Gökhan KOÇMAN Normal Gökhan KOÇMAN 2 8 2011-05-27T06:44:00Z 2011-05-27T06:44:00Z 110 73412 418452 3487 981 490883 14.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 5

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 99

88’inci Birleşim

7 Nisan 2011 Perşembe

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ

 III. - GELEN KÂĞITLAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Düzce Milletvekili Celal Erbay’ın, Düzce iline yapılan yatırımlara ve hizmetlere ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, çalışma hayatında yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, esnaf ve sanatkârların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebine ilişkin tezkeresi (3/1450)

2.- Bazı milletvekillerinin, belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1458)

3.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkereleri (3/1459)

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, taşeron firmalar aracılığıyla çalıştırılan işçilere ilişkin açıklaması

4.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, kadına yönelik şiddet, kadın ve çocuklara yönelik cinsel saldırı, taciz ve tecavüz suçlarına ilişkin açıklaması

5.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, süt ve et üreticilerinin sorunlarına Hükûmetin çözüm bulmasına ilişkin açıklaması

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da hizmet veren 1. Jandarma Er Eğitim Tabur Komutanlığının başka bir ile taşınacağı iddialarına ilişkin açıklaması

7.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Hükûmetin son aldığı kanun hükmünde kararname yetkisiyle bir esnaf bakanlığı kurulmasının düşünülüp düşünülmediğine ilişkin açıklaması

8.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

9.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

10.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

 

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, Başkanlık Divanı olarak, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümünü kutladıklarına, şehit polislere Allah’tan rahmet, gazilere hayırlı ve uzun ömür dilediklerine ilişkin konuşması

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/333, 334, 335-3/1090) (S. Sayısı: 700)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 26 milletvekilinin, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31 milletvekilinin, Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 24 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 20 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256) (S. Sayısı: 549)

3.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 20 milletvekilinin, Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 34 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 39 milletvekilinin, Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 25 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin, Mardin Milletvekili Emine Ayna ve 19 milletvekilinin, Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 19 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 24 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 28 milletvekilinin, Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 22 milletvekilinin, Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 26 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 29 milletvekilinin, Muş Milletvekili  M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, İzmir Milletvekili  Canan Arıtman ve 21 milletvekilinin, Denizli  Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 25 milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Akif Ekici ve 27 milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 28 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 27 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 21 milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 24 milletvekilinin, Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 23 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Alev Dedegil ve 21 milletvekilinin, kayıp çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/90, 190, 210, 235, 312, 433, 438, 466, 474, 496, 531, 539, 558, 563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571, 572, 573, 574)  (S. Sayısı: 589)

4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 21 milletvekilinin, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 23 milletvekilinin, kanser hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/348, 551, 666, 667, 668) (S. Sayısı: 648)

5.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 22 milletvekilinin, Konya Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin, Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 21 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 23 Milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) (S. Sayısı: 352)

6.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak ve 25 milletvekilinin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 19 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 27 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Bengi Yıldız’ın, Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 21 milletvekilinin, Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya ve 19 milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 22 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 24 milletvekilinin, spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) (S. Sayısı: 733)

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nun görüşmeleri esnasında İstanbul Milletvekili İdris Güllüce’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, üremeye yardımcı tedaviler ile aile ve çocuk yardımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18221)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Kuzey Afrika ülkelerinde çalışan Türk firmalarının siyasi ve toplumsal olaylar sebebiyle maruz kaldığı mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/18586)

3.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, çocuk hasta bezinin sosyal güvenlik kapsamına alınmasının kolaylaştırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18748)

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, kaçakçılığa ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/18825)

5.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, SSK ve BAĞ-KUR emeklilerine ödenmesi gereken zam farklarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18837)

6.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, SSK ve BAĞ-KUR emeklisine ödenecek zamlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18843)

7.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, SSK ve BAĞ-KUR emeklilerine 2003 ve 2006 yıllarında verilmesi gereken zamlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18894)

8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’ya yapılan yatırımlara ve verilen dış ticaret desteklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/18990)

9.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, TBMM Üstün Hizmet Ödülü verilen bir kişiyle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/19045)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı.

 

Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl, Kanser Haftası’na,

Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz, Malatya iline yapılan yatırımlara,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, yükseköğretime geçiş sınavına ilişkin gündem dışı konuşmasına Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu cevap verdi.

 

Antalya Milletvekili Mehmet Günal, Polis ve Kanser Haftası’na,

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, çiftçilerimizin, köylülerimizin tarlasında, bahçesinde kullanacakları alt gübresinin bir an önce taksitle satışının önünün açılmasına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, yükseköğretime geçiş sınavıyla ilgili soruşturmanın idari açıdan da tamamlanıp neticeye bağlanmasına,

Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, yükseköğretime geçiş sınavıyla ilgili idari soruşturma yürütülmekteyken Cumhurbaşkanının, Millî Eğitim Bakanının telkin ve tavsiyede bulunamayacağına,

Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, son zamanlarda ÖSYM’de özellikle, tüm sınavlarda kopya ve şifreleme olmasının sorumlusunun Hükûmet olduğuna,

İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın yükseköğretime geçiş sınavına ait basına verilen kitapçığın şifreli olarak hazırlanmasının yönetime yönelik bir komplo olabileceğine ve bu yönde araştırma yapılmasına,

Çorum Milletvekili Agâh Kafkas’ın, yükseköğretime geçiş sınavını tartışarak çocuklar üzerinden siyaset yapmanın etik olmadığına,

İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, yükseköğretime geçiş sınavına dair Cumhurbaşkanının, sayın bakanların ve sayın başbakan yardımcısının “Orada bir şey olmamıştır.” demelerinin yargıya açıkça müdahale olduğuna,

İlişkin açıklamalarına Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu cevap verdi.

 

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 31 milletvekilinin, rüşvet sorununun bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1101) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı’nın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/889, 894) (S. Sayısı: 744) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.

Bastırılarak dağıtılan 751, 749, 750 ve 748 sıra sayılı kanun tasarılarının 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının” 1, 4, 6 ve 7’nci sıralarına; 737, 742 ve 736 sıra sayılı kanun tasarılarının ise bu kısmın 2, 3 ve 5’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 Haziran 2011 Pazar günü yapılması kararlaştırılan 24’üncü Dönem milletvekili genel seçimine ilişkin kesin sonuçlarının 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 37’nci ve Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 3’üncü maddesine göre Yüksek Seçim Kurulunca, Türkiye radyo ve televizyonlarından ilanını takip eden 5’inci gün saat 15.00’te toplanmak üzere, 12/4/2011 Salı gününden itibaren tatile girmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükûmeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1018) (S. Sayısı: 751),

2’nci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ve Almanya Federal Cumhuriyeti Federal Savunma Bakanlığı Arasında Yapılan Mühimmat Dahil Leopard 2 Ana Muharebe Tankı Silah Sisteminin Müşterek Konfigürasyon Kontrol Yönetimi (JCCM) Konulu Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/982) (S. Sayısı: 737),

3’üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/895) (S. Sayısı: 742),

4’üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Mısır Arap Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/966) (S. Sayısı: 749),

5’inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askerî Eğitim İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/770) (S. Sayısı: 736),

6’ncı sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Maldivler Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/999) (S.Sayısı: 750),

7’nci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Federal Demokratik Etiyopya Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askeri Alanda İşbirliğine İlişkin Çerçeve Anlaşması ve Bu Anlaşmada Yapılan 1 Numaralı Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/737) (S. Sayısı: 748),

8’inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair  Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1009) (S. Sayısı: 713),

Görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.

 

752 sıra sayılı Afgan  Ulusal Polisinin Eğitilmesi ve Kapasitesinin Geliştirilmesi Hususunda Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında İşbirliği Yapılmasına Dair Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 9’uncu sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

9’uncu sırasına alınan, Afgan Ulusal Polisinin Eğitilmesi ve Kapasitesinin Geliştirilmesi Hususunda Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında İşbirliği Yapılmasına Dair Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1019) (S. Sayısı: 752),

10’uncu sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/957) (S. Sayısı: 682),

Görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.

 

7 Nisan 2011 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 12.00’de toplanmak üzere birleşime 21.31’de son verildi.

 

                                                                Nevzat PAKDİL

                                                                  Başkan Vekili

 

                 Harun TÜFEKCİ                                                                     Yusuf COŞKUN

                          Konya                                                                                     Bingöl

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

 

 

II.- BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 12.00’de açılarak beş oturum yaptı.

 

Düzce Milletvekili Celal Erbay, Düzce iline yapılan yatırımlara ve hizmetlere, 

İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral, çalışma hayatında yaşanan sorunlara,

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, esnaf ve sanatkârların sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebine ilişkin tezkeresi kabul edildi.

 

Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin ve Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeleri kabul edildi.

 

Mersin Milletvekili Behiç Çelik,

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,

Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut,

Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz,

İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş,

Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne;

Adana Milletvekili Hulusi Güvel, taşeron firmalar aracılığıyla çalıştırılan işçilere,

İzmir Milletvekili Canan Arıtman, kadına yönelik şiddet, kadın ve çocuklara yönelik cinsel saldırı, taciz ve tecavüz suçlarına,

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, süt ve et üreticilerinin sorunlarına Hükûmetin çözüm bulmasına,

Kütahya Milletvekili Alim Işık, Kütahya’da hizmet veren 1. Jandarma Er Eğitim Tabur Komutanlığının başka bir ile taşınacağı iddialarına,

Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan, Hükûmetin son aldığı kanun hükmünde kararname yetkisiyle bir esnaf bakanlığı kurulmasının düşünülüp düşünülmediğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil, Başkanlık Divanı olarak, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümünü kutladıklarına, şehit polislere Allah’tan rahmet, gazilere hayırlı ve uzun ömür dilediklerine ilişkin bir konuşma yaptı. 

Gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/333, 334, 335-3/1090) (S. Sayısı: 700),

2’nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 26 milletvekilinin, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31 milletvekilinin, Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 24 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 20 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256) (S. Sayısı: 549),

3’üncü sırasında bulunan, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 20 milletvekilinin, Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 34 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 39 milletvekilinin, Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 25 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin, Mardin Milletvekili Emine Ayna ve 19 milletvekilinin, Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 19 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 24 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 28 milletvekilinin, Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 22 milletvekilinin, Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 26 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 29 milletvekilinin, Muş Milletvekili  M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, İzmir Milletvekili  Canan Arıtman ve 21 milletvekilinin, Denizli  Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 25 milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Akif Ekici ve 27 milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 28 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 27 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 21 milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 24 milletvekilinin, Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 23 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Alev Dedegil ve 21 milletvekilinin, kayıp çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10 / 90, 190, 210, 235, 312, 433, 438, 466, 474, 496, 531, 539, 558, 563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571, 572, 573, 574)  (S. Sayısı: 589),

4’üncü sırasında bulunan, Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 21 milletvekilinin, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 23 milletvekilinin, kanser hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/348, 551, 666, 667, 668) (S. Sayısı: 648),

5’inci sırasında bulunan, Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 22 milletvekilinin, Konya Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin, Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 21 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 23 Milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) (S. Sayısı: 352),

6’ncı sırasında bulunan, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak ve 25 milletvekilinin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 19 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 27 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Bengi Yıldız’ın, Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 21 milletvekilinin, Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya ve 19 milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 22 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 24 milletvekilinin, spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) (S. Sayısı: 733),

Üzerindeki genel görüşmeler tamamlandı.

Kütahya Milletvekili Alim Işık, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nun görüşmeleri esnasında İstanbul Milletvekili İdris Güllüce’nin, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 Haziran 2011 Pazar günü yapılması kararlaştırılan 24’üncü Dönem Milletvekilliği Genel Seçimi’ne ilişkin kesin sonuçlarının 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 37’nci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 3’üncü maddelerine göre Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye radyo ve televizyonlarından ilanını takip eden beşinci gün saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 22.20’de son verildi.

 

                                                                Nevzat PAKDİL

                                                                  Başkan Vekili

 

                 Harun TÜFEKCİ                                                                     Yusuf COŞKUN

                          Konya                                                                                     Bingöl

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

                                   

                                                                  Fatih METİN

                                                                         Bolu

                                                                     Kâtip Üye

 


                                                                                                                                             No.:   120

III.- GELEN KÂĞITLAR

7 Nisan 2011 Perşembe

Tasarılar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1021) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.4.2011)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret ve Kalkınma Bankası Arasında Merkez Anlaşmasını Tadil Eden Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1022) (Plan ve Bütçe; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.4.2011)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Su İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin Hükümetlerarası Çerçeve Andlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1023) (Çevre ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.4.2011)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, TBMM Üstün Hizmet Ödülü verilen bir kişiyle ilgili iddialara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/19045) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/03/2011)

2.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, kamu binalarının faizsiz borçlanma yöntemiyle satılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19046) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

3.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Taşınır Mal Yönetmeliği Genel Tebliğinin 6. maddesinde yer alan “seçim dönemleri” ibaresine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19047) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

4.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, bazı doçentlerin profesör kadrosuna atandığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19048) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki bazı projelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19049) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

6.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, öğrenim ve harç kredilerinin geri ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19050) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

7.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İstanbul-Sarıyer-Derbent mahallesi kentsel dönüşüm projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19051) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

8.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, 2010 yılında yenilenen KPSS Eğitim Bilimleri Sınavına ve bazı sonuçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19052) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

9.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, 4/C statüsünde çalışan personelin hizmet sözleşmelerinin 2010 yılında geç yenilenmesine ve meydana gelen mağduriyete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19053) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

10.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, basın özgürlüğüne, tutuklu ve hükümlü gazeteci sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19054) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)

11.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş-Türkoğlu’nda bulunan yarı açık cezaevine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/19055) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

12.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/19056) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

13.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/19057) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

14.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan yatırımlara ve personel atamalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/19058) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

15.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, henüz basılmayan bir kitabın toplattırılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/19059) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)

16.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da 2002-2011 yıllarındaki karşılıksız çek davalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/19060) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)

17.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/19061) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

18.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’da 1998 yılında meydana gelen depremde vatandaşlara verilen maddi yardımın geri istendiği iddiasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/19062) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

19.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırım ve projeler ile kadastro çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/19063) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

20.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/19064) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

21.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, Afyonkarahisar’da Akarçay ıslah çalışmasının ödenek kaynağına ve Akdeğirmen Barajında su kaçağı olup olmadığına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19065) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

22.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19066) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

23.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Osmangazi Aksungur Çınardere Göletine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19067) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

24.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırım ve projelere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19068) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

25.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’da verilen maden arama ve işletme ruhsatlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19069) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

26.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan yatırımlara ve ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19070) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

27.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, eğlence mekanlarındaki müzik ve eğlence saatiyle ilgili kısıtlamalara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19071) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)

28.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Vakıflar Bankası ve Halk Bankasının gazetelere verdikleri ilanlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/19072) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

29.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, IMF’nin Personel Raporuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/19073) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)

30.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/19074) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

31.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/19075) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

32.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/19076) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

33.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Yunanistan’la bazı gizli anlaşmalar yapıldığı iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19077) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

34.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Libya’ya yapılan askeri müdahaleye ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19078) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

35.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, madencilik sektörüyle ilgili basında çıkan bir habere ve sektörün gelişimine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19079) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

36.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’de verilen maden arama ve işletme ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19080) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

37.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19081) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

38.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırım ve projelere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19082) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

39.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’da verilen maden arama ve işletme ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19083) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

40.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Akkuyu Nükleer Santrali Projesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19084) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

41.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19085) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

42.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’de verilen maden arama ve işletme ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19086) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

43.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Bakanlığın bazı terör olaylarına yaklaşımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19087) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

44.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/19088) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

45.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19089) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

46.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, muhtarların sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19090) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

47.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan yatırımlara, SYDF kaynakları ile yapılan projelere ve personel atamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19091) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

48.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırım ve projelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/19092) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

49.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan yatırımlara ve istihdama yönelik açılan tesislere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/19093) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

50.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, İstanbul DMO Basım İşletmesi Müdürlüğüne ait arsaların özelleştirme kapsamına alındığı iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/19094) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

51.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e ayrılan yatırım bütçesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/19095) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

52.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya ayrılan yatırım bütçesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/19096) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

53.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan yatırımlara, Hazineye ait taşınmazların satışına ve ek ödenek tahsisine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/19097) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

54.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş Bağlarbaşı mahallesinde ilköğretim okulunun bulunmamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19098) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

55.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki eğitim kurumlarına depreme dayanıklılık analizi yapılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19099) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

56.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, YGS’de bir ilköğretim okulunda sınava girenlerin hepsinin kız öğrenci olduğu iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19100) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

57.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (Fatih) Projesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19101) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

58.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan yatırımlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19102) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

59.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Mudanya Çağrışan köyüne okul yapılıp yapılmayacağına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19103) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

60.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’daki taşımalı eğitim sistemine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19104) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

61.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki okulların depreme dayanıklılık analizlerine ve güçlendirme çalışmalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19105) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

62.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, YGS’de bazı okullarda yalnızca kız öğrencilerin bulunduğu iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19106) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

63.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırım ve projelere, eğitim kurumlarına ve görevlendirilen öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19107) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

64.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yurt Dışı Teşkilatı Yönetmeliğinin hazırlanmamasına ve boş kalan kadrolara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19108) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

65.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’de mesleki teknik öğretim kurumlarındaki bir uygulamaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19109) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

66.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan yatırımlara, eğitim kurumu yapımına ve personel atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19110) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

67.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, yabancı öğretmen istihdamına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19111) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2011)

68.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2002-2011 yıllarında okullarda yapılan depreme karşı güçlendirme çalışmalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19112) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)

69.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş Bağlarbaşı mahallesine sağlık ocağı aile sağlığı merkezi açılmasına ve aile hekimliği uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19113) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

70.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Siirt-Kurtalan-Bölüktepe Köyü Sağlık Ocağının personel ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19114) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

71.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2007-2011 yıllarında Adana’daki hastanelere atanan başhekimler ile il ve ilçe sağlık müdürü atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19115) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

72.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19116) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

73.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de 2007-2011 yıllarında yapılan başhekim atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19117) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

74.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırımlara ve sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19118) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

75.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan yatırım, açılan hastane ve sağlık merkezlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19119) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

76.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, yeni kurulan üniversitelerde usulsüz profesörlük unvanı verildiği iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19120) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)

77.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne-Keşan Paşayiğit Beldesindeki mera alanına çöp toplama alanı kurulacağı iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19121) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

78.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan yatırımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19122) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

79.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’dan yapılan yaş sebze ve meyve ihracatının denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19123) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

80.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’ya yapılan yatırım ve projeler ile tarımsal destek ve üretime ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19124) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

81.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan yatırımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19125) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

82.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, ihalesi yapılan işlere Bakan oluruyla keşif artışı verildiği iddialarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/19126) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

83.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Eskişehir’e yapılan yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/19127) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

84.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bandırma-Bursa-Ayazma-Osmaneli arası hızlı tren projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/19128) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

85.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’ye yapılan yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/19129) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)

86.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Kastamonu-Ankara karayolunun Ilgaz İnköy mevkisinde meydana gelen göçüğe ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/19130) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2011)

87.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Yeni Fındık Stratejisine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/19131) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

88.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş Bağlarbaşı mahallesindeki vatandaşların sosyal yardımlardan yeterince yararlanamadığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/19132) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

89.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Türk Telekom Arena Stadının Galatasaray Spor Kulübüne devredilmesine ve bazı stadyum gelirlerinin GSGM’ye devrine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/19133) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)

90.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Genel Maksat Helikopter Projesi ihalesiyle ilgili iddialara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/19134) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

91.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TRT’nin Anadolu Ajansının abonelik sözleşmesini iptal etmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/19135) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)

 

 

7 Nisan 2011 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekili arkadaşıma gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Düzce iline yapılan yatırımlar ve hizmetler hakkında söz isteyen Düzce Milletvekili Celal Erbay’a aittir.

Sayın Erbay, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Düzce Milletvekili Celal Erbay’ın, Düzce iline yapılan yatırımlara ve hizmetlere ilişkin gündem dışı konuşması

CELAL ERBAY (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Düzceli hemşehrilerim adına heyetinize selam ve saygılarımı sunuyorum ve girerken bu gülü, muhabbet nişanı bu karanfili bize hediye eden Türk polisine “Bayramınız kutlu olsun.” diyorum.

1999 depremlerinde ağır yara alan Düzce, Hükûmetimizin gösterdiği yakın ilgi sonucu, kamu yatırımlarının bir an önce hizmete girmesi ve bilhassa 2006’da kurulan Düzce Üniversitesinin günden güne fiziki yapılanmasını tamamlamasıyla, modern kent mimarisinin örneklerini yansıtırken mahallî ve tarihî değerlerini de korumayı sürdürmüştür.

İlimiz, 5084 sayılı Teşvik Kanunu kapsamına alınmasıyla, sanayi alanında göstermiş olduğu hızlı gelişmeyi sürdürmektedir. Bu doğrultuda, iki organize sanayi bölgesi kurulmuş, üçüncü organize sanayi bölgesinin çalışmalarına da başlanmıştır. 2010 yılı sonu itibarıyla 1’inci Organize Sanayi Bölgesi’nde toplam yatırım tutarı 800 milyon TL olup şu an faaliyette bulunan on sekiz firmanın ihracat rakamı ise 243 milyon dolara ulaşmıştır. Hasılı, 2004 yılı öncesi ilimizdeki sigortalı işçi sayısı 25 bin civarındayken bugün bu sayı 55 bine ulaşmıştır.

Düzce’de, sanayinin gelişmesine paralel olarak tarımda da önemli gelişmeler meydana gelmiş, 2002 yılında 19.863 üreticiye tarımsal destek yapılmışken, 2010 yılında bu destek 23.692 çiftçimize yansımıştır. 2002 yılında 94 üreticiye hayvancılık desteği verilmişken, bu miktar 2010 yılında 1.991 rakamına ulaşmıştır. Ayrıca, mera ıslah çalışmaları hızlı bir şekilde devam etmektedir. Bu doğrultuda, şu ana kadar 3.205 dekar meranın ıslah çalışmaları tamamlanmış ve köylümüzün hizmetine sunulmuştur. 2011 yılı için 16 ayrı köye ait 870 dekar meranın proje ve ıslah çalışmaları da devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette ki Düzce’ye yapılan yatırımlar bunlarla sınırlı değildir. Adalet Bakanlığınca yürütülen yatırımlar açısından bakıldığında Düzce’ye yakışır adalet sarayı tamamlanmış, 2009 yılında hizmete girmiştir. Yine, Çilimli ilçesinde cezaevi yapımı için yer tahsisi yapılmış, ihale çalışmaları devam etmektedir.

İçişleri Bakanlığımızca emniyet sarayı ve vilayet konağının yapımı tamamlanmış ve hizmete arz edilmiştir.

Millî eğitim hizmetleri açısından 2003 yılına kadar Düzce’de 1.981 olan derslik sayısı bugün 2.940’a ulaşmıştır. Yine, 2003 yılına kadar okullarımızda 1.439 olan bilgisayar sayısı bugün 11.096 sayısına ulaşmıştır.

Yine, Devlet Su İşleri Düzce’de yatırımlarına ara vermeden devam etmektedir. Cumayeri, Mısırlık; Kaynaşlı, Darıyeri, Yörükler; merkez Gölormanı köyü taşkın ve rüsubat projeleri ile Melen Çayı, Efteni Gölü, Aksu Deresi, Küçük Melen Çayı, Uğur Deresi ıslahı projeleri 2011 yılı yatırım programına alınmıştır.

Tescil aşamasında bulunan Yığılca arısının geliştirilmesi amacıyla Orman Genel Müdürlüğü ile Düzce Üniversitesinin ortaklaşa hazırlamış olduğu Bal Ormanı Projesi ülkemizde KOSGEB’in düzenlediği projeler arasında 1’incilik almış ve uluslararası düzeyde de 399 proje arasından 12’nci sırayı almıştır.

Ulaştırma da ise Düzce-Akçakoca bölünmüş yolu dâhil 58 kilometre bölünmüş yol yapılmış, Gölyaka Köprülü Kavşağı, Cumayeri Köprülü Kavşağı, Gümüşova dalçıkı, Gölyaka çevre yolu tamamlanmış, Düzce-Yığılca kara yolu onarımı, Düzce çevre yolu yapımı devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu süreç içerisinde Hükûmetimiz sosyal içerikli hizmetlerini de sunmuştur. Yine, Toplu Konut İdaresince 5.028 konut tamamlanarak orta ve dar gelirli vatandaşlarımıza teslim edilmiştir. Bununla birlikte, TOKİ’nin yapmakta olduğu 300 yataklı Düzce Devlet Hastanesinin inşaatı devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, Sayın Erbay, teşekkür ediyorum.

CELAL ERBAY (Devamla) – Bütün arkadaşlarıma umduklarınızdan mahir olasınız, yaptıklarınızdan emin olasınız diyorum.

Saygı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı ikinci söz, çalışma hayatında yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’e aittir.

Sayın Meral, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, çalışma hayatında yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bu kadar kalabalığa sivri laf söylemek içimden gelmiyor ama ne yapayım, kusura bakmayın bazı konuları bilginize sunmak zorundayım.

Bu 4/C’yi çıkardınız, el kaldırdınız, şimdi yarıdan fazlanız 4/C’li olacaksınız haziranın 12’sinde, ondan dolayı bazı konuları bilginize sunayım ki bir yerde oturduğunuz zaman niye bu yanlışlıkları yaptım diyebilesiniz değerli arkadaşlarım.

Bakınız, 5510 sayılı Yasa’yı çıkardınız, birçok işçinin elinden emekliliğini aldığınız, kamuda çalışan birçok işçi dahi kısa süreli çalıştığı için emeklilik hakkı elinden alındı. Ücretleri dondurdunuz, yatırımlara yönelik herhangi bir yatırım yapmadınız, üreten değil tüketen bir topluma doğru insanları, halkımızı yönlendirdiniz.

Ayrıca, değerli arkadaşlarım, yine 4/C’yle birçok hüküm getirdiniz İş Yasası’nda, esnek çalışma, çağrı üzerine çalışma, uzaktan çalışma, eve iş verme, geçici iş ilişkisi gibi aklın mantığın almayacağı bazı kuralları İş Kanunu’na koydunuz. Ne yaptı bu biliyor musunuz değerli arkadaşlarım, 4/C de dâhil, işçiden ne götürdü? Sendikal haklarını elinden aldı işçilerin, ücretleri düşürüldü, ikramiye hakları ellerinden alındı, fazla çalışma hakları ellerinden alındı, yıllık izinleri ellerinden alındı, kıdem tazminatı ihbar öneli ellerinden alındı ve süresi bittiği zaman iş süresi uzatılır mı uzatılmaz mı muammaya bırakıldı.

Muhterem arkadaşlarım, biraz önce arkadaşımın söylediği gibi, keşke iyi şeyler olsaydı benim sahamda da bunu çıkıp güzel güzel anlatsaydım.

Muhterem arkadaşlarım, yine yıldırım hızıyla baba baba sattınız, birçok işyerini belli çevrelere yok pahasına peşkeş çektiniz.

Emeklilere 60 lira ayda ücret verdiniz, övünüyorsunuz -bu, günde bir buçuk simit parasıdır- iki aylık ücret alacakları var, fark alacakları var, bunu da ödemediniz. Bahane: “Cumhurbaşkanı yurt dışındaydı, imzalayamadı, gecikti.” Yerine bakan imzalasın, zor bir şey mi? Bu bahaneleri bırakın.

Muhterem arkadaşlarım, yine üzülerek ifade etmek istiyorum, özelleştirmeyle Manisa’da, Malatya’da, İstanbul’da, Şişli’de,  Zeytinburnu’nda, Şişli Bomonti Bira Fabrikasında, Balıkesir SEKA’da, Telekom’da, TÜPRAŞ’ta, Tekelde, saymakla bile bitmez, birçok arsayı birilerine peşkeş çektiniz.

Ben, bu arada, Anayasa Mahkemesine de bir sitemde bulunmak istiyorum. Bu yüce Meclis milletvekillerin sosyal haklarını onlara tanırken, Tekel işçilerinin hakları kayboldu, bunun iadesini talep etmemize rağmen, yüce mahkeme bunu reddetti değerli arkadaşlarım. Bir işçinin ücreti düşürülmüş, sendikal hakkı elinden alınmış, kıdem tazminatı hakkı elinden alınmış, birçok hakkı elinden alınmış, Anayasa Mahkemesine müracaat etmiş, Anayasa Mahkemesi bunu reddetmiş.

İşte, bu nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Yaptığınız bazı işlemlerle yargının içerisine kurt düşürdünüz. Yargıya güveni sarstırdınız. Üniversitelerin sesini kestiniz. Yani yaptığınız birçok işlem var. Bunlar, kısmet olur eğer bir bölümünüz terhis olursanız, oturduğunuz bir yerde elinizi şakağınıza dayayın, ne kadar yanlış şeyler yaptığınızı hatırlayın bahanesiyle konuşuyorum.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Çok konuştunuz!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Yoksa, bir dönem, dört senedir burada davul zurna çaldık size duyuramadık. Bundan sonra bir şey duymayacağınızı da biliyorum ama sizi gelecekte vicdanınızla baş başa bırakmak için bunları sizlere arz ettim.

Hepinize saygılar sunuyorum. Diliyorum ki, bütün milletvekili arkadaşlarım 4/C’nin durumuna düşmesin, tekrar bu yüce Mecliste görev alsın.

Hepinize sağlık diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Gündem dışı üçüncü söz, esnaf ve sanatkârların sorunları hakkında söz isteyen Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’na aittir.

Sayın Serdaroğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, esnaf ve sanatkârların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Değerli Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; esnafın sorunları hakkında gündem dışı söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, esnafın durumu, köylünün, işçinin, memurun ve emeklinin durumuyla doğrudan ilgilidir. Çünkü bu kesimlerin durumu iyiyse esnafın da durumu iyi olur. Siyasi iktidar her fırsatta “Esnafın durumu çok iyi.” dese de binlerce esnaf dükkânını kapatıyorsa, bilinsin ki, ortada büyük bir sorun var demektir ve esnafımızın içinde bulunduğu duruma bakarak, toplum kesimlerinin, dolayısıyla vatandaşın ekonomisinin iyi olmadığını anlarsınız.

Değerli milletvekilleri, aslında günümüzde her kesimden tüketici geçim derdi içinde bir yaşam mücadelesi vermektedir. Tarımdan büyük bir kaçışın yaşanması, işçinin, memurun, dolayısıyla tüketicinin alım gücünün düşmesi esnafımızı olumsuz etkilemektedir. Piyasada para dolaşımının kısıtlı olması, kredi kartlarının limitlerinin dolması sonucu esnaf, siftahsız kepenk kapatmaktadır. Geliri olmayan esnaf, SSK ve BAĞ-KUR primlerini ödeyemez duruma gelmiştir. En önemli sorunlarından biri olan ve iktidarın hiç ama hiç umursamadığı büyük marketler yüzünden esnaf can çekişmektedir. İfade ettiğim gibi, her gün, ekmek teknelerinin kepenkleri açılmamak üzere bir bir kapanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, şehir merkezlerindeki büyük mağaza ve marketler esnafımızı gerçekten bitirmiştir. Market ve mağazalara karşı değiliz ancak biz bunların sokak aralarından çıkarılarak şehrin dokusuna, mimarisine, trafiğine zarar vermeyecek noktalara taşınıp küçük esnafımıza yaşama şansı tanımasını istiyoruz. Ama iktidar, 2002’de Milliyetçi Hareket Partisinin, sonra ise kendisinin yaptığı yasal düzenlemeyi bir türlü Meclis gündemine getirmedi ve getiremediniz ve muhalefetin önerilerini de şiddetle reddettiniz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim istediğimiz, toplumu ayakta tutan temel değer ve dinamiklerimizin başında gelen orta direğimizin bir parçası esnaf ve sanatkârlarımızı haksız rekabetten kurtarmaktır.

Düşük faizli kredi vererek esnafı desteklediğini sanan iktidar, büyük ama büyük bir yanılgı içindedir. Ne tür faizli kredi verirseniz verin, esnafın ödeme gücü kalmamıştır. Esnaf, dükkânından kazanamadığı için, aldığı krediyle geçimini sağlamaktadır. Bu da esnafın borç kamburunun her geçen gün katlanarak büyümesine ve geri dönüşü olmayan bir borcun girdabının içine sürüklenmesine neden olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, esnafın gözden kaçan önemli bir sorunu ise Gelir Vergisi Kanunu gereğince gerçek usulde vergilendirilirken kazanç ve gelir durumu düşmesine rağmen tekrar basit usule geçememesidir. Bu büyük bir haksızlığın yanı sıra ticari faaliyetin tamamen son bulmasına neden olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, artık sona yaklaşan AKP İktidarı dokuz yıldır esnaf ve sanatkârların, KOBİ’lerin, tüketicilerin yanında olmamış, hep büyük sermayenin yanında saf tutmayı tercih etmiştir. Milletin kürsüsünden köylümüze, işçimize, işsizimize, memurumuza, emeklimize, esnafımıza ve tüm milletimize sesleniyorum: 12 Hazirandan sonra milletimizin teveccühüyle Milliyetçi Hareket Partisi iktidarı milletimizin tüm sorunlarını bir bir çözecektir.

Bu duygularla, dönemin son gündem dışı konuşmasını yaparken seçimlerin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını Cenabıallah’tan niyaz eder, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve şahsım adına sizleri ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebine ilişkin tezkeresi (3/1450)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İçtüzüğün 25 inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

2.- Bazı milletvekillerinin, belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1458)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 06.04.2011 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

“Konya Milletvekili Ahmet Büyükakkaşlar, hastalığı nedeniyle 28/01/2011 tarihinden itibaren 21 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Çorum Milletvekili Agâh Kafkas, hastalığı nedeniyle 20/01/2011 tarihinden itibaren 16 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır, hastalığı nedeniyle 24/01/2011 tarihinden itibaren 60 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Ankara Milletvekili Faruk Koca, hastalığı nedeniyle 02/02/2011 tarihinden itibaren 15 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Bursa Milletvekili Ali Kul, hastalığı nedeniyle 10/03/2011 tarihinden itibaren 30 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Bayburt Milletvekili Fetani Battal, hastalığı nedeniyle 29/03/2011 tarihinden itibaren 12 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Siirt Milletvekili Osman Özçelik, mazereti nedeniyle 01/02/2011 tarihinden itibaren 16 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz, mazereti nedeniyle 07/02/2011 tarihinden itibaren 12 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, milletvekillerine ödenek ve yolluğunun verilebilmesi için bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

3.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkereleri (3/1459)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bir yasama yılında aralıksız 2 ay izin alan Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır'a İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi, Başkanlık Divanının 06.04.2011 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sisteme girip söz talebinde bulunan milletvekili arkadaşlarıma söz vereceğim.

Sayın Çelik, buyurun efendim.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümünü kutluyorum. Teşkilatın tüm çalışanlarına aydınlık ve mutlu yarınlar diliyorum. Keşke bugün 1’inci dereceden emeklilik müjdesini de verebilseydik.

Bu vesileyle şehitlerimize Allah’tan rahmet niyaz eder, gazilerimize, hastalarımıza acil şifalar dilerim.

Nice yıllara diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Sayın Köse…

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de her zaman ve her şart altında malımızın ve canımızın koruyucusu olan Türk polis teşkilatının kuruluş yıl dönümünde, bu anlamda fedakârca görev yapan polis teşkilatımızın bu gününü kutluyorum.

Çok zor şartlar altında görev yapan Türk polisi geçmişte birçok şehit vermiştir. Bunlara Allah’tan rahmet diliyor ve önlerinde saygıyla eğiliyorum.

Sayın Başkanım, dört yıllık süreçte Mecliste birlikte çalıştığımız bütün milletvekili arkadaşlarıma bundan sonraki yaşamlarında sağlık ve mutluluklar diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Köse.

Sayın Güvel

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, taşeron firmalar aracılığıyla çalıştırılan işçilere ilişkin açıklaması

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli arkadaşlar, çalışma hayatımızın temel sorunlarının en önemlilerinden birisi de yoğun bir güvensizliği beraberinde getiren taşeronluk sistemidir. Taşeron firmalar aracılığıyla çalıştırılan işçiler yoksul, sosyal ve sendikal haklardan yoksun çalıştırılmakta, düşük ücretlerle olumsuz çalışma koşullarında istihdam edilmektedirler. Giderleri kısmak veya maliyetleri düşürmek gerekçesiyle, çalıştırılan işçiler fazla mesai, bayram izni, ikramiye ve yıllık izin gibi haklarından yoksun bırakılmakta, özellikle temizlik işlerinde çalıştırılan personel çağa yakışmayacak uygulamalara maruz kalmaktadır. İşçi haklarını hiçe sayan, sendikasızlaşmayı teşvik eden Hükûmet taşeronlaşmayı yaygınlaştırmaktadır. Bu sistem ucuz iş gücü anlamına gelmektedir. Taşeronluk sistemi, güvencesiz çalışma ve acımasız bir sömürü anlamına gelmektedir. Taşeron işçilik, emeğe ve emekçiye yapılan en büyük adaletsizliktir.

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güvel.

Sayın Arıtman, buyurun.

4.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, kadına yönelik şiddet, kadın ve çocuklara yönelik cinsel saldırı, taciz ve tecavüz suçlarına ilişkin açıklaması

CANAN ARITMAN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, kadına yönelik şiddet, kadın ve çocuklara yönelik cinsel saldırı, taciz ve tecavüz suçları ne yazık ki son yıllarda ülkemizde artık kadın ve çocukların birincil insan hakkı olan yaşam haklarını da elinden alacak ölçüde çok ağır ve çok yaygındır. Dokuz yıllık AKP iktidarında 5 bin kadın öldürüldü, on binlerce çocuk cinsel taciz ve tecavüz suçlularının kurbanı oldu, hayatını kaybetti. Bu suçlara yönelik, bunların azaltılmasına yönelik yasa teklifleri Meclise verilmiş olmasına rağmen, alt komisyonlarda gerekli tasarıların hazırlanmış olmasına rağmen, dokuz yıllık süreç içerisinde son gün, bugün dahi bekledik bu yasa tasarılarının gündeme alınmasını ama gündeme alınmamasını, bu kadın ve çocukların hayatını koruyacak yasal tedbirlerin alınmamasını ben burada şiddetle kınıyorum. Bir kadın ve bir anne olarak kınıyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arıtman.

Sayın Özkan, buyurun.

5.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, süt ve et üreticilerinin sorunlarına Hükûmetin çözüm bulmasına ilişkin açıklaması

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Türkiye şu anda genel seçimlere endekslenmiştir, ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Bu süreçte süt üreticileri ve et üreticileri perişan durumdadır. Süt parası yemi karşılayamamaktadır, bundan dolayı yine damızlık hayvanlar kesime gitmektedir. Süt fiyatları çok düşmüştür. Acilen, Hükûmet, süt üreticilerinin ve besicilerin sorunlarına çözüm bulmalıdır. Çözüm ise yurt dışı alımlarına son vermekten geçer. Hükûmeti uyarma gereği duydum.

Teşekkür ediyorum. Bu vesileyle de Türk polis teşkilatının haftasını da canıyürekten kutluyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Sayın Işık, buyurun.

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da hizmet veren 1. Jandarma Er Eğitim Tabur Komutanlığının başka bir ile taşınacağı iddialarına ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Kütahya ilini infiale sokan bir konuyla ilgili söz aldım. Kütahya’da uzun yıllardır hizmet veren 1’inci Jandarma Er Eğitim Tabur Komutanlığının Kütahya ili dışında başka bir ile taşınacağı iddialarıyla ilgili olarak iki yıldır vermiş olduğum soru önergelerine maalesef en sonunda bir cevap aldık. İlgili Bakanlık kısa vadede böyle bir taşımanın söz konusu olmadığını ifade etmişti ama şimdi söz konusu taburun 9-15 Mayıs tarihleri arasında Kastamonu iline taşınacağı iddiasıyla Kütahya’da çok ciddi bir rahatsızlık yaratılmıştır. Buradan iktidarı göreve davet ediyorum. Bu TOKİ sevdasından vazgeçiniz. Kütahya’ya yaptığınız haksızlıkların karşılığını mutlaka bulacaksınız.

Acaba bu karar doğru mudur? İçişleri Bakanlığının bir an önce Kütahya kamuoyunu -ya da kamuoyunu- rahatlatacak bir açıklamada bulunmasını talep ediyorum. Eğer doğruysa bu karar, bundan vazgeçilmesi talebiyle size tekrar teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Aydoğan…

7.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Hükûmetin son aldığı kanun hükmünde kararname yetkisiyle bir esnaf bakanlığı kurulmasının düşünülüp düşünülmediğine ilişkin açıklaması

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP sözcüleri, Türkiye'nin 16’ncı büyük ekonomi olduğunu ve satın alma paritesinin değiştirilerek kişi başına millî gelirin de arttığını ifade ediyor ama aynı zamanda da esnaf sorunları artarak devam ediyor. Büyük alışveriş merkezi yasası yıllardan beri Meclisin tozlu raflarında beklemesine rağmen bu konuda Hükûmet tarafından herhangi bir çalışma yapılmadığını biliyoruz. En son alınan kanun hükmünde kararname öncelikli hâle geliyor, esnafın sorunları unutulmaya devam ediliyor.

Sayın Başbakan esnafın sorunlarının çözümü yolunda esnafın bir araya gelmesini öneriyor, yani esnafların bir araya gelerek büyük alışveriş merkezlerine karşı rekabet edebileceğini söylüyor. Hükûmetin son aldığı kanun hükmünde kararname yetkisiyle bir esnaf bakanlığı kurulmasının düşünülüp düşünülmediği buradan yetkililere soruyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Elitaş, buyurun efendim.

8.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Polis teşkilatımızın kuruluşunun 166’ncı yıl dönümü münasebetiyle AK PARTİ Grubu adına söz aldım. 166 yıldır ülkemizde insanların rahat, huzurlu yaşamını temin etmek, adaletin sağlanmasına yardımcı olmak gayretiyle hizmet veren polis teşkilatına teşekkürlerimizi, şükranlarımızı sunuyoruz. Bu süreç içerisinde görev başında şehit olan, hayatını kaybeden tüm teşkilat mensuplarına Allah’tan rahmet temenni ediyoruz. Gazilerine şifalar dilerken şükranlarımızı iletiyor, polis teşkilatımızın 166’ncı kuruluş yıl dönümünü tekrar AK PARTİ Grubu adına kutluyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

Sayın Akbulut…

9.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ben de Türkiye Büyük Millet Meclisi İçişleri Komisyonu olarak Türk polis teşkilatımızın 166’ncı yılını kutluyorum.

Polis teşkilatımız, asırlardan beri bu ülkede Türk milletinin güvenliği yolunda çok önemli hizmetler yapmış ve bu uğurda yüzlerce şehit vermiştir. Şehitlerini rahmetle anıyorum, gazilerine saygılar sunuyorum ve polis teşkilatımızın 166’ncı yılını, 10 Nisanını tekrar kutluyorum.

Bu vesileyle son mesai günümüzde bütün milletvekili arkadaşlarıma yeni yaşamlarında başarılar diliyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akbulut.

Sayın Öz…

10.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Sayın Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisi güvenlikten sorumlu İdare Amiri olarak başta Türkiye Büyük Millet Meclisi kampüsü ve girişlerinde her türlü özveriyle Meclisimizin çalışmasına katkı sağlayan polis teşkilatımıza, polis mensuplarımıza teşekkür ediyorum. Ülkemizin her yerinde canla başla ülkemizin huzuru için çalışan tüm polislerimizin polis gününü kutluyor, şehit olan polislerimize de Allah’tan rahmet diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

Sayın Ağırbaş…

11.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Türk polis teşkilatının 166’ncı kuruluş yıl dönümünün vatanımıza, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Ülkesi uğruna gerektiğinde hayatını tehlikeye atan, görevini yerine getirmek için mücadele veren polisimizin hakkı ödenemez. Ağır koşullar altında çalışan polisimizin özlük haklarının iyileştirilmesi ve emeğinin hakkının verilmesi için yüce Meclisi öncelikle göreve davet etmek istiyorum.

Aynı zamanda, polis teşkilatımızdaki gazilerimize acil şifalar, hayatını kaybeden, canını yitirenlere de Allah’tan rahmet diliyor, ailelerine tekrar başsağlığı diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim arkadaşlar.

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, Başkanlık Divanı olarak, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümünü kutladıklarına, şehit polislere Allah’tan rahmet, gazilere hayırlı ve uzun ömür dilediklerine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Biz de Başkanlık Divanı olarak polislerimizin polis gününü kutluyor, şehit kardeşlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize hayırlı uzun ömür diliyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Alınan karar gereğince, bu kısmın 1’inci sırasında yer alan Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun 700 sıra sayılı Raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/333, 334, 335-3/1090) (S. Sayısı: 700) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ümüze göre Meclis Araştırması Komisyonunun Raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Daha sonra, İç Tüzük’ümüzün 72’nci maddesine göre siyasi parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri hâlinde Komisyon ve Hükûmete de söz verilecek. Bu suretle, Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.

Konuşma süreleri, Komisyon, Hükûmet ve siyasi parti grupları için yirmişer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar için onar dakikadır.

Komisyon Raporu 700 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Önerge sahipleri adına söz talebi var mı? Yok.

                              

(x) 700 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan’a aittir.

Sayın Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Sayın Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazasının kurtarma çalışmaları ve bu çalışmaların tüm yönleriyle araştırılması yönünde kurulan komisyon raporu üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle Büyük Birlik Partisinin çok değerli Genel Başkanı Sayın Muhsin Yazıcoğlu’na ve hayatını kaybeden diğer arkadaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz, ailelerine sabır diliyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak her konuda olduğu gibi bu konuya da çok önemle baktık değerli arkadaşlarım ancak gördüğümüz genel kanaat, maalesef Türkiye’de arama kurtarma çalışmaları konusunda çok ciddi bir zafiyetin olduğudur, kurumsal zafiyetin olduğudur, bu sorumluluğun taraflarının belli olmamasıdır, buradaki yetkilerin doğru belirlenmemiş olmasıdır. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün bu konuda kurtarmanın başını çekmesi gereken kurum olmasına rağmen, maalesef kriz masası içerisinde herhangi bir temsilci gibi görülmesidir. Bu nedenle Türkiye, her kazada bu krizi yaşıyor ve yaşamaya devam ediyor. Maalesef bölgeye gidenler arama kurtarma çalışmasında etkili olacak şahıslar olmuyor. Bütün kazalı olaylarda bu böyle değerli arkadaşlar. Tabii ki çok önemli siyasetçinin, bürokratın görev ve moral açısından o bölgede olması ancak eğer o bölgeye siyasetçi ve bürokrat hizmet verecek kişiden önce gidiyorsa hizmet vermesi gerekenler, arama kurtarmayı organize etmesi gerekenler siyasetçinin arkasında, gerisinde görev alıyorsa hepimizin oturup düşünmesi lazım.

Bakın, incelediğimiz şeylerde “Ne yaptınız?” dediğimizde bize gelen raporların hepsi bakanların geldiği saati, bakanların nereye gittiklerini, bürokratların, sivil kuruluşların geldikleri saati ve nereye gittiklerini söylüyor. Oysa, gelişmiş ülkelerde bu raporlar ilgili ekiplerin ve uzmanların ne yaptıklarıyla doludur, siyasetçinin ne yaptığıyla değil. Bu ciddi bir zafiyet. Ve hatta benim kanaatim şu ki bölgeye giden siyasetçiler oradaki çalışma yapacak insanlara da engel oluyorlar. Oradaki vali, belediye başkanı, bakanın, başbakanın, hatta diğer kurum yetkililerinin peşinde koşturmaktan, saygılarıyla direktif beklemekten meselenin çözümüne katkı koyamıyorlar. Bir bakıyorsunuz, bu kazada da aynı olmuş. Geliş gidiş saatlerinde kazanın olduğu yerde binlerce kişi bekliyor, kazaya müdahil olan yok… İlk anda kazaya müdahil olan, dağa çıkan ekipte kaç kişi var biliyor musunuz arkadaşlar? Bir ekipte 17 kişi. Televizyonlardan ne duyuyoruz biz? “Binlerce kişi aramalara katıldı.” Arkadaşlar, sokakta bekleyeni, dağ yolunda bekleyeni, o acı yaşanmasın diye çırpınanı arama kurtarmaya katılan, canla başla bu işi götüren insanlar olarak görürsek biz bu feryatları daha çok işitiriz. Bunu kimin yapması lazım? Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü. Bu yetkiyle gelecek, o bölgede yetkilerini kullanacak ve uzman kuruluşları arayıp bölgeye çekecek, kurumlar arasında entegrasyonu sağlayacak. Şimdi çıkıp birileri “Entegrasyon sağlandı.” diyebilir ama ben nasıl sağlanamadığını madde madde size anlatacağım.

Kaza oluyor değerli arkadaşlar. Kaza olduktan sonra yirmi beş dakika içerisinde televizyonlardan hepimiz duyuyoruz bu kazanın olduğunu ve televizyonlarda maalesef kazada yaralı olan ve şimdi rahmete kavuşan bir arkadaşımızın sesini duyuyoruz, 112 Acille yaptığı telefon konuşmasını duyuyoruz. Bir kere bu insanların ailelerini ciddi bir paniğe sürüklüyor, oradaki insanları paniğe sürüklüyor. Dikkat edin, Avrupa’da bir kaza oldu, uçak iki yüz metreden yere çakıldı, hemen yayın yasağı koydular. Hiç birimiz “İçinde Türk yolcu var mı yok mu” onun için bile haber alamadık. Ne zaman ki kaza yerine ulaşıldı, kaza sonuçlarına ulaşıldı, kamuoyuna kazayla ilgili haber verebildiler. Bizim Türkiye’de bir şey olduğu anda teknik yorumlar bile televizyonda konuyla alakası olmayan insanlar tarafından gündeme getiriliyor, bilgi kirliliğiyle vatandaş bir heyecan içerisinde tepki koymaya başlıyor ve biz de maalesef eğilimlerimizi insanların beklentilerine göre şekillendiriyoruz.

Bakın, olaydan iki saat sonra ne oluyor: Çıkıyor, Kayseri Valisi bir açıklama yapıyor, diyor ki: ”Kaza yerine ulaşıldı, Sayın Yazıcıoğlu’nun ayağı kırık, bütün arkadaşlarımız yaralı, hastaneye götürülüyorlar.” Olaydan yarım saat sonra bir açıklama daha geliyor, deniliyor ki: “Bu açıklama doğru değildir. Arama kurtarma çalışmaları devam ediyor. Olay yerinde binlerce kişi var.”

Bakın, değerli arkadaşlarım, bu olaydan sonra benim kanaatim, arama kurtarma çalışmalarının en az on beş dakika yavaşladığıdır.

İkinci hayret verici olay: Bunu bir istihbarat emniyet amiri dokuz ile sanıyorduk, on iki ile bildirmiş, bulunduğunu istihbarat geçmiş. Neresi geçiyor? Kahramanmaraş istihbarat geçiyor. Sonra -hepsini kamuoyunun dikkatine sunuyorum söylediklerimin- biz Kahramanmaraş Valisini dinledik, dedik ki: “Böyle bir istihbarat geçmiş. Emin olmadan neden valiliklere bu istihbarat geçiyor?” Kahramanmaraş Valisi bize “Benim bu istihbarat bilgisinden haberim yok.” dedi. Böyle bir ironi olabilir mi? Emniyet Müdürüne soruyorsunuz “Benim de yoktu, benim de bu olaydan yeni haberim oldu.” diyor. Haberi olduğu tarih doksan gün sonra.

Sonra Emniyet Amirini çağırıyorsunuz “Siz bu duyumu nereden aldınız, istihbaratı nereden geçtiniz?” diyorsunuz, diyor ki: “Bizim bilgi kaynaklarımız var. İstihbaratımı açıklayamam ama ben bu istihbaratı telefonla aldım.”

Değerli arkadaşlar, bir istihbarat teşkilatı eğer aldığı telefonla arama kurtarma faaliyetini yönlendiriyorsa vay gele bu ülkenin hâline, vay gele bu istihbaratın hâline! Ve bir uyarıda daha bulunmak istiyorum: “İlgili istihbarat teşkilatı bu sohbeti yasa dışı bir dinlemeyle elde etmiş.” iddiaları var. Biz Komisyon olarak bu iddiaların üzerine gidemedik, belki vaktimiz olmadı belki gündemimize almadık ama önemli olan şudur, buradan suç duyurusunda da bulunuyorum: Bu istihbarat teşkilatının bu bilgiyi nereden, nasıl aldığı kamuoyuna açıklanmalıdır değerli arkadaşlar. Orada açıklama yapan Valiye yöneldi herkes. “Neden bu açıklamayı yaptınız…” Elbette, buradan o uyarımı da yapayım: Bu tip durumlarda, sorumluluk makamındaki insanların son derece duyarlı davranması lazım. Bir infial yaratabilirler, gereksiz makam ve yer yargısına gidilmemelidir değerli arkadaşlar.

İkinci önemli husus şu: Kazada denildi ki “ELT cihazı yok.” Birinci yayın yapıldı televizyonlardan “ELT cihazı yok.” Sonra -iki gün sonra- Bakan açıkladı “var.” Kamuoyu bir ay tartıştı “ELT var  , yok mu?” Arkadaşlar, o kazada Komisyonumuzun tespiti ELT cihazının olduğudur. Yine bunu düşünmek lazım ve yapılan testler sonucunda o ELT cihazının çalışıyor olduğu, hatta anteni kırık olsa dahi çalışabilecek durumda olduğu söylenmiştir. Peki, biz bu sinyali niye alamadık? Niye yerini bulamadık? Niye “yok” denildi? Niye şimdi “var” deniliyor? Sivil Havacılığın elinde o ELT cihazının olup olmadığına dair bir kayıt yok muydu? Neden anında bilgi alamadık? Bu, arama kurtarmadaki acizliğimizi gösteriyor. Buradan bir suç çıkarmaya çalışmıyorum, özellikle bir eksiklik çıkarmaya çalışıyorum değerli arkadaşlar. Suç çıkarmak bizim işimiz değil. Biz eksikliği söyleriz, ilgili savcılıklar bu işi yapar. Ama böyle bir şey olabilir mi?

Değerli arkadaşlar, ikinci iddia GPS’in olmaması. Bakın, hepiniz bir hafta “GPS’i yok.” dediniz. Helikopterde öyle bir GPS var ki o GPS geçtiği noktadaki haritayı, yerin konumunu, yüksekliğini, mera mı, tarım alanı mı olduğunu, avlak mı olduğunu bile gösteriyor, o derece ciddi planlanmış, bu yükseklikteki yer durumunu gösteriyor ve hafızaya kaydediyor. Böyle gelişmiş bir GPS cihazı var. “Yok” denildi. Sonra fotoğraflar çekildi. Komisyonumuzda var. GPS cihazı var. Hatta oradaki kayıtların izlenimini, izlenen kayıtları içinde tutan bir başka cihaz daha var. İkisi de GPS görevini görüyor. Bu iki cihaz tespit ediliyor. Sonra komisyon raporumuza lütfeder bakarsanız bu iki cihazın kayıp olduğu yazıyor. Alın size bir skandal daha! Nerede bu cihazlar arkadaşlar? Kaybedildiyse bir skandal; o cihazlar pahalı, eğer satılmak amacıyla çalındıysa başka bir skandal. Böyle ciddi bir kazada böyle bir ihmal nasıl olabilir arkadaşlar? Siz bu saatten sonra bu konuda tereddüdü olan kamuoyunu nasıl ikna edeceksiniz? Böyle bir şey olabilir mi?

Bir üzüntüm şudur ki bunlarla ilgili kaygılarımı dile getirdiğimde İçişleri Bakanı bana komisyonda dedi ki: “Ben burada ifade vermeye gelmedim, görüşlerimi söyler ve giderim.” dedi. Yani böyle bir şey olur mu? Bir komisyon üyesi olarak beni tatmin etmeyecekse Bakanlık, bürokratlar, kimi tatmin edecek?

En önemli şeylerden biri de şudur değerli arkadaşlar: Niye bulunamadı iki buçuk yıl? Bakın, GSM’in şöyle bir faktörü vardır: Eğer uygun çeken bir konumdaysanız bir GSM operatörü tarafından yeriniz bundan önce 1 metreye kadar tespit edilebiliyordu ama şimdi bu mesafe 10 santime kadar düştü arkadaşlar. Bulunduğunuz yeri, telefonunuz açık olduğu sürece, sizi 10 santime kadar tespit etmek mümkün.

Peki, bu alan çekim alanında mı? İletişim Daire Başkanlığından bir jandarma yetkilisi Turkcell’in kendine gönderdiği haritayı hem buradaki, Bakanlıktaki kriz masasına yolluyor hem de bölgedeki ilgili Jandarma Komutanlığına yolluyor. Şimdi, Jandarma Komutanlığını dinledik. Ne zaman gelmiş bu harita biliyor musunuz ellerine? Olaydan 1 saat 50 dakika sonra. Peki, bu haritada ne var? Haritada Turkcell’in çizdiği bir yay var. Sayın Başbakan açıklamıştı “1 kilometreye 20 kilometre.” diye. Öyle değil. Doğru, bir yay var, 1 kilometreye 20 kilometre ama o yayın içerisinde bir tek çekim alanı var gönderilen haritada, onun da toplam uzunluğu 800 metre arkadaşlar. Kör olan biri o haritayı okur ve gider, o 800 metrede yaralıları oradan alır. Ve bu insanların çoğu, arama kurtarmadakilerin çoğu harita okuma eğitimi alıyorlar. Nasıl olur da böyle bir harita okunamaz?

Bakın, diğer bir eksikliğimiz şu: Şimdi, bu harita nereye gitmiş biliyor musunuz? İlgili Jandarma Bölge Komutanlığına. Valiliğin bu haritadan haberi olmuyor o gün. “Yok.” diyor “Yok.” ifadesinde. Kriz masası bu haritanın kendilerine ulaşmadığını söylüyor. Böyle bir yönetim anlayışı olur mu? Yazık değil mi kaybettiğimiz insanlara? Ankara’da hani bir kriz masamız vardı. Bu kriz masası o haritadan sorumlu değil mi? Oraya gönderilmiş. Olaydan altı saat sonra Avea da bir harita yolluyor. Avea’nın yolladığı haritada ve raporda ikinci bir telefonun da çekiyor olduğunu gösteriyor, sinyal alındığını gösteriyor. Çakışma noktaları yine 800 metre değerli arkadaşlar. Diğerlerini atıyorum: Bölgeye seyyar baz istasyonu geç gitmiş, sadece konuşmaları kaydetmek için gitmiş, arama kurtarmada köylülerin “Zamanımız az kaldı.” beyanları dikkate alınmamış, hatta köylülerin beyan ettiği yerde bulunmuş.

İşin bir tuhaf yanı da şu: Yine dikkatinizi çekiyorum, burada ne olduğunu siz düşünün. Ben onu bulamadım. Komisyonumuz da nereye kadar gitti, hayret etti. Hani şu şeyden bahsetmiştim, bir emniyet istihbarat raporu geliyor. O emniyet istihbarat raporunda bulunduğu ve o bulunduğu yerden yaralı olarak hastaneye götürüldüğü söyleniyor. Orada yer de belirtiliyor. Sonra yalanlanıyor. Ne büyük tesadüftür ki enkaz bulunduğunda, enkazın bulunduğu yerle o yalanlanan istihbarat raporunda tanımlanan yer aynı. Bunu da kamuoyunun dikkatlerine sunuyorum. Bu da ayrı, aydınlanmayan, hayret verici nokta.

Burada bir şey aramak bizim görevimiz değil, ilgili kurumların görevi. Savcılık bunu arayacak ve görecek ama şunu söyleyeyim: GSM haritasını görememek, okuyamamak, kriz masasında bulundurmamak, orada görememiş olmak beni son derece üzmüştür. Buna erişememiş olmak duyarsızlıktır, sorumsuzluktur, devlet yönetim prensibiyle -ahlakıyla demiyorum, bu bir ihmal olduğu için çok ağır suçlamak istemiyorum- bağdaşmaz. Böyle bir yönetim anlayışı olmaz. Bu ihmalin sorumluları mutlaka hesap vermelidir değerli arkadaşlar. Savcılıklar harekete geçmeli, bu ihmali mutlaka soruşturmalıdır. “Jandarmaya gitmiş, o bu olayı çözememiş.” diyerek bir kurumun üzerine sorumluluğu yüklemek de ayrı bir sorumsuzluktur. Asıl sorumluları dışarıda tutmak son derece yanlıştır ve benim kanaatim odur ki eğer biz siyasetçiysek, siyaset kurumunun temsilcisiysek, eğer bizim yönettiğimiz kurumda bu denli ciddi bir eksiklik varsa “Bunun sorumluluğu bizdedir.” de diyebilmeliyiz. Türkiye’de o zaman siyaset gelmesi gereken seviyeyi bulmuştur.

Değerli arkadaşlar,  Sivil Havacılık Genel Müdürünün de, İçişleri Bakanının da, Ulaştırma Bakanının da bu olayda ciddi sorumluluğu vardır. Eğer bunlar açıklanamazsa, eğer bunlar yeterince sorgulanamazsa siyaset kurumunu kamuoyu gözünde küçük düşürmeye devam ederiz.

Değerli arkadaşlar, bunların dışında da tabii ciddi şeyler var. Helikopterin bakım onarım defterinde tahrifat yapıldığı görülüyor. Yani hangi birini araştıracaksınız? Bu da Sivil Havacılık Kurumunun ciddi zafiyetlerinden biri.

Bakın, bunun dışında, mülkiye müfettişlerinin hazırladığı rapor var. Bir rapor hazırlanıyor, yeterince değiştirilmiyor, ondan sonra da bu rapor konusunda, ihmali olanlar konusunda idari soruşturma açılmasına izin verilmiyor. Siz bir rapor hazırlıyorsunuz, veriyorsunuz -hazırlayanlar o bakanlığın yetkilileri- soruşturma açılmıyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, olayın üzerinden ne kadar geçti? Bir yıldan fazla, bir yıldan fazla. Soruşturmalara ne olur bakın. Daha ifadesine başvurulan, ifadesi savcılığa gelmeyen sorumlular var. Hani adalet sistemini eleştiriyoruz ya, en çok kendimizi eleştirelim. Bu olayda gerçekten zafiyet içerisinde olan önce siyaset kurumudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Tamamlamama izin verin lütfen.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Seyhan.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Eğer biz olayı tespit edip sorumluları meydana çıkarmak, eksiklikleri meydana çıkarmak için gerekeni yapamıyorsak biz bu sorumluluktan pay almalıyız değerli arkadaşlar. Benim gördüğüm, biz bu olayda gereğini yapamadık. Arama kurtarma çalışması tam bir fiyaskodur. Bu soruların aydınlanması için ve -burada dile getiremediğim on altı şık daha var, hepsini biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak belirledik- bunu ortaya çıkarmak siyaset kurumunun ve adli kurumların görevidir. Biz üzerimizdeki sorumluluğu biliyoruz. Herkes sorumluluğunun sahibi olsun. Bu sorumluluğa sahip olmak yeniden kaybolacak canların hayatını kurtarmak amacı taşır.

Ben, bütün arkadaşlarımı, bir tek can da olsa hayat kurtarmak için arama kurtarma zafiyetlerini ortadan kaldıracak çalışmalar konusunda katkı koymaya davet ediyorum. Yeniden, kaybettiğimiz arkadaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seyhan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişiyi taşıyan helikopter kazası sonrası yüce Meclisin bütün partilerinin mutabakatıyla kurulan araştırma komisyonunun sonuçları hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle polisimizin 166’ncı kuruluş yıl dönümünü de kutluyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle şunu belirtmek isterim ki gerek birinci komisyon esnasında gerekse ikinci komisyon esnasında, kazanın bütün yönleriyle ortaya çıkarılması için, Komisyonumuzun bütün çalışmalarına katılmak için azami özen gösterdim. Bu hassasiyetimin birinci sebebi, konunun biraz da benim mesleğimle ilgili olması nedeniyledir. Çünkü, bu kazadaki birçok hadisenin asıl nedenlerini en kolay anlayabilecek ve bu konuda yorum getirebilecek Komisyon üyelerinden birisi bendim. Millet adına görev veren yüce Meclisimizin bu görevini hakkıyla yerine getirme isteği, birinci sebep olarak, Komisyonun bütün çalışmalarına yakından katılma isteğimdi. İkincisi ise, merhum Genel Başkan Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını vakfettiği Türk milletine karşı olan hislerinin beslendiği manevi pınarlarla benim de duygularımın, düşüncelerimin beslendiği manevi pınarların aynı olmasıydı. Bu büyük kaynak, Türk milletinin geleceğinin teminatı olan Ülkü Ocaklarının vermiş olduğu manevi değerlerdi.

Bizim müşterek ülkümüz, büyük Türk milletinin ona anlam, farklılık ve değer kazandıran, tarihin derinlerinden süzülerek getirdiği dil, gönül, ahlak, inanç, akıl ve vicdanda taşınan muhteşem değerler manzumesinde bir kutlu emanet olarak, köklerinden kopartmadan anlayıp, kavrayıp, koruyup geliştirerek, insanlık var oldukça milletimizi sonsuza kadar yaşatmaktır. Bu yüksek değerleri temsil etmesini hedeflediğimiz millî devletimizin Türklük, İslamlık ve insanlığın barış, huzur, adalet ve esenliği için yeryüzünün en güçlü devleti olması için çalışmaktır. Müşterek ülkümüz, bu değerlere baş koymuş, yüreğini ve gönlünü bu hedeflere kilitlemiş, bu değerlerle şuurlanmış millet evladının unvanıdır, şeref payesidir, en büyük rütbedir. Müşterek ülkümüz, değişimi hiç gelmeyecek olan sonsuz vatan nöbetidir. Müşterek ülkümüz, dalgalı denizlerde milletimizi kurtaracakların Kutup Yıldız’dır. Müşterek ülkümüz, şerefin, haysiyetin, dik duruşun, eğilmez başın zirvesidir. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu Kardeşim bu sonsuz vatan nöbetinde son nefesini millet hizmetinde verdi. İşte bu nedenle bu kazanın gerçek nedenlerine ve sonuçlarına ulaşılması benim için bir vatan hizmetiydi, şeref payesiydi, millet yolunda hayatını verenlere karşı manevi bir görevdi. O nedenle gerek birinci Komisyonda gerekse ikinci Komisyonda, Komisyon üyelerinin tamamının olduğu gibi, bütün çalışmalara sonuna kadar katıldım.

Değerli arkadaşlarım, benden önceki konuşmacı Adana Milletvekili Tacidar Seyhan bu kazayla ilgili kendisinde oluşan, grubumuzda oluşan, Komisyonun grubunda oluşan birtakım kaygıları dile getirdi. Ben de rapor hakkında önemli açıklamalarda bulunarak fikirlerimi sizlerle paylaşacağım. Bu kazanın oluşumundaki dolaylı etkilerden bahsedeceğim. Kaza sonrası özellikle arama kurtarma yetersizliklerini ve Türkiye'nin arama kurtarma konusunda içine düştüğü vahim durumu sizlere anlatmaya çalışacağım. Belki de bu kazanın Türkiye’ye sağlayacağı en büyük fayda şu anda arama kurtarma konusunda içine düştüğümüz zafiyeti gidermeye dönük birtakım önlemler alabilirsek bu Türkiye için kazanç olacaktır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin arama kurtarma faaliyetlerinin nasıl yapılması gerektiği konusu mevzuatta “Türk Arama ve Kurtarma Yönetmeliği” şeklinde bütün kurumlara gönderilmiştir. Bu Yönetmelik 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu hükümleri gereğince 20 Eylül 2001 tarihinde çıkarılmıştır. Bakın, 20 Eylül 2001 tarihinde. Yönetmelik’in uygulanmasından Bakanlar Kurulu sorumludur. Bu Yönetmelik’te arama kurtarmayla ilgili görevlendirilen bütün kurumların sorumlulukları, yetkileri ve görevleri, neyi nasıl yapacakları açık bir şekilde yazılıdır. Türk hava sahası, iç suları, kara suları ve açık denizlerde tehlike içinde bulunan hava ve deniz vasıtalarına ait arama kurtarma hizmetleri Yönetmelik’in 8’inci maddesine göre yapılır. Bu konuda en tepedeki merkez Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezidir. Bu merkez de Denizcilik Müsteşarlığında kurulur. Bu merkez vasıtasıyla Türkiye’nin dünyadaki bütün gemileri, bu merkezin bir alt merkezi olan, kara üzerindeki faaliyetleri kontrol etmekle sorumlu olan Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi de, -ki Sivil Havacılık bünyesinde kurulur- bütün hava faaliyetlerini kontrol, koordine eder ve yönlendirir yani Türkiye’deki arama kurtarma faaliyetlerinden sorumlu olan Ulaştırma Bakanlığının en önemli iki kurumudur.

“Buradaki zafiyet neden?” derseniz, “Neden bu arama kurtarma faaliyetleri iyi yürümedi?” derseniz bunun sırrı bu merkezlerin imkân ve kabiliyetlerinde gizlidir çünkü 2001 yılında çıkan bu Yönetmelik gereği devletin birçok kurumuna verilen, nasıl olması, neyi nasıl yapması gerektiği noktasındaki sorumluluklar maalesef ve maalesef yerine getirilmemiştir.

Bu konuda devletin kurumları içinde kendisini bu Yönetmelik’e göre yeniden dizayn eden, teşkilatını, personelini ve teçhizatını büyük paralarla modernize edebilen bir tek kurum vardır. Her fırsatta yıpratmak için ve fonksiyonlarını azaltmak için, Türk devletinin bütünlüğü ve geleceğinin garantisi olan Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratan bu iktidar bilsin ki bu konuda kendini yenileyebilen tek kurum Türk Silahlı Kuvvetleridir. Yönetmelik’in kendisine verdiği görevi hakkıyla yapabilecek tek kurumdur. Dolayısıyla, gerek Denizcilik Müsteşarlığındaki Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi gerekse Sivil Havacılık Genel Müdürlüğündeki Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi -ki bu olayda direkt olarak sorumlu olan genel müdürlüktür- görevlerini ve Yönetmelik’in kendilerine vermiş olduğu sorumlulukları yerine getirmemişlerdir.

Peki, onlar getirmemişler de değerli arkadaşlarım, bakanlıklar getirmiş midir? Hatırlayın o günleri, olay olduktan sonra bölgeye giden koordinatör bakan kimdir? Sayın İçişleri Bakanı Beşir Atalay’dır.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Açılımın mimarı!

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Hâlbuki koordinatör bakanın kim olması gerekir? Sayın Ulaştırma Bakanı -eski- Binali Yıldırım’ın olması gerekir çünkü kanun ve yönetmelik bu görevi ona vermiştir. Görevin kimde olduğunu bilmeyen bakanlarla karşı karşıyayız. O nedenle bunun sırrı buradadır yani “Arama kurtarma faaliyetleri neden iyi yürümedi?” derseniz bunun sebebi buradadır. Herhâlde Sayın Beşir Atalay, Türk milletinin parçalanmasının mimarı olan açılım koordinatörlüğündeki görevleriyle arama kurtarma faaliyetlerindeki görevini birbirine karıştırmış gibi geliyor. O, Türk milletine ihanetin ve parçalanmanın mimarı olan açılım projesindeki koordinatörlüğüne devam etsin. Nedendir bu konuya bu kadar fazla sarılmıştır, o da benim açımdan çok hayrete mucip bir olaydır çünkü Türkiye'de Sayın Beşir Atalay gibi bu açılım projesindeki mimarlığına ve koordinatörlüğüne yürekten destekleyerek sarılan ikinci bir bakan yoktur. Onun da herhâlde tarih ileride neden olduğunu açıklayacaktır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün bu kazadaki ihmalleri, eksiklikleri anlatmakla bitmez. Dolayısıyla bu işin sırrını söyledim, yani Yönetmelik’teki sorumlulukların kimde olduğunu bile bilemeyecek kadar bu işlerden bigâne bir iktidar arama kurtarma faaliyetlerini doğru dürüst yürütebilir mi? Yürütemez. Yürütemediği için de bu arama kurtarma faaliyetlerindeki gariplikleri hep beraber seyrettik.

Bakın, Yönetmelik, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne bu konuda nasıl görev veriyor: “Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü kara ve adalar üzerinde olabilecek kazalara dönük olarak…” -ki bu kaza kara üzerinde olmuştur- “…uluslararası standartlara uygun, yeterli malzeme, teçhizat ve personel ile donatır. Yirmi dört saat etkinlikle hava arama kurtarma faaliyetlerini üst düzeyde koordine eder. Hava arama kurtarma faaliyetlerine katılması planlanan kuruluşların hava arama kurtarma koordinasyonuna bildirdikleri birimlerin güncelliğini sağlar. Hava arama kurtarma faaliyetlerine ilişkin görevlendirme, koordinasyon, teşkilat, muhabere ve eğitim konularını içeren Hava Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi Yönergesi’ni ilgili bakanlık ile kurum ve kuruluşlarla hazırlar ve yayınlar.” demektedir. Yani arama kurtarma planına dönük devamlı bir faaliyet içinde bulunması gerekir Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün. Yönetmelik böyle demesine rağmen acaba Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün teşkilat, personel yapısını incelerseniz bu konuya dönük arama kurtarma konusunda bir tek bağlı birlik, kurum var mıdır? Yoktur. Acaba Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün personeli içinde bir tek arama kurtarma konusunda kurs almış uzman bir personel var mıdır? Yoktur. “Var” diyen gelsin buraya. Yani bir yönetmelik size görev verecek, diyecek ki “Arama kurtarma faaliyetinin merkezini yirmi dört saat esasına göre kuracaksınız, devamlı yenileyeceksiniz, bütün kurumların koordinesini sağlayacaksınız.” ve bu konuyu takip edecek ne teşkilat yapınız içinde bir birim olacak ne de teşkilatınız içinde bir tek personel olacak! Böyle bir şey olabilir mi değerli arkadaşlarım? Yönetmelik çıkalı on yıl olmuş. On yılda bir kurum kendisine bir yönetmelikten bir görev çıkarmaz mı? Ondan sonra neden böyle oldu diye ah vah ederiz. Ondan sonra neden Ulaştırma Bakanı gitmedi de, açılımın mimarı, koordinatörü, Türk milletinin yıkım projesinin koordinatörü Sayın Beşir Atalay oraya gitti diye kafamızdan soru işaretleri geçiririz.

Ben şundan eminin ki, her iki bakan da bu konuda sorumluluğun kimde olduğunu bilmiyordu. Ne Ulaştırma Bakanı kendinin sorumlu olduğunu biliyordu ne de İçişleri Bakanı bu sorumluluğun kendinde olmadığını biliyordu. Birtakım arama kurtarma birliklerinin İçişleri Bakanına bağlı olması nedeniyle en büyük sorumluluğun kendinde olduğunu zannederek Maraş’a gitmişti.

Değerli arkadaşlarım, devlet idare etmek ciddi bir iştir. Devlet idare ederken, devlet, hukuk içinde ve kanunlar çerçevesinde idare edilir; kanunların alt unsurları da yönetmeliklerdir, yönetmeliklerde size verilen görevleri yerine getirecek şekilde devleti idare etmezseniz bu tür gariplikler oluşur maalesef.

Dolayısıyla, bu genel değerlendirmeyi yaptıktan sonra, Türkiye’deki arama kurtarma sorumluluğundan asli sorumlu olan, Denizcilik Müsteşarlığında kurulu olan Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezidir. Yani kaza olduğunda, uyduya sinyal gittiğinde, anında merkeze gelen sinyal, Denizcilik Müsteşarlığında kurulan bu merkeze gelir. Dünyadaki bütün gemilerimiz bu merkezden takip edilir. “Haberimiz yok.” dediğiniz Mavi Marmara baskınını saniye saniye takip eden yine bu merkezdir. Yani o Mavi Marmara İsrail’e doğru giderken, bu merkezdeki sorumlular saniye saniye o gemileri takip ediyorlardı. İnsanlarımızın öldürüldüğü, 10 tane insanımızın öldürüldüğü, Akdeniz’in ortasındaki o geminin her saniyesini gene bu merkez takip ediyordu. Dünyanın neresinde emergency bir durumda olan bir gemimiz olsa yine bu merkez takip eder. Dolayısıyla, Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi belli oranda -belli oranda söylüyorum- teşkilatını ve personelini tamamlamış ama burada büyük zafiyet Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünde, onun üzerine mutlaka gitmek gerekir çünkü gitmezseniz, yarın, Türk hava sahasını güvenilmez bir saha olarak ilan ederler çünkü bu, aynı zamanda, bir uluslararası standartlar konusudur, uluslararası anlaşmalar gereği yapmamız gereken bir konudur. Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu (ICAO) veyahut da Federation Aviation Organization dediğimiz Amerika’daki organizasyonlar falan, yani Türkiye’ye her uçuş yapan bu konudaki büyük kuruluşlar Türkiye’nin bu konudaki yeteneklerini yakından takip ediyorlar. Dolayısıyla, bundan sonraki kazalarda ah vah etmemek için bu kazadan çok büyük dersler çıkarmamız gerektiğini söylemek istiyorum.

Bu kadar bahsettikten sonra, raporda bahsedilen bazı öneriler üzerindeki yorumlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir öneriler zinciri yapıldı. Eğer raporu dikkatli okursanız, benim, konuşmamın başlangıcında, girişte söylemiş olduğum hususların ne kadar doğru olduğunu, ne kadar hayati olduğunu zaten anlayacaksınız.

Bakın, rapordaki birinci öneri diyor ki… Bu birinci öneri yönetmeliğe aittir. Yönetmelik çıkalı on yıl olmuştur. Bu zaman zarfında dünyada birtakım yeni teknolojik gelişmeler olmuştur. Türkiye’de yönetmeliğin kapsamadığı birtakım kurumlar oluşmuştur. Dolayısıyla yönetmeliğin mutlaka bu on yıllık süreçte yenilenip çağımızın ihtiyaçlarına göre yeniden dizayn edilip kurumlara da o yönetmeliği mutlaka öğretmek gerekir yani yönetmelikler, alınıp valilikler tarafından yönetmelik odasında saklanmak için değildir. Yönetmelikler zaman zaman devlet kurumları içinde sempozyumlarla, seminerlerle, birtakım kriz yönetimleriyle, tatbikatlarla nasıl icra ediliyor diye denenmezse o yönetmelik gereği yapılacak işleri kimse bilmez. İşte, arama kurtarma konusundaki büyük zafiyetlerden biri bu. Yönetmelik çıkmış, 2001; kaza olmuş, 2009; kimse yönetmelikten haberdar değil. Kriz yönetimi diye bir şeyler tutturmuşlar, kriz merkezi… Hayır, kriz merkezi değil, illerde açılacak merkezlerin de adı var, başka yerlerde açılacak, arazide açılacak merkezlerin de o yönetmeliğe göre adı var. Valilikler öğrenmiş, “Kriz merkezi açtık.” Hayır, onun adı “kriz merkezi” değil, “Yerinden Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi”. Dolayısıyla önerilerle ilgili 1’inci madde doğrudur.

İkinci öneri, yer tespit çalışmalarındaki cep telefonları sinyallerinin değerlendirilmesine dönük öneridir. Şimdi, genelde buradaki eksikliklerden biri, 1 kilometreye 21 kilometrelik bir alan, bir yay üzerinde bir operatörün tespit ettiği bir hat vardır, diğer operatörünki de başka bir hattır. İkisini kesiştirdiğiniz zaman 1 kilometreye 4 kilometrelik bir alana küçültmek mümkündü ama bu işin koordine edilmesi için kimse kendisine görev edinmemiştir dolayısıyla yönetmeliklere bu tür yenilikleri ve teknik gelişmeleri ithal edecek şekilde bu ikinci öneri de yerindedir.

Üçüncü öneri ise ELT cihazıdır değerli arkadaşlar. Hava kazaları çok kırıcı kazalardır. Yani, kaza olduğu zaman bazen en büyük parça yumruk kadar olur. Yani çok şiddetli yere çarpar. Özellikle jet uçaklarında, av bombardıman uçaklarında falan kaza olur, 3-5 kilometre alana dağılır, en büyük parça yumruk kadardır, içinde uçanların da en büyük parçası kıyma kadardır. Bazen, biz şehitlerimizi defnederiz, tabutun içine o kıymalardan topladıklarımızla ağırlık olsun diye başka şeyler koyarız. O nedenle, hava şehitlerinin falan tabutları açılmaz. Dolayısıyla, ELT cihazı, kaza olduğu anda Türkiye'nin de üye olduğu uyduya sinyal gönderir. O sinyal aynı anda Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi dediğimiz, Denizcilik Müsteşarlığında kurulan merkeze sinyal gönderir, metrelerle ölçülebilecek bir hassasiyette yerini gider bulursunuz ve kaza yapanları alırsınız. Dolayısıyla, benim şahsi kanaatim, raporda öyle dememesine rağmen, ya cihaz helikopterin üzerinde yoktu veyahut da ehil veya uygun kişiler tarafından o helikoptere monte edilmemişti. Bu konuda tereddütlerim devam etmektedir. ELT cihazının çalışmaması antenin kırılması nedeniyle değildir bana göre. Bu konu gizlenmiştir.

Diğer bir konu, cep telefonunun lokasyon bilgilerine ancak mahkeme kararıyla ulaşması gerekir TİB’teki arkadaşların. Hâlbuki bu zamanla yarışılan bir husustur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Atılgan.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Yani üç civarında kaza olmuştur, hava dört buçuk veya beş civarında karartmaktadır, zaman çok önemli bir husustur. Dolayısıyla, kaza anında mahkeme kararı gerekmeden cep telefonlarının lokasyon bilgilerine ulaşılacak şekilde mevzuatın yenilenmesi gerekir, aksi takdirde yapılan işler hukuki olmaz. Operatörlere veyahut da o işle ilgili arkadaşlara geldiklerinde “Hangi mevzuata göre lokasyon bilgilerine ulaşmaya çalıştınız?” diye sordum, dediler ki “Yaptığımız suçtur aslında.” Dolayısıyla bu tür şeyleri de gidermek gerekir.

Diğer bir öneri, muharebeye dönük birtakım frekansların tahsis edilmesidir, doğrudur.

Bu konulara değindikten sonra, zaman azaldığı için, tabii, zaman çok azaldığı için kaza kırım inceleme kuruluyla ilgili bir-iki dakikalık konuyu açıklamak zorunda kalacağım.

Sayın Başkanım, sürem ne kadar?

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Şimdi, bir kaza oluştuğu zaman, değerli arkadaşlarım, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, daha doğrusu Ulaştırma Bakanlığı bir kaza kırım inceleme kurulu oluşturur. İki tür kurul oluşturur: Bir, küçük kazalar için 3-5 kişiden oluşan; iki, büyük kazalar için 5 veya 10 kişiden oluşan kurullar oluşturur. Bütün dünyada bu kurullar bağımsızdır. Bakın, bütün dünyada bu kurullar bağımsızdır ama Türkiye’de Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne bağlıdır. Bu son derece yanlıştır çünkü Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün de kabahatleri olmaktadır kazalarda. Dolayısıyla, size bağlı olan bir kurul sizin kabahatlerinizi ortaya çıkaramaz. Dolayısıyla, bunu üç senedir dile getirmeme rağmen, bir türlü bu kurulun bağımsız olmasını sağlayacak bir girişim bu Bakanlık tarafından, yani Ulaştırma Bakanlığı tarafından yapılmamıştır.

Diğer bir husus ise bu kazayla ilgili oluşturulan kurul, küçük kaza değerlendirmesine sokularak 3 kişiden oluşturulmuştur. Bu kurulun asli özelliği, uzman olması gerekir. Bakın, ben şimdi bu kuruldaki arkadaşların niteliklerini size söylüyorum. Bir: Feridun Seren, Başkan. Mesleği, kimya mühendisi. İki: Üye Mehmet Sevdim, Kara Kuvvetlerinden emekli pilot. Üç: Kerem Mumcuoğlu, mühendis. Yani havacılıkla ilgili bir tek şahıs var, o da Kara Kuvvetlerinden emekli olan pilot arkadaşımız. Yanlıştır. Bir, konunun ehemmiyeti nedeniyle bunu bir büyük kaza sayıp 5-10 kişilik bir kurul oluşturulmalıydı. İkincisi, kurulda daha uzman kişiler bulunmalıydı.

Dolayısıyla, kurulun ulaştığı netice de çok enteresandır değerli arkadaşlarım. Kurul, kesin bir kanaate varamamış, kazanın tahminî nedenleri üzerinde bir kanaat belirtmiştir. Bakın, tahminî nedenleri üzerinde kanaat belirtmiştir. Hâlbuki bütün dünyada, maliyeti ne olursa olsun, süresi ne olursa olsun, yani Avrupa, Amerika gibi havacılık faaliyetlerinde gelişmiş ülkelerdeki kazaların nedenleri mutlaka ve mutlaka çıkarılır çünkü o kazalardan, bir daha kaza olmaması için dersler çıkarılır, prensipler çıkarılır, mevzuatlar ona göre düzenlenir. Hâlbuki bizde bu Kurul, muhtemel kanaat üzerine bir rapor yazmıştır ve kazanın asli sebebini vertigo denen bir olaya bağlamıştır.

Komisyon Başkanı çok dikkatli dinliyor beni, ne dediğimi, gördüğüm kadarıyla.

Vertigo denen bir olaya bağlamıştır. Vertigo demek şudur değerli arkadaşlar: His yanılmasıdır. İnsanlar tırmanış, dönüş, her türlü aktiviteyi, orta kulağındaki ince kılcal birtakım tüyler vasıtasıyla hissederler yani sağa yatırırsanız orta kulağın içindeki sıvılar dönüş itibarıyla o kılcal tüyler bir tarafa yatar, siz dersiniz ben şimdi sağa yatıyorum, tırmanırken de ben şimdi tırmanıyorum ama bu durum bulut içinde uçarken değişebilir, insanların o orta kulağındaki hisleri yanılabilir, siz, tırmanırken alçalıyorum, alçalırken tırmanıyorum zannedersiniz, sağa yatarken sola yatıyorum zannedersiniz ve uçağa, helikoptere düzeltici işlem verirken aslında uçağı anormal duruma sokarsınız ve uçak anormal bir şekilde yere çarpar. Büyük oranda da eğer görüş müsait değilse 80-90 derecelik dik vuruşlarla veya tersine vuruşlarla uçak yere çarpar. Hâlbuki buradaki helikopterin düz uçuşa yakın bir şekilde, bakın, düz uçuşa yakın bir şekilde kanadı yere çarpmıştır ve kaza kırımı olmuştur çünkü biz kaza yerine gittik. Dolayısıyla, kaza kırımla ilgili en önemli hususlardan biri olan bu kaza kırım raporu doğru değildir bana göre, yeniden incelenmesi gerekirdi. Her ne kadar bu konuda ısrar ettiysek de yeniden inceleme yapmamışlardır.

Kazanın asli nedeni, muhtemel asli nedeni vertigo değildir çünkü rahmetli İsmail’in fotoğraf makinesinde sürekli, beş on saniye aralıklarla çekilmiştir, kazadan üç beş saniye önce de bir sise, buluta girdikleri görülmektedir. Dolayısıyla, orada muhtemeldir ki pilot buluta girdi, sise girdi, geri dönüş esnasında bulutların altından, dağların tepesinden geçeceğini anlayamayınca dönüş esnasında yere vurdu. Bakın, dönüş esnasında yere vurdu, vuruş açısındaki o düz uçuşa yakın vurmuş olması nedeniyledir ki Adli Tıp raporlarına göre o helikopterdeki, en azından, İsmail yaşıyordu. Dolayısıyla, kaza kırım inceleme heyetinin ulaşmış olduğu sonuçlar benim açımdan çok ilmî değildir, kazanın gerçek nedeni değildir.

Kazanın diğer bir gerçek nedeni şudur değerli arkadaşlarım: Pilot uçmaması gereken bir havada uçmuştur. En büyük sebeplerinden biri budur. “Peki, neden uçmuştur?” diye kimse soruyor mu? Neden pilotlar hayatını tehlikeye atıyor da uçmaması gereken bir havada uçuyor biliyor musunuz? Bakın, bunun asli sebeplerinden biri, pilotların iş güvenceleri patronların iki dudağının arasındadır. Attım, attım; bitti. İş sözleşmeleri öyle.

Pilotların iş kanunu bu Mecliste dört senedir bekliyor. Ben kaç sefer  -Komisyon Başkanı arkadaşımın adını vermeyeyim, ayıp olur şimdi- çıkarmak için uğraştım çünkü bu hepimizi ilgilendiren bir konudur. Hepimiz hayatımızı uçaklara birer saat, ikişer saat, beşer saat olsa da teslim ediyoruz. Onların iş güvenceleri iki dudak arasında olmamalı. En azından kanunları çıkana kadar -pilotlarla ilgili değil ama- İş Kanunu’nun yani 4857 sayılı Kanun’un güvencesi altında olacak şekilde bir genelge yayınlamak gerekir ve bu genelge yayınlandıktan sonra bir ay içinde bütün firmaların pilotlarla olan sözleşmelerinin yenilenmesini istemek gerekir. Dolayısıyla, pilotun uçmaması gereken bir havada uçmasının sebebi kendi şirketinden gelebilecek tenkitler, belki de işinden olma kaygısıdır. Bunlara da mahal vermemek için mutlaka pilotların düzenini değiştirecek, iş güvencesini sağlayacak yasal düzenlemeler gerekir.

Vakit çok geçtiği için, değerli arkadaşlarım, ülküdaşım, aynı kaynaktan beslendiğim, Büyük Birlik Partisinin aynı manevi kaynaktan beslendiğim ülküdaşım rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’na ve beraberindeki 5 kişiye tekrar Allah’tan rahmet diliyorum. Bu kazanın mutlaka örnek alınarak, Türkiye’de bir daha böyle kazalardan sonra gerek arama kurtarma faaliyetlerinin daha düzgün yürümesi için gerekse kazaların olmaması için, bu kürsüden söylediğim konulara, Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nda da detaylı olarak verilen önerilere dikkat edilmesini rica ediyorum. Bir de bir konuyu dikkatlerinize getirerek sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Şimdi, bize bu görevi Türk milletinin adına sizler verdiniz. Bütün grupların mutabakatıyla bu Komisyon kuruldu. Biz, 9 Haziran 2009’da, bu işlerde uzman, arama kurtarma faaliyetleri yürütmüş, bir firmada çalışan kaptan pilot bir arkadaşımızı Komisyona çağırdık, dinledik. Kendisi de Sivaslı, merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun hemşehrisi.

Değerli arkadaşlarım, millet adına görev yapıyoruz, sizler adına görev yapıyoruz. Bu arkadaşımızın işine bir gün sonra son verdiler. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünü suçladım ben burada, “Hayır, biz yapmadık.” dediler. Ne tesadüftür ki o arkadaşımızın işine son veren firmanın -“operasyon kartı” dediğimiz, yani ticari faaliyetlerine devam edebilmesi için her yıl yenilenen, Türk Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün imzaladığı bir kart var- operasyon kartı da 12 Haziran 2009 tarihinde imzalandı ve çıktı. Bunu da dikkatlerinize sunuyorum. Bu İktidarın bir memuru, bu Meclisin büyük çoğunluğunun iradesiyle bize verilen görevde dinlediğimiz bir şahsın işine son verme cüretini ve cesaretini gösteriyorsa, bu Meclisteki arkadaşlarımın bize verdiği görevdeki samimiyeti, bize verdiği görevdeki bu vatandaki bütün insanların dinlenmesine dönük faaliyetlerimiz esnasındaki bir Genel Müdürün cüretini de dikkatlerinize getiriyorum. “Yapmadık.” diyorlar. İnanmak istiyorum ama daha sonraki olan olayları anlattım size yani çok tesadüflerin, milyonda bir olması gereken tesadüflerin böyle arka arkaya sıralanması da enteresan bir neticedir.

Ben bu Komisyonun hazırlamış olduğu rapordan çıkan sonuçların havacılığımız açısından çok önemli neticeler olduğunu dikkatinize sunuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atılgan.

AK PARTİ Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarına ilişkin Meclisimizce kurulan araştırma komisyonu raporu üzerinde AK PARTİ grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine bu konuda sözlerime başlamadan önce bugün Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümü münasebetiyle Türk polis teşkilatına, bütün güvenlik güçlerimize minnet duygularımı ifade ediyorum. Aileleriyle evlatlarıyla huzur içerisinde, refah içerisinde bir hayat temenni ediyorum.

Sayın Başkan, yine sözlerimin girişinde şunu da ifade edeyim ki benden önce komisyon raporu üzerinde konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan ve Milliyetçi Hareket Partisi Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan komisyon çalışmalarımızda önemli katkılarda bulundular. Hassaten bir önceki konuşmacı Kürşat Atılgan Bey’in -kendisinin de ifade ettiği gibi- emekli bir pilot olması münasebetiyle gerçekten büyük yardımlarını gördük. Teknik konuşmalarının büyük kısmına, hemen hemen tamamına katılmakla beraber, böyle bir günde, 23’üncü Dönemin son çalışma gününde yapmış olduğu konuşmada girmiş olduğu siyasi polemikten dolayı gerçekten üzüntülerimi ifade ediyorum.

AK PARTİ’nin Genel Başkanı, kurucu iradesi, bütün bakanları -eskisi, yenisi- bütün milletvekilleri, sandık müşahitleri ve üyeleri, bütün AK PARTİ camiası defalarca ifade etmiştir ki  “Bizim ilkemiz, bizim ülkümüz tek vatandır, tek devlettir, tek bayraktır, tek millettir.”

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – 301’i değiştirdin ama Veysi Bey!

VEYSİ KAYNAK (Devamla) - “Yıkım projesi” gibi, insanlarımızın birliğini beraberliğini, kardeşliğini amaçlayan, insanlarımızın sistem içerisinde aksayan yönlerin düzeltilmesini amaçlayan bir projeye “yıkım projesi” gibi, “ihanet projesi” gibi, “O projenin koordinatörünün arazide, arama-kurtarma çalışmalarında ne işi vardı?” gibi bir yaklaşımı, söylediğim gibi, Meclisin 23’üncü Döneminin son gününde çok yakıştıramadığımı ifade ediyorum ancak tekrar ediyorum, teknik kısımdaki konuşmaların tamamına katılıyorum.

Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; 25 Mart 2009 tarihinde Kahramanmaraş ili Keş Dağı Karayakup sırtlarında meydana gelen helikopter kazasında Sivas Milletvekilimiz ve Büyük Birlik Partisinin Muhterem Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişi maalesef hayatını kaybetti. Bu kaza üzerine, Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız başta olmak üzere devletimizin bütün birimleri, o gün âdeta seferber oldular. Muhsin Bey’in, merhumun bir milletvekili ve bir siyasi partinin Genel Başkanı olmasının yanı sıra toplumun hemen hemen her kesiminde sevilen ve saygı duyulan bir sima olması, milletimizin bu husustaki üzüntüsünün de büyük olmasına sebep olmuştur.

Muhsin Yazıcıoğlu, Türk siyasi hayatının uzun yıllarına damga vurmuş bir siyasetçiydi ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun bizde bıraktığı en önemli iz, Türkiye'nin buhranlı zamanlarında hep demokrasiden yana, yiğitçe, mertçe tavır almasıydı. Muhsin Yazıcıoğlu, bütün krizlerden çıkış yolu olarak hep milletimizi işaret etmiştir ve dik duruşuyla her zaman milletimizin takdirini kazanmıştır. Mekânı cennet olsun.

Bu kazayla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan üç siyasi partinin grup başkan vekilleri, bu kazanın bütün yönleriyle araştırılması, gerek kazayla ilgili gerek arama-kurtarmayla ilgili, varsa eksiklerin, varsa hataların, varsa ihmallerin bütün yönleriyle araştırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına araştırma önergeleri verdiler. Konuyla ilgili ilk defa kurulan araştırma komisyonu, kaza kırım raporunun -demin Kürşat Bey’in bahsettiği raporun- bu süre içerisinde tamamlanamaması sebebiyle çalışmalarını tamamlayamadı. Ancak, bu komisyon bu süre zarfında önemli bilgi, belge ve bulgulara da ulaştı.

İkinci komisyon, hemen hemen aynı milletvekillerinden müteşekkildi ve birinci komisyonun yapmış olduğu bu çalışmalardan da gerçekten önemli ölçüde istifade etti. Dolayısıyla bu komisyon raporu sadece ikinci komisyon raporu değil, sadece onların emeğinin mahsulü değil; birinci komisyondaki çalışmaların da önemli katkısı vardır ve onlara da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; meydana gelen elim kazayla ilgili olarak, Komisyonumuz kazayla ilgili tüm şüphe ve tereddütleri gidermek ve gerçeğin ortaya çıkarılması konusunda büyük gayretler sarf ettiler. Bu bağlamda, konu hakkında bilgi edinmek üzere ilgili kamu ve özel kuruluşlardan yetkililer, sivil toplum kuruluşlarından temsilciler, olayın görgü tanıklarıyla ilgili uzman kişiler davet edilerek görüşleri alındı ve olayın meydana geldiği yerde teknik incelemelerde bulunuldu. Özellikle yine belirtmek gerekirse, bu Komisyon çalışmaları sırasında konuyla ilgili gerek müteveffa merhumların yakınlarının ve gerekse kamuoyu  tarafından dile getirilen her türlü iddia ciddiye alındı ve üzerine kararlılıkla gidildi. Ayrıca Büyük Birlik Partisi Genel Merkezinin ve rahmetli Yazıcıoğlu’nun ailesinin araştırılmasını istediği konular da Komisyonumuz tarafından kendilerinden talep edildi ve kendilerinden ayrıca hem Büyük Birlik Partisinden hem rahmetli Genel Başkan Yazıcıoğlu’nun ailesinden Komisyon çalışmalarına katkı vermeleri istendi.

Birinci ve ikinci komisyon çalışmaları süresince toplam yirmi iki resmî toplantı gerçekleştirildi ve 135 kişinin bilgisine başvuruldu. Ayrıca Komisyonumuz kazanın meydana gelmiş olduğu Kahramanmaraş’a milletvekillerinin ve uzmanların katıldığı bir inceleme ziyareti, bir de helikopterin uçuş güzergâhının belirlenmesi amacıyla teknik personellerin katıldığı keşif incelemesi yaptı.

Yapılan inceleme gezisi sırasında helikopter enkazının bulunduğu kaza mahalline gidilerek coğrafi şartlar yerinde görüldü, yetkililer ile görgü tanıklarının arama-kurtarma faaliyetlerinin yürütüldüğü tarihlerdeki durum hakkında bilgileri alındı. Ayrıca hazırlık soruşturması yürüten Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı da ziyaret edilerek görüş alışverişinde bulunuldu.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Komisyon çalışmalarımız iki başlık altında toplandı: Bunlardan birincisi helikopter kazasının oluşumu, ikincisi ise kaza sonrası yürütülen arama-kurtarma faaliyetleridir.

Kazanın oluşumuyla ilgili olarak kaza yapan helikopterin teknik özellikleri, uçuşa elverişlilik sertifikası, teknik bakımı ve teknik bakımı yapan teknisyenlerin yeterlilik durumları, kazada pilotaj hatası olup olmadığı, bu bağlamda helikopter pilotunun sağlık sorunları olup olmadığı ve sağlık kurulu raporları, pilotun uçuş yapmasına bir mâni durumunun olup olmadığı, pilotun uçmadan önce hava durumuyla ilgili bilgiyi Kahramanmaraş Havaalanı Meteoroloji İstasyonundan alıp almadığı, helikopter pilotunun kuleyle yaptığı görüşmeler, kaza öncesi helikopterin uçuş güzergâhı, helikopterin radarda izlenip izlenemediği, helikopterin bir başka hava aracı tarafından veya herhangi bir dış etkiye maruz kalıp kalmadığı, kısaca sabotaja uğrayıp uğramadığı, kazanın meydana geldiği alandaki coğrafi ve meteorolojik şartlar, helikopterde yer alan seyrüsefer yardımcılarının uçuş sırasında var olup olmadığı gibi tüm unsurlar incelemeye alınmıştır. Kısaca, helikopter kazasının nasıl meydana geldiği konusunda etraflıca bir değerlendirme yapılmıştır.

Yine, Komisyonumuzca, kaza sonrası yürütülen arama-kurtarma faaliyetleriyle ilgili olarak kaza yerinin tespit edilmesi çalışmaları, cep telefonu sinyallerinden faydalanılarak yürütülen tespit çalışmaları, uydu yoluyla yürütülen yer tespit çalışmaları, havadan ve karadan yürütülen arama ve kurtarma faaliyetleri, yürütülen arama ve kurtarma faaliyetlerinde bir kasıt veya ihmalin olup olmadığı, yürütülen arama ve kurtarma faaliyetlerinde personel ve ekipman yeterliliği, helikopter cihazında bulunan ELT cihazının çalışmaması, kriz merkezinin oluşumu, arama-kurtarma faaliyeti yürütülürken Türk Arama ve Kurtarma Yönetmeliği’ne ne kadar uyulduğu, kazanın öğrenilmesiyle başlayan ve arama-kurtarma faaliyeti boyunca kamuoyuna yansıyan bilgi kirliliği, kaza yerinin coğrafi ve meteorolojik şartları gibi konular tüm yönleriyle incelemeye tabi tutulmuştur.

Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; yapılan çalışmalar neticesinde, Komisyonumuz, Kahramanmaraş Kızılöz köyü dağlık alanında kaza günü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünden edindiğimiz haritaya göre, diyagram ve uydu görüntülerinin analizi neticesinde özellikle öğle saatlerinden sonra çok bulutlu ve kar yağışlı bir hava olduğu ve hava sıcaklığının eksi 5 ila eksi 7 derece civarında ölçüldüğü, kaza günü rahmetli İsmail Güneş’in çektiği fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere bulutlanmanın yol boyunca arttığı ve buna mukabil görüş mesafesinin gittikçe azaldığı gözlemlenmiştir.

Meteorolojik şartlarla ilgili olarak Komisyonumuzca elde edilen bilgi, doküman, fotoğraf ve raporlar ile bilgisine başvurulan kişi ve uzmanların beyanlarından, hava aracının Kahramanmaraş ili Merkez Kızılöz köyü dağlık alanından geçişi süresince buzlanma, rüzgâr kayması, türbülans, kar yağışı ve bulut içi kısıtlı görüş nedenlerinden dolayı atmosferik koşulların görerek uçuş için elverişli olmadığı görüşüne varılmıştır.

Pilotun kuleden havaalanı çevresiyle sınırlı meteorolojik bilgiler edindiği, ancak hava aracının muhtemel uçuş güzergâhı üzerindeki genel hava durumu ile ilgili bilgiyi Kahramanmaraş Meteoroloji İstasyonundan almadığı tespit edilmiştir.

Helikopterin yakıt ikmali için Çağlayancerit’ten Kahramanmaraş Havaalanı’na intikali ve tekrar Kahramanmaraş’tan Çağlayancerit’e kalkışı arasında geçen süre içerisinde helikoptere sadece yakıt ikmalini yapmakla görevli kişilerin yaklaştığı, bunun haricinde şüphe doğurabilecek herhangi bir durumun meydana gelmediği, incelediğimiz Kahramanmaraş Havaalanı kamera kayıtları ve tanık ifadelerinden anlaşılmıştır.

Olayın meydana geldiği yer dik ve sarp kayalıklardan oluşan, yer yer bölgemize ait ormanlarla kaplı dağlık bir alandır. Kaza yapan helikopterin radar kayıtlarını Komisyonumuz incelemiş, incelemek üzere radar kayıtlarının tutulduğu Esenboğa Havalimanı’na bir ziyaret gerçekleştirilmiştir. Bu inceleme ziyareti çerçevesinde, yetkililer tarafından Komisyonumuza kaza yapan helikopterin kaza günü tespit edilen radar görüntüleri, helikopterin uçuş tipiyle, Kahramanmaraş çevresindeki mevcut radarların yükseltiye bağlı olarak belirlenen kapsama alanları hakkında bilgiler verilmiştir. Bu kapsamda, Komisyonumuzca, kazaya konu helikopterin yakıt ikmali için geldiği Kahramanmaraş Havaalanı’ndan kalkarak, Çağlayancerit ilçesine varıncaya kadar zaman zaman radarların kapsama alanına girdiği, çıktığı yerler görülmüştür. Çağlayancerit kalkışından kaza anına kadar başkaca bir radar görüntüsü alınamamıştır. Her ne kadar hava aracının transponder’ı açık olsa da görerek uçuş şartlarına göre seyreden helikopterin bu sırada bulunduğu irtifa, yolculuğu süresince radarlar tarafından sürekli takibine imkân vermemiştir. Bu durum, görerek uçuş kuralları ve uçuşun niteliğinden kaynaklanmaktadır.

Öte yandan, Devlet Hava Meydanları İşletmesi ve Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı arasındaki yazışmalardan elde ettiğimiz bilgiler ışığında, kaza mahalli ve çevresinde AWACS türü herhangi bir hava aracının uçuşunun mevcut olmadığı, ayrıca mevcut olsa bile AWACS tip uçakların da sinyal göndererek başka bir hava aracının rotasını saptırmak gibi bir kabiliyetinin bulunmadığı Komisyonumuzca tespit edilmiştir.

Komisyonumuza ulaşan belgeler, fotoğraflar ve beyanlardan kazaya konu hava aracında seyrüsefer yardımcısı iki adet elektronik aletin kaybolduğu ilk kez Komisyonumuzca tespit edilmiştir.

Meclis Araştırma Komisyonuna gelen 4/12/2009 tarihli kaza raporunun incelenmesi sonucunda, kaza sonrasında enkazda bulunan bir adet ARGUS kayar harita göstergesi ve bir adet sky map 3 GPS olduğu tespit edilmiştir.

Söz konusu cihazların marka ve modellerine ilişkin tespit, kazada hayatını kaybeden merhum gazeteci İsmail Güneş’in çektiği fotoğraflar ve enkazdan alınan görüntüler üzerinden yapılmıştır. Bu görüntülerde, yani o fotoğraflarda bu cihazlar vardır ama maalesef helikopter enkazı üzerinde ve kaza mahallinde daha sonra bu cihazlar bulunamamıştır. Bu cihazlar bulunmuş olsalardı, açık ve kayıtta olmaları durumunda, kaza ile sonuçlanan son uçuşta helikopterin izlediği gerçek rota ve zaman bilgilerine ulaşmak, çarpma istikametini tespit etmek ve kazayla ilgili daha sağlıklı değerlendirmeler yapmak mümkün olabilecekti. Kayıp cihazların akıbetiyle ilgili, Komisyonumuz tarafından yapılan çalışmalar neticesinde, herhangi bir sonuç elde edilememiş olup konuyla ilgili adli süreç devam etmektedir.

Helikopter pilotunun Kahramanmaraş kuleyle yaptığı konuşma dökümlerinin incelenmesi neticesinde, uçuş emniyetini tehlikeye sokacak herhangi bir bulguya rastlanmamış ve elde edilen bilgi ve belgeler bilgisine başvurulan kişilerin ifadeleri ile birlikte değerlendirildiğinde, helikopterin düşmesine sebebiyet verecek, helikopter gövdesi, elektronik cihazlar ve transmisyon ekipmanı üzerinde dışarıdan herhangi bir şekilde müdahale yapıldığı izlenimini verecek bulguya ulaşılamamıştır.

Helikopter pilotu merhum Mustafa Kaya İstektepe’nin mevzuatta belirtilen periyodik sağlık kontrollerini süresinde yaptırdığı anlaşılmıştır.

Helikopterin teknik bakımında uluslararası havacılık kuralları ve hava aracının bakım kitabında belirtilen birtakım kurallara aykırılık tespit edilmekle birlikte -ki Komisyonumuz önemli bulgulara ulaşmıştır; firmanın bu hususta çok özensiz olduğu anlaşılmıştır, birçok uçuşunun kontroller yapılmadan, yapmaları gereken teknik kontroller yapılmadan yaptırıldığı anlaşılmıştır- ancak, bu ihmal ve eksiklerin tek başına helikopterin düşmesine sebebiyet verir nitelikte olmadığı tespit edilmiştir. Ancak, dediğim gibi, bu hususta firmanın çok özensiz olduğu da Komisyonumuz tarafından tespit edilmiştir.

Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu Raporu’nun yayınlanmasından sonra, kamuoyunda oluşan birtakım soru işaretlerinin giderilmesi ile dile getirilen bazı iddiaların açıklığa kavuşması amacıyla söz konusu rapor, olayı soruşturan Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığıyla koordineli olarak konunun uzmanı ve ülkemizde havacılık konusunda önemli otorite olarak kabul edilen İstanbul Teknik Üniversitesine, Orta Doğu Teknik Üniversitesine ve Anadolu Üniversitesine incelenmek üzere gönderilmiştir.

Ayrıca kurul raporunda belirtilen muhtemel kaza sebebiyle ilgili olarak Gülhane Askerî Tıp Akademisi ve Adli Tıp Kurumundan uzmanların görüşü istenmiş, helikopterin muhtemel rotasının tespiti amacıyla Emniyet Genel Müdürlüğü uzmanlarıyla keşif uçuşu yapılmıştır. Konuyla ilgili edinilen bilgi, belge ve uzmanların görüşleri Komisyon raporumuza ayrıca yansıtılmıştır.

Nihayetinde, kazanın meydana gelişiyle ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaynak.

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Sağ olun efendim.

… Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu Raporu’nu da değerlendirerek son kararı verecek olan merci ilgili cumhuriyet başsavcılığı ve mahkemeler olduğundan, hâlen devam eden adli soruşturma da dikkate alınarak bu aşamada Komisyonumuzca başka bir görüş ifade edilmemiştir.

Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; kaza sonrası yürütülen arama-kurtarma çalışmalarıyla ilgili olarak da Komisyonumuz özetle aşağıdaki bulgulara ulaşmıştır:

Kazazede merhum İsmail Güneş’in 25/3/2009 günü saat 15.32’de 112 Acil Servisini araması sonucunda kazanın resmî makamlar tarafından öğrenilmesiyle birlikte arama-kurtarma çalışmalarının hemen başladığı resmî belgeler ile tanık ifadelerinden anlaşılmaktadır.

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığınca aynı tarihte bu kazayla ilgili olarak saat 16.20’den itibaren tespit edilen telefon numaralarından yer tespit sorgulamaları yapılmış ve elde edilen baz istasyonu ve hedef numaralarının bulunduğu aralıkla ilgili olarak başlangıç ve bitiş açıları, baz istasyonuna olan uzaklıkları ile koordinatları Emniyet Genel Müdürlüğüne, Jandarma Genel Komutanlığına ve Başbakanlığa saat 16.25’ten itibaren belirli periyotlarla iletilmiştir. TİB tarafından yapılan çalışmalar sonucunda, helikopterde bulunan ve sinyali alınan bütün GSM hatlarının Çardak kasabasının 4 kilometre kuzeyinde bulunan Tüllüce mevkisinde kulede bulunan baz istasyonundan hizmet aldıkları belirlenmiş ve elde edilen koordinat verileri yukarıda isimleri sayılan birimlere anlık olarak iletilmiştir. TİB tarafından elde edilen haritalar incelendiğinde, kaza alanının çok daraltıldığı açıkça görülmektedir. Söz konusu açıklamalar raporumuzda genişçe yer almaktadır.

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından kendilerine iletilen telefon numaralarından sinyal bilgileri elde edilerek, saat 16.25 itibarıyla, demin söylediğim gibi Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Başbakanlığa koordinatlar ulaştırılmıştır. Jandarma Genel Komutanlığının Komisyonumuza yazdığı yazıda, TİB’deki temsilcisi aracılığıyla temin ettiği koordinat ve haritalar ile kurumdaki teknik personel aracılığıyla ürettiği haritaları görüş analizleriyle birlikte aynı gün saat 17.30’da ve ayrıca daha daraltılmış bir haritayı saat 22.30’da Kahramanmaraş İl Jandarma Komutanlığına FTP üzerinden elektronik ortamda gönderdiği belirtilmiştir. Ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğünün Komisyonumuza yazdığı yazıda, TİB’deki temsilcileri vasıtasıyla temin ettikleri üç adet haritayı Kahramanmaraş İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğüne 25/3 günü, yani kaza günü saat 22.39 sularında bilgisayar ortamında, kurumun kullandığı elektronik ağ vasıtasıyla gönderdikleri ifade edilmiştir.

Ancak şu söylediğim önemlidir arkadaşlar, TİB tarafından elde edilen haritaların Kahramanmaraş Jandarma Komutanlığına ve İl Emniyet Müdürlüğüne gönderildiği, neredeyse nokta şeklindeki konum bilgisinin, gerek Ankara gerekse Kahramanmaraş’taki jandarma ve emniyet görevlileri tarafından üstlerine aktarıldığı, fakat her nasılsa bu bilginin değerlendirme dışı tutulduğu gibi, yönetmelik gereği Ana Arama-Kurtarma Koordinasyon Merkezine de gönderilmediği Komisyonumuzca tespit edilmiştir ve bu, vahim bir durumdur.

Kahramanmaraş Valiliğince Komisyonumuza ulaştırılan belgelerin incelenmesi sonucunda TİB ve Jandarma Genel Komutanlığınca kaza günü ve sonrasında üretilen harita ve krokilerin Göksun’da kurulan kriz merkezine ve dolayısıyla arama ve kurtarma ekiplerine ulaştırılmadığı da anlaşılmıştır.

Arama-kurtarma çalışmaları sırasında telefon sinyallerinin alındığı baz istasyonunun kurulu bulunduğu bölge olan Göksun Hacıömer köyü ve Merkez Kurucaova köyü çevresinde çalışmalar yoğunlaştırılmıştır. Arama ve kurtarma faaliyetleri icra edilirken her bilgi, belge, doküman ve ihbar sağlıklı olarak değerlendirilememiş, eldeki tek teknik veri olan telefon sinyalleri ciddi bir analize tabi tutulmadan, maalesef, sahada çalışma yapan ekiplere aktarılmıştır.

Sayın Başkanım, vaktimi çok aştım, o yüzden “öneriler” kısmına geçiyorum. Sayın Kürşat Atılgan da bahsetti, gerçekten önemli önerilerimiz oluşmuştur. Ancak kaza günündeki olumsuz hava koşulları da coğrafi şartlar da hiçbir zaman unutulmamalıdır. Ayrıca, helikopterde bulunan, yine Kürşat Bey’in söylediği gibi, ELT cihazının sinyal vermemesiyle ilgili konu, verilen cevaplar, ulaşılan neticeler Komisyonu, bizleri tatmin etmemiştir.

O gün, o günden bu yana da büyük sansasyon yapan, kaynağının Kahramanmaraş il Emniyet Müdürlüğü olduğu Komisyonumuzca tespit edilen, helikopterin enkazına ulaşıldığı, gruptan Genel Başkan Muhsin Yazıcıoğlu ile değer kazazedelerin yaralı olduğu ve Göksun Devlet Hastanesine intikal ettirilmekte oldukları şeklindeki istihbari bilgi, Kayseri Valisi Mevlüt Bilici kaynak gösterilmek suretiyle kamuoyuyla paylaşılmış, teyide muhtaç olan bu istihbari bilginin ne şekilde elde edildiği konusunda yetkililerin Komisyonumuza vermiş olduğu bilgiler arasında belirsizlikler ve tutarsızlıklar olmuştur. Konuyla ilgili adli ve idari soruşturma yürümektedir.

Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki -zamanımın kısalığından toparlıyorum- özellikle belirtmek gerekir ki, Komisyonumuzca her iddia ayrıntısına kadar, en ince ayrıntısına kadar araştırılmakla birlikte, belgelenemeyen veya ispat edilmeyen, üçüncü kişileri zan altında bırakacak hiçbir iddia Komisyon Raporu’muza alınmamıştır.

Helikopterin düştüğünün öğrenilmesiyle başlayan arama ve kurtarma çalışmaları, bilgilerin belli bir merkezde toplanması ve bu bilgilerin arama ve kurtarma çalışmalarında yer alan birimlere iletilmesinde birtakım sıkıntılar yaşanmış olması, arama-kurtarma çalışmalarının sağlıklı bir şekilde yürümesine de engel olmuştur.

Kazanın meydana gelmesiyle ve arama-kurtarma faaliyetleri konusunda hâlen Malatya özel yetkili Cumhuriyet Başsavcılığında adli, Başbakanlık Teftiş Kurulunca da idari soruşturmalar yürütülmektedir. Kanaatimizce, yürütülen bu soruşturmalar çerçevesinde Komisyonumuzun çalışmalarından ve Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu çalışmalarından da yararlanılacaktır. Ancak önemine binaen bir kez daha ifade ediyorum ki, Komisyon çalışmalarımızın gerek arama-kurtarma çalışmalarının tek elde koordinasyonu gerek 112 çağrı merkezlerinin yeniden organizasyonu gerek Kürşat Bey’in bahsettiği hava iş yasasının çıkartılması gibi çok önemli tespitleri ve önerileri olmuştur. İlgili makamların bu önerileri sağlıklı bir şekilde değerlendirmesini de faydalı görüyoruz.

Sözlerime son verirken, bize çalışmalarımızda gerçekten önemli destekler veren Meclis başkanlarımıza hem Köksal Toptan Bey’e hem Mehmet Ali Şahin Bey’e, Sayın Başbakanımıza, bakanlarımıza, şu anda oturumumuzu yönetmekte olan ve merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun kayınbiraderi olan Değerli Meclis Başkan Vekilimiz Kahramanmaraş Milletvekilimiz Nevzat Pakdil Bey’e gerçekten, bütün milletvekili arkadaşlarımıza, kurumlarımızdan gelen uzman personellere, gerçekten önemli katkılar veren Emniyet Genel Müdürlüğümüze ve Jandarma Genel Komutanlığına, bizlerden hiçbir bilgiyi, belgeyi ve personeli esirgemeyen bu kuruluşlara, Büyük Birlik Partisinin Saygıdeğer Genel Başkanı Yalçın Topçu Beyefendi’ye, Genel Sekreteri Mustafa Destici Beyefendi’ye ve isimlerini şu anda zikredemeyeceğim Başkanlık Divanı üyeleri ile Büyük Birlik Partisi yöneticilerine, ailenin ve partinin avukatı Kemal Yavuz Beyefendi’ye ve Kahramanmaraş’ın o tarihteki valisi Mehmet Niyazi Tanılır Beyefendi’ye teşekkür ediyorum.

Son olarak, kazada hayatını kaybeden merhum Muhsin Yazıcıoğlu, Erhan Üstündağ, Yüksel Yancı, Murat Çetinkaya, İsmail Güneş ve Kaya İstektepe’ye Allah’tan rahmet, sevenlerine, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Sözlerimi tamamlarken 12 Haziran seçimlerinin milletimize, bizlere, sizlere hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynak.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Muhsin Başkana ve kendisiyle beraber hayatını kaybeden 5 kardeşimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine, yakınlarına, sevenlerine başsağlığı diliyorum. Yargıya intikal eden bu konunun, Devlet Denetleme Kurulunca, Başbakanlıkça ve Meclisçe elde edilen bilgiler çerçevesinde bir an önce neticelenerek, milletimize bir nebze de olsa ferahlık vermesi için çalışmaların, yargı sürecinin hızlandırılması temennisiyle rahmete intikal edenleri tekrar rahmetle anarak bu konuyu şimdilik Meclis aşaması içerisinde kapatıyorum.

Milletimizin de tekrar başı sağ olsun. Sabır diliyorum. (Alkışlar)

Komisyonda görev alan, çalışan ve bize bu bilgileri intikal ettiren Komisyon Başkanı Veysi Kaynak ve Kürşat Atılgan, Tacidar Seyhan ve diğer arkadaşlarımıza da bu açıklamaları bizlere sundukları için teşekkürlerimi de ifade ediyorum.

Bu aşamada emeklerini esirgemeyen biraz önce Sayın Kaynak’ın da belirttiği gibi Büyük Birlik Partisi yetkililerine de şükranlarımı ifade etmek isterim.

Sayın milletvekilleri, 2’nci sırada yer alan deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun 549 sıra sayılı Raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 26 milletvekilinin, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31 milletvekilinin, Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 24 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 20 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256) (S. Sayısı: 549) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük.

Sayın Küçük, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli yurttaşlarım; öncelikle hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Bugün Polis Günü. Ülkemizin iç güvenliğinin sağlanmasında çok önemli bir rol oynayan polislerin bu önemli gününü ve haftasını kutluyor, onların mesleklerinin toplum gözünde daha saygın bir yerde değerlendirileceği günlerin bir an önce gelmesini ve polislerimizin özlük haklarının iyileştiği günleri görmeyi bir an önce dileyerek sevgiler saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi hepimizin içinde çalışmaktan, içinde bulunmaktan, katkı vermekten onur duyduğumuz demokrasimizin en üst yapı kurumudur. Hepimizin bildiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve denetim yapar, yürütmeyi de içinden çıkarır. Türkiye'nin yönetim makinesinin motoru, kalbi burasıdır. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı çalışmalarla ve uygulamalarla ilgili olarak hepimizin ciddi görevleri var ve buranın saygınlığını artırmak, demokrasiye karşı gerçekten borcumuzu ödemenin yegâne yoludur.

Değerli arkadaşlarım, yürütme içimizden çıkar. Meclis, yürütmenin çalışma alanlarını sağlayacak yasaları çıkarır ama en önemlisi, yürütmeyi saygın kılacak denetim görevi yapar. Denetimin en önemli araçlarından bir tanesi de araştırma önergeleridir. Özellikle muhalefet milletvekilleri, ya araştırma önergeleriyle ya da soru önergeleriyle yürütme üzerinde denetim sağlamaya, kontrol etmeye, yönlendirmeye, baskı oluşturmaya çalışırlar ve halkına da bu yolla hizmet etmenin çarelerini ararlar değerli arkadaşlarım. Bu, doğal bir yoldur, olması gereken yoldur. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu denetim mekanizmasının saygınlığını, güvenirliğini artıracak bir yöntemi hayata geçirmezse inanın, gerçekten o zaman biz, araştırmanın, soru önergelerinin etkisinin azaldığı bir ortamda burasının saygınlığını yükseltemeyiz.

                              

(x) 549 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Meclis araştırması önergesinin ön görüşmeleri 22/7/2008 tarihli 133’üncü, 5/1/2010 tarihli 43’üncü ve 12/1/2010 tarihli 46’ncı birleşimlerde yapılmıştır.

Bakın, bugün son gün. Bir sürü araştırma komisyonu kurulmuş, çalışmışlar ve Meclisin son gününe getirmişiz, yasak savar, baştan savar bir anlayış içinde kalkmışız şimdi bu araştırma önergesi raporlarını görüşüyoruz. Bundan sonra bunları kim değerlendirecek değerli arkadaşlarım? Ben, on iki yıldır bu Parlamentoda görev yaparım, araştırma komisyonlarında görev yaptım, araştırma komisyonlarının çalışmalarını izledim, içinde bulundum. İnanın, hiçbir araştırma komisyonu raporunun içeriğinin, tespitlerinin ele alınarak Parlamentonun bir yasa çalışması yaptığını veyahut da pratik olarak yürütmenin üzerinde bir otorite kurmak suretiyle bir yönlendirme içine girdiğini görmedim. Değerli arkadaşlarım, bu bir yasak savmadır, bu baştan savmadır. Bu işten bu Parlamentonun ne olursa olsun kurtulması lazım.

Değerli arkadaşlarım, tabii, depremle ilgili yapılan araştırma raporunu inceleme olanağı buldum, şöyle baktım -mesleğim inşaat mühendisliği- ve yapılan çalışmanın esas olarak amacına uygun bir çalışma olmadığı en temel tespitimdir. Bir defa, burada yapılan çalışmada Komisyona bilgi veren kurumlar kendini tanıtmaktan ve konuyla ilgili yaptıkları çalışmaları abartmaktan ve yaptıkları çalışmalarının miktarını açıklamaktan öte hiçbir şey yapmamışlardır.

Değerli arkadaşlarım, kurumları tanımaya ihtiyacı yok bu Parlamentonun. Bu Parlamento, bu Araştırma Komisyonu sorunları tespit etme, sorunlara parmak basma, o kurumlar da sorunlardaki tıkanıklıkları bu Komisyona anlatarak onlara yardım etmek suretiyle Parlamentonun ve yürütmenin önlerini açması ve sorunun minimize edilmesi anlamında çeşitli çarelerin üretildiği araç, bir kurum olmalıdır. Hâlbuki, baktım, herkes yaptığı işi anlatmış yani bu çalışmalara ne kadar katkı verdiğini. Ben inşaat mühendisiyim, biliyorum, bu konunun içindeyim, depremle ilgili çalışmalar, yapılanlar, yüzde 20’si bile değil, depremsellik açısından Türkiye'de alınan tedbirler yüzde 20’si bile değil olması gerekenlerin. Kimse yüzde 80’den bahsetmiyor. Herkes yüzde 20’de ne kadar büyük bir payı olduğunu, kendisinin ne kadar büyük çalışma yaptığını anlatmaya çalışmış. Böyle rapor olur mu, böyle çalışma olur mu, Meclisin önü böyle açılır mı, sorunlar böyle çözülür mü değerli arkadaşlarım? Bu gidiş iyi gidiş değil. Bu konuya parmak basıyorum ve Parlamentonun, artık, girdiği bu yanlış yoldan mutlaka çıkması ve bu Araştırma Komisyonu ve özellikle denetim komisyonlarının raporlarına dikkat etmesi ve uygulamasını bu şekilde yönlendirmek gibi bir arayış içine derhâl girmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu güzel dünyada, bu güzel coğrafyada, ülkemizde yaşamaktan keyif almak ve yaşamı yaşanabilir hâle, kaliteli hâle getirmek bizim görevimiz, siyasetçilerin görevi. Doğal afetler de bizim tepemizde Demokles’in kılıcı, problemlerimizin en büyüğü. Birbirimizle ortaya çıkardığımız problemler dışında, doğanın bizim üzerimize yüklediği sorumluluklar ve problemler, bizim, ortak, beraberce aşmamız gereken sorunlar. Doğal afetlerin türlüsü var, çeşitlisi var, bir tanesi yok ki, birbirini çağırıyor; ama en büyüğü, hepimizin bildiği gibi, en çok kitlesel ölümlere yol açan ve ülkelerin ekonomisini, siyasetini, sosyal yaşamını en çok etkileyen doğal afetlerin başında deprem geliyor. Tarih boyunca yüz binlerce insanın ölümüne yol açan depremler özellikle deprem kuşağı içindeki ülkelerin en büyük problemi. Biz de, dünyanın en önemli deprem pay hatlarının, depremsellik hatlarının üstünde olan bir ülke olarak en büyük doğal afet problemi olan depremle beraber yaşamak ve kendimizi ona göre tarif etmek ve yaşamımızı, ondan korunacak ve onunla beraber yaşarken mutlu olacak şekilde şekillendirmek zorundayız. En büyük problemimiz budur.

Değerli arkadaşlarım, ben, öncelikle en son 17 Ağustos depremi ve devamında kaybettiğimiz tüm yurttaşları bir kez de saygıyla anıyor, yakınlarına Allah’tan rahmet diliyor ve başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlarım bu coğrafya pahalı. Güzel bir coğrafyadayız. Tarih boyunca dünyanın bütün emperyal güçlerinin ve bütün insanlarının dikkatini çekmiş, savaş alanı olmuş, paylaşıma alet olmuş, hesap yeri olmuş bir coğrafyanın içinde yaşıyoruz. Güzelliklerin bedeli var arkadaşlar. Bu güzel coğrafyada yaşamak pahalı. Bu pahalılığın en büyük araçlarından bir tanesi de doğal afetler ve deprem; bunu bileceğiz, tedbirimizi ona göre alacağız. Bu coğrafyanın yüzde 92’si ağır depremsellik içeriyor ve bu coğrafyada yaşayan insanların yüzde 98’i de, maalesef ve maalesef, bu deprem alanları içinde yaşamaktadır ve maalesef doğaya karşı mücadele etmek için en büyük aracımız olan konutlarımızın yüzde 67’si kaçak bu ülkede. Tedbirsiz yapılmış, göz yumulmuş veyahut da imkânlar dahilinde emniyetli olmayan konutların içinde yaşıyor insanlarımız.

Değerli arkadaşlarım, bakın, laf yapıyoruz iş yapmıyoruz, bir şey üretmiyoruz. Dünyanın bir yerinde deprem olunca bir hafta depremi tartışıyoruz ama hâlâ bu ülkenin ciddi bir deprem senaryosu yok, deprem projesi yok, millî bir politikası yok. Herkes ucundan biraz, azıcık… Böyle bir şey olur mu! Bu konuda bir birliktelik oluşturup bir politikayı uygulama aracı hâline getiremiyorsak nereye varacağız değerli arkadaşlarım?

Yapılacak iş şudur değerli arkadaşlarım: Bir defa altyapılarımızın, hastaneler başta olmak üzere, kamu binalarını dayanıklı hâle getirerek güçlendirilmesini süratle tamamlamalıyız. Ne kadarı daha kamu binalarımızın depremin tehdidi altındadır bilmiyoruz. Gene köprü, yol, viyadük, tünel gibi kullandığımız ulaşım araçlarının depreme karşı dayanıklılığını tespit ederek, büyük enerji yatırımlarımızı -hidroelektrik santrallerimiz, termik santrallerimiz- ve diğer önemli altyapı yatırımlarımızı depremsellikle beraber yaşayabilir hâle getirmeliyiz.

Kentlerimizin hâlâ dışında geniş gecekondu alanları var ve nüfusumuzun büyük çoğunluğu buralarda yaşıyor. Bunlarla ilgili kentsel dönüşüm yasası çıkardık ama bu yasadan insanlara mutluluk değil rant çıkarmak için uğraşan belediyelerle karşı karşıyayız, zenginlik çıkarmak için uğraşan belediyelerle uğraşıyoruz değerli arkadaşlarım. Buralardan güvenlik çıkarmalıyız, buralardan insanlara mutluluk çıkarmalıyız. İnsanları bulundukları coğrafyanın, yaşadıkları coğrafyanın içerisinde mutlu edecek çalışmaları bir an önce yapmalı, devlet olarak yönlendirici, teşvik edici tedbirleri artırarak almalıyız.

Kırsal kesimde güvenli sayılabilecek bina yok denecek kadar az. Hâlâ bu ülkenin nüfusunun yüzde 35’i kırsal kesimde yaşıyor ve ev denemeyecek ahırdan bozma yerlerde yaşıyor bu insanlarımız. Derhâl kırsal kesimin imar çalışmalarını bitirip -ilgili kanunun gereği olarak- ilave olarak kırsal kesimde ve kentsel dönüşüm alanlarında kullanılacak malzemeleri KDV’den yoksun kılarak, denetimi KDV’siz yaparak ve kırsal kesimde, özellikle denetimi, devletin desteğiyle, faturaları -denetim bürolarının desteğini- devlete ödeterek, derhâl bu konulardaki değişimi, gelişimi sağlamak ve insanları güvenli konutlara sahip kılmak zorundayız değerli arkadaşlarım. Güçlendirmeleri derhâl bitirmeliyiz.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkede bir TOKİ faciası yaşanıyor. TOKİ, biliyorsunuz, devletin, konut problemini çözmesiyle ilgili oluşturduğu dev bir organizasyon. Ben bu AKP İktidarına şaşıyorum, çok özelleştirmeci, devletin neyini bulduysa satıyor, kime sattığı belli değil, kaça sattığı belli değil, kimin malı götürdüğü belli değil ama TOKİ devasa bir duruma geldi.

TOKİ ne yapar? Konut yapar. Türkiye’de kime sorarsanız sorun, dünya çapında rekabet edebilir, en rekabet edebilir sektörümüz inşaat sektörü. Bu konuda yetişmiş eleman, edinilmiş deneyim, yapılmış sermaye birikimleri en büyük. Özel sektörü doğru yönlendirerek Türkiye'nin konut ihtiyacını bu şekilde değerlendirmek yerine neden devlet rant alanlarının tepesinde?

Değerli arkadaşlarım, çünkü bir şey var, halk dilinde bir laf var: Bu ülkede iki yoldan zengin olunur. Bir kaçakçılık, iki inşaatçılık. Hâlâ TOKİ, sermaye birikimi aracı yapmanın, zengin yetiştirmenin, yeni zenginler yaratmanın aracı. Onun için devasa bir hâle geldi. Türkiye’de en iyi yaptığımız iş inşaatçılık zaten. İki tane inşaat yapan zaten müteahhit olup çıkıyor. Gerçekten bu konuda ciddi birikim var, ciddi bir enerji var. Ne işiniz var inşaatçılıkta? Siz, organize eden, denetleyen, yönlendiren, teşvik eden bir kurum olmanız lazımken maalesef inşaatçının kontrolsüz yapılaşması içerisinde köşe dönmenin, malı götürmenin, sermaye birikimi yapmanın aracı hâline gelmişsiniz. Böyle bir şey olur mu, olmalı mı? TOKİ binalarını denetim büroları denetleyemiyor. Kim? Kendi anlayışları çerçevesinde denetliyor.

Değerli arkadaşlarım, kamu bu kadar iyi denetliyorsa neden deprem olduğunda önce kamu binaları yıkılıyor? Kamunun bu konuda, denetim konusunda yaptığı belli, sınıfta kalmıştır kamu. Hâlâ bu konuda ısrar etmenin, TOKİ’nin yatırımlarını denetim dışında bırakmanın hangi mantığa sığar tarafı var değerli arkadaşlarım? Bunun kabul edilebilir bir yönü var mı? Hangi mantığa sığar bu? Bu, inşaatçılıktan zengin yaratmanın yoludur değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, sadece deprem değil bu ülkenin başının belası. Bir Ayamama faciası yaşadık İstanbul’da. “Çok hazırlıklıyım, milyarlarca dolar yatırım yaptım, ben depremle ilgili İstanbul’da tedbirleri aldım.” diyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir kaşık suda boğulmuştur. Bu İstanbul’un büyük depremiyle nasıl baş edecek bu yönetim? Ne çalışma yapmıştır? Bunların hepsi boştur.

Değerli arkadaşlarım, elbette depremle ilgili söylenebilecek çok teknik şeyler var ama ben siyasetçiyim. Depremlerin çaresi bulunur. Bu coğrafya, bu dünya milyonlarca yıldır hareketli; her gün evriliyor, kıvrılıyor, bükülüyor, bir yerlerde her gün deprem oluyor, olacak, daha milyonlarca yıl olacak değerli arkadaşlar. Bu depremle, insanlar, en kötü şartlarda yaşadı, gene yaşayacaklar; yaraları saracaklar, canlar gidecek, yeni canlar gelecek, yürüyecek. Önemli olan canların gidişini azaltmak, yeni canlara mutlu bir hayat yaratmak; bizim görevimiz de bu. Ama esas bir deprem var. Biz siyasetçiyiz. Dünyada bir de siyasal depremler var arkadaşlar. Bakın, dünya, elbette ki, siyasal, sosyal, ekonomik açıdan her gün değişiyor, değişmesi normal. Bu değişim ve dönüşümün içinde bazen ülkelerin kendi iç dinamikleri, dengeleri, çatışmaları rol oynuyor; bu doğaldır, olması gerekir bazen içinden bunlar ateşlenip, hızlanıyor bazen yatışıyor bazen bütün dünyada, 68’de, 78’de olduğu gibi, hareketlenmeler sirayet ediyor sosyal olarak bazen de değerli arkadaşlarım, dışarıdan yönlendiriliyor, müdahale ediliyor, biçimlenmeye çalışılıyor, tarif ediliyor.

Değerli arkadaşlar, biz, Türk milletiyiz. dört bin yıldır bu dünyada ülkesi olan, bayrağı olan ciddi bir topluluğuz. Biz, Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle Türk milletiyiz, bir ırkın adı olarak değil. Birileri yönlendirir, birileri de yönlendirilendir. Biz, “yönlendirelim” demiyoruz ama biz yönlendirilmemeliyiz, biz tahrif edilmemeliyiz; bize yakışmaz. Bu coğrafya, içinde yaşadığımız coğrafya tarih boyunca hep kanlı savaşlarla ele geçirilmek için uğraşılan önemli bir coğrafyadır. Burası Kuzey Avrupa’da Norveç, İsveç değil; burada kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı, hesapların üst üste yapıldığı, bayrak dalgalandırmanın bedelinin olduğu bir coğrafya bu coğrafya; aklımızı başımıza alalım, oyunları bozmamız gerekiyor.

Bakın, arkadaşlar, çok özensiz bir dokuz yıl geçirdik AKP İktidarında. Kurumlar teker teker arızalandırıldı, revize edilmedi, bozuldu, bozuşturuldu, yok edildi, etkisizleştirildi. Bu kurumlar elbette revizyona tabi tutulmalıydı, elden geçirilmeliydi, yapıları demokratikleştirilmeliydi, elbette asker yerinde durmalıydı; daha demokratik bir ülkede yaşamak herkesin hakkıdır, bizim en çok hakkımızdır. Hâkim kültür dayatmacı olmamalı, diğer kültürler de şımarmamalıdır; oturup konuşmalıyız, anlaşmalıyız, beraberce sorunlara çözüm bulmalıyız, oyunların aracı olmamalıyız.

Değerli arkadaşlarım, her ülkenin bir kuruluş manifestosu var, amentüsü var, rabbiyesiri var, besmelesi var. Bu ülkeyi kuranlar, babalar, atalarımız, Atatürk ve silah arkadaşları bu ülkeyi kurarken tıpkı Amerika, Fransa ve diğer birçok ülkede olduğu gibi bir kuruluş felsefesi ortaya koydular ve Anayasa’ya ilk üç maddeyi yerleştirdiler: Türkiye bir cumhuriyettir.  Başkenti Ankara’dır. Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu amentüyü bozan ve bu amentüyü bozma arayışına giren ya da bu oyunlara alet olanlar Türkiye’de yapılmak istenen, meydana getirilmek istenen ama doğal yolla değil, bir atom bombası patlamasıyla meydana getirilmek istenen büyük depremin, yıkıcı sonuçlara yol açabilecek büyük depremin sebebi olabilirler. Herkes aklını başına alsın, herkes. Yolda bulmadık bu ülkeyi biz. Biz Kürt kardeşlerimizle de, diğerleriyle de oturur konuşur anlaşırız. Lütfen bu ülkenin kurumlarını, bu ülkenin kurallarını, bu ülkenin değerlerini, başta din olmak üzere, kültürünü oyuncak hâline getirmeyin. Biriniz bir taraftan oynarken bu değerlerle, diğeriniz diğer taraftan kurcalamayın. Biriniz camilerde siyaset yaparken, diğeri de camileri yeni sıçrama tahtası yapmasın.

Değerli arkadaşlarım, sanki Türkçe ibadet etme hakkı var da, Kürtçeyi mi arıyoruz? Değerli arkadaşlarım, bunlar yanlış. Gidiş iyi gidiş değildir. Bir yol bulduk yürüyoruz. O yolu bozmayalım, o yolu yürünebilir ve sürdürülebilir kılalım. Ülkemize sahip çıkalım.

Değerli arkadaşlarım, on iki yıldır bu Parlamentoda görev yapıyorum. Öncelikle, bu Parlamentoda görev yapmamın sebebi olan ülkemin tüm yurttaşlarına, Cumhuriyet Halk Partisinin üyelerine ve başta eski genel başkanım Deniz Baykal ve genel sekreterim Önder Sav olmak üzere partimin yöneticilerine ve bu Parlamentoda dokuz yıldır beni Başkanlık Divanı üyesi olarak onurlandıran 22’nci ve 23’üncü dönemlerdeki milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Ben görev yaptığım süre içerisinde ülkeme, partime ve memleketime yararlı olmaya çalıştım. Umarım herkes bu onuru yaşar ve onurlu bir şekilde bu görevi tamamlar, geleceğe umutla bakar.

Değerli arkadaşlarım, bu görevi yapmam esnasında, on iki yıldır personelim olan başta Danışmanım Türker Apaydın ve on iki yıllık sekreterim Zerrin Akkaya başta olmak üzere tüm personelime ve tüm Meclis personeline ve benim üzerimde emeği olan tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.

Bu görevleri yaptığım esnada, sorumluluğu paylaştığım zamanda bilerek ve bilmeyerek kimi üzmüşsem, kime bir zarar vermişsem ben hepinizden bu anlamda, kırdığım kalplerden özür diliyorum değerli arkadaşlarım.

Elbette ki siyaset birilerinin gelip birilerinin gittiği, birilerinin gelmek için tekrar uğraştığı ve saygı duyulan bir uğraş olmalıdır, öyle devam etmelidir. Saygı duyulan bir yapı olarak o değeri korumak hepimizin görevidir.

Değerli arkadaşlarım, burada çok güzel dostlukların ve arkadaşlıkların paylaşıldığı, yaratıldığı bir dokuz yılı beraber yaşadık. Umarım, hayatın çeşitli alanlarında tekrar görüşürüz ve bu dostlukları eksiltmez, çoğaltırız.

Değerli arkadaşlarım, pazartesi günü hepimiz için, hepiniz için, bu Parlamentonun yüzde 90’ı için heyecan verici bir gün. Bugünün herkes için gönlüne göre olmasını diliyorum ama hiçbir şey son değil, yeni bir başlangıçtır. Yeni başlangıcın heyecanını yaratmanın ben arayışı içinde olmanızı diliyorum.

Sevgili milletvekili arkadaşlarım, bu vesileyle ben gene bu 12 Haziran seçimlerinin bu işaret ettiğim çerçevede bu ülkeye yararlı sonuçlar getirmesini ve ülkemizin değerlerinin yok edilmeyip arttırılmasını, barışın, huzurun, kardeşliğin çoğaltılmasını ve bu ülkede yaşamanın onur hâline getirdiği bir ülkeyi tekrar yaratan bir dönem olmasını diliyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, sayın grup başkan vekilleri; şu ana kadar başka bir talep intikal etmemiştir Başkanlığımıza.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ben, Alim Işık…

BAŞKAN – Evet, doğrusunuz da Sayın Işık, Başkanlığa böyle bir talebiniz gelmiyor efendim. Taleplerinizi iletirseniz çünkü biz olmayan talepleri okuyamayız; gönül okuyamıyoruz, niyet okuyamıyoruz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – O zaman talebimizi iletelim.

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Alim Işık.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, yoğun çalışmadan dolayı unutulmuş olmalı.

BAŞKAN – Efendim, yoğunsunuz da, işte konuşmayı unutmayacaksınız yani, son anda hatırladığınız şeyi önceden hatırlayacaksınız.

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin son mesai gününde saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı yıl dönümü nedeniyle bu meslek grubunda şimdiye kadar görev almış, bundan sonra da görev alacak tüm polis teşkilatına bu ülke için yaptığı her türlü katkı ve hizmetten dolayı teşekkür ediyor, bundan sonraki günlerinin daha mutlu ve daha sağlıklı geçmesini diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna mensup milletvekilleri tarafından verilmiş 4, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup milletvekilleri tarafından verilmiş 3, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna Mensup milletvekilleri tarafından verilmiş 3 âdet olmak üzere toplam 10 adet Meclis araştırma önergesinin birlikte değerlendirilmesi amacıyla, “deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu”nun görüşülmesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu raporla ilgili görüşlerimizi belirtmek istiyorum.

Öncelikle, gerek bugün görüşülecek altı Meclis araştırma komisyonu raporunda gerekse 23’üncü Dönem boyunca geçmiş yıllarda, yasama yıllarında görüşülmüş tüm araştırma komisyonu raporlarında olmayan, ilk kez bu Rapor’da yer alan bir konuyu sizlere aktarmak istiyorum. Eğer okuduysanız, dikkatle incelediyseniz bu Meclis Araştırma Komisyonu Raporu’nda muhalefet şerhleri ve İktidar Partisi Grubuna mensup Değerli bir Milletvekilinin de sonradan ilave önerisi yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu göstermektedir ki bu amaçla kurulmuş olan Meclis araştırması komisyonu gereği gibi çalışmamış ya da çalıştırılmamış, sadece dört aylık bir süre sonunda yasak savma anlamında bir komisyon raporunu bu yüce Meclise sevk ederek görüşülmesine aracılık etmiştir. Eğer bu muhalefet şerhleri incelenirse çok değerli önerilerin ve çok ciddi eleştirilerin bu şerhlerde yer aldığını görmekteyiz.

İktidar partisine mensup Şanlıurfa Milletvekili Sayın Çağla Aktemur Özyavuz Hanımefendi de demek ki çalışmalar sırasında görüşlerini rapora intikal ettirememiş olsa ki ilave bir raporla sonradan burada mutlaka yer almasını istediği önerilerde bulunmuştur. Bakınız, yaptığı önerilerde maddenin birisinde aşağıdaki şekilde maddenin değiştirilmesini öneriyor. Bir diğerinde yine maddenin değiştirilmesini öneriyor. Teknik detaya girmeyeceğim, vaktinizi almak istemiyorum. Bir diğerinde aşağıdaki paragrafın bu öneriler kısmına eklenmesini istiyor. Yine bir başkasında “Maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini talep ediyorum.” diyor. Yine bir maddede değiştirme talebi var. Yine bir başka maddede ilave bir maddenin eklenmesini ve görüşlerinin yer almasını talep ediyor.

Değerli milletvekilleri, şimdi kimi kandırıyoruz? Bu Meclisin son gününe gelmişiz. Bu Meclis raporlarını keşke önceki günlerde görüşseydik de şunlara bir çözüm bulabilseydik. Bu değerli arkadaşımın, iktidar partisine mensup olan bir milletvekilinin görüşleri dahi bu rapora intikal etmemiş ve yer almamışsa o zaman neyi kandırıyoruz, neyi görüşüyoruz? Hem de Türkiye Cumhuriyeti devletinin çok önemli bir konusunu yani deprem riskinin önlenmesiyle ilgili bir kurulmuş komisyonun raporunu görüşürken bakıyoruz ki iktidara mensup milletvekilinin görüşü alınmamış, muhalefet partilerinin görüşleri dikkate alınmamış! Ne olmuş? Gezilmiş, yerinde tespitler yapılmış, bu konuda daha önce yapılmış araştırmalar, hazırlanmış raporlar ve bunları yapan arkadaşların görüşleri dinlenmiş, bir tespit raporu çıkartılmış. Yani bu komisyon raporu, bir tespit raporundan öteye geçemeyen ve dört ayını, değerli milletvekillerinin mesaisini harcayarak hazırlanmış bir komisyon raporu olmaktan daha ileride olmasını beklerdik. Dolayısıyla, bu rapor bu Meclise yakışmamıştır. Evet, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum, mesaisini harcayan tüm arkadaşlarıma ayrı ayrı teşekkür ediyorum, Komisyon Başkanı Başta olmak üzere, bilgi veren tüm bürokratlara da teşekkür ediyorum ama bu olmamalı. Dört ay boyunca emek harcanmış bir raporun içeriği maalesef bu olmamalıydı. Ben bundan üzüntü duyduğumu, konuşmamın başında ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, dört aylık bir çalışma süreci sonunda, başta kamu kurumları, belediyeler, üniversiteler ve meslek odaları olmak üzere, ilgili 53 birim ve 100’den fazla kişinin bilgilerine başvurulmak suretiyle İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bolu, Düzce, Sakarya, Eskişehir ve Bursa illeri de ziyaret edilerek hazırlanmış ve kamuoyuna “korkutan deprem raporu” olarak yansıyan bir raporu görüşüyoruz. Neden korkutan bir deprem raporu? Tespitler ve raporun içerisinde yer verilen konular gerçekten, Türkiye gerçeğinin çok ciddi risklerle dolu olduğunu gösteriyor. Topraklarının yüzde 96’sı deprem kuşağında olan ve bunun yüzde 66’lık bölümünün birinci ve ikinci derecede deprem bölgesi olduğu ülkemizde, birçok zayıf noktalara ve eksikliğe vurgu yapılan böyle bir deprem raporu tabii ki korkutucu olacak ve insanlarımızın morallerini de bozabilecektir. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi bu korkuları tekrarlama ve kamuoyuna yeniden aktarma mercii değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sınırları içerisinde yaşayan, hatta bu sınırları aşmış, tüm dünyada yaşayan yüce milletimizin dertlerine çözüm bulma merciidir. Bu anlamda, Sayın Komisyon Başkanı İdris Güllüce’nin de kısa süre önce kamuoyuyla paylaştığı, bu sürecin sonunda depremle ilgili bir yol haritası oluşturulacağı düşüncesine ben de katılıyorum ama sürecin sonuna geldik değerli milletvekilleri. İnşallah 24’üncü Dönem Meclisi, bu dönemin sonunda tartıştığımız bu rapordaki önerileri ve bu Komisyon görüşleriyle ilgili düşünceleri dikkate alır, hiç olmazsa bundan sonraki süreci daha iyi değerlendirebiliriz diyorum.

Özellikle 1999 yılında iktidar ortağı olur olmaz ülkemiz tarihinin en büyük iki depremiyle mücadele etmek zorunda kalan bir partinin mensubu olarak bu görüşe en fazla bizlerin katılmak zorunda olduğunu da ifade etmek istiyorum. Ancak iş işten geçmeden bu tedbirler mutlaka alınmalı, maalesef, sekiz buçuk yıldır tek başına Türkiye’yi yöneten AKP İktidarının bu dönemde unuttuğu konular hiç olmazsa bundan sonraki dönemde öncelikle ele alınmalıdır diyerek bu temennimi iletmekten başka bir şey söyleyemiyorum.

Değerli milletvekilleri, son elli beş yıl içerisinde meydana gelen depremlerde yaklaşık 55 bin vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 90 binden fazla vatandaşımız yaralanmış ve 435 binden fazla da binamız yıkılmıştır. Sadece 17 Ağustos 1999 depreminde, resmî rakamlara göre, 17.840 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 43.953 vatandaşımız yaralanmış ve 505 vatandaşımız da sakat kalmıştır. Bu depremde 285.211 konut, yine resmî rakamlara göre, hasar görmüş, 42.902 iş yeri de hasar görmüştür. Resmî olmayan rakamlara göre ise depremin faturası çok daha ağır, rakamlar çok daha ürkütücüdür. Resmî olmayan rakamlara göre ölü sayısının 50 bini, yaralı sayısının da 100 bini aştığı ifade edilmektedir. Nitekim, deprem bilimciler İstanbul’da çok yakın bir tarihte bir deprem olabileceğine dikkat çekmektedirler ve bu açıklamalar medyada geniş yankı bulmaktadır.

Elbette ki teknolojik imkânlara rağmen önceden tahmin edilemeyen ve hazırlıksız yakalanılan deprem konusunda hâlâ kesin çözümler bulunabilmiş değildir. Ancak bu konuda bilgi kirliliğinin önüne geçmek ve insanların kaliteli bilgiye ulaşmasını sağlamak hepimizin boynunun  borcudur. Depremle yaşamayı öğrenmiş ve dünya teknoloji devlerinden birisi olan Japonya’da son yaşanan yıkıcı deprem ve onun tetiklediği tsunami felaketi tüm dünyanın dikkatlerini bir kez daha deprem araştırmalarına çekmiştir. Deprem riskinin en büyük etkenlerinden olan kaçak yapılaşma ve çarpık kentleşmenin olmadığı Japonya’da, Japonların, hatırlanırsa, İstanbul’daki deprem riskiyle ilgili olarak geçen yıl hazırladığı ve TGRT Haber’in 6 Şubat 2010 tarihinde yayına soktuğu rapor, Sayın Komisyon Başkanının olduğu gibi, hepimizin uykularını kaçırmıştır.

Sayın milletvekilleri, her konuda olduğu gibi, deprem risklerinin önüne geçilmesinde de başta eğitim ve bilimsel araştırmalar öne çıkmaktadır. Dolayısıyla, depremle yaşamaya alışkın olma eğitimini daha ilköğretim aşamasından başlayıp hayatımızın her kademesinde vatandaşlarımıza aktarmak zorunluluğumuz vardır. Nitekim, Japonya’da geçtiğimiz günlerde meydana gelen “9” şiddetindeki depremde balkondan atlayan tek kişinin bir Türk vatandaşımız olması bu tezi kanıtlayan en somut örnektir. Dolayısıyla, bu kadar insan depremden zarar görmüş iken sadece bir vatandaşın, onun da Türk vatandaşımız olması ve bunun balkondan atlaması düşündürücüdür. Buna karşın, Japon vatandaşlarının ve depremzedelerinin bilinçli bir şekilde hareket etmeleri ve soğukkanlılıklarını bozmamış olmaları orada verilen deprem eğitiminin ne kadar önemli olduğunun bir göstergesi olsa gerek.

“Bir diğer husus bilimsel araştırmalardır” dedim. Özellikle ülkemiz gibi deprem kuşağında yer alan ve doğal afet potansiyeli yüksek olan ülkelerde, başta üniversiteler olmak üzere bilimsel kuruluşların bu konudaki ARGE çalışmalarının desteklenmesi ve özel sektörün de bu çalışmalara katkı yapması kaçınılmaz olmuştur. Özellikle YÖK ve TÜBİTAK gibi resmî kuruluşların bu konuya ağırlık vermelerinin yanında siyasi mülahazalardan ve kadrolaşmanın gölgesinden kurtarılması kaçınılmaz hâle gelmiştir. Maalesef bu iki güzide kurumumuz, son sekiz buçuk yıllık AKP İktidarı döneminde her gün tartışılmış, her açıklaması gündem olmuş ve birçok insanımızı üzmüştür. Dolayısıyla, özellikle TÜBİTAK ve YÖK’ün bu konumdan acilen çıkartılması ve tarafsızlığının yeniden kazandırılması hepimizin boynunun borcudur.

Değerli milletvekilleri, raporda çok teknik bilgiler yer almakta. Ben bunlarla sizin vaktinizi almak istemiyorum ancak sorunların temelini oluşturan ve çözümün büyük bir bölümünü içinde barındıran bir konuya burada dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Ülkemizin yıllardan beri kanayan yarası olan, kırsal alandan kentlere göç ile tetiklenen ve kronikleşen çarpık kentleşme ve kaçak yapılaşma sorunu mutlaka çözülmeli ve bununla ilgili yasal tedbirler artık daha fazla zaman kaybedilmeden acilen alınmalıdır. Toplumun sosyokültürel yapısını önemli oranda etkileyen ve kentleri merkez ve çevre olarak ayrı iki kutup hâline getiren bu sorun, deprem risklerinin de en önemli sorunlarından birisi hâlindedir. Özellikle nüfusu 1 milyonun üzerinde olan ve göç alan büyük illerde konu güncelliğini hâlâ korumaya devam etmektedir. En son İstanbul’da yaşanan sel felaketinde kendini gösteren çarpık yapılaşma, deprem konusunda da en başta gelen korkulu rüyalarımızdan birisidir.

Değerli milletvekilleri, dünyanın incisi ve ortasından deniz geçen İstanbul’umuz başta olmak üzere birçok şehrimizde imar kirliliğine neden olan yüzde 70’e yakın kaçak yapı statüsünde yapı bulunmaktadır. Yasal olan yapıların birçoğunda da yasal yönden eksiklikler maalesef bulunmaktadır. Ne yazık ki bu konuda komisyon raporunda, yasal yaptırımlar ve caydırıcı tedbirler konusunda atılacak somut adımlara ilişkin hiçbir konu yer almamaktadır. Şimdi, dört ay çalışacaksınız, bir rapor ortaya koyacaksınız, çarpık yapılaşmayı ve kaçak yapılaşmayı bu konuda hazırlanmış bir raporun içine dercetmeyeceksiniz. Bu, olsa olsa iyi niyete unutulmuş bir eksiklik olarak değerlendirilmesi gereken bir konudur, aksini düşünmek istemiyorum.

Zaten herkesin bildiği ve şehir efsanesi olarak konuşulan bazı konular sadece bu raporda resmiyete dökülmüş, yeniden tekrarlanmıştır. İmar planlaması ve yapı üretimine dair yaptırımların ağırlaştırılmalı. Yapılacak sıkı denetimlerle bu sorunun üzerine gidilmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir ve bunun mutlaka yasal bazda çözümü sağlanmalıdır.

Şehircilik ve kentleşme “oy kaybı” kaygısıyla hareket eden ve rant kaynaklarının paylaşım merkezi durumuna gelen yerel yönetimlerin üzerine bırakılacak kadar küçük bir konu değildir. Dolayısıyla, merkezî yönetim de bu konuya mutlaka el atmalı ve bununla ilgili yasal eksikliği acilen gidermelidir.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti döneminde TOKİ tarafından yapılan binaların depreme dayanıklı olduğu iddialarının dışında hiçbir konu derinlemesine araştırılamamıştır. İnanıyorum ve öyle olmasını da arzu ediyorum, bu binalar depreme dayanıklı olsun. Ama bunun dışında, deprem yönetiminde ve risklerin önlenmesinde alınması gereken hiçbir idari tedbir maalesef alınamamıştır. TOKİ, âdeta Sayın Başbakanın miting alanlarının hazırlanmasına zemin teşkil eden ve bu toplantıların düzenlenerek kaynağının devlet bütçesinden aktarıldığı bir gösteri alanı hâline dönüştürülmüş ve bundan, Türk milletinin bir vatandaşı olarak hepimizin, ben de içinde olmak üzere, rahatsızlık duyduğumuzu elbette ki sizler de biliyorsunuz. Bundan çıkarılması lazım.

17 Ağustos 1999 depreminde acı bir şekilde tecrübe ettiğimiz standart altı inşaat malzemelerinin kullanımı konusunun mutlaka engellenmesi gerekiyor. Özellikle İstanbul, Kocaeli, Adapazarı, Bursa ve Ankara gibi büyük şehirlerde siyasi ve ekonomik rant uğruna olumsuz jeolojik zemin üzerine yerleşim izni verilmesi yönündeki uygulamalara son verilmesi gerekir. Bunlarla ilgili maalesef raporda bir bilgi yer almamaktadır. Ancak bu konudaki yasal boşlukların doldurulması yönünde şimdiye kadar AKP hükûmetleri tarafından somut bir adım atılmamış, ne yazık ki komisyon raporu da Hükûmeti bu yönde yönlendirici olmaktan uzak kalmıştır. Zaten bundan dolayı olmalıdır ki Komisyon üyesi olarak görev yapan, bu Komisyon çalışmalarında bulunduğu hâlde düşüncelerini rapora intikal ettiremediği gerekçesiyle muhalefet şerhi yazan milletvekilleri bundan dolayı da bu raporda ilk kez, belki de Meclis tarihinde ilk kez bu görüşlerini bu yolla aktarabilmek zorunda kalmışlardır.

Değerli milletvekilleri, yıllarca cefalar çekmiş, yoksulluklar içinde yedi düvelle mücadele etmiş, gelecek nesillerine iyi bir vatan emanet etmek için hayatlarından vazgeçmiş necip milletimizi Cenabıhakk’ın bir daha deprem ve benzeri doğal afetlerle imtihan etmemesini temenni ediyor, bu raporun hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ederken, yasama döneminin son mesai gününde şimdiye kadar beraber çalışma fırsatı bulduğumuz tüm 23’üncü Dönem milletvekili arkadaşlarıma, bu Mecliste çaycısından lokantacısına, stenografından Genel Sekreterine kadar bizlerle beraber acı tatlı anıları paylaşmış olan tüm Meclis çalışanlarına ve özellikle de sıra dışı olayları görüntülemek için sabahlara kadar burada bizimle beraber mesai harcayan basın mensupları başta olmak üzere tüm basın mensuplarına ve bizleri zaman zaman uyararak, zaman zaman da hoşgörüsüne sığınıp çekmek zorunda kalan sayın Meclis başkanvekillerimize ve Divan üyelerimize, kavas arkadaşlarımıza, hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum, bundan sonraki hayatlarının bugünden daha iyi olmasını diliyorum.

12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak milletvekilliği genel seçimlerinin, başta ülkemize, bu seçime girecek siyasi partilerimize ve bu siyasi partilerimizden aday adayı ya da aday olan tüm vatandaşlarımıza, arkadaşlarımıza hayırlara vesile olmasını diliyor, tekrar hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Başka bir söz talebi var mı arkadaşlar? Yok.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.46


 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz önce Deprem Araştırma Komisyonu Raporu üzerindeki görüşmelere devam ederken görüşmelerin tamamlandığını ifade etmiştim ama o arada Komisyon Başkanı Sayın İdris Güllüce Bey beni ikaz etmişti fakat ara vereceğimi de ifade etmiştim. Bu nedenle görüşmeleri Komisyonun görüşünü de alarak tamamlamak istiyorum.

Şimdi, Komisyon adına Komisyon Başkanı İstanbul Milletvekili Sayın İdris Güllüce’yi davet ediyorum.

Buyurun Sayın Güllüce. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256  ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

Polis teşkilatımızın kuruluş yıl dönümü dolayısıyla, emektar olan, çilekeş olan, vatanperver olan, gayretli olan polis teşkilatımızın bütün mensuplarını “Nice yıllara.” diye kutluyor, tebrik ediyorum.

Efendim, bu araştırma raporunda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum, herkesin emeğine minnet borcumuz olduğunu ifade etmek istiyorum, başta bürokratlarımız olmak üzere çeşitli kurumlardan, üniversitelerden, meslek odalarından gelen değerli konuşmacılara, bilgilerini verenlere, bize faks ve diğer iletişim araçlarıyla bilgi gönderenlere Komisyon Başkanı olarak teşekkür ediyorum. Bu araştırmayı bir kitap hâline getiren Meclis Başkanımız Sayın Mehmet Ali Şahin Bey’e de teşekkür ediyorum. Bu araştırma kitap hâline geldikten sonra akademik bir başvuru kitabı hâline gelmiştir. Bunun da emeği geçenlerin iftihar edecekleri bir konu olduğunu belirtmek istiyorum.

Komisyonumuz, 28 Ocak 2010’da ilk toplantısını yaptı ve 25/5/2010 tarihinde de, bir aylık uzatmayla çalışmalarını tamamladı.

Şimdi, en son konuşmacı, MHP’li milletvekili arkadaşımız Sayın Hocamız öyle bir tablo çizdi ki, sanki bu Komisyon hiçbir çalışma yapmadı ve birçok şey eksik. Ben Değerli Hocamız, keşke bu raporu daha bir okusaydı, baksaydı, inceleseydi, öyle bu eleştirileri yapsaydı. O zaman böyle düşünmeyeceğini ve farklı düşüneceğini ben biliyorum çünkü bahsettiği konular var.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Nereden biliyorsun okumadığını? Ayıp ayıp, sabahtan beri saçma sapan konuşuyorsun, kitap bastı diye Meclis Başkanına teşekkür ediyorsun!

10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – Dinler misiniz.

Bahsettiği konular var, yani o yok dediği konuların hepsi Komisyon raporunda var.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Nereden biliyorsun okumadığını? Şimdi, gelir size cevabını verir, ayıp!

10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – Okusa bunları söylemez, okusa onu söylemez. Okumadığı için, iyi incelemediği için söylediği gibi iyi niyet ortaya koyuyorum ben, ama okumuş da söylemiş diyorsanız, o onun meselesidir, ben çok iyi niyetle okumadığı kanaatimi belirtiyorum ama okumuşsa da söylemişse o zaman farklı bir şey.

Şimdi, “Çarpık yapılaşma ve kaçak yapıyla ilgili bir şey yok.” diyor. E kitabın birçok yerinde, bu kelimeler geçmez, kelimesi kelimesine olmaz ama bina yapım tekniğiyle ilgili, binaların rehabilitesiyle ilgili, Türkiye’deki yapılaşmanın şartlarıyla ilgili o kadar çok yerde bu bahis var ki, iyi incelenmesi lazım diye düşünüyorum.

Bir başka konu: Bizim iktidar partisinin muhalefet şerhiyle ilgili bir açıklaması var. Tabii, haklı da olabilir bu noktada ama işin aslı şudur: Bu konuda şerh yazan AK PARTİ’li milletvekili kardeşimiz de, aslında o da tekrar etmiş bir konuyu, çünkü öneriler bölümünün 13’üncü alt başlığında bu konu var. O şerh yazdığı konu alt başlıkta var ve meslekler arası bu jeofizik mühendisleri ile jeoloji mühendisleri arasındaki “Meslek, nerede bitiyor? Hangi mesleğin alanı nerede başlıyor?” şeklinde Türkiye'de bir sıkıntı var. Bununla ilgili, biz, bizatihi, onun bahsettiği “Jeofizik mühendisleri çalışsın.” falan gibi, böyle bir şey yazamazdık ama problemin ne olduğunu yazdık. “Meslekler arası yetki ve görev anlaşmazlıklarının çözümü için gündem oluşturulmalıdır.” demişiz. “İlgili kurumların tekil yaklaşımlarıyla değil, bir iş birliği anlayışı içerisinde çözümler getirilmeli.” demişiz. “Mesleki sorumluluk sigortası ve yetkin mühendislik konusuyla ilgili olarak akademik, mesleki ve yargısal olarak farklı görüşler bulunmaktadır.” demişiz. “Bu konunun dünya ülkeleriyle olan mesleki bağlantıları da incelenerek yeniden bir model oluşturulmalıdır.” demişiz. Bu var. “Yerel yönetimlerdeki mühendis, mimar ve şehir plancıları kadrolarının yeteri düzeye çıkarılması gerekmektedir.” demişiz. Burada mühendis kavramıyla biz bütün mühendisleri kastediyoruz yani jeofiziği de kastediyoruz, jeolojiyi de kastediyoruz, inşaat mühendisini de kastediyoruz ama “Sadece jeofizik mühendislerinden bahsedilsin…” Meslek ilgisinden kaynaklanarak, o değerli vekilimizin yazdığı bir nottur, onu belirtmek istiyorum. Yoksa, bu Komisyon raporuna, biz, çoğunlukla bilim adamlarının ve meslek odalarının görüşlerini yazdık, burada bizim görüşlerimiz yok, bizim şahsi görüşlerimizin hemen hemen hiçbirisi yok, hatta siyasi filan da yok çünkü 1999 depremi… Mesela, şerhlerden bir tanesi şu: “Niçin tekrarlanmış?” Önergenin talebi bu zaten. “Ne olmuş?” diye soruluyor. O zaman ne olduğunu anlatmamız lazım. 99 depreminden sonra neler yapıldığına sayfalarca yer vermişiz. Hiçbir siyasi… Çünkü depremin siyaseti olmaz. Deprem bir devlet politikası olmalıdır diye düşünenlerdenim ben. Her konuşmacı gecenin geç saatlerine kadar konuşmuştur, hepsi dinlenmiştir, hepsinin fikirlerinden de istifade edilmiştir ve 99 dönemindeki Hükûmetin yaptıklarıyla ilgili de sayfalarca yer ayrılmıştır. Çoğunluğunu bilim adamlarının yaptığı görüşlere, düşüncelere, farklı düşünceler de olsa onlara da yer verilmiştir.

Tabii, çalışmalarımızda Türkiye'nin depremselliğini iki ana konuyla, biri Türkiye'nin depremselliği, biri de zarar azaltma şeklinde ele aldık ve bunu deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrası şeklinde de kategorize ettik.

Değerli arkadaşlar, on iki toplantı yaptık. Bildiğiniz gibi, o zamanlarda, o günlerde Meclis gece gündüz çalışıyor, Anayasa oylaması var ve bir ay uzatma da yetmedi buna çünkü deprem çok ciddi, çok büyük, çok detaylı araştırmalar isteyen, çok uzun zaman alan bir konu. Hatta, raporumuzun bir bölümünde de Deprem Komisyonunun sürekli komisyon hâline dönüştürülmesini de önerdik.

Önümüzdeki seçim de milletimiz için hayırlı olsun, kim olacak bilmem ama bir deprem komisyonu olmalı ve bu deprem komisyonu sürekliliği olan bir komisyon hâline gelmeli, diğer komisyonlarımız gibi bir komisyon olmalı diye de bir teklifimiz oldu. Çok uzun zaman isteyen, çok fazla sayıda araştırma yapılması istenen bir alan.

Biz burada yaptığımız on iki toplantının dışında on üç ayrı ile gittik ve bu illerin her birisi zaman aldı ama gönlümüz isterdi ki Güneydoğu’da deprem riskinin çok daha fazla olduğunu bildiğimiz Elâzığ’a, Bingöl’e, vesaireye de gidelim, buralardaki konuları da inceleyelim ama süre çok kısa, yapacağınız iş çok fazla uzun.

Uzmanların bütün görüşleri oldukça dikkatimizi çekmiştir ve görüşlerimiz -tekrarlıyorum- uzmanların görüşleridir. Bu uzmanlar nereden geldi? Kamu kurumlarından geldi, belediyelerden geldi, üniversitelerden geldi, meslek odalarından geldi. Elli üç birim davet edildi. Bu elli üç birimden 100 konuşmacı, 100 düşünür, 100 düşünce insanı geldi. Bunlar, bunları anlattılar ve biz bunların anlattıkları bilgileri rapor hâline getirdik. Konu budur.

Ayrıca, valiliğin nezdinde yerinde incelemeler yaptığımızda o şehrin belediye başkanlığı, yerel yöneticileri, o şehrin üniversite bilim adamları da düşüncelerini anlattılar ve bu düşünceler de bizim Komisyon raporunu yazmamızda çok önemli bir etken oldu. Daha ilerisi, Komisyonumuza gelemeyip, vakit bulamayıp ama bilgi ilave edebilecek olan insanların veya kurumların düşünceleri de Komisyonumuzca ciddiye alındı ve bunlar da Komisyonumuzun raporunda ortaya konuldu.

Bu Komisyon raporu ne baz alarak yazıldı? Önergelerde talep edilen şeyler esas alındı, yoksa deprem konusunda bu raporun 10 katı şeyler yazmak mümkün ama niçin bu şekilde yazıldı? Önergelerde neler isteniyorsa, ne olması lazımsa, ne soruluyorsa, ne yapılması talep ediliyorsa bizim miyarımız, ölçümüz, çıkış noktamız önergeler olmuştur ve o önergeler dikkate alınarak bu çalışma yapılmıştır. Önergelerde talep edildiği için Marmara depremi uzun uzun anlatılmıştır, talep budur. Deniliyor ki: “Marmara depreminde ne oldu? Ne yapıldı bundan sonra?” Biz de raporumuzda “O günkü hükûmet, daha sonraki hükûmetler şunları şunları yaptı ve şu çalışmaları yaptı, şöyle gayretler gösterdi.” diyerek o önergedeki sorunun cevabı hâline getirmişizdir.

Şimdi, 99 depreminden sonra neler olmuş, birkaç cümleyle bunu ifade etmek istiyorum. 99 depreminden sonra kurumlarca yapılan bazı çalışmaların başlığı şunlar:

Ne çalışmalar yapılmış? Acil yardım konusunda çalışmalar yapılmış ve acil yardımda da dersler alınmış, neleri eksik yaptık, neleri yapmadık öğrenilmiş. Enkaz kaldırma başlı başına bir problemdi ama 99 depremi bu milletin bir nevi okulu oldu. Allah bir daha göstermesin ama 99 depremi hem devletin hem kurumların hem insanların “dank” ettiği bir an vardır ya, o anı oluşturdu, ondan sonra sanki bu işin miladı oldu, her kurum bu işi daha ciddiye almaya başladı, üniversiteler bu işi daha ciddiye almaya başladı, bilim adamlarımız bu işi daha fazla ciddiye almaya başladılar ve bir devlet politikası hâline dönüştü, eksikleri elbette var ama 99 depreminde bilim adamlarımız bile birçok şeyi yeni fark ettiler. Yani “enkaz kaldırma” deyince iki kelime söylüyorsunuz ama ben depremi yaşamış bir insanım, bölgede çok emeğim vardır, Marmara Bölgesi’nde. “Enkaz kaldırma” dediğiniz şey başlı başına bir tez konusudur. Milyonlarca metreküpü nereye kaldıracaksınız, ne zaman kaldıracaksınız, nasıl kaldıracaksınız, nereye götüreceksiniz hepsi bir sorundur. Bu konuda çok ciddi bir bilgi birikimi olmuştur, tecrübe olmuştur.

Hasar tespitleri üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Evet, bu da iki kelime ama onlarca hukuki sorun oluşturan, onlarca problem oluşturan bir iştir bu iş. Hasar tespitini doğru yapamazsanız, tam böyle gerekli şartlarda yapmazsanız insanların mağduriyetine, devletle insanların karşı karşıya gelmesini, bazı mağduriyetlerin oluşmasını sağlarsınız. Hasar tespitleri noktasında aslında -gene Komisyonumuzun raporunda var- yanlış bir bilgi var, çok deneyimli, çok tecrübeli olduğumuz sanılıyor. Hayır, bunu da gene Komisyon çalışmalarımızda gördük. Baktık ki hasar tespiti noktasında biz çok iyi bir noktada değiliz, her kurumun bu konuda çalışmalar yapması gerekiyor.

Hukuki düzenlemeler gerekti 99 depreminden sonra.

Ulaşım ve haberleşme meselesi nasıl olacak deprem anında ve deprem sonrasında, onu da o günlerde yaşadık. O günkü Türkiye ile bugünkü Türkiye elbette aynı değil. Türkiye, nüfusuyla aynı değil, ekonomisiyle aynı değil, hayat standardıyla aynı değil. Birçok şeyler değişiyor, on bir-on iki senelik zaman uzun bir zaman. Dolayısıyla, bugünkü ulaşım ve haberleşme şartlarının çok daha iyiye geldiğini gördük. Telefon operatörlerinin buna hazırlıklı olup olmadıklarını inceledik. Baktık ki var ama o zamanlar, 99 depreminde bu operatörlerin buna hazır olmadığını hep birlikte yaşamıştık. Bugün, Türkiye'nin bu noktada iyi bir noktaya geldiğini görüyoruz.

Barınma ile ilgili çalışmalar yapıldı.

Altyapı, mühendislik, proje ve planlama konusunda Türkiye’de reformlar yapıldı, değişiklikler oldu. Yani o günkü mühendislik anlayışıyla bugünkü mühendislik anlayışı artık aynı değil. Yani bir yapı denetiminin o zaman nasıl yapıldığını meslekten olan insanlar bilirler, doğru dürüst yapı denetimi yapılamıyordu. Türkiye'nin çok önemli bir problemidir. 1999 depreminden hemen sonra çıkarılan Yapı Denetim Yasası’ndan önce Türkiye’de yapılan birçok bina doğru dürüst denetlenememiştir.

Başka bir hatası, problemi de şudur o günkü şartların: İstanbul gibi, Marmara Bölgesi gibi bölgeler 1’inci derece deprem bölgesi iken o günkü teknik şartlar orayı 2’nci derece deprem bölgesi gibi kabul etmiş. Mühendislerimiz hep 1’inci derece deprem bölgesi yerine 2’nci derece deprem bölgesi olarak projelendirmişler. Mühendisin bir kabahati yok, inşaatı yapanın bir kabahati yok. Peki, kimin kabahati var? İşte, böyle kimseyi de suçlamanın gereği yok, böyle bir şekilde binalar yapılmış. Hangi binalar yapılmış? 99’dan önceki bütün binalar böyle yapılmış. Devlet demiş ki: “Bu bölge 2’nci derece deprem bölgesidir.” Sonra? Sonra bilim adamları demiş ki “Hayır efendim, 2’nci derece değil 1’inci derece deprem bölgesidir.” ve o günkü hükûmet Yapı Denetimi Yasası’nı çıkarmış. Gayet güzel bir şey yapmış, bir çığır açmış. Şimdi de seksen bir ilimizde Yapı Denetimi Yasası uygulanıyor ve bundan böyle de yapı denetimiyle ilgili, Türkiye’de hukuksuz ve gayrimeşru olan işler dışında -normali söylüyorum, gayrikanuni işler yapan her yerde her zaman bulunabilir ama- normal prosedür, şu anda yapı denetimi oldukça iyi düzeyde gidiyor, mevzuatı gayet güzeldir ve yapı denetimiyle ilgili de Komisyonumuzda, Bayındırlık Komisyonunda, parantez içinde söylüyorum, bir yeni yasa gelecekti, yetişemedi ama hazırlıklar yapıldı. Nasıl bir yapı denetimi, eksikleri neydi, onlar tamamlandı. İnşallah, önümüzdeki gelecek dönemde gelen milletvekili arkadaşlarımız, bu Parlamento, onları düzeltir.

Eğitimle ilgili çok ciddi değişimler oldu. Daha önce bu eğitim deyince sadece “Deprem olduğu zaman masanın altına gir, başını önüne al.” şeklinde değil, üniversiteden başlayan, üniversitede mühendisliğin anlayışını değiştiren, üniversitede deprem mühendisliği diye birimlerin oluşturulmasını gerektiren ve deprem ekonomisi, deprem tıbbı, deprem mühendisliği gibi alanlar açıldı, açılması daha da gerekiyor, böylesi değişimler oluşturdu.

Tabii, yardımların dağıtımı, bu bile başlı başına bir olaydır. O ara bir kaos olur, kim ne alır, kim ne verir, nereye toplanır, gelen mallar çürür, kimisi on tane alır, birisi hiç alamaz. Bu konuda da birikim oldu, bilgi oldu, şimdi yeni sistemler oluşturuluyor. Mesela Kızılay, tespit ettiğimiz şey şu, ben ikisini de biliyorum: 99 dönemindeki Kızılayımızla bugünkü Kızılayımız aynı düzeyde değil, depolarıyla aynı değil, yönetimiyle aynı değil, organizasyonuyla aynı değil, durumuyla aynı değil. Bu, sevindirici ve oldukça hoş bir şeydir. O günkü Kızılayı kınamak için söylemiyorum, o gün öyleydi. Bütün bunlar suçlama maksadıyla değildir ama Türkiye gelişiyor ve güzelleşiyor. İşte Kızılay, 2011’in Kızılayı 1999’un Kızılayından çok daha iyi.

Milli Savunmanın çok güzel şeyleri olduğunu bu Komisyonda fark ettik. Bu konuda bir tabur komutanlığı var ve bu tabur komutanlığında “Deprem olan bölgeye biz bir buçuk saat içerisinde uçabiliriz, ulaşabiliriz ve orada kurtarma faaliyetinde bulunabiliriz.” şeklinde bir organizasyon yapılmış. Ülkemiz adına bizi keyiflendiren, zevk aldığımız, hoşumuza giden, mutlu eden bir hadisedir.

Bir şey fark edildi, ulusal sismik ağımızın yetersizliği fark edildi. Hâlâ yeterli mi bilmiyorum ama ulusal sismik ağımızın geliştirilmesiyle ilgili ciddi bir çaba olduğunu biliyoruz.

Bütünleşik afet haritalarının yapılması anlayışına dönüldü. Yani bir plan yapılırken o bütünleşik afet haritalarına bakılarak o plan bölgesindeki yerleşim yerlerinin, plana açılacak yerlerin nasıl bir tavır alacağının, hangi afetlerle muhatap olacağının ortaya konulması gerektiği anlayışı ortaya çıktı.

Deprem davranışı kayıt şebekesi oluşturuldu.

Ulusal Arşiv Sistemi oluştu. Yani daha önce bu depremler oluyordu, kaç kişi öldüğünden başka bir şey olmuyordu ama bugün Türkiye bu Ulusal Arşiv Sistemi’ni oluşturan bir Türkiye hâline döndü.

Raporun “Üçüncü Bölüm”ünde “sorunlar” var. Bu sorunlar da nelerdir? Oldukça uzun, sürem yetmiyor diye kısa geçiyorum.

Bu raporda daha önceki raporlarda olan şeyler de var, doğru ama başlık aynı olsa da güncellendi konu. 1999’un, 2000’in, 2005’in, 2009’un, 2010’un, 2011’in Türkiyesi’nin farklılıkları var. Dolayısıyla, daha önce de “Yapı stokunun çıkarılması gerekiyor.” deniliyordu, şimdi başka cümlelerle nerede olduğumuz da bu rapora konuldu. Ayrıca, bugüne kadar depremle ilgili olan raporlarda sadece deprem ele alınmıştı. Biz bu raporda özellikle plancıların dikkat etmesi gerektiğini, çevre planı, nazım planı yapanların özellikle dikkat etmesi gerektiğini, depremi ve diğer afetleri de nazarıitibara alan planlar yapılması gerektiğini ortaya koyduk, bunu teşvik ettik, tavsiye ettik. Nedir o? Yani bir bölgede deprem riski var ama aynı zamanda heyelan tehlikesi var, aynı zamanda kayma tehlikesi var, başka riskler var, taşkın tehlikesi var. Planların bunun da göz önüne alınarak yapılması gerektiğini burada tavsiye ettik.

Ayrıca, iklim değişikliğinin de -bugüne kadar hiç olmayan bir konudur- bir afet olarak kabul edilmesi ve iklim değişikliğiyle dünyanın ısınmaya doğru gittiğinden dolayı, Türkiye'nin hangi şartlarla karşılaşacağının tespitlerinin yapılıp, haritalar ve planlar yapılırken bu iklim değişikliğinin de göz önüne alınması üzerinde yarım sayfadan fazla yer verdik. Direkt Deprem Araştırma Komisyonunun alanı olmamasına rağmen buna da yer verdik.

Raporumuzun “Beşinci Bölüm”ünde de depremle beraber diğer afetleri nasıl anlattıksa, bir vizyon geliştirmenin gerekli olduğunu ortaya koyduk. Eğitimle ilgili sayfalarca… Bu eğitimde -süre yetmediği için söylüyorum- özellikle akademinin önemini vurguladık ve öneriler temenni değil… Yani efendim, “Bütün binalar yıkılmalı ve yeniden yapılmalı.” Bu bir temennidir arkadaşlar, mühendislik sözü değildir. Bütün binaları yık ve hemen yap! Bu dediğinizi bir çarpıp böleceksiniz, kaç milyon konut var, bir tanesi kaça çıkıyor, kaç tane köprü var, kaç tane… Yani mühendisçe konuşmak gerekir diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güllüce, konuşmanızı tamamlayınız, son cümlenizi alayım.

10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Temenni değil, kesin önerilerdir ve teknik çözümlerdir; yapısal, yönetsel, teknik ve finansal birçok hususa da yer verilmiştir.

Muhalefet şerhlerinde yer alan konuların hemen hemen tamamı vardır. Değerli Hocam, bakınız, bana hak vereceksiniz, hemen hemen, muhalefet eden arkadaşlarımızın bahsettiği, eksik gördüğü şeyler, aynı cümlelerle belki değil, aynı kelimelerle belki değil ama vardır. O yüzden, o şekilde bakılırsa ben inanıyorum ki bana hak vereceksiniz.

Ben tekrar bu Komisyona emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Önümüzdeki 12 Haziran seçimlerinin milletimize, memleketimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize önümüzdeki hayatta başarılar diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güllüce.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı şahsımı kastederek sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Evet Sayın Işık, hatırlıyorum, “İyi  niyetle okumamış olabilir Sayın Milletvekilimiz, okusaydı daha iyi olurdu.” diye bir niyet beyan etti.

Buyurun açıklayın efendim, siz de okuduğunuzu söyleyeceksiniz herhâlde, diğer hususları…

İki dakika süre veriyorum.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nun görüşmeleri esnasında İstanbul Milletvekili İdris Güllüce’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, tabii bu Meclisin son mesai gününde bir değerli milletvekili arkadaşımla böyle bir konudan dolayı bu kürsüde konuşmayı gerçekten kendim için bir şanssızlık addediyorum. Ama Milliyetçi Hareket Partisi Grubu içerisinde yer alan hiçbir arkadaşım kendisine verilen görevle ilgili hiçbir dokümanı okumadan buraya çıkmaz.

Sayın Başkan, bu 154 sayfanın 154 sayfasını okudum ben. Ben sadece şunu söyledim, dedim ki: Bu Meclis tarihinde belki bir ilki görüyoruz, iktidar partisine mensup bir komisyon üyesi dahi buraya şerh bildiriyor. O zaman bu Komisyon doğru çalışmadı. Bu Komisyonu doğru yönetemediniz. Dolayısıyla, bunu şahsınıza yapılmış bir eleştiri olarak algılamayınız. Dolayısıyla, burada çalışan arkadaşlarım dertlerini size doğru anlatamamış olabilirler veya siz bunları duymak istememiş olabilirsiniz. Bu Komisyon raporu bu kadar, adı geçen, milletvekilimizin birlikte hazırlamış olduğu bir rapor olarak bu Meclise yakışmamıştır. Çünkü bu Komisyon raporunda çok daha farklı konulara değinilmeliydi. Özellikle de Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna mensup milletvekillerinden şerh düşülmüş olması bu Meclis için bir tarihî noktadır. Bunu dikkatinize sundum.

Teşekkür ediyorum söz verdiğiniz için. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Evet, saygıdeğer arkadaşlarım, komisyon çalışmalarında böyle hususlar olur. Şerh konulması arkadaşlarımızın demokratik haklarıdır, komisyonda çalışmıştır, yüzde 100 mutabakat da olmayabilir ama bu konuyu bugün hoşlukla bitireceğiz, seçimden önceki son gün çünkü bugün.

Bütün emeği geçenlere bizler de canıgönülden teşekkür ediyoruz, bu konuda, Başkan ve üyelerine, Sayın Alim Işık Hocama, İdris Güllüce Bey’e, diğer arkadaşlara.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 26 milletvekilinin, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31 milletvekilinin, Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 24 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 20 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256) (S. Sayısı: 549) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, kayıp çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun 589 sıra sayılı Raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

3.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 20 milletvekilinin, Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 34 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 39 milletvekilinin, Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 25 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin, Mardin Milletvekili Emine Ayna ve 19 milletvekilinin, Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 19 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 24 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 28 milletvekilinin, Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 22 milletvekilinin, Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 26 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 29 milletvekilinin, Muş Milletvekili  M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, İzmir Milletvekili  Canan Arıtman ve 21 milletvekilinin, Denizli  Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 25 milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Akif Ekici ve 27 milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 28 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 27 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 21 milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 24 milletvekilinin, Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 23 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Alev Dedegil ve 21 milletvekilinin, kayıp çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/90, 190, 210, 235, 312, 433, 438, 466, 474, 496, 531, 539, 558, 563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571, 572, 573, 574)  (S. Sayısı: 589) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 589 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

                              

(x) 589 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Meclis araştırması önergesinin ön görüşmeleri 16/2/2010 tarihli 61’inci Birleşimde yapılmıştır.

Bu çalışmalar üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’e aittir.

Sayın Sevigen, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Meclisin bu son günü, dönemin de son günü. Meclisin son günü değil tabii, bundan sonra yeni arkadaşlarımız gelecek inşallah. Allah herkese nasip etsin namuslu, şerefli çalışmayı. Buralardan millete dönerken namuslu, şerefli dönmeyi de nasip etsin, boynu bükük döndürmesin.

Bu bakımdan, şimdiye kadar emek veren bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum bir vatandaş olarak, bir millet olarak. O bakımdan, çok hizmet eden, gece gündüz çalışan bütün arkadaşlarımı da yürekten kutluyorum. Buralar, Hakk’a hizmet etmek gibi bir şeydir, halka hizmet etme kapılarıdır. Bu bakımdan hepsine teşekkür ediyorum.

Bugün polis teşkilatının 166’ncı kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz galiba. Bazı zaman kızıyoruz, bazı zaman öfkeleniyoruz, bazı zaman itişiyoruz, tartışıyoruz, onlar bizi itiyorlar, biz onları itiyoruz. Bizim yaptığımız hep millet adına oluyor. İstiyoruz ki daha rahat olsunlar, daha düzgün davransınlar, çocuklarımızı dövmesinler, sövmesinler, onlara hoşgörüyle davransınlar. Devlet kapısını açınca insan hemen polisi görüyor kapıda, devlet olarak onu görüyor. İşte “Kahrolsun devlet” diye bağırıyor veyahut da alkışlarken, devleti alkışlarken hep polisin yaptıklarından dolayı ya alkışlıyor ya kötülüyor.

Bu bakımdan, oralarda görev yapan memur arkadaşlarım, eğer siyasi güç de… Tabii “At sahibine göre kişner.” derler ya, yani bakanlıktan aldığı talimatlar doğrultusunda, onlar ne kadar kötü talimat da verse… Zannetmiyorum ki -onlar da analar, babalar- o kadar ağır talimatlar vermezler ama devletle barışık olmamız için polisin de insanlara hoşgörüyle davranması gerekir diye düşünüyorum. Buradan, sitem etmeden, onların da bu güzel gününü kutluyorum. Nice yüz altmış altı yıllara ulaşsınlar, erişsinler diye düşünüyorum.

Bugün komisyonlar üzerinde konuşuyoruz. Hep sona kalıyor çocuklarımız. Önemli konular böyle son gün… Bakın, Meclisin son günü, Parlamentonun son günü ve çocuklarımız gündemde. Hep arkaya bırakmışız onları, kaderleriyle baş başa bırakmışız. Terk etmişiz, başlarına ne gelirse gelsin, çok önemsememişiz. Çok sahip çıkmamışız devlet olarak, Parlamento olarak çocuklarımıza. Onları koruyamamışız, kollayamamışız. Onları böyle, bağrımıza basarak sıcak bir yuva –çoğuna- temin edememişiz. Sokakta yaşayanları, hor görülenleri, taş atanları mahkûm etmişiz, hapislere atmışız. Karnı doysun diye baklava çaldığı için çocukları yıllarca mahkemelerde bırakmışız. Parlamento kalkıp onları koruyamamış, kollayamamış.

İzin verirseniz, ben bugün bir özür olarak onlara şöyle, Yavuz Bülent Bakiler’in yazdığı şiirden kısa bir iki dörtlük okumak istiyorum:

“Sivas’ta Ulu Camii avlusunda çocuklar

Yalvaran gözlerle etrafa baka baka

Açıyorlar küçücük esmer avuçlarını:

  Emmilerim sadaka! Emmilerim sadaka!

Hükûmet konağının yanında biri

Bir kemik kalmış bir deri

‘Boya cila yimbeş, boya cila yimbeş’ diye ağlıyor

Ve daha fırça bile tutamıyor elleri.

Garipler Pazarı’nda körpe çocuklar

Yorgunluktan güzelim yüzleri al al

Öldüren bir çığlık dudaklarında:

– Boş hamal! Boş hamal! Boş hamal!

Ve günahkâr çocuklar, suçlu çocuklar

Mahkeme salonunda, bakarım, dizi dizi

Bu suç bizim suçumuz, bu günah bizim

Affedin bizi.

Alın bu gözleri benden, alın bu yüreği artık

Utanıyorum yaşamaktan.”

diye çok güzel bir şiir yazmış.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Güzel bir şiir, devamını getir istersen, varsa oku.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Çabuk çabuk geçtim ki… Sona atladım ben, aradaki boşlukları bıraktım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Sevigen, okuyun isterseniz.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – “Nane satan, su satan yetim çocuklar

Şarkı söylemediler güneşe, aya…

Biliyorum ne masal dinlemeye doydular

Ne oyun oynamaya…”

Yani böylesine, şairlerimizin, sanatçılarımızın, babaların, annelerin yüreğine böylesine büyük kor koyan işte bu çocuklarımıza biz Parlamento olarak, sevgili arkadaşlarım, yeteri kadar sahip çıkamadığımızı ifade etmek istiyorum ve  son güne bıraktık. Son yasama yılının son günü ve çocukları hatırlıyoruz, buna da şükür.

Kayıp çocuklarımız, sokak çocuklarımız, anneleri babaları şehit olan, onlara sahip çıkamadığımız çocuklarımız, Güneydoğu’da ölen babaların garip, yetim kalan çocukları, hapishanedeki çocuklarımız, işsiz çocuklarımız, taş atan çocuklarımız, pankart asan, astırılan çocuklarımız, üniversitede imtihandan dolayı mağdur olacak ama bunun yanında sırf bildirilerini vermek için dayak yiyen, ifadelerini, düşüncelerini dile getirmek için hor görülen çocuklarımız, karnını doyurmak için baklava çalıp hapishanede yatan çocuklarımız, tacize, tecavüze, işkenceye uğrayan çocuklarımız, küçük kadınlarımız. Benim annem on üç yaşında evlenmiş  köyde ama şimdi, daha ileri gideceğimize, moda oldu, okullarımızda küçük anneler var çocuklarımız, küçük çocuklarımız, küçük annelerimiz. 20’nci yüzyılda, Avrupa’ya girdiğimiz yüzyılda çocuklarımız okullarda, hamile, çocukları kucaklarında gidiyorlar Ankara’nın göbeğinde. Sahip çıkamadığımız çocuklarımız, üvey anne ellerinde perişan olan çocuklarımız, Gazi Mahallesi’nde katledilen ailelerden sonra kalan çocuklarımız, yıllardır hep perişan, çoğu sahipsiz, kimsesiz, annesi babası hakkını aradıkları için yıllarca hapishanelerde sürünen, onların günahlarını kat kat daha ağır çeken dışarıda kalmış çocuklarımız, taşeronların elinde yurtlarda perişan olan, dövülen, sövülen, hor görülen, yıkanmayan, bitlerin pirenin içerisinde kalan, yurtlarda, Çocuk Esirgeme Kurumunda kalan çocuklarımız.

Öyle değil mi Sayın Başkanım? Biz bunları çok yaşadık.

10/90, 190, 210, 235, 312, 433, 438, 466, 474, 496, 531, 539, 558, 563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571, 572, 573, 574 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Siz daha iyi bilirsiniz efendim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sen de biliyorsun Başkanım. Sen de isyan ettin, sen de anasın, senin de ağladığını gördüm Mecliste.

Tabii, bunlar hepimizin başında böyle büyük bir dertti. Parlamentoda komisyonlar kuruldu. Ama bir şeyi itiraf etmek istiyorum: Son dönemde burada çalışan arkadaşlarım Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir komisyon kurduk. Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneği, biliyorsunuz. O dernek sahipsizdi İstanbul’da, kimsesi yoktu; böyle fakir fukara, bir iş hanının katında. Bunları böyle süt şişelerine yapıştırmışlar -kayıp çocukların resimlerini- kibritlere yapıştırmışlar, kibrit kutularına. Bunlara yardımcı olmaya çalışıyoruz, her duyarlı insan gibi. Milletvekillerimizin çoğu bunu yapıyorlardır muhakkak, inanıyorum.

Bunlar bana geldiler ilk olarak. Ben bunları aldım, önce Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna gittim, sonra Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna gittim, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna gittim. Hem Cumhuriyet Halk Partisi Grubu grup başkan vekili, Genel Başkanı, yöneticileri hem Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekili, grubu, yöneticileri hem Milliyetçi Hareket Partisinin grubu, grup yöneticileri o kadar çok duyarlı davrandılar ki arkadaşlar, hatırlarsınız, bir gözyaşıydı, televizyonlarda bir seldi böyle. Bütün milletvekillerimizin hepsi ana baba olduğu için çok duyarlı davrandık, o Komisyonu kurdurduk. O gelenlerle, o baskıyla Komisyon kuruldu, öncelikle o Komisyon kuruldu.  Burada Komisyon Başkanımızla, arkadaşlarımızla beraber görev yaptık. Bu görevi yaparken mesela Komisyon Başkanımız Halide İncekara vardı, Necdet Ünüvar arkadaşımız, Gönül Bekin Şahkulubey, Mehmet Emin Ekmen, İlknur İnceöz, Aşkın Asan, Ali Koyuncu, Ahmet Bukan, Akif Ekici, Süleyman Turan Çirkin, ben Mehmet Sevigen, Canan Arıtman, Ahmet Öksüzkaya, Çağla Aktemur Özyavuz, Sevahir Bayındır, Kerem Altun. Bu arkadaşlarımız, inanın, böyle değişik gruplardan olmalarına rağmen Sayın Bakanım, çok ciddi bir çalışma yaptılar.

Biz bu çalışmayı yaparken aklınıza hayalinize gelmeyen olaylar yaşadık Türkiye’nin her tarafında. Bir vali kendisine son model bir araba alıyor. Yurdun penceresi yok, kapısı yok, ranzası yok, çerçevesi yok ama kendine son model bir Mercedes satın alabiliyor, makam arabası alabiliyor.

MOBESE kameraları yok yurtlarda. Ölen çocuklar… Gidiyor, ölüyor çocuklarımız, o okulun müdürlerine o vali yaptırım yapmıyor ama Başkanımız başta olmak üzere Komisyondaki bütün yönetici arkadaşlarımız büyük tepki gösterdiler o valiye. Biz o okulun yurdundan aldık, işte Eşme’den aldık, onu götürdük, Karadeniz’de özel bir tatil yapar gibi başka bir sayfiye yerine gönderdik. Yani, onu cezalandırma yerine, sistemin dışına bırakma yerine onu başka bir okulda mükafatlandırdık.

Yine bir başka… Siirt’e gittik Komisyon olarak. Siirt’te Türkiye'nin bir gerçeğini gördük. Giderseniz görebiliyorsunuz, oradaki çocuklarımıza yapılan, öğretmenlerin yaptıkları tacizleri… Devlet eliyle… Devletin görevlilerinin nasıl onları koruduğunu, nasıl bir şehirde, küçük bir şehirde iş birliği yaptıklarını bazı insanların, 3-5 insanın, 10 insanın ve o çocukları nasıl sömürdüklerini, birbirlerini nasıl koruduklarını, nasıl o aşağılık çemberi kurduklarını gözlerimizle gördük Komisyon üyeleri olarak. Onlara önlem aldık, yaptırım yaptırdık ve bu olayları bütün Türkiye’ye duyurdu bu Komisyon.

Dedik ya, Türkiye’de, buralarda, YİBO’larda, okullarda çocuklarımıza karşı cinsel istismar var, baskı var, zulüm var. Bu çocuklara lütfen sahip çıkın. Bu Komisyon gerçekten bunu yaptı. Ve ondan sonra, bir yurt müdürüyle, yönetici arkadaşların bir tanesiyle konuşuyorum “Gerçekten biz bu Komisyon raporunu yaparken rafta mı kalacak diye yaptık bunu, yani bunu ciddi izleyenler, gözleyenler var mı, bundan bir ders alıyor musunuz, bir şey çıkardınız mı diyoruz.” dedim. Bir tanesi dedi ki: “Sayın Bakanım, en azından korkuyoruz her an gelip denetleyeceksiniz diye. Her an bir milletvekili gelecek, kapıyı çalacak…” İşte, Parlamentonun gücü burada ortaya çıkıyor. “Çocukları şimdi daha çok evlerine, annelerinin babalarının yanlarına gönderiyoruz, gece bırakmıyoruz yatılıya.” dedi. “15-20 çocuğa 1 görevli dururken gece, 3-4 tane görevli birden alıyoruz, personel sayısını çoğalttık.” dedi.

Bazı yerlerde gerçekten -biliyorsunuz o taşeronu- taşerona veriyorsunuz hizmeti, Ne olduğu belli değil, odacısı da giriyor, çaycısı da giriyor, başka hizmetlerde giriyor, iş bulamayan insanlar da giriyor. Bunun içinde sapıklar da var. İnceleme yaptık okullarımızda, okulların servislerini çekenlerin GBT’lerine baktık, onların 15 tanesinin çocuklara taciz suçlarından arananlar olduğu çıktı ortaya, biliyorsunuz, elimizde bilgiler var. İşte, bu Komisyon bunları da dengeledi. Yani gitti...

Diyeceksiniz ki: Komisyon, tabii, bizim elimiz kolumuz, polisimiz, bekçimiz ama Parlamentonun gücü, yani milletin gücü, milletvekillerinin böyle yaptırım gücü... “Biz bu işe sahip çıkıyoruz arkadaşlar, biz Komisyon olarak Türkiye’de yapılan bütün bu zulme, bütün bu ezilenlere, çocuklarımıza yapılanlara meydan okuyoruz, başkaldırıyoruz.” dedik, diyebildik en azından, en azından bu konuda anlaştık, ortak noktalarımız oldu bu konularda. Ve Türkiye'de, belki de önümüzdeki günlerde çocuklarımızın bir kısmının da olsa, 1 tanesinin bile olsa kaderini değiştirdik. Ben, o bakımdan, biraz önce, bu Komisyonda görev yapan arkadaşlarımın hepsini yürekten kutladım, hepsine teker teker teşekkür ettim.

Biliyorsunuz, Kayseri’de 3 tane çocuğumuz kaçırıldı, yıllardır bulamadık. Cumhurbaşkanımız devreye girdi, arkadaşlarımız devreye girdi. Bütün Türkiye'nin gözü oradaydı, kulakları oradaydı, ağzı oradaydı, bütün herkes oraya bakıyordu ki bir haber gelsin. “Yeter ki ölüsü olsun, yeter ki duyalım.” diyor analar. Diyorlar ki: “Mehmet Bey – Komisyondakilere- acaba bugün yağmur yağdığı zaman çocuğum nerede? Acaba ben ekmek yerken ekmek yiyor mu, ağlıyor mu, elini tutanı var mı? Bugün dövüyorlar mı? Bugün bir tarafını mı kırdılar? Bugün dilendiriyorlar mı? Bugün organ mafyasının eline mi düştü? Bugün böbreklerini mi söküyorlar?” Bütün kaybolan çocukların aileleri böyle feryat ediyorlardı.

Emniyet Müdürlüğünü –bugün de kendi günleri- kutluyorum, ciddi bir araştırma yaptılar. Ciddi bir uzman ekiple çocuklarımızı bulduk. Şimdi, o kayıp annelere gittik pazar günü. Bütün bunlara şimdi diyorlar ki: “Elimizde böyle bir imkân varsa, eğer buradaki çocukları bulan devlet, burada böyle bir imkân varsa, teknolojiyi böyle kullanabiliyorsa kaybolan çocuklarımızı da bulma umudumuz doğdu.” Ve bu bakımdan “güncelleştirme” diye...

Türkiye’de on yıl evvel kaybolmuş beş yaşındaki çocuk, on yıl geçmiş, bugün yirmi yaşında, on beş yaşında ama birbirine benzemiyor. İşte, burada bir tanesinde vardı. Mesela çocuk 5 yaşında kaybolmuş, bugün 20 yaşında, on beş yıl geçmiş aradan, e şimdi nasıl benzeyecek? Bunu bulamıyorsun. Para yok. Adli Tıp yapıyor bunu tek. Ama bizim bu Komisyon raporuyla -biraz sonra Başkan geniş geniş açıklayacak diye düşünüyorum- şimdi, biz -bunu devletten- inanıyorum ki, önümüzdeki günlerde bakanlıklar da, İçişleri Bakanlığı da bunu ücretsiz olarak, annesine bakarak, DNA testiyle, saç testiyle, yüz testiyle, ağabeyine bakarak, ailesine bakarak, onların şekillerini görerek, kemik yapılarını inceleyerek, o 5 yaşında kaybolan çocuğumuzun bugünkü hâliyle arama şansını elde edeceğiz. Yani, boşuna böyle, kürek çekmeyeceğiz, onu demeye çalışıyorum. Hani, “Ölüsü gelsin.” diye bekleyenler vardı ya, bu sefer de diyecek ki: “Çocuğum 15 yaşında, dirisini de bulabileceğim.” umuduyla yaşayacak insanlar. Bu Komisyonun bunun için büyük faydası oldu sevgili arkadaşlar. Yani, onun bir parçası olmaktan da büyük mutluluk duyuyorum. İnanın, çok komisyonlarda görev aldık, çaba sarf ettik, mücadele ettik ama bana göre en büyük zevk aldığım, severek çalıştığım komisyonların bir tanesi de budur, Kayıp Çocuklar Komisyonu. Allah kimseyi düşürmesin, Allah kimsenin çocuğunu… Bir gün bile okuldan geç geldiği zaman içimiz yanıyor, ağlıyoruz diye düşünüyorum, onlar neler yapmaz.

Arkasından, İstanbul’da, Fırat’ı  biliyorsunuz, üvey annesi tarafından, sahipsiz kalınca katledildi. Burada da -Millî Eğitim Bakanına söylemiştim- Fırat’ın nüfus kâğıdı var. Eğer o nüfus kâğıdı -annesi izin vermediği için tam nüfus kâğıdı çıkmıyor, tanıtım nüfus kâğıdı olarak isimlendiriliyor- eğer o tanıtım nüfus kâğıdıyla çocuk okula gidebilseydi belki de çocuk katledilmeyecekti, böyle parça parça hâline getirilmeyecekti. O bölgedeki bütün millî eğitim müdürleri -polisler gelmişler, yine bir şey yapmamışlar- o çocuğu oraya yazmayan arkadaşlarım, İlçe Millî Eğitim Müdürü, okul müdürü, ona yol göstermeyen, oraya gelen emniyetteki arkadaşlarım da, bu konuda, bana göre, akşam başını yastığa koydukları zaman rahat uyuyamayacaklar diye düşünüyorum.

Ağrı Tutak’ta kaybolan, Çeşme’de kaybolan, Malatya’da yurtlarda dövülen, Polatlı YİBO’larda işkence gören, dövülen, sövülen, okuldan atılan çocuklarımız, Şırnak’ta tacize uğrayan çocuklarımız, Siirt’teki çocuklarımız, bütün çocuklarımız… Ve bütün bu çocuklarım için Meclis Araştırma Komisyonu, sevgili arkadaşlarım, şöyle kocaman -sizin gözünüzü korkutmasın- 742 sayfalık bir komisyon raporu hazırladık. Bu Komisyon raporu da umarım Mecliste bugün arkadaşlar teşekkür edip raflarda kalmaz. Bakanlıklar bunları incelediği zaman, 14-15 tane, çocuklarla ilgili, İçişleri Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik, Spor Bakanlığı, bakanlıklar bunları inceledikleri zaman… Bu çocukların başlarına bu olaylar gelmesin diye, Türkiye'deki çeşitli uzmanlardan görüş alarak, günlerce bütün bu milletvekilleri hem şehir şehir gezerek, Türkiye’yi dolaşarak çok ciddi bilgiler, belgeler elde ettiler. Annelere babalara söylenecek tavsiyeler, Kayıp Çocuklar Derneğinden tutun da eğitimcilere, üniversiteye kadar gelen bütün uzmanların hazırladığı ve Meclis komisyonunda görev yapan bizim uzmanların hazırladığı ciddi bir rapor elde ettik.

Umut ediyorum bu raporu ciddiye alırlar, dikkate alırlar ve bundan faydalanırlar diye düşünüyorum çünkü bu çocuklar gündeme geldikten sonra biz kanun teklifleri vermeye başladık, -9 tane milletvekili arkadaşım, burada  bulunan arkadaşlarım, bu çocukların başına gelen olaylarla ilgili, tacizle ilgili, içinde, bir tanesinde ben de varım, İsa Gök, Canan Arıtman, Aşkın Asan, Alev Dedegil, Ali Rıza Öztürk, Sebahat Tuncel, bütün bu milletvekili arkadaşlarım da burada- bunlarla ilgili kanun teklifleri verdik Meclisten. İşte, komisyonda oylanıyor, Anayasa Komisyonundan geçti galiba, alt komisyon kuruldu değil mi? Geçti Anayasa Komisyonundan, şimdi komisyona gelecek ama günümüz yetmedi, yine arkaya kaldı çocuklarımız, yine unutuldu.

Sevgili Başkanım, inşallah, önümüzdeki dönem, bütün bu yaptıklarımızdan dolayı… Ben buradan, size sahip çıkamadığımız için -bütün çocuklara sesleniyorum bir baba olarak- size layık olamadığımız için, hepinizin o kara gözlerinden, mavi gözlerinizden, yanaklarınızdan öpüyor, yeşil gözlerinizden öpüyorum, şansınız, kaderiniz açık olsun diyorum ve hepinizden size sahip çıkamadığımız için özür diliyorum sevgili çocuklarım.

Hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sevigen.

Halide Hanım, konuşurken ağlamak falan yok ha.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle duygusal bir Genel Kurul toplantısında ben de hissiyatımı benden önceki hatiplerin konuşmaları doğrultusunda ifade etmek istiyorum.

Özellikle, konuşmama başlamadan önce dört yıla yakın süredir Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasama ve denetim faaliyetlerini hakkıyla yürütmeye çalışan çok değerli milletvekillerimizin etkin ve verimli çalışmasına vesile olan Türkiye Büyük Millet Meclisimizin bütün personeline yürekten teşekkür ediyorum.

10 Nisan Polis Günü münasebetiyle düşüncelerimi arz etmiştim. Polis teşkilatımız her türlü takdirin üzerindedir ve onlar için de sağlık ve başarı dolu nice yıllar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, kısaca “Kayıp Çocuklar” başlığıyla ifade edilen Meclis Araştırma Komisyonunun yapmış olduğu çalışmayı ben de dikkatlice inceledim ve 589 sıra sayısıyla bastırılan bu kitabın, bu konuda çalışma yapacak olan çevrelere, kişilere ve akademik organlara da büyük bir yol gösterici olacağına inanıyorum.

Aslında kayıp çocuk deyince biz kaybolan çocuk şeklinde anlıyoruz, ama kaçırılan çocuklar veya mağdur ya da mahrum duruma sokulan çocuklar da bu kapsam içerisinde mütalaa edilmelidir.

Şimdi, çocuk nasıl kaybolur, onu araştırmak lazım. Çocuktan haber alamayan veli, vasi veya ilgili herhangi bir şahıs önce polise ya da jandarmaya başvurur. Eğer kaybolan çocuğun durumu ceza ve suç kapsamı içerisinde görülüyorsa yani adli vaka kapsamındaysa o zaman adli işlemler otomatikman yürütülmeye başlıyor ve cumhuriyet savcılığı marifetiyle adli kolluk devreye giriyor ve bir süreç başlıyor. Bu, şunu göstermiyor, hiç kimse bu konuda farklı düşünceye sahip olmasın: Çocuk kayboluyor ya da kaçırılıyor, ortada, cumhuriyet savcısına durum intikal ediyor, intikal ettikten sonra çocuk anında bulunuyor diye bir şey yok. Bu uzun ve netameli bir süreç. Çocuk yine bulunamıyor ve kayıp.

Diğer yönden, suç ihbarında bulunulmadan kayıp durumu bildirilebiliyor. O zaman mülki kolluğun devreye girdiğini görüyoruz. Mülki kolluk, tabiatıyla, biliyorsunuz, polis ve jandarmanın yürüttüğü idari zabıta hizmetlerini ifade eder.

2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Yasası’nda “Polis, asayişi amme -yani kamunun asayişini- şahıs, tasarruf emniyetini ve mesken masuniyetini -konut dokunulmazlığını- korur. Halkın ırz, can ve malını muhafaza ve ammenin istirahatini temin eder.” dedikten sonra şöyle devam ediyor: “Yardım isteyenlerle yardıma muhtaç olan çocuk, alil ve acizlere muavenet  –yani yardım- eder.” hükmünü içeriyor ve bu konuda “Kanun ve nizamnamelerinin kendisine verdiği vazifeleri yapar.” Polis bunu yapıyor yani çocuklarla, alil ve acizlerle ilgili, polis bu görevi yapıyor.

2803 sayılı ve 1983 tarihli Jandarma Teşkilat Kanunu var, ona istinaden çıkarılan yönetmelik, Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği de, bu özellikle çocuklarla ilgili, korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili bir düzenleme getiriyor. Diyor ki: “Korunmaya muhtaç çocuklarla, yardım gereken küçüklere yapılacak yardım jandarmanın mülki görevlerinin esaslarındandır.” Demek ki jandarma, yönetmelikle bu görevi mülki görev olarak tanımlamış ve 63’üncü maddede devam ediyor: Çocukların kanuni temsilcilerini araştırıp, bulmak ve kendilerine teslim etmekle yine jandarma görevli ve kanuni temsilcileri olmayanları ise ilgili sosyal yardım kuruluşlarına ya da belediyelere teslim etme görevi yine jandarmanın. Gerek sokaklarda serseri gibi dolaşan çocukların gerekse düşkün durumda bulunanların kanuni temsilcileri, bu gibileri teslim almaktan kaçındıklarında, durum jandarmaca bir tutanakla saptanır ve kanuni işleme girişilir.

Ayrıca, Türk Ceza Kanunu ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’na göre beden, ruh ve ahlaki gelişmeleri tehlikede bulunan ve korunmaya muhtaç çocukları saptamak, ilgili makamların gerekli önlemlerini almalarını sağlamak da jandarmanın görevidir.

Jandarma, bir küçüğün yani çocuğun gözetim altında ıslahı ya da yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararı yerine getirmek amacıyla gerekli tedbirleri alır.

Böylece, mülki ve adli yönden gerek polisin gerekse jandarmanın nasıl görev ifa edeceği hususunu burada bu şekilde arz etmiş oluyorum. Demek ki kayıp çocuklarla ilgili, kaçırılan, mağdur ve mahrum bırakılan çocuklarla ilgili idarede bir boşluk var. Yani özellikle bir mevzuat boşluğunun olduğunu burada hatırlatmak istiyorum. Bir usul mevzuatına ihtiyaç var bu konuda. Çocuklarımızı, biz, kolluğa kayıp başvurusu yapacak olan veli, vasi veya ilgili şahısların müracaatından sonra çocukların bulunabileceği yönünde iyimser bir bakış açısıyla bu hususa eğilemeyiz. Burada özellikle kayıp çocuklar konusunda bir usul mevzuatının bugüne kadar yapılamaması, iktidar partisinin bu konudaki basiretsizliğinin en önemli göstergesidir.

Değerli arkadaşlar, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunda kalan çocukların kendi iradeleriyle yurdu terk etmesi… Şimdi, yurtları terk ettikleri zaman ne yapıyor idare? Hemen bir kayıp işlemi yapıyor ve kayıp ihbarında bulunuyor kolluğa. Burada, kolluk güçleri yani polis ve jandarma kendi rolünü oynuyor ve ondan sonra, belli bir mevkide veya yerde bu çocukları bulduğu zaman yurda getiriyor, yurttan bu çocuklar tekrar kaçıyor. Buna ilişkin herhangi bir düzenleme de söz konusu değil, idarenin bu konuda yetkilendirilmesi yönünde en ufak bir çalışma da söz konusu değil.

Kayseri’de meydana gelen kayıp çocuk olayı, 3 çocuğun feci bir şekilde öldürülmesi gerçekten içler acısı bir durum ama bakınız, burada dikkatinizi çekiyorum: Bu çocukları öldüren katil, önce kaçıran ve sonra öldüren katil, çocukların evine 70 metre mesafedeydi. Bir buçuk yılı aşkın bir süre… Sayın Cumhurbaşkanının özel talimatıyla Kayseri’ye bir ekip gidiyor ve 70 metre ötedeki katili bir buçuk yıl sonra yakalıyor ve “kolluğun başarısı” diye bunu basına veriyorlar ve bu şekilde buradan prim yapmaya çalışılıyor.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yüz karası!

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - Peki, Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Dairesinin İnternet sitesine girdiğiniz zaman ne görürsünüz? Derler ki: “2.900 tane kayıp çocuk var.” Peki, bu çocukların akıbeti nedir? O belli değil. Hangi kolluk kuvveti bu çocukların bulunması yönünde faaliyet gösteriyor ve nasıl gösteriyor? Bunu bizler biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Bu çocuklar öldürüldü mü, sakat mı bırakıldı, organları mı alındı, satıldı mı veya başka kötü istismar vasıtası olarak kullanıldı mı? Bunlar da belli değil. O hâlde burada Kayseri’deki bir tane örnek ele alınarak bunun üzerinden siyasal rant devşirmek siyasal iktidar için ve hatta Cumhurbaşkanlığı makamı için hiç de uygun olmamıştır. Eğer gücünüz yetiyorsa kayıp çocukların tümünü bulmaya matuf ekipler kurun ve bunları bulun.

Değerli arkadaşlar, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna Türk Medeni Kanunu’ndaki velayet müessesesini düzenleyen kısımla ilgili yetki vermek gerekiyor. Çünkü bu yetkiyi verirsek o zaman yurdu kendi iradesiyle terk eden çocukları rahatlıkla bulma konusunda Kurum daha etkin olur diye düşünüyorum ve kayıp çocuk bulma olayını bizim mutlaka ve mutlaka mülki kolluk görevi içerisinde tanımlayarak o alana monte etmemiz gerekiyor. Çünkü Ceza Muhakemeleri Kanunu’nu çıkardınız. Burada idarenin kamu üzerindeki, toplum kesimi üzerindeki etkinliğini azalttınız. Bu azaltmadan ötürü mülki kolluk aramalarının kısıtlanması söz konusu. Şimdi, sulh ceza hâkimine gidiyorsunuz ve arama yetkisi talebinde bulunuyorsunuz. Evet, şimdi, burada mülki kolluğun ceza hukukuyla ilgili olmayıp bir idare hukuku alanı olduğunu unutmamamız gerekir. Adli kolluk ise ceza hukukuyla ilgilidir. Burada sulh ceza hâkimi herhangi bir aramada neyi arar? Makul şüphe kıstasına göre hareket eder hâkim ama mülki kolluk makul sebebe göre hareket eder. Makul şüphe. Şimdi kayıp çocuk olayını siz… Mülki makam olarak eskiden, bizim görev yaptığımız zamanda arama yaptırıyorduk, kayıp çocuğu buluyorduk. Şimdi, yeni CMK’dan dolayı bunu yapmamız mümkün değil. Hâkim bu aramaya da izin vermez. İzin vermeyince bu çocukları bulmak da mümkün olmuyor. O zaman, bunu makul sebebe dönüştürmemiz sanırım en uygunu olacaktır. Mülki kolluk aramalarına işlevsellik kazandırmak ve yasalarda buna dönük düzenlemeler yapmak gerekiyor. İşte geldi geçti sekiz buçuk yıl, yine bu konuda en ufak bir çalışma söz konusu değil. O yüzden, bu zorlukların aşılması, çocuklarımızın, kaybolan çocukların anında bulunabilmesini sağlayıcı bu arzlarımı burada ifade ediyorum. Mülki makamların idari tedbir olarak kolluk üzerinde bu konuda emir yetkilerini geliştirmemiz gerekir.

Başka bir yasadan bahsetmek isterim. O da 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu. Şimdi, bir çocuk kaybolduğu ya da kaçırıldığı zaman bu çocuk eğer umuma mahsus bir yerde barınıyorsa derhâl zabıtaya bildirilme zorunluluğu var, başka yerlerde ise örneğin bir meskende ise bir ay içinde bildirilme zorunluluğu var ve bu Yasa’nın da güncellenmesi -eski bir yasa bu- ve işlevselliğinin artırılması gerekiyor.

Yine İçişleri Bakanlığına bağlı Kaçakçılık, İstihbarat, Harekât ve Bilgi Toplama Dairesi var. Burada adli işlemlerle ilgili kayıtlar tutulur ama kayıp çocuklarla ilgili kayıtların tutulmasına yasal bir zemin hazırlamamız gerekir. Yani KİHBİ’ye bu konuda yetki vermemiz lazım. Belki KİHBİ Dairesinde fiilen böyle bir kayıt vardır ama bunun yasal yönünün tamamlanması gerekir.

Bir de 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu var ve bir de 2828 sayılı Kanun var. Bu iki kanunun birbiriyle çelişen hükümleri var. Tabii, hâkim koruma tedbiri alıyor herhangi bir çocuk hakkında, danışmanlık tedbiri, eğitim, bakım, sağlık, barınma gibi tedbirleri alıyor ama bu kararlar… 2828 sayılı Yasa’da “Mülki idare amirinin onayı alınmak suretiyle bakım altına alınır.” diyor. Hâkimin verdiği koruma kararı ile mülki idare amirinin vermiş olduğu bakım kararı arasında uyum yok. Bunun da düzeltilmesi gerekir. Bu da büyük bir eksiklik. Onun için, 5395 sayılı Kanun hâkim kararı getirdiği için hâkim süratli karar veremediğinden dolayı uzun zaman geçmekte, çocuklar ortada kalmakta ve çocukların mağduriyeti katbekat artmaktadır. O sebeple, Çocuk Koruma Kanunu’na bir yazar -ismini de vereyim Nihat Tarımeri- “çocuk korumama kanunu” diyor. O zaman, koruma kararını derhâl vali versin, böyle bir düzenleme yapılsın, karar çocuk mahkemesine sunulsun. En uygun düzenleme, en pratik olanı budur.

Eğitim tedbiri konusunda, çocukların iyi eğitilmesi yönünde mutlaka düzenlemeler yapılması gerekiyor. Sürem de oldukça kısıtlı. O sebeple, eğitim tedbirinin süratle alınması, çocuklarımızın korunması gerekir ve yine 5395 sayılı Kanun’a uygun çıkarılan yönetmelikte yeni düzenleme yapılması lazım. Şöyle: Bir komisyon kuruluyor biliyorsunuz, bu konuda tedbir alınması için. Komisyonda -sayıyor- il müdürü, millî eğitim müdürü, sosyal hizmetler müdürü gibi müdürleri sayarken, vali veya vali yardımcısı başkanlığında komisyonu sayarken “veya vekili” dediği zaman, her müdürlüğün memuru bu komisyona geliyor. Yani, aslında asaleten müdür gelmiyorsa o toplantıya, onun mutlaka vekilinin, müdür vekilinin gelmesi gerekiyor. Memur geliyor, bu sefer memurların aldığı kararı müdürler veya emniyet, jandarma, uygulamıyorum diyor. Onun için, bu statünün yükseltilmesi gerekiyor. Bu konuda bir genelge çıkarılabilir, genelgeyle çözülebilir.

Üstün zekâlı çocuklarla ilgili… Bu çocuklarımız bizim devletimizin, milletimizin millî gücüdür. Onun için, yukarıda da ifade ettiğim gibi, binlerce öğrencimizi, özellikle kız öğrencimizi biz ilköğretimden mahrum bırakıyorsak, onlara çözüm bulamıyorsak, üstün zekâlı çocuklarımıza da el atamıyor, onları değerlendiremiyorsak biz, büyük bir millî kayıp içerisindeyiz demektir. O yüzden, kadına pozitif ayrımcılık Anayasa değişikliğinde yapıldı ama bunu, üstün zekâlı çocuklarımız için de bir pozitif ayrımcılık şeklinde değerlendirerek bunlardan yararlanmayı sağlamamız gerekiyor.

Diğer yönden, iç göç itibarıyla özellikle büyük kentlere kırsaldan gelen insanlarımızın çocuklarının ne büyük zorluklar ve büyük kültür erozyonu içerisinde, büyük kent anaforu içerisinde kaybolup gittiklerini hep birlikte basından, medyadan öğreniyoruz ama özellikle tarımda geçici olarak çalıştırılan çocuk işçilerin durumunu da dikkatlerinize sunuyorum. Bu itibarla, özellikle bu çocuklarımızın geleceğini karartmadan bunlara sahip çıkarak onurlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapmanın yolunu açmamız ve bu konuda her türlü tedbiri almamız hem devletimizin hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli görevidir diye düşünüyorum.

İç göç olgusu, aynı zamanda ailenin parçalanmasını da beraber getiriyor ve bunun sonucunda da çocuklarımızın çok büyük yoksunluklar içerisine düşmesine sebep oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, birkaç dakika daha devam edebilir miyim izin verirseniz?

BAŞKAN – Buyurun.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Dünya Sağlık Örgütü, özellikle çocuklara dönük şiddet olaylarını ifade ederken “Şiddet, sahip olunan güç ve kudretin yaralanma veya kayıpla sonlanan veya sonlanma olasılığı yüksek bir biçimde bir başka insana, kendine, bir gruba veya bir topluma tehdit yoluyla ya da bizzat uygulanmasıdır.” diye tarif ediyor ve çocuklara dönük şiddette özellikle cinsel taciz, fiziksel şiddet ve temel ihtiyaçları karşılanmayarak açlık ve benzeri yollarla şiddeti de çocuklar üzerinde görüyoruz. Çocuk aç kalıyor, ısınamıyor, hasta oluyor, doktora gidemiyor, eğitimini yarım bırakıyor ve Dünya Sağlık Örgütü bunu da şiddet tanımı içerisinde mütalaa ediyor.

Türkiye’de fertlerin yüzde 18,08’i, yani 12 milyonu aşkın insan yoksulluk sınırının altında ve tarımda bu oran yüzde 38,69’a çıkıyor 2009 yılı itibarıyla. Bu, çocuklara yönelik iktidar şiddetinin de göstergesidir, bu ekonomik tablo.

İstismar edilen çocuklar, alkol, uyuşturucu ve cinsel suçlar şeklinde istismar ediliyor ve tamamen çocuk dışa kapanıyor ve daha sonra tavır olarak şiddeti deniyor ya da fuhuş batağına batıyor. Burada devletin yine istismar edilen çocuklarla ilgili sıkı, güçlü tedbir alması ve bu konuda özel birimler oluşturması gerekiyor.

Boşanmalara baktığımız zaman, Türkiye’de 2010 yılında 116.369 boşanma olayı meydana gelmiş, yani 232 bini aşkın insan boşanmış. Aile mahkemelerinde 130 bin dava devam ediyor ve boşanma olmadan parçalanmış aileler var. Bir de resmî nikâhı olmayan ve bu nedenle istatistiklere yansımayan boşanmalar var. Şimdi, 2006’dan itibaren Devlet İstatistiğin rakamlarına bakarsak, boşanmaların bugüne kadar çok süratli bir şekilde arttığını görüyoruz.

Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü sayısı ise 119 bin, son rakam, 119.082 ve çocuk tutuklu ve hükümlü sayısı 2.629.

Adli sicil verilerine göre, Türkiye’de on sekiz yaş altında yargılanan çocuk sayısı 110 bine varıyor. Bu şunu gösteriyor: Çocuklarımızla biz, Hükûmet olarak, devlet olarak ve yasama organı olarak -özellikle iktidar partisinin sorumluluğunda da bunu söylüyorum- hiç ilgilenmemişiz diyebilirim. O sebeple Komisyonun bu çalışmasını çok anlamlı görüyorum.

Dileğim odur ki 24’üncü Dönemde belki de en önemli ilk iş olarak çocuklarımızın geleceğine, çocuklarımızın yaşamına, fiziksel bütünlüğüne, ruh bütünlüğüne sahip çıkacak her türlü düzenlemeyi yapmamız gerektiğini sizlere hatırlatıyorum.

Ben de 23’üncü Dönemin bu son konuşmamda, burada yine kalbini kırmışsam bütün değerli milletvekillerimden özür dilerim kalbini kırdıklarımdan.

Bizim sinirimizi yatıştırmak suretiyle dört yıl idare eden Değerli Başkana, Başkanlık Heyetine, grup başkan vekillerimize ve Parlamentonun değerli mensuplarına, herkese çok teşekkür ediyor, en derin saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Halide İncekara, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Sayın Başkanım, başlatmayın vakti de ben bir yerleşeyim şöyle.

BAŞKAN – Merak etmeyin efendim, istediğiniz kadar konuşabilirsiniz, zaman sınırlaması yok. Halide isimli hanımefendiler zaten çok konuşuyor biliyorsunuz tarihten bu yana.

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım -bu cümleyi de herhâlde bir dönemde kaç bin kere kullanıp, duyuyoruz bilmiyorum- hepinizi saygı, sevgiyle selamlıyorum.

Hafif mahzun, hafif tedirgin, hafif kızgın bir duruş esnasında aslında bu kadar derin, felsefesi, fiziği, kimyası olan bir konuyu konuşmak gerçekten çok zor. Lakin her iki konuşmacı arkadaşım da raporun içinden alıntılar yaparak hem çalışmaya ait notlar verdiler hem de detaylara vakıf olmamızı sağladılar ama ben Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan        –tabii ki grup adına konuştuğu için herhangi bir arkadaş olabilir ama- keşke komisyon içinde çalışan arkadaşlardan birisi burada konuşsaydı çünkü onlarla birlikte yaşadık, onlarla birlikte seyahatlere gittik, onlarla birlikte kayıp çocukların ailelerini dinledik. O zaman, bize, rapor içinde alıntılardan ziyade, komisyon sürecinde yaşadıklarımızı ve şahit olduklarımızı paylaşmak daha doğru olurdu diye gönlümden geçiyor.

Öncelikle, tabii ki herkesin andığı 2009’da kaybolan, hunharca öldürülen Kayseri’deki 3 çocuğumuzu ve İstanbul’da üvey annesi tarafından öldürülen Fırat çocuğumuzu rahmetle anmak istiyorum ve çocuklarımıza zarar veren, her türlü zarar veren kişi ve olayları da -affınıza sığınarak- bu kürsüden lanetliyorum.

Çocuk, geçen dönem de… Yine Behiç Bey’in alıntılar verdiği -sağ olsun- Şiddet Araştırma Komisyonu bu dönemde gerçekten şanslıdır. Geçen dönemin komisyonu da son gün görüşülmüştü, bu dönemin komisyonu da son gün görüşüldü ama hayırlara vesile olsun istiyorum.

Biz “çocuk” dediğimiz zaman neyi çalıştık? 0-18 yaş grubunu çalıştık. Bir ara kayıp çocuklar en hızlı, en çok konuşulan konu hâline geldi ve bu Kayserili çocuklarımızla da daha çok konuşulur oldu. Akabinde daha başka olaylar üst üste gelince dört parti grubundan arkadaşlar “çalışan çocuklar”, “çalıştırılan çocuklar”, “kaçırılan çocuklar”, “kayıp çocuklar” başlığı altında bir sürü önerge vermiş. Daha sonra, aslında bu gruplar altında on tane kitap yazabileceğiniz ama üç ayda çalışmak zorunda bırakılan, başta kayıp çocuklar olmak üzere “Çocukların mağduriyetine yol açan nedenler” diye biz de 10 Mart 2010’da komisyon çalışmasına başladık. Başladıktan sonra bir başka şansımız da -komisyon için şanssızlığımız, millet için şansımız olan-Anayasa oylamaları geldi ve biz komisyon çalışmasının ancak yarısını yapabildik, yarısını gece veya sabahlara karşı bütün komisyon üyesi arkadaşlarımızla çalışarak yaptık.

Peki, bu kadar kısa sürede ne yaptık? Hatırlarsınız -aslında hatırlamasak daha iyi ama- yaşadığımız olaylar Eşme’de çocuğumuzun lağım çukuruna ölü ya da diri düştüğünü aradık ve bulduk.

Yine aynı süreçte, hatırlarsınız, sanki olaylar üst üste birbirini takip etti, Siirt’te öğrenci olan ve aynı zamanda okulundan mezun olan çocuklarımıza, iddia edilen, öğretmenleri tarafından yapılan tacizdi.

Yine aynı komisyon çalışmaları sırasında Manisa Alaşehir vakaları yaşadık, hatırlarsınız. Neydi oradaki başlığımız da? 2 tane küçük kız çocuğumuzla 1 erkek çocuğumuzun fuhuş maksatlı satılıyor olmasıydı.

İşte, bütün bunları yerinde incelemek üzere kurulan ekipler ve milletvekili arkadaşlarımız, uzman arkadaşlarımızla birlikte şehirlere gittiler, yerlerinde inceleme yaptılar. Bu Komisyonu övünerek söyleyeyim ki… Tabii ben bütün bu övünmelerde bütün partilerden katılan Komisyon üyesi arkadaşlarım adına övüneceğim. Çünkü öyle bir araştırma komisyonu ki kitabın sonunda “tespitler, sorunlar ve öneriler” diye yazdığımız kısmın neredeyse yüzde 90’ı hayata geçmiş durumda. Önermişiz kayıp çocuk için: “Çocuklar beş yaşında kayboluyorlar, on yaşında çocuk arıyoruz beş yaşındaki resmiyle. Değiştirilmeli” demişiz. Bakmışız ki kriminal, bir eğitimci eğitimi almak üzere yurt dışına kıdemli bir çalışanını göndermiş, teçhizatını almış, hayata geçirmiş. “Polis teşkilatı ve yargı arasında tanımlar ve hareket birlikteliği standardınız yok.” demişiz. Hemen akabinde bir rehber hazırlanmış ve bütün polis teşkilatına dağıtılmış, eğitim birimleri ve sayıları daha da artar hâle gelmiştir. Buna benzer ne demişiz? “SHÇEK, sen ‘kayıp’ diyorsun çocuğa, polis ‘kayıp’ demiyor ya da polis ‘kayıp’ demiyor, sen ‘kayıp’ diyorsun.” demişiz. Hemen SHÇEK ile emniyet ve jandarma bir araya gelmişler, kayıp sayılarını tek kalemde göreceğimiz bir protokol hazırlamışlar. Yine tam Komisyon çalışırken şunu demişiz bütün arkadaşlar: “Hey bakanlıklar, illerde ve ilçelerde bürokratlarınız yerelleştikçe disiplini kaybediyorsunuz. Aranızda çok konuşup, görüşüp ve bir iş birliği yapmadığınız için çocukların bulunması gecikiyor, eziyeti gecikiyor.” demişiz ve haziran ayında Ulaştırma Bakanlığı, iki devlet bakanlığı, sosyal hizmetlerden, kadın ve aileden sorumlu Bakanımız bir araya gelmişler ve beş yıllık bir protokol imzalamışlar. Bu protokol de kayıp çocukların bulunması, kaybolduktan sonraki aşamalar, daha önce engellenmesini sağlamak için bir protokol. Bu da gösteriyor ki bu Komisyon gerçekten iyi çalıştı.

Bu arada komisyon çalışmaları sürerken 25 Mayıs -yanlış hatırlamıyorsam, evet 25 Mayıs- “Dünya Kayıp Çocuklar Günü”ydü, bizim araştırma komisyonu çalışmaları sürecine denk geliyordu ve o gün Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında tiyatro, şiir, afiş çalışmaları yapıldı.

Bu Komisyon farklı bir şey daha yaptı, çok da etkili oldu. Üç beş dakikalık fragmanlar hazırlattı sokağın hassasiyetini, duyarlılığını, farkındalığını artırmak için. Bunu TRT iş birliğiyle yaptı çünkü biliyorsunuz, araştırma komisyonlarının herhangi bir bütçesi yok ancak yapacaklarınızı iş birlikleriyle yapabiliyorsunuz. TRT’yle bir iş birliği yaptı ve bütün ulusal kanallarda komisyonumuz çalıştığı süre içinde bu fragman dönmeye devam etti.

Diğer yandan, yine iki araştırma komisyonunda -övünerek söyleyeceğimiz- Türkiye’de ilk defa, kaybolan çocuklarımızla ilgili saha araştırması yapıldı. Önümüzdeki günlerde sanırım onlar da matbaadan basılarak sizlere teslim edilecek.

Biraz rapordan bahsetmek istiyorum “Raporu nasıl hazırladık, ne demek istedik?” Raporumuzu hazırlarken önce… Türkiye’deki, biliyorsunuz her 10 çocuğumuzdan 3 tanesi 0-14 yaş grubu, 18 yaş altı da neredeyse nüfusumuzun yarısı. Yani konuştuğumuz konu çoluk çocuk meselesi değil, çok ciddi bir mesele ve “Çocuklarımız geleceğimizdir.” ifadesini şahsen ben reddediyorum. Aklımızı başımıza toplayalım, çocukları geleceğe ertelemeden, çocukların iyi bir sosyal sermaye olduğunu bilip ve çocuklarımızı bu yaşlarda yakalamamız gerektiğine inanmalıyız.

Ne yapmışız? Türkiye’deki çocuklarımızın sosyodemografik yapılarını, dağılımlarını, yaş gruplarını, eğitim gruplarını, ailelerini incelemişiz. Akabinde devam etmişiz, “Türkiye’de çocuk politikası var mı yok mu?” bunu irdelemişiz.

Şunu paylaşmak isterim ki evet, bakanlıklar, illerde yürütülen projeler, bir sürü birbirinden bağımsız, parça parça yapılan çalışmalar… Lakin, ne kadar iyi niyetli olursa olsun makro planı olmayan, temel felsefesi olmayan hiçbir çalışmanın sonuca ulaşması ya da verimli olması mümkün değil. Bir bakıyorsunuz SHÇEK’te ayrı bir proje, bir bakıyorsunuz emniyette ayrı bir proje, bir bakıyorsunuz valilikte ayrı bir proje, birbirine benzeyen, ayrı kaynak -ayrı insan kaynağı, ayrı mali kaynak- kullandırılan, aslında bir arada olsa daha iyi sonuç alabileceğimiz projelerin çok dağınık, dağınık olduğunu… Bu da neden kaynaklanıyor? Çünkü, Türkiye'nin, ısrarla söylediğimiz gibi, makro bir çocuk politikası, genç politikası maalesef yok.

Efendim, Çocuk Koruma Kanunu’muz var, doğru. Efendim, biz Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne imza attık, bu da doğru. Lakin, bu kanunların olmuş olması tabii ki bir sürü eksiği tamamlar ama bunların hiçbirisi bir çocuk politikası anlamına gelmez çünkü politikalarınızın her bir şeyi kanunla düzenlenecek anlamına gelmiyor.

Daha sonra, geçmişiz, kayıp çocuklarımızı ayrı bir başlık altında incelemişiz, durum analizi yapmışız, kaybolma nedenlerini irdelemişiz, kaybolma durumunda yaşanan aksaklıkları irdelemişiz ki o konuların Behiç Bey detaylarına girdi, söyledikleri de doğruydu, raporun içinde de bütün detayıyla bulabilirsiniz. Kayıp çocuğun aranması sırasında yaşanan sorunları gördük ve daha sonra önerilerimiz…

Arkadan, bir de Komisyonumuzun “mağdur çocuklar” diye bir ifadesi var, “mağdur.” Bakın, ihmal edip ihtiyacını karşılamadığınız her çocuğu da mağdur etmiş olursunuz. Bunlar için örnek vereyim: Üstün yetenekli çocuklar bunlardan birisidir. Kulaklarımızı açalım ve şu rakama dikkat edelim: Türkiye'nin üstün yetenekli çocuklarının nüfusu kadar en az Avrupa’da beş tane ülke vardır. Biz bu ülkelerden silah satın alırız, biz bu ülkelerden kimyasal madde satın alırız. Bu ülkelerin nüfusuyla bizim üstün yetenekli çocuklarımızın nüfusu aynıdır. Ne demek istiyorum buradan? Biz, artık, üstün zekâlarımızın ve yeteneklerimizin farkına varalım. Her ihmal ettiğimiz üstün yetenekli çocuk kendi için bir mağduriyet yaşamakta, ülke için de bir kayıp söz konusudur.

Sokakta yaşayan, çalışan çocuklarımız var ve biz hâlâ onlardan mendiller almaya devam ediyoruz. “Almayın.” dediğimiz zaman da “Ama aç!” deniliyor. Hayır, böyle bir şey yok. Sokakta hiçbir çocuktan bir şey satın almamayı öğrenmeliyiz. Her merhamet gösterdiğimiz, avucuna her para koyduğumuz çocuğun arkasında bir çetenin olduğunu unutmayalım ve her mendil aldığımız çocuğun aslında evinden kaçmış, anası ağlayan çocuklardan birisi olabileceğini de düşünelim.

Bir de çalıştırılan çocuklarımız var yani doğurulurken dahi bir sermaye olarak... Bu sermayeden kastım şudur: Zaman zaman küçük yaşta fuhşa sürüklenen, annesi babası tarafından dahi fuhşa sürüklenen ya da dilendirilen ya da sokakta mendil sattırılan çocuklar. Biz eğer “Ama anası var ne yapalım! Ama babası var ne yapalım!” derseniz kapalı kapıların arkasında babasından hamile kalan genç kızlarımız olduğunu; dayısından, amcasından hamile kalan genç kızlarımız olduğunu ve bunun için katil olan çocuklarımız olduğunu hepimiz bilmemiz gerekiyor. Birtakım şeyleri “Ayıp olur!”, birtakım şeyleri “Aaa söylenir mi!” diye kapatarak o yaşanan ızdırapları örtmemiz mümkün değildir.

Bir de tabii ki bunların içinde suça sürüklenen çocuklarımız var. Eline silah verilip kan davasının peşinde koşturulan çocuklarımız var, eline silah verilip terör için kullanılan çocuklarımız var; bunları çoğaltabiliriz. Ama hiç kimse çocuğu dünyaya getirdi diye, anne ve baba sıfatı olmasıyla, ağabey ve dayı olması sıfatıyla çocuğun üzerinde sınırsız haklara sahip değildir. Çocuğun yaradılıştan gelen kendi hakları vardır; yaşam hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı ve devlet bütün bunları karşılamakla yükümlüdür. Kime rağmen? Buna direnen ailesi dahi olsa ailesine rağmen.

Evet, devam etmişiz ve sonuçta, “Sonuç, öneriler” kısmına gelmişiz, kayıp çocuklarımızı irdelemişiz, cinsel istismara gelmişiz. Cinsel istismar konusu, son günlerde Alev Hanım ile Aşkın Hanım’ın verdiği kanun teklifiyle, gündemi hepimizin farkındalığını artıran, “Ne oluyoruz, ne bitiyor, neler yapılmaya çalışılıyor?” dedikçe yeni şeyler öğrendiğimiz ama inşallah, zaman içinde olgunlaşıp, en kısa sürede Meclise geleceğine inandığımız yasayla birlikte, cinsel taciz suçlarının özellikle vaka meydana gelmeden engellenmesini sağlayacak, hastalıklı ve zararlı tiplerin tedavisini ya da engellenmesini sağlayacak düzenlemelerin bu yasalarla olacağına inanıyorum.

Diğer yandan, çocuklarımız suça itildikten sonra -yine Behiç Bey detaylarına girdiği için onlara girmeyeceğim- mahkeme sırasında, karakol sırasında çocuklarımızın yaşadıkları vardı.

Şunu söyleyeyim: Uzun yıllar siyasetçilerin konusu altına gelmemiş çocuklar çünkü çocuklar oy kullanmıyorlar. Eğitimi konuşurken, eğitimi sadece öğretmenler üzerinden konuşuyoruz çünkü öğretmenler oy veriyorlar. Hâlbuki öğretmen olmanın tek nedeni vardır, 17,5 milyon talebeye hizmet etmek. 17,5 milyon öğrencinin eğer hukukunu, hakkını, üstün menfaatini ve önceliğini düşünmediğiniz zaman, biraz sonra sayacağım yaş grubunda çocukların mağduriyetleri artmakta.

Biz nasıl bakmışız meseleye? Konu başlıklı bakmayalım demişiz. Çocuk ana rahmine düştü. Ana rahmine düştüğü andan itibaren, devlet, çocuğun sağlıklı doğum yapma imkânını sağlamak zorunda demişiz. Yapıyor muyuz? Yapıyoruz. Doğdu çocuk. Sağlıklı beslenme, aşılarının takibi, evde şiddet görüp görmediği… Yapıyor mu şu anda? Devlet yapıyor. Ha, birileri yapmıyorsa, aynı İstanbul’daki gibi -demin milletvekili arkadaşlarımdan biri de söyledi- seçilen muhtar görevini yapmıyor, oraya atanan millî eğitim müdürü görevini yapmıyor, orada görev yapan kaymakam, sokaklarını gezmiyor ve sokaklarda aç yatan o çocuğu görmüyor ama nihayetinde yasaları ve kanunları onların eliyle sokağa ulaştıracaksınız. Ayakkabısını eskitmeyen, koltuklarını eskiten kaymakamların olduğu yerlerde bu çocuklarımızın ölüm sayısının artmasından ben çok endişe ediyorum.

0-6 yaş -0-3 yaş grubu özellikle- arası, çocuklarımızın zekâsının, kişiliğinin, erdemlerinin oluştuğu bir yaş. Eğer 0-3 yaş ya da 0-6 yaşlarda –yanılıyorsam Canan Hocam düzelt oradan- çocuklara ulaşamıyorsanız daha sonra karşımıza gelip de şöyle demeyin: “Her şeyin başı eğitim kardeşim.” Yok ya! Her şeyin başı eğitim. Çocuğun yüzde 80’i tamamını aldı altı yaşına kadar. Peki altı yaşına kadar çocuk neredeydi? Evde, anne yanında. Aile kimlerden oluşur çocuğum, say bakayım? Fatoş Hanım, say bakayım aile kimlerden oluşur? “Anne, baba, çocuklar...” -yok ya- derler yine. Artık aileler sadece anne, baba, çocuklardan oluşmuyorlar. Evimizin köşelerinde, bizi kocaman aile yapan, dünyayla buluşturan 37 ekran, 42 ekran, 60 ekran bir görüntü alanları var. Bunlar aile bireyidir. Artık onun girdiği yerde sizin anne ve baba olarak rol model olma şansınız bitmiştir. Çünkü çocuk hareketlerle öğrenir, gördüğünü taklit eder. Bakın, evvelsi gün ikiz kardeşlerden biri diğerini öldürdü. Kimin silahıyla öldürdü? Gafil babanın silahıyla öldürdü. Niye öldürdü? Çünkü o baba aynı zamanda o çocuğa televizyonda birbirini öldüren adamların sahnelerini izletti. Çünkü kardeşine diyor ki: “Şimdi ben seni vuracağım.” Çocuk, vuracağım kısmını anlar ama kardeşinin öleceği kısmını anlamaz. Adam da ağlıyor arkasından evladının. Şunu demek istiyorum: Hiçbir yayıncı kötü yayın yaparak çocuklarımızı zehirleme hakkına sahip değildir. Bu konuda verdiğim mücadeleyi biliyorsunuz. Hiç kimsenin, hiçbir senaristin ya da hiçbir dizinin adını anmadan -ama çok ciddi söylüyorum- çocuklarımızı zehirleyen her yayın organına gövdemi koyarak mücadele etmeye devam edeceğim, onlar da bana durmadan dava açmaya devam edebilirler.

Yine, buralardan sesleniyorum: Ailemizin bir bireyi olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Otuz altı dakika istiyorum Başkan.

BAŞKAN – Halide Hanım, dava filan açılınca bir yardım talebinde falan bulunmuyorsunuz değil mi?

HALİDE İNCEKARA (Devamla) – ...çocukların yüzde 74’ü vaktini çocuk filmlerinin dışında o dizileri izleyerek geçiriyorlar. Tabii ki anne-baba çocuklarını vaktinde yatıracak ama reklam izliyorsunuz. Reklamda çocuk şöyle diyor: “Çok yakışıklı. Ben büyüyünce onunla evleneceğim.” Burada bunu izliyorsunuz, burada böyle bir cinsel objede çocuğu kullanıyorsunuz, böyle bir yerde dillendiriyorsunuz; sonra da geçip haber programlarınızı zenginleştirmek, tartışma programlarını zenginleştirmek için bir sürü insanlar çağırıp timsah gözyaşları döküyorsunuz. Bunları art niyetli yapmadığımıza eminim ama kabul edelim ki bir sürü konuda cahiliz, özellikle çocuk konusunda cahiliz. Annem diyor ki: “Bu keratalar neredeyse dişleriyle birlikte gelecekler, sakallarıyla birlikte gelecekler.” Evet, çocuklar erken gelişiyorlar, zekâları, duyguları... Bizim bilgi ve kapasitemizin onların zekâsına gerçekten ulaşma şansı yok. Durmadan, biz de onlarla nasıl yaşamamız gerektiğini öğrenmek zorundayız.

Farkındaysanız sizi çok rakamlara boğmak istemedim ama tabanda yapılan alan çalışmasıyla ilgili birkaç başlığı sizlerle paylaşmayı uygun görüyorum. Kim bu kayıp çocuklar? Her gün bir çocuk mu kayboluyor? O kaybolan çocuklarımızın sayısı artıyor mu? Hadi, bilmeyeni anlarım ama yıllarını devletin içinde, kamuda görevli geçirmiş insanların her gördüğü rakam üzerinden bir yorum yapmasını benim anlamam mümkün değil. Çünkü “yorum” dediğiniz şey mukayese edilen bir şeydir. Ben bir şey artıyor diyorsam kasımda, demek ki eylül, ekimde de benim bir şeyi ölçüyor olmam gerekiyor. Eylülde, ekimde ölçmediğin bir şeyi kasımda ölçmeye başlarsan kasımda aldığın sonuç size “Uu, arttı.” dedirtmez, “Yeni saymaya başladık.” dedirtir.

Şimdi, kayıp çocuklarla, biz daha araştırma komisyonunda çalışırken -bütün arkadaşlarımız şahit- kayıp çocuk sayısı istiyorduk, yargıdan ayrı geliyordu, savcıdan ayrı geliyor, emniyetten ayrı geliyor, jandarmadan ayrı geliyor. Böyle bir komedi olabilir mi? Sonra bakıyoruz, koşa koşa insanlar ekranlara çıkıp “Biliyor musunuz, vallahi kaybolan sayısı bu kadarmış.” diyor. Hayır kardeşim, o kadar değil. Üstelik dün de saymamışsın. Dün karakolunda kayıtların “kayıp” diye geçmemiş, “kız kaçırma” diye geçmiş, bugün “kayıp” diye geçiyor. Dünkü tanımlarla bugünkü tanımların değişmiş. Dün saymadıklarını bugün sayar duruma gelmişsin. Üstüne üstlük de bu dördü birbirini tanımayan kurumlarını da tek kalemde birleştirmişsin.

Daha biz komisyon çalışmaları yaparken sadece polisten aldığımız kayıtlar 1.700-1.800 rakamlarını verirken -daha net rakam vermek istemiyorum, çünkü kayıp rakamları anında değiştiği için çok sağlıklı bir şey değil fakat- son on yılların, dört kurumun bilgisi biriktiği hâlde kayıp oranlarında büyük bir düşüş yaşıyoruz. Bir, kaybolan çocukların ya da kaçan çocukların bulunma oranları çok hızlanmış durumda. İkincisi, kayıp mı, komşuya mı gitti, artık polis daha ciddi soruyor karşıdaki ek soruyu. Karakollara gittim. Şunu söylemek isterim: “Çocuğum kayıp” diye geliyor baba koşa koşa. “Kayıp!” diyor, “Kayıp, kızım kayıp, Naciye kayıp!” Resim yok, profil yok, tarif yok, tanım yok. “Amca, git resim getir.” diyorsun, iki saat geçiyor. Hâlbuki çocuğun bulunmasında ilk iki saat çok önemli. Eğer ilk iki saatte polis sağlıklı ihbarını alır, tanımını alırsa yüzde 99 bulur, ondan sonra yirmi dört saat. Ama bizim amca hâlâ evde çocuğun maalesef resmini aramaya devam ediyor. Demek ki bizim bunu hızlandırmamız için diğer taraftan da aileleri bilinçlendirmemiz gerekiyor.

Kayıpların bulunma oranları genelde yüzde 95. Yalnız acı olanı şudur ki yedi yaşının altındaki gruplarda kaybolmalarda bulunma oranları hem düşük hem de bulunduklarında maalesef Kayseri’de yaşadığımız gibi sonuçlar alıyoruz.

Büyükler iz bırakıyorlar yani ya sevdiğine kaçıyor ya hayal ettiğine kaçıyor ya evdeki dayaktan kaçıyor. Fakat bu yapılan ankette çok ilginç bir sonuç var ki, aynı evde erkek kardeşiyle ya da kız kardeşiyle yatan çocukların kaybolduktan sonra bulunma oranları, tek yatan çocuklardan daha düşük biliyor musunuz? Bizi nereye götürüyor bu? Biz “kardeştir nasıl olsa” diye odaya atıp yatırdığımız çocuklardan kız çocuğu kaçıyor evden, çünkü kardeşinin kendisine cinsel tacizde bulunduğunu kimseyle paylaşamıyor ya da dayısının. “Dayıdır ne olacak, amcadır ne olacak?” diye… Çünkü bize anket veriyor bunu. Dönmüyor. Evde eğer çocuk cinsel taciz, şiddet, dayak görmüşse, özellikle aile bireylerinden, kaçtıktan sonra, ölümü pahasına kendini buldurmamaya gayret gösteriyor.

Kayıptan önceki bir yıl içinde aile terör ya da eğitim sebebiyle göç ettiğinde, göçtüğü şehirlerde çocuklar kayboluyor ya da kaçırılıyorlar ama bulunma oranları çok düşük. Yine herkes şunu söylüyor: “Bu organ mı?” Ya ben bu “organ” diyenlerin elinde bir tek veri var mı, bilmiyorum. Bizim Araştırma Komisyonu boyunca önümüze hiçbir şey çıkmadı. Çocuk fuhşu gördük, çocukların satılması, kaçırılması bunların hepsi olabilir ama organ görmedik. Bir organ ticaretidir, aldı başını gidiyor. Bu konuyla ilgili ihbarlar aldık. Bazısını arkadaşlarımızla bile paylaşmadan, ben Komisyondan uzman arkadaşlarımı alarak, emniyetten arkadaşlar alarak “Ben organ mafyası tarafından kaçırıldım.” diyenlerin evine ziyarete gittim, araştırmalar yaptım. Sonuç hiç. Kız çocuğu “Sevdiğime kaçtım.” diyemediği için “Beni organ mafyası kaçırdı.” diyor ya da diğeri niye kaçtığını anlatamadığı için daha popüler olan bir söylem… Ama nihayetinde bizim elimize geçen böyle bir bulgu yok, eğer varsa da bunu ben şahsen bilmeyi ve kamuoyuyla paylaşmayı arzu ederim.

Nihayetinde çok iyi bir çalışmaydı, hem CHP Grubundaki arkadaşlara hem MHP Grubundaki arkadaşlara hem -şimdi herhâlde yatıyor- Sevahir Hanım’a hem de kendi ekip arkadaşlarıma… Bu arada şunu söyleyeyim: Bu Komisyonda biz sadece Komisyon üyeleriyle çalışmadık. O sıralarda bir Anayasa değişikliği vardı ve o Anayasa değişikliğindeki en güzel maddelerden birisi de benim için çocuğun üstün menfaatiydi, herkese ve her şeye rağmen çocuğun üstün menfaati. Çocuğun menfaati kiminle çelişirse çelişsin, anneyle babayla çelişiyorsa önce çocuk, çocuğun menfaati öğretmeniyle çelişiyorsa önce çocuk, çocuğun menfaati devletle çelişiyorsa önce çocuk. Bu çalışmayı biz bütün parlamenter arkadaşlarımızla yaptık, basın mensuplarıyla yaptık, kamuoyuyla yaptık ve çalışmamızın bir sloganı vardı: “Neşemiz kaçmasın, umudumuz kaybolmasın.”

Vakit ayırıp bu son günde beni dinlediğiniz için, hatta dikkatli dinlediğiniz için, burayı kalabalıklaştırdığınız için hepinize çok çok teşekkür ediyorum efendim. (Alkışlar)

Hayırlı dönemler; gitmek var, dönmek olmayabilir, dönüp görmek olmayabilir, hakkımızı birbirimize helal edelim. Kırdıksa, üzdükse benden yana helal olsun, bir hakkım yoktur ama sizler de bana helal ediniz lütfen. Allah’a emanet olunuz. (Alkışlar)

BAŞKAN – Halide Hanım’a çok teşekkür ederiz.

Komisyon üyelerine, emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. İnşallah Komisyonumuzun hazırladığı rapor doğrultusunda gereken işler ilgililer tarafından yerine getirilir.

Sayın Şandır, buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aslında her raporun sonunda bu konuşmayı yapmayı arzu ederdim ama imkân olmadı. Sonunda tekrar bu imkânı yakalamaya çalışacağız, Grup Başkan Vekili olarak teşekkür edeceğim ama fırsat olmayabilir endişesiyle teşekkür etmek istiyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Meclisimizin kurduğu bu araştırma komisyonlarına ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Özellikle şimdi görüştüğümüz kayıp çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur olduğu sorunları araştıran bu Komisyona, bu Komisyonun değerli üyeleri ve başta Sayın Başkanı Halide İncekara Hanımefendi’ye, emeği geçen tüm bürokratlara Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak çok teşekkür ediyorum. Çok önemli bir çalışma yapmışlar, çok da değerli bir çalışma yapmışlar; ümit ediyorum ki devletimizi yöneten siyasetçiler, bürokratlar bu çalışmadan azami ölçüde faydalanırlar ve göz bebeğimiz olan, en değerli varlığımız olan, geleceğimiz olan çocuklarımıza her türlü ihtimamı göstermek konusunda bu kitap, bu rapor, bu çalışma yol gösterici olur.

Tekrar, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bizim de 2 değerli üyemizin üyesi bulunduğu bu Komisyona bu çalışmadan dolayı, yine başta Halide İncekara Hanımefendi olmak üzere, tüm yönetim kuruluna, tüm kurul üyelerine teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır nezaketinize.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, kayıp çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Emeği geçen bütün arkadaşlarımıza, emeği geçenlere özellikle teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 4’üncü sırada yer alan, kanser hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun 648 sıra sayılı Raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 21 milletvekilinin, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 23 milletvekilinin, kanser hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/348, 551, 666, 667, 668) (S. Sayısı: 648) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 648 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Önerge sahipleri adına bir arkadaşımızın söz talebi var bu komisyon raporu için, Sayın Mehmet Serdaroğlu, Kastamonu Milletvekili.

Buyurun Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Kanser Araştırma Komisyonunun Raporu hakkında önerge sahibi olarak söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Bu arada, Türk polis teşkilatının 166’ncı kuruluş yılını ve 10 Nisan Polis Bayramı’nı tebrik ediyorum. Emniyet teşkilatımız sadece adi suçlularla değil, vatan hainleriyle de canları pahasına mücadele etmektedir. Bu vesileyle, ülkemizin birliği, vatandaşımızın dirliği için görev yaparken şehit olan polislerimizi rahmet ve şükranla anıyor, tüm teşkilat mensuplarının ve polislerimizin 10 Nisan Polis Bayramı’nı tekrar tebrik ediyorum, kutsal görevlerinde başarılar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu ifade etmeliyim ki: Milliyetçi Hareket Partisi, kanser hastalığının araştırılması için ilk önergeyi vermiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulumuz da diğer önergeleri de bununla birleştirerek komisyon kurulmasına karar vermiştir. Şu an görüştüğümüz bu raporun oluşturulmasında öncelikle ve özellikle, komisyon kurulması kararını veren değerli milletvekillerimize huzurlarınızda ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Ayrıca, emeği geçen herkese, tüm grupların başkanlarına, Komisyon üyelerine ve çalışanlarına, Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına ayrı ayrı teşekkürlerimi ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, kanser konusunu araştırmak ve çözüm yollarını önermek amacıyla kurulan Komisyonun hazırlamış olduğu bu raporun, başta kanser hastalarına, hasta yakınlarına, doktorlara, araştırma kurumlarına, üniversitelere ve tüm halkımıza bu konudaki sorunların çözümü için bir katkı sağlayacağını ummaktayız.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde ve dünyada en önemli sağlık problemlerinin başında gelen kanser hastalığı her yıl artarak yayılmaktadır. Ülkemizde her yıl kansere yakalanan hasta sayısı artarken, hastaneler de dolup taşmaktadır. İlim Kastamonu’dan her gün 10-15 kişi Demetevler’deki Onkoloji Hastanesine hasta ziyaretine gelmektedir. Bu bile bu hastalığın ne kadar ileri seviyede olduğunun en basit göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde kanser tedavi hizmetlerinin organizasyonunda en çarpıcı ve önemli nokta, ülkemizdeki tıbbi onkolog ve hematologların sayısal yetersizliğidir. Şu an sayıları milyonlara yaklaşan kanserli hastaların tedavi ve takibinin yetersiz sayıdaki tıbbi onkolog ve hematologlarla götürülemediği ve sıkıntıların varlığı açıkça ortadadır.

                              

(x) 648 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

[Meclis araştırması önergesinin ön görüşmeleri 13/04/2010 tarihli 85’inci Birleşimde yapılmıştır.]

Raporda da tespit edildiği gibi ülkemizde en sık görülen iki kanser türü akciğer ve meme kanseridir. Akciğer kanserine yılda 50 bin kişi, meme kanserine ise 16 bin kişi yakalanırken, yine ülkemizde 50 bini aşkın lösemi hastası takip edilmektedir. Yılda 15 bini aşkın lenfoma ve 10 bini aşkın yeni lösemi olgusu saptanmaktadır.

Bu durumda gerekli uzman ihtiyacının karşılanması için üniversiteler ve tıp fakülteleriyle birlikte ortak çalışmaların bir an önce yapılarak çözümlerin belirlenmesi gerekmektedir. Erken teşhis ile kanserle savaş politikasına yön verilmesi ve nüfus tabanlı kanser kayıt sistemlerinin kurulması ve daha sağlıklı veri toplanması bir an önce hayata geçirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, medikal onkolog konusunda uzmanın yetişmesi seneleri almaktadır. 11 milyon nüfuslu Yunanistan’da bile medikal onkolog sayısı bizden fazladır. Bu konudaki uzman sayımız gerçekten ama gerçekten yetersizdir. Üstelik sadece onkolog yetiştirmek de yeterli olmamaktadır. Patolojide uzmanımız yok ise yeterli onkolog olması da bir mana ifade etmemektedir. O nedenle, radyolog, sitolog ve patologların yetiştirilmesine önem verilmeli ve insan kaynakları yetersizliğini öncelikle gidermeliyiz. Bir medikal onkolog ve hematolog, tıp fakültesini bitirdikten sonra on dört, on beş yıl daha eğitim alarak ancak kırk yaşında göreve başlayabilmektedir, bu durum ise bu uzmanlıkların tercih edilmemesine neden olmaktadır. Bu yüzden, bu uzmanların yetiştirilmesi konusunda yeni idari ve yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu da aşikârdır.

Değerli milletvekilleri, iktidarın, muhalefete bakış açısına ve haksız eleştirilerine de değinmeden geçemeyeceğim.

Üzülerek ifade etmeliyim ki Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, muhalefetin, her şeye muhalefet ettiğini ve çözüm üretmediğini iddia ederek, Türk siyasetine, muhalefete muhalefet anlayışını yerleştirmiştir; muhalefetin önerileri, kanun teklifleri, araştırma önergeleri hep bu anlayışla değerlendirildi. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu kürsüden gündeme getirdiğimiz hemen hemen her konu, bu ülkenin ve insanlarının gerçek sorunlarıdır, bu sorunlara çözüm önerileridir, yaratılan sanal gündemlerle değil, vatandaşımızın bizden beklediği gerçek ama gerçek gündemlerdir. Bu konudaki en güzel ve en son örnek de önümüzdeki bu kanser raporudur.

Değerli milletvekilleri, milyonlarca insanımızın bugününü ve geleceğini yakından ilgilendiren kanser konusundaki verdiğimiz araştırma önergemizin kabul edilmesi ve raporlaştırılması nedeniyle emeği geçen herkese Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına bir kez daha teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Serdaroğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Tekin Bingöl.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Duygusal konuşmaların yapıldığı duygu yüklü bir atmosferde maalesef çok sevimsiz bir konu üzerine konuşmak durumundayız. Parlamentomuzun almış olduğu kararla kurulan Kanser Hastalığını Araştırma Komisyonu, son derece sağlıklı ve bir o kadar da bilimsel bir çalışma sergileyerek önemli bir ürün ortaya çıkardı. Umut ediyorum ki Kanser Hastalığını Araştırma Komisyonunun hazırlamış olduğu bu rapor, kanserle ilgili bundan sonraki çalışmalara ışık tutacaktır, yön verecektir ve katkı koyacaktır.

Konuşmamda bu hastalığın sevimsiz bir hastalık olduğunu söyledim çünkü bu hastalık çağın hastalığı. Ülkemiz dâhil dünyanın hemen tamamında hızla artan bir hastalık. Örneğin, ülkemizde bundan on-on beş yıl öncesine kadar hastalıklar sıralamasında kanser 4’üncü sırada iken bugün kalp ve damar hastalıklarından sonra 2’nci sırada. Kalp ve damar hastalıklarındaki gelişmeler, vatandaşların bu konuda daha bilinçli davranmaları neticesinde, bu hızlı artış trendiyle… Maalesef, bir süre sonra ülkemizde de -birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi- kanser, hastalıklar sıralamasında 1’inci sıraya yükselecek gibi duruyor. Yapılan araştırmalara göre, Sağlık Bakanlığının yapmış olduğu yeni düzenlemeyle -kanser kayıt sisteminin henüz tüm Türkiye’ye yayılmamış olmasına rağmen- yıllık ortalama artışın 150 bin civarında olduğu dikkate alındığında, az önce bahsettiğim bu yükseliş eğrisiyle, maalesef kanser her geçen gün daha da artarak ülkemizde de hastalık sıralamasında 1’inci sırayı alacak gibi duruyor.

Tabii kanserin bilinen nedenleri var; genetik faktörler var ve hiç kuşkusuz herkesin kabul ettiği tütün ve tütün mamullerinin bu hastalıkta öncelikli nedenlerden biri olduğu da bir vakıa ama onun ötesinde, teknolojik gelişmelerin getirdiği sonuçlar var. Bunlara baktığımızda: Evimizde, iş yerimizde, tarımda, kozmetikte kullanılan kimyasallar, yine gıda ürünlerinin üretimindeki çeşitlilikler ve teknolojik gelişmelerin hayatımızın her alanına sokmuş olduğu cihazların yarattığı olumsuzluklar, her geçen gün kanser hastalığını tetikleyen, altlık oluşturan yeni nedenler olarak önümüzde duruyor. Hatırlayınız, son dönemlerde çok yoğun bir şekilde GDO’lu ürünler konuşuluyordu. Bu ürünlerin, bu gıda maddelerinin çevreye, bitkilere ve insan sağlığına olumsuz etkilerinin olduğu sıklıkla vurgulanmaya başlandı. Elbette çok kesin sonuçlar henüz elimizde yok ama bu ürünler, ihtiyatla yaklaşılması gereken ürünler olarak karşımızda duruyor ve bunlarla ilgili yapılacak olan çalışmalar, bilimsel araştırma ve sonuçlar, umut ediyorum ki kısa süre içerisinde sonuçlanır ve GDO’lu ürünlerle ilgili düşünce netliğiyle yaklaşımlarımız daha da berraklaşır.

Değerli milletvekilleri, ben ve arkadaşlarım 2008 yılında Parlamentoya bir kanun teklifi sunmuştuk. O kanun teklifini maalesef 23’üncü Dönemde görüşme fırsatını bulamadık. O kanun teklifini gerçekten önemsediğimi ama çok önemsediğimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Konuşmamda belirttiğim gibi, teknolojideki hızlı gelişmeler hayatımıza yeni alışkanlıklar ve yeni ürünler kattı. Biz bu ürünlerle birlikte yaşıyoruz ve komplike bir hayat sürüyoruz. Elimizde cep telefonları, evimizde çeşit çeşit küçük ev aletleri, keza, cep telefonlarının ve televizyonların kullanımını sağlayan baz istasyonları ve vericiler, kısacası bütün bunlar yaymış oldukları elektromanyetik dalgalarla hayatımızı, çevremizi âdeta tehdit eder bir boyuta ulaşmıştır. Artık hiç kimseye “Bu cihazları kullanmayın.” deme şansımız yok. Elbette, bunlar hayatımızın bir parçası, hayatımızın renkleri. Bunları kullanacağız ama bunları kullanırken bilinçli kullanmanın, bu cihazların neler getirip neler götürdüğünün mutlaka farkında olma zorunluluğumuz var. İşte bundan hareketle biz o kanun teklifini vermiştik.

Bildiğiniz gibi, ülkemizde -kısaca bu konuda birkaç tespit yapmak istiyorum- 1995 yılında cep telefonları kullanılmaya başlandı ve 2000 yılından itibaren çok yaygınlaşmaya başladı. Tabii, cep telefonuyla birlikte onu kullanmamızı sağlayan baz istasyonları da ülkenin her tarafında âdeta mantar gibi bitti. Bu baz istasyonları ve vericiler, maalesef 2000 yılına kadar, kuralsız, denetimsiz bir şekilde, GSM operatörlerinin istedikleri bölgelere, istedikleri binalara rahatlıkla kurulabilen bir anlayışla kurulmuştu. Nihayet 2000 yılında yayınlanan genelgeyle bir miktar kontrollü hâle getirildi ama bugün bile hâlâ istediğimiz düzeyde değil. Hepinizin bildiği gibi, bu cihazlar elektromanyetik dalgalar yayıyorlar. Kullandığımız bu cep telefonları, bir baz istasyonu kadar, yakın, âdeta bir baz istasyonunu cebimizde, evimizde, masamızda bulunduruyoruz. Onun için, bu kanun teklifini çok önemsiyorduk ve bunun mutlaka bu Genel Kurulda değerlendirilmesi zorunluluğunu ifade etmiştik.

Avrupa’nın birçok ülkesinde, Amerika’da, radyasyondan korunma kurulları vardır ve bunların tamamının bağlı olduğu uluslararası iyonize olmayan radyasyondan korunma kurulları, birçok konuda araştırmalar yapar, bu cihazların kullanımlarını denetler, ölçümlerini yapar ve değerler çıkarırlar. Ülkemizde maalesef böyle bir kurul yok. Biz, bugün bu ülkede kurulan baz istasyonlarının, radyo-televizyon vericilerinin ve birçok cihazı, o kurulların ortaya koyduğu değerlerden faydalanarak kullanabiliyoruz ama ülkemizde acilen böyle bir kurulun kurulma zorunluluğu var, çünkü son yıllarda yapılan araştırmaların sonuçları gösteriyor ki bu elektromanyetik dalga yayan baz istasyonları ve cep telefonları artık o kadar da masum değil. Elbette çok kesin bir şekilde, tütün mamulleri gibi net bir şekilde kanser yapıcı özelliğinin olduğunu şu aşamada ifade etmemiz güç ama son yıllarda yayınlanan araştırma sonuçları gösteriyor ki artık, bu cihazların yaydıkları elektromanyetik dalgalar, maruziyet süresine bağlı olmak üzere, yani kullanım süresine bağlı olmak üzere olumsuzluklar çıkarmaya başladı.

Bir örnek vermek istiyorum: En son 2007 yılında İsveç’te yapılan bir araştırma sonucuna göre, on yıldan fazla cep telefonu kullananlarda “glioma” diye nitelendirilen beyin tümörü ile “akustik nörinom” denilen işitme siniri tümörlerinin ciddi artış gösterdiği çok net bir şekilde ifade edilmeye başlandı.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, bizim de ülkemizde böyle bir kurulun kurulması son derece önemli. Bu kurul birçok fonksiyonu bir arada götürmek durumunda.

Bugün ülkemizde kurulan baz istasyonlarını Bilgi Teknolojileri Kurulu denetliyor, müsaade ediyor ama o Kurul sadece teknik boyutuna bakıyor. Oysa, bu konuyla ilgili bilimsel araştırmaların, vatandaşların bilgilendirilmesinin, denetlemelerin yapılması gibi birçok konunun tek elden, tıpkı RTÜK gibi, tıpkı Enerji Piyasası Kurulu gibi, SPK’lar gibi, tek elden tüm bunları denetleyen, kontrolünü yapan bir kurulun olmasında son derece yarar olduğunu düşünmekteyiz.

Bakınız, Avrupa’nın birçok ülkesinde artık bu kurullar kesin kararlar almaya başladılar. Örneğin İngiltere’de ilköğretim okullarına sadece öğrenciler değil, veliler, öğretmenler ve çalışanlar da cep telefonu sokamıyor. Avrupa’nın birçok ülkesinde sağlık tesislerine ve hastanelere cep telefonuyla girmek kesinlikle yasaklandı. Bütün bunlar önceden tedbir almanın gerekliliği sonunda ortaya çıkan koşullar. O açıdan, bizim de ülkemizde tez elden, çok daha geç kalmadan bu kurulu kurarak önlemlerimizi almamızı, vatandaşları bilgilendirmemizi… En azından, vatandaşlarımızın bilgilenme adına başvurabilecekleri bir kurulun mutlaka kurulma zorunluluğu var.

Değerli milletvekilleri, bu kurul ülkemizde sadece bu işlevleri yürütmeyecek. Bunun yanı sıra, maalesef, hâlen ülkemizde bu konuda çok ciddi bilimsel araştırmaların yapılmadığı da bir gerçek. İşte bu kurul bir de böyle bir fonksiyon üstlenecek ve bu tür bilimsel araştırmaların yapılmasında öncülük edecektir. Bu kurulun, bahsettiğimiz uluslararası kurullarla olan dayanışması, bilgi paylaşımı ve benzerleriyle de ülkemize çok ciddi zenginlikler katacağı aşikâr.

Hepiniz çocukluğunuzda yaşadınız değerli milletvekilleri. Bizim çocukluğumuzda, çocuklar ödüllendirilirken bisiklet alınırdı çocuklara, futbol topuyla ödüllendirilirdik, kitaplarla ödüllendirilirdik ama şimdi, daha ilkokul çağındaki çocuklarımıza bile, ödül olarak, ne getirdiğini çok fazla bilmediğimiz cep telefonları hediye ediyoruz. Biz o telefonları hediye ederken çocuklarımız bize markalarla, modellerle taleplerini bildiriyorlar ama onun, çocuk yaşta onlara çok daha fazla zarar vereceğini düşünmüyoruz. Sırf çocuklarımız mutlu olsun diye, onlara zarar verdiğimizi dahi düşünemiyoruz.

Evimizde, artık, oturma odamızda, salonlarımızda akşam bir araya geldiğimizde birden fazla cep telefonunu bir arada bulunduruyoruz. Çocuklardan bir tanesinin ya da ebeveynlerden bir tanesinin önünde laptop, kablosuz İnternet  erişimi aynı ortamda; o ortamda yaşıyoruz, o ortamda ailemizle hoşça vakit geçiriyoruz ama orada bir elektromanyetik kirlenmeyi kendi elimizle yaratıyoruz. Bütün bu nedenlerle bizim bu konuda duyarlı davranma zorunluluğumuz var.

Biz bu kanun teklifini vermeden önce, yaklaşık 700 civarında insanla görüşürken birkaç soru yöneltiyordum. Siz değerli arkadaşlarımla da bunu paylaşmış olabilirim. Çok basit bir soru soruyordum “Cep telefonu alırken hangi özelliklerine bakarsınız?” diye, konuştuğum arkadaşlarımın tamamına yakını bana cep telefonunun inceliğinden, Mp3’ünün olup olmamasından, kamerasından ve benzerlerinden bahsettiler ama hiç kimse, hatta cep telefonu satan birkaç bayiye dahi gittiğimde, oradaki satış elemanlarıyla konuştuğumda onlar bile, bana asıl önemli olan, asıl bakmamız gereken özelliklerinden bahsetmedi. Oysa, örneğin, cep telefonu alırken bakmamız gereken en önemli husus, cep telefonunun “SAR değeri” diye nitelendirilen “özgül soğurma hızı” diye telaffuz edebileceğimiz değeri. Buna hiç kimse bakmadan, irdelemeden ya da farkında olmadan rahatlıkla o cep telefonunun başka özelliklerine bakarak cep telefonu alma yoluna gidiyor. İşte bu kurulun yapması gereken çalışmalardan bir tanesi de vatandaşlarımızı doğru bilgilendirmek. Ülkemizde maalesef bu konularda sadece cep telefonu değil diğer tüm cihazlarda, televizyonlarda ve benzerlerinde çok ciddi bilgi kirlilikleri var.

Vatandaşlar kendi yaşadıkları alanlarda baz istasyonu kurulduğunda hemen tepki göstermek durumunda hissediyorlar kendilerini ya da davalar açıyorlar ama inanınız ki değerli milletvekilleri, o açılan davalarda bilirkişi raporları bile farklılıklar gösteriyor. Oysa konu çok net, tek elden açılan bir dava ama farklı bilirkişi sonuçları çıkabiliyor. Bunlar ülkemizde çok ciddi sorunların olduğunu, özellikle kanser gibi, çağın hastalığı diye nitelendirdiğimiz hastalıklar için önemli sorunlar yaratabilecek hususlar. O  açıdan mutlaka bunların dikkate alınması ve evvelemirde bizim Komisyonumuzun raporuna da sirayet eden bu kurulun kurulmasının tez elden sağlanması ülkemiz açısından, vatandaşlarımız açısından büyük önem taşıyacaktır diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün 23’üncü Dönemin son günü, birkaç saat sonra çalışmalarımız sonlanacak. Dört yıllık süre içerisinde yoğun çalışmalar sergiledik. Zaman zaman gece yarılarına kadar, sabahlara kadar çalışmalar sergilendi. O ortamda gerginlikler yaşandı, birtakım kırgınlıklar oluşabildi ama ben bütün onların o an anlık olduğunu ve orada kaldığını umut ediyorum. Hiçbir milletvekili arkadaşımın o tartışmaları, o gerginlikleri içselleştirmediğini düşünüyorum. Zira tüm milletvekili arkadaşlarımız, Parlamento çatısı altında, büyük yurtseverlik duyguları içerisinde, ülkemize ve insanlarımıza yararlı olmak, ülkemiz sorunlarını gidermek adına büyük bir gayret sarf ettiler. Bu çalışmalar sırasında Başkanlık Divanı gerçekten çok ciddi katkılar koydu. Divandaki bürokrat arkadaşlarımıza, sabırla bizi izleyen stenograflara, koşturarak bize katkı koyan görevli arkadaşlarımıza, Parlamentodaki bütün çalışanlara, siz değerli milletvekili arkadaşlarıma şahsım ve milletvekili arkadaşlarım adına huzurlu, mutlu, sağlıklı ve kanserden uzak bir yaşam diliyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bingöl, çok teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş… (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24’üncü Döneme gitmeden evvel, Kanser Araştırma Komisyonu, çok ciddi bir mesai gösterdi, çok ciddi uluslararası araştırmalar da yaptı, böyle bir raporu hazırladı. Kanser konusuyla ilgili yükü 24’üncü Döneme bırakıyoruz. Biz gidiyoruz, hep birlikte gidiyoruz. 24’üncü Dönemde gelecekler var, gelemeyecekler var.

Şimdi, ciddi bir envanter çalışmasının yapılması lazım sayın milletvekilleri. Birinci Körfez Savaşı sırasında Bağdat’ta müşahede ettiğim şey, Bağdat hastanelerinde birçok lösemili çocuk vardı. Özellikle tanksavar ve uçaksavar mermilerinin içerdiği uranyum-235 nedeniyle o çöller uranyumla kirlenmişti. Uranyumun yarılanma ömrünü düşünürseniz -geçenlerde bir televizyon programında, zannediyorum Urfa’ydı, Güneydoğu’da, toz bulutları bütünüyle şehrin üzerine yerleşmişti- uranyum içeren o toz bulutları sadece Irak’a zarar vermeyecek, Anadolu toprağına düşen o bulutlar eğer uranyum partikülleri içeriyorsa aynı şekilde bizim ülkemize de verecektir.

Hatırlayın, geçenlerde tsunami nedeniyle Japonya’da yıkılan santrallerin oluşturduğu bulutlar Kuzey Amerika üzerinden, Atlas Okyanusu üzerinden İspanya ve Avrupa Kıtası’na geldi, ülkemize kadar geldi. E, dünyada bu radyasyonlar bu tür kazalarla yayılıyor, Çernobil de yakında yayıldı. Ancak oradaki radyoaktif madde stronsiyum ve sezyumun beş yüz senelik bir yarılanma ömrünü düşünürsek, Allah’tan yağmurlar var, Allah’tan gökyüzüne yayılırken dilüsyonel olarak miktarı azalıyor da “musâbiyyet” dediğimiz maruz kalış süremiz daha az olacak.

Şimdi, Karadeniz Bölgesi’nin muhatap olduğu bu radyoaktivite yağmurlarla denize taşınabilir, toprağın derinliklerine gidebilir ama çölde yağmur da yok, pek yağmur da düşmüyor. O yüzeyde kalan radyasyon orada doğan bebekleri lösemi yapacak, yapıyor, yapmaya devam ediyor ve bizim ülkemize de zarar verecek. Bunun envanterinin tutulması lazım. Karadeniz Bölgesi’nin, Çernobil’den etkilenen bölgenin otuz yıllık, elli yıllık patoloji takiplerinin yapılması lazım. Hastanelerimizde yapılan tiroit cerrahileri sonrası, ne kadar tiroit kanseri var, bunlar bir artış gösteriyor mu, göstermiyor mu, yoksa dilüsyonel olarak azalmış da hastalık ilerlemiyor mu, bunu görmemiz lazım.

Kırıkkale’nin Karakeçili ilçesinin içme suyu boruları asbesttir. Türkiye’de birçok vilayette hâlâ asbestli borularla halkımız su içiyor. O hâlde İller Bankamızın bir master program hazırlaması lazım. Türkiye’de asbestli borudan su içen kaç ilçemiz, kaç beldemiz, kaç vilayetimiz var, bunların hepsinin gözden geçirilip o su şebekelerinin hepsinin yenilenmesi lazım.

Değerli arkadaşlarım, sizin elinizde olmayan nedenlerle kanserojenlerle muhatap olabiliyorsunuz, biraz evvel söyledim, Çernobil ya da Japonya’daki örnek ama bizim elimizde olan şeyler var. Eğitim düzeyimizi artıramazsak… Bugün hastaneleri bir nevi hipermarketlere çevirdik. İnsanlar koşarak gidiyor her gelene check-up yapılıyor, herkese tomografi çekiliyor, herkese MR çekiliyor. Benim oradaki görevli arkadaşım, MR’daki dokuz tonluk manyetik alanın üç ay evvel stent takılan vatandaşın kalp damarındaki stendi söküp alacağını düşünemiyor. “Hayır kardeşim, ben sana yapamam, bir üç ay geçsin.” demesi gerekirken işe para açısından bakıyor. Benim hastam hastaneye gidiyor beyin tomografisi çekilmiş “Bir de akciğer çekilsin.” deniyor, o da çekiliyor. Altı ay geçmemiş, altı aylık radyasyon yükünü almış, hadi, altı ayın içinde ikinci bir tomografi yapılıyor. “Hayır kardeşim, dur.” diyen yok.

Röntgen muayenehanelerine izin veriyoruz. Apartman katlarında izin veriyoruz. Alt katta oturan vatandaşın tepesinden röntgeni şutluyoruz. Orada Atom Enerjisinin kontrol yaptığından emin değilim, o ruhsatların denetlendiğinden emin değilim, benim zamanımda da o durumda binalar vardı, ısrarla söylüyordum, ne kadarını denetleyebildiğimi de bilmiyorum, açık söyleyeyim.

Meclise geliyoruz, “Üzerinizde herhangi bir şey var mı?” Hipermarkete giriyoruz, “Bir şey var mı?” Bir röntgen türbininden geçiyoruz, hepimizin röntgenleri çekiliyor, silah var mı yok mu diye. Orada da radyasyon alıyoruz.

Benim evimde bir küçük odam var, oturma odası. Sabaha kadar televizyon açık, uyuyoruz açık, havalandırma iyi değil. O röntgen şuasıyla kirlenen alanın bir aspiratörünün olması lazım. Pencereyi açtığınız zaman… Nasıl doğal gaz kirliliği olduğunda pencereyi açıp süpürgeyle süpürüyorsanız aynı şekilde süpürmemiz lazım. Penceremizi açmıyoruz, havalandırmıyoruz. Sabaha kadar o radyasyonu alıyoruz. Sabah kalktığımızda her yerimiz kırılıyor, yorgun, isteksiz kalkıyoruz. Bu bizden doğan, kendi davranış biçimimizden doğan bir hadise.

Değerli parlamenterler, gıda ambalajlarında birçok kanserojen var. Gıda boyalarının çoğu anilin türevleri, maalesef kanser içeriyorlar. Bir önceki Cumhurbaşkanından rica ettim, yazı yazdım. Bu Gıda Kanunu’nu, Sağlık Bakanlığının içinden söküp attınız, bu yanlış. Gıdanın fabrika üretimini, tarla, bağ, bahçe üretimini Tarım Bakanlığı kontrol eder. Restoranda, sunumda Sağlık Bakanlığının çevre ve sağlık elemanları, gıda mühendislerinin kontrol etmesi lazım. Hâlâ bizim gıda mühendislerinin kadrosu yoktur, kadrolarını vermiyor Maliye Bakanlığı.

Dolayısıyla, hepinizi karamsarlığa sevk etmek istemiyorum, bizi izleyen vatandaşları da uyarmak istiyorum, bu yolla tedbir almamız için söylüyorum.

Bakın, bir arkadaşım vardı, hatırlayacaksınız; kaçıncı dönem milletvekili oldu, bilemiyorum. Zannediyorum, Anavatan Partisinden “Mehmet Ali Altın” diye, Gazi Üniversitesinin Başhekimliğini yapan bir arkadaşım. Milletvekili olmak onun için büyük bir tutkuydu. Epey uğraştı, sonunda oldu, nasip oldu ama tutkusu o kadar yüksekti ki bir de illa bakan olacak. Ya, olmuyor işte bu işler. Allah sizi inandırsın, altı ay sonra pankreas kanserinden öldü. Ben hâlâ ona üzülürüm.

Arkadaşlar, milletvekili olduk, millet seçti geldik. Şimdi bir çoğunuz gideceksiniz, iktidar grubundan daha fazlası, bizden daha azı… Bu her şey demek değildir. Sağlığımız her şeyin üstündedir. Bizim bu kitapçığa, arkadaşlarımız Hükûmete zarar gelir diye stresi koymamışlar. Stres kanserojenler içinde çok büyük bir etkendir. İstirham ediyorum, yaşanacak ömrünüz var, önünüzde güzel günler var, torunlar var, geleceğiniz var. Biraz da burada seçmen baskısı, lider baskısı, itiraz edemediniz… Hükûmet tarafı hiç edemedi. Maşallah, iyi ki bizim bir…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şikâyetin mi var Osman?

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Şikâyet de kabul edebilirsin Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kayda geçiyor.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Şimdi, iyi ki sizde görme özürlü kardeşim vardı da o itiraz hakkını kullandı da, oh, rahatça gidecek o ama birçoğunuz burada her şeye parmak kaldırdınız. Biz burada çırpındık, didindik ama parmağımız yetmedi. Biz orada stresli, siz burada sakin… Ama bu stresleri atma fırsatı doğdu önünüze. Gittiğiniz yerde, Allah’ınızı severseniz, seçilirseniz ne âlâ, seçilemezseniz gülün, oynayın, yaşayın. Hayat, milletvekili olmak demek değildir. İlla vekil olmak zorunda değilsiniz, asil olun, hayatınızı yaşayın ve…

AHMET TAN (İstanbul) – Genel başkanlara vekâleten konuşuyorsun.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Genel başkanlar da kendilerini bir odaya hapsetmesinler, sakin olsunlar; bunlar da insanlar, bunlara da hak tanısınlar canım, bu kadar da olmaz yani.

Şimdi, bu hafta Giresun’daydım değerli arkadaşlar. Kalkandere, İkizdere ve Doğankent, HES’lerin kurulduğu yer. Doğankent en eski HES’in kurulduğu yer, çok güzel bir vadi, harika. Yenileri de kuruluyor. Vadiler dik. Şimdi, elektriği elde ediyor, vadinin üzerinden o gerilim hatları gidiyor. Arkadaşlar, orada rüzgâr yok, orada kanser olayları, o güzelim Doğankent Vadisi’nde kanser olayları yüksek. Niçin? Bir hava trafiği yok, radyasyon tepelerinde duruyor. Ne yapıp yapıp

Erdöl bana bakıyor, o da görevini yapmadı Sağlık Komisyonu Başkanı olarak. Ben de onun üyesiyim, demek ki ben de yapmamışım.

Şimdi, HES’i veriyorsunuz, doğayı kirletiyor, şu ediyor, bu ediyor, vazgeçtim. Ya, hiç değilse o vadiden çıkana kadar yer altından gitsin, yüksek gerilim hattı havadan gitmesin, bu insanlar kanser olmasın, bırakalım biraz daha yaşasınlar.

Kendim için bir şey istiyorsam namerdim, ben hepimiz için istiyorum.

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Süleyman Demirel de öyle diyor.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – O artık ayrıldı, elini eteğini çekti. Hâlâ onunla mı uğraşıyorsun? Bırak ya, stres etme.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kim elini eteğini çekti!

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Süleyman Bey çekti.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yok canım, neyi çekti ya!

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Yapmayın ya!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kimin vekil olacağını o kararlaştırıyor.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Ya, geri dönmesi yakın, yapmayın ya, dokunmayın.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bir şey demedik, dokunmadık canım.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, gerçekten, son zamanlarda sosyal çevremde, özellikle beyin sapında, beyinle beyincik arasında, beyin zarları tümörleri portakal büyüklüğünde, yakınlarımda, milletvekili arkadaşlarımda olanlar oldu. Neden? Kulağımızı seçmene kaptırmışız, telefon burada. Abdülkadir Akcan burada mı? Aman, takip ettirsin kendisini, o hiç ayırmıyor.

Arkadaşlar, gerçekten, ilk defa basın beni sıkıştırmıştı bu cep telefonları konusunda, Bakanlığım süresinde, “Cep telefonu İngiltere’de zararlı diyorlar, ne diyorsunuz?” diye. Dedim ki: “Çok faydalı.” Demek ki benim de zamana ihtiyacım var. Dedim ki: “Çok faydalı.” “Niye?” dediler. “Ya, 112’ye basarsın, Kızılay’da kalp krizi geçirdiğinde, ambulans ve doktor sana yetişir.” dedim.

“İkinci şık -sabit telefonu bulamazsın orada- doktorunu tanıyorsan onu çevirirsin, hemen sana telefonla bilgi verir, bu avantajı var.” dedim. Israr ettiler, illa da başlık arıyorlar, o kadar da tembeller ki, bir de haberin başlığını arıyorlar. “Ne yani, Kızılderililer gibi dumanla mı anlaşacağız?” dedim. Başlık o oldu. Keşke dumanla anlaşsak, kanseri artırıyor, kulaklığı takalım, onu bir yere sarkıtalım. Kalbin üzerine koyup, ameliyata girerse cerrah kalbin ritmini bozuyor. Ben yaşadığım için hiç şu cebimde taşımadım, taşımamanızı tavsiye ederim.

Değerli arkadaşlarım, işte geldik gidiyoruz, bari doğru şeyler söyleyelim de aklınızda kalsın istiyorum, bizi dinleyenler de takip etsin istiyorum.

Burada, bir bitki reklamı propagandası yasası RTÜK Yasası’yla çıktı. Değerli arkadaşlarım, dedim ki: “Akşam iki bardak nar suyu içerseniz sabaha kadar tuvalete taşınırsınız, diüretik etkisi var.” Bizim insanımız bilmez. Gider kazanla kaynatır, kepçeyle içer. Dolayısıyla ciddi sıkıntılar olur. Değerli arkadaşlarım, birçok ARGE çalışması yapılarak yapılmış ilaçlar varken televizyonlarımızda “şu ilaç kansere iyi geliyor, bu ilaç, şu bitki kansere iyi geliyor” reklamları yapılıyor. Zakkumcu Ziyalar arttı. Yapmayın, dünya bu kadar parayı boşuna vermiyor.

Dolayısıyla kanseri önlemek için İller Bankası yer altı şebekesindeki asbest boruları çıkarmalı. Kanseri önlemek için… Karadeniz’de çöp dökecek yer yok arkadaşlar. Giresun “Çöpümü nereye dökeceğim?” diyor, Ordu diyor ki: “Sen dök de ben de oraya dökeyim.” Of’ta mı, bir yerde bir yer yapılmış, herkes oraya biniyor ama çöp dağları oluşuyor. O çöplerin içinde birçok kanserojen var. Gelin, katı atıkları bir yerde halledecek mekanizmaları, teknolojileri kuralım, ülkemizi koruyalım.

HES’lerin örneğini söyledim. Nükleer enerjiyi ben savundum arkadaşlar, geçen dönem “Temiz enerji, Fransa’da plajlarda bile var.” diye savundum. Bu kömür santralleriyle elde edilen, o hava kirliliğini yapan santrallere göre daha iyi dedim ama yani Japonlara da Allah herhâlde dedi ki: “Sen Hiroşima’dan, Nagazaki’den daha akıl almadın mı?” O çelik bariyerleri yıktı geçti ve çok zor durumdalar. O hâlde fay hattının üzerine yapmayalım. Ankara Tıp Fakültesinin nükleer atıkları çöp tenekesinde bulundu. Küçükçekmece’nin nükleer atığı hurdacıda bulundu. Arkadaşlar, çok vurdumduymaz bir toplumuz ve sorumlu olan kişiler gerekli tedbirleri almıyorlar.

Mehmet Şandır da şimdi, “Bahçeli’ye söyleyeyim, Osman Durmuş’u çizdireyim, liderlere çattı.” diyor, gözüme bakıp duruyor. Valla, Devlet Bahçeli’ye ben kendim de gider söylerim!

Değerli arkadaşlarım, kanseri önlemek birinci görevimiz. Kanser olduktan sonra, erken teşhis konulduğu zaman birçok şey yapılabilir. Adam doktor olmuş, otuz yaşındaki kadına mamografi çekiyor. Yanlış. Kırkını doldurmadan çekmeyecek. Normal röntgenle mamografi çekiyor. Suç, günah. Ee, cezası yok. Hani Malpraktis Kanunu?

Bu ülkede -Sayın Erdöl, Danıştay Tam Gün’ü durdurdu, Performans’ı durdurmadı- “performans” diye her geleni kesiyorlar! Meslektaşlarımızın ahlakı bozuluyor, paragöz olmaya başladılar. İğne batıracak… Kuaföre gittim, dedi ki: “Benim hanıma ‘tiroit ameliyatı ol’ dediler.” “Yahu, şu tetkiki bir getir, neymiş” dedim. Dedi ki: “3 santim, 5 santim nodül varmış.” Ben bir baktım, 3 milim, 4 milim!

Arkadaşlar, 3 milim, 4 milim nodülde ameliyat olmaz. Tiroit kalmayacak. Bir zaman Kırşehir Devlet Hastanesinde apandis ve safra kesesi kalmamıştı, önüne geleni ameliyat ediyorlardı, ben kavga ettim de sonra beni kovdular oradan!

Değerli arkadaşlarım doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar, onuncu köyde de dövüyorlar. Valla, ben bu Parlamentoya geldiğim günden beri doğruları söylüyorum. Başka yerde de doğruları söylüyorum. Niye, ben ölmeyecek miyim? Öte dünya kavramına inanmıyor muyuz?

O hâlde değerli arkadaşlarım…

SONER AKSOY (Kütahya) – İnanıyor musun!

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Yahu, sen çatma şimdi, günaha giriyorsun, bak! Benim gibi bir masuma çatıyorsun, ayıp oluyor!

Değerli arkadaşım, senden öte dünyada davacı olmayacağım, ben benim yükümün bana yettiğini düşünüyorum. Gelin, siyasal olarak bu toplumu germeyin. Liderler Anayasa dayatmasın. Toplumu bölmeyelim, birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi savunalım, aile bütünlüğünü savunalım. Geleceğimiz olan çocuklar için bu ülkeyi kirletmeyelim. Radyasyonla kirletmeyelim, kanserojenlerle kirletmeyelim ve temiz sularımızı koruyalım. Küresel gücün gözü içme sularımızda, içme sularımıza sahip çıkalım.

Nükleer santral yapacak isek de güvenli alana yapalım ama Rus teknolojisi, Çin teknolojisi olmamalı.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hiç yapmayalım Sayın Bakan, hiç yapmayalım.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – O da doğru. Ama alternatif enerjiye de ihtiyaç var, kalkınmamız lazım.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Var, alternatif enerji kaynakları çok.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Olabilir.

Efendim, bizim zamanımızda 10 milyar dolardı, siz şimdi 20’ye çıkardınız. O niye çıktı, bilmiyorum. Bizim zamanımızda da sıkıntılar vardı o ihalede. Biz itiraz etmiştik, siz de edin artık diyorum ama gidiyorsunuz, zamanınız kalmadı!

Sayın Başkan, çok kahrımı çektin. Ben, burada, zaman zaman ses tonumu artırdım kulaklarımın zarı patlak olduğu için, özür dilerim. Hucurat Suresi görgü kurallarında ses tonunun yükseltilmesinin doğru olmadığını söylüyor. Ama benim kulaklarımın iki zarı da patlak olduğu için, duyamayınca size duyurmak için, orada sohbet eden, laf atan arkadaşım da duysun diye sesimi yükselttim. Hepinizden, sesimi yükselttiğim için af diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Başkanım, tamamlayabilir miyim?

BAŞKAN – Sayın Durmuş, buyurun efendim.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Bu dünya geçici, kalıcı olan yaptığımız iyiliklerdir, onlar bizimle gidecek.

Bu dünyada benim Müslüman olup olmadığımı sorguladı basın yayın organlarınız, benim ateist ya da Şaman olduğumu sorguladı. Vallahi, billahi televizyonlarda da söyledim, Kelimei Şahadet getirince meseleyi çözüyorsunuz imanla, ihlasla. Onun için, bir defa Kelimei Şahadet getirip aranızdan ayrılacağım. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah –Bu kürsüde suç mu- ve eşhedü enne Muhammeden Abdûhu ve resûluhu” dediğim zaman siz de buna itiraz ederseniz en büyük günahkârlar olursunuz.

Hakkınızı helal edin, hakkımı helal ediyorum. Allah’a emanet olun. Bu millet var olsun, sağ olsun, ebediyen yaşasın, tüm hastalıklardan, musibetler uzak dursun diyor, saygılar sunuyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Durmuş, çok teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer arkadaşlar, hocalarımızın böylece ilminden istifade ediyoruz yani böyle güzel ortamlarda; bu da güzel.

Cevdet Bey, sizi görmeyecek miyiz kürsüde? Siz kürsüde bizi bilgilendirmeyecek misiniz?

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Kemalettin Bey konuşacak.

BAŞKAN – Kemalettin Bey konuşacak o ayrı; onunki saklı, baki.

Evet, AK PARTİ Grubu adına Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin Aydın.

Evet, bir akademisyen, öğretim üyesi hocamız daha geldi. İlimlerinin zekâtlarından istifade edeceğiz yani.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu dört yılın sonundaki bugünde ve bu saatlerde burada durmanızın üzerimde büyük bir sorumluluğu oldu. Konuşmamı daha dikkatli, daha itinalı ve sizlere katkı sağlayacak bir biçimde yapma yükümlülüğü geldi üzerime.

Bir de Sayın Durmuş’tan sonraki, o güzel, sizleri mutlu eden ve herkesten alkış aldığı konuşmadan sonra kürsüye gelmek ayrı bir zorluk oldu. Tabii ki, bizim grup biraz daha fazla, biraz daha alkışı sonunda bekliyorum açıkçası. Sayın Durmuş’u geçmek istiyorum.

Bugün, aynı zamanda bu hafta Ulusal Kanser Haftası. Böyle bir haftaya da Kanser Araştırma Komisyonu raporunun tartışılmasının denk gelmesi de iyi bir tesadüf oldu. 1970’den beri her yıl kutlanan, kutlanırken de toplumsal bilgilendirmeyi artırma amaçlı birçok çalışmalar yapılan hafta.

Aynı zamanda da polis teşkilatının kuruluşunun 166’ncı haftası. Hem yaşadığımız alanlarda ve her noktada güvenliğimize katkı sağlayan tüm polis teşkilatının da bu güzel haftasını tebrik ediyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 arkadaşının, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekili arkadaşının, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekili arkadaşının, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 21 milletvekili arkadaşıyla beraber, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 23 milletvekili arkadaşıyla beraber vermiş oldukları Meclis araştırma önergeleri doğrultusunda, sizlerin onaylarıyla beraber, 26 Mayıs 2010 tarihinde, kanser hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerle, (10/348, 551, 666, 667, 668)  esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu kuruldu ve bizlerin yaptığı çalışmalar sonucunda da, dört aylık bir çalışma sonucunda ellerinizdeki araştırma sonuçlarına ulaştık. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Araştırma önergesi veren arkadaşlarımız:

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun önergesi, ana hatlarıyla, ülkemizde onkolog ve hematolog yetersizliğini, kayıt sistemlerini ve Ulusal Kanser Kurumunu ele aldı.

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve arkadaşlarının verdiğinde de yüksek gerilim hatlarının olduğu 250 kilometrelik bölgede kanser vakalarının arttığına dair bir makale vardı -Tahsin Yomralıoğlu ve arkadaşlarının- o makale doğrultusunda bir araştırma arzu etmişti.

Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının verdiği araştırma önergesinde de Doğu ve Güneydoğu’yu özellikle belirterek -ülkemizin güzel bölgesinde- kanser vakalarının artıp artmadığını sordu. “Teşhis ediliyorlar mı?” diye sordu. Mide kanserinin fazlalığı sordu.

Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve arkadaşları, kanser vakalarının arttığını, çevresel faktörlerin etken olduğunu, yine, yüksek gerilim hatlarının etken olduğunu, elektromanyetik dalgaların etken olup olmadığını, yanlış beslenme ve obezitenin kanserde rol alıp almadığını, alkol tüketimini ve fiziksel aktivitenin kanserle bağının araştırılmasını istediler.

Tekin Bingöl ve arkadaşları da “Uzman doktor sayısının azlığı araştırılmalı, merkez sayısı incelenmeli, sosyal sorunlar ve önleyici çalışmalar nasıl yapılmalı.” diye araştırma önergesi verdiler.

Bu araştırma önergesinde, ben, öncelikle Komisyonumuzun tüm çalışmalarına katkı sağlayan, Komisyon kurulduğu andan itibaren belki de en fazla katılımla sürdürülen Komisyonun üyesi arkadaşlarıma bir teşekkür etmek istiyorum.

AK PARTİ İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç Başkan Vekili olarak, AK PARTİ Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey Sözcü olarak, CHP Kırklareli Milletvekili Tansel Barış Kâtip olarak, AK PARTİ’den Adana Milletvekili Fatoş Gürkan, AK PARTİ’den Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı, yine AK PARTİ’den Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak, AK PARTİ’den Kahramanmaraş Milletvekili Cafer Tatlıbal, AK PARTİ’den Kilis Milletvekili Hüseyin Devecioğlu, AK PARTİ’den Rize Milletvekili Lütfi Çırakoğlu, AK PARTİ’den Yozgat Milletvekili Osman Coşkun, CHP’den Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, CHP’den İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız, MHP’den Karaman Milletvekili Hasan Çalış, MHP’den Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, BDP’den Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’den oluşan Komisyonumuz mayıs ayından itibaren 16 toplantı yapıp, yaklaşık 40’a yakın akademisyen arkadaşı dinleyip 50 saate yakın çalışmış, 670 sayfalık tutanakla belki de Meclis tarihindeki en geniş 752 sayfalık Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nu oluşturmuştur.

Bu arada da bu Komisyonumuz da gelip bizi bilgilendiren bilim adamlarına, kamu yöneticilerine, sivil toplum örgütlerine tek tek teşekkür etmek istiyoruz.

Komisyonumuz bu dinlemelerin aşamasının bir noktasında Ankara’da iki onkoloji hastanesini ziyaret etmiş, yerinde incelemede bulunmuştur. Ankara Üniversitesi Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalını ve yine Demetevler’deki Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesini yerinde ziyaret etmiştir.

Ayrıca, yine Komisyonumuz Nevşehir ilinde, Doğu Karadeniz’de, Rize, Trabzon ve Gümüşhane illerinde incelemelerde bulunmuş, bir de Amerika Birleşik Devletleri’nde incelemelerde bulunarak uluslararası durumda ne olduğu konusunda bir değerlendirme yapmıştır ve bunların sonuçlarını da raporunda belirtmiştir. Özellikle burada Amerika Birleşik Devletleri’nde, Washington’da, Amerikan Ulusal Sağlık Merkezinde Ulusal Kanser Araştırma Merkezini ziyaretimiz sonrasında –arkadaşlarımız da burada başka cümleleri de söyleyebilirler tabii ki- muhalefet milletvekilleri ve iktidar milletvekilleri olarak oradaydık. Orada Ulusal Sağlık Merkezindeki Kanser Enstitüsünde, ayrıca Georgetown Üniversitesi Palyatif Bakım Merkezinde yaptığımız incelemelerden çıktığımızda, akşam bulunduğumuz otel lobisinde oturduğumuzda herkes şu cümleyi gururla söylüyordu: Bunun tarihsel tanımlamasını yapmak istemiyorum ama “Türkiye, sağlık altyapısında ve sağlık hizmetlerinde Amerika’nın çok çok önünde.” Kayıt sistemlerinde dahi, eksiklerimiz olmasına rağmen, Amerikan Ulusal Sağlık Merkezindeki kayıt sistemlerinden daha önde olduğunu; hastane fiziksel altyapısının, hekim-hasta ilişkisinin ve hastanın hastaneden almış olduğu sosyal güvenlik eksikliğine bağlı olarak eksik sağlık hizmetlerinden dolayı Türkiye'nin Amerika Birleşik Devletleri’nin çok çok önünde olduğu tespitlerini de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ayrıca, Araştırma Komisyonu Başkanı olarak da Dünya Kanser Kongresi’nde Dünya Kanser Liderleri Konferansı’na katıldık Sağlık Bakanlığından arkadaşlarla ve ülkemizi orada da temsil ettik. Ayrıca, otuz dokuz kurumdan da yazılı bilgi aldık.

Kanser konusuna gelecek olursak; gelecek yıllar içerisinde, özellikle 2030’lu yıllarda birinci ölüm nedeni olacağını bugün artık bilimsel verilerin analizleriyle tahmin etmek çok zor değil. Ülkemizde de bugün ikinci ölüm sırası içerisinde kanser hastalığı söz konusu. Hepimizin ailesinde artık bir kanser vakasına rastlamak, hepimizin çevresinde, apartmanında bir kanser vakasına rastlamak mümkün duruma geldi. Araştırma Komisyonunun kurulmasına neden önergelerde de zaten kanser vakalarındaki artışın irdelenmesi diye bu zikredildi. Bu pencereden bakmak gerekiyor. Acaba ülkemizde ve dünyada kanser vakalarının artış insidansı tehlike arz edici bir durumda mı, bunun için ne yapmalıyız? Evet, ülkemizde de, dünyada da kanser vakaları artıyor. Artmasının temel nedenlerinin de irdelendiği bu çalışmanın sonucunda onları da konuşacağız, ama öncelikle şunu söylemek lazım: Ülkemizdeki ortalama yaşam süresi uzuyor. 70’li yıllarda ortalama yaşam süremiz 50 iken bugün erkeklerde 70, kadınlarda 74 yaşına kadar ortalama yaşam süresi var. Doğal olarak da 50’yle 70 yaş arasında kanser vakalarının ortaya çıkması doğal bir süreç.

Ayrıca da, daha eski yıllarda enfeksiyon hastalıklarından ölümler ana nedendi ve son yıllarda, aşılamalar, sosyal ve diğer alt yapıların yapılması, belediye ve yaşam alanlarının daha kaliteli hâle gelmesi, birçok enfeksiyon hastalığından ölümleri azaltmakla beraber, ilerleyen yaşta da kanser vakalarındaki artış dikkat çekici oluyor. Bir enfeksiyon hastalıkları uzmanı olarak da, gittikçe azalan enfeksiyon vakalarından dolayı acaba biz meslekte açlık ya da işsizlik çeker miyiz diye düşünüyoruz, ama kanser vakalarının da yüzde 20’si enfeksiyon hastalıkları etkenlerine bağlı, onu da söyleyeyim.

Ayrıca da, kanseri biz hep yıllarca, genetik ve ailesel nedenler ön planda diyerek biraz uzak tuttuk veya çok ilgilenmedik, bilgilenmedik. Oysa, bütün kanser kitaplarına el attığımız zaman görüyoruz ki, kanserin yüzde 5 ve 10’u ancak genetik faktörler, yüzde 90-95’i de harici faktörler ve engellenebilir faktörler. Yüzde 5-10 genetik faktörlerin dışında, üçte 1 oranında kanserin nedeni diyetteki uygunsuz diyet ya da beslenmedeki problemlerimiz, üçte 1 oranında da sigara ve kanser ilişkisi ve kanser vakalarını -hemen hemen bütün organlarda sigara kansere neden olduğu için- topladığınız zaman yüzde 70’e yakın sigarayla ilişkili. Enfeksiyon hastalıkları etkenleri var ki, onlar, hepimizin bildiği hepatit B, hepatit C ya da mide mikrobu gibi mikroplar ya da rahim mikrobu gibi mikroplar, bunlar da yüzde 20 oranında, kilo yüzde 20 oranında, alkol yüzde 6, yüzde 10 civarında ulaşan oranda kanser nedeni, bir de yüzde 10 nedeni diğerleridir.

Kısaca bunlara baktığımız zaman, hem beslenme alışkanlığı hem fiziksel aktivite eksikliklerimiz hem aşırı kilo hem enfeksiyon hastalıkları hem alkol, bunları biz yaşam kalitemizi düzenleyerek engelleyebileceğiz ve kanseri, sigara başta olmak üzere kontrol ettiğimiz zaman üçte 2 oranında engelleyebileceğimiz gerçeğiyle karşı karşıya kaldık ve ülkemizde yılda yaklaşık 150 bin yeni kanser vakası oluşuyor. O zaman, biz bu yüzde 70-80 oranında engelleyebileceğimiz faktörlerle kanseri engellersek, yaklaşık 100 binini engellemiş oluruz anlamına geliyor ve yıllık maliyet olarak da 2,5 milyar euro maliyeti var ortalama ülkemize. Bu anlamda da yüzde 70 oranında engellersek, yaklaşık 1,5 milyar euro kansere harcadığımız ekonomik yükü de engellemiş oluruz diye düşünüyoruz.

Tabii ki, ağırlıklı olarak, erkeklerdeki kanserlerin yüzde 70-75’inin sigarayla ilişkili olduğunun, kadınlardaki kanserlerin de yüzde 40-45’inin sigarayla ilişkili olduğunun altını çizmemiz gerekiyor ve bu konuda -biraz sonra “son öneriler” kısmımızda da geleceğiz- sigara konusunda ve diğer konulardaki önerilerimizi de getireceğiz.

Ülkemizde her yıl 100 bin kişinin yaklaşık 250’si kansere yakalanmaktadır ve bu gittikçe de artacaktır. 2030’lu yıllarda 100 bin kişinin 400’ü ve bugünkü 150 bin kanser vakası, ileriki yıllarda -2030’lu yıllarda- her yıl 400 bin yeni kanser vakası olarak karşımıza çıkacaktır. Eğer önceki paragraflarda söylediğim önleyici tedbirleri yerine getirmezsek bu sorunla karşı karşıya kalacağız.

Yine ülkemizin Batı toplumlarından bir farkı var. Bunun da altını çizmemiz gerekiyor. Maalesef ülkemizde kanser vakalarında ileri dönemde doktora gidiyoruz ve tanı konuluyor, Batı toplumlarında da erken dönemlerinde “Evre 1” dediğimiz dönemde. Bunun farkı ne? Evre 1 döneminde erken bulgularla eğer hekime gidip tanı koydurursak, o zaman yüzde 70, yüzde 80 yani 5 vakanın 4’ünü tam tedavi edebiliyoruz ama bizim ülkemizdeki gibi geç dönemde, diğer organlara atlamış ya da başka sağlık problemleri ortaya çıkmış kişi olarak hekime gittiğimiz zaman da, o zaman, yüzde 50’lere kadar iniyor tam tedavi. Bu nedenle de erken tanı bizim için çok önemli ve erken tanı açısından da çocukluk dönemimizden beri okullarımızda “sekiz bulgu” diye tanımladığımız bu bulguyu benliğimize işlemek ve benliğimize işletmiş olduğumuz bu erken bulguları üzerimizde rastladığımız veya hissettiğimiz zaman da bir an önce kanser tarama merkezlerine gitmemiz gerekiyor.

Kanser kayıt sistemi içerisinde bugün on aktif kayıt merkezi var ama bütün illerde de pasif kayıt sistemimiz söz konusu ve bu açıdan da bir problem söz konusu değil. Bütün illerde aktif kayıt sistemi olması da zaten dünyanın beklediği bir hadise değil.

Yine, kanser raporumuzda ortaya çıkan hadiselerden birisi de özellikle uzman hekim sayısındaki azlık. Bunun bir an önce giderilmesi gerekiyor.

Ülkemizde de 1947’de sivil inisiyatif olarak kurulan Kanser Yönetimi, 1955’te hastanesine başlayıp, 1962’de hastanesini Bakanlığa teslim etmiş ve Kanser Savaş Müdürlüğü 1970 ile 1983 yılları arasında çalışmış. Kanserle Savaş Daire Başkanlığı da 1983’ten bugüne kadar çalışıyor. Bu kurumlarda hizmet etmiş, rahmete ulaşmış herkese rahmet diliyor, sağ olanlara da uzun ömürler diliyorum. 2001’den itibaren de bu Daire Başkanlığını yürüten ve son verilerin, bilimsel verilerin güzelce derlenmesine, toparlanmasına çok büyük katkı sağlayan Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer Beyefendi hocamıza ve arkadaşlarına da teşekkür etmek istiyoruz.

Diğer taraftan, kanser raporumuzun sonlarına doğru gelmeden, özellikle toplumsal bilgilendirmeyi artırmak ve kamuoyunda birçok sorunu ortadan kaldırmak adına Komisyon raporumuzun önerilerini sizlerle sırayla paylaşmak istiyorum.

Öneriler kısmımızda, bütün arkadaşlarımın, bu kitapla vedalaşmadan ya da kütüphanelerine kaldırmadan önce son on bir sayfasını tekrar okumasını hassaten temenni ediyorum.

Önerilerimizde de kanser kayıtçılığı, önleme çalışmaları, kanser erken teşhis ve tarama çalışmaları, tedaviye yönelik hizmetler, destekleyici bakım hizmetleri, hasta ve hasta yakınları savunucularının sorunları ve Türkiye’de hastalığın kamusal yönetimi konusunda önerilerimiz var. Özellikle kanser kayıtçılığı konusunda aktif kayıt merkezlerimizin hedeflenen noktaya ulaşmasını arzu ediyoruz. Bugün dokuz aktif, üç de hızlıca o noktaya gelmek konusu var.

Ayrıca pasif kayıtçılık sistemlerinin personel desteğiyle desteklenmesini arzu ediyoruz.

Aile hekimliğine geçiş sistemindeki, özellikle, aile hekimlerinin bu konuda eğitilerek, ölüm raporlarının düzgün tutulması ve aileler ile yaptıkları birlikteliklerinde kanserin mutlaka ön planda tutulması, belirli yaştan sonraki tarama gruplarında mutlaka onlarla iyi iletişim kurulmasını arzu ediyoruz.

Önleme çalışmaları olarak; sigara ve tütün ile mücadelenin kesintisiz ve kuralların daha sıklaştırılarak devam edilmesini istiyoruz. Yasanın daha başarılı yönetilmesini istiyoruz ve bu konuda da, geçtiğimiz günlerde, torba kanunu aşamasında, belediyelerin bu konuyu, çok, belki de istediğimiz düzeyde yönetememesinden dolayı, mülki idareye devredilmesinin de iyi olduğunu düşünüyoruz.

Yasanın tüm toplumca sahiplenilmesini arzu ediyoruz çünkü kanserin hemen hemen yüzde 70 nedenini sigarayla ilişkili buluyoruz ve Türk erkeklerinin en önemli kanser nedeni de akciğer kanseri. Akciğer kanserinin en önemli nedeni de sigara.

Ek tedbirler, gerektiği anda, mutlaka, bu yüce Meclis tarafından alınmalı ve desteklenmeli.

Ayrıca, nargile gibi ortamlarda, tütün değil de başka mamul diye tanımlanan mamullerin tanımları yeniden gözden geçirilmeli ve bunun içerisine alınmalı.

Temel eğitim içerisinde kanser konusu ve sigara ilişkisi mutlaka kullandırılmalı.

Obezitenin… Ülkemiz nüfusunun yüzde 35’inin ileri kilolu olduğunu, yüzde 35’inin de normal kilonun üzerinde olduğunu kabul edecek olursak, ülkemiz nüfusunun yüzde 70’i sağlıksız kiloda. Bunun da kanserle üçte 1 oranında ilişkisi olduğunu düşünürsek, Sağlık Bakanlığımızın başlatmış olduğu obezite kontrol programlarına mutlaka uyulmalı.

Okul çocuklarımızın aşırı kalorili fast food beslenmelerinden mutlaka uzaklaştırma yöntemleri denenmeli.

Sebze ve meyve ile beslenmenin ve kantinlerdeki besinlerin kontrol edilmesinin altını özellikle çiziyoruz.

Ama bir şeyin de altını çiziyoruz ki, geleneksel ürün saklama metotlarımız içerisinde aşırı tuzlama yöntemlerini kullanıyoruz ve tuzun da kanserle direkt ilişkisinin altını bütün birimler çizdiğine göre, o zaman bu geleneksel saklama yöntemlerimizden buzdolabı, dipfriz gibi saklama yöntemlerine geçişin kanseri önlemede önemli olduğunu düşünüyoruz.

Alkolle mücadelede toplum duyarlı kılınmalı ve alkolün bilinen kanserojenlerden biri olduğu konusunda toplum bilgilendirilmeli.

Başta çocuk ve gençler olmak üzere insanların alkole özenmesinin önüne geçilmesi için gerekli tedbirler alınmalı.

Fiziksel aktivite, günde otuz dakika bile, kanserle mücadelede çok önemli.

Enfeksiyonlarla mücadelede aşılamalar son derece iyi gidiyor. Uygun şartlar oluştuğunda rahim ağzı kanserlilerin aşılanmasına da ülkemizde geçilmeli bütün ulusun.

Güneş ışınlarıyla çalışanlar ve elektromanyetik dalgalar konusunda da söylenecekler var. Bugün için ihtiyati tedbirler doğrultusunda net kanserojen olduğunu söyleyemiyoruz ama ileride kanserojen olduğu ortaya çıkarsa kalabalık bir topluluğun etkilenmesinden dolayı aşırı yük getireceği mantığıyla mutlaka tedbirli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) - Özellikle cep telefonlarının kablolu kullanılmasını ısrarla tavsiye ediyoruz. Çocukların en ileri yaşta, 16-17’den sonra cep telefonları kullanmasını tavsiye ediyoruz rapor olarak.

Bir başka şey daha: Evdeki kablolu telefonlarımızın “cordless” dediğimiz kablosuz hâli yerine, kablolu hâlinin kullanılmasını öneriyoruz çünkü o telefonların çok daha fazla radyasyon yaydığını bu rapor çalışması aşamasında öğrendik.

Sayın Bingöl’ün ısrarla üzerinde durduğu ulusal non-iyonize radyasyondan korunma kurulu kurulması için yasa çıkarılmasını 24’üncü Döneme öneriyoruz ve bu konuda Bilgi Teknoloji Başkanlığının yaptığı çalışmalara ek olarak bu çalışmanın da yapılmasını istiyoruz.

Bölgesel önlemeler konusunda komisyon olarak Nevşehir’deki Tuzköy, Karain ve Sarıhıdır bölgelerine gittik. O bölgelerde “erionit” dediğimiz akciğer ve karın zarı kanserine neden olan bir maddenin olduğunu biliyoruz ve Karain bölgesinin taşınması çalışmaları tamamlandı, TOKİ il merkezine yakın bir yerde bunlara ev yapacak. Sarıhıdır bölgesi, daha önce sel olmuş, derenin karşısına geçmişler, zaten onlar doğal bir çözüm olmuş.

Tuzköy beldesinde de devletin 70’ten beri bilinen bu gerçeği -bazen maalesef burada da onu görüyoruz- yöresel baskının siyasetçiyi istemeyen bir noktaya sevk etmesi sonucunda, afet alanı ilan edilen bölgenin daha sonra afet alanından çıkarılmış olması… Sonra 2004 yılında yeniden afet alanı ilan edilerek orada 250 civarında konut yapıldı. Şimdi de 190 konut daha yapılarak bütün belde taşınıyor. Buna bağlı olarak da Komisyon olarak “Sağlığı etkileyecek afet alanı ilan edilen bölgeler bir an önce özel afet statüsü doğrultusunda yapılmalı ve taşınmalı.” dedik.

Tedaviye yönelik hizmetlerle ilgili bir yanlış bilgilenmeyi de burada düzeltmek istiyorum. Çok söylenen bir ezber var, maalesef onu çalışmalarımızda da gördük; “Kanser ilaçlarına ulaşmakta problem var.” gibi bir söylem var. Ama biz şu anda biliyoruz ki dünyada var olan ruhsatlanmış kanser ilaçlarının yüzde 96’sı ülkemizde ruhsatlı ve var, ulaşmakta bir problem söz konusu değil. Ulaşılamayan yüzde 4 de Sağlık Bakanlığı İlaç Eczacılıkta ruhsatlandırmadaki onay ve arkasından Türk Eczacıları Birliği aracılığıyla getiriliyor. Hiçbir hastanın kanser ilacına ulaşma problemi söz konusu değil.

Ama önerilerimiz içerisinde, hasta ve hasta yakınlarına yönelik bunların hastanelerde VIP statüsü görmesini istiyoruz. Özellikle il dışından gelen hastaların randevu beklemeden kontrolleri ve rutinlerinin yapılmasını arzu ediyoruz.

KETEM merkezlerinin bütçesinin global bütçeden çıkarılmasını ve KETEM merkezlerindeki taramaların ısrarla devam etmesini, oradaki taramalar konusunda toplumsal algılamanın ve toplumun oraya ulaşmasının -bugün yüzde 20’lerde- daha da yükseğe ulaşması açısından da tanıtım çalışmalarının sürdürülmesini istiyoruz. Bu anlamda da Sağlık Bakanlığımızın Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı aracılığıyla yürüttüğü “Farkındayız, Kanseri Yeneceğiz” bilgilendirme çalışmalarının, televizyon spot bilgilendirme çalışmalarının da devam etmesini istiyoruz.

Hep söylendiği gibi, biz de raporumuzda onu gördük. Özellikle uzman hekim sayısı konusunda problemlerimiz var. Bunun temeline gittiğimiz zaman, 12 Eylülden sonra azaltılmaya başlanan tıp hekimleri kontenjanlarının daha sonra da son birkaç yıla kadar hep savunulmuş olması, şimdi artan kontenjanlarla beraber on beş-on altı yıl gibi bir süre içerisinde bu anlamda kanser uzmanları açısından bir artış olacaktır.

Palyatif bakım merkezlerinin artırılması: Evde bakım merkezleri başlatıldı, evde bakım hizmetleri başlatıldı, bunun yaygınlaştırılması ve ulaşılmayacak hiç kimsenin kalmamasını arzu ediyoruz. Ayrıca da yeni başlatılmış olan, bu kanser hastalarının evden hastaneye geliş-gidişlerinin de yine devlet tarafından karşılanmasını, ambulans ya da başka bir servis hizmetiyle kontrole gelen hastanın devlet tarafından getirilmesini, hasta sahiplerinin sevkle giden hastanın yanında gidişlerinin yine sosyal güvenlik kurumları tarafından karşılanmasını arzu ediyoruz, bu konuda da yine Sosyal Güvenlik Kurumuna da bazı sorumluluklar yüklüyoruz.

Türkiye’de kanser hastalığı konusunun kamusal yönetimine gelecek olursak: Tüm ülkeyi bölge bölge, hatta kanser temelli takip edecek, gerekli bilimsel araştırmaları yapıp kamuoyunu bilgilendirecek ve ortadaki bilgi kirliliklerini ortadan kaldıracak ulusal kanser kurumu kurulmasını son derece önemli buluyoruz ve öneriyoruz. Bununla ilgili de bir kanun teklifi hazırlayıp Sağlık Bakanlığıyla görüştüğümüzde, Sağlık Bakanlığının yeni teşkilat yapılanması içerisinde bu kurumun kurulma arzusu olduğunu öğrendik, bundan da memnun olduk.

Ulusal politikaların oluşturulması, kanser kontrol programlarının düzenlenmesi, koordinasyonu, kansere yol açan bireysel ve çevresel risk faktörlerinin belirlenmesi, bu konuda kamuoyunun bilgilendirilmesi gibi çalışmalar da ulusal kanser kurumunun kurulması ve çalışması, kadrosunun ve ekonomik olarak hamlesinin, hareketlerinin güçlendirilmesini arzu ediyoruz.

Yine, kanser çalışmaları konusunda da bir miktar özerkliği olması, ARGE çalışmaları yapabilmesi, öğretim üyeleri ile ilaç endüstrisi arasında bir bağ kurması açısından da ulusal kanser enstitüsünü önemsiyoruz.

Avrupa Birliği kanser önleme önergeleri ve ulusal kanser tarama standartları konusunda da birkaç cümleyle sizleri bilgilendirmek istiyorum, sabrınızı da fazla zorlamak istemiyorum. Kısacası, kanserin yüzde 70 en az nedeninin sigarayla ilişkili olduğunu -akciğer kanserlerinin- kanserin yüzde 90-95 nedeninin genetik nedenler dışında olduğunu düşündüğümüzde ve bunu bildiğimizde:

O zaman sigara içmeyin, içiyorsanız bırakın, diyoruz.

Yine, aşırı kilodan ve obeziteden kaçının, diyoruz.

Her gün orta düzeyde fiziksel egzersiz yapın, diyoruz.

Günlük değişik türlerden sebze ve meyve tüketiminizi artırın, diyoruz.

Alkol içmekten sakının, diyoruz.

Aşırı güneşe maruziyetten kaçının, diyoruz ve otuz beş yaşına kadar her kadın en az bir kez simir aldırmalı, ilk simirden sonra da altmış beş yaşına kadar her beş yılda bir bunu tekrarlamalı, özellikle rahim ağzı kanserleri açısından.

Elli yaşından sonra her kadın, yetmiş yaşına kadar iki yılda bir “meme radyolojisi” dediğimiz mamografi çektirmeli. Elli yaşından sonra her kadın ve erkek yetmiş yaşına değin iki yılda bir dışkıda gizli kan testiyle bağırsak kanseri taraması yaptırmalı. Tüm sonuçlar negatif de olsa her on yılda bir de “kolonoskopi” dediğimiz tetkiki yaptırmalı.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Prostat muayenesi de yaptırmalı.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Geliyoruz, geliyoruz.

Hepatit B virüsüne karşı herkes aşılanmalı. Elli yaşını geçen her erkeğin prostat muayenesi ve prostat kanseri tarama testini yaptırmasının gerekli olduğunu söylüyoruz. Bunu söylüyoruz ama “Kamu yönetimi bu konuda ne yapıyor?” diye bakacak olursak: Her ilde olmak kaydıyla bugün ülkemizde 23 tane kanser erken tarama merkezi söz konusu. Bu kanser erken tarama merkezlerinde bunların hepsi ücretsiz yapılmaktadır ve ileri tetkikler de ücretsiz yapılmaktadır.

Ayrıca, bir bilgiyi daha burada sizlerle paylaşarak kamuoyunun bilmesini istiyorum: Kanser hastaları, özel hastanelerde, özel polikliniklerde veya her nerede olursa olsun her müracaatlarında birinci hasta grubu olarak kabul edilmek zorundadırlar ve üzerine ek ücret almamak durumundadır bu hastaneler. Eğer kanser hastasından ek bir ücret talep eden hastane varsa Sosyal Güvenlik Kurumuna şikâyet edilmeli ve bunun sözleşmesi sonlandırılmalıdır diye düşünüyoruz.

Biz bu çalışmaları yaparken Sağlık Bakanlığımız bize paralel olarak -özellikle sigara bıraktırma açısından- 2011 yılında -Bakanlığımız aracılığıyla- 250 bin kişiye sigara, nikotin ve replasman tedavisi verecek ve bu başladı.

Yine, ücretsiz tedavi alma kararı aldı. Obezite mücadelesi başlattı. Elektromanyetik dalgalarla ilgili bir danışma kurulu oluşturuldu. Nevşehir yöresindeki Mezotelyoma’nın incelenmesi açısından Amerika Birleşik Devletleriyle beraber ortak genetik çalışma başlattı. Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu bölgelerindeki yüksek mide kanserlerinin araştırılması için TÜBİTAK’a bir proje verdi. Dilovası’ndaki sorunları incelemek için de 130 kişilik bir bilimsel kurul kurduğunu biliyoruz ve KETEM sayılarını da her gün artırdığını biliyoruz.

Sonuç olarak, değerli arkadaşlar, Sayın Başkan -sabrınız için de teşekkür ediyorum- Komisyon çalışmalarımızda bize çok büyük katkıları sağlayan Doktor Murat Bey’e, Doktor Bedia Hanım’a ve Doktor Mümine Hanım’a da teşekkür etmekten ve komisyon uzmanımız olan Korkut Bey’e de teşekkür etmeden sözlerimi bitirmekten kaçındım. Onlara da teşekkür etmek istiyorum. Çünkü uzun yıllar akademik hayatta çalışan bir kişi olarak da hayatımın en yoğun zamanının geçtiği ve içinde emeğim olan en anlamlı kitabı olduğunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sonuç olarak da bu güzel görevin, bu yüce çatının altındaki bu güzel görevi  tamamlamamıza birkaç saat kala, bu görevin burada dört yıl boyunca özellikle Gümüşhane ilinin vermiş olduğu vekâleti onların namusu ve şerefi olarak taşımış olmanın gururuyla, tekrar onların huzuruna ak bir alınla gideceğim mutluluğuyla, bana bu görevi, hem onların vekâletini hem de bu görevin bana verilmesinde yüreğinden ve sevgisinden esirgemeyerek bizi bu göreve tevdi eden herkese saygı ve şükranlarımı sunuyor, hepinizi Allah’a emanet ediyorum.

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Sayın Coşkun, buyurun efendim.

OSMAN COŞKUN (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; ben kanser komisyonu üyesi ve elektrik-elektronik mühendisi öğretim üyesi olarak bir bilgiyi paylaşmak istiyorum bu vesileyle.

Genel Kurul salonumuzun ses düzeninin ve akustiğinin sağlık açısından pek uygun olmadığı kanaatindeyim. Özellikle hoparlörlerin çoğunun tavanda olması sebebiyle enerji yüklü ses dalgaları başımıza tavandan gelmekte, bu da insan sağlığını önemli ölçüde rahatsız etmektedir.

Umarım bir sonraki döneme bu olumsuzluk düzeltilir diye düşünüyorum. Çünkü insanın kulağı yandadır; yandan sesin gelmesi ve hoparlörlerin tavanda değil, yanlarda olması daha sağlıklıdır.

Bu vesileyle de, bize vekâlet veren, bizi izleyen tüm milletimize saygılar sunup, haklarını helal etmelerini ve arkadaşlarımdan da helallik diliyorum. Benden yana da helali hoş olsun diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Coşkun.

Demek ki, mühendis arkadaşlarımız -sizin tezleriniz doğruysa- mühendislik hizmetini yeterince yapamamışlar demektir o. Mühendislere duyurulur, bir daha görevlerini iyi yapsınlar.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Kanser Hastalığı Konusunun Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşmeler tamamlanmıştır.

Ümit ediyoruz ki bu, hakikaten elem verici, amansız hastalık memleketimize, milletimize, hatta bütün bir insanlığa uğramasın; insanlarımız, bütün dünya insanlığı sağlıklı bir şekilde yaşasın diyor ve emeği geçen bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.11


 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

5’inci sırada yer alan, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun 352 sıra sayılı Raporu üzerindeki görüşmeye başlıyoruz.

5.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 22 milletvekilinin, Konya Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin, Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 21 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 23 Milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) (S. Sayısı: 352) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 352 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır.

İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Rasim Çakır’a aittir.

Sayın Çakır, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 23’üncü Dönem Parlamentosu çalışma döneminde kurulmuş olan Türkiye’deki çevre sorunlarının araştırılmasına yönelik, benim de görev yaptığım Komisyonun raporu ile ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

                              

(x) 352 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Meclis araştırması önergesinin ön görüşmeleri 11/3/2008 tarihli 75’inci, 18/3/2008 tarihli 78’inci, 25/3/2008 tarihli 81’inci, 8/4/2008 tarihli 87’nci, 22/4/2008 tarihli 93’üncü, 6/5/2008 tarihli 99’uncu Birleşimlerde yapılmıştır.

Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki az önce görüştüğümüz kanserle ilgili komisyon raporu burada konuşulurken Türkiye’de kanser vakalarının artması ile ilgili, işte, sigara sayıldı, alkol sayıldı, başka etkenler sayıldı, tavsiyelerde bulunuldu ama çevresel etkilerden kaynaklanan kanser vakalarının artması maalesef söylenmedi ama bütün dünya biliyor, bizler de biliyoruz ki dünyada suların, yer altı ve yer üstü su kaynaklarının kirlenmesi, havanın kirlenmesi, toprağın kirlenmesi yani insanoğlunun yaşadığı çevrenin kirlenmesi insanlarda kanser vakalarının artmasında en önemli sebeplerden birini teşkil ediyor.

Değerli arkadaşlarım, Komisyonumuz, gerçekten, 24 milletvekili arkadaşımızın  ve ona bağlı arkadaşların bölgelerindeki çevre sorunları ile ilgili araştırma yapılmak üzere Meclis Başkanlığına vermiş oldukları önergelerin neticesinde bir komisyon oluşturuldu. Bu Komisyon, gerek Komisyonda görev alan milletvekili arkadaşlarımız gerekse bürokrat ve akademisyen arkadaşlarımız gerçekten yoğun bir çalışma ile bütün Türkiye’deki çevresel sorunları bizzat yerine giderek, oradaki ilgililerle görüşerek, halkla görüşerek, bilim adamlarının görüşlerini de alarak bu sorunları yerinde izledi, gördü ve sorunların çözümüne yönelik de şöyle çok güzel bir kitap yani bir rapor yayınladı. Bu raporun hazırlanmasında emeği geçen bürokrat arkadaşlarımıza, akademisyenlere sonsuz şükranlarımı sunuyorum öncelikle.

Ama bugün bu mesele görüşülmeseydi ne olacaktı? Yani bu Komisyon raporunu bugün görüşmeseydik ne olacaktı? Bu Komisyon raporu kadük hâle gelecekti. Peki, görüştük de ne oldu? Yani kadük olmadı da ne oldu? Ona bakıp en azından önümüzdeki dönem parlamentosuna bir görev veya bir ışık olması anlamında birkaç bir şey söylemek istiyorum.

Şimdi, arkadaşlarımız demişler ki... Kahramanmaraş Milletvekilimiz Durdu Özbolat, Kahramanmaraş’taki termik santralin baca gazlarıyla ilgili şikâyette bulunmuş. Gittik, inceledik ve gördük; sıkıntıyı, çevredeki değişikliği, tavuğun, horozun yetişmesi, fasulyenin artık o bölgede yetişmemiş olduğunu gördük. Bunun önerilerini de çalışmamızın içerisine koyduk. Sonuç? Sonuç, bugün için sorduğunda, bu santralin baca gazlarıyla ilgili ciddi anlamda herhangi bir değişikliğin olmadığı yönünde.

Tekirdağ Milletvekilimiz Enis Tütüncü, TRAKAP çalışmaları ile ilgili önerge vermiş. TRAKAP’la ilgili çalışmaları hepiniz yakinen takip ediyorsunuz. Zaman zaman kürsüden bizler de dile getirdik.

Adana Milletvekilimiz Nevingaye Erbatur, lagün göllerinin durumu ile ilgili sorunu gündeme getirmiş. Gittik, lagün göllerini gördük, sorunun ne olduğunu tespit ettik, çözüm önerilerimizi ortaya koyduk ama bugüne kadar o günkü durumdan farklı bir şeyin olmadığını da biliyoruz.

Rıza Yalçınkaya, Bartın Milletvekilimiz, Amasra’daki termik santralle ilgili bir önerge vermiş ama bu termik santralle ilgili, olmaması yönünde herhangi bir ciddi adım atılmadığını da biliyoruz.

Ahmet Küçük, Kaz Dağlarında altın aramadan şikâyetçi olmuş ama hızla Kaz Dağlarındaki altın arama ve Kaz Dağlarının ormanlarının yok edilmesi, doğal hayatın tahrip edilmesi devam ediyor, Ahmet Küçük de orada izliyor.

Hasan Angı, Konya’da yer altı su kaynaklarının gittikçe yok olmakta olduğundan söz etmiş ve büyük çukurlar oluştuğundan bahsetmiş ve hakikaten de Konya Ovası’nda yer altı su kaynaklarının hızla daha derine inmekte olduğunu, yok olmakta olduğunu ve binlerce su kuyusunun ruhsatsız olduğunu tespit ettik. Çözüme yönelik önerilerimizi söyledik ama Konya Ovası’nda binlerce su kuyusu hâlâ ruhsatsız ve siyaset adına Hükûmet bu konuda bir çözüm üretme, bir baskı unsuru olma gücü ortaya koyamıyor.

Orhan Erdem, yine Konya Milletvekilimiz, Eber ve Akşehir, Beyşehir göllerinin sularının kirlendiğinden ve su potansiyelinin azaldığından şikâyetle bir araştırma istemiş. Gittik, Beyşehir, Akşehir ve Eber göllerinin durumunu gördük, kirlenmenin ve sularının azalmasının sebeplerini ortaya koyduk, havzalar arası su kavgalarının, su savaşlarının artık başlayacağını ifade ettik. Ama o günden bugüne şu kitapçıkta önerdiğimiz çözümler noktasında ilgili bakanlıkların herhangi bir şey yapmadığını, yapamadığını hep birlikte yaşıyoruz.

Aynı şekilde, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk’ün Büyük Menderes kirliliği, İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın balık çiftlikleri, Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe’nin Eber Gölü, Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin Van Gölü ve Atatürk Barajı’nın kirliliği, Arifağoğlu’nun Cerattepe, Kafkasör altın madeni ile ilgili şikâyetlerini, Isparta Milletvekilinin Eğirdir Gölü’yle ilgili şikâyetlerini ve İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın siyanürlü altın aramayla ilgili şikâyetlerini Komisyon olarak gittik, yerinde gördük. Öyle değil mi Haydar Ağabey?

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Evet, öyle.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Hep beraber çalıştık, Başkanımızla beraber çok güzel bir raporla getirdik sizin önünüze.

Şimdi, akılda kalan ne biliyor musunuz sevgili arkadaşlarım? Bu güzel çalışmanın ötesinde kamuoyunda akılda kalan bir tek şey var: O balık çiftliklerinden Meclisin arabasının bagajına yüklenen balıklar. Yani kamuoyunun aklında bir tek, değeri 3-5 lirayı bile geçmeyen, bizim de yemeye kısmetimiz olmayan, apar topar da kaçırılan o balıklar kaldı. Onun dışında, şu güzel çalışmanın hiçbir somut faydası olmadı.

Peki, ne öneriyorsun? Şunu öneriyorum, bugün değil önümüzdeki dönem Parlamentosuna: Eğer bu Meclis bir Meclis araştırması komisyonu kuruyorsa, bir sorunu ele alıyorsa, bu komisyon görev yapıyorsa, o komisyonun konusuyla ilgili olan bakan hangi bakansa, hiç olmazsa ayda bir veya üç ayda bir veya altı ayda bir şu kürsüye gelip, o komisyona ve Meclise o konu ile ilgili, komisyonun önermiş olduğu konular noktasında neler yapamadığını veya neler yapabildiğini gelip şu Meclise, şu Parlamentoya bir hesap vermeli. Yani Meclis İçtüzüğü’nde yapılacak bir değişiklikle Parlamento adına yürütme görevi alan Bakanlar Kurulu, Parlamentonun bu denetleme görevini yapması noktasında neleri yapabildiğini veya neleri yapamadığını hiç olmazsa belirli periyotlarla şu kürsüye gelip şu yüce Meclise hesap verebilmeli. Eğer öyle olursa o zaman kurduğumuz komisyonların bir anlamı olur, eğer öyle olursa o komisyonların yapmış olduğu çalışmaların, emeğin, alın terinin ve masrafın bir karşılığı olur, bir anlamı olur. Bunun ötesinde, yapılmış olan çalışmaların maalesef milletimize ve memleketimize çok ciddi bir katkı sağladığını söyleyebilmek mümkün değil.

Aynı şekilde Ergene Nehri’yle ilgili dokuz yıldır burada indik çıktık kürsüye, “Ergene” dedik. Komisyonlar kuruldu, her türlü çalışmalar, her türlü baskılar… Ergene’nin suyunda ağır metal var. Ağır metal ne yapar Sayın Sağlık Bakanım? İnsanı kanser yapar, değil mi? Ergene Nehri’nin suyunda ağır metal var ama Ergene Nehri’yle ilgili Meclisin bu kadar cansiparane bir şekilde gayret etmesine rağmen, istemesine rağmen en küçük bir yol alabildik mi? Sayın Necdet Budak, alabildik mi? Alamadık değil mi Arkadaşım? Sen de elinden geleni yapmaya çalıştın, ben de yapmaya çalıştım ama maalesef alamadık. Neden alamadık? Çünkü Meclis İçtüzüğü, Meclis araştırma komisyonlarının getirmiş oldukları raporların sonucunda gelip de bu Meclise hesap verme gibi bir sorumlulukları, yükümlülükleri yok.

Şimdi, sevgili arkadaşlarım, Türkiye’de benim az önce ifade etmeye çalıştığım çevresel sorunların ötesinde bence çok daha önemli olan bir başka çevresel konu var, o da nükleer santral. Japonya’da önemli bir felaket yaşanıyor. Bu işi en iyi bilen Japonlar ciddi bir tabiat felaketiyle, bir tsunamiyle karşı karşıya, her şeyi düşünmüşler, 9 şiddetindeki bir depremi düşünmüşler ama tsunamiyi hesaba katamamışlar ve şu anda nükleer santraldeki içinde nükleer atık barındıran suyu okyanusa boşaltmak zorundalar. Bütün dünya bu konuyla ilgili, ciddi bir dikkat içerisinde olayı izliyor ve bu kötü neticenin ne zaman gelip kendisini vuracağını da endişeyle bekliyor.

Daha önce olan Sovyetlerdeki nükleer kazanın neticelerini bizler, Trakyalılar, Karadenizliler hızla hissetmeye ve görmeye başladık. O günlerde bir Bakan çıktı çay içti, dedi ki: “Bakın, çay içilebilinir.” Ama bilim adamları, bu işi bilen insanlar “Zaman gelecek Trakya’dan, Karadeniz’den kamyonlarla ölüleri götürmek durumunda kalacaksınız.” dedi ve bölgemizdeki kanser vakalarındaki artışlar o günlerde bize söylenenlerin ne kadar doğru olduğunu ve haklı olduğunu göstermeye başladı ne yazık ki.

Şimdi, ben Türkiye’me bakıyorum, Türkiye’min siyaset adamına bakıyorum, Türkiye’min televizyoncusuna bakıyorum, gazetecisine bakıyorum, köşe yazarına bakıyorum, sivil toplum örgütlerine bakıyorum ve halka bakıyorum, dünyada büyük bir nükleer tehlike var ve insanoğlunun hâlâ bilimsel anlamda baş edemediği ve baş etmesinin de mümkün olmadığı bir tehlike var ama şu Parlamentoda “Ben nükleer santrale karşıyım.” diyen bir tane parti yok. Bakıyorum, “Ben nükleer santrale kesinlikle karşıyım.” diyen milletvekili sayısı belki çok az, bir elin parmakları kadar. Gazetelere bakıyorum, “Ben nükleer enerjiye, nükleer santrale her koşulda karşıyım.” diyen köşe yazarı bulmak neredeyse imkânsız hâle geldi. E, televizyonları izliyorum, yorumculara bakıyorum, nükleer enerjiye ve santrale böyle dimdik karşı duran bir televizyon yayıncısına, yapımcısına hiç rastlamıyorum. Sadece ve sadece bu ülkede çok küçük bir azınlık nükleer santrallerin ve nükleer enerjinin hâlâ tehlikeli olduğu, hâlâ yanlış olduğunu iddia etmeye çalışıyorlar, onun karşılığında Başbakan “Evinizdeki tüp gaz da tehlikeli, evinizdeki televizyon ve elektrikli aletlerin de radyoaktif sonucu var sizlere karşı…” Hatta Bakan çıkıyor, diyor ki: “Bir evlenmeyen erkek nükleer tehlikeden çok daha fazla tehlike altında.” Çünkü evlenmeyen bir erkeğin, bekâr bir erkeğin altı yıl ömrü kısalıyormuş, nükleer tehlikeye maruz kalan bir erkeğin altı yıldan çok daha az ömrü kısalıyormuş.

Bakınız arkadaşlar, bu korkunç bir tablodur dünyada insanoğlunun karşı karşıya kaldığı. Hepimizin vazgeçemeyeceğimiz en önemli hakkımız yaşam hakkıdır. Yaşam hakkımızdan ödün vermemiz, yaşam hakkımızı riske sokmamız, yaşam hakkımızı tehlike içerisine sokmamız mümkün değildir; çünkü niçin varız, niçin çalışıyoruz, niçin mücadele ediyoruz? İnsan gibi yaşamak için.

ŞEVKET GÜRSOY (Adıyaman) – Sigarayı bıraktın mı?

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bıraktım, sigarayı da bıraktım, hepsini bıraktım Şevket. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İnsan gibi yaşamak için, sağlıklı yaşamak için, kendimizin, çocuklarımızın ve torunlarımızın sağlıklı bir insan gibi yaşayabilmesi için mücadele ediyoruz. Mum ışığında yaşamımızı devam ettirebiliriz ama nükleer bir tehdit altında yaşamımızı devam ettirebilmemiz mümkün değil. Diyorlar ki: “Herkes ‘Nükleere karşıyız.’ diyor ama hiç kimse 2 ampulden 1’ini kapatmayı kabul etmiyor.” Hayır arkadaşlar, öyle değil.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ampulü toptan kapatacağız, fişini çekeceğiz.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Evet, ampulü.

Şimdi, bakınız, Almanya’da bizden çok uzun yıllar önce nükleer santraller kurmuş, nükleer enerjiden yararlanmış Almanya’da Yeşiller Partisi sadece ve sadece nükleer santrallere karşı olduğu için, sadece ve sadece nükleer enerjiye karşı olduğu için, Angela Merker’e kök söktürüyor ve onun yanından sollayıp ileriye doğru gidiyor. Neden? Çünkü Almanlar, Alman halkı nükleer santralin ve nükleer enerjinin kendi yaşamını ne kadar tehdit ettiğini görmüş ve bu konuda dik duran siyasal organizasyonlara da sahip çıkıyor. İşte, şimdi benim biraz da şikâyetim yüce Türk milletine. Siyasetçilere, gazetecilere, televizyonculara, yazarlara, köşe yazarlarına ama benim biraz da şikâyetim yüce Türk milletine. Neden? Çünkü bu millet “Ben çevresel değerlere hassasiyet gösteriyorum.” diyen siyaset adamına iltifat etmiyor. “Aferin bak, yürü ben de arkandayım.” demiyor. “Ben nükleer enerjiye, nükleer santrale karşıyım.” diyen sivil toplum örgütlerine gidip sahiplenip kucak açıp arkasında yürümüyor. “Ben nükleer enerjiye karşıyım.” diyen siyaset adamlarına gidip “Helal olsun sana ben de arkandayım, doğru yoldasın, doğru iş yapıyorsun.” demiyor. Eğer bir siyaset adamı, siyasetle uğraşan bir insan da arkasında milletin böyle bir desteğini görmüyorsa, göremiyorsa onun da o yolda yürümedeki azmi kırılıyor ama bu millet “Ey arkadaş, bana geliyorsun, etnik kimliğinle benden oy isteme, milliyetçi-maneviyatçı duruşunla benden oy isteme, benden oy isterken söyle bakayım bana, nükleer santralin yanında mısın, karşısında mısın?” derse işte o zaman siyasi partiler ve siyaset adamları kendilerine çekidüzen verecekler ve siyasetlerini söylemlerini ona göre dizayn edeceklerdir.

Biz çok iyi biliyoruz ki, bu memlekette nükleer santrali bu millete kabul ettirmek için, kasıtlı bir biçimde elektrik kesintisinin yapıldığını, bu milletin karanlığa boğulduğunu, bunu da siyasetçilerin yaptıklarını çok iyi biliyoruz. Türkiye'de nükleer enerjinin dışında, Türkiye’ye yetecek, yenilenebilir ve temiz enerji kaynakları çok yüksek. Zannetmeyin ki Kuzey Afrika’da ve Orta Doğu’daki gelişmelerin sebebi petroldür, kesinlikle petrol değildir. Kuzey Afrika’daki ve Orta Doğu’daki gelişmelerin sebebi, o bölgedeki, o çöllerdeki güneş enerji kaynağı potansiyelidir. Kuzey Afrika’daki güneş enerji kaynağı potansiyeli, Avrupa Birliği ülkelerinin yılda tükettiği elektriğin 3 katı, 4 katı fazlası elektrik üretme kapasitesine sahip çöllerdir o çöller ve bugünkü iç karışıklığın sebebi de oradaki petrol rezervi değil, oranın geleceğe yönelik, güneş enerji kaynağı üretebilme potansiyelidir, gücüdür.

Değerli arkadaşlarım sözlerimi tamamlarken, dokuz yıldır beraber görev yapıyoruz. Bugüne kadar siyasi yaşamımda bana yürek veren, bana mutluluk veren, bana destek veren “Rasim yürü, arkandayız.” diyen, elimden tutan parti büyüklerime ve Edirneli dostlarıma, hemşehrilerime ve örgüt elemanlarıma sonsuz şükranlarımı sunuyorum, minnetlerimi sunuyorum. Ben almış olduğum bayrağı bir toz zerreciği getirmeden, lekesiz ve tertemiz, Edirne örgütü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çakır.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Ben, dokuz yıl önce, Cumhuriyet Halk Partisi Edirne örgütünün bana teslim etmiş olduğu bayrağı alıp, en küçük bir toz zerreciği getirmeden, hiçbir leke getirmeden Cumhuriyet Halk Partisi örgütüne teslim ettim ve onların iradesiyle de aktif siyasi yaşamıma Parlamentoda değil de Parlamento dışında görev alarak devam edeceğim.

Bana siyasette emeği geçen, başta, çok sevgili, önceki Genel Başkanım Deniz Baykal olmak üzere, partimde bugüne kadar görev yapan ve bana emek veren çok değerli parti büyüklerime, siyasette benimle beraber yürüyen sevgili yol arkadaşlarıma ve otuz yıldır emek verdiğim Cumhuriyet Halk Partisi camiasına sonsuz minnet ve şükranlarımı sunuyorum. Ben, vermiş olduğum bütün emeklerin doğru, yerinde ve haklı olduğuna inanıyorum, bana verilen emeklerin de helal edilmesini diliyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

Başkanım, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır, sağ olun efendim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının araştırılarak sürdürebilir çevre politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmamın başında yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ben de konuşmama birçok önceki konuşmacı gibi 166’ncı kuruluş yıl dönümünü kutladığımız Türk polis teşkilatının Polis Haftası’nı kutlayarak başlamak istiyorum. Yüz altmış altı yıldır milletimizin can ve mal güvenliğini temin eden polis camiasına -içinde benim de çok sayıda akrabam ve arkadaşım olan polis camiasına- nice mutlu yıllar temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün 23’üncü Dönemin son günü. Gerçekten, bu kürsüde bugün çok anlamlı, duygulu, bilgi dolu konuşmalar yapıldı ve hatta Meclisin her günü acaba son günü gibi mi olsa diyesi geliyor insanın buradaki konuşmaların güzelliğini dinleyince. Tabii, bu dönem içerisinde milletvekili olmuş, farklı sebeplerle aramızdan ayrılmış arkadaşlarımız var, Sayın Hamza Yanılmaz, Sayın Osman Yağmurdereli, Sayın Mustafa Kuş, maalesef yemin bile edemeden hayatını kaybetmiş Sayın Cihat Özönder, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ve Gündüz Suphi Aktan Bey’e ben Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine ve aziz milletimize bir kez daha başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ben bu Komisyonun üyesi değilim. Bizim grubumuzdan 3 değerli arkadaşımızın, maalesef hâlen tedavisi devam eden Çanakkale Milletvekilimiz, Afyon Milletvekilimiz ve Maraş Milletvekilimizin riyasetinde bu Komisyon çalışmalarını tamamladı. Hemen şunu ifade edeyim: Tamamını inceleme fırsatı bulamadıysam da önemli bir kısmını iki gündür inceliyorum. Gerçekten, bilimsel yönüyle, pratik önerileriyle Parlamentoya yol gösterecek, ışık tutacak önemde bir rapor hazırlanmış. Ben, emeği geçen bütün arkadaşlarımı ve Meclis dışında katkı sağlayan bütün arkadaşlarımı yürekten kutluyorum, dilerim işe yarar.

Değerli arkadaşlar, 23’üncü Dönem içerisinde, Milliyetçi Hareket Partisi olarak önemli bir misyonu yerine getirdiğimiz kanaatindeyim. Bugün istatistikler de göstermektedir ki Meclisin en aktif grubu Milliyetçi Hareket Partisi olmuştur. Biz, bu dönem içerisinde “İktidar ne diyorsa ben tersini söylemeliyim.” koşullanmışlığı yerine, hem komisyonlarda hem Genel Kurul faaliyetleri içerisinde milletimizin hayatını kolaylaştıracak, refah ortamını artıracak öneriler geliştirmeye gayret ettik ve iktidardan geliyor kompleksi taşımadan, milletimizin hayrına olan, milletimizin yararına olan kanunlarda iktidara yol gösterici olduk, destek olduk ve çıkan kanunlara katkı sağlayarak daha iyi çıkması, daha mükemmel çıkması için de katkı sağlayan bir anlayış içerisinde olduk. Ben, gerçekten, ayrıca en genç üyesi olarak da içinde olmaktan gurur duyduğum Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna da bu anlamda teşekkürlerimi, şükranlarımı arz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bu dönem içerisinde, bugünlerde bir başkanlık tartışmasını tekrar yaşıyoruz. Hatta, aslında Türkiye’deki işleyişe baktığımızda hayretler içerisinde de kaldığımı ifade etmeliyim. Eğer Sayın Başbakan başkanlık sistemini bir yetki azlığı sebebiyle talep ediyorsa burada bir bilgi eksikliği olması gerekir. Bugün, Sayın Başbakan Kabinenin Başkanıdır ve maalesef “İstediğim bakanı kapının önüne koyarım.” diyecek kadar da orada bir hâkim güç taşımaktadır. Meclise geliyoruz, Mecliste de bir ezici parmak çoğunluğunuz, sayısal çoğunluğunuz var. Bir şekilde, Meclis çoğunluğunu da Sayın Başbakan yönetiyor, yönlendiriyor ve şimdi, Sayın Başbakan, bir de -dikkat eder misiniz- son günlerde “Biz, yargının işine karışmıyoruz, yargı da bizim işimize karışmasın.” diye ifade ediyor.

Değerli milletvekilleri, yargının işi aslında iktidarın işine karışmaktır, yani yargı bununla görevlendirilmiştir, yargının anayasal görevi bunu öngörmektedir. Bu doğru bir cümle değildir fakat öyle anlaşılıyor ki yapılan değişikliklerle artık yargı da iktidarın işine karışmaz, karışamaz hâle getirilmiştir. Şimdi, bu çerçevedeki bir yönetim anlayışı içerisinde değerlendirdiğimizde, başkanlık sistemi özlemlerinin bir yetki azlığına dayanmayıp belki bir federatif yapı arzusuna dayandığını söylemek hiç de abartılı bir yorum olmaz.

Değerli milletvekilleri, üzülerek ifade ediyorum ki iktidar grubu bu dönem içerisinde Meclisin yönetilmesi hususunda da bana göre demokratik teamüllerin çok gerisinde kalmıştır. Elbette, Meclis Başkanlık Divanımızı tenzih ediyorum ama zaman zaman bu Meclis baskıcı anlayışlarla yönetilmiştir.

Arkadaşlar, biz, millî iradeyi birlikte temsil ediyoruz. Siz, millî iradeye çok vurgu yapan bir partisiniz ama bu parti, bu Meclis bütün unsurlarıyla, buradaki bütün gruplarıyla, bağımsız üyeleriyle millî iradeyi birlikte temsil etmektedir. Millî iradeyi birlikte temsil ediyoruz ama millî iradeden aldığımız yetkileri hep siz kullandınız. Bunun çok somut örneği var: Bir soru önergeme –daha önce de bu kürsüde ifade ettim- Meclis Başkanlığımızın verdiği cevaba göre muhalefetin yedi yüz civarı kanun teklifi olmuş ve bu yedi yüz kanun teklifinden bir teki, bir tanesi, arkadaşlar, görüşülmeye, müzakere edilmeye değer bulunmamış. Şimdi, yedi yüz tane kanun teklifini muhalefet milletvekilleri “iş olsun”, “laf olsun” diye mi vermiştir, hiçbiri mi müzakereye değer bulunmamıştır? Böyle bir anlayışı ben, kusura bakmayın, hiç demokratik bulmuyorum, hiç millet iradesinin yansıması olarak kabul edemiyorum.

Değerli milletvekilleri, maalesef, soru önergelerimize ya cevap verilmiyor ya da anlamsız, uydurma, geçiştirme şeklinde cevaplar veriliyor. Bu Mecliste, on-on beş maddelik kanunların temel kanun olarak görüşüldüğüne çok şahit olduk. Her defasında itiraz ettim, gene itiraz ediyorum. İç Tüzük’teki tanımına aykırı olarak temel kanun vasfı taşımayan kanunların, özellikle onlarca kanunda değişiklik yapan kanunların burada temel kanun olarak görüşülmesini dayatmayı yine demokratik ilkelere uygun bulmadığı tekrar ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, belki iktidar grubunun hoşuna giden bir tablodur ama dört yüzden fazla kanun geçti bu Meclisten Sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde ve Sayın Cumhurbaşkanımız, bunun sadece üç adedini Meclise tekrar görüşülmek üzere iade etti. Bu belki iktidarla Cumhurbaşkanı arasındaki uyumun ifadesi olabilir ama aynı zamanda, parlamenter sistemin, parlamenter demokratik sistemin bir fren organizasyonunun çalışmadığına da delalet eder diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, elbette bu Meclis doğru işler de yaptı, güzel işler de yaptı fakat iktidarın buradan Meclisteki çalışmaları gibi toplum üzerinde toplumu ötekileştiren politikalarına bu dönemde çok sayıda şahit olduk. Muhalefeti de ötekileştirme çalışmalarına çok sayıda şahit olduk.

Değerli milletvekilleri, bütün milletvekillerine olduğu gibi bana da hemşehri derneklerimizden ya da belediyelerimizden, faaliyetlerine davetiyeler gelmiştir. Üzülerek müşahede ettim, her gittiğim şenlik gibi ya da bir özel gece gibi organizasyonların, bir iktidar partisinin şovuna dönüştürülme arzusuna şahit oldum ve Sayın Başbakanın, en son İstanbul’da Ordulular şöleninde, çok yakın izlediğim Sinoplular gecesinde de sanki orası partisinin bir ilçe kongresiymiş gibi, il kongresiymiş gibi, muhalefeti, hatta kendi partisiyle aynı frekansta düşünmeyen bütün insanları dışlayıcı bir anlayış içerisinde hitap ettiğini, klasik bir parti kongresindeki taraftarları gaza getirmek için yapılan tarzda konuşmalarına şahit olmak açıkçası beni çok üzmüştür, milletimizi de üzdüğü kanaatindeyim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ama oradaki herkes Başbakanın geleceğini bilerek geldi.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Değerli milletvekilleri…

Olabilir Beyefendi, aynı yere bir partinin milletvekili de gidebilir.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Güzel bir organizasyon…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Gelmesinler mi?

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Biz aynı anda bütün milletvekilleri olarak bir ortamda bulunamayacak mıyız?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Güzel bir organizasyon, dinlemeye gelmişler.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Buralar milletimizin varlığının, birliğinin, güzelliğinin ifade edilmesi gereken makamlar. Üstelik Sayın Başbakan milletimizin birliğini temsil ediyor, oraya sadece “AKP’nin Genel Başkanı” sıfatıyla gitmiyor. Rica ediyorum, istirham ediyorum, sözlerime lütfen farklı anlamlar yüklemeyiniz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Birliğe aykırı hiçbir şey yoktur.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu dönemde… Geçmişte sizin hareketinize karşı da medyadan uygunsuz yaklaşımlar olabilir. Yine, daha önce ifade ettim, her siyasi ekol Türkiye’de ciddi sıkıntılar yaşamıştır, en ağırını belki Milliyetçi Hareket Partisi yaşamıştır. Ama bunları bir intikam vesilesinin motivasyonuna dönüştürmemek gerekirken, maalesef, bugün sahip olduğunuz iktidar gücüyle çok yanlış işler yaptınız. Medyanın toplumu sağlıklı bilgilendirme imkânı dün aleyhinize yürürken, bugün imkân bulduğunuzda bunun etik kurallarını koymak yerine “Nasılsa güç bizde.” deyip bunu kendi lehinize âdeta bir silaha çevirdiniz.

Türkiye’deki insanların iş hürriyetini, iş imkânlarına eşit ulaşma fırsatlarını sağlamak yerine, iktidar olmanın gücüyle kendi yandaş grubunuza avantajlar sağlayan bir anlayış içerisinde oldunuz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, en son üniversite sınavı üzerinden yaşanan polemiğe de bir cümleyle işaret etmek istiyorum. Bazı şeylerin şüyuu vukuundan beterdir. Bugün siz ne kadar aksini söylerseniz söyleyin, gerçekten de ÖSYM Başkanının dediği gibi bile olsa, bu sınavda hiçbir usulsüzlük yapılmamış bile olsa bugün Türk toplumunun vicdanında ÖSYM mahkûm olmuştur, o sınav mahkûm olmuştur değerli milletvekilleri. Bugün 1 milyon 700 bin gencimizin kafasında o sınava ilişkin çok derin bir şaibe kuşkusu vardır ve maalesef, bu kuşku, bu tedirginlik giderilememiştir.

Değerli milletvekilleri, bu dönemde, maalesef, Türk milletinin göz bebeği olan, Türk milletinin varlığının, birliğinin, devamının teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetlerimiz de bu süreçten yara alarak çıkmıştır. Sayın Genel Başkanımızın da birçok fırsatta ifade ettiği gibi, her kurum içerisinde yanlış yapan, suç işleyen insanlar olacaktır. Böyle çok büyük bir camianın içerisinde elbette bu durumda insanlar vardır ama bu durumdaki insanları o kurumlara zarar vermeden ayıklamak yerine, bir toptancı anlayış içerisinde, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin milletimizin gözündeki saygınlığı gölgelenmiştir. Bundan sizin partinizin siyasi çıkarı olması hadisenin daha kötü bir boyutunu gösteriyor. İsterdim ki biz bu süreci o kurumlar zarar görmeden, milletimizin gözündeki saygınlıkları zedelenmeden tamamlamış olabilseydik; öyle ümit ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bir diğer husus: Ta il başkanlığı döneminden bu yana TOKİ açılışlarında ya da diğer kurumların açılış törenlerinde bize davetiye gelir şehir protokolü olarak. Ta o zamanlar da bunu şikâyet ettim. Şimdi, bakıyorsunuz toplu açılış törenlerine, bir devlet merasimi yapılıyor orada. O davetiyeler bize ya valilikten gelir ya ilgili genel müdürlükten gelir ama o törene gittiğinizde yapılan işin bir parti mitingi olduğuna şahit oluyorsunuz, yani devletin kesesinden bir parti mitingi yapıldığına şahit oluyorsunuz.

Arkadaşlar, belki bunları yapmaya imkânınız var ama bunlar asla toplum vicdanında olumlu bulunmayan şeyler. Siz, bu devletin kesesinden, devletin parasıyla, devletin araçlarıyla, devletin imkânlarıyla, bütün masrafların devlet kesesinden ödendiği bir töreni, bir devlet törenini bir parti mitingine dönüştüremezsiniz. Bu suçtur sayın milletvekilleri ve üstelik, Sayın Başbakan ve kendisine nezaret eden bütün ekip, bütün milletvekilleri ve bürokrasi, bir de resmî göreve gitmiş olmaları sebebiyle devlet kesesinden harcırah almaktadır. O paralarda 73 milyonun hakkının olduğunu sizlere bir kez daha hatırlatıyorum.

Değerli milletvekilleri, döneminiz, toplumsal şiddet bakımından da iyi örneklerin yaşanmadığı bir dönem oldu. Bakıyorum, 57’nci Hükûmet döneminde krizin simgesi olarak Başbakanın önüne atılan bir yazar kasa hafızalarda kalmıştı. Sizin döneminizde yaşanan infialleri, intiharları, cinnetleri görünce “Ne kadar masum bir eylemmiş.” diyesim geliyor. Maalesef, döneminizde hunharca cinayetlerin, hunharca tecavüzlerin işlendiği, hunharca kapkaç olaylarının yaşandığı bir Türkiye’ye döndük. Oturup bu meseleyi sadece “Bunları yapanları hadım edelim mi etmeyelim mi? İdam edelim mi etmeyelim mi?” şeklinde tartışmanın neticede bize kazandıracağı çok bir şey yok.  Ama acaba bu atmosfer neden oluşmaktadır; neden insanlar eşini boğazlamaktadır, çocuğunu boğmaktadır ya da kendi evine bayram şekeri almak kadar masum bir taleple gelen 1 çocuğun ırzına geçip 3 tanesini boğabilmektedir; bu nasıl bir toplumsal psikolojidir diye sizleri sorgulamaya davet ediyorum ve acaba bu toplumsal cinnet hâlinde her gün tırmandırdığınız politik gerilimin de insanlar üzerinde bir etkisi var mıdır diye bir, vicdanınızı sorgulamanızı talep ediyorum.

Değerli milletvekilleri, millî gelirin 10 bin dolar olduğunu, 10 bin doları aştığını ifade ediyorsunuz ve gazete reklamlarıyla bir önceki hükûmet döneminde bunun 3.500 dolar olduğunu ifade ediyorsunuz. Siz de biliyorsunuz ki, bütün rakamları doğru okumayı bilen insanlar bilir ki bu işin dürüst cevabı 57’nci Hükûmet döneminde bırakılan millî gelirin de 8 bin dolarlara yakın olduğudur bugünkü hesaplanan yöntemlerle ve üzülerek söylüyorum, üzülerek söylüyorum…

AHMET YENİ (Samsun) – Millî gelirin artışı çevreyi rahatsız mı ediyor?

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Türkiye elbette büyüyecektir, inşallah daha çok büyür fakat gelir dağılımında yaşattığınız adaletsizlikleri sorgulamayacak mıyız arkadaşlar? Artık, toplumdan tecrit olmuş bir zengin mahalle kültürünün başladığına, yaşandığına şahit olmuyor musunuz? İnsanların, güvenli olmayan bir sitede, dairede oturmak istemediğine şahit olmuyor musunuz? Bir bakıyorsunuz, yıllık geliri milyon dolarlarla ifade edilenlerin mahallesi; bir bakıyorsunuz, sadece yoksulluğunu bir fileyle geçiştirmeye çalıştırdığınız yoksul insanların oluşturduğu mahallelerden ibaret bir Türkiye’ye maalesef bizi getirdiniz.

Değerli milletvekilleri, açılım safsatasıyla da bin yıllık kardeşliğin içerisine nifak soktunuz bu dönem içerisinde. Maalesef, bugün, milletimiz, tıraş olduğu berberi, yemek yediği lokantayı, çocuğunun okul arkadaşının ailesini merak eder oldu, memleketini, etnik kökenini. Bu milletin içerisine öyle bir nifak düşürdünüz ki belki on yıllarca tamiri zor olacak bir nifak soktunuz ve bugün, değerli milletvekilleri, 166’ncı yılını kutladığımız polis teşkilatımızın Polis Akademisinde bu açılım, yıkım projesini başlattınız ve o proje bugün bir emniyet görevlimizin yüzüne bir tokat olarak patladı, bizim de yüzümüzü acıtan bir tokat olarak patladı.

Maalesef Sayın Genel Başkanımızı çok ağır sözlerle itham eden Sayın Başbakanın dolaylı yollarla terör örgütü lideriyle müzakere ettiğine şahit olduk bu dönemde ve en çok ağırıma giden, en çok üzüldüğüm şey, Türkiye’de belli odaklara, terörle de sonuç alınıyormuş duygusunu yaşattınız ve bugün maalesef bu gruplar kendi bayramlarını kutluyorlar.

Değerli milletvekilleri, Meclis, güzel örnekler de gösterdi Türk milletine, doğru yöntemler kullanıldığında, iletişim kanalları doğru işletildiğinde güzel örnekler de gösterdi. Nerede gösterdi? Borçlar Kanunu’nda gösterdi, Ticaret Kanunu’nda gösterdi, Hukuk Usulü Kanunu’nda gösterdi. Muhalefet milletvekilleri arzu etmeseydi belki yıllarca sürecek bu kanunların müzakereleri asla yapılamayacaktı ama milletimizin beklentilerine uygun olarak biz bu kanunlarda destek verdik. Ama biliyorum ki bir Vakıflar Kanunu görüşülürken, bir Mayınlı Araziler Kanunu görüşülürken, milletimizin yüreğini kanatan 301’inci maddenin değişikliği görüşülürken, Anayasa değişiklikleri görüşülürken, en son yetki yasası görüşülürken, hatta bir önce, görevi kötüye kullananların cezalarını indiren kanun teklifleri, tasarıları görüşülürken, özel sohbetlerimizde bizimle aynı kanaati paylaşan birçok arkadaşınız olduğunu, içinizden birçok arkadaşımız olduğunu bilmenin mutluluğunu yaşıyorum ama maalesef bu sohbetleri yapıp, gelip burada, Meclis kürsüsünde yine inanmadığınız, reddettiğiniz bu kanunlara oy vermekten de geri kalmadınız.

Ümit ediyorum, inanıyorum, Türkiye’deki demokratik iklim sizlerin de inanmadığı yasalara oy verme mecburiyetinin olmadığı bir Meclise bizi ulaştırır.

Değerli milletvekilleri, tabii, çevre konusuna zamanım kalmadı. Dediğim gibi çok uzmanı olduğum bir alan da değil. Sadece şunu ifade etmek isterim ki Karadeniz’de, benim de Ordu Milletvekili olarak sevdiğim, canımdan çok sevdiğim Karadeniz’de çok ciddi bir çöp meselesi yaşanıyor. Bugün memleketimizin en güzel yaylaları maalesef birer çöplük hâline dönüştü ve hâlâ bütün Karadeniz’de kimi çöpünü denize döküyor, kimi şehrin en güzel yerlerine vahşi depolama yöntemleriyle bu işi geçiştiriyor. Mutlaka merkezî yönetimin bu konuda belirleyici olması, kaynak ayırıcı olması gerektiğine inanıyorum, ifade ediyorum ve son olarak şunu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

AHMET YENİ (Samsun) – Son, bir çevreden bahsetseniz de şu çevreyi temizlesek Sayın Vekilim.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Şimdi, Ahmet Bey, çevre meselesi her şeyden evvel bir duyarlılık meselesidir.

AHMET YENİ (Samsun) – Yani 10 bin dolar çevreyi rahatsız mı etti?

RIDVAN YALÇIN (Devamla) - Şöyle söyleyeyim: Bugün, biraz önce, Rasim Bey doğru bir tespit yaptı. Evet, çevre konusunda duyarlı olan milletvekillerine halkımız itibar etmiyor. Bunun sebebi, halkımızın öncelikleri meselesinde, bana göre, gizli. Siz, karnını doyuramayan, çocuğunu okula gönderemeyen, gıdasını karşılayamayan, ısınmasını sağlayamayan bir insandan evinin sıva yapması hassasiyetini bekleyemezsiniz ya da çevrenin temiz olması hassasiyetini bekleyemezsiniz. Maalesef sizin, Türkiye’yi getirdiğiniz bu tablo insanlarımızın çevreye olan duyarlılığını da azaltmıştır.

Sayın milletvekilleri, biraz önce ifade ettim. Allahım bana Milliyetçi Hareket Partisinin en genç milletvekili olmayı nasip etti. Ben de kendi yeteneklerim çerçevesinde partimi ve temsil ettiğim yörenin haklarını bu kürsüde ifade etmeye çalıştım; umarım yapabilmişizdir.

Şunu ifade etmek istiyorum özellikle: Değerli arkadaşlar, herkesin oyunu alamazsınız. Bu, hiçbir parti için söylenebilecek bir iddia değildir ama oy alamadıklarınızın da saygısını kazanmayı başarabilirsiniz. İşte, o zaman Türkiye’de demokrasi daha iyi işliyor demektir.

Ben bu düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Seçimlerin hayırlara vesile olmasını diliyorum.

İyi akşamlar diliyorum. (MHP, CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.13
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

352 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, AK PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili ve Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş.

Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

23’üncü Dönem Parlamentosunun son çalışma gününde son konuşmalarımızı yapıyoruz. Bu hafta sonu itibarıyla, bu haftanın başından itibaren, siyasi parti gruplarıyla anlaştığımız üzere programımızı belirledik. Bugün de -en son gün, perşembe günü- değerli milletvekili arkadaşlarımızın, siyasi parti gruplarının birlikte verdiği, Türkiye'nin önemli bulduğu meseleleri, tüm siyasi partilerin belirli konularda, bu görüştüğümüz konularda milletvekillerinin çeşitli, bir değil, birden fazla önergelerinin var olduğu araştırma komisyonu raporlarını görüşüyoruz.

Yedi araştırma komisyonu raporlarını tamamladı. Bugün altı araştırma komisyonunun raporunu kamuoyuyla paylaşmak adına, değerli arkadaşlarımızın, tüm siyasi parti gruplarının verdikleri temsilci çerçevesinde paylaşmak adına, kamuoyuna mal olması adına güzel bir çalışmanın yapıldığını ve bu çalışma içerisinde muhakkak ki neticenin tam olarak alınamadığı ama almak için büyük bir samimiyetle gayret gösterildiği bir süreci yaşıyoruz.

Siyasi parti gruplarıyla yaptığımız anlaşma çerçevesinde, her bir araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili önergede milletvekili arkadaşlarımızın görüşme, konuşma hakları varken, siyasi parti gruplarımızla anlaştık, dedik ki her siyasi parti, grubu adına yirmişer dakika konuşsun, şahsı adına da hiç kimse konuşma almasın ve bugün 23’üncü Dönemi bu şekilde kapatalım diye arzuladık.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan arkadaşlarımız çıktılar, tamamen araştırma komisyonu raporu içeriğinde, duygularını da paylaşarak, olması gerekeni, nelerde eksik yapıldı, nerelerde hata yapıldı, o konuyla ilgili konuşmalarını yaptılar ve genelde de alkışladık. Özellikle kayıp çocuklarla ilgili İstanbul Milletvekili Sayın Sevigen’in yaptığı konuşmaları ve yaptığı katkıları, gerçekten hepimizin duygularına hitap eden konuşması, araştırarak bulduğu şiirler ve paylaştığı o duygusal anları büyük bir sevgiyle izledik, takdir ettik. Arkasından, en son, Sayın Rasim Çakır’ın yaptığı konuşmayı, çevreyle ilgili yaptığı konuşmayı izledik. AK PARTİ Grubunu eleştirdi, şunları şunları yaptınız, hatalar yaptınız diye eleştiri yaptı ama genel anlamıyla baktığımızda, yirmi dakikalık konuşmasının en az on dokuz dakikalık kısmı tamamen konuyla ilgili ve yaptığı çalışmalarla alakalı bir konuşma izledik. Ama, üzülerek ifade ediyorum ki, biraz önce konuşan değerli arkadaşımız, on dokuz buçuk dakika, AK PARTİ icraatlarıyla ilgili, hiç aslı astarı olmayan, hiç doğruyu ifade etmeyen konuları gündeme getirdi. Son otuz saniye kala “Vaktim kalmadı ama biraz da çevre konusuyla ilgili bir şeyler söyleyeyim.” dedi. Otuz saniyesi bitmek üzereyken cümlesini tamamlayacaktı. “Çevre konusunu da pek anlamam ama biraz da bu konuyla ilgili değineyim.” dedi son otuz saniyede.

Değerli arkadaşlar, bakınız, milletvekili arkadaşlarımızın -ki özellikle çevre konusuyla ilgili- en yoğun şekilde verdikleri önergeler burada. Her birinde otuzar milletvekilinin imzası var. Nasıl bir duyarsızlık ki, nasıl bir ilgisizlik ki çevreye karşı hiç de alakası olmayan bir milletvekili arkadaşımızın, böylesine önemli bir konuda -büyük de bir rapor hazırlamışlar, çok önemli olduğunu bildiğim, inandığım bir rapor konusunda- hiç konuya değinmeden “Benim de pek ilgi alanım değil ama otuz saniye içerisinde de şunları ifade edeyim.” demek, bana göre, kusura bakmayın, tamamen bir çevre kirliliğidir.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sizin yaptığınız kirliliğin yanında benimki hiçbir şey.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, söylenilen rakamlar…

Ben bugün son konuşmayı yapmayı arzu ediyordum ki grup başkan vekili arkadaşlarımızla yaptığımız konuşma da, yaptığımız anlaşma da oydu. Biz Değerli Başkanımızdan rica edelim, kapanış konuşmasını yapalım. Kapanış konuşmasında iyi dileklerimizi birbirimize sunalım diye istemiştik. Hatta, Sayın Şandır, az önce, 60’ıncı maddeye göre yerinden kısa bir açıklama yapmak için tuşa bastığında, bunu bu anda konuşmak istemiyordum ama Başkanım herhâlde bir formül bulup bize de son konuşmaları yaptıracak diye bir iyi niyet beyanında bulunmuştu, tahmin ediyorum Başkan da bizi toplayacak, bununla ilgili İç Tüzük’te hangi hüküm var veya yerimizden mi ya da buradan mı bir konuşma verecek diye düşünüyorduk, onu ayarlamıştık, onu planlamıştık.

Biz, dört yıl boyunca, tam dört yıldan bir ay eksik süreyle veya kırk gün eksik süreyle iyi günümüz geçti, kötü günümüz geçti, birbirimizi kırmamak için gayret gösterdik, birbirimizi üzmemek için AK PARTİ Grubu adına gayret gösterdik, hiçbir tahrike kapılmadık, biz arkadaşlarımızı teskin etmeye, sakinleştirmeye gayret gösterdik ama şimdi, olmayan bir şeyi, rüyasında bile göremeyeceği bir konuyla ilgili, “Sayın Başbakan teröristbaşıyla müzakere yapıyor.” diye bir ifadeyi kullanmasını ben bir talihsizlik olarak görüyorum.

Bakınız, Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığı dönemde, teröristbaşının avukatlığını yapmış bir kişinin elini sıkarak, bir grup başkan vekilini yanından kaldırıp “Sayın Kaplan, buraya getirin.” diyen bir siyasi parti genel başkanının temsil ettiği bir partinin mensubu bir arkadaşımızın…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Çevreyi kirletmekten de öte geçti Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …bu konuyla ilgili yaptığı hayal ürünü olan ama tamamen gerçek tokalaşması, İmralı’daki caninin avukatlığını yapan birinin tokalaşmasını yapan bir kişiyle Sayın Milletvekili Arkadaşımız bu konuyu ifade etmeye çalışıyor.

Değerli arkadaşlar, artık bugünlerde, 11 Nisan tarihinde listede kimin olup olmayacağıyla ilgili, listede yer kapabilmek adına 333 kişilik siyasi parti grubunu son gün kırmanın, incitmenin bir manası, anlamı var mı? Bizim hatalarımız olabilir, yanlışlarımız olabilir, belki burada oturduğumuz zaman bilmeden, istemeden kalp kırmış da olabiliriz ama biraz sonra hepimiz helalleşeceğiz. Ben, yarın Ordu’ya gittiğim zaman, Rıdvan Yalçın listede var veya yok ya da Rıdvan Yalçın, ben listede yoksam, Kayseri’ye geldiği zaman “Ya, burada bizim bir milletvekili arkadaşımız vardı, onun iş yerine uğrasam, merhaba desem, birlikte pastırma yesek, birlikte mantı yesek, çayını, kahvesini içsem.” desek daha uygun, daha şık olmaz mı? Ben Mersin’e gittiğimde Sayın Şandır’a uğrasam şık olmaz mı? Antalya’ya gittiğimde Sayın Günal’a gitsem, varsam, şık olmaz mı? Ne olur, şu 333 kişilik grubun kalbini kırmak size ne kazandırabilir?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Helallik mi istiyorsun Sayın Elitaş, helallik mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sadece kazandırabilecek tek şey olabilir, 11 Nisan tarihinde açıklanacak listede belki yer bulmak için bir fırsat yaratabilir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Elitaş, helallik mi istiyorsun? Ben helal etmiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Meseleyi büyütmeyin, meseleyi kapatalım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Ama değerli arkadaşlar, bakınız, bu koltukların tamamı gelip geçici.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Elitaş, çayımızı rahat içelim, kapat bu konuyu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bugüne kadar 23 seçim yapılmış, 24’üncü seçim de 12 Haziran tarihinde yapılıyor; 12 Haziran tarihinde 24’üncü seçim yapılacak. Bu süreç içerisinde çok insanlar gelmiş geçmiş, çok kişi, belki 10 bin kişi burada milletvekili olmuş olabilir ama kalp kırmadan, incitmeden ve incinmeden ayrılmayı başarabilmek herhâlde 23’üncü Dönem Parlamentosunun en önemli unsurlarından olacak diye bir düşünce içerisindeyim ama maalesef…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ben incindim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Aslanoğlu, seni incitmeyi hiç arzu etmem, hiçbir arkadaşımı incitmeyi arzu etmem ve şu anda da cümlelerimi, kelimelerimi seçerek kullanmaya çalışıyorum ki kimseyi incitmemek adına yapmaya çalışıyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yeter, söylediklerin anlaşılmıştır…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Acaba, söylediğim bir şey içerisinde alınganlık gösterir mi arkadaşlarım diye de şurada otururken, dinlerken “Sayın Yalçın ne zaman konuya gelecek acaba” diye konuşmasının son on iki saniyesine kadar sabırla bekledik ve pürdikkat dinlemeye çalıştık. Hatta bazı kısımlarını dinlememe ihtiyacını hissettim ki son günde Sayın Yalçın’a acaba cevap verir miyim diye. Vermeyi de arzu etmedim. Şahsım adına konuşma alacaktım ama “Grubumu itham eden, grubumu hakikaten yaralayan bir şekilde yapılan bir konuşma şahsı adına olmaz, grup adına konuşma alınır.” diye Sayın Başkana rica ettim.

Bakınız, bütün rakamlar çarpıtılıyor. Değerli Milletvekilim, 23’üncü Dönemde 491 birleşim yapmışız. Bunun 2.081’ini oturum olarak gerçekleştirmişiz. 23’üncü Dönemde 2.355 soru önergesi verilmiş -sözlü soru önergesi- bunlardan 1.705’ine cevap verilmiş. Yani yüzde 73, yüzde 72,5 cevap verilmiş.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ben size cevapları göndereyim, verdiğim önergelere verilen cevapları.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, 21’inci Dönemde bakın ne olmuş? 1.980 tane sözlü soru verilmiş, bunun ancak 467’si cevaplanmış. Cevaplanma oranı yüzde 23,6.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – İki yıldır cevaplandırılmayan sorularım var Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın değerli arkadaşlar, 21’inci Dönemde yüzde 23.6, sorulara, cevap verilmiş ama 23’üncü Dönemde 2.355 sorudan 1.705’ine cevap verilmiş, yüzde 72.4, sözlü sorulara, cevap verilmiş. Parlamentoda milleti temsil eden milletvekillerine ne kadar büyük ehemmiyet verildiği, sorulan sorulara ne kadar büyük bir ciddiyetle yaklaşıldığı ortada. Ha, bu, sizi tatmin etmiyor olabilir, sizin istediğiniz cevabı da vermemiş olabilir. Siz gönlünüzden geçen her cevabı almak mecburiyetinde değilsiniz, alamazsınız da. Ama gerçekleri, cevap olarak aldığınızda da, kabullenmek mecburiyetindesiniz.

Bakınız değerli milletvekilleri, “TÜİK’in verdiği rakamlar çerçevesinde, bizim dönemimizdeki…” dedi… 57’nci Hükûmet dönemindeki kişi başına millî gelirin 3.529 dolar olduğunu söyledi, “Şimdi de 10 bin dolarları geçiyor. Bu rakamların nereden çıktığını anlamıyorum.” dedi.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hesap sisteminizi mi değiştirdiniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakınız, değerli arkadaşlar, 2002 yılı sonu itibarıyla Devlet İstatistik Enstitüsünün… (MHP sıralarından gürültüler)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Aynı yöntemle hesaplandı.

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Müdahale etmeyin lan!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …gayrisafi millî hasıla rakamı 181 milyar dolardır, kişi başına millî gelir de 2.500 dolardır. Ama son rakamlara göre, Türkiye, bütün dünyada olduğu gibi, gayrisafi yurt içi hasıla sistemine döndüğü andan itibaren TÜİK’in rakamları revize edilmiş ve 2002 yılı sonu itibarıyla gayrisafi yurt içi hasıla 181’den 231 milyar dolara çıkmıştır ve aynı şekilde kişi başına gelir de 2.500 dolarlardan 3.529 dolara revize edilmiştir. 2002 yılındaki gayrisafi yurt içi hasıla rakamlarıyla 2010 yılındaki gayrisafi yurt içi hasıla rakamları aynı sistem içerisinde, aynı ölçü içerisinde değerlendirilmiştir.

Bakın, sizinle, Türkiye'nin, 1998 yılından 2010 yılına kadar gayrisafi yurt içi hasıla rakamlarını paylaşmak istiyorum: 1998 yılı gayrisafi yurt içi hasıla 271 milyar dolar, yani 56’ncı Hükûmetten 57’nci Hükûmete devredilen rakam. 1999 yılında -57’nci Hükûmetin iktidara geldiği ilk yıl- 271; 247,5 milyar  dolara düşmüş. Arkasından 2000 yılı 265,5 milyar dolar olmuş. 2001 yılı, çıkmış. Müthiş bir zikzak… İstikrar hiç yok. Millet niye kasa atıyor biliyor musun? Yarınını bilmediği için. “Bugün büyüyeceğim, yarın ne olacağım, soğan ve ekmek de bulamaz mıyım?” kaygısıyla gidiyor, “Sayın Başbakan, benim hâlim ne olacak?” diyor, “Bu dengesizliğin sonu nereye varacak?” diyor.

İşte burada, rakamlar gösteriyor. 98: 270,947. 99: 247,544. 2000: 265,384. 2001: 196,736. Zikzak… Yüzde 5-yüzde 10 dolar cinsinden artış eksiliş var. 2002’de nasıl devretmişler? 230 milyar 494 milyon dolarla devretmişler. Hiç sürekli büyümenin olmadığı bir yılı yaşamışız. Biz 2002 yılında almışız, 230 milyar 494 milyon dolarla almışız. 304’e, 390’a, 481, 526, 468, 742, 616 ve 730. En son TÜİK’in açıkladığı rakama göre 735 milyar dolar. Dünyanın en büyük küresel krizinin olduğu bir dönemde, ilkinin 1929 yılındaki yapılan küresel krizde, tüm dünyanın iflas ettiği bir dönemdeki krize yakın bir krizin olduğu süreçte gayrisafi millî hasıla 2008 yılındaki krizin en çok hissedildiği sürece yakın olarak geçmiş. Bizim dönemimizde küresel krizin yaşandığı, tüm dünyanın kırılıp geçirdiği, tsunami etkisiyle bütün ülkelerin bu etkiden zarar gördüğü bir süreçte ancak krizle bir yıl yaşamışız. Ama siz 1998 yılındaki Uzak Doğu krizinin Rusya’ya yansıması ve arkasından Türkiye’ye gelen süreci sürekli zikzaklar hâline getirmişsiniz ve 2001 yılındaki krizin telafisini iki yılda bile gerçekleştirememişsiniz ve millet o zamanki Parlamentoda iktidarı oluşturan ve yüzde 55 çoğunluğu oluşturan siyasi grubu, üç grubu…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Üç yıldır 2008 seviyesine gelemedi vatandaşın durumu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Demiş ki yüzde 55 iktidarın çoğunluğunu oluşturan gruba, aynen o Başbakanlığın önüne kasa atan vatandaş gibi “Bizim hâlimiz ne olacak? Siz bizi bu hâle getirdiniz.” demiş ve Sayın Bahçeli’nin söylediği gibi, müthiş bir Osmanlı tokadı vurarak sandığın içine gömmüştür.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sıra sizde.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, rakamlarla ilgili konuları çarpıtmanın, milleti yanıltmanın bir manası yok.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Kasa atan yok, intihar eden var şimdi bol miktarda.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – İnsanlar kendini yakıyor, Elitaş.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – 500 milyar borç yok yani.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın milletvekilim, şu anda, en son açıklanan, özel sektör de dâhil olmak üzere 500 milyar dolar borcumuz var.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ee, daha ne olacak?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Doğru söylüyorsunuz ama Türkiye’nin gayri safî millî hâsılası 2010 yılı itibarıyla…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İşsizlik ne âlemde?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 11,3 işsizlik oranı. Sizin aldığınız dönemde 6,6’ydı, 10,3’te devrettiniz Sayın Durmuş. Siz de o dönemde Bakandınız. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı içerisinde 2011 yılına kadar Türkiye’deki işsizlik oranının ortalama 10,5 olacağıyla ilgili karar aldınız ve altında muhtemelen de sizin imzanız var.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sizin 28 Şubatın yükünü biz düzelttik.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, ne diyorum: Sizin de 57’nci Hükûmet döneminde içinde bulunduğunuz Parlamentoda, o Hükûmetin hazırladığı kalkınma planlarında, 2010 yılında, 2011 yılındaki işsizlik oranlarının yüzde 10,5 olacağıyla ilgili kararda, altında imzanız var ama biz, 2008 yılında Türkiye ekonomisini istikrar içerisinde, gelecekle ilgili baktığı ve temsil ettiği, seçtiği hükûmetine duyduğu güven çerçevesinde 9,8’e düşürdük ama küresel krizin etkileriyle birlikte, bakın, 29 Mart seçimlerinde işsizlik oranının yüzde 17’ye ulaştığı, genç işsiz oranının yüzde 29’a ulaştığı bir süreçte dahi, Adalet ve Kalkınma Partisi yerel idarelerde yüzde 39 civarında bir oy almayı başarmıştır. Niye? Çünkü millet bu partiye güveniyor, millet bu partinin kadrolarına güveniyor, millet bu partinin Genel Başkanına güveniyor. Diyor ki: “Durmak yok, yola devam.” diyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yolmaya devam.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İnşallah, 12 Haziran tarihinde yine, “Durmak yok, yola devam.” diyecek.

Şimdi, Sayın Milletvekili “Kanun tasarı ve teklifleri görüşülürken muhalefetin hiçbir önerisini ciddiye almadınız.” dedi.

Değerli arkadaşlar, muhalefetin o kadar çok önergelerini dikkate aldık ki… Bakın, en son verdiğiniz, konuşulan kanun tasarı ve tekliflerinde hiçbir önermeniz yok. Önerme bilmeyen insan “Vazgeçelim bu işten.” der. Bütün önergelerinize bakın, çıkarma önergesi.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kanun tekliflerimizden bahset.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - “744 sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin madde metninden çıkarılması.” Bütün önergeleriniz bu.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yalan söylüyorsun. Hepsi o olur mu, binlerce önerge var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Türk Ticaret Kanunu’yla ilgili yaptığımız işlerde Sayın Şandır’a teşekkür ediyorum, Sayın Hamzaçebi’ye teşekkür ediyorum. O süreç içerisinde Sayın Şandır’ın konuyla ilgili yaklaşımı, Sayın Hamzaçebi’nin konuyla ilgili yaklaşımı ve AK PARTİ Grubunun da bu konuya ehemmiyet vermesi, ciddiyetle üzerinde durması ve bizden önceki dönemde de hazırlanıp altyapısı oluşturulan bir kanun tasarısının, 3 bin maddelik kanun tasarısının üç günde çıkarılması başarısını, basiretini gösterdik. İşte, biz bugünleri bunlarla kapatmalıydık, bugünleri bunlarla yapabilmeliydik. Millet bizi alkışlayıp… Birbirimizi eleştirerek değil, hatalarımızı görüp en azından öz eleştiri yaparak bugünü kapatıp 24’üncü Döneme bir örnek teşkil etmeliydik ama yaptığımız meselelerin, iyi noktadaki olan şeylerin… Değişiklik önergelerinin tamamı çıkarma önergesi, “İktidar grubu bu konuyla ilgili bizim önerilerimizi dikkate almıyor.”

Sayın Yalçın, eğer siz geçen haftaki yaptığımız kanun tasarısında, incelemiş olsaydınız, en az on tane önergeyi kabul ettiğimizi görürdünüz. O önergeyi kabul ettiğimizi görürdünüz.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Bir tane müstakil kanun var mı yasalaşmış?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Yalçın, 57’nci Hükûmet döneminde, Allah aşkına bir örnek verebilir misiniz, muhalefet milletvekillerinin kanun teklifleriyle ilgili hangisinde olduğunu gösterebilir misiniz?

Bakın, Sayın Yalçın siz bu konulara çevre konusundaki uzak olduğunuz kadar uzaksınız. Bazı konularda, mesela görüştüğümüz kanun tasarıları içerisinde komisyonlarda birleştirilerek getirilmiş kanun tekliflerinin…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Bir tane müstakil, muhalefetin, kanun teklifi var mı yasalaşmış? Yedi yüz  tane kanun teklifi verdik.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Yalçın, biraz çevre konusunda, herhâlde, çalışırsanız çünkü konuştuğunuz konu oydu. Siz komisyonlardaki yapılan işlerle alakalı milletvekili…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sen ne söyledin çevreyle ilgili Elitaş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bizim Sayın Şandır’la beraber, Sayın Vural’la beraber verdiğimiz kanun teklifleri var, birleştirildi. Bakın, bizim “Torba Yasa” diye ifade ettiğimiz iki yüz kırk yedi maddelik kanun teklifinde, kanun tasarısında Sayın Şandır’ın da imzası vardı. Sayın Şandır’ın imzasının olduğu...

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yedi yüz tane kanun teklifi var. Müstakilen yasalaşmış bir tane kanun teklifi söyleyebilir misiniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yani kusura bakmayın, bizim düşündüğümüz bir şeyi sizin düşünmek de hakkınız tabii. Ama biz sizin düşündüğünüz şeylerin uygun olanlarını zaten kabul ediyoruz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Çevreye gel. Biraz çevreden bahset.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – 40 milyar doları ne yaptınız özelleştirdiğiniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, her şeye rağmen 23’üncü Dönem içerisinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...belki günün anlamına, son günün özelliğine uygun konuşma yapmayan arkadaşlarımız olabilir ama şunu ifade etmek istiyorum ki bu kürsüye bugün 7 Nisan Perşembe günü çıkan bütün arkadaşlarımızın 550 kişiyle temsil edilen Parlamento içerisinde incitmeden, kırmadan ama hepsinin yüreğini mest ederek, içine su dökerek, yüreğine su dökerek alkış alabilecek konuşmayı yapmasını arzu ederdim, dilerdim.

Öncelikle, ben, Sayın Sevigen’e teşekkür ediyorum yaptığı çok güzel konuşmadan dolayı. Raşim Çakır Bey kardeşimiz eleştirdi, öz eleştiri yaptı ve konuşmasında da alkış aldı.

Ben, bu duygularla, 23’üncü Dönem Parlamentosunun yaptığı çalışmalardan dolayı, özellikle grup başkan vekili arkadaşlarıma...

ERKAN AKÇAY (Manisa) – MHP acıttı mı sizi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...Sayın Oktay Vural’a, Sayın Şandır’a, daha önceki çalıştığımız, şimdi Sayın Genel Başkan olan Cumhuriyet Halk  Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’na, Sayın Akif Hamzaçebi’ye, Sayın Muharrem İnce’ye, Sayın Hakkı Suha Okay’a, Sayın Kemal Anadol’a ve Plan ve Bütçe Komisyonunda beraber çalıştığımız değerli arkadaşlarımıza, incitmeden, üzmeden, üzmemeye gayret göstererek, birbirimize karşı yapıcı olmaya çalışarak ki kırmadan, incitmeden yaptığımız konuşmaları ve milletvekili arkadaşlarımızı da incitmemek üzere buraya gönderen grup başkan vekili arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum.

Ama şu anda son bir sitemimi Sayın Şandır’a yapacağım: Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili olarak arkadaşımızı en azından bugünün anlamına binaen Sayın Yalçın’ı bir notla uyarıp “Ne olur konuya gel.” demesini arzu ederdim, beklerdim.

Hepinizi, bu son günde, saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Komisyon adına Sayın Nuri Uslu, Uşak Milletvekili.

Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Polis Günü ve haftası dolayısıyla Polis Günü’nü ve haftasını kutluyorum. Ayrıca polis kardeşlerimize de sağlıklı, başarılı bir yaşam diliyorum.

Şimdi, bizim komisyonumuz, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının araştırılması, sürdürülebilir bir çevre politikasının oluşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerdir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, çevre sorunları o kadar çok, o kadar değişik ki Çevre Sorunları Araştırma Komisyonu Başkanı olarak bir tespiti de ben yapmak istiyorum müsaade ederseniz. O da şu: Şimdi, bizim komisyonumuzda üye olmayan değerli arkadaşımız, Çevre Komisyonunda üye olmayan değerli arkadaşımız, üzülerek söyleyeyim ki… Şimdi, bir türküyü, şarkıyı dinlersiniz, uygun seste, uygun yerde dinlersiniz, çok hoşunuza gider, zevk alırsınız, eğlenirsiniz; aynı şarkıyı, aynı türküyü farklı bir ortamda yüksek sesle, daha yüksek sesle söylerseniz, dinlerseniz o zaman oradan rahatsız olursunuz. İşte o gürültü kirliliği, yani çevresel sorunlardan birini oluşturur, gürültü kirliliğini oluşturur. Şimdi, bu değerli arkadaşımız...

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hâlâ daha ne diyor!

10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – ...çevreyle ilgili şeyler söylememesine rağmen, bu Parlamento, bu dört yılda, burada yüzlerce kanun çıkardı, yayınlanmasına sebep oldu, vesile oldu.

BAŞKAN – Nuri Bey, şunu hoşlukla tamamlayalım. O konuya Sayın Elitaş değindi, siz çevreden bahsedin lütfen Nuri Bey. Sayın Uslu...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Nuri Bey, çevreyi konuşun lütfen. Grup Başkan Vekiliniz cevap verdi ama siz çevreyi konuşun.

ERKAN AKÇAY  (Manisa) – Grup Başkan Vekili yirmi dakika cevap verdi, yeter.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Nuri Bey, siz çevreyi konuşun artık.

10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Şimdi, müsaade buyurun...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Siz çevreyi konuşun lütfen.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen...

10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Bir çevre sorununu...

BAŞKAN – Sayın Uslu... Sayın Uslu...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Çevreyi konuşun.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen sakin olun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yeter artık, Grup Başkan Vekili cevap vermiş.

BAŞKAN – Sayın Uslu... Sayın Uslu...

10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Arkadaşlar, bak, arkadaşımızı...

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yirmi dakika Grup Başkan Vekili konuştu. Çevreyi konuşun artık.

BAŞKAN – Sayın Uslu... Nuri Bey...

10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Arkadaşımızı rencide etmek istemiyorum.

BAŞKAN – Sayın Uslu... Nuri Bey...

10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Sadece söylemek istediğim şu...

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Söyledin ama, yeter artık. İşine bak. Kalkıp ben de konuşayım o zaman.

BAŞKAN – Nuri Bey, bir şey söyleyeyim ya. Sayın Uslu…

10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Söylemek istediğim şu: Şimdi, olmayan bir şeyleri...

BAŞKAN – Sayın Uslu…Sayın Uslu, sesimi duymuyor musunuz?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Raporu konuşacaksan konuş.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Raporu konuşacaksan konuş. Grup Başkan Vekiliniz cevap verdi, tamam.

BAŞKAN – Nuri Bey…Sayın Uslu…

10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Pardon.

BAŞKAN – Mikrofonu kesmek zorunda kalacağım.

Arkadaşlar, bakınız, bu konu talihliydi, talihsizdi, neyse, bir konuşuldu. Grup Başkan Vekili yirmi dakika devam etti. Yani Meclis oturumunu yöneten arkadaşınızı zorla “Gündeme gelin, sadede gelin.” demek mecburiyetinde bırakmayın. O konu kapandı arkadaş. Siz de çevreden bahsedin, bitirelim şu işi.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yeter artık ya! Grup Başkan Vekili cevabı verdi. Konuya gel Hatip!

BAŞKAN – Hoşlukla bitirelim Sayın Uslu, lütfen, istirham ediyorum. O konuyu kapattık arkadaşlar, o konu kapandı. Sen çevreden bahset Nuri Bey.

Buyurun.

10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Şunu söylemek istiyorum: İşte bu da bir siyasi çevre sorunudur. Onu tespit etmek istiyorum, onun için söyledim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Aynen senin yaptığın gibi.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hâlâ ısrar ediyorsun.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Yaran var da gocunuyorsun, başka bir şey yapmıyorsun!

10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, bizim Komisyonumuz, yirmi dört tane ayrı konuda verilmiş olan önergelerden oluşmuş ve 21 tane milletvekilimizin katılımıyla oluşmuş ve ciddi bir çalışma meydana getirmiştir.

Sayın Rasim Çakır Bey kardeşim, arkadaşımız, önergelerin isimlerini ve önerge verenleri saydı. Ben de bir vefa olarak Komisyonumuzdaki üye arkadaşlarımızın ismini saymak istiyorum:

Başkanı olarak Nuri Uslu, AK PARTİ Uşak Milletvekili; Başkan Vekili, Recep Yıldırım, AK PARTİ Sakarya Milletvekili; Sözcü, Kayhan Türkmenoğlu, AK PARTİ Van Milletvekili; Kâtip, Binnur Şahinoğlu, AK PARTİ Samsun Milletvekili; Mehmet Erdoğan, AK PARTİ Adıyaman Milletvekili; Şevket Köse, Cumhuriyet Halk Partisi Adıyaman Milletvekili; Abdülkadir Akcan, Milliyetçi Hareket Partisi Afyonkarahisar Milletvekili; Zekeriya Aslan, AK PARTİ Afyonkarahisar Milletvekili; Mehmet Hanifi Alır, AK PARTİ Ağrı Milletvekili; İlknur İnceöz, AK PARTİ Aksaray Milletvekili; Muhammet Rıza Yalçınkaya, Cumhuriyet Halk Partisi Bartın Milletvekili; Mehmet Nezir Karabaş, BDP Bitlis Milletvekili; Mustafa Kemal Cengiz, Milliyetçi Hareket Partisi Çanakkale Milletvekili -buradan değerli arkadaşıma şifa da diliyorum, Cenabı Allah şifa versin- Mithat Ekici, AK PARTİ Denizli Milletvekili; Rasim Çakır, Cumhuriyet Halk Partisi Edirne Milletvekili; Özlem Müftüoğlu, AK PARTİ Gaziantep Milletvekili; Haydar Kemal Kurt, AK PARTİ Isparta Milletvekili; Mehmet Akif Paksoy, Milliyetçi Hareket Partisi Kahramanmaraş Milletvekili; Mahmut Esat Güven, AK PARTİ Kars Milletvekili; Hikmet Erenkaya, Cumhuriyet Halk Partisi Kocaeli Milletvekili; Çağla Aktemur Özyavuz, AK PARTİ Şanlıurfa Milletvekili.

Değerli arkadaşlarım, bu Komisyon gerçekten çok ciddi ve çok uzun bir çalışma yaptı. Bu çalışmanın neticesinde şu gördüğünüz komisyon raporunu oluşturdu ve bu komisyon raporunu basarak tüm ilgili kurum ve kuruluşlara gönderdik.

Şimdi, tabii ki “çevre sorunu” denince çevreyle ilgili, çevre sorunuyla ilgili olmayan hiçbir kurum, kuruluş, ilgili kişi kalmıyor. Onun için biz öncelikle konuyla ilgili olarak tüm sivil toplum kuruluşlarını, kamu kurum ve kuruluşlarını, üniversiteleri, yazılı, basılı, görsel bütün yayınları, bunların hepsini komisyon olarak Komisyonumuzda değerlendirdik, inceledik ve daha sonra, bu özellikle önergelerle gündeme getirilen çevresel sorunları yerlerinde görebilmek için on dokuz tane ilimize ve çevresine seyahat yaptık. Tabii, burada çevre sorunlarının oluşması ve hangi bölgeleri, kimleri etkilediği de bizim için önemliydi. Bir kere yaşamın olmazsa olmazları diye kabul ettiğimiz toprak, su, hava ve doğal kaynakların kirlenmesi, tahrip edilmesi, yok edilmesi, kullanılamaz hâle getirilmesi en önemli çevre sorunlarından birini oluşturuyordu.

Çevre sorunları hemen akşamdan sabaha oluşmuyor, uzun yıllar, doğalına aykırı, uygun olmayan faaliyetlerin yapılması ve tekrarlanması sonucunda çevre sorunları meydana geliyor. Çevre sorunlarının büyümeye, yayılmaya ve genişlemeye açık sorunlar olduğu görülüyor. Çevre sorunları sınır tanımıyor, zaman ve mekânla sınırlandırılması da mümkün olmuyor. Çevre sorunları sonucu kirlenen toprakların, suyun, havanın ve tahrip olan doğanın geri kazanılması hem çok pahalı hem de çok uzun yıllar alıyor.

Peki, bu çevre sorunları daha çok kimi etkiliyor? Çevre sorunu, olduğu bölgede, görüldüğü alanda, her alanda, zaman ve mekân tanımadan, o bölgede yaşayan tüm canlıları, insanları, hayvanatı ve bitkileri olumsuzca etkiliyor.

Şimdi, Anayasa’mızın 56’ncı maddesindeki “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” düsturuna bağlı olarak Komisyonumuz, 21 milletvekilimiz gruplar hâlinde farklı bölgelere seyahatler yapmıştır. Bu seyahatlerimiz esnasında… Tabii, Komisyonumuz aslında 2008 yılında çalışmasını tamamladı yani üzerinden iki yıl gibi bir zaman geçti. Şimdi, o dönemde gittiğimizde o bölgelerde tespit ettiğimiz çevresel sorunların belki birkaçı veyahut da birçoğu şu anda sorun olmaktan da kalkmış olabilir.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hangisi, bir tane söyle?

10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Ama o döneme göre tespit ettiğimiz çevresel sorunları da açıklamak istiyorum: Adana, Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa bölgesine yaptığımız seyahatte özellikle Harran ve Çukurova’da aşırı ve bilinçsiz bir biçimde su ve gübre kullanımı olduğunu gördük. O bölgede, Karakaya, Atatürk Barajı, Keban Barajı, Birecik Barajı ve Karkamış Barajı’nın olduğu bölgede özellikle bu barajlara akıntısı olan yerleşim yerlerinden atık suların maalesef bazı barajlarımıza kirli bir şekilde ileri anlamda deşarj edildiğini tespit ettik.

Kahramanmaraş-Elbistan ve Muğla-Yatağan’a yaptığımız seyahatte ise özellikle Kahramanmaraş Elbistan Termik Santrali’nin bir ünitesinde desülfürizasyon ünitesinin kurulmadığını, elektrofiltrelerin takılmadığını ve devamlı çalıştırılmadığını, bunun sonucu olarak da o bölgede bitki ölümlerinin olduğunu, toprak kirlenmesinin olduğunu ve asit yağmurları ile toprağın kirlendiğini gördük ama bunun aksi olarak Muğla-Yatağan’daki Termik Santral’de yaptığımız incelemede ise tamamen bu söylediğimiz tedbirlerin alındığını ve Yatağan Termik Santrali’nden çevreye hiçbir zararlı etkenin yayılmadığını tespit ettik.

Komisyonumuzla yine Trakya, Çanakkale, Edirne, Tekirdağ’a yaptığımız seyahatte -biraz önce Rasim Bey arkadaşımızın da söylediği gibi- gerçekten Trakya’da hem sulamada hem su kullanımında, özellikle Ergene Nehri’nin ve Ergene’ye bağlı çay ve kollarının da maalesef kirli aktığını Komisyon olarak tespit ettik, yerinde gördük.

İzmir, Aydın, Muğla bölgesine yaptığımız seyahatte ise Menderes Ovası’nda Küçük ve Büyük Menderes nehirlerinde kirliliklerin olduğunu, bu sulardan tarımsal alanlarda sulamada kullanılmasından dolayı topraklarda da kirlenmenin olduğunu gördük ve Muğla bölgesinde özellikle koylardaki balık çiftliklerinin, her ne kadar basında balık çiftlikleriyle ilgili yanlış konular anlatıldıysa da balık çiftliklerinin koylardan belli bir mesafede, ileride olmasından dolayı ve uygun noktalarda konuşlandırılmalarından dolayı balık çiftliklerinin de orada kirlilik oluşturmadığını tespit ettik.

Van, Ağrı, Iğdır, Kars bölgesine yaptığımız seyahatte özellikle Van Gölü ve civarında yaptığımız incelemelerde Vanlıların “mavi deniz”, hatta Van’ın mavisinin, Van Gölü’nün mavisinin başka hiçbir gölde olmadığını söyledikleri Van Gölü’nde maalesef o yıllardan geriki yıllara doğru baktığımızda Van Gölü ve çevresinde oraya yine yerleşim alanlarından kirliliklerin aktığını… Çünkü Van Gölü korunan bir havza, çukur bir havza olduğu için orada Van Gölü’nün etrafında da kirliliklerin olduğunu hep birlikte tespit ettik ama daha sonra öğrendiğim kadarıyla Van ve çevresi, koruma kurulunun kurulmasıyla ve oralardaki yerleşim alanlarında kanalizasyonların ve arıtma tesislerinin yapılması neticesinde bu kirliliklerin bir derece engellendiğini ve ortadan kaldırıldığını gördük.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Gevenler kurtulmuş mu?

10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Ege, Çukurova, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki hasat sonunda anız yakmanın son derece çevresel bir sorun oluşturduğunu, toprağın verimliliğini ortadan kaldırdığını gördük ve bu çevresel sorunun mutlaka önlenmesi gerektiği konusunda aynı fikre vardık.

Türkiye’nin her tarafında az çok oranda erozyonun devam ettiğini tespit ettik. Van, Ağrı, Kars, Artvin ve Adıyaman illerindeki özellikle erozyonu önleyen ve benim tabirimle “doğunun dağlarının örtüsü, battaniyesi” dediğimiz geven bitkisinin, maalesef, bilinçsiz bir şekilde yakmak için, yakıt olarak ve yem olarak, hayvan yem bitkisi olarak kesildiğini, söküldüğünü, köklendiğini gördük. Bunun da -bir orman mühendisi olarak- son derece yanlış olduğunu, mutlaka önlenmesi gerektiğini hep birlikte tespit ettik.

Özellikle, Artvin’e ve Çanakkale’ye yaptığımız seyahatlerde de Artvin Cerattepe’deki madencilik faaliyetlerinin, Kazdağlarındaki madencilik faaliyetlerinin de daha dikkatli, daha yeni teknolojiler kullanılarak doğaya zarar vermeden, görsel zarar vermeden yapılması konusunda da hemfikir olduk.

Aydın, Afyon, Kütahya, Denizli ve Uşak illerine yaptığımız seyahatler neticesinde de özellikle jeotermal su kaynaklarının kullanıldıktan sonra reenjekte edilmediğini tespit ettik. Bu jeotermal suların reenjekte edilmediği durumlarda toprakta kirlenmeye sebep olduğunu belirledik. Özellikle Uşak ilinde yaptığımız tespitte de Uşak hem Gediz Nehri’nin hem de Küçük, Büyük Menderes nehirlerinin, Banaz Çayı’nın doğum bölgesinde olduğu için, oradaki iki tane büyük sanayi kuruluşunun -organize sanayinin ve karma organizenin- her ikisinde de arıtmaların yapıldığını, faaliyete geçtiğini, Gediz’in, Büyük Menderes’in ve Adıgüzel Barajı’nın da bu konudan, arıtmalar çalışmaya başladıktan sonra olumlu bir şekilde etkilendiğini gördük.

Muğla, Aydın, Kocaeli, İstanbul, Mersin ve Antalya illerinde, madencilik faaliyetlerinin çevresel kirlilikler oluşturduğunu da tespit ettik.

Şimdi, ben, bu tespitlerden sonra, süratle, alınması gereken tedbirler nelerdir, onları Kurulumuza arz etmek istiyorum.

En önemlisi şu: Hava kirliliği, toprak kirliliği özellikle enerjiden kaynaklanmıyor, endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanıyor. Onun için, yenilenebilir enerji kaynakları mutlaka desteklenmeli.

Verimli tarım alanları, meralar, sulak alanlar ve orman alanlarının amaç dışı kullanılması mutlaka engellenmeli.

Sulama, gübre ve ilaç kullanımı daha bilinçli yapılmalı.

Endüstriyel ve kentsel atık sularla kirlenmiş sular, sulamada, tarımsal sulamada kullanılmamalı.

İyi tarım uygulamaları yaygınlaştırılmalı, damlama sulamaya geçilmesi de daha kuvvetli bir şekilde desteklenmeli.

Arazi sınıflamasının tamamlanamamasından dolayı arazilerin kullanımında amaç dışı kullanımlar olmaktadır, bu engellenmeli.

Çukurova, Ege ve Trakya ovalarında birinci sınıf tarım arazileri amaç dışı alanlarda kullandırılmamalı ve kullanımı bundan sonra mutlaka engellenmeli.

Tarım alanlarında anız yakımına kesinlikle izin verilmemeli.

Erozyon önlenmeli.

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nde yakıt ve yem bitkisi amacıyla kesilen, sökülen geven bitkisinin sökülmesi ve koparılması mutlaka engellenmeli.

Ormanlar, sulak alanlar, biyolojik çeşitliliğin zengin olduğu alanlar, doğal alanlar tüm zararlı etkenlere karşı korunmalı.

Yüzyılımızda su en önemli etkenlerden birisidir. Diyoruz ki sürdürülebilir su yönetimi mutlaka sağlanmalı. Bunun için su bakanlığı kurulmalı, yerel yönetimler bakanlığı ayrıca kurulmalı, orman bakanlığı veya doğal kaynaklar bakanlığı ayrıca kurulmalı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, buyurun.

10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Endüstride çevreye duyarlı yeni teknolojiler kullanılmalı ve teşvik edilmeli.

Seyhan, Ceyhan, Küçük ve Büyük Menderes, Fırat, Dicle ve Ergene havzalarının su temin kaynağı olarak bölgelerinin can damarı olduğu dikkate alınmalı ve bu alanlara atık suların arıtılmadan deşarj edilmesi kesinlikle engellenmeli.

Arıtma tesislerinin sürekli çalıştırılması mutlaka sağlanmalı, bunun için devlet enerji desteği vermeli ve nitekim, enerji desteği şu anda veriliyor.

Kullanılan termal sular reenjekte edilmeli.

Madencilik faaliyetleri çevresel sorun oluşturmayacak metotlarla üretim yapmaya devam etmeli.

Doğal kaynaklarımızı, tertemiz akan akarsularımızı, göletlerimizi, barajlarımızı ve denizlerimizi korumalıyız.

Tarım arazilerimizi, ormanlarımızı, meralarımızı, biyolojik çeşitliliğin kaynağı olan sulak alanlarımızı koruma-kullanma dengesi içinde, mutlaka sürdürülebilir bir yönetimle yönetmeliyiz.

Şunu iyi bilelim ki: Gideceğimiz başka Türkiye, gideceğimiz başka yerküre yok değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ben de bu duygularla tüm milletvekillerimize 24’üncü Dönemde… Veya şöyle söyleyeyim: Bu dönemin sonunda ve bundan sonra, sağlıklı, hayırlı bir yaşam diliyorum. Hepinize başarılar diliyorum. Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.01
 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

6’ncı sırada yer alan, spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun 733 sıra sayılı Raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

6.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak ve 25 milletvekilinin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 19 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 27 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Bengi Yıldız’ın, Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 21 milletvekilinin, Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya ve 19 milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 22 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 24 milletvekilinin, spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) (S. Sayısı: 733) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bu arada, şahısları adına da konuşma sayıları artmıştır. Onun için, daha öncekilerde olduğu gibi önü açık olarak, “ne zaman bitirirse” üslubunu takınmayacağız. Bütün arkadaşlarımızın konuşmalarını ona göre ayarlamalarını rica ediyorum, yoksa arkadaşlarımızı çok geç vakte kadar bekletmiş oluruz.

Önerge sahipleri adına Yaşar Tüzün, Bilecik Milletvekili.

Yaşar Bey yok mu burada? Neyse, belki gelir.

Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu, sporda şiddetin araştırılmasıyla ilgili rapor üzerine söz aldım ama öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki az önce hem Sayın Elitaş “Çevreyle ilgili konuşulmadı.” dedi hem de Sayın İncekara “Keşke arkadaşlardan Komisyon üyeleri olsaydı, daha iyi olurdu.” dedi. Ben burada kendi adıma sporu bir yaşam biçimi olarak gören ve burada da…

SAADETTİN AYDIN (Erzurum) – Artık antrenmanlara gelmiyorsun.

                              

(x) 733 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) esas numaralı Meclis Araştırması önergelerinin ön görüşmeleri 19/10/2010 tarihli 8’inci Birleşimde yapılmıştır.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Evet, antrenmanlara gelmiyorum, söylerim birazdan nedenini. Madem burada Kardeşim söyledi, onu da belirteyim: TBMMspor’un bütün branşlarında Meclisi temsil eden ve ilkokul yıllarından itibaren de bütün branşlarda amatör kümelerde faaliyet göstermiş bir arkadaşınız olarak kendimi bu konuda konuşmaya mezun görüyorum. Öncelikle, onu belirterek başlamak istedim. Dolayısıyla, bunu bir yaşam tarzı olarak değerlendiriyorum.

Burada çok fazla anlatmaya gerek yok çünkü Komisyon Raporu’nun “Sonuç” kısmında da çok güzel bir şekilde sporun temel amacı belirtilmiş: “İnsanın beden ve ruh sağlığını geliştirmek, iradesini güçlü kılmak ve toplumda barış, kardeşlik ve dayanışma duygusunu yaygın hâle getirmektir.” diyor. Onun için biz sporu yaşam tarzı olarak belirledik; hem mücadeleyi içeriyor hem yenmeyi içeriyor hem yenilmeyi içeriyor hem de bunları sindirmeyi içeriyor. Hepimizin, burada, bu anlamda, sporu hayatımızın bir düsturu olarak görmemiz gerekiyor.

Biz de az önce burada takım arkadaşlarımın söylediği gibi, o anlayış içerisinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin takımlarında da değişik branşlarda faaliyetlerde bulunduk. Ben bir yıldır bulunmuyorum. Arkadaşlarım sitem ediyor ama onun da nedeni, az önce söylediğim amaçtan çıktığını düşündüğüm için. Onlar beni haksız bulsa da ben, Sayın Başbakan sporcularla “açılım” toplantısı yaptığından beri katılmıyorum çünkü o benim söylediğim amaca uymaktan çıktı gibi geldiği için. Arkadaşlarım devam ediyorlar, onların takdiridir.

Dolayısıyla, hakikaten, spor bugünün meselesi değil. Geçmişten bugüne Türkiye’de ciddi sporcular da yetişmiş, kendi imkânlarıyla, kıt şartlarda önemli sporcular yetişmiş ve cumhuriyetin kuruluşundan önce hatta, Atatürk kendisi, önemli ölçüde, sporcuların yetişmesine, yetiştirilmesine katkıda bulunmuş, bugün faaliyette bulunan birçok kuruma katkıda bulunmuş ve kendi talimatıyla, “Gazi Eğitim” dediğimiz, bugün Gazi Üniversitesinin binası olarak kullanılan binada ilk eğitimi başlatmış.

Değerli arkadaşlarım, burada, hakikaten, o veciz sözün içerisinde deminki, baştan vurguladığım konuya tekrar dönmek istiyorum. Atatürk diyor ki: “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.” Burada “şiddet” kısmı sporun taraftarıyla ilgili olsa da, öyle gibi algılanıyor olsa da sporun bütün sorunları ayrıntılı olarak taraflar açısından -kulüpler açısından, yöneticiler açısından, sporcular açısından- tartışılmış ama bir de bir garabet var ki spor deyince herkes önce futbolu  düşündüğü için, baktım raporda da genel olarak futbol ağırlıklı bir düzenleme olmuş. Dolayısıyla burada, değerli arkadaşlarım, futbolun dışında bütün branşların dikkate alınması gerekirdi diye düşünüyorum.

Neden şiddet? Yani “Şiddeti önlerken ayrıntılı bir analiz yapılsın.” denilmiş ama buraya baktığım zaman “İşin arka planında bu insanları şiddete iten şey nedir?” analizi fazla yapılmamış. Yani madde madde sayılmış ama bunların çözüm önerileriyle ilgili “Neden şiddete gider…” Bazı maddelerde spor tesislerinin yetersizliği, ona göre uygun olmaması, işte eğitimsizlik ama bunların hepsinden daha önemlisi insanların sürekli çatışma ve gerilimin yaşandığı bir ortamda yaşıyor olması, sinirlerinin sürekli yıpranıyor olması ve işsizlik ve yoksulluğun sonucunda bir dışlanmışlık duygusu içerisinde belli kesimlerde yaşayan vatandaşlarımızın maça gittiği zaman daha agresif olmasına yol açan bu nedenlerin ortadan kaldırılmasına ilişkin de hususların buraya dercedilmesi ve bundan da önemlisi buna ilişkin önlemlerin alınması gerekirdi diye düşünüyorum çünkü her şeyden önce zihniyet dönüşümü burada önemlidir. O zihniyet dönüşümünü, baştan beri  söylediğimiz spor ahlakını yerleştiremediğimiz zaman suçu sadece seyircilere atarak işin içinden kurtulmak veya sadece sporda şiddetin önlenmesine ilişkin  bir yasa tasarısını çıkararak bunun uygulanabilirliğine bakmadan, altyapısını, teknik altyapısını, eğitim altyapısını hazırlamadan sadece kanunla bunu düzenlemek maalesef mümkün değil. Bunun arkasında işin eğitimi yatıyor. Eğitim denilince de sadece beden eğitimi ve spor değil, ilkokuldan itibaren başlayarak sporun önemini ve bu çerçevede ahlaklı olmanın önemini, sporcu olmanın önemini anlatmak gerekiyor.

Bu çerçevede defalarca ilgili bakanlarla, federasyon başkanlarımızla da konuştuk ama henüz o konuda -bu yasalar çıkmasına rağmen- bir adım atılamadı. Öncelikle okullar liginin ciddi bir şekilde faaliyete geçmesi gerekiyor, şu anda turnuva şeklinde. Bir kültür olarak ortaokullardan başlayarak -şimdi turnuvalar olarak yapıyorlar- kalıcı bir şekilde lig hâline getirilmesi ve bunun bir hazırlık ligi gibi yetiştirilmesi -sporcuların- gerekiyor. O süreçte de işte arkadaş olmayı demin raporda da belirtilen amaç olarak, sporun temel amacı arasında ahlaklı olmayı, birey olarak gelişmeyi, iradesini güçlendirmeyi içeren hususların dikkate alınması ve bunların da çözülmesi gerekiyor. Yoksa biz burada kanunu çıkardık, sürekli olarak kanun çıkarıyoruz, uygulamadığımız zaman bunun bir sonucu olmaz.

Değerli arkadaşlarım, kısaca… Bu dönemin son raporu ve son görüşmesi olması hasebiyle az önce arkadaşlarımızın kaygılarını dinledik. Ben, kısaca, Yunus’un sözleriyle sözlerimi bağlayarak birkaç şey daha söylemek istiyorum.

“Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım,

Sevelim sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz.” diyor.

Bir taraftan özür dilerken sonra özrümüz kabahatimizden büyük olmasın. Bizler, burada çok şeyler konuştuk. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, her zaman, Sayın Elitaş’ın dediği gibi, yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı bir muhalefet anlayışına sahibiz. Yeri geldiğinde en sert sözleri ben arkadaşlarıma sarf ettim hem komisyonda hem burada çünkü haklıydım, haklı olduğumu düşünüyordum. Ancak ve ancak bana haklı olduğum siyasi mülahazalarla değil, önüme belge getirilirse özür dilediğim de olmuştur ama belge gelirse. Ben, burada muhalefet ediyorum ve doğru olan konusunda sizi uyarmak zorundayım, gördüğüm yanlışı… “Ben” derken muhalefet partisi olarak söylüyorum. Biz, hep bunu yapmaya çalıştık. Tabii, bu arada karşıdan siyasi taassupla bir tepki gelirse bizim tepkimizin de sert olduğu olmuştur ama insani ilişkilerimiz devam eder. Siyaseten sert olmak zorundayız. Siz burada parmak çoğunluğuyla “indirin, kaldırın” yaparken biz tabii ki başka türlü, bağırmadığımız zaman… Sayın Başkanım bile zaman zaman kızdı bize “Duyamadım” dedi sonra. Demek ki bağırmazsak bazı şeyler duyulmuyor. Yani kendisi de burada, bir oturumda kendisi vardı çünkü.

Bu vesileyle, değerli arkadaşlarım, bu tartıştığımız konular, çıkardığımız kanunlarda yukarıda, arkadaşlarımız biliyor, ne kadar düzeltmeler yaptığımızı Plan ve Bütçe Komisyonunda. Ona rağmen hâlâ onların bile çoğu kanunların içlerine sinmediğini hepimiz biliyoruz. O nedenle, bunu yapıcı bir muhalefet anlayışı olarak görmeniz gerekiyor. Muhalefet muhalefetliğini yapacak, iktidar da iktidarlığını yapacak. Ortalamada, demokraside de bir denge bulunacak. Bu söylediklerimizin hiç birisi Türkiye Cumhuriyeti devletinin büyümesini engellemek üzere, sizin dediğiniz gibi sizin icraatlarınızı engellemek üzere değil, tam tersine doğru icraatlar yapılarak Türkiye’nin ilerlemesini sağlamak içindir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak “Önce ülkem ve milletim, sonra partim” diyen bir anlayışa mensubuz.

Sonuç olarak, Türk milleti büyük millettir. Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük devlettir. Şimdiye kadar da onlarca devlet yeniden kurulmuştur, tarih sahnesinde yerini almıştır. Biz milliyetçi hareket olarak, yeniden bu küresel gelişmelere karşı, sosyal boyutu olan, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet projesinin inşa edilmesiyle lider ülke olabileceğimizi düşünüyoruz. Size uyarılarımız da bundandır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan, bir cümleyle.

Bu konuları istismar etmeden, sizlerin de, Sayın Başbakanın da son dönemde söylediği gibi ve hatta Sayın Kılıçdaroğlu’nun  da geçen bir toplantısında söylediği gibi, milli bir hedef olarak “2023 lider ülke” vizyonuna hepimizin kilitlenmesi, bütün kurumların kilitlenmesi, siyasi mülahazalardan uzak bir şekilde o lider ülkeyi inşa edecek çalışmaların yapılması gerekir.

Çözüm önerilerimiz farklı olabilir değerli arkadaşlar, ama hedefimiz hepimizin aynı olması gerekir. 2023’te lider ülke ve 2053’te fethin 1.600’üncü yıl dönümünde süper güç olma vizyonunu hepimizin, burada bulunan 550 kişinin benimsemesi gerekir. Ha, çözüm yollarını tartışabiliriz. Onun için biz diyoruz ki, siz onları söylüyorsunuz, bizim yoğurt yiyişimiz farklı. Biz, inşallah 13 Hazirandan itibaren üç dönem arka arkaya tek başına iktidar olarak, bu lider ülke olma yolunda biz kendi bildiklerimizi uygulamaya çalışacağız diyoruz.

Bu duygularla ben bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Yaptığımız çalışmaların hepsi doğruyu bulma yolundadır. Türk milletine güvenimiz tamdır, inancımız tamdır. Zaman zaman fetret devri yaşansa da Türk milleti büyük olmaya devam etmiştir, yine de edecektir diyor, sizleri ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Günal.

Evet, önerge sahipleri adına Sayın Yaşar Tüzün, Bilecek Milletvekili.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Komisyon Raporu’yla ilgili söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan sevgili milletvekili arkadaşlarımızın büyük çoğunluğunun sporla iç içe olduğunu, ilişkisi olduğunu biliyoruz. Ancak, bu rapor üç ay önce hazırlandı, bu konuda 16 değerli milletvekili arkadaşımız bu Komisyonda görev aldı; 10 tanesi Adalet ve Kalkınma Partisinden, 3 Cumhuriyet Halk Partisinden, 2 Milliyetçi Hareket Partisinden, 1 tanesi de Barış ve Demokrasi Partisinden. Bu arkadaşlarımız güzel bir çalışma yaptılar, hem yurt içi hem de yurt dışı çalışmalarda bulundular, güzel bir tespitte bulundular. Bu Komisyon Raporu inşallah önümüzdeki süreçte de dikkate alınır da bu rapordan faydalanılır ve şiddetin önlenebilmesi adına herkese düşen ortak sorumluluk yerine getirilir.

Ancak, sevgili arkadaşlarım, 31 Mart, yani geçtiğimiz hafta perşembe günü –bugün- bu konuyla ilgili bir yasal düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildi. Biz, geçtiğimiz hafta da Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak şu sözlere değinmiştik: Hükûmet bir tasarı hazırladı, bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildi. 15 Ocakta Arena Stadı’nın açılışında o vahim tabloyla karşılaşıldıktan sonra hemen oldubittiye getirilmesi, hemen alt komisyona sevk edilmesi, alt komisyondan sonra normal komisyona sevk edilmesinin doğru olmadığını, etik olmadığını söylemeye çalıştık ve dedik ki: “Yüce Meclis bu konuda bir araştırma yapacak, bu araştırma raporunu tamamladı, tamamladıktan sonra bu kanun tasarısıyla da örtüşseydi, o komisyonda alınan kararlar, yapılan çalışmalar bu kanun tasarısının içerisinde yer alsaydı çok daha doğru olurdu, çok daha güzel olurdu, niye oldubittiye getirip de sporda şiddetin önlenmesiyle ilgili bu kanun tasarısını kabul ediyoruz ve şu anda görüşüyoruz?” dedik. Çok değil, bir hafta sonra işte Komisyon Raporu yayınlandı, bugün görüşmesini gerçekleştiriyoruz.

Sevgili arkadaşlarım, Komisyon Raporu’nun özetine bakacak olursak, tabii, devletin diğer idarelerinin de sporda rolü ve bu alanda politika ve strateji geliştirme gibi bir görevi olduğunu bu rapordan öğreniyoruz. Yine Millî Eğitimin sporu desteklemesini, hizmet içi eğitimi ve istihdamın da gerçekleşmesi gerektiğini bu raporda görüyoruz. Tesisleşmenin çok önemli olduğunu, amatör spor kulüplerinin ve profesyonel spor kulüplerinin tesisleşmede yaşadığı sorunların neler olduğunu bu raporda görüyoruz. Spor faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi, toplumda yaygınlaştırılması ve spor bilincinin de yaratılması konusunda bir çalışmanın olduğunu görüyoruz. Spor kulüpleri ile federasyonlara ilişkin tedbirlerin ne olduğunu yine görüyoruz. Finansman açığını ve finansmanın ne şekilde yaratılacağını yine bu raporda görüyoruz. Kuşkusuz uluslararası organizasyonlar ve uluslararası ilişkilerin de ne olduğunu bu raporda görüyoruz. Sporcu sağlığı ve sosyal güvenlik haklarının da ne olduğunu görüyoruz. Kuşkusuz profesyonel spor kulüplerini profesyonelleştiren amatör spor kulüplerinin de desteklenmesi gerektiğini, bugün gerek futbolda gerekse diğer branşlarda oynayan oyuncuların her birinin geçmişte, çocukluk yıllarında, gençlik yıllarında amatör spor kulüplerinde yetişip daha sonra profesyonel olduğunu, amatör spor kulüplerimizin desteklenmesi gerektiğini defalarca söylememize rağmen bu eksikliğin de olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. Yine spor malzemelerinin üretimi ve temini konusunda yaşanan sorunlar bu raporda yer aldı. Başta Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, çalışan bütün personelinin, federasyonlarımızın, -spor bakanlığının diyelim, artık Devlet Bakanlığı değil- spor bakanlığımızın da bu rapordan ciddi bir şekilde faydalanacağını umut ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz hafta bu yasa tasarısını yüce Meclis kabul etti, Sayın Cumhurbaşkanı da onayladı, Resmî Gazete’de de ilan edildi ve yayımlandı. Ama inanıyorum ki geçtiğimiz hafta kabul ettiğimiz bu kanun tasarısı, içerisine bu rapordan da alıntı edilerek öyle kanunlaşmış olsaydı çok daha faydalı, çok daha sağlıklı bir kanun çıkarmış olacaktık.

Değerli arkadaşlarım, tabii, 23’üncü Yasama Döneminin bugün son gününü gerçekleştiriyoruz. Bu son günde, ülkemiz adına, milletimiz adına, vatandaşlarımız adına 23’üncü Dönemde hep birlikte görev yaptık. Bu görev yapmanın onurunu ve mutluluğunu yaşıyoruz.

Ancak iktidar partisinin gerek Hükûmetince gerekse parti grubunca, muhalefet partisi milletvekillerinden gelen gerek yasa tekliflerinin gerekse Meclis araştırma önergelerinin münferit olarak kabul edilmediğini de gözlemlemiş bulunuyoruz. Yani, iktidar partisi grubunun dışında, bu Mecliste, bireysel olarak, gerek seçim bölgesiyle ilgili gerekse toplumun genelini ilgilendiren birçok sayıda teklif verildi ama münferit olarak verilen hiçbir teklif Mecliste görüşülmedi, kabul edilmedi. Toplumun menfaatine veya seçim bölgesinin menfaatine verilen bir teklife dahi illa ki iktidar partisi milletvekillerinin de örtüşen bir teklif verdiğini, aynı şekilde bir Meclis araştırma önergesi verdiğini ve muhalefet partisi milletvekillerinin isteklerinin, taleplerinin münferit olarak TBMM’de kanunlaşmadığını görüyoruz ve tespit ediyoruz.

Bugüne kadarki kanun tekliflerini ve araştırma önergelerini bir incelediğimizde, gerçekten, muhalefet partisi milletvekillerinin teklifleri, burada, münferit olarak görüşülmedi ve kabul edilmedi.

Yine, vermiş olduğumuz yazılı ve sözlü soru önergelerinde, gerçekten, yasama ve denetim görevini yerine getirecek bir milletvekili olarak büyük hüsrana uğradığımızı, özellikle, iktidar partisine bağlı ve o anlamda görev yapan bürokratların denetim hakkımızı kullanmakta bize sıkıntı çıkarttıklarını, özellikle, yazılı soru önergelerimize -hiç ciddiye almadan, geçiştirilerek- işte âdet yerini bulsun anlayışıyla cevap verdiklerini gözlemliyoruz. TBMM’de en fazla yazılı ve sözlü soru önergesi veren bir milletvekili olarak bu rahatsızlığımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

İktidar partisi milletvekilleri, inanıyorum ki 24’üncü Dönemde bu tarafta oturacağınız için size de aynı cevapların verileceğini ve o gün görevde olan Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının da, bakanlarının ve bürokratlarının da aynı şekilde size, böyle yazılı soru önergenize cevap verdiğinde, aynı rahatsızlığı sizlerin de hissedeceğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, 23’üncü Dönem Parlamentosunda gerçekten çok sayıda kanun teklifini, tasarısını kabul ettik, görüştük, Meclis araştırma önergelerini kabul ettik ve görüştük. Bunun dışında, bir Anayasa değişikliği süreci yaşadık. Bu süreç içerisinde yaşanan olumsuzlukları, Genel Kurulda yapılan oylamaları hepimiz biliyoruz. Hakikaten, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışmayan tablolarla karşı karşıya geldik. Bu çok hoş olmadı. Yüce Meclise yakışmadı. Milletvekili arkadaşlarımıza yakışmadı. Ama, bir uzlaşma kültürünün hâlâ oluşmadığını… Toplumun, milletimizin ve ülkemizin menfaatine verilecek bir yasa değişikliği teklifinde hepimizin ortak noktada buluşması gerektiğine inanan bir partinin mensubu olarak söylüyorum, hiçbir zaman iktidar partisi buna yanaşmadı. “Parlamentoda bizim çoğunluğumuz var, bu çoğunluğa güvenerek biz istediğimiz kanun teklifini, tasarısını ve Anayasa değişikliğini yaparız.” diyerek bir diretme anlayışını, bir dayatma anlayışını Meclise getirdi ve kuşkusuz, AKP milletvekilleri içerisinden de rahatsız olan arkadaşlarımız da vardı ama grup kararına veyahut Genel Başkanın kararına veyahut kendi içlerinden oluşan Hükûmet kararına uymak durumunda ve zorunda bırakıldı ve olumlu oy kullandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tüzün.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Evet, bu Komisyon Raporu’nun bütün spor camiasına hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum ve ben de Türkiye Büyük Millet Meclisinde 22’nci ve 23’üncü Dönemde milletvekilliği yapan bir arkadaşınız olarak, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı görevini üstlendik, burada bu görevi yaptığımız sırada kuşkusuz milletvekili arkadaşlarımızla ilişkilerimiz oldu; bir hatamız, bir eksikliğimiz, bir suçumuz olduysa affola diyorum ve 24’üncü Parlamento Döneminin yani 12 Haziran seçimlerimizin ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzün.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, spor kulüplerinin sorunları, sporda şiddetle ilgili bir araştırma komisyonu kuruldu. Ben, başta Araştırma Komisyonu Başkanı Sayın Ekren ve arkadaşlarına teşekkür ediyorum. Ayrıca, Komisyonda görev yapan diğer Meclis bürokratlarına yaklaşımlarından dolayı teşekkürlerimi iletmeyi bir görev sayıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, bu rapor çok önce çıksaydı bu rapordan hepimiz ve Türk sporu büyük feyiz alacaktı. Diliyorum ki 24’üncü Dönemde gelen iktidar ve 24’üncü Dönem milletvekilleri bu rapordan feyzalır, Türk sporunun içinde olduğu sorunlara biraz daha derinlemesine girer.

En büyük şansızlık şu: Bu raporun Meclisin kapandığı son gün, son dakika ele alınmasını bir talihsizlik olarak addediyorum, büyük bir talihsizlik olarak addediyorum çünkü burada Türk sporunun ders çıkaracağı, Türk sporu için alınacak çok büyük önlemlerin olduğu kanaatindeyim ama maalesef, bugüne kaldı.

Ama şuna seviniyorum: Meclisin son günü. Son gününde -spor sevgidir, barıştır, dostluktur- en son konunun da spor olmasından ayrıca haz duyuyorum çünkü spor insanları sevdiren, insanları birleştiren, insanlara birlikte olmayı aşılayan bir olgudur. Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Türkiye'nin, herkesin birlik, beraberlik ve Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünde, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet var olmasında sevginin, dostluğun mutlak olması gerekir. Yani bu nedenle, sporun hepimize verdiği bir feyizle bunu son gün konuşmanın da, son gün de olsa kapanışta konuşmanın da bir huzurunu yaşıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, ben önce Türkiye’de spor kulüplerinin sorunları ve spor kulüplerinin içinde olduğu sorunları görüşmeye, iletmeye çalışacağım, ancak bu raporun içeriğinde olan -Komisyon çalışmaları sırasında gerek Sayın Başkanın gerekse diğer tüm gruplardaki arkadaşların- o gün konuşulan konulardan bazılarının -çok eksik kısmının da olsa- burada yasalaşmasının da hazzını yaşıyorum. Bu nedenle, bu raporda olan bir iki konunun yasalaşması yönünde Komisyonumuzun diğer komisyonlara verdiği destekten dolayı, başta Komisyon Başkanına ve arkadaşlara teşekkür ediyorum.

Ne oldu? Bu raporda olup da alınması gereken önlemler olarak söylenen neler yapıldı? Ben, dokuz yıldır… Türkiye’de özellikle profesyonel liglerde 154 takımımız var, yani “Türkiye Süper Ligi” dediğimiz, “Bank Asya Ligi” dediğimiz ikinci, üçüncü liglerde 154 takımımız var. Bunların hepsi büyük bir borç batağının altındaydı, ister kötü yönetimden ister mali imkânsızlıktan çok büyük sorunları vardı. Bu borç batağı özellikle devlete karşıydı, vergi ve sigorta borçları vardı. Türkiye profesyonel spor ligindeki kulüplerin şu an kamuya 330 milyon borçları var, önemli bir rakam.

Torba yasa çalışmalarımız sırasında -o sırada- Plan ve Bütçe Komisyonu devam ediyordu. Ben, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olduğum için, orada bu sorunun bu Komisyonumuzda da görüşüldüğünü, büyük bir yara olduğunu hep söyledik. Ben, buradan, Sayın Arıcı’ya teşekkür ediyorum, spordan gelen bir kişi olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna defalarca davet ettik. Diğer arkadaşlarımıza bunun büyük bir sorun olduğunu, bunun mutlaka çözüme kavuşması gerektiğini söylediğimde, Sayın Komisyon Başkanı da… Plan ve Bütçenin alt komisyonu ve Sayın Berber’e de teşekkür ediyorum, arkadaşlara teşekkür ediyorum.

Biz CHP’li üyeler olarak inandığımız bir şeyi hep savunduk. Sayın sözcümüz Özyürek tarafından defalarca dile getirildi. Ben bu konuyu dokuz senedir dile getiriyorum. Bu olayın çözülmesinin mutluluğunu yaşıyorum. Tam bir çözüm müydü? Değil, ama en azından şu oldu: Kulüplerin yıllardan beri gelen çok yüksek gecikme faiz oranıyla çok yüksek meblağa ulaşan borçları, örneğin -kulüp ismi vermeyeceğim- 30 milyon, 20 milyon, 15 milyon olan birçok kulübümüz var. Yönetimler gitmiş ama çok eskiden, belki, tabii biliyorsunuz, son beş yıl, müruruzamana uğramayan, yani diyelim ki son beş yılda oluşan, taa eskilerden gelen bir sürü borç vardı. Tabii torba yasadaki yeniden yapılandırmadaki TÜFE-TEFE faiz oranlarından dolayı, başından beri böyle alınmasından dolayı önemli bir yara aşağı doğru çekildi ve seksen dört ay gibi bir süreye, yani yedi yıla yayılacak bir şekilde kulüplere önemli, doğru bir şey yapıldı.

Tabii ben burada şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: Tabii burada kulüplerin sorunu ama kulüplere yıllarca dürüstçe, namusluca o ilde hizmet veren insanlarımız var. O ilin aidiyet duygusu, o ildeki görev yapan birçok arkadaşımız, ilin ileri gelenleri, örneğin bir tıp fakültesi dekanı, çok ünlü bir cerrah, işte, bilmem turizm müdürü, kültür müdürü bilmem yani ilde görev yapan bir sürü bürokrat, sadece ilin aidiyet duygusuyla, birlik beraberliğiyle o ildeki kulübe destek vermek amacıyla bunların hepsi yönetici olmuş zamanında, ama biliyorsunuz ki Amme Alacakları Kanunu uyarınca tüm borçtan dolayı hepsi müşterek borçlu, müteselsil kefil arkadaşlar. En çok sevindiğim olay bu. Yani, bu arkadaşlarımız son derece güç durumdaydı. Sosyal Güvenlik Kurumu ve Maliye haciz göndermişti, 8 milyon, 10 milyon. Bu arkadaşlarımız bunu yüz sene de geçse ödeyemezlerdi. Tabii Sosyal Güvenlik Kurumu bir incelik daha yaptı. Buradan teşekkür ediyorum Sosyal Güvenlik Kurumuna. Hangi dönemde hangi yönetici varsa, ilgili dönemin borcunu, ilgili yönetim gelip taahhüt ettiği zaman borcu ödenmiş saydı. Ben aynı uygulamayı -Sayın Başkan, henüz Maliye yapamadı- sizden istirham ediyorum. Maliyenin de hangi dönemde, ne kadar, kimin borcu doğmuşsa, ilgili yönetim gelip borcunu taahhüt ettiği zaman -Sosyal Güvenlik Kurumu yaptı, teşekkür ediyorum- Maliye de hangi dönemde, hangi yönetim görev yaptıysa, kendi dönemini taahhüt ediyorsa, bunu bu şekilde kabul edersek, bu insanlara çok büyük hizmet yapmış oluruz.

Sadece bir kulüpte -bir kulüp, ismini vermeyeceğim- son, bu şekilde haciz giden 350 kişi var arkadaşlar. Bunlar hep şehrin ileri gelenleri. Bu hepimizin yarasıydı. Ben bu uğurda dokuz yıldır verdiğim mücadele… Daha önce, biliyorsunuz, bir on yıllık yapılanma yapmıştık ama bu kadar ciddi olacağına inanmamıştı yöneticiler. Ancak ne zaman Sosyal Güvenlik Kurumundan ve Maliyeden haciz gidince, herkes şapkasını önüne koydu, “Ömrümüzün sonuna kadar bu borç bizim borcumuz, biz ölsek bile vârislerimiz bu borçtan sorumlu.” dediler. Bu nedenle, bu uygulamada emeği geçen Plan ve Bütçe Komisyonunun tüm üyelerine teşekkür ediyorum.

Tabii, bir başka konu vardı yine kulüplerimizle ilgili. Tabii, kulüplerimizde geliyordu bir yönetici, bilerek bilmeyerek kötü bir yönetim gösteriyordu. Kulübü -para da veriyordu ama- öyle bir borç batağına sürüklüyordu ki, kulübün geleceği ipotek altına alınıyordu. En kolay yolu, gidip kulübün Spor Toto’daki, gelecekteki tüm gelirlerine temlik koyuyordu. Yani kulüpler ipotek altındaydı. Yani şu anda Spor Toto’da temlikli ve bu kulüp yaşasa bile on yılda borcunu ödeyemeyecek kulüplerimiz var.

Ben yine komisyonda dile getirmiştim, kulüplerin ekonomik bağımsızlığının çok önemli bir parçasıydı ve yine burada geçen haftalarda çıkardığımız bir yasaya bir ek madde yaptık, sporda şiddetle ilgili yasada, artık bundan böyle hiç kimse, hiçbir yönetici, hiçbir kurum, kulüplerin geleceği için, Spor Toto’daki alacaklarına haciz koyamayacak, ipotek koyamayacak. Bu, kulüplerin bağımsızlığı için çok önemliydi. Ben yani bu raporda belirtilen önemli bir sorunu da çözmenin mutluluğunu yaşıyorum.

Değerli arkadaşlarım, kulüplerin en büyük sorunlarından biri olan, tabii, ekonomik özgürlük. Burada bir şeyi söylemeden geçemeyeceğim: Spor Toto Teşkilatı kulüplere isim hakkı altında belli bir ödeme yapıyor. Elde ettiği gelirin… Kulüpler koşuyor, kulüpleri at gibi koşturuyor Spor Toto Teşkilatı. Hep onları koşturuyor ama bu kulüpler üzerinden bir gelir elde ediyor ama şuna… Ben burada Spor Toto Teşkilatına asla tek kelime söyleyemem. Yasaları böyle olduğu için onların bir suçu yok ama suç bizim. Hepimiz her şeyi biliyoruz. Hepimiz her şehrin spor kulüplerinin çok önemli sorunu olduğunu biliyoruz ama sesimizi çıkarmıyoruz, sessiz kalıyoruz.

Arkadaşlar, 100 lira gelir elde ediyor Spor Toto Teşkilatı, spor kulüplerinden sağlıyor, sadece verdiği, kulüplere, 7 lira. 100 lira gelir topluyor, kulüplere verdiği para 7 lira. Ha, buradan aslan payını kim alıyor biliyor musun? Maliye. Ya Maliye, senin ne işin var kardeşim? Sen spor kulüplerinin üzerinden vergi almaya… Hayır arkadaş, böyle bir şey olmaz. Önce kulüpleri yaşat. 100 lira gelirin 7 lirasını kulüplere veriyor, kendi 30 lira alıyor.

Arkadaşlar, biz, eğer... 24’üncü Dönemdeki gelecek arkadaşlara sesleniyorum: Eğer ilinizdeki spor kulüplerinin özgür olmasını istiyorsanız, onların hiç kimsenin ipoteği altında olmasını istemiyorsanız, özgürce, dürüstçe mücadelesini istiyorsanız, gelin, Spor Toto Teşkilat Kanunu’ndaki kulüplere verilen yüzde 7’lik oranı yüzde 15’e çıkaralım. O zaman... Üçüncü Lig’deki bir kulüp bugün aşağı yukarı 400 bin lira alıyor yılda. Bu kulüp 1 milyon aldığı zaman bu kulübün kimseye ihtiyacı kalmaz arkadaşlar, ne valiye ne ildeki sanayiciye ne kimseye ne belediyeye. İkinci Lig’deki bir kulüp 800 bin lira alıyor şu anda. 1 milyon 500 bin lira aldığı zaman kulüplerin hepsi bu paralarla ekonomik özgürlüğe kavuşur.

Değerli arkadaşlarım, burada Spor Toto Teşkilatının Türkiye’de tesisleşme yaptığı... Teşekkür ediyorum. Hata teşkilatın değil, altını çiziyorum, hata bizim. Bu kanun değişmeli. Değişmediği zaman gerçek rekabet olmaz. Siz, batıda ekonomik olanağı olan bir kulüple hiçbir ekonomik olanağı olmayan illerdeki kulüpleri aynı kefeye koyamazsınız. Artık sanayiciler de, batıda da olsa, para vermiyorlar. Hele kulüplerin yöneticiliğinden kaçıyorlar arkadaşlar, vergi ve sigortadan dolayı.

Arkadaşlar, kulüpler Dernekler Kanunu’na göre yönetilemez. Dernekler Kanunu’na göre sen kulüp yöneten insanlara 6183’e göre haciz uyguluyorsun. Adamın bir suçu yok. Bir kere toplantıya gitmemiş. Sırf ismi olsun diye o ismi koymuşlar. İmza atmamış. Yönetim kurulunda tek bir imzası yok. Kulübü idare eden bir iki yöneticisinin yaptığı hatadan dolayı imzası olmayan adamı gidip kulübün tüm borcundan dolayı haczediyorsun. Benim imzam yok, imza atmamışım, transfere imza atmamışım, bir şeye imza atmamışım, hiçbir şeye imza atmamışım. Ama seçildin mi, ismin gitti mi dernekler masasına, bittin. 6183’e göre Maliye de Sosyal Güvenlik de gelip senden parayı alır arkadaş. Eğer senin fabrikan varsa, kimsede bulamazsa gelip, hiç imzan da olmasa senden alır.

Arkadaşlar, kulüpler Dernekler Kanunu’na göre yönetilemez. Bunun mutlak değişmesi lazım. Bunun mutlaka başka bir şekilde... Kulüpte sorumluluğu kimin varsa, kimin sorumluluğu varsa onlar sorumlu olmalı. Sorumluluğu olmayan insanları aynı kefeye koyamayız arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, aslında konuşacak çok şey var fakat bu üç konu çok önemli konuydu. İkisi çözüldü ama kulüplerin ekonomik bağımsızlığı için üçüncü konu çözülmeden, kulüpler ekonomik özgür olmadan, biz Türkiye’de futbolu kurtaramayız, profesyonel ligleri kurtaramayız. Birkaç kelime de amatör liglerle ilgili bir şey söyleyip ayrılacağım arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, amatörlük çok güzel bir duygu ama Türkiye’de hepimizin mantığı, maalesef -ister kabul edin ister etmeyin- tamamen profesyonel liglere, hep bunlara göre ayarlanmış. Amatör spor, ister güreş olsun ister ne olursa olsun, gençliğin ve geleceğimizin bir teminatıdır. Spor yapan toplum hep çağdaş olur, kafası çalışır. Spor zekâdır. Spor yapan toplum, toplumu hep iyiye götürür. Bu nedenle amatör sporlara çok destek vermek lazım.

Değerli arkadaşlarım, iki dönem burada oldum. Eğer birinizi üzdüysem özür diliyorum. Ama şunu yapmaya çalıştım: Ülkenin menfaati için, ülkenin birlik beraberliği için…

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Malatya...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Tabii, milletvekili olduğum Malatya’nın da onuru için, onun başarısı için şerefle çalışmak benim için onurdur Kayhan Bey.

…hep doğruları söylemeye çalıştık. Bazen anlatabildim, bazen de anlatamadım. Onun için, anlatamadığım doğruları kabul etmeyen kişilere hakkımı helal etmiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Mustafa Elitaş’a söylüyorsun değil mi?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – “Anlatamadığım doğruları” diyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onlar kendilerini bilirler!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Anlatamadığının sorumluluğunu başkasına yıkma.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bir hata yaptıysam özür diliyorum, birinizi kırdıysam özür diliyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Mevlüt Bey, söylediğinin öznesini koy ama.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Grubum adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, temsil ettiğim partim adına burada onurlu bir milletvekili çizgisi çizmeye çalıştım, bundan gurur duyuyorum, partimle gurur duyuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; spor kulüplerinin hukuksal ve mali sorunlarının ve sporda şiddetin araştırılması konusundaki Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nun üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikli olarak, on iki önergede bu konuya ilişkin imzası olan bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, soruna duyarlı yaklaşmışlardır. Bu on iki önerge birleştirilerek, 19/10/2010 tarihinde, Meclisimizin 8’inci Birleşiminde, Komisyonun kurulması kararlaştırılmıştır. Bu doğrultuda, 01/12/2010 toplantısında organlarını seçmiş ve çalışmalarına başlamıştır. Bu çalışmalarda bizlere çok değerli katkıları olan fedakâr Komisyon uzmanlarımıza çok teşekkür ediyorum. Komisyona bilgi veren bütün yetkin, yetkili, aktif, pasif spor aktörlerine çok teşekkür ediyorum. Aynı zamanda Komisyonda fedakâr çalışmalarda bulunan başta Sayın Komisyon Başkanımız olmak üzere bütün milletvekili arkadaşlarımıza olumlu, uyumlu, mutedil çalışmalarından dolayı çok teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, spor bizim ortak bileşenlerimizden birisidir. Ekonomik olarak baktığımızda kendini direkt ve dolaylı olarak 4’üncü büyük sektör konumuna taşımıştır. Sosyal olarak baktığımızda din, dil, ırk, sınır tanımadan bütün insanlığın ortak duygusal paylaşım alanı olmuştur. Sağlık olarak baktığımızda da bireylerin sağlıklı yaşam sürdürmesinde en önemli alan olmuştur. Dolayısıyla bütün bu anlamların manasını idrak ettiğimizde sporun ne kadar vazgeçilmez olduğunu idrak etmemiz mümkündür.

Değerli arkadaşlar, spora, yapılış çeşitleri ve yapanları olarak baktığımızda iki ana kategoride toplamamız mümkündür. Profesyonel olarak spor dalları vardır, amatör olarak yapılan sporlar vardır ve yapılış şekline baktığımızda takım oyunları olarak yapılanlar vardır, aynı zamanda bireysel olarak yapılan ve yarışmacı zirve sporları olarak sınıflandırmak spor dalını mümkündür. Buradan hareketle sporumuzun profesyonel ve amatör olarak ayrıldığında mutlaka ki yarışmacı dallarda, profesyonel dallarda amatör dalların profesyonel dallara kaynak temin etmesi, insan kaynağı temin etmesi başarının farklı bir teşvikçisi olacaktır.

Değerli arkadaşlar, tabii ki, liglerimize -amatör ve profesyoneller- ve dünyadaki gelişmelere baktığımızda yapısal olarak değişiklik yapılması gereken önemli alanlardan biri, bu ikisinin arasına yarı profesyonel bir statünün de yerleştirilmesi ve geliştirilmesidir.

Değerli arkadaşlar, kulüplerimizin mali ve hukuksal sorunlarını, yapısal sorunlarını ele aldığımızda göreceğimiz şudur ki, mali sorunlar, hukuksal sorunlar, kulübün içinde bulunduğu şartlar sporun önemli bir sorunu olan şiddeti desteklemekte, tetiklemekte, şiddet geri dönüp kulüplerin ve spor dallarının hukuksal ve mali yapılarını bozmakta, o da onu tetiklemekte dolayısıyla bu sorunların birlikte ele alınmasında ve bileşenlerinin ortaya çıkarılmasında çok çok önemli adımlar atılması gerekir.

Burada bir üzüntümü belirtmek istiyorum: Kısa bir süre önce sporda şiddeti ve düzensizliği önleme yasasını Parlamento görüştü. Komisyon Başkanımızın, Komisyonun görüşleri doğrultusunda verdiği yirmi üç başlık altındaki öneri notunu Hükûmet hiç ama hiç dikkate almadı ve bu kadar çalışma, o dikkate alınmayan öngörüler faydasız şekilde gelip geçti. Buradaki üzüntümü Sayın Bakanımızla bizzat paylaşmak istedim. Dolayısıyla bu rapor, içeriğine baktığınızda, hakikaten Türk sporunu yapısal olarak yeniden şekillendirecek, sorunları ortadan kaldıracak ve başarıyı da getirecek nitelikte birtakım öneriler içermektedir. Bu öneriler beş ana başlık altında toplanmış, sorun alanları tespit edilmiş, sorun alanlarının bileşenleri ve bu bileşenler istikametinde hedeflerin ne olması gerektiği, yapılması gerekenlerin neler olması gerektiği, yapılması gerekenlerin hangi kurum, kuruluş ve ilgililerle ortaklaşarak danışılması ve iş birliği yapılması gerektiği ve sorunun kimin sorumluluğunda çözülmesi gerektiğini analizci bir mantık içerisinde ele almıştır. Bu ana başlıklar şunlardır değerli arkadaşlar:

1) Spor sisteminin hukuksal, organizasyonel ve fonksiyonel altyapısının güçlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için yeniden sporda yapılanma gerekmektedir.

2) Spor kuruluşlarının kurumsallaşması ve kurumsal kapasitenin artırılması gerekmektedir. Bunun için kurumsal kapasite gözden geçirilmelidir.

3) Sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesi, iletişim ve ilişki ortamının iyileştirilmesi gerekmektedir. Bunun için “sporda şiddetin önlenmesi” bileşen kodu olarak alınmıştır.

Branş ve seyirci olarak sporun çeşitlendirilmesi, sporun ve spor tesislerinin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bunun için “sporun yaygınlaştırılması” bileşen kodu alınmıştır.

Spor eğitim ve öğretim standartlarının yükseltilmesi bileşen kodu olarak “spor eğitimi” ele alınmıştır.

Bütün bu başlıklar altında, hedefler doğrultusunda analiz ettiğimizde hedef olarak: Spor sisteminin hukuksal, organizasyonel, fonksiyonel altyapısının güçlendirilmesi için iş birliği yapılması gereken kurumlar olarak ele aldığımızda, Gençlik Spor Genel Müdürlüğü, YÖK, üniversiteler, ilgili ve ilişkili kamu kurum ve kuruluşları, özel kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları, tüm paydaşlar, federasyonlar ve kulüpler görünmektedir. Bunların iş birliğiyle spordan sorumlu devlet bakanlığının yetkisi altında Türk spor sisteminin etkinliğini artıracak yapısal tedbirler alınmalı ve düzenlemeler yapılmalıdır.

Bu düzenlemeler neleri içermelidir? Yerleşim yerlerinin fiziksel ve doğa koşulları ile bireylerin spor potansiyeli, kapasitesi ve yeteneklerini belirleyecek spor haritası oluşturulmalı, periyodik olarak güncellenmeli; bu çerçevede spor sisteminin yeni mimarisine odaklı temel politika dokümanı olacak “Strateji Dokümanı ve Eylem Planı/Spor Mastır Planı” hazırlanmalıdır. İlgili bakanlığın organizasyonel ve fonksiyonel yapısının da değişmesi öngörülmelidir. Bundan maksadımız nedir? Bundan maksadımız değerli milletvekilleri, Türkiye’deki hava koşulları, iklim, klima, o yörede yaşayan insanların genetik yapılarını etkilemekte, folkloruna varıncaya kadar… O insanların hangi spor dalına yatkın oldukları aslında buralarda yatmaktadır. Dolayısıyla, bu haritanın çıkarılmasının neticesinde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü yapacağı yatırımları o spor tesislerini, o sporu o bölgedeki insanların yapısına uygun lokomotif branş seçmeli ve o branşın tesislerine orada öncelik vermelidir. Hatta daha ileri aşamasında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü-Millî Eğitim Bakanlığı işbirliği içerisinde o spor dallarında uzman eğitim görmüş, bireysel gelişimi olmuş öğretmenleri ve gençlik spor müdürlüğü memurlarını, çalışanlarını o spor dallarında gelişmiş olarak oralara tayin etmeli ve oralarda ortak çalışmalar düzenlenmesini koordine etmelidirler.

Spor alanındaki paydaşların, aktörlerin, karar verici ve uygulayıcıların görev, yetki ve sorumlulukları ile yaptırımları tanımlayan ve karşılıklı ilişkilerini düzenleyen “Spor Çerçeve Kanunu” çıkarılmalıdır. Bu kanun çıkmadan, Türk sporunun kanunu çıkmadan, hedefleri, gayesi, metotları, kullanacağı imkân ve kabiliyetleri tanımlanmadan Türk sporu başıbozuk idare edilmemelidir. Verimli, etkin ve yerinde kaynaklar kullanılarak spor yönetilmelidir.

Spor sisteminin ve sektörünün istikrarından, küresel rekabet gücü kazandırılmasından, tarafların hak ve menfaatlerini korumadan sorumlu olacak “Spor Düzenleme ve Denetleme Otoritesi” oluşturulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, sporun bütün aktörlerinin karşılıklı hak ve ödevlerinin hukuksal teminat altına alınması gerekir. Bugün sporcuların sözleşmeleri, sporcuların kulüplere, kulüplerin sporculara, aktörlere karşı olan sorumlulukları düzenlenmiş değildir. Bu düzenlemeler uluslararası standartlara uygun yapılmalı, aktörler karşılıklı hak ve ödevlerini iyi tanımalılar, iyi bilmeliler ve gereğini yapmalıdırlar.

Kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşların spora yönelik teşvik, kaynak aktarma, destek, yardım ve finansal katkılarını tanımlayacak ve yönetecek spor teşvik yardım sistemi oluşturulmalıdır.

Kaynaklar verimli ve etkin kullanılmalıdır, yerinde kullanılmalıdır.

Spor sistemi ve sektörüyle ilgili mevzuat, uluslararası mevzuatla uyumlu hâle getirilmelidir.

İkinci olarak, ulusal veya küresel düzeyde spor alanındaki gelişmelerin analizini yapacak mekanizmalar kurulmalıdır.

Yerel yönetimlerin ve sivil toplum örgütlerinin spor alanındaki rol ve fonksiyonları mutlaka iyileştirilmeli, gözden geçirilmelidir.

Spor kuruluşları için yönetim, finans, personel ve benzeri konularda kural ve prensipler belirlenmelidir.

Spor alanında yeniden yapılandırma süreci başlatılmalıdır.

Sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesi, iletişim ve ilişki ortamının iyileştirilmesi için de aşağıdaki tedbirler ve hedefler gözetilmeli ve alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, sporda şiddeti ve düzensizliği önleyici mevzuat yeniden oluşturulmalı ve etkin bir şekilde uygulanmalıdır. Son çıkarttığımız yasanın yetersiz olduğunu sizlerle ve Hükûmetle paylaşmak istiyorum.

Spor tesislerine şiddet ve düzensizliği önleyici özellikler kazandırılmalıdır. Spor tesisleri, daha başta yapılırken şiddeti ve düzensizliği… Aslında ben yasa çıkartılırken “şiddeti ve düzensizliği önleme”nin yerine “hoşgörüsüzlüğü önleme”nin kullanılması gerektiğini sizlerle paylaştım çünkü spordaki şiddetin altında yatan gerekçelerden en önemlisi ve en büyük fonksiyonu, sonuçları kabullenememek, sonuçları ve yapılan bazı davranışları hoş görememekten dolayı şiddet büyümekte ve gelişmektedir. Öyleyse, psikolojik olarak şiddet çağrıştıran sözler kullanmak yerine “hoşgörüsüzlüğü önleyen tedbirler” diyerek şiddetten uzak durulabilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum.

Spor tesislerinin asgari emniyet ve güvenlik standartları belirlenmeli ve bu standartların yer alacağı kılavuz kitap hazırlanmalıdır. Bu standartlar belirlenirken, sahalar, seyircilerin konforu ve memnuniyetini sağlayacak şekilde tasarlanmalı ve düzenli olarak denetlenmelidir. Hoşgörülü yaklaşımlar ve fair play (adil oyun) davranışları teşvik edilmelidir.

Değerli arkadaşlar, bu anlamda, sporda medya, uluslararası basın kuruluşlarının kabul ettiği etik kodlara, etik kurallara uygun davranmalı, şiddeti tetikleyen yorum ve yazılara izin vermemeli, fair play (adil oyun) uygulamalarına yer vermelidir.

Burada bir veriyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Taraftarları saldırganlık konusunda harekete geçiren oluşumları analiz ettiğimizde, Türkiye Futbol Federasyonu ve Meclisimizin verileri işaretinde, sorumsuz seyircilerin yüzde 16’yla yüzde 20 arasında şiddete sebep olduğunu görüyoruz. Tabii ki seyirci, taraftar, fanatik ve holigan sınıflamasını yaptığımızda seyircileri böyle sınıflamanın mümkün olmayacağı kanaatini taşıyorum ben. Seyirci şiddete teşvik etmez, vesile olmaz. En çok, taraftar, holigan ve fanatik gruplar şiddeti çağrıştırmakta ve vesile olmaktadır. Hakemlerin yüzde 6’yla yüzde 7 arasında, taraftar derneklerinin yüzde 7’yle yüzde 18 arasında, kulüp yöneticilerinin yüzde 21’le yüzde 11 arasında, kamu görevlileri ve siyasilerin yüzde 4’le yüzde 3 arasında, medyanın yüzde 35’le yüzde 14 arasında, amigoların yüzde 11’le yüzde 27 arasındaki bir oranda şiddeti tetikleyen aktörler olduğunu tespit etmişlerdir. İşte burada bu düzenlemeler yeniden yapılırken bütün bu aktörlerin hak ve ödevlerini, mesuliyetlerini düzenleyen yasanın yeniden gözden geçirilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum.

Branş ve seyirci olarak sporun çeşitlendirilmesi, sporun ve spor tesislerinin yaygınlaştırılması da hedeflerimiz arasında olmalıdır.

Spor tesislerinin sayısı ve kalitesi artırılmalıdır. Daha geniş kitlelere hitap etmeleri ve rasyonel kullanılmaları sağlanmalıdır. Bu anlamda iş birliği yapması gereken kuruluşlarımız ve sorumluluk alanının tayin edilmesi gereken bakanlığımız ve yapılması gerekenler de burada çok geniş bir şekilde yer bulmuştur.

Halkın spora olan ilgisini artıracak, spor yapmayı teşvik edecek proje ve kampanyalar üretilmelidir.

Engellilerin yaşam kalitelerinin iyileştirilmeli, spor talep ve ihtiyaçlarının karşılanması, spor branşları ve olimpik dallarda programlar geliştirilmeli ve kamuoyu tanıtımları yapılmalıdır.

Spor kültürünün gelişmesi için başarılı olan sporcuların -rol model olarak- geçtiği yaşam öykülerinden ve spor kulüplerinin başarılarından hareketle tüm tarafların dâhil olabileceği projeler üretilmeli ve uygulanmalıdır.

Spor eğitim ve öğretim standartlarının yükseltilmesinde ise bireylerin, spor kuruluşlarının ve toplumun spor kültürü, etik değerleri, algısı ve bilgisi mutlaka artırılmalıdır. Bununla hem sporcu kalitemiz yükselecek hem de spor kültürünün gelişmesiyle uzun vadedeki şiddetin önlenmesi için çok önemli bir safhayı geçmiş olacağız.

Spor bilincinin küçük yaşlardan itibaren geliştirilmesi için Millî Eğitim Bakanlığı müfredatına bu konuya ağırlık veren teorik ve fiziksel (uygulamalı) dersler, modüller konulmalıdır. Serbest zaman değerlendirme ile rekabet ve fair play (adil oyun) konsepti çerçevesinde çocukların, öğrencilerin, halkın, izleyicilerin, taraftarların eğitimine yönelik özel projeler -fan kulüpleri modeli gibi- sosyal sorumluluk örnekleri mutlaka geliştirilmelidir.

Spor branşlarında ve özellikle de olimpik dallarda sporcu sayısı ve kalitesi mutlaka artırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında, bu Komisyon raporundaki birçok konunun dikkate alınmadığından bahsettim ama ben şunu sizlerle paylaşmak istiyorum: Tabii ki Türkiye bir seçime gidiyor ve bu seçim sonucunda mutlaka ki Parlamentomuzdaki birtakım milletvekili arkadaşlarımız olacak, birtakım olmayacak, yeni arkadaşlarımız olacak, belki yeni hükûmet gelecek ama demokrasi içerisinde Türk milletinin her alandaki sorunlarına çözüm aramaya burada bir uzlaşma kültürü içerisinde devam edeceğimiz mutlak olmalıdır. Bu anlamda, şunu kesinlikle ifade etmek istiyorum ki: Spor sektöründeki bu konuşmayı esas tutarak Milliyetçi Hareket Partisinin önümüzdeki dönemde, eğer tek başına iktidar olursa, mutlaka halk iradesinin Meclise yansımasını, Meclisin toplam aritmetiğini halk iradesi olarak görerek, demokrasinin vazgeçilmezi kabul ederek -komisyonlarda ve Parlamentonun toplamının halk iradesi olduğundan hareketle- her türlü görüşü dikkate alacağını ve rapordaki bütün öneri ve teklifleri yeniden gözden geçirerek Türk sporuna şekil vereceğini sizlere teminat vermek istiyorum.

Hepimize yeni yasama döneminde başarılı yasama dönemleri ve eğer gelemezsek… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – …hayırlı bir hayat süreci, sağlıklı bir ömür diliyorum, hepinize sonsuz saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum değerli arkadaşlar. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nazım Ekren. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA NAZIM EKREN (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 23’üncü Dönem Beşinci Yasama Yılı ve 733 sıra sayılı spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulmuş Meclis Araştırması Komisyonunun rapor özetini sizlerle paylaşmak için söz aldım. Öncelikle sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Mecliste kurduğumuz Araştırma Komisyonunda görev alan milletvekili arkadaşlarımız, neredeyse benim söyleyeceğim, raporda özellikle vurguladığımız yeni mimari ya da yeniden yapılanmadan neyi anlıyoruzun cevabını uzun uzun anlattılar. Komisyonun kuruluş aşamasıyla ilgili olarak üzerinde durulması gereken, sizlerle paylaşmayı arzu ettiğimiz birkaç tane önemli husus var. Kasım ayı başında çalışmaya başlayan Komisyon, zamanı içinde raporunu tamamlayarak 25 Mart 2011’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına raporunu sundu.

Raporun hazırlanma sürecinde, 16 milletvekili arkadaşımız ve değişik kurumlardan gelen 15 uzmanımız da Komisyonda görev yaptı. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Ankara’da 33 toplantı gerçekleştirdik ve 140 kişi ve kuruluşla da biraz sonra anlatacağım detaylı görüşme ve konuşma, bilgi alışverişinde bulunmuş olduk. Ankara dışında, özellikle İstanbul’da, Kulüpler Birliği Vakfı ile Türkiye Futbol Federasyonunun düzenlediği bir konferansa katıldık bütün komisyon arkadaşlarımızla ve orada yine ilk defa, bütün kulüplerin dâhil olduğu, katıldığı kapsamlı bir anket de yaptık. Anketin de konusu, araştırma konusu olan, spor kulüplerinin hukuki ve mali sorunları ile sporda şiddet konusunda kulüplerin neyi düşündüğünü ortaya koymaktı. Kitabın “Ekler” kısmında, anketin hem soru formatı hem de değerlendirilmiş biçimi yer almakta.

Çalışma süresi döneminde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul gündemine gelen, araştırma konusuyla ilgili yasal süreçlere de önemli katkı sağladık. Özellikle bazı kanunlarda değişiklik yapan kanun içinde yer alan yeniden yapılanma sürecinde -az önce milletvekili arkadaşlarımız da ifade etti- spor kulüpleriyle ilgili ayrımcılık ifade edecek bir düzenlemeyi geçirdik. Ama unutmamak gerekir ki İktidarımız döneminde bu neredeyse üçüncü bir yapılanma. Dolayısıyla da komisyon raporunda belirlediğimiz çerçevede yeniden bir yapılanma süreci başlar ise sorunu çözebiliriz.

Bir diğer önemli husus -elinizdeki rapordan da göreceksiniz değerli arkadaşlarım, ekleri hariç 160 sayfa olan rapor- uzmanlar yoğun çalışmaları sonucunda yerli ve yabancı literatürü değerlendirerek neredeyse 210’a veya 220’ye yakın bir araştırmayı da, bir literatürü de değerlendirdiler.

Araştırma Komisyonu kurulmadan önce 12 tane önerge verildi. Dolayısıyla, o süreçte katkıda bulunan parti gruplarımıza da, milletvekillerimize de teşekkür ediyorum.

Şiddet kanunuyla ilgili, yani sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesiyle ilgili, o süreç içinde elbette bu yasa tasarısı Komisyon kurulmadan çok önce başlamıştı. Komisyon son dört ayda kurulduğu için o dönemde ulaştığımız ilk veri ve bilgileri -milletvekili arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi- ilgili komisyona aktardık. Komisyonda dikkate alınan birçok konu oldu. Elbette, şiddetin önlenmesi ya da düzensizliğin azaltılması sadece yasayla değil -biraz sonra rapordan bahsedeceğim- yasanın yanında diğer faktörler de söz konusu olacağı için onu farklı bir süreçte değerlendirmek gerekir.

Sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesiyle ilgili yasa tasarısında önemli olan bir husus: 24’üncü maddede bahsedilen, yönetmeliklerle hem güncellemenin daha hızlı yapılacağı hem de uygulama modellerinin daha düzgün ve daha fizibıl hâle getirileceği yazıldığı için  önümüzdeki dönemde zaten araştırma raporunda bahsettiğimiz bütün hususların yönetmelikler çıkarılırken de dikkate alınacağını sizlerle paylaşmak isterim.

Raporun planına gelince -yine kitapta, elinizde var- önergelerden sonra rapor beş bölümden oluşuyor. Bölümlerin iki tane önemli özelliği var, doğrudan araştırma konusu olan konularla ilgili. “Sonuç ve Öneriler” kısmında ise -biraz sonra bahsedeceğim- detaylı şekilde, neleri düşündüğümüz, nasıl düşündüğümüz ve nasıl yapılması gerektiği konusunda da ipuçlarını vermiş olduk.

Değerli vekillerimiz, saygıdeğer arkadaşlarım; ilk defa raporun İngilizce özet “Sonuç” kısmını pazartesi gününden sonra Meclis İnternet sayfasına da yerleştirmiş olacağız. Böylece, burada ulaştığımız sonuçları, sadece Türkiye'nin değil, özellikle komşu ve çevre ülkelerin de spor politikalarının dizaynında ve formülasyonunda Türk deneyimini ve Türk tecrübesini paylaşmalarını imkân dâhiline almış olacağız.

Raporun hazırlanmasında oldukça fazla kişi ve kuruluşun katkısı olmuştur. Bu açıdan bakıldığında, rapor tümüyle ortak bir üründür. Dolayısıyla, bu ortak ürüne katkıda bulunan, öncelikle konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getiren parti gruplarımıza ve milletvekillerimize; Komisyon üyemiz olan, verdiği perspektifle raporun hazırlanmasında destek sağlayan Komisyon üyesi milletvekillerimize; bilimsel ve teknik destek sunan, raporun yazımında katkı sağlayan Komisyon uzmanlarımıza; Komisyonun talep ettiği veri ve bilgileri zamanında sağlayan kamu kuruluşlarına; Komisyona sunum yapan, rapor gönderen katılımcılara; Komisyona ev sahipliği yaparak bilgi ve tecrübesini paylaşan yetkililere özellikle teşekkür ediyorum. Elbette, bu rapor, bu kadar kısa süre içerisinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin imkân ve kaynakları olmasaydı, muhtemelen yetiştirilemezdi. Bu vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gösterdikleri ilgi ve destekten dolayı da teşekkürlerimi arz ediyorum.

Komisyon, Ankara dışında, İstanbul’da, İspanya’da ve İngiltere’de, Komisyonun araştırma kapsamına giren iki konuda oldukça kapsamlı ve detaylı araştırmalar yaptı. Yine, raporun eklerinde bunun özetlerini de görmek mümkün. Veri ve bilgi paylaşan, her zaman Komisyonla yakın ilişki içinde olan Spordan Sorumlu Devlet Bakanımıza ve Bakanlık personeline de huzurlarınızda teşekkürlerimi arz etmek istiyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun asıl amacı, verilen görev çerçevesinde araştırma yapmak ve alınması gereken önlemleri belirlemek olduğundan raporun amacını şu şekilde belirledik: “Bu iki sorundan hareketle evrensel bir spor sistemi kurgulamak istersek, evrensel bir  spor sistemi oluşturmak için hangi değişkenlere hangi göstergelere ne kadar ağırlık vermek lazım.” Araştırma Komisyonunun raporunun dizaynındaki temel prensip bu olmuştur.

Yine raporu hazırlarken üzerinde durduğumuz temel ilkelerden de bahsetmek isterim: Ana yaklaşımımız “Her sorun bütünün tamamını gösterir.” Dolayısıyla, araştırma konusu kapsamında olan spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet sorunu detaylı şekilde analiz edildiğinde tüm spor sektörünün sorunlarını da görmek mümkündü. Araştırma Komisyonu bunu birinci ilke olarak dikkate almış oldu.

İkinci ilke: “İyi dizayn edilmeyen düzenlemeler ya da reformlar sistemi güçlendirmek yerine zayıflatabilir.” düşüncesiyle -burada az sonra ifade edeceğim- bütün önlemleri bu perspektifle belirlemeye çalıştık.

Üçüncü perspektif: Detaylarına ulaşılamayan ya da detaylarına vakıf olunmayan politikaların da genellikle eksik kalabileceği düşüncesi tüm taraflarla spor sistemiyle ve sektörüyle ilişkisi olan bütün gruplarla ve kuruluşlarla çok yoğun bir çalışmanın da zorunlu olduğunu gösterdi.

Burada yeni bir model önerdik -bütün arkadaşlarımızın ortak görüşü çerçevesinde- adını da “bütüncül ve entegre bir model yaklaşımı” olarak ifade ettik. Arkadaşlarımız az önce ifade etti, 5 tane ana bileşeni, 12 tane hedefi ve 51 tane önlemi içeren bir model yaklaşımı.

Spor sektörünün bu yoğun çalışmalarla ortaya çıkartacağı tabloyu daha net görmek ve paylaşmak için çok bilinen, klasik yöntem olan güçlü ve zayıf yönlerle fırsat ve tehditleri birlikte değerlendirerek yeni bir yaklaşımın da ilk temelini oluşturmuş olduk.

Modelin felsefesi, burada önerdiğimiz önlemlerin ve yaklaşımların ana felsefesi, kısa süreli, sürdürülemez başarı veya performansa değil, toplumumuzun ve ülkemizin sahip olduğu imkân ve kaynakların ve potansiyelin tam kapasiteyle kullanılmasının ana odak noktası olarak belirlenmesi şeklindeydi.

Modelin bileşenlerine baktığımızda, beş tane ana bileşen var. Bu ana bileşenlerin de kendi içinde sıralamasına bakarsanız Araştırma Komisyonunun tercih ve önceliğini de görmüş olacaksınız.

Birincisi, spor sisteminin hukuk, organizasyon ve fonksiyonel açıdan altyapısını oluşturmaktır. Bu altyapıyı oluşturmadan ya da bu altyapıyı belirlemeden sektörün diğer sorunlarıyla ilgilenmenin, onları çözme gayretinin çok fazla makul ve istenilen bir sonuç üretmeyeceğini de çalışma sürecinde görmüş olduk.

İkincisi, spor kuruluşlarının –biraz sonra bahsedeceğim- hem kurumsallaşmasını hem de kurumsal kapasitelerinin artırılması için ne tür tedbirlerin önemli olduğunu da ortaya koymuş olduk.

Sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesi kadar ilişki ve iletişim ortamının da iyileştirilmesi, hem spordan beklenen yararları hem de spordaki başarıları da doğrudan etkileyecek önemli bir unsurdur.

Branş olarak ve çeşit olarak yaygınlaştırma, tesisleri buna göre organize etme de yine üzerinde durduğumuz ana bir nokta oldu.

Son olarak da Türkiye’deki ve dünyadaki önemli başarıların arkasındaki sır eğitim ve öğretim ise burada da yine spor eğitim ve öğretiminin de kalitesinin ve standardının yükseltilmesine özel önem verdik.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Başkanım; böyle bir yaklaşımla inandığımız nokta şuydu: Türk spor sektörü için yeni bir ekol, yeni nesil bir model geliştirerek imkân ve kaynaklarımızı hem en iyi şekilde değerlendirmeyi, kulüp rekabetinin, sporcu yetkinliğinin ve başarının artırılmasını, sporun bir serbest zaman değerlendirmenin alternatifi olarak da toplumumuza sunabileceğimiz bir yapıya da kavuşturmayı dikkate almış olduk.

Birinci bileşen olarak -Az önce arkadaşımız söyledi- orada üzerinde durduğumuz ana konular; bir spor haritasının oluşturulması, spor çerçeve yasasının  belirlenmesi, spor düzenleme ve denetleme otoritesinin kurulması, spor teşvik, destek ve yardım sisteminin yeniden kurgulanması, uluslararası mevzuatla uyumlu bir mevzuat yapısının belirlenmesi.

Eğer tarafların tümünün, bütün aktörlerin, bütün bileşenlerin yer alacağı bir yapı düşünüyor isek, bunu “spor komisyonu” olarak ifade edebiliriz. Eğer Mecliste kurmayı düşünüyorsak bir “spor komisyonu” olarak tarif edebiliriz. Hükûmet nezdinde olacak bir organizasyon olarak düşünüyorsak, “spor daimi özel ihtisas komisyonu” olarak da tanımlayabiliriz.

Karar alma ve uygulama süreçlerini kolaylaştırabilmesi için, doğru karar almaya yardımcı olabilmesi için özel bir spor göstergeler ve spor istatistiği mekanizması da son derece önemlidir. Bunu da yine Komisyonumuz “Önlemler” kısmında çok net olarak ifade etmiş oldu.

Sporun geleceğini şekillendirecek önemli tedbir ya da önlemler setinin biri de spor ARGE merkezlerinin kurulmasıdır. Bu, hem bilimsel spor için gereklidir hem de sporun yaygınlaşmasını ve toplumla daha kolay iletişim sağlayacak bir yapı için hangi modellerin belirlenmesi gerektiğine de yardımcı olacaktır.

Spor kuruluşlarının kurumsal kapasitelerinin artırılmasında ise üç tane önemli kuruma ağırlık verdik. Kamu perspektifiyle bakıldığında Gençlik Spor Genel Müdürlüğü, özel sektör perspektifiyle bakıldığında ise bütün kulüplerimizi ve federasyonlarımızı yeniden yapılandırılması gereken ana unsurlar olarak görmek gerekir.

Spor sektöründe başarı ya da performansın sürekli olmasını istiyorsak, üzerinde en fazla durmamız gereken konu hiç şüphe yok ki spor kulüpleridir. Dolayısıyla, ikinci bileşen olarak ifade ettiğimiz, hedef ikincisinde ortaya koyduğumuz en önemli tedbir, branş yapısı, amaç ve hedefleri dikkate alınarak spor kulübü açabilmek için asgari koşulların ne olması gerektiği, spor kulübü yöneticiliğine aday olmada aranacak özelliklerin neler olması gerektiği, finansal fair play koşullarının nasıl belirleneceği, halka açılma usul ve esaslarının neler olacağını, sporcu yetiştirme ve transfer süreçleri ile kalite, iş sağlığı ve iş güvenliği gibi kritik konularda eğer kural ve prensipler belirleyebilirsek, yeniden yapılanma sürecini daha kolay yönetiriz diye de düşünüyorduk.

Federasyonların, temsil ettiği spor dalının özelliğini yansıtan delege ve yönetim yapısına kavuşması, görev, yetki ve sorumluluğunu çok daha etkin şekilde yerine getirmesine de yardımcı olacaktır.

Bu süreçten sonra, yeniden yapılanma aşamasında, hem kulüplerimize hem federasyonlarımıza hem de Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bir geçiş süresi verip, bu yapılanma sürecini başarıyla tamamlamak mümkün olacaktır. Bundan sonra tekrar aynı sorunların yaşanmaması için hem kamu perspektifiyle hem de özel sektör perspektifiyle bir denetim ve bağımsız denetim sisteminin de oluşturulması kaçınılmaz gözüküyor.

Sporda şiddetle ilgili olarak üzerinde durulması gereken kritik noktalardan bir tanesi de, benden önce konuşma yapan milletvekillerimizi tekrar etmemek için söylüyorum, özellikle spor tesislerinde şiddet ve düzensizliği önleyici özellikler içinde yer alması gereken en önemli husus, burada görev alacak özel ve kamu görevlilerine, taraftar izleyici sosyolojisiyle, kalabalıklarla ilişkiler ve kalabalık yönetimi konusunda mutlaka bilgi birikimi ve tecrübelerinin artırılması gerektiğidir.

Bir diğer önemli husus da, sadece cezalandırmayı değil ödüllendirmeyi de teşvik edecek bir ödüllendirme mekanizmasından da raporun “Öneriler” kısmında bahsediyoruz.

Branş ve seyirci olarak sporun çeşitlendirmesi ve sporun, spor tesislerinin yaygınlaştırılmasında yine özel olarak üzerinde durulması gereken kritik konu tesis yapımıyla da ilgili bir özel strateji ve politika dokümanının hazırlanmış veya hazırlanıyor olması gerektiğidir.

Ayrıca, mahallî spor salonları ve alanları da yine sporun yaygınlaşmasında kritik rol oynayacaktır. Belki de önemli bir nokta, 2012 yılında İstanbul Avrupa Spor Başkenti olacağı için raporda belirttiğimiz bütün konuların toplumla paylaşılmasında, topluma aktarılmasında özel bir misyonu olduğunu da ifade etmem gerekir.

Son olarak da “Beşinci bölüm”de eğitim ve öğretim standartlarının evrensel kriterleri dikkate alarak yeniden yapılandırılmasıyla ilgili yine önerilen kuruluşlar ve iş birliği yapılacak kuruluşlar çerçevesinde bir model önermiş olduk. Olimpiyat hazırlık merkezleri, sporcu eğitim merkezleri bu süreçte önemli olan kurumsal yapılardan bir tanesi olacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, yine önemli bir husus da öğrencilerimizin ve gençlerimizin hem spor hem eğitim konusunu birlikte götürebileceği yeni bir eğitim modeli de sportif başarıyı doğrudan etkileyecektir. Serbest zaman değerlendirme konsepti olarak sporun diğer serbest zaman değerlendirme alternatifleri içinde de ön plana çıkmasına özel ağırlık veriyoruz. Sporcu sağlık merkezlerinin iyileştirilmesini ve sporcular için sağlık merkezlerinin oluşturulmasını da bu çerçevede belirtmek gerekir.

Vakit olmadığı için Kulüpler Birliği Vakfı ile Türkiye Futbol Federasyonunun yaptığı toplantıda uyguladığımız anket sonucunu kitapta zaten göreceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ekren.

NAZIM EKREN (Devamla) – Son olarak şunu sizlerle paylaşmak isterim: Spor Araştırma Komisyonunun kendisine verilen görevi bir eylem planı çıkartma mantığıyla neyin yapılacağını, bundan hangi kuruluşun sorumlu olacağını ve kimlerle iş birliği yapacağını tablo hâlinde rapora eklemiş olduk. Raporun bir tek eksiği, raporda yer almayan, özellikle vurgulanmayan tek konu, bunun sürelerinin ne olacağıdır. Dolayısıyla, bu eylemlerin ve önlemlerin hangi zaman diliminde, hangi sürelerle yapılacağı karar verildikten sonra sorumlu kuruluş ile iş birliği yapılacak kuruluşun karşılıklı vereceği bir karar sürecidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukukun üstünlüğü ilkesinden hareketle vatandaşlarımızın hak ve hürriyetlerini, kamu düzenini koruma bilinci içerisinde görev istenen polisimizin ve polis teşkilatımızın 166’ncı kuruluş yıl dönümünü de bu vesileyle kutlamak isterim.

23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarımız muhtemelen bugün sona erecek. Göstermiş olduğunuz destek ve ilgiden dolayı özellikle teşekkürlerimi arz ediyorum.

Yeni dönemde bütün arkadaşlarıma mutluluklar ve başarılar diliyor, 12 Haziranda yapılacak milletvekili seçimlerinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekren.

Sunumunuz çok beğenildi herhâlde Hocam, çok büyük alkış aldı yani, teşekkür ederiz. (Alkışlar)

Şahsı adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulumuz çok olumlu, çok doğru bir iş yaptı. Dört yılın emeğini, birlikte oluşturduğumuz çözümleri kapanırken, çalışmalara ara verirken milletimize sunduk, takdim ettik. Bu, doğru bir yaklaşım olmuştur, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışır, milletimize saygılı bir tavır olmuştur.

Öncelikle, bu raporların hazırlanmasında emeği geçen tüm milletvekillerimize, katkı veren tüm ilgililere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, şahsım adına çok teşekkür ediyorum, ülkemizin çok önemli konularında, gündem konularında Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlar kurdu, çalıştı, gerçekten kaynak kitap mahiyetinde, gerçekten bir devlet planı mahiyetinde –yani Devlet Planlama Teşkilatında da bir çalışma yapılsaydı böyle bir rapor çıkabilirdi- bu kapsamda eserler meydana getirildi ve biz 23’üncü Dönemi kapatırken, bu yaptığımız çalışmaları halkımıza buradan takdim ettik. Güzel iş yaptık, hayırlı bir iş yaptık, katkı verenlere tekrar teşekkür ediyorum.

Zannediyorum benden sonra diğer grup başkan vekili arkadaşlar da konuşacaklar ama ben, bu akşam, yani 23’üncü Dönemin son akşamında ve son konuşmaların yapıldığı şu süreçte Türkiye Büyük Millet Meclisinin hesabını millete vermeyi doğru bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum. Kendi adıma konuşuyorum, sizler adına da konuştuğumu düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, size de bilgi vereyim, bu rakamlar Meclisimizin kayıtlarından alındı.

Bu dönemde, 23’üncü Dönemde, dört yıl içerisinde 755 tane kanun tasarısı Meclise getirildi, bunun 382 tanesi burada kanunlaştırıldı, hükûmet tasarısı veya milletvekili teklifi ama sonuçta burada kabul edilen her kanun Meclisin kanunudur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, şu dört yıl içerisinde, ülkemizin ihtiyacı, milletimizin beklentisi doğrultusunda 382 tane kanunu burada kabul etti, kanunlaştırdı. Gerçekten gerek iş hayatının gerekse hukuk, yargı sistemimizin çok temel ihtiyacı olan konularda da uzlaşarak yani mesela, Türk Borçlar Kanunu gibi, Türk Ticaret Kanunu gibi devasa kanunları yani elli yıldır, yüz yıldır çıkartılamayan, yenilenmesi gereken kanunları bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi iktidarıyla muhalefetiyle uzlaşarak kanunlaştırdı. Milletime arz ederim. Yani kendi kendimizi övmek değil, Meclisimiz adına milletimize hesap vermek anlamında söylüyorum.

Yine bu dönemde tüm partilerimiz 899 tane kanun teklifi verdi -ben kendi adıma konuşayım, arkadaşlar da kendi adlarına konuşsunlar- bu kanun tekliflerinden 179 tanesini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu verdi, yaklaşık yüzde 20’lik kısmını biz verdik. Bunlardan 243 tanesi kanunlaştı. Bu kanunlaşma içerisinde de Milliyetçi Hareket Partisinin payı yüzde 18,1. 44 kanunumuz diğer kanun teklif ve tasarılarıyla birleştirilerek buradan geçti. Arkadaşlarımın tenkidine ben de katılıyorum, gerçekten gerek burada verdiğimiz önergeler gerekse verdiğimiz kanun teklifleri komisyonlarda ve Genel Kurulda biz beklerdik ki daha ciddiye alınmalı, birleştirilmiş olması yetmez, onların birleştirilmesi lazımdı. Bu noktada çok iyi bir yaklaşımı, tatmin edici bir yaklaşımı iktidar partisi grubundan göremediğimizi ifade etmem gerekiyor ama her şeye rağmen Milliyetçi Hareket Partili üyelerin verdiği 179 kanun teklifinden 44 tanesi burada kanunlaştı; 899 kanun teklifinin 243 tanesi de burada kanunlaşmış oldu.

Bir başka şey, yine milletimize hesap vermek anlamında söylüyorum: İktidar yapacak muhalefet denetleyecek, görev budur. Denetlemenin İç Tüzük gereği imkânları vardır, bunların birincisi yazılı ve sözlü soru önergeleridir. Meclisimiz 19.135 adet yazılı soru önergesi vermiş bakanlara, Hükûmeti millet adına denetlemek adına.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu soru önergelerinden 5.702 tanesi bizim grubumuza ait milletvekillerinin yani yaklaşık yüzde 30’unu, yüzde 29,7’sini -yazılı soru önergelerinin- biz vermişiz.

Sözlü soru önergelerinin sayısı –demin ki yazılı soru önergeleriydi- toplamı 2.355 tane. Bunun 1.336 tanesini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu vermiş, yüzde 56,7’sini.

Yine, araştırma önergelerinin -ki bugün raporlarını görüştüğümüz araştırma önergeleri- sayısı 1.105 tane. Bunun 325 tanesini yani yaklaşık yüzde 29,4’ünü Milliyetçi Hareket Partisi Grubu milletvekilleri vermiş. Bunlardan, işte 6 tanesinin komisyonlarını kurduk, rapora bağladık ve bugün raporlarını birlikte görüştük.

Bir başka, genel görüşme açılması –yine partiler toplamı- 26 adet. Bunun 14 tanesini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu vermiş yani yüzde 53,8’i Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilmiş.

Gensoru: 13 tane gensoru verilmiş; Hükûmet üyelerini sorgulamak, denetlemek anlamında 13 tane gensoru verilmiş. Bu 13 gensorunun 3 tanesini yani yüzde 23’ünü Milliyetçi Hareket Partisi vermiş.

Değerli milletvekilleri, aziz vatandaşlarım, aziz milletim; ben Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili olarak 23’üncü Dönem Parlamentomuzun, 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin, milletine karşı görevini yaptığı inancındayım. Eksiğimiz oldu, yanlışımız oldu. Daha verimli çalışabilirdik, daha uzlaşmalı çalışabilirdik, toplumun ihtiyacı olan kanunları birlikte çıkartabilirdik ama bir sonuç cümlesi olarak, inşallah, burada namusumuz ve şerefimiz üzerine yaptığımız yemine bağlı kalarak bu Parlamento, milletine karşı görevini yapmış bir Parlamento olarak 23’üncü Dönemi noktalıyor.

Bu noktada, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz ilk gün yani 23 Temmuz 2007 tarihinde söylediğimiz, Sayın Genel Başkanımızın yazılı ifade ettiği, genelge olarak ifade ettiği muhalefet görevimizi, uzlaşmacı, hoşgörüye açık, diyaloga açık ve sorun üreten değil sorunların çözümüne katkı veren bir muhalefet anlayışla bu dönemi tamamladık. Şu rakamlar da onu göstermektedir.

Sayın Elitaş biraz önce söyledi, gerçekten, Adalet ve Kalkınma Partisinin buraya teklif ve tasarı olarak getirdiği kanunları düzeltmek muhalefete kaldı. Bu yönde verdiğimiz birçok önergeyi de iktidarın,  Hükûmetin kabul etmesi de bunun ifadesiydi. Gerçekten, bu dönemin çok karakteristik bir özelliği var -Geçeceğiz bugünleri değerli arkadaşlar, ileride, bunlar, hep tutanaklara geçtiğinde incelenecektir, göreceksiniz, hep beraber göreceğiz- bu dönemin çok temel bir karakteristiği yasama kalitesinin düşük olmasıdır. Çıkarttığımız kanunların dili, diğer kanunlarla olan ilişkileri… Çünkü, farkında mısınız, sürekli değişiklik kanunu geçirdik. Burada çıkan kanunları hemen bir sonraki kanunla değiştirdiğimiz kanunlar oldu. Bazı kanunlarda Anayasa’ya aykırı düzenlemeler de yaptık, son anda engellediklerimiz oldu. Acelecilik çok doğru bir şey değil ama sonuç itibarıyla, burada, acısıyla tatlısıyla birlikte dört yılı milletimize hizmet etmek amacıyla, milletin bize yüklediği görevler doğrultusunda… Bize muhalefet görevi yükledi. Biz, iktidarı, millet adına denetlemekle görevliyiz. Denetlerken, tabii ki sözümüz sert oldu, sesimiz yüksek çıktı ama asla hakaret kastı yok. Hakaret etmeyi akılsızlık sayarım, böyle bir kasıt olmaz. Ama, bazen cümleler yanlış kuruldu, kelimeler yanlış seçildi, yanlış anlaşıldı. Bir de, ortaya koyduğunuz bu çalışma şekli yanlıştı, yani bitimine kadar bu insanları çalıştırırsanız, belli bir saatten sonra artık insanlar ne dilini kontrol edebiliyor ne şuurun kontrol edebiliyor, bunun müsebbibi de sizsiniz. Yani iktidar olarak sizi, son, giderken suçlamak anlamında söylemiyorum, milletimize hesap verirsek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitirmeme az kaldı.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sonuç itibarıyla, değerli arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi uzlaşmaya öncülük yapmış bir partidir; bunu herkesin burada ifade etmesi, itiraf etmesi lazım. Gerçekten Milliyetçi Hareket Partisinin uzlaşmacı tavrıyla burada çıkması mümkün olmayan kanunları çıkardık. Meselemiz millete hizmet etmektir. Milletimizin takdirine saygı duyuyoruz. Bugün muhalefet görevi vermiştir, muhalefet görevini mütekâmilen yapmaya çalıştık. İnşallah milletimiz bunu takdir edecektir, iktidar olmak görevi de verecektir; onu da mütekâmilen yapmaya çalışacağız. Bu ülkeye bir gram hizmeti dokunan kim varsa, hangi iktidar varsa ona teşekkürlerimizi, şükranlarımızı sunuyoruz ama bizim anlayışımız bu millet her şeyin en güzeline layıktır, sizi tenkidimiz budur. Halkımız, milletimiz sizi, sebebi kendine ait olmak üzere, iki dönemdir tek başına iktidar yaptı, çok güçlü iktidar yaptı. Bu ülkenin sorunları çözülmeliydi, tüm sorunları çözülmeliydi; çözülemeyişini tenkit ettik. Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, tekrar ediyorum: Ümit ederim milletimiz bu arzımızı kabul edecektir. 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi iktidarıyla muhalefetiyle görevini yapmıştır, milletine hizmet etmiştir. Millet nezdinde ve Allah indinde bunların makbul sayılması temennimdir, talebimdir.

Son gün, tabii ki herkes birbiriyle helalleşiyor. Buradan iyi duygularla ayrılmak lazım, dost kalmak lazım. Zaman öyle veya böyle geçecek. Takdir neyse, prosedür neyse gelecek dönem belirlenen milletvekilleriyle 24’üncü dönem devam edecektir, milletin takdiri neyse onunla devam edecektir ama akıl yaşananları kâra dönüştürmeyi, böyle tatlı bir hatıraya dönüştürmeyi gerektirir. Onun için, ben Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Grup Başkan Vekilimiz Sayın Oktay Vural adına da, kendi adıma da, tüm milletvekillerimiz adına da tüm Parlamentomuza, her milletvekilimize ve aziz milletimize saygılar sunuyoruz ve tekrar görüşmek dileğiyle, hep beraber görüşmek dileğiyle hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum efendim, sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bir şeyi eksik bıraktım, affedersiniz.

Tüm Meclis çalışanlarına da teşekkür ediyorum, tüm personele, güvenlik görevlilerine… (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Biz de teşekkür ederiz. Sağ olun Sayın Şandır, çok naziksiniz.

Yahya Bey, buyurun efendim.

YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

23’üncü Dönemin bu son saatlerinde fazla vaktinizi almayacağım.

BAŞKAN – Zaten süreni bir dakika olarak belirledim Hocam, hızlanalım.

YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, yüce Meclis hakikaten çok hayırlı çalışmalar yapmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği kanunlar, almış olduğu kararlar ve Meclisteki araştırma, inceleme komisyonu raporları…

Bugün bizim için bir ziyafet idi gerçekten. Bu hayırlı çalışmaların -ki, bir de öneride bulunacağım- her birisi fevkalade kıymetli ve yüce Meclisin ortak çalışmasının bir ürünüdür.

Sizlerden benim ricam şudur, istirhamım şudur: Bu çalışmaların neticelerinin takip edilmesi ve yüce Meclis bünyesinde ya bir komite oluşturulması veyahut da -artık onu sizler uygun görürsünüz- akıbetinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Hocam, İç Tüzük gereği yapılır. İç Tüzük’ü de zaten önümüzdeki dönem değiştirecek olduğumuz için bir şey olmaz yani.

Sayın Muharrem İnce, şahsı adına…

Buyurun efendim. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Her dönemin bir anısı vardır, akılda kalanı vardır. Polatlı’dan düşman topçusunun sesi duyulurken Büyük Millet Meclisi toplanıyor. Meclis Başkanı Adnan Adıvar, konu şu: Meclisi Kayseri’ye taşıyalım. Oradaki lise boşaltılıyor, ranzalar yerleştiriliyor, karavanalar getiriliyor, milletvekillerine odalar ayarlanıyor, Meclis oraya taşınacak. O güne kadar hiç konuşmamış olan Tunceli Mebusu Diyap Ağa parmak kaldırıyor. Merak ediyor insanlar, diyorlar ki: “Diyap Ağa ne diyecek, hiç kürsüye gelmemiş birisi?” Dediği sözler şunlar: “Reis Bey, ne taşınması? Biz buraya ölmeye gelmedik mi?” diyor. Alkışlarla önerge reddediliyor. Belki de o Meclisin akılda kalanı budur. İnsan her zaman kahraman olamayabilir ama her zaman insan olmak mümkün.

Bana “22’nci Dönem Parlamentosunun akılda kalanı nedir?” diye sorarsanız. 1 Mart Tezkeresi’ydi. AKP ve CHP milletvekilleri… Bu kimseye mal edilemez. “Hayır.” diyenler vardı “Evet.” diyenler vardı. Bence 22’nci Dönem Parlamentosunun dik duruşuydu bu, onuruydu bu. Akılda kalan buydu bence. Bir gün eski milletvekili olduğumuzda torunlarımıza, çocuklarımıza “Ben de o gün o Meclisin üyesiydim. O kapalı oturumda ben de vardım.” diye belki de çocuklarımıza bunları anlatacağız.

“Bu dönemin akılda kalanı nedir?” diye bana sorarsanız bence şudur: Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu gibi binlerce maddelik bu kanunları bir uzlaşmayla geçirdik buradan. Yıllar sürerdi bu kanunları buradan geçirmek, mümkün değildi bu uzlaşma sağlanmasaydı. Hesabını yapmak mümkün, bir maddenin ne kadar sürede geçtiği. Mümkün değildi. Yani biz bu dönem 22 Temmuz’dan itibaren bugüne kadar sadece bunları geçirmeye çalışsaydık geçiremezdik. Bu uzlaşmayla olmuştur. Hatta biz muhalefet olarak bu konuda çok ciddi eleştiriler almışızdır. “Kabul Edenler… Etmeyenler… Kabul edenler… Etmeyenler…“, “Siz muhalefet olarak orada ne iş yapıyorsunuz, niye itiraz etmiyorsunuz?” diye çok haksız eleştiriler de aldık. Umarım bundan sonraki dönemde gelecek arkadaşlarımızın da bu tür anıları olur.

Şimdi, siyasetin doğasından gelen gerginliklerle zaman zaman burada tansiyon yükseldi; amacımızı aşan sözler de söyledik, birbirimizi kırdık, incittik de belki. Umarım, kimseye kötü söz, kişiliğine hakaret edici, onu aşağılayıcı, onu yaralayıcı, kimliğine, kişiliğine böyle sözlerimiz olmamıştır diye düşünüyorum.

Bir yatılı okul öğrencisinin son gün romantizmi içerisinde ayrılışın bir derin hüznü var hepimizde. Kimi arkadaşlarımız “Listeye yeniden girecek miyim, giremeyecek miyim; girersem, seçilecek yerden mi gireceğim, daha alt sıralardan mı gireceğim?” diye… Bu telaş, normal bir telaş. Bu, hep olması gereken bir telaş ama ben iki kere üst üste gelmiş bir arkadaşınız olarak söyleyeyim, bir kere yüzde 60’ı yenilenecek bu Meclisin. Herkes saysın, 10 kişi yan yana sayıp 6 tanesinin olmayacağını düşünsün. Tabii, herkes kendini diğer 4’ün içinde düşünecektir.

Umarım, bugün gösterdiğimiz hoşgörü, bugün hiç sesimizi yükseltmeden, hepimiz birbirimizi alkışlayarak yaptığımız bu son gün romantizmini, 24’üncü Dönem Parlamentosunun ilk gününden böyle başlatırız diye düşünüyorum. İnşallah, böyle devam edecektir.

Ama şunu unutmayalım ki ortada bir çelişki vardır: Bu Meclise “gazi Meclis” derler, bu Meclise “yüce Meclis” derler, “Türkiye Büyük Millet Meclisi” derler ama zaman zaman da bu Meclise haksızlık etmekten hiç sakınmazlar. Nedir bu haksızlık? Bu Meclis, bu ülkede en fazla haksızlığa uğrayan kurumdur. Gazeteler şöyle yazar, şöyle derler: “İki yıl milletvekilliği yaptı, kıyak emekli maaşını almaya devam edecek.” Bu, Türkiye’deki en büyük palavradır ve ne yazık ki bu palavrayı basın yaza yaza öyle bir işlediler ki bunu, koca koca üniversite mezunu insanlar bana bunu soruyor, “Yok böyle bir şey.” diyorum ama inanmıyorlar.

Bakınız, onlarca genç arkadaşımız bir daha seçilemeyecek, emekli olamayacaklar yaşını doldurmadıkları için, hizmet süresini doldurmadıkları için ve bu arkadaşlarımız milletvekilliği yaptığı için iş de bulamayacaklar. Doktorsa doktorluğu unutmuş olacak, öğretmense öğretmenliğini unutmuş olacak, mühendisse mühendisliğini unutmuş olacak; milletvekilliği yapmış birisini kimse işinde çalıştırmak istemeyecek. Geçim sıkıntısı çeken bu türden onlarca arkadaşımız var ama gazeteler bunları “Kıyak emekli maaşı almaya devam ediyor.” diye yazacak.

Yine, bu Meclisin lokantaları yazılmaya devam edilecek. Hatta şöyle yapacaklar: Mutfaktan tüketilen et miktarını alıp onu 550’ye bölüp yırtıcı hayvanlarla bizim yediğimiz ek miktarı arasında bağlantı kuracaklar ama günde 8 bin kişinin bu Meclisi ziyaret ettiğini ise bir başka haber içerisinde geçirecekler, aynı haber içinde bunu söylemeyecekler.

Yine, kümes gibi odalarda görev yapmamıza rağmen, bu ülkede 150 bin makam otomobiliyle seyahat etmelerine rağmen, bu ülkede küçücük daire başkanlarının bile klimalı odalarıyla, anlı şanlı odacıları, çaycılarına rağmen bizim bir yerinden bulup vurmaya çalışacaklar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ceylan derisi...

MUHARREM İNCE (Devamla) – Ceylan derisinden diyecekler, bir şey bulacaklar buna. Biz bunlara hazırlıklıyız. Ama kabahat bizim. Bu kürsülere çıkıp bunları savunmuyoruz, meydan okumuyoruz bunları yazanlara. Buraya çıkıp meydan okumalıyız. Yani diyecekler ki bize, partiye gideceğiz para isteyecekler, spor kulübüne para isteyecekler, garibana para isteyecekler, değirmenin suyunun nereden geldiğini hiç sormayacaklar, bunu nereden bulacağız diye sormayacaklar. Bizi, zaman zaman hırsız, iş takipçisi gözüyle de görecekler.

İçimizde yanlış yapan arkadaşlarımız olacak tabii ki her kurumda olduğu gibi. Yani bir deniz düşünün, o denizin içerisindeki, deniz suyunun içerisindeki bakteri miktarı neyse bir kova su aldığınızda yüzde olarak, oran olarak o kovanın içindeki deniz suyunda da aynı miktarda bakteri vardır. Sütte ne varsa kaymakta da o olacak. Bizim içimizde de yanlış yapan arkadaşlarımız olacak. Bu doğal. Ama bundan kurtulmanın bir yolu var sayın milletvekilleri. Bundan kurtulmanın yolu, yargının önünden kaçmamak. Dokunulmazlıklarından sıyrılmış bir meclis bu tür şaibelerle baş başa kalmayacaktır. Bunun olduğu bir meclis düşlüyorum.

Dokuz yıldır bu Mecliste çok sert konuşmalar yapanlardan birisiyim ben. Zaman zaman bazı arkadaşlarımızı incitmişimdir. Şimdi benim ruhumda var muhalefet yapmak. Onu espriyle yapayım bu sefer, kimseyi incitmeden yapayım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, siz iktidar milletvekillerisiniz, hep bu kapıya alıştınız dokuz yıldır. Önümüzdeki dönem -çıkarken bu kapıdan çıkın da alışın- 12 Hazirandan sonra gelirken bu kapıyı kullanacaksınız yani bir alışkanlık yapsın diyorum.

Hepinize seçimlerde, özel yaşamınızda başarılar diliyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, ben de iktidar partisi grubunun hislerini beyan etmek istiyorum, üç dakika rica ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır, 23’üncü Dönem Parlamentosunun çalışmasıyla ilgili özet bilgiler sunmaya çalıştı. Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili, Değerli Arkadaşım Sayın Muharrem İnce, milletvekili hassasiyetini ve milletvekilinin kamuoyundaki yanlış algılanmasını, hakikaten çok güzel, özet bir şekilde izah etmeye çalıştı, milletvekili arkadaşlarımıza büyük haksızlıkların yapıldığını ifade etti. Bunu, sekiz yıldan fazla bir süredir yaptığımız bu kutsal görev çerçevesinde gerçekten yaşadık, hissettik, gördük.

Bununla ilgili konuyu, bizlere yapılan, bizim maaşlarımızla, telefon paralarımızla, araçlarımızla, bize hizmet olarak tahsis edilen danışmanlarımızla, sekreterlerimizle hiç alakası olmayan, biri bin yaparak, pireyi deve yaparak milletvekili itibarını zayıflatabilmek adına, 74 milyonun içerisinden çıkmış, yirmi üç dönem Parlamento kurulmuş, toplam baktığınızda 9 bin veya 10 bin civarında, Sayın İnce’nin söylediği gibi her dönemde yüzde 50’si, 60’sı değişmiş bir Parlamento olarak baktığımızda 6 bine yakın gerçekten şerefli görevi temsil etmeye milletimiz tarafından teveccüh edilmiş milletvekili olarak yani seksen sekiz yıllık tarihimiz boyunca, Meclis tarihi boyunca gelebilen 7.500 şanslı, şerefli insanlardan biri olma vasfına haiz olan birileri olarak açıkçası bizlere çok büyük haksızlık yapıldığı kanaatindeyim. Belki bu haksızlıklara biz muhalefet olarak, iktidar olarak yaptığımız konuşmalarla, eleştirilerin dozunu, ölçüsünü ayarlayamadığımız çerçevede, basının da bunu destekleyerek millet nezdinde milletin temsilcisi, bu yüce Türk milletinin temsilcisi olan bizlere haksızlık yapılmasına katkı sağladığımızı da düşünüyorum.

Ümit ediyorum, inanıyorum, diliyorum ki bugün 23’üncü Dönemin, son yasama yılının son haftasında gösterdiğimiz birbirimizle olan ahenk ve uyumun 24’üncü Döneme bir örnek teşkil etmesini, 24’üncü Dönem Parlamentosuna seçilecek milletvekili arkadaşlarımızın bizim yaşadığımız haksızlıkları, bizim yaşadığımız sıkıntıları yapmamak için el birliği içerisinde, 74 milyonun temsilcisi olarak, ailemizin, kendimizin, şahsımızın temsilcisi değil, temsil ettiğimiz yüce milletin onuruna yakışır bir şekilde, o insanların bir aynası olarak bize yapılan, milletin temsilcilerine yapılan haksızlıklara bir örnek teşkil etmesi gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, 491 birleşim yapmışız 23’üncü Dönemde, 2.081 oturum yapmışız, bugünkü dâhil mi bilmiyorum, herhâlde 2.082 oldu. Bugün sabah gelen hesap çerçevesinde baktığımızda 2.868 saat 48 dakikalık birleşim yapmışız, çalışma yapmışız. 137.865 sayfa tutanak kayda geçmiş, dün itibarıyla gelen rakamlar. İhtisas komisyonları, araştırma komisyonları 3.085 saat 4 dakika çalışmış, 54.201 sayfa tutanak kayıt altına alınmış.

Bu süreçte, Sayın Şandır’ın söylediği, bu dönemde 783 adet kanun tasarısı sevk edilmiş Hükûmet tarafından, bugüne kadar 513 tanesi kanunlaştırılmış, 783 tanenin 201’i 22’nci Dönemden devretmiş, 550 tanesi yeni hazırlanmış. Bu dönemde 548 kanun tasarısı veya teklifi yasalaşmış. Yasalaştırdığımız kanun tasarısı ve teklifin madde cinsinden karşılığı olan 7.841 maddeyi burada hep birlikte, el birliğiyle çıkarmaya gayret etmişiz.

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Dört yıldır grup başkan vekilliği yapıyorum. Bu grup başkan vekilliği sürecinde, değerli arkadaşlarımız, Sayın Bakanımız Sadullah Ergin, Sayın Bakanımız Nihat Ergün, Değerli Arkadaşımız Suat Kılıç, Sayın Bekir Bozdağ, Sayın Nurettin Canikli, Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı ve ben, Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Sayın Hakkı Suha Okay, Sayın Kemal Anadol, Sayın Muharrem İnce, Sayın Akif Hamzaçebi, yine Milliyetçi Hareket Partisinden Sayın Oktay Vural ve Sayın Mehmet Şandır’la birlikte grubumuzu teskin etmeye çalışarak, grubumuzu telkin etmeye çalışarak…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Barış ve Demokrasi Partisi de var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Barış ve Demokrasi Partisinden grup başkan vekili arkadaşlarımızla, Sayın Ayla Akat Ata, Sayın Bengi Yıldız, Sayın Selahattin Demirtaş ve Sayın Fatma Kurtulan arkadaşlarımızla birlikte bu Parlamentoyu olgun bir şekilde çalıştırmak için gayret gösterdik. Bu gayretlerde, muhakkak ki, bazen kontrol edemediğimiz, bazen önleyemediğimiz tartışmalar da ortaya çıktı ama bunlarda grup başkan vekili arkadaşlarımızın büyük hassasiyet gösterdiği kanaatindeyim, inancındayım.

Biz her ne kadar burada bazı şeyleri konuşsak da bazı şeyleri sert dille eleştirmeye çalışsak da açıkçası ikili görüşmelerimizde böyle bir şeyin olmadığını, teskin etmek için olumlu ve olgun bir şekilde, Meclise, milletimizin temsilcilerine yakışır bir şekilde olması için büyük gayretler gösterdik. Kelimelerimizi seçerken, sözcüklerimizi seçerken, cümlelerimizi, tümcelerimizi oluşturmaya çalışırken büyük bir itina gösterdik ama bazen bazı hoş olmayan şeyler de gündeme gelmiş olabilir, bu da bu işin doğasında olan bir şeydir; hoş görmek lazım, olgunlukla karşılamamız gerekir diye düşünüyorum.

Biz grup başkan vekili arkadaşlarımıza, bütün siyasi parti grubu milletvekili arkadaşlarımıza, BDP, Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, tüm milletvekili arkadaşlarımız adına 23’üncü Dönem milletvekilleri olarak büyük bir özveriyle çalıştığımızı ifade ediyorum. Bu özveriye katkı sağlayan TBMM çalışanlarına, bizimle beraber sabahlara kadar çalışıp bu yaptığımız işlemleri not almaya çalışan stenograf arkadaşlarımıza, burada belki Meclis görüntüsü içerisinde olmayıp da arka odalarda, alt katta, bodrumda ve başka yerlerde, televizyonlarda bizleri kayıt altına almaya çalışan değerli arkadaşlarımıza ve her şeyden de önemlisi değerli basın mensuplarımıza, bizleri takip ederek kamuoyuyla bizim yaptığımız icraatları paylaşmaya çalışan değerli basın mensuplarına ve Başkanlık Divanı üyelerine, bütün Meclis başkan vekili arkadaşlarımıza, Sayın Nevzat Pakdil’e, Sayın Sadık Yakut’a, Sayın Meral Akşener’e, Sayın Güldal Mumcu’ya ve kâtip üyelerimize…

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – İdare amirleri…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …idare amirlerimize… İdare amirleri de hatırlatıyor.

Değerli arkadaşlar, düğün davetiyesinde de bazen en yakınlar unutulur. O anlamda…

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Rahmetli olanlar…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Rahmetli olan değerli milletvekili arkadaşlarımıza, hem Milliyetçi Hareket Partisinden hem Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan rahmetli olan milletvekili arkadaşlarımıza, kavas arkadaşlarımıza ve Kanunlar Kararlardaki değerli arkadaşlarımıza özverili çalışmalarından dolayı teşekkürlerimi, şükranlarımı arz ediyorum.

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Emniyet görevlileri…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Afif Bey, emniyet teşkilatındaki görevli arkadaşlarımızı ifade ediyorlar. Aklımıza gelen veya gelmeyen bütün arkadaşlarımıza, herkese ve bizi gönülden destekleyen değerli milletimize şükranlarımı arz ediyorum.

24’üncü Dönem Parlamentosunun ilk yasama gününden, yılından, ilk birleşiminden son birleşimine kadar 23’üncü Dönemin son günü şeklinde geçmesini temenni ediyor, yüce Meclisi ve milletimizi saygı ve hürmetle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, sataştı, sataşma var! (Gülüşmeler)

BAŞKAN – Tutanakları getirttireyim bakayım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Spor Kulüplerinin Sorunları ile Sporda Şiddet Sorununun Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Evet, bir 23’üncü Dönemi beraberce geçirdik. Beraber görev yaptığımız Meclis Başkan Vekili arkadaşlarım adına da şunu ifade etmek istiyorum ki: 23’üncü Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yasama ve denetim görevlerini beraberce yerine getirdiğimiz milletvekili arkadaşlarıma, grup başkan vekili arkadaşlarımıza, komisyonlarımızın değerli başkan ve üyelerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bakanlıklarımızın değerli çalışanlarına teşekkür ediyorum.

Milletvekili arkadaşlarıma bundan sonraki siyaset ve aile yaşamlarında başarılar diliyorum. 12 Haziran seçimlerinin barış ve huzur içinde geçmesini temenni ediyor, aziz milletimize hayırlar getirmesini diliyorum.

23’üncü dönemde Hakk’ın rahmetine kavuşan Sayın Muhsin Yazıcıoğlu, Sayın Osman Gazi Yağmurdereli, Sayın Gündüz Suphi Aktan, Sayın Hamza Yanılmaz ve Sayın Mustafa Kuş’a; ayrıca ant içme merasimine gelirken kaza geçirerek vefat eden Mehmet Cihat Özönder kardeşimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve milletimize sabır ve başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 Haziran 2011 Pazar günü yapılması kararlaştırılan 24’üncü Dönem milletvekili genel seçimine ilişkin kesin sonuçlarının, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 37’nci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 3’üncü maddelerine göre, Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye radyo ve televizyonlarından ilanını takip eden beşinci gün saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 22.20