlem Müftüoğlu, AK PARTİ Gaziantep Milletvekili; Haydar Kemal
Kurt, AK PARTİ Isparta Milletvekili; Mehmet Akif Paksoy, Milliyetçi Hareket
Partisi Kahramanmaraş Milletvekili; Mahmut Esat Güven, AK PARTİ Kars
Milletvekili; Hikmet Erenkaya, Cumhuriyet Halk
Partisi Kocaeli Milletvekili; Çağla Aktemur Özyavuz,
AK PARTİ Şanlıurfa Milletvekili.
Değerli arkadaşlarım, bu Komisyon gerçekten çok ciddi ve çok uzun
bir çalışma yaptı. Bu çalışmanın neticesinde şu gördüğünüz komisyon raporunu
oluşturdu ve bu komisyon raporunu basarak tüm ilgili kurum ve kuruluşlara
gönderdik.
Şimdi, tabii ki “çevre sorunu” denince çevreyle ilgili, çevre
sorunuyla ilgili olmayan hiçbir kurum, kuruluş, ilgili kişi kalmıyor. Onun için
biz öncelikle konuyla ilgili olarak tüm sivil toplum kuruluşlarını, kamu kurum
ve kuruluşlarını, üniversiteleri, yazılı, basılı, görsel bütün yayınları,
bunların hepsini komisyon olarak Komisyonumuzda değerlendirdik, inceledik ve
daha sonra, bu özellikle önergelerle gündeme getirilen çevresel sorunları
yerlerinde görebilmek için on dokuz tane ilimize ve çevresine seyahat yaptık. Tabii,
burada çevre sorunlarının oluşması ve hangi bölgeleri, kimleri etkilediği de
bizim için önemliydi. Bir kere yaşamın olmazsa olmazları diye kabul ettiğimiz
toprak, su, hava ve doğal kaynakların kirlenmesi, tahrip edilmesi, yok
edilmesi, kullanılamaz hâle getirilmesi en önemli çevre sorunlarından birini
oluşturuyordu.
Çevre sorunları hemen akşamdan sabaha oluşmuyor, uzun yıllar,
doğalına aykırı, uygun olmayan faaliyetlerin yapılması ve tekrarlanması
sonucunda çevre sorunları meydana geliyor. Çevre sorunlarının büyümeye,
yayılmaya ve genişlemeye açık sorunlar olduğu görülüyor. Çevre sorunları sınır
tanımıyor, zaman ve mekânla sınırlandırılması da mümkün olmuyor. Çevre
sorunları sonucu kirlenen toprakların, suyun, havanın ve tahrip olan doğanın
geri kazanılması hem çok pahalı hem de çok uzun yıllar alıyor.
Peki, bu çevre sorunları daha çok kimi etkiliyor? Çevre sorunu,
olduğu bölgede, görüldüğü alanda, her alanda, zaman ve mekân tanımadan, o
bölgede yaşayan tüm canlıları, insanları, hayvanatı ve bitkileri olumsuzca
etkiliyor.
Şimdi, Anayasa’mızın 56’ncı maddesindeki “Herkes, sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” düsturuna bağlı olarak
Komisyonumuz, 21 milletvekilimiz gruplar hâlinde farklı bölgelere seyahatler
yapmıştır. Bu seyahatlerimiz esnasında… Tabii, Komisyonumuz aslında 2008
yılında çalışmasını tamamladı yani üzerinden iki yıl gibi bir zaman geçti.
Şimdi, o dönemde gittiğimizde o bölgelerde tespit ettiğimiz çevresel sorunların
belki birkaçı veyahut da birçoğu şu anda sorun olmaktan da kalkmış olabilir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hangisi, bir tane söyle?
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65,
68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Ama o döneme göre tespit ettiğimiz çevresel
sorunları da açıklamak istiyorum: Adana, Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa
bölgesine yaptığımız seyahatte özellikle Harran ve Çukurova’da aşırı ve
bilinçsiz bir biçimde su ve gübre kullanımı olduğunu gördük. O bölgede, Karakaya, Atatürk Barajı, Keban Barajı, Birecik Barajı
ve Karkamış Barajı’nın olduğu bölgede özellikle bu barajlara akıntısı olan
yerleşim yerlerinden atık suların maalesef bazı barajlarımıza kirli bir şekilde
ileri anlamda deşarj edildiğini tespit ettik.
Kahramanmaraş-Elbistan ve Muğla-Yatağan’a yaptığımız
seyahatte ise özellikle Kahramanmaraş Elbistan Termik Santrali’nin bir
ünitesinde desülfürizasyon ünitesinin kurulmadığını, elektrofiltrelerin takılmadığını ve devamlı
çalıştırılmadığını, bunun sonucu olarak da o bölgede bitki ölümlerinin
olduğunu, toprak kirlenmesinin olduğunu ve asit yağmurları ile toprağın
kirlendiğini gördük ama bunun aksi olarak Muğla-Yatağan’daki Termik Santral’de yaptığımız incelemede ise tamamen bu
söylediğimiz tedbirlerin alındığını ve Yatağan Termik Santrali’nden çevreye
hiçbir zararlı etkenin yayılmadığını tespit ettik.
Komisyonumuzla yine Trakya, Çanakkale, Edirne, Tekirdağ’a
yaptığımız seyahatte -biraz önce Rasim Bey arkadaşımızın da söylediği gibi-
gerçekten Trakya’da hem sulamada hem su kullanımında, özellikle Ergene
Nehri’nin ve Ergene’ye bağlı çay ve kollarının da maalesef kirli aktığını
Komisyon olarak tespit ettik, yerinde gördük.
İzmir, Aydın, Muğla bölgesine yaptığımız seyahatte ise
Menderes Ovası’nda Küçük ve Büyük Menderes nehirlerinde kirliliklerin olduğunu,
bu sulardan tarımsal alanlarda sulamada kullanılmasından dolayı topraklarda da
kirlenmenin olduğunu gördük ve Muğla bölgesinde özellikle koylardaki balık
çiftliklerinin, her ne kadar basında balık çiftlikleriyle ilgili yanlış konular
anlatıldıysa da balık çiftliklerinin koylardan belli bir mesafede, ileride
olmasından dolayı ve uygun noktalarda konuşlandırılmalarından dolayı balık
çiftliklerinin de orada kirlilik oluşturmadığını tespit ettik.
Van, Ağrı, Iğdır, Kars bölgesine yaptığımız seyahatte özellikle
Van Gölü ve civarında yaptığımız incelemelerde Vanlıların “mavi deniz”, hatta
Van’ın mavisinin, Van Gölü’nün mavisinin başka hiçbir gölde olmadığını
söyledikleri Van Gölü’nde maalesef o yıllardan geriki
yıllara doğru baktığımızda Van Gölü ve çevresinde oraya yine yerleşim
alanlarından kirliliklerin aktığını… Çünkü Van Gölü korunan
bir havza, çukur bir havza olduğu için orada Van Gölü’nün etrafında da
kirliliklerin olduğunu hep birlikte tespit ettik ama daha sonra öğrendiğim
kadarıyla Van ve çevresi, koruma kurulunun kurulmasıyla ve oralardaki yerleşim
alanlarında kanalizasyonların ve arıtma tesislerinin yapılması neticesinde bu
kirliliklerin bir derece engellendiğini ve ortadan kaldırıldığını gördük.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Gevenler kurtulmuş mu?
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65,
68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Ege, Çukurova, İç Anadolu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerindeki hasat sonunda anız yakmanın son derece çevresel bir
sorun oluşturduğunu, toprağın verimliliğini ortadan kaldırdığını gördük ve bu
çevresel sorunun mutlaka önlenmesi gerektiği konusunda aynı fikre vardık.
Türkiye’nin her tarafında az çok oranda erozyonun devam ettiğini
tespit ettik. Van, Ağrı, Kars, Artvin ve Adıyaman illerindeki özellikle
erozyonu önleyen ve benim tabirimle “doğunun dağlarının örtüsü, battaniyesi”
dediğimiz geven bitkisinin, maalesef, bilinçsiz bir şekilde yakmak için, yakıt
olarak ve yem olarak, hayvan yem bitkisi olarak kesildiğini, söküldüğünü,
köklendiğini gördük. Bunun da -bir orman mühendisi olarak- son derece yanlış
olduğunu, mutlaka önlenmesi gerektiğini hep birlikte tespit ettik.
Özellikle, Artvin’e ve Çanakkale’ye yaptığımız seyahatlerde de
Artvin Cerattepe’deki madencilik faaliyetlerinin, Kazdağlarındaki madencilik faaliyetlerinin de daha
dikkatli, daha yeni teknolojiler kullanılarak doğaya zarar vermeden, görsel
zarar vermeden yapılması konusunda da hemfikir olduk.
Aydın, Afyon, Kütahya, Denizli ve Uşak illerine yaptığımız
seyahatler neticesinde de özellikle jeotermal su kaynaklarının kullanıldıktan
sonra reenjekte edilmediğini tespit ettik. Bu
jeotermal suların reenjekte edilmediği durumlarda
toprakta kirlenmeye sebep olduğunu belirledik. Özellikle Uşak
ilinde yaptığımız tespitte de Uşak hem Gediz Nehri’nin hem de Küçük, Büyük
Menderes nehirlerinin, Banaz Çayı’nın doğum bölgesinde olduğu için, oradaki iki
tane büyük sanayi kuruluşunun -organize sanayinin ve karma organizenin- her
ikisinde de arıtmaların yapıldığını, faaliyete geçtiğini, Gediz’in, Büyük
Menderes’in ve Adıgüzel Barajı’nın da bu konudan, arıtmalar çalışmaya
başladıktan sonra olumlu bir şekilde etkilendiğini gördük.
Muğla, Aydın, Kocaeli, İstanbul, Mersin ve Antalya illerinde,
madencilik faaliyetlerinin çevresel kirlilikler oluşturduğunu da tespit ettik.
Şimdi, ben, bu tespitlerden sonra, süratle, alınması gereken
tedbirler nelerdir, onları Kurulumuza arz etmek istiyorum.
En önemlisi şu: Hava kirliliği, toprak kirliliği özellikle
enerjiden kaynaklanmıyor, endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanıyor. Onun için,
yenilenebilir enerji kaynakları mutlaka desteklenmeli.
Verimli tarım alanları, meralar, sulak alanlar ve orman
alanlarının amaç dışı kullanılması mutlaka engellenmeli.
Sulama, gübre ve ilaç kullanımı daha bilinçli yapılmalı.
Endüstriyel ve kentsel atık sularla kirlenmiş sular, sulamada,
tarımsal sulamada kullanılmamalı.
İyi tarım uygulamaları yaygınlaştırılmalı, damlama sulamaya
geçilmesi de daha kuvvetli bir şekilde desteklenmeli.
Arazi sınıflamasının tamamlanamamasından dolayı arazilerin
kullanımında amaç dışı kullanımlar olmaktadır, bu engellenmeli.
Çukurova, Ege ve Trakya ovalarında birinci sınıf tarım arazileri
amaç dışı alanlarda kullandırılmamalı ve kullanımı bundan sonra mutlaka
engellenmeli.
Tarım alanlarında anız yakımına
kesinlikle izin verilmemeli.
Erozyon önlenmeli.
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nde yakıt ve yem bitkisi
amacıyla kesilen, sökülen geven bitkisinin sökülmesi ve koparılması mutlaka
engellenmeli.
Ormanlar, sulak alanlar, biyolojik çeşitliliğin zengin olduğu
alanlar, doğal alanlar tüm zararlı etkenlere karşı korunmalı.
Yüzyılımızda su en önemli etkenlerden birisidir. Diyoruz ki
sürdürülebilir su yönetimi mutlaka sağlanmalı. Bunun için su bakanlığı
kurulmalı, yerel yönetimler bakanlığı ayrıca kurulmalı, orman bakanlığı veya
doğal kaynaklar bakanlığı ayrıca kurulmalı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, buyurun.
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Endüstride çevreye duyarlı yeni teknolojiler kullanılmalı ve
teşvik edilmeli.
Seyhan, Ceyhan, Küçük ve Büyük Menderes, Fırat, Dicle ve Ergene
havzalarının su temin kaynağı olarak bölgelerinin can damarı olduğu dikkate
alınmalı ve bu alanlara atık suların arıtılmadan deşarj edilmesi kesinlikle
engellenmeli.
Arıtma tesislerinin sürekli çalıştırılması mutlaka sağlanmalı,
bunun için devlet enerji desteği vermeli ve nitekim,
enerji desteği şu anda veriliyor.
Kullanılan termal sular reenjekte
edilmeli.
Madencilik faaliyetleri çevresel sorun oluşturmayacak metotlarla
üretim yapmaya devam etmeli.
Doğal kaynaklarımızı, tertemiz akan akarsularımızı, göletlerimizi,
barajlarımızı ve denizlerimizi korumalıyız.
Tarım arazilerimizi, ormanlarımızı, meralarımızı, biyolojik
çeşitliliğin kaynağı olan sulak alanlarımızı koruma-kullanma dengesi içinde,
mutlaka sürdürülebilir bir yönetimle yönetmeliyiz.
Şunu iyi bilelim ki: Gideceğimiz başka Türkiye, gideceğimiz başka
yerküre yok değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ben de bu duygularla tüm milletvekillerimize 24’üncü Dönemde… Veya
şöyle söyleyeyim: Bu dönemin sonunda ve bundan sonra, sağlıklı, hayırlı bir
yaşam diliyorum. Hepinize başarılar diliyorum. Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının
araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki
genel görüşme tamamlanmıştır.
Emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.01
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
88’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
6’ncı sırada yer alan, spor kulüplerinin sorunları ile sporda
şiddet sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun 733 sıra sayılı Raporu
üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
6.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21
milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak ve
25 milletvekilinin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan
ve 20 milletvekilinin, Edirne Milletvekili Cemaleddin
Uslu ve 19 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen
ve 27 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup
Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Bengi Yıldız’ın, Antalya
Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 21 milletvekilinin, Sivas Milletvekili Hamza
Yerlikaya ve 19 milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 22
milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 24
milletvekilinin, spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın
98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876,
877, 878, 879, 880) (S. Sayısı: 733) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bu arada, şahısları adına da
konuşma sayıları artmıştır. Onun için, daha öncekilerde olduğu gibi önü açık
olarak, “ne zaman bitirirse” üslubunu takınmayacağız. Bütün arkadaşlarımızın
konuşmalarını ona göre ayarlamalarını rica ediyorum, yoksa arkadaşlarımızı çok
geç vakte kadar bekletmiş oluruz.
Önerge sahipleri adına Yaşar Tüzün, Bilecik Milletvekili.
Yaşar Bey yok mu burada? Neyse, belki gelir.
Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri ve yüce Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu, sporda şiddetin araştırılmasıyla ilgili
rapor üzerine söz aldım ama öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki az önce hem
Sayın Elitaş “Çevreyle ilgili konuşulmadı.” dedi hem
de Sayın İncekara “Keşke arkadaşlardan Komisyon
üyeleri olsaydı, daha iyi olurdu.” dedi. Ben burada kendi adıma sporu bir yaşam
biçimi olarak gören ve burada da…
SAADETTİN AYDIN (Erzurum) – Artık antrenmanlara gelmiyorsun.
(x) 733 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
(10/80, 91, 267, 674, 714, 737,
739, 876, 877, 878, 879, 880) esas numaralı Meclis Araştırması önergelerinin ön
görüşmeleri 19/10/2010 tarihli 8’inci Birleşimde
yapılmıştır.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Evet, antrenmanlara gelmiyorum, söylerim
birazdan nedenini. Madem burada Kardeşim söyledi, onu da belirteyim: TBMMspor’un bütün branşlarında
Meclisi temsil eden ve ilkokul yıllarından itibaren de bütün branşlarda amatör
kümelerde faaliyet göstermiş bir arkadaşınız olarak kendimi bu konuda konuşmaya
mezun görüyorum. Öncelikle, onu belirterek başlamak istedim. Dolayısıyla, bunu
bir yaşam tarzı olarak değerlendiriyorum.
Burada çok fazla anlatmaya gerek yok çünkü Komisyon Raporu’nun “Sonuç”
kısmında da çok güzel bir şekilde sporun temel amacı belirtilmiş: “İnsanın
beden ve ruh sağlığını geliştirmek, iradesini güçlü kılmak ve toplumda barış,
kardeşlik ve dayanışma duygusunu yaygın hâle getirmektir.” diyor. Onun için biz
sporu yaşam tarzı olarak belirledik; hem mücadeleyi içeriyor hem yenmeyi
içeriyor hem yenilmeyi içeriyor hem de bunları sindirmeyi içeriyor. Hepimizin,
burada, bu anlamda, sporu hayatımızın bir düsturu olarak görmemiz gerekiyor.
Biz de az önce burada takım arkadaşlarımın söylediği gibi, o
anlayış içerisinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin takımlarında da değişik branşlarda faaliyetlerde bulunduk. Ben bir yıldır
bulunmuyorum. Arkadaşlarım sitem ediyor ama onun da nedeni, az önce söylediğim
amaçtan çıktığını düşündüğüm için. Onlar beni haksız bulsa da ben, Sayın
Başbakan sporcularla “açılım” toplantısı yaptığından beri katılmıyorum çünkü o
benim söylediğim amaca uymaktan çıktı gibi geldiği için. Arkadaşlarım devam
ediyorlar, onların takdiridir.
Dolayısıyla, hakikaten, spor bugünün meselesi değil. Geçmişten
bugüne Türkiye’de ciddi sporcular da yetişmiş, kendi imkânlarıyla, kıt
şartlarda önemli sporcular yetişmiş ve cumhuriyetin kuruluşundan önce hatta, Atatürk kendisi, önemli ölçüde, sporcuların
yetişmesine, yetiştirilmesine katkıda bulunmuş, bugün faaliyette bulunan birçok
kuruma katkıda bulunmuş ve kendi talimatıyla, “Gazi Eğitim” dediğimiz, bugün
Gazi Üniversitesinin binası olarak kullanılan binada ilk eğitimi başlatmış.
Değerli arkadaşlarım, burada, hakikaten, o veciz sözün içerisinde
deminki, baştan vurguladığım konuya tekrar dönmek istiyorum. Atatürk diyor ki:
“Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.” Burada
“şiddet” kısmı sporun taraftarıyla ilgili olsa da, öyle gibi algılanıyor olsa
da sporun bütün sorunları ayrıntılı olarak taraflar açısından -kulüpler
açısından, yöneticiler açısından, sporcular açısından- tartışılmış ama bir de
bir garabet var ki spor deyince herkes önce futbolu düşündüğü için, baktım raporda da
genel olarak futbol ağırlıklı bir düzenleme olmuş. Dolayısıyla burada, değerli
arkadaşlarım, futbolun dışında bütün branşların
dikkate alınması gerekirdi diye düşünüyorum.
Neden şiddet? Yani “Şiddeti önlerken ayrıntılı bir analiz
yapılsın.” denilmiş ama buraya baktığım zaman “İşin arka planında bu insanları
şiddete iten şey nedir?” analizi fazla yapılmamış. Yani madde madde sayılmış
ama bunların çözüm önerileriyle ilgili “Neden şiddete gider…” Bazı maddelerde
spor tesislerinin yetersizliği, ona göre uygun olmaması, işte eğitimsizlik ama
bunların hepsinden daha önemlisi insanların sürekli çatışma ve gerilimin
yaşandığı bir ortamda yaşıyor olması, sinirlerinin sürekli yıpranıyor olması ve
işsizlik ve yoksulluğun sonucunda bir dışlanmışlık duygusu içerisinde belli
kesimlerde yaşayan vatandaşlarımızın maça gittiği zaman daha agresif
olmasına yol açan bu nedenlerin ortadan kaldırılmasına ilişkin de hususların
buraya dercedilmesi ve bundan da önemlisi buna
ilişkin önlemlerin alınması gerekirdi diye düşünüyorum çünkü her şeyden önce
zihniyet dönüşümü burada önemlidir. O zihniyet dönüşümünü, baştan beri söylediğimiz
spor ahlakını yerleştiremediğimiz zaman suçu sadece seyircilere atarak işin
içinden kurtulmak veya sadece sporda şiddetin önlenmesine ilişkin bir yasa tasarısını çıkararak bunun
uygulanabilirliğine bakmadan, altyapısını, teknik altyapısını, eğitim
altyapısını hazırlamadan sadece kanunla bunu düzenlemek maalesef mümkün değil.
Bunun arkasında işin eğitimi yatıyor. Eğitim denilince de sadece beden eğitimi
ve spor değil, ilkokuldan itibaren başlayarak sporun önemini ve bu çerçevede
ahlaklı olmanın önemini, sporcu olmanın önemini anlatmak gerekiyor.
Bu çerçevede defalarca ilgili bakanlarla, federasyon
başkanlarımızla da konuştuk ama henüz o konuda -bu yasalar çıkmasına rağmen-
bir adım atılamadı. Öncelikle okullar liginin ciddi bir şekilde faaliyete
geçmesi gerekiyor, şu anda turnuva şeklinde. Bir kültür olarak ortaokullardan
başlayarak -şimdi turnuvalar olarak yapıyorlar- kalıcı bir şekilde lig hâline
getirilmesi ve bunun bir hazırlık ligi gibi yetiştirilmesi -sporcuların-
gerekiyor. O süreçte de işte arkadaş olmayı demin raporda da belirtilen amaç
olarak, sporun temel amacı arasında ahlaklı olmayı, birey olarak gelişmeyi,
iradesini güçlendirmeyi içeren hususların dikkate alınması ve bunların da
çözülmesi gerekiyor. Yoksa biz burada kanunu çıkardık, sürekli olarak kanun
çıkarıyoruz, uygulamadığımız zaman bunun bir sonucu olmaz.
Değerli arkadaşlarım, kısaca… Bu dönemin son raporu ve son
görüşmesi olması hasebiyle az önce arkadaşlarımızın kaygılarını dinledik. Ben,
kısaca, Yunus’un sözleriyle sözlerimi bağlayarak birkaç şey daha söylemek
istiyorum.
“Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz.” diyor.
Bir taraftan özür dilerken sonra özrümüz kabahatimizden büyük
olmasın. Bizler, burada çok şeyler konuştuk. Biz Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, her zaman, Sayın Elitaş’ın dediği gibi,
yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı bir muhalefet anlayışına sahibiz. Yeri
geldiğinde en sert sözleri ben arkadaşlarıma sarf ettim hem komisyonda hem
burada çünkü haklıydım, haklı olduğumu düşünüyordum. Ancak ve ancak bana haklı
olduğum siyasi mülahazalarla değil, önüme belge getirilirse özür dilediğim de
olmuştur ama belge gelirse. Ben, burada muhalefet ediyorum ve doğru olan
konusunda sizi uyarmak zorundayım, gördüğüm yanlışı… “Ben” derken muhalefet
partisi olarak söylüyorum. Biz, hep bunu yapmaya çalıştık. Tabii, bu arada
karşıdan siyasi taassupla bir tepki gelirse bizim tepkimizin de sert olduğu
olmuştur ama insani ilişkilerimiz devam eder. Siyaseten sert olmak zorundayız.
Siz burada parmak çoğunluğuyla “indirin, kaldırın” yaparken biz tabii ki başka
türlü, bağırmadığımız zaman… Sayın Başkanım bile zaman zaman kızdı bize
“Duyamadım” dedi sonra. Demek ki bağırmazsak bazı şeyler duyulmuyor. Yani
kendisi de burada, bir oturumda kendisi vardı çünkü.
Bu vesileyle, değerli arkadaşlarım, bu tartıştığımız konular,
çıkardığımız kanunlarda yukarıda, arkadaşlarımız biliyor, ne kadar düzeltmeler
yaptığımızı Plan ve Bütçe Komisyonunda. Ona rağmen hâlâ onların bile çoğu
kanunların içlerine sinmediğini hepimiz biliyoruz. O nedenle, bunu yapıcı bir
muhalefet anlayışı olarak görmeniz gerekiyor. Muhalefet muhalefetliğini
yapacak, iktidar da iktidarlığını yapacak. Ortalamada, demokraside de bir denge
bulunacak. Bu söylediklerimizin hiç birisi Türkiye Cumhuriyeti devletinin
büyümesini engellemek üzere, sizin dediğiniz gibi sizin icraatlarınızı
engellemek üzere değil, tam tersine doğru icraatlar yapılarak Türkiye’nin
ilerlemesini sağlamak içindir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak “Önce
ülkem ve milletim, sonra partim” diyen bir anlayışa mensubuz.
Sonuç olarak, Türk milleti büyük millettir. Türkiye Cumhuriyeti
devleti büyük devlettir. Şimdiye kadar da onlarca devlet yeniden kurulmuştur,
tarih sahnesinde yerini almıştır. Biz milliyetçi hareket olarak, yeniden bu
küresel gelişmelere karşı, sosyal boyutu olan, Türkiye merkezli yeni bir
medeniyet projesinin inşa edilmesiyle lider ülke olabileceğimizi düşünüyoruz.
Size uyarılarımız da bundandır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan, bir cümleyle.
Bu konuları istismar etmeden, sizlerin de, Sayın Başbakanın da son
dönemde söylediği gibi ve hatta Sayın Kılıçdaroğlu’nun da geçen bir
toplantısında söylediği gibi, milli bir hedef olarak “2023 lider ülke”
vizyonuna hepimizin kilitlenmesi, bütün kurumların kilitlenmesi, siyasi
mülahazalardan uzak bir şekilde o lider ülkeyi inşa edecek çalışmaların
yapılması gerekir.
Çözüm önerilerimiz farklı olabilir değerli arkadaşlar, ama
hedefimiz hepimizin aynı olması gerekir. 2023’te lider ülke ve 2053’te fethin
1.600’üncü yıl dönümünde süper güç olma vizyonunu
hepimizin, burada bulunan 550 kişinin benimsemesi gerekir. Ha, çözüm yollarını
tartışabiliriz. Onun için biz diyoruz ki, siz onları söylüyorsunuz, bizim
yoğurt yiyişimiz farklı. Biz, inşallah 13 Hazirandan itibaren üç dönem arka
arkaya tek başına iktidar olarak, bu lider ülke olma yolunda biz kendi
bildiklerimizi uygulamaya çalışacağız diyoruz.
Bu duygularla ben bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Yaptığımız çalışmaların hepsi doğruyu bulma yolundadır. Türk milletine
güvenimiz tamdır, inancımız tamdır. Zaman zaman fetret devri yaşansa da Türk
milleti büyük olmaya devam etmiştir, yine de edecektir diyor, sizleri ve yüce
Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Günal.
Evet, önerge sahipleri adına Sayın Yaşar Tüzün, Bilecek
Milletvekili.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan
Komisyon Raporu’yla ilgili söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev
yapan sevgili milletvekili arkadaşlarımızın büyük çoğunluğunun sporla iç içe
olduğunu, ilişkisi olduğunu biliyoruz. Ancak, bu rapor üç ay önce hazırlandı,
bu konuda 16 değerli milletvekili arkadaşımız bu Komisyonda görev aldı; 10
tanesi Adalet ve Kalkınma Partisinden, 3 Cumhuriyet Halk Partisinden, 2
Milliyetçi Hareket Partisinden, 1 tanesi de Barış ve Demokrasi Partisinden. Bu
arkadaşlarımız güzel bir çalışma yaptılar, hem yurt içi hem de yurt dışı
çalışmalarda bulundular, güzel bir tespitte bulundular. Bu Komisyon Raporu
inşallah önümüzdeki süreçte de dikkate alınır da bu rapordan faydalanılır ve
şiddetin önlenebilmesi adına herkese düşen ortak sorumluluk yerine getirilir.
Ancak, sevgili arkadaşlarım, 31 Mart, yani geçtiğimiz hafta
perşembe günü –bugün- bu konuyla ilgili bir yasal düzenleme Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabul edildi. Biz, geçtiğimiz hafta da Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak şu sözlere değinmiştik: Hükûmet bir tasarı hazırladı, bu
tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildi. 15 Ocakta
Arena Stadı’nın açılışında o vahim tabloyla karşılaşıldıktan sonra hemen
oldubittiye getirilmesi, hemen alt komisyona sevk edilmesi, alt komisyondan
sonra normal komisyona sevk edilmesinin doğru olmadığını, etik olmadığını
söylemeye çalıştık ve dedik ki: “Yüce Meclis bu konuda bir araştırma yapacak,
bu araştırma raporunu tamamladı, tamamladıktan sonra bu kanun tasarısıyla da
örtüşseydi, o komisyonda alınan kararlar, yapılan çalışmalar bu kanun
tasarısının içerisinde yer alsaydı çok daha doğru olurdu, çok daha güzel
olurdu, niye oldubittiye getirip de sporda şiddetin önlenmesiyle ilgili bu
kanun tasarısını kabul ediyoruz ve şu anda görüşüyoruz?” dedik. Çok
değil, bir hafta sonra işte Komisyon Raporu yayınlandı, bugün görüşmesini
gerçekleştiriyoruz.
Sevgili arkadaşlarım, Komisyon Raporu’nun özetine bakacak olursak,
tabii, devletin diğer idarelerinin de sporda rolü ve bu alanda politika ve
strateji geliştirme gibi bir görevi olduğunu bu rapordan öğreniyoruz. Yine
Millî Eğitimin sporu desteklemesini, hizmet içi eğitimi ve istihdamın da
gerçekleşmesi gerektiğini bu raporda görüyoruz. Tesisleşmenin çok önemli
olduğunu, amatör spor kulüplerinin ve profesyonel spor kulüplerinin
tesisleşmede yaşadığı sorunların neler olduğunu bu raporda görüyoruz. Spor
faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi, toplumda yaygınlaştırılması ve spor
bilincinin de yaratılması konusunda bir çalışmanın olduğunu görüyoruz. Spor
kulüpleri ile federasyonlara ilişkin tedbirlerin ne olduğunu yine görüyoruz.
Finansman açığını ve finansmanın ne şekilde yaratılacağını yine bu raporda
görüyoruz. Kuşkusuz uluslararası organizasyonlar ve uluslararası ilişkilerin de
ne olduğunu bu raporda görüyoruz. Sporcu sağlığı ve sosyal güvenlik haklarının
da ne olduğunu görüyoruz. Kuşkusuz profesyonel spor kulüplerini
profesyonelleştiren amatör spor kulüplerinin de desteklenmesi gerektiğini,
bugün gerek futbolda gerekse diğer branşlarda oynayan
oyuncuların her birinin geçmişte, çocukluk yıllarında, gençlik yıllarında
amatör spor kulüplerinde yetişip daha sonra profesyonel olduğunu, amatör spor
kulüplerimizin desteklenmesi gerektiğini defalarca söylememize rağmen bu
eksikliğin de olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. Yine spor malzemelerinin
üretimi ve temini konusunda yaşanan sorunlar bu raporda yer aldı. Başta Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğünün, çalışan bütün personelinin, federasyonlarımızın,
-spor bakanlığının diyelim, artık Devlet Bakanlığı değil- spor bakanlığımızın
da bu rapordan ciddi bir şekilde faydalanacağını umut ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz hafta bu yasa tasarısını yüce
Meclis kabul etti, Sayın Cumhurbaşkanı da onayladı, Resmî Gazete’de
de ilan edildi ve yayımlandı. Ama inanıyorum ki geçtiğimiz hafta kabul
ettiğimiz bu kanun tasarısı, içerisine bu rapordan da alıntı edilerek öyle
kanunlaşmış olsaydı çok daha faydalı, çok daha sağlıklı bir kanun çıkarmış
olacaktık.
Değerli arkadaşlarım, tabii, 23’üncü Yasama Döneminin bugün son
gününü gerçekleştiriyoruz. Bu son günde, ülkemiz adına, milletimiz adına,
vatandaşlarımız adına 23’üncü Dönemde hep birlikte görev yaptık. Bu görev
yapmanın onurunu ve mutluluğunu yaşıyoruz.
Ancak iktidar partisinin gerek Hükûmetince gerekse parti grubunca,
muhalefet partisi milletvekillerinden gelen gerek yasa tekliflerinin gerekse
Meclis araştırma önergelerinin münferit olarak kabul edilmediğini de
gözlemlemiş bulunuyoruz. Yani, iktidar partisi grubunun dışında, bu Mecliste,
bireysel olarak, gerek seçim bölgesiyle ilgili gerekse toplumun genelini
ilgilendiren birçok sayıda teklif verildi ama münferit olarak verilen hiçbir
teklif Mecliste görüşülmedi, kabul edilmedi. Toplumun menfaatine veya seçim
bölgesinin menfaatine verilen bir teklife dahi illa ki iktidar partisi
milletvekillerinin de örtüşen bir teklif verdiğini, aynı şekilde bir Meclis
araştırma önergesi verdiğini ve muhalefet partisi milletvekillerinin
isteklerinin, taleplerinin münferit olarak TBMM’de kanunlaşmadığını görüyoruz
ve tespit ediyoruz.
Bugüne kadarki kanun tekliflerini ve araştırma önergelerini bir
incelediğimizde, gerçekten, muhalefet partisi milletvekillerinin teklifleri,
burada, münferit olarak görüşülmedi ve kabul edilmedi.
Yine, vermiş olduğumuz yazılı ve sözlü soru önergelerinde,
gerçekten, yasama ve denetim görevini yerine getirecek bir milletvekili olarak
büyük hüsrana uğradığımızı, özellikle, iktidar partisine bağlı ve o anlamda
görev yapan bürokratların denetim hakkımızı kullanmakta bize sıkıntı
çıkarttıklarını, özellikle, yazılı soru önergelerimize -hiç ciddiye almadan,
geçiştirilerek- işte âdet yerini bulsun anlayışıyla cevap verdiklerini
gözlemliyoruz. TBMM’de en fazla yazılı ve sözlü
soru önergesi veren bir milletvekili olarak bu rahatsızlığımı sizlerle
paylaşmak istiyorum.
İktidar partisi milletvekilleri, inanıyorum ki 24’üncü Dönemde bu
tarafta oturacağınız için size de aynı cevapların verileceğini ve o gün görevde
olan Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının da, bakanlarının ve bürokratlarının da
aynı şekilde size, böyle yazılı soru önergenize cevap verdiğinde, aynı
rahatsızlığı sizlerin de hissedeceğine inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, 23’üncü Dönem Parlamentosunda
gerçekten çok sayıda kanun teklifini, tasarısını kabul ettik, görüştük, Meclis
araştırma önergelerini kabul ettik ve görüştük. Bunun dışında, bir Anayasa
değişikliği süreci yaşadık. Bu süreç içerisinde yaşanan olumsuzlukları, Genel
Kurulda yapılan oylamaları hepimiz biliyoruz. Hakikaten, Türkiye Büyük Millet
Meclisine yakışmayan tablolarla karşı karşıya geldik. Bu çok hoş olmadı. Yüce
Meclise yakışmadı. Milletvekili arkadaşlarımıza yakışmadı. Ama,
bir uzlaşma kültürünün hâlâ oluşmadığını… Toplumun, milletimizin ve ülkemizin
menfaatine verilecek bir yasa değişikliği teklifinde hepimizin ortak noktada
buluşması gerektiğine inanan bir partinin mensubu olarak söylüyorum, hiçbir
zaman iktidar partisi buna yanaşmadı. “Parlamentoda bizim
çoğunluğumuz var, bu çoğunluğa güvenerek biz istediğimiz kanun teklifini,
tasarısını ve Anayasa değişikliğini yaparız.” diyerek bir diretme anlayışını,
bir dayatma anlayışını Meclise getirdi ve kuşkusuz, AKP milletvekilleri
içerisinden de rahatsız olan arkadaşlarımız da vardı ama grup kararına veyahut
Genel Başkanın kararına veyahut kendi içlerinden oluşan Hükûmet kararına uymak
durumunda ve zorunda bırakıldı ve olumlu oy kullandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Evet, bu Komisyon Raporu’nun bütün
spor camiasına hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum ve ben de Türkiye
Büyük Millet Meclisinde 22’nci ve 23’üncü Dönemde milletvekilliği yapan bir
arkadaşınız olarak, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı
görevini üstlendik, burada bu görevi yaptığımız sırada kuşkusuz milletvekili
arkadaşlarımızla ilişkilerimiz oldu; bir hatamız, bir eksikliğimiz, bir suçumuz
olduysa affola diyorum ve 24’üncü Parlamento
Döneminin yani 12 Haziran seçimlerimizin ülkemize ve milletimize hayırlı ve
uğurlu olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu, yüce Meclisi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzün.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın
Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, spor kulüplerinin sorunları, sporda şiddetle
ilgili bir araştırma komisyonu kuruldu. Ben, başta Araştırma Komisyonu Başkanı
Sayın Ekren ve arkadaşlarına teşekkür ediyorum.
Ayrıca, Komisyonda görev yapan diğer Meclis bürokratlarına yaklaşımlarından
dolayı teşekkürlerimi iletmeyi bir görev sayıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, bu rapor çok önce çıksaydı bu
rapordan hepimiz ve Türk sporu büyük feyiz alacaktı. Diliyorum ki 24’üncü
Dönemde gelen iktidar ve 24’üncü Dönem milletvekilleri bu rapordan feyzalır, Türk sporunun içinde olduğu sorunlara biraz daha
derinlemesine girer.
En büyük şansızlık şu: Bu raporun Meclisin kapandığı son gün, son
dakika ele alınmasını bir talihsizlik olarak addediyorum, büyük bir talihsizlik
olarak addediyorum çünkü burada Türk sporunun ders çıkaracağı, Türk sporu için
alınacak çok büyük önlemlerin olduğu kanaatindeyim ama maalesef, bugüne kaldı.
Ama şuna seviniyorum: Meclisin son günü. Son gününde -spor
sevgidir, barıştır, dostluktur- en son konunun da spor olmasından ayrıca haz
duyuyorum çünkü spor insanları sevdiren, insanları birleştiren, insanlara
birlikte olmayı aşılayan bir olgudur. Türkiye'nin buna ihtiyacı var.
Türkiye'nin, herkesin birlik, beraberlik ve Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünde,
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet var olmasında sevginin, dostluğun mutlak
olması gerekir. Yani bu nedenle, sporun hepimize verdiği bir feyizle bunu son
gün konuşmanın da, son gün de olsa kapanışta konuşmanın da bir huzurunu
yaşıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, ben önce Türkiye’de spor kulüplerinin
sorunları ve spor kulüplerinin içinde olduğu sorunları görüşmeye, iletmeye
çalışacağım, ancak bu raporun içeriğinde olan -Komisyon çalışmaları sırasında
gerek Sayın Başkanın gerekse diğer tüm gruplardaki arkadaşların- o gün
konuşulan konulardan bazılarının -çok eksik kısmının da olsa- burada
yasalaşmasının da hazzını yaşıyorum. Bu nedenle, bu raporda olan bir iki
konunun yasalaşması yönünde Komisyonumuzun diğer komisyonlara verdiği destekten
dolayı, başta Komisyon Başkanına ve arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Ne oldu? Bu raporda olup da alınması gereken önlemler olarak
söylenen neler yapıldı? Ben, dokuz yıldır… Türkiye’de özellikle profesyonel
liglerde 154 takımımız var, yani “Türkiye Süper Ligi” dediğimiz, “Bank Asya
Ligi” dediğimiz ikinci, üçüncü liglerde 154 takımımız var. Bunların hepsi büyük
bir borç batağının altındaydı, ister kötü yönetimden ister mali imkânsızlıktan
çok büyük sorunları vardı. Bu borç batağı özellikle devlete karşıydı, vergi ve
sigorta borçları vardı. Türkiye profesyonel spor ligindeki kulüplerin şu an
kamuya 330 milyon borçları var, önemli bir rakam.
Torba yasa çalışmalarımız sırasında -o sırada- Plan ve Bütçe
Komisyonu devam ediyordu. Ben, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olduğum için,
orada bu sorunun bu Komisyonumuzda da görüşüldüğünü, büyük bir yara olduğunu
hep söyledik. Ben, buradan, Sayın Arıcı’ya teşekkür ediyorum, spordan gelen bir
kişi olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna defalarca davet ettik. Diğer
arkadaşlarımıza bunun büyük bir sorun olduğunu, bunun mutlaka çözüme kavuşması
gerektiğini söylediğimde, Sayın Komisyon Başkanı da… Plan ve Bütçenin alt
komisyonu ve Sayın Berber’e de teşekkür ediyorum, arkadaşlara teşekkür
ediyorum.
Biz CHP’li üyeler olarak inandığımız bir şeyi hep savunduk. Sayın
sözcümüz Özyürek tarafından defalarca dile getirildi. Ben bu konuyu dokuz
senedir dile getiriyorum. Bu olayın çözülmesinin mutluluğunu yaşıyorum. Tam bir
çözüm müydü? Değil, ama en azından şu oldu: Kulüplerin yıllardan beri gelen çok
yüksek gecikme faiz oranıyla çok yüksek meblağa ulaşan borçları, örneğin -kulüp
ismi vermeyeceğim- 30 milyon, 20 milyon, 15 milyon olan birçok kulübümüz var.
Yönetimler gitmiş ama çok eskiden, belki, tabii biliyorsunuz, son beş yıl,
müruruzamana uğramayan, yani diyelim ki son beş yılda oluşan, taa eskilerden gelen bir sürü borç vardı. Tabii torba
yasadaki yeniden yapılandırmadaki TÜFE-TEFE faiz oranlarından dolayı, başından
beri böyle alınmasından dolayı önemli bir yara aşağı doğru çekildi ve seksen
dört ay gibi bir süreye, yani yedi yıla yayılacak bir şekilde kulüplere önemli,
doğru bir şey yapıldı.
Tabii ben burada şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: Tabii burada
kulüplerin sorunu ama kulüplere yıllarca dürüstçe, namusluca o ilde hizmet
veren insanlarımız var. O ilin aidiyet duygusu, o ildeki
görev yapan birçok arkadaşımız, ilin ileri gelenleri, örneğin bir tıp fakültesi
dekanı, çok ünlü bir cerrah, işte, bilmem turizm müdürü, kültür müdürü bilmem
yani ilde görev yapan bir sürü bürokrat, sadece ilin aidiyet duygusuyla, birlik
beraberliğiyle o ildeki kulübe destek vermek amacıyla bunların hepsi yönetici
olmuş zamanında, ama biliyorsunuz ki Amme Alacakları Kanunu uyarınca tüm
borçtan dolayı hepsi müşterek borçlu, müteselsil kefil arkadaşlar. En
çok sevindiğim olay bu. Yani, bu arkadaşlarımız son derece güç durumdaydı.
Sosyal Güvenlik Kurumu ve Maliye haciz göndermişti, 8 milyon, 10 milyon. Bu
arkadaşlarımız bunu yüz sene de geçse ödeyemezlerdi. Tabii Sosyal Güvenlik
Kurumu bir incelik daha yaptı. Buradan teşekkür ediyorum Sosyal Güvenlik
Kurumuna. Hangi dönemde hangi yönetici varsa, ilgili dönemin borcunu, ilgili
yönetim gelip taahhüt ettiği zaman borcu ödenmiş saydı. Ben aynı uygulamayı
-Sayın Başkan, henüz Maliye yapamadı- sizden istirham ediyorum. Maliyenin de
hangi dönemde, ne kadar, kimin borcu doğmuşsa, ilgili yönetim gelip borcunu
taahhüt ettiği zaman -Sosyal Güvenlik Kurumu yaptı, teşekkür ediyorum- Maliye
de hangi dönemde, hangi yönetim görev yaptıysa, kendi dönemini taahhüt
ediyorsa, bunu bu şekilde kabul edersek, bu insanlara çok büyük hizmet yapmış
oluruz.
Sadece bir kulüpte -bir kulüp, ismini vermeyeceğim- son, bu
şekilde haciz giden 350 kişi var arkadaşlar. Bunlar hep şehrin ileri gelenleri.
Bu hepimizin yarasıydı. Ben bu uğurda dokuz yıldır verdiğim mücadele… Daha
önce, biliyorsunuz, bir on yıllık yapılanma yapmıştık ama bu kadar ciddi
olacağına inanmamıştı yöneticiler. Ancak ne zaman Sosyal Güvenlik Kurumundan ve
Maliyeden haciz gidince, herkes şapkasını önüne koydu, “Ömrümüzün sonuna kadar
bu borç bizim borcumuz, biz ölsek bile vârislerimiz bu borçtan sorumlu.” dediler.
Bu nedenle, bu uygulamada emeği geçen Plan ve Bütçe Komisyonunun tüm üyelerine
teşekkür ediyorum.
Tabii, bir başka konu vardı yine kulüplerimizle ilgili. Tabii,
kulüplerimizde geliyordu bir yönetici, bilerek bilmeyerek kötü bir yönetim
gösteriyordu. Kulübü -para da veriyordu ama- öyle bir borç batağına
sürüklüyordu ki, kulübün geleceği ipotek altına alınıyordu. En kolay yolu,
gidip kulübün Spor Toto’daki, gelecekteki tüm gelirlerine temlik koyuyordu.
Yani kulüpler ipotek altındaydı. Yani şu anda Spor Toto’da temlikli
ve bu kulüp yaşasa bile on yılda borcunu ödeyemeyecek kulüplerimiz var.
Ben yine komisyonda dile getirmiştim, kulüplerin ekonomik
bağımsızlığının çok önemli bir parçasıydı ve yine burada geçen haftalarda
çıkardığımız bir yasaya bir ek madde yaptık, sporda şiddetle ilgili yasada,
artık bundan böyle hiç kimse, hiçbir yönetici, hiçbir kurum, kulüplerin
geleceği için, Spor Toto’daki alacaklarına haciz koyamayacak, ipotek
koyamayacak. Bu, kulüplerin bağımsızlığı için çok önemliydi. Ben yani bu
raporda belirtilen önemli bir sorunu da çözmenin mutluluğunu yaşıyorum.
Değerli arkadaşlarım, kulüplerin en büyük sorunlarından biri olan,
tabii, ekonomik özgürlük. Burada bir şeyi söylemeden geçemeyeceğim: Spor Toto
Teşkilatı kulüplere isim hakkı altında belli bir ödeme yapıyor. Elde ettiği
gelirin… Kulüpler koşuyor, kulüpleri at gibi koşturuyor Spor Toto Teşkilatı.
Hep onları koşturuyor ama bu kulüpler üzerinden bir gelir elde ediyor ama şuna…
Ben burada Spor Toto Teşkilatına asla tek kelime söyleyemem. Yasaları böyle
olduğu için onların bir suçu yok ama suç bizim. Hepimiz her şeyi biliyoruz.
Hepimiz her şehrin spor kulüplerinin çok önemli sorunu olduğunu biliyoruz ama
sesimizi çıkarmıyoruz, sessiz kalıyoruz.
Arkadaşlar, 100 lira gelir elde ediyor Spor Toto Teşkilatı, spor
kulüplerinden sağlıyor, sadece verdiği, kulüplere, 7 lira. 100 lira gelir
topluyor, kulüplere verdiği para 7 lira. Ha, buradan aslan payını kim alıyor
biliyor musun? Maliye. Ya Maliye, senin ne işin var kardeşim? Sen spor
kulüplerinin üzerinden vergi almaya… Hayır arkadaş,
böyle bir şey olmaz. Önce kulüpleri yaşat. 100 lira gelirin 7 lirasını
kulüplere veriyor, kendi 30 lira alıyor.
Arkadaşlar, biz, eğer... 24’üncü Dönemdeki gelecek arkadaşlara
sesleniyorum: Eğer ilinizdeki spor kulüplerinin özgür olmasını istiyorsanız,
onların hiç kimsenin ipoteği altında olmasını istemiyorsanız, özgürce, dürüstçe
mücadelesini istiyorsanız, gelin, Spor Toto Teşkilat Kanunu’ndaki kulüplere
verilen yüzde 7’lik oranı yüzde 15’e çıkaralım. O zaman... Üçüncü Lig’deki bir
kulüp bugün aşağı yukarı 400 bin lira alıyor yılda. Bu kulüp 1 milyon aldığı
zaman bu kulübün kimseye ihtiyacı kalmaz arkadaşlar, ne valiye ne ildeki
sanayiciye ne kimseye ne belediyeye. İkinci Lig’deki bir kulüp 800 bin lira
alıyor şu anda. 1 milyon 500 bin lira aldığı zaman kulüplerin hepsi bu
paralarla ekonomik özgürlüğe kavuşur.
Değerli arkadaşlarım, burada Spor Toto Teşkilatının Türkiye’de
tesisleşme yaptığı... Teşekkür ediyorum. Hata teşkilatın değil, altını
çiziyorum, hata bizim. Bu kanun değişmeli. Değişmediği zaman gerçek rekabet
olmaz. Siz, batıda ekonomik olanağı olan bir kulüple hiçbir ekonomik olanağı
olmayan illerdeki kulüpleri aynı kefeye koyamazsınız. Artık sanayiciler de,
batıda da olsa, para vermiyorlar. Hele kulüplerin yöneticiliğinden kaçıyorlar
arkadaşlar, vergi ve sigortadan dolayı.
Arkadaşlar, kulüpler Dernekler Kanunu’na göre yönetilemez.
Dernekler Kanunu’na göre sen kulüp yöneten insanlara 6183’e göre haciz
uyguluyorsun. Adamın bir suçu yok. Bir kere toplantıya gitmemiş. Sırf ismi
olsun diye o ismi koymuşlar. İmza atmamış. Yönetim kurulunda tek bir imzası
yok. Kulübü idare eden bir iki yöneticisinin yaptığı hatadan dolayı imzası
olmayan adamı gidip kulübün tüm borcundan dolayı haczediyorsun. Benim imzam
yok, imza atmamışım, transfere imza atmamışım, bir şeye imza atmamışım, hiçbir
şeye imza atmamışım. Ama seçildin mi, ismin gitti mi dernekler masasına,
bittin. 6183’e göre Maliye de Sosyal Güvenlik de gelip senden parayı alır
arkadaş. Eğer senin fabrikan varsa, kimsede bulamazsa gelip, hiç imzan da
olmasa senden alır.
Arkadaşlar, kulüpler Dernekler Kanunu’na göre yönetilemez. Bunun
mutlak değişmesi lazım. Bunun mutlaka başka bir şekilde... Kulüpte sorumluluğu
kimin varsa, kimin sorumluluğu varsa onlar sorumlu olmalı. Sorumluluğu olmayan
insanları aynı kefeye koyamayız arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, aslında konuşacak çok şey var fakat bu üç
konu çok önemli konuydu. İkisi çözüldü ama kulüplerin ekonomik bağımsızlığı
için üçüncü konu çözülmeden, kulüpler ekonomik özgür olmadan, biz Türkiye’de
futbolu kurtaramayız, profesyonel ligleri kurtaramayız. Birkaç kelime de amatör
liglerle ilgili bir şey söyleyip ayrılacağım arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, amatörlük çok güzel bir duygu ama Türkiye’de
hepimizin mantığı, maalesef -ister kabul edin ister etmeyin- tamamen
profesyonel liglere, hep bunlara göre ayarlanmış. Amatör spor, ister güreş
olsun ister ne olursa olsun, gençliğin ve geleceğimizin bir teminatıdır. Spor
yapan toplum hep çağdaş olur, kafası çalışır. Spor zekâdır. Spor yapan toplum,
toplumu hep iyiye götürür. Bu nedenle amatör sporlara çok
destek vermek lazım.
Değerli arkadaşlarım, iki dönem burada oldum. Eğer birinizi
üzdüysem özür diliyorum. Ama şunu yapmaya çalıştım: Ülkenin menfaati için,
ülkenin birlik beraberliği için…
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Malatya...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Tabii, milletvekili olduğum
Malatya’nın da onuru için, onun başarısı için şerefle çalışmak benim için
onurdur Kayhan Bey.
…hep doğruları söylemeye çalıştık. Bazen anlatabildim, bazen de
anlatamadım. Onun için, anlatamadığım doğruları kabul etmeyen kişilere hakkımı
helal etmiyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Mustafa Elitaş’a
söylüyorsun değil mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – “Anlatamadığım doğruları”
diyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onlar kendilerini bilirler!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Anlatamadığının sorumluluğunu başkasına
yıkma.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bir hata yaptıysam özür
diliyorum, birinizi kırdıysam özür diliyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Mevlüt Bey,
söylediğinin öznesini koy ama.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Grubum adına, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, temsil ettiğim partim adına burada onurlu bir milletvekili
çizgisi çizmeye çalıştım, bundan gurur duyuyorum, partimle gurur duyuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın
Ali Uzunırmak, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; spor kulüplerinin hukuksal ve mali sorunlarının ve sporda
şiddetin araştırılması konusundaki Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nun
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikli olarak, on iki önergede bu
konuya ilişkin imzası olan bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum,
soruna duyarlı yaklaşmışlardır. Bu on iki önerge birleştirilerek, 19/10/2010 tarihinde, Meclisimizin 8’inci Birleşiminde,
Komisyonun kurulması kararlaştırılmıştır. Bu doğrultuda, 01/12/2010
toplantısında organlarını seçmiş ve çalışmalarına başlamıştır. Bu çalışmalarda
bizlere çok değerli katkıları olan fedakâr Komisyon uzmanlarımıza çok teşekkür
ediyorum. Komisyona bilgi veren bütün yetkin, yetkili, aktif, pasif spor
aktörlerine çok teşekkür ediyorum. Aynı zamanda Komisyonda fedakâr çalışmalarda
bulunan başta Sayın Komisyon Başkanımız olmak üzere bütün milletvekili
arkadaşlarımıza olumlu, uyumlu, mutedil çalışmalarından dolayı çok teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlar, spor bizim ortak bileşenlerimizden birisidir.
Ekonomik olarak baktığımızda kendini direkt ve dolaylı olarak 4’üncü büyük
sektör konumuna taşımıştır. Sosyal olarak baktığımızda din, dil, ırk, sınır
tanımadan bütün insanlığın ortak duygusal paylaşım alanı olmuştur. Sağlık
olarak baktığımızda da bireylerin sağlıklı yaşam sürdürmesinde en önemli alan
olmuştur. Dolayısıyla bütün bu anlamların manasını idrak ettiğimizde sporun ne
kadar vazgeçilmez olduğunu idrak etmemiz mümkündür.
Değerli arkadaşlar, spora, yapılış çeşitleri ve yapanları olarak
baktığımızda iki ana kategoride toplamamız mümkündür. Profesyonel olarak spor
dalları vardır, amatör olarak yapılan sporlar vardır ve yapılış şekline
baktığımızda takım oyunları olarak yapılanlar vardır, aynı zamanda bireysel
olarak yapılan ve yarışmacı zirve sporları olarak sınıflandırmak spor dalını
mümkündür. Buradan hareketle sporumuzun profesyonel ve amatör olarak
ayrıldığında mutlaka ki yarışmacı dallarda, profesyonel dallarda amatör dalların
profesyonel dallara kaynak temin etmesi, insan kaynağı temin etmesi başarının
farklı bir teşvikçisi olacaktır.
Değerli arkadaşlar, tabii ki, liglerimize -amatör ve
profesyoneller- ve dünyadaki gelişmelere baktığımızda yapısal olarak değişiklik
yapılması gereken önemli alanlardan biri, bu ikisinin arasına yarı profesyonel
bir statünün de yerleştirilmesi ve geliştirilmesidir.
Değerli arkadaşlar, kulüplerimizin mali ve hukuksal
sorunlarını, yapısal sorunlarını ele aldığımızda göreceğimiz şudur ki, mali
sorunlar, hukuksal sorunlar, kulübün içinde bulunduğu şartlar sporun önemli bir
sorunu olan şiddeti desteklemekte, tetiklemekte, şiddet geri dönüp kulüplerin
ve spor dallarının hukuksal ve mali yapılarını bozmakta, o da onu tetiklemekte
dolayısıyla bu sorunların birlikte ele alınmasında ve bileşenlerinin ortaya
çıkarılmasında çok çok önemli adımlar atılması gerekir.
Burada bir üzüntümü belirtmek istiyorum: Kısa bir süre önce sporda
şiddeti ve düzensizliği önleme yasasını Parlamento görüştü. Komisyon
Başkanımızın, Komisyonun görüşleri doğrultusunda verdiği yirmi üç başlık
altındaki öneri notunu Hükûmet hiç ama hiç dikkate almadı ve bu kadar çalışma,
o dikkate alınmayan öngörüler faydasız şekilde gelip geçti. Buradaki üzüntümü
Sayın Bakanımızla bizzat paylaşmak istedim. Dolayısıyla bu rapor, içeriğine
baktığınızda, hakikaten Türk sporunu yapısal olarak yeniden şekillendirecek,
sorunları ortadan kaldıracak ve başarıyı da getirecek nitelikte birtakım
öneriler içermektedir. Bu öneriler beş ana başlık altında
toplanmış, sorun alanları tespit edilmiş, sorun alanlarının bileşenleri ve bu
bileşenler istikametinde hedeflerin ne olması gerektiği, yapılması gerekenlerin
neler olması gerektiği, yapılması gerekenlerin hangi kurum, kuruluş ve
ilgililerle ortaklaşarak danışılması ve iş birliği yapılması gerektiği ve
sorunun kimin sorumluluğunda çözülmesi gerektiğini analizci bir mantık içerisinde
ele almıştır. Bu ana başlıklar şunlardır değerli arkadaşlar:
1) Spor sisteminin hukuksal, organizasyonel
ve fonksiyonel altyapısının güçlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için yeniden
sporda yapılanma gerekmektedir.
2) Spor kuruluşlarının kurumsallaşması ve kurumsal kapasitenin
artırılması gerekmektedir. Bunun için kurumsal kapasite gözden geçirilmelidir.
3) Sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesi, iletişim ve ilişki
ortamının iyileştirilmesi gerekmektedir. Bunun için “sporda şiddetin önlenmesi”
bileşen kodu olarak alınmıştır.
Branş ve seyirci olarak sporun çeşitlendirilmesi, sporun ve spor
tesislerinin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bunun için “sporun
yaygınlaştırılması” bileşen kodu alınmıştır.
Spor eğitim ve öğretim standartlarının yükseltilmesi bileşen kodu
olarak “spor eğitimi” ele alınmıştır.
Bütün bu başlıklar altında, hedefler doğrultusunda analiz
ettiğimizde hedef olarak: Spor sisteminin hukuksal, organizasyonel,
fonksiyonel altyapısının güçlendirilmesi için iş birliği yapılması gereken
kurumlar olarak ele aldığımızda, Gençlik Spor Genel Müdürlüğü, YÖK,
üniversiteler, ilgili ve ilişkili kamu kurum ve kuruluşları, özel kuruluşlar,
sivil toplum kuruluşları, tüm paydaşlar, federasyonlar ve kulüpler
görünmektedir. Bunların iş birliğiyle spordan
sorumlu devlet bakanlığının yetkisi altında Türk spor sisteminin etkinliğini
artıracak yapısal tedbirler alınmalı ve düzenlemeler yapılmalıdır.
Bu düzenlemeler neleri içermelidir? Yerleşim yerlerinin fiziksel
ve doğa koşulları ile bireylerin spor potansiyeli, kapasitesi ve yeteneklerini
belirleyecek spor haritası oluşturulmalı, periyodik olarak güncellenmeli; bu
çerçevede spor sisteminin yeni mimarisine odaklı temel politika dokümanı olacak
“Strateji Dokümanı ve Eylem Planı/Spor Mastır Planı” hazırlanmalıdır. İlgili
bakanlığın organizasyonel ve fonksiyonel yapısının da
değişmesi öngörülmelidir. Bundan maksadımız nedir? Bundan maksadımız değerli
milletvekilleri, Türkiye’deki hava koşulları, iklim, klima, o yörede yaşayan
insanların genetik yapılarını etkilemekte, folkloruna varıncaya kadar… O
insanların hangi spor dalına yatkın oldukları aslında buralarda yatmaktadır.
Dolayısıyla, bu haritanın çıkarılmasının neticesinde Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü yapacağı yatırımları o spor tesislerini, o sporu o bölgedeki
insanların yapısına uygun lokomotif branş seçmeli ve o
branşın tesislerine orada öncelik vermelidir. Hatta daha ileri aşamasında
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü-Millî Eğitim Bakanlığı işbirliği içerisinde o
spor dallarında uzman eğitim görmüş, bireysel gelişimi olmuş öğretmenleri ve
gençlik spor müdürlüğü memurlarını, çalışanlarını o spor dallarında gelişmiş
olarak oralara tayin etmeli ve oralarda ortak çalışmalar düzenlenmesini
koordine etmelidirler.
Spor alanındaki paydaşların, aktörlerin, karar verici ve
uygulayıcıların görev, yetki ve sorumlulukları ile yaptırımları tanımlayan ve
karşılıklı ilişkilerini düzenleyen “Spor Çerçeve Kanunu” çıkarılmalıdır. Bu
kanun çıkmadan, Türk sporunun kanunu çıkmadan, hedefleri, gayesi, metotları,
kullanacağı imkân ve kabiliyetleri tanımlanmadan Türk sporu başıbozuk idare
edilmemelidir. Verimli, etkin ve yerinde kaynaklar kullanılarak spor
yönetilmelidir.
Spor sisteminin ve sektörünün istikrarından, küresel rekabet gücü
kazandırılmasından, tarafların hak ve menfaatlerini korumadan sorumlu olacak
“Spor Düzenleme ve Denetleme Otoritesi” oluşturulmalıdır.
Değerli milletvekilleri, sporun bütün aktörlerinin karşılıklı hak
ve ödevlerinin hukuksal teminat altına alınması gerekir. Bugün sporcuların
sözleşmeleri, sporcuların kulüplere, kulüplerin sporculara, aktörlere karşı
olan sorumlulukları düzenlenmiş değildir. Bu düzenlemeler uluslararası
standartlara uygun yapılmalı, aktörler karşılıklı hak ve ödevlerini iyi
tanımalılar, iyi bilmeliler ve gereğini yapmalıdırlar.
Kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşların spora yönelik
teşvik, kaynak aktarma, destek, yardım ve finansal katkılarını tanımlayacak ve
yönetecek spor teşvik yardım sistemi oluşturulmalıdır.
Kaynaklar verimli ve etkin kullanılmalıdır, yerinde
kullanılmalıdır.
Spor sistemi ve sektörüyle ilgili mevzuat, uluslararası mevzuatla
uyumlu hâle getirilmelidir.
İkinci olarak, ulusal veya küresel düzeyde spor alanındaki
gelişmelerin analizini yapacak mekanizmalar kurulmalıdır.
Yerel yönetimlerin ve sivil toplum örgütlerinin spor alanındaki
rol ve fonksiyonları mutlaka iyileştirilmeli, gözden geçirilmelidir.
Spor kuruluşları için yönetim, finans, personel ve benzeri
konularda kural ve prensipler belirlenmelidir.
Spor alanında yeniden yapılandırma süreci başlatılmalıdır.
Sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesi, iletişim ve ilişki
ortamının iyileştirilmesi için de aşağıdaki tedbirler ve hedefler gözetilmeli
ve alınmalıdır.
Değerli milletvekilleri, sporda şiddeti ve düzensizliği önleyici
mevzuat yeniden oluşturulmalı ve etkin bir şekilde uygulanmalıdır. Son
çıkarttığımız yasanın yetersiz olduğunu sizlerle ve Hükûmetle paylaşmak
istiyorum.
Spor tesislerine şiddet ve düzensizliği önleyici özellikler
kazandırılmalıdır. Spor tesisleri, daha başta yapılırken şiddeti ve
düzensizliği… Aslında ben yasa çıkartılırken “şiddeti ve düzensizliği önleme”nin yerine “hoşgörüsüzlüğü önleme”nin
kullanılması gerektiğini sizlerle paylaştım çünkü spordaki şiddetin altında
yatan gerekçelerden en önemlisi ve en büyük fonksiyonu, sonuçları
kabullenememek, sonuçları ve yapılan bazı davranışları hoş görememekten dolayı
şiddet büyümekte ve gelişmektedir. Öyleyse, psikolojik olarak şiddet
çağrıştıran sözler kullanmak yerine “hoşgörüsüzlüğü önleyen tedbirler” diyerek
şiddetten uzak durulabilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum.
Spor tesislerinin asgari emniyet ve güvenlik standartları
belirlenmeli ve bu standartların yer alacağı kılavuz kitap hazırlanmalıdır. Bu
standartlar belirlenirken, sahalar, seyircilerin konforu ve memnuniyetini
sağlayacak şekilde tasarlanmalı ve düzenli olarak denetlenmelidir. Hoşgörülü
yaklaşımlar ve fair play
(adil oyun) davranışları teşvik edilmelidir.
Değerli arkadaşlar, bu anlamda, sporda medya, uluslararası basın
kuruluşlarının kabul ettiği etik kodlara, etik kurallara uygun davranmalı,
şiddeti tetikleyen yorum ve yazılara izin vermemeli, fair
play (adil oyun) uygulamalarına yer vermelidir.
Burada bir veriyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Taraftarları
saldırganlık konusunda harekete geçiren oluşumları analiz ettiğimizde, Türkiye
Futbol Federasyonu ve Meclisimizin verileri işaretinde, sorumsuz seyircilerin
yüzde 16’yla yüzde 20 arasında şiddete sebep olduğunu görüyoruz. Tabii ki
seyirci, taraftar, fanatik ve holigan sınıflamasını yaptığımızda seyircileri
böyle sınıflamanın mümkün olmayacağı kanaatini taşıyorum ben. Seyirci şiddete
teşvik etmez, vesile olmaz. En çok, taraftar, holigan ve fanatik gruplar
şiddeti çağrıştırmakta ve vesile olmaktadır. Hakemlerin yüzde 6’yla yüzde 7
arasında, taraftar derneklerinin yüzde 7’yle yüzde 18 arasında, kulüp yöneticilerinin
yüzde 21’le yüzde 11 arasında, kamu görevlileri ve siyasilerin yüzde 4’le yüzde
3 arasında, medyanın yüzde 35’le yüzde 14 arasında, amigoların yüzde 11’le
yüzde 27 arasındaki bir oranda şiddeti tetikleyen aktörler olduğunu tespit
etmişlerdir. İşte burada bu düzenlemeler yeniden yapılırken bütün bu aktörlerin
hak ve ödevlerini, mesuliyetlerini düzenleyen yasanın yeniden gözden
geçirilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum.
Branş ve seyirci olarak sporun çeşitlendirilmesi, sporun ve spor
tesislerinin yaygınlaştırılması da hedeflerimiz arasında olmalıdır.
Spor tesislerinin sayısı ve kalitesi artırılmalıdır. Daha geniş
kitlelere hitap etmeleri ve rasyonel kullanılmaları sağlanmalıdır. Bu anlamda
iş birliği yapması gereken kuruluşlarımız ve sorumluluk alanının tayin edilmesi
gereken bakanlığımız ve yapılması gerekenler de burada çok geniş bir şekilde
yer bulmuştur.
Halkın spora olan ilgisini artıracak, spor yapmayı teşvik edecek
proje ve kampanyalar üretilmelidir.
Engellilerin yaşam kalitelerinin iyileştirilmeli, spor talep ve
ihtiyaçlarının karşılanması, spor branşları ve olimpik
dallarda programlar geliştirilmeli ve kamuoyu tanıtımları yapılmalıdır.
Spor kültürünün gelişmesi için başarılı olan sporcuların -rol
model olarak- geçtiği yaşam öykülerinden ve spor kulüplerinin başarılarından
hareketle tüm tarafların dâhil olabileceği projeler üretilmeli ve
uygulanmalıdır.
Spor eğitim ve öğretim standartlarının yükseltilmesinde ise
bireylerin, spor kuruluşlarının ve toplumun spor kültürü, etik değerleri,
algısı ve bilgisi mutlaka artırılmalıdır. Bununla hem sporcu kalitemiz
yükselecek hem de spor kültürünün gelişmesiyle uzun vadedeki şiddetin önlenmesi
için çok önemli bir safhayı geçmiş olacağız.
Spor bilincinin küçük yaşlardan itibaren geliştirilmesi için Millî
Eğitim Bakanlığı müfredatına bu konuya ağırlık veren teorik ve fiziksel
(uygulamalı) dersler, modüller konulmalıdır. Serbest
zaman değerlendirme ile rekabet ve fair play (adil oyun) konsepti
çerçevesinde çocukların, öğrencilerin, halkın, izleyicilerin, taraftarların
eğitimine yönelik özel projeler -fan kulüpleri modeli gibi- sosyal sorumluluk
örnekleri mutlaka geliştirilmelidir.
Spor branşlarında ve özellikle de olimpik
dallarda sporcu sayısı ve kalitesi mutlaka artırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında, bu Komisyon
raporundaki birçok konunun dikkate alınmadığından bahsettim ama ben şunu
sizlerle paylaşmak istiyorum: Tabii ki Türkiye bir seçime gidiyor ve bu seçim
sonucunda mutlaka ki Parlamentomuzdaki birtakım milletvekili arkadaşlarımız
olacak, birtakım olmayacak, yeni arkadaşlarımız olacak, belki yeni hükûmet
gelecek ama demokrasi içerisinde Türk milletinin her alandaki sorunlarına çözüm
aramaya burada bir uzlaşma kültürü içerisinde devam edeceğimiz mutlak
olmalıdır. Bu anlamda, şunu kesinlikle ifade etmek istiyorum ki: Spor
sektöründeki bu konuşmayı esas tutarak Milliyetçi Hareket Partisinin önümüzdeki
dönemde, eğer tek başına iktidar olursa, mutlaka halk iradesinin Meclise
yansımasını, Meclisin toplam aritmetiğini halk iradesi olarak görerek, demokrasinin
vazgeçilmezi kabul ederek -komisyonlarda ve Parlamentonun toplamının halk
iradesi olduğundan hareketle- her türlü görüşü dikkate alacağını ve rapordaki
bütün öneri ve teklifleri yeniden gözden geçirerek Türk sporuna şekil
vereceğini sizlere teminat vermek istiyorum.
Hepimize yeni yasama döneminde başarılı yasama dönemleri ve eğer
gelemezsek… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – …hayırlı bir hayat süreci, sağlıklı bir
ömür diliyorum, hepinize sonsuz saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum değerli arkadaşlar. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nazım Ekren. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA NAZIM EKREN (İstanbul) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; 23’üncü Dönem Beşinci Yasama Yılı ve 733 sıra sayılı
spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet sorununun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulmuş Meclis Araştırması
Komisyonunun rapor özetini sizlerle paylaşmak için söz aldım. Öncelikle sevgi
ve saygılarımı sunuyorum.
Mecliste kurduğumuz Araştırma Komisyonunda görev alan milletvekili
arkadaşlarımız, neredeyse benim söyleyeceğim, raporda özellikle vurguladığımız
yeni mimari ya da yeniden yapılanmadan neyi anlıyoruzun
cevabını uzun uzun anlattılar. Komisyonun kuruluş aşamasıyla ilgili olarak
üzerinde durulması gereken, sizlerle paylaşmayı arzu ettiğimiz birkaç tane
önemli husus var. Kasım ayı başında çalışmaya başlayan Komisyon, zamanı içinde
raporunu tamamlayarak 25 Mart 2011’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
raporunu sundu.
Raporun hazırlanma sürecinde, 16 milletvekili arkadaşımız ve
değişik kurumlardan gelen 15 uzmanımız da Komisyonda görev yaptı. Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, Ankara’da 33 toplantı gerçekleştirdik ve 140 kişi ve
kuruluşla da biraz sonra anlatacağım detaylı görüşme ve konuşma, bilgi
alışverişinde bulunmuş olduk. Ankara dışında, özellikle İstanbul’da, Kulüpler
Birliği Vakfı ile Türkiye Futbol Federasyonunun düzenlediği bir konferansa
katıldık bütün komisyon arkadaşlarımızla ve orada yine ilk defa, bütün kulüplerin
dâhil olduğu, katıldığı kapsamlı bir anket de yaptık. Anketin de konusu,
araştırma konusu olan, spor kulüplerinin hukuki ve mali sorunları ile sporda
şiddet konusunda kulüplerin neyi düşündüğünü ortaya koymaktı. Kitabın “Ekler”
kısmında, anketin hem soru formatı hem de değerlendirilmiş biçimi yer almakta.
Çalışma süresi döneminde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul
gündemine gelen, araştırma konusuyla ilgili yasal süreçlere de önemli katkı
sağladık. Özellikle bazı kanunlarda değişiklik yapan kanun içinde yer alan
yeniden yapılanma sürecinde -az önce milletvekili arkadaşlarımız da ifade etti-
spor kulüpleriyle ilgili ayrımcılık ifade edecek bir düzenlemeyi geçirdik. Ama
unutmamak gerekir ki İktidarımız döneminde bu neredeyse üçüncü bir yapılanma.
Dolayısıyla da komisyon raporunda belirlediğimiz çerçevede yeniden bir
yapılanma süreci başlar ise sorunu çözebiliriz.
Bir diğer önemli husus -elinizdeki rapordan da göreceksiniz
değerli arkadaşlarım, ekleri hariç 160 sayfa olan rapor- uzmanlar yoğun
çalışmaları sonucunda yerli ve yabancı literatürü
değerlendirerek neredeyse 210’a veya 220’ye yakın bir araştırmayı da, bir literatürü
de değerlendirdiler.
Araştırma Komisyonu kurulmadan önce 12 tane önerge verildi.
Dolayısıyla, o süreçte katkıda bulunan parti gruplarımıza da,
milletvekillerimize de teşekkür ediyorum.
Şiddet kanunuyla ilgili, yani sporda şiddetin ve düzensizliğin
önlenmesiyle ilgili, o süreç içinde elbette bu yasa tasarısı Komisyon
kurulmadan çok önce başlamıştı. Komisyon son dört ayda kurulduğu için o dönemde
ulaştığımız ilk veri ve bilgileri -milletvekili arkadaşlarımızın da ifade
ettiği gibi- ilgili komisyona aktardık. Komisyonda dikkate alınan birçok konu
oldu. Elbette, şiddetin önlenmesi ya da düzensizliğin azaltılması sadece
yasayla değil -biraz sonra rapordan bahsedeceğim- yasanın yanında diğer
faktörler de söz konusu olacağı için onu farklı bir süreçte değerlendirmek
gerekir.
Sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesiyle ilgili yasa
tasarısında önemli olan bir husus: 24’üncü maddede bahsedilen, yönetmeliklerle
hem güncellemenin daha hızlı yapılacağı hem de uygulama modellerinin daha
düzgün ve daha fizibıl hâle getirileceği yazıldığı için önümüzdeki
dönemde zaten araştırma raporunda bahsettiğimiz bütün hususların yönetmelikler
çıkarılırken de dikkate alınacağını sizlerle paylaşmak isterim.
Raporun planına gelince -yine kitapta, elinizde var- önergelerden
sonra rapor beş bölümden oluşuyor. Bölümlerin iki tane önemli özelliği var,
doğrudan araştırma konusu olan konularla ilgili. “Sonuç ve Öneriler” kısmında
ise -biraz sonra bahsedeceğim- detaylı şekilde, neleri düşündüğümüz, nasıl
düşündüğümüz ve nasıl yapılması gerektiği konusunda da ipuçlarını vermiş olduk.
Değerli vekillerimiz, saygıdeğer arkadaşlarım; ilk defa raporun
İngilizce özet “Sonuç” kısmını pazartesi gününden sonra Meclis İnternet
sayfasına da yerleştirmiş olacağız. Böylece, burada ulaştığımız sonuçları,
sadece Türkiye'nin değil, özellikle komşu ve çevre ülkelerin de spor
politikalarının dizaynında ve formülasyonunda
Türk deneyimini ve Türk tecrübesini paylaşmalarını imkân dâhiline almış
olacağız.
Raporun hazırlanmasında oldukça fazla kişi ve kuruluşun katkısı
olmuştur. Bu açıdan bakıldığında, rapor tümüyle ortak bir üründür. Dolayısıyla, bu ortak ürüne katkıda bulunan, öncelikle konuyu
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getiren parti gruplarımıza ve
milletvekillerimize; Komisyon üyemiz olan, verdiği perspektifle raporun
hazırlanmasında destek sağlayan Komisyon üyesi milletvekillerimize; bilimsel ve
teknik destek sunan, raporun yazımında katkı sağlayan Komisyon uzmanlarımıza;
Komisyonun talep ettiği veri ve bilgileri zamanında sağlayan kamu
kuruluşlarına; Komisyona sunum yapan, rapor gönderen katılımcılara; Komisyona
ev sahipliği yaparak bilgi ve tecrübesini paylaşan yetkililere özellikle
teşekkür ediyorum. Elbette, bu rapor, bu kadar kısa süre içerisinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin imkân ve kaynakları olmasaydı, muhtemelen
yetiştirilemezdi. Bu vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
gösterdikleri ilgi ve destekten dolayı da teşekkürlerimi arz ediyorum.
Komisyon, Ankara dışında, İstanbul’da, İspanya’da ve İngiltere’de,
Komisyonun araştırma kapsamına giren iki konuda oldukça kapsamlı ve detaylı
araştırmalar yaptı. Yine, raporun eklerinde bunun özetlerini de görmek mümkün.
Veri ve bilgi paylaşan, her zaman Komisyonla yakın ilişki içinde olan Spordan
Sorumlu Devlet Bakanımıza ve Bakanlık personeline de huzurlarınızda
teşekkürlerimi arz etmek istiyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun asıl amacı, verilen görev
çerçevesinde araştırma yapmak ve alınması gereken önlemleri belirlemek
olduğundan raporun amacını şu şekilde belirledik: “Bu iki sorundan hareketle
evrensel bir spor sistemi kurgulamak istersek, evrensel bir spor sistemi oluşturmak için hangi
değişkenlere hangi göstergelere ne kadar ağırlık vermek lazım.” Araştırma
Komisyonunun raporunun dizaynındaki temel prensip bu
olmuştur.
Yine raporu hazırlarken üzerinde durduğumuz temel ilkelerden de
bahsetmek isterim: Ana yaklaşımımız “Her sorun bütünün tamamını gösterir.”
Dolayısıyla, araştırma konusu kapsamında olan spor kulüplerinin sorunları ile
sporda şiddet sorunu detaylı şekilde analiz edildiğinde tüm spor sektörünün
sorunlarını da görmek mümkündü. Araştırma Komisyonu bunu birinci ilke olarak
dikkate almış oldu.
İkinci ilke: “İyi dizayn edilmeyen
düzenlemeler ya da reformlar sistemi güçlendirmek yerine zayıflatabilir.”
düşüncesiyle -burada az sonra ifade edeceğim- bütün önlemleri bu perspektifle
belirlemeye çalıştık.
Üçüncü perspektif: Detaylarına ulaşılamayan ya da detaylarına
vakıf olunmayan politikaların da genellikle eksik kalabileceği düşüncesi tüm
taraflarla spor sistemiyle ve sektörüyle ilişkisi olan bütün gruplarla ve
kuruluşlarla çok yoğun bir çalışmanın da zorunlu olduğunu gösterdi.
Burada yeni bir model önerdik -bütün arkadaşlarımızın ortak görüşü
çerçevesinde- adını da “bütüncül ve entegre bir model
yaklaşımı” olarak ifade ettik. Arkadaşlarımız az önce ifade etti, 5 tane ana
bileşeni, 12 tane hedefi ve 51 tane önlemi içeren bir model yaklaşımı.
Spor sektörünün bu yoğun çalışmalarla ortaya çıkartacağı tabloyu
daha net görmek ve paylaşmak için çok bilinen, klasik yöntem olan güçlü ve
zayıf yönlerle fırsat ve tehditleri birlikte değerlendirerek yeni bir
yaklaşımın da ilk temelini oluşturmuş olduk.
Modelin felsefesi, burada önerdiğimiz önlemlerin ve yaklaşımların
ana felsefesi, kısa süreli, sürdürülemez başarı veya performansa değil,
toplumumuzun ve ülkemizin sahip olduğu imkân ve kaynakların ve potansiyelin tam
kapasiteyle kullanılmasının ana odak noktası olarak belirlenmesi şeklindeydi.
Modelin bileşenlerine baktığımızda, beş tane ana bileşen var. Bu
ana bileşenlerin de kendi içinde sıralamasına bakarsanız Araştırma Komisyonunun
tercih ve önceliğini de görmüş olacaksınız.
Birincisi, spor sisteminin hukuk, organizasyon ve fonksiyonel
açıdan altyapısını oluşturmaktır. Bu altyapıyı oluşturmadan ya da bu altyapıyı
belirlemeden sektörün diğer sorunlarıyla ilgilenmenin, onları çözme gayretinin
çok fazla makul ve istenilen bir sonuç üretmeyeceğini de çalışma sürecinde
görmüş olduk.
İkincisi, spor kuruluşlarının –biraz sonra bahsedeceğim- hem
kurumsallaşmasını hem de kurumsal kapasitelerinin artırılması için ne tür
tedbirlerin önemli olduğunu da ortaya koymuş olduk.
Sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesi kadar ilişki ve
iletişim ortamının da iyileştirilmesi, hem spordan beklenen yararları hem de
spordaki başarıları da doğrudan etkileyecek önemli bir unsurdur.
Branş olarak ve çeşit olarak yaygınlaştırma, tesisleri buna göre
organize etme de yine üzerinde durduğumuz ana bir nokta oldu.
Son olarak da Türkiye’deki ve dünyadaki önemli başarıların
arkasındaki sır eğitim ve öğretim ise burada da yine spor eğitim ve öğretiminin
de kalitesinin ve standardının yükseltilmesine özel önem verdik.
Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Başkanım; böyle bir
yaklaşımla inandığımız nokta şuydu: Türk spor sektörü için yeni bir ekol, yeni
nesil bir model geliştirerek imkân ve kaynaklarımızı hem en iyi şekilde
değerlendirmeyi, kulüp rekabetinin, sporcu yetkinliğinin ve başarının
artırılmasını, sporun bir serbest zaman değerlendirmenin alternatifi olarak da
toplumumuza sunabileceğimiz bir yapıya da kavuşturmayı dikkate almış olduk.
Birinci bileşen olarak -Az önce arkadaşımız söyledi- orada
üzerinde durduğumuz ana konular; bir spor haritasının oluşturulması, spor
çerçeve yasasının
belirlenmesi, spor düzenleme ve denetleme otoritesinin kurulması,
spor teşvik, destek ve yardım sisteminin yeniden kurgulanması, uluslararası
mevzuatla uyumlu bir mevzuat yapısının belirlenmesi.
Eğer tarafların tümünün, bütün aktörlerin, bütün bileşenlerin yer
alacağı bir yapı düşünüyor isek, bunu “spor komisyonu” olarak ifade edebiliriz.
Eğer Mecliste kurmayı düşünüyorsak bir “spor komisyonu” olarak tarif
edebiliriz. Hükûmet nezdinde olacak bir organizasyon olarak düşünüyorsak, “spor
daimi özel ihtisas komisyonu” olarak da tanımlayabiliriz.
Karar alma ve uygulama süreçlerini kolaylaştırabilmesi için, doğru
karar almaya yardımcı olabilmesi için özel bir spor göstergeler ve spor
istatistiği mekanizması da son derece önemlidir. Bunu da yine Komisyonumuz
“Önlemler” kısmında çok net olarak ifade etmiş oldu.
Sporun geleceğini şekillendirecek önemli tedbir ya da önlemler
setinin biri de spor ARGE merkezlerinin kurulmasıdır. Bu, hem bilimsel spor
için gereklidir hem de sporun yaygınlaşmasını ve toplumla daha kolay iletişim
sağlayacak bir yapı için hangi modellerin belirlenmesi gerektiğine de yardımcı
olacaktır.
Spor kuruluşlarının kurumsal kapasitelerinin artırılmasında ise üç
tane önemli kuruma ağırlık verdik. Kamu perspektifiyle bakıldığında Gençlik
Spor Genel Müdürlüğü, özel sektör perspektifiyle bakıldığında ise bütün
kulüplerimizi ve federasyonlarımızı yeniden yapılandırılması gereken ana
unsurlar olarak görmek gerekir.
Spor sektöründe başarı ya da performansın sürekli olmasını
istiyorsak, üzerinde en fazla durmamız gereken konu hiç şüphe yok ki spor
kulüpleridir. Dolayısıyla, ikinci bileşen olarak ifade ettiğimiz, hedef
ikincisinde ortaya koyduğumuz en önemli tedbir, branş
yapısı, amaç ve hedefleri dikkate alınarak spor kulübü açabilmek için asgari
koşulların ne olması gerektiği, spor kulübü yöneticiliğine aday olmada aranacak
özelliklerin neler olması gerektiği, finansal fair play koşullarının nasıl belirleneceği, halka açılma usul ve
esaslarının neler olacağını, sporcu yetiştirme ve transfer süreçleri ile
kalite, iş sağlığı ve iş güvenliği gibi kritik konularda eğer kural ve
prensipler belirleyebilirsek, yeniden yapılanma sürecini daha kolay yönetiriz
diye de düşünüyorduk.
Federasyonların, temsil ettiği spor dalının özelliğini yansıtan
delege ve yönetim yapısına kavuşması, görev, yetki ve sorumluluğunu çok daha
etkin şekilde yerine getirmesine de yardımcı olacaktır.
Bu süreçten sonra, yeniden yapılanma aşamasında, hem kulüplerimize
hem federasyonlarımıza hem de Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bir geçiş
süresi verip, bu yapılanma sürecini başarıyla tamamlamak mümkün olacaktır.
Bundan sonra tekrar aynı sorunların yaşanmaması için hem kamu perspektifiyle
hem de özel sektör perspektifiyle bir denetim ve bağımsız denetim sisteminin de
oluşturulması kaçınılmaz gözüküyor.
Sporda şiddetle ilgili olarak üzerinde durulması gereken
kritik noktalardan bir tanesi de, benden önce konuşma yapan milletvekillerimizi
tekrar etmemek için söylüyorum, özellikle spor tesislerinde şiddet ve
düzensizliği önleyici özellikler içinde yer alması gereken en önemli husus,
burada görev alacak özel ve kamu görevlilerine, taraftar izleyici
sosyolojisiyle, kalabalıklarla ilişkiler ve kalabalık yönetimi konusunda
mutlaka bilgi birikimi ve tecrübelerinin artırılması gerektiğidir.
Bir diğer önemli husus da, sadece cezalandırmayı değil
ödüllendirmeyi de teşvik edecek bir ödüllendirme mekanizmasından da raporun
“Öneriler” kısmında bahsediyoruz.
Branş ve seyirci olarak sporun çeşitlendirmesi ve sporun, spor
tesislerinin yaygınlaştırılmasında yine özel olarak üzerinde durulması gereken
kritik konu tesis yapımıyla da ilgili bir özel strateji ve politika dokümanının
hazırlanmış veya hazırlanıyor olması gerektiğidir.
Ayrıca, mahallî spor salonları ve alanları da yine sporun
yaygınlaşmasında kritik rol oynayacaktır. Belki de önemli bir nokta, 2012
yılında İstanbul Avrupa Spor Başkenti olacağı için raporda belirttiğimiz bütün
konuların toplumla paylaşılmasında, topluma aktarılmasında özel bir misyonu olduğunu da ifade etmem gerekir.
Son olarak da “Beşinci bölüm”de eğitim
ve öğretim standartlarının evrensel kriterleri dikkate
alarak yeniden yapılandırılmasıyla ilgili yine önerilen kuruluşlar ve iş
birliği yapılacak kuruluşlar çerçevesinde bir model önermiş olduk. Olimpiyat
hazırlık merkezleri, sporcu eğitim merkezleri bu süreçte önemli olan kurumsal
yapılardan bir tanesi olacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri, yine önemli bir husus da
öğrencilerimizin ve gençlerimizin hem spor hem eğitim konusunu birlikte
götürebileceği yeni bir eğitim modeli de sportif başarıyı doğrudan
etkileyecektir. Serbest zaman değerlendirme konsepti
olarak sporun diğer serbest zaman değerlendirme alternatifleri içinde de ön
plana çıkmasına özel ağırlık veriyoruz. Sporcu sağlık merkezlerinin
iyileştirilmesini ve sporcular için sağlık merkezlerinin oluşturulmasını da bu
çerçevede belirtmek gerekir.
Vakit olmadığı için Kulüpler Birliği Vakfı ile Türkiye Futbol
Federasyonunun yaptığı toplantıda uyguladığımız anket sonucunu kitapta zaten
göreceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ekren.
NAZIM EKREN (Devamla) – Son olarak şunu sizlerle paylaşmak
isterim: Spor Araştırma Komisyonunun kendisine verilen görevi bir eylem planı çıkartma
mantığıyla neyin yapılacağını, bundan hangi kuruluşun sorumlu olacağını ve
kimlerle iş birliği yapacağını tablo hâlinde rapora eklemiş olduk. Raporun bir
tek eksiği, raporda yer almayan, özellikle vurgulanmayan tek konu, bunun
sürelerinin ne olacağıdır. Dolayısıyla, bu eylemlerin ve önlemlerin hangi zaman
diliminde, hangi sürelerle yapılacağı karar verildikten sonra sorumlu kuruluş
ile iş birliği yapılacak kuruluşun karşılıklı vereceği bir karar sürecidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukukun üstünlüğü
ilkesinden hareketle vatandaşlarımızın hak ve hürriyetlerini, kamu düzenini
koruma bilinci içerisinde görev istenen polisimizin ve polis teşkilatımızın
166’ncı kuruluş yıl dönümünü de bu vesileyle kutlamak isterim.
23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarımız
muhtemelen bugün sona erecek. Göstermiş olduğunuz destek ve ilgiden dolayı
özellikle teşekkürlerimi arz ediyorum.
Yeni dönemde bütün arkadaşlarıma mutluluklar ve başarılar diliyor,
12 Haziranda yapılacak milletvekili seçimlerinin hayırlara vesile olmasını
temenni ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekren.
Sunumunuz çok beğenildi herhâlde Hocam, çok büyük alkış aldı yani,
teşekkür ederiz. (Alkışlar)
Şahsı adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulumuz çok
olumlu, çok doğru bir iş yaptı. Dört yılın emeğini, birlikte oluşturduğumuz
çözümleri kapanırken, çalışmalara ara verirken milletimize sunduk, takdim
ettik. Bu, doğru bir yaklaşım olmuştur, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışır,
milletimize saygılı bir tavır olmuştur.
Öncelikle, bu raporların hazırlanmasında emeği geçen tüm
milletvekillerimize, katkı veren tüm ilgililere Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, şahsım adına çok teşekkür ediyorum, ülkemizin çok önemli
konularında, gündem konularında Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlar kurdu,
çalıştı, gerçekten kaynak kitap mahiyetinde, gerçekten bir devlet planı
mahiyetinde –yani Devlet Planlama Teşkilatında da bir çalışma yapılsaydı böyle
bir rapor çıkabilirdi- bu kapsamda eserler meydana getirildi ve biz 23’üncü
Dönemi kapatırken, bu yaptığımız çalışmaları halkımıza buradan takdim ettik. Güzel iş yaptık, hayırlı bir iş yaptık, katkı verenlere tekrar
teşekkür ediyorum.
Zannediyorum benden sonra diğer grup başkan vekili arkadaşlar da
konuşacaklar ama ben, bu akşam, yani 23’üncü Dönemin son akşamında ve son
konuşmaların yapıldığı şu süreçte Türkiye Büyük Millet Meclisinin hesabını
millete vermeyi doğru bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum. Kendi adıma
konuşuyorum, sizler adına da konuştuğumu düşünüyorum. Değerli milletvekilleri,
size de bilgi vereyim, bu rakamlar Meclisimizin kayıtlarından alındı.
Bu dönemde, 23’üncü Dönemde, dört yıl içerisinde 755 tane kanun
tasarısı Meclise getirildi, bunun 382 tanesi burada kanunlaştırıldı, hükûmet
tasarısı veya milletvekili teklifi ama sonuçta burada kabul edilen her kanun
Meclisin kanunudur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, şu dört yıl içerisinde, ülkemizin
ihtiyacı, milletimizin beklentisi doğrultusunda 382 tane kanunu burada kabul
etti, kanunlaştırdı. Gerçekten gerek iş hayatının gerekse hukuk, yargı
sistemimizin çok temel ihtiyacı olan konularda da uzlaşarak yani mesela, Türk
Borçlar Kanunu gibi, Türk Ticaret Kanunu gibi devasa kanunları yani elli
yıldır, yüz yıldır çıkartılamayan, yenilenmesi gereken kanunları bu dönemde
Türkiye Büyük Millet Meclisi iktidarıyla muhalefetiyle uzlaşarak kanunlaştırdı.
Milletime arz ederim. Yani kendi kendimizi övmek değil, Meclisimiz adına
milletimize hesap vermek anlamında söylüyorum.
Yine bu dönemde tüm partilerimiz 899 tane kanun teklifi verdi -ben
kendi adıma konuşayım, arkadaşlar da kendi adlarına konuşsunlar- bu kanun
tekliflerinden 179 tanesini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu verdi, yaklaşık
yüzde 20’lik kısmını biz verdik. Bunlardan 243 tanesi kanunlaştı. Bu kanunlaşma
içerisinde de Milliyetçi Hareket Partisinin payı yüzde 18,1. 44 kanunumuz diğer
kanun teklif ve tasarılarıyla birleştirilerek buradan geçti. Arkadaşlarımın
tenkidine ben de katılıyorum, gerçekten gerek burada verdiğimiz önergeler
gerekse verdiğimiz kanun teklifleri komisyonlarda ve Genel Kurulda biz
beklerdik ki daha ciddiye alınmalı, birleştirilmiş olması yetmez, onların
birleştirilmesi lazımdı. Bu noktada çok iyi bir yaklaşımı, tatmin edici bir
yaklaşımı iktidar partisi grubundan göremediğimizi ifade etmem gerekiyor ama
her şeye rağmen Milliyetçi Hareket Partili üyelerin verdiği 179 kanun
teklifinden 44 tanesi burada kanunlaştı; 899 kanun teklifinin 243 tanesi de
burada kanunlaşmış oldu.
Bir başka şey, yine milletimize hesap vermek anlamında söylüyorum:
İktidar yapacak muhalefet denetleyecek, görev budur. Denetlemenin İç Tüzük
gereği imkânları vardır, bunların birincisi yazılı ve sözlü soru önergeleridir.
Meclisimiz 19.135 adet yazılı soru önergesi vermiş bakanlara, Hükûmeti millet
adına denetlemek adına.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu soru önergelerinden
5.702 tanesi bizim grubumuza ait milletvekillerinin yani yaklaşık yüzde 30’unu,
yüzde 29,7’sini -yazılı soru önergelerinin- biz vermişiz.
Sözlü soru önergelerinin sayısı –demin ki yazılı soru önergeleriydi-
toplamı 2.355 tane. Bunun 1.336 tanesini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
vermiş, yüzde 56,7’sini.
Yine, araştırma önergelerinin -ki bugün raporlarını görüştüğümüz
araştırma önergeleri- sayısı 1.105 tane. Bunun 325 tanesini yani yaklaşık yüzde
29,4’ünü Milliyetçi Hareket Partisi Grubu milletvekilleri vermiş. Bunlardan,
işte 6 tanesinin komisyonlarını kurduk, rapora bağladık ve bugün raporlarını
birlikte görüştük.
Bir başka, genel görüşme açılması –yine partiler toplamı- 26 adet.
Bunun 14 tanesini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu vermiş yani yüzde 53,8’i
Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilmiş.
Gensoru: 13 tane gensoru verilmiş; Hükûmet üyelerini sorgulamak,
denetlemek anlamında 13 tane gensoru verilmiş. Bu 13 gensorunun 3 tanesini yani
yüzde 23’ünü Milliyetçi Hareket Partisi vermiş.
Değerli milletvekilleri, aziz vatandaşlarım, aziz milletim; ben
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili olarak 23’üncü Dönem
Parlamentomuzun, 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin, milletine karşı
görevini yaptığı inancındayım. Eksiğimiz oldu, yanlışımız oldu. Daha verimli
çalışabilirdik, daha uzlaşmalı çalışabilirdik, toplumun ihtiyacı olan kanunları
birlikte çıkartabilirdik ama bir sonuç cümlesi olarak, inşallah, burada
namusumuz ve şerefimiz üzerine yaptığımız yemine bağlı kalarak bu Parlamento,
milletine karşı görevini yapmış bir Parlamento olarak 23’üncü Dönemi
noktalıyor.
Bu noktada, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz ilk gün
yani 23 Temmuz 2007 tarihinde söylediğimiz, Sayın Genel Başkanımızın yazılı
ifade ettiği, genelge olarak ifade ettiği muhalefet görevimizi, uzlaşmacı,
hoşgörüye açık, diyaloga açık ve sorun üreten değil sorunların çözümüne katkı
veren bir muhalefet anlayışla bu dönemi tamamladık. Şu rakamlar da onu
göstermektedir.
Sayın Elitaş biraz önce söyledi,
gerçekten, Adalet ve Kalkınma Partisinin buraya teklif ve tasarı olarak
getirdiği kanunları düzeltmek muhalefete kaldı. Bu yönde verdiğimiz birçok
önergeyi de iktidarın, Hükûmetin kabul
etmesi de bunun ifadesiydi. Gerçekten, bu dönemin çok karakteristik bir
özelliği var -Geçeceğiz bugünleri değerli arkadaşlar, ileride, bunlar, hep
tutanaklara geçtiğinde incelenecektir, göreceksiniz, hep beraber göreceğiz- bu
dönemin çok temel bir karakteristiği yasama kalitesinin düşük olmasıdır.
Çıkarttığımız kanunların dili, diğer kanunlarla olan ilişkileri… Çünkü, farkında mısınız, sürekli değişiklik kanunu geçirdik.
Burada çıkan kanunları hemen bir sonraki kanunla değiştirdiğimiz kanunlar oldu.
Bazı kanunlarda Anayasa’ya aykırı düzenlemeler de yaptık, son anda
engellediklerimiz oldu. Acelecilik çok doğru bir şey değil ama sonuç
itibarıyla, burada, acısıyla tatlısıyla birlikte dört yılı milletimize hizmet
etmek amacıyla, milletin bize yüklediği görevler doğrultusunda… Bize muhalefet
görevi yükledi. Biz, iktidarı, millet adına denetlemekle görevliyiz.
Denetlerken, tabii ki sözümüz sert oldu, sesimiz yüksek çıktı ama asla hakaret
kastı yok. Hakaret etmeyi akılsızlık sayarım, böyle bir kasıt olmaz. Ama, bazen cümleler yanlış kuruldu, kelimeler yanlış
seçildi, yanlış anlaşıldı. Bir de, ortaya koyduğunuz bu çalışma şekli yanlıştı,
yani bitimine kadar bu insanları çalıştırırsanız, belli bir saatten sonra artık
insanlar ne dilini kontrol edebiliyor ne şuurun kontrol edebiliyor, bunun
müsebbibi de sizsiniz. Yani iktidar olarak sizi, son, giderken suçlamak
anlamında söylemiyorum, milletimize hesap verirsek…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitirmeme az kaldı.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sonuç itibarıyla, değerli arkadaşlarım,
Milliyetçi Hareket Partisi uzlaşmaya öncülük yapmış bir partidir; bunu herkesin
burada ifade etmesi, itiraf etmesi lazım. Gerçekten Milliyetçi Hareket
Partisinin uzlaşmacı tavrıyla burada çıkması mümkün olmayan kanunları çıkardık.
Meselemiz millete hizmet etmektir. Milletimizin takdirine saygı duyuyoruz.
Bugün muhalefet görevi vermiştir, muhalefet görevini mütekâmilen
yapmaya çalıştık. İnşallah milletimiz bunu takdir edecektir, iktidar olmak
görevi de verecektir; onu da mütekâmilen yapmaya
çalışacağız. Bu ülkeye bir gram hizmeti dokunan kim varsa, hangi iktidar varsa
ona teşekkürlerimizi, şükranlarımızı sunuyoruz ama bizim anlayışımız bu millet
her şeyin en güzeline layıktır, sizi tenkidimiz budur. Halkımız, milletimiz
sizi, sebebi kendine ait olmak üzere, iki dönemdir tek başına iktidar yaptı,
çok güçlü iktidar yaptı. Bu ülkenin sorunları çözülmeliydi, tüm sorunları
çözülmeliydi; çözülemeyişini tenkit ettik. Dolayısıyla, değerli
milletvekilleri, tekrar ediyorum: Ümit ederim milletimiz bu arzımızı kabul
edecektir. 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi iktidarıyla muhalefetiyle
görevini yapmıştır, milletine hizmet etmiştir. Millet nezdinde ve Allah indinde
bunların makbul sayılması temennimdir, talebimdir.
Son gün, tabii ki herkes birbiriyle helalleşiyor. Buradan iyi duygularla ayrılmak lazım, dost kalmak lazım. Zaman
öyle veya böyle geçecek. Takdir neyse, prosedür neyse
gelecek dönem belirlenen milletvekilleriyle 24’üncü dönem devam edecektir,
milletin takdiri neyse onunla devam edecektir ama akıl yaşananları kâra
dönüştürmeyi, böyle tatlı bir hatıraya dönüştürmeyi gerektirir. Onun için, ben
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Grup Başkan Vekilimiz Sayın Oktay
Vural adına da, kendi adıma da, tüm milletvekillerimiz adına da tüm
Parlamentomuza, her milletvekilimize ve aziz milletimize saygılar sunuyoruz ve
tekrar görüşmek dileğiyle, hep beraber görüşmek dileğiyle hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum efendim, sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bir şeyi eksik bıraktım,
affedersiniz.
Tüm Meclis çalışanlarına da teşekkür ediyorum, tüm personele,
güvenlik görevlilerine… (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Biz de teşekkür ederiz. Sağ olun Sayın Şandır, çok
naziksiniz.
Yahya Bey, buyurun efendim.
YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
23’üncü Dönemin bu son saatlerinde fazla vaktinizi almayacağım.
BAŞKAN – Zaten süreni bir dakika olarak belirledim Hocam,
hızlanalım.
YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, yüce Meclis hakikaten çok
hayırlı çalışmalar yapmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği
kanunlar, almış olduğu kararlar ve Meclisteki araştırma, inceleme komisyonu
raporları…
Bugün bizim için bir ziyafet idi gerçekten. Bu hayırlı
çalışmaların -ki, bir de öneride bulunacağım- her birisi fevkalade kıymetli ve
yüce Meclisin ortak çalışmasının bir ürünüdür.
Sizlerden benim ricam şudur, istirhamım şudur: Bu çalışmaların
neticelerinin takip edilmesi ve yüce Meclis bünyesinde ya bir komite
oluşturulması veyahut da -artık onu sizler uygun görürsünüz- akıbetinin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Hocam, İç Tüzük gereği yapılır. İç Tüzük’ü
de zaten önümüzdeki dönem değiştirecek olduğumuz için bir şey olmaz yani.
Sayın Muharrem İnce, şahsı adına…
Buyurun efendim. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Her dönemin bir anısı vardır, akılda kalanı vardır. Polatlı’dan
düşman topçusunun sesi duyulurken Büyük Millet Meclisi toplanıyor. Meclis
Başkanı Adnan Adıvar, konu şu: Meclisi Kayseri’ye taşıyalım. Oradaki lise
boşaltılıyor, ranzalar yerleştiriliyor, karavanalar
getiriliyor, milletvekillerine odalar ayarlanıyor, Meclis oraya taşınacak. O
güne kadar hiç konuşmamış olan Tunceli Mebusu Diyap
Ağa parmak kaldırıyor. Merak ediyor insanlar, diyorlar ki: “Diyap
Ağa ne diyecek, hiç kürsüye gelmemiş birisi?” Dediği sözler şunlar: “Reis Bey,
ne taşınması? Biz buraya ölmeye gelmedik mi?” diyor. Alkışlarla önerge reddediliyor.
Belki de o Meclisin akılda kalanı budur. İnsan her zaman kahraman olamayabilir
ama her zaman insan olmak mümkün.
Bana “22’nci Dönem Parlamentosunun akılda kalanı nedir?” diye
sorarsanız. 1 Mart Tezkeresi’ydi. AKP ve CHP milletvekilleri… Bu kimseye mal
edilemez. “Hayır.” diyenler vardı “Evet.” diyenler vardı. Bence 22’nci Dönem
Parlamentosunun dik duruşuydu bu, onuruydu bu. Akılda kalan buydu bence. Bir
gün eski milletvekili olduğumuzda torunlarımıza, çocuklarımıza “Ben de o gün o
Meclisin üyesiydim. O kapalı oturumda ben de vardım.” diye belki de
çocuklarımıza bunları anlatacağız.
“Bu dönemin akılda kalanı nedir?” diye bana sorarsanız bence
şudur: Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu gibi binlerce maddelik bu kanunları
bir uzlaşmayla geçirdik buradan. Yıllar sürerdi bu kanunları buradan geçirmek,
mümkün değildi bu uzlaşma sağlanmasaydı. Hesabını yapmak
mümkün, bir maddenin ne kadar sürede geçtiği. Mümkün değildi. Yani biz
bu dönem 22 Temmuz’dan itibaren bugüne kadar sadece bunları geçirmeye çalışsaydık
geçiremezdik. Bu uzlaşmayla olmuştur. Hatta biz muhalefet olarak bu konuda çok
ciddi eleştiriler almışızdır. “Kabul Edenler… Etmeyenler… Kabul edenler…
Etmeyenler…“, “Siz muhalefet olarak orada ne iş yapıyorsunuz, niye itiraz
etmiyorsunuz?” diye çok haksız eleştiriler de aldık. Umarım bundan sonraki
dönemde gelecek arkadaşlarımızın da bu tür anıları olur.
Şimdi, siyasetin doğasından gelen gerginliklerle zaman zaman
burada tansiyon yükseldi; amacımızı aşan sözler de söyledik, birbirimizi
kırdık, incittik de belki. Umarım, kimseye kötü söz, kişiliğine hakaret edici,
onu aşağılayıcı, onu yaralayıcı, kimliğine, kişiliğine böyle sözlerimiz
olmamıştır diye düşünüyorum.
Bir yatılı okul öğrencisinin son gün romantizmi içerisinde
ayrılışın bir derin hüznü var hepimizde. Kimi arkadaşlarımız “Listeye yeniden
girecek miyim, giremeyecek miyim; girersem, seçilecek yerden mi gireceğim, daha
alt sıralardan mı gireceğim?” diye… Bu telaş, normal bir
telaş. Bu, hep olması gereken bir telaş ama ben iki kere üst üste gelmiş
bir arkadaşınız olarak söyleyeyim, bir kere yüzde 60’ı yenilenecek bu Meclisin.
Herkes saysın, 10 kişi yan yana sayıp 6 tanesinin olmayacağını düşünsün. Tabii,
herkes kendini diğer 4’ün içinde düşünecektir.
Umarım, bugün gösterdiğimiz hoşgörü, bugün hiç sesimizi
yükseltmeden, hepimiz birbirimizi alkışlayarak yaptığımız bu son gün
romantizmini, 24’üncü Dönem Parlamentosunun ilk gününden böyle başlatırız diye
düşünüyorum. İnşallah, böyle devam edecektir.
Ama şunu unutmayalım ki ortada bir çelişki vardır: Bu Meclise
“gazi Meclis” derler, bu Meclise “yüce Meclis” derler, “Türkiye Büyük Millet
Meclisi” derler ama zaman zaman da bu Meclise haksızlık etmekten hiç
sakınmazlar. Nedir bu haksızlık? Bu Meclis, bu ülkede en fazla haksızlığa
uğrayan kurumdur. Gazeteler şöyle yazar, şöyle derler: “İki yıl milletvekilliği
yaptı, kıyak emekli maaşını almaya devam edecek.” Bu,
Türkiye’deki en büyük palavradır ve ne yazık ki bu palavrayı basın yaza yaza
öyle bir işlediler ki bunu, koca koca üniversite mezunu insanlar bana bunu
soruyor, “Yok böyle bir şey.” diyorum ama inanmıyorlar.
Bakınız, onlarca genç arkadaşımız bir daha seçilemeyecek, emekli
olamayacaklar yaşını doldurmadıkları için, hizmet süresini doldurmadıkları için
ve bu arkadaşlarımız milletvekilliği yaptığı için iş de bulamayacaklar.
Doktorsa doktorluğu unutmuş olacak, öğretmense öğretmenliğini unutmuş olacak,
mühendisse mühendisliğini unutmuş olacak; milletvekilliği yapmış birisini kimse
işinde çalıştırmak istemeyecek. Geçim sıkıntısı çeken bu türden onlarca arkadaşımız
var ama gazeteler bunları “Kıyak emekli maaşı almaya
devam ediyor.” diye yazacak.
Yine, bu Meclisin lokantaları yazılmaya devam edilecek. Hatta
şöyle yapacaklar: Mutfaktan tüketilen et miktarını alıp onu 550’ye bölüp
yırtıcı hayvanlarla bizim yediğimiz ek miktarı arasında bağlantı kuracaklar ama
günde 8 bin kişinin bu Meclisi ziyaret ettiğini ise bir başka haber içerisinde
geçirecekler, aynı haber içinde bunu söylemeyecekler.
Yine, kümes gibi odalarda görev yapmamıza rağmen, bu ülkede 150
bin makam otomobiliyle seyahat etmelerine rağmen, bu ülkede küçücük daire
başkanlarının bile klimalı odalarıyla, anlı şanlı odacıları, çaycılarına rağmen
bizim bir yerinden bulup vurmaya çalışacaklar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ceylan derisi...
MUHARREM İNCE (Devamla) – Ceylan derisinden diyecekler, bir şey
bulacaklar buna. Biz bunlara hazırlıklıyız. Ama kabahat bizim. Bu kürsülere
çıkıp bunları savunmuyoruz, meydan okumuyoruz bunları yazanlara. Buraya çıkıp
meydan okumalıyız. Yani diyecekler ki bize, partiye gideceğiz para
isteyecekler, spor kulübüne para isteyecekler, garibana para isteyecekler,
değirmenin suyunun nereden geldiğini hiç sormayacaklar, bunu nereden bulacağız
diye sormayacaklar. Bizi, zaman zaman hırsız, iş takipçisi gözüyle de görecekler.
İçimizde yanlış yapan arkadaşlarımız olacak tabii ki her kurumda
olduğu gibi. Yani bir deniz düşünün, o denizin içerisindeki, deniz suyunun
içerisindeki bakteri miktarı neyse bir kova su aldığınızda yüzde olarak, oran
olarak o kovanın içindeki deniz suyunda da aynı miktarda bakteri vardır. Sütte
ne varsa kaymakta da o olacak. Bizim içimizde de yanlış yapan arkadaşlarımız
olacak. Bu doğal. Ama bundan kurtulmanın bir yolu var sayın milletvekilleri. Bundan kurtulmanın yolu, yargının önünden kaçmamak. Dokunulmazlıklarından
sıyrılmış bir meclis bu tür şaibelerle baş başa kalmayacaktır. Bunun olduğu bir
meclis düşlüyorum.
Dokuz yıldır bu Mecliste çok sert konuşmalar yapanlardan birisiyim
ben. Zaman zaman bazı arkadaşlarımızı incitmişimdir. Şimdi benim ruhumda var muhalefet
yapmak. Onu espriyle yapayım bu sefer, kimseyi incitmeden yapayım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, siz iktidar milletvekillerisiniz, hep
bu kapıya alıştınız dokuz yıldır. Önümüzdeki dönem -çıkarken bu kapıdan çıkın
da alışın- 12 Hazirandan sonra gelirken bu kapıyı kullanacaksınız yani bir
alışkanlık yapsın diyorum.
Hepinize seçimlerde, özel yaşamınızda başarılar diliyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, ben
de iktidar partisi grubunun hislerini beyan etmek istiyorum, üç dakika rica
ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır,
23’üncü Dönem Parlamentosunun çalışmasıyla ilgili özet bilgiler sunmaya
çalıştı. Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili, Değerli Arkadaşım Sayın
Muharrem İnce, milletvekili hassasiyetini ve milletvekilinin kamuoyundaki
yanlış algılanmasını, hakikaten çok güzel, özet bir şekilde izah etmeye
çalıştı, milletvekili arkadaşlarımıza büyük haksızlıkların yapıldığını ifade etti.
Bunu, sekiz yıldan fazla bir süredir yaptığımız bu kutsal görev çerçevesinde
gerçekten yaşadık, hissettik, gördük.
Bununla ilgili konuyu, bizlere yapılan, bizim
maaşlarımızla, telefon paralarımızla, araçlarımızla, bize hizmet olarak tahsis
edilen danışmanlarımızla, sekreterlerimizle hiç alakası olmayan, biri bin
yaparak, pireyi deve yaparak milletvekili itibarını zayıflatabilmek adına, 74
milyonun içerisinden çıkmış, yirmi üç dönem Parlamento kurulmuş, toplam
baktığınızda 9 bin veya 10 bin civarında, Sayın İnce’nin söylediği gibi her
dönemde yüzde 50’si, 60’sı değişmiş bir Parlamento olarak baktığımızda 6 bine
yakın gerçekten şerefli görevi temsil etmeye milletimiz tarafından teveccüh
edilmiş milletvekili olarak yani seksen sekiz yıllık tarihimiz boyunca, Meclis
tarihi boyunca gelebilen 7.500 şanslı, şerefli insanlardan biri olma vasfına
haiz olan birileri olarak açıkçası bizlere çok büyük haksızlık yapıldığı
kanaatindeyim. Belki bu haksızlıklara biz
muhalefet olarak, iktidar olarak yaptığımız konuşmalarla, eleştirilerin dozunu,
ölçüsünü ayarlayamadığımız çerçevede, basının da bunu destekleyerek millet
nezdinde milletin temsilcisi, bu yüce Türk milletinin temsilcisi olan bizlere
haksızlık yapılmasına katkı sağladığımızı da düşünüyorum.
Ümit ediyorum, inanıyorum, diliyorum ki bugün 23’üncü
Dönemin, son yasama yılının son haftasında gösterdiğimiz birbirimizle olan
ahenk ve uyumun 24’üncü Döneme bir örnek teşkil etmesini, 24’üncü Dönem
Parlamentosuna seçilecek milletvekili arkadaşlarımızın bizim yaşadığımız haksızlıkları,
bizim yaşadığımız sıkıntıları yapmamak için el birliği içerisinde, 74 milyonun
temsilcisi olarak, ailemizin, kendimizin, şahsımızın temsilcisi değil, temsil
ettiğimiz yüce milletin onuruna yakışır bir şekilde, o insanların bir aynası
olarak bize yapılan, milletin temsilcilerine yapılan haksızlıklara bir örnek
teşkil etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, 491 birleşim yapmışız 23’üncü Dönemde, 2.081
oturum yapmışız, bugünkü dâhil mi bilmiyorum, herhâlde 2.082 oldu. Bugün sabah
gelen hesap çerçevesinde baktığımızda 2.868 saat 48 dakikalık birleşim
yapmışız, çalışma yapmışız. 137.865 sayfa tutanak kayda geçmiş, dün itibarıyla
gelen rakamlar. İhtisas komisyonları, araştırma komisyonları 3.085 saat 4
dakika çalışmış, 54.201 sayfa tutanak kayıt altına alınmış.
Bu süreçte, Sayın Şandır’ın söylediği,
bu dönemde 783 adet kanun tasarısı sevk edilmiş Hükûmet tarafından, bugüne
kadar 513 tanesi kanunlaştırılmış, 783 tanenin 201’i 22’nci Dönemden devretmiş,
550 tanesi yeni hazırlanmış. Bu dönemde 548 kanun tasarısı veya teklifi
yasalaşmış. Yasalaştırdığımız kanun tasarısı ve teklifin madde cinsinden
karşılığı olan 7.841 maddeyi burada hep birlikte, el birliğiyle çıkarmaya
gayret etmişiz.
Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Dört yıldır grup başkan
vekilliği yapıyorum. Bu grup başkan vekilliği sürecinde,
değerli arkadaşlarımız, Sayın Bakanımız Sadullah Ergin, Sayın Bakanımız Nihat
Ergün, Değerli Arkadaşımız Suat Kılıç, Sayın Bekir Bozdağ, Sayın Nurettin
Canikli, Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı ve ben, Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın
Kemal Kılıçdaroğlu, Sayın Hakkı Suha
Okay, Sayın Kemal Anadol, Sayın Muharrem İnce, Sayın
Akif Hamzaçebi, yine Milliyetçi Hareket Partisinden Sayın Oktay Vural ve Sayın
Mehmet Şandır’la birlikte grubumuzu teskin etmeye çalışarak,
grubumuzu telkin etmeye çalışarak…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Barış ve Demokrasi Partisi de
var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Barış ve Demokrasi Partisinden grup
başkan vekili arkadaşlarımızla, Sayın Ayla Akat Ata, Sayın Bengi Yıldız, Sayın
Selahattin Demirtaş ve Sayın Fatma Kurtulan arkadaşlarımızla birlikte bu
Parlamentoyu olgun bir şekilde çalıştırmak için gayret gösterdik. Bu
gayretlerde, muhakkak ki, bazen kontrol edemediğimiz, bazen önleyemediğimiz
tartışmalar da ortaya çıktı ama bunlarda grup başkan vekili arkadaşlarımızın
büyük hassasiyet gösterdiği kanaatindeyim, inancındayım.
Biz her ne kadar burada bazı şeyleri konuşsak da bazı şeyleri sert
dille eleştirmeye çalışsak da açıkçası ikili görüşmelerimizde böyle bir şeyin
olmadığını, teskin etmek için olumlu ve olgun bir şekilde, Meclise,
milletimizin temsilcilerine yakışır bir şekilde olması için büyük gayretler
gösterdik. Kelimelerimizi seçerken, sözcüklerimizi seçerken, cümlelerimizi,
tümcelerimizi oluşturmaya çalışırken büyük bir itina gösterdik ama bazen bazı
hoş olmayan şeyler de gündeme gelmiş olabilir, bu da bu işin doğasında olan bir
şeydir; hoş görmek lazım, olgunlukla karşılamamız gerekir diye düşünüyorum.
Biz grup başkan vekili arkadaşlarımıza, bütün siyasi parti grubu
milletvekili arkadaşlarımıza, BDP, Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk
Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, tüm milletvekili
arkadaşlarımız adına 23’üncü Dönem milletvekilleri olarak büyük bir özveriyle
çalıştığımızı ifade ediyorum. Bu özveriye katkı sağlayan TBMM
çalışanlarına, bizimle beraber sabahlara kadar çalışıp bu yaptığımız işlemleri
not almaya çalışan stenograf arkadaşlarımıza, burada belki Meclis görüntüsü
içerisinde olmayıp da arka odalarda, alt katta, bodrumda ve başka yerlerde,
televizyonlarda bizleri kayıt altına almaya çalışan değerli arkadaşlarımıza ve
her şeyden de önemlisi değerli basın mensuplarımıza, bizleri takip ederek
kamuoyuyla bizim yaptığımız icraatları paylaşmaya çalışan değerli basın
mensuplarına ve Başkanlık Divanı üyelerine, bütün Meclis başkan vekili
arkadaşlarımıza, Sayın Nevzat Pakdil’e, Sayın Sadık Yakut’a, Sayın Meral
Akşener’e, Sayın Güldal Mumcu’ya ve kâtip üyelerimize…
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – İdare amirleri…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …idare amirlerimize… İdare amirleri de
hatırlatıyor.
Değerli arkadaşlar, düğün davetiyesinde de bazen en yakınlar
unutulur. O anlamda…
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Rahmetli olanlar…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Rahmetli olan değerli milletvekili
arkadaşlarımıza, hem Milliyetçi Hareket Partisinden hem Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubundan rahmetli olan milletvekili arkadaşlarımıza, kavas
arkadaşlarımıza ve Kanunlar Kararlardaki değerli arkadaşlarımıza özverili
çalışmalarından dolayı teşekkürlerimi, şükranlarımı arz ediyorum.
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Emniyet görevlileri…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Afif Bey, emniyet teşkilatındaki
görevli arkadaşlarımızı ifade ediyorlar. Aklımıza gelen veya gelmeyen bütün
arkadaşlarımıza, herkese ve bizi gönülden destekleyen değerli milletimize
şükranlarımı arz ediyorum.
24’üncü Dönem Parlamentosunun ilk yasama gününden, yılından, ilk
birleşiminden son birleşimine kadar 23’üncü Dönemin son günü şeklinde geçmesini
temenni ediyor, yüce Meclisi ve milletimizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, sataştı, sataşma
var! (Gülüşmeler)
BAŞKAN – Tutanakları getirttireyim bakayım.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Spor Kulüplerinin Sorunları
ile Sporda Şiddet Sorununun Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki
genel görüşme tamamlanmıştır.
Evet, bir 23’üncü Dönemi beraberce geçirdik. Beraber görev
yaptığımız Meclis Başkan Vekili arkadaşlarım adına da şunu ifade etmek
istiyorum ki: 23’üncü Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yasama ve
denetim görevlerini beraberce yerine getirdiğimiz milletvekili arkadaşlarıma,
grup başkan vekili arkadaşlarımıza, komisyonlarımızın değerli başkan ve
üyelerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bakanlıklarımızın değerli
çalışanlarına teşekkür ediyorum.
Milletvekili arkadaşlarıma bundan sonraki siyaset ve aile
yaşamlarında başarılar diliyorum. 12 Haziran seçimlerinin barış ve huzur içinde
geçmesini temenni ediyor, aziz milletimize hayırlar getirmesini diliyorum.
23’üncü dönemde Hakk’ın rahmetine kavuşan Sayın Muhsin Yazıcıoğlu,
Sayın Osman Gazi Yağmurdereli, Sayın Gündüz Suphi Aktan, Sayın Hamza Yanılmaz
ve Sayın Mustafa Kuş’a; ayrıca ant içme merasimine gelirken kaza geçirerek
vefat eden Mehmet Cihat Özönder kardeşimize Allah’tan
rahmet, kederli ailelerine ve milletimize sabır ve başsağlığı dileklerimi
iletiyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12
Haziran 2011 Pazar günü yapılması kararlaştırılan 24’üncü Dönem milletvekili
genel seçimine ilişkin kesin sonuçlarının, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi
Kanunu’nun 37’nci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 3’üncü
maddelerine göre, Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye radyo ve televizyonlarından
ilanını takip eden beşinci gün saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.