Fatma GÜNGÖR Normal Fatma GÜNGÖR 2 11 2011-05-18T11:25:00Z 2011-05-18T11:25:00Z 86 57310 326668 2722 766 383212 14.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

DÖNEM: 23                            CİLT: 98                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

85’inci Birleşim

31 Mart 2011 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

 I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ta bulunan Germenicia Antik Kenti’nin tanıtımına ve Türk turizmine kazandırılmasına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Karabük Milletvekili Cumhur Ünal’ın, Karabük Demir Çelik İşletmelerine ve Karabük ilinin 74’üncü kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Trakya çiftçisinin sorunları ve Ergene Havzasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in verdiği rakamlarla insanlarımızı yanılttığına ilişkin açıklaması

2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Trakya çiftçisinin Ziraat Bankasına olan borçlarına ilişkin açıklaması

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Macaristan Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Mihaly Balla ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1446)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan ve 34 milletvekilinin, Mersin-Akkuyu’da kurulacak nükleer santralin muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1099)

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1012) (S. Sayısı: 725)

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/1016) (S. Sayısı: 719)

3.- Türkiye’de Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve Toplantılarına Dair Ayrıcalık, Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara İlişkin Düzenlemeler Hakkında Birleşmiş Milletler ve Türkiye Arasındaki Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1011) (S. Sayısı: 699)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsü Arasında İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsünün Türkiye’de Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 702)

5.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükûmete Yetki Verilmesine Dair Kanun, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasının Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Asya Kalkınma Bankası Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1006) (S. Sayısı: 712)

6.- Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/990) (S. Sayısı: 646)

VII.- OYLAMALAR

1.- Türkiye’de Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve Toplantılarına Dair Ayrıcalık, Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara İlişkin Düzenlemeler Hakkında Birleşmiş Milletler ve Türkiye Arasındaki Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1011) (S. Sayısı: 699)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsü Arasında İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsünün Türkiye’de Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 702)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükûmete Yetki Verilmesine Dair Kanun, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasının Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Asya Kalkınma Bankası Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1006) (S. Sayısı: 712)

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, tüp gazdaki verginin azaltılmasına, mutfak tüplerinde doğal gaz kullanımına ve hidroelektrik santrallerinin kapasitesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18604)

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, ağır hasta olduğu hâlde çalışmaya devam edenlerin emekli olmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18669)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç Santralinde görev alacak personele ve nükleer bilim insanı sayısına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18694)

4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç Santralinde üretilecek elektriğin satışına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18696)

5.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, YDK ve Bakanlık Teftiş Kurulu tarafından TKİ yönetimi hakkında bulunulan suç duyurusuna ve Bakanlıkça yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18699)

6.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, yurt dışı seyahatlere ve dostluk gruplarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/18747)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

Birinci, İkinci Oturum

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak on oturum yaptı.

24 Mart 2011 tarihli 82’nci Birleşimde yapılan kapalı oturuma ait tutanak özetinin İç Tüzük’ün 71’inci maddesine göre okunması için kapalı oturuma geçildi.

Birleşime saat 14.21’de ara verildi.

Üçüncü Oturum

(Kapalıdır)

Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci, Dokuzuncu ve Onuncu Oturumlar

(Dördüncü Oturuma saat 14.33’te başlandı)

Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu, Edirne ilinin sorunlarına,

Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu, Van ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne,

Mersin Milletvekili Akif Akkuş, Mersin ilinin sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras, 30 Mart 1972’de Kızıldere’de öldürülen Mahir Çayan ve arkadaşlarına,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Van ilinin 2 Nisan 2011 tarihinde kutlanacak olan zafer gününe,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

İstanbul Milletvekili Ahmet Tan ve 27 milletvekilinin, şiddet mağduru kadınlara yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1098) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan:

Basının halkın bilgi edinme hakkından en geniş biçimde yararlanabilmesini sağlamak için çalışma şartlarının iyileştirilmesi, basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik önlemlerin ve kararların tespiti için Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince verilen (10/641) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin Genel Kurulun 30/03/2011 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,

Hayvancılık sektörünün sorunları (10/806) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin Genel Kurulun 30/03/2011 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP,

Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 725, 719, 699, 702 ve 712 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 2, 3, 4, 5 ve 6’ncı sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine, Genel Kurulun, 5 ve 6 Nisan 2011 Salı ve Çarşamba günlerindeki birleşimlerde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine; 6 ve 7 Nisan 2011 Çarşamba ve Perşembe günleri saat 14.00’te toplanmasına; 30 Mart 2011 Çarşamba günü (bugün) 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümünün bitimine kadar çalışmasına; 31 Mart 2011 Perşembe günü 646 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmasına, bu birleşimde 646 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde 1 Nisan 2011 Cuma günü de saat 14.00’te toplanarak “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ve bu birleşimde 646 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine; bu birleşimlerinde gece saat 24.00’te günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesine; 5, 6 ve 7 Nisan 2011 Salı, Çarşamba ve Perşembe günlerinde saat 23.00’e kadar çalışmasına; 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Mersin Milletvekili Behiç Çelik, Anamur Akköprü Barajı’nın yapımıyla ilgili mağdur olan köylülere imkân sağlayan kanun metnine katkı verenlere teşekkür ettiğine,

Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, bazı söylediklerini  hiç anlamadığına, bazı söylemediklerini de söylemiş gibi kabul ettiğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda açık bulunan 1 üyeliğe, gizli oyla yapılan seçim sonucunda, iktidar partisi kontenjanından Doktor Hamit Ersoy’un seçildiği açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696 ve 696’ya 1’inci Ek) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.

2’nci sırasına alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1012) (S. Sayısı: 725) ikinci bölümüne kadar kabul edildi.

Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, AK PARTİ Grubuna,

Mersin Milletvekili İsa Gök, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

31 Mart 2011 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 00.34’te son verildi.

                                                                  Meral AKŞENER

                                                                    Başkan Vekili

                   Gülşen ORHAN                                                                       Yaşar TÜZÜN

                            Van                                                                                       Bilecik

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

                     Fatih METİN                                                                      Bayram ÖZÇELİK

                            Bolu                                                                                      Burdur

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

                                                                  Yusuf COŞKUN

                                                                          Bingöl

                                                                       Kâtip Üye

                                                                                                                                             No.: 115

II.- GELEN KÂĞITLAR

31 Mart 2011 Perşembe

Tasarı

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1018) (Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.3.2011)

Raporlar

1.- T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ile Azerbaycan Cumhuriyeti Haberleşme ve Enformasyon Teknolojileri Bakanlığı ve Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Televizyon ve Radyo Şurası Arasında Televizyon Yayıncılığı Alanında İşbirliğine Dair Protokol ile Teknik Hizmet Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 734) (Dağıtma tarihi: 31.3.2011) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Eğitim İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/770) (S. Sayısı: 736) (Dağıtma tarihi: 31.3.2011) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Su Kaynakları Bakanlığı Arasında Su Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/832) (S. Sayısı: 738) (Dağıtma tarihi: 31.3.2011) (GÜNDEME)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO) Arasında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/835) (S. Sayısı: 739) (Dağıtma tarihi: 31.3.2011) (GÜNDEME)

5.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/517) (S. Sayısı: 743) (Dağıtma tarihi: 31.3.2011) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan ve 34 Milletvekilinin, Mersin-Akkuyu’da kurulacak nükleer santralin muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/1099) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.-Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, terörle mücadelenin maliyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18420)  

2.-İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, bir ses kaydı ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18421)  

3.-Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, özelleştirme gelirlerine ve dış borçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18422)  

4.-İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Fransa’da “Türkiye Mevsimi” adı altında düzenlenen etkinliklerde icra edilen bir eser ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18423)  

5.-Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’ya son beş yılda bütçeden ayrılan yatırım ödeneklerine ve kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18424)  

6.-Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, hediye edilen bir tabancaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18426)  

7.-Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, bir dernek tarafından hazırlanan toplu mezar raporuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18427)  

8.-Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Gürsu’ya bağlı bazı köy yollarının onarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18428)  

9.-Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-İnegöl’e bağlı bazı köy yollarının onarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18429)  

10.-Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Harmancık’a bağlı bir köye sulama havuzu yapılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18430)  

11.-Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Keles’e bağlı bazı köy yollarının onarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18431)  

12.-Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, geçici işçi statüsünde çalışanların kadroya geçirilmesine ve taşeron işçi uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/18433)  

13.-Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, genel idare hizmetleri, teknik hizmetler ve yardımcı hizmetler sınıflarında çalışan personelin sorunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18434)  

14.-Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, öğretmen çocuklarının burslarının iptallerine ve burslulukta ayrılan kontenjanla ilgili fert başına düşen yıllık gelir uygulamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18435)  

15.-Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, sözleşmeli öğretmenlerin zorunlu hizmet yükümlülüğünden muaf tutulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18436)  

16.-Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, bilim ve sanat merkezlerindeki yönetici ve öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18437)  

17.-Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, sözleşmeli öğretmenliğe ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18438)  

18.-Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, uzman öğretmenlik unvanını alamayan öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18439)  

19.-Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, okullardaki bilişim teknolojisi sınıflarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18440)  

20.-Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Ar-Ge birimlerinin faaliyet ve projelerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18441)  

21.-Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, rehber öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18442)  

22.-Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, norm kadro fazlası öğretmenlerin yer değiştirmelerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18443)  

23.-Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, etik davranış ilkelerini ihlal eden personele ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18444)  

24.-Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, 2010-2011 yıllarında Afyonkarahisar’da kapanan okul sayısına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18445)  

25.-Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, 2002-2011 yılları arasında Gaziantep’te KOSGEB tarafından destek sağlanan işletme, esnaf ve sanatkâr sayısına ve destek miktarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/18448)  

26.-Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, çocuk yoksulluğuna ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/18449)  

27.-Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Filistin’de büyükelçilik açılmasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18450)  

28.-Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir Manyas Barajına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/18451)  

29.-Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Yenişehir Havalimanından uçuş yapan şirketlere ve yolcu sayısına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18452)  

30.-Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki yerleşik ve gezici kütüphanelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/18453)  

31.-Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şehit ve gaziler ile ilgili mevzuat ile şehit yakınları ve gazilerin yararlandığı haklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18457)  

32.-Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şeker fabrikalarının şeker pancarı alımına ve Kütahya Şeker Fabrikasında uygulanan alım yöntemine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18458)  

33.-Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlara öğrenci yerleştirme yöntemine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18459)  

34.-Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18460)  

35.-İzmir Milletvekili Okay Vural’ın, bir üniversitenin eğitim ve öğretim yılının açılışında yapılan konuşmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18461)  

36.-Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, nişasta bazlı şeker üretimine ve mısır şurubu kotasının düşürülmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18462)  

37.-Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir üniversiteye rektör atanması ve akademik personel alım ilanı ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18463)  

38.-İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, yatırım teşvik düzenlemesinin yenilenmesine ve İzmir’in 3. Bölge kapsamına alınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18466)  

39.-Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, emekli maaşlarına yapılan zamma ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/18473)  

40.-Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki iki köy arasındaki yolun asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18477)  

41.-Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, genel idare hizmetlerinde görev yapan emniyet personelinin özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18478)  

42.-Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şehit yakınlarının istihdamına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18479)  

43.-Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Merkeze bağlı bir köyde mera vasıflı taşınmazların kiralanması ihalesine ve açılan davaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18480)  

44.-Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Samsun-Ladik’te iki polisin şehit olmasıyla ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18481)  

45.-Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir otelde gerçekleştirilen etkinliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18482)  

46.-Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da doğal gaz abonelerinden tahsil edildiği iddia edilen sayaç değişim bedeline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18483)  

47.-İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’da meydana gelen kundaklama olaylarına ve meydana gelen zararların karşılanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18484)  

48.-İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İDO bünyesinde taşeron firma adına çalışan işçilerin sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18485)  

49.-Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, İstanbul’da bazı cami çıkışlarında dağıtıldığı iddia edilen bir yayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18486)  

50.-Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, faili meçhul cinayetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18487)  

51.-Van Milletvekili Özdal Üçer’in, ortaya çıkan toplu mezarlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18488)  

52.-İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, hâkim ve savcıların yararlandığı imkânlardan avukatların da yararlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18489)  

53.-Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, iki veya üç yıllık yüksekokul mezunu milli eğitim müfettişlerinin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18490)  

54.-Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, üniversitelere tahsis edilen kadrolara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18491)  

55.-Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bazı personelin özlük haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18492)  

56.-Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul’da ilçe milli eğitim müdürlerinin yer değişikliğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18493)  

57.-Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, 2012-2013 öğretim yılında genel liselerin kaldırılması veya meslek ve Anadolu liselerine dönüştürülmesiyle ilgili genelgeye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18494)  

58.-Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Bakanlıkça hazırlanan yeni sosyoloji kitabına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18495)  

59.-İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, Şırnak-Beytüşşebap’taki bir okulda sigortasız personel çalıştırıldığı iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18496)  

60.-Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, ataması yapılamayan öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18497)  

61.-Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Adapazarı Şeker Fabrikasına ait taşınmaz satışıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/18500)  

62.-Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, nişasta bazlı şeker üretimine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/18501)  

63.-Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya-Merkeze bağlı bir köyde mera vasıflı taşınmazların kiralanması ihalesine ve açılan davaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18502)  

64.-Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, tütün üreticilerinin destekleme ödemelerine ve Adıyaman’da ödenmeme sebeplerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18503)  

65.-Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, ithal edilen kakaolarla ilgili bir iddiaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18504)  

66.-Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, ithal edilen kakaolarla ilgili bir iddiaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18505)  

67.-Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’ta bir tugayda yaşanan olaya ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18507)  

68.-İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, BTK Başkanının baz istasyonu ile ilgili bir açıklamasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18508)  

69.-İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, örtülü ödeneğin kullanımı ile ilgili bir açıklamaya ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/18509)  

70.-İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının Brooklyn Belediyesini ziyaretiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18510)  

71.-Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da yapımı devam eden kültür merkezleri inşaatlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/18511)  

72.-İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, bakıma muhtaç özürlü çocuk ailelerine ödenen bakım ücretlerine ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/18512)  

31 Mart 2011 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

İlk söz Germenicia antik kentinin tanıtımı ve Türk turizmine kazandırılması hakkında söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’a aittir.

Sayın Paksoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ta bulunan Germenicia antik kentinin tanıtımına ve Türk turizmine kazandırılmasına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş'ta bulunan Germenicia antik kenti hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, uygarlıklar beşiği Anadolu'muzun her bir köşesi, tarihî, kültürel ve doğal güzellikleri sinesinde barındırmaktadır. Bugün sizlere, bu sinedeki incilerden sadece biri hakkında kısa bir ufuk turu yaptırmak istiyorum.

Tesadüfen yapılan kazılar sonucu, Kahramanmaraş il merkezinde Roma Dönemine ait Germanicia antik kentine ait bulgulara ulaşılmıştır. Kültür Bakanlığının ve İl Kültür Turizm Müdürlüğünün girişimleri sonucu bölge sit alanı ilan edilerek süratle kurtarma kazılarına başlanmıştır. 2009 yılında başlatılan kazı çalışmaları sonucu, Germenicia kentine ait dönemin siyasi, sosyal, kültürel ve iktisadi durumunu yansıtan mozaik tabakası tümüyle ortaya çıkarılmıştır.

Dünya kültür mirası ve Kahramanmaraş'ın tanıtımı ve turizmi için son derece önem arz eden bu çalışmaların hızla ve titizlikle sürdürülmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, bulunan mozaikler hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum. Bu mozaik tabakalarında 10 desimetrekareye düşen mozaik taşı sayısı yaklaşık olarak 15-20 civarındadır. Mozaik taşlarının çokluğu, aynı zamanda tasvirlere ince detayların verilmesini sağlamıştır. Mozaiklerdeki panonun etrafı floral ve geometrik motiflerden oluşmakta, içerideki sahnelerde günlük hayattan seçilmiş betimler yer almaktadır. Mozaikler, dönemin mimari yapısını da gösteren kompozisyonları ifade etmektedir.

Mozaiklerde, özenli işçilik, tasvirlerdeki desen, konu ve ikonografi çeşitliliği hemen göze çarpmaktadır. Bu unsurların bir arada bulunması, Kahramanmaraş mozaiklerinin kendi içinde özgün bir karakter taşıdığını göstermektedir. Uzmanlar, Kahramanmaraş mozaiklerinin, aynı döneme ait komşu şehirlerdeki örneklerinden kalite ve işçilik açısından üstün olduğunu ifade etmektedir.

Mozaiklerin kültür hayatımıza kazandırılması için, Dulkadiroğlu, Bağlarbaşı, Namık Kemal ve Şeyhadil mahallelerimizdeki çalışmalar, 146 hektar 3.662 parsel ve 31.275 nüfusu kapsamaktadır.

Bugünü kadar, Bakanlık ve Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odasının da desteğiyle 5 parsel kamulaştırılmış, 1 parselin kamulaştırma çalışmaları devam etmektedir.

Ayrıca 2 parsel Bakanlığa, 2 parsel de il özel idaresine kamulaştırılması için teklif edilmiştir. Çalışmalar bu düzlemde devam ettiği takdirde kazıların onlarca hatta yüzlerce yıl sürebileceği değerlendirilmektedir. Bu konuda Kültür Bakanlığı, Kahramanmaraş Valiliği, Kahramanmaraş Belediyesi, sivil toplum örgütleri ve yerli yabancı diğer unsurlardan destek sağlanması gerekmektedir.

Ancak bazı iyi gelişmelere de değinmeden geçemeyeceğim. Çalışmalara ve tanıtıma destek olunması amacıyla Uludağ Üniversitesi Mozaik Araştırmaları Merkezi, 5. Uluslararası Türkiye Mozaik CORPUS Sempozyumu'nu 2011 yılı Haziran ayı sonunda Kahramanmaraş'ta yapmaya karar vermiştir. Huzurlarınızda Uludağ Üniversitesinin seçkin bilim insanlarına gösterdikleri duyarlılıktan dolayı ilimiz adına şükranlarımı arz ediyorum.

Kıymetli arkadaşlar, takdir edersiniz ki antik kent taban mozaiklerinin ortaya çıkarılabilmesi için bilim insanlarının gözetiminde çok katılımlı ve uzun zamanlı kazı yapılması gerekmektedir. Bu amaçla il turizm müdürlüğümüzce kırk dört üniversitenin arkeoloji bölümlerine bilimsel kazı yapılması için davet gönderilmiştir.

Bu evsaftaki çalışmalar bir kısım sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. Bölge sit alanı ilan edildiği için bu sahada yaşayan vatandaşlarımız çok sıkıntılı ve mağdurdur. Konutları ile ilgili tadilat veya ilave inşaata izin verilmemektedir. Hatta caddelerinde, sokaklarında aksayan bir kısım altyapı hizmetleri dahi belediyece zamanında yerine getirilememektedir. Bu konuda Kültür Bakanlığının koordinasyonunda valilik ve belediyenin gerekli önlemleri süratle alması elzemdir.

Çalışmaların planlandığı gibi yürümesi için toplu kamulaştırılma yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda, yukarıda izah ettiğim çerçevede, kazı sahasında yaşayan yaklaşık 35 bin vatandaşımızın mağdur olmaması için, kentsel dönüşüm konusunda TOKİ'nin desteğine ihtiyaç bulunmaktadır.

Ayrıca, kazı çalışmaları yapılan mozaik alanlarının kısmen de olsa ören yeri hâline getirilerek ziyarete açılması önceliktir. Ayrıca mozaik alanlarının güvenliği sağlanmalıdır. Bu konudaki girişimlerin Bakanlık inisiyatif ve desteğiyle bir an önce neticelendirilmesi gerekmektedir.

Diğer bir husus, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde arkeoloji bölümü açılmalıdır. Bu konudaki talep YÖK'e ulaşmış olup…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Gündem dışı ikinci söz, Karabük Demir Çelik İşletmeleri ve Karabük ilinin 74’üncü kuruluş yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Karabük Milletvekili Cumhur Ünal’a aittir.

Sayın Ünal, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Karabük Milletvekili Cumhur Ünal’ın, Karabük Demir Çelik İşletmelerine ve Karabük ilinin 74’üncü kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

CUMHUR ÜNAL (Karabük) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; KARDEMİR Karabük Demir Çelik Fabrikaları ve Karabük’ün kuruluşunun 74’üncü yıldönümü olan 3 Nisan 1937 günü münasebetiyle bugün söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce Sayın Başkanı ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her kent, kendi tarihini yazarken o kent için hayati önem taşıyan ve anlam ifade eden tarihleri ve simgeleri kullanır çünkü o tarihler, o kentler için varoluşun simgesidir. 3 Nisan 1937 tarihi de Karabük için böylesine önemli ve anlamlı bir tarihtir çünkü bu tarihte, modern Türkiye'nin endüstriyel atılımlarına öncülük eden Karabük Demir Çelik Fabrikalarının temeli atılmıştır. Bu temel, aynı zamanda, bugün ülkemizin 78’inci ili olan Karabük’ün de temelinin atıldığı tarihtir.

Ülkemizde çeltik tarımından çelik endüstrisine geçiş bu tarihte başlamış, 13 hanelik bir mahalleden bugün 227 bin nüfusa ulaşmış bir ilin doğuşu bu temel sayesinde sağlanmıştır.

Bu vesileyle, sanayileşme hareketini başlatan Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve ülkemizin bu ilk ağır sanayi tesisinin temeline ilk harcı koyan rahmetli İsmet İnönü başta olmak üzere, Karabük Demir Çelik Fabrikalarının kurulmasında ve bugünlere kadar yaşamasında emeği geçenlere minnet ve şükran duygularımızı Karabük halkı adına ifade etmek istiyorum.

Aradan geçen yetmiş dört yıllık tarihinde ülkemizdeki birçok büyük sanayi tesisinin yapımına imza atan, yöremize ve ülkemize büyük hizmetler veren Karabük Demir Çelik Fabrikaları, bugün, “KARDEMİR” adıyla 74’üncü yılına, yetmiş dört yılın verdiği bilgi birikimi ve köklü sanayi kültürünün kendisine kazandırdığı özgüvenle girmektedir.

3 Nisan 1937 tarihinde 150 bin tonluk kapasitesi ile üretim yolculuğuna başlayan KARDEMİR, üretimin 1 milyon tona çıktığı dönemleri de yakalamasına rağmen, 3 Kasım 2002’ye yaklaşıldığında üretimi 300 bin tonlara kadar düşmüş, kömür ve cevher stokları erimiş, borç batağı içinde, ücretsiz izinlerin de başladığı kâbus dönemini yaşamaya başlamıştır. İşte, tam bu döneme gelindiğinde AK PARTİ Hükûmetinin işbaşına gelmesiyle gerek kamuya olan borçlarının yapılandırılması gerekse faiz indirimleri sayesinde ve basiretli yöneticilerin yönetime gelmesi ile ekonomik istikrar ve konjonktürün iyi gitmesiyle artık hedeflerini koyabilen bir fabrika hâline gelmiş, çelik işçisi arkadaşlarımız dokuz yıldır huzurla maaşlarını almış, o kâbus dönemleri çok gerilerde kalmıştır yani 3 Kasım 2002 tarihi KARDEMİR’in yeniden doğduğu tarih olmuştur.

Bugün KARDEMİR, 2 milyon tonları hedefleyen, 878 milyon TL sermayeli, 50 binin üzerinde ortağı olan, sağladığı istihdam, yarattığı katma değer, yaptığı ciro ile Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşları arasındadır. Yine, bugün Kardemir, 2002 yılından sonra yaptığı 1 milyar dolara yakın yatırımları içinde ülkemizin 72 metre boya kadar ray üretebilen tek sanayi kuruluşu hâline gelerek Ulaştırma Bakanlığımızın da önemli destekleriyle Devlet Demiryollarımızın başlattığı demir yolu ulaşım seferberliği içerisinde yerini almıştır.

Ne mutludur ki artık bugün KARDEMİR, sosyal sorumluluklarını da yerine getirebilmekte ve bu çerçevede KARDEMİR Karabükspora ve Karabük Üniversitesine önemli yatırımlarla katkılar vermektedir. KARDEMİR Karabüksporumuzun Süper Lig’deki başarısı ile gurur duyarken Karabük Üniversitesi, KARDEMİR’in yaptığı yeni fakülte binaları ile büyümekte ve ülkemizin sayılı üniversiteleri arasında yerini almaktadır. Bu gelişmeye alın terleriyle katkı veren tüm KARDEMİR çalışanlarını ve yönetimini yürekten kutluyor ve teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karabük, 1953 yılında ilçe, 1995 yılında il olmuştur. Karabük, ilk sanayi şehri olmasının yanında ilçeleriyle birlikte tarihî, kültürel değerleri ve doğal güzellikleri ile de ön plana çıkmaktadır. UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne alınmış Safranbolu ilçemiz, dünyanın en nadide ağaç türlerini bünyesinde barındıran Yenice ilçemiz, Hadrianapolis antik şehri ile Eskipazar ilçemiz, kaya mezarları ile Ovacık ilçemiz ve insanları büyüleyen doğal güzellikleri ile Eflani ilçemiz Karabük’ün incisi olan ilçeleridir.

Gerek AK PARTİ hükûmetlerince üniversite, tıp fakültesi, doğal gaz, yol, su, hastane, cezaevi, yüzme havuzu, yurt binaları, hizmet binaları, DSİ yatırımları, stadyum, enerji, KÖYDES gibi büyük ve diğer irili ufaklı seksen yıla bedel sekiz yılda yapılan kamu yatırımlarıyla gerekse özel sektör yatırımlarıyla her geçen gün gelişen ve büyüyen Karabük, sahip olduğu doğal ve kültürel değerleriyle turizmin gözdesi olurken sanayi yatırımlarıyla iktisadi alanda, üniversitesiyle de eğitim alanında aydınlık bir kenttir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CUMHUR ÜNAL (Devamla) – Karabük’ün kuruluş yıl dönümünü kutluyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünal.

Gündem dışı üçüncü söz Trakya çiftçisinin sorunları ve Ergene Havzası hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’ya aittir.

Sayın Nalcı, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Trakya çiftçisinin sorunları ve Ergene Havzasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trakya çiftçisinin sorunları ve Ergene Havzası konularında görüş bildirmek üzere gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Trakya’da tarım yapılan ürünlerin başında buğday, ayçiçeği ve çeltik gelmektedir. Bu ürünlerden başka şeker pancarı, susam, mısır, soğan, sarımsak, fasulye, karpuz, kavun, çerezlik kabak ve bağ bahçe ürünleri üretilmektedir.

Trakya Türkiye ayçiçeği ekim alanının yüzde 70’ini, üretimin ise yüzde 75’ini karşılamaktadır. Diğer önemli bir ürün olan çeltikte Türkiye ekim alanının yüzde 50’si ve üretimin yüzde 50’si yine bu bölgede yer alır. Buğdayda durum daha da dikkat çekicidir. Trakya’da Türkiye buğday ekim alanının yaklaşık olarak yüzde 5’i kadar bir alanda buğday tarımı yapıldığı hâlde, üretimin yüzde 15’i yine bu bölgede karşılanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Trakya Bölgesi’ndeki çiftçiliğin ve hayvancılığın ne duruma geldiğiyle ilgili size birkaç not vermek istiyorum. 2005 yılında Tekirdağ’da buğday ekilen alan 1 milyon 26 bin hektarken 2009 yılında bu rakam 981 tona düşüyor.

Aynı, kavun, karpuz üretimi 95 yılında 125 bin tondan 99 yılında 77 bin tona düşüyor.

Kuru soğan üretimi 2005 yılında 43 bin tondan 2009’da 39 bin tona düşüyor.

Üzüm üretimi -ki Tekirdağ ve Trakya için önemli bir gelir kaynağı- 76.500 tondan 42.900 tona düşüyor.

Bunun yanında Trakya çiftçisinin ekmiş olduğu alanlara bakacak olursak buğdayda 2002 yılında 2 milyon 35 bin dekar alan ekilirken 2009 yılında bu alan 1 milyon 842 bin 500’e düşüyor.

Arpada 240.400 dekar olan alan 228.500’e düşüyor.

Ayçiçeğinde 1 milyon 453 bin dekar olan alan ise 1 milyon 379 bine düşüyor.

Değerli milletvekilleri, bununla birlikte Trakya’da hayvancılığın ve tarımın geldiği nokta gerçekten vahim. Şöyle bir bakacak olursak, 2002 yılında Tekirdağ’ın tarımsal gayrisafi üretim değer payı yüzde 27,57’den 2009 yılında yüzde 24,65’e düşüyor.

Büyükbaş hayvan sayısı 1995 yılında 139.300’den 134 bine düşüyor.

“Yerli sığır” dediğimiz 2.185’ten 1.350’ye, manda 709’dan 421’e, küçükbaş hayvan sayısı 205 binden 168 bine, merinos koyunu 10 binden 4.500’e, “yerli kıvırcık koyun” dediğimiz 153 binden 120 bine düşüyor.

Tabii, bununla birlikte tavukçuluğa da bir göz atacak olursak, etlik piliç üretimi 2002 yılında 830.800’den 5.500’e düşüyor.

Yumurta tavukçuluğu 600.850’den 392 bine, yumurta üretimi de 97.967’den 56 bin küsura düşüyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu veriler ışığında bakacak olursak Trakya’da tarım ve hayvancılık bitme noktasına geldi. Bunun çok büyük örnekleri var. Trakya’yı ele alacak olursak Edirne, Kırklareli, Tekirdağ. Tekirdağ’ın batı kısmı daha sanayi bölgesi olduğu için tarımdan kaçış ve sanayi şehirlerine bir göç söz  konusu. Bunun en çarpıcı örneği, Edirne ilimizin tarımdan kaçışından dolayı nüfusunun düşmesi ve milletvekili sayısının düşmesini örnek olarak verebiliriz.

Değerli milletvekilleri, tabii bu kaçış Tekirdağ ilinde Çerkezköy, Çorlu ve Muratlı Havzası’nda düzensiz bir yapılaşmayı ve akabinde çevre kirliliğini de birlikte getirmektedir. 23’üncü Dönemde, burada, bu kürsüde, biz Trakya Ergene Havzasıyla ilgili sorunları defalarca dile getirdik. Burada Sayın Bakan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Kemalettin Bey.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Açmıyor musunuz?

BAŞKAN – Yok. Sen selamla mikrofonsuz.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Tabii, mikrofon açılmadığı için…

Peki, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Açılmıyor, ambargo var, ambargo. Milletin vekiline ambargo var, konuşma yasağı. Parmak kaldırırsa serbest konuşmak yasak.

BAŞKAN – Gündem dışı konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gündem dışı konuşma yapan Sayın Kemalettin Nalcı’nın yaptığı konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızdayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de tarım sektörü, aslında, artan şehirleşmeye rağmen, kentleşmeye rağmen, kırsal alandan kentlere büyük bir hareket, göç olmasına rağmen,  Türkiye’de tarım sektörü geriye değil, ileriye gidiyor. Bunu huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Türkiye’nin genelinde bu böyle, sadece Trakya için değil. Kuşkusuz, Trakya, Türkiye’de Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerimizin bulunduğu bölge, Türkiye’de tarımsal üretim açısından en önemli bölgelerimizin başında geliyor.

Bugün Devlet İstatistik Enstitüsü Türkiye’nin büyüme rakamlarını açıkladı ve tabii tarımdaki büyümeyi de gösterdi. Bunu ben sizlerle, değerli milletvekilleri, paylaşmak istiyorum. Türkiye son yedi yılın altısında tarımda büyüme kaydetmiştir. 2009 yılındaki önemli bir büyümenin ardından 2010 yılında bazı bölgelerde görülen şiddetli kuraklık ve rutubet sebebiyle tarımsal üretimin olumsuz etkilenmesine rağmen genel olarak Türkiye’de tarım sektörü 2010 yılında da yüzde 1,6’lık bir büyümeyle yılı kapatmıştır ve Türkiye’nin tarımsal üretim değeri Türk lirası cinsinden 92 milyar 803 milyon liraya çıkmış, dolar olarak da baktığımızda 61 milyar 777 milyon dolar mertebesine çıkmıştır. Sadece size şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye’deki büyümenin tarımda gerçekte ne kadar olduğunu göstermesi açısından bu gösterge çok önemli. Cari fiyatlarla Türk lirası cinsinden 2002 yılında Türkiye’nin tarımsal hasılasının değeri 36 milyar lira, bugün 92 milyar 803 milyon liraya çıkmıştır. Dolar cinsinden baktığımızda da 23 milyar 714 milyon dolar iken 2002 yılında tarımsal üretimin değeri Türkiye’de, bugün 61 milyar 777 milyon dolara çıkmıştır.

Bir şey daha olmuştur sayın milletvekilleri, o da şu: Türkiye bu tarımsal üretim değeriyle 2002 yılında… Dünyada tarımsal üretim hâsılası sıralamasında 2002 yılında Türkiye dünyanın 11’inci ülkesi büyüklük açısından. 2008, 2009 ve inşallah bu son açıklanan rakamlarla 2010’da da öyle olduğu görülüyor, üç basamak Türkiye atlamıştır, dünyada 11’inci sıradan 8’inci sıraya çıkmıştır. Bu, daha az insanla, aynı alanda daha çok üretim yapıldığını, dolayısıyla tarımda verimlilik artışının sağlandığının en önemli göstergesidir. Bunu da gerek Dünya Bankası gerekse diğer uluslararası kuruluşların raporları, OECD’nin raporları bu şekilde söylüyor. Demek ki Türkiye’de tarım geriye değil, ileriye doğru gidiyor; küçülmüyor, aksine büyüyor. Bunu da bugün açıklanan istatistik rakamlarıyla da bir kez daha görmüş oluyoruz.

Tabii, Trakya Bölgesi’nde aynı zamanda sanayinin çok gelişmiş olduğu biliniyor. Bunun, zaman zaman belki bazı bölgeler itibarıyla tarımın aleyhine geliştiğini söylemek mümkün çünkü köyden kente göçün getirdiği bir şey bu. Türkiye’de örneğin küçükbaş hayvancılık bundan olumsuz etkilendi ama biz bu olumsuzluğun tersine çevrilmesi yönünde birtakım projeler başlattık ve o projelerle de Türkiye bu alanda da hızla mesafe kaydediyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Trakya’da üç vilayeti esas aldığımızda, 2002 yılında verilen destek miktarı 108 milyon lirayken Trakya çiftçisine ki toplamda 82 bin tarım işletmesi var ve 770 bin hektar alanda tarım yapılıyor üç vilayetimizde. 108 milyon lira verilirken bugün 384 milyon lira Trakya çiftçisine destek ödemesi yapılıyor. Bu, kendisine ödenen nakit destek. Toplam tarımsal destek, Hükûmetimiz döneminde Trakya çiftçisine sağlanan, 2,5 milyar lira. Keza, hayvancılık destekleri itibarıyla 7 milyon lira iken 2002 yılında, bu rakamın 2010 yılında 80 milyon liraya çıktığını -yıllık olarak- görüyoruz.

Tarımsal kredi kullanımında daha büyük bir gelişme olduğunu görüyoruz. 2002 yılında Trakya çiftçisi sadece 29 milyon lira kredi kullanabilirken Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri toplamıyla, 2010 yılında 749 milyon lira kredi kullanmıştır Türk çiftçisi Trakya’da.

Şimdi, burada akla şöyle bir şeyle gelebilir: Yani bugün, işte, çok kredi kullanılıyor, çiftçi borcunu ödemiyor gibi bazen, zaman zaman iddialar ortaya atılıyor. Bunlarla ilgili rakamları da sizinle paylaşmak istiyorum değerli milletvekilleri. Örneğin, Edirne’de 2002 yılında alınan kredilerin yüzde 55’i geri geliyordu, bugün yüzde 99,1’i geri geliyor. Kırklareli’nde 2002’de çiftçi Ziraat Bankasından aldığı kredinin yüzde 45,3’ünü geri ödeyebiliyordu, bugün yüzde 99,6’sını geri ödüyor. Tekirdağ’da yüzde 84,4’ü 2002 yılında ödenebilirken bugün yüzde 99,7’si geri ödenebiliyor. Bu, aslında, Trakya’da çiftçinin hem çok daha fazla kredi kullandığını, aynı zamanda da bu aldığı kredinin de hemen hemen tamamını yani üç vilayetimizde de yüzde 99’un çok üzerinde bir oranda bunu geri ödeyebiliyor. Bu, aslında, Trakya çiftçisinin de içinde bulunduğu durumu gösteren en önemli gösterge.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trakya’da bizim yüzde 50 hibe destek vermek suretiyle yaptırdığımız tarımla, hayvancılıkla ilgili altmış iki tane tesisimiz var. Bunlar tamamlandı, yüzde 50 hibe verdik, şu anda faal olarak bunlar çalışıyor. 734 kişilik de burada, sadece bu tesislerde istihdam yaratıldı. Yine, Trakya çiftçisi daha verimli ve yüksek makine düzeyinde bir tarımsal üretim gerçekleştirsin diye, bin sekiz yüz yedi tane projeye biz 10 milyon 400 bin lira makine ekipman desteği sağladık ve bu ikisinin toplamında da 22 milyon liradan fazla Trakya çiftçisine destek sağlandı. Keza 1999-2002 arasında Trakya’da sadece 1 tane kooperatif desteklenmişken, ona da 582 bin lira para ödenmiş, 2003-2010 döneminde Trakya’da 41 tane tarımsal kalkınma kooperatifine 28 milyon lira destek sağlandı ve 2.565 aile Trakya’da bundan istifade etti.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, yer yer bazı konularla ilgili sorunlar elbette ki oluyor ama biz genel itibarıyla Türkiye'nin tarım sektörünün ileriye gittiğini, Türkiye’de olduğu gibi Trakya’da da daha iyi bir noktaya gittiğini, üretiminde de azalma değil, aksine, artış olduğunu, verimliliğin arttığını biliyoruz. Bunu rakamlar da gösteriyor, çiftçinin durumu da bu şekilde gösteriyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir husus zaman zaman çok yanlış bir şekilde dile getiriliyor. Bu vesileyle onu da ben sizinle paylaşmak istiyorum: Türkiye’de hayvan hastalıkları bulunduğu, özellikle BSE olduğu, bunun kanıtı olarak da Bakanlığın yazı yazdığı şeklinde söyleniyor, dün de burada ifade edildi. Bu gerçekleri yansıtmıyor. Türkiye’de BSE hastalığı görülmüş değil, tespit edilmiş de değil. Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisinin genel olarak yaptığı bir öneriyi biz sadece uyguluyoruz. O da şudur: Bir yaş civarındaki bütün hayvanların bütün hastalıklara karşı  “risk materyali” diye tabir edilen organlarının yenilmemesi tavsiye ediliyor. Bizim de yaptığımız sadece, Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisinin bu yönde, diğer bütün hastalıklarla ilgili olduğu gibi BSE için de yaptığı bir öneriyi yerine getirmektir. Bu konuda da biz Türk çiftçimize öneride bulunduk.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımsal desteklemelerimiz de devam ediyor. Bu hafta içerisinde 638 milyon lira ödeme yaptık, önümüzdeki hafta içerisinde de -özellikle fındık üreticisini yakından ilgilendiren- 707 milyon liralık bir ödeme yapmış olacağız. Böylece mart ayı ödemelerimiz de 1 milyar 344 milyon lira olarak gerçekleşmiş oluyor. Bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın Varlı…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in verdiği rakamlarla insanlarımızı yanılttığına ilişkin açıklaması

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii her zaman olduğu gibi Sayın Bakan verdiği rakamlarla yine insanlarımızı yanıltmaya devam ediyor. Hayvancılıkta, buğday üretiminde, pamuk üretiminde, mısır üretiminde çiftçilerimizin geldiği durum ortadadır. Ziraat Bankasına, tarım krediye borcu olmayan çiftçi neredeyse yok denecek kadar azdır. Hemen hemen her çiftçi Ziraat Bankası ve özel bankalara ipotek verdirilerek borçlandırılmıştır ama Sayın Bakan herhâlde hayal aleminde yaşıyor, çiftçilerimizin sıkıntılarını, çiftçilerimizin problemlerini görmek istemiyor. Söylendiği zaman da birtakım rakamlarla gelip burada böyle yanıltıcı şeyler söyleyerek “İşte, şu kadar destek verdik, bu kadar destek verdik…” Peki, çiftçi niye kötü durumda? Her yıl Ziraat Bankasından veya özel bankalardan kredisini artırarak ancak tarlasını ekebiliyor.

İşte, Sayın Bakana bunu bir türlü anlatamadık. Bu dönem böyle geçti, inşallah bir dahaki döneme hayırlısıyla bu işi biz yaparız diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Kemalettin Bey…

2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Trakya çiftçisinin Ziraat Bankasına olan borçlarına ilişkin açıklaması

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sağ olun Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Trakya çiftçisinin durumunun iyiliğinden bahsettiniz ama veriler hiç öyle göstermiyor. Biz çiftçinin yanına gittiğimiz zaman herkes özel bankalara ve Ziraat Bankasına olan borçlarından bahsediyor. Acaba o verilerinizin içinde çiftçinin özel bankalara olan borçlarının yüzde kaçını ödediğine dair bir bilgi var mı?

Şu anda Trakya çiftçisinin yüzde 80’i bankalara borçlu, üretim yapamıyor, üretimden kaçıyor ve tersine bir göç, -bunun siz de farkındasınız- Kırklareli’nden, Edirne’den Tekirdağ sanayi bölgesine, tarımdan kaçıp Tekirdağ’a veya İstanbul’a göç yaşanıyor. Bu da şunu gösteriyor ki, tarımdaki tüm verilerde, elinizdeki bilgilerde -eğer arzu ederseniz size de takdim edeyim- 2002 ile -hep bahsettiğiniz gibi- 2009 arasındaki verilerde üretimde düşüş var, hayvancılıkta düşüş var, tarımda düşüş var.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kime söylüyorsun onu, Sayın Bakan anlamaz?

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Bakanım, size bu verileri vereyim. Bunlar sizin devlet verileri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Buyurun, benim elimde var.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nalcı.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Macaristan Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Mihaly Balla ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1446)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Macaristan Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Mihaly Balla ve beraberindeki parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin konuğu olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemize ziyaretleri TBMM Başkanlık Divanı'nın 23 Mart 2011 tarih ve 90 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul'un bilgisine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan ve 34 milletvekilinin, Mersin-Akkuyu’da kurulacak nükleer santralin muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1099)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Akkuyu'ya yapılacak olan nükleer santralin doğal ve sosyal yaşama etkileri, bölgedeki deprem riskleri ile alınacak önlemlerin belirlenmesi konularında, Anayasanın 98. TBMM İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1) Tacidar Seyhan                            (Adana)

2) Hulusi Güvel                               (Adana)

3) Ali Rıza Öztürk                           (Mersin)

4) Şevket Köse                                (Adıyaman)

5) Kemal Demirel                            (Bursa)

6) İsa Gök                                       (Mersin)

7) Çetin Soysal                                (İstanbul)

8) Atila Emek                                  (Antalya)

9) Osman Kaptan                            (Antalya)

10) Bayram Ali Meral                     (İstanbul)

11) Mehmet Sevigen                       (İstanbul)

12) Mehmet Şevki Kulkuloğlu        (Kayseri)

13) Nevingaye Erbatur                    (Adana)

14) Ahmet Ersin                              (İzmir)

15)   Durdu Özbolat                        (Kahramanmaraş)

16)   Mehmet Ali Özpolat                (İstanbul)

17)   Ramazan Kerim Özkan           (Burdur)

18)   Mevlüt Coşkuner                    (Isparta)

19)   Ali Rıza Ertemür                     (Denizli)

20)   Hüseyin Tayfun İçli                (Eskişehir)

21)   Birgen Keleş                           (İstanbul)

22)   Atilla Kart                               (Konya)

23)   Kamer Genç                            (Tunceli)

24)   Gürol Ergin                             (Muğla)

25)   Harun Öztürk                          (İzmir)

26)   Derviş Günday                        (Çorum)

27)   Algan Hacaloğlu                     (İstanbul)

28)   Fehmi Murat Sönmez              (Eskişehir)

29)   Selçuk Ayhan                          (İzmir)

30)   Ali Koçal                                 (Zonguldak)

31)   Eşref Karaibrahim                   (Giresun)

32)   Rahmi Güner                           (Ordu)

33)   Ensar Öğüt                              (Ardahan)

34)   Ferit Mevlüt Aslanoğlu           (Malatya)

35)   Ahmet Küçük                          (Çanakkale)

Gerekçe

Japonya'da meydana gelen deprem ve sonrasında oluşan tsunami felaketinden sonra Fukişima Nükleer Güç Santrali'nin iki ünitesinde patlama olmuş, bir diğer ünitesinin çekirdeğinde de erimeler olduğu ve bölgenin radyasyon tehdidi altında olduğu kamuoyuna açıklanmıştır. Bu gelişmeler sonrasında bölgede 30 kilometrelik alan boşaltılmış, 175 bine yakın insan bölgeden tahliye edilmiştir. Bu felaket nükleer santrallerin dünya üzerinde yarattığı tehdidi yeniden gündeme getirmiştir. Özellikle yaşanan olay depremlerin nükleer santraller üzerinde ne denli büyük bir tehdit olduğu konusunda ciddi bir örnek teşkil etmiştir.

Ülkemizde de Mersin'in Gülnar İlçesi’ne bağlı Büyükeceli Beldesi'nde yapılması planlanan Akkuyu Nükleer Santrali için 1976 yılında lisans verilmiş ve bu lisansa istinaden Rusya ile Türkiye arasında 12 Mayıs 2010 tarihinde Akkuyu'da nükleer güç santralinin kurulması, işletilmesi konularında uluslararası bir anlaşma yapılmıştır.

Öncelikle anlaşmaya göre Akkuyu santrali 35 yıl önceki lisans temel alınarak yapılacaktır. O tarihten bu yana bölgede nüfus yoğunluğu değişmiş, turizm altyapısı genişlemiş, jeolojik yapı yeniden değerlendirilmiş, deprem riskleri açısından bölgedeki fay hattının üniversiteler ve uzmanlar tarafından incelenmesi yeniden yapılmıştır. Bu incelemeye göre depremsellik açısından 4'ncü derece deprem bölgesi olarak görülen Ecemiş fay kuşağı 1998 de yapılan bir araştırmada 1'nci derecede deprem bölgesi olarak belirlenmiştir. Bu açıklamanın sonunda her türlü mühendislik yapısının bu durumu dikkate alınarak tasarlanması gerektiği ayrıca belirtilmiştir. Oysa ki Akkuyu'da yapılması düşünülen nükleer santral için verilen uluslararası tekliflerde Ecemiş fay hattının aktif olmadığı kabul edilmiştir. Hem belirtilen raporda hem de daha sonra çeşitli üniversiteler tarafından yapılan araştırmalarda Ecemiş fayının depremsellik açısından aktif fay olduğuna karar verilmiştir. Yine 10 yıl önce Çukurova Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hasan Çetin tarafından hazırlanan bir raporda California'daki depremsellik tanımlamalarına göre Ecemiş fayı için aktif fay tanımlaması yapıldığı belirtilmiş, fayın canlı olduğu ve hareketlerinin izlenmesi gerektiği yönünde görüşler ortaya çıkmıştır. Bu tespitlere göre Akkuyu için hazırlanan lisans, Ecemiş fay hattının ölü olduğu varsayımına göre hazırlanmıştır. Oysaki bu raporlara göre Akkuyu lisansının yeniden gözden geçirilmesi kaçınılmazdır. Yakın geçmişte Almanya'da deprem riski yeterince incelenmediği gerekçesi ile Müiheim Kaerlich adlı reaktörün federal mahkeme kararı ile kapatılması gündeme gelmiştir. Bugün sismik risklere ilişkin daha büyük bir bilgi eksikliği olduğu hâlde Akkuyu'nun uluslararası sözleşme ile yapılması planlanmıştır. Görüldüğü gibi Akkuyu sahasına 25 km uzaklıkta bulunan Ecemiş fay hattına ilişkin güncel, sismolojik, jeolojik ve jeofiziksel araştırma yapılmadan karar verilmiştir.

Akkuyu'ya verilen lisans sonrası Doğu Akdeniz bölgesindeki yerleşimleri etkileyen yıkıcı bir deprem daha yaşanmış Adana ve çevre köylerde 130 üzerinde insan yaşamını yitirmiştir. Bu depremin merkez üssünün de Akkuyu'ya 170 km uzakta olduğu bilinmektedir. 6,4 gibi orta ölçekli bir deprem olmasına rağmen ve bu depremin süresinin Japonya depreminin 4/1'i kadar olmasına rağmen bölgeye verdiği zarar bellidir.

Bölgenin deprem riski taşıması bölgedeki deniz suyu sıcaklığının soğutma açısından elverişli olmaması, bölgenin nüfusunun ve turizm kapasitesinin en az on katı artmış olması Türkiye'de henüz nükleer santral denetleyecek ve nükleer projeye ruhsat verecek kurumların bulunmaması ve en önemlisi nükleer atıkların bertaraf edilmesi konusunda anlaşma yapılan ülke olan Rusya'ya bir yükümlülük getirilmemiş olması, Türkiye'de yapılması planlanan Akkuyu nükleer santrali konusunda bir araştırmayı zorunlu kılmıştır.

Japonya'da meydana gelen deprem felaketinin ardından tüm dünyada nükleer enerji yeniden gündeme alınıyor. İsviçre bu konuda önemli bir adım atarak nükleer projeleri durdurdu. Bir önemli adım da Almanya'dan geldi. Almanya Başbakanı Angela Merkel, Japonya'daki nükleer sorun nedeniyle, Almanya'daki nükleer santrallerin kullanma süresini uzatmaya yönelik kararlarını "Hiçbir şey olmamış gibi davranamayız. Japonya'daki olaylar imkânsız olduğunu düşündüğümüz risklerin tamamen göz ardı edilemeyeceğini öğretti" diyerek 3 ay süreyle ertelediklerini açıkladı.

Bu durumda Türkiye 35 yıl önceki lisansı esas alarak Akkuyu’da kurulması düşünülen nükleerin yaratabileceği riskleri nasıl göz ardı edebilir?

Yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı Mersin Akkuyu'da kurulması düşünülen nükleer santralin yaratabileceği risklerin belirlenmesi için Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1012) (S. Sayısı: 725) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci bölümünde yer alan maddelerin oylanması tamamlanmıştı.

                             

(x) 725 S. Sayılı Basmayazı 30/3/2011 tarihli 84’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, 26’ncı maddeye bağlı geçici 2, 3 ve 4’üncü maddeler ile geçici 1’inci madde dâhil olmak üzere 18 ila 33’üncü maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’e aittir.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun 18 ila 33’üncü maddelerini kapsayan ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yargıyı hızlandırmak amacıyla ne kadar yasal düzenleme yaparsak yapalım, önemli olan, hukukun toplum vicdanını sızlatmamasıdır, adaletin gücünü toplum vicdanından almasıdır. Toplumun vicdanını sızlatan, yaralayan, kanatan ve hukukun üzerine oturmayan bir yargılama sistemi doğru bir yargılama sistemi değildir.

Bakın, şöyle bir dünyaya baktığımız zaman, bugün Orta Doğu’da, demokrasi türküleriyle ortalık, yer gök inliyor ve gerçekten, otoriter yönetimlerin gitmesi arzulanıyor, ama Türkiye’de, basılmamış, yayımlanmamış, okunmamış kitaplar toplatılıyor. Herhâlde hiçbirimiz -basılmamış kitapların toplatılmasını bir kenara bırakalım- kitapların toplatıldığı bir ülkenin milletvekilleri olmak istemeyiz. Sanıyorum, kendisinin bu dünyadaki rolünün haksızlıklarla, hukuksuzluklarla mücadele olduğunu ve kendisini iç dünyasında öyle gören Sayın Başbakan, kitapların toplatıldığı, henüz yazılmadan bilgisayar hard disklerinden silindiği bir ülkenin Başbakanı olmaktan herhâlde rahatsız oluyordur diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, polislere nasıl rapor tutturursanız tutturun ve gerçekten, AKP yandaşı gazeteci kılığındaki kimi militanlara televizyon ekranlarında ya da basında, yazılan ve çizilen kitapların, makalelerin bir terör örgütünün talimatı ve yönlendirilmesiyle yazıldığını, çizildiğini ne kadar söyletirseniz söyletin, siz, bugün, 21’inci yüzyılda, 2011 yılında yayımlanmamış kitapların toplatılmasını kimseye anlatamazsınız.

Siz bugün hem Türkiye’de hem de uluslararasında “Ergenekon” diye bilinen, kamuoyunda “Ergenekon” diye bilinen davanın, darbecilerle, darbe yapanlarla, derin devletle hesaplaşma yerine, siyasi iktidara muhalif insanları sindirmenin, susturmanın enstrümanı hâline geldiği kanısını değiştirtemezsiniz değerli milletvekilleri. O nedenle “Yargının hızlandırılması.” dediğimiz zaman, biz, her gün akşam, oturduğumuz yerden dizi seyreder gibi, bu ülkede çok önemli görevlerde bulunmuş insanların sakalı uzamış bir şekilde itilerek, kakılarak polis arabalarına bindirilmesi ve çevrelerinde rencide edilmesi manzaralarının demokrasiyle ve demokratik hukuk devletiyle bağdaşmadığını düşünüyoruz.

Terörizm karşısında demokrasiler şu temel soruya yanıt vermek zorundadır: Demokrasi ve insan haklarına tehdit oluşturan terörist insan haklarından yararlanabilir mi? Soruyu daha genel bir düzeyde sorarsak: Demokrasiler, temel değerlerinden ödün vermeden kendilerini terörizm tehdidine karşı koruyabilirler mi? Demokrasiler, demokrasi oldukları için teröre karşı demokrasi ve insan hakları sınırları içerisinde mücadele etmek durumundadırlar. Devletler, demokrasi ve insan haklarından uzaklaştıkça teröristle ortak noktalar oluşturmaya başlarlar. Demokrasileri güçlendiren, olağanüstü durumlarda demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ilkelerinden vazgeçilmemesidir. Bunun için, demokrasiler teröre karşı tek kolları bağlı olarak mücadele etmek zorundadırlar. Türkiye Cumhuriyeti, demokrasi ve insan haklarından ödün vermeden demokrasiye yönelen her türlü tehlike ve tehditleri aşabilecek, onları milletin iradesiyle yenebilecek güçtedir. Bu ülkede demokrasiye yönelen kimi tehdit ve tehlikeleri gerekçe yaparak siyasi iktidara muhalif insanları, sesleri susturma bu ülkeye, demokrasisine yönelmiş en büyük tehlikelerden birisidir.

Değerli milletvekilleri, siyasi iktidar, AKP hep böyle olağanüstü yöntemlerden, olağanüstü dönemin kurumlarından medet umuyor; bakın, özel yetkili mahkemeler eliyle Türkiye’deki yargılamayı kural hâline getiriyor. Özel yetkili mahkemeler 12 Mart 1971 darbesinden sonra 1973’te kurulmuş ve adı “DGM”ymiş o zaman. 1976 yılında Anayasa Mahkemesinin iptali üzerine bu DGM’ler durdurulmuş ancak o dönem Türkiye’de, toplumda DGM’lere karşı yönelen mücadele üzerine Parlamento, DGM’ler yasasını çıkartamamış, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra o darbe yönetimi koşullarında tekrar devlet güvenlik mahkemeleri devreye girmiştir. Ancak, devlet güvenlik mahkemelerinin soruşturma ve kovuşturma usulleri adil yargılanma hakkına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olması nedeniyle değiştirilmek zorunda kalınmıştır ve oradan askerî üye çekilmiş, onun yerine sivil üye verilmiş ve onun yerini de bugün kamuoyunda, demokrasiye aykırılıkların, hukuksuzlukların, haksızlıkların, keyfîliklerin kaynağı olan özel yetkili ağır ceza mahkemeleri alır olmuştur.

Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250, 251 ve 252’nci maddelerine göre kurulup faaliyet gösteren mahkemelerdir. Soruşturma ve kovuşturma usulleri özel olarak örgütlenmiş olan bu mahkemeler, adil yargılanma hakkı ihlal edildiği için kardırılmak zorunda kalınan devlet güvenlik mahkemelerinin tamamıyla devamıdır değerli arkadaşlarım. O nedenle, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250, 251 ve 252’nci maddeleri, Anayasa’nın ilk bölümünde yer alan temel hak ve özgürlükleri, bireye korkusuz yaşama hakkı tanıyan kuralları, özel yetkili savcılara askıya alma hakkı tanımıştır. Bu  tamamen keyfî bir durumdur. İşte uygulamadaki haksızlıkların, hukuksuzlukların hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında konu edilen, eleştirilen ve bu nedenle, Türkiye'nin özel olarak denetime tabi tutulmasına neden olan uygulamaların nedeni budur. O nedenle, yapılması gereken, bu özel yetkili mahkemelerin bir an önce kaldırılmasıdır. Özel yetkili mahkemeleri düzenleyen Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250, 251 ve 252’nci maddelerinin kaldırılması için, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz kanun teklifi verdik. Böyle, demokrasilerde özel olmaz değerli arkadaşlarım, özelin özeli olmaz. Bu mahkemelerin ihtisas mahkemeleri olmadığı, otuz yıllık kesintisiz sürelerle, otuz yıllık uygulamalarıyla görülmüştür.

Değerli milletvekilleri, başka bir yönteme başvuruyor şimdi İktidar; o da kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren yetki tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuyor. Bu İktidar döneminde, usulsüzlükler, yolsuzluklar kural hâline gelmiştir, istisnalar kural olmuştur, kurallar ise istisna olmuştur. Bakın, daha önce Anayasa değişikliği konusunda, milletvekillerinin depo imzaları kullanıldı. Bugün ise Türkiye Büyük Millet Meclisine kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren kanun tasarısı, 28/3/2011 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş değerli arkadaşlarım ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Mustafa Açıkalın imzasıyla da üyelere toplantı günü verilmiş, Plan ve Bütçe Komisyonunun üyeleri toplantıya çağrılmış. Şimdi, 28/3/2011 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan bir kanun tasarısı, nasıl oluyor da bu tarihte Türkiye’de bulunmayan Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının imzasıyla üyelere gönderiliyor ve üyeler toplantıya çağrılıyor? Bu usulsüzlük değil de bu hukuksuzluk değil de nedir değerli arkadaşlarım? Çünkü Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının 25 Marttan itibaren Türkiye’de olmadığı, umrede olduğu söylenilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bu, AKP klasiğinin devamı şeklindedir değerli arkadaşlarım, bunlardan vazgeçmek gerekiyor. Burada yasalar yapmakla hukuksuzluğu önleyemeyiz. Öncelikle kendimizi hukuksuz anlayışımızdan arındırmamız gerekir diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu üzerinde müzakere yapıyoruz. Aslında, geç kalmış, geciktirilmiş bir konuda bir düzenleme yapıyoruz.

Değerli milletvekilleri, hepinizin malumu, adalet mülkün temelidir. Adalet bu toplumun en değerli ortak paydasıdır. Bizi bir arada tutan, bir arada yaşama iradesini öyle bireysel çıkarımı maksimize edecek şekilde hayata geçiren temel mesele, temel değer, adalet duygusuna olan güvenimizdir. Çok klasik bir söz, “Türkiye’de mahkemeler var, Ankara’da hâkimler var.” duygusunun bütün insanlarımız tarafından kabul edilmesi, güvenilmesi ve buna sığınılması birlikte yaşama irademizin gereği anlamında çok değerli, çok önemli.

Adalet mülkün temelidir. Eğer adaletin tahakkukunda bir adaletsizlik oluyorsa, bir gecikmeyle bir zulüm, bir haksızlık oluşuyorsa, bu toplumu geleceğinden umut içerisinde tutmak, devletine güvenir hâlde tutmak çok mümkün olmayacaktır.

Türk yargısı, maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisinin şu sekiz yılı tamamlayan iktidarı döneminde, belki de tarihinin hiçbir döneminde yaşamadığı kadar tartışılır bir noktada. Sorgulanır, verdiği kararlar tartışılır, yani Anayasa Mahkemesi kararları bu toplumda bir ayrışmaya, cepheleşmeye sebep olur süreçler yaşandı. Cumhuriyet tarihinde, yargının bu kadar tartışıldığı, yargı kararlarının bu kadar tartışıldığı bir dönemi daha önce yaşamış değildik. Toplumda, siyasette, sivil toplumda yargı reformuna karşı çıkan hiçbir karşı duruş yoktur. Tüm siyasi partiler, bunların arasında Milliyetçi Hareket Partisi de... Yargı reformu yapılmalıdır, adalet tecelli etmelidir, zamanında tecelli etmelidir. Yargı sistemi böyle uluorta tartışılan bir yapıdan kurtarılmalıdır talepleri bir toplumsal mutabakat noktasıdır. Hepimiz bunu istiyoruz ama sekiz yılı tamamlayan AKP İktidarı döneminde, maalesef, yargı reformu tamamlanamamıştır, yargı hâlâ tartışılmaktadır. Yargının her kararı, yargıdaki her atama, yargının yapılanması sürekli bu toplumun, en çok tartışılan, üzerinde uzlaşma temin edilemeyen konusu olmaya devam etmektedir.

Şimdi, yargı hizmetlerinin hızlandırılması için getirilen kanun tasarısı önemlidir ama bir bütünlük içerisinde yani yargı sisteminin tüm kurumları, tüm kurallarıyla uyumlu bir şekilde, bir bütünlük içerisinde hazırlanıp getirilemediği için yine birçok tartışmaları ve maksadı hasıl edemeyeceği yönündeki endişeleri de beraberinde getirmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak muhalefet şerhimiz olmakla beraber bu kanun bize göre yeterli değil, bize göre bir yargı reformu değil, yargı reformunun bir parçası olmak özelliğini de taşımıyor. Bu konu, tüm yapısal sıkıntılarla personelinin veya yargı mensuplarının özlük haklarındaki adaletsizliklerin düzeltilmesiyle hukukun uygulanmasında gerekli olan teknik altyapının, fiziki altyapının kurulmasıyla bir bütünlük içerisinde bir konsept olarak, bir proje olarak siyasi iktidar tarafından düzenlenmeli, topluma sunulmalı, Türkiye Büyük Millet Meclisine öyle getirilmeliydi ama her ne hikmetse Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının siyaset anlayışı, yönetim anlayışı, böyle olayları sakız gibi çiğneterek, toplumda bir tartışmanın, cepheleşmenin yaşanmasını seyrederek, yanlışlara karşı da işte temennide bulunarak, hatta şikâyette bulunarak geçirilen bir süreç.

Şimdi, ısrarla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, her defasında söylüyoruz, Türk milletini tek başına yöneten, bu ülkeyi Türk milleti adına sekiz yıldan bu yana yöneten, Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğa sahip olan bir iktidar, bu toplumun en değerli ortak paydası olarak yargının sorunlarını çözmek noktasında bir yargı reformunu buradan geçirememiştir. “Yargı reformunu yaptık, tamamladık, artık sistemde bundan sonra adalet mülkün temelidir kuralının gereği bir yargılama yapılacaktır.” diyebilmenin imkânı yok. Bunu da söyleyemiyorlar zaten. Sürekli yargıdan şikâyet ediliyor. Gazetelere bakıyorsunuz, her gün yargıyla ilgili bir konu manşetlerde. Dolayısıyla bu noktada sorumluluk, toplum nezdinde muhatap siyasi iktidardır, AKP İktidarıdır.

İç hukuk mevzuatımız yenilenememiştir, evrensel demokratik normlar güçlendirilememiştir. Yargının iş yükünün hafifletilmesi ve dava sürelerinin kısaltılması için gerekli tedbirler maalesef şu sekiz yılın sonuna ulaştığımız şu süreçte bile yeterince alınamamıştır. Türkiye’de on yıla ulaşan tutukluluk süreleri yaşanmaktadır. Ne çağa yakışmakta ne Türkiye’ye yakışmakta. Artık gözaltı süreleri, tutukluluk süreleri bir cezalandırmaya dönüşmüştür. Yargılama süreci tamamlanmadan on yılı tamamlayan bir mahkûmun ve onun cezalandırılmasını bekleyen toplumun, tarafların içine düştüğü hayal kırıklığını dikkatlerinize, takdirlerinize sunarım. Bunun adı yargılama değil, bunun adı yargı sistemi değil, yargı reformu hiç değil.

Şimdi, sekiz yıl bu ülkeyi tek başınıza yöneteceksiniz, gözümüzün önünde bu yanlışlıklar olacak, yaşanacak ama tedbiriniz olmayacak. Eli kanlı katiller on yılı doldurdukları için, tutukluluk süreleri tamamlandığı için yargılanmadan salıverilecekler, sonra da ülkeyi terk edecekler, Türkiye Cumhuriyeti devletiyle alay edecekler. Buna hakkınız yok.

Bir başka şey -sürekli konuşmanıza rağmen daha yeni kanunlaştırdınız- bölge adliye mahkemeleri hayata geçirilememiş, kolluk kuvvetleri idari yapılanması ve araçla-gereçle donatılarak adli hizmet sunan etkin bir yapıya kavuşturulamamıştır. Hâkim, savcı ve yardımcı personel açığı maalesef giderilememiştir.

Bunu konuştuğumuzda, Sayın Hükûmet, Sayın Başbakan Yargıtayı suçluyor, Danıştayı suçluyor. Sanki ülkeyi kendileri yönetmiyor, sanki Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanun çıkarma sayısal çoğunlukları yok. Dolayısıyla bugün yargı hizmetlerinin hızlandırılmasıyla ilgili getirilen bu kanun, bir anlamda, suç savmak gibi, geç kalmış olmanın aceleciliğinde, geri dönememenin endişesinin telaşında, böyle, görev savma gibi bir düzenleme olmuştur. Ama asıl olan, yargı reformunun bütün özellikleriyle, bütün kapsamıyla geçirilmesi gerekir.

Bu noktada, ülkemizin ve toplumun ihtiyacı olan konularda Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek vermeye her zaman hazır olduğumuzu her defa söylüyoruz ve bunun da örneklerini, hatta öncülük yaptığımız örneklerini burada birçok defa da yaşadık ama bütün söylememize rağmen, daha sayabileceğim birçok konudaki eksikliklerin tamamlanması noktasında, maalesef siyasi iktidarın dönemin sonuna gelip, iki dönemin sonuna gelip böyle bir parça kanunla, bir eksik kanunla, böyle bir suç savma gibi, görev savma gibi bir düzenlemeyle Genel Kurulu meşgul etmesi ve “Ben yargılamayı hızlandıracak tedbirleri aldım, yargıyı güçlendirecek tedbirleri aldım, yargıdaki arızaları giderecek tedbirleri aldım.” gibi bir iddiayla bu toplumu yanıltmaya hakkı yok. Görevini yapamamıştır, yargı bugün maalesef toplumun bir tartışma alanı olarak AKP’nin eseri, ülkemizin ve toplumun önünde beklemektedir.

Bu duygularla bu yasa tasarısının her şeye rağmen hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Bölüm üzerinde başka bir söz talebi yoktur.

Soru-cevap işlemi için de söz talebi yoktur.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 18. Maddesi ile 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 21. Maddesinin birinci fıkrasının "c" bendine eklenen "işleri" kelimesinin "kararları" şeklinde,

33. Maddesinin birinci fıkrasına eklenen "kanun yolu incelemesinden geçen işler" ibaresinin "kanun yolu incelemesinden geçen kararları" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                               Alim Işık

                          Konya                                     Mersin                                    Kütahya

                                         Cemaleddin Uslu                            Akif Akkuş

                                                  Edirne                                        Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 18. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Hakkı Suha Okay                     Ali Rıza Öztürk                             İsa Gök

                          Ankara                                    Mersin                                     Mersin

                       Tayfun İçli                             Birgen Keleş                          Bayram Meral

                        Eskişehir                                  İstanbul                                   İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI C EMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Derece yükselmelerinde objektif kriterlerin yürürlükten kaldırılması doğru değildir. Bu nedenle söz konusu düzenlemenin metinden çıkarılması öngörülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler.. Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 18. Maddesi ile 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 21. Maddesinin birinci fıkrasının "c" bendine eklenen "işleri" kelimesinin "kararları" şeklinde,

33. Maddesinin birinci fıkrasına eklenen "kanun yolu incelemesinden geçen işler" ibaresinin "kanun yolu incelemesinden geçen kararları" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                   Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Maddenin daha anlaşılır ve karışıklığa mahal vermeyecek şekilde düzenlenmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

19’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 19. Maddesi ile düzenlenen 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 181. Maddesinin 2. fıkrasında yer alan "kusurunun ispatlanması" ibaresinin "kusurlu olduğunu ispatlaması" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                               Alim Işık

                          Konya                                     Mersin                                    Kütahya

                                               Akif Akkuş                           Cemaleddin Uslu

                                                   Mersin                                    Edirne

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 19. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Hakkı Suha Okay                     Ali Rıza Öztürk                             İsa Gök

                          Ankara                                    Mersin                                     Mersin

                       Tayfun İçli                            Bayram Meral                          Birgen Keleş

                        Eskişehir                                  İstanbul                                   İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Yargı yetkisinin mahkemeler yerine başka bir merci tarafından kullanılması Anayasanın 9. ve 142. maddelerine aykırıdır. Bu nedenle söz konusu düzenlemenin Tasarı metninden çıkarılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.07
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerinde verilen Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 19. Maddesi ile düzenlenen 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 181. Maddesinin 2. fıkrasında yer alan "kusurunun ispatlanması" ibaresinin "kusurlu olduğunu ispatlaması" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 725 sıra sayılı yargı hizmetlerinin hızlandırılmasıyla ilgili bu tasarının 19’uncu maddesi üzerine verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında bu değişiklik teklifi kabul edilebilir bir teklifti ancak Sayın Bakan ve Komisyon buna karşı çıktılar. Bu madde, esasen 1512 sayılı Noterlik Kanunu’ndan kaynaklanıyor. Yani bu Kanun’a eklenen maddelerden dolayı zorunlu olarak bir değişikliği gündeme getiriyor. 4721 sayılı Kanun’un 164’üncü maddesinde yer alan “hâkim” ve yine 598’inci maddesinde yer alan “sulh mahkemesince” ibarelerinden sonra gelmek üzere “noter” ibaresi eklenmektedir. Bu, tabii, uygulamada kolaylık getirecek.

Yine, bu Türk Medeni Kanunu’nun 181’inci maddesinin ikinci fıkrası da bu düzenlemeyle değiştiriliyor. Zira, Anayasa Mahkemesinin 22/10/2010 tarihinde verdiği değişiklikle ilgili iptal kararının uygulamasıyla doğabilecek birtakım boşlukların doldurulması amacını taşıyor. Şimdi, bahsettiğimiz bu değişiklik uygulamada kolaylık sağlayacak. Adli makamların iş yükünü biraz hafifletecek ancak tabii, noterlerin yeterli teknik ve personel donanımı sağlaması gerekiyor. Aksi hâlde bu hususun uygulanmasıyla mirasçılık hususlarında birtakım hak kayıpları yaşanabilir.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeler aslında milletin beklentilerine uygun bir şekilde yargı hizmetlerinin hızlandırılmasını ortaya koyuyor ve tabii, bunların bu anlamda bakıldığında desteklenmesi lazım ama tabii, seçimlere çok kısa bir süre kala bu çalışmaların yapılması ve açıkçası bu tür kanunların da enine boyuna geniş bir şekilde değerlendirilmeden, tartışılmadan Mecliste, burada görüşülmesi birtakım aksaklıklara da neden olabilir. Zira, tabii, kapsamlı bir çalışmanın yapılması, yeterli bir tartışmanın yapılması kanunların uygulanması açısından fevkalade önem teşkil ediyor.

Verdiğimiz bu değişiklik önergesini dikkatlerinize sunuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Cemaleddin Bey.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 20 üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 20. Maddesi ile düzenlenen 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 191. Maddesinin 2. fıkrasında yer alan “durma” ibaresinin “yargılamanın durdurulması” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                          Cemaleddin Uslu                         Akif Akkuş

                          Konya                                      Edirne                                     Mersin

                    Yılmaz Tankut                             Alim Işık                               Behiç Çelik

                          Adana                                    Kütahya                                    Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Yılmaz Tankut konuşacak efendim.

BAŞKAN – Sayın Tankut, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün dokuz yıla yaklaşan tek başına AKP İktidarı döneminde, maalesef, hemen her konuda olduğu gibi özellikle adaletin tecelli ettirilmesinde çok büyük sıkıntı ve çifte standartlar meydana gelmiş ve getirilmiştir. Bugün sadece kendi aile ve yandaşlarına iktidar gücüyle devlet ve ülke nimetlerini paylaştırıp, kanun ve kolluk güçlerini devamlı kendi siyasi yandaşlarının hizmetine sunmaya kalkan bir iktidarın toplumumuzun refah ve huzurunu sağlaması mümkün olmadığı gibi, yargısal faaliyetleri hızlandırma iddiasıyla getirdiklerini söyledikleri bu tasarının da adaletin tecellisi yönünde bize göre hiçbir manası olmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, konumuz adalet ve yargının hızlı işlemesi olunca, haklı olarak bu konuyla ilgili bazı hususları da yeri gelmişken paylaşmak istiyorum. Bir kere, her şeyden önce adaletin uygulanmasında toplumun bütün kesimlerine eşit ve tarafsız yaklaşılmalı ve herkese aynı standartlar uygulanmalıdır. Bugün adalet ve diğer konularda ölçü ve standartlara itina gösterdiğini iddia eden AKP Hükûmeti, maalesef, bu söylemlerinde samimi ve inandırıcı değildir. Uluslararası ilişkilere varıncaya kadar standart arayan bugünkü AKP Hükûmeti, acaba Türkiye’de hangi normları, hangi standartları esas almaktadır? Bugün, milyonlarca insanımız açlık, yokluk ve yoksullukla mücadelede âdeta ateşten gömlek giymiş vaziyettedir.

2002 yılına kadar devletimizin emekleriyle, milletimizin alın teriyle meydana getirilmiş, hayata geçirilmiş yüzlerce tesis, fabrika, banka, sigorta şirketi, liman tek tek satılmış, mevcut işsizlere milyonlarca yeni işsiz eklenmiş ve artık çöplükten karın doyuran vatandaşlarımızın görüntüsü kanıksanır, alışılır hâle gelmiştir. Toplumsal cinnet had safhaya ulaşmış, çocuğunun dershane borcunu ödeyemeyen anne hapse, evladı intihara sürüklenmiş bir Türkiye gerçeğinde yandaş ve yeni zenginler türetilmiştir.

Sosyal adalette garip ve kimsesizlere başka kendilerine başka standart getiren AKP Hükûmetinin maalesef diğer alanlarda da farklı farklı adalet ve standartları mevcuttur. Bu Hükûmetin ne adalette ne ekonomide ne güvenlikte ne demokraside ne de başka alanlarda belirli ve adil bir standardı ve eşit bir yaklaşımı maalesef bulunmamaktadır. Bu Hükûmet, ekonomide halka başka kendilerine başka standartlar ve adalet uygulamaktadır. Yine bu Hükûmet adalette kendi yandaşlarına farklı, başkalarına ve muhalif olanlara ise farklı standartlar uygulamaktadır. “Hepimizin sonunda gideceği yer 2 metrelik mezar değil mi?” diyen Başbakanın geçim standardı bir iki gemicik, altı yedi tane havuzlu villa, sayısız menkul, banka hesabı, altın ve gayrimenkuldür.

Deniz Feneri davası sanıklarını kollayan, Habur’da karşıladığı bölücü hainleri affeden ama terörle mücadele etmiş Silahlı Kuvvetlerin şerefli mensuplarına, binlerce gence eğitim hizmeti veren akademisyenlere cezaevini reva gören bu Hükûmetin AKP karşıtlarına başka yandaşlara başka adalet ve standardı vardır. Yine bu Hükûmetin adalet ve demokrasi standardı ise yolsuzluk yapmış, görevi kötüye kullanmış ve yargıda ceza almış AKP’li belediye başkanlarını koltukta tutmak ama hakkında soruşturma bile açılamamış -Adana gibi- kendi partisinden olmayan ve özellikle Milliyetçi Hareket Partili belediye başkanlarını açığa almak şeklinde olmuştur.

Madenci vatandaşlarımızın ölümünü “Bu işin kaderinde var.” diye geçiştiren bu Hükûmetin başı, Türkiye sınırları içerisinde binlerce güvenlik görevlisiyle, doktoruyla, hemşiresiyle, trilyonluk tam güvenli makam arabaları ve saltanat uçaklarıyla gezerek AKP’ye yakışır bir standardı ve adalet anlayışını da ortaya koymaktadır.

Vatanı için toprağa düşmüş yiğitlere “Kelle” diyen ama onları katledenlere “Sayın” diyen, eşkıyaya engin hoşgörüyü, şehit babasına ve işçilere ise cop ve buzlu suyu reva gören bu Hükûmetin şehitlere başka, hak arayan işçilere başka, bölücü hainlere başka standardı ve adalet anlayışı vardır.

Karanlık ile aydınlık arasındaki farktan daha keskin farklara sahip adalet anlayışıyla böyle standartları savunan, uygulayan bir Hükûmetin Türkiye’nin huzur ve bekasını, toplumsal barışı ve PKK’nın hamisi Barzani’nin ayağına giderek onurlu bir dış siyaseti tesis etmesini biz elbette beklemiyoruz. Ama beklediğimiz bir şey var; o da kendisinden başka hiçbir kesime hiçbir standardı ve faydası olmayan bu zihniyetin 12 Haziranda hak ettiği dersi seçim sandığında almasıdır diyor, bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 21 üzerinde bir adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 21. Maddesi ile 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 161. Maddesine eklenen fıkrada yer alan “soruşturma dosyasını ele alan” ibaresinin “soruşturmada” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Akif Akkuş                         Cemaleddin Uslu

                          Konya                                     Mersin                                     Edirne

                                             Behiç Çelik                                  Alim Işık

                                                Mersin                                      Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım Sayın Vural?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Maddenin daha anlaşılır ve karışıklığa mahal vermeyecek şekilde düzenlenmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 22 üzerinde bir adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 22. Maddesinin metinden çıkarılmasını ve madde numaralarının bu düzenlemeye göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                               Alim Işık

                          Konya                                     Mersin                                    Kütahya

                      Akif Akkuş                         Cemaleddin Uslu                         Recep Taner

                          Mersin                                     Edirne                                      Aydın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Taner, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu madde, takipsizlik kararına itirazı ağır ceza mahkemesinin heyet hâlinde incelemesi, kanunun amacı olan yargının hızlandırılması olgusu ile terstir. Zira, bu madde kabul edildiği takdirde yargı hızlanmaz, tam tersine yavaşlar. Kanun tasarısının başlığı yargı hizmetlerinin hızlandırılmasıyla ilgili ama içeriğine baktığımızda, hiçbirisi yargının içindeki sorunları çözecek maddeler değil.

Dokuz yıldır iktidarda olan AKP, her fırsatta yargı reformundan bahsetmesine rağmen, sekiz yıl yargı ile kavga etti, 2010’da yapılan Anayasa referandumu sonrasında kavga, yerini, kendini kurtarmaya yönelik kaygıya bıraktı ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı değiştirilerek yandaş ve taraflı bir yargı yaratma çabası içine girdiniz.

Değerli milletvekilleri, dokuz yıldır iktidardasınız ve sizin iktidara geldiğiniz 2002 yılında doğan bir çocuk şimdi artık ilköğretim üçüncü sınıfta okumakta. Hâlâ ülke meselelerine köklü bir çözüm bulamamanızın bahanesi de artık yoktur. Bu seçim meydanlarında, yine, yeni anayasa haricinde bir kozunuz olmayacak. Onun da içeriğini TÜSİAD sayesinde milletimiz gördü.

Adalet açısından baktığımızda da iktidara geldiğiniz günden bu yana yaptığınız değişikliklerden, o değişiklikler neticesinde, zina dâhil birçok suç, sizin sayenizde suç değil. 2005 yılında Kabahatler Kanunu’nda yaptığınız değişikliklerle özel hayata ve kişi hürriyetine karşı işlenen suçlarda, mal varlığına karşı işlenen suçlarda indirimler yapıldı. Hırsızlık, darp, gasp, zimmet, yol kesme, küfür, örgüt üyeliği, hatta ve hatta Türklüğe hakaret edenler sayenizde hapis cezası almaktan kurtuldular. Emniyet mensuplarının, güvenlik güçlerinin yetkileri gasp edilirken kamu görevlisine karşı işlenen suçlarda cebir ve tehdit şartı getirildi. “Etkin pişmanlık” adı altında terör örgütü mensupları cezaevlerinden tahliye edilirken, diğer yandan askere, polise taş atan sözüm ona çocuklar affedildi. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasından yararlanarak aralarında terör örgütü mensuplarının da bulunduğu binlerce kişi, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre geçen yıl 474 bin kişi dolayında aftan yararlanarak serbest bırakıldı. TCK’nın görevi kötüye kullanmakla ilgili 257’nci maddesi yapılan değişiklikle, “Yolsuzlukla mücadele edeceğiz.” diye geldiğiniz iktidarda yolsuzluğa bulaşanların yargılanması neticesinde verilen cezanın üç yıldan iki yıla indirilmesini ve hapis cezasının olmamasını sağladınız.

Değerli milletvekilleri, bu örnekleri daha da artırmak mümkün ve yapılan düzenlemeler neticesinde cezaların caydırıcılığı ortadan kalkınca bugünkü tablo da ortada. Gazete veya televizyon haberlerine baktığımızda, her gün cinayet, soygun, uyuşturucu, kadına ve çocuğa karşı şiddet, organ kaçakçılığı, katillerin, sapıkların cirit attığı bir ortamdayız. Deniz Feneri davası ve binlerce vatandaşımızı dolandıran holding davaları gündemden düşerken yıllardır hakkındaki suçlamaların ne olduğu daha hâlâ belli olmayan bilim adamları, komutanlar Silivri’de yargılanmaktadır. Bir yandan basılmamış kitaba, düşünenlerin düşüncelerine konulan yasak ki daha dün yine bilim adamları, ilahiyatçılar misyonerlik karşıtı söylem ve eylem yaptıkları gerekçesiyle gerçekleştirilen gece yarısı baskını ile gözaltına alındılar. Diğer yanda da ülkeyi ve milleti bölmeye çalışanların devlete başkaldırıları, baskı ve tehditlere milletvekili sıfatı alarak dokunulmazlık zırhına bürünmüşlerin emniyet güçlerine taş ve tokatları.

Evet, değerli milletvekilleri, eserinizle ne kadar övünseniz de azdır ve ortadadır. Şimdi de kalkmış Sayın Osman Coşkun, Asım Aykan, Burhan Kuzu ve diğer bazı AKP’li vekiller, yaşanan olaylar karşısında “İdam cezası tekrar geri getirilmeli mi?” tartışmaları yapıyor. 2002 yılında Milliyetçi Hareket Partisi olarak “İdam kaldırılmamalı, cezaların caydırıcılığı olmalı.” dediğimizde oylamada idam cezasının kalkmaması için oy kullanan 117 milletvekilinin…

AHMET YENİ (Samsun) – Apo’yu ne yaptınız?

RECEP TANER (Devamla) – 117 MHP milletvekilinin destek vermeyenlerin ve idamın kalkması için “evet” oyu kullanan 41 AKP’li milletvekilinin bugünkü duruşu herhâlde timsahın gözyaşları olsa gerek.

AHMET YENİ (Samsun) – Apo’yu ne yaptınız? Niye Hükûmeti terk etmediniz?

RECEP TANER (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 23’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 24 üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 24. Maddesi ile düzenlenen 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 94. Maddesinin ikinci fıkrasına eklenen “cenazesine katılması için yol dışında iki güne kadar izin verilebilir” ibaresinin “cenazesine katılması için yolculuk süresi dışında iki güne kadar izin verilebilir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                       

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                               Alim Işık

                          Konya                                     Mersin                                    Kütahya

                                           Akif Akkuş                               Cemaleddin Uslu

                                               Mersin                                           Edirne

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, prensipte katılıyoruz. Yalnız önergeyi veren değerli arkadaşlarımızın bilgisine sunmak isterim, daha evvelki mevzuatta bu “yol süresi” olarak geçmişti, şimdi yeni bir kavram koyuyoruz ve “yolculuk süresi” diyoruz. Eğer kendileri yönünden bir mahzuru yoksa, ilave bir düzenleme gelmiş oluyor. Prensipte katılıyoruz, aynı anlama geliyor. İnfaz Kanunu’nda “yol süresi” denmiş, burada “yolculuk” deniliyor.

SUAT KILIÇ (Samsun) – “Yol süresi” olarak düzeltin kabul edelim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Hep “yol” ifadesini kullanmışız, “yolculuk” ifadesi ilk defa girmiş olacak. Yani prensipte katılıyoruz, aynı anlama geliyor ama dil birliği bozulmuş oluyor hukuk mevzuatımızda.

Takdir sizin.

BAŞKAN – Sayın Vural, “yol süresi” olarak düzeltilebilir mi önerge?

OKTAY VURAL (İzmir) –  Evet evet, “yol süresi dışında” diye…

SUAT KILIÇ (Samsun) – “Yol süresi” olarak tashih edilsin.

BAŞKAN - Tamam.

Sayın milletvekilleri, önerge sahiplerinin de isteği üzerine “yol süresi” olarak önerge düzeltilmiştir.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddenin daha anlaşılır ve karışıklığa mahal vermeyecek şekilde düzenlenmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde madde 24’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Kabul edilmiştir.

Madde 25 üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 25. Maddesi ile 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 116. Maddesine eklenen fıkrada yer alan “yol dışında” ibaresinin “yolculuk süresi dışında” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                               Alim Işık

                          Konya                                     Mersin                                    Kütahya

                  Cemaleddin Uslu                      Hasan Özdemir                          Akif Akkuş

                          Edirne                                   Gaziantep                                  Mersin

BAŞKAN -  Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Gene burada bir “yolculuk süresi” ifadesi var Sayın Bakan. Aynı şekilde, yani “yol süresi” olarak mı düzelteceğiz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Aynı, o şekilde düzeltilmesi lazım.

BAŞKAN -  Burada da “yolculuk süresi” geçiyor da yani önerge sahipleri katılıyorsa “yol süresi” olarak düzeltelim Oktay Bey.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, öyle tashih edin.

BAŞKAN - Tamam.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, bu, Haberal maddesi mi?

BAŞKAN -  Sayın Anadol o kadar bilgimiz yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddenin daha anlaşılır ve karışıklığa mahal vermeyecek şekilde düzenlenmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN -  Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda madde 25’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Kabul edilmiştir.

Madde 26’ya bağlı geçici madde 2 üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 26. Maddesi ile 5320 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanuna eklenen Geçici Madde 2’de yer alan “adli para cezaları” ibaresinin metinden çıkarılmasını, yerine “çevrilenler” kelimesinin eklenmesini arz ederiz.

                        Faruk Bal                                 Alim Işık                               Akif Akkuş

                          Konya                                    Kütahya                                    Mersin

                                           Behiç Çelik                            M. Akif Paksoy

                                              Mersin                                Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddenin daha anlaşılır ve karışıklığa mahal vermeyecek şekilde düzenlenmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda geçici madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 26’ya bağlı geçici madde 3 üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 26. maddesine bağlı Geçici Madde 3’ün madde metninden çıkarılmasını ve geçici madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Hakkı Suha Okay                     Ali Rıza Öztürk                             İsa Gök

                          Ankara                                    Mersin                                     Mersin

                                         Birgen Keleş                             Bayram Meral

                                             İstanbul                                      İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 26’ncı maddesine bağlı geçici 3 maddede verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yargının hızlandırılması adına hukuka aykırılıkları savunamayız, hukuku sakatlayamayız, temel kuralları altüst edemeyiz. Şimdi, bu geçici 3’üncü maddede 2014 tarihine kadar asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda cumhuriyet savcısı bulunmaz ve katılma hususunda da cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz. Şimdi, eğer cumhuriyet savcısının duruşmalarda, ceza duruşmalarında bulunması gerekmiyorsa, bulunmasının bir faydası yoksa 2014 tarihine kadar niye bulunmuyor da 2014 tarihinden sonra bulunuyor? Bunu anlamak mümkün değil. Yani bir yargılamada iddia makamı, savunma ve karar mekanizması yargılama sisteminin olmazsa olmaz temel sacayaklarıdır. Siz bu ayaklardan bir tanesini kırarak yargılama sistemini sağlıklı hâlde tutamazsınız. Nasıl ki savunmayı yok sayarak yargılama sağlıklı olmazsa, iddia makamını da buradan çekerek yargılama sağlıklı olmaz.

Şimdi, tabii, buradaki temel çelişkinin bir tanesi, dediğim gibi, yani bu eğer doğruysa, yani cumhuriyet savcılarının ceza yargılamasının bir öğesi olarak o yargılama sürecine katılması gerekmiyor ise niye 2014’ten sonra katıyorsunuz?

Yani, şimdi, değerli milletvekilleri, gerçekten yargılamayı hızlandıracağız diye, yani hukukun temel müesseselerini yok ederek, darmadağın ederek, hukuksuzluk yaparak, insanları savunma hakkından mahrum bırakarak yargılamayı hızlandıramazsınız.

Zaten tutukluluklara bakıyoruz, tutuklama kararları veriliyor, kararların gerekçeleri yok. Şimdi, bir tutuklama kararının hukuka uygun olup olmadığının denetlenmesi için tutuklamanın nedenlerinin bilinmesi lazım. Yani şimdi tutuklamanın nedenleri dahi söylenilmiyor, tutuklamanın nedenleri dosyalarda gizli, o zaman bu tutuklama kararının hukuka uygun olup olmadığını, mevcut Ceza Muhakemesi Kanunu’na uygun olup olmadığını, uluslararası hukuk kurallarına uygun olup olmadığını nasıl denetleyeceğiz? Hatta bir kişiye isnat edilen suça ait olarak gösterilen delil verilmiyor; şüpheliye de verilmiyor, şüphelinin avukatına da verilmiyor, ondan saklanıyor, gizleniyor. Savcı diyor ki, “Ya biz onu tutukladık, elimizde bizim çok güçlü deliller var, yani sizin bildiğiniz gibi değil.” diyor. Bizim bildiğimiz gibi değilse, bilmediğiniz konular niye açıklanmıyor? Yani bugün Türkiye’de gerçekten yargılamanın toplumsal vicdanı sızlatmasının temel nedeni budur. Yani insanlar hangi suçla suçlandığını bilmek durumundadır. Hakkındaki tutuklama kararının nedenlerini objektif olarak bilmek zorundadır ki o iddiaları çürütebilsin, o iddiaları yok edebilsin. Siz, insanları savunması olmadan, savunmayı zaten çürüterek yargılama sürecini yönetmeye kalkıyorsunuz, o da yetmiyor, şimdi ceza yargılamasına asliye ceza mahkemelerinde geçici olarak 2014’e kadar… Hiçbir mantığı da yok. Bunun kabul edilebilir bir yanı var mı, mantığı var mı? Niye 2014 o zaman? Niye 2016 değil? Niye 2020 değil? Bunun anlamı var mı?

Şimdi, değerli milletvekilleri, dediğim gibi, bütün bu meseleler, siyasi iktidarın “Yargılamayı hızlandırıyoruz.” adı altında yaptığı hukuksuzlukların örneklerinden bir tanesidir. Bakın, deminden de söyledim, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren yetki tasarısı geldi. Şimdi, tabii, Sayın Başbakan, AKP İktidarı dokuz yıldır bu ülkede iktidar, bugüne kadar neyi düzenlemek istediler de düzenlemediler, neleri kanun hükmünde kararnamelerle düzenleyecekler anlayamadım. Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisini -zaten topal, sakat bir şekilde yürüyor- hepten Başbakan niye alma ihtiyacı duyuyor, niye bunu elinde toplama ihtiyacı duyuyor, bunu anlayamadım. Eğer Sayın Başbakanın gerçekten çıkarmak istediği yasalar varsa, kanun hükmünde kararnameyle düzenleyeceğine, bunları getirsin, 11 Nisandan sonra da bu Meclisi toplasın yüreği varsa, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri de gelsin bu Meclise oy versinler o tasarıya ben göreyim. Ama tabii Başbakan bunun böyle olmayacağını biliyor, 11 Nisandan önce “Bunların zaten çoğu milletvekili olamaz, ben bunları bu Mecliste çalıştıramam, geçirebildiklerimi bu sürede geçireyim, geçiremediklerimi yetki alayım, onların yerine yasayı ben yapayım.” diyor. Bu, yasa yapma tekniğine uygun değildir değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Tartışmaya gerek yok, 11 Nisandan sonra görürüz. Madem öyle 11 Nisandan sonra getirsin.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 3’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 4 üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 sıra sayılı “Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 26 ncı maddesiyle 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna eklenmesi öngörülen geçici 4’üncü maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                       

 

                        Suat Kılıç                               Ünal Kacır                        Yılmaz Helvacıoğlu

                         Samsun                                   İstanbul                                      Siirt

                                           İhsan Koca                               Avni Erdemir

                                             Malatya                                      Amasya

“Geçici Madde 4- (1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmi Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihinden altı ay sonra başlamak üzere üç yıl süreyle yapılacak kanun yolu incelemelerinde, bölge adliye mahkemelerinde ve Yargıtayda tebliğname düzenlenmesine ilişkin hükümler uygulanmaz.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 26. maddesine bağlı Geçici Madde 4’ün madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                 Hakkı Suha Okay                     Ali Rıza Öztürk                             İsa Gök

                          Ankara                                    Mersin                                     Mersin

                    Bayram Meral                          Birgen Keleş                       Ali İhsan Köktürk

                         İstanbul                                   İstanbul                                 Zonguldak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ali İhsan Köktürk…

BAŞKAN – Sayın Köktürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 725 sıra sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı’nın 26’ncı maddesiyle 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 4’üncü maddenin tasarı metninden çıkartılmasına yönelik önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 4’üncü maddeyle 1/1/2014 tarihine kadar yapılacak kanun yolu incelemelerinde bölge adliye mahkemelerinde ve Yargıtayda tebliğname düzenlenmesine ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı öngörülmektedir. Tebliğname uygulamasını üç yıla yakın bir süre kaldıran bu düzenleme, tasarıda yargının hızlandırılması ve iş yükünün azaltılması gerekçesine dayandırılmaktadır. Ancak, değerli arkadaşlar, bilindiği üzere kanun yolu muhakemesi, tali ceza davasının açılmasıyla başlayan kolektif bir ceza yargılaması faaliyeti olup, bu yargılama faaliyetinde başsavcının mütalaası sistemin zorunlu ve vazgeçilmez bir sonucudur. Dolayısıyla, kanun yolu incelemesinde tebliğname kurumunun kaldırılması yargının hızlanmasına katkı sağlamayacağı gibi, adaletin gerçekleşmesinde pek çok eksiklikleri de beraberinde getirecektir. Bu anlamda Yargıtayın ve yargı çevrelerinin de mutabık kaldığı üzere, bu düzenleme yasalaştığı takdirde öncelikle adil yargılamanın gereği olarak iddia ve savunma haklarının yeterince kullanılma olanağı ortadan kaldırılacaktır.

İkinci olarak, başsavcılık görüşü bulunmadığından ceza dairelerinin hukuka aykırı kararlar verme olasılığı artacaktır. Ayrıca, ceza dairelerinin hukuka aykırı kararlarının itiraz yoluyla düzeltilmesi olanağı azaldığı gibi, içtihat dilinin sağlanması ve denetim mekanizması da oldukça zayıflayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bütün bunlar ceza yargılamasında aranan maddi gerçeğe ulaşma ereğine sekte vuracaktır. Yargılamanın süjeleri açısından da büyük hak kayıplarını ve mağduriyetlerini beraberinde getirecektir.

Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, tasarının genel gerekçesinde ifade edildiği gibi, tebliğnamenin kaldırılması suretiyle yargı hizmetlerinin hızlandırılması ve iş yükünün azaltılması amacına ulaşılması da mümkün değildir. Çünkü şu an Yargıtay dairelerinde incelenmek üzere 389 bini aşkın dosya arşivde beklemektedir. Yargıtayda tebliğname düzenlenmesi uygulaması kaldırıldığında şu an Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında beklemekte olan 462 bin dosya daha Yargıtay ceza dairelerine gönderilecektir. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, dairelerde beklemekte olan 389 bini aşkın dosyaya incelenmeksizin gönderilen 462 bin dosya daha eklenecektir ki, bu durumun Yargıtaydaki ceza dairelerini kilitlemesi ve iş çıkartma olanağını azaltması kaçınılmazdır. Bu nedenle, değerli milletvekilleri, sonuç olarak dosyaların makul sürede sonuçlandırılması adil yargılanma hakkının gereğidir, bunu kabul ediyoruz ancak, yeterince inceleme olanağı tanınmadan yapılacak temyiz incelemesinin de adil yargılamaya katkı sağlayacağını söyleyebilmek de olanaklı değildir.

Tüm bu nedenlerle, açıkça mağdur haklarının korunmasını ve savunma hakkının kullanılmasını engellemeye yönelik geçici 4’üncü maddenin tasarı metninden çıkartılmasına yönelik önergemizin kabulünü diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Köktürk, teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 sıra sayılı “Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 26 ncı maddesiyle 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna eklenmesi öngörülen geçici 4 üncü maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Suat Kılıç (Samsun) ve arkadaşları

“Geçici Madde 4- (1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmi Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihinden altı ay sonra başlamak üzere üç yıl süreyle yapılacak kanun yolu incelemelerinde, bölge adliye mahkemelerinde ve Yargıtayda tebliğname düzenlenmesine ilişkin hükümler uygulanmaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Önergeyle, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtayda tebliğname düzenlenmesinden geçici olarak vazgeçilmesine ilişkin değişikliğin uygulanacağı tarih, gerekli hazırlıkların tamamlanabilmesi ve geçiş süresinin sorunsuz atlatılabilmesi amacıyla bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesinden altı ay sonraya bırakılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, geçici madde 2, geçici madde 3 ve geçici madde 4’ün bağlı olduğu çerçeve 26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 27 üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 27. Maddesi ile 5326 Sayılı Kabahatler Kanununun 29. Maddesinin 1. Fıkrasına eklenen “Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre” ibaresinin “Ceza Muhakemesi Kanununa göre” şeklinde değiştirilmesini,

5. fıkrasında yer alan “Kanununu hükümlerine” ibaresinin “Kanununa” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                               Alim Işık 

                          Konya                                     Mersin                                   Kütahya

                                                                      Akif Akkuş

                                                                          Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Şandır, gerekçeyi mi okutayım efendim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddenin daha anlaşılır ve karışıklığa mahal vermeyecek şekilde düzenlenmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 28 üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 28. Maddesi ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 369. Maddesinin 2. Ve 3. Fıkralarına eklenen “ellibin” ibarelerinin “altmışbin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                               Alim Işık 

                          Konya                                     Mersin                                   Kütahya

                                                                   Hasan Özdemir

                                                                        Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Şandır, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde uygulamasının daha verimli olması açısından bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 29 üzerinde iki adet önerge vardır,  önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 29. Maddesi ile 1086 sayılı Kanunun 5236 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunun 16. Maddesi ile değiştirilmeden önceki 438. Maddesinin yedinci fıkrasında yapılan değişiklikte yer alan “karara bağladığı edalar hakkında” ibaresinin “karar verdiği hallerde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                               Alim Işık 

                          Konya                                     Mersin                                   Kütahya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/1012 esas numaralı Kanun tasarısının 29 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Suat Kılıç                        Yılmaz Helvacıoğlu                    Halide İncekara

                         Samsun                                      Siirt                                      İstanbul

                       Ünal Kacır                           Bayram Özçelik                          İhsan Koca

                         İstanbul                                    Burdur                                    Malatya

Madde 29- 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 370 inci maddesinin ikinci fıkrası, 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 436 ncı maddesinin ikinci fıkrası ve 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunun 16 ncı maddesi ile değiştirilmeden önceki 438 inci maddesinin yedinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Temyiz olunan kararın, esas yönünden kanuna uygun olup da kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş olmasından dolayı bozulması gerektiği ve kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde Yargıtay, kararı düzelterek onayabilir. Esas yönünden kanuna uygun olmayan kararlar ile hâkimin takdir yetkisi kapsamında karara bağladığı edalar hakkında bu fıkra hükmü uygulanmaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önerge ile, maddedeki “ve değiştirerek” ibaresi metinden çıkarılmakta, fıkranın son cümlesinin başına “esas yönünden kanuna uygun olmayan kararlar ile” ibareleri eklenmektedir. Değişiklik, düzelterek onama kurumunu, işlev ve amacına uygun olarak pekiştirici, uygulamada yaşanan kimi aykırılıkları önleyici ve denetim mahkemesi ile alt mahkeme yetkilerini normatif sınırları içinde koruyucu niteliktedir. Buna göre, denetim mahkemesi, esas yönünden kanuna aykırı bir alt mahkeme kararını hiçbir şekilde düzelterek onamaya konu kılamayacak, gerek görmesi hâlinde ancak bozabilecektir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, biraz önce kabul edilen önergeyle 29’uncu madde tümüyle değiştiğinden bu maddede değişiklik öngören Konya Milletvekili Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesini zorunlu olarak işlemden kaldırıyorum.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 30 üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 30. Maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen Geçici Madde 3’ün 2. Fıkrasında yer alan “aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan” ibaresinin “temyiz edilmiş” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                               Alim Işık

                          Konya                                     Mersin                                    Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 30’uncu maddesi için vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Nihayet bu Kanun Tasarısı’nın da sonuna gelmiş bulunuyoruz. Görüşlerimizi birinci bölümde ve müteaddit maddelerde ifade etmiş bulunuyoruz. Aslında Türkiye’de böyle bir düzenleme yapılırken, hızlı ve adil yargılamanın önemini hep  vurgulayageldik ama burada hızlı ve adil yargılama yerine çok spesifik, çok özellikli birtakım konuların ele alınmış olması aslında siyasal iktidarın hızlı ve adil yargılamaya ciddi, daha kapsamlı, geniş ve bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşmadığını da gösteriyor. Onun için, bu çalışmamız yargı hizmetlerinin hızlandırılmasına aslında hizmet etmeyecek sonuç itibarıyla; bizim yasama tarihinde yeni bir torba yasa olarak yerini alacak ve mikser görevi gören torba yasaların Türk hukuk sistemi içerisinde feci yerini bulmuş olacak.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de aslında AKP iktidarı döneminde gerek yürütmenin gerek yürütmenin gerek yasamanın gerekse yargının, hepsinin birbirine karıştırıldığını; yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrı birer güç olarak tutulması yerine bunların birleştirilmeye çalıştırıldığını ve sonuç itibarıyla Türkiye’de gözle görülmeyen ama uygulamada çok aşırı ölçüde hissedilen, adı “demokrasi” gibi gözüken bir AKP diktatörlüğüne dönüşmeye başladığını özellikle dikkatlerinize sunuyorum.

Şimdi, Türkiye’de yargılamada, bir, Türkiye’nin başbakanı eğer kendisini savcı olarak ifade ediyor ve yürütmenin, hükûmetin işine gelmeyen kararları alan Danıştayı, Yargıtayı, Anayasa Mahkemesini hedefe oturtuyorsa ama işine gelen davalarda veya yargı sonuçlandığı takdirde, o zaman, yargıyı övmeye başlıyorsa, burada, arz etmiş olduğum dengenin yitirilmiş olduğunu çok net bir şekilde göstermektedir.

Nitekim, dün başlayan, özellikle ilahiyatçılara dönük arama kararları da bunun en önemli işaretlerinden birisidir. Niçin ilahiyatçı hocalara gidiliyor, evleri aranıyor, belgelerine el konuluyor? Çünkü bu hocalar misyonerlik faaliyetlerini araştırıyorlar. Demek ki misyonerlik faaliyetlerini destekleyen bir güç siyasal iktidar içerisinde böyle bir işareti verme cüretini gösterebiliyor. Buna dikkatinizi çekiyorum ve Türkiye’de, inanç sistemimizin “vatan, bayrak, millet” kavramı bütünlüğü içerisinde, kutsal dinimiz İslamiyet’in duruşunu tamamen tahrip etmeye dönük, ay yıldızlı al bayrağı atan, vatan sevgisini bir kenara iten ama kendisine İslam kimliğini oturtabilen zavallılar böyle bir mekanizmayı Türkiye’de işletmeye gayret ediyorlar. Bağımsızlık ve egemenliğimizi hiçbir zaman çiğnetmeyeceğiz, hiçbir güce teslim etmeyeceğiz.

Burada AKP İktidarının yanlışlarını özellikle vurgulamak istiyorum. Belediye başkanlarına yönelik tutuklama kararlarını, özellikle MHP’li belediye başkanlarına yönelik kararları da şiddetle eleştiriyoruz. Nitekim, sadece Konya Ereğli’de değil, Mersin’in Gülnar ilçesinde de Belediye Başkanımıza yönelik gözaltı uygulamaları hukukun nasıl katledildiğinin en önemli kanıtıdır.

Değerli arkadaşlar, önergemize desteğinizi bekler, bu vesileyle hepinize saygılar sunarım.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 31’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1 üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının Geçici 1. Maddesinde yer alan “uygulamasında” ibaresinin “tatbikinde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Bal                               Behiç Çelik                               Alim Işık

                          Konya                                     Mersin                                    Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın  Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde uygulamasının daha verimli olması açısından bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.04


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarıya yeni geçici madde eklenmesine ilişkin üç adet önerge vardır, ilk önergeyi okutup işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 sıra sayılı Kanun tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                 Tayfun İçli                             Şevket Köse

                          Malatya                                  Eskişehir                                 Adıyaman

                                       Zekeriya Akıncı                          Derviş Günday

                                              Ankara                                       Çorum

“Geçici Madde 2- Kiracının Türk Ticaret Kanununda tacir olarak sayılan kişiler ile özel hukuk ve kamu hukuku tüzel kişileri olduğu işyeri kiralarında, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 322, 324, 330, 339, 341, 342, 343, 345, 346 ve 353 üncü maddeleri 1/7/2012 tarihinden itibaren 5 yıl süreyle uygulanmaz. Bu halde, kira sözleşmelerinde bu maddelerde belirtilmiş olan konulara ilişkin olarak sözleşme serbestisi gereği kira sözleşmesi hükümleri tatbik olunur.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Uzun vadeli finansman sorunlarını aşmak amacıyla.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                              Cemil Çiçek

                                                                                         Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

“Geçici Madde 3- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 93 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına göre müsadere olunan tesisler 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında fabrika veya ticarethane ise ve Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ya da yargılama sonucunda mahkeme tarafından beraat kararı verilmiş ise, bu tesisler bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde Orman Genel Müdürlüğünce yirmi dokuz yıllığına kiraya da verilebilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, katılıyoruz. Yalnız, önergemizde, benim verdiğim önergede “müsadere edilen” tabirini ilave etmiştik, 2 defa yazıldığı için aynı anlama geliyor. Bu şekliyle katılıyoruz. Kendi verdiğim önergedir.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, bu Kanuna eklenmesi öngörülen geçici madde ile; bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 93 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına göre müsadere olunan tesislerin 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında fabrika veya ticarethane olması ve Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ya da yargılama sonucunda mahkeme tarafından beraat kararı verilmiş olması halinde, bu tesislerin bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde Orman Genel Müdürlüğünce yirmi dokuz yıllığına kiraya da verilmek suretiyle değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                   Nurettin Canikli                 Ferit Mevlüt Aslanoğlu                  Veysi Kaynak

                         Giresun                                   Malatya                             Kahramanmaraş

                  Mehmet Erdoğan                         İhsan Koca                            Avni Erdemir

                       Adıyaman                                 Malatya                                   Amasya

                                                                Abdurrahman Arıcı

                                                                         Antalya

Geçici Madde 4- 31/12/2011 tarihine kadar, 19/12/2010 tarihinden önce 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun kapsamında özelleştirme programına alınan kuruluşlardan, özelleştirme kapsamından çıkartılmış olsalar dahi sermayelerindeki kamu payı % 50'nin altına düşen ve hisse senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören kuruluşlar ve bu kuruluşların kurdukları veya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak ortak oldukları şirketler hakkında 6085 sayılı Sayıştay Kanunu hükümleri uygulanmaz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Düzenleme, serbest piyasa koşullarına göre ticari faaliyet gösteren, çoğunluk hisseleri borsada işlem gören, faaliyetleri ve denetimleri Türk Ticaret Kanunu ve sermaye piyasası mevzuatı kapsamında özel kanunlarla düzenlenmiş bulunan şirketlerin ve bu şirketlerin kurdukları veya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak ortak oldukları şirketlerin denetlenmelerinin, özelleştirme kapsamında olup olmadıklarına bakılmaksızın ilgili özel hukuk mevzuatı çerçevesinde sürdürülmesini teminen yapılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, böylece tasarıya yeni geçici 2, 3 ve 4’üncü maddeler eklenmiştir.

Madde 32’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

Madde 33’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.

Buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – 5’inci madde üzerinde Hakkı Suha Okay ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin üçüncü satırında “mahkeme itirazı incelemesi için o yerde” demiş, oraya “incelemesi için dosyayı” tabirinin eklenmesi gerekiyor, “dosyayı o yerde” şeklinde düzeltilmesi gerekiyor efendim.

BAŞKAN – Evet, gerekli notlar alınmıştır.

Önergenin bu şekilde düzeltilmiş şekliyle kabulünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Yargı camiamız ve milletimiz için hayırlar getirmesini diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2’nci sırada yer alan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararname-lerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/1016) (S. Sayısı: 719) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 719 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Nevingaye Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana’da “Bilim ve Teknoloji Üniversitesi” isimli yeni bir üniversitenin kurulmasını içeren 719 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

                                 

(x) 719 Sıra Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Akademik yaşamının yirmi beş yılı aşan kısmında Çukurova Üniversitesinde hizmet vermiş bir öğretim üyesi olarak ve bir Adana milletvekili olarak Adana’da ikinci bir devlet üniversitesinin kurulmasına ilişkin kanun tasarısının gündeme gelişini büyük bir memnuniyetle karşıladığımı vurgulamak isterim.

Yaklaşık otuz beş yıl önce kurulmasına başlanmış olan Çukurova Üniversitesi hızla gelişerek bölgesindeki yükseköğrenim alanında lider konumuna gelmiş ve bölgedeki diğer komşu illerde kurulan üniversitelere hem yönetici hem de akademik eleman aktarımları ile beklentilerin ötesinde bir performans göstermiştir. Tabii, esas olan kendi üniversitesinde öğretim ve araştırma geliştirme performansıdır ki bu konularda da Türkiye’nin önder üniversitelerinden birisi olabilmiş ve belirli konularda ulusal sınırları aşarak küresel boyutlarda başarılara imza atmıştır. Bu çerçevede, bu üniversitemizin bugüne gelmesinde görev almış, emeği geçmiş tüm hocalarımızı saygıyla anmak isterim.

Yeni kurulacak olan Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin özellikle kuruluş aşamasında Çukurova Üniversitesinin katkısının yüksek olacağı yadsınamaz. Bu nedenle, Adana’da kurulacak yeni üniversitenin kuruluş aşamasında, diğer bazı küçük illerde kurulan üniversitelerde yaşanan olumsuzlukların yaşanmayacağını rahatlıkla söyleyebilirim. İki güçlü devlet üniversitesi arasındaki rekabetin, öğretim ve araştırma geliştirme alanlarında hızlı ilerlemeler sağlayabileceğini, bu şekilde hızlı bir yükselişten sonra duraklama dönemine girdiğini gözlemlediğim Çukurova Üniversitesine yeni atılımlar yapma potansiyelini de getireceğini düşünmekteyim.

Bugünkü modern anlamıyla üniversite, tüm dünyada özgür bilim insanlarının öğretim yaptığı ve hiçbir baskı veya yönlendirme altında kalmadan bilimsel araştırmalar sonucu özgün bilgiler üretebildikleri ve bu bilgileri yayın yoluyla insanlığın yararına sunabildikleri ortam olarak tanımlanabilir. Böyle bir ortamın hangi özelliklere sahip olması gerektiği konusunda 1988 yılında Bologna Üniversitesinin dokuzuncu yıl kutlama töreninde bir araya gelen Avrupa üniversiteleri rektörleri “Magna Charta Universitatum” başlığı altında, özgür bir üniversitenin önemini ve nasıl olması gerektiğini tartışmışlardır. Yayınlanan ve tüm bilim dünyasınca kabul gören bildiriye göre, üniversiteler, bulundukları ülkelerin coğrafi ve tarihî koşullarına göre değişik şekillerde düzenlenmiş özerk kurumlar olup araştırma ve öğretim ögeleri aracılığıyla kültür üretimi ve iletişiminde bulunur. Üniversitelerin içinde var oldukları dünyanın gereksinimlerine hazır olabilmeleri, araştırma ve öğretim çalışmalarının tüm diğer ekonomik ve siyasi güçlerden, manevi entelektüel yönlerden bağımsız olmasıyla mümkündür. Öğretim, gerek toplumun gerekse bilimin ihtiyacı ve gereksinimlerini izleyecek bir yapı arz ediyorsa o zaman, eğitim ile araştırma çalışmaları birbirinden ayrılmaz bir bütün oluşturur.

Üniversite yaşamının temel ilkeleri öğretim, araştırma ve olgunlaştırma ögelerinde özgürlük olduğundan gerek hükûmetlerin gerekse üniversitelerin her birinin, kendi sorumluluk alanında olmak üzere, bu ilkeleri korumaları gerekir.

Hoşgörülü ve her zaman diyaloğa açık olunması üniversite ortamını ideal hâle getireceğinden, öğretim görevlilerinin bilgi aktarımını en iyi şekilde yapabilmelerine, araştırma ve yenilik aracılığıyla bilginin geliştirilmesini sağlamalarına zemin hazırlayabileceği gibi, öğrencilerin yetenekli ve gönüllü olarak bu bilgilerle kendilerini zenginleştirmelerine de olanak sağlayacaktır.

Üniversite, Avrupa hümanist geleneklerinin bir vekili olup evrensel bilgiye ulaşmayı amaçlar; işlevliğini daha da artırabilmek için tüm coğrafi ve siyasi sınırları reddeder ve değişik kültürlerin birbirlerini tanımasını ve birbirine nüfuzunu destekler ancak kabul edilen bu ilkelerin gerçekleştirilebilmesi için bulunulan duruma uygun nitelikteki etkin araçların kullanılması şarttır.

Araştırma çalışmalarında ve öğretimde özgürlüğün korunmasını sağlayacak uygun imkânlar tüm üniversite topluluğunun elinde hazır bir tarzda bulunmalı, öğretim üyelerinin görevlendirilmesi ve unvanlarının düzenlenmesinde araştırma ve öğretimin birbirinden ayrılmaz bir bütün teşkil ettiği ilkesine bağlı kalınmalı, her bir üniversite içinde bulunduğu özel şartlara uygun tarzda öğrencilerinin özgürlüklerini koruyup kültürel ve eğitim hedeflerine ulaşabilmeleri için gerekli şartları garanti altına almalı ve üniversiteler, bilginin sürekli olarak ilerlemesi için enformasyon ve dokümantasyonun karşılıklı değişimini ve ortak proje uygulamalarını vazgeçilmez unsurlar olarak görmelidir.

2009 yılında Leuven’de bütün Avrupa ülkelerinin yükseköğretimden sorumlu bakanlarının katıldığı konferansta da yükseköğretimin bir kamu sorumluluğu olduğu, tüm yükseköğretim kurumlarının öğrencilerini demokratik toplumun aktif katılımcıları olarak hazırlamak, öğrencilerin ileriki kariyerlerini şekillendirebilmelerine ve kişisel gelişimlerini tamamlamalarına yardımcı olmaya yönelik üst seviye bilgiye dayalı araştırma ve buluşlar geliştirecek kurumlar olmalarının sağlanması gerektiği vurgulanmış ve kamusal sorumluluk çerçevesinde özerk yükseköğretim kurumlarının sürdürülebilir gelişimi ve eşit erişimin garantilenmesi için devlet kaynaklı finansmanın ana öncelik olmasının önemine dikkat çekilmiştir.

Değindiğim bilgiler ışığında, ülkemizdeki yükseköğretim sisteminin durumunu incelediğimizde iç açıcı olmayan bir tablo ile karşılaşmaktayız. YÖK sistemi, ülkemizin yükseköğretim sistemini âdeta felç etmiş, üniversiteleri tekdüzeleştiren, mali, idari ve akademik alanlarda özerkliği tamamen ortadan kaldıran ve tek bir rektöre tüm yönetsel yetkiyi veren bir sistem anlayışı ile öğretim üyelerinin üzerinde aşırı bir baskı aracı olmuştur. Bu sistemde, öğrencilerimizin de bu baskıdan nasibini aldığını ve özerk üniversite ortamında yetişmeyen öğrencilerin özgürce fikirlerini ifade edemeyen bireyler hâline geldiklerini de görmekteyiz.

Üniversitelerimizde yükselme ve özellikle doçent ve profesör olmada da farklı yaklaşımlar sergilenmektedir. Doçentlik jürileri farklı sonuçlar verebilmektedir. Adayları inceleyen jürilerde bulunan öğretim üyelerinin doçentlik sınavına giren aday kadar yayını bile bazı durumlarda olmamakta ve bu kişiler yeni gençlerin doçent olması önünde engel teşkil etmektedir. Son günlerde özellikle tabip odasının dile getirdiği, bazı profesörlerin hızlı bir şekilde yükseltilmesi de ayrıca üzerinde durulması gereken ve incelenmesi gereken bir konu olarak güncelliğini korumaktadır.

Üniversitelerimizdeki öğretim üyelerinin YÖK sisteminden sonra ders yükleri çok artmış, bu sebeple öğretim üyeleri araştırma çalışmalarından giderek uzaklaşmışlar, hatta önemli bir kısmı, ilgili oldukları alanlarda güncel literatürü bile takip edemez duruma gelmiştir. Ayrıca, öğretim üyelerine hak ettikleri üst düzey bir ücretlendirme sistemi de olmadığı için, öğretim üyeleri nitelikli yayınlara ulaşmakta zorluk çekmekte ve öğretim üyelerimiz gelişmelerini sağlayacak olan uluslararası toplantılara da katılamamaktadır. Bu sebeple, öğretim üyelerinin ücretlendirmesinde, öğretim üyesinin yaptığı nitelikli yayınların, kazandığı proje desteklerinin de bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğine inanmaktayım. Özellikle son günlerde, tıp fakültelerindeki performans sistemi, oradaki öğretim üyelerimizin üzerine yük getirmiş, öğretim üyelerimizin çalışma performansını da önemli ölçüde bozmuştur.

Buraya kadar verdiğim olumsuz örneklerin sayısını çok daha fazla artırmamız mümkündür. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde, 24’üncü Dönemde, Parlamentomuzun, üniversite sistemimizi masaya yatırarak Türkiye’ye yakışır bir yeni üniversite sisteminin kurulması için çalışması gerektiğine inanıyorum ve önümüzdeki dönemde yeni bir yükseköğretim sisteminin getirilerek Türkiye'nin de hak ettiği şekilde özerk, özgün üniversiteleriyle Avrupa Birliğine girme yolunda yeni adımlar atmasına büyük ihtiyaç olduğunu düşünmekteyim.

Bugün evrensel olarak kabul edilen bir gerçek, üniversitelerin yüksek düzeyde özerkliğe sahip olması gereğidir. Finansmanı ağırlıklı olarak devlet tarafından yapılan üniversitelerin bütçelerinin ve kadrolarının Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükûmet tarafından belirlendiği bir sistemde, özerkliğin belirlenmesinde mutlaka sıkıntılar olacaktır ancak toplumun ilgili tüm kesimlerinin belirli oranlarda temsil edildiği ve üyelerinin ilgili kurumlarca periyodik olarak ve siyasetin etkisi altında kalmadan seçilebildiği bir üst kurum YÖK’ün yerini aldığı takdirde özerkliğin ilk adımı sayılabilir.

Bu kurum sınırlı yetkili ve daha çok genel ilkelerin ve etik konuların belirleneceği yetkilere sahip olmalı ancak rektörleri de bu özerk kurum ayrıntılı incelemeler sonucu belirleyerek, Cumhurbaşkanı gibi bir üst makamın onayı olmadan, doğrudan atamalıdır. İçinde öğrenci temsilcilerinin de olacağı üniversite senato ve yönetim kurullarının üyeleri ise demokratik katılım ile üniversite içinde seçilmelidir. Esas karar alıcı mekanizmalar bu kurullar olmalı ve rektör, ilgili yardımcıları ve idari ofisleriyle kararların uygulamasını gerçekleştirmelidir. Bugünkü sistem rektörlere olağanüstü yetkiler vermekte, bu da üniversite kurumunu olumsuz olarak etkilemektedir.

Yeni kurulacak Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesine tahsis edilecek araştırma görevlisi kadrosu sayısının öğretim üyeleri toplam sayısına oranı hakkında da bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Öğretim görevlileri hariç, toplam 890 öğretim üyesine karşılık 600 adet araştırma görevlisi kadrosu tahsis edilmiştir. Araştırma görevlileri, görevli oldukları akademik birimdeki lisans düzeyindeki öğretim programlarının özellikle uygulamalı çalışmalarını denetleme ve değerlendirme aşamalarında görev yaparlar. Ayrıca, bu görevlerin yanı sıra, yüksek lisans veya doktora öğrencisi olarak kendi eğitimlerini de sürdürürler.

Normal olarak, 1 profesör ya da doçent aynı anda en az 3 ya da daha fazla sayıda öğrenciye yüksek lisans ve doktora eğitimi yaptırabilir. Bu sayıyı yardımcı doçentler için daha düşük düzeyde tutabiliriz. Yüksek lisans veya doktora yapan öğrencilerin mutlaka araştırma görevlisi olacakları gibi bir kural yok ancak lisans eğitimindeki görevleri dikkate alınarak yapılacak bir değerlendirmede de öğretim üyesi başına ortalama -en az- 2 adet araştırma görevlisi olması gerektiğini belirtmeliyim.

Son yıllarda açılan çok sayıdaki yeni üniversitede görev yapacak genç öğretim üyelerinin önemli bir kısmının, bu araştırma görevlisi kadrolarında görev yaparak doktoralarını tamamlayanlar arasından olacağı da dikkate alınmalıdır.

Özetle tasarıda araştırma görevlisi kadro sayısının mutlaka artırılması gerekir. Bu noktada Çukurova Üniversitesinde yaşanmakta olan araştırma görevlisi kadrosu sıkıntısından da söz etmeliyim.

Bugün özellikle mensubu olduğum kimya bölümündeki laboratuvar çalışmalarının uygulamasında çalışacak yeterli sayıda asistan bulunmamaktadır. Çok sayıdaki laboratuvar uygulamaları sadece 5 kişilik araştırma görevlisi kadrosu tarafından sürdürülmektedir.

Yükseköğretim içerikli bir gündem maddesiyle toplanan Mecliste değinmek istediğim bir diğer önemli konu da fen-edebiyat fakültesi mezunu gençlerimizin sıkıntılarıdır.

Fen-edebiyat fakültesi mezunu gençlerin öğretmenlik mesleğine adım atabilmek için formasyon eğitimi almaları gerekmektedir ve bu eğitimin hangi şartlar altında ne zaman verileceği üniversite rektörlüklerinin inisiyatifine bırakılmaktadır. Bu da, fen-edebiyat fakültesi mezunu gençleri ve hâlen fen-edebiyat fakültesi bölümünde okuyan öğrencileri, ailelerini, yakınlarını büyük sıkıntıya sokmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana’nın bilimsel ve kültürel yaşantısına olumlu katkı sunmasını beklediğimiz Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin kuruluşu bizleri oldukça heyecanlandırsa da  Çukurova Üniversitesi öğrencilerinin ve öğretim elemanlarının sorunlarını da bu çatı altında dile getirmek benim vazifemdir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Ülkesel Meyve Genetik Kaynakları Projesi kapsamında ulusal zeytin genetik kaynakları koleksiyonunun bir paraleli olarak kurulmuş ve günümüze kadar 386 zeytin çeşit ve genotipine ulaşmış durumda olup, bölge çiftçisine de uygun çeşit seçiminde yardımcı olmayı amaçlayan ve Türkiye'nin ikinci büyük zeytin gen merkezi olan Çukurova Üniversitesi Zeytin Gen Merkezinin, bilimsel bir değerlendirmeye tabi tutulmadan salt rant amacıyla sökülüp başka yere taşınmak istenmesi, yerine okul yapılacağı gerekçesiyle dahi kabul edilemez. Adana’nın okul ve derslik ihtiyacının olduğu açıktır ancak bu ihtiyacının giderilmesi aşamasında kullanılabilecek çok daha elverişli arsalar bulunmaktadır. Dilerim, bu yanlıştan bir an önce dönülür ve hem Zeytin Gen Merkezimiz korunur hem de Adana’nın okul ve derslik sayısı artırılır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitimde fırsat eşitliğinden yana olan Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında tüm gençlerimizin üniversite eğitimi almaları sağlanacaktır. Üniversitelerimizde ve meslek yüksekokullarında yeterli eğitim kalitesini sağlayacağız. Bunu yapmak için yola çıkıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin en önemli hedefi, hayat boyu öğrenme ilkesi çerçevesinde tüm sosyoekonomik kesimlerden gelen gençlere gerçekten eşit fırsatlar sunan bir eğitim sistemi oluşturmaktır.

Bu hedefe ulaşmak için, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı, üniversite harçlarını kaldıracak, iki senelik bir seferberlik ile tüm üniversite öğrencilerine sağlıklı, güvenli kütüphane ve İnternet altyapısına sahip, çevre baskısından uzak, barınma ve yurt olanakları sağlayacak, toplu ve tek tipleştirici yurt binası anlayışının yerine genç dostu mekânlar yaratacak, talep eden tüm üniversite öğrencilerine düşük faizli, kamu destekli yüksek eğitim yaşam destek kredisi verecek, olanağı olmayan tüm gençlere karşılıksız eğitim bursunu sağlayacak ve özgür düşüncenin, bağımsız üniversitenin karşısında yer alan YÖK düzenine son verecektir. Böylece, üniversiteler, ifade özgürlüğünün ve demokrasinin yuvası hâline gelecek, bilimsel araştırma, bilgi ve eğitimde rekabetin önü açılacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Adana’da kurulacak bilim ve teknoloji üniversitesinin Adana’ya ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erbatur.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana ilinde Bilim ve Teknoloji Üniversitesi kurulması için kanun tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Adana, nüfus büyüklüğü açısından Türkiye'nin 5’inci ili. Son yirmi beş yıldır sürekli geriye giderek illerin sosyal ve ekonomik kalkınmışlık sıralamasında ise 25’inci sırada. Adana, Doğu Akdeniz’in çok önemli stratejik bir ili, aynı zamanda Orta Doğu’nun çok önemli stratejik bir ili.

Adana, Güneydoğu Anadolu’dan ve Doğu Anadolu’dan devamlı niteliksiz göç alan, ancak yetiştirdiği nitelikli göçü de diğer illere veren bir il. İşte bu özelliği, yani nitelikli göç vermesi, niteliksiz göç alması, belki de Adana ilinin en büyük handikaplarından biri. Diğer yandan, Adana’nın sosyoekonomik sıralamada 25’inci sıraya düşmesinin en büyük nedeni, iktidarlar tarafından son yıllarda çok ciddi şekilde ihmal edilmesiyle ilgilidir.

Peki, tam seçime giderken, seçim öncesi, Adana iline dönük bu ikinci üniversitenin kurulmasına ait bu kanun neden alelacele Meclis gündemine getirildi? Aslında, gerçeğe bakarsanız, Adana iline ikinci üniversitenin kurulmasına dönük bu kanun bile Adana ilinin ne kadar ihmal edildiğinin en büyük delillerinden biridir. Az önce söyledim, Adana ili Türkiye'nin 5’inci büyük ili. Şu anda Adana’nın tek devlet üniversitesi olan Çukurova Üniversitesi kurulalı aşağı yukarı kırk yıl oldu, 1973 yılında kuruldu. Adana’dan sonra üniversiteler kurulan birçok ilde ikinci üniversite açıldı. Adana’nın nüfusunun yarısı bile etmeyen illerde, ikinci üniversiteyi açtınız. Eskişehir, Kocaeli, Kayseri gibi illerde ikinci devlet üniversiteleri var. Bugün, birden fazla üniversitesi olan il sayısı yedi yani Adana 8’inci. Aslında üç büyük şehrimizden sonra ikinci üniversitenin bütün illerden önce Adana’da kurulması gerekirdi çünkü Adana öğrenci barınması ve öğrenci masrafları açısından Türkiye’de belki de en uygun il.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Mersin de var, Mersin’i unutma.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Mersin de olabilir tabii Sayın Başkan.

O nedenle Adana’ya ikinci üniversite kuruluş kanununun yıllar önce gelmesi gerekirdi. Sekiz senedir Türkiye Büyük Millet Meclisinde büyük bir çoğunlukla Türkiye’yi yöneten ve Türkiye’nin birçok ilinde üniversiteler kurmakla övünen AKP İktidarının Adana’ya üniversite kurmaya akılları yeni mi başlarına geldi? Yani seçime giderken bir seçim rüşveti gibi bir ile üniversite kurmak yeni mi aklınıza geldi?

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) - İstemiyor musunuz?

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Hayır, gayet tabii istiyoruz, çok da iyi istiyoruz ama neden bunun geldiğini de size izah etmek zorundayım.

Elbette aklınıza şimdi gelmedi. Adana milletvekilleri, MHP milletvekilleri olarak Yılmaz Tankut, ben ve diğer Adana milletvekilleri ikinci üniversitenin kurulması için verdiğimiz kanun tekliflerinden yıllar geçti. Aranızdaki Adana milletvekili arkadaşlarımız da zaman zaman AKP Grubunu çok ciddi şekilde zorladılar ikinci üniversite için. Bütün bu gayretleri biliyoruz, bütün bu gayretleri biliyoruz ama Adana’yı AKP Grubu veyahut da Sayın Başbakan cezalandırmaktadır. “Neden cezalandırıyor.” derseniz, Adana ili AKP Grubuna beklediği derecede hiçbir zaman destek vermemiştir de ondan cezalandırıyorsunuz. Ama şundan emin olun ki, yiğit Adana halkı cezalandırmayla terbiye edilemez.

Bu kanunun bugün getirilmesinin başka bir gerekçesi daha var. Birkaç hafta önce bu Mecliste bir olay yaşandı. Bu olay Türk Hava Kurumunun Havacılık Üniversitesinin kurulmasına dönük kanunların görüşülmesi esnasındaydı. Bu kanun görüşülürken Türk Hava Kurumunun Hava Ulaştırma Fakültesinin Adana’da kurulması için kanunda bir değişiklik önergesi verdim arkadaşlarımla beraber. AKP Grubunun başka işlerle meşgul olması nedeniyle bu kanunun bu maddesi buradan geçti.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Önerge geçti…

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Ancak, ondan sonra gelişen olaylar benim açımdan çok enteresandır. AKP Grubu kulisten salonu doldurarak, neredeyse Başkanı dövecek şekilde hakaret etmeye başladılar ve bir üniversitenin kurulmasına dönük kanunu bu Meclis düşürdü madde olarak. Yani bu AKP Grubunun Adana’ya olan hıncı, düşmanlığı bu kadar ileri derecededir. Dolayısıyla, Adana’ya ikinci üniversitenin kurulması değil, üçüncüsüne de taraftarız, dördüncüsüne de ama Adana’yı böyle yıllarca cezalandırıp da daha sonra gelip seçim üzeri bir kanun teklifi getirmenin altında yatan kötü niyetleri ben burada açıklamak zorundayım.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – 24’üncü Dönemde de üçüncüsü olur, rahat olun.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, diyeceksiniz ki: “Olabilir, vakıf üniversitesinin istediği gibi geçmemesi nedeniyle o maddeyi düşürdük.” İşte, bu kanunun gelmesinin asli sebeplerinden biri budur. Adana milletvekili arkadaşlarım çok iyi bilir, bir hafta boyunca, Adana halkınca o fakültenin kurulmasına dönük geçen değişiklik önergesinin geçmemesi nedeniyle çok ciddi şekilde Adana basınında tartışılmıştır ve AKP Grubundaki arkadaşlarımızdan âdeta hesap sorulmuştur. Onların zorlamasıyla neticede bugün bu kanun gelmiştir. Amenna, çok şükür, sonuçları itibarıyla, verilen bir değişiklik önergesi Adana için hayırlı bir netice oluşturmuştur. Dolayısıyla, bu açıdan sevindiricidir. Kendimi bu açıdan mutlu hissediyorum çünkü vermiş olduğumuz bir değişiklik önergesiyle geçen maddeyi geçirmemek için düşüren AKP Grubu, mecbur olmuştur bugün buraya bu kanunu getirmeye. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla “Bu kanunun geliş nedeni nedir?” derseniz değerli arkadaşım, budur.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Allah razı olsun ki AK PARTİ’den getirdi.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Senin Adana’ya pek aklın ermez ama, bunu da sana söyleyeyim.

Değerli Milletvekili, “Hayır, biz Adana’yı cezalandırmıyoruz, Adana’ya hizmet ediyoruz.” diyebilirsiniz.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Bizim Türkiye’ye aklımız erer.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Evet, siz Türkiye’ye nasıl hizmet ediyorsanız, Adana’ya da hizmet ediyorsunuz olarak değerlendirmek lazım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Allah Adana’yı korusun o zaman!

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Ama, bunun böyle olmadığını sizin rakamlarınızla söyleyeceğim, bakın, sizin rakamlarınızla. Bir ilin ihmal edilip veya edilmediğinin en büyük belirtisi nedir biliyor musunuz? Özel sektöre gücünüz yetmiyor, anladım, amenna ama bir ilin ihmal edilip edilmediğinin en büyük belirtisi o ilin kamu yatırımlarından aldığı paydaki iller arasındaki sırasıdır.

Peki, Adana, AKP döneminde kamu yatırımlarından aldığı pay açısından kaçıncı sırada, AKP’den önce kaçıncı sıradaydı? Yani Adana halkını cezalandırıyorsunuz diyorum ya “Siz de cezalandırmıyoruz, hizmet ediyoruz.” diyorsunuz.

Peki, şimdi, bakın, sizin rakamlarınız da bunu söylüyor, bu resmî rakamlar. Bizim de iktidar ortağı olduğumuz 2000, 2001 ve 2002 yılı: 2000 yılında 5’inci sırada iller arasında, yani nüfusuyla orantılı. Demek istemiyorum ki herkes kendi nüfus oranıyla ilgili pay alsın. Hayır, gerektiği zaman bazı illere özel itina göstermek gerekir. Bu özel itina gösterilmesi gereken illerin başında Adana gelmektedir. 2001 yılında acaba kaçıncı sırada? 4’üncü sırada. 2002 yılında? 3’üncü sırada. Yani biz size iktidarı devrederken Adana, kamu yatırımlarından aldığı pay açısından 3’üncü sırada.

Peki, geliyorum AKP’nin sekiz yıllık iktidarının ilk yılı, 2003 yılı.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Biliyorsan bir de Gümüşhane’yi söyle. Sosyal adalet sağlanıyor.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Onu da sen söylersin gelip.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Ben söylerim. Sosyal adalet sağlanıyor, 64’ten 8’e çıktı ancak dengeye geldi.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Onu da sen söylersin. Sen herhâlde Gümüşhane Milletvekili değilsin! Gel de sen söyle onu da.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Söylerim.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Yani Gümüşhaneliler de seni dinlesin. Dolayısıyla, ben Adana Milletvekili olarak Adana’nın sorunlarını bu Meclis kürsüsünde, milletin kürsüsünde dile getirmek zorundayım.

2003 yılında kaçıncı sırada dersiniz? Hadi 3’üncü sıradan diyelim ki 10’uncu sıraya düşsün. Hayır, 2003 yılında 27’nci sıraya düşüyor birdenbire.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunun adı “cezalandırma.”

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – 3’üncü sıradan 27’nci sıraya, el vicdan, el vicdan beyler, el vicdan!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Heyelan olmuş!

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – 2004 ve 2005 yılında 13’üncü sırada, 2006’da 15; 2007’de 21; 2008’de 23’üncü sırada, 2009’da 32’nci sırada. Nihayet 2010’da 36’ncı sırada. Bu vicdan mı?

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Gümüşhane de 64’ten 8’e çıktı, 8’e.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu vicdan mı? Bu reva mı? Bu hak mı? Bu hak mı?

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Gümüşhane de 8’e çıktı. Bu reva mı?

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Gel, söyle bakayım, Gümüşhane kaçıncı sırada?

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – 8’e çıktı 8’e, 64’ten.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, biraz vicdan sahibi olan Adana’ya yapılan bu zulüm karşısında sessiz kalmaz. Adana’ya  zulmediyorsunuz âdeta. Adana dediğiniz bir il öyle bir il ki Türkiye'nin her yerinden göç eden insanların, özellikle etnik ve dinî açıdan, mezhepsel açıdan Türkiye'nin bir laboratuvarı gibidir. Bu laboratuvardan iyi bir tahlil elde etmek hepimizin menfaatinedir, Türkiye'nin menfaatinedir. Türkiye'nin millî birliğinin oluşması için Adana’daki bu sosyal yapının Türk milleti kompozisyonu içinde iyi bir neticeye ulaşması gerekir. O nedenle özel bir itina gösterilmesi gerekir Adana’ya. Siz özel bir itina göstermediğiniz gibi Adana’ya zulmediyorsunuz, zulüm. Adana’yı cezalandırıyorsunuz âdeta.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sizi şikâyet ediyoruz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Belediye Başkanı göreve başladı mı Paşa?

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Diğer yandan, yanlış sanayi stratejileri nedeniyle, teşvikler nedeniyle Adana’daki birçok sanayi kuruluşu, sökerek, komşu illere gitti, Osmaniye’ye gitti. Niye? Çünkü orada teşvik var, Adana’da yok. Adana’daki işsizlik neden Türkiye şampiyonu dersiniz? Adana’daki işsizlik neden Türkiye şampiyonu biliyor musunuz? İşte bunlardan dolayı Türkiye şampiyonu. Niteliksiz bir nüfus geliyor, sanayisi başka yerlere gidiyor, ondan sonra Adana’da işsizlik yüzde 25’e vuruyor. Böyle bir ilde sosyal dokuyu nasıl muhafaza edeceksiniz? Böyle bir ilde Türkiye'nin her tarafından gelen insanların entegrasyonunu nasıl sağlayacaksınız? Dolayısıyla Adana özel itina gösterilmesi gereken bir ildir.

Değerli arkadaşlarım, Adana’ya ne kadar zulmederseniz ediniz, zulmünüzün neticesini almanız mümkün değildir. Yiğit Adana halkı Fransızlara boyun eğmemiştir ki size boyun eğsin. Gerekli cezayı verecektir. (MHP sıralarından alkışlar)

Diğer bir örnek veriyorum size, Adana’yı cezalandırmanızla ilgili diğer bir örnek veriyorum, hem Türkiye'nin kaynaklarını nasıl çarçur ettiğinizin hem de Adana’yı nasıl cezalandırdığınızın yeni bir somut örneğini veriyorum: O da Adana Havaalanı’nın Tarsus ili sınırları içine taşınması, diğer adıyla yeni bir Çukurova Havaalanı yapılması.

Değerli arkadaşlarım, teknik olarak söylüyorum, Adana Havaalanı, Çukurova’da önümüzdeki yüz yıl içinde beklenen nüfus hareketleri, önümüzdeki yüz yıl içinde beklenen havacılık hareketleri dâhil, bazı küçük yatırımlarla daha bu bölgenin yüz yıllık ihtiyacını karşılayacak özelliklerdedir. Eğer ille bir havaalanı yapmak gerekiyorsa, onu Erdemli-Silifke arasına yapmak zorundasınız. Adana Havaalanı’nın 15 kilometre batısına yeni bir havaalanı yaparsanız, Adana Havaalanı atıl kalır. Tabii, buradaki amaç yeni havaalanının işleyip işlememesi meselesi değil, buradaki amaç aynı zamanda Adana’nın uluslararası gümrük nedeniyle Adana şehrine giren birtakım gümrük paylarının başka bir yere aktarılması yani Adana ilini cezalandırmanızdır. Hâlâ Adana’yı cezalandırmaya devam ediyorsunuz.

Dolayısıyla, ben iddia ediyorum, hiç kimse bana bu havaalanının oraya yapılmasının teknik gerekçesini anlatamaz. Ayrıca, bu havaalanı için harcayacağınız para baştan sona tam kapasiteyle çalışır duruma geldiği için en az 700-800 milyon dolar. Bu ülkenin, bu fakir memleketin, bu fakir insanların vergileriyle topladığınız 800 milyon doları çarçur edemezsiniz, kaynaklar bu şekilde kullanılamaz.

Diyebilirsiniz ki -ben Devlet Hava Limanları Müdürüne söyledim- “Hayır efendim, 150-200 milyon.” Başlangıçtaki yatırımınız o. Sabiha Gökçen Havaalanı’na bugüne kadar kaç milyon dolar harcandığını sorarsanız, bu havaalanının maliyetini öğrenirsiniz. Dolayısıyla, 800 milyon dolarını… Çukurova’nın ihtiyacı olmayan, hemen Adana Havaalanı’nın 15 kilometre batısında başka bir havaalanı yaparak, rantabl olmayan bir yatırım yapamazsınız, bu millet bunun hesabını sizden sorar.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, Adana, konuşmamın başında da söylediğim gibi, Türkiye'nin 5’inci ili, AKP döneminde, yani sekiz yıllık dönemde maalesef ihmal edilmiştir. Yani Başbakan ağzını her açtığında “Ben etnik milliyetçilik yapmayacağım.” demektedir, “Bölgesel milliyetçilik yapmayacağım.” demektedir, “Dinî milliyetçilik yapmayacağım.” demektedir ama Bakanlar Kurulunun kompozisyonuna bakarsanız nasıl bölgesel milliyetçilik yaptığını görürsünüz. Acaba iki dönemdir Adana’dan var olan 14 tane milletvekilinin hiçbiri mi bakanlık yapacak özelliğe sahip değildi? Elbette sahipti.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kütahya da yok, Kütahya da.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Sağlık Bakanlığı yapacak da vardı     -burada oturuyor- başka bakanlık yapacaklar da vardı ama Adana halkını, Adana’yı cezalandırmak için yürütmenin içinde bir tek bakan vermemiştir sekiz yıldır. Bu da vicdan değildir.

Diğer bir konu da mesela “Dinî milliyetçilik yapmayacağım.” Laf arasında geldiği için söylüyorum: Bugün için, devletin yüksek kademelerine atamalara bakarsanız dinî milliyetçiliğin referanslarının neler olduğunu gayet açık olarak görürsünüz. Dolayısıyla, Sayın Başbakanın askıda kalan, gözlerimizin içine baka baka milleti kandıran bu lafları da Adana’yla ilgili tutumu maalesef yalanlamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, hülasa, Adana özel itina gösterilmesi gereken bir ildir çünkü bu il Türk milleti kompozisyonu oluşturan bütün insanlarımızdan oluşan bir ildir. Bu ildeki kaynaşmanın mutlaka millî birliğimiz açısından başarıya ulaşması gerekir; aksi takdirde, Türkiye başarısızlığa uğrayacak demektir. Dolayısıyla, Adana, özel itina gösterilmesi gereken bir ildir, cezalandırılması gereken bir il değildir.

Değerli arkadaşlarım, sözlerime bir tarihî olayı anlatarak devam edeceğim yani zulmetmenin neticesiyle tamamlayacağım.

Biliyorsunuz, Hazreti Musa Cenabı Allah’la direkt konuşabilen tek peygamberdir. Cenabı Allah, bir gün, Hazreti Musa’ya diyor ki: “Ya Musa, İsrailoğullarını al, firavunun zulmünden kurtar.” Hazreti Musa diyor ki: “Ya Rabbi, ben firavunun sarayında yetiştim, bir de adam öldürdüm. Firavunun kanunlarına göre, beni yakalarlarsa öldürecekler -o zaman da kısasa kısas var firavunun şeriatında- kaldı ki İsrailoğulları da durumlarından çok gayrimemnun değiller.” Cenabı Allah Hazreti Musa’ya diyor ki: “Ya Musa, Yaradan’ına dua et ki firavun zulmünü artırsın.” Zulmünüzü ne kadar artırırsanız artırın Adana halkı 12 Haziranda size gerekli cevabı verecektir.

Arz ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Necdet Ünüvar.

Buyurun Sayın Ünüvar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin kurulması amacıyla Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok değerli milletvekilleri, ülkemiz içinde bazı iller vardır ki adları çok farklı duyguları hatırlatır. Adana, gerçekten gerek güneyin sıcağı ve sıcakkanlı insanları, tarımı, kendine özgü yiyecekleri ve o şehirde yaşayan farklı, kendine özgü tarzıyla ve yaşantısıyla can bulan insanların yaşadığı çok önemli bir şehrimizdir.

Adana ilinin ismi, yazılı kayıtlara göre 3.661 yıl öncesine dayanır. Son derece tarihî bir kentimizdir.

Tabii, Adana, cumhuriyet tarihimiz içinde de ayrı, özel bir yere sahip bir ilimiz. Zamanın Sadrazamı İzzet Paşa tarafından, o sırada grup komutanı olan Alman Liman Von Sanders’den elindeki tüm grup komuta ve koordinasyon yetkisini Mustafa Kemal Paşa’ya devretmesi istenmiş ve bu devir teslim işlemi gerçekleştirilmek üzere 31 Ekim 1918’de Gazi Mustafa Kemal Paşa Adana’ya gelmiştir. Liman Von Sanders Paşanın “Yenildik, bizim için her şey bitti.” sözüne karşılık, yetkiyi teslim alan Mustafa Kemal Paşa “Savaş müttefikler için bitmiş olabilir ama bizi ilgilendiren savaş, kendi istiklalimizin savaşı ancak şimdi başlıyor.” karşılığını vermiştir. İşte, 31 Ekim 1918’de geldiği Adana’da on bir gün kalan Mustafa Kemal Paşa’nın, etrafın ve halkın durumunu inceleyerek bunu Genelkurmay Başkanlığına bildirmesi sonucunda kurtuluş mücadelemizin ilk teşebbüsü başlamıştır. Bu anlamda şunu söyleyebiliriz ki Adana’dan verilen bu ilk emir Türk Kurtuluş Savaşı’nın ilk emridir. Nitekim 15 Mart 1923’te Adana’ya tekrar gelen Mustafa Kemal Paşa, bu durumu şu sözleriyle toplum ve tarih önünde ifade etmiştir: “Bende bu vekayiin ilk hissî teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana’da vücut bulmuştur.” Adana bu yönüyle cumhuriyet tarihimizin hakikaten son derece önemli bir şehridir.

Adana pek çok özelliğiyle de önemli bir ilimizdir. Nüfusta şu anda 5’inci sırada. Devlet Planlama Teşkilatının sosyoekonomik gelişmişlik indeksine göre 8’inci sıradadır. Biraz önce konuşan Değerli Hatip ifade ettiği o değerleri nereden aldı bilmiyorum ama DPT, en son 2003 yılında sosyogelişmişlik endeksini belirledi, daha sonra ilçelere göre birtakım endeks belirlemeleri söz konusu ama Adana, tarımıyla, sanayisiyle, enerji potansiyeli ve gelecekteki enerji politikaları açısından önemi her geçen gün artan bir şehrimizdir. Türkiye'nin en büyük organize sanayisi Adana’dadır. Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesi’nde gerçekten önemli faaliyetlerde bulunan şirketler söz konusudur ve bunlar Adana’yı giderek daha gelişen bir şehir hâline getirmektedir. Hem çalışan işçi sayısında hem de orada faaliyet gösteren firma açısından yüzde 100’ün üzerinde değişiklikler söz konusudur. Aslında organize sanayi bölgesinin elektrik ve doğal gaz tüketimine baktığınız zaman da bir önceki yıla göre yüzde 40 ve yüzde 30 civarında önemli artışların olduğunu görürüz.

Tabii, Adana, esasında çok önemli bir potansiyeli de bünyesinde barındırıyor, özellikle enerji açısından Bakû-Tiflis-Ceyhan ve Kerkük-Yumurtalık boru hatlarının bulunduğu ülkemizin petrol ve doğal gaz alanında stratejik konumuna sahiptir. Ceyhan, enerji endüstri bölgesi ile ilgili Hükûmetimizin önemli gayretleri sonucunda belli bir noktaya gelmiş ve bundan sonraki aşamalarda orada yükselecek bacalar ülkemizde Adana’yı ve dünya çapında da Türkiye’yi önemli bir konuma getirecektir. İskenderun, Adana ve Mersin doğrultusuna kıvrılan körfezin denizcilik açısından gelecekteki faaliyetleri de hakikaten artacak ve önemli bir noktaya getirilecektir. Keza, ulaşım altyapısının sağlamlığına bağlı olarak lojistik, verimli topraklar ile tarım sektörlerinde ihtiyaç duyulan kalifiye iş gücü ile istihdamın da artması mümkündür. Ama şunu ifade etmemiz lazım: Geniş bir kıyı şeridine sahip olan Adana’da denizcilik sektörüyle ilgili çok önemli faaliyetlerde bulunulamamıştır. Bununla ilgili mutlaka Bilim ve Teknoloji Üniversitesi buraya insan gücü açısından ciddi bir potansiyel sağlayacaktır ve Adana denizcilik sektöründen de gereken payı alacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bu vesileyle eğitim alanındaki gelişmeleri de kısaca özetlemek isterim Adana’yla ilgili. Adana’da gerek okul sayısında gerek derslik sayısında gerekse okulların iç donanımları açısından çok önemli gelişmeler söz konusudur. Burada nitelikli lise sayısı 11’den 49’a çıkmıştır. Adana’da bugün itibarıyla, resmî ve özel kurumlar dâhil, toplamda 938 okulda 10.873 derslik bulunmakta ve 435 bin civarında öğrenci eğitim görmektedir, derslik başına 40 öğrenci söz konusu. Bu kadar yoğun bir potansiyel yani 434.409 öğrencinin doğal olarak lise eğitimini bitirdikten sonra yüksekokul ihtiyacı söz konusu olacak. Şu anda Adana’da mevcut bir Çukurova Üniversitemiz var. Son derece önemli bir devlet üniversitemizdir. 40 bin öğrencisiyle Türkiye'nin önde gelen ve belli alanlarda dünya çapında tanınan öğretim üyeleriyle hakikaten göz dolduran bir üniversitemizdir. Bu üniversitemizde 12 fakülte, 4 yüksekokul, 8 meslek yüksekokulu, 1 devlet konservatuarı, 3 enstitü ve 23 araştırma ve uygulama merkezi söz konusu. Çukurova Üniversitesinde 388 profesör, 166 doçent, 289 yardımcı doçent, 173 öğretim görevlisi, 620 araştırma görevlisi, 72 uzman, 129 okutman ve 20 yabancı öğretim elemanı olmak üzere toplam 1.837 tane akademik personel ile eğitim verilmektedir.

Adana’nın nüfusu 2 milyon 100 bin. Türkiye'nin 5’inci büyük şehri. Bugüne kadar ikinci bir devlet üniversitesinin olması gerekiyordu, doğru ve bununla ilgili adımlar atılması gerekiyordu. Bütün milletvekili arkadaşlarımızın çok değerli katkıları söz konusu oldu. Aslında baktığınız zaman, Mersin Üniversitesinin, Hatay’daki Mustafa Kemal Üniversitesinin, Kahramanmaraş’taki Sütçü İmam Üniversitesinin ve Osmaniye’deki Korkut Ata Üniversitesinin altyapıları neredeyse tamamen Çukurova Üniversitesi bünyesindeki öğretim elemanlarıyla ve öğretim üyeleriyle oluşturulmuştur. Son derece mümbit bir üniversite ama ikinci bir üniversiteye ihtiyaç vardı ve ikinci üniversitenin de mutlaka tıp ve tarım ağırlıklı üniversite yapılanmasının ötesinde, Adana’nın gerek bugün gerekse yarınlardaki ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte olması gerekiyordu. En temel hedeflerinin başında, bilim ve teknoloji odaklı bilgi ekonomisi ile iş gücünün entegrasyonunu sağlamak olarak özetleyebiliriz.

Değerli milletvekilleri, aslında, baktığınız zaman, Çin’in giderek artan büyüme hızıyla dünyada gerek teknolojide gerek sanayide önde gelen özelliğini sadece nüfus yoğunluğuna bağlamak mümkün değil. Onun sahip olduğu teknolojik güç, Çin’i gerçekten bir dünya devi yapma noktasında hızla ilerletiyor. Finlandiya’yı sıradan bir Kuzey Avrupa ülkesi konumundan çıkarıp küresel bir marka hâline getiren bulunduğu coğrafya değil, bilgiye  dayalı olarak ürettiği ve bugün birçoğumuzun sahip olduğu iletişim cihazlarıdır. Yüzölçümü ve nüfusuyla ters orantılı şekilde dünya pazarına hâkim olan ülkeleri hatırladığımız zaman, hepsinin, bilgiyle ürettiği bir ürün ve bu ürünün dünya pazarına olan hâkimiyeti vardır.

Hükûmetimiz de Adana ili içerisinde, başta eğitim ve sağlık olmak üzere, bütün dezavantajlı gruplara yönelik acil tedbirleri uygulamasının yanı sıra ilimizde bilgi ve teknoloji kaynaklarını doğru kullanacak, insan gücüne olan ihtiyacı da giderecek bir Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin kurulması noktasında çalışmaları başlatmıştı öteden beri ve bugün de inşallah, sizlerin çok değerli katkılarıyla bunu neticelendireceğiz.

Adana’da kurulacak olan Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Denizcilik Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, İşletme Fakültesi ve Turizm Fakültesi olmak üzere 10 fakülteyi; 1  Yabancı Diller Yüksekokulundan, Sosyal Bilimler ile Fen Bilimleri Enstitüsünden oluşan 2 adet enstitüyü içerecektir. Bununla, biraz önce ifade ettiğim gerek tarım gerek sanayi gerekse enerji sektöründe gerekse denizcilik sektöründeki ihtiyaçları, sadece Türkiye'nin değil dünyanın ihtiyaçlarını karşılayacak modern, çağdaş bir üniversite hâline gelecek.

Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi gibi, küresel düşünen ve bilgi üreten yükseköğretim kurumları ülkemize küresel rekabet ortamında ciddi avantajlar sağlayacaktır.

Yıllardır yapmaya çalıştığımız, Adana’ya ikinci üniversitenin kurulması, çok şükür bu dönemde AK PARTİ İktidarına nasip olmuştur. Konuyla çok yakından ilgilenen milletvekillerimiz ve Adana halkı adına; son Adana seyahatinde, ikinci bir devlet üniversitesi kurulmasının gerektiğini samimiyetle ifade eden Sayın Cumhurbaşkanımıza, Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin kurulmasının her aşamasını takip ve teşvik eden ve geçen haftaki muhteşem Adana mitinginde Adanalılara müjdeleyen Sayın Başbakanımıza, Sayın Millî Eğitim Bakanımıza ve Bakanlar Kurulunun saygıdeğer üyelerine, Sayın YÖK Başkanına ve değerli bürokratlara ve bu güzel eserin Adana’mıza ve ülkemize kazandırılmasını sağlayacak olan iktidarı muhalefetiyle tüm saygıdeğer milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyor, bu üniversitenin Adana’ya, Türkiye’ye ve dünyaya hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünüvar.

Şahsı adına Adana Milletvekili Sayın Vahit Kirişci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; güzel ilimiz, Türkiye’mizin incisi Adana’mıza ikinci bir devlet üniversitesi, Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin kurulmasına dair Hükûmetimizin tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hâlen Adana’mızda hizmet veren Çukurova Üniversitesinin, başlangıçta öğrencisi, devamında bir akademisyeni olarak orada görev yapmış bir arkadaşınız olarak öncelikle Çukurova Üniversitemize dair birkaç cümle sarf etmek istiyorum, çünkü her üniversite kuruluşunda bu kürsüden, değerli arkadaşlar, çok farklı değerlendirmeler yapılıyor. Yeni kurulan üniversitelere ilişkin, bunların tabela üniversitesi olmaktan başka bir özelliklerinin olmadığı vurgulanıyor.

Değerli arkadaşlar, Sayın Erbatur da bilir, kendileri de benim öğrencilik yıllarımda doktoralı asistanımız, hocamızdı, o dönemde Çukurova Üniversitesi üniversite olmadan önce Ankara Üniversitesine bağlı olarak ziraat fakültesi, Atatürk Üniversitesine bağlı olarak da tıp fakültesi kurulmuştu. Yıl 1968. 73 yılına gelindiğinde değerli arkadaşlar, üniversite olarak “Çukurova Üniversitesi” adını aldı ve tabii ki bu iki fakültenin dışında diğer fakülteler, enstitüler, diğer birtakım akademik birimlerle birlikte üniversite gelişme sürecini sürdürdü.

Değerli arkadaşlar, bizler öğrenciliğimize, burada muhalefet milletvekili arkadaşlarım da var, benim sınıf arkadaşlarım onlar, o arkadaşlarım da gayet iyi hatırlarlar, öyle gösterişli, donanımlı binalarda değil, tamamıyla baraka olarak nitelendirilebilecek çok ilkel yapılarda -eğitim öğretim faaliyetlerimize- başladık ama bugün bırakın Türkiye’de bir marka olmayı, dünya markası bir Çukurova Üniversitesi var. Dolayısıyla bir üniversitenin eğer bugün gelişmiş bir dünya üniversitesi olduğundan söz ediyorsak, öncelikle onun mutlaka geçmişteki kuruluşuna bakmak gerekiyor. Yani bir üniversitenin öncelikli olarak kurulması gerekiyor.

Burada değişik vesilelerle dile getirildi değerli arkadaşlar, gerçekten Adana son derece önemli bir kent. Nüfus itibarıyla, bu son adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre Türkiye nüfusunun yüzde 2,8’inin yaşadığı Türkiye'nin 5’nci büyük kenti. Tabii böyle bir kentte ikinci bir devlet üniversitesinin eksikliği hissedilmedi mi? Hissedildi. Ama bir başka eksiklik, değerli arkadaşlar, vakıf üniversitelerimizle ilgili de maalesef var. Yani Türkiye’de üniversite olan kentlerimizde hemen devlet üniversitesinin yanı başında vakıf üniversitelerimiz varken, bizim, Adana’da bu konuda bir geriliğin olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Her ne kadar biz, özellikle iktidar partisi milletvekilleri olarak bunun öncülüğünü yapıp vakıf üniversitelerinin kurulmasıyla ilgili de gayretlerimiz olmuşsa da şu ana kadar arzuladığımız neticeyi alabilmiş değiliz.

Değerli arkadaşlar, burada kurulan devlet üniversitesi aslında gelişigüzel bir devlet üniversitesi değil. Öncelikle adına bakmak gerekir çünkü “bilim ve teknoloji üniversitesi” olarak kurulması bir tesadüf, bir tevafuk değildir. Burada dile getirildiği için söylüyorum, bir üniversitenin, bundan birkaç gün önce, kuruluşuyla ilgili, yeni, bu Mecliste yasama çalışmalarımız sırasında dile getirildiği için ifade ediyorum: Orada verilen bir önergeyle sanki iktidarın buna mâni olduğu gibi bir ifade, bir hava, bir değerlendirme yapıldı. Bu, değerli arkadaşlar, kesinlikle doğru değil.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Doğru değil mi? Çok ayıp oluyor ama!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Maddeyi düşürdünüz.

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) – Çünkü böyle bir üniversitenin öncelikle Adana’da kurulması ve devamında da -biraz önce Sayın Ünüvar da dile getirdi- gerçekten Türkiye’de birbirinden kıymetli, birbirinden değerli insanları yetiştirecek olan fakültelerin de bu üniversite bünyesinde yer alması sağlandı.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Doğru değil, herkes şahit buna.

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şunu belirtmemde yarar var müsaade ederseniz: Bakınız, bu üniversite, Çukurova Üniversitesine bir rakip üniversite olarak kurulmuş değil çünkü burada eğer bir rekabet olacaksa, bu rekabetin iş birliği içerisinde olması gerekir. İş birliği içerisinde bir rekabetten elbette ki söz edebiliriz ama benim bu yeni üniversiteyle ilgili tanımlamam daha çok tamamlayıcı bir üniversite olduğu noktasındadır çünkü fakültelerin isimlerine baktığınızda özellikle Çukurova Üniversitesinde bulunmayan veyahut da varsa bile yine bu konuda bir açığı dikkate alarak kurulmuş fakülteler şeklinde değerlendirmek gerekir.

Değerli arkadaşlar, burada dile getirildiği için ona da değinmeden geçemeyeceğim, o da şudur: Biliyoruz ki üniversiteler, eğitim öğretim alanındaki her türlü çalışmalar özellikle sosyal ve beşerî sermayenin geliştirilmesine yönelik atılmış olan adımlardır değerli arkadaşlar. Doğrudur, Devlet Planlama Teşkilatının raporlarında Adana’yla ilgili özellikle sosyal ve beşerî sermaye noktasında eksiklik ve noksanlık vardır ama birazcık sosyal ve beşerî sermayenin bu geriliğinin nerelerden kaynaklandığına bakacak olursak bunu çok rahatlıkla görebiliriz. Bunların başında özellikle yerel yönetimlerin rolü ve fonksiyonu ilk sırada yer almaktadır.

Bir başka konu da değerli arkadaşlar, burada dile getirildiği için yine ifade etmem gerekiyor: Sayın Başbakanımızın etnik milliyetçilik yaptığı yönündedir.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Hoca, yanlış anlama, bölgesel…

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu ülkenin, her vesileyle, üç tane kırmızı çizgiden söz ederken, bunlardan birisinin dine dayalı milliyetçilik, diğerinin bölgeye dayalı milliyetçilik, üçüncüsünün de etnik milliyetçilik, bunlara geçit vermeyen bir milliyetçilik, bunlara kesinlikle kırmızı çizgi olarak bakan bir anlayışa sahip bir Başbakana bu yakıştırmayı doğru bulmuyoruz.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Bölgesel milliyetçilik, yanlış anlamışsın Hoca. Anlamadığın konularda konuşuyorsun.

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) – Bir diğer konu da, Hükûmetimizin Adana’ya ve Adanalıya -onu cezalandırmak adına- farklı baktığını dile getirdiniz. Değerli arkadaşlar, İstasyon Meydanı orada duruyor.

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Uğur Mumcu Meydanı Vahit Bey.

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) - Daha pazar günü İstasyon Meydanı tarihî günlerinden birisini yaşadı ve İstasyon Meydanı meydan olalı o kalabalığı görmemişti ve bu konuda halkımızın teveccühü ortada.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Rakamlar da ortada!

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) – Bir diğer konu ise değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan Adana’ya kebap yemek üzere gitmedi. Adana ziyaretinde tam 75 adet tesisin toplu açılış töreni için gitti.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kaç kişiyi istihdam etti?

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) – Bakınız, bunların temel atma törenleri için değil, bunların açılışları için oradaydı. Ben, üniversitelerle ilgili, üniversite kuruluşuyla ilgili böyle bir görüşmede bunları dile getirmek istemezdim ama şunları burada ifade etmek durumunda kaldım çünkü neticede bize cevap hakkı doğmuş oldu. Değerli arkadaşlar, sırasıyla tek tek sıralayacağım:

Organize sanayide tam 34 adet fabrika, özel sektöre ait.

Müze ve Dörtyol köprülü kavşağı.

Devlet hastanesine entegre acil servis ünitesi ve nitelikli hasta yataklı Karataş Abdullah Tekin Devlet Hastanesi ki bu Abdullah Tekin Devlet Hastanesi, değerli arkadaşlar, tıpkı Karadeniz otoyolu gibi. Bu devlet hastanesinin temeli atıldığından bizim açılışını gerçekleştirdiğimiz güne kadar kaç tane hükûmetin geldiğinden, kaç tane Sağlık Bakanının gelip geçtiğinden bahsetmeyeceğim.

Yine, Aladağ İlçesi Emniyet Amirliği binası.

Yüreğir, 113 adet tarım köy konutu.

Abdioğulları Plastik ve Ambalaj AŞ.

AÇS Çelik İnşaat Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi; ARSETEKS Tekstil, Tarım, Kimya Sanayi ve Pazarlama Limitet Şirketi; CEYTECH Makine Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi; Ç.Ü Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu; EPAŞ Döküm Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi; Garanti Bankası AŞ; GER Mühendislik, Taahhüt, Proje, Montaj, Nakliye, Turizm, İnşaat, İmalat ve Ticaret Limitet Şirketi; GİZİR Ahşap, İnşaat, Turizm, Sanayi, Ticaret AŞ; Güney Çelik Hasır ve Demir Mamulleri Sanayi ve Ticaret AŞ; JAIN Sulama Sistemleri Sanayi ve Ticaret AŞ; Kaplan Pamuk Ticaret ve Tekstil Sanayi Limitet Şirketi; Kırmızıdam Gıda, Organik Tarım ve Turizm Ticaret Limitet Şirketi; KİMTEKS Tekstil, İnşaat, Ticaret ve Sanayi AŞ; KYK Yapı Kimyasalları Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi; Lara Cam ve PVC, Alüminyum, Profil, İthalat, İhracat, İmalat Sanayi Ticaret Limitet Şirketi; Mazlum Mangtay Boru ve Sondajcılık İnşaat, Tarım Ürünleri Sanayi ve Ticaret AŞ; Oğuz Gıda Tekstil Sanayi ve Ticaret AŞ; Oğuz Tekstil Sanayi ve Ticaret AŞ; Onyteks Tekstil Sanayi Ticaret AŞ; Set Tohumculuk, Gıda, Tarım, Sanayi ve Ticaret AŞ; Teknik Metal Endüstri Malzemeleri Ticaret ve Sanayi AŞ; Ur-Sa Plastik Çuval Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, zaman sona erdiği için sözlerimi burada tamamlıyorum. Başta Sayın Başbakanımız olmak üzere Millî Eğitim Bakanımıza, Millî Eğitim Komisyonumuza ve emeği geçen herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kirişci.

Başka söz talebi yoktur.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanu-nuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi

EK MADDE 143- Adana'da Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi adıyla bir üniversite kurulmuştur. Bu Üniversite rektörlüğe bağlı;

a) Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi, De-nizcilik Fakültesi, Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, İşletme Fakültesi, Turizm Fakültesinden,

b) Yabancı Diller Yüksekokulundan,

c) Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Hulusi Güvel.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 719 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 23’üncü Dönemin son yasama günlerini yaşıyoruz. Bugün benim en mutlu günlerimden bir tanesi. İlk defa Adana’yla ilgili önemli bir konuyu yüce Mecliste Adana milletvekilleri olarak konuşuyoruz. Değerli arkadaşlar, bir Adana çocuğu olarak ve Adana’nın her sokağını, her köyünü gözüm kapalı, nerede çukur var, nerede bir yamalı yol var, bilen biri olarak deminki konuşmacı Adana milletvekili arkadaşlarımın anlattıklarını duyunca ben “Acaba başka bir şehirden mi bahsediyor?” diye endişeye kapıldım.

Değerli arkadaşlar, bir üzüntümü de burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Dördüncü yılını bitirdiğimiz bu süreçte Adana milletvekilleri olarak bilhassa iktidar partisi milletvekilleriyle bir defa dahi bir araya gelip yemek yemeyi falan bırakın, bir çay dahi içememenin üzüntüsünü yaşıyorum. Bunu defalarca dile getirmemize rağmen her nasılsa başaramadık.

Değerli arkadaşlar, Adana bir zamanlar tarımda Türkiye’yi doyuran, tarıma dayalı sanayide Türkiye’ye yön veren ve bu zenginlikleriyle Türk sinemasına çok büyük kaynaklar yaratan bir kentimizdi ama bugün geldiğimiz noktada, demin değerli arkadaşım anlattı, otuz altıncı sıraya düştü kamu yatırımlarından aldığı pay bakımından. Bunu da bizim eksikliğimiz olarak görüyorum.

Bir zamanlar ekonomide, tarımda, sanayide, sporda, siyasette, kültür ve sanatta Türkiye’ye örnek olan bu kentimiz bugün bunların hiçbirinde yok değerli arkadaşlarım ama bugün bu konuştuğumuz yasa tasarısı, Adana’ya ikinci bir üniversite açılması beni çok mutlu ediyor.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla Adana’da “Bilim ve Teknoloji Üniversitesi” adıyla yeni bir üniversite kurulması öngörülmektedir. Her şeyden önce şunu söylemek isterim: Adana’ya ikinci bir üniversite kurulması kararı çok geç kalmış bir karardır. Geçtiğimiz yıl Erzurum’da, Kayseri’de, Bursa’da, Konya’da üniversite sayısı ikiye çıkarılmıştır. Bu illerden yalnızca Bursa’nın nüfusu Adana’dan fazla olmasına rağmen, Adana’nın ikinci bir üniversiteye ihtiyacı açık olmasına rağmen bu kadar beklenmiş olmasını anlamak mümkün değildir.

İki yıl önce, Adana ilimizde “5 Ocak Üniversitesi” adıyla bir üniversite kurulması hakkında bir kanun teklifi verdim ve bu kanun teklifimin örneklerini Adana milletvekili arkadaşlarımın hepsine gönderdim, eksikleri varsa, fazlalıkları varsa bunları düzeltip birlikte verelim diye ama hiçbirinden olumlu-olumsuz bir geri dönüş alamadım. Bunu da belirtmek istiyorum. Ancak benim bu teklifim, esas komisyon olan Plan ve Bütçe Komisyonunda ve tali komisyon olan Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda da aradan geçen zamana karşın hâlâ görüşülememiştir. Geçen süre içinde pek çok ilde üniversite kurulmuş, bu konuda verilmiş birçok teklif ve tasarı Genel Kurul gündemine alınmıştır ancak söz konusu olan il Adana olduğu için mi bilinmez, bu teklif görünmezden gelinmiştir. Ancak, her şeye rağmen böyle bir konuda adım atılması sevindiricidir.

Değerli arkadaşlar, Adana, hazır altyapısı, gelişkin kültür yaşamı, sahip olduğu üniversitelilik bilinci ve sosyal olanaklarıyla ikinci, hatta üçüncü bir üniversiteye uygun koşullara sahiptir. Adana’nın ekonomik potansiyelinin doğru kullanılabilmesi için eğitimli, konusunda uzman ve dünyadaki değişimleri doğru yorumlayabilecek nitelikli kuşaklara ihtiyaç duyulmaktadır. Yeterli eğitim olanağından yoksunluk nedeniyle kentten nitelikli insan gücü daha büyük kentlere kaymakta, aldığı niteliksiz iş gücü göçü nedeniyle sorunlar yaşanmaktadır. Kalkınmada beşerî sermayenin rolü düşünüldüğünde bu durum kent için ciddi bir zayıflığa neden olmaktadır. İlimizin yaşadığı işsizlik sorunu hepimizin malumudur. Bu durumun aşılmasında Adana’ya kurulacak üniversitenin büyük fayda sağlayacağı ortadadır. Kentin tarım, sanayi, turizm, sağlık sektörü, enerji sektörü, tarıma dayalı sanayi iş kollarında büyük bir potansiyel vardır. Ancak, sektörlerdekini harekete geçirecek temel unsur yetişmiş olan insan gücüdür. Şimdiye dek Çukurova Üniversitesi bu konuda üzerine düşeni yerine getirmiştir ama şimdilerde kentin gereksinim duyduğu hareketlenmeyi sağlamak için yetersiz kalmaktadır.

Bu nedenlerle, Adana’ya kurulacak ikinci bir devlet üniversitesinin kente büyük katkı sağlayacağı tartışılmazdır. Adana’nın üzerindeki ölü toprağının kaldırılması Adana’nın ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünün sağlanması, Adana ekonomisinin canlandırılması için ikinci bir devlet üniversitesine ihtiyaç olduğu açıktır. Adanalıların yıllardan beri beklentisi bu yöndedir. Ancak görünen odur ki Adana, üniversitesi konusunda da üvey evlat muamelesi görmüştür. Eğer bir ile doğru dürüst kamu yatırımı yapmazsanız, iş ve eğitim olanaklarını geliştirmezseniz, sanayisine katkı vermezseniz o ilde gelişme sağlayamazsınız. Sekiz yıldan beri Adana’nın başına gelen budur. Adana, başta eğitim olmak üzere hemen her alanda ihmal edilmiş, yok sayılmıştır. Bu yüzden, Adana, ülkemizin işsizlik şampiyonudur. Bu tabloyu bu siyasi iktidar yaratmıştır. Bir ilin sekiz yıl boyunca görmezden gelinmesinin doğal sonucu budur.

Değerli arkadaşlar, yıllardır kamu yatırımlarından aldığı pay çevre illere göre azalan Adana’ya içinde bulunduğu sıkıntıları aşmasında yardımcı olacak ikinci üniversite hakkı tanınmıştır. Hiçbir yetkili Adana’ya neden üniversite kurulmadığı konusunda doyurucu bir açıklama yapmamaktadır. Oysa nüfusu hızla artan, nitelikli göç veren bir il için özel çözümler üretilmesi gerekmektedir. Nüfus artış hızına bağlı olarak Adana’daki öğrenci sayısı da artmaktadır. Adana’da her yıl genel ve meslek liselerinden mezun olan 70 binin üzerinde gencimiz üniversite sınavına girmektedir. Bu gençlerimiz Adana’da yeterli eğitim olanağı bulamadığından başka illerdeki üniversitelere gitmek zorunda kalmaktadır. Bu gençlerimize daha iyi bir eğitim olanağı sunmak için Adana’ya ikinci bir üniversite kurulması gerekmektedir. Dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişime ayak uydurabilecek nitelikli cumhuriyet kuşakları yetiştirmekte üniversitelerin rolü tartışılmazdır. Ülkemizin gelişimine katkıda bulunacak, yaşadığımız sorunlara doğru çözümler üretebilecek çağdaş insanlar yetiştirmek, ülkemizin, geleceğine olan borcudur.

Adana ilimiz sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında seksen bir il arasında sekizinci sırada yer almaktadır. Yüzde 80’lik kentleşme oranı Türkiye ortalamasından yüksektir. Kişi başına düşen gayrisafi millî hasıla miktarı ülke ortalamasının üzerindedir. Sekiz yıldır pek çok alanda gerileme olmasına rağmen gelişmişlik göstergelerinde üst sıralardaki yerini korumaktadır ancak bütün bu gelişmişlik göstergelerine karşın Adana ili eğitimde aynı oranda başarılı olamamaktadır. Üniversiteleşme oranı yüzde 7,87 ile gelişmiş illerimizin gerisinde kalmaktadır. Sürekli ve sürdürülebilir bir kalkınma için özel sektör, kamu sektörü ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğini geliştirmekte, kaynakların etkin kullanımının sağlanmasında, yerel potansiyelin harekete geçirilmesinde ve bölgesel gelişmenin hızlandırılmasında kente kurulacak ikinci bir devlet üniversitesinin yararlı olacağı ortadadır. Adana’ya katkı sağlayacak her teklifi desteklemek gereğini düşünmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

HULUSİ GÜVEL (Devamla) – Hükûmetin nihayet Adana’yı gördüğünü düşünüyor, Adana’mıza hayırlı olması dileğiyle, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güvel.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 719 sıra sayılı Adana’da Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı Meclis gündemine geldiğinde, acaba konuşsam mı, konuşmasam mı diye gerçekten çok düşündüm. Çünkü özellikle bu konuda AKP İktidarının öyle yanlışları, öyle tezatlarına şahit olduk ki biz konuşmaktan yorulduk fakat AKP bir türlü yanlış yapmaktan yorulmadı, bıkmadı, usanmadı. Biz doğruları söyledikçe, AKP Hükûmetinin temsilcileri bizi maalesef hiç dikkate almadılar ve söylenen gerçekleri duymazlıktan gelerek, iktidar olma şımarıklığında inat ve ısrar ettiler ama konuşmasak da bu sefer, sanki “Muhalefet hiç katkı koymuyor, öneri ve çözüm getirmiyor.” şeklinde, AKP sözcüleri tarafından kamuoyu da sistematik bir şekilde bilinçli olarak yanıltılmak isteniyor.

İşte bu sebeplerden dolayı, şu an yüce Meclisimizin oturumunu izleyen aziz milletimizin ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımızın huzurunda bir kez daha gerçekleri ama sadece gerçekleri dile getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, hatırlayacağınız üzere Bakanlar Kurulu kararıyla yedi ile yedi devlet üniversitesi kurulması kararlaştırılmış ve ilgili kanun tasarısı geçtiğimiz yıl Meclisimizde kanunlaşmıştı. İşte bu karar sürecinde elde ettiğimiz duyumlar çerçevesinde, seçim bölgem olan Adana adına hem heyecan hem de sevinç duymuş idim. Netice olarak biz bu duyumlarımız doğrultusunda, henüz kanun tasarısı Meclise gelmeden, yedi ile yedi devlet üniversitesi kurulması kararı alınırken Adana’nın listenin en başında olacağını umuyor ve bekliyorduk. Ancak, ülkemizin en önemli ve büyük kentlerinden birisi olan Adana, bırakınız listenin en başını en sonunda dahi yer alamadı ve haklı olarak o dönemde hepimiz ziyadesiyle üzüldük ve tepki ortaya koyduk. O dönemde, diğer illere devlet üniversitesi kurulması kanunlaştıktan sonra Adanalı vatandaşlarımızdan, hemşehrilerimizden çok sayıda telefon, e-posta yağmış ve en az bizim kadar onlar da büyük üzüntü içerisine düşmüşlerdi.

Yine, bu çatı altında verdiğimiz onca mücadeleden de bir sonuç alamayınca Temmuz 2010’da biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak kanun teklifi hazırladık. “Adana Teknik Üniversitesi” ismiyle diğer milletvekili arkadaşlarımızın da altında imzası bulunan kanun teklifini Milliyetçi Hareket Partisi olarak Meclis Başkanlığına sunmuş olmamıza rağmen o teklif, maalesef, iktidar olma taassubu yüzünden görmezden gelindi ve gündeme dahi alınmadı.

Şimdi, düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlar, Adana 2 milyon bir nüfusu barındırıyor, çevre illerden ve hatta doğu ve güneydoğudan göç baskısı var ve sürekli nüfusu fazlalaşıyor ve bu koca metropol kentte sadece bir -evet, yanlış değil- üniversitemiz mevcut. Benim de mezunları arasından olmaktan iftihar ettiğimiz Çukurova Üniversitesi, bugün, dünyada ilk 500 eğitim kurumu arasında yer almaktadır ve yaklaşık 35 bin öğrencimiz ile Adana’da tek üniversite olarak eğitim ve öğretime katkı sunmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla, Adana’da şiddetle ikinci bir üniversiteye ihtiyaç bulunmaktadır. İşte, bu yüksek öncelikli ihtiyaca binaen biz o kanun teklifimizi geçen yıl vermiş idik.

Bakınız, o kanun teklifimiz üzerine Adana’daki yerel basında çıkan haberlerde “Adana’ya en büyük hizmet” şeklinde başlıklar kullanılmıştı ve dahası “Milliyetçi Hareket Partisi Adana’ya ikinci bir üniversite kurulması yönündeki gayretlere set çeken iktidarı verdiği kanun teklifiyle köşeye sıkıştırdı.” ibaresi kullanılmış ve aynı haberlerde özetle şu ifadeler yer almıştı: AKP milletvekillerinin de destek vermesi hâlinde yasalaşmasına kesin gözüyle bakılan teklifte yer alan Adana teknik üniversitesi, doğa  bilimleri, mühendislik ve mimarlık fakültesi, denizcilik fakültesi, insan ve toplum bilimleri fakültesi, orman fakültesi, iletişim fakültesi, yabancı diller yüksekokulu, sosyal bilimler enstitüsü ile fen bilimleri enstitüsünden oluşuyor. Maalesef Adana basını da bizim gibi yanılmıştı. Zannediyorlardı ki AKP’nin üreteceği hiçbir mazeret kalmadı ve böylece, vermiş olduğumuz kanun teklifimizi gündeme alarak kabul edecek. Oysa, Adanalı vatandaşlarımız da tıpkı bizim gibi gerçekten de büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Çünkü bu kadar masum ve haklı bir teklife, kimden gelirse gelsin “hayır” demenin pek mümkün olmadığını zannetmekteydiler. Hangi gerekçeyle böylesine bir teklife “hayır” denilebilir ki? Ama karşınızda AKP İktidarı varsa, AKP varsa halkın gerçek ihtiyaçları dahi olsa siyasi taassuptan vazgeçmez ve “illa benim dediğim olsun” ister.

Oysa bakınız, o kanun teklifinin gerekçesinde biz ne demişiz: “Adana’da sadece bir üniversite bulunmaktadır. 2 milyon nüfuslu ilimizde ikinci, hata üçüncü üniversite ihtiyacı had safhadadır. Çünkü Adana ülkemizin en büyük illerinden birisidir ve devamlı iç göç almaktadır. Çevresinde Osmaniye, Hatay, Mersin, Niğde başta olmak üzere pek çok ilimiz ile ulaşımda, ticarette, eğitimde doğrudan ya da dolaylı ama sürekli bir ilişki içerisindedir. Ilıman iklimi, ulaşım imkânları, özellikle soğuk illerimize göre daha kolay yaşanabilir olması bu kentimizi, yükseköğrenim görmek isteyen gençlerimiz için de cazip kılmaktadır.”

Sayın milletvekilleri, işte Adana’ya ikinci devlet üniversitesi kurulması amacıyla vermiş olduğumuz kanun teklifimizin gerekçesi özet olarak böyleydi.

Hatırlayınız, geçtiğimiz aylarda bir başka arkadaşımız, Milliyetçi Hareket Partisi Adana Milletvekilimiz Sayın Kürşat Atılgan da Adana havacılık fakültesi kurulmasını önermiş ama ne yazık ki bu teklif de o dönemde iktidar taassubu ile karşı karşıya kalmış ve kabul edilmemişti. Bugün ise AKP İktidarı, Adana’da, seçimlere yaklaşık iki ay kala âdeta seçim rüşveti verircesine “Bilim ve Teknoloji Üniversitesi” ismiyle ikinci bir devlet üniversitesinin kurulması için bu tasarıyı getirmiştir. Bu tasarıyı getirirken de maalesef hiçbir nezaket gösterme ihtiyacı duymadan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak benim ve diğer milletvekili arkadaşlarımın geçtiğimiz yıl “Adana Teknik Üniversitesi” ismiyle kurulması amacıyla vermiş olduğumuz kanun teklifiyle bu tasarıyı birleştirme erdemini bile gösterememiştir.

Sayın milletvekilleri, daha önce de pek çok kez söylediğimiz gibi, akademik eğitim imkânından herkesin ama herkesin, bütün vatandaşlarımızın faydalanması gerektiğine, hiçbir vatandaşımızın bundan mahrum olmaması gerektiğine biz gönülden inanıyoruz. Dolayısıyla biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak her alanda olduğu gibi eğitim imkânlarının sunulması noktasında da adalet istedik, “Eşitlik ilkesinden de ayrılmayın.” diye o dönemde çok ikaz ettik ancak AKP İktidarı sadece “Muhalefet partisinden geldi.” diye teklifimizin gündeme alınmasına izin vermedi ve kendi tasarıları ile bizim teklifimizi birleştirme nezaketini bile maalesef gösteremedi.

Peki, AKP Hükûmeti ne yaptı değerli arkadaşlar? Az önce sizlere bir kısmını okuduğum, Adana’daki yerel basında geçen bir ifadeyle cevap vereyim: “AKP köşeye sıkıştı.” Evet, aynen gerçek budur sayın milletvekilleri. Yaklaşık dokuz yıldır iktidarda olan AKP Hükûmeti nihayet, seçimlere iki ay kala Adana’yı hatırlamış oldu. Milliyetçi Hareketin üniversite konusunda verdiği samimi mücadeleye destek vermeyen AKP, seçime iki ay kala, tıpkı her seçim öncesinde olduğu gibi, bulgur, nohut, mercimek dağıtır gibi şimdi ikinci bir devlet üniversitesi için karar aldı ve o tasarı, samimi olarak söylüyorum, ne mutlu bize ki bugün burada görüşülmektedir.

Şimdi, bizim ne yapmamız icap ediyor, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim nasıl bir tavır almamız icap ediyor? Bugüne kadar ikiyüzlü değil samimi, yıkıcı değil yapıcı muhalefet anlayışımıza aynı yaklaşımı göstermeyen AKP’nin teklifine “Hayır.” mı diyeceğiz? Bütün samimiyetimle ifade ediyorum ve eminim ki burada hazır bulunan arkadaşlarımız ve şu an televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımız bu sorunun cevabını çok net olarak biliyorlardır.

Evet, değerli arkadaşlar, biz bu ülkeyi karşılıksız seven bir anlayışın, bir siyasi hareketin temsilcileri olarak bu tasarıya elbette “Evet.” diyeceğiz ve bundan da büyük bir mutluluk duyacağız ve iktidar gibi hiçbir komplekse kapılmadan da bu tasarıyı getirenlere elbette teşekkür de edeceğiz. “Ülkemiz için ‘evet’ diyeceğiz, Adana’mız için ‘evet’ diyeceğiz, memleketimiz için ‘evet’ diyeceğiz, üniversite kapılarından geri dönen, hayalleri yıkılan ve yarınlarımızın güvencesi olan bağrımıza bastığımız gençlerimiz için ‘evet’ diyeceğiz.” diyorum ve bu tasarıyla Adana’da kurulacak olan “Bilim ve Teknoloji Üniversitesi”nin öncelikle Adana’mıza, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Adana Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bizi izleyen aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, Adana’mız sıcak iklimi, sıcakkanlı insanları, zengin toprakları ve Türkiye’de mevduatlara baktığımızda İstanbul’dan sonra ikinci olan zengin bir şehir, dolayısıyla her türlü yatırımı hak eden ve her türlü yatırıma ihtiyaç duyan bir şehir. Adana’mızda “Çukurova Üniversitesi” adı altında bir devlet üniversitemiz var, öğrenci sayısı da oldukça fazla ancak Adana’mız bu zengin potansiyeli itibarıyla ikinci, üçüncü, hatta dördüncü, beşinci üniversiteleri de hak eden bir şehrimiz.

Tabii, muhalefet de daha önce olduğu gibi, maalesef, hiç de doğru olmayan bazı eleştirilerle geçmişte gündeme gelen Türk Hava Kurumu Vakfının kuracağı bir üniversiteyle ilgili burada bir önerge verdi, tüm vekil arkadaşlarımız ve vatandaşlarımız da bunu televizyondan izledi. Türk Hava Kurumu Vakfı Üniversitesi merkezi Ankara’da olan ve Havacılık Fakültesinin de Ankara’da kurulacağı bir üniversiteydi. Muhalefet vekili bir arkadaşımız…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – “Kürşat Bey” adını söyle, adını!

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kürşat Atılgan… Kürşat Atılgan…

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – …”Adana” olarak adının değiştirilmesiyle ilgili bir önerge verdi ve önerge daha sonra çarpıtıldı, denildi ki: “İktidar vekilleri üniversite kurulmasını engellediler.” Önerge Meclis kayıtlarında…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Maddeyi düşürdünüz oylarınızla!

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – AKP Grubu! AKP Grubu!

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Ben sizi dinliyorum. Müsaade ederseniz ben konuşmamı tamamlamak istiyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Maddeyi düşürdünüz oylarınızla!

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Yanlış söyleme, doğru söyle! Doğru söyle, tutanaklardan konuş!

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Önerge Meclis kayıtlarında var, bizde de var.

Biz, tabii, AK PARTİ olarak her zaman vatandaşımıza hizmet etmeyi hedef alan bir partiyiz. Bugün iktidar vekili olarak, iktidar partisinin bir vekili olarak ben her zaman diyorum ki: “Adana’mız ve Adana halkımız her şeyin en iyisine layık.” Kurulacak olan bu üniversite de Adana’mızın ihtiyaçlarını giderecek ve Adana’mızın potansiyeline uygun bir üniversite.

Biz hiçbir hizmeti muhalefet eleştiriyor diye yapmıyoruz. Biz diyoruz ki: “Vatandaşımızın ihtiyacı ne ölçüdeyse biz ona hizmet etmek için yollara düştük.”

Evet, bir de işsizlikle ilgili bazı eleştiriler var. İşsizlik tabii ki dünyanın her yerinde mevcut, Adana’da da mevcut. Ancak TÜİK verilerinde de Adana’nın ilgili kurumlarının verilerinde de işsizliğin giderek azaldığı da gündemde ve bu, basında da çoğu zaman dile getiriliyor.

Evet, geçtiğimiz pazar günü de Sayın Başbakanımız Adana’da resmî kurumlarca yapılan bazı kurumların ve otuz altı tane de özel sektörün yaptığı değişik kuruluşları, kurumları, fabrikaları toplu olarak açtılar. Kendisine çok teşekkür ediyoruz.

Evet, Adana büyüyen, gelişen bir şehir. Bundan sonrası çok daha iyi olacak. Sayın Başbakanımızın başkanlığındaki iktidar partisi Hükûmetimiz Türkiye'nin her yerine olduğu gibi Adana’mıza da hizmet etmeye devam ediyor. Biz diyoruz ki: “Bizim milletimiz her şeyin en iyisine layık.” Adana’mız da en iyisine layık ve biz Adana’mıza hizmet etmeye devam edeceğiz. Tabii, bugüne kadar üniversitenin kurulmasıyla ilgili taleplerini dile getiren buradaki muhalefet vekili arkadaşlarımıza da teşekkür ediyoruz. Bunlar sonuçta Adana’mıza hizmet yapılması için katkılardır. Ayrıca biz uzunca bir süredir bu üniversitenin kurulmasıyla ilgili tüm vekil arkadaşlarımızla da çalışmalar yaptık, bugün kanunu da gündeme geldi. Ben bu kanuna, üniversitenin kurulmasında desteği olan başta Sayın Başbakanımıza, Millî Eğitim Bakanımıza, ilgili komisyonlara ve emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Adana’mızda tabii ki bu üniversite kurulacak, yeni üniversiteler de kurulacaktır.

Ben Adana’mız her şeyin en iyisine layıktır diyor ve üniversitemizin Adana’mıza, Adanalıya hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürkan.

Şahsı adına Adana Milletvekili Sayın Mustafa Vural, buyurun.

MUSTAFA VURAL (Adana) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Konuşmama başlarken hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

2007 seçimlerinin propaganda dönemini hatırlıyorum da iktidar partisinin vadettiği, biz muhalefet partilerinin de içtenlikle istediği Adana’ya ikinci bir üniversitenin açılmasının yasasını ne zaman görüşüyoruz? 2011 seçimlerine beş kala. Bilemiyorum, iktidar partisi 2002 seçimlerinde de bu vaadi vermiş miydi Adanalılara? Ama ne yapalım, buna da şükür.

Ben üniversitemizin Adanalılara ve eğitim sistemimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (II) sayılı cetvelin “A) Yükseköğretim Kurulu, Üniversiteler ve Yüksek Teknoloji Enstitüleri” bölümüne aşağıdaki ibare eklenmiştir.

“105) Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi”

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Adana’ya yeni bir üniversite kuruluyor. Adana bir teknoloji kenti ve kurulan üniversite, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi. Bu üniversitenin kuruluşu konusunda hiçbir siyasi partinin olumsuz bir şey söylemesi beklenemez ve biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu üniversitenin Adana için çok önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz ve biliyoruz ancak sekiz buçuk yıldır Adana’da yeni bir üniversite kurulmamış olmasının üzüntüsünü de yaşıyoruz, bu bir zaruretti ve gecikti.

Peki, bu üniversiteyi Adana’ya kurmanın amacı nedir? Herhangi bir üniversite değil bu, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi. O zaman, burayı bir bilim yuvası hâline getireceksiniz ve teknolojinin merkezi yapacaksınız. Peki, bu, şu anki tabloyla uyuşuyor mu? Sayın Adana milletvekillerimiz, Adana konusunda bilgi verdiler. Değerli arkadaşlar, bir dolu endişemiz var. Adana için bu üniversite isabetlidir ama her üniversite isabetli diyemeyiz. Çok ciddi bina ve öğretim üyesi sıkıntıları çeken üniversiteler var. Bir gün bu oturacak diye biz üniversite açmaya devam edersek, Türkiye’nin geleceği yer, içinden çıkılmaz bir nokta olur ve liyakati biz sıfıra indiririz.

Bugün yeni yeni profesörler türüyor, her gün yeni birinin profesör olarak atandığını, profesörlük unvanı aldığını görüyoruz. Değerli arkadaşlar, endişelerimizden biri de 12 Eylül profesörleri gibi 12 Haziran profesörlerinin bu dönemde türemesidir. Bunu bir siyasi yatırım aracı olmaktan çıkarmak lazım. Bakın şimdi, bu tablo içerisinde mevcut üniversitelerde olmasını istediğimiz şeyleri sayarak diğer eleştirilerime geçeceğim.

Çukurova Üniversitesinde bir gen merkezi var, Sayın Erbatur söylemişti, hepimiz biliyoruz. Değerli arkadaşlar, oralarda gen araştırmaları sürdürülüyor ancak Türkiye’deki gen araştırmalarının sonucunda patent konusu gündeme geldiğinde, patent alınmış mı diye bakıyorsunuz, hayır. Böyle bir eksiklikle Türkiye yaşayamaz. Dışarıda, ithalatımızın… Örneklemeden bahsediyor… Oransal olarak Patent Enstitüsünden bir çıkarırsanız, bir de araştırma sonuçlarını çıkarırsanız, kaç oranda patent alındığını görürsünüz. Yüzde 2,5 tartışılmaz arkadaşlar, “yaptık” denilmez. Eğer siz gen bankasında elde ettiğiniz verilerin yüzde 2,5’una patent alıyorsanız, bu, geleceğe dönük, kendi emeğinizi dışarı avucunuzla vermek anlamına gelir. Ben bir meselenin eksikliğine dikkat çekiyorum. Burada hepimizin görevi var.

Değerli arkadaşlar, biz, Türkiye’de, dışarıdan getirdiğimiz know how ve dış yatırımların yüzde 17’sini direkt patent olarak ödüyoruz. Yazık değil mi bu ekonomiye? Yani, bakın bizim ithalat kalemlerimize, ihracat kalemlerimiz içerisindeki payı bile yüzde 15’in üzerinde. Üretiyorsunuz ama patent ödüyorsunuz. Böyle bir ülkenin kalkınması mümkün mü?

Geliyoruz Adana’ya. Değerli arkadaşlar, Sayın Milletvekilim saydı, dedi ki “Sayın Başbakan geldi Adana’ya.” Ee, ne yaptı Adana’da? “34 tane fabrika açtı.”

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – 36…

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – “36” diyorsunuz, değil mi? Peki, güzel.

Arkadaşlar, elimdeki veriler… Şimdi aradı arkadaşlarımdan büyük bir çoğunluğu, ben çoğunu biliyorum. 1 tanesi tam iki buçuk yıl önce faaliyete girdi, Sayın Başbakan açılışını yaptı.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Açmaya zaman bulunamıyor.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – 7 tanesi genişletme çalışmalarını yapmış, sadece işletmesini genişletmiş, genişletme çalışmaları üç yıl önce yapılmış. Tamam, söyleyelim, bu özel sektör.

Peki, istihdam, istihdam ama o milletvekilimiz bir şeye cevap versin: Bu dönemde Adana’da kaç sendikalı işçiyi sokağa koyduk? 12.500. Peki, bu Meclisten geçirdiğiniz yanlış teşvik politikasıyla Adana’dan kaç fabrika Osmaniye’ye taşındı, gelsin, sayısını buradan söylesin.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Tacidar Bey, güzel şeylerden bahsedelim, Adana’ya ikinci üniversiteyi kuruyoruz. İkinci üniversiteyi kuruyoruz, bunun coşkusunu yaşayalım.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Evet, işte bunlar da güzel şeyler.

Şimdi, burada…

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Başarıyı paylaşalım.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Evet, tabii, başarıyı paylaşacağım.

Eğer o milletvekilleri beş senedir “Ceyhan’ı endüstri bölgesi yapacağız.” deyip -Sayın Sanayi Bakanı da buradaydı- oranın endüstri bölgesi kararını dahi beş yılda zor aldıysa, oranın yönetiminin sanayi odasına devredilmesi gerekirken sadece “Cumhuriyet Halk Partili” diye devretmeyip iki yıldır bekletiyorsa ben buradaki gelişmeyi “gelişme” diye anlatmam. Peki, arsa tahsisini niye yapmadınız beş senedir, niye? Siz yaptıklarınızı anlatacaksınız, biz yapamadıklarınızı. Yaptıklarınız, bir emniyet amirliğinin, ilçede iki katlı bir yerin açılış binasını burada ifade etmekse, devletin pratiği içerisinde olan şeyleri bu ülkeye ciddi bir katkı gibi anlatmaksa ben bir şey diyemem…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Garanti Bankasını açmış.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – …Garanti Bankasının şubesinin açılışıysa buna bir şey diyemem.

Elbette, bu ülkenin her kaynağı önemlidir ama siz, bizim Ceyhan’da “Dünyaya hitap eden bir petrol merkezi kuracağız.” diyerek sekiz buçuk yıldır Adana’yı ve Adanalıyı oyaladıysanız, bugün orada bir tek tesis dahi kurulmadıysa önce bunun neden olmadığını bir muhasebe etmeniz lazım.

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Tesis kuruldu, nerede kurulmadı?

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Nerede kuruldu efendim?

Endüstri bölgesi daha açılmadı, vaat ettiğiniz kimya endüstri bölgesi de açılmadı, bir tek temel bile atılmadı. Bir tek fabrika ismini buradan hitap edin… Edemezsiniz.

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Millete gider, görürsünüz.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – İhtisas bölgesi de açılmadı, arsa tahsisi de yapılmadı. O arsa tahsisi, göreceksiniz, siyasi iradenin etkisi altında yapılacak. Neden yapılmadı? Bakû-Ceyhan petrol boru hattı gelmediği için. Neden rafineriye izin verilmedi? Çalık’ın rafineriye yatıracak parası olmadığı için.

Değerli arkadaşlar, hem biz farkındayız hem siz hem Türkiye farkında. Adana’ya Bilgi ve Teknoloji Üniversitesi açılsın, hatta, ben TÜBİTAK’ın, Marmara Araştırma Merkezi gibi, Adana’da, güneye hitap eden, oradaki gelişmeleri araştıracak bir araştırma merkezini de Adana’da kurmasından yanayım, tez günde, vakit geçmeden, bu Meclisin de oraya kadro vermesinden yanayım. Adana bunu hak ediyor ve Adana, Türkiye'nin teknoloji merkezi olmasına aday ama bana birilerinin çıkıp Adana’nın sekiz buçuk yıldır niye durağan bir ekonomi içerisinde olduğunu anlatması lazım, rakamlarla konuşsunlar. Siz açtığınız yerleri söylediniz, ben kapanan yerleri söyledim. Adana’nın kaybettiği, bu dönemde kazandığından daha fazladır değerli arkadaşlarım. Adana, maalesef, açılışı iki köprülü kavşakla tarif edilecek bir yer değildir. Belediye hizmetleri statüsündeki bir yeri Hükûmetin yegâne faaliyetleri gibi anlatmak, maalesef, teknoloji alanında bir ufuk eksikliğinin göstergesidir. Açtığınız üniversite Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, övündüğünüz şey köprülü kavşak ve bir genişletme çalışması. Böyle bir şey olur mu değerli arkadaşlarım?

Bilim ve teknolojide eğer siz üniversitenizde ürettiğiniz şeylere patent alınmasına önderlik edemiyorsanız, eğer siz teknoloji faaliyetinde devletin teşvik priminden bir ilden sanayi göçü yaratmışsanız, burada diyecek çok fazla bir lafınız yok. Önce o yarattığınız sanayi göçünün burada hesabını vermeniz gerekir. Biz, üniversite yapılsın ve devam etsin istiyoruz ama orada liyakat sahibi kadroların atanmasından, gerçekten Adana’ya yakışır rektörlerin o üniversitede kendi iradesiyle seçilip öğretim üyeleriyle birlikte hizmet etmesinden yanayız; buna hiç kimse itiraz edemez. Elbette süreç içerisinde bir şeyler yapılmıştır. Tarih hepimize, her siyasi dönemde, devletin bekasını göstermiştir. Devlet işlerken devletin hizmetleri de A, B, C oranında işler. “Hiçbir şey yapılmadı.” demek mümkün değildir ama eğer bir şeyi bulunduğu noktadan ileri taşıyamamışsanız o noktada bir şey söyleme hakkınız yoktur. İşte, Adana, bu dönemde, bulunduğu noktadan ileri taşınmamıştır, sanayi göçü verdirilmiştir, sermaye göçü verdirilmiştir. Bankadaki parayla, mevduatla övünmek yerine, bir iktidarın övünmesi gereken, mevduatın sanayiye, yatırıma, üretime akıtılmasıdır değerli arkadaşlar. Üretime akmayacak, yatırım kaynağı oluşturmayacak, bankada sadece faizde duracak. Bu mevduat bir ilin övünç ve gurur kaynağı olamaz; sadece, o ekonomiyi kullandıramadığınız için bir iktidarın üzüntüsü olmalıdır.

Üniversite için emeği geçen arkadaşları kutluyor, hayırlı olsun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Tacidar Bey.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 719 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii ki bu kadar Adanalı milletvekili arkadaşımızın konuşmasının ardından “Siz de nereden çıktınız?” diyebilirsiniz.

MÜJDAT KUŞKU (Çanakkale) – Aynen öyle.

ALİM IŞIK (Devamla) – Ben 1978 yılında gencecik bir üniversite genci olarak Adana’ya gitmiş, 1997 yılına kadar mezunu ve mensubu olmaktan onur duyduğum Çukurova Üniversitesinde değişik kademelerde görev yapmış bir arkadaşınızım.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Yirmi sene.

ALİM IŞIK (Devamla) – O nedenle, Adana’nın güzel lavaş ekmeğini, meşhur Adana kebabını, bici bicisini yemiş…

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Şalgam?

ALİM IŞIK (Devamla) – …acılı şalgamını içmiş, dolayısıyla güzel turunçgil kokusunu koklamış bir arkadaşınız olarak böyle bir üniversitenin Adana ilimizde, güneyin incisi büyük Adana’da kurulmuş olmasından dolayı gerçekten memnuniyetimi ifade etmek istiyorum; ilimize, ülkemize ve üniversite camiamıza hayırlı, uğurlu olsun diyorum.

Bu vesileyle 105’inci devlet üniversitemizin kuruluşuna katkıda bulunan tüm milletvekili arkadaşlarıma ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Ancak, siyasi etik açısından içime sindiremediğim ve AKP’li hiçbir milletvekili arkadaşımın da içine sindiremediğine inandığım, fırsatçı ve kapkaççı anlayışı buradan şiddetle kınıyorum.

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Olmadı şimdi, bu olmadı.

ALİM IŞIK (Devamla) – “Neden?” derseniz, 8/7/2010 tarihli ve (2/738) esas numaralı Kanun Teklifi’miz yani Adana milletvekilleri Sayın Yılmaz Tankut, Sayın Recai Yıldırım, Sayın Kürşat Atılgan ve Sayın Muharrem Varlı’ya ilave olarak benim de içinde bulunduğum 11 Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinin imzasıyla verilmiş olan kanun teklifinin, bu tasarı görüşmeleri sırasında bir komisyonda birleştirilmeden, alelacele, kapkaç mantığıyla buraya getirilmiş olmasından hicap duyuyorum.

Değerli milletvekilleri, kimse kimseyi kandırmasın, sekiz ay sonra -AKP’li milletvekillerinin de biraz önce dile getirilen baskılar sonucunda- İktidar tarafından buraya bir tasarı getiriliyor ama o komisyondaki milletvekili arkadaşlarım “Bu konuda daha önce ne yapılmış, şuna da bir bakalım, şu kanun teklifinde ne var?” diye merak etmiyor, buradan da “Adana’ya üniversite hediye ediyoruz.” diye övünüyorlar. Hiç kimse kimseyi kandırmasın, kusura da bakmayınız. Bu anlayış, bu yüce çatıya yakışmıyor.

Burada sayın milletvekillerinin, değişik vesilelerle Adana’ya ikinci bir üniversite kurulması ile ilgili birçok tartışmaya katkı yaptığına inanıyorum.

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Komisyona da katılmamışsınız.

ALİM IŞIK (Devamla) – Siz katılacaksınız.

Komisyon Başkanı ve diğer milletvekillerin, Adana milletvekillerinin, AKP’li milletvekillerin “Evet, daha önce defalarca bu konu gündeme geldi, böyle bir kanun teklifi de vardı.” demesi gerekiyordu, siyasi etik, siyasi ahlak bunu gerektirirdi.

Değerli milletvekilleri…

RECEP KORAL (İstanbul) – Hep 2002’den sonra… 2002’den evvel niye yapmadınız?

ALİM IŞIK (Devamla) – Sekiz buçuk yıldır neredeydiniz Sayın Milletvekili?

RECEP KORAL (İstanbul) – Ondan evvel siz neredeydiniz? Buharlaşmış mıydınız?

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım sayın milletvekilleri.

ALİM IŞIK (Devamla) – Sayın Milletvekilim…

BAŞKAN – Sayın Işık, Genel Kurula hitap edin.

ALİM IŞIK (Devamla) – Sayın Milletvekilim, bu aziz milletimiz sizi tek başınıza iki dönemdir iktidara getirdi. Niye getirdi? Hizmet getirin diye.

RECEP KORAL (İstanbul) – Yapıyoruz zaten. Teşekkür edin.

ALİM IŞIK (Devamla) – Teşekkür ediyoruz.

RECEP KORAL (İstanbul) – 2002’den evvel siz niye yapmadınız?

ALİM IŞIK (Devamla) - Biz teşekkürümüzü ettik ama siz de 2002 öncesinde bu ülkeye yapılan hizmetlere bir teşekkür etmesini öğrenirseniz inanın insanlığı öğrenmiş olacaksınız.

RECEP KORAL (İstanbul) – Sen niye yapmadın, onu söyle!

ALİM IŞIK (Devamla) - Şu ana kadar insanlığı öğrenemediniz, inşallah bundan sonra öğrenirsiniz. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından “Çok ayıp, çok ayıp” sesleri)

Sayın Milletvekilimize söyleyeceksiniz ama Sayın Milletvekilimize.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yakışık almadı, yakışık almadı!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen sabırlı olalım. Lütfen sayın milletvekilleri…

ALİM IŞIK (Devamla) – Değerli milletvekilleri…

RECEP KORAL (İstanbul) – Belli oluyor… 

BAŞKAN – Sayın Koral, lütfen…

ALİM IŞIK (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, bu ülkeye bir çivi çakan herkese biz teşekkür etmesini öğrendik, öğrenmeye devam ediyoruz. İnşallah, siz de bir gün öğrenirsiniz.

Bu vesileyle…

RECEP KORAL (İstanbul) – Verecek cevap bulamayınca…

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen, konuşmasını tamamlasın…

ALİM IŞIK (Devamla) – Saygıdeğer Milletvekili, varsa konuşacağınız gelirsiniz buraya… Milletimiz sizi izliyor, gelin, ona anlatın.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Nerede… Nerede…

ALİM IŞIK (Devamla) - Laf atmazsanız memnun olurum. Vaktimi harcamak istemiyorum.

RECEP KORAL (İstanbul) – Oradan söyleyeceğiz ama özür dile, ondan sonra… 

ALİM IŞIK (Devamla) - Bu vesileyle yeni kurulan Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesine çok büyük destekleri olacağına inandığım Çukurova Üniversitesinde hâlen çalışan, şimdiye kadar çalışmış, emekli olmuş ya da vefat ederek Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan herkesi minnetle anıyorum çünkü bu üniversiteye en büyük desteği hâlen orada hizmet veren Çukurova Üniversitesinin çalışanları verecektir. Birçok öğretim üyesi arkadaşımız belki oradaki bölümünden, fakültesinden ayrılıp bu yeni kurulan üniversitemizde görev almak için talepte bulunacaktır. Onlara da şimdiden başarılar diliyorum.

Merak ettiğim bir konu var. Özellikle iktidar partisi milletvekili arkadaşlarım bu üniversitenin nerede kurulacağını biliyorlar mı?

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Biliyorlar!

ALİM IŞIK (Devamla) - Burada örneğin bunun açıklanması lazımdı. Bu üniversite nerede kurulacak?

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Adana’da kurulacak.

ALİM IŞIK (Devamla) - Bu kampüs neresi, yeri belli midir, arazisi ne kadardır?

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Senin için önemli mi? Kütahya’da kurulmayacak, Adana’da kurulacak!

ALİM IŞIK (Devamla) - Değerli arkadaşım, Adana’nın neresinde kurulacak, gelin bizi bilgilendirin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ALİM IŞIK (Devamla) – Ne kadar arazi tahsis edildi, hangi tesisler var, dolayısıyla ne zaman bu hizmete geçecek? Bu tür açıklayıcı bilgileri bize verebilseydiniz çok daha memnun olurdum çünkü sizin de haberiniz yok. Çok kısa bir sürede tasarı olarak geldi, hemen… Bakınız, tasarının tarihi belli, 18 Mart 2011. Aradan geçmiş on gün. On günde siz de bilmiyorsunuz. Bu yüce Meclisi bilgilendirmenizi arzu ederdim.

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Biz biliyoruz, sen bilmiyorsun.

ALİM IŞIK (Devamla) – Bilenler için sözüm yok ama bilmeyenler için bu bilgilere ihtiyacımız olduğunu söylemek istiyorum. “İslim arkadan nasıl olsa gelir.” anlayışını bırakmamız lazım çünkü bu üniversitenin adı “Bilim ve Teknoloji Üniversitesi.” Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin kuruluş kanununda bilimi esas almamız lazım, teknolojiyi esas almamız lazım. Bunun için de söyleyecek bir cümlem var: AKP İktidarı döneminde Türkiye 133 dünya ülkesi arasında bilim ve teknoloji göstergeleri açısından ne yazık ki son üç yılda 14 sıra kaybetmiş ve 133 ülke arasında 68’inci sıraya gerilemiştir. İnşallah kurulacak olan bu ve buna benzer diğer üniversitelerimizin katkısıyla bir an önce…

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Üniversite sayısı arttığı için o. O, üniversite sayısı arttığı için. Sen bir öğretim üyesisin, bunu bilirsin. Bak, sen bunu bilirsin.

ALİM IŞIK (Devamla) – Sayın Hocam, 66 adet bilimsel ve teknik gösterge esas alınarak hesaplanmış uluslararası indeksten bahsediyorum. Üniversite sayısı arttığı için bu olmamıştır.

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Tabii, üniversite sayısı arttığı için.

ALİM IŞIK (Devamla) – Size o çalışmanın detayını veririm. O raporu inceler, okursanız çok da memnun olurum. Aynı kürsülerde görev yapmış bir değerli arkadaşıma tabii ki bu şekilde cevap vermeyi de kendime yakıştıramadığımı ifade etmek istiyorum.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Biz de yakıştıramadık, kimse yakıştıramadı.

ALİM IŞIK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu vesileyle birkaç cümle de üniversitelerimizin içinde bulunduğu sorunlara ben de değinmek istiyorum.

Her şeyden önce, fen-edebiyat fakültesi mezunlarının formasyon ve öğretmen olarak atanamama sorunu, ülkenin sorunudur. Mutlaka buna çözüm bulmak zorundayız.

İkincisi ve çok önemlisi, işsiz üniversite mezunu gençlerimizin sayısı her geçen gün giderek artmaktadır. Şu anda bu, doğrudan ve dolaylı olarak yüzde 30’lara varmış bir rakamdır. Ne olur, geliniz, bunun çözümü için hep beraber çalışalım.

Üniversitelerimizde görev yapan akademik ve idari personelin ücret ve özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili maalesef iyileştirici adımları tüm ısrarlarımıza rağmen iktidar partisine attıramadık. İnşallah bundan sonra hep birlikte bunu çözeriz.

Özellikle akademik kadrolarda yaşanan sıkışıklıkları bir türlü çözemedik. Burada yüzlerce kadro veriliyor. Değerli arkadaşlar, kadroların burada var olması bir şey ifade etmiyor. Bunu çok iyi biliyorsunuz. Maliye Bakanlığı vize vermiş olsa dahi eğer YÖK bu kadroları kullanım iznini vermediği sürece hiçbir işe yaramıyor çünkü biz bunu Dumlupınar Üniversite Tıp Fakültesi kadrosunda yaşadık. Anlayış sadece şu: “Bizim gibi düşünmeyen rektör gitsin yeni rektör geldiğinde bu kadroları kullanırız.” Ne olur Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesine bu anlayışı sergilemeyiniz çünkü bu ülke hepimizin ortak paydası, bu ülkeye hizmet edecek her arkadaşımızdan Allah razı olsun diyoruz.

Diğer taraftan, araştırma görevlisi kadrolarında özellikle eski üniversitelerde çok ciddi sıkışmalar vardır, bir an önce bunun çözülmesi gerekiyor.

Nihayet dört yıl sonra yardımcı doçent kadrosunda görev yapanların emeklilikleri geldiğinde birinci dereceye indirilmesi konusunu hep beraber çözdük, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum ama bunların ek gösterge sorununun da çözülmesi, ayrıca bu üniversitelere birinci derece kadro tahsisinin de bir an önce yapılması gerekiyor, bu konuda da hepimizin çalışması gerekiyor.

Diğer taraftan, öğrencilerin sorunlarıyla ilgili çözüm için hepimizin çalışması gerekiyor. Adana’mıza bu yeni üniversitenin tekrar hayırlı olmasını diliyor, emeği geçenlere tekrar teşekkür ederek, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 16- Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesinde kullanılmak üzere ekli (1) sayılı listede yer alan öğretim elemanlarına ait kadrolar ihdas edilerek, bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi bölümü olarak eklenmiştir.”

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 14- Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesinde kullanılmak üzere ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek, bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi bölümü olarak eklenmiştir.”

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 58 inci maddesinin (h) fıkrasının üçüncü paragrafının son cümlesi “Bu kapsamda ek ödemeden yararlanan per-sonele, ayrıca 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesi uyarınca ödeme yapılmaz." şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 6’yı okutuyorum:

MADDE 6- Bu Kanunun 5 inci maddesi 3/3/2011 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 7’yi okutuyorum:

MADDE 7- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının üzerindeki bütün madde görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (Alkışlar)

Adana ilimize, ülkemize ve eğitim camiamıza hayırlar getirmesini diliyorum.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.23
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

3’üncü sırada yer alan, Türkiye’de Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve Toplantılarına Dair Ayrıcalık, Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara İlişkin Düzenlemeler Hakkında Birleşmiş Milletler ve Türkiye Arasındaki Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Türkiye’de Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve Toplantılarına Dair Ayrıcalık, Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara İlişkin Düzenlemeler Hakkında Birleşmiş Milletler ve Türkiye Arasındaki Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1011) (S. Sayısı: 699) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu ,2 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Söz talebi yoktur.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYEDE YAPILAN BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KONFERANSLARI VE TOPLANTILARINA DAİR AYRICALIK, BAĞIŞIKLIK VE DİĞER BAZI HUSUSLARA İLİŞKİN DÜZENLEMELER HAKKINDA BİRLEŞMİŞ MİLLETLER VE TÜRKİYE ARASINDAKİ ÇERÇEVE ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1-  (1) 23 Şubat 2011 tarihinde New York’ta imzalanan “Türkiye’de Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve Toplantılarına Dair Ayrıcalık, Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara İlişkin Düzenlemeler Hakkında Birleşmiş Milletler ve Türkiye Arasındaki Çerçeve Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

                          

(x) 699 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye’de Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve Toplantılarına Dair Ayrıcalık, Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara İlişkin Düzenlemeler Hakkında Birleşmiş Milletler ve Türkiye Arasındaki Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı:      197

  Kabul                      :      197 (x)

                                      Kâtip Üye                                   Kâtip Üye

                                    Yaşar Tüzün                              Gülşen Orhan

                                         Bilecik                                          Van”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

4’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü Arasında İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsünün Türkiye’de Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsü Arasında İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsünün Türkiye’de Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 702) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 702 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut.

Buyurun Sayın Tankut. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 702 sıra sayılı İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsünün Türkiye'de Kurulması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, geçtiğimiz ay ve günlerde başta Tunus ve Mısır olmak üzere Orta Doğu ve komşu İslam ülkelerinde meydana gelen ve çok sayıda Müslüman kardeşimizin kanının dökülmesine neden olan olay ve karışıklıkların bir an önce hayırlı bir şekilde sona ermesini diliyorum.

Kutsal İslam coğrafyasında, başta sömürgeci Fransa olmak üzere yüzyıllardır bitmek bilmez kin ve sömürgeci iştahları nükseden ve de haçlı seferlerini yeniden başlattıklarını ilan etmekten çekinmeyen emperyalist Batılı zihniyetin temsilcilerinin de besledikleri hain emellerine ulaşamadan ters yüz olmalarını temenni ediyorum.

Bugün, başta Sayın Başbakan olmak üzere ülkemizi yönetenlerin de artık içi boş ve sloganvari söylemlerden vazgeçerek, dün söylediklerini bugün inkâr etmeden, daha ciddi, sorumlu ve geleceği iyi okuyarak söz konusu ülkelerin kardeş halklarının daha fazla mağdur olmaması için her türlü yardım ve desteği aklıselim bir şekilde yapabilmelerini diliyorum.

Değerli arkadaşlar, hiç şüphesiz, ülkelerin gelişmesi ve buna bağlı olarak vatandaşlarının refah düzeyinin yükselmesi ülkeyi yönetenlerin en önemli amaçlarından birisidir. Bugün, gelişmiş ve hemen her alanda öne geçmiş ülke ve toplumların en önemli ortak yanları nedir diye baktığımızda da söz konusu toplum ve devletlerin temel insani ve altyapı değerlerinin çok yüksek ölçüde, belirli bir standarda ve kaliteye dayandığını görmekteyiz. Bir ülkenin ve toplumun hemen her alanda belirli

                          

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 702 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

kalite ve standartlara ulaşabilmesi ise o ülkeyi yönetenlerin bu kavram ve değerlerden taviz vermeden, toplumun bütününe yönelik olarak tesis edeceği hak, hukuk, refah, istihdam, güvenlik ve diğer pek çok temel konularda atacağı adımlara bağlıdır. Başka bir ifadeyle, ülkede yürütme gücünü elinde bulunduranlar her alanda standart ve kaliteli hizmet ve fırsatı toplumun bütün kesimlerine hiçbir ayrım gözetmeden, eşit ve adil bir biçimde sağlamak zorundadır. Bugün, dokuz yıla yaklaşan tek başına AKP İktidarının yaptığı gibi sadece kendi aile ve yandaşlarına iktidar gücüyle devlet ve ülke nimetlerini paylaştırıp, kanun ve kolluk güçlerini devamlı kendi siyasi yandaşlarının hizmetine sunmaya kalkan bir iktidarın bu ve benzer uluslararası standardizasyon ve ölçü anlaşmalarını yapmasının bize göre hiçbir manası ve önemi olmayacaktır.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ülkeler arasındaki standardizasyon, belgelendirme ve diğer farklılıkların ticaretin önündeki dolaylı ve teknik engeller teşkil ettiğini bilmekteyiz. Bu sebeple, bu ve benzer anlaşmalarla ülkeler arasındaki bazı temel ölçü ve standartların bir kurum tarafından kontrol ve koordine edilmesinde de dış ticaretimizin gelişmesi açısından  büyük fayda görmekteyiz. Özellikle de aynı dine mensup olan kardeş ve soydaş ülkelerle kurulması planlanmış olan İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü isimli bu kuruluşun dost ve kardeş ülkelerle Türkiye’nin daha etkili ve hacimli ticaret yapabilmesine de önemli katkılar sağlayacağını düşünmekteyiz. Çünkü 1984 yılından itibaren dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının başkanlığında çalışmalarına başlayan İslam Konferansı Teşkilatı, standartlarla ilgili bu çalışmaları ilk defa yaklaşık yirmi yedi yıl önce başlatarak bugünkü noktaya ulaştırmıştır.

Bu kapsamda 1985’ten 97’ye gelinceye kadar ilgili gruplar ve Koordinasyon Komitesi toplam 14 kez toplanmıştır ve bu toplantılar sonucunda İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Teşkilatının kurulması uygun görülmüştür.

Taslak statü son olarak 1-4 Kasım 1998 tarihlerinde İstanbul’da yapılan 14’üncü İSEDAK  toplantısının gündeminde yer almış ve toplantıda yapılan görüşmelerden sonra da onaylanmıştır.

İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsünün statüsü 4-7 Kasım 1999 tarihlerinde İstanbul’da yapılan 15’inci İSEDAK toplantısında ilk defa üye ülkelerin imzasına açılmış ve statüyü ilk imzalayan ülke de Türkiye olmuştur. Statüyü ise Türkiye adına Türk Heyeti Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Dr. Devlet Bahçeli imzalamıştır. Dolayısıyla, Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin 1999 yılında statüsünü Türkiye adına imzaladığı, İslam ülkeleri arasında kurulacak olan İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsünün tüzüğünün onaylanmasıyla ilgili bu kanun tasarısına, hatırlanacağı üzere, Haziran 2010 tarihinde, Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu oy kullanmış idik. Bugün de Enstitü merkezinin Türkiye’de kurulmasını sağlayan bu tasarıya da doğal olarak, elbette ki, Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu oy kullanacağız. Çünkü, İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsünün merkezinin İstanbul’da olması, İslam Konferansı Teşkilatı çapında yürütülecek standardizasyon ve kalite altyapısı çalışmalarının Türkiye tarafından yönlendirilmesini kolaylaştıracaktır.

Ancak, buradan, yeri gelmiş iken Sayın Bakana sadece… Tabi, Sayın Bakan bizi dinlenme lütfunda bulunursa bir şeyler söyleyeceğiz, eğer cevap verirlerse de memnun olacağız. Buradan, yeri gelmişken Sayın Bakana samimi olarak sormak istiyorum: Enstitü merkezinin İstanbul’da olmasının özel ve önemli nedenleri nedir? Mesela, niçin, bütün elçiliklerin, bürokrasinin kalbi konumunda olan başkentimiz Ankara’da kurulması düşünülmemiştir? Başta Sanayi Bakanlığımız olmak üzere, ilgili bütün bakanlıklarımız, Türk Standartları Enstitüsü gibi doğrudan ilişki ve destek sağlayan kuruluşlarımız Ankara’da olduğu hâlde niçin İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsünün merkezi İstanbul’da kurulmak istenmektedir? Değerli arkadaşlar, Enstitü merkezinin İstanbul’da olmasıyla ilgili bizim hiçbir ön yargımızın olmadığını, buradan, altını çizerek ifade etmek istiyorum. Ancak, samimi olarak da aklımıza takılan bu suallerin cevaplanmasını arzu ediyoruz. Ama, Enstitü Genel Merkezinin, hangi ilimizde olursa olsun, Türkiye'nin bu alanlarda, bölge ülkelerine ve İslam Konferansı Teşkilatı üyesi ülkelere öncülük etmesinin getireceği avantajlar düşünüldüğünde ülkemizde bulunmasının önemli faydalar getireceğine bizler de inanmaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak İslam ülkeleriyle münasebetlerimizin her alanda daha da ileri gitmesi, var olan iş birliğinin her zeminde hız kazanması hepimizin, hiç şüphesiz, ortak arzusudur. Kan bağımız olan, inanç birliği ve gönül birliği içinde olduğumuz ülkelerle bugünkü mevcut münasebetlerin yeterli görülmesi de elbette ki mümkün değildir. Hele hele üç ortak paydaya sahip olduğumuz Türk cumhuriyetleriyle olan ilişkilerimizi kâfi görmek ise asla mümkün değildir. Bu noktada belirtmek isterim ki Kırımlı aydın Gaspıralı İsmail’in dünyanın değişik coğrafyalarında bulunan Türk milletinin tek vücut olması özlemiyle veciz sözüyle ifade ettiği “dilde, fikirde ve işte birlik” bizim en büyük emelimizdir. Bu manada hem soydaş ülkelerle hem de inanç birliği ve gönül birliği içinde olduğumuz ülkelerle dış siyasette, ekonomide, ticarette, teknolojide ve hatta ortak savunmada iş birliği yapılmasını da kaçınılmaz olarak görmekteyiz.

İçinde bulunduğumuz süreçte var olan bütün imkânlarını zayıf İslam ülkelerini “Böl, parçala, yönet.” üzerinde kullanan ve bugün de yakın coğrafyamızda bu süreci devam ettiren masum ve mazlum halklar üzerinde terör estiren, ekonomik olarak sömüren küresel emperyal güçlere karşı da bu ve benzer anlaşmaların oldukça önemli olduğunu bizler düşünmekteyiz. Ancak konuşmamın başında da ifade etmeye çalıştığım gibi, özellikle komşu ve kardeş ülkelerle olan münasebetlerimizde ülkeyi yöneten hükûmetlerin yıllardan beri uygulanagelen dış politika ve teamüllere çok dikkat etmesi gerekmektedir, yoksa Sayın Başbakanın yaptığı gibi bundan yaklaşık bir ay önce “NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle saçmalık olabilir mi? NATO’nun ne işi var Libya’da? Libya’ya nasıl müdahale edilir? Bakın, Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez.” deyip daha sonra da, yaklaşık on gün önce “NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya gitmelidir.” derseniz ne duruma düşer ve ne ölçüde İslam ve komşu ülkeler tarafından ciddiye alınıp inandırıcı olabilirsiniz? Bu bakımdan, İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsünün kurulmuş olması ve genel merkezinin de ülkemizde yer alması gerçekten bize göre de olumlu ve önemlidir. Fakat ülkeyi idare edenler de konuşma ve söylemlerine bir standart ve istikrar getirmelidirler ki Türk milletinin binlerce yıllık devlet geleneğine zeval getirmeden dost ve kardeş ülkelere bu tip anlaşma ve kuruluşlarca güven verip Türkiye'nin itibarına gölge düşürülmesin.

Değerli arkadaşlar, biz hem Enstitü Tüzüğü’nün onaylanmasıyla ilgili kanun tasarısını hem de görüşmekte olduğumuz tasarı ile Enstitü merkezinin ülkemizde kurulacak olmasının geç de olsa İslam ülkeleri arasında atılmış somut bir adım olduğunu düşünmekteyiz. Ancak bu adımın iki ileri, bir geri gitmemesi gerekmektedir. Çünkü biliyoruz ki, büyük umutlarla kurulan İslam Konferansı Teşkilatı, kendisinden bekleneni bugün için tam olarak verebilmiş değildir. Hâlen bu Teşkilatın, küresel emperyalist güçlerin etkisinde kaldığı bilinmektedir. Bu Teşkilatın, Kıbrıs, Dağlık Karabağ, özellikle Ermeni soykırımı ve pek çok konuda olduğu gibi önemli meselelerde Türkiye’yi ve Türk cumhuriyetlerini etkin şekilde desteklemediği ve destekleyemediği bilinmektedir. Keza bu gerçeği, bugüne kadar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kaç İslam ülkesinin tanıdığı ya da tanımadığında da bulabilirsiniz. Yani, esasında sözde değil özde bir iş birliğinin tesisi gerekmektedir. Yeri gelmişken bu konuda İslam Konferansı Teşkilatı üyesi ülkelerin arasındaki ikili münasebetlerin derinlik kazanması, sürdürülebilir, kalıcı ve güçlü hâle gelmesi, bunun uluslararası alanda da hayata geçirilmesi için Türkiye’ye ve diğer üye ülkelere tarihî sorumluluklar düşmektedir ki, bunun gereğinin geciktirilmeden yapılması lazım gelmektedir.

Sayın milletvekilleri, diğer taraftan Enstitü Tüzüğü’nün onaylanmasıyla ilgili kanun tasarısının görüşmelerinde de belirttiğim gibi, başka bir önemli konu da bu Enstitünün resmî dillerinin Arapça, İngilizce ve Fransızca olmasıdır. Tavsiye kararları, standart tasarıları, standartlar, doküman ve yazışmalar, vesair uygulamalar Arapça, İngilizce ve Fransızca dillerinde olacaktır. Şimdi düşünün değerli arkadaşlar, Enstitünün kuruluşunda Türkiye elini taşın altına koymaktadır ve düşünün ki bu Enstitünün merkezi İstanbul olacaktır ama ne hikmetse aynı Enstitünün resmî dilinde Türkçe yoktur. Bunun içimize sinmesi eğer bizim burada bilemediğimiz başka önemli bir husus yoksa elbette ki mümkün değildir. Acaba, Enstitünün ilk üç yıllık masrafını da Türkiye’ye yükleyenler, Türkçeyi neden Enstitünün resmî dilleri arasına sokamamışlardır? Masrafın Türkiye’ye yüklenmesi bizim kendi isteğimiz veya üye ülkelerin bir talebi ise Türkçenin dışarıda tutulması da bizim kendi kabulümüz veya farklı bir dayatmanın mı sonucudur? Enstitünün ilk üç yıllık faaliyet masrafının Türkiye'ye yüklenmesi, merkezin İstanbul olarak belirlenmesi bir pazarlık sonucu ise Türkçenin resmî diller dışında tutulması da mı aynı pazarlığın sonucudur ve bu pazarlık kimler arasında, ne şekilde, nasıl gerçekleşmiştir? Neden sadece bu üç dil resmî dil olarak kabul edilmiştir ve neden Enstitünün resmî dilleri arasında Türkçe yoktur? Üç resmî dil belirlenirken hangi ölçütler esas alınmıştır? Arapçanın olması tamam, Arap ülkelerinin bulunmasının bir gereği olarak düşünülebilir, görülebilir. İngilizce ve Fransızcanın tercihinde de üye ülkelerin bazılarının resmî dil olarak bu dilleri kullanması da mazeret olarak ileri sürülebilir. Yine, İngilizcenin yaygın bir iletişim dili hâline geldiği de geçerli bir mazeret olarak belki ifade edilebilir. Ama çok daha az yaygın olan Fransızcanın tercihi ise üye ülkelerin bazılarının hâlen örtülü Fransız sömürgesi olması, bazılarının da eski bir sömürge olmasından mı kaynaklanmaktadır?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; haklı olarak konuşmaktan şeref ve onur duyduğumuz güzel Türkçemizin dünya dili olacağı yönünde süslü beyanat veren, gözyaşı döken sayın Hükûmet üyelerine, Türkçe Olimpiyatlarında çok güzel konuşmalar yapan sayın milletvekillerine buradan sesleniyorum: Bu tasarruf, sizin Türkçenin dünya dili olma konusundaki beyanlarınızda samimi olmadığınızın sanki bir ispatı mahiyetindedir. İçerisinde başta Türkiye ve diğer Türk cumhuriyetlerinin yer aldığı bir kuruluşta resmî dilin sadece Arapça, İngilizce ve Fransızca olarak tespit ve kabul edilmesi, bize göre, ülkemiz açısından bir skandaldır. En azından bu yanlışın hiç olmazsa bu tasarıda yani Enstitü merkezinin İstanbul’da kabul edilmesi tasarısında düzeltilmesi lazım gelir diye bizler düşünmekteyiz. Aksi hâlde, bu tasarruf da Hükûmetinizin -bize göre- kara sayfaları arasında yer alacaktır diyorum ve biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu yanlışın düzeltilmesini, bu garabetten vazgeçilmesini ve bu konuda ısrarlı olunmamasını temenni ediyor, bu anlaşmanın, bu tasarının ülkemize, milletimize ve İslam ülkelerine hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın İçli, siz soru mu sormak istiyorsunuz efendim?

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, neden Türkçe yok, Sayın Bakana onu sormak istiyorum? İngilizce, Fransızca, Arapça var, neden Türkçe yok?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Evet Sayın Bakanım, niye Türkçe yokmuş efendim?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Çok değerli arkadaşlar, şimdi, anlaşmanın lisanını değil, Örgütün kullanacağı ve uluslararasında geçerli olacak dili soruyorsunuz anladığım kadarıyla, çünkü anlaşmanın Türkçe yapılacağına dair metinde hüküm var, ama eğer Örgütün dilinde niye Türkçe yok diye soruyorsanız; bence, bu soruyu siz İslam Konferansı Örgütüne sormalısınız. İslam Konferansı Örgütü içerisinde kabul edilmiş olan diller İngilizce, Arapça ve Fransızcadır. Dolayısıyla o Örgüt, burada kendisi bir birim açıyor olduğuna göre, kendisinin kabul ettiği, kendi karar organları tarafından kabul edilmiş dili kullanması kadar tabii bir şey olmaz. O açıdan bakıldığında onu öyle görmek lazım.

Aynı şekilde IRCICA da uluslararası aynı Örgüte mensup bir teşkilattır ve orada da yine aynı diller kullanılmaktadır. Yine istatistikle ilgili bir birimi vardır, yine aynı diller kullanılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında onu o şekilde değerlendirmek lazım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Şimdi, Sayın Bakan, bu anlaşmada, Enstitü merkezinin Türkiye’de olmasıyla ilgili olan anlaşmada elbette ki karşılıklı anlaşma metni Türkçe, buna bir itirazımız yok; ancak, biz, geçen, Enstitü Tüzüğü’nün onaylanmasıyla ilgili kanun tasarısında da bu soruları özellikle altını çizerek sorduğumuz hâlde ve bu Enstitü Tüzüğü’nün onaylanmasında ve bu Enstitünün özellikle lokomotif görevini de Türk Standartları Enstitüsü yapacağı için, niçin Türkiye’nin lokomotif olduğu bir tüzüğün resmî dili Türkçe değil diye soruyoruz. Bizim sorumuzun amacı bu. Geçer sefer de, geçen yasa tasarısında da buna değindik, yine olumlu ve tatmin edici bir cevap alamadık. Şimdi yeri gelmişken yeniden hatırlatmakta fayda gördüğüm için soruyorum.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) -  Arkadaşlar, bu sorunun cevabı çok basit: Çünkü kurduğumuz örgüt, uluslararası bir örgüt.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Efendim, Türkiye niçin ağırlığını koymuyor? Yani İslam ülkelerinin üzerinde Türkiye'nin bir ağırlığı yok mu? Fransızların var, bizim yok mu?

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE İSLAM ÜLKELERİ STANDARDLAR VE METROLOJİ ENSTİTÜSÜ ARASINDA İSLAM ÜLKELERİ STANDARDLAR VE METROLOJİ ENSTİTÜSÜNÜN TÜRKİYEDE KURULMASI HAKKINDA ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 7 Ekim 2010 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsü Arasında İslam Ülkeleri Stand-ardlar ve Metroloji Enstitüsü’nün Türkiye’de Kurulması Hakkında Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsü Arasında İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsünün Türkiyede Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

“Kullanılan Oy Sayısı:     217

  Kabul                        :    206

  Ret                            :    11(x)

                                              Kâtip Üye                                   Kâtip Üye

                                            Yaşar Tüzün                              Gülşen Orhan

                                                Bilecik                                          Van”

                                             

5’inci sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükûmete Yetki Verilmesine Dair Kanun, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasının Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Asya Kalkınma Bankası Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükûmete Yetki Verilmesine Dair Kanun, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasının Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Asya Kalkınma Bankası Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1006) (S. Sayısı: 712)  (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 712 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mithat Melen.

Buyurun Sayın Melen. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası ve Asya Kalkınma Bankasına katılmak üzere Hükûmete yetki verilmesine dair kanun tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Hep konuşuyoruz, hep söylüyoruz; bu, aslında, yirmi sene önce, ne kadar ilginç ki, benim de Hazinede çalışırken çıkardığım bir kanunun aslı. Fakat o zaman Hazinedeyken yirmi sene sonrasını çok doğru gördüğümüzü, şimdiden de, bunun altını çizerek söylemek istiyorum, doğru gördüğümüz, bu kanunu tekrar yaptığımız için tekrar belli. Mesela, burada, bazı oranların tekrar yükseltilmesi ve aslında Bakanlar Kuruluna yetki verilmesine dair bir basit gibi görünen ama ciddi bir işlem var. Şimdi, orada, yirmi sene önce, bu oranın 5 misli olmasını biz istemiştik fakat hem Bütçe Komisyonunda hem Dışişleri Komisyonunda bu oran indirilmişti. Hatta, Bakanlar Kuruluna niye

                         

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 712 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

yetki verildiğine dair bir soru sorulmuştu. Şimdi, bakın, dünya yirmi sene içerisinde o kadar fazla değişti ki özellikle bu kuruluşların gerçekten tarihten silineceğine dair bir kuşku varken, tam aksine sermayelerini artırarak dünyadaki yönetime daha fazla katkıda bulunacaklarına dair bir hava tekrar esmeye başladı. Onun için de bunların sermayeleri artırılırken özellikle Türkiye'nin içinde bulunduğu… Çünkü Türkiye cidden konum değiştiriyor. Hakikaten farkında olmadan Türkiye, gelişmekte olan ülkeden gelişmiş olan bir ülkeye ve gelişen ülkeler sınıfına dâhil oluyor. Bu, yirmi sene içerisinde önemli bir değişim. Yirmi sene içerisindeki bu değişimi fark etmemek mümkün değil.

Tabii, bu arada uluslararası kuruluşların ne işe yaradığını tartışmaya başlarsanız ve hakikaten niye bunları yapmaya burada  çalıştığımızı tartışmaya başlarsanız zaten sorunun aslı orada yatar çünkü uluslararası kuruluşlar yine bilmeden, yine farkında olmadan dünyayı yönetiyor, belki bir oyun teorisi içerisinde dünyanın ekonomik, sosyal, mali yapısına ciddi biçimde yön veriyor. Şimdi, eğer Uluslararası Para Fonu küresel ekonomi ve finans sisteminin istikrarıyla uğraşıyorsa, Asya Kalkınma Bankası, Avrupa İmar Kalkınma Bankası gelişmekte olan ekonomilerin kalkınma sürecine katkıda bulunuyor ama bunun bir koordinasyon içerisinde olması gerekiyor. Şimdi, burada da temsil ancak fonla oluyor.

Tabii, seçim öncesi çok güzel toplantılar yapıyorsunuz, beni dinlemeye de mecbur değilsiniz ama biraz daha az gürültü ederseniz…

Sayın Başkan, özür dilerim ama…

BAŞKAN – Estağfurullah Sayın Melen.

Saygıdeğer arkadaşlarım…

MİTHAT MELEN (Devamla) – Yani ikide bir buradan kendimi hoca gibi hissetmemeye çalışıyorum ama mecburen hissediyorum arada sırada zorunlu olarak ve sizin işinizin ne kadar güç olduğunu da anlıyorum, Allah kolaylık versin.

BAŞKAN – Buyurun efendim, buyurun.

MİTHAT MELEN (Devamla) – Fon, aslında bir temsil gücü demek yani bunlara katılmakla ilgili fonlar bir temsil gücünü de ve borçlanma düzeyini de ve dünya ekonomisi içerisindeki payı da gösteriyor ve birçok matematik formüller bunlar. Bu matematik formüller… Mesela bizimki IMF’de (Uluslararası Para Fonu) 2006’da tekrar gözden geçirildi ve Türkiye 964 milyon SDR’dan 1 milyar 191 milyon SDR’a çıktı. Tabii bu 2006’da oldu. Ama bu yükselme 2008’de tekrar gözden geçirilmeye başladı. Yani Uluslararası Para Fonu içerisinde Türkiye'nin önemi… Aslında sizin işinize öyle yarayacak rakamlar ki bunlar. Niye? Türkiye'nin ekonomik gücü arttığı için. Mesela, dünya ekonomisi içerisinde yüzde 0,45’ten tabii yüzde 0,55’e doğru çıkıyor ve son değişimle de, yani bugün bu kanunu geçirmekle ilgili değişimde 0,61’e çıkıyor. Ama 2014 yılında bu Fon yani Uluslararası Para Fonu içinde bizim payımız 0,98’e yani yüzde 1’e çıkıyor. Bu özetle şu demek: Dünya gayrisafi millî hasılasından yüzde 1 pay almak demek. Çünkü Türkiye'nin nüfusu yaklaşık yüzde 1 civarında. Bu aslında hep o hani 2023 yılı hedeflerinden bahsediyoruz ya, o 2023 yılı hedeflerinin gerçekten uluslararası anlamda da kanıtlanması demek. Bu önemli, bu hakikaten önemli. Tabii burada şunları tartışabilirsiniz: “Uluslararası kuruluşlar niye önemli, niye değil, niye varlar, niye yoklar?” Ama o tartışma için biraz geç. Altmış sene geç kalırsınız onları tartışmak için. Altmış sene geriden takip ettiğimiz anlaşılır.

Biz 19 Şubat 1947’de değişiklik yapmışız. Yani ilk defa uluslararası kuruluşla ilgili kanun o zaman gelmiş. 1991’de gelen de Asya Kalkınma Bankası ve Avrupa İmar Kalkınma Bankasıyla ilgili yasa. Şimdi esas burada bir nokta koyup bunu ben gerçekten tartışmaya açmak istiyorum. 1947’de çıkan kanun artık yeterli mi? Tabii değil. Bu kanunu böyle geçici maddelerle düzeltmek yerine yeni baştan düzeltmemiz lazım. Bu üç kanunu birden; hem Avrupa İmar Kalkınma Bankası hem Asya Kalkınma Bankası hem Uluslararası Para Fonu ancak biz bunları yeni baştan düzenlersek… Tabii, bu devre bitti ama bir daha ki dönem -bunu yine aklımızın bir tarafımıza koymamız lazım- bunlar daha fazla gelecek.

Niye buna bu kadar acele ediyoruz şimdi? Burada Hazinenin temsilcileri var herhâlde, benden daha iyi biliyorlar çünkü bu ayın sonu yani bugün bu kanunu çıkarmış olmamız lazımdı bizim, IMF için. Bu kanunu Asya Kalkınma Bankası için ve Avrupa şeyi için de nisan ayının sonunda çıkarmamız lazım, aksi hâlde bunlara gecikiriz çünkü bu verdiğiniz uluslararası bir taahhüttür, bu uluslararası taahhüdü yerine getirmeniz lazım. Aslında bu öyle taahhüt ki bizim yapamadığımızı Avrupa Kalkınma Bankası ile Asya Kalkınma Bankası ve Uluslararası Para Fonu kendi yapıyor, kendi bizi gelişmiş ülke pozisyonuna getiriyor.

Yine burada bir parantez açıp şunu söylememde büyük yarar var. Avrupa İmar Kalkınma Bankasıyla ilgili büyük bir hata yaptık. Niye o hata? Biz o kuruma donör ülke olarak katıldık. Özellikle Sovyetler Birliği çöktükten sonra Sovyetler Birliği’nden arta kalan ülkelerin gelişmesi ve demokratik yapılaşması için kurulmuş bir yapıydı o fakat biz tekrar ona müracaat ederek kendi kredi alabilir hâle getirdik kendimizi. Bu bir parça bizim geriye düşmemiz demek.

Tabii, bunda belki haklılık payı var ama ben yanlış buluyorum. Niye yanlış buluyorum? Çünkü Avrupa İmar Kalkınma Bankası ve Asya İmar Kalkınma Bankası sizi donör, kalkınmış bir ülke kabul ederken, siz ille “Ben gelişiyorum.” diye geriye gidiyorsunuz. Gerçekten yanlış.

Bir de yanlış bulduğum başka önemli bir şey var. Bakın, bu, fon arttırıcı birtakım yetkiler alınması demek. Yani bu ne demek? Bütçeden, devlet bütçesinden bir şeyler çıkması demek ve bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir ekonomik komite olmadığı için, ekonomiyle doğrudan ilgilenmediği için her şey ya Bütçe Komitesine gidiyor ya Dışişleri Bakanlığıyla ilgili Dışişleri Komisyonuna gidiyor. Burada da ciddi yanlış var. Bu sadece Dışişleriyle ilgili bir iş değil; bu, dünyanın yönetimiyle, ekonomik ve finansal yönetimiyle ilgili bir iş. Bunun Bütçe Komisyonuna da gitmesi lazım, ekonomik kurulda da tartışılması lazım. Sanmıyorum ki Bakanlar Kurulunda bu mesele tartışıldı ama orada da tartışılması gerekiyordu. Orada da niye tartışılıyor? 2011, 2015 yılları arasında dördüncü sermaye gözden geçirmesi var mesela Avrupa İmar Kalkınma Bankasının. Çünkü Avrupa İmar Kalkınma Bankası neden önemli? Avrupa Birliğine üye oluyorsunuz ve Doğu’da önemli bir ülke Türkiye. O zaman, orada da 19 milyar dolardan neredeyse 29-30 milyar dolara çıkarılıyor genel sermaye, bunda da Türkiye'nin payı artıyor. Keza, Asya Kalkınma Bankasında 55 milyar dolardan 165 milyar dolara çıkıyor sermaye. Bir de, burada, bir mekanizmayı açıklamamda yarar var. Niye bunları söylüyorum? Hep kayıtlara geçsin diye söylüyorum yani yarın söylemedik olmasın diye. Nasıl olsa hepiniz biliyorsunuz, ama bir daha söylemekte yarar var. Niye bunlar önemli? Bakın, bu sistem, aslında, fazla para yatırmadan, yani paraların yüzde 10’unu yatırarak -bu bütün sermaye yapısı var ya- azami fon yaratmakla ilgili. Hep, hani, ikide bir “3A” falan gibi böyle kriterler var ya “işte kodumuz arttı, durumumuz iyi, reytingimiz yükseldi” gibi sözler var ya, esas reytingi yüksek ülkelerin yüzde 10 pay vererek, yani sermayelerinin yüzde 10’unu peşin vererek gerisini taahhüt ettikleri bir sistemle 3A reyting elde ettikleri bir yapı bu. Bu yapıyla daha fazla kredi yaratmaya çalışıyorsunuz. Dünya ekonomisi içerisinde daha fazla kaynak artırmaya çalışıyorsunuz. Çünkü Türkiye'nin de en önemli önündeki sıkıntı kaynak. Hele, gelecek dönemdeki kaynak sıkıntısını ciddi olarak ben de düşünmeye başladım. 13 Haziran günü kimin eline bu işler tekrar geçerse 3 kere daha düşünecek bu kadar rahat olamayacak herhâlde. Hep birlikte biliyoruz ki dünya artık yavaş yavaş toparlanıyor. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan bir toparlanma Almanya’ya sirayet etti. Ama Almanya’nın kendi başına ayakta kalmaya başladığı bir dönem. Şimdi, bu dönemde Avrupa ülkeleri patır patır dökülürken ekonomik olarak ve büyük sıkıntılar geçirirken, Türkiye'nin tek başına ayakta kalması ve bunu çok böyle iftihar vesilesi olarak “Ben ayaktayım.” falan diye bağırmasına da gerek yok. Niye yok? Her an bu virüs bize geçebilir, her an ciddi sıkıntılar içerisinde kalabiliriz. Mesela cari açık konusunu çok irdeliyoruz. Hatta ne kadar ilgimi çekiyor ki Sayın Başbakan da söylüyor, cari açıktan bahsediyor; Sayın Bakanlar da bahsediyor. Sanki cari açık böyle havadan gelmiş gibi bir şey! Cari açık hepimiz için var ama cari açık bir dahaki sene özellikle seçimden sonra bizi daha yoracak, gerçekten daha yoracak. Artı, zaten dünyada o kadar sanıldığı gibi çok fazla metot da yok. Yani ekonominizi böyle bir sabahleyin elinizde sihirli değnekle düzelteceğiniz metot da yok. İşte belli, iki tane önemli parametreyi tutabiliyorsunuz çünkü şu anda parasal politikalarla. Tabii bilerek bilmeyerek, farkında olarak olmayarak ama döviz ve faizle idare ediyorsunuz maalesef. Yarın o iki tane parametrelerden birinde bir çatlama oldu mu, takla, çaresiz hâle geliyor, bunun farkında olmamız lazım bizim. Başka şeyler bulmamız lazım yani sadece ve sadece Merkez Bankasını kullanarak değil, parasal politikaların dışında yeni politikalar üretmemiz lazım; bunun da gerçekten üretime dönük politikalar olması lazım.

Şimdi “IMF, Uluslararası Para Fonu’na evet dedim, hayır dedim”, “Onu istiyorum, istemiyorum.” falan bunlar çok önemli değil ama artık dünyada nasıl bir konuma geldiğinizi… Uluslararası alandaki konumunuz belli, bunu perçinleyebilmek için yapısal ekonomik politikalara önem vermek lazım. Bakın, biraz önce de söyledim. Bu, Bütçe Komisyonunda görüşülmemiş, Hükûmette görüşülmemiş, sıradan bir kanun olarak buralara gelmiş ve ne kadar da ilgili olduğunuz belli yani nasıl olsa hepimizin başına gelecek. Ben ilgileniyorum çünkü başıma gelecek diye korkuyorum yani bununla uğraşmak zorunda kalacağım. Yirmi sene önce uğraştığım gibi yirmi sene sonra tekrar bunlarla uğraşmak zorunda kalacağım diye gerçekten ilgileniyorum ve önemsiyorum. Niye önemsiyorum? Bu kuruluşlara sistem içerisinde belirli şekilde ihtiyacımız var. Bunlara karşı olmak olmamak ayrı, beni sömürüyor sömürmemek ayrı bir şey ama dünyada bu sistem var. Becerebiliyorsanız yerine yenisini koyarsınız, ayakta kalırsınız ama o sistem içerisinde yeniden yapılanmamız şart.

Bir de bunlarla ilgili çok önemli bir politika var bakın, hiçbirimizin bilmediği, hiçbirimizin uygulamadığı. Bu kuruluşlar eğer dünyayı yönetiyorlarsa, bu kuruluşların içerisindeki birtakım uzmanlar da dünyayı yönetiyorlar. İşte, hep lafları ediliyor, dünyayı şu yönetiyor, bu yönetiyor… Aslında dünyayı kim yönetiyor biliyor musunuz? Bilim yönetiyor, araştırma yönetiyor. Gerçekten… Bu konuda yapılan en iyi araştırmalar hep bu kurumlar içerisinde oluyor. Türkiye hakkında da maalesef çok iyi araştırmalar var orada. Niye “maalesef” diyorum? Biz aynı araştırmaları yapamıyoruz. Aynı araştırmaları yapmak için -insan kaynağı özellikle- insan kaynağına yatırım yapmadık. İnsan kaynağına yatırım da yapmak istemiyoruz. Bütün bu uluslararası kuruluşlarda iş bulan Türkler kendi başına gitmiş bulmuştur. Bir politika gereği değildir bu. Türkiye Cumhuriyetinin uluslararası kuruluşlara daha fazla insan yerleştirme politikası yoktur. Bu çok acı bir şeydir. Bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha fazla düşünmesi, daha fazla bu konuda gayret sarf etmesi gerekmekte.

Bir de, önemli bir şeyi de vurgulamakta yarar var: Türkiye bütün dünyada olduğu gibi ve Türk ekonomisi de dâhil, bir transformasyon içerisinde ve bu transformasyon öyle önemli bir transformasyon ki, öyle önemli bir geçiş ki bu, yani siz hâlâ mevcut ekonomik sistemlerle… Ki, benim inancım, dünyadaki mevcut ekonomik sistemler, teorik yapı daha hâlâ pratiğe erişmiş durumda değil. Yani dünya ekonomisi bir yerde bir kaotik devreye girmişken, siz klasik yöntemlerle, işte 1947’den beri, daha klasik yaklaşarak bunları çözmeye çalışıyorsunuz. Yirmi sene önce bu kanunu çıkarırken -bu kanunla ilgili bir kanun- ne yapıyoruz bu kanunla? Bu kanunla tekrar bu fonları artırabilmek için Bakanlar Kuruluna yetki veriyoruz ve 5 misli arttırabilmek için. Yirmi sene önce 3 misli vermiştik, yirmi sene sonra 3 misli vermek yetmedi. Ne hâle geldi bu fonlar? İnanılmaz rakamlara çıktı. Şimdi, gelecek on sene içerisinde bu 5 misli  rakam da yetmeyecek, göreceksiniz, inşallah, hep birlikte izleyeceğiz. Demek ki sadece ve sadece 47’de çıkmış ve 91’de çıkmış kanunların belirli maddelerini değiştirmekle olmaz, bu kanunu yeni baştan, bu kanunların tümünü yeniden baştan ele alıp özellikle uluslararası kuruluşlara nasıl yaklaşacağımızı ve onlarla ne yapacağımızı daha iyi saptayan yeni politikalar oluşturmak gereği var.

Şimdi, bunları çok fazla teknik bulabilirsiniz ama bu teknik içerisinde çok önemli de bir vurgulama var, o vurgulama da şu: Türkiye kendi yapamadığını, kendi atlayamadığı sınıfı uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla atlıyor. Peki, bunu atlarken -İstanbul’da toplantı bile yaptık, bunlar hep orada konuşuldu, Uluslararası Para Fonunun, Dünya Bankasının toplantısı, son G20 zirveleri- niye Türkiye’miz için belirli görevleri kapamadık? Pekâlâ bu kuruluşların başkanları, başkan yardımcıları Türk olabilir ama bununla uğraşmak gerekiyor, gerçekten gerekiyor ve ben inanıyorum ki o kadar fazla yetişmiş insan var ki Türkiye’de ve ben inanıyorum ki gerçekten Türkiye böyle bir millî takım çıkarabilir ama bütün bunlar bir politikadır, bütün bunlar bir yaklaşım meselesidir ve bütün bunlar yine inanıyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevleri arasındadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi önüne gelen kanunları onaylama makamı değildir sadece. Türkiye Büyük Millet Meclisi, gelecek için araştırma yapmak zorunda olan; Türkiye ve dünya ekonomisi için, Türkiye ve dünya siyaseti için, dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmeler için araştırma yapmak zorunda olan, bunları inceleyen ve bunun için de gerçekten büyük ölçüde personel istihdam eden, danışmanlar ordusu kuran bir yapıda olması lazım. Maalesef değil. Danışmanlar ordumuz bile çok acınacak durumda. Hani var ya Türkçedeki menfi şey: “Danışma” gibi bir lafa getiriyoruz onu. Ne kadar acı ama önümüzde bir fırsat var. Bu Mecliste bunları defalarca söylemek imkânı oldu, buna da şükrediyorum, bu da önemli bir şey. Ama bir daha Mecliste de inşallah bunları tekrar yapma imkânı olur. Ama yirmi sene önceki gibi yine az tutmamamız lazım. Çünkü dünya çok büyüyor, Türkiye'nin dünya içerisinde çok önemli bir yeri var, küçümsenmeyecek bir yeri var. Bizim dünyanın önünde, belirli öngörüler içerisinde olmamız lazım. Dünyanın önünde olmamız lazım, arkasında değil. Türkiye dünyayı arkadan takip etmeyecek kadar güçlü ve büyük bir ülke. Önce buna inanmak lazım. Günü de böyle geçirmemek lazım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle yüce  heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim  Sayın Melen.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

MİLLETLERARASI PARA FONU İLE MİLLETLERARASI İMAR VE KALKINMA BANKASINA KATILMAK İÇİN HÜKÜMETE YETKİ VERİLMESİNE DAİR KANUN, AVRUPA İMAR VE KALKINMA BANKASININ KURULUŞ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN İLE ASYA KALKINMA BANKASI KURULUŞ ANLAŞMASINA KATILMAMIZIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 19/2/1947 tarihli ve 5016 sayılı Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanunun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 2- Milletlerarası Para Fonu'na yapılması gereken kota ödemeleri ve Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası'na olan sermaye iştiraki taahhüdü ve bu taahhüt çerçevesinde yapılacak ödemeler;     

a) Milletlerarası Para Fonu için 4.658.600.000 Özel Çekme Hakkı (SDR) karşılığını,      

b) Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası için 3.100.000.000 ABD Doları karşılığını, geçemez.       Bakanlar Kurulu, gerektiğinde bu tutarları beş katına kadar artırmaya yetkilidir." 

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 20/3/1991 tarihli ve 3705 sayılı Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasının Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 2; Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası'na olan sermaye iştiraki taahhüdü ve bu taahhüt çerçevesinde yapılacak ödemeler 345.150.000 Avro karşılığını geçemez.

Bakanlar Kurulu, gerektiğinde bu tutarı beş katına kadar artırmaya yetkilidir."

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 20/3/1991 tarihli ve 3707 sayılı Asya Kalkınma Bankası Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti’nin Asya Kalkınma Bankası'na olan sermaye iştiraki taahhüdü ve bu taahhüt çerçevesinde yapılacak ödemeler 361.200.000 Özel Çekme Hakkı (SDR) karşılığını geçemez.

Bakanlar Kurulu, gerektiğinde bu tutarı beş katına kadar artırmaya yetkilidir."

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN –  Kabul edenler… Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanun, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasının Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Asya Kalkınma Bankası Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı:      210

 Kabul                       :      210(x)

                       Kâtip Üye                                Kâtip Üye

                     Yaşar Tüzün                           Gülşen Orhan

                          Bilecik                                      Van”

Sayın milletvekilleri, böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Ülkemiz için hayırlar getirmesini diliyorum.

Sayın milletvekilleri, 6’ncı sırada yer alan, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/990) (S. Sayısı: 646) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 646 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’nci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli’ye aittir.

Buyurun Sayın İçli. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

646 sıra sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nı görüşüyoruz değerli arkadaşlarım. Öncelikle geçmişi hakkında kısa bir bilgi vermek isterim.

Değerli arkadaşlarım, seçim kararı alındığı bir dönemde aslında yürürlükte bulunan 5149 sayılı Yasa’yı tamamen yürürlükten kaldırıp böyle bir yasayı getirmekte ne gibi bir amaç var? Şimdi, Türkiye olarak 25 Eylül 1986’da imzalanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 18 Ocak 1990 tarihinde onaylanarak yürürlüğe giren Sportif Karşılaşmalarda ve Özellikle Futbol Maçlarında Seyircilerin Şiddet Gösterileri ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesi Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi hükmü gereğince uyulması gereken bir mevzuattır. Ayrıca yine, değerli arkadaşlarım, Avrupa Konseyi üyesi olmamız sebebiyle Avrupa Konseyinin bu konuda aldığı tavsiye kararları da bizim için bağlayıcıdır ve yine üyesi olduğumuz UEFA talimatları da bizim mevzuatımızın bir gereğidir, uyulması gereken bir gerekliliktir.

Değerli arkadaşlarım, 5149 sayılı, yine aynı adlı kanun 5/5/2005 tarihinde 5340 sayılı Kanun’la bir değişikliğe uğratılmış. Bu yetmemiş, bu Meclis döneminde 8 Şubat 2008 tarihinde 5728 sayılı Kanun’la yine bir değişikliğe uğramış. Değerli arkadaşlarım, bu yetmemiş ki seçim kararı alındığı bir dönemde bir kanunu tamamen çöpe atıyorsunuz, yeni bir kanun getiriyorsunuz ve çok ilginçtir, bu konuda, sporda şiddetin önlenmesiyle ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir Meclis araştırma komisyonu kurmuş. Bu araştırma komisyonunun raporunun tarihi de 10 Haziran 2005. Bunu bir tarafa bırakmışız, yine bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle sporda şiddetin araştırılmasıyla ilgili bir Meclis araştırması komisyonu kurulmuş ve o komisyonun daha raporu Genel Kurulda okunmadan böyle bir kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getiriyoruz.

                                 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 646 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlarım, peki neden? Yani böyle kısa bir tarihçe sunduktan sonra peki neden diyorum.

Tabii, Sayın Başkan, Sayın Bakan da beni dinlerse, çünkü şimdi birtakım şeylerin tam can alıcı noktasını söyleyeceğim.

BAŞKAN – Arkadaşlar… Sayın Bakanım, sizin dinlemeniz için söylüyorlar da, onun için…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Peki neden? Değerli arkadaşlarım, ben bunu komisyonda da söyledim. Bu kanun tasarısına aslında “Recep Tayyip Erdoğan’ı protesto etmenin bedeli” ya da ”Recep Tayyip Erdoğan’ın gazabı yasası” demek lazım. Neden? Çünkü, Dünya Basketbol Şampiyonasında Ankara’da ve İstanbul’da ve daha sonra da Galatasaray’ın o Türk Telekom Arena Stadı’nda yapılan protesto gösterilerinden sonra böyle bir kanun tasarısının alelacele Türkiye Büyük Millet Meclisine getirildiği sadece benim değil, kamuoyunun büyük bir kesiminin inancı.

Şimdi, bu yasa tasarısıyla aslında Türk seyircisi terbiye edilmeye kalkılıyor, tek tip seyirci yapılmak isteniyor. Buraya, yasanın bütününe, genel maddelerine baktığınız zaman yasakların kural, özgürlüklerin istisna hâline getirildiğini görüyorsunuz. 12 Eylül askerî rejiminin dahi getirmeye cesaret edemediği birtakım düzenlemeleri değerli arkadaşlarım, burada net olarak görüyorsunuz. Tam bir kara mizahlık kanun tasarısı, birazdan bazı maddelerinin böyle altını çizerek okuyacağım size. Tabii, buradan da Türk halkına sesleniyorum, futbolseverlere, taraftarlara, bütün seyircilere başlarına nasıl bir olay gelebileceğini, nasıl yasakçı bir anlayışın bu kanun tasarısının içine yerleştirildiğini net olarak sizlere değerli arkadaşlarım söyleyeceğim. Yani bu topraklar, bu Anadolu toprakları Nasrettin Hocaları çıkartmış, Hacivat-Karagözleri, mizah anlamında yani birçok mizah ustasını -geçen yine söyledim- Aziz Nesinleri, bir sürü sanatçıyı çıkartmış. Bu yasa tasarısıyla, artık, mizah yapmak yani spor içerisinde bile mizah yapmak yasakçı bir anlayış.

Değerli arkadaşlarım, yaşı kırkların üzerinde, ellilerin üzerinde olan birçok vatandaşımız bilir, Devekuşu Kabare Tiyatrosu vardı, Zeki Alasya-Metin Akpınar; onların da hiç akıllardan gitmeyecek, hafızalardan silinmeyecek “Yasaklar” adlı da bir oyunu vardı, o 12 Eylül yasakçı rejimini müthiş bir mizah anlayışıyla oyun olarak sergilemişlerdi. İnanın, bu yasadaki maddeyi birazdan okuyacağım size yani o Devekuşu Kabare’nin sahnelediği “Yasaklar” oyunu, bunun yanında solda sıfır kalır. Eğer beni izliyorlarsa değerli sanatçılarımız, herhâlde onlara iyi de malzeme çıkacak. Yani bu, son ileri demokrasinin en çarpıcı örneğidir tam da seçime giderken ve çok ilginçtir, bu yasa tasarısı, daha yeni bitirdiğimiz, yargı hizmetlerinin hızlandırılmasıyla ilgili yasayla müthiş, taban tabana zıttır, akla ziyandır çünkü orada bazı mahkemelerdeki dava yükünü hafifletebilmek için bazı düzenlemeler getirdik. Artık, her maçtan sonra değerli arkadaşlarım, 30 bin, 40 bin kişiyi -birazdan açıklayacağım- ceza mahkemelerinde sanık olarak göreceksiniz ve bundan dolayı ceza mahkemelerinin iş yükü akılların almayacağı kadar artacak.

Şimdi, gelelim maddelerin eleştirisine.

Yasa başlığı: Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi. Değerli arkadaşlarım, Komisyonda da söyledim, düzensizlik ne demek? Sportif Karşılaştırmalarda Ve Özellikle Futbol Maçlarında Seyircilerin Şiddet Gösterileri ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesi, taraf olmuşuz, imzalamışız, 1990’da onaylamışız. Taşkınlık, düzensizlik… Yani “düzensizlik” kavramı soyut bir kavramdır ve bu yasaya göre her tür düzensizliği siz farklı algılayabilirsiniz ve bu kanunun 1’inci maddesinde, “Amaç” başlıklı 1’inci maddesinde ve “Kapsam” başlıklı 2’nci maddesinde “düzensizlik” ifadesi yer almaktadır. Taraf olduğumuz sözleşmede bunun adı “taşkınlık”tır. Şiddet ve taşkınlık… Şimdi, siz taşkınlığı alır bir tarafa koyar, bunu düzensizlik olarak algılarsanız, bunu da kanun metnine koyarsanız bunun içinden çıkamazsınız. Bir kere bunu net olarak ifade edeyim.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’mıza göre temel hak ve özgürlükler asıldır. Onların hangi hâllerde kısıtlanacağı Anayasa’mızda net olarak ifade edilmiştir. Bakın, Anayasa 12:

“Temel hak ve hürriyetlerin niteliği

Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.” Bunu neden okuyorum? Bakın, Anayasa’nın 15’inci maddesi hangi hâllerde durdurulabileceğine dair, bir de 13’üncü maddesi hangi hâllerde sınırlanabileceğine dair Anayasa hükmü. Yani kanunla birtakım sınırlamalar getirdiğiniz zaman ölçülülük ilkesine uymak durumundasınız.

“Ya şimdi, sporda şiddetle Anayasa’nın 12, 13, 15’inci maddesinin ne alakası var?” diyeceksiniz. Şöyle alakası var: Bakın bu kanun tasarısının 5’inci maddesine:

(1) Spor müsabakalarına girecek her kişiye vatandaşlık, kimlik numarası, kimlik bilgileri verilmek suretiyle aynı bir kredi kartı gibi bir kart alma zorunluluğu getiriliyor. Bütün adresleri, nüfus bilgileri, T.C. vatandaşlık numarası. Bir maça gideceğiniz zaman o bileti ancak o kartla alabiliyorsunuz ve sizin hangi tribünün hangi koltuğunda oturduğunuzu tespit ediyorlar ve o stadyumda kameraların, teknik birtakım izleme ve kayıt alma cihazlarının da bu kanunun 5’inci maddesinde mutlaka zorunlu olması kuralı getiriliyor. Değerli arkadaşlarım, bakın, birazdan değişiklik önergesi verecekler. Polonya bunu yaşamış. Kişisel bilgiler ele geçirilmiş birtakım kötü niyetli kişiler tarafından. Aslında, bu uygulama bir fişleme, insanları fişliyorsunuz.

(2) Özel hayatın gizliliği kuralını, Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerde belirtilen özel hayatın gizliliğiyle ilgili kuralları ihlal ediyorsunuz. Bunun adı ne? “Sporda şiddeti, özellikle futbol müsabakalarında şiddeti önleme amacıyla.” Şimdi, bu, biraz evvel ifade ettiğim Anayasa’mızın 12, 13, 15’inci maddeleri, maddeleri uzatabilirim… 59’uncu maddeye göre sporu teşvik etmeniz lazım, ilgiyi artırmanız lazım ama böyle düzenlemeler spor müsabakalarına gelecek kişileri caydırır; insanların özel hayatı kameralarla takip edilecek, maça gitmek için bütün kimlik bilgilerinizi içeren bir kart almak durumunda kalacaksınız, bunun adı da “Sporda şiddeti önleme.” olacak. Sporda şiddete hepimiz karşıyız ama belki de tedaviye muhtaç bir avuç azınlığın çünkü elinde kasaturayla, bıçakla saldıran bir elin parmaklarını geçmeyecek kişilerin davranışı nedeniyle 20 bin, 40 bin, 50 bin kişiyi, bir maç için söylüyorum, tabii bütün, genel söylediğiniz zaman milyonları kapsayacak bir özgürlük kısıtlamasına gitmek kabul edilebilir bir olay değil. Biraz evvel, giriş bölümünde de belirttiğim üzere, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerde bu yok. Bu tür sözleşmelerde tavsiye kararlarında, seyircilerin eğitilmesi konusunda üye ülkelere tavsiyelerde bulunuluyor. Yani “Siz gidin de şunu yapın, bunu yapın.” demiyorlar.

Değerli arkadaşlarım, tasarının belki de en çok kara mizah konusu olacak maddesine geliyorum. Bu madde 14’üncü maddesi. Tabii milletvekili arkadaşlarımız terk ettiler ama inşallah bizi vatandaşlarımız izliyordur çünkü bu çok çok önemli. Bu maddeyi böyle, tane tane okuyacağım ve kara mizahı siz burada kendiniz de yorumlayın. “Hakaret içeren tezahürat” başlıklı 14’üncü maddesi: “Spor alanlarında veya çevresinde –yani bir stadyumda ya da dışında- taraftarların grup halinde veya münferiden belirli bir kişiyi hedef veya muhatap alıp almadığına bakılmaksızın -bir kişiyi hedef almıyorsunuz, ona bakmıyor- duyan veya gören kişiler tarafından hakaret olarak algılanacak tarzda…” “Duyan veya gören kişiler tarafından hakaret olarak algılanacak…” Allah Allah! Yani şimdi buraya noktayı koyuyorum. Benzetme, spor taraftarları arasında çok ince mizah vardır, eleştiri vardır, kızdırma vardır. Bu, hakaret değildir. Örneğin, Fenerbahçeliler, 6 Kasımı, Galatasaraylıları kızdırmak için 6-0 yaparlar. Bunu kimisi hakaret olarak algılar, kimisi mizah olarak algılar, kimisi eleştiri olarak algılar. Yani bazı maçlardan sonra -bakın, (3)’üncü fıkrasında çünkü bunu pankarta, yazıya dökerseniz cezası artırılıyor- kartalı kargaya benzetirler, aslanı kediye benzetirler, kanaryayı başka bir kuşa benzetirler.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu, bakın, öbür tarafın algılamasına bırakılıyor “…algılanacak tarzda aleni olarak söz ve davranışlarda bulunmaları halinde, fiilleri daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, şikayet şartı aranmaksızın, failler hakkında ceza kararı verilir.” Ya, kardeşim, kimse şikâyetçi değil. Hakaret ve sövme suçları Türk Ceza Kanunu’na göre şikâyete bağlı suçlardandır, şikâyet ederseniz bir dava konusu olur. Burada hakaret yok, burada sövme yok, burada bir tarafın algılaması, yani “Öyle algıladım.” Yani böyle bir olay olabilir mi? Ya da maçlarda pankartlar açılıyor taraftarlar tarafından diğer taraftarları kızdırmak amacıyla. Şimdi, bu algılama. Geçtim onu. “Hakeme gözlük” değil mi, “hakeme gözlük” diye taraftarlar bağırıyor. Eskiden “Bir baba hindi.” Şimdi, bu tür tezahüratlar… Yahut seyirciler bazen kendi takımlarını dahi protesto etmek için, kendi kulüp başkanlarını, yönetim kurullarını protesto etmek için arkalarını dönüyorlar, sırtlarını dönüyorlar. Şimdi, kulüp başkanı, bu arkasını dönme olayını hakaret olarak algıladığı zaman, siz şimdi tribündeki 40 bin kişiyi asliye ceza mahkemesinde sanık sıfatıyla mı yargılayacaksınız? Bu, kara mizah. Bunlar, mizah dergilerinde alay konusu olacak. Biraz evvel söylediğim Devekuşu Kabarenin “Yasaklar”ındakinin yasağından da garip bir kanun maddesi.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, adli para cezası… Adli para cezasını mahkemeler verir, idari para cezasını mülki amir verir. Adliyeleri yığacaksınız davalarla. Haydi, Fenerbahçe-Galatasaray maçı. Şişe attı bir taraftar. Ya taraftar attıysa onu tespit edersin. “Yuh!” dedi “Yuh!” Bakın “Yuh!” demek… Nitekim, Galatasaray Stadı’nda, Arena’da, taraftarlar Başbakanı ıslıkladı, ıslıklar. Şimdi, Sayın Başbakan bundan alınganlık gösterirse bakın “…hakaret olarak algılayan kişi…” Haydi ne olacak, oradaki bütün kişiler gitti. Basketbol maçında, dünya kupasında, Cumhurbaşkanını, Başbakanı ıslıkladı taraftarlar. Ya ıslıklar, demokraside herkes her şeyi beğenmek durumunda değil; ıslıklarsın ama hakaret edemezsin, şişe atamazsın, bıçak… Şiddet midir bu? Kanunun adı: Sporda şiddet.

Şimdi bakın, bu (1)’inci fıkrasıydı değerli arkadaşlarım.

(3)’üncü fıkrası: “Birinci ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların yazılı pankart taşınması veya asılması ya da duvarlara yazı yazılması suretiyle işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.” Bakın, statta da değil bu, stadın çevresinde. Taraftarlar geliyor, Fenerbahçenin aleyhine bağırıyor, Galatasarayın aleyhine bağırıyor, Bursa’nın, Eskişehir’in. Ya karşı taraf “Bunu öyle algıladım…” Bunu televizyonlar da veriyor, sadece statta değil ki, gören veyahut duyan diyor. Canlı yayın var, kameraman, birisi gitti, muhabir orada röportaj yapıyor, arka taraftakiler de bağırıyorlar. E hakaret, hakaret olarak… Türk Ceza Kanunu’nda suç… Bakın, Anayasa’da da var, kanunlarda suç olarak tanımlanmayan bir şeyden dolayı kimseye ceza verilemez. Hakaret, sövme, takibi şikâyete bağlı olmaktan çıkarttınız. Niçin yaptınız bunu? İşte, o zaman vatandaşlar şu söylemde haklı: “Recep Tayyip Erdoğan’ın gazabı yasası.” Seçime giderken böyle bir kanun getiriliyor.

Bir de mevcut, meri, yürürlükte olan, bu adla, bu isimle 2004’te yürürlüğe girmiş, 2005’te, 2008’de değişikliğe uğramış bir kanunumuz var. Yine, Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereğince taraf olduğumuz uluslararası sözleşme var. Yine, üyesi olduğumuz Avrupa Konseyinin aldığı, bu konularda -şiddetle ilgili- tavsiye kararları var, uymak durumundayız. Bunlar yetmiyor, şimdi bunları getiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, insanın… Akla ziyan bunlar. Yani bunları aslında konuşmak da şey.

Sonra, masumiyet karinesi ihlal ediliyor. Soruşturmaya başlama aşamasında birisi şiddet kullandı; mahkeme kararı yok, oradaki kolluk gücü diyecek ki: “Kardeşim, sen bu maça giremezsin.” “Nasıl giremem?”, “Savcılık veyahut mahkeme tarafından yasak kaldırılmadığı sürece...” Kendi koyuyor yasağı, savcılığın ve mahkemenin kaldırması olayına bakılıyor.

Arkadaşlar, ne zamandan beri özgürlükler kolluk kuvvetleri tarafından yasaklanabiliyor? Anayasa’da, mahkeme kararıyla ancak insanlar özgürlüklerinden… Bu bir özgürlüktür, bir seyir özgürlüğüdür, kişisel bir özgürlüktür, temel bir haktır. Siz bir temel hakkı, kanuna koyduğunuz birtakım şeyle, kolluk kuvvetleri aracılığıyla yasaklamaya kalkıyorsunuz. Tabii, Türkiye'nin her tarafını MOBESE kamerayla izliyorsunuz.

Şimdi, bakın, enteresan şeyler var. Bakın, Sayın Başbakan üç “Y”den bahsetmişti, onunla mücadele edeceğini söylemişti: Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar. Geçtim, şimdi tansiyonu fazla germek istemiyorum. Yolsuzlukta ve yoksullukta Türkiye'nin nereye geldiği malum ama yasaklar konusunda da Türkiye'nin seçime giderken nereye gideceği de malum. Sadece taslak halindeki kitaplar, bilgisayardaki imhalar… Bakın, daha on beş gün içinde iki tane olay var. Artık yasaklar statlara giriyor. Yani keşke buraya bir madde koysaydınız, “Statlar dışında, tiyatrolarda, operalarda ve bale gösterilerinde topluluk hâlinde herhangi bir gösteri yapanlar aynı madde kapsamı içinde olur.” deseydiniz Türkiye’de herkes tek tip olsaydı. Tek tiplik bazı olaylarda iyidir ama böyle olaylarda o ülkenin demokratik bir ülke olmadığının karinesidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak.

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 646 sıra sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Tasarı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir yasayı yaparken yasa yapma mantığı içerisinde her şeyden önce o yasanın gerekçesinde yasanın kaynağını teşkil eden konuların analiz edilmesi gerekir bir mantık silsilesi içinde.

Sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesi eğer burada maksat ise dolayısıyla şiddetin kaynağını önce doğru teşhis koymak lazım. Buradan hareketle daha hemen kanunun isminden başlayarak ben mantığı eleştirmeye yöneleceğim çünkü sporda şiddet dediğinizde hemen şiddeti şiddetle bastırmak için şiddeti çağrıştıran bir isimle kanunu toplum önüne koyuyorsunuz. Oysaki şiddetin kaynağında, sebebi, hoşgörüsüzlükten kaynaklanmaktadır spordaki şiddet. Dolayısıyla biz bu kanunun daha ismini koyarken “hoşgörüsüzlüğün önlenmesi ve düzensizliğin önlenmesi” dememiz her şeyden önce toplumdaki fiilî birtakım veya sözlü birtakım hoşgörüsüzlüğü, düzensizliği çağrıştıracak olan insanlar üzerinde psikolojik olarak, onların hoşgörüsüz kimseler olarak toplum tarafından adlandırılacağından hareketle, onları psikolojik olarak bir kendi kendine otokontrolü ve eğitmeyi öngörmüş olurduk ve bunu biz Sporda Şiddeti Önleme Komisyonu olarak yaptığımız çalışmalarda da Meclisteki komisyonlarımızın ve bilhassa Hükûmetin dikkatini çekerek bu tasarının isminin değiştirilmesini önerdik ama heyhat ki “Dediğim dedik, çaldığım düdük.” anlayışı içerisinde, “Yok kanun, yap kanun.” felsefesi içerisinde hiç duyulmadı. Oysaki Komisyon bir mutabakat içerisinde, iktidar ve muhalefet milletvekillerinin mutabakatı içerisinde bu önerilerini Hükûmete sundu, komisyonlara sundu, Adalet Komisyonuna sundu. Keşke burada bu Komisyon raporumuzun sunduğu öneriler, Hükûmet tarafından, bu komisyonlarda çoğunluk tarafından dikkate alınarak kabul edilmiş olsaydı.

Değerli milletvekilleri, sporda şiddet veya hoşgörüsüzlükte sadece tabii ki en büyük seyircisi futbolun olduğu için her zaman futbol akla geliyor. Oysaki analizci bir mantık içerisinde bu kanun ele alınmalıydı. Çünkü amatör spor kulüpleri çünkü bunun yanında bazı branşlar var ki -biletlerin ve müsabakaların- her müsabaka için biletlerin geçerli olması ve birtakım yapılan düzenlemelerle… Düşünün, basketbol ve voleybol maçlarına seyirciler bütün maçlar için gelirler ama her maç için eğer seyirciler tekrar dışarı çıkartılıp güvenlik açısından tekrar içeri alınırsa o zaman bu müsabakalara artık, seyirci gelmez olacaktır. Dolayısıyla, bu mantık içerisinde bu kanun yapılmamıştır.

Değerli milletvekilleri, eğer, biz, kanun yaparken bir mantık inşa etmek istiyorsak şiddetin kaynağını araştırırken bunun çok çeşitli fonksiyonlarının bu kaynağı beslediğini görürüz. Örneğin, biz, kısa, orta, uzun vadede birtakım tedbirler almalıyız. Kısa, orta, uzun vadede alınacak olan tedbirlerde elbette ki cezai birtakım yaptırımlar gelmeli ama bunun yanında tesislerin, bütün branşlardaki tesislerin, her şeyden önce sosyal psikoloji, toplum psikolojisi içerisinde değerlendirilerek tesislerin şiddeti önleyecek, meydana gelen olayları bastırabilecek veya taraftar, sporcu, bütün aktörler oraya geldiğinde, psikolojik olarak orada bir şov sanatına geldiğini ve huzur içerisinde orada o müsabakayı seyredebileceği rahatlık içerisinde o tesislerde o atmosferi, o havayı bulabilmeli.

Eğer siz, tesisleri birbirine tıkışık vaziyette ve daha ferah bir alan olmadan, seyirci daha girerken turnikelerde sıkışıklık içerisinde, daha spor alanlarına gelirken şehir trafiğinde seyirci maça yetişip yetişememe, müsabakaya yetişip yetişememe endişesi içerisinde bir dolgunluk içerisinde oraya geldiğinde, turnikedeki emniyet gücü veya özel güvenlik veya spor kulübü görevlileri tarafından karşılandığı atmosfer onları tahrik edici vaziyette, tesise girdiğinde kendi yerini bulmasında çekeceği bir güçlük onu psikolojik olarak ne yönde etkileyecektir?

Biz, bu konularla ilgili bütün Avrupa’daki yaptığımız gezilerde de gördük ki, tesisler yapılırken bütün bu psikolojik şartlar dahi düşünülerek tesisler ona uygun yapılmaktadır, güvenlik tedbirleri açısından ve bu psikolojik rahatlık açısından.

Biraz önce konuşan değerli milletvekili arkadaşımız, güvenlik kameraları açısından bazı konuları dile getirdi. Tabii ki bu bilgilerin çok sağlıklı bir şekilde kullanılması ve saklanırken dikkat edilmesi gerekiyor, özel hayat korunmalı. İspanya’da gittiğimiz gezide, güvenlik güçlerinin bize verdiği bilgiler doğrultusunda, seyircinin oturduğu koltukta göz rengine kadar tespit edebilme imkânlarına sahip olduklarını söylüyorlar. Böyle şeyler tabii ki güvenlik açısından önemli ama toplum huzuru açısından ve seyircinin güvenliği açısından, özel hayat açısından da çok daha önemlidir. Tesislerin bu kadar zenginleştirilmesini hemen bir anda temin etmek mümkün olmayabilir. Bunun yanında, spor kültürü ve spor bilinci açısından mantık inşası ve eğitim de çok önemlidir. Yani, siz, bütün aktörleri, sporun içindeki bütün aktörlerden bahsediyorum… Düşünün ki bir seyirci evinden çıkıp, spor alanına gelip, tekrar spor alanından evine döndürülünceye kadar kimlerle ve hangi psikolojik şartlarla karşılaşıyorsa, burada nelerden etkileniyorsa işte o etki ajanlarının her türlü…

Değerli arkadaşlar, eğer dinlemeyecekseniz…

Başkan, herhâlde çok önemli değil bu iş…

BAŞKAN – Buyurun, siz konuşun.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Oysaki sporun dünyadaki geldiği konum itibarıyla, direkt ve dolaylı olarak ekonomik etkileri açısından, büyüklük açısından dördüncü büyük sektör konumuna gelmiştir. Aynı zamanda uluslararası ilişkiler açısından, aynı zamanda toplumun psikolojisi açısından çok büyük insan kitlelerine hitap etmektedir.

Tabii ki bu tesislerin ve mantık inşasının aynı zamanda uluslararası kriterlere uygun olması gerekmektedir. Çünkü bugün ülkemizde birçok yabancı takım ve birçok uluslararası müsabaka alanında tesislerimiz açık olduğu gibi, bizler de dışarılara gitmekteyiz. Gerek dışarıdan gelen taraftarlar, kimseler, sporcular, spor insanları ülkemize geldiklerinde veya biz oralara gittiğimizde aynı kurallara tabi olacağız. Bu aynı kuralların inşası noktasında da bu kanunda birtakım eksiklikler görülmektedir. Sayın Başbakan bundan bir iki gün önce “Yargı benim işime karışmasın.” diyor. Sayın Başbakan yargı benim işime karışmasın deyince tabii ki akan suların durması lazım. Türkiye’de fermanlar çıkacak ama diğer ülkelerde insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı kanunlar çıkacak. Dolayısıyla, bu, “Yargı benim işime karışmasın.” diyen bir mantıkla hukukun üstünlüğünün ve aynı zamanda insan haklarına dayalı kanunların çıkmasının mümkün olmayacağını ben değerli milletvekilleriyle ve halkımla da paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, tekrar konuya dönersem, evden müsabakaya, müsabakadan tekrar evine dönmek isteyen bir taraftarın, maçı yönetmek için giden bir hakemin, müsabakayı gerçekleştirmek için müsabakaya giden bir sporcunun, takımını müsabakaya hazırlayan bir antrenörün, bütün orada görev yapan bir güvenlik gücünün, bütün bu aktörlerin hak ve ödevlerini çok sağlıklı bir şekilde yasalarla, yönetmeliklerle teminat altına almak gerekliliğine inanıyorum. Dolayısıyla, bu kanunun böyle alelacele gündeme getirilerek çıkartılmaya çalışılmasını ben uygun görmediğimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlar yeni mi?

Değerli milletvekilleri, aslında, geçenlerde düzenlediğim bir basın toplantısında “Başbakanlık yalan takip merkezi kurulmalı.” dedim çünkü artık siyasetteki bu yalandan geçilmiyor, Başbakanın bir gün söylediği, bir gün söylediğini tutmuyor.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Ayıp oluyor ama!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bakın, Galatasarayı ve taraftarını çok rencide eden bir olayla karşı karşıyayız. Telekom Arena Stadı’nın yapılışıyla ilgili birçok spekülasyon yapıldı, birçok hakaret yapıldı Galatasaray camiasına. Ben bu konuyla ilgili daha o gün, milletvekili sorumluluğu içerisinde, Hükûmete bir soru önergesi verdim. Galatasarayın TOKİ’ye devrettikleri ile Galatasarayın TOKİ’den aldıklarının neler olduklarını sordum ve halkımızla ve sizlerle paylaşıyorum: Telekom Arena Stadı 300 milyar liraya yapılmıştır ama bunun karşılığında Galatasaray, TOKİ’ye neler vermiştir? Devlet Bakanının bana verdiği cevabı aynen sizlerle paylaşıyorum: Ali Sami Yen Stadı’nın kullanım hakkını Galatasaray TOKİ’ye devretmiştir ve Galatasarayın TOKİ’ye Ali Sami Yen Stadı’nın kullanım hakkından… TOKİ, 475 milyar liraya Aşçıoğlu ortaklığına vermiş, 475 milyar artı gelir paylaşımı olarak paylaşmıştır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Milyar mı, milyon mu?

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Milyon. Artı gelir paylaşımı yani Ali Sami Yen Stadı’nın kullanım hakkını TOKİ’ye devretmiş, TOKİ, Ali Sami Yen Stadı’nı 475 milyon artı gelir paylaşımı olarak Aşcıoğlu’na vermiştir; bu bir.

İki: Galatasaray, yapılmış olan Telekom Arena Stadı’nın toplam o bölgedeki 260 dönüm civarında arsanın kullanım hakkına sahipti. Telekom Arena Stadı 120 dönüm üzerine yapılmıştır, o 120 dönümün dışındaki 230 dönüm civarındaki arsayı Galatasaray Kulübü kullanım hakkından vazgeçip TOKİ’ye devretmiştir yani 300 milyon liranın karşılığında 475 milyon lira, artı gelir paylaşımı, artı Telekom Arena Stadı’nın çevresinde 220 dönüm üzerinde arsanın kullanım hakkını TOKİ Galatasaraydan almıştır. Peki, şimdi soruyorum sizlere: Çevre yolları, metrolar… O metrodan yapılacak olan hastane de faydalanmaktadır, İstanbul halkı başka amaçlarla da faydalanmaktadır, sadece Galatasaray taraftarı faydalanmamaktadır. Çevre yollarından elbette ki Telekom Arena Stadı’na gelen taraftar faydalanmaktadır ama İstanbul’un başka bir sürü insanları da oradan faydalanmaktadır.

Ayrıca sordum, “Telekom Arena Stadı’nın çevresindeki bu 230-240 dönüm arsanın dışında da TOKİ’nin imara açtığı alanlar var mı oralarda?” diye. Evet, oralarda da imara açılmış ve değerlenmiş hazine arazileri vardır, bunlar da TOKİ’nin malıdır. Yani Galatasarayın o hakaret gören camiasının ve Kulübünün sırtından… Bugün vatandaşa parasıyla ev satarak… Eğer arsa fiyatları, arsa bedelleri, maliyetler, birtakım istisnalar, birtakım vergi harçları, birtakım şeyleri düşündüğünüzde ve kaliteyle eğer mukayese ettiğinizde yap-sat müteahhitlerinden daha pahalıya mal olan TOKİ evlerinin reklamlarıyla karşı karşıyayız. Böyle bir devlet mantığı, böyle bir devlet yönetimi olmaz! Vatandaşa parasıyla ev satıyor Başbakan, ondan sonra gidiyor açılış yapıyor. O zaman müteahhitler de yapmalı bu işi.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, bu yasada muhalefet ettiğimiz birçok alan vardır. Bunlardan her şeyden önce, başta söylediğim gibi, kanunun daha ismi bir defa şiddeti çağrıştırmaktadır ve dolayısıyla bu, kanun mantığına ve toplumun sağlıklı bir şekilde yönlendirilmesine uygun bir isim değildir, bu ismin değiştirilmesini rica ediyoruz.

Ayrıca, “Tanımlar” maddesinde yer verilen kavramların, tanımların Anayasa Mahkemesi ve Danıştayın değerlendirme ve görüşleri çerçevesinde düzenlenmesi uygun olmalıdır. Müsabaka görevlileri “Tanımlar” başlıklı 3’üncü madde içerisinde tanımlanmalı, ayrıca anılan maddenin dördüncü fıkrasındaki “Merkezî spor güvenlik birimi” tanımı içerisine Jandarma Genel Komutanlığı kurumunun da eklenmesi gerekir çünkü her müsabaka mutlaka ki emniyet güçlerinin olduğu yerde olmuyor yani polis gücünün olduğu yerde olmuyor, jandarmanın olduğu bölgelerde de oluyor.

Ayrıca, tasarının “İl ve ilçe güvenlik kurullarının oluşturulması” 4’üncü maddesinde “farklı spor kulüplerine mensup” ibaresinden sonra gelmek üzere “taraftardan sorumlu kulüp yöneticileri belirlenmeli ve bütün güvenlik kurulu toplantılarına aynı kişiler katılmalıdır...” Eğer kulüpten herhangi bir yönetici görevi savmak, yerine getirmek için başka başka görevliler katılırsa bu toplantılara bu toplantılar verimli olamaz. Dolayısıyla, taraftardan sorumlu kulüp görevlisi tanımlanmalı ve bunların o güvenlik toplantılarına katılması temin edilmelidir.

Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası nüfus cüzdanlarında yer almasına karşılık, yapılacak olan birtakım elektronik biletlerle ilgili yeni bir şey getirilecek. Bunun da uygulanması, hemen alana geçildiğinde, seyirciyi psikolojik olarak yanlış etkileyecektir.

Ayrıca, merak da ediyorum: Acaba Hükûmet yeni bir ekonomik alan mı açmak istiyor yandaşlara, kart basımlarıyla ve başka konularla ilgili?

Ayrıca, buradan şunu ifade etmek istiyorum ki Türkiye, birçok açıdan, özel güvenlik sistemi açısından yeni yeni büyük adımlar atmasına rağmen mantalite ve kalite olarak henüz daha bu kadar büyük toplumsal olaylara karşı özel güvenlik sistemimiz gelişmiş değildir. Hâlen polis gücümüz de belli oranlarda kullanılarak ama polis gücümüzdeki görev yapan memurlarımızın her türlü ekonomik, sosyal ve oradaki fiziki ihtiyaçlarının giderilebileceği şekilde onları konumlandırmak gerekir. Yani o gün izinli olması gerekirken gelip spor müsabakasında olan bir güvenlik mensubu memurumuzun oradaki psikolojisini ters etkileyecek… İnsani ihtiyaçlarını giderme fiziki şartlarından, ayrıca izninden fedakârlık yaptığı için onun ekonomik ihtiyacının da karşılığını bulması açısından bunların ihtiyaçlarının giderilmesini ben Komisyonumuzda da dile getirmiştim, burada da ısrarla dile getiriyorum ve güvenlik güçlerimizin hemen geri çekilmesinin, özel güvenlik gücü daha belli bir safhaya gelmeden sıkıntılar ve sakıncalar doğuracağı kanaatini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, biz her şeyden önce şunu bilmeliyiz ki, kasıt ve hata farklı olgulardır, farklı fiillerdir ve spordaki birçok şiddet olayı hatayı kasıt olarak algılama veya sporun içindeki bazı aktörlerin kasıt yaptığı kanaatinden kaynaklanmaktadır. Düşünün ki bu yasada da hakemler, gözlemciler ve birtakım temsilciler 20’nci maddede “kamu görevlisi” olarak tanımlanmaktadır. Ama hangi fiillerde ve hangi fiillere muhatap olduklarında “kamu görevlisi” tanımlandığı açıklanmamıştır. Düşünün ki, bir sporcunun saha içerisinde hakeme yaptığı bir fiil eğer hakemi  “kamu görevlisi” olarak tanımlatacaksa veya şiddet taraflısı bir taraftarın hakeme yaptığı “kamu görevlisi” olarak hakemi tanımlatacaksa, bu tanımlar açık değilse burada uygulamalarda çok büyük sıkıntılar ve sakıncalar meydana gelecektir.

Bir sporcuya gösterilen kartın itirazında veya yapılan herhangi bir davranışta hakemin “kamu görevlisi” olarak tanımlanması artık o sporcunun herhâlde hapishaneye gitmesine sebep olabilir. Dolayısıyla, bu tanımlar eksiktir Sayın Bakanım. Bunların daha düzenli hâle getirilmesi gerekmektedir ama aceleye gelmiştir.

Ben teşekkür ediyorum, hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

AK PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Tunçak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bizden önce konuşma yapan değerli muhalefet partisi sözcülerine olumlu eleştirileri için teşekkür ediyor, haksız eleştirilerine de kısa kısa cevaplar vereceğimi buradan ifade ediyorum.

Önce, konuşmanın başında kısaca bu kanuna neden ihtiyaç duyulduğunu, müteakiben, bu kanunun içeriğinde -yine kısa kısa- neler olduğunu ve eleştirilere cevaplarla konuşmamı bitireceğim.

Spor alanlarının gelişmesi, genişlemesi, sporla ilgili sorunların artmasına tabii ki sebep oldu ve teknoloji ve ulaşımın gelişmesi de sporun gelişmesine ve özel olarak düzenlenmesi gereken bazı kanunlara ihtiyaç doğurdu. Yani gelinen noktada şunu öngörmek lazım: Artık sporla ilgili ortaya çıkabilecek olan olaylar ya da hak kayıpları basit asayiş olayları değildir. Dolayısıyla, bu alan özel olarak düzenlenmelidir. Kaldı ki uluslararasında yapılan spor müsabakaları, uluslararası spor örgütlerinin aldığı kararlar, uluslararası düzenlemelerin ulusal düzenlemelere bir uyarlılığına ihtiyaç doğurmuştur. Bununla ilgili olarak da dünya çapında artık sporun temel sorunları belirlenmiştir. Bu sorunlarla ilgili az sonra ifade edeceğim bazı tedbirler, bazı anlaşmalar, bazı sözleşmeler imzalanmış.

Temel sorun olarak önce “şike ve teşvik primi” gibi, “ırkçılık” gibi “holiganizm” gibi, “hakem ve sporculara sözlü ve fiilî saldırılar” gibi, “statlarda düzenin sağlanamaması” gibi problemler ön plana çıkartılmış ve bu konularla alakalı gerekli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. 1986 yılında Strasbourg’da Türkiye, Avrupa Sözleşmesini imzaladı bu konuyla ilgili, 1990 yılında da kanunlaşarak yürürlüğe girdi. Ayrıca, Avrupa Konseyi Daimî Komisyon tavsiye kararları, UEFA ve FIFA’nın talimatları, stat standartlarını, bilet sistemlerini, kulüp-taraftar ilişkilerini, kulüp-polis ilişkilerini ve stat güvenliğini düzenleme talimatı verdi. Bunun üzerine, 5149 sayılı 2004 tarihinde bir yasa çıktı. 2004 tarihinde çıkan yasa, o zamandan bu zamana gelişen durumlar, 2005 yılında kurulan araştırma komisyonu raporu ve hâlihazırda Türkiye Büyük Millet Meclisimizde kurulan sporda şiddet ve düzensizliğin araştırılmasını ve sporun sorunlarının araştırılmasını içeren Araştırma Komisyonunun hâlihazırda hazırladığı rapor doğrultusunda yeni bir yasanın oluşturul-ması mecburiyeti hasıl olmuştur.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesi, ayrıca, Anayasamız’ın 59’uncu maddesinin birinci fıkrasının Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bizlere de verdiği bir görevdir, bir yükümlülüktür. Bu yasanın önemli özelliklerinden bir tanesi -ki bence devrim mahiyetinde bir özelliktir- sadece bir tarafın düzenlediği bir yasa olmayıp taşın altına, belki de ilk defa, federasyonların, spor kulüplerinin, Gençlik Spor Genel Müdürlüğünün, emniyetin, bakanlıkların hep birlikte elini sokmaları, bundan sonra  sporda şiddet ve düzensizliğe karşı topyekûn bir karşı duruş gös-termeleridir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; özellikle yasanın içeriğinde bazı önemli değişiklikler var, bu değişiklikleri kısa kısa ifade etmeye çalışacağım. Daha önceki yasamızda, 5149 sayılı Yasa’da sadece müsabaka alanı değerlendirilirken, yasa içeriği olarak, hâlihazır yasa gerek müsabaka alanının içini, müsabaka alanının dışında oluşabilecek olayları ve hepimizin, özellikle sporun içerisinde olan herkesin çok iyi bildiği gibi taraftarların geliş-gidiş rotalarında oluşturabilecekleri olayları da artık içerik olarak düzenlemiştir yani kapsamı genişletilmiştir.

Çok önemli bir değişiklik yine bu yasada, bugüne kadar, bildiğiniz gibi, sporun kanseri diyoruz, şike ve teşvik primiyle ilgili bir suç düzenlemesi Türk Ceza Kanunu’nda da bulunmamaktaydı. Bu yasayla birlikte şike ve teşvik primi ciddi şekilde cezalandırılan, beş yıldan on iki yıla kadar -ki yarı oranında artırım ve eksilimleriyle beraber- ciddi bir suç olarak tanımlanmış ve bu yasanın içerisinde, kapsamın içerisinde öngörülmüştür.

Ayrıca, yine içerik olarak 5149 sayılı Yasa’da idari para cezası ağırlıkla düzenleniyordu. Bu yasa daha ciddi bir şekilde düzenlendiği için hapis ve adli para cezalarını öngörmektedir. “Taraftardan sorumlu kulüp temsilciliği” gibi önemli bir yeniliği ortaya koymuş, il ve ilçe spor güvenlik kurulları oluşturarak sporun, karşılaşmaların, müsabakaların oynanacağı illerde ve ilçelerde görevlilerin bu karşılaşmalardan önce gerekli tedbirleri alabilmesi için altyapıyı, zemini oluşturmuştur.

Yine, devrim niteliğinde bir hususu düzenlemiş, elektronik kart ve elektronik bilet uygulamasını ortaya koymuştur. Kamera ve teknik donanımlarla müsabaka alanlarının düzenlenmesini ve bu şekliyle daha medeni bir ortamda şiddetle ve düzensizlikle mücadelenin olabileceğinin altını çizmiştir. Yine, bu yasamızda görüntüler kaydedilecek, taraflara müsabaka sonrasında ulaştırılacaktır.

Özel güvenlik ve genel kolluk görevlendirmeleri düzenlenmiştir. Spor alanına yasak madde sokulması hâlinde uygulanacak hapis cezalarını belirlemiştir. Hakaret içeren tezahüratın şikâyete bağlı olmadan uygulanacak adli para cezasını düzenlemiştir.

Yine, önemli yeniliklerden biri, spor alanlarına usulsüz seyirci girişine verilen cezaları düzenlemiştir. Spor alanlarındaki eşyaları da –yine önemli bir değişiklik- kamu malı olarak bundan sonra kanun değerlendirmiş ve Türk Ceza Kanunu’nda değerlendirilen, kamu malına verilen zarara karşı oluşturulan müeyyideler öngörülmüştür.

Çok önemli bir değişiklik, bu çok kez konuşulmuştu, bundan önce de çok kez dillendirilmişti; kişi her türlü hakareti, her türlü şiddeti yapıyor, belki de bununla ilgili küçük bir ceza verip, hatta bazen de adli para cezası yerine idari para cezası olduğu için bunu da tam olarak ödemeyip yine o statlara geliyor. Bir hafta önce stada şişe fırlatan kişi, bir hafta sonra yine o statta oluyor. Bununla ilgili nasıl tedbir alacağız diye yoğun bir, kamuoyundan tepki vardı ve bu kanun özellikle bununla ilgili, “Seyirden yasaklama kararı” şekliyle yeni bir düzenleme ortaya koymuştur. Yani ceza alan, idari para cezası, adli para cezası ya da hapis cezası alan kişi bir yıl boyunca statlara, stadyumlara ya da spor alanlarına girmesi, müsabaka alanlarına girmesi engellenmiş ve bu, özellikle seyirden yasaklama kararı adli sicile işlenerek de kişi için önemli bir müeyyide hâline gelmiştir. Yani ben parayı veririm, hakareti yaparım yahut da herhangi bir, statta şiddeti oluştururum diyebilme hakkı artık ortadan kalkmıştır.

Şiddete neden olabilecek bazı açıklamalar duyuyoruz kamuoyunda. Uzun zamandan beri ciddi bir eleştiri konusudur. Özellikle bazı spor kulübü yöneticilerinin ya da federasyon yöneticilerinin belki de ya da bazı basın-yayın mensuplarının yaptığı eleştiri sınırlarını aşan, şiddeti yönlendiren, şiddeti öngören ve teşvik edecek neticedeki açıklamalardan dolayı artık idari para cezası ve üç ay seyirden men gibi bir ceza oluşturulmaktadır. İhtisas mahkemeleri olarak değerlendirilmiştir hâlihazır kanunumuzda. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun belirleyeceği asliye ceza ya da ağır ceza mahkemeleri sporda şiddetle ilgili, hâlihazır kanunla ilgili cezaların değerlendirilmesini ihtisas mahkemesi olarak yapacaklardır.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; fazla uzatmadan bir iki eleştiriye de cevap vererek sözlerimi bitireceğim. Şimdi, özellikle, CHP Milletvekilimiz konuşmasında ifade ettiler -ki tasarıyla ilgili belki de çok ciddi bir yarayı açtıkları kanaatindeyim- yani fevkalade önemli, devrim niteliğinde, bundan sonraki süreçte sporu, Türkiye’deki sporu belki de düzenleyecek belli bir standardı oluşturacak yasanın karşısında, bu yasayı fevkalade haksız ve niteliksiz bir şekilde eleştirmesinden kaynaklı bazı eleştirilerine cevap vermek istiyorum. Bir tanesi, maalesef, Komisyon toplantılarında uzun uzun açıklanmış, kendileri de kabul etmiş olmalarına rağmen, yine her zaman ki gibi karakolda doğru söyleyip burada yine şaşmışlar. Bu yasayı yine siyasallaştırıp, maalesef, bizim ortak spor hassasiyetimize en sert tepkiyi ortaya koymuşlardır.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Mehmet, Komisyonun raporu burada, hangisine uydunuz buradan?

MEHMET TUNÇAK (Devamla) – Ali Ağabey, ben sana cevap vermiyorum. Ali Ağabey, senin muhalefetine, eleştirilerine az sonra cevap vereceğim. Sen üstüne fazla alınıyorsun, orada biraz sıkıntı oldu galiba.

BAŞKAN – Sayın Tunçak, Genel Kurula hitap ediniz.

MEHMET TUNÇAK (Devamla) – Şimdi, elektronik kartla ilgili olarak, özellikle çok üzüldüğümüz bir açıklama yapıldı burada. Elektronik kart ve elektronik biletle ilgili, kameralarla ve teknolojik gelişimle ilgili, özellikle Avrupa’nın önemli spor ülkelerinin, hatta dünyanın çok önemli spor ülkelerinin kullandığı tüm elektronik sistemler, elektronik kart, elektronik bilet, kamerayla takip sistemi aynı şekilde Türkiye’de de uygulansın diyoruz. Kötü mü ediyoruz? Bununla alakalı yapılan iş, bilime, teknolojiye uygun bir iş yanlış olarak burada nasıl değerlendirilir, nasıl fişleme olarak adlandırılır? Yani akla, hayale gelmedik bir şekilde, insanların da, belki dinleyen değerli vatandaşlarımızın da fevkalade haksız şekilde aklını karıştıracak ifadeleri burada üzüntüyle dinledim doğrusu. Bir tanesi “Ayrıca 14’üncü madde.” dediler, hakaretle ilgili bazı eleştirileri ortaya koydular. Kanunumuzun 14’üncü maddesinde sanki mizaha ya da eleştiriye karşı bir düzenleme var da buna karşı bir duruş ortaya konmuş gibi, tamamen yanlış yönlendirilen şekilde yapılan bir konuşma oldu az önce CHP Grubu tarafından. Bundan üzüntü duyduğumu söylemek istiyorum. Yani hakaret hakarettir. Hakaretin ne olduğunun, hakaret ve sövmenin suç olduğunun, Türk Ceza Kanunu’nda tanımlandığının, hukukçu olmaya da gerek yok, tüm arkadaşların bildiğine eminim. Bununla ilgili, hakaretle alakalı bir düzenleme yapıldı da bundan neden rahatsız olunuyor? Hakaretten çok mu memnun olunuyor? Bu hakaretin, statlarda, stadyumlarda, spor karşılaşmalarında hakaret edilmesinin önüne geçilmesinden neden rahatsız olunuyor? Bunun için bir mücadeleyi beraber ortaya koymamız gerekirken, sırf eleştiri olsun diye, burada, neden yanlış yönlendirilip basit basit örnekler verilerek, hakaretle uzaktan yakından alakası olmayan örnekler verilerek insanlarımızın aklı karıştırılıp bu doğru ve gerekli yasanın altı boşaltılmaya çalışılıyor?

“Özgürlük” dendi, “Özgürlük alanları kısıtlanıyor.” dendi. Burada hangi özgürlükten bahsediyoruz? İşte, az önce ifade edilen özgürlükten değil, yani hakaret etme özgürlüğünden değil, kırma, dökme, vurma özgürlüğünden değil. Biz, oraya, statlara, spor alanlarına rahat şekilde gelip spor karşılaşmalarını seyredebilme özgürlüğünden bahsediyoruz. Biz bu özgürlüğün altını çiziyoruz. Az önce yapılan ifadeler, inanıyorum ki Türkiye’deki 4-5 bin tane holiganı çok memnun etmiştir. Sanıyorum ki o 4-5 bin tane holigan özellikle CHP Sözcüsü Arkadaşımın söylediklerinden fevkalade memnun olmuş, kendisini de içlerine katmak için büyük bir heyecanla beklemektedir. Ama inanın ki Türkiye’de yaşayan milyonlarca insan aileleriyle düzgün şekilde gidip, bir İspanya’daki gibi, bir İngiltere’deki gibi spor karşılaşmasını izleyebilme özgürlüğünü aramaktadır. Bu yasa bunun arayışındadır, bunun mücadelesindedir. İsterdik ki laf olsun torba olsun diye yapılan, hatta hatta hukukla da fazla alakası olmayan eleştiriler biraz daha ciddi şekilde yapılabilseydi.

Son cümleyle bitireceğim. Gerek Ali Bey gerekse CHP Sözcümüz bir hususu ifade ettiler.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sen konuşmanı yap, cevap verme, Bakan Bey versin cevabını.

MEHMET TUNÇAK (Devamla) – Ben kendi cevabımı veriyorum.

TOKİ tarafından yapılan statla alakalı olarak vicdanı olan tüm sporseverler gerek TOKİ’yi gerekse bu stadın yapımında her türlü problemi anbean takip edip, çözmek için gerekli talimatları vererek bilfiil stadın yapımında taraf olan Sayın Başbakanımıza müteşekkirdir. Bu konuyla alakalı herhangi bir altyapısı olmayan eleştiriler burada söylendi, bu fevkalade haksızdır, vicdanlarda da mahkûm edilmektedir. Bu açıklamalar aslında hani o statta bir provokasyon oldu ve birçok sporseveri de vicdanen rahatsız etti ya, işte o provokasyonların da adresini göstermektedir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bu kanun ile Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak sporda şiddete ve düzensizliğe karşı net bir duruş göstermekteyiz. Toplam rakamı 4-5 bini geçmeyen, 4-5 bin olarak değerlendirilen holiganın, yanına bazı kişileri de alarak sporumuzu teslim almasına hep beraber karşı çıkıyoruz ve bu süreç içerisinde çok daha medeni, çok daha kaliteli bir sporun yapılacağı, sporun en güzel şekilde izleneceği, medeni bir şekilde ailelerimizle sporun izlenebileceği bir ortama süreç içerisinde belki de alışılacak olmasından dolayı memnuniyet duyuyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu yasanın hep birlikte arkasında olduğumuz inancıyla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına Mehmet Sevigen, İstanbul Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; gecenin bu saatinde çok hayırlı bir iş yapıyoruz. Spor bizim, hepimizin ortak ilgilendiği konulardan, gerçi sporu bilmeyen kimse yok. Ben Sayın Bakanı çok severim. Faruk Ağabey “Öyle başladığı zaman…”

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Arkasından?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – “…arkasından geliyor.” diyor.

Ama bugün, gerçekten, burada bulunan bütün milletvekilleri bu saatte bulunuyorlarsa muhakkak sporun içinden geliyorlar, ilgileniyorlar. Spor çok önemli bir ortak dil, dünyada da, Avrupa’da da, Türkiye’de de, her tarafta, evimizde bile, yürüyüşünden tutun da atletizmine kadar. “Spor yapan insanlardan pek zarar gelmez.” derler hep, idarecilik yapan insanlardan da zarar gelmez, bunlar, böyle, ortak duygularımız yani bizi insan yapan, insanı insan yapan ögelerden bir tanesi. Bu bakımdan, biz burada ne konuşursak konuşalım önünde sonunda anlaşacağımızı ümit ediyorum bu konularla ilgili.

Yıllardır biz -sporda şiddetten çektiğimiz çok yaralar var, üzüntüler var- çok ciddi rahatsızlıklar duyuyoruz sporda yapılan bu şiddetle ilgili. Bu dönem, işte, Bursa-Diyarbakır maçını hatırlarsınız, o olaylar olduktan sonra Türkiye bu konunun üzerine… Ondan önce de olaylar oldu ama en son bardağı taşıran konu bu olunca Meclisteki arkadaşlarım, ben de, diğer arkadaşlarımla beraber ciddi bir komisyon kurduk. Bu komisyon hem ana muhalefet partisinden hem iktidar partisinden hem de diğer muhalefet partili üyelerden herkesi kucaklayan ama bu konuda gerçekten uzman -hocasından hakemine kadar, profesyonel futbolcusundan yöneticisine kadar- bu işi bilen insanlardan kurulu bir komisyondu, çok ciddi bir çalışma da yaptı arkadaşlarım. Burada bulunan arkadaşlarıma gerçekten teşekkür ediyorum. İnanın Sayın Bakanım, çok ciddi bir çalışma yaptık fakat bu çalışmayı nedense, sonuçlarını çok beklemeden, ne çıkacak ne getirecek bu insanlar…

Biz Avrupa’ya gittik biliyorsunuz, İspanya’ya gittik, İngiltere’ye gittik, oradaki statları inceledik. Bazı arkadaşlarımız her ne kadar “Devlet parasıyla gidiyorsunuz.” deseler bile biz masrafların bir kısmını kendi cebimizden harcadık. Öyle değil mi Mevlüt Ağabey? Sen bunu söyledin ama neyse, sonra vazgeçtin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Asla! Asla!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Tabii, bunlar espri, söylemedi tabii öyle bir şey. Espri bir tarafa yani Mecliste şiddet olmasın, sporda şiddeti konuşuyoruz, Mecliste şiddet yapmayalım.

Bu bakımdan, Sayın Bakanım, biraz bekletebilseydik, gerçekten biz ciddi bir dosya hazırlıyoruz, biz ciddi çalışma yapıyoruz, biz burada milletvekilleriyiz ve emek veriyoruz gece gündüz. Bizim kadar, kısa dönemde çalışan ben bir komisyon daha görmedim; ben çocuk komisyonunda da bulundum, diğer komisyonlarda da bulundum ama bu spor komisyonunda görev yapan arkadaşlarımla günde dört toplantı, sekiz saat, dokuz saat, on saat çalıştığımız günler oldu.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Başarılı da bir iş çıktı ortaya.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Çok, çıktı ama maalesef Adalet Komisyonundaki arkadaşlarım sanki yangından mal kaçırır gibi, oldubittiye getirerek, bu şiddetvari olaylar oldu, Başbakanı Galatasaray maçında yuhaladılar diye hemen bunu apar topar getirelim…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Onunla hiç alakası yok Mehmet Bey, yahu. O olmadı şimdi!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Şimdi olmadı, bak Suat’çığım, olmadı. Neden olmadı biliyor musunuz? Bu bizim ortak amacımız, bir ortak değerimiz. Biz bir çalışma yaptık arkadaşlar, bir çalışmayı bekleyin, bir hafta sonra gelsin, bir ay sonra gelsin, ne fark eder? Zaten Komisyon, raporunu bitirdi, Türkiye Büyük Millet Meclisine sundu arkadaşlar. Bu emek veren arkadaşların... Biz, mesela, üç bölümde beş bileşenden, on iki hedeften elli bir öneri getirdik. Yani bu önerilerimizi doğru dürüst -bir kısmını alt komisyona arkadaşlarımız gönderdi, dinlediler ama- kimse dinlemedi.

Mesela sırf Galatasaraylı arkadaşlarıma, yöneticilerime yapılan hakaretleri ben bir tarafa bırakıyorum, onlar orada kaldılar diye düşünüyorum. Koskoca Galatasaray açılışında Sayın Başbakan geliyor, bakanlar geliyor, TOKİ Başkanımız alıyor eline mikrofonu, ağzına gelen bütün hakaretleri yapıyor; böyle bir uygulama olur mu? Hiçbir arkadaşım da TOKİ Başkanına “Arkadaş, senin haddin değil, senin hakkın da değil. Sen nasıl böyle bir spor salonunun açılışında…”  Dünyanın gözü orada, televizyonda izleyen milyonlarca insanlar var, yüze yakın televizyon Avrupa’da, dünyada bunu naklen veriyor; Başbakanımız orada, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı -bana göre de çok önemli, bu tarafını bir tarafa bırakıyorum- bakanlar Başbakanın arkasında resim vermek için sıraya giriyorlar, oradaki taraftar derneklerinin hiçbirisinin haberi yok; burayı sanki kendilerinin babasının cebinden, çiftliğinden yapmışlar gibi –Ali Bey biraz önce anlattı- aldıkları paranın 2 katı karşılığında elde ederek TOKİ’nin yaptığı –böyle, sanki hayrına yapıyorlar, sanki onlara bir lütufmuş gibi- Galatasarayın kendi evinde Galatasaray yöneticilerini yerden yere vuran bir konuşma yaptılar. Ne Federasyon Başkanım -çok seviyorum ama- ne Sayın Bakanımdan ne diğerlerinden… TOKİ Başkanının haddi değil bu. Burası sporla ilgili bir konu. Burada sporcu arkadaşlarım var, örnek olacak insanlar var. Yani Başbakanın yuhalanması benim kanıma dokundu sevgili arkadaşlarım, gerçekten söylüyorum, sizi üzdü mü bilmiyorum, üzüldünüz mü bilmiyorum. O sayın bakanlar onun arkasında duracağına etrafını çevirselerdi, o taraftarların arasına girseydi, orasını bir şölene çevirseydik, bütün dünyaya örnek olsaydık olmuyor muydu? Biz İspanya’da sorduk, “Krala yapılan kötü tezahüratlarda ceza var mı?” dedik, “Hayır.” dediler. Krala karşı yapılan tezahüratlarda ceza yok, arkanı da dönersin, elle de alkışlarsın, protesto da edersin, boşaltırsın da. Bunları bu kadar büyüterek, oldubittiye getirerek…

Yasayla ilgili eksiklikler olabilir, el ele vereceğiz, belki de biraz sonra buradan ortak bir yasa çıkaracağız ama şunu bilmenizi istiyorum Sayın Bakanım, Türkiye’de şiddeti, genelde biraz da bizler yapıyoruz, yöneticiler olarak. Bir hakem vardı hatırlarsınız, gay hakem, Halil İbrahim, çocuk hastalık diye, bir sayın bakan bu çocuğun üzerine geldi. Yıllarca hakemlik yapmış, askere gidip geldikten sonra hastalıktan dolayı, gay hakemi askerlikten aldık. Trabzon’da o çocuğu teşhir ettik, bütün dünyaya duyurduk, ne Federasyon Başkanımız sahip çıktınız o çocuğa, gay hakeme, Halil İbrahim’e, ne Sayın Bakanlık sahip çıktı, ortada bırakıyoruz. Yani biz bir aileyiz, spor bir camia, spor ortak bir aile.

Adnan Polat’ın size orada yakın davranmasından sonra Galatasaray seyircisi Adnan Polat’ı gömdü. Yani Adnan Polat’ın vebali o sahanın açılışını organize eden… Sayın Bakanım biraz da sizde var yani Adnan Polat’a sahip çıksaydınız… Bakın Galatasaraya, Adnan Polat, Hükûmeti, siyaseti karıştırdığınız için, spora siyaseti karıştırdığınız için… Sanki orası Adalet ve Kalkınma Partisinin açılış kampanyası gibi, “Yeni bir yer açıyoruz, TOKİ’nin evlerini dağıtıyoruz.” öyle bir kampanyaya soktuğunuz için Adnan Polat geldi size destek çıktı. Garip ne yapsın korkudan, işi var gücü var Hükûmetle, eğer orada destek çıkmadığı zaman büyük baskı olacak, yarın mahkemeler gidecek, vergiler gidecek, otelleri incelenecek, elektrik santralleri incelenecek. Başbakana karşı çıktı ama siz…

MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Sporda şiddeti dağıtıyorsun.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – E, şiddet bu değil mi Mehmet?

MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Değil ağabey.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Nedir bu şiddet? Orada Başbakana yapılan olay şiddet değil miydi, sen öyle görmedin mi, onun için bu yasa gelmedi mi?

MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Onun için gelmedi.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bak, onun için… Bu oldubittiye geldi. Eğer bizim yaptığımız, Komisyonda bizim yaptığımız önerileri buraya cidden alsaydık, biraz önce arkadaşlarımın eleştirisi olmayacaktı, onu anlatmaya çalışıyorum, ortak çıkaracaktık. Yine de destekliyoruz, bu konuda çok fazla… Eleştirilerimizi yapacağız, eksikliklerimizi koyacağız, getireceğiz. Burada spor adamlarının, yöneticilerin, gazetecilerin, o manşetlerin tabii ki, hepsinin burada şiddette bu kadar büyük suçu var, bu kadar sebebi var. Bir yönetici çıkıyor, dilediği gibi demeç veriyor. O gazeteci, yönetici arkadaşlarım, televizyonda yorum yapan gazeteciler çıkıyorlar, diledikleri gibi yorumlar yapıyorlar, insanlara saldırıyorlar. O Arda’ya yapılanları affetmek mümkün mü? Yani bu bakımdan…

Benim burada en çok üzüldüğüm konu, bu kadar emek verdik, Parlamentonun son dönemlerinde -belki de büyük bir kısmımız gidip gelmemek, gelip görmemek var aramızda da, insanlık hâli, her türünü yaşıyoruz ama- ciddi bir hizmet ettik, ciddi bir çalışma yaptık. Bu çalışmanın, ben inanıyordum ki eğer fırsat tanısalardı, çok aceleye getirmeselerdi -yani Adalet Komisyonundaki bu konuları bilen arkadaşlarım demek ki spor komisyonundaki arkadaşlarımdan daha etkili olarak bu işleri yapıyorlar- eğer bunları getirebilselerdi, bunlarla bir çalışma içerisine girebilselerdi, biz, buradaki tartışmayı yapmadan, Komisyondan gelen bütün çalışmaları ortak yönlendirerek hep beraber çıkartırız ve çok ciddi bir iş yapmış oluruz diye düşünüyorum.

Gittiğimiz, geldiğimiz yerlerde, en azından, İspanya’da ve İngiltere’de bulunan arkadaşlarım gerçekten çok önemli bir çalışma yaptı. 50 bin kişilik statların, 45 bin kişilik statların nasıl dört dakikada boşaltıldığını örnek olarak anlatırdık çağırsalardı bizleri. Kaç kapıdan giriyorsunuz, kaç kapıdan çıkıyorsunuz? Nasıl uygulamalar yapılıyor? Biletlerle ilgili, sıralamayla ilgili, trafikle ilgili nasıl çözümler üretiliyor? Ne kadar güzel hizmet verirseniz, seyirci size… Statların fizikî şartlarından dolayı, yapılarından dolayı ne kadar hizmet verebilirseniz, ne kadar seyircinin gelip rahat edebileceği, rahat izleyebileceği mekânlar hazırlarsanız… Seyirciler stadyumları ve o yörede oynanan maçları bir tiyatro arenası gibi görüyor, bir tiyatro seyreder gibi gelip seyrediyor, coşkuyla da, ilgiyle de seyrediyor ama biz bunları Komisyona aktarma şansını elde edemedik. Benim buradaki en büyük eleştirim, bu emek veren milletvekili arkadaşlarımın emeği boşa gitmemiştir, kendilerini hiç üzmesinler, o bakımdan, önümüzdeki dönemlerde yine bunun düzeltilmesini sağlarız diye düşünüyorum.

Emek veren, çaba sarf eden, o Komisyonda görev yapan bütün arkadaşlara teşekkür ediyor, bu raporun hem ülkemize hem de spor camiasına hayırlı olmasını diliyor, beni dinlediğiniz için bu geç saatte, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.

Hayırlı uğurlu olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Komisyon adına Sayın Hakkı Köylü, buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; çok fazla konuşmak istemiyorum, bir iki konuya kısaca açıklık getirmek istiyorum. Bu tasarının, Sayın Başbakana karşı, bir futbol maçı öncesi stadyumun açılışında yapılan olumsuz hareketi takiben apar topar Meclise geldiği ve Başbakana yapılan o protestonun, başka bir deyişle maçlarda protesto olarak kabul edilebilecek normal olayların da cezalandırılması amacıyla böyle bir tasarı düzenlendiği gündeme getirildi. Aynı şekilde, bu düşünce Komisyonda da değerli arkadaşlarımız tarafından gene öne sürüldü.

Birincisi: Sayın Başbakanın bu stadyumun açılışında bulunduğu tarihin -ocak ayı içinde, yanılmıyorum- gününü tam bilemiyorum ama ocak ayında olduğunu biliyorum. Bu tasarının tarihine bakıyoruz, 27/12/2010 tarihinde Meclise gelmiş.

Esasında tasarının hazırlığı çok uzun bir zaman almıştı, altı ay, bir yıl önceden beri hazırlanıyordu ama aralık ayının sonlarına doğru Meclise geldi, Sayın Başbakanla ilgili olan olaysa ocak ayında oldu. Yani Sayın Başbakana, on beş gün sonra, yirmi gün sonra maça gittiğinde veya stadyuma gittiğinde bir protesto olursa her ihtimale karşı şimdiden tedbir alalım düşüncesiyle böyle bir tasarı Meclise sevk edilmedi, böyle bir şey yok.

İkincisi: Bir şey daha söylüyorum. Burada…

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Komisyonda ne zaman görüşüldü Başkan? Komisyonda görüşülme tarihi?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Komisyondaki görüşme tarihimiz… Komisyona geldiği zaman sırayla görüşülür.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – O tarihi de verin ama, ne zaman olduğunu.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – O tarih önemli değil, Meclise geldiği tarih önemlidir. Bu tasarı komisyonda görüşülecektir ama bugün ama yarın ama üç gün sonra.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Komisyonda görüşüldüğü tarih?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – İkincisi: Bakın, stadyumlarda yapılan protestolar bu kanunla cezalandırılmıyor. Kanunun cezalandırdığı hususlar kişilerin kişilik haklarına saldırı, kişilere karşı doğrudan yapılan hakaretler veya şiddetin dışında, burada bahsettiğimiz hakaret içeren tezahüratlar, ona takıldı arkadaşlarımız. Hakaret içeren tezahürattan maksat şudur: Bir tezahürat yapılıyor, ulu orta yapılıyor, belli bir kişiye karşı da olabilir, belli bir kişi hedeflenmemiş de olabilir ama bir insan bunu duyduğu zaman bunun bir hakaret olduğunu düşünüyorsa, hakaret olarak algılıyorsa bu takdirde, bu kanuna göre çok da cüzi bir cezası var, bildiğimiz kanunlardaki hakaretin cezası gibi değil. Eğer bir kişiye hakaret ediliyorsa, o takdirde, onun cezası zaten Ceza Kanunu’nda var, oradan ceza alır.

Tasarı, esasında daha önceki kanunun uygulanmaması ve iyi uygulanmaması sebebiyle gündeme gelmiştir. Eğer gerçekten daha önceki kanun iyi uygulanabilseydi bu tasarı gündeme gelmeyecekti. Ama bu arada bazı değişiklikler olmuştur, dünyadaki örnekleri izlenmiştir, hatta Meclisimizde, spordaki şiddetin, düzensizliğin ve sporun sorunlarının araştırılmasına yönelik bir de komisyon kurulmuştur. Bu Komisyonun görüşleri de bizim için önemlidir, o Komisyonun görüşlerinden de istifade ettik, Komisyona geldi arkadaşlarımız ve bunları birlikte değerlendirdiğimizde, bugün şu karşımızda bulunan tasarı ortaya çıkmıştır. Bundan sonra, sporda şiddetin çok önemli ölçüde önleneceğini düşünüyorum, tamamen bitirmemiz belki mümkün değil ama gerçekten, çok önemli ölçüde önleneceğini düşünüyorum.

Tasarının hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köylü.

Şahsı adına Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

İnsanlar eğlence için, stres atmak için zaman zaman sinemaya gider, tiyatroya gider, maça gider ve bu yasayla ilgili de, maçlara gitmenin sonucunda birtakım şiddet olaylarının meydana gelmesiyle ve bu olayların engellenmesiyle ilgili bir düzenleme getiriyor. Tabii, bu yasayı konuşurken  spordaki birtakım sıkıntıları da dile getirmek gerektiğini ben düşünüyorum.

İnsanlar zaman zaman maçlara gittiğinde zevk alarak dönerler, eğlenerek dönerler ama bazen de eğlenme yerine büyük bir stres içinde döndüklerine de şahit oluyoruz. Dünya Kupası maçlarını hep beraber seyrettik, izledik burada, zaman zaman muhalefet ve iktidar kulislerinde hep beraberce izledik. Oradaki maçlarda, arkadaşlar, ne kadar güzel bir maç heyecanı vardı. O insanların nasıl mutlulukla, heyecanla tezahüratlara katıldıklarına, “vuvuzela” denen yerel çalgılarıyla beraber eğlendiklerine, stadı âdeta bir festival havasına dönüştürdüklerine hep beraber şahit olduk ve gerçekten de, değerli arkadaşlar, ben bundan çok keyif aldım, gıptayla baktım o insanlara. Acaba, bizim ülkemizde biz bu şekilde bir maç seyredemez miyiz, yani işte “A takımının taraftarı, B takımının taraftarı bir arada bu maçı seyredemez miyiz?” diye hep zaman zaman aklımdan geçmiştir. Tabii, oralarda bu mağlubiyet ve galibiyet kültürünün biraz daha ileri düzeyde olduğunu düşünüyorum. Bizde de zaman zaman bu kültürün daha çok gelişeceğini ve bir gün belki aynı düşüncede, festival içinde maçları seyredebileceğimizi ben düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bizim, şimdi, maçlarda şiddete vesile olan olayları da bir değerlendirmemiz lazım. Yani, biz şu anda, spordaki şiddetin önlenmesiyle, düzenlenmesiyle ilgili bir konuyu görüşüyoruz. Evet, stattaki düzensizliği konuştuğumuz zaman stadın dışındaki düzensizliği de, o masa başı oyunlarını da görüşmemiz, konuşmamız lazım arkadaşlar. Bu şiddet niye oluyor, nasıl gelişiyor? Acaba bu şiddetin oluşmasında -aslında bunu derken, şiddeti yapanların yanında değiliz, onu söyleyeyim- bir tahrik unsuru var mı yok mu arkadaşlar? Buna da bakmak lazım, bunu da değerlendirmemiz lazım. Bir hakem, bir maçın kaderini etkileyebiliyor arkadaşlar. Karşımızda hakem arkadaşımız da var, bakıyor. Haklı, elbette ki insandır, hata yapabilir arkadaşlar ama bariz, duyuyoruz: “Bu sene şu takım şampiyon olacak, sen ağzınla kuş tutsan şampiyon olamazsın.”

Değerli arkadaşlar, ben, bir milletvekili olarak sahanın kenarında masayı kurup basın toplantısı yapan bir milletvekiliyim. İllallah dedik hakem hatalarından. Bir gün, bir maç sonucu, Merkez Hakem Komitesi Başkanını arıyorum, dedim: “Allah aşkına, bu Trabzonspor düşecekse düşsün, bırakın şunu ya, düşün yakasından. Ya, şu dünkü maçta penaltı verildi.” Bu penaltı hakikaten atılırken Allah’a dua ediyorum “Ya Rabbi, bunu atamasın bu çocuk, bu futbolcu bu penaltıyı atmasın.” diye, inanın içtenlikle dua ediyorum. Yani, biz yenileceğiz veya galip geleceğiz anlamında değil bu duam, korkuyorum, gol olursa bir olay çıkacak, hadise çıkacak. Dedim: “Ya, şimdi Merkez Hakem Komitesi Başkanı olarak sizden soruyorum, Allah aşkına, bu penaltı penaltı mıydı?” “Değildi.” diyor, “Haklısın, değildi.” diyor. Bu ve buna benzer birçok hatalar yapılıyor arkadaşlar.

Bakın, Beşiktaş-Trabzon maçının hakemine iki hafta maç verilmedi, geçen hafta Üçüncü Lig’den maç verildi ama bunu, bu cezayı biraz daha artırmak lazım. Biz, şiddeti yapanların asla yanında olmamalıyız arkadaşlar ama şiddete vesile olanlara da biz göz yummamalıyız değerli arkadaşlar. Çünkü takımlar, kulüp başkanları, yöneticiler, büyük fedakârlıklar yapıyor, masraf ediyorlar, futbolcu transfer ediyorlar, antrenör transfer ediyorlar, çalışıyorlar, çabalıyorlar, sahaya giriyorlar. Bu sahada, bu seyirci de, taraftar da bu takımın peşinde koşuyor. Ama gidip de o insanların emeğini çalmak, o insanlara saygısızlık yapmak gerçekten büyük bir kabahattir, büyük bir suçtur. O anlamda, bu konu üzerinde de şiddetle durmamız gerektiği kanaatindeyim.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Hakemsiz oynatalım maçları.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Yani sıkıntı hakemde mi?

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Şimdi, bakın arkadaşlar, Trabzonspor birinci devre 9 puan önde.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Ya!

AHMET YENİ (Samsun) – Trabzonspordan başka futbol takımı yok mu?

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Bunlar sporumuzun konuları arkadaşlar, konu Trabzonspor değil.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Bursaspor da 8 puan kaybetti.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Mehmet’çiğim, otur yerine, dinle beni.

9 puan önde.

AHMET YENİ (Samsun) – Fenerbahçe yok mu?

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Fenerbahçenin antrenörü açıklama yapıyor, “Trabzonsporun penaltılarına bakınız.” diyor. Bu demeç yetti, bu demeç yetti arkadaşlar, oradan sonra daha bir şey yok. Şimdi, bir başka kulüp başkanı “Biz de hakem odasını mı basalım?” diyor. Arkadaşlar, bu da şiddet. Bu da şiddet, bunu neyle düzenleyeceğiz?

Şimdi, değerli arkadaşlar, şunu özellikle, yeri gelmişken söylemek istiyorum: Sporda epeyce para harcanıyor, kulüplerimiz harcıyor, Federasyonumuz harcıyor, Hükûmetimiz, hükûmetlerimiz harcıyor ama biz bugüne kadar sporda istediğimiz neticeyi alabilmiş değiliz. Yavaş yavaş kısmi başarılar sağlayabiliyoruz. Bunun için ben şöyle bir şey öneririm: Örneğin, futbolun daha gelişmesi için pilot bölgeler oluşturmamız lazım. Futbola daha yatkın olan vilayetler, iller neresiyse orayı pilot bölge yapmak üzere, futbolun gelişmesi noktasında oraya, tesisler noktasında, antrenör, teknik heyet noktasında, parasal noktada katkılar vermek lazım. Güreşte öyle, boksta öyle, basketbolda öyle, işte Erzurum’da kayak tesisi yapıldı, orada kayakta öyle ve dünyada ses getiren futbolcuları, sporcuları yetiştirmemiz lazım. O anlamda da yaptığımız bu harcamaların karşılığını bu şekilde alabileceğimiz kanaatindeyim.

Bir de diğer bir konuyu da dile getirmek istiyorum değerli arkadaşlar. Hakemler konusundan bahsettim. Hakemlerle ilgili, arkadaşlar, bunun artık profesyonelleşmesi lazım. Bilmiyorum var mıdır, hakem okulları olması lazım. Adamın mesleğinin hakemlik olması lazım. Bir öğretmenin, bir polisin -ne bileyim- bir doktorun hafta sonları statlara gitmemesi lazım. Mesleği hakemlik olan insanları hakem okullarından yetiştirmemiz lazım. Spor Akademisinin -bilmiyorum var mı o bölümü- hakem bölümünün açılması gerektiği kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, yine bu da hepimizi ilgilendiriyor, ona da değinmeden geçemeyeceğim: Bu hafta da, millî maçta da bu meydana geldi, protokol krizi. Ne ise her maçta bir protokol krizi yaşanır. Milletvekili arkadaşlarımız bu krizi hep yaşıyor, hep yaşıyor, hep yaşıyoruz, kapan kapana. Bir bakarsın birisi gelir omzuna vurur “tık, tık” Ne oldu? “Burası  komutanın yeri, kalk.” Allah Allah… Antalya’da maç seyrediyorum arkadaşlar, birisi geldi omzuma vuruyor “tık…” Ne var? “Burası genel müdürün yeri.” Arkadaşlar, böyle bir şey olur mu ya? Gelip elimize kapanan, bizden medet uman bir genel müdürün yaptığı şeye bakın: “Kalk, burası benim yerim, genel müdürün yeri.”

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Genel müdür olsa iyi, il müdürü diyor, şube müdürü…

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, burada özellikle Sayın Bakana sesleniyorum: Sen orada protokolde önde oturup, yanında vali, öbür yanında genel müdür… Milletvekili ne hâldedir buna bakacaksın, arkadaşlar, ayıptır bu, yakışmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, milletvekili arkadaşlarımıza bana göre en büyük nezaketsizliktir.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Duymadı ama Sayın Bakan.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) –  En büyük nezaketsizliktir.

Milletvekili arkadaşlarımız -inanın arkadaşlar- “Gittiğimde nereye oturacağım?” Ya, ikinci sıraya otursam seçmene karşı insan hesap ediyor. Bunların, bu  protokol krizi denilen olayın artık bitmesi lazım. Şu milletvekili, saygın milletvekili arkadaşlarımızın burada yeri neresidir bilinmesi lazım. Yani “Ben bakanım, oturdum koltuğa, yanımda vali, yanımda genel müdür, öbürü ne olursa…” dememeli. Bakın millî maçta bu şey yaşandı, diğer maçlarda da yaşanıyor. Buna da artık son vermemiz lazım değerli arkadaşlar.

Kanunun ülkemize, milletimize hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 15’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün…

Buyurun Sayın Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, az önce konuşan Trabzon Milletvekilimizin tabii ki konuşmalarına destek vermemek mümkün değil. Bu protokol krizinin de aşılması konusunda Sayın Bakanımıza, ilgili müdürlüklere, genel müdürlüklere büyük görev düştüğünü ifade etmek istiyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yaşar Bey, duymuyorlar, bir daha tekrarla.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Duymuştur Sayın Bakan, eğer duymadıysa tutanaklardan bakar, bölge milletvekilinin, hemşehrisinin ne dediğini tutanaklardan görür.

Sevgili arkadaşlar, tabii, spor, dil, din, ırk, renk ayırmaksızın milletleri birleştiren evrensel bir faaliyettir ancak günümüzde birleştiren değil, ayrıştıran bir faaliyet hâline gelmiştir. İnsanoğlu sahip olma isteği ve başarılı olma arzusuyla yaratılmıştır. Başarılı olma arzusu, karşı tarafın canını yakma pahasına bile olsa rekabeti artırmakta ve şiddete sebebiyet vermektedir. Kaba kuvvet, aşırı güç ve huzur bozucu sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

Tabii, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın genel durumuna baktığımızda, maddelerin içeriğine baktığımızda, olumlu, alınması gereken önlemler hakkında güzel maddeler var. Ancak burada önemli olan konu, bizim, Türkiye Büyük Millet Meclisinde spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan bir Meclis Araştırma Komisyonumuz var değerli arkadaşlar. Bu Komisyona siz saygıdeğer milletvekillerinden 16 arkadaşımız seçildi. Adalet ve Kalkınma Partisinden 10 arkadaş, Cumhuriyet Halk Partisinden 3 arkadaş, Milliyetçi Hareket Partisinden 2, Barış ve Demokrasi Partisinden de 1 arkadaş, toplam 16 arkadaş. Seçildiği tarih, yani Komisyonun kurulduğu tarih 19/10/2010 tarihi, göreve başlama tarihiyse 24/11/2010 tarihi. Cumhuriyet Halk Partisinden, MHP’den, AKP’den arkadaşlarımız araştırma komisyonu kurulması konusunda önerge vermişler, bu önergeler birleştirildi, bir komisyon kuruldu. Bu Komisyon, yurt içi ve yurt dışında çalışmalarda bulundu. Maalesef, bu Komisyon raporu sonuca ulaşmadan, sadece -rapor basıldı mı basılmadı mı bilmiyorum- rapor basılmadan böyle bir kanun çıkarıyoruz. Yani burada bir hata aramak gerekiyorsa, kuşkusuz bu hatanın sebebi yine Hükûmet. Eğer, bu yasama görevini yerine getiren yüce Meclis, bu konuların araştırılması konusunda bir komisyon kuruyor, Komisyon üç aydan fazla görev yapıyor, yurt içi ve yurt dışı çalışmalarda bulunuyor, bu Komisyonun raporu taslak hâline geliyor, basıma gitmeden, yani yayınlanmadan önce biz kanun çıkarıyoruz. Bu, gerçekten yüce Meclise en büyük saygısızlıktır değerli arkadaşlar. Bu raporun sonucunu neden beklemedik, niçin beklemedik?

Az önce Sayın Komisyon Başkanımız açıklamada bulundu; “Efendim, Arena Stadı’nın açılışında Sayın Başbakana yapılan protestodan sonra bu kanunun hemen yürürlüğe girmesi istendi.” şeklinde bir ifade kullandı. Evet, bu kanun 646 sıra sayısıyla, yani bu tasarı Başbakanlıktan 27/12/2010 tarihinde Meclis Başkanlığına sevk ediliyor. Bakınız, burası çok önemli, 27/12/2010 tarihinde Başbakanlıktan Meclise sevk ediliyor. Arena Stadı’nın açılışı 15 Ocak 2011. Sayın Başkan söyledi, dedi ki: Bu Stattaki bu vahim olaydan önce bu kanun Meclise sevk edildi. Kabul. Peki, esas söylemesi gereken konuyu söylemedi Sayın Başkan. Bu Arena Stadı’nda 15 Ocakta bu konu yaşanıyor, hemen on gün sonra, yani 25 Ocak 2011 tarihinde bir alt komisyon kuruluyor ve bu komisyon çalışmalarını tamamlıyor -Sayın Başkan eğer beni dinliyorsa- 16-17 Şubat 2011’de Adalet Komisyonunda görüşmeleri bitiriliyor bu kanunun ve dolayısıyla 23 Şubat 2011 tarihinde Meclis Başkanlığına tekrar veriliyor kanunlaşması konusunda.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, yine her zaman yaptığınız gibi oldu-bittiye getirilen bir kanunla şu anda karşı karşıyayız. Bu tasarı, Kabine, Hükûmet tarafından hazırlanıyor ama yüce Meclisin çok değerli 16 milletvekilinin hazırlamış olduğu rapor hiç dikkate alınmadan, sadece o 15 Ocak Arena Stadı’ndaki vahim olaydan dolayı komisyona, alt komisyona, oradan Adalet Komisyonuna, oradan da Meclisin gündemine getiriliyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii sporla ilgili söylenecek çok şey var. Hepimiz iyi kötü sporun içinden geldik ve bu sıkıntıları biliyoruz. Ancak şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Rahmetli Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünü kurmuş. İnanıyorum ki gerçekten, bugün hayatta olsaydı ilk kapatacağı kurumlardan bir tanesi de Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olurdu. Genel Müdürlüğün ve dokuz yıllık AKP İktidarının total çalışmalarına baktığımızda övüneceği bir tek şey var -bakın, altını çizerek söylüyorum- övüneceği bir tek şey var, o da lisanslı sporcu sayısı. Sayın Bakan diyecek ki şimdi: “İşte, biz iktidara gelmeden önce Türkiye’de 1 milyondan fazla lisanslı sporcu sayısı vardı ama şimdi 8 milyona ulaştık.” Değerli arkadaşlarım, önemli olan lisans çıkartmak değil, önemli olan sporun faydalarını ve spor kültürünü halkımıza öğretmek, onu sporla iç içe yaşatıp sporun faydalarını anlatmak.

Kısa bir süre önce Erzurum Kış Olimpiyatları’nı gerçekleştirdik. Gerçekten, Türkiye'nin tanıtımı anlamında, Erzurum kentimizin, ilimizin tanıtımı anlamında güzel bir çalışma oldu, emeği geçenlere teşekkür ediyoruz ama Sayın Bakan, bir karnesine baksın, yani federasyonların bir karnesine baksın, Genel Müdürlüğünün bir karnesine baksın diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Erzurum Kış Olimpiyatları’na 250’ye yakın -ev sahibi olduğumuz için sayı üç aşağı beş yukarı değişik olabilir- sporcumuz katıldı. Çok enteresandır, 250’ye yakın sporcumuzun içerisinde kayaklı koşuda beşinci olan bir Türk var, bir de çiftlerde buz pateninde ikinci olan bir çiftimiz var. 250’ye yakın sporcunun içerisinde bir tek, çiftlerde buz pateninde gümüş madalya alan bir sporcumuz var.

Şimdi, ilgili spor bakanlığı, Genel Müdürlük, federasyonlar, bu Erzurum Kış Olimpiyatları’nda yapılan yarışmalardan ne şekilde ülkemizi temsil ettiklerini kendilerine -sorgulamazlar mı- sormazlar mı? Rica ediyorum, yasama görevini yerine getiren Parlamento olarak biz soralım. Böyle bir olimpiyat gerçekleştirildi, teşekkür ediyoruz. Bu olimpiyatın gerçekten büyük maliyeti var. 250’ye yakın sporcumuz katılıyor ama başarı derecesi sıfır, hatta eksi. Bunu sorgulamak bizim görevimiz. Denetim hakkımızı kullanmak zorundayız.

Dolayısıyla sevgili arkadaşlarım, bu kanunun, tabii ki şiddet bölümünü değerlendirecek olursak spor müsabakalarını eğlenceli, hoş vakit geçirme aktivitesi olarak gören bir kitlemiz var, bir de spor müsabakalarını kazanılması gereken bir savaş gibi gören bir seyirci kitlemiz var. Bu seyirci kitlemiz oldukça azınlıktadır, diğerleriyle karıştırılmaması gerekir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzün.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; çok uzun konuşmayacağım çünkü spor bizim ortak paydamız. Burada hiçbir grup ve hiçbir milletvekili sporda şiddeti savunmaz, savunamaz ve bütün eleştiriler, bütün konuşmalar daha bir düzen alması açısındandır. Öncelikle bunun altını çizmek gerekir.

Değerli arkadaşlar, 7 Mayıs 2004 tarihinde iktidarda kim var? Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti. 7 Mayıs 2004 tarihinde 5149 sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı kabul ediliyor Mecliste. Bu tasarı kimin tasarısı? AKP Hükûmetinin tasarısı. Peki, 2004’ten 2011, yedi yılda ikinci bir defa daha bütün hatlarıyla değiştirilen bir tasarı geliyor tekrar Meclis gündemine. Bu da AKP İktidarının, AKP Hükûmetinin tasarısı. Peki, acaba parlamento mantığı açısından meselelerini doğru tartışmayıp, meselelerini yerinde tartışmayıp, “Göç yolda düzülür.” hesabı ile kanun yapmak 21’inci yüzyılda “İleri demokrasi, çağdaşlaşıyoruz” diyen bir Hükûmet Başkanına yakışır mı değerli arkadaşlar? Böyle bir mantıkla bir milletin geleceği, yasa yapma tekniği inşa edilebilir mi?

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma komisyonu 10/2/2011 tarihinde yirmi üç başlık altında bu tasarıdaki eksik ve yanlışları tespit etmiş ve Komisyon Başkanı Adalet Komisyonuna ön bilgi notu olarak bu yirmi üç başlığı göndermiş.

Şimdi, Sayın Bakanım, sizlere soruyorum: O yüce komisyonun, bütün iktidarıyla muhalefetiyle beraber çalışma arkadaşlarımız olan arkadaşlarımızla tespit edilmiş bu yirmi üç başlıktan, komisyon çalışmalarından sonra bu tasarı Meclise getirilirken acaba bu yirmi üç başlıktan hiçbir tanesi dikkate alınmış veya virgülü değişmiş mi? Bu yüce komisyon 10/2/2011 tarihinde Parlamento iradesi olarak bir şey teklif ediyor yirmi üç başlık altında ve bu komisyonun teklif ettiği yirmi üç başlıktan tasarı metnini çıkartın, komisyonlarda hiçbirisi hiçbir değişikliğe uğramamış, bunların hiçbirisi dikkate alınmamış. Böyle bir yasama yapma tekniği, böyle bir yasama yapma yolu… Parlamentonun iradesi, araştırma komisyonunun iradesi ve araştırma komisyonunda çoğunluğu AKP İktidarının üyelerinin oluşturduğu bir çoğunlukla bu teklif edildiği hâlde böyle bir şey hiç ama virgülü bile dikkate alınmamış. 

Ben şimdi o arkadaşlarıma sesleniyorum: Ne diyorsunuz değerli arkadaşlar? Sizler imza attınız bu raporun altına. Şimdi burada biz bu yasanın daha iyi olması için mücadele ediyoruz, yoksa daha kötü olsun, şiddet teşvik edilsin falan anlamında biz mücadele etmiyoruz.

Değerli milletvekilleri, insan hakları ve bilginin gizliliği açısından sizlerle Parlamento mantığı içerisinde bir şeyi paylaşmak istiyorum. Avrupa ülkelerinde çok enteresan bulduğum bir operasyon bir tarihte yapıldı. Emniyet güçleri, hücre evleri kullanım tekniği açısından çok nadir kullanıldığı için, buluşma evleri olarak kullanıldığı için hücre evlerini tespit edebilmenin en kolay yolunun elektrik sarfiyatının ve su sarfiyatı gibi birtakım temel ihtiyaçların en az olduğu evlerin, en az kullanıldığı evlerin hücre evleri olabileceği öngörüsünden yola çıkarak şehir yönetiminden en az su faturası ve en az elektrik faturası olan evlerin adreslerini istiyor ve bu ev adresleri bilgilerini aldıktan sonra bu evleri takip altına alıyor güvenlik güçleri ve hücre evlerini böyle tespit ediyor. Ve demokrasi ve insan hakları ve bilginin gizliliği açısından o ülkede çok büyük tartışmalar meydana geldi emniyetin böyle bir bilgi edinmesinin hakkı olmadığı ve bu bilgilerin emniyete verilemeyeceği konusunda. Şimdi ben sizlere soruyorum: Statlara bir sürü insan geliyor. Eğer o güvenlik güçleri tribünden göz bebeğindeki optik okumalara varıncaya kadar bu bilgilere sahip olabiliyorsa… Bunların statlardaki şiddete yönelik kullanılmasında hiçbir tereddüdüm ve endişem yok ama bu bilgilere sahip olan güvenlik güçleri, yarınlarda güvenlik güçlerinin içerisine sızmış herhangi bir siyaset tarafından herhangi bir kötü amaçlı niyetle bu bilgilerin farklı amaçlarla kullanılmasını sınırlayabiliyor musunuz değerli arkadaşlar? Avrupa’dan bu gibi birtakım örneklemeleri alırken, örnek yasalar alırken Avrupa’daki demokrasinin ileri olduğu ülkelerde bu tedbirlerin nasıl alındığının mantığını ortaya koymadan böyle güvenlik güçlerini çok güçlendiren ama bu bilgilerin farklı şekilde kullanılmasını engellemeyen bir mantık içerisinde yapacağınız yasalar insan haklarına aykırıdır değerli milletvekilleri. Dolayısıyla, bugün birçok soruşturmada görüyoruz, telefon dinleniyor. Telefondaki dinlemelerde o suçla hiçbir alakası olmadığı hâlde, suçu ve suçluyu ilgilendirmemesi hâlinde bile üçüncü kişilerin özel hayatının basında, medya organlarında ortaya çıktığını görüyoruz. Öncelikle bunlarla ilgili tedbirler alalım değerli arkadaşlar. Nasıl olur? Takip edilen bir suçlu, hiç alakası olmayan başka bir konuda üçüncü kişiler, dördüncü kişiler aralarında bir şeyler konuşuyor ve o dosyaya, o üçüncü, dördüncü kişilerin özel hayatları giriyor. Böyle bir ileri demokrasi olabilir mi? Böyle bir ileri demokrasi acaba sözle önce bir toplumda imaj yaratıp ondan sonra da her türlü yolu deneyen, her türlü baskıyı kurmaya çalışan bir anlayışın inşasının eseri midir? Bunları dikkate almamız gerektiği kanaatini taşıyorum.

Burada hiçbir milletvekilinin, hiçbir parti grubunun sporda düzensizliğin ve hoşgörüsüzlüğün önlenmesiyle ilgili karşı çıkacağı kanaatini taşımıyorum ve tekrar bir konuya dönüyorum. Şiddetin kaynağı, hakeminden, sporcusundan, seyircisinden yöneticisine, basın mensubuna, taraftarına varıncaya kadar en birincil basamağı hoşgörüsüzlüktür, sonuçlara katlanamamaktır ve biz burada bu yasayı yaparken hoşgörüsüzlüğü sınırlandırmamız gerektiği gibi hoşgörüyü istismar eden aktörlerin hoşgörüyü istismar etmesini de mutlaka ki kanunlara dercetmemiz gerekirdi.

Düşünebiliyor musunuz, bir hakem hatası ile hakem kastını ayırt edebilmenin bana izahını yapabilir misiniz? Düşünün ki iki üç maç öncesinden, iki üç maç sonrasındaki takımın birtakım majör oyuncularının kırmızı kartla oyun dışı bırakılmasının tezgâhının kurulduğu bir müsabakalar zinciri yaşanıyor. Bunların tedbirini alabiliyor musunuz? Hakem kastı ile hakem hatasının ayırt edilebildiği bir zeminde hakemin kamu görevlisi olmasını temin edebilirsiniz, gözlemcinin kamu görevlisi olmasını temin edebilirsiniz ama kamu görevlisi sıfatını almış, koruması altına girmiş o aktörün acaba bunu istismar ederek hakem hatası yerine hakem kasıtlarıyla sporu katletmesini ve şiddeti tetiklemesini önleyebilir misiniz o zaman?

İşte, bizim bütün bu konuşmalarda ve tekliflerde -sıkıntımız ve sancımız- bunların çok iyi tartışılmadığı gerekçesiyle bazı şeylere itiraz ediyoruz.

Onun için, değerli arkadaşlar,  ben inanıyorum ki AKP’nin -5149 sayılı 7 Mayıs 2004 tarihinde- bugün değiştirmeye yöneldiği bu tasarı yarınlarda daha doğru bir şekilde, AKP’nin iktidarı bıraktığı bir dönemde, bizler tarafından ve diğer parti grupları tarafından daha düzgün bin mantık içerisinde, daha ileri bir demokrasiyle -insan haklarını teminat altına alan bir anlamda ve seyircinin ortak paydasını, kulüplerin, taraftarların, aktörlerin ortak paydasını tespit edecek şekilde- daha tartışılmış ve düzenlenmiş şekilde çıkacağını ümit ediyorum.

Yasanın lehinde olduğumuzu bildiriyorum, hayırlı olsun diyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/990 sayılı “Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı”nın 5 inci maddesinin onuncu fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“(11) Dördüncü fıkrada belirtilen elektronik kart uygulaması ile ilgili olarak:

a) Bilet organizasyonu ve seyircilerin müsabaka alanlarına giriş ve çıkışına ilişkin kontrol ve denetim yetkisi federasyonlara ait olup federasyonlar bu amaçla bünyelerinde merkezi kontrol sistemi oluşturur. Elektronik kart oluşturulmak amacıyla alınacak kişisel bilgiler federasyon bünyesinde oluşturulan merkezi veri tabanında  tutulur. Bu veri tabanı Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı erişimine açıktır.

b) Elektronik kart ile elektronik kart kapsamında satışı gerçekleştirilecek biletlerin basım, satış ve dağıtımına ilişkin yerel uygulamalar kulüpler tarafından, sistem üzerinden merkezi satışları ise ilgili federasyonlar tarafından gerçekleştirilir.

c) Elektronik kart bilgilerinin kulüpler adına reklam ve pazarlamasında ilgili federasyonlar yetkilidir. Merkezi pazarlama ve bilet satışından elde edilecek gelirler kulüplere ait olup federasyon ya da yetki verdiği üçüncü kişiler nezdinde oluşacak bu gelirler kamu kurum ve kuruluşlara ilişkin alacaklar hariç olmak üzere haczedilemez, devir ve temlik edilemez. Federasyonlar bu fıkra kapsamında belirtilen yetkilerini kısmen veya tamamen üçüncü kişilere devredebilir.

                   Tuğrul Yemişci                 Ferit Mevlüt Aslanoğlu                 Hüseyin Tuğcu

                           İzmir                                     Malatya                                   Kütahya

                   Mehmet Ceylan                    Abdurrahman Arıcı               Kayhan Türkmenoğlu

                         Karabük                                   Antalya                                      Van

                                       Rüstem Zeydan                            Mehmet Alp

                                             Hakkâri                                      Burdur

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan teklifle, elektronik kart ve elektronik karta dayalı bilet uygulamasına ilişkin koşullara açıklık getirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde madde 5’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 6 üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/990 sayılı “Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı”nın 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(3) Spor kulüpleri, bu Kanunda yer alan yükümlülüklerini yerine getirmek amacıyla özel güvenlik hizmeti satın alabilir. En üst profesyonel futbol ligi kulüplerinin müsabakalarında güvenliğin sağlanması amacıyla genel kolluk görevlilerinden, görevde olmayanlar da görevlendirilebilir. Bu görevlendirme, ilgili kulübün başvurusu ve federasyonun talebi üzerine, müsabakanın yapılacağı yerdeki yetkili kolluk birimince yapılır. Bu kolluk görevlilerine, görevlendirildikleri müsabaka ile sınırlı olarak günlük harcırah miktarının iki katı kadar ödeme yapılır. Bu miktar, federasyon tarafından doğrudan kolluk görevlilerinin hesabına yatırılır. Federasyon, ödeyeceği para miktarını ilgili spor kulübünün alacaklarından öncelikle mahsup eder. İl veya ilçe spor güvenlik kurulları tarafından belirlenen özel güvenlik görevlisi sayısının üçte birini geçmeyecek sayıda ve bunların yerine genel kolluk görevlisi bu şekilde görevlendirilir.”

                Abdurrahman Arıcı                    Hüseyin Tuğcu                  Kayhan Türkmenoğlu

                         Antalya                                   Kütahya                                      Van

                   Rüstem Zeydan                       Tuğrul Yemişci                       Mehmet Ceylan

                         Hakkâri                                      İzmir                                     Karabük

                                                                     Mehmet Alp

                                                                          Burdur

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bir önergemiz var.

BAŞKAN – Sayın Başkanım, bunu isterseniz bir sonrakinde yapalım, işleme başladık çünkü. Bir adet önerge vardır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama 6’ncı maddeyle ilgili konu. Daha sonraki maddede şey yok.

BAŞKAN – Hayır, hayır… Şimdi, “6’ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi işleme alıyorum, okutuyorum.” diye ifade ettik.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İşte, yetiştiremedik Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ne yapayım ben? Bunu işleme alamayız. Bu olmaz Başkanım, bunu işleme alamayız ama başka bir madde üzerinde verirseniz ona bir şey demiyorum.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Yapılan teklifle, kolluk görevlisine yapılacak ödemenin federasyon tarafından yapılacağı ve federasyonun yapacağı ödemeyi ilgili spor kulübünün alacaklarından öncelikle mahsup edebileceği düzenlenmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 7’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 8’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 9’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 10’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 11’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 12’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 13’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 14’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 15’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, geçici madde 1 dâhil olmak üzere, 16 ila 27’nci maddeleri kapsamaktadır.

Bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize spor adına, sevgi adına, dostluk adına şükranlarımı sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, öncelikle, bu kanunda katılmadığım bir konuyu gündeme getirip daha sonra sporun diğer konularına gireceğim. Komisyon Başkanıma sesleniyorum, federasyona da söylüyorum, spor Bakanıma da söylüyorum: Şike ve spor komisyonunda defalarca söyledim. Özel güvenlik görevlisi kiralamak hakkıdır ama her kulüp kendi kiralarsa bu özel güvenlik görevlileri tarafsız olmaz. Hangi kulüp kiralıyorsa o kulübün hakkını korur. Federasyonun kiralaması lazım. Özel güvenlik görevlisi bulunduralım ama bunu her ilde… Bunun patronu federasyon olmalıdır, kulüpler olmamalıdır. Deplasmana giden bir kulübün hakkını mı korur yoksa kendini kiralayan kulübün hakkını mı korur? Kendini kiralayan kulübün hakkını korumadığı takdirde yarın yollarını ayırır. O da -ekmek parası- mecbur kalır. Ben bunu defalarca spor ve şike komisyonunda söyledim. Demin Sayın Tüzün’ün dediği gibi, eğer spor ve şike komisyonunun önerileri Adalet Komisyonu tarafından dikkate alınsaydı bu olurdu arkadaşlar. Yani bu nedenle, Sayın Bakanım, bunun değişmesi lazım. Bunların patronunun federasyon olması lazım. Her ilde hesabı… Hangi ilde hangi güvenlik görevlisi şirketiyle anlaşacağını… Elli taneyle anlaşsın ama hesabı federasyona versin, hesabı federasyonuna versin, kulüplere hesap vermesin. Bir kere olay bu arkadaşlar. Yani bu nedenle, Sayın Komisyon Başkanım, eğer bunu yapmazsanız, tam manasıyla, sporda şiddeti önleyemezsiniz, önleyemezsiniz çünkü gelen taraftarı, karşı taraftarı bir şekilde kendi kulübünü korumak adına hasım görecektir. Bu nedenle, eğer olanak varsa ilgili kurumlar değil, federasyon kanalıyla yapılsın.

İki: Yine il spor güvenlik komiteleri. Her ilinki objektif değil. Örneğin Ankara’da. Soruyorum: Ankara kulüpleri 500 kişilik bir maçı kaç tane özel güvenlik şirketiyle oynuyor, özel güvenlik elemanıyla oynuyor? Arkadaşlar, 500 kişilik seyirci, 700 tane özel güvenlik! Neymiş? Ankara İl Güvenlik Kurulu böyle talimat veriyor. Amatör kulüplerin -örneğin voleybolda- bütçesi yok. Bunlar amatör. Diyor ki kulüpler: “Bana eğer siz 30 tane özel güvenlik görevlisi mecburiyeti koyarsanız, ben bunun parasını nasıl ödeyeceğim?” Ama diyorlar ki: “Ankara İl Güvenlik Kurulunun kararı bu.”

Arkadaşlar, bunun, ilgili federasyonlar, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü ve il güvenlik kurulunun ortak bir görüşü ve Türkiye’de hangi ilde kaç tane güvenlik görevlisi olacağının bir objektif kriteri olmalı. Aksi hâlde, siz bin kişiye oynanan bir maça 700 tane özel güvenlik görevlisi veriyorsunuz, bir başka yerde ise 5 bin kişiye oynanıyor, 20 tane bulamıyorsunuz. Burada bir objektif kıstas yok Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Doğru. Onu düzeltiyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben söylüyorum.

Bu kanunda, ben, bu olmazsa yeterince özel güvenlik görevlisinin objektif olmayacağını düşündüğüm için… Hiç kimse ekmek parasını terk etmek istemez arkadaşlar. Eğer o kulüp başkanı, özel güvenlik şirketinin kendilerinin yeterince haklarını korumadığını gördüğü zaman bir daha o özel güvenlik şirketiyle çalışmaz. Bu eşyanın tabiatına aykırı olmayan bir şey, doğrusu budur arkadaşlar. Böyle yaparlar. Takdir sizin.

Gelelim şimdi ikinci konuya. Sayın Bakanım, kulüplerin ekonomik özgürlüğü… Özellikle ben Süper Lig için konuşmuyorum. Federasyonu kutluyorum. Federasyon Süper Lig kulüplerine çok büyük olanaklar sunmuştur, çok iyi koşullarda yayın gelirleriyle, diğer gelirleriyle, teşekkür ediyorum. Ancak Bank Asya, İkinci Lig ve Üçüncü Lig kulüpleri, hepiniz biliyorsunuz, çok zor durumdalar arkadaşlar. Gidip adam arıyorsunuz, adam bulamıyorsunuz.

Ben Sayın Federasyon Başkanıma söylüyorum, Başkan Yardımcıma da, Sayın Bakanıma da. Sizin bize teşekkür etmeniz lazım Sayın Bakan. Benim dokuz yıldır burada kulüplere konulan, birilerinin gelip koyduğu temlik ve hacizleri kaldırana kadar alnımın damarı çatladı, kimse de bana yardımcı olmadı, olmadı! Dokuz yıldır söylüyorum bunu, dokuz yıldır!

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Ellerimizi kaldırdık ya tek tek.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, hayır, sonra geleceğim, teşekkür edeceğim.

Ama bir yasada burada oy veren tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Komisyonda koyamadık, koyamadık ama burada koyduk. Artık kulüpler ekonomik özgürlüğe kavuşmuştur, hiç kimsenin ipoteği altında değildir.

RECAİ BERBER (Manisa) – Yapılandırdık ya.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bir dakika, oraya geliyorum, teşekkür edeceğim.

Yine, Sayın Başkan Yardımcım, kulüplerin vergi ve sigorta borçları vardı, 330 milyon lira. Türkiye’deki spor kulüplerinin vergi ve spor borçları 330 milyon…

Plan ve Bütçedeki arkadaşlarımın tümüne teşekkür ediyorum. Alt Komisyon Başkanım Sayın Berber başta olmak üzere, tüm grupların Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin, Milliyetçi Hareket Partisinin, partimin Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin önünde şükranla eğiliyorum, Alt Komisyon üyelerinin, Halil Bey dâhil. 

Bu nedenle, Sayın Başkanım, sizin bize dönüp bir teşekkür etmeniz lazım, bu insanlara. Kulüplerin ekonomik darboğazını sekiz yıla yaydıysak bunda bir teşekkürü hak ettik gibi geliyor. Bana bir sanayi odası başkanım, Sayın Genel Başkanımın yanında “Kulüplerden sorumlu, kulüplerin hakkını koruyan Sayın Milletvekilim.” dedi. Ha, ben gurur duyarım kulüplerin hakkını korumaktan, hepimizin sorunuydu, bir kere bunu da söyleyeyim Sayın Başkanım.

Son sözüm size Sayın Bakanım… Sayın Hukuk Müşavirim, Bakanımı meşgul etme! Sayın Bakanım, son sözüm size: Eğer siz kulüplerin İddaa gelirlerini, 100 liranın 25 lirasını vergi için alıyorsanız -100 liranın 25 lirası vergiye gidiyor- kulüplere sadece 7 lira veriyorsanız artık bu kulüplerin üzerinde oynamayın ve gitsin, Spor Toto kendine başka kaynaklar bulsun.

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – 2001’de bu yoktu ama!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bak, Spor Toto teşkilatına asla laf söyleyemem, kanunu bu. Sayın Bakan, kanunu değiştirmek sizin elinizde.

Arkadaşlar, İddaa oyunu oynandığından bu yana yaklaşık 12 milyar yani 12 katrilyonluk hasılat elde edilmiş. Bunun yüzde 25’i vergiye gitmiş, spor kulüplerine sadece zannediyorum ki 800 milyon para verilmiş yani Birinci Lig, İkinci Lig, Süper Lig hepsi. Üçüncü Lig kulüplerinin yıllık aldığı para ortalama 300-400 bin lira, İkinci Lig kulüplerinin 700-800 bin lira, Birinci Lig kulüplerinin ise zannediyorum 1,5 milyon lira.

Sayın Bakanım, siz eğer…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Tesis yapılıyor ya!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır efendim, Spor Toto’ya lafım yok. o tesis geliri ayrı. Spor Toto’nun tesisleşmesine çok teşekkür ediyorum ama 100 liranın 7 lirası değil, Sayın Bakanım 100 liranın 15 lirasını kulüplere ayırın. 100 liranın 15 lirasını kulüplere ayırmazsanız Sayın Bakan, kulüpler bir gün size isyan eder, hiçbir kulüpte yönetici bulamazsınız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, ben de size teşekkür ederim.

Şahsı adına İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü hakkında şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ben ilk önce Sayın Bakanımıza, Adalet Komisyonu Başkanımıza, sporda şiddetin önlenmesiyle ilgili kurulan Komisyonun Başkanına ve her iki komisyonun üyelerine ve siz değerli Meclis üyesi milletvekillerine çok teşekkür ediyorum çünkü herkes bu kanunun oluşmasında katkı koydu.

Burada bir doğruyu anlatmak lazım, şöyle ki: Doğrudur, iki yüz sayfalık komisyonun hazırladığı rapor bitti, Sayın Meclis Başkanımıza sunduk, önümüzdeki hafta da okunacak ancak bu rapor yazılırken ve aynı anda Adalet Komisyonunda bu yasa da hazırlanırken temsilcilerimizi -her partiden birer tane- Komisyona gönderip biz bu maddeleri inceledik, bunlar üzerine görüş belirttik; istediklerimiz oldu, bazısı girdi, bazısı girmedi ama bizim çalışmalarımız boşa gitmedi.

Bir ikinci husus: Bizim çalışmamız yalnız şiddetle ilgili değildi, kulüplerin, spor kulüplerinin hukuki ve mali durumuyla da ilgiliydi. Dolayısıyla bundan sonra Parlamentoda o konuda hazırlanacak bir yasaya, önümüzdeki dönemde hazırlanacak yasaya büyük katkıları olacağına inanıyorum.

Şimdi ikinci bölüme gelirsek: Bu Kanunun en büyük değişikliği 2004 yılında çıkan yasadaki eksiklikleri kapatan bir yasa. Bu da tenkit edildi. Nasıl tenkit edildi? “Efendim, AK PARTİ İktidarı 2004 yılında bu yasayı çıkarmadı mı? Niye şimdi aynı parti bir daha getiriyor diye… Ama, bakın İngiltere’de ilk bu holiganizmle, futboldaki, spordaki terörle, şiddetle uğraşılırken çıkarılan yasalar değiştirildi. Daha sonra çok serti çıkarıldı ve bizim İngiltere’ye yaptığımız ziyarette şiddetin önlendiğini gördük. Hatta, alınan tedbirlerin şimdi yeni bir yasayla gevşetilmesi konusunun gündeme geldiğinden bahsettiler. Yani şunu söylüyorum: Olay canlı, seneler içinde yeni yasalarla değişikliklere uğrayabiliyor. Dolayısıyla, bu yasanın da bugün karşımıza gelmesi gayet doğal.

Bakın, burada tamamen yanlış yakıştırmalar oldu. Ona da açıklık getirmek istiyorum: İnsan hakları, demokrasiden bahsedildi. E İngiltere’nin insan hakları ve demokrasisi Türkiye Cumhuriyeti’nden herhâlde geri değil. Diğer ülkelerde bu yasaya uygun maddeler uygulanmış ve spordaki şiddet önlenmiş. Dolayısıyla, emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Elektronik bilet uygulaması, elektronik kart, Batı ülkelerinde olan bir şey. İngiltere Millî Takımının maçlarını seyretmeye gidenlerin hepsini federasyonun kayıt altına alıp kendi üyelerine bilet verdiğini biliyor musunuz? Ve futbol müsabakalarında ister federasyon isterse kulüplerin kendileri, istemediği seyirciye bilet vermeyebiliyor. Orada özgürlük yok mu? İngiltere’de demokrasi kalkmış da haberimiz mi yok? İspanya’da demokrasi yok, İtalya’da, Almanya’da kalkmış, bizlerin haberi mi yok? Bizim istediğimiz şu, vatandaştan gelen talep: İnsanlar çoluğuyla çocuğuyla, eşiyle kızıyla maça gidip huzur içinde bir spor müsabakasını izlemek istiyor. Bütün dünyada bu olay şova dönüşmüş ve büyük paralar dönüyor.

Burada kalktı Mevlüt Bey, güzel, kulüpler için biz fedakârlık ettik, hep birlikte teşekkür etti ama başka bir şey var: Havuzda âdeta su kalmamış, havuza su doldurulması istendi, kanunla dolduruldu. Havuzun deliğini tıkadık mı? Tıkamadık. Çünkü, kulüplerin yapısıyla ilgili esaslı yasanın yine çıkması lazım. Yoksa yapılan bu aflar, verilen paralar… Üç dört sene sonra gene karşımıza gelip, burada bir daha af ve bir daha o paraların silinmesi istenecek. Ama şimdi, geldiğimizde noktada, bunların hepsine çalışan, iktidarıyla muhalefetiyle, komisyon da var, raporunu da hazırladı, ben inanıyorum ki önümüzdeki süreçte bunlarla ilgili daha iyi de düzenlemeler yapılacak.

Ben, bu düşüncelerimi ifade etme fırsatı bulduğum için çok mutluyum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Kanun hayırlı, uğurlu olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına Abdurrahman Arıcı.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 646 sıra sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle de tüm parti gruplarımıza, bu yasanın çıkarılmasında verdikleri katkı için teşekkür ediyorum.

Günümüze kadar ülkemizde spor taraftarları hakkında çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların -çeşitli kurum ve şahıslar tarafından çok fazla sayıda yapılmasına rağmen- önemli bir çoğunluğu iyi tasarlanmamış ve bilimsel niteliklerden uzak kalmıştır.

Ülkemizde spor branşları arasında, sahadaki şiddet ve saldırganlık olaylarının sayısal istatistiklerine bakıldığında, olayların en fazla yaşandığı branşın futbol olduğu görülecektir. Şöyle ki: 2004-2008 yılları arasında yaşanan saldırganlık olaylarının yüzde 93’ü futbol, yüzde 4’ü basketbol, yüzde 2’si voleybol ve yüzde 1’lik kısmı diğer branşların toplamında görülmektedir. 2008-2010 yılları arasında saldırganlık olaylarında ise yüzde 96,5 futbol, yüzde 2,7 basketbol, yüzde 0,6 voleybol, 0,2 de diğer branşlar gelmektedir.

Bu tablo incelendiğinde, şiddet bağlantısını kolaylaştıran en önemli faktörün, oyunun oynandığı alanın büyük olması ve seyirci sayısının çokluğu olduğu görülecektir. Statların büyüklüğü, seyircinin kimliksizleşmesini kolaylaştıran asli unsur olarak ele alınmalıdır. Kimlik belirsizliği, kaçınılmaz olarak, sözel ve fiziksel taciz ve saldırganlık durumlarında karşılık ya da ceza görme olasılığını da en aza indirgemektedir.

Türkiye Futbol Federasyonunun Ocak 2009’da Antalya’da yaptığı toplantıda, yıllara göre, futbol disiplin kurullarına gönderilen sporcu, yönetici ve diğer spor insanlarının sayısında gün geçtikçe artma görülmektedir. Bunlar yıllara göre, 2005-2006 sezonunda 1.564; 2006-2007 sezonunda 2.006; 2007-2008 sezonunda 1.144; 2008-2009 sezonunda 2.760; 2009-2010 sezonunda ise 2.499 kişi olmuştur. Aynı dönemde verilen para cezalarına bakıldığında, 2007-2008 sezonunda 908.500 TL, 2008-2009 sezonunda 1 milyon 796 bin TL, 2009-2010 sezonunda ise 2.549 TL olduğu gözlemlenmiştir. Yine aynı dönemlerde seyircisiz oynama cezası, saha kapatma cezası, çirkin ve kötü tezahürata verilen cezalar da gün geçtikçe aynı oranlarda artış göstermiştir. Ayrıca, sahalarda saldırganlık olaylarına karışan fanatik seyircilerin sayısı ise Emniyet Genel Müdürlüğü ve Türkiye Futbol Federasyonunun verilerine göre 2002-2003’te 1.253; 2004’te 297; 2005’te 653; 2006’da 748; 2007’de 1.158; 2008’de 1.087; 2009’da 1.209; 2010 yılında ise 1.091 olarak kayıtlara geçmiştir. Artan fanatik seyirci sayısına etki eden unsurlar ya da fanatik seyirciyi harekete geçiren oluşumlar ise Meclis Araştırma Komisyonumuzun Kulüpler Birliği Toplantısı’nda yapılan anket sonuçlarına göre ve yine Türkiye Futbol Federasyonunun yaptığı bir anket sonucuna göre değerlendirilmiş, burada bulduğumuz oran ise medya yüzde 35, kulüp yöneticileri yüzde 21, sorumsuz seyirci yüzde 16, amigolar yüzde 11, taraftar dernekleri yüzde 7, hakemler yüzde 6, siyasiler ise yüzde 4 olarak bulunmuştur.

Biraz önce bir arkadaşımızın hakemleri hedef alarak konuştuğu istatistik neticeleri bunu teyit etmemekte ancak hakemler yüzde 6 değerinde üzerine düşen sorumluluğu paylaşmaktadırlar. Buna göre Meclis Araştırma Komisyonunun verileri şiddet ve saldırganlığa asli etkenin amigolar olduğunu gösterirken, TFF verilerine göre ise medyanın etkisi ön plana çıkmaktadır. Bir başka çalışma da ise seyirciyi saldırganlığa iten nedenlerde seyircinin eğitim yetersizliği, rakip seyirci ve oyuncunun tahriki, hakem yetersizliği, yetersiz ve tahrik edici güvenlik sıralanarak gitmektedir.

Bizim amacımız, burada, getirdiğimiz kanunla bundan sonraki dönemlerde sporun barış, kardeşlik ayaklarını ön plana çıkararak ailelerimizle, çocuklarımızla hep beraber futbol sahalarına gidebileceğimiz, rahatlıkla maçları izleyebileceğimiz bir ortamı sağlamaktır. İnşallah, bu çıkaracağımız kanunla bu ortamı sağlayarak bundan sonraki süreçte çok daha rahat maçlar izleme dileğiyle, tüm Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekili arkadaşlarıma, gruplara teşekkür ediyorum, hepsine saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Arıcı teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Madde 16’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 17’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 18 üzerinde Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.

Buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkan, (4)’üncü fıkranın cümlesinin birinci cümlesinin şu şekilde düzeltilmesini istiyoruz:

“(4) Koruma tedbiri olarak uygulanan ve güvenlik tedbiri olarak hükmedilen spor müsabakalarını seyirden yasaklama tedbirine ilişkin bilgiler Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde tutulan bu amaca özgü elektronik bilgi bankasına derhâl kaydedilir.”

Cümle bu şekilde düzeltilmiş oluyor efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köylü.

Arkadaşlarımız not almışlardır, cümle o şekilde düzeltilecektir.

Tashih talebi doğrultusunda madde 18’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 19’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 20’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 21’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 22’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 23’ü oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Madde 24’ü oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Madde 25’i oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Madde 26’yı oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Madde 27’yi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Tümünün oylanmasından önce Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.

Buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – 3’üncü maddeyle ilgili bir düzeltmemiz var. 3’üncü maddenin 1’inci fıkrasının dördüncü satırında “özerk” ifadesi geçmektedir. Meclisten geçen bir kanunla “özerk federasyon” tabiri kaldırılmış, “bağımsız federasyon” olarak düzeltilmiştir. Bundan dolayı, buradaki “özerk” kelimesinin “bağımsız” olarak düzeltilmesini talep ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gerekli not alınmıştır, gerektiği şekilde düzeltilecektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tümünün oylanmasından önce İç Tüzük 86’ncı maddeye göre Sayın Yaşar Tüzün’ün ve Sayın Mehmet Şandır’ın söz talepleri vardı. İlk önce Sayın Yaşar Tüzün’e söz vereceğim.

Sayın Tüzün, buyurun efendim.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii, kanun, temel kanun olarak gelince diğer maddelerde konuşma hakkımız olmadığı için böyle bir söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, yarın 1 Nisan. 1 Nisan, tarihimizde çok önemli bir gün. 1 Nisan 1921, II. İnönü zaferlerinin kutlandığı bir tarih. Bu tarihi, yarın Bilecik ilimizde Bozüyük ilçemizde ve Eskişehir’e bağlı yine İnönü ilçemizde bu zaferi kutlayacağız. Böylesi bir önemli günde bizi biz eden değerli varlıklarımızı da anmadan geçemeyeceğim.

Sevgili arkadaşlarım; tabii, aynı zamanda İnönü zaferleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin de ilk zaferi. Hepinizin de bildiği gibi İsmet Paşa, Meclis Başkanı Mustafa Kemal Atatürk’e gönderdiği telgrafta “Bozüyük yanıyor, düşman binlerce ölüsüyle doldurduğu savaş meydanını silahlarıyla terk etmiştir.” diye bir telgraf gönderiyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de İsmet Paşa’ya hitaben “Siz orada yalnız düşmanı değil milletin makûs talihini de yendiniz.” dediği böyle bir töreni yarın gerçekleştireceğiz. Böylesine bir törende, Türkiye Büyük Millet Meclisinin başta Başkanlık Divanını, sevgili milletvekili arkadaşlarımızı Bilecik’te ağırlamaktan büyük onur, mutluluk ve gurur duyacağımızı ifade etmek isterim.

Aynı zamanda da bir öz eleştiri yapmam gerekir diye düşünüyorum. Özellikle Sayın Başbakanın ve Bakanlar Kurulu üyelerinin bu törene… Sayın Başbakanın programı yoğun olabilir, yurt dışında olabilir, başka bir programı olabilir ama Bakanlar Kurulu üyelerimizin de İnönü zaferlerine gerekli hassasiyeti göstermediğini ifade etmek isterim. Dokuz yıldır iktidarda bulunan, dokuz yıldır Kabinede görev alan bakanlarımız da İnönü zaferlerine maalesef iştirak etmemişlerdir. Bugün Valilikle yapmış olduğum görüşmede de herhangi bir bakanın yine iştirak etmeyeceğini büyük üzüntüyle öğrenmiş bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben, hem Meclis Başkanlık Divanı üyesi olarak hem de Bilecik Milletvekili olarak tüm milletvekillerimizi yarın Bozüyük’te kutlayacağımız İnönü zaferlerinin törenlerinde ağırlamaktan büyük mutluluk ve onur duyacağımı ifade ediyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve İsmet Paşa’yı rahmet ve minnetle anıyor, siz saygıdeğer milletvekillerimizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzün.

Sayın Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten önemli bir konuda yani önemi de toplumun çok önemli bir ortak paydası olan spor konusunda bir rahatsızlığa tedbir geliştirmek için bir kanun tasarısını tamamlamış bulunuyoruz. Kanunumuzun, her şeyden önce, spor camiasına, tüm ülkemize hayırlı sonuçlar getirmesini temenni ediyorum, hayırlı olmasını diliyorum.

Tabii, toplumda -sebebi çok, sebep sorgulamasına girersek siyaseti sorgulamamız lazım- oluşan bu hoşgörüsüzlüğün yansıması, maalesef, spor sahalarında, müsabakalarında çok can sıkıcı, olumsuz, acıtıcı bir manzara ortaya koymaktadır. Buna birtakım tedbirler geliştirilmesi gerekiyor. Ne kadar tedbir alırsak alalım, önemli olan, toplumda bu hoşgörüsüzlüğü besleyen sebepleri ortadan kaldırmak gerekiyor. Bunun da sorumlusu siyasi iktidar, siyaset kurumu. Ülkemizin içinde bulunduğu olumsuz durumlar, olumsuzluklar, maalesef, artık, spor müsabakalarında şiddete kadar ulaşan bir hoşgörüsüzlük ortamı oluşturmaktadır. Ümit ediyorum ki bu düzenlediğimiz kanun tasarısıyla bu hoşgörüsüzlüğü caydırıcı anlamda birtakım tedbirleri ciddiyetle uygularız ve Sayın Arıcı’nın da ifade ettiği gibi, çoluk çocuğumuzla gidebileceğimiz, Batı ülkelerinde gıptayla seyrettiğimiz o 50 binlik, 100 binlik stadyumlarda kadın-erkek birlikte, çocuklarla birlikte coşkuyla yapılan müsabakaları ülkemizde de yaşarız diye temenni ediyorum, talep ediyorum ayrıca.

Benim söz almamın sebebi: Tabii, Sayın Bakanın cevap verme imkânı da olsun arzu ederim. Şimdi, burada, 6’ncı maddede bir düzenlemeyle bu spor müsabakalarında güvenliği sağlamak üzere kulüplerin özel güvenlik şirketlerinden hizmet satın almasını imkân dahiline getirdik. Doğrudur, gereklidir. Mahzurları da var -Sayın Aslanoğlu da ifade etti- ama doğru bir düzenleme. Ancak burada bir fırsat doğdu. Sayın Bakan, ülkemizde spor eğitimi alan, beden eğitimi alan, gerek akademi mezunu gerek spor yüksekokulu gerekse beden eğitimi öğretmenliği fakültelerinden mezun olan ve sayıları muhtemel 100 binlere ulaşan ama bir türlü de iş bulamayan, kamuda atama imkânı yakalamayan genç çocuklarımız beklemektedir.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Spor mantığı içinde yetişmiş…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Spor mantığı içerisinde yetişmiş  insanlarımız var.

Şimdi bu kanunla eğer spor müsabakaları için özel güvenlik hizmeti alınacaksa bu çocuklarımızı istihdam etmek için bir imkân doğdu. Efendim, 3 bin kişi, 5 bin kişi ama böyle bir imkân doğdu. Ben bunu bir önergeye dönüştürdüm. İstanbul Milletvekilimiz Sayın Atila Kaya’nın talebiyle bir önergeye dönüştürdük ama imkân olmadı. Sayın Bakan burada bana bir şeyler söyledi, topluma da söylemesini arzu ederim. Diyor ki Sayın Bakan: “Biz önümüzde kuracağımız spor bakanlığıyla yeni çıkartacağımız kanunlarla bu çocuklarımızın, bu gençlerimizin bu ıstırabına  son vereceğiz. Bunu izale etmeye çalışacağız.” Bu da ümit verici bir hadise.

OKTAY VURAL (İzmir) – Millet yetkiyi vermeyecek ki.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ama tekrar ediyorum, bugün ülkemizde uygulanan eğitim politikalarının, istihdam politikalarının sonucunda gerçekten atanamayan öğretmenler sorunu devasa bir sorun, bir toplumsal sorun ama bunların arasında spor eğitimi alan ve yıllarca okuyup, üniversite bitirip ama iş bulamayan, görev bekleyen gençlerimize bir iş imkânı doğabilir umuduyla böyle bir önergeyi hazırladık ama Hükûmet tarafından kabul edilemeyeceği önceden ifade edildiği için de verilemedi ve gerçekleşemedi. Ümit ediyorum ki Sayın Bakan, Sayın Hükûmet, bu noktada bir çözüm üretme noktasını bu konuşmayı da vesile kılarak gerçekleştirir.

Bu kanunun gerçekten spor camiasına, halkımıza, ülkemize hayırlı hizmetler, hayırlı sonuçlar getirmesini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak ben de  temenni ediyor ve yüce heyeti, yorucu bir haftanın bu son saatinde saygıyla selamlıyorum.

İyi akşamlar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Kılıç, buyurun efendim.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, imkân verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.

Gerçekten çok yoğun ve yorucu bir haftayı geride bıraktık. Anayasa Mahkemesi Teşkilat Kanunu’yla başladık, yargı hizmetlerinin hızlandırılmasına ilişkin 38 maddelik bir kanun tasarısını görüştük. Akabinde Adana ilinde Bilgi ve Teknoloji Üniversitesinin Kurulmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nı görüştük. Sporda şiddetin önlenmesine ilişkin 28 maddelik bir kanun tasarısını görüştük ve kabul ettik ve bu arada üç ayrı uluslararası sözleşmenin kabulünü gerçekleştirdik.

Gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi, olağanüstü bir performans ortaya koydu. Ben, bu anlamda, Sayın Kemal Anadol ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, beraberinde Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na, Sayın Şandır, Sayın Vural ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna yürekten teşekkür ediyorum, çok önemli katkılar verdiler. Bütün milletvekillerimize, her üç grupta bulunan, AK PARTİ Grubu dâhil olmak üzere, bütün milletvekillerimize, Hükûmet üyelerine, Komisyon üyelerine, Başkanlık Divanına ve Başkanlık Divanıyla birlikte görev yapan stenograf arkadaşlarımıza ve zatıalinize yürekten teşekkür ediyorum, hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, hayırlı olmasını dilediğimiz –artık kanunlaştı- tasarımızla ilgili olarak Sayın Bakanın kısa bir teşekkür konuşması olacak.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kısa olmasını rica edelim Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize çok teşekkür ediyorum.

Biraz evvel Sayın Suat Kılıç’ın da söylediği gibi, çok anlamlı bir hafta geçirildi. Özellikle tahkimle ilgili Anayasa değişikliği için ve bugünkü yasamız için, torba yasadaki Federasyonlar Yasası için Milliyetçi Hareket Partisinin değerli mensuplarına, grup başkan vekillerine, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli grup başkan vekillerine, üyelerine, AK PARTİ Grubumuzun değerli grup başkan vekillerine, üyelerine, Meclis çalışanlarına, herkese çok teşekkür ederim.

Çok fazla zamanınızı almayayım. Sporun birleştirici yönünü burada gördük. Spor, gezegenimizin ortak tutkusu, gelişmişliğin göstergesi, yöresel, ulusal ve uluslararası boyutu olan, ülkelerin tanıtımında çok önemli özelliği olan bir sosyolojik olgu, bizi hep birleştirebiliyor.

Sayın Mehmet Şandır Bey’in teklifi çok anlamlı. Benim de bir milletvekili olarak en fazla zorlandığım husus şu oluyor: Özellikle beden eğitimi yüksekokulları mezunlarının istihdam sahaları çok sınırlı. Bu konuda biz özellikle çok fazla tesis yapmaya başladık, çok fazla organizasyonlar yapmaya başladık. Bizim de bu BESYO okulu mezunlarına ihtiyacımız var, Maliye Bakanlığından talep ettik. Hatta başka modeller geliştirmeye çalışıyoruz, çünkü bizim, özellikle altmış üç tane federasyonumuzla sporcu sayımızı artırmak isterken, özellikle beden eğitimi yüksekokulu mezunlarına çok ihtiyacımız var. İnşallah, Bakanlığımız, sizlerin de desteğiyle gençlik ve spordan sorumlu bir bakanlık olacak. Tabii ki yeni dönemde kim olur, kim olmaz ama mutlaka, müsteşarıyla, müsteşar yardımcılarıyla çok daha yetkili, daha sorumlu, daha fazla istihdam edebilen bir bakanlık olacak ve daha önemli hizmetler olabileceğini ben düşünüyorum.

Özellikle, yasamız 2004’de yapıldı, neden değişildi denildi; ama, İngiltere’de de altı yılda 9 defa değiştiğini söyleyebilirim gelişen ve şartlara göre. Bu yasa mükemmel midir? Hayır. Bir büyük düşünür ne diyor: “Mükemmel tekâmüle manidir.” Mutlaka eksikler olacak. Şiddet yasayla da bitmez, şiddeti eğitimle bitireceğiz, inşallah hep beraber elbirliğiyle çalışacağız.

Tekrar teşekkür ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 5 Nisan 2011 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 22.00