DÖNEM: 23 CİLT: 98 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
85’inci
Birleşim
31 Mart 2011 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ta bulunan Germenicia Antik Kenti’nin tanıtımına ve Türk turizmine
kazandırılmasına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Karabük
Milletvekili Cumhur Ünal’ın, Karabük Demir Çelik İşletmelerine ve Karabük
ilinin 74’üncü kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Trakya çiftçisinin sorunları ve Ergene
Havzasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in verdiği rakamlarla
insanlarımızı yanılttığına ilişkin açıklaması
2.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Trakya çiftçisinin Ziraat Bankasına olan
borçlarına ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Macaristan
Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Mihaly
Balla ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin
konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1446)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan ve 34 milletvekilinin,
Mersin-Akkuyu’da kurulacak nükleer santralin muhtemel
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1099)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Yargı
Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1012) (S. Sayısı: 725)
2.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/1016) (S. Sayısı: 719)
3.- Türkiye’de
Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve Toplantılarına Dair Ayrıcalık,
Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara İlişkin Düzenlemeler Hakkında Birleşmiş
Milletler ve Türkiye Arasındaki Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1011) (S.
Sayısı: 699)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ve İslam Ülkeleri Standardlar ve
Metroloji Enstitüsü Arasında İslam Ülkeleri Standardlar
ve Metroloji Enstitüsünün Türkiye’de Kurulması Hakkında Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 702)
5.- Milletlerarası
Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükûmete
Yetki Verilmesine Dair Kanun, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasının Kuruluş
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Asya Kalkınma
Bankası Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1006) (S. Sayısı: 712)
6.- Sporda Şiddet
ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu
(1/990) (S. Sayısı: 646)
VII.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye’de
Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve Toplantılarına Dair Ayrıcalık,
Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara İlişkin Düzenlemeler Hakkında Birleşmiş
Milletler ve Türkiye Arasındaki Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1011) (S.
Sayısı: 699)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ve İslam Ülkeleri Standardlar ve
Metroloji Enstitüsü Arasında İslam Ülkeleri Standardlar
ve Metroloji Enstitüsünün Türkiye’de Kurulması Hakkında Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 702)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükûmete Yetki Verilmesine Dair Kanun, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasının
Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Asya
Kalkınma Bankası Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1006) (S. Sayısı: 712)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, tüp gazdaki verginin azaltılmasına, mutfak
tüplerinde doğal gaz kullanımına ve hidroelektrik santrallerinin kapasitesine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/18604)
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, ağır hasta olduğu
hâlde çalışmaya devam edenlerin emekli olmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18669)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç
Santralinde görev alacak personele ve nükleer bilim insanı sayısına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18694)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç
Santralinde üretilecek elektriğin satışına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18696)
5.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, YDK ve Bakanlık Teftiş Kurulu tarafından TKİ
yönetimi hakkında bulunulan suç duyurusuna ve Bakanlıkça yapılan işlemlere
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/18699)
6.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, yurt dışı seyahatlere ve dostluk gruplarına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in
cevabı (7/18747)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
Birinci, İkinci Oturum
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00’te açılarak on oturum yaptı.
24 Mart 2011
tarihli 82’nci Birleşimde yapılan kapalı oturuma ait tutanak özetinin İç Tüzük’ün 71’inci maddesine göre okunması için kapalı
oturuma geçildi.
Birleşime saat
14.21’de ara verildi.
Üçüncü Oturum
(Kapalıdır)
Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci, Dokuzuncu
ve Onuncu Oturumlar
(Dördüncü Oturuma
saat 14.33’te başlandı)
Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu, Edirne ilinin
sorunlarına,
Van Milletvekili
Kayhan Türkmenoğlu, Van ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl
dönümüne,
Mersin
Milletvekili Akif Akkuş, Mersin ilinin sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras, 30 Mart 1972’de Kızıldere’de öldürülen Mahir
Çayan ve arkadaşlarına,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Van ilinin 2 Nisan 2011 tarihinde kutlanacak olan
zafer gününe,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan ve 27 milletvekilinin, şiddet mağduru kadınlara yönelik
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1098) Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan:
Basının halkın
bilgi edinme hakkından en geniş biçimde yararlanabilmesini sağlamak için
çalışma şartlarının iyileştirilmesi, basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik
önlemlerin ve kararların tespiti için Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince verilen
(10/641) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
görüşmelerinin Genel Kurulun 30/03/2011 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,
Hayvancılık
sektörünün sorunları (10/806) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin Genel Kurulun 30/03/2011 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında bulunan 725, 719, 699, 702 ve 712 sıra sayılı kanun
tasarılarının bu kısmın 2, 3, 4, 5 ve 6’ncı sıralarına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine, Genel Kurulun, 5 ve 6 Nisan
2011 Salı ve Çarşamba günlerindeki birleşimlerde sözlü sorular ve diğer denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine; 6 ve 7 Nisan 2011 Çarşamba ve
Perşembe günleri saat 14.00’te toplanmasına; 30 Mart 2011 Çarşamba günü (bugün)
725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümünün bitimine kadar
çalışmasına; 31 Mart 2011 Perşembe günü 646 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmasına, bu birleşimde 646 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde 1 Nisan 2011 Cuma
günü de saat 14.00’te toplanarak “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ve bu birleşimde 646
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara
devam edilmesine; bu birleşimlerinde gece saat 24.00’te günlük programların
tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar çalışmalarına
devam etmesine; 5, 6 ve 7 Nisan 2011 Salı, Çarşamba ve Perşembe günlerinde saat
23.00’e kadar çalışmasına; 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul
edildi.
Mersin
Milletvekili Behiç Çelik, Anamur Akköprü Barajı’nın
yapımıyla ilgili mağdur olan köylülere imkân sağlayan kanun metnine katkı
verenlere teşekkür ettiğine,
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, bazı söylediklerini hiç
anlamadığına, bazı söylemediklerini de söylemiş gibi kabul ettiğine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına
sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunda açık bulunan 1 üyeliğe, gizli oyla yapılan seçim
sonucunda, iktidar partisi kontenjanından Doktor Hamit Ersoy’un seçildiği
açıklandı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel
kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696 ve 696’ya 1’inci
Ek) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve
kanunlaştı.
2’nci sırasına
alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1012) (S. Sayısı:
725) ikinci bölümüne kadar kabul edildi.
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, AK PARTİ Grubuna,
Mersin
Milletvekili İsa Gök, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
31 Mart 2011
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
00.34’te son verildi.
Meral
AKŞENER |
Başkan
Vekili |
Gülşen
ORHAN Yaşar
TÜZÜN |
Van Bilecik |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
Fatih
METİN Bayram
ÖZÇELİK |
Bolu Burdur |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
Yusuf
COŞKUN |
Bingöl |
Kâtip
Üye |
No.: 115
II.-
GELEN KÂĞITLAR
31
Mart 2011 Perşembe
Tasarı
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Askeri
Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1018) (Milli Savunma ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.3.2011)
Raporlar
1.- T.C.
Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ile Azerbaycan
Cumhuriyeti Haberleşme ve Enformasyon Teknolojileri Bakanlığı ve Azerbaycan
Cumhuriyeti Milli Televizyon ve Radyo Şurası Arasında Televizyon Yayıncılığı
Alanında İşbirliğine Dair Protokol ile Teknik Hizmet Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/698) (S. Sayısı: 734) (Dağıtma tarihi: 31.3.2011) (GÜNDEME)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Eğitim İş
Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/770) (S. Sayısı: 736) (Dağıtma
tarihi: 31.3.2011) (GÜNDEME)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Su Kaynakları
Bakanlığı Arasında Su Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/832) (S. Sayısı: 738) (Dağıtma tarihi: 31.3.2011) (GÜNDEME)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO)
Arasında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/835) (S. Sayısı: 739) (Dağıtma
tarihi: 31.3.2011) (GÜNDEME)
5.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Banka Kartları
ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve
İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme
Alınma Önergesi (2/517) (S. Sayısı: 743) (Dağıtma tarihi: 31.3.2011) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergesi
1.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan ve 34 Milletvekilinin,
Mersin-Akkuyu’da kurulacak nükleer santralin muhtemel
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/1099) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/03/2011)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.-Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, terörle mücadelenin maliyetine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/18420)
2.-İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın, bir ses kaydı ile ilgili iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18421)
3.-Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, özelleştirme gelirlerine ve dış borçlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18422)
4.-İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Fransa’da “Türkiye Mevsimi” adı altında düzenlenen
etkinliklerde icra edilen bir eser ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18423)
5.-Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’ya son beş
yılda bütçeden ayrılan yatırım ödeneklerine ve kullanımına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/18424)
6.-Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, hediye edilen bir tabancaya ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/18426)
7.-Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, bir dernek tarafından hazırlanan toplu mezar
raporuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18427)
8.-Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Gürsu’ya bağlı bazı köy yollarının
onarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18428)
9.-Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-İnegöl’e bağlı bazı köy yollarının
onarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18429)
10.-Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Harmancık’a bağlı bir köye sulama havuzu
yapılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18430)
11.-Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Keles’e bağlı bazı köy yollarının
onarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18431)
12.-Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, geçici işçi statüsünde çalışanların kadroya
geçirilmesine ve taşeron işçi uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18433)
13.-Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, genel idare hizmetleri, teknik hizmetler ve
yardımcı hizmetler sınıflarında çalışan personelin sorunlarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18434)
14.-Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, öğretmen çocuklarının burslarının iptallerine ve
burslulukta ayrılan kontenjanla ilgili fert başına düşen yıllık gelir
uygulamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18435)
15.-Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, sözleşmeli öğretmenlerin zorunlu hizmet
yükümlülüğünden muaf tutulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18436)
16.-Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, bilim ve sanat merkezlerindeki yönetici ve
öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18437)
17.-Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, sözleşmeli öğretmenliğe ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18438)
18.-Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, uzman öğretmenlik unvanını alamayan öğretmenlere
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18439)
19.-Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, okullardaki bilişim teknolojisi sınıflarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18440)
20.-Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Ar-Ge birimlerinin faaliyet ve projelerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18441)
21.-Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, rehber öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18442)
22.-Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, norm kadro fazlası öğretmenlerin yer
değiştirmelerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18443)
23.-Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, etik davranış
ilkelerini ihlal eden personele ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18444)
24.-Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, 2010-2011 yıllarında Afyonkarahisar’da kapanan
okul sayısına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18445)
25.-Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, 2002-2011 yılları arasında Gaziantep’te KOSGEB
tarafından destek sağlanan işletme, esnaf ve sanatkâr sayısına ve destek
miktarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18448)
26.-Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, çocuk yoksulluğuna ilişkin Devlet Bakanından
(Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/18449)
27.-Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Filistin’de büyükelçilik açılmasına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18450)
28.-Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir Manyas Barajına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18451)
29.-Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Yenişehir Havalimanından uçuş yapan
şirketlere ve yolcu sayısına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18452)
30.-Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki yerleşik
ve gezici kütüphanelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18453)
31.-Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, şehit ve gaziler ile ilgili
mevzuat ile şehit yakınları ve gazilerin yararlandığı haklara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18457)
32.-Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, şeker fabrikalarının şeker
pancarı alımına ve Kütahya Şeker Fabrikasında uygulanan alım yöntemine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18458)
33.-Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlara öğrenci yerleştirme yöntemine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18459)
34.-Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18460)
35.-İzmir
Milletvekili Okay Vural’ın, bir üniversitenin eğitim ve öğretim yılının
açılışında yapılan konuşmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18461)
36.-Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, nişasta bazlı şeker
üretimine ve mısır şurubu kotasının düşürülmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18462)
37.-Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir üniversiteye rektör atanması ve akademik
personel alım ilanı ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/18463)
38.-İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, yatırım teşvik
düzenlemesinin yenilenmesine ve İzmir’in 3. Bölge kapsamına alınmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18466)
39.-Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, emekli maaşlarına
yapılan zamma ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/18473)
40.-Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki iki köy arasındaki yolun
asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18477)
41.-Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, genel idare
hizmetlerinde görev yapan emniyet personelinin özlük haklarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18478)
42.-Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, şehit yakınlarının
istihdamına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18479)
43.-Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Merkeze bağlı bir
köyde mera vasıflı taşınmazların kiralanması ihalesine ve açılan davaya ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18480)
44.-Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Samsun-Ladik’te iki polisin
şehit olmasıyla ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18481)
45.-Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bir otelde gerçekleştirilen
etkinliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18482)
46.-Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da doğal gaz
abonelerinden tahsil edildiği iddia edilen sayaç değişim bedeline ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18483)
47.-İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’da meydana
gelen kundaklama olaylarına ve meydana gelen zararların karşılanmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18484)
48.-İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İDO bünyesinde
taşeron firma adına çalışan işçilerin sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18485)
49.-Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, İstanbul’da bazı cami
çıkışlarında dağıtıldığı iddia edilen bir yayına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18486)
50.-Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, faili meçhul
cinayetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18487)
51.-Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, ortaya çıkan toplu
mezarlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18488)
52.-İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, hâkim ve savcıların
yararlandığı imkânlardan avukatların da yararlanmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18489)
53.-Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, iki veya üç yıllık
yüksekokul mezunu milli eğitim müfettişlerinin özlük haklarının
iyileştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18490)
54.-Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, üniversitelere tahsis
edilen kadrolara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18491)
55.-Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bazı personelin özlük haklarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18492)
56.-Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul’da ilçe milli eğitim müdürlerinin yer
değişikliğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18493)
57.-Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, 2012-2013 öğretim yılında genel liselerin kaldırılması veya
meslek ve Anadolu liselerine dönüştürülmesiyle ilgili genelgeye ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18494)
58.-Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Bakanlıkça hazırlanan yeni sosyoloji
kitabına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18495)
59.-İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter’in, Şırnak-Beytüşşebap’taki bir okulda sigortasız
personel çalıştırıldığı iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18496)
60.-Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, ataması yapılamayan öğretmenlere ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18497)
61.-Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Adapazarı Şeker Fabrikasına ait taşınmaz satışıyla
ilgili bazı iddialara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18500)
62.-Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, nişasta bazlı şeker üretimine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18501)
63.-Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya-Merkeze bağlı bir
köyde mera vasıflı taşınmazların kiralanması ihalesine ve açılan davaya ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18502)
64.-Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, tütün üreticilerinin destekleme ödemelerine ve
Adıyaman’da ödenmeme sebeplerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18503)
65.-Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, ithal edilen kakaolarla ilgili bir iddiaya ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18504)
66.-Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, ithal edilen kakaolarla ilgili bir
iddiaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18505)
67.-Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’ta bir tugayda
yaşanan olaya ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18507)
68.-İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, BTK Başkanının baz
istasyonu ile ilgili bir açıklamasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18508)
69.-İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, örtülü ödeneğin kullanımı ile ilgili bir
açıklamaya ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/18509)
70.-İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının Brooklyn Belediyesini ziyaretiyle ilgili bazı iddialara
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18510)
71.-Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da yapımı devam
eden kültür merkezleri inşaatlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18511)
72.-İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, bakıma muhtaç
özürlü çocuk ailelerine ödenen bakım ücretlerine ilişkin Devlet Bakanından
(Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/18512)
31
Mart 2011 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
İlk söz Germenicia antik kentinin tanıtımı ve Türk turizmine
kazandırılması hakkında söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif
Paksoy’a aittir.
Sayın Paksoy,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ta bulunan Germenicia antik kentinin tanıtımına ve Türk turizmine
kazandırılmasına ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kahramanmaraş'ta bulunan Germenicia antik kenti
hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, uygarlıklar beşiği Anadolu'muzun her bir köşesi, tarihî, kültürel
ve doğal güzellikleri sinesinde barındırmaktadır. Bugün sizlere, bu sinedeki
incilerden sadece biri hakkında kısa bir ufuk turu yaptırmak istiyorum.
Tesadüfen yapılan
kazılar sonucu, Kahramanmaraş il merkezinde Roma Dönemine ait Germanicia antik kentine ait bulgulara ulaşılmıştır. Kültür
Bakanlığının ve İl Kültür Turizm Müdürlüğünün girişimleri sonucu bölge sit
alanı ilan edilerek süratle kurtarma kazılarına başlanmıştır. 2009 yılında
başlatılan kazı çalışmaları sonucu, Germenicia
kentine ait dönemin siyasi, sosyal, kültürel ve iktisadi durumunu yansıtan
mozaik tabakası tümüyle ortaya çıkarılmıştır.
Dünya kültür
mirası ve Kahramanmaraş'ın tanıtımı ve turizmi için son derece önem arz eden bu
çalışmaların hızla ve titizlikle sürdürülmesi gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlar, bulunan mozaikler hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum. Bu mozaik
tabakalarında 10 desimetrekareye düşen mozaik taşı sayısı yaklaşık olarak 15-20
civarındadır. Mozaik taşlarının çokluğu, aynı zamanda tasvirlere ince
detayların verilmesini sağlamıştır. Mozaiklerdeki panonun etrafı floral ve geometrik motiflerden oluşmakta, içerideki
sahnelerde günlük hayattan seçilmiş betimler yer almaktadır. Mozaikler, dönemin
mimari yapısını da gösteren kompozisyonları ifade etmektedir.
Mozaiklerde,
özenli işçilik, tasvirlerdeki desen, konu ve ikonografi çeşitliliği hemen göze
çarpmaktadır. Bu unsurların bir arada bulunması, Kahramanmaraş mozaiklerinin
kendi içinde özgün bir karakter taşıdığını göstermektedir. Uzmanlar,
Kahramanmaraş mozaiklerinin, aynı döneme ait komşu şehirlerdeki örneklerinden
kalite ve işçilik açısından üstün olduğunu ifade etmektedir.
Mozaiklerin
kültür hayatımıza kazandırılması için, Dulkadiroğlu, Bağlarbaşı, Namık Kemal ve
Şeyhadil mahallelerimizdeki çalışmalar, 146 hektar
3.662 parsel ve 31.275 nüfusu kapsamaktadır.
Bugünü kadar,
Bakanlık ve Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odasının da desteğiyle 5 parsel
kamulaştırılmış, 1 parselin kamulaştırma çalışmaları devam etmektedir.
Ayrıca 2 parsel
Bakanlığa, 2 parsel de il özel idaresine kamulaştırılması için teklif
edilmiştir. Çalışmalar bu düzlemde devam ettiği takdirde kazıların onlarca
hatta yüzlerce yıl sürebileceği değerlendirilmektedir. Bu konuda Kültür
Bakanlığı, Kahramanmaraş Valiliği, Kahramanmaraş Belediyesi, sivil toplum
örgütleri ve yerli yabancı diğer unsurlardan destek sağlanması gerekmektedir.
Ancak bazı iyi
gelişmelere de değinmeden geçemeyeceğim. Çalışmalara ve tanıtıma destek
olunması amacıyla Uludağ Üniversitesi Mozaik Araştırmaları Merkezi, 5.
Uluslararası Türkiye Mozaik CORPUS Sempozyumu'nu 2011 yılı Haziran ayı sonunda
Kahramanmaraş'ta yapmaya karar vermiştir. Huzurlarınızda Uludağ Üniversitesinin
seçkin bilim insanlarına gösterdikleri duyarlılıktan dolayı ilimiz adına şükranlarımı
arz ediyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, takdir edersiniz ki antik kent taban mozaiklerinin ortaya
çıkarılabilmesi için bilim insanlarının gözetiminde çok katılımlı ve uzun
zamanlı kazı yapılması gerekmektedir. Bu amaçla il turizm müdürlüğümüzce kırk
dört üniversitenin arkeoloji bölümlerine bilimsel kazı yapılması için davet
gönderilmiştir.
Bu evsaftaki
çalışmalar bir kısım sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. Bölge sit alanı
ilan edildiği için bu sahada yaşayan vatandaşlarımız çok sıkıntılı ve mağdurdur.
Konutları ile ilgili tadilat veya ilave inşaata izin verilmemektedir. Hatta
caddelerinde, sokaklarında aksayan bir kısım altyapı hizmetleri dahi belediyece
zamanında yerine getirilememektedir. Bu konuda Kültür Bakanlığının
koordinasyonunda valilik ve belediyenin gerekli önlemleri süratle alması
elzemdir.
Çalışmaların
planlandığı gibi yürümesi için toplu kamulaştırılma yapılması gerekmektedir. Bu
kapsamda, yukarıda izah ettiğim çerçevede, kazı sahasında yaşayan yaklaşık 35
bin vatandaşımızın mağdur olmaması için, kentsel dönüşüm konusunda TOKİ'nin
desteğine ihtiyaç bulunmaktadır.
Ayrıca, kazı
çalışmaları yapılan mozaik alanlarının kısmen de olsa ören yeri hâline
getirilerek ziyarete açılması önceliktir. Ayrıca mozaik alanlarının güvenliği
sağlanmalıdır. Bu konudaki girişimlerin Bakanlık inisiyatif
ve desteğiyle bir an önce neticelendirilmesi gerekmektedir.
Diğer bir husus,
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde arkeoloji bölümü açılmalıdır. Bu
konudaki talep YÖK'e ulaşmış olup…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Paksoy.
Gündem dışı
ikinci söz, Karabük Demir Çelik İşletmeleri ve Karabük ilinin 74’üncü kuruluş
yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Karabük Milletvekili Cumhur Ünal’a aittir.
Sayın Ünal,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.-
Karabük Milletvekili Cumhur Ünal’ın, Karabük Demir Çelik İşletmelerine ve
Karabük ilinin 74’üncü kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
CUMHUR ÜNAL
(Karabük) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; KARDEMİR Karabük Demir Çelik
Fabrikaları ve Karabük’ün kuruluşunun 74’üncü yıldönümü olan 3 Nisan 1937 günü
münasebetiyle bugün söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce Sayın
Başkanı ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; her kent, kendi tarihini yazarken o kent için hayati
önem taşıyan ve anlam ifade eden tarihleri ve simgeleri kullanır çünkü o
tarihler, o kentler için varoluşun simgesidir. 3 Nisan 1937 tarihi de Karabük
için böylesine önemli ve anlamlı bir tarihtir çünkü bu tarihte, modern
Türkiye'nin endüstriyel atılımlarına öncülük eden Karabük Demir Çelik
Fabrikalarının temeli atılmıştır. Bu temel, aynı zamanda, bugün ülkemizin
78’inci ili olan Karabük’ün de temelinin atıldığı tarihtir.
Ülkemizde çeltik
tarımından çelik endüstrisine geçiş bu tarihte başlamış, 13 hanelik bir
mahalleden bugün 227 bin nüfusa ulaşmış bir ilin doğuşu bu temel sayesinde
sağlanmıştır.
Bu vesileyle,
sanayileşme hareketini başlatan Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve
ülkemizin bu ilk ağır sanayi tesisinin temeline ilk harcı koyan rahmetli İsmet
İnönü başta olmak üzere, Karabük Demir Çelik Fabrikalarının kurulmasında ve
bugünlere kadar yaşamasında emeği geçenlere minnet ve şükran duygularımızı
Karabük halkı adına ifade etmek istiyorum.
Aradan geçen
yetmiş dört yıllık tarihinde ülkemizdeki birçok büyük sanayi tesisinin yapımına
imza atan, yöremize ve ülkemize büyük hizmetler veren Karabük Demir Çelik
Fabrikaları, bugün, “KARDEMİR” adıyla 74’üncü yılına, yetmiş dört yılın verdiği
bilgi birikimi ve köklü sanayi kültürünün kendisine kazandırdığı özgüvenle
girmektedir.
3 Nisan 1937
tarihinde 150 bin tonluk kapasitesi ile üretim yolculuğuna başlayan KARDEMİR,
üretimin 1 milyon tona çıktığı dönemleri de yakalamasına rağmen, 3 Kasım
2002’ye yaklaşıldığında üretimi 300 bin tonlara kadar düşmüş, kömür ve cevher
stokları erimiş, borç batağı içinde, ücretsiz izinlerin de başladığı kâbus
dönemini yaşamaya başlamıştır. İşte, tam bu döneme gelindiğinde AK PARTİ
Hükûmetinin işbaşına gelmesiyle gerek kamuya olan borçlarının yapılandırılması
gerekse faiz indirimleri sayesinde ve basiretli yöneticilerin yönetime gelmesi
ile ekonomik istikrar ve konjonktürün iyi gitmesiyle
artık hedeflerini koyabilen bir fabrika hâline gelmiş, çelik işçisi
arkadaşlarımız dokuz yıldır huzurla maaşlarını almış, o kâbus dönemleri çok
gerilerde kalmıştır yani 3 Kasım 2002 tarihi KARDEMİR’in yeniden doğduğu tarih
olmuştur.
Bugün KARDEMİR, 2
milyon tonları hedefleyen, 878 milyon TL sermayeli, 50 binin üzerinde ortağı
olan, sağladığı istihdam, yarattığı katma değer, yaptığı ciro ile Türkiye'nin
en büyük sanayi kuruluşları arasındadır. Yine, bugün Kardemir, 2002 yılından
sonra yaptığı 1 milyar dolara yakın yatırımları içinde ülkemizin 72 metre boya
kadar ray üretebilen tek sanayi kuruluşu hâline gelerek Ulaştırma
Bakanlığımızın da önemli destekleriyle Devlet Demiryollarımızın başlattığı
demir yolu ulaşım seferberliği içerisinde yerini almıştır.
Ne mutludur ki
artık bugün KARDEMİR, sosyal sorumluluklarını da yerine getirebilmekte ve bu
çerçevede KARDEMİR Karabükspora ve Karabük
Üniversitesine önemli yatırımlarla katkılar vermektedir. KARDEMİR Karabüksporumuzun Süper Lig’deki başarısı ile gurur
duyarken Karabük Üniversitesi, KARDEMİR’in yaptığı yeni fakülte binaları ile
büyümekte ve ülkemizin sayılı üniversiteleri arasında yerini almaktadır. Bu
gelişmeye alın terleriyle katkı veren tüm KARDEMİR çalışanlarını ve yönetimini
yürekten kutluyor ve teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Karabük, 1953 yılında ilçe, 1995 yılında il olmuştur.
Karabük, ilk sanayi şehri olmasının yanında ilçeleriyle birlikte tarihî,
kültürel değerleri ve doğal güzellikleri ile de ön plana çıkmaktadır. UNESCO
tarafından Dünya Miras Listesi’ne alınmış Safranbolu ilçemiz, dünyanın en
nadide ağaç türlerini bünyesinde barındıran Yenice ilçemiz, Hadrianapolis
antik şehri ile Eskipazar ilçemiz, kaya mezarları ile Ovacık ilçemiz ve
insanları büyüleyen doğal güzellikleri ile Eflani ilçemiz Karabük’ün incisi
olan ilçeleridir.
Gerek AK PARTİ
hükûmetlerince üniversite, tıp fakültesi, doğal gaz, yol, su, hastane, cezaevi,
yüzme havuzu, yurt binaları, hizmet binaları, DSİ yatırımları, stadyum, enerji,
KÖYDES gibi büyük ve diğer irili ufaklı seksen yıla bedel sekiz yılda yapılan
kamu yatırımlarıyla gerekse özel sektör yatırımlarıyla her geçen gün gelişen ve
büyüyen Karabük, sahip olduğu doğal ve kültürel değerleriyle turizmin gözdesi
olurken sanayi yatırımlarıyla iktisadi alanda, üniversitesiyle de eğitim
alanında aydınlık bir kenttir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CUMHUR ÜNAL
(Devamla) – Karabük’ün kuruluş yıl dönümünü kutluyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ünal.
Gündem dışı
üçüncü söz Trakya çiftçisinin sorunları ve Ergene Havzası hakkında söz isteyen
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’ya aittir.
Sayın Nalcı,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
3.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Trakya çiftçisinin sorunları ve
Ergene Havzasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trakya çiftçisinin
sorunları ve Ergene Havzası konularında görüş bildirmek üzere gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Trakya’da tarım yapılan ürünlerin başında buğday, ayçiçeği ve
çeltik gelmektedir. Bu ürünlerden başka şeker pancarı, susam, mısır, soğan,
sarımsak, fasulye, karpuz, kavun, çerezlik kabak ve bağ bahçe ürünleri
üretilmektedir.
Trakya Türkiye
ayçiçeği ekim alanının yüzde 70’ini, üretimin ise yüzde 75’ini karşılamaktadır.
Diğer önemli bir ürün olan çeltikte Türkiye ekim alanının yüzde 50’si ve
üretimin yüzde 50’si yine bu bölgede yer alır. Buğdayda durum daha da dikkat
çekicidir. Trakya’da Türkiye buğday ekim alanının yaklaşık olarak yüzde 5’i
kadar bir alanda buğday tarımı yapıldığı hâlde, üretimin yüzde 15’i yine bu
bölgede karşılanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Trakya Bölgesi’ndeki çiftçiliğin ve hayvancılığın ne duruma
geldiğiyle ilgili size birkaç not vermek istiyorum. 2005 yılında Tekirdağ’da
buğday ekilen alan 1 milyon 26 bin hektarken 2009 yılında bu rakam 981 tona
düşüyor.
Aynı, kavun,
karpuz üretimi 95 yılında 125 bin tondan 99 yılında 77 bin tona düşüyor.
Kuru soğan
üretimi 2005 yılında 43 bin tondan 2009’da 39 bin tona düşüyor.
Üzüm üretimi -ki
Tekirdağ ve Trakya için önemli bir gelir kaynağı- 76.500 tondan 42.900 tona
düşüyor.
Bunun yanında
Trakya çiftçisinin ekmiş olduğu alanlara bakacak olursak buğdayda 2002 yılında
2 milyon 35 bin dekar alan ekilirken 2009 yılında bu alan 1 milyon 842 bin
500’e düşüyor.
Arpada 240.400
dekar olan alan 228.500’e düşüyor.
Ayçiçeğinde 1
milyon 453 bin dekar olan alan ise 1 milyon 379 bine düşüyor.
Değerli
milletvekilleri, bununla birlikte Trakya’da hayvancılığın ve tarımın geldiği
nokta gerçekten vahim. Şöyle bir bakacak
olursak, 2002 yılında Tekirdağ’ın tarımsal gayrisafi üretim değer payı yüzde
27,57’den 2009 yılında yüzde 24,65’e düşüyor.
Büyükbaş hayvan
sayısı 1995 yılında 139.300’den 134 bine düşüyor.
“Yerli sığır”
dediğimiz 2.185’ten 1.350’ye, manda 709’dan 421’e, küçükbaş hayvan sayısı 205
binden 168 bine, merinos koyunu 10 binden 4.500’e, “yerli kıvırcık koyun”
dediğimiz 153 binden 120 bine düşüyor.
Tabii, bununla
birlikte tavukçuluğa da bir göz atacak olursak, etlik piliç üretimi 2002
yılında 830.800’den 5.500’e düşüyor.
Yumurta
tavukçuluğu 600.850’den 392 bine, yumurta üretimi de 97.967’den 56 bin küsura
düşüyor.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu veriler ışığında bakacak olursak Trakya’da tarım ve
hayvancılık bitme noktasına geldi. Bunun çok büyük örnekleri var. Trakya’yı ele
alacak olursak Edirne, Kırklareli, Tekirdağ. Tekirdağ’ın batı kısmı daha sanayi
bölgesi olduğu için tarımdan kaçış ve sanayi şehirlerine bir göç söz konusu. Bunun en
çarpıcı örneği, Edirne ilimizin tarımdan kaçışından dolayı nüfusunun düşmesi ve
milletvekili sayısının düşmesini örnek olarak verebiliriz.
Değerli
milletvekilleri, tabii bu kaçış Tekirdağ ilinde Çerkezköy, Çorlu ve Muratlı
Havzası’nda düzensiz bir yapılaşmayı ve akabinde çevre kirliliğini de birlikte
getirmektedir. 23’üncü Dönemde, burada, bu kürsüde, biz Trakya Ergene
Havzasıyla ilgili sorunları defalarca dile getirdik. Burada Sayın Bakan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Kemalettin Bey.
KEMALETTİN NALCI
(Devamla) – Açmıyor musunuz?
BAŞKAN – Yok. Sen
selamla mikrofonsuz.
KEMALETTİN NALCI
(Devamla) – Tabii, mikrofon açılmadığı için…
Peki, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Açılmıyor, ambargo var, ambargo. Milletin vekiline ambargo var,
konuşma yasağı. Parmak kaldırırsa serbest konuşmak yasak.
BAŞKAN – Gündem
dışı konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi
Eker cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın
Bakanım.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gündem dışı
konuşma yapan Sayın Kemalettin Nalcı’nın yaptığı konuşmaya cevap vermek üzere
huzurlarınızdayım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’de tarım sektörü, aslında, artan şehirleşmeye
rağmen, kentleşmeye rağmen, kırsal alandan kentlere büyük bir hareket, göç
olmasına rağmen, Türkiye’de tarım
sektörü geriye değil, ileriye gidiyor. Bunu huzurlarınızda ifade etmek
istiyorum. Türkiye’nin genelinde bu böyle, sadece Trakya için değil. Kuşkusuz,
Trakya, Türkiye’de Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerimizin bulunduğu bölge,
Türkiye’de tarımsal üretim açısından en önemli bölgelerimizin başında geliyor.
Bugün Devlet
İstatistik Enstitüsü Türkiye’nin büyüme rakamlarını açıkladı ve tabii tarımdaki
büyümeyi de gösterdi. Bunu ben sizlerle, değerli milletvekilleri, paylaşmak
istiyorum. Türkiye son yedi yılın altısında tarımda büyüme kaydetmiştir. 2009 yılındaki önemli bir büyümenin ardından 2010 yılında bazı
bölgelerde görülen şiddetli kuraklık ve rutubet sebebiyle tarımsal üretimin
olumsuz etkilenmesine rağmen genel olarak Türkiye’de tarım sektörü 2010 yılında
da yüzde 1,6’lık bir büyümeyle yılı kapatmıştır ve Türkiye’nin tarımsal üretim
değeri Türk lirası cinsinden 92 milyar 803 milyon liraya çıkmış, dolar olarak
da baktığımızda 61 milyar 777 milyon dolar mertebesine çıkmıştır. Sadece
size şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye’deki büyümenin tarımda gerçekte ne kadar
olduğunu göstermesi açısından bu gösterge çok önemli. Cari fiyatlarla Türk
lirası cinsinden 2002 yılında Türkiye’nin tarımsal hasılasının değeri 36 milyar
lira, bugün 92 milyar 803 milyon liraya çıkmıştır. Dolar cinsinden baktığımızda
da 23 milyar 714 milyon dolar iken 2002 yılında tarımsal üretimin değeri
Türkiye’de, bugün 61 milyar 777 milyon dolara çıkmıştır.
Bir şey daha
olmuştur sayın milletvekilleri, o da şu: Türkiye bu tarımsal üretim değeriyle
2002 yılında… Dünyada tarımsal üretim hâsılası sıralamasında 2002 yılında
Türkiye dünyanın 11’inci ülkesi büyüklük açısından. 2008, 2009 ve inşallah bu
son açıklanan rakamlarla 2010’da da öyle olduğu görülüyor, üç basamak Türkiye
atlamıştır, dünyada 11’inci sıradan 8’inci sıraya çıkmıştır. Bu, daha az insanla,
aynı alanda daha çok üretim yapıldığını, dolayısıyla tarımda verimlilik
artışının sağlandığının en önemli göstergesidir. Bunu da gerek Dünya Bankası
gerekse diğer uluslararası kuruluşların raporları, OECD’nin raporları bu
şekilde söylüyor. Demek ki Türkiye’de tarım geriye değil, ileriye doğru
gidiyor; küçülmüyor, aksine büyüyor. Bunu da bugün açıklanan istatistik
rakamlarıyla da bir kez daha görmüş oluyoruz.
Tabii, Trakya
Bölgesi’nde aynı zamanda sanayinin çok gelişmiş olduğu biliniyor. Bunun, zaman zaman
belki bazı bölgeler itibarıyla tarımın aleyhine geliştiğini söylemek mümkün
çünkü köyden kente göçün getirdiği bir şey bu. Türkiye’de örneğin küçükbaş
hayvancılık bundan olumsuz etkilendi ama biz bu olumsuzluğun tersine çevrilmesi
yönünde birtakım projeler başlattık ve o projelerle de Türkiye bu alanda da
hızla mesafe kaydediyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biz, Trakya’da üç vilayeti esas aldığımızda, 2002
yılında verilen destek miktarı 108 milyon lirayken Trakya çiftçisine ki
toplamda 82 bin tarım işletmesi var ve 770 bin hektar alanda tarım yapılıyor üç
vilayetimizde. 108 milyon lira verilirken bugün 384 milyon lira Trakya
çiftçisine destek ödemesi yapılıyor. Bu, kendisine ödenen
nakit destek. Toplam tarımsal destek, Hükûmetimiz döneminde Trakya
çiftçisine sağlanan, 2,5 milyar lira. Keza, hayvancılık destekleri itibarıyla 7
milyon lira iken 2002 yılında, bu rakamın 2010 yılında 80 milyon liraya
çıktığını -yıllık olarak- görüyoruz.
Tarımsal kredi
kullanımında daha büyük bir gelişme olduğunu görüyoruz. 2002 yılında Trakya
çiftçisi sadece 29 milyon lira kredi kullanabilirken Ziraat Bankası ve tarım
kredi kooperatifleri toplamıyla, 2010 yılında 749 milyon lira kredi
kullanmıştır Türk çiftçisi Trakya’da.
Şimdi, burada
akla şöyle bir şeyle gelebilir: Yani bugün, işte, çok kredi kullanılıyor,
çiftçi borcunu ödemiyor gibi bazen, zaman zaman iddialar ortaya atılıyor.
Bunlarla ilgili rakamları da sizinle paylaşmak istiyorum değerli
milletvekilleri. Örneğin, Edirne’de 2002 yılında alınan kredilerin yüzde 55’i
geri geliyordu, bugün yüzde 99,1’i geri geliyor. Kırklareli’nde 2002’de çiftçi
Ziraat Bankasından aldığı kredinin yüzde 45,3’ünü geri ödeyebiliyordu, bugün
yüzde 99,6’sını geri ödüyor. Tekirdağ’da yüzde 84,4’ü 2002 yılında
ödenebilirken bugün yüzde 99,7’si geri ödenebiliyor. Bu, aslında, Trakya’da
çiftçinin hem çok daha fazla kredi kullandığını, aynı zamanda da bu aldığı
kredinin de hemen hemen tamamını yani üç vilayetimizde de yüzde 99’un çok
üzerinde bir oranda bunu geri ödeyebiliyor. Bu, aslında, Trakya çiftçisinin de
içinde bulunduğu durumu gösteren en önemli gösterge.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Trakya’da bizim yüzde 50 hibe destek vermek suretiyle
yaptırdığımız tarımla, hayvancılıkla ilgili altmış iki tane tesisimiz var.
Bunlar tamamlandı, yüzde 50 hibe verdik, şu anda faal olarak bunlar çalışıyor.
734 kişilik de burada, sadece bu tesislerde istihdam yaratıldı. Yine, Trakya
çiftçisi daha verimli ve yüksek makine düzeyinde bir tarımsal üretim
gerçekleştirsin diye, bin sekiz yüz yedi tane projeye biz 10 milyon 400 bin
lira makine ekipman desteği sağladık ve bu ikisinin
toplamında da 22 milyon liradan fazla Trakya çiftçisine destek sağlandı. Keza
1999-2002 arasında Trakya’da sadece 1 tane kooperatif desteklenmişken, ona da
582 bin lira para ödenmiş, 2003-2010 döneminde Trakya’da 41 tane tarımsal
kalkınma kooperatifine 28 milyon lira destek sağlandı ve 2.565 aile Trakya’da
bundan istifade etti.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii, yer yer bazı konularla ilgili sorunlar elbette ki
oluyor ama biz genel itibarıyla Türkiye'nin tarım sektörünün ileriye gittiğini,
Türkiye’de olduğu gibi Trakya’da da daha iyi bir noktaya gittiğini, üretiminde
de azalma değil, aksine, artış olduğunu, verimliliğin arttığını biliyoruz. Bunu
rakamlar da gösteriyor, çiftçinin durumu da bu şekilde gösteriyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir husus zaman zaman çok yanlış bir şekilde dile
getiriliyor. Bu vesileyle onu da ben sizinle paylaşmak istiyorum: Türkiye’de
hayvan hastalıkları bulunduğu, özellikle BSE olduğu, bunun kanıtı olarak da
Bakanlığın yazı yazdığı şeklinde söyleniyor, dün de burada ifade edildi. Bu
gerçekleri yansıtmıyor. Türkiye’de BSE hastalığı görülmüş değil, tespit edilmiş
de değil. Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisinin genel olarak yaptığı bir
öneriyi biz sadece uyguluyoruz. O da şudur: Bir yaş civarındaki bütün
hayvanların bütün hastalıklara karşı
“risk materyali” diye tabir edilen organlarının yenilmemesi tavsiye
ediliyor. Bizim de yaptığımız sadece, Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisinin
bu yönde, diğer bütün hastalıklarla ilgili olduğu gibi BSE için de yaptığı bir
öneriyi yerine getirmektir. Bu konuda da biz Türk çiftçimize öneride bulunduk.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tarımsal desteklemelerimiz de devam ediyor. Bu hafta
içerisinde 638 milyon lira ödeme yaptık, önümüzdeki hafta içerisinde de
-özellikle fındık üreticisini yakından ilgilendiren- 707 milyon liralık bir
ödeme yapmış olacağız. Böylece mart ayı ödemelerimiz de 1 milyar 344 milyon
lira olarak gerçekleşmiş oluyor. Bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Sayın Varlı…
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in verdiği rakamlarla
insanlarımızı yanılttığına ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii her zaman
olduğu gibi Sayın Bakan verdiği rakamlarla yine insanlarımızı yanıltmaya devam
ediyor. Hayvancılıkta, buğday üretiminde, pamuk üretiminde, mısır üretiminde
çiftçilerimizin geldiği durum ortadadır. Ziraat Bankasına, tarım krediye borcu
olmayan çiftçi neredeyse yok denecek kadar azdır. Hemen hemen her çiftçi Ziraat
Bankası ve özel bankalara ipotek verdirilerek borçlandırılmıştır ama Sayın
Bakan herhâlde hayal aleminde yaşıyor, çiftçilerimizin
sıkıntılarını, çiftçilerimizin problemlerini görmek istemiyor. Söylendiği zaman
da birtakım rakamlarla gelip burada böyle yanıltıcı şeyler söyleyerek “İşte, şu
kadar destek verdik, bu kadar destek verdik…” Peki, çiftçi niye kötü durumda?
Her yıl Ziraat Bankasından veya özel bankalardan kredisini artırarak ancak
tarlasını ekebiliyor.
İşte, Sayın
Bakana bunu bir türlü anlatamadık. Bu dönem böyle geçti, inşallah bir dahaki
döneme hayırlısıyla bu işi biz yaparız diye düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Kemalettin Bey…
2.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Trakya çiftçisinin Ziraat Bankasına
olan borçlarına ilişkin açıklaması
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Sağ olun Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Trakya çiftçisinin durumunun iyiliğinden bahsettiniz ama veriler hiç öyle
göstermiyor. Biz çiftçinin yanına gittiğimiz zaman herkes özel bankalara ve
Ziraat Bankasına olan borçlarından bahsediyor. Acaba o verilerinizin içinde
çiftçinin özel bankalara olan borçlarının yüzde kaçını ödediğine dair bir bilgi
var mı?
Şu anda Trakya
çiftçisinin yüzde 80’i bankalara borçlu, üretim yapamıyor, üretimden kaçıyor ve
tersine bir göç, -bunun siz de farkındasınız- Kırklareli’nden, Edirne’den
Tekirdağ sanayi bölgesine, tarımdan kaçıp Tekirdağ’a veya İstanbul’a göç
yaşanıyor. Bu da şunu gösteriyor ki, tarımdaki tüm verilerde, elinizdeki
bilgilerde -eğer arzu ederseniz size de takdim edeyim- 2002 ile -hep bahsettiğiniz
gibi- 2009 arasındaki verilerde üretimde düşüş var, hayvancılıkta düşüş var,
tarımda düşüş var.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kime söylüyorsun onu, Sayın Bakan anlamaz?
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Sayın Bakanım, size bu verileri vereyim. Bunlar sizin devlet
verileri.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Buyurun, benim elimde var.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Nalcı.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize
sunacağım:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Macaristan Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Mihaly
Balla ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin
konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1446)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Macaristan Ulusal
Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Mihaly Balla ve
beraberindeki parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin konuğu
olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemize ziyaretleri TBMM Başkanlık
Divanı'nın 23 Mart 2011 tarih ve 90 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un
7. Maddesi gereğince Genel Kurul'un bilgisine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Adana Milletvekili Tacidar Seyhan ve 34
milletvekilinin, Mersin-Akkuyu’da kurulacak nükleer
santralin muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1099)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Akkuyu'ya yapılacak olan nükleer santralin doğal ve sosyal yaşama etkileri,
bölgedeki deprem riskleri ile alınacak önlemlerin belirlenmesi konularında,
Anayasanın 98. TBMM İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini arz ederiz.
1) Tacidar Seyhan (Adana)
2) Hulusi Güvel (Adana)
3) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
4) Şevket Köse (Adıyaman)
5) Kemal Demirel (Bursa)
6) İsa Gök (Mersin)
7) Çetin Soysal (İstanbul)
8) Atila Emek (Antalya)
9) Osman Kaptan (Antalya)
10) Bayram Ali
Meral (İstanbul)
11) Mehmet Sevigen (İstanbul)
12) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
13) Nevingaye Erbatur (Adana)
14) Ahmet Ersin (İzmir)
15) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
16) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
17) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
18) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
19) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
20) Hüseyin Tayfun İçli (Eskişehir)
21) Birgen Keleş (İstanbul)
22) Atilla Kart (Konya)
23) Kamer Genç (Tunceli)
24) Gürol Ergin (Muğla)
25) Harun Öztürk (İzmir)
26) Derviş Günday (Çorum)
27) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
28) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
29) Selçuk Ayhan (İzmir)
30) Ali Koçal
(Zonguldak)
31) Eşref Karaibrahim (Giresun)
32) Rahmi Güner (Ordu)
33) Ensar Öğüt (Ardahan)
34) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya)
35) Ahmet Küçük (Çanakkale)
Gerekçe
Japonya'da
meydana gelen deprem ve sonrasında oluşan tsunami
felaketinden sonra Fukişima Nükleer Güç Santrali'nin
iki ünitesinde patlama olmuş, bir diğer ünitesinin çekirdeğinde de erimeler
olduğu ve bölgenin radyasyon tehdidi altında olduğu kamuoyuna açıklanmıştır. Bu
gelişmeler sonrasında bölgede 30 kilometrelik alan boşaltılmış, 175 bine yakın
insan bölgeden tahliye edilmiştir. Bu felaket nükleer santrallerin dünya
üzerinde yarattığı tehdidi yeniden gündeme getirmiştir. Özellikle yaşanan olay
depremlerin nükleer santraller üzerinde ne denli büyük bir tehdit olduğu
konusunda ciddi bir örnek teşkil etmiştir.
Ülkemizde de
Mersin'in Gülnar İlçesi’ne bağlı Büyükeceli Beldesi'nde yapılması planlanan Akkuyu Nükleer Santrali için 1976 yılında lisans verilmiş
ve bu lisansa istinaden Rusya ile Türkiye arasında 12 Mayıs 2010 tarihinde Akkuyu'da nükleer güç santralinin kurulması, işletilmesi
konularında uluslararası bir anlaşma yapılmıştır.
Öncelikle
anlaşmaya göre Akkuyu santrali 35 yıl önceki lisans
temel alınarak yapılacaktır. O tarihten bu yana bölgede nüfus yoğunluğu
değişmiş, turizm altyapısı genişlemiş, jeolojik yapı yeniden değerlendirilmiş,
deprem riskleri açısından bölgedeki fay hattının üniversiteler ve uzmanlar
tarafından incelenmesi yeniden yapılmıştır. Bu incelemeye göre depremsellik
açısından 4'ncü derece deprem bölgesi olarak görülen Ecemiş fay kuşağı 1998 de
yapılan bir araştırmada 1'nci derecede deprem bölgesi olarak belirlenmiştir. Bu
açıklamanın sonunda her türlü mühendislik yapısının bu durumu dikkate alınarak
tasarlanması gerektiği ayrıca belirtilmiştir. Oysa ki Akkuyu'da yapılması düşünülen nükleer santral için verilen
uluslararası tekliflerde Ecemiş fay hattının aktif olmadığı kabul edilmiştir.
Hem belirtilen raporda hem de daha sonra çeşitli üniversiteler tarafından
yapılan araştırmalarda Ecemiş fayının depremsellik açısından aktif fay olduğuna
karar verilmiştir. Yine 10 yıl önce Çukurova Üniversitesi öğretim üyelerinden
Prof. Dr. Hasan Çetin tarafından hazırlanan bir raporda California'daki depremsellik
tanımlamalarına göre Ecemiş fayı için aktif fay tanımlaması yapıldığı
belirtilmiş, fayın canlı olduğu ve hareketlerinin izlenmesi gerektiği yönünde
görüşler ortaya çıkmıştır. Bu tespitlere göre Akkuyu
için hazırlanan lisans, Ecemiş fay hattının ölü olduğu varsayımına göre
hazırlanmıştır. Oysaki bu raporlara göre Akkuyu
lisansının yeniden gözden geçirilmesi kaçınılmazdır. Yakın geçmişte Almanya'da
deprem riski yeterince incelenmediği gerekçesi ile Müiheim
Kaerlich adlı reaktörün federal mahkeme kararı ile
kapatılması gündeme gelmiştir. Bugün sismik risklere ilişkin daha büyük bir
bilgi eksikliği olduğu hâlde Akkuyu'nun uluslararası
sözleşme ile yapılması planlanmıştır. Görüldüğü gibi Akkuyu
sahasına 25 km uzaklıkta bulunan Ecemiş fay hattına ilişkin güncel, sismolojik,
jeolojik ve jeofiziksel araştırma yapılmadan karar verilmiştir.
Akkuyu'ya verilen lisans sonrası Doğu Akdeniz bölgesindeki yerleşimleri
etkileyen yıkıcı bir deprem daha yaşanmış Adana ve çevre köylerde 130 üzerinde
insan yaşamını yitirmiştir. Bu depremin merkez üssünün de Akkuyu'ya
170 km uzakta olduğu bilinmektedir. 6,4 gibi orta ölçekli bir deprem olmasına
rağmen ve bu depremin süresinin Japonya depreminin 4/1'i kadar olmasına rağmen
bölgeye verdiği zarar bellidir.
Bölgenin deprem
riski taşıması bölgedeki deniz suyu sıcaklığının soğutma açısından elverişli
olmaması, bölgenin nüfusunun ve turizm kapasitesinin en az on katı artmış
olması Türkiye'de henüz nükleer santral denetleyecek ve nükleer projeye ruhsat
verecek kurumların bulunmaması ve en önemlisi nükleer atıkların bertaraf
edilmesi konusunda anlaşma yapılan ülke olan Rusya'ya bir yükümlülük
getirilmemiş olması, Türkiye'de yapılması planlanan Akkuyu
nükleer santrali konusunda bir araştırmayı zorunlu kılmıştır.
Japonya'da
meydana gelen deprem felaketinin ardından tüm dünyada nükleer enerji yeniden
gündeme alınıyor. İsviçre bu konuda önemli bir adım atarak nükleer projeleri
durdurdu. Bir önemli adım da Almanya'dan geldi. Almanya Başbakanı Angela
Merkel, Japonya'daki nükleer sorun nedeniyle, Almanya'daki nükleer santrallerin
kullanma süresini uzatmaya yönelik kararlarını "Hiçbir şey olmamış gibi
davranamayız. Japonya'daki olaylar imkânsız olduğunu düşündüğümüz risklerin
tamamen göz ardı edilemeyeceğini öğretti" diyerek 3 ay süreyle ertelediklerini
açıkladı.
Bu durumda
Türkiye 35 yıl önceki lisansı esas alarak Akkuyu’da
kurulması düşünülen nükleerin yaratabileceği riskleri nasıl göz ardı edebilir?
Yukarıda
saydığımız nedenlerden dolayı Mersin Akkuyu'da
kurulması düşünülen nükleer santralin yaratabileceği risklerin belirlenmesi
için Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemdeki
yerini alacak ve meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşme,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1012) (S. Sayısı:
725) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde,
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülen tasarının birinci bölümünde yer alan maddelerin oylanması
tamamlanmıştı.
(x) 725 S. Sayılı
Basmayazı 30/3/2011 tarihli
84’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm,
26’ncı maddeye bağlı geçici 2, 3 ve 4’üncü maddeler ile geçici 1’inci madde
dâhil olmak üzere 18 ila 33’üncü maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm
üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’e aittir.
Sayın Öztürk,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargı
Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun 18 ila
33’üncü maddelerini kapsayan ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yargıyı hızlandırmak amacıyla ne kadar yasal düzenleme
yaparsak yapalım, önemli olan, hukukun toplum vicdanını sızlatmamasıdır,
adaletin gücünü toplum vicdanından almasıdır. Toplumun vicdanını sızlatan,
yaralayan, kanatan ve hukukun üzerine oturmayan bir yargılama sistemi doğru bir
yargılama sistemi değildir.
Bakın, şöyle bir
dünyaya baktığımız zaman, bugün Orta Doğu’da, demokrasi türküleriyle ortalık,
yer gök inliyor ve gerçekten, otoriter yönetimlerin gitmesi arzulanıyor, ama
Türkiye’de, basılmamış, yayımlanmamış, okunmamış kitaplar toplatılıyor.
Herhâlde hiçbirimiz -basılmamış kitapların toplatılmasını bir kenara bırakalım-
kitapların toplatıldığı bir ülkenin milletvekilleri olmak istemeyiz. Sanıyorum,
kendisinin bu dünyadaki rolünün haksızlıklarla, hukuksuzluklarla mücadele
olduğunu ve kendisini iç dünyasında öyle gören Sayın Başbakan, kitapların
toplatıldığı, henüz yazılmadan bilgisayar hard disklerinden silindiği bir
ülkenin Başbakanı olmaktan herhâlde rahatsız oluyordur diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
gerçekten, polislere nasıl rapor tutturursanız tutturun ve gerçekten, AKP
yandaşı gazeteci kılığındaki kimi militanlara televizyon ekranlarında ya da
basında, yazılan ve çizilen kitapların, makalelerin bir terör örgütünün
talimatı ve yönlendirilmesiyle yazıldığını, çizildiğini ne kadar söyletirseniz
söyletin, siz, bugün, 21’inci yüzyılda, 2011 yılında yayımlanmamış kitapların
toplatılmasını kimseye anlatamazsınız.
Siz bugün hem
Türkiye’de hem de uluslararasında “Ergenekon” diye bilinen, kamuoyunda “Ergenekon”
diye bilinen davanın, darbecilerle, darbe yapanlarla, derin devletle hesaplaşma
yerine, siyasi iktidara muhalif insanları sindirmenin, susturmanın enstrümanı hâline geldiği kanısını değiştirtemezsiniz
değerli milletvekilleri. O nedenle “Yargının hızlandırılması.” dediğimiz zaman,
biz, her gün akşam, oturduğumuz yerden dizi seyreder gibi, bu ülkede çok önemli
görevlerde bulunmuş insanların sakalı uzamış bir şekilde itilerek, kakılarak
polis arabalarına bindirilmesi ve çevrelerinde rencide edilmesi manzaralarının
demokrasiyle ve demokratik hukuk devletiyle bağdaşmadığını düşünüyoruz.
Terörizm
karşısında demokrasiler şu temel soruya yanıt vermek zorundadır: Demokrasi ve
insan haklarına tehdit oluşturan terörist insan haklarından yararlanabilir mi? Soruyu
daha genel bir düzeyde sorarsak: Demokrasiler, temel değerlerinden ödün
vermeden kendilerini terörizm tehdidine karşı koruyabilirler mi? Demokrasiler,
demokrasi oldukları için teröre karşı demokrasi ve insan hakları sınırları
içerisinde mücadele etmek durumundadırlar. Devletler, demokrasi ve insan haklarından uzaklaştıkça teröristle
ortak noktalar oluşturmaya başlarlar. Demokrasileri güçlendiren, olağanüstü
durumlarda demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ilkelerinden
vazgeçilmemesidir. Bunun için, demokrasiler teröre karşı tek kolları bağlı
olarak mücadele etmek zorundadırlar. Türkiye Cumhuriyeti, demokrasi ve insan
haklarından ödün vermeden demokrasiye yönelen her türlü tehlike ve tehditleri
aşabilecek, onları milletin iradesiyle yenebilecek güçtedir. Bu ülkede
demokrasiye yönelen kimi tehdit ve tehlikeleri gerekçe yaparak siyasi iktidara
muhalif insanları, sesleri susturma bu ülkeye, demokrasisine yönelmiş en büyük
tehlikelerden birisidir.
Değerli
milletvekilleri, siyasi iktidar, AKP hep böyle olağanüstü yöntemlerden,
olağanüstü dönemin kurumlarından medet umuyor; bakın, özel yetkili mahkemeler
eliyle Türkiye’deki yargılamayı kural hâline getiriyor. Özel yetkili mahkemeler
12 Mart 1971 darbesinden sonra 1973’te kurulmuş ve adı “DGM”ymiş
o zaman. 1976 yılında Anayasa Mahkemesinin iptali üzerine bu DGM’ler
durdurulmuş ancak o dönem Türkiye’de, toplumda DGM’lere karşı yönelen mücadele
üzerine Parlamento, DGM’ler yasasını çıkartamamış, 12 Eylül 1980 darbesinden
sonra o darbe yönetimi koşullarında tekrar devlet güvenlik mahkemeleri devreye
girmiştir. Ancak, devlet güvenlik mahkemelerinin soruşturma
ve kovuşturma usulleri adil yargılanma hakkına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatlarına, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olması nedeniyle değiştirilmek
zorunda kalınmıştır ve oradan askerî üye çekilmiş, onun yerine sivil üye
verilmiş ve onun yerini de bugün kamuoyunda, demokrasiye aykırılıkların,
hukuksuzlukların, haksızlıkların, keyfîliklerin
kaynağı olan özel yetkili ağır ceza mahkemeleri alır olmuştur.
Özel yetkili ağır
ceza mahkemeleri, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250, 251 ve 252’nci maddelerine
göre kurulup faaliyet gösteren mahkemelerdir. Soruşturma ve kovuşturma usulleri
özel olarak örgütlenmiş olan bu mahkemeler, adil yargılanma hakkı ihlal
edildiği için kardırılmak zorunda kalınan devlet güvenlik mahkemelerinin
tamamıyla devamıdır değerli arkadaşlarım. O nedenle, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
250, 251 ve 252’nci maddeleri, Anayasa’nın ilk bölümünde yer alan temel hak ve
özgürlükleri, bireye korkusuz yaşama hakkı tanıyan kuralları, özel yetkili
savcılara askıya alma hakkı tanımıştır. Bu tamamen keyfî bir durumdur. İşte
uygulamadaki haksızlıkların, hukuksuzlukların hatta Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararlarında konu edilen, eleştirilen ve bu nedenle, Türkiye'nin
özel olarak denetime tabi tutulmasına neden olan uygulamaların nedeni budur. O
nedenle, yapılması gereken, bu özel yetkili mahkemelerin bir an önce
kaldırılmasıdır. Özel yetkili mahkemeleri düzenleyen Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
250, 251 ve 252’nci maddelerinin kaldırılması için, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak biz kanun teklifi verdik. Böyle, demokrasilerde özel olmaz değerli
arkadaşlarım, özelin özeli olmaz. Bu mahkemelerin ihtisas mahkemeleri olmadığı,
otuz yıllık kesintisiz sürelerle, otuz yıllık uygulamalarıyla görülmüştür.
Değerli
milletvekilleri, başka bir yönteme başvuruyor şimdi İktidar; o da kanun
hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren yetki tasarısını Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunuyor. Bu İktidar döneminde, usulsüzlükler, yolsuzluklar kural
hâline gelmiştir, istisnalar kural olmuştur, kurallar ise istisna olmuştur.
Bakın, daha önce Anayasa değişikliği konusunda, milletvekillerinin depo
imzaları kullanıldı. Bugün ise Türkiye Büyük Millet Meclisine kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisi veren kanun tasarısı, 28/3/2011 günü
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş değerli arkadaşlarım ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Mustafa Açıkalın
imzasıyla da üyelere toplantı günü verilmiş, Plan ve Bütçe Komisyonunun üyeleri
toplantıya çağrılmış. Şimdi, 28/3/2011 günü Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan bir kanun tasarısı, nasıl oluyor da
bu tarihte Türkiye’de bulunmayan Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının imzasıyla
üyelere gönderiliyor ve üyeler toplantıya çağrılıyor? Bu usulsüzlük değil de bu
hukuksuzluk değil de nedir değerli arkadaşlarım? Çünkü Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanının 25 Marttan itibaren Türkiye’de olmadığı, umrede olduğu
söylenilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Bu, AKP klasiğinin devamı şeklindedir değerli arkadaşlarım,
bunlardan vazgeçmek gerekiyor. Burada yasalar yapmakla hukuksuzluğu
önleyemeyiz. Öncelikle kendimizi hukuksuz anlayışımızdan arındırmamız gerekir
diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın
Mehmet Şandır.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yargı
Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu üzerinde müzakere yapıyoruz.
Aslında, geç kalmış, geciktirilmiş bir konuda bir düzenleme yapıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, hepinizin malumu, adalet mülkün temelidir. Adalet bu toplumun
en değerli ortak paydasıdır. Bizi bir arada tutan, bir arada yaşama iradesini
öyle bireysel çıkarımı maksimize edecek şekilde hayata geçiren temel mesele,
temel değer, adalet duygusuna olan güvenimizdir. Çok klasik bir söz,
“Türkiye’de mahkemeler var, Ankara’da hâkimler var.” duygusunun bütün
insanlarımız tarafından kabul edilmesi, güvenilmesi ve buna sığınılması
birlikte yaşama irademizin gereği anlamında çok değerli, çok önemli.
Adalet mülkün
temelidir. Eğer adaletin tahakkukunda bir adaletsizlik oluyorsa, bir gecikmeyle
bir zulüm, bir haksızlık oluşuyorsa, bu toplumu geleceğinden umut içerisinde
tutmak, devletine güvenir hâlde tutmak çok mümkün olmayacaktır.
Türk yargısı,
maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisinin şu sekiz yılı tamamlayan iktidarı
döneminde, belki de tarihinin hiçbir döneminde yaşamadığı kadar tartışılır bir
noktada. Sorgulanır, verdiği kararlar tartışılır, yani Anayasa Mahkemesi
kararları bu toplumda bir ayrışmaya, cepheleşmeye sebep olur süreçler yaşandı.
Cumhuriyet tarihinde, yargının bu kadar tartışıldığı, yargı kararlarının bu
kadar tartışıldığı bir dönemi daha önce yaşamış değildik. Toplumda, siyasette,
sivil toplumda yargı reformuna karşı çıkan hiçbir karşı duruş yoktur. Tüm
siyasi partiler, bunların arasında Milliyetçi Hareket Partisi de... Yargı
reformu yapılmalıdır, adalet tecelli etmelidir, zamanında tecelli etmelidir.
Yargı sistemi böyle uluorta tartışılan bir yapıdan kurtarılmalıdır talepleri
bir toplumsal mutabakat noktasıdır. Hepimiz bunu istiyoruz ama sekiz yılı
tamamlayan AKP İktidarı döneminde, maalesef, yargı reformu tamamlanamamıştır,
yargı hâlâ tartışılmaktadır. Yargının her kararı, yargıdaki her atama, yargının
yapılanması sürekli bu toplumun, en çok tartışılan, üzerinde uzlaşma temin
edilemeyen konusu olmaya devam etmektedir.
Şimdi, yargı
hizmetlerinin hızlandırılması için getirilen kanun tasarısı önemlidir ama bir
bütünlük içerisinde yani yargı sisteminin tüm kurumları, tüm kurallarıyla
uyumlu bir şekilde, bir bütünlük içerisinde hazırlanıp getirilemediği için yine
birçok tartışmaları ve maksadı hasıl edemeyeceği
yönündeki endişeleri de beraberinde getirmektedir.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak muhalefet şerhimiz olmakla beraber bu kanun bize göre
yeterli değil, bize göre bir yargı reformu değil, yargı reformunun bir parçası
olmak özelliğini de taşımıyor. Bu konu, tüm yapısal sıkıntılarla personelinin
veya yargı mensuplarının özlük haklarındaki adaletsizliklerin düzeltilmesiyle
hukukun uygulanmasında gerekli olan teknik altyapının, fiziki altyapının
kurulmasıyla bir bütünlük içerisinde bir konsept
olarak, bir proje olarak siyasi iktidar tarafından düzenlenmeli, topluma
sunulmalı, Türkiye Büyük Millet Meclisine öyle getirilmeliydi ama her ne hikmetse
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının siyaset anlayışı, yönetim anlayışı,
böyle olayları sakız gibi çiğneterek, toplumda bir tartışmanın, cepheleşmenin
yaşanmasını seyrederek, yanlışlara karşı da işte temennide bulunarak, hatta
şikâyette bulunarak geçirilen bir süreç.
Şimdi, ısrarla,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, her defasında söylüyoruz, Türk milletini tek
başına yöneten, bu ülkeyi Türk milleti adına sekiz yıldan bu yana yöneten,
Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğa sahip olan bir iktidar, bu toplumun en
değerli ortak paydası olarak yargının sorunlarını çözmek noktasında bir yargı
reformunu buradan geçirememiştir. “Yargı reformunu yaptık, tamamladık, artık
sistemde bundan sonra adalet mülkün temelidir kuralının gereği bir yargılama
yapılacaktır.” diyebilmenin imkânı yok. Bunu da söyleyemiyorlar zaten. Sürekli
yargıdan şikâyet ediliyor. Gazetelere bakıyorsunuz, her gün yargıyla ilgili bir
konu manşetlerde. Dolayısıyla bu noktada sorumluluk, toplum nezdinde muhatap
siyasi iktidardır, AKP İktidarıdır.
İç hukuk
mevzuatımız yenilenememiştir, evrensel demokratik normlar güçlendirilememiştir.
Yargının iş yükünün hafifletilmesi ve dava sürelerinin kısaltılması için
gerekli tedbirler maalesef şu sekiz yılın sonuna ulaştığımız şu süreçte bile
yeterince alınamamıştır. Türkiye’de on yıla ulaşan tutukluluk süreleri
yaşanmaktadır. Ne çağa yakışmakta ne Türkiye’ye yakışmakta. Artık gözaltı
süreleri, tutukluluk süreleri bir cezalandırmaya dönüşmüştür. Yargılama süreci
tamamlanmadan on yılı tamamlayan bir mahkûmun ve onun cezalandırılmasını
bekleyen toplumun, tarafların içine düştüğü hayal kırıklığını dikkatlerinize,
takdirlerinize sunarım. Bunun adı yargılama değil, bunun adı yargı sistemi
değil, yargı reformu hiç değil.
Şimdi, sekiz yıl
bu ülkeyi tek başınıza yöneteceksiniz, gözümüzün önünde bu yanlışlıklar olacak,
yaşanacak ama tedbiriniz olmayacak. Eli kanlı katiller on yılı doldurdukları
için, tutukluluk süreleri tamamlandığı için yargılanmadan salıverilecekler,
sonra da ülkeyi terk edecekler, Türkiye Cumhuriyeti devletiyle alay edecekler.
Buna hakkınız yok.
Bir başka şey
-sürekli konuşmanıza rağmen daha yeni kanunlaştırdınız- bölge adliye
mahkemeleri hayata geçirilememiş, kolluk kuvvetleri idari yapılanması ve
araçla-gereçle donatılarak adli hizmet sunan etkin bir yapıya
kavuşturulamamıştır. Hâkim, savcı ve yardımcı personel açığı maalesef
giderilememiştir.
Bunu
konuştuğumuzda, Sayın Hükûmet, Sayın Başbakan Yargıtayı
suçluyor, Danıştayı suçluyor. Sanki ülkeyi kendileri
yönetmiyor, sanki Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanun çıkarma sayısal
çoğunlukları yok. Dolayısıyla bugün yargı hizmetlerinin hızlandırılmasıyla
ilgili getirilen bu kanun, bir anlamda, suç savmak gibi, geç kalmış olmanın
aceleciliğinde, geri dönememenin endişesinin telaşında, böyle, görev savma gibi
bir düzenleme olmuştur. Ama asıl olan, yargı reformunun bütün özellikleriyle,
bütün kapsamıyla geçirilmesi gerekir.
Bu noktada,
ülkemizin ve toplumun ihtiyacı olan konularda Milliyetçi Hareket Partisi olarak
destek vermeye her zaman hazır olduğumuzu her defa söylüyoruz ve bunun da
örneklerini, hatta öncülük yaptığımız örneklerini burada birçok defa da yaşadık
ama bütün söylememize rağmen, daha sayabileceğim birçok konudaki eksikliklerin
tamamlanması noktasında, maalesef siyasi iktidarın dönemin sonuna gelip, iki
dönemin sonuna gelip böyle bir parça kanunla, bir eksik kanunla, böyle bir suç
savma gibi, görev savma gibi bir düzenlemeyle Genel Kurulu meşgul etmesi ve
“Ben yargılamayı hızlandıracak tedbirleri aldım, yargıyı güçlendirecek
tedbirleri aldım, yargıdaki arızaları giderecek tedbirleri aldım.” gibi bir
iddiayla bu toplumu yanıltmaya hakkı yok. Görevini yapamamıştır, yargı bugün maalesef toplumun bir tartışma
alanı olarak AKP’nin eseri, ülkemizin ve toplumun önünde beklemektedir.
Bu duygularla bu
yasa tasarısının her şeye rağmen hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şandır.
Bölüm üzerinde
başka bir söz talebi yoktur.
Soru-cevap işlemi
için de söz talebi yoktur.
İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 18. Maddesi ile 2802 Sayılı Hakimler
ve Savcılar Kanununun 21. Maddesinin birinci fıkrasının "c" bendine
eklenen "işleri" kelimesinin "kararları" şeklinde,
33. Maddesinin
birinci fıkrasına eklenen "kanun yolu incelemesinden geçen işler"
ibaresinin "kanun yolu incelemesinden geçen kararları" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Alim Işık |
Konya Mersin Kütahya |
Cemaleddin Uslu Akif
Akkuş |
Edirne Mersin |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 18. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını ve maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Hakkı Suha
Okay Ali Rıza Öztürk İsa Gök |
Ankara Mersin Mersin |
Tayfun İçli Birgen Keleş Bayram Meral |
Eskişehir İstanbul İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI C EMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Derece
yükselmelerinde objektif kriterlerin yürürlükten
kaldırılması doğru değildir. Bu nedenle söz konusu düzenlemenin metinden
çıkarılması öngörülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler..
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 18. Maddesi ile 2802 Sayılı Hakimler
ve Savcılar Kanununun 21. Maddesinin birinci fıkrasının "c" bendine
eklenen "işleri" kelimesinin "kararları" şeklinde,
33. Maddesinin
birinci fıkrasına eklenen "kanun yolu incelemesinden geçen işler"
ibaresinin "kanun yolu incelemesinden geçen kararları" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Maddenin daha
anlaşılır ve karışıklığa mahal vermeyecek şekilde düzenlenmesi amacıyla bu
önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
19’uncu madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 19. Maddesi ile düzenlenen 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun
181. Maddesinin 2. fıkrasında yer alan "kusurunun ispatlanması"
ibaresinin "kusurlu olduğunu ispatlaması" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Alim Işık |
Konya Mersin Kütahya |
Akif
Akkuş Cemaleddin Uslu |
Mersin Edirne |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 19. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını ve maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Hakkı Suha
Okay Ali Rıza Öztürk İsa Gök |
Ankara Mersin Mersin |
Tayfun İçli Bayram Meral Birgen Keleş |
Eskişehir İstanbul İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Yargı yetkisinin
mahkemeler yerine başka bir merci tarafından kullanılması Anayasanın 9. ve 142.
maddelerine aykırıdır. Bu nedenle söz konusu düzenlemenin Tasarı metninden
çıkarılması öngörülmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.07
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 15.16
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
725 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerinde verilen Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Görüşmelere
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 19. Maddesi ile düzenlenen 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun
181. Maddesinin 2. fıkrasında yer alan "kusurunun ispatlanması"
ibaresinin "kusurlu olduğunu ispatlaması" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN- Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 725 sıra sayılı yargı hizmetlerinin hızlandırılmasıyla ilgili
bu tasarının 19’uncu maddesi üzerine verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili
söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, aslında bu değişiklik teklifi kabul edilebilir bir teklifti
ancak Sayın Bakan ve Komisyon buna karşı çıktılar. Bu madde, esasen 1512 sayılı
Noterlik Kanunu’ndan kaynaklanıyor. Yani bu Kanun’a eklenen maddelerden dolayı
zorunlu olarak bir değişikliği gündeme getiriyor. 4721 sayılı Kanun’un 164’üncü
maddesinde yer alan “hâkim” ve yine 598’inci maddesinde yer alan “sulh
mahkemesince” ibarelerinden sonra gelmek üzere “noter” ibaresi eklenmektedir.
Bu, tabii, uygulamada kolaylık getirecek.
Yine, bu Türk
Medeni Kanunu’nun 181’inci maddesinin ikinci fıkrası da bu düzenlemeyle
değiştiriliyor. Zira, Anayasa Mahkemesinin 22/10/2010
tarihinde verdiği değişiklikle ilgili iptal kararının uygulamasıyla doğabilecek
birtakım boşlukların doldurulması amacını taşıyor. Şimdi, bahsettiğimiz bu
değişiklik uygulamada kolaylık sağlayacak. Adli makamların iş yükünü biraz
hafifletecek ancak tabii, noterlerin yeterli teknik ve personel donanımı
sağlaması gerekiyor. Aksi hâlde bu hususun uygulanmasıyla mirasçılık hususlarında
birtakım hak kayıpları yaşanabilir.
Değerli
milletvekilleri, bu düzenlemeler aslında milletin beklentilerine uygun bir
şekilde yargı hizmetlerinin hızlandırılmasını ortaya koyuyor ve tabii, bunların
bu anlamda bakıldığında desteklenmesi lazım ama tabii, seçimlere çok kısa bir
süre kala bu çalışmaların yapılması ve açıkçası bu tür kanunların da enine
boyuna geniş bir şekilde değerlendirilmeden, tartışılmadan Mecliste, burada
görüşülmesi birtakım aksaklıklara da neden olabilir. Zira, tabii, kapsamlı bir çalışmanın yapılması, yeterli bir tartışmanın
yapılması kanunların uygulanması açısından fevkalade önem teşkil ediyor.
Verdiğimiz bu
değişiklik önergesini dikkatlerinize sunuyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Cemaleddin Bey.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 20 üzerinde
bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 20. Maddesi ile düzenlenen 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun
191. Maddesinin 2. fıkrasında yer alan “durma” ibaresinin “yargılamanın
durdurulması” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Cemaleddin
Uslu Akif Akkuş |
Konya Edirne Mersin |
Yılmaz Tankut Alim Işık Behiç
Çelik |
Adana Kütahya Mersin |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Yılmaz Tankut konuşacak efendim.
BAŞKAN – Sayın
Tankut, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 725 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle
ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugün dokuz yıla yaklaşan tek başına AKP İktidarı döneminde,
maalesef, hemen her konuda olduğu gibi özellikle adaletin tecelli
ettirilmesinde çok büyük sıkıntı ve çifte standartlar meydana gelmiş ve
getirilmiştir. Bugün sadece kendi aile ve yandaşlarına
iktidar gücüyle devlet ve ülke nimetlerini paylaştırıp, kanun ve kolluk
güçlerini devamlı kendi siyasi yandaşlarının hizmetine sunmaya kalkan bir
iktidarın toplumumuzun refah ve huzurunu sağlaması mümkün olmadığı gibi,
yargısal faaliyetleri hızlandırma iddiasıyla getirdiklerini söyledikleri bu
tasarının da adaletin tecellisi yönünde bize göre hiçbir manası olmayacaktır.
Değerli
arkadaşlar, konumuz adalet ve yargının hızlı işlemesi olunca, haklı olarak bu
konuyla ilgili bazı hususları da yeri gelmişken paylaşmak istiyorum. Bir kere,
her şeyden önce adaletin uygulanmasında toplumun bütün kesimlerine eşit ve
tarafsız yaklaşılmalı ve herkese aynı standartlar uygulanmalıdır. Bugün adalet
ve diğer konularda ölçü ve standartlara itina gösterdiğini iddia eden AKP
Hükûmeti, maalesef, bu söylemlerinde samimi ve inandırıcı değildir.
Uluslararası ilişkilere varıncaya kadar standart arayan bugünkü AKP Hükûmeti,
acaba Türkiye’de hangi normları, hangi standartları esas almaktadır? Bugün,
milyonlarca insanımız açlık, yokluk ve yoksullukla mücadelede âdeta ateşten
gömlek giymiş vaziyettedir.
2002 yılına kadar
devletimizin emekleriyle, milletimizin alın teriyle meydana getirilmiş, hayata
geçirilmiş yüzlerce tesis, fabrika, banka, sigorta şirketi, liman tek tek
satılmış, mevcut işsizlere milyonlarca yeni işsiz eklenmiş ve artık çöplükten
karın doyuran vatandaşlarımızın görüntüsü kanıksanır, alışılır hâle gelmiştir.
Toplumsal cinnet had safhaya ulaşmış, çocuğunun dershane borcunu ödeyemeyen
anne hapse, evladı intihara sürüklenmiş bir Türkiye gerçeğinde yandaş ve yeni
zenginler türetilmiştir.
Sosyal adalette
garip ve kimsesizlere başka kendilerine başka standart getiren AKP Hükûmetinin
maalesef diğer alanlarda da farklı farklı adalet ve standartları mevcuttur. Bu
Hükûmetin ne adalette ne ekonomide ne güvenlikte ne demokraside ne de başka
alanlarda belirli ve adil bir standardı ve eşit bir yaklaşımı maalesef
bulunmamaktadır. Bu Hükûmet, ekonomide halka başka kendilerine başka
standartlar ve adalet uygulamaktadır. Yine bu Hükûmet adalette kendi
yandaşlarına farklı, başkalarına ve muhalif olanlara ise farklı standartlar
uygulamaktadır. “Hepimizin sonunda gideceği yer 2 metrelik mezar değil mi?”
diyen Başbakanın geçim standardı bir iki gemicik, altı yedi tane havuzlu villa,
sayısız menkul, banka hesabı, altın ve gayrimenkuldür.
Deniz Feneri
davası sanıklarını kollayan, Habur’da karşıladığı bölücü hainleri affeden ama
terörle mücadele etmiş Silahlı Kuvvetlerin şerefli mensuplarına, binlerce gence
eğitim hizmeti veren akademisyenlere cezaevini reva gören bu Hükûmetin AKP
karşıtlarına başka yandaşlara başka adalet ve standardı vardır. Yine bu
Hükûmetin adalet ve demokrasi standardı ise yolsuzluk yapmış, görevi kötüye
kullanmış ve yargıda ceza almış AKP’li belediye başkanlarını koltukta tutmak
ama hakkında soruşturma bile açılamamış -Adana gibi- kendi partisinden olmayan
ve özellikle Milliyetçi Hareket Partili belediye başkanlarını açığa almak şeklinde
olmuştur.
Madenci
vatandaşlarımızın ölümünü “Bu işin kaderinde var.” diye geçiştiren bu Hükûmetin
başı, Türkiye sınırları içerisinde binlerce güvenlik görevlisiyle, doktoruyla,
hemşiresiyle, trilyonluk tam güvenli makam arabaları ve saltanat uçaklarıyla
gezerek AKP’ye yakışır bir standardı ve adalet anlayışını da ortaya
koymaktadır.
Vatanı için
toprağa düşmüş yiğitlere “Kelle” diyen ama onları katledenlere “Sayın” diyen,
eşkıyaya engin hoşgörüyü, şehit babasına ve işçilere ise cop ve buzlu suyu reva
gören bu Hükûmetin şehitlere başka, hak arayan işçilere başka, bölücü hainlere
başka standardı ve adalet anlayışı vardır.
Karanlık ile
aydınlık arasındaki farktan daha keskin farklara sahip adalet anlayışıyla böyle
standartları savunan, uygulayan bir Hükûmetin Türkiye’nin huzur ve bekasını,
toplumsal barışı ve PKK’nın hamisi Barzani’nin ayağına giderek onurlu bir dış
siyaseti tesis etmesini biz elbette beklemiyoruz. Ama beklediğimiz bir şey var;
o da kendisinden başka hiçbir kesime hiçbir standardı ve faydası olmayan bu
zihniyetin 12 Haziranda hak ettiği dersi seçim sandığında almasıdır diyor, bu
duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tankut.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 21 üzerinde
bir adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 21. Maddesi ile 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 161.
Maddesine eklenen fıkrada yer alan “soruşturma dosyasını ele alan” ibaresinin
“soruşturmada” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Akif Akkuş Cemaleddin
Uslu |
Konya Mersin Edirne |
Behiç
Çelik Alim Işık |
Mersin Kütahya |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım Sayın Vural?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe...
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Maddenin
daha anlaşılır ve karışıklığa mahal vermeyecek şekilde düzenlenmesi amacıyla bu
önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 22 üzerinde
bir adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 22. Maddesinin metinden çıkarılmasını ve madde numaralarının
bu düzenlemeye göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Alim Işık |
Konya Mersin Kütahya |
Akif Akkuş Cemaleddin
Uslu Recep Taner |
Mersin Edirne Aydın |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Taner, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 725 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik
önergesi hakkında söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu madde, takipsizlik kararına itirazı ağır ceza mahkemesinin
heyet hâlinde incelemesi, kanunun amacı olan yargının hızlandırılması olgusu
ile terstir. Zira, bu madde kabul edildiği takdirde
yargı hızlanmaz, tam tersine yavaşlar. Kanun tasarısının başlığı yargı
hizmetlerinin hızlandırılmasıyla ilgili ama içeriğine baktığımızda, hiçbirisi
yargının içindeki sorunları çözecek maddeler değil.
Dokuz yıldır
iktidarda olan AKP, her fırsatta yargı reformundan bahsetmesine rağmen, sekiz
yıl yargı ile kavga etti, 2010’da yapılan Anayasa referandumu sonrasında kavga,
yerini, kendini kurtarmaya yönelik kaygıya bıraktı ve Hâkimler Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısı değiştirilerek yandaş ve taraflı bir yargı yaratma çabası
içine girdiniz.
Değerli
milletvekilleri, dokuz yıldır iktidardasınız ve sizin iktidara geldiğiniz 2002
yılında doğan bir çocuk şimdi artık ilköğretim üçüncü sınıfta okumakta. Hâlâ
ülke meselelerine köklü bir çözüm bulamamanızın bahanesi de artık yoktur. Bu
seçim meydanlarında, yine, yeni anayasa haricinde bir kozunuz olmayacak. Onun
da içeriğini TÜSİAD sayesinde milletimiz gördü.
Adalet açısından
baktığımızda da iktidara geldiğiniz günden bu yana yaptığınız değişikliklerden,
o değişiklikler neticesinde, zina dâhil birçok suç, sizin sayenizde suç değil.
2005 yılında Kabahatler Kanunu’nda yaptığınız değişikliklerle özel hayata ve
kişi hürriyetine karşı işlenen suçlarda, mal varlığına karşı işlenen suçlarda
indirimler yapıldı. Hırsızlık, darp, gasp, zimmet, yol kesme, küfür, örgüt
üyeliği, hatta ve hatta Türklüğe hakaret edenler sayenizde hapis cezası
almaktan kurtuldular. Emniyet mensuplarının, güvenlik güçlerinin yetkileri gasp
edilirken kamu görevlisine karşı işlenen suçlarda cebir ve tehdit şartı
getirildi. “Etkin pişmanlık” adı altında terör örgütü mensupları cezaevlerinden
tahliye edilirken, diğer yandan askere, polise taş atan sözüm ona çocuklar
affedildi. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasından yararlanarak aralarında
terör örgütü mensuplarının da bulunduğu binlerce kişi, Adli Sicil ve İstatistik
Genel Müdürlüğü verilerine göre geçen yıl 474 bin kişi dolayında aftan
yararlanarak serbest bırakıldı. TCK’nın görevi kötüye kullanmakla ilgili
257’nci maddesi yapılan değişiklikle, “Yolsuzlukla mücadele edeceğiz.” diye
geldiğiniz iktidarda yolsuzluğa bulaşanların yargılanması neticesinde verilen
cezanın üç yıldan iki yıla indirilmesini ve hapis cezasının olmamasını
sağladınız.
Değerli
milletvekilleri, bu örnekleri daha da artırmak mümkün ve yapılan düzenlemeler
neticesinde cezaların caydırıcılığı ortadan kalkınca bugünkü tablo da ortada.
Gazete veya televizyon haberlerine baktığımızda, her gün cinayet, soygun,
uyuşturucu, kadına ve çocuğa karşı şiddet, organ kaçakçılığı, katillerin,
sapıkların cirit attığı bir ortamdayız. Deniz Feneri davası ve binlerce
vatandaşımızı dolandıran holding davaları gündemden düşerken yıllardır
hakkındaki suçlamaların ne olduğu daha hâlâ belli olmayan bilim adamları,
komutanlar Silivri’de yargılanmaktadır. Bir yandan basılmamış kitaba,
düşünenlerin düşüncelerine konulan yasak ki daha dün yine bilim adamları,
ilahiyatçılar misyonerlik karşıtı söylem ve eylem yaptıkları gerekçesiyle
gerçekleştirilen gece yarısı baskını ile gözaltına alındılar. Diğer yanda da
ülkeyi ve milleti bölmeye çalışanların devlete başkaldırıları, baskı ve
tehditlere milletvekili sıfatı alarak dokunulmazlık zırhına bürünmüşlerin
emniyet güçlerine taş ve tokatları.
Evet, değerli
milletvekilleri, eserinizle ne kadar övünseniz de azdır ve ortadadır. Şimdi de
kalkmış Sayın Osman Coşkun, Asım Aykan, Burhan Kuzu ve diğer bazı AKP’li
vekiller, yaşanan olaylar karşısında “İdam cezası tekrar geri getirilmeli mi?”
tartışmaları yapıyor. 2002 yılında Milliyetçi Hareket Partisi olarak “İdam
kaldırılmamalı, cezaların caydırıcılığı olmalı.” dediğimizde oylamada idam
cezasının kalkmaması için oy kullanan 117 milletvekilinin…
AHMET YENİ
(Samsun) – Apo’yu ne yaptınız?
RECEP TANER
(Devamla) – 117 MHP milletvekilinin destek vermeyenlerin ve idamın kalkması
için “evet” oyu kullanan 41 AKP’li milletvekilinin bugünkü duruşu herhâlde
timsahın gözyaşları olsa gerek.
AHMET YENİ
(Samsun) – Apo’yu ne yaptınız? Niye Hükûmeti terk
etmediniz?
RECEP TANER
(Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 23’ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 24 üzerinde
bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 24. Maddesi ile düzenlenen 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 94. Maddesinin ikinci fıkrasına eklenen
“cenazesine katılması için yol dışında iki güne kadar izin verilebilir”
ibaresinin “cenazesine katılması için yolculuk süresi dışında iki güne kadar
izin verilebilir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Alim Işık |
Konya Mersin Kütahya |
Akif
Akkuş Cemaleddin Uslu |
Mersin Edirne |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, prensipte katılıyoruz.
Yalnız önergeyi veren değerli arkadaşlarımızın bilgisine sunmak isterim, daha
evvelki mevzuatta bu “yol süresi” olarak geçmişti, şimdi yeni bir kavram
koyuyoruz ve “yolculuk süresi” diyoruz. Eğer kendileri yönünden bir mahzuru yoksa, ilave bir düzenleme gelmiş oluyor. Prensipte
katılıyoruz, aynı anlama geliyor. İnfaz Kanunu’nda “yol süresi” denmiş, burada
“yolculuk” deniliyor.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – “Yol süresi” olarak düzeltin kabul edelim.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Hep “yol” ifadesini kullanmışız,
“yolculuk” ifadesi ilk defa girmiş olacak. Yani prensipte katılıyoruz, aynı
anlama geliyor ama dil birliği bozulmuş oluyor hukuk mevzuatımızda.
Takdir sizin.
BAŞKAN – Sayın
Vural, “yol süresi” olarak düzeltilebilir mi önerge?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet evet,
“yol süresi dışında” diye…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – “Yol süresi” olarak tashih edilsin.
BAŞKAN - Tamam.
Sayın
milletvekilleri, önerge sahiplerinin de isteği üzerine “yol süresi” olarak
önerge düzeltilmiştir.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin daha
anlaşılır ve karışıklığa mahal vermeyecek şekilde düzenlenmesi amacıyla bu
önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde madde 24’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 25 üzerinde
bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 25. Maddesi ile 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunun 116. Maddesine eklenen fıkrada yer alan “yol dışında”
ibaresinin “yolculuk süresi dışında” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Alim Işık |
Konya Mersin Kütahya |
Cemaleddin
Uslu Hasan Özdemir Akif Akkuş |
Edirne Gaziantep Mersin |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gene burada bir “yolculuk süresi” ifadesi var
Sayın Bakan. Aynı şekilde, yani “yol süresi” olarak mı düzelteceğiz?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Aynı, o şekilde düzeltilmesi lazım.
BAŞKAN - Burada da “yolculuk süresi” geçiyor da yani
önerge sahipleri katılıyorsa “yol süresi” olarak düzeltelim Oktay Bey.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet, öyle tashih edin.
BAŞKAN - Tamam.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, bu, Haberal maddesi mi?
BAŞKAN - Sayın Anadol o
kadar bilgimiz yok.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin daha
anlaşılır ve karışıklığa mahal vermeyecek şekilde düzenlenmesi amacıyla bu
önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda madde 25’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 26’ya bağlı
geçici madde 2 üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 26. Maddesi ile 5320 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun Yürürlük
ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanuna eklenen Geçici Madde 2’de yer alan “adli
para cezaları” ibaresinin metinden çıkarılmasını, yerine “çevrilenler”
kelimesinin eklenmesini arz ederiz.
Faruk Bal Alim Işık Akif
Akkuş |
Konya Kütahya Mersin |
Behiç
Çelik M. Akif
Paksoy |
Mersin
Kahramanmaraş |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin daha
anlaşılır ve karışıklığa mahal vermeyecek şekilde düzenlenmesi amacıyla bu
önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda geçici madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 26’ya bağlı
geçici madde 3 üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 26. maddesine bağlı Geçici Madde
3’ün madde metninden çıkarılmasını ve geçici madde numaralarının buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hakkı Suha
Okay Ali Rıza Öztürk İsa Gök |
Ankara Mersin Mersin |
Birgen
Keleş Bayram
Meral |
İstanbul İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Öztürk, buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
tasarısının 26’ncı maddesine bağlı geçici 3 maddede verdiğimiz önerge üzerinde
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yargının hızlandırılması adına hukuka aykırılıkları
savunamayız, hukuku sakatlayamayız, temel kuralları altüst edemeyiz. Şimdi, bu
geçici 3’üncü maddede 2014 tarihine kadar asliye ceza mahkemelerinde yapılan
duruşmalarda cumhuriyet savcısı bulunmaz ve katılma hususunda da cumhuriyet
savcısının görüşü alınmaz. Şimdi, eğer cumhuriyet savcısının duruşmalarda, ceza
duruşmalarında bulunması gerekmiyorsa, bulunmasının bir faydası yoksa 2014
tarihine kadar niye bulunmuyor da 2014 tarihinden sonra bulunuyor? Bunu anlamak
mümkün değil. Yani bir yargılamada iddia makamı, savunma ve karar mekanizması
yargılama sisteminin olmazsa olmaz temel sacayaklarıdır. Siz bu ayaklardan bir
tanesini kırarak yargılama sistemini sağlıklı hâlde tutamazsınız. Nasıl ki
savunmayı yok sayarak yargılama sağlıklı olmazsa, iddia makamını da buradan
çekerek yargılama sağlıklı olmaz.
Şimdi, tabii,
buradaki temel çelişkinin bir tanesi, dediğim gibi, yani bu eğer doğruysa, yani
cumhuriyet savcılarının ceza yargılamasının bir öğesi olarak o yargılama
sürecine katılması gerekmiyor ise niye 2014’ten sonra katıyorsunuz?
Yani, şimdi,
değerli milletvekilleri, gerçekten yargılamayı hızlandıracağız diye, yani
hukukun temel müesseselerini yok ederek, darmadağın ederek, hukuksuzluk
yaparak, insanları savunma hakkından mahrum bırakarak yargılamayı
hızlandıramazsınız.
Zaten
tutukluluklara bakıyoruz, tutuklama kararları veriliyor, kararların gerekçeleri
yok. Şimdi, bir tutuklama kararının hukuka uygun olup olmadığının denetlenmesi
için tutuklamanın nedenlerinin bilinmesi lazım. Yani şimdi tutuklamanın
nedenleri dahi söylenilmiyor, tutuklamanın nedenleri dosyalarda gizli, o zaman
bu tutuklama kararının hukuka uygun olup olmadığını, mevcut Ceza Muhakemesi
Kanunu’na uygun olup olmadığını, uluslararası hukuk kurallarına uygun olup
olmadığını nasıl denetleyeceğiz? Hatta bir kişiye isnat edilen suça ait olarak
gösterilen delil verilmiyor; şüpheliye de verilmiyor, şüphelinin avukatına da
verilmiyor, ondan saklanıyor, gizleniyor. Savcı diyor ki, “Ya biz onu
tutukladık, elimizde bizim çok güçlü deliller var, yani sizin bildiğiniz gibi
değil.” diyor. Bizim bildiğimiz gibi değilse, bilmediğiniz konular niye
açıklanmıyor? Yani bugün Türkiye’de gerçekten yargılamanın toplumsal vicdanı
sızlatmasının temel nedeni budur. Yani insanlar hangi suçla suçlandığını bilmek
durumundadır. Hakkındaki tutuklama kararının nedenlerini objektif olarak bilmek
zorundadır ki o iddiaları çürütebilsin, o iddiaları yok edebilsin. Siz,
insanları savunması olmadan, savunmayı zaten çürüterek yargılama sürecini
yönetmeye kalkıyorsunuz, o da yetmiyor, şimdi ceza yargılamasına asliye ceza
mahkemelerinde geçici olarak 2014’e kadar… Hiçbir mantığı da yok. Bunun kabul
edilebilir bir yanı var mı, mantığı var mı? Niye 2014 o zaman? Niye 2016 değil?
Niye 2020 değil? Bunun anlamı var mı?
Şimdi, değerli
milletvekilleri, dediğim gibi, bütün bu meseleler, siyasi iktidarın
“Yargılamayı hızlandırıyoruz.” adı altında yaptığı hukuksuzlukların
örneklerinden bir tanesidir. Bakın, deminden de söyledim, kanun hükmünde
kararname çıkarma yetkisi veren yetki tasarısı geldi. Şimdi, tabii, Sayın
Başbakan, AKP İktidarı dokuz yıldır bu ülkede iktidar, bugüne kadar neyi
düzenlemek istediler de düzenlemediler, neleri kanun hükmünde kararnamelerle
düzenleyecekler anlayamadım. Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama
yetkisini -zaten topal, sakat bir şekilde yürüyor- hepten Başbakan niye alma
ihtiyacı duyuyor, niye bunu elinde toplama ihtiyacı duyuyor, bunu anlayamadım.
Eğer Sayın Başbakanın gerçekten çıkarmak istediği yasalar varsa, kanun hükmünde
kararnameyle düzenleyeceğine, bunları getirsin, 11 Nisandan sonra da bu Meclisi
toplasın yüreği varsa, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri de gelsin bu
Meclise oy versinler o tasarıya ben göreyim. Ama tabii Başbakan bunun böyle
olmayacağını biliyor, 11 Nisandan önce “Bunların zaten çoğu milletvekili
olamaz, ben bunları bu Mecliste çalıştıramam, geçirebildiklerimi bu sürede
geçireyim, geçiremediklerimi yetki alayım, onların yerine yasayı ben yapayım.”
diyor. Bu, yasa yapma tekniğine uygun değildir değerli arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Tartışmaya gerek yok, 11 Nisandan sonra görürüz. Madem öyle 11
Nisandan sonra getirsin.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Geçici madde 3’ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 4
üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
725 sıra sayılı “Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın
çerçeve 26 ncı maddesiyle 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna eklenmesi öngörülen geçici
4’üncü maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Suat Kılıç Ünal Kacır Yılmaz
Helvacıoğlu |
Samsun İstanbul Siirt |
İhsan
Koca Avni
Erdemir |
Malatya Amasya |
“Geçici Madde 4-
(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci
maddesi uyarınca Resmi Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihinden altı ay
sonra başlamak üzere üç yıl süreyle yapılacak kanun yolu incelemelerinde, bölge
adliye mahkemelerinde ve Yargıtayda tebliğname düzenlenmesine ilişkin hükümler uygulanmaz.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 26. maddesine bağlı Geçici Madde
4’ün madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hakkı Suha
Okay Ali Rıza Öztürk İsa Gök |
Ankara Mersin Mersin |
Bayram Meral Birgen Keleş Ali İhsan Köktürk |
İstanbul İstanbul Zonguldak |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ali İhsan Köktürk…
BAŞKAN – Sayın
Köktürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 725 sıra sayılı Yargı
Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Yasa Tasarısı’nın 26’ncı maddesiyle 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici
4’üncü maddenin tasarı metninden çıkartılmasına yönelik önerge üzerine söz
almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 4’üncü maddeyle 1/1/2014 tarihine kadar yapılacak kanun yolu incelemelerinde
bölge adliye mahkemelerinde ve Yargıtayda tebliğname düzenlenmesine ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı
öngörülmektedir. Tebliğname uygulamasını üç yıla
yakın bir süre kaldıran bu düzenleme, tasarıda yargının hızlandırılması ve iş
yükünün azaltılması gerekçesine dayandırılmaktadır. Ancak, değerli arkadaşlar,
bilindiği üzere kanun yolu muhakemesi, tali ceza davasının açılmasıyla başlayan
kolektif bir ceza yargılaması faaliyeti olup, bu yargılama faaliyetinde
başsavcının mütalaası sistemin zorunlu ve vazgeçilmez bir sonucudur.
Dolayısıyla, kanun yolu incelemesinde tebliğname
kurumunun kaldırılması yargının hızlanmasına katkı sağlamayacağı gibi, adaletin
gerçekleşmesinde pek çok eksiklikleri de beraberinde getirecektir. Bu anlamda Yargıtayın ve yargı çevrelerinin de mutabık kaldığı üzere,
bu düzenleme yasalaştığı takdirde öncelikle adil yargılamanın gereği olarak
iddia ve savunma haklarının yeterince kullanılma olanağı ortadan
kaldırılacaktır.
İkinci olarak,
başsavcılık görüşü bulunmadığından ceza dairelerinin hukuka aykırı kararlar
verme olasılığı artacaktır. Ayrıca, ceza dairelerinin hukuka aykırı kararlarının
itiraz yoluyla düzeltilmesi olanağı azaldığı gibi, içtihat dilinin sağlanması
ve denetim mekanizması da oldukça zayıflayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bütün bunlar ceza yargılamasında aranan maddi gerçeğe ulaşma
ereğine sekte vuracaktır. Yargılamanın süjeleri açısından da büyük hak
kayıplarını ve mağduriyetlerini beraberinde getirecektir.
Değerli
arkadaşlar, diğer taraftan, tasarının genel gerekçesinde ifade edildiği gibi, tebliğnamenin kaldırılması suretiyle yargı hizmetlerinin
hızlandırılması ve iş yükünün azaltılması amacına ulaşılması da mümkün
değildir. Çünkü şu an Yargıtay dairelerinde incelenmek üzere 389 bini aşkın
dosya arşivde beklemektedir. Yargıtayda tebliğname düzenlenmesi uygulaması kaldırıldığında şu an
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında beklemekte olan 462 bin dosya daha Yargıtay
ceza dairelerine gönderilecektir. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, dairelerde
beklemekte olan 389 bini aşkın dosyaya incelenmeksizin gönderilen 462 bin dosya
daha eklenecektir ki, bu durumun Yargıtaydaki ceza
dairelerini kilitlemesi ve iş çıkartma olanağını azaltması kaçınılmazdır. Bu
nedenle, değerli milletvekilleri, sonuç olarak dosyaların makul sürede
sonuçlandırılması adil yargılanma hakkının gereğidir, bunu kabul ediyoruz
ancak, yeterince inceleme olanağı tanınmadan yapılacak temyiz incelemesinin de
adil yargılamaya katkı sağlayacağını söyleyebilmek de olanaklı değildir.
Tüm bu
nedenlerle, açıkça mağdur haklarının korunmasını ve savunma hakkının
kullanılmasını engellemeye yönelik geçici 4’üncü maddenin tasarı metninden
çıkartılmasına yönelik önergemizin kabulünü diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Köktürk, teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
725 sıra sayılı “Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın
çerçeve 26 ncı maddesiyle 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna eklenmesi öngörülen geçici
4 üncü maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Suat
Kılıç (Samsun) ve arkadaşları
“Geçici Madde 4-
(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci
maddesi uyarınca Resmi Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihinden altı ay
sonra başlamak üzere üç yıl süreyle yapılacak kanun yolu incelemelerinde, bölge
adliye mahkemelerinde ve Yargıtayda tebliğname düzenlenmesine ilişkin hükümler uygulanmaz.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Önergeyle, bölge
adliye mahkemeleri ve Yargıtayda tebliğname
düzenlenmesinden geçici olarak vazgeçilmesine ilişkin değişikliğin uygulanacağı
tarih, gerekli hazırlıkların tamamlanabilmesi ve geçiş süresinin sorunsuz
atlatılabilmesi amacıyla bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesinden altı
ay sonraya bırakılmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, geçici madde 2, geçici madde 3 ve geçici madde 4’ün bağlı
olduğu çerçeve 26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 27 üzerinde
bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 27. Maddesi ile 5326 Sayılı Kabahatler Kanununun 29.
Maddesinin 1. Fıkrasına eklenen “Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre”
ibaresinin “Ceza Muhakemesi Kanununa göre” şeklinde değiştirilmesini,
5. fıkrasında yer
alan “Kanununu hükümlerine” ibaresinin “Kanununa” şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Alim Işık |
Konya Mersin Kütahya |
Akif
Akkuş |
Mersin
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, gerekçeyi mi okutayım efendim?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin daha
anlaşılır ve karışıklığa mahal vermeyecek şekilde düzenlenmesi amacıyla bu
önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 28 üzerinde
bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 28. Maddesi ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 369.
Maddesinin 2. Ve 3. Fıkralarına eklenen “ellibin”
ibarelerinin “altmışbin” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Alim Işık |
Konya Mersin Kütahya |
Hasan
Özdemir |
Gaziantep |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde
uygulamasının daha verimli olması açısından bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 29 üzerinde
iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 29. Maddesi ile 1086 sayılı Kanunun 5236 Sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunun 16. Maddesi ile
değiştirilmeden önceki 438. Maddesinin yedinci fıkrasında yapılan değişiklikte
yer alan “karara bağladığı edalar hakkında” ibaresinin “karar verdiği hallerde”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Alim Işık |
Konya Mersin Kütahya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1/1012 esas numaralı Kanun tasarısının 29 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Suat Kılıç Yılmaz Helvacıoğlu Halide İncekara |
Samsun Siirt İstanbul |
Ünal Kacır Bayram
Özçelik İhsan
Koca |
İstanbul Burdur Malatya |
Madde 29- 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanununun 370 inci maddesinin ikinci fıkrası, 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 436 ncı maddesinin
ikinci fıkrası ve 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunun 16 ncı maddesi ile değiştirilmeden önceki 438 inci maddesinin
yedinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Temyiz olunan
kararın, esas yönünden kanuna uygun olup da kanunun olaya uygulanmasında hata
edilmiş olmasından dolayı bozulması gerektiği ve kanuna uymayan husus hakkında
yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde Yargıtay, kararı
düzelterek onayabilir. Esas yönünden kanuna uygun olmayan kararlar ile hâkimin
takdir yetkisi kapsamında karara bağladığı edalar hakkında bu fıkra hükmü
uygulanmaz.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önerge ile, maddedeki “ve değiştirerek” ibaresi metinden
çıkarılmakta, fıkranın son cümlesinin başına “esas yönünden kanuna uygun
olmayan kararlar ile” ibareleri eklenmektedir. Değişiklik, düzelterek onama
kurumunu, işlev ve amacına uygun olarak pekiştirici, uygulamada yaşanan kimi
aykırılıkları önleyici ve denetim mahkemesi ile alt mahkeme yetkilerini
normatif sınırları içinde koruyucu niteliktedir. Buna göre, denetim mahkemesi,
esas yönünden kanuna aykırı bir alt mahkeme kararını hiçbir şekilde düzelterek
onamaya konu kılamayacak, gerek görmesi hâlinde ancak bozabilecektir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, biraz önce kabul edilen önergeyle 29’uncu madde tümüyle
değiştiğinden bu maddede değişiklik öngören Konya Milletvekili Faruk Bal ve
arkadaşlarının önergesini zorunlu olarak işlemden kaldırıyorum.
Kabul edilen
önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 30 üzerinde
bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 30. Maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa
eklenen Geçici Madde 3’ün 2. Fıkrasında yer alan “aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş
olan” ibaresinin “temyiz edilmiş” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Alim Işık |
Konya Mersin Kütahya |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargı Hizmetlerinin
Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 30’uncu maddesi için vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Nihayet bu Kanun
Tasarısı’nın da sonuna gelmiş bulunuyoruz. Görüşlerimizi birinci bölümde ve
müteaddit maddelerde ifade etmiş bulunuyoruz. Aslında Türkiye’de böyle bir
düzenleme yapılırken, hızlı ve adil yargılamanın önemini hep vurgulayageldik
ama burada hızlı ve adil yargılama yerine çok spesifik, çok özellikli birtakım
konuların ele alınmış olması aslında siyasal iktidarın hızlı ve adil
yargılamaya ciddi, daha kapsamlı, geniş ve bütüncül bir bakış açısıyla
yaklaşmadığını da gösteriyor. Onun için, bu çalışmamız yargı hizmetlerinin
hızlandırılmasına aslında hizmet etmeyecek sonuç itibarıyla; bizim yasama
tarihinde yeni bir torba yasa olarak yerini alacak ve mikser
görevi gören torba yasaların Türk hukuk sistemi içerisinde feci yerini bulmuş
olacak.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de aslında AKP iktidarı döneminde gerek yürütmenin gerek
yürütmenin gerek yasamanın gerekse yargının, hepsinin birbirine
karıştırıldığını; yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrı birer güç olarak
tutulması yerine bunların birleştirilmeye çalıştırıldığını ve sonuç itibarıyla
Türkiye’de gözle görülmeyen ama uygulamada çok aşırı ölçüde hissedilen, adı
“demokrasi” gibi gözüken bir AKP diktatörlüğüne dönüşmeye başladığını özellikle
dikkatlerinize sunuyorum.
Şimdi, Türkiye’de
yargılamada, bir, Türkiye’nin başbakanı eğer kendisini savcı olarak ifade
ediyor ve yürütmenin, hükûmetin işine gelmeyen kararları alan Danıştayı, Yargıtayı, Anayasa
Mahkemesini hedefe oturtuyorsa ama işine gelen davalarda veya yargı
sonuçlandığı takdirde, o zaman, yargıyı övmeye başlıyorsa, burada, arz etmiş
olduğum dengenin yitirilmiş olduğunu çok net bir şekilde göstermektedir.
Nitekim, dün başlayan, özellikle ilahiyatçılara dönük arama kararları da
bunun en önemli işaretlerinden birisidir. Niçin ilahiyatçı hocalara gidiliyor,
evleri aranıyor, belgelerine el konuluyor? Çünkü bu hocalar misyonerlik
faaliyetlerini araştırıyorlar. Demek ki misyonerlik faaliyetlerini destekleyen
bir güç siyasal iktidar içerisinde böyle bir işareti verme cüretini
gösterebiliyor. Buna dikkatinizi çekiyorum ve Türkiye’de, inanç sistemimizin
“vatan, bayrak, millet” kavramı bütünlüğü içerisinde, kutsal dinimiz
İslamiyet’in duruşunu tamamen tahrip etmeye dönük, ay yıldızlı al bayrağı atan,
vatan sevgisini bir kenara iten ama kendisine İslam kimliğini oturtabilen
zavallılar böyle bir mekanizmayı Türkiye’de işletmeye gayret ediyorlar.
Bağımsızlık ve egemenliğimizi hiçbir zaman çiğnetmeyeceğiz, hiçbir güce teslim
etmeyeceğiz.
Burada AKP
İktidarının yanlışlarını özellikle vurgulamak istiyorum. Belediye başkanlarına
yönelik tutuklama kararlarını, özellikle MHP’li belediye başkanlarına yönelik
kararları da şiddetle eleştiriyoruz. Nitekim, sadece
Konya Ereğli’de değil, Mersin’in Gülnar ilçesinde de Belediye Başkanımıza
yönelik gözaltı uygulamaları hukukun nasıl katledildiğinin en önemli kanıtıdır.
Değerli
arkadaşlar, önergemize desteğinizi bekler, bu vesileyle hepinize saygılar
sunarım.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 31’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının Geçici 1. Maddesinde yer alan “uygulamasında” ibaresinin
“tatbikinde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Alim Işık |
Konya Mersin Kütahya |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde
uygulamasının daha verimli olması açısından bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.04
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 16.23
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
725 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Tasarıya yeni
geçici madde eklenmesine ilişkin üç adet önerge vardır, ilk önergeyi okutup
işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
725 sıra sayılı Kanun tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Tayfun
İçli Şevket
Köse |
Malatya Eskişehir Adıyaman |
Zekeriya
Akıncı Derviş
Günday |
Ankara
Çorum |
“Geçici Madde 2-
Kiracının Türk Ticaret Kanununda tacir olarak sayılan kişiler ile özel hukuk ve
kamu hukuku tüzel kişileri olduğu işyeri kiralarında, 11/1/2011
tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 322, 324, 330, 339, 341, 342,
343, 345, 346 ve 353 üncü maddeleri 1/7/2012 tarihinden itibaren 5 yıl süreyle
uygulanmaz. Bu halde, kira sözleşmelerinde bu maddelerde belirtilmiş olan
konulara ilişkin olarak sözleşme serbestisi gereği kira sözleşmesi hükümleri
tatbik olunur.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Uzun vadeli
finansman sorunlarını aşmak amacıyla.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
725 Sıra Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine
aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Cemil
Çiçek
Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
“Geçici Madde 3-
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar 31/8/1956
tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 93 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına göre
müsadere olunan tesisler 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu
kapsamında fabrika veya ticarethane ise ve Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ya da yargılama sonucunda mahkeme
tarafından beraat kararı verilmiş ise, bu tesisler bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren iki yıl içinde Orman Genel Müdürlüğünce yirmi dokuz yıllığına
kiraya da verilebilir."
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, katılıyoruz. Yalnız,
önergemizde, benim verdiğim önergede “müsadere edilen” tabirini ilave etmiştik,
2 defa yazıldığı için aynı anlama geliyor. Bu şekliyle katılıyoruz. Kendi
verdiğim önergedir.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle, bu
Kanuna eklenmesi öngörülen geçici madde ile; bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman
Kanununun 93 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına göre müsadere olunan tesislerin
29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında fabrika veya
ticarethane olması ve Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar ya da yargılama sonucunda mahkeme tarafından beraat
kararı verilmiş olması halinde, bu tesislerin bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren iki yıl içinde Orman Genel Müdürlüğünce yirmi dokuz yıllığına
kiraya da verilmek suretiyle değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
725 Sıra Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Veysi Kaynak |
Giresun Malatya Kahramanmaraş |
Mehmet Erdoğan İhsan Koca Avni Erdemir |
Adıyaman Malatya Amasya |
Abdurrahman
Arıcı |
Antalya
|
Geçici Madde 4- 31/12/2011 tarihine kadar, 19/12/2010 tarihinden önce
24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun
kapsamında özelleştirme programına alınan kuruluşlardan, özelleştirme
kapsamından çıkartılmış olsalar dahi sermayelerindeki kamu payı % 50'nin altına
düşen ve hisse senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören
kuruluşlar ve bu kuruluşların kurdukları veya doğrudan doğruya ya da dolaylı
olarak ortak oldukları şirketler hakkında 6085 sayılı Sayıştay Kanunu hükümleri
uygulanmaz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Düzenleme, serbest piyasa koşullarına göre ticari faaliyet gösteren, çoğunluk
hisseleri borsada işlem gören, faaliyetleri ve denetimleri Türk Ticaret Kanunu
ve sermaye piyasası mevzuatı kapsamında özel kanunlarla düzenlenmiş bulunan
şirketlerin ve bu şirketlerin kurdukları veya doğrudan doğruya ya da dolaylı
olarak ortak oldukları şirketlerin denetlenmelerinin, özelleştirme kapsamında
olup olmadıklarına bakılmaksızın ilgili özel hukuk mevzuatı çerçevesinde
sürdürülmesini teminen yapılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, böylece tasarıya yeni geçici 2, 3 ve 4’üncü maddeler
eklenmiştir.
Madde 32’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Madde 33’ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Komisyonun bir
düzeltme talebi vardır.
Buyurun.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – 5’inci madde üzerinde Hakkı Suha Okay ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin üçüncü
satırında “mahkeme itirazı incelemesi için o yerde” demiş, oraya “incelemesi
için dosyayı” tabirinin eklenmesi gerekiyor, “dosyayı o yerde” şeklinde
düzeltilmesi gerekiyor efendim.
BAŞKAN – Evet,
gerekli notlar alınmıştır.
Önergenin bu
şekilde düzeltilmiş şekliyle kabulünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Tasarının
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü
oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Yargı camiamız ve milletimiz için hayırlar getirmesini
diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 2’nci sırada yer alan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
2.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararname-lerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/1016)
(S. Sayısı: 719) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu
719 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Nevingaye Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana’da
“Bilim ve Teknoloji Üniversitesi” isimli yeni bir üniversitenin kurulmasını
içeren 719 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(x) 719 Sıra
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Akademik
yaşamının yirmi beş yılı aşan kısmında Çukurova Üniversitesinde hizmet vermiş
bir öğretim üyesi olarak ve bir Adana milletvekili olarak Adana’da ikinci bir
devlet üniversitesinin kurulmasına ilişkin kanun tasarısının gündeme gelişini
büyük bir memnuniyetle karşıladığımı vurgulamak isterim.
Yaklaşık otuz beş
yıl önce kurulmasına başlanmış olan Çukurova Üniversitesi hızla gelişerek
bölgesindeki yükseköğrenim alanında lider konumuna gelmiş ve bölgedeki diğer
komşu illerde kurulan üniversitelere hem yönetici hem de akademik eleman
aktarımları ile beklentilerin ötesinde bir performans göstermiştir. Tabii, esas
olan kendi üniversitesinde öğretim ve araştırma geliştirme performansıdır ki bu
konularda da Türkiye’nin önder üniversitelerinden birisi olabilmiş ve belirli
konularda ulusal sınırları aşarak küresel boyutlarda başarılara imza atmıştır.
Bu çerçevede, bu üniversitemizin bugüne gelmesinde görev almış, emeği geçmiş
tüm hocalarımızı saygıyla anmak isterim.
Yeni kurulacak
olan Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin özellikle kuruluş aşamasında
Çukurova Üniversitesinin katkısının yüksek olacağı yadsınamaz. Bu nedenle,
Adana’da kurulacak yeni üniversitenin kuruluş aşamasında, diğer bazı küçük
illerde kurulan üniversitelerde yaşanan olumsuzlukların yaşanmayacağını
rahatlıkla söyleyebilirim. İki güçlü devlet üniversitesi arasındaki rekabetin,
öğretim ve araştırma geliştirme alanlarında hızlı ilerlemeler
sağlayabileceğini, bu şekilde hızlı bir yükselişten sonra duraklama dönemine
girdiğini gözlemlediğim Çukurova Üniversitesine yeni atılımlar yapma
potansiyelini de getireceğini düşünmekteyim.
Bugünkü modern
anlamıyla üniversite, tüm dünyada özgür bilim insanlarının öğretim yaptığı ve
hiçbir baskı veya yönlendirme altında kalmadan bilimsel araştırmalar sonucu özgün
bilgiler üretebildikleri ve bu bilgileri yayın yoluyla insanlığın yararına
sunabildikleri ortam olarak tanımlanabilir. Böyle bir ortamın hangi özelliklere
sahip olması gerektiği konusunda 1988 yılında Bologna Üniversitesinin dokuzuncu
yıl kutlama töreninde bir araya gelen Avrupa üniversiteleri rektörleri “Magna Charta Universitatum”
başlığı altında, özgür bir üniversitenin önemini ve nasıl olması gerektiğini
tartışmışlardır. Yayınlanan ve tüm bilim dünyasınca kabul gören bildiriye göre,
üniversiteler, bulundukları ülkelerin coğrafi ve tarihî koşullarına göre
değişik şekillerde düzenlenmiş özerk kurumlar olup araştırma ve öğretim ögeleri
aracılığıyla kültür üretimi ve iletişiminde bulunur. Üniversitelerin içinde var
oldukları dünyanın gereksinimlerine hazır olabilmeleri, araştırma ve öğretim
çalışmalarının tüm diğer ekonomik ve siyasi güçlerden, manevi entelektüel
yönlerden bağımsız olmasıyla mümkündür. Öğretim, gerek toplumun gerekse bilimin
ihtiyacı ve gereksinimlerini izleyecek bir yapı arz ediyorsa o zaman, eğitim
ile araştırma çalışmaları birbirinden ayrılmaz bir bütün oluşturur.
Üniversite
yaşamının temel ilkeleri öğretim, araştırma ve olgunlaştırma ögelerinde
özgürlük olduğundan gerek hükûmetlerin gerekse üniversitelerin her birinin,
kendi sorumluluk alanında olmak üzere, bu ilkeleri korumaları gerekir.
Hoşgörülü ve her
zaman diyaloğa açık olunması üniversite ortamını ideal hâle getireceğinden,
öğretim görevlilerinin bilgi aktarımını en iyi şekilde yapabilmelerine,
araştırma ve yenilik aracılığıyla bilginin geliştirilmesini sağlamalarına zemin
hazırlayabileceği gibi, öğrencilerin yetenekli ve gönüllü olarak bu bilgilerle
kendilerini zenginleştirmelerine de olanak sağlayacaktır.
Üniversite,
Avrupa hümanist geleneklerinin bir vekili olup evrensel bilgiye ulaşmayı
amaçlar; işlevliğini daha da artırabilmek için tüm coğrafi ve siyasi sınırları
reddeder ve değişik kültürlerin birbirlerini tanımasını ve birbirine nüfuzunu
destekler ancak kabul edilen bu ilkelerin gerçekleştirilebilmesi için bulunulan
duruma uygun nitelikteki etkin araçların kullanılması şarttır.
Araştırma
çalışmalarında ve öğretimde özgürlüğün korunmasını sağlayacak uygun imkânlar
tüm üniversite topluluğunun elinde hazır bir tarzda bulunmalı, öğretim
üyelerinin görevlendirilmesi ve unvanlarının düzenlenmesinde araştırma ve
öğretimin birbirinden ayrılmaz bir bütün teşkil ettiği ilkesine bağlı
kalınmalı, her bir üniversite içinde bulunduğu özel şartlara uygun tarzda
öğrencilerinin özgürlüklerini koruyup kültürel ve eğitim hedeflerine
ulaşabilmeleri için gerekli şartları garanti altına almalı ve üniversiteler,
bilginin sürekli olarak ilerlemesi için enformasyon ve dokümantasyonun
karşılıklı değişimini ve ortak proje uygulamalarını vazgeçilmez unsurlar olarak
görmelidir.
2009 yılında Leuven’de bütün Avrupa ülkelerinin yükseköğretimden sorumlu
bakanlarının katıldığı konferansta da yükseköğretimin bir kamu sorumluluğu
olduğu, tüm yükseköğretim kurumlarının öğrencilerini demokratik toplumun aktif
katılımcıları olarak hazırlamak, öğrencilerin ileriki kariyerlerini
şekillendirebilmelerine ve kişisel gelişimlerini tamamlamalarına yardımcı
olmaya yönelik üst seviye bilgiye dayalı araştırma ve buluşlar geliştirecek
kurumlar olmalarının sağlanması gerektiği vurgulanmış ve kamusal sorumluluk
çerçevesinde özerk yükseköğretim kurumlarının sürdürülebilir gelişimi ve eşit
erişimin garantilenmesi için devlet kaynaklı finansmanın ana öncelik olmasının
önemine dikkat çekilmiştir.
Değindiğim
bilgiler ışığında, ülkemizdeki yükseköğretim sisteminin durumunu
incelediğimizde iç açıcı olmayan bir tablo ile karşılaşmaktayız. YÖK sistemi,
ülkemizin yükseköğretim sistemini âdeta felç etmiş, üniversiteleri
tekdüzeleştiren, mali, idari ve akademik alanlarda özerkliği tamamen ortadan
kaldıran ve tek bir rektöre tüm yönetsel yetkiyi veren bir sistem anlayışı ile
öğretim üyelerinin üzerinde aşırı bir baskı aracı olmuştur. Bu sistemde,
öğrencilerimizin de bu baskıdan nasibini aldığını ve özerk üniversite ortamında
yetişmeyen öğrencilerin özgürce fikirlerini ifade edemeyen bireyler hâline
geldiklerini de görmekteyiz.
Üniversitelerimizde
yükselme ve özellikle doçent ve profesör olmada da farklı yaklaşımlar
sergilenmektedir. Doçentlik jürileri farklı sonuçlar verebilmektedir. Adayları
inceleyen jürilerde bulunan öğretim üyelerinin doçentlik sınavına giren aday
kadar yayını bile bazı durumlarda olmamakta ve bu kişiler yeni gençlerin doçent
olması önünde engel teşkil etmektedir. Son günlerde özellikle tabip odasının
dile getirdiği, bazı profesörlerin hızlı bir şekilde yükseltilmesi de ayrıca
üzerinde durulması gereken ve incelenmesi gereken bir konu olarak güncelliğini
korumaktadır.
Üniversitelerimizdeki
öğretim üyelerinin YÖK sisteminden sonra ders yükleri çok artmış, bu sebeple
öğretim üyeleri araştırma çalışmalarından giderek uzaklaşmışlar, hatta önemli
bir kısmı, ilgili oldukları alanlarda güncel literatürü
bile takip edemez duruma gelmiştir. Ayrıca, öğretim üyelerine hak ettikleri üst
düzey bir ücretlendirme sistemi de olmadığı için, öğretim üyeleri nitelikli
yayınlara ulaşmakta zorluk çekmekte ve öğretim üyelerimiz gelişmelerini
sağlayacak olan uluslararası toplantılara da katılamamaktadır. Bu sebeple,
öğretim üyelerinin ücretlendirmesinde, öğretim üyesinin yaptığı nitelikli
yayınların, kazandığı proje desteklerinin de bir şekilde değerlendirilmesi
gerektiğine inanmaktayım. Özellikle son günlerde, tıp fakültelerindeki
performans sistemi, oradaki öğretim üyelerimizin üzerine yük getirmiş, öğretim
üyelerimizin çalışma performansını da önemli ölçüde bozmuştur.
Buraya kadar
verdiğim olumsuz örneklerin sayısını çok daha fazla artırmamız mümkündür.
Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde, 24’üncü Dönemde, Parlamentomuzun, üniversite
sistemimizi masaya yatırarak Türkiye’ye yakışır bir yeni üniversite sisteminin
kurulması için çalışması gerektiğine inanıyorum ve önümüzdeki dönemde yeni bir
yükseköğretim sisteminin getirilerek Türkiye'nin de hak ettiği şekilde özerk,
özgün üniversiteleriyle Avrupa Birliğine girme yolunda yeni adımlar atmasına
büyük ihtiyaç olduğunu düşünmekteyim.
Bugün evrensel
olarak kabul edilen bir gerçek, üniversitelerin yüksek düzeyde özerkliğe sahip
olması gereğidir. Finansmanı ağırlıklı olarak devlet
tarafından yapılan üniversitelerin bütçelerinin ve kadrolarının Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve hükûmet tarafından belirlendiği bir sistemde, özerkliğin
belirlenmesinde mutlaka sıkıntılar olacaktır ancak toplumun ilgili tüm
kesimlerinin belirli oranlarda temsil edildiği ve üyelerinin ilgili kurumlarca
periyodik olarak ve siyasetin etkisi altında kalmadan seçilebildiği bir üst
kurum YÖK’ün yerini aldığı takdirde özerkliğin ilk adımı sayılabilir.
Bu kurum sınırlı
yetkili ve daha çok genel ilkelerin ve etik konuların belirleneceği yetkilere
sahip olmalı ancak rektörleri de bu özerk kurum ayrıntılı incelemeler sonucu
belirleyerek, Cumhurbaşkanı gibi bir üst makamın onayı olmadan, doğrudan
atamalıdır. İçinde öğrenci temsilcilerinin de olacağı üniversite senato ve
yönetim kurullarının üyeleri ise demokratik katılım ile üniversite içinde
seçilmelidir. Esas karar alıcı mekanizmalar bu kurullar olmalı ve rektör,
ilgili yardımcıları ve idari ofisleriyle kararların uygulamasını
gerçekleştirmelidir. Bugünkü sistem rektörlere olağanüstü yetkiler vermekte, bu
da üniversite kurumunu olumsuz olarak etkilemektedir.
Yeni kurulacak Adana
Bilim ve Teknoloji Üniversitesine tahsis edilecek araştırma görevlisi kadrosu
sayısının öğretim üyeleri toplam sayısına oranı hakkında da bir değerlendirme
yapmak istiyorum.
Öğretim
görevlileri hariç, toplam 890 öğretim üyesine karşılık 600 adet araştırma
görevlisi kadrosu tahsis edilmiştir. Araştırma görevlileri, görevli oldukları
akademik birimdeki lisans düzeyindeki öğretim programlarının özellikle
uygulamalı çalışmalarını denetleme ve değerlendirme aşamalarında görev
yaparlar. Ayrıca, bu görevlerin yanı sıra, yüksek lisans veya doktora öğrencisi
olarak kendi eğitimlerini de sürdürürler.
Normal olarak, 1
profesör ya da doçent aynı anda en az 3 ya da daha fazla sayıda öğrenciye
yüksek lisans ve doktora eğitimi yaptırabilir. Bu sayıyı yardımcı doçentler
için daha düşük düzeyde tutabiliriz. Yüksek lisans veya doktora yapan
öğrencilerin mutlaka araştırma görevlisi olacakları gibi bir kural yok ancak
lisans eğitimindeki görevleri dikkate alınarak yapılacak bir değerlendirmede de
öğretim üyesi başına ortalama -en az- 2 adet araştırma görevlisi olması
gerektiğini belirtmeliyim.
Son yıllarda
açılan çok sayıdaki yeni üniversitede görev yapacak genç öğretim üyelerinin
önemli bir kısmının, bu araştırma görevlisi kadrolarında görev yaparak
doktoralarını tamamlayanlar arasından olacağı da dikkate alınmalıdır.
Özetle tasarıda
araştırma görevlisi kadro sayısının mutlaka artırılması gerekir. Bu noktada
Çukurova Üniversitesinde yaşanmakta olan araştırma görevlisi kadrosu
sıkıntısından da söz etmeliyim.
Bugün özellikle
mensubu olduğum kimya bölümündeki laboratuvar çalışmalarının uygulamasında
çalışacak yeterli sayıda asistan bulunmamaktadır. Çok sayıdaki laboratuvar
uygulamaları sadece 5 kişilik araştırma görevlisi kadrosu tarafından
sürdürülmektedir.
Yükseköğretim içerikli
bir gündem maddesiyle toplanan Mecliste değinmek istediğim bir diğer önemli
konu da fen-edebiyat fakültesi mezunu gençlerimizin sıkıntılarıdır.
Fen-edebiyat
fakültesi mezunu gençlerin öğretmenlik mesleğine adım atabilmek için formasyon eğitimi almaları gerekmektedir ve bu eğitimin
hangi şartlar altında ne zaman verileceği üniversite rektörlüklerinin
inisiyatifine bırakılmaktadır. Bu da, fen-edebiyat fakültesi mezunu gençleri ve
hâlen fen-edebiyat fakültesi bölümünde okuyan öğrencileri, ailelerini, yakınlarını
büyük sıkıntıya sokmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adana’nın bilimsel ve kültürel yaşantısına olumlu
katkı sunmasını beklediğimiz Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin kuruluşu
bizleri oldukça heyecanlandırsa da Çukurova Üniversitesi öğrencilerinin
ve öğretim elemanlarının sorunlarını da bu çatı altında dile getirmek benim
vazifemdir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Ülkesel Meyve Genetik Kaynakları
Projesi kapsamında ulusal zeytin genetik kaynakları koleksiyonunun bir paraleli
olarak kurulmuş ve günümüze kadar 386 zeytin çeşit ve genotipine
ulaşmış durumda olup, bölge çiftçisine de uygun çeşit seçiminde yardımcı olmayı
amaçlayan ve Türkiye'nin ikinci büyük zeytin gen merkezi olan Çukurova
Üniversitesi Zeytin Gen Merkezinin, bilimsel bir değerlendirmeye tabi
tutulmadan salt rant amacıyla sökülüp başka yere
taşınmak istenmesi, yerine okul yapılacağı gerekçesiyle dahi kabul edilemez.
Adana’nın okul ve derslik ihtiyacının olduğu açıktır ancak bu ihtiyacının
giderilmesi aşamasında kullanılabilecek çok daha elverişli arsalar
bulunmaktadır. Dilerim, bu yanlıştan bir an önce dönülür ve hem Zeytin Gen
Merkezimiz korunur hem de Adana’nın okul ve derslik sayısı artırılır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; eğitimde fırsat eşitliğinden yana olan Cumhuriyet Halk
Partisi iktidarında tüm gençlerimizin üniversite eğitimi almaları
sağlanacaktır. Üniversitelerimizde ve meslek yüksekokullarında yeterli eğitim
kalitesini sağlayacağız. Bunu yapmak için yola çıkıyoruz. Cumhuriyet Halk
Partisinin en önemli hedefi, hayat boyu öğrenme ilkesi çerçevesinde tüm
sosyoekonomik kesimlerden gelen gençlere gerçekten eşit fırsatlar sunan bir
eğitim sistemi oluşturmaktır.
Bu hedefe ulaşmak
için, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı, üniversite harçlarını kaldıracak, iki senelik
bir seferberlik ile tüm üniversite öğrencilerine sağlıklı, güvenli kütüphane ve
İnternet altyapısına sahip, çevre baskısından uzak, barınma ve yurt olanakları
sağlayacak, toplu ve tek tipleştirici yurt binası
anlayışının yerine genç dostu mekânlar yaratacak, talep eden tüm üniversite
öğrencilerine düşük faizli, kamu destekli yüksek eğitim yaşam destek kredisi
verecek, olanağı olmayan tüm gençlere karşılıksız eğitim bursunu sağlayacak ve
özgür düşüncenin, bağımsız üniversitenin karşısında yer alan YÖK düzenine son
verecektir. Böylece, üniversiteler, ifade
özgürlüğünün ve demokrasinin yuvası hâline gelecek, bilimsel araştırma, bilgi
ve eğitimde rekabetin önü açılacaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerle, Adana’da kurulacak bilim ve teknoloji üniversitesinin Adana’ya ve
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erbatur.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana ilinde
Bilim ve Teknoloji Üniversitesi kurulması için kanun tasarısı üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Adana, nüfus büyüklüğü açısından Türkiye'nin 5’inci
ili. Son yirmi beş yıldır sürekli geriye giderek illerin sosyal ve ekonomik
kalkınmışlık sıralamasında ise 25’inci sırada. Adana, Doğu Akdeniz’in çok
önemli stratejik bir ili, aynı zamanda Orta Doğu’nun çok önemli stratejik bir
ili.
Adana, Güneydoğu
Anadolu’dan ve Doğu Anadolu’dan devamlı niteliksiz göç alan, ancak yetiştirdiği
nitelikli göçü de diğer illere veren bir il. İşte bu özelliği, yani nitelikli
göç vermesi, niteliksiz göç alması, belki de Adana ilinin en büyük handikaplarından biri. Diğer yandan, Adana’nın sosyoekonomik
sıralamada 25’inci sıraya düşmesinin en büyük nedeni, iktidarlar tarafından son
yıllarda çok ciddi şekilde ihmal edilmesiyle ilgilidir.
Peki, tam seçime
giderken, seçim öncesi, Adana iline dönük bu ikinci üniversitenin kurulmasına
ait bu kanun neden alelacele Meclis gündemine getirildi? Aslında, gerçeğe
bakarsanız, Adana iline ikinci üniversitenin kurulmasına dönük bu kanun bile
Adana ilinin ne kadar ihmal edildiğinin en büyük delillerinden biridir. Az önce
söyledim, Adana ili Türkiye'nin 5’inci büyük ili. Şu anda Adana’nın tek devlet
üniversitesi olan Çukurova Üniversitesi kurulalı aşağı yukarı kırk yıl oldu, 1973
yılında kuruldu. Adana’dan sonra üniversiteler kurulan birçok ilde ikinci
üniversite açıldı. Adana’nın nüfusunun yarısı bile etmeyen illerde, ikinci
üniversiteyi açtınız. Eskişehir, Kocaeli, Kayseri gibi illerde ikinci devlet
üniversiteleri var. Bugün, birden fazla üniversitesi olan il sayısı yedi yani
Adana 8’inci. Aslında üç büyük şehrimizden sonra ikinci üniversitenin bütün
illerden önce Adana’da kurulması gerekirdi çünkü Adana öğrenci barınması ve
öğrenci masrafları açısından Türkiye’de belki de en uygun il.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Mersin de var, Mersin’i unutma.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Mersin de olabilir tabii Sayın Başkan.
O nedenle
Adana’ya ikinci üniversite kuruluş kanununun yıllar önce gelmesi gerekirdi.
Sekiz senedir Türkiye Büyük Millet Meclisinde büyük bir çoğunlukla Türkiye’yi
yöneten ve Türkiye’nin birçok ilinde üniversiteler kurmakla övünen AKP
İktidarının Adana’ya üniversite kurmaya akılları yeni mi başlarına geldi? Yani
seçime giderken bir seçim rüşveti gibi bir ile üniversite kurmak yeni mi
aklınıza geldi?
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) - İstemiyor musunuz?
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Hayır, gayet tabii istiyoruz, çok da iyi istiyoruz ama neden bunun
geldiğini de size izah etmek zorundayım.
Elbette aklınıza
şimdi gelmedi. Adana milletvekilleri, MHP milletvekilleri olarak Yılmaz Tankut,
ben ve diğer Adana milletvekilleri ikinci üniversitenin kurulması için
verdiğimiz kanun tekliflerinden yıllar geçti. Aranızdaki Adana milletvekili
arkadaşlarımız da zaman zaman AKP Grubunu çok ciddi şekilde zorladılar ikinci
üniversite için. Bütün bu gayretleri biliyoruz, bütün bu gayretleri biliyoruz
ama Adana’yı AKP Grubu veyahut da Sayın Başbakan cezalandırmaktadır. “Neden
cezalandırıyor.” derseniz, Adana ili AKP Grubuna beklediği derecede hiçbir
zaman destek vermemiştir de ondan cezalandırıyorsunuz. Ama şundan emin olun ki,
yiğit Adana halkı cezalandırmayla terbiye edilemez.
Bu kanunun bugün
getirilmesinin başka bir gerekçesi daha var. Birkaç hafta önce bu Mecliste bir
olay yaşandı. Bu olay Türk Hava Kurumunun Havacılık Üniversitesinin kurulmasına
dönük kanunların görüşülmesi esnasındaydı. Bu kanun görüşülürken Türk Hava
Kurumunun Hava Ulaştırma Fakültesinin Adana’da kurulması için kanunda bir
değişiklik önergesi verdim arkadaşlarımla beraber. AKP Grubunun başka işlerle
meşgul olması nedeniyle bu kanunun bu maddesi buradan geçti.
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Önerge geçti…
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Ancak, ondan sonra gelişen olaylar benim açımdan çok enteresandır.
AKP Grubu kulisten salonu doldurarak, neredeyse Başkanı dövecek şekilde hakaret
etmeye başladılar ve bir üniversitenin kurulmasına dönük kanunu bu Meclis
düşürdü madde olarak. Yani bu AKP Grubunun Adana’ya olan hıncı, düşmanlığı bu
kadar ileri derecededir. Dolayısıyla, Adana’ya ikinci üniversitenin kurulması
değil, üçüncüsüne de taraftarız, dördüncüsüne de ama Adana’yı böyle yıllarca
cezalandırıp da daha sonra gelip seçim üzeri bir kanun teklifi getirmenin
altında yatan kötü niyetleri ben burada açıklamak zorundayım.
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – 24’üncü Dönemde de üçüncüsü olur, rahat olun.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, diyeceksiniz ki: “Olabilir, vakıf
üniversitesinin istediği gibi geçmemesi nedeniyle o maddeyi düşürdük.” İşte, bu
kanunun gelmesinin asli sebeplerinden biri budur. Adana milletvekili
arkadaşlarım çok iyi bilir, bir hafta boyunca, Adana halkınca o fakültenin
kurulmasına dönük geçen değişiklik önergesinin geçmemesi nedeniyle çok ciddi
şekilde Adana basınında tartışılmıştır ve AKP Grubundaki arkadaşlarımızdan
âdeta hesap sorulmuştur. Onların zorlamasıyla neticede bugün bu kanun
gelmiştir. Amenna, çok şükür, sonuçları itibarıyla, verilen bir değişiklik
önergesi Adana için hayırlı bir netice oluşturmuştur. Dolayısıyla, bu açıdan
sevindiricidir. Kendimi bu açıdan mutlu hissediyorum çünkü vermiş olduğumuz bir
değişiklik önergesiyle geçen maddeyi geçirmemek için düşüren AKP Grubu, mecbur
olmuştur bugün buraya bu kanunu getirmeye. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla “Bu kanunun geliş nedeni nedir?” derseniz değerli arkadaşım, budur.
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Allah razı olsun ki AK PARTİ’den
getirdi.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Senin Adana’ya pek aklın ermez ama, bunu
da sana söyleyeyim.
Değerli
Milletvekili, “Hayır, biz Adana’yı cezalandırmıyoruz, Adana’ya hizmet
ediyoruz.” diyebilirsiniz.
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) – Bizim Türkiye’ye aklımız erer.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Evet, siz Türkiye’ye nasıl hizmet ediyorsanız, Adana’ya da hizmet
ediyorsunuz olarak değerlendirmek lazım.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Allah Adana’yı korusun o zaman!
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Ama, bunun böyle olmadığını sizin
rakamlarınızla söyleyeceğim, bakın, sizin rakamlarınızla. Bir ilin ihmal edilip
veya edilmediğinin en büyük belirtisi nedir biliyor musunuz? Özel sektöre gücünüz
yetmiyor, anladım, amenna ama bir ilin ihmal edilip edilmediğinin en büyük
belirtisi o ilin kamu yatırımlarından aldığı paydaki iller arasındaki
sırasıdır.
Peki, Adana, AKP
döneminde kamu yatırımlarından aldığı pay açısından kaçıncı sırada, AKP’den
önce kaçıncı sıradaydı? Yani Adana halkını cezalandırıyorsunuz diyorum ya “Siz
de cezalandırmıyoruz, hizmet ediyoruz.” diyorsunuz.
Peki, şimdi,
bakın, sizin rakamlarınız da bunu söylüyor, bu resmî rakamlar. Bizim de iktidar
ortağı olduğumuz 2000, 2001 ve 2002 yılı: 2000 yılında 5’inci sırada iller
arasında, yani nüfusuyla orantılı. Demek istemiyorum ki herkes kendi nüfus
oranıyla ilgili pay alsın. Hayır, gerektiği zaman bazı illere özel itina
göstermek gerekir. Bu özel itina gösterilmesi gereken illerin başında Adana
gelmektedir. 2001 yılında acaba kaçıncı sırada? 4’üncü sırada. 2002 yılında?
3’üncü sırada. Yani biz size iktidarı devrederken Adana, kamu yatırımlarından
aldığı pay açısından 3’üncü sırada.
Peki, geliyorum
AKP’nin sekiz yıllık iktidarının ilk yılı, 2003 yılı.
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Biliyorsan bir de Gümüşhane’yi söyle. Sosyal adalet sağlanıyor.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Onu da sen söylersin gelip.
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Ben söylerim. Sosyal adalet sağlanıyor, 64’ten 8’e çıktı ancak
dengeye geldi.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Onu da sen söylersin. Sen herhâlde Gümüşhane Milletvekili değilsin!
Gel de sen söyle onu da.
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Söylerim.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Yani Gümüşhaneliler de seni dinlesin. Dolayısıyla, ben Adana
Milletvekili olarak Adana’nın sorunlarını bu Meclis kürsüsünde, milletin
kürsüsünde dile getirmek zorundayım.
2003 yılında
kaçıncı sırada dersiniz? Hadi 3’üncü sıradan diyelim ki 10’uncu sıraya düşsün.
Hayır, 2003 yılında 27’nci sıraya düşüyor birdenbire.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bunun adı “cezalandırma.”
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – 3’üncü sıradan 27’nci sıraya, el vicdan, el vicdan beyler, el
vicdan!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Heyelan olmuş!
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – 2004 ve 2005 yılında 13’üncü sırada, 2006’da 15; 2007’de 21;
2008’de 23’üncü sırada, 2009’da 32’nci sırada. Nihayet
2010’da 36’ncı sırada. Bu vicdan mı?
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Gümüşhane de 64’ten 8’e çıktı, 8’e.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu vicdan mı? Bu reva mı? Bu hak mı? Bu hak
mı?
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Gümüşhane de 8’e çıktı. Bu reva mı?
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Gel, söyle bakayım, Gümüşhane kaçıncı sırada?
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – 8’e çıktı 8’e, 64’ten.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, biraz vicdan sahibi olan Adana’ya yapılan
bu zulüm karşısında sessiz kalmaz. Adana’ya zulmediyorsunuz âdeta. Adana dediğiniz
bir il öyle bir il ki Türkiye'nin her yerinden göç eden insanların, özellikle
etnik ve dinî açıdan, mezhepsel açıdan Türkiye'nin bir laboratuvarı gibidir. Bu
laboratuvardan iyi bir tahlil elde etmek hepimizin menfaatinedir, Türkiye'nin
menfaatinedir. Türkiye'nin millî birliğinin oluşması için Adana’daki bu sosyal
yapının Türk milleti kompozisyonu içinde iyi bir neticeye ulaşması gerekir. O
nedenle özel bir itina gösterilmesi gerekir Adana’ya. Siz özel bir itina
göstermediğiniz gibi Adana’ya zulmediyorsunuz, zulüm. Adana’yı
cezalandırıyorsunuz âdeta.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sizi şikâyet ediyoruz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Belediye Başkanı göreve başladı mı Paşa?
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Diğer yandan, yanlış sanayi stratejileri nedeniyle, teşvikler
nedeniyle Adana’daki birçok sanayi kuruluşu, sökerek, komşu illere gitti,
Osmaniye’ye gitti. Niye? Çünkü orada teşvik var, Adana’da yok. Adana’daki
işsizlik neden Türkiye şampiyonu dersiniz? Adana’daki işsizlik neden Türkiye
şampiyonu biliyor musunuz? İşte bunlardan dolayı Türkiye
şampiyonu. Niteliksiz bir nüfus geliyor, sanayisi başka yerlere gidiyor,
ondan sonra Adana’da işsizlik yüzde 25’e vuruyor. Böyle bir ilde sosyal dokuyu
nasıl muhafaza edeceksiniz? Böyle bir ilde Türkiye'nin her tarafından gelen
insanların entegrasyonunu nasıl sağlayacaksınız?
Dolayısıyla Adana özel itina gösterilmesi gereken bir ildir.
Değerli
arkadaşlarım, Adana’ya ne kadar zulmederseniz ediniz, zulmünüzün neticesini
almanız mümkün değildir. Yiğit Adana halkı Fransızlara boyun eğmemiştir ki size
boyun eğsin. Gerekli cezayı verecektir. (MHP sıralarından alkışlar)
Diğer bir örnek
veriyorum size, Adana’yı cezalandırmanızla ilgili diğer bir örnek veriyorum,
hem Türkiye'nin kaynaklarını nasıl çarçur ettiğinizin hem de Adana’yı nasıl
cezalandırdığınızın yeni bir somut örneğini veriyorum: O da Adana Havaalanı’nın
Tarsus ili sınırları içine taşınması, diğer adıyla yeni bir Çukurova Havaalanı
yapılması.
Değerli
arkadaşlarım, teknik olarak söylüyorum, Adana Havaalanı, Çukurova’da önümüzdeki
yüz yıl içinde beklenen nüfus hareketleri, önümüzdeki yüz yıl içinde beklenen
havacılık hareketleri dâhil, bazı küçük yatırımlarla daha bu bölgenin yüz
yıllık ihtiyacını karşılayacak özelliklerdedir. Eğer ille bir havaalanı yapmak
gerekiyorsa, onu Erdemli-Silifke arasına yapmak zorundasınız. Adana Havaalanı’nın
15 kilometre batısına yeni bir havaalanı yaparsanız, Adana Havaalanı atıl kalır.
Tabii, buradaki amaç yeni havaalanının işleyip işlememesi meselesi değil,
buradaki amaç aynı zamanda Adana’nın uluslararası gümrük nedeniyle Adana
şehrine giren birtakım gümrük paylarının başka bir yere aktarılması yani Adana
ilini cezalandırmanızdır. Hâlâ Adana’yı cezalandırmaya devam ediyorsunuz.
Dolayısıyla, ben
iddia ediyorum, hiç kimse bana bu havaalanının oraya yapılmasının teknik
gerekçesini anlatamaz. Ayrıca, bu havaalanı için harcayacağınız para baştan
sona tam kapasiteyle çalışır duruma geldiği için en az 700-800 milyon dolar. Bu
ülkenin, bu fakir memleketin, bu fakir insanların vergileriyle topladığınız 800
milyon doları çarçur edemezsiniz, kaynaklar bu şekilde kullanılamaz.
Diyebilirsiniz ki
-ben Devlet Hava Limanları Müdürüne söyledim- “Hayır efendim, 150-200 milyon.”
Başlangıçtaki yatırımınız o. Sabiha Gökçen Havaalanı’na bugüne kadar kaç milyon
dolar harcandığını sorarsanız, bu havaalanının maliyetini öğrenirsiniz.
Dolayısıyla, 800 milyon dolarını… Çukurova’nın ihtiyacı olmayan, hemen Adana
Havaalanı’nın 15 kilometre batısında başka bir havaalanı yaparak, rantabl olmayan bir yatırım yapamazsınız, bu millet bunun
hesabını sizden sorar.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, Adana, konuşmamın başında da söylediğim gibi, Türkiye'nin
5’inci ili, AKP döneminde, yani sekiz yıllık dönemde maalesef ihmal edilmiştir.
Yani Başbakan ağzını her açtığında “Ben etnik milliyetçilik yapmayacağım.”
demektedir, “Bölgesel milliyetçilik yapmayacağım.” demektedir, “Dinî
milliyetçilik yapmayacağım.” demektedir ama Bakanlar Kurulunun kompozisyonuna
bakarsanız nasıl bölgesel milliyetçilik yaptığını görürsünüz. Acaba iki
dönemdir Adana’dan var olan 14 tane milletvekilinin hiçbiri mi bakanlık yapacak
özelliğe sahip değildi? Elbette sahipti.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Kütahya da yok, Kütahya da.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Sağlık Bakanlığı yapacak da vardı -burada oturuyor- başka bakanlık
yapacaklar da vardı ama Adana halkını, Adana’yı cezalandırmak için yürütmenin
içinde bir tek bakan vermemiştir sekiz yıldır. Bu da vicdan değildir.
Diğer bir konu da
mesela “Dinî milliyetçilik yapmayacağım.” Laf arasında geldiği için söylüyorum:
Bugün için, devletin yüksek kademelerine atamalara bakarsanız dinî
milliyetçiliğin referanslarının neler olduğunu gayet açık olarak görürsünüz.
Dolayısıyla, Sayın Başbakanın askıda kalan, gözlerimizin içine baka baka
milleti kandıran bu lafları da Adana’yla ilgili tutumu maalesef
yalanlamaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, hülasa, Adana özel itina gösterilmesi gereken bir ildir çünkü bu
il Türk milleti kompozisyonu oluşturan bütün insanlarımızdan oluşan bir ildir.
Bu ildeki kaynaşmanın mutlaka millî birliğimiz açısından başarıya ulaşması
gerekir; aksi takdirde, Türkiye başarısızlığa uğrayacak demektir. Dolayısıyla,
Adana, özel itina gösterilmesi gereken bir ildir, cezalandırılması gereken bir
il değildir.
Değerli
arkadaşlarım, sözlerime bir tarihî olayı anlatarak devam edeceğim yani
zulmetmenin neticesiyle tamamlayacağım.
Biliyorsunuz,
Hazreti Musa Cenabı Allah’la direkt konuşabilen tek peygamberdir. Cenabı Allah,
bir gün, Hazreti Musa’ya diyor ki: “Ya Musa, İsrailoğullarını
al, firavunun zulmünden kurtar.” Hazreti Musa diyor ki: “Ya Rabbi, ben
firavunun sarayında yetiştim, bir de adam öldürdüm. Firavunun kanunlarına göre,
beni yakalarlarsa öldürecekler -o zaman da kısasa kısas var firavunun
şeriatında- kaldı ki İsrailoğulları da durumlarından
çok gayrimemnun değiller.” Cenabı Allah Hazreti Musa’ya diyor ki: “Ya Musa,
Yaradan’ına dua et ki firavun zulmünü artırsın.” Zulmünüzü ne kadar
artırırsanız artırın Adana halkı 12 Haziranda size gerekli cevabı verecektir.
Arz ediyorum,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – AK PARTİ
Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Necdet Ünüvar.
Buyurun Sayın
Ünüvar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana
Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin kurulması amacıyla Yükseköğretim Kurumları
Teşkilat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, ülkemiz içinde bazı iller vardır ki adları çok farklı
duyguları hatırlatır. Adana, gerçekten gerek güneyin sıcağı ve sıcakkanlı
insanları, tarımı, kendine özgü yiyecekleri ve o şehirde yaşayan farklı,
kendine özgü tarzıyla ve yaşantısıyla can bulan insanların yaşadığı çok önemli
bir şehrimizdir.
Adana ilinin
ismi, yazılı kayıtlara göre 3.661 yıl öncesine dayanır. Son derece tarihî bir
kentimizdir.
Tabii, Adana,
cumhuriyet tarihimiz içinde de ayrı, özel bir yere sahip bir ilimiz. Zamanın
Sadrazamı İzzet Paşa tarafından, o sırada grup komutanı olan Alman Liman Von Sanders’den elindeki tüm grup
komuta ve koordinasyon yetkisini Mustafa Kemal Paşa’ya devretmesi istenmiş ve
bu devir teslim işlemi gerçekleştirilmek üzere 31 Ekim 1918’de Gazi Mustafa
Kemal Paşa Adana’ya gelmiştir. Liman Von Sanders Paşanın “Yenildik, bizim için her şey bitti.”
sözüne karşılık, yetkiyi teslim alan Mustafa Kemal Paşa “Savaş müttefikler için
bitmiş olabilir ama bizi ilgilendiren savaş, kendi istiklalimizin savaşı ancak
şimdi başlıyor.” karşılığını vermiştir. İşte, 31 Ekim 1918’de geldiği Adana’da
on bir gün kalan Mustafa Kemal Paşa’nın, etrafın ve halkın durumunu inceleyerek
bunu Genelkurmay Başkanlığına bildirmesi sonucunda kurtuluş mücadelemizin ilk
teşebbüsü başlamıştır. Bu anlamda şunu söyleyebiliriz ki Adana’dan verilen bu
ilk emir Türk Kurtuluş Savaşı’nın ilk emridir. Nitekim 15 Mart 1923’te Adana’ya
tekrar gelen Mustafa Kemal Paşa, bu durumu şu sözleriyle toplum ve tarih önünde
ifade etmiştir: “Bende bu vekayiin ilk hissî
teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana’da vücut bulmuştur.” Adana bu yönüyle
cumhuriyet tarihimizin hakikaten son derece önemli bir şehridir.
Adana pek çok
özelliğiyle de önemli bir ilimizdir. Nüfusta şu anda 5’inci
sırada. Devlet Planlama Teşkilatının sosyoekonomik gelişmişlik indeksine
göre 8’inci sıradadır. Biraz önce konuşan Değerli Hatip ifade ettiği o
değerleri nereden aldı bilmiyorum ama DPT, en son 2003 yılında sosyogelişmişlik endeksini belirledi, daha sonra ilçelere
göre birtakım endeks belirlemeleri söz konusu ama Adana, tarımıyla,
sanayisiyle, enerji potansiyeli ve gelecekteki enerji politikaları açısından
önemi her geçen gün artan bir şehrimizdir. Türkiye'nin en büyük organize
sanayisi Adana’dadır. Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesi’nde gerçekten önemli
faaliyetlerde bulunan şirketler söz konusudur ve bunlar Adana’yı giderek daha
gelişen bir şehir hâline getirmektedir. Hem çalışan işçi sayısında hem de orada
faaliyet gösteren firma açısından yüzde 100’ün üzerinde değişiklikler söz
konusudur. Aslında organize sanayi bölgesinin elektrik ve doğal gaz tüketimine
baktığınız zaman da bir önceki yıla göre yüzde 40 ve yüzde 30 civarında önemli
artışların olduğunu görürüz.
Tabii, Adana,
esasında çok önemli bir potansiyeli de bünyesinde barındırıyor, özellikle
enerji açısından Bakû-Tiflis-Ceyhan ve
Kerkük-Yumurtalık boru hatlarının bulunduğu ülkemizin petrol ve doğal gaz
alanında stratejik konumuna sahiptir. Ceyhan, enerji endüstri bölgesi ile
ilgili Hükûmetimizin önemli gayretleri sonucunda belli bir noktaya gelmiş ve
bundan sonraki aşamalarda orada yükselecek bacalar ülkemizde Adana’yı ve dünya
çapında da Türkiye’yi önemli bir konuma getirecektir. İskenderun, Adana ve
Mersin doğrultusuna kıvrılan körfezin denizcilik açısından gelecekteki
faaliyetleri de hakikaten artacak ve önemli bir noktaya getirilecektir. Keza,
ulaşım altyapısının sağlamlığına bağlı olarak lojistik, verimli topraklar ile
tarım sektörlerinde ihtiyaç duyulan kalifiye iş gücü ile istihdamın da artması
mümkündür. Ama şunu ifade etmemiz lazım: Geniş bir kıyı şeridine sahip olan
Adana’da denizcilik sektörüyle ilgili çok önemli faaliyetlerde
bulunulamamıştır. Bununla ilgili mutlaka Bilim ve Teknoloji Üniversitesi buraya
insan gücü açısından ciddi bir potansiyel sağlayacaktır ve Adana denizcilik
sektöründen de gereken payı alacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii, bu vesileyle eğitim alanındaki gelişmeleri de
kısaca özetlemek isterim Adana’yla ilgili. Adana’da gerek okul sayısında gerek
derslik sayısında gerekse okulların iç donanımları açısından çok önemli
gelişmeler söz konusudur. Burada nitelikli lise sayısı 11’den 49’a çıkmıştır.
Adana’da bugün itibarıyla, resmî ve özel kurumlar dâhil, toplamda 938 okulda
10.873 derslik bulunmakta ve 435 bin civarında öğrenci eğitim görmektedir,
derslik başına 40 öğrenci söz konusu. Bu kadar yoğun bir potansiyel yani
434.409 öğrencinin doğal olarak lise eğitimini bitirdikten sonra yüksekokul ihtiyacı
söz konusu olacak. Şu anda Adana’da mevcut bir Çukurova Üniversitemiz var. Son
derece önemli bir devlet üniversitemizdir. 40 bin öğrencisiyle Türkiye'nin önde
gelen ve belli alanlarda dünya çapında tanınan öğretim üyeleriyle hakikaten göz
dolduran bir üniversitemizdir. Bu üniversitemizde 12 fakülte, 4 yüksekokul, 8
meslek yüksekokulu, 1 devlet konservatuarı, 3 enstitü ve 23 araştırma ve
uygulama merkezi söz konusu. Çukurova Üniversitesinde 388 profesör, 166 doçent,
289 yardımcı doçent, 173 öğretim görevlisi, 620 araştırma görevlisi, 72 uzman,
129 okutman ve 20 yabancı öğretim elemanı olmak üzere toplam 1.837 tane
akademik personel ile eğitim verilmektedir.
Adana’nın nüfusu
2 milyon 100 bin. Türkiye'nin 5’inci büyük şehri. Bugüne
kadar ikinci bir devlet üniversitesinin olması gerekiyordu, doğru ve bununla
ilgili adımlar atılması gerekiyordu. Bütün milletvekili arkadaşlarımızın çok
değerli katkıları söz konusu oldu. Aslında baktığınız zaman, Mersin
Üniversitesinin, Hatay’daki Mustafa Kemal Üniversitesinin, Kahramanmaraş’taki
Sütçü İmam Üniversitesinin ve Osmaniye’deki Korkut Ata Üniversitesinin
altyapıları neredeyse tamamen Çukurova Üniversitesi bünyesindeki öğretim
elemanlarıyla ve öğretim üyeleriyle oluşturulmuştur. Son derece mümbit bir
üniversite ama ikinci bir üniversiteye ihtiyaç vardı ve ikinci üniversitenin de
mutlaka tıp ve tarım ağırlıklı üniversite yapılanmasının ötesinde, Adana’nın
gerek bugün gerekse yarınlardaki ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte olması
gerekiyordu. En temel hedeflerinin başında, bilim ve teknoloji odaklı bilgi
ekonomisi ile iş gücünün entegrasyonunu sağlamak
olarak özetleyebiliriz.
Değerli
milletvekilleri, aslında, baktığınız zaman, Çin’in giderek artan büyüme hızıyla
dünyada gerek teknolojide gerek sanayide önde gelen özelliğini sadece nüfus
yoğunluğuna bağlamak mümkün değil. Onun sahip olduğu teknolojik güç, Çin’i
gerçekten bir dünya devi yapma noktasında hızla ilerletiyor. Finlandiya’yı
sıradan bir Kuzey Avrupa ülkesi konumundan çıkarıp küresel bir marka hâline
getiren bulunduğu coğrafya değil, bilgiye dayalı olarak ürettiği ve bugün
birçoğumuzun sahip olduğu iletişim cihazlarıdır. Yüzölçümü ve nüfusuyla ters
orantılı şekilde dünya pazarına hâkim olan ülkeleri hatırladığımız zaman,
hepsinin, bilgiyle ürettiği bir ürün ve bu ürünün dünya pazarına olan
hâkimiyeti vardır.
Hükûmetimiz de
Adana ili içerisinde, başta eğitim ve sağlık olmak üzere, bütün dezavantajlı
gruplara yönelik acil tedbirleri uygulamasının yanı sıra ilimizde bilgi ve
teknoloji kaynaklarını doğru kullanacak, insan gücüne olan ihtiyacı da
giderecek bir Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin kurulması noktasında
çalışmaları başlatmıştı öteden beri ve bugün de inşallah, sizlerin çok değerli
katkılarıyla bunu neticelendireceğiz.
Adana’da
kurulacak olan Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa
Bilimleri Fakültesi, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Denizcilik
Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, İnsan ve
Toplum Bilimleri Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi,
İşletme Fakültesi ve Turizm Fakültesi olmak üzere 10 fakülteyi; 1 Yabancı Diller
Yüksekokulundan, Sosyal Bilimler ile Fen Bilimleri Enstitüsünden oluşan 2 adet
enstitüyü içerecektir. Bununla, biraz önce ifade ettiğim gerek tarım gerek
sanayi gerekse enerji sektöründe gerekse denizcilik sektöründeki ihtiyaçları,
sadece Türkiye'nin değil dünyanın ihtiyaçlarını karşılayacak modern, çağdaş bir
üniversite hâline gelecek.
Adana Bilim ve
Teknoloji Üniversitesi gibi, küresel düşünen ve bilgi üreten yükseköğretim
kurumları ülkemize küresel rekabet ortamında ciddi avantajlar sağlayacaktır.
Yıllardır yapmaya
çalıştığımız, Adana’ya ikinci üniversitenin kurulması, çok şükür bu dönemde AK
PARTİ İktidarına nasip olmuştur. Konuyla çok yakından
ilgilenen milletvekillerimiz ve Adana halkı adına; son Adana seyahatinde,
ikinci bir devlet üniversitesi kurulmasının gerektiğini samimiyetle ifade eden
Sayın Cumhurbaşkanımıza, Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin kurulmasının
her aşamasını takip ve teşvik eden ve geçen haftaki muhteşem Adana mitinginde
Adanalılara müjdeleyen Sayın Başbakanımıza, Sayın Millî Eğitim Bakanımıza ve
Bakanlar Kurulunun saygıdeğer üyelerine, Sayın YÖK Başkanına ve değerli
bürokratlara ve bu güzel eserin Adana’mıza ve ülkemize kazandırılmasını
sağlayacak olan iktidarı muhalefetiyle tüm saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarıma çok teşekkür ediyor, bu üniversitenin Adana’ya, Türkiye’ye ve
dünyaya hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ünüvar.
Şahsı adına Adana
Milletvekili Sayın Vahit Kirişci. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; güzel ilimiz,
Türkiye’mizin incisi Adana’mıza ikinci bir devlet üniversitesi, Bilim ve
Teknoloji Üniversitesinin kurulmasına dair Hükûmetimizin tasarısı hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, hâlen Adana’mızda hizmet veren Çukurova Üniversitesinin,
başlangıçta öğrencisi, devamında bir akademisyeni olarak orada görev yapmış bir
arkadaşınız olarak öncelikle Çukurova Üniversitemize dair birkaç cümle sarf
etmek istiyorum, çünkü her üniversite kuruluşunda bu kürsüden, değerli
arkadaşlar, çok farklı değerlendirmeler yapılıyor. Yeni kurulan üniversitelere
ilişkin, bunların tabela üniversitesi olmaktan başka bir özelliklerinin
olmadığı vurgulanıyor.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Erbatur da bilir, kendileri de benim öğrencilik yıllarımda
doktoralı asistanımız, hocamızdı, o dönemde Çukurova Üniversitesi üniversite
olmadan önce Ankara Üniversitesine bağlı olarak ziraat fakültesi, Atatürk
Üniversitesine bağlı olarak da tıp fakültesi kurulmuştu. Yıl 1968. 73 yılına
gelindiğinde değerli arkadaşlar, üniversite olarak “Çukurova Üniversitesi”
adını aldı ve tabii ki bu iki fakültenin dışında diğer fakülteler, enstitüler,
diğer birtakım akademik birimlerle birlikte üniversite gelişme sürecini
sürdürdü.
Değerli
arkadaşlar, bizler öğrenciliğimize, burada muhalefet milletvekili arkadaşlarım
da var, benim sınıf arkadaşlarım onlar, o arkadaşlarım da gayet iyi
hatırlarlar, öyle gösterişli, donanımlı binalarda değil, tamamıyla baraka
olarak nitelendirilebilecek çok ilkel yapılarda -eğitim öğretim
faaliyetlerimize- başladık ama bugün bırakın Türkiye’de bir marka olmayı, dünya
markası bir Çukurova Üniversitesi var. Dolayısıyla bir üniversitenin eğer bugün
gelişmiş bir dünya üniversitesi olduğundan söz ediyorsak, öncelikle onun
mutlaka geçmişteki kuruluşuna bakmak gerekiyor. Yani bir üniversitenin
öncelikli olarak kurulması gerekiyor.
Burada değişik
vesilelerle dile getirildi değerli arkadaşlar, gerçekten Adana son derece
önemli bir kent. Nüfus itibarıyla, bu son adrese dayalı nüfus kayıt sistemine
göre Türkiye nüfusunun yüzde 2,8’inin yaşadığı Türkiye'nin 5’nci büyük kenti.
Tabii böyle bir kentte ikinci bir devlet üniversitesinin eksikliği hissedilmedi
mi? Hissedildi. Ama bir başka eksiklik, değerli arkadaşlar, vakıf
üniversitelerimizle ilgili de maalesef var. Yani Türkiye’de üniversite olan
kentlerimizde hemen devlet üniversitesinin yanı başında vakıf üniversitelerimiz
varken, bizim, Adana’da bu konuda bir geriliğin olduğunu da belirtmemiz
gerekiyor. Her ne kadar biz, özellikle iktidar partisi milletvekilleri olarak
bunun öncülüğünü yapıp vakıf üniversitelerinin kurulmasıyla ilgili de
gayretlerimiz olmuşsa da şu ana kadar arzuladığımız neticeyi alabilmiş değiliz.
Değerli
arkadaşlar, burada kurulan devlet üniversitesi aslında gelişigüzel bir devlet
üniversitesi değil. Öncelikle adına bakmak gerekir çünkü “bilim ve teknoloji
üniversitesi” olarak kurulması bir tesadüf, bir tevafuk değildir. Burada dile
getirildiği için söylüyorum, bir üniversitenin, bundan birkaç gün önce,
kuruluşuyla ilgili, yeni, bu Mecliste yasama çalışmalarımız sırasında dile
getirildiği için ifade ediyorum: Orada verilen bir önergeyle sanki iktidarın
buna mâni olduğu gibi bir ifade, bir hava, bir değerlendirme yapıldı. Bu,
değerli arkadaşlar, kesinlikle doğru değil.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Doğru değil mi? Çok ayıp oluyor ama!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Maddeyi düşürdünüz.
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) – Çünkü böyle bir üniversitenin öncelikle Adana’da kurulması ve
devamında da -biraz önce Sayın Ünüvar da dile getirdi- gerçekten Türkiye’de
birbirinden kıymetli, birbirinden değerli insanları yetiştirecek olan
fakültelerin de bu üniversite bünyesinde yer alması sağlandı.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Doğru değil, herkes şahit buna.
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, şunu belirtmemde yarar var müsaade ederseniz: Bakınız,
bu üniversite, Çukurova Üniversitesine bir rakip üniversite olarak kurulmuş
değil çünkü burada eğer bir rekabet olacaksa, bu rekabetin iş birliği
içerisinde olması gerekir. İş birliği içerisinde bir rekabetten elbette ki söz
edebiliriz ama benim bu yeni üniversiteyle ilgili tanımlamam daha çok
tamamlayıcı bir üniversite olduğu noktasındadır çünkü fakültelerin isimlerine
baktığınızda özellikle Çukurova Üniversitesinde bulunmayan veyahut da varsa
bile yine bu konuda bir açığı dikkate alarak kurulmuş fakülteler şeklinde
değerlendirmek gerekir.
Değerli
arkadaşlar, burada dile getirildiği için ona da değinmeden geçemeyeceğim, o da
şudur: Biliyoruz ki üniversiteler, eğitim öğretim alanındaki her türlü
çalışmalar özellikle sosyal ve beşerî sermayenin geliştirilmesine yönelik
atılmış olan adımlardır değerli arkadaşlar. Doğrudur, Devlet Planlama
Teşkilatının raporlarında Adana’yla ilgili özellikle sosyal ve beşerî sermaye
noktasında eksiklik ve noksanlık vardır ama birazcık sosyal ve beşerî
sermayenin bu geriliğinin nerelerden kaynaklandığına bakacak olursak bunu çok
rahatlıkla görebiliriz. Bunların başında özellikle yerel yönetimlerin rolü ve
fonksiyonu ilk sırada yer almaktadır.
Bir başka konu da
değerli arkadaşlar, burada dile getirildiği için yine ifade etmem gerekiyor:
Sayın Başbakanımızın etnik milliyetçilik yaptığı yönündedir.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Hoca, yanlış anlama, bölgesel…
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu ülkenin, her vesileyle, üç tane kırmızı çizgiden söz ederken, bunlardan birisinin dine
dayalı milliyetçilik, diğerinin bölgeye dayalı milliyetçilik, üçüncüsünün de
etnik milliyetçilik, bunlara geçit vermeyen bir milliyetçilik, bunlara
kesinlikle kırmızı çizgi olarak bakan bir anlayışa sahip bir Başbakana bu
yakıştırmayı doğru bulmuyoruz.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Bölgesel milliyetçilik, yanlış anlamışsın Hoca. Anlamadığın konularda
konuşuyorsun.
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) – Bir diğer konu da, Hükûmetimizin Adana’ya ve Adanalıya -onu
cezalandırmak adına- farklı baktığını dile getirdiniz. Değerli arkadaşlar,
İstasyon Meydanı orada duruyor.
NEVİNGAYE ERBATUR
(Adana) – Uğur Mumcu Meydanı Vahit Bey.
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) - Daha pazar günü İstasyon Meydanı tarihî günlerinden birisini yaşadı
ve İstasyon Meydanı meydan olalı o kalabalığı görmemişti ve bu konuda
halkımızın teveccühü ortada.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Rakamlar da ortada!
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) – Bir diğer konu ise değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan Adana’ya
kebap yemek üzere gitmedi. Adana ziyaretinde tam 75 adet tesisin toplu açılış
töreni için gitti.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Kaç kişiyi istihdam etti?
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) – Bakınız, bunların temel atma törenleri için değil, bunların
açılışları için oradaydı. Ben, üniversitelerle ilgili, üniversite kuruluşuyla
ilgili böyle bir görüşmede bunları dile getirmek istemezdim ama şunları burada
ifade etmek durumunda kaldım çünkü neticede bize cevap hakkı doğmuş oldu.
Değerli arkadaşlar, sırasıyla tek tek sıralayacağım:
Organize sanayide
tam 34 adet fabrika, özel sektöre ait.
Müze ve Dörtyol
köprülü kavşağı.
Devlet
hastanesine entegre acil servis ünitesi ve nitelikli
hasta yataklı Karataş Abdullah Tekin Devlet Hastanesi ki bu Abdullah Tekin
Devlet Hastanesi, değerli arkadaşlar, tıpkı Karadeniz otoyolu gibi. Bu devlet
hastanesinin temeli atıldığından bizim açılışını gerçekleştirdiğimiz güne kadar
kaç tane hükûmetin geldiğinden, kaç tane Sağlık Bakanının gelip geçtiğinden
bahsetmeyeceğim.
Yine, Aladağ
İlçesi Emniyet Amirliği binası.
Yüreğir, 113 adet
tarım köy konutu.
Abdioğulları Plastik ve Ambalaj AŞ.
AÇS Çelik İnşaat
Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi; ARSETEKS Tekstil, Tarım, Kimya Sanayi ve
Pazarlama Limitet Şirketi; CEYTECH Makine Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi;
Ç.Ü Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu; EPAŞ Döküm Sanayi ve Ticaret Limitet
Şirketi; Garanti Bankası AŞ; GER Mühendislik, Taahhüt, Proje, Montaj, Nakliye,
Turizm, İnşaat, İmalat ve Ticaret Limitet Şirketi; GİZİR Ahşap, İnşaat, Turizm,
Sanayi, Ticaret AŞ; Güney Çelik Hasır ve Demir Mamulleri Sanayi ve Ticaret AŞ; JAIN
Sulama Sistemleri Sanayi ve Ticaret AŞ; Kaplan Pamuk Ticaret ve Tekstil Sanayi
Limitet Şirketi; Kırmızıdam Gıda, Organik Tarım ve
Turizm Ticaret Limitet Şirketi; KİMTEKS Tekstil, İnşaat, Ticaret ve Sanayi AŞ;
KYK Yapı Kimyasalları Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi; Lara Cam ve PVC,
Alüminyum, Profil, İthalat, İhracat, İmalat Sanayi Ticaret Limitet Şirketi;
Mazlum Mangtay Boru ve Sondajcılık
İnşaat, Tarım Ürünleri Sanayi ve Ticaret AŞ; Oğuz Gıda Tekstil Sanayi ve
Ticaret AŞ; Oğuz Tekstil Sanayi ve Ticaret AŞ; Onyteks
Tekstil Sanayi Ticaret AŞ; Set Tohumculuk, Gıda, Tarım, Sanayi ve Ticaret AŞ;
Teknik Metal Endüstri Malzemeleri Ticaret ve Sanayi AŞ; Ur-Sa
Plastik Çuval Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, zaman sona erdiği için sözlerimi burada
tamamlıyorum. Başta Sayın Başbakanımız olmak üzere Millî Eğitim Bakanımıza,
Millî Eğitim Komisyonumuza ve emeği geçen herkese teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kirişci.
Başka söz talebi
yoktur.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
YÜKSEKÖĞRETİM
KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanu-nuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“Adana Bilim ve
Teknoloji Üniversitesi
EK MADDE 143-
Adana'da Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi adıyla bir üniversite
kurulmuştur. Bu Üniversite rektörlüğe bağlı;
a) Mühendislik ve
Doğa Bilimleri Fakültesi, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi, De-nizcilik Fakültesi, Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık
Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Siyasal
Bilgiler Fakültesi, İşletme Fakültesi, Turizm Fakültesinden,
b) Yabancı Diller
Yüksekokulundan,
c) Sosyal
Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur.”
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Hulusi Güvel.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 719 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 23’üncü Dönemin son yasama günlerini yaşıyoruz. Bugün benim en
mutlu günlerimden bir tanesi. İlk defa Adana’yla ilgili önemli bir konuyu yüce
Mecliste Adana milletvekilleri olarak konuşuyoruz. Değerli arkadaşlar, bir
Adana çocuğu olarak ve Adana’nın her sokağını, her köyünü gözüm kapalı, nerede
çukur var, nerede bir yamalı yol var, bilen biri olarak deminki konuşmacı Adana
milletvekili arkadaşlarımın anlattıklarını duyunca ben “Acaba başka bir
şehirden mi bahsediyor?” diye endişeye kapıldım.
Değerli
arkadaşlar, bir üzüntümü de burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Dördüncü
yılını bitirdiğimiz bu süreçte Adana milletvekilleri olarak bilhassa iktidar
partisi milletvekilleriyle bir defa dahi bir araya gelip yemek yemeyi falan
bırakın, bir çay dahi içememenin üzüntüsünü yaşıyorum. Bunu defalarca dile
getirmemize rağmen her nasılsa başaramadık.
Değerli arkadaşlar,
Adana bir zamanlar tarımda Türkiye’yi doyuran, tarıma dayalı sanayide
Türkiye’ye yön veren ve bu zenginlikleriyle Türk sinemasına çok büyük kaynaklar
yaratan bir kentimizdi ama bugün geldiğimiz noktada, demin değerli arkadaşım
anlattı, otuz altıncı sıraya düştü kamu yatırımlarından aldığı pay bakımından.
Bunu da bizim eksikliğimiz olarak görüyorum.
Bir zamanlar
ekonomide, tarımda, sanayide, sporda, siyasette, kültür ve sanatta Türkiye’ye
örnek olan bu kentimiz bugün bunların hiçbirinde yok değerli arkadaşlarım ama
bugün bu konuştuğumuz yasa tasarısı, Adana’ya ikinci bir üniversite açılması
beni çok mutlu ediyor.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarıyla Adana’da “Bilim ve Teknoloji Üniversitesi” adıyla yeni
bir üniversite kurulması öngörülmektedir. Her şeyden önce şunu söylemek
isterim: Adana’ya ikinci bir üniversite kurulması kararı çok geç kalmış bir
karardır. Geçtiğimiz yıl Erzurum’da, Kayseri’de, Bursa’da, Konya’da üniversite
sayısı ikiye çıkarılmıştır. Bu illerden yalnızca Bursa’nın nüfusu Adana’dan
fazla olmasına rağmen, Adana’nın ikinci bir üniversiteye ihtiyacı açık olmasına
rağmen bu kadar beklenmiş olmasını anlamak mümkün değildir.
İki yıl önce,
Adana ilimizde “5 Ocak Üniversitesi” adıyla bir üniversite kurulması hakkında
bir kanun teklifi verdim ve bu kanun teklifimin örneklerini Adana milletvekili
arkadaşlarımın hepsine gönderdim, eksikleri varsa, fazlalıkları varsa bunları
düzeltip birlikte verelim diye ama hiçbirinden olumlu-olumsuz bir geri dönüş
alamadım. Bunu da belirtmek istiyorum. Ancak benim bu teklifim, esas komisyon
olan Plan ve Bütçe Komisyonunda ve tali komisyon olan Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonunda da aradan geçen zamana karşın hâlâ
görüşülememiştir. Geçen süre içinde pek çok ilde üniversite kurulmuş, bu konuda
verilmiş birçok teklif ve tasarı Genel Kurul gündemine alınmıştır ancak söz
konusu olan il Adana olduğu için mi bilinmez, bu teklif görünmezden
gelinmiştir. Ancak, her şeye rağmen böyle bir konuda adım atılması
sevindiricidir.
Değerli
arkadaşlar, Adana, hazır altyapısı, gelişkin kültür yaşamı, sahip olduğu üniversitelilik bilinci ve sosyal olanaklarıyla ikinci,
hatta üçüncü bir üniversiteye uygun koşullara sahiptir. Adana’nın ekonomik
potansiyelinin doğru kullanılabilmesi için eğitimli, konusunda uzman ve
dünyadaki değişimleri doğru yorumlayabilecek nitelikli kuşaklara ihtiyaç
duyulmaktadır. Yeterli eğitim olanağından yoksunluk nedeniyle kentten nitelikli
insan gücü daha büyük kentlere kaymakta, aldığı niteliksiz iş gücü göçü
nedeniyle sorunlar yaşanmaktadır. Kalkınmada beşerî sermayenin rolü
düşünüldüğünde bu durum kent için ciddi bir zayıflığa neden olmaktadır.
İlimizin yaşadığı işsizlik sorunu hepimizin malumudur. Bu durumun aşılmasında
Adana’ya kurulacak üniversitenin büyük fayda sağlayacağı ortadadır. Kentin
tarım, sanayi, turizm, sağlık sektörü, enerji sektörü, tarıma dayalı sanayi iş
kollarında büyük bir potansiyel vardır. Ancak, sektörlerdekini harekete
geçirecek temel unsur yetişmiş olan insan gücüdür. Şimdiye dek Çukurova
Üniversitesi bu konuda üzerine düşeni yerine getirmiştir ama şimdilerde kentin
gereksinim duyduğu hareketlenmeyi sağlamak için yetersiz kalmaktadır.
Bu nedenlerle,
Adana’ya kurulacak ikinci bir devlet üniversitesinin kente büyük katkı
sağlayacağı tartışılmazdır. Adana’nın üzerindeki ölü toprağının kaldırılması
Adana’nın ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünün sağlanması, Adana ekonomisinin
canlandırılması için ikinci bir devlet üniversitesine ihtiyaç olduğu açıktır.
Adanalıların yıllardan beri beklentisi bu yöndedir. Ancak görünen odur ki
Adana, üniversitesi konusunda da üvey evlat muamelesi görmüştür. Eğer bir ile
doğru dürüst kamu yatırımı yapmazsanız, iş ve eğitim olanaklarını
geliştirmezseniz, sanayisine katkı vermezseniz o ilde gelişme sağlayamazsınız.
Sekiz yıldan beri Adana’nın başına gelen budur. Adana, başta eğitim olmak üzere
hemen her alanda ihmal edilmiş, yok sayılmıştır. Bu yüzden, Adana, ülkemizin
işsizlik şampiyonudur. Bu tabloyu bu siyasi iktidar yaratmıştır. Bir ilin sekiz
yıl boyunca görmezden gelinmesinin doğal sonucu budur.
Değerli
arkadaşlar, yıllardır kamu yatırımlarından aldığı pay çevre illere göre azalan
Adana’ya içinde bulunduğu sıkıntıları aşmasında yardımcı olacak ikinci
üniversite hakkı tanınmıştır. Hiçbir yetkili Adana’ya neden üniversite
kurulmadığı konusunda doyurucu bir açıklama yapmamaktadır. Oysa nüfusu hızla
artan, nitelikli göç veren bir il için özel çözümler üretilmesi gerekmektedir.
Nüfus artış hızına bağlı olarak Adana’daki öğrenci sayısı da artmaktadır.
Adana’da her yıl genel ve meslek liselerinden mezun olan 70 binin üzerinde
gencimiz üniversite sınavına girmektedir. Bu gençlerimiz Adana’da yeterli
eğitim olanağı bulamadığından başka illerdeki üniversitelere gitmek zorunda
kalmaktadır. Bu gençlerimize daha iyi bir eğitim olanağı sunmak için Adana’ya
ikinci bir üniversite kurulması gerekmektedir. Dünyadaki bilimsel ve teknolojik
gelişime ayak uydurabilecek nitelikli cumhuriyet kuşakları yetiştirmekte
üniversitelerin rolü tartışılmazdır. Ülkemizin gelişimine katkıda bulunacak,
yaşadığımız sorunlara doğru çözümler üretebilecek çağdaş insanlar yetiştirmek,
ülkemizin, geleceğine olan borcudur.
Adana ilimiz
sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında seksen bir il arasında sekizinci sırada
yer almaktadır. Yüzde 80’lik kentleşme oranı Türkiye ortalamasından yüksektir.
Kişi başına düşen gayrisafi millî hasıla miktarı ülke
ortalamasının üzerindedir. Sekiz yıldır pek çok alanda gerileme olmasına rağmen
gelişmişlik göstergelerinde üst sıralardaki yerini korumaktadır ancak bütün bu
gelişmişlik göstergelerine karşın Adana ili eğitimde aynı oranda başarılı
olamamaktadır. Üniversiteleşme oranı yüzde 7,87 ile gelişmiş illerimizin
gerisinde kalmaktadır. Sürekli ve sürdürülebilir bir kalkınma için özel sektör,
kamu sektörü ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğini geliştirmekte,
kaynakların etkin kullanımının sağlanmasında, yerel potansiyelin harekete
geçirilmesinde ve bölgesel gelişmenin hızlandırılmasında kente kurulacak ikinci
bir devlet üniversitesinin yararlı olacağı ortadadır. Adana’ya katkı sağlayacak
her teklifi desteklemek gereğini düşünmekteyiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
HULUSİ GÜVEL
(Devamla) – Hükûmetin nihayet Adana’yı gördüğünü düşünüyor, Adana’mıza hayırlı
olması dileğiyle, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Güvel.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut, buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 719 sıra sayılı
Adana’da Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı’nın
1’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarı Meclis gündemine geldiğinde, acaba konuşsam mı,
konuşmasam mı diye gerçekten çok düşündüm. Çünkü özellikle bu konuda AKP
İktidarının öyle yanlışları, öyle tezatlarına şahit olduk ki biz konuşmaktan
yorulduk fakat AKP bir türlü yanlış yapmaktan yorulmadı, bıkmadı, usanmadı. Biz doğruları söyledikçe, AKP Hükûmetinin temsilcileri bizi
maalesef hiç dikkate almadılar ve söylenen gerçekleri duymazlıktan gelerek,
iktidar olma şımarıklığında inat ve ısrar ettiler ama konuşmasak da bu sefer,
sanki “Muhalefet hiç katkı koymuyor, öneri ve çözüm getirmiyor.” şeklinde, AKP
sözcüleri tarafından kamuoyu da sistematik bir şekilde bilinçli olarak
yanıltılmak isteniyor.
İşte bu sebeplerden
dolayı, şu an yüce Meclisimizin oturumunu izleyen aziz milletimizin ve siz
değerli milletvekili arkadaşlarımızın huzurunda bir kez daha gerçekleri ama
sadece gerçekleri dile getirmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, hatırlayacağınız üzere Bakanlar Kurulu kararıyla yedi ile yedi
devlet üniversitesi kurulması kararlaştırılmış ve ilgili kanun tasarısı
geçtiğimiz yıl Meclisimizde kanunlaşmıştı. İşte bu karar sürecinde elde
ettiğimiz duyumlar çerçevesinde, seçim bölgem olan Adana adına hem heyecan hem
de sevinç duymuş idim. Netice olarak biz bu duyumlarımız doğrultusunda, henüz
kanun tasarısı Meclise gelmeden, yedi ile yedi devlet üniversitesi kurulması
kararı alınırken Adana’nın listenin en başında olacağını umuyor ve bekliyorduk.
Ancak, ülkemizin en önemli ve büyük kentlerinden birisi olan Adana, bırakınız
listenin en başını en sonunda dahi yer alamadı ve haklı olarak o dönemde
hepimiz ziyadesiyle üzüldük ve tepki ortaya koyduk. O dönemde, diğer illere
devlet üniversitesi kurulması kanunlaştıktan sonra Adanalı vatandaşlarımızdan, hemşehrilerimizden çok sayıda telefon, e-posta yağmış ve en
az bizim kadar onlar da büyük üzüntü içerisine düşmüşlerdi.
Yine, bu çatı
altında verdiğimiz onca mücadeleden de bir sonuç alamayınca Temmuz 2010’da biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak kanun teklifi hazırladık. “Adana Teknik
Üniversitesi” ismiyle diğer milletvekili arkadaşlarımızın da altında imzası
bulunan kanun teklifini Milliyetçi Hareket Partisi olarak Meclis Başkanlığına
sunmuş olmamıza rağmen o teklif, maalesef, iktidar olma taassubu yüzünden
görmezden gelindi ve gündeme dahi alınmadı.
Şimdi,
düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlar, Adana 2 milyon bir nüfusu
barındırıyor, çevre illerden ve hatta doğu ve güneydoğudan göç baskısı var ve
sürekli nüfusu fazlalaşıyor ve bu koca metropol kentte
sadece bir -evet, yanlış değil- üniversitemiz mevcut. Benim de mezunları
arasından olmaktan iftihar ettiğimiz Çukurova Üniversitesi, bugün, dünyada ilk
500 eğitim kurumu arasında yer almaktadır ve yaklaşık 35 bin öğrencimiz ile Adana’da
tek üniversite olarak eğitim ve öğretime katkı sunmaya çalışmaktadır.
Dolayısıyla, Adana’da şiddetle ikinci bir üniversiteye ihtiyaç bulunmaktadır.
İşte, bu yüksek öncelikli ihtiyaca binaen biz o kanun teklifimizi geçen yıl
vermiş idik.
Bakınız, o kanun
teklifimiz üzerine Adana’daki yerel basında çıkan haberlerde “Adana’ya en büyük
hizmet” şeklinde başlıklar kullanılmıştı ve dahası “Milliyetçi Hareket Partisi
Adana’ya ikinci bir üniversite kurulması yönündeki gayretlere set çeken
iktidarı verdiği kanun teklifiyle köşeye sıkıştırdı.” ibaresi kullanılmış ve
aynı haberlerde özetle şu ifadeler yer almıştı: AKP milletvekillerinin de
destek vermesi hâlinde yasalaşmasına kesin gözüyle bakılan teklifte yer alan
Adana teknik üniversitesi, doğa bilimleri, mühendislik ve mimarlık
fakültesi, denizcilik fakültesi, insan ve toplum bilimleri fakültesi, orman
fakültesi, iletişim fakültesi, yabancı diller yüksekokulu, sosyal bilimler
enstitüsü ile fen bilimleri enstitüsünden oluşuyor. Maalesef Adana basını da
bizim gibi yanılmıştı. Zannediyorlardı ki AKP’nin üreteceği hiçbir mazeret
kalmadı ve böylece, vermiş olduğumuz kanun teklifimizi gündeme alarak kabul
edecek. Oysa, Adanalı vatandaşlarımız da tıpkı bizim
gibi gerçekten de büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Çünkü bu kadar masum
ve haklı bir teklife, kimden gelirse gelsin “hayır” demenin pek mümkün
olmadığını zannetmekteydiler. Hangi gerekçeyle böylesine bir teklife “hayır”
denilebilir ki? Ama karşınızda AKP İktidarı varsa, AKP varsa halkın gerçek
ihtiyaçları dahi olsa siyasi taassuptan vazgeçmez ve “illa benim dediğim olsun”
ister.
Oysa bakınız, o
kanun teklifinin gerekçesinde biz ne demişiz: “Adana’da sadece bir üniversite
bulunmaktadır. 2 milyon nüfuslu ilimizde ikinci, hata üçüncü üniversite
ihtiyacı had safhadadır. Çünkü Adana ülkemizin en büyük illerinden birisidir ve
devamlı iç göç almaktadır. Çevresinde Osmaniye, Hatay, Mersin, Niğde başta
olmak üzere pek çok ilimiz ile ulaşımda, ticarette, eğitimde doğrudan ya da
dolaylı ama sürekli bir ilişki içerisindedir. Ilıman iklimi, ulaşım imkânları,
özellikle soğuk illerimize göre daha kolay yaşanabilir olması bu kentimizi,
yükseköğrenim görmek isteyen gençlerimiz için de cazip kılmaktadır.”
Sayın
milletvekilleri, işte Adana’ya ikinci devlet üniversitesi kurulması amacıyla
vermiş olduğumuz kanun teklifimizin gerekçesi özet olarak böyleydi.
Hatırlayınız,
geçtiğimiz aylarda bir başka arkadaşımız, Milliyetçi Hareket Partisi Adana
Milletvekilimiz Sayın Kürşat Atılgan da Adana havacılık fakültesi kurulmasını
önermiş ama ne yazık ki bu teklif de o dönemde iktidar taassubu ile karşı
karşıya kalmış ve kabul edilmemişti. Bugün ise AKP İktidarı, Adana’da,
seçimlere yaklaşık iki ay kala âdeta seçim rüşveti verircesine “Bilim ve
Teknoloji Üniversitesi” ismiyle ikinci bir devlet üniversitesinin kurulması
için bu tasarıyı getirmiştir. Bu tasarıyı getirirken de maalesef hiçbir nezaket
gösterme ihtiyacı duymadan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak benim ve diğer
milletvekili arkadaşlarımın geçtiğimiz yıl “Adana Teknik Üniversitesi” ismiyle
kurulması amacıyla vermiş olduğumuz kanun teklifiyle bu tasarıyı birleştirme
erdemini bile gösterememiştir.
Sayın
milletvekilleri, daha önce de pek çok kez söylediğimiz gibi, akademik eğitim
imkânından herkesin ama herkesin, bütün vatandaşlarımızın faydalanması
gerektiğine, hiçbir vatandaşımızın bundan mahrum olmaması gerektiğine biz
gönülden inanıyoruz. Dolayısıyla biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak her alanda olduğu gibi eğitim imkânlarının sunulması noktasında
da adalet istedik, “Eşitlik ilkesinden de ayrılmayın.” diye o dönemde çok ikaz
ettik ancak AKP İktidarı sadece “Muhalefet partisinden geldi.” diye
teklifimizin gündeme alınmasına izin vermedi ve kendi tasarıları ile bizim
teklifimizi birleştirme nezaketini bile maalesef gösteremedi.
Peki, AKP
Hükûmeti ne yaptı değerli arkadaşlar? Az önce sizlere bir kısmını okuduğum,
Adana’daki yerel basında geçen bir ifadeyle cevap vereyim: “AKP köşeye
sıkıştı.” Evet, aynen gerçek budur sayın milletvekilleri. Yaklaşık dokuz yıldır
iktidarda olan AKP Hükûmeti nihayet, seçimlere iki ay kala Adana’yı hatırlamış
oldu. Milliyetçi Hareketin üniversite konusunda verdiği samimi mücadeleye
destek vermeyen AKP, seçime iki ay kala, tıpkı her seçim öncesinde olduğu gibi,
bulgur, nohut, mercimek dağıtır gibi şimdi ikinci bir devlet üniversitesi için
karar aldı ve o tasarı, samimi olarak söylüyorum, ne mutlu bize ki bugün burada
görüşülmektedir.
Şimdi, bizim ne
yapmamız icap ediyor, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim nasıl bir tavır
almamız icap ediyor? Bugüne kadar ikiyüzlü değil samimi, yıkıcı değil yapıcı
muhalefet anlayışımıza aynı yaklaşımı göstermeyen AKP’nin teklifine “Hayır.” mı
diyeceğiz? Bütün samimiyetimle ifade ediyorum ve eminim ki burada hazır bulunan
arkadaşlarımız ve şu an televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımız bu
sorunun cevabını çok net olarak biliyorlardır.
Evet, değerli
arkadaşlar, biz bu ülkeyi karşılıksız seven bir anlayışın, bir siyasi hareketin
temsilcileri olarak bu tasarıya elbette “Evet.” diyeceğiz ve bundan da büyük
bir mutluluk duyacağız ve iktidar gibi hiçbir komplekse
kapılmadan da bu tasarıyı getirenlere elbette teşekkür de edeceğiz. “Ülkemiz için ‘evet’ diyeceğiz, Adana’mız için ‘evet’ diyeceğiz,
memleketimiz için ‘evet’ diyeceğiz, üniversite kapılarından geri dönen, hayalleri
yıkılan ve yarınlarımızın güvencesi olan bağrımıza bastığımız gençlerimiz için
‘evet’ diyeceğiz.” diyorum ve bu tasarıyla Adana’da kurulacak olan “Bilim ve
Teknoloji Üniversitesi”nin öncelikle Adana’mıza,
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahsı adına Adana
Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Bizi izleyen aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, Adana’mız
sıcak iklimi, sıcakkanlı insanları, zengin toprakları ve Türkiye’de mevduatlara
baktığımızda İstanbul’dan sonra ikinci olan zengin bir şehir, dolayısıyla her
türlü yatırımı hak eden ve her türlü yatırıma ihtiyaç duyan bir şehir.
Adana’mızda “Çukurova Üniversitesi” adı altında bir devlet üniversitemiz var,
öğrenci sayısı da oldukça fazla ancak Adana’mız bu zengin potansiyeli
itibarıyla ikinci, üçüncü, hatta dördüncü, beşinci üniversiteleri de hak eden
bir şehrimiz.
Tabii, muhalefet
de daha önce olduğu gibi, maalesef, hiç de doğru olmayan bazı eleştirilerle
geçmişte gündeme gelen Türk Hava Kurumu Vakfının kuracağı bir üniversiteyle
ilgili burada bir önerge verdi, tüm vekil arkadaşlarımız ve vatandaşlarımız da
bunu televizyondan izledi. Türk Hava Kurumu Vakfı Üniversitesi merkezi
Ankara’da olan ve Havacılık Fakültesinin de Ankara’da kurulacağı bir
üniversiteydi. Muhalefet vekili bir arkadaşımız…
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – “Kürşat Bey” adını söyle, adını!
ALİM IŞIK (Kütahya) – Kürşat Atılgan… Kürşat Atılgan…
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) – …”Adana” olarak adının değiştirilmesiyle ilgili bir önerge verdi ve
önerge daha sonra çarpıtıldı, denildi ki: “İktidar vekilleri üniversite
kurulmasını engellediler.” Önerge Meclis kayıtlarında…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Maddeyi düşürdünüz oylarınızla!
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – AKP Grubu! AKP Grubu!
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) – Ben sizi dinliyorum. Müsaade ederseniz ben konuşmamı tamamlamak
istiyorum.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Maddeyi düşürdünüz oylarınızla!
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Yanlış söyleme, doğru söyle! Doğru söyle, tutanaklardan konuş!
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) – Önerge Meclis kayıtlarında var, bizde de var.
Biz, tabii, AK
PARTİ olarak her zaman vatandaşımıza hizmet etmeyi hedef alan bir partiyiz.
Bugün iktidar vekili olarak, iktidar partisinin bir vekili olarak ben her zaman
diyorum ki: “Adana’mız ve Adana halkımız her şeyin en iyisine layık.” Kurulacak
olan bu üniversite de Adana’mızın ihtiyaçlarını giderecek ve Adana’mızın
potansiyeline uygun bir üniversite.
Biz hiçbir
hizmeti muhalefet eleştiriyor diye yapmıyoruz. Biz diyoruz ki: “Vatandaşımızın
ihtiyacı ne ölçüdeyse biz ona hizmet etmek için yollara düştük.”
Evet, bir de
işsizlikle ilgili bazı eleştiriler var. İşsizlik tabii ki
dünyanın her yerinde mevcut, Adana’da da mevcut. Ancak TÜİK verilerinde
de Adana’nın ilgili kurumlarının verilerinde de işsizliğin giderek azaldığı da
gündemde ve bu, basında da çoğu zaman dile getiriliyor.
Evet, geçtiğimiz
pazar günü de Sayın Başbakanımız Adana’da resmî kurumlarca yapılan bazı
kurumların ve otuz altı tane de özel sektörün yaptığı değişik kuruluşları,
kurumları, fabrikaları toplu olarak açtılar. Kendisine çok teşekkür ediyoruz.
Evet, Adana büyüyen,
gelişen bir şehir. Bundan sonrası çok daha iyi olacak. Sayın Başbakanımızın
başkanlığındaki iktidar partisi Hükûmetimiz Türkiye'nin her yerine olduğu gibi
Adana’mıza da hizmet etmeye devam ediyor. Biz diyoruz ki: “Bizim milletimiz her
şeyin en iyisine layık.” Adana’mız da en iyisine layık ve biz Adana’mıza hizmet
etmeye devam edeceğiz. Tabii, bugüne kadar üniversitenin kurulmasıyla ilgili
taleplerini dile getiren buradaki muhalefet vekili arkadaşlarımıza da teşekkür
ediyoruz. Bunlar sonuçta Adana’mıza hizmet yapılması için katkılardır. Ayrıca
biz uzunca bir süredir bu üniversitenin kurulmasıyla ilgili tüm vekil
arkadaşlarımızla da çalışmalar yaptık, bugün kanunu da gündeme geldi. Ben bu
kanuna, üniversitenin kurulmasında desteği olan başta Sayın Başbakanımıza,
Millî Eğitim Bakanımıza, ilgili komisyonlara ve emeği geçen tüm arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum. Adana’mızda tabii ki bu üniversite kurulacak, yeni
üniversiteler de kurulacaktır.
Ben Adana’mız her
şeyin en iyisine layıktır diyor ve üniversitemizin Adana’mıza, Adanalıya
hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gürkan.
Şahsı adına Adana
Milletvekili Sayın Mustafa Vural, buyurun.
MUSTAFA VURAL
(Adana) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Konuşmama başlarken hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
2007 seçimlerinin
propaganda dönemini hatırlıyorum da iktidar partisinin vadettiği, biz muhalefet
partilerinin de içtenlikle istediği Adana’ya ikinci bir üniversitenin
açılmasının yasasını ne zaman görüşüyoruz? 2011 seçimlerine beş kala.
Bilemiyorum, iktidar partisi 2002 seçimlerinde de bu vaadi vermiş miydi
Adanalılara? Ama ne yapalım, buna da şükür.
Ben
üniversitemizin Adanalılara ve eğitim sistemimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Vural.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanununa ekli (II) sayılı cetvelin “A) Yükseköğretim Kurulu,
Üniversiteler ve Yüksek Teknoloji Enstitüleri” bölümüne aşağıdaki ibare
eklenmiştir.
“105) Adana Bilim
ve Teknoloji Üniversitesi”
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Adana’ya yeni bir üniversite kuruluyor. Adana bir teknoloji kenti
ve kurulan üniversite, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi. Bu üniversitenin
kuruluşu konusunda hiçbir siyasi partinin olumsuz bir şey söylemesi beklenemez
ve biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu üniversitenin Adana için çok
önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz ve biliyoruz ancak sekiz buçuk yıldır
Adana’da yeni bir üniversite kurulmamış olmasının üzüntüsünü de yaşıyoruz, bu
bir zaruretti ve gecikti.
Peki, bu
üniversiteyi Adana’ya kurmanın amacı nedir? Herhangi bir üniversite değil bu,
Bilim ve Teknoloji Üniversitesi. O zaman, burayı bir bilim yuvası hâline
getireceksiniz ve teknolojinin merkezi yapacaksınız. Peki, bu, şu anki tabloyla
uyuşuyor mu? Sayın Adana milletvekillerimiz, Adana konusunda bilgi verdiler.
Değerli arkadaşlar, bir dolu endişemiz var. Adana için bu üniversite
isabetlidir ama her üniversite isabetli diyemeyiz. Çok ciddi bina ve öğretim
üyesi sıkıntıları çeken üniversiteler var. Bir gün bu oturacak diye biz
üniversite açmaya devam edersek, Türkiye’nin geleceği yer, içinden çıkılmaz bir
nokta olur ve liyakati biz sıfıra indiririz.
Bugün yeni yeni
profesörler türüyor, her gün yeni birinin profesör olarak atandığını,
profesörlük unvanı aldığını görüyoruz. Değerli arkadaşlar, endişelerimizden
biri de 12 Eylül profesörleri gibi 12 Haziran profesörlerinin bu dönemde
türemesidir. Bunu bir siyasi yatırım aracı olmaktan çıkarmak lazım. Bakın
şimdi, bu tablo içerisinde mevcut üniversitelerde olmasını istediğimiz şeyleri
sayarak diğer eleştirilerime geçeceğim.
Çukurova
Üniversitesinde bir gen merkezi var, Sayın Erbatur söylemişti, hepimiz
biliyoruz. Değerli arkadaşlar, oralarda gen araştırmaları sürdürülüyor ancak
Türkiye’deki gen araştırmalarının sonucunda patent konusu gündeme geldiğinde,
patent alınmış mı diye bakıyorsunuz, hayır. Böyle bir eksiklikle Türkiye yaşayamaz.
Dışarıda, ithalatımızın… Örneklemeden bahsediyor… Oransal olarak Patent
Enstitüsünden bir çıkarırsanız, bir de araştırma sonuçlarını çıkarırsanız, kaç
oranda patent alındığını görürsünüz. Yüzde 2,5 tartışılmaz arkadaşlar, “yaptık”
denilmez. Eğer siz gen bankasında elde ettiğiniz verilerin yüzde 2,5’una patent
alıyorsanız, bu, geleceğe dönük, kendi emeğinizi dışarı avucunuzla vermek
anlamına gelir. Ben bir meselenin eksikliğine dikkat çekiyorum. Burada
hepimizin görevi var.
Değerli
arkadaşlar, biz, Türkiye’de, dışarıdan getirdiğimiz know
how ve dış yatırımların yüzde 17’sini direkt patent olarak ödüyoruz. Yazık
değil mi bu ekonomiye? Yani, bakın bizim ithalat kalemlerimize, ihracat
kalemlerimiz içerisindeki payı bile yüzde 15’in üzerinde. Üretiyorsunuz ama
patent ödüyorsunuz. Böyle bir ülkenin kalkınması mümkün mü?
Geliyoruz
Adana’ya. Değerli arkadaşlar, Sayın Milletvekilim saydı, dedi ki “Sayın
Başbakan geldi Adana’ya.” Ee, ne yaptı Adana’da? “34
tane fabrika açtı.”
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) – 36…
TACİDAR SEYHAN
(Devamla) – “36” diyorsunuz, değil mi? Peki, güzel.
Arkadaşlar,
elimdeki veriler… Şimdi aradı arkadaşlarımdan büyük bir çoğunluğu, ben çoğunu
biliyorum. 1 tanesi tam iki buçuk yıl önce faaliyete girdi, Sayın Başbakan
açılışını yaptı.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Açmaya zaman bulunamıyor.
TACİDAR SEYHAN
(Devamla) – 7 tanesi genişletme çalışmalarını yapmış, sadece işletmesini
genişletmiş, genişletme çalışmaları üç yıl önce yapılmış. Tamam, söyleyelim, bu
özel sektör.
Peki, istihdam,
istihdam ama o milletvekilimiz bir şeye cevap versin: Bu dönemde Adana’da kaç
sendikalı işçiyi sokağa koyduk? 12.500. Peki, bu Meclisten geçirdiğiniz yanlış
teşvik politikasıyla Adana’dan kaç fabrika Osmaniye’ye taşındı, gelsin,
sayısını buradan söylesin.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Tacidar Bey, güzel şeylerden bahsedelim,
Adana’ya ikinci üniversiteyi kuruyoruz. İkinci üniversiteyi kuruyoruz, bunun
coşkusunu yaşayalım.
TACİDAR SEYHAN
(Devamla) – Evet, işte bunlar da güzel şeyler.
Şimdi, burada…
AHMET KOCA
(Afyonkarahisar) – Başarıyı paylaşalım.
TACİDAR SEYHAN
(Devamla) – Evet, tabii, başarıyı paylaşacağım.
Eğer o
milletvekilleri beş senedir “Ceyhan’ı endüstri bölgesi yapacağız.” deyip -Sayın
Sanayi Bakanı da buradaydı- oranın endüstri bölgesi kararını dahi beş yılda zor
aldıysa, oranın yönetiminin sanayi odasına devredilmesi gerekirken sadece
“Cumhuriyet Halk Partili” diye devretmeyip iki yıldır bekletiyorsa ben buradaki
gelişmeyi “gelişme” diye anlatmam. Peki, arsa tahsisini niye yapmadınız beş
senedir, niye? Siz yaptıklarınızı anlatacaksınız, biz yapamadıklarınızı.
Yaptıklarınız, bir emniyet amirliğinin, ilçede iki katlı bir yerin açılış
binasını burada ifade etmekse, devletin pratiği içerisinde olan şeyleri bu
ülkeye ciddi bir katkı gibi anlatmaksa ben bir şey diyemem…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Garanti Bankasını açmış.
TACİDAR SEYHAN
(Devamla) – …Garanti Bankasının şubesinin açılışıysa buna bir şey diyemem.
Elbette, bu
ülkenin her kaynağı önemlidir ama siz, bizim Ceyhan’da “Dünyaya hitap eden bir
petrol merkezi kuracağız.” diyerek sekiz buçuk yıldır Adana’yı ve Adanalıyı
oyaladıysanız, bugün orada bir tek tesis dahi kurulmadıysa önce bunun neden
olmadığını bir muhasebe etmeniz lazım.
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) – Tesis kuruldu, nerede kurulmadı?
TACİDAR SEYHAN
(Devamla) – Nerede kuruldu efendim?
Endüstri bölgesi
daha açılmadı, vaat ettiğiniz kimya endüstri bölgesi de açılmadı, bir tek temel
bile atılmadı. Bir tek fabrika ismini buradan hitap edin… Edemezsiniz.
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) – Millete gider, görürsünüz.
TACİDAR SEYHAN
(Devamla) – İhtisas bölgesi de açılmadı, arsa tahsisi de yapılmadı. O arsa
tahsisi, göreceksiniz, siyasi iradenin etkisi altında yapılacak. Neden
yapılmadı? Bakû-Ceyhan petrol boru hattı gelmediği
için. Neden rafineriye izin verilmedi? Çalık’ın rafineriye yatıracak parası
olmadığı için.
Değerli
arkadaşlar, hem biz farkındayız hem siz hem Türkiye farkında. Adana’ya Bilgi ve
Teknoloji Üniversitesi açılsın, hatta, ben TÜBİTAK’ın,
Marmara Araştırma Merkezi gibi, Adana’da, güneye hitap eden, oradaki gelişmeleri
araştıracak bir araştırma merkezini de Adana’da kurmasından yanayım, tez günde,
vakit geçmeden, bu Meclisin de oraya kadro vermesinden yanayım. Adana bunu hak
ediyor ve Adana, Türkiye'nin teknoloji merkezi olmasına aday ama bana
birilerinin çıkıp Adana’nın sekiz buçuk yıldır niye durağan bir ekonomi
içerisinde olduğunu anlatması lazım, rakamlarla konuşsunlar. Siz açtığınız
yerleri söylediniz, ben kapanan yerleri söyledim. Adana’nın kaybettiği, bu
dönemde kazandığından daha fazladır değerli arkadaşlarım. Adana, maalesef,
açılışı iki köprülü kavşakla tarif edilecek bir yer değildir. Belediye
hizmetleri statüsündeki bir yeri Hükûmetin yegâne faaliyetleri gibi anlatmak,
maalesef, teknoloji alanında bir ufuk eksikliğinin göstergesidir. Açtığınız
üniversite Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, övündüğünüz şey köprülü kavşak ve
bir genişletme çalışması. Böyle bir şey olur mu değerli arkadaşlarım?
Bilim ve
teknolojide eğer siz üniversitenizde ürettiğiniz şeylere patent alınmasına
önderlik edemiyorsanız, eğer siz teknoloji faaliyetinde devletin teşvik
priminden bir ilden sanayi göçü yaratmışsanız, burada diyecek çok fazla bir
lafınız yok. Önce o yarattığınız sanayi göçünün burada hesabını vermeniz
gerekir. Biz, üniversite yapılsın ve devam etsin istiyoruz ama orada liyakat
sahibi kadroların atanmasından, gerçekten Adana’ya yakışır rektörlerin o
üniversitede kendi iradesiyle seçilip öğretim üyeleriyle birlikte hizmet
etmesinden yanayız; buna hiç kimse itiraz edemez. Elbette süreç içerisinde bir
şeyler yapılmıştır. Tarih hepimize, her siyasi dönemde, devletin bekasını
göstermiştir. Devlet işlerken devletin hizmetleri de A, B, C oranında işler.
“Hiçbir şey yapılmadı.” demek mümkün değildir ama eğer bir şeyi bulunduğu
noktadan ileri taşıyamamışsanız o noktada bir şey söyleme hakkınız yoktur.
İşte, Adana, bu dönemde, bulunduğu noktadan ileri taşınmamıştır, sanayi göçü
verdirilmiştir, sermaye göçü verdirilmiştir. Bankadaki parayla, mevduatla
övünmek yerine, bir iktidarın övünmesi gereken, mevduatın sanayiye, yatırıma,
üretime akıtılmasıdır değerli arkadaşlar. Üretime akmayacak, yatırım kaynağı
oluşturmayacak, bankada sadece faizde duracak. Bu mevduat bir ilin övünç ve
gurur kaynağı olamaz; sadece, o ekonomiyi kullandıramadığınız için bir
iktidarın üzüntüsü olmalıdır.
Üniversite için
emeği geçen arkadaşları kutluyor, hayırlı olsun diyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Tacidar Bey.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim
Işık, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 719 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii ki bu kadar
Adanalı milletvekili arkadaşımızın konuşmasının ardından “Siz de nereden
çıktınız?” diyebilirsiniz.
MÜJDAT KUŞKU (Çanakkale)
– Aynen öyle.
ALİM IŞIK (Devamla) – Ben 1978 yılında gencecik bir üniversite genci
olarak Adana’ya gitmiş, 1997 yılına kadar mezunu ve mensubu olmaktan onur
duyduğum Çukurova Üniversitesinde değişik kademelerde görev yapmış bir
arkadaşınızım.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Yirmi sene.
ALİM IŞIK (Devamla) – O nedenle, Adana’nın güzel lavaş ekmeğini,
meşhur Adana kebabını, bici bicisini yemiş…
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Şalgam?
ALİM IŞIK (Devamla) – …acılı şalgamını içmiş, dolayısıyla güzel turunçgil kokusunu koklamış bir arkadaşınız olarak böyle
bir üniversitenin Adana ilimizde, güneyin incisi büyük Adana’da kurulmuş
olmasından dolayı gerçekten memnuniyetimi ifade etmek istiyorum; ilimize,
ülkemize ve üniversite camiamıza hayırlı, uğurlu olsun diyorum.
Bu vesileyle
105’inci devlet üniversitemizin kuruluşuna katkıda bulunan tüm milletvekili
arkadaşlarıma ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Ancak, siyasi etik açısından içime
sindiremediğim ve AKP’li hiçbir milletvekili arkadaşımın da içine
sindiremediğine inandığım, fırsatçı ve kapkaççı anlayışı buradan şiddetle
kınıyorum.
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Olmadı şimdi, bu olmadı.
ALİM IŞIK (Devamla) – “Neden?” derseniz, 8/7/2010 tarihli ve (2/738)
esas numaralı Kanun Teklifi’miz yani Adana
milletvekilleri Sayın Yılmaz Tankut, Sayın Recai Yıldırım, Sayın Kürşat Atılgan
ve Sayın Muharrem Varlı’ya ilave olarak benim de içinde bulunduğum 11
Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinin imzasıyla verilmiş olan kanun
teklifinin, bu tasarı görüşmeleri sırasında bir komisyonda birleştirilmeden,
alelacele, kapkaç mantığıyla buraya getirilmiş olmasından hicap duyuyorum.
Değerli
milletvekilleri, kimse kimseyi kandırmasın, sekiz ay sonra -AKP’li
milletvekillerinin de biraz önce dile getirilen baskılar sonucunda- İktidar
tarafından buraya bir tasarı getiriliyor ama o komisyondaki milletvekili
arkadaşlarım “Bu konuda daha önce ne yapılmış, şuna da bir bakalım, şu kanun
teklifinde ne var?” diye merak etmiyor, buradan da “Adana’ya üniversite hediye
ediyoruz.” diye övünüyorlar. Hiç kimse kimseyi
kandırmasın, kusura da bakmayınız. Bu anlayış, bu yüce çatıya yakışmıyor.
Burada sayın
milletvekillerinin, değişik vesilelerle Adana’ya ikinci bir üniversite
kurulması ile ilgili birçok tartışmaya katkı yaptığına inanıyorum.
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Komisyona da katılmamışsınız.
ALİM IŞIK (Devamla) – Siz katılacaksınız.
Komisyon Başkanı
ve diğer milletvekillerin, Adana milletvekillerinin, AKP’li milletvekillerin
“Evet, daha önce defalarca bu konu gündeme geldi, böyle bir kanun teklifi de
vardı.” demesi gerekiyordu, siyasi etik, siyasi ahlak bunu gerektirirdi.
Değerli
milletvekilleri…
RECEP KORAL
(İstanbul) – Hep 2002’den sonra… 2002’den evvel niye yapmadınız?
ALİM IŞIK (Devamla) – Sekiz buçuk yıldır neredeydiniz Sayın
Milletvekili?
RECEP KORAL (İstanbul)
– Ondan evvel siz neredeydiniz? Buharlaşmış mıydınız?
BAŞKAN –
Karşılıklı konuşmayalım sayın milletvekilleri.
ALİM IŞIK (Devamla) – Sayın Milletvekilim…
BAŞKAN – Sayın
Işık, Genel Kurula hitap edin.
ALİM IŞIK (Devamla) – Sayın Milletvekilim, bu aziz milletimiz sizi tek
başınıza iki dönemdir iktidara getirdi. Niye getirdi? Hizmet getirin diye.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Yapıyoruz zaten. Teşekkür edin.
ALİM IŞIK (Devamla) – Teşekkür ediyoruz.
RECEP KORAL
(İstanbul) – 2002’den evvel siz niye yapmadınız?
ALİM IŞIK (Devamla) - Biz teşekkürümüzü ettik ama siz de 2002
öncesinde bu ülkeye yapılan hizmetlere bir teşekkür etmesini öğrenirseniz
inanın insanlığı öğrenmiş olacaksınız.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Sen niye yapmadın, onu söyle!
ALİM IŞIK (Devamla) - Şu ana kadar insanlığı öğrenemediniz, inşallah
bundan sonra öğrenirsiniz. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
“Çok ayıp, çok ayıp” sesleri)
Sayın
Milletvekilimize söyleyeceksiniz ama Sayın Milletvekilimize.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Yakışık almadı, yakışık almadı!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen sabırlı olalım. Lütfen sayın milletvekilleri…
ALİM IŞIK (Devamla) – Değerli milletvekilleri…
RECEP KORAL
(İstanbul) – Belli oluyor…
BAŞKAN – Sayın
Koral, lütfen…
ALİM IŞIK (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, bu ülkeye bir çivi
çakan herkese biz teşekkür etmesini öğrendik, öğrenmeye devam ediyoruz.
İnşallah, siz de bir gün öğrenirsiniz.
Bu vesileyle…
RECEP KORAL
(İstanbul) – Verecek cevap bulamayınca…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen, konuşmasını tamamlasın…
ALİM IŞIK (Devamla) – Saygıdeğer Milletvekili, varsa konuşacağınız
gelirsiniz buraya… Milletimiz sizi izliyor, gelin, ona anlatın.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Nerede… Nerede…
ALİM IŞIK (Devamla) - Laf atmazsanız memnun olurum. Vaktimi harcamak
istemiyorum.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Oradan söyleyeceğiz ama özür dile, ondan sonra…
ALİM IŞIK (Devamla) - Bu vesileyle yeni kurulan Adana Bilim ve
Teknoloji Üniversitesine çok büyük destekleri olacağına inandığım Çukurova
Üniversitesinde hâlen çalışan, şimdiye kadar çalışmış, emekli olmuş ya da vefat
ederek Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan herkesi minnetle anıyorum çünkü bu
üniversiteye en büyük desteği hâlen orada hizmet veren Çukurova Üniversitesinin
çalışanları verecektir. Birçok öğretim üyesi arkadaşımız belki oradaki
bölümünden, fakültesinden ayrılıp bu yeni kurulan üniversitemizde görev almak
için talepte bulunacaktır. Onlara da şimdiden başarılar diliyorum.
Merak ettiğim bir
konu var. Özellikle iktidar partisi milletvekili arkadaşlarım bu üniversitenin
nerede kurulacağını biliyorlar mı?
MEHMET SEVİGEN
(İstanbul) – Biliyorlar!
ALİM IŞIK (Devamla) - Burada örneğin bunun açıklanması lazımdı. Bu
üniversite nerede kurulacak?
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Adana’da kurulacak.
ALİM IŞIK (Devamla) - Bu kampüs neresi, yeri belli midir, arazisi ne
kadardır?
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Senin için önemli mi? Kütahya’da kurulmayacak, Adana’da kurulacak!
ALİM IŞIK (Devamla) - Değerli arkadaşım, Adana’nın neresinde
kurulacak, gelin bizi bilgilendirin.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
ALİM IŞIK (Devamla) – Ne kadar arazi tahsis edildi, hangi tesisler
var, dolayısıyla ne zaman bu hizmete geçecek? Bu tür açıklayıcı bilgileri bize
verebilseydiniz çok daha memnun olurdum çünkü sizin de haberiniz yok. Çok kısa
bir sürede tasarı olarak geldi, hemen… Bakınız, tasarının tarihi belli, 18 Mart
2011. Aradan geçmiş on gün. On günde siz de bilmiyorsunuz. Bu yüce Meclisi
bilgilendirmenizi arzu ederdim.
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Biz biliyoruz, sen bilmiyorsun.
ALİM IŞIK (Devamla) – Bilenler için sözüm yok ama bilmeyenler için bu
bilgilere ihtiyacımız olduğunu söylemek istiyorum. “İslim arkadan nasıl olsa
gelir.” anlayışını bırakmamız lazım çünkü bu üniversitenin adı “Bilim ve
Teknoloji Üniversitesi.” Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin kuruluş kanununda
bilimi esas almamız lazım, teknolojiyi esas almamız lazım. Bunun için de
söyleyecek bir cümlem var: AKP İktidarı döneminde Türkiye 133 dünya ülkesi
arasında bilim ve teknoloji göstergeleri açısından ne yazık ki son üç yılda 14
sıra kaybetmiş ve 133 ülke arasında 68’inci sıraya gerilemiştir. İnşallah
kurulacak olan bu ve buna benzer diğer üniversitelerimizin katkısıyla bir an
önce…
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Üniversite sayısı arttığı için o. O, üniversite sayısı arttığı için.
Sen bir öğretim üyesisin, bunu bilirsin. Bak, sen bunu bilirsin.
ALİM IŞIK (Devamla) – Sayın Hocam, 66 adet bilimsel ve teknik gösterge
esas alınarak hesaplanmış uluslararası indeksten bahsediyorum. Üniversite
sayısı arttığı için bu olmamıştır.
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Tabii, üniversite sayısı arttığı için.
ALİM IŞIK (Devamla) – Size o çalışmanın detayını veririm. O raporu
inceler, okursanız çok da memnun olurum. Aynı kürsülerde görev yapmış bir
değerli arkadaşıma tabii ki bu şekilde cevap vermeyi de kendime
yakıştıramadığımı ifade etmek istiyorum.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Biz de yakıştıramadık, kimse yakıştıramadı.
ALİM IŞIK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu vesileyle birkaç
cümle de üniversitelerimizin içinde bulunduğu sorunlara ben de değinmek
istiyorum.
Her şeyden önce,
fen-edebiyat fakültesi mezunlarının formasyon ve
öğretmen olarak atanamama sorunu, ülkenin sorunudur. Mutlaka buna çözüm bulmak
zorundayız.
İkincisi ve çok
önemlisi, işsiz üniversite mezunu gençlerimizin sayısı her geçen gün giderek
artmaktadır. Şu anda bu, doğrudan ve dolaylı olarak yüzde 30’lara varmış bir
rakamdır. Ne olur, geliniz, bunun çözümü için hep beraber çalışalım.
Üniversitelerimizde
görev yapan akademik ve idari personelin ücret ve özlük haklarının
iyileştirilmesiyle ilgili maalesef iyileştirici adımları tüm ısrarlarımıza
rağmen iktidar partisine attıramadık. İnşallah bundan sonra hep birlikte bunu
çözeriz.
Özellikle
akademik kadrolarda yaşanan sıkışıklıkları bir türlü çözemedik. Burada yüzlerce
kadro veriliyor. Değerli arkadaşlar, kadroların burada var olması bir şey ifade
etmiyor. Bunu çok iyi biliyorsunuz. Maliye Bakanlığı vize vermiş olsa dahi eğer
YÖK bu kadroları kullanım iznini vermediği sürece hiçbir işe yaramıyor çünkü
biz bunu Dumlupınar Üniversite Tıp Fakültesi kadrosunda yaşadık. Anlayış sadece
şu: “Bizim gibi düşünmeyen rektör gitsin yeni rektör geldiğinde bu kadroları
kullanırız.” Ne olur Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesine bu anlayışı
sergilemeyiniz çünkü bu ülke hepimizin ortak paydası, bu ülkeye hizmet edecek
her arkadaşımızdan Allah razı olsun diyoruz.
Diğer taraftan,
araştırma görevlisi kadrolarında özellikle eski üniversitelerde çok ciddi
sıkışmalar vardır, bir an önce bunun çözülmesi gerekiyor.
Nihayet dört yıl
sonra yardımcı doçent kadrosunda görev yapanların emeklilikleri geldiğinde
birinci dereceye indirilmesi konusunu hep beraber çözdük, emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum ama bunların ek gösterge sorununun da çözülmesi, ayrıca bu
üniversitelere birinci derece kadro tahsisinin de bir an önce yapılması
gerekiyor, bu konuda da hepimizin çalışması gerekiyor.
Diğer taraftan,
öğrencilerin sorunlarıyla ilgili çözüm için hepimizin çalışması gerekiyor.
Adana’mıza bu yeni üniversitenin tekrar hayırlı olmasını diliyor, emeği
geçenlere tekrar teşekkür ederek, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki
ek madde eklenmiştir.
“EK MADDE 16-
Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesinde kullanılmak üzere ekli (1) sayılı
listede yer alan öğretim elemanlarına ait kadrolar ihdas edilerek, bu Kanun
Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi
bölümü olarak eklenmiştir.”
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4- 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“EK MADDE 14-
Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesinde kullanılmak üzere ekli (2) sayılı
listede yer alan kadrolar ihdas edilerek, bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı
cetvellere Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi bölümü olarak eklenmiştir.”
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 58
inci maddesinin (h) fıkrasının üçüncü paragrafının son cümlesi “Bu kapsamda ek
ödemeden yararlanan per-sonele, ayrıca 375 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesi uyarınca ödeme yapılmaz."
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 6’yı
okutuyorum:
MADDE 6- Bu
Kanunun 5 inci maddesi 3/3/2011 tarihinden geçerli
olmak üzere yayımı tarihinde, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN – Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 7’yi
okutuyorum:
MADDE 7- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, tasarının üzerindeki bütün madde görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır. (Alkışlar)
Adana ilimize,
ülkemize ve eğitim camiamıza hayırlar getirmesini diliyorum.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.23
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.36
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
3’üncü sırada yer
alan, Türkiye’de Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve Toplantılarına
Dair Ayrıcalık, Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara İlişkin Düzenlemeler
Hakkında Birleşmiş Milletler ve Türkiye Arasındaki Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
3.-
Türkiye’de Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve Toplantılarına Dair
Ayrıcalık, Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara İlişkin Düzenlemeler Hakkında
Birleşmiş Milletler ve Türkiye Arasındaki Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1011)
(S. Sayısı: 699) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu ,2 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Söz talebi
yoktur.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYEDE
YAPILAN BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KONFERANSLARI VE TOPLANTILARINA DAİR AYRICALIK,
BAĞIŞIKLIK VE DİĞER BAZI HUSUSLARA İLİŞKİN DÜZENLEMELER HAKKINDA BİRLEŞMİŞ
MİLLETLER VE TÜRKİYE ARASINDAKİ ÇERÇEVE ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 23 Şubat 2011 tarihinde New York’ta
imzalanan “Türkiye’de Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve
Toplantılarına Dair Ayrıcalık, Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara İlişkin
Düzenlemeler Hakkında Birleşmiş Milletler ve Türkiye Arasındaki Çerçeve Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için bir
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(x) 699 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye’de Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve
Toplantılarına Dair Ayrıcalık, Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara İlişkin
Düzenlemeler Hakkında Birleşmiş Milletler ve Türkiye Arasındaki Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama
sonucu:
“Kullanılan oy
sayısı: 197
Kabul : 197
(x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Yaşar
Tüzün Gülşen
Orhan
Bilecik Van”
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
4’üncü sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji
Enstitüsü Arasında İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsünün Türkiye’de
Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve İslam Ülkeleri Standardlar
ve Metroloji Enstitüsü Arasında İslam Ülkeleri Standardlar
ve Metroloji Enstitüsünün Türkiye’de Kurulması Hakkında Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 702) (xx)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
702 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın
Yılmaz Tankut.
Buyurun Sayın
Tankut. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 702 sıra sayılı
İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsünün Türkiye'de Kurulması
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken, geçtiğimiz ay ve günlerde başta Tunus ve Mısır olmak üzere Orta Doğu
ve komşu İslam ülkelerinde meydana gelen ve çok sayıda Müslüman kardeşimizin
kanının dökülmesine neden olan olay ve karışıklıkların bir an önce hayırlı bir
şekilde sona ermesini diliyorum.
Kutsal İslam
coğrafyasında, başta sömürgeci Fransa olmak üzere yüzyıllardır bitmek bilmez
kin ve sömürgeci iştahları nükseden ve de haçlı seferlerini yeniden
başlattıklarını ilan etmekten çekinmeyen emperyalist Batılı zihniyetin
temsilcilerinin de besledikleri hain emellerine ulaşamadan ters yüz olmalarını
temenni ediyorum.
Bugün, başta
Sayın Başbakan olmak üzere ülkemizi yönetenlerin de artık içi boş ve sloganvari söylemlerden vazgeçerek, dün söylediklerini
bugün inkâr etmeden, daha ciddi, sorumlu ve geleceği iyi okuyarak söz konusu
ülkelerin kardeş halklarının daha fazla mağdur olmaması için her türlü yardım
ve desteği aklıselim bir şekilde yapabilmelerini diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, hiç şüphesiz, ülkelerin gelişmesi ve buna bağlı olarak
vatandaşlarının refah düzeyinin yükselmesi ülkeyi yönetenlerin en önemli
amaçlarından birisidir. Bugün, gelişmiş ve hemen her alanda öne geçmiş ülke ve
toplumların en önemli ortak yanları nedir diye baktığımızda da söz konusu
toplum ve devletlerin temel insani ve altyapı değerlerinin çok yüksek ölçüde,
belirli bir standarda ve kaliteye dayandığını görmekteyiz. Bir ülkenin ve
toplumun hemen her alanda belirli
(x) Açık oylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 702 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
kalite ve standartlara ulaşabilmesi ise o ülkeyi yönetenlerin bu kavram
ve değerlerden taviz vermeden, toplumun bütününe yönelik olarak tesis edeceği
hak, hukuk, refah, istihdam, güvenlik ve diğer pek çok temel konularda atacağı
adımlara bağlıdır. Başka bir ifadeyle, ülkede yürütme gücünü elinde
bulunduranlar her alanda standart ve kaliteli hizmet ve fırsatı toplumun bütün
kesimlerine hiçbir ayrım gözetmeden, eşit ve adil bir biçimde sağlamak
zorundadır. Bugün, dokuz yıla yaklaşan tek başına AKP
İktidarının yaptığı gibi sadece kendi aile ve yandaşlarına iktidar gücüyle
devlet ve ülke nimetlerini paylaştırıp, kanun ve kolluk güçlerini devamlı kendi
siyasi yandaşlarının hizmetine sunmaya kalkan bir iktidarın bu ve benzer
uluslararası standardizasyon ve ölçü anlaşmalarını yapmasının bize göre hiçbir
manası ve önemi olmayacaktır.
Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, ülkeler arasındaki standardizasyon, belgelendirme ve
diğer farklılıkların ticaretin önündeki dolaylı ve teknik engeller teşkil
ettiğini bilmekteyiz. Bu sebeple, bu ve benzer anlaşmalarla ülkeler arasındaki
bazı temel ölçü ve standartların bir kurum tarafından kontrol ve koordine
edilmesinde de dış ticaretimizin gelişmesi açısından büyük fayda görmekteyiz. Özellikle de
aynı dine mensup olan kardeş ve soydaş ülkelerle kurulması planlanmış olan
İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü isimli bu kuruluşun dost ve
kardeş ülkelerle Türkiye’nin daha etkili ve hacimli ticaret yapabilmesine de
önemli katkılar sağlayacağını düşünmekteyiz. Çünkü 1984 yılından itibaren
dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının başkanlığında çalışmalarına
başlayan İslam Konferansı Teşkilatı, standartlarla ilgili bu çalışmaları ilk
defa yaklaşık yirmi yedi yıl önce başlatarak bugünkü noktaya ulaştırmıştır.
Bu kapsamda
1985’ten 97’ye gelinceye kadar ilgili gruplar ve Koordinasyon Komitesi toplam
14 kez toplanmıştır ve bu toplantılar sonucunda İslam Ülkeleri Standartlar ve
Metroloji Teşkilatının kurulması uygun görülmüştür.
Taslak statü son
olarak 1-4 Kasım 1998 tarihlerinde İstanbul’da yapılan 14’üncü İSEDAK toplantısının
gündeminde yer almış ve toplantıda yapılan görüşmelerden sonra da
onaylanmıştır.
İslam Ülkeleri
Standartlar ve Metroloji Enstitüsünün statüsü 4-7 Kasım 1999 tarihlerinde
İstanbul’da yapılan 15’inci İSEDAK toplantısında ilk defa üye ülkelerin
imzasına açılmış ve statüyü ilk imzalayan ülke de Türkiye olmuştur. Statüyü ise
Türkiye adına Türk Heyeti Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Dr. Devlet Bahçeli imzalamıştır. Dolayısıyla, Sayın
Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin 1999 yılında statüsünü Türkiye adına
imzaladığı, İslam ülkeleri arasında kurulacak olan İslam Ülkeleri Standartlar
ve Metroloji Enstitüsünün tüzüğünün onaylanmasıyla ilgili bu kanun tasarısına,
hatırlanacağı üzere, Haziran 2010 tarihinde, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
olumlu oy kullanmış idik. Bugün de Enstitü merkezinin Türkiye’de kurulmasını
sağlayan bu tasarıya da doğal olarak, elbette ki, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak olumlu oy kullanacağız. Çünkü, İslam Ülkeleri
Standartlar ve Metroloji Enstitüsünün merkezinin İstanbul’da olması, İslam
Konferansı Teşkilatı çapında yürütülecek standardizasyon ve kalite altyapısı
çalışmalarının Türkiye tarafından yönlendirilmesini kolaylaştıracaktır.
Ancak, buradan,
yeri gelmiş iken Sayın Bakana sadece… Tabi, Sayın Bakan bizi dinlenme lütfunda
bulunursa bir şeyler söyleyeceğiz, eğer cevap verirlerse de memnun olacağız.
Buradan, yeri gelmişken Sayın Bakana samimi olarak sormak istiyorum: Enstitü
merkezinin İstanbul’da olmasının özel ve önemli nedenleri nedir? Mesela, niçin,
bütün elçiliklerin, bürokrasinin kalbi konumunda olan başkentimiz Ankara’da
kurulması düşünülmemiştir? Başta Sanayi Bakanlığımız olmak üzere, ilgili bütün
bakanlıklarımız, Türk Standartları Enstitüsü gibi doğrudan ilişki ve destek
sağlayan kuruluşlarımız Ankara’da olduğu hâlde niçin İslam Ülkeleri Standartlar
ve Metroloji Enstitüsünün merkezi İstanbul’da kurulmak istenmektedir? Değerli
arkadaşlar, Enstitü merkezinin İstanbul’da olmasıyla ilgili bizim hiçbir ön
yargımızın olmadığını, buradan, altını çizerek ifade etmek istiyorum. Ancak,
samimi olarak da aklımıza takılan bu suallerin cevaplanmasını arzu ediyoruz. Ama, Enstitü Genel Merkezinin, hangi ilimizde olursa olsun,
Türkiye'nin bu alanlarda, bölge ülkelerine ve İslam Konferansı Teşkilatı üyesi
ülkelere öncülük etmesinin getireceği avantajlar düşünüldüğünde ülkemizde
bulunmasının önemli faydalar getireceğine bizler de inanmaktayız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; netice olarak İslam ülkeleriyle münasebetlerimizin her
alanda daha da ileri gitmesi, var olan iş birliğinin her zeminde hız kazanması
hepimizin, hiç şüphesiz, ortak arzusudur. Kan bağımız olan, inanç birliği ve
gönül birliği içinde olduğumuz ülkelerle bugünkü mevcut münasebetlerin yeterli
görülmesi de elbette ki mümkün değildir. Hele hele üç ortak paydaya sahip
olduğumuz Türk cumhuriyetleriyle olan ilişkilerimizi kâfi görmek ise asla
mümkün değildir. Bu noktada belirtmek isterim ki Kırımlı aydın Gaspıralı İsmail’in dünyanın değişik coğrafyalarında
bulunan Türk milletinin tek vücut olması özlemiyle veciz sözüyle ifade ettiği
“dilde, fikirde ve işte birlik” bizim en büyük emelimizdir. Bu manada hem
soydaş ülkelerle hem de inanç birliği ve gönül birliği içinde olduğumuz
ülkelerle dış siyasette, ekonomide, ticarette, teknolojide ve hatta ortak
savunmada iş birliği yapılmasını da kaçınılmaz olarak görmekteyiz.
İçinde
bulunduğumuz süreçte var olan bütün imkânlarını zayıf İslam ülkelerini “Böl,
parçala, yönet.” üzerinde kullanan ve bugün de yakın coğrafyamızda bu süreci
devam ettiren masum ve mazlum halklar üzerinde terör estiren, ekonomik olarak
sömüren küresel emperyal güçlere karşı da bu ve
benzer anlaşmaların oldukça önemli olduğunu bizler düşünmekteyiz. Ancak
konuşmamın başında da ifade etmeye çalıştığım gibi, özellikle komşu ve kardeş
ülkelerle olan münasebetlerimizde ülkeyi yöneten hükûmetlerin yıllardan beri
uygulanagelen dış politika ve teamüllere çok dikkat etmesi gerekmektedir, yoksa
Sayın Başbakanın yaptığı gibi bundan yaklaşık bir ay önce “NATO Libya’ya
müdahale etmeli midir? Böyle saçmalık olabilir mi? NATO’nun ne işi var
Libya’da? Libya’ya nasıl müdahale edilir? Bakın, Türkiye olarak biz bunun
karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez.” deyip
daha sonra da, yaklaşık on gün önce “NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu
tespit ve tescil için oraya gitmelidir.” derseniz ne duruma düşer ve ne ölçüde
İslam ve komşu ülkeler tarafından ciddiye alınıp inandırıcı olabilirsiniz? Bu
bakımdan, İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji
Enstitüsünün kurulmuş olması ve genel merkezinin de ülkemizde yer alması
gerçekten bize göre de olumlu ve önemlidir. Fakat ülkeyi idare edenler de
konuşma ve söylemlerine bir standart ve istikrar getirmelidirler ki Türk
milletinin binlerce yıllık devlet geleneğine zeval getirmeden dost ve kardeş
ülkelere bu tip anlaşma ve kuruluşlarca güven verip Türkiye'nin itibarına gölge
düşürülmesin.
Değerli
arkadaşlar, biz hem Enstitü Tüzüğü’nün onaylanmasıyla ilgili kanun tasarısını
hem de görüşmekte olduğumuz tasarı ile Enstitü merkezinin ülkemizde kurulacak
olmasının geç de olsa İslam ülkeleri arasında atılmış somut bir adım olduğunu
düşünmekteyiz. Ancak bu adımın iki ileri, bir geri gitmemesi gerekmektedir.
Çünkü biliyoruz ki, büyük umutlarla kurulan İslam Konferansı Teşkilatı,
kendisinden bekleneni bugün için tam olarak verebilmiş değildir. Hâlen bu
Teşkilatın, küresel emperyalist güçlerin etkisinde kaldığı bilinmektedir. Bu
Teşkilatın, Kıbrıs, Dağlık Karabağ, özellikle Ermeni soykırımı ve pek çok
konuda olduğu gibi önemli meselelerde Türkiye’yi ve Türk cumhuriyetlerini etkin
şekilde desteklemediği ve destekleyemediği bilinmektedir. Keza bu gerçeği,
bugüne kadar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kaç İslam ülkesinin tanıdığı ya
da tanımadığında da bulabilirsiniz. Yani, esasında sözde değil özde bir iş
birliğinin tesisi gerekmektedir. Yeri gelmişken bu konuda İslam Konferansı
Teşkilatı üyesi ülkelerin arasındaki ikili münasebetlerin derinlik kazanması,
sürdürülebilir, kalıcı ve güçlü hâle gelmesi, bunun uluslararası alanda da
hayata geçirilmesi için Türkiye’ye ve diğer üye ülkelere tarihî sorumluluklar
düşmektedir ki, bunun gereğinin geciktirilmeden yapılması lazım gelmektedir.
Sayın
milletvekilleri, diğer taraftan Enstitü Tüzüğü’nün onaylanmasıyla ilgili kanun
tasarısının görüşmelerinde de belirttiğim gibi, başka bir önemli konu da bu
Enstitünün resmî dillerinin Arapça, İngilizce ve Fransızca olmasıdır. Tavsiye
kararları, standart tasarıları, standartlar, doküman ve yazışmalar, vesair uygulamalar Arapça, İngilizce ve Fransızca
dillerinde olacaktır. Şimdi düşünün değerli arkadaşlar, Enstitünün kuruluşunda
Türkiye elini taşın altına koymaktadır ve düşünün ki bu Enstitünün merkezi
İstanbul olacaktır ama ne hikmetse aynı Enstitünün resmî dilinde Türkçe yoktur.
Bunun içimize sinmesi eğer bizim burada bilemediğimiz başka önemli bir husus
yoksa elbette ki mümkün değildir. Acaba, Enstitünün ilk üç yıllık masrafını da
Türkiye’ye yükleyenler, Türkçeyi neden Enstitünün resmî dilleri arasına
sokamamışlardır? Masrafın Türkiye’ye yüklenmesi bizim kendi isteğimiz veya üye
ülkelerin bir talebi ise Türkçenin dışarıda tutulması da bizim kendi kabulümüz
veya farklı bir dayatmanın mı sonucudur? Enstitünün ilk üç yıllık faaliyet
masrafının Türkiye'ye yüklenmesi, merkezin İstanbul olarak belirlenmesi bir
pazarlık sonucu ise Türkçenin resmî diller dışında tutulması da mı aynı
pazarlığın sonucudur ve bu pazarlık kimler arasında, ne şekilde, nasıl
gerçekleşmiştir? Neden sadece bu üç dil resmî dil olarak kabul edilmiştir ve neden
Enstitünün resmî dilleri arasında Türkçe yoktur? Üç resmî dil belirlenirken
hangi ölçütler esas alınmıştır? Arapçanın olması tamam, Arap ülkelerinin
bulunmasının bir gereği olarak düşünülebilir, görülebilir. İngilizce ve
Fransızcanın tercihinde de üye ülkelerin bazılarının resmî dil olarak bu
dilleri kullanması da mazeret olarak ileri sürülebilir. Yine, İngilizcenin
yaygın bir iletişim dili hâline geldiği de geçerli bir mazeret olarak belki
ifade edilebilir. Ama çok daha az yaygın olan Fransızcanın tercihi ise üye
ülkelerin bazılarının hâlen örtülü Fransız sömürgesi olması, bazılarının da
eski bir sömürge olmasından mı kaynaklanmaktadır?
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; haklı olarak konuşmaktan şeref ve onur duyduğumuz
güzel Türkçemizin dünya dili olacağı yönünde süslü beyanat veren, gözyaşı döken
sayın Hükûmet üyelerine, Türkçe Olimpiyatlarında çok
güzel konuşmalar yapan sayın milletvekillerine buradan sesleniyorum: Bu
tasarruf, sizin Türkçenin dünya dili olma konusundaki beyanlarınızda samimi
olmadığınızın sanki bir ispatı mahiyetindedir. İçerisinde başta Türkiye ve
diğer Türk cumhuriyetlerinin yer aldığı bir kuruluşta resmî dilin sadece
Arapça, İngilizce ve Fransızca olarak tespit ve kabul edilmesi, bize göre,
ülkemiz açısından bir skandaldır. En azından bu yanlışın hiç olmazsa bu
tasarıda yani Enstitü merkezinin İstanbul’da kabul edilmesi tasarısında
düzeltilmesi lazım gelir diye bizler düşünmekteyiz. Aksi
hâlde, bu tasarruf da Hükûmetinizin -bize göre- kara sayfaları arasında yer
alacaktır diyorum ve biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu yanlışın
düzeltilmesini, bu garabetten vazgeçilmesini ve bu konuda ısrarlı olunmamasını
temenni ediyor, bu anlaşmanın, bu tasarının ülkemize, milletimize ve İslam
ülkelerine hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
İçli, siz soru mu sormak istiyorsunuz efendim?
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet, neden
Türkçe yok, Sayın Bakana onu sormak istiyorum? İngilizce, Fransızca, Arapça
var, neden Türkçe yok?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Evet
Sayın Bakanım, niye Türkçe yokmuş efendim?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Çok değerli arkadaşlar, şimdi,
anlaşmanın lisanını değil, Örgütün kullanacağı ve uluslararasında geçerli
olacak dili soruyorsunuz anladığım kadarıyla, çünkü anlaşmanın Türkçe
yapılacağına dair metinde hüküm var, ama eğer Örgütün dilinde niye Türkçe yok
diye soruyorsanız; bence, bu soruyu siz İslam Konferansı Örgütüne sormalısınız.
İslam Konferansı Örgütü içerisinde kabul
edilmiş olan diller İngilizce, Arapça ve Fransızcadır. Dolayısıyla o Örgüt,
burada kendisi bir birim açıyor olduğuna göre, kendisinin kabul ettiği, kendi
karar organları tarafından kabul edilmiş dili kullanması kadar tabii bir şey
olmaz. O açıdan bakıldığında onu öyle görmek lazım.
Aynı şekilde
IRCICA da uluslararası aynı Örgüte mensup bir teşkilattır ve orada da yine aynı
diller kullanılmaktadır. Yine istatistikle ilgili bir birimi vardır, yine aynı
diller kullanılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında onu o şekilde değerlendirmek
lazım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Şimdi, Sayın
Bakan, bu anlaşmada, Enstitü merkezinin Türkiye’de olmasıyla ilgili olan
anlaşmada elbette ki karşılıklı anlaşma metni Türkçe, buna bir itirazımız yok;
ancak, biz, geçen, Enstitü Tüzüğü’nün onaylanmasıyla ilgili kanun tasarısında
da bu soruları özellikle altını çizerek sorduğumuz hâlde ve bu Enstitü
Tüzüğü’nün onaylanmasında ve bu Enstitünün özellikle lokomotif görevini de Türk
Standartları Enstitüsü yapacağı için, niçin Türkiye’nin lokomotif olduğu bir
tüzüğün resmî dili Türkçe değil diye soruyoruz. Bizim sorumuzun amacı bu. Geçer sefer de, geçen yasa tasarısında
da buna değindik, yine olumlu ve tatmin edici bir cevap alamadık. Şimdi yeri
gelmişken yeniden hatırlatmakta fayda gördüğüm için soruyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) -
Arkadaşlar, bu sorunun cevabı çok basit: Çünkü kurduğumuz örgüt,
uluslararası bir örgüt.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Efendim, Türkiye niçin ağırlığını koymuyor? Yani İslam ülkelerinin
üzerinde Türkiye'nin bir ağırlığı yok mu? Fransızların var, bizim yok mu?
BAŞKAN – Peki,
teşekkür ediyorum.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE İSLAM ÜLKELERİ STANDARDLAR VE METROLOJİ ENSTİTÜSÜ
ARASINDA İSLAM ÜLKELERİ STANDARDLAR VE METROLOJİ ENSTİTÜSÜNÜN TÜRKİYEDE
KURULMASI HAKKINDA ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 7
Ekim 2010 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsü
Arasında İslam Ülkeleri Stand-ardlar ve Metroloji
Enstitüsü’nün Türkiye’de Kurulması Hakkında Anlaşma”nın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için bir
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsü Arasında İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsünün Türkiyede
Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın açık oylama sonucu:
“Kullanılan Oy
Sayısı: 217
Kabul : 206
Ret : 11(x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
Yaşar
Tüzün Gülşen
Orhan |
Bilecik Van” |
5’inci sırada yer
alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükûmete Yetki Verilmesine Dair Kanun, Avrupa İmar ve Kalkınma
Bankasının Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile
Asya Kalkınma Bankası Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükûmete Yetki Verilmesine Dair Kanun, Avrupa
İmar ve Kalkınma Bankasının Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun ile Asya Kalkınma Bankası Kuruluş Anlaşmasına
Katılmamızın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1006) (S.
Sayısı: 712) (xx)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
712 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Mithat Melen.
Buyurun Sayın
Melen. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Milletlerarası
Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası ve Asya Kalkınma
Bankasına katılmak üzere Hükûmete yetki verilmesine dair kanun tasarısı
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Hep konuşuyoruz,
hep söylüyoruz; bu, aslında, yirmi sene önce, ne kadar ilginç ki, benim de
Hazinede çalışırken çıkardığım bir kanunun aslı. Fakat o zaman Hazinedeyken
yirmi sene sonrasını çok doğru gördüğümüzü, şimdiden de, bunun altını çizerek
söylemek istiyorum, doğru gördüğümüz, bu kanunu tekrar yaptığımız için tekrar
belli. Mesela, burada, bazı oranların tekrar yükseltilmesi ve aslında Bakanlar
Kuruluna yetki verilmesine dair bir basit gibi görünen ama ciddi bir işlem var.
Şimdi, orada, yirmi sene önce, bu oranın 5 misli olmasını biz istemiştik fakat
hem Bütçe Komisyonunda hem Dışişleri Komisyonunda bu oran indirilmişti. Hatta, Bakanlar Kuruluna niye
(x) Açık oylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 712 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
yetki verildiğine dair bir soru sorulmuştu. Şimdi, bakın, dünya yirmi
sene içerisinde o kadar fazla değişti ki özellikle bu kuruluşların gerçekten
tarihten silineceğine dair bir kuşku varken, tam aksine sermayelerini artırarak
dünyadaki yönetime daha fazla katkıda bulunacaklarına dair bir hava tekrar
esmeye başladı. Onun için de bunların sermayeleri artırılırken özellikle
Türkiye'nin içinde bulunduğu… Çünkü Türkiye cidden konum değiştiriyor.
Hakikaten farkında olmadan Türkiye, gelişmekte olan ülkeden gelişmiş olan bir
ülkeye ve gelişen ülkeler sınıfına dâhil oluyor. Bu, yirmi sene içerisinde
önemli bir değişim. Yirmi sene içerisindeki bu değişimi fark etmemek mümkün
değil.
Tabii, bu arada
uluslararası kuruluşların ne işe yaradığını tartışmaya başlarsanız ve hakikaten
niye bunları yapmaya burada
çalıştığımızı tartışmaya başlarsanız zaten sorunun aslı orada
yatar çünkü uluslararası kuruluşlar yine bilmeden, yine farkında olmadan
dünyayı yönetiyor, belki bir oyun teorisi içerisinde dünyanın ekonomik, sosyal,
mali yapısına ciddi biçimde yön veriyor. Şimdi, eğer Uluslararası Para Fonu
küresel ekonomi ve finans sisteminin istikrarıyla uğraşıyorsa, Asya Kalkınma
Bankası, Avrupa İmar Kalkınma Bankası gelişmekte olan ekonomilerin kalkınma
sürecine katkıda bulunuyor ama bunun bir koordinasyon içerisinde olması
gerekiyor. Şimdi, burada da temsil ancak fonla oluyor.
Tabii, seçim
öncesi çok güzel toplantılar yapıyorsunuz, beni dinlemeye de mecbur değilsiniz
ama biraz daha az gürültü ederseniz…
Sayın Başkan,
özür dilerim ama…
BAŞKAN –
Estağfurullah Sayın Melen.
Saygıdeğer
arkadaşlarım…
MİTHAT MELEN
(Devamla) – Yani ikide bir buradan kendimi hoca gibi hissetmemeye çalışıyorum
ama mecburen hissediyorum arada sırada zorunlu olarak ve sizin işinizin ne
kadar güç olduğunu da anlıyorum, Allah kolaylık versin.
BAŞKAN – Buyurun
efendim, buyurun.
MİTHAT MELEN
(Devamla) – Fon, aslında bir temsil gücü demek yani bunlara katılmakla ilgili
fonlar bir temsil gücünü de ve borçlanma düzeyini de ve dünya ekonomisi
içerisindeki payı da gösteriyor ve birçok matematik formüller bunlar. Bu
matematik formüller… Mesela bizimki IMF’de (Uluslararası Para Fonu) 2006’da
tekrar gözden geçirildi ve Türkiye 964 milyon SDR’dan
1 milyar 191 milyon SDR’a çıktı. Tabii bu 2006’da
oldu. Ama bu yükselme 2008’de tekrar gözden geçirilmeye başladı. Yani
Uluslararası Para Fonu içerisinde Türkiye'nin önemi… Aslında sizin işinize öyle
yarayacak rakamlar ki bunlar. Niye? Türkiye'nin ekonomik gücü arttığı için.
Mesela, dünya ekonomisi içerisinde yüzde 0,45’ten tabii yüzde 0,55’e doğru
çıkıyor ve son değişimle de, yani bugün bu kanunu geçirmekle ilgili değişimde
0,61’e çıkıyor. Ama 2014 yılında bu Fon yani Uluslararası Para Fonu içinde
bizim payımız 0,98’e yani yüzde 1’e çıkıyor. Bu özetle şu demek: Dünya
gayrisafi millî hasılasından yüzde 1 pay almak demek. Çünkü Türkiye'nin nüfusu
yaklaşık yüzde 1 civarında. Bu aslında hep o hani 2023 yılı hedeflerinden
bahsediyoruz ya, o 2023 yılı hedeflerinin gerçekten uluslararası anlamda da
kanıtlanması demek. Bu önemli, bu hakikaten önemli. Tabii
burada şunları tartışabilirsiniz: “Uluslararası kuruluşlar niye önemli, niye
değil, niye varlar, niye yoklar?” Ama o tartışma için biraz geç. Altmış sene
geç kalırsınız onları tartışmak için. Altmış sene geriden takip ettiğimiz
anlaşılır.
Biz 19 Şubat
1947’de değişiklik yapmışız. Yani ilk defa uluslararası kuruluşla ilgili kanun
o zaman gelmiş. 1991’de gelen de Asya Kalkınma Bankası ve Avrupa İmar Kalkınma
Bankasıyla ilgili yasa. Şimdi esas burada bir nokta koyup bunu ben gerçekten
tartışmaya açmak istiyorum. 1947’de çıkan kanun artık yeterli mi? Tabii değil.
Bu kanunu böyle geçici maddelerle düzeltmek yerine yeni baştan düzeltmemiz
lazım. Bu üç kanunu birden; hem Avrupa İmar Kalkınma Bankası hem Asya Kalkınma
Bankası hem Uluslararası Para Fonu ancak biz bunları yeni baştan düzenlersek…
Tabii, bu devre bitti ama bir daha ki dönem -bunu yine aklımızın bir tarafımıza
koymamız lazım- bunlar daha fazla gelecek.
Niye buna bu
kadar acele ediyoruz şimdi? Burada Hazinenin temsilcileri var herhâlde, benden
daha iyi biliyorlar çünkü bu ayın sonu yani bugün bu kanunu çıkarmış olmamız
lazımdı bizim, IMF için. Bu kanunu Asya Kalkınma Bankası için ve Avrupa şeyi
için de nisan ayının sonunda çıkarmamız lazım, aksi hâlde bunlara gecikiriz
çünkü bu verdiğiniz uluslararası bir taahhüttür, bu uluslararası taahhüdü
yerine getirmeniz lazım. Aslında bu öyle taahhüt ki bizim yapamadığımızı Avrupa
Kalkınma Bankası ile Asya Kalkınma Bankası ve Uluslararası Para Fonu kendi
yapıyor, kendi bizi gelişmiş ülke pozisyonuna getiriyor.
Yine burada bir
parantez açıp şunu söylememde büyük yarar var. Avrupa İmar Kalkınma Bankasıyla
ilgili büyük bir hata yaptık. Niye o hata? Biz o kuruma donör
ülke olarak katıldık. Özellikle Sovyetler Birliği çöktükten sonra Sovyetler
Birliği’nden arta kalan ülkelerin gelişmesi ve demokratik yapılaşması için
kurulmuş bir yapıydı o fakat biz tekrar ona müracaat ederek kendi kredi
alabilir hâle getirdik kendimizi. Bu bir parça bizim geriye düşmemiz demek.
Tabii, bunda
belki haklılık payı var ama ben yanlış buluyorum. Niye yanlış buluyorum? Çünkü
Avrupa İmar Kalkınma Bankası ve Asya İmar Kalkınma Bankası sizi donör, kalkınmış bir ülke kabul ederken, siz ille “Ben
gelişiyorum.” diye geriye gidiyorsunuz. Gerçekten yanlış.
Bir de yanlış
bulduğum başka önemli bir şey var. Bakın, bu, fon arttırıcı birtakım yetkiler
alınması demek. Yani bu ne demek? Bütçeden, devlet bütçesinden bir şeyler
çıkması demek ve bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir ekonomik komite
olmadığı için, ekonomiyle doğrudan ilgilenmediği için her şey ya Bütçe
Komitesine gidiyor ya Dışişleri Bakanlığıyla ilgili Dışişleri Komisyonuna
gidiyor. Burada da ciddi yanlış var. Bu sadece Dışişleriyle ilgili bir iş
değil; bu, dünyanın yönetimiyle, ekonomik ve finansal yönetimiyle ilgili bir
iş. Bunun Bütçe Komisyonuna da gitmesi lazım, ekonomik kurulda da tartışılması
lazım. Sanmıyorum ki Bakanlar Kurulunda bu mesele tartışıldı ama orada da
tartışılması gerekiyordu. Orada da niye tartışılıyor? 2011, 2015 yılları
arasında dördüncü sermaye gözden geçirmesi var mesela Avrupa İmar Kalkınma
Bankasının. Çünkü Avrupa İmar Kalkınma Bankası neden önemli? Avrupa Birliğine
üye oluyorsunuz ve Doğu’da önemli bir ülke Türkiye. O zaman, orada da 19 milyar
dolardan neredeyse 29-30 milyar dolara çıkarılıyor genel sermaye, bunda da
Türkiye'nin payı artıyor. Keza, Asya Kalkınma Bankasında 55 milyar dolardan 165
milyar dolara çıkıyor sermaye. Bir de, burada, bir mekanizmayı açıklamamda
yarar var. Niye bunları söylüyorum? Hep kayıtlara geçsin diye söylüyorum yani
yarın söylemedik olmasın diye. Nasıl olsa hepiniz biliyorsunuz, ama bir daha
söylemekte yarar var. Niye bunlar önemli? Bakın, bu sistem, aslında, fazla para
yatırmadan, yani paraların yüzde 10’unu yatırarak -bu bütün sermaye yapısı var
ya- azami fon yaratmakla ilgili. Hep, hani, ikide bir “3A” falan gibi böyle kriterler var ya “işte kodumuz arttı, durumumuz iyi,
reytingimiz yükseldi” gibi sözler var ya, esas reytingi yüksek ülkelerin yüzde
10 pay vererek, yani sermayelerinin yüzde 10’unu peşin vererek gerisini taahhüt
ettikleri bir sistemle 3A reyting elde ettikleri bir yapı bu. Bu yapıyla daha
fazla kredi yaratmaya çalışıyorsunuz. Dünya ekonomisi içerisinde daha fazla
kaynak artırmaya çalışıyorsunuz. Çünkü Türkiye'nin de en önemli önündeki
sıkıntı kaynak. Hele, gelecek dönemdeki kaynak sıkıntısını ciddi olarak ben de
düşünmeye başladım. 13 Haziran günü kimin eline bu işler tekrar geçerse 3 kere
daha düşünecek bu kadar rahat olamayacak herhâlde. Hep birlikte biliyoruz ki
dünya artık yavaş yavaş toparlanıyor. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde
başlayan bir toparlanma Almanya’ya sirayet etti. Ama Almanya’nın kendi başına
ayakta kalmaya başladığı bir dönem. Şimdi, bu dönemde Avrupa ülkeleri patır patır dökülürken ekonomik olarak ve büyük sıkıntılar
geçirirken, Türkiye'nin tek başına ayakta kalması ve bunu çok böyle iftihar
vesilesi olarak “Ben ayaktayım.” falan diye bağırmasına da gerek yok. Niye yok?
Her an bu virüs bize geçebilir, her an ciddi sıkıntılar içerisinde kalabiliriz.
Mesela cari açık konusunu çok irdeliyoruz. Hatta ne kadar ilgimi çekiyor ki
Sayın Başbakan da söylüyor, cari açıktan bahsediyor; Sayın Bakanlar da
bahsediyor. Sanki cari açık böyle havadan gelmiş gibi bir şey! Cari açık
hepimiz için var ama cari açık bir dahaki sene özellikle seçimden sonra bizi
daha yoracak, gerçekten daha yoracak. Artı, zaten dünyada o kadar sanıldığı
gibi çok fazla metot da yok. Yani ekonominizi böyle bir sabahleyin elinizde
sihirli değnekle düzelteceğiniz metot da yok. İşte belli, iki tane önemli
parametreyi tutabiliyorsunuz çünkü şu anda parasal politikalarla. Tabii bilerek
bilmeyerek, farkında olarak olmayarak ama döviz ve faizle idare ediyorsunuz
maalesef. Yarın o iki tane parametrelerden birinde bir çatlama oldu mu, takla,
çaresiz hâle geliyor, bunun farkında olmamız lazım bizim. Başka şeyler bulmamız
lazım yani sadece ve sadece Merkez Bankasını kullanarak değil, parasal
politikaların dışında yeni politikalar üretmemiz lazım; bunun da gerçekten
üretime dönük politikalar olması lazım.
Şimdi “IMF,
Uluslararası Para Fonu’na evet dedim, hayır dedim”, “Onu istiyorum,
istemiyorum.” falan bunlar çok önemli değil ama artık dünyada nasıl bir konuma
geldiğinizi… Uluslararası alandaki konumunuz belli, bunu perçinleyebilmek için
yapısal ekonomik politikalara önem vermek lazım. Bakın, biraz önce de söyledim.
Bu, Bütçe Komisyonunda görüşülmemiş, Hükûmette görüşülmemiş, sıradan bir kanun
olarak buralara gelmiş ve ne kadar da ilgili olduğunuz belli yani nasıl olsa
hepimizin başına gelecek. Ben ilgileniyorum çünkü başıma gelecek diye korkuyorum
yani bununla uğraşmak zorunda kalacağım. Yirmi sene önce uğraştığım gibi yirmi
sene sonra tekrar bunlarla uğraşmak zorunda kalacağım diye gerçekten
ilgileniyorum ve önemsiyorum. Niye önemsiyorum? Bu kuruluşlara sistem
içerisinde belirli şekilde ihtiyacımız var. Bunlara karşı olmak olmamak ayrı,
beni sömürüyor sömürmemek ayrı bir şey ama dünyada bu sistem var.
Becerebiliyorsanız yerine yenisini koyarsınız, ayakta kalırsınız ama o sistem
içerisinde yeniden yapılanmamız şart.
Bir de bunlarla
ilgili çok önemli bir politika var bakın, hiçbirimizin bilmediği, hiçbirimizin
uygulamadığı. Bu kuruluşlar eğer dünyayı yönetiyorlarsa, bu kuruluşların
içerisindeki birtakım uzmanlar da dünyayı yönetiyorlar. İşte, hep lafları
ediliyor, dünyayı şu yönetiyor, bu yönetiyor… Aslında dünyayı kim yönetiyor
biliyor musunuz? Bilim yönetiyor, araştırma yönetiyor. Gerçekten… Bu konuda
yapılan en iyi araştırmalar hep bu kurumlar içerisinde oluyor. Türkiye hakkında
da maalesef çok iyi araştırmalar var orada. Niye “maalesef” diyorum? Biz aynı
araştırmaları yapamıyoruz. Aynı araştırmaları yapmak için -insan kaynağı
özellikle- insan kaynağına yatırım yapmadık. İnsan kaynağına yatırım da yapmak
istemiyoruz. Bütün bu uluslararası kuruluşlarda iş bulan Türkler kendi başına
gitmiş bulmuştur. Bir politika gereği değildir bu. Türkiye Cumhuriyetinin
uluslararası kuruluşlara daha fazla insan yerleştirme politikası yoktur. Bu çok
acı bir şeydir. Bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha fazla düşünmesi, daha
fazla bu konuda gayret sarf etmesi gerekmekte.
Bir de, önemli
bir şeyi de vurgulamakta yarar var: Türkiye bütün dünyada olduğu gibi ve Türk
ekonomisi de dâhil, bir transformasyon içerisinde ve
bu transformasyon öyle önemli bir transformasyon ki, öyle önemli bir geçiş ki
bu, yani siz hâlâ mevcut ekonomik sistemlerle… Ki, benim inancım, dünyadaki
mevcut ekonomik sistemler, teorik yapı daha hâlâ pratiğe erişmiş durumda değil.
Yani dünya ekonomisi bir yerde bir kaotik devreye girmişken, siz klasik
yöntemlerle, işte 1947’den beri, daha klasik yaklaşarak bunları çözmeye
çalışıyorsunuz. Yirmi sene önce bu kanunu çıkarırken -bu kanunla ilgili bir
kanun- ne yapıyoruz bu kanunla? Bu kanunla tekrar bu fonları artırabilmek için
Bakanlar Kuruluna yetki veriyoruz ve 5 misli arttırabilmek için. Yirmi sene
önce 3 misli vermiştik, yirmi sene sonra 3 misli vermek yetmedi. Ne hâle geldi
bu fonlar? İnanılmaz rakamlara çıktı. Şimdi, gelecek on sene içerisinde bu 5 misli rakam da
yetmeyecek, göreceksiniz, inşallah, hep birlikte izleyeceğiz. Demek ki sadece
ve sadece 47’de çıkmış ve 91’de çıkmış kanunların belirli maddelerini
değiştirmekle olmaz, bu kanunu yeni baştan, bu kanunların tümünü yeniden baştan
ele alıp özellikle uluslararası kuruluşlara nasıl yaklaşacağımızı ve onlarla ne
yapacağımızı daha iyi saptayan yeni politikalar oluşturmak gereği var.
Şimdi, bunları
çok fazla teknik bulabilirsiniz ama bu teknik içerisinde çok önemli de bir
vurgulama var, o vurgulama da şu: Türkiye kendi yapamadığını, kendi
atlayamadığı sınıfı uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla atlıyor. Peki, bunu
atlarken -İstanbul’da toplantı bile yaptık, bunlar hep orada konuşuldu,
Uluslararası Para Fonunun, Dünya Bankasının toplantısı, son G20 zirveleri- niye
Türkiye’miz için belirli görevleri kapamadık? Pekâlâ
bu kuruluşların başkanları, başkan yardımcıları Türk olabilir ama bununla
uğraşmak gerekiyor, gerçekten gerekiyor ve ben inanıyorum ki o kadar fazla
yetişmiş insan var ki Türkiye’de ve ben inanıyorum ki gerçekten Türkiye böyle
bir millî takım çıkarabilir ama bütün bunlar bir politikadır, bütün bunlar bir
yaklaşım meselesidir ve bütün bunlar yine inanıyorum ki Türkiye Büyük Millet
Meclisinin görevleri arasındadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi önüne gelen
kanunları onaylama makamı değildir sadece. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
gelecek için araştırma yapmak zorunda olan; Türkiye ve dünya ekonomisi için,
Türkiye ve dünya siyaseti için, dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmeler için
araştırma yapmak zorunda olan, bunları inceleyen ve bunun için de gerçekten
büyük ölçüde personel istihdam eden, danışmanlar ordusu kuran bir yapıda olması
lazım. Maalesef değil. Danışmanlar ordumuz bile çok acınacak durumda. Hani var
ya Türkçedeki menfi şey: “Danışma” gibi bir lafa getiriyoruz onu. Ne kadar acı
ama önümüzde bir fırsat var. Bu Mecliste bunları defalarca söylemek imkânı
oldu, buna da şükrediyorum, bu da önemli bir şey. Ama bir daha Mecliste de
inşallah bunları tekrar yapma imkânı olur. Ama yirmi sene önceki gibi yine az
tutmamamız lazım. Çünkü dünya çok büyüyor, Türkiye'nin dünya içerisinde çok
önemli bir yeri var, küçümsenmeyecek bir yeri var. Bizim dünyanın önünde,
belirli öngörüler içerisinde olmamız lazım. Dünyanın önünde olmamız lazım,
arkasında değil. Türkiye dünyayı arkadan takip etmeyecek kadar güçlü ve büyük
bir ülke. Önce buna inanmak lazım. Günü de böyle geçirmemek lazım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın
Melen.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul
etmeyenler…Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
MİLLETLERARASI
PARA FONU İLE MİLLETLERARASI İMAR VE KALKINMA BANKASINA KATILMAK İÇİN HÜKÜMETE
YETKİ VERİLMESİNE DAİR KANUN, AVRUPA İMAR VE KALKINMA BANKASININ KURULUŞ
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN İLE ASYA KALKINMA
BANKASI KURULUŞ ANLAŞMASINA KATILMAMIZIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 19/2/1947 tarihli ve 5016 sayılı Milletlerarası Para Fonu
ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanunun 2 nci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 2-
Milletlerarası Para Fonu'na yapılması gereken kota ödemeleri ve Milletlerarası
İmar ve Kalkınma Bankası'na olan sermaye iştiraki taahhüdü ve bu taahhüt
çerçevesinde yapılacak ödemeler;
a) Milletlerarası
Para Fonu için 4.658.600.000 Özel Çekme Hakkı (SDR) karşılığını,
b) Milletlerarası
İmar ve Kalkınma Bankası için 3.100.000.000 ABD Doları karşılığını,
geçemez. Bakanlar Kurulu,
gerektiğinde bu tutarları beş katına kadar artırmaya yetkilidir."
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- 20/3/1991 tarihli ve 3705 sayılı Avrupa İmar ve Kalkınma
Bankasının Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunun 2
nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 2;
Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası'na olan sermaye
iştiraki taahhüdü ve bu taahhüt çerçevesinde yapılacak ödemeler 345.150.000
Avro karşılığını geçemez.
Bakanlar Kurulu,
gerektiğinde bu tutarı beş katına kadar artırmaya yetkilidir."
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- 20/3/1991 tarihli ve 3707 sayılı Asya Kalkınma Bankası
Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunun
2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 2-
Türkiye Cumhuriyeti’nin Asya Kalkınma Bankası'na olan sermaye iştiraki taahhüdü
ve bu taahhüt çerçevesinde yapılacak ödemeler 361.200.000 Özel Çekme Hakkı
(SDR) karşılığını geçemez.
Bakanlar Kurulu,
gerektiğinde bu tutarı beş katına kadar artırmaya yetkilidir."
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanun, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasının
Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Asya
Kalkınma Bankası Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı açık oylama
sonucu:
“Kullanılan oy
sayısı: 210
Kabul : 210(x)
Kâtip Üye Kâtip Üye |
Yaşar Tüzün Gülşen Orhan |
Bilecik Van” |
Sayın
milletvekilleri, böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Ülkemiz için
hayırlar getirmesini diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, 6’ncı sırada yer alan, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
6.-
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet
Komisyonu Raporu (1/990) (S. Sayısı: 646) (xx)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
646 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün
91’nci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler
hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü
üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili
Tayfun İçli’ye aittir.
Buyurun Sayın
İçli. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına sizleri saygıyla
selamlıyorum.
646 sıra sayılı
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nı görüşüyoruz
değerli arkadaşlarım. Öncelikle geçmişi hakkında kısa bir bilgi vermek isterim.
Değerli
arkadaşlarım, seçim kararı alındığı bir dönemde aslında yürürlükte bulunan 5149
sayılı Yasa’yı tamamen yürürlükten kaldırıp böyle bir yasayı getirmekte ne gibi
bir amaç var? Şimdi, Türkiye olarak 25 Eylül 1986’da imzalanan ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından 18 Ocak 1990 tarihinde onaylanarak yürürlüğe giren
Sportif Karşılaşmalarda ve Özellikle Futbol Maçlarında Seyircilerin Şiddet
Gösterileri ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesi Anayasa’mızın 90’ıncı
maddesi hükmü gereğince uyulması gereken bir mevzuattır. Ayrıca yine, değerli
arkadaşlarım, Avrupa Konseyi üyesi olmamız sebebiyle Avrupa Konseyinin bu
konuda aldığı tavsiye kararları da bizim için bağlayıcıdır ve yine üyesi
olduğumuz UEFA talimatları da bizim mevzuatımızın bir gereğidir, uyulması
gereken bir gerekliliktir.
Değerli
arkadaşlarım, 5149 sayılı, yine aynı adlı kanun 5/5/2005
tarihinde 5340 sayılı Kanun’la bir değişikliğe uğratılmış. Bu yetmemiş, bu
Meclis döneminde 8 Şubat 2008 tarihinde 5728 sayılı Kanun’la yine bir
değişikliğe uğramış. Değerli arkadaşlarım, bu yetmemiş ki seçim kararı alındığı
bir dönemde bir kanunu tamamen çöpe atıyorsunuz, yeni bir kanun getiriyorsunuz
ve çok ilginçtir, bu konuda, sporda şiddetin önlenmesiyle ilgili, Türkiye Büyük
Millet Meclisi bir Meclis araştırma komisyonu kurmuş. Bu araştırma komisyonunun
raporunun tarihi de 10 Haziran 2005. Bunu bir tarafa bırakmışız, yine bu
dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle sporda şiddetin
araştırılmasıyla ilgili bir Meclis araştırması komisyonu kurulmuş ve o
komisyonun daha raporu Genel Kurulda okunmadan böyle bir kanunu Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna getiriyoruz.
(x) Açık oylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 646 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli
arkadaşlarım, peki neden? Yani böyle kısa bir tarihçe sunduktan sonra peki
neden diyorum.
Tabii, Sayın
Başkan, Sayın Bakan da beni dinlerse, çünkü şimdi birtakım şeylerin tam can
alıcı noktasını söyleyeceğim.
BAŞKAN –
Arkadaşlar… Sayın Bakanım, sizin dinlemeniz için söylüyorlar da, onun için…
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Peki neden? Değerli arkadaşlarım, ben bunu komisyonda da söyledim. Bu kanun tasarısına aslında “Recep Tayyip Erdoğan’ı protesto
etmenin bedeli” ya da ”Recep Tayyip Erdoğan’ın gazabı yasası” demek lazım. Neden?
Çünkü, Dünya Basketbol Şampiyonasında Ankara’da ve
İstanbul’da ve daha sonra da Galatasaray’ın o Türk Telekom Arena Stadı’nda
yapılan protesto gösterilerinden sonra böyle bir kanun tasarısının alelacele
Türkiye Büyük Millet Meclisine getirildiği sadece benim değil, kamuoyunun büyük
bir kesiminin inancı.
Şimdi, bu yasa
tasarısıyla aslında Türk seyircisi terbiye edilmeye kalkılıyor, tek tip seyirci
yapılmak isteniyor. Buraya, yasanın bütününe, genel maddelerine baktığınız
zaman yasakların kural, özgürlüklerin istisna hâline getirildiğini
görüyorsunuz. 12 Eylül askerî rejiminin dahi getirmeye cesaret edemediği
birtakım düzenlemeleri değerli arkadaşlarım, burada net olarak görüyorsunuz.
Tam bir kara mizahlık kanun tasarısı, birazdan bazı
maddelerinin böyle altını çizerek okuyacağım size. Tabii, buradan da Türk
halkına sesleniyorum, futbolseverlere, taraftarlara, bütün seyircilere
başlarına nasıl bir olay gelebileceğini, nasıl yasakçı bir anlayışın bu kanun
tasarısının içine yerleştirildiğini net olarak sizlere değerli arkadaşlarım
söyleyeceğim. Yani bu topraklar, bu Anadolu toprakları Nasrettin Hocaları
çıkartmış, Hacivat-Karagözleri, mizah anlamında yani birçok mizah ustasını
-geçen yine söyledim- Aziz Nesinleri, bir sürü sanatçıyı çıkartmış. Bu yasa
tasarısıyla, artık, mizah yapmak yani spor içerisinde bile mizah yapmak yasakçı
bir anlayış.
Değerli
arkadaşlarım, yaşı kırkların üzerinde, ellilerin üzerinde olan birçok
vatandaşımız bilir, Devekuşu Kabare Tiyatrosu vardı, Zeki Alasya-Metin Akpınar;
onların da hiç akıllardan gitmeyecek, hafızalardan silinmeyecek “Yasaklar” adlı
da bir oyunu vardı, o 12 Eylül yasakçı rejimini müthiş bir mizah anlayışıyla
oyun olarak sergilemişlerdi. İnanın, bu yasadaki maddeyi birazdan okuyacağım
size yani o Devekuşu Kabare’nin sahnelediği “Yasaklar” oyunu, bunun yanında
solda sıfır kalır. Eğer beni izliyorlarsa değerli sanatçılarımız, herhâlde
onlara iyi de malzeme çıkacak. Yani bu, son ileri demokrasinin en çarpıcı
örneğidir tam da seçime giderken ve çok ilginçtir, bu yasa tasarısı, daha yeni
bitirdiğimiz, yargı hizmetlerinin hızlandırılmasıyla ilgili yasayla müthiş,
taban tabana zıttır, akla ziyandır çünkü orada bazı mahkemelerdeki dava yükünü
hafifletebilmek için bazı düzenlemeler getirdik. Artık, her maçtan sonra
değerli arkadaşlarım, 30 bin, 40 bin kişiyi -birazdan açıklayacağım- ceza
mahkemelerinde sanık olarak göreceksiniz ve bundan dolayı ceza mahkemelerinin
iş yükü akılların almayacağı kadar artacak.
Şimdi, gelelim
maddelerin eleştirisine.
Yasa başlığı:
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi. Değerli arkadaşlarım, Komisyonda da
söyledim, düzensizlik ne demek? Sportif Karşılaştırmalarda Ve Özellikle Futbol
Maçlarında Seyircilerin Şiddet Gösterileri ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa
Sözleşmesi, taraf olmuşuz, imzalamışız, 1990’da onaylamışız. Taşkınlık,
düzensizlik… Yani “düzensizlik” kavramı soyut bir kavramdır ve bu yasaya göre
her tür düzensizliği siz farklı algılayabilirsiniz ve bu kanunun 1’inci
maddesinde, “Amaç” başlıklı 1’inci maddesinde ve “Kapsam” başlıklı 2’nci
maddesinde “düzensizlik” ifadesi yer almaktadır. Taraf olduğumuz sözleşmede
bunun adı “taşkınlık”tır. Şiddet ve taşkınlık… Şimdi,
siz taşkınlığı alır bir tarafa koyar, bunu düzensizlik olarak algılarsanız,
bunu da kanun metnine koyarsanız bunun içinden çıkamazsınız. Bir kere bunu net
olarak ifade edeyim.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa’mıza göre temel hak ve özgürlükler asıldır. Onların hangi
hâllerde kısıtlanacağı Anayasa’mızda net olarak ifade edilmiştir. Bakın,
Anayasa 12:
“Temel hak ve
hürriyetlerin niteliği
Herkes,
kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve
hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve
diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.” Bunu neden okuyorum?
Bakın, Anayasa’nın 15’inci maddesi hangi hâllerde durdurulabileceğine dair, bir
de 13’üncü maddesi hangi hâllerde sınırlanabileceğine dair Anayasa hükmü. Yani
kanunla birtakım sınırlamalar getirdiğiniz zaman ölçülülük ilkesine uymak
durumundasınız.
“Ya şimdi, sporda
şiddetle Anayasa’nın 12, 13, 15’inci maddesinin ne alakası var?” diyeceksiniz.
Şöyle alakası var: Bakın bu kanun tasarısının 5’inci maddesine:
(1) Spor
müsabakalarına girecek her kişiye vatandaşlık, kimlik numarası, kimlik
bilgileri verilmek suretiyle aynı bir kredi kartı gibi bir kart alma
zorunluluğu getiriliyor. Bütün adresleri, nüfus bilgileri, T.C. vatandaşlık
numarası. Bir maça gideceğiniz zaman o bileti ancak o kartla alabiliyorsunuz ve
sizin hangi tribünün hangi koltuğunda oturduğunuzu tespit ediyorlar ve o
stadyumda kameraların, teknik birtakım izleme ve kayıt alma cihazlarının da bu
kanunun 5’inci maddesinde mutlaka zorunlu olması kuralı getiriliyor. Değerli
arkadaşlarım, bakın, birazdan değişiklik önergesi verecekler. Polonya bunu
yaşamış. Kişisel bilgiler ele geçirilmiş birtakım kötü niyetli kişiler
tarafından. Aslında, bu uygulama bir fişleme, insanları fişliyorsunuz.
(2) Özel hayatın
gizliliği kuralını, Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerde belirtilen özel
hayatın gizliliğiyle ilgili kuralları ihlal ediyorsunuz. Bunun adı ne? “Sporda
şiddeti, özellikle futbol müsabakalarında şiddeti önleme amacıyla.” Şimdi, bu,
biraz evvel ifade ettiğim Anayasa’mızın 12, 13, 15’inci maddeleri, maddeleri
uzatabilirim… 59’uncu maddeye göre sporu teşvik etmeniz lazım, ilgiyi
artırmanız lazım ama böyle düzenlemeler spor müsabakalarına gelecek kişileri
caydırır; insanların özel hayatı kameralarla takip edilecek, maça gitmek için
bütün kimlik bilgilerinizi içeren bir kart almak durumunda kalacaksınız, bunun
adı da “Sporda şiddeti önleme.” olacak. Sporda şiddete
hepimiz karşıyız ama belki de tedaviye muhtaç bir avuç azınlığın çünkü elinde
kasaturayla, bıçakla saldıran bir elin parmaklarını geçmeyecek kişilerin
davranışı nedeniyle 20 bin, 40 bin, 50 bin kişiyi, bir maç için söylüyorum,
tabii bütün, genel söylediğiniz zaman milyonları kapsayacak bir özgürlük
kısıtlamasına gitmek kabul edilebilir bir olay değil. Biraz evvel, giriş
bölümünde de belirttiğim üzere, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerde bu
yok. Bu tür sözleşmelerde tavsiye kararlarında, seyircilerin eğitilmesi
konusunda üye ülkelere tavsiyelerde bulunuluyor. Yani “Siz gidin de şunu yapın,
bunu yapın.” demiyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, tasarının belki de en çok kara mizah konusu olacak maddesine
geliyorum. Bu madde 14’üncü maddesi. Tabii
milletvekili arkadaşlarımız terk ettiler ama inşallah bizi vatandaşlarımız
izliyordur çünkü bu çok çok önemli. Bu maddeyi böyle, tane tane okuyacağım ve
kara mizahı siz burada kendiniz de yorumlayın. “Hakaret içeren tezahürat”
başlıklı 14’üncü maddesi: “Spor alanlarında veya çevresinde –yani bir stadyumda
ya da dışında- taraftarların grup halinde veya münferiden belirli bir kişiyi
hedef veya muhatap alıp almadığına bakılmaksızın -bir kişiyi hedef almıyorsunuz,
ona bakmıyor- duyan veya gören kişiler tarafından hakaret olarak algılanacak
tarzda…” “Duyan veya gören kişiler tarafından hakaret olarak algılanacak…”
Allah Allah! Yani şimdi buraya noktayı koyuyorum.
Benzetme, spor taraftarları arasında çok ince mizah vardır, eleştiri vardır,
kızdırma vardır. Bu, hakaret değildir. Örneğin, Fenerbahçeliler, 6 Kasımı,
Galatasaraylıları kızdırmak için 6-0 yaparlar. Bunu kimisi hakaret olarak
algılar, kimisi mizah olarak algılar, kimisi eleştiri olarak algılar. Yani bazı
maçlardan sonra -bakın, (3)’üncü fıkrasında çünkü bunu pankarta, yazıya
dökerseniz cezası artırılıyor- kartalı kargaya benzetirler, aslanı kediye
benzetirler, kanaryayı başka bir kuşa benzetirler.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu, bakın, öbür tarafın algılamasına bırakılıyor “…algılanacak
tarzda aleni olarak söz ve davranışlarda bulunmaları halinde, fiilleri daha
ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, şikayet
şartı aranmaksızın, failler hakkında ceza kararı verilir.” Ya, kardeşim, kimse
şikâyetçi değil. Hakaret ve sövme suçları Türk Ceza Kanunu’na göre şikâyete
bağlı suçlardandır, şikâyet ederseniz bir dava konusu olur. Burada hakaret yok,
burada sövme yok, burada bir tarafın algılaması, yani “Öyle algıladım.” Yani
böyle bir olay olabilir mi? Ya da maçlarda pankartlar açılıyor taraftarlar
tarafından diğer taraftarları kızdırmak amacıyla. Şimdi, bu algılama. Geçtim
onu. “Hakeme gözlük” değil mi, “hakeme gözlük” diye taraftarlar bağırıyor.
Eskiden “Bir baba hindi.” Şimdi, bu tür tezahüratlar… Yahut seyirciler bazen
kendi takımlarını dahi protesto etmek için, kendi kulüp başkanlarını, yönetim
kurullarını protesto etmek için arkalarını dönüyorlar, sırtlarını dönüyorlar.
Şimdi, kulüp başkanı, bu arkasını dönme olayını hakaret olarak algıladığı
zaman, siz şimdi tribündeki 40 bin kişiyi asliye ceza mahkemesinde sanık
sıfatıyla mı yargılayacaksınız? Bu, kara mizah. Bunlar, mizah dergilerinde alay
konusu olacak. Biraz evvel söylediğim Devekuşu Kabarenin “Yasaklar”ındakinin
yasağından da garip bir kanun maddesi.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, adli para cezası… Adli para cezasını mahkemeler verir,
idari para cezasını mülki amir verir. Adliyeleri yığacaksınız davalarla. Haydi, Fenerbahçe-Galatasaray maçı. Şişe attı bir taraftar.
Ya taraftar attıysa onu tespit edersin. “Yuh!” dedi “Yuh!” Bakın “Yuh!” demek… Nitekim, Galatasaray Stadı’nda, Arena’da, taraftarlar
Başbakanı ıslıkladı, ıslıklar. Şimdi, Sayın Başbakan bundan alınganlık
gösterirse bakın “…hakaret olarak algılayan kişi…” Haydi
ne olacak, oradaki bütün kişiler gitti. Basketbol maçında, dünya kupasında,
Cumhurbaşkanını, Başbakanı ıslıkladı taraftarlar. Ya ıslıklar, demokraside
herkes her şeyi beğenmek durumunda değil; ıslıklarsın ama hakaret edemezsin,
şişe atamazsın, bıçak… Şiddet midir bu? Kanunun adı: Sporda
şiddet.
Şimdi bakın, bu
(1)’inci fıkrasıydı değerli arkadaşlarım.
(3)’üncü fıkrası:
“Birinci ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların yazılı pankart taşınması veya
asılması ya da duvarlara yazı yazılması suretiyle işlenmesi hâlinde, verilecek
ceza yarı oranında artırılır.” Bakın, statta da değil bu, stadın çevresinde.
Taraftarlar geliyor, Fenerbahçenin aleyhine
bağırıyor, Galatasarayın aleyhine bağırıyor,
Bursa’nın, Eskişehir’in. Ya karşı taraf “Bunu öyle algıladım…” Bunu
televizyonlar da veriyor, sadece statta değil ki, gören veyahut duyan diyor.
Canlı yayın var, kameraman, birisi gitti, muhabir orada röportaj yapıyor, arka
taraftakiler de bağırıyorlar. E hakaret, hakaret olarak… Türk Ceza Kanunu’nda
suç… Bakın, Anayasa’da da var, kanunlarda suç olarak tanımlanmayan bir şeyden
dolayı kimseye ceza verilemez. Hakaret, sövme, takibi şikâyete bağlı olmaktan
çıkarttınız. Niçin yaptınız bunu? İşte, o zaman vatandaşlar şu söylemde haklı:
“Recep Tayyip Erdoğan’ın gazabı yasası.” Seçime giderken böyle bir kanun
getiriliyor.
Bir de mevcut,
meri, yürürlükte olan, bu adla, bu isimle 2004’te yürürlüğe girmiş, 2005’te,
2008’de değişikliğe uğramış bir kanunumuz var. Yine, Anayasa’nın 90’ıncı
maddesi gereğince taraf olduğumuz uluslararası sözleşme var. Yine, üyesi
olduğumuz Avrupa Konseyinin aldığı, bu konularda -şiddetle ilgili- tavsiye
kararları var, uymak durumundayız. Bunlar yetmiyor, şimdi bunları getiriyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, insanın… Akla ziyan bunlar. Yani bunları
aslında konuşmak da şey.
Sonra, masumiyet
karinesi ihlal ediliyor. Soruşturmaya başlama aşamasında birisi şiddet
kullandı; mahkeme kararı yok, oradaki kolluk gücü diyecek ki: “Kardeşim, sen bu
maça giremezsin.” “Nasıl giremem?”, “Savcılık veyahut mahkeme tarafından yasak
kaldırılmadığı sürece...” Kendi koyuyor yasağı, savcılığın ve mahkemenin
kaldırması olayına bakılıyor.
Arkadaşlar, ne
zamandan beri özgürlükler kolluk kuvvetleri tarafından yasaklanabiliyor?
Anayasa’da, mahkeme kararıyla ancak insanlar özgürlüklerinden… Bu bir özgürlüktür,
bir seyir özgürlüğüdür, kişisel bir özgürlüktür, temel bir haktır. Siz bir
temel hakkı, kanuna koyduğunuz birtakım şeyle, kolluk kuvvetleri aracılığıyla
yasaklamaya kalkıyorsunuz. Tabii, Türkiye'nin her tarafını MOBESE kamerayla
izliyorsunuz.
Şimdi, bakın,
enteresan şeyler var. Bakın, Sayın Başbakan üç “Y”den
bahsetmişti, onunla mücadele edeceğini söylemişti: Yoksulluk, yolsuzluk ve
yasaklar. Geçtim, şimdi tansiyonu fazla germek istemiyorum. Yolsuzlukta ve
yoksullukta Türkiye'nin nereye geldiği malum ama yasaklar konusunda da
Türkiye'nin seçime giderken nereye gideceği de malum. Sadece taslak halindeki
kitaplar, bilgisayardaki imhalar… Bakın, daha on beş gün içinde iki tane olay
var. Artık yasaklar statlara giriyor. Yani keşke buraya bir madde koysaydınız,
“Statlar dışında, tiyatrolarda, operalarda ve bale gösterilerinde topluluk
hâlinde herhangi bir gösteri yapanlar aynı madde kapsamı içinde olur.”
deseydiniz Türkiye’de herkes tek tip olsaydı. Tek tiplik
bazı olaylarda iyidir ama böyle olaylarda o ülkenin demokratik bir ülke
olmadığının karinesidir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İçli.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 646 sıra sayılı
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Tasarı hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bir yasayı yaparken yasa yapma mantığı içerisinde her şeyden önce o yasanın
gerekçesinde yasanın kaynağını teşkil eden konuların analiz edilmesi gerekir
bir mantık silsilesi içinde.
Sporda şiddet ve
düzensizliğin önlenmesi eğer burada maksat ise dolayısıyla şiddetin kaynağını
önce doğru teşhis koymak lazım. Buradan hareketle daha hemen kanunun isminden
başlayarak ben mantığı eleştirmeye yöneleceğim çünkü sporda şiddet dediğinizde
hemen şiddeti şiddetle bastırmak için şiddeti çağrıştıran bir isimle kanunu
toplum önüne koyuyorsunuz. Oysaki şiddetin kaynağında, sebebi, hoşgörüsüzlükten
kaynaklanmaktadır spordaki şiddet. Dolayısıyla biz bu kanunun
daha ismini koyarken “hoşgörüsüzlüğün önlenmesi ve düzensizliğin önlenmesi”
dememiz her şeyden önce toplumdaki fiilî birtakım veya sözlü birtakım
hoşgörüsüzlüğü, düzensizliği çağrıştıracak olan insanlar üzerinde psikolojik
olarak, onların hoşgörüsüz kimseler olarak toplum tarafından
adlandırılacağından hareketle, onları psikolojik olarak bir kendi kendine otokontrolü
ve eğitmeyi öngörmüş olurduk ve bunu biz Sporda Şiddeti Önleme Komisyonu olarak
yaptığımız çalışmalarda da Meclisteki komisyonlarımızın ve bilhassa Hükûmetin
dikkatini çekerek bu tasarının isminin değiştirilmesini önerdik ama heyhat ki
“Dediğim dedik, çaldığım düdük.” anlayışı içerisinde, “Yok kanun, yap kanun.”
felsefesi içerisinde hiç duyulmadı. Oysaki Komisyon bir mutabakat
içerisinde, iktidar ve muhalefet milletvekillerinin mutabakatı içerisinde bu
önerilerini Hükûmete sundu, komisyonlara sundu, Adalet Komisyonuna sundu. Keşke
burada bu Komisyon raporumuzun sunduğu öneriler, Hükûmet tarafından, bu
komisyonlarda çoğunluk tarafından dikkate alınarak kabul edilmiş olsaydı.
Değerli
milletvekilleri, sporda şiddet veya hoşgörüsüzlükte sadece tabii ki en büyük
seyircisi futbolun olduğu için her zaman futbol akla geliyor. Oysaki analizci
bir mantık içerisinde bu kanun ele alınmalıydı. Çünkü amatör spor kulüpleri
çünkü bunun yanında bazı branşlar var ki -biletlerin
ve müsabakaların- her müsabaka için biletlerin geçerli olması ve birtakım
yapılan düzenlemelerle… Düşünün, basketbol ve voleybol maçlarına seyirciler
bütün maçlar için gelirler ama her maç için eğer seyirciler tekrar dışarı
çıkartılıp güvenlik açısından tekrar içeri alınırsa o zaman bu müsabakalara
artık, seyirci gelmez olacaktır. Dolayısıyla, bu mantık içerisinde bu kanun
yapılmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, eğer, biz, kanun yaparken bir mantık inşa etmek istiyorsak
şiddetin kaynağını araştırırken bunun çok çeşitli fonksiyonlarının bu kaynağı
beslediğini görürüz. Örneğin, biz, kısa, orta, uzun vadede birtakım tedbirler
almalıyız. Kısa, orta, uzun vadede alınacak olan tedbirlerde elbette ki cezai
birtakım yaptırımlar gelmeli ama bunun yanında tesislerin, bütün branşlardaki tesislerin, her şeyden önce sosyal psikoloji,
toplum psikolojisi içerisinde değerlendirilerek tesislerin şiddeti önleyecek,
meydana gelen olayları bastırabilecek veya taraftar, sporcu, bütün aktörler
oraya geldiğinde, psikolojik olarak orada bir şov sanatına geldiğini ve huzur
içerisinde orada o müsabakayı seyredebileceği rahatlık içerisinde o tesislerde
o atmosferi, o havayı bulabilmeli.
Eğer siz,
tesisleri birbirine tıkışık vaziyette ve daha ferah bir alan olmadan, seyirci
daha girerken turnikelerde sıkışıklık içerisinde, daha spor alanlarına gelirken
şehir trafiğinde seyirci maça yetişip yetişememe, müsabakaya yetişip yetişememe
endişesi içerisinde bir dolgunluk içerisinde oraya geldiğinde, turnikedeki
emniyet gücü veya özel güvenlik veya spor kulübü görevlileri tarafından
karşılandığı atmosfer onları tahrik edici vaziyette, tesise girdiğinde kendi
yerini bulmasında çekeceği bir güçlük onu psikolojik olarak ne yönde
etkileyecektir?
Biz, bu konularla
ilgili bütün Avrupa’daki yaptığımız gezilerde de gördük ki, tesisler yapılırken
bütün bu psikolojik şartlar dahi düşünülerek tesisler ona uygun yapılmaktadır,
güvenlik tedbirleri açısından ve bu psikolojik rahatlık açısından.
Biraz önce konuşan
değerli milletvekili arkadaşımız, güvenlik kameraları açısından bazı konuları
dile getirdi. Tabii ki bu bilgilerin çok sağlıklı bir şekilde kullanılması ve
saklanırken dikkat edilmesi gerekiyor, özel hayat korunmalı. İspanya’da
gittiğimiz gezide, güvenlik güçlerinin bize verdiği bilgiler doğrultusunda,
seyircinin oturduğu koltukta göz rengine kadar tespit edebilme imkânlarına
sahip olduklarını söylüyorlar. Böyle şeyler tabii ki güvenlik açısından önemli
ama toplum huzuru açısından ve seyircinin güvenliği açısından, özel hayat
açısından da çok daha önemlidir. Tesislerin bu kadar zenginleştirilmesini hemen
bir anda temin etmek mümkün olmayabilir. Bunun yanında, spor kültürü ve spor
bilinci açısından mantık inşası ve eğitim de çok önemlidir. Yani, siz, bütün
aktörleri, sporun içindeki bütün aktörlerden bahsediyorum… Düşünün ki bir
seyirci evinden çıkıp, spor alanına gelip, tekrar spor alanından evine
döndürülünceye kadar kimlerle ve hangi psikolojik şartlarla karşılaşıyorsa,
burada nelerden etkileniyorsa işte o etki ajanlarının her türlü…
Değerli
arkadaşlar, eğer dinlemeyecekseniz…
Başkan, herhâlde
çok önemli değil bu iş…
BAŞKAN – Buyurun,
siz konuşun.
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Oysaki sporun dünyadaki geldiği konum itibarıyla, direkt ve dolaylı
olarak ekonomik etkileri açısından, büyüklük açısından dördüncü büyük sektör
konumuna gelmiştir. Aynı zamanda uluslararası ilişkiler açısından, aynı zamanda
toplumun psikolojisi açısından çok büyük insan kitlelerine hitap etmektedir.
Tabii ki bu
tesislerin ve mantık inşasının aynı zamanda uluslararası kriterlere
uygun olması gerekmektedir. Çünkü bugün ülkemizde birçok yabancı takım ve
birçok uluslararası müsabaka alanında tesislerimiz açık olduğu gibi, bizler de
dışarılara gitmekteyiz. Gerek dışarıdan gelen taraftarlar, kimseler, sporcular,
spor insanları ülkemize geldiklerinde veya biz oralara gittiğimizde aynı
kurallara tabi olacağız. Bu aynı kuralların inşası noktasında da bu kanunda
birtakım eksiklikler görülmektedir. Sayın Başbakan bundan bir iki gün önce “Yargı
benim işime karışmasın.” diyor. Sayın Başbakan yargı benim işime karışmasın
deyince tabii ki akan suların durması lazım. Türkiye’de fermanlar çıkacak ama
diğer ülkelerde insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı kanunlar çıkacak.
Dolayısıyla, bu, “Yargı benim işime karışmasın.” diyen bir mantıkla hukukun
üstünlüğünün ve aynı zamanda insan haklarına dayalı kanunların çıkmasının
mümkün olmayacağını ben değerli milletvekilleriyle ve halkımla da paylaşmak
istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, tekrar konuya dönersem, evden müsabakaya, müsabakadan tekrar evine
dönmek isteyen bir taraftarın, maçı yönetmek için giden bir hakemin, müsabakayı
gerçekleştirmek için müsabakaya giden bir sporcunun, takımını müsabakaya
hazırlayan bir antrenörün, bütün orada görev yapan bir
güvenlik gücünün, bütün bu aktörlerin hak ve ödevlerini çok sağlıklı bir
şekilde yasalarla, yönetmeliklerle teminat altına almak gerekliliğine
inanıyorum. Dolayısıyla, bu kanunun böyle alelacele gündeme getirilerek
çıkartılmaya çalışılmasını ben uygun görmediğimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bunlar yeni mi?
Değerli
milletvekilleri, aslında, geçenlerde düzenlediğim bir basın toplantısında
“Başbakanlık yalan takip merkezi kurulmalı.” dedim çünkü artık siyasetteki bu
yalandan geçilmiyor, Başbakanın bir gün söylediği, bir gün söylediğini
tutmuyor.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Ayıp oluyor ama!
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Bakın, Galatasarayı ve taraftarını çok
rencide eden bir olayla karşı karşıyayız. Telekom Arena Stadı’nın yapılışıyla
ilgili birçok spekülasyon yapıldı, birçok hakaret
yapıldı Galatasaray camiasına. Ben bu konuyla ilgili daha o gün, milletvekili
sorumluluğu içerisinde, Hükûmete bir soru önergesi verdim. Galatasarayın
TOKİ’ye devrettikleri ile Galatasarayın TOKİ’den
aldıklarının neler olduklarını sordum ve halkımızla ve sizlerle paylaşıyorum:
Telekom Arena Stadı 300 milyar liraya yapılmıştır ama bunun karşılığında
Galatasaray, TOKİ’ye neler vermiştir? Devlet Bakanının bana verdiği cevabı
aynen sizlerle paylaşıyorum: Ali Sami Yen Stadı’nın kullanım hakkını
Galatasaray TOKİ’ye devretmiştir ve Galatasarayın
TOKİ’ye Ali Sami Yen Stadı’nın kullanım hakkından… TOKİ, 475 milyar liraya
Aşçıoğlu ortaklığına vermiş, 475 milyar artı gelir paylaşımı olarak
paylaşmıştır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Milyar mı, milyon mu?
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Milyon. Artı gelir paylaşımı yani Ali Sami Yen Stadı’nın kullanım
hakkını TOKİ’ye devretmiş, TOKİ, Ali Sami Yen Stadı’nı 475 milyon artı gelir
paylaşımı olarak Aşcıoğlu’na vermiştir; bu bir.
İki: Galatasaray,
yapılmış olan Telekom Arena Stadı’nın toplam o bölgedeki 260 dönüm civarında
arsanın kullanım hakkına sahipti. Telekom Arena Stadı 120 dönüm üzerine
yapılmıştır, o 120 dönümün dışındaki 230 dönüm civarındaki arsayı Galatasaray
Kulübü kullanım hakkından vazgeçip TOKİ’ye devretmiştir yani 300 milyon liranın
karşılığında 475 milyon lira, artı gelir paylaşımı, artı Telekom Arena
Stadı’nın çevresinde 220 dönüm üzerinde arsanın kullanım hakkını TOKİ Galatasaraydan almıştır. Peki, şimdi soruyorum sizlere:
Çevre yolları, metrolar… O metrodan
yapılacak olan hastane de faydalanmaktadır, İstanbul halkı başka amaçlarla da
faydalanmaktadır, sadece Galatasaray taraftarı faydalanmamaktadır. Çevre
yollarından elbette ki Telekom Arena Stadı’na gelen taraftar faydalanmaktadır
ama İstanbul’un başka bir sürü insanları da oradan faydalanmaktadır.
Ayrıca sordum,
“Telekom Arena Stadı’nın çevresindeki bu 230-240 dönüm arsanın dışında da
TOKİ’nin imara açtığı alanlar var mı oralarda?” diye. Evet, oralarda da imara
açılmış ve değerlenmiş hazine arazileri vardır, bunlar da TOKİ’nin malıdır.
Yani Galatasarayın o hakaret gören camiasının ve
Kulübünün sırtından… Bugün vatandaşa parasıyla ev satarak… Eğer arsa fiyatları,
arsa bedelleri, maliyetler, birtakım istisnalar, birtakım vergi harçları,
birtakım şeyleri düşündüğünüzde ve kaliteyle eğer mukayese ettiğinizde yap-sat müteahhitlerinden daha pahalıya mal olan TOKİ evlerinin
reklamlarıyla karşı karşıyayız. Böyle bir devlet mantığı, böyle bir devlet
yönetimi olmaz! Vatandaşa parasıyla ev satıyor Başbakan, ondan sonra gidiyor
açılış yapıyor. O zaman müteahhitler de yapmalı bu
işi.
Dolayısıyla,
değerli milletvekilleri, bu yasada muhalefet ettiğimiz birçok alan vardır.
Bunlardan her şeyden önce, başta söylediğim gibi, kanunun daha ismi bir defa
şiddeti çağrıştırmaktadır ve dolayısıyla bu, kanun mantığına ve toplumun
sağlıklı bir şekilde yönlendirilmesine uygun bir isim değildir, bu ismin
değiştirilmesini rica ediyoruz.
Ayrıca,
“Tanımlar” maddesinde yer verilen kavramların, tanımların Anayasa Mahkemesi ve Danıştayın değerlendirme ve görüşleri çerçevesinde
düzenlenmesi uygun olmalıdır. Müsabaka görevlileri “Tanımlar” başlıklı 3’üncü
madde içerisinde tanımlanmalı, ayrıca anılan maddenin dördüncü fıkrasındaki
“Merkezî spor güvenlik birimi” tanımı içerisine Jandarma Genel Komutanlığı
kurumunun da eklenmesi gerekir çünkü her müsabaka mutlaka ki emniyet güçlerinin
olduğu yerde olmuyor yani polis gücünün olduğu yerde olmuyor, jandarmanın
olduğu bölgelerde de oluyor.
Ayrıca, tasarının
“İl ve ilçe güvenlik kurullarının oluşturulması” 4’üncü maddesinde “farklı spor
kulüplerine mensup” ibaresinden sonra gelmek üzere “taraftardan sorumlu kulüp
yöneticileri belirlenmeli ve bütün güvenlik kurulu toplantılarına aynı kişiler
katılmalıdır...” Eğer kulüpten herhangi bir yönetici görevi savmak, yerine
getirmek için başka başka görevliler katılırsa bu
toplantılara bu toplantılar verimli olamaz. Dolayısıyla, taraftardan sorumlu
kulüp görevlisi tanımlanmalı ve bunların o güvenlik toplantılarına katılması
temin edilmelidir.
Türkiye Cumhuriyeti
kimlik numarası nüfus cüzdanlarında yer almasına karşılık, yapılacak olan
birtakım elektronik biletlerle ilgili yeni bir şey getirilecek. Bunun da
uygulanması, hemen alana geçildiğinde, seyirciyi psikolojik olarak yanlış
etkileyecektir.
Ayrıca, merak da
ediyorum: Acaba Hükûmet yeni bir ekonomik alan mı açmak istiyor yandaşlara,
kart basımlarıyla ve başka konularla ilgili?
Ayrıca, buradan
şunu ifade etmek istiyorum ki Türkiye, birçok açıdan, özel güvenlik sistemi
açısından yeni yeni büyük adımlar atmasına rağmen mantalite
ve kalite olarak henüz daha bu kadar büyük toplumsal olaylara karşı özel
güvenlik sistemimiz gelişmiş değildir. Hâlen polis gücümüz de belli oranlarda
kullanılarak ama polis gücümüzdeki görev yapan memurlarımızın her türlü
ekonomik, sosyal ve oradaki fiziki ihtiyaçlarının giderilebileceği şekilde
onları konumlandırmak gerekir. Yani o gün izinli olması gerekirken gelip spor
müsabakasında olan bir güvenlik mensubu memurumuzun oradaki psikolojisini ters
etkileyecek… İnsani ihtiyaçlarını giderme fiziki
şartlarından, ayrıca izninden fedakârlık yaptığı için onun ekonomik ihtiyacının
da karşılığını bulması açısından bunların ihtiyaçlarının giderilmesini ben
Komisyonumuzda da dile getirmiştim, burada da ısrarla dile getiriyorum ve güvenlik
güçlerimizin hemen geri çekilmesinin, özel güvenlik gücü daha belli bir safhaya
gelmeden sıkıntılar ve sakıncalar doğuracağı kanaatini sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, biz her şeyden önce şunu bilmeliyiz ki, kasıt ve hata farklı
olgulardır, farklı fiillerdir ve spordaki birçok şiddet olayı hatayı kasıt
olarak algılama veya sporun içindeki bazı aktörlerin kasıt yaptığı kanaatinden
kaynaklanmaktadır. Düşünün ki bu yasada da hakemler, gözlemciler ve birtakım
temsilciler 20’nci maddede “kamu görevlisi” olarak tanımlanmaktadır. Ama hangi
fiillerde ve hangi fiillere muhatap olduklarında “kamu görevlisi” tanımlandığı
açıklanmamıştır. Düşünün ki, bir sporcunun saha içerisinde hakeme yaptığı bir
fiil eğer hakemi “kamu görevlisi” olarak
tanımlatacaksa veya şiddet taraflısı bir taraftarın hakeme yaptığı “kamu
görevlisi” olarak hakemi tanımlatacaksa, bu tanımlar açık değilse burada
uygulamalarda çok büyük sıkıntılar ve sakıncalar meydana gelecektir.
Bir sporcuya
gösterilen kartın itirazında veya yapılan herhangi bir davranışta hakemin “kamu
görevlisi” olarak tanımlanması artık o sporcunun herhâlde hapishaneye gitmesine
sebep olabilir. Dolayısıyla, bu tanımlar eksiktir Sayın Bakanım. Bunların daha
düzenli hâle getirilmesi gerekmektedir ama aceleye gelmiştir.
Ben teşekkür
ediyorum, hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uzunırmak.
AK PARTİ Grubu
adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Tunçak,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bizden
önce konuşma yapan değerli muhalefet partisi sözcülerine olumlu eleştirileri
için teşekkür ediyor, haksız eleştirilerine de kısa kısa cevaplar vereceğimi
buradan ifade ediyorum.
Önce, konuşmanın
başında kısaca bu kanuna neden ihtiyaç duyulduğunu, müteakiben, bu kanunun
içeriğinde -yine kısa kısa- neler olduğunu ve eleştirilere cevaplarla konuşmamı
bitireceğim.
Spor alanlarının
gelişmesi, genişlemesi, sporla ilgili sorunların artmasına tabii ki sebep oldu
ve teknoloji ve ulaşımın gelişmesi de sporun gelişmesine ve özel olarak
düzenlenmesi gereken bazı kanunlara ihtiyaç doğurdu. Yani gelinen noktada şunu
öngörmek lazım: Artık sporla ilgili ortaya çıkabilecek olan olaylar ya da hak
kayıpları basit asayiş olayları değildir. Dolayısıyla, bu alan özel olarak
düzenlenmelidir. Kaldı ki uluslararasında yapılan spor müsabakaları,
uluslararası spor örgütlerinin aldığı kararlar, uluslararası düzenlemelerin
ulusal düzenlemelere bir uyarlılığına ihtiyaç doğurmuştur. Bununla ilgili
olarak da dünya çapında artık sporun temel sorunları belirlenmiştir. Bu
sorunlarla ilgili az sonra ifade edeceğim bazı tedbirler, bazı anlaşmalar, bazı
sözleşmeler imzalanmış.
Temel sorun
olarak önce “şike ve teşvik primi” gibi, “ırkçılık” gibi “holiganizm”
gibi, “hakem ve sporculara sözlü ve fiilî saldırılar” gibi, “statlarda düzenin
sağlanamaması” gibi problemler ön plana çıkartılmış ve bu konularla alakalı
gerekli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. 1986 yılında Strasbourg’da
Türkiye, Avrupa Sözleşmesini imzaladı bu konuyla ilgili, 1990 yılında da
kanunlaşarak yürürlüğe girdi. Ayrıca, Avrupa Konseyi Daimî Komisyon tavsiye
kararları, UEFA ve FIFA’nın talimatları, stat standartlarını, bilet
sistemlerini, kulüp-taraftar ilişkilerini, kulüp-polis ilişkilerini ve stat
güvenliğini düzenleme talimatı verdi. Bunun üzerine, 5149 sayılı 2004 tarihinde
bir yasa çıktı. 2004 tarihinde çıkan yasa, o zamandan bu zamana gelişen
durumlar, 2005 yılında kurulan araştırma komisyonu raporu ve hâlihazırda
Türkiye Büyük Millet Meclisimizde kurulan sporda şiddet ve düzensizliğin
araştırılmasını ve sporun sorunlarının araştırılmasını içeren Araştırma
Komisyonunun hâlihazırda hazırladığı rapor doğrultusunda yeni bir yasanın
oluşturul-ması mecburiyeti hasıl
olmuştur.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesi, ayrıca, Anayasamız’ın 59’uncu maddesinin birinci fıkrasının Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak bizlere de verdiği bir görevdir, bir yükümlülüktür.
Bu yasanın önemli özelliklerinden bir tanesi -ki bence devrim mahiyetinde bir
özelliktir- sadece bir tarafın düzenlediği bir yasa olmayıp taşın altına, belki
de ilk defa, federasyonların, spor kulüplerinin, Gençlik Spor Genel
Müdürlüğünün, emniyetin, bakanlıkların hep birlikte elini sokmaları, bundan sonra sporda şiddet
ve düzensizliğe karşı topyekûn bir karşı duruş gös-termeleridir.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; özellikle yasanın içeriğinde bazı önemli değişiklikler
var, bu değişiklikleri kısa kısa ifade etmeye çalışacağım. Daha önceki
yasamızda, 5149 sayılı Yasa’da sadece müsabaka alanı değerlendirilirken, yasa
içeriği olarak, hâlihazır yasa gerek müsabaka alanının içini, müsabaka alanının
dışında oluşabilecek olayları ve hepimizin, özellikle sporun içerisinde olan
herkesin çok iyi bildiği gibi taraftarların geliş-gidiş rotalarında
oluşturabilecekleri olayları da artık içerik olarak düzenlemiştir yani kapsamı
genişletilmiştir.
Çok önemli bir
değişiklik yine bu yasada, bugüne kadar, bildiğiniz gibi, sporun kanseri
diyoruz, şike ve teşvik primiyle ilgili bir suç düzenlemesi Türk Ceza
Kanunu’nda da bulunmamaktaydı. Bu yasayla birlikte şike ve teşvik primi ciddi
şekilde cezalandırılan, beş yıldan on iki yıla kadar -ki yarı oranında artırım
ve eksilimleriyle beraber- ciddi bir suç olarak
tanımlanmış ve bu yasanın içerisinde, kapsamın içerisinde öngörülmüştür.
Ayrıca, yine
içerik olarak 5149 sayılı Yasa’da idari para cezası ağırlıkla düzenleniyordu.
Bu yasa daha ciddi bir şekilde düzenlendiği için hapis ve adli para cezalarını
öngörmektedir. “Taraftardan sorumlu kulüp temsilciliği” gibi önemli bir
yeniliği ortaya koymuş, il ve ilçe spor güvenlik kurulları oluşturarak sporun,
karşılaşmaların, müsabakaların oynanacağı illerde ve ilçelerde görevlilerin bu
karşılaşmalardan önce gerekli tedbirleri alabilmesi için altyapıyı, zemini
oluşturmuştur.
Yine, devrim
niteliğinde bir hususu düzenlemiş, elektronik kart ve elektronik bilet
uygulamasını ortaya koymuştur. Kamera ve teknik donanımlarla müsabaka
alanlarının düzenlenmesini ve bu şekliyle daha medeni bir ortamda şiddetle ve
düzensizlikle mücadelenin olabileceğinin altını çizmiştir. Yine, bu yasamızda
görüntüler kaydedilecek, taraflara müsabaka sonrasında ulaştırılacaktır.
Özel güvenlik ve
genel kolluk görevlendirmeleri düzenlenmiştir. Spor alanına yasak madde
sokulması hâlinde uygulanacak hapis cezalarını belirlemiştir. Hakaret içeren
tezahüratın şikâyete bağlı olmadan uygulanacak adli para cezasını
düzenlemiştir.
Yine, önemli
yeniliklerden biri, spor alanlarına usulsüz seyirci girişine verilen cezaları
düzenlemiştir. Spor alanlarındaki eşyaları da –yine önemli bir değişiklik- kamu
malı olarak bundan sonra kanun değerlendirmiş ve Türk Ceza Kanunu’nda
değerlendirilen, kamu malına verilen zarara karşı oluşturulan müeyyideler
öngörülmüştür.
Çok önemli bir
değişiklik, bu çok kez konuşulmuştu, bundan önce de çok kez dillendirilmişti;
kişi her türlü hakareti, her türlü şiddeti yapıyor, belki de bununla ilgili
küçük bir ceza verip, hatta bazen de adli para cezası yerine idari para cezası
olduğu için bunu da tam olarak ödemeyip yine o statlara geliyor. Bir hafta önce stada şişe fırlatan kişi, bir hafta sonra yine o
statta oluyor. Bununla ilgili nasıl tedbir alacağız diye yoğun bir, kamuoyundan
tepki vardı ve bu kanun özellikle bununla ilgili, “Seyirden yasaklama kararı”
şekliyle yeni bir düzenleme ortaya koymuştur. Yani ceza alan, idari para
cezası, adli para cezası ya da hapis cezası alan kişi bir yıl boyunca statlara,
stadyumlara ya da spor alanlarına girmesi, müsabaka alanlarına girmesi
engellenmiş ve bu, özellikle seyirden yasaklama kararı adli sicile işlenerek de
kişi için önemli bir müeyyide hâline gelmiştir. Yani ben parayı veririm,
hakareti yaparım yahut da herhangi bir, statta şiddeti oluştururum diyebilme
hakkı artık ortadan kalkmıştır.
Şiddete neden
olabilecek bazı açıklamalar duyuyoruz kamuoyunda. Uzun zamandan beri ciddi bir
eleştiri konusudur. Özellikle bazı spor kulübü yöneticilerinin ya da federasyon
yöneticilerinin belki de ya da bazı basın-yayın mensuplarının yaptığı eleştiri
sınırlarını aşan, şiddeti yönlendiren, şiddeti öngören ve teşvik edecek
neticedeki açıklamalardan dolayı artık idari para cezası ve üç ay seyirden men
gibi bir ceza oluşturulmaktadır. İhtisas mahkemeleri olarak değerlendirilmiştir
hâlihazır kanunumuzda. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun belirleyeceği
asliye ceza ya da ağır ceza mahkemeleri sporda şiddetle ilgili, hâlihazır
kanunla ilgili cezaların değerlendirilmesini ihtisas mahkemesi olarak
yapacaklardır.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; fazla uzatmadan bir iki eleştiriye de cevap vererek
sözlerimi bitireceğim. Şimdi, özellikle, CHP Milletvekilimiz
konuşmasında ifade ettiler -ki tasarıyla ilgili belki de çok ciddi bir yarayı
açtıkları kanaatindeyim- yani fevkalade önemli, devrim niteliğinde, bundan
sonraki süreçte sporu, Türkiye’deki sporu belki de düzenleyecek belli bir
standardı oluşturacak yasanın karşısında, bu yasayı fevkalade haksız ve
niteliksiz bir şekilde eleştirmesinden kaynaklı bazı eleştirilerine cevap
vermek istiyorum. Bir tanesi, maalesef, Komisyon toplantılarında uzun
uzun açıklanmış, kendileri de kabul etmiş olmalarına rağmen, yine her zaman ki
gibi karakolda doğru söyleyip burada yine şaşmışlar. Bu yasayı yine
siyasallaştırıp, maalesef, bizim ortak spor hassasiyetimize en sert tepkiyi
ortaya koymuşlardır.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Mehmet, Komisyonun raporu burada, hangisine uydunuz buradan?
MEHMET TUNÇAK
(Devamla) – Ali Ağabey, ben sana cevap vermiyorum. Ali Ağabey, senin
muhalefetine, eleştirilerine az sonra cevap vereceğim. Sen üstüne fazla
alınıyorsun, orada biraz sıkıntı oldu galiba.
BAŞKAN – Sayın Tunçak, Genel Kurula hitap ediniz.
MEHMET TUNÇAK
(Devamla) – Şimdi, elektronik kartla ilgili olarak, özellikle çok üzüldüğümüz
bir açıklama yapıldı burada. Elektronik kart ve elektronik biletle ilgili,
kameralarla ve teknolojik gelişimle ilgili, özellikle Avrupa’nın önemli spor
ülkelerinin, hatta dünyanın çok önemli spor ülkelerinin kullandığı tüm
elektronik sistemler, elektronik kart, elektronik bilet, kamerayla takip
sistemi aynı şekilde Türkiye’de de uygulansın diyoruz. Kötü mü ediyoruz? Bununla
alakalı yapılan iş, bilime, teknolojiye uygun bir iş yanlış olarak burada nasıl
değerlendirilir, nasıl fişleme olarak adlandırılır? Yani akla, hayale gelmedik
bir şekilde, insanların da, belki dinleyen değerli vatandaşlarımızın da
fevkalade haksız şekilde aklını karıştıracak ifadeleri burada üzüntüyle
dinledim doğrusu. Bir tanesi “Ayrıca 14’üncü madde.” dediler, hakaretle ilgili
bazı eleştirileri ortaya koydular. Kanunumuzun 14’üncü maddesinde sanki mizaha
ya da eleştiriye karşı bir düzenleme var da buna karşı bir duruş ortaya konmuş
gibi, tamamen yanlış yönlendirilen şekilde yapılan bir konuşma oldu az önce CHP
Grubu tarafından. Bundan üzüntü duyduğumu söylemek istiyorum. Yani hakaret
hakarettir. Hakaretin ne olduğunun, hakaret ve sövmenin suç olduğunun, Türk
Ceza Kanunu’nda tanımlandığının, hukukçu olmaya da gerek yok, tüm arkadaşların
bildiğine eminim. Bununla ilgili, hakaretle alakalı bir düzenleme yapıldı da
bundan neden rahatsız olunuyor? Hakaretten çok mu memnun olunuyor? Bu
hakaretin, statlarda, stadyumlarda, spor karşılaşmalarında hakaret edilmesinin
önüne geçilmesinden neden rahatsız olunuyor? Bunun için bir mücadeleyi beraber
ortaya koymamız gerekirken, sırf eleştiri olsun diye, burada, neden yanlış
yönlendirilip basit basit örnekler verilerek, hakaretle uzaktan yakından
alakası olmayan örnekler verilerek insanlarımızın aklı karıştırılıp bu doğru ve
gerekli yasanın altı boşaltılmaya çalışılıyor?
“Özgürlük” dendi,
“Özgürlük alanları kısıtlanıyor.” dendi. Burada hangi özgürlükten bahsediyoruz?
İşte, az önce ifade edilen özgürlükten değil, yani hakaret etme özgürlüğünden
değil, kırma, dökme, vurma özgürlüğünden değil. Biz, oraya, statlara, spor
alanlarına rahat şekilde gelip spor karşılaşmalarını seyredebilme özgürlüğünden
bahsediyoruz. Biz bu özgürlüğün altını çiziyoruz. Az önce yapılan ifadeler,
inanıyorum ki Türkiye’deki 4-5 bin tane holiganı çok memnun etmiştir. Sanıyorum
ki o 4-5 bin tane holigan özellikle CHP Sözcüsü Arkadaşımın söylediklerinden
fevkalade memnun olmuş, kendisini de içlerine katmak için büyük bir heyecanla
beklemektedir. Ama inanın ki Türkiye’de yaşayan milyonlarca insan aileleriyle
düzgün şekilde gidip, bir İspanya’daki gibi, bir İngiltere’deki gibi spor
karşılaşmasını izleyebilme özgürlüğünü aramaktadır. Bu yasa bunun arayışındadır,
bunun mücadelesindedir. İsterdik ki laf olsun torba olsun diye yapılan, hatta hatta hukukla da fazla alakası olmayan eleştiriler biraz
daha ciddi şekilde yapılabilseydi.
Son cümleyle
bitireceğim. Gerek Ali Bey gerekse CHP Sözcümüz bir hususu ifade ettiler.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Sen konuşmanı yap, cevap verme, Bakan Bey versin cevabını.
MEHMET TUNÇAK
(Devamla) – Ben kendi cevabımı veriyorum.
TOKİ tarafından
yapılan statla alakalı olarak vicdanı olan tüm sporseverler gerek TOKİ’yi
gerekse bu stadın yapımında her türlü problemi anbean takip edip, çözmek için
gerekli talimatları vererek bilfiil stadın yapımında taraf olan Sayın
Başbakanımıza müteşekkirdir. Bu konuyla alakalı herhangi bir altyapısı olmayan
eleştiriler burada söylendi, bu fevkalade haksızdır, vicdanlarda da mahkûm
edilmektedir. Bu açıklamalar aslında hani o statta bir provokasyon
oldu ve birçok sporseveri de vicdanen rahatsız etti ya, işte o provokasyonların
da adresini göstermektedir.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; bu kanun ile Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak
sporda şiddete ve düzensizliğe karşı net bir duruş göstermekteyiz. Toplam rakamı 4-5 bini geçmeyen, 4-5 bin olarak değerlendirilen
holiganın, yanına bazı kişileri de alarak sporumuzu teslim almasına hep beraber
karşı çıkıyoruz ve bu süreç içerisinde çok daha medeni, çok daha kaliteli bir
sporun yapılacağı, sporun en güzel şekilde izleneceği, medeni bir şekilde
ailelerimizle sporun izlenebileceği bir ortama süreç içerisinde belki de
alışılacak olmasından dolayı memnuniyet duyuyoruz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak bu yasanın hep birlikte arkasında olduğumuz inancıyla
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN – Şahsı
adına Mehmet Sevigen, İstanbul Milletvekili.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET SEVİGEN
(İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; gecenin bu saatinde çok
hayırlı bir iş yapıyoruz. Spor bizim, hepimizin ortak ilgilendiği konulardan,
gerçi sporu bilmeyen kimse yok. Ben Sayın Bakanı çok severim. Faruk Ağabey
“Öyle başladığı zaman…”
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Arkasından?
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – “…arkasından geliyor.” diyor.
Ama bugün,
gerçekten, burada bulunan bütün milletvekilleri bu saatte bulunuyorlarsa
muhakkak sporun içinden geliyorlar, ilgileniyorlar. Spor çok önemli bir ortak
dil, dünyada da, Avrupa’da da, Türkiye’de de, her tarafta, evimizde bile,
yürüyüşünden tutun da atletizmine kadar. “Spor yapan insanlardan pek zarar
gelmez.” derler hep, idarecilik yapan insanlardan da zarar gelmez, bunlar,
böyle, ortak duygularımız yani bizi insan yapan, insanı insan yapan ögelerden
bir tanesi. Bu bakımdan, biz burada ne konuşursak konuşalım önünde sonunda
anlaşacağımızı ümit ediyorum bu konularla ilgili.
Yıllardır biz
-sporda şiddetten çektiğimiz çok yaralar var, üzüntüler var- çok ciddi
rahatsızlıklar duyuyoruz sporda yapılan bu şiddetle ilgili. Bu dönem, işte,
Bursa-Diyarbakır maçını hatırlarsınız, o olaylar olduktan sonra Türkiye bu
konunun üzerine… Ondan önce de olaylar oldu ama en son bardağı taşıran konu bu
olunca Meclisteki arkadaşlarım, ben de, diğer arkadaşlarımla beraber ciddi bir
komisyon kurduk. Bu komisyon hem ana muhalefet partisinden hem iktidar
partisinden hem de diğer muhalefet partili üyelerden herkesi kucaklayan ama bu
konuda gerçekten uzman -hocasından hakemine kadar, profesyonel futbolcusundan
yöneticisine kadar- bu işi bilen insanlardan kurulu bir komisyondu, çok ciddi
bir çalışma da yaptı arkadaşlarım. Burada bulunan arkadaşlarıma gerçekten
teşekkür ediyorum. İnanın Sayın Bakanım, çok ciddi bir çalışma yaptık fakat bu
çalışmayı nedense, sonuçlarını çok beklemeden, ne çıkacak ne getirecek bu
insanlar…
Biz Avrupa’ya
gittik biliyorsunuz, İspanya’ya gittik, İngiltere’ye gittik, oradaki statları
inceledik. Bazı arkadaşlarımız her ne kadar “Devlet parasıyla gidiyorsunuz.”
deseler bile biz masrafların bir kısmını kendi cebimizden harcadık. Öyle değil
mi Mevlüt Ağabey? Sen bunu söyledin ama neyse, sonra
vazgeçtin.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Asla! Asla!
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Tabii, bunlar espri, söylemedi tabii öyle bir şey. Espri bir tarafa
yani Mecliste şiddet olmasın, sporda şiddeti konuşuyoruz, Mecliste şiddet
yapmayalım.
Bu bakımdan,
Sayın Bakanım, biraz bekletebilseydik, gerçekten biz ciddi bir dosya
hazırlıyoruz, biz ciddi çalışma yapıyoruz, biz burada milletvekilleriyiz ve
emek veriyoruz gece gündüz. Bizim kadar, kısa dönemde çalışan ben bir komisyon
daha görmedim; ben çocuk komisyonunda da bulundum, diğer komisyonlarda da
bulundum ama bu spor komisyonunda görev yapan arkadaşlarımla günde dört
toplantı, sekiz saat, dokuz saat, on saat çalıştığımız günler oldu.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Başarılı da bir iş çıktı ortaya.
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Çok, çıktı ama maalesef Adalet Komisyonundaki arkadaşlarım sanki
yangından mal kaçırır gibi, oldubittiye getirerek, bu şiddetvari
olaylar oldu, Başbakanı Galatasaray maçında yuhaladılar diye hemen bunu apar
topar getirelim…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Onunla hiç alakası yok Mehmet Bey, yahu. O olmadı şimdi!
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Şimdi olmadı, bak Suat’çığım, olmadı.
Neden olmadı biliyor musunuz? Bu bizim ortak amacımız, bir ortak değerimiz. Biz
bir çalışma yaptık arkadaşlar, bir çalışmayı bekleyin, bir hafta sonra gelsin,
bir ay sonra gelsin, ne fark eder? Zaten Komisyon, raporunu bitirdi, Türkiye
Büyük Millet Meclisine sundu arkadaşlar. Bu emek veren arkadaşların... Biz,
mesela, üç bölümde beş bileşenden, on iki hedeften elli bir öneri getirdik.
Yani bu önerilerimizi doğru dürüst -bir kısmını alt komisyona arkadaşlarımız
gönderdi, dinlediler ama- kimse dinlemedi.
Mesela sırf
Galatasaraylı arkadaşlarıma, yöneticilerime yapılan hakaretleri ben bir tarafa
bırakıyorum, onlar orada kaldılar diye düşünüyorum. Koskoca Galatasaray
açılışında Sayın Başbakan geliyor, bakanlar geliyor, TOKİ Başkanımız alıyor
eline mikrofonu, ağzına gelen bütün hakaretleri yapıyor; böyle bir uygulama
olur mu? Hiçbir arkadaşım da TOKİ Başkanına “Arkadaş, senin haddin değil, senin
hakkın da değil. Sen nasıl böyle bir spor salonunun açılışında…” Dünyanın gözü orada,
televizyonda izleyen milyonlarca insanlar var, yüze yakın televizyon Avrupa’da,
dünyada bunu naklen veriyor; Başbakanımız orada, Türkiye Cumhuriyeti’nin
Başbakanı -bana göre de çok önemli, bu tarafını bir tarafa bırakıyorum-
bakanlar Başbakanın arkasında resim vermek için sıraya giriyorlar, oradaki
taraftar derneklerinin hiçbirisinin haberi yok; burayı sanki kendilerinin
babasının cebinden, çiftliğinden yapmışlar gibi –Ali Bey biraz önce anlattı-
aldıkları paranın 2 katı karşılığında elde ederek TOKİ’nin yaptığı –böyle,
sanki hayrına yapıyorlar, sanki onlara bir lütufmuş gibi- Galatasarayın
kendi evinde Galatasaray yöneticilerini yerden yere vuran bir konuşma yaptılar.
Ne Federasyon Başkanım -çok seviyorum ama- ne Sayın Bakanımdan ne
diğerlerinden… TOKİ Başkanının haddi değil bu. Burası sporla
ilgili bir konu. Burada sporcu arkadaşlarım var, örnek olacak insanlar
var. Yani Başbakanın yuhalanması benim kanıma dokundu sevgili arkadaşlarım,
gerçekten söylüyorum, sizi üzdü mü bilmiyorum, üzüldünüz mü bilmiyorum. O sayın
bakanlar onun arkasında duracağına etrafını çevirselerdi, o taraftarların
arasına girseydi, orasını bir şölene çevirseydik, bütün dünyaya örnek olsaydık
olmuyor muydu? Biz İspanya’da sorduk, “Krala yapılan kötü tezahüratlarda ceza
var mı?” dedik, “Hayır.” dediler. Krala karşı yapılan tezahüratlarda ceza yok,
arkanı da dönersin, elle de alkışlarsın, protesto da edersin, boşaltırsın da.
Bunları bu kadar büyüterek, oldubittiye getirerek…
Yasayla ilgili
eksiklikler olabilir, el ele vereceğiz, belki de biraz sonra buradan ortak bir
yasa çıkaracağız ama şunu bilmenizi istiyorum Sayın Bakanım, Türkiye’de
şiddeti, genelde biraz da bizler yapıyoruz, yöneticiler olarak. Bir hakem vardı
hatırlarsınız, gay hakem, Halil İbrahim, çocuk
hastalık diye, bir sayın bakan bu çocuğun üzerine geldi. Yıllarca hakemlik
yapmış, askere gidip geldikten sonra hastalıktan dolayı, gay
hakemi askerlikten aldık. Trabzon’da o çocuğu teşhir ettik, bütün dünyaya
duyurduk, ne Federasyon Başkanımız sahip çıktınız o çocuğa, gay
hakeme, Halil İbrahim’e, ne Sayın Bakanlık sahip çıktı, ortada bırakıyoruz.
Yani biz bir aileyiz, spor bir camia, spor ortak bir aile.
Adnan Polat’ın
size orada yakın davranmasından sonra Galatasaray seyircisi Adnan Polat’ı
gömdü. Yani Adnan Polat’ın vebali o sahanın açılışını organize eden… Sayın
Bakanım biraz da sizde var yani Adnan Polat’a sahip çıksaydınız… Bakın Galatasaraya, Adnan Polat, Hükûmeti, siyaseti
karıştırdığınız için, spora siyaseti karıştırdığınız için… Sanki orası Adalet
ve Kalkınma Partisinin açılış kampanyası gibi, “Yeni bir yer açıyoruz, TOKİ’nin
evlerini dağıtıyoruz.” öyle bir kampanyaya soktuğunuz için Adnan Polat geldi
size destek çıktı. Garip ne yapsın korkudan, işi var gücü var Hükûmetle, eğer
orada destek çıkmadığı zaman büyük baskı olacak, yarın mahkemeler gidecek,
vergiler gidecek, otelleri incelenecek, elektrik santralleri incelenecek.
Başbakana karşı çıktı ama siz…
MEHMET TUNÇAK
(Bursa) – Sporda şiddeti dağıtıyorsun.
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – E, şiddet bu değil mi Mehmet?
MEHMET TUNÇAK
(Bursa) – Değil ağabey.
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Nedir bu şiddet? Orada Başbakana yapılan olay şiddet değil miydi,
sen öyle görmedin mi, onun için bu yasa gelmedi mi?
MEHMET TUNÇAK
(Bursa) – Onun için gelmedi.
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Bak, onun için… Bu oldubittiye geldi. Eğer bizim yaptığımız,
Komisyonda bizim yaptığımız önerileri buraya cidden alsaydık, biraz önce
arkadaşlarımın eleştirisi olmayacaktı, onu anlatmaya çalışıyorum, ortak
çıkaracaktık. Yine de destekliyoruz, bu konuda çok fazla… Eleştirilerimizi
yapacağız, eksikliklerimizi koyacağız, getireceğiz. Burada spor adamlarının,
yöneticilerin, gazetecilerin, o manşetlerin tabii ki, hepsinin burada şiddette
bu kadar büyük suçu var, bu kadar sebebi var. Bir yönetici çıkıyor, dilediği
gibi demeç veriyor. O gazeteci, yönetici arkadaşlarım, televizyonda yorum yapan
gazeteciler çıkıyorlar, diledikleri gibi yorumlar yapıyorlar, insanlara
saldırıyorlar. O Arda’ya yapılanları affetmek mümkün mü? Yani bu bakımdan…
Benim burada en
çok üzüldüğüm konu, bu kadar emek verdik, Parlamentonun son dönemlerinde -belki
de büyük bir kısmımız gidip gelmemek, gelip görmemek var aramızda da, insanlık
hâli, her türünü yaşıyoruz ama- ciddi bir hizmet ettik, ciddi bir çalışma
yaptık. Bu çalışmanın, ben inanıyordum ki eğer fırsat
tanısalardı, çok aceleye getirmeselerdi -yani Adalet Komisyonundaki bu konuları
bilen arkadaşlarım demek ki spor komisyonundaki arkadaşlarımdan daha etkili
olarak bu işleri yapıyorlar- eğer bunları getirebilselerdi, bunlarla bir
çalışma içerisine girebilselerdi, biz, buradaki tartışmayı yapmadan,
Komisyondan gelen bütün çalışmaları ortak yönlendirerek hep beraber çıkartırız
ve çok ciddi bir iş yapmış oluruz diye düşünüyorum.
Gittiğimiz,
geldiğimiz yerlerde, en azından, İspanya’da ve İngiltere’de bulunan
arkadaşlarım gerçekten çok önemli bir çalışma yaptı. 50 bin kişilik statların,
45 bin kişilik statların nasıl dört dakikada boşaltıldığını örnek olarak
anlatırdık çağırsalardı bizleri. Kaç kapıdan giriyorsunuz, kaç kapıdan
çıkıyorsunuz? Nasıl uygulamalar yapılıyor? Biletlerle ilgili, sıralamayla
ilgili, trafikle ilgili nasıl çözümler üretiliyor? Ne kadar güzel hizmet
verirseniz, seyirci size… Statların fizikî şartlarından dolayı, yapılarından
dolayı ne kadar hizmet verebilirseniz, ne kadar seyircinin gelip rahat
edebileceği, rahat izleyebileceği mekânlar hazırlarsanız… Seyirciler
stadyumları ve o yörede oynanan maçları bir tiyatro arenası gibi görüyor, bir
tiyatro seyreder gibi gelip seyrediyor, coşkuyla da, ilgiyle de seyrediyor ama
biz bunları Komisyona aktarma şansını elde edemedik. Benim buradaki en büyük
eleştirim, bu emek veren milletvekili arkadaşlarımın emeği boşa gitmemiştir,
kendilerini hiç üzmesinler, o bakımdan, önümüzdeki dönemlerde yine bunun
düzeltilmesini sağlarız diye düşünüyorum.
Emek veren, çaba
sarf eden, o Komisyonda görev yapan bütün arkadaşlara teşekkür ediyor, bu
raporun hem ülkemize hem de spor camiasına hayırlı olmasını diliyor, beni
dinlediğiniz için bu geç saatte, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
Hayırlı uğurlu
olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Komisyon adına
Sayın Hakkı Köylü, buyurun.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; çok fazla konuşmak istemiyorum, bir iki konuya kısaca
açıklık getirmek istiyorum. Bu tasarının, Sayın Başbakana karşı, bir futbol
maçı öncesi stadyumun açılışında yapılan olumsuz hareketi takiben apar topar
Meclise geldiği ve Başbakana yapılan o protestonun, başka bir deyişle maçlarda
protesto olarak kabul edilebilecek normal olayların da cezalandırılması
amacıyla böyle bir tasarı düzenlendiği gündeme getirildi. Aynı şekilde, bu
düşünce Komisyonda da değerli arkadaşlarımız tarafından gene öne sürüldü.
Birincisi: Sayın
Başbakanın bu stadyumun açılışında bulunduğu tarihin -ocak ayı içinde,
yanılmıyorum- gününü tam bilemiyorum ama ocak ayında olduğunu biliyorum. Bu
tasarının tarihine bakıyoruz, 27/12/2010 tarihinde
Meclise gelmiş.
Esasında
tasarının hazırlığı çok uzun bir zaman almıştı, altı ay, bir yıl önceden beri
hazırlanıyordu ama aralık ayının sonlarına doğru Meclise geldi, Sayın
Başbakanla ilgili olan olaysa ocak ayında oldu. Yani Sayın Başbakana, on beş
gün sonra, yirmi gün sonra maça gittiğinde veya stadyuma gittiğinde bir protesto
olursa her ihtimale karşı şimdiden tedbir alalım düşüncesiyle böyle bir tasarı
Meclise sevk edilmedi, böyle bir şey yok.
İkincisi: Bir şey
daha söylüyorum. Burada…
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Komisyonda ne zaman görüşüldü Başkan? Komisyonda görüşülme tarihi?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Komisyondaki görüşme tarihimiz… Komisyona
geldiği zaman sırayla görüşülür.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – O tarihi de verin ama, ne zaman olduğunu.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – O tarih önemli değil, Meclise geldiği
tarih önemlidir. Bu tasarı komisyonda görüşülecektir ama bugün ama yarın ama üç
gün sonra.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Komisyonda görüşüldüğü tarih?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – İkincisi: Bakın, stadyumlarda yapılan
protestolar bu kanunla cezalandırılmıyor. Kanunun cezalandırdığı hususlar
kişilerin kişilik haklarına saldırı, kişilere karşı doğrudan yapılan hakaretler
veya şiddetin dışında, burada bahsettiğimiz hakaret içeren tezahüratlar, ona
takıldı arkadaşlarımız. Hakaret içeren tezahürattan maksat
şudur: Bir tezahürat yapılıyor, ulu orta yapılıyor, belli bir kişiye karşı da
olabilir, belli bir kişi hedeflenmemiş de olabilir ama bir insan bunu duyduğu
zaman bunun bir hakaret olduğunu düşünüyorsa, hakaret olarak algılıyorsa bu
takdirde, bu kanuna göre çok da cüzi bir cezası var, bildiğimiz kanunlardaki
hakaretin cezası gibi değil. Eğer bir kişiye hakaret ediliyorsa, o
takdirde, onun cezası zaten Ceza Kanunu’nda var, oradan ceza alır.
Tasarı, esasında
daha önceki kanunun uygulanmaması ve iyi uygulanmaması sebebiyle gündeme
gelmiştir. Eğer gerçekten daha önceki kanun iyi uygulanabilseydi bu tasarı
gündeme gelmeyecekti. Ama bu arada bazı değişiklikler olmuştur, dünyadaki
örnekleri izlenmiştir, hatta Meclisimizde, spordaki şiddetin, düzensizliğin ve
sporun sorunlarının araştırılmasına yönelik bir de komisyon kurulmuştur. Bu
Komisyonun görüşleri de bizim için önemlidir, o Komisyonun görüşlerinden de
istifade ettik, Komisyona geldi arkadaşlarımız ve bunları birlikte
değerlendirdiğimizde, bugün şu karşımızda bulunan tasarı ortaya çıkmıştır.
Bundan sonra, sporda şiddetin çok önemli ölçüde önleneceğini düşünüyorum,
tamamen bitirmemiz belki mümkün değil ama gerçekten, çok önemli ölçüde
önleneceğini düşünüyorum.
Tasarının hayırlı
olmasını diliyorum. Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Köylü.
Şahsı adına
Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar
sunuyorum.
İnsanlar eğlence
için, stres atmak için zaman zaman sinemaya gider, tiyatroya gider, maça gider
ve bu yasayla ilgili de, maçlara gitmenin sonucunda birtakım şiddet olaylarının
meydana gelmesiyle ve bu olayların engellenmesiyle ilgili bir düzenleme
getiriyor. Tabii, bu yasayı konuşurken spordaki birtakım sıkıntıları da dile
getirmek gerektiğini ben düşünüyorum.
İnsanlar zaman
zaman maçlara gittiğinde zevk alarak dönerler, eğlenerek dönerler ama bazen de
eğlenme yerine büyük bir stres içinde döndüklerine de şahit oluyoruz. Dünya
Kupası maçlarını hep beraber seyrettik, izledik burada, zaman zaman muhalefet
ve iktidar kulislerinde hep beraberce izledik. Oradaki maçlarda, arkadaşlar, ne
kadar güzel bir maç heyecanı vardı. O insanların nasıl mutlulukla, heyecanla
tezahüratlara katıldıklarına, “vuvuzela” denen yerel
çalgılarıyla beraber eğlendiklerine, stadı âdeta bir festival havasına
dönüştürdüklerine hep beraber şahit olduk ve gerçekten de, değerli arkadaşlar,
ben bundan çok keyif aldım, gıptayla baktım o insanlara. Acaba, bizim ülkemizde
biz bu şekilde bir maç seyredemez miyiz, yani işte “A takımının taraftarı, B
takımının taraftarı bir arada bu maçı seyredemez miyiz?” diye hep zaman zaman
aklımdan geçmiştir. Tabii, oralarda bu mağlubiyet ve galibiyet kültürünün biraz
daha ileri düzeyde olduğunu düşünüyorum. Bizde de zaman zaman bu kültürün daha
çok gelişeceğini ve bir gün belki aynı düşüncede, festival içinde maçları
seyredebileceğimizi ben düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, bizim, şimdi, maçlarda şiddete vesile olan olayları da bir
değerlendirmemiz lazım. Yani, biz şu anda, spordaki şiddetin önlenmesiyle,
düzenlenmesiyle ilgili bir konuyu görüşüyoruz. Evet, stattaki düzensizliği
konuştuğumuz zaman stadın dışındaki düzensizliği de, o masa başı oyunlarını da
görüşmemiz, konuşmamız lazım arkadaşlar. Bu şiddet niye oluyor, nasıl
gelişiyor? Acaba bu şiddetin oluşmasında -aslında bunu derken, şiddeti
yapanların yanında değiliz, onu söyleyeyim- bir tahrik unsuru var mı yok mu
arkadaşlar? Buna da bakmak lazım, bunu da değerlendirmemiz lazım. Bir hakem,
bir maçın kaderini etkileyebiliyor arkadaşlar. Karşımızda hakem arkadaşımız da
var, bakıyor. Haklı, elbette ki insandır, hata yapabilir arkadaşlar ama bariz,
duyuyoruz: “Bu sene şu takım şampiyon olacak, sen ağzınla kuş tutsan şampiyon
olamazsın.”
Değerli
arkadaşlar, ben, bir milletvekili olarak sahanın kenarında masayı kurup basın
toplantısı yapan bir milletvekiliyim. İllallah dedik hakem hatalarından. Bir
gün, bir maç sonucu, Merkez Hakem Komitesi Başkanını arıyorum, dedim: “Allah
aşkına, bu Trabzonspor düşecekse düşsün, bırakın şunu ya, düşün yakasından. Ya,
şu dünkü maçta penaltı verildi.” Bu penaltı hakikaten atılırken Allah’a dua
ediyorum “Ya Rabbi, bunu atamasın bu çocuk, bu futbolcu bu penaltıyı atmasın.”
diye, inanın içtenlikle dua ediyorum. Yani, biz yenileceğiz veya galip
geleceğiz anlamında değil bu duam, korkuyorum, gol olursa bir olay çıkacak,
hadise çıkacak. Dedim: “Ya, şimdi Merkez Hakem Komitesi Başkanı olarak sizden
soruyorum, Allah aşkına, bu penaltı penaltı mıydı?”
“Değildi.” diyor, “Haklısın, değildi.” diyor. Bu ve buna benzer birçok hatalar
yapılıyor arkadaşlar.
Bakın,
Beşiktaş-Trabzon maçının hakemine iki hafta maç verilmedi, geçen hafta Üçüncü
Lig’den maç verildi ama bunu, bu cezayı biraz daha artırmak lazım. Biz, şiddeti
yapanların asla yanında olmamalıyız arkadaşlar ama şiddete vesile olanlara da
biz göz yummamalıyız değerli arkadaşlar. Çünkü takımlar, kulüp başkanları,
yöneticiler, büyük fedakârlıklar yapıyor, masraf ediyorlar, futbolcu transfer
ediyorlar, antrenör transfer ediyorlar, çalışıyorlar,
çabalıyorlar, sahaya giriyorlar. Bu sahada, bu seyirci de, taraftar da bu
takımın peşinde koşuyor. Ama gidip de o insanların emeğini çalmak, o insanlara
saygısızlık yapmak gerçekten büyük bir kabahattir, büyük bir suçtur. O anlamda,
bu konu üzerinde de şiddetle durmamız gerektiği kanaatindeyim.
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Hakemsiz oynatalım maçları.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU
(Van) – Yani sıkıntı hakemde mi?
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Şimdi, bakın arkadaşlar, Trabzonspor birinci devre 9 puan önde.
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Ya!
AHMET YENİ
(Samsun) – Trabzonspordan başka futbol takımı yok mu?
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Bunlar sporumuzun konuları arkadaşlar, konu Trabzonspor değil.
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Bursaspor da 8 puan kaybetti.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Mehmet’çiğim, otur yerine, dinle beni.
9 puan önde.
AHMET YENİ
(Samsun) – Fenerbahçe yok mu?
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Fenerbahçenin antrenörü
açıklama yapıyor, “Trabzonsporun penaltılarına
bakınız.” diyor. Bu demeç yetti, bu demeç yetti arkadaşlar, oradan sonra daha
bir şey yok. Şimdi, bir başka kulüp başkanı “Biz de hakem odasını mı basalım?”
diyor. Arkadaşlar, bu da şiddet. Bu da şiddet, bunu neyle düzenleyeceğiz?
Şimdi, değerli
arkadaşlar, şunu özellikle, yeri gelmişken söylemek istiyorum: Sporda epeyce
para harcanıyor, kulüplerimiz harcıyor, Federasyonumuz harcıyor, Hükûmetimiz,
hükûmetlerimiz harcıyor ama biz bugüne kadar sporda istediğimiz neticeyi
alabilmiş değiliz. Yavaş yavaş kısmi başarılar sağlayabiliyoruz. Bunun için ben
şöyle bir şey öneririm: Örneğin, futbolun daha gelişmesi için pilot bölgeler
oluşturmamız lazım. Futbola daha yatkın olan vilayetler, iller neresiyse orayı
pilot bölge yapmak üzere, futbolun gelişmesi noktasında oraya, tesisler
noktasında, antrenör, teknik heyet noktasında, parasal
noktada katkılar vermek lazım. Güreşte öyle, boksta öyle, basketbolda öyle,
işte Erzurum’da kayak tesisi yapıldı, orada kayakta öyle ve dünyada ses getiren
futbolcuları, sporcuları yetiştirmemiz lazım. O anlamda da yaptığımız bu
harcamaların karşılığını bu şekilde alabileceğimiz kanaatindeyim.
Bir de diğer bir
konuyu da dile getirmek istiyorum değerli arkadaşlar. Hakemler konusundan
bahsettim. Hakemlerle ilgili, arkadaşlar, bunun artık profesyonelleşmesi lazım.
Bilmiyorum var mıdır, hakem okulları olması lazım. Adamın
mesleğinin hakemlik olması lazım. Bir öğretmenin, bir polisin -ne
bileyim- bir doktorun hafta sonları statlara gitmemesi lazım. Mesleği hakemlik
olan insanları hakem okullarından yetiştirmemiz lazım. Spor Akademisinin
-bilmiyorum var mı o bölümü- hakem bölümünün açılması gerektiği kanaatindeyim.
Değerli
arkadaşlar, yine bu da hepimizi ilgilendiriyor, ona da değinmeden
geçemeyeceğim: Bu hafta da, millî maçta da bu meydana geldi, protokol krizi. Ne
ise her maçta bir protokol krizi yaşanır. Milletvekili arkadaşlarımız bu krizi
hep yaşıyor, hep yaşıyor, hep yaşıyoruz, kapan kapana. Bir bakarsın birisi
gelir omzuna vurur “tık, tık” Ne oldu? “Burası komutanın yeri, kalk.” Allah Allah… Antalya’da maç seyrediyorum arkadaşlar, birisi geldi
omzuma vuruyor “tık…” Ne var? “Burası genel müdürün yeri.” Arkadaşlar, böyle
bir şey olur mu ya? Gelip elimize kapanan, bizden medet uman bir genel müdürün
yaptığı şeye bakın: “Kalk, burası benim yerim, genel müdürün yeri.”
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Genel müdür olsa iyi, il müdürü diyor, şube müdürü…
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, burada özellikle Sayın Bakana sesleniyorum: Sen
orada protokolde önde oturup, yanında vali, öbür yanında genel müdür…
Milletvekili ne hâldedir buna bakacaksın, arkadaşlar, ayıptır bu, yakışmaz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, milletvekili arkadaşlarımıza bana göre en
büyük nezaketsizliktir.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Duymadı ama Sayın Bakan.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Devamla) – En büyük nezaketsizliktir.
Milletvekili
arkadaşlarımız -inanın arkadaşlar- “Gittiğimde nereye oturacağım?” Ya, ikinci
sıraya otursam seçmene karşı insan hesap ediyor. Bunların, bu protokol krizi denilen olayın artık
bitmesi lazım. Şu milletvekili, saygın milletvekili arkadaşlarımızın burada
yeri neresidir bilinmesi lazım. Yani “Ben bakanım, oturdum koltuğa, yanımda
vali, yanımda genel müdür, öbürü ne olursa…” dememeli. Bakın millî maçta bu şey
yaşandı, diğer maçlarda da yaşanıyor. Buna da artık son vermemiz lazım değerli
arkadaşlar.
Kanunun ülkemize,
milletimize hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 15’inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar
Tüzün…
Buyurun Sayın
Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, az önce konuşan Trabzon Milletvekilimizin tabii ki konuşmalarına
destek vermemek mümkün değil. Bu protokol krizinin de aşılması konusunda Sayın
Bakanımıza, ilgili müdürlüklere, genel müdürlüklere büyük görev düştüğünü ifade
etmek istiyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yaşar Bey, duymuyorlar, bir daha tekrarla.
YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Duymuştur Sayın Bakan, eğer duymadıysa tutanaklardan bakar, bölge
milletvekilinin, hemşehrisinin ne dediğini
tutanaklardan görür.
Sevgili
arkadaşlar, tabii, spor, dil, din, ırk, renk ayırmaksızın milletleri
birleştiren evrensel bir faaliyettir ancak günümüzde birleştiren değil,
ayrıştıran bir faaliyet hâline gelmiştir. İnsanoğlu sahip olma isteği ve
başarılı olma arzusuyla yaratılmıştır. Başarılı olma arzusu, karşı tarafın
canını yakma pahasına bile olsa rekabeti artırmakta ve şiddete sebebiyet
vermektedir. Kaba kuvvet, aşırı güç ve huzur bozucu sonuçlar ortaya
çıkmaktadır.
Tabii, Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın genel durumuna
baktığımızda, maddelerin içeriğine baktığımızda, olumlu, alınması gereken
önlemler hakkında güzel maddeler var. Ancak burada önemli olan konu, bizim,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan bir Meclis Araştırma Komisyonumuz var değerli arkadaşlar. Bu Komisyona
siz saygıdeğer milletvekillerinden 16 arkadaşımız seçildi. Adalet ve Kalkınma
Partisinden 10 arkadaş, Cumhuriyet Halk Partisinden 3 arkadaş, Milliyetçi
Hareket Partisinden 2, Barış ve Demokrasi Partisinden de 1 arkadaş, toplam 16
arkadaş. Seçildiği tarih, yani Komisyonun kurulduğu tarih 19/10/2010
tarihi, göreve başlama tarihiyse 24/11/2010 tarihi. Cumhuriyet Halk
Partisinden, MHP’den, AKP’den arkadaşlarımız araştırma komisyonu kurulması
konusunda önerge vermişler, bu önergeler birleştirildi, bir komisyon kuruldu.
Bu Komisyon, yurt içi ve yurt dışında çalışmalarda bulundu. Maalesef, bu
Komisyon raporu sonuca ulaşmadan, sadece -rapor basıldı mı basılmadı mı
bilmiyorum- rapor basılmadan böyle bir kanun çıkarıyoruz. Yani burada bir hata
aramak gerekiyorsa, kuşkusuz bu hatanın sebebi yine Hükûmet. Eğer, bu yasama
görevini yerine getiren yüce Meclis, bu konuların araştırılması konusunda bir
komisyon kuruyor, Komisyon üç aydan fazla görev yapıyor, yurt içi ve yurt dışı
çalışmalarda bulunuyor, bu Komisyonun raporu taslak hâline geliyor, basıma
gitmeden, yani yayınlanmadan önce biz kanun çıkarıyoruz. Bu, gerçekten yüce
Meclise en büyük saygısızlıktır değerli arkadaşlar. Bu raporun sonucunu neden
beklemedik, niçin beklemedik?
Az önce Sayın
Komisyon Başkanımız açıklamada bulundu; “Efendim, Arena Stadı’nın açılışında
Sayın Başbakana yapılan protestodan sonra bu kanunun hemen yürürlüğe girmesi
istendi.” şeklinde bir ifade kullandı. Evet, bu kanun 646 sıra sayısıyla, yani
bu tasarı Başbakanlıktan 27/12/2010 tarihinde Meclis
Başkanlığına sevk ediliyor. Bakınız, burası çok önemli, 27/12/2010
tarihinde Başbakanlıktan Meclise sevk ediliyor. Arena Stadı’nın açılışı 15 Ocak
2011. Sayın Başkan söyledi, dedi ki: Bu Stattaki bu vahim olaydan önce bu kanun
Meclise sevk edildi. Kabul. Peki, esas söylemesi gereken konuyu söylemedi Sayın
Başkan. Bu Arena Stadı’nda 15 Ocakta bu konu yaşanıyor, hemen
on gün sonra, yani 25 Ocak 2011 tarihinde bir alt komisyon kuruluyor ve bu
komisyon çalışmalarını tamamlıyor -Sayın Başkan eğer beni dinliyorsa- 16-17
Şubat 2011’de Adalet Komisyonunda görüşmeleri bitiriliyor bu kanunun ve
dolayısıyla 23 Şubat 2011 tarihinde Meclis Başkanlığına tekrar veriliyor
kanunlaşması konusunda.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, yine her zaman yaptığınız gibi oldu-bittiye
getirilen bir kanunla şu anda karşı karşıyayız. Bu tasarı, Kabine, Hükûmet
tarafından hazırlanıyor ama yüce Meclisin çok değerli 16 milletvekilinin
hazırlamış olduğu rapor hiç dikkate alınmadan, sadece o 15 Ocak Arena
Stadı’ndaki vahim olaydan dolayı komisyona, alt komisyona, oradan Adalet
Komisyonuna, oradan da Meclisin gündemine getiriliyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, tabii sporla ilgili söylenecek çok şey var. Hepimiz iyi kötü sporun
içinden geldik ve bu sıkıntıları biliyoruz. Ancak şunu da söylemeden
geçemeyeceğim: Rahmetli Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünü kurmuş. İnanıyorum ki gerçekten, bugün hayatta olsaydı ilk
kapatacağı kurumlardan bir tanesi de Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olurdu.
Genel Müdürlüğün ve dokuz yıllık AKP İktidarının total çalışmalarına
baktığımızda övüneceği bir tek şey var -bakın, altını çizerek söylüyorum-
övüneceği bir tek şey var, o da lisanslı sporcu sayısı. Sayın Bakan diyecek ki
şimdi: “İşte, biz iktidara gelmeden önce Türkiye’de 1 milyondan fazla lisanslı
sporcu sayısı vardı ama şimdi 8 milyona ulaştık.” Değerli arkadaşlarım, önemli
olan lisans çıkartmak değil, önemli olan sporun faydalarını ve spor kültürünü
halkımıza öğretmek, onu sporla iç içe yaşatıp sporun faydalarını anlatmak.
Kısa bir süre
önce Erzurum Kış Olimpiyatları’nı gerçekleştirdik. Gerçekten, Türkiye'nin
tanıtımı anlamında, Erzurum kentimizin, ilimizin tanıtımı anlamında güzel bir
çalışma oldu, emeği geçenlere teşekkür ediyoruz ama Sayın Bakan, bir karnesine
baksın, yani federasyonların bir karnesine baksın, Genel Müdürlüğünün bir
karnesine baksın diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Erzurum Kış Olimpiyatları’na 250’ye yakın -ev sahibi olduğumuz
için sayı üç aşağı beş yukarı değişik olabilir- sporcumuz katıldı. Çok
enteresandır, 250’ye yakın sporcumuzun içerisinde kayaklı koşuda beşinci olan
bir Türk var, bir de çiftlerde buz pateninde ikinci olan bir çiftimiz var.
250’ye yakın sporcunun içerisinde bir tek, çiftlerde buz pateninde gümüş
madalya alan bir sporcumuz var.
Şimdi, ilgili
spor bakanlığı, Genel Müdürlük, federasyonlar, bu Erzurum Kış Olimpiyatları’nda
yapılan yarışmalardan ne şekilde ülkemizi temsil ettiklerini kendilerine
-sorgulamazlar mı- sormazlar mı? Rica ediyorum, yasama görevini yerine getiren
Parlamento olarak biz soralım. Böyle bir olimpiyat gerçekleştirildi, teşekkür
ediyoruz. Bu olimpiyatın gerçekten büyük maliyeti var. 250’ye yakın sporcumuz
katılıyor ama başarı derecesi sıfır, hatta eksi. Bunu sorgulamak bizim
görevimiz. Denetim hakkımızı kullanmak zorundayız.
Dolayısıyla
sevgili arkadaşlarım, bu kanunun, tabii ki şiddet bölümünü değerlendirecek
olursak spor müsabakalarını eğlenceli, hoş vakit geçirme aktivitesi olarak
gören bir kitlemiz var, bir de spor müsabakalarını kazanılması gereken bir
savaş gibi gören bir seyirci kitlemiz var. Bu seyirci kitlemiz oldukça
azınlıktadır, diğerleriyle karıştırılmaması gerekir diyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tüzün.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; çok uzun
konuşmayacağım çünkü spor bizim ortak paydamız. Burada hiçbir grup ve hiçbir
milletvekili sporda şiddeti savunmaz, savunamaz ve bütün eleştiriler, bütün
konuşmalar daha bir düzen alması açısındandır. Öncelikle bunun altını çizmek
gerekir.
Değerli
arkadaşlar, 7 Mayıs 2004 tarihinde iktidarda kim var? Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmeti. 7 Mayıs 2004 tarihinde 5149 sayılı Spor Müsabakalarında
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı kabul ediliyor
Mecliste. Bu tasarı kimin tasarısı? AKP Hükûmetinin tasarısı. Peki, 2004’ten
2011, yedi yılda ikinci bir defa daha bütün hatlarıyla değiştirilen bir tasarı
geliyor tekrar Meclis gündemine. Bu da AKP İktidarının, AKP Hükûmetinin
tasarısı. Peki, acaba parlamento mantığı açısından meselelerini doğru
tartışmayıp, meselelerini yerinde tartışmayıp, “Göç yolda düzülür.” hesabı ile
kanun yapmak 21’inci yüzyılda “İleri demokrasi, çağdaşlaşıyoruz” diyen bir
Hükûmet Başkanına yakışır mı değerli arkadaşlar? Böyle bir mantıkla bir
milletin geleceği, yasa yapma tekniği inşa edilebilir mi?
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma komisyonu 10/2/2011 tarihinde yirmi üç başlık altında bu tasarıdaki
eksik ve yanlışları tespit etmiş ve Komisyon Başkanı Adalet Komisyonuna ön
bilgi notu olarak bu yirmi üç başlığı göndermiş.
Şimdi, Sayın
Bakanım, sizlere soruyorum: O yüce komisyonun, bütün iktidarıyla muhalefetiyle
beraber çalışma arkadaşlarımız olan arkadaşlarımızla tespit edilmiş bu yirmi üç
başlıktan, komisyon çalışmalarından sonra bu tasarı Meclise getirilirken acaba
bu yirmi üç başlıktan hiçbir tanesi dikkate alınmış veya virgülü değişmiş mi?
Bu yüce komisyon 10/2/2011 tarihinde Parlamento
iradesi olarak bir şey teklif ediyor yirmi üç başlık altında ve bu komisyonun
teklif ettiği yirmi üç başlıktan tasarı metnini çıkartın, komisyonlarda
hiçbirisi hiçbir değişikliğe uğramamış, bunların hiçbirisi dikkate alınmamış.
Böyle bir yasama yapma tekniği, böyle bir yasama yapma yolu… Parlamentonun
iradesi, araştırma komisyonunun iradesi ve araştırma komisyonunda çoğunluğu AKP
İktidarının üyelerinin oluşturduğu bir çoğunlukla bu teklif edildiği hâlde
böyle bir şey hiç ama virgülü bile dikkate alınmamış.
Ben şimdi o
arkadaşlarıma sesleniyorum: Ne diyorsunuz değerli arkadaşlar? Sizler imza
attınız bu raporun altına. Şimdi burada biz bu yasanın daha iyi olması için
mücadele ediyoruz, yoksa daha kötü olsun, şiddet teşvik edilsin falan anlamında
biz mücadele etmiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, insan hakları ve bilginin gizliliği açısından sizlerle
Parlamento mantığı içerisinde bir şeyi paylaşmak istiyorum. Avrupa ülkelerinde
çok enteresan bulduğum bir operasyon bir tarihte yapıldı. Emniyet
güçleri, hücre evleri kullanım tekniği açısından çok nadir kullanıldığı için,
buluşma evleri olarak kullanıldığı için hücre evlerini tespit edebilmenin en
kolay yolunun elektrik sarfiyatının ve su sarfiyatı gibi birtakım temel
ihtiyaçların en az olduğu evlerin, en az kullanıldığı evlerin hücre evleri
olabileceği öngörüsünden yola çıkarak şehir yönetiminden en az su faturası ve
en az elektrik faturası olan evlerin adreslerini istiyor ve bu ev adresleri
bilgilerini aldıktan sonra bu evleri takip altına alıyor güvenlik güçleri ve
hücre evlerini böyle tespit ediyor. Ve demokrasi ve insan hakları ve
bilginin gizliliği açısından o ülkede çok büyük tartışmalar meydana geldi
emniyetin böyle bir bilgi edinmesinin hakkı olmadığı ve bu bilgilerin emniyete
verilemeyeceği konusunda. Şimdi ben sizlere soruyorum: Statlara bir sürü insan
geliyor. Eğer o güvenlik güçleri tribünden göz bebeğindeki optik okumalara
varıncaya kadar bu bilgilere sahip olabiliyorsa… Bunların statlardaki şiddete
yönelik kullanılmasında hiçbir tereddüdüm ve endişem yok ama bu bilgilere sahip
olan güvenlik güçleri, yarınlarda güvenlik güçlerinin içerisine sızmış herhangi
bir siyaset tarafından herhangi bir kötü amaçlı niyetle bu bilgilerin farklı
amaçlarla kullanılmasını sınırlayabiliyor musunuz değerli arkadaşlar?
Avrupa’dan bu gibi birtakım örneklemeleri alırken, örnek yasalar alırken
Avrupa’daki demokrasinin ileri olduğu ülkelerde bu tedbirlerin nasıl
alındığının mantığını ortaya koymadan böyle güvenlik güçlerini çok güçlendiren
ama bu bilgilerin farklı şekilde kullanılmasını engellemeyen bir mantık
içerisinde yapacağınız yasalar insan haklarına aykırıdır değerli
milletvekilleri. Dolayısıyla, bugün birçok soruşturmada görüyoruz, telefon
dinleniyor. Telefondaki dinlemelerde o suçla hiçbir alakası olmadığı hâlde,
suçu ve suçluyu ilgilendirmemesi hâlinde bile üçüncü kişilerin özel hayatının
basında, medya organlarında ortaya çıktığını görüyoruz. Öncelikle bunlarla
ilgili tedbirler alalım değerli arkadaşlar. Nasıl olur? Takip edilen bir suçlu,
hiç alakası olmayan başka bir konuda üçüncü kişiler, dördüncü kişiler
aralarında bir şeyler konuşuyor ve o dosyaya, o üçüncü, dördüncü kişilerin özel
hayatları giriyor. Böyle bir ileri demokrasi olabilir mi? Böyle bir ileri
demokrasi acaba sözle önce bir toplumda imaj yaratıp ondan sonra da her türlü
yolu deneyen, her türlü baskıyı kurmaya çalışan bir anlayışın inşasının eseri
midir? Bunları dikkate almamız gerektiği kanaatini taşıyorum.
Burada hiçbir
milletvekilinin, hiçbir parti grubunun sporda düzensizliğin ve hoşgörüsüzlüğün
önlenmesiyle ilgili karşı çıkacağı kanaatini taşımıyorum ve tekrar bir konuya
dönüyorum. Şiddetin kaynağı, hakeminden, sporcusundan, seyircisinden
yöneticisine, basın mensubuna, taraftarına varıncaya kadar en birincil basamağı
hoşgörüsüzlüktür, sonuçlara katlanamamaktır ve biz burada bu yasayı yaparken
hoşgörüsüzlüğü sınırlandırmamız gerektiği gibi hoşgörüyü istismar eden
aktörlerin hoşgörüyü istismar etmesini de mutlaka ki kanunlara dercetmemiz gerekirdi.
Düşünebiliyor
musunuz, bir hakem hatası ile hakem kastını ayırt edebilmenin bana izahını
yapabilir misiniz? Düşünün ki iki üç maç öncesinden, iki üç maç sonrasındaki
takımın birtakım majör oyuncularının kırmızı kartla oyun dışı bırakılmasının
tezgâhının kurulduğu bir müsabakalar zinciri yaşanıyor. Bunların tedbirini
alabiliyor musunuz? Hakem kastı ile hakem hatasının ayırt edilebildiği bir
zeminde hakemin kamu görevlisi olmasını temin edebilirsiniz, gözlemcinin kamu
görevlisi olmasını temin edebilirsiniz ama kamu görevlisi sıfatını almış,
koruması altına girmiş o aktörün acaba bunu istismar ederek hakem hatası yerine
hakem kasıtlarıyla sporu katletmesini ve şiddeti tetiklemesini önleyebilir
misiniz o zaman?
İşte, bizim bütün
bu konuşmalarda ve tekliflerde -sıkıntımız ve sancımız- bunların çok iyi
tartışılmadığı gerekçesiyle bazı şeylere itiraz ediyoruz.
Onun için,
değerli arkadaşlar, ben inanıyorum ki
AKP’nin -5149 sayılı 7 Mayıs 2004 tarihinde- bugün değiştirmeye yöneldiği bu
tasarı yarınlarda daha doğru bir şekilde, AKP’nin iktidarı bıraktığı bir
dönemde, bizler tarafından ve diğer parti grupları tarafından daha düzgün bin
mantık içerisinde, daha ileri bir demokrasiyle -insan haklarını teminat altına
alan bir anlamda ve seyircinin ortak paydasını, kulüplerin, taraftarların,
aktörlerin ortak paydasını tespit edecek şekilde- daha tartışılmış ve
düzenlenmiş şekilde çıkacağını ümit ediyorum.
Yasanın lehinde
olduğumuzu bildiriyorum, hayırlı olsun diyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim efendim.
Sayın
milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1/990 sayılı “Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı”nın 5 inci maddesinin onuncu fıkrasından sonra
gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“(11) Dördüncü
fıkrada belirtilen elektronik kart uygulaması ile ilgili olarak:
a) Bilet
organizasyonu ve seyircilerin müsabaka alanlarına giriş ve çıkışına ilişkin kontrol
ve denetim yetkisi federasyonlara ait olup federasyonlar bu amaçla bünyelerinde
merkezi kontrol sistemi oluşturur. Elektronik kart oluşturulmak amacıyla
alınacak kişisel bilgiler federasyon bünyesinde oluşturulan merkezi veri tabanında tutulur. Bu
veri tabanı Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı erişimine açıktır.
b) Elektronik
kart ile elektronik kart kapsamında satışı gerçekleştirilecek biletlerin basım,
satış ve dağıtımına ilişkin yerel uygulamalar kulüpler tarafından, sistem
üzerinden merkezi satışları ise ilgili federasyonlar tarafından
gerçekleştirilir.
c) Elektronik
kart bilgilerinin kulüpler adına reklam ve pazarlamasında ilgili federasyonlar
yetkilidir. Merkezi pazarlama ve bilet satışından elde edilecek gelirler
kulüplere ait olup federasyon ya da yetki verdiği üçüncü kişiler nezdinde
oluşacak bu gelirler kamu kurum ve kuruluşlara ilişkin alacaklar hariç olmak
üzere haczedilemez, devir ve temlik edilemez. Federasyonlar bu fıkra kapsamında
belirtilen yetkilerini kısmen veya tamamen üçüncü kişilere devredebilir.
Tuğrul Yemişci Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Hüseyin Tuğcu |
İzmir Malatya Kütahya |
Mehmet Ceylan Abdurrahman Arıcı Kayhan Türkmenoğlu |
Karabük Antalya Van |
Rüstem
Zeydan Mehmet
Alp |
Hakkâri Burdur |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan teklifle,
elektronik kart ve elektronik karta dayalı bilet uygulamasına ilişkin koşullara
açıklık getirilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde madde 5’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 6 üzerinde
bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1/990 sayılı “Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı”nın 6 ncı maddesinin
üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(3) Spor
kulüpleri, bu Kanunda yer alan yükümlülüklerini yerine getirmek amacıyla özel
güvenlik hizmeti satın alabilir. En üst profesyonel futbol ligi kulüplerinin
müsabakalarında güvenliğin sağlanması amacıyla genel kolluk görevlilerinden,
görevde olmayanlar da görevlendirilebilir. Bu görevlendirme, ilgili kulübün
başvurusu ve federasyonun talebi üzerine, müsabakanın yapılacağı yerdeki
yetkili kolluk birimince yapılır. Bu kolluk görevlilerine, görevlendirildikleri
müsabaka ile sınırlı olarak günlük harcırah miktarının iki katı kadar ödeme
yapılır. Bu miktar, federasyon tarafından doğrudan kolluk görevlilerinin
hesabına yatırılır. Federasyon, ödeyeceği para miktarını ilgili spor kulübünün
alacaklarından öncelikle mahsup eder. İl veya ilçe spor güvenlik kurulları
tarafından belirlenen özel güvenlik görevlisi sayısının üçte birini geçmeyecek
sayıda ve bunların yerine genel kolluk görevlisi bu şekilde görevlendirilir.”
Abdurrahman Arıcı Hüseyin Tuğcu Kayhan Türkmenoğlu |
Antalya Kütahya Van |
Rüstem Zeydan Tuğrul Yemişci Mehmet
Ceylan |
Hakkâri İzmir Karabük |
Mehmet
Alp |
Burdur |
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, bir önergemiz var.
BAŞKAN – Sayın
Başkanım, bunu isterseniz bir sonrakinde yapalım, işleme başladık çünkü. Bir
adet önerge vardır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ama 6’ncı maddeyle ilgili konu. Daha sonraki maddede şey yok.
BAŞKAN – Hayır,
hayır… Şimdi, “6’ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi işleme
alıyorum, okutuyorum.” diye ifade ettik.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – İşte, yetiştiremedik Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ne
yapayım ben? Bunu işleme alamayız. Bu olmaz Başkanım, bunu işleme alamayız ama
başka bir madde üzerinde verirseniz ona bir şey demiyorum.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Yapılan teklifle,
kolluk görevlisine yapılacak ödemenin federasyon tarafından yapılacağı ve
federasyonun yapacağı ödemeyi ilgili spor kulübünün alacaklarından öncelikle
mahsup edebileceği düzenlenmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 7’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 8’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 9’u
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 10’u
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 11’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 12’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 13’ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 14’ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 15’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm,
geçici madde 1 dâhil olmak üzere, 16 ila 27’nci maddeleri kapsamaktadır.
Bölüm üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinize spor adına, sevgi adına, dostluk adına şükranlarımı sunuyorum. (CHP ve
AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, öncelikle,
bu kanunda katılmadığım bir konuyu gündeme getirip daha sonra sporun diğer
konularına gireceğim. Komisyon Başkanıma sesleniyorum, federasyona da
söylüyorum, spor Bakanıma da söylüyorum: Şike ve spor komisyonunda defalarca
söyledim. Özel güvenlik görevlisi kiralamak hakkıdır ama her kulüp kendi kiralarsa
bu özel güvenlik görevlileri tarafsız olmaz. Hangi kulüp kiralıyorsa o kulübün
hakkını korur. Federasyonun kiralaması lazım. Özel
güvenlik görevlisi bulunduralım ama bunu her ilde… Bunun patronu federasyon
olmalıdır, kulüpler olmamalıdır. Deplasmana giden bir kulübün hakkını mı korur
yoksa kendini kiralayan kulübün hakkını mı korur? Kendini kiralayan kulübün
hakkını korumadığı takdirde yarın yollarını ayırır. O da -ekmek parası- mecbur
kalır. Ben bunu defalarca spor ve şike komisyonunda söyledim. Demin Sayın
Tüzün’ün dediği gibi, eğer spor ve şike komisyonunun önerileri Adalet Komisyonu
tarafından dikkate alınsaydı bu olurdu arkadaşlar. Yani bu nedenle, Sayın
Bakanım, bunun değişmesi lazım. Bunların patronunun
federasyon olması lazım. Her ilde hesabı… Hangi ilde hangi güvenlik
görevlisi şirketiyle anlaşacağını… Elli taneyle anlaşsın ama hesabı federasyona
versin, hesabı federasyonuna versin, kulüplere hesap vermesin. Bir kere olay bu
arkadaşlar. Yani bu nedenle, Sayın Komisyon Başkanım, eğer bunu yapmazsanız,
tam manasıyla, sporda şiddeti önleyemezsiniz, önleyemezsiniz çünkü gelen
taraftarı, karşı taraftarı bir şekilde kendi kulübünü korumak adına hasım
görecektir. Bu nedenle, eğer olanak varsa ilgili kurumlar değil, federasyon
kanalıyla yapılsın.
İki: Yine il spor
güvenlik komiteleri. Her ilinki objektif değil. Örneğin Ankara’da. Soruyorum:
Ankara kulüpleri 500 kişilik bir maçı kaç tane özel güvenlik şirketiyle
oynuyor, özel güvenlik elemanıyla oynuyor? Arkadaşlar, 500 kişilik seyirci, 700
tane özel güvenlik! Neymiş? Ankara İl Güvenlik Kurulu böyle talimat veriyor.
Amatör kulüplerin -örneğin voleybolda- bütçesi yok. Bunlar amatör. Diyor ki
kulüpler: “Bana eğer siz 30 tane özel güvenlik görevlisi mecburiyeti
koyarsanız, ben bunun parasını nasıl ödeyeceğim?” Ama diyorlar ki: “Ankara İl
Güvenlik Kurulunun kararı bu.”
Arkadaşlar,
bunun, ilgili federasyonlar, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü ve il güvenlik
kurulunun ortak bir görüşü ve Türkiye’de hangi ilde kaç tane güvenlik görevlisi
olacağının bir objektif kriteri olmalı. Aksi hâlde,
siz bin kişiye oynanan bir maça 700 tane özel güvenlik görevlisi veriyorsunuz,
bir başka yerde ise 5 bin kişiye oynanıyor, 20 tane bulamıyorsunuz. Burada bir
objektif kıstas yok Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Doğru. Onu düzeltiyoruz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Ben söylüyorum.
Bu kanunda, ben,
bu olmazsa yeterince özel güvenlik görevlisinin objektif olmayacağını
düşündüğüm için… Hiç kimse ekmek parasını terk etmek istemez arkadaşlar. Eğer o
kulüp başkanı, özel güvenlik şirketinin kendilerinin yeterince haklarını
korumadığını gördüğü zaman bir daha o özel güvenlik şirketiyle çalışmaz. Bu
eşyanın tabiatına aykırı olmayan bir şey, doğrusu budur arkadaşlar. Böyle
yaparlar. Takdir sizin.
Gelelim şimdi
ikinci konuya. Sayın Bakanım, kulüplerin ekonomik özgürlüğü… Özellikle ben
Süper Lig için konuşmuyorum. Federasyonu kutluyorum. Federasyon Süper Lig
kulüplerine çok büyük olanaklar sunmuştur, çok iyi koşullarda yayın
gelirleriyle, diğer gelirleriyle, teşekkür ediyorum. Ancak Bank Asya, İkinci
Lig ve Üçüncü Lig kulüpleri, hepiniz biliyorsunuz, çok zor durumdalar
arkadaşlar. Gidip adam arıyorsunuz, adam bulamıyorsunuz.
Ben Sayın
Federasyon Başkanıma söylüyorum, Başkan Yardımcıma da, Sayın Bakanıma da. Sizin
bize teşekkür etmeniz lazım Sayın Bakan. Benim dokuz yıldır burada kulüplere
konulan, birilerinin gelip koyduğu temlik ve hacizleri kaldırana kadar alnımın
damarı çatladı, kimse de bana yardımcı olmadı, olmadı! Dokuz yıldır söylüyorum
bunu, dokuz yıldır!
MEHMET SAĞLAM
(Kahramanmaraş) – Ellerimizi kaldırdık ya tek tek.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, hayır, sonra geleceğim, teşekkür edeceğim.
Ama bir yasada
burada oy veren tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar) Komisyonda koyamadık, koyamadık ama burada koyduk.
Artık kulüpler ekonomik özgürlüğe kavuşmuştur, hiç kimsenin ipoteği altında
değildir.
RECAİ BERBER
(Manisa) – Yapılandırdık ya.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bir dakika, oraya geliyorum, teşekkür edeceğim.
Yine, Sayın
Başkan Yardımcım, kulüplerin vergi ve sigorta borçları vardı, 330 milyon lira.
Türkiye’deki spor kulüplerinin vergi ve spor borçları 330 milyon…
Plan ve Bütçedeki
arkadaşlarımın tümüne teşekkür ediyorum. Alt Komisyon Başkanım Sayın Berber
başta olmak üzere, tüm grupların Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin, Milliyetçi
Hareket Partisinin, partimin Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin önünde şükranla
eğiliyorum, Alt Komisyon üyelerinin, Halil Bey dâhil.
Bu nedenle, Sayın
Başkanım, sizin bize dönüp bir teşekkür etmeniz lazım, bu insanlara. Kulüplerin
ekonomik darboğazını sekiz yıla yaydıysak bunda bir teşekkürü hak ettik gibi
geliyor. Bana bir sanayi odası başkanım, Sayın Genel Başkanımın yanında
“Kulüplerden sorumlu, kulüplerin hakkını koruyan Sayın Milletvekilim.” dedi.
Ha, ben gurur duyarım kulüplerin hakkını korumaktan, hepimizin sorunuydu, bir
kere bunu da söyleyeyim Sayın Başkanım.
Son sözüm size
Sayın Bakanım… Sayın Hukuk Müşavirim, Bakanımı meşgul etme! Sayın Bakanım, son
sözüm size: Eğer siz kulüplerin İddaa gelirlerini,
100 liranın 25 lirasını vergi için alıyorsanız -100 liranın 25 lirası vergiye
gidiyor- kulüplere sadece 7 lira veriyorsanız artık bu kulüplerin üzerinde
oynamayın ve gitsin, Spor Toto kendine başka kaynaklar bulsun.
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – 2001’de bu yoktu ama!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bak, Spor Toto teşkilatına asla laf söyleyemem, kanunu
bu. Sayın Bakan, kanunu değiştirmek sizin elinizde.
Arkadaşlar, İddaa oyunu oynandığından bu yana yaklaşık 12 milyar yani
12 katrilyonluk hasılat elde edilmiş. Bunun yüzde 25’i vergiye gitmiş, spor
kulüplerine sadece zannediyorum ki 800 milyon para verilmiş yani Birinci Lig,
İkinci Lig, Süper Lig hepsi. Üçüncü Lig kulüplerinin yıllık aldığı para
ortalama 300-400 bin lira, İkinci Lig kulüplerinin 700-800 bin lira, Birinci
Lig kulüplerinin ise zannediyorum 1,5 milyon lira.
Sayın Bakanım,
siz eğer…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Tesis yapılıyor ya!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır efendim, Spor Toto’ya lafım yok. o
tesis geliri ayrı. Spor Toto’nun tesisleşmesine çok teşekkür ediyorum ama 100
liranın 7 lirası değil, Sayın Bakanım 100 liranın 15 lirasını kulüplere ayırın.
100 liranın 15 lirasını kulüplere ayırmazsanız Sayın Bakan, kulüpler bir gün size
isyan eder, hiçbir kulüpte yönetici bulamazsınız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Aslanoğlu, ben de size teşekkür ederim.
Şahsı adına İzmir
Milletvekili Tuğrul Yemişci.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TUĞRUL YEMİŞCİ
(İzmir) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü hakkında şahsım adına söz
aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, ben ilk önce Sayın Bakanımıza, Adalet Komisyonu Başkanımıza, sporda
şiddetin önlenmesiyle ilgili kurulan Komisyonun Başkanına ve her iki komisyonun
üyelerine ve siz değerli Meclis üyesi milletvekillerine çok teşekkür ediyorum
çünkü herkes bu kanunun oluşmasında katkı koydu.
Burada bir
doğruyu anlatmak lazım, şöyle ki: Doğrudur, iki yüz sayfalık komisyonun
hazırladığı rapor bitti, Sayın Meclis Başkanımıza sunduk, önümüzdeki hafta da
okunacak ancak bu rapor yazılırken ve aynı anda Adalet Komisyonunda bu yasa da
hazırlanırken temsilcilerimizi -her partiden birer tane- Komisyona gönderip biz
bu maddeleri inceledik, bunlar üzerine görüş belirttik; istediklerimiz oldu,
bazısı girdi, bazısı girmedi ama bizim çalışmalarımız boşa gitmedi.
Bir ikinci husus:
Bizim çalışmamız yalnız şiddetle ilgili değildi, kulüplerin, spor kulüplerinin
hukuki ve mali durumuyla da ilgiliydi. Dolayısıyla bundan sonra Parlamentoda o
konuda hazırlanacak bir yasaya, önümüzdeki dönemde hazırlanacak yasaya büyük
katkıları olacağına inanıyorum.
Şimdi ikinci
bölüme gelirsek: Bu Kanunun en büyük değişikliği 2004 yılında çıkan yasadaki
eksiklikleri kapatan bir yasa. Bu da tenkit edildi. Nasıl tenkit edildi?
“Efendim, AK PARTİ İktidarı 2004 yılında bu yasayı çıkarmadı mı? Niye şimdi
aynı parti bir daha getiriyor diye… Ama, bakın
İngiltere’de ilk bu holiganizmle, futboldaki,
spordaki terörle, şiddetle uğraşılırken çıkarılan yasalar değiştirildi. Daha
sonra çok serti çıkarıldı ve bizim İngiltere’ye yaptığımız ziyarette şiddetin
önlendiğini gördük. Hatta, alınan tedbirlerin şimdi
yeni bir yasayla gevşetilmesi konusunun gündeme geldiğinden bahsettiler. Yani
şunu söylüyorum: Olay canlı, seneler içinde yeni yasalarla değişikliklere
uğrayabiliyor. Dolayısıyla, bu yasanın da bugün karşımıza
gelmesi gayet doğal.
Bakın, burada
tamamen yanlış yakıştırmalar oldu. Ona da açıklık getirmek istiyorum: İnsan
hakları, demokrasiden bahsedildi. E İngiltere’nin insan hakları ve demokrasisi
Türkiye Cumhuriyeti’nden herhâlde geri değil. Diğer ülkelerde bu yasaya uygun
maddeler uygulanmış ve spordaki şiddet önlenmiş. Dolayısıyla, emeği geçenlere
teşekkür ediyorum.
Elektronik bilet
uygulaması, elektronik kart, Batı ülkelerinde olan bir şey. İngiltere Millî
Takımının maçlarını seyretmeye gidenlerin hepsini federasyonun kayıt altına
alıp kendi üyelerine bilet verdiğini biliyor musunuz? Ve futbol müsabakalarında
ister federasyon isterse kulüplerin kendileri, istemediği seyirciye bilet
vermeyebiliyor. Orada özgürlük yok mu? İngiltere’de demokrasi kalkmış da
haberimiz mi yok? İspanya’da demokrasi yok, İtalya’da, Almanya’da kalkmış,
bizlerin haberi mi yok? Bizim istediğimiz şu, vatandaştan gelen talep: İnsanlar
çoluğuyla çocuğuyla, eşiyle kızıyla maça gidip huzur içinde bir spor
müsabakasını izlemek istiyor. Bütün dünyada bu olay şova dönüşmüş ve büyük
paralar dönüyor.
Burada kalktı Mevlüt Bey, güzel, kulüpler için biz fedakârlık ettik, hep
birlikte teşekkür etti ama başka bir şey var: Havuzda âdeta su kalmamış, havuza
su doldurulması istendi, kanunla dolduruldu. Havuzun deliğini tıkadık mı? Tıkamadık.
Çünkü, kulüplerin yapısıyla ilgili esaslı yasanın yine
çıkması lazım. Yoksa yapılan bu aflar, verilen paralar… Üç dört sene sonra gene
karşımıza gelip, burada bir daha af ve bir daha o paraların silinmesi
istenecek. Ama şimdi, geldiğimizde noktada, bunların hepsine çalışan,
iktidarıyla muhalefetiyle, komisyon da var, raporunu da hazırladı, ben
inanıyorum ki önümüzdeki süreçte bunlarla ilgili daha iyi de düzenlemeler
yapılacak.
Ben, bu
düşüncelerimi ifade etme fırsatı bulduğum için çok mutluyum. Hepinize saygılar
sunuyorum.
Kanun hayırlı,
uğurlu olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahsı
adına Abdurrahman Arıcı.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN ARICI
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 646 sıra sayılı Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle de tüm
parti gruplarımıza, bu yasanın çıkarılmasında verdikleri katkı için teşekkür
ediyorum.
Günümüze kadar
ülkemizde spor taraftarları hakkında çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu
çalışmaların -çeşitli kurum ve şahıslar tarafından çok fazla sayıda yapılmasına
rağmen- önemli bir çoğunluğu iyi tasarlanmamış ve bilimsel niteliklerden uzak
kalmıştır.
Ülkemizde spor branşları arasında, sahadaki şiddet ve saldırganlık
olaylarının sayısal istatistiklerine bakıldığında, olayların en fazla yaşandığı
branşın futbol olduğu görülecektir. Şöyle ki: 2004-2008 yılları arasında
yaşanan saldırganlık olaylarının yüzde 93’ü futbol, yüzde 4’ü basketbol, yüzde
2’si voleybol ve yüzde 1’lik kısmı diğer branşların
toplamında görülmektedir. 2008-2010 yılları arasında saldırganlık olaylarında
ise yüzde 96,5 futbol, yüzde 2,7 basketbol, yüzde 0,6 voleybol, 0,2 de diğer branşlar gelmektedir.
Bu tablo
incelendiğinde, şiddet bağlantısını kolaylaştıran en önemli faktörün, oyunun
oynandığı alanın büyük olması ve seyirci sayısının çokluğu olduğu görülecektir.
Statların büyüklüğü, seyircinin kimliksizleşmesini kolaylaştıran asli unsur
olarak ele alınmalıdır. Kimlik belirsizliği, kaçınılmaz olarak, sözel ve
fiziksel taciz ve saldırganlık durumlarında karşılık ya da ceza görme
olasılığını da en aza indirgemektedir.
Türkiye Futbol
Federasyonunun Ocak 2009’da Antalya’da yaptığı toplantıda, yıllara göre, futbol
disiplin kurullarına gönderilen sporcu, yönetici ve diğer spor insanlarının
sayısında gün geçtikçe artma görülmektedir. Bunlar yıllara göre, 2005-2006
sezonunda 1.564; 2006-2007 sezonunda 2.006; 2007-2008 sezonunda 1.144; 2008-2009
sezonunda 2.760; 2009-2010 sezonunda ise 2.499 kişi olmuştur. Aynı dönemde
verilen para cezalarına bakıldığında, 2007-2008 sezonunda 908.500 TL, 2008-2009
sezonunda 1 milyon 796 bin TL, 2009-2010 sezonunda ise 2.549 TL olduğu
gözlemlenmiştir. Yine aynı dönemlerde seyircisiz oynama cezası, saha kapatma
cezası, çirkin ve kötü tezahürata verilen cezalar da gün geçtikçe aynı
oranlarda artış göstermiştir. Ayrıca, sahalarda saldırganlık olaylarına karışan
fanatik seyircilerin sayısı ise Emniyet Genel Müdürlüğü ve Türkiye Futbol
Federasyonunun verilerine göre 2002-2003’te 1.253; 2004’te 297; 2005’te 653;
2006’da 748; 2007’de 1.158; 2008’de 1.087; 2009’da 1.209; 2010 yılında ise
1.091 olarak kayıtlara geçmiştir. Artan fanatik seyirci
sayısına etki eden unsurlar ya da fanatik seyirciyi harekete geçiren oluşumlar
ise Meclis Araştırma Komisyonumuzun Kulüpler Birliği Toplantısı’nda yapılan
anket sonuçlarına göre ve yine Türkiye Futbol Federasyonunun yaptığı bir anket
sonucuna göre değerlendirilmiş, burada bulduğumuz oran ise medya yüzde 35,
kulüp yöneticileri yüzde 21, sorumsuz seyirci yüzde 16, amigolar yüzde 11,
taraftar dernekleri yüzde 7, hakemler yüzde 6, siyasiler ise yüzde 4 olarak
bulunmuştur.
Biraz önce bir
arkadaşımızın hakemleri hedef alarak konuştuğu istatistik neticeleri bunu teyit
etmemekte ancak hakemler yüzde 6 değerinde üzerine düşen sorumluluğu
paylaşmaktadırlar. Buna göre Meclis Araştırma Komisyonunun verileri şiddet ve
saldırganlığa asli etkenin amigolar olduğunu gösterirken, TFF verilerine göre
ise medyanın etkisi ön plana çıkmaktadır. Bir başka çalışma da ise seyirciyi
saldırganlığa iten nedenlerde seyircinin eğitim yetersizliği, rakip seyirci ve
oyuncunun tahriki, hakem yetersizliği, yetersiz ve tahrik edici güvenlik
sıralanarak gitmektedir.
Bizim amacımız,
burada, getirdiğimiz kanunla bundan sonraki dönemlerde sporun barış, kardeşlik
ayaklarını ön plana çıkararak ailelerimizle, çocuklarımızla hep beraber futbol
sahalarına gidebileceğimiz, rahatlıkla maçları izleyebileceğimiz bir ortamı
sağlamaktır. İnşallah, bu çıkaracağımız kanunla bu ortamı sağlayarak bundan
sonraki süreçte çok daha rahat maçlar izleme dileğiyle, tüm Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki milletvekili arkadaşlarıma, gruplara teşekkür ediyorum,
hepsine saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Arıcı teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Madde 16’yı
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 17’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 18 üzerinde
Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.
Buyurun.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkan, (4)’üncü fıkranın
cümlesinin birinci cümlesinin şu şekilde düzeltilmesini istiyoruz:
“(4) Koruma
tedbiri olarak uygulanan ve güvenlik tedbiri olarak hükmedilen spor
müsabakalarını seyirden yasaklama tedbirine ilişkin bilgiler Emniyet Genel
Müdürlüğü bünyesinde tutulan bu amaca özgü elektronik bilgi bankasına derhâl
kaydedilir.”
Cümle bu şekilde
düzeltilmiş oluyor efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Köylü.
Arkadaşlarımız
not almışlardır, cümle o şekilde düzeltilecektir.
Tashih talebi
doğrultusunda madde 18’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 19’u
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 20’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 21’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 22’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 23’ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 24’ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 25’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Madde 26’yı
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 27’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tümünün
oylanmasından önce Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.
Buyurun.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – 3’üncü maddeyle ilgili bir düzeltmemiz
var. 3’üncü maddenin 1’inci fıkrasının dördüncü satırında “özerk” ifadesi
geçmektedir. Meclisten geçen bir kanunla “özerk federasyon” tabiri kaldırılmış,
“bağımsız federasyon” olarak düzeltilmiştir. Bundan dolayı, buradaki “özerk”
kelimesinin “bağımsız” olarak düzeltilmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Gerekli not
alınmıştır, gerektiği şekilde düzeltilecektir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Tasarının
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tümünün
oylanmasından önce İç Tüzük 86’ncı maddeye göre Sayın Yaşar Tüzün’ün ve Sayın
Mehmet Şandır’ın söz talepleri vardı. İlk önce Sayın
Yaşar Tüzün’e söz vereceğim.
Sayın Tüzün,
buyurun efendim.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii, kanun,
temel kanun olarak gelince diğer maddelerde konuşma hakkımız olmadığı için
böyle bir söz aldım.
Değerli
arkadaşlarım, yarın 1 Nisan. 1 Nisan, tarihimizde çok önemli bir gün. 1 Nisan
1921, II. İnönü zaferlerinin kutlandığı bir tarih. Bu tarihi, yarın Bilecik
ilimizde Bozüyük ilçemizde ve Eskişehir’e bağlı yine İnönü ilçemizde bu zaferi
kutlayacağız. Böylesi bir önemli günde bizi biz eden değerli varlıklarımızı da
anmadan geçemeyeceğim.
Sevgili
arkadaşlarım; tabii, aynı zamanda İnönü zaferleri Türkiye Büyük Millet
Meclisinin de ilk zaferi. Hepinizin de bildiği gibi İsmet Paşa, Meclis Başkanı
Mustafa Kemal Atatürk’e gönderdiği telgrafta “Bozüyük yanıyor, düşman binlerce
ölüsüyle doldurduğu savaş meydanını silahlarıyla terk etmiştir.” diye bir
telgraf gönderiyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de İsmet Paşa’ya hitaben “Siz
orada yalnız düşmanı değil milletin makûs talihini de yendiniz.” dediği böyle
bir töreni yarın gerçekleştireceğiz. Böylesine bir törende, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin başta Başkanlık Divanını, sevgili milletvekili
arkadaşlarımızı Bilecik’te ağırlamaktan büyük onur, mutluluk ve gurur
duyacağımızı ifade etmek isterim.
Aynı zamanda da
bir öz eleştiri yapmam gerekir diye düşünüyorum. Özellikle Sayın Başbakanın ve
Bakanlar Kurulu üyelerinin bu törene… Sayın Başbakanın programı yoğun olabilir,
yurt dışında olabilir, başka bir programı olabilir ama Bakanlar Kurulu üyelerimizin
de İnönü zaferlerine gerekli hassasiyeti göstermediğini ifade etmek isterim.
Dokuz yıldır iktidarda bulunan, dokuz yıldır Kabinede görev alan bakanlarımız
da İnönü zaferlerine maalesef iştirak etmemişlerdir. Bugün Valilikle yapmış
olduğum görüşmede de herhangi bir bakanın yine iştirak etmeyeceğini büyük
üzüntüyle öğrenmiş bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, ben, hem Meclis Başkanlık Divanı üyesi olarak hem de Bilecik
Milletvekili olarak tüm milletvekillerimizi yarın Bozüyük’te kutlayacağımız
İnönü zaferlerinin törenlerinde ağırlamaktan büyük mutluluk ve onur duyacağımı
ifade ediyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve İsmet Paşa’yı rahmet ve
minnetle anıyor, siz saygıdeğer milletvekillerimizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tüzün.
Sayın Şandır,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten önemli
bir konuda yani önemi de toplumun çok önemli bir ortak paydası olan spor
konusunda bir rahatsızlığa tedbir geliştirmek için bir kanun tasarısını
tamamlamış bulunuyoruz. Kanunumuzun, her şeyden önce, spor camiasına, tüm
ülkemize hayırlı sonuçlar getirmesini temenni ediyorum, hayırlı olmasını
diliyorum.
Tabii, toplumda
-sebebi çok, sebep sorgulamasına girersek siyaseti sorgulamamız lazım- oluşan
bu hoşgörüsüzlüğün yansıması, maalesef, spor sahalarında, müsabakalarında çok
can sıkıcı, olumsuz, acıtıcı bir manzara ortaya koymaktadır. Buna birtakım
tedbirler geliştirilmesi gerekiyor. Ne kadar tedbir alırsak alalım, önemli
olan, toplumda bu hoşgörüsüzlüğü besleyen sebepleri ortadan kaldırmak
gerekiyor. Bunun da sorumlusu siyasi iktidar, siyaset kurumu. Ülkemizin içinde
bulunduğu olumsuz durumlar, olumsuzluklar, maalesef, artık, spor
müsabakalarında şiddete kadar ulaşan bir hoşgörüsüzlük ortamı oluşturmaktadır. Ümit ediyorum ki bu düzenlediğimiz kanun tasarısıyla bu
hoşgörüsüzlüğü caydırıcı anlamda birtakım tedbirleri ciddiyetle uygularız ve
Sayın Arıcı’nın da ifade ettiği gibi, çoluk çocuğumuzla gidebileceğimiz, Batı
ülkelerinde gıptayla seyrettiğimiz o 50 binlik, 100 binlik stadyumlarda
kadın-erkek birlikte, çocuklarla birlikte coşkuyla yapılan müsabakaları
ülkemizde de yaşarız diye temenni ediyorum, talep ediyorum ayrıca.
Benim söz almamın
sebebi: Tabii, Sayın Bakanın cevap verme imkânı da olsun arzu ederim. Şimdi,
burada, 6’ncı maddede bir düzenlemeyle bu spor müsabakalarında güvenliği
sağlamak üzere kulüplerin özel güvenlik şirketlerinden hizmet satın almasını
imkân dahiline getirdik. Doğrudur, gereklidir.
Mahzurları da var -Sayın Aslanoğlu da ifade etti- ama doğru bir düzenleme.
Ancak burada bir fırsat doğdu. Sayın Bakan, ülkemizde spor eğitimi alan, beden
eğitimi alan, gerek akademi mezunu gerek spor yüksekokulu gerekse beden eğitimi
öğretmenliği fakültelerinden mezun olan ve sayıları muhtemel 100 binlere ulaşan
ama bir türlü de iş bulamayan, kamuda atama imkânı yakalamayan genç
çocuklarımız beklemektedir.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Spor mantığı içinde yetişmiş…
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Spor mantığı içerisinde yetişmiş insanlarımız var.
Şimdi bu kanunla
eğer spor müsabakaları için özel güvenlik hizmeti alınacaksa bu çocuklarımızı
istihdam etmek için bir imkân doğdu. Efendim, 3 bin kişi, 5 bin kişi ama böyle
bir imkân doğdu. Ben bunu bir önergeye dönüştürdüm. İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Atila Kaya’nın talebiyle bir önergeye dönüştürdük ama imkân olmadı. Sayın
Bakan burada bana bir şeyler söyledi, topluma da söylemesini arzu ederim. Diyor
ki Sayın Bakan: “Biz önümüzde kuracağımız spor bakanlığıyla yeni çıkartacağımız
kanunlarla bu çocuklarımızın, bu gençlerimizin bu ıstırabına son vereceğiz. Bunu izale etmeye
çalışacağız.” Bu da ümit verici bir hadise.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Millet yetkiyi vermeyecek ki.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Ama tekrar ediyorum, bugün ülkemizde uygulanan eğitim
politikalarının, istihdam politikalarının sonucunda gerçekten atanamayan
öğretmenler sorunu devasa bir sorun, bir toplumsal sorun ama bunların arasında
spor eğitimi alan ve yıllarca okuyup, üniversite bitirip ama iş bulamayan,
görev bekleyen gençlerimize bir iş imkânı doğabilir umuduyla böyle bir önergeyi
hazırladık ama Hükûmet tarafından kabul edilemeyeceği önceden ifade edildiği
için de verilemedi ve gerçekleşemedi. Ümit ediyorum ki
Sayın Bakan, Sayın Hükûmet, bu noktada bir çözüm üretme noktasını bu konuşmayı
da vesile kılarak gerçekleştirir.
Bu kanunun
gerçekten spor camiasına, halkımıza, ülkemize hayırlı hizmetler, hayırlı
sonuçlar getirmesini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak ben de temenni ediyor ve
yüce heyeti, yorucu bir haftanın bu son saatinde saygıyla selamlıyorum.
İyi akşamlar
diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şandır.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı olmasını
diliyorum.
Sayın Kılıç,
buyurun efendim.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, imkân verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.
Gerçekten çok
yoğun ve yorucu bir haftayı geride bıraktık. Anayasa Mahkemesi Teşkilat
Kanunu’yla başladık, yargı hizmetlerinin hızlandırılmasına ilişkin 38 maddelik
bir kanun tasarısını görüştük. Akabinde Adana ilinde Bilgi ve Teknoloji
Üniversitesinin Kurulmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nı görüştük. Sporda şiddetin
önlenmesine ilişkin 28 maddelik bir kanun tasarısını görüştük ve kabul ettik ve
bu arada üç ayrı uluslararası sözleşmenin kabulünü gerçekleştirdik.
Gerçekten,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, olağanüstü bir performans ortaya koydu. Ben, bu
anlamda, Sayın Kemal Anadol ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna, beraberinde Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’na, Sayın Şandır, Sayın Vural ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna
yürekten teşekkür ediyorum, çok önemli katkılar verdiler. Bütün
milletvekillerimize, her üç grupta bulunan, AK PARTİ Grubu dâhil olmak üzere,
bütün milletvekillerimize, Hükûmet üyelerine, Komisyon üyelerine, Başkanlık
Divanına ve Başkanlık Divanıyla birlikte görev yapan stenograf arkadaşlarımıza
ve zatıalinize yürekten teşekkür ediyorum, hayırlı,
uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın
milletvekilleri, hayırlı olmasını dilediğimiz –artık kanunlaştı- tasarımızla
ilgili olarak Sayın Bakanın kısa bir teşekkür konuşması olacak.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Kısa olmasını
rica edelim Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinize çok teşekkür ediyorum.
Biraz evvel Sayın
Suat Kılıç’ın da söylediği gibi, çok anlamlı bir hafta geçirildi. Özellikle
tahkimle ilgili Anayasa değişikliği için ve bugünkü yasamız için, torba
yasadaki Federasyonlar Yasası için Milliyetçi Hareket Partisinin değerli
mensuplarına, grup başkan vekillerine, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli grup
başkan vekillerine, üyelerine, AK PARTİ Grubumuzun değerli grup başkan
vekillerine, üyelerine, Meclis çalışanlarına, herkese çok teşekkür ederim.
Çok fazla
zamanınızı almayayım. Sporun birleştirici yönünü burada gördük. Spor,
gezegenimizin ortak tutkusu, gelişmişliğin göstergesi, yöresel, ulusal ve
uluslararası boyutu olan, ülkelerin tanıtımında çok önemli özelliği olan bir
sosyolojik olgu, bizi hep birleştirebiliyor.
Sayın Mehmet
Şandır Bey’in teklifi çok anlamlı. Benim de bir milletvekili olarak en fazla
zorlandığım husus şu oluyor: Özellikle beden eğitimi yüksekokulları
mezunlarının istihdam sahaları çok sınırlı. Bu konuda biz özellikle çok fazla
tesis yapmaya başladık, çok fazla organizasyonlar yapmaya başladık. Bizim de bu
BESYO okulu mezunlarına ihtiyacımız var, Maliye
Bakanlığından talep ettik. Hatta başka modeller geliştirmeye çalışıyoruz, çünkü
bizim, özellikle altmış üç tane federasyonumuzla sporcu sayımızı artırmak
isterken, özellikle beden eğitimi yüksekokulu mezunlarına çok ihtiyacımız var.
İnşallah, Bakanlığımız, sizlerin de desteğiyle gençlik ve spordan sorumlu bir
bakanlık olacak. Tabii ki yeni dönemde kim olur, kim olmaz ama mutlaka,
müsteşarıyla, müsteşar yardımcılarıyla çok daha yetkili, daha sorumlu, daha fazla
istihdam edebilen bir bakanlık olacak ve daha önemli hizmetler olabileceğini
ben düşünüyorum.
Özellikle,
yasamız 2004’de yapıldı, neden değişildi denildi; ama,
İngiltere’de de altı yılda 9 defa değiştiğini söyleyebilirim gelişen ve
şartlara göre. Bu yasa mükemmel midir? Hayır. Bir büyük düşünür ne diyor:
“Mükemmel tekâmüle manidir.” Mutlaka eksikler olacak. Şiddet yasayla da bitmez,
şiddeti eğitimle bitireceğiz, inşallah hep beraber elbirliğiyle çalışacağız.
Tekrar teşekkür
ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 5 Nisan
2011 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, sizlere ve
bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.